Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 7

HAYATI

Ahmet Kaya, 1957 yılında Malatya'da Adıyamanlı Kürt bir babanın ve Malatya
Sıtmapınarlı Türk bir annenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası
Sümerbank dokuma fabrikasında çalışan bir işçiydi. İlkokulu Malatya'da okudu.
Müzikle altı yaşında babasının hediye ettiği bağlama ile tanıştı. Okuldan geri
kalan zamanlarında plak ve kaset satan bir dükkânda çalışmaya başladı.
Ailesinin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle 1972'de İstanbul
Kocamustafapaşa'ya göç ettiler ve okulu bırakmak zorunda kaldı. İşportacılık ve
çeşitli işyerlerinde çıraklık yaptı. Bu dönemde küçük bir yerleşim yerinden
büyük bir şehre taşınmanın ve alışmanın sıkıntılarını yaşadı. Bu sıkıntılarını bir
belgeselde şöyle dile getirdi:

Onlarla konuşmuyordum; çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı,


konuşmaları başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip
onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptırdığı
pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana
yakışmıyordu. Bir kız vardı bizim okulda; herkesin bir ilk aşkı vardır, çocukluk
aşkı. Bir gün gittim dedim ki "Biraz seninle konuşak beş dakika, yani kaçıyorsun
hep iki tane laf edek." Bana dedi ki "Rica ederim" dedi. Öyle bir ağrıma gitti ki
yav dedim "Ben de sana rica ederim." Ben o zaman rica ederim'in anlamını
bilmiyordum yani onu bir küfür gibi zannettim biliyor musunuz.

On altı yaşında yasadışı afiş basmaktan hapse atıldı.Daha sonra birkaç


arkadaşıyla birlikte Halk Birimleri Derneği'nin çalışmalarına katıldı. Bu
çalışmaları sırasında çeşitli etkinliklerde bağlama çalmaya devam etti. Boğaziçi
Üniversitesinde yapılan bir etkinlikte Ruhi Su ile tanışma fırsatı buldu ve Mahsus
Mahal isimli Ruhi Su türküsünü söyledi. 1978 yılında Gelibolu'da askerlik yaptı,
bu arada askeri orkestrada müzik çalışmalarına devam etti. Askerden
döndükten sonra Emine adlı ilk eşiyle evlendi ve 1982 yılında kızları Çiğdem
doğdu.[1] Ancak bu evlilik uzun sürmedi. Daha sonra Yusuf Hayaloğlu'nun kız
kardeşi Gülten Hayaloğlu ile evlendi. Bu evlilikten, 1987 yılında ikinci kızı Melis
dünyaya geldi.
İLK PROFESYONEL ÇALIŞMALARI

İşsizlik sebebiyle ekonomik zorluklar çekti. Bu sırada eşi kendisinden ayrıldı. Bu


ekonomik sorunlarından kurtulmak umuduyla kendi deyimiyle "sistemin tersine
hareket" ederek hapse girmeye çalıştı. Nihayetinde uzun uğraşılar sonucu
çıkardığı Ağlama Bebeğim albümünü 1984 yılında yayınladı. İstanbul Şan
Tiyatrosu'nda küçük bir konser verdi. Yayımlandığı yıl albüm toplatıldı, fakat
daha sonra sansürü kaldırıldı. 1985'te ikinci albümü Acılara Tutunmak için
birinci albümde olduğu gibi Değişim Stüdyosu'yla anlaştı. Stüdyonun sahibi, o
sıralarda Metris Askeri Cezaevi'nde olan Selda Bağcan'ın kardeşi Sezer
Bağcan'dı. Cezaevinde tanıştığı 12 Eylül Darbesi mağduru Gülten Hayaloğlu ile
Ahmet Kaya'nın tanışmasına aracılık etti. Albüm yayımlandıktan sonra
evlendiler. Gülten Hayaloğlu hapishanede idam cezasına mahkûm olan Nevzat
Çelik'in Şafak Türküsü şiirini Ahmet Kaya'ya iletti. Böylelikle geniş kitlelerce
tanınması sağlanan albüm, 1985 yılında yapılıp 1986'da piyasaya çıkan Şafak
Türküsü oldu. Bu albümde aranjör Oğuz Abadan'la çalıştı ve hemen hemen tüm
besteleri kendisi yaptı. Aynı yıl An Gelir albümünü yayınladı.

