Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 140

KUTSAL

TESİRLER

J.C. BENNETT
KUTSAL TESİRLER
İnsan H ay atın daki R uhsal F aaliyetler
John G. BENNETT

KUTSAL TESİRLER
İnsan Hayatındaki Ruhsal Faaliyetler
(Bennett'in hayatının son iki yılı boyunca
öğrencilerine yaptığı konuşmalardan derlenip basılmıştır.)

Çeviren
M eltem ATAKÖY

Ruh ve Madde Yayınları


Kitabın orijinal adı
Sacred Influences
Copyright © The Estate o f John Godolphin Bennett
Bu Kitabın Yayın Hakkı
İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma (BİLYAY) Vakfı'm n
bir kuruluşu olan
Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A.Ş.'ne aittir.
Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A.Ş/nden
yazılı izin alınmadan hiçbir alıntı yapılamaz ©

İstanbul, Şubat 1998

ISBN 975-8007-45-9

• Kapak Düzeni ve Baskı


Meta Basım Yayım Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
Tel: (0.212) 284 11 55/56

• Yaym
Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A.Ş.
Hasnun Galip Sok. Pembe Çıkmazı No: 4, D: 6
80060 Beyoğlu/İSTANBUL
Tel: (0.212) 243 18 14 - 249 34 45 • Faks: (0.212) 252 07 18
SUNUŞ
"Kendini bilmek", "kendini kontrol" görünüşte çok
basit gelen fakat işin içine girildiğinde çok çaba isteyen ve
tüm insanlarca bilinmesi gereken bir konudur.
Binlerce yıllık bu altm hakikat çağımızda hâlâ geçerli-
dir ve zaman-mekân değişimlerine uygun olarak geçerlili­
ğini daima sürdürecektir. Konu Fisagor'dan, Sokrat'tan gü­
nümüze kadar uzanarak önemini gittikçe artırmakta ve
kendi ağırlığını hissettirmektedir.
Tüm ezoterik okullarca ilk sırada ele alınan bu konuyu
Batıya derli toplu olarak tanıtan, G.I. Gurdjieff'in kurduğu
Dördüncü Yol Okulu olmuştur.
Gurdjieff'in izinde giden ve en başarılı öğrencilerin­
den olan John G. Bennett de "kendini bilme" konusuna
özel önem vermiş, birçok eser meydana getirmiştir.
Vakfımız, yazarın yeni bir eserini daha ülkemiz okur­
larına kazandırmakla bir hizmeti daha yapmış bulunmak­
tadır.
Bu eseri dilimize akıcı çevirisi ile kazandıran Sn. Mel­
tem Ataköy'e teşekkür ederiz.

BILYAY Vakfı Ruh ve Madde Yayınları


J.G. Bennett, 1971
İÇİNDEKİLER

Önsöz - A.G.E. Blake tarafından....... 9


G iriş........................................................... 12
H a y a t........................................................ 15
D o ğ a ......................................................... 23
Y ap m a...................................................... 34
B ilg elik..................................................... 43
Kutsal İm ajlar......................................... 60
Çalışma'da Tanrı İm a jı........................ 77
Yayıncının N o tlan ................................ : 119
Biyografik N o t ........................................126
Bu Konuda Yararlanabileceğiniz
Diğer Y ayınlanınız................................133
"Ç alışm a, b ir şey, b ir gü ç, b ir etki­
dir ki b u n u n la b ü tü n ev ren istilâ
edilm iştir. O hepim ize nüfuz eder,
o h er şeye nü fu z ed er, fak at yine
de onu gerçekten old u ğu g ib i gö­
rem eyeceğim iz kad ar yü ced ir."

Düşen Yapraklar
J.G. Bennett'in yazılan,
'konuşmalan ve mektuplarından
bir derleme
ÖNSÖZ

J. G. Bennett, birçok aziz ve âlimleri kendi bünye­


sinde top lad ı, bilgelikle sadakatin birleşik bir etkiyle
biraraya getirilmesinin ne denli önemli olduğunu bili­
yordu. Batılı araştırmacının, kâinattaki insanoğlu için
gerekli şeylerin nasıl hazırlandığının özünü işleyen, bir
rasyonel sadakate ihtiyaç duyduğunu anladı. Her türlü
sadakatin müdafaası ve çoğaltılması, aslında neden sa­
dakatin olması gerektiğini anlama ihtiyacını görmezlik­
ten gelir. Hatta, sadakatin herhangi bir açıklaması bile
yetersizdir, çünki aynı zamanda bizim hayatımızda
önemli ve kutsal olanın faaliyet gösterebileceği yolları
da anlamamız gereklidir.
Sadakat, bizim bir üstümüzle olan ilişkimizin yal­
nızca bir şeklidir ki bu, kişisel tecrübe ve kozmik tecrübe
arasındaki, insan faaliyetleri ve yüksek zekâlann etkile­
ri arasındaki ilişkidir. Zamanımızda çok az insan ger­
çekten bu ilişkiyi araştırmaktadır. Bennett bunu araştır­
mış ve bulduklarını pratik bir yolla nakletmek için ça­
lışmıştır. Sufizmde, onun çalışması "hakikat"ten (doğ­
rudan Tanrı'nın Kendisinin İdraki) daha çok "marifet"

9
KUTSAL TESİRLER

(uygulanabilir bilgelik) adı altında sınıflandırılabilir,


çünki onun ilgisi, insanoğlunun (bireysel ve bütünsel)
kozmos içindeki uyanışının çarpıcı yayılması ile bera­
berdi. O, en azından halka sunduğu öğretilerinde, Ve-
danta'da olduğu gibi bireysel Benlik Vahiyleri ile çok
daha az ilgiliydi.
Bu çarpıcı yayılmanın sahası, uçsuz bucaksız mak-
rokozmik güçlere karşı dengelenen özgürlük araştır­
masındaki insanın olduğu yerdir. Bu büyük güçler ve
onları düzenleyen bu büyük zekâlar, amansız bir koz­
mik düzenin tezahürleridir. Bu sadece kozmik düzenin
güçlerinin ötesinde bir müdahaledir, ki insanoğluna bu
kozmik makinede verilen vazife tamamen bir çark dişli­
si olmak değildir. Tanrısal bir Rahmet vardır. Bu öğreti­
yi Bennett kendi araştırmalarından olduğu kadar Gurd-
jieff'ten ve Gnostik bilgilerden de öğrendi.
İnsanın, sahip olduğu aklından daha yüksek sevi­
yede bir zekâ potansiyeli vardır. Bu potansiyel faal bir
hâle getirildiğinde, insan daha akıllıca davranır. Ama
daha fazlası vardır, çünki o kendisine açık olan Merha­
met yoluyla imkânsızı da gerçekleştirebilir. Bu da sada­
katin daha derin mantığında yatar ve sadakat Tanrı'nın
imajlarından Tanrı'nın gerçekliğine ulaştığı zaman, bu
akim ötesindedir.
Bennett, yüksek zekânm işlevlerini tatmak ya da ta­
nımak için birçok yol öğretti. O ayrıca, kutsal imajların
doğasından dolayı sadakatin bizi özgür kılmakta nasıl

10
ÖNSÖZ

bir güce sahip olduğunu da açıkladı. Onun bu güçlerle


ilgili anlattıkları bir aydınlanma mucizesidir ve "azizli­
ğin yolu"nu bilgeliğin bir bölümü hâline getirir.

A.G.E. Blake
Intelligence Nojv kitabının yazan
GİRİŞ

Eğer Tanrı, Hayat ve "yüce güçler"in zihnimizdeki


imajlarına bakarsak, bir karışıklık buluruz. İtiraf etmeli--
yiz ki hakkında konuşuyor olduğumuzun ne olduğunu
pek bilmiyoruz. Dua ederken bu farklıdır. Dua bir ey­
lemdir: Bir şey işler ve onda gerçek olan bir şey vardır.
Dua etkisi bir imajla mümkün kılınmıştır ve bu imajın
bir şekilde gerçek olduğuna inanabiliriz. İmaj pratikte
gerçektir, yine de ne anlama geldiğini ya da neyi ifade
ettiğini hiç anlayamayabiliriz.
Tanrı, Hayat ve Yaratıcı Zekâ, eşya ve insanlardan
oluşan sıradan dünyanm ötesindedir. Bunlar, kişisel ol­
maktan öte bir gerçekliğe (realiteye) aittirler. Kişilik üs­
tü gerçeklik, görülmesi ve açıklanması zor bir şeydir; fa­
kat bizim için gerçekten çok önemlidir, çünki hayatımı­
zın anlamını etkiler. O pratikte gerçektir ve pratikte bu­
lunabilir.
Bu kitap, kişilik üstü gerçeklikleri pratikte, yani
gerçek hayatta ve harekette bulmakla ilgilidir. Bu kolay
bir şey değildir ve öncelikle ihtiyacımız olan şey, ne dü­
şündüğümüz, neye inandığımız ve de nasıl düşünüp

12
GİRİŞ

nasıl inandığımız konusunda illüzyondan kurtulmak­


tır. İllüzyonların yok edilmesi inancm düşmanı değil­
dir. İnanç, geçmişte olan olayların bilgisi ve insan haya­
tının gerçek anlamda anlaşılmasından doğar. Bu, bizim
şu sorunun cevabmı görmemizi sağlar: "Bizim için ger­
çek ümit nerede yatıyor?"
"U zlaştırıcı Prensip içe doğru girer
v e [insanın d u y g u sal d o ğ asıy la]
çalışır.
...Bu b ir E v ren sel R u h sal G ü çtü r,
ki b u Büyük R uh doktrinind en ya
da E v ren sel Sev g i gib i H ristiy an
an lay ışın d ak i K u tsal R u h 'tan an ­
la ş ıla b ilir... T a n rı, Y a ra tm a ile
eşanlam d ad ır."

Gurdjieff: Yeni Bir Dünya Yaratma


HAYAT

HAYAT. Kendi kendinize "Hayat nedir?" sorusunu


sorarak başlamanızı istiyorum. Bununla söylemek iste­
diğim, "Hayat şekilleri nedir; hayatın, bitkilerin ve hay­
vanların tezahürleri nedir?" soruları değil, "Hayat ne­
dir?" sorusudur. Aynı zamanda, kendi kendinize haya­
tın sadece bu gezegen üzerinde değil, her yerde olduğu­
nu düşünün. Bitkilerin, hayvanların ve biz insanoğlu­
nun tezahürleri olduğumuz ve her yerde olan bu hayat
nedir? Biz neyin tezahürleriyiz? Sadece oturun ve kendi
kendinize bu soruyu sorun. Bununla ne demek istediği­
mi anlamak için, tezahür eden ve tezahür ettiren arasın­
da ayrım yapmak zorundasınız. Ben insanlığın bir teza­
hürüyüm ve biz hepimiz insanlığın tezahürleriyiz. İn­
sanlığımız, bizim öz doğamızdır. Tezahürümüz, varo­
luş doğamızdır. Tezahürden anladığımız varoluştur.
Anlayamadığımız tezahür etmemiş olandır, bu da
öz'dür. Yani "Hayat nedir?" sorusunu sorduğumda,
"Hayat"la, yaşayan formlarda yaşayan şeyler olarak te­
zahür eden öz’ü kastederim. Bu ned ir?1
Var olan tüm dünya, Kavranılamaz Kaynak'ın teza-

15
KUTSAL TESİRLER

hürüdür. Hayat, bunun sadece bir bölümüdür. Hatta


çok büyük bir bölümü büe değil. Çok daha büyük bir bö­
lümü yaşam değildir. Maddî evren ya da tüm yaşama­
yan şeyler vardır. Hayatın bir tezahürü olduğunu söyle­
diğimiz bu şeylerden hayat ne şekilde farklıdır? Yine,
yaşamayan şey, cansız ve pasif olandan ya da çok yüce
güç ve enerjiden oldukça farklıdır. Örneğin, eğer Ay ve
Güneş’i karşılaştırırsak, Ay canlı değil diyebiliriz; hatta
Ay'da hayat yoktur da diyebiliriz. Ay tipik bir "yaşama-
yan"dır. Fakat Güneş'ten aynı şekilde bahsedemeyiz.
Güneş ölçülemeyecek şekilde hayat üstüdür. O, Yaratıcı
Gücün bir tezahürüdür.
Sanırım, Güneş için sadece "canlı” deyimini kullan­
mak yetersiz olur. Hayat Güneş'e bağlıdır ve hayat sa­
hip olduğu her şeyi Güneş'ten, onun yeryüzünde ilk or­
taya çıkışından almıştır. Ve sayılamayacak kadar çok
güneş vardır, pek çoğu da bizimkinden çok daha bü­
yüktür. Tüm bunlar hayata benzer bir tezahür değildir.
Eğer bu Evrende var olan herhangi bir şey Tann'mn gü­
cünün bir tezahürü olarak adlandırılabilirse, Güneş ve
Evrendeki yaratıcı kaynaklar hâlindeki büyük varlıklar
da böyle bir şey olmalıdır.
Sanırım sizin için, Güneş'in, Yaratıcı Gücün bir te­
zahürü olduğunu kabul etmek zor olmayacaktır. Ay'm
da, Dünya'nm meydana geldiği esas maddenin faaliye­
te geçirilmesinden önce, dünyanın hammaddesinin bir
tezahürü olduğunu kabul etmek zor olmayacaktır. Ha­

16
HAYAT

yat cansızlık ve hareketsizliğin ya da yaratıcı aktif gü­


cün bir tezahürü değildir. Öyleyse, hayat neyin tezahü­
rüdür?
Gurdjieff, Üçkatlılık Yasasını2 şöyle açıklar: "Daha
yüce olan, ortadakini gerçekleştirmek için daha altta-
kiyle karışır." Daha yüce olan Yaratıcı Güç'tür; bu Mut­
lak Prensip'tir. Bu durumda, daha altta olan maddî dün­
yadır, ki bu da pasif ya da alıcıdır, yaratma bu dünyada
vardır ve hayatm ortaya çıkması bu dünyanm dışında­
dır. Hayat üçüncü gücün, Uzlaştırıcı Gücün taşıyıcısı­
dır. Bu, anlamamız gereken ilk şeydir. Bu, daha önceden
söylenmiş ya da sizin aklınıza gelmiş olabilir, fakat bu
sizin hatırladığınızdan daha fazla olmalıdır. Bu, sizin
tarafınızdan tam anlamıyla anlaşılmalıdır ki, hayata
baktığınızda onu unutmayın. Hayat, Evrendeki Uzlaş­
tırıcı Gücün bir tezahürüdür.
Örneğin, Güneş ile tezahür etmiş olan yaratıcı hare­
kete Mutlak Gücün bir tezahürü diyebiliriz. Kuran'daki
"Ol dedik ve oldu." kelimeleri Güneş ile bağlantılıdır.
Güneş, Yaratıcı'nın bir tezahürü olarak görülmüştür ki
çok farklı şekillerde ortaya çıkar, özellikle de Mısır'da.
Diyebiliriz ki, Yaratıcı Gücün bir tezahürü olan bu Gü­
neş Sistemi'nde biz varız. Tabiî ki Güneş, Yaratıcı'nın bir
tezahürü olarak görünmekten çok Yaratıcı'nın kendisi
olarak görünür. Aslında bu yanlış anlaşılmaktadır, çün-
ki Güneş var olan dünyaya aittir ve kendisi kutsal değil­
dir. Güneş'e tapmak yanlıştır, fakat Güneş'i Yaratıcı Gü­

17
KUTSAL TESİRLER

cün bir tezahürü olarak görmek doğrudur. Fakat hayatı,


ki bu hayat, Yaratıcı Güç ile cansız maddî dünya arasın­
daki bir bağlantıdır, Uzlaştırıcı Prensibin bir tezahürü
olarak görmek nedir?
Güneş'e Yaratıcı olarak tapmak yanlıştır çünki Gü­
neş Yaratıcı Gücün sadece bir tezahürüdür, bu yüzden
Doğaya tapmak da yanlıştır. Çünki Doğanın kendisi
Uzlaştırıcı Prensip değildir, sadece onun bir tezahürü­
dür. Hayata uygun bir şekilde bakabilmek için, ona sa­
dece Dünya'da var olan değil, her yerde olan, evrensel
prensibin bir tezahürü olarak bakmalıyız. Baştan başa
tüm Evrenin yaratıcı gücün ve pasif prensibin tezahürü
olması gibi, her yerde hayatm tezahürünün olması ge­
reklidir, tabiî ki yine de bizim bu Dünya'da bildiğimiz
şekliyle olması şart değildir.
Biz hayatm niteliklerini biliyoruz, fakat bunlar ha­
yatm tezahürleridir. Eğer Öz'e, yani tezahür etmemiş
olana bakıyorsak o zaman haricî olarak ne gördüğümü­
ze bakm am alıyız. Genesis (Başlangıç) Kitabı'ndaki
"Elohim "3, ışığı ve karanlığı, geceyi ve gündüzü, yeryü­
zü ve gökyüzünü ayırır, hayatı yeryüzüne getirir ve bit­
ki ve hayvan şekillerinden insana doğru olan evrime
başkanlık eder. Yaratılışın bu hikâyesi Babil'deki tut­
saklık zamanına kadar gider ve Mısır kaynaklarından
değil, Keldani kaynaklarından alınmıştır. Babil'deki
tutsaklıklarında İsrailliler Uzlaştırıcı Prensibin önemini
anlamaya başladılar. Daha sonraları bu, Kuzey Afri­

18
HAYAT

ka'da, özellikle İskenderiye'deki okullarda muhafaza


edildi. Hristiyan öğretisinin geliştiği ve Hristiyanlarm
daha derin şuurlarından ortaya çıkmaya başladığı za­
man, esas olarak katkıda bulunan iki okul vardı: Biri
Antakya'da diğeri de İskenderiye'deydi. İskenderi­
ye'deki okul, İsa'dan çok öncesine uzanan oldukça eski
bir geleneğe aitti ve bu okul, Teslis'i anlatan ilk Hristi­
yan dokümanları olan İnciller'de oldukça üstü kapalı
belirtilmiş olanı, çok derin ve tam anlamıyla anlamıştı.
Tamamen bu okulun etkisiyle Teslis kavramının -Kut­
sal Ruh, Tanrı ve Hayat Verici- içerisine İman üçüncü
şahıs olarak girmiştir. Bu ifade açıkça, hayatın Kutsal
Üçlü'deki Uzlaştırıcı Prensipten, Kutsal Ruh'tan geldi­
ğini söyler. İman'ı açığa çıkaran bu sözler, Legominism
olarak adlandırılanlardır. Bunların ortaya konması in­
sanların her zaman gerçek anlamı bulabilmelerini ge­
rektirirdi, ancak bunlardan pek azı anlaşılabilmiştir.
Birçok insan bunu sürekli tekrar eder ve şunu sormak­
tan vazgeçmez: "Hayat ve Kutsal Ruh arasındaki bu özel
bağ nedir? Yaratmaya yönelik Tanrı Aşkı, yani uzlaşma
prensibi ve hayat prensibi arasındaki bu özel bağ ne­
dir?"
Fakat bizim, bu kelimelerin anlammı her zaman­
kinden çok bugün anlamaya ihtiyacımız var, çünki bu­
nu sadece kabul eder fakat kalplerimizdeki hayatın kut­
sallığı ile yaşayamazsak, değişen dünyada kendimize
düşen rolü oynayamayabiliriz. Bu sadece, hayatın öldü-

19
KUTSAL TESİRLER

rülmemesi gerekliliği demek değildir. Değildir çünki


hayatla ölüm birbirinden aynlam az. Çok iyi biliyoruz
ki, hayat ancak hayatla beslenmelidir ve bir hayat şekli­
nin diğerine olan bağımlılığındaki hayatın kutsallığını
hiçbir şey bozamaz. Hayatın kutsallığı, onun Uzlaştırıcı
Prensip rolüne önem verilmediği ve maddeden farksız
olduğu tehdidi altmda kaldığında bozulur.
İnsanın, kendi yiyeceği için değil de rahatlığı için
ormanları düşüncesizce yaktığı yerde, her zaman bir ce­
za uygulanmıştır. O ülkeler mahvolup çöle dönmüşler
ve o insanlar da nesiller boyunca bunun sonuçlarına
katlanmışlardır. Bizler, hayata ve yaşayan her şeye Tan-
rı'nın Ruhu'nun bir tezahürü olarak, Kutsal Ruh'un bir
tezahürü olarak bakmaya kendimizi alıştırmalıyız, sa­
dece insan olduğumuz için değil, biz olduğumuz ya da
olmamız gerektiği için. Hristiyanların her zaman tek­
rarladıkları dualarda, Kutsal Ruh'un, Tanrı ve Hayat
Verici olduğuna inandıklarını söylem eleri gerçeğine
rağmen biz buna alışık değiliz. Onlar hayata, insanoğlu­
na ait bir şeymiş gibi davranırlar. Bu böyle değildir. Ha­
yat son derece büyük bir prensiptir. Onun hem yaratıcı
gücünkinden hem de pasif m addî dünyanmkinden
farklı maddî değerleri vardır. Hayat kendi kendini ko­
ruyabilir. Hayat ve tüm yaşayan şeylerin kendini yeni­
leme, kendini yeniden üretme, kendi varlığını tamamen
farklı ya da düşman bir çevrede muhafaza etme gibi
güçleri vardır. Hayatta her zaman özgürlük tohumları
vardır. Hayatın kuralları hayatın kendisinden çıkar. Bu

20
HAYAT

dünyadaki tüm yaşayan formlar arasındaki muhteşem


ilişki, hayatın doğuşuyla ortaya çıkmıştır. Hayatın ken­
di kurallarını kendisinin yarattığını söylemek ya da
onun dünyadaki bağımsız bir güç olduğundan bahset­
mek gerçekten doğrudur. Dramatik Evren (*) adlı kita­
bımda hayattan şu şekilde söz ettim: Hayat otonomdur,
kendi kurallarını kendisi yaratır, kendi içinde özgür
olabilir; maddî dünya hiponomdur, yani kurallar altın­
dadır; yaratıcı güç ise hipemomdur, yani kurallar üstü­
dür, çünki yeni olam getirmeye muktedirdir ve geçmişe
bağımlı değildir.
Şimdi, hayatın özünden konuşmalıyız, kaynağın­
dan bile değil. Hayatın kaynağı Kutsal Ruh ya da Uzlaş­
tırıcı Prensiptir. Fakat hayatın en özü nedir? Bu biline­
mez ya da tarif edilemez. O kendini bize göstermeye
başladığı zaman, ona sevgi diyebiliriz, fakat onu isim­
lendirmek, sizin onun ne anlama geldiğini bilmeniz de­
mek değildir. Bu yüzden, onu tarif etmek için tarafsız
bir kelime kullanacağım. Hayatın özü bir ’dir, her yerde
aynıdır, hayatın olduğu tüm dünyalarda aynıdır ve tüm
dünyalarda herhangi bir şekilde hayat vardır, çünki Uz­
laştırıcı Prensip her yerde vardır. Ben bunu basitçe Koz­
mik Hayat Prensibi olarak adlandıracağım.
Subud'u tanıyanlar için, Pak Subuh'un kitabı Susila
Budhi Dharma'da buna daja hidup besar, yani Büyük
Hayat Gücü denir. Bunun içimizdeki tüm ruhsallaştırıcı
hareketin kaynağı olduğu söylenir.4

(*) Dramatik Evren, Cilt 3, İnsan ve Doğası. (Claymont Communications, 1988)

21
"Yalnızca D em iurgos, D oğaya nü­
fuz ettiğind e, b u b ir ey lem i ifade
eder. G enesis'in ilk b ölü m ü n e dö­
nerek, Elohim kelim esi tarafınd an
ifade ed ilm iş olan çok tan y aratıl­
m ış b ir dünyanın gelişim ine öncü­
lü k yap an b ir zek ây ı görm ek, b e­
nim h er zam an b aşım a gelm iştir."

Erdem Üstatları
DOĞA

"TA N RI" ve "SEVGİ". Bu kelimeleri nasü doğru bir


şekilde kullanabiliriz? Bu son derecede zordur. Onların
içine İnsanî tecrübelerimizin özelliklerini aktarmaksa
oldukça kolaydır. Bunu yaptığımız zaman, Tanrı'yı
kendimiz gibi bir varlık ya da başka bir şey olarak hayal
etmenin ya da sevgiyi tecrübelerimizdeki şekliyle sevgi
olarak algılamanın anlamsızlığını fark ederiz. Eski tec­
rübelerimizi bir kenara bırakıp bu şeylere doğrudan eri­
şenleyiz ya da bu çok zor olur. Tann'yı ve sevgiyi olduk­
ları gibi görebildiğimiz zaman içimizde çok özel olağa­
nüstü bir değişiklik vardır ya da yoktur. Bu konuda ger­
çekçi olmak zorundayız.1
İnsanlara "Tann'nın Ruhunu ya da TaruTnın Sevgi­
sini görün." desem bunu kim yapabilir? Birçok insan
için bu, mümkün olanm ötesindedir. Ben; Hayat, Doğa
ve Tanrı Ruhu benim için "aynı"dır diyebilirim, ama in­
sanlar bunu kendileri için gerçekten göremezler. Ancak
Doğanın, Tanrı'ya bizden daha yakın olduğunu kabul
edersek hep birlikte bir şeye ulaşabiliriz. Bizler çok sayı-

23
KUTSAL TESİRLER

da engel yaratıyoruz ve biz doğa gibi verid olmamamı­


za rağmen doğanın içindeyiz. Etrafımızda, bizi çevrele­
yip destekleyen havada ve hayatta Doğanın tezahürü
vardır. Doğa işte buradadır ve Onun bizi sevdiğini de-
neyimleyebiliriz. •
"Doğa sevgimiz" -yaşayan şeyler, hayvanlar ve
ağaçlara olan sevgimiz- olarak adlandırdığımız şeye
bağlı kalırsak buna ulaşamayız. Sevgimiz, bizim sevgi-
mizdir. Bu bir çeşit sınırlı karamsar bir tecrübedir. Doğa
tarafından sevildiğimizi görmek için başka bakış açıları­
na ihtiyacımız var. Doğa Ana'dan bahsediyoruz, fakat
bu, bugünlerde sadece bir çeşit konuşmanın düşüncesi­
dir. Bunu tamamıyla almalıyız.
Doğa bizim anamızdır ve bizi bir anne gibi sever.
Bu gerçekten böyledir. Gurdjieff özellikle "Yazardan"
(*) bölümünde, Doğa Ana'dan bu şekilde bahseder.
Onun söylediklerini harfi harfine almaya çalışmalıyız.
Doğa, ihtiyacımız olan yardım ve enerjiyi almamızı
mümkün kılar. Doğa bize, çalışmalarımızda yardımcı
olur. Doğa ilgisiz değildir. O, insanlığın ve kişisel olarak
her birimizin iyiliği ile faal olarak ilgilidir. Doğanm sa­
hip olduğu sevgi soyut değildir, her bir çocuğu için so­
mut bir şeydir.2
Bir anne sevgisi tatbikîdir. Anne çocukları için çak­
şır, onlan besler, gözetir, destekler. Bizim için olan Doğa

(*) G.I. Gurdjieff: Hepsi ve Her Şey, 1. Cilt: Beelzcbub'un Torununa Masallar (Routled-
ge and Kegan Paul, 1974).

24
DOĞA

sevgisini burada ve şimdi görebiliriz. Bu şaşırtıcı bir


şeydir. Bu bize Tanrı Sevgisinin nasıl tasavvur edilemez
bir şey olduğunu her şeyden çok daha iyi öğretecektir.
Anne doğurgandır. Doğa sahip olduğu tüm güçlere
rağmen, yaptıklarımızdan ötürü bize zarar vermedi.
Doğa vermeye devam eder ve günahkâr bir yolda dahi
olsak bunu takip etmemize izin verir. İnsanlar hâlâ "Do-
ğa'nm fethi"nden bahsederler, sanki o üstesinden gelin­
mesi gereken çok korkunç bir güçtür ve isteklerimize
boyun eğmiştir. Fakat bir tek küçük parmağı kaldır­
makla, bütün insanlık sona erebilir. Eğer Doğa, kendisi­
ni biraz silkeleseydi, insanoğlu çaresizliğinin farkma
varabilirdi. Doğa vericiliğini sürdürür, işte insanoğlu­
nun, kendisinin ayn bir güç olduğuna inanmasını sağla­
yan, bu durmaksızın devam eden vericiliktir.
Kendimizi, Doğa'dan bize gelenlere açabiliriz. Bu
bir tür onu kabul etme çalışmasıdır. Gelenler, sadece "iyi
titreşimler" değildir. Bu sanki, Doğanm merhametli gö­
zünün farkma varmamızdır, ki bu göz bize bakar, bizim
zorluklarımızın ve bize verilmiş olan görevin farkında­
dır. Ne kadar zarar verdiğimiz önemli değildir, merha­
met azalmaz.
Farkma varmalıyız ki, biz Doğanm sadece bir par­
çası değiliz, ama bunun böyle olduğunu bilme ayrıcalı­
ğına sahibiz ve bu gerçek bir zorunluluktur. Bu konu
üzerinde yıllarca önce, Zen Budizmi Batı'ya tamtan ha­
rika bir insan olan D.T. Suzuki ile bir konuşmam oldu.

25
KUTSAL TESİRLER

Bizi Coombe Springs'de ziyaret etti ve birkaç gün kaldı.


