Professional Documents
Culture Documents
İş hukuku 2. dönem 11. hafta
İş hukuku 2. dönem 11. hafta
2024
İş Hukuku
Kıdem Tazminatı
- İşçinin işyerindeki çalıştığı süreye bağlı olarak, iş sözleşmesinin belirli nedenlerle sona
ermesi halinde işverenin ödemek zorunda olduğu ücrettir.
- Bu bir tazminat mıdır? Tazminat olması için ortada bir zarar olması ve bu zararın
ispat edilmesi gerekir. Tazminat dediğimiz olay, işçinin belli bir o işyerinde çalışması
nedeniyle edinmiş olduğu sosyal kazanımları kaybetmesi durumu söz konusu olduğu
için, onun tazmini amacıyla ödenen bedeldir.
- Kazanmış olduğu sosyal edinimler nelerdir? İşçi o işyerinde yıllarca çalıştı, arkadaş
çevresi, sosyal çevresi orada. Orada edindiği tecrübeler, bilgi birikimleri vs. Hepsini
kaybediyor. Nasıl bir riske giriyor? Başka bir yerde sıfırdan başlama riskine giriyor.
Çünkü siz bir işyerinde 10 yıl çalıştınız. Oradan ayrıldığınızda, o 10 yılın üzerine
koyacak şekilde yeni bir iş bulamayabilirsiniz. O yüzden kıdem tazminatı, işçinin bu
kazanımlarını kaybetmesine karşılık olarak ödenir.
- Kıdem tazminatı en son 1475 sayılı 1972 tarihinde çıkan bir İş Kanunumuz vardı,
orada 14. Maddede düzenlenmişti. 2003 yılında yeni İş Kanunu yürülüğe
konulduğunda “kıdem tazminatını kaldıracağız” dendi. İşverene fazla yük yüklendiği
düşünüldü. Onun yerine kıdem tazminatı fonu getirileceğine karar verildi. Ama sonra
fondan vazgeçildi. “1475 sayılı İş Kanunu 14. Madde hariç olmak üzere yürürlükten
kaldırılmıştır” dendi. Yani hala o madde yürürlüktedir. Hala fon getirilmesi
düşünülmektedir ama erteleniyor.
- Yargıtay’ın şöyle bir kararı var, bütün öğreti de böyle düşünüyor: Kıdem
tazminatından sadece İş Kanununa tabi çalışan işçiler faydalanabilir. Doğru, 1475
sayılı kanun döneminde sadece İş Kanununa tabi işçiler faydalanıyorlardır.
- 14. Maddede diyor ki “bu kanuna tabi işçilerin iş akitleri”. Hangi kanun? 1475 sayılı
kanun. O kanun artık yok. O yüzden artık bütün işçilerin faydalanabilmesi lazım. Ama
Yargıtay’ın ve öğretinin görüşü dediğimiz gibi sadece İş Kanununa tabi olan işçilerin
faydalanacağı yönündedir.
- Dolayısıyla kıdem tazminatından kimler faydalanamayacak? İş Kanununun 4.
Maddesinde sayılan istisnalar kapsamında çalışanlar kıdem tazminatından
faydalanamayacaklardır.
- Deniz İş Kanununa, Basın İş Kanununa, Borçlar Kanununa tabi olarak çalışanlar kıdem
tazminatından faydalanamazlar. Bu kanunlarda da kıdem tazminatına benzer
düzenlemeler var. Ama kural olarak kıdem tazminatından sadece İş Kanununa tabi olan
işçiler faydalanabilir.
- Kıdem tazminatı için sözleşmenin belirli ya da belirsiz süreli olmasının bir önemi
yoktur. Önemli olan sözleşmenin kanunda sayılan nedenlerden biriyle sona ermiş
olmasıdır. Ve bu nedenlerin arasında sürenin sona ermesi yoktur. Yani belirli süreli iş
sözleşmesiyle çalışan işçi de bazı durumlarda kıdem tazminatına hak kazanabilir. Ama
belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçiler, sözleşme sürenin dolmasıyla sona ererse
kıdem tazminatına hak kazanamazlar. Çünkü kıdem tazminatına hak kazanabilmek için
fesih gerekir.