YUSUF HAYALOĞLU İLE TANIŞMA


Gülten Hayaloğlu ile tanıştığı dönemde kardeşi Yusuf Hayaloğlu ve
şiirleriyle tanıştı. Sözlerinin çoğunluğunun Yusuf Hayaloğlu'na ait olduğu
Yorgun Demokrat adlı albümü 1987 yılında yayımlandı. 1988 yılında
sadece iki şarkının söz yazarlığını Hayaloğlu'nun yaptığı ve diğer sözlerin
tanınmış şairlerin şiirlerinden oluşan Başkaldırıyorum albümü çıktı.
Ardından 1989 yılında sadece bağlama ve vokal ile oluşturduğu
konserlerinden bir derleme olan Resitaller-1 yayımlandı. Aynı yıl Osman
İşmen'in düzenlemesiyle, sözlerinin büyük çoğunluğunu Hayaloğlu'nun
yazdığı İyimser Bir Gül albümü çıktı. 1990 yılında Resitaller-1'in devamı
niteliğinde olan Resitaller-2 albümü yayımlandı. Aynı yılın Ekim ayında
çeşitli şairlerin şiirlerinden oluşan Sevgi Duvarı isimli albümünü çıkarttı.
MÜZİKAL TARZI
İlk dönem albümlerinde genel olarak bağlamaya ağırlık verdi. Ahmet
Kaya'nın tarzı pop, Türk halk müziği ve arabesk kategorilerine tam olarak
dahil edilemediği için özgün müzik denilmeye başlandı. Kendisi müzik
tarzının devrimci arabesk veya protest olarak tanımlanmasına karşı
çıktı. Sözlerini kendisinin yazdığı bestelerle beraber, Attilâ İlhan, Can
Yücel, Nevzat Çelik, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Enver Gökçe, Ahmed
Arif, Arkadaş Zekai Özger, Ahmet Erhan gibi tanınmış şairlerin şiirlerini
de besteledi. Genellikle şarkılarında toplumsal meseleleri işledi. Toplam
yirmi iki albümünde sadece bir Kürtçe şarkısı (Karwan) vardır ve bir tane
de Kürtçe açılış bulunur.
Boğaziçi Üniversitesi'nde Ruhi Su ile tanışıp Mahsus Mahal isimli türküyü
çaldığı zaman, Ruhi Su bağlamanın bu şekilde, at teper gibi
çalınmayacağını söyler. Yıllar sonra Ahmet Kaya bir konserinde bağlama
çalarken bu olaya nüktedan bir gönderme yaparak "Bağlama böyle de
çalınır" der