Bir akşam bahçede oturuyorduk. İngiltere yeşilinin ne
kadar parlak olduğunu gördü, Haziran sıralarıydı, da­
yanması çok zordu ve Japonya'da böyle güçlü renklere
sahip olmadıklarını söylüyordu. Bir sebepten dolayı
ben "Her şey Buda'dır." dedim. Bana şöyle cevap verdi:
"Evet, her şey Buda'dır, ama biz insanlar bunun şuuruna
varma hakkına sahibiz ve eğer biz bu hakkı tecrübe et­
mezsek, olmamız gerektiği gibi değilizdir."
Nesneleri resimlendirmenin sübjektif yollarının
ötesine ulaşmalıyız. Vayü Prana meditasyonunu pratik
hâle getirmek çok değerlidir.3 Havayı sadece maddî
gazların basit bir bileşimi olarak değil, iç varlığımızın
bir gıdası olarak görmeye başlarız. Daha da ileriye gidip
havanın sınırsız ve verici doğasını gördüğümüzde, bu
ruhsal bir idraktir. Bu bize, ruhsal gerçeklerin şimdiye
kadar yapılmış olan tanımlarından çok daha fazla şey
anlatır. Doğayı göz önüne aldığımızda o buna benzer,
sadece Doğa havadan daha kişiseldir. O bir annedir ve
annenin duygularına sahiptir.
Önemli olan, yardım almanın farkına varıyor ol­
maktır. Biz doğal olarak bu konuda çok körüz ve bu da
bizi alabileceklerimize karşı engeller. Doğa sevgisinin
şuuruna varmak çok büyük bir adımdır. Eğer kendimi­
ze izin verirsek bu adımı atabiliriz.
Birisi, bir ağaçtan bir şey alma tecrübesi yaşadı. O, ağa­
cın özüne girmeye çalışıyordu; kendisi ile ağaç arasında olan

26
DOĞA

şeye kendini açıyordu. Ağacın önünde dururken, bir ses


onunla konuştu ve bir şeyler yazmasını söyledi ve bu durum,
ses artık bittiğini söyleyene kadar devam etti. Sonradan yaz­
dıklarını okumaya başladığında, bunların asla kendisi tara­
fından yazılamayacak türden bir parça akıl tavsiyesi olduğu­
nu gördü.
Bu tecrübede, ağacın ruhundan bir şey alınmıştır.
Başka bir olayda da söylediğim gibi, Yeni Çağ'a ait tec­
rübenin bir bölümü, yaşayan şeylerde bulunan ruhlar­
la, ruh dünyasının idrakinin yeniden uyanışı olacakür.
Fakat ağacın ruhu kendi dilimizde konuşamaz. O ken­
disini açtı ve ağaçtan sevgi geldi ve ağaç bir şeyler söyle­
mek istedi. Ağaç onun problemlerini anlayamazdı, peki
ne yapabilirdi? O, kelimelerin ve sıradan düşüncelerin
ihtiyaç duyulmadığı o bölüme ulaştı ve bu bölümden
bir şeyler yapmasını istedi.
Doğa, bizim yüksek benliğimizle bir idrak iletişimi
kurarak konuşabilir, işte o zaman bizlere ulaşabilecek­
tir. Doğa ruhlarına alışkın olan daha yüksek zihnimiz ya
da süper mantalimizden bazı şeyler aşağı iner. Bu Sri
Aurobindo'nun Savitri (*) adlı eserinde çok güzel ifade
edilmiştir.
Gerekli olan idrake ulaşmak için bir adım gerekli­
dir. Bu çeşit bir şeye ulaşmak, bir dairenin nasıl olduğu­
nu anlamaya çalışmaya benzer. Öncelikle, dairenin ne
anlama geldiğini merkezde olmadıkça anlamak nere­
ce) Sri Auribindo. Savitri: Bir Efsane ve Bir Sembol (1984).

27
KUTSAL TESİRLER

deyse imkânsızdır, oysa biz kendimizi her şeye, sanki


onun merkeziymişiz gibi bağlamaya alışmışız. Çevre-
dense, merkezin farkında olmak ve buna çalışmak çok
ilginçtir, böylece öncelikle bir nokta, kendimizi izole
edebileceğimiz bir yer yoktur çünki merkez olmak özel­
dir, böylece bütünden izole edilmiş ya da ayrılmıştır.
Bu, merkezde olma düşüncesiyle dolmadığımız zaman,
bizim için tamamıyla farklı bir tecrübedir, artık merkez
her yerdedir ve biz her şeye farklı bakarız.
Doğa duygusal değildir. Bahçede çalışarak bunun
hakkında çok şey öğrenebiliriz. Bir bahçeye sahip ol­
mak için yaşayan birçok şeyi mahvetmek zorunda kalı­
rız.
Birisi bu konuda konuştu. Alma, verme ve Doğanın ve-
riciliği hakkında düşünüyordu. O, yerlerde dal veren convol-
vulus'a saldırıyordu, her yere giren ve bitkilerin nefes alma­
sını engelleyen bu çiçeğe kızgındı. Bahçedeki otların arasında
ağlıyordu. Sonra birisi geldi ve oradaki beyaz çiçeklere baka­
rak "Oh, ne kadar hoş. " dedi. O yine de devam etti, sonra yap-
tığı şeyin kökleri dışarı çıkarmadığını gördü ve fideleri diker­
ken gösterdiği dikkati, convolvulus ’u dışarı çekmede de gös­
termesi gerektiğini anladı. Daha sonra başka birisi geldi ve
dedi ki:"Oh, iyi! Bütün bunları toplayıp keçilere götürebilir
misin? Ona bayılırlar!"
O, bütün resmin bir kısmını gördü. Convolvulus'un
nasıl da yaşamaya ihtiyacı olduğunu ve işe yaradığmı
gördü. Böyle bir olayla, bizler tek bir şeye bağlı kalmadı­

28
DOĞA

ğımız ya da kendimizi basit bir sonuçla tatmin etmediği­


miz sürece, farklı bir idrak dünyasına girebiliriz. Hem
düşüncelerimiz hem de duygularımız görebildikleri­
mizle karışmaya mahkûmdur.
Convolvulus ya da bilinen adıyla çit sarmaşığı, ge­
nellikle bağımsızlığı temsil etmesiyle ve yıkıcılığıyla
anıldı. Bunun insan hayatına uygulanması çok zordur.
Bir sabah, pencereden dışarı bakıyordum, tam o sı­
rada güneş yükseliyor ve ışınlan karşımdaki karaağaca
uzanıyordu. Yapraklar dans ediyordu ve o an yaprakla­
rın bu güzel dansmın sadece benim için olduğundan
emindim! Bu histen kurtulamadım ve kendi kendime
"Ne kadar güzeller!" diye düşündüm.
Bu idrakin gerçekle bir bağlantısı vardır. Onun ya­
ratıcı bir unsuru vardır, eski kelime manasıyla bu "hayal
ürünü"dür ve biz bu durumda çok nazik olmalı ve onun
dışında bir şey yapmaya teşebbüs etmemeliyiz, yoksa
bu çok çabuk ümitlenmeye dönüşebilir. Nasıl ümitlen­
memek gerektiğini bilmek çok önemlidir. "Hayal ürü­
nü" kendiliğinden idrak edildiğinde, onlar bizim Doğa
ile ahenk içinde olmamızı ve bizim sübjektifliğimizden
çıkarılmamış olan yaratıcı bir ifadenin olduğunu gör­
memizi sağlar.
Birisi, Doğanın bazen neredeyse tehditkâr olduğunu
söyledi.
Biz Doğadan birçok şekilde tecrübe ediniriz ve
bunların hepsi neşeli şeyler değildir. Bu ne hakkında­
dır?
29
KUTSAL TESİRLER

Farkına varmalıyız ki, biz Doğanın önünde önce


çok büyük bir şeyiz. "Yazardan" bölümünde, Gurdjieff
Büyük Doğaya, Doğa Anaya ya da Doğaya "O" (Dişil)
diye defalarca hitap eder. Onun yerine getirmesi gere­
ken bir görevi vardır ve bizim de dahil olduğumuz ha­
yatın herhangi bir bölümü bu görevle karışırsa, O önce­
likle görevi ele alır; fakat O asla hayata karşı, biz insanla­
rı da içine alan hayatın her şekline karşı merhametinden
ödün vermez.
G urdjieff, bizim hepim izin büyük bir objektif
Amaç'a hizmet etmemiz gerektiğini söyler ve bu da "ne­
fes alan her canlı"nın kısmetidir. Bu, tüm mevcudiyet
için değil, sadece nefes alanlar, canlılar içindir. Biz "ister
istemez" bu amaca hizmet etmek zorundayız, fakat bu­
nu bir insan ya da bir hayvan gibi, şuurlu ya da otomatik
olarak yapabiliriz. Bu amaca şuurlu hizmet etmek, ger­
çek bir insan tecrübesidir.
Bunu fark etmek çok önemlidir. Bazen insanlar der
ki, "Ama eğer biz herhangi bir şekilde bu amaca hizmet
etmek zorunda isek, o zaman tüm bu çalışma ve gayre­
tin maksadı nedir?" Gerçek şudur ki, eğer biz evrensel
amaca çalışarak hizmet etmezsek, o zaman insan gibi
değil, hayvanların yoluyla hizmet etmiş oluruz. Tabiî ki
Doğa, insanın olduğu kadar, bitki ve hay vanlann da an­
nesidir, fakat biz bunun öyle olduğunu fark etmek
zorundayız.
Bu pasajlarda Gurdjieff Tanrı'dan asla bahsetmez

30
DOĞA

ya da büyük evrensel amacın tamamlanmasını temin


eden yeryüzü dışında güçlerin olduğunu söylemez.
Dünya için ise, bu, Doğa diye adlandırdığımız şeyin so­
rumluluğudur.
Bunu nasıl görebiliriz? Bu pasiflikle olmaz. Biz Do­
ğada ve Doğa ile birlikte çalışmalıyız. Doğanın insana
ve her birimize neler verdiğinin şuurunda olmamızı
sağlayacak bir hattı kurmanın tek yolu budur. Bizim be­
denlerimiz esastır. Bedenimiz yoluyla Doğa ile çalıştığı­
mızda, bunu görebiliriz. Tüm çalışan Doğanın bir bölü­
mü hâline geliriz ve Onun da çalıştığının farkına varırız.
Her ağaç, her yaşayan canlı çalışır. Şuurlu bir şekilde biz
de bu iş bölümünün bir parçası olmalıyız. İşte o zaman
görebiliriz.
Anlamamız gereken şudur ki, Doğa ile birlikte ça­
lıştığımız zaman sübjektif tecrübenin ötesine uzanan bir
şey vardır. Eylem daha derin ve tepkiden daha gerçek­
tir. Fakat güçlü bir şekilde Doğaya tepki verdiğimiz za­
man, özne ile nesne arasında bir ayrım vardır. Birlik his­
si duyabilir ve merak edebiliriz, ama bu hâlâ sübjektif­
likten ve bu yüzden bencilliğimizden bağımsız değildir.
Ayrılığın üstesinden gelme, sübjektifliğin değişmesi ile
olmaz. Bu, mistik tecrübe ile bağlantıda sık yapılan bir
hatadır. '
Eucharist (Hristiyanlarca İsa'nın etini ve kanını
temsil eden ekmekle şarabın yenmesi ayini) duasında,
ki bu nispeten son giriştir, ayrılığın üstesinden gelme

31
KUTSAL TESİRLER

hareketi için gerekli olan hakkında önemli bir şey söy­


lenmiştir. Bu da şarap ve ekmek vasıtasıyla, Tanrı ve
Doğanın bir hareketle biraraya getirilmesidir.
Varlığın birliği doktrininde kayıp bir şey vardır. Bu
çok saf ve yüksek bir doktrin gibi görünür, fakat gerçek­
te statiktir. Gerçekte, asıl olan şey eylemdir. Eylemden
ayırdığımız şey cansızdır. Doğamn güzelliğinin sübjek­
tif tecrübesinden görebildiğimiz şey, sadece parçalardır
ve ruhsal bağ kayıptır. Bir durum değişikliği (kozmik
şuurla veya ona benzer bir şeyle) ile ayrılığın üstesinden
geleceğimizi farz etmek büyük bir hatadır ve eyleme ih­
tiyaç yoktur. Hayat eylemdir. Hayat tecrübeden daha
fazla bir şeydir.
Önemli olan, hizmete doğru giden, anlayışların öte­
sinde bir eylemdir. Doğa yaptıklarıyla bizim anamızdır.
Aksi takdirde "Doğa Ana" kelimeleri bir anlam ifade et­
mezdi. Fakat ne kadar çok sevgisi var! Biz bu gezegende
dinî şeylere hürmet etmiyoruz. Pek az insan bunun ger­
çekten böyle olduğunu fark edebilir, bu duygusal bir his
konusu değildir. Ki hâlâ bizi sevmeye, bize vermeye ve
bize bakmaya devam ediyor.
Doğamn, yaprakların dans edişi veya kuzuların oy­
nayışı gibi güzelliği ve canlılığına bir yamt olan zevk al­
madan başka şeyler de vardır. Bu bir minnet duygusu­
dur. Biz müteşekkir olabiliriz. Bu bizim doğru yolu bul­
mamızı ve doğru yolda hayatın hareketi içine girmemi­
zi sağlar.

32
"D ikkat gücünü geliştirm em iz çok
önem lidir. Jim n astik hareketlerin­
de b edenin değişik bölüm leri üze­
rind e kon san tre olm ak ve on lara
bakm ad an ya da onları dü şü nm e­
den ne yap tıkların ı b ilm ek gerek­
tiğ in d e b u gü ç d ev rey e sok u lu r.
D ah a g e lişm iş h a re k e tle r, b a z ı
hassasiyet niteliklerinin elde ed il­
m esine ve şuurluluk üzerinde b el­
li d ereced e k o n tro l ü retilm esin e
yardım cı olur, ki bu sıradan, eğitil­
m em iş Batı inşam için çok zordur."

Gurdjieff: Yeni Bir Dünya Yaratma


YAPMA

Muhtemelen pek çoğunuz, hareketle bir olduğunu­


zu fark ettiğiniz, hareketin mi sizi, sizin mi hareketi yap­
tığınızı söylemenin imkânsız olduğu o anı1 yaşamışsı-
nızdır. Tamamen kendinizi hissedersiniz ve hareket ne­
yi ifade etmesini istiyorsanız tamamen onu ifade eder.
Bu genellikle, çok kısa bir zaman için olur, fakat olduğu
zaman hatasızdır. Bizim için farklı bir hayat durumu,
farklı bir yaşam şeklinin gerçekten mümkün olabildiği
bir mutluluk, şükran ve farkındalık vardır.
Eğer bunu "yapma" olarak adlandırırsam, belki ga­
rip olduğunu düşünebilirsiniz. Daha açık ifade etmek i-
çin, bir de bunun tam tersini alalım: "eşkoşma" durumu.
Bu durumda, yapmaya çalıştığımız konuda kayboluyo­
ruz. Biz kendimiz orada değiliz, hepimiz yaptığımız
şeylere dahil olmuş durumdayız. Bizler, aslında hiç de
serbest olmayan duygusal bir gerginlik içindeyiz ve
herhangi biri bizi rahatsız eder ya da uzaklaştırırsa tepki
gösteriyoruz. Neler olup bittiğinden öylesine habersiz
olabiliriz ki, bunun üzerinde herhangi bir değişikliği
göze alamayız. Eşkoşmanm her farklı durumunu çok iyi

34
YAPMA

bilmek zorundayız: Yaptığımız işle eşkoşma, insanlarla


eşkoşma ve hepsinden öte kendimizle eşkoşmamız var­
dır. Beelzebub'dan Torununa Masallar adlı kitabının "Ya­
zardan" bölümünde Gurdjieff, sıradan modern insanın
hiçbir şey yapmadığım, ama her şeyin insanı tamamla­
dığını söyler. İnsan düşünmez, o insanın içinde düşü­
nür, insan konuşmaz, o konuşur. İnsan nesneleri yap­
maz, nesneler olur vb. İlk anda bu, çok abartılmış bir du­
rum gibi görünebilir. Ta ki kendinizi nasıl fark edeceği­
nizi öğreninceye ve bir işi yaparken o işi gerçekten yap­
tığınız zamanların ne kadar seyrek olduğunu görünce­
ye kadar -birisi yemek pişirirken yemeğin pişirilmesi,
birisi yerleri fırçalarken yerlerin fırçalanması, birisi ha­
reketleri yaparken hareketlerin yapılması- çoğu zaman
bu işlerden birisi eşkoşma durumundadır.
Benim ilgilendiğim şey, ne eşkoşmanın negatif yö­
nüdür ne de şimdiye kadar sizin için neler belirlenmiş
olması gerektiğini onaylamaktır, ki bunu yapamayız;
aksine, pozitif yönlere bakmak ve yapma olarak tanım­
lanan anlan fark edebilmenizi görmektir. Bunu iyi anla­
yabilmek için şunu vurgulamam gerekir ki, burada yap­
ma'dan kastedilen "şunu şunu yapacağım, gidip çarşaf­
ları yıkayacağım" diyerek gidip çarşaflan yıkamak ve
çarşafları yıkadığınızı bilmek değildir, bundan daha
fazlasıdır, "şimdi 17. numarayı yapacağım" diyerek
kendinizi zihninizde bunu yapmaya hazırlamak ve da­
ha sonra 17. numarayı yaptığınızı görmektir. Çok iyi bi­

35
KUTSAL TESİRLER

liyorsunuz ki, bunu yaptığınız zaman, hâlâ kendiniz­


den ve hareketlerle aranızdaki gerçek bağlantıyı hisset­
mekten çok uzaklarda olabilirsiniz.
Bennett daha sonra zor bir hareket hakkında konuştu:
"Chasse Vasse".2
Bu hareketin tamamen içim izde olduğunu ve
onunla bir olduğumuzu anlayacağımız bir an gelebilir.
Bu sıra dışı bir tecrübedir. Bu, hareketler sırasında bana
olmaya ilk başladığı zaman, hemen hemen her şeyden
çok şey öğretti. Kişinin yaptığı işle bir olmasının, "Ben
bunu yapıyorum." hissi olmadan aynı zamanda kendini
tamamen özgür hissetmesinin nasıl mümkün olduğu­
nu fark ettim. "Ben" duygusu kaybolur ve bu gerçek
yapma durumunda, ben duygusu kaybolduğunda, bu
duygudan çok daha yoğunuyla karşılaşılır. Bu mutlu­
lukların en büyüğüdür: Sat-chit-ananda. Sat-chit-ananda
(olma-şuur-mutluluk) yüce âleme, âlem-i imkân 'a aittir.3
Yapmaya muktedir olduğunuz zaman, yalnızlık ya
da vecd hâli içine çekilmezsiniz; hayır, siz bu dünyada
faaliyet içindesiniz. Dünyada faaliyet hâlinde olma du­
rumu, bunu bildiğiniz zaman, ne yapmak istediğinizi
bilmek ve onu tam anlamıyla yapmaktır; tamamen ol-
ma-şuur-mutluluk durumudur. Bu, "olmak" kelimesi­
nin ne olduğunu fark etmektir.
Şunu fark etmelisiniz ki, yapma, zamanın bir anın­
da gelen bir niyet ve bir başka zamanda gelen eylem ola­
rak ikiye aynlmaz. Yapma, içinde ayrılığın değil bir bü­

36
YAPMA

tünün var olduğu, kişinin olduğu gerçek durumdur.


"Ben bunu yapıyorum." ya da "O beni tamamlıyor." de­
ğil. Sadece mükemmel bir eylem vardır, öyle mükem­
mel ki, birbirinden ayrılabilen hiçbir parçası yoktur.

26 Temmuz
İçimizde iki çelişkili durum olabilir: "yapmak zo­
rundayım" durumu ve "yapamam" durumu. Eğer bun­
lardan birini kaybedersek, o zaman bazı uzlaşmalar do­
ğar. Ya yapabileceğimizi yapar ya da farklı bir şey yapar
ve yapmak zorunda olduğumuz oymuş gibi davranırız.
Fakat eğer uzlaşmazsak, bu bizi, yapmak zorunda oldu­
ğumuzu ne onaylayan, ne de yapabileceğimizi inkâr
eden bazı şeylerin ortaya çıktığı o ana getirebilir. Bu sa­
dece eylemdir. Eylem ortaya çıkar. Bizim için en önemli
olan şey, bunun Çalışma ile ilgili olmasıdır. Yapmak zo­
runda olduğumuzu ve yapamadığımızı fark ederiz.
Sonra, hiçbir yerden olmayan başka şeyler gelir ve görü­
rüz ki bize olan şeyler bizim anlayamadıklarımızdır.
Üç evre vardır. "Yapamam - Biliyorum ama yapa­
mam" evresi. Daha sonra bunun hiç görülmediği bir ev­
re vardır. Ve sonra da, kişinin "Yapabilirim" dediği evre­
si vardır ve sonra da hepsi kaybolur.
"Ben" işin içine girer girmez, barış hissi ve iç denge
gider.
Yapma'da, her zaman hatırlanması gereken bir baş­
ka unsur daha vardır. Biz, bir ideal ya da örnek olmadık­

37
KUTSAL TESİRLER

ça yapamayız. Bu bize kendisini gösterir. Buna benzer


bir şeyin işe yaramadığını daha önceki durumlardan
hatırlayabilirsiniz. Eğer bizim için herhangi bir şey ba­
şarısızlıkla sonuçlanmışsa ve biz bu başarısızlıktan etki-
lenmediysek, tam tersine yapılabileceğinden hâlâ emin­
sek; bu bizi (açıkça farkında olmasak dahi) "yapmalıyım
ama yapamam" konusuna döndürür. Fakat bazı du­
rumlarda güce sahip olan örneğin kendisidir. Bu belki
de her durumda doğrudur, fakat bazı hâllerde örneğin
gücü, yaptığımız belirli tecrübelerde olduğu gibi, en
önemli şeydir.
Tüm çabaların kaybolduğu yerde, eylemde bir doğ­
ruluk vardır, çünki birisi onu doğru yapıyordur. Fakat
buna ulaşmak için, kişi, yorucu bir yoldan gideceğini
fark etmelidir. Hiç enerji kaybetmeden ve hiçbir şeyi
zorlamadan herhangi bir enstrümanı kullanmayı ger­
çekten öğrenmek ne kadar da zordur.
Bu sadece fiziksel enstrümanlarda söz konusu de­
ğildir, zihinlerimiz için de aynı şey geçerlidir. Çözülme­
si gerektiğini bildiğimiz zor bir zihinsel problemle yüz
yüze geldiğimizde, kişinin kendi içinde bulduğu, o her
şeyin açıklığa kavuştuğu yerdeki aynı teslimiyet ortaya
çıkar.
Bu duruma gelmek, "yapamam"m şuurunda ol­
maktır. Örneğin, testere yapıyorsunuz. Özellikle iki kişi
ile birlikte testere yaptığınızda, bunda hiçbir ahenk ol­
madığını görürsünüz. Testereyi ittirmemeniz gereken

38
YAPMA

yerde ittirmediğinizi ya da zamanında doğru bir şekilde


çekmediğinizi fark edersiniz. Sonra uyum gelir. O za­
man gerçek tatmin vardır. Sadece bunun için bile kişi,
mükemmelliğin dışında hiçbir şeyle tatmin olmamalı­
dır. Bir işi yarım yamalak ya da baştan savma yaparak,
tam anlamıyla ve istenen şekilde bitiremezsiniz. Kişi so­
nuna kadar gitmek zorundadır.
Sizin tanıyabileceğiniz ve benim hakkında konuşa­
bileceğim pek çok şey kendi bedenlerimizle ilgilidir. Bir
bedende enkame olduğumuz temel bir gerçektir. Bu te­
mel gerçek, kendimizi anlamaya çalıştığımız her olayda
hesaba katılmalıdır. O hâlde bü, bedenimizle ilgili te­
rimleri anlama, bedenimizi anlamaya çahşma ve çalış­
mayla barışık olma gerekliliği konusundaki çalışmala­
rımızın merkez noktasıdır. Bu görevi başka bir şey de
üstlenebilir.
Düşmanların neler olduğunu fark edebiliriz; bun­
lar yarabileceğimiz ve kendimizi kontrol altmda tutabi­
leceğimiz kendi hayalimiz ve bencilliğim izdir. Bunlar
bir yol göstermelidir. Başka şeylere de ihtiyaç vardır: Is­
rar ya da vazgeçmemek ve herhangi bir vekili kabul
etm em ekteki dürüstlük gibi.

29 Temmuz
Sürekli kullandığımız kelimeler vardır. Bu kelime­
ler bazı şeyler taşırlar, fakat o kelimenin hepimizden ge­
lebileceğini göreceğimiz o ana kadar, asla onların önem­

39
KUTSAL TESİRLER

li şeyler ifade ettiklerini anlamayız. Ben "evet" kelimesi­


ni düşünüyorum. Biz sürekli "evet" deriz. Bizden bir şey
istendiğinde "evet" deriz. Bir şeyi yapmak içiri'evet" de­
riz. Bir şeyi kabul ettiğimizde "evet" deriz. Fakat farklı
olan bazı zamanlar vardır ve bunlar "evet" kelimesinin
yaratıcı gücü olduğu zamanlardır. "Evet" demekle, on­
suz mümkün olmayan bir şeyi mümkün kıldığımızı gö­
rürüz. Hemen her zaman olan şeyler otomatizma, tepki
ve durumlardan çıkar. Fakat bazen, "evet" kelimesi fiat
mihi (*) vasfına sahiptir-bırakın da öyle olsun, ben bu­
nu yapmayı kabul ediyorum. Bu küçük bir şey için de
olabilir. Bir şeyi doğru şekliyle yapabildiğinizi fark etti­
ğiniz anlar olmuştur. Çünki size sorulduğunda, önce­
den kabul ettiğiniz yoldan çok daha farklı bir "evet" de-
mişsinizdir. Bunun bir tadı vardır. Bunların küçük ör­
neklerde olması önemli değildir. Biz küçük şeylerden
öğreniriz. Önemli olan niteliğidir.
Var olma durumunu kabul etmek zorundayız.
Maddî bir bedendeki varoluş sadece sınırlı bir zaman
için birliğe müsaade eder, çünki bunu birarada tutabil­
menin birçok hareketi vardır; bu da sadece bedenleri­
mizde değil, aynı zamanda zihinlerimizde, duyguları­
mızda vb.dir. Zaman zaman yapma'nm sadece farkında
olabiliriz; onu çok istiyor olmamıza (çünki bizdeki tadı
artmaktadır) ve kişi o hâl içindeyken hayatın sadece ya­
şamaya değer olduğunu hissetmemize rağmen -geri ka-
(*) Meryem’in sözlerinden: "Bana dediğin gibi olsun." (Luka 1:38)

40
YAPMA

lan zamanda ot gibi yaşıyoruz- bunu kabul etmek zo­


rundayız.
Yapma'yı, yalnız kendinizin yaşadığı özel bir tat­
min olarak düşünmemelisiniz. Böyle değildir. Eğer her­
hangi bir şey doğruysa, o zaman her şey bundan fayda­
lanır. Bu bir çiçek gibidir: Eğer çiçek mükemmelse, bu
onun kendi tatmini değildir, böyle bir çiçeğin olması ge­
rekliliğidir. Eğer bir dans mükemmel bir şekilde yapıl­
mışsa, bu objektif olarak gerçek bir şeydir. Ve hâzineye
dahil olur. Kişi zamanla biter diye, bunun sona ereceği
ya da kaybolacağı hissine asla kapılmamalıdır. Nereye
gittiğini görmeyiz, fakat gerekli vasfa ulaşan her şey bir
hürmet faaliyeti hâline gelir. Bir duayı yan uygun yap­
maktansa, dansı uygun bir şekilde yapmak daha çok
hürmete değerdir.

41
"İnsanlık tarihinin şu anınd a, yüce
b ir b ilg in in s o r g u la n m a s ı en
önem li şey hâline gelm iştir. N ega­
tif olarak cev ap lan d ırılm ası g ere­
kiy orsa, b ir tü r o larak b ir yü zy ıl
daha yaşam a şansım ız çok şü phe­
lidir."

