Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 385

..

----· �-=====,..-- . -��

. �_fETVAÇt l�
r"

arayının Gözüyle R
Çeviren: Nurettin Elhüseyni
, ,
SARAYlN iMGELERİ
Osmanlı Sarayının Gözüyle Resimli Tarih

Emine Fetvacı Boston Üniversitesi'nde sanat ve mimarlık tarihi yardımcı profesörü.


Sanat ve mimarlık tarihi doktora diplomasını Harvard üniversitesi'nden 2005'te aldı.
Erdem Çıpa'yla birlikte, yakında Indiana University Press'ten çıkacak olan Ottoman
HistoriograpJıy kitabının editörü. Osmanlı sanatı üzerine yazılmış çok sayıda maka­
lesi var ve islam sanatı üzerine geniş yelpazeli dersler veriyor. Halen Osmanlı ve Ba­
bürlü resimli tarihleri arasında bir karşılaştırma, ayrıca Osmanlı padişahı l. Ahmed'in
albümlerini konu alan bir monografi üzerinde çalışıyor.

Nurettin Elhüseyni (Silvan/Diyarbakır, 1954) . Darüşşafaka Lisesi ve Ankara Üni­


versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. AnaBritannica'da yazı kurulu üyesi ve
çeşitli yayın kuruluşlarında editör olarak çalıştı. Halen serbest çevirmenlik ve araş­
tırmacılık yapıyor. Çevirdiği kitaplardan bazıları: Polanya Günlüğü (Metis, 1985) ;
Kahve ve Kahvehane/er, Ralph S. Hattox (Tarih Vakfı, 1996) ; Çatışan Kültürler, Ber­
nard Lewis (Tarih Vakfı, 1999) ; islam Sanatı ve Mimarisi, Peter Delius (Literatür,
2007) ; Türkiye'nin Kadınları ve Folklorik özellikleri, Lucy Garnett (Oğlak, 2009);
Mitolqji - Kolektif (NTV, 2009) ; Demokrasi Neye Yarar? (YKY, 2010) ; So/an Akdeniz:
1550-18701 Coğrqfi-Tarihsel Bir Yaklaşım, Faruk Tabak (YKY, 2010) ; Gezgin Şölen:
Gıda Küreselleşmesinin On Bin Yılı, Kenneth F. Kip le (YKY, 2010) ; Canavarlar Garip
Yaratıklar Kitabı, Christopher Deli (YKY, 2010) ; Karanlıkta Fısıldaşanlar: Stalin Rus­
yasında özel Yaşam, Orlando Figes (YKY, 201 1); imparatorluk: Britanya 'n ın Modern
Dünyayı Biçimlendirişı; Niall Ferguson (YKY, 201 1).
EMiNE FETVACI

Sarayın imgeleri
Osmanlı Sarayının Gözüyle
Resimli Tann

Çeviren:
Nurettin Elhüseyni

om o
Yapı Kredi Yayınları
Yapı Kredi Yayınları - 3784
Tarih - 90

Sarayın imgeleri - Osmanlı Sarayının Gözüyle Resimli Tarih 1 Emine Fetvacı


özgün adı: Picturing History at the Ottoman Court
Çeviren: Nurettin Elhüseyni

Kitap editörü: Yücel Demirel


Düzelti: Korkut Tankuter

Kapak ve sayfa tasarımı: Nahide Dikel


Grafik uygulama: Hasan Fırat

Baskı: Ofset Yapımevi


Şair Sokak 4, Çağlayan Mahallesi Kağıthane, 34410, istanbul
Sertifika No: 12326

Çeviriye temel alınan baskı: Indiana University Press, 2013


ı. baskı: istanbul, Ocak 2013
ISBN 978-975-08-2424-1

©Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş. 2011


Sertifika No: 12334

Copyright © 2000
Bu kitabın telif hakları Indiana University Press aracılığı ile alınmıştır.

Bütün yayın hakları saklıdır.


Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.


Yapı Kredi Kültür Merkezi
istiklal Caddesi No. 161 Beyoğlu 34433 istanbul
Telefon: (O 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (O 212) 293 07 23
http://www.ykykultur.com.tr
e-posta: ykykultur@ykykultur.com.tr
internet satış adresi: http://alisveris.yapikredi.com.tr
Candan, Orhan ve Zeynep Fetvac(ya
sonsuz teşekkür ve sevg(yle
Bu proje üzerinde çalıştığım süre içinde benden yardımını esirgemeyen çok sev­
gili dostlarıma ve meslektaşlarıma burada teşekkür edebilmek benim için büyük
bir zevk. Eserleri benim için her zaman birer ilham kaynağı olmuş olan sevgi­
li hocatarım Gülru Necipoğlu ve David Roxburgh çalışmalarımı doktora döne­
mimden beri desteklediler. Onların teşvik, öğüt ve dostluğu olmadan bu kitabı
herhalde yazamazdım. Kitabın çeşitli nüshalarını okuyup bana değerli tavsi­
yelerde bulundukları için müteşekkirim. Cemal Kafadar, Irene Winter, Wheeler
Thacktson, ve merhum Şinasi Tekin hocalarıma da ayrıca beni destekledikleri
için teşekkürü borç bilirim. Filiz Çağman, Zeren Tanındı ve Comeli Fleischer ise
yıllar içinde bana cömertçe vakitlerini ayırıp benimle fikirlerini paylaştılar. Üçü
de resmi bir şekilde hocam olmamasına rağmen bana çok yol göstermiştir. Ay­
rıca, Comeli Fleischer ile Şubat 2004 ve Mart 2009'da yaptığım iki görüşme bu
kitaptaki bazı fikirterin gelişmesinde müthiş faydalı olmuştur.
Gözetimlerinde olan eser ve belgeleri incelerneme müsaade eden kürator,
kütüphane ve müze müdürlerine ve bazı kurumlara teşekkür etmek istiyorum:
Mary McWilliams, Harvard Üniversitesi Sanat Müzeleri, Cambridge; Dr. Elaine
Wright, Chester Beatty Kütüphanesi, Dublin; Beyazıt Kütüphanesi Müdürlüğü,
İstanbul; Dr. Meral Alpay, Yasemen Akçay ve Zekiye Eraslan, İstanbul Üniver­
sitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, İstanbul; Köprülü Kütüphanesi Müdürlüğü, İs­
tanbul; Durmuş Kandıra, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, İstanbul; Süleymaniye
Camii Kütüphanesi, İstanbul; Ülkü Altındağ ve Sevgi Ağca, Topkapı Müzesi Ar­
şivi, İstanbul; Muhammad Isa Waley, British Library (İngiltere Ulusal Kütüpha­
nesi) , Londra; Sheila Canby (şimdi Metropolitan Sanat Müzesi, New York'ta) ve
Ladan Akbarnia, British Museum (İngiliz Ulusal Müzesi) , Londra; Linda Koma­
roff, Los Angeles County Sanat Müzesi, Los Angeles; Sylvie Merian, Pierpont
Morgan Kütüphanesi, New York; Annie Berthier, Monique Cohen ve Francis Ric­
hard, Bibliotheque Nationale (Ulusal Kütüphane) , Paris; M. Nicolas Sainte-Fare
Garnot, Jacquemart-Andre Müzesi, Paris; ve Dr. Ernst Gamillscheg, Avusturya
Ulusal Kütüphanesi, Viyana. İki müze ve çalışanlarına özel bir şükran borcum
var: Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde o zaman müdür olan Dr. Nazan Ölçer ve
Dr. Şule Aksoy ile Sevgi Kutluay beni en sıcak şekilde karşıladılar. Sevgi Kutluay

7
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ayrıca bazı resimleri elde etmeme de yardımcı oldu. Topkapı Sarayı Müzesi'nde
zamanında müdür olan Dr. Filiz Çağman ve Prof. ilber Ortaylı, Müdür Yardımcı­
sı Gülendam Nakipoğlu ve Esra Müyesseroğlu'na müteşekkirim. Topkapı Sarayı
Müzesi Kütüphanesi'ndeki sevgili dostum ve meslektaşım Zeynep Çelik Atbaş,
gözetimindeki yazmaları incelernem için her zaman güleryüzle yardımcı olma­
nın ötesinde resimler, yayın müsaadeleri ve başka belgelere ulaşabilmem için de
hiçbir zaman yardımını esirgemedi. Can dostum, muhteşem fotoğrafçı Hadiye
Cangökçe'nin fotoğrafları da elinizdeki kitabın sayfalarını zenginleştirdi, onlara
hayat kattı.
Shahab Ahmed, Diliana Angelova, Gina Cogan, Sinem Eryılmaz, Zeynep
Yürekli Görkay, Eugenio Menegon, Aslı Niyazioğlu, Ceylan Orhun, Sunil Shar­
ma, Daniel Star, Baki Tezcan, Alicia Walker ve Gregory Williams, kitabın büyük
kısmını (kimisi hepsini) okuyup tavsiyelerde bulundular. Senelerdir bilgeliğinden
faydalandığım Andn3.s Riedlmayer, Hi mmet Taşkömür ile birlikte bazı Osmanlıca
metinlerin zor kısımlarını okurnama yardım etti. Kitabın bazı bölümlerini 2006
senesinde Stanford Üniversitesi Abbasi islam Bilimleri Programı; CAA Yıllık Kon­
feransı; Harvard Üniversitesi Ağa Han islam Sanatı ve Mimarisi Tarihi Programı
Konferans Serisi; ve Washington üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyet­
leri Bölümü'nde; 2007 senesinde Toronto Üniversitesi-Scarborough "Akdeniz'de
Değiş-Tokuş Ağları" Sempozyumu, ve Boston Üniversitesi Sanat Tarihi Lisan­
süstü Öğrencileri Konferans Serisi'nde; ve 2008'de islam Sanatı Tarihçileri Der­
neği (HIAA) Sempozyumu'nda sunma fırsatım oldu. Bu konferansıara katılanla­
ra ve özellikle de bu toplantı veya oturumları organize eden Robert Gregg, Aaron
Rodrigue, Shreve Simpson, Gülru Necipoğlu, Selim Kuru, Nathalie Rothman ve
Finbarr Barry Flood'a değerli soru, eleştiri ve tavsiyeleri için çok teşekkür ederim.
2007 senesinde Palmira Brummett tarafından düzenlenen Folger Kütüphanesi
Öğretim Üyesi Semineri Constantinople/İstanbul'a katılınam bu kitapta uğraş­
tığım bazı konulardaki fikirlerimi pekiştirdi. Ayrıca şu arkadaş ve meslektaşla­
rımla yaptığım konuşmalardan çok şey ögrendim: Walter Andrews, Serpil Bağ­
cı, Persis Berlekamp, Palmira Brummett, Giancarlo Casale, Zeynep Çelik Atbaş,
Erdem Çıpa, Tülün Değirmenci, Holly Edwards, Stine Grodal, Christiane Gruber,
Robert Harrison, Mehmet Kalpaklı, Hakan Karateke, Elizabeth Kessler, Tijana
Krstic, Selim Kuru, Ersu Pekin, Bissera Pentcheva, Florian Schwarz, Matthew
Smith, Ebru Turan, merhum Stefan Yerasimos, Ayşin Yoltar Yıldırım ve Michael
Zell. Yasmine Al-Saleh, Sahar Bazzaz, Jennifer Pruitt, Dana Sajdi, Ilham Khuri­
Makdisi, Aslı Niyazioğlu ve Sibel Zandi-Sayek son dört senedir kitabı yeniden
yazarken Harvard Üniversitesi Widener Kütüphanesinde bana eşlik ettiler, tatlı

8
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

arkadaşlıkları için derinden teşekkür ediyorum kendilerine. Bu kitabın yazılması


esnasındaki eşsiz dostluğu ve desteği için Kristina Van Dyke'a müteşekkirim.
Eser ve Memduh Hacıoğlu, Berin Hikmet ve kardeşim Zeynep Fetvacı araştırma
gezilerimde bana Paris ve Londra'da ev sahipliği yaptılar. Kitabın Türkçe başlı­
ğını bulmama sevgili arkadaşlarım Sibel Kutman ve Çiğdem Alkang Kaplangı ve
annem Candan Fetvacı yardım etti.
Bu proje için araştırma çeşitli burslarla sağlandı: Harvard üniversitesi Ağa
Han islam Sanat ve Mimari Tarihi Programı; C. E. Norton Tez Araştırması Bursu;
Whiting Tez Bitirme Bursu; ARIT (Türkiye'de Amerikan Araştırmaları Enstitüsü)
}oukowsky Ailesi Derneği Bursu; ve Stanford Üniversitesi Humanities Fellows
Programı. Kitabın çoğu Boston Üniversitesi'nden Peter T. Paul Kariyer Geliştir­
me Profesörlüğü sayesinde araştırma izninde olduğum iki dönemde yazıldı. Çok
sayıda araştırma gezisi yapmamı da sağlayan cömert desteği için Peter Paul'a ve
yazma sürecindeki yardımları için Boston Üniversitesi Sanat ve Mimari Tarihi
Bölümü'ndeki meslektaşlarıma müteşekkirim. Peter T. Paul Profesörlük Bursu
ve Boston Üniversitesi Humanities Vakfı bu kitabın içindeki resimlerin büyük
bir kısmının telif haklarını edinmeme ve fotoğrafçılık ücretlerini karşılama­
ma da yardım etti. Kitabın ingilizce orijinalini yayıniayan indiana Üniversitesi
Yayınevi'nin sağladığı, kimliklerini bilmediğim hakemler faydalı eleştirilerde bu­
lundular, onların tavsiyelerinin kitaba çok katkısı oldu. Kitabın Türkçe yayınlan­
masına müsaade ettikleri için indiana Üniversitesi Yayınevi'ne ayrıca müteşek­
kirim. Osmanlı sanatı ve tarihiyle ilgili bu çalışmanın sevgili ülkernde ve Türkçe
olarak yayınlanabilmesi benim için çok anlamlı. Bunu mümkün kılan Yapı Kredi
Yayınları'na ve titiz çalışmasından dolayı çevirmen Nurettin Elhüseyni'ye çok
teşekkür ederim.
Eşim Daniel bu kitabın yazılma sürecinde son derece destekleyici ve sevgi
dolu bir entelektüel yoldaştı. Soru ve eleştirileriyle görüşlerimi daha iyi savun­
ınama yardım etti, düşüncelerimi teşvik etti ve yazı dilim konusunda çok önemli
tavsiyelerde bulundu. Hayatıma getirdiği müzik için ona ne kadar teşekkür et­
sem azdır. Annem, babam ve kardeşim on seneden fazla bir zamandır beni Os­
manlı yazmalarıyla, padişahlar, vezirler ve ağalada paylaşmak zorunda kaldılar.
Benim namıma kitaplar aradılar, araştırma ve yayın izinleri peşinde koştular,
müzeler gezdiler. Onların teşviği, desteği ve sevgisi olmadan, kendilerine min­
nettarlıkla adadığım bu kitap bitemezdi.

9
İÇİNDEKİLER

Yazım ve Tarihler Konusunda Not • ı3


Giriş: Osmaniziarda Resimli Tarih • ıs

Bölüm ı: Ortak Bir Saray Kültürünün Yaratılış ı, Resimli Tarih


Kitaplarının Hedef Kitlesi ve Dolaşımı • 45
Bölüm 2: Osmanlı Sarayında Kitapların Hazırlanışı • 9ı
Bölüm 3: Sokollu Mehmed Paşa ve Osmanlı Resimli Tarihleri • ı39
Bölüm 4: Darüssaade Ağası Mehmed Ağa:
Padişah Timsalinin Aktarılışı • ı95
Bölüm 5: Bir Askeri Yöneticinin Suretinde Görünenler • 243
Bölüm 6: Osmanlılaşmış Bir Venedikli: Babüssaade Ağası
Gazanfer Ağa ve Sanat Hamiliği • 297

Sonuç • 329
Kaynakça • 349
Dizin • 367
YAZlM VE TARİHLER KONUSUNDA NOT

Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelimeler Türkçe okunuş esas alınarak yazılmıştır.


Osmanlı sarayı için hazırlanan bazı kitaplar Farsça ya da Arapça yazıldığından,
ilk geçtikleri yerde Türkçe karşılıkları parantez içinde belirtilmek üzere, özgün
dillerindeki başlıklarıyla verilmiştir. Özgün Osmanlıca eser adları ve tarihsel
bağlama uygun yazım biçimleri dışında, günümüzde de yaygın kullanılan Os­
manlıca terimler, kavramlar ve kurumlar yazılırken, genelde şimdi geçerli Türk­
çe yazım kurallarına uyulmuştur.
özgün kaynaklardan yapılan alıntılarda hicri tarihler korunmuş ve paran­
tez içinde denk düşen miladi tarihler verilmiştir. Bunun dışında kitap boyunca
miladi tarihler kullanılmıştır.

Kısaltınalar

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi: TSMK


Topkapı Sarayı Müzesi Arşivleri: TSMA
Türk ve islam Eserleri Müzesi, istanbul: TiEM
istanbul Üniversitesi Kütüphanesi: iüK
Başbakanlık Arşivleri, istanbul: BA

13
GİRİŞ: OSMANLlLARDA RESİMLİ TARİH

Sultan II. Selim dönemiyle (1566-74) ilgili o yıllarda hazırlanmış bir tarih kita­
bının görselleri Osmanlı resminde alışılmamış karmaşıklıkta bir kompozisyonla
başlar (resim G.01 ) . Sayfada üst üste duran iki ayrı kare yer alır. üst kısımda­
ki görüntü, kitabı planlama aşamasında padişaha sunulan ve sarayda Divan-ı
Hümayün'un toplandığı Kubbealtı'nı tasvir eden bir resmin kopyasıdır. II. Selim
Adalet Köşkü'nün içinde bir pencere arkasında oturmuş olarak görülür. Aşa­
ğıda vezirlerini ve idarecilerini bir araya getiren Divan-ı Hümayün toplantısı­
nı izlemektedir. Padişah üçgen bir kompozisyonun tepe noktasındadır; Divan-ı
Hümayün üyeleri ise her iki yanında aşağıya doğru sıralanmıştır. Selim'in bakış­
ları dosdoğru sadrazaını Sokollu Mehmed Paşa'nın (görev dönemi 1565-1579)
üzerindedir. Vezirlerin başında oturan sadrazarnın yüzü Anadolu ve Rumeli ka­
zaskerlerine dönüktür. Dip tarafta katip ve defterdar gibi çeşitli görevliler dur­
maktadır. Padişahın tepede olduğu üçgen kompozisyon, Osmanlı sarayındaki
sosyal ve idari hiyerarşiyi andırır. 1 Resme eşlik eden metinde padişahın bulun­
duğu yerden "Adalet Köşkü ve hilafet makamının merkezi" diye söz edilir. Gözle­
rini dışarıya diktiği pencere "akıl penceresi, . . . saadet sarayının ağ gibi örülmüş
kafesi"dir. Sultan Selim'in Divan-ı Hümayün toplantısını "merhamet bakışı"yla
ve "feraset kulağı"yla izlediği belirtilir. 2 Kompozisyon ve ona eşlik eden metin bir

ı Şehname-i Selim Han (1571-8 1 , British Library [bundan sonra BL] , Or. 7043; Topkapı Sarayı Mü­
zesi Kütüphanesi [bundan sonra TSMK] , R. 1537 ve A. 3595). Gülru Necipoğlu, Architecture, Ce­
remonial and Power: The Topkapı Palace in the Fifleenth and Sixteenth Centuries kitabında (New
York, Cambridge, Mass. ve Londra: ABD Mimarlık Tarihi Kurumu ve MIT Press, 199 1 , 78-86) ,
Kubbealtı'nın v e Adalet Köşkü'nün maddi ve sembolik yönlerinin kapsamlı bir analizini yapar;
derin kavrayışlı yorumunu desteklemek için, aynı resmin bu kitapta ikinci ve üçüncü bölümlerde
ele alınacak olan başka bir versiyonunu da kapsamak üzere, o döneme ait çok sayıda görsel ve
sözel tasvire yer verir.
2 TSMK, R. 1537, fol. ı o a-b: Be timsal-i an ke hod be saadet der köşk-i ad! ve makarr-ı hilcifet
ke be südde-i sen(yye maftvk-i divanhane-i vüzera-yiftrhunde arast mustakarr geşte ve az
denÇe-i akl ke murad az an be ıstılah-ı Rum ve Yunan kqfes-i müşebbek-i zerrin pencere-yi
seray-ı kamkarist be nazar-ı merhamet müteveccih-i mühimmat-ı din ve devlet şode ve guş-u
huşfera maslahat-ı mülk ve millet daşte.

15
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim G.Ol. ıı. Selim Adalet Köşkü'nde Divan-ı Hümayun'u izliyor; altta yazmayı hazırlayan
yazar, sanatçılar ve katipler. Şehndme-i Selim Han, Lokman, istanbul, yak. 1 571 . British
Library Board. All rights reserved. Or. 7043, fol. 7b. (Photo courtesy of the British Library)

16
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

arada değerlendirildiğinde, resmin belirli bir anın tasvirinden ziyade bir alegorik
temsil olduğu anlaşılır.
Sayfanın alt kısmında yatay yönelimli olarak yer alan ikinci kare, bu resimle­
rin yer aldığı kitabın hazırlanışında görev almış kişileri tasvir eder. Burada seçkin
bir alim başka bir mini piramidin tepe noktasında oturmaktadır. Solunda yazmayı
hazırlayan nakkaş, müzehhip ve katip, sağında metni yazan ve bütün projeye ne­
zaret eden saray tarihçisi yer almaktadır. Bu resim kitabın planlanma aşarnalarına
ilişkin bir görüntü olmanın yanı sıra, aynı zamanda 16. yüzyıl sonlarında Osman­
lı tarihini söz ve imgeyle belgelemekten sorumlu kişilerin bir grup portresidir-en
parlak çağında sarayı tanımlayıcı anlatılan yaratan kişilerdir bunlar.
Yukarıdaki görüntüyü alegorik olarak yorumlamarn doğruysa, kitabı ya­
ratanların aşağıdaki toplu portresiyle bir arada oluşu aynı zamanda mecazi bir
okumayı, temsil ve iktidar konusundaki soruları deşmeyi gerektirir. Yalın bir
düzeyde bakılınca, yukarıdaki resim, planlama sürecinin parçasıdır; daha proje­
ye başlanırken padişaha sunulmuş olan örnek resimdir. Aşağıda portresi verilen
grup ise hiç kuşkusuz örnek resmi de kapsamak üzere kitap projesini görüşmek­
tedir. Oysa alegorik bir düzeyde bakılınca, ortak kompozisyon iki tür temsili,
siyasal ve sanatsal temsilleri tema olarak işler. Resim içinde bir resimmiş gibi
çerçeve içine alınan Osmanlı padişahı, aşağıdaki vekilierince temsil edilmekte­
dir; yazmanın geri kalan kısmında bu vekilieri görsel olarak temsil edecek olan­
lar ise sayfanın alt tarafında topluca çizilen ulema ve nakkaş topluluğudur. Bu
yapım ekibi hemen yukarıda yer alan idarecileri söz ve imgeyle tasvir ve böylece
tarif edecektir; üstlendikleri iş idarecilerin padişah adına eylemleriyle onun otori­
tesine şekil vermelerine paraleldir. Metin padişahtan başlamak üzere yukarıdan
aşağıya bir iktidar ve otorite akışına ağırlık verirken, görüntü aksi istikamette
nüfuz oluşturmaya dönük bir akışı ima eder. Çok katmanlı resim sadece Osmanlı
sarayını değil, onun sanat eserleriyle, yani elinizdeki kitabın odağını oluşturan
resimli tarihlerle sunuluşunu da görselleştirir. Bu bakımdan Sarayın imgelen''nin
üzerinde durduğu kilit noktalardan bazılarını somutlaştırır: Osmanlı sarayının
mensupları (bürokratlar, askerler ve kapıkulları) kendi tarihlerini yazarken, Os­
manlı devletinin tabiatı üzerine tutarlı bir anlatıyı nasıl kurgulamaktaydı? Bu
saraylılar söz ve imgenin gücünden yararlanarak, hanedam ve sarayın sosyal
hiyerarşisini sunmanın uygun yollarını bulmanın peşindeydi. 3

3 Osmanlı sarayının işleyişinin incelendiği kaynaklar için örneğin bkz. Comeli Fleischer, Bureauc­
rat and Inte/leetual in the Ottoman Empire: the Histon'an Mustqfa Ali (Princeton, N.J.: Princeton
University Press, 1986) ; Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power; İsmail Hakkı Uzun­
çarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkı1atı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988); Halil
inalcık, The Ottoman Empire: The Classical Age, 1300-1600 (Londra: Phoenix, 1994) . Sarayın

17
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bu kitaptaki amacım Osmanlı resimli tarihlerinin üretim süreçleri, kullanım


alanları, amaçları ve mesajlarını aydınlatmaktır. Osmanlı sarayı 16. yüzyılın
ikinci yarısında, bu türden kitapları daha önce emsali görülmeyen bir sayıda
üretmişti. Hedef kitleleri ve kullanım bağlamları göz önünde tutularak bakıldı­
ğında, bu yazmaların edilgen süsler ya da padişaha yönelik basmakalıp övgüler
olmadığı açıkça görülür. Aksine, elit hedef kitlelerinin, yani Osmanlı sarayının
mevcut ve müstakbel mensuplarının perspektiflerini oluşturmada aktif bir rol
oynuyorlardı. Güncel olaylar üzerine yorumlarda bulunur, padişahın yanı sıra
saraylıların siyasal davalarına destek verir, hamilerini ve yaratıcılarını çok özel
yollarla tanımlarlardı. 4 Resimli yazmalar mevcut sosyal hiyerarşilerce şekillen­
mekle birlikte, sonraki sayfalarda göstereceğim üzere, bu hiyerarşileri şekillen­
dirmeyi de sağladı ve 16. yüzyıl sonlarında Osmanlı saraylı kimliğinin oluşma­
sına önemli katkıda bulundu.
Saray hiyerarşilerini etkilerneye dönük bir girişim, ilk başta değindiğim
resimde somutlaşır (resim G.Ol). Yukarıdaki görüntüde padişahın, sadrazamın,
Divan-ı Hümayı1n üyelerinin ve bürokratların konumları özgül bir sosyal dü­
zeni yansıtır. Bu görüntü padişah ile hepsi uygun yerlerde oturmuş temsilcileri
arasında pürüzsüz bir ilişkiye işaret eden idealize bir kompozisyondur. Resim
ona eşlik eden metinle birlikte, Osmanlı padişahının günlük devlet işlerinden
uzak olmasına karşın, sahne ardındaki varlığıyla adil yönetimi güvence altına
aldığı izlenimini verir. Kubbealtı'nın tonazundan sarkan ve padişah tarafından
atılmış bir okun saplı olduğu yaldızlı, kafes örgülü küre bu fikri güçlendirir.
Metin, küreyi ortasında padişahın vekili sadrazama ait mührün bulunduğu
yerküreye benzetir. Padişahın oku adalet dağıtan fermanlarını temsil eder. 5
Divan-ı Hümayı1n'un başındaki sadrazam, padişahın adaletinin yerine geti­
rilmesini sağlar. Bu resimde aslında Osmanlı sarayında önemli roller oynayan
ve başka kitaplarda veya resimlerde karşımıza çıkan diğer güç simsariarına
yer yoktur. O halde Osmanlı iktidar hiyerarşisine ilişkin bu özel anlatı, kitabın
hazırlanışında yer alan, aşağıdaki resimde görülen ve metinde övülen belirli

yapısı ve işleyişi üzerine düşünürken, Jeroen Duindam'ın Avrupa sarayiarına ilişkin şu eserle­
rinden ilham almaktayım: Myths qfPower: Norbert Elias and the Ear{y-Modem European Court
(Amsterdam: Amsterdam University Press, 1994); Vienna and Versailles: The Courts qfEurope's
Dynastic Riva/s, 1550-1780 (Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 2003).
4 Mieke Bal ve N orman Bryson "Semiotics and Art History" makalesinde (Art Bul/etin 73/2 , Hazi­
ran 199 1 , 1 74-208, özellikle ı 76-80), nesnelerin etkin aracılığı üzerinde durur ve sanat eserleri­
nin sadece tarihsel değişimin somut ifadeleri olmadığı, böyle bir değişimi sağlama potansiyelini
de taşıdığı yolunda bir anlayışı ortaya koyar.
5 TSMK, R. ı 537, fo!. ı o b: Ve der tak-ı ıryvan-ı dar ül adl-igüzin-i vüzera nişin şek!guye misdi-i
müşabih küre-yi zemin ifrahte ve der muhakk-ı vasat-ı an daire-i tüldni çun hatem-i vezaret-i
sultani tabir nemude.

18
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

kişilerin tercih ettiği anlatıdır. Resim saraya ilişkin olarak resimli tarihlerce
ortaya konulan ve Osmanlı yönetici eliti içinde düzene farklı bakışları sunan
birçok görselleştirmeden sadece biridir.
ister saraylıların (sözgelimi resim G.01 'deki ayrıcalıklı konumuyla sadraza­
mın) kendini öne çıkarma hedefine hizmet etsin, isterse de hükümdan (sözgelimi
sırf varlığıyla adaleti güvence altına alan II. Selim'i) yüceitme amacını gütsün,
resmi ve resimli tarihler Osmanlı tarihinin görsel ve sözel anlatımını somutlaştır­
dı. Elinizdeki kitapta göstereceğim üzere, bu yazmaların sarayda dolaşıma girme­
si, imparatorluğa belirli bir bakışı ve geçmişe ilişkin ortak bir anlayışı Topkapı'nın
ve diğer padişah saraylarının sakinlerine, ayrıca payitahttaki ve dışındaki ekabir
ailelerinin fertlerine yaymayı sağlardı. Maria Subtelny'nin 15. yüzyıl sonlarının
Timurlu sarayındaki sosyal değişimler üzerine incelemesinde kullandığı bir te­
rimle belirtmek gerekirse, kitaplar "kültürel özümsemenin araçları" olarak görü­
lebilir. 6 Osmanlı saraylıları ve acemi içoğlanları bu kitapları okuyup gözden geçi­
rirken, kendi camialarının idealize görüntüleriyle karşılaşırlardı. Böylece kitaplar
saraylıların sosyal hiyerarşilerdeki yerlerine ilişkin bilgilerini pekiştirir ve sarayda
eğitimden geçmekte olanlara henüz yeni katıldıkları camiayı tanıtırdı.
ilerki sayfalarda da gösterdiğim gibi, bürokratik-askeri sınıfın çeşitli men­
supları ve kapıkulları, bu kitapların hamiliğine ve hazırlanışına katılırdı. Böyle
bir toplu katılımdan dolayı, Osmanlı padişahını kitapların yegane hamisi ya da
konusu sayamayacağımız açıktır. 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı sarayında yaz­
ma hamiliği çeşitli kişilerce benimsenen bir "imaj yaratma" davranışı haline gel­
di ve kendini zengin, kültürlü ve padişaha faydalı bir kul olarak tanıtmanın bir
aracı işlevini gördü. 7 Osmanlı saraylıları yazma hamisi olmanın getirdiği itibarın

6 Maria E. Subtelny, Timurids in Transition: Turko-Persian Politics and Acculturation in Medieval


Iran (Leiden: Brill, 2007) , 39-42 ve çeşitli yerlerde.
7 Walter Benjamin, "Unpacking My Library: A Talk About Book Collecting", Illuminations: Essays
and Riflections, editör ve giriş bölümünün yazarı Hannah Arendt (New York: Schocken Books,
1988 (yeni baskı] , ilk baskı 1968) , 59-68. john Elsner ve Roger Cardinal'in (ed.) The Cultures
qf Collecting (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, ı994) kitabında yer alan makaleler,
kitap koleksiyonculuğu ve sahipliği meselelerini kavramlaştırmada son derece yararlıdır. Stephen
Greenblatt'ın Renaissance Sejf-Fashioningfrom More to Shakespeare (Chicago ve Londra: Univer­
sity of Chicago Press 1980) kitabı, modern çağ başlarında kendine kimlik yakıştırma konusundaki
değerlendirmelere kaçınılmaz biçimde yön veren bir kaynak olarak, benim düşünce tarzımı da
belirlemiştir. Greenblatt'ın yaklaşımının bir eleştirisi için ayrıca bkz. Lisa jardine ve jerry Brotton,
Global Interests: Renaissance Art Between East and West (Londra: Reaktion Books, 2000) , ı3-23.
Bu konuda Batı Avrupa odaklı yeni tartışmalar için bkz. john jeffries Martin, "The Myth of Re­
naissance Individualism" inA Companian to the Worlds qf the Renaissance, ed. Guido Ruggiero,
208-23 (Oxford: Blackwell Publishing, 2002) . islam dünyasından örnekler için ise bkz. Stephen
Frederic Dale, "Steppe Humanism: The Autobiographical Writings of Zahir al-Din Muhammad Ba­
bur, 1483-1 530", Internationaljournal qfMiddle East Studies 22 (1990) : 37-58; Stephen F. Dale,
The Garden qfthe Eight Paradises: Biibur and the Culture qfEmpire in Central Asia, A.fghanistan,
and India (1483-1530) (Leiden and Bostan: Brill, 2004) ; ve Subtelny, Timurids in Transition.

19
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

peşine düştüler; kendilerine ve mensup oldukları camiaya dair belirli mesajları


yayınada yazmaların ifade potansiyelinden yararlandılar.
Bu dönemde resmedilen Osmanlı hanedam anlatılarının hepsi, ideal pa­
dişah ve onun sarayla ve devletle ilişkisi konusunda ayrı bakışları sunar. 16.
yüzyılın ikinci yarısındaki siyasal söylernde geçerli fikirlere dayanan bu ba­
kışların, padişah ve tebaası arasında en uygun ilişkiyi kavrama amaçlı olduğu
söylenebilir. Devlet yapısına ve saray hiyerarşisine ilişkin değişen yorumların
izlerini resimli tarihler aracılığıyla sürmek ve değişen padişah timsalinin o dö­
nemdeki siyasal söylemle ve tarihsel olaylarla, ayrıca yazma hamilerinin he­
defleriyle karşılıklı ilişkisini belirlemek mümkündür. Osmanlı hükümranlığına
ilişkin anlayışlar emperyal normların ve adetlerin, hayır kurumları hamiliği­
nin, sikkelerde ve kalemiye belgelerinde kullanılan unvanıarın gelişiminde de
görülebilir. 8 Ancak söz ve imgeyi gözeten bir bakışla resimli tarihierin ince­
lenmesi sadece hükümranlık anlayışlarının gelişim çizgisini ortaya koymaz;
Osmanlı sarayının nasıl algılanmak istediğinin ve söz konusu anlayışların
hanedan ve saray timsalini nasıl şekillendirdiğinin çok incelikli bir aniatısını
da sunar.

Osmanlı Emperyal Kimliği ve Kültür Üretimi

Bu olağanüstü sanat eserlerini ortaya çıkaran tarihsel ve kültürel bağla­


ma ve onları yaratan karmaşık topluluğa kısaca bakalım. 16. yüzyıl Osmanlı
imparatorluğu'nun kısa bir biçimde ele alınışı, ekonomik, sosyal ve kültürel et­
kenleri bütün karmaşıklığıyla kavramayı kaçınılmaz olarak güçleştirir; tarihin
incelenebilecek çok sayıda yönünü hakkıyla verebilecek tek bir aniatı yoktur.
Bununla birlikte 16. yüzyılın sanat, edebiyat, tarih ve arşiv ürünleri birlikte ele
alındığında, emperyal kimlik oluşumu ve kültür üretimi temaları iç içe geçmiş
bir halde öne çıkar.9

8 Rhoads Murphey Exploring Ottoman Sovereignty: Tradition, Image and Practice in the Ottoman
Imperial Household, 1400-1800 (Londra ve New York: Continuum, 2008) kitabında, haremin ve
teşrifatın yanı sıra bu malzemeleri de incelemiştir. Ama tarih boyunca değişimierin izini sürmek
yerine, ı 400-1 800 dönemini tek bir zaman birimi olarak ele alır. Buradaki amacım hükümdar ve
saray timsalinin nasıl ve niçin değiştiğini ortaya koymak ve bu tirnsallerin belirli tarihsel geliş­
melerle bağlantılarını bulmaktır.
9 Gülru Necipoğlu'nun sanat ve mimari üretimi ile kimlik oluşturma arasındaki etkileşim konu­
sundaki çok değerli ve kapsamlı çalışmaları için bkz. The Topkapı Palace; ve aynı yazardan "A
�anün for the State, A Canon for the Arts: Conceptualizing the Classical Synthesis of Ottoman
Art and Architecture", Soliman le magnjfi'que et son temps, ed. Gilles Veinstein, ı95-2ı6 (Paris:
Documentation Française, ı992) ; aynı yazardan, The Age qfSinan: Architectural Culture in the
Ottoman Empire (London and Princeton, NJ: Reaktion Books and Princeton University Press,
2005); aynı yazardan, "L'idee de decor dans !es regimes de visualite islamiques," in Purs decors?

20
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

Bu kitapta incelenen yazmaları da kapsayan bir tür olan tarihyazımına,


imparatorluğun kuruluşundan itibaren belirli bir padişah timsalini oluşturmak
ve tanıtmak için başvuruldu. 1 0 15. yüzyıldan kalan ilk Osmanlı tarih eserleri­
ni ustalıkla inceleyen Cemal Kafadar, imparatorluk tarihinin ve tarihyazımının
diyalektik bir ilişki içinde geliştiğini ortaya koyar. 1 1 Heath Lowry aynı dönemle
ilgili bir yazısında, erken dönem Osmanlı kimliğiyle ilgili şu savı ileri sürer:

"[Bu kimlik] ilk Osmanlı hükümdarlarının çok-dinli, çok-dilli, çok-etnisiteli bir


toplumda bir tür ortak kimlik oluşturma gereğinin farkına bilinçli ya da bilinçsiz
biçimde varmasıyla doğdu. Aradan geçen zamanda ve birbirini izleyen dönem ku­
şaktan boyunca, yerli halk din bakımından islamlaştırıldı, dil bakımından Türk­
leştirildi ve kültürel bakımdan Osmanlılaştırıldı.'' ı2

Osmanlı topraklarında kültürel coğrafya ve kimlik karmaşıklıklarını çok iyi in­


celemiş olan Cemal Kafadar, birçok Osmanlı'nın kendisinden "Rumi" diye söz
ettiğini ve Osmanlı imparatorluğu'nun nüvesini oluşturan toprakların yer aldığı
coğrafi bölgenin gevşek tanımla "Rum diyarı" olarak anıldığını hatırlatır bize. ı3

Arts de l'Jslam, regards du X!Xe sii:cle. Collections des Arts Decoratjfs, exh. cat., ed. Remi Labrus­
se, 10-23 (Paris, 2007) . Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, çeşitli yerlerde; aynı yazar, "The
Lawgiver as Messiah: The Making of the Imperial Image in the Reign of Süleyman", Salıinan le
Magnjfique et Son Temps, ed. Gilles Veinstein (Paris: Documentation Française, 1992), 159-77.
Cemal Kafadar, Between Two Worlds: The Construction qf the Ottoman State (Berkeley: Univer­
sity of California Press, 1995) kitabında (s. 60- 1 1 7 ) , tarih yazma ve kimlik oluşturma arasındaki
bağlantıları ele alır. Osmanlı imparatorluğu'nda kimlik oluşturmayı ele alan yakın dönemdeki
araştırmalardan bazıları şunlardır: Walter Andrews ve Mehmet Kalpaklı, The Age qf Beloveds:
Love and the Beloved in Ear{y-Modern Ottoman and European Culture and Society (Durham,
North Carolina: Duke University Press, 2005); Baki Tezcan ve Karl K. Barbir, !dentity and !dentity
Formatian in the Ottoman World: a Volume qf Essays in Honor qfNarman Itzkowitz (Madison,
Wis.: Wisconsin Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi, University of Wisconsin Press, 2007) ;
Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman. (ed.), The Ear{y Modern Ottomans: Remapping the Empire
(Cambridge, UK ; New York: Cambridge University Press, 2007) ; Hakan T. Karateke ve Maurus
Reinkowski, (ed.) , Legitimizing the Order: the Ottoman Rhetoric qfState Power (Leiden ; Boston:
Brill, 2005) .
10 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 235-52; Douglas Howard, "Ottoman Historiography and
the Literature of 'Dedi ne' of the Sixteenth and Seventeenth Centuries" journal qfAsian History
22/1 (1988), 52-77; Halil inalcık, "The Rise of Ottoman Historiography" Histarical Writing on the
Peoples qfAsia: Historians qf the Middle East, (ed.) Bemard Lewis ve P.M. Holt (Londra, New
York, Toronto: Oxford University Press, 1962) , 1 52-67; V.L. Menage, "The Beginnings of Ottoman
Historiography", Histoncal Writing on the Peoples qfAsia, (ed.) Lewis ve Holt, 168-179; Kafadar,
Between Two Worlds.
ll Kafadar, Between Two Worlds.
12 Heath Lowry, The Nature qfthe Ear{y Ottoman State (Albany: State University of New York Press,
2003), 1 32 .
13 Cemal Kafadar, " A Rome o f One's Own: Reflections on Cultural Geography and Identity i n the
lands of Rum", Muqarnas 24 (2007), 7-25, özellikle 1 2 . Kafadar'ın makalesinin yer aldığı kitabın
editörleri de bu terimi kullanır; bkz. Sibel Bozdoğan ve Gülru Necipoğlu, History and Jdeology:
Architectural Heritage qf the "Lands qfRum", Muqarnas 24 (2007).

21
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Osmanlı tarihçisi Mustafa Ali'den (ö. 1 600) çok iyi bilinen bir pasajı aktararak,
bunun bizatihi bir etnik ibare olmadığını ve gerek Türk, gerekse Osmanlı ibarele­
rinden ayırt edildiğini açıklar. Ali'nin sözleri şöyledir:

"Türk ve Tatar boylarından [soy itibariyle] ayrı olmayan ve Osmanlı hanedanının

ihtişamlı döneminde yaşayan çeşitli halklar ve farklı türden Rumiler ... güzide bir

ümmet ve nezih, latif bir millettir; devletlerinin kökeni itibariyle seçkin oldukları

kadar, dindarlıkları, temizlikleri ve imanları bakımından ayrı bir yer tutarlar. Bu­

nun dışında, Rum sakinlerinin çoğu karışık etnik kökenlidir. ileri gelenleri arasın­

da, şeceresi bir mühtediye inmeyen çok az kişi vardır...''14

Rumi ibaresi imparatorluğun nüvesini oluşturan toprakların birçok sakinince be­


nimsendi; ama Osmanlı devleti tarafından ya da devlet için yaratılmış bir kavram
değildi. Rumi kimliğini Osmanlı kimliğinden ayırt eden Kafadar, Osmanlı iba­
resinin "Osmanlı [hanedanı etrafında şekillenmiş yönetici aygıt] mensupları"nı
belirttiğini söyler. ı s Elinizdeki kitabın ana karakterleri kesinlikle Rumi kimlikle­
rinin yanı sıra Osmanlı olarak tanınan kişilerdi. imparatorluk içinde daha küçük
bir alt öbeği oluşturan bu kesim iktidardaki eliti kapsamaktaydı. Ali'nin de işaret
ettiği gibi, etnik ve dinsel bakımdan değişik kökenierden gelen bir kesimdi bu.
imparatorluğun padişah sarayıanna genç yaşta alınan bu kişiler uzun bir eğitim
dönemiyle Osmanlı kültürünü özümserdi.
Kültürel elitin ötesinde imparatorluğun "Osmanlılaşma" süreci 16. yüzyı­
la ve sonrasına kadar sürdü. Konstantinopolis'in 15. yüzyıl ortalarında fethe­
dilmesi ve 16. yüzyıl başlarındaki toprak genişlemesi, büyüyen yeni Osmanlı
imparatorluğu'nun mahiyetini tanımlama gereğini güçlendirdi. ı6 I. Süleyman
(hd 1 520-66) ve babası L Selim (hd 1512-20) döneminde boyun eğdirilen halk­
ları ve ülkeleri bütünleştirmeye yönelik hukuki metinler furyası, genişleyen yeni
imparatorluğu düzen altına almayı sağladıY Ayrıca, Süleyman dönemi toprakla-

14 Kafadar, "A Rome of One's Own", 1 2 , kaynak Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 254.
Fleischer'ın kitabının Türkçe tercümesinin 263. sayfasında metin orijinal olarak verilmiştir:
"Kabail-i Etrak ve Tatar'dan yani haric değil bir millet-i güzide ve ümmet-i latife-i pesendidedür
ki zuhilr-u devletleri cihetinden mümtaz oldıkiarı gibi diyanet ve nezafet ve akidet-i haysiyetün­
den dahi bahirül-imtiyaz idügi zahirdür bundan maada ekser sükkan-ı vilayet-i Rum meclis-i
muhtelitü'l-mefhüm olup a'yanında az kirnesne bulunur ki nesebi bir müsellem-i cedide münteha
olmaya"
15 Kafadar, "A Rome of One's Own", 1 2 .
16 Osmanlı hükümranlık anlayışlarının 1453'ten sonraki gelişimi için bkz. Murphey, Exploring Ot­
toman Sovereignty, 77 vd.
17 Snjezana Buzov, "The Lawgiver and his Lawmakers: the Role of Legal Discourse in the Change of
Ottoman Imperial Culture", doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2005, 190-19 1 .

22
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

rm genişlemesi doğrultusunda bürokrasinin büyümesine sahne oldu. Ardından


devlet kaynaklı belgelerdeki çoğalma, Osmanlı tarihi uzmanlarınca iyi bilinen ve
araştırılmış olan bir konudur. 18 Üzerinde daha az durulan husus, aynı dönemde
loncaların, tarikatların, medreselerin ve hatta özel kişilerin hikayelerini (ya da
alternatif tarihlerini) kayda geçirip saklayacak arşiv şebekelerinin yaratılışıdır. 19
Padişahlığın niteliği ve hükümdarın rolü üzerine siyasal risaleler de çoğaldı. 2 0
Paralel bir gelişme de ilk Osmanlı şair tezkirelerinin ortaya çıkışıyla birlikte, 16.
yüzyıl ortalarında Osmanlı şiirinin özgün bir kanonunun özenle hazırlanışıydı:
Tezkireler kayda geçirmenin ve düzenlemenin başka bir alanıydı. 21
Nihayet Süleyman döneminin son yıllarında, "özellikle ideolojik ifade, elit
yaratma ve kaynak dağılımı konularında hanedan devletinin idealleri, kimliği ve
göreneği" yeniden tanımiandı ve yavaş yavaş kurumlaştı.22 Daha önce değişim
halinde olan ya da çoklu yapıyla varlığını sürdürmesine göz yumulan devletle
ilgili bir dizi kavram ve adet bu dönemde tekrar kalıba dökülerek yeni bir senteze
ulaştırıldı; dönüşümün daha incelikli yapı kazanması II. Selim ve III. Murad (hd
1574-95) yönetimleri altında sürdü. Bu süreç bir yandan kanunların açıklığa ka­
vuşturulmasıyla, risalelerin ve tarihierin yazılmasıyla, IL Mehmed (hd 1442-44,
1451-81) tarafından kurulmuş eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesiyle ya da
bir emperyal arşivin genişletilmesiyle gerçekleşirken, dönemin gittikçe tanım­
lanmış bir kurumsal kimliği yansıtan görsel sanatlarında ve mimari eserlerinde
de ifadesini buldu. Sanat ve mimari ile kimlik oluşturulması arasındaki ilişkiyi
başarıyla inceleyen Gülru Necipoğlu, çalışmalarında mimarlığı, dokumacılığı ve
seramiği kapsayan görsel sanatlara ilişkin bir kanonun Süleyman döneminin

18 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 214-31 ; Suraiya Faroqhi, Approaching Ottoman History:
An Introduction to the Sources (Cambridge: Cambridge University Press, 1999) ; Metin Kunt ve
Christine Woodhead, ed., Süleyman the Magnjficent and his age: the Ottoman Empire in the ear{y
modern world (Londra; New York: Longman, 1995); Halil İnalcık ve Donald Quataert, ed. An Eco­
nomic and Social History qfthe Ottoman Empire, 2 cilt. (Cambridge: Cambridge University Press,
1994) .
19 Buzov, " The Lawgiver and his Lawmakers", 190-19 1 . Mutasavvıf tezkireleri için bkz. Zeynep
Yürekli Görkay, Architecture and Hagiography in the Ottoman Empire: The Politics qf Bektashi
Shrines in the Classical Age (Ashgate, 2011). Tezkirelere bir tasavvuf paradigmasının uyarlanışı
için bkz. Gülru Necipoğlu, "Sources, Themes, and Cultural Implications of Sinan's Autobiographi­
es", Sinan 's Autobiographies: A Critica! Edition qfFive Sixteenth-Century Texts, eleştirel nottarla
birlikte çeviren Howard Crane ve Esra Akın, önsözle birlikte yayıma hazırlayan Gülru Necipoğlu
(Leiden, 2006) .
20 Hüseyin Yılmaz, "The Sultan and the Sultanate: Envisioning Rulership in the Age of Süleyman
the Lawgiver (1520-1566)", doktora tezi, Harvard Üniversitesi, 2005, 1-20.
21 Sooyong Kim, "Minding the Shop: Zati and the Making of Ottoman Poetry in the First Half of the
Sixteenth Century", doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2005, 225-65; Andrews ve Kalpaklı, The
Age qfBeloveds,
22 Comeli Fleischer, "Between the Lines: Realities of Seribal Life in the Sixteenth Century", Studies
in Ottoman History in Honor qfPrqfessor V. L. Menage, ed. C. !mb er ve C. Heywood (İstanbul: !sis
Press, 1994) , 45-61.

23
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sonuna doğru belirginleştiğini gösterir. 23 Necipoğlu ayrıca görsel sanatlarda bir


Osmanlı üslubunun ortaya çıkışının iran'ın Safevi imparatorluğu'ndaki (1501-
ı 722) benzer gelişmelere denk düştüğünü ve bu iki hasımın siyasal ve dinsel
cephelerdeki meşruiyet çekişmesinde emperyal geleneklerini ayrıştırmaya çalış­
tıklarını anlatır.24
Resimli tarihler ise kendini tanımlama takıntısını biçimsel ve belki daha
açık bir düzeye taşıdı. Elinizdeki kitabın gösterdiği üzere, Osmanlı elit tabaka­
sı sosyal ve siyasal düzeni ve kendisinin bu düzendeki yerini tanımlamak için
farklı yolları denedi. Bu denemeler Osmanlı tecrübesinin özgünlüğüne ilişkin bir
duyarlılığa şekil verdiği söylenebilecek belirgin görsel ve sözel üslupların geliş­
mesini de getirdi. Osmanlı sarayının çok-etnisiteli mensupları eğitim sırasında
ya da daha sonra bu kitapları gözden geçirdiklerinde, estetik özelliklerinin Os­
manlı sarayına özgü olduğunu kolayca ayırt edeceklerdi. Sarayın ve hanedanın
sunuluşundaki pohpohlayıcı ibareler, kitapların sayfalarını karıştıran saraylılara
hiç kuşkusuz bir gurur duygusu aşılayacaktı.
Mimari ve sanat eserlerinde Osmanlı timsalinin somutlaşıp kurallara bağla­
nışı, aynı dönemde saray teşrifatının gittikçe sabit kurallarla belirlenmesine pa­
ralellik gösterir.25 Kompozisyonların (resim G.Ol 'de olduğu gibi) Osmanlı saray
efradının kurallara bağlılığını sıkıca yansıtması, özellikle dönemin adabı düzen­
leyici kurallarını ince noktalarına kadar bilen izleyicileri için son derece anlaşılır
olmalarını sağlar. 26 Yazmaların temsili görüntülerinde, kişilerin konumları ve
kıyafet detayları bakımından, Osmanlı sarayının devlet törenlerindeki hiyerar­
şik düzenine sıkı sıkıya uyulurdu. Bu sayede resimlerde yer alan kişiler kolayca
tanınabilir. Tarih eserlerindeki resimler Osmanlıların özel yaşamını sunmak ye­
rine, kamusal ve törensel alanı gözler önüne serer. Bu durum dönemin kadınla­
rının sanat ve mimari alanlarında hami ve sarayda siyasal oyuncu kimlikleriyle
öne çıkmalarına rağmen, resimlerde hemen hiç yer almayışiarını da açıklar. Ka­
dınların faaliyetleri çoğu kez perde arkasındaydı ya da bu kitapta incelenenlere
benzer aracılada ortaya çıkardı.
Osmanlı sosyal hiyerarşisi 16. yüzyıl sonlarının aydınları arasındaki eleş­
tirel söylemin tam da merkezindeydi. Bu dönemde baştaki hükümdara öğüt
vermeye yönelik çok sayıda risale ve kitap yazıldı; kitaplardan birçoğunun

23 Necipoğlu, "A �anün for the State, A Canon for the Arts"; aynı yazar, The Age qfSinan; aynı yazar
"L'idee de decor".
24 Necipoğlu, "L'idee de decor", ı 5-19.
25 Necipoğlu Architecture, Ceremonial and Power kitabında (s. 1 5-30) , Osmanlı saray teşrifatının
gittikçe kurallara bağlanışını ele alır. Mimaride ve bezerne sanatlarında Osmanlı benlik anlayışı­
nın kurallara bağlanışı için bkz. Necipoğlu, ''L'idee de decor" ve "A �anün for the State".
26 Osmanlı sarayı açısından adabın önemi için bkz. Necipoğlu, The Age qfSinan.

24
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

özünde bazen "kanun-u kadim", bazen de "nizam-ı alem" olarak anılan Os­
manlı düzeninin değiştiği anlayışı yatmaktaydı. 27 Belki de en belirgin değişim
Topkapı Sarayı'ndaki yaşamdaydı. Tarihçi Mustafa Ali'nin yazılarında defalar­
ca hayıflanarak belirttiği gibi, III. Murad gittikçe saraya çekilmişti ve seferlerde
artık orduya komuta etmemekteydi. Bu padişah tahta çıkışından sonra payi­
tahttan hiç ayrılmadı. Onun yeni yaşam tarzının, yani zamanını saray hare­
minin sakinleri arasında geçirmesinin bir sonucu olarak, Divan-ı Hümayün'un
siyasal nüfuzu padişahla günlük temas içindeki kişilere geçti. Hadım ağalar,
lalalar, sohbet arkadaşları ve akıl hocaları gibi resmi statüsü olmayan nedimler
ve harem hizmetkarları, karar alma sürecine belirgin biçimde katıldı. Mustafa
Ali'nin Künhü 'l-ahbar adlı eserinde III. Murad dönemini anlatması, padişa­
hın çevresindeki önemli kişilerle başlar-önceki padişahların dönemlerini ele
alırken gerekli görmediği bir açıklamadır bu.28 Osmanlı sarayında daha önce
de önemli roller oynamış olmalarına karşın, böyle kişilerin siyasal yaşama
katılımının daha açık ve sistematik hale gelmesi, daha bariz bir olumsuz ilgiyi
çekmeye başladı. Bu durum saray (padişah, hanedanın kadın mensupları ve
harem hizmetkarları dahil) ve bürokrasi (Divan-ı Hümayün vezirleri ve diğer
saray görevlileri) arasındaki mevcut çatışmaları şiddetlendirdi.29 Bu çatışmalar
daha Süleyman döneminde ortaya çıkmış olsa da, III. Murad döneminde iyice
keskinleşti.
Şikayet söylemi ve ona yol açan tarihsel gelişmeler, Osmanlı sarayının ken­
dini tanımlama sürecinin bir parçasıydı-saraydaki farklı hiziplerin yeni davra­
nış biçimleriyle birlikte, diğer mensuplar gittikçe eleştirel bir tutum takındılar ve
eleştirilerini değişmez bir efsanevi düzene göndermede bulunarak ifade ettiler.
Sosyal değişim karşısındaki tedirginlikle ortaya çıkan tablo, yazma hamiliğini
de etkiledi. Saray siyasetine daha çok sayıda kişinin katılımı, resimli yazma üre­
timinde bir patlamaya ve yazma hamilerinin sayısındaki bir artışa denk geldi. Bu
dönemde saray siyasetinde padişahın nedimlerinin öneminin artmasıyla birlikte,
bu kişilere hitap etme ve görüşlerini etkileme ihtiyacı siyasal sürecin gerekli bir
parçası haline geldi.3 0 16. yüzyılın son çeyreğinde resimli yazmaların sayısında-

27 Gottfried Hagen, "Legitimacy and World Order", Legitimizing the Order: The Ottoman Rhetoric qf
State Power ed., Karateke ve Reinkowski (Leiden ve Boston: Brill, 2005) , 55-84.
28 Mustafa Ali, Künhü 'l-ahbdr, Süleymaniye Camii Kütüphanesi [bundan sonra SCK] . Nuruosmani­
ye 3409, fo!. 286a-91a; bir özet için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 294-5.
29 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 1 76-7, 299; Leslie Peirce, The Imperial Harem: Women
and Sovereignty in the Ottoman Empire (Londra ve New York: Oxford University Press, 1993) ,
88; Baki Tezcan, The Second Ottoman Empire: Political and Social Tranşformation in the Ear{y
Modern World (New York: Cambridge University Press, 2010), 93-108.
30 Avrupa saray camialarında böyle kişilere ilişkin bir analiz için bkz. Duindam, Vienna and Ver­
sailles, 234-42.

25
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ki artış, padişahın etrafındaki saraylı çevresine hitap etme arzusunu da gösterir.


Bu sosyal değişimler yazmaları hazırlayan kişileri yaşadıkları dönemi yazmaya
ve anlamıandırmaya ya da belki imparatorluk tarihini olumlu propaganda gibi
kullanmaya yöneltti. 3ı Dolayısıyla resimli tarihler aynı dönemde Osmanlı ay­
dınlarınca yazılan sayısız ıslahat risaleleriyle aynı amaca hizmet eden araçlar
olarak da anlaşılabilir: ideal ve neredeyse efsanevi bir düzenden uzaklaşma ola­
rak algılanan gidişattan yakınma; sarayın ve devletin geleceğini şekillendirmeye
yönelik bir çabayla yönetici elite öğütlerde bulunma. 32
Ancak Osmanlı sarayının o dönemden kalma resimlerinde vurgulanan
değişim değil, durağanlıktır. Resimler padişaha ve sarayına ilişkin yeni bir ka­
musal timsali aktarırken, izleyicinin endişelerini yatıştırarak, imparatorluğun
ağırbaşlılığını ve geleneklerinin ağırlığını sunar. Tarihçi Philippe Buc'ın orta­
çağ Fransız sarayıyla ilgili saptamasında belirttiği gibi, " meşruiyet icraatta dü­
zenliliğin yanı sıra, siyasal aktörlerin iletişim dilindeki düzenliliğe dayanır."33
Osmanlı hükümdarının meşruiyetinin, dönemi kayda geçirirken kullanılan
düzenli görsel ve sözel dille ve atalarına dair hikayelerle desteklendiği söyle­
nebilir. üstelik bu durum sanat üretimi, sanat hamiliği ve sarayın yapısı açı­
sından bir keskin geçiş dönemine rağmen sağlanmıştı. Bir değişim döneminin
nasıl olup da ideal bir durağanlık anı gibi kayda geçirildiği ve hatırlandığı gibi
merak uyandırıcı bir soru, araştırmarnın temelinde yatan hususlardan biridir.
Bu nokta "gerileme" edebiyatı ve 16. yüzyıl sonlarında Süleyman döneminin
idealize bir timsalinin kurgulanışı üzerinde duran bazı uzmanlarca da analiz
edilmiştir. 34
Saray teşrifatının, standart kompozisyonların, arka-planların, hatta sözler­
deki ve resimlerdeki muhtevaların tekrarlanışı Osmanlı saray tarihlerinin ayıncı
bir özelliğidir. Osmanlı sanatçıları ve saraylıları görsel tasvirleriyle birlikte olay­
ları yeniden sunarken, "mirası yenileme ve yeniden belirleme" uğraşına girdi­
ler. 35 Bu sadece önceki şeylerin yeniden üretilmesi değildi; daha ziyade geçmişle

3ı Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 243. Hagen "Legitimacy and World Order" makalesinde (s.
78) bir "altın çağ" bilinci ve bunun daha fazla tarih eseri yazmaya vesile olma ihtimali üzerine de
yorumlarda bulunur. Yılmaz "The Sultan and the Sultanate" makalesinde (s. 260-273) Süleyman
döneminde Osmanlı emperyal geleneklerinin benzersizliği ve hanedanın kendine has mahiyeti
yönünde bir anlayışın gittikçe güçlenmesi üzerinde de durur.
32 16. ve 17. yüzyıllardaki gerileme ve reform edebiyatının bir analizi için bkz. Cemal Kafadar, "The
Myth of the Golden Age: Ottoman Histarical Consciousness in the post-Süleymanic Era", Süley­
man the Second and His Time, ed. Halil İnalcık ve Cemal Kafadar (İstanbul: !sis Press, 1993) ,
37-48; Howard, "Ottoman Historiography", 52-77.
33 Philippe Buc, The Dangers qf Ritual: between ear{y medieval texts and social scientjfic theory
(Princeton, N.J. : Princeton University Press, 2001), 1 17.
34 Kafadar, "The Myth of the Golden Age"; Howard, "Ottoman Historiography".
35 Robert Pogue Harrison, The Dominion qf the Dead (Chicago: University of Chicago Press, 2003) ,

26
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

bir bağlantı yaratan ve aynı zamanda incelikli sosyal ve törensel değişimleri


benirusetmeyi sağlayan geçmişteki görsel formları ve olayları seçmeye ya da
ayıklamaya dayanan bilinçli bir kurgulamaydı. Söz konusu değişimler yavaş
yavaş sarayın portresine katılacak ve sanki hep oradaymış gibi görünecekti. So­
nuçta, Osmanlı sarayının kültürel ürünleri, özellikle de resimli tarihler, emperyal
kimliğin temsil edilişini çok güçlü biçimde belirledi.

Osmanlı Saray Üslubu

Yazmaların oynadığı roBere ilişkin nitelendirmelerimin çoğu kez maddi varlık­


larından ve fiziksel niteliklerinden kaynaklanması nedeniyle, burada yazmala­
rın görünümlerini geniş çerçevede ele almak yerinde olacaktır. Metinler perdalılı
kağıt üstüne yazılmıştır; çoğunlukla kullanılan hat yazıları Osmanlıca eserlerde
okunaklı "nesih", Farsça eserlerde ise "talik"tir. Tezhipli bir başlığa satır arala­
rının yanı sıra kenarlarda yaldızlı tezhibin eşlik ettiği giriş sayfaları dışında,
kenarlar çoğu kez sadedir. Cilder yaldızlı bezerneyle kabartmalar işlenmiş koyu
renkli deridendir. Cilt deseni genellikle ortada elips biçimli ve salbekli bir şern­
seden ve yaldızlı bir zeminde çiçek ve bulut motifleriyle bezenmiş köşe ayraçla­
rından oluşur. Yazmalar genelde yaklaşık 25 cm eninde ve 35 cm boyundadır;
ancak daha küçük ve daha büyük örnekler de mevcuttur. Hat, tezhip, çizim ve
cildin bu yazmaları değerli kılması ve süsleyerek lüks eşya statüsüne çıkarır ve
dikkatli bir tasariama ve yüksek bir kalite düzeyine işaret eder.
16. yüzyılın ikinci yarısındaki yazma çizimieri birkaç on yıl geriden gel­
mekle birlikte, mimarideki ve bezerne sanatlarındaki gelişmelerle paralellik taşır.
Bu çizimierde önceki örneklere damgasını vurmuş Acem estetiğinden uzaklaşan
ve gittikçe ayırt edilebilen bir "Osmanlı" görsel tarzı görülür.36 Mesela 1 558 ta­
rihli Süleymanname'yle (resim G.02 ve G.03) karşılaştırıldığında, 1 592-97 ta­
rihli Şehinşehndme'deki resimler (resim G.04 ve G.05) yüzey süslemesinde daha

95 ve 1 1 5. Ayrıca, Pierre Bourdieu'nün bizim örneğimizde Osmanlı sarayının "değer sistemi" ola­
rak anlaşılabilecek olan habitus kavramına ilişkin ana fikri, tarih ve kimlik arasındaki ilişkiye
kafa yarmanın yararlı bir yoludur. Pierre Bourdieu The Logic qfPractice, çev. R. Nice (Stanford:
Stanford University Press, ı990) kitabında (s. 52 vd) habitus'u şöyle tarif eder: "Tarihin bir ürü­
nüdür [ve] tarihçe yaratılan şernalara uygun olarak bireysel ve kolektif alışkanlıklar, yani daha
fazla tarih üretir. Algı, düşünce ve davranış şernaları biçiminde her caniıda depolanmış olarak,
genelde bütün biçimsel kurallardan ve açık normlardan daha güvenilir tarzda, alışkanlıkların
"doğruluğunu" ve zaman içindeki tutarlılığını güvence altına alan geçmiş tecrübelerin fiilen var­
lıklarını sürdürmelerini sağlar."
36 Mimari ve bezerne sanatları için bkz. Necipoğlu, Age q/Sinan, "A �anün for the State" ve " L'idee
de decor".

27
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim G.02 . Osmanlı ordusunun Ulema Paşa kamutasında Lipva'dan ayrılışı. Süleymanname,
Arifı, istanbul, 1 558. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 5 1 7, fol. 526b-527a.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

sadeleşmiş ve tek salıneli olan daha sarih kompozisyonlardan ibarettir. 37 Bu re­


simlerde ana karakterin önceliği genellikle ayrıcalıklı konumuyla, nispeten daha
büyük boyutta olmasıyla ve kıyafetindeki süslere daha sıkı özen gösterilmesiyle
belirtilir. Örneğin, 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı saraymda ve Osmanlı resminde
konum üstünlüğü bir önem göstergesidir.38
Birden çok odak noktası olan ve ana anlatıya katkıdan yoksun figürlere ya
da vinyetlere gittikçe daha fazla yer veren Acem prototipierinden uzaklaşma,
aynı dönemde görsel sanatlarm genel "Osmanlılaşma" süreciyle uyuşur. Safevi
resminin 16. yüzyıl sonlarındaki gelişimini aksi istikamette bir yöneliş belirler;
gereksiz detaylarla süslenen ve gittikçe kalabalıklaşan kompozisyonlar daha
az görsel işlev görür ve metinden bağımsız sanatsal yaratırnlara dönüşür. 39

37 TSMK, H. 1 5 1 7 ve B. 200.
38 Üçüncü bölümde padişahın ya da sadrazarnın resimlerdeki konumuna ilişkin değerlendirmem ve
dördüncü bölümde hadım ağaların konumuna ilişkin değerlendirmem karşılaştırılabilir.
39 Barry D. Wood "The Shahnama-i Isma'TI: Art and Cultural Memory in Sixteenth-Century Iran"
başlıklı doktora tezinde (Harvard Üniversitesi, 2002), "Osmanlı" ve "Safevi" yazmaları ve izleyi­
cileri arasındaki farklılığa yeni bir kavrayış katar. 16. yüzyıl sonlarındaki Safevi resmine ilişkin
bir genel değerlendirme için bkz. Marianna Shreve Simpson ve Massumeh Farhad, Sultan Ibrahim
Mirza 's Hqft Awrang.· a princely manuscnptfrom Sixteenth Century Iran (New Haven: Yale Uni-

28
GiRiŞ: OSMANULARDA RESiMLi TARiH

Resim G.03. Temeşvar'ın fethi. Süleymanndme, Arifı, istanbul, 1558. Topkapı Sarayı Müzesi,
H. 1 5 1 7, fo!. 532b-533a. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

İki komşu resim geleneğindeki ayrılığın bağımsız ve özgün estetik sistemler


yaratma arzusu kadar, resmedilen metinlerin niteliğiyle de bağlantılı olduğu
kanısındayım. Safeviler için resmedilen en revaçtaki metinler, kahramanlık
masalları ve aşk maceraları gibi edebi eserlerdir; özgün "Osmanlı" estetiğini
taşıyan Osmanlı yazmaları ağırlıklı olarak güncel tarih eserleridir. Bir başka
deyişle, "Osmanlı" yazma üslubunun tedricen gelişmesi "anlaşılırlık" unsuru­
na katkıda bulunarak, anlamı süslemeye yönelikti.4 0 Osmanlı tarih eserlerinin
birden çok işieve ve hedef kitlesine sahip olması, uygun bir üslubun geliştiril­
mesini zorunlu kıldı. Edebi yazmalar ise estetik özellikleri bakımından daha
çok farklılık gösterir.

versity Press, 1997); Sheila S. Blair ve jonathan Bloom, The Art and Architecture qfIslam, 1250-
1800 (Yale University Press: New Haven ve Londra, 1995), 165-76. 16. yüzyıla özgü kalabalık
Safevi resimleri de 1 7. yüzyılda yahnlaşmaya başladı.
40 Osmanlılar bir dizi edebi eseri de resimlemişti; ama araştırmamda bunları ele almayacağım. Ör­
neğin bkz. Lale Uluç, Turkman Governors, Shiraz Artisans and Ottoman Collectors: Sixteenth
century Shiraz Manuscripts (İstanbul: Türkiye iş Bankası, 2006) . Sanat tarihi araştırmalarında
" üslup" ve "anlam" arasındaki etkileşime ilişkin bir görüş için bkz. Irene Winter, "The Affective
Properties of Styles: An Inquiry into Analytical Process and the Inscription of Meaning in Art
History", Picturing Science Producing Art, ed. Caroline A. jones ve Peter Galison (New York ve
Londra: Routledge, 1998) , 55-77.

29
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim G.04. Sinan Paşa'nın serdarlığa atanışı. Şehinşehndme, Lokman, c. 2, istanbul,


1592-97. Topkapı Sarayı Müzesi, B. 200, fol. 9b. (Foto: Hadiye Cangökçe)

30
GiRiŞ: OSMANULARDA RESiMLi TARiH

Resim G.OS. Sinan Paşa'nın sadrazamlık mührünü alışı. Şehinşehndme, Lokman, c. 2 ,


istanbul, 1592-97. Topkapı Sarayı Müzesi, B. 200, fo!. 19a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

31
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bunun dışında, Osmanlı yazmalarının üretildiği koşullardaki değişim de yaz­


maların görünümünü etkiledi. 16. yüzyılın sonuna doğru, Osmanlı saray tarihçi­
leri sarayla gevşek bağları olan şairler yerine, meslekten bürokratlar arasından se­
çilmeye başladı. Tarih yazmanın serbest şairterin özel amaçlı yaratımından farklı
olarak, zımnen belli bürokratların iş tarifine girmesiyle birlikte, bu yöneliş tarih
uğraşının düzene bağlanmasını getirdi.41 Tarihçiliğin bürokratikleşmesine, daha
şiirsel talik yerine nesih ve divan! tarzındaki kalemiye yazılarında uzmanlaşmış
katipierin gittikçe öne çıkması eşlik etti. Nesih çoğu kez olabildiğince okunak­
li olması gereken Kur'an gibi kitapların nüshalarını yazınada kullanılırdı; divan!
ise karmaşık ve özenli estetiği sayesinde kolayca taklit edilememesinden dolayı,
irade-i seniyyeler için kullanılan yazıydı. Dönemin tanınmış hattatlarıyla ilgili an­
latılarda ağırlıklı olarak bu iki yazı tarzının erbabına yer verilmesi, daha önce
işlevselliklerinden dolayı değer verilen yazıların sanat hayranları arasında rağbet
kazandığına işaret eder; zevklerde böyle bir değişim hiç kuşkusuz numunelerin
kolayca ulaşılır olmasıyla bağlantılıydıY Resimli tarih nüshalarının zamanla
talikten ziyade nesih yazısıyla kaleme alınması, Safevi örneklerinden ayrışmayı
daha da ileriye götürdü. Yazı tarzındaki bu değişimin tek bir somut kopuş anı
olmasa da, tarih eserlerinin Farsça yerine Osmanlıca yazılmaya başlamasıyla bir­
likte, artık nesih tercih edilir oldu. Gittikçe sarih görüntü ve metinle belirlenen
Osmanlı yazmalarında estetik özellikler bakımından düzen ve yapı öne çıkarıldı
ve şenlikli hava yerine oturmuşluk yeğ tutuldu. Yazmaların estetiği dönemin öne­
mine bağlı bir duyguyu, başanya ulaşmış olmaya ve imparatorluğun ihtişamına
bağlı bir duyguyu açıkça iletir. Bu yönelimler Osmanlı sarayında resimli tarihe Sa­
fevilerin resimli ürünlerinden farklı -belki daha faydacı- bir rol biçildiğini gösterir.

Resmi Tarih

Tarih yazmalarında bu tür gelişmeler saray tarihçilerinin gözetiminde hazırlanan


ve dolayısıyla "otoriter" sayılan örneklerde en somut biçimde görülür. Genel bir
adlandırmayla "şehndme" olarak anılan bir dizi kitap, Osmanlı padişahlarının sal­
tanat dönemlerini ve yaptıkları işleri Farsça aktarır; Firdevsi'nin kadim İran kral­
larını konu alan l l . yüzyıldaki destansı şiiri Şehndme'nin veznini ve üslubunu

4 I Fleischer, "Between the Lines", 45-61 ; Christine Woodhead, "An Experiment in Official Histori­
ography: The Post of Şehnameci in the Ottoman Empire, c. 1555-1 605", Wiener Zeitschrjft.für die
Kunde des Morgen/andes 75 (1983), 157-182.
42 örneğin bkz. Mustafa Ali, Mendkıb-ı Hünerverdn, ed. Mahmud Kemal ibnülemin (İstanbul:
Matbaa-yı Amire, 1926) .

32
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

kullanır. Bu eserin ortaçağ ve erken modern çağ Türk-Acem dünyasında yaygın


ilgi görmesi herhalde kahramanlarının İran ve Turan'dan alınmasıyla ve böylece
Türki hanedanlar için de olası rol modelleri oluşturmasıyla ilintili olmalıdır. Os­
manlı tarihinin bu tür aniatılarını yazdırmak üzere 1550'lerde "şehndmeci" adıyla
maaşlı bir makam oluşturuldu; bu makam 1 7. yüzyıl başlarında ortadan kalktı.43
Şehndmecinin sanatsal yaratırnlarının kurallara bağlanmış bir estetiği sa­
hiden somutlaştırmasına karşın, okur bunun imparatorluğa monolitik bir bakı­
şın timsali olduğu sonucuna heme n varmamalıdır. Bu makamda oturanların ve
_
hizmet ettikleri harnilerin özellikleri, ortaya çıkan eserlerin mahiyetini derinden
etkilerdi. Birçok Osmanlı kitabında olduğu gibi, şehndmecinin eserlerinde de re­
sim metne tabiydi. Resmin "ilüstrasyon" rolü birçok tarih yazmasında resmin
aniatısını özetleyen ya da figürleri isimleriyle belirten resmin içinde ya da hemen
üstünde olan yazıların varlığıyla doğrulanır. Resim ve metin arasındaki yakın
ilişki, kimi zaman bir anlatıyı öbürünün önüne geçirmek ya da metne değişik
anlamlar yüklemek amacıyla değiştirilerek kullanılırdı.
Şehndmeler 1557'den 1623'e kadar süren görece kısa bir dönemden kalma­
dır; ama bu dönemde resmedilmiş yegane yazmalar değildir. Tarih yazmalarının
beşinci bölümde incelenen belirli bir öbeği, 1580'lerde ve 1590'larda daha çok
görülen yazar çoğulluğunu yansıtır; bu yazmalara farklılaşan görsel üsluplar
eşlik eder. Geçmişte uzmanlar genellikle Osmanlı yazma resmini, hanedan tari­
hine ağırlık veren yaklaşımla güncel ve tarihsel olayların "gerçekçi" bir tasviri
olarak tanımlardı. Bu çerçeve sanat tarihçilerini sadece tipik "Osmanlı resim­
li yazması" kavrarulaştırmasına uyan yazmaları incelemeye yöneltmişti. Böy­
le yazmalar hanedan methiyelerinden ya da emperyal azarnet gösterilerinden
ibaret sayılırdı-çoğu kez yazmaların çağrıştırdığı anlayışıardı bu.44 Ama bunun

43 Woodhead, "An Experiment", 157-182 ve Emine Fetvacı, " The Office of Ottoman Court Historian",
Studies on Istanbul and Beyond: The Freely Papers, c. ı. ed. Robert Ousterhout, (Philadelphia:
Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi, 2007), 6-2 1 .
4 4 örneğin bkz. Nurhan Atasoy ve Filiz Çağman, Turkish Miniature Painting, çev. Esin Atıl (İstan­
bul: Kalkınma için Bölgesel İşbirliği Teşkilatı Kültür Enstitüsü, 1974) ; Esin Atıl, ed. Turkish Art
(Washington, D.C. ve New York: Smithsonian Institution Press ve Harry N. Abrams, 1980) ; Filiz
Çağman ve Zeren Tanındı, The Topkapı Saray Museum: The Albums and Illustrated Manuscripts,
çeviren, genişleten ve yayıma hazırlayan J. Michael Rogers (Londra: Thames and Hudson, 1986) ;
Esin Atıl, Süleymanname: The Illustrated History qf Süleyman the Magnjflcen t (Washington,
D.C. ve New York: Harry N. Abrams ve Ulusal Sanat Galerisi, 1986); Eleanor Sims, "The Turks
and Illustrated Histarical Texts", FiJth International Congress qfTurkish Art, ed. Geza Feher (Bu­
dapeşte: Akademiai Kiado, 1978), 747-72 . islam sanatı araştırmalarında bu soruna ilişkin bir
analiz için bkz. David J. Roxburgh, "The Study of Painting and the Arts of the Book", Muqarnas
17 (2000) , 1-16. Roxburgh bu makalesinde sarayın sanat hamiliği yönünde bir varsayımın ya rat­
tığı sorunların çerçevesini kapsamlı biçimde ortaya koyar. Thomas W. Lentz ve Glenn D. Lowry
bu alanda çığır açıcı bir eser olan Timur and the Princely Vision: Persian Art and Culture in the
Fjfteenth Century (Los Angeles ve Washington, D.C.: Smithsonian Institution Press, Los Ange­
les ili Sanat Müzesi ve Arthur M. Sackler Galerisi, 1989) kitabında (özellikle s. 109-39), resimli

33
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

getirdiği sonuç resmi olmayan tarihierin değişken üsluplarının bir öbek olarak
incelenmemesiydi.
Ancak son yıllarda bu yaklaşımı gözden geçiren Serpil Bağcı, Filiz Çağman,
ve Zeren Tanındı gibi uzmanlar yazma üretimi, hanedan hamiliği, hanedan dışı
hamilik ve timsal oluşturma meselelerine odaklanıyor. 45 Farklı muhtevadaki
yazmalar da artık daha fazla ilgi görüyor. Yine yakın dönemde Türkiye'de Os­
manlı resimli yazmaları üzerine ilginç araştırmalar yayımianmış bulunuyor.46
Elinizdeki kitap eski paradigmalardan uzaktaşırken ve şehnameci makamına
ait ürünler ile dönemin diğer örnekleri arasındaki ilişkiler üzerinde dururken, bu
yeni çalışmalara dayanıyor.
Resmi tarihler 16. yüzyılın ikinci yarısında ve özellikle III. Murad dönemin-

yazma hamiliğini hükümdara ait bir ayrıcalık ve bizzat yazmayı hükümdarın bir atölyeye kişisel
müdahaleyle kendi emperyal bakışını kurallaştırıp yaymasının bir aracı olarak tanımlar. Ara sıra
sanatçıların, saraylıların ya da askeri görevlilerin hami olarak kabul edilmiş olmasına karşın, bu
gözlemlerin genel ola:ak islam sanatı alanında hamilik ilişkilerine bakışı değiştirdiği söylenemez.
örneğin bkz. Anthony Welch, Artists.for the Shah: Late Sixteenth Century Painting at the Imperi­
al Court qf!ran (New Haven: Yale University Press, 1976) ya da Sussan Babaie, Kathryn Babayan
ve Mass um eh Far had, Slaves qfthe Shah: New Elites qfSqfavid Iran (New York ve Londra: I. B.
Tauris, 2004) .
45 Hamilik için bkz. Zeren Tanındı, "Bibliophile Aghas (Eunuchs) at Topkapı Saray", Muqarnas 2 1
(2004) , 333-43; aynı yazar "Osmanlı Yönetimindeki Eyaletlerde Kitap Sanatı", Papers Submitted
to International Symposium on Ottoman Heritage in the Middle East, c. Il, ed. Şebnem Ereebeci ve
Aysu Şimşek-Canpolat, (Atatürk Kültür Merkezi: Ankara, 2001), 501-8; Gülru Necipoğlu, "Word
and Image: The Serial Portraits of Ottoman Sultans in Comparative Perspective", Selmin Kangal
ed., The Sultan 's Portrait: Pictun'ng the House qfOsman (İstanbul: iş Bankası, 2000) , 22-61 ; Filiz
Çağman ve Zeren Tanındı, "Remarks on Some Manuscripts from the Topkapı Palace Treasury in
the Context of Ottoman-Safavid Relations" Muqarnas 13(1996) , 1 32-48. üretim için bkz. Filiz
Çağman, "Nakkaş Osman in Sixteenth-Century Literature and Documents", Turkish Art: Tenth
International Congress o/ Turkish Art (Cenevre: Max van Berehem Vakfı, 1999), 197-206; Zeren
Tanındı, "Manuscript Production in the Ottoman Palace Workshop", Manuscripts qf the Middle
East 5 (1990-9 1), 67-98. Padişah timsaline ilişkin mükemmel bir analiz için bkz. Serpil Bağcı,
"Visualizing Power: Portrayals of the Sultans in Illustrated Histories of the Ottoman Dynasty",
Islamic Art VI (2009), 1 1 3-27. Aynı doğrultuda başka bir kaynak için bkz. Zeynep Tarım Ertuğ,
XVl Yüzyıl Osmanlı Devleti'nde Cülıis ve Cenaze Törenleri (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 1999) .
46 Eldeki malzemenin çeşitliliğini yansıtan yakın dönemdeki çalışmalar şunlardır: Massumeh Far­
had ve Serpil Bağcı, ed., Falnama: The Book qfOmens (Washington, D. C.: Arthur M. Sackler Gale­
risi, Smithsonian Institution, 2009) ; Serpil Bağcı, Filiz Çağman, Günsel Renda ve Zeren Tanındı,
Osmanlı Resim Sanatı (İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2006) ; David J. Roxburgh, ed.,
Turks: a journey qfa Thousand Year.s (Londra, New York: Kraliyet Sanatlar Akademisi ve Harry
N. Abrams, 2005) . Koleksiyon katalogları öteden beri eldeki malzemeleri belgeleyen kaynak­
lardır; bkz. Fehmi Edhem Karatay ve Ivan Stchoukine, Les Manuscrits Orientaux Illustres de la
bibliothique de l'universite de Stamboul (Editions Boccard: Paris, 1933) ; Ivan Stchoukine, La pe­
inture Turque d'apres !es manuscrits illustres, 2 cilt (Paris: Edition s Boccard, 1966-71 ) . Karatay'ın
1961-62 Topkapı koleksiyonu katalogları en kapsamlı olanlardır; bkz. Fehmi Edhem Karatay,
Topkapı Müzesi Kütüphanesi Far.sça Yazmalar Kata/oğu (İstanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Ya­
yınları, 1961); aynı yazar, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kata/oğu (İstanbul:
Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, 1961) ; aynı yazar, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Arapça Yazma­
lar Kataloğu, 4 cilt (İstanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, 1961). Zeren Akalay'ın (Tanındı)
"Osmanlı Tarihi ile ilgili Minyatürlü Yazmalar: Şehname ve Gazanameler" başlıklı doktora tezi
(istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Enstitüsü, 1972) vazgeçilmez
kaynaklardan biridir.

34
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

de ortaya çıktığı anlaşılan "bir tarihyazımı patlaması"nın parçasıydıY Nitekim


bütün Osmanlı resimli tarihlerinin yarıdan fazlası 16. yüzyılın son çeyreğinde
yaratılmıştı. Bu zaman dilimi padişah fermanlarının, tayinlerin, arazi bağışları­
nın, vakıf senetlerinin, masraf defterlerinin ve ücret defterlerinin, ayrıca bürok­
rasi ve padişah mektuplarından oluşan derlernelerin ve fetvaların yer aldığı arşiv
kayıtlarıyla Osmanlı tarihinin en iyi belgelenmiş dönemidir. Mimar Sinan'ın (ö.
1 588) biyografilerini bile kapsayan ve geçmişe dair bilgileri derleyen birer "an­
siklopedi" niteliği taşıyan nakkaş, hattat, şair, alim ve mutasavvıf tezkirelerinin
yanı sıra, konuları belirli muharebelerden genel tarihe kadar uzanan tarih eser­
leri bu "arşiv"i daha da zenginleştirir. Söz konusu kaynaklar sayıca öylesine
çoktur ki, hepsi incelenebilmiş değildir.48 16. yüzyılın son çeyreği sadece yazılan
tarih eserlerinin sayısı bakımından değil, Osmanlı elit tabakasının geniş bir ke­
siminin tarihi kayda geçirmeye katılması bakımından da emsalsizdir.49 Tarih
yazmaya yoğun ilgi ve saraylıların geniş katılımı, resimli tarih yazmalarının bir
tür olarak yetkinleşmesi ve özgün sözel ve görsel üslubun oluşması için kusursuz
bir ortam oluşturdu.

Osmanlılarda Resimli Tarihin Kökleri

Osmanlılarda resimli tarih 16. yüzyıl sonlarında sanat sahnesine tamamen


yeni bir tür olarak çıkmadı; ama diğer dönemlerle kıyaslanamayacak kadar ge­
lişti ve 1 7. yüzyıl başlarından itibaren revaçtan düştü. Türün ilk örneği olan
iskenderndme, astroloji, din ve coğrafya üzerine bölümlerin yanı sıra Osmanlı
tarihindeki olayları Büyük İskender'in yaşamının çerçeve anlatısı içine oturt­
maktaydı. Metin ilk kez ı. Bayezid'in oğullarından Süleyman Çelebi'ye 1 395'te
sunuldu. Günümüze İskendername'nin 15. yüzyıldan kalma üç resimli nüshası

47 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 242.


48 örneğin bkz, Necipoğlu, Sinan 's Autobiographies; Ali, Menakzb-z Hünerveran; Selim Kuru, "A
Sixteenth Century Scholar: Deli Birader and his Dafi ü'l-gumfım ve rafi ü'l-humfım", Doktora Tezi,
Harvard Üniversitesi, 2000; Kim, "Minding the Shop". Tezkireler için bkz. Roxburgh, Prifacing
the Image; 16. yüzyıldaki tarih yazıları için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 235-52 .
49 Comeli Fleischer b u olguya bir dizi açıklama getirir. Osmanlı tarihçilerinin, fıkıh alimlerinin,
şairlerinin ve diğer aydınlarının yazılarında, Osmanlı devletinin ı6. yüzyılın ortalarına doğru
benzersiz bir emperyal geleneğe kavuştuğu yönünde sezilebilir bir bilinç olduğu söylenebilir. O
aşamada Osmanlı devlet yapısı artık iki yüz yılı aşkın geçmişe sahipti. I. Selim'in fetihleri Os­
manlı-islam kültür geleneklerinin itibarını epeyce güçlendirmişti; Süleyman döneminde daha da
ileriye götürülen yayılma ve kurumsal pekişme, emperyal doruğa vanldığı algılarına yol açtı.
Bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 242-43; Kafadar, "Myth of the Golden Age"; Ebru Tu­
ran, "The Sultan's Favorite: İbrahim Paşa and the Making of the Ottoman Universal Sovereignty",
doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2007.

35
SARAYlN iMG ELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

u l a � m ı �t ı r; bunlardan en eskisi 1416 tarihlidir.5 0 Sırf yakın geçmişteki olayla­


rı konu alan resimli kitapların günümüze ulaşan ilk örneği, yazarının adıyla
a nı lan yaklaşık 1495 tarihli Şehname-i Melik ümm i'dir. II. Bayezid döneminde
( 1 480- 1 512) yazılan bu kitap, 1481 -1485 yıllarındaki olayları ve II. Bayezid ile
kardeşi Cem Sultan arasındaki iktidar kavgasını anlatır. s ı
üretkenlik bakımından III. Murad dönemiyle karşılaştırılamazsa da, Süley­
man 'ın uzun dönemine de birkaç resimli tarihin serpiştirildiği görülür. ilk örnek
olarak I. Selim dönemini anlatan Selimname'nin 1520'lerden kalma iki resimli
nüshası günümüze ulaşmıştır. Matrakçı Nasuh'un 1 530'lardaki ve 1540'larda­
ki kitap üretimine damgasını vuran eserleri şehirlerin, sefer güzergahlarındaki
konakların ve başka topografik özelliklerin tasvirlerini içerir. Matrakçı'nın tarih
eserlerinden dördü böyle görüntülerle resmedilmiştir. Bunlar Süleyman'ın 1534-
36'daki Irak ve İran seferini anlatan metin, 1480'lerde ve 1490'larda II. Bayezid
ile kardeşi Cem arasında geçen olayların hikayesi, Süleyman'ın 1545-50 Maca­
ristan seferini anlatan metin ve Dresden Selimname'sidir. 52 Bu yazmaların üre­
tildiği şartlar hakkındaki bilgilerimiz hala çok sınırlıdır ve çok yönlü anlamları
daha kapsamlı incelerneyi beklemektedir. Ancak bu eserlerin yazdırılmasında
ve sunulmasında hanedan dışındaki bir dizi haminin ve aracının devreye girdiği
ve yazmaların siyasal bakımdan önemli olaylar üzerine yorumlarda bulunduğu
söylenebilir.
Osmanlı sarayında resimli tarihin rağbet görmesi aslında 16. yüzyıl orta­
larında, bütün Osmanlı resimli tarihlerinin en tanınınışı Süleymanname'yi kap­
sayan bir proje niteliğindeki Şehname-i Al-i Osman 'la başlar. Yaklaşık 1550'de,
Osmanlı sarayına en az beş yıl önce girmiş olan Arifi'ye (ö. 1561-62), Osmanlı
hanedanının bir tarihini manzum Farsçayla yazma görevi verildi; çünkü Sultan
Süleyman'a sunduğu şiirler padişahın hoşuna gitmişti. 53 Şehname-i Al-i Osman'ı
oluşturan beş ciltten sadece üçü günümüze ulaşmıştır. Enb{yaname olarak anılan
birinci cilt, Adem ve Havva'nın yaratılışından başlayarak kadim peygamberlerin
tarihini kapsar. Dördüncü cilt eksik olmakla birlikte, Osmanlı hanedanının kuru-

SO Bağcı et al., Osmanlı Resim Sanatı, 26-32.


sı TSMK H. ı 123; alıntılar ve resimler için bkz. Bağcı et al., Osmanlı Resim Sanatı, 48-49.
S2 Atıl, Süleymanname, 44-7. Yazmalar şunlardır: Selimname TSMK, H. ı S97-98, Mecmu-i Menazil,
iüK, T. S964; Tarih-i Sultan Bayezid, TSMK, R. ı 272 ve Tarih-i Feth-i Sikloş ve Estergon ve Es­
tonibelgrad, TSMK, H. 1 608.
S3 Woodhead, "An Experiment", 157-182. Arifi ve Sülıymanname üzerine en son araştırma için bkz.
Fa tma Sinem Eryılmaz "The Shehnamecis of Sultan Süleyman: 'Arif and Eflatun and their Dynas­
tic Projects", doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2010. Şairin biyografisi s. 22-36'da verilmektedir.
Fleischer Bureaucrat and Inte/leetual kitabında (s. 30, not 46), Arifi'ye 1545'teki Osmanlı maaş
cetvelinde yer veren bir arşiv belgesinden alıntı yapar.

36
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

tuşundan 1402'ye kadarki tarihini ayrıntılı olarak verir. 54 Süleyman döneminin


1520-1 555 arasındaki ilk otuz beş yılını anlatan Süleymanname'nin ithaf ma­
dalyonları, bu eserin Şehname-i Al-i Osman 'ın beşinci cildi olduğunu belirtir.55
Şehname-i A l-i Osman projesinin ilham kaynağı Firdevsi'nin l l . yüzyıl
Acem destanı Şehname'ydi; bu sadece adı itibariyle değil, Farsça yazılması
ve aynı vezin ve kafiye düzeninin kullanılması itibariyle de geçerliydi. Yazarı
Arifi'ye zamanla "şehnameci" unvanının verilmesi Acem prototipinin önemini
vurgular. Acem edebiyat ve kültür modellerinin Osmanlı sarayındaki yüksek
itibarı ve Şehname'nin islam dünyasında gördüğü genel rağbet göz önünde
tutulduğunda, böyle bir durum şaşırtıcı değildir. Firdevsi'nin eseri efsanevi
Gayumard'dan başlamak ve Sasani hükümdarlarıyla sona ermek üzere, İran
krallarının idealleştirilmiş hikayelerini içerir. Süleymanname'nin çizimieri
padişahı bir Şehname kahramanına benzer tarzda ordusunun başında muha­
rebeye giderken, avlanırken ve insanları huzuruna kabul ederken gösterir. 56
Asilerin cezalandırılışı, çeşitli şehirlerin ve kaleterin fethedilişi ve tutsakların
idam edilişi resimlerde sıkça işlenen temalardır. İlk birkaç çizim Süleyman'ın
tahta çıkış törenini, devşirilen çocukları ve Divan-ı Hümayfın toplantısını tas­
vir ederek, Osmanlı devlet düzeninin genel çerçevesini ortaya koyar. Görün­
tüler hep birlikte adil bir padişah ve makine gibi iyi işleyen bir devlet timsalini
çizer. 57 Gülru Necipoğlu'nun da belirttiği gibi, Süleymanname özel yaşama ya
da kişisel duygulam ilişkin salınelere yer vermemesiyle, Acem prototipierinden
önemli ölçüde ayrılır. Osmanlı hanedanının kadın mensupları Osmanlı tarihi­
nin kuruluş evresiyle ilgili ciltte resmedilmişken, bu ciltte dikkat çekecek ölçü­
de yer almaz-üstelik Süleyman'ın zevcesi Hürrem Sultan'ın ve kızı Mihrimalı
Sultan'ın siyaset ve hamilikte öne çıkan roller oynarnalarına karşın. 58 Padişa-

54 Atıl Süleymanname kitabında (s. 56) , birinci cildin bulunduğunu, 48 folyodan oluştuğunu ve 10
çizim içerdiğini belirtir. Yine bir özel koleksiyanda bulunan dördüncü cilt 205 folyodan oluşur ve
34 çizim içerir; kolofon ve son birkaç bölümü eksiktir. Koleksiyoncuların kimliği açıklanmamıştır.
Beşinci cilt Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan Süleymanname'dir (TSMK H. ı517);
617 folyosuyla ve 69 resmiyle en özenle hazırlanmış cilttir ve resimlerinden dördü karşılıklı iki
sayfayı kaplamaktadır.
55 TSMK H ı517, fo!. 1b-2a.
56 Bir hükümdarın avlanırken, çarpışırken, tahtta otururken ve dinsel bir vecibeyi yerine getirirken
tasvir edilmesi, Yakındoğu'da emperyal ikonografinin tarihi boyunca varlığını sürdüren dört kra­
liyet mecazıdır; Şehndme'de bunların bulunması çok daha eski modellerle bağlantılıdır. örneğin
bkz. Irene Winter, "Art in Empire: The Royal Image and the Visual Dimensions of Assyrian Ideo­
logy", Assyria 1995: Proceedings qfthe Tenth Anniversary Symposium qfthe Neo-Assyrian Text
Corpus Prqject, Helsinki, Eylül 7-1 1 , 1995, ed. S. Pa rp ola ve R.M. Whiting (Helsinki: The Project,
1997), 359-81 . Ayrıca bkz. Bağcı, "Visualizing Power", 1 13-27.
57 57 Necipoğlu "�anün for the State" makalesinde (s. 2 1 2 ) yazma konusundaki bu resmi yaklaşımı
analiz eder ve adalete yapılan vurguyu belirtir.
58 Necipoğlu, "�anün for the State", 2 1 2 .

37
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

hın erişilmez bir kişi olarak sunuluşu, Süleyman döneminin ikinci yarısındaki
resmi padişah ikonografisiyle uyuşur.
Süleymanname günümüz uzmanları arasında çok tanınmış olsa da,
Süleyman'ın sarayında izlenen kültür politikalarının merkezinde değildi; mi­
marlık, dokumacılık ve seramik daha bilinçli olarak seçilmiş odak noktalarıydı.
Necipoğlu, Süleyman dönemindeki sanat üretimini analiz ettiği bir makalesinde,
Süleyman döneminin ikinci yarısında mimarinin yanı sıra daha kamusal ve sa­
nayiye dönük olan dokuma ve seramik üretiminde belirgin bir Osmanlı estetiği­
nin formüle edilişine ışık tutar. Süleymanname yazması Süleymaniye Camii'ne
ya da Osmanlı eliti için üretilen dokumalara ve seramiklere kıyasla daha özel bir
işieve sahipti. Resimli yazmalar belirli bir büyüklükteki benzersiz nesneler ola­
rak taşıdıkları fiziksel nitelik itibariyle (Süleymanname'nin ebadı 25,4 santime
37 santimdir ve 617 folyoludur) , "padişahın özel hanesinde geleceğin yönetici eli­
ti olarak eğitilen içoğlanlarını ve hanedanın kalıcılığının bağlı olduğu hanedan
mensuplarını da kapsamak üzere, Topkapı Sarayı'nın iç çevresine hitap ederdi
sadece."59 Daha sınırlı hedef kitlesinden dolayı, kitap sanatları 16. yüzyılın son
çeyreğine kıyasla bu dönemde daha az resmi ilgi gördü. Asıl odak noktası geniş
ve değişken bir imparatorluğu kolayca tanınabilir araçlarla bütünleştirmekti.
Bununla birlikte, Süleymanname'nin hamilik yapısı bakımından sonraki
Osmanlı resimli tarihlerinin öncüsü olduğu söylenebilir. Her ne kadar kimin ta­
rafından yazdmidığı konusunda somut bilgilerimiz yoksa da, sanat üretimine
diğer müdahaleleri göz önünde tutulduğunda, Sadrazam Rüstem Paşa'nın (gö­
rev dönemi 1 544-53, 1555-61) bu süreçte rol oynamış olması mümkündür.6 0
Şehnamecilik resmi makamı Rüstem Paşa'nın görevde olduğu sırada oluşturul­
muştu. istanbul'da yaptırdığı camiye 13. yüzyıla ait onarılmış Kur'an'larını ba­
ğışlamasından, yazmalara ilgi duyduğunu biliyoruz.6ı Bu Kur'an'lardan bazıları
sarayın nakkaşhanesinde çalışan müzehhipler, mücellitler ve hattatlar tarafın­
dan onarılmıştı. 62 Sadrazam ölürken geride sekiz bin kitap bırakmış olmasıyla da
tanınır.63 Matrakçı Nasuh'u (ö. 1564) Taberi'nin tarihini Osmanlıcaya çevirirken

59 Necipoğlu, "�iinün for the State", 203-2 ı 2 .


6 0 Nitekim Sinem Eryılmaz Süleymanname'deki folyo 477b'ye ilişkin analizinde, Arifi'nin Rüstem
Paşa'nın himayesinde çalıştığını belirtir. (Analiz Topkapı Sarayı müdürü Filiz Çağman'ın emekli­
ye ayrılışı anısına Şubat 2005'te düzenlenen Topkapı Sarayı Sempozyumu'na sunulmuş bildirileri
kapsayan yayında çıkacak.)
6ı Zeren Tanındı, "The Manuscripts Bestawed as Pious Endowments by Rüstem Pasha, the Grand
Vizier of Süleyman the Magnificent", Soliman le magnjfique et son temps, ed. Gilles Veinstein
(Paris: Documentation Française, 1992), 265-77.
62 Zeren Tanındı, " 1 3-14. Yüzyılda Yazılmış Kur'an'ların Kanuni Döneminde Yenilenmesi", Topkapı
Sarayı Yıllık, ı (1986) , 140-52 .
6 3 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 123b.

38
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

genişletmeye açıkça teşvik etmişti. Sadece tarihe meraklı biri değildi; bir hami
olarak bu alana fiilen de destek vermişti. Dahası, Matrakçı Nasuh tarafından
yazıldığı görüşünün 1965'te ortaya atılmasına kadar Rüstem Paşa'ya atfedilen
bir Tevdnn-i Al-i Osman vardır. 64 Tarihsel kayıtlardaki karışıkhk muhtemelen
bu eserin hazırlanmasını sadrazarnın istemiş olmasından çıkmıştır. Süleyman'ın
vezirlerinden Ayas Paşa'ya (sadrazamhğı 1536-39) ve Lütfi Paşa'ya (sadrazam­
lığı 1 539-41) atfedilen iki Osmanlı hanedam tarihinin daha bulunması, sadra­
zamların güncel olayları Divan-ı Hümayün'da muntazaman kayda geçirmiş ola­
bileceğine işaret eder. 65 Süleyman'ın "Irakeyn" seferinin hikayesi, sanatla yakın
ilişkisi belgelerden anlaşılan İbrahim Paşa'nın ( 1 523-36) sadrazamhğı sırasında
resmedilmişti. 66 Yazma üretiminde ve tarihi belgelernede rol oynayan bu sadra­
zamların oluşturduğu emsal göz önünde tutulursa, Süleymanname'nin ortaya
çıkışının da dönemin sadrazaını Rüstem Paşa tarafından teşvik edilmiş olması
mümkündür. Önceki padişahlara hizmet veren sadrazamların sanat üretimine
nezaret edip etmediklerini bilmiyoruz; ama 16. yüzyıl, Süleyman'ın az önce ad­
ları verilen sadrazamlarıyla başlamak ve bu kitabın ele aldığı dönem boyunca
sürmek üzere, birkaç örnekten fazlasını içerir.
Süleyman'ın uzun saltanat döneminde tek bir Osmanlı şehndmesinin hazır­
lanmış olması gibi yalın bir gerçek, aynen Necipoğlu'nun ileri sürdüğü gibi, bu
türün o dönemde oluşturulan sanat kanonunun birleştiricilik amacı için önemli
olmadığına işaret eder.67 Süleyman döneminde, özellikle Bağdat'ın 1 534'te fet­
hinden sonra bir dizi genel tarih kaleme alındı. Beş ciltlik resimli Şehndme-i
Al-i Osman' dakine benzer bir anlayışla, bu eserler özellikle islam dünyasına ön­
cülük açısından Abbasilerin meşru halefieri ve önceki hanedanların şahikası
olarak Osmanlıları daha geniş dünya tarihi şeması içine oturtmaktaydı. Mat­
rakçı Nasuh'un Osmanlı hanedanına ilişkin bir anlatıyla genişlettiği Taberi tari­
hi tercümesi, bunu gösteren bir örnektir. imparatorluğa ilişkin belirli bir timsali
benimsetmek için tarihi kullanma anlayışı açıkça mevcuttu. Bu tarih eserleri
daha güçlü bir etki yaratmak açısından kolayca resmedilebilirdi; ama böyle bir
yola gidilmedi.

64 Hüseyin G. Yurdaydın, "Matrakçı Nasuh'un Hayatı ve Eserleri ile ilgili Yeni Bilgiler", Selleten 29
(ı965) , 329-54.
65 Franz Babinger, Osmanlr Tarih Yazarlan ve Eserleri (çev. Coşkun Üçok, Ankara, Kültür Bakanlı­
ğı, ı992) kitabında (s. 88-92) , Ayas, Lütfi ve Rüstem paşalara atfedilen tarih eserlerini ayrıntılı
olarak ele alır.
66 Gülru Necipoğlu, "Süleyman the Magnificent and the Representation of Power in the Context of
Ottoman-Hapsburg-Papal Rivalry", Art Bul/etin 7113 (Eylül 1989) : 401-27.
67 Hünerndme ve Zübdetü't-tevdrih gibi başka projeler de başlatıldı; ama bunu lll. Murad dönemin­
de tamamlanan son nüshalarından biliyoruz.

39
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Fakat 16. yüzyılın ikinci yarısında Süleyman'ın halefierinin yönetiminde iç


saray çevresinin önem kazanmasıyla birlikte, daha özel nitelikteki yazma ha­
zırlama sanatının önemi de arttı. Dolayısıyla yüzyılın ikinci yarısından itibaren
resimli şehnameleri resmi bir Osmanlı görsel kanonunun formüle edilişinin bir
uzantısı saymak mümkündür. Yazmalar timsalleri şekillendirmede nüanslı an­
lamlara elverişli ve taşınabilir nesneler olduklarından, bu işlevi yerine getirme­
ye son derece uygundu. Yüzyılın ilk yarısında Süleyman'ın vezirleri İbrahim ve
Rüstem paşalar nasıl sanat üretimine çeşitli mecralarla yol gösterıneyi üstlendiy­
se, sadrazamlığı Süleyman'ın son yıllarında başlayan, 1579'daki ölümüne kadar
süren ve böylece üç kuşaktan padişaha hizmet veren ünlü Sokollu Mehmed Paşa
da resimli tarihlerdeki patlama açısından katalizör kişiydi. 68 Yani, 16. yüzyıl
sonlarının bu kitapta incelenen gelişmeleri, önceki üretim ve hamilik kalıplarına
dayanmaktadır.
Elinizdeki kitap ilk iki bölümde ortaya konulan Osmanlı sarayı kitap kültü­
rünün oluşturduğu bir arka-plana dayanarak, resimli tarihierin emperyal kimlik
oluşturmadaki rolünü incelemektedir. Esas olarak saraydaki kitap dolaşımıyla
ilgili arşiv belgelerine ve ölmüş saraylıların terekelerindeki kitap listelerine da­
yanan birinci bölüm, yazmaların yönelik olduğu belirli bir hedef kitlesini tanım­
lamaya çalışmaktadır. Analiz edebildiğim belgeler sınırlı olmasına rağmen, 16.
yüzyıl Osmanlı saraylıları arasında epeyce sayıda hazine kitabının dalaştığını
gösterir. Osmanlı elitinin Topkapı'daki ve diğer saraylardaki eğitimle aktarılan
bir saray kültürünü paylaştığı açıkça görülür. Ayrıca, saray tarafından teşvik
edilen kitap kültürü, makbul resimli kitaplara sahip olmanın bir statü sembolü,
kültürel elite mensubiyetin dışa dönük bir işareti olduğunu ima eder. 69 Yine bu
bölümde incelenen Osmanlı erkanına ait resimli edebiyat eserleri, yüzyıllar bo­
yunca Acem-islam kültürünün bir parçası olan edebiyatsever saraylı timsalinin
Osmanlı hayal gücüne de sindiğini gösterir. Böyle kitaplar Osmanlı saraylıla­
rının kendilerini sadece Osmanlı saray kültürünün değil, islam dünyasına ve
Avrupa'ya özgü daha geniş kültür alanlarının parçası gibi sunmalarını sağlardı.
Osmanlı saraylılarının (arşiv belgeleriyle saptandığı üzere) ileri yaşlarda sahip
oldukları kitaplar ile gençliklerinde okudukları kitaplar arasındaki benzerlik, Os-

68 Sokollu Mehmed Paşa aynı zamanda sıkı bir mimari hamisiydi. Onun mimari hamiliğine ilişkin
en son değerlendirme için bkz. Necipoğlu, Age qfSinan. Yazma hamiliğindeki rolü için bkz. Ne­
cipoğlu, "Word and Image" ve Necipoğlu, "A Period of Transition: Portraits of Selim Il", Sultan 's
Portrait: Picturing the House qfOsman, ed. Selmin Kangal (İstanbul: iş Bankası, 2000) , 22-61 ve
202-3.
69 Grup mensubiyeti ve koleksiyonculuk arasındaki bağiantıyı ortaya koyan başka bir kaynak için
bkz. john Elsner ve Roger Cardinal, "Introduction", The Cultures qfCollecting, john Elsner ve Ro­
ger Cardinal, ed. (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 1994) , 1-6, özellikle 3.

40
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

manlı saraylarındaki kitap dolaşımının, çok-etnisiteli kökenierine karşın kültü­


rel bakımdan yekpare bir yönetici eliti salıiden yarattığı izlenimini verir.
ikinci bölüm üretim sırasındaki karar alma sürecini aydınlatmak ve kitap­
ların hazırlanışındaki farklı yöntemleri saptamak üzere, bir dizi yazma üzerinde
kalmış yapım süreci izleriyle yazma üretimine ilişkin arşiv belgelerini bir araya
getirmektedir. Bu analiz Osmanlı resimli tarihlerinin hazırlanışında bir kolektif
çalışma anlayışının izlendiğini en etkili biçimde ortaya koymakta, böylece yaz­
maların sırf padişahın değil, çok sayıda Osmanlı saraylısının değişik hikayelerini
ilettiği sonucuna varmayı sağlamaktadır. ilk iki bölümdeki üretim ve hedef kit­
le analizi, islam sanatı araştırmalarında yaratıcılığa ve hamiliğe ilişkin geçerli
anlayışları çetrefilleştirmektedir. 70 Bu bölümler kitapların anlam üretmek üzere
çevreleriyle etkileşime girmelerini sağlayan karmaşık yollara da ışık tutmakta­
dır. Kitapların bazı ince mesajları ancak hedef kitle ve çok sayıda kitap yapımcısı
göz önünde tutulduğunda belirginleşir.
islam dünyasında sanat hamilerinin kişisel amaçları veri kıtlığı dolayısıyla
genelde kesin bir şekilde zor yorumlanır. Ancak islamiyetİn diğer dönemleri
ya da kültürlerinin aksine, Osmanlı bağlaını toplumsal normlar aracılığıyla
değedendirilip sunulduklarında dahi böyle güdüleri ortaya koymak için hatırı
sayılır kaynaklar sunar. Osmanlı harnilerin üretim sürecine yakından katı­
lışı, kitapların aynı zamanda bireysel tercihierin ve güdülerin izlerini barın­
dırmasını getirir. Sanat hamiliğinin analiz edilmesi, Stephen Dale'in büyük
Hint-Türk imparatorluğunun kurucusu Babür'ün (ö. 1 530) otobiyografisinden
çıkardığı ayrıntı ve duyarlılık düzeyinde, Osmanlı bireylerini anlamayı elbette
sağlamaz. Jacques Le Goff'tan ilham alan Dale, emperyal yapıların ve bireysel
yaşamların incelenmesini tarih uzmanlığının iki uç noktası ve aynı zaman­
da benzer karşıt unsurları olarak belirler. 7ı Her ne kadar sanat hamiliğinden
hareketle Osmanlı saraylılarının kişisel duygularına ve düşüncelerine pek va­
ramazsak da, sanat üretimini inceleyerek yapısal analiz ve biyografi arasında­
ki boşluğu kapatmak mümkündür. 16. yüzyıl Osmanlı sarayındaki sosyal ve
sanatsal geçişe biyografik bir düzeyde yaklaşmak, belirli tarihsel kişiliklerin
Osmanlı imparatorluğu'nun yapılarına nasıl şekil vermeye çalıştıklarını açığa
çıkarır. Bu amaçla sonraki bölümlerde dört hami ve kitapları ayrıntılı olarak

70 Böyle bir karmaşıklığı ortaya koyan yakın dönemdeki çalışmalar için bkz. David J. Roxburgh,
Prifacing the Image: The Writing qfArt History in Sixteenth-Century Iran (Leiden ve Boston:
Brill, 2001); Babaie, Babayan ve Farhad, Slaves qf the Shah; John Seyller, Workshop and Patran
in Mugha/ India: The Freer Ramqyana and Other Illustrated Manuscripts qf'Abd al-Rahfm (Zürih,
İsviçre ve Washington, D.C.: Artibus Asiae Publishers ve Rietberg Müzesi, Freer Sanat Galerisi ve
Smithsonian Institution işbirliğiyle, 1999).
71 Dale, The Garden qfthe Eight Paradises, 2-3.

41
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

incelenecektir. Hamilerden ikisi, Sokollu Mehmed Paşa ve Koca Sinan Paşa (ö.
1 596) askeri kademelerde yükselerek, padişahtan sonraki en üst makam sad­
razamlığa yükselmiş Divan-ı Hümayün üyeleriydi. Diğer ikisi, Mehmed Ağa
(ö. 1 590) ve Gazanfer Ağa (ö. 1 603) saraydaki en üst idari görevlerde bulunan
hadım ağalardı. Hamiliklerinin kapsamı ve niteliği ile destek verdikleri kitap
türleri bakımından karşımıza çıkan önemli farklılıklar, sanat hamiliğinin bir­
den çok yönünü ortaya çıkarır. Her bölüm farklı meseleleri gündeme getirir ve
böylece farklı bir yaklaşımı gerektirir.
Osmanlılar bürokratik sınıf mensuplarının sanat hamiliği konusunda islam
dünyasındaki ilk örnek değildir. ilhanlı veziri Reşideddin'in (ö. 1318) ve Timurlu
sarayiısı Ali Şir Nevai'nin yazma ve mimari alanlarındaki hamiliği iyi bilinen
örneklerdir. 16. yüzyıl sonlarında Osmanlı imparatorluğu'nda hamilik tabanının
genişlemesi geri kalan islam dünyasındaki, özellikle iran'ın Safevi sarayındaki
benzer gelişmelere denk düşer.72 Osmanlılar açısından benzersiz olan yan, daha
geniş bir yelpaze oluşturan kişilerin hami olarak sivrilmesidir; buna bol miktar­
da kaynağın ve eserin eşlik etmesi, bize bir sosyal adetler dünyasında bireysel
güdüleri belirleme fırsatını verir.
Üçüncü bölümün odağını oluşturan Sokollu Mehmed Paşa, resimli tarihierin
propaganda potansiyelinden yararlanan ilk saraylıydı ve resmi tarihyazımına
kendi işine yarayacak biçimde dahil oldu. Ancak kendi serüvenlerini anlatacak
müstakil kitaplar hazırlatmadı. Bunun yerine sistemin içinde hareket etti ve hiz­
met ettiği üç padişahla ilgili kitaplara destek vererek, Osmanlı hanedanına katkı­
larını öne çıkardı. Bu yazmalar bir yandan Sokollu'nun hikayesini anlatırken, bir
yandan da sadrazamlık rolüne ilişkin farklı tanımları ve padişahla sadrazarnın
ideal ilişkisini tanımlar. Şimdiye kadar genellikle bir Osmanlı eğilimi sayılmış
resimli tarihlere ilginin, bu bölümde Sokollu'nun çıkarlarına bağlanması, resimli
tarihierin himaye edilişi ve amacı konusundaki bugün hala geçerli olan bazı an­
layışları sorgular. 73 Bölüm Sokollu Mehmed Paşa'yı ve kişisel güdülerini resimli
tarihierin üretimine dönük katalizörler gibi sunmakla, bu kitaplara ilişkin değer­
lendirmeyi belirli bir tarihsel zaman dilimine oturtur ve onları belirli sorunlara
karşı tasarlanmış çözümler olarak yorumlar.
Dördüncü bölümde Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın (görev dönemi yak.
1572-1590) Sultan III. Murad için yeni bir padişah timsali oluşturmaya müdahale­
leri incelenmektedir. Osmanlı sarayının sanat projelerine yol gösterınede Mehmed

72 Safevi sarayındaki benzer gelişmeler için bkz. Babaie, Babayan ve Farhad, Slaves qfthe Shah.
73 Necipoğlu ("Word and Image") ve Bağcı et. al. (Osmanlı Resim Sanatı) aynı şekilde Sokollu'nun
bir hami olarak taşıdığı öneme işaret eder.

42
GiRiŞ: OSMANLlLARDA RESiMLi TARiH

Ağa'nın artan ağırlığı, bulunduğu makamın artan önemiyle paralellik gösterir.74


Osmanlı ahalisinin ve saraydaki nüfuzlarını kaybetmekte olan askeri sınıfların
derin öfkesiyle karşı karşıya kalan Mehmed Ağa, hanedam ve saraydaki yeni di­
namikleri tanıtan eseriere destek vererek, kendisi hakkında daha hoş bir izienim
yaratmaya çalıştı. Bu kitaplar saraydaki yeni sosyal hiyerarşilerin doğal bir sonucu
olarak darüssaade ağasının artan önemini yansıtır. Ayrıca Osmanlı hükümdan için,
Sokollu'nun kitaplarındaki padişaha benzemeyen yeni bir timsal oluşturmaya yarar.
Beşinci bölüm hanedan dışı kahramanları konu edinen ve emperyal tarihle­
ri örnek alan gazaname türünü incelemektedir. Böyle aniatıların 1 590'larda gör­
düğü revaç, resimli tarihler yazdırmanın ne kadar yaygın hale geldiğini gösterir.
özellikle 1578-90 Osmanlı-Safevi savaşlarının bu döneme denk gelmesi, yeni
tarihçilerin çok sayıda haminin yardımıyla öne çıkabileceği bir ortam yarattı.
Osmanlı tarihine bu değişik bakışlar, askeri elitin değişen iktidar dinamiklerine
bir tepkisi ve devlet idaresinde askeri sınıfların önemini vurgulayarak, Osman­
lı sarayına ilişkin kendi idealize portresini sunmaya yönelik bir girişimi ola­
rak görülebilir. Bu bölümde hamiliği üzerinde özellikle durulan Sinan Paşa'nın
Sokollu'dan çok farklı bir hami olarak karşımıza çıkması hem sadrazamlık ma­
kamının mahiyetindeki değişime, hem de iki adam arasındaki karakter farklılık­
larına dikkat çeker.
Üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümler sarayın yapısı ve sosyal hiyerarşide
bireylerin rolü arasındaki diyalektiği ortaya koyarken, altıncı bölüm bir saraylı­
nın konumuna destek olacak manevi, fikri ve sosyal şebekeleri yaratmak için,
sanatsal eser siparişlerinin gücünden nasıl yararlandığının izlerini sürmektedir.
Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa (görev dönemi yak. 1574-1603) ilim ve edebi­
yata dönük kişisel ilgisini siyasal güdüleriyle iç içe örmüştü. Gazanfer Ağa'nın
sanat ve ilim uğraşları, Osmanlı sarayına özgü fikri kültürün zenginliğini ve
ağırlığını, bir Osmanlı saraylısı olmanın anlamını belirlemede kültürel faaliyetle­
rin önemini herkesten daha fazla gösterir.
Kitabın altı bölümü Osmanlı sarayında resimli tarihierin üretim, dolaşım ve
kullanım süreçlerinin izlerini sürerek, Osmanlı hanedanının ve yönetici elitinin
timsalini şekillendirmeye nasıl katkıda bulunduklarını incelemektedir. Osmanlı
saraylıları kendi hayatlarını kayda geçirirken ve kendi tarihlerini resimlerle bir­
likte yazıya dökerken, imparatorluk, hanedan ve saray hakkında ilginç anlatı­
lar yarattılar. Cemal Kafadar, Osmanlı kimliğinin oluşturulmasıyla ilgili olarak
şunu yazar: " . . . Modernlik öncesi çağın devletleri de kimlikleri ve kolektif anıları

74 Mehmed Ağa'nın hamiliğine değinen kaynaklar için bkz. Tanındı "Bibliophile Aghas (Eunuchs)
at Topkapı Saray" ve Bağcı et al, Osmanlı Resim Sanatı.

43
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yönlendirmeye ya da düzenlemeye yatkındı. Osmanlıların bir emperyal devlete


dönüşme girişiminin başarılı olması kısmen fetih ve iskanla ilgili öbür anlatı­
lan, bir zamanlar başkalarına atfedilen atılırnlara ilişkin çekişen anıları silme
ya da önemsizleştirme gücü sayesindeydi. Ondan önce de "Osmanlı" (Osman
[hanedanı etrafında şekillenmiş yönetici aygıt] mensupları) ibaresini bir siyasal
elitin, yani sayıları gittikçe artan asker ve ulema kökenli bürokratların kurumsal
kimliğine dönüştürmeyi başardı."75 16. yüzyılın resimli tarihleri bunun en etkili
araçlarından birini sundu. Osmanlı geçmişini yazıya döken bu kitaplar, impara­
torluğa ilişkin belirleyici timsaller yarattı; böylece çekişen anılara yer bırakmadı
ve saraylılar arasında dolaşımıyla, yönetici elitçe paylaşılan yeni bir emperyal
kimliği güçlendirdi.
Erken modern çağ dünyasındaki birçok saray gibi, Osmanlı sarayı da "geniş
toprakları yönetmeye uyum sağlamış bir hanedan barkıydı."76 Siyasal iktidarı
şekillendirme ve bir tarihsel anlatıyı kayda geçirme süreçlerini Osmanlı bağla­
mında yorumlamak, erken modern çağ saray topluluklarında tarih yazmanın ve
timsal oluşturmanın karşılıklı ilişkisine dair anlayışımıza önemli ölçüde katkıda
bulunur. 77 Sonuçta, sanatsal ve edebi söylem aracılığıyla bir iktidar retoriğinin
yaratılması sırf Osmanlı sarayına özgü değildir; aksine "bizzat saray gibi tarihte
hep görülen" bir olgudur. Bununla birlikte "gerçek saray yaşamı ile sözlerde ve
imgelerde süslenişi arasındaki tez at ... her sarayın farklı bir dengeyi tutturduğu
bir tayftır."78 Okumakta olduğunuz sayfalar 16. yüzyıl sonlarındaki Osmanlı sa­
rayında bu dengeyi anlamaya yönelik bir girişimdir.

75 Kafadar, "A Rome of One's Own", ı 2 .


76 Duindam, Vienna and Versailles, 3 ı 8 .
77 Osmanlı sarayının karmaşıklıkları erken modern çağ Avrupası'nın saray camialarındakilerle pa­
ralellikler taşır (örneğin bkz. Duindam, Vienna and Versailles) ve islam yazmalarını inceleme
yönündeki paradigmayı daha da genişleten bir perspektifi haklı kılar. Metodoloji bakımından
bana yol gösteren Rönesans Avrupası araştırmaları arasında şunlar sayılabilir: Thomas Da Costa
Kaufmann, Court, etaister and City: The Art and Culture qfCentral Europe, 1450-1800 (Chicago
ve Londra: University of Chicago Press, 1995) ; Francis Ames-Lewis, The Intellectual Life qf the
Ear(y Renaissance Artist (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2000).
78 Duindam, Vienna and Versailles, 319-20.

44
ı

ORTAK BİR SARAY


KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI,
RESİMLİ TARİH KiTAPLARININ
HEDEF KİTLESi VE DOLAŞIMI

Hünername'nin (TSMK, H. 1 523, tamamlanışı 1 584-5) birinci cildinde, Topka­


pı Sarayı'nın idari amaçla kullanılan ikinci avlusunu tasvir eden resim, saray­
da günü gününe bulunan kişilerin çeşitliliğini gösterir (resim 1 .0 1 ) . Sol tarafta
Divan-ı Hümayün'u toplantı halinde görmek mümkündür; etraftaki çok sayı­
da katip Divan-ı Hümayün görüşmelerini kayda geçirmek için notlar almak­
ta ve gönderilecek fermanları hazırlamaktadır. Topkapı makine gibi işleyen
hareketli bir idari merkez gibi görünür. Padişahın sarayın içine çekilişi (yani
Necipoğlu'nun terimiyle "imperial seclusion") yönündeki güçlü geleneğe kar­
şın, resim aynı zamanda sarayı padişahın saray efradıyla çevrili olduğu canlı
bir mekan gibi tasvir eder. 1 Aviuyu çevreleyen çeşitli revakların altında oturan
figürler hem saray sakinlerini hem de işlerini görmek üzere dışarıdan gelmiş
kişileri kapsar. Avluda çizilen kişiler arasında (üst orta kısımda görüldüğü
gibi) , çok sayıdaki koğuşlarda yaşayan ve imparatorluğa hizmete hazırlanmak
üzere eğitim gören içoğlanları da herhalde bulunuyor olsa gerek. Resimde yer
almamalarına karşın, saray hareminde kalan kadınlar da saray yaşamına aktif
olarak katılırdı.
İdarecilerin, kapıkullarının, cariyelerin, acemi içoğlanlarının ve haliyle
padişah ailesinin yer aldığı aynı geniş topluluk, bu kitapta incelenen resimli ta­
rihlerin hedef kitlesini oluştururdu. Emperyal koleksiyanda toplanan kitapların

ı Murphey Exploring Ottoman Sovere(gnry kitabında (s. 141-74) padişah hanesinin insan esaslı bir
aniatısını verir ve onu "kaçınılmaz biçimde kalabalık bir saray" (s. 142) olarak nitelendirir.

45
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 1 .0 1 . Topkapı Sarayı'nın ikinci avlusu, Hünerndme, Lokman, c. 1 , istanbul, 1 584-85.


Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 523, fo!. 18b-19a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

mesajları, hazinenin hizmetlerinden yariulanan bütün saray efradına yönelik­


tL Bazı tarihçiterin hazinede tutulan değerli resimli kitapların yegane okuru­
nun padişah olduğunu hala varsaymasına karşın, 2 saray efradı da hazineden
veya sarayın çeşitli kesimlerinde kullanıma açık daha küçük kütüphanelerden
kitaplar ödünç alırdı. Sonraki sayfalarda incelenecek arşiv belgelerinde sa­
ray içindeki kitap dolaşımının izlerine rastlanması, okur kitlesinin genişliği­
ni kanıtlar. Başlı başına dotaşımda olması ve kullanılması, resimli yazmalara
Osmanlı saraylı kimliğini oluşturmada güçlü bir araç özelliğini kazandırır ve
muhtevalarını önemli kılardı. Bu kitaplar saray çevresinde okunınası ve oku­
yacak kişileri eğitip görüşlerini şekillendirmesi için hazırlanırdı. 3 Onları hazır-

2 Bkz. Baki Tezcan, "The Politics of Early-modern Ottoman Historiography", The Early Modern
Ottomans: Remapping the Empire, ed. Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman, (Cambridge ve New
York: Cambridge University Press, 2007), 167-98 ve Christine Woodhead, "Murad III and the
Historians: Representations of Ottoman Imperial Authority in Iate 1 6th-Century Historiography",
Legitimizing the Order: The Ottoman Rheton'c q[State Power, ed. Hakan T. Karateke ve Maurus
Reinkowski (Leiden ve Boston: Brill, 2005), 85-98.
3 Sanat eserlerinin aracılık özelliğini değerlendirirken kaynak aldığım çalışmalar şunlardır: Arjun
Appadurai, ed., The Social Life q[Things: Commodities in Cu/tura! Perspective (Cambridge Univer­
sity Press, 1986) ve Alfred Geli, Art and Agen01.· An Anthropological Theory (Oxford ve New York:

46
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATlLlŞ! , .

layanların fikirlerini hedef kitleye, yani mevcut ve müstakbel Osmanlı sarayı


mensuplarına yayardı. Resimli yazmalar yeni oluşan bir Osmanlı saray kültü­
rünün dağarcıkları ve başta gelen iletişim araçlarıydı.
imparatorluğun düşünsel ve sanatsal bağlamıyla birlikte gelişen söz ko­
nusu saray kültürü, "Rum diyarı"nın kültürel coğrafyasına sıkı sıkıya bağlıydı.
Osmanlı saraylıları çoğunlukla hanedan etrafında kenetlenmiş kullar, savaşçı­
lar ve ulema-bürokratlardı; ama "Türkçe (mutlaka anadilleri olmasa bile, terci­
hen halis bir Türkçe) konuşan ve sosyal kimliklerini şehir ortamları, meslekler,
kurumlar, eğitim ve kültür tercihleri içinde ya da yakın çevresinde"4 geliştirmiş
daha geniş bir sosyal kesime mensuptu. Ayrıca Farsçadan henüz vazgeçilmiş
olmasa da, Türkçe 16. yüzyıl itibariyle onların tercih ettiği edebiyat diliydi.
imparatorlukta Arap, Acem ve hatta Türk kimliğinden ayrı bir kültürel kimlik
oluşturma yönündeki kültürel bilinç güçlenmişti. Bu durum Süleyman döne­
minde tezkirelerin, şiir derlemelerinin, kanunnarnelerin ve yerel tarihierin sa­
yısındaki artışla ilgili olarak, giriş bölümünde üzerinde durduğum gelişmelerde
açıkça görülür. Sarayın kitap kültürü daha geniş kapsamlı bu kültürel bağlam­
da ele alınmalıdır.
Osmanlı elitinin böyle bir kültürü paylaştığı, kişisel kütüphanelere ait olan
kitaplar ve sarayda kullanılan kitaplar arasındaki benzerlikten bellidir. 16. yüz­
yıl sonlarındaki özel kütüphanelerin mevcut arşiv kayıtlarından anlaşılabilen
münderecatları, Osmanlı elitinin fikri dünyasını bir kesitiyle görmeyi sağlar. 5 Söz
konusu kitaplar arasında Osmanlıca tarih ve masal metinleri, Farsça edebi kla­
sikler ve tasavvufi şiirler, Arapça din risaleleri, ayrıca coğrafi eserler, din tarihi
eserleri, ilim kitapları ve kehanet metinleri vardı. İran şahlarını konu alan kah­
ramanlık destanı Şehndme gibi bazı Farsça eserler ya da NizamY'nin Hamse'si

Ciarendon Press, ı998). Geli'in sanat eserlerini "dünyayı değiştirmeye yönelik eylem sistemleri"
olarak görmesi ve sosyal süreçlerde sanat nesnelerinin aracı rolünü vurgulaması özellikle konuy­
la alakalıdır. Osmanlı resimli tarihlerini analiz ederken, üretim ve kullanım süreçlerinin sosyal
bağiarnı içinde ele almaktayım. Geli'in "Sanat nesnesinin niteliği içinde yer aldığı toplum-ilişki
matrisinin bir işlevidir" (s. 7) tezi dikkate alındığında, Osmanlı resimli tarihlerinin niteliğinin
aslında onları ortaya çıkaran saray bağlamının bir işlevi olduğu açıkça görülür. Geli harnilerin
aracılık özelliğine de değinir (s. 24) ; ben de araştırmamda harnilerin ve yazarların aracılığını en
sıkı biçimde izlemekteyim. Ancak benim "hami" tanımım, hükümdar ya da ona bağlı saraylılar
adına aracı olarak hareket eden kişileri de kapsayacak biçimde biraz daha geniştir.
4 Kafadar, "A Rome of One's Own", ll.
5 Osmanlı imparatorluğu'nda kitapların okur kitlesi ve üretimi üzerine sadece üstünkörü bir incele­
me vardır: Christoph Neumann, "Üç tarz-ı mütalaa: Yeniçağ Osmanlı Dünyası'nda kitap yazmak
ve okumak", Tan'lı ve Toplum Yeni Yaklaşımlar ı (İlkbahar 2005), 51-76. Jane Hathaway'in ha­
dım ağaların 18. yüzyıl kütüphaneleri üzerine araştırmaları, sonraki dönemde bu özgül saraylı
kesimininin okuma alışkanlıkları açısından son derece bilgilendiricidir: Jane Hathaway, Beshir
Agha: Chiif Eunuch qf the Ottoman Imperial Harem (Oxford: One World, 2005) ve "The Wealth
and Influence of an Exiled Ottoman Eunuch in Egypt: The Waqf Inventory of Abbas Agha", jour­
nal qfthe Economic and Social History qfthe Orient, c. 37 no. 4 (1994), 293-317.

47
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

gibi aşk ve serüven masalları, tıpkı bir dizi Osmanlı tarih eseri gibi resimli yaz­
malar niteliğindeydi.
Osmanlı sarayında bizzat kitap okuma çoğu kez bir grup faaliyetiydi; bir
hedef kitleye dönük okuma, içten okuma kadar norm sayılırdı. Osmanlı kitap
kültüründe bir metni baştan sona okumanın ve sözlü olarak canlandırmanın
kendine göre bir yeri vardı; her iki tarz da bu araştırmada yazmaları ele alırken
gözettiğim arka-planı oluşturmaktadır. Kitaplar sıklıkla toplu halde yüksek sesle
okunur ve muhtemelen ardından orada bulunanlarca tartışılırdı. Resmi saray
tarihçisinin yerine göre "şehnamehan" (şehnameyi okuyan kişi) , "şehnameguy"
(şehnameyi söyleyen/canlandıran kişi) ya da "şehnameci" unvanıyla anılma­
sı, toplu okumaya ya da sözlü canlandırmaya verilen önemi gösterir. Haliyle
Şehname gerek Farsça gerekse Osmanlıca biçimiyle çoğu kez sözlü olarak can­
landırılan bir metindi. 6
Okuma ve dinleme süreçlerinin canlandırmalı ya da toplu oluşu göz önün­
de tutulduğunda, Osmanlı sarayında kitapların sosyal işlevlerinin en değerli
nitelikleri olduğu açıkça ortaya çıkar/ Kitaplar insanların etrafında toplandığı
nesnelerdi; içerdikleri hikayeler zamanla bütün yönetici elitçe benimsenirdi ve
onları birbirine kenetlerdi. Kitapların sosyal işlev görmelerini elbette sadece yük­
sek sesle okunmaları değil, dolaşıma girmeleri de sağlardı. Onları değerli kılan
ve üstlendikleri amacı yerine getirmelerini, yani Osmanlı sarayını bütünleştirip
şekillendirmelerini sağlayan şey hazineye ait olmalarından ziyade delaşımda
olmalarıydı.
Bu bölümde kitapların sosyal kullanımı ve Osmanlı elitine özgü kitap kültü­
rü incelenerek, saraylı kimliğinin ortaya çıkışının izleri sürülmektedir. Bu amaç­
la izleyen sayfalarda önce Topkapı Sarayı'na ait kitapların tutulduğu hazine dai­
resinin içeriği, ardından padişah sarayındaki kitapların dolaşım ve kullanımı ele
alınacak ve onlardan yararlanması beklenen farklı kesimler üzerinde durulacak­
tır. Son olarak, Osmanlı sarayındaki kitap kültürünün çerçevesini aydınlatmak
üzere, 16. yüzyıl sonlarında padişahların ve onlara bağlı saraylıların edebiyat ve
ilim alanlarındaki zevkleri incelenecektir.

6 Banu Mahir, "A Group of 1 7th century paintings used for picture recitation", Turkish Art: Pro­
ceedings qfthe Tenth International Congress qf Turkish Art (Cenevre: Max van Berehem Vakfı,
1999), 443-56; Nurhan Atasoy, "Illustrations Prepared for Display during Shahname Recitals",
Fjfth International Congress qfIranian Art and Archaeology (Tahran, 1972), 262-72 . Bkz. İnal­
cık, "The Rise of Ottoman Historiography", 1 62-3; Woodhead, "An Experiment", 1 58-162. Wo­
odhead ayrıca III Murad'ın şehndmeciye zlişkin anlayışı ve saray dalkavuğunun rolü arasındaki
yakınlığa değinir.
7 Arjun Appadurai, "Introduction: Commodities and the Politics of Value" ve Igor Kopytoff, "The
Cultural Biography of Things: Commoditization as a Process", The Social Life qfThings, Appadu­
rai, ed. 3-63 ve 64-9 1 .

48
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

Hazine

Topkapı Sarayı'ndaki yazma koleksiyonu coğrafya ve tarih bakımından geniş bir


yelpazeyle Arapça, Farsça ve Osmanlıca eserleri kapsar. Koleksiyonun kapsamı
16. ve 1 7. yüzyıllarda çeşitli yollarla önemli ölçüde genişledi. Koleksiyandaki bir
dizi şaheser, padişahın isteğiyle başlayan çalışmaların sonucudur; bunların belki
de en ünlüsü Süleymanname'dir (resim G.02 , G.03) . Günümüzde uzmanlar Top­
kapı koleksiyonundaki bütün resimli yazmaların padişah isteğiyle hazırlandığı
yolundaki yanlış varsayımdan uzaklaşmaktadır. 8 Yine de hazinedeki Osmanlı
eserlerinin tamamen padişahın hamiliğiyle özdeşleştirilmesi hala bir sorundur­
elinizdeki kitabın amacı sonraki bölümlerde bu yaniışı düzeltmektir.
Topkapı koleksiyonunun emsalsiz genişliği büyük ölçüde savaşlar ve he­
diye değiştokuşları sayesindedir. Yazmaların önemli bir kısmı Osmanlı hazine­
sine ı. Selim'in 1 514'te Safevi hükümdan Şah İsmail karşısındaki zaferinden
sonra Tebriz'in ve kütüphanesinin yağma edilmesiyle girdi. Tebriz kütüpha­
nesi 1 514'te sadece ilhanlı, Akkoyunlu ve Karakoyuolu eserlerini değil, Şah
İsmail'in birkaç yıl önce yağmaladığı Herat'taki Timurlu kütüphanesinden ge­
len yazmaları da barındırmaktaydı. Bir başka deyişle, Tebriz 13. yüzyıl or­
talarından 1 6 . yüzyıl ortalarına kadar Acem kültür alanının en değerli yaz­
malarına sahipti. Böylece Topkapı koleksiyonuna katılan sayısız mücevher
arasında Nizami'nin Timurlu, Akkoyunlu, Karakoyuolu ve Safevi sahipler ara­
sında el değiştiren ve her seferinde daha da süslenen bir Hamse'si vardı.9 Şimdi
Topkapı'da bulunan ve ilhanlı malzemelerini kapsayan albümler de bu askeri
seferlerin getirdiği ganimetlerdir. ı. Selim'in Bağdat ve Kahire baskınlarında bir
dizi Arapça şaheser elde edildi; bunlar arasında Memlük sultanları Kayıtbay ve
Kaosu el-Gavri'ye ait bir dizi Kur'an ve hat sanatı örnekleri vardır. ı. Süleyman
Safeviiere karşı bir dizi başarılı sefer yürüttü; ama her seferden sonra ele geçi­
rilen hazineler saptanabilmiş değildir. Şu kadarını söylemek yeter ki, Topkapı
hazinesindeki Timurlu, Memlük, Artuklu, ilhanlı, Akkoyunlu ve Karakoyuolu
eserlerinin birçoğu oraya ı. Selim ve ı. Süleyman'ın seferleri sonucunda gir­
mişti. 1 0 Bir başka deyişle, 16. yüzyıl ortalarına varıldığında, Osmanlı hazinesi

8 En yakın örnekler için bkz. Bağcı, et al., Osmanlı Resim Sanatı ve Roxburgh, ed., Turks. Zeren
Tanındı, Filiz Çağman ve Gülru Necipoğlu'nun önceki araştırmaları da padişahın altındaki hami­
lere ilişkin bilgilerimizi zenginleştirici niteliktedir. Necipoğlu'nun anıtsal eseri The Age qfSinan
mimari hamiliği alanına önemli bir katkıdır ve farklı hami kesimlerini kapsamaktadır.
9 TSMK, H. 762 . Lentz ve Lowry, Timur and the Pn'nce{y Vision, 244-45.
10 Çağman ve Tanındı, Topkapı Saray Museum, 1 2-13. Albümler için bkz. David ). Roxburgh, The
Persian Album 1400-1600: From Dispersal to Collection (New Haven ve Londra: Yale University
Press, 2005).

49
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Mısır'dan Orta Asya'ya, 1 3 . yüzyıldan 16. yüzyıla kadar uzanmak üzere, geniş
bir coğrafi ve kronolojik alana ait enfes örnekleri barındırmaktaydı. Kitapların
toplanışı saray için el konulan türler açısından programlı bir uğraşı gerektir­
miş olabilir; ama mevcut uzmanlık düzeyinde bunu saptayabilecek araçlardan
yoksunuz. Topkapı koleksiyonu öylesine geniştir ki, islam dünyasında kitap
sanatları tarihinin sırf ona dayanarak ortaya konulabileceğini söylemek bir
abartı olmaz. Bu ansiklopedik koleksiyon Osmanlı sarayında kitap üretimini
ve kullanımını şekillendirmiş olsa gerek.
Safevi hükümdan Şah Tahmasp (hd 1 524-76) elindeki meşhur Şehndme'yi
II. Selim'e bir tahta çıkış hediyesi olarak göndermişti. 1 1 Başka birçok hediye
Osmanlı sanat varlığını zenginleştirdi: III. Murad da aralarında yazmaların bu­
lunduğu sayısız tahta çıkış hediyesi aldı; aynı şeyin diğer padişahlar için de
geçerli olduğu kolayca tahmin edilebilir. III. Mehmed (hd 1 595-1 603) gibi bazı
padişahların henüz şehzadeyken Osmanlı ve yabancı ricaiden hediye olarak
aldığı yazmalar vardı. 1 2 Safevi şahı Şehzade Mehmed'e sünneti vesilesiyle on
sekiz kitap hediye etmişti: Mücevher kakmalı cilderi olan değerli Kur'an'lar,
resimli bir Şehndme, tezhipli bir Cenkndme, Nizarnı'nin geç Timurlu döneminin
efsanevi sanatçısı Behzad tarafından baştan sona resimlenmiş bir Hamse'si,
Cami, Nizarnı ve Hacu-yi Kirmani'nin eserleri, Sultan Hüseyin Baykara'nın
Divdn'ı, Farsça (talik) hatlı ve Acem üslubunda resimli bir iskenderndme, Hafız
Divdn'ı, Mihr u Müşteri, Leyli vü Mecnun. Şehzadeye yine hediye olarak Safevi
şahının validesinden ve çocuklarından, ayrıca Safevi elçisinden gelen kitaplar
vardı. Osmanlı ileri gelenleri de ona çoğunlukla Kur'an ve Şehndme olmak üze­
re kitaplar hediye etti.13 Yani, III. Mehmed daha şehzadeyken, Farsça klasikler,
Kur'an'lar, albümler, başka edebiyat ve tarih eserlerinden oluşan bir koleksi­
yana sahip oldu. Sünnetinde aldığı kitapların türleri, babasının tahta çıkışında
aldıkiarına çok benzerdi. Yabancı ve yerel ricaiden gelen hediyeler besbelli ki
Topkapı kitap koleksiyonunun zenginleşmesini sağlayan önemli yollardan bi­
riydi.
Son olarak, çok sayıda kitap padişah hazinesine " metrukat", yani ölen
saray görevlilerinden ya da kullarından kalan eşyalar olarak katıldı. 16. yüz­
yıldan kalan ve günümüzde Topkapı koleksiyonunda bulunan 200 adet Safevi

ı ı Bkz. Martin B. Dickson ve Stuart Cary Welch, The Houghton Shahnameh, 2 cilt (Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, ı98 ı ) .
ı2 Mustafa Ali, Camiü'l-buhflr der mecdlis-i sflr (TSMK, B. 203), fo!. 24b-36b; Uluç, Turkman Gover­
nors, 486-487; Orhan Şaik Gökyay, "Bir Saltanat Düğünü", Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık ı (ı986) ,
2ı-S6, özellikle 3ı -39.
ı3 Gökyay, "Bir Saltanat Düğünü", 3ı-36.