HAYATINDAKİ SUÇLAMALAR

10 Şubat 1999'da Magazin Gazetecileri Derneği'nin Princess Otel kongre


salonunda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü aldı
ve ödül konuşmasında: "Ben bu ödül için İnsan Hakları
Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye
halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda
hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir
Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda
bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum,
yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını
biliyorum." dedi. Bu sözleri üzerine davetlilerin bir kısmı tepki gösterip,
küfretmeye ve kendisine çeşitli eşyalar fırlatmaya başladılar.Kaya, MGD
görevlileri tarafından kongre salonundan olağandışı koşullarda dışarıya
çıkartıldı.
Bu olayın hemen sonrasında Ahmet Kaya'nın 1993 yılında Berlin'de Kürt
İş Adamları Derneği'nin düzenlediği bir gecede verdiği iddia edilen bir
konsere ilişkin fotoğrafların Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmas üzerine
"Bölücü PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk
farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla
hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde toplam 10.5 yıl ağır
hapis istemiyle iki ayrı dava açıldı. Ahmet Kaya 1999 yılında mahkemeye
yaptığı savunmada bu iddialara yönelik olarak "İddianamenin suçlamaya
esas aldığı, Hürriyet Gazetesi'nin 14 Şubat 1999 tarihli sayısında yer
alan "Ayıp Ettin Gözüm" başlıklı haber gerçekleri yansıtmamaktadır.
Yukarıda da belirttiğim gibi, 1993 yılı sonbaharında sanatçı arkadaşım
Zuhal Olcay'ın da olduğunu hatırladığım bir Avrupa turnesine
orkestramla birlikte katıldım. Berlin dahil Avrupa'nın birçok kentinde bu
arkadaşlarımla birlikte konserler verdim. Bu konserler arasında
Almanya'da sadece PKK'nın katıldığı ve 'Kürt İşadamları Derneği' adlı bir
kuruluşun düzenlediği ileri sürülen bir konsere katılmadım. Böyle bir
derneğin gerçekte var olup olmadığını dahi bilmiyorum. Söz konusu
gazete haberi üzerine yaptığım araştırmada 1994 yılı başlarında
Berlin'de 'Demokratik Esnaflar Birliği' adlı bir kuruluş tarafından
düzenlenen bir geceye katıldığımı tespit ettim. Geceyi düzenleyen
'Demokratik Esnaflar Birliği' tarafından gönderilen yazıda da belirtildiği
üzere, bu gecenin hiçbir örgüt ya da başka bir kuruluşla ilgisi
bulunmamaktadır. Bu kuruluş, hatırladığım kadarıyla Berlin'deki tüm
yabancı esnafların bir araya gelip oluşturduğu bir meslekî kuruluştur.
Savcılık ifademde de belirttiğim gibi, sahne sıram gelinceye kadar
sahneyi daha önceden görme şansım yoktu. Sahneye çıktıktan sonra
fotoğrafta yer alan pankartı görsem dahi hiçbir şey yapamazdım. Konseri
iptal etmem halinde salonu dolduran ve benim şarkılarımı dinlemek için
gelmiş binlerce dinleyicinin haklı tepkisini alacak ve gecenin o
atmosferinde, o salondan rahatlıkla ayrılabilmem bile mümkün
olmayacaktı; ama sahneden fark ettiğim kadarıyla salonun çeşitli
yerlerinde asılı başka pankartlar da vardı; fakat sahne ışıkları ve yüksek
spotlardan dolayı benim onların içeriğini de görebilme şansım yoktu. Her
zaman olduğu gibi kendi şarkılarımı söyledim ve sahneden ayrıldım.
Bütün titizliğime rağmen bu konser sırasında çekilmiş olması mümkün
olan fotoğrafın yıllar sonra ve tamamen gerçek dışı bir haberle birlikte
kullanılması beni üzdü. Böyle bir fotoğrafın varlığı ve bunun bugüne
kadar yayımlanmaması hiçbir ciddi habercilik anlayışıyla bağdaşmaz ve
haberin gerçek dışı oluşunu ve başka amaçlara yönelik bir yayıncılık
anlayışı olduğunu açıkça ortaya koyar. Bununla ilgili takdiri Sayın
Mahkemenize bırakıyorum." Demiştir.16 Haziran 1999'da Türkiye'den
ayrıldı. Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis
cezasına çarptırıldI.
Ayrıca, Ahmet Kaya hakkında konserlerinde şarkılarının sözlerini Türkiye
Cumhuriyeti anayasasına aykırı olarak değiştirdiği gerekçesiyle birçok