Bilgelik Üstatları
BİLGELİK

"Gözün görmediği” ve "kulağın duymadığı" şeyler


hakkında konuşmak isterim. Gördüklerimiz ya da duy­
duklarımızla kıyaslayarak, hayatımızda hiç görmediği­
miz ya da duymadığımız şeyleri nasıl tarif edebiliriz?
Bunda daima zorlanırız. Gerçekten farklı bir şeyle yüz
yüze geldiğimizde, onun hakkında bir imaj elde eder,
onu bu imajla tarif ederiz ve artık onun kendisi hakkın­
da konuşmadığımızı unuturuz. Bunun farkında olmak
zorundayız. Bugün, resimler yoluyla bir şeye yaklaşma­
ya çalışacağım ve sizden, onu anlatacağım her an resmi
elde edeceğinizi anlamanızı istiyorum.1
İlk resim, fıçılardan şarapla doldurulan şişelerdir.
Şişeler dolduğu zaman, birçok şarap şişesi var deriz, fa­
kat birçok şarap var demeyiz. Onun tek ve aynı şarap ol­
duğunu söyleriz. Niçin? Çünki hepsi aynı fıçıdan ya da
varilden gelir. Böylece, şarap belirli sayıda şişeye dağı­
tılmış olmasma rağmen, aynı şarap olarak kalır. Gerçek­
ten baktığımız şeyin birkaç şarap şişesi olmasına rağ­
men, "tek ve aynı" kelimelerini kullanabiliriz. Kesinlikle
söylemememiz gereken şey onun tek ve aynı şişe oldu-

43
KUTSAL TESİRLER

ğu ve onun birçok şarap olduğudur. Onun tek ve aynı


şarap olduğunu söyleriz, fakat o birçok şişeye konul­
muştur.
Şimdi bu resimde bazı yer değiştirmeler yapalım.
"Şarap" kelimesi yerine "bilgelik", "şişeler" kelimesi ye­
rine de "insan"lan koyalım. Ve sonra da, önceki gibi aynı
şeyi söyleyelim. Fıçı ya da varil gibi bilgeliğin de içinden
alınıp çıkarıldığı bir şey vardır ve bu da herkes biraz sa­
hip olsun diye insanlara akıtılmış olabilir. Fakat bu tek
ve aynıdır. Hangi insana girerse girsin, hâlâ tek ve aynı
bilgelik olarak kalır. Şarap, şişeler ve fıçı hakkında söy­
lediğimiz şeylerin aynısını söyledik.
Şimdi, kendi kendinize "bilgelik" kelimesinin kul­
lanımının, sizin onun alışık olduğunuz kullanımına
karşılık gelip gelmediğini sorun. Bu yer değiştirme "bil­
gelik" kelimesinin anlamında hiçbir değişiklik olmadan
yapılabilir mi (belki "insan" kelimesinin anlamında da
hiçbir değişiklik yapmadan)? Muhtemelen hayır, çünki
muhtemelen "bilgelik" kelim esini kullandığımız za­
man, pek çoğumuz kelimeyle olan münasebetimizden
dolayı içimizde gelişmiş, büyümüş ve şekillenmiş bir
şeyi kastederiz. Gördüğümüz ve duyduğumuz şeyler,
başımıza gelen şeyler, anılarımız, tecrübelerimiz, tecrü­
belerimizdeki yansımalarımız, bütün bunlar diyebiliriz
ki sahip olduğumuz böyle bir bilgeliği kurmuşlardır. Bu
bilgelik bizim kendi bilgeliğimizdir ve bir başkasının
sahip olduğu bilgelikle aynı değildir. Size verdiğim res­

44
BİLGELİK

me uyan şekliyle şimdi konuştuğumuz zaman, yani tek


ve aynı fıçıdan olan şarap gibi, sizden şimdi "bilgelik”
kelimesini kullanmanızı isteyeceğim.
Bu durumda, sıradan "bilgelik" kelimesi farklı bir
şekilde kullanılmış ya da başka bir şey onun yerine kul­
lanılmış olacaktır. Diyelim ki, "tecrübe" kelimesiyle yer
değiştirdik. Kesinlikle, içimizde oluşmuş "tecrübe" ola­
rak adlandırabileceğimiz bir şey vardır ve çok değerli­
dir. Bu tecrübeler, çevremizdeki dünyayla etkileşebildi­
ğimiz için gerçekleşmiştir. Dünyayla başa çıkabilme­
miz için bu tecrübeler gereklidir. Tecrübe tamamen bi­
zim çevremizdeki dünyadan gelmiştir ve onun haricin­
de başka bir şeyle baş edebilmek için iyi olmaya benze­
mez. Öyleyse, şimdi bunu şu şekilde ayıralım: Şu an
için, "bilgelik" kelimesini özel bir anlamda, "tecrübe" ke­
limesini de dışarıdan gelen bu sıradan bilgelik için kul­
lanacağız.
Tekrar ilk resme geri döndüğümüzde, diyelim ki
tecrübeye "su" diyeceğiz ve su çevredeki her şeyden çı­
kar, ama şarap sadece özel bir fıçıdan çıkar diyeceğiz. Su
tecrübeye ve şarap da şimdi anlamaya çalıştığımız şeye
yani "bilgelik"e uygun gelir.
Şimdi "şarap" kelimesi bazı şeyleri önermede kesin
yardım a olur. Şarap, kendine ait tadı olan bir şeydir ve
suyun sahip olmadığı bir tesire sahiptir. Tecrübeden da­
ha farklı olan bazı maddeler vardır ve bu maddeyi biz
"bilgelik" olarak adlandıracağız. Eğer biz, bunun bir

45
KUTSAL TESİRLER

kaynaktan alınıp onlara aktarılabileceğini ya da insan­


ların içindeki bir şeyi -bir şişe veya bir fıçıya karşılık ge­
len bir şey- doldurmak için insanlara girdiğini söyler­
sek, o bir maddedir. Fakat hâlâ soyut bir fikir olarak ka­
lır.
Şimdi de bilgeliğin oldukça farklı -Atasözleri'nde
ve Süleyman 'ın Bilgeliği'nde ortaya çıkan- bir görünü­
müne bakalım. Atasözleri'nde (Bölüm 8), Bilgeliğin,
Kendisinden bahsettiği çok güzel bir pasaj vardır; Dün­
ya yaratılırken Bilgelik Tann ile birlikteydi, Tanrı'nm
Çalışmasından zevk ahyordu, dünyayı ve gökleri şekil­
lendirirken onu seyrediyordu ve Tann'nm önünde oy­
namaktan ve en son olarak da insanoğullarıyla beraber
olmaktan dolayı mutluluk içindeydi. Bütün pasaj, Bil­
geliğin Yaratılış'tan önce de orada olduğunu gösteren
bir resim verir. Bilgelik neşelendiren, oyunlar oynayan,
Tanrı'nm Çalışmasında herhangi bir şekilde gerekli
olan bir şeydir ve Süleyman'm kendisine bir hediye su­
nulduğu zaman istediği şey budur. Açıkça, Süleyman
tecrübe istemez, çünki o gelecektir. O Bilgelik ister ve
ona Bilgelik verilir ki bu da anlayışın bir "göz"üdür. Sü­
leyman büyük tecrübeler edinip de yaşlandığı zaman
tecrübesi bilgisinden daha üstün bir duruma geldi. Ve
kendini kötü bir karışıklık içerisinde buldu. Resim bize
şu fikri veriyor; her nasıl olduysa su tecrübesi bilgelik
şarabını sulandırmış görünüyor.
Sizin elde etmenizi istediğim resim çeşidi, dünya­

46
BİLGELİK

nın yaratılışına ilham veren ve özellikle insanoğullany-


la sevinç duyan yaratıcı imajinasyon Bilgeliğin resmi­
dir. Bilgeliğin bu resmi, daha önceden sahip olduğumu­
zu düzeltmek için gereklidir. Fakat bizim düşünce şekli­
miz konusunda bazı şeyler gösterir. Hemen hemen ka­
çınılmaz bir şekilde, Süleyman'ın Bilgeliği ya da Atasöz-
leri'ndeki Bilgeliğin resmiyle karşüaştığınızda, bir ka­
dın figürü düşünmelisiniz, yaratıcı Tann'ya eşlik eden
Hintli Sakti gibi. Bilgeliğin kişileştirilmesi uzun süredir
yapılmaktadır. Hatta Hristiyan Kilisesi'nde Bilgeliğe,
bir aziz olan Hagia Sophia denmekteydi. Öylesine kişi-
leştirilmiştir ki insanlar, gerçekten bir kadm varlığının
olduğunu ya da Bilgeliğin bir şekillenmesi olan bir insa­
nın varlığını düşünebilirlerdi. Sorun onu bu şekilde
sunmaktır: Beynimiz bir insanın imajmı yakalar ve Bil­
geliği o şekilde, Sakti gibi, düşünmek, basitçe onu yara­
tıcı imajinasyon olarak düşünmekten daha kolay hâle
gelir. Bu, yani nesneler ya da insanlar hakkında düşün­
meye alışkın olmamız, bizim en büyük zorluklarımız­
dan biridir ve her şey buna göredir.
Nasıl şarabın resmi, bilgeliği bir madde, bir nesne,
bir fıçının ya da şişenin içine konulabilir bir şey olarak
düşünmemizi sağlıyorsa, Süleyman'ın Bilgeliği'ndeki
Bilgeliğin şekli de bizi, onu bir kişi olarak düşünmeye
iter. Ve hatta, ne insan ne de nesne olmayan şeyler oldu­
ğu zaman, biz bunları insan ya da nesnelerle birleştir­
meye yöneliriz. Açıkça ne nesne, ne de insan olarak dü­

47
KUTSAL TESİRLER

şünmediğimiz enerjiler vardır, sıcaklık ya da yer çekimi


gibi. Fakat o enerjiler hakkında düşünmeye başlar baş­
lamaz, onları nesnelerle birleşmiş olarak düşünürüz. Bir
şekilde ağır bir vücuda tesir edecek olan bir yerçekimi
ve başka bir şekilde bedenlere tesir edecek ısı vardır. Ya­
ni enerjiler hakkında düşündüğümüz zaman bile nes­
neler hakkında düşünüyoruz. Bu, düşünme, duyma,
his, şuur vs.de de geçerlidir. İlk anda onlan, bir başkası­
nın duyguları, bir başkasının hissi, hatta bir başkasmm
şuuru olarak düşünürüz. Eğer ben size Bilgeliğe bu şe­
killerden biriyle bakmamamız gereklidir diyorsam
-Tann'mn önünde oyun oynayan ve dans eden bir varlık
ya da şarap gibi bir fıçıdan diğerine dökülen bir madde
ya da şuur gibi bir enerji olarak- öyleyse biz neredeyiz?
Bize ne kalıyor? Öyleyse biz neyi resimlendirebiliriz? İş­
te bu yüzden, ele almaya çalıştığım konunun çok zor bir
şey olduğunu söyledim.
Onu iki şekilde ele alacağım. İlk olarak, biz insanlar
için ne anlama geliyor, sonra da kendisi nedir? İlk olarak
kendimizden bahsedersek, bu daha kolay olacak.
Bilgeliğin bizde yaptığı şeyler hakkında bazı şeyler
söyleyebilirim. Bilgelik içimizdeki, nesneleri olduğu gi­
bi kavrama, fark etme, ayırt etme kabiliyetidir ki bu ka­
biliyet kıyaslamalar, anılar ve tecrübeden bağımsızdır.
Bu, bütün bunların yaşamımız için gerekli olmadığı an­
lamına gelmez. Bu demektir ki, Bilgelik farklı bir şeydir.
İnsanlar, bilgelik olmadan da, birçok amaç için kendi

48
BİLGELİK

yaşamlarını pekâlâ yaşayabilirler. Fakat sadece bilgeli­


ğin yardımı ile girebileceğimiz belli durumlar vardır,
yalnızca "göz" bu nesnelerin gerçekte nasıl şeyler oldu­
ğunu görebilir.
Şimdi yine, şarap ve şişelerin resmine ve su ile şarap
arasında yaptığım ayrıma geri dönelim. Diyelim ki içi­
mizde iki şişe ya da iki varil var: Biri su biri de şarap için.
Suyu muhafaza etmek için düşünülmüş olanı, her yön­
den gelen su içine akabilsin diye dış dünyaya açıktır.
Belki de sadece damla damla girer, ama onu tamamlar.
Diğeri dışa açık değil, içe açıktır. Fakat bu nasıl bir şey­
dir? Varile ait olan nedir? Tam şu anda Süleyman Bilgeli­
ğ in d e k i resme geri dönmeli ve onu imajinasyon gücü­
nün ait olduğu yer olarak almalıyız. Gurdjieff buna Yü­
ce Merkez der. Bu, gerçek için, iç-duyu için, "göz"dür.
Bu orada, içimizdedir ve içimizde çalışır, fakat bir şey
bozulmuştur. Yanlış tasavvur ortaya çıkmış ve kendi
bencilliğimizden çıkan, kendi hayalî resimlerimizle
dolmuştur. Yanlış tasavvur bozulmuş şarap gibidir. Sir­
ke hâline döner. Siz sirkenin özelliğini biliyor musu­
nuz? Eğer bir şişede bir miktar sirke varsa ve siz bunun
üstüne şarap dökerseniz, sirke şarabın üstüne çıkar ve
şarap bozulur.
Bu, bizim başımıza gelen şeydir. Hatta, bir miktar
Bilgelik şarabı içe girdiğinde, çünki zaten bozuk, yanlış
bir tasavvur vardır, o da bozulur. Bilgeliğe sahip olma­
mıza rağmen, hızla içimizde yanlışlığa dönüşür.

49
KUTSAL TESİRLER

Bilgelik ve "yapma" en sonunda bir diğeriyle birle­


şir. Doğruluk ve nesnelerin tam doğruluğunun fark e-
dilmesi, işte bu bilgeliğin tadıdır. Neşe, özgürlük, çaba­
lama ve tam şu anda nesneler doğru iken ortaya çıkan
gayretin kaybolması, tüm bunlar Bilgeliğin işaretleri­
dir.
Süleyman 'in Bilgeliği'nde çizilen resmin, bu yüzden
bizler için çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu ya­
ratıcı imajinasyon gücünün aslında eğlendirici olduğu­
nu görmeliyiz. Bilgelik oyundur, doğruluk duygusu­
dur ve o 'bu iyidir"i nasıl gördüğümüzdür. Bilgeliğin bu
resmi en gerekli olanıdır, böylece gerçekten kendi zihni­
mize ait olan kari ve acımaz değerlendirmeyi Bilgelikle
karıştırmadığımızdan ve bunun da kendi özgürlüğü­
müz ve imajinasyon gücümüze mantıklı kurallar empo­
ze etme teşebbüsü olduğundan emin olmalıyız. Daima
sevinç dolu olabilmek için, kişi, yanlış hayal gücündeki
sirkeye, kendi kendini sevmeye ve geri kalan şeylere
bağlı olmamalı ki Bilgelik şarabı hemen bozulmasın.
İçimizdeki bir şeyler şunları söylemeden buna çok
zor yöneliriz: "Ben bunu yapıyorum. Bu benim yaptı­
ğım şey, benim başarım." Bilgelik hemen bozulur ve
yapma, çöküntüye uğrar.
Bilgelik hakkında söylenmiş en yüce şey "Dağdaki
Vaaz'ın Ahiret Saadeti" adlı kısmında söylenmiştir:
"Tanrı'yı görmeleri için kutsanmış olanlar, kalpleri saf
olanlardır." Bu saflık, kendi benliğimizden tüm sirkeyi

50
BİLGELİK

söküp atmaktadır. Böylece bilgelik, doğrudan idrak


hâline gelir.
Bir anlık Bilgeliğin ne olduğunu hepimiz fark ede­
biliriz. Onun yapma ile nasıl bağlantılı olduğunu görü­
rüz. Sanırım, burada konuştuğumuz şeyin bir şekilde
kişisel olmaktan daha fazla bir şey olduğunu fark etmek
mümkündür. Çünki hiçbir kişiye bağlı değildir, aynı şe­
kilde şarabm da hiçbir şişeye bağlı olmaması gibi. Bunu
anladığımız zaman, bunun bizim olmadığım biliriz.
Belki de Bilgeliğin en emin testi, "bu benimdir" hissi ya
da "ben yapıyorum" duygusu sona erdiği zaman başa­
rılmaktadır.
Şim di objektif olarak bilgelik nedir? Tanrı'nın
önünde oynayan yaratıcı bir imajinasyon fikriyle, için­
den bir şeyin, bir maddenin çekilip içimize girebileceği
fikrini bağdaştırdığını söyleyebileceğimiz şey nedir?
Açıkça, bu sadece yaşayan bir madde değüdir. Canlılık­
tan çok öte, yaşam vericidir.
Bu bahsettiğim şey çevremizde, yaşamın doğasın­
da ve bu gezegenin doğasmdadır. Bir bütün -eğer her­
hangi bir anlamı varsa- olarak Evreni veya Yaratılışı de­
ğil, burada bu Dünya üzerindeki bu hayatı düşünüyo­
rum. Kendimiz için bilgi dolu bir yaşam olduğunu göre­
biliriz. Anların bilgisi vardır, her anne hayvanın bilgisi
vardır, her hayvan sürüsünün bilgisi vardır. Böyle bir
şey söylediğimiz zaman bunun gerçekten bir anlam ifa­
de ettiğini görebiliriz. Bir çeşit bilgelik olan "içgüdü" da­

51
KUTSAL TESİRLER

ha önceden konuştuğumuz tecrübe ile kesinlikle aynı


değildir, çünki o, dış dünya ile azar azar yapüan alışve­
riş ve münasebetten ortaya çıkmamıştır. Bu bir şekilde,
arı kovanına ya da ineğe ya da anne kaplana verilmiş
olan bir hediyedir.
Biz bunu kesinlikle kişinin bir parçası olarak dü­
şünmeyiz. Karıncanın bilgili olduğunu gerçekten dü­
şünmeyiz, çünki o kış için çalışır. Fakat görüyoruz ki,
karıncanın bilgisi hakkında konuşmak oldukça doğru­
dur, ayrıca kelebeğin bilgisi hakkında konuşmak da
doğrudur. Kelebek bize, Tann önünde oynayan o resmi
çağrıştırır.
Bütün bu bilgelik nereden geliyor? Benim anlama­
ya çalıştığım soru da budur. Bunun "tek ve aynı" oldu­
ğunu kabul etmenin çok zor olduğunu sanmıyorum, ki
hatırlayacaksınız, en başında şarap hakkında konuştu­
ğumda, küçük, büyük, yuvarlak ya da kare, pek çok şi­
şenin içine girebilen ama "tek ve aynı" olan şarap diye­
rek üzerinde çok durmuştum. Hareketleri tam anlamıy­
la yapabildiğimiz ana bizim Ulaşmamızı sağlayan tek ve
aynı bilgidir ya da Morris dansı2 gerçek birlik vardır di­
ye yapılmıştır, diyorum. Morris dansmm kendisinin bil­
gisini ve balm nerede bulunacağım göstermek için anla­
tın yaptığı dansta aynı bilgiyi görebilirsiniz. Burada bir­
çok farklı bilgi vardır dememiz gerektiğini zannetmiyo­
rum. O hâlde, kendimize bir şekilde şu soruyu sormak
durumunda kalırız: "Bilgeliğin hâzinesi nerededir?"

52
BİLGELİK

Bu Doğanın kendisi değildir, çünki bu bilgelik bize


girdiği zaman bunda doğadan daha fazla şeyler oldu­
ğunu kendi tecrübelerimizden görebiliriz. "Tanrı'nın
önünde oynayan Bilgelik" gerçekleşmekte olan Yaratı­
lış değildi, o bir şekilde yaratıcı imajinasyondu. Bunu
her kim yazdıysa, bunun yalnızca Tanrı'nın akıllılığı ol­
madığım ifade eden çok derin bir sağduyuya sahipmiş
Dünyaları yaratan ve bu yaratmalarda çok iyi olan var­
lık o Tann değildir.
Eğer bunu bir varlık olarak düşünürsek -bir melek
ya da herhangi bir şey- bu, anya dans etmesini ya da bi­
ze Morris dansını yapmasım öğreten bilgili kaynaktır,
böylece biz bir şekilde ayrılığı ileri sürer ve onu dışarı­
dan gelen bir şey yapanz. Ondan sonra, gerçekten şişe­
ye dolan şarap konusunda elde ettiğimiz resmi kaybe­
deriz. Eğer Bilgelik bir melekse, o zaman meleğin nasıl
olsa bize vereceği bir şeyler vardır ve daha sonra iki şey
elde ederiz: melek ve bir şey. Bu doğru değildir. Bu bi­
zim yanlış iz üzerinde olduğumuzu gösterir.
Diğer taraftan, düşünce gibi bazı enerjileri düşü­
nürsek, o zaman tek ve aynı'dan bahsetmek artık bir an­
lam taşımaz. Düşünce her zaman farklıdır ve eğer farklı­
lığı bir kenara atarsak, o zaman da geriye düşünce kal­
maz.
Böylece, bir insan, bir nesne, bir enerji değil de bü­
tün bunların hepsine sahip, hatta daha da fazlasına sa­
hip olan bir şeyi resmetmek için kendimize bir şekilde

53
KUTSAL TESİRLER

imkân tanımalıyız. Onda nesnelerin içine girebilen bir


enerji potansiyeli vardır. Yaratıcı bir imajinasyon gücü,
sevinci ve kendiliğindenliği olduğu için, onun bir varlık
niteliği de vardır. Fakat bunu bu şekilde ayırıp, sonra
tekrar birleştirmeye çalışmak yanlış olur. Burada, daha
önce kimsenin bu konuda konuşmayı başaramamış ol­
masından daha fazla bir şey vardır. Hiç kimse bunu ya­
pamaz, çünki kıyaslama yapabilecek hiçbir şeyimiz
yok.
Eğer başarabilirsem, bu yaratıcı imajinasyon gücü­
nü Tanrı olarak düşünmediğinizden emin olmak için,
Süleyman ’ın Bilgeliği yazarının açık niyetine geri gelece­
ğim. Hakkında konuştuğumuz şeyin Tanrı olduğunu
düşünmemeliyiz, bu çok önemlidir. Bu her nasılsa doğa
ile iç içedir. Kutsaldır ve Kutsal Bilgelik, Haghia Sophia
hakkında konuşmak doğrudur, fakat bir insan olarak
düşünülmemelidir. O, kutsal bir şeydir.
Sanırım hepsinden önemlisi, bunun yapabilmeyle
bir bağı olduğunu fark etmektir. O nedenle, şimdi konu­
şabileceğim bu tema üzerinde, sizlerden geçen hafta dü­
şünmenizi istedim. Yapma'yı "oluyor"dan ayıran şey de
budur. Yapma ile bu yakın bağlantı yüzünden Yunanca
kelime Demiurgo'yu seçtim. Bu söz ilk olarak Atina Yu-
nancasında "insanlar için çalışan kişi" anlamında kulla­
nılmıştır. Kısaca usta işçi anlamındadır, yani doğramacı
gibi, diğer insanlar için bir şeyler yapan ya da insanların
kendileri için yapamadıklarını yapabilen kişi gibi. Daha

54
BİLGELİK

sonra filozoflar bunu başka bir anlamda aldılar ve de-


miurgo" kelimesini "dünyanın usta işçisi" anlammda
kullandılar. Aristo bunu bu şekilde kullandığı zaman,
özellikle bunun bireysel bir anlam taşımasını önlemek
istedi. Bu terimi ifade ederken, Aristo, Yunan Panteo-
nun'dan bir tanrı gibi bir varlığı değil, daha farklı bir şe­
yi düşünüyordu. Bu farklı olan şey kavranması çok zor
bir şeydi.3
Onunla beraber yaşadıkça, şimdi sayacaklarımın
hepsine sahip olan bu yaratıcı imajinasyon gücünün
varlığına giderek daha kesin gözle bakıyorum: yapmayı
mümkün kılma, Tanrı önünde sevinç duyma, içsel göz­
le görmek için güç verme ve binlerce yıldır devam eden
bu dünyadaki yaşamın görüntüsü ve yaratılışının tüm
metotlarına eşlik ederek bütün doğada çalışma. Bu, De-
miurgo'nun hep aynı bilgisidir. Tek ve aynı olmasma
rağmen, kişilerin birden fazla olarak düşünebilecekleri
çeşitli şekiller olabilir, bu da birçok belirti yüzündendir.
Demiurgo kelimesini kullandığım zaman, Genesis'in
yazarlarının Elohim kelimesiyle kastettikleri şeyi söyle­
mek istemiş olabilirim, bilmiyorum. Muhtemelen eski
yazarlar Tanrı Ruhundan bahsettikleri zaman, Hristi-
yan Üçlüğü (Teslis) anlamındaki Kutsal Ruh'tan değil
de doğanın bu gücünden bahsediyorlardı. Fakat ben,
insanların geçmişte bu konuyla ilgili olarak ne söyledik­
leriyle gerçekte tam anlamıyla ilgilenmiyorum, benim
ilgilendiğim bunun bizi şimdi nasıl etkilediğidir.

55
KUTSAL TESİRLER

Bu ders boyunca, yalnızca, kendimizi kendi hırçın­


lığımızdan uzak tutabildiğimiz sürece içimizde bir şe­
yin çalışıyor olabileceği kanaatimi sizlerle paylaşmaya
çalıştım, bu şey daha önceden de çalışmış ve hâlâ dün­
yada çalışıyor.
Bu konunun dünyayı şimdiki zor durumdan kurta­
rıp kurtaramayacağı da ayn bir konu. Bunun var olan en
yüce güç olduğunu sanmıyorum. Demiurgik gücün
zorluğu onun bozabilirliğidir. İnsanoğlunda var olan ne
yaratıcı hayaller sirkeye dönmüştür! Kendinize şu soru­
yu sorun: "Bilgeliğin insanoğlunun içine girmesi nasıl
mümkün olurdu? Dünyayı baştan aşağı değiştirmek
için çok azı gerekli olabilirdi!" Bunu kaç kişi söylemiştir?
Çok az bilginin dünyayı tamamen değiştirmek için ye­
terli olacağı doğrudur: çok büyük zorlukların tehdidi
altında olan bir dünyadan, burada yaşamı yaratmanm
amacına hizmet edebilecek bir dünyaya. Fakat burada
özel güç, "şarap"ın has kalitesi vardır. Eğer girerse, öz­
gür kılma gücü vardır. Girmesi gereken yere girebilir ve
sonra doğru şekilde çalışır. Ama eğer yanlış yolda gider­
se, çok tehlikelidir.
Eğer Bilgelik arı kovanına girebilirse, o zaman ke­
sinlikle bizim içimize de girebileceğini anlamak zorun­
dasınız. Bunun için çok büyük bir özlem duymalıyız.
Anlarla bizim aramızdaki fark, kendi tecrübemiz, bilgi­
miz ve zekâmızla beraber çalışmamızdır, karşı konul­
maz bir içgüdüsellikle değil. Biz karşı koyabiliriz. Fakat

56
BİLGELİK

bunun üstesinden gelirken, başka bir şeye dönüşebiliriz


ve yaratıcı imajinasyon bizim bir parçamız hâline gele­
bilir. Bizim niyet ettiğimiz de zaten budur.
Beraber olduğumuz bu süre boyunca çeşitli şekil­
lerde, bu demiurgik çalışmaya kendimizi nasıl açabile­
ceğimizi ve onu nasıl adlandıracağımızı size gösterme­
ye çalıştım. Sabah kendi rükûmuzu4 yaptığımız zaman,
ikinci rükûnun Demiurgo'ya göre doğru olduğunu an­
layacaksınız. Biz insanların içinde Demiurgo'ya benze­
yen bir şey vardır ve bu yüzden o bizim doğamızın içine
girebilir.
Bir şekilde buna tutunmayı başarmak zorundayız.
Bana göre bu, kendim için gördüğüm bir şeyin farkına
varmaya devam etme olayıdır, fakat birçoğumuza göre,
bir an için gördüğümüz fakat anlamadığımız bir şeye
devam etmektir. Fakat doğruluğun farkında olan ve
bizler kendimiz kaybolduğumuzda ve hareketin kendi­
si "ben bunu yapıyorum" anlamı olmadan sade bir hare­
ket hâline geldiğinde her şeyin nasıl değiştiğini gören
her birinizin Demiurgo ile ilgili bir vizyonunuz vardır.
Benim tutunmaya çalıştığım gibi siz de tutunabilirsiniz.
Bunun şimdiki dünyada insanlarda işliyor olması çok
gereklidir ve bu çalışma hayvanlardaki gibi içgüdüsel
değil, insanoğlunda olduğu gibi şuurlu olmalıdır.
Eğer sizi, ipleri elinde tutan ve dünyaya bakan her­
hangi bir yerdeki süper varlık ya da başmelek gibi bir
varlığı resimlendirmeye cesaretlendirseydim, bunun

57
KUTSAL TESİRLER

sizler için çok daha kolay olacağını biliyorum. Ama ne


yazık ki ya da bereket versin ki öyle değil. Ne yazık ki
çünki bu bizim kavramamızı zorlaştırıyor. Bereket ver­
sin ki, çünki aksi takdirde biz'den başka bir şeye ihtiyaç
duyuluyor demektir. Olaylan yapmaya gönderilen me­
leklere her zaman bağımlı olsaydık, o zaman insanoğlu­
nun birliğine gidilecek yol olmazdı. Bu ondan daha üstü
kapalıdır.
"Kutsal imaj, K aynağa geri dönm e­
yi m ü m kü n kılar. Ç ü n ki in san ın
a rz u la rı im aja y ö n len ere k , k o n ­
santre edilm iş b ir enerji akım ı üre­
tilm iştir. Enerjilerini, dua ve disip­
linlerini ku llanarak yeterli d erece­
de yoğ u n lu k ve sa f n iyetlerle d ö ­
n ü ştü rebilen ler, daha ileriye g eç­
m ek ve im ajın kay nağı ile d oğru ­
d an b a ğ la n tıy a g eçeb ilirler... Bu
enerji, kendi d önüşü m lerini b aşla­
tan k işilerce k u lla n ıla b ilir, am a
eğ er, b u n u n g e rek tird iğ i h izm et
zo ru n lu lu ğ u n u kab u l etm ey e is­
tekli olurlarsa."

