Professional Documents
Culture Documents
Kızıl Çember -- E_ Wallace -- 1944 -- Türkiye Yayınevi -- 650a821d89821e49b97ea938599d76a0 -- Anna’s Archive
Kızıl Çember -- E_ Wallace -- 1944 -- Türkiye Yayınevi -- 650a821d89821e49b97ea938599d76a0 -- Anna’s Archive
Kızıl Çember -- E_ Wallace -- 1944 -- Türkiye Yayınevi -- 650a821d89821e49b97ea938599d76a0 -- Anna’s Archive
4
I
ÇETEYE GİRİŞ
8
II
14
III
GENÇ KIZ
L
çiik pavyonun eşiğine oturm uş olsan genç kız, onun
derin iç çekişini duyabilirdi.
Yalnız, Jack’ı görünce yerinden kalktı, sonra et
rafına bakındı. Sanki bir şeyden çekiniyordu.
Sabah ışığının, küçük hasır şapkası altındaki
yüzünü kırmızılaştırdığı bu kız, birden göz alacak
kadar güzeldi.
Soğuk bir tavırla:
— Günaydın Mister, dedi.
— Günaydın Thalia.
Kız kaşlarını çattı:
— Size, böyle ismimle çağrılmak müsaadesini
vermemiştim, dedi.
Bu soğuk cevap Jack ’ı şaşırttı ve üzdü. Kızı ilk
defa bir tavşanı kovalarken görmüştü. Bu genç ve
çevik kızın büyük bir neşe içinde koşuşu ne kadar
hoşuna gitmişti. Başka bir defa da şarkı söylerken
duymuştu. Bu seste hayatın bütün neşesini bulmuştu.
Ağzından, gayri ihtiyarî şu kelimeler döküldü:
— Ne için bana karşı bu kadar sertsiniz?
Kızın dudaklarının ucunda bir tebessüm dolaşır
gibi oldu. Sonra ciddiyetle:
— Çünkü, dedi. Birçok kitap okudum. Milyoner
çocukları elde edilmesi güç olmıyan fakir daktilola
rın mahvolmalarına sebep olurlar.
Sert ve katî sesi ile devam etti:
— Size karşı güler yüzlü olmama bir sebep yok
ki. Sevilenlere karşı samimî ve güleryüz gösterilir.
Ben ise sizi hiç sevmiyorum...
Jack büyük bir tahkir altında kalmış gibi kı
zardı.
16
ı
Kız devam etti:
— Size daha başka şeyler de söylemek isterim.
Bir genç kızla bir genç erkek bir boş adaya düşse
ler, çok geçmeden bu genç, o kızın dünyada tek kız
olduğuna inanmıya başlar. Bu hayal tek şey üzerinde
toplanır ve neticede, dünyadaki bütün iyi şeylerin bu
kızda toplandığını görmeğe başlar. Mister Beardmore,
siz de burada az çok, böyle ıssız bir adaya düşmüşe
benzersiniz. Çoktanberidir, tavşanlar, kuşlar ve Thalia
Drummond’dan başkasını görmediğiniz b ir sayfiye
desiniz. Kendi seviyenizdeki insanlarla buluşmak ve
vakit geçirmek için derhal şehre dönmenizi tavsiye
ederim.
Kız arkasını dönünce bir adım geriledi. Mister
Froyant ile karşılaşmıştı.
Froyant:
— Sizi hesapları gözden geçirmekle meşgul zan
nediyordum, dedi.
Sesi sertti.
Bu adam, kırk yaşlarında kadardı. Zayıf, çehre
si sert hatlı ve başı saçsızdı. H er söz söyleyişte dili
ni dişlerinin arasında gezdirmek gibi hoşa gitmez bir
hareketi vardı.
Genç Beardmore’a:
— Günaydın.
Diyerek tekrar kıza döndü:
— Vaktinizi bu şekilde geçirmenizden memnun
değilim, dedi.
Kız sükûnetle cevap verdi:
— Vaktimi boş yere geçirmiyorum. Hesapları
tetkik etm e işini bitirdim.
F:2 17
Bunları söylerken kolunun altındaki deri çanta
yı gösterdi.
— Bu işi kütüphanede de yapabilirdiniz. Bura
da, böyle yalnız başınıza yapmıya hiç de lüzum yoktu.
Burnunu kaşıdı. Kaçamak bakışlarla iki gence
baktı.
— Bu kadarı kâfi, dedi. Jack, babana gidiyorum.