- Belirli süreli iş sözleşmelerinde sürenin sona ermesiyle de kıdeme hak kazanılabileceği
sadece bir durum var: 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında çalışan
öğretmenler. O kanunda şöyle bir hüküm vardı: “Özel öğretim kurumlarında çalışan
öğretmenlerle yapılan sözleşmeler en az 1 yıl süreyle yapılır”. Yargıtay bunu ters
anladı. Kanun koyucunun amacı, işçinin 3 aylık yaz tatilindeki boşta geçen sürenin
ücretini de alabilmesiydi. Ama Yargıtay işçilerin aleyhine uyguladı. İşçi 10 yıl boyunca
çalışıyorsa, her yıl yenileniyor. 1 yıl + 1 yıl + 1 yıl halinde tek tek her yıl sözleşme
yapılıyordu. Öğretmen kıdem kazanamıyordu. Daha sonra bu hatadan dönüldü. Denildi
ki, diyelim öğretmenin sözleşmesi Haziran’da sona erecek. Eğer okul idaresi öğretmene
hiçbir şey demezse sözleşme kendiliğinden sona erer. Diyelim öğretmen Eylül’de gitti,
idare dedi ki “senin sözleşmen yok ki”. Burada sözleşme sürenin sona ermesiyle
bitmiştir. Ama Eylül’e kadar sözleşmenin süresi varsa ve Haziran’da okul idaresi
öğretmene “10 yıldır çalıştın, teşekkürler. Ama kendine yeni bir okul ara, biz gelecek
yıl seninle çalışmayacağız” dediyse burada sözleşme sürenin sona ermesiyle
kendiliğinden bitmemiştir. Çünkü süresi Eylül’de doğacak. Bu işveren feshidir,
* İş sözleşmesi ister belirli süreli olsun ister belirsiz süreli olsun, sayacağımız hallerde
işçi kıdem tazminatına hak kazanır.
- Bütün işveren fesihlerinde işçi kıdeme hak kazanır. Sadece 25/2’de yani işverenin
ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışlar nedeniyle yaptığı fesihlerde, işçi
kıdeme hak kazanamaz.
- İşçi işverenin haklı feshinde de kıdeme hak kazanır. Sadece yukarıda belirttiğimiz
ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışlar nedeniyle yapılan fesihlerde kıdeme
hak kazanamaz.
- Kuralımız şu: İşçi iş sözleşmesini kendisi feshederse kıdeme hak kazanamaz. Sadece
belirli fesih hallerinde kıdeme hak kazanabilir. O da kanunda sayılıyor.
- İşçinin kendisinin feshetmesi kanunda sayılan nedenler dışında haklı gibi görünen
nedenler olsa da kıdeme hak kazanamaz.
- Bazen işverenler şunu yapabiliyor: İşyeri yeni bir personel yapısına girmek istiyor. “İş
akdini kendi isteğiyle feshedenlere ben kıdem tazminatı ödeyeceğim” diyor. Böyle
olabilir ama bu farklı bir durum.
- Hangi fesihlerde işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır? Birincisi, işçi İş Kanunu 24.
Madde nedeniyle iş sözleşmesini feshetmişse. Yani haklı fesih varsa. Burada haklı
feshin türü önemli değil.
- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışlar için İş Kanunu 26. Maddede hak
düşürücü bir süre vardı, o süre 6 gündü. Bu hem işçi için, hem de işveren için
geçerlidir. Eğer 6 gün içinde yapmazsa artık bu bir haklı fesih değildir.
- Bir diğer kıdeme hak kazandıran işçi feshi muvazzaf askerlik sebebiyle fesihtir.
Askerlik nedeniyle iş sözleşmesi feshedilmek zorunda değil, işveren ile anlaşarak iş
sözleşmesini askıya alabilirler. Burada işçinin feshi ile ilen askerliğe gittiği tarih
arasında makul bir süre olması gerekir. Aradan uzun bir süre geçtiyse artık bu feshin
askerlik nedeniyle yapıldığı kabul edilmiyor.
- Askerlik halinde işveren de iş sözleşmesini feshedebilir, bu durumda zaten işçi kıdem
tazminatına hak kazanacaktır.
