Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 26

İdari Yargılama Hukuku Pratik Çalışma 2.12.

2022

Aşağıdaki işlem, eylem veya uyuşmazlıkların yargı denetimine tabi olup olmadığını
belirleyiniz. Yargı denetimine tabi ise bunları çözümlemekle görevli ve yetkili yargı
mercilerini belirleyiniz.

1) A’ya ait arsaya, belediye tarafından komşu taşınmaza yapılan inşaatta kullanılan iş
makinelerinin ve inşaat malzemelerinin muhafaza edilmesi amacıyla el konulması.

● Olay kamulaştırmasız el atmadır ve bir eylemdir. Bu bir fiili yol/fiili el atmadır.


Bu eylemin yargısal denetimi için adli yargıya başvurulması gerekir.
Kamulaştırma işlemi bulunmadığı için hiçbir işleme dayanmayan, hiçbir
işleme dayanmadığı için adeta idareliğini kaybeden, gerçek kişilerin birbirine
verdiği zararlardan bir farkı kalmayan bir işlem olmuştur. Arkasında
kamulaştırma işlemi bulunmadığı için belediyenin bu hukuka aykırı
müdahalesinin gerçek kişilerin birbirine yaptığı işlemlerden bir farkı
kalmamıştır, yani idareiliğini kaybetmiştir. Peki kamulaştırma yapmaya yetkili
olmayan bir idare kamulaştırma yapmış olsaydı ne olurdu? İşlem hukuka
aykırı da olsa ortada tekamül etmiş bir idari işlem olacağı için aykırı bir idari
işleme dayanan bir eylem olacaktı. Niteliğine göre İYUK 12 ya da 13
bakımından uyuşmazlığın idari yargıda görülmesi gerekirdi. Yani fiili yol
olması için adli yargının görev alanına girebilmesi için haksızlık yoğunluğunun
çok fazla olması lazım. Açık ve bariz bir şekilde hiçbir işleme dayanmadan
idariliğini kaybetmiş olması gerekir. Yani idarenin her hukuka aykırı eylemi fiili
yol değildir. Fiili yol eylemin idariliğini kaybetmesi, haksızlık yoğunluğunun çok
fazla olması ile ayırt edilebilir.
● Dolayısıyla olayda adli yargı görevlidir. yetki ise olayda bir taşınmaz söz
konusu olduğundan taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinindir.
açılacak dava ise haksız müdahalenin önlenmesi davasıdır.
● Eğer uyuşmazlık idari yargıda çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlık olsaydı
yetki, taşınmaz söz konusu olduğundan özel yetki ile taşınmazın bulunduğu
yer idare mahkemesinin olurdu.

2) Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) tarafından B’nin içme suyu bedelinin hatalı
hesaplanması sonucu 1500 TL fazla fatura kesilerek tahsil edilmesi.

● ASAT kamu tüzel kişiliğine haiz bir tüzel kişiliktir. mahalli kamu kurumları
arasında yer alır. kendi yönetmeliğinde kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu
yazmaktadır.
● bunlar bir idaredir fakat uyuşmazlığın mahiyeti gereği içtihatlar, yüksek yargı
bunları adli yargının görev alanına soktu. yani olayda kamu tüzel kişiliğine ait
bir idare söz konusu da olsa uyuşmazlığın mahiyeti gereği abonelik
sözleşmesinden kaynaklandığı için adli yargının görev alanına girmektedir.
● tüketici mahkemesi görevli ve yetkili olacaktır.(???)
● taraflara göre değil uyuşmazlığın mahiyetine göre önce içtihat sonra mevzuat
abonelik sözleşmelerini adli yargının görev alanına almıştır.

3) Daire Başkanı C’nin görevden alınmasına dayanak oluşturan Üst Kademe Kamu
Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair 3 Sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin bazı hükümleri.