Benimle gelir misin?
Thalia zaten villâya doğru yürümeğe başlamıştı.
Jack’ın orada durması için b ir sebep kalmamıştı.
Birkaç adım yürüm üşlerdi ki, Froyant, gence:
— Jaok, dedi. Daktilomun zamanını kaybettirme
seniz iyi edersiniz. Onun ne kadar işi olduğunu bile
mezsiniz... Hem babanızın da buna razı olmıyacağma
eminim.
Jack, aksi bir cevap vermek istedi amma, yine
sustu.
Zaten Harvey Froyant’ı hiç sevmezdi. Kızla karşı
karşıya oldukları zaman yaptığı canavarca muamele
den dolayı onu tahkire hazırdı.
M ister Froyant çitin boyunca yürürken söze tek
rar başladı:
— Şu küçük daktilo, dedi.
Sonra bastonu ile biraz evvel Jack ’ın geçtiği yeri
gösterdi:
— Şu geçidi kim açmış? diye sordu.
Jack, sevinç ve hiddetle:
— Ben, dedi. Çit bize ait değil mi? Buradan
geçmek suretile yol hiç olmazsa yarım mil kısalıyor.
Yürüyelim Mister Froyant.
Adam bir şey söylemedi. Yürümeğe başladı. Ha
18
fif meyilli sahaya geçerek biraz evvel Jaek’in dur
duğu ağaç kümesine doğru yaklaştılar.
Mister Froyant susuyordu. Daktilosunu baştan
çıkardığını zannettiği gence karşı hiddetli olduğu
anlaşılıyordu.
Buradaki büyük ağacın önüne varm ışlardı ki,
ihtiyar adam, kolunun şiddetle çekildiğini duyup,
döndü. Genç arkadaşının baktığı tarafa bakınca kor
ku ile bağırdı. Ağacın gövdesine koskocaman bir Kı
zıl Çember çizilmişti. Boyası hâlâ yaştı.
19
i
IV
24
V
28
VI
THALÎA DRUMMOND
«Rahat bırakmak .
Rahat bvrakacaksınız»
35
VII
39
VIII
BUDA
42
IX
48
X
52
XI
İTİRAF
61
ÇİVİLİ AYAKKABILAR
68
X III
Mister Johnson,
23, Mildred Street.
THALÎA DAVET EDİLİYOR
78
XV
88
XVI
95
SABUN BALONCUKLARI
102
XVIII
107
XIX
112
— Başka nasıl hareket edebilirim, ne yapabili
rim?
Zavallı adam, on yaş daha ihtiyarlam ıştı. M üthiş
surette sararmıştı. H er tarafı titriyordu. P a rr’a:
— Sizin polisiniz, dedi. Bu haydutları istedik
lerini yapmakta serbest bıraktıkça, namuslu insan
ların hayatları bunların ellerinde oyuncak oldukça
bunların istedikleri parayı verm ekten başka çare
var mı? dostum Pindle’de bunlardan böyle bir m ek
tup almış ve parayı vermişti. Aksi halde karşılaşa
cağım tehlikeyi düşünmek bile istemiyorum.
Bunları söylerken vahşî bir hayvan gibi, odanın
içinde bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu.
Derrick Yale yavaş yavaş şunları söyledi:
— Mister Froyant bu parayı verecek amma,
bu sefer Kızıl Çemberin de pek ileriye gittiğini zan
nediyorum.
—i Ne gibi ?
Yale Mister Froyant’a:
— Şu m ektubu gösterir misiniz? dedi.
Froyant, masasının gözünü hiddetle açarak çı
karttığı bir kartı masanın üstüne fırlattı.
P arr:
— Ne vakit geldi? diye sordu:
— Bu. sabah, posta ile.
P arr, Kızıl Çember işaretinin içine yazılmış olan
şu satırları okudu:
«Cuma günü, öğleden sonra saat üç buçukta
Mister Yale’in yazıhanesine parayı almıya gelece
ğiz. Para kâğıt para olacaktır. Numaraları birbirini
F: 8 113
takip eder seri olmıyacaktır. Eğer para orada olmaz
sa aynı gece siz de öleceksiniz».
P arr bu m ektubu üç defa, üst üste okudu. İçini
çekti:
— Bu. işi kolaylaştırıyor, dedi. Tabiatile gelmi-
yecekler.