Derin İnsan
KUTSAL İMAJLAR

Dua ederken, ellerimizle, gözlerimizle ya da kulak­


larımızla yaptığımız hareketlerden daha farklı bir şey
yapıyoruz. Kendimize hitap ediyoruz ve başka bir dün­
ya ile bağlantı kuruyoruz. Duayı; kendi gücümüzle ya­
pamayacağımız bir şeyi istemek ve başka bir dünyadan
yardım ihtiyacı hissetmek olarak ve aynı zamanda gö­
rüp dokunabileceğimiz bir şey olmayan şeye karşı şük­
ran, sevgi ve tapınma olarak anlayabiliriz. Eğer, "Dua
ederken yaptığınız şeyi ne olarak düşünüyorsunuz?"
diye sorulursa, duaya inanan insanlar, kesin olarak du­
anın, Tanrı ile bir iletişim kurma aracı olarak bize veril­
diğini ve bunun ihtiyacını hissettiklerini söylerler. Hat­
ta bazı insanlar da, duanın gerçekten içten olduğunda
gerçekleştiğini ve dua olmadan olamayacak şeylerin,
olduğunu söylerler.1
Bundan daha fazla bir şeye ihtiyacımız var mı? Evet
var, fakat birçok insanın yok. Bazı insanlar bu soruyu
sorma ihtiyacını bile hissetmezler, çünki onların zaten
iyi, seven ve hatta erişilebilir bir Tanrı imajı vardır, yani
eğer dua etmek için giderlerse, Tanrı ile konuşuyormuş

60
KUTSAL İMAJLAR

ve Tanrı da onları dinliyormuş gibi hissederler. Diğer


insanlar da böyle hislere sahip olmaktan çok hoşlanır-
lardı, ama yapamazlar. Diğer insanlar bu soru üzerinde
kendilerini zorlamazlar, çünki bu çok önemli görün­
mez. Aranızda, bu sorunun gerçekten sizi ilgilendiren
soru olmadığını düşünenler vardır, çünki siz "kendi ü-
zerinizde çalışmak" ve kendi içinizde bir şeyler bulmak
istersiniz. Tanrı'nın yardımını istiyorum ve Tanrı beni
dinliyor ve O benim için bir şeyler yapacak, sözlerine
inanmayı çocukça ya da batıl inanç olarak düşünenler
de vardır. Onlar yüce bir varlığın olduğunu, yüce güçler
olduğunu ya da bu maddî dünyadan daha farklı bir şey
olduğunu kabul ederler ama onlar için bu şahsî bir şey
değildir. Onlar için dua, bizim her anlamda görüp duya­
madığımız, görünmez bir kişiden bir şeyler istemekten
daha farklı olmalıdır. Onlarm inançlarına göre, eğer du­
ada bir anlam varsa, bu anlam, bizim kendi durumumu­
za ne yaptığıdır.
Şimdi, genel olarak konuşursak, oldukça farklı gö­
rüş ve inançlara içtenlikle sahip bir grup insan olduğu
zaman bazı görüşlerin doğru, diğerlerinin de yanlış ol­
duğunu düşünmek hata olur. Hatta, çok büyük bir hata.
Bu demektir ki, hiç kimse yeteri kadar uzağı göremez ve
o yüzden onların her biri kısmî gerçekleri gerçeğin tümü
olarak kabul eder. Bu durum karışıklığa ve yanlış anla­
şılmaya yönelttiği için, bunun ötesine gitmek çok iyi bir
şey olur. Öyleyse soru şudur: Bütün bu farklı ve oldukça

61
KUTSAL TESİRLER

karışık görüşleri içine sığdırıp gösterecek bir resmi elde


etmek mümkün müdür? Şimdi biraz da görüşlere baka­
lım.
Tabiî ki, materyalist ve ateist görüşe göre, dualar
batıl inancın bir parçasıdır. Bu görüşte yalnızca işleyen
kanunlar vardır ve bu dünya ile başa çıkmanın yolu ka­
nunları en iyi şekilde bilmektir. Eğer kanunları ve ken­
dimizi onlara nasıl adapte edeceğimizi yeterince bilir­
sek, o zaman biz insanlar için yaşamımızı mükemmel
bir şekilde tatmin edici bir düzene koymak mümkün
olur. Böylece, bizim tek başına çözebileceğim iz bir
problem olur ve eğer yeteri kadar akıllıysak, onu çöz­
mek için uzun bir yol gidebiliriz. Eğer yeteri kadar akıllı
değilsek, sorunların içinde kalırız, çünki hatalar yapa­
rız. Yapabileceğimiz tek hata cahillik yüzündendir.
Aynı derecede basit diğer inanış türü, tıpkı kendi­
miz gibi Tann'yı da oldukça emin ve gerçek olarak şekil-
lendirebileceğimiz bir kişi olarak görmektir, tek farkla
ki O daha iyidir, son derece yücedir ve bizden daha akıl­
lıdır. Son derece sevgi dolu ve şefkatlidir. Bununla bera­
ber, duada kendisiyle konuşulabilsin ve konuşulan kişi,
İsa ya da Krişna gibi bir imaj şeklindedir, burada da he­
pimizin sevip tapabileceğimizi temsil eden çok güzel
bir insan resimlendirilmiştir.
Korintoslulara yazdığı mektupta Pavlus, dua ve
Tanrı hakkında başka bir duygu daha açıklamıştır.
"Tanrı bir ruhtur ve ona ruhla ve gerçekle tapınmak ge-

62
KUTSAL İMAJLAR

reklidir ve hiç kimse Tanrı'yı görmemiştir ve yaşayan


hiçbir insan O'nu ne görebilir ne de anlayabilir." Aym
zamanda, Tanrı Kendini, bizim görebileceğimiz her­
hangi bir şeyden tamamıyla farklı olmakla beraber, ken­
disini peygamberler, kutsal kitaplar ya da Avanar veya
Kurtarıcı gibi enkame yoluyla açıklar. Bağa vat Gîtâ'da
Krişna, Vişnu'da (Hintlilerin üç büyük ilâhlarının İkin­
cisi) enkame olmuştur. Krişna herkes tarafından görü-
lebüen bir insandır, fakat diğer insanlardan, mükemmel
bilgisiyle ayrılır. Arjuna ondan, kendisini kendi gerçek
şeklinde göstermesini istediği zaman o tüm Doğa'yı yu­
tan, her şeyi silip süpüren korkunç bir güç olarak görü-
nür-Arjuna Tanrı'yı zaman olarak görür. Gîtâ'daki pek
çok tasvirler, birçok şekilde tezahür etmiş olan biline­
mez bir varlığı işaret eder. Aynca, Hristiyan inanışına
göre O, yalnızca tek bir formda, yani Hz. İsa şeklinde te­
zahür etmiştir.
Bütün bu inanç türlerinde, yalnızca tezahürleri sa­
yesinde bilinebilen, bilinmeyen bir varlık vardır. Müs-
lümanlar için, Tanrı bilinebilir, çünki Kur'an onun ken­
di ifadesidir. Bu yüzden, Kur'an'ı dinlerken, Tanrı
Kelâmı’m dinlersiniz. Yahudiler için, vahiy, her şeyden
önce Musa'ya indirilmiştir v e emirler Tanrı'nın Kelâ-
mı'dır. Bunlar, mümkün olduğunca insana yakın bir şe­
kilde açıklanmış, Musa vasıtasıyla da bu emirler insan­
lara aktarılm ıştır. Peygamberler döneminde, Tanrı
Kelâmı peygamberler vasıtasıyla aktarılmıştır. Bunlar­

63
KUTSAL TESİRLER

dan bazıları Tanrı'yı görmüş ve onunla konuşmuşlar­


dır. Yine de her zaman esrarengiz ve ulaşılması tama­
men imkânsız olan bir şeyin varlığı hissedilir ve o Tann
mümkün olan her imajdan tamamen farklıdır. Fakat
maddî imaja izin verilmemiş olmasına rağmen hep aynı
olan zihinsel bir imaj vardır.
Buna başka bir bakış yolu da vardır; o da, doğayı ta-
nıyabilme yolundaki insanoğlu için bilinmesi imkânsız
olan idrak ötesi bir gerçeğin olduğudur. Bu gerçek Doğa
ötesidir ve Doğanın geldiği kaynaktır. O bir kişisel tann
değildir. Budizmde, özgür insan Dharma 'yı bilebilir ve
böylece onu insanlığa aktarabilir; fakat bütün varlıklar,
hatta tanrılar, sınırlıdır ve bu dünyaya ait olan ayrılık,
geçicilik gibi kurallara bağlıdır. Buda’ya, "Tanrılar var
mıdır?" diye sorulduğunda -çünki kendisi tanrılar hak­
kında hep aleyhte konuşurken görülmüştü- şöyle cevap
verdi: 'Tabiî ki tanrılar vardır. Çok iyi biliyorum ki ruh­
sal varlıklar vardır." Budist kutsal yazılarında defalarca
ruhsal varlıklar, hatta yüce tann Brahma, Buda üe karşı­
lıklı konuşuyor şeklinde gösterilmiştir. Ayrıca sınırlı
varlıklar olarak ve belirli bir yaşı tamamladıktan sonra
tekrar doğuyor olarak gösterilmiştir. Fakat Dharma, za­
manın ve yenilenmenin" ötesindedir; o her şeyin kayna­
ğıdır.2
Varlığın ötesinde ve kendisine ait hiçbir şeyinin bi­
linemediği Mutlak Kaynakla ilgili birçok fikir vardır.
Ona her zaman, kişilik ötesi bir karakter yüklenmiştir,

64
KUTSAL İMAJLAR

çünki eğer bir kişiliği olsaydı, bilinebilir olurdu ve Mut­


lak demlemeyecek kadar bize çok benzerdi. Hatta, ken­
di düşüncelerini Hristiyan diniyle uzlaştırmak için çok
çabalayan filozof Hegel, sonunda Mutlak'ı kişiliği olma­
yan ve varlık ötesi olarak kabul etti. Onu takip eden tüm
filozoflar ve ayrıca Mutlak Realite'yi kaynak olarak alan
ve tanrıları da sadır olmuş ve ikincil olarak kabul eden
Hint okulları için de aynı şey söz konusudur.
Şimdi, bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç ne­
dir? Bunlara doğru şeküde baktığımızda, bütün bu şey­
lerin gerçek olduğunu görebiliyor muyuz?
Her şeyden önce, denilebilir ki, bir kişinin ilgisi nes­
nelerin dünyası ile sınırlı olduğu müddetçe, ateist ve
materyalist görüş doğrudur. Eğer öyle olmasaydı, ku­
rallar da sabit olurdu. Bu dünya kanunların dünyasıdır
ve kanunlar yoluyla bilinebilir; bu ayrılığın dünyasıdır,
bu içinde her şeyin yok olduğu geçici bir dünyadır.
Zor olan ikinci görüştür. Tanrı'nın, kendisiyle ko-
nuşulabildiği, O'nun bizi dinlediği ve kişisel olarak her
birimizle ilgilendiği için bize yardımı olacak bir şeyler
yapan bir insan olduğu nasıl doğru olabilir? Bu basit
inanış, pek çok insan için birçok şeyi ve merakı gidere­
rek bir güven verir. Eğer bir başkasınm, Musa ve Çoban
hikâyesinde olduğu gibi, "Tann'nm gerçekten böyle ol­
duğunu düşünmek ve onun aptalca küçücük dilekleri
ve bunun gibi şeyleri dinlediğini düşünmek çok safça­
dır." demesiyle bozulması çok korkunç olurdu.3

65
KUTSAL TESİRLER

Bizim anlamamız gereken şey, bu âlem ile yüce


âlemin nasıl birleşeceğidir. Bunun için şunu sormalıyız:
"Kutsal bir imajm gerçekliği nedir?" Kutsal imaj Tan-
n'nın bir şekli ya da zihinsel imajıdır, fakat sadece bir
imajm ne olduğunu idrak etmek kolay değildir. Bir imajı
düşünmenin bizler açısından zorluğunu görüyorsu­
nuz, çünki bizim açımızdan bir imaj, imajm kendisi olan
bir nesneden bir derece daha aşağıdadır. Eğer aynada
bir imaj görürsek, onun gerçekten orada olduğunu dü­
şünmeyiz, "gerçekten orada" olan şey aynanın karşısın­
da duran kendimizdir. İmajlara karşı bizim kalıpsal
davranışımız, onlarm daha az gerçek olduğu şeklinde­
dir. Fakat buna başka bir şekilde bakarsanız, onlarm ne
kadar güçlü imajlar olduklarım görebilirsiniz. Hatta bir
aynanın içindeki imaj durumunda bile, eğer traş oluyor,
saçmızı tarıyor ya da elbiselerinizi düzenliyorsanız, bu
sizin kendi hareketlerinizin kaynağı olan bir imajdır. Sa­
çınızın dağınık olduğunu görüyorsunuz ve bu sizi fırça­
nızı belli bir şekilde hareket etmeye yönlendiriyor. Çün­
ki bir şeyler yapabileceğiniz o imajı görebilmektesiniz.
Bu kuralın daha da ileri gidebileceğini fark etmek
gerekiyor. Eğer bir kişiyi bilgili ya da bir şeyler yapabi­
lecek kapasitede düşünüyorsanız, onlardan yardım is-
teyebilmenizi ya da onlara güvenmenizi sağlayan şey
bu imajdır. Eğer bir doktor sizde iyileştirmeye muktedir
bir insan imajı yaratmıyorsa, o zaman sizin için bir şey­
ler yapabilecek çok az gücü olur. Onun işinin ve görevi­

66
KUTSAL İMAJLAR

nin büyük bir bölümü, sizde bir doktor olarak kendisine


güvenip ondan emin olabileceğiniz, tedavi edici bir imaj
yaratmaktır. Bu imaj sizi, onun size verdiği ilâçlardan
çok daha iyi bir şekilde tedavi eder ve ne sebeple olursa
olsun, bu imaj bozulur bozulmaz, her şey ters gider. Ona
gerçekten baktığınızda bunu görmeniz ve gerçekten,
bakacağınız kişinin o belirli insan değil de doktor imaj,
olduğunu fark etmeniz gereklidir. Bugün pek çok insan,
gerçekten bir imaja inandıkları için yaşıyorlar, aksi tak­
dirde ölmüş olurlardı. Bu da, doktorların tedavi ve ilâç
kullanma gibi konularda o insanlar üzerinde bir güç el­
de etmelerini kolaylaştırır ki, bunu da o insanlardan
başka hiç kimsede bulamazlar. Bunun tam aksi de doğ­
rudur: Doktorun güçsüzlüğünü ve zaaflarım gören in­
sanlarda iyi ve bilgili bir insan imajı silinir ve ilâçlar artık
onların işine yaramaz. Zaman zaman, karizma olarak
adlandırılan bu güçlü imaja sahip pek çok doktor tanı­
dım. Bu nereden geliyor? Bu, imajın gerçek olduğuna
dair inançtan gelir ve inşam, gerçekten neyin var olduğu
ilgilendirmez. Bu, birisinin saçım aynanın önünde tara­
ması gibi çok sıradan durumlarda ya da şifaa bir insana
ya da ünlü bir doktora gitmek gibi yan sıradan durum­
larda da yine aynı şekilde doğrudur.
Gerçekten kutsal bir imaj olduğu zaman, karizma
kıyaslanamayacak derecede ileri gider. O kadar uzağa
gitmeden, bir de azizlerin durumuna bakalım. Lisie-
ux'lü Azize Theresa, İsa’nın küçük çiçeği, yaşamı bo­

67
KUTSAL TESİRLER

yunca hiç de fevkalâde görünmemiştir insanlara, ama


insanlar onu yazıları (*) ve hareketleriyle tamdılar ve
çok uzun bir zaman boyunca binlerce insan sadece onun
türbesini ziyaret ederek din değiştirdiği veya iyileştiği
için, onun ölümünden sonra, olağanüstü güçlü bir imaj
yaratılmıştır. Bu güç; az çok bilinen ve genç yaşta ölmüş
bu kızda değil, İsa'yı şahsen tanıdığına ve onunla ko­
nuştuğuna dair tam bir inançta ve onun kendi yoğun
imanı ve sevgisi yüzünden yaratılmış olan imajdadır.
Ona duyulan bu inançtan gelen imaj, gerçekten olağa­
nüstü bir güce sahipti; başka bir deyişle mucizeler yarat­
ma gücü.
Bildiğiniz gibi, Gurdjieff bunu Beelzebub'un Toru­
nuna M asallar'da bir dereceye kadar açıklıyor. Fakat o,
kutsal imajlan içeren "şuurlu hırsızlık" diye adlandırdı­
ğı bir yöntemi tanıtırken daha da fazla açıkladı. O za­
man zaman başka bir dünyadan -Yukan'dan- Kutsal bir
kişinin çok özel ve yüce bir görevle insan vücuduna en-
kame olduğunu ve onun çalışmalarının bu dünyada gö­
rünmez olduğunu ve bunlann sadece özel olarak hazır­
lanmış müritleri ya da arkadaşları tarafından algılana­
bildiğini söylemiştir. İnsan şeklinde enkarne olmuş var­
lık işin içine girene kadar, bu misyon bu dünyada yerine
getirilmez. Daha önce dünyada olmayan belirli bir
imkân, imkânsızın var olmadığı bir âlemden sunulur.
Bu, dünyamızdaki sebep ve sonuca ait olmayan yeni bir
(*) Liseux'lu Azize Theresa'nın Otobiyografisi, Bir Ruhun Hikâyesi (1987).

68
KUTSAL İMAJLAR

şeydir ve bu yüzden de bütün durumu değiştirir. Bu işin


yapılması ve nasıl yapıldığı görülmez, fakat genelde, bu
özel şeyin bu görülebilen dünyada, insanlar arasında iş­
leyebilmesi için bir şeyin görülmesi, tezahür etmesi ge­
reklidir. Bu, kutsal imajm yaratıldığı görevin ikinci bö­
lümünü yerine getirmektir ve bu kutsal imaj kendi için­
de sınırsız bir güce sahiptir; çünki onun kaynağı bu var
olan dünyanın ötesindedir. Biz kutsal imajı insanoğlu­
nun yaşamına yeni ümitler veren bir din kurucusu, bir
peygamber ya da Tann'mn bir enkamasyonu olarak gö­
rürüz.
Kutsal imaj, yaşayan herhangi bir şeyden daha faz­
ladır. İsa'nm imajı, her bir insandan hatta Mesih'den bile
daha fazladır, çünki çok olağanüstü olan bu imaja bir
güç aktarılmıştır. O, bu dünyadan da daha fazla olan bir
şeydir. Bunu getirmek için çok olağanüstü şeyler olmak
zorundadır. Bu olayla çok sık ilgilenen kişiler, bunu
kendi yaşamlarıyla ödemek zorundadırlar ve onlar çok
vahşî bir ölüm yoluyla, varlığın ötesinde olan dünyaya
geri dönmek zorundadırlar.
Sanıyorum ki, bu dünyadan daha fazla olan şeyin
bizim bildiğimiz varoluşun aynısına sahip olmadığını
idrak etmek, insanlar için zordur. Eğer sahip olsaydı,
fâni, izole edilmiş, ayrılmış ve varoluşun tüm yasalarına
bağlı olurdu. Fakat o varoluş üstü olduğu için, her Hris-
tiyan için İsa ile doğrudan iletişim kurmak gerçekten
mümkündür; ama eğer o normal şekilde var olmuş ve

69
KUTSAL TESİRLER

örneğin sayılar kanununa bağlı olmuş olsaydı, bu


mümkün olmazdı. Bunun bir batıl inanç meselesi olma­
dığım ya da insanlar için onların daha iyi şeyleri olmadı­
ğından onlara bir konfor yaratma konusu olmadığını
fark etmeye başlamanız için bunu söylemek gereklidir.
Bu varoluştan daha gerçektir. Bu dünyada kutsal imaj­
ların varlığı, bu dünyanın kurallarının da ötesinde bir
şeyler olduğu ve bunun da ilk inanç ve davranış türleri­
nin esası olan materyalizmin kurallarının ötesinde ol­
duğu anlamına geliyor.
Fakat aynı zamanda, bazı insanlar için daha ileriye
gitme ihtiyacı da vardır. Onlar, ulaşmak zorunda ol­
dukları bir şeylerin olduğu, var olan bu dünyamn ötesi­
ne gitme zorunluluğu hissederler. Bu aslında gerçekten
onlardan gelmez, onlar onu çağırdıkları için gelir. On­
larda başka bir dünyanın hareketi vardır. O insanlar,
spiritüel dünyanın içine girmek konusunda cesaretlen­
mek zorundalar ve onların bu konuyu kavramak için
araçları olmadığından, tecrübeleri şaşırtır, bazen mah­
vedici bazen de çok zordur. Onlar kendilerini, aradıkla­
rı şeyi bulma ümidi olmayan sonsuz bir araştırma içinde
bulurlar ve yine de araştırmaktan kendilerini alamaz­
lar. Bu tip insanlar Gurdjieff'in şu sözlerindeki sınıflan­
dırmaya girerler: "O, bir ruhu olduğu için mutludur; o
hiçbir şeyi olmadığı için mutludur, fakat bu durum bir
ruhun peşinde olan bir kişi için felâket ve işkencedir."
Bu insanlar, imajın ilerisine gitmek zorundalar. O za­

70
KUTSAL İMAJLAR

man kendilerini ruh dünyasında* bulurlar ve sonra da


onları gerçekten hayretler içinde bırakan, sebep sonuç,
sayı, zaman ve mekân kanunlarmdan, yani var olan
dünyanın kanunlarmdan çok farklı olan kanunların
önündedirler. Bu yüzden de denir ki, ruhsal insanlar,
ruhsal olmayan insanlardan çok daha fazla rehberliğe
ihtiyaç duyarlar.
Maddî dünyada, taşlardan insanlara ve ötesine ka­
dar nasıl büyük bir seviyeler sırası ya da varoluş düzeni
varsa, ruh dünyasında da büyük bir sınıflandırma var­
dır. Bu dünya, doğa ruhlarını, ağaç ruhlarını, her türlü
hayvan ve bitkinin ruhlarını, ölmüşlerin ruhlarım içine
alır, ama tüm bunlar çok düşük bir seviyededir. Bunun
da ötesinde, varoluş sınırlarına bağlı olmadıkları için
yerine getirilebilen, tamamlanması gerekli görev ve iş­
leri olan güçler de vardır; ve yüce ruh ya da yüce varlık
vardır, bu yüce varlığı insanlar hemen hemen daima
Tanrı diye adlandırırlar. Bu ikinci dünyada sınır yoktur.
Bu sonsuz bir dünyadır ve onun da kendi yasalan ve şe­
killeri vardır. Onun içindeki her şey gerçekten belirli bir
güç ve belirli bir niteliktir. O yüzden her bir meleğin tek
ve eşsiz olduğu söylenir ve meleklerin insan ve hayvan­
larda olduğu gibi türleri yoktur, çünki bir nitelik pek
çok üyeyi gerektirmez. Ruh dünyasında sayılara yer
yoktur. Nitelikler dünyasındaki bu nitelikler, belirli bir
modele şekil verir, bu model dünyanm Dharma'sıdır.
Dünyada, oldukça farklı iki Tanrı'nın gelenekleri

71
KUTSAL TESİRLER

vardır: Bir tanesi, bu dünyayı yaratan ve onu kanun ve


adalete göre yöneten Tann; diğeri ise bu dünyanın öte­
sinde olan, gücü ve otoritesi olmayan, ama karakteri se­
vecen ve merhametli olan Tanrı. Sevgi ve merhamet
Tanrısı, yaratılışın sonuçlarıyla ilgilenir. Bu dünyayı ya­
ratan Güç Tannsı'mn sonuçlarını telâfi etmek için İsa
şeklinde enkarne olan işte bu Sevgi Tanrısı'dır, ama bu­
nunla ilgili ortaya atılan pek çok fikir vardır. Bu fikir,
muhtemelen ruh dünyası ile tamamen ruhsal dünya
arasındaki farkın gerçekten bilindiği eski bir kaynaktan
geliyordur. Bu farkın bilgisi, Orta Asya'da korunmuştur
ve şimdi bize büyük ölçüde Budist ve sufî gelenekleriyle
geliyor. Beelzebub'un Torununa Masallar'da, Gurdjieff,
Dharma'ya göre, dünyanın düzenli olarak gelişmesiyle
ilgili olan Kutsal Kişiler'den bahsederek, bu fikri açıklar.
Bazı yanlış hesaplamalardan dolayı bu dünya sorunlar
içinde kaldığında, bir müdahale gerekli hâle gelir.
Bize, düzenin bekçisi olarak sunulan Başmelek Lo-
oisos, hiçbir şeyin kozmik amaca ters düşmemesi için,
beşerî yaşamları rahatsız etmek için müdahalelerde bu­
lunur. Bunların sonuçlanna insanoğlu itibar etmez ve
bu yüzden de insan ırkı her zaman sorun içindedir. Öy­
leyse, oldukça farklı bir şey vardır: Merhamet. Kozmik
Kişi, sonuçları düzeltmek ile görevlendirilmiştir.
Burada, hesaba katmamız gereken bir şey vardır.
Bizler, içinde varlığın, gücün ve adaletin var olduğu ve
bizim anladığımız biçimde zaman, yer ve sayı gibi sınır-

72
KUTSAL İMAJLAR

lamalann değil yalnızca modelin olduğu bir dünyayla


karşı karşıyayız. Modelin kendisi güçlüdür ve bu yara­
tılışın Tannsı modeldir-adalet ve doğruluk Tannsı. Bu­
nun da ötesinde, şekli olmayan, orada artık varlık hak­
kında konuşulamayan, fakat onun için en yakın kelime
olarak "İrade"yi kullanabileceğimiz bir üçüncü dünya
vardır. İrade dünyası, varlıkla ilgili değildir, hiçbir özel
model ya da amaçla ya da herhangi bir şeyi başarmakla
ilgili değildir. Tüm bunlar bizim anlayışımızın ötesin­
dedir, bizim anlayışımızın ötesinde olmayan şey ise şu­
dur: Bu dünya bütünüyle o kadar bağımsızdır ki, sebep
ve sonuç kurallarına tâbi değildir ve kanunu, -ne eker­
sek onu biçeriz- ki gerçek bir kanundur, çiğneyecek yet­
kiye sahiptir. Bu, hareketin sonuçlarının önlendiği
muhtemel bir türün müdahalesini doğurur. Bu da bizi,
Kozmik Kişilerin dünyayı kurtarmak için enkarne ol­
dukları fikrine ulaştırır.
Kutsal imajlar bu enkamasyondan doğar. Bu kutsal
misyon, eğer söylediğimiz doğruysa, Dünya üzerinde­
ki ırkımızın şimdiki durumuyla ilgili bize ümit verebile­
cek tek şeydir. Adalet kurallarına ve sebep sonuca tama­
men bağlı isek yok olmaya doğru gidiyoruz demektir.
Eğer yüce bir Merhamet olmasaydı, insanoğlunun bu
Dünya'daki yükümlülüklerini tamamen göz ardı etme­
si ve günahlarının cezasını çekmemesi imkânsız olurdu.
Şimdiki zamanda pek çok insanın İkinci Geliş ya da bu
dünyadaki doğrudan müdahale hakkında konuşmala-

73
KUTSAL TESİRLER

nnın bir sebebi budur ve bu konuda konuşabilecekleri


başka bir dil yoktur.
Eğer üçüncü dünyanın bu gerçekliği varsa ve Mer­
hametin kaynağı da orasıysa, dünyanın kurtuluşu bun­
dan olur, hareketlerin sonuçlan önlenebilir ve bu dün­
yaya yeni bir start verilebilir. Dua ve ibadet etmemiz ge­
rekenin o dünya olduğunu kendimize söyleyebiliriz.
Öyleyse bizim yaptığımız aslında kendi imajımızı ya­
ratmaktır, çünki anlayışımızın üstünde olan bir şey hak­
kında konuşuyoruz. Öyleyse, eğer bir kişi ve bir ırk ola­
rak her ümidin, bu ruhsal dünyadan geldiği gerçekten
doğruysa, ki öyledir, bu demektir ki bizler bir imajla uğ­
raşmaktayız. Belki de yeni bir imajın zamanı henüz gelme­
miştir. Şu anda bizim ihtiyacımız olan, olabilecek şeyde
bir yer alabilmek için kendimizi hazırlamaktır. Bu de­
mek değildir ki, biz dua etmemeliyiz ya da dua hep ol­
duğu gibi yararlı ve gerekli değildir. Anlaşüması gere­
ken şey, bizim yalnızca kendi anlayışımızın sınırlan içe­
risinde dua edebileceğimizdir.
İmajlann, nesnelerden ya da insanlardan bile daha
derin bir gerçekliğinin ve daha büyük gücünün olduğu­
nu anlamaya çalışmalıyız. Dünyayı hareket ettiren imaj­
lardır. Eğer dünya değişecekse, bu, insanların tutuna­
cakları bir imajın ortaya çıkması ve onların bu imaja
inançlarım ve umutlannı yerleştirmeleri yüzünden ola­
caktır. Bu şeyler hakkında konuşmak benim için kolay
değil, fakat bunlar benim için o kadar önemlidir ki, siz

74
KUTSAL İMAJLAR

de bunlara biraz güvenmelisiniz. Burada beraberce yü­


ce güçlerin yardımıyla uğraştığımız bir iş içindeyiz. Bu­
nu pek çoğunuz hissedebilirsiniz, fakat onlarla bağlan­
tılı hiçbir imaja sahip olmadan bu varlıkları hissedebilir­
siniz. Bazen, örneğin, sabah egzersizlerinde insanlar
gerçekten bir varlığı fark ederler. Şimdi yaptığımız özel
egzersizin (*) bizi mükemmel saflık imajı ile birleştirme
gibi müthiş bir özelliği vardır. Bazılarınızın bu tür tecrü­
beleri vardır ve bana gelip onlar hakkında soru sorarlar
ve ben her zaman yaklaşık şunları söylerim: "Evet, ger­
çekten de öyle, ondan korkmamalısınız." Sonra da onlar
şunu söyler: "Bu sadece bir imajinasyon mu?"
Bu sadece imajinasyon değildir; imajinasyondur
ama fantezi ya da kendini aldatma değildir. Bizim bu
yüksek âlemle irtibat kurabilmemiz gerçek imajinas-
yonla, imajlann farkında olmanın gerçek gücüyle olur.