- Burada şöyle bir sorun var: Askerlik nedeniyle ya da evlilik, emeklilik vs. Nedeniyle
(sadece askerlik değil diğer sebeplerde de geçerli) iş sözleşmesi feshediliyorsa işçi
bildirim süresine uymak zorunda mıdır? Yargıtay diyor ki, “hayır değildir”. Bu özel bir
durumdur, işçi bildirim süresine uymak zorunda değildir. Bu fesihler bir nevi haklı
fesih gibi görülür. Askerlik, emeklilik, kadının evlenmesi gibi durumlarda bildirim
süresine uymak zorunda değildir.
- Bir diğer, kıdem tazminatına hak kazandıran işçi feshi, iş sözleşmesinin emeklilik,
yaşlılık veya malulluk aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla feshidir. Yani işçi
sosyal güvenlik kurumlarından yaşlılık, emeklilik, malulluk aylığı ya da toptan ödeme
almak amacıyla iş sözleşmesini sona erdirirse kıdem tazminatına hak kazanır. Ama
bunun için işçinin bu haklara yani emeklilik, yaşlılık, toptan ödemeye hak kazandığını
belgelemesi gerekir. Bunun için de sosyal güvenlik kurumlarına başvuracaktır ve belge
alacaktır. Bu yazı, belge olmadan sözleşmeyi feshederse biz li duruma bakarız.
Gerçekten emekliliği dolmuş ama SGK’dan belge almamış, bu durumda sorun yoktur,
kıdeme hak kazanır. Ama işveren size o belge gelinceye kadar kıdem tazminatı
ödemeyebilir, bu ödememede haklıdır.
- Kıdem tazminatında faizin başlangıç tarihi normalde fesihtir. Ama siz “ben emeklilik
sebebiyle istifa ediyorum” dediğinizde o belgeyi işyerine iletinceye kadar faiz
işlemeyecektir. Diyelim işçi dava açtı ve dedi ki “ben emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini
feshettim ama kıdem tazminatım ödenmedi”. Sonra mahkeme SGK’dan durumu tespit
eden yazı istedi. Mahkemeye belge bugün geldiyse mahkeme faizi bugünden başlatır,
çünkü mahkeme bugün öğrendi. Dolayısıyla faiz konusunda bir kayıp olabilir.
- İşçinin hangi sosyal güvenlik kurumundan emekli olduğunun da bir önemi yoktur. İşçi
uzun süre memur olarak çalışmış, oradan ayrılınca işçi olarak çalışmaya devam etmiş
olabilir. Bu gibi durumlarda işçinin hangi sosyal güvenlik kurumundan emekli olacağını
belirmek için son 7 yıllık çalışmasına bakıyoruz. Bir işçi 10 yıl memur olarak çalışmış,
oradan istifa etmiş ve özel bir şirkette SGK’lı olarak 3 yıl da orada çalışmış. Sonra
SGK’ya emeklilik için müracaat etmiş. Şartlar varsa bu işçi nereden emekli sayılacak?
Emekli sandığından emekli olacak çünkü son 7 yılda daha çok devlette çalışmış. En çok
çalıştığı yere bakıyoruz, tabii son 7 yıl içerisinde. Bu, kıdem tazminatını ödeme
zorunluluğunu değiştirmez. Hangi kurumdan emekli olursa olsun o kıdem tazminatını
alacaktır.
- İşçinin emekli olduktan sonra çalışmaya başlaması kıdem tazminatı alacağını etkilemez.
Aynı işyerinde çalışmaya devam edebilir ya da başka bir işyerinde çalışabilir. İşçi
emeklilik sebebiyle iş akdini fesheder, işveren de “tamam devam edebilirsin” dedi, işçi
yine kıdem tazminatına hak kazanır. Ama diyelim işçi emeklilik sebebiyle istifa etti,
ertesi gün aynı işyerinde çalışmaya devam etti ama işveren de zaten kıdem
tazminatını ödememişti. Bu durumda ilişki aynen devam etmiştir.
- İşçi emekli oluyor ama iş akdini feshetmiyor, 2 yıl daha çalışıyor. Sonra 2 yılın
sonunda mazeretsiz olarak 3 gün işe gelmiyor. İşveren de iş akdini haklı nedenlerle
feshediyor. Kıdem tazminatına hak kazanır mı?