50
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

resimli yazmasının yaklaşık yarısı daha önce Osmanlı elit tabakasının men­
suplarına aitti. Bazılarının hediye olarak verilmesine karşın, kitapların çoğu
emperyal koleksiyana sahiplerinin ölümü üzerine girmişti. Bunlar müzayedede
alımla ya da müsadereyle elde edilirdi. Müsadere ilk başta makamlarını is­
tismar ederek haksız kazanç sağlayan kişilerle sınırlıyken, anlaşıldığı kada­
rıyla 1 7. yüzyıl ortalarına doğru yüksek mevkideki Osmanlı görevlilerinden
çoğunun ölümünde başvurulan standart uygulama haline geldi. ı4 Tarihçiler
ekonomi ya da adiiye tarihini aydınlatmak için çoğu kez metrukat listelerine
başvururlar; ancak kültür tarihi açısından da bu belgelerden anlamlı sonuçlar
çıkarmak mümkündür. ıs
Hazinede bulunan bazı kitapların önceki sahipleri, sayfa kenarlarına, baş­
taki ve sondaki boş sayfalara ve kitapların başka yerlerine düşülmüş notlardan
saptanabilir. Ayrıca, Topkapı Sarayı arşivlerinde çeşitli kişilerin metrukat liste­
leri bulunur. Bir resmi görevlinin ölümünden sonra, çoğu kez bir açık müzayede
için terekesinin bir envanteri çıkarılırdı. Liste terekeden ilk seçimi yapması için
önce padişaha ya da bir temsilcisine götürülürdü. Padişah ya da temsilcisi seçtiği
kitapların yanına kırmızı mürekkeple "mühim" anlamına gelen "mim" harfi­
ni yazardı. Böylece bu kalemler hazineye katılırdı. Topkapı'daki "muhallefat"
defterlerinin bazılarında hala bu işaretler vardır. ı6 Yani, hazinenin münderecatı
bile sadece hükümdarın değil, Osmanlı elitine mensup geniş bir kesimin kitap
toplama alışkanlıklarını yansıtır.
Topkapı'daki kitapların çoğu 16. ve 1 7. yüzyıllarda hazine dairesinin ikinci
salonunda, Arapça, Farsça ve Türkçe eserler için belirlenmiş ayrı dolaplarda tu­
tulurduY Bazı uzmanlar kitapların hazinede korunmasından hareketle, sarayda

14 Uluç Turkman Governors kitabında (s. 470-478), Osmanlı bağlamında çeşitli metrukat listelerini
ele alır. ölen bir görevliye ait eşyaların sattidığı ve getirinin varisler ile devlet arasında paylaştırıl­
dığı sistem için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teşkilatı (Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi, 1988), 121-25.
15 L. Fekete'nin "XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendisinin Evi" makalesi (Belleten XXIX/ 1 1 6
[1965] , 615-638), Budin'de 1587'de ölen Ali Çelebi adında taşralı bir arazi sahibinin hane halkını
ve yaşam dünyasını anlamayı sağlayan bir defter üzerine harika ve benzersiz bir çalışmadır.
İsmail Erünsal, "Türk Edebiyat Tarihinin Arşiv Kaynakları IV: Lami'! Çelebi'nin Terekesi" ma­
kalesinde Uournal if Turkish Studies 14 [1990] , 1 79-94) , 16. yüzyılda yaşamış şairin ölürken
bıraktığı eşyaların listesini verir; ama şairliğiyle ilgili kitaplar üzerine bir açıklamanın ötesinde
listeyi analiz etmez.
16 julian Raby ve ünsal Yücel, "Chinese Porcelain at the Ottoman Court", Chinese Ceramics in the
Topkapı Saray Museum Istanbul, ed. john Ayers (Londra ve New York: Sotheby's Publications,
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'nün işbirliğiyle, 1986) , 27-54, özellikle 33. Uluç, Turkman
Governors, 471-72.
1 7 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 137; TSMA, D. 4855. Diller Arab!, Farisi ve Türk!
olarak nitelendirilmektedir. Bir başka belgede (TSMA, D. 4057) Ali Şir Neva!'nin şiirleri için Türki
ibaresinin kullamlmasından anlaşılabileceği üzere, kategori Osmanlıcadan daha geniş kapsam­
lıydı. Bununla birlikte II. Bayezid dönemine ait daha eski bir envanterde, Türk! kelimesi karşımıza

51
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

dolaşıma girmediği ve "okunacak ya da başvurulacak şeyler değil, esas olarak


değerli eşya gibi ele alındığı"18 görüşünü ileri sürerler. Oysa Topkapı Sarayı ar­
şivlerinden elde edilen bulgular aksini kanıtlar. Osmanlı sarayı için hazırlanmış
kitaplar tam da okunması, incelenmesi ve dağıtılması öngörülen eşyalardı.19 Ha­
zineden düzenli olarak ödünç alınırdı ve alan kişi padişah olsa bile, neyin ne
zaman alındığına dair titiz kayıtlar tutulurdu. Bu kayıtlar kitapları ne tür kişilerin
okuduğu konusunda son derece bilgilendiricidir. Bir bütün olarak alındığında, bizi
hazine koleksiyonuna ilişkin anlayışımızı tamamen değiştirmek zorunda bırakır.
Hazine hiç başvurulmayan ya da sadece padişahın görebildiği kitaplar için kapalı
bir depodan ziyade, ödünç kitap veren bir kütüphane işlevini görürdü. 20

Sarayda Kitap Dolaşımı ve Kullanımı

Sarayda kitap dolaşımı Topkapı'nın çeşitli işlevleriyle bağlantılıydı. Saray pa­


dişah ve ailesi için bir mesken olmanın yanı sıra idari merkezdi ve imparator­
luğun gelecekteki elit tabakasının devşirme sistemi çerçevesinde eğitildiği bir
okuldu.21 Osmanlılar ele geçirilmiş topraklarda yaşayan gayrimüslim ailelerin
çocuklarını toplar, padişaha ya da seçkin kişilere ait saraylarda eğitir ve ye­
teneklerine göre asker ya da bürokrat olarak yetiştirirdi. Bu sistem padişaha
şahsen minnettar ve dolayısıyla tam sadık bir yönetici elit yaratmanın aracıydı.
Ayrıca, Osmanlı elitinin müstakbel mensupları Topkapı'da ve diğer padişah ya
da vezir saraylarında gördükleri eğitimden dolayı ortak bir saray kültürünü

aşağı yukarı Batı Türkçesini belirten bir anlamla çıkar ve Çağatay Türkçesi, yani Doğu Türkçesi
için "Mugu!I" ibaresi kullanılır. Bu noktaya dikkatimi çektiği için Prof. Fleischer'e teşekkür ede­
rim. Bkz. Miklos Maroth, "The Library of Sultan Bayezid Il", Irano-Turkic Cu/tura/ Contacts if
the Eleventh to the Seventeenth Centuries, Eva jeremias, ed. (İbni Sina Ortadoğu Araştırmaları
Enstitüsü, 2003), 1 1 1-32 .
18 Çağman ve Tanındı, Topkapı Saray Museum, 14: "İlk Osmanlı kütüphanesinin anlaşıldığı ka­
darıyla Hazine'de yer alması herhalde onu kullanmayı biraz zorlaştırmış olsa gerek. Tebriz'den
gelmiş hat ve resim albümleri ve Osmanlı padişahları için daha küçük formatta derlenmiş başka
birçok albüm burada tutulurdu. Besbelli ki yazmalar okunacak ya da başvurulacak şeyler değil,
esas olarak değerli eşya gibi ele alınmaktaydı." Bu görüşün yazarlardan ziyade editör Michael
Rogers'a ait olduğu kanısındayım.
19 Bu araştırmada kaynak alınan belgeler şunlardır: TSMA, D. 3261, D. 3296/2, D. 8228, E. 861/4-6, 12.
20 Tarih boyunca birçok kütüphane bunu yapmıştır. Bkz. Houari Touati, L'armoire d sagesse:
bibliothi!ques et collections en Islam (Paris: Aubier, 2003) .
21 Osmanlı içoğlanlarının eğitimine ilişkin eski olmakla birlikte yararlı bir analiz için bkz. Barnette
Miller, The Palace School if Muhammad the Conqueror (Cambridge, Mass.: Harvard University
Press, 1941). Miller'ın saray okulu Enderun'un örgütsel yapısı ve müfredatı üzerine anlattıkları
büyük ölçüde Albert Bobavi'nin anlatırnma dayanır. Bobevi 1 7. yüzyıl ortalarında Osmanlı sara­
yında eğitim gören ve daha sonra hizmetten aziedilen Leh kökenli bir içoğlanıydı. Topkapı Sarayı
teşkilatının ve teşrifatının uzmanca ele alındığı bir kaynak için bkz. Necipoğlu, Architecture,
Ceremonial and Power.

52
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

paylaşırdı.22 Saraydaki acemi içoğlanlarının asker ya da bürokrat olarak belirli


bir mevkie ulaştıklarında, padişah sarayının zevklerini ve tarzlarını yansıtan
sanat eserleri yaptırmaları da saray kültürünün yaratılmasına ve kökleşmesine
katkıda bulunurdu.
Topkapı'daki acemi içoğlanları "oda" olarak anılan farklı koğuşlara veri­
lir ve hadım ağaların nezaretinde çalışırdı. En üst mertebedeki saray görevlisi
olan babüssaade ağası, acemi içoğlanlarının yetiştirilmesini denetlerdi. Bizzat
odalar acemi içoğlanlarının yetişmesini sağlayacak bir hiyerarşik çerçevede ör­
gütlenmişti. Hiyerarşinin tepesinde padişahın sarayda zamanının çoğunu geçir­
diği Has Oda yer alırdı. Has Oda'da padişaha sadece ayrıcalıklı birkaç içoğlanı
hizmet ederdi.23 Yeteneksiz olanlar saraydan uzaklaştırılarak, orduda düşük
kademeli görevlere verilirdi. Eski payitaht Edirne'dekine benzer diğer padişah
saraylarında, Manisa gibi sancaklardaki şehzade saraylarında ve yönetici elitin
sadrazam gibi en üst mertebedeki mensuplarına ait saraylarda benzer bir örgüt­
lenme vardı.
Topkapı Sarayı arşivlerinin bu odalardan bazılarının mensuplarına ödünç
verilen hazine kitaplarının listelerini içermesi, bu gençlerce okunan kitapların
türleri konusunda bir fikir edinmeyi sağlar. Osmanlı medreselerindeki müfredatı
ele alan bazı araştırmaların bulunmasına karşın, saray eğitiminin muhtevasını
aydınlatmaya yönelik, tutarlı ve uzmanca girişimler şimdiye kadar ortaya çıkmış
değildir. 24 Dolayısıyla bu kitapta incelenen arşiv belgeleri Osmanlı saraylılarının
düşünsel ve kültürel oluşumunu tasadamada hayati önemdedir. Padişaha ait ko­
leksiyonun eğitim amacıyla kullanılışı 16. yüzyılla sınırlı değildir. IL Mehmed'in
kütüphanesindeki Yunanca yazmaların bir katip sınıfını eğitmeye yönelik oldu­
ğu yolunda benzer bir yorum yapılmıştır.25 Hazinedeki kitap koleksiyonunun
eğitsel rolü 18. yüzyılda içoğlanların yararlanması için bir özel kütüphanenin
("Enderun Kütüphanesi") kurulmasına kadar sürdü.
Aralık 1579'dan Ağustos 1 584'e kadar olan dönemi kapsayan bir hazine
kayıt defteri, hazine dairesinin acemi içoğlanlarına (''gılman-ı hazine-i amire")

22 Yönetici elit tabakada ortak estetik zevklerinin yaratılışı için bkz. Necipoğlu, "A �anün for the
State", 195-216. Devşirme sisteminin ve Enderun'un kısa bir açıklaması için bkz. V. L. Menage,
"Some Notes on the Devshirme", Bul/etin if the School if Oriental and !Jfrican Studies 29, 1
(1966), 64-78 ve Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 1 1 1-22.
23 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkildtı; Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power,
1 1 3-14, 141-58.
24 Shahab Ahmed ve Nenad Filipovic, "The Sultan's Syllabus: A Curriculum for the Ottoman Imperi­
al medreses preseribed in a ferman of Qanüni ı Süleyman, tarihli 973 (1565), Studia Islamica 96
(2004) ; Uzunçarşılı, ilm(ye. Tek istisna Miller'ın The Palace School kitabıdır.
25 Julian Raby, "Mehmed II's Greek Scriptorium", Dumbarton Oaks Papers 37 (1983), 1 5-34, özellik­
le 25-27.

53
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

dağıtılan kitapların başlıklarını verir. Belgede kitapları ödünç alan acemi içoğ­
lanlarından sorumlu kişiler olarak, baş defterdar konumundaki Mustafa Ağa
ile vekili Osman Ağa'nın adları da yer alır. içoğlanlarından bazılarının adları
emanetlerindeki kitapların yanına yazılmıştır: İskender Ağa'nın üzerinde, Gürcü
Mehmed'in üzerinde, Mustafa'nın üzerinde. 26 Bu notlar kitapların ödünç veril­
diğine ve iade edilmesinin beklendiğine işaret eder; acemi içoğlanları kitaplara
sahip olmak yerine, sadece kullandıkları süre boyunca emanetlerinde tutarlardı.
Hazinede bulunan kitaplar haliyle içoğlanlarının gördüğü eğitimin niteliğini be­
lirlerdi. Topkapı'daki kitapların çokluğuna bakılırsa, okunabilecek konular nere­
deyse sınırsızdı-ama belli konular diğerlerinden üstün tutulurdu.
Acemi içoğlanlarınca kullanılan kitaplar dine giriş düzeyindeki ilmihaller,
Kur'an, temel tasavvufi metinler, yardımcı dil kitapları ve Farsça şiir klasikleri
kategorilerine ayrılabilir. Bu kitapların hepsi konuya yabancı olanların Acem­
islam kültür gelenekleriyle tanışmaları açısından yararlıydı. Kitaplar medrese
eğitiminin ilk yılında okutulanlada benzer nitelikteydi ve hepsi de kendi tü­
rünün iyi bilinen örnekleriydi. 27 Böyle kitapları okumanın bir sonucu olarak,
Osmanlı yönetici eliti islam kültüründe geniş tabanlı ve son derece standart bir
eğitim alırdı. Belki de en şaşırtıcı nokta bunların basbayağı sıradan kitaplar, er­
ken modern çağda islam dünyasının geniş bir kesimince paylaşılan bir kültürün
en düşük ortak paydaları olmasıydı.
Acemi içoğlanlarının okumak üzere aldıkları temel din eğitimi eserleri ara­
sında şunlar vardı: Namaz ve abctestin esasları üzerine anonim bir risale olan
Şun1t-z salavdt ("Namazın Şartları") ; nasihat ve tembih muhtevalı anonim bir
eser olan Dekaikü 'l-ahbdr ("Olayların incelikleri" ) ; Kitab-ı irşad ve talimü 'l­
mütedllim ("İrşat Kitabı ve Talebelerin Yetiştirilişi") .28 Söz konusu belgede içoğ­
lanlarına çok sayıda Kur'an da dağıtılmış olduğu görülür. Diğer kitaplar Arapça
klasik tasavvufi yorumlada ilgilidir: Gazali'nin öğretilerinin bir talebeye ceva­
ben yazılmış bir özeti olan Eyyuhe'l-veled ("Ey, Oğul") ; Hazreti Muhammed'in

26 TSMA, D. 3261 , fo!. 4a-Sb islam takvimine göre Zilkade 987'den Receb 992'ye kadar olan dö­
nemi kapsar. Hazine dairesi sarayın üçüncü avlusundaki bölmelerden biridir. Söz konusu defter
bu konudaki tek kayıt değildir; ama ilgili dönemden kalma ve daha rahat ulaşılır bir kaynak
olmasından dolayı, burada bir örnek olarak kullanılmıştır. Der zımn-ı serhazin Mustqfa ağa ve
kethüda-i hazin Osman ağa; İskender ağa üzere, Gürcü Mehemmed üzere, Mustqfa üzere.
27 Shahab Ahmad'la Harvard üniversitesi'nde konuşma, 2010 ilkbaharı.
28 Son eser herhalde birlikte ciltlenmiş iki kitap olmalı. "irşat Kitabı" başlığı eserin saptanmasına
elvermeyecek kadar geneldir; ahlak üzerine yazılmış olan ve başlığında "irşat" kelimesi geçen çok
sayıda eser vardır. "Talebelerin Yetiştirilişi" Burhaneddin Zernı1ci tarafından 13. yüzyılda yazıl­
mış bir eserdir; klasik islam öğretim yöntemi üzerinde durur. Bkz. Burhaneddin Zernı1ci (özgün
çeviri G.E. von Grunebaum & Theodora M. Abel; önsöz Hamza Yusuf), lnstruction qfthe student:
the method qflearning (Chicago: Starlatch Press, 2003).

54
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

geceleyin arşa yokuluğunu anlatan Kitabü 'l-mirac ("Miraç Kitabı") ; Peygambe­


rin hırkasının şifalı özellikleri üzerine 13. yüzyıl şairlerinden Busiri'nin yazdığı
meşhur Arapça şiir Kasidetü'l-Bürde ("Hırka Kasidesi") . Listede Arapça öğretmek
için kullanılan standart eserlerden izzf ve Maksud adlı gramer kitapları da yer
alır. 29 Farsça edebiyat ve özellikle belagat müfredatın bir parçasıydı. içoğlanları
okumak üzere hazineden bir Farsça sözlük, nesir terkibi üzerine bir elkitabı ve
Sadl'nin Farsça şiir klasiklerinden Gülistan'ını ("Gül Bahçesi") almıştı. Bütün bu
kitaplar islam'ı yeni benimsemiş gençlerin dinsel ve kültürel eğitimi için uygun
sayılırdı; birer şaheser ya da temel metin olarak, islam kültürü ve ilmiyle kap­
samlı bir tanışmayı sağlayacak nitelikteydi. Acemi içoğlanları onları okuyarak,
Osmanlı saray kültürüne katılmalarına olanak verecek kültür dağarcığını ve dil
becerilerini edinebilirdi. Bu kitaplar üst düzey Osmanlı medreselerinde okutulan
tefsir ve fıkıh eserlerinden de çok farklıydı.3 0 Daha üst düzeyde öğrenim kurum­
ları olmaları itibariyle, medreselerin müfredatı ilahiyat bakımından çok daha ileri
ve incelikli kitaplar kapsardı.
Burada sözü edilen kitaplar, ı7. yüzyılda yaşamış Leh içoğlanı Bobavi'nin
saraydaki eğitime ilişkin anlatımıyla uyuşur. Bobovi Topkapı Sarayı'nı anlatır­
ken, "İçoğlanlarının Eğitimi Üzerine" bölümüne şu beyanla başlar: "Bazı içoğ­
lanları yeteneklerine göre diğerlerinden daha fazla okur. Padişahın maksadı on­
ları birer büyük alim haline getirmek değildir; onlardan kitaplara ve özellikle
hepsinin önünde duran Kur'an'a büyük bir saygıdan fazlasını istemez. içoğlan­
ları içinde en az kabiliyedi olanlar bile Kur'an'ı göz önünde tutmak zorundadır."31
Bobavi'nin müfredata ilişkin anlatırnma göre, içoğlanları Kur'an'ı bitirdikten
sonra, izzi ve Maksud gibi Arapça gramer ve nahiv kitaplarını okurdu. Ardından
onlara islam inancı ve şeriatı üzerine Osmanlıca kitaplar verilirdi; Bobavi'nin
bunlar arasında saydığı Şurut-z Salavat yukarıda ele alınan listede de karşımıza
çıkar. içoğlanlarından bazıları Farsça da öğrenirdi ve Sadi'nin Gülistan'ı gibi
Fars edebiyatı klasiklerini okurdu.
Bobovi temelde üç dilli bir yazı kalıbı olan "mülemma"dan da söz eder; bu
kalıp Osmanlı saray dilinin üç unsuru olan Arapça, Farsça ve Osmanlıcadan
oluşur. Bir başka deyişle, mülemma Osmanlıcanın daha süslü bir versiyonudur.
Kelime "parlak" ya da "rengarenk" çağrışımlarını taşır; ikincil anlamı "birden

29 TSMA, D 3261. Uzunçarşılı, ilm{ye, 30. El-Gazall (giriş bölümü ve notlarla birlikte çeviren Tobias
Mayer) . Letter to a disciple, Ayyuhii'l-walad (Cambridge: islam Metinleri Derneği, 2005).
30 Medrese müfredatı için bkz. Ahmed ve Filipovic, "Sultan's Syllabus".
3ı Alb ert Bobovi, Description du Seraı1 du Grand SeigneurparM. Girardin, ambassadeur de France
ii la Porte, Bibliotheque Nationale, Paris, Fr. nouv. mss. 4997, çev. C. G. Fisher ve A. Fisher, "Top­
kapı Palace in the Mid-Seventeenth Century: Bobovi's Description", Archivum Ottomanicum 10
(1985) , 5-81 (bundan sonra Fisher ve Fisher, "Bobovi's Description"), 77.

55
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

çok dille yazılmış" demektir.32 Bobovi bu kahbın "manzum eserler kadar men­
sur eserlerde de kullanıldığını, çok zarif olduğunu, güzel ve zengin düşünceler­
le dolu olduğunu" belirtir. Mülemma kalıbı çerçevesinde saydığı kitaplar ara­
sında, "hükümdara ayna tutma" (ya da nasihat) türünden bir fabl kitabı olan
Hümdyunndme ve "Kırk Vezir Hikayeleri" gibi popüler eserler yer alır. Halen
Topkapı Sarayı kütüphanesinde Hümdyunndme'nin on iki nüshasının bulunma­
sı, dışarıya verilmek üzere birkaç nüsha edinme gereği kadar, eserin Osmanlılar
arasındaki rağbetini de göstermeye yeterlidir. 33 Kitap zarif ama latifeli nesirle
yazılmış bir dizi ibret masalını içerir. Mevcut kataloglarda Hümdyunndme ge­
nellikle, adını ana kahramanları iki çakaldan alan Arapça fabl kitabı Kelile ve
Dimne nin Farsça tercümesi olan Envar-ı Süheyli'nin ("Süheyl Yıldızının ışıkla­
'

rı") bir Osmanlıca tercümesi olarak geçer. Farsça metin 15. yüzyıl sonlarında Ti­
murlu sarayında Hüseyin Vaizü'l-Kaşifi tarafından hazırlanmıştı; Timurlu sarayı
16. yüzyıl Osmanlıları için saray nezaketinin ve zevkinin bir modeliydi.34 "Kırk
Vezir Hikayeleri" de Arapçadan yapılmış bir tercümedir; ilk versiyonu II. Murad'a
(hd 142 1 -44, 1448-51) sunulmuştu. Temiz bir genç ile şehvetli bir üvey anneyi
konu alan bir hikaye dizisidir; Şehndme'deki Siyavuş ve Sudaba hikayesini ha­
tırlatan bu mecaz, Bin Bir Gece Masallan üslubunda her biri kırk vezirce akta­
rılan çok sayıda masalın anlatılınasına olanak verir. Bobavi'nin aynı bölümde
sözünü ettiği diğer iki kitap Bin Bir Gece Masallan ve Seyyid Battal'dır. Seyyid
Battal Bizanslılarla dövüşmüş ve sonunda şehit düşmüş bir Emevi savaşçısına
dayandırılan bir destan kahramanıydı. Osmanlı devletinin kuruluş dönemindeki
fütuhat anlayışının yadigarı bir dizi Osmanlı halk masalında örnek alınan ki­
şiydi. 35
Bobavi'nin mülemma kalıbı üzerine paragrafını "ve başka türden romanlar"
ibaresiyle bitirmesi ilginçtir. islam dünyasıyla ilgili bir 1 7. yüzyıl metnini çevi-

32 Sir James W. Redhouse, A Turkish and English Lexicon, New Edition (Beyrut: Lübnan Kütüpha­
nesi, 1996) .
33 Fisher ve Fisher, "Bobovi's Description", 78. Mülemma kalıbma ilişkin birdeğerlendirme için aynca
bkz. Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 1 ı4-15. Fisher ve Fisher Hümdyfinname'nin
III. Murad döneminde tercüme edildiğini belirtir; ama ı. Süleyman döneminden kalma resimli ver­
siyonlar vardır. Topkapı Sarayı kütüphanesinde bulunan resimli versiyonlardan biri I. Süleyman'a
1 543/44'te sunulmuştu (TSMK, R. 843) . Diğeri Mısır vergi tahsildan Mustafa Paşa için 1567'de
Mısır'da hazırlanmıştı (TSMK, H. 359) . Hümdyfinname için bkz. Zeren Tanındı, "Osmanlı Yöne­
timindeki EyaJetlerde Kitap Sanatı", Papers Submitted to International Symposium on Ottoman
Heritage in the Middle East, c. II, ed. Şebnem Ereebeci ve Aysu Şimşek-Canpolat (Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi, 2001), 501-8. "Kırk Vezir"in resimli bir versiyonu istanbul üniversitesi Kütüpha­
nesi'ndedir (T 74 15). Karatay, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Türkçe, no. 2832-43.
34 Osmanlıların Timurlu sarayına hayranlığı konusunda daha geniş bilgi için bu kitabın altıncı bö­
lümüne bakınız.
35 Kafadar, Between Two Worlds, 63. "Kırk Vezir" için bkz. Encyclopedia qf Islam, New Edition
(bundan sonra EI2), "Sheykhzade" maddesi (Kathleen Burrill) .

56
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

rirken "roman" kelimesini kullanmak uygun olsun ya da olmasın, burada ona


kurmaca ya da kısmen kurmaca gibi gelen anlatılardan söz ettiği açıktır. Anladı­
ğıma göre bir dil kalıbı olan mülemma, Bobavi'nin gözünde belli bir (mensur ya
da manzum) içerikle yakından bağlantılıydı. Bu, Osmanlı elitinin eğitimi açısın­
dan biçim ve içeriğin uygun bir eşleşmesinin aynı anda hem dil öğretmeyi, hem
de belli davranış kurallarını benirusetmeyi sağladığını gösterir. Her dört masal
("Kırk Vezir", Hümayunname, Bin Bir Gece Masalları ve Seyyid Battal) genç
ve yaşlı okurların ilgisini çekecek türdendi; kahramanlık ve aşk maceralarıy­
la, kibar davranış ve ahlak dersleriyle doluydu. Genç saray sakinlerini Osmanlı
sarayına özgü dil, ahlak ve adap konusunda eğitmek için mükemmel araçlardı.
Dolayısıyla saray eğitiminin yapıtaşları Osmanlı sarayının özgün dili olan mü­
lemmayla aktarılırdı. Nitekim mülemma kahbmm süslü edebi dili "yönetici eliti
avamdan ayıracak bir seçkinlik işareti" olarak yorumlanmıştır.36 Acemi içoğlan­
larının kalıba dökülerek yönetici elit konumuna yükseltilmesini sağlayan şey
okumaydı.
içoğlanları kabiliyederine ve meraklarına, yani memurluk, yerel idare ve
mabeyin katipliği işlerinden hangisine girmek istediklerine bağlı olarak fark­
lı alanlara odaklanırlardı. Başka değişik alanlarda da eğitim alırlardı. Bobovi
içoğlanlarına ders vermek üzere saraya gelen "ustalar" arasında hekimleri, mü­
zisyenleri, taşçıları, marangozları, saatçileri ve kuyumcuları sayar. 37 içoğlanla­
rının binicilik ve nişancılık gibi alanlarda sıkı bedensel eğitimden de geçtiklerini
söylemeye gerek yok. imparatorluğun kültür yaşamına tam katılabilmeleri için,
Osmanlı içoğlanlarına eğitimleri sırasında din, edebiyat, saray ve halk kültürü
üzerine kapsamlı bilgiler vermeye özen gösterilirdi.
Bu araştırmada incelenen resimli yazmalar çoğu durumda fazla nüshalı ol­
mamasına ve herhalde içoğlanlarına eğitim için verilerneyecek kadar değerli sa­
yılmasına karşın, aynı sistemin bir parçasını oluştururdu. Sancakları yönetmeye
gönderilecek yaşa gelinceye kadar acemi içoğlanlarıyla birlikte ders alan şehza­
delerin eğitiminde kullanılmış olmaları oldukça yüksek bir ihtimaldir.38 Osmanlı
padişahlarının portrelerinin yer aldığı bir hanedan tarihi olan Kıyqfetü'l-insaniye
fi şemail'ül-Osmaniye [Şemailname] ("Osmanlıların Kişisel Yaradılışiarı İtiba­
riyle insan Çehresi" ["Yaradılış Kitabı"]) adlı yazmanın çok sayıda nüshasının
bulunması bunun kanıtlarını sağlar. Çeşitli sadrazamların elinde bu eserin nüs­
haları vardı. Haremdeki nüshaların varlığı şehzadelerin eğitiminde kullanıldık-

36 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, ı ıs.


37 Fisher ve Fisher, "Bobovi's Description", 20.
38 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 1 16. Necipoğlu açıklamasını Bobovi'ye dayandırır.

57
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

!arına işaret eder. Padişah ailesinin yanı sıra devlet görevlilerinin Osmanlı ha­
nedanının temel tarihi konusunda bu kitap aracılığıyla eğitilmesi mümkündü. 39
Benzer şekilde, dördüncü bölümde ele alınacak olan değerli yazmalardan biri
olan ve Osmanlıların tarihini ve islam tarihindeki yerini konu alan Zübdetü't­
tevarih'in ("Tarihin HüH1sası") bir nüshası Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın
elindeydi. Darüssaade ağası padişah ailesinin cariyelerle birlikte yaşadığı hare­
min en üst mertebedeki görevlisiydi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı genç şehzadele­
rin derslerini Topkapı Sarayı'nda darüssaade ağasının dairesindeki hocalardan
aldığını ileri sürer. 15. yüzyılda inşa edilen Edirne Sarayı'nın hareminde de,
darüssaade ağasının konutuna bağlı ana kapının yukarısında şehzadelerin bir
eğitim dairesi vardı.4 0 Şehzade Mehmed (sonradan III. Mehmed) yönetirnde tec­
rübe kazanmak üzere 1 582 'de Manisa'ya sancakbeyi olarak gönderilineeye ka­
dar Topkapı Sarayı'nda babasıyla birlikte kaldı. Gördüğü eğitim konusunda pek
bilgimizin olmamasına karşın, Manisa'ya gidişinden hemen önce Sinan Paşa
gibi vezirlerin ya da Safevi şahı gibi yabancı hükümdarların ona hediye olarak
verdiği kitapları biliyoruz. Bu kitaplar arasında Kur'an nüshalarının yanı sıra,
Şehname, Nizami'nin Hamse'si ve Hafız Divan'ı gibi Farsça klasikler ve sayısız
resimli örnekler vardıY Bir başka deyişle, şehzadelerin eğitimi beraberlerinde
hediye olarak götürdükleri kitaplar aracılığıyla sancaklarda sürmekteydi.
16. yüzyıldan sonra artık sancaklara gönderilmeyen şehzadeler, haremde sıkı
gözetim altında tutulmaya ve bütün eğitimlerini siyahi hadım ağaların dairesinde
görmeye başladılar; böylece kitaplara orada ulaşma fırsatını buldular.42 18. yüzyıl
başlarında Osmanlı hizmetindeki siyahi hadım ağalada ilgili bir risale yazan Derviş
Abdullah, hadım ağalar ve padişahlar arasındaki yakınlığın daha eğitim sürecinin
başlarında şehzadelerin hadım ağalardan okumayı öğrendikleri sırada kurulduğu­
nu belirtir. Bu yazarın özelliği Eski Saray'da 1680'den 1698'e kadar baltacı ocağın­
da çalışırken, siyahi hadım ağalar arasında yaşamış ve çoğunlukla onların eğiti­
mini üstlenmiş bir kişi olmasıdır. Abdullah bazı baltacıların iki kutsal şehirle ilgili
vakıflara hizmetten sorumlu olduklarını açıklar; bu durum söz konusu vakıfların
hesaplarını denetleyen darüssaade ağalarıyla daha ileri bir bağlantıya işaret eder.43

39 Necipoğlu, "Word and Image", 44.


40 Hülya Tezcan, Osmanlı Sarayının Çocukları: Şehzadeler ve Hanım Sultanların Yaşamları, G(ysi­
leri (İstanbul: Aygaz, 2006), ı 7 ı . Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, 1 10-1 1 .
41 Ali, Camiü'l-buhitr der mecalis-i sur, fo!. 24b-32b.
42 Necipoğlu Architecture, Ceremonial and Power kitabında (s. 164) haremde şehzadeler için bir
mektep kurulmasına ilişkin başlıca harcamaların sıralandığı 1574 tarihli bir belgeyi aktarır.
43 Derviş Abdullah, Risale-i teberdar(yefi ahval-i ağa-i daru 's-saade. Köprülü Kütüphanesi, yaz.
no. 11/233, fo!. Blb. Ayrıca bkz. Cengiz Orhonlu, "Derviş Abdullah'ın Darüssaade Ağaları Hakkın­
da bir Eseri: Risale-i teberdariye fi Alıval-i Darü's-saade", İsmail Hakkı Uzunçarşılz:ya Armağan
(Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976) , 225-49.

58
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

1 8 . yüzyılda Osmanlı şehzadelerinin Kur'an'ın belli kısımlarını hatmetroe­


lerini ve okumayı öğrenmelerini kutlamaya yönelik törenierin sayısı, hanedan
ailesinin din ve edebiyat eğitimine verdiği önemi gösterir. Hanedana mensup ta­
lebeler ve lalalar arasında gidip gelen hat sanatı alıştırmalarından ve pusulalar­
dan günümüze ulaşan örnekler de bunu doğrular. Törenierin Osmanlı ailesinin
18. yüzyılda gittikçe artan toplu şenliklere ve sosyal kutlarnalara katılmasını
sağlama arzusuyla da ilişkili olduğu kesindir; ama burada ilginç olan nokta tö­
renle kutlanacak şeylerin seçimidir.44
Buna paralel bir husus padişah lalalarının Osmanlı siyasetinde aynadıkları
önemli rollerdir: III. Murad'ın lalası Hoca Sadeddin (ö. 1 599) ve Il. Selim'in lalası
Hoca Ataullah (ö. 1571), elinizdeki kitapta incelenen son derece nüfuzlu bir ke­
simin mensupları arasında adları öne çıkan iki örnektir sadece. Bu lalalar şehza­
delere sancak görevleri sırasında eşlik ettiler ve tahta çıkmaları üzerine onlarla
birlikte payitahta döndüler. Hoca Sadeddin lala olmadan önce medrese hocalığı
yaparken, bir dizi önemli alimi ve şairi eğitmişti; nüfuzlu bir ulema ve kadı çev­
resine mensuptu. III. Murad ve III. Mehmed'le yakın ilişkileri beraberinde ilmiyel
adiiye sınıflarının gözettiği meselelerin şehzade eğitimine sızmasını getirdi. Pa­
dişah lalalığı bir Osmanlı ilmiye mensubunun ulaşabileceği en üst mertebelerden
biriydi. Fatih Kanunnamesi'ne göre, Osmanlı imparatorluğu'nda en yüksek din­
sel makam olan şeyhülislamlık dışında, bütün diğer adli mevkilerin üstündeydi.
Aynı kanunnarnede padişaha lalasının sözünü dinleme tembihinde bulunulma­
sı, bu kişilerin gördüğü yüksek itibarın belirtisidir. 45
Sarayda şehzadelerin ve içoğlanlarının eğitimine ilişkin genel değerlendirmem,
resimli yazma hamiliği ve bu yazmaların kullanılışı arasında yakın bir ilişkiye işa­
ret eder-16. yüzyılın öne çıkan yazma hamilerinden ikisi Darüssaade Ağası Meh­
med Ağa ve Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa'dır. Bu hiç kuşkusuz ekonomik ya da
siyasal güçleri kadar saray eğitiminde aynadıkları rolle de ilgilidir. Padişah lalaları
da çeşitli yazariara hamilik ederken, eğitim sorumluluklarını sağlamlaştırmanın
yanı sıra imparatorluğun ilim alanı üzerindeki himayeye damgalarını vururlardı.
Hazine kitapları gençlerin eğitimi dışında sebeplerle de dolaşıma girer ve
kimi zaman Topkapı'da kalmayan kişilere verilirdi. Molla Kasım adlı hekimbaşı
1576-77'de okumak üzere iç hazineden kitaplar almıştı. Topkapı Sarayı arşivle­
rinde bulunan "iç hazineden ta/im içün hekimbaşına virilen kitablar" başlıklı

44 istanbul'un ıs. yüzyıldaki sosyal atmosferi için bkz. Shirine Hamadeh, The City's Pleasures: Istan­
bul in the Eighteenth Century (Seattle: University of Washington Press, 2007) ; okuruayı sökmeye
ve Kur'an'ı hatmetroeye ilişkin kutlamalar için bkz. Tezcan, Osmanlı Sarayının Çocukları, ı71-77.
45 Lalalık makamı için bkz. Uzunçarşılı, ilm{ye, ı45-49.

59
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

bir belge, bize bu kitapların adlarını verir.46 Aynı kitaplar dört yıl sonra Molla
Kasım'ın halefi Ali Çelebi'nin üzerine geçirildi. Liste 65'i aşkın kitap adını içerir.
Mustafa Ali'nin III. Murad'a saray kütüphanesinden yararlanmasına izin veril­
mesi halinde, onun için rakamların gizli anlamları (numeroloji) üzerine eserler
yazabileceğini bildirmesinden anlaşıldığı üzere, tamamen saray dışından bir ki­
şinin kitaplara ulaşması dahi akla yakın bir şeydiY
Hazine kitapları yüksek rütbeli görevliler, aile mensupları ve kapıkulları
arasında da dolaşırdı. Hazinedeki bir Kur'an listesinin yanında, Kur'an'lardan
birinin "Vezir Piyale", yani Piyale Paşa (ö. 1578) tarafından okunmak üzere alın­
dığına dair bir kayıt vardır. Bu Kur'an hazineye Sultan Süleyman tarafından
hibe edilmişti. 48 Defterlerde Gazanfer Ağa'nın adı da karşımıza çıkar: Harflerin
batıni anlamları üzerine bir 13. yüzyıl kehanet eseri olan Şemsü 'l-maarjfin bir
nüshasını 1600-01 'de aldığı anlaşılır. Aynı belgede padişahın sohbet arkadaşı
("musahib") Ağa İsmail'in Ferec bade 'ş şidde'nin ("Sıkıntıdan Sonra Ferahlık")
-

bir nüshasını harerne getirdiği belirtilir.49 Arapçadan Farsçaya ve Osmanhcaya


tercüme edilen bu eser, en umutsuz şartlarda Allah'a inancı iletmek üzere, "ke­
deri neşe izler" temasını işleyen kıssalardan oluşmuş bir derlemedir. 50 Başlıktan
söz konusu nüshanın hangi dilde yazıldığını çıkarmak mümkün değildir. Ha­
remde kimin bu kitabı okuduğunu da bilmiyoruz. Bu kişi elbette padişah olabilir.
Ama haremde kalan hanımlardan biri olması da aynı ölçüde mümkündür; böyle
bir ihtimal ikincil uzmanlık kaynaklarında nadiren göz önünde tutulmuştur.
Ferec bade 'ş-şidde 'nin padişah haremine verilmiş olması, kadınları Osmanlı
sarayının entellektüel dokusuna daha sıkı biçimde dokumayı sağlar. Harem as­
lında Topkapı Sarayı'nın erkek kısmının neredeyse bir ayna görüntüsü gibiydi.
Geniş bir topluluğun eğitimden geçtiği son derece örgütlü ve hiyerarşik bir ku­
rumdu. 51 Kadınlara şarkı söyleme, müzik aleti çalma ve dikiş yapma gibi çeşitli
sanatlar öğretilirdi; ama okuryazarhğı da kapsamak üzere temel kültürel eğitim

46 TSMA, D 8228, hicri tarih 984.


47 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, lll ve Mustafa Ali, Tô.li'üs-Selô.tin, SCK, Reşid Efendi
1 146, vd. 102b-108b.
48 TSMA, D. 3261 , fo!. 3b.
49 TSMA, E. 861112, hicri tarih 1009. Yazar Ebu'I-Abbas Ahmed b. Ali el-Koraşl el-Bunl'dir (ö. 122S).
isınail Baykal "Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplıkları" makalesinde (Güzel Sanatlar VI (1949), 7S-
84) , belge numaralarını aktarmaksızın, harerne kitaplar verildiğine dair çok sayıda hazine kay­
dının bulunduğu görüşünü ileri sürer. Böyle bir durum haremde çok sayıda kitap bulunduğuna
işaret eder.
SO julie Scott Meisami ve Paul Starkey, ed., Encyclopedia qfArabic Literature (Londra, New York:
Routledge, 1998) , 7S7-S8.
St Osmanlı haremine ilişkin genel değerlendirmeler için bkz. Leslie Pierce, The lmperial Harem:
Women and Sovereignty In the Ottoman Empire (Oxford ve New York: Oxford University Press,
1993).

60
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI , . . .

ihmal edilmezdi. Cariyeler aynen erkek avlusundaki içoğlanları gibi yetiştirilir


ve sonunda ayrılıp kendi ailelerini kurmak üzere, onlarla evlendirilirdi. Padişah
sarayına özgü kültürün kopyasıydı bu. Çeşitli Osmanlı görevlilerini ve tiplerini
tasvir eden Avrupa kıyafet albümlerinde "Regina Legendo" ("Okuyan Kraliçe")
ya da "Okumis Cadin" gibi kadın figürlerine yer verilmesi, haremdeki bazı kadın­
ların okuryazar olduğunu çıtlatır. "Okumis Cadin" şöyle tarif edilir: "Okumayı,
yazmayı ve Kur'an tilavet etmeyi bilen saray kızlarından biri."52
Kadınların kitapları kullanmasıyla ve kitap hamiliği yapmasıyla ilgili çok
daha fazla bulgu ortaya konulabilir. Bir örnek resimli S{yer-i Nebi ("Peygamberin
Hayatı") yazmasının bir cildindeki yazıdır. Hazreti Muhammed'in hayatını bolca
resimle anlatan altı ciltlik bu eserin hazırlanışı III. Murad döneminde başlamış­
tı. 53 Şu anda Dublin'deki Chester Beatty Kütüphanesi'nde bulunan söz konusu
cilde düşülmüş olan 1 752-3 tarihli iki not, kitabın I. Mahmud'un (hd 1 730-54)
1 753-54'te ölen gözdelerinden birine ait olduğunu belirtir. Yazılan not şöyledir:
"Saadet/u Baş Ruhşah �adın hazretlerinündür, her kim kıraat iderse hayır dua
eyleyüb ve on dua şehzadegdnlan ıle bile (gerisi silik) , sene 1167."54 Haremdeki
bir kadının 1 753-54'te Osmanlı yazma atölyesinin en iddialı projelerinden birine
ait bir cildi edinebiimiş olması anlamlıdır; çünkü bize kadınlar arasında böyle bir
şeyi mümkün kılmaya yetecek ilgi, eğitim ve güç bulunduğunu gösterir. Her ne
kadar bu örnek şaşırtıcı görünmese de, haremin kadın mensupları Topkapı ko­
leksiyonundaki resimli yazmaların potansiyel hedef kitlesi içinde nadiren sayılır.
Ayrıca notlar, uzman çevrelerindeki beklentilerin aksine, padişah için hazırlanmış
bir yazmanın kesinlikle başka biri tarafından okunmaksızın hazine raflarında çü­
rüyüp gitmediğini gösterir. Pertevniyal Valide Sultan'ın 19. yüzyılda istanbul'da
yaptırdığı camiye S{yer-i Nebi'nin dördüncü cildinin (Dublin'deki ciltle aynı) bir
nüshasını bağışlaması bunu doğrular. 55 Yaptırdığı Yeni Valide Camii'ne 338 kitap

52 Bibliotheque Nationale, Cabinet des Estampes, Od. 5 (4), Costumes de La Cour du Grand Seigneur,
tarih 1 630, res. no. 146 ve Viyana Avusturya Ulusal Kütüphanesi, kod. no. 8562-64 (Eug. Q 27),
fo!. 159b-160a, "Una delle.figlie del Serraglio che sanno legger, seriver et cantar l'Alcorano".
53 Zeren Tanındı, SiJ'er-i Nebi: İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed'in Hayatı (İstanbul: Hürriyet
Vakfı Yayınları, 1984), 31-2.
54 Chester Beatty Kütüphanesi [bundan sonra CBK] , T. 419, fo!. 2b. Notun daha geç tarihli olmasına
karşın, benzer bir senaryoyu bu kitapta ele alınan dönem için tasadamak mümkündür. Yazma­
ların hazırlanışını çok sonraki bir tarihe kadar etkilemeyen matbaanın kuruluşu bir yana bırakı­
lırsa, Osmanlı sarayının kitap kültürü 16. ve 18. yüzyıllar arasında pek değişmedi. örneğin, bazı
yazmaların 19. yüzyılda yeniden cildenerek Yıldız Sarayı'na taşınması ve Sultan Abdülaziz'in
annesi Pertevniyal Valide Sultan'ın III. Murad'a ait Zübdetü't-tevdrih nüshasını 1861-76'da yap­
tırdığı caminin vakfına bağışlaması, Osmanlı eliti açışından bu eserlerin taşıdığı önemin ve itiba­
rm sürdüğüne işaret eder.
55 19. yüzyılda eski Osmanlı yazmalarına dönük ilgi, analiz edilmesi gereken bir konudur. Burada
Yıldız Sarayı kütüphanesinin kurulmasıyla birlikte, Topkapı koleksiyonlarındaki bir dizi yazma­
nın yeniden ciltlendiğini, temizlenip yenilendiğini ve yeni saraya taşındığını belirtmek yeterlidir.

61
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

bağışlayan Hadice Turhan Sultan örneği de var elimizde. 56 Bu kalıp elit tabakanın
erkek mensuplannın imaretiere kitap bağışlamasıyla paralellik gösterir
Kadınlar sadece erkek atalanndan veya akrabalanndan kitap devralmakla
kalmaz, kendi adianna kitap hamiliğini de üstlenirlerdi. III. Murad'ın kızlanndan
ikisi, Ayşe Sultan ve Fatma Sultan Meta/i üs-saade ve menabi üs-s{yade ("Uğur­
lu Yıldızların Yükselişi ve Yüceliğin Kaynakları") yazmasının birer tercümesine
sahipti. 57 Söz konusu kitap müneccimlik, mucizeler ve cinler, ve kahinlik üzerine
yazılmış üç risalenin Osmanlıcaya bir tercümesidir; resimli nüshalan kızianna
hediye eden III. Murad'ın talimatıyla çevrilmiştir. Metindeki karmaşık astroloji
ve sayı tabloları, metinden yararlanmanın bir nebze okuryazarlıktan fazlasını
gerektirdiğine işaret eder. Metnin zorluğu ı. Ahmed için hazırlanan alarnet kita­
bıyla çarpıcı bir tezat taşır; iri harflerle ve çok sade bir dille hazırlanan bu kitabı
anlamak ya da kullanmak için peygamberlerin hikayelerine dair temel bir bilgi
yeterlidir. 58 Müneccimlik kitaplannın sırf onlara sahip olmanın itibarından dolayı
edinilmiş olması ve sahiplerinin çapraşık tablolan belki de hiç kullanmamış ol­
ması elbette mümkündür. Bu durum uzmanlar arasında kadınların resimli yazma
hamiliği üzerinde nadiren durulmasına karşın, kadınların Osmanlı yazmalannın
hitap ettiği hedef kitle içinde kesinlikle yer aldıklan gerçeğine gölge düşürmez.
Kadın saraylılar başka yerlerde hazırlanmış kitaplan da satın alırlardı:
ı. Selim'in kızı ve ı. Süleyman'ın kız kardeşi Şah Sultan'ın terekesinden satın
alınan Nizarni'nin Hamse'sinin iki nüshasına ellişer altın sikke ödenmişti. 59

Ayrıca, Pertevniyal Sultan gibi hamiler hazineye ait eserleri kurdukları yeni vakıflara bağışladı­
lar. Pertevniyal Sultan için bkz. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Çağlar­
boyu Anadolu'da Kadın: Anadolu Kadınının 9000 Yılı (İstanbul: T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar
ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 1993), 239-4 1 . Aralarında III. Murad için hazırlanmış Zübdetü t­ '

tevarih nüshası da olmak üzere, Türk ve islam Eserleri Müzesi'ndeki bir dizi yazma onun vakfın­
dan gelmiştir.
56 Kültür Bakanlığı, Çağlarboyu Anadolu 'da Kadın, 231. Hadice Turhan Sultan için bkz. Lucienne
Thys Şenocak, Ottoman Women Buı1ders: The Architectural Patranage qfHadice Turhan Sultan
(Burlington, VT.: Ashgate, 2006) . İsmail Erünsal Ottoman Libraries: A Survey qf the History,
Development and Organization qf Ottoman Foundation Libraries kitabında (Cambridge, Mass.:
Yakındoğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Harvard Üniversitesi, 2008, 40-61), çeşitli Osmanlı baş
kadınları ve valide sultanları tarafından kurulmuş vakıflara bağlı kütüphanelerden söz eder.
57 Ayşe Sultan'ın nüshası Pierpont Morgan Kütüphanesi'nde (M. 788), Fatma Sultan'ın nüshası
Bibliotheque Nationale'dadır (suppl. turc 242) . Ayşe Sultan lll. Mehmed döneminde sadrazamlığa
getirilen İbrahim Paşa'yla, Fatma Sultan ise lll. Murad döneminde üç kez sadrazamlık yapan Si­
yavuş Paşa'yla evlendi. Morgan Kütüphanesi nüshasının içeriğine ve resimlerine ilişkin kapsamlı
bilgi için bkz. Barbara Schmitz et al., Islamic and Indian Manuscripts and Paintings in the Pier­
pont Morgan Library (New York: Pierpont Morgan Kütüphanesi, 1997), 71-84. Paris yazmasının
yorumlu bir tıpkıbasımı için bkz. The Book qfFelicity (Barcelona: M. Moleiro Editor, 2007) .
58 TSMK, H. 1 703. Serpil Bağcı, "The Falnama of !. Ahmed", Massurnch Farhad ve Serpil Bağcı, ed.,
Fa/nama: The Book qf Omens (Washington, D.C.: Arthur M. Sackler Galerisi, Smithsonian Insti­
tution, 2009) .
59 TSMA, D. 34, fo!. 35r. Ayrıca bkz. Çağlar Boyu Anadolu 'da Kadın, 229, kat. no. C56.

62
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

1 7. yüzyıl başlarındaki sultanlardan birinin elinde Şehname 'nin resimli bir


nüshası vardı.6 0 III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan'a (ö. 1 583) sonradan III.

Mehmed adıyla tahta çıkacak olan torununun sünnet düğünü sırasında resimli
bir Şehname hediye olarak sunulmuştu. Hediyeyi veren kişi Divan-ı Hümayı1n
üyelerinden Siyavuş Paşa'ydı.61 Söz konusu yazmalar Şiraz'da hazırlanmıştı ve
Şirazi yazmalar 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı elit arasında revaçtaydı.
Hanımların modaları takip ettiği açıktır: Osmanlı elit tabakasındaki kadınların
edindiği yazmaların gerek nitelik, gerekse içerik bakımından erkek çağdaşları­
na ait yazmalardan ayrı olmadığı söylenebilir.
Topkapı'daki kitap dolaşımını konu alan yukarıdaki inceleme, ister üst düzey
devlet hizmetleri için yetiştirilen içoğlanları olsun, ister kapıkulları, vezirler, hekim­
ler ya da diğer devlet görevlileri olsun, isterse de haremdeki kadınlar ya da hane­
dan mensupları olsun, bütün saray sakinlerinin hazinedeki kitap koleksiyonundan
yararlandığını apaçık gösterir. Elinizdeki kitapta incelenen bütün resimli tarihierin
eninde sonunda hazineye girmiş olmasından, sarayın içindeki ve dışındaki bu ge­
niş hedef kitleye mensup olanların aynı zamanda tarih eserlerinin öngörülen okur­
ları oldukları sonucu çıkar. Hanedanın ve elit tabakanın eğitiminde oynadığı önem­
li rolden dolayı, hazinedeki kitaplar yüksek mevkilerdeki Osmanlılar arasında ortak
bir saray kültürüne temel sağlardı. Sonraki sayfalarda Osmanlı saraylılarına ait
kitapların incelenmesi, yönetici elit tabakada bu ortak zevklerin saraydan ayrıldık­
tan sonra edindikleri yazmalada sürdüğünü ortaya koyacaktır. Sarayın etrafında
toplandığı nüveyi oluşturan padişahların estetik ve düşünsel zevkleri de hazinedeki
kitaplara ulaşmalarıyla ve bu kitapların eğitim ve eğlencede kullanılmasıyla olu­
şurdu. Şimdi söz konusu dönemin padişahlarını ve onlara ait kitapları ele alacağım.

Padişahlar ve Kitapları

Hazinede bulunan kitapların dışında, Has Oda'daki küçük bir kütüphanede ve


daha sonra 1 7. yüzyılda Topkapı Sarayı'ndaki Revan ve Bağdat köşklerinde tutulan
kitaplar da vardı. III. Murad'ın hekimi Domenico Hierosolimitano ayrıca saraydaki
iki kütüphaneden söz eder; saraybiara açık bir kütüphanenin "hizmetkarlara ve

60 Uluç Turkman Governors kitabında (s. 475), bu yazmanın 1 533 tarihli bir Şehname (TSMK, H.
1482) olduğunu belirtir. Yazmanın üstündeki bir notta "Şehname büyük Hatice Sultanundur"
ibaresi yer alır. Hangi Hadice Sultan'ın kastedildiğini bilmiyoruz; ama bu kişinin 1 7. yüzyılda
yaşamış olan Hadice Turhan Sultan ya da ı. Selim'in kızı Hadice Sultan olabileceği kanısındayım.
61 Gelibolulu Mustafa Ali (Ali öztekin, ed.) , Camiü'l-BuhCtr der Mecalis-i Sur (Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi, ı996), 30.

63
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 1 .02. Sultan III. Murad (hd 1574-1 595) kütüphanesinde (resim, sağ sayfa; metin, sol
sayfa) . Cennab!'nin Cevahir el Garaib Tercümet Bahr el-Aca'zö ("Mucize Cevherleri Harikalar
Denizi Tercümesi") adlı yazmasından bir folyo, istanbul, 1 582 . Mustafa el-Hariri'ye atfedilir.
Harvard Art Museums/Arthur M. Sackler Museum, The Edwin Binney, 3rd Collection of
Turkish Art at the Harvard Art Museums, 1985.219.2. Photo: Katya Kalisen © President and
Fellows of Harvard College.

64
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

içoğlanlarına ait odaların arkasında" yer aldığını, daha özel bir kütüphanenin
ise padişah dairesine bağlı olduğunu belirtir. 62 Vakayinamelerde aktarılan bir
dizi anekdotun yanı sıra Osmanlı yazmalarındaki resimler de bunu doğrular. 16.
yüzyıl sonlarından kalma bir yazınada III. Murad'ı kütüphanesinde gösteren bir
portre, Osmanlı hükümdarının kitaplarıyla hemhal olduğu ortamı canlandırır (re­
sim 1 .02) . Padişah çeşitli boylarda kitapların yatay olarak istiflendiği iki kitap rafı
arasında oturmaktadır. Önünde fıskiyeli havuz bulunan kubbeli bir köşkün içinde
olması, buranın bir dinlenme mekanı olduğuna işaret eder. Sahne III. Murad'ın
kitaplarının Has Oda'da nasıl tutulduğuna dair sözlü tasvirlerle uyuşur. Padişahın
hekimi Has Oda'daki "cam kapılı iki dolap"ta padişahın "sıkça okumayı alışkanlık
edindiği iki düzine kadar tezhipli kitap" bulunduğunu belirtir. "Bu dolaplar alçak
olduğundan, Türk tarzında oturulunca camın şeffaflığından dolayı kitapları gör­
mek mümkündür. Padişah bu sayede kolayca çıkarıp alabileceği kitapları okuma­
ya müpteladır."63 Has Oda'daki iki cam dolap muhtemelen bu resimde tasvir edi­
lenlerdir ve padişahın oturduğu yerden kitaplar salıiden de sıkça yararlanılabilecek
biçimde el altındadır. Padişahın sağında hizmetkarları vardır; soluna düşen kapı
aralığında ise muhtemelen saraydaki yüksek rütbeli hadım ağalardan biri olan
sakalsız bir figür tek başına ayakta durmaktadır. Resmin alt kısmını dört cüce ve
sarayın başka iki hizmetkarı doldurmaktadır. Dip taraftaki sürahiler ve tabaklar,
bu ortamda yiyecek de ikram edildiğine işarettir.
ı. Süleyman'ı özel kütüphanesinde oğullarından biriyle sohbet ederken gös­
teren bir resim aynı ortamı yansıtır (resim 1 .03) . Padişahın arkasında yanla­
masına istif edilmiş kitaplada dolu bir dolap, önünde ise bir yazı sehpası vardır.
Sehpanın muhtemelen yazı araçlarının ve kağıtların bulunduğu bir çekmecesi
açıktır. Padişah her iki yanındaki sehpaların birinde mürekkep hokkaları, diğe­
rinde küçük bir kitap istifi durmaktadır. Yazı sehpasının öbür tarafındaki şehza­
de, babasının yüzüne bakmaktadır; saray cüceleri ve hizmetkarlar da huzurda­
dır. Padişahları kitaplarıyla birlikte ve nedimleri arasında tasvir eden iki resim,
okuma için tenha bir ortam yerine sosyal bir ortamın seçildiğine işaret eder.
Kitapların çoğu kez yüksek sesle okunınası böyle bir çerçeveyi gerektirir; ayrıca
kitaplardan yararlanmanın edilgen bir bilgi özümseme sürecinden çok, toplu bir
eğlence biçimi olduğu izlenimini verir.
Metinterin yüksek sesle okunması, dönemin vakayinamelerindeki çeşit­
li anekdotlarda karşımıza çıkan bir motiftir. örneğin, ı. Süleyman yemek yer-

62 Domenico Hierosolimitano, Domenico 's Istanbul, giriş ve yorum bölümeri ekleyerek çeviren Mic­
hael Austin, ed. Geoffrey Lewis (E. ). W. Gibb Memorial Trust: ingiltere, 2001), 2 1 .
6 3 Domenico Hierosolimitano, Domenico 's Istanbul, 2 1 .

65
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 1 .03. ı. Süleyman'ın oğluyla sohbeti. Şernailname-i Al-i Osman, Talikizade, istanbul,
1593-94, Topkapı Sarayı Müzesi, A 3592, fo!. 79a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

66
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, .

ken. hizmetkarlara Büyük İskender tarihini, ibni Sina'nın. Arap filozofların


ve Osmanlı tarihçilerinin eserlerini okutarak dinlerdi.64 II. Mehmed'in de Has
Oda'da kitap okutması, burada bir kütüphane bulundurma geleneğinin Topkapı
Sarayı'nın kuruluş yıllarına kadar indiğini gösterir. ı. Ahmed'in (hd 1 603-17)
haremde kütüphaneye çevrilmiş bir odası vardı; ama III. Ahmed'in 1719'da bü­
yük olasılıkla içoğlanlarınca kullanılması için Enderun kütüphanesini yaptırma­
sına kadar ayrı bir bina inşa etme yoluna gidilmedi. 65
Bir dizi padişahın kitaplara dönük köklü bir tutkuyu paylaşmasına kar­
şın, okunacak kitap tercihleri Osmanlı hükümdarlarının değişik zevklere ve ilgi
alanlarına sahip olduğunu gösterir. Sözgelimi, ı. Süleyman ibni Sina'yı ve Arap
filozofları tercih ederken, III. Murad "nadir ve tuhaf olaylara ilişkin anlatılara"
meraklıydı. Her bir padişahın hazineden okumak üzere aldığı kitapların incelen­
mesi, ayrıca sanat hamiliği yaklaşırnma kısaca göz atılması bu konuya daha da
ışık tutacaktır.

Il Selim (hd 1566-1574)

II. Selim tahta babası I. Süleyman'ın ölümü üzerine çıktı. Süleyman'ın impara­
torluğu yönetmeye muktedir bir dizi oğlunun olması nedeniyle, Selim'in veliaht
şehzade tayin edilişi oldukça sorunlu geçmişti. Süleyman'ın oğulları arasındaki
dramatik kavgalar dizisinin son halkası olarak 1 559'da Konya'da yapılan muha­
rebede, Selim geriye kalmış tek rakibi konumundaki kardeşi Bayezid'i yenilgiye
uğrattı.66 Böylece Kütahya'daki sarayında 1562 'den 1566'ya kadar süren son
şehzadelik yılları huzur içinde geçti.
II. Selim'in kısa saltanat dönemi Osmanlı saray kültüründe kökleri Süley­
man döneminde yatan, ama sonuçları ancak III. Murad döneminde kolayca gö­
rülür hale gelen dönüşümler açısından bir filizlenme evresi sayılabilir. Bu dö­
nüşümler padişah maiyetinin ve saray efradının siyasette daha büyük önem
kazanışını ve ardından hanedan mensuplarının (padişah dahil) , bürokratların
ve kapıkullarının üstlendikleri rollerin yeniden tanımlanışını kapsar.

64 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, ı53 ve Luigi Bassano, 1 Costumi et 1 modiparti­
colari della vita de' Turchi, ed. Franz Babinger, ı545 tarihli Roma baskısının bir tıpkıbasımıyla
birlikte (Münih: Casa Editrice Max Hueber, 1963) 47-8 (fo!. 20r-v) .
65 ı. Süleyman'ın ve III. Murad'ın kütüphaneleri için bkz. Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and
Power, 1 52-5. I. Ahmed'in ve III. Ahmed'in kütüphaneleri için bkz. Çağman ve Tanındı, The Top­
kapı Saray Museum, 1 1-14.
66 II. Selim döneminin başlıca siyasal ve askeri olayları için bkz. islam Ansiklopedisi [bundan sonra
İA) , "Selim II" maddesi (Şerafeddin Turan) . Selim'in tahta çıkışı çerçevesindeki olaylar için bkz.
Leslie Peirce, "The Family as Faction: Dynastic Politics in the Reign of Süleyman" ve Alan Fisher,
"Süleyman and His Sons", Soliman le Magnjfique et son Temps, ed. Veinstein, 105-16; 1 1 7-24.

67
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Dönemin vakayinamelerinin yanı sıra ikincil literatür kaynakları, II. Selim'i


şairlerin cömert bir hamisi ve bir edebiyat tutkunu olarak nitelendirir. 67 Kendisi
de şair olan Selim daha Kütahya'daki sancakbeyliği sırasında çevresine şairleri
toplamıştı. Nedimlerinden bazıları bizzat şair hamisiydi.68 Şehzade Selim'in sa­
rayındaki bir fasıl meclisinin tasvirinde (resim 1 .04) , bunlardan biri olan Turak
Çelebi yer alır ve ismen belirtilir. Resmi yapan kişi Nigari takma adını kullanan
sanatçı ve şair Haydar Reis'tir (ö. 1572) . II. Selim'in sırdaşları arasında yer alan
Nigari'nin padişaha hem eğlendirici hem de portre ressamı olarak hizmet verdiği
anlaşılmaktadır. Yaptığı resimler metinlerle bağlantılı olmadığı gibi, kitaplara da
girmemiştir. Daha ziyade sonradan derlenip cildenerek albümlere dönüştürülen
müstakil portreler niteliğindedir. Belki bunun bir sonucu olarak, belki de Selim'in
çevresindeki şairlerle muhabbet ettiği başbaşa ortamdan dolayı, bu resimler Os­
manlı resimli tarihlerindeki resmi portrelerden çok farklıdır.69 Yine de resim belli
bir hiyerarşiyi sunar. Sol tarafta padişahı, mendil ve şarap kadehi gibi Acem
şahlarına özgü alametlerle, oturmuş halde görürüz. Arkasında bir hizmetkar
durmaktadır. Öbür tarafta yüzleri ona dönük olarak çok daha küçük bir ölçekte
çizilmiş olan ve hepsi ismen belirtilen saraylılar yer almaktadır. Bazıları hüküm­
dar için müzik çalarken, diğerleri sanki şiir üzerine hasbıhale hazırmışçasına
oturur haldedir. iki hizmetkar oradakilere yiyecek getirmektedir. Nigari olması
muhtemel bir dalkavuk bile vardır; üst sağ köşede oturmuş olarak bir müzisyenle
muhabbete koyulmuştur. Resim hem bir şehzade sarayına özgü teşrifatı hem de
hükümdar ile saraylılar arasında belli bir samimiyeti iletir. Selim'in sarayındaki
şair çevresini canlandırır.
Selim'in şairlere dönük aktif himayesinin tahta çıkışından sonra tavsadığı
ve Kütahya'daki şehzade sarayına özgü canlı ortamın Topkapı'ya taşınmadı­
ğı ileri sürülmüştür. Hamilikten bu çekilişte Selim'in tahta çıkışından sonraki
çevresinde şairleri destekleyen saraylıların yokluğu da bir etkendi. 70 II. Selim
babasına ya da oğluna kıyasla kitaplara daha az düşkündü; bu da onun döne­
minde lüks kitap yapımının azalmasını getirdi. II. Selim dönemine atfedilebilecek
yegane mühim resimli tarih olan Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar (Zigetvar
Seferinin Eğlenceli Vakayinamesi, tamamlanışı 1568-69) Selim'den ziyade Sad-

67 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 33-40; Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 2 1 8a-2 19a.
68 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 34.
69 Nigiiri'nin biyografisi için bkz. Mustafa Ali, Menakıb-ı Hünerveran, ed. Mahmud Kemal İbnüle­
min (İstanbul: Matbaa-yı Amire, 1926) , s. 63; Gülru Necipoğlu, "A Period of Transition: Portraits
of Selim Il", "Prince Selim practicing the royal sport of archery", "Prince Selim 'the sot' holding a
wine cup" ve "Musical gathering at the court of Prince Selim", The Sultan 's Portrait, ed. Kangal,
kat. no. 3 1 . 1 ; 31.2; 32 , 202-3; 222-3; 226; 227.
70 Haluk İpekten, Divan Edeb(yatında Edebi Muhitler (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1996) , 1 18-25.

68
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATlLlŞ! ,

Resim 1 .04. Solda: Şehzade Selim nedimleriyle birlikte. Haydar Reis, Ca. 1561-62 . AKM
002 19, Aga Khan Museum Collection, © Aga Khan Trust for Culture, Geneva .
Sağda: Şehzade Selim nedimleriyle birlikte. Haydar Reis, yak. 1561-62 . The Edwin Binney,
3rd, Collection of Turkish Art at the Los Angeles County Museum of Art (M. 85.237.20).
Los Angeles County Museum of Art, Los Angeles, U.S.A. Digital image © 2009 Museum
Associates/LACMA/ Art Resource, NY.

razam Sokollu Mehmed Paşa'nın çabalarının bir sonucudur.71 Padişahın ani ölü­
münden dolayı sadece sekiz yıl başta kaldığı elbette unutulmamalıdır. Oğlu III.

Murad için hazırlanan Şehndme-i Selim Han (1571-1581) adlı kitaba Selim daha
hayattayken başlanmıştı; bu eser padişahın danışman çevresinin etkisini yansı­
tır. ikinci ve üçüncü bölümlerde kitabı ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.72 Sadrazam
Sokollu Mehmed Paşa'nın sanat hamiliğindeki ve imparatorluğun idaresinde­
ki rolü padişahınkinden neredeyse daha büyüktü. ikili arasındaki dinamikleri
üçüncü bölümde ele alacağız.
Topkapı Sarayı Arşivleri'nde Selim'in son yıllarından kalma belgeler, çoğun­
lukla klasik Farsça şiirler okuduğunu gösterir. Hazineden okumak üzere Hafız
Divdn'ını, Şehndme'nin çeşitli ciltlerini, Cam! Divan'ını ve Rumi'nin Mesnevi'si-

71 TSMK, H. 1 339, yazarı Feridun Ahmed Bey. Bu eser üçüncü bölümde ayrıntılı olarak incelenecek­
tir; Sokollu'yla bağlantısının ele alındığı ilk çalışma için bkz. Necipoğlu, "A Period of Transition",
202.
72 Ayrıca bkz. Emine Fetvacı, "The ?roduction of the Şehniime-i Selim Han", Muqarnas 26 (2009),
263-315.

69
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

nin resimli bir nüshasını almıştı.73 Bu kitaplar dönemin vakayİnamelerinde padi­


şahı bir şiir ve tasavvuf tutkunu gibi gösteren genel nitelendirmeyle uyuşur; ama
çevresinde saltanat döneminin sonuna doğru önemli ölçüde azaldığı söylenen
şairleri himaye ettiğini göstermez. Eğer daha uzun yaşasaydı, Sultan Selim'in
dönemine muhtemelen daha fazla resimli yazma sığacaktı. Oğlu III. Murad'ın
kitapseverlik meşalesini çok daha kararlı biçimde taşıdığı söylenebilir.

lll Murad (hd 1574-1595)

Belki de sırf Osmanlı imparatorluğu'ndan günümüze ulaşan resimli yazmaların bü­


yük bir kısmının o döneme ait olmasının etkisiyle, III. Murad sanat tarihi çalışma­
larında bir kitapsever olarak nitelendirilir.74 Osmanlı hanedam üzerine lll. Murad
döneminde hazırlanan neredeyse bütün resimli tarihler, resmi saray tarihçisi olarak
şehnô.meci unvanı taşıyan Lokman'a (görev dönemi 1569-96/7) aittir.75 Osmanlı
yazmaları üzerinde çalışan uzmanlar bu olguyu Murad'ın tarihe merakına ve ki­
tap sevgisine bağiasa da, saraylıların himayesinin böyle eserleri yaratmaya katkısı
aynı düzeydedir. Sokollu Mehmed Paşa bu harnilerin başta gelen örneğidir. Bu güç­
lü sadrazam lll. Murad döneminin ilk yıllannda sönen siyasal ikbalini, resimli ta­
rihler aracılığıyla kendisi hakkında olumlu bir izienim yaratarak düzeltmeye çalıştı.
Sultan Murad "tarihten, nadir ve tuhaf olaylara dair anlatılardan hoşlanmaya
eğilimliydi."76 Okültizme ve astronomiye de meraklıydı; bu ilgi alanlan gerek ona
sunulan eserlerden gerekse onun mizacını anlatan o dönemdeki kaynaklardan fark
edilebilir. Bu konularda Arapçadan Osmanlıcaya sayısız risale tercüme ettirmişti;
tercümelerden biri olan Metô.liü's-saô.de ve menô.biü's-s{yô.de'nin resimli nüshaları­
nı iki kızına hediye etmişti. Ayrıca rüya tabiri, egzotik diyarlar ve hilkat garibeleri,
büyülü ve esrarlı olaylar ve hikayeler üzerine yazdırdığı bir dizi kitap vardı. 77

73 TSMA, D. 3261, foi. 3a: Sene 982 mah-ı Reb{yü 'l-ahirün evasitında Padişah -hazretlerine 3 kıt'a
Divan-ı Hijiz; sene 982 mah-ı MuharremdeJinlz Şehnamenün dördüncü cildi geldı; beşinci cıldi
sultana teslim; sene 982 mah-ı Cemaz{yü'l-evvelde padişah hazretleri kendüleri sancakdan ge­
türdügü Divan-ı Camf üç kıt'asın aldı; sene 982 mah-ı Cemaz{yül ahirün gurresi padişah hazret­
lerine dibdçesi musavver Mesnevi-yi Mevlevf virildü.
74 Mesela bkz. Bağcı, et al., Osmanlı Resim Sanatı.
75 Bekir Kütükoğlu "Şehnameci Lokman" makalesinde ( Vekayi'nüvis: Makaleler, istanbul: Fetih Ce­
miyeti, 1994, 7-16), Lokman'ın atanma tarihini Başbakanlık Arşivleri'ne (Mühimme Defteri 33,
1 89, no. 380) dayanarak, 1569 olarak aktarır. Hünerndme'nin ilk cildinde (TSMK, H. 1523, fol.
229a-230a) aynı yıl verilir.
76 Nev'izade Ata'!, Hedd'ikü 'l-hakd'ikfi tekmıleti'l-şakd'ik, dizinle birlikte tıpkıbasım, Şakaik-i Nu­
man{ye ve Zeyı1leri, ed. Abdülkadir özcan, c. 2 (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989), 395.
77 lll. Murad'ın son günleri için örneğin bkz. Ali, Künhü'l-ahbdr, fol. 415a-417a ve Fleischer, Bureaucrat
and Intellectual, 151-52. Aynca bkz. İA , "Murad lll" maddesi (Bekir Kütükoğlu); E/2, "Muriid III"
maddesi (A.H. de Groot). Onun döneminde Galata'da bir rasathane kurulması çerçevesinde gelişen
olaylar, astronomiye ilgi duyduğuna işaret eder. Aynca bkz. Bağcı, "The Falnama of ı. Ahmed", 72-3.

70
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI , . . .

Dindar bir padişah olan III. Murad, Halveti tarikatının piri Şeyh Şüca'nın (ö.
1582) sadık bir müridiydi; gördüğü rüyaların tasvirlerini ona sıklıkla gönderirdi.
ilahiyat üzerine bizzat bir risale yazmıştı. Hazreti Muhammed'in hayatını resimli
olarak anlatan altı ciltlik S(yer-i Nebi'yi yazdırması da ruhani konulara ilgisini
gösterir. Bu kitap daha sonraları "müceddid" (hadislere göre her yüz yılda bir
dini yenilernek üzere dünyaya gelen kişi) olarak anılacak olan III. Murad'ın daha
geniş kapsamlı bir programının parçasıydı. 78 Yaygın inanış onun başta olduğu
döneme denk gelen 10. yüzyıldaki müceddidin özellikle önemli olacağı yönün­
deydi.?9 Padişahın tasavvufi eğilimleri, saltanatı sırasında tarikatların güçlen­
mesini getirdi ve Halveti tarikatı sarayda en nüfuzlu konuma ulaştı. 80
Murad tıpkı babası ve dedesi gibi şairdi. Şiirlerini içeren Divan mücevher
kaplamalı bir kılıf içinde, haremdeki cüce hadım ağalardan biri olan Zeyrek Ağa
tarafından ona sunulmuştu. Bu şiirlerin dünyevi kaygılardan uzaklığın bir işa­
reti gibi yorumlanabilecek tasavvufi-mistik havasına karşın, Murad açgözlü ol­
masıyla tanınan bir kişiydi.81
16. yüzyılın ikinci yarısı Osmanlı sarayı açısından keskin geçişlerin yaşan­
dığı bir dönemdi. Süleyman'ın gözdesi Hürrem Sultan'la başlayan ve II. Selim'in
zevcesi ve III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan'la devam eden bir süreçte, şeh­
zadelerin anneleri eski adet uyarınca oğullarıyla birlikte sancaklara gitmek ye­
rine, payitahtta kalmaya başladılar. Aslında, Osmanlı şehzadelerini idarede ye­
tişmeleri için sancakbeyliğine atama geleneği de kısa bir süre sonra terk edildi.
Sancağa gönderilen son Osmanlı şehzadesi III. Murad'ın oğlu III. Mehmed oldu.
Uygulamanın sürdürülmemesi veraset kavgalarının ve sarayda artan siyasal
hizipçiliğin yanı sıra padişahların değişen yaşam tarzlarıyla da bağlantılıydı. 82
Hanedan mensuplarının daha çok istanbul'da kalması, padişahın çevresin­
deki güçlü aracıların sayısını artırdı. özellikle padişahın zamanını orduyla birlikte
sefere çıkmak yerine daha çok Topkapı Sarayı'nda geçirmesiyle, saray sakinleri

78 E/2, "Mudjaddid" maddesi.


79 E/2, "Murad III" maddesi. Halveri tarikatına ilişkin bir değerlendirme için bkz. B. G. Martin, "A
Short History of the Khalwati order of Dervishes", Scholars, Saints and Sifı's: Muslim Religious
Institutions in the Middle East since 1500, ed. Nikki R. Keddie (University of California Press:
Berkeley, 1978), 275-305. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, s. 244; Fleischer, "The Lawgiver
as Messiah: The Making of the Imperial Image in the Reign of Süleyman", Soliman le Magnjfique
et Son Temps, ed. Gilles Veinstein (Paris: Documentation Française, 1992), 1 59-77 ve Carol Gar­
rett Fisher, "The Pictorial Cycle of the Siyer-i N ebi: A Late Sixteenth Century Manuscript of the Life
of Muhammad", doktora tezi, Michigan EyaJet Üniversitesi, 198 1 .
8 0 Necipoğlu, Age ifSinan, 29.
8 1 Ali, Künhü'l-ahbdr, fo!. 286a-29 1a; Murad'ın açgözlülüğünün analizi için bkz. Fleischer, Burea­
ucrat and Intellectual, 294-95. Varlıklı Sinan Paşa'nın birkaç kez sadrazamlığa atanması, padi­
şahın hiç kuşkusuz o dönemin ekonomik sıkıntılarıyla daha da güçlenen bu zaafıyla yakından
bağlantılı olabilir.
82 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 163.

71
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

siyasal arenada önemli oyuncular haline geldi. 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı si­
yasal sisteminde padişaha yakınlık kilit önem kazandı. Böylece sarayda padişahla
düzenli temas içinde olanlar, yani darüssaade ve babüssaade ağaları, hanedan
mensupları ve sırdaşlar daha etkili olmaya başladı.
Dönemin bazı kişilerine göre, bu değişiklikler sorunluydu. lll. Murad ara­
larında bir dizi cüce ve dalkavuğun da bulunduğu sohbet arkadaşlarının dev­
let işlerine karışmasına göz yumduğu için bazı aydınlarca eleştirildL 83 Bu kişi­
ler resmi bir konum taşımamalarına karşın, padişaha yakınlıklarından dolayı
önemli güce sahipti. Babasının ölümü üzerine tahta çıkan III. Mehmed'in ilk
işlerinden biri, dönemin vakayinamelerinde anlatıldığı üzere, resmi konum taşı­
mayan cüceler ve dilsizler gibi kişileri saraydan uzaklaştırmak oldu. 84
öte yandan, Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünü (1579) izleyen on beş yılda,
sadrazamlık ve seraskerlik makamları dört kişi arasında el değiştirdi; bu sadra­
zamların siyasal ve mali gücü daha kısa görev süreleriyle kısıtlandı. Sadrazamlar
sadece iki ya da üç yıl görevde kalırken, darüssaade ve babüssaade ağaları gibi
diğer saray görevlilerinin daha uzun süre makamlarını korumaları saraydaki nü­
fuzlarını artırdı. Sadrazamların görev sürelerinin kısalışı, çeşitli saray hizipleri ara­
sındaki iktidar kavgalarının yaygınlaşmasının göstergesi de olabilir. Görev sürele­
rindeki bu farklılık, iki kesim arasındaki güç dengesinin değişmesinde etkili oldu.
Güç dengesindeki değişim ve bunun padişahın yaşam tarzı tercihleriyle
bağlantısı, lll. Murad'ın Has Oda'yı sarayın erkek ağırlıklı üçüncü avlusundan
harerne taşımasında da gözlemlenebilir. 16. yüzyılın ikinci yarısında Topkapı
Sarayı'nda Nurbanu Valide Sultan'a, padişahın çeşitli eşlerine, çocuklarına ve
siyahi hadım ağalara yeni daireler sağlamak üzere haremin genişletilmesini de
kapsayan mimari dönüşümler, harem mensuplarının artan siyasal öneminin
göstergesiydi ve padişahların gittikçe saraydaki eğlenceli bir hayatı askeri başa­
nlara tercih etmelerini yansıtmaktaydı. 85

83 Bu dönemde Osmanlı sarayında meydana gelen değişikliklerin bir analizi için bkz. Fleischer,
Bureaucrat and Intellectual; Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power. Nitekim tarihçi Mus­
tafa Ali Nushatü's-selatin kitabında, hükümdarın çevresindeki nedimlerin ne tür kişiler olması
gerektiği konusuna tam bir bölüm ayırır; III. Murad'ın ve II. Selim'in saray çevresindeki bir dizi
kişiyi eleştirir. Bkz. Ali, Nushatü's-selatin, 1: 41-46. Aynca bkz. Douglas Howard, "Genre and
myth in the Ottoman advice for kings literature", The Early Modem Ottomans: Remapping the
Empire, ed. Virginia Aksan ve Daniel Goffman (Cambridge ve New York: Cambridge University
Press, 2007) , 137-66.
84 Selanik! Mustafa Efendi, Tarih-i Selanikf, 2 cilt, ed. Mehmet İpşirli (İstanbul: Edebiyat Fakültesi
Basımevi, 1989) , 2:441 .
8 5 Haremdeki mimari dönüşümler için bkz. Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, özellikle
23 ve 92. inziva gereğince padişahın gittikçe saraya kapanmasına ilişkin uzmanca değerlendir­
meler için örneğin bkz. Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 15-30, 91-1 10, 162-165;
Peirce, Imperial Harem, 168-77.

72
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATlLlŞ! , . .

Sarayın statü hiyerarşilerindeki değişiklikler askeri alandaki değişikliklerle


ve imparatorluğun karşılaştığı parasal sorunlarla bağlantılıydı. Yeni yönelişte
Murad'ın kendisine yakın kişilere yetkiler vererek, kişisel tercihlerini benim­
setme çabalannın kesinlikle payı vardı. Bu kesimin tercihleri III. Murad döne­
minde hazırlanan yazmalarda da ifadesini bulur. Dördüncü bölümde ele alaca­
ğımız Şehinşehndme kitaplannda padişahın tasviri, yakın çevresindeki kişiler
aracılığıyla otoritesini dayatmasını yansıtır. Benzer şekilde, dördüncü bölümde
Surname-i hümdyiin'a ("Emperyal Şenlik Kitabı") ilişkin değerlendirmemde ana
hatlarıyla ortaya koyacağım üzere, Murad ve oğlu Mehmed arasındaki çekiş­
me, Necipoğlu'na göre Murad'ın Manisa'daki camiini yeniden inşa ettirmesinde
önemli bir etkendi. Şehzade Mehmed 1 582 'deki şatafatlı sünnet düğününden
sonra bu sancağa gönderilmişti. Şehzadenin Manisa'ya vardığı sırada, padişah
orada daha önce yaptırdığı camiyi genişletme işini başlattı. Amacı şehre yukan­
dan bakan daha heybetli bir anıt yaratarak, şehir sakinlerine padişahın azame­
tini hatırlatmak ve böylece "oğulun babaya tabiliğini pekiştirmek"ti. 86
III. Murad dönemi padişah için (dördüncü bölümde ayrıntılarına girilecek
olan) yeni bir ikonografi yaratılmasına da sahne oldu. Murad döneminin, çoğu
sonraki bölümlerde incelenecek olan resimli tarihlerinde, padişahın manevi va­
sıfları ve şeceresi her şeyden daha fazla öne çıkarılır. Ona önceki dönemlerde
padişah ikonografisine örnek oluşturan Şehndme kahramanlan yerine, peygam­
berleri ve geçmişteki din önderlerini esas alan bir timsal yakıştırılır. Bu yaklaşım
bir yanıyla 16. yüzyılda saltanata ilişkin siyasal söylemin evrimini yansıtırken,
Murad'ın kişisel tercihleriyle, entelektüel ilgi alanlarıyla ve hamilik tercihleriyle
de ilişkilidir.
III. Murad'ın mimari projeleri böyle bir yorumu destekler. Manisa'daki
selatin camiinin bezerne programı, tasavvufi kavramların yanı sıra padişahın
Mekke ve Medine'deki kutsal mabetieri himaye edişine göndermelerle doludur. 87
Necipoğlu'nun ortaya koyduğu üzere, padişah bu caminin yanı sıra, muhte­
melen tasavvuf yoluna bağlılığının bir ifadesi olarak, çeşitli yerlerde dergahlar
yaptırdı. Ama ilgisi büyük ölçüde Mekke ve Medine'deki onarımiara odaklıydı.
Kabe'nin etrafında babasının başlattığı bir proje olan kubbeli kemeraltını ta­
mamladı ve ayrıca bir medrese yaptırdı. Medine'deki Mescid-i Nebevi'nin yeni
bir biçimle düzenlenmesi talimatını verdi ve külliyesine bir medrese, bir imaret­
hane, bir sebil, bir sıbyan mektebi ve dervişlerin yanı sıra yoksulların konak­
layacağı bir dergah gibi hayır amaçlı binalar ekledi. Bunlara ek olarak, Medine

86 Necipoğlu, Age q(Sinan, 264.


87 Necipoğlu, Age q(Sinan. 264.

73
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yakınında Hazreti Muhammed'in ilk cami olarak yaptırdığı Kuba Mescidi'nin


yanına bir dergah inşa ettirdi. 88
Padişah ve Hazreti Muhammed arasında bariz paralleller kurmaya yönelik
bu mimari projeler, padişahın peygamberle ilgili hatıraları çağrıştıran anıtlara
damgasını vurarak, peygamberin yolundan gittiği izlenimini verir. Bu sayede
Murad'ın adı artık Muhammed'inkiyle birlikte anılmış olacaktı. Dördüncü bö­
lümde incelenecek olan resimli yazmalar, padişah ve peygamber imgeleri arasın­
da böyle bir eşleşmeye güç verir. Murad'ın mimari alanındaki hamiliğine bakış,
saraydaki sanat üretimine yön verınede padişahın yakın çevresinin öne çıkma­
sının aslında padişah iradesinin dolaylı bir ifadesi olduğunu açıklığa kavuşturur.
Yani, padişah kendisine bağlı saraylılada birlikte, kişisel eğilimlerini yansıtan
bir padişah timsali oluşturdu.

111 Mehmed (hd 1595-1603)

Il. Selim öldüğünde, Sokollu Mehmed Paşa bu haberi Manisa'daki şehzade sara­
yında bulunan müstakbel padişah III. Murad'a bildirmişti. Onun istanbul'a doğ­
ru yola çıkarak, Marmara Denizi'ini kendi himayesindeki kişilerden biri olan
tarihçi ve divan katibi Feridun Ahmed'e ait bir tekneyle geçmesini sağlamıştı.
lll. Murad öldüğünde ise, Şehzade Mehmed'in annesi Safiye Sultan Babüssaade
Ağası Gazanfer Ağa'yla birlikte, Manisa sancağındaki oğluna haber gönderdi ve
istanbul'a gelişini ayarladı. 89 lll. Murad döneminde saray dinamiklerinde ortaya
çıkan değişiklikler bu iki olayın karşılaştırılmasıyla en belirgin biçimde görülür.
lll. Mehmed döneminde Gazanfer Ağa ve Safiye Sultan'ın saraydaki en güçlü
kişiler arasında yer alması şaşırtıcı değildir. III. Murad'ın lalası ve yakın nedimi
olan Hoca Sadeddin de III. Mehmed'in bir danışmanı oldu. III. Mehmed dönemi
boyunca hanedanın köklü otoritesi bu üçlüde somutlaştı.
Tasavvufa ilgi bakımından babasının yolundan giden lll. Mehmed, Halvetl
şeyhleri Aziz Mahmud Hüdai'nin (ö. 1628) ve Abdülmecid Sivasi'nin (ö. 1639)
müridiydi.90 Edebiyata ilgisi anlaşıldığı kadarıyla Osmanlıcaya ve kolay anla-

88 Necipoğlu Age qf Sinan kitabında (s. 257) bu projeleri ayrıntılı olarak anlatır ve Murad'ın
Manisa'da yaptırdığı camiyi inceler (s. 257-65) .
89 İA , "Mehmed III" maddesi (Tayyib Gökbilgin) ve "Murad III" maddesi.
90 Eğri seferinde mutasavvıf Şemseddin Sivas! Efendi de padişaha eşlik etmişti. Padişah onun ölü­
münden sonra halefi ve yeğeni Abdülmecid Sivasi'yi istanbul'a davet etti. Bu ikilinin piri olduğu
Şemsiyye tarikat!, 1 7. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarında oldukça güçlü olan Halveti tari­
katının bir koluydu. Cengiz Gündoğdu, Bir Türk MutasavvJfi: Abdülmecid Sivasi (1563-1639):
Hayatı, Eserleri ve Tasavvılfi Görüşleri (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 2000), 57-60. Aziz Mah­
mud Hüdai ve III. Mehmed'le ilişkileri için bkz. Ziver Tezeren, Seyyid Aziz Mahmud Hüdayi (İs­
tanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1984).

74
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

şılır kıssalar içeren hikayelere dönüktü.9ı Tercihlerinin gelişimi başta Gazanfer


Ağa olmak üzere, çevresindeki kişilerin tercihleriyle yakından bağlantılıydı. III.
Mehmed döneminin büyük bölümünde şehnameci olarak görev yapan Talikizade
(ö. yak. 1600) , padişahın talimatı üzerine 1 593-94'teki Eğri seferinin resimli
hikayesini Osmanlıca kaleme aldı.92
Eğri seferini olağanüstü kılan şey, Süleyman'ın ölümünden sonra bir Os­
manlı hükümdarının ilk kez ordunun başında savaşa gitmesiydi. Sadrazam Si­
nan Paşa ve Hoca Sadeddin birlikte III. Mehmed'i Habsburglara karşı seferde or­
dunun başına geçmeye ikna ettiler.93 Eğri kalesi padişahın huzurunda ele geçiril­
di, ama genelde sefer her iki devlete de büyük bir yarar sağlamadı. Gazanfer Ağa
ve Hoca Sadeddin seferde padişaha eşlik ettiler; Sinan Paşa ise o sırada çoktan
göçmüştü.94 Sonuçta sefere katılmak III. Mehmed'in padişahlık görüntüsü açı­
sından son derece yararlı oldu. Sefer sadece Talikizade'nin bir şehnamesine konu
olmadı; Lokman tarafından bir resimli yazınayla da kayda geçirildi.95 Lokman'ın
Şehinşehname-i Sultan Mehemmed adlı eseri daha önce incelenmiş değildir ve
bu kitabın son bölümünde kısaca ele alınacaktır. Şehinşehname-i Sultan Mehem­
med ayrıca III. Mehmed döneminde sıkıntı yaratan eelali asilerin kırsal kesimde
yol açtığı huzursuzluğu ayrıntılı olarak aktarır. isyanlar ancak oğlu ı. Ahmed
döneminde (1 603-1617) denetim altına alınabildi.96
III. Mehmed'in çeşitli vesilelerle okumak üzere hazineden aldığı kitaplar,
bize kişisel tercihleri konusunda bilgi verir ve Osmanlıca eseriere dönük eğilimi­
ne işaret eder. Topkapı Sarayı arşivlerindeki bir belge, İskendername'nin beşten
dokuza kadar olan cilderinin 1599-1 600'de okunmak üzere padişah tarafından
alındığını gösterir. İskendername Nizami'nin şiirlerinin anonim bir Osmanlıca
tercümesidir; 16. yüzyıldan kalan ve on dokuza kadar varan ciltleri halen Top­
kapı Sarayı koleksiyonlarındadır.97

91 Bkz. Bölüm 6 ve Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 1 79-80. ipekten Divan EdebiJ'atı kita­
bında (s. 1 32-33) , lll. Mehmed'in şiirle pek ilgilenmediğini ve onun döneminde durumu iyi olan
şairlerin, daha önce kendilerini kanıtlamış kişiler olarak, babasının ve dedesinin dönemlerinde
makamlar elde ettiklerini yazar.
92 Talikizade, Şehname-i hümayun, Türk ve islam Eserleri Müzesi, yaz. no. 1965, fo!. l lb-12a;
ayrıca bkz. Christine Woodhead, Ta'lf/ff-zade's Şehname-i hümqyün: a history qf the Ottoman
campaign into Hungary, 1593-94 (Berlin: Klaus Schwarz Verlag, 1983), s. 19.
93 Selanik!, Tarih-i Selaniki, 2: 548-9.
94 jan Schmidt, "The Egri Campaign of 1596; Military History and the Problem of Sources", Habs­
burgisch-Osmaniche Beziehungen: Colloque sous le Patranage du CJEPO, 26-30 Septembre 1983;
published as a volume of Wiener Zeitschrjft.für die Kunde des Morgenlandes, band 1 3 (1985),
125-144. For a visual source on the Haçova Muharebesi'ne ilişkin bir görsel kaynak için, altıncı
bölümde ele alınan Nildiri Divan'ına (TSMK, H. 889, fo!. 6b-7a) bakınız.
95 Hoda Bahş Kütüphanesi, Patna, Farsça Yazma no. 265. Yazmayı bizzat görmedim; ama bana sağ­
lanan bir mikrofilmden inceledim. Baki Tezcan'a mikrofilmi benimle paylaştığı için minnettarım.
96 William Griswold, Great Anato/ian Rebellion (Berlin: Klaus Schwarz Verlag, 1983).
97 TSMA, E. 86111 2, hicri tarih 1008. İskendername için bkz. Karatay, Topkapı Müzesi Kütüphanesi
Türkçe Yazmalar Kata/oğu, no. 2746-2770.

75
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

lll. Mehmed Eylül 1603'te, istanbul'un kara surları dışındaki Davud Paşa
Sarayı'nda kalırken bazı yazmaları istetti.98 Bunlardan üçü resimli albümdü ve bi­
rinde Sultan Süleyman'ın bir portresi vardı. Kayıtlara göre, padişah yazmalardan
ikisini haremde tutmaya karar verdi ve diğer ikisini hazineye iade etti. Okumak üze­
re aldığı eserler arasında Kelzle ve Dimne'nin bir Türkçe tercümesi, bir şair tezkiresi,
dört halifeyi öven bir kitap ve yine tercüme bir astronomi risalesi de vardı.99 Bu ki­
tapların hepsi Topkapı Sarayı kütüphanesinde Osmanlıca metinlerle mevcuttur. lll.

Mehmed'in zevkleri konusunda bildiklerimize bakılırsa, mevcut olduğu sürece, öz­


gün eserlerden ziyade Osmanlıca nüshaları almış olması akla yakın görünmektedir.
lll. Mehmed bir ay sonra yine Davud Paşa Sarayı'nda, bu sefer hepsi açıkça
"Türkf" diye nitelendirilmiş başka kitaplar istetti. Bunlar arasında 15. yüzyılda
yaşamış mutasavvıf Şeyh Ebü'l-Vefa'nın hayatı, ı. Selim tarihi, "Kırk Vezirin
Hikayeleri" (daha önce belirtildiği üzere, saraydaki acemi içoğlanlarınca okunan
mensur masal derlemesi) , yine Kelz1e ve Dimne'nin bir nüshası, 9. yüzyılda yaşa­
mış Müslüman gazi ve emir Ebu Müslim'in hikayesi ve bir resimli albüm vardı.ıoo
98 "Davud Paşa Sarayı", istanbul Ansiklopedisi (İstanbul: Istanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollek­
tif Şirketi, 1958) . Davud Paşa Sarayı İstanbul'un hemen dışında Edirne'ye giden yol üstündeydi.
Seferlerde bir mola yeri olarak kullanılan bu saraydan dönemin vakayimlmelerinde sıklıkla bir
kırsal dinlenme yeri olarak söz edilir. TSMA, E. 861112 belgesindeki tam ifade şöyledir: Saadetlü
padişah-ı alempenah Davud Paşayatusunda iken."
99 TSMA, E. 861112: Sene 1012 Mah-1 rebi'ü'l-evvelin 27. salidetlü padişah-ı alempenah Davud
..

Paşayatusunda iken bazı cönkler taleb idüb gönderilen cönklerün suretidir zikr olmur.·
Farsfden Türkfye tercüme olunmış Keliile ve Dimne, kıt'a bir Muaavver cönk kıt'a 3 (belgenin
kenarında şöyle bir not vardır: Biri Sultan Süleyman tasvirı; Bu üç musavver cöngün ikisin
saadetlü padişah içerüye alıkoyub ma bakisi iki kitabdıryerine -hJ.{z o/ındı.)
Tezkeretü'l-şu 'ara kıt'a 1 (16. yüzyıldan kalma iki Osmanlıca tezkere halen Topkapı
koleksiyonlarındadır. Latifi [ö. 1582] ya da Kınalızade Hasan Çelebi, [ö. 1 604]).
Medh-i Çahar Yar-ı güzin, kıt'a 1 Cildi tasvirlü mecmu'a ba hatt-ı nesih, kıt'a 1 Melheme, ci/d
1 (astronomiyle ilgilidir, Farsçadan Türkçeye çevrilmiş ve daha sonra İbrahim Cevri Çelebi [ö.
1654] tarafından nesre dönüştürülmüş olan bir nüsha vardır; bkz. Karatay, Topkapı Müzesi
Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kata/oğu, no. ı627).
100 Mah-ı Rebi'ül aherün 20 . Saadetlü padişah-ı alempenah Davud Paşayatusunda iken Türkf
. .

kitablar istedükde ınzar olunan [okunamiYorf kitablarun suretidür ki zikr olunur.


Kitab-ı Menakıb-ı Ebü 'l- Vifa, ci/d 1 (Zeynep Yürekli Görkay yakında çıkacak olan Architec­
ture and Hagiography in the Ottoman Empire: The Politics qf Bektashi Shrines in the Classi­
cal Age [Aldershot, Hants, ingiltere; Burlington, VT: Ashgate] kitabındaki şu bilgiyi benimle
paylaşma inceliğini gösterdi: Tarihçi Aşıkpaşazade'nin damadı Seyyid Veladet istanbul'da bir
dergah kurmuştu. II. Bayezid'in kızlarından birinin desteğiyle, dergah 16. yüzyıl başlarında
saray mensuplarının ve ulemanın önemli bir merkezi haline geldi. Seyyid Yeladet orada Ebü'l­
Vefa Tacü'l-Arif'in Arapça yazılmış hayat hikayesini Türkçeye tercüme ederken, Osmanlı okur
kitlesi için anlamlı olabilecek konulara, sözgelimi Şeyh Edebali'nin Ebü'l-Vefa tarafından ku­
rulan tarikata katılışına dair bilgileri kitaba ekledi.)
Kitab-ı Tevarih-i Sultan Selim, ci/d 1 Kitab-ı Hikayet-l Kırk Vezir, ci/d 1 (saraydaki acemi
içoğlanlarınca da okunan bir Türk halk masalları derlemesil Kitab-ı Ketile ve Dimne, ci/d 1
Kitab-ı Ebu Müslim-cild 1 (Ebu Müslim 8. yüzyılda halifelik makamına Erneviierin yerine Ab­
basilerin geçmesini sağlayan bir Müslüman komutan/emirdi)
Kitab-ı Mecmu 'a musavver, cı1d 1
Aşağıdaki kayıtlar da aynı defterdedir: Sene 1012 nifs-i padişahi içün Silahdar Yüslf.( Ağa
Fütüh-i Şamun dher cildılı taleb idüb mezbür yedinden padişaha teslim İskendername zü-

76
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATlLlŞ! , . . .

Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki yazma katalogları III. Mehmed'e ithaf


edilmiş eserler açısından tarandığında, bu padişahın dil becerileri tartışmalı hale
gelir. Onun için hazırlanmış çok sayıda Osmanlıca eser, hikayelere ve tercü­
melere ilgisinin yanı sıra, Halvetl şeyhi Sivasl'ye saygısını yansıtır. Hindistan'a
gönderildiği için artık Topkapı koleksiyonlarında yer almayan Farsça metinli
Şehinşehndme-i Sultan Mehemmed dışında, Mehmed'e ithaf edilmiş Farsça eser
yok gibidir. Bu yazma bile aslında çok az metin içerir ve geri kalan sayfaların
hemen hepsi bir çizimle doldurulmuştur; toplam 1 1 6 folyoda 20'si iki sayfayı
kaplamak üzere 64 resim vardır. Lokman bu eseri gözden düştükten sonra yaz­
mıştı. III. Mehmed'in tercihleri babasının, dedesinin ve özellikle büyük dedesi
Süleyman'ın tercihleriyle çarpıcı tezat içindedir. Farsça kitaplara dönük ilgideki
azalma Arapça eserlerde de gözlemlenebilir. ıoı
Değişen dil tercihleri IL Mehmed döneminde başlamak ve Osmanlı-Türk eser­
lerine yönelişin kendini belli etmeye başladığı Süleyman döneminin ilk yıllarına
kadar sürmek üzere, Topkapı Sarayı'nda ağır basan Timurlu-Türkmen kültür gele­
neğinden uzaklaşmayla herhalde ilişkili olmalıdır. Bu yöneliş 16. yüzyıl sonların­
da dilin Osmanlılaşmasıyla ve saray atölyelerinde hazırlanan resimli yazmaların
görsel yönleriyle doruğa çıktı. 102 Sarayda Osmanlıcanın daha fazla kullanıldığının
göstergesi olan bu değişiklikler, muhtemelen padişahların gördükleri eğitimle ve
edindikleri dil becerileriyle ilintilidir. III. Mehmed'in eğitimi konusunda çok fazla
bilgimizin olmamasına karşın, tıpkı çevresindeki kişiler gibi, onun da Farsça ya da
Arapça eseriere kıyasla Osmanlıca eserleri daha rahat okuduğu açık gibidir.
III. Mehmed'in ve babası III. Murad'ın edebiyat ve ilim zevkleri arasındaki
farklılık, iki padişah için hazırlanmış albümlerde gayet belirgin olarak görülür.
Viyana'daki III. Murad albümü gerek görsel, gerekse sözel bakımdan açıkça Acem
zevkine uygundur; Mustafa Ali'nin 1 580'lerde yazdığı Mendkzb-z hünerverdn'da
ortaya konulan bir zevktir bu. 1 03 Albüm Acem çizimlerinin ve resimlerinin yanı

lijf [okunmuyorj et'ld 1; Sene 1012 Sinan Paşa Kitabiarından Ahidk-ı Aldy(yi Silahdar Yiislff
Ağaya odada Macar Mehemmede padişahdan alıvirüp ci/d 1; Tlrnakçı Hasan Paşanun
metrukdtlarundan Riimf hattlu horde kıt'a/u bir Mushqf-ı Şerfl silahhddr YiislffAğa sanduk­
daş Aliye Piidişahumdan alıvirdü. (Tırnakçı Hasan daha önce Yeniçeri ağalığı yapmıştı; "san­
dukdaş" padişahın dört hizmetkarına ait eşyaların nezaretçisine verilen unvandır.)
101 Karatay. Topkapı Müzesi Kütüphanesi Farsça; aynı yazar. Topkapı Müzesi Kütüphanesi Türk­
çe; aynı yazar, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Arapça. Bu gelişme saray kütüphanesinde Arap­
ça klasikler açısından bir doyum noktasına ulaşıldığına ya da ilme dönük ilginin önceki dö­
nemde daha yüksek olduğuna işaret ediyor olabilir.
102 Necipoğlu, "�anün for the State", 195-216.
103 Aimee Froom, "A Muraqqa' for the Ottoman Sultan Murad III (r. 1574-1 595) , österreichisches Na­
tionalbibliothek Codex Mixtus 313", doktora tezi, New York Üniversitesi, 2001; Dorothea Duda,
"Das Album Murads III in Wien", Ars Turcica; Akten des VI. Jntemationalen Kongresses.für Tür­
kische Kunst, München vom 3. bis 7. September. 1919, (Münih, 1979). 475-89. Osmanlı ve Timurlu
hattatları arasında kurulan kesintisiz pedagojik silsile ve 1580'lerin istanbul'undaki Timurlu hat

77
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sıra Farsça şiir ve hat örnekleriyle doludur. Topkapı Sarayı kütüphanesindeki III.
Mehmed albümü ise görsel bakımdan Acem tarzında olmakla birlikte, ağırlıklı
olarak Osmanlıca metinlerden oluşur ve Osmanlı topraklarındaki sanatçıların
desenlerini içerir. Ayrıca Mehmed dönemindeki olaylara, yani Eğri seferine iliş­
kin belgelere yer verir. 104 III. Murad ve oğlu III. Mehmed arasındaki farklılıklar
saltanat dönemlerindeki resimli yazmaların çoğunda karşımıza çıkar-ister padi­
şahlar için, ister yakın çevreleri için hazırlanmış olsun.
Osmanlı hükümdarlarının zevkleri bir boşlukta ortaya çıkmadı; sonraki bö­
lümlerde Osmanlı elitinin sanat hamiliği incelendiğinde açıkça görüleceği üze­
re, çoğu kez onların çevresindeki camiayla şekillendi. öte yandan, padişahların
tercihleri saraylılar için hazırlanan kitap türlerine ilham kaynağı oldu. Osmanlı
saraylılarının kitapları incelendiğinde, sadece saray dışındaki kütüphaneler ara­
sında değil, Topkapı koleksiyonlarındaki kitaplada da birçok benzerliğe rastla­
nabilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Osmanlı Saraylılarının Kitapları

ı. Süleyman, II. Selim ve III. Murad'a hizmet veren Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa
Eylül 1579'da öldürülmesinden önceki gece, hizmetkarlarından birine Tevarih-iAl-i
Osman'da ı. Murad'ın (hd 1362-89) bir Macar tarafından hançerle öldürülmesini
anlatan kısmı okutmuştu. Ertesi gün kendisi de benzer bir akıbetle karşılaştı. 1 05 Bu
hikayenin doğru olsun ya da olmasın, dönemin Osmanlı vakayİnamelerinde sıkça
yer alması Osmanlı elit tabakasının hayatında kitapların çokluğuna ve yaygın
okunduğuna işaret eder. Vakayinamelerden çıkan böyle anekdota dayalı bilgilerin
dışında, Topkapı Sarayı arşivlerinde de Osmanlı ileri gelenlerinin okuma alışkan­
lıkları hakkında bize bazı şeyler anlatan epeyce bulgu vardır.

sanatı örnekleri koleksiyonu önceki sayfalarda ele alınmıştır. Bkz. Ali, Memikzb-z Hünervenin, 6-7.
104 III. Mehmed albümü bildiğim kadarıyla henüz ayrıntılı biçimde incelenmiş değildir. Bu konuy­
la ilgilenmeye başlayan bir makale için bkz. Banu Mahir, "XVI. Yüzyıl Osmanlı Nakkaşhane­
sinde Murakka Yapımcılığı", Uluslararası Sanat Tarihi Sempozyumu: Prqf Dr. Gönül Öney'e
Annağan (İzmir: Ege üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, 2002) , 40ı-417.
Benim gözlemim bizzat albümün (TSMK, H. 2 1 65) yakından incelenmesine dayanmaktadır.
105 İbrahim Peçevi iki ciltlik Tarih-i Peçevf kitabında (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1980, 1281-
4/1864-7 baskısının tıpkıbasımı, 1 : 24-28), Sokollu Mehmed Paşa'nın defterdan Tevaşi Hasan
Ağa'nın tanıklığına dayanarak, sadrazarnın geceleyin uyanınca Hasan Ağa'ya Osmanlı hane­
danının tarihinden bir kısmı okutma alışkanlığı olduğunu aktarır. Anlatıma göre, söz konu­
su gece Sokollu ı. Murad'ın Kosova Muharebesi'nde bıçaklanarak şehit düşüşüyle ilgili kısmı
okumasını ister. Benzer bir şehadete erme niyazında bulunur ve Sultan Murad'ın hatırası için
dua eder. Ertesi gün Divan-ı Hümayfın toplantısında bir "meczup" tarafından aynı şekilde öl­
dürülür.

78
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

Bazı özel kütüphaneterin içerikleri Topkapı Sarayı'ndaki metrukat kayıtla­


rından izlenebilir. Arşivlerdeki birçok kitap listesi arasında 16. yüzyılda ve 1 7.
yüzyıl başlarında siyasal ve kültürel alanda seçkin konuma sahip kişilerin şahsi
eşyalarının kayda geçirildiği birkaç örnek vardır. Bu kişiler Sadrazam Hadım Ha­
san Paşa, Sadrazam Koca Sinan Paşa, Beylerbeyi Mehmed Paşa ve Vezir üveys
Paşa'dır. 1 06 Ayrıca, ismi verilmeyen bir paşaya ve Darüssaade Ağası Cafer Ağa'ya
ait kitaplar, Osmanlı saraylıtarının kitap edinme ve okuma alışkanlıkianna iliş­
kin değerlendirmeyi zenginleştirir. 107 Bunlardan ilkinin birçoğu resimli olmak
üzere önemli sayıda kitaba sahip olduğu görülür. ikincisinin listesi ise yüksek
pozisyonlu bir saray hizmetkarına, yani bir hadım ağaya ait kitapları Divan-ı
Hümayfın üyelerine, yani adları verilen paşalara ait kitaptarla karşılaştırmamıza
olanak verir.
Bu listeler sahiplerinin koleksiyonlarını her zaman tam yansıtmaz; zira aileler
devletçe müsadere edilmemeleri için malvarlığındaki en değerli parçaları saklamış
olabilir veya listeler fikri tercihi her zaman yansıtmayan hediyeleri ya da pratik
amaçlı alımları içeriyor olabilir. Ama başka özgül bilgilerin bulunmaması nede­
niyle, bu listelerden derlenebzlecek şeylere odaktanma yoluna gittim. Listeler en
azından Osmanlı saraylıtarının özel kütüphanelerinde yararianmış olabilecekle­
ri kitaplar hakkında bilgi vermektedir. Bu kitaplardan birçoğunun şimdi nerede
olduğu konusunda bilgimiz yoktur; ama bazıları Topkapı koleksiyonlarında yer

106 TSMA, E. 861/4 belgesinin başlığı şöyledir: Tarilıün bin altısında malı-ı Ramazan-ı şerjfün
ikisinde merhum maktut Vezfr-i Azam Ağa Hasan Paşadan alınan Muslıqfı Şer'jf ve
mütenevvi'a kitabiann beyan ve iyan ider.
TSMA, E. 861/5 belgesinin başlığı şöyledir: Vezir-i Azam Hasan Paşadan alınan kitablar dif­
teridür sene 1006. Sinan Paşa'nın metrukatı, hamiliğinin ayrıntılı olarak ele alındığı bölümde
incelenecektir.
Beylerbeyi Mehmed Paşa'ya ait kitapların listesini içeren TSMA, D. 4057 belgesinin başlığı
şöyledir: Merhum ve maktut beglerbegiden gelen kitablar bunlardır ki zikr olınur.
TSMA, E. 861/6 belgesinin başlığı şöyledir: Merhum üveys Paşa metrukdtından alınan esbab­
dır ki zikr olınur.
107 ismi verilmeyen paşaya ait kitapları içeren TSMA, D. 9710 belgesinin başlığı şöyledir: Suret-i
difter oldur ki paşa lıazretlerinün ... kitabiann beyan ider. Cafer Ağa'nın metrukatının liste­
sini içeren TSMA, D. 4403 tarihli olmamakla birlikte, aynı terekeye ilişkin 1557-58 tarihli bir
grup belgeye aittir; bu bakımdan söz konusu kişi Gazanfer Ağa'nın kardeşi olan ve 1582'de
ölen Cafer Ağa olamaz. Gazanfer'in kardeşinin ölümü için bkz. Maria Pia Pedani, "Safiye's
Household ve Venetian Diplomacy", Turcica 32 (2000) , 9-32 , özellikle 14-16. Belgede adı ge­
çen Cafer'in Ebussuud Efendi'nin kuzeni olan ve 950'de (1543) Manisa müftülüğüne, 955'te
(1548) Şehzade Selim'in lalalığına, 958'de (1551) Şam kadılığına ve aynı yıl Anadolu ka­
zaskerliğine atanan Cafer Efendi olması yönünde uzak bir ihtimal vardır. Cafer Efendi 964'te
(1556) görevden alındı ve 985'te (1577) öldü. (Menakıb-ı İbrahim Gülşeni/Mu/ıyi-yi Gülşeni,
ed. Tahsin Yazıcı (TTKB: Ankara, 1982] ) . Bu biyografi Şam'ın fethiyle ilgili kitabı ve listede
Arapça kitapların ağırlığını açıklıyor olabilir. Bu görüş için Sinem Eryılmaz'a teşekkür ederim.
Ama belgede Efendi yerine Ağa unvanının kullanılmış olması böyle bir ihtimali uzak kılmak­
tadır.

79
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

almaktadır. 1 08 16. yüzyıl Osmanlı saraylılarının hangi kitapları okudukları ya da


topladıkları ve nasıl bir fikri dünyaya sahip oldukları konusundaki genel bilgi ek­
sikliği göz önünde tutulursa, burada incelenen listeler en azından birkaç kişinin
nevi şahsına münhasır ilgi alanlarını tanımamızı sağlar. Bütün bu kişiler yönetici
elite mensuptu. Onlara ait kitapların analizi 16. yüzyıl sonlarındaki edebi zevkle­
rini ve fikri ilgi alanlarını aydınlatır. Sahip oldukları kitaplardan, padişah sarayın­
da acemi içoğlanıyken kendilerine okutulan türden eserlerden hoşlanmaya devam
ettiklerini ve bazılarının da belki yaşadıkları yerlerle ya da girdikleri çevrelerle
bağlantılı olarak yeni zevkler edindiklerini anlamaktayız. Bu kişiler Timurlu dö­
nemine hafif bir eğilimle, Farsça ve Osmanlıca şiir klasiklerini okumayı sürdür­
müşlerdi. Tarihin yanı sıra kehanet ve tasavvuf edebiyatma ilgileri vardı. Özel
kütüphanelerdeki kitapların çoğunlukla Osmanlıca ya da Farsça olmasına karşın,
bazıları (özellikle Şam'da veya Mısır'da bir süre görev yapmış olanlar) Arapça ki­
taplara da sahipti. Sonraki paragrafiarda incelenecek olan kitap okuma kalıpları,
devşirme oğlanlara aktarılan edebi zevklerin ve becerilerin yetişkinlik döneminde
de sürdüğünü göstermektedir. Benzer bir gelişme 18. yüzyılda yaşamış kişiler ara­
sında da belirgindir; ama bu dönemdeki saraylıların ellerindeki kitaplar aracılığıyla
başka kimlikleri ve grup aidiyetlerini dışa vurdukları söylenebilir. 16. yüzyılda ise
saraylı kimliği hala diğer grup aidiyetlerinden üstün tutuluyor gibidir. 1 09
ismi verilmeyen 16. yüzyıl paşasının kitapları 130'u aşkın ciltle hayranlık
uyandırır. 1 1 0 Paşa her kimse, sadece bazı klasikierin birden çok nüshasını topla­
makla kalmayan, bir eserin estetik niteliklerine de özen gösteren bir kitap tut­
kunu olduğu açıktır. Bu durum daha belgenin başında sıralanan sayısız Kur'an
nüshasından anlaşılır. Nüshaları yazan hattatların adları not olarak düşülmüş­
tür: Ali, Osman, Yakut, Şeyhoğlu, Abdullah, Yusuf, Mustafa ve ibrahim.111 Bazı
nüshalar Acem hattıyla yazılmış olması açısından ayırt edilir; diğerlerinin ciltleri
bezemeli veya mavi ya da beyaz renkli diye tarif edilir. Bunlar hattat adı dışında
belirtilmeye değer bulunan diğer estetik niteliklerdir.

108 Uluç Turkman Governors kitabında (s. 475-56) incelediği listelerdeki bu tür birkaç kitabın izini
sürmüştür.
109 Hathaway'in Beshir Agha kitabı ve "The Wealth and Influence of an Exiled Ottoman Eunuch
in Egypt" makalesi. 18. yüzyıl açısından aydınlatıcıdır. Yazar kitapsever olan Beşir Ağa ve
Abbas Ağa adlı hadım ağaların kütüphanelerini analiz eder. Kitaplar şu kategorilere ayrılmış­
tır: Şeriat ve kelam, tasavvuf, ilim, tarih, edebiyat ve dil. Hathaway Beşir Ağa'ya ait kütüp­
hanenin, 16. yüzyıl saraybiarında pek rastlanmayan bir özellik olarak, o dönemdeki kelam
tartışmalarından haberdar oluşunu gösterdiğini belirtir. Buna karşılık, 18. yüzyılda yaşamış
olan Abbas Ağa'ya ait kitapların hadım ağalığı ve Osmanlılık kimlikleri arasında bir etkileşimi
ortaya koyduğunu açıklar.
1 1 0 TSMA, D. 9710. Topkapı Arşivleri'nin eski müdürü ülkü Altındağ'a göre, kitapların listesinin
yer aldığı belge 16. yüzyıldan kalmadır.
lll "Ali'nin hattı" vb. ibarelerle.

80
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

Fars edebiyatı klasikleri 7 1 ciltle e n büyük öbeği oluşturur: Rumi Mesne­


vi'sinin 14 nüshası, Sadi Küll(yat'ının dört nüshası ve yine Sadi'ye ait Bustan'ın
bir nüshası, Hafız Divdn'ının sekiz nüshası, Emir Hüsrev Dihlevi Divdn'ının iki
nüshası ve Hamse'nin üçü resimli olmak üzere altı nüshası. Bunlar kitap ad­
larına göre düzenlenmiş ve hat tarzı, cilt gibi özellikleri not düşülmüştür. Paşa
ayrıca Firdevsi Şehndme'sinin beş resimli nüshasına sahipti. Klasik Fars edebi­
yatının muhtemelen Şehndme'den sonraki en meşhur ve en revaçtaki eseri olan
Nizarnı Hamse'si koleksiyanda yedisi resimli olmak üzere sekiz nüshayla yer
alır. Bu ortaçağ Fars edebiyatı koleksiyonunu Herat'taki geç dönem Timurlu sa­
rayına ait birkaç eser tamamlar: Cami Divdn'ının biri resimli olmak üzere dört
nüshası, Baharistan'ın iki nüshası ve Ali Şir Nevai Divdn'ının bir resimli nüs­
hası. ı ız Paşa besbelli ki klasik Fars edebiyatının tutkunuydu; Osmanlı sarayı
mensuplarından çoğunun paylaştığı bir zevkti bu. Listedeki resimli kitapların
hepsi Farsçadır: Nevai Divdn'ı, Leyli vü Mecnun, Emir Hüsrev Dihlevi Divdn'ı,
Nizarnı Hamse'si, Şehndme, Falndme, Tarih-i Timur, Kitab-1 Sultanndme, Cami
Divdn'ı ve Abdürrezzak Divdn'ı. Son eserin yazarı herhalde Timurlu döneminin
seyyahı ve tarihçisi Abdürrezzak Semerkandi olmalıdır. Tarih-i Timur ve Kitab-1
Sultanname'nin resimli nüshalarından anlaşıldığı kadarıyla, isimsiz paşamız
tarih eserlerine de meraklıydı. Ayrıca II. Bayezid'in (hd 1481-1512) ülkeden sür­
düğü kardeşi Cem Sultan'ın başından geçenleri anlatan Kitab-1 Sergüzeşt-i Cem
Sultan'ın bir nüshasına sahipti.
Paşanın her üç dilde, yani Arapça, Farsça ve Osmanlıca yazılmış kitap­
ları envanterde dile ya da yazara göre kategorilere ayrılmıştır. Yazı bakımın­
dan Farsça kitapların çoğu talik tarzında, Türkçe kitaplar ise nesih tarzındadır.
Koleksiyandaki Arapça eserler hem Kur'an tefsiri ve hadis derlernesi gibi temel
dinsel metinleri, hem de Klsasü'l-Enb(ya ("Peygamberlerden Hikayeler") gibi po­
püler din tarihi kitaplarını kapsamaktadır. Rumi Mesnevi'si gibi bazı Farsça şiir
kitapları tasavvufi boyutlarından dolayı dinsel eserler arasında da sayılabilir.
Velhasıl, isimsiz paşamız çok okuyan biriydi ve besbelli ki kitaplardan içerikleri
kadar birer nesne olarak taşıdıkları özelliklerle de hoşlanan hırslı bir koleksiyon­
cuydu. Bir kimse resimli yedi Hamse ve resimli beş Şehndme nüshasını başka
hangi sebeple alabilir ki? Paşanın Farsça edebi klasikler ve Timurlu sarayına ait

1 1 2 Ali Şir Nevai edebi yeteneklerinin yanı sıra, Sultan Hüseyin Mirza'nın sohbet dostu olmasıyla,
sanat ve mimari eserlerine cömertçe hamilik etmiş olmasıyla tanınır. Cami onun himayesinde­
ki kişilerden biriydi. Bkz. Maria E. Subtelny, "'Ali Shir Navii'i: Bakhshi and Beg", Euchariste­
n'on: Essays Presented to Omefjan Pritsak on his Sixtieth Birthday by his Colleagues and Stu­
dents, ed. !hor Seveenka ve Frank E. Sysyn (Cambridge, Mass.: Ukrayna Araştırma Enstitüsü,
Harvard Üniversitesi, 1980), 797-807.

81
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

eserler yönündeki belirgin tercihi, ayrıca tarihsel konulara merakı diğer saraylı­
larca paylaşılan bir eğilimdi.
Sadrazam Hadım Hasan Paşa'nın metrukat listesi görevden aziedildiği gün­
le aynı tarihi taşır: 8 Nisan 1 598. 1 13 Belki kitapları görevden alındığında müsade­
re edilmişti; bu durum sembolik olduğu kadar parasal değere de sahip oldukları­
na işaret eder. incelediğimiz önceki listeye oranla resimli eserler daha azdır; ama
Farsça edebiyata ilgi burada da saptanabilir düzeydedir. Sadrazam din, tarih ve
edebiyat alanlarında her üç dilde de kitaplara sahipti. Dinsel kitapları arasında
35 Kur'an nüshası, Farsça ve Osmanlıca 10 tefsir kitabı ve hadis derlernesi yer
atmaktaydı. Koleksiyanda ayrıca bir Duaname-yi Ramazan ve Cafer-i Sadık is­
miyle özdeşleştirilen bir kehanet geleneğini konu alan Tabirname-i Cqfer vardı.
Koleksiyandaki bir başka eser Hazreti Muhammed'in mucizelerini anlatan ve
Dukaginzade Yahya Beg (ö. 1582) tarafından yazılmış olan bir Gül-i sadberg
("Yüz Yapraklı Gül") nüshasıydı. 1 14 Dinsel ya da tasavvufi nitelikteki diğer ilginç
kitaplar bir Şerifü 'l-insan nüshası, Resait ihvan el-Sifa 'nın birinci bölümünün
Osmanlı şair Lami'i tarafından yapılmış tercümesi ve 1 2 . yüzyıl mutasavvıfı
Gazali'nin Farsça yazdığı bir Kimya-yi saadet'ti. Sadrazarnın kendine has garip
bir özelliği tıbba ve eczacılığa merakıydı; koleksiyonunda "evzad ve ecza" başlığı
altında toplanan beş tıp kitabı ve Müntehab-ı şjfa ("Seçilmiş Şifalar") adlı bir 15.
yüzyıl risalesi bunu gösterir.
Hasan Paşa'nın 39 adet Osmanlıca, 27 adet Arapça ve 44 adet Farsça kitabı
arasında hem Tevarih-i A l-i Osman ve Tabakdt-ı memalik (Koca Nişancı'nın
I. Süleyman dönemini 1 554'e kadar anlatan tarihi) gibi Osmanlılarla, hem de
geniş islam dünyasıyla ilgili tarih eserleri vardı. 1 1 5 Her üç dilde çok sayıda ede­
biyat eserinin de yer aldığı koleksiyon, isimsiz paşanın kitaplarına kıyasla üç dil
açısından genelde daha dengelidir.1 16 Ancak iki adam arasında önemli bir pa­
ralellik, Hasan Paşa'nın da gençliğinde okuduklarına benzer kitapları okumayı
sürdürmesiydi. Sadrazarnın kitaplarından bazıları Bobavi'nin saydıklarıyla ya
da önceki sayfalarda değindiğim kitap listelerinde yer alanlarla aynıydı: Ketile ve
Dimne, Hümayunname ve Kasidetü 'l-Bürde. Benzer şekilde, sadrazam da nesir

1 13 TSMA, E. 861/4-5, hicri tarih 2 Ramazan 1006.


1 14 Mustafa Ali'nin yazdığı Gül-i Sadberg adlı başka bir kitap da vardır ve kasidelerindeki naat
bölümlerinden oluşan bir derlemedir. Bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, s. 148.
1 1 5 Menakıbü'l Hazreti Ömer, Maktel-i Hüseyin, Tevarihü 'l Nebevi, Kısasü'l EnbiJ'a, SiJ'er-i Nebi.
1 16 iskendemame, Kasidetü 'l-Bürde, Kelı1e ve Dimne, Hümayunname, Hikdyat-ı Gaza, Divan-ı
Nevai, Şehname-i Firdevsi, Divan-ı Ehli, Hamse-i Mir Hüsrev, Divan-ı H4fiz, Hift Evreng-i
Cami, Külli)'at-ı Sadi. 16. yüzyılın okurları bugün bizim yaptığımız gibi bu eserleri "edebiyat"
ve "tarih" kategorilerine ayırmaya muhtemelen alışkın değildi. Burada "edebiyat" kategorisin­
de sayılan kitapların en azından bazıları tarih eserleri olarak görülmekteydi.

82
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

terkibi kitaplarına ve biri resimli olmak üzere çeşitli Şehname'lere sahipti. Hasan
Paşa'nın kehanet ve tasavvuf ağırlıklı ilgi alanları, Fars edebiyatını çok sevdiği
açıkça görülen isimsiz paşanınkinden biraz farklı gibiydi. Sadrazama ait kolek­
siyonun çok sayıda Arapça kitap içermesi, bir süre Mısır beylerbeyliği görevinde
bulunmuş olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Kitapları üçüncü metrukat listemizi oluşturan Rumeli beylerbeyi Mehmed
Paşa, III. Murad'ın yakın çevresinde yer alan ve 1 589'daki askeri isyanda kellesi
uçurulan bir kişiydi. 1 17 Saray tarafından el konulan koleksiyonundaki 35 kitap
içinde, çok yüksek sayılacak bir oranla, sekiz adet resimli eser vardı: Bir albüm,
bir Firdevsi Şehname'si, bir Nizami Hamse'si, Fuzuli'nin bir Hadikatü's-süeda'sı
("Mutluluk Bahçesi") , mutasavvıf velilerinin hayat hikayelerini içeren Kitabü'l­
mecalisü'l-uşşak (''Aşık Meclisleri Kitabı") , iki Sadi Küll{yat'ı ve Molla eelali adlı bir
kişi tarafından yazılmış Fütuhat-z Acem ("İran'ın Fethi") . 1 18 Kitabü'l-mecalisü 'l­
uşşak Mehmed Paşa'nın Şiraz ve Osmanlı sarayı arasındaki yoğun lüks kitap ti­
caretiyle yakından bağlantılı olduğunu gösterir. Bu metin Şiraz şehrinde Safevi
saraylılarının yanı sıra Osmanlı saraylıları için kitaplar hazırlayan kitapçılarca
16. yüzyılın ikinci yarısında popülerleştirilmişti. Paşanın 35 kitabından sekizinin
resimli olması, kitapların şıklığına ve sanatsal niteliklerine de meraklı olduğunu
gösterir. Bu kitapların çoğu muhtemelen Şiraz'da hazırlanmıştı-resimli olanların
kitap piyasası için sıklıkla bu şehirde resimlenen kitaplar oldukları kesindir. ı ı9
Kayıtta kitaplar önceki örneklerde olduğu gibi dile ya da konuya göre de­
ğil, ebada göre sıralanmıştır. Bu durum kitapların satış değeriyle ilişkili olabilir.
Resimli olmayan kitaplar arasında Hasan Paşa'nın ve kimliği belirlenemeyen
paşanın koleksiyonlarında da bulunan birçok eser vardır. Mehmed Paşa'nın
koleksiyonunda aynı şekilde tarih eserleri, Acem, Arap ve Osmanlı şairlerinin
divanları ve tasavvufi eğilimli eserlerin yanı sıra Kemal Paşazade'nin fetvalarını
kapsayan dinsel kitaplar yer almaktadır. Bir fetva derlemesine sahip oluşu göre­
vine bağlanabileceği gibi, kişisel merakının göstergesi de olabilir.

ı ı 7 Fleischer Bureaucrat and Intellectual kitabında (s. 1 33-34) Beylerbeyi Yakası'nı şöyle açıklar:
Yeniçeriler maaşlarının ödenmesinde kullanılan sikkenin değerindeki düşüşü Nisan 1589'da
Divanı-ı Hümayfın huzuruna çıkarak protesto ettiler. Bu işten sorumlu tuttukları Rumeli bey­
lerbeyi Mehmed Paşa ile baş defterdar makamındaki Mahmud Efendi'nin adalet adına idam
edilmesini istediler. Bu isteklerini kabul eden III. Murad daha sonra Sadrazam Siyavuş Paşa'yı
ve vezirlerden İbrahim Paşa ile Cerrah Mehmed Paşa'yı azletti. Yeniçerileri Mehmed Paşa ve
Mahmud Efendi'ye karşı kışkırtan kişi lll. Murad'ın damadı İbrahim Paşa'ydı. Ordunun ilk kez
Divan-ı Hümayfın toplantısını basarak, bazı kişilerin kellelerini uçurmaya zorladığı bu olay,
16. yüzyıl sonlarındaki ve 1 7. yüzyıl başlarındaki çeşitli askeri isyanların ilkiydi.
1 1 8 Bu kişi Celalzade Koca Nişancı ya da beki II. Selim'in eelali takma adını kullanan sohbet arka­
daşı Celal Beg olabilir.
1 1 9 Uluç, Turkman Governors, 188-223, 471 -78.

83
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Başka bir çarpıcı koleksiyonun sahibi olan üveys Paşa, siyasal kariyerine
Şemsi Ahmed Paşa'nın himayesi altında başlamıştı; Sultan Süleyman dönemin­
den beri Osmanlı siyasetinde ve edebiyatında kilit bir konuma sahipti. III. Murad
döneminde, ikincisi Nisan 1585'te olmak üzere iki kez baş defterdarlığa atandı.
Mayıs 1587'de Mısır'a beylerbeyi olarak gönderildi ve 1 590'da vezir unvanını
aldı. Aynı yıl öldü.ı2 0 Ayrıca tarihçi Mustafa Ali'nin hamilerinden biriydi. Ko­
leksiyonundaki 135 kitap arasında meşhur 13. yüzyıl hattadanndan Yakut el­
Mustasım'i'ye atfedilen bir Kur'an nüshası vardı. Listedeki kitapların hiçbiri için
resimli sıfatı kullanılmamaktadır; ama Yakut'a ait bir Kur'an'a atıfta bulunulma­
sı, Üveys Paşa'nın işin erbabı bir hat sanatı tutkunu olduğunu ve bu büyük us­
tanın eserini edinebilecek mali güce sahip olduğunu gösterir. Resimli kitapların
hepsine bunu belirten bir not düşülmüş değildir; böyle notların olmayışı üveys
Paşa'nın kitaplarından hiçbirinin şık biçimde süslenmiş nüshalar olmadığı an­
lamına gelmez. üveys Paşa'nın aynı şekilde her üç dilde yazılmış bir yelpaze
oluşturan kitapları Farsça klasikleri, Kur'an tefsiri gibi dinsel kitapları, keha­
net kitaplarını, tasavvuf risalelerini ve Osmanlı tarihinin de işlendiği (örneğin,
Bidlisi'nin ı. Selim dönemini anlatan Selimndme'si) tarih eserlerini kapsar. ı2ı
Cafer Ağa'nın metrukatı dokumalar, değerli taşlar ve kürkler gibi başka çe­
şitli varlıkların yanı sıra 39 kitabı barındırmaktaydı. ı22 Hiçbir resimli kitabı ol­
masa da, diğer saraylılar gibi tarihe, Farsça şiire ve dinsel eseriere ilgi duyduğu
söylenebilir. Terekesindeki kitaplar arasında islam öncesi Arap şairi Anter'in se-

ı20 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osman[, ed. Nuri Akbayar, Osmanlıcadan transkripsiyonu yapan Se­
yit Ali Kahraman (İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı,
ı996), 1645-46. Şemsi Ahmed Paşa Il. Selim ve III. Murad dönemlerinde Sokollu karşıtı sa­
ray hizbi içindeydi. Mustafa Ali'nin sıklıkla uğradığı edebiyat meclisiyle de tanınırdı. örne­
ğin bkz. , Mustafa Ali, Nushatü 's-seldtin, ingilizce çevirisi Muştqfa 'Alf's Counse!Jor Sultans qf
1581, ed. Andreas Tietze, 2 cilt (Viyana: Verlag der österreichischen Akademie der Wissens­
chaften, 1979, 1982), 2: 97-9.
1 2 1 Arapça kitaplar şunlardır: Fütuhatü 'l-Mekk(ye ("Mekke Vahiyleri") , Men4fiü 'l-Heyavan ("Hay­
vanların Yararları"), Tabirname (Hasan Paşa'nın elinde de bulunan Tabirname-i Cqfer adlı ke­
hanet risalesinin bir nüshası olabilir) , Revzatü 'l-menazil ("Menzil Çayırları") Şeriatü 'l-islam,
tasavvufi bir eser olan Kitabü 'l-Kevdkibü 'l-dürr(ye ("İncili Yıldızların Kitabı") , Tabirname'yle
aynı geleneğe bağlı bir kehanet eseri olan Kitab Cqfer, mutemelen tasavvufi bir eser olan
Kitab-ı Akdü 'n-Nifs, Adaletname, Kitab-ı izah, Kitab-ı Şöhretü 'n-Nebi. Farsça yazılmış 13 ki­
taptan bazıları şunlardır: Küll(yat-ı Şeyh Sadf, Hift Evreng-i Cdmf, Mesnevi-i Şerff, Kull(ydt-i
Cdmf, Divan-ı H4fiz, Kitab-i Hamse-i Nizamf, Ruba(ydt, Münşedt-i Hace-i Cehan (bazı
önemli tarikatların tarihini anlatan bir tasavvufi eser; bkz. Ahmet T. Karamustafa, va&idf's
Menakıb-ı Hvoca-i Cihan ve Netfec-i can (Doğu Dillerinin ve Edebiyatlarının Kaynakları dizisi
1 7: Cambridge, Mass., Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Uygarlıkları Bölümü, 1993) ;
Türkçe yazılmış 17 kitaptan bazıları şunlardır: iskenderndme, Selimname-i Şükrf, Kitab-ı En­
gürüsname, Leyli vü Mecnun, Divan-ı Sultan-ı Şuard, Cevhername, Medh-i üveys, Şerifü'l­
insan, Tevdnlı-i Al-i Osman, Baytarname, Ketile ve Dimne.
122 TSMA, D. 4403. On sayfalık liste tarihsizdir; ama Cafer Ağa'nın terekesiyle ilgili diğer belge­
lerin 1557-58 tarihli olması, söz konusu kişinin Gazanfer Ağa'nın bu bölümde daha sonra ele
alınacak olan ve 1582'de ölen kardeşi olması ihtimalini devre dışı bırakır.

84
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

rüvenlerini anlatan ve II. Mehmed döneminde Osmanlıcaya tercüme edilmiş olan


Anterndme vardır. Fütuhdt-ı Şam Osmanlı sarayındaki bir hadım ağadan bekle­
nebileceği üzere, erken dönem islam tarihine ilgisine ve belki islam'ın kutsal yer­
lerine dönük özel bir ilgisine işaret eder. Mekke ve Medine'nin hayır vakıflarına
16. yüzyıl sonlarında nezaret eden kişi darüssaade ağasıydı. Cafer Ağa'nın elin­
de tek bir Hafız Divdn'ı nüshasının bulunması, Farsça şiire ilgisinin çağdaşlarına
kıyasla daha üstünkörü olabileceği izlenimini verir. Hadım ağa genel hatlarıyla
çağdaşlarının ilgi alanlarını payiaşıyor gibidir; ama Fars kültür alanından ziyade
Arap kültür alanını biraz daha tercih ettiği görülür.
Bütün bu listelerin incelenmesiyle ortaya çıkan bulguları süzgeçten geçirdiği­
mizde, 16. yüzyılın ikinci yarısındaki Osmanlı saraylılarının şiire ilgi duydukları
ve Osmanlı şairlerine ait eserlerin yanı sıra Acem şairlerinin sadece o dönemle
kalmayan, ortaçağ klasiklerini de kapsayan eserlerini edindikleri sonucuna varı­
rız. Osmanlı ve islam tarihi aynı ölçüde rağbet gören bir konuydu; aslına bakılırsa,
tarih 16. yüzyıl sonlarında Osmanlı sarayının başta gelen aydın uğraşlarından
biriydi. Kehanet eserlerinin, tasavvuf edebiyatının ve din konulu eserlerin çok tu­
tulduğu söylenebilir. Bu kitapların revaçta oluşu saraydaki ortak ilgi alanlarıyla,
özellikle de islam takvimine göre 1000 yılının (miladi 1591-92) yaklaşmasına
bağlı olarak yükselen binyıl dönümü beklenti ve endişeleriyle de ilişkilidir. Burada
incelenen bütün kütüphanelerde Kur'an kesinlikle özel yere sahipti; bunun sebep­
lerinden biri imanın ana metni olarak birçok ibadette kullanılması ve tezhip, hat ve
diğer maddi süslemelerin kalitesiyle zenginliği sergilemenin iyi bir aracı olmasıydı.
Kütüphaneler tıp gibi şahsi merak alanlarını da yansıtır.
Ayrıca, Osmanlı elit tabakasında 15. yüzyıl sonlarından itibaren Herat'taki
Timurlu sarayından gelme kitaplara dönük belirli bir ilgi saptanabilir. Timurlu
tarih ve şiir kitaplarına, özellikle Cami ve Nevai'nin geç dönem Timurlu sarayı
için yazdıkları eseriere rağbet vardı. Bunların bir bölümü Farsça, bir bölümü de
Doğu (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştı. Osmanlıların Timurlu sanat ve kültürü­
ne ilgisi ve saygısı, Osmanlı tarihçisi Mustafa Ali'nin 1 586-87'de hattatların ve
nakkaşların hayat hikayeleri üzerine yazdığı risalede görülebilir. Ali bu tezkire­
de Osmanlı hattatlarını kesintisiz bir silsileyle Timurlu hattatlarına bağlar. Da­
hası, bizzat Timurlu hattatlarına ait eserlerin Osmanlı koleksiyoncuları arasında
revaçta olduğunu belirtir. 1 23
Osmanlı elitinin kitaplam ilgisi sırf muhtevalarından dolayı değildi. Bütün
harnilerin elinde resimli kitapların bulunmamasına karşın, edinilen kitapların

123 Ali Menakıb kitabında (s. 6) , dönemin Babürlü ve Safevi koleksiyonculan arasında da revaçta
olan Mir Ali'ye ait hat eserlerinin fıyatını aktarır.

85
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

estetik boyutlarına dönük bir ilgi, hatla ya da ciltle ilgili olarak düşülen çeşitli
notlarda karşımıza çıkar. Resimli eserler çoğunlukla Farsça olanlardı; bu kitap­
ların çoğu 16. yüzyılda Safevi saray yazmalarının estetiği taklit edilerek Şiraz'da
hazırlanmıştı.ı24 Şirazl kitaplar besbelli ki revaçtaydı. Padişaha ya da diğer sa­
raylılara hediye olarak verilmeleri mümkündü; zevk ve kültür göstergeleri olarak
da önemleri vardı.
Birer statü eşyası olarak da görülen kitaplar, sahiplerinin belli bir estetik
duyarlılık taşıdığını gösterirdi. Osmanlı saraylılarının estetik beğenisine Mustafa
Ali'nin Mendkzb-z hünerverdn kitabının giriş bölümünde de değinilir. Ali saray­
lıların hat sanatında ve albüm yapımında somutlaşan koleksiyonculuk faaliyet­
lerine yaygın ilgisine işaret eder. Ona göre, III. Murad döneminde ilim ve sanat
adamları gereğince ödüllendirilmeye başlamıştı ve hayranlık uyandırıcı eserleri
yaratanların öncüleri Osmanlı imparatorluğu'nda tam anlamıyla saygı görmek­
teydi. Ali o dönemde istanbul'da hat sanatı örnekleri edinme şansını irdeleyerek,
canlı bir piyasanın varlığını ima eder: "Dahası, günümüzde Mir Ali'nin ikişer
şiirli iki kıtası yüz florine alınabilir, hem de bin bir teşvik, yalvarma ve ricadan
sonra." Birçok devlet yöneticisinin albümler satın almak için bir sürü altın ve
servet harcadığını, bunların hazırlanmasına ve yaldızla tezhip edilmesine maddi
imkanlar ölçüsünde para harcamanın halk arasında yaygın bir adete dönüş­
tüğünü belirtir. Bu saptamadan 16. yüzyıl sonlarının istanbulu'nda sokaktaki
alelade kişinin sanat eserleri toplamayı alışkanlık haline getirdiği sonucunu çı­
karamazsak da, bunun saray çevresinde ve zenginler arasında alışılmamış bir
durum olmadığı açıktır. Ali kitabının girişinde hat sanatı ürünlerine nasıl fiyat
biçileceğine ilişkin bir bölüme de yer verir. Metnin ortalarına doğru, değersiz al­
bümler sipariş edenlere yönelik bir uyarı bile vardır. Ali "ruznamçe ve mukataa"
işlerinde çalışan bir grup insanı kamu hazinesinden hırsızlık yapmakla ve de­
ğersiz albümleri toplamaya para harcamakla suçlar.ız s
Aynı kitapta Mustafa Ali mevcut hattatların, kağıt kesicilerinin, müzeh­
hiplerin, nakkaşların ve musavvirlerin kimler olduklarını, hangi ülkelerden
geldiklerini, hangi ustalardan ders aldıklarını ve mevcut seviyelere padişahın
hangi sonsuz ihsanıyla ulaştıklarını incelemenin yerinde olacağına bu rağbet

124 Uluç, Turkman Governors, 474-76.


125 Ali, Menakzb, 6, 1 1-12 ve 45. "Hatta Mir Ali'nin her biri de beyt iki kıtası ol esnalarda yüz
filoriye satılmak ol dahi malii-kelam hezar ibram ve tazarru' ve ihtimamla alınmak payitaht-ı
aliyyede vuku bulmuşdu". Bu suçlama Ali'nin III. Murad dönemindeki Osmanlı saray camia­
sma yönelttiği eleştirilerle ve imparatorluğun gerilemesinin belirtisi olarak gördüğü gidişata,
yani yerleşik memuriyet terfi yollarından uzaklaşmaya ilişkin genel eleştirisiyle tutarlıdır. Her
iki tutumla ilgili derinlemesine bir değerlendirme için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellec­
tual, 191-213.