Yale:
— Geleceklerini zannediyorum, dedi. Fakat on
ları karşılam ak için hazırlanm ış olacağım. Yardımı
nıza güveniyorum, Mister Parr.
— Bu söylediğinizin içinde, olacağına emin ol
duğum bir şey varsa, o da benim orada olacağımdır
Yale:
— İşte bunda sizinle aynı fikirde değilim, dedi.
Bu çetenin başı, m uhakkak ki, cesaretten mahrum
bir adam değil «sesini alçattı» hem yazıhanemde es
ki bir tanıdığı da bulacaksınız.
Parr, kaçıcı ve şüpheli bir bakışla Yale’e
baktı. Onun gülümsediğini gördü.
— Anladım, dedi. Drummond.
— Tamam. Buldunuz. Zaten size onun beni alâ
kadar ettiğini söylemiştim. Bu esrarın içine girebil
memize yardım ı olacağından eminim.
Bu sırada, Mister Froyant yanlarına geldi. Parr
ile Yale konuşma mevzularını değiştirdiler.
114
XX
120
XXI
RIHTIMDAKİ EV
J
Yale başını salladı:
— Çok basit, dedi. Siz de nasıl, kıymetli şeyleri,
kolleksiyon yapm ak merakı varsa bende de bu his
setme duygusu var.
Kız, birden cevap vermedi. Fakat sonra.
— Ben artık hareketim i değiştirdim, dedi.
— Belki... F akat bu beni hayrete düşürür.
Yale bir baş işaretile kıza artık çalışmasına baş-
lıyabileceğini anlattı.
Mister Yale, kızın yanm a girdiği zaman o ma
kinesinin başına eğilmiş hararetle çalışıyordu. Ya
le:
— Telefonda M ister P arr'ı arayınız, dedi. Reh
berde numarasını bulabilirsiniz.
Bu saatte P arr yazıhanesinde değildi. F akat
kız, yarım saat sonra onu buldu. Ve konuşmayı Ya-
le’in telefonuna verdi. Aralık kapıdan, öteki odada
ne konuşulduğunu, duyuyordu.
— Siz misiniz P arr? Beardm ore’un rıhtımdaki
evinde bir araştırm aya gideceğim. Brabazon’un ora
ya saklanmış olacağını zannediyorum. Yemekten
sonra mı? Peki, sizi iki buçuğa doğru bekliyeceğim.
Thalia bunları işittikten sonra önündeki k u ru t
manın üzerine birkaç istenoğrafi işaretleri yaptı.
P arr tam saat iki buçukta geldi. Thalia onun
geldiğini görmedi amma sesini duydu. Yale’in oda
sının dışarıya açılan ayrı kapısı olduğundan bura
dan girmişti.
Kız, onların uzaklaştıklarını duyunca bir telgraf
kâğıdına şunları yazdı.
122
Johnson 23 Mildred Street:
«Derrick Yale, Beardm ore’un rıhtım daki evini
aramağa gitti».
Thalia Drummorid’un |hatalı tarafları vlardı; p
da. verdiği sözlere sadık kalması idi.
♦
**
124
X XII
131
X X III
DOLAPTAKİ KADIN
★
Onlar çıktıktan sonra Yale’in yazıhanesi sessiz
kalmıştı. Çıt yoktu. İki hafiye ile Jack’m gitmesin
den on dakika geçmişti ki, bir kilit sesi duyuldu.
Odanın köşesindeki büyük b ir dolabın, kapağı açıl
dı. İçinden Thalia Drummond çıktı. Dolabı yavaşça
kapadı. Odanın ortasında bir an durdu, düşünceye
daldı. Sonra cebinden bir anahtar çıkartarak kori
dora çıkan kapıyı açtı. Dışarıya çıkıp tek rar kapadı.
Asansöre bindi. Dış antrenin koridorunda yürüye
rek nihayetteki dar merdivenden inerek kapıcının
odasından binanın orta avlusuna geçti. Oradan da
sokağa çıktı, kalabalığa karıştı.
136
XXIV
141
XXV
148
XXVI
KLOROFORM ŞİŞESİ
158
XXVIII
163
X XIX
K IZIL ÇEMBER
167
MİSTER FROYANTI SUSTURMAK İÇİN
*
**
171
Thalia Drummond çok sade olan akşam yemeği
ni bitirmiş, çorabını tam ir ediyordu.