(*) Bir iç egzersiz "iğne deliği" olarak bilinir.


"E ğer Ç alışm a'y a h izm et ed er ve
onu n için e g irersek , k en d i tecrü ­
b e le rim e d ay an arak sö y le y e b ili­
rim ki, d ü n y ad a Ç alışm a k ad ar
v e fa k â r h içb ir şey y o k tu r. H er
şey b iz i ald atabilir; b iz k en d im izi
ald atab iliriz, yaşam b izi ald atab i­
lir ve arkad aşlarım ız da; am a Ç a­
lışm a asla!"

Düşen Yapraklar
ÇALIŞMA'DA TANRI İMAJI

1. Bölüm

Bu akşam Tanrı, Dünya ve Çalışma hakkında ko­


nuşacağımı söyledim. Bu kelimelerin her biri, bizim
için çok önemli olan bazı şeyleri temsil etmeli. Fakat
bunlar neyi temsil ederler? Sizden onlara bakmanızı
ve kendinize bu soruyu sormanızı isteyeceğim. Ne
duyduğunuzdan ya da size ne öğretildiğinden ayır­
maya çalışıp, Tanrı kelimesini kullandığınızda ya da
kullanıldığını duyduğunuzda, önce bunun size ger­
çekten ne getirdiğini kendinize sorun.1
Zihninize şöyle düşünceler gelebilir: "Ama bana
anlatılanlara bağlı olmak zorunda olduğum Tanrı ile
ilgili hiçbir tecrübem yok." Peki size kim anlattı? On­
ların ne tür tecrübeleri var? Hatta yalnızca size anlatı­
lanı ve duyduğununuz şeyleri alırsanız, size nakledi­
len nedir? Farz edelim ki, kendi kendinize gerçekten
şunları söylüyorsunuz, "Fakat kendime ait bir fikrim
olmah... Bana kendim için bir şeyler aktarılmalı, sade­
ce duyduğum ya da okuduğum kelimeler değil." Oy-

77
KUTSAL TESİRLER

leyse tamam, tüm duyduğumuz ya da okudukları­


mızdan yararlanalım. O zaman, Tanrı kelimesini duy­
duğumda, bana gerçekten kendim için idrak edebile­
ceğim ne kalır? Gerçekten kendim için idrak edebile­
ceğim bir şey!
Şu anki zamanda, pek çok sebepten dolayı insan­
lar, daha önce sormadıkları bu tip sorulan soruyorlar.
Fakat onlar bu soruları, çok ayrıntılı bir şekilde soru­
yorlar. Şu tip sorular sorarlar: "Bize Tanrı olarak tanı­
tılmış şey nasıl bir varlık olabilir? Kendi yarattıklarını
seven tamamıyla adil ve şefkatli bir Yaradan nasıl ola­
bilir? Bu T ann’mn bize gösteriliş şeklidir, her şeye ka­
dir, şefkatli ve sevecen. Böyle bir varlık nasıl olabilir?
İnsanlar onun bu dünyayı yaratm ış olabilm esinin
mümkün olmadığını hissederler. O zaman, derler, e-
ğer onun bu dünyayı yaratmış olabileceği mümkün
değilse ve dünya varsa, o hâlde, o da var olamaz, tü­
ründen bir tartışmaya girerler. Burada tamamen yan­
lış olan bir şey var.
Yüce bir varlıktan -dünyanın yaratıcısı- bahsetti­
ğim iz zaman, neyden bahsediyoruz? Bize ne anlam
ifade edebilir? "Dünyanın yaratıcısı" sözleri bize nasıl
bir şeyler ifade edebilir? Bu kelimelerden herhangi bi­
ri bize bir şeyler ifade edebilir mi? Tanrı hakkında
kullandığım ız kelimelerden herhangi birinin bizim
için bir anlamı var mı? Tanrı'nm var olduğunu ya da
olmadığını söylemek aynı ölçüde anlamsız değil mi?

78
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

Bu kelimeler bir şey ifade edebilir mi? Tann'nm olma­


dığını söylemektense, onun var olduğunu söylemek
daha çok şey mi ifade eder? Sadece kelimeler olmayan
bir şeyi inkâr ya da iddia edebileceğimiz herhangi bir
şey var mı? Bu, bize bir şeyler söylemeleri için uz­
manlara gidebileceğimiz bir şey değil, çünki uzman­
lar bu konuyu bize binlerce yıldır anlahyorlar ve bu­
nun hiç faydası olmadı... Yalmzca bizim aklımızı çok
daha fazla karıştırdı.
Bütün bunların nerede yanlış gittiğini, karmaşa
ve karışıklığın nerede olduğunu göremiyorum bile.
Tüm söyleyebileceğimiz şey karmaşa ve karışıklığın
olduğudur.
Peki ya bu ikinci kelime nedir? "Dünya" kelimesi­
ni kullandığımız zaman ne demek istiyoruz? "Yazar­
dan" (*) adlı bölümde Gurdjieff'in, insanlann bu keli­
meyi çok çabuk bir şekilde kullandıklarını ve herkesin
o kelimeyle başka bir şey demek istediğini söylediğini
hatırlayacaksınız; fakat "dünya" kelimesini kullanır­
ken ne hakkında konuştuğumuzu gerçekten bilmedi­
ğimizi ve konuştuğumuz şey hakkında bilgi sahibi ol­
manın hiçbir yolu olmadığını görme konusunda onun
söylediği şeylerin bizi yeteri kadar uzağa götürmedi­
ğini düşünüyorum. "Dünya" kelimesini kullandığı­
mızda ne anlatmak istiyoruz? Maddî nesnelerin tüm
bu düzeni, Yeryüzü üzerinde gördüğümüz her şey ve
i*)Ğİ.Gurdjieff: Tüm ve Her Şey, İlk Serileri: Beelzebub'utı Torunum Masallar (1974).

79
KUTSAL TESİRLER

diğer sistemler üzerinde kendimiz için imajine edebi­


leceğim iz şeyler, "dünya" kelim esini kullandığım ız
zaman uzmanların değil, bizim anlatmak istedikleri­
miz midir?
Eğer bize hiçbir şey ifade etmiyorsa "Tanrı" ve
"dünya" kelimelerini kullanm ayı bırakabilir miyiz?
Yıllarca benim izlediğim yol buydu. Mümkün olduğu
kadar "Tanrı" kelimesini kullanmaktan kaçındım, çün-
ki onu kullandığım zaman ne demek istediğim hak­
kında en ufak bir fikrim yoktu. Bu kelimelerle sizler,
her biriniz ne demek istiyorsunuz? Eğer bunlar yal­
nızca özel bir eğitim almış ya da bir çeşit özel zihne
sahip olan uzmanlara bir şeyler ifade ediyorsa, o za­
man acaba bizim için ne anlamı vardır? İnsanlarda şu
tembel düşünce şekli vardır: "Pekâlâ, birileri biliyor,
bunun bir anlamı olmak zorunda. Hem sonra, bunları
bilmek benim işim değil. Ben o özel meslekten deği­
lim." Fakat eğer bu şeylerin bir anlamı varsa, bunlar
size de bana da bir şeyler ifade etmeli, yalnızca uz­
manlara değil.
Şim di "Çalışm a" kelim esini kullanıyoruz. Bu,
"Tanrı" ve "Dünya" kelimeleri kadar sürekli ve sıkça
kullanılm ıyor, fakat biz onu burada şurada ve her
yerde kullanıyoruz. Ne demek istiyoruz? Yaptığımız
şeyin türünü mü ifade ediyoruz?2 İfade etmek istedi­
ğimiz şey bu mu? Ve Çalışmayı durdurduğumda, Ça­
lışma varlığını durdurur mu?

80
ÇALIŞMA DA TANRI İMAJI

Bazı nedenlerden ötürü, insanlar hemen hemen


daima "Çalışma içinde" olan insanlar hakkmda konu­
şacak bir şeyler buluyorlar. Bu tür kelimeler, böyle bir
şey ne anlama gelebilir? Diğer insanlar, "Tanrı’nm İşi"
ve "Tanrı'nın İşini yapmak" kelimelerini kullanırlar.
"Tanrı'nın İşini yapmak", "Çalışmada olmak"tan çok
daha fazla kullanılır, fakat onlar bununla ne demek is­
tiyorlar ve biz bununla ne demek isteyeceğiz? Bütün
bunların bizi ilgilendirmediğini, hepsinin bizim üstü­
müzde olduğunu -kendi sınırlarımız dışında- söyleye­
bilir miyiz? Öyleyse her şeyi bir kenara bırakıp şunu
söyleyelim: "Bunların hepsi uzmanları ilgilendirir, bi­
zi değil." Bunu yapabilir miyiz?
Şimdi geriye dönüp, insanların Tann hakkmda sı­
radan konuşmalarını ele aldığımızı varsayahm. Onlar
Tanrı'yı bir varlık, büyük bir varlık ve güçlü bir varlık
olarak düşünürler. Peki bir varlık nedir? Eğer bir var­
lık varsa, o zaman bir varlık yoktur da. Tanrı ne değil­
dir? Tanrı, bu durumda, sadece bütünün bir parçası­
dır. Fakat Tanrı neyin bir parçasıdır? Bu nedir? Tanrı
olan parça ve Tanrı olmayan parça-bu ne demektir?
Eğer "Hayır, bu doğru olamaz. Tanrı hepsi olmalı.
Başka hiçbir şey olmamalı." dersek, o hâlde ben Tan-
rı'yım, siz Tanrı'sınız, ve hepimiz Tanrı'yız. Ya da bu­
nu görüp de "Pekâlâ, ben Tanrı olmadığımdan emi­
nim. Öyleyse en azından Tanrı olmayan bir şey var, o
da ben." diyebiliriz. O zaman şunu söylemek zorun­

81
KUTSAL TESİRLER

dayız ki bu Tann yalnızca bir varlıktır, diğer varlıklar­


dan daha büyük bir varlık, fakat o zaman Tanrı'nın
yanı sıra pek çok şey daha vardır. Eğer "Pekâlâ, ben
de bir çeşit varlığım. Tann varlığı, benim varlığım, si­
zin varlığınız ve tüm hepimizin varlığı ve pek çok
varlıklar vardır. Tanrı yalnızca farklıdır." dersek, o za­
man, Tanrı nasıl farklıdır? Kendi varlığıma baktığımı
farz edelim. "Tamam, bu benim varlığım." diye kendi
kendime söyleyebileceğim bir şeyi nerede bulabili­
rim? Tanrı'nm varlığını bilemeyebilirim, peki ya be­
nim kendi varlığım? Kendime bakıyorum. Kalıtım yo­
luyla ya da kendisine yönelik etkiler yüzünden hare­
ket eden bir makine mi görüyorum? Burada, herhangi
bir varlığı nerede görürüm? Hiçbir varlık görmüyo­
rum. Öyleyse, muhtemelen hiç varlık yok! Eğer ken­
dimde bir varlık göremiyorsam, herhangi bir yerde
bir varlık olduğunu nasıl bilebilirim? Kendimde var­
lık diye adlandırabileceğim hiçbir şey göremiyorum.
Hatta, bunu istediğim i bile bilmiyorum. Eğer Tanrı
yalnızca bir varlık ise, o zaman O da benim olduğum
kadar bir gölgedir. Tanrı büyük bir gölgedir, bense
küçük. Bu konuştuğumuz şey hayaletler mi? Ben bir
hayaletim, Tanrı da bir hayalet. Muhtemelen öyle ya
da en azından öyle görünüyor. Ayrıca, benim gibi ve
Tanrı gibi olamayan pek çok şey daha vardır.
Öyleyse, ben Tanrı'yı bir varlık olarak düşündü­
ğüm zaman, çok yanlış, çok karmaşık ve çok karışık

82
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

bir şey var olmalı: Ve sonra kendime şunu söylüyo­


rum: "Peki, buna üzülüyor muyum? Tann'yı bir varlık
olarak düşünemediğim zaman bir şeyler kaybediyor
muyum? Tanrı ile olan bütün problemim nedir? Eğer
Tanrı bir varlıksa, büyük bir varlık, iyi bir varlık, güç­
lü bir varlıksa, benim O'nunla olan problemim dünya­
yı böyle yapmasıdır. Fakat O yalnızca bir hayalet ise,
bu şeylerin başka türlü olabileceklerini nasıl bekle­
rim?" Peki öyleyse, Tann'yı düşünüş şeklimiz gerçek­
ten bu mudur? Hayır, biz Tann'yı aşırı derecede ger­
çek olarak düşünüyoruz. Bütün bunları söylüyorum,
çünki bir ölçüde, insanın, herkesin yaptığı normal ko­
nuşma, yazma, öğretme ve de tüm bunlarla ilgili öğüt
verme yollanndan aynlması mümkündür.
Eğer, Tanrı yalnızca bir hayalet, bir fikir ya da bir
uydurma diyorsanız, öyleyse bu maddî dünyanın dı­
şında hiçbir şey mevcut değildir; makineler haricinde
hiçbir şey! Fakat o zaman, içimizden bir şey bunun
doğru olmadığını fark eder. Burada, her birimizin bu­
nun doğru olmadığından tamamen emin olduğu nok­
taya gelmeye başlıyoruz. Eğer bizden, Tanrı hakkın-
daki gerçeğin bizim için ne olduğunu söylememiz is­
tense, sadece bir başkasının kelimelerini tekrar ettiği­
mizi fark ederiz. Fakat bizden, sadece maddî nesneler
ve makinelerden daha fazla şeyler olduğu konusunda
bir şüphemizin olup olmadığını söylememiz istensey-
di, o zaman "Hayır" derdik, bu bizim kendi doğru-
muzdur.
83
KUTSAL TESİRLER

Ve bu dünya: Bu dünya o kadar çok önemli ol­


maktan ve birçok şeyin başka şeylere dönüşmesinden
başka hiçbir şey değil mi? Onun bir makine olduğunu
görüyoruz. Belki de, evrensel enerji alışverişleri ve
dönüşmeleri vs. hakkında bazı fikirlere sahip olmaya
başlamışızdır bile. Belki de bütün bunlar bizim için
şekillenm eye başlamıştır. Bunun hakkında çok ama
çok az şey biliyoruz. Fakat yine de, sizin, benim ve
her birimizin "Bu bir şey içindir'’ diyebileceğimiz bir
şeyimiz vardır. Aranması gereken bir şey var. Şimdi
anlayabildiğimizin ötesinde ve de buna rağmen var
olan bir şey. Bu şekilde ona yönelik bir şeyler hisset­
meye başladığımız zaman, sanırım bu hepim iz için
farklıdır. İşe Tanrı’dan bahsetmekle başlarsak, o za­
man ümitsiz bir karmaşanın içine düşeriz. Eğer, "Da­
ha başka bir şey var mı?" sorusuyla başlarsak, o za­
man "Evet, başka bir şey daha var." diyebiliriz. Bu
dünya tamamen anlaşılması gerekli olan bir yer mi?
Siz de şunu söylersiniz: "Hayır, bu tamamen anlaşıl­
ması gerekli olan bir yer değil."
Ama bunda tuhaf bir şey var. Yapan ile yapmak
arasında, yani bir şey yaptığımızda kendimizin, yaptı­
ğımız şeyden farklı olduğu konusunda çok sabit fikir­
liyiz. Böyle bir bölünmüşlüğümüz var. "Pekâlâ, bu be­
den ’ben’ değil, öyleyse ’ben’ve bedenim iki tanedir.."
diyor ve ikiye bölüyoruz. Bir şey yapıyorum, işte bu­
rada. Onu yaptım ve o da benden uzaklaşıyor. Onun

84
ÇALIŞMA T)A TANRI İMAJI

kendi mevcudiyeti var. Yaptığım o şey benden ayrı


bir şeydir. Bunun sadece bir aldanma olup olmadığını
kendi kendimize sormak bile bizler için çok ama çok
zordur, ki hiç de öyle değildir. Belki de, bu tür bir bö­
lünmeyi biz kendi kendimize telkin ediyoruz. Hay­
vanlar için böyle olmadığı hemen hemen kesindir. Bü­
yük bir olasılıkla, hayvanlar için dünya sadece bir tek
şeydir-bu sadece onlar için söz konusu olan ve onla­
rın bir tecrübesidir. Onlar kendilerini yaptıkları şey­
lerden ve etraflarında olup bitenden ayırmazlar. Peki,
niye biz bunu yapıyoruz? Öyle görünüyor ki, içimiz­
de bir şeyin tüm bu şaşkınlığı sunması gerekiyor. Ni­
çin? Sorular sormayan ve yalnızca yaşamaya devam
eden pek çok insan var. Hatta onlar hiçbir şey yapıp
yapmadıklarını bile kendilerine sormazlar. Onlar yap­
tıkları şeylerin sonuçlarma bile bakmazlar. Bu sorulan
sormaya başlar başlamaz, bir yerlerde Tanrı diye ad­
landırılan bir varlığın olduğunu ve bir dünj'a, bir
âlem veya onun gibi bir şey olduğunu düşünmeye
başlar başlamaz yaptığımız şey nedir? Bu, hayvanlara
benzeyip, neyin var olduğunu düşünmek ya da anla­
maya çalışmakla bir karmaşa yarattığımızı söylemek
midir? Sorular sormayan insanlarda bu tür karmaşık­
lıkların olmadığmı görebiliriz. Onlar gerçekten soru­
lar sormazlar mı? Evet, muhtemelen soruları sormaz­
lar, ama cevapları kabul ederler. Daha fazla bir şeye
ihtiyaçlan yoktur. Ama eğer bizim daha çok şeye ihti­

85
KUTSAL TESİRLER

yacımız varsa, belki de bizim için geriye gitmek ve sa­


dece günlük yaşayarak şimdiki hayatımızın gerekleri­
ni karşılamanın haricinde arayacak bir şey olmadığı­
nı, bizi bu konuda hiçbir şeyin ilgilendirmediğini söy­
lemek bizler için mümkün değildir. Bu tür basitliklere
geri dönemeyiz.
Öyleyse, bu tür bir karmaşamn içine düşmeyi na­
sıl önleyebiliriz? Gerçekten bu tür basitliklere geri dö­
nemeyiz, çünki biliyoruz ki gerçekten daha fazla bir
şey var. O yüzden, geri dönemediğimiz doğal bir hay­
van basitliği ile, taşıyamadığımız bir insan şaşkınlığı
arasında kalakaldık. Bu nedenle de Çalışm a’ya dönü­
yoruz. Diyoruz ki, bu Çalışma bizi kurtaracak. Peki,
bundan bahsederken ne demek istiyoruz? Sadece bir
tane daha karışıklık ve bir tane daha anlamsız bir keli­
meyi sunm uyor muyuz? Evet, olan bu. İnsanların
"Çalışma" kelimesini kullandıklarını duyduğum bü­
tün bu yıllar boyunca, bunun "Tanrı" ya da "Dünya"
kelimeleri kadar aynı tür boş, anlamsız kelimeler ola­
rak kullanıldığını gördüm.
Şimdi buna bir son verelim diyorum. En azından,
burada olduğumuz zaman boyunca, bunu bozmaya­
lım. "Çalışma" kelimesini kullandığımız zaman, ko­
nuştuğumuz şeyle ilgili bir şeyin varlığından gerçek­
ten eminsek, o zaman bu kelimeyi kendimiz için saf
olarak korumayı başarıp başaram ayacağım ızı göre­
lim.

86
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

"Çalışma" kelim esinin bir iyi avantajı, gönüllü


olarak kendisini bir varlığın içine yerleştirmemiş ol­
masıdır. Kendimizi "Bay Çalışma" ya da "Mukaddes
Peder, Çalışma" diye konuşmaya eğilimli hissetmeyiz.
En azından şu büyük avantaja sahibiz: Tanrı kelime­
sinde yaptığımız gibi, bir varlığa dönüştürmenin ger­
çek tehlikesi içinde olmadığımız bir kelimemiz var.
Dünyayı, sanki kendi içinde bir şeymiş gibi, var oldu­
ğunu düşünmenin yanılgısına düştüğümüz anlamda,
Çalışma hakkında bundan daha farklı bir yolla konu­
şulması gerektiğini fark ediyoruz. Biz Çalışma değiliz,
biz Çalışma'yı yapmayız, biz Çalışmanın içinde deği­
liz. Çalışma bağımsız bir şey, bizden tamamen farklı
değildir. En azından, Çalışm a'dan bahsederken ol­
dukça dikkatli olduğumuz zaman içine düşmeyeceği­
miz pek çok karışıklık vardır. Bu küçük bir şey değil­
dir. Çünki, bu konuda doğru bir şey elde edebilirsek,
belki o zaman tüm diğer şeyleri de doğru olarak bula­
biliriz.
"Çalışma" kelimesinin bir büyük avantajı şudur:
Gerçekten Çalışm a'yı çalışandan ayırmıyoruz. Eğer
bunun böyle olduğunu anlarsak, o zaman çok çok
önemli bir şeyimiz vardır. "Çalışma" kelimesini kul­
landığım ızda kendim iz hakkında konuşm uyoruz,
yaptıklarımız hakkında da konuşmuyoruz, fakat biz
kendimiz ve yaptıklarımız oradadır ve Çalışma da bi­
ze yapılan şey ve üzerimizdeki tesiridir. Çalışmanın,

87
KUTSAL TESİRLER

bizim üzerimizdeki bir tesir olduğunu söylemek doğ­


rudur. Çalışm anın, bizim yaptığımız şey olduğunu
söylemek de doğrudur. Çalışmanın, bizim tüm haya­
tımızın gerçeği olduğunu söylemek de doğrudur. Bu­
radaki güzellik, bize yanlış bir ayrıma yol açmayacak
bir şeyler ifade edebilecek bir kelimenizin olmasıdır.
Biz Çalışmanın her şey, tüm dünya, Tanrı olduğunu
söylemek istemiyoruz. Fakat kendi tecrübemiz doğ­
rultusundan baktığımızda, insanların "Tanrı'nm işini
yapmak" ifadesinde de bir anlam olduğunu görebili­
riz.
Bu durumda, çok ilerilere gitm eyeceğiz. Daha
sonra, şimdi söyleyebileceğimden daha pozitif sözler
olacaktır.
Söylemem gereken ve çok önemli olan bir şey de
şudur: Çalışmanın büyük bir bölümü tecrübelerimi­
zin ya da fikirlerimizin dışındadır. Bu bizim dışımız­
da -başka bir gezegen ya da başka bir yerde- demek
değildir, ama bizim bu şuurumuz, bu farkındalığımız-
da meydana getirilmemiştir. Bizim sıradan farkmdalı-
ğımızın dışında olan Vicdan'dan bahsettiği zaman
Gurdjieff'in ne demek istediğini, belki de yavaş yavaş
fark etmeye başlamışızdır. "Vicdan" kelimesini duy­
duğumuz zaman, onu hemen "Çalışma" ile bağdaştırı­
yoruz.
Çalışmanın bir gerçeklik olduğuna emin olduğu­
muz başlangıç safhasına erişirsek, -ki içimizde devam

88
ÇALIŞMA T M TANRI İMAJI

eden Çalışma, çoğunlukla anlayışımızın ötesindedir


ama yine de orada olduğundan emin olabiliriz- o za­
man, zaten bize çok önemli bir şeyler oluyor demek­
tir. Bu da, yalnızca dışarıdan toplanmamış bir tür id­
rake sahip olmaya başladığımızı gösterir. Birlikte ol­
duğumuz sabah toplantılarında sıradan olm ayan
m evcut bir şeyin farkına vardığım ızda, temrinlere
normalde yapabileceğimizden çok daha derine inerek
nüfuz edebildiğimiz zaman, bu gerçekleşmiştir. Bir
şeyler bunu mümkün kılmıştır. Şimdi kolayca, bir tür
düşünce tuzağına düşebiliriz: "Bir varlık mevcuttur."
İnsanlar böyle konuşur. Böyle bir şeyi olan insanların,
"Demek ki, bir Melek Gücü ya da bir Varlık geldi." de­
diklerini biliyorum. Bu üzücü bir şey, çünki bu zihin­
sel şekil ve imajların tekrar yanlış bir çeşide indirgen­
mesi demektir. Ama durum böyle değildir.
Önceki gün, havadan bahsettim, havanm bizi içi­
ne alan nasıl evrensel bir ortam olduğunu, bizim
onun içinde yaşadığımızı ve onun da bizim içimizde
yaşayan bir şey olduğunu söyledim. Havanm bir var­
lık ya da bir kişi olmadığını görmek hemen mümkün­
dür. Hava, başka bir şeye bir şeyler yapan bir nesne
değildir. Hava neyse odur ve böyle olmasıyla da Yer-
yüzündeki tüm yaşam mümkün hâle gelmiştir. Çalış­
manın, bir varlık ya da yaptığımız bir şeyden ziyade
-bir hareket, bir çift ayakkabı yapma ya da başka şey­
ler değil de- daha çok böyle bir şey olduğunu söyle­

89
KUTSAL TESİRLER

dim. O bir varlıktan daha fazla bir şeydir. Varlık yal­


nızca bir gölgedir. Varlık hiçbir şeydir... Varlığın bir
cismi yoktur, ne bizim varlığımızın ne de bir diğeri­
nin. Eğer bu havanın bir varlıktan daha küçük oldu­
ğunu söyleseydik tamamen geriye dönüş yapmış
olurduk. Ama hayır, o bir varlıktan daha küçük değil­
dir. O, varlıktan daha fazladır. Bir varlığın sahip oldu­
ğu sınırlamalar onda yoktur. Diğer şeyleri inkâr etme­
den var olamayan bir varlık değildir o. Hep inkâr ve
hep reddeden, bizim varlığımız, bizim gerçek mevcu­
diyetim izde. Bu bizim hapishanemizdir. Eğer Tanrı
aynıysa, o zaman Tanrı da bir hapishanededir. Fakat
hava bir hapishanede değildir.
Doğal olarak, havadan çok daha yüce şeyler de
vardır, ama onlar varlık değildir. Bir varlığın mevcu­
diyeti fikrinden ve var olmanın görülebilen, Dünya
gibi cisimsel olduğu fikrinden ve bütün bu şeylerin
var öldüğü düşüncesinden kendimizi gerçekten nasıl
kurtarabiliriz? Zorluk buradadır.
"Çalışma"dan bahsederken, bütün bunlardan çok
daha fazla şey ifade ediyor olmalıyız. Bu çok daha
fazlalık, korkunç bir şekilde anlayışımızın üstündedir.
Bu akşam konuşmamızın bir sebebi de bazılarınızın
bu tür şeyleri anlamaya başladığı içindir. Bu, size öğ­
retilen her şeye -Tanrı, dünya, varlık, m evcudiyet,
gerçeklik ve diğer her şeye- yeni bir yöntemle bakıl­
ması gerektiği ve bakılacağı konusuyla karşı karşıya
kalmak zorundasınız demektir.

90
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

2.Bölüm

Soru, Bay Bennett tarafından soruldu: Çalışma ne­


dir?3

Öğrenci A: Çalışmayı, evrende yer alan bir hare­


ket ve onun gibi bir şey olarak hissediyorum....
J.G.Bennett: Nerede yer almak?
A: Evrende.
JGB: Evrende mi? Tüm evren mi?
A: Tüm evren. Ve bir şekilde biz insanların orada
bir rol oynaması gibi ve...
JGB: Tüm evrende nasıl bir rol oynayabiliriz?
Öğrenci B: Benim Çalışma'dan anladığım, Yüce
Güçlerin ve daha ötesinin, bizim anlayamadığımız,
kendi anlaşılamaz amaçlarına ulaşmak için, insanlarla
birlikte yaptıkları bir eylemdir. Ve eğer insanlar ken­
dilerini bu eylem içine katabilirlerse, Çalışma onlar
aracılığıyla gerçekleştirilir.
JGB: O hâlde Çalışma vasıta olarak kullanılan bir
araç, bir eylemdir.
B: Evet.
Öğrenci C: Bana göre Çalışma... meydana gelen
her şeyin temelinde yatmaktadır.
JGB: Çalışma olmayan bir şey var mıdır? Bazen
"Çalışma benim içimde" bazen de "Çalışma benim

91
KUTSAL TESİRLER

içimde değil" diyebildiğiniz anlar oluyor mu?