Hayır. Emekli olunca değil, emeklilik sebebiyle iş sözleşmesini feshederse kıdem
tazminatına hak kazanır. İkisi aynı şey değil.
- Bir diğer istifa hali kadın işçinin evlenme nedeniyle istifasıdır. Eski Medeni
Kanunumuzda şöyle bir hüküm vardı: Evin reisi erkektir. Dolayısıyla kadının çalışması
erkeğin iznine bağlıdır. Daha sonra Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. 1475 sayılı
kanuna bir hüküm koydular, dediler ki “evlenen kadın evlendiği tarihten itibaren 1 yıl
içerisinde iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatına hak kazanır”. Kocası
çalışmasına izin vermeyen kadınlar için böyle bir hak tanındı. Tabii daha sonra Medeni
Kanun değişti, böyle bir koca rızasına ihtiyaç duyulmuyor. Bu düşünce, “kadının
evlenince sorumluluklarının artmasından kaynaklı olarak işi bırakmak isterse diye, bu
tercihini desteklemek amacıyla kadının kıdem tazminatına hak kazanması gerekir”
görüşüne evrildi. Ama burada da şöyle bir sorun çıkıyor: “Evlenen kadının aslında aile
yükümlülükleri artmıyor. Doğumdan sonra artıyor. Dolayısıyla yasanın artık değişmesi
lazım, çocuk doğduktan sonraya da böyle bir kıdem tazminatına hak kazanması
gerekir” şeklinde görüşler var. Ama şu an mevcut düzende, kadın evlendikten sonra 1
yıl içerisinde iş sözleşmesini feshedebiliyor.
- Burada kötüye kullanım söz konusu olabiliyor. Kadın işçi işten ayrılmak istiyor ama
kıdem tazminatına da hak kazanmak istiyor. Kocasıyla boşanıyor ve sonra tekrar aynı
kişiyle evleniyor. “Ben evlendim, kıdem tazminatımı verin” diyor. Yargıtay bu tür
durumlara hakkın kötüye kullanımı diyor ama bunun tespiti çok zor. Çünkü gerçekten
de ayrılıp barışmış olabilirler.
- Evlenen kadın evlilik sebebiyle işten ayrılıyor ve kıdem tazminatını alıyor. Ertesi gün
başka bir yerde işe başlıyor. Bu durum hakkın kötüye kullanımı olur mu? Olmaz.
Sonuçta çalışma hürriyeti var. Belki evine daha yakın bir iş buldu, ondan yaptı. Bu
kadar iradenin irdelenmesi doğru değil.
- Evlenen kadının kıdem tazminatı alabilmesi için belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışıyor
olması da gerekmez. Belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan bir kadın düşünün, 3 yıllık
belirli süreli iş sözleşmesi var. Sözleşmenin sona ermesine 6 ay kala kadın evlendi ve
istifa etti. Bu durumda da kıdem tazminatına hak kazanacaktır.
- Kıdem tazminatına hak kazandıran bir diğer hal de şudur: 6356 sayılı kanuna göre işçi
kuruluşu yöneticisi olması nedeniyle işçinin iş sözleşmesini feshetmesi.
- Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda bir hüküm var, kısaca şöyle söyleyelim:
Bir sendikanın yönetim kuruluna seçilen işçi dilediği tarihte sözleşmeyi feshedip kıdem
tazminatına hak kazanabilir. İster seçildiği tarihte, ister daha ileriki bir tarihte,
isterse sendikadaki görevi sona erdikten sonra sözleşmeyi fesheder ve feshettiği
tarihteki şartlara göre kıdem tazminatını alır, isterse de sözleşmeyi askıya alır ve
görevi bittikten sonra eski işine tekrar başlar.
- Bir diğer husus da işçinin ölümü hali. İşçinin ölümü halinde, geride kalanlar kıdem
tazminatına hak kazanırlar.