Bu iş, unutm ak istediği düşüncelerini büsbütün
canlandırıyor, zihnini başka taraflara çevirme gay
reti boşa gidiyordu. Evet Jack Beardmore’u unut
mak istemesi gittikçe zorlaşıyor, h attâ ıstırap verici
oluyordu. Nihayet iğne ipliği bir kenara koydu. Ken
disini daha fazla meşgul edecek b ir iş ararken kapı
nın zili çaldı.
Kapıyı açtı ve postacının verdiği ayakkabı ku
tusuna benzer bir paketi aldı. Adresi elle ve matbaa
harfleri şeklinde yazılmıştı. Kız yazıyı görünce tit
redi.
Kapıyı kapadı. Acele ile odasına döndü, paketin
iplerini çözdü. K utunun üstünde bir kâğıt vardı.
Okudu:
«Froyant’m evinin içini iyi bilirsiniz. Yazıhane
sinin altındaki bodrum ile bahçe arasında bir geçit
vardır. Bu kutuda bulunanları yanınıza alarak he
men oraya gidiniz. Size yeni em irler verinciye ka
dar bu bodrum da durunuz.».
Thalia m ukavva kutunun içinde bulunanları
gözden geçirdi. Uzun konçlu bir deri eldiven vardı.
Bu, bir erkek eldiveni idi ve sol el içindi. Bir de siv
ri uçlu bir av bıçağı vardı. Thalia uzun zaman el
divenle bıçağı gözden geçirdi. Sonra telefona gidip
bir num ara istedi. İstediği num aranın cevap verme
diğini öğreninciye kadar bekledi.
Saatine baktı. Sekiz buçuktan fazla idi. Duracak
vakti yoktu. Bıçakla eldiveni büyükçe bir el çanta
sına koydu. Uzun bir manto giydi ve dışarı çıktı.
172
Yarım saat sonra Derrick Yale ile Parr, Mister
F royant’m evine giriyorlardı. Evin holü tamamile
aydınlıktı. H er pencereden dışarıya ışık saçılıyordu.
Bu hasis ev sahibinin düşüncelerine taban tabana
zıt bir şeydi. H er zaman evin holünde küçük bir
lâm ba yanar ve bütün öteki pencerelerde kapka
ranlık olurdu.
M ister F ro y an t’m yazı odası doğrudan doğruya
hole açılıyordu. Burası da çok aydınlıktı. Ev sahibi
onları oraya alırken gülümsüyordu:
— Efendiler, dedi. Söyliyeceklerim sizi her hal
de biraz şaşırtacaktır. Şimdi em niyet nazırlığına
telefon ettim. Böyle anlarda insanın her türlü tedbi
re baş vurm ası lâzımdır.
Bunları söylerken, dikkatle P a rr’a bakıyordu.
Devam etti:
— Olur ki, siz buradan çıkarken başınıza bir
felâket gelir, yahut ta başka b ir şeyle karşılaşırsı
nız. Birçok kim selerin sırrım ızı blimesi doğru olmaz.
Pardesülerinizi çıkarmak istemez misiniz? Anlatacak
larım uzun sürebilir.
Tam bu anda telefonun zili çaldı. M ister Froyant
konuşmıya başladı:
Bay m üdür, sizinle konuşulacak çok mühim şey
lerim var. Bir dakika sonra rahatsız edebilir miyim?
Yeriniz de bulunacak mısınız? Çok güzel, teşekkür
ederim. Şimdilik müsaadenizle.
Telefonu kapattı. Bir lâhza olduğu yerde durdu.
Sora: '
— Sizin yanınızda m üdürle görüşmek istemedim,
dedi. Çünkü bildiklerimi ilk öğrenmesi lâzım gelen
173
odur. Sonra öğrendiğim şeyleri birdenbire söyliye-
rek zevkini kaçırm ak istemiyorum. Bir dakika için,
yalnızca kalarak nazırla konuşmama müsaade eder
misiniz?
P arr:
— Tabiî, dedi ve odadan çıktı.
Yale tereddüt eder gibi görünüyordu.
— Söyliyecekleriniz Kızıl Çemberle ilgili mi? di
ye sordu.
M ister Froyant:
— Beş dakika müsaade ediniz, siz de bunları
öğreneceksiniz, diye cevap verdi.
Derrick Yale gülmeğe başladı. Koridorda duran
P a rr bu kahkahaları duyunca gülümsedi.
Yale odadan çıkarken:
— Her halde mühim şeyler olsa gerek, dedi.