C: Sanıyorum, o hep orada. Ondan başkası için
var olamazdım.
JGB: Peki, öyleyse, senin kendi iraden ve kararı­
nın onunla hiçbir bağlantısı olmadığı zaman sen ne
yaparsın? Dünyayı değirmen gibi döndüren yalnızca
mekanik bir işlemdir, bu duruma bakış açınız bu mu?
C: Hayır.
JGB: Neden değil? Çünki söylediğiniz bu.
C: Onu söylemek istemedim.
JBG: Siz dediniz ki, bu, bir saatin zembereği gibi
her şeyin arkasındadır... yalnızca tekerlekleri döndür­
mek için itiyor, öyle mi?
C: Şey, bilmiyorum. Her şeyi harekete geçirenin o
olduğunu söyleyecektim.
JBG: Her şeyi mi? Diğer bir deyişle, içindeki bazı
yaylarla saat gibi işleyen bir mekanizma gibi mi? Ve...
bütün tekerleklerin dönmesini sağlayan yay da bu Ça­
lışma. Demek istediğiniz bu mu?
C: Evet, fakat meydana gelen diğer şeylerin olası­
lığını kaldırdığını düşünmüyorum... Mekanizma için­
de seçim ve bağımsızlık anları da olabilir; ama hepsi­
nin ardında olan Çalışma'dır, her şeyin temeli. Bunu
başka bir şekilde göremiyorum. Ondan önce gelen bir
şey de görmüyorum.
JBG: Sizin söyledikleriniz diğer insanlardan fark­
lı, o nedenle, belki de bu konuda yeni görüşler edine­

92
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

biliriz... burada bir şeyleri meydana çıkarmaya çalış­


mam bu yüzdendir. "Her şey" dediğiniz zaman -ki o
her şeyin temelidir- tahminen şunu söylüyorsunuz:
Her şey; yapıcı, yıkıcı, iyi, kötü, yaşam, ölüm. Bir in­
sanla bir hayvan arasındaki farkı bunun yarattığını
reddedersiniz, çünki sizin için insanlarda, hayvanlar­
da tamamen aynı şey geçerlidir. Öyleyse, biz niçin bu­
radayız? Buradaki varlığımızın önemi nedir? Tabiî
eğer Çalışma varsa?
C: Fakat bana öyle görünüyor ki, Tann'dan başka
hiçbir şey yoktur, ama Tanrı'yı göremezsiniz, öyleyse
burada olmanın amacı Tanrı'yı görmektir.
JBG: Niçin Tann'dan başka bir şey olmadığını dü­
şünüyorsunuz?
C: Başka bir şey olabileceğini tasavvur edemiyo-
rum-demek istediğim...
JBG: Fakat bu bir tür kolaya kaçış değil mi?
C: Ama buradaki her şey Jan rı'n m bir sonucu
olarak görünüyor.
JBG: Sonuç başka bir şeydir, fakat siz her şeyin
Tanrı olduğunu söylediniz.
C: Bilmiyorum. Bu ayrımı tekrar, daha önce söy­
lediğim gibi yapmak istiyorum... Çalışma vardır ve
sonra onunla geri gelen tüm bu tezahürler vardır.
JBG: Öyleyse Çalışma senin için kısaca Yaratılış
mı? Bütün yaratılış Çalışma mı?
C: Bana göre yaratılış Çalışma’nın bir tezahürü­

93
KUTSAL TESİRLER

dür ve Çalışma yaratılışın temelinde olandır.


JBG: Görüyorsunuz, belki de diğer insanlar Çalış-
ma'ya çok sınırlı bir anlam verdiler, ama ben umuyor­
dum ki, siz daha fazla şeyleri meydana çıkaracak bir
şeyler söylersiniz; fakat şimdi bunu o kadar sınırsız
yapıyorsunuz ki, bu artık hiçbir şey ifade etmiyor. Bir
ayrım olduğunu söylemiştiniz. Ama size, zihninizde
"çalışma" ve "çalışma değil" arasında bir fark olup ol­
madığını soruyorum; ya da zihninizde değil de, tecrü­
belerinizde böyle bir fark var mı?
C: Bilmiyorum.
Öğrenci D: Bana göre Çalışma.... sanıyorum bu
konu hakkında çok az şey biliyorum, ama "Çalışma"
diye adlandırabileceğim şeyle ilişki kurmuşum gibi
görünen bazı zamanlar da var ve tekrar diyebilirim ki
o her zaman orada. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim
yok ama kısaca o orada....
JBG: Gördüğün şeyi anlamaya çalışalım. Her şey­
den önce, zaman zaman onunla ilişki kurduğunuzu
ya da onun farkında olduğunuzu hissettiğinizi söylü­
yorsunuz. Bu konuda sana katılıyorum ve bu da bize
konuşacak bir şeyler sağlıyor; çünki onun orada oldu­
ğunu hissettiğinizi söylediğiniz zaman, onun farkında
olun ya da olmayın, diğer insanların söylemiş olduğu
şeylerden farklı bir şey söylüyorsun. Çünki insanlar
onun bir işlem ya da eylem olduğunu söyledikleri za­
man, bu onun sadece olay meydana gelirken orada ol-

94
ÇALIŞMA DA TANRI İMAJI

ması dışında hiçbir şey ifade etmez. Fakat bu şekilde


Çalışma'dan bahsettiğiniz zaman, ki bu bizim nadiren
direkt olarak farkında olduğumuz bir durumdur, ora­
da olan bir şeydir ve onun orada olduğundan eminiz-
dir. Ve ben Çalışma hakkında konuştuğum zaman,
kesinlikle bir şeyler hakkında konuşmak istedim. Di­
ğer insanların bahsettiği belirsiz fikirler konusunda
konuşmak istemedim, çünki onların gerçekten hiçbir
anlamı yok... Fakat siz, hepimizin fark edebileceğini
zannettiğim bir şey söylüyorsunuz. Yaptığım ız şey­
den daha fazla olan bir şey hakkında konuşuyoruz,
üstelik az çok farkına varabileceğimiz bir şey. Şimdi
size bu soruyu sormak isterim: Çalışma vardır ve Ça­
lışma yoktur diye mi düşünüyorsunuz? Çalışma ol­
mayan başka bir şey vardır. Cevabınız nedir?
D: Tekrar "evet" ve "hayır" derdim, çünki Çalışma
her zaman orada, fakat çok sık algılanmaz.
JGB: Pekâla, o algılanmadığında demek ki başka
bir şey vardır.
D: Evet. Başka bir şey olmalı.
JBG: Eğer "mekaniklik" gibi bir kelime kullanırsak
-örneğin, Gurdjieff mekaniklik ve Çalışma arasında
bir kıyaslama yapar- tecrübelerinizden yola çıkarak,
mekanikliğin var olduğunu ve "Çalışma" olan bir şe­
yin varlığını kabul edebileceğinizi, söyleyebilir miydi­
niz?
D: Evet, söyleyebilirdim. Yine de, Çalışma var ol­

95
KUTSAL TESİRLER

maya devam ediyor.


JBG: Hayır, hayır.
D: O sadece çalışmıyor.
JBG: Bu doğru... Ve çalıştığı zaman, mekaniklik
de var olmaya devam ediyor. Bu, iki tane oda var, de­
meye benziyor. Eğer biz bu odanın içindeysek, bu de­
mek değildir ki diğer odanın varlığı sona eriyor. Bili­
yoruz ki, bu odada olmakla diğer odada olmak ara­
sında fark vardır. Odaların ikisi de orada. Bunun gibi
bir şey, öyle değil mi?
D: Evet.
JBG: Ve bu, bizim çok sık içine girmediğimiz bir
oda, fakat girdiğimiz zaman farklı, size göre böyle bir
şey mi?
D: Evet, hemen hemen.
Öğrenci E: Bana göre, Çalışma'nın objektif tecrü­
besi anlama, birleştirme, konsantre olma, kümeleşme
dürtüsüdür. Bu çok nadiren tecrübe edilir. Fakat sanı­
yorum deneme ve birleştirmenin temel dürtüsü... be­
nim yerine getirmek durumunda olduğum değil, içi­
ne dahil olunacak bir eylemdir ve dağılmayı, uzaklaş­
mayı ve yayılmayı isteyen her şeyin karşısındadır. Be­
nim düşündüğüm resim şöyleydi: Sürekli aşağılara a-
kan, yayılan, gittikçe genişleyen ve daha da çok yayı­
lan bir nehir ve somon balıkları sıçrıyorlar, fakat bunu
sürdüremiyorlar ve genellikle aşağıya doğru sürükle­
niyorlar, fakat yine de ara sıra sıçrayabiliyorlar. Bana

96
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

göre Çalışma, sudan çıkmaya çalışan, dağılmış olan


şeylere rağmen onlan birarada tutmaya çalışan somon
balığının sürüklenişi gibidir. Benim düşündüğüm şey
bu dışa sürüklenme... biz tezahürle ilgili olarak konu­
şuyorduk.
JBG: Çok iyi. Sen, Gurdjieff'in "Çalışma, Doğa'ya
ve Tanrı’ya karşıdır." sözündeki klâsik resmini görü­
yorsun. Biliyorsun ki sık sık bunu söyleriz. Doğa, bu
yukarı ve aşağı doğru olan akıntı, Çalışma ise sırtını
kaynağa dönen akıntıya karşı gitmektir. O zaman, bu
bir anlam taşır. Çalışma, bu her ne ise, kaynağa doğru
hareket eden, dönüşü mümkün olan hareket ya da ha­
reketin kendisi ya da bununla bağlantılı bir şeydir...
Sanıyorum denilebilir ki, mekaniklik kelimesi ile da­
ğılarak giden akıntıyı, Çalışma kelimesi ile geri dönen
akıntıyı kastediyoruz. Eğer Çalışma kelimesini her iki­
si için de kullansaydık, bu anlamsız olurdu.
Öğrenci F: Tanrı'dan yardım istem ek, aynı za­
manda da ona karşı çıkmak bana doğru bir şey gibi
gelmiyor...
JBG: Evet, Âdem Eden Bahçesi'nden kovulmuştu.
Bu demek değildi ki, Tanrı Âdem'den oturup da vaz­
geçm esini bekledi. Onun görevi, kovulm uş olması
gerçeğine rağmen deneyerek bahçeye geri dönüş yo­
lunu bulmaktı. İşte böyle bir fikir.
Öğrenci G: Ben bunu şöyle görüyorum... Güven
elde edebilmek için açık olmak zorundayız.

97
KUTSAL TESİRLER

JGB: Çok iyi. Bu, buna oldukça önemli bir ilâve.


Bu Çalışm a’ya güvenme olayı. Fakat bu "Çalışma'ya
güven" deyiminden nasıl bir Çalışma resmi elde edi­
yorsunuz?
G: Tüm söyleyebileceğim şey bunun herhangi bir
güç ya da belirli bir güç olduğudur.
JGB: Yapılması gerekli bir ayrım var. Diyelim ki,
bir dağa tırmanıyorsun: Benim, üzerim deki halatın
kopmayacağına güvendiğimi ya da önümdeki dağcı­
nın hata yapmayacağına güvendiğimi söyleyebilirsin,
yani bir dağ çivisini yerleştirmesi gerektiğinde bunu
emniyetle yapacaktır. Anlıyor musun?
G: Hayır.
JGB: Sen farkı anlamıyorsun. Diyorum ki, meka­
nik ya da doğru olarak işleyen bir şeye güvenmekle,
zekice işleyen bir şeye güvenmek arasında farklı bir
çeşit güven olayı vardır.
G: Evet, farkı görebiliyorum.
JGB: Çalışma'ya güvenmeyi düşündüğün zaman,
ne çeşit bir güveni düşünüyorsun?.. Bazen, Çalışma­
nın bizim en yakın arkadaşımız olduğunu düşünü­
rüm. Çalışma güvenebileceğimiz bir şeydir. Buna ben­
zer bir şey söyledim. Ve bir arkadaş olarak görünen
bu Çalışma, senin söylediğine uyan türden bir görün­
tüdür. Bununla kastettiğin bu mu?
G: Sanırım, tam arkama dayanıp da oturmaya ni­
yetlendiğim noktada Çalışma'ya çok fazla güveniyo­

98
ÇALIŞMA T>A TANRI İMAJI

rum... Sadece oturup Çalışma'ya güveniyorum... Ne­


redeyse hiçbir şey yapmadığım bir noktada. Çok pasif
duruma geliyor ve şunu söylemeye niyetleniyorum:
Güzel... eğer Çalışma'ya güvenirsem o zaman o ger­
çekleşir...Fakat daha sonra görüyorum ki, bu öyle ol­
muyor....
JGB: Çünki Çalışma gerçek bir arkadaştır. O, ken­
din için yapmak zorunda olduğun şeyi senin için yap­
mayacaktır. Eğer Çalışma senin zayıflıklarım destek-
leseydi o zaman gerçek bir arkadaş olmazdı. Öyleyse,
Çalışma'dan o şekilde bahsettiğin zaman, ondan ger­
çekten fark eden bir arkadaş olarak konuşursun, sen
istediğin zaman sana şekerler veren birisi olarak de­
ğil-
Bir öğrenci, bizim dilimiz ve kavramlarımızın neden
olduğu kaçınılmaz sınırlamalar üzerine yorumda bulundu.
JGB: Çalışma hakkmdaki tüm konuşmalarımızda
karşılaştığımız zorlukların, daha önce Demiurgo'dan4
bahsettiğim zaman karşılaştığımız zorluklarla aynı ol­
duğunu anlıyorsunuz. Bu durum kendi varlığımızdan
daha farklı ve daha büyük bir varlık hakkında konuş­
tuğumuz zaman içine düştüğümüz genel bir zorluk­
tur. Bizler, kendi kavrayışımız ve deneyimlerimiz yo­
luyla, her şeyi nesneler ve insanlar etrafında gruplaş-
tırmaya alışığız. Ve herkes bundan ya nesneler, güçler
vs. ile bağlantılı enerjilerden ve nesnelerden bekledi­
ğiniz türde bir eylemmiş gibi bahsetti ya da şimdi,

99
KUTSAL TESİRLER

pek çoğunuz ondan kişisel bir şekilde bahsetm eye


başladı. Bu tarafın açıkça, daha öne çıkmasını kesin­
leştirmek için bunu teşvik ettim. Fakat şimdi söylenen
kesinlikle unutulmamalıdır: Bizim düşünme şeklimiz­
de bu sınırlama vardır, çünki bizim algılamamızda da
bir sınırlama vardır. Biz olayları, ya bizim dışımızdaki
nesneler olarak ya da içimizdeki kişiler olarak algıla­
rız... Biz böyle yaratıldık. Sahip olduğumuz bu garip
durum, her şeyi ya kişisel bir şeye ya da nesne gibi
şeylere atfetmemizi hemen hemen imkânsız kılmakta­
dır. Hatta bunlar yerçekimi ya da elektrik gibi evren­
sel oldukları zaman bile, biz hâlâ onları, kendilerini
gösterdikleri m addî objeler hâlinde düşünürüz. Ve
biz, şuur ve düşünce gibi şeyleri düşündüğümüz za­
man bunları insanlara, kişilere bağlarız. Bunun üste­
sinden gelmek ve bundan kurtulmak oldukça zordur,
çünki buna o kadar koşullanmışız ki, Tanrı’yı düşün­
düğümüz zaman bile onu bir kişi olarak hayal ederiz.
Buna, Tanrı'yı kendi suretimizde yaratmak denir. Öy­
leyse, söylenen şey, sanıyorum, çok önemli bir adım­
dır: Bu, Çalışma'da bu niteliklerin -arkadaşlık, koru­
ma vb. duygusu- olduğunu fark etmektir, fakat bun­
dan dolayı da, Çalışma, bir yerlerde var olan bir var­
lık gibi düşünmeye başlanmamalıdır.
Öğrenci H: Pekâlâ, benim Çalışma hakkındaki
imajım onun çok zeki bir şey olduğu ve görevinin ger­
çek olmayanı gerçeğe çevirmek olduğudur... O, evren­

100
ÇALIŞMA D A TANRI İMAJI

sel bir eylem ve özel bir eylem şeklini alır. Öncelikle


onu evrensel bir eylem gibi görüyorum çünki bütün
için bir şey gereklidir ve özel bir eylem olarak da in­
sanların içine ve özel bir olayın içine girebilir.
JGB: Doğru. Evet, sana bu konuda katılıyorum.
Fakat netleştirmek istediğim tek bir şey var, bunu as­
lında imalı bir şekilde yapmalıyım, bu aslında bizi il­
gilendiren bir şey değil mi? Belki de Çalışma'da bizim
erişemeyeceğimiz ve insanüstü bir şeyler olabilir. Fa­
kat biz Çalışma'dan insanoğlunun ya da içinde yaşa­
dığımız dünyanın kaderi ile ilgili bir şey -siz "evren­
sel" kelimesini kullanıyorsunuz- olarak bahsediyoruz.
Sizin bu evrensel kelimesini soyut bir anlamda kulla­
nıp kullanmadığınızı anlamak istiyorum.
Öğrenci I: Sanırım şöyle başlam ak zorunday­
dım... yalnızca Çalışma yoluyla kendim oldum ya da
olabilirdim... Çalışmanın ne olduğu konusundaki bu
şey içimde var ve aynı mekânı dolduran tek kelime
anlam lılıktır. Ve bazı zamanlar vardır ki, ne yaptığım
ya da neler oluyor'un anlamlılığı ile gerçekten bağlan­
tı kurar gibiyim ve bunun olmadığı zamanlar da var­
dır. Bir konuşmada, yaptığım bir el hareketi olabilir ki
bunun konuşmayla hiçbir alâkası, konuşmada hiçbir
anlamı yoktur. Bazı Yunanlılar demişlerdir ki, güzel­
lik birçoktan bir tanesini seçmektir ve ben gerçekten
anlam konusunda bunu hissediyorum. Anlam bağlan­
tıdır... Şimdi de Çalışm a’ya güvenmek ve dağa tır­

101
KUTSAL TESİRLER

manma görüntüsü hakkında konuşalım: Bu ip değil


ve insana dağ çivisini çaktıran şey zekâ değildir, dağ­
dır, dağdaki kayalardır ve üstünde durdukları kayaya
çiviyi yerleştiren insanın amacıdır. Kaya ile onun ara­
sında olan ya da olabilecek bir şey vardır.
JGB: Eğer birisi buna bakıp da onu yapanın dağcı,
insan olduğunu söylerse bunda eksik bir şeyler var,
diyorsun. Bu taş diyebilirsin, çünki taşın o sorumlu­
luk anında senin için her şeyi zorlaştırmasıyla beraber
bir şekilde sana yardım da edecek olan çok garip bir
tecrübe vardır. Gerçek anlamda bu senin düşmanın
değildir. Bu bütün, kişisel olmayanı, her ikisinden de
daha büyük bir şeyde, yalnızca daha büyük değil, ay­
nı zamanda da farklı bir şeyde birleştirerek bir şey
vermek için biraraya gelir. Eğer ben, benim güvendi­
ğim şey o insandır dersem, sen hayır dersin, benim
güvendiğim şey ağırlığım ı taşıyacak olan kayadır.
Eğer ben, güvendiğim şey kayadır dersem, sen hayır
diyeceksin, bir dağ çivisini kullanabilecek yetenekteki
insana güvenirim. Eğer ben, bu ikisinin bir birleşimi­
dir, yaratılmış olan şartlardır dersem, tekrar hayır ge­
lecek çünki onun olacağına inanmama rağmen, şartlar
henüz yaratılmamıştır. Ben oradaki potansiyele güve­
niyorum ve bu potansiyel, ağırlığımı ve hayatımı ris­
ke edecek kadar benim için gerçektir... Bunu gerçek­
ten yapana kadar bilmiyorum. İnsan kendi yaşamın­
da, denenemeyen bir şeye güvendiği zaman bu garip

102
ÇALIŞMA D A TANRI İMAJI

duygu ortaya çıkar. Bunda bizim Çalışma resmimizle


bağlantılı oldukça fazla şey vardır. Çalışmanın her za­
man orada olduğunu söylediklerinde buna ulaşmak
isteyen pek çok insanm denediği şey budur ve hâlâ
bir anlamda o orada değildir. Bir bakıma, ondan gö­
zünü kaçıran pek biz kendimiz değiliz. Aslında o biz­
den kaçar gibi görünmektedir. Ama ona güveniyoruz
ve ağırlığımızı da ona emanet edebilme noktasma ge­
liyoruz. Bu resimde yardım a olacağına çok inandığım
bir şey var. Hepimizin dağcı olduğunu varsayarak,
d ağ alık nedir, diye sorsaydım anlardınız. Nedir o?
Bunu gerçekten denemiş insanların cevabı, dağlara
tırmanmaktır, olmazdı. Onlar bunun dağlara tırman­
maktan çok daha farklı bir şey olduğunu bilirler. Bu
benzersiz bir hayat tecrübesi türüdür... ve bunun çok
büyük bir bölümü de orada güvenin ortaya çıkması­
dır... çünki dağa tırmanma işinde her şey güvene da­
yanır.
Öğrenci J: Sanırım verebileceğim bir imaj şöyle
olurdu: Çalışma güneş olurdu, Çalışmamn hareketleri
Yeryüzü üzerindeki güneş ışınları olurdu. Burada gü­
neş ışınlarının yeryüzünde yaşayan farklı şeyler üze­
rinde farklı etkileri vardır.
JGB: Güneş ve onun tesiri gerçekten birbirinden
ayrılamaz. Bir insan bunu yapamaz ve ihtiyaç da duy­
maz. Güneş ışınları içindeysek, güneşin varlığı içinde-
yizdir. Güneş ışığında olmaktan bahsederken, gerçek­

103
KUTSAL TESİRLER

ten güneşin tezahürleri içindeyiz dernek istem iyo­


ruz... Biz böyle bir ayrım yapmayız. Bazen, biz güne­
şin içindeyiz deriz, bazen de güneş ışıklarının içinde.
Güneş Yeryüzü'ne hayat verir, o enerjidir, Yeryüzü'ne
hayat veren güneşin ışığı ve sıcaklığıdır, dediğimiz
zaman, gerçekte farklı şeyler demek istemiyoruz. İn­
sanlar Çalışma eylemini Çalışma'dan ayıramazlar. Ça­
lışm a ve eylem birdir. Bu güneş sistem inde, güneş
Kaynak’tır, fakat güneş ve güneş sistemi vardır diye­
rek bir ayrım yapamayız, çünki tüm bunlar çok yakın
bir şekilde birbirleriyle bağlantılıdır. Güneşten ayrı
olarak bahsetmemiz sadece onu uzayda bir obje ola­
rak görmemiz yüzündendir.
Öğrenci K: Ben bunu, bir bahçedeki bitkilerin ih­
tiyaçlarına özen göstermek gibi görüyorum.
JGB: Bahçe mi, bahçıvan mı?
K: Bahçıvan Çalışma'dır.
JGB: Bu gerçekten çok basit bir bakış tarzıdır. Bu­
rada bahçıvan olarak bir kişi görünmesi açıkça bir ku­
surdur, fakat bunu düzeltmek çok zor da değildir,
çünki bir kişi olarak bahçıvan, bahçıvanın yaptığı şey
kadar önemli değildir. Şimdi çizdiğiniz resmin; geçen
gün Demiurgo hakkında söylediğim şeye uyduğunu
görürsünüz. Doğa'yı bahçe olarak, Demiurgo'yu bah­
çıvan ve Bilgeliği de bitkiler ve tohumlar arasında se­
çim yapma gücü olarak düşünürsek, bize şimdi veril­
miş olan resim her şeye uyar. Çalışmanın iyi bir düze­

104
ÇALIŞMA TtA TANRI İMAJI

nin başarılmasıyla ilgilendiğinden daha fazla bir şey


söylemeyeceksek -eğer bahçıvan Çalışmanın gerçek
bir resmi ise- o zaman geçen gün söylediğim şeye geri
dönüp, Çalışma ile ilgili demek istediğimizin Demiur-
go ile anlatmak istediğimizle aynı olduğunun ortaya
çıktığını söyleyebiliriz. Ama benim için bu böyle de­
ğildir. Eşim Elizabeth ve ben kuzey İran'da iken başı­
mıza gelen bir olayı düşünüyorum. Size hikâyeyi an­
latacağım: Biz Kasr-ı Şirin'e doğru gidiyorduk, Afga­
nistan tarafına gidenleriniz olduysa mutlaka oraya
uğramıştır, ama belki de Kasr-ı Şirin'in içinde eski
İran Şahma ait ünlü bir saray olduğunu bilmiyordu­
nuz... Biz onu görmek istedik. Onu soruşturduğum
zaman onun birisine devredildiğini söylediler. O za­
man da, -benim Farsçam çok kötüydü- Sahib-i Bagh-i-
Shah'ı sordum, ki en azından anlamının Şah'ın bahçe­
sinin sahibi olduğunu biliyordum, birden birisi yerini
gösterip "İşte orada!" dedi: Onun arkasından arabaya
bindik ve bu kibar adam bizimle gelerek bize bahçeyi
gösterdi ve "Burada piknik yapmak ister miydiniz?"
diye sordu. Çok daha sonradan fark ettik ki, bu iyi
adam bizi o güneşin sıcağında Kasr-ı Şirin'in yaklaşık
üç mil dışındaki harika bir bahçeye götürmüştü. Bura­
sı nar ağaçları, çiçekler ve meyvelerle dolu, muhteşem
üzüm bağları olan, her yerde her türlü güzelliğin ol­
duğu ve derelerin aktığı bir bahçeydi. Gerçekten de
güllerle dolu çok güzel bir yerdi ve biz hiç kimseyi

105
KUTSAL TESİRLER

görmedik. Sonradan fark ettik ki bu adam o bahçenin


sahibiydi ve biz piknik yaparken rahatsız olmayalım
diye diğer bahçıvanlara, yanımıza gelmemelerini söy­
lemişti ve kendisi de tekrar 1,5 km geriye yürümüştü.
"Bu, mükemmel bir m isafirperverlik." diye düşün­
düm. Görüyorsunuz, bu bahçıvanların yapacakları bir
şey değildi. Bize orada piknik yapmak için izin ver­
meyebilirlerdi. Bahçenin tadını yalnız başımıza çıka-
rabilmemiz için oradan gitmeyebilirlerdi, fakat bahçe­
nin sahibi bunu yapabilirdi. Bence Çalışma, Vakt Ci-
wan'dan daha çok Sahib-i-Bagh-i-Shah gibidir. Vakt
Ciwan, yani bahçıvan, Demiurgo gibidir; fakat Çalış­
manın bir şekilde bir bahçıvanm görebileceğinden da­
ha geniş ve daha cömert bir manzarası vardır. Bunu
anlıyor musunuz? Düzenden daha yüce olan bir şey
vardır.
Öğrenci L: Fakat bahçe imajını kullanarak, Çalış­
manın garipliğinin, bitkilerin ne olacaklarına kendile­
rinin karar vermelerinde olduğunu söylemek zorunda
kalabilirsiniz. Öyleyse bahçenin sahibi Tanrı, bahçı­
van ise Demiurgo'dur. Tanrı bize dönüşüm imkânı,
Demiurgo ise araçları verir. Fakat tohumlardan daha
farklı bir şey olma, kendi dönüşümümüz için verilen
araçları kullanma seçimi kararı bahçenin içindedir...
ve -biz ilgilendiğimiz sürece- Çalışmanın karakteristik
özelliğini ve farkını meydana getirir.
JGB: G örüyorsun, Tanrı kelim esini kullandın

106
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

-bahçenin sahibi Tann diye- aynı zamanda da bitkiler­


den seçme gücüne sahipler diye bahsettin. Birçok ke­
reler söylediğim gibi, şimdi burada da, bunu elimden
geldiğince net söylemeliyim: Diğer insanlarla alâkalı
olan ve nesnelerin sahibi olan bir kişi olarak Tann ke­
limesini kullandığımız zaman yine bu zorlukla karşı
karşıya kalıyoruz... Fakat bugün bu konuşmayı yap­
maktaki amacım Tann hakkında konuşmamızı müm­
kün kılmak içindi... Aranızdaki tüm bu konuşmalar­
dan ortak bir konu çıkıp çıkmayacağını görmek iste­
dim.
Bir yerde birisi Çalışma Tanrı'dır dedi. Bir başka
grupta başka birisi daha bunu söyledi, fakat... Tanrı
var olan her şeydir anlamındaki kamu tannsal (pante­
izme ait) düşüncedeki gibi değil. Tanrı'yı bir kişi ola­
rak sınırlama fikrinden uzaklaşmalıyız, ama Tann her
şeydir deyip de geri kalan şeyleri atacak kadar uzak­
lara değil.
Burada gördüğüm başka bir şey daha var: Bir
bahçıvan ya da bahçenin olması gibi Tann ve Çalışma
yoktur. Önemli olan "yapma" hakkında ne konuştu-
ğumuzdur. Yapma konusundaki kendi tecrübeleriniz­
den bir şeyler anlamış olduğunuzu ümit ettim ve ina­
nıyorum ki bu oldu, yani yapma, ayrımın tamamen
ortadan kaybolduğu noktaya doğru "yapan"ın ve "ya-
pılmış"ın ya da "fail"in ve "faaliyet"in birbirine yaklaş­
ması, biraraya gelmesidir. Kendi deneyimlerimizde,