86
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATILIŞI, . . .

yüzünden karar verdiğini yazar. Ayrıca bu incelemenin sonucunu beklemekte


olan birkaç arif dosttan, özellikle de III. Murad'ın lalası ve akıl hocası olan hami­
si Hoca Sadeddin'den söz eder. ı 2 6 Değersiz albümlere para harcamakla suçladığı
anlayışsız devlet görevlileri, kitapları üzerinde durduğumuz beylerbeyi, vezir ve
sadrazam makamındaki kişilerden daha düşük mertebededir.

Kitap kültürü Osmanlı elit tabakasının beylerbeyliği ya da Divan-ı Hümayün


vezirliği makamiarına yükselmiş en üst mensuplarıyla sınırlı değildi elbette. im­
paratorlukta ister medreselerde, isterse padişah ve taşra saraylarda olsun, çeşitli
eğitim yollarından geçmiş olan birçok kişi kitaplara değer verirdi. Budin'li Ali
Çelebi'nin 1587'deki terekesinde sayılan ve burada incelediğimiz çeşitli paşalara
ait kitaplara dil ve konu bakımından çok benzer eserleri kapsayan 1 19 kitaptan
öğrendiğimiz üzere, taşta elitleri de kitaplar edinirdi. ı27 Şam'da 1 700 dolayla­
rında, ölümleri üzerine terekeleri kayda geçirilen kişilerin yüzde 18'i kitaplara
sahipti. Eyaletlerde mültezimlerin, valilerin, diğer bürokratların ve ilmiye/adliye
mensuplarının yazma hamiliğine ilişkin bilgiler de vardır elimizde. Bağdat ve
Halep gibi şehirlerde de Osmanlı hamiler için resimli kitaplar hazırlanırdı, yani
lüks kitapların okur kitlesi ve piyasası sandığımızdan daha da geniş idi. ı 28 Kitap
okumak ve edinmek saraya has ayrıcalıklar değildi; eğitimli Osmanlıların çoğu
bu zevkleri paylaşırdı.
Kitaplara dönük rağbet 16. yüzyılda Osmanlı şehir bağlamında geli­
şen zengin şiir kültürüyle de bağdaşır. Walter Andrews ve Mehmet Kalpaklı
The Age qf Beloveds adlı çalışmada, "uzun 16. yüzyıl" olarak adlandırdıkla­
rı dönemde istanbul'da şiir yazan ve okuyan/söyleyen bir kesimin varlığını
geniş çapta ortaya koyarlar. ı29 Analiz ettikleri şiirlerde Galata, Kağıthane ve
Anadoluhisarı'na, yani şehirdeki meyhanelerin, kahvehanelerin ve eğlence
bahçelerinin bulunduğu mahallelere sıklıkla deği nildiğine işaret ederler. ı 30
"Sevgililer kültürünün ve aşk şiirlerinin sadece sarayla, eliderin konakları ve
bahçeleriyle, dergahlarla sınırlı olmadığını, pazaryerinde de revaçta olduğunu"
gözler önüne sererler. ı 3 ı Şiir meclisleri sadece Topkapı ve vezir saraylarında ya
da eliderin konaklarında değil, meyhanelerde, kahvehanelerde ve şehir çarşı-

126 Ali, Mendktb, 6-7.


127 Fekete, "XVI. Yüzyılda Taşrab Bir Türk Efendisinin Evi", 630-38.
128 Tanındı, "Osmanlı Yönetimindeki EyaJetlerde Kitap Sanatı"; Colette Establet ve Jean-Paul Pas­
cual, "Les livres des gens a Damas vers 1 700", REMMM 87-88 (1999) , 143-69; Neumann, "Üç
tarz-ı mütalaa", 51-76.
129 Andrews ve Kalpaklı, Age qfBeloveds.
130 Andrews ve Kalpaklı, Age qfBeloveds, 63-73.
131 Andrews ve Kalpaklı, Age qfBeloveds, 103.

87
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

larının salaş dükkanıarında da düzenlenirdi. ı32 Bütün bu edebi bağlamlar, şiir­


lerin ve aynı zamanda şairlerin dolaşımıyla birbirine bağlanırdı. Süleyman, II.

Selim ve III. Murad gibi bazı mensupları bizzat şair olan Osmanlı hanedanının
şairleri etkili biçimde himaye edişi iyi bilinen ve geniş çapta işlenmiş olan bir
konudur. ı33 Saraya ara sıra şiirler sunan şairler, pazaryerindeki tüccarlar için
de şiirler yazardı veya kendileri de birer tüccar, hamam işletmecisi ya da med­
rese hocasıydı. Bir başka deyişle, başta istanbul olmak üzere Osmanlı şehir­
lerinin sakinleri yaygın bir edebi kültürün içinde yer alırlardı. Mustafa Ali'nin
yukarıdaki şikayetlerinde açıkça görüldüğü üzere, bu insanların birçoğu hat
sanatına dönük bir hevesi paylaşırdı. Yönetici elitin aydın kültürü, şiir mec­
lisleri ya da hat sanatı hevesi aracılığıyla şehrin üst ve orta sınıfıarına da bir
ölçüde ulaşırdı; böylece Topkapı Sarayı'nda özenle geliştirilmiş saray kültürü
çevreye yayılırdı. Eliderin pazaryerinde halk şiirlerinden kaptığı unsurlar da
hiç kuşkusuz saray repertuvarına girme yolunu bulurdu.
Ali'nin Künhü 'l-ahbdr kitabı "alimlerden, eğitimli devlet adamlarından ve
sayıları gittikçe artan Osmanlılardan, sözgelimi Farsça ve Arapça bilmemele­
rine veya geniş kütüphaneleri kurmaya yahut kullanmaya yetecek servete ve
boş vakte sahip olmamalarına karşın Osmanlıca okuyup yazabilen, meslekten
yetişme bürokratlar ve tüccarlardan" oluşan bir hedef kitleyi varsayar. ı34 Dola­
yısıyla burada metrukat listelerini incelediğim kişilerin sadece 16. yüzyıl Os­
manlı sarayının kitaplara sahip mensuplarıyla sınırlı olmadığı sonucu çıkar. ı35
Söz konusu kişiler Osmanlı padişahının yazma sahibi ya da hamisi çok sayıda
insanla çevrili olduğunu ve saraydaki fikri ortamın bütün bir camiayla şekil­
lendiğini göstermek üzere, yönetici elitin önemli mensupianna ilişkin örnekler
olarak verilmektedir sadece. Saraylıların kitapları aynı zamanda Osmanlı örne­
ğinin sırf yukarıdan aşağıya bir kültürel yayılma modeli olmadığını, padişahın
da çağdaşlarının okuduğu kitaplara ve lüks kitap üretiminde seçtiği konulara
ayak uydurduğunu ortaya koymaktadır. Emperyal koleksiyon, yönetici elitin di­
ğer mensupları için hazırlanmış kitapları da kapsardı; bu kitaplar hazineye ak-

ı32 Andrews ve Kalpaklı, Age qfBeloveds, ı 06-ı ı 2 ve ipekten, Divan EdebiYatında Edebi Muhitler.
ı33 Andrews ve Kalpaklı dışında, bu konuya yakın dönemde el atan bir çalışma için bkz. Halil
inalcık, Şair ve Patron: PatTimoniYat Devlet ve Sanat üzerinde Sosyolqjik Bir inceleme (Anka­
ra: Doğu-Batı, 2003).
ı34 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 247.
ı 35 Topkapı Sarayı arşivlerinde başka benzer belgeler mevcuttur: Der kitab-ı Acemztide !ffen ­
di ... şehr-i Rebi'ü'l-evvel sene sitt ve elf başlıklı TSMA, D. 3480; tarihsiz olan, ama ülkü
Altındağ'a göre ı6. yüzyıldan kalan Esiimi-yi kitabha-yi merhUm Mustqfa Çelebi başlıklı
TSMA, D. 9940. Başka örnekler için bkz. Uluç, Turkman Govemors, 470-78; Filiz Çağman ve
Zeren Tanındı, "Remarks on Same Manuscripts from the Topkapı Palace Treasury in the Can­
text of Ottoman-Safavid Relations", Muqamas ı3 ( ı996), ı 32-48.

88
ORTAK BiR SARAY KÜLTÜRÜNÜN YARATI LIŞI,

tarılınca, aynı şekilde sarayda dolaşıma girerdi. Böylece emperyal koleksiyenda


yer almaları, hanedanın belki seçmiş olmayabileceği bir dizi metnin emperyal
koleksiyonun birer parçası ve zamanla saraya özgü fikirlerin bir kaynağı haline
gelmesini sağlardı.
Besbelli ki, Ali'nin Mendkzb'ı (1586-7) yazdığı sırada, Osmanlı sarayı çev­
resinde kitap sanatıarına tutkun hatırı sayılır bir kesim vardı. Bu kişiler sırf
Şiraz'dan hazır kitaplar satın almamakta, Osmanlı sarayında resimli yazma­
lar hazırlatma sürecine de katılmaktaydı. Dolayısıyla, Osmanlı yazmalarını ele
alırken, bu kitapların dahil olduğu çok zengin ve renkli fikri coğrafyayı akılda
tutmak önemlidir. Osmanlı resimli tarihlerinin okurları klasikiere aşina olan,
mülemma kahbmm zarafetine saygıyı öğrenmekle birlikte, çoğunlukla birden
fazla dil de okuyabilen ve tarihe ilgi duyan erkekler ve kadınlardı. Osmanlı pa­
dişahları ile Eski Ahit kişilikleri arasında çizilen paralellikleri, kendi hükümdar­
ları ile Fars klasiklerinin sayfalarında yer alan hükümdarlar arasında yaratılan
görsel benzetmeleri görmeleri mümkündü; bunlar genelde bilginin, kültürün ya
da üstün niteliğin aktarıcıları olan kitaplada belli bir ölçüde haşır neşir olan ve
kitap sevgisi taşıyan kişilerdi.

89
2

OSMANLI SARAY lNDA


KiTAPLARlN HAZlRLANIŞI

Tarihten, nadir ve tuhaf olaylara dair hikayelerden hoşlanmasıyla tanınan Sultan


Murad, ulemadan Cenani'ye tuhaf hikayelerden oluşacak bir derleme hazırla­
ma emrini verir. Cenani dağarcığındaki tuhaf şeylerden yararlanarak hazırladığı
metni el yazısı güzel olan bir katibe yazdırdıktan sonra, resimleri çizmesi için bir
müzehhibe götürür. Padişahın meddahı Derviş Eğlence bütün bu olaylar zincirin­
den haberdar olunca, müzehhiple dostluk kurar; metnin her kısmını müzehhibe
gelir gelmez okur ve böylece ezberlediği hikayeleri padişahın huzurunda canlan­
dırarak anlatır. Bu arada Cenani'nin ciltlenmekte olan kitabı tamamlandığında
padişaha sunulur. Gelgelelim, Sultan Murad hiç duyulmamış hikayeler istemiş
olduğundan, kitaptaki hikayeterin daha önce Eğlence'nin anlatmış olduklarıyla
tıpatıp aynı olmasından hoşnut kalmaz. Babüssaade ağası olarak Has Oda'nın
başında bulunan Gazanfer Ağa, bu yüzden Cenani'ye ödül olarak çok küçük
bir meblağ verir ve ona bu durumun sebebini açıklar. Cenani'nin aslında bütün
hikayeterin kendisine ait olduğunu yeminle belirtınesi hiçbir işe yaramaz. Bu
olay daha sonraları ulema ve yazar takımı arasında meşhur bir kıssaya dönüşür. '

1 Atay!, Hadd 'ikü 'l-hakdik, 395-7. "Merhum Sultan Murad Han tevarih ve asar ve nevadir-i ahbfır
istima'ına meyil olmagın, emr iderler ki na-şenide hikayat ile bir mecmu'a-yı hatır-firib cem' ve
tezyib eyle ki teyali-yi şitada (kış akşamlarında) eğlenmeğe kabil iber ve acayibi müştemil ola.
Cenani Çelebi dahi mecmu'a-yi hizane-yi hafızası olan nevadiri derc...itdikten gayri...bir katib-i
hoşnüvise yazdım ve cedvel içün müzehhibe virür. Kıssahan-ı şah-ı cihan olan Derviş Eğlence
bu kıssadan agah olup ve müzehhib ile aşina olur ve her cüzi ki cedvel içün gelir, bitemamiha
hikayatı hıfz idüp huzur-ı padişahide nakl ider...nakl-i hikayatı tamam oldukda, kitab dahi...
huzur-ı pfıdişahiye arz olunur." Cenani ümitle beklerken, pfıdişah "Biz naşenide hikayat istedük,
bu hod bizim Eğlencenin masallarından ancak diyü iltifat buyurmazlar. Kapu ağası Gazanfer Ağa
cüzi ihsan ile hatırını tatyib idüb ... " Cenani'nin aslında bütün hikayeterin kendisine ait olduğunu
yeminle belirtınesi hiçbir işe yaramaz. "Bu nakş-ı garib dillerde destan olur."

91
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bu kitapta incelenen sanatçıların (yazarlar, nakkaşlar, hattatlar, müzehhipler)


ve harnilerin (padişahlar, vezirler, hadım ağalar) hepsi yukarıdaki hikayenin
bir versiyonunda şu ya da bu konumda yer almışlardır. Anekdot Atayi'nin 16.
yüzyıl sonlarından 17. yüzyıl başlarına kadarki Osmanlı alimlerini, şairlerini
ve şeyhlerini anlatan 1 7. yüzyıl tezkiresinden alınmadır. Atayi'nin alimlerden
Cenani'yle ilgili başhkta aktardığı hikaye, padişahın Derviş Eğlence gibi resmi
konum taşımayan fırsatçı nedimlerini çalışkan ulema mensuplarıyla karşı karşı­
ya getirir. Düzenbazlıkla elde edilmiş lütufları dürüst uğraşla karşılaştınr. Saray
çevresinin içinde ve dışında olmanın arasındaki farklılığı öne çıkararak, gözden
uzak padişaha ya da ona yakın nedimlere sıkça ulaşmanın himaye elde etme­
deki önemine dikkat çeker. Sarayda resmi bir görevi olmayan alimler padişahın
himayesini sağlamak için yakın çevreye girmenin bir yolunu bulmak zorunday­
dı; aksi halde padişahın ya da diğer saraylıların himayesi bakımından Derviş
Eğlence gibi nedimlerle asla yarışamazlardı. Atayi'nin sonuçta dikkat çektiği hu­
sus, Osmanlı saray ortamında siyaset ve sanat üretimi arasındaki kesişmelerdir.
Hikaye aynı zamanda Osmanlı sarayı için çok sayıda kitabın hazırlanışına
temel oluşturan süreci gözler önüne serer. üretim süreci bir yazarın görevlen­
dirilmesiyle başlar; yazar eserini kaleme aldıktan sonra, kitaba dönüştürmek
için bir katibin, müzehhibin ve bir mücellidin hizmetinden yararlanır. Ardından
sanat eseri son haliyle padişaha sunulur ve padişahın hoşnut kalma düzeyi­
ne göre yazar ödüllendirilir. Bütün süreç boyunca işleri bir aracı, bu örnekte
Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa, yürütür. Hikayenin ana hatları erken modern
çağ islam dünyasında resimli kitapların hazırlanışı hakkındaki sınırlı bilgile­
rimizle uyuşur. Uzmanların yakın dönemdeki araştırmalarında, kitapların ve
albümlerin hazırlanıp saklandığı atölyelere özel dikkat gösterilmiştir. Bu atölye­
ler Farsça kaynaklarda "kitabhane", Osmanlıca kaynaklarda ise "nakkaşhane"
olarak geçer. Cami'nin Safevi hükümdan Sultan İbrahim Mirza için hazırlanan
Hift Evreng eseri gibi yazmaların çapraşık üretim süreçleri de islam dünyasın­
da kitapların hazırlanışı konusunda bize epeyce şey öğretmiştir. "Büyük ilhanlı
Şehnamesi" resim, metin ve üretim arasındaki ilişki açısından incelenmiş başka
bir müstesna yazmadır. Son zamanlarda 15. ve 16. yüzyılların Acem hat ve re­
sim albümleri ile mukaddimeleri, hazırlanış tarihlerine ve kullanılış bağlamları-

Atayi hakkında daha geniş bilgi için bkz. Aslı Niyazioğlu, "Ottoman Sufi sheikhs between this
world ve the hereafter: a study of Nev'Izade Atayi's (1583-1635) biographical dictionary", doktora
tezi, Harvard Üniversitesi, 2003. Söz konusu metin Taşköprüzade'nin 16. yüzyıldaki Osmanlı
şairlerini, alimlerini ve tasavvuf şeyhlerini anlatan eş-Şaktiikü'n-Numaniye adlı tezkiresinin bir
devamıdır.

92
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

na özel dikkat gösterilerek, ustalıkla incelenmiştir. 2 Bu çalışmalar bilgi alanımızı


muazzam çapta genişletmiş olsa da, resimli yazmaların üretim sürecini kapsamlı
biçimde anlamış olmaktan henüz uzağız.
Sözgelimi, Atayl'nin aktardığı hikayenin ayrıntılarını yorumlamaya dö­
nük bir girişim, bilgilerimizdeki boşluklara ışık tutacaktır. Sözü edilen katip,
müzehhip ve mücellit kimlerdi? Cenani bu hizmetlerinin karşılığını ödemiş
miydi? Bu kişiler niçin ayrı yerlerdeydi? Saraya bağlı atölyelerde mi istihdam
edilmekteydi? Yoksa ticari atölyelerde mi çalışmaktaydı? Acaba ticari atölyeler
var mıydı? Kitabın görünümüne kim karar vermekteydi? Hat ve tezhip üslubu
nasıl seçilmekteydi? Kitabın nihai görünümünde yazar ya da hami ne kadar
söz sahibiydi? Bunlar şimdiye kadar cevabı verilememiş sorulardan birkaçıdır.
Ancak yazmaların taşıdığı anlamları, harnilerin güttüğü maksatları ve yapılan
yazar seçimlerini tam çözebilmemiz için, bu sorulara cevap bulmak önemlidir.
özellikle bir Osmanlı saraylı kimliğinin yaratılmasında resimli yazmalara ara­
cılık rolünün yüklendiği bu araştırmanın bağlamında, üretim mekanizmasının
kapsamlı biçimde anlaşılması zorunludur. Aksi takdirde, sosyal hiyerarşileri
şekillendirmek için Osmanlı resimli yazmalarının titizlikle kurgulandığı yolun­
daki savım dayanaksız kalır.
Bereket versin ki, bir dizi Osmanlı resimli yazmasında ve arşiv belgelerinde,
16. yüzyıl sonları bağlamında bu sorulara cevap verınemize yetecek kadar bul­
gu var elimizde. Osmanlı kitaplarının mukaddimeleri çoğu kez "yazma sebep­
leri" üzerine, mevcut kitabın ortaya çıkışını açıklayıcı nitelikte bir bölüm içerir.3
Ayrıca, döneme ilişkin tarihsel kaynaklarda sanatsal üretim süreci konusunda
zengin bilgiler yer alır. Bu bölümün asıl amacı 16. yüzyıl yazmalarının mukaddi-

2 Safevi ve Babürlü albümleri ve atölye adetleri üzerine incelemeler için bkz. Yves Porter, Peinture
et Arts du Livre: Essai Sur la litterature technique indo-persane, Bibliotheque Iranienne, 35 (Lou­
vain: Imprimerie Orientaliste, ı 992}; Marian na Shreve Simpson, "The Making of Manuscripts and
the Workings of the Kitabkhana in Safavid Iran", The Artist's Workshop, ed. Peter M. Lukehart
(Washington, D.C.: Ulusal Sanat Galerisi, 1993), 105-2 1 ; Simpson ve Farhad, Sultan Ibrahim
Mirza 's Hqft Awrang; Seyller, Workshop and Patron; Roxburgh, Prifacing the Image; aynı yazar,
The Persian Album. Osmanlı bağlaını için bkz. Alan W. Fisher ve Carol Garrett Fisher, "A Note
on the Location of the Royal Ottoman Painting Ateliers", Muqarnas 3 (1985), 1 18-20; Filiz Çağ­
man, "Saray Nakkaşhanesinin Yeri Üzerine Düşünceler", Sanat Tarihinde Doğudan BatiJ'a: ünsal
Yücel Amsma Sempozyum Bildirileri (İstanbul: Sandoz Kültür Yayınları, 1989) , 35-46; Tanındı,
"Manuscript Production", 67-98; Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 48 ve 73-79 dip­
notları; aynı yazar "A �anün for the State", 195-216; aynı yazar, The Age qfSinan, 148-9. For the
Mongol Shahnama, için bkz. Oleg Grabar ve Sheila Blair, Epic Images and Contemporary History:
The Illustrations qfthe Great Mongol Shahnama (Chicago ve Londra: University of Chicago Press,
1980) ; Sheila Blair ve jonathan Bloom, "Epic Images and Contemporary History: The Legacy of
the Great Mongol Shahnama", Islamic Art 5 (2001), 41-52.
3 Mukaddimelere farklı yaklaşımlar için bkz. Roxburgh, Prifacing the Image ve Baki Tezcan, "The
Multiple Faces of the One: The Invocation Seetion of Ottoman literary Introductions as a Locus for
the Central Argument of the Text", Middle Eastern Literatures, c. 1 2 , no. l (Nisan 2009), 27-4 1 .

93
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

melerine ya da derkenariarına ve arşiv belgelerine serpişmiş göndermelere daya­


narak, Osmanlı sarayında yazma üretiminin olabildiğince ayrıntılı bir tablosunu
ortaya koymaktır.
Osmanlı sarayı için resimli versiyonlar halinde hazırlanan kitaplar impa­
ratorluğun, aslına bakılırsa islam dünyasının daha geniş çerçeveli kitap kültü­
rünün bir uzantısıydı elbette. 16. yüzyılda imparatorluğun başlıca şehirlerinde
sağlam bir kitap ticareti vardı ve yükseköğrenim kurumlarıyla, bu kurumlara
giren hocalada ve talebelerle yakından bağlantılıydı. Özel, toplu ve herkese açık
okumalar sarayın dışında da mevcuttu; aynı şekilde kitapların ve başka yazılı
malzemelerin hazırlanışıyla ilgili lo ncalar kurulmuştu. 4 Hattın islami bağlamda
çok değer verilen bir sanat olması nedeniyle, kcltipler muhtemelen imparatorlukta
sağlam bir geçim kaynağına sahipti. Resimli kitapları hazırlamanın imparator­
luktaki hoca ve talebe şebekeleri aracılığıyla bilgileri yaymayı sağlayan daha
basit yazmalara kıyasla çok daha pahalı ve zaman alıcı olmasına karşın, kitaplar
da aynı geniş fikri kültürün parçasıydı. Dolayısıyla, lüks yazmaların hazırlanışı
gözde canlandırılırken, saray dışındaki canlı dünya da unutulmamalıdır. Böyle
kitaplar bir boşlukta ortaya çıkmazdı.
Burada incelenen yazmalardan anlaşıldığı kadarıyla, bir kitabın hazırlanışı
bir haminin siparişiyle ya da bir yazarın himaye ve takdir görmek için olası bir
hamiye eserini sunmak istemesiyle başlardı. Buna uygun olarak, üretim sürecine
ilişkin değerlendirmeme hamilerle ve himayeyle başlayacak, ardından yazarlar­
la, atölye ortamına, sanatçılara ve katipiere geçeceğim.

Hamiler

Osmanlı sarayında yazmaların hazırlanışında hanedan dışı saraylıların hayati


bir rol oynamasına karşın, tarihçiler imparatorluk methiyecilerine eserler sipa­
riş eden ve resimli yazma üretiminde bizzat rol oynayan kitapsever hükümdar
üzerine kurulu romantik fikri işlerneyi sürdürmüşlerdir. Nurhan Atasoy, Filiz
Çağman, Gülru Necipoğlu ve Zeren Tanındı gibi sanat tarihçileri ise başka kişile­
rin katılımını doğrulayan makalelerle hamilik meselesinin çapraşıklığını ortaya
koymuşlardır. Konuya ilişkin diğer katkılar arasında, Bağdat'ta veya çevresinde
hazırlanan ve eyalet beylerbeyi Sokollu Hasan Paşa (ö. 1605) adının bir hami
olarak geçtiği yazmalara ilişkin bir incelemenin yanı sıra Lale Uluç'un Osmanlı
ve Safevi saraylılarının hamiliğiyle Osmanlı hazinesine girmiş Şirazl yazmaları
4 Neumann, "Üç tarz-ı mütalaa", sı-76.

94
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

üzerine derinlemesine bir inceleme sayılabilir. Bununla birlikte, her iki çalışma
istanbul dışındaki merkezleri konu alır ve sarayda hazırlanan yazmaların doğ­
rudan emperyal himayenin bir ürünü olduğu ve hanedanın bakışını yansıttığı
yolundaki genel önermeyi kabul eder. Uluç Şiraz'i yazmaların biçimsel ve estetik
özelliklerini saray kaynaklı prototipiere bağlayarak, hükümdan zevkin ve ba­
kış açısının hakemi sayan fikri sürdürür. Onun modelinde, saray himayesinden
kaynaklanan fikirler diğer metropoliten merkeziere yayılır ve oralarda yerel ya
da daha uzak alıcılarca satın alınan nesneler biçimine bürünür. 5
Necipoğlu Osmanlı resimli eserleri açısından daha geniş bir saraylı kitlesi­
ni öngörür ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa'nın saray atölyelerinden çıkan
bir yazmanın hamisi olduğunu saptar. 6 Yakın dönemde Timurlu ve Safevi kitap
sanatıarına ilişkin araştırmalar da gerek hanedana mensup, gerekse hanedan
dışı harnilerin süreçte yer aldığını ortaya koyar ve hamiler, icracılar ve sanat
eserleri arasındaki ilişkilerin inceliklerini irdeler. 7 Benzer şekilde, Osmanlı sara­
yında yazma üretimi bir yaratıcı, aracı ve hami topluluğu içindeki çeşitli işbirliği
biçimlerinin sonucuydu. Kitapların görünümü ve içeriği bu kişilerin gözettiği ko­
nularla yakından ilişkiliydi.
"Hami" teriminin bir sanat eserini sipariş eden ve bedelini ödeyen kişi bi­
çimindeki tanımı, himaye ilişkilerinin ortaya çıktığı farklı ve çoğu kez dolaylı
yolları kapsamaya yeterli değildir. Padişah ile ürünü hazırlayanlar arasında
çoğu kez nihai ürünlerde etkileri büyük ölçüde sezilen aracılar vardı. Finans­
man meselesi de tabioyu daha çapraşık hale getirirdi. Hamiler bizzat sipariş
vermişlerse, masrafları ceplerinden öderlerdi; ama aracılık yaptıkları durum­
larda, kitapların masrafı padişah hazinesinden karşılanırdı. Sonuçta padişah
için hazırlanan kitapların konulduğu yer de hazineydi. Osmanlı elit tabakasına
ait divanların, Kur'an'ların ya da şehndmelerin doğrudan siparişle mi hazır­
landığını bilmemiz maalesef mümkün değil. Nitekim Uluç'un Ş iraz'daki yazma
ticareti üzerine derlediği bulgular harnilerin önceden sipariş vermediğini, hazır

5 Tarihçilerin perspektifi için bkz. Woodhead, "Murad III and the Historians", 85-98 ve Tezcan,
"The Politics of early-modern Ottoman historiography", 167-98. Sanat tarihi açısından yakla­
şımlar için bkz. Nurhan Atasoy, "Nakkaş Osman'ın Padişah Portreleri Albümü", Türk(yemiz 6
(1972) , 2-14; Filiz Çağman, "Illustrated Stories from a Turkish Version of jami's Baharistan", Tur­
kish Treasures 2 (1978), 19-27; Zeren Tanındı, "Bibliophile Aghas (Eunuchs) at Topkapı Saray",
Muqamas 21 (2004) , 333-43. Başka Osmanlı merkezlerine ait resimlerin incelendiği bir kaynak
için bkz. Rachel Milstein, Miniature Painting in Ottoman Baghdad (Costa Mesa, Calif.: Mazda
Publishers, 1999) ; Uluç, Turkman Govemors.
6 Necipoğlu, "Word and Image", 22-61.
7 Roxburgh, The Persian Album, özellikle 85-93, 133-4 ve 239-43; David ). Roxburgh,
"Baysunghur's Library: Questions Related to !ts Chronology and Production", journal qf Social
/iffairs (Shuun !Jtima(yah) 18, 72 (2001), 1 1-39, Babaie et al, Slaves qfthe Shah.

95
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

��.��,t � Cf�':.; ./.:i/..,../�t&, 1 }--.:;/;,(�


..

) ,,,-;P�'Y'�,, ,-: t/J,q�,J�t/'.;-&..)Vıv,.�,:J!)


:.; , .. �

�IJ'�,.:;�IP.:,_,if.;,,JJ..t/,/ ·�Ctf_;:/.;)l _.. �J �j�C:::v


�w� ı;; , . ,,, iJ' , ,· .. ..:.-��!{)."f'.df:vf v,IJ,�( i� ..:;; ;;t: ,� ·

.:.

Resim 2 . 0 1 . Şemseddin Ahmed Karabaği'nin Lokman'la ve yazmanın muhtemel nakkaşı ve


katipleriyle görüşmesi. Şehndme-i Selim Han, Lokman, istanbul, yak. 1 571-8 1 ,
Topkapı Sarayı Müzesi, A. 3595, fo!. 9a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

96
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

olan eserleri aldıklarını gösterir.8 Bununla birlikte, Osmanlı saraylıtarının özel,


kişisel eserler sipariş ettiği durumlar olurdu; sonraki sayfalarda üzerinde dura­
cağımız konu budur.
Saray tarihçisi Seyyid Lokman tarafından 1571-81 arasında yazılan
Şehname-i Selim Han, hami, yazar, sanatçı ve katip rollerinin daha somut bi­
çimde ortaya konulduğu yararlı bir örnektir. II. Selim dönemini anlatan kitap
padişah henüz hayatta olduğu sırada yazılmaya başladı, ama ölümünden sonra
oğlu III. Murad döneminde tamamlandı. Bu yazınada belirginleşen himaye iliş­
kileri, Lokman'ın saray tarihçiliği görevi sırasında kaleme aldığı Osmanlı tarih
eserlerine damgasını vuran bir işleyişi yansıtır.9 Lokman giriş bölümünde, ki­
tabı hazırlamakla nasıl görevtendirildiğini aktarır. Anlatırnma göre, Şeyhülis­
lam Ebussuud Efendi (ö. 1574) onu yeni bitirdiği bir proje hakkındaki kanaatini
öğrenmek için meşhur alim Şemseddin Ahmed Karabağı'nin yanına gönderir.
Lokman'ın eserini onaylayan Karabağı, onu II. Selim dönemini yazmaya teşvik
eder ve bu dönemle ilgili olarak tuttuğu notları ona verir. 1 0
Bu örnekte hamiliğin ilk adımında, yani kitap sipariş etme işinde iki kişi,
Ebussuud Efendi ve Ahmed Karabağı yer alır. Ebussuud Efendi imparatorluğun
en üst dinsel makamı olan şeyhülislamlığa Sultan Süleyman tarafından 1548'de
atanınıştı ve Ağustos 1574'teki ölümüne kadar bu görevde kaldı. ı ı isminin daha
az bilinmesine karşın, Şemseddin Ahmed Karabağı 16. yüzyılın son çeyreğinde
nüfuzlu bir alimdi ve çeşitli muteber müderrislik görevlerinde bulunmuştu. ör­
nekte Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa'nın kitabı hazırlatıp padişaha sunmaya
aracılık ettiğini, daha sonra padişahın ve maiyetinin kitabı hazırlamaya onay
verdiğini görmekteyiz.
Himaye ilişkilerinin önemi Şehname-i Selim Han 'ın daha ilk resminde orta­
ya çıkar. Şemseddin Ahmed Karabağı'nin ulema meclisini tasvir eden resimde,
bu alim ve Lokman bir nakkaş, bir müzehhip ve bir katiple konuşurken görülür
(resim 2.01). Yazmadaki ilk görsel malzemenin böyle bir eserin hazırlanışıyla
ilgili olması, kitabın muhtevasını anlamada yapım sürecinin ne kadar önemli
olduğuna işaret eder. islam dünyasının başka yerlerindeki yazmaların ve albüm­
lerin kimi zaman metin ve yazı bakımından işbirliğine dayalı üretimi açığa vur-

8 Uluç, Turkman Governors, 470-78.


9 Woodhead, "An Experiment in Official Historiography" ve Fetvacı, "The Office of Ottoman Court
Historian", 6-2 1 .
10 TSMK A . 3595, fo!. 9a-14b. Lokman b u belgede Sultan Süleyman'ın öldüğü ve böylece II. Selim'in
tahta geçtiği Zigetvar seferini anlatan Zqferndme'yi yazdığım belirtir. Tarih-i Sultan Süleyman
olarak da bilinen kitap Chester Beatty Kütüphanesi'ndedir (ms. T. 314).
11 Süreyya, Sicill-i Osmanf, 439-40. Atay! Hadd'ikü 'l-Hakdik kitabında (s. 183-88) ölüm tarihini
Cümade ı 982 olarak verir.

97
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

masına ya da böyle bir üretimin izlerini taşımasına karşın, Osmanlı örnekleri çok
sayıda yaratıcının öne çıkmasına elvermeleri açısından benzersizdir. Bu resim
yazmanın hazırlanış hikayesinin bu detayda anlatılmasının ne kadar sıradışı
olduğunu gösterir ve kitabın yapımında görev almış olanlara paye veren bir toplu
yaratıcılar portresi işlevini görür.ı2
Sonraki görsel malzeme (resim 2 .02) Lokman'ı ve Sadrazam Sokollu Meh­
med Paşa'yı Edirne Sarayı'nda padişahın huzurunda, kitabın hazırlanmış bir
parçasını ona sunarken gösterir. Sokollu'nun duruşu aracılık rolünü vurgular:
Lokman'ın biraz önünde ve padişaha daha yakın durur. Gösterişli kaftanıyla
ve endamıyla kolayca tanınır. Yazar Lokman konuşur halde tasvir edilmiştir
ve elinde bir kağıt tomarı tutmaktadır. Her iki unsur onun üretim sürecindeki
rolünü vurgular. Osmanlı hanedanına bir methiye olarak, padişah hazinesine
konulmak üzere resmi saray tarihçisince hazırlanan Şehname-i Selim Han gibi
bir eserin bile padişah dışındaki saraylıların girişimiyle ortaya çıktığını görmek­
teyiz. Yüzeyde II. Selim dönemiyle ilgili dolambaçsız bir kitap gibi görünen ese­
rin çapraşık himaye yapısı, Osmanlı sarayında himaye konusunun hiç de basit
sanılmaması gerektiğine işaret eder.
Çapraşık himaye senaryolarının diğer örnekleri arasında, Darüssaade Ağası
Mehmed Ağa'nın Surname'nin ("Şenlik Kitabı", yak. 1588) hazırlanışında görev
alması ve Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa'nın dördüncü ve beşinci bölümler­
de ele alınacak olan Mustafa Ali'nin Nusretname'sinin ("Zafer Kitabı", 1584)
lüks bir nüshasının hazırlanışını ayarlaması sayılabilir.ı3 Her iki kitap da saray
atölyesinde resimlenmiş ve tamamlandıktan sonra hazineye verilmişti; ama üst
düzey kapıkulları olan hadım ağalar fiili hamiyken, padişahın rolü sırf projeleri
onaylamaktı. Mehmed Ağa bu proje için özellikle kalemiye katibi intizami'yi
seçti ve sıkı biçimde denetledi. 1 4 Gazanfer Ağa'nın sürekli himaye ettiği tarih­
çi Mustafa Ali, eyaletlerde tahsildarlık gibi çeşitli idari görevlerde yükselirken,

ız TSMK A. 3595, fo!. 9a. Böyle bir resmin başka bir örneği ı. Selim dönemini anlatan Selimname'de
(TSMK, H. 1597-98) bulunabilir; bu kitapta ele alınan yazmalardaki bir dizi resimde yazarlar
eserlerini padişaha sunarken görülür.
13 Aracıların bir kütüphane oluşturmada ve hamilik yapan bir hükümdarın halk nezdindeki timsali­
ni yaratmada oynadığı role ilişkin inandırıcı bir sav için bkz. Roxburgh, "Baysunghur's Library".
Darüssaacte ve babüssaacte ağalıklarına ilişkin bir genel değerlendirme için bkz. Türk DiYanet
Va� islam Ansiklopedisi, "Darüssaade" maddesi (Ülkü Altındağ). Yakındoğu'da hadım ağaların
kraliyet saraylarının bir unsurunu oluşturması çok uzun bir geçmişe dayanır. Farklı bağlamlarda
hadım ağalar üzerine incelemeler için bkz. A.K. Grayson, "Eunuchs in Power: their Role in the
Assyrian Bureaucracy", Vom Alten Orient zum Alten Testament, ed. M. Dietrich ve O. Lorentz
(Kevealer ve Neukirchen-Vluyn, 1995), 85-98; Shaun F. Tougher "Byzantine Eunuchs: An Over­
view, with Special Reference to their Creation and Origin", Women, Men and Eunuchs: Gender in
Byzantium, ed. Liz James (Londra ve New York: Routledge, 1997), 168-84.
14 Surname ve yazarı için bkz. Nurhan Atasoy, 1582 Surname-i Humayun: An Impenal Celebration
(İstanbul: Koçbank, 1997) .

98
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Resim 2.02. Il. Selim'in Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa ve Lokman'ı huzura kabul edişi.
Şehname-i Selim Han, Lokman, istanbul, yak. ı 57ı -8 ı, Topkapı Sarayı Müzesi, A. 3595, fo!.
ı 3a. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

99
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yardım için defalarca ona başvurdu ve bir dizi kitabını ve şiirini ona sundu. ı5
ilk örnekte hami destek vermek istediği bir proje için en uygun kişiyi seçerken,
ikinci örnekte hami öncelikle himayesi altındaki bir kişiye destek verir.
Peki, yaklaşık 1600 tarihli Tercüme-i Mjftah-z Cjfr'ül-D:imf ("Batıni Bilgi
Anahtarının Tercümesi") örneğinden nasıl bir sonuç çıkarmalıyız? Tercüman
kitabın mukaddimesinde, Gazanfer Ağa'nın padişah huzurundan çıkınca, ese­
rin Arapçadan Osmanlıcaya tercüme edilmesi talimatını verdiğini belirtir. ı6 Bu
açıklama tercüme tasarısının Gazanfer Ağa'dan mı, yoksa padişahtan mı geldi­
ğini ima eder? Hadım ağanın padişahtan alınan bir mesajı mı aktardığını, yoksa
kendi tercihi doğrultusunda mı hareket ettiğini kestirrnek zordur. Hadım ağanın
ve padişahın Has Oda'da birçok kez birlikte kaldığını biliyoruz; ama böyle karar­
ların tam olarak nasıl alındığını öğrenmenin bir yolunu bilmiyoruz. Diğerlerinde
olduğu gibi, bu örnekte de haminin yanı sıra bir aracıyla, süreci harekete geçiren
bir etkenle karşılaşmaktayız. Ancak burada aracı ve hami birleşmiş durumdadır;
rollerini birbirinden ayırmak olanaksız, hatta belki gereksizdir.
Bu kitapta incelenen neredeyse her yazmanın hazırlanışı, hamilerin, aracıla­
rın ve yaratıcıların üretim sürecindeki rollerine ilişkin biraz farklı bir tanımını sunar
bize. Bu karmaşık dinamikleriyle tam bağdaştırmak açısından, hamilik tanımının
genelde esnek kalması gerekir. öte yandan, Osmanlı resimli tarihlerinin çoğunluk­
la bir grup saraylının ortak kararıyla hazırlandığı açıktır. Kitapta hami olarak sade­
ce padişahın adının verildiği durumlarda bile, eserin yaptınlmasına başka kişilerin
katıldığını güvenle varsayabiliriz. Bu durum yazmaların saraydaki belli bir kesimi
hoşnut etmek için hazırlandığı ve değişik çıkariara hizmet ettiği anlamına gelir.
Belki de en önemli nokta olarak, hamilik konusundaki irdelememiz, padişahın Os­
manlı sarayındaki yegane sanat hamisi olmadığını ve dolayısıyla yazmaların sırf
onun çıkarlarını temsil etmediğini açıklığa kavuşturmuş olsa gerek.

Yazarlar

Resimli yazma hamiliği Acem-islam dünyasındaki şiir hamiliğinin ayrılmaz bir


parçası olarak ele alındığında en doğru biçimde anlaşılırY İyi yönetimi konu alan

ıs Fleischer, Bureaucrat and lntellectual, 1 10-1 1 1 .


1 6 TSMK, B . 373, fol. Sb.
17 Tarihçiterin şairler ve saraylı hamiler arasındaki ilişkilere yaklaşımı için örneğin bkz. julie Scott
Meisami, Medieval Persian Court Poetry (Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1987), özel­
likle 3-39. Osmanlı bağlaını için bkz. Halil inalcık, Şair ve Patron: PatrimoniJ'al Devlet ve Sanat
Üzerinde Sosyolqjik Bir inceleme (Ankara: Doğu-Batı, 2003) ; ipekten, Divan EdebiYatı.

1 00
OSMANLI SARAYlNDA K iTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Çahar Makale ("Dört Bahis") adlı 1 2 . yüzyıl Acem risalesi, şairi hükümdarın vaz­
geçilmez dört danışmanından biri sayar: "Bir melik isminin ölümsüzleşmesini
sağlayacak, şöhretini divanlara ve kitaplara işieyecek iyi bir şairden vazgeçemez.
Zira hiç kimsenin kaçamadığı akıbetle [yani ölümle] karşılaştığında, ordusundan,
hazinesinden ve malvarlığından eser kalmayacaktır; ama ismi şairin mısraları sa­
yesinde ilelebet yaşayacaktır."18 Bu ifade şairleri ve bilginleri himaye etmenin artık
bir hükümdarlık ayrıcalığı olarak görüldüğü izlenimini verir. İyi bir hükümdar şa­
irleri gözetir ve sarayında zinde bir aydın topluluğu bulundururdu. Osmanlı sarayı
tarihçilerin yanı sıra şairlere destek vererek, bu beklentiye ayak uydurmaya çalıştı.
Burada ele alınan çok sayıda yazma saray tarihçisi, yani şehnameci tara­
fından yazılmış eserlerdir. Christine Woodhead'in çalışmaları yirmi yılı aşkın
bir süredir resmi saray tarihçisine ilişkin anlayışımızı belirlemiştir. Woodhead
şehnamecinin ana sorumluluğunu "güncel ya da güneele yakın Osmanlı tarihi­
nin edebi anlatımlarını yazıya dökmek" olarak saptar. Şehnameciliği 1 550'lerde
Sultan Süleyman tarafından oluşturulan ve 1 605'ten sonra ortadan kalkan "da­
imi ve maaşlı" bir makam olarak nitelendirir. 1 9
Makama ilişkin bu anlayış ilk yıllar için belki doğru olsa da, makamın var­
lığını sürdürdüğü elli yılın büyük bölümü için geçerli değildir.2 0 Şehnameci 1 569-
1596/9 7 arasında Şehname-i Selim Han ın yazarı Seyyid Lokman'dı. Lokman'ın
'

maaşlı bir memur olduğunu bilmemize karşın, bu maaşın şehnamecilik unva­


nıyla bağlantısı pek açık değildir. Lokman Mart 1575'te padişahın "müteferrika"
olarak bilinen elit hizmetiileri ocağına katıldı ve 1 589'da defterdarlığa atanarak,
ilave bir maaş sağlandı. z ı Şehnamecilik makamı onun tek geçim kaynağı değildi:
"müteferrika" ve "defterdar" konumuyla, belli bir meblağda gelire sahipti. Sara­
yın diğer şairleri ya da sanatçıları gibi, eserlerini sunduğunda hediyeler ve maaş
zamları almaktaydı.

18 Nizarnı Aruz1, The Chahiir Maqiila (Four Discourses), çev. E.G. Browne (Hertford, Herts., 1 899) ,
45. Alıntıyı yaptığım kaynak Meisami, Medieval Persian Court Poetry, 10.
19 Woodhead, "An Experiment in Official Historiography: The Post of Şehnameci in the Ottoman
Empire, c. 1555-1605", 157-82, özellikle 157, 159. Bekir Kütükoğlu'nun ilk kez Sanat Tarihi Araş­
tırmaları üzerine Üçüncü Seminer'de (İstanbul 1982) bildiri olarak sunduğu "Şehnameci Lok­
man" makalesi (Prqf Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, istanbul, 199 1 , 39-48) benzer biçimde
çok etkili olmuştur; ama makamı tanımlamaya yönelik bir girişimden ziyade bir tarihçinin kari­
yerini anlatan bir çalışma olması itibariyle daha dar kapsamlıdır.
20 Lokman'ın kariyerini "The Office of the Ottoman Court Historian" başlıklı makalemde (s. 6-21)
ayrıntılı incelemiş bulunuyorum. Söz konusu dönemin başlarında kesin tanımlanmış belli bir
resmi makam tezinin geçerliliğini sorgulayan yakın tarihli bir çalışma için bkz. Fatma Sinem
Eryılmaz, "The Shehnamecis of Sultan Süleyman: 'Arif and Eflatun and their Dynastic Projects",
doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2010, 264-268.
2 1 Burada aktardığım arşiv belgelerinin hepsi istanbul'daki Başbakanlık Arşivleri'ndedir (bundan
sonra BA) ve Kamil Kepeci tasnifinden alınmadır; dolayısıyla kayıt numaralarını KK 229, 22 ve
KK 252, 23 göndermeleriyle veriyorum.

101
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Lokman Şehndme-i Selim Han 'ın girişinde, padişahtan ilk siparişi nasıl aldı­
ğını yazar. Buna göre, karİyerinin başlarında getirildiği kadılık görevinden ayrı­
lır ayrılmaz, zafer coşkusu içindeki sarayın yolunu tutar ve Ebussuud Efendi'nin
huzuruna çıkar. Ona Zigetvar seferindeki zaferden önce gördüğü bir rüyayı anla­
tır. Ebussuud rüyayı Lokman'dan şehndmeler yazmasının, olayları kayda geçir­
mesinin ve "Osmanlı hanedanı" tarihlerini kaleme almasının isteneceği şeklinde
yorumlar. Lokman bu rüyadan kısa bir süre sonra, Sadrazam Sokollu Mehmed
Paşa ve katibi Feridun Ahmed Bey'in (ö. 1583) yardımıyla padişahın ilgisine
mazhar olur. Payitahtın hemen dışındaki Silivri'ye bir av gezisi sırasında, II. Se­
lim Zigetvar seferini şehndme kalıbında yazdırma hevesini dile getirir. Yanında
bulunanlar bu iş için Lokman'ı tavsiye eder. Bunun üzerine, Selim istanbul'a dö­
nüşünde Lokman'ın şiirlerini inceler. Şiirleri zevkine uygun bulunca, Lokman'a
Zigetvar seferinin hikayesini yazdırınayı kabul eder. Şehndme-i Selim Han 'da,
Lokman'ın şiirlerini padişaha sunmada etkili kişiler olarak Sokollu Mehmed
Paşa, Feridun Ahmed Bey ve Mirahor Siyavuş'un adları verilir.22 Nitekim Sokol­
lu Mehmed Paşa kaynaklarda Lokman'ın en büyük destekçisi olarak karşımıza
çıkar. ikili arasındaki işbirliği sonraki bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Lokman'ın görevlendirilmesine ilişkin başka bir anlatım tarihçi Musta­
fa Ali'den gelir. Lokman'ın şiir hünerinden aşağılayıcı bir tavırla söz eden Ali,
"sarhoş" olduğu sırada II. Selim'i, ölen önceki şehndmecinin yerine Lokman'ı
atamaya ikna etmesinden dolayı Feridun Ahmed Bey'i suçlar.23 Kuşkuya yer
bırakmayacak bir ifadeyle, Lokman'ın göreve uygun olmadığını ve atanmasının
tamamen Feridun Ahmed Bey'in kabul edilebilir iltimas düzeyinin ötesine geçen
müdahalesi sayesinde olduğunu belirtir.
Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünden sonra, Lokman himaye için çeşitli
saraybiara başvurdu. Şehname-i al-i Osman 'Ia, 16. yüzyıl sonlarının güçlü sad­
razaını Koca Sinan Paşa'nın ilgisini çekmeye çalıştı. III. Murad dönemiyle ilgili
temel metin olan Şehinşehndme'nin ikinci cildi de açık biçimde Sinan Paşa'yı pa­
dişahla birlikte methetmeye yöneliktir. Lokman III. Murad'ın lalası ve danışmanı
Hoca Sadeddin'e önce kendi eserlerinde onun kitaplarına göndermede bulunarak,
ardından çeşitli projelerde onun onayını almaya çalışarak yaltaklandı. Dördüncü
bölümde ele alınacak olan Zübdetü't-tevdrih yazmalarındaki genel tarihin bir

22 TSMK A. 3595, fo!. ı 3b-ı4b.


23 Ali, Künhü 'l-ahbdr. fo!. 421a: Mehemmed Paşa-yı tavi/ün katib-i sım idi [Fen'dun Ahmed},
ulüvv-i himmetin isbdt eyledi. Yani ki müddet-i ömründe nice beyt-i şiire kcldir olmayan ve
sqfahdt-ı riizgdr bir kıt'ası şöhret bulmqyan Lokman-nam süvarhdn-ı endm kuzat içinde ecnebi­
likle bednam olan bir şahsı . . . şehndmegiiy-ı hakan eyledü. Merhum Sultan Selim Han mağliib-ı
kexfi müddm iken aklını uğurlayub Arjfyerine ol cdhz1e nasb ettürdü.

1 02
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

versiyonu olan Mücmelü't-Tomar Hoca Sadeddin'e ithaf edilmiştir.24 Zübdetü 't­


tevarih projesi 1 586'da sadrazam olan Siyavuş Paşa ve 1583'te darüssaade ağası
olan Mehmed Ağa için hazırlanan bir nüshayı da kapsamaktaydı.
Bu örneklerin gösterdiği üzere, Lokman'ın aralıklarla yazılarını sarayın çe­
şitli ileri gelenlerine sunması ve onlardan himaye dilemesi, hizmetlerinin sırf
padişahla sınırlı kalmadığına ve padişah himayesini sürekli sağlamanın kesin
bir durum olmadığına işaret eder. Aksine, Lokman sarayda iktidar sahibi olan
geniş bir kesime hizmet verdi. Bunun yazdığı kitapların anlamlarına ve işlevleri­
ne önemli bir etkisi, tamamen padişahın çıkarlarını yansıtmak yerine, çoğu kez
hamiliğini yapan diğer kişilerin ihtiyaçlarını karşılamalarında görülür. Kitaplar­
da yansıtılan perspektifler göz önünde tutulduğunda, son derece önemli bir hu­
sus karşımıza çıkar: Her ne kadar ortak bir Osmanlı kimliği yaratmaya yönelik
olsalar da, bu kitaplar monolitik bir emperyal bakışı yansıtmaz.
Benzer himaye ilişkileri Lokman'dan sonra göreve getirilen Talikizade açısın­
dan geçerliliğini korudu.25 Talikizade'nin yükselmesine yardımcı olan iki sadraza­
mın, Özdemiroğlu Osman Paşa (ö. 1 585) ve Koca Sinan Paşa'nın etkisi yazıların­
da sezilir. Kariyerinin başında bir kadı olan Lokman'dan farklı olarak, Talikizade
bürokratik kariyerine III. Murad'ın şehzadeliği sırasında girdiği Manisa sarayında
başladı. Onun tahta çıkışıyla birlikte Divan-ı Hümayün'a katip olarak atandı; daha
sonra özdemiroğlu Osman Paşa'ya sefer katibi olarak eşlik etti. Hitabet hüneri­
ni kanıtlayınca, Lokman'la birlikte şehnameci olarak hizmet vermeye başladı ve
Lokman'ın 1 596-97'de aziedilmesi üzerine şehnamelerin tek yazarı oldu.26
Lokman'ın ve Talikizade'nin eserleri arasında nitelik farklılıkları vardır: ilki
hem nazım hem de nesir olmak üzere Farsça ve Osmanlıca yazarken, ikincisi
çoğunlukla Osmanlıca nesir tarzında yazdı. Lokman'ın metinleri mahiyet iti­
bariyle daha debdebelidir, bütün Osmanlı hanedanını kapsayan geniş çerçeveli
tarih eserleridir. Talikizade'nin metinleri ise genelde daha sade bir tarza dayanır,

24 Londra, British Library, ms. Add. 7931 . Üçüncü bölümde incelenecek olan Şemailname, onay
için Hoca Sadeddin'e sunulmuştu. Bkz. Ali, Künhü 'l-ahbar, fo!. 42 ıb. Mücmelü 't-Tomar resimsiz
tek bir nüsha halinde mevcuttur (BL, Or. 1 135). Züdbetü 't-tevarih yazmaları III. Murad, Siyavuş
Paşa ve Mehmed Ağa'ya aitti (sırasıyla TİEM, 1973, TSMK, H. 1321 ve CBK, 414). Bunlar esasen
ilk iki şehnameci Arifi ve Eflatun'un başlattığı ve Lokman'ın tamamladığı Tomar-ı Hümayun'un
(TSMK A 3599) bir özeti niteliğindedir.
25 Talikiziide'nin kariyeri için, bkz. Christine Woodhead, Talikizade's Şehname-i Humayun; aynı
yazar, "From Seribe to Litterateur: The Career of a Sixteenth-Century Ottoman Katib", Bul/etin qf
the British SocietyJor Middle Eastem Studies 9/1 (1982), 55-74. Ayrıca bkz. Christine Woodhe­
ad, "Taliqizade Mehmed", http://www.ottomanhistorians.com/database/html!mehmed_en.html
(Ağustos 2005) .
26 Lokman'ın aziedilişi konusunda hem Woodhead'in ("Experiment"), hem de Kütükoğlu'nun
("Şehniimeci Lokman") kabul ettiği tarihi esas aldım. Ama Lokman'ın 1601 'de tamamladığı Pat­
na yazmasının varlığı, bu tarihi tartışmalı kılıyor.

1 03
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

başlı başına seferlerin hikayelerini ve vezirlerin karİyerlerini içerir; III. Mehmed


için yazdığı Şehname (TSMK H 1 609) bile aslında tek bir seferi anlatır ve sade­
ce 74 folyodan oluşur. Lokman'ın Farsça manzum olarak aynı seferi anlattığı
Şehinşehname-i Mehemmed Han (Hoda Bahş Kütüphanesi, Patna, yazma no.
Farsça 265) 1 16 folyoyla daha uzundur ve 64 resim içerir. Eserin bitiş tarihi­
nin 1601 olarak verilmesi, aziedildikten sonra ya da kesinlikle gözden düştüğü
dönemde yazıldığına işaret eder. Kariyerinin doruğundayken üzerinde çalışmış
olması halinde, bu eser muhtemelen daha şatafatlı olurdu.
Lokman'ın ve Talikizade'nin eserleri arasındaki farklılıklar, ayrı kariyer
yolları izlemiş olmalarından kaynaklanıyor olabilir: Lokman saray tarihçiliği
makamına atanmasından önce bir taşra kadısıydı; Talikizade ise hayatı boyun­
ca bir katip olarak hizmet verdi. Lokman göreve şiirlerinden dolayı getirilirken,
Talikizade kalemiyede kullanılan saraya özgü nesir üslubuyla yetişmiş biriydi.
Batı Anadolu'daki seçkin Fenari ailesinden gelen Talikizade'nin aksine, Lokman
Azerbaycan'ın Urmiye şehrindendi ve herhalde Acem edebiyat ve kültür gele­
neklerini özürusemiş olmalıydı. iki adam arasındaki farklılıklar Osmanlı sara­
yında 16. yüzyılın son çeyreğinde ve özellikle son on yılında tarih yazmaya
ilişkin tutumlardaki değişimlere işaret eder. Lokman Osmanlıca nesir tarzında
bazı yazılarının olmasına karşın, çoğunlukla Farsça manzum tarih eserleri ver­
di. Talikizade ise sadece saraya özgü Osmanlıca nesir tarzıyla yazdı. Ancak bu
öyle bir anda oluşuveren, siyah-beyaz bir dönüşüm değildi. Bütün benzer şey­
lerde olduğu gibi, bu değişim de zaten mevcut olan bir olgunun daha güçlü bir
ifadeye bürünmesinden ibaretti: Eflatun ve Arifi de Osmanlıca hanedan tarihleri
yazmaya başlamış ama bu çalışmaları sonuçlandırmamıştı. Lokman görevi on­
ların başlattığı noktada sürdürdü; her ikisi de Osmanlıca nesirle yazılan Tomar-z
Hümayün ve Hünername, Lokman'ın selefierinden devraldığı projelerdi.27 Bu ba­
kımdan görevin Lokman'dan Talikizade'ye geçişinde, tarih yazmanın bürokra­
tikleşmesi, şairlerin elinden çıkıp katipiere geçmesi olarak adlandırılabilecek bir
yönelim gözlemlemek mümkündür. Beşinci bölümde konu üzerinde daha geniş
duracağız. Bu değişim elbette ilgili padişahların edebi zevklerinin yanı sıra, 16.
yüzyıl sonlarında yazma üretiminde rol oynayan saraylı harnilerin profilindeki
değişimle yakından bağlantılıdır. Belli bir düzeyde, 16. yüzyılın ikinci yarısında
şiir, mimari, bezerne sanatları ve kitap sanatlarında Acem estetiğinden belirgin
biçimde farklı Osmanlı üsluplarının gelişimiyle de bağlantısı vardır. 28 Şiir ve tarih

27 Tomar-ı Hümriyfin un nesir üslubundaki değişiklikler için bkz. Eryılmaz, "The Shehnamecis of
'

Sultan Süleyman", 256-60.


28 Necipoğlu, "L'idee de decor", 15-19.

1 04
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

eserlerinde Osmanlıca kullanma yönündeki tercih altıncı bölümde incelenecektir;


saray adabını acemi içoğlanlarına aktarmak üzere mülemma kahbmm kulla­
nılması birinci bölümde incelenmişti. Şehndme dilindeki değişimin daha geniş
çerçeveli bu kültürel bağlamda görülmesi gerekir.
Lokman'ın ve Talikizade'nin hayat hikayelerinde ortak olan ve büyük önem
taşıyan nokta ise şehndmeciliğin münhasıran hükümdarın hizmetindeki sabit,
daimi bir makam olmamasıdır. Bunun yerine, Lokman'ı ve Talikizade'yi hane­
danın yanı sıra bürokrasiye hizmet veren kişiler olarak görmek daha yerinde
olacaktır; sırf padişahın değil, sarayın da methiyecileri olarak, saraydaki akış­
kan iktidar dinamiklerinden ve siyasal ilişkilerden etkilenmeye açık kişilerdi.
Eserleri bunu çok açık biçimde gösterir. Şehndmeci makamının kararsız mahiyeti
ve buna bağlı olarak hizip siyasetine açık oluşu, eserlerinin bir grup insanın
çıkarlarını ve perspektiflerini temsil etmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bu ma­
kamdaki kişilerin yazdığı resmi Osmanlı tarih eserleri Osmanlı sarayının benlik
algılarını somutlaştırır ve bu temelde oluşturulan timsalleri ya da kimlikleri sa­
ray mensuplarının işine gelecek biçimde yansıtır.
Şehndmecinin dışındaki yazarlar da kitaplarını resimierne yoluna gittiler.
Her ne kadar resimli tarih alanı 1590'lara kadar Lokman'ın tekelinde görünse
de, bu dönemden sonra Osmanlı tarihini kayda geçirmede ve görselleştirmede
tam bir ifade çeşitliliği ortaya çıktı. Ayrıca, başka yazarlar çeşitli evrelerde sah­
neye girdi. Divan-ı Hümayün katibi ve Sokollu Mehmed Paşa'nın sırdaşı Feridun
Ahmed Paşa 1560'larda bir mensur tarih yazarı olarak adını duyurdu; kalemiye
katiplerinden intizami 1582 'deki sünnet düğününü Darüssaade Ağası Mehmed
Ağa adına kayda geçirdi. Bu bürokratların dışında, sarayın düzenli istihdam
kadrosunda yer almayan çeşitli alimler, Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa'nın
hamiliği altında Farsça ya da Arapça eserlerin Osmanlıcaya tercümesiyle öne
çıktı. Bir kitabın lüks bir resimli nüsha olarak hazırlanmasını sağlamanın tek bir
kariyer yolunun olmamasına karşın, kalemiyedeki bürokratların tarih alanında
üstünlük taşıdığı, buna karşılık medrese hocalarının saray için resimlenen man­
zum ya da batıni eserlerden birçoğunu üstlendiği söylenebilir. Lokman Osmanlı
methiyecisi olmadan önce katip değil, taşra kadısı olması açısından elbette bir
istisnaydı.
Eserleri lüks nüshalar halinde resimlenen yazarlar değişik geçmişiere sa­
hipti. Kalemiye katiplerinden intizami ve tahsildarlıkla birlikte defterdarlık ya­
parken, 16. yüzyıl sonlarının en verimli tarihçisi konumuna ulaşan Mustafa Ali,
sözleri lüks resimli yazmalarda ölümsüzleşen kişilerin çeşitliliğini gösterir. Diğer
yazarlar arasında askeri elite eşlik eden sefer katiplerine, aydın eğilimli bürok-

1 05
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

rasi mensuplarına, fıkıh alimlerine, medrese hocalarına ya da saray çevresinde­


ki şairlere rastlamak mümkündür. Bütün bu kişilerin seslerini duyurmalarında,
güçlü saraylılada ilişkileri birincil öneme sahipti.
Bu himaye ilişkileri yazmaların muhtevası açısından önemli sonuçlar do­
ğurdu. Öyle ki, "yazar" teriminin tanımı çapraşıklaşır. Yazarlık bir bakıma her
yana çekilebilen bir kavram gibi görünür. Bazı durumlarda yazarlar bitmiş eser­
lerini, hoşuna gideceği umuduyla bir hamiye sunardı ve eserlerinin gördüğü
teveccüh ölçüsünde ödüllendirilirdi. Böylece kitapta adı belirtilen yazar, muh­
tevadan açıkça sorumlu tek kişi olurdu. 29 Yazarın bir hamiyle, aracıyla ya da
nezaretçiyle sıkı yakınlık içinde çalıştığı diğer durumlarda ise yazarlık konusu o
kadar açık değildi. Kitapta tek kişinin adı verilse bile muhtevadan bir grup kişi
sorumlu olabilirdi.
Şehndme-i Selim Han iç içe geçmiş bu konumları bir ölçüde gözler önüne
serıneye yine yardımcı olur. Mukaddimede Lokman'ın kitabı yazmaya yönelişi­
nin ayrıntılı bir hikayesi verilir. Kendi ifadesiyle, Lokman daha önce belirtildiği
gibi, muteber alim Karabaği'nin notlarına dayanarak metnin bir kısmını yazar
ve sadrazama sunar. Sadrazarnın onayı üzerine, metin padişaha ve maiyetin­
deki diğer kişilere iletilir. Padişahın yakın çevresinin tepkisinden hareketle,
yazar metninde bazı değişiklikler yapar. Padişaha sunulan ilk kısım, girişle
ve anlatının başlangıcıyla birlikte birkaç resim içerir. Aniatı metni çapraşık
siyasal sebeplerle değiştirilir.3 0 özet olarak padişah maiyeti kitapta anlatılan­
ların yazarca seçilmiş olandan farklı bir noktada başlamasını ister; böylece
hikayenin ağırlığı siyasal rakiplerden birini gölgede bırakacak şekilde değişir.
Yeni versiyon tekrar padişahın onayına sunulur ve lüks nüshanın hazırlanışı
ancak metnin tatmin edici sayılmasından sonra başlar. Bu bakımdan metnin
yazılışı birden çok görüşün devreye girdiği çok yazarlı bir süreç gibi görünür.
Anlaşıldığı kadarıyla projenin ilham kaynağı, Lokman'ın anlatısında notlarını
temel aldığı alimdir; sonra bizzat Lokman'ın metni, sadrazarnın onayı ve padi­
şahın maiyetindeki kişilerin istediği değişiklikler gelir. Bütün bu aşamalar göz
önünde tutulunca, kitap mukaddimede kendi adını belirten tek bir yazara atfe­
dilse ya da onun tarafından sahiplenilse bile, kolektif yazarlığın ürünü olarak
karşımıza çıkar.

29 islam dünyasındaki kitaplar üzerine geniş çaplı incelemeler için bkz. Johannes Pedersen, The Ara­
bic Book (Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1984) ve George N. Atiyeh, ed. The book in
the Islamic world: the written word and communication in the Middle East (Albany: SUNY Press,
1995) .
30 TSMK A. 3595, fo!. 9b-10a ve R 1537, fo!. 10a. Bu değişikliklere ilişkin ayrıntılı bir inceleme için
bkz. Emine Fetvacı, "The Production of the Şehniime-i Selim !jan", Muqarnas 26 (2009), 263-315.

1 06
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın talimatı üzerine kalemiye katibi


intizaml tarafından yazılan Surname, tek bir yazarla ilişkilendirilen başka bir
kitaptır. Oysa muhtevanın (özellikle kitabın nasıl yazıldığını ayrıntılı olarak ak­
taran kapanış bölümünün) dikkatle incelenmesi, başka kişilerin devreye girdi­
ğini açığa vurur. Yazar Surname'nin son birkaç sayfasında, hikayeyi kaleme
alırken, her ikisi de haremde görevli hadım ağa ve III. Murad'ın nedimi olan
Mehmed Ağa'ya ve meslektaşı Zeyrek Ağa'ya nasıl danıştığını ayrıntılı olarak
açıklar. Onların tavsiyelerine uyarak, gereksiz kısımları çıkarışını ve istekleri
doğrultusunda dilini düzeltişini şöyle anlatır:

Daha önce sözü edilenlerden, zekası ve ferasetiyle tanınan, iyilik, dürüstlük ve

sadakat vasıflarını taşıyan Mehmed Ağa'ya [yüceliği her daim olsun] , haysiyeti ve

keremiyle örnek alınacak Zeyrek Ağa'ya [şan ve şerefi her daim olsun] genellikle

danışıldı. Tam ayarlı [akçeler/sözler] onlar tarafından kabul edildi ve gereğince

kullanıldı; ifade pazarında bozuk ayarlı olmalarından dolayı reddedilmesi gereken­

ler ise sağlam mallada değiştirildi. 3 1

intizaml burada iki hadım ağa tarafından reddedilen sözlerine göndermeyle, bo­
zuk ayarlı akçe mecazını kullanmaktadır. Bu bakımdan kitap ilk başta intizaml
tarafından yazılmış olsa bile çalışmasına nezaret eden ve projeyi denetlernede
padişahın aracıları olarak hareket eden iki hadım ağanın kitabı sıkı sıkıya göz­
den geçirdiği açıktır. Dolayısıyla, Surname ele aldığı konuyu, yani hanedanın bir
sünnet düğününü Mehmed ve Zeyrek ağaların hatırlanmasını istediği biçimde
kayda geçirir. Açıkçası, yazarlık konumunu birden fazla kişi paylaşmış durum­
dadır. Söz konusu iki yazma 16. yüzyıl Osmanlı sarayı bağlamında kesinlikle
aykırı örnekler değildir. Sonraki bölümlerde böyle çapraşık yazarlık ve himaye
ilişkilerinin sayısız örneği görülecektir. üretim sürecine birden çok aracının ka­
tılması, sonuçta ortaya çıkan yazmaları önemli ölçüde etkileyen bir unsurdu.
Osmanlı resimli tarihlerinin yazarları, hamileri, yapımcıları ve okurlar ara­
sındaki sosyal ve siyasal ilişkiler, Osmanlı hanedam hakkında sırf monolitik
mesajlar sunmakla kalmayan, birden çok yoruma açık sanat eserleri ortaya çı­
karırdı. üretim süreci ve ona katılan çok sayıda kişi göz önünde tutulduğunda,

31 intizfıml, Surname-i hümayun, TSMK, H. 1344, fo!. 428b-43lb, özellikle fo!. 431a: Saljfü 'z-zikr
Mehmed Ağa dame uluvvehu zekavet ve k(yasetle ma'rijf ve hüsn ve istikamet ve sadakatla
mevsijf kıdvetü 'l-emacid ve'l-ekdrim Zeyrek Ağa dame mecdehu ile eksenyd müşavere olunub ol
nakd-i kdmilü'l-ayar ki mehekk-i kabullerinde suret-pezir olub -hayyiz-i cevazda vaki olurdu.
Yerlüyeründe harca soru/urdu. Ve ol ki rif'ü reddi lazım gelüb bazdr-ı tebydnda nasere olmagın
kd/a-i gayre tebdil olunub tedarükü biryüzden dahi görülürdü.

1 07
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yazmalara ilişkin basitleştirici ya da indirgeyici yorumlardan vazgeçmek gerek­


tiği anlaşılır. Bir projenin daha ilk aşamalarında hamilik ve yazarlık rollerine
bakıldığında, bu durum açıkça görülür. Nihai yazmaların üretim sürecine dön­
düğümüzde, başka bakış açılarının ilgili metnin nüshasını çıkarma sürecine çok
sayıda kişinin katılması yoluyla kitaplara sızdığını, resimlerin yerlerini, metin
ve sayfa kenan tezhiplerini, kitabın genel görünümünü belirlediğini göreceğiz.

Kitap Sanatçıları: Örgütlenme

Bir kitabın resimlenmesi için onay alındıktan sonra, nakkaşlar, katipler, müzeh­
hipler ve mücellitlerden oluşan bir ekip nihai nüshayı hazırlamak üzere birlikte
çalışırdı. Lokman'ın kitaplarından böyle bir ekip çalışmasının bulguları kolayca
görülür. Onun ve yazmalar üzerinde çalışanların devletten maaş alması nede­
niyle, Osmanlı arşivlerinde saklanan ücret defterlerinde ve kayıtlarında izlerini
sürebiliriz. Belgeler Lokman'ın kendi kitapları, hatta bazen kendisinin yazmadı­
ğı (katip intizami'ye ait Surname gibi) kitaplar üzerinde çalışan ekiplere nezaret
ettiğini gösterir. 32 Bu nezaret Osmanlı tarih eserlerinin görünümünde bir tutarlı­
lığı sağlardı. Lokman'ın nezaretçi rolü emsali olmayan bir durum değildir; islam
dünyasında benzer hikayeler bolca karşımıza çıkar. 33
Lokman nezaretçi konumuyla, metnin yazılmasını, nakkaş ve katip ekibi­
nin seçilmesini, maaş ödemelerinin izlenınesini ve hatta kağıt gibi malzemelerin
edinilmesini kapsamak üzere üretimin bütün veçhelerinden sorumluydu. "Kağıt
emini" ya da "şehremini" makamı aracılığıyla kağ,ıt ve başka malzeme istek­
lerini bildirmesi, baştan sona nihai üründen sorumluluğuna ışık tutar. Sadece
şehndmelerdeki sözleri değil, kağıt, mürekkep ve ciltle bu sözleri cisimleştiren
fiziksel nesneleri, metni ve resimleri kapsayan bir sorumluluktu bu.34 Lokman'ın
malzeme için yaptığı başvurular, yazara üretim için gerekli kaynakları sağla­
maktan haminin sorumlu olduğunu da açığa vurur. Bu da yazmaların nihai
görünümü açısından önemli bir husustu.
Diğer erken modern çağ islam hanedanları gibi, Osmanlıların da saraya
bağlı bir zanaatkar topluluğu vardı. "Ehl-i hiref" olarak bilinen bu topluluk, sa-

32 Lokman'ın kayıtlarındaki ı 588 tarihli bir belge, Surname ve Hünername üzerinde çalışanların
aldığı maaş zamlarını sıralar. KK 250, 37.
33 Simpson "Workshop" makalesinde, Lentz ve Lowry Timur and the Prince{y Visian kitabında,
Blair Compendium qfChronicles kitabında benzer senaryoları ileri sürer.
34 Gerek KK 230, 319, gerekse Topkapı Sarayı Arşivleri'ndeki E 21 14, Lokman'ın kağıt ve başka
malzeme istekleriyle ilgilidir.

1 08
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

rayın dış hizmet şubelerinden biriydi. Ücretlerini saraydan alan kapıkulu asker
ocakları benzeri toplulukların çoğu gibi, ehl-i hirefe de üç ayda bir maaş ödenir­
di. lanaatkarlar düzenli maaşın yanı sıra özel projeler için bahşiş ve zam alırdı.
Ehl-i hirefin nezaretçisi konumundaki baş defterdar, bir eşya için sipariş vermek
gerektiğinde, nakkaşlar gibi belirli bir kesimin başındaki kişiyi çağırırdı; ayrı­
ca maaşlarını ve bahşişlerini öderdi. 35 Osmanlı zanaatkar topluluğunun işleyişi
bazı bakımlardan oldukça oturmuş ve örgütlü görünse de, her bakımdan öyle
değildi. Sistemin bünyesinde önemli ölçüde bir esneklik vardı.
Osmanlı kitapları üzerinde çalışan kolektif topluluğun mahiyeti zamanla
değişti. Ehl-i hiref II. Bayezid ve ı. Selim dönemlerinde çerçevesi belli bir toplulu­
ğa dönüştü ve mensuplarının sayısı neredeyse iki kata varan bir artışla, Süley­
man döneminin sonuna doğru 1566-67'de 636'ya ulaştı. Ehl-i hirefin 1 526'dan
1 796'ya kadar düzenli tutulan ücret defterleri, teşkilat yapısı ve barındırdığı çe­
şitli "bölükler" hakkında çok değerli bilgiler sağlar. Nakkaş bölüğü 1 526'da 41
kişiden oluşmaktaydı ve teşkilat yapısının değişmesine karşın, bu sayı Süley­
man dönemi boyunca aşağı yukarı aynı kaldı. Bu dönemde sayıca ortaya çıkan
genel artışın kaynağı nakkaş bölüğü değil, diğer zanaatkar bölükleriydi. Ancak
nakkaş bölüğünün kadrosu 1596 ilkbaharında 62 nakkaşa ve 62 şakirde çıktı;
1 604-05'te ise bölükte 41 nakkaş ve 52 şakirt vardı.36 Sayı aynı yüzyılın son
çeyreğinde yükseldi. Kayıtların böyle düzenli biçimde tutulması, Osmanlıların
bürokrasiyi ve devlet yapısını kayda bağlamaya özel dikkat gösterdiği 16. yüz­
yılın ikinci yarısında izlenen diğer politikaların bir uzantısıydı. 37 Zanaatkarların
kimlik tanırnma dönük çabanın önemli bir unsuru olduğu, kayıtların titizlikle
tutulmasından bellidir.
Nakkaş bölüğünün mensupları sadece yazmalar üzerinde çalışmazdı; mo­
bilya ve dokuma tasarımları hazırlar, çeşitli bezerne ve inşaat projelerinde ça­
lıştırılırdı. Nakkaş bölüğü reisierinden bazıları inşaat nezaretçisi olarak, mimari
projeleri denetlernek üzere Manisa ve Mekke gibi yerlere gönderilirdi. Bu du­
rum saray ortamlarındaki resim stüdyolarının yazmaları resimierne dışındaki

35 Filiz Çağman, "Behind the Imperial Canon: the Workshops of the Imperial Palace"; Tülay Artan,
ed., Palace qfGold and Light: TreasuresJrom the Topkapı, Istanbul (İstanbul: Palace Arts Foun­
dation, 2000), 46-56; Necipoğlu, "A �anün for the State", 204.
36 Necipoğlu "A �anün for the State", 204. Çağman,"Behind the Imperial Canon" makalesinde (s. 46-
56) farklı kesimlerin bir özetini verir: Nakkaşlar, mücevherciler ve kuyumcular, silah yapımcıları
ve manifaturacılar, dokumalar ve kıyafetler, halı dokuyucuları, çiniciler, dökümcüler ve gümüş­
çüler, tomacılar ve doğramacılar. Rıfkı Melül Meriç Türk Nakzş San 'atz Tarihi Araştırmalarz kita­
bında (Ankara: Ankara üniversitesi ilahiyat Fakültesi Türk ve islam San'atları Tarihi Enstitüsü
Yayınları, 1953, 7, 1 1) , Topkapı Sarayı Müzesi Arşivleri'ndeki (bundan sonra TSMA) D. 9613-13
ve D. 7253 belgelerini aynen aktarır.
37 Buzov, "The Lawgiver and his Lawmakers"; Hagen, "Legitimacy and World Order", 55-84.

1 09
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

tasarım işlerini üstlenmesi yönündeki genel eğilimi yansıtır. Aslında, padişah


fermanlarının ve mimari yapıların bezenınesi muhtemelen atölye mensupları
açısından daha zaman alıcı ve daha önemli uğraşlardı. 38
Lokman'ın nezaretinde resimli tarihler üzerinde çalışacak olanlar bu bö­
lükten seçilip alınırdı. Genellikle Lokman'ın kendi projelerini hayata geçiren de­
vamlı bir grup nakkaş ve katibi sürekli yönettiği varsayılır; ama arşiv belgelerine
bakıldığında, bu durum o kadar açık değildir. Lokman'ın nezaretinde bir dizi
projede işbirliği yapan nakkaşlardan (Osman, Ali, Lütfü ve Velican) , katipierden
(Haydar, Sinan) ve müzehhiplerden (Musa, Ahmed) oluşmuş bir çekirdek grup
vardı. Hepsinin isimleri arşiv belgelerinde geçer. Ancak kayıtlar bu kişileri (baş­
kalarının yanı sıra) "cemaat-i nakkaşan-ı hassa-i kadim!"; "cemaat-i katiban-ı
kütüb-i kadim" ya da "cemaat-i mücellidan-ı hassa" içinde sayar.39 Bir başka
deyişle, bağlı oldukları asıl "ocak" ehl-i hiref içindeki yerleşik topluluklardı.
Aynı sanatçının birden fazla yazınada Lokman'la birlikte çalışıyor olması, onun
şehnameci nezaretinde sürekli istihdam edildiği anlamına gelmez. Tam tersine,
bu kişilerin kesin olarak ehl-i hiref bünyesinde istihdam edildiği ve belirli projeler
için geçici olarak Lokman'ın rehberliğinde bir araya geldiği söylenebilir.
Diğer bazı sanatçılar projenin gereklerine göre, benzer bir geçici temelde ehl-i
hiref dışından getirtilirdi. örneğin, daha sonra Hünemame ve Surname üzerinde
çalışan Velican, ilk başta Zübdetü't-tevanh için işe alınanlardan biriydi. Projeler
tamamlandığında, Lokman adamlarının başka görevlere tayinine nezaret ederdi.
Zübdetü't-tevarih ekibinde çalışanların bir kısmını istanbul'dan uzak eyaletler­
deki hizmetlere atadı. ikisi Van'a, ikisi Karaman'a ve biri Erzurum'a gönderildi.4 0
Lokman Hünemame üzerinde çalışanların birçoğu için belirli tayinleri şahsen
istedi. Yanındaki adamlar için çeşitli katiplik ve (palancı ocağı gibi) zanaatkarlık
görevlerinin yanı sıra ulaklık, silah yapımı, gülle yapımı ve kapıcılık işlerine
tayinleri rica ettiY Geçici olarak çalıştırdığı acemi içoğlanları daha sonra impa­
ratorluğun dış hizmet şubelerine atandı.

38 Necipoğlu, Age qfSinan, 3 4 1 . Lentz ve Lowry'nin Timur and the Princely Vision kitabının "Ap­
pendix 1 : Arzadasht" kısmında (s. 364-65) , Timurlu saray atölyesi üzerine, Wheeler Thackston'ın
çevirip notlar düştüğü bir raporda benzer bir durum açıkça görülür. Lentz ve Lowry aynı kitap­
ta (s. ı 59-236) , Timurlu atölyelerinde sanatçılarca tasarımı yapılan çok sayıda mecra üzerinde
durur. Bu mecralar arasında yer alan dokuma, seramik, mimari yapı ve yazma bezemelerinde
kullanılan motiflerin benzerliği, aynı sanatçıların çok sayıda mecrada eserler vermesini sağlardı.
Necipoğlu hassa mimarları ocağının belli noktalarda nakkaş bölüğüyle örtüşen konumuna ve
örgütsel yapısına ilişkin ayrıntılı bir döküm verir.
39 KK 242, 10-1 1 , KK 252, 23-24.
40 KK 242, 10-1 1 . Zübdetü't-tewirih için "etraftan" üç nakkaş ve iki katip getirtildi; bunlara daha
sonra ehl-i hirefte görevler verildi. Belgede kullanılan "etraftan" ibaresi, payitahtta serbest çalı­
şan meşhur zanaatkarların varlığına da işaret eder.
41 KK 252, 23 ve 24.

1 10
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Lokman'la birlikte çalışan katipler, yukarıda belirtildiği gibi, çoğunlukla ki­


tap katipleri topluluğuna mensuptu. Ancak Divan-ı Hümayı1n'a bağlı olan ve
kalemiyeyi oluşturan bir katip topluluğu da vardı. 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı
bürokrasisinde geniş bir yer tutan bu katipler, o dönemde gelişen titiz kayıt tut­
ma işlerini yerine getirirdi.42 Kalemiyenin başındaki nişancı, padişah mührün­
den de sorumluydu ve resmi belgelerde yer alan padişah tuğrasını çekerdi. Gö­
rünüşe bakılırsa, 16. yüzyılın sonuna doğru Osmanlı sarayının tarihini yazmak
da nişancıdan neredeyse beklenir bir görev haline gelmişti. Nitekim Mustafa Ali,
Celalzade ve Ramazanzade'den sonra kendi kuşağının eksiksiz Osmanlı tarihini
yazan üçüncü nişancı olmak istediğini belirtir. 43 Bürokrasiye mensup olan daha
az tanınmış katipierin ve tarihçilerin sahneye çıkışı, gazaname yazmalarının ele
alındığı beşinci bölümde anlatılacaktır. Katipler görünüşte metinleri edilgen bi­
çimde aktarmalarına karşın, daha sonraki tarihçilik rolleri kavrandığında açıkça
görüldüğü üzere, resmi bir saray tarihinin yaratılmasında hayati bir rol oynadı­
lar. Son iki şehndmeci olan Talikizade ve Hasan Hükmi Efendi, daha önce kale­
miyede katiplik yapmıştı. Bir başka deyişle, kalemiye yazarlar ve hattatlar sağ­
lamakla, Osmanlı tarih eserlerinin hem içeriğini hem de görünümünü etkiledi.
Lokman'ın "ekibi" daha fazla adam gerektiren projelerde genişlemeye elve­
recek esnekliğe sahipti; sözgelimi, Şehndme-i Selım Han üzerinde beş kişi çalı­
şırken, bu sayı Zübdetü't-tevdrih ve Hünerndme projelerinde neredeyse otuza
ulaştı.44 Böyle bir genişlemeye nezaret eden muhtemelen Lokman'dı. Bu yetenek­
li kişiler proje temelinde atanırlardı ve proje bittiğinde zanaatkar ya da katip sta­
tülerini korudukları olurdu; ama görünüşe bakılırsa, Lokman'ın sürekli yönettiği
sabit bir grup yoktu. Lokman bu değişken tabloda değişmeyen ana unsurdu;
projelerin sanatsal bütünlüğünü sağlayan şey besbelli ki onun nezaretinin yanı
sıra, stüdyoların varlığı ve bütün bu kişilerin o stüdyolarda yetişmiş olmasıydı.
Lokman hazırlanışına nezaret ettiği yazmaların nihai görünümü üzerinde geniş
çaplı denetim yetkisine sahipti. Hamilerinin isteğine göre hizmet veriyor olması,
Osmanlı yazma hamilerinin yazarlık sürecine katılmanın yanı sıra hanedan ta­
rihlerinin fiziksel görünümünde de dalaylı olarak söz sahibi oldukları anlamına
gelir. Burada incelenen kitapların üslubunu Lokman'ın denetiminde çalışan de­
ğişik zanaatkarları, bizzat Lokman'ı ve hamilerini kapsayan bir grup belirlemek-

42 Osmanlı bürokrasisinin 16. yüzyıldaki gelişimine ilişkin ayrıntılı bir inceleme için bkz. Fleischer,
Bureaucrat and Intellectual, 2 14-34.
43 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 245-52. Fleischer bu fikri Mart 2009'da son derece yararlı
bir özel konuşmada da benimle paylaştı.
44 Bütün bu belgelere ulaşınamasına karşın, Woodhead ("Experiment", 161) çok doğru olan şu sap­
tamada bulunur: "Şehnameci makamına bağlı olarak çalışan uzman personelin sayısıyürütülen
işin hacmı'ne göre değişmekteydı;. bu konu daha kapsamlı araştırılınayı beklemektedir."

111
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

teydi. Osmanlı yazmalarının görünümüne ve içeriğine yaratıcı etkide bulunanla­


rı belirlemeye çalışırken, yazmalarda payı olan farklı "elleri" saptamak üzere sırf
sanatçılara yönelme ve arşiv belgelerinde isimlerini arama yoluna gitmemeliyiz.
Saray atölyelerince hazırlanan her eserde padişahın etkisini de aramamalıyız.
Bunun yerine söz konusu kitaplar üzerinde çalışan ekiplerin örgütlenme biçimi­
ni göz önünde tutmalıyız ve yazara ya da proje nezaretçisine hak ettiği payeyi
vermeliyiz. Bölümün sonraki sayfalarında üretim sürecine ilişkin incelemernde
bu durum daha da açık hale gelecektir.

Mekan: Atölye

Lokman'a bağlı ekibin esnekliği, çalıştığı rnekanlara da yansımaktaydı. Bütün er­


ken modern çağ islam sarayları açısından, saray atölyesi çok tartışılan bir konudur
ve Osmanlı sarayı da bir istisna değildir. Osmanlı sarayında yazma üretimine iliş­
kin mevcut anlayış, 16. yüzyılda ve 1 7. yüzyıl başlarında saray alanının hemen
dışında bir hassa nakkaşhanesi bulunduğunu öngörür. Bu atölye belirgin biçimde
saray tarihçisi makamına bağlı değildi. Ehl-i hirefe mensup bir katip olduğu be­
lirlenen Molla Kasım adında bir kişinin nakkaşhane yanındaki evinin onarımıyla
ilgili ve Mart-Nisan 1587 tarihli bir arşiv belgesinde, saray atölyesinin sabit bir
mekana sahip olduğu açıktır. Necipoğlu'nun incelediği belgeler temelinde, Çağman
bir hassa nakkaşhanesinin varlığını doğrular ve nakkaş bölüğünün bazı mensup­
larının Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda saray binalarının bezenmesine yöne­
lik tasarımların hazırlandığı bir stüdyosunun bulunduğunu ortaya koyar. Ayrıca ı.
Süleyman döneminde Ahmed Karahisar! tarafından yazıya geçirilen ve 1584-93
arasında bezenen Kur'an'ın tezhibi gibi özel projeler için, sarayın bu kısmında geçi­
ci stüdyolar kurulmuş olmasının yüksek bir olasılık olduğunu ileri sürer.45 O halde
birinci avluda bir tane ve saray alanının dışında en azından bir tane olmak üzere,
stüdyoların bulunduğuna dair kanıt vardır elimizde.

45 Çağman, "Saray Nakkaşhanesinin Yeri", 35-46, Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power,
48 ve 73-79 dipnotları. Fisher ve Fisher "A Note on the Location" makalesinde (s. 1 1 8-20) , Albert
Bobavi'nin 1 7. yüzyılda Topkapı Sarayı'na ilişkin ayrıntılı anlatımında saray nakkaşhanesine bir
göndermenin yer almamasından hareketle, muhtemelen böyle bir kurum olmadığı görüşünü orta­
ya atar. Çağman bu savı çürütürken, Bobavi'nin 1657 tarihli anlatımında saraydaki bir atölyeye
değinmemesinin, mutlaka önceki yüzyılda da durumun aynı olduğu anlamına gelmeyeceğini
ileri sürer. IV. Mehmed'in (hd 1648-87) Edirne'deki saraya taşınması sırasında, saray maiyeti ve
büyük olasılıkla yazma atölyesi de taşınmış olmalıdır. Mart-Nisan 1 587 tarihli belge için bkz.
Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Em. Kur. Alb. İbrahim Kemal Baybura ve Ülkü Altındağ,
Topkapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Kata/oğu: Hükümler-Beratlar, Il. Fasikül E 1-12476
(Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988) , 1 1 5, no. 1 102.

1 12
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZIALANIŞI

Anlaşıldığı kadarıyla kendisine sürekli tahsis edilmiş bir stüdyosu olmadı­


ğına göre, Lokman muhtemelen geçici stüdyoları kullanmıştı. Şehnamecilerden
Arifi Fethullah Çelebi'nin (ö. 1561-62) kendi kullanımına verilmiş bir eve, Sul­
tan Süleyman döneminin beş ciltlik resimli tarihi üzerinde çalışan hattatlar için
odalar ekiettiği 16. yüzyıl ortalarıyla karşılaştırıldığında, bu durum bir değişik­
liği ifade eder.46 Arifi'ye ayrılan stüdyo ev 1583-85'te Mimar Sinan tarafından
kullanılmaktaydı ve artık şehnamecinin hizmetinde değildi. Bir başka deyişle,
stüdyo mekanı gerektiğinde tahsis edilen bir şeydi; şehnameciye bağlı ekibin ve
üstlendiği görevin geçiciliğini yansıtan esnek bir sisterndi bu.
Aynı şekilde, saray tarafından istihdam edilen düzenli bir sanatçı toplulu­
ğunun varlığı, nakkaş, katip, mücellit ya da müzehhip olsun, başka kişilerin
saray için yürütülen projelere katkıda bulunmaya çağrılmış olması ihtimalini
dışta bırakmaz. Nitekim Çağman nakkaşhanenin yanında, piyasa için çalışan
ve herhalde zaman zaman sarayla ilgili projelerde işbirliği yapan sanatçılara ait
atölyelerin bulunduğunu ileri sürer.47 Yukarıda saray tarihçisiyle ilgili olarak
üzerinde durulan belgeler de böyle bir senaryoyu destekler.
Yazmalara dönük bir "piyasa" kavramı oldukça sorunludur; bu konu uz­
manlarca henüz yeterince çözüme kavuşturulmuş değildir. Bununla birlikte
Osmanlı erkanının yazma hamiliği yaptığının belirlenmesi, ne kadar küçük
olursa olsun, bir talep bulunduğuna işaret eder ve bu da bir "piyasa" sayılabilir.
Ayrıca, hanedan dışındaki bu hamilerden bazılarının saray nakkaşhanesinden
ya da ehl-i hireften yararlandığı açıktır. Bu bölümün başında Atayi'nin tezkire­
sinden aktarılan anekdot, serbest çalışan katiplerin, müzehhiplerin ve mücel­
litlerin geçici olarak işe alınabildiğini ya da sarayda resmi bir konumu olmayan
Cenani gibi bir yazarın özgül projeler için saray atölyelerinin sanatçılarından
yararlanabildiğini gösterir. Bir başka deyişle, Osmanlı sarayı için yazma üre­
timi sadece padişahın eserler sipariş edebildiği saray nakkaşhanesiyle sınırlı
değildi.48
Nitekim Mustafa Ali'nin Nusretname'sinin ("Zafer Kitabı") ilk nüsha­
sının Halep'te resimlenmesi ve beşinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınacak

46 Necipoğlu, Age qfSinan, 274-5.


47 Çağman, "Saray Nakkaşhanesinin Yeri", 36-44.
48 The Sultan 's Portrait: Pictun'ng the House qf Osman kitabına (ed. Selmin Kangal, istanbul: iş
Bankası, 2000) katkıda bulunan çeşitli yazarlar da "çarşı nakkaşları"nın var olduğu görüşünü
ileri sürerler. Osmanlı imparatorluğu'da ticaretin ve loncaların geniş çerçevede ele alınışı için bkz.
Suraiya Faroqhi, Towns and townsmen qfOttoman Anatolia: trade, crqfts, andJood production in
an urban setting, 1520-1650 (Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 1984) ; aynı
yazar, Artı'sans qf empire: crqfts and crqftsmen under the Ottomans (Londra ve New York: I. B.
Tauris, 2008).

1 13
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Şecaatname'de ("Yiğitlik Kitabı") üslup bakımından değişik resimler bulunması,


hanedan için yazmaların hazırlanmasında serbest sanatçıların görev aldığına
işaret eder.49 Bu yazmalar Topkapı'nın dışında, aslına bakılırsa istanbul'a bir
hayli uzak yerlerde resimlenmişti ve besbelli ki onlar üzerinde çalışabilecek sa­
natçılar vardı. Osmanlı eyalet başkenti Bağdat 16. yüzyıl sonlarında aynı za­
manda bir yazma üretimi merkeziydi.5 0 Açıkçası, 16. ve 1 7. yüzyılların Osmanlı
bağlamında bir resimli yazmanın üretimi açısından çeşitli senaryolar mümkün­
dü. Çeşitli hamilerden gelen siparişler için çok sayıda yerde çok sayıda sanatçı
bulunabilirdi. Bir başka deyişle, bu kitapların hazırlandığı ve kullanıldığı bağ­
lamların çokluğu göz önünde tutulunca, 16. yüzyıl Osmanlı resim sanatı hak­
kında genel belirlemeler yapmak son derece zordur.
Ne var ki, bu kitapta incelenen resimli tarihierin büyük bir bölümü saray
tarihçisinin ya da saray çevresinden bir sanatçının yönetiminde hazırlandı ve
işler ya saray atölyesinde ya da civarında yürütüldü. Sanatçıların sıkı yakın­
lık içinde çalışmasının Lokman'ın gözetimiyle birleşmesi, kitapların standart­
laşan, tutarlı bir görünüme ulaşmasını mümkün kıldı. üretim mekanlarının
esnekliğine ve Lokman'ın yanında çalışan sanatçıların yer değiştirmelerine
karşın tutarlılığın sağlanması oldukça önemli bir başarıydı: Bunun gerektirdiği
öngörülebilirlik, tekörnekliğin iyi belirlenmiş bir hedef olduğu izlenimini verir.
Resimli tarihierin hazırlanması rutin ya da gelişigüzel bir iş olmaktan uzaktı.
Her yazmanın farklı bir devşirime dayanması, her birinin uzmanca veya en
azından tekil bir anlamı ya da amacı olduğunu gösterir. Üretim sürecinin son­
raki sayfalarda incelenen ayrıntıları, bize bu eserlerin hazırlanışındaki itina ve
dikkati hatırlatır.

Üretim Süreci

16. ve 1 7. yüzyıllara ait Osmanlı tarih eserlerinin önemli sayıda taslağının gü­
nümüze ulaşmış olması, nihai ürünün bir dizi titiz karar ve uzun bir planla­
ma süreci sonunda ortaya çıktığına işaret eder. Şehname-i Selim Han yine iyi
bir örnek olarak, resimli yazmaların nasıl katarıldığını açıklığa kavuşturur. 51

49 British Library [bundan sonra BL] , Add. 22oı ı . istanbul Üniversitesi Kütüphanesi (bundan sonra
İÜK] , T. 6043 ve TSMK, R. 1 296. Tanındı, "Osmanlı Yönetimindeki Eyaletlerde Kitap Sanatı",
so ı -os.
SO Milstein Miniature Painting kitabında, Rachel Milstein, Karin Ruhrdanz ve Barbara Schmitz Sto­
ries qf the Prophets: Illustrated Manuscripts qf Qisas al -Anbrya kitabında (Costa Mesa, Calif.:
Mazda Publishers, 1999) bir grup ayrı yazmayı istanbul'a atfeder.
sı Bu kısım "The Production" başlıklı makaleme dayanmaktadır.

1 14
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Çapraşık himaye ilişkilerini ve kitabı hazırlamada yazarın rolünü daha önce ele
almıştık. Konuyu daha ileriye götürürken, söz konusu yazmanın üç taslağının
ve bir nihai nüshasının günümüze ulaşmış olmasından yararlanacağız; böylece
yazmanın üretimindeki belirli aşamalara ışık tutacak şekilde, aralarında sıkı bir
karşılaştırma olanağını bulacağız. 52 Topkapı Kütüphanesi'nde günümüze ulaş­
mış bir dizi Osmanlı resimli tarihinin taslakları ya da erken nüshaları vardır
ama bunların hiçbiri incelenmiş değildir. Her yazma hakkında daha öğrenilmesi
gereken bir sürü şeyin olmasına karşın, Şehname-i Selim Han 'ın bize yol göster­
meye yetecek kadar tipik olduğu söylenebilir. Saray tarihçiliği makamının diğer
ürünleri gibi, bu yazma da katiplerden, müzehhiplerden ve nakkaşlardan oluşan
bir ekibin titiz planlama sürecinde bir dizi taslaktan geçmiştir.
Günümüze ulaşan en eski taslak (TSMK YY. 1 2 03) metnin bir kısmını
içerir ama hiçbir çizim ya da tezhip içermez. Sonra çizilecek resimler için bıra­
kılmış boş alanları vardır. Şimdi British Library'de bulunan resimli ve tezhipli
kısmi yazma (Or. 7043) Lokman'ın padişaha sunduğu sonraki versiyondur. 53
Lokman'ın bu taslağa verilen tepkiler temelinde hazırladığı metin, bir katip
tarafından temiz nüsha (TSMK R. 1 537) olarak yazıldı. Projedeki ilk katip
olan Sinan'ın ı Eylül 1573'te görevden alınmasından sonra, başka iki katip işe
alındı. Nihai yazmanın kolofonu, herhalde kitabın son nüshasını tamamlayan
"katip ilyas"ın ismini verir. 54 islam dünyasında yazarlar çoğu kez kendi metin­
lerinin katipliğini üstlenir ve nüshalar çıkararak metni yayarlardı. Ancak sa­
ray atölyesi ve bu resimli eserler bağlamında, metinleri çoğaltınada meslekten
katipiere başvuruldu. Bu profesyonelleşme kitapların tekörnek görünmesine de
katkıda bulundu.
Katip tam metnin temiz nüshasını çıkardığında, buna her sayfaya kaç sa­
tırın sığacağına, çizimierin nerelere konulacağına, metnin hangi kısımlarının
tezhipli olacağına ve metindeki hangi satırlara resimlerin eşlik edeceğine dair
talimatlada notlar düşülürdü (resim 2 .03) . Bir başka deyişle, bu taslak nihai
yazmanın ritimlerini ve aralıklarını düzenlerdi. Bu talimatlar nihai versiyonu
yazıya geçirecek olan katibe (İlyas) yönelikti ve büyük olasılıkla Lokman tara-

52 Taslaklar TSMK Y.Y. 1 203, TSMK R. 1537 ve BL Or. 7043, nihai versiyon ise TSMK A. 3595'tir.
TSMK R. 1537, BL Or. 7043 ve TSMK A. 3595'in ayrıntılı bir karşılaştırması için bkz. Fetvacı,
"The Production".
53 Yazmanın ilk taslağı Topkapı Kütüphanesi'nde Y.Y. 1 203 raf işaretiyle tutulmaktadır. Bu kıs­
mi taslak, aynı şekilde eksik olan British Library yazmasının metnini içerir. BL yazması Y.Y.
1203'teki metnin tamamını içermese de, mevcut içeriği iki yazmanın eşleştirilmesine elverecek
düzeydedir.
54 Nihai nüsha üzerinde çalışan ("katib-i beyaz") İlyas b. İbrahim ve bir taslağı yazıya geçiren
(katib-i müsvedde) Haydar b. Süleyman.

1 15
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

:.f1tf;.IJ;,, �0� /j·:ti·J-•t-'� e�>. .: ,;,�


;;�i;:,v- .hjı.:,aı;r �-k.P. "i{:ı.ı;_•;,;. ',j-=:�:ı:r�}A �JP1�� •::zr.,�JI� �JVI:il�ı�
.., ;;,.;,t,* �,;;.>J!fj;.; ('fieıf-f
. . .,,, /. . . -,' . ..
r��. . Vf!r.
. ' "'7' .· .
��&.'h!'" �f:.l�Y. P���,.. ;,,ı,�!.rr..ı
•Y}h:V(;-
•' .
�u,..;v.;� ·u�.!ı·� ...., ı,... J : i:i.���..o; �i;.p•6'-' �,.;-;J:·" .;c,�.;,_,,ı4 ıft,J5:�
IJf.•ljJ-1 �iJ,:ıy �(�n);f �.J.��;,Jı..: - 1"--tb.ıu« �,;���,. .ı
'6�·-t�.,c. '!Sı:iJ-�,�:f!.:
��� �� ��'fP�!-i �ift ·;;..(vl' �,{,?;W,
. -
-:.f;,;t,i.;.:-., *J.JU� �;,.,,;o'G�.� �;.c..JJ�
;�S�J'�� ;.J,t:i��!Y.� *·�'";,&' ��&r;.Yı� .tr.�f· .;r., :.-,r.ıta i.;:.·t,t,.:.-ıj "ri.;•i.J
��,;;J-!.:1,, �.,,;ı_.;..;,� .�y�)'l# W·1'J,ıH
4'-ff-f :(.;j&c;,.,.. ·�·lir:/ -"fJ,ıO.ı.:
��-;�ıı)J' --=�&-:-'� ir:y;p6' :j�,i)i-ı., ("i:�,ır (�·h'P :fi.p0<9.'1, ii(<i,pt'
""
· ı;"J./
� .A;"''�J ;.>!
/ ·tf:,·/r�/ �?-'
, ;(.. Jii�..;i�:. ,�;r
'" "' . . . j/
l,""lı{

'��:,·�, �S,&ı;1�y ��;.:"��,, �':t{WO!':�.!J,


�J4fi :,.4ı,IJ4-f' '���� ;;{-f.;,�!}.:.; '{,J . , . .":
'ÇJ�J-'IIJI.t" ,( .
' Vı;..(.J'
cJ.,,r. • . . f ()"!.,;.-:.,If/if
·" ..��
�� :.':i'
ı��j; �.;��ı,( (',;&"'- /.tiY.;.tfi
�ıJ;;;;, crıı..-.'4 ?v..U»r ,{.;.,,.:.;.:
��!)�i "C!,tı.;,;�iri:'i �[!:}!� ��:y�
�Y.-ifu�; �:lf-r� ���ı.Ar�
''·ü���--�,
�J-W.ı.: �h� 1'd�f''). ����r · ·

�ıO,-ıi �1if2•ijJJ� �ı&.Wf ���J�;.


..t.;,w;y,;.;; 'C�)>l(; (nfr:r,;.;._.: (ftfot<V ��/Jj!i t(!i,�� ���,çr 1/.:ı:.a�P.
1 �j.:ı;.(-i ($..(.t;,; '*ı··tı\:c;i' '{!."_ a-i;,; (r->L{f,i,:.. (ı:f,��Cr, .:.:-�b.;�'f' ��ç.�!,i;
if,c..:h)(;� �J?·��,ı ..:#.'�YJr� ��;,« ��-==,��; t�!�,:;jjf' /ıtif.'u�� -�::/ı,; i,;, /
"':��;;� ��.:it;i� ?&Jr.,fı� *�,_,.�.:.;.;

Resim 2 . 03. Metin sayfaları. Şehndme-i Selim Han, Lokman, istanbul, yak. 1 571-8 1 . Topkapı
Sarayı Müzesi, R. 1 537, fol. 44b-45a. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

fından yazılmıştı. Gözden geçirme sırasında düşülen notlar, katibin nihai yazma
metninin suretini çıkarırken, resimsiz Topkapı taslağını yanında bulundurdu­
ğu izlenimini verir. Lokman "sayfa tamam" gibi notlar düşmüş ya da tezhip
için nihai versiyonda çapraz yazılması gereken satırların yanına küçük noktalar
koymuştu. Katip çıkardığı surette resimlerin yerlerine ilişkin notlara göre deği­
şiklikler yapmıştı. Taslakta katibe yönelik talimatların yanı sıra katibin ne kadar
ilerlediğini işaret etmek üzere düştüğü notlar da yer almaktadır. Ayrıca katibi
doğrudan etkileyecek olan cetvellenen kısımlar ya da kağıtların teslim edilişi
gibi diğer işlemlerle ilgili notlar da vardır.
Bu eksiksiz ama süssüz taslak, bir yol göstericinin (bu durumda
Lokman'ın) gözetiminde çalışan cetvelci, katip (ler) , nakkaş (lar) gibi icracılar­
dan oluşan bir ekibe dair bolca veri sunar. Bu ekibin diğer kitaplara, sözgelimi
önceki iki tasiağa kolayca erişebilmesi, kitapların da bulunduğu aynı mekanda
çalıştıklarını gösterir. Taslaklarda nakkaşlara ve müzehhiplere yönelik daha
özgül talimatların bulunmaması da zanaatkarlar arasında sürekli etkileşimin
olduğuna işaret eder. Tıpkı planlama ve onaylama süreci gibi, maddi üretim
süreci de kolektifti.

1 16
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Arşiv belgeleri üç nakkaşın adını verir: Osman ve Ali'nin resimler, İbrahim


Peykeri'nin ise tezhipler üzerinde çalıştığını belirtir.55 Ama elimizde Lokman'la
iletişimlerine dair bir kayıt yoktur. Resimlerin konulacağı yerlerin ve onlara eş­
lik edecek satırların haliyle içeriği belirlemesine karşın, Şehndme-i Selim Han 'ın
taslağında resimlerin konusu ya da içeriği belirtilmemektedir. Bu durum, pro­
jenin nezaretçisi Lokman ile resimleri yapacak olan sanatçılar arasında sözlü
iletişimin olduğuna işarettir.
Sanatçıların rolü konusunda daha özgül bilgiler için başka bir projeye baka­
lım. Ferruh ve Hümd nın Topkapı Sarayı'ndaki bitmemiş nüshası (TSMK, R 1484)
'

yazma üretiminde sanatçıların oynadığı aktif rolü gösterir. Toplam 154 folyolu bu
yazmada, resimler için 31 boş alan bırakılmıştır; boş alanlarda ya da kenarlarda
nakkaşlara yönelik talimatlar yer alır. Bazı talimatlar oldukça muğlaktır; sözge­
limi "Humayun'u Şah'ın huzurunda elçinin sakalım keserken göster" notunda,
sahnede başka nelere yer verileceğine dair herhangi bir ayrıntı belirtilmez. Diğer­
leri "Buraya bir ağaç koy" türünden daha detaylı talimatlardır. Ayrıca nakkaşa
"Bu salıneyi göster, ama metni okuyup ona göre çiz" talimatını veren birkaç not
vardır. 56 Bu son türden talimatlar resimierne süreci konusunda son derece bil­
gilendiricidir. Nakkaşlardan metinleri okumalarının ve kendi yorumlarına göre
resimlernelerinin beklenmesi, resmi yapan kişinin belirli bir öğrenim düzeyine ve
özerkliğe sahip olduğunu gösterir. Talimatlar nakkaşların okumaya ve okudukla­
rını yorumlamaya yetecek kadar eğitimli olduklarını ima eder. Dahası, nakkaşla­
ra yorumlarını kendi başlarına görselleştirme izni verilirdi.
En azından bu talimatlar, yazmayı resimierne sürecine çeşitli kişilerin katıl­
dığına işaret eder: Yazar ve katip; talimatları yazan nezaretçi; metni okuduktan
sonra bunlara uyan nakkaşlar. Kitap sanatlarının bu icracıları yazarın/nezaret­
çinin yönetimindeki pürüzsüz bir örgütlenmeyle yekvücut hareket ederdi. Saray
tarihçisinin gözetiminde hazırlanan tarih yazmalarında kullanılacak belirgin es­
tetiği kurallara bağlamaktan hepsi topluca sorumluydu. Bu üslup ise Osmanlı
sarayını belirli biçimlerde görselleştirmeyi sağlardı. III. Murad döneminde hazır­
lanan Osmanlı tarih eserlerinin görsel üslubunu incelediğimizde, ehl-i hirefin Os­
manlı sarayı düzenini tanımlamaya katkıları daha keskin biçimde belirginleşir.

55 10 Sefer 989 (17 Mart 1581) tarihli BA, KK no. 238, 197, yazmanın tamamlandığı yıla denk gelir
ve şehnameci Lokman'a, Osman ve Ali adlı nakkaşlara ve adları belirtilmeyen diğer üç yardım­
cıya, bir katibe, bir nakkaşa ve bir mücellide projedeki çalışmalarını takdir nişanesi olarak maaş
zamları yapılmasını öngörür. 4 Cümade I 981 (1 Eylül 1 573) tarihli BA, KK no. 225, 32 1 , katip
Sinan'ın aziedildiğini belirtir ve onun maaşını yazma üzerinde çalışan diğer kişilere paylaştırır.
Çağman "Şehname-i Selim Han" makalesinde (s. 415-17) her iki belge üzerinde durur.
56 TSMK, R. 1484, fo!. 58a: "Bu mahalde Hümayun şahın divanında elçinin sakalın kesdügün tas­
vir oluna"; fo!. l l b: "bu mahale bir agaç .. yazup"; fo!. 1 1 2a: Ferruh ila Hümanun buluşdugıdur.
Kıssası okunup tasviri münasib ola.

1 17
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bir Hanedan Üslubunun Oluşturulması

16. yüzyıl başlarında ehl-i hiref kadrosunda Kahire ve Tebriz gibi fethedilmiş
şehirlerden gelen zanaatkarlar yer alırken, Süleyman döneminin sonuna doğ­
ru bu kuşağın yerini genç yaşta devşirme sistemiyle saraya alınıp yetiştirilmiş
zanaatkarlar aldı. 16. yüzyılın birinci yarısında nakkaş bölüğü, Rumi devşirme
içoğlanları ve yabancılar ("Acemi") olmak üzere iki kesime ayrılmıştı. Yüzyılın
sonuna doğru bu ayrımın ortadan kalkması, sanatçıların artık çoğunlukla sa­
rayda yetiştirilmiş kişilerden oluştuğuna işaret eder. Bu düzenli sanatçı toplulu­
ğu zamanla bir "hanedan üslubu" yarattı. Necipoğlu'nun sözleriyle, "devşirme
kökenli çıraklar nakkaşhanenin ustaları haline geldiğinde, klasik Osmanlı sen­
tezi ortaya çıktı."57 Necipoğlu Osmanlı emperyal üslup sentezini incelerken, daha
çok mimari yapılar, dokuma ve seramik sanatları üzerinde durur; ama gözlemleri
kitap sanatları için aynı ölçüde geçerlidir.
III. Murad döneminde saray tarihçisinin yönetiminde hazırlanan Osmanlı
tarih eserlerinin çok özel, kolay ayırt edilebilir bir estetiği vardır. Şehndme-i
Selim Han'dan alınma bir kanonik görüntü (resim 2.04) bu estetiğin bir örne­
ğidir. Sahne, II. Selim'in iran'daki Safevi hanedanının ikinci hükümdan Şah
Tahmasp'ın elçisini huzura kabul edişini tasvir eder. Elçi Osmanlı padişahının
tahta çıkışı onuruna şahın gönderdiği hediyeleri sunmaktadır. Kompozisyonun
odağı oldukça belirgindir: Üst sağ kısımda tahtta oturan padişah. Padişahı çev­
releyen taht, üst kenara çıkan külah biçimli kubbe ve bütün diğer kişilerin pa­
dişaha göre, ya ona doğru yönelen ya da onun bulunduğu yere bakan bir halde
düzenlenişi gözümüzü üst sağ köşeye çeker. Osmanlı saray teşrifatının düzen­
liliği, görüntünün estetiğine şekil verir ve dekor 16. yüzyıl Osmanlı mimarisini
yakından çağrıştırır. Kurşun kaplamalı kubbeler ve sayvanlar, dikdörtgen kare­
lere bölünmüş ahşap kepenkler ve çini kareleri anımsatan mükerrer desenlerle
eklemlenmiş duvar alanları, görüntünün bir Osmanlı saray ortamında yer aldı­
ğını göstermeye yarar.
Renk şemasına ve deseniere baskın bir düzen duygusu egemendir. Mima­
ri ya da giyim detaylarını öne çıkarmak için kullanılan yaldızda bir aşırılık
yoktur. Kıyafetler çoğunlukla sade renk alanları biçimindedir; bazı elbiselerin
detayları yaldızla ve başka tonlada verilse de bu iş hep ineelikle yapılmıştır. in­
celik mimari detayıandırmaya da damgasını vurur. Bir başka deyişle, süsleme­
ler gözü yormaz ve kompozisyondaki tekil figürler gibi genel düzen içinde kalır.

57 Necipoğlu, "A �iinün for the State", 205.

1 18
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Resim 2.04. Safevi elçisinin II. Selim'e hediyeler sunuşu. Şehndme-i Selim Han, Lokman,
istanbul, yak. 1571-8 1 . Topkapı Sarayı Müzesi, A. 3595, fol. 53b-54a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

Padişah bile saray teşkilatma tabidir ve önemli olmakla birlikte belirlenmiş bir
rolü oynamak durumundadır. Teşrifatın düzenliliği ve kumaşların, renklerin ve
hediyelerin zenginliği, görüntünün kurgusal ihtişamını ve göndermede bulun­
duğu Osmanlı sarayını vurgulayan unsurlardır. Kolları arkadan Osmanlı mu­
hafızlarınca tutulan Safevi elçisinin padişah önünde eğilerek takınmak zorunda
bırakıldığı itaatkar ve hatta hürmetkar duruş, Osmanlı azametinin bu ifadesini
güçlendirir.
Gottfried Hagen Osmanlı "nizam-ı alem" anlayışı üzerine mükemmel bir ma­
kalesinde, nizam-ı alem teriminin "tarihsel koşullara bağlı sosyal-siyasal dina­
mikleri izleyen teorik kavramları temsil ettiği" görüşünü ileri sürer. ideal düzenin
kesin tanımı zaman içinde değişiyor gibi görünse de meşruiyet sağlayıcı bir ilke
olarak düzen anlayışı Osmanlı tarihi boyunca hep karşımıza çıkar. Adalet, halife­
lik, karizmatik ve müebbet saltanat söylemleriyle birlikte, "nizam-ı alem" Osmanlı
meşruiyetinin temel kavramları arasında yer alır. 58 Bu bakımdan resmi tarihierin
saraydaki mevcut durumu ideal dünya düzeni gibi sunması şaşırtıcı değildir.
58 Hagen, "Legitimacy and World Order'', 55-57.

1 19
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Açık seçik düzen ve kolayca görülebilen konu, görüntüye bir duruluk ve an­
laşılırlık havası verir. Düzene ve saray teşrifatına vurgu, oldukça statik, ikonik
bir tasviri getirir: Sahnedeki bütün aktörler kesin yerlerini almış durumdadır;
hiçbiri aslında hareket halinde tasvir edilmemektedir. Bu da koropozisyonlara
sanki ebedi bir düzeni gösterirmiş havası verir. Görsel dil değişmez bir düzene
göndermede bulunmakla, ilgili eserlerin buyurgan niteliğini yansıtır; aynı tür­
den olaylar için çok benzer kompozisyonların kullanılmasının güçlendirdiği bir
duygudur bu. Resim 2.04'ün düzenlenişi resim 3 . 1 2 , 3.16, S.02 ya da S.03'te
örnekleri görülen diğer huzura kabul ya da tahta çıkış sahnelerine çok yakındır.
Teşrifatın tasviri hem konu (Osmanlı hanedanının sürekliliğini yüceltme) , hem
de üslup açısından nizam-ı alem anlayışını çağrıştırır. Methedici tarihler gün­
cel olayların resmi anlatımını kayda geçirmeye yönelik girişimlerdir ve taşıdığı
buyurgan havayla nesnellik savında bulunurlar: Her şeyi olduğu gibi yansıttık­
larını ileri sürerler. Resimler bu "bilgilendirici" tarzı sürdürerek, paralel bir rol
oynar. Gereksiz detaylada süslenmezler ve yalın anlatılan somutlaştıran ber­
rak kompozisyonlada çizilirler. Kanımca, görüntülere özgü bu "gerçekçi" hava,
saray tarihçiliği makamının gözetiminde hazırlanan tarih eserleri için bilinçli
olarak geliştirilmiş bir özelliktir.
Şehname-i Selim Han 'ın resimli iki versiyonu, bunun çarpıcı kanıtını sunar.
Nihai versiyonda yer alan iki resim, Lokman'ın Karabağı'yle beraber bir katip,
bir müzehhip ve bir nakkaşla görüşmesini (resim 2.01) ve II. Selim'in Adalet
Köşkü'ndeki bakış noktasından, Kubbealtı'nda asılı duran hedefe bir ok atarak
okçuluk hünerini sergileyişini (resim 2 .05) tasvir eder. Şimdi British Library'de
bulunan daha eski ve bitmemiş taslaktaki resimde (resim G.Ol) bu iki olayın
birlikte tasvir edildiğini görürüz; Selim'in okçuluk gösterisi yazmanın üretimine
geçişin onaylanması sırasında padişaha sunulmak üzere Osman'ın yaptığı örnek
resimde karşımıza çıkar. British Library taslağı ve nihai nüsha arasındaki fark­
lılık, yazmayı hazırlayanların sadece resmin iki yarısını ayırmakla kalmadığını,
onları önemli ölçüde değiştirdiğini de gösterir.
Topkapı yazmasında alimin sanatçılada görüşmesi özgün kompozisyonun
tersidir. Birinci ve ikinci versiyon karşılaştırıldığında, arka-planın daha yalın­
laştırıldığı görülür. British Library resminde kemerin sağındaki ağacın yok ol­
ması, sahnenin önceki gibi belirsiz bir mekan değil, iç mekan olduğuna işaret
eder. Ortadaki figürün arkasında duran yastığın yanı sıra, üstünde oturduğu
kumaş çıkarılmıştır; arka-planın artık bir tuğla duvarı yoktur. Oturan figürler
alim ortada kalacak şekilde birbirine yaklaştırılarak daha sıkı bir üçgen düzene
sığdırılmıştır ve bu sıkılaştırmanın bir sonucu olarak, ilk resmin sağ tarafındaki

120
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZIALANIŞI

Resim 2 .05. II. Selim


Adalet Köşkü'nde
Divan-ı Hümayiln'u
izliyor. Şehndme-i Selim
Han, Lokman, istanbul,
yak. 1571-8 1 , Topkapı
Sarayı Müzesi, A. 3595,
fol. 1 1a. (Foto: Topkapı
Sarayı Müzesi)

kitap yığını, ikinci resmin sol tarafında oturan iki figürün kafaları arasına ga­
yet sakarca yerleştirilmiştir. iki resim arasında görülen diğer değişiklik, kitapları
getiren iki hizmetkarın giyim kuşamıdır: Hayvan resmi baskılı ve kenan kürk­
lü başlıklarının yerine sade beyaz sarıklar geçirilmiş ve elbiseterindeki yaldızlı
kopçalar çıkarılmıştır.
Divan-ı Hümayün toplantısını izleyen II. Selim görüntüsü benzer biçimde
değişikliğe uğramıştır. Burada da sonraki resim, bütün sayfayı dolduracak şe­
kilde büyütülmesine karşın, öncekine kıyasla daha az detay içerir. Kıyafetlerde
detaylar kaybolmuş durumdadır ve mimari eskisi kadar belirgin değildir. Örne­
ğin, Kubbealtı tavanının kemerini destekleyen sağdaki sütun artık yoktur ve
kubbenin kemeri artık havada asılı duruyormuş gibi kenara doğru uzanmaz. Bir
bakıma görüntü daha yalın hale getirilmiştir. Kubbealtı ve padişahın izleme oda­
sı arasındaki mekan ilişkisi de önemli ölçüde değişmiş durumdadır. ilk resimde

121
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

padişahın ve Divan-ı Hümayıln'un yukarısındaki çatı hattının, ikinci resimde


padişahı Divan-ı Hümayıln'dan ayıracak şekilde ortaya taşınmasından dolayı,
hükümdar ile tebaası arasındaki mesafe abartılmıştır.
Şehname-i Selim Han'ın taslağından bitmiş nüshasına geçişteki değişiklik­
ler, Osmanlı şehnamelerindeki üslup özelliklerinin tercilıle belirlendiğini açık se­
çik gösterir. Bana göre, bunun ardında yatan şey Osmanlı sarayının tarih eserle­
rini ayırt edecek belirgin bir görsel tarz yaratmak ve söz konusu eserlerin faydacı
ve buyurgan niteliğini yansıtacak bir görsel dil kullanmaktı. Böyle bir görsel
dilin rolüne ilişkin bulgular, III. Murad'ın saray tarihçisi Lokman'a gönderdiği
bir iradede bulunabilir; padişah ona Hünername'yi (aynı yıl hazırlanmış başka
bir tarih eseri) bitişik talik tarzında hızla yazdırma ve tezhipleri çok fazla para
harcamadan yaptırma talimatını verir. Yani, padişahın tarihçiden istediği şey en
güzel ya da en şatafatlı yazmayı hazırlaması değil, daha ziyade işi en ekonomik
biçimde yapmasıdır.
Fakat daha da önemlisi, bu saray tarihleri için enikonu tasarianarak oluştu­
rulmuş görsel dilin durağanlık eğilimleri taşımasıdır. Bu durum, eserlerin Osman­
lı sarayına ilişkin benlik kavrayışlarının işlendiği mekanlar olarak oynadığı role
uygundur. Böyle ekonomik resimler, dolaysız görsel dil sayesinde, ebedi ve değiş­
mez görünür. Şehname-i Selım Han taslaklarının karşılaştırılmasında açıkça gö­
rüldüğü üzere, bu resimlerde düzen bilinçli olarak vurgulanmıştır. Resimlerde gö­
rülen düzen Osmanlı sarayının bizzat kitaplar aracılığıyla tanımlanmak istenen
idealize bir versiyonudur. Huzura kabul sahnelerinin yer aldığı resimler değişmez
teşrifat izlenimi vermek amacıyla benzer kompozisyonları tekrarlar; muharebe
salınelerindeki kahramanlar sosyal hiyerarşiye göre tasvir edilir; hükümdarın
görüntüleri kalıplaşmış biçimlerde (örneğin, her zaman arkasında Has Oda'nın
kırmızı başlık takmış iki hizmetkarıyla birlikte) sunulur. Kompozisyonlar saray­
da teşrifat kurallarını yansıtır. Bir başka deyişle, metnin içeriği ve genel anlamı
kitapların görsel estetiğinde ve biçiminde tam uygun düşen bir benzerini bulur.
Aynı dönemde imparatorluğu, bağlı olduğu hanedanı, ayrıca sosyal ve si­
yasal mahiyetini görkemli biçimde sunan kayıt tutma ve tarih yazmaya nasıl
ağırlık verildiyse, resimler de görsel özellikleriyle sarayın kesin biçimini sunma
çabası içindeydi. Bu çabanın somut bir örneği olarak, Mustafa Ali'nin kariyeriy­
le ilgili değerlendirmesinde, Fleischer onun imparatorluğu temelli tanımlayacak
"asıl" Osmanlı tarihini yazmaya nasıl çalıştığını etkili bir anlatırula ortaya koyar
-bu arzu söz konusu döneme son derece uygundu. 59 Osmanlı sarayının resimli

59 Fleischer Bureaucrat and Intellectual kitabında (s. 191-200, 242-52), imparatorluğu tanımlama
yönündeki bu saikı açıklar.

1 22
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

tarihlerinin de mevcut ve
müstakbel okurlarına sarayın
nasıl algılanması gerektiğini
aktaracak belirleyici kaynak­
lar olması öngörülmekteydi.
Bütün ehl-i hiref teşkilatı,
resimli eserlerin hazırlan­
masında devreye giren ekip
çalışması, bu süreçteki titiz
taslaklar, kolektif yazarlık
ve atölye üretimi sisteminin
bünyesindeki denetim ve den­
ge, 16. yüzyıl son çeyreğinde
imparatorluğa bu belirleyici
bakışı yaratmanın ayrılmaz
parçasıydı. Titiz örgütlenme
aynı zamanda bir metnin nüs­
halarını katipierin süslemeleri
ya da istenmeyen değişiklik­
ler olmaksızın çıkarmanın
güvencesiydi. Taslak ve nihai
nüsha, yazar ve katip, metnin
nüshası ve edisyonu arasın­
da çoğu kez hiçbir ayrımın
yapılmadığı islam dünyası
bağlamında, bu tarz örgütlen­
me denetimi ve tekörnekliği
sağlayacak bir mekanizma,
Resim 2.06. Topkapı Sarayı'nda bayram kabulü.
metinleri geçerli yazma kültü­ Gencine-ifeth-i Gence, Rahimizade, istanbul, 1 590.
ründe genellikle var olmayan Topkapı Sarayı Müzesi, R. 1 296, fo!. Sb.
(Foto: Hadiye Cangökçe)
bir yolla sabit kılacak bir me­
kanizma olarak daha da öne
çıkar. 6 0 Aynı dönemde yazılan ve resmi tarihçilik makamının ürünü olmayan
bazı tarih eserlerinin ele alınması, bu saptamayı daha da sağlamlaştırır.

60 Nüsha ve edisyon, taslak ve nihai nüsha, yazar ve katip arasında ayrımın olmayışı konusunda
bkz. Neumann "'Üç tarz-ı mütalaa"". Ayrıca bkz. Pedersen, The Arabic Book ve Atiyeh, The book
in the Islamic world.

1 23
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Osmanlı sarayı için 1584'ten


itibaren, bir dizi gayri resmi
askeri tarih resimlendi. Genellikle
"gazaname" olarak bilinen bu ki­
taplar, beşinci bölümde içerikleri
ve hamilik ilişkileri açısından in­
celenecektir. Yazarları ve hamileri
arasında kimi zaman örtüşmelerin
olmasına karşın, gazanamelerin
ve resmi şehndmelerin ayrı gö­
rünüm taşımaları, resmi saray
tarihlerinde kullanılan görsel
tarzın maksatlı biçimde kuralla­
ra bağlanışını açığa vurur. Mart
1 590'da tamamlanan Gencine-i
feth-i Gence ("Gence Fethinin Ha­
zinesi") Ferhad Paşa'nın Azerbay­
can'daki doğu seferini tasvir eden
bir savaş anlatısıdır. Darüssaade
Ağası Mehmed Ağa'nın önerisi
bir askeri ulak tarafından yazıl­
mıştır. Sadece yirmi resim içeren
yazma küçüktür ama kaliteyi gö­
zeten bir yaklaşımla hazırlandığı
açıktır. Yer verilen ilk resim bir
bayram kutlamasıdır; ikinci resim
ise Mehmed Ağa'nın bir kitabı pa­
dişaha sunuşudur (resim 2 .06 ve
2 .07) .
Resim 2.07. Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın Büyük özenle hazırlandı­
III. Murad'a kitap sunuşu. Gencine-ifeth-i Gence, ğı besbelli olan Gencine-i feth-i
Rahimizade, İstanbul, 1590. Topkapı Sarayı
Müzesi, R. 1296, fo!. 8b. (Foto: Hadiye Cangökçe) Gence'nin ihtişamlı bir yazma
olması amaçlanmıştı. Yaldızın yo­
ğun biçimde kullanıldığı ve detayların özenle işlendiği resimler hem içerik hem de
yerleşim açısından metinle yakından ilişkilidir. Ancak III. Murad dönemini anlatan
ve Gencine-ifeth-i Gence'den iki yıl sonra, 1592'de tamamlanan Şehinşehndme
yazmasındaki görüntülerle (resim G.04) karşılaştırıldığında, belirgin farklılıklar

1 24
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

gösterir. Şehinşehndme Lokman


tarafından kaleme alınan ve saray
atölyesinde resimlenen bir "resmi"
tarihtir. Şehndme-i Selim Han'la be­
lirgin estetik yakınlıklar taşır. Buna
karşılık, Gencine-ifith-i Gence'nin
iç mekan sahneleri çok daha süslü
detaytarla ve yoğun yaldız kullanı­
mıyla çizilmiştir. Emperyal yazma­
daki saray sahnesiyle karşılaştırıl­
dığında, Gencine-ifith-i Gence'deki
saray tasviri çok daha sıkışıktır. Fi­
gürler Şehinşehndme'de olduğu gibi
mimariyle bütünleşmiş değildir; bu
nedenle mimari bir süs zemini gibi
görünür. Resim mekan derinliğini
yansıtmaktan ziyade düzdür.
Gencine-ifith-i Gence yazma­
sındaki ordugah sahneleri (resim
2.08) figürler ve ortam arasında
daha yakın bir karşılıklı ilişkiyi
gösterir; ama tekil unsurları canlan­
dırma açısından Şehinşehndme'deki
��� �9-�L/.';;-:',;j �tJ �J�r-1!·�
�����ıGjlfı!iM'/'::!/;'. 1
sahnelerden (resim G.05) ayrılır.
Gencine-i Jeth-i Gence'de tepeler �� - tlt
<
-
L
• •

ve ağaçlar daha yumuşak dış hat­


larla ve gölgelerneyle çizilmiştir; bu Resim 2 .08. Akça Kale. Gencine-zJeth-i Gence,
Rahimizi:ide, istanbul, 1 590. Topkapı Sarayı
da daha hacimli görünmelerine yol
Müzesi, R. 1 296, fo!. 23b.
açar. Ayrıca figürler özellikle kıya­ (Foto: Hadiye Cangökçe)
fetleri açısından daha büyük detay­
lada süslenmiştir ve genelde daha fazla figür vardır. Sonuç olarak, Gencine-ifeth-i
Gence'deki resimlerin yapılış tarzı Şehıiışehndme'dekilerden belirgin biçimde fark­
lıdır: Kompozisyonun tekil unsurları son derece detaylıyken, düzleştirilen mimari
alanlar daha süslü biçimde işlenmiştir.
Gencine-ifith-i Gence'nin şatafatlı niteliği, dönemin Osmanlı sarayında
önemli bir güce sahip olan Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın aracılık et­
miş olmasının bir sonucudur. işin içinde onun olması, Gencine-ifith-i Gen-

1 25
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 2 .09. Kur'an hafızlarının geçit alayı. Surname, intizaml, istanbul, yak. 1588.
Topkapı Sarayı Müzesi, H 1344, fo!. 427b-428a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

ce ile resmi tarihler arasındaki farklılıkların, haminin saray nakkaşlarından


yararlanamamasından kaynaklanmadığına emin olmamızı sağlar. Aksine,
Mehmed Ağa yaklaşık 1 588'de tamamlanan ve Osmanlı tarih tarzına çok uy­
gun olan Surname'nin (resim 2 .09) hazırlanışına da nezaret etmişti. Ayrıca
Şehinşehndme'nin birinci cildinin hazırlanışında rol oynamıştı. Eğer hadım ağa
Gencine-ifeth-i Gence'yi aynı estetikle hazırlatmak istemiş olsaydı, besbelli ki
bunu yapabilecek konumdaydı.
Dönemin başka bir gazanamesi olan 1586 tarihli Şecdatndme (resim 2.10
ve 2 . 1 1) açısından böyle bir durum pek söz konusu değildi. Şecdatndme Osman
Paşa adlı vezirin Safevi savaşlarındaki kahramanlıklarını tasvir eder. Osman
Paşa'nın yanında katip olan yazar Asafi, bu kitabı muharebedeki hünerlerini pa­
dişaha göstererek, daha yüksek bir makama atanmasını sağlayacağı umuduyla
yazmıştı. 61 Bir ordu mensubu olduğu için, saray stüdyosunun olanaklarından
yararlanabilecek durumda değildi ve kitabı padişaha herhangi bir aracıya baş­
vurmadan sundu. Yazma yüksek rütbeli hamiler ya da saray atölyeleri olmaksı­
zın, taşrada nasıl bir şey yaratılabileceğini gösterir.

61 Kitabın ayrıntıları için beşinci bölüme bakınız.

1 26
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Resim 2 . 10. Asafı sipahilerin başında Safevileri kovalıyor. Şecdatndme, Asafı, büyük
olasılıkla istanbul, 1586. istanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6043, fo!. 1 19b.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi)

1 27
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 2 . 1 1 . Asafi'nin Safeviler tarafından zindana atılışı. Şecdatndme, Asafi, büyük


olasılıkla istanbul, 1 586. istanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6043, fo!. 153a.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi)

1 28
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Resim 2 . 1 2 . Asafı Safevi şahının oğlunun huzurunda. Şecdatndme, Asafı, büyük olasılıkla
istanbul, 1 586. istanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6043, fo!. 246a.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi)

1 29
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 2 . 1 3 . ön sayfa. Hift Evreng, Ca.mi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, H. 806, fo!. lb-2a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

Görsel malzeme tam sayfa ve daha küçük resimlerin bir bileşimidir. Figürler
resim düzlemine kıyasla oldukça büyüktür ve genellikle basit kompozisyonlar
halindedir. Pek fazla detay ya da konu dışı görsel bilgi verilmemiştir; dokumalar
çoğunlukla düz renkler halinde tasvir edilmiştir; arka-planlar kompozisyonun
neredeyse üstüne doğru yükselen tekil tepelerden ya da harekete düz bir zemin
sağlayan şematik mimari tasvirlerden oluşur. Altıgen biçimli tahtta ve küçük
taburede oturan mirzalar, soldaki zemini kaplayan açık renkli tuğlalar, gayretle
dörtnala koşan atlar ve binicileri, dönemin Osmanlı yazmalarından ziyade Acem
yazmalarıyla daha fazla ortak yan taşır.
Şecaatname'deki bir salıneyi (resim 2 . 1 2) Cami'nin Şiraz'da bir Osmanlı
ileri geleni için hazırladığı bir Hift Evreng'in ön sayfasıyla (resim 2 . 1 3) kar­
şılaştırmak, ilkinin Acem özelliklerine ışık tutar. Canlı figürlerin duruşları ve
kıyafetleri, kompozisyon içinde kıvrılarak ilerleyen dere , arka tarafta kom­
pozisyonu sınırlayan kayalar ve sallanan ağaçlar birçok benzerlikten sadece

1 30
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

birkaçıdır. Şecaatname'deki kompozisyon detayları ve figür türleri, elit Os­


manlı ve Safevi hamileri için Şiraz'da hazırlanan yazmaların estetiğini açıkça
andırır.
Fakat Şecaatname'nin belirgin Acem özellikleri taşımasına karşın, Osman
Paşa'nın huzura çıkış sahnesinde (resim 2 . 1 4) görüldüğü üzere, resimler Os­
manlı ikonografi ve teşrifat geleneklerinin de bilindiğini gösterir. Dahası, me­
tin Osmanlıcadır ve Osmanlıca metinlerde sıklıkla tercih edilen nesih tarzında
yazılmıştır. Yazma Safevi ve Osmanlı özelliklerini birleştiren sahici bir kültürel
melezdir.
Şecaatname ve Gencine-ifeth-i Gence' nin ortaya koyduğu üzere, gazaname
yazmaları görünüm bakımından oldukça değişkendir ve çok sayıda görsel tarzı
kullanır. Yazmaların estetik çoğulluğu, ifade ettikleri yazar ya da tarih görüşle­
rinin çoğulluğunu yansıtır; saray tarihçisince kaleme alınan kitapların "resmi"
görüşüyle belirgin tezat içinde olan bir estetiktir bu.
Resmi tarihierin estetiği Lokman ve sıkça yanında çalıştığı için, bir dizi
kitabında ismi geçen Nakkaş Osman tarafından birlikte geliştirilmişti. Nite­
kim yakın dönemde uzmanlar ikisinin hep birlikte çalıştığını varsayma nok­
tasına gitmiş bulunuyor. 62 Her ne kadar arşiv bulguları Lokman'ın her proje­
sinde Osman'ın yer aldığını doğrulamazsa da, saray sanatçıları arasında ağır
basan tarih üslubunun geliştirilmesinde Osman'ın payının olması mümkün­
dür. Osman'ın kariyerini ayrıntılı olarak inceleyen Filiz Çağman, ehl-i hirefin
maaş defterlerinde Osman'ın adıyla ilk kez 1 566'da karşılaştığımızı ve adının
geçtiği son belgenin 1 596 tarihli olduğunu açıklar. Osman Şehname-i Selzin
Han üzerinde çalışan ekip içindeydi; bunu kitapla ilgili çalışmalarından dolayı
maaş zammı alanların sayıldığı arşiv belgelerinden biliyoruz. Benzer bir belge
Şehinşehname ve Zübdetü 't-tevarih'in hazırlanmasıyla bağlantısını gösterir.63
Lokman Şehname-i Selzin Han henüz planlama aşamasındayken padişaha su­
nulan örnek resmin nakkaşı olarak Osman'ın adını verir; 1579'da tamamla­
nan K1J1qfetü 'l-insan{yefi şemail'ül-Osman{ye [Şemailname] ve 1588 tarihli
Hünemame gibi bir dizi eserinde de ondan söz eder. Osman Surname'nin sonun­
da da nakkaşlık hünerlerinden dolayı övülür. Yazar intizami bize kendisi gibi

62 Bağcı, et. al., Osmanlı Resim Sanatı.


63 10 Sefer 989 (17 Mart 1581) tarihli KK no. 238, 197; KK no. 239, 243, Maliyeden Müdevver 6196,
155 ve 7257, 5; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivleri, D. 10759. Filiz Çağman, "Nakkaş Osman in Six­
teenth-Century Literature and Documents", Turkish Art: Tenth International Congress qfTurkish
Art (Cenevre: Max van Berehem Vakfı, 1999), 197-206. Günsel Renda, "New Light on the Painters
of the Zubdet al-Tawarikh in the Museum of Turkish ve Islamic Art in Istanbul", 4th International
Congress qfTurkish Art, 183-200 (Paris, 1971); aynı yazar, "Türk ve islam Eserleri Müzesi'ndeki
Zübdet-üt Tevarih'in Minyatürleri", Sanat 3, 6 (Temmuz 1977), 58-67.

1 31
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 2 . 1 4 . Osman Paşa sadrazarnın huzurunda. Şecriatnrime, A.safi, büyük olasılıkla


istanbul, 1 586. istanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6043, fo!. 229a.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi)

1 32
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Osman'ın da Foça adlı küçük kasabadan geldiğini anlatır ve nakkaş hünerlerini


övgüyle aktarır. Bu anlatıda Osman'ın özel bir stüdyoya sahip olduğu ve çini
çizimierin yanı sıra duvar resimleri yaptığı yolunda bir ima da vardır. 64
Nakkaşın adı Lokman tarafından hazırlanan bir dizi eserle yakından iliş­
kilidir. 65 Başka bazı eserler de burada belirtilen kitaplardaki üsluba benzerlikten
hareketle Osman'a atfedilmiştir. Bu pekala mümkün olabilir; ama Osmanlı sa­
rayı gibi çapraşık ve içli dışlı bir sanat ortamında üslubun bireysel değil, toplu
bir uğraşın ürünü olması daha yüksek bir ihtimaldir. Lokman'ın adının kitap­
lara iliştirilmesine karşın yazarlık nasıl ortak bir uğraş idiyse, Osman'ın adının
öne çıkmasına karşın görsel üretim de ortak bir uğraştı. Kolektif üretim kendi
başına kargaşaya ve tekörneklikten yoksunluğa yol açabilirdi. Yazar/nezaretçi
ve nakkaş rehberliği altında, yazmalar belli bir ideale uyacak hale getirilirdi.
nı. Murad'ın maiyetinde resimli tarihierin hazırlanmasında görev alanların söz
konusu yazmaların görünümü konusunda açık tercihlerde bulunmaları, yazma­
ların sözlü içeriğiyle birlikte işleyen bir Osmanlı tarih üslubunun yaratılmasına
katkıda bulundu.
Resmi tarihler ve gazanameler arasındaki farklılık, devlet politikası gere­
ğince hazırlanan projeler ve ara sıra ortak uğraşla hazırlanan projeler arasındaki
farklılık olarak ifade edilebilir. Bir yanda, düzenli teşrifat sahneleriyle Osman­
lı sarayının ciddiyetini hatırlatan kapsamlı resimlerin yer aldığı büyük resmi
yazmalar vardır. Bu resimler aynen yansıttıkları düzenlerle Topkapı'nın ihtişamı
hakkında bilgi verir ve Osmanlı sarayı portresini yerine oturmaya yönelik tek­
rarlamalı kompozisyonlar ve ikonik tasvirler aracılığıyla değişmez dünya düze­
nine ve hanedanın kalıcılığına göndermede bulunur. Diğer yanda, daha küçük
olmakla birlikte, farklı yollarla gözleri kamaştırmayı amaçlayan daha dinamik
ve daha süslü eserler vardır. Osmanlı sarayının siyasal güctürnlü tarih eserleriyle
ortaya konulan özenli kurgusunda, söz ve imge paralel işlevler görürdü.
Kitapların estetik özellikleri, sözlü içerikle görünüşte şeffaf ilişki içindeki
belirgin bir Osmanlı görsel tarzı sunarak, kitapların taşıdığı anlamı süslemeye
yönelikti. Bu tarz sözgelimi bazı görsel özelliklerinin Şecaatname'ye sızmasına
göz yumulan dönemin Safevi yazmalarıyla çarpıcı tezat içindeydi. Birinci bölüm­
de ele alındığı üzere, Osmanlı sarayında Safevi kitapları mevcuttu; bunlar sara­
ya hediyeler olarak ya da Şiraz ile istanbul arasındaki canlı kitap ticaretindeki
alımlarla girmişti. Osmanlı yazmalarının sade üsluba ve statik kompozisyonlara

64 TSMK H. 1344, fo!. 428b-432b. Yazmanın tamamlanması üzere nakkaşlara verilen maaş zamla­
rının ayrıntılarını veren belgede de Osman'ın adı geçer (KK, no. 250, 207).
65 Bu noktaya işaret eden kaynaklardan biri için bkz. Bağcı et al. , Osmanlr Resim Sanatı. ı 10-1 55.