Kapıyı kapartırken durakladı ve şunları ilâve
etti:
— Sizin söyliyeceklerinizden sonra, ben de eski
m em urunuz hakkında size bazı m alûm at verece
ğim... Bayan Drummond hakkında... B unların sizi
artık ilgilendirmediğini biliyorum amma sizi biraz
olsun hayrete düşürecektir.
Yale dışarı çıktı, kapıyı yavaşça kapadı. P arr’a:
— Bize söyliyeceği bu mühim şeylerin neler ol
duğunu pek m erak ediyorum doğrusu, dedi.
İki kafiye, lâm baları yakılmış olan büyük salo
na geçtiler.
Yale:
— Bu ne çok ışık? diye söylendi.
Sonra orada duran uşak Steere’e:
174
— Bu evde şimdiye kadar böyle ışık yakılmış mı
idi? diye sordu.
Uşak:
— H ayır efendim, dedi. M ister Froyant elektrik
ten pek hoşlanmazdı. Yalnız bu akşam her tarafın
yakılması em rini verdi. H erhangi b ir hâdiseye mey
dan vermemek için olduğunu da söyledi. Sonra her
iki cebine de birer tabanca koydu ki, bu da şimdiye
kadar görmediğim bir haldir.
Mister P arr heyecanla sordu:
— İki tabancası olduğunu nereden biliyorsunuz?
— Çünkü elimle doldurdum . Evvelce askerdim.
Silâhları iyi bilirim. Tabancalardan bir tanesi de
benimdir.
Derrick Yale:
— O halde, bildiklerinin kendisine bir fenalık ge
tirmesinden korkuyor, dedi. P arr, dışarda adam ları
nız var mı?
— Evet, iki kişi.
Mister Froyant’m sesini duymuyorlardı. Çünkü
bölme duvarları çok kalındı.
Yanından ayrıldıklarm danberi bir çeyrek saat ol
duğu halde hâlâ kendilerini çağırmamıştı. Yale sa-
bırsızlanmıya başlamıştı.
Yarım saat olunca uşağı çağırdı. Gidip efendi
sinin telefonla konuşmasını bitirip bitirm ediğini öğ
renmesini söyledi. Uşak özür diledi:
— Affedersiniz yapamam», dedi. Çjünkü ketndisi
çağırmadan gidemeyiz. Rahatsız edilmemesi için
emir vermiştir. Belki de siz bunu yapabilirsiniz.
P arr kapıya yakın bir yerde duruyordu. Kapıyı
175
açtı. Yanan bütün lâm balardan çıkan göz kam aştı
rıcı ışık karşısında bir saniye durakladı. Sonra ba
kışları ev sahibinin sapsarı çehresi ile karşılaştı.
M ister F royant ölmüştü. Sandalyesinde yana
kaymıştı. Göğsünde sapm a kadar batırılmış bir bı
çak duruyordu. M asanın üstünde de uzun konçlu ve
kan içinde bir eldiven duruyordu.
P a rr’in bağırm ası üzerine Yale de koştu. İki
adam hiç söz* söylemeden bir an durdular. Sonra
P arr:
— Adamlarımı çağırınız, evden dışarıya kimse
çıkmasın, dedi. U şaklan da m utfakta toplasınlar.
Odayı araştırm ıya başladı. K üçük bahçeye açı
lan pencerelerin, önünde uzun kadife perdeler var
dı. Bunları kaldırıp baktı. Perdelerin hepsi kapalı
idi.
Peki Harvey Froyant nasıl öldürülmüştü? Katil
nereden girmişti? Bıçağın duruş vaziyeti yukardan
aşağıya saplandığını gösteriyordu. Bu eldiven ne idi?
Em niyet m üfettişi bunu dikkatle muayene etti. Bu,
çok kullanılmış bir şoför eldiveni idi.
H er şeyi olduğu yerde bırakarak müdüre te
lefon etti. M üdür hâlâ F royant’m telefon etmesini
bekliyordu.
P arr: ;
— Size yeniden telefon etmedi mi? diye soıdu.
— Hayır, ne var?
Em niyet m üfettişi olanları kısaca anlattı ve hiç
sesini çıkarmadan m üdürünün verdiği aksi cevapla
ta n ve azarlam aları dinledi. Telefonu kapatınca
adam larının, kendisini beklediği hole çıktı.
176
— Bütün evi arıyacağım, dedi.
P arr yarım saat sonra dönünce Yale sordu:
— Ne var?