107
KUTSAL TESİRLER

"Ben" ile, yaptığım şey arasında bir ayrım vardır. Ve


bu, mekaniklikten uzaklaşmak, maksatlılığa sahip ol­
mak amacıyla olmaktadır. Bunlar yine, bazılarınızın
kendi kendinize tecrübe ettiği birbirine yaklaşma ve
biraraya gelmedir, ki burada siz ortadan kaybolursu­
nuz. Eylemin mükemmelliğine yaklaşmayı gösteren
bu yok oluş, anlamanın gerçek sırrıdır; fakat bu bizle-
rin her nasılsa yok olacağımız ve havanın ortasında,
içinde hiçbir şey olmayan fedakâr varlıklar olarak ası­
lı duracağımız anlamında değildir. Bu, mükemmel bir
eyleme yaklaştığımızda ve o dakikada "ben" ve "ben
bunu yapıyorum" kavramlarımız olmadığını fark etti­
ğimizde olan şeydir.
Tanrı'yı anlam anın gerçek anahtarı budur ve
Dağdaki Vaaz’m ilk bölümündeki mükemmellik yolu­
nu onlardan önce kurduktan sonra İsa'nın müritlerine
verdiği son özel çağrıyı anlamanın gerçek anahtarı da
budur: "Kendisi de zaten mükemmel olan Göklerdeki
Babanız gibi siz de mükemmel olun..." Eylemin mü­
kemmelliğine yaklaştıkça, Tanrı'ya yaklaşıyor olacak­
sınız. Ve eylemin mükemmelliğine ulaştığınızda da
Tanrı olacaksınız. Bu sonuç, eylemden ayrı tutulamaz.
Bu yüzden, dağcıya güvendiğimizi söylemenin yeterli
olmadığı konusunda bahsedilen şey de çok hoşuma
gitti, çünki biz, gerçekten, yapılmış olan şeye güveni­
riz. Dağcı ile kaya arasındaki ilişkinin uyumu, doğru­
luğu bizim güvendiğimiz şeydir ve o doğruluk Tan­

108
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

rı'dır. Eğer Tanrı'yı doğruluk olarak adlandırırsak bu


belli bir doğrulukta hareket ediyor... O doğruluğun
soyut bir şey olduğunu söyleyebiliriz... Kişilerin ilgi­
lendiği bu güven duygusu da vardır, yalnızca güven­
me değil aynı zamanda hissetme olayı da... Benim için
bu, Çalışma konusundaki tüm duygularımızın merke­
zidir. Eğer Çalışma'dan içimize doğan bir his olma­
saydı, söylediklerimin hiçbirinin bir anlamı olmazdı,
çünki o zaman Çalışma yalnızca eylem olurdu ve bu
diğer yanı olmazdı.
Fakat pek çok kez söylediğim gibi içinde bulun­
duğumuz bu varoluşun özel durumundan dolayı -ya­
ni bu, fiziksel bir bedenle bütünleşmek ama o fizik be­
den olmadığımızı bilmek; ve maddî objelerin ve diğer
bedenlerin dünyasını hislerimizle ele almaktır- kişileri
ve nesneleri ayırmanın önüne geçemiyoruz, bundan
dolayı da fiil ile faili ayırmaya engel olamıyoruz. Siz-
lerin buradaki zamanınız boyunca elde etmenizi en
çok istediğim şeylerden birisi bu ayrımın yok olduğu­
nun gerçek tadını almanızdı, çünki onu bir kere tattı­
ğınızda artık nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz, o za­
man Tanrı'yı tanırsınız. Eğer Tanrı'yı bilmezseniz bir
şeye inanmazsınız. Siz Tanrı'yı biliyorsunuz.
Tanrı doğruluk değildir fakat O ’nun doğruluğun­
da Tanrı'yı biliyorsunuz. Niçin "O" dediğimi anlıyor­
sunuz çünki lisanımız bizi O demeye zorlar bir şekil­
de kurulmuştur. Batı dünyasındaki bizler, Musevi,

109
KUTSAL TESİRLER

Hristıyan ya da İslâm dinindekiler, insan tarafına in­


meye eğilimliyizdir. Uzak Doğu'da bunun tam tersini
yaparlar. Onlar İnsanî olmayan tarafa yönelirler. Bu
insanlar Tao ve Dharma'dan bahsederler. Fakat "Tao"
kelimesi ile "Tanrı” kelimesi kullanıldığı zaman onlar
aynı realiteden bahsederler. İki tane farklı şeyden de­
ğil... Bu basit olarak, hangi gözle baktığınız olayıdır
-İnsanî göz ya da tam tersi- yani Tanrı'yı bir kişi ola­
rak mı görürsünüz yoksa O'nu canlandıran ve değişti­
ren olarak mı?
...Ben diyorum ki... Tann'dan bir kişi ya da üç kişi
olarak yâ da Yaratıcı Güç, Tao ya da dünyanın doğru­
luğu, evrenin Dharma'sı olarak bahsetsek bile, her du­
rumda kendi sınırlam alarım ızla sınırlandırılm ış bir
dili kullanıyoruz. Bunların hiçbiri yeterli değildir.
Ama bize şunun verildiğine inamyorum: Bu tür sınır­
lamalar kaybolduğunda bunun ne olduğunu deneye­
bilir ve tadına varabiliriz ve eylemin olduğu basit bir
şekilde fark edilebilir. Tabiî ki eylemin bir faili ve bir
doğruluğu vardır, ama onlar birbirinden ayrılmaz.
A yn bir "Ben" olarak fail yok olur.
Bunu yalnızca bu şekilde görmeye başlarsanız,
tüm dinlerde bu öğretilerin gerçekten tek ve aynı ol­
duğunu görebilirsiniz. Zıtlık ve ayrıma önderlik eden
sınırlamaları olmayacak bir düşünce ve konuşma yo­
lunu bulmak zorunda olduğumuzu söylüyorum, ina­
myorum ki, gelecekte insanlar tüm bu ayrımların öte­

110
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

sinde görebilecek kapasitede olacaklar.


Kaçınılmaz olarak, Tanrı'dan bahsederken her­
hangi bir yolu seçer ve bunu düşüncenizin merkezi
yapma konusunda ısrarlı olursanız, o zaman diğerle­
rini dışarıda tutarsınız. Görebildiğim kadarıyla dışarı­
da tutulamayan tek şey Çalışma'dır. Bu, insan için
mümkündür; bu demektir ki bizler Tanrı'yı tadabili­
riz. O da kişinin kendi zevkine göre Çalışma'yı tanı­
masını sağlar. Kuramsal fikirlerden ve hatta egzersiz­
ler, meditasyonlar vb.’den ayrı olarak, hareketlere ve
pratik çahşmaya bu kadar önem vermemin bir sebebi,
onlarda mükemmelliği aramamızın olasılığının bu­
lunmasıdır. Bu mükemmeli arama, Tann'nm kokusu­
dur. Hareketlerde kendinizi gördüğünüz zaman ve...
kendinizden önce neyi başarmaya çalıştığınızı gördü­
ğünüz ve bunu yapamayacağınızı anladığınız zaman,
müthiş bir adım atmışsınızdır. Ve bu sayede her şeyin
biraraya geldiği ana ulaşırsınız. O an bizler için aşırı
derecede önemli ve değerlidir. Bu bize diğer bütün
şeylerden daha fazlasını açıklar, çünki bu Tanrı'yı
açıklar. Kişinin, kendinden önce bu mükemmellik gö­
rüşünü koyması her zam an mümkün değildir. Bu
yüzden de buna olanak tanıyan tüm durumların özel
bir değeri vardır. Gerçekten denilebilir ki, onların
ayin gibi bir değeri vardır. "Ayin gibi" sözüyle, onlar
Tanrı'ya dokunmanın doğrudan ifadeleridir demek
istiyorum.

111
KUTSAL TESİRLER

Ben insanlara buraya anlamaya geldikleri hare­


ketleri tanıtırken, hareketlerin kendi içlerinde üç saf­
hası ya da üç amacı olduğunu söyledim: Birincisi,
kendi üzerimizdeki kendi çalışmamız ve kendi geliş­
memiz için olanı; diğeri insanlarla paylaşma ve diğer­
lerine verme; üçüncüsü de Tanrı ve Tanrı'ya olan
imandır. Bütün söyleyebileceğim bu, çünki üçüncüsü
Tanrı'dır deseydim, insanlar anlamayacaklardı. Mü-
kemelliğe yaklaşmanın bu olasılığına sahip olmak biz
insanoğlu için çok sıra dışı bir şeydir. Bunu her şey­
den daha fazla istemek Tanrı'yı her şeyden daha çok
istemektir. Bu dünya mükemmellikten uzak bir dün­
yadır ve içinizden biri Çalışma'nın bu kusurlu olan­
dan mükemmeli ortaya çıkarmak olduğunu söyledi.
Ben de bunu böyle görüyorum. Tanrı dünyanın kusu­
ru değildir. Tanrı görünmeyen mükemmelliktir. O an­
lamda, Çalışmanın her zaman her yerde olduğunu
söyleyen insanlara katılıyorum, ama o orada olabile­
cek bir şey olarak potansiyel hâldedir, orada fiilen
olan bir şey olarak değil. Tanrı'dan "her şeye gücü ye­
ten (Kadir-i Mutlak)" olarak bahsedildiğinde, bu keli­
me her şeyin mümkün olduğu anlamında anlaşılmalı­
dır. Her şeyin gerçek olduğu ya da Tanrı'nın kusurlu
olanı güç olarak mükemmele dönüştürebildiği kuv­
vetli bir güç olduğu anlamında anlaşılmamalıdır. Eğer
buna inanmaya başladıysak, aynı zamanda O'nun
adaletsiz olduğunu da söylemek zorundayız. Tanrı,

112
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

her şeyde var olan m ükem m ellik potansiyelidir...


Prens Wen Hui ve Aşçı (*) hakkmdaki hikâyede Tao
ile kastedilmek istenen şey budur. Prens, "Bunu nasıl
yapıyorsun?" der ve aşçı cevap verir: "Uşağının sevdi­
ği Tao'dur. Bu böyle olur..." ve o... eylemin mükem­
meliyetinin çok güzel bir tarifini yapar.
Bana göre Tanrı... bir kişi değil, bir kişiden daha
fazladır; bir eylem değil, eylemden daha fazla bir şey­
dir ve ayrıca bir ideal değil ama çok daha fazlasıdır,
çünki onda bizim aklımızın algılayamayacağı bir bü­
tünlük ve teklik vardır. Bununla yüz yüze gelmek zo­
rundayız, yani eğer düşünmeye başlarsanız, Tanrı'yı
bir şeyler yapıyor olarak düşünmeye başlarsınız. Tan-
rı'nm "Sahib" ya da bahçenin sahibi olduğunu söyle­
yerek işe başladık. Bu doğrudur. Fakat o aynı zaman­
da bahçenin güzelliğidir de. O bahçenin çekiciliğidir...
Bu Tanrı'nın güzelliği değildir, bu bizi çeken bütün
mükemmelliktir... Tanrı'nın koruyuculuğu, Tanrı'nın
güzel oluşu Tanrı'dan ayrılamaz; tıpkı onların bizden
ayrılamaz oluşu gibi. Bir insanm güzelliği ya da iyiliği
ve de geri kalan her şey düşüncede onlardan ayrılabi­
lir, bazen ne yazık ki gerçekten oluyor, fakat Tanrı’
hakkında öyle konuşmak anlamsızdır, çünki bu Tan-
rı'yı bizim gibi varlıklara indirgemek oluyor... Bizim
zorluğumuz budur.
...Çalışmanın içimizde büyüyen idraki önümüzde
duruyor.
(*) Bay Bennett tarafından Değerler adlı kitaptan alıntı yapıldı.
113
KUTSAL TESİRLER

...Hakkında hiç şüphe etmediğimiz bir şey var, o


da Çalışma'dır.
Hiçbirimiz "Çalışma" demedi ve öyle mutluyum
ki hiçbirimiz "bizim Çalışmamız" demedi. Arkadaşla­
rımızdan birisi "Gurdjieff'in Çalışm ası"ndan bahset­
meye başlayan birisi ile konuşuyordu. Yanma gidip,
şöyle söyledi: "Hayır, Gurdjieff'in Çalışması diye bir
şey yok. Sadece Çalışma vardır." Bu yüzden ona iyi
bir not verdim, çünki herkesin Tanrı'sı olmasından
hariç, bu çalışma artık kesinlikle hiç kimsenin Çalış­
ması değildir. Çalışma vardır. Bizim için gittikçe güç­
lenen bir Çalışma gerçeği vardır ve sonra Tanrı artık
bir fikir, başkası tarafından bize anlatılıp da ona inan­
mamızın beklendiği bir şey değildir, fakat bu bizim
bir gerçeğimizdir... çünki yapılan işte mükemmelliğe
ulaştığımız anda Tanrı'nın ne olduğunu bilmenin ver­
diği bir tada, gerçek tada varırız. Tabiî ki bunu bozu­
yoruz ve bunu, kendimizi bencillikten uzun süre ayrı
tutamamak gibi çok basit bir sebepten dolayı bozuyo­
ruz. Bencilliğin tekrar gelmesiyle Tanrı gider. Başka
bir deyişle, Tanrı tekrar gizlenmeye başlar... Tao terk
etmiştir...
İnsanoğluna bir şey açıklanmıştı, fakat bu açıkla­
manın önemi anlaşılm ış değildir... Bize anlatıldığı
üzere bu evren o kadar büyüktür ki, onun tümünü
kendi bilgilerim iz doğrultusunda düşünemeyiz. Bu
konu bizde, bizim -yalnızca bizim değil, bu Yeryüzü­

114
ÇALIŞMA DA TANRI İMAJI

nün ve tüm bu güneş sisteminin -çok küçük olduğu­


muzu fark ederek gerçek bir alçakgönüllülük oluştur­
malıdır. Bu galakside -ki bunun gibi milyonlarcasının
olduğunu biliyoruz- bile, bizim güneşimiz gibi ya da
ondan çok daha büyük milyarlarca yıldız vardır, tıpkı
kendi fiziksel vücudumuzda sayısız hücrelerin olması
gibi. Eğer bu güneş sisteminin bu galaksi karşısında
fizik bedenimizdeki bir hücreden daha geniş olmadı­
ğını ve en yakın hücreden m uazzam m esafelerle
uzakta bulunduğunu fark edersek, o zaman evreni
anlayabileceğim iz düşüncesinden kendim izi tam a­
men uzaklaştırmalıyız. Ve kendimizi, kesinlikle evi­
miz olan bu güneş sistemine, dolayısıyla bu gezegene
geri getirmeliyiz. Fakat biz bu güneş sistemiyle çok
yakın bir bağ içindeyiz. Birisinin çok doğru olarak
söylediği gibi, Güneş yalnızca yaşamımızla değil, ya­
nılmıyorsak bizim Çalışma'mızla da çok yakın bir şe­
kilde ilgilidir. Yaşamın Ay'la olan ilişkisini -çok basit
anlamda bile- ve gezegenlerle olan ilişkisini biliyoruz.
Bizim için tüm bunların bir görevi vardır. Bu güneş
sisteminin dışındaki şeyler yalnızca değişmeyen genel
durumlar yaratarak bizi etkiler. Yerçekimi sabiti gibi
şeyler ile cisimlerin bütünsel dengesi gibi bazı şeyler
evrenden dolayı oluşmaktadır. Fakat bunların tümü
İnsanî özelliklerin ötesindedir. Bütün bu güneş siste­
mi bir anda parçalara ayrılıp ısı yayan bir enerjiye dö­
nüşse bile, bizim yapabileceğimiz akla uygun hiçbir

115
KUTSAL TESİRLER

ş ey yoktur. Bizim için bu idrak edilemez felâket, ga­


laksi için yine bir anlam ifade etmezdi. Bu bir açıkla­
madır. Bunun çok önemli bir açıklama olduğunu ve
saçma bir şey olmadığını 'söylüyorum. O, henüz mey­
dana gelen bir şey değildir. Bu insanda oluşması ge­
rekli olan alçakgönüllülük duygusunu meydana getir­
mek için gerekli bir değişikliğin parçasıdır. Ama aksi­
ne o bir çeşit kibirliliği ortaya çıkarmıştır.
Benim için önemli olan şu ki, kendimizi bu güneş
sisteminin içinde anlamak zorundayız ve Tanrı'yı da
atalarımızın yaptığı gibi bu güneş sistemi içinde anla­
mak zorundayız. Tanrı'yı bu galaksinin tümüyle iliş­
kili olarak gösterebileceğimizi ya da bunun bizim için
bir anlam taşıdığını farz etmek neredeyse yapmacık
bir düşünce şekli, soyut bir kavramdır. Bu güneş siste­
minin gerçekte kendi kendine yeten bir çalışma olma­
sı bizim için çok büyük bir iştir. Ben, kişisel olarak,
konuştuğumuz gibi, Çalışmanın evrimle ve bu güneş
sisteminin esenliğiyle bağlantılı olduğu ve de özellikle
bu gezegende olagelen en önemli şey olduğu konu­
sunda eminim. Soyut bir Tanrı fikrinden kurtulabil­
mek için bu konu üzerine daha fazla odaklanmalıyız.
Bütün evrenin Tanrı'sını düşündüğümüzde ancak, o
bir soyut kavram olabilir.
Eğer güneş sisteminin Tanrı'sını düşünürsek, bu
hissedebileceğimiz bir şeydir. Bu sistemdeki karşı ko­
nulmaz ve bir o kadar da acayip olan Güneş'e bakıp

116
ÇALIŞMADA TANRI İMAJI

onu görebiliriz-gözlerimizle direkt olarak bakamaya­


cağımız tek obje. Güneş ve Tanrı arasmda çok önemli
bir bağlantının olduğunu anlamalıyız. Bunu bu şekil­
de anlatıyorum, çünki Güneş'in Tanrı olduğunu söy­
lemiyorum, aksi hâlde bu tekrar Tanrı’yı bir varlık
hâline sokmak olurdu. Güneş’e basitçe maddî bir obje,
bir madde yığını olarak bakılacağını düşünmüyoruz;
çünki Güneş bunlardan çok daha fazla şeyler ifade
eder ve biz onu idrak edemeyiz.
Çok harika bir şeyin meydana geliyor olduğunu
hissetmeliyiz. Burada yaratılmakta olan bir şey vardır.
Bu süreçte bizim de bir görevimiz var. Bazı insanlar
Tanrı'yı dünyanın kendi yaradılışı olarak düşünerek
O'nun hakkında yeni bir fikir elde etmeye çalışıyorlar.
Bu Tanrı basitçe varlık hâline gelen dünyanın kendisi­
dir. Bu, panteizme çok yaklaşıyor. Her şeyin Tanrı ol­
duğu fikrine de çok yakm. Aslında hayır, ama potan­
siyel olarak evet.
Bu konuyu sizinle konuşabilmeyi isterdim, ama
artık geç oldu ve daha fazla konuşma fırsatım olma­
yacak. Bu konuda daha önce konuşma yapamadım
çünki yeterli sayıda insanın "yapma"nm ne olduğunu
tatmasını ve aranızda yeteri kadar kişinin, ben Tann
"yapıyor" derken neden bahsettiğim i anlayabilecek
düzeye gelm esini beklem ek zorundaydım ; Tanrı
"yapma"nın mükemmelliğidir ve Çalışma da "yap­
m a d ın mükemmelliğidir. Bu her şeyi -yapanı ve eyle­

117
KUTSAL TESİRLER

mi ve mükemmelliği ve güzelliği- içine alır fakat bu


demek değildir ki her şey Tanrı'dır. ...İçinde bizim
kendi payımızın olduğu Çalışma ve bu Çalışm a'da
kendimize düşen bir göreve sahip olduğumuz için de
Tanrı'da kendi payımız vardır. Fakat mükemmellik
anma ulaştığımızda bu pay yok olur ve biz Tanrı olu­
ruz. Harfi harfine şunu söyleyebiliriz; bu bizim Tanrı
gibi olmamız değildir. O an Tanrı'nın anıdır. Kendi
bencilliğimizden uzaklaştıkça, bu mükem m ellik içi­
mizde daha da uzun bir süre dayanır. Eğer bu ego ta­
mamen dışarı atılabilirse, o zaman Tanrı tamamen içe­
ri girebilir. Bu "dışarı" ve "içeri" hakkında konuşma,
kendi içinde çok fazla ayrılıyor. Daha iyisini söylemek
gerekirse, "ben" olmadığı zaman yalnızca Tanrı var­
dır.

118
YAYINCININ NOTLARI

HAYAT

1. Bu bölüm, 31 Mayıs 1974'teki "Yaradılışın İkinci


Dörtlüsü" adlı konuşmadan alınmıştır. Bu konuşma,
J.G. Bennett'in Dramatik Evren, Cilt II, A hlâkî Felsefe­
nin Esasları adlı kitabındaki "Hayatiyetin Dörtlüsü"
kısmının bir yorumudur.
2. Üç Kanunu'nun (ve Yedi Kanunu) daha detaylı
bir tartışması için bkz. J.G.Bennett, Gurdjieff: Yeni Bir
Dünya Yaratma (New York: Harper ve Row, 1976),
s.281, Ek II, "Büyük Kanunlar".
3. Elohim çoğul anlamı olan İbranice bir kelime­
dir; Tanrı'nm Ruhu ya da Ruhsal Güçler anlamına ge­
lebilir.
4. Burası, Muhammed Subuh’un, Subud Kardeş­
lik tarafından yayımlanan Susila Budhi Dharma adlı
kitabına yapılan bir gönderm edir. "Büyük Yaşam
Kuvveti", daja hidup besar, Pak Subuh'un latihan'dakı
ruhsal eylemin kaynağına verdiği isimdir; buradaki
latihan, onun tüm dünya üzerinde binlerce insana ak-

119
KUTSAL TESİRLER

tarchğı egzersizdir. Bennett, bu kozmik prensibi Kut­


sal Ruh'un, Uzlaştırıcı Prensibin kendisinin nihaî rah­
metinden titizlikle ayırır.

DOĞA

1. Bu bölüm 10 Haziran 1974'te verilen bir "tema


konuşması" ve tartışmadan alınmıştır. Bay Bennett'in
öğrencilerine tanıttığı "tema" tekniği şunlardan olu­
şur: "O konuya daha derinlemesine nüfuz edebilsin
diye kişinin zihnini belirli bir netlikteki fikirle büyük
bir kararlılık ve ısrarla meşgul etmek..." [J.G.Bennett,
Tematik Teknik (Sherborne, İngiltere: Coombe Springs
Yayıncılık, 1977), s.l.] Bu sufîlerin ebedî zikir egzersi­
zi (Tanrı'yı hatırlama) ya da Zen koan egzersizleri ça­
lışmasından farklı değildir. Bununla beraber, öğrenci­
nin ona ulaşması için bir haftalık süre tanınanlar gibi
sınırlar konmuş olanlardan farklılık gösterir.
2. Bu en gerçek anlamda, Doğa bir kutsal tesirdir.
Tıpkı annemizden aldığımız ilk sevgi deneyimi gibi,
insanoğlunun ilk Sevgi deneyimi de onun annesi olan
Doğanın sahip olduğu sevgiyle edinilmiştir.
3. Vayü Prana Bennett'in öğrettiği bir uygulama­
dır. Vayü kelimesi havanın boşluğa benzeyen sonsuz­
luk özelliğini ifade ederken, prana ise şuursuzca de­
ğil, şuurlu olarak özüm lenebilen havanın maddesi
içindeki süptil aktif unsurları gösterir. M editasyon,

120
YAYINCININ NOTLARI

nefes alma işleminde havanın varlığı ve akışına dik­


kati çeker.

YAPMA

1. Bu bölüm 22, 26 ve 29 Temmuz 1974'teki ko­


nuşmalar ve tartışmalardan alınmıştır. Bay Bennett
öğrencilerine, bir insanın, bedeniyle ve iç konsantras­
yonun enerjileriyle çalışırken genelde meydana gelen
tecrübeleri anlatıyor.
Bahsedilen "hareketler", Gurdjieff'in düşünce, his­
setme ve duygunun dinamik bir uyumu için öğrettiği
egzersizlerdir. Bu hareketlerden bazılarının dua özel­
liği varken, diğerleri de, örneğin, kozmik kanunları
ifade etmektedir. [ J.G.Bennett'in Özgür Olma Yolu ad­
lı kitabında hareketlerin Amacının kısa bir tartışması
vardır. (York Beach, Maine: VVeiser, 1981)]
2. Chasse Vasse hareketi 39 hareket serisinde 24.
numara olarak bilinir, bu da hareketi yaparken yük­
sek sesle "Tanrım! M erham et!" yakarışlarını ifade
eder. Diğer taraftan, 17. numara "enegram"ın sarmaun
sembolünde gösterilen kanunların bir ifadesidir. [Bkz.
J.G.Bennett, Enegram Çalışmaları. (York Beach: VVeiser,
1982)] Aynı zamanda bu, bedenin fiziksel iç organları­
nı doğru bir şekilde çalıştırma özelliğine de sahiptir.
3. Pek çok dünya vardır. Bu dünya, iradenin hük­
münde, zihnin ötesindedir. Bu âlem-i imkân konusu

121
KUTSAL TESİRLER

J.G .Bennett'in Derin Adam eserinde takip edilebilir.


(Londra, Turnstone Kitapları, 1978), s. 229,237-9.

BİLG ELİK

1. Bu bölüm, 29 Temmuz 1974'teki bir konuşma­


dan alınmıştır. Temel alman referans, muhtemelen
M.Ö. 200 civarında oluşturulmuş, "Eski Ahit"in apok-
rifal (*) kitaplarından biri olan Süleyman'ın Bilgeliği
metnidir.
2. Bennett, erkek öğrencilerinin, "ruh dünyası"na
ve "doğanın bilgisine" ulaşma yolu olarak Morris dan­
sını öğrenmesini sağladı. Morris dansı, kökleri Hristi-
yanlık öncesi ve putperestliğe uzanan geleneksel bir
İngiliz halk dansıdır. Bu dans, erkek verimliliğini kut­
lar. Bunun şekli bölgeseldir ve genellikle özel bir ta­
rımsal veya el sanatları loncasıyla bağlantılıdır.
3. Bkz. J.G .Bennett, Bilgelik Üstatları (Londra;
Turnstone Books, 1977), Bölüm 1, "Demiurgo".
4. Rükû başını eğerek yapılan selâmı ifade eden
Arapça bir kelimedir. Bu "Tanrı önünde eğilmek"tir.
"Üç rükû" Bennett'in öğrencilerine öğrettiği bir egzer­
sizdir. Onların sabah oturumlarından sonra yapılmış­
tır.

(*) Apokrifal: Eski Ahit'e bağlı olup İbranice metinleri bulunmadığı için herkes­
çe Kitab-ı Mukaddes’in metnine dahil edilmeyen ama bazı kiliselerce kutsal ka­
bul edilen kitaplar.

122
YAYINCININ NOTLARI

KUTSAL İMAJLAR

1. Bu bölüm, Bennett’in Dramatik Evren adlı eseri­


nin kozmolojik fikirleri üzerinde 14 Mayıs 1974'te ya­
pılan bir dizi konuşmadan alınmıştır. [Kutsal imajlar
konusu ayrıca J.G.Bennett’in Bilgelik Üstatları (Lond­
ra; Turnstone Books, 1978) adlı eserinde de ele alın­
mıştır.]
Çok uzun bir zaman boyunca yazarın, kutsal
imajlar için gerekli olan enerjiyi sağlamada şehitliğin
esas faktör olduğuna inandığını belirtmek çok ilginç­
tir ve onun, özellikle Hristiyanların Roma İmparator­
luğu dönemindeki şehitliğin egoistik karakterinin far­
kına varması yaşamının son dönemlerinde olmuştur.
Acı çekmeyle ilgili onun en ilginç tartışması Beelze-
bu b’un Masalları Üzerine Konuşmalar'm "Şuurlu İş ve
Maksadı Istırap" adlı bölümündedir.
2. Bennett'in Buda'ya ve Hint tanrılarına yaptığı
göndermeler üzerine bir yorum gereklidir. Brahma
doğal düzenin en yüce tanrısıdır, en yüksek tanrısı de­
ğildir (farklı eğilimlere göre bu en yüksek tanrı ya Şi-
va ya da Vişnu'dur). Hint ruhaniliğinde, Trim urti
üyeleriyle (Brahma, Vişnu ve Şiva) konuşmak bilgeler
için çok olağan bir şeydir. Bununla beraber, Brahma
"güneş sistem inin tanrısı" ve bizim "yerel evreni-
miz"in yöneticisidir. O güneşimizle bağlantılı olabilir
(bkz. "Hayat" adlı bölüm).

123
KUTSAL TESİRLER

3. Bu, yazarın en beğendiği hikâyesiydi. Bu, E.H.


W hinfield tarafından tercüme edilmiş ve özetlenmiş
olan, Celâleddin Rumî'nin Mesnevi (Rumî'nin Öğreti­
leri) adlı eserinde bulunabilir. (Londra: O ctapon
Press, 1975).
4. "Ruh dünyası", âlem -i arvah, yüksek ruhsal
dünya veya irade ve özgürlük dünyası, âlem-i imkân
ile bu fizik dünya, âlem-i ecsam arasmda yer alır. "Ruh
dünyası" ile ilgili açıklam alar J.G. Bennett'in Derin
Adam adlı eserinde "Bu İç Dünya Nedir?" adlı bölüm­
de bulunabilir (Londra, Turnstone Books, 1985).