1 33
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

dayalı görsel özellikleri, Safevi eserlerindeki resimlerin çok-odaklı kompozisyon­


larından, canlı el kol hareketlerinde bulunan figürlerinden ve son derece detaylı
süslemelerinden kolayca ayırt edilebilir unsurlardı. Osmanlı müşteriler şiirde, hat
sanatında ve bezemede Rumi ve Acemi tarzları ayırt edebildikleri gibi, 66 Rumi
şehndmeler ve Acemi şehndmeler arasındaki farklılığı da kavrayabilecek düzey­
deydi. Mülemma kahbmm acemi içoğlanlarına saray adabmm yanı sıra bir dili
aktarmasına benzer biçimde, Osmanlı resimli tarihlerinin aynı dönemdeki diğer
eserlerden ayrı özelliklere sahip görsel dili de Osmanlı yönetici elitine kendi geç­
mişini öğretirdi.

Sonraki Gelişmeler

III. Murad sarayının tarih yazma tarzı hala oluşum halindeki bir saraylı kimliği­
ni etkili biçimde temsil etmekteydi; ama Lokman ve Osman'dan sonra varlığını
pek fazla sürdüremedi. Yüzyılın sonlarında yapılan kitaplarda seçilebilen biraz
farklı estetik başka bir sanatçının, sonraki şehndmeci Talikizade'yle birlikte ça­
lıştığı anlaşılan Nakkaş Hasan'ın kariyeriyle ilişkilidir. Lokman ile Nakkaş Os­
man ve Talikizade ile Nakkaş Hasan arasındaki işbirliğini daha önce saptayan
Zeren Tanındı ve başka uzmanlar, burada ana hatlarıyla verdiğime benzer bir
dönemselliğe işaret etmişlerdir; ama bu çalışma ilişkilerinin ya da ortaya çıkan
estetik üslupların anlamına ilişkin yorumları farklıdır. 6 7
III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde Has Oda'da hizmet veren Hasan,
Hazreti Muhammed'in altı ciltlik hayat hikayesi S{yer-i Nebfnin de aralarında ol­
duğu çok sayıda resimli kitapta ve resmi tarihçi Talikizade'nin III. Mehmed döne­
mini ve vezirlerinin faaliyetlerini ayrıntılı olarak aktaran (resim 2 . 1 5 ve 2 . 16) eser­
lerinin çoğunda nakkaş ya da nezaretçi olarak görev aldı. 6 8 Hasan'ın üslubuyla
özdeşleştirilen yazmalar, ileride sırası gelince, Gazanfer Ağa'nın hamiliğiyle ilişkili
olarak incelenecektir. Bunlar III. Murad döneminde özenle oluşturulmuş tarih üs­
lubundan ilginç bir uzaktaşmanın ipuçlarını verir ve üslubun işe yarar olmaktan

66 Osmanlı ve Safevi bezerne tarzlarının, aralarındaki ayrışmanın, ayrıca hat sanatı ve şiirdeki ay­
rışmanın bir analizi için, bkz. Necipoğlu, "L'idee de decor", özellikle ıs.
67 Bağcı et al, Osmanlı Resim Sanatı; Zeren Tanındı, Türk Mıi?J'atür Sanatı (Ankara: Türkiye iş
Bankası, 1996) .
68 Bağcı et al, Osmanlı Resim Sanatı, 1 76-84. Nakkaş Hasan Paşa'nın kariyeri üzerine ilk ayrıntılı
inceleme için bkz. Zeren Akalay, "XVI. Yüzyıl Nakkaşlarından Hasan Paşa ve Eserleri", l Mz1let­
lerarası Türkolqji Kongresi, istanbul, 15-20 x 1973. Tebliğler 3: Sanat Tarihi (İstanbul: Tercüman
Gazetesi ve Türkiyat Enstitüsü, 1979), 607-26. Ayrıca bkz. Tülay Artan, "Arts and Architecture",
The Cambridge History qfTurkey: The Later Ottoman Empire, 1603-1839, ed. Suraiya N. Faroqhi
(Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 2008) , 408-81 .

1 34
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

Resim 2 . 1 5 .
Hatice'nin evinin
hazırlanışı. Siyer-i
Nebi, Darir, istanbul,
1596. Topkapı Sarayı
Müzesi, H. 1222, fo!.
88b (Foto: Topkapı
Sarayı Müzesi)

çıktığını gösterir. III. Mehmed döneminden kalma saray yazmalarının çoğunda


büyük ve sakin figürlerin, çok yüksek ufuk çizgilerinin, sığ resim alanlarının ve
az sayıda konu dışı detayın yer aldığı yalın kompozisyonları saptayabiliriz. Ayrı­
ca, birkaç figürün başbaşa yer aldığı iç sahneler yönünde bir tercih vardır.
Yüzyıl dönümünün bu eserlerinde, resim gittikçe artan bir yakınlıkla ve
konu dışı bilgiler katmaksızın metni gözler önüne serer. Yüksek bir ufka büyük
figürlerin oturtulması sığ alanlara yol açar ve turuncu gibi alışılmamış zemin
renkleri tercih edilir. Bu resimlerde nispeten az figür vardır ve heyecanlı ya da
hareketli duruşlada tasvir edilmeleri ender görülen bir durumdur. III. Mehmed

1 35
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 2 . 1 6 . Nakkaş Hasan ve bir katip iş başında. Şehname-i Mehmed Han, Talikizade,
istanbul, 1 7. yüzyıl başları. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1609, fo!. 74a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

döneminden kalma yazmaların birçoğunda tercih edilen sade estetik, III. Murad
sarayı için hazırlanmış kitaplarda gördüğümüz estetikten farklıdır.
Bu değişim pek<�Ha Osmanlı resimli yazmalarına özgü estetiğin fiziksel nes­
nelerin üretimini denetleyenler kadar, onları yaratanlarca da belirlenmesinden
kaynaklanmış olabilir. Bir hami, yazar ve sanatçı kuşağı yerine başka bir ku­
şağa bırakırken, kitapların görünümü ve içeriği de değişti. III. Mehmed sarayı
için hazırlanan eserler, saraya düzen vermeye ve bu düzeni değişmezmiş gibi
tekrarlamaya yönelik gösterişli emperyal tarihler değildi artık. Aksine, yeni dö­
nemi tanımlama arzusunun artık işin içine katılmamasından dolayı, mahiyet iti­
bariyle daha mahrem, belki daha özel eserlerle ayırt edilebilir. Osmanlı sarayının
sanatsal ürünleri artık nevi şahsına münhasır, kişisel nesneler olmakta özgürdü.
16. yüzyıl sonlarının Osmanlı sarayında resimli yazmaların hem üretimi,
hem de tüketimi işbirliğine dayalı sosyal uğraşlardı. Osmanlı saraylıları ken­
di camialarının düzenini ve yapısını kayda geçirirken ve böylece tanımlarken,
bunu kendileri için, camialarının mensupları için yapmaktaydı. Yazmalar Os­
manlı toplumunun tepesinde duran içli dışlı bir topluluğun yaratımlarıydı; on­
ların hayatları görgü tanıkları tarafından ve kitaplarda anlatılan olayları zaten

1 36
OSMANLI SARAYlNDA KiTAPLARlN HAZlRLANlŞI

yaşamış olanlar için kayda geçirilmekteydi. Bu yazar, nakkaş, olay kahramanı


ve okur topluluğunun içli dışlı oluşu, sonraki bölümlerde incelikli anlamları irde­
lenecek olan son derece nüanslı aniatılara yol açtı.
Osmanlı sarayında yaratıcılık ya da yazarlık kavramını, yazmaların hazırla­
nışında rol oynayanlar arasındaki karmaşık ilişkilerle bağdaştıracak şekilde geniş­
letmek gerektiği açıktır. 16. yüzyıl Osmanlı sarayında icracılarca ortaya konulan
yeni görsel ve sözel dilin yaratıcı değeri sadece katiplere, yazariara ya da nakkaş­
lara bağlı değildir; daha ziyade aracıların (padişah, hadım ağa, tercüman, yazar,
proje nezaretçisi ve nakkaş) ve koşulların (16. yüzyıl sonlarında Osmanlı düzeni­
ni kayda geçirip kalıcılaştırma arzusu) belli bir bağlantısında yatar. islam sanatı
uzmanları genellikle padişahı (hami) ve atölyeyi (yazar, katip ya da nakkaş) tek
bir "yazar"da birleştirme eğilimindedir. Yakın dönemde Timurlu ve Safevi bağlam­
larında ortaya konulduğu gibi,69 Osmanlı sarayında da çok daha karmaşık ilişki
devşirimleri söz konusuydu. Osmanlı sarayı mevcut ve müstakbel kuşaklar için
kendisini tanımlamaya çalışırken, bunu resimli yazmaların, yani saray tarafından
saray için yazılan kitapların kolektif yaratılışıyla yapma yolunu buldu.
Bu yazmaların nihai gayesi Osmanlı sarayındaki sosyal hiyerarşinin
meşrulaştırılmasıydı. Yazmalar hiyerarşiyi görselleştirme yoluyla, sosyal
düzeni somut ve özet bir tasarım olarak gösterirdi. Bu bakımdan Osmanlı
imparatorluğu'nun meşruiyetinin tartışılmasında rol aynadıkları söylenebilir.
Osmanlı sarayının tam ortasında yaratılan resimli yazmalara ilişkin (sonra­
ki birkaç bölümde ayrıntılı olarak vereceğim) bulgularım, Hagen'in Osmanlı
nizam-ı alemi üzerine makalesinde Osmanlı tarihçileri hakkında yazdıklarıyla
uyuşur. Hagen "vakanüvisleri ve diğer edipleri bütünleşik bir merkezi iktidarın
'din ve devlet' birliği fikrini yayan sözcüleri olarak yorumlayan" bir yaklaşım
yerine, "onları merkezi iktidar içindeki bir söylemin bağımsız katılımcıları ola­
rak ciddiye alan bir perspektifi" savunur/0 önceki iki bölüm (resimli yazma­
lara ilişkin verilerle) bu tartışmaya katkıda bulunmakta ve böyle aktarırnlara
sadece vakanüvislerin ve ediplerin değil, sanatçıların, katipierin ve harnilerin
de katıldığını daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Yazmaların görsel unsurları
meşruiyet ve düzen konusunda bize sözel kısımlardan geri kalmayacak kadar
çok şey anlatır. Sonraki bölümlerde belirli yazmaları incelediğimizde, bu durum
daha açık hale gelecektir.

69 Roxburgh Persian Album kitabında (s. 86) "Acem dünyasında saray hamiliğinin işbirliğine da­
yalı niteliğini" ele alır.
70 Rifa'at Ali Abou-el-Haj , "Aspects of the Legitimation of Ottoman rule as Reflected in the Preamb­
les of Two Early Kanunnameleri", Turcica 2 1 -23 (1991), 373-83 ve Hagen, "Legitimacy and World
Order", özellikle 57.

1 37
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Sonraki sayfalarda belirli hamilere ve yazmalara ilişkin incelemelerde, Os­


manlı eliderinin saray çerçevesini şekillendirmenin ötesinde, saray hiyerarşisin­
deki konumlarını sanat hamiliğiyle nasıl etkiledikleri irdelenecektir. Yazmalar
Osmanlı sarayına özgü yeni bir sosyal hiyerarşinin zamanla aktarılmasına temel
oluşturan kişisel çıkarlar ve mevcut saray yapısı arasında diyalektiğe ışık tutar.
Resimler Osmanlı sarayının yapısını devletin değişmez doğası gibi tasvir ederek,
saraylıların müdahaleleri sonucunda saray mevkilerinin nitelik ve görece sta­
tü bakımından değiştiği gerçeğini gizler. Ancak resimler eşlik ettikleri metinle
birlikte dikkatle ele alındığında, kaçınılmaz ve ebedi bir saray yapısı izlenimi
dağılır. Saray yaşamına damgasını vuran belirsizlik, mevki ve itibar mücadelesi
öne çıkar. 71

71 Gerek Norbert Elias (The Court Society, Oxford: Basil Blackwell, 1983) , gerekse onu kavrayışlı bir
yaklaşımla eleştiren Jeroen Duindam (Myths efPower: Norbert Elias ve the Early Modern Euro­
pean Court, Amsterdam: Amsterdam University Press, 1994) bireysel kimlikler ve üstlendikleri
sosyal konumlar arasındaki gerilimi analiz etmeyi sağlayan yararlı çerçeveler sunar.

1 38
3

SOKOLLU MEtJM�D PAŞA VE .


OSMANLI RESIMLI TARIHLERI

Osmanlılarda tarihin bir yazı türü olarak gelişmesi genellikle padişahların ilgisi­
ne ve himayesine (özellikle III. Murad'ın kitap sevgisine) ya da Osmanlıların öte­
den beri tarihe düşkün oluşuna bağlanır. Oysa sonraki sayfalarda göstereceğim
üzere, bu gelişme aslında Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa'nın (görev dönemi
1 565-1 579) 1570'lerde yazma hamiliğine yönelmesinin sonucuydu. Himayesin­
deki Seyyid Lokman'ın 1569'da saray tarihçisi ("şehndmeci") olarak atanması,
Sokollu Mehmed Paşa'nın 1579'daki ölümüne kadar, Osmanlı tarihini kayda
geçirme ve görselleştirme üzerinde önemli bir nüfuz elde etmesini sağladı. Böy­
lece Osmanlı tarih eserleri için geliştirilen görsel ve sözel üslup sadrazam ve
şehndmeci Lokman'ın eseri olarak görülebilir.
Sokollu ve Lokman işbirliğinin ürünü olan resimli tarihler, yaşanan somut
olaylarla ve sadrazama ilişkin belirli bir timsali yaratma arzusuyla şekillenmiş
olsa da, dönemin siyaset nazariyesindeki gelişmelere de denk düşer. 1570'lerin
fikri ortamı, imparatorluğun gerilemesi ya da "nizam-ı alem"in bozulması ko­
nusunda çok hassastı. Osmanlı aydınları ve tarihçileri mevcut gidişattan yakın­
makta ve geride kalmış olsa bile, Süleyman dönemini sıklıkla örnek alınacak bir
çağ saymaktaydı. ı Sokollu Mehmed Paşa bu dönemle bağın yaşayan en güçlü
simasıydı; onun tarafından atandığı sadrazamlık görevini, yani padişahın vekil­
liğini ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Bu özel rolünün bilincinde ve böyle bir
timsali geliştirmeye hevesli olduğu için, Süleyman dönemiyle ilgili hikayeterin
yazıya geçirilip resimlenmesini teşvik etti. Osmanlı resimli tarihlerinin 1570'ler
ı Nizam-ı alem terimi ve değişen içerikleri için bkz. Hagen, "Legitimacy and World Order", 55-84.
Kafadar "The Myth of the Golden Age" makalesinde (s. 37-48) haliyle bütün aydınların aynı ka­
naatte olmadığını ve Süleyman döneminin övülmesine karşın, mevcut bazı sorunların o dönemde
başladığının kavrandığını açıklar.

1 39
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ve 1580'lerde yoğunlaşması hiç de tesadüf değildir. Bu eserler sadrazarnın Süley­


man döneminin mirasçısı gibi görünmesine destek verirken, sarayın kendi yakın
geçmişini kayda geçirmesine olanak verdi.
Hikayelerin gelecek kuşaklara dönük bir yaklaşımla yazılması Sokollu'nun
hatırlanmasını güvence altına aldı; öte yandan kitaplardaki çizimler ona ilişkin
belirli bir timsali Osmanlı elitinin hayal gücüne kazıdı. Görsel unsurlar sıklıkla
birçok şekilde yorumlanabilecek metinlere belirli bir açıklama getirme işlevini
görür. Kimi zaman da metnin anlamını değiştiren ince mesajlar taşır. Bu re­
simler yazmalar içinde bir sürekliliği sağlar ve saraydaki değişimlerle birlikte
yavaş yavaş değişen bir sadrazam timsalini çizer. Sokollu'nun resimleri başa­
rıyla kullanması kendisinden sonraki saraylılara ilham vermiş olabilir; nitekim
bu ilk projeler daha sonra III. Murad döneminde resimli yazmaların siyasal
amaçla kullanılmasının Sokollu'nun faaliyetlerinden doğduğu izlenimini verir.
Sokollu'nun, Rüstem Paşa ve Sultan Süleyman'ın 1 540'larda ve 1 550'lerde gör­
kemli ve kapsayıcı bir padişah timsali sunmada görsel sanatlardan ve mimari­
den yararlanmalarını esas aldığı ileri sürülebilir. 2 Onun yuvadamaya başladığı
top sonraki çeyrek yüzyılda daha da hızlanacaktı; ama kanımca özünde her
zaman Sokollu Mehmed Paşa'yla ve himaye ettiği saray tarihçisi Lokman'la
bağlantılı kalacaktı.
Sokollu Mehmed Paşa'nın hamiliği Osmanlı saraylıları üzerinde bırakılan
izlenime yön verınede resimli tarihleri kullanmanın en incelikli ve muhtemelen
en eski örneği sayılabilir. Hazırlattığı kitaplar ömrünün son birkaç yılındaki ik­
balini etkilerneye de yönelikti. Açıkça kendi başarılarını merkez alacak anlatı­
lar yazdıran halefierinin aksine, kendi imajını Osmanlı hanedam imajının içine
daha incelikli bir tarzda ördü. Böylece yazmalar hem daha dar hem de daha ge­
niş çıkariara aynı anda hizmet etti. Burada ele alınan Fütuhdt-ı cemile ("Takdire
Şayan Fetihler"), Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar, Zqferndme (Tarih-i Sultan
Süleyman olarak da bilinir) , Şehndme-i Selim Han, Hünerndme ve Şernailname
gibi örneklerin hepsi, Osmanlı tarihinde hayati önemi olan bir aktör olarak So­
kollu Mehmed Paşa'nın çok güçlü bir görsel portresini sunar. 3
Hüseyin Yılmaz'a göre, Süleyman ve II. Selim dönemlerinde "siyasal ana­
lizin odağı hükümdarın kişiliğinden mevcut hükümete, onun kurumlarına ve
usul adetlerine kaydı. ( . . . ) Yeni paradigmada, sadrazam hükümetin merkezi
olarak padişahın yerine geçti. Böylece padişah gözlerden uzak, ama hanedam
meşrulaştırıcı bir figür olarak kavranırken, sadrazam Osmanlı devletinde fiili

2 Necipoğlu, "A �anün for the State", 213.


3 TSMK, H. 1592; TSMK, H. 1339; CBK 413; TSMK, A. 3595; TSMK H 1523-24, TSMK H. 1563.

1 40
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

hükümdar konumuna yükseltildi."4 Sokollu Mehmed Paşa için hazırlanan re­


simli kitaplar, sadrazarnın artan önemini doğrular. Sadrazarnın idari işlevleri­
nin padişaha kişisel hizmetinden daha önemli hale gelmesiyle birlikte, padişa­
hın yardımcısı konumundan hükümetin icracısı konumuna dönüşümün izlerini
sürer. Bu değişiklikler klasik islam ideallerinin yanı sıra Osmanlı tecrübesiyle
şekillendi.

Sokollu Mehmed Paşa'nın Kariyeri

Bosna'nın SokoloviCi köyünde doğmuş bir Sırp olan Sokollu Mehmed Paşa,
Süleyman döneminin başlarında henüz bir delikanlıyken, Osmanlı hizmetine
alındı ve Edirne Sarayı'nda eğitildi. Kırsal kesimdeki küçük bir soylu aileden
gelmesine karşın, Osmanlı hizmetine girmesiyle birlikte, devşirme sistemiyle
gayrimüslim ailelerden toplanmış diğer oğlanlardan pek farkı kalmadı. 5 Has
Oda'da "rikabdar", "çuhadar" ve "silahdar" olarak hizmet verdiği yıllarda si­
yasal konumunu güçlendirdi. Daha sonra üstlendiği çeşnicibaşılığın ve kapı­
cıbaşılığın ardından saray dışı görevlere atandı ve 1549'da Rumeli beylerbeyi
oldu. Henüz Topkapı Sarayı'nda hizmet verirken, kardeşini ve yeğenini içoğ­
lan olarak Galata Sarayı'na getirtti ve böylece bir ittifak şebekesi oluşturmaya
başladı. 6 Sokollu'nun Osmanlı sarayında ve ordusunda çeşitli kademelerden
geçerek yükselmesi, yetenekli ve hırslı biri açısından tipik bir durumdu. Askeri
cesaretinden ve Rumeli kuvvetlerine başarıyla komuta etmesinden dolayı,
1 554'te Süleyman tarafından üçüncü vezir olarak atandı ve böylece Divan-ı
Hümayün'a girdi.
1 7. yüzyıl tarihçilerinden Peçevi'ye göre, Sokollu 1 559'da iki şehzadenin
karşı karşıya geldiği meşhur muharebede, Selim'in kardeşi Bayezid karşısında­
ki zafere ulaşmasını ve böylece taht konusundaki son rakibini bertaraf etmesi­
ni sağladı. Kısa bir süre sonra Sadrazam Rüstem Paşa'nın ölümü (10 Temmuz
1561) ikinci vezir Semiz Ali Paşa'nın Divan-ı Hümayün'un başına geçmesini ve

4 Yılmaz, "The Sultan and the Sultanate", iii-iv, 2-3 ve sadrazam üzerine, 274-383. Ayrıca bkz.
Colin Imber, The Ottoman Empire, 1300-1650: Structure qfPower (Hampshire ve New York: Palg­
rave Macmillan, 2002); Halil inalcık, "State, Sovereignty and Law during the reign of Süleyman",
Süleyman the Second and His Time, ed. Halil ınalcık ve Cemal Kafadar (İstanbul: !sis Press,
1993), 229-48.
5 Devşirme sistemi için bkz. Menage, "Some Notes on the Devshirme" ve bu kitabın birinci bölümü.
6 Sokollu Mehmed Paşa'nın hayatı üzerine daha geniş bilgi için bkz. Encyclopedia qfIslam, New
Edition (bundan sonra E/2), "So�ollu MeJ:ımed Pasha" maddesi (G. Veinstein) ve Necipoğlu, The
Age qfSinan, 331-68.

1 41
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Sokollu'nun ikinci sıraya yükselmesini getirdi. Sokollu Mehmed Paşa 1562 'de
henüz ikinci vezirken, Şehzade Selim'in kızı ismihan Sultan'la evlendi. 7 Süley­
man döneminde 1565'te sadrazam oldu; ondan sonra da aynı görevle II. Selim'e
ve III. Murad'a 1579'daki ölümüne kadar hizmet etti. En güçlü olduğu dönem,
kayınpederi II. Selim'in başta olduğu yıllardı. 16. yüzyıl tarihçilerinden Mustafa
Ali, bu dönemi anlatırken Sokollu'dan "padişah-ı manevi" diye söz eder. Aynı şe­
kilde Peçevi de II. Selim döneminde Sokollu'nun önceki sadrazamların hepsinden
fazla yetki ve serbestlik elde ettiğini yazar. 8
III. Murad'ın tahta çıkışından kısa bir süre sonra, padişahın yakın çevre­
si Sokollu'nun saraydaki konumunu sarsmaya başladı. Osmanlı tarihçilerinden
gerek Peçevi, gerekse Ali II. Selim'in padişahlığı sırasında sadrazarnın emsali
görülmemiş güce ve serbestliğe ulaşmasını, Murad'ın tahta çıkışından sonra ona
karşı yapılan hamleterin sebebi sayar. Peçevi'ye göre, Sokollu Şehzade Murad'ın
sırdaşlarından bazılarına kötü davranmış, bazılarını da saraydan uzaklaştırınış­
tL Dolayısıyla Murad'ın nedim çevresi Sokollu Mehmed Paşa'ya güvenınedi ve
onun yeni padişah üzerindeki nüfuzunu kırarak, etkili hale gelmek istedi. Bu
amaçla Sokollu'nun himaye ettiği kişiler görevlerinden alınmaya başladı.
Murad'ın sırdaşlarının Sokollu'dan hoşlanmayışının geçmişi, Peçevi'nin
ileri sürdüğü gerekçenin öncesine dayanır. Padişahın en yakın çevresi içinde
yer alan Harem Kethüdası Canfeda Hatun ve Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa,
Sokollu'yla çekişınesi II. Selim döneminin başlarına kadar inen Lala Musta­
fa Paşa'nın (ö. 1 580) müttefikleriydi. III. Murad'ın nedimi Şemsi Ahmed Paşa
da sadrazarnın yetkilerinden rahatsızdı.9 Sokollu'nun saraydaki başka kişiler­
le çekişmeleri de devlet işlerini etkileyen sonuçlar doğurdu; böylece padişahı
Sokollu'nun tavsiyeleriyle çelişen politikalar izlemeye teşvik etmeye yöneldiler.
Daha önce II. Selim döneminde, Lala Mustafa Paşa padişahı, Sokollu Mehmed
Paşa'nın savunduğu gibi devlet kaynaklarını Hürmüz üzerinde yoğuntaştır­
mak yerine, Kıbrıs'a saldırmaya ikna etmişti. Safeviiere 1577'de savaş açılması
benzer bir tertibin sonucuydu. Sokollu'nun hasımlarının savaş için sıkıştırması,
devleti Sokollu'nun Hint Okyanusu'nda ticari hakimiyet tasarısından vazgeçir­
meye yönelikti. 1 0

7 İbrahim Peçevl, Tann-i Peçevi, 2 cilt (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1980, 1281-84/1864-67 baskı­
sının tıpkıbasımı) , 1: 24-28; Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 125b-126b.
8 Peçevl, Tann-i Peçevi, 1: 24-28; Ali, Künhü'l-ahbdr, fo!. 1 25b-126b.
9 III. Murad döneminin başlarında Sokollu karşıtı hiziplere ilişkin bir değerlendirme ve adları geçen
kişilerin çekişmedeki rollerinin kısa bir açıklaması için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellec­
tual, 72-74.
10 Giancarlo Casale, The Ottoman Age qfExploration (Oxford, New York: Oxford University Press,
2010), 1 1 7-51 .

1 42
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Anlaşıldığı kadarıyla Sokollu'nun Murad'la ilişkisi de sorunluydu. Tarihçiler


sadrazamdan babasının ölüm haberini alan Şehzade Murad'ın tahta çıkmak için,
sancakbeyi olarak bulunduğu Manisa'dan istanbul'a geceleyin aletacele yolcu­
luk ettiğini aktarır. istanbul'a vardığında sadrazam tarafından karşılanan yeni
padişah, ürkek bir minnettarlıkla onun elini öpmeye çalışır. Sadrazam onu dur­
durarak, kendisi elini öper. Ama bu davranış Murad'ın çok ağrına gider. Peçev!
padişahın içine düştüğü aşağılanma durumunu asla unutmadığını ima ederek,
sadrazarnın saraydaki nüfuzunu kırmaya can atmasını buna bağlar.1 1 El öpme
olayına değinmemesine karşın, Ali'nin III. Murad döneminin ilk yıllarına ilişkin
anlatımında da sadrazarnın zamanla güç kaybetmesi ve himayesindeki kişilerin
görevden alınması üzerinde durulur.12
Bütün bu tertipler ve husumetler karşısında Sokollu'nun başvurabileceği
yollardan biri, herhalde hediye olarak sunduğu kitaplarla, III. Murad'a ne kadar
iyi bir devlet adamı olduğunu ya da kendisinden önce babası ve dedesi için ne
kadar yararlı işler gördüğünü hatırlatmak olsa gerek. Tarih yazmaları üretimin­
deki artışta III. Murad'ın kitapsevediği ne kadar önemli olursa olsun, eldeki bul­
gulara bakıldığında, bu gelişmeye Sokollu Mehmed Paşa'nın güttüğü hedefin (ve
belki de güvensizliğinin) verdiği açıktır. Sokollu'nun güvenli konumda olmadığı
ve konumunun yanı sıra canından korkmakta haklı olduğu, 1579'da katiedili­
şinden açıkça bellidir. Nitekim divandan çıkışında, Bosnalı bir Hamzevl derviş
kılığına girmiş olan ve istida verme bahanes(yle yanaşan bir kişi tarqfindan
hançer/enerek öldürüldü.13

Resmin Gücünün Sınandığı İlk Girişimlerden Biri

Sokollu Mehmed Paşa'nın katkılarını ortaya koyan ilk yazma, Osmanlıla­


rın 1551 'de Temeşvar, Peç ve Lipva kalelerini fethetmelerini anlatan Fütuhat-ı
cemile'dir. Temmuz 1557 tarihli metnin bazı kısımları, Haziran 1 558'de tamam­
lanan Süleymanname'de de tekrarlanır.14 Sokollu'nun daire biçimli mührü fol-

ll Tarih-i Peçevi'de (s. 24-28) Murad dönemindeki hizip çekişmelerini de kapsamak üzere,
Sokollu'nun kariyeri anlatılır.
12 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 296b-297b. Fleischer Bureaucrat and Intel/ectual kitabında (s. 73), Ali,
Peçevi ve Selaniki'nin anlatımlarının bir özetini verir.
13 E/2, "So�ollu Mel:ımed Pasha" maddesi. O dönemde baskı altında olan Hamzevi tarikatının
piri Şeyh Hamza Bali 1561-62'de Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin verdiği bir fetva üzerine
istanbul'da idam edilmişti.
14 TSMK, H. 1 592. Süleymanname (TSMK, H. 1 5 1 7) bu kitabın giriş bölümünde ele alınmıştır. Ayn­
ca bkz. Atıl, Süleymanname.

1 43
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.01 . Temeşvar'ın fethi. Fütuhdt-z cemi/e, Arifı, istanbul, 1 557-1558.


Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1592, fol. 18b-19a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

yo 1a'dadır. Mühürdeki yılın (1564-65) Sokollu'nun sadrazam olduğu yıla denk


düşmesi, yazmanın ona ait olması ihtimalini güçlendirir. ıs Kitabın yeni makamı­
na geçişini kutlamaya yönelik bir hediye olduğunu düşünmek akıl çelici olsa da,
buna emin olmak mümkün değildir. Ama kesin olan nokta, Fütuhdt-z cemile'nin
Sokollu Mehmed Paşa'ya bir methiye olduğudur.
Yazma 31 folyodan oluşur; içindeki altı resimden biri karşılıklı iki sayfayı
kaplar. Sayfa kenarları sadedir ve talik yazı yaldızlı ince bir cetvelle çevrili dört
sütun halinde düzenlenmiştir. Başlıklar tezhiple süslenmek yerine, esas metin­
den ayırt edilmelerini sağlayacak şekilde mavi mürekkeple büyük boyutta ya­
zılmıştır. Resimler Sülrymanndme'dekilerle aynı yüksek kalitededir. Fütuhdt-z
cemile'nin resimlerinde Sokollu Mehmed Paşa'nın Erdel'deki askeri zaferlerde
oynadığı rol öne çıkarılır, kahramanlığı ve askeri becerileri övülür. Altı resmin
beşinde Sokollu bir kaleye yönelik saldırıya komuta ederken ya da barış ve mer-

ıs Zeren Tanındı, "Cat. no. 286: Futiihiit-zjamila (Admirable Conquests) " makalesinde (Turks: ajo­
urney qfa Thousand Years, ed. David J. Roxburgh, Londra, New York: Kraliyet Sanatlar Akademi­
si ve Harry N. Abrams. 2005, 449) . mühürden söz eder ve Sokollu Mehmed Paşa'nın "yazmanın
hazırlanmasında etkili bir rol oynadığı" görüşünü ileri sürer.

1 44
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3.02 . Mehmed Paşa'nın Peç kalesini Resim 3.03. Düşmanın Mehmed Paşa'dan
fethi. Fütiihdt-1 cemi/e, Arifı, istanbul, merhamet dileyişi. Fütiihdt-1 cemi/e, Arifı,
1 557- 1 558. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 592 , istanbul, 1 557-1558. Topkapı Sarayı Müzesi, H.
fo!. Sa (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi) 1 592, fo!. 6b (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

harnet dilemeye gelmiş elçileri ya da ulakları kabul ederken görülür. Yazma­


nın iki sayfalı tek resminde, seferin ortasında Sokollu Mehmed Paşa'nın yerine
komutayı üstlenen Kara Ahmed Paşa'nın öncülüğünde Temeşvar'ın fethi tasvir
edilir (resim 3.01) . Yazmanın son resmi ordunun başında Ahmed Paşa'yı değil,
o sırada onun emrinde olan Sokollu'yu gösterir. Seferin ayrıntılarını bilmeyen
biri, yazmaya bakınca Kara Ahmed Paşa'nın sadece Temeşvar'ın fethine katıldı­
ğı izlenimine kolayca kapılabilir. Birçoğu Sokollu Mehmed Paşa'nın yaptığı işleri
aktaran bölüm başlıkları, yazmadaki övgüterin asıl payını ona çıkarır.
Yazma görsel bakımdan veziri hem at sırtında fiilen dövüşen bir savaş­
çı hem de ordugah çadırının önünde otururken, düşmanlarının boyun eğişini
sakince kabul eden ve adamlarından ya da müttefiklerinden haberler alan bir
strateji ustası olarak tasvir eder (resim 3.02 , 3.03, 3.04 ve 3.05) . Sokollu altı
resmin dördünde bir çadırın önünde, veya yazmanın son resminde olduğu gibi,
ele geçirilen kalenin hemen önünde çimierin üstündeki bir tabureye oturmuş
durumdadır. Sakin duruşu çevresindeki karışıklıkla tezat içindedir; nakkaşların
1 45
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.04. Macar


komutanın merhamet
dileyişi. Fütuhat-t
cemi/e, Arifi, istanbul,
1 557-1558. Topkapı
Sarayı Müzesi, H.
1592, fo!. Sa
(Foto: Topkapı Sarayı
Müzesi)

kullandığı zengin renkler ve bezerne desenleri bu karmaşayı daha da güçlendirir.


Sokollu kendisini kalabalıktan ayıran küçük bir boş alanla çevrili olduğundan
biraz kayıtsız görünür. Huzura kabul sahnelerinin her dördünde de oturan tek fi­
gür olması, dikkatleri daha da üzerinde toplar. At sırtında görüldüğü ilk resimde,
ana hatları yeşil çimenlik arka-plana oturtutmuş diğer binicilerden ayrı ve daha
öndedir. Kocaman beyaz sarığı da onu arkasından atla gelen tolgalı savaşçılar­
dan ve önünde yürüyen keçe başlıklı içoğlanlarından ayırır.
Bu resimler yine de sonraki resimli tarihlerde geliştirilecek olan Osmanlı ta­
rih üslubuyla bağdaşmaz. Çoğunlukla yüksek bir zemin çizgisini ve dolayısıyla
sığ resim alanlarını, benekli bir arka-plana sık örgülü öbekler halinde oturtutmuş

1 46
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3.05. Malkoç


Bey'in Mehmed
Paşa'ya saygı
gösterişi. Fütiihdt-ı
cemi/e, A.rifı, istanbul,
1557- 1 558. Topkapı
Sarayı Müzesi, H.
1 592 , fo!. 9a
(Foto: Topkapı Sarayı
Müzesi)

benzer büyüklükte fıgürlerle birleştirir. Hafif beyaz ve pastel tonlarla boyanmış


Macar şehirleri dışında, resimlerin arka-planları dokumalarda görülen türden
çarpıcı desenler çizilmiş koyu renklerle kaplıdır. Bir dizi resimde gökyüzü yal­
dızlıdır; bunların hepsi ışığı daha iyi alacak ve sayfalar çevrildiğinde parıldaya­
cak alacalı bir yüzey sağlamak üzere işlenen yaldızla zengin bir görünümle öne
çıkar. Fotoğraflarda yaldız efektleri maalesef tamamen kaybolmaktadır.
Bu resimler ile Süleymanname'nin resimleri arasındaki üslup ve kalite ben­
zerliği, Fütuhdt-ı cemile'nin aynı yüksek standartlarla, muhtemelen aynı nak­
kaşlar ve tasarımcılar tarafından hazırlandığını ortaya koyar. Bütün bu çabalar
Vezir Sokollu Mehmed Paşa'yı Habsburglara karşı bir dizi önemli muharebenin

1 47
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

kahramanı olarak tasvir etmek için gösterilmişti. Resimler kitabın başkarakteri­


nin kim olduğu konusunda hiçbir tereddüde yer bırakmaz; Sokollu adına savaş
yürüttüğü, kaleler fethettiği, mağlup düşmanıara adalet ve itidalle davrandığı
padişahı, sakin ve hakim tavrıyla ve askeri maharetiyle temsil eder.
Fütiihat-ı cemile'nin Sokollu'ya karşı tarafgirliği, Macarların Lipva'yı geri
alışma değinilmemesinden de bellidir. Buna karşılık, Sokollu'nun kaleyi idare­
sine bıraktığı Bosna beylerbeyi Ulema Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun
Lipva'dan çekilişi gibi utandırıcı bir olay Süleymanname'de görsel olarak yer alır
(resim G.02) . Süleymanname'deki resmin konusu ateşkesi bozan Habsburg or­
dusunun Osmanlılara arkadan saldırışıdır. Aynı şekilde, Fütiihat-ı cemile'nin
açıkça Sokollu Mehmed Paşa'yı odak alan ve Lipva öncesinde üstünlükle çıktığı
muharebeleri ve zaferlerini anlatan ilk yarısına ve bu olayların pohpohlayıcı re­
simlerine Süleymanname'de yer verilmez.
Böyle atlamalara karşın, iki kitap "Temeşvar'ın fethi"ni ortak bir resim ko­
nusu olarak işler. İki resmin kompozisyonu neredeyse aynıdır. Fütiihat-ı cemi­
le'deki resim ters çevrilmiş haldedir ve Osmanlı ordugahını gösterecek şekilde
sonraki sayfaya taşar (resim G.03 ve 3.01). İki yazınada tasvir edilen Temeşvar
sahneleri arasında benzerliklerden dolayı, Çağman ve Tanındı ortak bir modele
ya da taslağa dayandıkları görüşünü ortaya atar; böyle bir durum Süleymanname
ve Fütiihat'ın aynı yerde hazırlandığını doğrular. 16 Süleymanname'nin Fütiihat-ı
cemile'yle tam ilişkisini saptamak zordur; ama ortak üslup özellikleri taşıdıkları
ve aşağı yukarı aynı büyüklükte kağıtlarla hazırlandıkları kesindir. Yukarıda
belirtildiği gibi, iki eser bir yıl arayla tamamlanmıştı. Fütiihat-ı cemıle'nin daha
büyük projenin nasıl olacağını padişaha göstermek üzere kullanılmış olması
mümkündür. Ne var ki, Süleymanname'nin başından değil, sonundan alınma
kısımların kullanılması ve Fütiihat resimlerinden birçağuna Süleymanname'de
aynen yer verilmemesi, ayrı bir proje olması ihtimaline işaret eder. Örneğin,
Şehname-i Selim Han hazırlandığında, onay için padişaha ve sadrazama son
kısımları değil, girişi ve ilk birkaç sayfası sunulmuştu.17 Fütiihat'ın açık kahve­
rengi deri astarlı enfes cildi, Süleymanname'dekilerle aynı kalite düzeyini yan­
sıtan resimleri ve yaldızlı çizimle çevrili dört sütun halinde düzenlenmiş sarih
yazısı, besbelli ki yüksek statülü bir okura, hatta belki hediye olarak Süleyman'a
verilmesi öngörülmüş bir nihai ürün olduğuna işaret eder.
Bu bakımdan Fütiihat-ı cemile o sırada Divan-ı Hümayün'da üçüncü vezir
olan Sokollu Mehmed Paşa için ya da onun girişimiyle pekala hazırlanmış ola-

16 Çağman ve Tanındı, Topkapı Saray Museum, 2 10.


17 Fetvacı, "Production", 266-2 70.

1 48
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

bilir. Yazınada mührünün bulunması, sadrazamlığa getirilişinden sonra bir süre


ona ait olduğunu gösterir. Sokollu Mehmed Paşa 1557-58'e vanldığında hala
üçüncü vezir konumunda olmasına karşın, stratejik mevkilerde çeşitli saraylı­
larla, devlet görevlileriyle ve saray zanaatkarlarıyla ilişkiler kurmasına olanak
verecek bir dönem geçirmiş durumdaydı. 18 Bir resimli yazmanın hazırlanmasını
isternek ya da en azından denetlernek kesinlikle kudreti dahilindeydi ve sonra­
ki hamiliğiyle ortaya çıkan aydın eğilimleriyle tutarlıdır. Fütuhdt-ı cemile Erdel
muharebelerinin kahramanı olarak Kara Ahmed Paşa yerine Sokollu Mehmed
Paşa'yı öne çıkarır ve böylece çok belirgin biçimde geçmişi çarpıtır. Resimlerin
özellikle Sokollu'nun öndediğini vurgulaması, bir yazmanın görsel yönlerinin
sözlü unsurlara belirli bir yorum katabileceğinin açık bir örneğini sunar bize.
Kitap görsel bakımdan veziri, bu yazmanın tamamlanmasından aşağı yukarı
yedi yıl sonra kendisine verilecek olan sadrazamlık gibi daha üst sorumluluğu
üstlenmeye hazır biri gibi gösterir.

Sadrazam İçin Görkemli Bir Tarih:


Nüzhetü 'l-ahbar der sifer-i Sigetvar

Fütuhdt-ı cemıle ile sonraki Osmanlı resimli tarihi olan 1569 tarihli Nüzhetü 'l­
ahbdr der sifer-i Sigetvar (Nüzhetü 'l-esrdrü 'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar olarak
da bilinir) arasında geçen süre on yıldır. 19 Bu süre içinde Sokollu Mehmed Paşa
Divan-ı Hümayün'daki muteber konumunu güçlendirmiş ve Şehzade Selim'in
kızı ismihan Sultan'la evlenerek padişah ailesine damat olmuştu. Zaten sağlam­
laşmış olan ittifak şebekesinde artık nüfuzlu bir eş de vardı. ikinci vezir olarak
sıradaki kişi olması nedeniyle, Semiz Ali Paşa'nın 1565'te ölmesi üzerine sadra­
zamlığa getirildi.
Nüzhet Sokollu Mehmed Paşa'nın Zigetvar seferi çerçevesindeki hamiliğiy­
le bağlantılı çok sayıda kitaptan sadece biridir-diğerleri sonraki sayfalarda in­
celenecektir. Kanuni Sultan Süleyman'ın bu son seferi, Macaristan üzerindeki
Osmanlı-Habsburg çekişmesinin bir parçasıydı ve Habsburgların gözünde Os­
manlı itibarını yeniden sağlamaya yönelikti. 20 Sultan Süleyman Zigetvar kale­
sinin fethinden önceki gece çadırında öldü. Sokollu olası bir kargaşadan kaçı­
narak, sırdaşı ve özel katibi Feridun Ahmed Bey ile padişahın hizmetkarı Cafer

18 E/2, "Sol.<Ollu Me}:ımed Pasha" maddesi. Sokollu'nun eşiyle ilişkisi için bkz. Necipoğlu, The Age qf
Sinan, 331-65.
19 1 3 Receb 976, yani ı Ocak 1569 tarihli. TSMK, H. 1 339.
20 E/2, "Sol,<ollu Me}:ımed Pasha" maddesi.

1 49
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.06. Sokollu


Mehmed Paşa'nın
kale teftişine gidişi.
Nüzhetü'l-ahbdr der
sifer-i Sigetvar, Feridun
Ahmed, istanbul, 1 568-
69. Topkapı Sarayı
Müzesi, H. 1 339, fo!.
22a. (Foto: Topkapı
Sarayı Müzesi)

Ağa'nın yardımıyla, padişahın ölümünü ordudan sakladı. Şehzade Selim'e haber


gönderdi ve padişahın ölümünü askerlere ancak dönüş yolculuğuna başlanır­
ken açıkladı.21 Sokollu seferin başanya ulaşmasında kilit rol oynadı ve iktidarın
Süleyman'dan oğlu II. Selim'e pürüzsüzce geçmesini sağladı.
Bir padişahın ölümünü sır olarak tutmak, Osmanlı veraset hikayelerinde sık­
lıkla karşılaşılan bir temadır. Il. Selim örneğinde olduğu gibi, tahtın tek varisi
olduğu biliniyorken, hükümdarın ölümünün endişeye ve kargaşaya yol açması
neredeyse abartı gibi görünür; oysa bu haklı ve bildik bir kaygıydı. Bir padişahın
kararları ve atamaları onun yerine geçen padişah için bağlayıcı olmadığından,

2ı E/2, "So�ollu Me�med Pasha" maddesi; Selaniki, Tarih-i Selaniki, 36-43; Feridun Ahmed Bey,
Nüzhetü 'l-ahbtir der sifer-i Sigetvar, TSMK H. 1339.

1 50
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

ölümü büyük altüst oluşa yol açabilirdi. Osmanlı devletini ayakta tutan her türlü
kişisel sadakatten dolayı, hükümdarın ölümü neredeyse devletin dağılması gibi
bir şeydi-en azından burada ele alınan dönem açısından. öte yandan, kişisel
sadakatierin bir fetret sırasında devletin işlerliğini sağlama gibi bir yönü de vardı.
Osmanlı devletinin daha bürokratik yapıya kavuşmasıyla birlikte, veraset endişe­
si azaldı. Yönetim değişiklikleri siyasal krizierin kaynağı olmaktan ziyade sonucu
olarak ortaya çıkmaya başladı. 16. yüzyılda ve daha önce padişah değişiklikleri
beraberinde ordunun isyan etmesi tehlikesini getirirdi; bu endişe II. Mehmed'in
ölümü üzerine 1481 'de böyle bir olayın yaşanmış olmasından kaynaklanmaktay­
dı. Sokollu Mehmed Paşa'nın önlemeye çalıştığı şey buydu. Veraset meselesinin
Osmanlı imparatorluğu gibi bir hanedan devleti için birincil önem taşıması nede­
niyle, Osmanlı vakanüvisleri iktidar değişikliklerine sayfalarca yer ayırırlar.22 Zi­
getvar seferi tarihçiler arasında uyandırdığı ilgi açısından benzersiz değildir. Buna
karşılık, seferle ilgili çok sayıda resim yapılmış olması emsalsiz bir durumdur.
Zigetvar'ın tasvir edilmesi sadrazarnın görüntüsünü önemli ölçüde güçlen­
direcekti; ne de olsa bu olay, talihinin parladığı andı. Sefer zaten tarihçiler için
revaçta bir konuya dönüşmüştü; ama Sokollu'nun hamiliği bu rağbete kesinlikle
katkıda bulundu. Bu bölümde ele alınan resimli versiyonların dışında, ona ithaf
edilmiş en az iki resimsiz versiyonu biliyoruz: Hift Ddsitdn ("Yedi Destan") ve
Agehi'nin yazdığı Tarih-i Gazdt-ı Sigetvar ("Zigetvar Muharebelerinin Tarihi") .23
Bunlar başardığı işlerin ileride hatırlanınası için bizzat kendisi tarafından yazdı­
rılmış olabileceği gibi, olayların aktarılmasının hoşuna gideceği gibi mantıklı bir
varsayımla ona sunulmuş da olabilir. Sadrazarnın seferle ilgili hikayeleri kayda
geçirmeye ve yaymaya gösterdiği büyük özen, görünüşte daha kapsamlı ko­
nuları ele alan Osmanlı tarih eserlerinin sayfalarında seferin resimlerinin ağır
basmasından bellidir.
16. yüzyıl sonlarındaki Osmanlı tarih eserlerinin genelde Süleyman döne­
mine odaklanışı çarpıcıdır. Bunun başlıca sebebi Süleyman'ın 16. yüzyıldaki
birçok Osmanlı tarihçisince imparatorluğun "mimarı" olarak görülmesiydi. Do­
layısıyla, devletin niteliğini tanımlamak için, mimarın dönemini anlama yönün-

22 Nicolas Vatin ve Gilles Veinstein, Le Serait ebranle: essai sur !es morts, depositions et avenements
des sultans ottomans (X!Ve-X!Xe siecle) (Paris: Fayard, 2003) , 81-108, 444.
23 örneğin, Mustafa Ali'nin Hif( Meclis'i seferle ilgili ilk anlatılardan biridir. Aynen Nüzhetü 'l-ahbdr
der sifer-i Sigetvar gibi, içine yazarın n esir yazımındaki hünerlerini gösterecek mektuplar serpiş­
tirilmiştir. Hüseyin G. Yurdaydın "Sigetvarnameler" makalesinde (İlahiYat Fakültesi Dergisi 211
[ı952] , ı 24-ı36, özellikle ı24-25 ve ı31), Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar'ı ve Agehl Mansur
Çelebi'nin Tarih-i Gazat-ı Sigetvar'ını anlatmanın yanı sıra, Merahl'nin Fetihname-i Sigetvar ını,
'

Mehmed Çelebi b. Ali'nin Sigetvarname'sini ve adı bilinmeyen bir saray katibince yazılıp Sokollu
Mehmed Paşa'ya sunulan Hift Dasitan'ı sayar.

1 51
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.07. Sokollu Mehrned Paşa hasta Sultan Süleyrnan'a destek vererek yanında yürüyor.
Zqfername, Lokrnan, istanbul, 1579. Chester Beatty Kütüphanesi, T 4 1 3 , fol. 46a.
© The Trustees of the Chester Beatty Library, Dublin

1 52
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

de güçlü bir istek vardı. 24 Bu bakımdan resimli eserlerde, "yaşanan" döneme


(1570'ler ve 1 580'ler) ilişkin analizi, mimarın dönemiyle ilişkisi çerçevesinde
başlatmak tamamen doğaldı. Süleyman'ın ölümü ve yönetimin oğlu II. Selim'e
geçişi, Süleyman'ın damgasını taşıyan geçmişin söz konusu tarih eserlerinin ya­
zıldığı sonraki yıllarla bağlantısını tanımlama açısından önem kazandı.
Nüzhetü'l-ahbar der sifer-i Sigetvar bu seferi konu alan sayısız anlatının
ilk resimli versiyonudur. Metin Süleyman'ın Zigetvar üzerine yürüyüşüyle başlar
ve Selim'in hükümdarlıktaki ilk yılının aniatılmasıyla son bulur. Toplam 305
folyoya tertemiz bir nesih hat ile Osmanlıca nesir olarak yazılmış olan metin, ço­
ğunlukla yazmanın ilk yarısında toplanmış olan 1 5 resimle canlandırılır. Resim
üslubu Süleymanname ve Fütuhat-ı cem ıle 'den önemli ölçüde ayrılır; Osmanlı
tarih üslubuna damgasını vuran son derece düzgün kompozisyonlara ve ince
detaylara yönelir.
Nüzhetü'l-ahbar der sifer-i Sigetvar üç kişinin çıkarlarını kollar: Sadrazam
Sokollu Mehmed Paşa; tahta yeni geçmiş olan II. Selim; Sokollu'nun himaye
ettiği kişilerden biri ve ayrıca seferdeki katibi ve sırdaşı olarak kitabı yazan Fe­
ridun Ahmed Bey. Resimli aniatı Süleyman döneminden kalma bir devlet gö­
revlisi konumunu vurgulamak açısından, Sokollu Mehmed Paşa'nın hikayesini
Osmanlı tarihinin daha geniş anlatısı içine örer; onun Süleyman dönemi ile mev­
cut dönem arasında sağladığı sürekliliğin belki de en doğrudan ifadesini oluş­
turur. Sokollu'nun bu eserin yazılmasını istemiş olması yüksek bir olasılıktır.25
Yazmadaki resimler iki temaya ağırlık verir: Selim'in pürüzsüzce tahta çıkışı ve
Sokollu Mehmed Paşa'nın bu geçişteki rolü. Böylece padişah babasının tartışma­
sız varisi, sadrazam da Osmanlı devletinde sürekliliğin teminatı olarak sunulur.
iki adamın olumlu görüntüsü köklü biçimde iç içe geçmiş, hatta birbirine bağlı
görünür. Resimler hanedan sürekliliğinin mi, yoksa bürokratik sürekliliğin mi
yüceltildiği sorusunu bile gündeme getirir.
Yazmadaki resimler Sokollu Mehmed Paşa'yı adap sınırlarını zorlayan ko­
numlarda ve bağlamlarda sunar; tarihçi Peçevi ve Ali'nin onu tarif ederken kul­
landığı "padişah-ı manevi" tabirine görsel biçim verir. Sadrazam ilk resimde Sü­
leyman adına hareket ederek, saldırıdan önce kaleyi teftişe giderken görülür (re­
sim 3.06) . Kompozisyonun ortasındaki konumu, elbiselerindeki ve atının koşum
takımındaki zengin yaldızlı detaylar, nispeten daha büyük boyutta çizilişi görsel
bakımdan saltanat tasvirini hatırlatır. Önünde yürüyen ulak ve arkasından ge-

24 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, ı74 ve 2 79-280. Comeli Fleischer'e Mart 2009'da bu nokta
üzerine ayrıntılı görüşmemiz için müteşekkirim.
25 Necipoğlu, "A Period of Transition: Portraits of Selim II", 202-7.

1 53
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

len muhafızlar ve ordu birlikleri,


sadrazarnın önemine ve mer­
kezde oluşuna işaret eder. Ayrı­
ca saltanat görüntüsüne özgü
koropozisyonlara benzer. Bu
resmin biraz ileride ele alınacak
olan Zqfi'mdme'deki bir resimle
karşılaştırılması, üzerinde dur­
duğum noktayı gözler önüne se­
rer. Örneğin, benzer bir yürüyüş
sahnesinde (resim 3.07) , Sultan
Süleyman yanında kolunu tutan
Sokollu'yla birlikte ordunun or­
tasında gösterilir. Orada padişah
diğer bütün figürlerden daha bü­
yük tasvir edilmiş, kompozisyo­
nun tam ortasına yerleştirilmiş
ve çevresindeki diğer figürlerden
biraz uzak tutulmuştur. Kıyafeti­
nin kürklü süsleri ve sanğındaki
tuğ, kompozisyondaki diğer fi­
gürlerden ayırt edilmesini sağlar.
Resim 3.08. Sokollu Mehmed Paşa ve Feridun
Ahmed'in Sultan Süleyman için matem tutuşu. Nüzhet kitabındaki resimde So­
Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar, Feridun kollu benzer şekilde, sanki salta­
Ahmed, istanbul, 1 568-69. Topkapı Sarayı
Müzesi, H. 1 339, fo!. 4 1 a natın timsaliymiş gibi ayrı durur.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi) Sonraki iki resimde Sü-
leyman 'ın ölümünden sonra
Sokollu'nun devlet işlerini eline alışı görülür. Birinci resim sadrazamın, yanında
diz çökmüş Feridun Bey'le birlikte, padişahın ölümünün matemini tutuşunun bir
tasviridir (resim 3.08) .26 Bu büyük olasılıkla Sokollu'nun tahta geçecek IL Selim'e
haber verilmesine kadar, padişahın ölümünü orduya bildirmeme kararını aldığı
andır. Selim babasının vefat ettiği sırada, sancakbeyi olarak Kütahya'daydı; sefer
sırasında payitahttan ve yeni hükümdardan çok uzaktaki orduya, ölüm haberini
vermek kargaşaya yol açabilirdi. Resim çok az unsur barındırır: Çıplak ve cansız
bir tepeden oluşan açık renkli arka-plana tek bir çadır oturtulmuştur; çadırın için-

26 TSMK, H. 1 339, fo!. 41a. Bu folyo yanlış yere konulmuştur ve kaleye saldırı öncesinde yer alması
gerekir.

1 54
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3.09. So ko !lu Mehmed Paşa'nın divan ı. Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar, Feridun
Ahmed, istanbul, 1568-69. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1339, fo!. 41b.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

1 55
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

de sadrazarnın diz çökerek oturduğu halı dışında bir eşya yoktur. Bununla bir­
likte, çadırın ve halının Osmanlı dokumalarına özgü çarpıcı desenlerle süslenmiş
olması sahneye canlılık katar. Sadrazarnın bir mendille gözlerini silişi, ağladığını
ima eder; bu da efendisini seven kamil hizmetkar vasfını güçlendirir. Suratında
biraz acılı bir ifade vardır. Diğer elinde bir kağıt parçası, belki de Şehzade Selim'e
kötü haberi vermek üzere gönderilecek pusulayı tutmaktadır. Yazar hemen ya­
nında yerde duran kalemden ve mürekkep hokkasından hemen tanınır; bu duru­
şun sadrazam adına pusulayı yazmış olabileceği izlenimini vermesi, Sokollu'nun
sağ kolu olduğunu ve dolayısıyla pürüzsüz geçişte rol oynadığını vurgular. iki
figürün boş bir arka-planda tek başına tasvir edilişi, dalgın duruşlarına yansıyan
hüzünlü bir hava yaratır. Figürler aynı mekanda olmakla birlikte, kendi düşünce­
lerine dalmış gibidir; bakışlarının buluşmaması her türlü dinamizme karşı koyar.
Kompozisyonun seyrekliği ordunun II. Selim'le buluşmasına kadar, padişahın
ölümünü sır olarak tutmanın ağırlığıyla uyuşur. Resim her iki adamın padişaha
sadakatini vurgular ve onları sadık, merbut hizmetkarlar gibi sunar.
Fakat Sokollu Mehmed Paşa duygularını bir yana bırakarak, derhal durumu
kontrol altına alır. Sonraki resimde bir çadırın önünde kurulan savaş divanında,
eteği bir askerce öpülürken görülür (resim 3.09) . Metni okumayan biri, bu resmin
yeni bir padişahın tahta çıkışını tasvir ettiğini ve ordunun sadakatinin diz çök­
müş yeniçeriyle sergilendiğini sanabilir. Normalde padişahların tahta çıkışına
mahsus ikonografi ve kompozisyon burada sadrazam için kullanılmıştır ve baş­
ka hiçbir yazınada böyle bir örneğe rastlanmaz. Dolayısıyla resim Sokollu'nun
olağandışı statüsüne bir gönderme, belki de II. Selim döneminde Osmanlı devleti
üzerindeki kapsayıcı denetimine bir işaret olarak anlaşılabilir. Yukarısındaki ve
aşağısındaki metin sadece Süleyman'ın ölümünden sonra, Osmanlı ordusunun
kaleyi ele geçirdiğini ve birçok kelleyi uçurduğunu belirtir. Sadrazam Sokollu
Mehmed Paşa'nın kelle getirenierin kayda geçirilmesi için bir divan topladığını
aktarır. Böylece metin Sokollu'nun bir sadrazama uygun düşenin ötesinde bir
davranışını ifade etmezken, görüntü başka bir gerçeğin ipucunu verir.
Bu resimler Feridun Ahmed'in fetihle ilgili değerlendirmesinin ortasında
aktardığı irade-i seniyyeye dayanır. Bizzat Süleyman'ın kaleme aldığı ferman,
Sokollu'ya fiilen savaşa katılmak yerine, devlet işlerine nezaret etmesi talimatını
verir. Padişah devleti Sokollu'ya, "göz[ünün] nuru" Selim'e ve islam askerle­
rine teslim ettiğini yazar.27 Bu irade-i seniyyenin, Soko111u Mehmed Paşa'nın

27 TSMK, H. ı339, fo!. 36b: Minba 'd sen kendün ol asl-ı ma 'rekeye varm!Yub umiir-ı din ü devlet
ve nizam-ı adi intizam-ı saltanat babında ka 'im ve da'im olasın. Nilr-ı didem Selzin Hanum ve
asker-i islam ıle seni Hüdaya zsmarladum.

1 56
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Zigetvar'dan sonra orduyla birlikte seferi sürdürmemesine yönelik olası eleştirile­


ri dağıtmak üzere, Feridun Bey tarafından uydurulmuş olması ya da en azından
üzerinde aynanmış olması tamamen mümkündür. Ferman sadrazarnın niçin ko­
numunun sınırlarını zorlayabildiğini ve alışılmamış bir haşmeti ve sorumluluğu
üstlenebildiğini açıklamaya da uygun düşer.
Eserin adında Zigetvar seferi ibaresine özellikle yer verilmesine karşın, sefe­
re ilişkin anlatım folyo SS'ten sonra, Sokollu'nun Zigetvar kalesinin fethini "mül­
kün ve memleketin varisi, tahtın sahibi şehzade hazretlerine" bildirmesini ve
Selim'i orduyla cephede buluşmaya davet etmesinin aktanldığı başlıktan sonra
biter.28 Yazmanın geri kalan kısmı ordunun yavaş bir iledeyişle payitahta dönü­
şünü, tahta sahip çıkmak için önce Kütahya'daki şehzade sarayından istanbul'a
gitmiş olan Selim'in orduya yetişip başına geçişini, nihayet Süleyman'ın cenaze
törenini ve Selim'in tahta çıkışını anlatır ve yeni padişahın tahttaki ilk yılına
ilişkin bir genel değerlendirmede bulunur. Seferden sonraki olayların bu anlatımı,
seferle ilgili SS folyoyu bir hayli aşan bir hacimle yaklaşık 2SO folyoyu bulur. Bu
duruma bakılırsa, yazmanın gerçek konusu Süleyman'ın son seferi değil, yö­
netimin bir padişahtan diğerine geçişidir; bunun getirdiği sonuç ise Sokollu'nun
kitabın ana karakteri olmasıdır.
Padişah değişikliği burada Süleyman'ın cenaze alayıyla yansıtıldığı gibi,
bir hükümdarın ölümü üzerine başlayan törenlerden ve kitabın ikinci yarısında
Selim'in tahta oturmasında olduğu gibi, sonraki hükümdarın başa geçişinden
oluşur. 29 Süleyman'ın ölümü yazınada üç resimle tasvir edilir: Sokollu ve Feridun
Ahmed'in yukarıda ele alınan vefat matemi; Süleyman'ın tabutunu taşıyan ara­
banın ordugahtan ayrılışı; II. Selim'i babasının tabutu başında gösteren cenaze
duası. Bu resimlerden ikincisi (resim 3 . 1 0) çoğu kez sanıldığı gibi, bir cenaze tö­
reni sahnesi değildir aslında; daha ziyade Süleyman'ın ölümünün Sokollu Meh­
med Paşa tarafından bir sır olarak tutuluşunu işler. Resim çelişkili ama birbiriyle
bağdaşan iki yorum içerir. Ordu çadırdan ayrılan arabada ölü bir padişahın değil,
hasta bir padişahın bulunduğunu sanmaktadır. Görüntü öncesindeki metinde
açıklandığı üzere, ordunun ölüm kuşkusuna kapılmaması için, Sokollu Mehmed
Paşa arabaya yaklaşır ve padişaha bazı belgeleri okuyermuş gibi yapar. 30 Ama
resimde bir tabutun açıkça yer alması, tasvir edilen anda padişahın ölü olduğu­
nun, bu kitabın yazılıp resimlendiği sırada artık herkesçe bilindiğine işaret eder.

28 TSMK, H. ı 339, fo!. SSa-b: Destur-u din ü devlet hazretleri Sigetvar kal'esifethi suret idüb varis-i
mülk ve memleket sahıö-i taht-ı saltanat Şehzdde hazret/erin da 'vet itdügidür.
29 Osmanlılarda padişah ölümlerine ve tahta çıkışlara ilişkin geniş bir değerlendirme için bkz. Ve­
instein ve Vatin, Le Serait ebrante.
30 TSMK, H. ı339, fo!. ıo2b-103a.

1 57
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3. 10. Sultan Süleyman'ın taburunun hümayün otağından çıkarılışı. Nüzhetü'l-ahbdr


der sifer-i Sigetvar, Feridun Ahmed, istanbul, 1568-69. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1339,
fol. 103b- 104a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

Yani, görüntü eklemlenmiş iki gerçeği yansıtır. Birincisi, sadrazarnın basbayağı


padişahla konuştuğunu sanan ordunun perspektifine göre metinde aktarılan bil­
gidir. İkincisi, kitap okurunca bilinen bir olgu olarak, padişahın tasvir anında
artık ölü olduğudur.
Sokollu Mehmed Paşa burada atının zengin nakışlı koşum takımıyla ve sade
mavi-yeşil renklerdeki matem elbisesiyle tam bir ihtişam içinde resmedilmiştir. Atı­
nı padişahın hemen eteğinde, onun gölgesi ve vekili sıfatıyla, Divan-ı Hümayün'da
oturmuş olacağı aynı konumda sürmektedir. Sayfanın alt tarafında ise Sokollu'nun
arkasından aynı hizada gelen dört vezir vardır. Vezirlerin (ve tabutun her iki ya­
nındaki muhafızların) hükümdara ve birbirlerine göre konumları arasındaki fizik­
sel ilişki, normal hayattaki sosyal hiyerarşiyi aynen yansıtır. Maiyetin hayattaki
padişahın etrafında diziimiş olacağı düzende yer alması açısından, kompozisyon
yazmanın ikili anlamına da katkıda bulunur. Bu kompozisyonda Sokollu'nun tas­
vir edilen her iki andaki yerinin önceliği yadsınamayacak kadar açıktır.
Padişah değişikliğiyle ilgili sonraki görüntü (resim 3 . 1 1 ) II. Selim'i babası­
nın tabutu başında dua ederken gösterir; ordunun sakince dönmesini sağlama
ve padişahın ölümünü sorunsuzca duyurma görevini yerine getirmiş olan sad-

1 58
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3 . 1 1 . II. Selim babasının cenaze alayıyla birlikte. Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar,
Feridun Ahmed, istanbul, 1 568-69. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1339, fo!. 107b-108a.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

razam artık arka-plana çekilmiş durumdadır. Bu resimden önce gelen metin,


bize sadrazarnın cenaze duası okuyan padişahın sağında olduğunu anlatır; ama
sadrazaını padişahın çevresindeki maiyet içinde ayırt etmek zordur. Görsel aniatı
metindeki sözlere uysa da, resimler birinde sadrazarnın (resim 3.10), diğerinde
yeni padişahın (resim 3.1 1) başta yer aldığı iki cenaze sahnesi gibi görünür ne­
redeyse; böylece kitaba sinen geçiş teması genişleyerek, Sokollu'nun daha güçlü
bir havaya bürünmesini sağlar.
Cenaze törenini izleyen tahta çıkış sahnesi doruk görüntüdür ve geçişin
başanya ulaştığının ifadesidir (resim 3 . 1 2 ) . Tören II. Selim'in kaftanını öpen ye­
niçeri aracılığıyla ordunun sadakat bildirisini kabul edişini yansıtır. Sadrazam
tahtta oturan padişahın yanında, Divan-ı Hümayün'un diğer üç veziriyle birlikte
elpençe ayakta durmaktadır-herkes uygun yerindedir. Sonraki kuşaklara akta­
rılan şey, hükümdar ile memaliği arasındaki düzen ve birliktir; koropozisyona
hakim bir konumla üst sağ kısımda resmedilen padişahın etrafındaki maiyetin
daire biçimli kompozisyonu bunu somutlaştırır. Resimdeki bütün diğer figürler
padişaha tabidir ve izleyicinin dikkatini ona çeker. Sahnenin tasvir edilişindeki
sakin ve düzenli şekil, uyum ve birlik mesajını güçlendirir.

1 59
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3 . 1 2 . IL Selim'in Belgrad'da tahta çıkışı. Nüzhetü'l-ahbar der sifer-i Sigetvar,


Feridun Ahmed, istanbul, 1568-69. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 339, fo!. 1 10b-1 1 1 a.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

Feridun Bey II. Selim'in tahta çıkışını pürüzsüz bir olay gibi aktarır ve an­
latımı kitabın görsel yorumuyla desteklenir. Yazdığı metne göre, Süleyman için
okunan cenaze duasından sonra, padişahın tabutunu taşıyan araba devlet rica­
linden bazı kişilerle birlikte istanbul'a doğru yola çıkar. Yeni padişah, otağına
doğru döner ve bu sırada askerlerce selamlanır. Matem kıyafetiyle çadırın önün­
de oturarak, saray ileri gelenlerinin ve kapıkullarının dualarını ve iyi dileklerini
kabul eder. Ordu da sadakatini bildirir. Feridun Bey ibare olarak tahta çıkıştan
("cülus") ya da resmi sadakat töreninden ("biat") söz etmez. 31 Sırf erkanın huzu­
ra çıkışını anlatır. Oysa resim, olayın merkezinde ordunun sadakati olmak üzere,
bir tahta çıkış sahnesini açık seçik tasvir eder.
ikinci Selim'in tahta geçişi Feridun Ahmed'in bizi inandırmaya çalıştığı kadar
pürüzsüz olmadı. Aslına bakılırsa, Zigetvar yazması ayrıntılı olarak incelendiğin­
de, yeni padişahın tahta çıkışıyla bağlantılı gerginlikleri örttüğü görülür. Dönemi
ele alan diğer vakayinamelerden öğrendiğimiz üzere, II. Selim'in danışmanları
sadrazarnın şehzadeden istanbul'da tahta çıkmak yerine cepheye gelmesini is­
temesinin siyasal nüfuzunu kabul ettirme gibi bir art niyet taşıdığından kuşku-

31 TSMK, H. 1339, fo!. 109b-1 10a.

1 60
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

lanmışlardı. 32 Selim'i ordu önünde ikinci bir tören için Belgrad'a gitmemeye teşvik
ettiler. Bu tören normalde padişahın askerlere ulufe dağıtmasından sonra olmalıy­
dı. II. Selim her iki veeibeden kurtulmak istedi. Bu yüzden önce istanbul'a gitti,
fiilen tahta oturdu ve aralarında Şeyhülislam Ebussud Efendi de olmak üzere hazır
olanların sadakat bildirisini kabul etti. Ordunun büyük bölümü Zigetvar'da oldu­
ğundan, payitahtta kalmış az sayıda askere ulufe verdi. 33 Bunlar ikinci törenden
ve ona eşlik edecek ulufe ödemesinden kaçınmasını kağıt üzerinde sağlayabilirdi.
Böylece Belgrad'a giden Selim istanbul'a dönmekte olan Sokollu ve orduyla
buluştu. Sadrazam ona ikinci bir sadakat töreni düzenleyerek, askerlere ulufe
dağıtılacağını bildirmesini tavsiye etti. Selim'in diğer danışmanları buna gerek
olmadığını belirtti ve ordu beklenen ulufeyi alamayınca başkaldırdı. Devreye gi­
ren Sokollu Mehmed Paşa, padişahı ulufenin en azından bir kısmını dağıtmaya
ikna etti. Bu şekilde gerginlik biraz giderildiyse de, ordu istanbul'a ulaştığında
geri kalan kısmı istedi ve padişahın Topkapı Sarayı'na girişini engelledi. Selim'in
önünde Sokollu'nun orduya bakiyenin tamamını ödemesine izin verme dışında
bir seçenek kalmadı.34 Bu isyanlar Nüzhetü 'l-ahbar der sifer-i Sigetvar'ın resim­
lerinde haliyle görülmez. Kısmen padişahı hoşnut etmeye yönelik bir yazmada,
tahta çıkış sırasındaki gerginlikleri yansıtmaya yer yoktu. Yazmanın diğer işlevi
Sokollu Mehmed Paşa'yı övmek olduğundan, onunla padişah arasındaki bir an­
laşmazlığı resmetmek de yakışık almazdı. Bu durumda yazmanın okuruna sa­
dece sadrazarnın uyumu koruduğunu ve aldığı tedbirlerle yeni padişahın pürüz­
süzce tahta çıkışını sağladığını hatırlatma yoluna gidildi. Sadrazarnın çabaları
ise bürokratik müdahalelerde bulunması, yazınada aynen yer verilen mektupları
göndermesi ve yeni padişahla ya da diğer kilit kişilerle şahsen görüş alışverişine
girmesi biçiminde aktarıldı. Nitekim II. Selim'in Belgrad'da sözde tahta çıkışı
sahnesinin tasvirini izleyen metin, Süleyman'ın ölümü ile cenaze duası arasında
geçen 49 günde, sadrazarnın olağanüstü tedbirler ve çok akıllıca kararlar aldı­
ğını tekrarlar. 35
Nüzhetü'l-ahbar der sifer-i Sigetvar'ın tasarlanan mesajını analiz ederken,
yazarın güttüğü amaçlara da dikkat edilmesi gerekir. Gerek resimler gerekse
metin Feridun Bey'i özel katip konumuna dayanarak, sadrazarnın sağ kolu gibi
sunar. Sokollu Mehmed Paşa'nın himayesindeki kişilerden biri olan Feridun Bey,

32 Metin Kunt, "Sultan, Dynasty, and State in the Ottoman Empire", Medfeval History journal 6, 2
(2003), 2 1 7-30; Selanik!, Tarih-i Selô.nikf, 49.
33 Vatin ve Veinstein, Le Seraif ebranli, 280 vd.
34 Vatin ve Veinstein Le Seraı1 ebranli, 282-3, Selanik!, Tarih-i Selô.nikf, 41-56, E/2, "So�ollu
Mel).med Pasha" maddesi.
35 TSMK, H. 1 339, fo!. 1 1 1b.

161
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

onun hamiliğinden yarar gördüğü kadar, ona çeşitli yollarla yararlı hizmetlerde
de bulundu. Sokollu'nun hizmetine 1 553'te katip olarak girmişti. Süleyman'ın
oğulları Selim ve Bayezid'in taht kavgası sırasındaki katkıları ve Zigetvar sefe­
rindeki kişisel cesareti, sadık bir hizmetkar olarak sivrilmesini sağladı. Padişa­
hın ölümünden sonra sadrazarnın bunu sır olarak tutma yükünü paylaştığı iki
kişiden biri olmanın yanı sıra kuşatma sırasındaki bahadırlığıyla da takdir gördü
ve "müteferrika" denen seçkin hizmetkarlar arasına alındı. 3 6
Yazmanın metin kısmıyla güdülen amaç, Feridun Ahmed Bey'in yüksek Os­
manlıca nesir üslubuna hakimiyetini sergileyerek, tarihçilik ve edebiyat becerile­
rini ortaya koymasıydı. Feridun Ahmed sadece bir tarihçi değildi; aynı zamanda
Osmanlı yönetici elitinin bir mensubuydu. Nişancılık makamı için sırada bekle­
yen biri olarak, bu projeyle ikbal şansını artırma peşinde olduğu kesindi. Tarih
yazmaya soyunması nişancılık görevine uygunluğunu gösterme amacına da yö­
nelik olabilir; çünkü 16. yüzyıl ortalarında nişancıların Osmanlı hanedam tarihi
yazması gerektiği varsayımı iyice yerleşmiş bir görtüştü. 37 Yazmadaki anlatırnın
resmi yazışmaların ve kayıtların dili ve üslubu sayılan yüksek Osmanlıca nesre
dayanması, bu olasılığı güçlendirir.
Feridun Ahmed Bey'in anlayış bakımından bu yazınayla bağlantılı bir pro­
jesi, Osmanlı padişahlarının mektuplarını Münşeatü 's-seldtin adlı bir kitapta
toplamasıydı; bu kitabı tahta çıkışından kısa bir süre sonra III. Murad'a Sokollu
Mehmed Paşa aracılığıyla sundu. 38 Derleme söz konusu mektupların kronolo­
jik sırasıyla bir hanedan anlayışını da vurgular. Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i
Szgetvar'da mektuplardan alıntı yapılması aynı zamanda Feridun'un katiplik
becerilerine işaret eder. Mustafa Ali de Künhü 'l-ahbdr ve Nusretndme kitapla­
rında aynı amaçla mektupları kullanır; metinde değindiği belli hususları ortaya
koymak ve belki de doğrulamak üzere, kendisinin ya da başkalarının yazdığı
mektuplardan alıntılara yer verir. Ayrıca şehzadeler arası savaşın ilk anlatım­
larından biri olan 1 5 6 8 tarihli Nadir ül Maharib (TSMK R. 1 290) kitabında,
katiplikteki liyakatini kanıtıayacak yazışmaları metne alır. 39 Gerek Feridun

36 E/2, "Feridun Beg" maddesi (J. H. Mordtmann ve V. L. Menage) . Şehnamecilerin bu görevegetiri­


lince "müteferrika" sınıfına da alınması ilginç bir noktadır.
37 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 242-45 ve İbrahim Kaya Şahin, "In the Service of the Otto­
man Empire: Celalzade Mustafa (ca. 1490-1567), Bureaucrat and Historian", doktora tezi, Chicago
üniversitesi, 2007.
38 Selanik!, Tanlı-i Selanikf. 1 10.
39 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 224 ve Mart 2009'daki özel konuşma. Tarih yazma ve
mektup edebiyatı dönemin Safevi iran'ında da birbiriyle yakından bağlantılıydı. Kadı Ahmed ve
İskender Beg Münşl gibi tarihçiler de aniatılarına böyle metinleri almışlardı. Bkz. Colin P. Mitchell,
The Practice qfPolitics in Sqfavid Iran: Power, Religion and Rhetoric (Londra ve New York: I. B.
Tauris, 2009), 200.

1 62
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Ahmed'in gerekse Ali'nin katiplik yapmış olmalarından dolayı, bu mektupla­


ra ulaşmaları, ilgi duymaları ve sonuçta kitaplarında yer vermeleri, kalemiye
mensubu olarak taşıdıkları konumdan kaynaklanmış olabilir. Her ikisi de bu
kariyer yolunda en üst makam olan nişancılığa ulaşma peşindeydi. Ali'nin bir
başka arzusu kariyerinde kendisine örnek aldığı Feridun Ahmed Bey gibi ol­
maktı; dolayısıyla eserleri arasında bu açıdan görülen paralellik şaşırtıcı değil­
dir. Mustafa Ali'nin ve Feridun Ahmed Bey'in dışında, Nişancı Celalzade'nin
(ö. 1 567) ve Sadrazam Lütfi Paşa'nın (görev dönemi 1 539-1 541) tarih eser­
lerinde mektuplara yer verdiklerini biliyoruz. Osmanlı bürokrasisinde nişan­
cının üstlendiği rolde ve Celalzade ile Ramazanzade'den sonra nişancılardan
aynı zamanda bir tarihçi olmalarının beklenınesinde belki bunun payı vardır.
Mektuplar ayrıca resmi yazışmaların merkezine dönüşecek olan kalemiye ile
tarihyazımı arasında bir bağlantı algısına işaret eder.4 0 Yazmalarda mektupla­
rın resimlere benzer bir işlev gördüğü söylenebilir. Mektuplar belgelendirmenin
başka bir aracını sağlar ve geçmişi metinde anlatılan güncel olayların içine
canlı ifadelerle katar.
Feridun Bey'in ilk tarih eseri Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar, himaye
denkleminin her iki tarafına hitap etme yönündeki bir girişimidir. Metni So­
kollu Mehmed Paşa'yı övecek ve çıkarlarını gözetecek bir biçimde düzenlediği
açık seçiktir; ama yazmayı kendi anlatım hünerinin yanı sıra hamisinin bir
yardımcısı olarak taşıdığı önemi gözler önüne serrnek için de kullanır. Bunun
bir belirtisi Süleyman'ın sefer sırasında, ölümünden hemen önce çıkardığı bir
fermanı ele alışında açıkça görülür. Padişahın sözleri (ya da bu sözlerin Fe­
ridun tarafından değiştirilmiş biçimi) Nüzhetü 'l-ahbdr'da folyo 36b'de aynen
aktarılır. Padişah Sokollu Mehmed Paşa'ya ve Şehzade Selim'e değindikten
sonra şunu bildirir: "Katibin Feridun geliri açısından bir artış almalı ve sarayın
seçkin hizmetkarlar («müteferrika») sınıfına yükseltilmelidir."4ı Tarih kitabın­
da fermana yer verilmesi, Feridun Ahmed'in de bir yadigar olduğunu ve tam da
Süleyman tarafından değerli sayılması nedeniyle kadrinin bilinmesi gerektiği­
ni göstermesi açısından, Süleyman'dan kalan mirasın sürekliliğine dair kap­
samlı temayı genişletir.
Yazmanın yeni padişah ll. Selim'e hitaben kaleme alınmış son sözleri,
Feridun'un kitabı yazmasının ardındaki amacı açığa vurur. Burada padişaha

40 Cel1Uzade ve Lütfi Paşa I. Selim'in azametine işaret eden özbek ve Acem alimlerinin mektuplarına
da yer verir. Her ikisinin de bu mektuplardan alıntı yapması, mektupların saray içinde dalaştığını
gösterir; bu durum ikinci bölümde ele alındığı üzere, hazinedeki malzemelerin Osmanlı sarayı
içindeki dolaşımıyla bağlantılıdır.
41 Katibün Feridun ze'ametine terakki ile dergah-ı ali mütiferrikalanndan olsun.

1 63
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

hizmet etmesine izin verilmesini ve yazdığı şeylerden dolayı hatırlanmasını rica


eder. II. Selim'in saltanatının ebedi olması için dua eder.42 Feridun Bey'in gerek
padişaha gerekse sadrazama methiyelerinin hoş karşılandığı, Haziran 1570'te
Divan-ı Hümayün reisü'l-küttablığına ve Aralık 1573'te nişancılığa atanmasın­
dan bellidir.43 Himaye ilişkilerinin mahiyetinden dolayı, Feridun Bey'in ikbali
Sokollu'nunkiyle yakından bağlantılıydı; sadrazam iktidar konumunda kaldığı
sürece, bundan yarar gördü. Fakat Sokollu Mehmed Paşa'nın destek veremeye­
cek duruma düşmesi halinde kaçınılmaz olarak gözden düşmemesi açısından,
başka hamilerle, bu durumda padişahla da olumlu bağlar kurmasına gerek var­
dı. Gelgelelim, Feridun Bey ile sadrazam arasındaki bağlantı buna elvermeyecek
kadar güçlüydü; Sokollu, III. Murad döneminin başlarında siyasal nüfuzunu bir
ölçüde kaybedince, Feridun Bey III. Murad'ın tahta çıkışından kısa bir süre sonra
görevinden hemen alındı. Sokollu'nun ölümünden sonra, 1 5 8 1 'de aynı göreve
tekrar atandı. 44
Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar tamamen Sokollu Mehmed Paşa'yı ya
da II. Selim'i konu almaz. Başlı başına ikisinden birine odaklanmış gibi sınıf­
landırılmaktan kaçınır. Bunun yerine, üç kişinin görüntüsünü güçlendirmeye
yönelir. Yazar, padişaha hizmette kendisine terfi yolu açmaya çalışır ve za­
manla bürokratik kademelerde yükselerek bunu başarır. Selim'in bazı nedimle­
rinin ve danışmanlarının olumsuz tepkileriyle karşılaşmaya başlayan Sokollu
Mehmed Paşa, bu kitabın yardımıyla tarihin yazılışma kendisini bu tarihten
ayrılmaz görünecek biçimde katarak, padişaha ve çevresindekilere Osmanlı
tarihindeki rolünü hatırlatma olanağını bulur. Sonuçta, kitaptaki resimler onun
varlığını ve kilit konumunu sürekli vurgulayarak, hem yönlendiren hem de
hizmet eden bir kişi gibi görünmesini sağlar. II. Selim bir hayli sevilen babasın­
dan çok farklı bir padişah idi. Böylece güçlü damat, sadrazaını ile onun kudre­
tinden ve iltimasçı tavrından rahatsız olan diğer nedimleri arasında kalıyordu.
Bu bakımdan, Nüzhetü 'l-ahbar Sokollu'yu Osmanlı tarihinde aktif rol oynamış
biri olarak sunup överken, herhalde padişahın duyarlılıklarını da gözetmiş olsa
gerek.

42 TSMK, H. 1 339, fol. 304 a-b.


43 E/2, "Feridun Beg" maddesi.
44 Peçevi, Tarih-i Peçevi, 5-7. Sokollu'nun zayıf konumu ve yandaşlarının tasfiyesi konusunda ay­
nca bkz. Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 296b-297b; Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 73-4. Ali'nin
Künhü'l-ahbdr'da (fol. 33ıa-b) sadrazarnın ölümünü hemen geçiştirmesi, belirtilmesi gereken
ilginç bir noktadır; bunun sebebi muhtemelen sadrazamdan hoşlanmaması ve saraydaki Sokollu
karşıtı hiziplere bağlı olmasıydı.

1 64
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3 . 1 3 . Sultan Süleyman'ın cenaze alayı. Zqfername, Lokman, istanbul, 1579.


Chester Beatty Kütüphanesi, T 4 1 3, fo!. 1 1 3b-1 14a.
© The Trustees of the Ch ester Beatty Library, Dublin

Zigetvar'ın Süren önemi

Tarih-i Sultan Süleyman olarak da bilinen Zqfername (1579), şehnameci


Lokman'ın ilk eseridir. 45 Yazmanın başlığı Sultan Süleyman döneminin anlatımı­
nı tamamlayan bir ek olma savını içerir. Bir başka deyişle, eser 1520-55 yıllarını
kapsayan Süleymanname'nin bir devamı niteliğindedir. İki kitap aynı vezne ve
üsluba dayanır. Zqfername şehzadelerin 1559 'daki muharebesinden sonra yaşa­
nan olaylarla başlar ve 1565'te Malta'nın fethi, şarabın yasaklanışı ve İran sınırı
boyunca tahkimatların inşası gibi konulara yer verir; ama yazmanın asıl ağırlık
noktası yine Zigetvar seferidir. Benzer bir odaktanma resimlerde de belirgindir.
Yazmadaki 26 adet resimli sahneden 1 2 'si seferin çeşitli aşamalarını tasvir eder;
ayrıca üç sahne padişahın ölümü ve II. Selim'in tahta çıkışı çerçevesindeki olay­
lar dizisini gösterir.
Resimler II. Selim'in tahta çıkışında, ayrıca Süleyman'dan kalan mirasın
sürdürülmesinde Sokollu Mehmed Paşa'nın oynadığı rolü bir kez daha öne çıka­
rır. Böyle bir yoruma işaret eden görüntülerden biri, Sokollu Mehmed Paşa'nın
45 Dublin, CBK, T. 413.

1 65
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3 . 1 4 . ll. Selim babasının cenaze alayıyla birlikte. Zqfemdme,


Lokman, istanbul, 1 579. Chester Beatty Kütüphanesi, T 4 1 3 , fo!. 1 1 6b-1 1 7a.
© The Trustees of the Chester Beatty Library, Dublin

Zigetvar yolunda Sultan Süleyman'a dayanak olmasıdır (resim 3.07) . Osmanlı


ordusunun doldurduğu sayfanın ortasında padişah at sırtındadır ve sadrazam
yanında yürümektedir; padişah destek için sağ kolunu onun omzuna yaslamış
durumdadır. Bu resim uzun boylu sadrazamının gücüne dayanan hasta bir padi­
şahın açık seçik görsel ifadesidir.46 Sadrazam padişaha oranla daha merkezi bir
konuma yerleştirilmiştir; bedeni padişahınkini örtecek şekilde öndedir. Sanatçı­
lar onu arkadan padişahı tutar bir vaziyette de pekala gösterebilirdi; ama önde
bulunması resmin ana konusu olduğu izlenimini verir.
Başka bir tipik örnek, Zigetvar'ın düşüşünden sonra Süleyman'ın cena­
ze alayının tasviridir (resim 3 . 1 3 ) . Sokollu Mehmed Paşa sağ sayfada, yani
hayatta olması halinde padişahın bulunmuş olacağı yerde görülür. Ordunun
ortasında ilerler. Her iki yanındaki piyadeler, padişahı (ya da resim 3 . 1 0'da
görüldüğü gibi padişahın arabasını) kollamış olacakları şekilde ona muhafızlık
eder. Alayda yer alanların hepsinden (hem boyuna atıfta bulunacak, hem de
önemini vurgulayacak biçimde) biraz daha heybetlidir ve açık seçik odaktadır.

46 Aynı sahnenin Hünerndme"de (TSMK, H. 1524, fo!. 276a) tekrarlanması, çok tutulduğunu ve
mesajının berrak olduğunu kanıtlar.

1 66
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Sadrazarnın padişahı andıran konumu ve heybetli görünümü, "padişah-ı ma­


nevi" unvanını teyit eder.
Sokollu Belgrad'da babasının tabutunun yanında ağlayan II. Selim tasvi­
rinde de ayrı durur (resim 3.14). üç kişi (yeni padişah, Sokollu Mehmed Paşa
ve muhtemelen şeyhülislam olan bir din görevlisi) dışında, resimdeki figürlerin
hepsi öbekler halinde toplanmıştır. Ayrı duran bu üç kişinin bütün diğer figürler­
den daha büyük endamda olması, haliyle izleyicinin dikkatini onlara çeker. Yeni
padişah resimde en üstte ve tabuta en yakın figür olması itibariyle diğer ikisin­
den daha fazla öne çıkar. Sadrazam sayfanın biraz daha aşağısında, tabuttan
daha ötede olmasına karşın, kolayca seçilebilir durumdadır. Padişahın defnediliş
sahnesi (resim 3.1 5)47 gibi diğer görüntüler ona merkezi konum vermez ve hatta
onu hiç göstermez. Bununla birlikte, işlenen konu, Zigetvar çevresindeki çeşitli
zaferlerde olduğu gibi, onun uğraşlarının sonucunu yansıtır.
Sokollu şehndmeci Lokman'ın en doğrudan ve en seçkin hamisiydi. Lok­
man kariyerinin başlarında, Sokollu Mehmed Paşa'yla yakın ilişkileri olan bir
grup aydınla beraber çalıştı. Yazdığı ilk birkaç metin, imparatorluğun en mu­
teber alimleri sayılan ve Sokollu'nun ittifak içinde olduğu kişilerin onayından
geçti. 48 Lokman'ın Zigetvar seferinin bir hikayesini yazmakla görevlendirilme­
sini, Sokollu'nun himayesindeki başka bir kişi olan Feridun Ahmed Bey, yani
Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i S&"etvar'ın yazarı duyurdu. Zqferndme'nin büyük
kısmı Feridun Ahmed'in anlatımının manzum olarak Farsçaya tercümesi gibidir.
Düz bir tarih anlatımı bir şehndmeye dönüştürülürken, bu türün Acem örneği
olan FirdevSı Şehndme'sinin dili, vezin ve kafiye düzeni aynen kullanılmıştır.
Muhtevada ise pek fazla değişiklik yoktur. Feridun Ahmed'in sadakat bağla­
rı ve Sokollu Mehmed Paşa'yı açıkça asıl kahraman olarak sunan Nüzhetü 'l­
ahbdr der sifer-i S&"etvar'ın ince noktaları göz önünde tutulunca, Zqferndme'nin
Sokollu'yu methetmesi şaşırtıcı değildir.
Sokollu'nun Lokman'la ilişkisi ve nezaret rolü, Zqferndme projesiyle yegane
bağlantıları değildir; kitap pekala ona ait olabilir ya da onun hamiliğiyle hazır­
lanmış olabilir. III. Murad'a sunuluşundan bir süre sonra, kitap tekrar Sokollu
Mehmed Paşa'nın mülkiyetine geçmiş olmalıdır; zira folyo la'ya düşülen bir not­
ta şu yazılıdır: " 1097 yılında İbrahim Hanzade'den saraya getirilmiştir."49 Sakol­
lu Mehmed Paşa'nın ve ismihan Sultan'ın yaşayan tek oğlu İbrahim Han'ın so­
yundan gelenler İbrahimhanzade ailesi olarak anılırdı. 1565'te doğan İbrahim'e

47 Dublin, CBK, 4ı3, fo!. l l 5b; karışık sıralı bu resimlerin yanlış yerlere konulduğu kesindir.
48 istanbul, TSMK, A. 3595, fo!. 12b-13b.
49 1097 senesinde İbrahim Hanzadeden rikdb-1 hümdyzlna gelmişdür. Sultan Süleyman Hazretleri­
nün tasviridür. Hicri 1097 miladi 1668-69'a denk düşer.

1 67
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3 . 1 5 Sultan Süleyman'ın defnedilişi. Zqfername, Lokman, istanbul, 1 579. Chester


Beatty Kütüphanesi, T 4 1 3 , fo!. 1 1 5b. © The Trustees of the Chester Beatty Library, Dublin.

1 68
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

"Han" unvanını dedesi IL Selim vermişti. İbrahim Han ebeveynlerinden istan­


bul'daki Kadırga Sarayı'nı da miras aldı. Osmanlı hanedanının önemli bir des­
tekçisi olarak, çeşitli idari ve askeri görevlerde bulundu. Soyundan gelenlerin aile
çizgisini neredeyse günümüze kadar sürdürdüğü, Sokollu vakfının kayıtlarından
bellidir. 50 Yazmanın Sokollu Mehmed Paşa'nın ailesiyle daha sonraki bağlantısı,
başından beri ona ait olabileceğini akla getirir. Sokollu'nun soyundan gelenlere
cazip görünmesi, yazmanın onu olumlu bir yaklaşımla sunuşunun torunlarınca
sadece kavranmadığına, takdir de edildiğine işaret eder elbette.
Zqferndme projesi Zigetvar seferinin Sokollu Mehmed Paşa için önemli ol­
maya devam ettiğini ve Osmanlı sarayının bilincinde onun timsaliyle yakından
bağlantılı kaldığını gösterir. Seferin yeniden anlatılışı, sadrazaının hikayesini
Osmanlı tarihinin dokusu içine örmeye olanak verdi-her ne kadar dikkat çeke­
cek kadar farklı bir tonda olsa da. Seferin şimdiye kadar incelenen tasvirlerinde,
sadrazam ana kahraman ve başkarakter olarak öne çıkar. Görsel sunuşlarda
meslektaşlar ve geri kalan maiyetten gerçek anlamda ayrı durur. Zigetvar se­
feri konu itibariyle revaçta kaldığından, resimli tarihlerde aktarılışındaki farklı
yaklaşımların incelenmesi, saray çevresinde güç dinamiklerinin değişmesiyle ve
sosyal hiyerarşilerin belli bir yere oturmasıyla birlikte, Osmanlı sarayının genel
tablosunda Sokollu'nun konumunun gerek yazmaların görsel dilinde, gerekse
gerçek hayatta nasıl değiştiğini kavramayı sağlar.

Düzene Boyun Eğiş: Şehname-i Selim Han

II. Selim döneminin resimli anlatımı olan Şehndme-i Selzin Han 'ın Süleyman'ın
ölümüne, Sokollu'nun Zigetvar'daki nihai zaferde yararlılığına ve II. Selim'in
tahta çıkışını ustalıkla düzenleyişine aynen yer verilmesi öngörüldü. Ne var ki,
projenin tamamlanması on yılı aldığından, muhteva çeşitli taslaklar boyunca
değişime uğradı; sonunda yazmanın nihai biçimi, Osmanlı sarayının Sokollu'yu
önceki üç tarih eseriyle aynı ölçüde öne çıkarmayan daha kapsayıcı bir portresini
sundu. Proje Sokollu'nun sıkı gözetimi altında başlamıştı ama onun ölümünden

50 Tülay Artan, "The Kadırga Palace Shrouded by the Mists of Time", Turdea 26 (1994), 55-124;
özellikle 78-84; İA , "İbrahim Han" maddesi (Tayyib Gökbilgin). Vladimir Minorsky Chester Be­
atty Library: A Catalogue qfthe Turkish Manuscripts and Minialures kitabında (Dublin: Hodges
ve Figgis, 1958, 20), bu İbrahimhanzade'yi yanlışlıkla ı. İbrahim'in (hd 1640-48) çocuklarından
biri olarak nitelendirir; ama notta Sokollu'nun torunlarının kastedildiği açıktır. Artan'ın ("Kadır­
ga Palace", 84) belirttiği gibi, Sokollu ailesi bir aristokrasiden yoksun olduğu varsayılan Osmanlı
tarihi bağlamında gayet olağandışıdır; bu durum imparatorluğa ilişkin anlayışımızı yeniden dü­
şünme gereğine işaret eder.

1 69
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sonra tamamlandı. Metnin içindeki bulgulara bakılırsa, II. Selim'in başta olduğu
1571'de henüz hazırlık aşamasında olan yazmanın nihai biçimi III. Murad döne­
mine denk gelen 12 Ocak 1581'de ortaya çıktı.5ı
Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde ve British Library'de bulunan ilk taslak­
larda açıkça görüldüğü üzere, özgün biçiminde Şehndme-i Selim Han Zigetvar
seferiyle başlar. Giriş bize Lokman'ın onay almak için, anlatısının başlangıcını
II. Selim'in maiyetine sunduğunu ve metnin onları tam anlamıyla hoşnut et­
mediğini anlatır. Bazı bakımlardan onların isteklerine göre değiştirilen metin,
düzeltilmiş son halinde II. Selim'in Zigetvar seferinin bitiminde Belgrad'da tahta
çıkışıyla başlar ve II. Selim döneminin tamamını anlatır. Çok geniş bilgiler ve­
ren mukaddime, "girişi ve metnin bir kısmını" (cüzvi az dibace-i merkume bii
mikdari az manzume) inceleyip ,onay veren padişah nedimlerinin Lala Hoca
Ataullah Efendi, Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve ünlü tarihçi idris-i Bidlisi'nin
oğlu Mevlana Ebulfazl Mehmed olduğunu aktarır.
Ebulfazl babası Bidlisi'nin I. Selim dönemiyle ilgili tarih kitabına yazdığı
mukaddimede, ı. Selim'in niçin bir "müceddid" olduğunu açıklarken, Osmanlı
hanedanının hükmetmek üzere Allah tarafından seçildiği yorumunu getirmişti. 52
Osmanlı saltanatının nitelikleri hakkındaki düşünceleri, Şehndme-i Selim Han'a
tepkisini de etkilemiş olabilir. Lala Hoca Ataullah II. Selim'in en güvenilir danış­
manlarından ve maiyetindeki Sokollu karşıtı hizbin öncülerinden biriydi. Buna
karşılık, Şeyhülislam Ebussuud Efendi sadrazarnın müttefikleri arasındaydı. Se­
ferin metinden çıkarılması, yazma konusunda değişik görüşler belirten kişilerin
sadrazarnın tasvir edilişindeki havayı hafifletmek istemesinin sonucuydu. ilk
taslağı inceleyenler arasında padişahın lalasının bulunması, bu senaryoyu son
derece akla yakın kılar. Tarihsel anlatımlardan Selim'in şehzadelik dönemindeki
maiyetinin öteden beri sadrazarnın kudret ve nüfuzundan rahatsız olduğunu
biliyoruz. 53 Padişahı neredeyse arka plana itercesine sadrazaını öven bir esere
onay vermemeleri akla uygun görünür. Bu bakımdan lala, şeyhülislam ve tarihçi
üçlüsünün, sadrazam yandaşlarını da kapsamak üzere daha geniş bir saraylı ke­
simi için, yazmayı daha kabul edilebilir kılacak bazı uzlaşmalar önerdiği açıktır.

51 TSMK A. 3595, fo!. 156a. Tarih 9 Zilhicce 988'dir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nin elin­
de yazmanın nihai biçiminin (A. 3595) yanı sıra iki taslak (YY 1 203 ve R 1 537) vardır. British
Library bir ara tasiağa (Or. 7043) sahiptir. Şehname-i Selim Han'ın, hazırlanma sürecinin ve
anlamının daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Fetvacı, "Production", 263-315.
52 Ebulfazl'ın kafiyeri için bkz. Atayi, Hada'ikü 'l-Hakdik, s. 1 88-90 ve Yılmaz, "The Sultan and the
Sultanate", 267. Ebulfazl babasının Osmanlıca yazılmış Osmanlı tarihlerinden biri olan şaheseri­
nin bir devamını kaleme aldı. Ayrıca Farsçadan bir dizi eser tercüme etti ve üç dilde şiirler yazdı.
Otuz üç yıl defterdarlık yaptıktan ve iki kez başdefterdarlığa atandıktan sonra, Kasım 1574'te
öldü.
53 Bu gerginlikterin bir analizi için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 41-70.

1 70
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Lokman'ın hamisi konumuyla Sokollu'nun etkisi, Sokollu'nun II. Selim'e


hizmetlerini okura hatırlatan ana anlatının ilk birkaç resminde belirgindir. Bu
doğrultuda resimler, Selim'in Sokollu'dan gelen ve padişahın vefatını duyur­
manın yanı sıra, pürüzsüzce tahta geçmenin yolunu gösteren mektubu alışını
(folyo 24b) , Selim'in Belgrad'da sözde tahta çıkışını (resim 3.16) ve Sokollu'nun
divanını (resim 3 . 1 7) tasvir eder. Zigetvar seferinin sonrasına ve Süleyman'ın
ölümüne dair görsel ve sözel anlatırnın öncekileri tekrarlayışı, Sokollu Mehmed
Paşa'nın izlediği yolla Kanuni Sultan Süleyman'ın mirasını sürdürdüğüne inan­
dırıcı bir hava verir.
Zigetvar anlatısının Şehndme-i Selim Han'dan çıkarılması sadece bu seferin
Sokollu Mehmed Paşa hakkındaki olumlu izlenirnde önem taşıdığının kanıtıdır.
Şehndme-i Selzin Han 'ın sonuçta verdiği mesaj ise, bir kişiyi öbürlerinden üstün
göstermekten ziyade, Osmanlı sarayının bütünlüğünü ortaya koymak ve sos­
yal hiyerarşisini aktarmaktı. Burada devlet yapısı birincil önemde olduğundan,
Sokollu timsalini kompozisyonun genel uyumuyla bağdaşacak şekilde biraz kü­
çültmek zorunluydu. Sokollu'nun rolü yadsınmaz ama öncelikli konumu sarayın
genel tasviri içine alınır. Son taslaktaki ufak tefek eklemelerden, Sokollu'nun
ölümüne ve başka saraylıların öne çıkışına bağlı olarak Osmanlı sarayındaki güç
dengesinin değişmesiyle birlikte, Lokman'ın kitabın muhtevasını değiştirmeyi
sürdürdüğü açıktır. Yaptığı eklemeler Lala Mustafa Paşa ve Koca Sinan Paşa
gibi saraylıların, yani III. Murad'ın maiyetinde özellikle Şehndme-i Selim Han'ı
hazırlama sürecinin son yıllarında önem kazanan kişilerin olumlu katkılarını
vurgular. 54
Girişin genel havası Osmanlı saray düzenine ilişkin böyle bir anlayışı doğ­
rular. Lokman daha metnin başında Allah'ı, peygamberi ve dört halifeyi över­
ken, dört halifenin "iyi vezirlere ve ülkeyi süsleyen müşavirlere danışarak" iş
gördüğünü yazar. 55 Yazmanın başından itibaren yardımcılar ya da vezirler te­
masına ağırlık verir. Hamileri Sokollu Mehmed Paşa ve Feridun Ahmed Bey'i
övmenin yanı sıra, metninde diğer vezirlere ve saraylılara yer verir. Yazmanın
bu ilk sayfaları neredeyse Osmanlı sarayındaki sosyal ve siyasal hiyerarşilerin
bir dökümü, kitabın hazırlandığı on yıldaki yönetici elitin sözel bir toplu portresi
gibidir. Maiyete yapılan vurgu metin boyunca sürer ve resimlerde aynı ölçüde
görülür.
Giriş bölümü, yazmanın tamamındaki yaklaşımı belirler: Lokman II.
Selim'in maiyetindeki kişilerden neredeyse padişah kadar söz eder ve onları över.

54 Fetvacı. "?roduction", 284-90.


55 TSMK, A. 3595, fol. 3a: be meşveret-i veziran-ı nikü-rey ve müdebbiriin-ı memalik iirii

1 71
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.16. II. Selim'in Belgrad'da tahta çıkışı. Şehndme-i Selzin Han, Lokman, istanbul,
yak. 1571-8 1 , Topkapı Sarayı Müzesi, A. 3595, fo!. 26b. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

1 72
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

'.�;(.:.�C�'-!'
.. ı
i)('; ıj4.!
(t

� ((�!,

Resim 3 . 1 7. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa'nın divanı. Şehndme-i Selim Han, Lokman,
istanbul, yak. 1 571-8 1 , Topkapı Sarayı Müzesi, A. 3595, fol. 27a.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

1 73
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bu kısmen yazmanın hazırlanışına söz konusu kişilerin fiilen karışmasının so­


nucudur. Lokman'ın padişah maiyetindeki hamilerinin ve destekçilerinin gözüne
girmek istediği açıktır; bu amaçla Osmanlı sarayının iktidar yapısını ortaya ko­
yup yüceltir. Şehname-i Selzin Han 'a nihai şeklini veren şey bu iktidar yapısıdır.
Yazmadaki ilk resim kitabı hazırlayanların (Lokman, onun akıl hocası olan
tarihçi Karabağl, projede görev alan nakkaş, katip ve müzehhip) bir toplu portre­
siyken, ikinci resim yukarıda değinilen iktidar yapısının bir görselleştirilmesidir
(resim 2.05) . Yüzeysel bakışla bu tasvir, padişahın Kubbealtı'nın kubbesinden
sarkan yaldızlı ve kafes örgülü bir küre biçimindeki hedefe ("kabak") Adalet
Köşkü'nden bir ok fırlarmasından sonraki görüntüsünden ibarettir. Lokman'ın
resimle ilgili sözlü açıklaması ise daha katmanlı bir anlama işaret eder. Lokman
resmin hem padişahın okçuluk hünerini hem de hükümdarlıktaki adaletini gös­
termek üzere yapıldığını yazar.
Lokman'ın Adalet Köşkü'ne ve Kubbealtı'na ilişkin görsel ve sözel anlatımı,
projenin iki versiyonunda karşımıza çıkar. Elinizdeki kitabın giriş bölümünde,
British Library taslağında bulunan resmi ele almıştım. Nihai yazınada üslup ba­
kımından farklı olmakla birlikte, ama kompozisyonu ineelikle koruyan benzer
bir resmin yer alması, sahnenin sembolik anlamını gösterir. Lokman'ın diğer
eserleri de dahil olmak üzere, dönemin yorumları böyle bir anlam çıkarmayı
destekler niteliktedir. Ok, adaleti teminat altına alan irade-i seniyyeleri; yaldızlı
ve kafes örgülü küre; padişahın hakimiyetindeki dünyayı; pencere ise padişahın
devlet ve dini gözetip korumasını sağlayacak bir aracı temsil eder. Sadrazam
adaleti dağıtınada padişahın temsilcisi konumundadır; ama onun nihai otoritesi
altındadır. 5 6
Sokollu Mehmed Paşa padişahın hemen altındaki vezirlerin başındadır ve
imparatorluğun ana topraklarını temsil eden Anadolu ve Rumeli kazaskerlerine
bakmaktadır. Padişahı Divan-ı Hümayıln'u izlerken gösteren bu sözel ve görsel
tasvir, otoritesini çeşitli vezirlere, iki kazaskere ve şeyhülislama nasıl devret­
tiğinin çerçevesini çizer. Divan-ı Hümayıln'un 15. yüzyılda belirlenen oturma
düzeni, "merkezi devlet yapısının açık seçik bir şeması" olarak yorumlanmıştır. 57
Osman'ın Divan-ı Hümayıln resminde özenle aynen yansıttığı bu şema, belirli
bir düzeyde Şehname-i Selim Han 'ın bütün anlayışına şekil verir. iktidar yapısı
gibi soyut bir kavrama ilişkin böyle bir çizime rastlamak alışılmamış bir durum

56 Necipoğlu Architecture, Ceremonial and Power kitabında (s. 78-86) Kubbealtı'nın ve Adalet
Köşkü'nün maddi ve sembolik özelliklerini analiz eder; derin kavrayışlı yorumunu desteklemek
üzere o dönemden kalma çok sayıda görsel ve sözel tasvire yer verir. Aynca bkz. Fetvacı, "Pro­
duction", 268-69.
57 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial, and Power, 82-83.

1 74
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

olsa da, ıs. yüzyıl başlarına ait Nesa'ih-i İskender ("İskender'e Öğütler") adlı bir
yazma, Osmanlı kaynaklı olmamakla birlikte, benzersiz bir emsal sunar. Burada
adalet dairesi sekiz loblu bir çiçek motifı çevresinde bir daire olarak düzenlenmiş
madalyonlarda yazılı bir şiir olarak görselleştirilmiştir. 58
Kitabın ana karakterleri Selim'in emrindeki serdarlar ve vezirlerdir; ama
metin bütün muharebeleri ve zaferleri padişaha bağlar. Lokman serdarlardan
gelen ve Selim'e çeşitli cephelerdeki gelişmeleri bildiren mektupları aktarır. Ayrı­
ca askeri elitin sefere çıkmadan önce padişaha veda edişini tasvir eder ve bütün
bu zaferierin Selim'in lütuf ve izni sayesinde başarıldığı imasında bulunur. Oda­
ğı tekrar istanbul'a taşıyan diğer olaylar, Selim'in serdarlarından veya yabancı
elçilerden gelen hediyelerin payitahta varışıdır. Tarihçinin metinde payitahttan
uzaktaki olaylara ağırlık vermeyi ve böylece vezirleri ana karakterler haline ge­
tirmeyi seçmesine karşın, denge yazarın huzura kabulleri ve hediyeleri ele al­
mak üzere bakışını istanbul'a çevirmesinin getirdiği ritmik dönüşlerle sağlanır.
Savaşa gitmemiş olan (ve bu yüzden eleştiriye uğrayan) padişah böyle bir yolla,
Şehname-i Selzin Han 'ın ana odağını oluşturan her türlü girişimi mümkün kılan
kişi olarak metnin merkezine oturtulur.
Diğer temalar arasında Osmanlıların hac yollarını koruması ve II. Selim'in
mimari alanındaki hamiliği yer alır; hamiliğin örnekleri Kabe'deki onarımlarla,
Selimiye Camii'nin ve Büyükçekmece'de bir köprünün inşasıyla gösterilir. Bu
konular yazara padişahtan hayırsever ve dindar bir kişi, Hazreti Muhammed'in
örnek bir takipçisi olarak söz etme olanağını verir. Hükümranlığın Şehname-i
Selim Han metniyle vurgulanan iki yüzü, padişahı bir yandan vekilierince etkili
biçimde korunup idare edilen bir imparatorluğun merkezi, diğer yandan ise hac
yollarını güvence altına alan, cömertliğini ve dindarlığını mimari projeler ara­
cılığıyla sergileyen yönüyle Allah'ın yeryüzündeki gölgesi gibi gösterir. Padişa­
hın cenaze töreni son konulardan biridir. Yazmanın ana kısmı Selim'in 1566'da
tahta çıkışını sağlayan olaylarla başlar ve 1574'teki ölümüyle son bulur. Kitabın
kapsamını padişahın hayatındaki olayların belirlemesi, konuların maiyetindeki
kişilerle ilgili olmasına karşın, projenin tamamı açısından padişahın önemini
vurgular.
Padişah sadece altı resimde görülür. ilk ikisi kitabın hazırlanışıyla (resim
2 .05 ve 2.02), üçüncüsü tahta çıkışıyla (resim 3.16) ilgilidir. Kayıp olan dördün­
cü resim onu babasının ölümünü bildirmek üzere Sokollu Mehmed Paşa tarafın­
dan gönderilen pusulayı alırken gösterir. Resimlerden beşincisi Safevi şahından

58 Maria E. Subtelny, Le Monde est un jardin: Aspects de l'Histoire Culturelle de /'Iran Midüfval
(Paris: Association Pour L'Avancement des Etudes Iraniennes, 2002), 62-63, resim 5.

1 75
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

gelen hediyeleri alışını (resim 2.04) , sonuncusu ise cenaze törenini tasvir eder.
Buna karşılık, 26 resim Selim'in serdarlarını ve vezirlerini konu alır. Resimlerin
dağılımı yazmanın odağını metne oranla daha fazla maiyete kaydırarak, me­
tinden çıkarılacak sonuçtan farklı bir okumaya olanak verir. Şehndme-i Selim
Han 'ın görsel ve sözel anlatılan birlikte ele alındığında, padişahın dönemi kadar
onun çevresindeki Osmanlı yönetici elitini anlatan bir saray tarihi sunar.
Şehndme-i Selzin Han 12 Ocak 1581'de tamamlandı. O sırada, Sokollu Meh­
med Paşa'nın ölümünün üzerinden bir yılı aşkın süre geçmişti ve Sinan Paşa
sadrazamdı. Projenin yürütüldüğü on yıl içinde Osmanlı sarayındaki iktidar ya­
pısı önemli ölçüde değişmişti. Divfm-ı Hümayfın artık saraydaki asıl güç oda­
ğı değildi. Padişah orduyla birlikte sefere çıkmadığı, resmi konumu olmayan
nedimlerin tahakkümüne göz yumduğu ve genelde dedesi Süleyman'ın askeri
yönelimli mirasından saptığı için sürekli eleştirilere uğramaktaydı. Sokollu'nun
destekçilerinden birçoğu Murad döneminin ilk yıllarında bürokrasi kademele­
rinden uzaklaştırıldı; ama onun ölümünden sonra bazılarının görevlerine dön­
melerine izin verildi. örneğin, 1575-76'da reisü'l-küttablıktan aziedilen Feridun
Ahmed Paşa Şubat 1 5 8 1 'de, yani Şehndme-i Selim Han 'ın tamamlanışından
sadece birkaç hafta sonra görevine döndü. Feridun Ahmed Paşa'nın düzelmiş
olan durumunun, on yıldır sürüncemede olan bu projenin bitirilmesi yönündeki
hamlede bir rolü var mıydı acaba? Lokman'ın saray tarihçiliğine atanışıyla ilgili
birçok anlatırnda ikide bir ona yönelik methiyelerde bulunması, kesinlikle karşı­
lıklı bir ilişkinin varlığına işaret ediyor gibidir.
1570'lerin Osmanlı sarayı bağlamında, Şehndme-iSelim Han 'ın hazırlanışı
sırasındaki tercihler önemliydi. Yapılan değişikliklerin özü Sokollu'ya verilmiş
olan ağırlığı, Divan-ı Hümayfın vezirleri arasında dengeli bir övgü dağılımıyla
azaltmaktı. Yapılan eklemeler III. Murad döneminde Divan-ı Hümayfın'un nü­
fuzlu vezirleri haline gelen Yemen ve Tunus fatihi Sinan Paşa ile ve Kıbrıs fatihi
Lala Mustafa Paşa'nın başarılarını vurgular. iki adam rakip saflardaydı ve sa­
dece birbirleriyle değil, Sokollu Mehmed Paşa'yla da çekişme içindeydi. Gözden
geçirme sırasındaki tercihierin III. Murad döneminin başlarında, Murad'ın mai­
yetindeki kişilerin Sokollu Mehmed Paşa'nın gücüne ciddi biçimde kafa tuttuğu
bir ortamda yapılmış olması yüksek bir olasılıktır. Bu çekişme II. Selim'in ne­
dimlerinin sadrazama yönelik hasedinden daha da keskindi. Lokman projeye
sadece kendi ikbaline değil, sadrazam için bolca methiyelerle hamisi Sokollu
Mehmed Paşa'ya da yarayacağı umuduyla başlamış olabilirdi; ama projeyi bu
çerçevede tamamlamasına kesinlikle izin verilmedi. iktidar arenasındaki yeni
oyuncuların zevklerini ve çıkarlarını gözetmek zorunda kaldı. Bu bakımdan

1 76
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

1570'lerin siyasal güçleri Şehname-i Selim Han'ın içeriğinde ve görünüşünde


açıkça tezahür eder.
Belki de 1570'lerin gerileme kaygısının zorlamasıyla Osmanlı padişahı için
daha olumlu bir timsal arayışı, Şehname-i Selim Han 'ın yazdırılmasında aynı
ölçüde etkili olmuştu. Bazı değişiklikler yazınada sunulan padişah timsalini dü­
zeltmeye yönelikti. Vekilleri aracılığıyla iş gören bir padişah anlayışı, sarayda
eğlence uğruna devlet işlerini boşlayan bir hükümdarın olumsuz görüntüsünü
tersine çevirecek bir şeydi. Şehname'nin hem III. Murad hem de babası Selim'in
hatırası açısından bir tanıtım belgesi olarak öngörüldüğü, Süleyman'ın mirasıyla
bağlantısı olan projelere daha fazla ağırlık verilmesinden bellidir. Bu bakımdan
Selim'in kısmen oğlunun dönemine taşınan mimari mirası, Süleyman dönemin­
deki yönelimlerin bir devamı gibi ortaya konuldu. Yazma bir bütün olarak artık
padişahın maiyetini de kapsayacak biçimde genişleyen yeni bir padişah timsa­
lini somutlaştırır. Nüzhetü 'l-ahbar der sifer-i Sigetvar'ın mesajlarını tekrarlaya­
cak bir proje olarak başlamış olmasına karşın, Osmanlı elitinin daha kapsayıcı
bir anlatırnma dönüştü ve sarayın yapısıyla birlikte şekil değiştirdi. Sonuçta,
Şehname-i Selim Han Osmanlı yönetici elitinin mahiyetindeki ve bünyesindeki
değişimierin aktanldığı ve kayda geçirildiği bir mecra haline geldi. Sokollu Meh­
med Paşa ölümünden birkaç yıl sonra, geride bıraktığı etki hala güçlüyken, Os­
manlı mirasının teminatı olan kişi yerine, sırf ona katkıda bulunmuş çok sayıda
kişiden biri gibi sunuldu.

Hünemiime: Osmanlı ihtişamının Doruk ifadesi

Sokollu'nun Süleyman dönemi geleneklerini canlı tutmadaki rolü, Hünername'nin


(yak. 1587-88) ikinci cildinde bir kez daha vurgulanır. Ama sadrazam artık
devlet dokusunun bir parçasıdır; devletin düzgün işleyişinde temel bir unsur ol­
makla birlikte, bir dizi önemli kişiden sadece biridir.59 Bu en azından resimleri
yakından inceleyen birinin varacağı izlenimdir. Hünername'nin yazılışı aslında
Lokman'ın selefieri Arifı ve Eflatun'la Süleyman döneminde başlamıştı; Lokman
onların çalışmalarını sürdürdü. Tasarlanan dört cildin sadece ikisi tamamlandı.
Birinci cilt ilk dokuz Osmanlı padişahının başardığı kahramanca işleri ayrıntı­
lı olarak anlatır; ikinci cilt tamamen Süleyman dönemiyle ilgilidir. Yazılmayan
diğer iki cildin II. Selim ve III. Murad dönemlerine odaklanması öngörülmüştü.
Süleyman'ı konu alan ciltte kişisel, başbaşa salınelerin yer aldığı resimler daha
59 TSMK, H. 1 524.
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

fazladır ve ortaya koyduğu yeni padişah ikonografisi açısından derinlemesine


incelenmeyi hak eder. Padişahın kişiliğine Süleymanname'yle tezat içindeki bu
yeni yaklaşım muhtemelen geç bir tarihte hazırlanışıyla ve Osmanlı padişahına
ilişkin yeni ikonografiyle bağlantılıdır. Bunu kitabın son bölümünde ele alacağız.
Lokman'a metin üzerinde çalışmaya başlama talimatı Ocak-Şubat 1578'de
verildi. Kendisi temiz nüshayı 1 579-SO'de yazmaya başladığını belirtir. Lok­
man projeyi birkaç yıl sonra, Osman Paşa'nın sadrazamlığı sırasında tamam­
ladı. 6 0 Nihai ürün daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, dönemin diğer resimli
şehndmelerinde Sokollu Mehmed Paşa'nın payı göz önünde tutulunca, bu proje­
nin de onun sadrazamlığı sırasında başlamış olması anlamlıdır. Hünemdme üze­
rine çalışmalar II. Selim döneminde yaklaşık on yıl kesintiye uğradı. Bu durum
padişahın esere ilgi duymamasından kaynaklanmış olabilir; projenin daha sonra
canlandırılması ise III. Murad'ın resimli tarihlere merakının yanı sıra Sokollu'nun
kendi görüntüsünü parlatma arzusuyla bağlantılı olabilir.
Hünemdme yazmaları en enfes Osmanlı resimli eserleri arasındadır. Birinci
ciltte dokuz Osmanlı hükümdarının her birini tahtta tasvir eden, ayrıca bir ya
da iki örnekle cesaretini, adaletini ya da akıllıca askeri stratejisini işleyen 43
resim vardır. Kitap Topkapı Sarayı'nın iki tasviriyle başlar; ilki birinci avluyu,
sonraki ikinci ve üçüncü avluları gösteren resimler, imparatorluğun merkezinde­
ki düzeni, bu kitabın ve benzerlerinin hazırlandığı ve okunduğu saray ortamını
aktarır. Hünemdme görsel ve sözel bakımdan yüksek Osmanlı üslubunu temsil
eder. Osmanlıca nesir olarak, belki daha doğru bir ifadeyle mülemma kalıbında
yazılmıştır. Resimler ikinci bölümde ele aldığımız Osmanlı tarih üslubundadır.
Sakin, tertipli ve ihtişamlı bir hava taşırlar; imparatorluğun uzun ömürlülüğünü
ve istikrarlılığını yansıtacak şekilde neredeyse donmuş gibi görünürler; görsel
bakımdan dönemin ciddiyetine yaraşır bir duyguyu, imparatorluğun ve gelenek­
lerin azametine varmış olduğu hissini ifade ederler.
Hünemdme'nin muhtemelen yaklaşık 1587-88'de tamamlanan ikinci cildi
bu ihtişamlı görünümü sürdürür; ama belki "altın çağ"ın ihtişamını yansıtmak
açısından görsel unsurları daha canlı, çarpıcı ve güçlüdür. Her sayfanın metin
bloğuna çeşitli çiçek ve figür kalıpları farklı renkte bir pastel mürekkep serpilmiş
olması, Lokman'ın sözlerinin şen talik yazısıyla işlendiği gösterişli bir zemin
yaratır (resim 3.18). Daha sonraları Osmanlı standardına dönüşecek olan ne­
sih yerine bu yazının kullanıldığını görmek ilginçtir. Talik yazısının kullanıl­
ması görsel ve sözel dildeki değişime karşın, Acem kültür modelinin 1580'lerde

60 TSMK, H. 1 523, fo!. 10b. Sadrazaını ve İran sererindeki kahramanca işlerini öven bir şiir vardır.
Bu şiir Temmuz 1 584 ve Ekim 1585 arasındaki bir tarihte yazılmış olmalıdır.

1 78
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3 . 1 8 . Metin sayfaları. Hünername, Lokman, c. 2, istanbul, yak. 1 587-88.


Topkapı Sarayı Müzesi, H 1 524, fo!. 1 3b-14a. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

hala çekici olduğuna işaret eder. Yazmadaki 52 resim Süleyman'ın karakterinin


çeşitli yönlerini tasvir eder: Avcılık ve savaş hünerleri, ahlakı, alicenaplığı ve
dindarlığı. Hünerndme bir tarihsel aniatı değil, ideal hükümdarın tematik yak­
laşımla düzenlenmiş bir tasviridir; padişah peygamber gibi bir kişi ve tasav­
vuftaki "kamil insan" anlayışının bir timsali olarak resmedilmiştir. Bu karakter
Süleymanname'de askeri yöntemle adalet dağıtan hükümdar tipinden çok farklı­
dır. Resimlerin yanı sıra metin de bu izlenimi verir.
Hünerndme'de Süleyman'ın son seferinin tasvir edilişi, kamil vezirin ideal
hükümdarın yanında resmedilmesine olanak verir. Zqferndme'de hasta padişahı
Zigetvar yolunda sadrazarnma yaslanmış olarak gösteren resim burada da aynen
yer alır (resim 3. 19) . Sokollu'nun yaşlı padişaha desteğinin pek örtük sayılmaya­
cak bu görüntüsünden sonra, iki resim daha aynı temayı işler. Biri Süleyman'ın
Zigetvar'a varışıyla ilgilidir (resim 3.20) . Diğeri ise padişahın ölümünden sonra,
bu kötü haber henüz askerlerden gizli tutulurken, Sokollu Mehmed Paşa'nın top­
ladığı divanın bir tasviridir (resim 3 . 2 1 ) . İki sayfalık olan ilkinde, Süleyman sol
sayfanın ortasındadır; sadece beyaz kıyafeti değil, çevresindeki piyadeterin yu­
karıya doğru yükselen beyaz tuğları görsel bakımdan öne çıkmasını sağlar. Sağ

1 79
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.19. Sokollu Mehmed Paşa hasta Sultan Süleyman'a destek vererek yanında yürüyor.
Hünerndme, Lokman, c. 2. Istanbul, yak. 1587-88. Topkapı Sarayı Müzesi, H 1524, fo!. 276a.

(Foto: Hadiye Cangökçe)

1 80
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3.20. Padişahın Zigetvar'a varışı. Hünername, Lokman, c. 2. istanbul, yak. 1587-88.
Topkapı Sarayı Müzesi, H 1 524, fo!. 2 77b-2 78a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

sayfada ise atma binmiş halde ve padişahın sorunsuz ilerleyişini sağlamak üzere
herkesin önünde Osmanlı ordugahının çadırları arasına giren Sokollu Mehmed
Paşa açık seçik biçimde ayrı durur.
Sokollu'nun savaş divanı (resim 3.21) Nüzhetü'l-ahbdr dersifer-iSigetvar'da
aynı sahnenin tasviri kadar cüretli değildir. Burada sadrazam resmin sağ alt
köşesinde yer alan bir çadırın içindeki çok sayıda katip, komutan ve istidacıyı
kapsayan hareketli bir kalabalıkla sarılmış durumdadır. Resmin geri kalan kıs­
mını Osmanlı nakkaşlarının en canlı yaratırnlarından biri doldurur. Sayfanın üst
tarafında Zigetvar'ın dört kalesini görürüz; parlak renklerle çizilmiş olan kaleler
etrafıarında siyah (özgün halinde muhtemelen gümüşümsü ve ışıltılı) su küt­
leleriyle belirgin biçimde öne çıkar. Pembe zeminde oldukça göz alıcı biçimde
dikey olarak çizilmiş bir dizi top, kalelere doğru yöneltilmiştir. Ayrıca Osmanlı
ordusunun muntazaman diziimiş çok sayıda birliği vardır ve sadrazarnın çadı­
rı perdeyle çevretenmiş bir grup çadırın arasındadır. Burada sadrazam sınırları
aşan "padişah-ı manevi"den ziyade, işlerlikli ve etkili Osmanlı sistemine bağlı
kamil hizmetkar görünümündedir. Dolayısıyla Hünemdme'nin Sokollu Mehmed
Paşa'sı Şehndme-i Selim Han'dakine daha çok benzer.

1 81
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3 .2 1 . Sokollu Mehmed Paşa'nın divanı. Hünerndme, Lokman, c . 2 . istanbul,


yak. 1587-88. Topkapı Sarayı Müzesi, H 1524, fo!. 2 79b (Foto: Hadiye Cangökçe)

1 82
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Bu resimler yine de Sokollu'nun yararlılığına işaret eder, ama Osmanlı sa­


rayının daha büyük organizması çerçevesinde. Değişim resmin yapıldığı tarihin
Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünün aşağı yukarı on yıl sonrasına denk gelme­
siyle yakından bağlantılıdır. Statüko için artık bir tehlike arz etmeyen Sokollu,
III. Murad'ı şanlı dedesine bağlayan mirasın bir unsuru olarak takdir edilebi­
lirdi. Onun himaye ettiği kişilerden biri olan Lokman'ın sadakati de timsalinin
kalıcılaştırılmasında bir etkendir. Ancak bu bölümde incelenen ilk üç yazınada
karşımıza çıkan cüretli sadrazam tarifi Hünemdme'de yerini görevine bağlı bir
hizmetkar görüntüsüne bırakmış durumdadır.

Fransa Padişahları ve Osmanlı Sultanları

Sokollu Mehmed Paşa geniş ufka sahip bir aydındı ve hamiliği çıkarlarına yara­
yacak resimli yazmatarla sınırlı değildi. Diğer projeleri tarih, coğrafya ve edebiyat
alanlarını da kapsamak üzere genelde bilginleri desteklemeye olan ilgisini ortaya
koyar. Ne de olsa, birinci bölümde ana hatlarıyla anlatılan Topkapı'daki eğitim
sisteminin aynen uygulandığı Edirne Sarayı'nda yetişmişti ve Acem-islam kül­
türünde sağlam bir eğitim almıştı. Avrupa'daki ve Osmanlı imparatorluğu'ndaki
fikri yönelimleri yakından izlerdi. Çok sayıda tarihçiye destek verdi. 61 örneğin,
Sipahizade Mehmed Efendi ilk başta Arapça yazdığı tarihinin kısaltılmış Os­
manlıca versiyonunu 1573'te Sokollu'nun isteği üzerine hazırladı. Daha önce bu
kitabın bir nüshasını 1572'de III. Murad'a hediye etmişti.62 Kutbeddin Mekki Hint
Okyanusu'ndaki Osmanlı fetihlerine ilişkin tarih eserini 1579'da Sokollu Meh­
med Paşa için genişletti. 63 Babürlü imparatoru Humayun'un hocası Muslihiddin
Muhammed Lari tarafından yazılmış tarih kitabı da Sokollu'nun isteği üzerine
tercüme edildi. 64 Bu işe kendi geniş malvarlığından kaynak sağlamış olmalıdır;
çünkü Lokman gibi hazineden yardım alması söz konusu değildi. Sokollu çok
varlıklı bir kişiydi. 6 s

6ı Sonraki iki paragrafta yer alan bilgilerde esas alınan kaynak için bkz. Casale, Ottoman Age qf
Exploration, 1 20-22 .
62 Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Coğrqfya Literatürü Tanni (İstanbul: IRCICA, 2000) , 65. Adnan
Adıvar Osmanlı Türklerinde ilim kitabında (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1970, 83-84), Evzahü 'l­
mesalik ild ma 'rjfeti'l memalik'in hem Arapça orijinalinin hem de Osmanlıca versiyonunun So­
kollu Mehmed Paşa için yazıldığını ileri sürer.
63 Casale, Ottoman Age qfExploration, 1 20-22.
64 Babinger, Osmanlı Tarih Yazarlan, 105.
65 Necipoğlu, Age qfSinan, 331-68.

1 83
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Sokollu'nun çağdaşları da onun tarihe ilgisine değinir. Gerek Peçevi gerekse


Mustafa Ali onun ölümünden önceki gece yaşanan olayları aktarır. Aynı za­
manda Sokollu Mehmed Paşa'nın bir akrabası olan Peçevl'nin biraz daha süslü
anlatırnma göre, Sokollu'nun defterdan Tevaşi Hasan Ağa'nın ifade ettiği üze­
re, sadrazarnın her gece uykusundan uyanma ve Hasan Ağa'ya Tevdrih-i Al-i
Osman'dan bir bölümü okutma alışkanlığı vardır. Söz konusu gece ı. Murad'ın
Kosova Muharebesi'nde şehit düşüşüyle ilgili bölümü okumasını ister. Parça
okunduktan sonra, Allah'tan benzer bir şehadet diler ve ı. Murad'ın hatırası için
dua eder.66 Ali parçanın okunmasından önce, sadrazarnın su ve biraz tatlı istedi­
ğini ekler.67 Sokollu'yla özellikle yakın ilişkisi olmayan Mustafa Ali'nin bu anek­
dota değinmesi, Sokollu'ya ilişkin aydın izleminin zamanla yayılıp kökleştiğine
işaret eder. Sokollu'nun vefatından önce bir padişahın hançerlenerek öldürülme
hikayesini dinlemiş olması ve daha sonra aynı akıbete uğraması, Ali'nin önce­
ki sayfada iktidar ve otoritesini tanımlamak için kullandığı ibareyle, "padişah-ı
manevi" yakıştırmasını güçlendirir. Tarih eserlerinde "şehit" payesiyle onurlan­
dırılması onu daha da yüceltir.
Hint Okyanusu'nda 16. ve 1 7. yüzyıllardaki Osmanlı politikalarına odakla­
nan yakın dönemdeki uzmanlar, Sokollu Mehmed Paşa'nın geniş ufkundan ve
sadece tarihçilere değil, coğrafyacılara, kaşiflere ve bilginiere önemli fikri des­
tek vermesinden övgüyle söz ederler.68 örneğin, Galata'da Takiyüddin tarafın­
dan kurulan ve muhafazakar Şeyhülislam Ahmed Şemseddin Efendi tarafından
1 580'de kapatılan rasathanenin destekçisi oydu.69 Sokollu Hint Okyanusu'nda­
ki Osmanlı ticaretini artırmaya ve Hint yarımadası ile Avrupa arasındaki tica­
ret yollarını Osmanlı denetimi altına almaya çalıştı. Hedefi bashayağı Osmanlı
imparatorluğu'nun dünyaya hakim olmasını sağlamaktı ve islam dünyasını Os­
manlı denetiminde birleştirerek buna ulaşma peşindeydi. Çok okuyan ve bilgili
bir strateji ustası olarak, dünya olayıarına ilişkin keskin bir kavrayışı vardı ve
planları bu kavrayışa dayalıydı. Sokollu'nun farklı bilgi alanlarına dönük geniş
merakı ve dünya hakimiyeti tasarıları göz önünde tutulunca, tarihe ve tarihçilere
özel ilgi göstermesi hiç de şaşırtıcı değildir.
Sadrazam hamiliğiyle örnek bir saraylı işlevini gördü. Erken modern çağın
islam dünyasında, edebiyat ya da ilim hamiliği bir saraylı, bir yönetici olmanın
önemli bir unsuruydu. Sokollu'ya bir edebi eserin ithaf edilmiş olması da geniş
kapsamlı hamiliğinin kanıtıdır. Hamdullah Harndi'nin aşk hikayesi Leyla ve

66 Peçevi, Tarih-i Peçevf, 1 : 27-8.


67 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 1 26a.
68 Casale, Ottoman Age qfExploration, 1 20-24.
69 Adıvar, Osmanlı Türk/en'nde ilim, 89-94.

1 84
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Mecnun'u işleyen bir tezhipli yazmanın, girişte Sokollu'ya ithaf edilmiş şiirler
içermesi, şairleri ve bilginleri doğrudan siyasal amaçların ya da kişisel ya­
rarların ötesinde de himaye ettiğini gösterir. 70 Sadrazarnın mimari alanındaki
hamiliği, özellikle medreselere ve böylece ilime destek verişi de aynı çerçevede
görülebilir. 7ı
Lokman'ın bu bölümde incelenen son resimli eseri olan Şemailname, sad­
razarnın kişisel yarara dönük amaçlarından az çok kopuk sayılabilecek başka
bir projedir. Bu projenin oldukça uzun bir tasariama dönemi vardı. Feridun Ah­
med Bey 1572'de bir Fransız hanedam tarihinin Osmanlıcaya tercümesine des­
tek verdi. Çalışma üç ayda (14 Mayıs-2 1 Ağustos 1 572) tamamlandı. revarih-i
Padişahan-i Françe adlı bu yazma resimli değildir; 5. yüzyıldaki efsanevi
Pharamond'dan 16. yüzyıldaki IX. Charles'a kadar, her Fransız kralının kısa ve
kronolojik hayat hikayesini verir. Kesin orijinal metin saptanabilmiş değildir;
ama tercüme daha çok Receuz1 des lfffigies des Roys de France kitabının 1567
tarihli bir nüshasına yakın görünür ve bazı ek malzemeler içerir. 72 Metnin diğer
birçok versiyonu gravürlerle resimlenmiştir; çoğu hayali olmak üzere her kralın
portresine yer verir ve dönemin olaylarını açıklar. Feridun Ahmed'in Sokollu ta­
rafından himaye edilen kişilerden biri olduğu göz önünde tutulunca, sadrazarnın
bu projeden haberdar olması ve belki de projeyi teşvik etmiş olması çok muhte­
meldir.
Fransız hanedanına ilişkin bu tarihsel anlatının tercümesinden altı yıl son­
ra, 1578'de Sokollu Osmanlı padişahları hakkında benzer bir eserin hazırlanışı­
na katıldı. K{)'qfetü'l-insan{yefi şemail'ül-Osman{ye [Şemailname] adlı bu eser,
padişah portrelerinin eşlik ettiği bir Osmanlı hanedam tarihidir. Kitabın baş­
langıç kısmı bir fizyonemi incelemesini de içerir. Her padişahın dönemi ayrı ele
alınır ve bir portresinin yanı sıra görünümüne ilişkin sözlü bir tarife yer verilir.
Portreterin dizi niteliği, gelenek ve sürekliliği Osmanlı hanedanının güçlü yanları
olarak vurgular (resim 3.22 ve 3.23) .73

70 Cambridge, Mass., HAM 1985,.2 1 2 .


71 Mimari hamiliği için bkz. Necipoğlu, Age qf'Sinan, 331-68.
72 Dresden Kütüphanesi, Codex Ea 1 20. Jean Louis Bacque-Grammont, ed., La Premiere Histoire de
France en Turc Ottoman: Chroniques des Padichahs de France, 1512 (Paris, Montreal ve istanbul:
L'Harmattan ve Institut Français d'etudes Anatoliennes, 1997), I-V.
73 Sokollu'nun bu projeye katkısının ilk kez belgelendiği inceleme için bkz. Atasoy, "Nakkaş
Osman'ın Padişah Portreleri Albümü", 2. Yazmanın çeşitli nüshalarının, ayrıca Sokollu'nun proje­
ye katkısının ve ilham kaynaklarının etraflıca incelendiği bir çalışma için bkz. Necipoğlu, "Word
and Image", 22-61 . Aynca bkz. David J. Roxburgh, "Concepts of the Portrait in Islamic Lands,
c. 1 300-1 600", Dialogues in Art History, .from Mesopotamian to Modern,- Readingsfor a New
Century, ed. Elizabeth Cropper (New Haven ve Londra: Washington Ulusal Sanat Galerisi ve Yale
University Press, 2009), 1 19-37.

1 85
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 3.22. Süleyman. Şemailnrime, Lokman, istanbul, 1579. Topkapı Sarayı Kütüphanesi,
H 1 563, fo!. 61a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

1 86
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Resim 3.23. III. Murad. Şemailndme, Lokman, istanbul, 1 579. Topkapı Sarayı Kütüphanesi,
H 1 563, fo!. 72a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

1 87
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Şemailndme'nin hepsi 16. yüzyılın son yirmi yılından kalma bir dizi resimli
nüshası mevcuttur. Esas itibariyle aynı metni içermelerine karşın, yazmanın ki­
min için hazırlandığına bağlı olarak dibaceler bazı değişkenlikler gösterir. 1579
tarihli ilk iki nüshada, bazı padişahlara ait portrelerin, fiziksel görünümlerini
belirlemek, görsel ve yazılı Osmanlı kaynaklarıyla bir karşılaştırma yapmak
açısından, Sokollu Mehmed Paşa yardımıyla Avrupa kaynaklarından toplandığı
belirtilir. Sokollu'nun projeye katkısı, onu öven bir şiirle daha da vurgulanır. 74 }u­
Han Raby taradığı Venedik arşiv kaynaklarına dayanarak, Sokollu'nun Osmanlı­
larca Venedik'te bulunduğu sanılan portreleri istanbul'daki Venedik temsilcisiyle
dostluğu sayesinde nasıl istettiğini ustalıkla ortaya koyar. Venedik'in elinde as­
lında Osmanlı hükümdarlarının bir portre dizisi olmadığından, böyle bir derleme
hazırlanıp istanbul'a gönderildi. Bu kaynak geç yetiştiği için Şemailndme'nin ni­
hai görünümüne şekil vermediyse de, Osmanlı portrelerinin doğruluğunu ölçmek
açısından bir mihenk taşı sağladı. 75
Gülru Necipoğlu ve }ulian Raby Şemailndme projesi için başka bir olası il­
ham kaynağı daha öne sürerler: 16. yüzyıl İtalyan tarihçisi Paolo Giovio'nun
Elogia'sı (resim 3.24) .76 Elogia Romulus'la başlamak ve Giovio'nun dönemine
kadar varmak üzere, önemli kişilerin anlatıldığı bir dizi kısa biyografiydi ve yedi
ciltten oluşmaktaydı. ilk baskısı resimsizdi ama 1 575'te meşhur kişilerin port­
releriyle birlikte yayımlandı. Portreler Giovio'nun 1 520'lerden 1 550'lere kadar,
İtalya'nın Como şehrindeki evinde topladığı örneklere dayalıydı. Elogia'nın re­
simli nüshalarının çıkmasından çok kısa bir süre sonra, Lokman Şemaz1ndme
üzerinde çalışmaya başladı. Osmanlıların Venedik ve Fransa'yla temasları göz
önünde tutulunca, Şemailndme projesinde kısmen Giovio'nun eserinden, kısmen
de "Fransa Krallarının Tarihi" tercümesinden ilham alınmış olması akla yakın­
dır. Muhtemelen her iki kitap da Sokollu ve Feridun Ahmed Paşa aracılığıyla
Lokman'ın eline geçmiş olmalıdır. Sokollu'nun Venedik sefiriyle yakın ilişkisi de
Giovio'nun eserinden haberdar olması ihtimalini güçlendirir.77
Şemaz1ndme'deki resimler ikinci bölümde ele aldığımız Osmanlı tarih üslubu­
na tam anlamıyla uyar (resim 3.22 ve 3.23). Ayrıca bilgilendirici bir berraklık taşır.

74 Şiir ilk nüshaların birindedir (TSMK, H. 1563). Aynı yazınada Hoca Sadeddin'in katkısına da
değinilir. Ali Künhü 'l-ahbdr'da (fo!. 421b-422a) Lokman'ın Şemailname'yi onay imzası için Hoca
Sadeddin'e sunduğunu ("hüsn-ü şehddet ve imza rica ider") ve onay aldığını belirtir. Vezirlerden
Mehmed, Ahmed, Mustafa ve Sinan paşaların övüldüğü başka nüshalar, ayrıca yalnız Sinan
Paşa'nın anıldığı bir nüsha vardır.
75 julian Raby, "From Europe to Istanbul", The Sultan 's Portrait, ed. Kangal, 136-63, özellikle 138-4 ı .
76 Paolo Giovio [Elogia virorum bellica virtute illustrium] Pauli !ouii Nouocomensis Nucerini Elogia
Virorum bellica virtute illustnum (Basel: Petri Pernae, 1 575) ; Necipoğlu, "Word and Image", 31-42.
77 Bu ilişki ve özellikle sanat tarihi açısından doğurduğu sonuçlar için bkz. Raby, "From Europe to
Istanbul", 138-4 1 .