- Burada kıdem tazminatına hak kazananlar yasal mirasçılardır. Burada işçinin ölümünün
nasıl gerçekleştiğinin herhangi bir önemi yoktur. Fakat işçi işverenle kavga etmiş ve
işveren de meşru müdafaa sınırları içerisine işçiyi öldürmüşse ya da işçi işyerinde
başka biriyle silahlı çatışmaya girmiş ve meşru müdafaa sınırları içerisinde
öldürülmüşse kıdem tazminatına hak kazanır mı? Bir görüşe göre “burada korunan
menfaat işçinin değil mirasçıların” ama başka bir görüşe göre de “işçi ölmeseydi zaten
işveren iş sözleşmesini feshedebilecekti”. Şöyle düşünelim, işçi mazeretsiz olarak 4
gün işe gelmedi. Ama işveren henüz feshetmeden işçinin ölüm haberi geldi. Kıdem
tazminatına hak kazanır. Burada da işveren zaten iş sözleşmesini feshedecekti
denemez aslında. Ama bunun gibi ağır durumlarda, yani diyelim işçi belediyede
çalışıyor ama dağa çıkmış dağda askerle çatışırken öldürüldü. Burada elbette kıdem
tazminatı kazanamaz. Bu tarz istisnai hallerde işçinin nasıl öldüğünün bir önemi
olabilir ama kural olarak nasıl öldüğü önemli değildir.
- Borçlar Kanununda da buna benzer bir hüküm var. Borçlar Kanununda işçinin ölümü
halinde eşi ve çocukları, işçinin kıdemi 5 yıla kadarsa 1 aylık, 5 yıldan fazlaysa 2
aylık tazminattan bahsediliyor. Peki bu tazminat İş Kanununa tabi çalışanlar için
geçerli mi? Ölümün sonuçları İş Kanununda zaten düzenlendiğine göre, İş Kanununa
tabi işçiler bundan faydalanamayacaklardır. Ancak Borçlar Kanununa tabi işçiler
faydalanabileceklerdir.
- TTK 178. Maddeye göre bir ticari şirket devredilecekse işçilerin itiraz hakkı var
demiştik. İşçi itiraz edebilir ama devre itiraz devri önlemez. Sadece bildirim süresinin
sonunda iş ilişkisi sona ermiş olur. Bu gibi durumlarda işçi devre itiraz etti ve 1 ay
sonra iş ilişkisi sona erdi. İşçi kıdeme hak kazanacak mı? Çünkü kıdeme hak
kazandıran haller 14. Maddede sınırlı olarak sayılmış. Ama ağırlıklı görüşe göre;
kanunun verdiği bir hakkın kullanılmasından dolayı işçi kıdem tazminatına hak
kazanabilir.
* Bildirim süresi yani ihbar süresi kıdeme dahil midir? Eğer işveren işçiye ihbar
süresi vermişse bu süreler de kıdeme dahildir. Veya usulsüz bir fesih söz
konusuysa ihbar süreleri kıdeme dahildir. Ama işveren işçinin ihbar ücretini peşin
ödemişse o zaman artık ihbar süresi bu 1 yıllık kıdeme dahil olmayacaktır.
* İşçinin 1 yıl kıdeminin aynı işveren bünyesinde geçmiş olması gerekir. Kural
olarak, farklı işverenler bünyesinde geçen çalışmalar sayılmaz. Bunun bir istisnası
aynı işverenin yanında geçen aralıklı çalışmalardır. Yani işçi bir işyerinde 8 ay
çalıştı. İşten çıkmış, 5 yıl sonra tekrar aynı işyerinde çalışmaya başlamış ve 1 yıl
çalışmış. Bu durumda bu süreler toplanacak. Yani aynı işveren bünyesinde farklı
zamanlarda yapılan çalışmalar kural olarak toplanır. Bunun istinası şudur: Önceki
dönem çalışmalar tas ye edilmişse yani önceki dönem siz 3 yıl çalıştınız kıdem
tazminatını aldınız ya da kıdem tazminatına hak kazanamayacak şekilde işten
ayrıldınız. Bu durumda 3+3 6 yıl diyemeyiz. Çünkü önceki dönem örneğin kıdem
tazminatına hak kazanacak şekilde sona ermedi. Ama bunun dışında önceki dönem
kıdem tazminatı ödemesi yapılmamışsa, tas ye edilmemişse, o zaman farklı
zamanlarda geçen süreler toplanır.