● Cumhurbaşkanı kararnamesi genel düzenleyici işlemdir. Bunları


Cumhurbaşkanı tek taraflı olarak kendisi yapar. Cumhurbaşkanı
kararnamelerinin hukuka uygunluğunu anayasa mahkemesi denetler.
Anayasa mahkemesine ise bunun denetlenmesi için; cumhurbaşkanı,
mecliste en çok üyesi olan iki siyasi parti, meclis üye tam sayısının ⅕'i kadar
MV(120) başvurabilir. Sadece bu sayılan üç grup iptal isteyebilir. Bu
kararnameyi Danıştay, idare mahkemesi vs. denetleyemez.
● Olaya dönersek; daire başkanı kendisinin görevine son veren Cumhurbaşkanı
kararnamesi hükümlerin iptalini isteyemez fakat görevine son veren bir işlem
varsa -görevden alınma işlemi- bu bir idari işlem olduğundan idari yargıda
iptal davası açabilir.(İdare mahkemesinde)
● Böyle durumlarda arada eğer bir idari işlem varsa sadece bunlara karşı iptal
davası açılabilir. Örneğin zamanında kanun hükmünde kararnamelerle arada
herhangi bir idari işlem olmadan birçok insanın işine son verildi fakat bunlar
idari işlem olmadığı için idari yargıya gidilemedi.

4) Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından hakim D hakkında verilen görevden


uzaklaştırma kararı.

● Burada herhangi bir yargı yoluna başvurulamaz. Bu durum anayasada


düzenlenmiştir. buna yasama kısıntısı denir. yasama kısıntısı ise yargı yoluna
gidilemeyeceği açıkça düzenlenendir. Yasama kısıtısının kanunla
düzenlenmesi mümkün değildir. Çünkü anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrası
gereği idarenin tüm eylem ve işlemleri yargı denetimine açıktır. Kanunla bir
işlemi yargı denetimi dışına çıkarırsanız bu anayasanın bahsettiği yasama
kısıntısına ve anayasaya aykırı olur.
● (Bu karar Anayasa 159)
● Yasama kısıntısına tabi olanlar; 1) HSK'nın meslekten çıkarma hariç diğer
kararları
2) Yüksek askeri şura'nın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye
ayırma işlemleri
3) Cumhurbaşkanı'nın tek başına yaptığı işlemler
4) barış zamanında askerlere verilen bazı disiplin cezaları
????????
5) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Türkiye aleyhine verilen bir
kararın uygulanmadığı gerekçesiyle Avrupa Konseyi tarafından Türkiye hakkında
kınama kararı verilmesi üzerine Avrupa Konseyi üyesi ülkelere lisans ve lisansüstü
derecelerde burslu öğrenci gönderilmesini yasaklayan Milli Eğitim Bakanlığı kararı

● Milli eğitim bakanlığı bir idaredir. Burada milli eğitim Bakanlığı'nın düzenlediği
düzenleyici bir kararı var. bu kadar tüm yurdu ilgilendirdiği için Danıştay'a
gidilebilir.
● yargı kısıntısı; aslında yargısal olarak denetlenmesinin önünde teknik ve
hukuki bir engel olmadığı halde yargı organlarının geleneksel ve sistematik
olarak denetlemekten kaçındığı yüksek siyasetin, uluslararası ilişkilere dair
işlemleri arasında yer alır. burada verilen olayda yargı kısıntısına gidilebilir
gibi görünse de aslında nihayetinde milli eğitim bakanlığı işlemleri bizim
vatandaşlarımızı etkileyen bir iç hukuk kararıdır. Dolayısıyla tüm yurdu
etkileyen bir karar olacağı için Danıştay'da denetlenebilir.
● İşin içerisinde herhangi bir uluslararası alıp görüldüğünde hemen yargı
kısıntısı akla gelmemelidir. Kararın kimi etkilediği ve nasıl bir işlem olduğu
incelenmelidir.
● Dolayısıyla bu karara karşı idari yargı yoluna gidilebilir.

6) Kaçak olduğu iddiası ile Şanlıurfa gümrüğünde el konulan eşyaların iadesi talebini
reddeden Hazine ve Maliye Bakanlığı işlemi.

● Bu işleme karşı yargı yolu açıktır. İdari yargıya gidilebilir.