1 88
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

E L O G I O R V M

S o lyman u� T u r c aruın
Im p <rator .

fj���\ıl§ O L v M A N o cx n fd ici ter prouifa , cui cucntus rcfpon.­


dcrü, n om en o b uen i ffc elegantiorcs Turtx' alfcrun�fccu!
�c pa tri contigiffe co n { h c, qui 3. cancrario fcnliı Sdymus,
hoc efi m a n fu c t us & lenis au th o rqu c pa cis lı c vocatus, quo
ncmo Ochoınannorum Prin c ip u m ingcnio fcrocior,& ad
f:ruitiam pronior, & d<n i q u< bdlicofior fucrit.Nam rı m<
nıoria re petarn us v tri u fqu c res gcfias quas in Hd'lorijs cnarrauimus, plu-'
ccrtı' cruoris <ffufum fuiff< fat<bimur per odo ann os quibus Sdymus inı­
pcrauit, quiın his rriginta quibus S ol y m anus Impcrio po titus dt. Hoc ve
ro' n om en Salomoncın Mofai c is annalıbus Rcgcm, fapicntil! gl oda incly..
tum inımu tacis fy l la bis rcfcrt. Sed Solymani,(i comp arare iuuar�rcs gc:fhr,
p atun;ı, faına: nam m a:quaffc cenferi pofiiınt,G numcros & ponJera vido
riarum

Resim 3.24. Süleyman, Elogia Virorum bellica virtute illustrium, Paolo Giovio, Basel, 1 575.
fiC5.G4395.B575v, Houghton Library, Harvard University.

1 89
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Padişahları fizyonomileri, giyimleri ve duruşlarıyla birbirinden ayıran bedensel


özellikleri anlamamızı sağlar. Arka-planın ve mefruşatın tekörnekliği ve dizinin
ritmik niteliği, figürler arasındaki ince farklara yoğunlaşmamıza olanak verir/8
Değişmeyen arka-planlar ve hükümdarların oturma biçimleri, Osmanlı pa­
dişahları için bir kurumsal kimlik yaratır. Tekrar Şemailname'yi tarih alanına
da oturtur. Kitabın tekrarlanan karelere, arka-planlara ve duruşlara bağlı dura­
ğanlığı çerçevesinde, kıyafetler ilgili dönemdeki modaların yansıması olması iti­
bariyle, bir padişahtan diğerine yaşanan değişimin göstergesidir. Giyim kuşam,
resimleri zaman unsuruna göre değiştirir. III. Murad Şernailname aracılığıyla,
atalarının mirasını aynen sürdürdüğü için mevcut hükümdar olmaya layık biri
gibi sunulur ve resimlere katılan ince değişiklikler tekrarın aynı zamanda de­
ğişimi barındırdığını, dolayısıyla III. Murad'ın kendine has özellikleriyle uyuş­
tuğunu gösterir. Süreklilik ve tarihsel temel, proje başarısında tamamlayıcı bir
unsurdu; çünkü projenin amacı III. Murad'ı Osmanlı hanedam geleneklerinin
meşru varisi olarak sunmaktı. Kitap hükümdarın soy çizgisine vurgu yaparak,
Osmanlı hanedanının meşruiyetini Allah tarafından seçilmesine dayandıran si­
yaset nazariyesi risaleleriyle bir diyaloğa girdi. Hanedanın seçilmiş olma vasfı,
örnek yönetici olmuş hükümdarların sayısıyla gösterildi. 79
Şernailname başlığının yanı sıra metnin başlangıcındaki fizyonomi incele­
mesinden anlaşılacağı üzere, aynı zamanda fizyonomi üzerine bir eserdir. Os­
manlı hanedanının seçilmiş olduğunu vurgulayan ve bir hükümdan sırf yaptı­
ğı işler temelinde meşrulaştırma anlayışından uzaklaşan bir siyaset nazariyesi
bağlamında, fizyonomi incelemesi bir hükümdan methetmenin ideal bir yoluydu.
Fizyonaminin bir falcılık yöntemi olarak kullanılması nedeniyle, III. Murad'ın
esrarlı konulara ve kehanete merakı da eserin sarayda dolaşıma girmeye tam
uygun bir metin olmasını sağladı. Bu bakımdan Şernailname bir dizi düzeyde,
baştaki padişahın çıkadarıyla uyumlu olan mükemmel bir seçimdi.
Kitabın temelinde yatan başlıca fikir, Osmanlı hanedanına mensup padi­
şahların sırf kimliklerinden dolayı örnek hükümdarlar olduklarıdır. 8 0 Bu kimlik
iki bileşenden, yani hanedan mensubiyetinden ve fiziksel görünümden oluşur.

78 Necipoğlu "Word and Image" makalesinde (özellikle s. 34-36) , portreler arasındaki ilişkiyi, port­
relerin dizi niteliğini, yazmanın sözel ve görsel yanları arasındaki bağiantıyı ayrıntılı olarak ir­
deler. Ayrıca bkz. Roxburgh, "Concepts of the Portrait". Paralel bir örnek birkaç saraylının aynı
satırı bir kağıt tabakası üstünde art arda yazmalarına dayanan Timurlu hat sanatı alıştırmasında
görülebilir. Roxburgh The Persian Album 1400-1600 kitabında (s. 85-86) , aynı kağıt tabakasında
bir dizi olarak göründüklerinde, hat sanatı üslupları arasındaki ince farkların öne çıktığını ortaya
koyar.
79 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 265 vd.
80 Necipoğlu "Word and Image" makalesinde, Şemailndme'de padişahın doğuştan olan özellikleri­
nin vurgulanmasına da değinir.

1 90
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Her ikisinin Allah tarafından takdir edilmiş olması, hükümdarlığın insanlarca


mutlaka anlaşılır olması gerekmeyen bir ilahi lütuf olduğu anlayışını çağrıştırır. 8 1
Şernailname gücünü o dönemde hükümdarlığı bir ilahi lütuf sayan ve Osmanlı
hanedanının başta oluşunu Allah'ın takdirine bağlayan anlayıştan alır. Bu an­
layış dolaylı olarak saraydaki iktidar yapısını da onaylar. Şernailname Osmanlı
padişahını saray içindeki bir hiyerarşiye oturtmaz. Bunun yerine sadece haneda­
na odaklanarak, onu bir şekilde ayırır ve dünyevi iktidar yapısının ötesindeki bir
düzeye yerleştirir. Bu tam da dönemin siyaset nazariyedierinin vardığı saltanat
tanımıydı: insan ile Allah arasında bir kozmik mertebe. 82 Saray hiyerarşisine
bağlantı ise metnin girişinde kitabın hazırlanmasını sağlayan sadık kul olarak
değinilen sadrazam aracılığıylaydı.
Bu proje Sokollu Mehmed Paşa'nın işine nasıl yaradı? Girişte Avrupa port­
relerinin edinilmesine katkısını açıklayan sözler dışında, eser onu belirgin bir
biçimde sunmaz. Sadrazam saraydaki hizmetlerin pürüzsüz işlemesini sağlayan
becerikli bir hizmetkar olarak gösterilir-hepsi bu kadar. Bir başka deyişle, yine
genel düzenin içine oturtulmuştur. Ama Osmanlı hanedam timsalini şekillendir­
meye yardımcı olmakla, bir bakıma imparatorluğun mirasını ve devletin niteliği­
ni belirlemekle çok önemli bir görevi yerine getirir.

Osmanlı resim sanatı üzerine incelemeler çoğu kez söz konusu eserlerin tasvir
edici, güya gerçekçi niteliğine ağırlık vermiştir. Günümüzde "tasvir edici" ola­
rak gördüğümüz yazmaların aslında yazarlarının bakışına göre tarihin olması
gereken gidişatını gösteren ya da geçmişi hatırlanınası en yararlı biçimde sunan
daha buyurgan bir nitelik taşımış olması mümkündür. Sokollu Mehmed Paşa'nın
mükemmel bir sadrazam, istikrarın bir kalesi ve Süleyman'dan kalan mirasın sü­
rekliliğinde bir teminat olarak günümüzde sahip olduğu şöhret, hayatta olduğu
sırada hazırlanan yazmalardaki sunuluşu biçimine dayanır kısmen. Bu bölüm­
de incelediğimiz eserler öbeği (Nüzhetü 'l-ahbar der sifer-i Sigetvar, Zqfername,
Şehname-i Selim Han, iki Hünername cildi ve Şemailname) Osmanlı resimli tarih
geleneğinin nüvesini oluşturur. Sokollu Mehmed Paşa'nın bu projelerle yakından
ilgilenmesi, Osmanlı hanedanına ilişkin resimli tarihlerin, özellikle son yirmi
küsur yılı konu alanların sadrazam açısından belirli bir amaca hizmet etmiş
olması ihtimalini gündeme getirir. III. Murad'la pek mükemmel sayılmayacak
ilişkisi ve II. Selim'in çevresinde Sokollu karşıtı bir hizbin varlığı, yazmaların

81 Hükümdarlığın niteliği ve Allah'ın takdirindeki esrarlar konusunda dönemin Osmanlı anlayışları


için bkz. Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 220 vd.
82 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", ii-iv.

1 91
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sonraki kuşakların gözünde sadrazama ilişkin olumlu ve güçlü bir izienim ya­
ratmakla onun işine yaradığı kuşkusunu destekler. 83
Sokollu'nun mimari alanındaki hamiliği, Gülru Necipoğlu'nun analiz ettiği
gibi, yazma hamiliğine benzer bir şekilde, imaj oluşturmanın, devlete hizmetin ve
kişisel çıkarın benzer bir bileşimini gözler önüne serer. Projeler kitaplarda karşımı­
za çıkanlada aynı ternalara ağırlık verir: Süleyman'la bağlantı, Zigetvar seferi ve
yıllar boyunca verilmiş hizmetleri III. Murad'a hatırlatma arzusu. Mimari eserler
de kimliğinin Osmanlı devletiyle birleştiği anlarla dengelenmiş bir biçimde, merte­
besinin ötesine geçen anların ipuçlarını verir. Sadrazarnın Balkanlar'dan islam'ın
kutsal şehirlerine kadar uzanan kurduğu sayısız vakıf, ilk efendisi Süleyman'ın
hamiliğini yansıtır düzeydeydi. Nitekim projelerinden biri Zigetvar'da Süleyman'ın
iç organlarının bulunduğu küçük türbenin yanında bir cami ve dergah yaptırmak­
tl. istanbul'un Azapkapı semtinde, Osmanlı donanmasını yeniden kurmak üzere
kullandığı tersanenin yanındaki cami gibi diğer projeler, seçkin kariyerinin dönüm
noktalarını Osmanlı manzarasına işlemesini sağladı. Bu cami III. Murad döne­
minin ilk yıllarında inşa edilmişti; ardında yatan saik muhtemelen yine Osmanlı
tarihine katkılarını padişaha hatırlatma ihtiyacıydı. istanbul'un Kadırga semtinde
eşiyle birlikte yaptırdığı görkemli cami ve medrese külliyesi, Süleymaniye Camii'ne
özgü klasik tarzın bir yeni yorumuydu. Bu yapıda selatin camii ve sadaret camii
özelliklerinin kaynaştırılmasının gerekçesi, hanedana mensup eşinin de yer aldığı
bir ortak proje olmasıydı. Sokollu'nun mimari projelerinin birçoğu, kendisinden
Hazreti Süleyman'ın efsanevi veziri Asaf olarak söz eden kitabeler taşır. 84 Feridun
Bey'in de onu tarif ederken bu ibareyi kullanması, Süleyman'ın sadrazaını olarak
üstlendiği ayrıcalıklı rolü ima eder. Süleyman'ın mimari alanındaki hamiliğinin
yörüngesini izleyen projeler bu timsali daha da güçlendirdi. Son olarak, Lülebur­
gaz ve Payas'taki külliyeler gibi birkaç projede, sadrazam hasbayağı bu küçük
kasabalarda ticari ve sivil kurumların gelişmesini teşvik etmeye yönelik birer şehir
merkezi kurmuş oldu. Osmanlı devletinin söz konusu kasabaların ahalisine ve
onlar üzerinden yürütülecek ticarete ve hac yolculuğuna destek vermesi, "özel
kişilerin ve devletin hamiliği arasındaki sınırı bulandıracak" nitelikteydi. 85 Benzer
bir sonuç sadrazarnın yazma hamiliği için de geçerlidir.

83 II. Selim'in maiyetinde Sokollu karşıtı duygulara ilişkin bir değerlendirme için bkz. Fleischer, Bu­
reaucrat and lntellectual, 52-53. Sokollu Mehmed Paşa'nın Zigetvar'dan sonra hiç sefere çıkma­
dığını, bunun yerine himayesindeki kişileri ve (muhtemelen payitahttan uzaklaşurma düşünce­
siyle) rakiplerini gönderdiğini belirtmekte de yarar vardır. Dolayısıyla Zigetvar seferi sadrazarnın
övülebilecek son askeri başarısıydı. Kaldı ki, Zigetvar'la ilgili anlatımlar aslında onu askeri ba­
kımdan değil, daha çok sadakatinden, kurnazlığından ve idare kabiliyetinden dolayı över. Bunlar
sonradan sergilerneye devam ettiği becerilerdi.
84 Necipoğlu Age qfSinan kitabında (s. 331-68), Sokollu'nun mimari alanında bıraktığı eserleri çok
ayrıntılı olarak inceler. Burada onun vardığı sonuçları özetlemekteyim.
85 Necipoğlu. Age qfSinan, 362.

1 92
SOKOLLU MEHMED PAŞA VE OSMANLI RESiMLi TARiHLERi

Sokollu Mehmed Paşa'nın yazma hamiliği, Fleischer'in saptamasma göre,


Osmanlı hanedam ve bürokratlaşmış elit tabaka arasında "özellikle ideolojik
temsil, elit tabakanın yeniden üretimi ve kaynak dağılımı konularında hanedan
devletinin ideallerini, kimliğini ve işleyişini"86 belirlemeye dönük bir mücadeleyi
kayda geçirir. Bu tarih eserleri, önceki bölümde görüldüğü üzere, dönemin tari­
hini yönetici elitin değişik perspektifleriyle kayda geçiren literatürün genişleme­
sine katkıda bulunarak, sadrazam için belirli bir timsal oluşturma ve Osmanlı
sarayının kendine ilişkin oluşan tanırnma güç katma gibi ikili bir işlevi görür.
Sokollu'nun saray hiyerarşisindeki yerini açıklığa kavuşturmakla, başlı başına
sadrazarnın üstlendiği rolün, padişah ve sarayla ilişkisinin çerçevesini çizer. So­
nuç olarak, yazmalar Osmanlı düzeninin gittikçe süzülmüş bir tanımını ortaya
koyarak, padişaha ve vekiline belirli konumlar verir.
Fütuhdt-z cemi/e, Nüzhetü'l Ahbdr ve Zqferndme gibi ilk eserler, üçüncü
sıradaki bir veziri Habsburg savaşlarının kahramanı ve beyni şeklinde sunarak
ya da bir sadrazaını padişahla boy ölçüşmeye varacak kadar parlak ifadelerle
anlatarak, belli bir özgürlüğü gözler önüne serer. Bu tarih eserleri, özellikle Zi­
getvar seferine ilişkin anlatımları aracılığıyla sunulan Osmanlı sarayı görüntü­
sünde, sadrazam diğer bütün saray mensuplarının yukarısında durur ve devletin
bekasının teminatını oluşturur; ulaştığı kudret neredeyse padişahınkini gölgede
bırakır. Şehname-i Selzin Han ve Hünerndme gibi sonraki kitaplar ise sadrazam
timsalini bir hiyerarşik sosyal düzen içine oturtur; bu bakımdan hükümdar, sad­
razam ve devlet ilişkisine dair geçerli siyaset nazariyesini yansıtır. Padişah söz
konusu eserlerde saray hiyerarşisinden ayrı bir yerde gösterilir; devlet işleriyle
fiilen uğraşmaz, ama varlığıyla bütün Osmanlı girişimlerinin başanya ulaşma­
sını sağlar. Sadrazam tasvirinin padişah-ı maneviden kamil hizmetkara doğru
değişmesi, Sokollu'nun son yıllarındaki ikbaliyle ve III. Murad'ın gözüne girme
gereğiyle bağlantılıdır. Ama yazmalar bu değişimin gittikçe somutlaşan, hatta
kemikleşen Osmanlı saray düzeniyle, sözgelimi Şehname-i Selzin Han 'ın hazırla­
nışına nezaret eden kişiler gibi saraylılarca savunulan bir düzen anlayışıyla ilin­
tili olabileceği izlenimini de verir. Padişahın konumuyla birlikte kendi konum­
larını savunan bu saraylıların metinleri gözden geçirirken yapılmasını istediği
değişiklikler, Lokman tarafından ortaya konulan Osmanlı sarayı görüntüsünü
şekillendirdi. Yazmaların sadrazam dışındaki çok sayıda sarayiıyı gözeten sözel
içeriği ve gittikçe tekörnek yapıya kavuşan görsel estetiği belirli bir saray düzeni
tasvirine şekil verdi.

86 Fleischer, "Between the Lines", 59.

1 93
4

DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA:


PADİŞAH TİMSALİNİN AKTARILIŞI

Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünü izleyen on yılda, yani 1 580'lerde Osmanlı


devletinin ideolojik temsili konusundaki çekişmeye siyaset sahnesinde beliren
yeni aktörler katıldı. Resmi konum taşımayan padişah nedimleri (sözgelimi
lala ya da akıl hocası) , sarayın hadım ağaları ve padişah ailesinin mensup­
ları gibi kişiler, sarayın sosyal hiyerarşisinde gittikçe önem kazandı. Bu yeni
sosyal zümrenin iktidara gelişi, padişahın sarayın içine daha fazla çekilmiş
olan padişaha maddi yakınlığın ve ulaşma olanağının sonucuydu kısmen. lll.

Murad devlet işleri üzerinde kişisel denetim kurmak amacıyla çevresindeki kilit
kişileri yetkili kılmaya çalıştı.1 Bu yeni oyuncular kimi zaman kendi adlarına,
kimi zaman da padişahın ya da diğer hanedan mensuplarının aracıları olarak
hareket ettiler.
Genişleyen siyasal aracılar zümresi sarayın sanatsal faaliyetlerine de yön
vermeye başladı.2 Bu kişilerin yazma hamiliği yeni oluşan iktidariarına ilişkin
sağlam görsel ve sözel belgeleri sunar. Yeni zümrenin önde gelen simalarından
biri, 1574-90 arasında darüssaacte ağalığı görevinde bulunan Mehmed Ağa'ydı.
Hem padişah siparişlerinin nezaretini üstlenen, hem de kendi adına hamilik ya­
pan Mehmed Ağa'nın rehberliğinde hazırlanan yazmalar, padişahın soy çizgi­
sini, dindarlığını, adaletini ve alicenaplığını öne çıkararak, padişahın yerleşik
yaşam tarzının yanı sıra siyaset nazariyesindeki son gelişmelerle uyuşan yeni

ı Siyasal çevrenin genişlemesine ilişkin geniş çaplı veriler için bkz. Fleischer Bureaucrat and In­
telleetual ve Peirce, The lmperial Harem. Padişahın gittikçe sarayın içine çekilişi (yani imperial
seclusion) için bkz. Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 15-30. III. Murad'ın kişisel
denetim kurması konusunda aynca bkz. Necipoğlu, Age qfSinan, 256-265.
2 Hamilik için bkz. Tanındı, "Bibliophile Aghas", 333-344; Necipoğlu, The Age qfSinan; aynı ya­
zar, "A �anün for the State" ve "Word and Image", 22-6.

1 95
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

bir padişah ikonografisini ortaya koyar. Bu kitaplar Süleyman döneminde Os­


manlı hükümdan ve saltanat üzerine, Lütfi Paşa ve Taşköprüzade (ö. 1561) gibi
Osmanlı siyaset nazariyecilerince geliştirilen fikirlere görsel şekil verir. Siyasal
analizin odağı 16. yüzyılda padişahın kişiliğinden devletin kurumlarına ve ka­
nunlarının uygulanışına kaydı. Bu alimiere göre, siyasal otorite Allah'ın, insan­
larca mutlaka anlaşılması gerekmeyen çeşitli sebeplerle kişilere balışettiği bir
lütuftu. Yani, bir kişiye hükmetme hakkını veren şey yaptığı işler (kahramanlığı,
askeri ya da idari becerileri) değil, peygamberlerin tayinine oldukça benzer bi­
çimde Allah tarafından seçilmesiydi. 3
Lokman'ın eserlerinde görülen Sokollu Mehmed Paşa ve II. Selim timsalle­
ri, bu teorilerin bir yönünü (sadrazamın devlet için kilit önemi ayrıca padişahın
hukuka göre yönetme ve devletin kurumsal sürekliliğini sağlama sorumlulu­
ğu) yansıtırken, III. Murad timsali aynı fikirlerio başka bir boyutuna daya­
nır. özellikle Mehmed Ağa'nın nezaretinde hazırlanan yazmalarda, Osmanlı
hükümdan timsali onun ilahi takdire bağlı hükümdarlığını öne çıkarır ve soy
çizgisini, alicenaplığını ve islam ümmetinin başı olarak üstlendiği rolü odak
alır.4 örneğin, Surname-i hümayun 'un (yak. 1 588) odak noktası, askeri se­
fer ve av hikayeleri yerine bir şehir şenliğidir. Divan-ı Hümayfın üyelerinin
askeri serüvenlerinden ziyade payitahttaki yaşama ağırlık vererek, padişahın
kendi vezirleri karşısındaki önceliğini vurgular. Buna karşılık, Zübdetü 't­
tevarih (1 583-86 arasındaki çeşitli nüshalarıyla) okuru öylesine yönlendirir
ki, Osmanlı padişahı aynı kitapta anlatılan peygamberlere, islam halifelerine,
imarnlara ve fıkıh alimlerine benzer bir biçimde algılanır. 5 Bu yazmalar sadece
padişahın tercihlerini yansıtmakla kalmaz; genişlemiş saray halkına ayrıca­
lıklı konum kazandıran yeni güç dengelerini benimsetmeye çalışır. Mehmed
Ağa'nın ve askeri hiyerarşi ya da bürokratik aygıt içinde yer almayan diğer
benzer kişilerin nüfuz ve itibarının emsali görülmemiş düzeye çıkması bu yeni
dengelerin sonucuydu.

3 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", iii-iv, 2-3 ve 250-73. Ayrıca bkz. Imber, The Ottoman Empi­
re; inalcık, "State, Sovereignty and Law", 229-48. Osmanlı düşünürlerinin esas aldığı önceki
Acem-islam hükümdarlık ve meşruiyet nazariyeleri için bkz. Ann K. S. Lambton, "Quis custodi­
et custodes: Some reflections on the Persian Theory of Government I", Studia !slamica 5 (1 956) ,
125-48.
4 Dindarlık ve Osmanlı padişahı timsali arasındaki bağlantının incelikli bir analizi için bkz. Ha­
kan T. Karateke, "Opium for the Subjects? Religiosity as a Legitimizing Factor for the Ottoman
Sultan", Legitimizing the Order: The Ottoman Rhetoric qfState Power, ed. Hakan T. Karateke
ve Maurus Reinkowski (Leiden ve Boston: Brill, 2005), ı l l - 129. Yazınada hükümdarların ah­
laki vasıflarının odak alınışına ilişkin başka bir değerlendirme için bkz. Necipoğlu, "Word and
Image".
5 TSMK, H. 1344 ve TİEM 1973, TSMK H. 1321 ve CBK, 414.

1 96
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Mehmed Ağa: Osmanlı Hareminin Başındaki Hadım Ağa

Hadım ağaların yararlılıklarını konu alan bir risaledeki derkenadardan biri, Meh­
med Ağa'nın Osmanlı topraklarına girişini anlatır. 6 Mehmed Ağa'nın himaye ettiği
kişilerden biri olan yazar, hikayeyi bizzat Mehmed Ağa'dan duyduğunu belirtir.
Anlatırnma göre, bir "Frenk" birkaç şey satmak üzere gittiği Habeşistan'da üç
"ağa" satın alır ve "Frengistan"a doğru yola koyulur. Bir süre tekneyle yolculuk et­
tikten sonra, Müslüman gemileriyle karşılaşırlar ve giriştikleri çarpışmadan yenik
çıkarlar; Frenk teknesi ve içindeki şeyler Mısır beylerbeyine götürülür. Beylerbeyi
ise Mehmed Ağa'yı o sırada şehzade olan (1566'dan önce) II. Selim' e hediye olarak
gönderir. II. Selim'in kapı ağası Hüseyin Ağa, Mehmed'i kendi hizmetine alır. Bir
süre sonra, padişah (yazmada açıklanmayan bir sebeple) Hüseyin Ağa'nın kelle­
sini uçurtur ve Mehmed Ağa da dahil bütün malvarlığına el koyar. Bu hikaye çoğu
hadım ağanın Mısır beylerbeyleri tarafından saraya hediye olarak gönderilişlerinin
daha süslü bir anlatımıdır. Frenk teknesinden söz edilmesi aslında hadım etme
işleminin islam dinince mubah sayılmamasından kaynaklanır; bu yüzden hadım
ağaların kökeni konusunda bir hikaye uydurulmasına gerek vardı.
Darüssaade ağası Topkapı Sarayı'nda padişah ailesinin ve cariyelerinin ya­
şadığı en özel kısım olan ve "saadet yuvası" olarak anılan haremin en üst merte­
bedeki hizmetkarıydı. 7 Ayrıca bütün diğer hadım ağaların ve sarayın bu kısmına
hizmet veren kulların başındaki kişiydi ve harerne giriş çıkışları denetlerdi. Düzen­
leyici görevlerinin ağır bastığı, dairesinin haremin ana girişinde yer almasından
bellidir. Harerne girip çıkan herkes onun gözetiediği avludan geçmek zorundaydı.
Yani, darüssaade ağası padişah ailesine ulaşmayı sağlayan geçit konumundaydı.
16. yüzyıla varıldığında, Osmanlı padişahının ihtişamını "istiridye içindeki
bir inci gibi" sarayda halktan ve hatta çoğu saraylıdan dahi uzak durmasına,
kendisine çok az kişinin erişebileceği şekilde yaşamasına bağlayan bir anla­
yış geçerliydi; hadım ağalar da bu ihtişamın muhafızlarıydı. Mehmed Ağa'nın

6 Ali b. Abdurrauf el-Habeşi, Rifa'ilü 'l-gubuşfi.feza'ilü'l-hubuş, SCK, Fatih 4360, fo!. 9b. Bu der­
kenara ve içeriğine dikkatimi çektiği için Baki Tezcan'a müteşekkirim. Ayrıca bkz. Baki Tezcan,
"Dispelling the Darkness: The Politics of Race in the Early Seventeenth-century Ottoman Empire
in the Light of the Life and Work of Mu Ilah Ali", 73-95, Baki Tezcan ve Karl K. Barbir, ed., Identity
and Identity Formatian in the Ottoman World: A Volume qfEssays in Honor qfNorman Itzkowitz
(Madison, Wisconsin: Wisconsin üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi ve University of Wis­
consin Press, 2007), özellikle 77-79.
7 Bu makama ve geçmişine ilişkin ayrıntılı bir açıklama için bkz. Hathaway, Beshir Agha, özellikle
1-16. Ayrıca bkz. David Ayalon, Eunuchs, Caliphs and Sultans: A Study in Power Relationships
(Kudüs, The Magnes Press, 1999). Hadım kölelerin önemli roller üstlendiği diğer bağlamlar için
bkz. Serena N anda, Neither Man nor Woman: The Hjjras qf India (Belmont, Calif. : Wadsworth
Publishing, 1990) ; Mary Anderson, Hidden Power: The Palace Eunuchs qfImperial China (Buffa­
lo, NY: Prometheus Books, 1990) .

1 97
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

1574'te bu göreve atanmasından başlayarak, darüssaade ağaları gittikçe padi­


şah ile Osmanlı sarayı arasında yer alan ve padişahın çevresindeki kişilerle iliş­
kilerini düzenleyen aracı gibi davrandılar. Mehmed Ağa'ya 1588'de, iki kutsal
şehre hizmet veren padişah vakıflarına nezaret gibi ek bir görevin verilmesi,
idari sorumluluklarının yanı sıra gelirini de artırdı.8 Bu durum hem harem için­
de, hem de saray dışında çok sayıda kişiyi denetlemesini ve imparatorluğun en
muteber vakıflarında söz sahibi olmasını (ve onlardan maaş almasını) getirdi.
Topkapı'nın siyahi hadım ağaları daha geniş bir sosyal şebekenin, payitaht
dışındaki yerlere, özellikle kutsal topraklara ve Mısır'a kadar uzanan bir tür ta­
rikatın parçasıydı. Hadım köle ticaretinin merkezi Mısır'dı ve Osmanlı hadım
ağaları saray hizmetinden sonra genellikle Kahire'ye çekilirlerdi. Hadım ağalar
Osmanlılarca 151 7'de alt edilmeden önce Mısır'ı yöneten Memlük sultanlarının
Kahire'deki türbelerine de muhafızlık ederlerdi. Hadım muhafıziarın defin yerle­
riyle bağlantısı ortaçağda saltanat türbeleriyle başlamıştı; ama en kutsal görev­
leri peygamberin Medine'deki türbesine muhafızlık etmek ve girişleri denetle­
mekti. islam dininin Mekke'deki Kabe ve Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra gibi diğer
büyük mabetierinde de hadım muhafız toplulukları vardı.9
Hazreti Muhammed'in türbesi etrafında gelişen yazılı gelenekte, Hazreti
Muhammed'in türbesindeki hadım kölelerin ve buna bağlı olarak padişah hizme­
tindeki biraderlerinin özel ve çatışmalı vasıflara sahipmiş gibi görüldüğü açıktır.
Bu anlayışa göre hadım ağaların dindar ve cömert olmakla birlikte huşu uyandı­
rıcı ve hatta gazaba gelince dehşet saçıcı olması, onlara bekçilik ettikleri kutsal
yerleri savunmak için gerekli kudret havasını verirdi. Cömertlik ve dindarlıkları
üstlendikleri hayır işleriyle de somut bir hale gelirdi. 10 Osmanlı döneminde, bu
dindarlık ve cömertlik yakıştırması, Mehmed Ağa'nın 1588'de kutsal Mekke ve
Medine şehirlerini destekleyen vakıflardan ve hanedan ailesince kurulmuş bütün
şahsi vakıfların idaresinden resmen sorumlu kılınmasıyla somut ve kurumsal bir
ifadeye kavuştu. Vakıfların başına getirilmesinin bir sonucu olarak, Mehmed Ağa
hanedan ailesinin dindarlığa bağlı cömertliğinin aracısı haline geldi. Bu yeni so­
rumluluk Mekke ve Medine'deki hadım ağa şebekeleriyle ilişkisini de güçlendirdi.

8 Bu bilgi Anadolu beylerbeyine gönderilen 28 Mayıs 1588/2 Receb 996 tarihli bir padişah ferma­
nında yer alır (Başbakanlık Arşivleri Mühimme Defterleri, c. 62 , 249, ferman no. 563). Daha son­
raki 21 Şaban 996/16 Temmuz 1588 tarihli bir ferman Mehmed Ağa'dan "Haremeyn-i Şerifeyn
nazırı ve darüssafıde ağası" diye söz eder (Mühimme Defterleri, c. 64, no. 34, 13). Türkiye Diyanet
Va� islam Ansiklopedisi'nde "Darüssaade" maddesi (Ülkü Altındağ) bu göreve atanma tarihini
995/1 586-87 olarak verir.
9 Shaun Marmon, Eunuchs and Sacred Boundaries in Islamic Society (New York ve Oxford: Oxford
University Press, 1995), 14 ve Hathaway, Beshir Agha, 7-16.
10 Marmon, Eunuchs, 65-67.

1 98
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Kutsal türbelerin özel muhafızları olarak hadım ağaları, yaşayanların ve


ölülerin dünyaları arasında gidip gelirdi; aynı saraydaki erkeklerin ve kadınla­
rın dünyaları arasında ve padişahın yarı kutsal rnekesi ve tebaasının günlük
dünyası arasında gidip geldikleri gibi. Topkapı'nın giriş kapılarında yer almala­
rı, Osmanlı sarayında sınırların muhafızları olarak aynadıkları rolü yansıtırdı.
Sadece dışarıdan gelenlerin padişah huzuruna çıkışını değil, saray sakinlerinin
dış dünyayla etkileşimlerini de denetlerlerdi. Eşiklerdeki konumları sayesinde,
hadım ağalar ayrı alanlar arasında başka kimsenin yapamayacağı şekilde dola­
şabilirlerdi. Geçiş ve dalaşma serbestliği onlara Osmanlı bağlamında emsali ol­
mayan bir güç kazandırırdı. Ancak bu güç nihai yerlerinin eşiğe bağlı olmasıyla
kısıtlanırdı; çok fazla uzaklaştıklarında tenkide ve azara maruz kalırlardı.
Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın yaptığı şey tam da buydu. Kadınların
ve hanedan ailesinin dünyasına fazlasıyla girdi, saraydaki iktidar dinamiklerinin
işleyişine karıştı ve dışarıya fazlasıyla çıkarak, devlet siyasetine açıkça bulaştı.
Hatta bir hadım ağa açısından olağandışı bir uygulamayla, saray dışında kendi­
sine ait bir ev edindi. 1 1 Sanat hamiliği de eşikteki konumunun normlarına uyan
bir şey değildi. Topkapı Sarayı'nda haremin ikinci avluya açılan kapısının yukarı­
sında halen duran bir kitabe, bu kapının Mehmed Ağa'nın her Çarşamba iki kut­
sal şehirdeki (Mekke ve Medine) vakıfların işlerini görüştüğü yer olduğuna işaret
eder. Kitabe 1587-88 tarihlidir ve bu "kabul kapısı"nın Darüssaade Ağası Mehmed
Ağa'nın tavsiyesi üzerine inşa edildiğini belirtir. 1 2 Böylece Mehmed Ağa'nın III.
Murad üzerindeki nüfuzunun ulaştığı çapı gösterir. Bir merasim kapısı yapımının
hadım ağanın önerisine dayandığını başka bir kaynaktan öğrenmek kendi başına
önemlidir; ama bu bilginin sonraki kuşaklara aktanlmak üzere bizzat kapıda yer
alması, çağdaşlarının gözünde Mehmed Ağa'nın taşıdığı önemi açıkça gösterir.
istanbul'un Çarşamba semtinde Mehmed Ağa'nın yaptırdığı cami, ulaştı­
ğı zenginliğin ve gücün açık bir ifadesiydi; hatta dindarca bir girişim olarak
sunulmasına karşın, şekil itibariyle kurallara son derece aykırıydı. Bu kubbe­
li caminin anıtsallığı Divan-ı Hümayün üyelerince, yani vezirlerce yaptırılan
camiierin mimarisini andırır ve istanbul'da hanedan ailesinin kullarınca daha
önce yaptırılmış kubbesiz camilerden bir sapmaya işaret eder. 1 3 Osmanlı cami

ll Selanik! (Tarih-i Sekiniki, 229-230) Mehmed Ağa'nın kendi evinde öldüğünü belirtir. öte yan­
dan, Ali (Künhü 'l-ahbdr, fo!. 292a-293a) hadım ağaların ev edinmelerine izin verilmesini Os­
manlı düzenindeki bozulmanın belirtileri arasında sayar. Necipoğlu (Age qfSinan, 499) Mehmed
Ağa'nın oturduğu evin III. Murad tarafından verildiğini aktarır.
12 Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power, 1 74. Kullanılan terim "bab-ı divan"dır. Kitabenin
tarihi hicri 996'dır.
13 Necipoğlu da The Age qfSinan kitabında (s. 498-501) Mehmed Ağa'nın yaptırdığı başka mimari
eserler üzerinde durur.

1 99
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

mimarisi sıkı adap kurallarına tabiydi ve Mehmed Ağa'nın camiinde bunların


ihlal edildiği barizdi. Paradoksal biçimde, Mehmed Ağa'nın medresesinin daha
sonraları "seHl.tin" medreseleri mertebesine dahil edilmesi, böyle bir aykırılığa
göz yumulduğu izlenimini verir. Bu bir ölçüde Mehmed Ağa'nın saray kariyeri
sırasında kurduğu ittifak şebekesi sayesinde olsa bile, medresede ders vermek­
le görevlendirdiği hocaların da payı vardı. Himayesindeki bu kişilerden bazıları
daha sonra devlet bürokrasisinde önemli mevkilere getirildi. 14
Mehmed Ağa'nın elde ettiği güç ve zenginliğin Osmanlı aydınlarını kız­
dırdığını gösteren açık belirtiler vardır. örneklerden biri 1 7. yüzyıl tarihçilerin­
den Selfmik1'nin eserinde Mehmed Ağa'nın ölümünü aktarış biçimidir. Mehmed
Ağa'nın ölümü üzerine "halk" tarafından yazıldığını öne sürdüğü bir beyitten
şu alıntıyı yapar: "O siyah bela dünyadan gitti." Başka bir örnek dönemin ta­
rihçilerinden Mustafa Ali'nin, iktidarın sadrazamdan saraydaki hadım ağalara
geçişini, o dönemdeki başlıca sorunlardan biri olarak sertçe eleştirmesidir. Her ne
kadar istanbul'daki Osmanlı ahalisinin Afrika kökeniilere karşı belli bir önyar­
gısı olsa da, anlaşıldığı kadarıyla bunun Mehmed Ağa döneminde ortaya çıkmış
olması, belki de hadım ağaların artan öneminin, saraydaki yeni sosyal hiyerar­
şilerin bir sembolü olarak, böyle bir rahatsızlığın ve ifade edilişinin sebeplerin­
den biri olduğuna işaret eder. 15 Mehmed Ağa'nın yeni güçlü konumuna olumsuz
tepkiler, sarayda değişen güç dengesinin yol açtığı genel bir endişenin ayrılmaz
parçasıydı. Bununla birlikte, dönemin tarihçileri arasında en büyük rahatsızlık
kaynağının hadım ağaların değişen statüsü olduğu söylenebilir. Kanımca, bu
durum baş hadım ağaların Osmanlı düzeninin bekçileri, eşiklerin efendileri ola­
rak üstlendikleri rolün bir sonucudur. Böyle bir role atfedilen sınırların çiğnen­
mesi halinde, bu hiyerarşik ve kurallara bağlı toplumun başına neler geleceğini
kestirrnek mümkün değildi.

Vezirlerden Hadım Ağalara: Sosyal Hiyerarşide


Geçişlerin Belgelenmesi

III. Murad döneminin resimli anlatımı olan Şehinşehndme, yeni padişah ike­
nografisi çerçevesinde Mehmed Ağa'nın artan gücünü belgeler. Kitap askeri eliti
odak alıyormuş gibi görünmesine karşın, padişahın hayatındaki ritimleri diğer

ı 4 Tezcan, "Dispelling the Darkness", 79.


ıs Selanik!, Tarih-i Selaniki, ı : 229-30: Rift az alem an beiti-yi siyah; Ali, Künhü 'l-ahbtir, fal. 29ıb.
Osmanlıların ı 7. yüzyılda siyahilere ve hadım ağalara yönelik tutumları konusunda bkz. Tezcan,
"Dispelling the Darkness".

200
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4.0 1 . Hazreti


Muhammed'in kılıcının
III. Murad'a getirilişi.
Şehinşehname, Lokman, c.
ı. istanbul, 1 5 8 1 . istanbul
üniversitesi Kütüphanesi,
F 1404, fol. 25a.
(Foto: istanbul Üniversitesi
Kütüphanesi)

kişilerin hepsinden daha fazla öne çıkarır. Girişte III. Murad'ın tahta çıkışıyla ve
vezirlerin divanıyla ilgili tasvirlerden sonra, yazınada sunulan biçimiyle padişah
timsali açısından kilit önem taşıyan iki resim gelir. Bunlar Hazreti Muhammed'e
ait kılıcın Sultan Murad'a sunuluşunu yansıtır (resim 4.01). Metne göre, kılıç
Murad'ın tahta çıkışından kısa bir süre sonra Mısır'da bulunmuştur. ileride ele
alacağımız Zübdetü't-tevarih'te de aktarılan anekdot, kılıcın III. Murad'a miras
kaldığını ve dolayısıyla padişahın peygamberin meşru varisi olduğunu ima eder.
Şehinşehname'de ayrıca bir Gürcü prensin Osmanlı sarayında islam dinine dö­
nüşünün tasvir edilişi, III. Murad'ın dinsel şevkine yapılan vurguyu güçlendirir.
Bu saltanat timsali padişahın eğilimlerine uygundu ve onu daha önce tahayyül

20 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4.02. Mehmed Ağa.


Şehinşehname, Lokman, c.
1. istanbul, 1581. istanbul
üniversitesi Kütüphanesi,
F 1404, fol. 1 3 1 b.
(Foto: istanbul Üniversitesi
Kütüphanesi)

edilenden farklı türde bir hükümdar olarak tanımlayan dönemin siyasal söyle­
miyle tutarlıydı. ileride ele alacağımız yazmalarda bu tirnsalin daha da gelişti­
rildiğini göreceğiz. Birinci bölümde kısaca değinildiği üzere, III. Murad'ın mima­
ri alandaki hamiliği de dindarlığını ve tasavvufi eğilimlerini vurgular. Hazreti
Muhammed'le bağlantılı mabetieri himaye altına alması ve Manisa'da yaptırdığı
caminin kitabesinde tasavvufi ternalara ağırlık verilmesi, resimli yazmalardaki
sunuluşunun daha geniş çaplı bir timsal oluşturma kampanyasının bir unsurun­
dan ibaret olduğunu gösterir.
Şehinşehnô.me'ye dönecek olursak, Mehmed Ağa'nın hikayedeki karak­
terlerden biri olarak, en az bir serdar ya da vezir kadar yer aldığını görürüz.

202
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4.03. Mehmed


Ağa, Sokollu'nun ölüm
döşeğinin başında.
Şehinşehname, Lokman, c .
ı . istanbul, 1 5 8 1 . istanbul
Üniversitesi
Kütüphanesi, F 1404, fo!.
133a.
(Foto: istanbul üniversitesi
Kütüphanesi)

Darüssaacte ağasının bu yazmadaki dört resimde tasvir edilmesi, saray hiyerar­


şilerindeki bir değişimi yansıtması açısından yeterince anlamlıdır; ama ağanın
tasvir ediliş biçimi durması gereken eşikten ne kadar öne çıkmış olduğunu kes­
kin biçimde gösterir. Mehmed Ağa Şehinşehndme resimlerinde, Sadrazam So­
kollu Mehmed Paşa'nın uğradığı suikastı soruşturan kişi olarak karşımıza çıkar.
Sokollu'yu ölüm döşeğinde görmeye giderken (resim 4.02) , can vermekte olan
sadrazarnın yarasını muayene ederken (resim 4.03) , Sokollu'nun ölüm haberini
padişaha verirken (resim 4.04) ve suikastçıyı yakalarırken (resim 4.05) görülür.
Mehmed Ağa meseleyi soruşturmak üzere padişah tarafından gönderilmiş ve
geri dönüp ona bilgi vermişti; dolayısıyla bu olayda padişahın temsilcisi konu-

203
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4.04. Mehmed


Ağa'nın Sultan
lll. Murad'a olaya
ilişkin bilgi verişi.
Şehinşehndme, Lokman,
c . ı. istanbul, 158 1 .

istanbul Üniversitesi
Kütüphanesi, F 1404, fo!.
1 3 4b.
( Foto: istanbul
Üniversitesi Kütüphanesi)

mundaydı. Bu temsilcilik III. Murad'ın şahsi erişim alanını genişletmesine olanak


veren bir şeydi. Mehmed Ağa'nın suikastçıyı cezalandırması için, şehit düşen
sadrazarnın hizmetindeki içoğlanlarının yakaladığı suçluyu ellerinden alması
gerekliydi. Bunu yeniçeri ağasını yanına alarak ve onun yardımıyla içoğlanlarını
ikna ederek başardı.16
Bu görüntülerin diğer tasvirlerdeki (resim 4.06 ve 4.07) hadım ağalada karşı­
laştırılması, ne kadar olağandışı olduklarını gözler önüne serer. Osmanlı resimleri
genellikle hadım ağaları sakalsız ve neredeyse çocuk endamında görünecek kadar
küçük tasvir eder; ikincil cinsel özelliklerinin yokluğuna işaret eden bu iki unsur,

16 iüK, F. 1404, fo!. 1 30a-136a.

204
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4.05. Sokollu'nun


suikastçısının Mehmed
Ağa tarafından
yakalatılışı. Şehinşehndme,
Lokman, c. ı . istanbul,
1581 . istanbul üniversitesi
Kütüphanesi, F 1404,
fol. 1 36a. (Foto: istanbul
Üniversitesi Kütüphanesi)

saraydaki görevlerinin cismani temelini vurgular. Kıyafetleri saraylıların genel gi­


yim kuşamını yansıtır ve başlarında çoğu kez küçük, yuvarlak sarıklar görülür.
Siyahi hadım ağalar tenlerinin koyuluğuyla kolayca tanınırlar. En önemli nokta
ise hadım ağaların sayfada diğer figürlere nazaran bulundukları yerin ve yap­
tıkları işlerin kimliklerini açıkça belli etmesidir. Yazmalarda tasvir edilen bütün
Osmanlı sarayı mensupları açısından, konum kimliğin en yaygın göstergesidir.
Hadım ağalar genellikle emir bekler konumlarda ve edilgin duruşlada gösterilir;
ellerini göbeklerinde kavuşturmuş olarak dururlar. Hadım ağaların (ve saraydaki
acemi içoğlanlarının) çoğu kez kapı eşiklerinde ya da pencerelerden bakarken tas­
vir edilmeleri, padişah sarayındaki eşik altı konumlarını ima eder. 17
Oysa çarpıcı bir tezatla, Mehmed Ağa bu konuyu resiroleyen ilk görüntünün
(resim 4.02) odağını oluşturur. At üstünde duran tek figürdür ve sarayın acemi

17 Bkz. Marmon, Eunuchs; Lucette Valensi, The Birth qf the Despot: Venice and the Sublime Porte,
çev. Arthur Denner (Ithaca, N.Y. ve Londra: Comeli University Press, 1993) : Alain Grosrichard,
Structure du Siraı1: La Fiction du Despotisme Asiatique dans l'Occıdent Classique (Paris: Seuil,
1979), özellikle bölüm 8.

205
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4.06. Hoca Sadeddin ve Gazanfer Ağa, III. Murad'ın huzurunda.


Nusretntime, Mustafa Ali, istanbul, 1 584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1365 fo!. 249b.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

2 06
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4.07. Şehzade Mehmed Vezir Mehmed Paşa'yla konuşuyor. Şehinşehname,


Lokman, c. 2, istanbul, 1 592-97. Topkapı Sarayı Kütüphanesi, B. 200, fo!. 82b-83a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

içoğlanlanyla çevrilidir. Mehmed Ağa'nın buradaki konumunda pasifliğe ya da


emir bekler olmasına işaret eden hiçbir şey yoktur. Dahası, sonraki çizim (resim
4.03) onu sadrazarnın yatağı başında, yarasını sol eliyle muayene ederken gös­
terir. Sadrazarnın tepesine dikilmiştir ve kompozisyonun en üstüne yerleştirilmiş
durumdadır. üst bedeninin çapraz yönelimi geri kalan fıgürlerle tezat oluşturur
ve onu resimdeki en otoriter figür olarak öne çıkarır. Aslında, Sokollu'nun ölüm
döşeğinin başında bir vezir, yakında sadrazam olarak Sokollu'nun yerine geçe­
cek olan ikinci vezir Ahmed Paşa da bulunmaktadır; ama Mehmed Ağa'ya tabi
bir konumda resmedilmiştir. Ahmed Paşa öylesine sadrazarnın başucunda otur­
muş haldedir; oradaki sorumlu kişi Mehmed Ağa'dır.
Sonraki görüntüde (resim 4.04) siyahi hadım ağanın daha alışılmış tarzda
tasvir edilişinin sebebi padişahın huzurunda olmasıdır. Konuyla ilgili son görün­
tüde (resim 4.05) Mehmed Ağa sayfanın ortasındadır; ayrıca resimdeki bütün
figürlerin oluşturduğu daire biçimli düzenin merkezinde ve üstündedir. Bu yer-

207
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

leştirme divan ya da kabul sahnelerinde Osmanlı saltanat tahtının elips biçim­


li bir kompozisyonun merkezindeki veya tepe noktasındaki konumunu hafifçe
çağrıştırır. Burada hadım ağa soruşturmayı yürütüşüyle ve adalete nezaret edi­
şiyle, açıkça padişahı temsil etmektedir. Konuştuğu askeri yetkili, Sokollu'nun
içoğlanlarını yola getirmesine ve suikastçıyı teslime razı etmesine yardımcı olan
yeniçeri ağası olmalıdır herhalde. Suikastçı sayfanın alt kısmında, dosdoğru ha­
dım ağanın aşağısındadır. Başı çıplaktır, boynuna bir zincir dolanmıştır ve iki
yeniçeri tarafından hapse götürülmektedir.
Bu resimlerde padişahın temsilcisi olarak hareket eden darüssaade ağasının
öne çıkışı, padişahın sarayın içine çekilme (Necipoğlu'nun terimiyle «imperial
seclusion») tercihiyle doğrudan bağlantılıdır. Mehmed Ağa sadece padişah adı­
na ölüm olayını soruşturmakla kalmaz; katili yakalatan kişi olması sebebiyle,
adaleti sağlayan ya da koruyan bir konumdadır. Her ikisi de sarayda ve askeri
bürokraside çok önemli makamları temsil eden müstakbel bir sadrazarnın ve
yeniçeri ağasının yer aldığı resimlerde en kıdemli kişi olarak tasvir edilmiştir.
Resimler bir "nöbet değişimi"ni, iktidarın Sokollu'dan Mehmed Ağa'ya, yani sad­
razamlık makamından darüssaade ağalığı makamına geçişini görselleştirir.
Sarayın iktidar hiyerarşisindeki bu değişim, Mehmed Ağa'nın içinde yer
aldığı başka bir projeyle de duyurulur: Osmanlı hanedanının şeceresini yapay
bir soy çizgisiyle Nuh'a dayandıran bir genel tarih eseri niteliğindeki Zübdetü 't­
tevarih. Bu yaklaşımıyla kitap, Osmanlı hükümdarlarını bir kadim peygamberin
torunları olarak sunar. Biri III. Murad, biri Sadrazam Siyavuş Paşa (görev döne­
mi Aralık 1582-Temmuz 1 584, Mart 1586-Nisan 1 589, Nisan 1592-0cak 1593) ,
biri Mehmed Ağa için olmak üzere, kitabın üç resimli nüshası hazırlanmıştı.18
üç yıllık bir zaman aralığına (1 583-1 586) denk gelen her üç nüsha da neredeyse
tıpatıp aynı görsel programa sahiptir.
Mehmed Ağa metnin bir resimli nüshasını edindiği gibi, padişah nüsha­
sında padişahla birlikte tasvir edilmiştir (resim 4.08) ; bu durum III. Murad'ın
maiyetindeki benzersiz ve önemli statüsüne işaret eder. Resimde Murad'ın mai­
yetinden başka hiç kimse yer almamaktadır-padişahın arkasındaki iki içoğlanı,

ıs TİEM, ı973; TSMK, H. 1 32 1 ; CBK, 414. TİEM, ı973 nüshası 64,5'e 41 cm ebadında 99 folyo­
dan, TSMK, H. 1321 nüshası 61'e 40,ı cm ebadında 1 1 6 folyodan oluşur. Yazmanın ayrıca Hoca
Sadeddin'e ithaf edilmiş, resimsiz ve kısaltılmış bir dördüncü nüshası vardır. Mücmelü't-Tomar
başlıklı bu yazma şu anda Londra'dadır (BL, Or 1 1 35). Projenin padişah tarafından kabul edil­
mesi için Sadeddin'in onayının gerekli olduğu metinden açıkça anlaşılır. Ali'ye göre (Künhü 'l­
ahbdr. fo!. 421b-22a) , Lokman Şemailndme'nin bir nüshasını da Hoca Sadeddin'e sunmuş ve
onun "imza"sını, yani onayını almıştı. Hoca Sadeddin ile Lokman arasında kesinlikle bir bağlantı
vardı. Bunun temelinde saray tarihçisinin Sadeddin'i potansiyel bir hami olarak görmüş olması
ya da padişahın çeşitli tarih projelerinde Sadeddin'in onayını şart koşması yatabilir.

208
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKlARIŞILI

Resim 4.08. III. Murad ve Mehmed Ağa. Zübdetü 't-tevarih, Lokman, istanbul, 1 583.
Türk ve islam Eserleri Müzesi, 1 9 73 , fo!. 88b. (Foto: Mustafa Yılmaz)

209
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4.09. I. Murad,


Zübdetü 't-tevdrih,
Lokman, istanbul,
1 583. Chester Beatty
Kütüphanesi, ms. no.
T 4 1 4 , fo!. 148b. © The
Trustees of the Chester
Beatty Library, Dublin.

peygamberin kılıcını taşıyan silahdar ve ibrikdar orada bireysel varlıklarından


ziyade padişahın timsalleri olarak vardır. Zübdetü't-tevdrih'in hedef kitlesine,
özellikle de saray toplantılarında kullanılacak olan padişah nüshasının hedef
kitlesine, III. Murad'ın maiyetinde Mehmed Ağa'nın bulunduğu yerin görsel ba­
kımdan hatırlatıldığı açıktır.
Zübdetü't-tevdnh'in padişah nüshasında darüssaade ağasının merkezde
yer alışı, Mehmed Ağa'nın nüshasında vezirlerin azalan önemiyle belirgin tezat
içindedir. Osmanlı padişahlarının yer aldığı resimler, padişaha nazaran sadra­
zamların önemindeki azalışa ışık tutar (resim 4.09 ve 4. 10) . ilk dokuz padişahın
portrelerinde, vezirler ve padişah daha başbaşa bir ortamda, neredeyse birbirle­
riyle aynı düzeyde resmedilmiştir (resim 4.09, ı. Murad ve ivaz Paşa) . Buna kar-

210
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4 . 10. III. Murad,


Zübdetü 't-tevdrih,
Lokman, istanbul,
1 583. Chester Beatty
Kütüphanesi rus. no. T
414, fo!. 253a. © The
Trustees of the Chester
Beatty Library, Dublin.

şılık, ı. Süleyman'dan itibaren. padişah ve vezirleri arasında endam ve konum


açısından bariz bir farklılık görürüz. Süleyman, II. Selim ve III. Murad (resim
4.10) Adalet Köşkü'nün altında bir tahtta oturur halde resmedilmiştir. Vezirler ise
resmin kenarına yakın bir yerde toplanmış durumdadır. Kıyafet renkleri dışında,
onları birbirinden ayırt etmek zordur. Bu resimlerde vezirlerin azalan öneminin
görülmesi, nüshayı Mehmed Ağa için daha çekici kılmış olsa gerek.
Yazmanın ilk başta Sokollu Mehmed Paşa için tasarlanmış ve daha sonra
hadım ağaya sunulmuş olması mümkündür. III. Murad'ı gösteren sahne (resim
4.10) saltanat döneminin başlarındaki, yani Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümün­
den önceki bir anı yansıtır. Padişah tahta çıkışı sırasında hepsi Divan-ı Hümayfın
üyeleri olan Sokollu Mehmed, Ahmed ve Sinan paşalada birlikte resmedilmiştir.

21 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Diğer resını resimli tarihlerde taslakların kullanıldığı göz önünde tutulursa, bu


metnin daha önceki bir nüshasının onay için Sokollu Meh med Paşa'ya sunulmak
üzere hazırlanmış olması yüksek bir olasılıktır. Metin herhalde ondan alınan
onayla, padişah için resmedilecekti. Bu varsayım hadım ağaya ait nüshanın diğer
ikisine göre düşük kalitede ve daha küçük ebatta olmasını da açıklar. Çağman'ın
Zübdetü't-tevdrih üzerindeki çalışmanın muhtemelen Hünerndme'yle (1 577-78)
aynı zamanda başladığı yolundaki tezi de yazmanın başlangıç tarihini Sokollu
Mehmed Paşa'nın hayatta olduğu döneme dayandırır. Nitekim Sokollu Mehmed
Paşa 1578-79'da Venedik'ten padişahların portreleriyle birlikte vezirlerin port­
relerini ısrarla istemişti.19 Nüsha ilk başta Sokollu için hazırlanmış olsun ya da
olmasın, sonuçta Mehmed Ağa'nın eline geçmesi başlı başına onun güçlenen
statüsüne işaret eder.
Padişah ve Siyavuş Paşa için hazırlanan nüshaların alışılmamış ölçüde bü­
yük ebatta oluşu, Zübdetü 't-tevdrih'in özel günlerde yerinden çıkarıldığını ve
metninin bir topluluğa okunduğunu akla getirir. Resimler de büyük olmaların­
dan dolayı, topluca izlenıneye elverişlidir; figürlerin büyüklüğünün genel for­
matla orantılı olması, birkaç metre öteden görülmelerini mümkün kılar. Bu yaz­
manın sunuluşu gösteriye benzer bir tarza, yani resimlere bakan hedef kitleye
bir kişinin metni yüksek sesle okuması biçimine bürünmüş olabilir.2 0 Necipoğlu
Zübdetü't-tevdrih yazmalarının Osmanlı elitini eğitmek amacıyla birden çok
nüshayla hazırlandığı görüşünü ileri sürer. Yazmaların büyük ebatlı oluşunun
sırf bu işe yaramış olması mümkündür. Şehzadelerin eğitiminde hadım ağaların
rolü göz önünde tutulursa, böyle olası bir kullanım biçimi Mehmed Ağa ve yaz­
ma projesi arasında daha da yakın bir ilişkiyi ortaya çıkarır. Osmanlıları islam
egemenliğinin meşru varisieri olarak gösteren bir dünya tarihi, genç Şehzade
Mehmed'e yerine getirmesi beklenen rolü öğretme açısından herhalde yararlı
olurdu ve aynı zamanda babasının makamına hayranlıkla bakmasını sağlardı.
Mehmed Ağa'nın saray tarihçisi Lokman tarafından kaleme alınmış bir re­
simli yazmanın hazırlanışına nezaret etmesi ve sonunda bir nüshasına sahip

19 Filiz Çağman'la 7 Temmuz 2003'teki bir sözlü iletişimde, yazmanın ilk başta Sinan Paşa için
hazırlanmış olabileceği yolundaki görüşümü aktarmam üzerine, kendisi bu kişinin Sokollu ola­
bileceği fikrini ileri sürdü. Sokollu Mehmed Paşa ile Venedik balyosu Niccolo Barbarigo arasında
1578'de yapılan görüşmelere ilişkin başka bir açıklama için bkz. Raby, "From Europe to Istanbul",
özellikle 150-51. Raby anlatımını yayımlanmamış olan Venedik arşiv kaynaklarına dayandırır:
Venedik, Archivio di Stato, Dispacci da Constantinopoli, Filza 1 2 , fo!. 167r, 236r, 275r. Pasajın
aktanldığı başka bir kaynak için bkz. Tommaso Bertele, Il Palazzo degli Ambasciatori di Venezia
d Constantinopoli e sue antiche memorie (Bologna: Apollo, 1932) , 71-72 .
20 Victor H. Mair, Painting and Performance: Chinese Picture Recitation and !ts Indian Genesis
(Honolulu: University of Hawaii Press, 1989) . öteki Osmanlı örnekleri için bkz. Mahir, "A Group
of 17th century paintings", 443-56; Atasoy, "Illustrations Prepared for Display", 262-72 .

21 2
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

olması, payitahtta kubbeli cami yaptırmasına benzer biçimde, geçmişte vezirlere


tanınmış ayrıcalıklara kavuşmasının bir örneğidir. Her iki hamilik girişimi ve­
zirlere mahsus davranışı çağrıştırır ve Mehmed Ağa'yı Osmanlı bürokrasisinin
en üst mertebedeki mensuplarıyla eşit bir konumda gösterir. Darüssaade ağası­
nın Şehinşehndme ve Zübdetü't-tevdrih'teki tasvirleri, ona verilen yeni statüyü
belgeler ve onu pohpohlayıcı tarzda sunarak azametini güçlendirir. Saray hi­
yerarşisinde darüssaade ağasını bir sadrazamdan daha ayrıcalıklı bir konuma
yükselten değişimi mümkün ve belki de zorunlu kılan şey, aynı sıralarda değişen
saltanat anlayışı gereğince padişahın günlük işlerden daha da uzaklaşmasıydı.
Bu sebepten dolayı da hadım ağanın elinde daha çok yetki toplanıyordu. Her ne
kadar Zübdetü 't-tevdrih imparatorluk için bir hukuki temelden yana olan ay­
dın elite karşı bir saltanat perspektifinin dayatılması olarak yorumlanmışsa da,
kitap aslında hukukçu yaklaşımın mantıksal sonucudur.21 Sadrazaını bürokra­
sinin merkezine oturtan bu yaklaşım, padişah için bürokratik devlet dışında bir
konumu ortaya koyar. Bunun doğal uzantısı da padişahın temsilcisi darüssaade
ağasının farklı türden bir güce sahip olmasıdır.

Osmanlı Padişahına Şekil Verme: Zübdetü 't-tevarih

Dönemin siyaset nazariyesindeki gelişmelerle birlikte ortaya çıkan ve 16. yüzyıl


Osmanlı sarayının esrarlı bilgilere dönük eğilimiyle şekillenen Zübdetü't-tevdrih,
III. Murad'ı peygamberlerin varisi olarak gösterir ve Osmanlı hanedam ile pey­
gamberler arasında paralellikler ima eder. Murad'ın manevi atalarının çeşitli
özelliklerini ya da erdemlerini görselleştirir; ona "hükümdarlar için bir ayna" tut­
manın ötesinde, timsalini peygamberlerin bir yansıması biçiminde işler. Böylece
peygamber geleneklerinin varisi olarak, dindarlık, yol göstericilik, alicenaplık ve
adalet gibi erdemlerle dolu olduğuna işaret eder.
Yazma göğün ve yerin yaratılışına dair bir anlatımla başlar, Adem ile Hav­
va hikayesine geçer ve ardından bir dizi kadim peygamberle ve Şehndme'den
alınma Gayumard ve İskender gibi kahramanlarla ilgili hikayeleri aktarır. Bunu
izleyen İslam tarihi, sonuncusu Osmanlılar olmak üzere, çeşitli Müslüman ve
Türki hanedanların tarihlerini kapsar. Daha sonra her Osmanlı padişahının
dönemi vakayiname tarzında bir dizi olayla anlatılır.22 III. Murad'a ait padişah

2ı Bkz. Tezcan, "Politics of Early Modern Ottoman historiography", 1 70.


22 Aslında aniatılar neredeyse tayinlerin, azillerin ve muharebelerin bir listesi gibidir. Yazmaya iliş­
kin bir değerlendirme için aynca bkz. Tezcan, "Politics of early modern Ottoman historiography",
171-80.

213
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

nüshası çeşitli peygamberlerle ilgili hikayeleri tasvir eden 29 resim ile başlar,
islam tarihindeki din büyüklerinin dört grup portresi ile devam eder ve Osmanlı
hanedanının kurucusu Osman'la başlayıp tahttaki padişah III. Murad'la bitmek
üzere on iki Osmanlı padişahının portrelerini içerir. 23 islam dünyasında kadim
peygamberlerin hikayeleri, tıpkı eski İran krallarının hikayeleri gibi bilinirdi.24
Bu peygamberler Zübdet'te, Nuh'un gemisinde duruşu (resim 4.1 1) gibi okur
tarafından kolayca tanınacakları anlarda veya Allah tarafından seçilmiş top­
lum önderleri ve peygamberler olarak taşıdıkları özel statüyü gösteren anlarda
resmedilmişlerdi. Seçilmiş olma statüleri Allah'ın onlara balışettiği mucizelerle,
sözgelimi Musa'nın asasını bir yılana dönüştürmesiyle, İbrahim'in atıldığı ateşte
yanmamasıyla ya da isa'nın göğe çıkışıyla gösterilir. Hazreti Muhammed'in gece
yolculuğu ("miraç") , daha doğrusu yolculuğun başlamasından önceki an, özel
statülere işaret eden bu aniatısal resimlerin sonuncusudur.
Yazmanın bir dizi temayı vurguladığı açıktır. Bunlar arasında en çok öne
çıkan ise bir peygamberler ailesi olarak anlaşılabilecek topluluk içindeki bir şece­
re bağlantısı, daha doğrusu bir silsiledir-bu bağlantı sonunda Osmanlı hüküm­
darlarını da kapsar. Yazmanın sayfaları boyunca farklı figürler arasında çekilen
yaldızlı çizgiler şecereye görsel düzeyde dikkat çeker; ama resimler ve metin de
silsile temasını vurgular. Metinde Musa'nın Yuşa'yı (Allah tarafından gönderil­
miş peygamberleri belirtmek için sıkça kullanılan bir tabirle) "halife" olarak seç­
tiği belirtilir; İshak, peygamberlik yetkisini asıl gözdesi Esav olduğunu sanarak,
yanlışlıkla diğer oğlu Yakup'a verirken resmedilir. İsmail'in hikayesine ilişkin
resimde, devraldığı sandıkta kendisinden önceki bütün peygamberlerin yürek­
lerinin yıkandığı altın kasenin bulunması, önceki peygamberlerin varisi oldu­
ğuna işaret eder. Yakup ve oğullarının Mısır'a gittiklerinde 72 kişi oldukları ve
Musa'nın öncülüğünde Mısır'dan çıktıklarında 600.570 kişiye ulaştıkları ifade­
siyle, Yusuf'un ve Musa'nın hikayeleri sözlü olarak birbirine bağlanır. Metinde o

23 Renda, "New Light", 183-200; aynı yazar, "Türk ve islam Eserleri Müzesi'ndeki Zübdet-üt
Tevarih'in Minyatürleri", 58-67; aynı yazar, "Topkapı Sarayı", 443-480; aynı yazar, "Chester
Beatty". Daha yakın tarihli bir inceleme için bkz. Şule Aksoy "Sultan III. Murad için Hazırlan­
mış bir Şehname: Zübdetü't-Tevarih", P: Sanat, Kültür, Antz'ka 3 (Sonbahar 1996) , 1 7-37. Ayrıca
bkz. Filiz Çağman "Portrait Series of Nakkaş Osman", The Sultan 's Portrait, ed. Kangal, 164-87.
Necipoğlu "Word and Image" makalesinde (s. 42-44) , yazmayı tarihsel bağlama oturtarak, dizi
halindeki padişah portrelerinin anlamını ve işlevini değerlendirir. Necipoğlu Zübdetü't-tevdrih'in
Osmanlı hanedanını "daha geniş kapsamlı islam hükümdarlığı bağlamında meşru hükümdarlar"
olarak sunan bir İslam dünyası tarihi olduğunu ileri sürer. Eseri portre sanatı ve Osmanlı haneda­
nı portrelerinin dizi niteliği çerçevesinde değerlendirerek, dünyanın yaratılışına ve peygamberlere
dair hikayelerle birlikte, Osmanlı padişahlarının (Şemailndme'ye dayanan) portrelerine ikonik
bir diziyle yer verilmesinin "değişmez bir kozmolojik düzen"i ima ettiğini ortaya koyar.
24 Peygamberlere dair hikayelerin ve çeşitli versiyonlarının gelişim çizgisi için bkz. Wheeler M.
Thackston, "Introduction", Ta/es qfthe Prophets, Muhammad İbn Ab Allah el-Kısa'i, çev. Wheeler
M. Thackston, (Chicago: Great Books of the Islamic World, 1997), xv-xxxviii.

21 4
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4. 1 1 . Nuh'un gemisi. Zübdetü 't-tevdrilı, Lokman, istanbul, 1583. Türk ve islam
Eserleri Müzesi 1973, fol. 23b. (Foto: Mustafa Yılmaz)

21 5
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

kadar açık olmayan bağlantılar da verilir; sözgelimi İlyas'ın bebek Yunus'u kur­
tarması, ilintisiz iki hikayeyi birbirine bağlayarak, bütün yazınada bir süreklilik
ve şecere izlenimi yaratır.
insanları doğru yola yönlendirmek ya da Zübdet'teki ifadeyle "imana ge­
tirmek", ister İlyas hikayesindeki gibi doğru dine dönmekle, isterse de Lılt ya da
Şuayib hikayeterindeki cezalandırılmakla sonuçlansın, metnin üzerinde durdu­
ğu bir başka konudur. Bu durum bir peygamberin görev tanımıyla yakın bağı
açısından anlaşılır olmakla birlikte, güncel kaygılarla da ilintilidir. Yazma, bir
peygamberin üstlendiği rolün güçlüğüne de işaret ediyor gibidir: Bu bakımdan
görevlerini yerine getiremedikleri ya da Allah uğruna inanılmaz bedensel acılar
ve çileler çektikleri durumlarla karşılaşırız. Allah bazı peygamberleri ise iman­
larından dolayı gözetip korur. Son olarak, resimler muharebeler ve din değiştir­
meler gibi güncel ilgiyle bağlantılı başka ternalara da dikkat çeker (ki bunlar ba­
zen sözlü metinde hiç de önemli değildir) . Metinde çok az değinilmesine karşın,
Yuşa'nın askeri zaferi bir resimle işlenir ve Elyesa'nın bir topluluğu doğru dine
döndürmesi de bir resimle öne çıkarılır.
Uygun olan yerlerde, peygamberler kitabın sonundaki Osmanlı hanedam
portreleriyle bağlantılarını güçlendirmek açısından saray ortamlarında gösteri­
lir.25 Yusuf tasviri tipik bir örnektir (resim 4.12). Peygamber, dirsekli bir keme­
rin altında, kare biçimli bir yastığın önünde otururken resmedilmiştir; bu bütün
padişah portrelerinde kullanılan fonla (resim 4.08) aynıdır. Yusuf resmi Topkapı
Sarayı'nın ortamını hatırlatma açısından daha da ileriye gider. Yusuf'un ve ba­
basının önünde bulunan mavi ve beyaz porselen fincanlar ile ibrik, Osmanlıla­
rın kullandığı eşyaları hatırlatır. Yusuf'un arkasında dikilmiş olarak duran iki
muhafızdan biri, aynen Murad'ın portresinde olduğu gibi bir kılıç taşımaktadır.
Resmin üst kısmını kaplayan diğer figürler, öbür Osmanlı tarih yazmalarındaki
aniatı sahnelerinde saraylıların sıralanışına benzer biçimde, iki çapraz hatta yüz
yüze bakarak oturmaktadır. üst kısımdan bir duvarla ayrılan alt kısım, Osmanlı
sarayının ayrı avlularını çağrıştırır. Peygamber Elyesa'nın görüntüsü padişah
timsaline başka bir anıştırmayı sunar (resim 4.13). Elyesa da dirsekli bir kemer
altında, kare biçimli bir yastığın önünde bağdaş kurmuş halde oturmaktadır.
Solundaki "kafirler" putperestlikten vazgeçmenin ve Allah yoluna dönmenin bir
sembolü olarak başlıklarını çıkarırken görülür.

25 örneğin bkz. Thackston, ed. ve çev. , Ta/es qf the Prophets. Zübdetü't-tevdn'lı onlardan "nebi"
olarak söz eder; bazı yerlerde de onları mübarek kişiler için "esenlik üzerinde olsun" anlamındaki
"aleyhüsselam" ibaresiyle anar.

216
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

�------���-

Resim 4 . 1 2 . Yakup ve Yusuf'un firavun sarayında buluşması. Zübdetü't-tevdrih, Lokman,


istanbul, 1583. Türk ve islam Eserleri Müzesi 1 9 73, fo!. 30b. (Foto: Mustafa Yılmaz)

21 7
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4 . 1 3 . Elyesa'nın doğru dine döndürdüğü kişilere başlık değiştirtmesi; Zülkifl'in ölüleri
diriltmesi. Zübdetü't-tevdrih, Lokman, istanbul, 1583. Türk ve islam Eserleri Müzesi 1973,
fo!. 35a. (Foto: Mustafa Yılmaz)

21 8
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Verilen bu örneklerin gösterdiği üzere, şecere, yol göstericilik ve ihtişam Os­


manlıları yazmadaki peygamberlere bağlar. Zübdetü 't-tevarih sırf Osmanlıları
soy itibariyle kökenierini dayandırdıkları Nuh peygambere bağlamakla yetin­
mez; görsel bakımdan da Osmanlılar ve yazınada tasvir edilen bütün peygam­
berler arasında bağlar kurar. Peygamberlerin sadece hükümdarlık vasıflarına de­
ğil, eğiticilik, dinsel önderlik, örnek dindarlık ve fedakarlık açısından oynadık­
ları role de önem verir. Bunun sebebi dönemin siyasal risalelerinin peygamber­
leri padişahlar için uygun rol modelleri saymaları olabilir. Taşköprüzade, Hızır
Münşi ve Dizdar gibi yazarlar "peygamberlik ve hükümdarlık arasında tarihsel
sürekliliğin yanı sıra bir kuramsal ilişki kurarak, . . . hükümdara işini maharetle
yürütmesinde yol gösterecek özellikleri belirlemek ve ayırt etmek için peygam­
berliğin mahiyetini irdelemişlerdir."26
Metin hükümdar ile Hazreti Muhammed arasında son derece yakın ya
da doğrudan bir ilişki kurar. Lokman kitabında (fol. 90b) Hallaczade Şeyh
Muslihuddin'in gördüğü bir rüyanın III. Murad döneminin başlarında Hazreti
Muhammed' e ait kılıcın bulunacağını haber verdiğini aktarır. Şeybin rüyasında,
peygamberin buyruğu üzerine padişah, kılıcı düşmüş olduğu kuyudan çıkarır.
Metinde Memlfık hükümdan Baybars el-Bundukdari'nin soyundan gelen Süley­
man adında bir kişinin bu kılıcı aile yadigarı olarak elinde bulundurduğu ve
rüyasına giren Hazreti Muhammed'in ona kılıcı Sultan Murad'a devretınesini
bildirdiği anlatılır. Bunun üzerine kılıç, padişah için bir hediye olarak istanbul'a
gönderilir. Yine metindeki anlatıma göre, bizzat Hazreti Muhammed'in Halife
Ömer'e verdiği kılıç ondan Emevilere, halifelik makamındaki değişiklikle Abba­
silere, daha sonra Bağdat'a giren Baybars'a geçmiştir. Böylece kılıç peygamber
ile hükümdar arasında doğrudan bir bağ sağlar. Bu anekdot Osmanlı tarihin­
den hiçbir aniatı sahnesine yer vermeyen Zübdet'te resirolenmiş değildir; ama
III. Murad portresinde büyük olasılıkla Hazreti Muhammed'in kılıcını taşıyan
silahdar belirgin biçimde yer alır. Hırka-ı şerif ve sancak-ı şerif gibi diğer pey­
gamber emanetleri de Osmanlıların muhafazası altındaydı. Mekke şerifi bunları
Sultan ı. Selim'e Mısır ve Suriye'yi fethinden sonra hediye etmiştiY
islam tarihindeki başka kişilikler de peygamber mirasının aktarıcıları işlevi­
ni görür. Hazreti Muhammed'den sonra dört halifenin portrelerine yer verilmesi
bu bağlamda son derece doğal sayılır; çünkü bu halifeler onun otoritesini tevarüs
etmişlerdi. Ama halifeler ile mevcut hükümdarlar arasındaki bağıantıda islam
tarihindeki başka kişilikler de devreye girer. Taşköprüzade bunu şöyle ifade eder:

26 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 170.


27 E/2, "Khir�a-yi Sherif" maddesi (Nurhan Atasaoy) .

219
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4.14. Dört halife. Zübdetü't-tewirih, Lokman, istanbul, 1 583.


Türk ve islam Eserleri Müzesi 1973, fo!. 48a. (Foto: Mustafa Yılmaz)

220
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

"Peygamberlerin en yücesi Muhammed aleyhüsselama din, mülk ve saltanat


bahşedildiğinde, bunları kişiliğinde birleştiren yegane insan oydu. Allah onunla
dini kemale erdirdi ve nebiler silsilesine mühür vurdu. Onu nebilerin varisieri
olarak ulema izledi. Doğru yolu bulan ulema sayesinde insanlar da doğru yolu
buldu. Ardından padişahlar geldi; çünkü ahiret selameti nasıl ulemaya bağlıysa,
dünya selameti de onlara bağlıydı."28
Zübdetü 't-tevdrih'te Hazreti Muhammed'den sonraki islam tarihiyle ilgili
görüntüler ulema portreleridir: ilk dört halife, on bir imam ve dört mezhebin fıkıh
alimleri grup portreler halinde gösterilir (resim 4 . 14 ve 4.15). Fıkıh alimlerinin
ve imamların ulema özelliği, çevrelerindeki kitaplarla ve aralarında hasbıhal
etmeleriyle vurgulanır. Oturma biçimleri, çevrelerindeki eşyalar ve timsalleri,
Osmanlı padişahlarının bu yazmadaki ve başka kaynaklardaki portreleriyle
ortak yanlar taşır. Osmanlılar ile ilk islam önderleri ve fıkıh alimleri arasında
Zübdetü 't-tevdrih'in kurduğu görsel bağ, peygamberlik misyonunun ulemadan
adil padişahlara aktarıldığına dair aynı görüşü somutlaştırır. Aradaki islam ha­
nedanlarıyla ilgili resimlerin yokluğu, bu bağlanııyı daha da güçlendirir. Abbasi
halifeleri, Selçuklu beyleri ve Mısır sultanları metinde kısaca değinilmekle birlik­
te, yazmanın üç nüshasında da resmedilmemiştir. Hikayeleri nesir olarak da an­
latılmaz. Böylece kitabın görsel ve sözel içeriğinde, Osmanlılar islam geleneğinin
büyük önderlerinden hemen sonra gelir.
Zübdetü 't-tevdrih nüshalarındaki en yakın görsel paralellikler, dört hali­
fenin (resim 4. 14) ve Osmanlı padişahlarının (resim 4.08) görüntüleri arasın­
dadır. Halifelerin hepsi kare biçimli yastıkların önünde oturmaktadır; (Osman
hariç) hepsi dirsekli bir kemer altındadır ve hepsinin arkasında bir hizmetkar
vardır. Ömer ve Ebubekir üst kısımda gösterilmektedir; Ömer bir kılıç, Ebubekir
ise bir mendil tutmaktadır-her ikisi saltanat sembolleridir. Alt kısımda, Ali'nin
hizmetkarı iki uçlu meşhur Zülfikar'ını taşımaktadır; ama Osman'ın taşıdığı özel
bir şey yoktur. Her dört halife de bir saltanat pozisyonu da olan bağdaş kurmuş
haldedir.29
Halifelere yapılan vurgu "halife" kelimesinin lafzi anlamından da kaynak­
lanıyor olabilir. Metinde peygamberlerin bir halef silsilesiyle gönderilişi ele alı­
nırken defalarca kullanılan bu kelimenin, özellikle tasavvufi imaları göz önün­
de tutulduğunda, hem islam halifesi hem de Allah'ın vekili, yani peygamberin
halefi anlamına geldiği söylenebilir. Bu bakımdan Osmanlı hükümdarlarının

28 Yılmaz, 'Sultan and Sultanate", ı 74.


29 Bağdaş kurarak oturma biçiminin tarihi, gelişimi ve incelikleri için bkz. Necipoğlu, "Word and
Image", 25, 35-36.

221
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

halife olarak sunuluşu, aynı zamanda Allah'ın vekili ve Hazreti Muhammed'in


halefi olarak sunutuşu anlamını taşır. Padişahın peygambere halifelik ettiği
anlayışı dönemin Osmanlı siyaset yazılarında içtenlikle benimsenmişti ve III.
Murad'ın mimari projelerini açıkça etkiledi. ikinci bölümde kısaca değinilen Me­
dine'deki onarımları, Murad'ın kesinlikle böyle bir benlik anlayışı taşıdığına
işaret eder. 3 0
Fleischer Osmanlı sarayında 15. ve 16. yüzyıllardaki kehanet literatürü üze­
rine incelemesinde, "Kodları gereğince çözüldüğünde, tarihin başlangıcı ve pey­
gamberlere dayalı döngüleri, tarihin sonuçlarına işarettir," diye yazar. 3ı Zübdetü 't­
tevdn'h bu anlayışın somutlaşmış ifadesi gibidir; "tarihin başlangıcı"ndan yola
çıkması ve peygamberlere dayalı döngülerden sonra Osmanlı hükümdarlarıyla
bitmesi, Osmanlı hakimiyetinin kehanet ile öngörüldüğünü ima eder. Son kı­
sımdaki Osmanlı padişah portreleri, Osmanlı hakimiyetinin kaçınılmazlığı yö­
nündeki bu izlenimi güçlendirir. Kitabın on iki padişah portresiyle son bulması,
önceki bölümde ele alınan Şernailname portrelerine sıkı sıkıya dayanır. Padişah
portrelerinin dizi halinde oluşu, III. Murad'ın geldiği uzun soy çizgisini vurgular
ve hükümranlığını genetik bir temel üzerinde meşrulaştı m. 32 Şemailndme'nin
temelinde yatan fizyonomi irfanı esrar çözme ya da kehanet marifetlerinden bi­
riydi ve kişinin görünümü, karakteri ve kaderi arasında bağlantılar kurmaya
yönelikti. Görünümün kısmen aile özellikleriyle belirlenmesinden dolayı, bu du­
rumda fizyonomi III. Murad'ın soy çizgisini vurgulamaya ve onu aralarına sıkıca
bağlamaya hizmet eder. Fizyonomi kavramları Osmanlı hanedanının "seçilmiş"
olma niteliğine işaret etmeye ve portrelere bakan kişiye Allah'ın ilahi tasarısını
ve onun seçilmiş vekilleri olarak Osmanlıların üstlendiği rolü hatırlatmaya da
yarar. Şecereye vurgu Osmanlı hanedanının üstünlüğüne o dönemde getirilen
açıklamalarla sıkı sıkıya birleşir; bu açıklamalar tek tek padişahların başania­
rına değil, bütün hanedana odaklanır. 16. yüzyıl ortalarının bir dizi siyasal ri­
saleye göre, Osmanlı hanedam bu özel ayrıcalık için Allah tarafından bir bütün
olarak "seçilmiş"ti; çünkü hanedanda I. Osman, I. Mehmed ve I. Selim gibi din
"müceddid"leri yer almaktaydı.33

30 Murad'ın mimari alanındaki hamiliğinin ve mimari eserler aracılığıyla teşvik ettiği padişah/pey­
gamber timsalinin ayrıntıları için bkz. Necipoğlu, Age qfSinan, s. 256-65.
3ı Comeli Fleischer, "Ancient Wisdom and New Sciences: Prophecies at the Ottoman Court in the
Fifteenth and Early Sixteenth Centuries", 23ı-243, Fa/nama: The Book qfOmens, ed. Massumeh
Farhard with Serpil Bağcı (Washington, D.C.: Arthur M. Sackler Galerisi, Smithsonian Institution,
2009), 235.
32 Bu portrelerin dizi halinde oluşuna ilişkin değerlendirmeler için bkz. Necipoğlu, "Word and Ima­
ge" ve Roxburgh. "Concepts of the Portrait", 1 19-37.
33 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 250-73.

222
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4 . 1 5 . ilk altı imam. Zübdetü 't-tevarih, Lokman, istanbul, 1583.


Türk ve islam Eserleri Müzesi 1 9 73, fo!. 49a. (Foto: Mustafa Yılmaz)

223
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Osmanlı hükümdarını Hazreti Muhammed'le ilişkilendirmenin ve tasavvu­


fi "insan-ı kamil" anlayışı aşılanmış bir halife-hükümdar timsali oluşturmanın
geçmişi Süleyman dönemine kadar iner.34 Lokman'ın mukaddimede açıkladı­
ğı üzere, Zübdetü 't-tevdrih Süleyman döneminden kalma bir genel tarih ese­
rine, şehndmeci Arifi ile Eflatun'un başladığı ve kendisinin bitirdiği Tomar-z
Hümdyun'a dayanır. 35 Zübdetü't-tevdrih'teki padişah timsali, resimli bir yaz­
ma olmayan Tomar'da sözlü olarak zaten mevcut olan fikirlerin görsel bir dile
aktarılmış halidir. III. Murad döneminin başka bir kitabı olan ve paralel Sü­
leyman timsalini sonuç bölümünde ayrıntılı olarak ele alacağımız Hünerndme
de aynı şekilde Süleyman hayattayken hazırlanmaya başladı ve Lokman'ın işi
üstlenmesine kadar bitmemiş (ve resimsiz) halde kaldı. Süleyman döneminde
saltanata ilişkin böyle fikirlerin var olduğunu Süleyman'ın mimari alanındaki
hamiliği de gösterir. Süleyman'ın gerek istanbul'daki cami külliyesi, gerekse
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra'da onarımları halife kimliğini ve Mehdilik özlem­
lerini vurgular. 36 Yani, Osmanlı padişahı için bir peygamber timsalinin görsel
olarak ifade edilişi III. Murad döneminde başlar ve Süleyman döneminden kal­
ma projelerin yenilenmesiyle yakından bağlantılı olmakla birlikte, sırf bununla
sınırlı değildir.
Süleyman dönemi, bu kitabın giriş bölümünde özetlendiği üzere, dünya ta­
rihleri yazmanın özellikle revaçta olduğu bir dönemdi. Dünya tarihine dönük
ilginin ve bu tarihte Osmanlı imparatorluğu'na önemli bir yer kazandırma iste­
ğinin artması kısmen Osmanlıların eski Abbasi başkenti Bağdat'ın fethetmesiyle
ve ardından Süleyman'ın kendisine "Allah'ın halifesi" unvanını yakıştırmasıyla
bağlantılıydıY Süleyman dönemi aynı zamanda kıyameti konu alan ve hicri 10.
yüzyıla, yani Süleyman'ın yaşadığı zamana denk geldiğini öngören metinlerin
yaygın ilgi gördüğü bir dönemdi. 38 Osmanlı elit tabakasının kendi ağırlığının ve
yaşanan dönemin öneminin farkına varması, Tomar gibi genel tarih eserlerinin
yazılmasını körükledi.

34 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 192-204, Eryılmaz, "The Shehnamecis of Sultan Süleyman". İbni
Arabi tarafından geliştirilmiş olan <<insan-ı kamil>ı kavramı için bkz. Michel Chodkiewicz, Seat Q/
the Saints: Prophethood and Sainthood in the Doctrine Q/Ibn /!rab! (Cambridge, UK: The Islamic
Texts Society, 1993), 70-73.
35 TSMK, A. 3599.
36 Necipoğlu, Age Q/ Sinan, 207-22; aynı yazar, "The Dome of the Rock as Palimpsest: /\bd al­
Malik' s Grand Narrative and Sultan Süleyman's Glosses", Muqarnas 25 (2008) , 1 7-105, özellikle
57-79.
37 Necipoğlu, "Word and Image", 43. Aynca bkz. Colin Imber, Ebu's-su 'ud: The Islamic Legal Tra­
dition (Stanford, CA: The University of Stanford Press, 1997), 98-1 1 1 , Fleischer, Bureaucrat and
Intellectual, 240-45 ve Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 261 .
38 Fleischer, "Ancient Wisdom", 238.

224
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Benzer bir tarih coşkusunun III. Murad dönemindeki yaygınlığı, Süleyman


döneminin artık "altın çağ" olarak görülmesine bağlanabilir. Hagen bir "altın
çağ" ı hatırıamanın güçlenen bir tarih bilincini ve ardından genel tarih eserlerinin
rağbet görüşünü açıklayabileceğini ileri sürer.39 Yakındaki islam binyıl dönümü­
nü (1591-92) baştaki Osmanlı padişahının tarihteki özel rolüne bir işaret sayan
Osmanlı sarayının beklentileri hiç kuşkusuz genel tarihe dönük ilgiyi besledi.
Canlanan binyıl merakı ve "altın çağ" özlemi, Lokman'a Süleyman döneminin
yarım kalmış projelerini üstlenme talimatının niçin verildiğini kolayca açıklaya­
bilir. Binyıl temalarının yanı sıra peygamber temalarının işlendiği bu eserlerde,
padişah III. Murad için de uygun sayılan ifadelerle sunulmaktaydı. 4 0
Osmanlı sarayında esrar çözme marifetinin ve kehanetin taşıdığı önem,
Zübdet'in yanı sıra emsali Tomar'ı şekillendiren Hintili bir etkendir. Fleischer'in
köklerini 15. yüzyıl alimlerinden Abdurrahman el-Bistami'nin Osmanlı sara­
yındaki varlığına ve etkisine dayandırdığı esrar kozmolojisi ve Hurufilik, "kı­
yametle ilgili bilgilere ulaşmayı ve tarihin (yakındaki) çözülme anının ortaya
çıkacağı aşamaları hesaplamayı" sağlayan bir araçtıY Bistami'inin eserlerinde,
"zamanın döngüleri, tarihin sunduğu ipuçları, manevi ve dünyevi hükümran­
lığın mahiyeti semaların hareketleri kadar önemli tahlil konuları haline geldi.
Ne de olsa, saltanat ve hakimiyet sadece tarihsel olgular ve felsefi kategoriler
değildi; adaletin ve peygamber saltanatının timsali Hazreti Süleyman'ın örne­
ğini verdiği üzere, aynı ilahi vahiyle ortaya çıkan şeylerdi."42 Böyle bir salta­
nat anlayışı Tomar'ın insanlık tarihini her biri mühim bir şahsiyede başlayan
beş farklı döneme ayırmasına açıkça yansır: Adem, Nuh, Musa, Muhammed ve
Osmanlı padişahı Süleyman.43 Tomar'ın yaklaşımını izleyen Zübdetü 't-tevdn'h,
III. Murad'ın manevi ve dünyevi hükümdara özgü ikili göreve sahip olduğunun
görsel ve sözel açıklamasını sunar.
Zübdetü 't-tevdrih okurlarının tarihsel döngülere, geçmiş ile yaşanan dö­
nem arasındaki bağlantılam kafa yormasına olanak vererek ve böylece mev­
cut dünya düzenini önceden belirlenmiş gibi sunarak, geçmişteki olayların bir
dökümünü vermenin yanı sıra, bir kehanet kitabı işlevini de görür. Peygamber
mirasına ve hanedan şeceresine görsel vurgu metnin anlamına büyük güç
katarak, Hazreti Muhammed ile III. Murad arasındaki özel bağlantlyı öne çı-

39 Hagen. "Legitimacy and World Order", 78.


40 Comeli Fleischer, "Mahdi and Millennium: Messianic Dimensions in the Development of Ottoman
Imperial Ideology", The Great Ottoman-Turkish Civilization, ed. Kemal Çiçek, 42-54 (Ankara:
Yeni Türkiye, 2000) .
41 Fleischer, "Ancient Wisdom", 232.
42 Fleischer, "Ancient Wisdom", 234.
43 Eryılmaz, "The Shehnamecis of Sultan Süleyman", 229-61 .

225
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

karır. Resimler III. Murad dönemini ilahi takdire bağlıymış gibi tasvir eder ve
onun uzun bir hükümdarlar ve peygamberler silsilesinin varisi olarak üstlen­
diği role ağırlık verir. Böylece padişahın konumu yaptığı işlere değil, kimliğine
dayanır. Hükümdarlık hakkını meşrulaştıran şey artık yaptığı işler değil, daha
ziyade hanedan kökeni kadar manevi bağa dayanan soy çizgisidir. Soy çizgisi
ve Hazreti Muhammed'in mirası, Mehmed Ağa'nın rehberliğinde hazırlanan
ve şimdi ele alacağım Surname-i hümayun'da da önemli temalar olarak kar­
şımıza çıkar.

Bir Hadım Ağa ve Şehzade Masalı: Surname-i hümayun

III. Murad 1582 'de oğlunun sünneti vesilesiyle gösterişli bir kutlama düzenledi.
Saltanat düğünü III. Murad'ın Topkapı Sarayı'ndan, şenlikleri izlemesi için özel
bir şehnişinin hazırlandığı Atmeydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'na uzanan
tören alayıyla başladı. Divan-ı Hümayün üyeleri de İbrahim Paşa Sarayı'nda
ağırlandı. Sarayın yanında Murad'ın harem mensupları için bir temaşa köşkü
kurulmuştu. Diğer Osmanlı ricalinin ve yabancı erkanın da düğün boyunca
sunulacak alayları ve gösterileri izlemeleri için özel temaşa kürsüleri inşa edil­
mişti. 44 İki gün süren resmi kabullerden sonra, düğün için hazırlanmış çeşitli
gösteriler ve oyunlar başladı. Dördüncü günde Şehzade Mehmed adet uyarınca
annesiyle helalleşmek üzere Eski Saray'a gitti ve ardından neredeyse babası­
nınki kadar görkemli bir girişle Atmeydanı'na döndü. Şenlikler temel bir alay
düzeniyle sürdü: Sabahları çeşitli zanaatkarlar mesleki sergilerle geçit töreni
yaparken, öğleden sonraları askerler ve rakkaslar gösteriler sundular. Akşam­
ları ise 52 gün ve 52 gece boyunca devam eden havai fişek gösterilerine, raks­
Iara ve fasıliara ayrıldı . 45
Bu 52 günlük kutlamayı gösterişli resimlerle birlikte anlatan Surname-i
hümayun hem padişahın yaşam tarzını olumlu bir bakışla göstermeye, hem de
buna bağlı olarak, darüssaade ağasının uğraş alanının genişlemesine bir gerekçe
sunmaya hizmet eder. Bu yönüyle saraydaki yeni sosyal hiyerarşileri "normal­
leştirme" yönünde bir girişim olan yazmada, Mehmed Ağa Osmanlı düzeninin

44 Selaniki, Tarih-i Seldniki, 131-36.


45 Derin Terzioğlu, "The Imperial Circumcision Festival of 1582: An Interpretation", Muqamas 12
(1995), 84-100, özellikle 84; Jean Palerne, D'Alexandne d Istanbul: Peregrinations dans l'Empire
Ottoman, 1581-83, presente par Yvelise Bemard (Paris: L'Harmattan, 1991), 282; George Lebels­
ki, "A True Description of the Magnificall Tryumphes and Pastimes, represented at Constanti­
nople", A History qfPopu/ar Entertainment and Theatre in Turkey, Metin And (Ankara: Forum,
1963-64). 1 18-30.

226
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

ortaya çıkan yeni bekçisi olarak sunulur. Surname ayrıca Osmanlı hanedanının
ilerleyişini belgeler ve III. Murad'ı geleneğin savunucusu olarak yüceltir. III. Mu­
rad ve temsil ettiği gelenek arasındaki kavramsal bağları pekiştirerek, padişaha
bakıştaki merceğe ayar verir.
Surname'nin bir sünnet törenini anınaya yönelik olması, Osmanlı haneda­
nının aynı zamanda Hazreti Muhammed'in uyulmasını istediği davranışlar an­
lamındaki "sünnet"e bağlılığını vurgular. Yazma Osmanlı hanedanının sünneti
benimsemesine ağırlık vermesi açısından, Zübdetü 't-tevarih'te işlenen temala­
ra geri döner. Şehzade Mehmed'in sünneti çok geniş anlamlarla yüklü ve sem­
bolik bir olaydı. Sünnet şerefine saltanat düğünüyle kutlanan şey, şehzadenin
yetişkinliğe geçişi ve böylece Osmanlı imparatorluğu'nun toplumla kaynaşmış
ve muktedir bir varis kazanışıydı.46 Tahtın yeni varisinin kutlanması, Osmanlı
hanedanının sürekliliğini ve istikrarını vurgulamaya da yarayan bir şeydi; bu
anlayış görsel anlatıda birçok farklı açıdan ifadesini bulur. Düğün ayrıca Safevi
konuklara Osmanlı devletinin gücünü ve Sünni şevkini göstermeye ve Osmanlı
ahalisinin dikkatini parasal sorunlardan, kırsal kesimdeki karışıklıklardan ve
iran'la savaşlardan uzaklaştırmaya yöneliktiY
1588'de tamamlanan Surname'de sünnet düğününü belgeleyen iki sayfalık
427 adet resim vardır. O dönemde düğünü anlatan çok sayıda metnin yazılması­
na karşın, "padişah iradesi üzerine" resimlenmesine karar verilen tek metin buy­
du. Yazar intizami henüz kalemiyede bir katipken, padişahın kendisine sünnet
düğününün bir hikayesini yazma emrini verdiğini aktarır. Metni kaleme alırken,
Mehmed Ağa'ya ve padişah hareminin bir başka hadım ağası Zeyrek Ağa'ya,
ayrıca III. Murad'ın nedimlerine nasıl danıştığını aynı sayfalarda açıklar. Onların
tavsiyeleri doğrultusunda gereksiz kısımları metinden çıkardığını anlatır.48 Do­
layısıyla Surname sünnet düğününü Mehmed ve Zeyrek ağaların hatırlanmasını
istediği biçimde aktarır.
Surname'deki son görüntü (resim 4 . 1 6) iki hadım ağanın yazmadaki ro­
lünü belgeler. Ağalar Topkapı Sarayı'ndaki bir köşkün içinde, alçak bir peyke­
ye yan yana oturmuş halde intizami'yi huzura kabul ederken görülür. Yazarın
ve darüssaade ağasının elinde girişik bezemelerle cildenmiş birer kitap vardır.

46 Sünnet edilen şehzadenin sünnet düğününden sonra sancakbeyliğiyle görevlendirilmesi 16. yüz­
yılın sonuna kadar devam etti. Selanikl'nin aktardığına göre (Tarih-i Sekiniki, 142), sünnet düğü­
nü 24 Temmuz 1582'de (3 Receb 990) sona eren III. Mehmed 17 Aralık 1 583'te (2 Zülhicce 991)
sancağa gönderilmişti.
47 Terzioğlu, "The Imperial Circumcision Festival", 84.
48 Ayrıca ikinci bölümde yazarlığa ilişkin değerlendirmeme bakınız. intizaml, Surname-i hümdyün,
TSMK, H. 1344, fo!. 428b-431b.

227
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4 . 1 6 . Mehmed
Ağa ve Zeyrek Ağa'nın
intizami'yi huzura kabul
edişi. surname, intizami,
istanbul, yak. 1588.
Topkapı Sarayı Müzesi,
H 1 344, fol. 432a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

Etrafıarını diğer saray mensupları ve yeniçeriler kuşatmıştır.49 Hadım ağaların


bir portresinin kitaba son resim olarak konulması bir takdir nişanesi, bir gör­
sel methiye olarak yorumlanabilir; zira Mehmed ve Zeyrek ağalar intizaml'ye
Surname'yi yazma görevinin verilmesi için aracılık etmişlerdi. Padişahın daha
önce yeteneklerini sergilemiş bir dizi başka yazar dururken, sünnet düğününü
kaleme alması için kalemiyeden bir katibi kendi başına görevlendirmiş olması

49 TSMK, H. 1344, fo!. 429a. Surname'nin bir dizi eksik sayfasının olması ve orijinal cildinde yer al­
maması, kimi zaman sayfa sırasında yanlışlıklara yol açar. Bununla birlikte, folyo 428b-431b'de
anlatılan şeylerin mantıklı bir sırayı izlemesi ve cümlelerin sayfadan sayfaya devam etmesi, fol­
yoların doğru bir sıraya sahip olduğuna işaret eder. Yazar burada padişahın kendisinden hikayeyi
kaleme almasını istediğini ve ardından resimlenmesi emrini verdiğini açıkça belirtir. Ağaların
işin içine girmesi ancak daha sonra aktarılır. Dolayısıyla resimlerin de doğru sırayla cildendiği
ve bunun en azından kitabın sonu için geçerli olduğu söylenebilir. Yazar daha sonra Nakkaş
Osman'a atfen bir methiyeye başlar; ama eksik sayfalar nedeniyle anlatım kesilir.

228
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

pek akla yakın değildir. 50 iki hadım ağa kendi ihtiyaçlarına uyan bir metni yaz­
dırabilecekleri düşüncesiyle intizami'yi seçmiş olsalar gerek.
Mehmed Ağa yazmanın başında da Osmanlı ricaline verilen bir ziyafetin
ev sahibi olarak karşımıza çıkar; bu girişimi bir resimle yansıtılmamakla bir­
likte, yazmaya üstünkörü bakan birinin gözünden kaçmayacak biçimde, ziya­
feti anlatan kısmın başlığı olarak yer alır. Başka saraylıların çok sayıda ziyafet
vermesine karşın, sadece Mehmed Ağa'nın önayak olduğu ziyafet belirtilmeye
değer olarak seçilmiştir. Metinde ziyafetin anlatılış biçimi, darüssaade ağası ile
sofrada cömertliğinin tadını çıkaran Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri, kapta­
nıderya ve yeniçeri ağası gibi askeri elit mensupları arasında belli bir ilişkinin
varlığını gösterir. Böylece hadım ağa, yazmanın başında ismen, sonunda da
cismen yer alarak, bir bakıma anlatıyı parantez içine alır ve sınırlarını ortaya
koyar.
Surname'deki resimler her görüntüde aynı fonun ve kabul sahnesinin tek­
rarlanmasıyla süreklilik ve istikrar kavramlarını çağrıştırır. 51 Padişah resim­
lerin hepsinde değişmez bir pozla tasvir edilmiştir. Daima bir koltuğa ya da
tabureye oturmuş haldedir; dimdik bir oturuşla, sol eli bükük bacağı üstünde
ve sağ kolu kıvrılmış olarak göğsündedir. Kıyafetindeki renklerin yazma bo­
yunca değişmesine karşın, duruşunu aynen korur. Bunun yegane istisnaları
ayakta durarak, bir kolu havada ahaliye sikkeler attığı sahnelerdir (resim 4 . 1 7) .
Böyle alışılmamış canlı pozlar, padişahın diğer resimlerde ikonik sunuluşunu
öne çıkarmaya yarar.
Surname'deki resimler Osmanlıların çok değer verdiği düzen ve hiyerarşiye
ilişkin şaşmaz bir izienim verir. 52 Osmanlıların mertebe ve hiyerarşi takıntısı
yabancı erkanca da saptanmıştı. Sözgelimi, istanbul'da 1589-9 1 arasında kalan
Fas sefirinin gözlemi şöyleydi: "İster aynı hizada yürüme, ister aynı kalitede
bir sarığı ya da kaftanı giyme, isterse de benzer bir koltukta oturma biçiminde
olsun, hiçbiri üstüyle asla eşit bir konuma girmez. Öncelik belirtilerine daha

50 Mustafa Ali ve şehndmeci Lokman da sünnet düğününü yazmışlardı. Ali'nin Cami'ül-buhiir der
mecdlis-i sur adlı metninin bir nüshası (TSMK, B. 203) resimler için boşluklar bırakılmış ve yarım
kalmış bir sunum nüshası olarak günümüze ulaşmıştır. Lokman'ın anlatımı ise Şehinşehndme
içine alınmıştır.
51 Aynı şekilde Necipoğlu ("Word and Image", 31-42) Şemailndme'yi tekrarlanan tasvirlerle Os­
manlı hanedanının sürekliliğini ve geleneğini vurgulayan ve her padişahın sağlam, istikrarlı bir
gelenek içine oturtulmasını sağlayan bir eser olarak yorumlar.
52 Mertebe, hiyerarşi ve protokol takıntısı II. Mehmed'in 1477'de ve 1481 'de düzenlediği kanunna­
meyle, başka şeylerin yanı sıra saray teşrifatının kurallara bağlanmasında görülür. Abdülkadir
Özcan, "Fatih'in Teşkii<lt Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi", Tarih Dergisi
33 (1982), 7-56 ve Necipoğlu Architecture, Ceremonial and Power, 16. Bu kanunname "devlet ida­
resinin ve din hiyerarşisinin başta gelen yetkililerini, rütbelerini, maaşlarını, terfilerini ve cezala­
rını sıralar, padişahla ve birbirleriyle ilişkilerinden davranışlarını düzenleyen teşrifatı belirler."

229
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 4 . 1 7. III. Murad'ın altın sikkeler saçması. Surname, intizaml, istanbul, yak. 1 588.
Topkapı Sarayı Müzesi, H 1 344, fo!. 46b-47a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

titizlikle uyan insanları hiç görmedim."53 Bu düzen resimlerde de ifade edilir:


Konukların oturma sırası, ziyafetlerin düzenlenişi, şölen alanının kuruluşu ve
muntazam geçit törenleri. Hiyerarşi izleyiciler arasında belirgindir: En alt kat­
manı oluşturan ahali, göstericilerle aynı seviyede ve nispeten intizamsız biçimde
etrafta dikilmiş olarak resmedilir. Osmanlı ricalinin yanı sıra yabancı erkandan
oluşan davetti konuklar, kırmızı parmaklıktarla üç kata ayrıldığı açık seçik görü­
len tribünlerde sıralanmıştır. Konuklar arasında da oturdukları yerlerle gösterilen
belli bir hiyerarşi vardır; şapkalarıyla ve Müslüman tarzından uzak sarıklarıyla
ayırt edilebilen Hıristiyan izleyiciler her zaman en alçak halkonda otururlar. Ko­
nukların tek bir sayfada bir arada tasvir edilişi, şenlikleri sarayında olduğu gibi
tek başına izleyen padişahın görüntüsüyle çarpıcı tezat oluşturur. Topkapı Sarayı
mimarisine ve teşrifatına sinmiş olan padişahın sarayın içine çekilmesi (imperial
seclusion) ilkesi, töreniere ilişkin resimlerde bir kez daha gözler önüne serilir.
Resimlere şekil veren hiyerarşi, padişahı tartışmasız biçimde merkeze yer­
leştirerek, diğer hanedan mensuplarını kenarlara yerleştirir. Düğünde sünneti

53 Ebu'I-Hasan Ali ben Muhammed et-Temgruti, En-Nifhat el-Miskiyefi-s-sjfaret et-Turkiya: Re­


lation d'une arnbassade Morocaine en Turquie 1589-1591, çeviren ve notlar ekleyen Henry de
Castries (Paris, 1929) , 6 1 ; kaynak Necipoğlu, "�anün for the State", 207.

230
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

kutlanmakta olan Şehzade Mehmed'in yazınada daha önemli bir yer tutması
beklenebilir. Atmeydanı'na girişini belgeleyen resim dışında, Mehmed karşı­
mıza ikincil bir figür olarak çıkar. Çoğu resimde babasının yanında ama daha
önemsiz, ikincil bir konumda tasvir edilir. Padişaha eşlik eden cansız bir demir­
baş gibi ayakta dikilmiş olarak kenarda durur. Surname Şehzade Mehmed'in
sünnet düğününden ziyade, III. Murad'ın bu vesileyle düzenlettiği şenliklerin
bir anlatısıdır. Yazma şehzadeyi merkeze oturtmak yerine, dünya düzeninin
esası olarak padişaha odaklanır; böylece hanedan ailesi içindeki çalkantılı iliş­
kileri de örtbas eder.
Şehzadenin görsel bakımdan kenara itilişi, babasıyla gerçek ilişkisi ışığın­
da anlam kazanır. Venedik kaynakları III. Murad'ın halktan gördüğü sevgiden
dolayı oğlunu kıskandığını aktarır. Raporlar Murad'ın Topkapı Sarayı'ndan hiç
ayrılmamasını, oğlu lehine tahttan indirilme korkusuna bağlayacak kadar ile­
riye gider. Şehzade Mehmed'e babasının gazabından sakınmak için fazla öne
çıkmama, kendini zevk ve sefaya vurma öğüdü vermesine bakılırsa, Safiye
Sultan'ın baba ve oğul arasındaki bu çekişmede temkinli davrandığı söylene­
bilir. III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan ölüm döşeğinde, padişaha oğlunun
hareket tarzına dikkat etme tembihinde bulunma noktasına kadar vardıracaktı
işi. 54 Baba ve oğul arasında bir çekişme olduğu, daha doğrusu Murad'ın oğlu
karşısında üstünlüğünü ve azametini vurgulama gereğini duyduğu, Murad'ın
mimari projelerinde de apaçıktır. Padişah oğlunu Edirne'ye sancakbeyi olarak
gönderirken, orada daha önce yaptırmış olduğu camiyi büyütmeye karar verdi. 55
Hanedan kadınları, yani Nurbanu Valide Sultan ile padişahın zevcesi ve
Şehzade Mehmed'in annesi Safiye Sultan da ilk bakışta resimlerde yokmuş gibi
görünür. Ancak dikkatli bir inceleme, aslında yazmaya incelikli bir biçimde do­
kunduklarını ortaya koyar. Alay resimlerinin hepsinde, padişah locasının sağın­
da bir ana köşk yer alır. Bu köşk bütün resimlerde, kitabın cilt payı kenarlarında
en merkez! yapıyı oluşturur. Saltanat kadınları burada, görünmeden etrafı gör­
melerine olanak veren kafesli pencerelerin ardında törenleri izlerlerdi. Bu yüzden
resimlerde şahsen göz önünde olmamakla birlikte, varlıkları hissedilir. 56

54 Contarini (1 583) Moro (1590) , Bernardo (1 592) ve Zane'nin (1 594) Venedik Senatosu'na raporları
için bkz. Alberi, Relazioni, 3:232; 332; 352 ; 439. Ayrıca bkz. Peirce, Imperial Harem, 97-9, 238
ve Fransız sefiri de Germigny'nin 1 3 Aralık 1 583 tarihli bir mektubunu aktaran E. Spagni, "Una
Sultana Veneziana", Nuovo Archivio Veneto 19 (1900), 241-348; özellikle 332-33.
55 Necipoğlu, Age qfSinan, 259-65.
56 Hanedan kadınlarının kafesler ardındaki varlığı, Avrupalı konuklarca aktarılacak kadar önem­
liydi: "Baş sultanlar bulundukları kürsüdeki kafesin ardından temaşanın keyfine varabilecek ko­
numdaydı." The Fugger News-Letters, 1568-1605, 2 cilt. ( 1 . ve 2. Diziler) , ed. V. von Klarwill, çev.
P de Chary ( 1 . Dizi) ve L. S. R. Byrne (2. Dizi) (Londra: 1924-6), 65; alıntı yapan bir başka kaynak
Peirce, Imperial Harem, 193.

23 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Darüssaade Ağası Mehmed Ağa, III. Murad'ın olduğu kadar, Nurbanu


Valide Sultan'ın da hizmetkarı ve temsilcisiydi. Valide sultan haremin en üst
mertebedeki hanımı, ağa ise başta gelen hizmetkarıydı. Bu bakımdan hadım
ağanın yazınada valide sultanın incelikti olsa bile böyle merkezi bir konumda
belirgin olarak yer almasını gözetmesi şaşırtıcı değildir. Şehzadenin sünnetin­
de kullanılan bıçağın işlemden sonra büyükannesi Nurbanu'ya gönderilmesi,
valide sultanın önemine işaret eder. Buna karşılık, şehzadenin annesine kesik
uç derinin bir altın tabakta gönderildiğini öğrenmekteyiz. 57 İki kadın arasında­
ki çekişme ve hiyerarşideki konumları, bıçağın ve uç derinin hediye edilişine
işlenmiştir. Büyükanne erginliğe varışın aracını, anne ise oğlunun çekmiş ola­
cağı bedensel acının bir yadigarını almaktadır. Valide sultanın oğlu üzerindeki
hatırı sayılır nüfuzu burada arka-plana itilmiştir; ama konuyu bilenler için,
kafesli pencerelerin ardında kimin olduğu konusunda bir yanılgı söz konusu
değildir.
Surname padişahın bizzat düğünle gösterilmek istenen servetini ve cömert­
liğini sonraki kuşaklara aktarır. Dönemin diğer tarihçilerinin hazırlıklara ilişkin
anlatımlarından, düğünle hem yerel halkın hem de konukların gözlerini baştaki
Osmanlı padişahının zenginliğiyle ve kudretiyle kamaştırma amacının güdül­
düğü açıktır. 58 Bir padişahın şenlikler tasadamadaki cömertliği Osmanlılarca
önemli sayılan bir vasıftı. O döneme ait bir örnek Hünerndme'nin ikinci cildinde
bulunabilir. Hünerndme Süleyman'ın büyük bir padişah olmasının sebeplerini
sıralarken, şölen düzenleme ve şölenler sırasında hizmetindeki kişilere ve ahali­
ye cömertliğini sergileme bakımından selefierine üstünlüğünü ayrı bir başlık al­
tında ele alır. 59 Sunulan temaşa muhtemelen III. Murad açısından aynı zamanda
kendisi ile şanlı dedesi ı. Süleyman arasındaki paralellikleri göstermeye dönük
bir girişimdi. Nitekim Şehzade Mehmed'in sünnet düğününün öncekilerden daha
görkemli olması için, Süleyman'ın oğulları için düzenlenen sünnet düğünlerine
ilişkin anlatırnlara bakılmıştı. 60

57 Peirce Imperial Harem'de (s. 193) verdiği bilgilerde, Osmanlı kaynaklarından alıntı yapan joseph
von Hammer'in on bir ciltlik Histoire de l'Empire Ottoman kitabını (Paris: Bellizard, Barthes,
Dufour & Lowell, 1835-1843, 7: 160) esas alır; ama Hammer bu nokta için bir Osmanlı kaynağı
belirtmez.
58 Selanik!, Tarih-i Selanik/, 131-6; Ali, Camiü'l-Buhur, fo!. 3a-10b.
59 Lokman, Hünemame, TSMK, H. 1 524, fo!. 88b: Fasl-ı çeharom az rükn-i sanf: Ol şehinşah-ı
cihan-penahm encümen-aralığı ve meh4ftl-i aras ü şadmanide bi-mis! ü bi-hemtalığı ve ceşn-i
arnmda havass ü avama iltjfat-ı aliJ'yeleri ve şemim-i meserret-encamda mekremet ü inayet-i
tamları sudtır bulan hassa'-i bezm/en'nün bryanmdadur ki tevzih �ılmur. Süleyman'ın oğulları­
nın sünnet düğünlerindeki gösterilen kaynak alınışı için folyo 103b-104a, 1 1 5b-1 16a, 1 2 1 b-122a
ve 124b-125a'daki resimlere bakınız.
60 Ali, Camiü'l-Buhur, fo!. Sa.

232
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADi ŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4.18. Yemek kapışması. Surndme, intizaml, istanbul, yak. 1 588.


Topkapı Sarayı Müzesi, H 1 344, fol. 30b-31 a . (Foto: Hadiye Cangökçe)

Surname'de padişah kainatın parlak merkezi gibidir; ahaliye altın sikkeler


atarak cömertlik saçar (resim 4 . 1 7) , çeşitli mertebelerden insanlar için şölenler
verir (resim 4.18), borçları bağışlar, Şiiterin Sünniliğe dönüşünü kabul eder ve
yoksullara yardım eli uzatır. Sunumlar hep padişaha yöneliktir. Bu durum çoğu
toncanın sağdan sola, yani padişahın sol sayfadaki hücresine doğru yürürken
resmedilişinde açıkça görülür. Padişahın sikkeler atarak cömertliğini sergile­
rnesiyle ya da "yemek kapışması" için ziyafet vermesiyle, halk bazen olaylara
katılır. Padişahı sol sayfadaki bir hücrede tek başına gösterirken, bütün diğer
izleyicileri karşı sayfada toplamaya ve göstericileri genellikle ona doğru yürür
halde konumlandırmaya dayalı görsel stratejiler, padişahı yazmanın ana odağı
olarak belirler.
Surname saray içindeki ve dışındaki gerginlikterin üstünü örter. Padişah
ile oğlu arasındaki ve valide sultan ile padişahın eşi Safiye Sultan arasındaki
çekişmeleri ve ayaklanarak sünnet düğününü sona erdiren sipahilerle yaşa­
nan sorunları hasıraltı eder. Bunun yerine, padişahın cömertliğiyle merkezin­
de yer aldığı, annesinin perde arkasından ona destek verdiği ve darüssaade
ağasının her ikisinin en güçlü temsilcisi olduğu, denetim altındaki ideal bir

233
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

dünyayı sunar. III. Murad'ın sefere çıkmadığı ve sohbet arkadaşlarının, ha­


remdeki kadınların ve Has Oda hizmetkarlarının siyasete karışmasına göz
yumduğu gerekçesiyle eleştirildiğini çeşitli ıslahat risalelerinden biliyoruz .6ı
Padişahın cömertliğini, kudretini ve Sünni adetlerine hürmetini gösteren bir
sünnet düğünü, onu dönemin hükümdarlığa ilişkin fikirleriyle uyum içindeki
olumlu bir yaklaşımla sunar: Peygamber geleneklerinin varisi ve Allah'ın yer­
yüzündeki vekili.
Sünnet düğününün bu özel yorumu, aynı olayların daha geleneksel bir
Osmanlı tarih eserindeki tasvirinden çok farklıdır. Saray tarihçisi Lokman da
1 592 'de tamamlanan Şehinşehname'nin ikinci cildinde sünnet düğününe ilişkin
bir anlatıya yer verir. 62 Mehmed Ağa'nın görüntüleri açısından yukarıda ele alı­
nan birinci cildin daha geç tarihli ve ayrı ciltli bir devamı olan bu kitap, padişaha
özgü gücü ve kudreti vezirlerine yakıştırır. Buna uygun olarak, sünnet düğünü
vezirlerin gece eğlenceleri için havai fişekler biçimindeki cömert katkısını ortaya
koyan bir dizi resimle tasvir eder. Masraflarını Sinan Paşa, Siyavuş Paşa, Mesih
Paşa, Mehmed Paşa, İbrahim Paşa ve Perhad Paşa adlı vezirlerin ve Kaptanıder­
ya Kılıç Ali Paşa'nın karşıladığı havai fişek gösterilerini art arda sunar (resim
4.19) . Vezirler ve serdarlar zengin ve güçlü bir zümre olarak, padişahın sünnet
düğününde sergilediği ihsana önemli katkıda bulunur.
Vezirleri aracılığıyla hareket eden bir padişah timsali elbette padişahtan
ziyade bu bürokratların çıkarlarına uygundur. Bu durumlarda şehnameci, ha­
nedan ailesine karşı vezirlerin çıkarlarını kollayan bir tutumla devreye girer.
Her ne kadar Fleischer ve Woodhead şehname yazarının vezir elitinin değil,
hanedanın çıkarlarını temsil ettiğini ileri sürse de, görsel bulgular aksini işaret
eder. Surname ve Şehinşehname arasındaki vurgu farklılığı durumu daha da
çapraşıklaştırır. Şehinşehname'nin ikinci cildi hanedam methetmeye dönük bir
girişimden ziyade, Divan-ı Hümayün üyelerini hoşnut etmeye yönelikmiş gibi
görünür. Oysa aynı projenin birinci cildi, yukarıda ele alındığı üzere, iktidarın
sadrazamdan darüssaade ağasına geçişini yansıtır. On bir yıl arayla (1581 ve
1 592) hazırlanmış olmasına karşın, her iki cilt de padişahı yukarıda ve vezir
sınıfından ayrı, devletin günlük işleyişinden kopuk gibi sunar.

61 örnekler için bkz. Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 286a-9 1b ve Selanik!, Tarih-i Seldnikf, 1 :425-32 . .. Ge­
rileme" literatürüne ilişkin bir değerlendirme için bkz. Howard, .. Ottoman Historiography and the
Literature of 'Decline"', 52-77; Cemal Kafadar, .. The Question of Ottoman Decline" Harvard Middle
Eastern and Islamic Review 4, 1 -2 (1997-98), 30-75; aynı yazar, . The Myth of the Golden Age".
62 TSMK, B. 200. Bu tarih Mehmed Ağa'nın ölümünden iki yıl sonra, Nurbanu Sultan'ın ölümünden
sekiz yıl sonra ve birinci cildin (İÜK, F. 1404) tamamlanışından on bir yıl sonraydı. Zamanlama
Mehmed Ağa'nın sunuluş biçimi bakımından iki cilt arasında görülen farklılığı muhtemelen açık­
lar; Mehmed Ağa ikinci ciltte hiç yer almaz.

234
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

Resim 4 . 1 9 . Siyavuş Paşa'nın havai fişekleri. Şehinşehndme, Lokman, c . 2, istanbul, 1 592-97.


Topkapı Sarayı Müzesi, B. 200, fol. 46a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

235
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

öte yandan, Surname vezirlerin sünnet şenliklerine katkısını öne çıkar­


maz. Aslına bakılırsa, padişahın ihtişamına ve cömertliğine, ayrıca loncaların
tören alaylarında sergilendiği üzere ülkenin zenginliğine ağırlık verildiği açıktır.
Surname'de tasvir edilen padişah, çok sabit bir hükümdardır. Alicenap, adil, müş­
fik, akıllı ve görgülü olabilir ama savaşçı değildir. Padişahın muharebe ya da av
becerilerinden ziyade bu vasıflarının vurgulanması doğrudan projenin nezaretçi­
si Mehmed Ağa'yla ilintilidir. Ne de olsa, Mehmed Ağa III. Murad'ın hayatındaki
bu veçhelere katılabilecek durumdaydı; darüssai'tde ağası ancak zamanını saray­
da geçiren bir padişahın hayatında önemli bir aracı haline gelebilirdi. Bu yeni pa­
dişah ne kadar kabul görürse, darüssai'tde ağalarının veya babüssai'tde arkasında
her gün padişaha eşlik eden nedimlerin konumu o ölçüde sağlam olurdu.
Osmanlı sarayında siyasal ağırlığı olanların rollerini yeniden tanımlamaya
dönük proje, bu kişilerin bir ölçüde kendi imajlarını yeniden yaratmalarını ve pro­
pagandaya başvurmalarını zorunlu kıldı. Mehmed Ağa'nın Surname aracılığıyla
kendisine yakıştırdığı timsal, ağırlıklı olarak padişah adına hareket eden bir tem­
silci, padişah ailesinin bir uzantısı olmasıydı. Mehmed Ağa'nın çağdaşları üze­
rinde bıraktığı ve başına epeyce dert olan hırslı izlenimini düzeltmeye dönük bir
çabayla buna başvurduğu aşağı yukarı söylenebilir. Ayrıca, geçici bir olayı kağıda
dökmenin, onunla ilgili anıların sürekliliği sağlama gibi bir yanı vardı. Kitabın
yazdırılışını ve nezaretini üstlenmek, Mehmed Ağa'ya hanedanın bekasını güven­
ceye alma rolüne soyunma fırsatını verdi. Böyle bir projeye destek olmakla, kısa
süreli bir olayı kalıcı bir nesneye dönüştüren bir geçiş anının, bir tür eşiğin deneti­
mini de üstlenmiş oldu. Şehzade Mehmed'in sünnetle yaşadığı geçişe, yani tahtın
olası varisierinden biriyken, onaylanmış bir şehzade haline gelişine, biraz eşikte
sayılacak bir konumdan sıyrılıp Osmanlı dünyasının merkezinde bir konuma yük­
selişine paralelmiş gibi anlaşılabilecek bir projeydi bu. Yani hem Şehzade Mehmed
hem de Mehmed Ağa eşikte bir konumdan merkezi bir konuma geçiyordu.
Bir hadım ağa tarafından desteklenen sünnet konulu bir kitabın taşıdığı
derin ironi, yazmanın öngörülen mesajlarına canlılık kazandırır. Sünnet dü­
ğünü şehzadenin bir çocuktan "tam bir erkeğe" dönüşmesinin, şeriata göre
hayat döngüsündeki en önemli anlardan birinin işaretiydi. Bir hadım ağa elbet­
te böyle bir dönüşümden geçemezdi. Yaşının ilerlemesiyle birlikte, dar hukuki
anlamda zihnen yetkin ya da olgun hale gelse de, asla tam yetişkin bir erkek
olamayacaktı. 63 Dolayısıyla bir düzeyde, yazma Mehmed Ağa'nın dışlanmışlı­
ğını, tüysüz ama koyu tenli suratının tasvirinden kolayca anlaşılan bedensel

63 Marmon, Eunuchs, 86-87.

236
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

gerçekliğindeki farklılığı hatırlatan bir şeydir. Başka bir düzeyde ise, sünnet
düğünü hanedanın sürekliliği kutlamayı öngörmesine karşın, babadan oğula
iledeyişle birlikte zamanın geçişine de işaret eder ve kaçınılmaz olarak bera­
berinde değişim imasını taşır. Ancak hadım ağa hep ergenlik öncesinde kalmış
olan değişmez bedeniyle bu geçiciliğin dışındadır. 64 Hanedan ın geleneklerinden
farklı bir tarzda süreklilik vaadini sunar. Bir hadım ağa için yakışıksız sayılan
roller üstlenerek, sürekliliğini bozmuş olmakla suçlandığı Osmanlı geleneğinin
bekçisi olmaya, tam da zaman dışındaki bu konumundan dolayı, kusursuzca
uygundur. ironi, Mehmed Ağa'yı tekrar Osmanlı düzeninin bekçisi gibi göste­
rerek, onun lehine işler.
Sumdme Mehmed Ağa'nın destek verdiği ya da nezaret ettiği yazmalar­
dan sadece biridir. III. Murad ve bu yoldan kendisi için yeni bir kamusal timsa­
lin aktarılışına doğrudan katıldığı, damgasını taşıyan diğer yazmalardan bellidir.
Sumdme padişahın dindeki sünnet gereklerini ve Osmanlı devletinin hanedana
dayalı sürekliliğini, görünüşte değişmez düzenini korumasına odaklanmakla,
saltanat konusunda Zübdetü't-tevdrih'te karşımıza çıkanlara çok benzer fikirleri
işler. Osmanlı nizam-ı �Ueminin bir yazmanın mikro-evrenine sığdırılması ve bu
düzenin gerçek hayatta olduğundan daha da mükemmelmiş gibi sunulması, Meh­
med Ağa'nın makamı gereğince emperyal ihtişamın bekçisi olarak üstlendiği gele­
neksel rolünü sürdürmesi olarak yorumlanabilir. Ancak bu sefer, darüssaacte ağası
koruyormuş gibi göründüğü şeyleri yeniden şekillendiemekten de sorumluydu.

Perde Arkasındaki Güç Mehmed Ağa: Gencine-ifeth-i Gence

Mehmed Ağa'nın hazırlanışında rol oynadığı son yazma, Gencine-ifith-i Gen­


ce adını taşır (resim 2 .06, 2.07, 2 .08) . Kolofon yazmanın tamamlanış tarihini 6
Mart 1590 olarak verir ve yazarının Rahimizade İbrahim Çavuş olduğunu belir­
tir. 6 5 Çavuş unvanına bakılırsa, Rahimizade herhalde bir padişah ulağı olmalıdır.
Gencine-ifith-i Gence Ferhad Paşa'nın 1 583-90 arasındaki Azerbaycan seferini
anlatır; esasen bu sefer III. Murad dönemindeki Safevi savaşlarının sonuncusu­
dur. Yazınada seferin son aylarındaki çeşitli sahneleri tasvir eden resimler yer alır.
Birinci resimde Ferhad Paşa saraydaki bayram kutlamalarında padişahın eteğini
öperken görülür (resim 2.06) . Resimlerin büyük bir kısmı Ferhad Paşa'nın ele ge­
çirdiği ve onardığı kaleleri gösterir; son resimler ise Safeviler ve Osmanlılar arasın-

64 Sürekliliğin Memlı1k vakıf belgelerine dayalı diğer örnekleri için bkz. Marmon, Eunuchs, 87.
65 TSMK, R. 1 296, fo!. 63a, 28 Rebi Il, 998.

237
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

daki barış müzakereleri çerçevesinde Şah Abbas'ın oğlunun istanbul'a götürülü­


şüyle ilgilidir. Genelde resimler Ferhad Paşa'nın savaşı sona erdirmedeki yararlılı­
ğını yüceltir. Küçük ebadından ve resimlerindeki yoğun altın yaldız ve parlak renk
kullanımından dolayı, yazma değerli bir mücevheri andırır: Ayrıntılara gösterilen
itinayla ve zarif görünmesini sağlama arzusuyla hazırlandığı apaçıktır. 66
Mehmed Ağa'nın yazınayla ilişkili olduğu ikinci resimden bellidir; burada
kitabı III. Murad'a sunarken görülür (resim 2.07). Padişah resmin üst kısmında
yaldızlı bir tahtta oturmaktadır. Mehmed Ağa kitabı padişaha uzatmış halde bi­
raz aşağıda resmedilmiştir. İki figürün konumu bir hiyerarşiyi ima eder. Ancak
izleyicinin dikkatini hemen çeken, yakın ebattaki beyaz sarıkiada aralarında bir
bağlantı kurulur. Yaldızlı taht, merkezi konum ve daha iri cüsse gibi birçok unsurla
padişaha görsel vurgunun sağlanmasına karşın, hadım ağa renkli arka-plandan
ayırt edilmesini sağlayan beyaz kıyafetiyle göz ardı edilecek gibi değildir.
Mehmed Ağa'nın aracılık ve destek rolü, kitabın yazılma sebebinin anlatıldığı
kısımda da belirgindir. Folyo 6a "sebeb-i te'lif ve ba'is-i tasnif " ibaresiyle başlar.
Rahimizade Azerbaycan'ın başkenti Tebriz ele geçirilince, oradaki muharebeleri
yazdığım ve metni padişaha göndermek için uğurlu bir günü seçtiğini belirtir. Bu
işi padişahın "mukarrib" ve "mutemed"i olan Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın
aracılığıyla yaptığını ve bu vesileyle kendisine ağanın şunu söylediğini aktarır:

Padişahın atalarının tarihini şimdiye kadar birçok kişi yazdı ve onlara padişa­
hın lütfu kıyamete kadar ihsan edildi. Sen de Mustafa Paşa'nın doğu seferini
yazmış ve ona Zqfemame-i hazret-i Sultan Murad adını vermiştin. Gonce-i
bağ-i Murad olarak nitelendirdiğİn bu eserin tam değil. Padişahın lütfuna er­
mek istiyorsan, doğu savaşlarının geri kalan tarihini yazmalısın. 67

66 Çağman ve Tanındı ("Remarks on Some Manuscripts", 1 32-48) bu yazmaya değinir ve bazı re­
simlerini özellikle manzara unsurları bakımından Acem üslubunda eserler olarak nitelendirirler.
Resimlerin Kazvinli (Acem) nakkaşlarca yapıldığı görüşünü ileri sürerler. Güner İnal da "The
influence of the Kazvin on Ottoman Miniature Painting" makalesinde (FıJth International Cong­
ress if Turkish Art, ed. G. Feher, Budapeşte: Akademiai Kiado, ı978, 457-76) yazma üzerinde bir
Acem nakkaşın çalıştığı varsayımını destekler.
67 67 TSMK R 1 296, folyo 7b-8a: "Eyyam-ı hümayun-u saadet mekrunlarında vaki' olan gaza ve
cihad ve zuhur bulan sa'y ve ictihadları memu'l vaki tahrir itmeleriyle mazhar-ı ihsan-ı padişahi­
ye 'adim ül keran olmaga bais oldugundan kat-ı nazar ali enkıraz-üddevran zikr bi'lhayr ile yüd
olunmaga sebeb olur. Lakin merhum magfu Mustafa Paşa ibtidai sefer-i şarka teveccü buyurduk­
larında vaki' olan cihad-ı pür ictihaların tahrir eyleyüp Zafername-i Hazret-i Sultan Murad Han
diyü tesmiye birle rikab-ı kamyaba ... mazhar ihsanla ihsa olmuş idünüz. Hususa bu telif-i pür
tesnifiniz ki Gonce-i bag-ı Murad diyü tarif etmişsiz, hakka menzur-u anzar .. olmaga layık olmuş
lakin tetemmat-ı fütuhat-ı diyar-ı Acem ve kuvvet-i kudret-i sultan-i canişin ..tefsilin bag-ı telif-i
zafernam ki ülhak ve tak-ı revak Gonca-i Bag-i Muradin ol tantana berle pür temturak eylemeye­
sin ... mazhar-ı ihsan-ı hüsrev cihan olmaga tahsil liyakat-ı muradınız ise itmam-ı fütuhat-ı acem
eylemeke müteahhid olursunuz.» Sözü edilen yazmaların ilki İÜK, T. 2372, ikincisi resimsiz (ve
Zqferndme'yle birlikte cildenmiş haldeki) İÜK, T. 2372'dir.

238
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

"Sebeb-i te'lif" başlığı altında yazılanlara göre, Mehmed Ağa padişahın huzurun­
dan çıktıktan sonra Rahimizade'ye tavsiyesini tekrarlar. Bundan Mehmed Ağa'nın
resimde padişaha sunduğu kitabın muhtemelen yukarıda belirtilen Gonce-i bağ-i
Murad olduğunu anlamaktayız. 68 Söz konusu resim Gencine-ifeth-i Gence'nin or­
taya çıkış sebebini ayrıntılı anlatan kısmı görselleştirir, yazarı bu eseri kaleme
almaya yöneiten vesileye işaret eder ve eserin hem yazılışına, hem de sunuluşuna
aracı olmasından dolayı Mehmed Ağa'ya olan şükranı bildirir.
Şimdi Mehmed Ağa'nın Rahimizade'yi Gencine-iftth-i Gence'yi yazmaya
niçin teşvik etmiş olabileceğine dönelim. Cevap kitapta yüceltilen kahramanla
ilişkili olabilir: Ferhad Paşa. Siyavuş Paşa sadrazamken, Ferhad Paşa'yı doğu
cephesine gönderdi. Ferhad aynı zamanda Nurbanu Valide Sultan'ın himaye etti­
ği kişilerden biriydi. Mustafa Ali hatta Ferhad'ın ordu serdarlığına Nurbanu'nun
iltimasıyla yükseldiğini ileri sürer.69 Ferhad Paşa 159 1 'de Sinan Paşa'nın yerine
sadrazamlığa yükseldi. Bu görevi 1592'de Siyavuş Paşa'ya bıraktı. III. Mehmed
döneminin ilk birkaç ayına denk gelen 1 595'te, yine Sinan Paşa'nın yerine ikinci
kez sadrazamlığa getirildi. Sonunda, Sinan Paşa 1596'da bu güçlü rakibini öldürt­
me gereğini duydu/0 Sinan Paşa'nın 1 582 'de Safevi savaşlarını sona erdirmedeki
rezike beceriksizliği karşısında, Ferhad Paşa'nın çatışmayı çözüme kavuşturma­
daki başarısı, ikisi arasında herhalde önemli bir mukayese noktasına dönüşmüş
olsa gerek. Nitekim Gencine-iftth-i Gence'nin tamamlanışından bir yıl sonra,
Ferhad Paşa sadrazam olarak Sinan Paşa'nın yerine geçti. Kitabın sonuna doğ­
ru, Safevi şehzadelerinden birinin (barış müzakereleri için) Osmanlı payitahtını
ziyaretini tasvir eden üç resim, savaşı sona erdirmenin yazar ve haliyle Ferhad
Paşa'nın kariyeri açısından önemini vurgular. Gencine-ifeth-i Gence'nin hazırla­
nışının bu siyasal dinamiklere uygun etkilere yönelik olduğu, yazmanın içeriğin­
den açıkça anlaşılır. Mehmed Ağa aslında Rahimizade'yi Ferhad Paşa'nın Safevi
seferini başarıyla sonuçlandırması üzerine bir kitap yazmaya teşvik etmekle, Si­
nan Paşa'nın 1582'de çatışmayı sona erdiremeyişine dolaylı bir eleştiriye destek
verdi.71 Barış anlaşmasının öne çıkarılması iki tarafı keskin bir kılıç gibiydi; bir
yandan Ferhad Paşa'yı överken, diğer yandan 1 582'de bir ateşkese ya da antlaş­
maya varamayan Sinan Paşa hakkında olumsuz bir izienim yaratmayı sağladı.
Sinan Paşa'nın açıkça Nurbanu Sultan'la anlaşmazlık içinde olmasından dolayı,
rakibi Ferhad Paşa'nın yükselişine destek vermek Mehmed Ağa'nın yararınaydı.

68 Resimde sunduğu kitabın resimli olduğunun görülmesine karşın, günümüze ulaşan Gonce-i
bağ-i Murad nüshası maalesef resimsizdir.
69 Ali, Künhü 'l-ahbar, fo!. 358a.
70 Gerek Ali (Künhü'l-ahbar, fo!. 434a-b) , gerekse Peçevi ( Tan'lı-i Peçevf, 2:168-70) Sinan Paşa'yı bir
tertip sonucunda Perhad'ın ölümüne yol açınakla suçlar.
71 TSMK, R. 1296, fo!. 46a, 48b ve 53a.

239
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Böylece Nurbanu Sultan ve Sinan Paşa arasındaki çekişmede, Perhad Paşa


tıpkı Mehmed Ağa gibi kesinlikle Nurbanu Sultan'ın safında yer aldı. Dolayısıyla
ikisi arasında bir siyasal yakınlık şaşırtıcı değildir; Rahimizade'nin eserini padişa­
ha sunarken, Mehmed Ağa'nın esasen Perhad Paşa'nın çıkarlarını kollamış olması
ihtimali için de aynı şey söz konusudur. Perhad Paşa muhtemelen işine yarayacak
bir siyasal müttefikti. Bu olay ayrıca Mehmed Ağa'nın bir yazarı padişaha sunu­
lacak bir eser yazmaya teşvik eden bir sanat hamisi rolüne bürünmesini sağla­
dı. Perhad Paşa'nın sadrazamlığa atanmasıyla birlikte, Mehmed Ağa propaganda
amaçlı bu eser sayesinde muhtemelen perde arkasındaki siyasi güç olarak görüne­
cekti. Gencine-ifeth-i Gence Mehmed Ağa'ya kendisini hem bir şair hamisi hem de
Osmanlı sarayında bir siyasal güç olarak sunma fırsatını verdi.

Surname ve Zübdetü 't-tevan'h Mehmed Ağa'nın yazma atölyesiyle ne kadar ya­


kın ilişkide olduğunu açıkça gözler önüne serer. Bazı ücret defterlerine göre, saray
atölyelerinde çalışan sanatçılara ödeme yapılmasına birkaç kez aracı olmuştu. 72
Mehmed Ağa'nın sanatsal eserler hazırlatmadaki aracılık konumu elbette bulun­
duğu makamın sorumluluklarıyla bağlantılıydı. Ancak yazmalarda kişisel nüfu­
zu ve tercihleri de karşımıza çıkar; kişiliğine bağlı bu izler çıkarlarını belideyip
kollarken, hatırasını kalıcılaştırmaya yönelikti. Mehmed Ağa'nın hazırlanışında
rol oynadığı yazmalar, onu padişahın vazgeçilmez bir aracısı, dindar bir adam ve
cömert bir hami gibi gösterir. Bunlar saraydaki itibarını güçlendirecek niteliklerdi.
Yazmalar ayrıca Mehmed Ağa'nın geleneksel olarak başka bir zümreye, Divan-ı
Hümayün'un en üst mertebedeki bürokratlarına mahsus hakları ve ayrıcalıkları
elde etme arzusuna ve zamanla bunlara kavuşma gücüne işaret eder.
Mehmed Ağa'nın Osmanlı sarayındaki sanatsal uğraşıara katılımı, 16. yüzyı­
lın ikinci yarısında bir emperyal kültür ve hanedan ikonografisi oluşturmanın sırf
sadrazama bağlı Divan-ı Hümayün'un ya da padişahların denetiminde olmadığını
gösterir. Tam tersine, padişahın günlük işlerden gittikçe uzaklaşması ve sadra­
zamın idari hiyerarşinin başı rolünü üstlenmesi, diğer saraylılam devreye girecek
bir alan bıraktı. Aslına bakılırsa, padişahın nüfuzunu artırmak amacıyla bunu
teşvik ettiği söylenebilir. Mehmed Ağa'nın katılımı bu yeni aktörlerin oynadığı
ikili görevi ortaya koyar: Darüssaade ağası kendi çıkarlarını kollarken, padişahın
dileklerine de karşılık verdi. Şehinşehname ve Surname'deki tasvirleriyle kendi
ağırlığını öne çıkardı; Gencine-ifith-i Gence aracılığıyla kendisine yarayacak si­
yasal müdahalelerde bulundu; padişahı Surname'de imparatorluğun ve hanedan

72 Meriç, Türk Nakış San 'atı, 56-57.

240
DARÜSSAADE AGASI MEHMED AGA: PADiŞAH TiMSALiNiN AKTARIŞILI

ailesinin merkezinde, Zübdetü't-tevdnn'te ise peygamber geleneklerinin varisi gibi


göstererek, onun çıkarlarına hizmet etti. Özellikle son iki eser III. Murad'ın mimari
alanındaki hamiliğini de açıkça ilgilendiren temaları sürdürür ve birinci bölümde
ana hatlarıyla ortaya konulan kişisel tercihleriyle bir ilinti taşır.
Şehinşehndme projesi Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünü soruşturmadaki
rolüyle Mehmed Ağa'yı adaletin savunucusu ve padişahın temsilcisi gibi sunar;
ayrıca onu normalde vezir zümresine mahsus işlerle uğraşırken tasvir ederek,
yeni ayrıcalıklı konumunu bildirir. Siyahi hadım ağayı bu yeni rollerde göster­
mekle, yeni elde ettiği yetkilerin uygunluğu yönünde bir görsel gerekçe sunar;
böylece yukarıda değinildiği gibi, şiirlerde ve diğer tarihsel aniatılarda onunla
ilgili olumsuz tasvirlere karşı koyar. Padişahın kişisel temsilcisinin önemi, Meh­
med Ağa için hazırlanan Zübdetü 't-tevdrih nüshasında vezirlerin itibarındaki
düşüşle birlikte işlenir. Surname'de Mehmed Ağa'ya biçilen rollerden biri Os­
manlı mirasının savunucu, hanedan verasetinin teminatı olmasıdır. Böylece ona
Zigetvar seferiyle ilgili tasvirlerde Sokollu Mehmed Paşa'ya atfedilene benzer bir
sorumluluk verilir. Geleneği ve hanedanın sürekliliğini savunmanın saray için
değişmez değerler olarak kalmasına karşın, bu görevle yükümlü kılınan kişilerin
on yıl içinde değişebildiği açıktır.
Osmanlı sarayında Sokollu Mehmed Paşa'nın yol göstericiliğinde hazırlanan
resimli tarihler nasıl sadrazamlık rolünün değişen sosyal hiyerarşiler çerçevesinde
tanımlanmasına yaradıysa, onun ölümünü izleyen on yılda hazırlanan resimli ta­
rihler de sarayın yeni yapısını açıklamayı sağladı. Bu yazmalar padişahı, sarayın
varlığı açısından kilit konumda resmeder. Padişah altında yer alanlarca (bürokra­
tik devlet ya da Divan-ı Hümayün) desteklenmesini sağlayan bir sosyal pirarni­
din parçası olmaktan ziyade, artık vekillerinden ayrı ve onlara bağlı olmayan bir
yerde durur. Karizması harem mensupları ve harem hizmetkarları gibi şahsen ona
en yakın olanlarca aktarılır ve korunur. Mehmed Ağa'nın söz konusu eserlerin
hazırlanışına müdahaleleri ve Süleyman dönemi kavramları temelinde padişah
için yeni bir görsel timsal oluşturmadaki rolü, hanedan devletinin hiyerarşisini ve
ideallerini temsil etme ve dolayısıyla tanımlama, belirleme yarışına artık yeni bir
zümrenin, yani harem hizmetkarlarının girebildiğini gösterir. Bu resimli eserlerde
tasvir edilen yeni sosyal düzen, Osmanlı sarayındaki bazı bizipierin kendilerini
tanımlamak ya da devleti anlamak için tercih ettikleri düzene aykırıydı. Belki de
padişahın değişen rolüne ve iktidarını Mehmed Ağa gibi kişisel temsilciler aracı­
lığıyla yürütüşüne bir tepki olarak, askeri elitin çeşitli mensupları Osmanlı sara­
yının askeri mahiyetini öne çıkaran bir dizi yazma hazırlattı. Şimdi kahramanlık
konulu savaş aniatılarına dayanan bu kitapları ele alacağım.