* Burada şöyle bir sorun var: Önceki dönem çalışmalarının zamanaşımı nedeniyle tas ye
edildiğini kabul eder miyiz? Kıdem tazminatı zamanaşımı önceden 10 yıldı, şimdi 5 yıla
düşürüldü. 2000-2010 arası 10 yıl çalıştınız, kıdem tazminatı almadan ayrıldınız.
2020’de tekrar işe girdiniz. Yani aradan 10 yıl geçmiş oldu. 3 yıl daha çalıştınız. Bu
durumda süreler toplanır mı? Bazı görüşler diyor ki: “Önceki dönemin çalışmaları artık
zamanaşımına uğramıştır”. Ama bu hakkaniyetli bir çözüm olmaz. Dolayısıyla önceki
dönemle aradaki sürenin zamanaşımı kadar geçmesi, sonucu değiştirmeyecektir. İşçinin
bütün kıdeminin toplanması gerekir, yeter ki önceki dönemdeki çalışmalar tas ye
edilmemiş olsun veya önceki dönem çalışmalarından dolayı işçi kıdem tazminatını
almamış olsun.
* İşçi bir işyerinden emekli olmuş ve kıdem tazminatını almış ama çalışmaya devam
etmişse önceki çalışma zaten kıdem tazminatını aldığı için tas ye edilmiştir. Ama
kıdem tazminatını almamışsa bu süreler toplanacaktır.
* Bir de askerlikte geçen sürelerin toplanması var. Eğer kamu kurumlarında işçi
emeklilik, malulluk, toptan ödeme alma nedeniyle iş akdini feshederse borçlanmış
olduğu askerlik süreleri de kıdeme dahil olur. Eskiden askerlik süreleri uzundur. 2
yıllık askerlik yaptınız, o 2 yılı sigortanızda saydırabiliyorsunuz. Ama bunun için
müracaat edip o döneme ilişkin primleri ödemeniz gerekiyor. Eğer askerlik
borçlanması yapmışsanız ve bir kamu kurumunda çalışırken malulluk, yaşlılık veya
toptan ödeme almak amacıyla iş akdini feshetmişseniz o zaman borçlanmış
olduğunuz askerlik süresi de kıdeme dahil olacaktır.
* İşyeri devrinde işçinin kıdeme bağlı bütün hakları devralan işverene geçiyor. Dolayısıyla
işyeri devri halinde kıdem tazminatından son alt işveren + asıl işveren. Alt işverenlik
ilişkisi olmadan yapılan işyeri devirlerinde de işçinin kıdemleri toplanıyor.
* Çıraklar ve stajyerler için uzun vadeli sigorta kollarına prim ödenmez. Sadece genel
sağlık sigortası ve iş kazası, meslek hastalığı sigortalarının primleri ödenir. Çünkü
bunlar işçi değil. Dolayısıyla yaşlılık aylığı primi ödenmediği için onların sigorta
başlangıç tarihi için, ilen işçi olarak çalışmaya başladıkları tarih esas alınır. Aynı şey
kıdem tazminatı için de geçerli. Yani çıraklıkta geçen süreler kıdeme dahil
olmayacaktır. İşçi olarak işe başladığı tarih esas alınacaktır.
* Askerlikte geçen süreler kural olarak kıdeme tabi değildir. Ancak, 14. Maddede
şöyle bir değişiklik yapılmış, az önce söylemiştik “işçi emeklilik, malulluk, yaşlılık
aylığı ya da toptan ödeme alma amacıyla iş akdini feshederse farklı kamu
kurumlarında geçen süreler toplanır”. Askerlik için de borçlanma imkanı getirildi.
Yani siz parasını öderseniz, ben sizin askerlik yaptığınız süreleri tıpkı sigortalı
çalışmış gibi değerlendirebilirim. Yani kişinin askerliğe ilişkin primleri ödendiği
takdirde sigortalı görünüyor, işvereni de Milli Savunma Bakanlığı olarak
görünüyor. Yargıtay buradan kıyasen bir uygulama yaptı ve dedi ki “nasıl ki işçi
emeklilik nedeniyle istifa ettiğinde farklı kamu kurumlarında geçen süreleri
topluyoruz, askerlik de onun gibi.” Sigorta ödenmiş, işçi bir kamu kurumunda
çalışmış gibi görünüyor. Dolayısıyla eğer askerlik süresi borçlanılmışsa ve son
kamu kurumunda emeklilik nedeniyle işçi istifa etmişse askerlikte geçirilen süreler
de toplanır.