ÇALIŞMA'DA TANRI İMAJI

1. Bu kısım, "Tanrı, Dünya ve Çalışma" başlıklı, 2


Şubat 1973 tarihindeki bir konuşmadan alınmıştır.
2. Bu, Bennett ve öğrencilerinin Sh erborne
Evi'ndeki faaliyetlerine yapılan bir göndermedir. Ya­
şamının son beş yılında J.G. Bennett, spiritüel deği­
şimler tekniklerinin iletilmesinde sıra dışı bir deney
başlatmıştır. Bu, Uluslararası Sürekli Eğitim Akade­
misi olarak bilinir-burası, toplumsal bir çevrede yılda
yüzün üzerinde yetişkin ve çocuğun ikamet ettiği ve
on aylık yoğun bir eğitimin sürdürüldüğü bir malika­
nedir.
3. Bu bölümün ikinci kısmı, "Çalışma Nedir?" so­
rusunun sorulduğu 2 Ağustos 1974 tarihli bir grup

124
YAYINCININ NOTLARI

toplantısından alınmıştır.
4. Bkz. "Bilgelik" adlı bölüm , s. 55. Ayrıca bk
J.G. Bennett, Bilgelik Üstatları (Londra, Tum stone Bo-
oks, 1977), "Demiurgo" adlı bölüm.
BİYOGRAFİK NOT
Öğrenebilecek Yetenekte Bir İnsan

J.G.Bennett 1897 yılında İngiltere'de doğdu. Baba­


sı İngiliz, annesi ise Pennsylvania'nın büyük ailelerin­
den birinin Amerikalı kızıdır. İlk yıllarından bahsedil­
memiş olan otobiyografisi Şahit’te Bennett'i ilk olarak
Birinci Dünya Savaşı'nda, Batının yeni dört-boyutlu
geometrilerine hayran kalan ve Yakın Doğu ile As­
ya'nın kültürlerinden etkilenen genç bir subay olarak
görüyoruz. Yaralandıktan -bedensel olmayan hâllerle
ilgili ona pratik tecrübe kazandıran bir olay- sonra
Türkiye'ye askerî istihbarat subayı olarak gitti.
Birçok önemli insan arasında en çok etkilendiği
kişi .olan G.I.Gurdjieff ile tanışması burada oldu. Rus
ihtilâlinin karışıklığından henüz çıkmış olan Gurdji-
eff, Bennett'e göre mümkün olmayan gizli boyutlara
dair pratik bilgilerini açıklamaya çalışıyordu.
İngiltere'ye dönüşte Bennett, dış yaşamında bi­
limsel ve teknolojik araştırmalara yöneldi. Bununla
beraber iç yaşamı ise Gurdjieff'in ona sunduğu görü­
nen olasılıklar üzerine odaklanmıştı ve 1923 yılında

126
BİYOGRAFİK NOT

Fransa'da G urdjieff'in görevli olduğu Fontaineble-


au'daki Prieure'ye gitti. Prieure, olağanüstü deneyle­
rin yapıldığı bir yerdi ve Bennett orada çok derin de­
nemelerin içine girdi. Garip bir şekilde Bennett, ken­
disini İngiltere'ye geri dönmeye ve kendi dış işlerini
tekrar ele almaya zorunlu hissetti. İngiltere'deyken
G u rd jieff'in en büyük taraftarı olan P.D. O us-
pensky'nin çalışmaları ile ilgilendi. Ouspensky, Gurd-
jieff'ten tamamıyla ayrılma talebinde bulundu ve Ben­
nett da buna uydu: Böylece Gurdjieff'i yirmi beş yıl
boyunca görmeyecekti.
Bennett'in Ouspensky ile yaptığı çalışmaları zor­
luklarla doluydu, fakat sonunda onun en büyük şahe­
seri olan Dramatik Evren'de birleşen fikirlerinin iskele­
tinin oluşumları burada yatar.
Onun iş yaşamı kendisini yakıt teknolojisinin içi­
ne çekti ve Yunanistan'daki zift dolu maden yatakla­
rıyla ilgili çekişmelerin içine soktu ve sonunda pis ko­
kulu, iğrenç bir hapishane hücresine girdi. Nihayet
Bennett, Kömür Kullanımı Konseyi Araştırma Direk­
törü oldu ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Surrey ili­
nin Kingston ilçesindeki Coombe Springs'de lâboratu-
varlar kurdu. Yıllar önce Bennett, onun iç araştırmala­
rının talepleriyle zıt olduğu için politik bir kariyeri
reddetmişti. 1930’larda Ouspensky tarafından tanıtı­
lan "Sistem"in fikirlerinin birisi tarafından açıklanma­
sını isteyen bir grup insan Bennett'e gelmişti.

127
KUTSAL TESİRLER

Savaşın sonunda kendisini, kılavuzluk isteyen bir


grup ciddî insanın içinde buldu. Coombe Springs'i el­
de ettikten sonra Karşılaştırmalı Tarih, Felsefe ve Bi­
limler Araştırm ası Limited Şirketi'ni kurdu; burası,
"Bir insanın varlığını değişimine uğratan nedir?" ko­
nulu psikokinetik fikrin araştırılmasına adanmış bir
demekti.
Coombe Springs geliştikçe, Bennett gittikçe artan
isteklerle karşılaştı ve tekrar bir kaynak kılavuz ara­
maya başladı. Bennett 1948'de Bayan Ouspensky ile
tekrar karşılaştığında, O uspensky'nin grubundan
uzun zamandır ayrıydı (Ouspensky 1946’da öldü) ve
Bayan Ouspensky ona Paris'e G u rd jieffe gitmesini
tavsiye etti. Bennett çok şaşırmıştı, çünki Gurdjieff'in
öldüğünü zannediyordu.
Ve sonra birçok insanın Albay Renard'm dairesin­
de pişmanlık içinde toplandıkları zaman geldi, Gurd­
jieff burada, o zamanlar henüz yayınlanmamış olan
kitaplarından alıntılar okumuş, m eşhur akşam ye­
mekleri vermişti.
Bennett bu yazıların üç serisini -Beelzebub'dan To­
rununa Hikâyeler, Önemli İnsanlarla Tanışmalar ve Yal­
nızca "Ben" Olduğum Zaman Yaşam Gerçektir- kendi
içinde hemen hazmetti ve kendisini Gurdjieff'in amaç­
larına adayarak, Ekim 1949'da, Gurdjieff ölünceye ka­
dar onunla çok yakın bir ilişki sürdürdü.
E n e rjisin i ve k o n sa n tra sy o n u n u C oom be

128
BİYOGRAFİK NOT

Springs'e ve kendi çevresinde oluşmuş olan gruplara


yönelten Bennett, enegram sembolündeki dokuz yön­
lü bir dinleyici salonu olan kutsal bir binanın, camiçu-
natra’nm inşaatına başladı. 1950'lerde Bennett, Dra­
matik Evren’i yazarken de çok enerji sarf etti, önce beş,
sonra da altı boyutlu geometrinin olasılıklarını ilk cilt­
te açıkladı.
1956'da o büyük bina tamamlanmadan önce, Ben­
nett EndonezyalI olağanüstü öğretmen Pak Subuh’un
rüzgârına yakalandı. Daha önceleri Bennett, onun öğ­
rendiği şekliyle, Çahşm a’nm "kayıp element"i bura­
daydı ve toplu bir açıklam anın gerekli parçalarına
inanmaya ve bunun için ümit etmeye başlamıştı. 50’li
yılların başında İslâm ülkelerine yaptığı geziler onu
psikokinetik geleneğin gerçekliğine inandırdı, ama in­
sanlığın geleceği konusundaki sorularının hiçbirisine
cevap vermedi.
Subud, Bennett vasıtasıyla dünyanm her tarafma
gitti ve gittikçe büyüyen spiritüel bir hareketi muha­
faza etti. Bununla beraber Bennett, bu harekette kişi­
sel olarak hayal kırıklığına uğradı ve dört yıl sonra ai­
lesiyle beraber basit bir yaşama çekildi. Daha sonra
Katolik oldu ve kendisini yazılarıyla, araştırmalarına
verdi.
1960'da, onunla ilk karşılaşmamdan hemen sonra,
onun etrafında Subud ya da yalmzca "Sistem" tarafın­
dan mümkün olandan daha dengeli bir yaklaşımı iste­

129
KUTSAL TESİRLER

yen pek çok insan vardı. Bennett buna, gruplar oluş­


turarak ve onların iç çalışmalarını derece derece artı­
rarak düzenlemekle cevap verdi. Genç bilim adamları
ve öğretmenlerden oluşan bir grubu, "Sistematik" hâle
gelen şeylerin geliştirilmesinde yardım cı olmak için
etrafında topladı. Dramatik Evren'in daha sonraki cilt­
leri üzerinde çalışmalar yaptıkça, onun ilgi alanları
eğitim ve daha sonra da bilgisayarların tatbiki üzerin­
de yoğunlaştı. "Yapısal İletişim" olarak anılan, düşün­
ce ürünü oldukça yeni bir sistem geliştirildi ve en so­
nunda pratik iş sahasma girdi.
Çalışma'ya dair kapsamlı bir görüş konusundaki
araştırmaları da olgunlaşmıştı. 60'lı yılların başında
Bennett ünlü Nepal Azizi Shivapuri Baba'yı iki kez zi­
yaret etti. Shivapuri, Bennett’den bu öğretileri Batı'ya
aktarm asını istedi ve o da bunu konferansları ve
Uzun Hac adlı kitabıyla yaptı. Daha sonra, İdris Şah'la
temasa geçti. Bu temas, Doğunun, Batı'da aktarma is­
tasyonları arayan ve birçoğumuzun beklediği "elekt­
rik santralleri"nin gerçekleşm esini sağladı. Bizler,
G urdjieffin pek çok metodunu tanımlayan ve Doğu
ile Batı arasında köprü kurmaya yard ım a olan öğreti­
ci materyalleri çalışmaya başladık.
"Sistem"in korunmuş düzeni ve doktrinlerinden
uzak olan bu kısa seyahatlerin hiçbiri Bennett için ko­
lay olmadı. Anlaşılacağı gibi, bu onun iç özgürlüğü­
nün gelişmesine yardım etti, 1967'de ürik asit zehir­

130
BİYOGRAFİKNOT

lenmesinden dolayı ölümle yüz yüze geldiği zaman


da gerçekleştirdiği bir gelişmeydi bu.
Ondan sonra Bennett çok derin bazı olaylarla kar­
şılaştı ve bunlar onu farklılaştırdı. Çok kısa bir süre
sonra, onun çok fazla enerjisini alan dışarıdaki bağlı­
lıkları -özellikle, "Yapısal İletişim" tekniğini kullan­
mak için yaptığı o komik iş yatırımı- bıraktı ve 1970'
de, dengeli bir şekilde dönüşüm için yararlı teknikleri
büyük bir hızla aktarabileceği yoğun bir kurs için ge­
rekli koşulları oluşturma konusundan bahsetm eye
başladı. Önceleri, çalışma koşulları yaratma konusun­
daki kabiliyetinden emin değildi.
Bennett pek çok şeyden etkilenm işti, bunların
arasında Bilgelik Üstatlarının varlığını ona tamtan
Türk sufî Haşan Susud Konevi de vardı. Bir başka etki
de, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yeni Çağ Genç­
lik Hareketi'nin bir temsilcisi olan İdris Şah'tı. Neler
olduğu konusunda çeşitli gruplar tarafından pek çok
farklı hikâye anlatıldı.
Sonuçta, İngiltere, Gloucestershire'daki Sherbor-
ne'de Uluslararası Sürekli Eğitim Akademisi yaratıldı.
Birkaç ay içinde Bennett, on aylık deneme kurslarına
katılmak üzere yüzlerce öğrenciyi çekti. Bunun gibi
beş kurs daha plânladı ve ondan sonra, yeni bir Doğa
anlayışının temel olacağı yeni bir tür toplumu geliştir­
mekten bahsetti.
Sherbome'da pratik iç çalışma üzerine muazzam

131
KUTSAL TESİRLER

miktarda bilgi sundu ve rehberlik yaptı ve bu bilgiler,


Dönüşüm, Yedikatlı Çalışma, Yeni Çağ Toplumunun İh­
tiyaçları (*) ve Özgür Olma Yolu adlı kitaplarda top­
landı. 13 Aralık 1974'te, Sherborne'daki en beğendiği
bahçede toprakla uğraşırken bir kalp krizi geçirdi ve
ailesi ile öğrencileri arasında öldü.
Hâlâ süregelen en önemli şey bütünsel bir görü­
şü, gizli kaynaklan -yeni bir vahiy ve "öğrenebilecek
yetenekte bir insan"a dair üstün bir örnek inancı-
araştırma idealidir.
A.G.E. Blake
Ağustos, 1979

(*) Bkz. Yeni Çağ Toplumunun İhtiyaçları, Ruh ve Madde Yayınlan, 1997.

132
BU KONUDA YARARLAN ABİLECEĞİN İZ
D İĞ ER YAYIN LARIM IZ

NE İÇİN YAŞIYORUZ? - J. G. Bennett


_ "İnsanın kendini tanıma" okulunun önemli öğretmenlerin­
den biri olan Bennett, yalnızca bedenden ibaret bir varlık olma­
dığımızı, vicdanımızı ve mantığımızı tatmin eden bir cevabın
mevcut olduğunu anlatıyor. Yazar, zihinlerimizi olduğu kadar
duygularımızı da tatmin edici cevaplar verirken çok açık ve ke­
sin bir biçimde biz insanlığın neden böyle olduğumuzu, duru­
mumuzla neden bir türlü yüzleşmediğimizi ve bu durumun ne
olduğunu açıklıyor. İnsanın iç ve dış dünyası arasındaki dengeyi
kurmak, kitabın özünü oluşturuyor.

YENİ ÇAĞ TOPLUMUNUN İH TİYA Ç LA RI-J.G . Bennett


Bennett'in çizdiği insanlık ve ihtiyaçları kendi zamanının
hep ötesinde olmuştur. Bizlere günlük ve geleceğe dönük tüm
güçlüklerimizden sıyrılıp yolumuzu bulmak için izlememiz ge­
reken yolu gösteriyor. Bennett'in söylediği gibi, zamanın şu için­
de yaşadığımız diliminde dünyamız çok yükseklerden gelen
ruhsal bir etki alanı içinde bulunmaktadır. Bu kozmik güce karşı
biz insanlık olarak nasıl bir tepki gösterip onunla işbirliği içine
girebiliriz? O tesir alanı için nasıl zemin hazırlayıp, onun araçları
hâline nasıl gelebiliriz? Kitap bu sorulara Gurdjieff'in bilgileri
aracılığıyla cevaplar vermektedir.

İNSANIN GERÇEĞİ "KENDİNİ BİLMEK" -


P. D. Ouspensky
Dünyadaki pek çok inisiyatik merkezleri dolaşarak kendi
okulunu kuran Gurdjieff, insanın kendisini bilmediği meselesini
batıya duyurmaya vesile olmuş bir kimsedir. Kitabını sunduğu­
muz Ouspensky ise onun en iyi öğrencilerinden biriydi.
Gurdjieff öğretisi sufilik öğretisiyle, Hint, Tibet, Mısır ve
Babil öğretisini birleştirerek fakir, keşiş ve yogi yollarının üstün­
de olan bir dördüncü yolun mevcudiyetini ortaya koyarak,
uyanma yolunu çağdaş bilgi ve anlayış düzeyine getirmiştir. Ki­
tabın konulan "ezoterik bilimin" en önemli konularını içerir.
İNSANIN BİLİNMEYEN P SİK O L O JİSİ-
P. D. Ouspensky
Tarihte hiçbir zaman psikoloji, günümüzde olduğu gibi
böyle düşük bir seviyede kalmadı. Kökeni ve anlamıyla tüm iliş­
kisini kaybetti ve bu yüzden şimdi psikoloji terimini tanımlamak
bile güçtür. "Psikoloji nedir ve neyi araştırmaktadır?" anlamına
gelir bu sözler. Tarihte hiçbir zaman bu kadar çok psikolojik ku­
ram ve psikolojik yazılar olmaması gerçeğine karşın, durum yine
böyledir. İnsan için mümkün olan dört şuurluluk durumu var­
dır: "Uyanıklık Şuuru, kendinin şuurunda olma, uyku ve objektif
şuurluluk”, fakat insan sadece kısmen uyku, kısmen de uyanıklık
şuuru olarak adlandırılan iki durumda yaşar.
İşte bunun için insan psikolojisi, gerçekten bilinmiyor. Bu
kitap insan psikolojisine yaldaşan çok önemli bir kitaptır.

"ŞUUR" GERÇEĞİN ARAŞTIRILM ASI - P.D. Ouspensky


Kendi üzerinizde ciddî olarak çalışmak istiyorsanız, kendi­
nizde pek çok şey keşfetmelisiniz. Önyargılarınızı, sabit fikirleri­
nizi, kişisel özdeşleşmelerinizi ve garezlerinizi kendinizle birlikte
taşıyamazsınız. Ama aynı zamanda kişiselliğin her zaman hatalı
olmadığını da anlamaya çalışın. Kişisellik, çalışmaya yardımcı
bile olabilir fakat özdeşleşme ile mücadele ve mekanikliğinizin
ve zayıflığınızın idraki sayesinde netleştirilmemişse son derece
tehlikelidir.

KENDİNİ BİLMENİN TEMELLERİ - Harry Benjamin


Bu kitabın yazılmasındaki en büyük amaç, kendini bilme
konusunu olabildiğince basit olarak ele alıp, bu önemli konuyla
bağlantısı olmayanların da ilgisini çekebilmektedir. Söz konusu
olan ezoterik (içrek) psikolojidir ve yazar bu alandaki sınırlılığın
şuurundadır. Yine de birçok kişinin cesurca davranıp kendini
bilme çalışmalarını derinleştireceklerini ummaktadır. Bunun
kendileri için sonsuza dek yararı olacaktır. Aslında bu konuda
pek çok şey söylenmiştir ve bu yüzden okurlar bu bilgileri tartıp
irdelemeye hazır durumdadırlar.
Akupresün Sandon Courane Mistik Ş iirle rAngelus Silesius
Akupresür - Anında Etki:Wolf C. Ebner Mucizeler P.Yogananda
Antik Çağdan Günümüze Kadar Esseniler ve Sırlan: R.Chaney M ıcizeler ve Diğer Gerçeklikler Lee Pulos-Gary Richman
Ashtar Sheran'dan Dünyalılara Bildiriler Ne İçin Yaşıyoruz?: J.G. Bennett
Ateş Üstünde Yürüyenler Joöl Andr6 Otopsi - Rosurell Olayı: Gerçek mi Dizmece mi?: Y. Tokatlı
Bagavatgilâ/Rabb’ln Ezgisi Parapsikoloji Dersleri: Paul Krafchik
Edouard Schur6
Büyük İnlsiyeler. Popol Vnh/Maya Kişeier in Kutsal Kitabı
Büyük Sfenks'inSim: G. Barbarin Psişik Becerilerinizi Geliştiriniz: Enid Hoffman
Çoceldara Öyküler. Yavuz Keskin Rubçuleğı Göre Kur'an Öğretisi: Sadi Çaycı
Değişime Doğra: Ergün Ankdal Rabçaloğun ve Ruhsal Tebliğlerin Özellikleri: Allan Kardec
Doğmadan Öneeki Hayatımız: Dr.Helen Wambach Ruhsal Âlemin Işığı: Silver Birch
Ebedî O lu Ruhtur U on Deniş Rıhsal Âlemin Sonsuz İmkinian: Albert Pauctıard
Edgar Cayce uKlhin7Anahtır Bilgiler Herbert B. Puryear Ruhsal D euyieri Uygulama Kltabı:S.Ostrander-lynn Schroeder
Edgar Cayce “ KÜhln"/Sırtann İnsanı: Joseph MiUard Ruhsal Dünyadan MesıJlar-1: Dr. Kari Nowotny
Edgar Cayce MKIMn”/Tufan Öncesi Atlantls Ruhsa! Dünyadan Mesajiar-2: Dr. Kari Nowotny
Enerjiler John G. Bennett Ruhsal Dünyadan Mesajlar-3: Dr. Kari Nowotny
Enerji B e d u Hekimliği: Dr. Janine Fontaine Ruhsal Hayatın Değlşlmi/Metamorfoz Rudolf Steiner
Eşzamanlılık: Allan Combs-Mark Holland Ruhsal Şifa El Kitabı: Georgina Regan-Oebbie Shapiro
Evrenin Gizemi: Erol Konyaiıoğlu •Cezmi Aksoylu Ruhsal ŞHacı Olmak: Amy Wailace-Bili Henkin
Fırsattan Değerlendirin: Robert Denmar Ruhsallık ÖzeriM Denemeler Ergün Ankdal
Geleceğin Felâketleri: Alparslan Salt Sadıklar Plâu/Ruhsal Tebliğler
Gelen İyiliğin Habercisi: G.I.Gurdjieff Sevinç ve Güzellik Âlemleri • Kader Bilmecesi: Albert Pauchard
Gerçek Varlık Rnbter Lion Deniş Sonsuz Yüce Yol: Mehmet Fahri Öğretici
Gizli Öğreticilik: Ergün Ankdal Süper Zihinler John Taylor
Gizli Parapsikoloji Savaşı: Jacques Bergier “Şuur” Gerçeğin Araştırılması: P.D.Ouspensky
Hayat, Ölüm ve Ötesi: Halûk Hacaioğlu Şuuraltından Şuura Geçiş: Dr. Gustave Geiey
Hermit-Dünyanın Evrensel Sahipleri: Lobsang Rampa Tanrı ve İnsan: Meister Eckhart
Hintlilerde Ak ve Kara Büyü: Paul Dare Tekâmülce Ruhçuluk: Dr. Gustave Geley
Hint Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tekrardoğuş I C ilt
Tenasüh İnancıyla İlişkisi: Dr. Ali İhsan Yitik Tekrardoğuş 2.Cilt
Hint, Yanan ve Mısır Mitolojileri'nde Tekrardoğuş 3.Cilt
Gizemli Bilgilerin Kaynakları:R.Emmanuel Vazife: Dr. Bedri Ruhselman-Ergün Ankdal
Holografik Evren: Michael Talbot Vlzüalizasyon: Ursula Markham
İlke Hakikat ve Vazife Adamı Ergün Ankdal Yaratıcı İmgelemeden Nasıl Yararlanabiliriz?: R.Eugene Davis
İnsanın Bilinmeyen Psikolojisi: P.D.Ouspensky Yaratılış Evrim insan: Dr. E. Günhan Yayla
İnsanın GerşeğNCendlnl Bilmek: P.D.Ouspensky Yay İle Ok Atış Sanatında Zen: Eugene Herrigel
İpnotizm ve Telkin: Ergün Ankdal Yeni Çağ Toplumonun İhtiyaçları: J.G.Bennett
İsa Keşmir'de mİ Öldü?: Siegfried Obermeier Zaman Enerjisi: Murrp Hope
Karşı Taratın Işığı: Raymond A. Moody Zamanın Gizli Sahipleri: Jacques Bergier
Kendi Kendine Telkin ve İpnoz: P.CIftment Jagot Zen Budizm! Yolu: Eugene Herrigel
Kendini Bilmenin Temelleri: Harry Benjamin Zerdüşt “Abura Mazda": Halûk Hacaioğlu
Klrilan Fotoğrafçılığı: L.Gennaro-F.Guzzon-P.Marsigli
Kolay Meditasyoo Rehberi:Roy Eugene Davis Ruh ve Madde Dergisi (Her ay yayınlanır)
Itriyi Yoga Felsefesi ve Uygulaması: Roy Eugene Davis Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 19
Kutsal Tesirien J. G. Bennett Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 34
Küresellik: Cengiz Çevre Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 35
Mantal Çalışma Uygulamaları: Kurt Teppenvein Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 36
Medltasyonun Esastan: Dr. David Fontana Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 37
Metapsişik Terimler Sözlüğü: Ergün Arıkdal Ruh ve Madde Dergisi Ciltleri: 38

Sipariş tutarının üzerine yurt içi %35, yurt dışı % 50 PTT ücretini eklemeyi unutmayınız.
Havale kâğıdı veya posta çekinin arkasına istediklerinizin adını m uhakkak yazınız.
Posta Çeki No: 655294 Bütün yayınlarımız peşin ödemelidir.

RUH ve MADDE DERGİSİ'ne abone olanlara, tüm kitaplarımızda %20 indirim yapılmaktadır.
RUH ve M ADDE YAYINLARI P.K. 9 80072 Beyoğlu/İSTANBUL
Tel: (O 212) 243 18 14 - 249 34 45 • Fax: (O 212) 252 07 18
B İ L Y A Y
İNSANLIĞI BİRLEŞTİREN BİLGİYİ YAYMA VAKFI

E tinizdeki kitap; (BİLYAY) insanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma


Vakfı’nın hizmet birimlerinden olan RUH ve MADDE Yayıncılık ve
Sağlık Hizmetleri A. Ş.'nin ürünlerinden biridir. Aşağıdaki konuları; objektif, tarafsız, tu­
tarlı ve bilimsel yaklaşımla, insanı bilinmeyen yanlarıyla tanıtan RUH ve MADDE kitaplarında
bulabilirsiniz. Temel konularımızdan bazıları şunlardır: Ruh. Tekâmül. Tekrardoğuş. Ölüm ve
Ötesi. Karşılaştırmalı Dinler. Medyomluk ve Tebliğler. İpnoz. Duyular Dışı Algılama. Kendini
Bilmek. Yeni Çağ ve ilgili konular. Evrende Zeki Hayat ve UFO'lar... öteki kitaplarımızı ve
yayın organımız RUH ve MADDE Dergisi'ni de incelemenizi tavsiye ederiz.
RUH ve MADDE Dergisi aboneleri tüm yayınlarımızı %20 İndirimli alabilir.
Öğrenciler için abone ücreti %20 indirimlidir. Kitap veya Dergi için ödemeler; elden
yapılabileceği gibi. Posta Çeki No: 655294 ile veya RUH ve MADDE P.K.9 80072
Beyoğlu/İstanbul adresine posta havalesiyle iletilebilir.
Kitap ve Dergi yayınından başka BİLYAY’ın öteki etkinlikleri ve hizmetleri:
• Konferans ve Seminer: Her Salı akşamı. Vakıf merkezinde (Aşağıda, çizelgeyle
gösterilen adreste) 19.30-20.30 arası halka açık, ücretsiz konferanslarımızla araştırma
alanımıza giren konular güncelleştirilerek görsel malzeme eşliğinde işlenmektedir. Ayrıca her
yıl sonbahar aylarında konularımız seminer şeklinde de dinleyicilere sunulmaktadır. Değişik
dönemlerde Cumartesi günleri (14.00-16.00 arası) video arşivimizden konularımızla ilgili
belgeseller, konuklarımıza gösterilmekte ve tüm bu eğitsel etkinlikler, bilgi yüklü söyleşi­
lerle soru-cevap şeklinde sürdürülmektedir.
• BİLYAY Kitaplığı: Yaklaşık 2500 u aşkın. Türkçe ve çeşitli dillerdeki etkinliklerden
oluşan kitaplığımız ülkemizin yegâne spiritüel ve metapsişik bilgi hâzinesi durumundadır.
Mevcut kitaplar. RUH ve MADDE Dergileri'nin ciltleriyle beraber Devvey Kartoteks Sistemine
göre numaralandırılmış olup, üyelerin ve ilgilenenlerin hizmetine sunulmuştur.
İnsanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmanın, sevgi ve hoşgörü ortamında birlik ve
beraberliğin güçlenmesi için, mevcut bilgiler arasında müspet maneviyat incelemeleri yapmak
ve üstün ruh değerlerinin ortaya çıkmasına hizmet etmek amacıyla kurulmuş olan BİLYAY
Vakfı; görünen/görünmeyen tüm olanak ve yardımlarla "İNSANLIĞI BİRLEŞTİREN
BİLGl"nin ortaya çıkmasına elverişli zeminin hazırlanmasına ve bu bağlamda insanları bilgi­
lendirmeye devam etmektedir.
BİLYAY VAKFI
BİLYAY VAKFI:
Hosnun Galip Sk.
Pembe Çıkmazı,
Zarifi Apt. No:4 D:6
Beyoğlu/İstanbul
Tel: (0212) 243 18 14
Fax: (0212) 252 07 18
İstanbul dışında rubçuluk konusuyla Oğlu başvurulabilecek yetkin dem ekler şualardın
Ankara Ruhsal Araştırmalar Demeği (ARAD): Necatibey Cad. No:72/7 06430 ANKARA
Tel:(0312) 229 54 46 Fax:{0312) 325 60 42
İzmir Ruhsal Araştırmalar Demeği (İRAD): Kıbrıs Şehitleri Cad. 1452 Sk. No:7 K:2 D:2 Alsancak/IZMİR
Tel:(0232) 464 00 17 Fax:(0232) 422 72 12
Adana Ruhsal Araştırmalar Demeği (ADRAD): Ramazanoğlu Cad. Kutlu Apt K:1 0:2 01130 ADANA
Tel:(0322) 454 60 29
KKTC Metapsişik Araştırmalar Demeği: Hürriyet Cad. No:27 Gime/KKTC Tel:(0392) 8152205
KUTSAL TESİRLER

u kitapta biraraya toplanmış konuşmalar, Bay


Bennett'in, İngiltere, Gloucestershire'deki
Sherborne kasabasında bulunan Uluslararası
Sürekli Eğitim Akademisine devam eden
öğrencileriyle, "insan yaşamındaki ruhsal
faaliyetlere" dair kendi anlayışını paylaşmak için yaptığı
çalışmalardan bazılarıdır. Bennett bu konuşmaları 1973'ten
1974 Aralığındaki ölümüne kadar sürdürmüştür.

J.G. Bennett, elli yıldan fazla bir süre boyunca Gurdjieff'in


"Uyumlu Gelişim Sistemi"nin temel sembolü olmuştur. Nitekim
bu sisteme dayalı olarak, ruhsal dünyaya yönelik kendi keşif
ve araştırmaları için vakıf kurdu. Sherborne'daki Akademi
deneysel bir "Dördüncü Yol Okulu" idi ve bu okul aracılığıyla
Bennett, başka insanları kişisel bir ruhsal dönüşüm yoluna
yönlendirmiştir.

You might also like