24 1
5

BİR ASKERI YÖNETİCİNİN


SURETiNDE GÖRÜNENLER

1580'lerde ve 1590'larda hazırlanan resimli kitapların birçoğu gazaname türüne,


yani tek bir seferi ya da çoğu kez hanedan dışından tek bir serdan esas alan sa­
vaş anlatılan kapsamına girer. Bu eserler hamilerinin hikayelerini anlatmak üzere
resimli tarih formatından ve saltanat ikonografısinden yararlanırdı; ama müstakil
aniatılar olmalarından dolayı, hanedan tarihi içine oturtulan Sokollu Mehmed Paşa
ya da Mehmed Ağa methiyeleriyle tezat teşkil ederdi. Gazaname yazmaları Osman­
lı ideallerini temsil kavgasında ortaya çıkan ayrı görüşlerin örnekleridir. Divan-ı
Hümayun'u da kapsayan bürokratlaşmış elit tabaka ve askeri teşkilat için iletişim
araçları olarak anlaşılabilirler. Bürokrasi mensupları böyle yazmaları askeri sınıfın
erdemlerini yüceltmek ve Osmanlı devletine ilişkin farklı bir "norm"u, padişahın
geniş saray efradı karşısında askeri elite ayrıcalıklı konum yakıştıran bir anlayışı
ortaya koymak için kaleme almışlardı. Bu eserlerde hanedan halkının merkezi ko­
numuna karşı çıkılınasa bile, en azından askeri elite dönük bir vurgu eklenir. Men­
suplarının devşirme sistemiyle yetiştirilmesinden dolayı, askeri elit aynı zamanda
16. yüzyılın ikinci yarısında pekişen Osmanlı saray kültürünün emanetçisiydi. Bu
bölümde incelenen kitaplar böyle bir kültürü kalıcılaştırmaya çalışır.
Gazaname yazarları sarayın istihdam ettiği resmi tarihçiler değildi. Ta­
rih yazma işinin daha önce de sırf resmi tarihçilerle sınırlı olmamasına kar­
şın, resimlenmek üzere seçilenler, bir başka deyişle yüksek bir statü tanınanlar
şehndmeci makamının gözetiminde hazırlanan tarih eserleriydi. Gazanameler
Osmanlı devletiyle ilgili konuların kayda geçirilişinde gittikçe artan sayıda gö­
rüşün devreye girdiğine işaret eder.
Bu yazmalar 16. yüzyıl sonlarında birçok himaye kahbmm bir arada var
olduğunu da gösterir. Birkaçının farklı siyasal kesimlerden hamilere ya da aracı

243
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

temsilcilere dayanması, Osmanlı sarayı gibi karmaşık bir sosyal yapıda ilişki­
lerin ve ittifakların değişkenliğini hatırlatır bize. ı Dolayısıyla yazmalar görsel
ya da sözel dil bakımından farklılıklar gösterir. Burada Osmanlı tarihine farklı
yorumlar getiren bu yazmalar, şimdiye kadar incelenen resmi saray tarihlerinin
kurallara bağlı estetiğine ve tasarlanmış diline bir tezat sunmak üzere incelen­
mektedir. Bu kitaplar Osmanlı sarayında kültür üretimini yorumlamak için yeni
bir paradigmayı, yaratım sürecinde himaye ilişkilerinin çoğulluğunu ve buna
bağlı olarak görüş çeşitliliğini gözeten bir paradigmayı kullanmamız gerektiğini
gözler önüne sererler.
Resimli gazanamelerin çoğu 1580'lerde hazırlanmıştır ve bir tür olarak
gördükleri rağbet iki tarihsel gelişmeyle yakından bağlantılıdır. 2 Gelişmelerden
birincisi devlet aygıtının 16. yüzyıl sonlarında mekanikleşmesidir. Sokollu Meh­
med Paşa'nın ölümünden (1579) sonra, sadrazamlık makamı kısa sürelerle dört
kişi arasında el değiştirdi: Sinan Paşa, Siyavuş Paşa, Ferhad Paşa ve özdemiroğlu
Osman Paşa. Görevin 1579 'dan 1 595'e kadar birinden ötekine defalarca geçmesi
nedeniyle, Sinan Paşa ve Siyavuş Paşa üçer kez, Ferhad Paşa iki kez ve Osman
Paşa bir kez sadrazamhkta bulundu. 3 Görev sürelerinin kısahğı Osmanlı devle­
tinin işleyişindeki değişimierin belirtisidir. Artan bürokratikleşme makamların,
onları işgal eden kişilerden daha büyük önem kazanmasını getirdi. Sadrazam­
lığın işleyişinde önemli bir kopukluk ve imparatorlukta bir aksama olmaksızın,
sadrazamlar gidip gelebilirdi artık. Bu durum devletin bürokratikleşmesinin bir
veçhesidir. Başka bir veçhe tarihsel olayların kayda geçirilişidir. Resmi zabıtları
yazılı tarihler aracılığıyla korumanın 16. yüzyıl sonlarında norm haline gelmesi,
önemli bir kişinin faaliyetlerini kayda geçirme beklentisini yarattı. 4 Bir başka
deyişle, geniş çapta tarihsel metnin ortaya çıkışı devletin mekanikleşmesinin
hem sonucu, hem de kaynağıydı.
Dönemle rastlaşan ikinci gelişme 1578-90 Osmanh-Safevi savaşıydı. Bu bö­
lüme konu olan kişilerin hepsi savaş sırasında Osmanlı ordusunda serdar ola-

ı Bu ilişkilere ve sanatsal üretimin ilişkilerde oynadığı role dair analizimde kısmen Geli'in Art and
Ageney kitabından, kısmen de john F. Padgett ve Christopher K. Ansell'in, "Robust Action and the
Rise of the Medici, ı 400-ı 434" makalesinde (American journal qfSociology 98/6 [Mayıs ı 993] ,
ı259-ı3ı9) bir örneği verilen "sosyal şebekeleşme teorisi"nden ilham aldım.
2 Çağman ve Tanındı ("Remarks", ı32-48) bu yazmalardan bazılarını ortamı gözeten bir yaklaşım­
la kısaca değerlendirirler. Ortaya attıkları ana sav, Osmanlı-Safevi savaşlarının iki imparatorluk
arasında kültürel alışverişe yol açtığıdır.
3 Ahmed Paşa ve Mesih Paşa da kısa sürelerle (sırasıyla Eylül ı 579-Nisan ı580 ve Ekim ı585-Mart
ı586) sadrazamlık yaptılar; ama Safevi savaşlarında veya yazma hamiliğinde bir rol oynamadık­
ları için, burada ele alınmamışlardır. Sinan Paşa III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde beş kez
sadrazamlıkta bulundu: Nisan ı 580-Aralık ı 582; Nisan ı 589-Ağustos ı 59 1 ; Ocak ı593-0cak
ı595; Temmuz 1595-Kasım 1595; Kasım 1595-Nisan 1 596.
4 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 214-23 1 ; Buzov, "The Lawgiver and his Lawmakers".

244
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

rak görev yapmıştı. Bu görevlilerin uzayıp giden seferdeki faaliyetlerini anla­


tan gazaname yazmaları, onların kahramanlığına ilişkin anıları saraya iletir.
Osmanlı-Safevi savaşları iki devlet arasında ilişkilere kıyasla, bu görevlilerin
kariyederi ve Osmanlı saray siyaseti açısından çok daha önemliydi. Yazmalar
güçlü değişim etkenleri işlevini gördü: Dönemin olaylarını aktarmanın ötesinde,
yazarların, harnilerin ve ana karakterlerin kariyederi açısından olumlu sonuçlar
doğurdu.
Resimli gazanamelerin rolüne ilişkin analizime, türün ilk örneği olan
Nusretname'yle başlayacağım; çünkü babüssaade ağası ve has odabaşı konu­
mundaki Gazanfer Ağa'nın projeyle yakından ilişkili olmasına karşın, asker!
elite özgü perspektifin en gelişkin ifadesidir. Bu yönüyle yazma, saraydaki çap­
raşık ilişkilere dair ipuçları verir. Bölümün ikinci kısmında topluca incelenecek
olan gazanameler ise çeşitli himaye ilişkileri konusunda bulgular sunar. Bun­
lardan ikisi, Nusretname ve önceki bölümde ele alınan Gencine-i.feth-i Gence
bir hanedan hizmetkarının yardımıyla ya da teşvikiyle hazırlanmıştı. 5 Yani,
yazmaların hamileri savaşlara katılmayan hadım ağalarıydı. Bu bakımdan iki
yazma, bürokratların ve askeri elitin yanı sıra dolaylı da olsa belli saray men­
suplarının çıkarlarını yansıtır. Diğer ikisi, Şecaatname ve Gürcistan Sqen· bir
göreve getirilme umuduyla yazarları tarafından saraya sunulmuştu.6 Bu durum­
da yazarların bir resimli nüshanın hazırlanmasına aracılık edecek bir hamiye
ihtiyacı yoktu: Yazmaları bir haminin amaçları yerine kendi amaçları doğrultu­
sunda kullandılar. Farklı himaye kalıplarını vurgulamak açısından, yazmaları
kitabın geri kalan kısmında olduğu gibi kronolojik bakımdan değil, bu sırayla
inceleyeceğim.
Son başlık altında ise konumunu güçlendirme çabasıyla bir dizi gazaname
yazdıran Sadrazam Sinan Paşa'nın hamiliği incelenecektir. Safevi savaşların­
da da serdar olarak yer almasına karşın, bolca resim içeren gazanameler onun
1 567'de Yemen'deki bir ayaklanmayı bastırışını ve 1 593-94 Yanık (Macaristan)
seferini anlatır. Resimli tarihierin potansiyelinden yararlanma çabasını yansıtan
Sinan Paşa'nın yazmalarının ortaya çıkışında muhtemelen Safevi savaşıarına
dair hikayelerin rağbet görmesinin etkisi vardı.

S Nusretname nüshası TSMK, H. 1 365, Gencine-ifith-i Gence nüshası ise TSMK R. 1 296'dır.
6 Gürcistan Siferi nüshası TSMK, R. 1 300'dür. Topkapı Sarayı Kütüphanesi karaioğunda yanlış­
lıkla Gazavat-l Osman Paşa adıyla yer alır, burada kullandığım ismi Woodhead, Ta'lfkf-ziide's
Şehniime-i hümqyün verir. Şecaatname nüshası İÜK T 6043'tür.

2 45
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ilk örnek: Nusretname

Osmanlı resimli tarihlerinde somutlaşan gücü ve etkiyi belki de en iyi yansıtan


örnek, Mustafa Ali'nın yazdığı bir Nusretndme nüshasıdır; bu eser padişah sa­
rayındaki en muhteşem yazmalardan biridir. 7 Nusretndme özellikle yakından
incelenmeyi hak eder çünkü hanedan dışı bir kahramanın başardığı işleri ana
konu olarak ele alan ilk resimli eserdir. Kitap, resimierne sürecine de nezaret eden
yazarının açıkça sergilediği öz bilinç açısından da öne çıkar. Resimlerde yazma
sürecine göndermeler, bu tarih türünün ve yönteminin farkında olan Mustafa
Ali'nin metni kaleme alırken ve resimlerini yaptınrken şehndme üslubundan ve
padişah ikonografisinden nasıl bilinçli olarak yararlandığını gösterir. Bu durum
kitap ile önceki on yılda yazılmış resmi tarihler arasındaki estetik benzerlikleri
açıklayabilir. Nusretndme resmi tarihlere oranla çok daha zengin ve sadelikten
daha uzak olsa da resimleri onlarla belirgin yakınlıklar taşır.
Nusretndme'nin altın ve gümüş sırmalada nakşedilmiş kırmızı bir saten
cildi vardır (resim 5.0 1 ) . Cilt astarları dantel gibi işlenmiş kahverengi deriyle kap­
lıdır; köşebender ve bir orta madalyon alttaki meneviş mavisi bezi açığa vurur.
Cilt aynı dönemdeki diğer örneklerin çoğundan daha süslüdür. Kitapta 48 adet
resimli sahne yer alır; birçoğu iki sayfayı kaplayan resimler özenli biçimde yal­
dızla ve canlı renklerle boyanmıştır ve detaylar bakımından zengindir. Toplam
257 folyo boyunca saray katiplerinden Mustafa b. Abdülcelil'in nesih yazısı aynı
düzende sürer ve sayfa kenarlarını yaldızlı çiçek tomarlardan ya da yeşil, mavi
ve mor pembeyle belirginleştirilmiş bitki desenlerinden oluşan çarpıcı tezhipler
süsler; her çift folyo öncekinden biraz farklı bir tezhip taşır. Kitap sayfa ebadı ve
format bakımından, saray yazmalarının çoğuyla aynı düzeydedir: Ebadı 23'e
38,5 santimdir.8
Şatafatlı görünümünden ve büyük ebadından dolayı, izleyici bu kitabı gör­
kemli şehndme projelerinden biri sanabilir. Oysa Nusretndme sadece Lala Mus­
tafa Paşa'nın 1578-80 Gürcistan seferinin bir anlatısıdır. Lala Mustafa Paşa III.
Murad döneminin sadrazamlık makamı için çekişen serdarlarından biriydi; yaz­
ma onun komutanlık erdemlerini yüceltir. Yazar Mustafa Ali doğu seferi önce­
sinde ve sırasında Lala Mustafa Paşa'nın katibiydi. Nusretndme büyük ölçüde
Ali'nin gözlemlerine ve saha notlarına dayanır. Metnin Lala Mustafa Paşa'nın

7 TSMK, H. 1 365.
8 Londra'daki kısmi bir Osmanlıca Kelile ve Dimne yazması (BL, Or. 7354) ile istanbul Beyazıt
Kütüphanesi'ndeki yaklaşık 1580-81 tarihli bir Tarih-i Hind-i Garbi nüshası, benzer kenar tez­
hiplerine sahip yegane örneklerdir.

246
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5.0 1 . Cilt. Nusretname, Mustafa Ali. istanbul, 1584. Topkapı Sarayı Kütüphanesi,
H. 1 365. (Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

ölümünden sonra tamamlandığı yazınada belirtilir. Ali 1582 'de Nusretndme'nin


bir nüshasını, nüfuzlu Gazanfer Ağa'nın yardımıyla III. Murad'a sundu.9 Ali'nin
Gazanfer Ağa'ya hitaben yazdığı çok sayıda eser ve şiir arasında 1 599 tarih­
li Kahire tasviri de vardı. Gazanfer Ağa'nın hamiliği sonraki bölümde ayrıntılı
olarak ele alınacaktır. Mehmed Ağa'nın ölümünden (1 590) sonra Osmanlı sara­
yında siyasal ağırlığa sahip en önemli kişilerden biri olduğunu söylemek şimdilik

9 Lala Mustafa Paşa'nın biyografisi ve mimari alandaki hamiliği için bkz. Necipoğlu, Age !(/Sinan,
456-9.

247
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yeterlidir. Bu yazmanın hazırlandığı sırada, sarayda nüfuz ve güç kazanmak­


taydı ama henüz Mehmed Ağa'yla boy ölçüşebilecek düzeyde değildi. Eserden
hoşlanan padişahın Ali'yi saray atölyesinde kitabın ikinci bir nüshasının hazır­
lanışına nezaretçi olarak atamasıyla, şimdi Topkapı Sarayı'nda bulunan enfes
yazma ortaya çıktı. 10
Padişaha sunulan ilk nüsha Mayıs 1582 'de tamamlanmıştı ve şu anda Bri­
tish Library'dedir (BL, Add. 2201 1). Ebadı 26'ya 19 santimdir ve içinde beş resim
vardır. Bu Halep yazmasıyla hızlı bir karşılaştırma, Topkapı nüshasının özel ni­
teliğine ışık tutar. Saray nüshasının geniş renk paleti, gösterişli sayfa kenarları,
son derece detaylı ve hareketli resimleri, Halep yazmasının sınırlı tonlarından,
basit kompozisyonlarından ve sade sayfa kenarlarından çok farklıdır. iki versi­
yon arasındaki çarpıcı üslup farklılıkları, üzerlerinde farklı nakkaşların çalışmış
olmasından kaynaklanır: ilk nüsha Halep'teki taşra nakkaşlarınca, ikinci nüsha
ise istanbul'daki saray stüdyosunun nakkaşlarınca resmedilmişti.
Nusretname'nin dibacesi Sultan Murad'ın Sünniliği yaymak amacıyla, o sı­
rada Şii Safevi imparatorluğu'na bağlı olan Şirvan bölgesini ele geçirmeye nasıl
karar verdiğini açıklar. Seferin serdarlığına Lala Mustafa Paşa'yı seçmesini, ce­
saretiyle ve önceki askeri zaferleriyle tanınmış olmasına bağlar. Serdarın sefere
çıkarken, iyi bir yazar olması ve düşmanla yazışmada yararlı olacak Farsçayı iyi
bilmesi nedeniyle, Ali'nin kendisine eşlik etmesini istediğini belirtir. Ali seferle
ilgili notlar tuttuğunu, gönderilen ve alınan mektupların nüshalarını derlediğini,
mevcut kitabı kendi tecrübesine ve kayıtlarına dayanarak yazdığım aktarır. 1 1
Nusretname'de ifade edilen biçimiyle, Lala Mustafa Paşa ile Ali arasındaki ilişki,
Sokollu Mehmed Paşa ve Nüzhetü'l-ahbar der sifer-i Sigetvar'ın yazarı Feridun
Ahmed arasındaki ilişkiyle paralellik taşır. Her iki yazar da hamisinin savaştaki
becerileriyle birlikte, kendisinin yazıdaki becerilerini övücü dille anlatır. Kariye­
rinde Feridun Ahmed'i kendisine örnek alan Ali, nesir terkibindeki ve tarih yaz­
madaki becerileri sayesinde, onun gibi nişancılık makamına yükselme umudu
içindeydi. 1 2
Yazmadaki ilk resimler kitabın yazılışıyla ilgilidir ve Ali'nin yazma süreci
konusunda çok bilinçli oluşunun bir örneğini sunar. Yaldızlı bir başlık ilk konuyu
bildirir: istanbul üzerinde bir kuyrukluyıldızın görülmesi. Bir resim istanbul üze­
rinden 1577'de geçen bu akanyıldızı gösterir (resim 5.02) . Ali yıldızın batıdan

10 Fleischer, Bureaucrat and lntellectual, 1 10, n. 5; Mustafa Ali, Menşe'ü 'l-inşa, Beyazıt Kütüphane­
si, Veliüddin 1916, fo!. 241 a-243a.
11 Mustafa Ali, Nusretname, TSMK, H. 1365, fo!. 3a-4b.
12 Fleischer, Bureaucrat and lntellectual, 2 14-31. Mart 2009'daki özel konuşmamız sırasında da
Fleischer bu görüşünü bana belirtti.

248
B i R ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5.02 . Astronomi


bilgini Takiyüddin
ve kuyrukluyıldız.
Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1 584. Topkapı
Sarayı Müzesi, H. 1 365,
fol. Sb.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

doğuya yönelişinin birçok kişi tarafından Safevi seferi için olumlu bir işaret ola­
rak yorumlandığını anlatır bize. Ayrıca kuyrukluyıldızı sefer açısından olumlu
bir alarnet sayma yönünde bir kehanette bulunduğu anlaşılan saray münecci­
mi Takiyüddin'den (ö. 1 585) alıntıyla, yıldızın doğuya doğru gidişinin Safevi
topraklarında kargaşaya yol açacağını ve Osmanlı seferini zafere vardıracağını
açıklar. ı3 Takiyüddin'in sözleri kuyrukluyıldızın bütün sefer için bir sembol oldu­
ğunu varsayar; dolayısıyla Nusretname'nin başındaki resimler kitapta anlatılan
olaylar için bir görsel mecaz işlevini görür.
Sayfa kenarında elinde bir oktantla kuyrukluyıldızı izlerken görülen mü­
neccim Takiyüddin (resim 5.02), genel anlamda bilginterin sembolü olarak an-

13 TSMK H. 1365, fo!. Sb-6a. Ali sonraki eserinde, yani Künhü'l-ahbtir'da savaşları bir yıkım döne­
mi olarak değerlendirir ve kuyrukluyıldıza ölüm ve yıkım habercisi olarak yeni bir yorum getirir;
geçmişte kimsenin olaya böyle bakmadığını, ama olumsuz bir yorumun gerçeğe daha yakın oldu­
ğunu belirtir.

2 49
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

!aşılabilir. Yaptığı iş oktant yardımıyla olayları gözlemleyip kayda geçirmektir. 14


Kuyrukluyıldız ve dolayısıyla yer aldığı resim, kitapta anlatılan Safevi seferleri
için bir mecaz olduğuna göre, kenardaki bilginin de olayları izleyip kayda geçir­
me görevini yerine getiren tarihçiyle bir paralellik gösterdiği düşünülebilir. Re­
sim Ali'nin kendi "ilmini" icra ederken, yani saha notları, mektup nüshaları ve
resimler gibi çeşitli araçlarla tarih yazarken güttüğü edebi hırsıara ve savlara
işaret eder. Resimden önceki birkaç folyo, Ali'nin katip olarak tayinini anlatır ve
bu göreve niçin uygun olduğunu, eseri nasıl kaleme aldığını ve hangi kaynakları
kullandığım ayrıntılı olarak belirtir. Ardından anlatım doğrudan kuyrukluyıldı­
zın görünüşüne ve Takiyüddin'in (ayrıca ismi verilmeyen başkalarının) başanya
ilişkin kehanetlerine geçer. Müneccim ve kuyrukluyıldız üzerine değerlendirme,
geleneksel olarak yazarların kitaptaki ternalara değindiği giriş kısmında yer alır.
Oysa girişlerde çoğu kez (Şehname-i Selim Han 'da olduğu gibi) yazar portresiyle
ya da (Gencine-i.feth-i Gence'de olduğu gibi) yazarın kitabını hamiye sunuşunu
gösteren resimle karşılaşırız. Kitabın hazırlanışıyla alakası olmayan bir kişinin
resmiyle karşılaşmak oldukça alışılmamış bir durumdur. Bu da resmin büyük
olasılıkla sembolik nitelikte başka bir amacı olduğunu akla getirir: Ali ile Taki­
yüddin arasında bir bağı ima etmek.
Ali'nin kendisi ile Takiyüddin arasında kurduğu paralellik, istanbul'da ya­
şanan güncel olaylarla yakından ilişkili bir biçimde projesini meşrulaştırır. Ta­
kiyüddin Nisan 1578'de padişahtan alınan bir fermanla istanbul'da rasathaneyi
kurmuştu. Hamisi Hoca Sadeddin, padişahın lalası ve güvenilir danışmanı ol­
ması hasebiyle, padişahın lütfuna mazhar olmasını sağlamıştı. Ancak rasathane
Şubat 1 580'de, Hoca Sadeddin'in hasını olan Şeyhülislam Ahmed Şemseddin
Efendi'nin kışkırtmasıyla yıkıldı. ı s Hoca Sadeddin aynı zamanda Mustafa Ali'nin
hamilerinden biriydi. Nusretname açısından belki daha alakah bir gelişme, Os­
manlı saraylılarının Safevilerle savaşa girip girmeme konusunda bölünmüş ol­
masıydı. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa sefere karşıyken, Hoca Sadeddin ve
Lala Mustafa Paşa böyle bir girişimden yana idi.16 Takiyüddin'in kehanetinin

14 Sayfa kenarlarından bahis akla Michael Camille'in Image on the Edge: The Margins qfMedieval
Art kitabını (Londra: Reaktion Books, 1992) getirir ve metinde saklı anlamları açıklamak için or­
taçağ yazmalarının sayfa kenarlarını incelemesini çağrıştırır. Bilgin figürünün kenarda çizilmesi,
sayfanın merkezindeki resmi ve metni genişleterek, onlara yorum katar. özellikle bu durumda,
sayfa kenan merkez için başka bir yorum düzeyi sağlar. Bununla birlikte, İslam yazmalarında
sayfa kenarlarının kullanılması oldukça uzun bir geçmişe dayanır ve kendi şartları içinde bir
değerlendirmeyi gerektirir.
15 Takiyüddin'in hamileri ve rasathanenin hikayesi için bkz. Atayi, Hada'ikü 'l-hakdik, 286, Adıvar,
Osmanlı Türklerinde ilim, 88-94, Süheyl ünver, istanbul Rasathanesi (Ankara: Türk Tarih Kuru­
mu Basımevi, 1969) .
16 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 76-79.

250
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

aynı zamanda Ali'nin hamileri olan savaş yanlısı hizbin işine yaradığı apaçıktı.
O halde Ali kuyrukluyıldız ve müneccim resmiyle, hamilerinin doğrudan kita­
bın muhtevasına yansımayan çıkarlarına hizmet etmeyi başarır. Bir gözlemci ve
tarih kayıtçısı olarak, kendi "bilimsel" yöntemini ima eder ve kitaba konu olan
savaşları teşvik eden kehanetin başarısını öne çıkarır. Bu çok katmanh resim,
içinde yer aldığı kitaba göndermede bulunur; gönderme bizzat metne ya da kita­
bın varlık sebebi savaşlara olabilir.
Sonraki üç resim Lala Mustafa Paşa'nın savaş hazırlıklarını yansıtır. Seçilen
sahneler Lala Mustafa Paşa'nın Kırım, Gürcistan ve Irak'taki çeşitli yerel yöne­
ticilere gönderdiği mektupların alıcılarını gösterir. 17 Ali bu mektupları yazan kişi
olarak, onlara yer vermekle yazıdaki becerilerini sergilemiş olur. Resimler birer
araç olarak mektupların yararlılığını da vurgular-hem sefere hazırlanan serdar
açısından, hem de doğru belgeler sağlaması nedeniyle, kitabı kaleme alan yazar
açısından. Burada tarihi kayda geçirmek için ikili bir araç kullanılır: Mektup
metinleri anlatının doğruluğunu desteklemek için belge olarak aktarılır; mektup­
ların ahnışıyla ilgili resimler ise mektupların yararını "belgeleyerek", yazınada
aktarılmalarını haklı kılar. Böylece imge ve söz birbirini pekiştirir.
Resimler eşzamanh iki anlatıya işaret eder: Bir düzeyde yazınada ele ah­
nan olayların anlatıhşı, başka bir düzeyde kitabın yazıhş sürecinin aniatılışı
söz konusudur. Ali'nin kitabı yazmaya yönelişine dair anlatımında mektupları
aktarmaya öncelik vermesi, mesleğinin bilincinde olduğunu gösterir. Mektuplar
aynı zamanda Ali'nin yazıdaki becerilerine tanıkhk eder ve sayfa kenarında­
ki astronomi bilgini resmiyle göndermede bulunulan tarihçilik mesleği fikriyle
tekrar bağlantı sağlar. Ali'nin bir bürokrat olarak yöneldiği uzun vadeli kariyer
hedefleri burada da devreye girer-ulaşmak istediği nişancıhk imparatorluk­
ta haberleşmeden sorumlu en üst makamdır. Mektupların metne alınması ve
Ali'nin kendisine yazınada hem görsel hem de sözel bakımdan yer vermek iste­
mesi, Feridun Ahmed'in üçüncü bölümde ele alınan Nüzhetü 'l-ahbdr der Sifer-i
Sigetvar'ın aniatısına kendisini katmasını hatırlatır; o da nişancıhk makamına
göz dikmiş biriydi.
Nusretndme'deki son resim görsel malzemenin alegorik bir yorumuna
katkıda bulunur ve yazmanın kurgusundaki titizliği yansıtır (resim 4.06) .
Bu resimde III. Murad, lalası ve yakın danışmanı Hoca Sadeddin Efendi ve
Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa başbaşa bir ortamda görülür. Hoca Sadeddin
ve Murad, Lala Mustafa Paşa'ya gönderilecek bir mektubu, muhtemelen Sokollu

ı7 TSMK, H. 1365, fo!. 14b, 19b ve 29b.

25 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Mehmed Paşa'nın ölümünü bildiren ve Lala Mustafa Paşa'nın istanbul'a dön­


mesini isteyen mektubu yazmaktadır. Böylece mektup alma sahneleriyle baş­
layan resim döngüsü, bir mektubun yazılışıyla son bulur. Ali'nin mektup yaz­
maya vurgusu, nişancılığa layık olduğunu kanıtlamayı uman bir bürokratın
mesleğini odak alışı ve devlet işleri açısından mektup yazmanın önemine dair
bir ifade olarak anlaşılabilir.
Merkezi konumdaki padişahın görüntüdeki en iri figür olması, gözlerimizi
önce ona çevirir. Hiyerarşide daha sonra Hoca Sadeddin, yani metinde aktarı­
lan mektubu yazan kişi gelir. Vücut dilinin gösterdiği üzere, padişahın dikka­
ti elinde mektubu tutan Hoca Sadeddin'e dönüktür. Padişahın duruşu ve Hoca
Sadeddin'in nispeten iri cüssesi, izleyicinin bakışını hocaya çeker. Ayrıca, Hoca
Sadeddin'in oturur halde olması, önemini vurgular; zira Osmanlı teşrifatı çok az
kişinin padişah huzurunda oturmasına izin verirdi. önem bakımından üçüncü
sıradaki Gazanfer Ağa ayakta itaatkar bir konurula sol alt köşede yer alır. Resim
farklı dönemlerde Ali'nin eserlerine hamilik etmiş üç kişiye bir saygı gösterisidir.
Yazmanın son görüntüsü olması okurun zihninde kalması sağlar; bu da res­
mi unutulmaz kılarak, çizilen kişileri övmeye dönük bilinçli bir isteğe işarettir.
Bir yazar kitabının giriş sayfalarında Allah, peygamber, dört halife, padişah ve
hami sırasıyla giderek nasıl sözlü övgülerde bulunursa, burada aynı edim kitabın
sonunda görsel bakımdan yerine getirilmiştir. 18
Hoca Sadeddin'in Nusretndme'yle ilişkisi belgelenmiş olmasa da, çıkarları­
nın Gazanfer Ağa'nınkilerle örtüştüğü açıktır. Nusretndme'yi padişaha sunma
umuduyla 1583'te istanbul'un yolunu tutarken, Ali'nin yanında şairlik ve tarih­
çilik vasıflarını övmek üzere Hoca Sadeddin'e hitaben yazılmış bir mektup bu­
lunduğu da kayıtlara geçmiştir. 19 Takiyüddin ve kuyrukluyıldız resmi, Hoca Sa­
deddin açısından önem taşıyan bir konuya göndermede bulunur. Nusretndme'de
bu konudaki çekişmenin görsel yoldan hatırlatılması, Ali'nin bu hamisi için
önemli konularda yorum yapmaya hevesli olduğunu gösterir. Ancak yorumu
metindeki olayların aniatısına dayalı dar kurgunun dışında şekillenir; çünkü ki­
tapta ne rasathanenin akıbeti ne de savaşa girme konusundaki çekişme üzerinde
durulur. Savaşın ilk yıllarını ayrıntılı olarak anlatan bu şatafatlı yazmanın ha­
zırlanması, seferin önde gelen savunucuları arasında yer alan Hoca Sadeddin'in
çıkarınaydı. Mustafa Ali'yle ilişkileri dışında ve belki de bundan daha önemli
bir husus, gerek Hoca Sadeddin'in gerekse Gazanfer Ağa'nın öteden beri Lala

18 Modern çağ öncesi ve modern çağ başları islam dünyasına ait kitaplarda görülen geleneksel giriş
kalıpları için bkz. Pedersen, The Arabic Book, 22-23.
19 Fleischer, Bureaucrat and !ntellectual, 109.

252
BiR ASKERi YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5.03. Lala Mustafa Paşa'nın İznik'te bir şölen verişi. Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 365, fol. 34b. (Foto: Hadiye Cangökçe)

253
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.04. Lala Mustafa Paşa'nın Rumi türbesini ziyareti. Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 365, fo!. 36a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

254
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Mustafa Paşa'nın saray çevresindeki müttefikleri olmalarıydı. Kitabın sonundaki


üçlü portre, saraydaki mevcut iktidar dinamiklerini yansıtır. Padişahın lütfunu
esirgememesi ve Gazanfer Ağa ile Hoca Sadeddin gibi güçlü adamların devreye
girmesi, bu yazmanın şatafatlı biçimde hazırlanmasının ardındaki sebeplerdir.
Baştaki ve sondaki resimlerin ikili işlevi incelendiğinde, kitabın yazarı ve
projenin eşgüdümcüsü Mustafa Ali'nin izleyiciye söz ve imgeyle aktarabilece­
ği çeşitli anlam düzeylerinin farkında olduğu açıkça görülür. Burada ele alınan
örnekler, resimlerin görselleştirdiği metin anlatısının ötesinde mesajları iletme
potansiyelini açığa vurur. Ali'nin metninin Osmanlı bağlamında "oturum" ve
"sahne" gibi ikili bir anlam taşıyan " meclis" adıyla kısırnlara ayırdığına işaret
eden Fleischer, onun daha yazarken bile metni resimlendirme niyetinde olduğu­
nu ileri sürer.2 0 Halep'te kendi girişimiyle bir resimli nüsha hazırlatmış olması bu
fikri destekler niteliktedir. Ali yazmayı tasarladığında, Nusretname'den önceki
resimli şehnamelerden yaradanınıştı muhtemelen.
Ali'nin hamisi Lala Mustafa Paşa'ya yakıştırılan timsal, bu yazmadaki rolü
ile Osmanlı padişahının Şehname-i Selim Han ve Hünemame gibi eserlerdeki
rolü arasında bir paralelliğin ipuçlarını verir. Bu kitapların ilki 1581'de, ikincisi
1587-88'de tamamlanmıştı. Dolayısıyla Nusretname doğrudan Hünemame'yi
kaynak almış olamaz; ama ikisi kesinlikle aynı ortamın ürünleridir ve aynı
saray atölyesinde hazırlanmıştır. Bu bakımdan Lala Mustafa Paşa tasviri,
Hünemame'deki Süleyman tasviriyle aynı ideallere dayanır. Serdar İznik yakı­
nındaki ikinci ordugahında subaylarına bir şölen verir; bu görüntü okurun zih­
ninde cömert bir karakter olarak pekişınesine hizmet eder (resim 5.03) . Paşa
ve Mustafa Ali daha sonra paşanın dervişlerden nasihat almak için uğradığı
Konya'da Mevlana Celaleddin Rumi'nin türbesinde tasvir edilir (resim 5.04) .
Anlatıma göre, paşa için Rumi'nin meşhur Mesnevi'sinden gelişigüzel bir say­
fa açılır; görünen satırların Büyük İskender'le ilgili olması, bu seferde İskender
gibi zafere ulaşacağının işareti olarak yorumlanır.21 Rumi'nin türbesini ziyaret
Lala Mustafa Paşa'nın Mevlevi tarikatına bağlılığını gösterir. Bu da herhalde
Şehzade Selim'in 1 559-60'taki Konya savaşında kardeşi Bayezid karşısındaki
zaferini Rumi'nin evliya şefaatinin sağladığı yolundaki yaygın inanışla bağ­
lantılı olmalıdır. 22 Rumi veli konumunda görülen biriydi ve tarikatının Os-

20 Fleischer, Bureaucrat and lntellectual, 109-ıo.


21 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 299a.
22 Necipoğlu, The Age if Sinan, 456-59. Paşanın dindarlığının ve tasavvufa eğiliminin başka bir
yönü, Ali'nin Künhü 'l-ahbdr'da (fo!. 331b) ölümünü anlatışında görülür. Buna göre, paşa bir gün
Eyüb Ensari türbesini ziyaret eder ve gömülmek istediği yeri belirler. Birkaç gün sonra ona görü­
nen bir derviş, kulağına bazı şeyler fısıldayıp ayrılır. Paşa bir hafta sonra ölür.

255
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.05. Lala Mustafa Paşa Tiflis yakınlarında avlanıyor. Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1 584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 365, fo!. 1 22b. (Foto: Hadiye Cangökçe)

256
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

manlı ileri gelenleri arasında geniş bir tabanı vardı. Kuyrukluyıldız yorumu gibi,
Rumi'nin eserine başvurma da 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı sarayında revaçta
bir merak olan kehanete dönük bir girişimdi. Her ikisiyle ilgili resimler, sefer için
doğaüstü destek arayışına dair ipuçları taşır. Türbe resmi Sultan Süleyman'ın
Irak seferine giderken Konya'ya uğrayışının tasviriyle de bir paralellik oluşturur.
Padişahın orada görüştüğü Pir Alaeddin Aksarayi adlı bir tasavvuf şeyhi, ona
13. yüzyıl mutasavvıflarından ibni Arabl'nin bir eserini vermiş ve ibni Arabl'nin
El-Anka el-muğrib kitabında bu buluşmayı önceden gördüğünü anlatmıştı.23
Lala Mustafa Paşa'nın av sırasında yaşlı bir köylü kadınıyla sohbetinde
adalet teması öne çıkar (resim 5.05) . Görüntü Sultan Sencer'in yaşlı bir kadınla
konuşmasına dair ikonografiye göndermede bulunur; popüler Nizarni Hamse'sin­
de sıklıkla resimlenen bu sahne, Hünemame nakkaşlarınca da Sultan Süleyman
tasvirinde kullanılmıştı. 24 Adil bir hükümdar olmasından dolayı "Kanuni" olarak
anılan Süleyman, Hünername'de en sıradan kullarının bile şikayetlerini dinler­
ken tasvir edilir.
Bu serdar ve hükümdar tasvirleri Osmanlı siyaset risalelerinde çok değer
verilen ahlaki kişisel vasıflara sıkı sıkıya dayanır ve resimli tarihlerce işlenen
idealler ile diğer aydınlar ve saraydaki devlet adamları açısından geçerli ideal­
ler arasında yakın bir bağlanuya işaret eder. Lala Mustafa Paşa bu ilk resimler
aracılığıyla cömert ve mürnin bir serdar, ayrıca sefere çıkmadan önce gönderdiği
mektuplarda örnekleri görüldüğü üzere, marifetli ve tedbirli bir strateji ustası ola­
rak sunulur. Bu anlayış yazmanın geri kalan bölümünde tasvir ediliş biçimiyle
pekişir. 25 Komutanlıktaki başarısı sefer sırasında ele geçirdiği şehirleri içeren ve
kitabın son sayfasında tezhipli bir tabioyla verilen listeyle doğrulanır. Sefere çık­
madan önce padişah huzurundaki mütevazı duruşu, devletin bir hizmetkarı ve
hükümdarın bir vekili olarak üstlendiği role işaret eder (resim 5.06) .
İyi bir yöneticiyi tanımlayan ideallerin dışında, Nusretname ile III. Murad
döneminin Osmanlı şehnameleri arasındaki başka bir önemli paralellik, padi­
şah ile vekili arasındaki ilişkinin tasviridir. Bu yaklaşım Lala Mustafa Paşa ile
Nusretname'de daha alt konumda bir komutan olarak karşımıza çıkan özde-

23 Comeli Fleischer, "Shadows of Shadows: prophecy in Politics in 1530's Istanbul", Identity and
Jdentity Formatian in the Ottoman World: A Volume qfEssays in Honor qfNarman Itzkowitz, ed.
Baki Tezcan ve Karl K. Barbir (Madison, Wisconsin: Wisconsin Üniversitesi Türk Araştırmaları
Merkezi ve University of Wisconsin Press, 2007), 51-62, özellikle 57.
24 Filiz Çağman, "Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin ikonografisi", Sanat Tarihinde iko­
nogrqfik Araştırmalar: Güner ina/'a Armağan (Ankara, 1993), 87-1 15.
25 Paşanın 1577'de Konya yakınındaki Ilgın'da yaptırdığı cami külliyesi de muhtemelen bu izleni­
min güçlenmesine katkıda bulundu; Konya'ya uğrayışının bu külliyeyi ziyaret fırsatını yaratmak
üzere ayarlanmış olması yüksek bir olasılıktır.

257
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.06. Lala


Mustafa Paşa'nın Safevi
cephesine serdar olarak
atanışı. Nusretname,
Mustafa Ali. istanbul,
1584. Topkapı Sarayı
Müzesi, H. 1 365, fo!.
32b.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

miroğlu Osman Paşa arasındaki ilişkiye yansır. Yazmadaki 48 resimden 16'sı


divan sahneleri, 1 2 'si muharebe ya da kavga sahneleridir. Üçü hariç divan sah­
nelerinin hepsinde, Mustafa Paşa çoğu kez çadırının önünde haberler alırken,
mektuplar yazdırırken ya da emrindeki komutanlada müşavere ederken görülür.
Bu tasvirler sadece muharebe sahnelerinde görülen Osman Paşa'ya üstünlüğünü
vurgular.
Kars sancakbeyi Yusuf'un huzura kabulü, divan sahnelerinin temsili bir ör­
neğidir (resim 5.07). Lala Mustafa Paşa yaldızlı desenlerle bezenmiş kırmızı bir
çadırın önündeki bir taburede oturmaktadır. Sağ taraftan serdara doğru yaklaşan

258
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5.07. Kars sancakbeyi


Yusuf'un ganimetieri Lala
Mustafa Paşa'ya sunuşu.
Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1 584. Topkapı
Sarayı Müzesi, H. 1365,
fo!. 43b
(Foto: Hadiye Cangökçe)

Yusuf Bey'in arkasında kesik kelleleri taşıyan adamları vardır. Mustafa Paşa'nın
önünde de Safevi başlıklarıyla ayırt edilen bir kelle yığını durmaktadır. Sol tarafta
arkada duran iki hizmetkar figürü, Lala Mustafa Paşa'nın doğu cephesine gitmek
için Topkapı Sarayı'nda padişaha veda edişinde (resim 5.06) olduğu gibi, padişa­
hın arkasında görmeye alışık olduğumuz saray hizmetkarlarını güçlü biçimde çağ­
rıştırır. 26 Saltanat görüntüsüyle diğer paralellikler arasında kırmızı kubbeli çadır
(bir padişah sembolü) ve diğerlerinin ayakta duruşuyla tezat içinde paşanın otu­
rur vaziyette olması sayılabilir. Padişah huzurunda oturmak, Osmanlı teşrifatında
nadiren tanınan bir ayrıcalıktı. Temel kural hizmetkarların ve saraylıların ayakta
durmasıydı.27 Böylece Osmanlı saltanat teşrifatına mahsus normların bir serdann
divanıyla ilgili tasvire uygulanışı, onun otoritesini öne çıkarır.

26 Refakat eden iki görevli silahdar ve ibrikdardır.


27 Safevi saray resimlerinde ise hükümdarın huzurundaki herkes tam tersine oturur.

259
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.08. özdemiroğlu Osman Paşa Çtidır Muharebesi'nde. Nusretname, Mustafa Ali.
istanbul, 1584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 365, fo!. 7l b-72a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

öte yandan, muharebe sahneleri bu seferde ikinci ana karakter olarak görü­
nen diğer kahraman özdemiroğlu Osman Paşa'yı konu alır. Osmanlı-Safevi sa­
vaşlarındaki faal rolü bu seferle sınırlı kalmayan Osman Paşa'nın muharebe ala­
nındaki başarılarıyla 1 584'te sadrazamlığa yükseldiği söylenebilir. Daha genç
bir serdar olarak, geçmişte de Lala Mustafa Paşa'nın bir müttefikiydi ve 1568
Yemen seferinden beri Sinan Paşa'nın bir düşmanıydı. 28 Yazınada iki adam farklı
biçimlerde sunulur. Daha alt mertebedeki Osman Paşa, Çıldır Muharebesi'nde ol­
duğu gibi, fiilen çarpışan ordunun başında yer alırken, Lala Mustafa Paşa onun
faaliyetlerini sevk ve idare eder, ordunun manevralarını planlar ve talimatları
yazar. Seferin en önemli muharebelerinden biri olan Çıldır Muharebesi'nde Lala
Mustafa Paşa yoktu bile; komuta Osman Paşa'daydı (resim 5.08) .
Emir Han'la muharebeye ilişkin resim, bu iki karakter arasındaki görsel te­
zadı çok güzel ortaya koyar: Osman Paşa orduyla birlikte çarpışırken, Mustafa
Paşa ise çadırının önünde oturmuş olarak, lojistik görevini yerine getirirken gö-

28 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 221b-236a.

260
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

rülür (resim 5.09) . Osman Paşa sol sayfada ata binmiş halde, çarpışmanın orta­
sındadır. Nusretname'nin geri kalan kısmında olduğu gibi, bu görüntüde de Lala
Mustafa Paşa bir savaşçıdan ziyade, bir "kıdemli devlet adamı" ya da "strateji
ustası" olarak onurlandırıhr.29 Nusretname resimleri Lala Mustafa Paşa'nın nis­
peten daha az faal komuta tarzını yansıtır ve Osman Paşa'yı becerikli bir savaşçı
olarak över. Bu yönüyle Nusretname dönemin Osmanlı şehnamelerine benzer.
Osmanlı padişahının vekilieri konumundaki serdarlar aracılığıyla fetihlere ya da
muharebelere girişen hükümdar timsali, Nusretname'de bolca resimlerle örnek­
lendiği üzere, Osmanh-Safevi savaşıarına ilişkin anlatıma da sızar.
Nusretname resimleri daha genç Osman Paşa'nın kahramanlığını ve Lala
Mustafa Paşa'nın perde arkasındaki konumunu görsel olarak öne çıkarma açı­
sından, Şehname-i Selim Han'da veya Şehinşehname'de Osmanlı padişahı ile
emrindeki serdarlar arasında kurulan ilişkiyle paralellik taşır. önceki bölümlerde
gördüğümüz üzere, bu yazmalarda çeşitli serdarların başardığı işler padişahın­
kiler kadar ve belki de daha fazla resmedilmiştir. II. Selim ve III. Murad, emirle­
rindeki serdarların katıldığı çarpışmalarda başarıyı ya da onlar adına Mehmed
Ağa gibi diğer vekillerin dağıttığı adaleti "mümkün kılan" kişiler olarak işlenir.
Bu şehnamelerin tasvir ettiği hükümdar, askeri ve hatta idari sahneden uzaktır;
ama devlet için varlığı zaruridir. Dolayısıyla daha genç ve faal Osman Paşa'nın
sunuluş biçimi, imparatorluğa hizmet için padişah adına hareket eden serdar­
ların ya da hizmetkarların konumuna denk düşer. Lala Mustafa Paşa-Osman
Paşa ilişkisi ve padişah-vekil ilişkisi arasındaki paralellikler, kompozisyon ben­
zerlikleriyle de vurgulanır. Bu bakımdan, Lala Mustafa Paşa'yı çadırının önünde
divan toplamış halde gösteren bir dizi resim, şehnamecilerce yazılmış çeşitli ki­
taplarda Osmanlı padişahının yer aldığı divan tasvirlerini andırır. Lala Mustafa
Paşa'nın otoritesinin bu buyurgan duruşla gösterilmesi, hem nakkaşların hem
de okurların aşina oldukları bir tarzdı. Serdarın kırmızı saltanat çadırını kullan­
ma ve padişah tuğrası çekilmiş boş evraklara padişah adına emirler yazdırma
hakkı, sahip olduğu otoriteye delalet eder.
izleyiciye padişah ve vekilieri arasındaki ilişki, Nusretname'nin başında
Lala Mustafa Paşa'nın padişaha veda ediş sahnesiyle hatırlatılır (resim 5.06) . III.
Murad üst sağ köşede tahta oturmuş olarak, önünde biraz soluna düşecek şekil­
de ayakta bekleyen Lala Mustafa Paşa'yla yüz yüzedir. Sağ tarafta padişahın iki

29 Aslında, Lala Mustafa Paşa'nın böyle bir kimlikle sunulması, Sinan Paşa'nın sadrazamlık mührü
için girdiği kavgada ona yönelttiği eleştiriyle uyuşur. Peçevi'ye göre, Lala Mustafa Paşa'yı muha­
rebeler sırasında çadırında oturmakta suçlayan Sinan Paşa, bunun yerine fiilen ordunun başına
geçmesi halinde daha iyi sonuçlar elde edileceğini belirtmişti. Buna haliyle kendisinin serdar
olması halinde böyle davranmış olacağını da eklemişti. Peçevı, Tarih-i Peçevi, 2:62 .

26 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.09. Osmanlı ordusunun Emir Han'la çarpışması. Nusretndme, Mustafa Ali.
istanbul, 1 584. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 365, fo!. 95b-96a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

hizmetkarı durmaktadır. Genelde bu resim, yüksek surların ve heybetli kapının


ardında tahtına oturmuş padişahla birlikte, Topkapı Sarayı'nın iç kısmının sakin
ihtişamını gözler önüne serer. Olağan merasirnin askeri sefer için birinci avluda
toplanmış kişilerce bozulması. sarayın iki kısmı arasında bariz bir tezat yaratır.
Kompozisyonun aşağıdan yukarıya doğru ilerleme hissi yaratan bir düzeni
vardır; saray avlularını oluşturan bir dizi kapalı ve açık alan, bizi etrafındaki
çerçeveyle tamamen kopuk olan üst sağ köşeye götürür: Padişah burada, yani
sarayın göbeğinde tahtına oturmuş haldedir. Buranın aynı zamanda resmin en
az figürlü kısmı olması, padişah huzuruna çıkmanın ayrıcalıklı bir konum oldu­
ğunun altını çizer. Salıilin görüldüğü karşı sayfada, şehir surlan boyunca sıra­
lanmış ahali, sipahilerin limandaki tek gemiye doğru gidişini seyretmektedir. Bu
kalabalık sayfa, padişahı çevreleyen sakin mekanla çarpıcı bir tezat oluşturur.
Lala Mustafa Paşa'nın üstlendiği görevin ağırlığı ve başarı için padişah irade­
sinin ya da inayetinin önemi, saraydaki ağırbaşlı törenle ve halkın sahildeki
coşkusuyla iletilir. Yazınada bu resim kuyrukluyıldızla ve Lala Mustafa Paşa'nın

262
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

mektuplarını alan kişilerle ilgili resimlerden sonra gelir; yukarıda ileri sürüldüğü
gibi, böylelikle tarih eserini yazma süreci görselleştirilmiş olur. Lala Mustafa
Paşa'nın padişaha veda edişini yansıtan iki sayfalı resim, seferin süslü bir ön
sayfası işlevini görür.
önceki iki bölümde incelenen yazmalarda konu alınan saraylıların kari­
yerlerini etkileme hedefinin güdülmesine benzer biçimde, Nusretname'nin de
Osman Paşa'nın lehine işlemesi beklenmekteydi. Topkapı nüshasının hazırlanış
tarihi göz önünde tutulduğunda, bu durum daha açık hale gelir. Kolofonuna
göre, Nusretname'nin lüks nüshası Temmuz/Ağustos 1584'te tamamlandı. Os­
man Paşa Temmuz 1 584'te sadrazamlığa atandı. Kitap besbelli ki çok daha önce
tasarlanmıştı; ama Osman Paşa muhtemelen doğu cephesindeki başarılı seferiyle
güce ve şöhrete kavuştu. Yararlılıklarını öven yazmanın ortaya çıkışında Osman
Paşa'nın payı yoktu. Kitabın resimli bir nüshasının hazırlanmasını ayarlayan
Gazanfer Ağa'ydı. Bu girişim bir dizi hedefe ulaşmasını sağladı: Müttefiki olan
Lala Mustafa Paşa'nın himayesindeki bir kişiye yardımcı oldu; padişahın kitap­
severlik eğilimlerine hitap etti; Osman Paşa'nın iyi vasıflarını dolaylı olarak teyit
etti. Osman Paşa'nın kariyerini ilerietmenin aslında Gazanfer Ağa'ya getireceği
yararlar vardı; Nusretname'nin lüks nüshasının ortaya çıkışına anlam veren bir
ittifaktı bu.
Bir dizi Divan-ı Hümayıln üyesi Osman Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi­
ne karşı koydu. Gazanfer Ağa ise bu adayın arkasında durarak, onu teşvik etti.
Nitekim Osman Paşa'yı sadrazamlığa yükseltileceği umuduyla payitahta çağır­
dı. Osman Paşa'nın padişah haremiyle evliliğe ya da başka bir ailevi hısımlığa
dayalı bir bağlantısı yoktu; Nurbanu Valide Sultan'ın ve Darüssaade Ağası Meh­
med Ağa'nın nüfuz çevresi dışındaydı. 30 Dolayısıyla sadrazam olması, Gazanfer
Ağa'nın kendi çıkarlarını güçlü harem hizbine karşı korumasını sağlayacaktı.
Mustafa Ali'nin esasen Osman Paşa'yı etkileyici bir dille öven Nusretname'nin
bol resimli bir nüshasını padişaha sunmasına yardımcı olmak, Gazanfer Ağa'nın
sadrazamlık makamı için kendi adayını desteklemesinin yollarından biriydi. Bu
aynı anda iki hedefe destek verebileceği bir durumdu: Osman Paşa'nın sadra­
zamlığı ve bir aydına arka çıkış. ikincisinin önemi Gazanfer Ağa'nın hamilik
faaliyetlerini ele alacağım sonraki bölümde daha açık görülecektir.
Nusretname kendisinden önceki Osmanlı şehnamelerinin iki yönünü esas
alır. Kitabın kökeni, padişah iradesini icra eden bir askeri elit açısından perde

30 Nurbanu Sultan Osmanlı saray siyasetinde çok nüfuzlu bir kişiydi; haremde kapalı bir yaşam
sürmeye mecbur olmasından dolayı, temsilcisi konumundaki Darüssaade Ağası Mehmed Ağa da
son derece güçlü bir konum elde etti.

263
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

arkasındaki iktidar ya da ilham kaynağı bir padişah timsalini ortaya koyan


Şehname-i Selim Han gibi projelere doğrudan dayanır. Başta ve sonda tahta
oturmuş hükümdar görüntüleriyle çerçevelenen Nusretname, III. Murad'ı da
vekili Lala Mustafa Paşa'nın başarıları üzerinden över. Lala Mustafa Paşa'ya
padişah timsalini örnek alan ya da en azından aynı ideallere uyan bir timsal
yakıştırarak, askeri eliti padişah iradesinin gerçek icracıları, inayetinin gerçek
uzantıları olarak aktarır. Lala Mustafa Paşa'nın Osman Paşa'yla ilişkisi ve III.
Murad'ın vezirleriyle ilişkisi arasında kurulan paralellikler, asker! eliti padişa­
hın gerçek gölgeleriymiş ve hatta hizmetkarlarıyla ilişkilerini bile yansıtıyor­
muş gibi gösterecek bir yorumla kitabı okumaya katkıda bulunur. Nusretname
önemli temsilcilerin askeri sınıf ve Divan-ı Hümayıln üyeleri olduğu bir Os­
manlı sarayı görüntüsünü açık seçik biçimde sunar. Nusretname'de resmi sa­
ray tarihlerinin örnek alınması, hükümdar ile vekilieri arasındaki bağlantıları
vurgular.
Nusretname'nin bir başka dayanağı, Sokollu Mehmed Paşa'nın resimli yaz­
maları padişaha ve etrafındaki sıkı çevreye belirli mesajlar vermek için kullan­
ma yönündeki mirasıdır. Bu durumda düzenleyici konumundaki Gazanfer Ağa,
resimli yazmayı başka birisinin kariyerine destek olmak için kullanır: Osman
Paşa. Onun sadrazamlığa atanması Gazanfer'in yararına olduğundan, kitaba
destek vermesi dolaylı olarak kendi çıkarlarını gütmesini sağladı. Bir sadrazam
olan Sokollu Mehmed Paşa'dan farklı olarak, Gazanfer Ağa sarayın bir hadım
ağası olarak ancak dolaylı yoldan hüküm sürebilirdi; çünkü iç saray çevresine
mensuptu. Bu yüzden kendi çıkarlarını gütmek için, askeri hiyerarşinin belirli
bir mensubuna destek vermek durumunda kaldı.
Resimli yazmaların siyasal propagandayı kolayca görsel tasvire çevirebil­
mesi belki de Nusretname'den öğrenilebilecek en belirgin derstir. Bu görsel tasvir
her zaman Murad'ın emperyal bakışının bir cisimleşmesi değildi; daha ziyade
bu yazmaların hazırlanışında rol oynayan Mustafa Ali, Gazanfer Ağa ve Hoca
Sadeddin gibi kişilerin değişik perspektiflerinin bir yansımasıydı. Nusretname
askeri sınıf dışındaki önemli harnilerin devreye girişini yansıtmanın yanı sıra,
siyasal olaylara alet olan, onlardan etkilenen ve onları etkileyen bir resimli
yazmanın somut bir örneğidir. Sinan Paşa'yı 1 580'de Ali'den doğu cephesin­
de kendi serdarlık dönemini ayrıntılı olarak aktarmak üzere Nusretname'nin
devamını yazmasını istemeye yöneiten şey, bu anlamdaki potansiyelini açıkça
saptamasıydı. 3 1

31 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 89.

264
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Nusretndme'yi izleyen Eserler

Nusretndme tarihçi olarak görevlendirilmemiş başka yazarların benzer eserleri­


nin resimlenmesinin yolunu açtı. Ondan kısa bir süre sonra üç gazaname resim­
lendi: Dördüncü bölümde kısmen ele alınan Gencine-i.feth-i Gence (1590) , Gür­
cistan Siferi (1584 sonrası) ve Şecdatndme ( 1 586) . Bunlar farklı himaye yapıla­
rını ya da hazırlanış yollarını yansıtır. Dolayısıyla görünüm bakımından oldukça
ayrı olmakla birlikte, içerik bakımından benzerdir. Hepsi de İran cephesindeki
hizmetin ardından sadrazam olan bir Osmanlı vezirinin serdarlığını ayrıntılı ola­
rak anlatır. 32 Her üç kitap da seferlere katip konumuyla katılmış kişilerce yazıl­
dığından, tıpkı Nusretndme gibi görgü tanığı anlatımlarıdır. 33 Ayrıca bürokra­
tik hiyerarşiye mensup katipierin askeri teşkilata destek vermesinin ve ondan
yararlanmasının kusursuz örnekleridir. Üç kitabın ikisi, padişahın söz konusu
serdan doğu cephesine tayin etmesine ilişkin görüntüyle başlar. (Üçüncüsünün
tek bir resmi vardır ve o da kitabın ortalarında serdan gösterir.) Nusretndme'de
olduğu gibi, girişteki resimler padişah ile vekilieri arasındaki bağiantıyı öne çı­
kararak, devletin arzu edilen askeri görüntüsünü ve padişahın muharebe ala­
nındaki zaferi (şahsen orda bulunmasa bile) mümkün kılma rolünü vurgular.
Böylece görünüş ve hamilik bakımından ayrılmalarına karşın, her üçü de askeri
elitin önceliğine ağırlık verir ve haremin saray siyasetindeki üstünlüğüne karşı
güç dengesini düzeltmeye çalışır.
Nusretndme'de olduğu gibi, Gencine-i.feth-i Gence de saray haremindeki bir
hamiyi (önceki bölümde değinildiği üzere Mehmed Ağa) ve kitapta olumlu bir
yaklaşımla tasvir edilmekten yarar gören bir askeri karakteri (Ferhad Paşa) bir
araya getirir. Küçük (30'a 1 7, 5 santim ebadında) olan yazma sadece 64 folyodan
oluşur ve içinde 20 resim yer alır; ama kaliteyi gözeten bir anlayışla hazırlan­
mıştır. Resimlerin ilk üçü padişahı çeşitli huzura kabul sahnelerinde tasvir eder.
Birincisi bir bayram kabulünü konu alır; "sebeb-i te'lif ve ba'is-i tasnif" başlık­
lı kısırula ilgili olan ikincisi Mehmed Ağa'yı Rahimizade'nin kitabını padişaha
sunarken gösterir; üçüncüsü Perhad Paşa'nın III. Murad'dan sefer talimatlarını
alışını tasvir eder (resim 2.06, 2 .07 ve 5.10) . Üçüncü resimle birlikte giriş kısmı
sona erer ve savaş anlatısı başlar. Birlikte bakıldığında, bu resimler tıpkı Lala
32 Çağman ve Tanındı ısSO'lerdeki Osmanlı-Safevi savaşlarıyla ilgili Osmanlı resimli yazmalarını
inceledikleri makalede ("Remarks .., ı44-45), bu yazmalardan bazılarının resimlerindeki değiş­
kenliği saptamışlardır.
33 Tek istisna Gencine-iJeth-i Gence olabilir: Yazarın fiilen sefere katılıp katılmadığını bilmiyoruz.
Bu yazmalara değinen Çağman ve Tanındı ( ..Remarks.., 132-48), Osmanlı-Safevi savaşlarıyla
ilgili resimlerin ya iran'dan getirildiğini ya da Osmanlı topraklarına yerleşmiş Acem nakkaşlarca
yapıldığını belirtirler.

265
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.10. Ferhad Paşa lll. Murad'ın huzurunda. Gencine-ifith-i Gence, Rahimizade,
istanbul, 1 590. Topkapı Sarayı Müzesi, R. 1 296, fo!. lOb. ( Foto: Hadiye Cangökçe)

266
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Mustafa Paşa'nın Nusretndme'de tanıtıldığı gibi, Ferhad Paşa'nın padişah vekili


rolünü vurgular. Ayrıca Mehmed Ağa'yı dolaylı olarak iktidar hiyerarşisine ka­
tar; çünkü kitabı padişaha sunuşuyla ilgili resimde anıldığı üzere, projeye desteği
Ferhad Paşa'ya ikbal yolunu açan bir etkendir.
Küçük ebadından dolayı Nusretndme'yle boy ölçüşecek düzeyde olmamasına
karşın, Gencine-ifeth-i Gence'nin epey özenle hazırlandığı ve değerli bir sanat
eseri olarak öngörüldüğü açıktır. Yoğun yaldız kullanılarak detaylı biçimde özenle
yapılan resimler, çevrelerindeki metinle hem içerik hem de konum itibariyle ya­
kından ilgilidir. Çağman ve Tanındı üsluba ilişkin gözlemlerden hareketle, bu re­
simleri Acem nakkaşlara atfederler. 34 Nakkaşların kim olduklarını ya da nereden
geldiklerini saptamak imkansızdır. Ama Gencine-ifeth-i Gence'deki resimler Nak­
kaş Osman'ın üslubundan belirgin biçimde farklı bir tarzda yapılmıştır; izleyiciye
Hünemdme'nin ikinci cildindeki bazı resimleri salıiden hatırlatırlar. Resimlerde
çok az figür vardır ve sığ, dar alanlara yerleştirilmiş haldedir. Detaylar son derece
süslüdür; ama genel görsel efekt resmi tarihlerdeki resimlere oranla daha üstü ka­
palı bir ölçektedir. Saray stüdyolarında hazırlandığını bildiğimiz Nusretndme gibi,
Gencine de üstün kaliteyle ve ince detaylada ayırt edilen bir eserdir. Aslında, bu iki
eser birçok şehndmedeki resimlerigölgede bırakacak düzeydedir.
Nusretndme'nin gösterişliliği Gazanfer Ağa'nın katkısı sayesindeydi. Aynı
şey Gencine-ifeth-i Gence'nin hazırlanışında Mehmed Ağa'nın katkısı için de
söylenebilir. Yazmalar iki hadım ağa açısından benzer amaçlara hizmet etmiş gi­
bidir. Gencine'nin ana karakteri olan Ferhad Paşa, Mehmed Ağa'nın bağlı olduğu
Nurbanu Valide Sultan'ın himaye ettiği kişilerden biriydi. Sadrazamlığa yükselişi
saray hareminin nüfuz alanının Divan-ı Hümayün'u da kapsayan bir şekilde
genişlemesini getirecekti. Mehmed Ağa ve Nurbanu Sultan'ın hasını konumun­
daki Sadrazam Sinan Paşa, Ferhad Paşa'nın sadrazam olması halinde, kendi­
sinin rütbe tenziline uğrayacağına kesin gözüyle bakmaktaydı. Venedik sefiri
Paolo Contarini'ye göre, Sinan Paşa'nın 1 582 'de aziedilişi büyük ölçüde, yerine
kendi seçtiği bir kişinin geçmesini isteyen Nurbanu Sultan'ın çabalarının sonu­
cuydu. Sinan Paşa ise harem mensuplarının saray siyasetine karışmasını açık­
ça eleştirmiş ve Nurbanu'nun gücünü küçümsemişti. 35 Konu padişah üzerinde
nüfuz mücadelesine geldiğinde, sadrazam ve valide sultan karşıt cephelerdeydi.
Bu bakımdan Mehmed Ağa'nın yazmaya hamilik etmesi, harem mensuplarının
çıkarlarını korurken, bir askeri kişiliğin kariyerine destek vermesine de yaradı.

34 Çağman ve Tanındı, "Remarks", ı44.


35 Paolo Contarini'den aktaran Eugenio Alberi, Relazioni degli ambasciatori veneti al senato, Dizi 3,
3 cilt. (Floransa ı840-55), 3:234-35.

267
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Gencine-iftth-i Gence askeri eliti öven bir yazmanın, saray hareminin nü­
fuzunu sürdürmesini sağlamak üzere, hiyerarşiye müdahalede bulunma gibi
yıkıcı amaçlar da güdebileceğini ortaya koyar. Kitap hem saraydaki ilişkilerin
mikro dinamiklerine etkide bulunur, hem de makro düzeydeki bir mesajı, yani
Osmanlı devletinin askeri mahiyetinin süren önemini vurgular. Kadınların, ha­
dım ağaların ve resmi konumu olmayan padişah danışmanlarının gücüne kar­
şın, Osmanlı saraylı kimliğinin hala askeri sınıfla sıkıca iç içe olduğunu gösterir.
Bu durum pekala 16. yüzyıl saray kültürünün ekabir saraylarında uzun yıllar
eğitim aldıktan sonra askeri hiyerarşi kademelerinde yükselmiş bir yönetici elit
tarafından kalıcılaştırılmasının sonucu olabilir. Mehmed Ağa böyle bir bağlamda
gelişmelere damgasını vurmak için, perde arkasından kişisel hayatlara ya da
askeri elit tabakaya yön verdi. Kitabın onu iktidarı belirleyen kişi olarak anması,
saraydaki çeşitli kesimlerin karşılıklı bağlantı içinde olduğuna işaret eder.
Şehndmeci Talikizade'nin 1 584 seferini anlattığı Gürcistan Siferi de Fer­
had Paşa'nın doğu cephesindeki faaliyetleriyle ilgilidir. İçeriği Gencz'ne-iftth-i
Gence'nin birinci yarısına denk düşer. Metin bir tarih taşımaz; ama Osman
Paşa'nın baştaki sadrazam olduğunu belirtmesi, Temmuz 1584 ve Ekim 1585
arasında, yani Gencine'den yaklaşık beş yıl önce yazılmış olması gerektiği an­
lamına gelir. Ferhad Paşa'nın seferdeki katip kadrosunda yer alması itibariyle,
Talikizade'nin yazdığı metin bir görgü tanığı anlatımıdır.
Yazmadaki tek resim Ferhad Paşa'yı bir sayvan altında oturmuş halde, hu­
zurundaki kişilerle görüşürken tasvir eden seyrek bir görüntüdür (resim 5. 1 1) . 36
Resmin üst kısmında yörenin güvenliğini sağlamak üzere Osmanlılarca yeni
inşa edilmiş Tomanis kalesi görülür. Kalenin inşasını nezaret görevini Ferhad
Paşa üstlenmişti. Sade nesih yazısına, kenar tezhiplerinin yokluğuna ve yaldız
kullanımındaki genel kısıtlılığa bakılırsa, Gürcistan Siferi'nin nispeten küçük
çaplı bir proje olduğu söylenebilir. Bu bakımdan, muhtemelen yazılışından kısa
bir süre sonra, yani Ferhad Paşa'nın sadrazamlık makamının ciddi bir adayı ha­
line gelmesinden birkaç yıl önce resmedilmişti.
Gürcistan Sifen' daha ziyade yazarının kariyerinde bir dönüm noktası oldu.
Talikizade etkileyici nesir tarzıyla Osman Paşa'nın dikkatini çekti. Bu anlatıyı
kaleme almasından kısa bir süre sonra, Osman Paşa tarafından Tebriz seferi için
bir şahsi katip olarak görevlendirildi ve seferin hikayesini resimsiz Tebriz(ye'yle
kayda geçirdi. 37 Tebriz(ye'yi yazmasından birkaç yıl sonra şehndmeci olarak

36 TSMK, R. ı 300, fo!. ı ob. Resim ikinci ve altıncı bölümlerde kariyeri ve eserleri daha ayrıntılı
incelenen Nakkaş Hasan'la ilişkilendirilen 16. yüzyıl sonlarının resimlerini hatırlatır.
37 Woodhead, Ta 'lfkf-ziide 's Şehniime-i hümqyün. Tebriz(ye nüshası TSMK, R. ı 299'dur.

268
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5 . 1 ı . Ferhad Paşa'nın Tomanis Kalesi'ndeki divanı. Gürcistan Siferi, Talikizade,


istanbul, 1584'ten sonra. Topkapı Sarayı Müzesi, R. 1300, fo!. ıob.
(Foto: Topkapı Sarayı Müzesi)

269
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

atandı ve bu görevi Lokman'la birlikte yürütmeye başladı. Talikizade'nin kari­


yeri ve görünüşe bakılırsa kariyerinde bu kitabın oynadığı önemli rol, bürokratik
kademelerde yükselmeye çalışan Osmanlı katiplerinin kariyerinde nesir tarih­
yazımının artan önemini ve ardından tarihyazımının bürokratikleşmesini bir
kez daha gözler önüne serer. Kitabın varlığı Talikizade gibi meslekten bir katipi
bürokratın şehndmeciliğe nasıl atandığını açıklar-adayların şiirsel becerileri te­
melinde verilen bir makam değildi bu artık.
Gürcistan Siferi'ne benzer biçimde, Şecdatndme de yazannca saraya sunul­
muştu; üstelik hazırlanışında saray efradının, daha doğrusu hiçbir aracının rolü
yoktu. Bu yazma katiplik de yapmış olan ve kariyerinde ilerlemek için edebi ve
askeri becerilerini birleştiren bir askeri yetkilinin sağlam bir örneğini sunar bize.
Bu yönüyle bürokratik ve askeri: elitler arasında artan örtüşmelerin ve yakın
bağlantıların bir göstergesidir. özdemiroğlu Osman Paşa'nın 1578-83 arasındaki
Safevi savaşlarındaki üstün başanlarını anlatan bu kitap 1 586'da, yani Osman
Paşa'nın ölümünden bir yıl sonra tamamlandı. Metni yazan kişi Osman Paşa'nın
katipliğini yapan ve Asafi takma adıyla da tanınan Dal Mehmed Çelebi'ydi. 38
Daha sonra 1587-88'de Şirvan beylerbeyliğine yükselen Asafi, kitabını resim­
lendirdiği sırada muhtemelen Talikizade'ye nazaran daha geniş olanaklardan
yararlanacak konumdaydı. 39 Hiç kuşkusuz kısmen kaleminin gücü sayesinde,
katiplik, askeri: ve idari kariyerlerini birleştirdi.
Yazma bir ara Safeviiere esir düştükten sonra serbest bırakılan Asafi'nin
bizzat yaşadığı serüvenierin bir hikayesini de aktarır. Aslında, 75 resmin 16'sı
Asafi'yi ve serüvenlerini konu alarak, yazının yanı sıra silahşorluk ve yiğit­
lik bakımından da hünerli olduğu savına destek verir. Asafi dibacede amacını
açıkça belirtir: Eseri kariyerinde ilerlemek amacıyla saraya sunmuştur. Kendi
ifadesiyle, yazdığı şeyler sayesinde padişahın yazı alanındaki birikimini, yiğitlik
ve silahşorluk hünerlerini gördüğünde, kendisini bir cepheye serdar olarak atan­
maya layık bulacağından umutludur. Sebepsiz yere elinden alınan Kefe sancak­
beyliğinden bile daha iyi bir makamın sonunda kendisine verileceği umudunu
da beslemektedir.4 0 Şair defterdarlığa atanmadan önce, Osman Paşa için tezkire
yazarlığı yaptığını açıklar.

38 Lala Mustafa Paşa'nın hizmetindeki Ali'nin yanında çalışan Asafı daha sonra Osman Paşa'nın
hizmetine verilmişti.
39 Fleischer, Bureaucrat and lntellectual, 81-2.
40 TSMK R. 1301, fo!. 4b: inşa'a/lah te'ald bu nide-i kemterlerinün ı1m-i nazm ve inşa'da biza'ati ve
.fenn-i şemşir ve şeca'atde san 'atı belki bir canebe serdar idüb göndermege /{ylikatını müşlihede
buyurdık/annda ümidvarem ki bildsebeb elimden alınan Kife beglerbegilügünden dahigüzide bir
beglerbegı1ük inliyet buyurulub serhadd-i i'dliya irsal kı/alar.

270
BiR ASKER] YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Şecdatndme'nin resimli nüshası Eylül-Ekim 1 586 tarihini taşır.4 1 Resimler


tam sayfa görüntülerin ve daha küçük kompozisyonların bir bileşimidir; ama iki
sayfayı kaplayan resimler yoktur ve nispeten küçük olan tam sayfa resimler asla
kenarlara taşmaz. Figürler resmin genel boyutlarına kıyasla oldukça büyüktür
ve genellikle basit kompozisyonlar içindedir. Pek fazla detay ya da konu dışı
görsel bilgi verilmez; dokumalar çoğunlukla sade renklerle boyanmıştır ve arka­
planlar harekete bir fon sağlamak üzere, neredeyse kompozisyonun üst kısmına
yükselen tekil tepelerden oluşur (resim 2 . 1 0) . Mimari yapılar da detaylı biçimde
tasvir edilmemiştir-tipik bir örnek Osman Paşa'nın arkasındaki şematik köşktür
(resim 2 . 14) .
Şediatname o sırada açık seçik tanımlanmış olan Osmanlı tarih tarzını be­
nimsemek yerine, Acem estetiğini paylaşır. Görünüşü Çağman ve Tanındı'nın
daha önce ortaya attığı bir ihtimal olarak, kitabın Safevi nakkaşlarca hazırlan­
mış olabileceği izlenimini verir. 42 Osmanlı elit tabakasının elinde önemli sayıda
Şirazi yazmasının bulunması, insanda Şecdatndme'nin bir Şirazi nakaşça res­
medilme ihtimali konusunda bir merak uyandırır.43 Ancak Şecdatndme oldukça
karmaşık bir eserdir; çünkü belirgin Acem özellikleri taşımasına karşın, nak­
kaşların Osmanlı ikonografi ve teşrifat geleneklerini bildiği de açıktır. Dahası,
metin Osmanlıcadır ve Safevi katipierin kullandığı nestalik tarzı yerine, Osmanlı
katiplerinin tercih ettiği nesih tarzında yazılmıştır. Yazma Safevi ve Osmanlı
özelliklerini birleştiren hakiki bir kültürel melezdir. 44

Bu yazmalar bize 1 580'lerde tarihin yazılması ve resimlenmesi konusunda ne


anlatır? öncelikle, çok sayıda ve değişik himaye kalıplarının örneklerini sunar.
İki örnekte (Nusretndme ve Gencine-ifith-i Gence) serdarları tanıtıcı eserlerin
hazırlanışına kapıkulları aracılık ederken, diğer iki örnekte (Gürcistan Siferi ve
Şecdatndme) yazarlar eserlerini bizzat üstlenmişlerdir. İkincisi, yazarlar doğru­
dan sarayın görevlendirdiği tarihçiler değil, daha ziyade seferlere katip olarak

41 Şevval 994. Metnin iki nüshası vardır: iüK, T. 6043 ve TSMK, R. 1301. ilki resimliyken, ikincisi
resimsizdir ve 995 tarihlidir, yani istanbul Üniversitesi nüshasından bir yıl sonra hazırlanmıştır.
Topkapı kataloğu, kitabın kütüphaneye girişinden önce resimli sayfalarının yırtılıp çıkarılmış ve
yerlerine yeni bir resim dizisi için boşluklarla metin sayfaları konulmuş halde olduğunu aktarır.
ilk başta yazmanın Ali b. Yusuf adlı aynı katipçe yazılmış resimli iki nüshası vardı.
42 Çağman ve Tanındı, "Remarks", 144. Eğer bu fikir doğru ise, Osmanlı yazmalarını Acem ve Ba­
bürlü geleneğinden ayrı olarak ele almanın keyfiliğini vurgular.
43 Osmanlı elit tabakasının Şirazi yazmalara ilgisi için bkz. Uluç, Turkman Govemors, 469-505.
44 Tamamlanış tarihinin Ekim 1586 olduğuna bakılırsa, yazma Asafi'nin Şirvan beylerbeyliğine
atanmasından önce hazırlanmış olmalıdır; ama Osman Paşa'nın 1585 sonlarındaki ölümü ile
kendisinin Şirvan'a atanışı arasında istanbul'da olup olmadığını bilmiyoruz. Asafi bütün bu sü­
reyi doğu cephesinde geçirmiş ve eserin hazırlanması talimatını orada vermiş olabilir.

271
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

atanmış kişilerdir. 45 Bu yüzden hizmet ettikleri kişilere sadıktırlar ve merkezi


idarenin dışındaki kesimlerin çıkarlarını korurlar. Bir dizi farklı yazara ait tarih
eserlerinin resimtenmiş olması, güncel durumu analiz eden daha fazla sayıda
görüşün saray çevresine girdiği ve böylece daha değişken bir görsel tarih ak­
tarımını sağladığı anlamına gelir. Durum önceki yıllarda farklıydı. Şehnameci
makamının oluşturulduğu 1550 ve Nusretndme'nin resimlendiği 1584 arasında
resimlenen tarih eserleri sadece şehndmeci tarafından yazılmış olanlardı.46
Ayrıca, gazanameler şehndmeci Lokman'ın aynı dönemdeki eserlerinde gö­
rülenden farklı bir hükümdar timsali sunar. O sıralarda Lokman Hünerndme'nin
iki cildi ve Zübdetü't-tevdrih'in üç nüshası üzerinde çahşmaktaydıY Her iki proje
Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlamıştı ve Lokman'dan istenen iş sadece
bunları tamamlamaktı. Hünerndme'nin birinci cildi bir saltanat tarihidir; Osman­
h hükümdarlarının ahlaki vasıflarını ve hanedana dayalı meşruiyetini işlemeye
dönüktür. Peygambere benzer Süleyman timsaline odaklanan ikinci cilt, önceki
saray tarihleri tarzında bir kronolojik aniatı bile değildir; daha ziyade hükümda­
rm çeşitli vasıfları doğrultusunda düzenlenmiştir. Dördüncü bölümde gördüğümüz
üzere, Zübdetü't-tevdnn Osmanlı hükümdarlarını İslam geleneklerinin varisieri
gibi sunmaya çalışarak, yaptıkları işlerden ziyade dinsel rollerine ve moral va­
sıflarına ağırlık verir.48 Oysa gazanameler, hükümdan asker ya da vezir vekil­
ieri aracılığıyla hareket eder konumda tasvir eden Şehndme-i Selim Han ya da
Şehinşehndme gibi önceki eseriere daha benzer bir perspektifi benimser. Lokman
1580'lerde padişah ikonografisini çeşitlendirdi ve III. Murad için hem övücü, hem
de padişah hayatının gerçekliğine daha yakın yeni bir timsal bulmaya çalıştı. Aynı
yıllarda ve daha sonraları gazaname yazarları askeri esaslı bir tarih ve şan anla­
yışını benimsedi ve buna uygun bir padişah timsalini, yani vekilieri aracılığıyla
hareket eden padişah timsalini sürdürdü. Gazanamelerde askeri konulara ağırlık
verilmesinden dolayı, konu alınan vekiller Mehmed Ağa gibi saray hizmetkarları
değil; her zaman vezirler ve paşalar, yani Divan-ı Hümayün ve ordu temsilcileridir.

45 Kariyer yollarının nüfuza açıklığını gösteren örnekler olarak bu eserler üzerine yapılan bir değer­
lendirme için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 201-ı 4.
46 Tek istisna Sokollu'nun sır katibi ve nişancı tarafından yazılan Nüzhetü 'l-ahbô.r der sifer-i
sıgetvar'dır. Sonuçta Ahmed Feridun farklı bir konumda da olsa, merkezi idare tarafından gö­
revlendirilmiş bir kişiydi. Onun Sokollu Mehmed Paşa'yla ilişkisi birçok bakımdan, bu bölümde
incelenen yazar-vezir ilişkilerinin habercisidir.
47 Hünername ciltlerinin ilki 1579-80 ila 1 584-85, ikincisi 1587-88 tarihlidir. Zübdetü't-tevarih
nüshaları tarih olarak 1 583-86 arasındaki döneme denk gelir. Surname'nin tamamlanış tarihi
muhtemelen yaklaşık 1588'dir.
48 Yine bir katipçe yazılan Surname dar anlamda bir şehname olmadığı ve bir sünnet düğününü
anlattığı için, burada ele alınmamıştır. Bununla birlikte, katiplerce verilmiş eserlerin çokluğunu
gösteren bir örnek olarak verilebilir.
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Bu eserlerin topluca ele alınması, bizatihi Osmanlı sarayında tarihyazımı­


na yeni bir ışık tutar. Woodhead şehnameci makamının katip sınıfıyla esasen
1600'e doğru özdeşleştiğini, çünkü gerek Talikizade'nin, gerekse halefi olan son
şehnameci Hasan Hükmi'nin kariyerine katip olarak başladığını ileri sürer.49 Bu
gazanameler bağlamında bakıldığında, böyle bir gelişme daha geniş kapsamlı
bir olgunun parçası gibi görünür. Bu bölümde ele alınan yazarların hepsi bir
dönem katiplik yapmış kişilerdir. Sadece şehnameciler değil, tarihçiler (özellikle
savaşları ya da güncel olayları anlatan tarihçiler) genelde katip sınıfı içinden
çıkmış gibidir. Bu durum nesrin ve özellikle tarihyazımının taşıdığı önemin katip
sınıfı mensupları arasında anlaşılınasına pekala bağlanabilir.
Bir katibin ve serdarın sefer sırasındaki yakın işbirliği devam ederek za­
manla sürekli bir himaye ilişkisine dönüşürdü. Katibin yazdığı gazaname et­
kili olduğunda, hamisinin kariyerine ve bu yolda kendi kariyerine de yararlı
olurdu. Bizzat şehnamelerden bazılarının (sözgelimi Şehname-i Selim Han ve
Şehinşehname) padişahtan ziyade vezirleri, serdarlar ve başardıkları işleri konu
almasından dolayı, şehnameci makamına anlatacakları olaylara ilk elden tanık
olmuş kişilerin atanması akla uygundur. Bu bakımdan Talikizade'nin ve ondan
sonra Hasan Hükmi'nin şehnameci olması şaşırtıcı değildir. Her ikisi de güçlü bir
siyasal aktör olan Sinan Paşa'ya sefer katibi olarak hizmet vermişti. 50 Woodhe­
ad şehnameci makamında kavradığı değişim, şehnamelerin içeriğiyle ve seferde
yazarlar ile serdarlar arasında gelişen himaye ilişkileriyle de bağlantılıdır. Dola­
yısıyla bu kitaplar aracılığıyla farkına vardığımız şey, Osmanlı sarayında tarih
yazmanın gittikçe katip sınıfının ilgi alanı haline gelen daha geniş kapsamlı bir
gelişme olduğudur.

Koca Sinan Paşa

Şimdiye kadar incelediğimiz yazmalarda Osman Paşa ve Ferhad Paşa karşımıza


kahramanlar, savaşçılar olarak çıkarlar; ama bu eserlerin ortaya çıkışında şah­
sen rol oynamış gibi görünmezler. 5ı Fakat her iki serdar da kendi kahramanlığı­
na ilişkin resimli aniatıların yaratılmasından ve padişaha sunulmasından yarar

49 Woodhead, "An Experiment", 163, 1 77.


SO Hasan Hükml'nin Sinan Paşa'yla ilişkisi yaygın bilinen bir husus değildir. B e n b u ilişkiyi
Hükml'nin yazılı eserlerine yer veren ve ondan "Katib-i Divan-ı Hazret-i Vezir Sinan Paşa" olarak
söz eden bir resimli antoloji (İstanbul, TİEM 1968) sayesinde öğrendim.
sı Bunun tek istisnası Talikizade'nin Tebriz seferine ilişkin anlatısıdır. Bu eseri henüz Osman Paşa'nın
hizmetindeyken yazmaya başlamış ama onun ölümünden sonra tamamlamıştı. Osman Paşa'nın
tek hamilik girişimi Talikizade'yi katip olarak yanına almasıdır; ama eser resimli değildir.

273
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

gören kişilerdir. Buna karşılık, Koca Sinan Paşa'nın 1 590'lardaki sadrazamlık­


ları sırasında hazırlanan eserlerde hem başkarakter hem de hami olduğu söy­
lenebilir. Sinan Paşa'nın 1569-71 'de Yemen'deki isyanı bastırmasını konu alan
ve Rumuzi Mustafa tarafından yazılan Tarih-iJeth-i Yemen resimli bir eserdir.
Talikizade'nin Şehname-i hümayun'u da Sinan Paşa'yı başkarakter olarak işler. 52
Özellikle saray haremi ve Divan-ı Hümayün arasındaki çekişme ışığında bakıl­
dığında, Sinan Paşa'nın faaliyetlerini konu alan yazmalar, eski Osmanlı nizam-ı
alemini ve haliyle bu hiyerarşinin tepesinde sadrazam olarak bulunduğu konumu
benimsetmeye yönelik ortak bir çabanın parçası gibidir. Asıl amacı Sadrazam
Sinan Paşa'yı methetmek olan resimli Tarih-iJeth-i Yemen, yeni güç dengesine
karşı, saray hizmetkarlarının değil, Divan-ı Hümayün üyelerinin siyasal aktörler
olduğu bir Osmanlı "norm" anlayışını yansıtan bir tepki olarak anlaşılabilir. Si­
nan Paşa'yı anlatan eserler ile şimdiye kadar ele alınan eserler arasında bir karşı­
laştırma, onun gündeminin çarpıcı mahiyetini açığa vurur. Sinan Paşa'nın devlet
adamlığı kariyeri ve hamiliği iki padişahın, III. Murad ve lll. Mehmed'in dönem­
lerini kapsar. Böylece resimli yazmaların tarihine ilişkin anlatımız bu başlıkla bir
kuşak öteye, yeni şehnameci Talikizade'nin sahne merkezinde ve lll. Mehmed'in
yeni padişah olarak tahtta olduğu bir döneme geçmiş olur.

Sinan Paşa'nın S{yasal Karlyeri

Sinan Paşa 1580'den öldüğü 1596'ya kadar beş kez sadrazam oldu. Birçok has­
mının olmasına karşın, lehine işlediği söylenebilecek bir özellik olarak, çok var­
lıklı bir adamdı. Kariyer basamaklarında yükselişi, asker ocağının uyanık, bece­
rikli bir genç mensubu için oldukça tipikti. Süleyman döneminde çeşnigirlik dahil
çeşitli görevlerde bulundu ve sonunda 1567'de Mısır beylerbeyliğine atandı. Bu
görevi sırasında çıkan Yemen isyanını bastırmasıyla adını duyurdu. Askeri ba­
şarılarının ve siyasal manevralarının ardından, 1573'te vezir rütbesiyle Divan-ı
Hümayün'a alındı ve Ağustos 1574'te Tunus'taki Halkü'l-Vad kalesini fethet­
mekle görevlendirildi. Bu başarılı seferden sonra, Divan-ı Hümayün'da dördüncü
vezirliğe terfi ettirildi. 53
Sinan Paşa 1 579 'da İran cephesi serdarlığına ve 31 Temmuz 1 580'de sad­
razamlığa atandı. Bu görevden 1582'de alınması muhtemelen Nurbanu Valide

52 İÜK, T. 6045 ve TİEM, 1965.


53 İA , "Sinan Paşa" maddesi (Şerafettin Turan) . Peçevi (Tarih-i Peçevf, 1 :479) Yemen seferi sırasında
Sinan Paşa, Osman Paşa ve Lala Mustafa Paşa arasında husumet bulunduğunu açıkça belirtir;
Sinan Paşa'nın gaddarlığı ve para hırsı üzerinde de durur (2:16). Aynca bkz. Casale, Ottoman Age
qfExploration, 1 52-79.

274
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Sultan'la daha önce değinilen husumetiyle bağlantılıydı. Sinan Paşa hanedan


ailesindeki kadınların nüfuzunun artmasından şikayet etmiş ve imparator­
luğu kadınların isteklerine göre yönetmemek gerektiğini söylemişti. Dahası,
Nurbanu'nun aksi bir görünüm vermeye çalışmasına karşın, asıl iktidarın III.
Murad'ın zevcesi Safiye Sultan'ın elinde olduğunu belirtmişti. s4 Besbelli ki bu
ifadeler güçlü valide sultanın kulağına geldiğinde, onu hiç de yatıştırmadı!
Rakibi Ferhad Paşa'nın askeri başarılarını kıskanan ve adının yanına başka
bir yıldız eklemek isteyen Sinan Paşa, üçüncü sadrazamlık döneminde III. Murad'ı
Habsburglara savaş açmaya teşvik etti. Bosna sancakbeyi Telli Hasan Paşa'nın
bir sınır çarpışmasında yenilgiye uğramasını bahane olarak kullandı. Ferhad
Paşa·nın. padişahın lalası Hoca Sadeddin'in ve Şeyhülislam Bostanzade'nin se­
fere karşı çıkmasına rağmen, padişahı ikna etti. Serdarlık görevini üstlendi ve
ilkbalıarı beklemeksizin batıya doğru yola çıktı. ss Bu seferde yaşanan olaylar
Talikizade'nin biraz ileride ele alınacak bir resimli yazmasıyla kayda geçirildi.
Sinan Paşa'nın kariyerindeki iniş çıkışlar, imparatorluğun içine düştüğü
mali darboğazdan etkitenmiş olabilir. Bu sadrazam savaş giderlerinin karşılan­
masına şahsi servetiyle katkıda bulundu ve diğer vezirleri de aynı şeyi yapmaya
teşvik etti. Ayrıca saraydaki nüfuz siyasetinin güçlü aktörlerinden biri olarak,
padişahın alaka ve lütfuna mazhar olmak için sürekli çekişmelere girdi. Böylece,
anlaşıldığı kadarıyla rüşvet ve uydurma itharn çarkını gayet iyi işleterek, bir dizi
hasmını bu yolla görevden aldırınayı başardı. iktidar hırsının mağdurları ara­
sında, onun iftiralarıyla doğu cephesi serdarlığından alınan Lala Mustafa Paşa
ve onun girişimleri sonucunda idam edilen Ferhad Paşa vardı. Ayrıca Ali onu,
aslında bütün işleri özdemiroğlu Osman Paşa'nın başarmasına karşın, Yemen'in
fethinde bütün payeyi kendisine çıkarınakla suçlar. sö

Sinan Paşa'nın Hamifiği

Sinan Paşa'nın sanat hamiliğine ilişkin bilgiler dağınıktır ve her zaman tutar­
lı değildir. Ayrıca Sinan Paşa şairlerden ve ulemadan pek hazzetmeyen hırslı
ve hırçın bir adam olarak tanınır. s7 Kariyerinin gelişim çizgisi hırsını doğrulu­
yor olabilir; ama ona görgüsüz ve edebiyara soğuk bir mizacın yakıştırılması-

54 Peçevi (Tarih-i Peçevi, 2:62-64) Lala Mustafa Paşa'nın Safevi cephesinden istanbul'a geri çağrı­
lışını ve yerine Sinan Paşa'nın atanışını ayrıntılı olarak anlatır. Cantarini de (Alberi, Relazioni,
3:234-5) onun Nurbanu'yla ilişkileri üzerinde durur.
55 Peçevi, Tarih-i Peçevi, 2:132-38; Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 399b-400b; Sinan-Ferhad çekişınesi için
bkz. Ali, Künhü'l-ahbdr, fo!. 416b-417a.
56 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 226b.
57 Sinan'ın o dönemdeki şairlerle ilişkisi için bkz. Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 423b-424a.

275
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

na karşın, şahsi eşyalarından günümüze ulaşan çok sayıda yazma bulunduğu


gibi, medreselere ve başka hayır kurumlarına maddi destek sağlamış bir kişidir.
Lokman'ın ondan himaye istediği yolunda bulgular varsa da, Lokman'ın doğru­
dan Sinan Paşa'ya ithaf edilmiş bir eseri yoktur; bunun sebebi muhtemelen ser­
ctarın rakibi Sokollu Mehmed Paşa'yla yakından bağlantılı olmasıyla tanınan bir
yazara kitaplar yazdırmakta tereddüt etmesiydi. Buna karşılık Sinan Paşa kendi­
sine karşı büyük antipatİ besleyen Mustafa Ali'den doğu seferindeki serdarlığını
ayrıntılı olarak anlatmak üzere, Nusretname'nin bir devamını yazmasını istedi.
Sinan'ın kısa bir süre sonra sadrazamlıktan azledilmesiyle, Ali'nin yazmakta
isteksiz olduğu bu tarih eserini bitirmesine gerek kalmadı.58 Talikizade 1590'da
Lokman'la birlikte çalışmak üzere şehnameciliğe atanmadan önce bir süre Sinan
Paşa'nın katipliğini yapmıştı; Hasan Hükmi de 1601'de son şehnameci olarak
atanmadan önce aynı şekilde ona hizmet etmişti.
Ali kendisine kitap yazdırmak istemiş olmasına karşın, Sinan Paşa'yı şiir­
den anlamayan bir kişi olarak nitelendirir. İki vesileyle okurlarına Sinan Paşa'nın
aziedilişi ve ayrıca ölümü üzerine, dönemin şairlerinin onu alaya almak için yaz­
dığı şiirleri aktarmaktan keyif alır. 59 Mustafa Ali'nin şiire değer vermeyen kaba
saba bir kişi şeklindeki tarifinin aksine, Sinan Paşa besbelli ki resimli yazmalara
hatırı sayılır yatırım yapmıştı. 1004 (1 595-96) tarihli terekesinde 89 Türkçe,
1 1 7 Arapça ve 128 Farsça kitap yer alır. 60 Resimli yazmalara da yatırım yaptı­
ğı açıktır. Günümüzde Topkapı koleksiyonlarında onun kütüphanesinden çıkma
en az yedi tane Farsça resimli yazma vardır. 61 Bunlar Farsça klasikler, Firdevsi
Şehname'si, Nizarni Hamse'si ve Sadi Küll{yat'ı nüshalarıdır. İkisini muhtemelen
Şehzade Mehmed'e 1582 'deki sünnet düğünü sırasında hediye olarak vermişti ve
birini de oğlu Mehmed Paşa saraya götürmüştü. Sinan Paşa yine 1582 'deki sün­
net düğününde III. Murad'a da büyük bir albüm hediye etmişti; bu jest herhalde
padişahın hoşuna gitmiş olmalıdır. Kaşifi'nin Nakşibendi velileriyle ilgili bir der-

58 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 89. Sinan Paşa'dan hiç hoşlanmayan Ali açısından talihli
bir gelişmeyle, Sinan amaçladığı fetihleri tamamlayamadan Temmuz ı581'de istanbul'a döndü.
59 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 423b-424a ve fo!. 445b.
60 TSMA E 2885/1.
61 Uluç, Turkman Governors, 470-748. Bu yazmalar şu anda Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphane­
si'ndedir: H. 1481, 950 (1 543-44) tarihli bir Şehname; H. 780, Şehzade Mehmed'e sünnet düğünü
sırasında verilmiş olabilecek, 980 (1 572-73) tarihli bir Nizarni Hamse'si; H. 403, 976 (1 568-69)
tarihli bir Aacibü 'l Mahlukat; R. 924, Şehzade Mehmed'e sünnet düğününde vermiş olabileceği
ve (arka kapakta Mir Abdullah Mahmud Şehristani'nin oğlunun bir hediyesi olduğunu belirten
ikinci bir nota bakılırsa) belki de Sinan Paşa'ya doğu seferi sırasında hediye olarak verilmiş
olabilecek, 978 (1570-71) tarihli Sad! Küll{yat'ı; H. 749, 999/1000 (1591-92) tarihli bir Nizarni
Hamse'si; R 1026, Assar'ın yaklaşık 1580 tarihli Mihr u Müşteri'si; H. 1505, yaklaşık 1 580-90
tarihli Şehname. H. 1487'de "Şehname Sadrazam Sinan Paşa'nın oğlu tarafından getirilmiştir"
notu yer alır. f!Yrıca bkz. Çağman ve Tanındı, "Remarks", 145, n. 2.

276
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

lernesi olan Reşahat adlı eserinin bir Türkçe tercümesinin arka kapağında, Sad­
razam Sinan Paşa tarafından 999 'da (1 590-9 1) saraya gönderildiğini belirten bir
not vardır. Diğer birçok devlet görevlisinden kalan terekelerin başına geldiği gibi,
ona ait başka yazmalara, ölümünden sonra padişah hazinesi adına el konulmuş
olabilir. Koleksiyonlarındaki kitaplarda açıkça görüldüğü üzere, Sinan Paşa da
Osmanlı saray eğitiminden geçmiş bir kişiydi ve kuşağındaki saraylıların Acem­
islam kültürüne dönük ilgisini paylaşmaktaydı.
Sinan Paşa imparatorluğun çeşitli yerlerinde, üç medrese dahil çok sayıda
hayır kurumu inşa ettirdi. 62 Bazı kitaplarını istanbul/ishak Paşa, Yenişehir ve
Malkara medreselerinin hocalarına ve istanbul/Kulaksız'daki zaviyesinin şeyhine
bağışladı. istanbul/Divanyolu'ndaki türbesinin de bir kütüphanesi vardı ve bura­
daki "hafız-ı kütub" onun vakfından sekiz akçe günlük ücret almaktaydı. Sinan
Paşa'nın ölümünden sonra özel kitapları muhtemelen bu kütüphaneye konuldu. 63
Açıkçası, Mustafa Ali'nin ona yakıştırdığı gibi görgüsüz ve edebiyata ilgisiz biri
değildi. Aslına bakılırsa, hamilik ettiği ya da edindiği kesin olarak belirlenmiş
kitapların sayısı, burada incelenen diğer harnilerin hepsine kıyasla daha yüksektir.

Tarih-ifeth-i Yemen

Tarih yazmanın rolüne ilişkin 16. yüzyıl anlayışları konusunda belki de en çar­
pıcı anekdot Tan'h-iftth-i Yemen 'le ilgilidir. Yemen seferine Sinan Paşa'nın ra­
kipleri Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa katılmıştı. ilk baştaki
plan uyarınca, o sırada Suriye beylerbeyi olan Lala Mustafa asileri bastırmakla
görevlendirildi; Mısır beylerbeyi Sinan Paşa da ona birlikler vererek destek ola­
caktı. Lala Mustafa Paşa seferi başiatmakta ağır davranınca, Sinan Paşa kendisi­
ni zehirlerneye ve Mısır'da Memlfık yönetimini geri getirmeye çalıştığı ithamıyla,
saraya mektuplar yazarak onun aziedilmesini sağladı. Böylece Yemen seferi ser­
darlığına Lala Mustafa Paşa'nın yerine Sinan Paşa atandı. Bu arada, Lala Mus­
tafa Paşa'nın himayesindeki genç komutanlardan biri olan ve Yemen beylerbey­
liğine atanan Özdemiroğlu Osman Paşa asileri bastırmaya girişti. Sinan Paşa'nın
ordusuyla Yemen'e doğru ilerlemeye başlaması üzerine, öldürüleceği korkusuna
kapılarak Mekke'den ayrıldı ve ardından istanbul'a gitti. Ordu Yemen'e vardığın­
da, ayaklanma büyük ölçüde bastırılmış durumdaydı.

62 Tahsin Öz, "Topkapı Sarayı Müzesinde Yemen Fatibi Sinan Paşa Arşivi", Belleten 37 (1973), 171-
93; Sadi Bayram, "Yemen Fatibi Gazi Sinan Paşa Vakfiyeleri ve Tezyinatı ve Türk Süsleme Sana­
tındaki Yeri", Turkish Art: Tenth Intemational Congress if Turkish Art, Cenevre 1 7-23 Eylül 1995
(Cenevre: Max van Berehem Vakfı, 1999) , 163-76.
63 Erünsal, Ottoman Libraries, 50.

277
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5 . 1 2 . Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Mısır'dan Yemen'e doğru yola
çıkışı. Tarilı-ifith-i Yemen, Rumuzl, istanbul, 1594. istanbul üniversitesi Kütüphanesi,
T. 6045, fol. 1 1b-12a. ( Foto: istanbul Üniversitesi Kütüphanesi) .

Tarih-iJeth-i Yemen'in yazıhşı tam bu dönemeçte gündeme geldi.64 Mustafa


Ali'nin anlatırnma göre, Özdemiroğlu Osman Paşa'nın istanbul'da olması Sinan
Paşa'yı endişeye düşürdü. Rakibinin her ikisinin seferdeki rolünü padişaha nasıl
aktaracağı konusunda kuruntuya kapılan Sinan Paşa'ya, asilerin bastırılması­
nın ve Yemen'in yeniden fethedilmesini aslında kendisinin sağladığını padişaha
bildirmesi ve Osman Paşa'yı savaştan kaçınakla suçlaması tavsiye edildi. Sinan
Paşa bunun üzerine Rumuzi'ye seferin bir tarihini yazması karşılığında, Yemen
bölgesinde tahsildarlık görevini vaat etti. Rumuzl'ye seferin gelişimini Osman
Paşa'nın hizmetlerini kendisine mal edecek şekilde yazdırdı ve kitabın padişaha
sunulmasını sağladı. Ali, gerçekleri bilenlerin Osman Paşa'yı asıl Yemen fati­
hi olarak gördüğünü, bilmeyenierin ise Rumuzi'nin anlatımını okuyunca Sinan
Paşa'yı Yemen fatihi sanacağını yazar.65 Ali'nin sözlerinden resimli yazmalara

64 Yemen seferinin ayrıntıları için bkz. Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 221b-227b; İsmail Hami Danişmend,
izah/ı Osmanlı Tarihi Kronolqjisi, 2 cilt. (İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1971-72) , 2:373-87.
65 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fol. 226b.

278
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5 . 1 3 . Sinan Paşa Yemen'de Hasan Paşa'ya yardımcı olmak için kuvvetlerini harekete
geçiriyor. Tarih-ıJeth-i Yemen, Rumuzi, istanbul, 1594. istanbul Üniversitesi Kütüphanesi,
T. 6045, fol. 294a. (Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi) .

279
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

büyük işlev atfettiği, onları önemli bir okur kitlesine ulaşan ve mevcut olaylar
üzerinde etkili olan eserler saydığı çok açıktır. Yine Sinan Paşa'nın isteği üzeri­
ne, Kutbeddin Mekki'nin aynı muharebelerle ilgili olarak yazdığı Arapça metin
Rumuzi'nin anlatırnma sıkı sıkıya dayanır. 66
Günümüzde Tan'h-i.feth-i Yemen 'in dört nüshası mevcuttur; bunlardan sa­
dece biri 1594 tarihlidir ve III. Mehmed'e sunulan resimli nüshadır.67 Yazmaya
düşülmüş çok sayıda not, Sinan Paşa'dan baştaki sadrazam diye söz eder. üs­
tündeki tarihe bakılırsa, resimli yazma Sinan Paşa'nın 28 Ocak 1593 ve 16 Şubat
1595 arasındaki üçüncü sadrazamlığı sırasında hazırlanmış olmalıdır. Bu tarih
Rumuzi'nin eseri yazmasından yaklaşık yirmi yıl sonradır. 68
Resimli Tann-ifeth-i Yemen 669 folyodan oluşur ve 1 7'si iki sayfalık kompo­
zisyon olmak üzere, 89 resim içerir. iki sayfalık kompozisyonların çoğu, yazma­
nın son yüz folyosunda toplanmıştır ve Tunus'un fethiyle, yani Sinan Paşa'nın
Yemen'deki zaferlerinden sonra gönderildiği seferle ilgilidir. Dönemin Osman­
lı tarih eserlerinin sayfalarını süsleyen resimlerin miktarına hızlı bir bakış, bu
sayının olağandışı olduğunu ortaya koyar. Süleymanname'nin 65, Şehname-i
Selim Han'ın 40, Hünemame cilderinin sırasıyla 45 ve 52 , Nusretname'nin ise
48 resmi vardır. Resim sayısı bakımından Tarih-ifeth-i Yemen 'in düzeyine yak­
laşan tek yazma 77 resimle Şecaatname'dir. Sonuçta Yemen yazması olağandışı
bir yüksek oranda resimlenmiştir.
Resimler burada ele alınan diğer yazmalada karşılaştırıldığında iki misli
çarpıcıdır (resim 5.12). üslup ve kalite bakımından Şehıiışehname'nin birinci cil­
dindekilere yakındır. Tamamlanış tarihi bakımından ona daha yakın olan ikinci
cilt (1592) çok daha alelacele bezenmiştir. Nusretname'nin yakın bir karşılaş­
tırmaya olanak vermesinin bir başka sebebi resimlerin son derece mükemmel
olmaları, çok sayıda figür barındırınaları ve hikayenin anlatımı için gerekli ol­
mamakla birlikte, görsel bakımdan salıneyi zenginleştirip süsleyen birçok konu
dışı detaya yer vermeleridir. Resimler Nakkaş Osman'ın üslubunu yansıtır. Buna
karşılık, Tan'h-i.feth-i Yemen 'de topografya hayali bir tarzda çizilmiştir. Birçok
sayfa tepeler üstünde kurulu kaleleri tasvir eder; ama bunlar diğer Osmanlı yaz­
malarında olduğu gibi dalgalı ve yuvarlak tepeler değildir. Aksine, süslü kaya

66 Hulusi Yavuz, Yemen 'de Osmanlı idaresi ve Rumuzf Tarihi (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2003) ,
ccxxxv.
67 İÜK, T. 6045. Aynca bkz. Hulusi Yavuz, "İslam Sanatları Bakımından Rumuzl'nin Fütuh-ı Yeme­
ni", Marmara Üniversitesi ilahiYat Fakültesi Dergisi 4 (1986) , 53-65; Akalay, "Osmanlı Tarihi ile
ilgili Minyatürlü Yazmalar", 196-213; Edhem ve Stchoukine, Les Manuscrits Illustrees, 1 1-14.
68 24 Rebi II 1001 ve 6 Cümade II 1003 arasındaki bu dönem, Sinan Paşa'nın sadrazamlığa atanı­
şından kısa bir süre sonra çıktığı Yanık seferine de denk gelir. Yanık seferi Sinan Paşa'nın serdar
olarak yer aldığı ikinci resimli yazmanın konusunu oluşturur.

280
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5.14. Osman Paşa'nın ihmali yüzünden ilerleyen düşmana pusu kurmak için Sinan
Paşa'nın takviye birlikleri gönderişi. Tan'h-iftth-i Yemen, Rumuzi, istanbul, 1 594. istanbul
üniversitesi Kütüphanesi, T. 6045, fo!. 4 l a . ( Foto: istanbul Üniversitesi Kütüphanesi) .

281
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

oluşumlarıyla canlılık katılmış, çarpıcı düzeyde dik ve dar çıkıntılar biçimindedir


(resim 5.13). Tepeterin üstündeki kaleler de sayısız yuvarlak kulelerle, koni bi­
çimli kubbelerle ve mazgallı surlarla oldukça hayalidir. Genel mahiyetleri itiba­
riyle, resimler Lokman'ın Zqferndme ya da Şehinşehndme'nin birinci cildi gibi ilk
eserlerini hatırlatır; ama bu yazmayı ayırt eden sivri tepeler gibi bazı özelliklerin
tasviri, Yemen'e özgü topografik detaylara gösterilen dikkati ya da istanbul'daki
nakkaşların bu uzak diyarı hayal edişindeki yaratıcılığı yansıtır. Tarih-iJeth-i
Yemen 'in hazırlanışında büyük özen gösterildiği açıktır.
Tarih-iJeth-i Yemen 'den Sinan Paşa'nın çok olumlu bir görüntüsü çıkar.
Kitap Yemen olayını tamamen Sinan Paşa'nın işiymiş gibi sunar. Lala Mustafa
Paşa'nın yer aldığı hiçbir resim yoktur ve Osman Paşa'yla ilgili tek görüntü (re­
sim 5.14) şu başlığı taşır: "Şu anda sadrazam olan Sinan Paşa Yemen'deyken,
Osman Paşa'yı düşman ordusunu basmaya göndermişti. Osman Paşa'nın işi ih­
mal etmesi nedeniyle, başka askerler göndermek zorunda kaldı."69 Yani, kitabın
görsel boyutunda Osman Paşa'ya tek değinme iftira biçimindedir. Aslına bakılır­
sa, Sinan Paşa tarafından ele geçirilmiş gibi gösterilen ilk birkaç kale, daha onun
Kahire'den ayrılışından önce Osman Paşa tarafından ele geçirilmişti/0 Benzer
şekilde, kitapta Sinan Paşa'nın yüceltilen diğer başarısı, yani Tunus'taki Halkü'l­
Vad kalesinin İspanyollardan alınışı, anlaşıldığı kadarıyla Sinan Paşa kadar Kılıç
Ali Paşa'nın da payının olduğu bir deniz zaferiydi; oysa Tarih-iJeth-i Yemen 'de
Sinan Paşa tek serdar olarak görünür. Buna karşılık, aynı seferin bazı kısımları­
nı anlatan Şehndme-i Selim Han, Sinan Paşa kadar Osman Paşa'yı da cesaretle
öne çıkarır. Rumuzl'nin anlatımı Sinan Paşa lehinde bariz bir çarpıtmadır; onun
talimatıyla yazılmış ve sadrazamlığı sırasında resimtenmiş bir yazınada böyle
bir durum şaşırtıcı değildir. Sonuç olarak, tarih bugün bile Sinan Paşa'yı "Yemen
Fatihi" ve bazen "Tunus Fatihi" olarak anar.
Yazmanın başında Sinan Paşa'nın Yemen'in fethi için tayin edilişi iki re­
simle gösterilir. ilkinde padişah emri istanbul'daki sarayda yazdım; ikincisinde
Sinan Paşa'yı Kahire'de emri alırken görürüz (resim 5.15). iki resimdeki kompo­
zisyonların garip benzerliği, Sinan Paşa'yı padişahın Kahire'deki ikinci kişiliği
gibi resmetıneye yarar. Her iki sahnede ana figür yukarıda, birkaç kişiyle çevrili
halde kubbeli köşkler altında otururken görülür. Resimlerin ikisi de yatay olarak

69 İÜK, T. 6045, fo!. 4ıa: Hala sadrazam Sinan Paşa Yemen 'de iken düşman orduszn basmağa Os­
man Paşayı gönderüb ihmal olunmağzn der-akab gayri askergönderüb a'da-yı beddam payimal
itdükleridür.
70 Taiz kalesinin fethi diğer kaynaklarda Osman Paşa'ya atfedilir; Kahiriye'nin fethi ise hem Osman
Paşa'nın hem de Sinan Paşa'nın kuvvetleriyle elde edilen bir zaferdi. Bkz. Danişmend, izah/ı Os­
manlı Tarihi, 378-80.

282
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Resim 5 . 1 5 . Sinan Paşa'nın tayin emrini alışı. Tarih-ifeth-i Yemen, Rumuz!, istanbul, 1 594.
Istanbul üniversitesi Kütüphanesi, T. 6045, fol . 7b. (Foto: Istanbul üniversitesi Kütüphanesi)

283
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ikiye ayrılmış durumdadır; alt kesim bir revakın hizmetkadarla ve figürlerle dolu
öbür tarafını gösterir. Mimari, kompozisyon, Sinan Paşa ile II. Selim'in duruşları
ve hatta kıyafetleri arasındaki paralellikler Sinan Paşa'yı padişahın vekili olarak
yeterince tasvir eder/ 1 Sadrazam bu bölümde incelenen diğer yazmalada sunu­
lan askeri perspektife dayanacak biçimde methedilir.
Çarpışmaların başlamasıyla birlikte, Sinan Paşa at sırtında ordusuna komu­
ta ederken ve çadırının önünde oturmuş halde görüşmeler yaparken gösterilir
(resim 5.16) . Askeri başarıları resimlerin çoğunda vurgulanan ana nokta gibi­
dir. İkinci tema olarak işlenen cömertliği dört farklı sahneyle yansıtılır. Bunların
ikisinde başarılı hücumlardan sonra askerlerini ödüllendirir; birinde Medine'de
yoksullara sadaka verirken, sonuncusunda ise Kabe çevresindeki kubbelerin
onarılması, Kahire'de bir köşkün inşası ve İskenderiye limanının onarılınası ta­
limatını verirken resmedilir. Yazar bize Sinan Paşa'nın zenginliğini, cömertliğini,
dindarlığını ve mimari alanındaki hamiliğini savaş anlatısı içine serpiştirilmiş
bu sahneler aracılığıyla hatırlatır (resim 5.17). Şehname-i Selzin Han 'da da bir re­
simle işlenen Kabe projesi, paşanın sadece nezaret ettiği bir padişah projesiydi.72
Oysa Tarih-iJeth-i Yemen'de projenin hamisi padişah değil, Sinan Paşa'ymış
gibi gösterilir. Padişahın temsilcisi olarak hareket etmek, sadrazama söz konusu
projelerin yarattığı olumlu çağrışımlardan yararlanma fırsatını verdiği gibi, onu
fiili hamiliğin beraberinde getireceği yükümlülüklerden kurtarır.
Sinan Paşa güçlü ve zengin bir adamdı/3 Serveti ve Osmanlı sarayının tarih
duyarlılığı göz önünde tutulduğunda, kendisini methedecek bir resimli yazma
hazırlatması şaşırtıcı değildir. Bu senaryoda olağandışı olan şey, söz konusu ki­
tabın yazılışından yaklaşık yirmi yıl sonra resimlenmesidir. Bunun açıklaması
Sinan Paşa'nın siyasal kariyerinde ve 1 594'teki hayat şartlarında yatar. O sırada
sadrazamlık makamından iki kez alınmış ve sürgüne gönderilmiş durumday­
dı. Kariyerinde ilerlemek için yalanıara ve rüşvetçiliğe başvuracak kadar hırslı
bir kişi olmasından dolayı, mesai arkadaşlarının muhtemelen onunla ilgili çok
olumlu bir izlenimi yoktu. Sultan Murad'ın yakın çevresindeki düşmanlardan da
kesinlikle nasibini aldı. Dönemin tarih eserlerine, sözgelimi Ali'nin, Peçevi'nin
ve Selanik'i'nin aniatılarına üstünkörü bir bakış bile, Sinan'ın sahtekarlığına
ilişkin sayısız örnekler verir: Hepsinde iftira ve rüşvet yoluyla olmak üzere,
Ferhad Paşa'nın ölümüne, Lala Mustafa Paşa'nın doğu cephesi serdarlığından

7ı İÜK, T. 6045, fo!. 4a ve 7b.


72 TSMK, A. 3595, fo!. 95b.
73 Peçevi (Tanlı-i Peçevf, ı : 16), Sinan Paşa'nın çok zengin olması nedeniyle, halkın onu simyaya
vakıf biri sandığını, çünkü halkın hayal gücünde böyle büyük bir serveti başka yoldan elde etme­
nin mümkün görünmediğini belirtir.

2 84
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

'31

_.:.-.w; :tr"\;"� -:-J.w;�\.- �\'ti\.:...� {.)j..O)�

Resim 5 . 1 6 . Sinan Paşa'nın Taiz kalesini fethi. Tarih-i.feth-i Yemen, Rumuz!, istanbul, 1 594.
istanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 6045, fo!. 31a.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi) .

285
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5 . 1 7. Sinan Paşa'nın Medine'de sadaka verişi. Tarih-iJeth-i Yemen, Rumuzi, istanbul,
1 594. istanbul üniversitesi Kütüphanesi, T. 6045, fol. 560a.
(Foto: istanbul üniversitesi Kütüphanesi) .

286
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

alınmasına ve Siyavuş Paşa'nın aziedilişine yol açınakla suçlanır. Yine de sürek­


li sadrazamlığa geri getirilmesi muhtemelen III. Murad'ın maddi şeylere dönük
zaafı ve devletin parasal sorunları yüzündendi. Topkapı Sarayı'nda III. Murad'a
hediye olarak bir köşk yaptırması ve Macaristan seferi için hazineye yüklü meb­
lağda borç vermesi bunun örnekleridir. Sinan Paşa aynı zamanda tecrübeli bir
asker olmakla birlikte, çok da kibirliydi: Kırım haniarına karşı, bir müttefik hü­
kümdara gerekli saygıyı göstermek yerine, aynı konumdaymış gibi davranan ilk
Osmanlı serdarıydı. 74
Bütün bu bilgiler dönemin Osmanlı ve Venedik kaynaklarına dayanır: Çağ­
daşları onun hakkında olumsuz görüşlere sahipti. Ali'nin Künhü 'l-ahbar'da ak­
tardığına göre, III. Mehmed ona Sinan Paşa'yla ilgili niçin bu kadar çok olum­
suz şiir bulunduğunu sorar. Verdiği cevabın özü bunu hak ettiğidir. 75 Bütün bu
anlatımlardan Sinan Paşa'nın sadrazamlıktaki kararsız konumunu pekiştirrnek
için bir imaj desteğine ihtiyaç duyduğu açıktır. Ayrıca, III. Murad'ın hastalıklı
halinin ve III. Mehmed'le yeni bir kişisel ilişki geliştirme gereğinin farkında oldu­
ğu söylenebilir. Bu girişimde padişaha onun merkezi konumunu teyit ederken,
başta sadrazam olmak üzere askeri eliti hükümdarın meşru vekilleri olarak öne
çıkaran bir yazma sunmaktan daha iyi yol ne olabilirdi ki?

Sinan Paşa ve Lokman

Lokman bu dönemde Sinan Paşa'yı bir hami olarak yanına çekmek için çok
uğraştı. Ona methiyeler içeren Şehndme-i Al-i Osman 1590-9 1 tarihlidir;
"mızrak" anlamındaki adıyla cinas kurularak yazılmış kasidelere yer verdiği
Şehinşehndme'nin ikinci cildi Kasım 1 592 tarihlidir.76 Osmanlı hanedanının te­
mel bir kronolojisi olan Şehndme-i Al-i Osman, yarım kalmış bir yazmadır ve
sadece üç bitmiş resmi vardır. Metnin en uzun kısmı III. Murad dönemine ayrıl­
mıştır ve aktarılan son olay Sinan Paşa'nın Topkapı Sarayı'nda III. Murad için
yaptırdığı köşktür. Lokman'ın Sinan Paşa'yı serdarlıktaki becerilerinden dolayı
övdüğü şiirler (folyo 97a ve 97b, daha sonra folyo 177a) vardır; başka bir met­
hedici şiirinde Sinan Paşa'dan bir makam ister. Şehinşehndme'nin ikinci cildinde
Sinan Paşa'ya yaranma çabası daha dolaylıdır; ama kitap Sinan Paşa'nın sadra­
zam ve serdar olarak atanışına ilişkin bir tasvirle başlar (resim G.05) . Yazmanın
geri kalan kısmı İran savaşlarındaki bazı muharebeleri ayrıntılı olarak aktarır ve

74 Woodhead, Ta'lf�f-ziide 's Şehniime-i hümqyün, 44-7.


75 Ali, Künhü'l-ahbdr, fol. 423b-424a ve fol. 445b.
76 Sefer 100 1 . Bu yazmalar BL, Add. 7931 ve TSMK, B. 200'dür.

287
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Sultan Murad'ın sünnet olan oğlunun şerefine düzenlettiği 52 günlük düğüne


ilişkin birçok resme yer verir. 77
Sinan Paşa ve şehnameci Lokman arasında bağlantı sağlayan başka bir yaz­
ma, Şemal1name'nin bir nüshasıdır.78 Bu metin Lokman tarafından 1579'da yazıl­
dı ve aynı yılın sonbaharında resimlendi. Sokollu Mehmed Paşa Şemailname'nin
ardındaki asıl itici güçtü. Metnin çok sayıda resimli nüshasının çıkarılması, ha­
nedanın tarihine ilişkin bilgileri Osmanlı eliti arasında yaymaya yönelikti. Sinan
Paşa'ya ait yazmanın (tamamlanışı 1587-88) dışında, Sokollu Mehmed Paşa'ya
ithaf edilmiş giriş methiyeleri olan nüshalar ve yazmanın kaleme alındığı yıllar­
daki ilk dört vezire, yani Sokollu Mehmed Paşa, Ahmed Paşa, Lala Mustafa Paşa
ve Sinan Paşa'ya eşit payelerin verildiği nüshalar vardır. Lokman Şemal1name'nin
bu özel nüshasında, Sinan Paşa'nın sadrazam oluşunu gördüğü rüyalarından bi­
rini yazar. 79
Şernailname yazmaları aynı zamanda statü nesneleri işlevini görerek, sa­
hiplerinin Osmanlı yönetici elitin en üst kademelerine mensup olduğuna işaret
ederdi. 80 Sinan Paşa'ya ait nüshanın itibarı zarif bir hatla yazılışından bellidir.
Hattatı Nusretname'nin saray nüshasını da yazan Mustafa b. Abdülcelil adlı
katiptir. Bu Şernailname nüshasının tamamlandığı 1587-88 yılı kesin biçim­
de Siyavuş Paşa'nın ikinci sadrazamlık dönemine, yani Sinan Paşa'nın Nisan
1589'da başlayan ikinci görev döneminin öncesine rastlar.
Lokman'ın sadrazaını övdüğü diğer iki eser, yani Şehinşehname'nin ikinci
cildi ve Şehname-i Al-i Osman muhtemelen Sinan'ın yazarı fiilen himaye edişin­
den ziyade, Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümünden sonra şehnamecinin konumu­
nu sağlarulaştırma ve yeni bir hami bulma ihtiyacıyla ilişkilidir. Lokman gayri
resmi tarihçiterin saraydan gördüğü ilgiyi kendisi için bir tehlike saymış olsa
gerek. Sokollu'nun ölümünden sonra bir destekçi bulma çabası, Hoca Sadeddin'e
ithaf edilmiş olan yaklaşık 1584 tarihli Mücmelü't-Tomar'a da yansır. 81 Anlaşıl­
dığı kadarıyla 1580'ler Lokman açısından sıkıntılı bir dönemdi. Hünemame'yi
hızla bitirmesi yönündeki padişah emri de III. Murad'ın artık hizmetlerinden hoş­
nut olmadığına işaret eder. 82 Gazaname yazarlarının kendi konumu için yarattığı
potansiyel tehditler karşısında, Lokman güçlü bir destekçi arayışı içindeydi ve
Sinan Paşa özellikle yüksek mevkii ve geniş serveti açısından çok iyi bir adaydı.

77 Yazma dördüncü bölümde daha ayrıntılı olarak ele alınmaktadır; folyo 9b-ıoa Sinan Paşa'nın
atanışını aktarır.
78 TSMK, R. 1 264.
79 TSMK, R. 1264, fo!. 95b-97b.
80 Necipoğlu, "Word and Image", 44.
81 BL, Or. 1 1 35.
82 Ahmed Refik, Onuncu Asr-ı Hicride istanbul Hayatı (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1988), 35-36.

288
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

Görünüşe bakılırsa, Lokman'ın arayışı pek iyi sonuç vermedi; çünkü Talikizade
1 590'da onunla birlikte çalışmak üzere şehndmeciliğe atandı ve Sinan Paşa Ma­
caristan seferindeki serüvenleri anlatması için Talikizade'yi tercih etti.
III. Murad öldüğünde Sinan Paşa Macaristan'da seferdeydi. III. Mehmed tah­
ta çıkışında, cepheden geri çağırdığı Sinan Paşa'nın yerine hasını Ferhad Paşa'yı
sadrazamlığa getirdi. Sinan Paşa bir kez daha Malkara'daki taşra çiftliğine sür­
gün edildi. Kaynaklar Sinan Paşa'yı, sadrazamlıktan indirmek istediği Ferhad
Paşa'ya karşı bir askeri isyanı kışkırtmakla suçlar. Girişim işe yaradı ve dört
aylık aradan sonra, Sinan Paşa göreve geri çağrıldı; kaynaklara göre, bunu sağ­
layan padişahın damadı İbrahim Paşa'yı rüşvetle kandırmasıydı.83 Sinan Paşa
yeniden sefere çıktı ve başarısızlığından dolayı 19 Kasım 1595'te bir kez daha
aziedildL Yerine geçen Lala Mehmed Paşa'nın dokuz gün sonra ölmesi üzerine,
beşinci kez yeniden sadrazamlığa getirildi ve öldüğü 3 Nisan 1 596'ya kadar gö­
revde kaldı.

Sinan Paşa ve Talı"kizade

Talikizade'nin Sinan Paşa'nın Macaristan seferine ilişkin anlatısı aynı dönemden


kalmadır. 84 Şehndme-i hümdyun adını taşımasına karşın, bir serdan n başarıları­
nı esas almasından dolayı bir gazanameye daha çok benzer. Kitap Talikizade'nin
kendi kariyerini aniatmasıyla ve Sinan Paşa'nın 1593-94 Macaristan seferine
nasıl katıldığını açıklamasıyla başlar. Bu tayin padişaha sunduğu ilk eser olan
Şemailndme'den III. Murad'ın hoşnut kalmaması üzerine gelir. III. Mehmed'in
isteği doğrultusunda, Şehndme-i hümdyun'un metni Osmanlıca yazılmıştır.85
Seferin hikayesi folyo 1 3a'da savaşın sebeplerine dair bir anlatıyla başlar.
Bu anlatıma göre, Bosna sancakbeyi Telli Hasan Paşa Habsburglar karşısında
yenilgiye uğrayıp ölür. Bir seferin uygun görülmesi üzerine, Sinan Paşa serdar
olarak atanır. Belgrad'a varan Sinan Paşa bir savaş divanı toplayarak yerel ida­
recilere danışır ve ardından çarpışmalar başlar. Diğer gazanamelerde olduğu gibi,
Sinan Paşa'nın padişahtan emirler almasına ilişkin bir resim yoktur. ilk resim
paşayı savaşa girişıneden önce yerel idarecilerle konuşup, onların tavsiyelerini
ve görüşlerini alırken gösterir (resim 5.18). Bu durum sarayda sefere ilişkin de­
ğişik kanaatierin olmasıyla ilgili olabilir. III. Murad'ın güvenilir danışmanı ve
lalası Hoca Sadeddin ve Şeyhülislam Bostanzade, ordunun İran savaşlarından

83 Danişmend . izah/ı Osmanlı Tarihi. 3: 145-46.


84 TİEM, 1965.
85 TİEM, 1965, fo!. 3b-12b.

289
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5 . 1 8 . Sinan Paşa'nın Belgrad'da yerel yöneticilerle görüşmesi. Şehndme-i hümdyiin,


Talikizade, istanbul, 1 596. Türk ve islam Eserleri Müzesi, 1965, fo!. 19a.
(Foto: Mustafa Yılmaz)

290
BiR ASKERI YÖNETiC iNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

yorgun düştüğü gerekçesiyle, batı cephesinde savaş açmaya karşı çıkmışlardı.


Ancak Sinan Paşa direnerek, istediği kararı aldırttı.86 Talikizade'nin anlatısında
değinilmeyen bu itirazlar, Peçevl'nin tarihinde açıkça ele alınır. 87
İki sayfayı kaplayan ikinci resim, Kırım hanının gelişini ve Sinan Paşa'nın
oğlu olan Rumeli beylerbeyi Mehmed Paşa ile Buda sancakbeyi Hasan Paşa'nın
onu karşılayışını tasvir eder (resim 5.19) . İki asker ve komutan topluluğu her
iki taraftan birbirine yaklaşır: Sağda bir Osmanlı subayının başında bulunduğu
birlik ortaya doğru ilerler; solda Kırım ham kürklü başlıklarıyla ayırt edilebilen
adamlarıyla birlikte onlarla buluşmaya yönelir. Sinan Paşa bu resimde yer al­
maz; Sinan Paşa'nın hanla bir araya gelmesi yerine, hanın daha düşük konum­
daki bu kişilerce karşılanması gariptir. Görünüşe bakılırsa, cevap Sinan Paşa'nın
yakışıksız davranışıyla bağlantılıdır. Ham kendi çadırında koltuğuna oturmuş
halde karşıladı ve ona bir Osmanlı müttefikinin, Cengiz soyundan gelmekle övü­
nen seçkin hükümdarına yaraşır saygıyla davranmadı. Selanik! ve Peçevl'nin
karşılamayla ilgili anlatılannda eleştirdiği bu durum, Talikizade tarafından ise
önemsizmiş gibi gösterilir. 88 Böyle tartışmalı bir karşılama öne çıkarılacak olum­
lu bir görüntü olmadığı için şehndmede resmedilmedi. Ancak Kırım hanının geli­
şi önemli bir olay sayıldığından, Sinan Paşa'nın komutasındaki diğer subaylarca
karşılanışını resmetme yoluna gidildi.
Kitaptaki üçüncü ve son resim, yazarın Osmanlı hanedanın istikbali için
dua ettiği ve kitabın iyi kabul göreceği yolundaki umutlarını belirttiği kapanış
mısraları arasına koyduğu bir portresidir (resim 5.20) . önceki şehndmelerle kar­
şılaştırıldığında, Tali kizade'nin Şehndme-i hümdyCm'u az resimli ve mütevazıdır.
Resimler Talikizade'nin Eğri kuşatmasını konu alan ve Nakkaş Hasan'ın metin­
deki sözleri canlandırma ustalığını övücü satırlara yer veren sonraki eserinin re­
simleriyle aynı üsluptadır. Bu bakımdan Şehndme de muhtemelen Hasan tarafın­
dan resmedilmiş olmalıdır. Her iki yazma da küçük figürlerin bir araya getirildiği
birkaç seyrek resim içerir. Figürler kalın, gür kaşlıdır ve resimdeki çoğu şekil gibi
koyu renkli ana hatlarla çizilmiştir. Sınırlı renk paleti çerçevesinde kırmızı ve
siyah yoğun kullanılmıştır. Tarih-ifeth-i Yemen ya da Nusretndme resimlerine
kıyasla, detaylar ve yaldız kullanımı daha azdır.
Christine Woodhead metinle ilgili transliterasyon ve analizinde, kitabın san­
ki sadrazam adına bir tarziye gibi yazılmış olduğunu ileri sürer. 89 Talikizfıde'nin

86 Peçevi, Tan"lı-i Peçevi, 1: 132-33.


87 Woodhead, Ta'ltkf-ziide's Şelıniime-i lıümqyün, 32.
88 Woodhead, Ta'lf�f-ziide's Şelıniime-i lıümqyün, 44-7; Selaniki, Tan"lı-i Seldniki, 1 :345; Peçevi,
Tan'lı-i Peçevi, 1 : 1 50.
89 Woodhead, Ta'lf�f-ziide's Şelıniime-i lıümqyün, 31-33.

29 1
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.19. Sinan Paşa ve Kırım ham. Şehndme-i hümdyfin, Talikizade, istanbul, 1 596.
Türk ve islam Eserleri Müzesi, 1965, fo!. 53b-54a. (Foto: Mustafa Yılmaz)

Sinan Paşa'yı olumlu bir bakışla gösterme çabasını şehnamecilik görevinin bir
uzantısı olarak görür ve kitabın Sinan Paşa'ya odaklanışını, III. Murad'ın savaşa
gitmemesine dönük bir eleştiri olarak yorumlar. Ancak Talikizade'nin padişah­
serdar ilişkisini tarifi, vekilieri aracılığıyla hareket eden hükümdar tasvirini esas
alan Şehname-i Selim Han ve Şehinşehname gibi diğer şehnamelerden pek farklı
değildir. Talikizade'nin tartışmalı ayrıntıları ya da Sinan Paşa'nın kararlarına
itirazları es geçtiği durumlara bakılırsa, kitap çok ihtiyaç duyulan olumlu propa­
gandayı sağlar. Sinan Paşa'nın tartışmalı karakteri ve 1 590'ların ortalarındaki
hayat şartları göz önünde tutulduğunda, sadrazarnın böyle bir kitap yazdırması
akıllıca bir hamle gibi görünür. Metin kesinlikle onu olumlu bir açıdan sunar
ve resimler ona ilişkin nitelendirmeye her zaman pek fazla şey katmasa da, bu
tirnsalle çelişmez. Dolayısıyla, kitabın bir tarziyeden ziyade, bilinçli propaganda
yönüyle ileriye dönük bir açıdan görülmesi gerektiği kanısındayım.
Talikizade kitapta ayrıca Sinan Paşa'nın yerini Ferhad Paşa'ya bırakışına
ve ardından tekrar göreve gelişine yer verir. Bunu anlatırken, konudan sapa­
rak Sinan Paşa'nın önceki kariyerine, "Yemen Fatihi" ve "Tunus Fatihi" olarak

292
BiR ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

anılmasını sağlayan fetihlerine ilişkin ayrıntılara girer.9 0 Tan'h-iftth-i Yemen


yazmasından da anlaşıldığı üzere, bu eski başarıların Sinan Paşa'ya olumlu bir
bakışı sağladığı açıktır. Paşanın kendisi çevresindekilere kafiyerinin en önemli
evrelerini hatırlatmaya yatkın biriydi.
Sinan Paşa ve Talikizade arasındaki işbirliği, karşılıklı çıkar sağlama­
yı uman iki adamın işbirliğiydi. Sinan Paşa'nın güvensiz konumda olmasına
karşın, Talikizade de bundan pek aşağı kalmayan bir açmazdaydı. Şehname-i
hümayun'u yazdığı sırada şehnamecilik görevini hala Lokman'la paylaşmaktay­
dı. Eserden açıkça anlaşıldığı gibi, Sinan Paşa'nın desteğine muhtaçtı ve bunu elde
etti. Lokman daha önce Sokollu Mehmed Paşa'nın himayesinde olması itibariyle
eski rejimin temsilcisiydi. Şehnamecilik makamını paylaşan ikili, Osmanlı sara­
yındaki bir avuç haminin desteği için çekişme içindeydi. Talikizade'nin Sinan
Paşa'yla ilişkisi sayesinde Lokman karşısında bir üstünlük sağladığı söylenebilir.
Ferhad Paşa ve Osman Paşa Nusretname, Gencine ve Gürcistan Sgeri'nde daha
sadrazam olmadan önce, Şecaatname'de de ölümlerinden sonra övülür. Buna
karşılık Sinan Paşa'ya övgüler dizilmesi görevde olduğu dönemlere denk gelir.
Bu durum muhtemelen konumunun uzun ömürlülüğü ya da sağlamlığı konu­
sundaki belirsizliğin sonucuydu. Diğer ihtimal yazarların görevlerinde kalmak
ya da istedikleri makamlara atanmak için onun himayesine ihtiyaç duymasıydı.
Sokollu sonrası dönemin diğer sadrazamlarıyla karşılaştırıldığında, Sinan
Paşa'nın hamiliği daha dikkat çekicidir. Ferhad Paşa ve Osman Paşa hiç resimli
tarih yazdırmadılar. Her ikisi de övgüye değer askeri başanlara ve muhtemelen
bir ya da iki yazmaya destek olmaya yetecek varlığa sahipti; ama anlaşıldığı ka­
darıyla bu işe ilgi duymadılar. 1580'lerin başka bir sadrazaını Siyavuş Paşa ise
farklı bir yoldan hamiliğe bulaştı. Safevi savaşıarına bir serdar olarak katılınadı
ve Ferhad Paşa'yı cepheye atama yoluna gitti. Övünecek pek fazla askeri başarısı
olmadığından, şehname üslubunda bir anlatıya destek olamazdı. Bunun yerine,
Lokman'a farklı türden bir yazma hazırlattı: Zübdetü 't-tevan'h.
Sinan Paşa'nın hamiliği iki kategoriye ayrılır. Bir yandan, kariyerinin
1 590-96'ya denk düşen son derece çalkantılı bir döneminde, özellikle kamusal
timsalini düzeltmeye dönük yazmaların aktif hamiliğini üstlendi. Diğer yan­
dan, bir Şernailname nüshası ve Farsça resimli yazmalar edinerek, III. Murad
maiyetinin ilme ve edebiyata dönük uğraşıanna da katıldı. Çok sayıda yaz­
maya sahip olması kısmen servetiyle ve kendisine ilişkin olumlu bir izienim
yaratma ihtiyacıyla açıklanabilir; ama yazmaların vardığı yüksek sayı kişisel

90 TİEM ı965, fo!. 1 1 5a-1 18b.

293
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.20. Talikizade yazı sehpasının başında. Şehndme-i hümdyun, Talikizade, istanbul,
1596. Türk ve islam Eserleri Müzesi, 1965, fol. 1 19b. (Foto: Mustafa Yılmaz)

294
B i R ASKERI YÖNETiCiNiN SURETiNDE GÖRÜNENLER

bir ilgiye de işaret eder. Ayrıca, hazırlattığı resimli eserler sarayda harerne karşı
iktidar ve nüfuz çekişınesi içindeki askeri elite ve bürokrasiye daha da güçlü
bir ifade biçimi sağladı.

Sinan Paşa uzun hizmet dönemiyle saraydaki kültür üretimine yön verme fır­
satını bulan Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa'yla daha kolay karşılaştırılabilir.
Ne var ki, Sinan Paşa'nın bir hami (ya da bir sadrazam) olarak ortaya çıkan
portresi Sokollu'nunkinden oldukça farklıdır. Kariyer ve yazma hamiliği ba­
kımından iki adam arasındaki farklılıklar, en aktif dönemlerini ayıran on beş
yıllık zaman diliminde Osmanlı sarayında meydana gelen değişimierin sonu­
cudur. Sokollu'nun sadrazamlık yıllarında sadece himayesindeki kişilerin, yani
şehnameci Lokman'ın ve özel katibi Ahmed Feridun'un eserleri resimlenmiş­
ti. Sinan Paşa ise resmi saray tarihçisi şehnamecinin tek yetkili söz sahibi ol­
madığı bir dönemde hamilik yaptı. Belki de bu çoğulluğun bir sonucu olarak,
Sokollu'nun teşvik ettiği kitaplara oranla, Sinan Paşa'yla ilişkitendirilen birçok
kitabın kişisel propagandaya dönük özelliği daha kolay ayırt edilebilir. Sinan
Paşa kendisine ilişkin olumlu timsali Osmanlıların tarih bilincine dokumada
daha az başarılıydı.
Sinan Paşa resimli tarih hamiliğine ayırabildiği mali kaynaklarıyla çağdaş­
larından ayrılır. Lokman onun himayesinden yararlanmak umuduyla, eserlerin­
de birçok kez ona atıfta bulunurken, besbelli ki bunun bilincindeydi. Lokman'ın
Şehname-i Al-i Osman 'da yer verdiği şiirlerden biri, dönemin uleması açısından
böyle himaye ilişkilerinin önemini açığa vurur ve bu ilişkilerin tarih aktanmını
ne düzeyde şekillendirdiğini gösterir. Lokman bu şiirinde Sinan Paşa'nın ve Lala
Mustafa Paşa'nın askeri başarılarını karşılaştırır; ilkine karşı yüceitici bir tutum
takınırken, ikincisine belirgin bir eleştirel gözle bakar.91 Okur Mustafa Ali'nin iki
serdara karşı tersi bir tutum benimsediğini hatırlayacaktır. iki yazarın tarih eser­
leri aynı bağlılıklar doğrultusunda resimlenmiştir. Açıkçası, tarihçiler ile hamiler
arasındaki kişisel ilişkiler, tarih eserlerini yazış biçimlerini etkiledi. Bu bakım­
dan, ister bizzat serdarlar, isterse de Gazanfer Ağa ya da Mehmed Ağa gibi diğer
saraylılar olsun, hamiler, tarih aktanınında alternatif görüşlere yer verilmesin­
den muhtemelen kazançlı çıktılar. Daha da önemlisi, bu alternatif yaklaşımları
padişahın dikkatine sunmak, kararlarını etkileme fırsatını da buldular.
Sinan Paşa kitap sanatıarına sürekli hamilik etmesiyle, bu bölümde incele­
nen diğer serdarlardan daha öne çıkar. Diğer projelerin bir defaya mahsus niteli-

9ı BL, Add. 7931 , fo!. 87a, 87b.

295
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

ği, gazfmameler ile Sokollu Mehmed Paşa'nın ve Mehmed Ağa'nın sanat hamiliği
arasındaki başlıca farklılıklardan birini açıklayabilir. Onların hamiliğinin öne
çıkan özelliği, onlar için hazırlanan kitapların sadece hamilere ilişkin yaltak­
lanıcı belirli bir izienim sunmaması, bu kişilerin konumlarını tanımlamaya da
yardımcı olması ve böylece Osmanlı sarayının sosyal hiyerarşisini etkilemesiydi.
önceki kitaplar sadrazamlık ya da darüssaade ağalığı için yeni tanımlar getiren
nitelikteydi. Gazanameler ise sırf başkarakterlerini övmekle sınırlı kaldı. Hami­
lerinin ya da kahramanlarının karİyerlerini kimi zaman etkiledikleri doğrudur;
ama saraydaki belirli makamların yeni tanımlarını sunmadılar. Aksine, Osmanlı
sarayının nasıl olması gerektiğine dair önceki anlayışlardan birine sarılmaya
yöneldiler. Gazanamelerin çoğu Osmanlı imparatorluğu'nu padişah vekilierinin
Divan-ı Hümayfm üyeleri ve ordu serdarları olduğu bir askeri toplum gibi gören
bir anlayışı yüceltti. Bu bakımdan Lokman'ın son eserlerinde sunulandan farklı
bir Osmanlı padişahı timsalini de sundu. Mehmed Ağa'nın kitaplarında Hazre­
ti Muhammed'in varisi olarak tasvir edilen padişah, gazanamelerde varlığıyla
askeri başarının teminatı olarak görünür. işlerin merkezinden kopuk olmasına
karşın, askeri bakımdan başarılı bir imparatorluğun önderidir.
Saray hizmetkarları sadrazamlık makamı için seçtikleri bir adayı öne çı­
kararak nüfuz alanlarını genişletmek için, iki özgül örnekte (Nusretndme ve
Gencine) bir askeri saray anlayışını kurnazca kullandılar. Bu yazmalar sarayda­
ki himaye ilişkilerinin çapraşık ve değişken niteliğini hatırlatır bize. III. Murad
döneminde saray haremi ve Divan-ı Hümayün arasındaki hizipçi iktidar kavga­
ları bağlamında, tarihçiler önemli bir rolün gereğini yerine getirdiler. 1580'lerde
resimli gazaname sayısındaki ani patlama sadece hizip siyasetine değil, Osmanlı
elitinin ordu ya da Divan-ı Hümayün esaslı kimliğini sürdürmeye yönelik bir gi­
rişime de işaret eder. Aslında, saray hareminin ve hizmetkarlarının artan ağırlığı
karşısında, bu kimlik anlayışı hızla değişme sürecindeydi.