* Bazen işverenler kıdem tazminatından kaçmak için şöyle bir yol izliyorlar: İşçinin 1 yılı
dolunca işçiyi işten çıkartmış gibi gösteriyor, kıdem tazminatını ödüyor ve tekrar işe
başlıyor. Bu şekilde kıdem tazminatı yükünü azaltmış oluyor. Bunlar muvazaalı
işlemlerdir. Bu tarz işlemler için “önceki döneme ait süreler tas ye edilmiştir”
diyemeyiz. Bu şekilde aralıksız çalışmalara rağmen kıdem tazminatının arada tas ye
edilmiş olması işçinin kıdemini ortadan kaldıramaz. İşçi yine de bütün çalışma süresi
için kıdem tazminatına hak kazanır. Önceden almış olduğu tutarlar, toplam
tazminatından mahsup edilir.
- Kıdem tazminatında esas alınacak ücret işçinin son ücretidir. İşçi ayın 15’inde
işten çıktıysa, maaşının üzerinden henüz 15 gün geçmişse; bu durumda bir şey
değişmez. Son aldığınız aylıktaki yevmiyeye bakarız, 30 ile çarparız. Ona göre
belirleriz.
- Bu ücret; giydirilmiş brüt ücrettir. Giydirilmiş brüt ücret şudur: Bankaya yatan
miktar sizin net ücretinizdir. Ama onun arka planında sosyal güvenlik kesintileri,
vergi kesintileri var. Bunları da dahil edince bu bize brüt ücreti veriyor. Onun
dışında işçiye sağlanan ve parayla ölçülebilen menfaatler de bu ücrete dahil
edilecektir. Yani işçiye yılda 2 defa ikramiye ödüyoruz, bunun 1 aylık karşılığını
hesaplıyoruz. Yani yılda 2 tane ikramiye varsa ikisini toplarız 12’ye böleriz ve 1
aylık karşılığını buluruz. O belirlediğimiz tutarı brüt ücrete ekleriz. Onun
dışında diyelim işçiye öğlen yemek veriyorsunuz, bu da parayla ölçülebilen bir
değerdir. Dolayısıyla onun da güncel bedel üzerinden bir karşılığı var, onu da
ekleriz. İşçiye servis sağlıyorsanız onu da brüt ücrete ekleriz. Bu tür işçiye
sağlanan menfaatlerin kıdem tazminatına dahil edilebilmesinin şartı, bunların
süreklilik arz etmesidir. Bir defa yapılan, ara ara yapılan ödemeler buna dahil
edilmez. Örneğin işçi arada fazla mesai yapıyor, bu dahil edilmez.
- O iş için gerekli olan, işveren tarafından sağlanan malzemeler de ücrete dahil
edilmeyecektir. Örneğin işçiye o iş için giymesi gereken koruyucu giysiler
veriyorsanız bunlar dahil edilmez ama yılda 2 kez işçilere giysi yardımı
yapıyorsanız bunlar dahil edilir.
-İş güvencesi kapsamındaki işçilerin işe iade davası açıp da mahkemenin feshin
geçersizliğine karar vermesi ve bunun üzerine işçinin işe başvurup, işverenin de
başlatmaması halinde işçinin son ücretini hangi tarihe göre hesaplayacağız? Ya
gerçekten, ilen aldığı fesih tarihindeki ücret mi, 4 aylık boşta geçen süre vardı
yani fesih tarihi + 4 ayın bitimindeki ücret mi, işverenin işçiyi işçiyi başlatmama
tarihindeki ücret mi, bunlardan hangisi? Yargıtay’ın kabulüne göre üçüncü
seçenek. Çünkü işverenin işçiyi başlatmamasıyla yeni bir fesih oluşur. Dolayısıyla
işverenin işçiyi başlatmama tarihindeki ücreti esas alırız. Yani işçi mahkeme
kararının kesinleşmesinden sonra 10 gün içerisinde işverene başvurdu. İşverenin
işçiyi başlatmak için 30 gün süresi var. İşte o 30 günün sonundaki ücret, kıdeme
esas olan ücrettir.