— Hiç. Burada olmaması lâzım gelen hiç bir
kimse bulamadım.
— Peki, yazıhaneye nasıl girmişler? Uşak
S teere’in bizimle konuştuğu an müstesna, holde mu
hakkak birimiz vardık, hiç boş kalmadı.
— Evet.
— Odanın döşemesinde bir kapak falan olmasın?
Hakikaten de halıyı kaldırınca küçük bir kapak
buldular. Uşak, harp sırasında M ister F royant’m
tayyare hücum larından korunm ak için bir sığınak
hazırladığını ve buraya çabuk girip çıkmak için de
kapağı yaptırdığını anlattı.
P arr bir mum getirtti. Kapağı açtırtarak bodru
ma indi. Burası dört köşe bir yerdi. Bir tarafında
kilitli bir kapı vardı. Öldürülen milyonerin ceplerini
karıştırınca, bu kapının anahtarını buldu. P a rr ka
pıyı açtı. Burasının, bitişik evlere ait bir avluya çık
tığını gördü. Bu avlu yolla birleşiyordu.
Yale:
— Odaya buradan girilmiş olması m üm kündür,
dedi. Katilin buradan gelip gitmiş olması lâzım.
Yale bunları söylerken cebinden elektrik lâmba
sını çıkarmış ve mahzene inmişti. Oradan da avlu
ya çıktı.
Birden yere eğildi.
— Bir ayak izi, dedi. Bakınız, yum uşak toprak
ta bir ayakkabı izi var. Hem de b ir kadın iskarpini.
P arr da baktı:
F : 12 177
— Şüphe yok, gayet açık gürünüyor, dedi.
Daha eğilip baktı. Sonra kendini arkaya fırlata
rak hayretle:
— Aman yarabbim, ne karışık bir iş, dedi.
P arr, Thalia D rum m ond’un ajyak izlerini tam - ı
mıştı.
178
XXXI
THALİANIN CEVABI
185
XXXII
190
X X X III
197
XXXIV
205
XXXV
213
XXXVI
220
XXX V II
225
XXXVIII
THALİA’NIN TEVKİFİ
232
X XXIX
HAPİSHANE HAYATI
239
XL
KAÇIŞ
253
XLH
ANNEM
260
x l iq
TOPLANTININ SONU
★
Yale, yahut da Lightman, idama giderken siga
ra içmesine müsaade edilmediğinden şikâyet ederek
hapishane m üdürüne:
— Böyle şeylerden, Fransada daha iyi anlıyor
lar, dedi. Bundan evvelki idamımda sigara içmeme
müsaade etmişlerdi.
Günahını çıkaran papasa da Thalia Drummond
için:
— O bir incidir, dedi. Genç Beardmore ile evle
neceğini zannediyorum. Gencin ne şansı var. Kadın
lar beni alâkadar etmez. Hayattaki muvaffakiyetim
de hep bundandır. Fakat, evlenecek olsaydım mu
hakkak ki Thalia gibi bir kız seçerdim.
Yale, kendisinin gezdiği yerleri, buraların halkı
nı ve âdetlerini bilen bu papasla konuşmaktan zevk
duyuyordu.
Kapalı ve iç sıkıcı bir m art günü sabahı, b ir a-
dam Yale’in hücresine girdi. Onun ellerini bağladı.
Yale adama omuzunun üstünden bakarken:
— Mister Pallion’dan bahsedildiğini duydunuz
mu? diye sordu. O, sizin meslek arkadaşlarınızdan
biridir.
Cellât cevap vermedi. Kanunlar, onun m ahkûm
la konuşmasını menediyordu.
Yale hapishaneden çıkarken hâlâ söyleniyordu:
— Sakın M ister Pallion gibi olmayınız, içmeyi-
267
niz... Beni m ahveden içkidir... Eğer o, o gece içme-
seydi şimdi ben burada olmıyacaktım.
B ütün yol boyunca bu düşünce onun kafasından
çıkmadı. Boynuna ipi takıp yüzüne bir 'bez örttük
leri zaman:
— Bu ipin kopmıyacağmı tahm in ediyorum, dedi.
Kızıl Çemberin son sözleri bu olmuştu...
BİTTİ
BİR DÜZELTME
İç kapağımızda bir yanlışlık olarak, eseri yazan
Carter Dickso,n olarak gösterilmiştir
Eser Edgar Wallace'mdır. Özür dileriz.
268
TÜRKİYE YAYINEVİNİN