296
6

OSMANLlLAŞMlŞ BİR VENEDİKLİ:


BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA
VE SANAT HAMİLİGİ

Franceschina Zorzi Michiel adında bir Venedikli kadın 1559'da iki oğlu ve kızıy­
la birlikte seyahat ederken, Arnavutluk'ta Osmanlı kuvvetlerine tutsak düştü.
Kendisinin ve kızının fidyeyle serbest bırakılınasını sağlarken, oğullarını kur­
taramadı. iki oğlan istanbul'da saray hizmetine girdi. Kaynaklarda asıl adları
geçmeyen iki Venedikli oğlandan Cafer 1 582 'ye kadar yaşadı ve Osmanlı padi­
şahının has odabaşısı oldu.1 Kardeşi Gazanfer daha da büyük başanya ulaştı.
Hem III. Murad hem de III. Mehmed döneminde babüssaade ağası ve has odabaşı
olarak görev yaptı. Babüssaade ağası içoğlanlarının yaşadığı ve eğitim gördüğü
Enderun'a nezaret ederdi. Bu görevinin gereği olarak ikinci ve üçüncü avluları
ayıran kapının gözetiminden sorumluydu. Padişahın huzuruna çıkışı ve sarayın
iç kısmına geçişi denetlerdi. Has odabaşı genellikle doğrudan babüssaade ağası­
nın emri altında olurdu; ama Gazanfer Ağa her iki makamı elinde tuttuğu için,
sarayın erkeklere mahsus kısmındaki idare ve teşrifatı büyük ölçüde denetleye­
cek konumdaydı.2 Gazanfer'in padişahın huzuruna çıkmak açısından olağandışı
bir ayrıcalığı vardı ve bu sayede onunla yakın bir ilişki kurma şansını buldu.
Bir başka deyişle, Venedik asıllı bu esir Osmanlı sarayında en güçlü kişiler­
den biri haline geldi. Nitekim Osmanlı saray sistemine öylesine kapsamlı biçimde
uydu ki, çapraşık yönlerini öğrendi ve çok nüfuzlu bir konuma yükseldi. Yani, en
azından kamusal kişiliğiyle artık Osmanlılaşmış bir Venedikliydi. Titiz, incelikli
ve başarılı bir şekilde kurguladığı "Osmanlı" kimliğiyle, geride çarpıcı çeşitliliğe
ı Pedani, "Safiye's Household", 14. Has Oda Topkapı Sarayı'nın üçüncü avlusunun kuzeybatı köşe­
sinde padişahın kaldığı kubbeli bir binaydı. Ayrıntılı bir inceleme için bkz. Necipoğlu, Architectu­
re, Ceremonial and Power, 1 1 3-14 ve 141-58.
2 Uzunçarşılı, Saray Teşkikitz, 340-53.

297
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sahip sanatsal ürünler de bıraktı. Bu kitapta incelenen diğer hamiler gibi, Os­
manlı saray kültürünün oluşumuna sürekli katkıda bulundu. Hazırlattığı resimli
yazmalar, saraydaki konumunu sağlamlaştırıp sürdürmek için nasıl bir uğraş
verdiğini canlı biçimde ortaya koyar.
Gazanfer Ağa'nın resimli yazmaları burada bir Osmanlı saraylısının orta­
ya çıkışının izlerini sürmek için incelenmektedir. Bilginleri ve şairleri himaye
etmesi cömert bir edebiyat hamisi olarak tanınmasını sağladı ve Osmanlı eli­
tinin aydın meraklarını paylaştığını gösterdi. Müttefiklerini yüceitici kitaplar
yazdırdı, meslektaşlarının himayesindeki bilginleri çeşitli görevlere getirdi ve
yazmaların hazırlanışında başka saraylılada işbirliğine girdi. özetle, Gazan­
fer Ağa konumunu güvence altına almak için sadece fikri, sosyal ve manevi
şebekeler yaratmakla kalmadı; bu şebekeler aracılığıyla Osmanlı saraylı kim­
liğinin dönüşümüne de katkıda bulundu. Resimli yazmalar onun ittifaklarını
tanımlayıp sağlamlaştırmasına yardımcı olarak, Osmanlı sarayını şimdiye ka­
dar gördüğümüzden farklı bir yolla şekillendirdi. Öte yandan, Sokollu Mehmed
Paşa ya da Mehmed Ağa gibi, Tercüme-i mjftdh-ı cjfrü-l'cdmf ("Gizli Bilgile­
re Ulaşma Anahtarının Tercümesi") yardımıyla III. Mehmed için bir padişah
ikonografisi oluşturulmasında rol oynadı ve Nusretndme aracılığıyla Osmanlı
tarihinin geleceğe şekil verecek bir yaklaşımla kayda geçirilmesine katkıda
bulundu. Osmanlı sarayının belli bir timsalini oluşturma ve her bir saraylının
rolünü ve kimliğini tanımlama arasındaki diyalektiğin Gazanfer Ağa örneğinde
sürdüğünü görmekteyiz.
Gazanfer Ağa erken modern çağ Osmanlı sarayı bağlamında kuraldışı
bir örnek değildi. Devşirme sisteminden dolayı, Osmanlı bürokratik ve askeri
teşkila.tlarının üst kademeleri dönmelerle ve esirlerle doluydu. 3 Onun bir Osman­
lıya dönüşmesi çok-etnisiteli bir sarayın mensuplarınca paylaşılan bir tecrübey­
di. Bütün dönmelerin Gazanfer gibi üst kadernelere yükselmesi ya da sarsıcı ha­
dım ameliyatına dayanmaları söz konusu değildi; ama onun yaşadığı tecrübeyi
anlamak yine de mikro bir düzeyde Osmanlı kimliğinin oluşumuna epeyce ışık
tutar. Gazanfer'in sanatsal uğraşları o dönemde yaşamış çoğu kimse açısından
erişilemeyen kişisel bilgilerin zengin bir dokusunu sunar; saraylı kimliğinin olu­
şumu ve siyasal manevra gücü meselelerini biyografik bir düzeyde ele almamızı

3 Devşirme sisteminin bir özeti için bkz. Cemal Kafadar, "The Ottomans and Europe", Handbook
qfEuropean History, ed. T. A. Brady, H. A. Oberman ve J. D. Tracy (Leiden: Brill, 1994-95) , 589-
637, özellikle 603-06. Kafadar'ın Osmanlı kimliğine ilişkin analizi ve dönmeliğin kuraldışı değil,
kural olduğu yolundaki tezi için bkz. aynı makale, 6ı9-20 ve Kafadar, "A Rome of One's Own".
Ayrıca bkz. Eric R. Dursteler, Venetians in Constantinople: Nation, Identity, and Coexistence in
the Ear{y-Modern Mediterranean (Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2006) .

298
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

mümkün kılar. Onun yükselişi ve dönüşümü çok hızlı olduğu ve büyük ölçüde
sanat hamiliğine dayandığı için, Osmanlı saraylı kimliğinin henüz oluşturuldu­
ğu bir dönemde bile, bir "Osmanlı"nın yaratılışı açısından mükemmel bir göster­
ge oluşturur.
Osmanlı sarayında dolaşıma giren kitapların ana işlevi, saraylıları eğitmek
ve bir ortak kültür yaratmak olduğuna göre, Gazanfer Ağa'nın "Osmanlı" kişi­
liğini bu faaliyetlerin bir sonucu olarak görebiliriz. Yahut başka bir bakışla, onu
"Osmanlı" yapan şey belki de sarayın kitap kültüründen kaptıklarıydı: Ne de
olsa, kitaplar Osmanlı elitine mensup olmanın göstergesiydi. Türkçe, Arapça ya
da Farsça olsun, hazırlanan yazmaların geçmişteki bir islam kültüründen kalma
klasikierin nüshalarından ibaret olmadığı ve çoğunlukla yeni kaleme alındığı
göz önünde tutulduğunda, bu sav büsbütün güçlenir. önceki üç bölümde gördü­
ğümüz üzere, Osmanlılar dönemin tarihindeki veya Osmanlı odaklı daha uzun
bir tarihsel çerçevedeki rolleri ve yerleri hakkında kitaplar yazmaktaydı. Böylece
Gazanfer'in hamiliğine ilişkin bu analizle, resimli kitaplar hazırlamanın ardın­
daki saik konusuna tekrar dönmüş olmaktayız-bu saik Gazanfer gibi Osmanlılar
yaratmaktı.
Her ne kadar erken modern çağda "benliğin ortaya çıkışı" kavramı tartış­
maya açık olsa da, Gazanfer'in hayatına ilişkin birikimli izler, gözardı edileme­
yecek ölçüde oturmuş bir kamusal kişiliği sunar. 4 Yavaş yavaş bir Osmanlıya
dönüşmesine karşın, bu kimliğe eski bağlarını söküp atma pahasına ulaşmadı.
Kariyerinin sonraki yıllarında Venedikli annesini ve kız kardeşini istanbul'a ge­
tirtti ve ittifaklar şebekesini güçlendirmek için kız kardeşini bir Osmanlı askeri
görevlisiyle evlendirdi. 5
Bir hadım ağa olmak Gazanfer'in saray kademelerinde yükselişine destek
sağlamaya yönelik önemli bir karardı. Dönemin tarihçisi Mustafa Ali'ye göre,
Gazanfer Bey ve kardeşi Cafer Bey II. Selim'in hizmetine şehzadeliği sırasında
girmişlerdi. Selim 1566'da tahta çıktığında, kendisinin yanında, sarayın iç kıs­
mında görev yapabilmeleri için hadım edilmeye razı olup olmayacaklarını sordu.
iki kardeş teklifi kabul etti. Ali belki bedensel değişimi kaldırmaya yetecek kadar
güçlü olmamasından dolayı, Cafer'in ameliyat sonrasında çok uzun süre yaşa­
madığını yazar. Gazanfer ise padişahın yakın bir dostu olmaya devam etti; otuz

4 Bu konudaki Batı Avrupa odaklı tartışmaların yakın dönemde çıkarılmış bir özeti için bkz. john
)effries Martin, "The Myth of Renaissance Individualism", A Companian to the Worlds qf the
Renaissance, ed. Guido Ruggiero (Oxford: Blackwell Publishing, 2002) , 208-23. Kimlik oluşuna
ilişkin tartışmada Greenblatt'ın Renaissance Sejf:fashioning adlı çığır açıcı eserinin payı büyük­
tür. islam dünyası bağlamında anlamlı karşılaştırmalar sunan kaynaklar için bkz. Dale, "Steppe
Humanism"; Dale, The Garden qfEight Paradises; Subtelny, Timurids in Transition.
S Pedani, "Safiye's Household", 14-17 ve 35-27; Dursteler, Venetians in Constantinople, 1 19-1 29.

299
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

yıl babüssaade ağası ve yirmi yıl has odabaşı olarak görev yaptı. Ali onun hadım
edilişinden talihsiz bir olay diye söz eder; ama ilahi takdirle belirlenmiş yüce bir
amaç taşıdığını belirtir. 6
Dönemin tarih eserlerinde hadım ağaların iğdiş edilmesine nadiren değinir.
Ali'nin olay üzerinde durması olağandışı mahiyetine, özellikle Gazanfer'in ye­
tişkinlik yıllarında meydana gelmiş olmasının ilginçliğine işaret eder. Osmanlı
sarayındaki hadım ağaların çoğu çocukken hadım edilir ve sarayda yetiştirilirdi.
Ali hadım edilme olayını Allah'ın akıl ermez hikmetinin ve Gazanfer'in padişah
emirlerine itaatinin bir işareti olarak sunar. Oysa Gazanfer'in böyle sarsıcı bir
ameliyata razı olması, siyasal emellerinin ne kadar güçlü olduğunu ve saraylı
kimliğini bilerek edindiğini gösterir. Hadım edilmek padişaha yakınlığın başarı
için hayati önem taşıdığı bir dünyada, ilerlemenin bir aracıydı-kısmen soya bağlı
bir rekabet tehdidi yaratmaması sayesinde.
Gazanfer'in ameliyattan geçmeye istekli oluşunun önemi, hadım bir vezir
olan Mesih Paşa'nın aynı işleme duyduğu kızgınlıkla karşılaştırıldığında çarpıcı
biçimde ortaya çıkar. Mustafa Ali Nushatü's-selatin'de Mesih Paşa'yı gereksiz
ölçüde sert bir vezir olarak eleştirir ve vergileri şeriata göre toplaması yönündeki
bir ricaya şöyle tepki verdiğini aktarır: "Husyelerimi şeriata göre mi kesip aldılar
ki, ben de bundan dolayı böyle konuları şeriata göre halledeyim? "7 Bu sözlerde
açıkça görülen kızgınlık, bu tür kişilerden beklenecek tutumla daha uyumlu­
dur. Gazanfer'in razı oluşundaki cesaret, bu sözlerin ışığında daha da öne çıkar.
Mesih Paşa'nın siyasal kariyerini kişisel kayba değer görmediği açıktır. Oysa
Gazanfer'den böyle bir itiraz gelmiş değildir.
Hadım edilmek Gazanfer'in padişahla yakın ilişkiye girmesinde ilk adıındı
ve sanat hamiliği sarayda nüfuz sahibi olanlarla daha da yakınlaşmasını sağla­
dı. Şiir, fabl ve batıni bilgi konulu kitaplar edindi ve hazırlattı. Sahip olduğu ki­
taplar içoğlanlarınca eğitim sırasında okunan ya da çeşitli paşaların terekelerin­
den çıkan kitaplada yakından ilişkiliydi. Bu pahalı ve hikmetli eserleri edinmek,
Gazanfer'in kendisini bir edebiyat hamisi olarak sunmasına ve sarayda geçerli
aydın meraklarını paylaşmasına, böylece padişah nedimlerinin elit çevresindeki
konumunu sağlamlaştırmasına olanak verdi. Yani, onun hamiliği Osmanlı sara­
yıyla özdeşleşmesinin önemli bir yoluydu.

6 Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 288a-89a. Ali'nin sözleri günümüz tarihçilerince tamamen olmasa da,
çoğunlukla doğrulanmaktadır. Pedani ("Safiye's Household", 14-17) Venedik devlet arşivlerin­
deki araştırmalara dayanarak, Ali'nin anlatımının aksine, Cafer'in ameliyattan sağ kurtuldu­
ğunu ve 1577'den öldüğü 1 582 'ye kadar has odabaşılığı yaptığını, bu görevi daha sonra kardeşi
Gazanfer'in devraldığını ortaya koymuştur.
7 Ali, Nushatü's-selcitin, çeviri 3 1 , transkripsiyon, 149: «haşa sümme haşa kelime-i küfre ictira
idüb benüm hayalarumı şer' ile çıkarmadılar ki ben öyle umurı şer' ile görem>>

300
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

Gazanfer'in siyasal emelleri ile yazmaların hazırlanışına katkısı arasındaki


belki en doğrudan bağlantı, beşinci bölümde ele alınan Nusretndme örneğinde
görülür. Gazanfer himaye ettiği kişilerden biri olan yazar Mustafa Ali'nin eserini
padişaha sunmasına aracılık etti. Bu kitap sonraki sadrazarnın belirlenişine müda­
hale yollarından biriydi-tercih ettiği kişi, resimlerde ana kahraman olarak işlenen
özdemiroğlu Osman Paşa'ydı. Sarayda Osman Paşa'nın sadrazamlığa getirilme­
sine karşı çıkan birçok kişi vardı; ama Gazanfer çeşitli vesilelerle onu padişahın
yanında savundu. Osman Paşa'nın sadrazamlığa tayininden bir ay önce tamam­
lanan Nusretndme, Gazanfer'in gittikçe hiziplere ayrılan sarayda bir müttefikinin
iktidar mevkilerinden birine ulaşmasını sağlama çabasının parçasıydı. Dolayısıyla
Gazanfer Ağa'nın Osmanlı sarayının geleceğini şekillendirmesine yardımcı oldu.
özellikle Osman Paşa'nın III. Murad maiyetindeki harem hizbi içinde yer
almamasından dolayı, Nusretndme Gazanfer Ağa'nın nüfuz çevresini güçlen­
dirmeye yönelikti. Yazmadaki son görüntüde (resim 4.06) Gazanfer Ağa'nın III.
Murad ve lalası Hoca Sadeddin'le birlikte resmedilmesi, nüfuz sahibi bu üçlünün
yeni sadrazam tayini gibi meseleleri görüştüğü başbaşa ortama örnek oluşturur.
Resim aynı zamanda padişahlık döneminin sonlarında III. Murad'a en yakın iki
kişiyi hatırlatır ve üç adam arasındaki dayanışmanın ipucunu verir.
Gazanfer Ağa'nın öbür hamilik girişimleri daha örtük siyasal amaçlar taşır;
ama ona ve Osmanlı sarayına dair ince noktaları açığa vurma açısından daha da
ilginçtir. Gazanfer'in şairlere ve bilginiere aktif desteği, Süleyman döneminin ve II.
Selim'in şehzade sarayının altın çağının bir yönünü bilinçli bir tavırla sürdürmesi­
ne olanak verdi.8 16. yüzyıl sonlarının bağlamında, Süleyman'ın mirası ve bunun
ortadan kalkışı Osmanlı aydınlarının zihnini yoğun olarak meşgul eden konulardı.
Gazanfer'in hamiliği muhtemelen III. Murad'ın ve özellikle III. Mehmed'in sarayla­
rında eksik gördüğü şeyi düzeltmeye yönelik bir girişimdi. Bu çabaların kendisi ile
Süleyman dönemi, yani artık özlem duyulan bir geçmiş arasında çağrışımlar yarat­
ma gibi ek bir yararı vardı. Gazanfer'in edebiyata ilgisi büyük olasılıkla II. Selim'in
Kütahya'daki şehzade sarayında gelişti; tarihçi Mustafa Ali'yle de bir şair sığınağı
olarak tanınan bu sarayda tanıştı.9 Himayesindeki Ali'nin yazılarında imparatorlu­
ğun durumundan ve devlet görevlilerinin edebiyatı ihmal edişinden yakınmasına
karşın, Gazanfer bir dizi bilgin ve şairi destekleyerek, padişaha ulaşınalarma aracılık
ederek ve onlara istihdam kapıları bularak durumu düzeltmeye çalıştı. Gazanfer'in
başarılı bir saraylı olmak için başvurduğu stratejilerden biri edebiyatı desteklemekti.
8 Bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, ı o ı , 226-27 ve 266; Kafadar, "The Myth of the Gol­
den Age", 37-48.
9 II. Selim'in maiyetine ilişkin bir değerlendirme için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual,
33-40; Necipoğlu, "A Period of Transition", 202-7.

30 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bir Osmanlı Saraylısının Yaratılışı: Dil ve Edebiyat

Gazanfer'in sanat hamiliği 1590'dan itibaren yoğunlaşarak, Arapça ve Farsça


eserlerin Osmanlıcaya tercümesine odaklandı. Bu tercüme hareketindeki ka­
talizör rolünde hem Osmanlı sarayının aydın uğraşiarına şekil verdi, hem de
"Osmanlılığının" kanıtını ortaya koydu. Farsça ya da Arapça yerine Osmanlıca
yazılmış kitapların sayısındaki artış ve tercümeye karşı gelişen ilgi, 16. yüz­
yıl sonlarının Osmanlı saray kültüründe belirgin değişimlerdi. 10 Bu geçişte III.
Mehmed'in çevresindeki kişilerin teşviki önemli bir etkendi. Padişahın danışma­
nı Hoca Sadeddin tarih kitabı Tacü't-tevarih'i Osmanlıca yazdı ve şair Baki bir­
çok çağdaşı gibi Farsça yerine Türkçeyi tercih etti.U Her ikisi de ilim ve edebiyat
bağlamında Osmanlıcanın benimsenmesi için uğraştı.
Mustafa Ali padişah maiyetinin talimatı üzerine kaleme aldığı Fusul-i hall
ve akd ("Hal ve Akit Fasılları") kitabında, hem elit tabakanın hem de avaının
kendisini aniayabilmesi için daha sade bir dille yazmayı seçtiğini açıklar. Bu du­
rum dildeki ve konulardaki değişimin padişah dışındaki geniş bir okur kitlesinin
eğitim düzeyinden ve ilgi alanlarından kaynaklandığını ima eder. ı2 Padişahın
etrafında yerel dilin benimsenmesi için yoğun biçimde uğraşan ve Farsçayı ya
da Arapçayı rahatça kullanamayan kişiler vardı. Padişahın yakın çevresi saray­
daki kültürel uğraşlada yakından ilgilenmeye başladığından, yazarlar bu geniş
zümrenin ilgi alanlarına hitap etmek zorundaydı.
Birinci bölümde ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere, Topkapı Sarayı Kütüp­
hanesi yazma kataloğunun incelenmesi, III. Mehmed'in dil becerileri hakkında
şüpheler uyandırır. Padişahın Türkçe eserleri Arapça ya da Farsça eseriere ter­
cih ettiği açıktır.ı3 III. Mehmed'in zevklerine tanıklık edenlerden biri de Musta­
fa Ali'dir; padişahın uzun anlatımlardan hoşlanmadığını "padişahın güvenine
mazhar olmuş kişilerden ve tanınmış ağalardan" öğrendiğini belirtir. ı4 Padişahın

10 III. Murad döneminde şehndme dilinde Farsça nazımdan Osmanlıca nesre geçiş, Woodhe­
ad ("Experiment") gibi çeşitli uzmanlarca saptanmış bir olgudur. III. Mehmed'in şehndmeci
Talikizilde'den 1 594-96 Macaristan seferinin hikayesini Osmanlıca yazmasını açıkça istediği bu
yazınada belirtilir (TİEM, 1965, fo!. l l b-1 2a).
l l Hoca Sadeddin III. Murad'ın lalasıydı ve daha sonra şeyhülislamlık yaptı. Baki 16. yüzyılın en
ünlü şairlerinden biriydi ve kazaskerliğin yanı sıra çeşitli müderrislik görevlerinde bulundu. Os­
manlıcayı benimsetme çabasına ilişkin daha kapsamlı bir değerlendirme için bkz. Fleischer, Bu­
reaucrat and Intellectual, 149.
12 Mustafa Ali Fusul-i hall ve dkd, Beyazıt Kütüphanesi, Ali Emiri Tarih 245, fo!. 6a.
13 Karatay, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Farsça; aynı yazar, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Türkçe;
aynı yazar, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Arapça. III. Mehmed'in okuma tercihleri için bu kitabın
birinci bölümüne bakınız.
14 Mustafa Ali, Mevd'idü'n-nifd'is.fi Kava'idi'l-Mecdlis, ed. Cavid Baysun (İstanbul, 1956) , 14-15.
Ayrıca bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 1 79-80.

302
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

zevklerinin çevresindeki kişilerin tercihlerine yön vermesi doğaldı; tercümelerde­


ki artışın temelinde padişahın tercihleri ve çevresinde yer alan Baki ya da Hoca
Sadeddin gibi kişilerin eğilimlerinden kaynaklanmaktaydı.
Gazanfer Ağa bir yazar değildi ama başkalarının yazdıklarını etkileye­
bilecek güce sahipti. Bilginiere Farsça ve Arapça metinleri tercüme ettirerek,
Osmanlıca okunabilecek eserlerin sayıca artmasına önemli katkıda bulundu.
Mjftdh-ı cjfrü'l-cdmf, Destan-ı Ferruh ve Hümd ve Baharistan tercümelerinin
girişlerinde hamilik erdemleri ortaya konulur. 15 Her üç resimli eser de Gazanfer
Ağa'nın talimatıyla özgün dillerinden tercüme edilmiş ya da nazımdan nesre
çevrilmişti. Tercümanlar eserlerinin mukaddimelerinde, Gazanfer'in bir hami
olarak gösterdiği cömertliği ayrıntılı olarak aktarırlar ve birçok bilgine yazıla­
rını padişaha sunmada yardımcı olduğunu belirtirler. 1 6 Gerek Mjftdh gerekse
Ferruh ve Hümd Gazanfer'i padişahın ihsanının şefaatçisi olarak nitelendirir.
Ferruh ve Hümd 'nın tercümanı padişahın Gazanfer Ağa aracılığıyla hüner­
lerinden haberdar olduğunu açıkça belirtir. Gazanfer'in tercümeler bittiğinde
kendisini cömertçe ödüllendirdiği yolundaki ifadesinden, Gazanfer'in daha
önce de hizmetlerinden yararlandığı bellidirY Gazanfer Ağa bizzat yaptırıp
destek verdiği medresesinde de bu iki tercümanı hoca olarak işe almıştı. Bes­
belli ki hamiliği sırf birkaç kitap tercüme ettirmeyi aşacak ölçüde karmaşık ve
kapsayıcıydı.
Bahanstan'ın başlangıcında Gazanfer'i metheden ve ismini mısraların ilk
harfleriyle akrostiş biçiminde veren bir şiir yer alır: Bdbüssadde Ağası Gazan-
Jer, inşallah ömrü uzun sürer. Tercüman folyo Sa'da "babüssaade ağasının çok
erdemli bir kişi ve büyük bir ihsan membaı olmasından dolayı, isminin her har­
finin mühim olduğunu ve bu yüzden isminin açıkça belirtitmek yerine bir şii­
re yerleştirildiğini" açıklar. Şiir Gazanfer'i överken, erdemlerini söze dökmenin
neredeyse imkansız olduğunu ileri sürer. 18 Bu ifadeden babüssaade ağasının bir
dizi şair için sürekli bir destek kaynağı olduğu ve himayesinin sürmesini ümit
etmeleri için haklı sebeplerin bulunduğu açıkça anlaşılır.

15 TSMK, B. 373, R. 1484 ve H. 1 71 1 . İÜK, T. 1975 bir hazırlık yazması olan TSMK, R. 1484'ün
resimli versiyonudur.
16 TSMK, R. 1484, fo!. 8a-9b. TSMK, B. 373'te tercüman folyo 2a'da kendi adını verir ve folyo
4b-Sa'da şunu belirtir: Kapu ağasz GazaTJfer ağa hizmetleri vdsztas(Yla ... sultan-ı hift keşvdra
mazhar olup mer'i ve mesnlr olurdum. Şerifı de Gazanfer Ağa'yı alimierin ve seyyitlerin bir dostu,
cömertlikte öncü bir kişi olarak tanıtır: Muhibb-i ulema ve sdddt ve delil-i ihsdn ve kd 'id-i hayrdt.
1 7 TSMK, R. 1484, fo!. 8a-9b.
18 TSMK, H. 1 71 1 , fo!. Sb-6b, şiirin başharfleri: AGA I BAB SA 'DT GZNFR DAMii1RH. Folyo Sa'daki
açıklama ise: "Bir sahib-i fazilet menba-ı mürüvvet ağa-yı darüssaiidetdir ki her mekanda sada­
retde olduğundan nam-ı şerif ve ism-i müniflerinin dahi her bir harfi riyaset iktiza itmeğin nam-ı
şerifleri tasrihan zikr olunınayıp bir kaside-i müveşşah ile beyan olunmuşdur".

303
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 6.0 1 . Bakkal dükkanındaki fare. Baharistan, Cami (tercüme nüsha) ,


istanbul, yak. 1600. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 71 1 , fol. 14a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

304
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA . . .

Gazanfer'in talimatıyla tercüme edilen yazmalar, Mustafa Ali'nin saptadığı


ve Flesicher'ın ana hatlarını açıkça ortaya koyduğu üzere, III. Mehmed'in edebi
zevklerine sıkı sıkıya denk düşer: Rahatça kıssa çıkarılacak, basit, anlaşılır ve
kısa hikayeler. 1 9 Nazımdan nesre 1601-02'de çevrilen Destan-ı Ferruh ve Hümd,
yiğitlik temalarının işlendiği bir aşk hikayesidir. Baharistan tercümesi sarih dille
açıklanmış ahlaki sonsözleri olan bir dizi didaktik hikayeden oluşur ve özgün
Farsça manzum biçim yerine Osmanlıca nesir biçimindedir. Buna uygun olarak,
nazım yerine nesrin kullanılması metinlerin daha geniş kesime ulaşmasını da
sağlar. Ferruh ve Hümd tercümesi padişahın tercihlerine uygun düşmenin yanı
sıra, Gazanfer Ağa'nın bir edebiyat hamisi olma yönündeki genel arzusuna da
katkıda bulundu. Av, şölen ve şehvetli buluşma anekdotları ortaçağ Acem şairi
Nizami'nin Hamse'sindeki hikayeleri hatırlatır; bu eser Osmanlı ve Safevi or­
tamlarında resimlenmiş en gözde kitaplardan biridir. Baharistan'daki hikayeler,
fare ve bakkal hikayesinde (resim 6.01) olduğu gibi, çoğunlukla ahlaki mesajlar
içeren fabllardır. Bir başka deyişle, bu kitapların muhtevaları birinci bölümde
incelenen kitap terekeleriyle paralellikler taşır.
Gazanfer hamilik ettiği eserlerle, değerli bulduğu bilginleri ve şairleri, pa­
dişahın ve nedimlerinin dikkatini çekecek şekilde öne çıkardı; böylece onların
gözünde de kendi konumunu yükseltti. Gazanfer'in irfana dönük kişisel ilgi­
si, önceki Osmanlı saraylarının hamilik geleneklerini sürdürme arzusu ve III.
Mehmed'in diğer nedimleriyle kaynaşacak şekilde "edebiyatsever saraylı" izle­
nimini verme ihtiyacı arasındaki bağlantıları koparmak neredeyse imkansızdır­
üstelik böyle bir yaklaşım keyfi olur. Onun hamiliğini padişahın hamiliğinden
ayırmak belli noktalarda aynı ölçüde imkansızdır. Gazanfer sadece içerik ve dil
bakımından padişahın zevklerine uyan kitapları hazırlatmadı; çoğu kez padi­
şahın huzurundan çıktıktan sonra yazılması talimatını verdiği kitaplar da oldu.
Başlı başına hamilik ile hükümdara aracılık arasındaki sınır Gazanfer Ağa ör­
neğinde bulanıklaşır. Fakat bu sınır bulanıklığı onun yararınaydı; çünkü pa­
dişah çevresinin ayrılmaz bir parçası olarak görülmesini sağladı. Darüssaade
Ağası Mehmed Ağa'nın III. Murad'ı temsil etmesinde olduğu gibi, padişah adına
hareket etme konumu yoktu; padişahın dış dünyadaki tek temsilcisi o değildi.
Gazanfer Ağa'nın daha bağımsız olmasını mümkün kılan unsurlar, siyahi değil,
beyaz bir hadım ağa olması ve Mehmed Ağa'ya kıyasla, yönetici elitin daha ge­
niş kesimleriyle ittifaklar oluşturmasıydı.

19 Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 1 79-80.

305
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Osmanlı Padişahı İçin Yeni Bir Timsal: Mjftah-ı cjfrü 'l-cami

Gazanfer Ağa'nın yıllarca başında bulunduğu Has Oda'da padişahla yakın ve dü­
zenli teması, aydın ilgilerinin ifadesini bulmuş olabileceği özgül bir bağlama işaret
eder. Nitekim Gazanfer Ağa, Şerifı'den Mjftdh-z cj{rü'l-cdmf'yi Osmanlıcaya tercü­
me etmesini padişahın huzurundan çıkınca istemişti. Yazar Gazanfer Ağa'nın gece
gündüz padişahın yanından nadiren ayrıldığını belirtir. Arapça ya da Farsçadan
kitaplar tercüme etmek gerektiğinde, Gazanfer'in kendisini görevlendirdiğini ve
tercümeler bittiğinde cömertçe ödüllendirdiğini aktarır. Anlatırnma göre, bir gün
Gazanfer padişahın huzurundan bir kitapla birlikte çıkar ve tercüme edilmesini
ister. Bu kitap Mjftdh-ı cifrü'l-cdmf'dir.20 Bu anekdot hem Gazanfer Ağa'nın ter­
cümeyi yaptıran kişi olduğunu doğrular, hem de padişahla yakın ilişkisine işaret
eder. Aslında, Gazanfer'in Şerifı'ye kitabı tercüme etme görevini verdiğinde kendi
istekleri doğrultusunda mı hareket ettiğini, yoksa dosdoğru padişahın isteğinin bir
aracısı konumunda mı olduğunu kestirrnek neredeyse imkansızdır.
Mjftdh-z cjfrül-cdmf diğer tercüme eserler Bahan'stan ile Ferruh ve Hümd 'dan
çok farklı bir rol oynadı. Bununla birlikte, üç eserin birlikte incelenmesi Gazan­
fer Ağa'nın zevklerinin, Sultan III. Mehmed ile nedimlerinin zevkleriyle tam
uyuştuğunu saptamamıza olanak verir. Her üç eser de çok okunaklı bir nesih
yazısıyla ve nispeten sade Osmanlıcayla yazılmıştır. Basit didaktik masallar, yi­
ğitlik temalı bir aşk macerası ve batıni bilgiler üzerine kurulu muhtevaları, padi­
şahın olduğu kadar babüssaade ağasının da tercihlerini yansıtır. Zevkterindeki
bu örtüşme Gazanfer'in desteklenmesini istediği yazarların eserlerini sunarak,
padişahın hamiliğini yönlendirmesiyle de ilintilidir. Böylece Gazanfer Ağa'nın
gözüne girmenin padişah hamiliğini güvence altına alması, Gazanfer Ağa ile
III. Mehmed arasındaki yakın ilişkiyi ve ortak hamilik faaliyetlerini günışığına
çıkarır. Söz konusu eserde, Gazanfer yazmanın ithaf edildiği III. Mehmed'le bir­
likte hareket etmiş olsa gerek. Ne de olsa, Gazanfer yazar Şerifı'den tercümeyi
yapmasını, padişahın huzurundan çıkışında istemişti.
Kitap saraydaki revaç bulan dinsel duygulada ve ilgi alanlarıyla da bağlantı
kurar. Mjftdh-z cjfrü 'l-cdmf'nın batıni konusu, 16. yüzyıl sonunda Osmanlı sara­
yında yaygın ilgi görmekteydi. Bir kehanet eseri olan kitapta kıyamet alametleri
ele alınır. Mjftdh-z cjfrü 'l-cdmf 16. yüzyılın birinci yarısında Sultan Süleyman ile
kıyamette ortaya çıkacak Mehdi arasında paralellikler kurmada kaynak alınan
eserlerden biriydi. III. Murad döneminin ilk yıllarında Mjftdh 'ın Arapça versi-

20 TSMK, B. 373, fo!. 4a-6b.

306
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDi KLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

yonunu resimierne hazırlıkları başlamış ama bu çalışma tamamlanmamıştı.2ı


Gazanfer'in yaklaşık 1578 tarihli bu nüsha yerine tercüme metni resirolendir­
me yoluna gitmesi, tercihlerdeki keskin bir değişimi ve Osmanlıca okunabilecek
eserlerin sayısını artırmaya dönük ortak bir çabayı açığa vurur. Ayrıca Mjfta.h'ın
Osmanlı sarayı için önemine de işaret eder.
Mj/tdh-ı cjfrü'l-cdmi'nin yazarı Abdurrahman el-Bistami, Osmanlı padi­
şahları II. Murad'a (hd 1421-44, 1446-51) ve II. Mehmed'e (hd 1444-46, 1451-
81) hizmet vermiş nüfuzlu bir hadis, esrarlı ilim ve kehanet alimiydi. Gazanfer
Ağa'nın verdiği onurlu bir görev olarak, metin Şerif b. Seyyid Mehmed b. el Şeyh
Burhan tarafından tercüme edildi. Tercüman resimli olanı da kapsamak üzere,
kendisine metnin üç nüshasının verildiğini belirtir. Kur'an'dan ve başka kehanet
metinlerinden bölümler ekleyerek, metni genişlettiğini aktarır. 22
Fleischer tercümeyi eserin 16. yüzyıl sonlarında rağbet görmeye devam et­
tiğinin bir göstergesi olarak yorumlar. Titiz bir inceleme, yazma ile Sultan III.
Mehmed'in sarayındaki ortam arasındaki yakın bağları gösterir.23 III. Murad dö­
neminin önceki bölümlerde ortaya konulan padişah timsalindeki değişiminin,
Osmanlı padişahını Mehdi gibi sunmaya ilginin yeniden uyanışına yol açmış
olması mümkündür. Zaten Mehdi figürü III. Murad'ın Zübdetü 't-tevdrih'te tasvir
edilişinden çok uzak değildir: Allah'ın vekili, peygamber sünnetinin mirasçısı.
Nitekim III. Murad için Mjftdh'ın resimli bir versiyonunu hazırlamaya girişiimiş
ama bu iş yarıda kalmıştı. Bu versiyonda nakkaşlar için not olarak düşülen ta­
limatlar, Osmanlı hanedanının kıyamette hüküm süreceğini ima etmek üzere,
Osmanlı hanedanıyla ilgili görüntülerin kıyamet sahneleri üstüne işlenmesinin
öngörüldüğünü açık seçik ortaya koyar.24 Tercüme versiyonda Mehdi'den imam
Mehmed Mehdi olarak söz edilmesi, onu baştaki padişah III. Mehmed'e sıkı­
ca bağlar. Mehdi'yi tahta oturmuş olarak gösteren sahnelerin, aynı yazmada­
ki Osmanlı padişahlarının tahta oturuş sahnelerine dikkat çekici biçimde ben­
zemesi aynı ölçüde anlamlıdır (resim 6.02 ve 6.03) . Folyo 93b'de tasvir edilen
Rum sultanı (resim 6.03) III. Mehmed'in o dönemdeki tasvirleriyle (örneğin re­
sim 6.05, 6.07, 6.09) çarpıcı bir benzerlik taşır. Öte yandan, Mehdi Surname'de

2ı Bu nüshaya (SCK, ıo60) dikkatimi Comeli Fleischer çekti. Mehdi üzerine bir değerlendirme için
bkz. Comeli Fleischer, "Mahdi and Millennium: Messianic Dimensions in the Development of
Ottoman Imperial Ideology", The Great Ottoman-Turkish Civz1ization, ed. Kemal Çiçek (Ankara:
Yeni Türkiye, 2000) , 42-54, özellikle 49-52 ve dipnot 47.
22 Fleischer, "Mahdi and Millennium"; aynı yazar, "Ancient Wisdom and New Sciences"; Serpil Bağ­
cı, "Beast of the Earth", Fa/nama: The Book qf Omens, ed. Massumeh Farhad ve Serpil Bağcı
(Washington, D.C.: Arthur M. Sackler Galerisi, Smithsonian Institution, 2009) , 203.
23 Fleischer, "Mahdi and Millennium"; aynı yazar, "Ancient Wisdom and New Sciences".
24 Fleischer, "Ancient Wisdom and New Sciences", 243.

307
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 6.02. Osmanlı padişahının tahta çıkışı. Mjftdh-t cjfrü 'l-cdmf, Bistaml, tercüme eden
Şerifi, istanbul, yak. 1 600. Topkapı Sarayı Müzesi, B. 373, fo!. 320b. (Foto: Hadiye Cangökçe)

308
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA . . .

Resim 6.03. Rum sultanı. Mjftah-ı cjfrü'l-cami, Bistami, tercüme eden Şerifı,
istanbul, yak. 1 600. Topkapı Sarayı Müzesi, B . 373, fo!. 393b. (Foto: Hadiye Cangökçe)

309
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

III. Mehmed'i gençlik haliyle gösteren tasvirlerden birini hatırlatır (resim 4 . 1 7


ve 4.18) . Resimlerde her ikisinin arkasında kırmızı başlıklarıyla iki Has Oda
hizmetkarının yer alması, bu tasvirleri burada ele alınan kitapların birçoğundaki
Osmanlı hükümdan tasvirlerine (resim G.04, 2 .02 , 2 .09 ve 4.08) bağlar.
Müslümanlar ile kafideri ya da Tatarları gösteren muharebe sahneleri, 16.
yüzyıl sonlarının olaylarıyla paralellik taşır. Osmanlılar Habsburglara karşı Eğri
seferini henüz yeni başlatmıştı; Gazi Giray Han yönetimindeki Kırım askerleri o
dönemde hem müttefik, hem düşman olarak saf almıştı. Böylece Mj/tdh güncel
olaylar ile kıyamette yaşanınası beklenen olaylar arasında görsel paralellikler
sunarak, III. Mehmed'i yeryüzünde hüküm sürecek son hanedan olarak gösteri­
len Osmanlı padişahları çizgisine oturtınayı sağlar. Metnin artık tek bir padişahı
Mehdi olarak sunmak yerine, bütün Osmanlı hanedanını kapsadığı söylenebi­
lir.25 Bu, özellikle Osmanlı padişahlarını topluca ve herhangi birini öne çıkar­
maksızın resmeden grup portresinden bellidir (resim 6.04) .
Lokman ve Mehmed Ağa'nın Zübdetü't-tevdn'h'Ie III. Murad için yaptığı şey,
Şerifı ve Gazanfer'in III. Mehmed için yaptığı şeyle aynıydı: Dönemin saltanat
anlayışını gözeten bir yaklaşımla uygun bir padişah ikonografisi yaratmak. Züb­
det nasıl III. Murad'ı köklü bir gelenek çizgisinin mirasçısı, seçilmiş hanedanın
bir mensubu olarak sunarsa, Mj/tdh da III. Mehmed'i hanedanın bir bütün olarak
seçilmiş olduğunu ima edecek şekilde, atalarıyla beraber bir grup portresi içinde
gösterir. Zübdetü't-tevdrih ağırbaşlı ve resmi havalı bir yazmadır; padişahların ve
rol modeli olarak aldıkları peygamberlerin ve halifeterin ayrı portrelerinin azametli
bir tarzda çizilmesi, Osmanlı hükümdarını kendisinden önce gelmiş peygamber­
lere ve halifelere açıkça bağlar. Buna karşılık, Mj/tdh daha yalın, hatta kişisel bir
eserdir ve Zübdet'in tarihselleştirici etkisinden yoksundur. önceki yazmanın gerek
metninde gerekse resimlerinde belirgin olan zaman içindeki süreklilik havasının
Mjftdh'da olmayışı hiç kuşkusuz ilk başta sırf kıyamet alametleri üzerine bir eser
olarak öngörülmüş olmasıdır. Resimli anlatım tarihsel olayları ve kişilikleri gö­
rünüşte kıyamet olaylarını konu alan bir metinle eşleştirir; oysa metnin kehanet
yönü resimlerin başka bir boyuta bürünmesine ve metinle ima edilen şeyi, yani
Osmanlıların hep hüküm süreceği düşüncesini görselleştirmesine olanak verir.
Her iki kitabın temelinde aynı döngüsel dünya tarihi anlayışı yatar ve geçmişteki
olayları gelecekte ve geleceği geçmişteki olaylarla eşleştirir. Osmanlı hükümdarı­
nın peygamber sünnetinin gerçek varisi olduğu ya da Mehdi'nin dünyaya inişinin
belirtisi olduğu böyle bir çerçevede kavranır.

25 Mjftdh'a ilişkin hanedan tarihi yorumu için bkz. Fleischer, "Mahdi and Millennium"; aynı yazar,
"Ancient Wisdom and New Sciences".

310
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

Resim 6.04. ilk on üç Osmanlı padişahının portreleri. Mj/tdh-ı cjfrü 'l-cdmi, Bistaml,
tercüme eden Şerifı, İstanbul, yak. 1 600. Topkapı Sarayı Müzesi, B. 373, fo!. 388b.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

31 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Nadiri Diwin'ı, Gazanfer'in Medresesi ve


Benimsenen Modeller

III. Mehmed sarayındaki himaye dinamikleri ve padişahın babüssaade ağasıyla


yakınlığı, dönemin Osmanlı şairlerinden Nadir!'nin yaklaşık 1605'te tamamla­
nan resimli Divan'ında görselleştirilir (resim 6.05) . Sahne III. Mehmed'i bir su
kütlesinin ucundaki şehir manzarasına hakim konumda bir köşkte ağırlanırken
gösterir. Padişah tahtta oturmaktadır ve Has Oda'nın üç ağası arkasındadır; çal­
gı çalan üç müzisyen ve maskaralıklar yapan iki saray dalkavuğu hükümdan
eğlendirmektedir. Sahnenin orta kısmında, bir deniz manzarası sunan pencere­
lerin önünde Gazanfer Ağa, şair Nadir! ve Gazanfer'in eniştesi Ali Ağa oldukları
saptanmış olan üç adam ayakta durmaktadır. 26 Gazanfer Ağa olduğu anlaşılan
figür, padişahla konuşmakta ve belki de arkasında duran şairi tanıtmaktadır.
üç figürün (padişah, ağa ve şair) fiziksel konumları, şairin padişah huzuruna
çıkmasını sağlayan Gazanfer'in aracılık konumunu görsel olarak ifade eder. Pa­
dişahın bakışı dosdoğru Gazanfer Ağa'ya dönüktür. Haliç manzarasına bakan
teras kapısı önündeki duruşu Gazanfer'i öne çıkarır. Arkasındaki yazar, resme
hakim mavi ve sarı tonlarla tezat oluşturan parlak kırmızı renkte bir kıyafetle
çizilmiştir. Oradaki sakallı iki figürün şair ve padişah olması da onları diğer­
lerinden ayırt eder. Ellerini önünde kavuşturmuş olarak mütevazı bir duruşla
gösterilmesine karşın, şairin mühim statüsü sırf padişahın huzurunda oluşuyla
aktarılmış olur. Gazanfer'in önemi ise kompozisyonun merkezindeki odak konu­
mundan bellidir.
Saray köşkündeki grup portresi padişahın etrafındaki elit edipler ve bilginler
çevresinin önemli bir görsel kaydını sunar. Ayrıca Gazanfer Ağa'nın III. Mehmed
sarayındaki kilit konumunu da gösterir. Onun şairleri ve bilginleri koruyup des­
teklemesi, Osmanlı kültür girişimine katkıda bulunmasını sağlayan bir araçtı.
Gazanfer saray yaşamının sırf başarılı ve güçlü bir aktörü değil, fiilen timsaliydi.
Öyle ki, Osmanlı sarayının edebiyat modelleri ve tasarlanan öncüleri onun kişi­
liğinde somutlaştı.
Nadir! Divdn'ı Gazanfer'in 16. yüzyıl Osmanlı sarayınca çok değer verilen
bir kültür modelini benimsediğine de işaret eder. Yazma, Gazanfer'in 16. yüzyıl
başlarında Herat'taki son Timurlu hükümdan Sultan Hüseyin Mirza'nın sırdaşı
ve danışmanı Ali Şir Nevai'yle kendisi arasında güçlü bir bağlantı yaratmadaki
başarısını gösterir. 16. yüzyılın Osmanlı yazarları Sultan Hüseyin Mirza ve Ali

26 Zeren Tanındı, "Transformation of Words to Image s: Portraits of Ottoman Courtiers in the Diwans
of Baki and Nadiri", Res 43 (İlkbahar 2003), 131-45, özellikle 140.

312
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

)�\t>J-)ii.cl� .,d.
·�

Resim 6.05. III. Mehmed Topkapı Sarayı'nda. Divan, Nadir!, istanbul, yak. 1 603-1 7.
Topkapı Sarayı Müzesi, H. 889, fo!. Sb (Foto: Hadiye Cangökçe)

313
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Ş ir Neval'ye sıklıkla himaye idealleri olarak göndermede bulunurdu. 27 Osmanlı


saraylılarının birinci bölümde incelenen kitapları da Osmanlı kültür projesi için
Timurlu sarayının taşıdığı öneme ilişkin bolca kanıt sağlar. Ancak Gazanfer Ağa
sırf Ali Şir Neval'ye hayranlığını ifade etmenin çok ötesine geçti; kendisine bu
Timurlu dengini örnek alan bir timsali bilinçli olarak yakıştırdı. Çağatay Türk­
çesiyle yazılmış şiirleri 16. yüzyıl boyunca Osmanlı sarayında revaç bulan Ali
Şir Neval, Gazanfer Ağa için kusursuz modeldi. Gazanfer'in Arapça ve Farsça
eserlerin Osmanlıcaya tercümesine katkısı, Neval'nin şiirlerini Çağatay Türkçe­
siyle yazmış olmasıyla aynı gayeye hizmet ediyormuş gibi anlaşılabilirdi. Ali Şir
Neval edebi uğraşlarından, hamilik faaliyetlerinden ve en önemlisi padişahla
yakın ilişkisinden dolayı, Gazanfer Ağa'nın taklit edeceği kusursuz bir rol modeli
sayılırdı.
Nadir! Divdn'ının girişinde Gazanfer Ağa'yı başta gelen hamilerinden biri
olarak takdirle anar ve şiirlerini Gazanfer'in Fatma Hatun olarak da bilinen kız
kardeşi Beatrice'ın kocası Ali Ağa'nın önerisiyle derlediğini belirtir. Her iki ada­
mı alicenaplıklarından dolayı över ve yazmanın saraya Ali Ağa'nın yardımıyla
sunulduğunu ifade eder.28 Şair daha sonra Gazanfer ve Ali'nin eşanlamlı isimler
taşımasının acayipliğine dikkat çeker-bu da özünde Ali Şir Neval'yle aynı isimde
oldukları anlamına gelir. 29 Yazarın burada aslan kelimesinin üç ayrı karşılığına
("ali", "gazanfer" ve "şir") dayalı bir kelime oyunu yaptığı ve hamileri ile Ali Şir
Neval arasında bir paralellik kurduğu açıktır. Nadir! yazmadaki iki ayrı şiirde
Gazanfer'i Ali Şir Neval'ye benzetir.3 0 Nadirl'nin kurduğu bağlantının gücü, Ali
Şir N eva! timsalinin Gazanfer Ağa için özellikle etkili olduğunu gösterir.
Gazanfer ile Ali Şir Neval arasındaki başka bir bağlantı, Nakşibendl tari­
katına duydukları ilgiydi. Şair Nadirl'nin Nakşibendl bağlantıları vardı. Babası
bir Nakşibendl müridi olan ve Nakşibendl pirlerinden Hoca Abdi Çelebi'ye ait
mescidin yanına gömülen Nadir!, Nakşibendl eğilimli başka hamilere de hizmet
verdi. Divan'ındaki resimlerin atfedildiği Ahmed Nakşl'nin adı benzer bir manevi

27 Sadece Osmanlı değil, Safevi bağlamında bunun bolca örneği vardır. Bu harnilerin sembolik öne­
minin bir analizi için bkz. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual, 1 4 1 .
28 TSMK, H. 889, fo!. lb-3a: " B u divan, aklının ışığı hikmet alanının Zühre'si olan v e kılıcıyla seheri
aydınlatan bir haminin emriyle hazırlandı ve ona takdim edildi. [Bu sözleri Ali Ağa'ya açıkça
hitap eden bir şiir izler.] Yukarıda belirtilen cenabın delaletiyle, bu [divan] Süleyman'ın eşiğine
(asitdne-i süleyman i) arz edildi." Ali Ağa daha sonra yeniçeri ağalığı yaptı ve Gazanfer'in ölü­
münden kısa bir süre sonra 1 603 başlarında suikasta uğradı. Beatrice için bkz. Pedani, "Safiye's
Household", 25-27.
29 TSMK, H. 889, fo!. lb-3a: "Onu kayınbiraderi cenaplarıyla birlikte otururken gördüğümde, güneş
ile ay semada birbiriyle buluşmuş, iki saadet deryası birbirine kavuşmuş sandım; ikisini beraber
görünce şaşırdım; biri Gazanfer, diğeri Ali isimli iki ruhun tek bir bedende olabileceği hiç aklıma
gelmemişti; Ali Şir'in hikmeti onlara mahsustur. Onlar iki bedendeki tek kişidir."
30 TSMK, H. 889, fo!. 2 1 a-28b.

314
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

bağlarnın ipucunu verir.31 Gazanfer Ağa'nın tercüme için Baharistan'ı seçmesi


bu bağlantıyı güçlendirir. Baharistan'ın yazarı Cami, Ali Şir Neval'nin koruması
altında Sultan Hüseyin Mirza'nın sarayında eserler vermiş ve hatta Baharistan'ı
Nevai'ye ithaf etmişti. Nakşibendi tarikatının bir piri olan Cami'nin şiirleri mane­
vi ilgi alanlarıyla yakından bağlantılı temaları işler. Aslında, Neval'nin tarikata
girmesini sağlayan Cami'ydi. 32 Böylece Baharistan tercümesi Gazanfer Ağa'nın
kamusal timsalini Ali Şir Nevai'ye daha da yakınlaştırmasını sağladı. Baharis­
tan ve Divan'daki bulgular Gazanfer'in sadece kendi kamusal timsali ile hami­
liğin ve hükümdara yakınlığın ideali olarak görülen bir adam arasında bilinçli
paralellikler kurmakla kalmadığını, bir manevi hısımhk şebekesine bağlı şairleri
ve sanatçıları desteklediğini gösterir.
Bu şebeke Gazanfer'in bir medrese külliyesi inşa ettirip desteklemesiyle
daha da güçlendi; türbesinin de yer aldığı bu medresenin inşası 1593'te verilen
ruhsatla 1 596'da tamamlandı.33 Gazanfer Ağa bu medreseye hamilik etmesiyle,
Osmanlı ileri gelenleri arasında cami yerine medrese merkezli külliyeler yaptırma
yöneliminin öncülerinden biri olarak karşımıza çıkar. önceki hayır kurumların­
da da hiç kuşkusuz medreselere yer verilmesine karşın, istanbul külliyelerinin
ana unsuru haline gelişleri bu döneme denk gelir. Gazanfer'in medresesi şehrin
içinden geçen merasim güzergahına yakın ve hemen göze çarpan bir yerde bu­
lunması açısından olağandışıydı. 34 Böyle belirgin bir yeri seçmesi, servetine ve
itibarına tanıkhk eder.
Gazanfer Ağa'nın medresesinde ilk ders günüyle ilgili manzum bir anlatı,
imparatorluktaki ulemayla bağlantısı ve fikir alanına katkısı konusunda bize
bilgi verir. Gazanfer Ağa'nın alim dostlarına danışarak ve onların tavsiye ettiği
kişiyi iyice soruşturarak, medresesinde görev yapacak müderrisi bizzat seçtiğini
öğreniriz.35 Bu anlatırnda Gazanfer adını taşıyan medresenin işleriyle şahsen
ilgilenen arif bir insan olarak görünür.

3ı Nurnan Külekçi, "Ganizade Nadiri", doktora tezi, Erzurum Atatürk üniversitesi, ı985, ı5; Tülün
Değirmenci, "Resmedilen Siyaset: IL Osman Devri (1618-1622) Resimli Elyazmalarında Değişen
iktidar Sembolleri", doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2007, 1 78. Nadir! ve Nakşl'nin
Nakşibendl bağlantıianna değinen bir çalışma için bkz. Tanındı, "Transformation of Words to
Images", 131-45.
32 Marianna Shreve Simpson, Sultan Ibrahim Mirza 's Hqft Awrang.· a prince{y manuscriptJrom
Sixteenth-Century Iran (New Haven: Yale University Press, 1997), 18-20.
33 Necipoğlu, Age q{Sinan, 508-1 1 .
3 4 Zeynep Nayır, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Küll(yesi ve Sonrası (1609-90) (İstanbul:
İTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, 1975) , 1 70-78; Wolfgang Müller-Wiener, Bildlexicon zur
Topog.raphie Istanbuls (Tübingen: Ernst Wasmuth, 1977), 358-67.
35 SCK, Ayasofya 4 787. Bkz. Meserret Diriöz, "Gazanfer Ağa Medresesi'nin Açılışına dair bir Mesne­
vi", l Milli Türkolqji Kongresi, İstanbul 6-9 Şubat 1978, 401-418 (İstanbul: istanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türkiyat Enstitüsü, 1979).

315
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Gazanfer'in medresesinin ilk müderrisi Molla Ahmed Vuhuhak icazetini


Hoca Sadeddin'den almıştı. Şair Nadir! de Hoca Sadeddin'in bir talebesi ve Ga­
zanfer Ağa'nın medresesinde görev yapan bir müderristi; bu görev hocalık kari­
yerinde önemli bir atlama taşı oldu. Mjftdh-ı cjfrü 'l-cdmf'yi tercüme eden Şerifi,
Gazanfer Ağa'nın medresesinde Eylül 1599'dan 1 600-0l 'e kadar ders verdi. Bu
üç isim, Gazanfer Ağa'nın genelde Hoca Sadeddin'in yanında eğitim görmüş
alimleri desteklediğini açık seçik ortaya koyar. Hoca Sadeddin'in himayesindeki
kişileri kayırarak, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde en nüfuzlu siyasal
aktörlerden biri olan Sadeddin'e desteğini göstermiş oldu. Hoca Sadeddin aynı
zamanda III. Murad'ın lalası ve yakın danışmanıydı; ayrıca III. Mehmed döne­
minde şeyhülislamlık yaptı. 36
Gazanfer'in destek verdiği tercümeler, himaye ettiği şairler ve medresesinde
görev verdiği alimler, kültürel ve siyasal müttefiklerle ilişkilerini geliştirmesini
sağladı. Bu kişiler Osmanlı sarayında fikri alanı etkilernesi için önemli bir araçtı.
Hamiliği zaten gelişen tercüme hareketine önemli bir canlılık kattı ve hareketin
sürmesinde etkili bir rol oynadı. Tercümeler hazırlatmanın yanı sıra, medrese­
sinde kafa dengi alimiere uzun sürelerle görev vermesi istanbul'da belli bir aydın
topluluğu oluşturmasına yaradı. Ayrıca, medrese sonraki kuşağın alimlerini ve
kadılarını yetiştirdi; bu da Hoca Sadeddin'in ve Gazanfer'in nüfuzunun yayılma­
ya devam etmesini getirdi. Gazanfer'in medresesi hamilik faaliyetlerinde önemli
bir rol oynayarak, bu muteber kurumdaki görevlere atadığı alimleri ve şairleri
desteklemesine yardımcı oldu. Enderun'daki içoğlanların eğitimine nezareti de
kapsayan saray görevlerinin yanı sıra medresesiyle şahsen ilgilenmesi, onun
açısından sanat hamiliğinin taşıdığı önemin birçok katmanından birini oluştu­
ran eğitim ve irfana merakını gösterir.
Gazanfer Ağa'nın medresesi Nadir! Divan'ında ebedileştirilmiştir. Medrese­
deki bir dersi konu alan resim, Gazanfer Ağa'yı sağ alt köşede, askerlerden ve
içoğlanlarından oluşan bir maiyetle at sırtında binaya yaklaşırken gösterir (re­
sim 6.06) . Mimari unsurlar kompozisyona şekil verir: Medresenin kubbeli ana
bölmesi resmin orta kısmını doldururken, talebe hücrelerini temsil eden daha
küçük ebatlı çok sayıda kubbe, sağ ve sol tarafı çerçevelee Arka-planda ana
kubbenin her iki yanındaki kemerler, medresenin hemen arkasından geçen Boz­
doğan Kemeri'ni temsil eder. Bu iki kemer çok sayıdaki yan kubbelerle birlikte,
görüntüye yüksek bir özgünlük düzeyi katar: Genel bir binanın değil, Gazanfer
Ağa medresesinin tasvir edildiği açıktır. Kapının yukarısındaki bir kitabe bu öz-

36 Atayl, Hadd'ikü 'l-hakdik, 579, 742-44.

316
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA .

Resim 6.06. Gazanfer Ağa Medresesi. Divan, Nadir!, istanbul. yak. 1603-1 7.
Topkapı Sarayı Müzesi, H. 889, fol. 22a (Foto: Hadiye Cangökçe)

317
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

günlüğü daha da kesinleştirir: Medrese-i Gazanfer Ağa-i Merhum. Hadım ağanın


artık ölü olduğunu bildiren kitabenin yer aldığı bir resimde tasvir edilmesi ilk
başta tuhaf görünebilir. Ama metni çevreleyen şiir, medreseye yaklaşan kişinin
salıiden Gazanfer Ağa olduğuna hiç kuşku bırakmaz. Tek resimde böyle bir za­
man geçişmesi, kafa yormayı gerektirecek kadar ilginçtir; üçüncü bölümde ele
alınan Sultan Süleyman'ın ölümüyle ilgili tasvirde de bu durum görülür (resim
3.10) . Böyle bir karışıklık muhtemelen yazarların ve sanatçıların okur kitlesinin
anlatılan hikayelere zaten aşina ve çeşitli olayların sonucundan haberdar oldu­
ğunu varsaymasından kaynaklanır. Yani, resimde tasvir edilen olayın gerçekleş­
tiği sırada haliyle hayatta olan Gazanfer Ağa'nın artık ölü olduğunun bilinmesi
söz konusudur.
Nadiri'nin mukaddimesinden Gazanfer Ağa'nın onun için önemli bir hami
olduğunu anlamaktayız. Divan'ı Gazanfer Ağa'nın eniştesi Ali Ağa'nın talimatı
ve önerisi üzerine derlediği ni belirtir ve her iki adamı büyük hamiler olarak över.
Yazmanın saraya Ali Ağa'nın yardımıyla sunulduğu mukaddimede açıkça ifade
edilir. Resimli Divan en büyük övgüyü ve ilgiyi Gazanfer Ağa'ya yöneltir. Yaz­
ınada III. Murad'a, I. Ahmed'e ve onların dönemindeki birkaç devlet görevlisine
ithaf edilmiş birer şiir yer alır. 37 Buna karşılık, III. Mehmed'e ithaf edilmiş iki şiir,
Gazanfer ve Ali ağalara ithaf edilmiş toplam altı şiir vardır. Bu nispeten yüksek
sayı, Nadir! için taşıdıkları öneme işaret eder. Nadiri'nin Divan boyunca ısrarla
iki ağadan birlikte söz etmesi, bizi ikilinin birbirine çok yakın olduğu, ortak ede­
bi ilgileri paylaştığı ve aynı şairlere hamilik ettiği sonucuna götürür.
Nadiri'nin Ali Ağa, Gazanfer Ağa ve Ali Şir Nevai arasında, isimlerinin "as­
lan" ortak anlamını taşımasından hareketle bağlantı kurduğuna daha önce de­
ğinmiştim. Nadir! aslanın vasıflarına dayanarak, Gazanfer ve Ali ağaları 1 596
Eğri seferinde sergiledikleri askeri cesaretten dolayı övme fırsatını bulur. III.
Mehmed, Gazanfer Ağa ve Hoca Sadeddin'i birlikte gösteren Haçova Muharebesi
tasviri (resim 6.07) , kahramanlıktarının görsel bir ifadesidir. Resim III. Mehmed
döneminin bu önemli olayında Gazanfer Ağa'nın rolünü, ayrıca Nadiri'nin aslan
gibi cesaretinden dolayı Gazanfer'i övme vesilesini hatırlatır. Değirmenci'nin de
dikkat çektiği üzere, resim için seçilen an Osmanlı ordusunun Habsburglar kar­
şısında bozgunun eşiğine geldiği andır. Tam o sırada Hoca Sadeddin ve Gazanfer
Ağa birlikte padişahı yüreklendirmiş ve ona destek vermişti. Resim için bu anın

37 Lala Mehmed Paşa (Kasım-Aralık ı604'te sadrazam) , Koca Sinan Paşa, Ali Paşa (1. Ahmed
döneminin ilk yılında kısa süreyle sadrazam) , Kasım Paşa (ölümü Eylül ı604) ve Şeyhülislam
Ebülmeyamin Mustafa (tayini 1603 ve 1606, ölümü 1606) . Bu kişilerin 1605/06'ya kadar esas
itibariyle faal (ya da sağ) olmaları, yazmanın yaklaşık 1605 tarihli olması ihtimalini güçlendirir.
Daha sonra görev alan kişilere ithaf edilmiş hiçbir şiir yoktur.

318
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA . . .

Resim 6.07. III. Mehmed, Hoca Sadeddin ve Gazanfer Ağa Haçova Muharebesi'nde.
Divan, Nadir!, istanbul, yak. 1 603-1 7. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 889, fo!. 6b-7a
(Foto: Hadiye Cangökçe)

seçilmesi, Gazanfer Ağa'yı ve Hoca Sadeddin'i askeri çatışmanın ortasında gös­


terme arzusuna işaret eder. 38
Nadirl'nin Gazanfer Ağa'ya ithaf ettiği ilk şiir, onun yaptırdığı medresenin
güzellikleriyle ilgilidir. Şiirde binanın barındırdığı bilgi esrarlanndan, altında ke­
limelerin canlandığı kubbesinden, bilgi ve beceriyle bezenmiş dış cephesinden
söz edilir. Nadir'i faziletli kişilerin cazibesine kapılmasının şaşırtıcı olmadığını,
çünkü kozmik yardımla inşa edildiğini yazar. Medresenin hamisi Gazanfer de
ismen belirtilir; alicenaplığın bir ustası olmasından ve bir aslan yüreği taşıma­
sından dolayı övülür. Kaderin bu aslana hanedanın hazinesini (padişah) baş­
ka ellerden koruyacak kapı muhafızlığını nasip ettiği söylenir. Bu muhtemelen
Gazanfer'in görevine ve Haçova Muharebesi'ndeki rolüne bir göndermedir.
Gazanfer'in zekasını, bahtını ve alicenaplığını övdükten sonra, şair onun
hizmetine girme yolundaki umudunu çıtlatır, ardından şairlik kabiliyetini övme­
ye girişir. Nadir'i'nin kendini tanıtışı işe yaramış olsa gerek; çünkü Şubat 1 596'da

38 Tanındı, "Transformations of Words to Images", 145; Selanik!, Tarilı-i Selaniki, 2: 774. Değirmen­
ci, "Resmedilen Siyaset", ı 50-53.

319
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Gazanfer Ağa'nın medresesine hoca olarak atandı. Bu görevle hızlı bir çıkışa
geçen kariyerinin Anadolu kazaskerliğiyle zirveye varması, Gazanfer'in hima­
yesini sağlamanın önemini gösteren başka bir kanıttır. Nadir! kızıyla evlendiği
Şeyhülislam Esad Efendi gibi başka önemli saraylıların da himayesini elde et­
ti. 39 Yani, Gazanfer'in himaye ettiği kişi aynı zamanda onu Osmanlı sarayındaki
diğer erkana bağlayan bir kanal işlevini görerek, farklı zamanlarda şebekesini
güçlendirdi.
Hem Gazanfer Ağa hem de Ali Ağa 1603'te, yani III. Mehmed döneminin
sonlarında öldü. Fakat Gazanfer'in medresesindeki kapı kitabesi dışında, Nadir!
Divdn'ının hazırlandığı sırada Gazanfer'in ölü olup olmadığına dair bir işaret
yoktur. Mukaddime Gazanfer Ağa'dan veya Ali Ağa'dan geçmiş zaman kipiyle
söz etmez ya da ölülerin adları anıldığında genellikle araya konulan dua iba­
relerinden birine yer vermez. Kitap herhalde Nadirl'nin hiç kuşkusuz Gazanfer
sağken birikmiş özgün derlernesiyle aynıdır ve resimli versiyonu daha sonra ha­
zırlanmış olmalıdır. Resimler esas olarak III. Mehmed döneminden sonra çalış­
mış olan Ahmed Nakşi'ye atfedilir; bu saptama folyo l Oa'daki ı. Ahmed resminin
yaklaşık 1605 tarihli olmasına dayandırılır.4 0 Nadir! Divdn'ı Gazanfer Ağa'nın
bir hami olarak taşıdığı öneme ilişkin çok değerli bir belgedir. Şairlerin ve ay­
dınların koruyucusu olarak oynadığı rolün kalıcı etkisini kanıtlar ve mirasının
himaye ettiği ve medresesinde görev verdiği kişilerce nasıl canlı tutulduğunu
gösterir. Gazanfer burada tam arzu ettiği gibi edebiyatsever saraylı kimliğiyle
görülür; Ali Şir Nevai'yi örnek alan timsaliyle karşımıza çıkar.

Sanatçı ve Hami: III. Mehmed Sarayında İki Ekabir

Nadiri Divdn'ının Gazanfer Ağa'nın ölümünden sonrasına tarihlenmesinin başka


bir sebebi özgün üslubudur. Gazanfer Ağa'nın doğrudan himayesiyle bağlantılı
bütün diğer yazmalar Divan'daki resimlerden farklılığı belirgin biçimde görülen
tek bir üsluba sahiptir. Bu durum esas olarak Gazanfer Ağa'nın hamilik ettiği bü­
tün yazmaların tek bir sanatçının nezaretinde hazırlanmış olmasından kaynak­
lanır: Nakkaş Hasan. Gazanfer Ağa onun yardımıyla Osmanlı yazmaları için,

39 Nildiri'nin hamileri ve kariyeri için bkz. Değirmenci, "Resmedilen Siyaset", 1 39-42.


40 Tanındı, "Transformation of Words to Images", 145. Resim I. Ahmed'in 1605'te Edirne'ye seya­
hatine göndermede bulunur. Nakşl Il. Osman dönemine tarihlenen bir tezkireyi resimlernesiyle
tanınır: Tercüme-i şekd'ik-i numdniJ!e, TSMK, H. 1263. Firdevsl Şehndme'sinin bir tercümesinde­
ki ve Nildiri'nin Il. Osman için yazdığı şehndmedeki resimler de ona arfedilir: NYPL, Spencer 1 ve
TSMK, H. 1 1 24.

320
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

Lokman'ın eserlerinde görülenden daha bariz bir görsel dili tanımlamaya girişti.
Hasan'ın kariyerine ve Gazanfer Ağa'yla bağlantısına geçmeden önce, ona atfe­
dilen resimlerin görsel özelliklerini tanımlamakta yarar vardır.
Kesin tezadı görmek açısından, çok farklı bir sanatçının, Nakşi'nin nevi
şahsına münhasır üslubunu yansıtan Nadiri Divan'ıyla başlayalım. Gazanfer
Ağa medresesinin arkasındaki kemerler gibi perspektife dayalı vinyetler ve abar­
tılı yüz hatlarına sahip komik insan tasvirleri (resim 6.05 ve 6.07) çizme merakı
bu yazınada karşımıza çıkar. Gazanfer Ağa ve Nakkaş Hasan'ın kitaplarındaki
daha yalın estetiğin aksine, Nadiri Divan'ı çok daha detaylı ve canlıdır.
III. Mehmed sarayının Divan'daki tasviri (resim 6.05) ve Mjftah-z cifrü 'l­
camf'deki tahta oturmuş Osmanlı hükümdan tasviri (resim 6.02) arasında bir
karşılaştırma, farklılığı gözler önüne serer. Divan resminde görülen özgünlük ha­
vası, Mjftah sahnesinde hiç de belirgin değildir. Bu izienim kısmen ilk sahnede,
pencerelerden sunulan manzara da dahil, geniş çapta detaya yer verilmesinden
kaynaklanır. Padişah ve sağında ayakta duran figürler de Divan sahnesinde çok
daha ayrışmış ve bireyselleşmiş görünür. Mimari ayrıntıların tasviri iki sahne
arasındaki aynı karakteristik farklılıkları gösterir. Buna karşılık, Mjftdh-z cjfrü 'l­
camf'deki tahtta oturma sahnesi bize sadece tanımlayıcı temel unsurları sunar:
Tahtta oturan hükümdar, silahdan ve iki hizmetkarı.
Nadir! Divan'ından ve Mjftah-z cjfrü 'l-camf'den alınma diğer görüntüler (re­
sim 6.07 ve 6.08) arasında benzer aynınlara rastlanır. Haçova Muharebesi'ni
konu alan resim 6.07 III. Mehmed'i yanında Hoca Sadeddin ve Gazanfer Ağa
olmak üzere sol sayfanın üst kısmında gösterir; resim 6.08 ise imam Mehdi ile
Tatarlar arasındaki karşılaşmayı tasvir eder. Nakşi'ye atfedilen resimdeki son
derece bireyselleşmiş figürlerin kişisel özellikleri bir portre izlenimi uyandırır.
Folyo 6b'nin üst kısmındaki uzaklaşan atlı görüntüsüne benzer arkadan çizil­
miş repoussoir figürlere bariz ilgi de açıktır. Renk şeması gri tonları ve daha az
koyu renkleri bütünleştiren daha sönük bir paleti yansıtır. Miftah'la karşılaştırıl­
dığında, figürler genellikle daha küçüktür ve resmi çok daha fazla detay süsler.
Miftah'daki sahnede, iki ordu üst üste bindirilmiş üç tepenin karşıt taraflarında
simetrik olarak düzenlenmiştir; muharebe yerine sakin bir muhavereye girmiş
gibi görünürler. Burada her şey düzenlidir. Divan sahnesinde görülen kargaşa­
dan hiç eser yoktur. Salıneyi canlandıracak küçük hayvanıara ya da bitkilere
yer verilmemiştir; konu dışı detaylar hiç görülmez. üslup bakımından belirtmek
gerekirse, Nadiri Divan'ı III. Mehmed döneminden kalan ve Mjftah-z cjfrü 'l­
camf'nin estetiğiyle daha insicamlı olan çoğu eserden oldukça ayrı bir tarzda
resimlenmiştir.

321
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bu dönemde çizilen iç mekan sahneleri de önceki örneklerden farklıdır (re­


sim 6.02). Bu resimler önceki yazmalara ait benzer taht sahnelerine, sözgelimi
Nusretndme'de Lala Mustafa Paşa'nın III. Murad'ın huzurunda tasvirine (resim
5.06) kıyasla, mevcut ortamın çok daha küçük bir kesitini gösterir. Aslında,
Nusretndme resminin üst sağ kesimi, Mjftdh folyosunda bir görsel alıntı gibi bütün
resim düztemini dolduracak şekilde büyütülmüştür. Nusretndme'nin sonunda ben­
zer şekilde başbaşa bir görüntü (resim 4.06) vardır; ama 1570'lerde ve 1580'lerde
resimlenen diğer yazmalar gibi, bu yazma da ağırlıklı olarak, işlenen olaylarda her
zaman kilit yer tutmayan sayısız detayın yer aldığı daha yoğun resimlerle doludur.
Mjftdh'ın resimlendiği sırada, ağır basan tercihin daha az ve resim düzleminin
boyutlarına nazaran daha büyük figürlü resimler yönünde olduğu söylenebilir.
Mjftdh-ı cjfrü'l-cdmi'nin üslup özellikleri aynı dönemde hazırlanan Baha­
nstan ve Ferruh ve Hümd gibi bir dizi eserde görülebilir, bunlar resimlenen eser­
lerin konusuyla kesinkes ilintilidir. Açık seçik resimler III. Mehmed'in şeffaf kıs­
saya dayalı ve kolay anlaşılır hikayeler yönündeki tercihiyle uyuşur. 16. yüzyıl
sonlarının bu yeni üslubunun ayrıntıları ikinci bölümde ele alındığı için, burada
özetle vermek yeterlidir: Büyük ve sakin figürlü sade kompozisyonlar, yüksek
ufuk çizgileri, sığ resim alanları ve çok az konu dışı detay. Az sayıda figürün
başbaşa görüldüğü iç mekan sahneleri yönündeki tercih de belirgindir. Bu ayıncı
özellikler kısıtlanmış, sadeleştiriimiş bir estetiğe, oldukça kolay okunabilen iri
nesih tarzıyla yazılmış ve aynı ölçüde sadeleştiriimiş tercüme nesir dilini yansı­
tan bir estetiğe işaret eder.
Tanındı bu üslubu Nakkaş Hasan'la özdeşleştirir ve 1 590'larda ve 1600'le­
rin başlarında resimlenen bir dizi yazınayla bağlantısını ortaya koyarY En iyi
bilinen örnek Hazreti Muhammed'in altı ciltlik biyografisi olan Siyer-i Nebtdir .

islam yazmaları bağlamında üslup bağlantılarının ve yakıştırmalarının çoğu


kez sağlam olmamasına karşın, isminin belirtildiği bir yazınada Hasan'ın çalış­
ma tarzını belirleyebiliriz. Talikizade 1 596-97 Eğri seferini anlattığı Şehndme-i
Sultan Mehmed'de Nakkaş Hasan'ın becerilerini över. Folyo 74a'daki resimleri
onun çizdiğini aktarır. Nitekim yazmadaki son resim Talikizade'nin sözlerini
kanıtlarcasına, yazar, katip ve nakkaşı birlikte çalışırken gösterir (resim 2 . 16) .
Yukarıda değindiğimiz başbaşa iç mekan sahnelerine benzeyen bu resim esas
olarak yatay ve dikey doğrultuda düzenlenmiştir; arka-planın resim düzlemine
paralel olması, resmin derinliğini sınırlar. Mehmed'in Eğri seferinden dönüşünde

41 Zeren Akalay, "XVI. Yüzyıl Nakkaşlarından Hasan Paşa ve Eserleri" !. Mz1letlerarası Türkolqji
Kongresı; istanbul, 15-20 x 1973. Tebliğler 3: Sanat Tanni, 607-26 (İstanbul: Tercüman Gazetesi
ve Türkiyat Enstitüsü, 1979).

322
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA . . .

Resim 6.08. Tatar askerlerin Mehdi ordusuna katılışı. Mjftdh-ı cjfrü'l-cdmf, Bistami,
tercüme eden Şerifı, istanbul, yak. 1 600. Topkapı Sarayı Müzesi, B. 373, fo!. 2 1 7b.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

323
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 6.09. III. Mehmed'in geçit alayıyla istanbul'a dönüşü. Şehndme-i Mehmed Han,
Talikizade, istanbul, yak. 1596-1 603. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1609, fo!. 68b-69a.
(Foto: Hadiye Cangökçe)

istanbul'a girişinin tasviri, yataylar ve dikeyler doğrultusunda benzer bir düzeni


yansıtır (resim 6.09) . Resmin daha kalabalık olmasına karşın, önceki yönelim­
lerden bir kopuşla, figürler resim düzlemine nazaran hala daha büyüktür. Figür­
lerin gür kaşları ve sakin tavırları da bu yazma ile Hasan'a atfedilen diğerleri
arasındaki ortak bağlantıları oluşturur. Şehndme-i Sultan Mehmed deki resim­ '

leri Hasan'ın üslubunun örnekleri kabul edersek, diğer yazmaları belki şahsen
Hasan'a olmasa da en azından onun resim üslubuna bağlayabiliriz; bu da bir
nakkaş, bir nezaretçi ve belki taklit edilen bir usta olarak, söz konusu eserlerin
hazırlanışında rol oynadığı anlamına gelir.
Talikizade efsanevi nakkaş Behzad'a benzettiği Hasan'ın yazdığı sözlere
hayat verişini şöyle över: Nakkaş Hasan güneşi çizdiğinde, ona bakan kişi ısı­
nır; bir gül bahçesini çizdiğinde, onun görüntüsü karşısında bülbüller şakımaya
başlar; Leyla'nın uzun boynunu çizdiğinde, birçok aşık ona bakarken aklını ka­
çırır. 42 Bir Osmanlı nakkaşını Sultan Hüseyin Mirza'nın sarayında hizmet vermiş

42 Yazar meşhur Leyla ve Mecnun hikayesine bir gönderme olan son benzetmede, Leyla'yı seven
Mecnun'un Arapça "aklını kaçırmış" anlamına gelen ismiyle cinas yapar.

324
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA. . .

ve Ali Şir Nevai'nin hamiliği altında yazma resimiemiş olan efsanevi Behzad'a
benzetmek, Gazanfer Ağa ile Ali Şir Nevai arasındaki paralellikleri pekiştirir
veya en azından geç dönem Timurlu sarayının Osmanlı sarayı için bir model
olarak taşıdığı önemi gösterir.
Hasan'ın kariyerini arşiv belgelerinden izlemek mümkündür. 1 5 8 1 tarih­
li bir belgeye göre, Enderun'da yetişmişti ve ilk görevi kapıcılıktı; daha son­
ra Nakkaş Osman'ın yanında çalıştı ve bölükbaşı makamına kadar yükseldi.
1 595'te Has Oda'nın anahtarcısı ("miftah gulamı") oldu. Padişah sarayındaki
hizmetten 1602/03'te "kapucıbaşı" unvanıyla ayrıldı ve yeniçeri ağalığı yaptı;
1 605'te vezir unvanıyla dökümhanenin başına getirildi ve iki yıl sonra eelali
ayaklanmalarının bastırılmasında görev aldı. Askeri/idari kariyeri ı. Ahmed
döneminde, 1605'te yeniçeri ocağına atanmasıyla yükselişe geçti. Çeşitli kade­
melerde görev yaparken, Bursa'daki bir sarayı onarma ve bir fanus tasariama
gibi uğraştarla ara sıra eserler verdi. Yönetici elitin önemli bir mensubu olmayı
sürdürdü, III. Murad'ın kızlarından biriyle evlendi ve II. Osman döneminde ve­
zirlik yaptı. 43
Bu nakkaşın resim stüdyosuyla sınırlı olmayan kariyer yolu yazmaların
hazırlanışlarıyla ve daha sonra kullanılışlarıyla ilgili faaliyetleri aynı alan içine
oturtınayı sağlar. Hayat hikayesi Gazanfer Ağa'yla birlikte hizmet verdiği Has
Oda'nın dar alanında birbirleriyle sürekli iletişim halindeki bir icracı ve hami
topluluğunun varlığına işaret eder. Yine bu kariyer yolundan Hasan'ın asıl uğraş
alanının resim sanatı olmadığı ortaya çıkar.
Has Oda'da birlikte bulunmalarından dolayı, Gazanfer ve Hasan'ın yazma­
lara dönük ortak bir şevki paylaştıkları ve projelerde sanatçı, hami ve okur ola­
rak işbirliği yaptıkları neredeyse kesindir. Gazanfer'in ilgisi yazmaların görsel
içeriğinden ziyade metne yönelikti. Dönemin vakayinameleri ve gözetimi altında
hazırlanan kitapların önsözleri sadece onun yazarlarla, şairlerle ve bilginlerle
ilişkilerinden söz eder; Nakkaş Hasan'la ilişkisi göz önünde tutulunca haliyle
durum değişir. Bu eserlerin resimlenmesini Hasan'ın Has Oda'daki varlığının

43 Akalay "XVI. Yüzyıl Nakkaşlarından Hasan Paşa" makalesinde (s. 609-10) , Başbakanlık Ar­
şivleri'ndeki bir belgeden (Ruus 238, 397) alıntı yapar. Filiz Çağman'ın "The Ahmed Karahisari
Qur'an in the Topkapi Palace Library in Istanbul" makalesinde (Persian PaintingJrom the
Mango/s to the Qqjars: Studies in Honor qfBasit W Robinson, ed. Robert Hillenbrand, Londra
ve New York: ı. B. Tauris, 2000, 57-74) aktardığı 1004/1596 tarihli bir belge, Has Oda'dan
Nakkaş Hasan'a Kuran tezhibi için yapılan bir ödemeyi sayar ve böylece onun aynı zamanda
bir müzehhip olduğunu gösterir. Ayrıca bkz. Topçular Katibi Abdülkadir, Tarih-i al-i Osman,
Viyana Ulusal Kütüphanesi, no. 1053, fo!. 166a-b, 2 1 3b ve 244b-245b. Nakkaş Hasan folyo
259b'de karşımıza beşinci vezir olarak çıkar; Artan ("Arts and Architecture", 4 1 2) bu saptamayı
Topçular katibi Abdülkadir (Kadri) lffendi tarihi (metin ve tahlil) adlı kitaba (2 cilt, Ankara,
2003) dayandırır.

325
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sağlamış olması yüksek bir olasılıktır. Gazanfer Ağa ve Nakkaş Hasan arala­
rındaki işbirliğiyle, III. Mehmed sarayında hazırlanan resimli kitapların içeriğini
tanımlamakla ve böylece sarayın uğraşıarına yön vermekle kalmadılar; söz ko­
nusu eserlerin estetiğini de belirlediler.

Hazır Eserler

Arka kapaklarında Gazanfer Ağa'ya ait olduklarına dair kayıtlar taşıyan üç eser,
kütüphanesinin özel olarak onun için hazırlanmış kitapların ötesine geçen kap­
samını belgeler.44 Bunlardan Cami'nin Hift Evreng'i, her biri kitaptaki şiirler­
den birine ön sayfa işlevini gören yedi resim içerir (resim 2 . 1 3 ) . Resimlerin ve
tezhipterin üslubu, ayrıca iki sayfalık resimlerin ön sayfa olarak yerleştirilmesi
Safevi Şiraz'ında üretilen yazmaları son derece çağrıştırır niteliktedir.45 Hilali'nin
Şah u Geda'sı ("Şah ve Dilenci") resimli değildir, ama tezhipleri Şiraz üslubuyla
uyumludur. Üçüncü kitap Cami'nin Hift Evreng'inden bir seçmedir ve içinde
Şiraz üslubunda on bir adet tam sayfa resim yer alır. Her üç eser Gazanfer Ağa
tarafından satın alınmış ve ölümünden sonra birçok saray hizmetkarının kişisel
eşyaları gibi, padişah hazinesine katılmıştı.
Cami eserleri 16. yüzyılda Şiraz'da resimlenen ve zamanla Osmanlı (ve
Safevi) saraylllarına satılan en gözde yazarlardandı. Şiirlerinde açığa vurduğu
Nakşibendi eğilimlerini yukarıda ele almıştık. Osmanlı sarayının 16. yüzyıl son­
larında tasavvufa ilgisi göz önünde tutulduğunda, Cami'nın eserlerinin bu kadar
rağbet görmesi şaşırtıcı değildir. Hilali'nin eserinin günümüze ulaşmış az sayıda
resimli nüshası vardır ama Cami'ninkine benzer eğilimler şiirlerinde belirgindir;
bu bakımdan ismi 16. yüzyıl sonlarının Osmanlı sarayında gayet iyi bilinmiş
olmalıdır.
Bu üç eser Gazanfer Ağa'nın resimli yazma hamiliğine ilişkin anlayışımı­
za başka bir boyut katar. Bir yandan, onun tasavvufa dönük ilgisini vurgu­
lar ve Nakşibendi tarikatı yönünde olası bir tercihe işaret eder-Nadiri'nin ve
Divan'ını resiroleyen Nakşi'nin Nakşibendi bağlantılarıyla da açığa vurulan bir
tercihtir bu. Cami'nin geldiği ortama hayranlığı, herhalde Gazanfer Ağa için Hift

44 TSMK, H. 806, TSMK, R. 1034 ve Viyana Ulusal Kütüphanesi, Cod. Mixt. 1466.
45 Uluç (Turkman Governors, 85 ve 470-478) Topkapı Kütüphanesi'nde yer alan ve arka kapakla­
rında veya sayfa kenarlarında Osmanlı ileri gelenlerine ait olduklarına dair notlar bulunan Farsça
resimli eserlerin yüz dolayında olduğunu belirtir. Bunların yaklaşık yarısı Şiraz'da hazırlanmıştı.
Şirazi yazmalar Safevi şahı Tahmasp için hazırlanan yazmalara açıkça benzerdi ve gerek Osman­
lı gerekse Safevi saraylılarının kullanımı için özel olarak hazırlanırdı.

326
OSMANLlLAŞMlŞ BiR VENEDiKLi BABÜSSAADE AGASI GAZANFER AGA . . .

Evreng'in resimli nüshalarını daha da çekici kılmış olsa gerek. öte yandan, özel­
likle Cami'nin eseri açısından bakılınca, Gazanfer'in yaptığı şey, birinci bölümde
gördüğümüz üzere birçok Osmanlı saraylısı gibi Farsça şiir klasiklerini topla­
maktan ibaretti.

Gazanfer'in işin erbabı bir hami olduğu ve destek verdiği edebiyat alanına şah­
sen katıldığı kültürel uğraşlarından bellidir. Kendisi hakkında edebiyatsever bir
saraylı timsalini, Süleyman'ın sarayıyla ve II. Selim'in şehzadelik dönemiyle
uyuşan bir timsali işlemesi, ilgi duyduğu alanlarla uğraşmasını ve onlardan,
özellikle de bu sayede Osmanlı sarayının geçmişiyle kurduğu bağlantılardan ya­
rar görmesini getirdi. Benzer şekilde, ilgi alanlarının III. Mehmed'in ve çevresin­
deki kişilerin ilgi alanlarıyla örtüşmesi de Gazanfer Ağa'ya çifte yarar sağladı.
ilgi alanları sarayda nüfuzlu kişiler olan Baki ve Hoca Sadeddin gibi çağdaş­
larınınkiyle yakından ilintiliydi. III. Mehmed'in edebiyata ilgisinin gelişiminde
muhtemelen bu üç adam etkili oldu. Baki'nin ve Sadeddin'in çok iyi bilinen aydın
uğraşları gibi, Gazanfer için hazırlanan eserler de dikkatle incelendiğinde, onun
başlı başına bir aydın olduğunu ve hamiliğinin entellektüel uğraşları için bir
araç sağladığını gösterir. Gazanfer'in hamiliğinin daha kişisel yönleri, tercüme
ettirdiği eserlerin içerikleriyle ilgilidir; bilginiere gösterdiği ihtimarnın sahiciliği,
adını taşıyan medreseyle şahsen ilgilenmesinin yanı sıra Mustafa Ali'ye sürekli
destek olmasında görülür.
Gazanfer Ağa'nın resimli eser hamiliğine yoğunlaşması, babüssaade ağası
olarak her ikisine de hizmet vermesine karşın, III. Murad döneminden ziyade III.
Mehmed dönemiyle çakışır. 1580'lerin başlarındaki Nusretndme projesinde yer
almakla birlikte, Mehmed Ağa'nın ölümünden (1 590) sonra daha faal bir hami
haline geldi. Bu dönem anlaşılır resimlerin yer aldığı sade Osmanlıca hikayelerde
görülen yeni bir görsel ve sözel kültürle önceki dönemden ayrılır. Böyle bir geçişi
başlatan kişiler Gazanfer, III. Mehmed ve Nakkaş Hasan'dır.46 III. Mehmed döne­
minde Talikizade'nin hazırladığı şehndmeler de bu yeni kültürü paylaşır; çünkü
Osmanlıca yazılmış olmaları, Lokman'ın önceki şehndmelerinden bilinçli bir ko­
puşa işaret eder. Bu eserlerin de Nakkaş Hasan'ın üslubuyla resimtenmiş olması,
onları bir kez daha Gazanfer'in yazmalarıyla ilişkilendirir. Böylece Gazanfer 16.
yüzyıl sonlarının Osmanlı sarayının zevklerini belirleyen başlıca kişilerden biri
olarak ortaya çıkar.

46 Bir dizi eserin üslup ve içerik özellikleri, burada belirtilen eserlerle ilişkilendirilmelerine elverir.
Bunlardan bazıları şunlardır: TSMK, A. 3632; TİEM, 1959; BNP, Suppl. Turc 1055; BL, Harleian
5500.

327
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Gazanfer (ve siyasal müttefiki Hoca Sadeddin) padişahla sarayın erkek kıs­
mında etkileşim içindeydi; burada Mehmed Ağa'nın haremde erişmiş olabilece­
ğinden farklı türde bir dostluk mümkündü. Yazma hamiliğinin haremin gözeti­
minden Has Oda'ya geçişine, yazmaların içeriğinde ve görünüşünde bir değişim
eşlik eder. Bu sanatsal yaratımda siyasal yaklaşımdan kişisel yaklaşıma doğru
genel bir yönelişin bir parçasıdır. Aynı dönemde, Süleymaniye ya da Selimiye
cami külliyeleri ve hatta Mehmed Ağa'nın cami külliyesi gibi heybetli mimari
ifadeler yerine, Gazanfer Ağa medresesinin bir örneğini oluşturduğu medrese
merkezli küçük külliyeler gibi daha yalın mimari eserler öne çıkarY Benzer şe­
kilde, Zübdetü't-tevdrih ve Surname gibi görkemli eserler azalırken, bunların
yerini Mjftdh-ı cjfrü 'l-cdmi ve Baharistan gibi daha yalın eserler alır. Değişim
resim üslubuna da yansır. önceki Osmanlı yazmalarına özgü Nakkaş Osman
üslubunda hazırlanmış eserlerin zengin ağırbaşlılığı, yavaş yavaş yerini Nak­
kaş Hasan'ın daha mütevazı eserlerine ve zamanla Nakşi'nin daha nevi şahsına
münhasır tarzına bıraktı. Kişisel ve siyasal çıkarlarını hamiliğinde birleştirmesi
açısından, Gazanfer bu geçişin kilit katalizörlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Gazanfer Ağa Osmanlı kültür ortamını birçok düzeyde şekillendirdi. Os­
manlıcayı edebiyat dili olarak benirusetme çabası, himayesindeki kişiler aracılı­
ğıyla bilginiere sağladığı katkılar, yeni bir görsel ve dilsel estetiği tanımlamada
Nakkaş Hasan'la girdiği işbirliği Osmanlı saray kültürü açısından önemli sonuç­
lar doğurdu. Bu durum ancak sanat hamiliği kapsamlı biçimde incelendiğinde
günışığına çıkar. Gazanfer Ağa siyasal, manevi ve fikri şebekelerini Osmanlı
sarayının dokusuna oturtmuştu. Osmanlıtaşmasının en önemli veçhesi Osmanlı
saraylı çevresinin bilginleri destekleme, Osmanlıcayı geliştirme, padişahın edebi
zevklerini ve dinsel eğilimlerini paylaşma gibi ritüellerine katılımıydı. Böylece
"Osmanlı" sanatında Timurlu ideallerine ve Venedik özlemlerine aynı ölçüde da­
yanan geçişlerin, Gazanfer'in 16. ve 1 7. yüzyıllarda evrim halindeki bir anlayış
doğrultusunda, kendisine bir Osmanlı olarak şekil vermesiyle eşzamanlı ortaya
çıktığını görürüz .

47 Necipoğlu, Age q{Süıan, 506-519.

328
SONUÇ

Tarihçi Mustafa Ali'ye göre, Koca Sinan Paşa'nın Tarih-ifith-i Yemen 'i (resim
5 . 1 2-5.1 7) yazdırması bir öç alma girişimiydi. Rakibi Osman Paşa Yemen'e
yönelik müşterek seferin tam ortasında birliklerini geri çekerek, onu müş­
kül bir durumda bırakmıştı. Sinan Paşa yakın çevresinin tavsiyesi üzerine,
Rumuzl'ye bütün başarıyı, hatta Osman Paşa'nın zaferlerini de kendisine mal
edecek şekilde Yemen fethinin tarihini yazdırdı. Ardından kitabı II. Selim'e
sundu. Ali, seferin gelişimini bilenlerin kitaptaki desisenin farkında oldu­
ğunu açıklar. Buna karşılık, hakikati bilmeyenierin Rumuzi'nin anlatırnma
bakarak, Yemen fethini Sinan Paşa'ya atfedeceğini belirtir. 1 Beşinci bölümde
ele alındığı üzere, Sinan Paşa'nın 1 593-95 arasındaki sadrazamlığı sırasında
Tarih-iJeth-i Yemen 'in gösterişli biçimde resmedilmesi, siyasal etkisini daha
da güçlendirdi.
Tarih-ifith-i Yemen 'in Osmanlı sarayındaki güncel olayları etkilerneye dö­
nük çok sayıda resimli tarihten sadece biri olmasına karşın, Mustafa Ali tara­
fından tarih yazmalarının öngörülen işlevlerinin ve sonuçlarının açık bir ifadesi
olarak nitelendirilmesi dikkat çekicidir. Ali, Sinan Paşa'nın bu eseri yazdırmasını
özellikle Osman Paşa'nın kaçışına misilierne olarak açıklamakla, Tarih-ifith-i
Yemen 'e önemli bir aracılık işlevi yükler. Yazarın kitapları kişisel hayatın gidişa­
tını değiştirme, siyasete vasıta olma ve sosyal ilişkileri şekillendirme gücüne sa­
hipmiş gibi gördüğü bellidir. Dahası, sözleri Yemen'in fethine ilişkin tarihin Os­
manlı padişahına değil, Sinan Paşa'ya hizmet etmek üzere yazıldığını açık seçik
ortaya koyar. önceki sayfalarda gösterdiğim üzere, Osmanlı resimli yazmalarını
ortaya çıkaran mekanizmalar çoğu kez hanedanın çıkarlardan bağımsız olarak
işlerdi. Yazarlarının, hamilerinin ve aracılarının kariyerlerini etkilerneye yönelik
kitaplar, geniş bir kesimin tasalarını yansıtır.

ı Ali, Künhü 'l-ahbdr, fo!. 226b.

329
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Ali'nin "konuyu bilenler"den söz etmesi, bu kitapların hedef kitlesinin olay­


lardan daha önce haberdar olanları, sarayın içindeki kişileri, ayrıca sefere katıl­
mış olanları ve olup bitenlerin farkındaki diğer kişileri kapsadığını ima eder. Bir
başka deyişle, hedef kitle içinde konuyu zaten bildikleri için, neler yaşandığını
anlatmanın aslında gerekınediği kişiler de vardı. Böylece Ali'nin sözlerinde eli­
nizdeki kitabın yöneldiği sonuçlara ilişkin bir başka teyidi buluruz: 16. yüzyıl
sonlarının resimli tarihleri, çok sayıda yapımcının ve haminin gündemlerini
kollamaya yönelik ve işbirliğine dayalı ürünlerdi; şimdiki ve gelecekteki saraylı
kuşaklanna, işin içinde ve dışında olanlara aynı anda hitap etmekteydi.
Saray efradının hami ve aracı olarak sanat üretimine katılması, kitapla­
rın tamamen emperyal bir "Osmanlı" perspektifi yerine, padişahın, saraylıların
ve üretimde yer alanların gündemlerini aynı anda yansıttığına işaret eder. 2 Bu
yazmalarda iki süreç, yani bireysel kimlikleri oluşturma ve sosyal hiyerarşiyi
şekillendirme, farklı yollarla da olsa, birbirini belirler ve pekiştirirdi. Üçüncü bö­
lümden altıncı bölüme kadar incelenen kitaplar, bu işlevlerden hangisinin di­
ğerlerine ağır bastığım değişen derecelerde gösterir; zira her kitap, hamisinin
ya da yazannın hedeflerinden kaynaklanan farklı bir dengeye varırdı. Sokollu
Mehmed Paşa'nın son yıllarında hazırlanışlarına nezaret ettiği kitaplar onu ar­
ketip sadrazam olarak ölümsüzleştirir; bu ideale farklı görselleştirmelerle ince
ayar verir. İki süreç arasında belki en yakın bağiantıyı yansıtan bu kitaplarda,
sadrazarnın hikayesi Osmanlı hanedan tarihinin anlatılışma örülmüştür. Ben­
zer şekilde, Surname gibi kitaplar Darüssaade Ağası Mehmed Ağa'nın kamusal
timsalini geliştirdi; gittikçe güçlenen ve epeyce rahatsızlık uyandıran konumuna
destek sağladı. Mehmed Ağa'nın elde ettiği nüfuz, saray yaşamında en fazla
askeri eliti rahatsız eden daha geniş çaplı değişimierin bir sonucuydu. Askeri eli­
tin durumu düzeltmeye dönük girişimlerinden biri resimli tarihleri kullanmaktı.
Örneğin, Sinan Paşa başardığı işlere dair resimli anlatımtarla kendisini Yemen
ve Tunus fatihi olarak sunmada başarılı oldu; ama onun kitapları gerek makamı
gerekse devlet hiyerarşisi için aslında yeni bir ifade biçimi ortaya koymadı. Son
bir örnek olarak, Gazanfer Ağa kendisine destek çevresini yazma hamiliğiyle
yarattı; kitaplan bir Osmanlı saraylısı gibi sunulmasını sağladı. Bir düzeyde bu
saptama, burada incelenen bütün hamiler için geçerliydi: Hazırlattıkları kitaplar
sarayda sosyal şebekeler, yani bir parçasını oluşturdukları saraya şekil verecek

2 Bu bakımdan, incelernem Bal ve Bryson'ın ("Semiotics and Art History", 180-84) ana hatlarıyla
ortaya koyduğu "modernist" bir sanat tarihi söyleminin parçası olarak görülebilir. Aracıların ve
bakış açılarının çoğuBuğundan söz ederken, bunu bir "liberal çoğulculuğa" değil, Derrida'nın
ortaya koyduğu şekliyle çok anlamlılığa yormaktayım. iki görüş arasındaki ayrımlar için bkz.
Bal ve Bryson, "Semiotics", 205, özellikle n. 149.

330
SONUÇ

akışkan ilişkiler kurmalarına, böylece hem saraydaki yerlerini hem de sarayın


genel çerçevesini belirlemelerine yardımcı oldu.
Osmanlı resimli tarihleri yönetici elitin Osmanlı kimliğini tanımlamaya ka­
tıldığı alanlar haline geldi-söz konusu olan hem devletin ve hanedanın kimliği,
hem de Osmanlı saray mensupları olarak kendi kimlikleriydi. Bunu da bizzat ki­
taplarda saraya ilişkin çeşitli ifade biçimleri mümkün kıldı. Zamanla yönetici eli­
tin sonraki kuşaklarının saraydaki eğitimleri sırasında bu kitapları okurken, bir
parçasını oluşturdukları sisteme ilişkin fikirleri kitaplar aracılığıyla gelişti. Yö­
netici elit için daha da kenetlenmiş bir zümreye dönüşmelerini sağlayacak ortak
bir hatıralar dizisi yaratmanın yollarından biri buydu. Zümre kimliği Osmanlı
tarih eserleri için kullanılan özgün estetikle de güçlendirildL Resimlerin üslubu,
tercih edilen yazı, cilt ve tezhip açısından, Osmanlı tarih eserlerinin dönemin
kitaplarından ve hatta islam tarihindeki kitaplardan çok farklı bir "görünüş"ü
vardı. Kitapların dilinde de Osmanlı sarayına mahsus olan mülemma kalıbına
sıklıkla başvurulurdu. Cami mimarisinde geliştirilen özgün bir Osmanlı üslubu
nasıl imparatorluğu bütünleştirmeye ve yeni ele geçirilmiş topraklarda devletin
varlığını göstermeye hizmet ederek Osmanlı kimliğine katkıda bulunduysa, yeni
yazma üslubu da benzersiz bir görsel ve dilsel üslupla Osmanlı tarihini anlata­
rak, Osmanlı saraylı kimliği oluşumuna katkıda bulundu.
Ne var ki, resimli tarihler sadece saraylıların konumlarını etkilemekle kal­
madı; hükümdarıo tasvirini belirleyerek, sarayın padişahla ilişkisine de şekil
verdi. Bu çerçevede yazmalar Osmanlı hükümdarını da methetmekle birlikte,
bunu çoğu kez emperyal tercihierin yanı sıra saraylıların tasalarını yansıtan
özgül tarihsel ihtiyaçlara uyacak birçok yolla yaparlar. ideal hükümdara ilişkin
anlayışlar değişirken, resimli tarihler aracılığıyla Osmanlı hükümdarının tasviri
de değişti.
Şimdiye kadar sarayın değişen portresine ve tek tek saraylıların bu portrede­
ki yerlerine odaklandım; ama aynı sanat eserlerinde Osmanlı saltanat düşünce­
sinin yeniden tanımlanışının izlerini sürmek de mümkündür ve hatta gereklidir.
Önceki bölümlerde padişah timsalinin izleri örtük olarak izlenmiş olsa da, Os­
manlı hükümdar imgesinin bu yazmalar aracılığıyla nasıl şekillendiğinin açık bir
anlatısı hala yazılabilir. Osmanlı padişahının resimli tarihler aracılığıyla ortaya
konulan portresini incelemek, bu kitapla üstlendiğim işi tamamlayacaktır. Böy­
lece yazmaları hazırlayanları, onların hamilerini, saraydaki daha geniş hedef
kitlelerini ve sonunda kitaplardan birçoğunun sunulduğu kişiyi, yani Osmanlı
sarayının etrafında döndüğü direk olan Osmanlı padişahını ele almış olacağım.

33 1
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Süleymanname ve Hünerndme'de Sultan Süleyman

Süleyman dönemini konu alan ve aşağı yukarı otuz yıl arayla hazırlanmış olan
iki kitaptaki Sultan Süleyman timsalleri, saray tarihlerinin görsel programları­
nın ideal padişah için çeşitli olasılıkları kapsar bir noktaya vardığını gösterir.
Her iki kitap da daha kapsamlı projelerin parçalarıdır; Süleymanname (1558)
Şehname-i al-i Osman 'ın beşinci cildi, Hünername (yak. 1587-88) ise Osmanlı
padişahlarının becerilerine ve yeteneklerine ilişkin bir kronolojik anlatının ikinci
cildidir. Süleyman'ın hayatını anlatan bu ikinci cildi, II. Selim ve projenin yürü­
tüldüğü dönemde başta olan III. Murad üzerine birer cildin izlemesi öngörülmüş­
tü. Süleymanname'nin odak noktası Kanuni'nin askeri becerileri ve adaletidir;
buna karşılık Hünername Süleyman'ı ahlaki niteliklerin ve sezginin yön verdiği
evliya gibi bir kişi olarak tasvir eder.
Ortak odak noktası olarak Süleyman'ı ele alan iki yazmanın içerikleri bir
ölçüde örtüşür. Böyle ortak bölümlerdeki resimler, vurgudaki farklılığı aydınla­
tır. örneğin, Süleyman'ın tahta çıkışı her iki kitapta da vardır. Süleymanname
sahnesi sarayın hem birinci hem de ikinci avlusuna yer verir ve orduyu me­
rasimin asıl odağı olarak tasvir eder (resim S.01) . Padişahın bakışı, canlı yüz
mimikleriyle ve el hareketleriyle izleyicinin dikkatini resimdeki diğer figürlerin
hepsinden daha fazla çeken askerlere dönüktür. Buna karşılık, Hünername'nin
tahta çıkış sahnesinde (resim S.02) sadece ikinci avluya yer verilmesi, yöne­
tici elitin daha küçük bir kesiminin önemine işaret eder. Ordunun padişaha
sadakatini bildirmesinin bu sahnede de tasvir edilmesine karşın, Süleyman'ın
bakışı Süleymanname'de olduğu gibi askeri görevlilere dönük değildir; bunun
yerine, sadrazamıyla konuşmakta meşgul halde gösterilir. Hünername resmin­
de hatırı sayılır bir saraylı topluluğunun padişahın etrafında olması, hüküm­
darta yakın ilişkilerine işaret eder. Yani, Süleymanname padişahın askeri rolü­
ne ve genel saray düzenine ağırlık veren bir tahta çıkış sahnesiyle, Hünername
ise sarayın iç nüvesine ve padişahın yakın çevresine odaklanan bir sahneyle
başlar. Hünername'deki tahta çıkış resmi, devlet işlerini yürütmede Divan-ı
Hümayıln'un merkezi konumunu ve bir icracı güç olarak sadrazarnın önceli­
ğini hatırlatır bize. Bu farklılıklar Osmanlı sarayının değişen yapısına işaret
eder, ki bu değişimler padişahın konumunun yeniden tanımlanmasının da se­
bepleridir.
Süleyman'ın Safeviiere karşı düzenlediği ve Osmanlıların Tebriz ile Bağdat'ı
ele geçirdiği 1533-34 seferiyle ilgili sahneler, iki kitap arasındaki can alıcı başka
bir farklılığı açığa vurur. Süleymanname padişahın Sasani kralı Hüsrev'in sara-
332
SONUÇ

Resim S.O l . Süleyman'ın tahta çıkışı. Süleymanname, Arifi, istanbul, 1558.


Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 5 1 7, fol . 1 7b-1 8a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

yıyla ilişkilendirilen Kasr-ı Şirin'e varışını gösterirken (resim S.03) , Hünerndme


seferi Süleyman'ın Bağdat'ta imam Hüseyin türbesinin başında dua ediş sahne­
siyle görselleştirir (resim S.04) . Kitaplardan ilki kadim İran idealleriyle bağlan­
tılı bir hükümranlık timsalini açıkça öne çıkarırken, ikincisi hükümdan islam
tarihindeki kişiliklere, özellikle de Hazreti Muhammed'in ailesine bağlamaya
daha fazla vurgu yapar. Bu farklılık iki kitabın daha geniş bir ölçekteki tutum­
larının göstergesidir. Süleyman'ın hayatta olduğu sırada hazırlanan kitap, pa­
dişah timsalini sıkı bir biçimde Şehndme'deki kahramanlara dayandırır; hatta
onu Cemşid'in yakut şarap kasesini alırken tasvir eder.3 Otuz yıl kadar sonra
hazırlanan kitap ise kişisel özelliklerini ve soy çizgisini vurgulayarak, onu bir
hükümdar olduğu kadar kutsal bir kişilik olarak da sunar.
Serpil Bağcı birkaç sene önceki bir makalesinde, iki Hünerndme cildinin
Osmanlı hükümdarlarını av, dövüş, adalet ya da cömertlik alanlarında efsanevi
kahramanlara özgü maharetleri başarırken tasvir ederek, Osmanlı hükümdar-

3 Persis Berlekamp'a göre [Wonder, Image and Cosmos in Medieva/ Islam (New Haven: Yale Univer­
sity Press, 20 ı t) 92] , Ortaçağ islam düşüncesinde Süleyman ve Cemşit figürleri birbirine karıştırı­
lırdı. Bu erken-modern çağ Osmanlı imparatorluğunda da doğruysa, o zaman bu Cemşit imgesini
başka türlü yorumlamak mümkündür.

333
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim S.02 . Süleyman'ın tahta çıkışı. Hünerndme, Lokman, c. 2, istanbul, yak. 1 587-88.
Topkapı Sarayı Müzesi, H 1 524, fol. 25b-26a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

ları ve Şehname kahramanları arasında paralellikler kurduğunu ileri sürer. 4 Bu


saptama Hünemame ve Süleymanname'yi de kapsamak üzere, 16. yüzyıldaki
Osmanlı resimli tarihlerinin çoğu için geçerlidir; ama yukarıda açıklamaya baş­
ladığım üzere, kitaplar padişahı değişen bir biçimde tasvir eder. Süleymanname
padişahı efsanevi hükümdarlara ve kahramanlara benzetrnek amacıyla, onun
yaptığı işleri vurgularken, Hünemame ahlaki ve kişisel özelliklerini yaptığı işle­
rin ardındaki sebep olarak sunar. Biri padişahın ne yaptığına, diğeri bunu niçin
yaptığına odaklanır. Padişahın yaptığı işler Süleymanname'de büyüklüğünün
sebebiyken, bu işler Hünemame'de doğuştan gelme (soy çizgisi, ahlak ve cesaret
gibi) özelliklerinin, yani büyüklüğünün asıl sebebinin belirtilerinden ibarettir.
iki kitabın düzeni bu farklılığı somutlaştırır. Süleymanname esas olarak Süley­
man döneminin kronolojik bir anlatısıdır; Hünemame ise tematik yaklaşımla dü­
zenlenmiştir. Süleymanname'nin resim döngüsünü başlatan görüntüler, yani pa­
dişahın tahta çıkışı, devşirme çocukların ailelerden alınması ve Divan-ı Hümayün
toplantısı Osmanlı devletinin ve ordusunun düzeniyle ilgilidir. Sarayın düzenini ve

4 Se rp il Bağcı, "Visualizing Power: Portrayals of the Sultan s in Illustrated Histories of the Ottoman
Dynasty", Islamic Art 6 (2009), 1 1 3-2 7.

334
SONUÇ

Resim S.03. Süleyman'ın Kasr-ı Şirin'e varışı. Süleymanndme, Arifi, istanbul, 1558.
Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 5 1 7, fo!. 367a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

335
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Resim 5.04. Süleman'ın Bağdat'ı fethettikten sonra imam Hüseyin türbesini ziyareti.
Hünerndme, Lokman, c. 2, istanbul, yak. 1 587-88. Topkapı Sarayı Müzesi, H 1524, fo!. 40a.

(Foto: Hadiye Cangökçe)

336
SONUÇ

yönetici eliti öne çıkararak, bu kurumların merkez! konumunu gözler önüne serer­
ler. Aniatı ardından sayısız fetihlerle, asilerin cezalandırılmasıyla, av eğlenceleriyle
ve huzura kabullerle sürer; böylece Süleyman'ı faal ve meşgul bir hükümdar olarak
sunar. Süleyman hem bir savaşçı ve avcı, hem de adil ve haşmetli bir padişah ola­
rak övülür. Dış ya da iç düşmanlarla, padişahın ailesiyle ya da kullarıyla ilişkile­
rinde asker! cesaret ve adalet, kitabın görsel bakımdan öne çıkardığı niteliklerdir.
Hünemdme'nin düzeni ise padişahın doğuştan gelme vasıflarına odaklanır.
Ana bölümleri şunlardır: Süleyman'ın doğuşu ve tahta çıkışı, alicenaphğı, avcıhk
hünerleri, meclislerdeki ve şölenlerdeki cömertliği, takdire şayan alışkanlıkları,
dindarlığı, fakiriere ve düşkünlere merhameti, devlet işlerindeki şefkati, gördüğü
rüyalar ve vahdete erişi, adaleti, cesareti ve fetihleri, son olarak da hayır işleri ve
bağışları.5 Burada padişahın ahlakı ve manevi güçleri ön plandadır.
Süleyman'ın tahta çıkışıyla ilgili ortak konudan sonra, iki kitap oldukça
farklı istikametlere yönelir. Hünemdme önce Süleyman'ın alicenaphğı üzerinde
durur. Bu bölümü görselleştiren anekdotlar ya mucizevi olaylara bağlanır ya da
dindarlığını temalaştırır. ilk olayın koyunlada barış içinde yaşayan bir kurdu
konu alması, Süleyman'ın ülkesinde hüküm süren kusursuz adaleti ima eder. 6
ikinci resimde köklü bir bereket ve refah sembolü olarak, mevsiminden önce
yetişmiş bir nar yer alır. 7 Bu bölümün diğer iki resminde, padişah Bağdat'taki
imam Hüseyin türbesini ziyaret ederek ve sesinden hoşlandığı bir vaizin ailesine
bağışta bulunarak alicenaphğını sergiler. 8 Süleymanname'nin resimlerinde ise
alicenaphğı başlı başına işlenen bir konu değildir. Bunun yerine, çok sayıda sefiri
ya da hükümdan huzuruna kabul edişiyle ve düşmanıanna karşı merhametli
davranışıyla, adil bir yönetici olduğu gösterilir. Bu salınelerin hepsi aynı zaman­
da Osmanlı gücünün ve üstünlüğünün sergilenişidir.
Hünemdme'nin dördüncü bölümünde Süleyman'ın meclislerdeki ve şölen­
lerdeki cömertliğini yansıtan dört resmin hepsi, büyük oğulları Mustafa, Meh­
med ve Selim'in sünnet düğününü konu ahr.9 Hanedan siyasetiyle bağlantı­
h olmasına karşın, bu olayın kutlanmasının önemi Hazreti Muhammed'in ve
sahabelerinin salık verdiği davranışlar anlamındaki "sünnet"in bir devamı sa­
yılmasından gelir. Yazma görsel olarak düğünden ziyade sünnet kutlamalarını
öne çıkararak, Süleyman'ı peygamberin hatırasına bağlar ve dindarlık yönünü

5 TSMK H ı 524, fo!. ı6b-ı7b. Aynca bkz. Bağcı, "Visualizing Power" ve Zekeriya Eroğlu,
"Şehnameci Lokman'ın Hüner-Namesi (2. cilt, ı-154 varak) İnceleme Metin-Sözlük-Dizin", ya­
yımlanmamış yüksek lisans tezi, istanbul Üniversitesi, 1998.
6 TSMK H. 1 524, fo!. 31b-33b
7 TSMK H. 1 524, fo!. 35a-37b.
8 TSMK H 1 524, fo!. 40a ve 46b.
9 TSMK H. 1 524, fo!. 103b-104a, 1 1 5b-1 16a, 1 2 1 b-1 22a, 1 24b-125a.

337
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

güçlendirir. Sünnet düğünleri Süleymanname'de de işlenir; ama hükümdarın


serveti ve haşmeti temasıyla, ayrıca saltanat eğlencesi ayrıcalığıyla bağlantılı
gibi görünür. Süleymanname'de büyük şehzadeler Mustafa, Mehmed ve Selim'in
sünnetiyle ilgili tek resim, padişahı bir bahçe köşkünün önünde tahta oturmuş
halde müzik dinlerken tasvir eder. 1 0 Bu bakımdan, onu görsel olarak Şehname'de
veya diğer Acem klasiklerinde görülen birçok saltanatlı eğlence sahnesine bağ­
lar. Daha da gösterişli olan benzer bir saray eğlencesi sahnesi, küçük şehzadeler
Bayezid ve Cihangir'in sünnetini yansıtır (resim S.OS) . Resimde padişah maiyeti­
nin ve sarayının zenginliği ve büyüklüğü sergilenir; çok sayıda hizmetkar yiye­
cek getirirken, hizmet verirken, müzik çalarken ve muhafızlık ederken görülür.
Sahne iki ayrı kapı aralığında ve bir balkanda eğlenceleri seyreden içoğlanları
ve hadım ağaları gösterecek kadar genişletilmiştiL Atmeydanı'ndaki asıl törenler
görsel programın bir parçası değildir. Dolayısıyla Süleymanname'de görsel ifade­
sini bulan şey padişahın sünnet törenleriyle sergilediği alicenaplığından ziyade,
saray eğlencesinin keyfini sürme yönündeki saltanat ayrıcalığıdır.
Süleyman'ın manevi güçlerini gösterme arzusu, Hünername'nin sonraki,
yani beşinci bölümüne şekil verir. Padişahın ahlakını, alicenaplığını ve iyilik­
sevediğini konu alan bu bölüm, tasavvufi "insan-ı kamil" fikriyle, 16. yüzyı­
lın tasavvuf etkisi taşıyan siyasal risalelerindeki gözde bir temayla başlar. 1 1
Süleyman'ın rüyalarının, Allah'la bağlantıya girmenin ve ilahi vahyin ele
alındığı yedinci bölüm iki kısma ayrılır. Birinci kısım atalarından miras kalan
güçten dolayı, fiilen devreye girmesine gerek kalmaksızın ortaya çıkan fıtri
"mucizeler"le, ikinci kısım kendisinden kaynaklanan harikatarla ilgilidir. 12 Bu­
rada azametinin menşelerinden biri olarak Süleyman'ın soyağacına özel vurgu
vardır; bunun dayanağı o sırada yaygın kabul gören bir anlayıştır.
Süleyman'ın " imparatorluk çayırlarını sulayan adalet dereleri"yle ilgili seki­
zinci bölüme, evliyalık ve dindarlık imaları hafifçe sinmiştir_ı:> Resimlerin birinde
bir şeyhin önünde tövbe eder, diğerinde sezgisi adalete varmasına yol gösterir,
bir başkasında şarabı yasaklar. Yani, dindarlığından gelen adaletine dinsel ilkeler
yön verir. Süleyman'ın hayır işlerini ve bağışlarını konu alan onuncu ve sonuncu

10 TSMK H 1517, fo!. 32lb.


ll TSMK H. 1 524, fo!. 142a: Fasl-ı pencüm ez rükn-i sani: Dlpadişah-ı dil agahın ahlak-ı hamide ve
hasayii-i pesendide/erinden vaki olan hikdyat ve hüsn-i işfaklarındanfukara ve za'qfaya sadır
olan hasenatı beyamndadur. Folyo 142a-145a "insan-ı kamil" teması üzerinde durur. insan-ı
kamil kavramı için bkz. Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 192-204.
12 TSMK H 1 524, fo!. 1 80a-b: "Mübeşşirat-ı evvel: Bazı hikayet ve hevank-i adat ki bi ihtiYar abd ve
ecdad-ı izam-ı saltanat nihddlanndan tab-ı serahum cilvegar olmuşdur. · Fo!. 199a: "Mübeşşirat-ı
sani: Zat-ı maliki üs-slfat-ı a'li-yi hümayunlanndan sudur ve zuhura gelen keramet-i vazihet ül
beyyinat ve lem'aat-ı mühr-ü simat beyanındadır ki b 'ilcümle ehline ruşen olmağla tqfsı1 kılmur."
13 TSMK H. 1 524, fo!. 228a-254a.

338
SONUÇ

Resim S.05. Süleyman'ın Şehzade Bayezid ve Cihangir'in sünnetini kutlayışı. Süleymanndme,


Arifi, istanbul, 1558. Topkapı Sarayı Müzesi, H. 1 5 1 7, fol. 4 1 2a. (Foto: Hadiye Cangökçe)

339
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

bölümde, Bağdat türbelerinin onarılınasını ve Mısırlı hacılar için önemli şehirler


olan Halep ve Şam'daki tadilatları tasvir eden dört resim yer alır. 14 Oldukça tuhaf
bir biçimde, metinde değinilmesine karşın, Süleymaniye Camii'ne görsel olarak
yer verilmez. Anlaşıldığı kadarıyla burada önem verilen şey, Süleyman'ın hac
yollarının koruyucusu ve sadece payitahttaki Müslümanların değil, bütün Müs­
lümanların halifesi olma rolüdür.
Hünerndme'nin Süleyman'ı tasvir edişi, Süleyman döneminde ve sonra­
sında siyasal risalelerin yeniden tanımladığı bir padişahlık anlayışını öne çı­
karır. Kitap onu mucizeler yaratan, hayranlık uyandırıcı ahlaki vasıflar sergile­
yen ve ilahi vahiy alan peygamber gibi bir figür olarak sunar. Nitekim metinde
Süleyman'ın tahta çıkışı anlatılırken, aynı yüzüğe işlenmiş iki mühür oldukları
ifadesiyle, peygamberlik ve padişahlık arasında açıkça bir bağlantı kurulur. 15
Hünerndme'de Süleyman'ın gördüğü rüyaların ve vahdete ermesinin ele alını­
şı, hükümdan Allah'ın vekili, yani yeryüzündeki gölgesi olarak gören anlayışa
dayanır. Ahlak, alicenaplık ve iyilikseverlik üzerine bölümün başındaki insan-ı
kamil çağrışımı, bize 16. yüzyılda siyasal risaleleri etkilerneye başlamış olan
ibni Arabi'nin düşüncelerine dayalı tasavvufi fikirleri hatırlatır. Süleyman'ın do­
ğuştan gelme mucizelerinin sunuluşu, Osmanlı hanedanının özel ve seçilmiş
konumunu vurgulayan dönemin siyaset nazariyeleriyle uyumludur. Kitabın bü­
tün Osmanlı hükümdarlarını kapsayan geniş çaplı bir proje içinde yer alması bile
dönemin düşünme tarzıyla bağlantılıdır. Süleyman döneminin sonuna doğru,
siyasal risaleler tek bir padişahtan ziyade bütün hanedam methetmeye yöneldi
ve Osmanlı büyüklüğünün kaynaklarından birini hanedanın (başta II. Mehmed,
ı. Selim ve Süleyman olmak üzere) bir dizi mümtaz hükümdar yetiştirmesinde
buldu. Böyle bir yaklaşım bir bütün olarak Osmanlı hanedanının hükmetmek
üzere Allah tarafından özel olarak seçildiğine işaret eder. 1 6 Süleyman'ın fetihle­
rine, muharebelerine ve idaresine vurgunun yokluğu, onu meşrulaştırmak için
yaptığı işleri saymaya artık gerek kalmaması nedeniyle, padişah kişiliğinin siya­
sal analiz kapsamından çıkarılmasıyla bağlantılıdır. Bir hükümdar işlerin mer­
kezinden uzaklaşınca, doğuştan gelme vasıfları önem kazanır-Hünerndme'de
Süleyman'ın Allah vergisi yeteneklerinin vurgulanması bu yüzdendir. Eserin ilk
cildindeki hükümdarlar da doğuştan gelme yeteneklerinden ve becerilerinden
dolayı övülürler; ama yüzyıl sonuna doğru ideal hükümdan temsil eder duruma
gelmesi nedeniyle, ikinci ciltteki Süleyman timsali en gelişkin örneği oluşturur.
14 TSMK H. 1524, fo!. 281 a-297b.
15 TSMK H 1524, fo!. 21b: "Saltanat ü nübuvvet nazargdh-z ehl-i hzredde şol iki nigine benzer ki bir
hatemde tarsi olunmuş ola"
16 Yılmaz, "Sultan and Sultanate", 260-73.

340
SONUÇ

Hünername Osmanlı aydınları arasında bir süre padişahın görsel tasvirleri­


ni etkilemeksizin rağbet bulmuş olan fikirlere görsel biçimler verir. Süleyman'a
daha hayattayken, Allah'la özel bağlantısını kapsayacak biçimde veli ve halife,
daha doğrusu Mehdi niteliğinde bir kişilik yakıştırılmıştı. Bu timsal Kubbetü's­
Sahra, Süleymaniye Camii külliyesi ve padişah vakfiyeleri gibi binalardaki ki­
tabelerde görülür. 17 Ancak yaşadığı dönemde Süleyman'a ilişkin görsel tasvirler
böyle bir ikonografi içermemekteydi. Bunun bir örneğini sunan Süleymanname
genel tarih niteliğindeki Şehname-i al-i Osman projesinin parçasıdır. Genel ta­
rihin "peygamberleri" konu alan Enb(yaname adlı ilk cildi dünyanın yaratılışı,
Adem ile Havva hikayesiyle başlar ve kadim peygamberlerin yanı sıra Şehname
figürlerini odak alır. Bu bakımdan, genel proje Süleyman'ın peygamberlerle aynı
çerçevede ele alınmasının öngörüldüğü izlenimini verir; ama son cildin görsel
programı bu fikri yansıtmak yerine, Acem ideallerine odaklanır. 18
Hünername Süleyman döneminde başlayıp ilk üç bölümü yazılan ama daha
sonra Lokman tarafından tamamlanan bir projedir. Dolayısıyla genel düzeni ba­
kımından önceki idealleri yansıtmasına karşın, görsel programı tamamen 16.
yüzyıl sonlarına aittir. Burada yeni olan husus, Süleyman'ın ne tür bir hüküm­
dar olduğu anlayışından ziyade, bir hanedan tarihinde ruhani niteliklerinin gör­
sel tasviridir. 16. yüzyıl sonlarında görsel alanda Mehdi niteliğinde hükümdar
timsalinin ortaya çıkışı üç farklı noktaya dayanır: bu tirnsalin fikir olarak daha
geniş kabul görmesi, Süleyman'ın askeri odaklı, heyecanlı döneminden farklı
olan II. Selim ve III. Murad'ın gerçek hayatları ve resimli tarih geleneğinin yıllar­
ca süren insicamlı saray üretiminden sonra başlı başına bir siyasal propaganda
alanı haline gelmesi. Hünername'de gördüğümüz şey, hükümdan hatırlanınası
gereken şekilde yeniden tanımlayan geçmişe dönük bir bakış ve Süleyman dö­
neminin idealleri kadar kitabın hazırlandığı ortamı, yani III. Murad sarayının
ideallerini yansıtan bir görselleştirmedir.
Hünername ve Süleymanname arasındaki farklılıklar, Osmanlı sarayında
iki tür hanedan tarihinin eşzamanlı gelişimine işaret eder. III. Murad döneminde
hazırlanan bir grup yazma, yönetime ve meşruiyete ilişkin içsel, yani Osmanlı
saray çevresinde gelişmiş kavrarnlara yer verdi ve Şehname gibi ortaçağ Fars
edebiyatı örneklerinden alınmış modelleri tekrarlamaktan uzaklaştı. Böylece
görsel bakımdan resimlerin üslubunda belirgin olarak görülen Osmanlılaşmayla

ı7 Fleischer, "Mahdi and Millennium"; Gülru Necipoğlu, "The Dome of the Rock as Palimpsest: 'Abd
al Malik's Grand Narrative and Sultan Süleyman's Glosses", Muqarnas 25 (2008), ı 7-105; Turan
"The Sultan's Favorite".
ı8 Daha geniş kapsamlı projenin içerdiği şeyler için bkz. Eryılmaz, "The Shehnamecis of Süleyman";
yazar Süleymanname'nin görsel döngüsüne benimkinden oldukça farklı bir yorum getirir.

34 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

birlikte, kitaplar içerik olarak da Osmanlı hükümranlık ve meşruiyet fikirlerinin


daha yakın yansımaları haline geldi. Bir başka deyişle, kendini tanımlama pro­
jesi görsel bakımdan padişaha ve yönetimine ilişkin güncel, yerel fikirleri içeren
resimli tarihleri ortaya çıkardı. Hünername tam da bu yazma grubunun bir par­
çasıdır; üçüncü ve dördüncü bölümlerde incelediğimiz ve aynı şekilde padişa­
hın doğuştan gelme özelliklerini esas alan Şemailname ve Zübdetü't-tevarih'le
uyumludur. 19 Bu kitapların hepsi resimli tarihler bağlamında Osmanlı hükümda­
rı için alternatif bir ikonografinin yaratılışına işaret eder. Lokman'ın 1570'lerin
sonlarındaki ve 1580'lerdeki eserlerinden önce, görsel alanda bu ikinci hüküm­
dar timsali yoktu. Böylece Hünername ve Süleymanname arasındaki farklılık­
lar, Osmanlı hükümdarının görsel tasviri için kaynak alanının genişlemesiyle
açıklanabilir.
Bununla birlikte, Süleymanname'de gördüğümüz Şehname tarzındaki hü­
kümdar timsalinden tamamen vazgeçilmedi. Bu da iki değişik tip hanedan tas­
virinin neden aynı dönemde yapıldığını açıklar. Lokman'ın padişahtan gelen is­
tekle hazırlayıp 1579 'da tamamladığı Zqfername, Süleyman'ı ileri yaşına rağmen
bir askeri önder olarak tasvir eder. Aslına bakılırsa, üçüncü bölümde ayrıntılı
olarak incelenen bu kitap Süleyman'ın ve oğlu II. Selim'in tasvir edilişi arasında
bir geçiş eseri olarak görülebilir. Zqfername büyük ölçüde Zigetvar seferini odak
alır; bu sefer Süleyman'ın komutanlığında başlamış, ama sağlığının bozulması
ve sonunda ölmesi nedeniyle, Sokollu Mehmed Paşa tarafından idare edilmişti.
Kitapta Süleyman Osmanlı gücünün ve zaferlerinin kaynağı olarak sunulsa da,
fiili varlığı ön planda değildir. Bunun yerine, başanya sadrazamı, başta gelen
vekili aracılığıyla ulaşır.
Sonraki üç hükümdar kuşağının tasvir edilişine baktığımızda, sarayın çer­
çevesini şekillendirmedeki rollerine göre daha önce incelediğim farklı tarih eserle­
rinde her iki yönelimi de görürüz. Süleymanname'nin dünya görüşü Zqfername,
Şehname-i Selim Han ve Şehinşehname'de uyarlanıp sürdürülmüştür. Bu vesi­
leyle, her üç eserin Hünername, Şemailname ve Zübdetü't-tevarih'te kullanılan
Osmanlıca nesrin aksine Farsça manzum olarak yazıldığını belirtmek gerekir.
Şehname-i Selim Han esasen Şehname kaynaklı Osmanlı hükümdan imge­
sinin 1570'lerde büründüğü hali temsil eder. Bu yazınada Selim iyi tanımlanmış
bir hiyerarşideki en üst makamı işgal eder; hemen altında vekilleri, yani padişah
iradesini temsil eden Divan-ı Hümayıln üyeleri yer alır ve sadrazam başta ge­
len vekil konumunu taşır. Şehname-i Selzin Han 'ın padişahı bizzat muharebeleri

19 Necipoğlu ("Word and Image") iki yazmadaki portre dizisini bu çerçevede ele alır. Portreler bu
kitabın üçüncü ve dördüncü bölümlerinde de ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.

342
SONUÇ

yürütmek yerine, yetkisini serdarianna devreder. Varlığı devletin işlemesini ve


fetihterin yapılmasını sağlamaya aracı olmaktan ibarettir. Dolayısıyla perde ar­
kasındaki meşrulaştırıcı gücü temsil eder. Selim babasının ordu serdan rolünden
uzaklaştığı için, Şehname kaynaklı hükümdar timsalinde böyle bir uyarlama
gerekliydi.
Şehname-i Selim Han 'ın yaratıcıları padişahtan ziyade askeri ve bürokra­
tik görevlilerin başardığı işleri aktarmakla birlikte, kulları aracılığıyla hükmünü
göstermesinden dolayı esasen padişahı övücü bir yazma hazırladılar. Dahası,
resimler bu timsali, belki uyandırdığı olumsuz çağrışımları dağıtmak açısından,
kalıcılaştırmaya ve neredeyse sıradanlaştırmaya yaradı. Bir başka deyişle, padi­
şahın rolüne ilişkin tartışmada resimlerin aktif bir rolü vardı. Aynı vurgu bu ki­
taba başlarken verdiğimiz resimde, yani II. Selim'i Adalet Köşkü'ndeki pencere­
sinin ardında Divan-ı Hümayün'u izlerken gösteren tasvirde mevcuttur. Hemen
aşağıda oturan sadrazam, padişahı temsil eder ve böylece memlekette adalet ve
düzeni güvence altına alır. II. Selim'in kısa süreli padişahlığı ve resimli tarihlere
nispeten ilgisizliği, padişah için Şehname kaynaklı olanın dışında hiçbir resmi
timsal yaratılmamasını açıklayabilir.
III. Murad ise çeşitli biçimlerde tasvir edildi ve nitekim onun döneminde
Osmanlı hükümdarının birden fazla timsali gelişti. Surname onu oğlunun sün­
netini gösterişli biçimde kutlayan cömert bir padişah olarak konumlandırır. Bu
düğün aynı zamanda peygamber geleneklerine bağlılığına işaret eder. Hanedan
Surname'nin dünyaya bakışında merkezde oturur ve sarayın hizmetkarları ha­
nedanın merkezi konumunun koruyuculuğunu üstlenir. Divan-ı Hümayün bu
tasarımda, seyircilik dışında pek fazla yer tutmaz. Zübdetü't-tevarih de impa­
ratorluğa bakışında Osmanlı hanedanının yalıtılmışlığını aynı ölçüde vurgular.
Bununla birlikte, hanedan mensupları birbirlerine ve onlara model oluşturan
peygamberlere, halifelere, fıkıh alimlerine ve imarnlara dayalı köklü bir tarihe
bağlanır. Soy çizgisi, önderlik ve ihtişam Osmanlı hükümdarlarını geçmişin pey­
gamberlerine bağlayarak, başta III. Murad olmak üzere, peygamber gelenekleri­
nin mevcut mirasçıları olarak sunuimalarını sağlar. Zübdetü't-tevarih'te kısaca
anlatıldığı ve Şehinşehname'de resimlendiği üzere, bu bağlantı peygambere ait
kılıcın mucizevi biçimde bulunmasına ve III. Murad'a takdim edilmesine dair
hikayeyle pekiştirilir.
Bu tasvirler III. Murad sarayının siyasal gerçekleriyle yakından bağlantılı­
dır. Öncelikle, dördüncü bölümde gördüğümüz üzere, sadrazam artık padişahın
bir kamusal timsal oluşturmasına yardımcı olan asıl temsilci konumunda de­
ğildi. Harem hizmetkarları, özellikle Darüssaade Ağası Mehmed Ağa padişahın

343
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

da teşvikiyle bu rolü üstlenmişti. ikincisi, av ya da muharebe için payitahttan


hiç ayrılmamış, devlet işlerini darüssaade ağası ve valide sultan aracılığıyla yü­
rütmüş, ağırlıklı olarak edebiyat ve tasavvufla uğraşmış bir hükümdar olması
itibariyle, III. Murad'ın hayatı Şehname kaynaklı tasvirlere pek elverişli değildi.
Saraylılar hükümdan sunmanın başka yollarını bulmak zorundaydı. Siyasal ri­
salelerde saltanatın tanımı, padişahın rolü ve meşruiyeti üzerine çeşitli tartışma­
lar, Murad'ın maiyetine onun yönetimine şekil vermek ve sarayla ilişkisini tasvir
etmek için seçenekler sundu. Tasavvufi fikirlere güçlü bir temayülü olan Murad,
peygamberin manevi varisi olarak tasvir edilmesini teşvik etti. III. Murad döne­
minin tarihçileri ve sanatçıları, hükümdan tasvir etmenin uygun bir yöntemi­
ni ararken, siyaset-aydın çevresinden alınma bu fikirlerle denemelere giriştiler.
Gerçek hayattaki tecrübelerle, bizzat padişahın karakteriyle ve siyasal söylemle
şekillenen resimli tarihler, sarayın aynı zamanda padişahla ilişkisini düzenle­
mesine olanak verdi ve zamanla sosyal hiyerarşide herkesin yerini belirlediler.
Şehinşehname'nin on yıl arayla (1581 ve 1 592) hazırlanan iki cildinin as­
lında bir dizi farklı taktiğe başvurması, padişahın çeşitli kisvelerinin bir arada
olabileceğini hatırlatır bize. Birinci cildin başında, Sokollu Mehmed Paşa'nın pü­
rüzsüz bir geçişi sağlamasıyla yeni padişahın tahta çıkışından sonra, Divan-ı
Hümayün vezirleri tanıtılır ve teker teker övülür. Bu fasıl okurlara, devlet işleri­
nin yürütülmesinde Divan-ı Hümayün'un ve sadrazarnın kilit rolünü hatırlatma
işlevini görür. Her iki ciltteki resimlerin büyük bir kısmı Murad'ın vezirlerinin,
yani vekilierinin faaliyetlerini konu alır ve Şehname-i Selim Han 'ın padişahına
benzer bir görüntüyle, işlerin merkezinde yer almak yerine, istanbul'daki varlı­
ğıyla meşruiyet sağlayan bir padişah timsalini çağrıştırır. Ancak bunun yanında,
peygambere ait kılıcın bulunuşunu ve Sultan Murad'a sunuluşunu ayrıntılı ola­
rak işleyen iki resim vardır. Metne göre, kılıç Murad'ın tahta çıkışından kısa bir
süre sonra Mısır'da bulunmuştur. Zübdetü't-tevarih'te de aktarılan anekdot, III.
Murad'ın kılıcı miras aldığı ve dolayısıyla peygamberin meşru varisi olduğu izle­
nimini verir (resim 4.0 1 ) . Benzer şekilde, Murad'ın Kabe'de yaptırdığı onarımlar
ve bir Gürcü hükümdarın islam dinine dönüşü resmedilir. Bunlar Darüssaade
Ağası Mehmed Ağa'nın padişah adına adaleti sağlamak üzere, Sokollu Mehmed
Paşa'nın suikastçısını yakalatışının resmedildiği ciltte yer alır. Yani, hükümda­
rm halife timsali saray halkının methiyle ve askeri tasarıların yanı sıra ada­
let işlerinin de padişah çevresindekilere devrine bir vurguyla bir arada sunulur.
ikinci cilt ise Şehname-i Selim Han ve Zqfrmame'dekine benzer bir padişahı
sunar. Padişah askeri elit aracılığıyla hüküm sürer ve vekilieri konumundaki bu
zümre, imparatorluğu marnur hale gelmesini sağlamış gibi gösterilir. Aynı ya-

344
SONUÇ

zarın III. Murad dönemi üzerine ara vermeden yazdığı iki ciltte, padişah Hazreti
Muhammed'in varisi, islam'ın koruyucusu ve sırf varlığıyla serdarlarının askeri
zaferiere ulaşmasını sağlayan hükümdar olarak görünür. Bunlar çelişkili roller
değildir; III. Murad'ın kendi maiyetince algılanışının çeşitli yollarını yansıtır.
Kısa süreli padişahlığı süresince daha az resimli tarih hazırlanmasına kar­
şın, III. Mehmed de iki ayrı yaklaşımla sunulur. Babasının ve dedesinin usul­
lerinden ayrılarak, ordunun başında bir sefere çıkması vakanüvislerini gayrete
getirdi. Ancak tartışmasız benimsenen bir olay değildi bu. Selaniki padişahın
orduyla birlikte savaşa gitmesinin gerekli olup olmadığı konusunda, III. Mehmed
sarayına mensup alimler ve vezirler arasındaki görüşmeyi aktarırken, o dönem­
de yapılan tartışmaların içyüzüne dair bazı ipuçları verir bize. Bu anlatıma göre,
Sadrazam Sinan Paşa padişahın ordunun başında sefere çıkması konusunu da­
nışmak üzere 21 Aralık 1595'te, aralarında şeyhülislamın, Anadolu ve Rumeli
kazaskerlerinin ve Ayasofya vaizinin bulunduğu alimleri toplar. Hazır olan bü­
tün alimler padişahın sefere çıkmasının uygun olmadığını, çünkü otuz yıldan
beri toprak fetihlerinin serdarlar aracılığıyla yürütüldüğünü belirtirler. Selaniki
genç ve sağlıklı padişahın hiçbir engelinin olmadığı gerekçesini öne süren ye­
niçerilerin sefere onsuz çıkmaya yanaşmadığını aktararak, padişaha biçilen bu
yeni rolün her kesimde kabul görmediğini de ortaya koyar.2 0 Bu bakımdan "ve­
killeri aracılığıyla fetihlere girişen hükümdar" timsali halkın bilincinde hala tar­
tılmaktaydı ve şehname yazmaları bu sürecin bir parçasıydı.
Saray tarihçisi Talikizade'nin Şehname-i hümayun'u Sadrazam Sinan
Paşa'yı konu alan bir savaş anlatısıdır. Bu yüzden padişaha oldukça pasif bir
rol yakıştırır; yazmadaki üç resmin hiçbirinde hükümdar yer almaz. Kitap Sinan
Paşa'nın kişiliğinde askeri eliti açıkça öne çıkarır ve padişahı arka-plana iter.
Şehname-i Mehmed Han ise önce Macar soylularını huzura kabul eden, ardından
ordusuyla muharebeye giden ve sonunda muzaffer bir geçit alayıyla istanbul'a
dönen (resim 6.09) bir asker padişah portresi çizer. Bu yazınada padişahın as­
ker/kahraman timsaline tekrar büründürülmesi, büyük olasılıkla imparatorluğu
temsil etme kavgası veren askeri elit mensuplarının işidir. Ancak Mehmed'in
askeri timsalinde dinsel çağrışımların izleri de vardır. Eğri'deki muharebe alanı­
na peygamber hırkasını omuzlarına sarmış olarak girer; iki yanında Şeyhülislam
Hoca Sadeddin ve Babüssaade Ağası Gazanfer Ağa yer alır (resim 6.07) .
Lokman'ın şimdiye kadar incelenmemiş bir eseri de III. Mehmed'i bir askeri
kahraman olarak sunar. Şehinşehname adlı bu yazma 1601 tarihlidir ve Farsça

20 Selii nik'i, Tarih-i Sekiniki, 548.

345
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

manzum olarak yazılmıştır. Lokman'ın folyo 6a'da adını Hüseyni olarak verme­
sine karşın, folyo lOa'da diğer eserlerini sayması, kimliği konusunda hiçbir kuş­
kuya yer bırakmaz. Şah Cihan döneminde (hd1627-58) bir şekilde Hindistan'a
ulaşan yazmada, güçlü kızı Cihan Ara'nın (161 3-1681) mührü yer alır. Top­
lam 1 1 6 folyodan oluşan yazma 64 resim içerir. Böyle yoğun bir resim oranı,
Lokman'ın hala sarayın yazma atölyesinden yararlanabildiğine ya da mali des­
tek aldığına işarettir. Yazma III. Mehmed dönemindeki Osmanlı-Macar savaş­
larının diğer fasıllarının yanı sıra Eğri fethini ve Haçova Muharebesi'ni odak
aldığı için, padişahı büyük dedesi Süleyman'ı örnek alan bir kahraman hüküm­
dar olarak sunar. Padişahın vekillerine, çeşitli başarılarda orduya komuta eden
vezirlerine burada da büyük önem verilir. Birçok resim III. Mehmed'i serdarlarını
huzura kabul ederken, hizmetlerinden dolayı ödüllendirirken ya da sefere çı­
kışta cesaretlendirirken tasvir eder. Bu bakımdan Şehname-i Selim Han 'ı ve II.
Selim'in emrindeki serdarların askeri zaferlerini mümkün kılan kişi olarak tasvir
edilişini hatırlatır. Ama kitap bizzat Mehmed'i de sefere çıkarken ve yol boyunca
avianırken (fol. 54b ve 55a) ya da ordugahların önünde serdarlarından bilgi
alırken (fol. 57a, 62b ve 66b) gösterir. Bu tasvirler Süleymanname'de çokça rast­
lanan av ve askeri divan sahnelerini çağrıştırır. Böylece yazma, III. Mehmed'in
dedesi II. Selim ve babası III. Murad için Lokman'ın yarattığı padişah timsalini
sürdürür ve Süleyman'ın Şehname ilhamlı tasvirlerini hatırlatır.
Bu askeri timsal altıncı bölümde ele alınan Tercüme-i mjftah-z cjfrü­
l'cami'nin sunduğu hükümdarta tezat içindedir. Hanedanını portresini bir kıya­
met aniatısına yansıtan bu yazınada III. Mehmed "Mehdi" olarak yer alır (resim
6.02 ve 6.03) . Böylece Osmanlılar kıyametten önce dünyaya hükmedecek son
hanedan olarak görünür, islam Hıristiyanlık karşısında zafere ulaşır ve tarih
kozmik şemada bir ayrıntıya dönüşür. Hanedanın burada da bir bütünlük içinde
tasvir edilmesi ve hatta bir grup portresiyle gösterilmesi, III. Mehmed'in meşrui­
yetinin damarlarındaki kandan kaynaklandığına işaret eder (resim 6.04) .
Böylece 16. yüzyılın çarpıcı siyasal söylemi, hanedana ilişkin resimli tarih­
lere bütün karmaşıklığıyla katılmış olur. Siyasal risaleler ve resimli tarihler as­
lında benzer gayetere yönelikti: Akışkan bir iktidar yapısını anlamıandırmak ve
Osmanlı devletine şekil vermek. Devlet, dayandığı kurumlar ve padişah, vezirle­
ri, hizmetkarları ve aile efradı gibi değişik bireylerin rolleri konusundaki birçok
fikir, siyasal risalelerde geliştiriidi ve daha sonra sanatsal tasvirle özümsendi.
Siyasal ve tarihsel söylemler belirgin biçimde birbirini şekillendirdi ve 16. yüzyıl
sonlarında Osmanlı devletini ve hanedanını yeniden yapıtandıran tartışmalara
katkıda bulundu.