- Kıdem süresi hesaplanırken işçinin boşta geçen 4 aylık süresi de kıdeme dahil ediliyor.
Yani diyelim 16 aylık kıdeminiz vardı, işe iade davasını kazandınız, başvurdunuz ve
işveren başlatmadı. Bu durumda kıdeminiz 20 ay oldu. Hangi tarihteki ücrete göre?
Size başlatmama tarihindeki ücrete göre, yani o 30 günün sonundaki ücrete göre.
Tabii burada da farazi bir ücret bulmamız gerekir. Yargılama 3 yıl sürmüş diyelim. O
3. Yılın sonundaki ücret artışları vs. Dikkate alınarak, çalışsaydı ne kadar ücret
alacaksa o ücret tespit edilir ve ona göre kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı ödenir.
- Kıdem tazminatı hesaplanırken hizmet yılı esas alınır ama arta kalan süreler de
orantılı olarak hesaba katılır. Bu şu demektir; 12 yıl 6 ay 15 gün çalıştı diyelim. O
zaman alacağınız ücret 12 yıl çarpı son ücret + 6 aylık için maaş, 15 günlük için de
aylık ücretin yarısı.
* 2017 yılına kadar kıdem tazminatında zamanaşımı süresi 10 yıldı ama artık 5 yıl.
* Kıdem tazminatına mevduata uygulanan en yüksek faiz ödenir. Ama faiz başlangıç
tarihi fesih tarihidir. Ayrıca ihtara ya da temerrüde düşürmeye gerek yoktur.
Diğer işçi alacakları için Yargıtay ihtar ya da temerrüde düşürmeye gerek
görüyordu. Ama kıdem tazminatında gerek yoktur. İş ilişkisi sona erdiği andan
itibaren faiz işlemeye başlar.
* Eğer işçi kıdem tazminatını herhangi bir ihtirazi kayıt koymaksızın faizsiz almışsa
o zaman faizden feragat etmiş sayılır, sonradan tekrar isteyemez.
İbraname
Borçlar Kanunu m. 420: Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza
koşulu geçersizdir. İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması,
ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin
geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi,
ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu
unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın
gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi
diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde
dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur. İkinci ve üçüncü fıkra
hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri
dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.
- İbraname bir alacağı sona erdiren tek tara ı bir irade beyanıdır.
- İş ilişkisi sona erdikten sonra işverenler işçilere belli bir miktar para veriyorlar ve “şu
belgeyi imzala” diyorlar. Belgede “ben şu tarihlerde çalıştım, işverenlerden herhangi
bir alacağım yoktur” tarzı şeyler yazıyor. Burada elbette işçiye bir baskı söz konusu.
-Benim X’e 100 bin TL borcum var. Bu borcu noksansız olarak banka aracılığıyla
hesabına aktardım. Sonra X’le gidip bir ibra sözleşmesi yapıyorum, sözleşmede diyor ki
“benim şu kadarlık alacağımın karşılığı olan 100 bin TL’yi aldım, makbuzu da burada.
Dolayısıyla alacağım kalmamıştır”. Bu bir ibraname midir?
İbraname borcu sona erdiren bir hukuki işlemdir. Borç ifa ile sona erdi. “İşçinin
alacağını eksiksiz olarak bankaya ödeyeceksin ancak o zaman ibraname
imzalayabilirsin” diyor. Ama o zaman bir anlamı yok ki. O bir tespit. Ben işçinin
gerçek alacağını ödedim, bankadan havale yaptım. Ondan sonra işçiden neden
ibraname alayım ki? Borç zaten sona erdi.
Dolayısıyla kanunun getirdiği sistem, işçi alacaklarından vazgeçmenin, ibranın
mümkün olmadığı bir sistemdir. Yani işçinin gerçek alacağını ödemek zorundasın.
Onun aksindeki düzenlemeler, sözleşmeler geçersizdir. Kanunun ibraname dediği şey
de aslında ibraname değil, tespit tutanağıdır.
* Dolayısıyla madde 420’ye göre doğmuş işçi alacaklarından feragati içeren bütün
sözleşmeler geçersizdir.