dava açıldı. Ahmet Kaya bu suçlamalara yönelik olarak ise 1999 yılında
mahkemede yaptığı savunmada şöyle demiştir:
"İddianamenin ikinci sayfa, dokuzuncu paragrafında yer alan şarkı
sözlerini, Türkiye'deki birçok konserimde de bu şekilde değiştirerek
söyledim. Bu küçük değişiklikten başka anlamlar çıkarılmasına sadece
çok şaşırıyorum. Bütün samimiyetimle şunun bilinmesini isterim ki bunu
yaparken başka bazı şeyler hedefliyor olsam, benim kadar sözünü
sakınmadan söyleyen bir insan -takdir edersiniz ki- bu kadar dolaylı bir
yola başvurmaz , "şimdilik hoşça kal yaban çiçeğim, yasal mermisiyle bir
komiser yaklaşmakta" biçimindeki orijinal sözleri, "şimdilik hoşça kal
yaban çiçeğim, yasal mermisiyle bir TC yaklaşmakta" şeklinde
söylemem, kanımca iddianamedeki gibi yorumlanamaz. En yalın haliyle;
mermiyi polis kullanır, polis Türkiye Cumhuriyeti'nin polisidir ve devletin
polisini şarkının sözel kalıbı içerisinde bu şekilde ifade etmemden nasıl
farklı bir sonuç çıkarılabilir? Çünkü şarkıdaki sözün özü şudur: 'Yasal
mermisi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bir komiseri yaklaşmakta'. 'Başım
Belada' adlı bu şarkımın bir başka yerinde; "üstelik göğsümde, yani tam
şuramda, kirli sakalıyla bir eşkıya gezinmekte" yerine, "üstelik göğsümde,
yani tam şuramda, kirli sakalıyla bir gerilla gezinmekte" dersem, bunun
sakıncası ne olabilir? Her ikisi de dağlarda yaşar ve sakalları kirlidir.
Kaldı ki şarkının bütünü dikkate alındığında, şarkıdaki mizah ve ironi
zaten görülecektir. Sevgili Can Yücel'in 'Sevgi Duvarı' adlı şiirinde, 'sidikli
kontes' diye bir nitelemesi vardır. Yıllar önce ben bu şiiri bestelediğimde
denetimden geçirilmemiş ve onu 'pasaklı kontes' biçiminde
değiştirdiğimizde bu çok önemli (!) sakıncayı ortadan kaldırmıştık. Bu
örneği, hukuk tarihi kendi komedisini yazdığında malzeme olması
açısından verdim. Dünyanın uğraştığı ve çözüm bulmaya çalıştığı hayatî
konularla bizim mahkemelerimizin gündemini işgal eden konular karşı
karşıya getirildiğinde, ülke olarak dünyanın gidişatını neden çok geriden
takip ettiğimiz daha iyi anlaşılsın ve sıradan bir şarkı sözüyle bir ülkenin
bölünebileceği kompleksinden artık herkes kurtulabilsin diye verdim. Bu
durumdan benim çıkardığım sonuç şu: Demek ki bundan böyle sahne
şovlarımda bunun bir parçası olarak, kendime ait şarkıları biraz değiştirip
söylerken ciddi bir çekince yaşayacağım. Örneğin bir şarkımda
"örselendi aşklarım, üstelik çok uzak bir diyardayım" sözlerini, konser
verdiğim yere göre "Hamburg'tayım" ya da "Bayburt'tayım" şeklinde
yorumlamaktaydım. Bir başka şarkımda; "O mahur beste çalar, müjganla
ben ağlaşırız." (ki müjgan burada kirpik anlamında kullanılmıştır)
biçimindeki sözleri "Ayten'le ben ağlaşırız." biçiminde değiştirerek
söyleyebiliyorken bundan böyle söyleyemeyeceğim anlaşılıyor. Peki, size
göre kendimi böyle daha mı özgür hissedeceğim?"[18]
1999 yılında Münih'te PKK yanlıları tarafından düzenlenen
konserde ‘‘Arabamı o şerefsizlerin memleketinde bıraktım’’ dediğini iddia
eden Hürriyet Gazetesi haberi için hakkında DGM tarafından bir kez
daha soruşturma başlatıldı. 9 Şubat 2000 yılında Zaman Gazetesi'ne
yaptığı röportajda "Ben 3 tane şerefsizin yüzünden ülkemde arabama
bile binemedim dedim" diyerek yalanladı. 1999'da Almanya'nın Münih
şehrindeki Barış, Demokrasi ve Özgürlük Festivali isimli organizasyonda
söylediği ve içinde "Kürdüz Ölene Kadar, Vallahi biz dostu özledik,
Kürdüz sonuna kadar, Vallahi Apo'yu özledik" sözleri geçen şarkısı
nedeniyle eleştirildi.1999 Mart ayında Ordu Valiliği, Ahmet Kaya'nın
kasetlerinin kentte satılmasını ve bulundurulmasını yasakladı.
Ahmet Kaya, yasal suçlamaların yanı sıra çeşitli kesimlerce lüks içinde
yaşarken yoksulluk edebiyatı yapmakla suçlandı Ben eleştirilerle ilgili
olarak yöneltilen bir soruya şu şekilde yanıt verdi:

Benim hiç Mercedes'im olmadı. Şimdiki arabam Mercedes'ten daha pahalı, cip olduğu için
gözüne batmıyor insanların. Salaklaşmamak lazım; bunlar önemli şeyler yani. Biz insanların
yoksulluğunu savunmadık. Bizler yaşamımız boyunca insanların zenginliğini savunduk. Yani
ben cipe binsem, Mercedes'e binsem; bunlar önemli şeyler midir? Ben tarihin yüklediği
misyonu yerine getiriyor muyum? Bu önemli. Tam 30 sene aç yaşadım bu ülkede, 30 yıl
boyunca. Bütün lokantaların kenarlarına gidip, o lahmacunların nasıl çıktığına baktım. Artık
ben bu saatten sonra bunu yerim ve kimse bunu engelleyemez...[3]

Medyanın büyük kesimi tarafından tepki gören Ahmet Kaya, bunun


yanında bu tepkileri hak etmediği düşünüldüğü için kimi köşe yazarları
tarafından da destek görmüştür. Bunlara örnek olarak 21 Şubat 1999
tarihli Radikal gazetesinde, Yıldırım Türker'in "Ne Yapmalı" başlıklı
yazısı, 18-24 Şubat 1999 tarihli Aktüel dergisinde Defne Asal imzası ile
yayımlanan "Sen Demirel misin be Ahmet" başlıklı yazı, Şubat 1999
tarihli Radikal gazetesinde, Arda Uskan imzalı "Ayıptır Ayıp" başlıklı yazı
verilebilir.

ÖLÜMÜ
16 Kasım 2000'de, Hoşçakalın Gözüm İsimli Albümünün Kayıtlarını
Yaparken, Paris'in Porte de Versailles semtindeki evinde bir gece kalp
krizi sonucu hayatını kaybetti. 17 Kasım 2000'de 30.000'in üzerinde
kişinin katıldığı törenle Paris'in Père Lachaise Mezarlığı 71. bölüme
defnedildi.
ÖLÜMÜNDEN SONRA

Her fırsatta “Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni” diyen Ahmet Kaya
hakkında ölene kadar bir linç kampanyası yürütülmüştür.[24][25]
2002 yılında Ahmet Kaya'nın şarkılarını 20 ünlü sanatçının
söylediği Dinle Sevgili Ülkem isimli bir albüm yapılmış, Magazin
Gazetecileri Derneği'nin gecesinde duyurduğu Kürtçe Karwan
(Kervan) parçasının ve klibinin de bulunduğu Hoşçakalın Gözüm, Biraz
da Sen Ağla albümü yayımlandı. Père Lachaise Mezarlığı 71. bölümde
bulunan mezarı 2003 yılında tekrar düzenlendi. Ağırlığı 3.5 tonu bulan
mezarının üzerinde kardelen motifleri, enstrümanlar, Kastamonu
yazması deseni, İstanbul silueti, şarkı sözleri ve büstü bulunmaktadır.
[26]
Kalsın Benim Davam ve Gözlerim Bin Yaşında (Aralık
2006) adlarında dört albümü daha yayınlanmıştır.
4 Eylül 2007'de Türkiye'de kendi ismine açılan tek yer olan Ahmet Kaya
Halk Evi, Batman'da açıldı.[27] 2009 yılında AK Parti hükûmetince
mezarının Paris'ten Türkiye'ye taşınması konusunda fikirler ortaya atıldı.
[28]
Ahmet Kaya'nın kabri hâlen Paris'in Père Lachaise Mezarlığı'nda yer
almaktadır.
Ölümünün onuncu yılına denk gelen 2010 yılında Ümit Kıvanç tarafından
hazırlanan Uçurtmam Tellere Takıldı isimli belgesel gösterime girdi.[29]
Haziran 2012'de Magazin Gazetecileri Derneği tarafından Ahmet Kaya
Özel Ödülü verileceği açıklandı. İlk ödülü Kaya'nın bağlamacısı Ümit
Yılmaz'ın alacağı söylendi.
28 Ekim 2013'te 2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük
Ödülleri’nde ‘müzik’ alanındaki ödül Ahmet Kaya'ya verildi.
1 Eylül 2020 tarihinde İzmir'ın Menemen ilçesinin Asarlık Irmak
Mahallesi’nde anısına Dünya Barış Günü'nde denk getirilerek kendi adını
taşıdığı bir parkın açılışı yapılmıştır.

You might also like