346
SONUÇ

I. Ahmed döneminin başladığı 1 603'te, dönemin Safevi ve Babürlü saray­


larıyla birlikte, Osmanlı sarayı, tarihleri resimierne uğraşından uzaklaştı ve bu­
nun yerine albüm hazırlama sanatına odaklandı. 21 1 7. yüzyıl başlarında, yani II.
Osman'ın çalkantılı döneminde (1618-22)- tarihi kayda geçirme ve düzene sok­
ma arzusunu uyandıran olaylar yaşandı, ama resimli tarihierin gördüğü rağbet
artık tarihe karışmıştı. Ne var ki, yaratıldıkları dönemin kısa sürmesine karşın,
bu yazmalar Osmanlı hayal gücü üzerinde öylesine güçlü bir etki bıraktı ki, hane­
danın kendine bakışını şekillendirmeye devam etti. Osmanlı imparatorluğu'nun
çöküşünden neredeyse bir yüzyıl sonra, aynı kitaplar Osmanlı sarayına ilişkin
anlayışımıza hala. yön veriyor. Belirli tarihsel olaylara bir tepki olarak kısıtlı bir
zaman diliminde yaratılmış sanatsal ürünlerin Osmanlı imparatorluğu'nun ebe­
di tasvirlerine dönüşmüş olması, resimlerin gücünü gösterir.

21 ı. Ahmed için hazırlanmış albümlere ilişkin bir monografi üzerinde halen çalışmaktayım. Bu
albümlerden biri (TSMK, B. 408) 16. yüzyıl ortalarındaki Osmanlı tarih eserlerinden sayfalara,
ayrıca, yüzyılın sonlarına ait bir padişah portreleri kitabından sayfalara yer vererek I. Ahmed'i
Osmanlı hanedan tarihine dolambaçlı bir yoldan katar. Osmanlıların albüm yapımına yönelişinin
bir analizi için bkz. Emine Fetvacı, "Enriched Narratives and Empowered Images in Seventeenth­
Century Ottoman Manuscripts", Ars Orientabs 40 (201 1), 243-266.

347
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri

Topkapı Sarayı Müzesi Arşivleri

D 2885/ 1 ; D3261 ; D 3296/ 1 ; D 3296/2; D 3480; D 4057; D 4403; D 4852; D. 4855; D


7253; D 8228; D 8684; D 929 1 / 1 ; D 929 1 /2 ; D 9613/13; D 9710; D 9940; D. 10759; E
861/4 ; E 861/5; E 861/6; E861/l l ; E 861 / 1 2 ; E 861/13; E 861/14; E 861/15; E 861/16;
E 8 6 1 / 1 7; E 2 1 14

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri

Mühimme Defterleri 1 -73, 16. yüzyıldan itibaren taranmıştır.


Kamil Kepeci Tasnifi: no. 225, 229, 230, 238, 239, 242, 250, 252
Maliyeden Müdevver Defterler: 6196

Yazmalar

Abdullah, Derviş, Risale-i TeberddriyeJi" Ahvdl-i Ağa-i Darüssa'dde, Köprülü Kütüpha-


nesi, II/233.
Abdülkadir, Topçular Katibi, Tarih-i al-i Osman, Viyana Ulusal Kütüphanesi, no. 1053.
Ali, Mustafa, Cdmiü'l-Buhur der Mecdlis-i Sur, TSMK, B. 203.
Ali, Mustafa, Fusul-i hall ve dkd, Beyazıt Kütüphanesi, Ali Emi ri Tarih 245.
Ali, Mustafa, Künhü'l-ahbdr, Süleymaniye Camii Kütüphanesi (SCK) , Nuruosmaniye
3409.
Ali, Mustafa, Menşe'ü 'l-inşd, Beyazıt Kütüphanesi, Veliüddin 1916.
Ali, Mustafa, Tdli'üs-Seldtin, SCK, Reşid Efendi 1 146, vd. 102b-108b.
Ali b. Abdurrauf el-Habeşi, Rifd'ilü'l-GubUşJi Fezd'ilü'l-HubUş, SCK, Fatih 4360.
Ahmed Resmi Efendi, Hdmiletü 'l-küberd, SCK, Halet Efendi 597/2 .

349
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Anonim, Costumes de La Cour du Grand Seigneur, Bibliotheque Nationale, Cabinet des


Estampes, Od. 5 (4) ve Viyana Avusturya Ulusal Kütüphanesi, cod. no. 8562-64
(Eug. Q 27).
Lokman, Seyyid, Mücmelü 't-Tomar, British Library, Or. 1 1 35.
Lokman, Seyyid, Şehndme-iAI-i Osman, British Library, add. 793 1 .

Yayımianmış Kaynaklar

Abdul Muqtadir, Maulavi, Catalogue qfthe Arabic and Persian Manuscripts in the Orien­
tal Public Library at Bankipore, c. 3. Kalküta: The Bengal Secretariat Book Depot,
1912.
Abdülkadir Efendi, Topçular katibi Abdülkadir (Kadri) !ffendi tarihi (metin ve tahlil), 2
cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2003.
Abou-el-Haj, Rifa'at Ali, "Aspects of the Legitimation of Ottoman rule as Reflected in the
Preambles of Two Early Kanunnameleri", Turcica 2 1 -23 ( 1 9 9 1 ) , 373-83.
Adıvar, Adnan, Osmanlı Türklerinde İ/im, istanbul: Remzi Kitabevi, 1970.
Ahmed, Shahab ve Nenad Filipovic, "The Sultan's Syllabus: A Curriculum for the Ottoman
Imperial medreses preseribed in a ferman of Qanüni I Süleyman, dated 973 (1565)",
Studia Islamica 98-99 (2004) , 183-2 1 8 .
Akalay, Zeren, "XVI. Yüzyıl Nakkaşlarından Hasan Paşa ve Eserleri", l Mı1letlerarast
Türkolqji Kongresi, İstanbul, 15-20 x 1913. Tebliğler 3.· Sanat Tarihi, 607-26, istan­
bul: Tercüman Gazetesi ve Türkiyat Enstitüsü, 1979.
Akalay, Zeren, "Osmanlı Tarihi ile ilgili Minyatürlü Yazmalar: Şehname ve Gazanameler",
doktora tezi, istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Ensti­
tüsü, 1972 .
Aks an, Virginia H. v e D a nie l Goffman, ed. , The Early Modem Ottomans: Remapping the
Empire, Cambridge, UK; New York: Cambridge University Press, 2007.
Aksoy, Şule, "Sultan III. Murad için Hazırlanmış bir Şehname: Zübdetü't-Tevarih", P: Sa­
nat, Kültür, Antika 3 (Sonbahar 1996) , 1 7-37.
Alberi, Eugenio, Relazioni degli ambasciatori veneti al senato, Dizi 3, 3 cilt. Floransa,
1840-55.
Ali, Mustafa, Nushatü 's-seldtin, çev. ve ed. Andreas Tietze, Muştqfii 'iıll's Counse!Jor
Sultans qf 1581, 2 cilt (Viyana: Verlag der Österreichischen Akademie der Wissens­
chaften, 1979, 1982) .
Ali, Mustafa, Mevd'idü 'n-nifd'isfi Kava'idi'l-Mecdlis, ed. Cavid Baysun. istanbul, 1956.
Ali, Mustafa, Mendkıb-t Hünerverdn, ed. Mahmud Kemal ibnülemin, istanbul: Matbaa-yı
Amire, 1926.
Ames-Lewis, Francis, The Intel/ectual Life qfthe Early Renaissance Artist, New Haven ve
Londra: Yale University Press, 2000.
Anderson, Mary, Hidden Power: The Palace Eunuchs qf Imperial China, Buffalo, N.Y. :
Prometheus Books, 1990.

350
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Andrews, Walter ve Mehmet Kalpaklı, The Age q[Beloveds: Love and the Beloved in Ear{y­
Modern Ottoman and European Culture and Society, Durham, North Carolina: Duke
University Press, 2005.
Appadurai, Arjun, ed. The Social Life qf Things: Commodities in Cu/tura! Perspective,
Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 1986.
Appadurai, Arjun, "Introduction: Commodities and the Politics of Value", The Social Life qf
Things: Commodities in Cultural Perspective, ed. Arjun Appadurai, 3-63. Cambridge
ve New York: Cambridge University Press, 1986.
Artan, Tülay, "Arts and Architecture", The Cambridge History if Turkey: The Later Otto­
man Empire, 1603-1839, ed. Suraiya N. Faroqhi, 408- 8 1 . Cambridge ve New York:
Cambridge University Press, 2008.
Artan, Tülay, "The Kadırga Palace Shrouded by the Mists of Time", Turdea 26 (1994) ,
55-124.
Atasoy, N urhan, "Illustrations Prepared for Display during Shahname Recitals", Fjfth In­
ternational Congress ifIranian Art and Archaeology, 262-72 . Tahran, 1972.
Atasoy, Nurhan, "Nakkaş Osman'ın Padişah Portreleri Albümü", Türkiyemiz 6 (1972),
2-14.
Atasoy, Nurhan, 1 582 Surname-i Humayun: An Imperial Celebration, istanbul: Koçbank,
1997.
Atasoy, Nurhan ve Filiz Çağman, Turkish Miniature Painting, çev. Esin Atıl, istanbul:
Kalkınma İçin Bölgesel işbirliği Teşkilatı Kültür Enstitüsü, 1974.
Atayi, Nevizil.de, Hada'ikü 'l-hakdikfı Tekmileti'l-Şa�a.·r�. dizinli tıpkıbasım olarak ya­
yımlayan Abdülkadir Özcan, Şakaik-i Nurnaniye ve Zeyilleri, c. 2 istanbul: Çağrı
Yayınları, 1989.
Atiyeh, George N, ed. The book in the Islamic world: the written word and communication
in the Middle East, Albany: SUNY Press, 1995.
Atıl, Esin, Süleymanname: the Illustrated History ifSüleyman the Magnjficen t, Washing­
ton, New York: Ulusal Sanat Galerisi ve H.N. Abrams, 1986.
Atıl, Esin, ed. Turkish Art. Washington, D.C. ve New York: Smithsonian Institution Press
ve Harry N. Abrams, 1980.
Ayalon, David, Eunuchs, Caliphs and Sultans: A Study in Power Relationships, Kudüs,
The Magnes Press, 1999.
Aynur, Hatice ve Aslı Niyazioğlu, eds. Aşık Çelebi ve şairler tezkiresi üzerine yazılar, Is­
tanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 201 1 .
Babaie, Sussan, Kathryn Babayan ve Massumeh Farhad, Slaves qf the Shah: New Elites
q[Sqfavid Iran, New York ve Londra: I.B. Tauris, 2004.
Babinger, Franz, Osmanli Tarih Yazarlan ve Eserleri, çev. Coçkun Üçok, Ankara: Kültür
Bakanlığı, 1992.
Bacque-Grammont, Jean Louis, ed., La Premiere Histoire de France en Turc Ottoman:
Chroniques des Padichahs de France, 1572. Paris, Montreal ve istanbul: L'Harmattan
ve Institut Français d'etudes Anatoliennes, 1997.

35 1
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Bağcı, Serpil, "The Falnama of ı. Ahmed", Fa/nama: The Book qf Omens, ed. Massumeh
Farhad ve Serpil Bağcı, 68-75. Washington, D.C.: Arthur M. Sackler Galerisi, Smith­
sonian Institution, 2009.
Bağcı, Serpil, "Visualizing Power: Portrayals of the Sultans in Illustrated Histories of the
Ottoman Dynasty", Islamic Art VI (2009), 1 1 3-2 7.
Bağcı, Serpil, Filiz Çağman, Günsel Renda ve Zeren Tanındı. Osmanlı Reszin Sanatı, is­
tanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2006.
Bal, Mieke ve Narman Bryson, "Semiotics and Art History", Art Bulletin 73/2 (Haziran
199 1 ) , 1 74-208.
Bassano, Luigi, I Costumi et I modi partico/ari del!a vita de' Turchi, ed. Franz Babinger,
Roma 1545 baskısının bir tıpkıbasımıyla birlikte. Münih: Casa Editrice Max Hueber,
1963.
Baykal, İsmail, "Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplıkları", Güzel Sanatlar VI (1949), 75-84.
Bayram, Sadi, "Yemen Fatihi Gazi Sinan Paşa Vakfiyeleri ve Tezyinatı ve Türk Süsleme
Sanatındaki Yeri", Turkish Art: Tenth International Congress qfTurkish Art, Cenevre
1 7-23 Eylül 1995, 163-76. Cenevre: Max van Berehem Vakfı, 1999.
Benjamin, Walter, "Unpacking My Library: A Talk About Book Collecting", Illuminations:
Essays and Riflections, editör ve giriş bölümünün yazarı Hannah Arendt, 59-68.
New York: Schocken Books, 1988, yeni baskı, ilk baskı 1968.
Berlekamp, Persis, Wonder, Image and Casmos in Medieval is!am, New Haven: Yale Uni­
versity Press, 201 1 .
Bertele, Tommaso, Il Palazzo degli Ambasciatori di Venezia d Constantinopoli e sue an­
tiche memorie, Bologna: Apollo,1932 .
Blair, Sheila ve Jonathan Bloom, "Epic Images and Contemporary History: The Legacy of
the Great Mangol Shahnama", Islamic Art 5 (200 1 ) , 4 1 -52.
Blair, Sheila S. ve Jonathan Bloom, The Art and Architecture qf Islam, 1250-1800. Yale
University Press: New Haven ve Londra, 1995.
Bobovi, Albert, Description du Seraif du Grand SeigneurparM. Girardin, ambassadeur de
France a la Porte, Bibliotheque Nationale, Paris Fr. nouv. mss. 4997, çev. C.G. Fisher
ve A. Fisher, "Topkapı Sarayı in the Mid-Seventeenth Century: Bobovi's Description",
Archivum Ottomanicum 10 (1985), 5-8 1 .
Bourdieu, Pierre, The Logic qfPractice, çev. R . Nice, Stanford: Stanford University Press, 1990.
Bozdoğan, Sibel ve Gülru Necipoğlu, History and Ideology: Architectural Heritage qf the
"Lands qfRum ", Muqamas 24 (2007) .
B uc, Philippe, The Dangers qf Ritual: between ear(y medieval texts and social scientific
theory, Princeton, N.J.: Princeton University Press, 200 1 .
Buzov, Snjezana, "The Lawgiver and his Lawmakers: The Role o f Legal Discourse in the
Change of Ottoman Imperial Culture", doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2005.
Camille, Michael, Image on the Edge: The Margins qf Medieval Art, Londra: Reaktion
Books, 1992.
Casale, Giancarlo, The Ottoman Age qfExploration, Oxford ve New York: Oxford Univer­
sity Press, 2010.

352
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Chodkiewicz, Michel, Seal qfthe Saints: Prophethood and Sainthood in the Doctrine qfIbn
'Arabr, Cambridge, UK: The Islamic Texts Society, 1993.
Çağman, Filiz,"The Ahmed Karahisari Qur'an in the Topkapi Palace Library in Istanbul",
Persian Paintingfrom the Mongols to the Qqjars: Studies in Horzor qfBasit W. Robin­
son, ed. Robert Hillenbrand, 57-74. Londra ve New York: I. B. Tauris, 2000.
Çağman, Filiz, "Behind the Imperial Canon: the Workshops of the Imperial Palace", Palace
qf Go/d and Light: TreasuresJrom the Topkapı, Istanbul, ed. Tülay Artan, 46-56.
istanbul: Palace Arts Foundation, 2000.
Çağman, Filiz, "Illustrated Stories from a Turkish Version of Jami's Baharistan", Turkish
Treasures 2 (1978) , 19-27.
Çağman, Filiz, "Nakkaş Osman in Sixteenth-Century Literature and Documents", Turkish
Art: Tenth International Congress q[Turkish Art, (Cenevre: Max van Berehem Vakfı,
1999), 197-206.
Çağman, Filiz, "Portrait Series of Nakkaş Osman", The Sultan 's Portrait· Picturing the
House q[Osman, ed. Selmin Kangal, 1 64-87. istanbul: İş Bankası, 2000.
Çağman, Filiz, "Saray Nakkaşhanesinin Yeri Üzerine Düşünceler", Sanat Tarihinde Do­
ğudan Batıya: ünsal Yücel Anzszna Sempozyum Bildiri/eri, 35-46. istanbul: Sandoz
Kültür Yayınları, 1989.
Çağman, Filiz, "Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin ikonografisi", Sanat Tari­
hinde ikonogrqfik Araştırmalar: Güner ina/'a Armağan 87-1 15. Ankara: Hacettepe
üniversitesi, 1993.
Çağman, Filiz ve Zeren Tanındı, "Remarks on Some Manuscripts from the Topkapı Palace
Treasury in the Cantext of Ottoman-Safavid Relations", Muqarnas 13 (1996) , 1 32-48.
Çağman, Filiz ve Zeren Tanındı, Topkapı Saray Museum: The Albums and Illustrated Ma­
nuscripts, çev. ve ed. J.M. Rogers, Londra: Thames and Hudson, 1986.
Çıpa, Erdem H., "The Centrality of the Periphery: The Rise to Power of Selim I, 1487- 1 5 1 2 ",
doktora tezi, Harvard Üniversitesi, 2007.
Dale, Stephen F. , The garden qf the Eight Paradises: Babur and the Culture qfEmpire in
Central Asia, AJghanistan, and !ndia (1483-1 530) , Leiden, Bostan: B rili, 2004.
Dale, Stephen F. , "Steppe Humanism: The Autobiographical Writings of Zahir al-Din Mu­
hammad Babur, 1483-1 530", Internationaljournal qfMiddle East Studies 22 ( 1990) :
37-58.
Danişmend, İsmail Hami, izahlz Osmanlı Tarihi Kronolqjisi, 2 cilt. istanbul: Türkiye Ya­
yınevi, 1971-72 .
Değirmenci, Tülün, "Resmedilen Siyaset: II. Osman Devri (1618-1622) Resimli Elyazma­
larında Değişen iktidar Sembolleri", doktora tezi, Hacettepe üniversitesi, Ankara,
2007.
Dickson, Martin B. ve Stuart Cary Welch, The Houghton Shahnameh, 2 cilt. Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, 1 98 1 .
Diriöz, Meserret, "Gazanfer Ağa Medresesi'nin Açılışına dair bir Mesnevi", l Milli Tür­
kolqji Kongresi, istanbul 6-9 Şubat 1978, 401-418. istanbul: istanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türkiyat Enstitüsü, 19 79.

353
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Duda, Dorothea, "Das Album Murads III in Wien", Ars turcica; Akten des Vl lnternationa­
len Kongressesfür Turkische Kunst, Münih vom 3. bis 7. September, 1979, 475-89.
Münih: Editio Maris, 1987.
Duindam, Jeroen, Myths qf Power: Norbert Elias and the Ear(y-Modern European Court.
Amsterdam: Amsterdam University Press, 1994.
Duindam, Jeroen, Vienna and Versai!!es: the Courts qf Europe 's qynastic riva/s, 1550-
1780, Cambridge, BK ve New York: Cambridge University Press, 2003.
Dursteler, Eric R., Venetians in Constantinop!e: Nation, Identity, and Coexistence in the
Ear(y-Modern Mediterranean, Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2006.
Elias, Norbert, The Court Society, Oxford: Basil Blackwell, 1983.
Elsner, John ve Roger Cardinal, ed., The Cultures Q/Co!lecting, Cambridge, Mass. : Harvard
University Press, 1994.
Eroğlu, Zekeriya, "Şehnameci Lokman'ın Hüner-Namesi (2 . cilt, 1-154 varak) inceleme
Metin-Sözlük-Dizin", yayımlanmamış yüksek lisans tezi, istanbul Üniversitesi,
1998.
Ertuğ, Zeynep Tarım , XVl yüzyıl Osmanlı Devleti'nde cü/us ve cenaze tören/eri, Ankara:
T.C. Kültür Bakanlığı, 1 999.
Erünsal, İsmail, "Türk Edebiyat Tarihinin Arşiv Kaynakları IV: Lami'l Çelebi'nin Tereke­
si", Journa! Q/Turkish Studies 14 (1990), 1 79-94,
Erünsal, İsmail, Ottoman Libraries: A Survey qf the History, Development and Organi­
zation qf Ottoman Foundation Libraries, Cambridge, Mass. : Yakındoğu Dilleri ve
Edebiyatları Bölümü, Harvard üniversitesi, 2008.
Eryılmaz, Fatma Sinem, "The Shehnamecis of Sultan Süleyman: 'Arif and Eflatun and
their Dynastic Projects" doktora tezi, Chicago Üniversitesi, 2010.
Establet, Colette ve Jean-Paul Pascual, "Les livres des gens a Damas vers 1 700", REMMM
87-88 (1999) , 143-69.
Farhad, Massumeh ve Serpil Bağcı, ed., Fa/nama: The Book Q/Omens, Washington, D.C.:
Arthur M. Sackler Galerisi, Smithsonian Institution, 2009.
Faroqhi, Suraiya, Approaching Ottoman History: An introduction to the Sources, Camb­
ridge: Cambridge University Press, 1999.
Faroqhi, Suraiya, Artisans qf empire: crqfts and crqftsmen under the Ottomans, Londra
ve New York: I.B. Tauris, 2008.
Faroqhi, Suraiya, Towns and townsmen qf Ottoman Anato!ia: trade, crqfts, andfood
production in an urban setting, 1520-1650, Cambridge ve New York: Cambridge
University Press, 1984.
Fekete, L., "XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendisinin Evi", Be!!eten XXIX/1 1 6 (1965),
615-638.
Fetvacı, Emine, "Enriched Narratives and Empowered Images in Seventeenth-Century
Ottoman Manuscripts", Ars Orienta!is 40 (20 1 1 ) : 243-66.
Fetvacı, Emine, "The Office of Ottoman Court Historian", Studies on Istanbul and Beyond:
The Free(y Papers, c. 1, ed. Robert Ousterhout, 6 -2 1 . Philadelphia: Pennsylvania
Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi, 2007.

354
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Fetvacı, Emine, "The Production of the Şehname-i Selim lj:an", Muqamas 26 (2009), 263-315.
Fisher, Alan, "Süleyman and His Sons", Soliman le Magnjfique et son Temps, ed. Gilles
Veinstein, 1 1 7-124. Paris: Documentation Française, 1992 .
Fisher, Alan W. ve Carol Garrett Fisher, "A Note on the Location of the Royal Ottoman
Painting Ateliers", Muqamas 3 (1985), 1 1 8-20.
Fisher, Carol Garrett, "The Pictorial Cycle of the Siyer-i Nebi: A Late Sixteenth Century Ma­
nuscript of the Life of Muhammad", doktora tezi, Michigan EyaJet Üniversitesi, 198 1 .
Fleischer, Cornell, "Ancient Wisdom and New Sciences: Prophecies at the Ottoman Court
in the Fifteenth and Early Sixteenth Centuries", Fa/nama: The Book qf Omens, ed.
Serpil Bağcı'yla birlikte Massumeh Farhad, 231-243. Washington, D.C.: Arthur M.
Sackler Galerisi, Smithsonian Institution, 2009.
Fleischer, Cornell, "Between the Lines: Realities of Seribal Life in the Sixteenth Century",
Studies in Ottoman History in Honor qf Prqfessor V. L. Menage, ed. C. Imber ve C.
Heywood, 45-61 . istanbul: Isis Press, 1 994.
Fleischer, Cornell, Bureaucrat and !n telleetual in the Ottoman Empire: the Histon'an Mus­
tqfa Ali, Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1986.
Fleischer, Cornell, "The Lawgiver as Messiah: The Making of the Imperial Image in the
Reign of Süleyman", Soliman le Magnjfique et son Temps, ed. Gilles Veinstein, 1 59-
77. Paris: Documentation Française, 1992 .
Fleischer, Cornell, "Mahdi and Millennium: Messianic Dimensions i n the Development
of Ottoman Imperial Ideology", The Great Ottoman-Turkish Civilization, ed. Kemal
Çiçek, 42-54. Ankara: Yeni Türkiye, 2000.
Fleischer, Cornell, "Shadows of Shadows: prophecy in Politics in 1 530's Istanbul", !den­
tity and Identity Formation in the Ottoman World: A Volume qf Essays in Honor
qf Norman !tzkowitz, ed. Baki Tezcan ve Karl K. Barbir, 51 -62 . Madison, Wiscon­
sin: Wisconsin Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi ve University of Wisconsin
Press, 2007.
Froom, Aimee, "A Muraqqa' for the Ottoman Sultan Murad III (r. 1574-1 595) , Österreic­
hisches Nationalbibliothek Codex Mixtus 3 1 3", doktora tezi, New York üniversitesi,
200 1 .
GaziUI, (giriş bölümü ve notlarla birlikte çeviren Tobias Mayer) Letter to a disciple,
Ayyuha'l-walad, Cambridge: islam Metinleri Derneği, 2005.
Gelibolulu Mustafa Ali (Ali öztekin, ed.) , Cdmi'u'l-Buhur der Mecdlis-i Sur, Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi, 1996.
Geli, Alfred, Art and Agency: An Anthropological Theory, Oxford ve New York: Ciarendon
Press, 1998.
Giovio, Paolo, [Elogia virorum bellica virtute illustrium] Pauli Iouii Nouocomensis Nuce­
rini Elogia Virorum bellica virtute illustrium, Basel: Petri Pernae, 1 575.
Gökyay, Orhan Şaik, "Bir Saltanat Düğünü", Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık 1 ( 1986) , 2 1 -56.
Görkay, Zeynep Yürekli, Architecture and Hagiography in the Ottoman Empire: The Poli­
tics qfBektashi Shrines in the Classical Age, Aldershot, Hants, ingiltere; Burlington,
VT: Ashgate, 201 ı .

355
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Grabar, Oleg ve Sheila Blair, Epic Images and Contemporary History: The Illustrations if
the Great Mongol Shahnama, Chicago ve Londra: University of Chicago Press, 1980.
Grayson, A.K. , "Eunuchs in Power: their Role in the Assyrian Bureaucracy", Vom Al­
ten Orient zum Alten Testament, ed. M. Dietrich ve O. Lorentz, 85-98. Kevealer ve
Neukirchen-Vluyn, 1995.
Greenblatt, Stephen, Renaissance SelfFashioningftom More to Shakespeare, Chicago ve
Londra: University of Chicago Press 1980.
Griswold, William, Great Anato/ian Rebellion, Berlin: Klaus Schwarz Verlag, 1983.
Grosrichard, Alain, Structure du Serail· La Fiction du Despotisme Asiatique dans
l'Occident Classique, Paris: Seuil, 1979.
Gündoğdu, Cengiz, Bir Türk MutasavvJfi: Abdülmecid Sivas[ (1563-1639): Hayatı, Eser­
leri ve Tasavvifi Görüşleri, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 2000.
Hagen, Gottfried, "Legitimacy and World Order", Legitimizing the Order: The Ottoman
Rhetoric q[State Power, ed. Hakan T. Karateke ve Maurus Reinkowski, 55-84. Lei­
den ve Bostan: Brill, 2005.
Hamadeh, Shirine, The City's Pleasures: Istanbul in the Eighteenth Century, Seattle: Uni­
versity of Washington Press, 2007.
Hammer, Joseph von, Histoire de L'Empire Ottoman, c. 1-1 1 . Paris: Bellizard, Barthes,
Dufour & Lowell, 1 835-1 843.
Harrison, Robert Pogue, The Dominion ifthe Dead, Chicago: University of Chicago Press,
2003.
Hathaway, Jane, Beshir Agha: ChiifEunuch if the Ottoman Imperial Harem, Oxford: One
World, 2005.
Hathaway, Jane, "The Wealth and Influence of an Exiled Ottoman Eunuch in Egypt: The
Waqf Inventory of Abbas Agha", journal if the Economic and Social History if the
Orient, c. 37 no. 4 (1994), 293-31 7.
Hierosolimitano, Domenico, Domenico 's Istanbul, giriş ve yorumla birlikte çeviren Micha­
el Austin, ed. Geoffrey Lewis. E.J.W. Gibb Memorial Trust: ingiltere, 200 1 .
Howard, Douglas, "Genre and myth i n the Ottoman advice for kings literature", The Ear{y
Modern Ottomans: Remapping the Empire, ed. Virginia Aksan ve Daniel Goffman,
137-66. Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 2007.
Howard, Douglas, "Ottoman Historiography and the Literature of 'Decline' of the Sixte­
enth and Seventeenth Centu r ies , Journa/ ifAsian History 22, 1 (1988) , 52-77.
"

ihsanoğlu, Ekmeleddin, Osmanlı Coğrqfya Literatürü Tarihi, istanbul: IRCICA, 2000.


Imber, Colin, Ebu's-su'ud: The Islamic Legal Tradition, Stanford, CA: The University of
Stanford Press, 1997.
Imber, Colin, The Ottoman Empire, 1300-1650: Structure if Power, Hampshire ve New
York: Palgrave Macmillan, 2002 .
İnal, Güner, "The influence of the Kazvin on Ottoman Miniature Painting", Fifth Interna­
tional Congress if Turkish Art, ed. G. Feher, 457-76. Budapeşte: Akademiai Kiado,
1978.
inalcık, Halil, The Ottoman Empire: The Classical Age, 1300-1600, Londra: Phoenix, 1994.

356
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

inalcık, Halil, "The Rise of Ottoman Historiography", Histoncal Writing on the Peoples Q/
Asia: Historians Q/the Middle East, ed. Bemard Lewis ve P. M. Holt, 1 52-167. Lond­
ra, New York, Toronto: Oxford University Press, 1962 .
inalcık, Halil, "State, Sovereignty and Law during the reign of Süleyman", Süleyman the
Second and His Time, ed. Halil İnalcık ve Cemal Kafadar, 229-48. istanbul: Isis
Press, 1993.
inalcık, Halil, Şair ve Patron: Patrimoniyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolqjik Bir İnce­
leme, Ankara: Doğu-Batı, 2003.
inalcık, Halil ve Cemal Kafadar, eds. Süleyman the Second and His Time, Istanbul: !sis
Press, 1993.
inalcık, Halil ve Donald Quataert, ed. An Economic and Social History Q/ the Ottoman
Empire, 2 cilt. Cambridge: Cambridge University Press, 1994.
ipekten, Haluk, Divan Edebiyatmda Edebi Muhitler. istanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1996.
Jardine, Lisa ve Jerry Brotton, Global Interests: Renaissance Art Between East and West,
Londra: Reaktion Books, 2000.
Kafadar, Cemal, Between Two Worlds: The Construction Q/ the Ottoman State, Berkeley:
University of California Press, 1995.
Kafadar, Cemal, "The Myth of the Golden Age: Ottoman Histarical Consciousness in the
post-Süleymanic Era", Süleyman the Second and His Time, ed. Halil İnalcık ve Cemal
Kafadar, 37-48. istanbul: !sis Press, 1993.
Kafadar, Cemal, "The Ottomans and Europe", Handbook Q/ European History, ed. T. A.
Brady, H. A. Oberman ve J. D. Tracy, 589-637. Leiden: Brill, 1994-95.
Kafadar, Cemal, "The Question of Ottoman Decline", Harvard Mıddle Eastern and Islamic
Review 4, 1-2 (1997-98) , 30-75.
Kafadar, Cemal, "A Rome of One's Own: Reflections on Cultural Geography and Identity
in the lands of Rum", Muqarnas 24 (2007), 7-25.
Kangal, Selmin, ed. , The Sultan 's Portrait: Picturing the House Q/ Osman, istanbul: iş
Bankası, 2000.
Karamustafa, Ahmet T. , Vabidr's Menakıb-ı Hvoca-i Cihan ve Netrce-i Can, Doğu Dillerinin
ve Edebiyatlarının Kaynakları dizisi 1 7. Cambridge, Mass.: Harvard üniversitesi Ya­
kındoğu Dilleri ve Uygarlıkları Bölümü, 1993.
Karatay, Fehmi Edhem, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Arapça Yazmalar Kata/oğu, 4 cilt.
istanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, 1961 .
Karatay, Fehmi Edhem, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Kata/oğu. istan­
bul: Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, 1961.
Karatay, Fehmi Edhem, Topkapı Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kata/oğu, 2 cilt.
istanbul: Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, 1961-62.
Karatay, Fehmi Edhem ve Ivan Stchoukine, Les Manuscrits Orientaux Illustris de la
bibliothique de l'universiti de Stamboul. Editions Boccard: Paris, 1933.
Karateke, Hakan T. , "Opium for the Subjects? Religiosity as a Legitimizing Factor for the
Ottoman Sultan", Legitimizing the Order.· The Ottoman Rhetoric Q/State Power, ed.
Hakan T. Karateke ve Maurus Reinkowski, 1 1 1-129. Leiden ve Boston: Brill, 2005.

357
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Karateke, Hakan T. ve Maurus Reinkowski, ed. , Legitimizing the order: the Ottoman
rhetoric qfstate power, Leiden; Boston: B rili, 2005.
Kaufmann, Thomas DaCosta, Court, Cloister and City: The Art and Culture qfCentral Eu­
rope, 1450-1800, Chicago ve Londra: University of Chicago Press, 1995.
Kim, Sooyong, "Minding the Shop: Zati and the Making of Ottoman Poetry in the First
Half of the Sixteenth Century", doktora tezi, Chicago üniversitesi, 2005.
Kopytoff, Igor, "The Cultural Biography of Things: Commoditization as a Process", Appa­
durai, The Social Life qfThings, 64-9 1 .
Kunt, Metin, "Sultan, Dynasty, and State i n the Ottoman Empire", Medieval History jour­
na/ 6, 2 (2003) , 2 1 7-30.
Kunt, Metin ve Christine Woodhead, ed. Süleyman the Magnjficent and his age: the Otto­
man Empire in the ear{y modern world, Londra; New York: Longman, 1995.
Kuru, Selim, "A Sixteenth Century Scholar: Deli Birader and his Dafi ü'l-gumüm ve rafi
ü'l-humüm", Ph.D. diss., Harvard University, 2000.
Külekçi, Numan, "Ganizade Nadiri", doktora tezi, Erzurum Atatürk üniversitesi, 1985.
Kütükoğlu, Bekir, "Şehnameci Lokman", Prqf Dr. Bekir Kütükoğlu'na Armağan, ed. Mü­
bahat S. Kütükoğlu, 39-48. istanbul 199 1 .
Kütükoğlu, Mübahat S . , ed., Prqf Dr. Bekir Kütükoğlu 'na Armağan, Istanbul: Edebiyat
Fakültesi Basımevi, 199 1 .
Lambton, Ann K . S . , "Quis custodiet custodes: Some reflections o n the Persian Theory of
Government I", Studia Islamica 5 (1956), 1 25-48.
Lebelski, George, "A True Description of the Magnificall Tryumphes and Pastimes, rep­
resented at Constantinople", Metin And, A History qf Popu/ar Entertainment and
Theatre in Turkey, 1 1 8-30. Ankara: Forum, 1963-64.
Lentz, Thomas W. ve Glenn D. Lowry, Timur and the Prince{y Vision: Persian Art and
Culture in the Fjfteenth Century. Los Angeles ve Washington, D.C. : Smithsonian
Institution Press, Los Angeles ili Sanat Müzesi ve Arthur M . Sackler Galerisi,
1989.
Lewis, Bemard ve P. M . Holt, eds. Historical Writing on the Peoples qfAsia: Historians qf
the Middle East, Londra: Oxford University Press, 1962.
Lowry, Heath, The Nature qf the Ear{y Ottoman State, Albany: State University of New
York Press, 2003.
Mahir, Banu, "XVI. Yüzyıl Osmanlı Nakkaşhanesinde Murakka Yapımcılığı", Uluslararası
Sanat Tarihi Sempozyumu: Prqf Dr. Gönül Öney'e Armağan, 401-417. İzmir: Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, 2002 .
Mahir, Banu, "A Group of 1 7'h century paintings used for picture recitation", Turkish Art:
Proceedings qf the Tenth International Congress qf Turkish Art, 443-56. Cenevre:
Max van Berehem Vakfı, 1999.
Mair, Victor H., Painting and Performance: Chinese Picture Recitation and !ts Indian
Genesis. Honolulu: University of Hawaii Press, 1989.
Marmon, Shaun, Eunuchs and Sacred Boundanes in Islamic Society, New York ve Oxford:
Oxford University Press, 1995.

358
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Maroth, Miklos, "The Library of Sultan Bayezid II", Irano-Turkic Cu/tura! Contacts qf the
Eleventh to the Seventeenth Centuries, ed. Eva Jeremias, 1 1 1-132. ibni Sina Ortadoğu
Araştırmaları Enstitüsü, 2003.
Martin, B. G., "A Short History of the Khalwati order of Dervishes", Scholars, Saints and
Sl!fis: Muslim Religious Institutions in the Middle East since 1500, ed. Nikki R. Ked­
die, 2 75 -305. University of California Press: Berkeley, 1978.
Martin, John Jeffries, "The Myth of Renaissance Individualism", A Companian to the
Worlds qf the Renaıssance, ed. Guido Ruggiero, 208-23. Oxford: Blackwell Publis­
hing, 2002 .
Meisami, Julie Scott, Medieval Persian Court Poetry, Princeton, N.J.: Princeton University
Press, 1987.
Meisami, Julie Scott ve Paul Starkey, ed., Encyclopedia qfArabic Literature, Londra, New
York: Routledge, 1998.
Menage, V. L., "The Beginnings of Ottoman Historiography", Hıstorical Writing on the
Peoples qfAsia: Historians qfthe Middle East, ed. Bemard Lewis ve P. M. Holt, 1 68-
1 79. Londra, New York, Toronto: Oxford University Press, 1962 .
Menage, V. L., "Some Notes o n the Devshirme", Bul/etin qf the School qf Oriental and
/ifrican Studies 29. 1 (1966), 64-78.
Meriç, Rıfkı Melül, Türk Nakış San 'atı Tarihi Araştırmaları, Ankara: Ankara Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi Türk ve islam San'atları Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1953.
Miller, Barnette, The Palace School qfMuhammad the Conqueror, Cambridge, Mass. : Har­
vard University Press, 194 1 .
Milstein, Rachel ve Karin Ruhrdanz ve Barbara Schmitz, Stories qf the Prophets: Illust­
rated Manuscripts q[Qısas al -Anb{ya, Costa Mesa, Calif.: Mazda Publishers, 1999.
Milstein, Rachel, Miniature Painting in Ottoman Baghdad, Costa Mesa, Calif. : Mazda
Publishers, 1999.
Minorsky, Vladimir, Chester Beatty Library: A Catalogue qf the Turkish Manuscripts and
Miniatures, Dublin: Hodges ve Figgis, 1958.
Mitchell, Colin P. , The Practice qfPolitics in Sqfavid Iran: Power, Religion and Rhetoric,
Londra ve New York: I.B. Tauris, 2009.
Murphey, Rhoads, Exploring Ottoman Sovereignty: Tradition, Image and Practice in the
Ottoman Imperial Household, Londra ve New York: Continuum, 2008.
Müller-Wiener, Wolfgang. Bildlexicon zur Topographie Istanbuls, Tübingen: Ernst Was­
muth, 1977.
Naima, Mustafa, Tarih-iNarma: raviatü 'l-Hüseynfıhulasat-ı ahbar-ı 'l-hijfikeyn, istanbul:
Matbaa-yi Amire, 1 864-1866.
Nanda, Serena, Neither Man nor Woman: The Hjfras qfIndia, Belmont, Calif. : Wadsworth
Publishing, 1990.
Nayır, Zeynep, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Küll{yesi ve Sonrası (1609-90), is­
tanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, 1975.
Necipoğlu, Gülru, The Age q[Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire, Prince­
ton, N.J.: Princeton University Press, 2005.

359
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Necipoğlu, Gülru, Architecture, Ceremonial and Power: The Topkapı Palace in the Fjf
teenth and Sixteenth Centuries. New York, Cambridge, Mass. ve Londra: Mimarlık
Tarihi Kurumu ve MIT Press, 199 1 .
Necipoğlu, Gülru, "The Dome o f the Rock a s Palimpsest: 'Abd al-Malik's Grand Narrative
and Sultan Süleyman's Glosses", Muqarnas 25 (2008) , 1 7-105.
Necipoğlu, Gülru, "L'idee de decor dans !es regimes de visualite islamiques", Purs dicors?
Arts de /'Islam, regards du X!Xe siecle. Collections des Arts Dicoratjfs, ed. Remi
Labrusse, 10-23. Paris: Arts ctecoratifs, Musee du Louvre, 2007.
Necipoğlu, Gülru, "A �anün for the State, a Canon for the Arts: Conceptualizing the Cias­
sical Synthesis of Ottoman Art and Architecture", Veinstein, Soliman le magnjfique
et son temps, 195-216.
Necipoğlu, Gülru, "A Period of Transition: Portraits o f Selim II", "Prince Selim practicing
the royal sport of archery", "Prince Selim 'the sot' holding a wine cup" ve "Musical
gathering at the court of Prince Selim", Kangal, The Sultan 's Portrait, kat. no. 3 1 . 1 ;
3 1 . 2 ; 32 , 202-3; 222-3; 226; 227.
Necipoğlu, Gülru, ed. Sinan 's Autobiographies: Five Sixteenth-Century Texts, giriş notla­
rıyla ve eleştirel notlarla birlikte çeviren ve yayıma hazırlayan Howard Crane ve Esra
Akın, Leiden, Boston: Brill, 2006.
Necipoğlu, Gülru, "Sources, Themes, and Cultural Implications of Sinan's Autobiograp­
hies", Sinan 's Autobiographies: A Critica! Edition Q/ Five Sixteenth-Century Texts,
eleştirel notlarla birlikte çeviren Howard Crane ve Esra Akın, önsözle birlikte yayıma
hazırlayan Gülru Necipoğlu, vii-xvi. Leiden, Boston: Brill, 2006.
Necipoğlu, Gülru, "Süleyman the Magnificent and the Representation of Power in the Con­
text of Ottoman-Hapsburg-Papal Rivalry", Art Bul/etin 71/3 (Eylül 1989) , 401-27.
Necipoğlu, Gülru, "Word and Image: The Serial Portraits of Ottoman Sultans in Compara­
tive Perspective", Kangal, The Sultan 's Portrait, 22-61 .
Neumann, Christoph, "Üç tarz-ı mütalaa: Yeniçağ Osmanlı Dünyası'nda kitap yazmak ve
okumak", Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar ı (İlkbahar 2005), 51 -76.
Niyazioğlu, Aslı, "Ottoman Sufi sheikhs between this world ve the hereafter: a study of
Nev'Izade Atayi's ( 1 583-1635) biographical dictionary", doktora tezi, Harvard üni­
versitesi, 2003.
Nizarni Aruzi, The Chahö.r Maqa.la (Four Discourses), çev. E.G. Browne, Hertford: Austin
and Sons, 1899.
Orhonlu, Cengiz, "Derviş Abdullah'ın Darüssaade Ağaları Hakkında bir Eseri: Risale-i
teberdariye fi Ahval-i Daru's-saade", İsmail Hakkı Uzunçarşı!z:ya Armağan, 225-49.
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976.
öz, Tahsin, "Topkapı Sarayı Müzesinde Yemen Fatihi Sinan Paşa Arşivi", Belleten 37
(1973), 171-93.
Özcan, Abdülkadir, "Fatih'in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem için Kardeş Katli
Meselesi", Tarih Dergisi 33 (1982), 7-56.
Padgett, John F. ve Christopher K. Ansell, "Robust Action and the Rise of the Medici,
1400-1434", American journal Q/Sociology 98/6 (Mayıs 1993) , 1 259-1319.

360
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Palerne, Jean, D'Alexandrie a Istanbul· Peregrinations dans l'Empire Ottoman, 1581-83,


presente par Yvelise Bernard. Paris: L'Harmattan, 199 1 .
Peçev'i, İbrahim, Tarih-i Peçevi, 2 cilt. istanbul: Enderun Kitabevi, 1980, 1281-4/1864-7
baskısının tıpkıbasımı.
Pedani, Maria Pia, "Safiye's Household and Venetian Diplomacy", Turcica 32 (2000) ,
9-32 .
Pedersen, Johannes, The Arabic Book. Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1984.
Peirce, Leslie, "The Family as Faction: Dynastic Politics in the Reign of Süleyman", Veins­
tein, Soliman le Magnjfique et son Temps, 105-1 1 7.
Peirce, Leslie, The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. Ox­
ford ve New York: Oxford University Press, 1993.
Porter, Yves, Peinture et Arts du Livre: Essai Sur la litterature technique indo-persane.
Bibliotheque Iranienne, 35. Louvain: Imprimerie Orientaliste, 1992 .
Raby, Julian, "From Europe to Istanbul", Kangal, Sultan 's Portrait, 136-63.
Raby, Julian, "Mehmed II's Greek Scriptorium", Dumbarton Oaks Papers 37 (1983), 1 5-34.
Raby, Julian ve ünsal Yücel, "Chinese Porcelain at the Ottoman Court", Chinese Ceramics
in the Topkapı Saray Museum Istanbul, ed. John Ayers, 27-54. Londra ve New York:
Sotheby's Publications, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'nün işbirliğiyle, 1986.
Redhouse, Sir James W. , A Turkish and English Lexicon, New Edition. Beyrut: Lübnan
Kütüphanesi, 1996.
Refik, Ahmed, Onuncu Asr-ı Hicn'de istanbul Hayatı. istanbul: Enderun Kitabevi, 1988.
Renda, Günsel, ed. Çağlarboyu Anadolu 'da Kadın: Anadolu Kadınının 9000 Yılı. Istanbul:
T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 1993.
Renda, Günsel, "Chester Beatty Kitaplığındaki Zübdetü't-Tevarih ve Minyatürleri", Prqf
Dr. Bekir Kütükoğlu 'na Armağan, ed. Mübahat S. Kütükoğlu, 485-506. istanbul:
Edebiyat Fakültesi Basımevi, 199 1 .
Renda, Günsel, "New Light o n the Painters o f the Zubdet al-Tawarikh i n the Museum of
Turkish and Islamic Art in Istanbul", 4'h International Congress Q/Turkish Art, 183-
200. Aix-en-Provence: Editions de l'Universite de Provence; Paris: diffusion, Editions
Ophrys, 1976.
Renda, Günsel, "Topkapı Sarayı Müzesindeki H 1321 no'lu Silsilename'nin Minyatürleri",
Sanat Tarihi Yıllığı 5 (1972-73) , 443-480.
Renda, Günsel, "Türk ve islam Eserleri Müzesi'ndeki Zübdet-üt Tevarih'in Minyatürleri",
Sanat 3, 6 (Temmuz 1977), 58-67.
Roxburgh, David J., "Baysunghur's Library: Questions Related to Its Chronology and Pro­
duction", Journal Q/Social Affairs (Shuun [jtimaiyah) 18, 72 (200 1), 1 1 -39.
Roxburgh, David J., "Co ncepts of the Portrait in Islamic Lands, c. 1300-1600", Dialogues
in Art History, Jrom Mesopotamian to Modern; ReadingsJor a New Century, ed.
Elizabeth Cropper, 1 19-37. New Haven ve Londra: Washington Ulusal Sanat Galerisi
ve Yale University Press, 2009.
Roxburgh, David J., The Persian Album 1400-1600: From Dispersal to Col!ection. New
Haven ve Londra: Yale University Press, 2005.

36 1
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Roxburgh, David J., Prifaclng the Image: the writing çf art history in sixteenth century
Iran. Bri!l: Leiden ve Boston, 200 1 .
Roxburgh, David J., "The Study o f Painting and the Arts o f the Book", Muqarnas 1 7
(2000) , 1-16.
Roxburgh, David J., ed., Turks: a journey çfa Thousand Years. Londra, New York: Kraliyet
Sanatlar Akademisi ve Harry N. Abrams, 2005.
Schmidt, Jan, "The Egri Campaign of 1 596; Military History and the Problem of Sources",
Wiener ZeitschrjftJ!ur die Kunde des Morgenlandes, 13 (1985), 1 25-144.
Schmitz, Barbara, et. al. Islamic and Indian Manuscripts and Paintings in the Pierpont
Morgan Library. New York: The Pierpont Morgan Kütüphanesi, 1997.
Selanik! Mustafa Efendi, Tarih-i Seldnikf, 2 cilt. ed. Mehmet ipşirli. istanbul: Edebiyat
Fakültesi Basımevi, 1989.
Seyller, John William, Workshop and Patran in Mughal india: the Freer Ramqyana and
other illustrated manuscripts çf'Abd al-Rahrm. Zürih ve Washington, D.C. : Artibus
Asiae Publishers ve Rietberg Müzesi işbirliğiyle the Freer Sanat Galerisi, Smithsoni­
an Institution, 1999.
Simpson, Marianna Shreve , "The Making of Manuscripts and the Workings of the Ki­
tabkhana in Safavid Iran", The Artist's Workshop, ed. Peter M. Lukehart, 105-2 1 .
Washington, D.C.: Ulusal Sanat Galerisi, 1993.
Simpson, Marianna Shreve ve Massumeh Farhad, Sultan Ihrahim Mirza 's Hqft Awrang:
A Princely Manuscriptfrom Sixteenth-Century Iran. New Haven: Yale University
Press, 1997.
Sims, Eleanor, "The Turks and Illustrated histarical texts", Fjfth International Congress çf
Turkish Art, ed. Geza Feher, 747-72 . Budapeşte: Akademiai Kiado, 1978.
Spagni, E, "Una Sultana Veneziana", Nuovo Archivio Veneto 19 (1900), 241-348.
Stchoukine, Ivan, La peinture Turque d'apres les manuscrits illustres, 2 cilt. Paris: Editi­
ons Boccard, 1966-71 .
Subtelny, Maria E., '"Alı Shrr Nava'I: Bakhshr and Beg", Eucharisterion: Essays Presented
to Ome!fan Pritsak on his Sixtieth Birthday by his Colleagues and Students, ed. Ihor
sevcenko ve Frank E. Sysyn, 797-807. Cambridge, Mass.: Ukrayna Araştırma Ensti­
tüsü, Harvard üniversitesi, 1980.
Subtelny, Maria E., Le Monde est un jardin: Aspects de l'Histoire Culturelle de l'Iran
Medzlval. Paris: Association Pour L'Avancement des Etudes Iraniennes, 2002 .
Subtelny, Maria E., Timurids in Transition: Turko-Persian Politics and Acculturation in
Medieval iran. Leiden: Brill, 2007.
Suudi Mehmed Efendi, The Book çfFeliclty. Barcelona: M. Moleiro Editor, 2007.
Süreyya, Mehmed, Siclll-i Osmanf, ed. Nuri Akbayar, Osmanlıcadan transkripsiyonu ya­
pan Seyit Ali Kahraman. istanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı ve
Kültür Bakanlığı, 1996.
Şahin, İbrahim Kaya, "In the Service of the Ottoman Empire: Celalzade Mustafa (ca.
1490-1 567) , Bureaucrat and Historian", doktora tezi, Chicago üniversitesi, 2007.

362
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Şenocak, Lucienne Thys. Ottoman Women Bui/ders: The Architectural Patranage qfHa­
dice Turhan Sultan. Burlington, VT. : Ashgate, 2006.
Tanındı, Zeren, " 13-14. Yüzyılda Yazılmış Kur'an'ların Kanuni Döneminde Yenilenmesi",
Topkapı Sarayı Yıllik 1 (1986) , 140-52.
Tanındı, Zeren, "Bibliophile Aghas (Eunuchs) at Topkapı Saray", Muqarnas 2 1 (2004) ,
333-43.
Tanındı, Zeren, "Cat. no. 286: Futübat-ıjamıla (Admirable Conquests) ", Turks: A journey
qf a Thousand Years, 600-1600, ed. David J. Roxburgh, 449. Londra: Kraliyet Sa­
natlar Akademisi, 2005.
Tanındı, Zeren, "Manuscript Production in the Ottoman Palace workshop", Manuscripts qf
the Middle East 5 (1990-9 1), 67-98.
Tanındı, Zeren, "The Manuscripts Bestowed as Pious Endowments by Rüstem Paşa, the
Grand Vizier of Süleyman the Magnifıcent", Veinstein, Soliman le magnjftque, 265-77.
Tanındı, Zeren, "Osmanlı Yönetimindeki Eyaletlerde Kitap Sanatı", Papers Submitted to
International Symposium on Ottoman Heritage in the Middle East, c. II, ed. Şebnem
Ereebeci ve Aysu Şimşek-Canpolat, 501-8. Atatürk Kültür Merkezi: Ankara, 2001 .
Tanındı, Zeren, Siyer-i Nebi: islam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed'in Hayatı. istanbul:
Hürriyet Vakfı Yayınları, 1984.
Tanındı, Zere n, "Transformation of Words to Images: Portraits of Ottoman Courtiers in the
Diwans of Baki and Nadiri." Res 43 (Spring 2003) : 131-45.
Tanındı, Zeren, Türk Minyatür Sanatı. Ankara: Türkiye iş Bankası, 1996.
Temgrutl, Ebu'I-Hasan Ali ben Muhammed, En-Nqfhat el-Miskiyafi-s-sjfarat et-Tourkiya:
Relation d'une arnbassade Morocaine en Turquie 1589-1591, çeviren ve notlayan
Henry de Castries. Paris: P. Geuthner, 1 929.
Terzioğlu, Derin, "The Imperial Circumcision Festival of 1582: An Interpretation", Muqar­
nas 1 2 (1995), 84-100.
Tezcan, Baki, "Dispelling the Darkness: The Politics of Race in the Early Seventeenth-cen­
tury Ottoman Empire in the Light of the Life and Work of Mullah Ali", Identity and
Identity Formatfon in the Ottoman World: A Volume qfEssays in Honor qfNorman
Itzkowitz, ed. Baki Tezcan ve Karl K. Barbir, 73-95. Madison, Wisconsin: Wisconsin
Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi ve University of Wisconsin Press, 2007.
Tezcan, Baki, "The Multiple Faces of the One: The Invocation Seetion of Ottoman literary
Introductions as a Locus for the Central Argument of the Text", Middle Eastern Lite­
ratures, 1211 (Nisan 2009) , 27-41 .
Tezcan, Baki, "The Politics of early-modern Ottoman historiography", The Ear{y Modern
Ottomans: Remapping the Empire, ed. Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman, 167-
98. Cambridge ve New York: Cambridge University Press, 2007.
Tezcan, Baki, The Second Ottoman Empire: Political and Social Tranşformation in the
Ear{y Modem World. New York: Cambridge University Press, 2010.
Tezcan, Baki ve Karl K. Barbir, Identity and identityJormation in the Ottoman world: a
volume qfessays in honor q/Norman Itzkowitz. Madison, Wis. : Wisconsin Üniversi­
tesi Türk Araştırmaları Merkezi ve University of Wisconsin Press, 2007.

363
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Tezcan, Hülya, Osmanlı Sarayının Çocuk/an: Şehzadeler ve Hanım Sultanların Yaşamla­


n, Giysileri. istanbul: Aygaz, 2006.
Tezeren, Ziver, Seyyid Aziz Mahmud Hüdayi. istanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1984.
Thackston, Wheeler M., "Appendix 1: Arzadasht", Timur and the Princely Vision: Persian
Art and Culture in the Fjfteenth Century, ed. Thomas W. Lentz ve Glenn D. Lowry,
364-5. Los Angeles ve Washington, D. C.: Smithsonian Institution Press, Los Angeles
İli Sanat Müzesi ve Arthur M. Sackler Galerisi, 1989.
Thackston, Wheeler M., A Century qf Princes: SourcesJor the Study qf Timurid History
and Art. Cambridge, Mass.: Ağa Han islam Mimarisi Programı, 1989.
Thackston, Wheeler M., "Introduction", Ta/es qf the Prophets, Muhammed İbn Abdullah
el-Kısa'i, çev. Wheeler M. Thackston, xv-xxxviii. Chicago: Great Books of the Islamic
World, 1997.
Touati, Houari, L'armoire a sagesse: bibliotheques et col!ections en Islam. Paris: Aubier 2003.
Tougher, Shaun F. , "Byzantine Eunuchs: An Overview, with Special Reference to their
Creation and Origin", Women, Men and Eunuchs: Gender in Byzantium, ed. Liz Ja­
mes, 168-84. Londra ve New York: Routledge, 1997.
Turan, Ebru, "The Sultan's Favorite: İbrahim Paşa and the Making of the Ottoman Uni­
versal Sovereignty", doktora tezi, Chicago üniversitesi, 2007.
Uluç, Lale, Turkman Governors, Shiraz Artisans and Ottoman Col!ectors: Sixteenth cen­
tury Sh iraz Manuscripts. istanbul: Türkiye İş Bankası, 2006.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teşkilatı. Ankara: Türk Tarih Kuru­
mu Basımevi, 1988.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Sarzy Teşkildtı .Ankara: Türk Tarih Kuru­
mu Basımevi, 1988.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Em. Kur. Alb. İbrahim Kemal Baybura ve Ülkü Altındağ. Top­
kapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Katalogu: Hükümler-Beratlar, Il. Fasikül
E 1-12476. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988.
ünver, Süheyl, istanbul Rasathanesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1969.
Valensi, Lucette, The Birth qf the Despot: Venice and the Sublime Porte, çev. Arthur Den­
ner. Ithaca, N.Y. ve Londra: Comeli University Press, 1993.
Vatin, Nicolas ve Gilles Veinstein, Le Seraif ebranli: essai sur !es morts, depositions et
avenements des sultans ottomans (XIVe-XIXe siecle). Paris: Fayard, 2003.
Veinstein, Gilles, ed. Soliman le Magnjfique et Son Temps. Paris: Documentation França­
ise, 1992.
von Klarwill, V. , ed. The Fugger News-Letters, 1568-1605, 2 cilt. (1. ve 2 . Diziler) , çev. P
de Chary ( 1 . Dizi) ve L. S. R. Byrne (2 . Dizi) (Londra: 1924-6) .
Welch, Anthony, ArtistsJor the Shah: Late Sixteenth Century Painting at the Imperial
Court qfIran. New Haven: Yale University Press, 1976.
Winter, Irene, "Art in Empire: The Royal Image and the Visual Dimensions of Assyrian
Ideology", Assyria 1995: Proceedings qf the Tenth Anniversary Symposium qf the
Neo-Assyrian Text Corpus Prqject, Helsinki, September 7-11, 1995, ed. S. Parpola ve
R.M. Whiting, 359-81 . Helsinki: The Project, 1997.

364
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA

Winter, Irene, "The Affective Properties of Styles: An Inquiry into Analytical Process and
the Inscription of Meaning in Art History", Picturing Science Producing Art, ed.
Caroline A. Jones ve Peter Galison, 55-77. New York ve Londra: Routledge, 1998.
Wood, Barry D., "The Shahna:ma-i Isma'il: Art and Cultural Memory in Sixteenth-Century
Iran", doktora tezi, Harvard üniversitesi, 2002
Woodhead, Christine, "An Experiment in Official Historiography: The Post of Şehnameci
in the Ottoman Empire, c. 1 555-1605", Wiener ZeitschrjftJür die Kunde des Morgen­
landes 75 (1983), 157-182.
Woodhead, Christine, "From Seribe to Litterateur: The Career of a Sixteenth-Century Ot­
toman Katib", Bul/etin qfthe British SocietyJor Middle Eastern Studies 911 (1982),
55-74.
Woodhead, Christine, "Murad III and the Historians", Legitimizing the Order: The Otto­
man Rhetoric qf State Power, ed. Hakan Karateke ve Maurus Reinkowski, 85-98.
Leiden ve Boston: Brill, 2005.
Woodhead, Christine, "Taliqizade Mehmed", http://www.ottomanhistorians.com/databa­
se/html!mehmed_en.html (Ağustos 2005) .
Woodhead, Christine, Ta'lr�r-zade 's Şehname-i hümqyün: a history qfthe Ottoman campa­
ign into Hungary, 1593-94. Berlin: Klaus Schwarz Verlag, 1983.
Yavuz, Hulusi, "İslam Sanatları Bakımından Rumuzi'nin Fütüh-ı Yemeni", Marmara Üni­
versitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi 4 (1986) , 53-65.
Yazıcı, Tahsin, ed. Mendkzb-z İbrahim Gülşeni/Muhyi-yi Gülşeni (Ankara: TTKB, 1982)
Yılmaz , Hüseyin, "The Sultan and the Sultanate: Envisioning Rulership in the Age of Sü­
leyman the Lawgiver (1520-1 566)", doktora tezi, Harvard Üniversitesi, 2005
Yurdaydın, Hüseyin G., "Matrakçı Nasuh'un Hayatı ve Eserleri ile ilgili Yeni Bilgiler",
Belleten 29 (1965), 329-54.
Yurdaydın, Hüseyin G., "Sigetvarnameler", ilahiyat Fakültesi Dergisi 211 (1952), 124-136.
Zernüci, Burhaneddin, (özgün çeviri G.E. von Grunebaum & Theodora M. Abel; önsöz
Hamza Yusuf) , Instruction qfthe student: the method qflearning, Chicago: Starlatch
Press, 2003.

365
D İZİN

Not: italik sayfa numaraları görsel malzeme altyazılarına göndermeleri belirtir.

Abbas (Şah) 238 Ali, Mustafa: değişen iktidar yapıları, 200;


Abbas Ağa, 80n109 Ferhad Paşa, 239; Gazanfer Ağa, 98,
Abbasiler, 39, 76n100, 2 1 9, 22 1 , 224 264, 299-301 , 305, 327 ; hamileri, 84,
Abdi, Çelebi, Hoca, 314 98; III. Mehmed'in edebi zevkleri, 77,
Acemi, 1 3 4 302 ; kitapların dolaşımı, 60; kitap
Adalet Köşkü, 15, 16, 1 20, 121, 1 74, 2 1 1 , hazırlama, 105, 1 1 1 , 1 13, 1 2 2 ; Lokman,
343 102; Mehmed Ağa'nın ölümü, 204;
Agehl, 1 5 1 mektup derleme, 162, 163; Nusretndme,
Ahmed ı, 62 , 67, 75, 318, 320, 325, 347 98, 162, 246-265; Osmanlı saraylılarının
Ahmed III, 67 kitapları,86, 88; padişahların halktan
Ahmed Paşa, Kara, 145, 149, 207, 2 1 1 , 288 uzak yaşamaları 25; resimli yazmaların
Ahmed Şemseddin Efendi, 250 hanedan üslubu, 1 24; Rumi kültürü,
Akça Kale, 125 2 1 , 22; Sinan Paşa, 276, 277, 295;
Akkoyunlu eserleri, 49 Sokollu'nun iktidarı,142; Sokollu'nun
albümler: atölyeler, 92; Avrupa kıyafet ölümü, 184; Tarih-ifeth-i Yemen, 277-
albümleri, 6 1 ; değişen zevkler, 282; 2 78; Timurlu kültürü, 85, 329
edinme, 49; hazine kütüphanesi, 52n 1 8 ; "altın çağ", 1 78, 225
işbirliği, 9 7; III. Mehmed, 5 0 , 77, 78, Anadolu, 104, 1 74, 229, 320
78n 104; III. Murad, 77, 78, 2 76; Nigarl Anadoluhisarı, 87
portreleri, 68; saraylıların ilgisi, 86-87; Andrews, Walter, 87
Sokollu Mehmed Paşa'nın koleksiyonu, ansiklopedi, 35
81 Anterndme, 85
alegorik rol, resimli yazmalarda, 1 6 , 251 Arapça: değişen edebi zevkler, 77; emperyal
Ali (halife) , 221 koleksiyonun dolaşımı, 55-56; gramer
Ali Ağa, 312, 314, 3 18 , 320 kitapları, 55; Osmanlıcaya tercümeler,
Ali Çelebi, 60, 61 60, 70, 100, 306; özel koleksiyonlar,
Ali Paşa, Kılıç, 234, 2 82 80; resimli yazma ticareti, 298;
Ali Paşa, Semiz, 1 4 1 , 149 resimli yazmaların hedef kitlesi, 56;

367
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Sinan Paşa'nın kütüphanesi, 2 76, Beşir Ağa, 80n109


280; Topkapı padişah hazinesi, 77; Beylerbeyi Vakası, 83n 1 1 7
transkripsiyonlar, S4n28; Bidlisl, idris-i, 8 4 , 1 70
Arifi Fethullah Çelebi: Fütuhdt-z cemi/e, Bin Bir Gece Masalları, S7
144-147; Hünername, 1 77; Osmanlıcayı binyıl dönümü inançları, 8S, 22S
kullanması, 104; Rüstem Paşa, 38n60; Bistaml, Abdurrahman el-, 22S, 307
stüdyolar, 1 1 3; Süleymanname, 28, Bobovi, Albert, SS-S7, 82, 1 1 2n4S
29, 36-37, 333-335, 339;şehnameci Bostanzade, Şeyhülislam, 27S, 289
unvanı, 37; Tomar-z Hümayun, 224. Bourdieu, Pierre, 2 7n3S
Artuklu eserleri, 49 Bozdoğan Kemeri, 3 1 6
Asaf, 192 British Library, 1 1 S, 1 20, 1 70, 174, 248
Asafi (Dal Mehmed Çelebi) , 1 26, 127, 128, Buc, Philippe, 26
129, 132, 2 70-271 Burhan, Şerif b. Seyyid Mehmed b. el Şeyh,
askeri elit, 43, 83n 1 1 7; 10S, 1 7S, 200, 229, 307
24 1 , 243, 24S, 263-26S, 268, 270, 287, Busirl, SS
29S, 330, 344, 34S Bustan, 8 1
askeri tarihler, 1 24. Ayrıca bkz. gazaname buyurgan nitelik, resimli yazmalarda, 1 20,
astroloji, 3S, 62 , 72 , 249-2S1 1 2 2 , 1 9 1 , 271
astronomi, 70, 76, 249, 2S1 Buzov, Snjezana, 23
Atasoy, Nurhan, 94 bürokrasi: gazaname, 243; Il. Selim dönemi,
Ataullah, Hoca, S9, 1 70 6 1 ; III. Murad dönemi, 2S; iktidar
Atay!, Nevizade, 92-93, 1 1 3 geçişleri, 1 S 1 ; Nusretname, 244-24S;
Atmeydanı, 226, 2 3 1 , 338 Osmanlı devletinin mekanikleşmesi,
atölyeler, 61, 77, 92- 9S, 1 10, 1 1 2-1 1S, 123, 244; Osmanlı saray üslubu, 32 , 3S;
1 24, 126, 137, 240, 248, 2SS, 346 resimli yazma hamiliği, 19, 42, 103-10S;
Ayas Paşa, 39 resimli yazmaların hedef kitlesi, 87, 88;
aydın kültürü, Osmanlı sarayında, 88 resmi tarihler, 32, 34; saray kültürü, 47;
Ayşe Sultan, 62 devşirme sistemi, S3; Süleyman dönemi,
Azerbaycan seferi, 237 23; Talikizade, 1 03- 10S; tarih yazmanın
bürokratikleşmesi,; veraset meseleleri,
Babür, 41 1 S 1 ; zanaatkar toplulukları, 109-1 1 1
babüssaade ağaları, S3, 72 . Ayrıca bkz. büyü, 70, 2 1 3 , 22S
Gazanfer Ağa Büyük ilhanlı Şehnamesi, 92
Babüssaade, 236 Büyük İskender, 3S, 66, 2SS
Bağcı, Serpil, 34, 333
Bağdat 39, 49, 63, 8G 94, 2 19, 224, 332, Cafer Ağa, 79, 84, 8S, 149-1 SO, 297, 299
333, 337, 340 Cafer Efendi, 79n 1 0 7
Baharistan, 81, 303-306, 31S, 322 , 328 Cafer-i Sadık, 82
Baki, 302 , 303, 327 Cami, SO, 69, 8 1 , 8S, 92, 1 30, 31S, 32 7
batıni konular, 10S, 300, 306-310 camiler: Mehmed Ağa, 199-200, 2 1 3 ;
Baybars el-Bundukdarl, 2 1 9 Selimiye Camii, 1 7S, 328; Süleymaniye
Bayezid I, 3S Camii, 38, 192, 328, 340, 34 1 ; Yeni
Bayezid II, 36, 67, 81, 109, 1 4 1 , 162, 2SS, 338 Valide Camii, 6 1 . Ayrıca bkz. islam;
Behzad, SO, 324, 32S mimari hamiliği
Belgrad, 1 60, 1 6 1 , 166, 1 70 - 1 72 , 289, 290 Canfeda Hatun, 142

368
DiZiN

Celall, Molla, 83 Divan-ı Hümayün: Beylerbeyi Vakası,


Celalzade, Mustafa, l l l , 163 83n l l 7; gazaname, 243, 272, 296;
Cem Sultan, 36, 8 1 Hünername'de tasvir edilişi, 45,
Cenani, 9 1 -93, l l 3 332; II. Selim'in tahta geçişi, 1 57;
Cengiz soyu, 291 katipler, 103, 105, l l l ; kilit kişiler,
Cenkname, 50 39; mimari hamiliği, 199; Osmanlı
Cerrah Mehmed Paşa, 83n l l 7 sarayının hiyerarşisi, 18, 24, 342-344;
Charles IX, 185 resimli yazmaların hazırlanışı, 1 5 , 16;
Chester Beatty Kütüphanesi (Dublin) , 61 Sokollu Mehmed Paşa, 1 4 1 , 149, 158,
Cihan Ara, 346 159; sarname-i hümayiin, 196, 226;
Cihan, Şah, 346 Şehname-i Selim Han, 121, 1 2 1 - 1 2 2 ,
Cihangir, 338 1 76; Zübdetü't-tevarih, 2 4 0
cilt: bezeme, 2 7, 50, 80, 227, 246; düşülen divan! yazı tarzı, 32
notlar, 8 1 , 86; Fütiihdt-ı cemi/e, 144; Dizdar, 2 1 9
Nusretname, 246, 247; Osmanlı saray Duaname-yi Ramazan, 82
üslubu, 2 7, 331 ; sarname, 228n49; Dukaginzade Yahya Beg, 82
yazmaların hazırlanışı, 91
cinler, 62 Ebu Müslim, 76
Contarini, Paolo, 267 Ebubekir (halife) , 221
Ebulfazl Mehmed, Mevlana, 1 70
Çağatay Türkçesi, 85, 314 Ebussuud Efendi, 79nl07, 9 7, 102, 1 70
Çağman, Filiz, 34, 94, 1 1 2n45, l l 3, 1 3 1 , Ebü'l-Vefa, Şeyh, 76
1 4 8 , 2 1 1 , 267, 271 eczacılık metinleri, 82
Çahar Makale, 101 Edirne Sarayı, 53, 58, 98, l l 2n45, 1 4 1 , 1 83,
"çarşı nakkaşları" 1 1 3n48 231
Çıldır Muharebesi, 260, 260-261 Edirne, 53, 76n98, 231
Eflatun, 104, 177, 224
Dal Mehmed Çelebi bkz. Asafı eğitim sistemi: emperyal koleksiyonun
Dale, Stephen, 4 1 dolaşımı, 23, 45-48; Gazanfer Ağa, 299;
dalkavuklar, 6 8 resimli yazmaların rolü, 87; Sinan Paşa,
darüssaade ağaları, 42-43, 5 8 . Ayrıca bkz. 2 76 ; Sokollu'nun ulemaya desteği, 183.
Cafer Ağa; Mehmed Ağa Ayrıca bkz. devşirme sistemi
darüssaade ağalığı, 296 Eğri seferi, 75, 78, 29 1 , 310, 3 1 8 , 322, 345,
Davud Paşa Sarayı, 76 346
Dekaikü 'l-ahbdr, 54 ehl-i hiref, 108-l lO, 1 1 2, l l 3, 1 1 7, l l 8, 123,
Derviş Abdullah, 58 131
Derviş Eğlence, 91 El-Anka el-muğrib, 257
devşirme sistemi: bürokrasi, 52 , 80; askeri, Elogia Virorum bellica virtute illustrium,
243; gazaname, 243; Gazanfer Ağa, 1 89, 189
298; Sokollu Mehmed Paşa, 1 4 1 ; Elyesa (Eski Ahit) , 2 1 6 , 218
zanaatkar toplulukları, 1 1 8 Emeviler, 56, 76nl00, 2 1 9
dibaceler, 188 Emir Han, 2 6 0 , 262
Dihlevi, Emir Hüsrev, 81 emperyal ikonografi: gazaname, 243,
dinsel çeşitlilik, Osmanlı imparatorluğu'nda, 246, 257, 271, 272; Gazanfer Ağa,
22-24 298; Hünername, 257; III. Murad,

369
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

1 1 8, 264, 310; Mehmed Ağa, 196, fizyonomi, 185, 190, 222


237, 240; Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Fleischer, Cornell: Ali'nin etkisi, 1 22 , 255;
Sigetvar, 156; Süleyman, 341 -342; Beylerbeyi Vakası, 83n 1 1 7; Mjftdh-1
Süleymanndme, 37, 1 78; Şecdatndme, cifrü 'l-cdmf, 307; Nusretndme, 248n 1 2 ;
1 3 1 ; yaygın mecazlar, 37n56 Osmanlı emperyal geleneği, 35n49;
emperyal kimlik, 20-2 7, 40, 4 1 , 43, 44 Osmanlı hükümdarlarına yakıştırılan
Enb(yandme, 36, 341 peygamber timsaH, 222, 234; Osmanlı
Enderun kütüphanesi, 53 kimliği konusunda mücadele, 193, 225;
Envar-1 Süheyli, 56 "Osmanlılaşma," 22
Erde!, 144, 149 Foça, 1 33
Eryılmaz, Sinem, 38n60 Fransa kralları, 1 83-193
Esad Efendi, Şeyhülislam, 320 Fransa, 183-193
Esav (Eski Ahit) , 2 1 4 Frenk, 197
Eski Ahit, 89 Fusul-i hall ve dkd, 302
etnik çeşitlilik, Osmanlı imparatorluğu'nda, Fuzuli, 83
22 Fütuhat-1 Acem, 83
evzad ve ecza, 82 Fütuhdt-1 cemi/e, 140, 143, 144-147, 144-
Eyyuhe'l-veled, 54 149, 1 53, 193
Fütuhat-1 Şam, 85
Fatma Hatun, 314
Fatma Sultan, 62 Galata 70n77, 87, 1 8 4
Ferec bade'ş-şidde, 60 Galata Sarayı, 1 4 1
Ferhad Paşa: Azerbaycan seferi, 1 24, Gazal'i, 54, 82
237; dönüşümlü sadrazamlık, 244; gazaname: görsel tarzlar, 1 3 1 ; katipler,
gazaname, 273; Gencine-ifeth-i Gence, 1 1 1 ; Koca Sinan Paşa, 273-93; resmi
1 24, 237-39, 266, 267, 293; Gürcistan tarihlerle karşılaştırma, 133; tanımı ve
Siferi, 268, 269; Sinan Paşa, 2 73, 275, amacı, 43, 1 24, 126, 243-245, 272-73.
284, 289; sünnet düğünü, 234 Ayrıca bkz. kitap adlarıyla girişler
Feridun Ahmed Bey (Paşa) : II. Selim'in Gazanfer Ağa: geçmişi, 297-30 1 ; Gencine-i
tahta geçişi, 74, 153, 1 60, 160, 164; Jeth-i Gence, 266; geride bıraktığı
III. Murad'ın ölümü, 69; Lokman, 1 02 , izlenim,; Haçova Muharebesi, 3 1 8 , 319,
1 8 8 , 2 9 5 ; Nusretndme, 248; Nüzhetü'l­ 319, 32 1 , 346 ; Hasan, 32 1 -328; himaye
ahbdr der sifer-i Sigetvar, 69, 150, 158, tabanının genişlemesi, 59; himaye,
158-160, 1 6 1 , 164, 166, 167, 248, 251 ; 42-43, 59-60, 295-302, 32 1 -328; III.
resimli yazmaların amacı, 160; Sinan Mehmed, 74-75; kitap hazırlama, 9 1 -
Paşa, 295; Sokollu Mehmed Paşa, 105, 9 2 , 98, 105, 1 3 4 ; Mjftdh-1 cjfrü'l-cdmf,
149, 155, 156, 157, 167, 188, 192, 248; 100, 306-310, 311; mimari hamiliği,
Süleyman'ın ölümü, 1 54-160, 154, 319-322 , 328; NadirWivdn'ı, 312-320;
158, 159, 165; Şehndme-i Selim Han, Nusretndme, 206, 245, 247, 251, 252 ,
69, 102, 1 76; Şemailndme, 185, 188; 254, 263, 264, 2 67; ölümü, 79n107,
Zqfemdme, 165 320; resimli yazmaların üslubu, 134,
Ferruh ve Hümd, 1 1 7, 303, 305, 306, 322 320-328; sadrazamların gücü, 263;
figürlerin konumu, resimli yazmalarda, 1 65, Sinan Paşa, 295; Sokollu Mehmed Paşa,
190, 205, 207 142; yazma hamiliğindeki hedefleri,
Firdevs'i, 32 , 37, 81, 83, 1 67, 2 76 330; yazma koleksiyonu, 325

370
DiZiN

Gazi Giray Han, 3 1 0 Hafız, SO, 81, 8S


Gencine-ifeth-i Gence: Ferhad Paşa, 237- Hagen, Gottfried, 1 19, 137, 22S
238, 266; himaye, 237-238, 26S; Haliç, 3 1 2
Mehmed Ağa, 124, 1 2S, 237-240, 26S, halifeler 76, 1 7 1 , 196, 214, 2 19, 2 2 1 , 224,
268; Nusretname, 24S, 26S, 271 ; resimli 2S2, 310, 340, 34 1 , 34S
tarihierin üslubu, 123, 124, 1 24-126; halifelik, 1 19, 222 , 310
Sinan Paşa, 293, 296 Halkü'l-Vad kalesi, 274, 282
genel tarihler ve dünya tarihler: Mücmelü 't­ Halvet! tarikat!, 71, 74, 77
Tomar, 103; Osmanlı hükümdarlarına Hamdullah Hamdi, 184
yakıştırılan peygamber timsali, Hamse: İran kültürü, 47; Gazanfer Ağa'nın
224, 310; Süleyman dönemi, 22-23; hamiliği, 303; III. Mehmed, S3; kadın
Süleymanname, 332; " tarihyazımı saraylılar, 62-63; özel koleksiyonlar, 8 1 -
patlaması", 3S; Zübdetü't-tevarih, 102, 8 3 , 2 1 9 ; padişah adaleti, 2S7; Topkapı
208, 224-22S koleksiyonu, 49, SO
gerçekçilik, resimli yazmalarda, 33, 1 9 1 hanedan ikonografisi bkz. Emperyal
gerileme bilinci, 2 6 , 86n. 1 2S, 1 39, 177 ikonografi
Giovio, Paolo, 188 hanedan sürekliliği, 1S3, 190, 208, 2 1 4 , 2 1 9
Gonce-i bağ-i Murad, 239 hanedan üslubu, 1 19-134
Gül-i sadberg, 82 Has Oda, S3, 63, 6S, 67, 72 , 91, 100, 122,
Gülistan, SS 1 34, 1 4 1 , 234, 306, 310, 3 1 2 , 32S, 328
Gürcistan Siferi, 24S, 26S, 268-2 7 1 , 293 Has odabaşı , 29S, 297, 300
Gürcistan seferi, 246 Hasan Ağa, Tevaşi, 78n 10S, 184
Hasan Hükm!, l l l , 273, 276
habitus kavramı, 27n3S Hasan Paşa, 82, 83
Habsburglar, 7S, 147-148, 149, 193, 27S, Hasan Paşa, Telli, 2 7S, 289, 2 9 1
289, 3 1 0, 318. Ayrıca bkz. Zigetvar Hasan, Nakkaş, 134, 13� 29 1 , 320-322,
seferi 324-328
hac yolları, 1 7S, 192, 340 hat sanatı: Acem etkisi, SO, 78, 80, 92;
HacCı-yi Kirman!, so Fütuhdt-z cemi/e, 143-164; kitap
Haçova Muharebesi, 318, 319, 319, 32 1 , 346 hazırlama, 9 1 ; Osmanlı hattadarının
hadım ağalar, S3, S8, 6S, 7 1 , 72 , 79, 8S, biyografileri, 8S; Osmanlı saray üslubu,
92, 98, 100, 107, 126, 137, 19S, 1 9 7- 2 7, 28, 32 , S9; özel koleksiyonlar, 80,
200, 2 0 1 , 204, 207, 2 1 0-2 13, 226-229, 84-89
232 , 236-238, 24 1 , 24S, 267, 299, 300, havai fişekler, 226, 234, 235
30S, 318, 338. Ayrıca bkz. babüssaade Haydar Reis (Nigar!), 68
ağaları; Cafer Ağa; darüssaade ağaları; Heda'ikü'l-hakd'ik (Atay!) , 91
Gazanfer Ağa; Mehmed Ağa; Hift Dasitan, ısı
hadım etme, 197, 300 Hift Evreng, 92, 130, 130, 326, 327
Hadım Hasan Paşa, 79, 82 hırka-i şerif, 2 1 9
hadım köleler, Hazreti Muhammed'in Hızır Münş!, 2 1 9
türbesinde, 198 Hierosolimitano, Domenico, 37
Hadice Sultan, 63n60 himaye: Feridun Bey, 164; gazaname, 244;
Hadice Turhan Sultan, 62, 63n60 harem kadınları, 6 1 ; himaye tabanının
Hadikatü's-süeda, 83 genişlemesi, 41-44, S9, 149; hükümdar
hadis derlemeleri, 81, 82 ayrıcalığı, 34n44; II. Selim, 68-69; kadın

37 1
SARAYlN iMGELERi - OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

hamiler, 37, 61-63; kilit kişiler, 4 1 ; kitap İlyas, 1 1 5


hazırlama, 92, 94-100; lüks kitap ticareti, imam Mehmed Mehdi, 307, 32 1 , 323
87; padişah himayesi, 49, 139; Rüstem imamlar, 196, 22 1 , 343
Paşa, 38; saray kültürü, 18-20, 26; saray imparatorluğun "Osmanlılaşma"sı, 2 1 -22,
siyaseti, 25, 92; Sokollu Mehmed Paşa, 328, 3 4 1
69, 70, 1 6 1 , 1 7 1 , 185, 192, 193; şiir, insan-ı kamil, 2 2 4 , 338
70, 87-88, 100; yazarlık kavramı, 1 37; intizami, 98, 105, 107, 108, 126, 1 3 1 , 227-
yazmaların hazırlanışı, 103; yazmaların 229, 228, 230, 233
mahiyeti, 34. Ayrıca bkz. kişi adlarıyla İran edebiyatı: emperyal koleksiyonun
girişler ve yazmalar; mimari hamiliği dolaşımı, 32; Hünerndme, 319; III.
Hüdai, Aziz Mahmud, 74 Mehmed, 77; kitap hazırlama, 92-93,
Hümayün, 183 100-1 0 1 ; Osmanlı resimli tarihlerinin
Hümdyunmime, 56, 57, 82 kökeni, 32-33; Osmanlıcaya tercümeler,
Hünerndme, 46, 179, 180, 181, 182, 334, 302-303; özel yazma koleksiyonları,
336; hazırlandığı tarih, 2 1 2 , 2 1 4 ; 82-85; resimli tarihierin hedef kitlesi,
Lokman, 1 22 , 34 1 ; Lokman'ın katkısı, 4 7; resimli yazma ticareti, 298; resimli
341; Sokollu Mehmed Paşa, 140, 1 74- yazmaların hedef kitlesi, 88; resmi saray
183, 191, 193; Süleymanname'yle tarihi, 32; Sinan Paşa'nın kütüphanesi,
karşılaştırma, 1 79, 331 -347; Topkapı 276; Şecdatndme, 280; Şehinşahndme,
Sarayı tasviri, 45, 46; yazmaların 77, 345; şiir, 78; talik yazı tarzı, 27;
hazırlanışı, 104, 1 10, 1 1 1 , 1 3 1 Topkapı Kütüphanesi, 49, 50, 326n45;
Hürrem Sultan, 37, 7 1 transkripsiyonlar, 54n28; Zqferndme, 167
Hüseyin Ağa, 197 İran, 24, 32 , 33, 36, 37, 42, 47, 48, 83, 1 1 8,
Hüseyin Mirza, Sultan (Baykara) , 50, 3 1 2 , 165, 214, 227, 265, 2 74, 287, 289, 333
3 1 5 , 324 İshak (Eski Ahit) , 2 1 4
Hüseyin, imam, 333, 336, 337 iskenderndme, 3 5 , 5 0 , 75
Hüsrev, 332 islam: emperyal koleksiyonun dolaşımı,
54-55; halifeler, 2 19-224, 220; himaye
ibni Arabi, 257, 340 ilişkileri, 34n44; kültürel gelenekler,
ibni Sina, 67 35n49; Mehdi, 227, 306, 307, 310,
İbrahim (Eski Ahit) , 214 323, 341, 346; mimari hamiliği,
İbrahim Han, 167, 169 1 75-177; Nusretndme, 248; Osmanlı
İbrahim Mirza, Sultan, 92 hükümdarlarına yakıştırılan peygamber
İbrahim Paşa Sarayı, 226 timsali, 2 1 4 , 2 1 6 , 2 1 9 -226, 282;
İbrahim Paşa, 39, 62n57, 83, 1 1 7, 234, 289 Osmanlı mimari hamiliği, 198-199;
İbrahim Peykeri, 1 1 7 sünnet, 226-228; Sünnilik, 227, 233,
içoğlanları, 1 9 , 38, 45, 53-55, 57, 59, 6 1 , 65, 234, 248; şeriat, 55, 236, 300; Şiilik,
67, 76, 80, 1 05, 1 1 0, 1 1 8 , 134, 1 4 1 , 146, 233, 248; Zübdetü't-tevdrih, 20 1 . Ayrıca
204, 205, 20� 208, 2 9 � 300, 316, 338 bkz. Muhammed (peygamber) ; tasavvuf
ideal padişah, 20, 332 İsmail, Şah, 49
ikonografi. Bkz. emperyal ikonografi ismihan Sultan, 142, 149, 167
ilahi takdir, Osmanlı hükümdarları isyanlar, 75, 83, 1 5 1 , 161 , 245, 277, 274,
açısından, 1 9 1 , 222 , 296, 226, 300 289, 325
ilhanlılar, 42, 49, 92 İznik, 253, 255
İlyas (Eski Ahit) , 2 1 6 izzf (gramer kitabı) , 55

372
DiZiN

Kabe, 73, 1 7S, 198, 284, 344, Konya Muharebesi, 67


kadınların hamiliği, 37,61 Konya savaşı, 2SS
Kadırga 192 Kosova Muharebesi, 78n 10S, 184
Kadırga Sarayı, 169 kozmoloji, 22S
Kafadar, Cemal, 2 1 -22, 43 Kubbetü's-Sahra, 198, 224, 341
Kağıthane, 87 Kudüs 198, 224
kahinlik, 62 Kur'an: emperyal koleksiyonun dolaşımı,
Kalpaklı, Mehmet, 87 S4-SS; hafızlar, 126; kitap hazırlama,
Kansu el-Gavri, 49 9S; Mehmed Ağa'nın koleksiyonu,
Kanuni Sultan Süleyman. Bkz. Süleyman I S8-S9; nesih yazı tarzı, 32; özel
Karabağl, Şemseddin Ahmed, 96, 97, 106, koleksiyonlar, 80-82 , 84-8S; Rüstem
1 20, 1 74 Paşa, 38; tezhip, 1 1 2; harem, 60-61 ;
Karahisar!, Ahmed, 1 1 2 Topkapı padişah hazinesi, 49, SO
Karakoyunlu eserleri, 49 Kutbeddin Mekki, 183, 280
Kars, 2S8, 259 kuyrukluyıldızlar, 249, 248-2S2 , 2S7, 262
Kasım, Molla, S9, 60, 1 1 2 Kül/iyat (Sad!), 8 1 , 83, 276
Kasidetü'l-Bürde, SS, 82 kültürel özümseme: resimli yazmaların rolü,
Kaşifi, Hüseyin Vaizü'l-, S6, 2 76 19
katipler ve yazıcılar: gözden geçirme süreci, Künhü 'l-ahbdr (Ali) , 2S, 88, 162, 287
1 1 7; kitap hazırlama, 1 10-1 1 1 , l l S-1 16, Kütahya, 67, 68, 1S4, 1S7, 301
1 3 7; resimli kitapların hazırlanışı, 93,
94, 9 7, 108; şehnameci, 292; Şehndme-i lalalar, 2S, S9,
Selim Han, 1 74; yazmaların hanedan Lami'l, 82
üslubu, 124; yazmaların hazırlanışı, Lari, Muslihiddin Muhammed, 183
1 1 0-1 1 1 Le Goff, Jacques, 4 1
kayıt tutma, 1 1 1 , 1 2 2 . Ayrıca bkz. katipler Leyla, 184-18S
ve yazıcılar Leyli vü Mecnun, SO, 8 1
Kayıtbay, 49 Lipva kalesi, 28, 1 4 1 , 148
Ketile ve Dimne, S6, 76, 82 Lokman, Seyyid: gazaname, 293; Gazanfer
Kemal Paşazade, 83 Ağa, 320, 327; hamileri, 1 7 1 , 1 74 - 1 7S,
Kırım ham, 287, 2 9 1 , 292 183; Hünerndme, 46, 1 77-1 79, 272,
"Kırk Vezir Hikayeleri", S6, S7, 76 34 1 ; Il. Selim'in huzuruna çıkış, 99;
Kısasü 'l-Enbiya, 81 lll. Mehmed, 7S-77; III. Murad dönemi,
KfYqfetü'l-insaniyefi şemail'ül-Osmaniye, 70; III. Murad'ın maiyetinin etkisi, 1 3 4 ;
S7, 1 3 1 , 18S Karabağl, 96, 1 74 ; kitap hazırlama,
Ki!7fYa-yi saadet, 82 9 7-98; Mehmed Ağa, 2 1 2 ; resimli
Kitab-ı irşad ve talimü'l-mütedllim, S4 yazmaların hanedan üslubu, 1 20,
Kitab-ı Sergüzeşt-i Cem Sultan, 81 122, 124; Sinan Paşa, 2 76, 2 82 , 2 8 7-
kitabhane, 92 289, 293, 34S; Sokollu Mehmed Paşa,
Kitabü'l-mecdlisü'l-uşşdk, 83 98, 1 39-140, 1 67, 1 7 1 , 1 83, 196, 293;
Kitabü'l-mirac, SS sünnet düğünü, 224; Şehinşahndme,
kitap hazırlamada işbirliği, 9S, 97, 102, ı 10, 30, 31, 172, 173, 234; Şehndme-i
1 1 3, 1 34 , 1 36, 298, 32S, 330 Selim Han, 16, 9 7, 119, 1 72 , 1 73, 193;
kitap kültürü, 40, 47, 48, 6 1 nS4, 87, 94, 299 Şemailndme, 18S, 186, 187, 208n 1 8 ;
Konya 2SS, 2S7 Tarih-ifeth-i Yemen, 2 8 2 ; yazma

373
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

üretimi, 1 0 1 - 1 1 7; Zqfername, 152, 16S- koleksiyonun dolaşımı, S3; hanedan


167; Zübdetü 't-tevarih, 2 1 9 , 224, 22S, methiyeleri, 340; imparatorluğun
272, 310 "Osmanlılaşma"sı, 23; kanunnameler,
loncalar, 23, 94, 233, 236 S9, 229nS2; özel kütüphaneler, 67
Lowry, Heath, 21 Mehmed III: edebi zevkleri, 7S-78, 302-30S,
Lüleburgaz, 192 2S9-6 1 , 7Sn9 1 ; Gazanfer Ağa, 297, 298,
Lütfi Paşa, 39, 163 1 9 6 301 , 3 1 2 , 316, 326-327; Gazanfer Ağa'yı
Lütfü, 1 10 himaye, 32 1-32S; Haçova Muharebesi,
319, 346; Mjftdh-z cjfrü'l-cami, 303,
Macaristan, 36, 149, 24S, 287, 289 306-307, 3 1 0, 316; Nadir! Divan'ı, 3 1 2 ,
Mahmud Efendi: Beylerbeyi Yakası, 83n 1 1 7 3 1 8 , 32 1 -326, 319; Nakkaş Hasan,
Maksud (gramer kitabı) , SS 1 34 - 1 3S ; özel yazma koleksiyonları,
Malkoç Bey, 147 S8; resimli tarihierin miktarı, 34S-346;
Manisa, S3, S8, 73, 74, 103, 109, 143, 202 Sinan Paşa, 239, 287; Şehname, 63;
matbaa, 61 nS4 Şehname-i hümayun, 289, 34S; Tarih-i
Matrakçı Nasuh, 36, 38, 39 Jeth-i Yemen, 2 74, 280; Topkapı padişah
Mecnun, 18S hazinesi, SO; yazmaların hazırlanışı,
Medine, 73, 8S, 198, 199, 222, 284, 286 104
medreseler: III. Murad, 73; mimari hami!iği, Mehmed IV, 1 1 2n4S
18S, 192, 303, 31 S-316, 317, 31 8-32 1 , Mehmed Paşa (Beylerbeyi) : Beylerbeyi
327, 328; müfredat, S3-SS; Sinan Paşa, Yakası, 83n 1 1 7; özel koleksiyonu, 83;
276-2 77; siyasal etki, S9; yazmaların sünnet düğünü, 183; Şirazi yazmalar,
hazırlanışı, 10S- 106 291
Mehdi bkz. imam Mehmed Mehdi Mehmed Paşa (Koca Sinan Paşa'nın oğlu),
Mehdi figürü, 224, 306, 307, 308, 309, 310, 276, 2 9 1
341 Mekke şerifi, 171
Mehmed Ağa: değişen padişah timsali, Mekke, 73, 8S, 109, 198, 199, 2 19, 277
43, 342-343; gazaname yazmaları, mektup edebiyatı, 1 62n39
272; Gazanfer Ağa, 24S; geçmişi, Memlükler, 49, 198, 2 1 9, 277
197-200; Gencine-ifith-i Gence, 124, Menakzb-z hünerveran (Ali) , 77, 86
125, 1 24-126, 237-24 1 , 26S; geride Mesih Paşa, 234, 300
bıraktığı izlenim, 236-237; himaye, Mesnevi (Rumi), 69, 81, 2SS
42, S9, 19S, 263; ölümü, 200; özel meşrulaştırma işlevi, resimli yazmalarda,
yazma koleksiyonları, S8; padişah 137
adaleti, 197, 208, 223, 22S, 24 1 , 261 , Meta/i üs-sadde ve menabi üs-siYade, 62 ,
344; padişahların sunuluşu, 19S-196; 70
Sinan Paşa, 29S; Surname-i hümayCm, methiyeler: Fütühdt-z cemz1e, 144;
226-237, 228; Şehinşahname, 200-2 1 3 , gazaname, 243; Gencine-ifith-i Gence,
202-205, 209; yazma hamiliğindeki 267; Lokman ve Talikizade, 10S;
hedefleri, 330; yazmaların hazırlanışı, Nusretname, 261 ; Nüzhetü'l-ahbdr der
103, 10S, 107, 196; Zübdetü't-tevarih, sifer-i Sigetvar, 1 2 1 ; Osmanlı nizam-ı
208-22S alemi, 1 20; resimli tarih hamiliği, 94;
Mehmed I, 222 resimli tarih uzmanlığı, 33; Sürname,
Mehmed II: askeri isyanlar, 1 S 1 ; Bistami, 228, 183; Şehinşahname, 66; Şehname-i
307; dil tercihleri, 77, 8S; emperyal Selim Han, 98, 1 76; Şemailname, 190,

374
DiZiN

234, 288; Tarih-ifetlı-i Yemen, 274 ; ı 78, ı83, 223, 32 7; imparatorluğun


Zqferndme, ı 6 7 "Osmanlılaşma"sı, 23; Mehdi, 307;
metrukat, S O , s ı , 79, 82-84, 8 8 Mehmed Ağa, 19S, ı99, 236, 238, 30S;
Mevlevl tarikatı, 2SS Mehmed Paşa, 83; Miftdlı-z cifrü 'l-cdmf,
Mısır, SO, 80, 83, 84, 1 9 7, 198, 201 , 2 1 4 , 306, 307, 310; mimari hamiliği, 73-
2 19, 22 1 , 2 74, 27� 278, 340, 344 74, 202 , 222, 224-226, 24 1 ; Mustafa
Michiel, Franceschina Zorzi, 297 Ali, 60, ı43, 264; Münşeatü's-seldtin,
Miftdlı-z cjfrü 'l-cdmf, 298, 303, 306-31 ı , ı 62; Nadir! Divan 'ı, 320; Nusretndme,
308, 30� 316, 32 ı , 322 , 323, 328, 346 206, 246, 247, 2S7, 264, 26S, 3 0 ı , 322;
Mi/ır u Müşteri, so Osmanlı hükümdarlarına yakıştırılan
Mihrimalı Sultan, 37 peygamber timsali, 22S-226 ; Osmanlı
Milstein, Rachel, 9S hükümdarlarının ilahi takdire
mimari hamiliği: Gazanfer Ağa, 3ı9-322, bağlı yönetimi, 19S-196; Osmanlı
328; II. Selim, ı 74-ı79 ; III. Murad, 73- hükümdarlarının tasvirleri, 343;
74, 202, 222, 224-226, 24ı ; nakkaş Osmanlı sarayında iktidar değişiklikleri,
bölüğü, 109; Osmanlı padişah vakıfları, 2 1 0-2 1 ı ; Osmanlı sarayının hiyerarşik
198-199; Osmanlı saray üslubu, 2 7; yapısı, 24-2S; ölümü, 289; özel yazma
resimli yazmaların hanedan üslubu, koleksiyonları, 6 1 , 62 , 64; padişahların
1 ı 8, ı 2 ı , ı 2s, 125; Sinan Paşa, 2 7S- halktan uzak durması, 19S; resimli
277, 284-287; Sokollu Mehmed Paşa, yazma koleksiyonu, 70-74 ; resimli
192; I. Süleyman, 224 yazmaların hanedan üslubu, ı 1 8-1 ı9,
Mir Ali, 86 124, 134; resmi saray tarihleri, 34-3S;
mucizeler, 62 , 82, 2 1 4 , 330, 337, 338, 340, saray kültürü, 67; sarayın tarih tarzı,
343 ı34; Sinan Paşa, 274, 27S, 287-289,
muhallefat defterleri, sı 292, 293; SiYer-i Nebi, 6 ı ; Sokollu
Muhammed (peygamber) : kılıcı, 201, 2 ıo. Mehmed Paşa, 139-ı4o, ı43, ı 62 , ı 78,
2 1 6 , 2 ı9, 343-344; Kuba Mescidi, 74; ı83, ı96, 264; surname-i lıümdyun,
Miftdlı-z cjfrü 'l-cdmf, 306, 310; miraç, 226-237, 230, 343; şairleri himaye,
54-SS, 2 ı 4 ; Nusretndme, 296; Osmanlı 88; Şelıinşalındme, 20ı-207, 204, 207,
hükümdarlarına yakıştırılan peygamber 261 , 272; Şelındme-i Al-i Osman, 287;
timsali, ı 7S, ı98, 222, 224, 22S, 333, Şelındme-i Selim Han, 69, 9 7, ı ı 8, ı s ı ,
334; Osmanlı peygamber timsali, 74; ı69-ı71 , ı 76-ı77, 193, 2 6 ı , 2 7 2 , 344;
SiYer-i Nebi, 6 ı , 7 ı , ı34, 322; sünnet, Şemailndme, 187, ı90-ı93, 289; Şemsi
227, 307; Zübdetü't-tevdrilı, 2 2 1 Ahmed Paşa, 84; tahta çıkışı, 143;
Murad ı, 210, 78n10S Topkapı padişah hazinesi, SO; " tuhaf
Murad II, S6, 307 hikaye" derlemeleri, 67; Zqferndme, ı 67;
Murad III: Azerbaycan seferi, 237; Zübdetü't-tevdrilı, 208, 209, 2 1 0, 2 1 2 ,
Beylerbeyi Vakası, 83n l 1 7; değişen 2 1 3 -22S, 24 1 , 3ıo. 344
padişah timsali, 22; dinsel şevki, 2 0 1 - Musa (Eski Ahit) , 2ı4, 2 1 S
2 0 ı ; edebi zevkleri, 77; gazaname, Muslihuddin, Şeyh, 2 ı 9
272; Gazanfer Ağa, 74, 247, 2 S ı , 264, Mustafa Ağa, S 4
297, 301, 30S, 316; Gencine-ifeth-i Mustafa b . Abdülcelil, 246, 2 8 8
Gence, 124, 125, 1 2S, 237, 239, 266; Mustafa Paşa, Lala: Mjftdlı-z cjfrü'l-cdmf,
Hasan, ı 34, 32S; Hoca Sadeddin, S9, 322 ; Nusretndme, 246-264 , 253, 254,
87, 2S1 , 3ı6, 302n 1 ı ; Hünerndme, 256, 256, 259, 322 ; Sinan Paşa, ı 7 1 ,

375
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

187, 275, 277, 282, 284, 288, 295; nişancı, 57, 1 1 1 , 162-164, 248, 251 , 252
Sokollu Mehmed Paşa, 142; Şehndme-i Nişancı, Koca, 82 , 163
Al-i Osman, 228; Şehndme-i Selim Han, nizam-ı alem, 25, 1 19, 1 20, 137, 139, 274
255, 2 6 1 ; Tarih-ifeth-i Yemen, 277, 282; Nizaml: iskenderndme, 75; Hamse, 47, 49,
Zqferndme-i hazret-i Sultan Murad, SO, 58, 62 , 8 1 , 83, 25� 276, 305
238; Zigetvar seferi, 1 7 1 Nuh (Eski Ahit) , 208, 2 1 4 , 215, 2 19, 225
mücellitler, 38, 92, 9 3 , 108, 1 1 0, 1 1 3, Nurbanu Sultan: çekişmeler, 231-232;
1 1 7n55 Gencine-ifith-i Gence, 2 1 2 ; Mehmed
Mücmelü 't-Tomar, 103, 288 Ağa, 239-240, 263; Osmanlı sarayında
mülemma, 55-57, 89, 105, 1 78, 331 değişiklikler, 7 1 ; Sinan Paşa, 267, 274-
münnecimlik. Bkz. astroloji 275; Şehndme, 63
Münşeatü 's-seldtin, 162 Nusretndme, 206, 249, 253, 254, 256, 258,
Müntehab-z şjfa, 82 259, 260; cilt, 246, 247; gazaname
örneği, 244-45; Gazanfer Ağa, 98, 298,
Nadir! Divdn'ı, 3 1 2 -320, 3 1 3 , 32 1 , 326 301 , 32 7; Gencine-ifeth-i Gence, 265,
Nadir!, 31 2-320 267, 293, 296; hamilik kalıpları, 271 ;
nakkaşhane, 38, 92, 1 1 2 , 1 1 3, 1 1 8 incelik, 245; mektup, 162; Mjftdh-z
nakkaşlar ve minyatürler: Acem etkisi, 77; cjfrü'l-cdmi, 298; resim sayısı, 280;
"çarşı nakkaşları", 1 1 3n48; Fütuhdt-z Sinan Paşa, 2 76, 293, 296; Tarih-ifeth-i
cemz1e, 148; Gazanfer Ağa'nın hamiliği, Yemen, 2 9 1 ; yazmaların hazırlanışı, 1 1 3
328; Hünerndme, 1 78; kitap hazırlama, Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sigetvar, 68,
137; Şehndme-i Selzin Han, 1 74; 140, 148-164, 150, 152, 154, 155, 158,
Şemailndme, 188. Ayrıca bkz. kişi 159, 160, 167, 177, 1 8 1 , 1 9 1 , 193, 248,
adlarıyla girişler ve eserler 251
Nakşl, Ahmed, 314, 320, 32 1 , 328
Nakşibendl tarikatı, 2 76, 314, 315, 326 "Okumis Cadin", 61
Necipoğlu, Gülru: hanedan üslubu, 1 1 8; okuryazarlık, 62
kültürel kimlik oluşumu, 20n9; Osman (halife) , 2 2 1 -222
"Osmanlılaşma", 23-24; resimli yazma Osman Ağa, 54
hamileri, 94-95; siyasal çekişmeler, Osman I, 22
73; Sokollu'nun mimari hamiliği, 192; Osman II, 325, 346
Süleymanndme, 37-39; Şemailndme, Osman Paşa, Özdemiroğlu: dönüşümlü
188; yazmaların hazırlanışı, 1 1 2 ; sadrazamlık, 244; gazaname, 273;
Zübdetü 't-tevdrih, 2 1 2 , 2 1 4n23 Gazanfer Ağa, 301; Gürcistan Siferi,
Nesa'ih-i İskender, 1 75 268, 293; himaye, 9 1 ; Hünerndme, 1 78;
nesih yazı tarzı: Gürcistan Siferi, 268; Nusretndme, 258, 260, 260, 261, 262,
Hünerndme, 1 78; Mjftdh-z cjfrü'l-cdmi, 263, 264; resimli yazmaların hanedan
306, 322; Nusretndme, 246; Nüzhetü'l­ üslubu, 132, 1 3 4 ; Sinan Paşa, 275,
ahbdr der sifer-i Sigetvar, 1 53; Osmanlı 293; Şecdatndme, 1 2 6 , 131, 132, 270;
saray üslubu, 2 7, 32; özel koleksiyonlar, Tarih-iJeth-i Yemen, 277, 278, 281, 282;
8 1 ; Şecdatndme, 131 , 2 76 yazmaların hazırlanışı, 103, 126
nestalik yazı tarzı, 271 Osman, Nakkaş, 1 3 1 , 134, 267, 280, 320,
Neval, Ali Şir, 4 2 , 5 1 n 1 7, 81, 85, 312, 315, 325
320, 325 Osmanlı devletinin mekanikleşmesi, 244
Nigiirl, 68 Osmanlı görsel tarzı, 2 7, 1 20, 126, 133

376
DiZiN

Osmanlı hanedanı, 20, 22, 36, 39, 42, 43, padişah adaleti: Adalet Köşkü, 3, 3,
58, 70, 88, 98, 102 , 103, 107, 1 20, 140, 81, 283n 1 ; Fütılhdt-z cemi/e, 107;
162 , 169, 1 70, 185, 190, 1 9 1 , 193, 208, Hünername, 1 33-34; Il. Selim, 3,
213, 214, 2 1 6, 222, 227, 229, 287, 2 9 1 , 3, 5, 279; lll. Murad, 290n1 1 7; Lala
3 1 7, 330, 340, 343 Mustafa Paşa, 200; Mehmed Ağa, 149,
Osmanlı hükümdarlarına yakıştırılan 158-60, 164, 280; Nesa'ın-i İskender,
peygamber timsaH, 2 1 3-226, 237, 343 1 30; Osmanlı nizam-ı alemi, 80-8 1 ;
Osmanlı kimliği: askeri sınıf, 243; Gazanfer padişahın temsilcileri, 206; I. Süleyman,
Ağa, 297-98; Kafadar, 2 1 , 22, 43; kültür 269-75; Şehinşahname, 188; Şehname-i
üretimi, 2 1 -35, 43; resimli yazmaların Selım Han, 1 29-30; Zübdetü't-tevarzn,
rolü, 94-95, 103, 331 1 75
Osmanlı resimli tarihlerinin kökeni, 35-44 padişah ailesi: eğitim sistemi, 33;
Osmanlı saray üslubu, 2 7-32 , 1 78, 243, 297 gazaname, 192, 2 1 2-13, 2 1 5-16, 2 1 7,
Osmanlı sarayının hiyerarşik yapısı: 236-37; hadım ağalar, 2 1 ; hizmetçiler,
eleştirel söylemler, 24-25; gazaname, 49, 64, 209; iktidar değişiklikleri, 1 50,
296; hadım ağalar, 200, 203, 208, 2 1 3 ; 2 1 2 ; resimli tarih hamiliği, S, 2 10;
kitap kültürü, 4 3 ; Mehmed Ağa, 24 1 ; resimli tarihierin hedef kitlesi, 25, 33,
resimli yazmaların amacı, 1 37; resimli 35, 37; Sokollu Mehmed Paşa, 1 03, 188
yazmaların hazırlanışı, 32 , 35-38; sanat padişah ikonografisi bkz. Emperyal
hamiliği üzerindeki etkisi, 23; Sılrname, ikonografi
229-230, 232; yazma hamiliğindeki "padişah-ı manevi," 103, 1 10, 123, 136,
hedefler, 220 1 38, 146
Osmanlı tarih üslubu: atölyeler, 1 1 2 - 1 1 4 ; padişahın hükümranlığı, 6
Fütılhat-z cemi/e, 1 4 4 ; hanedan üslubu, padişahların cömertliği: Gazanfer Ağa,
1 1 6 - 1 3 4 ; himaye, 94-100; mülemma 243-44, 257; Hünername, 1 3 4 ; Mehmed
kalıbı, 1 78; Nüzhetü 'l-ahbdr der sifer-i Ağa, 149-50, 1 5 1 , 164, 1 78, 180-83;
Sigetvar, 1 53; Osmanlı sarayının Şehname-i Selz'm Han, 131; Sinan Paşa,
yapısı, 134-1 38; sanatçılar, 108-1 1 2 ; 225; Süleyman, 270-73, 2 75
Şecaatname, 271 ; Şemailname, 188; padişahların inzivaya çekilişi, 9, 25, 59,
tanım, 9 1 -94; yazarlar, 100-108; yazma 149, 151 , 158, 1 79, 187, 289n85
üretim süreci, 1 1 5-1 1 7 Payas, 192
Osmanlı yöneticileri arasında çekişmeler, Peç kalesi, 1 4 1 , 145
2 3 1 -232 Peçevi, İbrahim, 78n105, 141 -143, 1 53, 184,
Osmanlıca: emperyal koleksiyonun 261 n29, 284, 291
dolaşımı, 54-55; Hünername, 1 78; Pertevniyal Sultan, 61
III. Mehmed, 74-78; kitap hazırlama, Pharamond, 185
103-105; nesih yazı tarzı, 27; özel Pir Alaadin Aksaray!, 257
koleksiyonlar, 82, 84-85; özel Piyale Paşa, 60
kütüphaneler, 47, 78-79; resimli portre ressamlığı, 68, 185-191
yazmaların hedef kitlesi, 87-88; şiir, propaganda, resimli yazmaların rolü, 26,
5 1 n 1 7; Topkapı padişah hazinesi, 49, 77; 42, 236, 240, 264, 292, 295, 341
tercümeler, 38, 302-303
Raby, Julian, 188
ömer (halife) , 221-222 Rahimizade İbrahim Çavuş, 237-240, 265
Ramazanzade, 1 1 1 , 163

377
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

Receuil des lfffi'gies des Roys de France, 185 85; mühür, 31; Osmanlı devletinin
"Regina Legendo", 61 mekanikleşmesi, 244; Osmanlı resimli
Renda, Günsel, 94 tarihlerinin kökeni, 38-39; Osmanlı
Resaif ihvan el-Sifa, 82 sarayında sosyal hiyerarşi, 1 7-18;
resimli tarihierin dolaşımı: hazine Osmanlı sarayının hiyerarşisi, 342-344;
kütüphanesi, 49-52; II. Selim, 67-70; resimli tarihlerde sunulan timsal, 139;
III. Mehmed, 74-78; III. Murad, 70-74; resimli yazma hamileri, 95; resimli
kamudaki hedef kitle, 78-87; padişah yazmaların hazırlanışı, 15; Şemailname,
koleksiyonları, 63-67; saray kültürü, 57; yazma hamiliğindeki hedefleri, 330.
45-48; saraydaki hedef kitle, 52-63; Ayrıca bkz. kişi adlarıyla girişler
saraylılar, 87-89 Safeviler: Azerbaycan seferi, 237; gazaname
resimli yazma ticareti, 94, 95 yazmaları, 1 2 8 , 1 29, 1 3 1 , 133, 244;
resimli yazmaların hedef kitlesi: anlam himaye tabanının genişlemesi, 42, 43;
kazandırma, 18, 4 1 , 45-48; II. Selim, 67- himaye, 95, 1 3 1 , 137; ı. Süleyman,
70; III. Mehmed, 74-78; lll. Murad, 70-74; 332; İran yazmaları, 326n45; Mehmed
Osmanlı estetiği, 29, 38; Osmanlı kitap Ağa, 237-238; mektup edebiyatı,
kültürü, 87-89; özel hedef kitle olarak 1 69n39 ; Nusretndme, 244-245, 258-
padişahlar, 63-67; saray kitaplarının 261 ; Osmanlı saray üslubu, 24, 28, 29,
dolaşımı, 40, 45, 49-63; saraylılar, 87-89 32; Sinan Paşa, 293; Sokollu Mehmed
resmi saray tarihi, 57-63, 2 1 0 Paşa, 142, 1 75; sünnet töreni, 226; Şah
Reşahrit, 277 Tahmasp, 1 1 8 ; Şecdatndme, 270-2 7 1 ,
Reşideddin, 42 2 9 3 ; Şehndme-i Selim Han, 1 1 2-1 13,
Rum sultanı, 307 131; Topkapı padişah hazinesi, 49-50
Rumeli, 15, 83, 141, 1 74, 229, 291, 345 Safiye Sultan, 74, 231, 233, 275
Rumi halkı ve kültürü, 2 1 -2 2 , 1 18, 134, sanat teşkilatları, 108- 1 1 2
Rumi, Mevlana Celaleddin, 69, 8 1 , 254, 255, sancak-ı şerif, 289
257 sancak, 53, 57-59, 71
Rumuzi Mustafa, 2 74, 278, 2 78, 280, 281, saray yazmalarının önceki sahipleri, 53-54
282, 285, 286, 329 saraylılar, 53, 62 , 63, 68, 70, 74, 78-89, 92-
Rüstem Paşa, 38-39, 140, 1 4 1 94, 98, 100, 102, 104, 134, 136, 138,
140, 149, 1 70, 171, 184, 193, 197, 205,
Sadeddin, Hoca: Gazanfer Ağa, 75, 206, 2 1 6 , 240, 250, 259, 268, 27G 295, 298-
255, 264; Haçova Muharebesi, 319; 302 , 305, 320, 32-328, 331 , 332 , 344.
III. Mehmed, 74-75, 32 1 , 327; III. Ayrıca bkz. kişi adlarıyla girişler
Murad, 87, 302n l 1 ; Nadiri Divdn'ı, Sasaniler, 37, 332
316; Nusretndme, 206, 250-252 , 30 1 ; sebeb-i te'lif ve ba'is-i tasnif, 238, 265
Osmanlı sarayının siyaseti, 59; Osmanlı Selanik!, 200, 284, 2 9 1 , 345
saraylılarının kitapları, 85; Sinan Selçuklu hükümdarları, 2 2 1
Paşa, 275; Şehndme-i hümdyun, 288- Selim I: islam kültür gelenekleri, 35n49;
289; Tdcü't-tevdrih, 302; yazmaların imparatorluğun "Osmanlılaşma"sı, 22;
hazırlanışı, 102-103 kitap hazırlama, 108; Nusretndme, 257;
Sadi, 55, 8 1 , 83, 2 76 Osmanlı hükümdarlarına yakıştırılan
sadrazamlar: görev dönüşümü , 297- peygamber timsaH, 22 1 , 224; Osmanlı
298, 301 , 3 18n37; himaye tabanının resimli tarihlerini kökeni, 35; Topkapı
genişlemesi, 42-43; III. Murad, padişah hazinesi, 49;

378
DiZiN

Selim II, 69; adalet, 32; Gazanfer Ağa, Al-i Osman, 288; Şehname-i hümayun,
327; huzuruna çıkış, 99; hükümdarlık 233; Şehname-i Selim Han, 1 76-77;
dönemlerinin anlatılışı, 94-100; Talikizade, 289-96; Tarih-iJeth-i
Hünername, 177; ı. Süleyman'ın ölümü, Yemen, 277-87, 278, 281, 283, 285 ,
149-61 , 158, 159; iktidar geçişleri, 286, 287yazma hamiliğindeki hedefleri,
149-50, 156-64; imparatorluğun 330-3 1 ; yazmaların hazırlanışı, 140,
"Osmanlılaşma"sı, 22; lalalar, 59; 1 4 1 , 1 1 0; Zigetvar seferi, 1 7 1 ; Zübdetü't­
Mehdi niteliğinde hükümdarlar, 3 4 1 ; tevarih, 2 1 2
Mehmed Ağa, 197; mimari hamiliği, Sipahizade Mehmed Efendi, 1 8 3
1 74-1 77; Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Sivasi, Abdülmecid, 74
Sigetvar, 1 53; Osmanlı hükümdarlarının Siyavuş Paşa: Beylerbeyi Vakası, 83n l 1 7;
tasvirleri, 343; Osmanlı sarayında evliliği, 62n57; sadrazamlık, 239, 244,
iktidar değişiklikleri, 2 1 2 ; ölümü, 143; 292; Sinan Paşa, 287, 288, 234; sünnet
resimli yazmalar koleksiyonu, 67-69; düğünü, 224; surname-i hümayun,
resimli yazmaların hanedan üslubu, 224; Şehinşehname, 235; Şehname,
1 2 0 - 1 2 2 , 121; resimli yazmaların 63; Şemaı1name, 288; Zübdetü 't­
hazırlanışı, 3, 15-18; saray kültürü, 4 1 ; tevarih,103, 208, 2 1 2
SokolluMehmed Paşa, 140, 149; şairleri Siyavuş, Mirahor, 102
himaye, 87; Şehname-i Selim Han, Siyer-i Nebi, 61. 71, 134, 135, 322
119, 1 7 7, 342-46; tahta çıkış töreni ve SokolluMehmed Paşa: askeri cesareti, 1 4 1 ;
iktidarı ele geçirişi, 159, 161-64, 172; aydın yönü, 183-84; edebi zevkleri,
Tarih-zJeth-i Yemen, 284, 329; Topkapı 78; evliliği, 142 , 149; Fütuhdt-z cemı1e,
padişah hazinesi, 5 1 ; Zqfername, 165, 148-153, 105; gazaname, 243; geçmişi
169 ve kariyeri, 141-143; geride bıraktığı
Selimiye Camii, 1 75, 328 izlenim, 192; hamiliğin etkisi, 4 1 ;
Selimname (Dresden) , 36 himaye tabanının genişlemesi, 42;
Selimname, 36 himaye, 68, 69, 139-14 1 , 166, 1 7 1 ;
Semerkandi, Abdürrezzak, 91 Hünername, 1 77-83, 135, 136; III. Murad,
Sencer, Sultan, 257 73, 74; kitap hazırlama, 94-100, 103;
Seyyid Battal, 56, 57 Lokman, 288; mühür, 144; Nusretname,
Seyyid Lokman bkz. Lokman, Seyyid 196(italik olması lazım) , 264; Nüzhetü'l­
Sinan Paşa, Koca: biyografıler, 33; ahbdr der sifer-i Sigetvar, 149-65,
dönüşümlü sadrazamlık görevi, 244; 150, 152, 154, 155; Osmanlı sarayında
gazaname yazmaları, 245; Gencine-i iktidar değişiklikleri, 210-2 1 2 ; ölümü,
Jeth-i Gence, 267; geride bıraktığı 1 7 1 , 195, 203, 155, 24 1 , 244; "padişah-ı
izlenim, 295-296; hamiliğin etkisi, 4 1 ; manevi" izlenimi, 142, 1 53, 167, 1 8 1 ,
himaye tabanının genişlemesi, 42-43; 1 8 4 , 193; resimli tarihierin miktarı, 40;
himaye, 2 74-276; III. Mehmed, 58, 74; Sinan Paşa, 276, 295-96; Şehinşahname,
Lokman, 276, 287-89, 293, 295-96; 173, 207, 344; Şehname-i Al-i Osman,
Mehmed Ağa, 238-239; Nusretname, 287-288; Şehname-i Selim Han, 169-77;
263-64; özel yazma koleksiyonları, Şemailname, 184-1 9 1 ; ulemaya desteği,
78; sadrazam, 239; sadrazamlığı, 32 ; 183; yazma hamiliği, 193; yazma
serdarlığa tayin edilişi, 12; siyasal hamiliğindeki hedefleri, 330; yazmaların
kariyeri, 274-75; Surname-i hümayun, hazırlanışı, 105; Zqfername, 1 65-69,
289) ; sünnet düğünü, 234; Şehname-i 2 78; Zübdetü't-tevarih, 342-343

379
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

sosyal düzen ve istikrar: emperyal tarihierin 1 79, 332-346; "Osmanlı" görsel tarzı,
rolü, 133-3S; kitapların estetik 1 2 ; padişahın isteğiyle hazırlanışı, 49;
nitelikleri, 1 33-3S; "Osmanlılaşma", resim sayısı, 280; resim üslubu, 144;
341-342; resimli yazmaların amacı, Şehname-i Al-i Osman projesi, 36-38;
136; Surname,229-32. Ayrıca bkz. yapım kalitesi, 147-148
Osmanlı sarayının hiyerarşik yapısı sünnet, SO, 63, 73, 1 0S, 107, 226-237, 276,
sözlü canlandırma, 48 288, 30� 3 1 0, 333, 33� 338, 33� 343
Subtelny, Maria, 19 Sünnilik, 227, 233, 234, 248
suikastlar, 203, 204, 205, 208, 314n28, 344
Surname: eksik sayfalar, 228n49; Şah Sultan, 62
hazırlanışı, 108, 1 1 0; intizaml, 108; Şah u Geda, 326
Kur'an tilaveti, 126; Mehdi, 307; şairler ve şiir: Acem etkisi, 77; Baki, 297,
Mehmed Ağa, 98, 1 2 6 , 227, 237, 240, 302n 1 1 , 327; divanlar, 94; himaye,
24 1 ; Osmanlı edebi zevkleri, 328; 87-89; III. Mehmed'in edebi zevkleri,
Osmanlı hükümdarlarının tasvirleri, 7Sn9 1 ; IL Selim, 67-69; kitap hazırlama,
343; yazma hamiliğindeki hedefler, 330 100- 1 0 1 ; Osmanlıca, S 1 n 1 7. J!Yrıca bkz.
Süleyman (Eski Ahit} , 192, 22S kişi adlarıyla girişler
Süleyman Çelebi , 3S Şecaatname, 127, 128, 129, 130; hamilik
Süleyman I: Elogia Virorum bellica virtute kalıpları, 271 ; hazırlandığı tarih, 246;
illustrium, 189; Gazanfer Ağa, 327; resim sayısı, 2 78-282; yazmaların
Hünername, 180; imparatorluğun hazırlanışı, 1 14, 1 24-1 30, 133; Sinan
"Osmanlılaşma"sı, 22-23; islam Paşa, 293; tarif edilişi, 268-71
kültür gelenekleri, 3Sn49; Mjftah-z Şehinşahname-i Mehemmed Han, 104
cjfrü 'l-camf, 303; Nadir! Divan'!, 318; Şehinşahname-i Sultan Mehemmed, 7S, 77
oğluyla konuşması, 64, 6S; Osmanlı Şehinşahname, 30, 31, 201, 202, 203,
hükümdarlarına yakıştırılan peygamber 204, 205; Acem şiiri, 34S; gazaname,
timsali, 226; Osmanlı sarayında 272-273; Il. Selim'in tahta çıkışı,
iktidar değişiklikleri, 2 1 1 ; Osmanlı 127; Lokman, 289; Mehmed Ağa,
sarayının kültürel kimliği, 47; ölümü ve 200-2 1 3 , 240-24 1 ; Nusretname, 261 ;
sonrasındaki iktidar geçişi, 149, ı so, Osmanlı hükümdarlarının tasvirleri,
1S3-1S4, 154, 1 S6-1S7, 158, 159, 162, 342; Osmanlı sarayında değişiklikler,
1 63, 165, 166, 168, 1 69, 171; özel yazma 72; "Osmanlı" görsel tarzı, 27, 12;
koleksiyonları, 82; resimli yazmalarda Sinan Paşa, 287; sünnet düğünü, 236;
tasvir edilişi, 332-346; Sokollu Mehmed Şehinşahname, 12S; Tarih-ifeth-i
Paşa, 139-142, 149, 152, 1 S 4 ; sosyal Yemen, 2 78
değişim, 26-2 7; sünnet, 232, 339; Şehname (Firdevsl}, 33, 37, 8 1 , 83, 167, 2 76
şairleri himaye, 88, 9 7; Şemailname, Şehname (Firdevsl ) : Acem etkileri, 47,
186; tahta çıkışı, 333, 334; Topkapı 167; Büyük ilhanlı Şehnamesi, 92; nı.
padişah hazinesi, 49; Zqfername, 1 79; Mehmed, S8-S9; IL Selim, SO; kadın
Zigetvar seferi, 192; Zübdetü 't-tevarih, saraylılar, 63; kraliyet mecazları, 37nS6;
224 özel koleksiyonlar, 8 1 , 83, 276
Süleymaniye Camii, 38, 192, 328, 340, 3 4 1 şehname yazmaları, 1 2 2 , 167, 1 78, 246,
Süleymanname, 28, 29, 333, 335, 339; 2SS, 2S1 , 261 , 267, 292. Ayrıca bkz.
amacı, 38-39; Fütuhdt-z cemi/e, 143, kitap adlarıyla girişler
148; Hünername'yle karşılaştırma, Şehname-i al-i Osman, 102 , 322 , 341

380
DiZiN

Şehndme-iA!-i Osman, 36-37, 49, 287, 288, Şirazl yazmalar: Acem etkileri, 1 7S-
29S 1 76; Cami, 326; Gazanfer Ağa'nın
Şehndme-i hümdyun, 2 74, 289-293, 290, koleksiyonu, 326; Mehmed Paşa, 83;
292, 294 Osmanlı edebi zevkleri, 63, 86, 271 ;
Şehndme-i Mehmed Han , 136, 324, 34S resimli yazma hamiliği, 94-9S, 1 3 1 ;
Şehndme-i Melik Ümmf, 36 Safevi metinleri, 326, 326n4S; Topkapı
Şehndme-i Selim Han, 96, 99; Fütuhdt-ı Kütüphanesi, 326n4S
cemi/e, 140; gazaname, 272-273; Şirvan, 248, 2 70
Hünerndme, l 9 l , 193, 2SS; Il. Selim, Şurut-ı salavdt, 54-SS
69, 344-34S; kitap hazırlama, 9 7;
metin sayfaları, 116; mimari hamiliği, Taberi tarihi, 38, 39
284; Nusretndme, 264, 206, 208-209; Tabirname-i Cqfer, 82
Osmanlı hükümdarlarının tasvirleri, Tdcü't-tevdrih, 302
342-344; resim sayısı, 280; resimli Tahmasp, Şah, SO, l l 8
yazmaların hanedan üslubu, l l 8-12S, tahta çıkış: III. Mehmed, SO, 63, 72 , 289; III.
121; resimli yazmaların hazırlanışı, 16; Murad, 2S, SO, S9, 103, 1 1 8, 142, 143,
Sokollu Mehmed Paşa, 169-177, 1 9 1 , 2 0 1 , 2 l l ; II. Selim, SO, 68, 1S3, 1 S6,
193; yazmaların hazırlanışı, 9 7-99, 1 0 1 , 1S7, 1S9-162 , 160, 164, 16S, 169- 1 7 1 ,
1 0 2 , l l l , 1 14, l l S, l l 7 172, 173, 1 7S, 2 9 9 ; I. Süleyman, 37,
Şehndme-i Sultan Mehmed, 322 332 , 333, 334, 33� 340
şehndmed gazdndme yazmaları, Taiz kalesi, 285
243; Gürcistan Siferi, 268, 2 70; Takiyüddin, 184, 249, 249-2SO, 2S2
harnilerin etkisi, 33-34, 9S, 103; talik yazı tarzı: Fütuhdt-ı cemı1e, 144, ;
himaye şebekeleri, 292; iktidar Hünerndme, 1 2 2 , 1 78; iskendername,
değişiklikleri, 234; maaşlar, 1 1 7nSS; SO; Osmanlı saray üslubu, 2 7, 34; özel
makamın oluşturulması, 272; koleksiyonlar, 81
Osmanlı tarihlerinden sorumlu olma, Talikizade: Gürcistan Siferi, 268-2 70;
139; Süleymanndme, 38-39; toplu Lokman, 103, 230; Nakkaş Hasan, 134,
okumalar, 47; uzman personel, l l l n44; 136; Sinan Paşa, 273, 27S, 2 76, 289-
yazmaların hazırlanışı, 101, 103, l l 2 . 296, 288; Şehndme-i Sultan Mehmed,
Ayrıca bkz. kişi adlarıyla girişler; 7S, 322 , 324, 327, 34S; yazmaların
Lokman, Seyyid hazırlanışı, 103-lOS, l l l
şehndmeguy, 48 Tanındı, Zeren, 34, 94, 134, 148, 267, 271 ,
Şehzade Mehmed, so, S8, 73, 74, 2 1 2 , 226, 332
22� 2 3 1 , 232 , 236, 2 76 Tarih-ifith-i Yemen, 2 74, 277-287, 278, 279,
Şernailname-i Al-i Osman, 66 281, 283, 285, 286, 29 1 , 293, 329
Şemailndme, S7, 1 3 1 , 140, 18S, 186, 187, Tarih-i Gazdt-ı Sigetvar, ısı
188-19 1 , 208n18, 2 1 4 , 222, 288, 289, Tarih-i Timur, 8 1
293, 342 tarihyazımı, 2 1 , 3 S , 4 2 , 1 6 3 , 2 70, 2 73
Şemsi Ahmed Paşa, 84, 142 tasavvuf, 47, S4, 70, 7 1 , 73, 74, 80-8S, 1 79,
Şerifü 'l-insan, 82 202 , 22 1 , 224, 2SS, 326, 338, 340, 344
Şerifı, 306 Taşköprüzade, 92n l , 196, 2 1 9
Şeyh Şüca, 71 taşra elitleri, 8 7
Şeyhoğlu, 80 Tebriz, 4 9 , 1 18, 2 3 8 , 2 6 8 , 332
Şiilik, 233, 248 Tebriz{ye, 268

381
SARAYlN iMGELERi- OSMANLI SARAYININ GÖZÜYLE RESiMLi TARiH

tefsir, 55, 8 1 , 82 , 84, toplu okuma ve yüksek sesle okuma, 48,


tekörneklik, resimli yazmalarda, 1 14, 1 1 5 54, 57, 61, 65, 94, 1 1 7, 184
Temeşvar kalesi, 143 "tuhaf hikaye" derlemeleri, 91
Temeşvar'ın fethi, 29, 144, 145, 148 Tunus, 1 76, 2 74,
Tercüme-i Mjftdh-z c!frü 'l-cdmi, 100, 298, Turak Çelebi, 68
346 Turan, 33
tercümeler: Arapçadan, 8 1 , 302; Farsçadan, Türkçe: resimli yazma ticareti, 299; Sinan
302; Gazanfer Ağa, 302; kitap Paşa'nın kütüphanesi, 276; tercih edilen
hazırlama, 8 1 ; Nadir! Divdn'ı, 315 edebiyat dili, 47. Ayrıca bkz. Osmanlıca
Tevdrih-i Al-i Osman, 39, 78, 82 , 184, 185 Ulema Paşa, 28, 148
Tevdrih-i Padişahan-i Françe, 185 ulema, 1 7, 44, 59, 76n 100, 91, 92, 9 7, 22 1 ,
tezkireler, 23, 35, 47, 76, 85, 92, 1 1 3; 2 75, 295, 3 1 5
saray kültürü, 298; Elogia Virorum Uluç, Lale, 95
bellica virtute illustrium, 1 88, 189; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, 58
Kitabü 'l-mecdlisü'l-uşşdk, 83; Osmanlı üveys Paşa, 79, 84
hattatları, 85; Siyer-i Nebi, 6 1 , 7 1 , 134, Veladet, Seyyid, 76n100
135, 322 ; şairler, 2 70 Velican, 1 10
The Age qfBeloveds (Andrews ve Kalpaklı) , Veraset çatışmaları, 74, 2 1 6
87 vezirler, 2 1 1 -2 1 3, 2 3 4 , 2 3 6 , 24 1 , 244, 265.
tıp metinleri, 82 4)'rıca bkz. sadrazamlar; kişi adlarıyla
Timurlu kültürü: Behzad, 50; himaye girişler
tabanının genişlemesi, 42, 95; Ketile Vuhuhak, Molla Ahmed, 316
ve Dimne, 52; Osmanlı dil tercihleri, Woodhead, Christine, 1 0 1 , 234, 273, 291
80; özel yazma koleksiyonları, 85, 95; Yakup (Eski Ahit) , 2 1 4 , 217
resimli yazma hamiliği, 137; sosyal Yakut el-Mustasıml, 84
geçişler, 19; Timurlu sarayının kültürel Yanık (Macaristan) seferi, 245, 280n68
etkisi, 3 1 2 , 314, 325; Topkapı padişah yapısal analiz, 41
hazinesi, 49, 71 yazarlar: gözden geçirme süreci, 1 1 2 ; kitap
Tomanis kalesi, 268, 269 hazırlama, 102-103, 105, 107, 137
Tomar-z Hümdyiln, 104, 224 yazma tezhibi, 93, 108, 1 1 5, 185, 246
Topkapı Sarayı: eğitim malzemeleri, 52-63; yazmaların hazırlanışı: atölyeler, 1 1 2- 1 1 4 ;
hadım ağaların rolü, 198-199; harem hamiler, 9 4 -1 0 0 ; hanedan üslubu,
görevlileri, 57; hazine koleksiyonu, 49- 1 18-134; işbirliğine dayalı çalışma, 95,
52; Hünemdme, 1 78; Hünemdme'de 9 7, 102, 1 10, 1 1 3, 1 34, 83, 136, 1 39;
tasvir edilişi, 45, 46; II. Selim'in tahta kaynaklar, 42-43; nezaret, 1 1 7; Osmanlı
geçişi, 161; III. Murad, 7 1 ; kitap kültürü, sarayının yapısı, 1 34-138; sanat
40; Nadir! Divan 'ı, 313; Nusretndme, 248, teşkilatları, 108-1 1 2 ; sürece genel bakış,
259; Osmanlı resimli tarihlerinin kökeni, 9 1 -94; üretim süreci, 1 14-1 1 7; yazarlar,
33; Osmanlı sarayının hiyerarşik yapısı, 100-107, 137
45; resimli tarihierin hazırlanışı, 1 15, Yemen, 1 76, 245, 260, 2 74, 275, 277, 278,
1 16; saray kültürü, 40; Sinan Paşa'nın 279, 282, 292 , 329. Ayrıca bkz. Tarih-i
köşkü, 287; Sinan Paşa'nın yazmalar, Jeth-i Yemen
276; Sokollu'nun hizmet dönemi, 1 41 ; Yeni Valide Camii, 61
Silmdme-i hümdyiln, 226, 227; tasviri, yeniçeriler: Ali Ağa, 314n28; Beylerbeyi
1 1 2n45; Zübdetü't-tevdn'h, 2 1 6 Vakası, 83n1 1 7; Hasan, 262; isyanlar,

382
DiZiN

83n l l 7; Mehmed Ağa, 208; III. Murad, Zeyrek Ağa, 7 1 , 107, 227, 228
325; Nüzhetü'l-ahbdr der sifer-i Zigetvar seferi: Hünername, 1 79-18 1 , 181; Il.
Sigetvar, 1 55, 1 59; Surname, 228, 229; Selim, 68; Mehmed Ağa, 188; Nüzhetü 'l­
Şehinşahname, 204 ahbdr der sifer-i Sigetvar, 68, 149-168;
yetiştirme, 52-63, 87, 1 1 8. 4J'rzca bkz. Sokollu Mehmed Paşa, 149, 1 56, 1 6 1 ,
devşirme sistemi; eğitim sistemi 1 69, 1 7 1 , 1 92n83, 24 1 , 3 4 2 ; Şehname-i
Yıldız Sarayı kütüphanesi, 6 l n54 Selim Han, 102 , 1 70-1 7 1 , 1 73-1 77, 193;
Yılmaz, Hüseyin, 140 Zqfername, 154-169, 342
Yunus (Eski Ahit) , 2 1 6 Zübdetü't-tevarih, 209, 210, 211; amacı,
Yusuf (Eski Ahit) , 2 1 4 , 2 1 6 , 217 196; dört halife, 220; Gazanfer Ağa'nın
Yusuf Be� 258-259, 259 hamiliği, 328; Hazreti Muhammed'in
Yuşa (Eski Ahit) , 214, 2 1 6 kılıcı, 201 ; iktidar değişikliği, 208-2 1 1 ;
imparatorluğun "Osmanlılaşma"sı, 342;
Zqfername-i hazret-i Sultan Murad, 238 Lokman'ın katkısı, 196; Mehmed Ağa,
Zqfername, 152; Nüzhetü'l-ahbdr der 58, 208-213, 241 ; Mjftah-z cjfrü'l-camf,
sifer-i Sigetvar, 1 9 1 ; Sokollu Mehmed 306, 310; Nuh'un Gemisi, 215; Osmanlı
Paşa, 1 50, 152, 1 69, 193; Süleyman'ın hükümdarlarına yakıştırılan peygamber
defnedilişi, 168; Tarih-iJeth-i Yemen, timsali, 208, 2 1 9, 222, 225, 241 ; Osmanlı
282 hükümdarlarının tasvirleri, 307; Sinan
zanaatkar ocakları, 108 Paşa, 293; Sokollu Mehmed Paşa,
zanaatkar toplulukları, 108, 109, 1 1 6. Ayrıca 2 1 3 ; toplu okumalar, 2 1 3 ; yazmaların
bkz. atölyeler hazırlanışı, 102, 103, 1 10, l l l , 131

383

You might also like