● Bakanlığın yapmış olduğu işlem idari işlemin tüm unsurlarını taşıdığından
ötürü reddedilen bu talebe karşı idari yargıda idare mahkemesine giderek
işlemin iptali istenecektir. Yetkili mahkeme ise olayda taşınır söz konusu
olduğundan taşınır malın bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. yani özel
yetki kuralı gereğince Urfa idare mahkemesi buluşmazlığı çözmeye yetkilidir.
● *hepsi için* (verilen olaylarda öncelikle yargı kasıntısı veya yasama kasıntısı
olup olmadığına bakılır. sonrasında adli yargıya giren uyuşmazlıklar sayıldığı
için verilen uyuşmazlığın bu uyuşmazlıkları arasına girip girmediğine bakılır.
bundan sonra da eğer idari yargıya girdiğine kanaat getirdiysek idari yargı
içerisinde olan mahkemelerr bakılır (vergi mahkemesi idare mahkemesi ve
Danıştay). önce vergi resim ya da harç ile ilgili olup olmadığına bakılarak
vergi mahkemesine girip girmediği kontrol edilir. sonrasında iyuk kontrol
edilerek danıştayın görev alanına girip girmediği kontrol edilir. en sonunda
eğer bunlara girmiyorsa idare mahkemesi görevlidir.)

7) KPSS 2018/2 Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına


Yerleştirme işlemleri sonucu Mersin Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesine
Veri Hazırlama Kontrol İşletmeni olarak atanmaya hak kazanan E’nin, atamasının
uzun süre yapılmaması (zımni ret) işleminin Ankara İdare Mahkemesi tarafından iptal
edilmesi üzerine atamasının yapılarak göreve başladıktan sonra, göreve geç
başladığı için yoksun kaldığı mali haklar için açtığı tazminat davası.
● Olayda bir tam yargı davası vardır. Dolayısıyla görevli mahkeme idare
mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise İYUK 36/1-a maddesine göre zararı
doğuran idari uyuşmazlığı çözmeye yetkili idare mahkemesi yetkilidir.
● Olayda bir işlem değil de eylem olduğundan dolayı tam yargı davası açılır.
Dolayısıyla iyuk madde 36 incelenir.
● Normalde eğer öncelikle iptal davası açılmamış olsaydı kişi iptal davası ile
tam yargı davasını birlikte açabilirdi fakat verilen olayda iptal davası açıldığı
için yapılması gereken geriye kalan tam yargı davasının açılmasıdır.

8) Bakliyat toptancısı F’nin, deposunu soymak isteyen teröristler tarafından kaçırılarak


öldürülmesi üzerine, oğlu G’nin babasını kaybetmekten duyduğu üzüntü sebebiyle
uğradığı manevi zararın tazmini sebebiyle açtığı dava.

● Burada terörden kaynaklı olarak idarenin bir sorumluluğu bulunmaktadır.


Buna sosyal risk ilkesi adı verilir. Sosyal risk ilkesi terör olayları, savaş,
toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi olaylarda gündeme gelir.
● İdarenin kusur ve kusursuz sorumluluk olmak üzere iki türlü sorumluluğu
bulunmaktadır. Kusursuz sorumluluğun altında sosyal risk bulunur. 2004
yılına kadar bu zararlar sosyal risk ilkesi altında karşılanmaktaydı. Sonrasında
terörle mücadeleden doğan zararlar hakkında kanun çıktı. burada zararların
nasıl tazmin edileceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. fakat bu kanunda
sadece maddi zararlar düzenlenmektedir. Danıştay ise sosyal riske göre hem
maddi hem manevi zararları karşılamaktaydı.
● Verilen olayda öncelikle valiye gitmek zorunludur. Valilik ile irtibata geçilir ve
sulh olunmaya çalışılır. eğer sulh olunmuyorsa 60 gün içerisinde manevi
zararlar için idare mahkemesine gidilebilir. ve ek olarak bu faaliyeti işleyen
teröristlere karşı da dava açılabilir.

10 Mart 2023 tarihli İdari Yargılama Hukuku Pratik Çalışması

Bay (A), Antalya İli, Konyaaltı İlçesi, Toros Mahallesinde bulunan ticari işletmesinde,
Antalya Emlakçılar Oto Galericileri ve İş Takipçileri Meslek Esnaf Odasına kayıtlı
şekilde, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının 01.01.2021 tarih ve 111 sayılı “ikinci el
motorlu kara taşıtı ticareti” yetki belgesi kapsamında galericilik (otomobil alım-satım)
faaliyetlerini bu tarihten beri yürütmektedir.
“İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik”in “Pazarlama ve
satış kısıtlaması” başlıklı Geçici Madde 2/I uyarınca, ikinci el kara taşıtı ticaretiyle
iştigal edenlerin otomobil ve arazi taşıtlarının pazarlanmasını veya satışını ilk tescil
tarihinden itibaren altı ay ve altı bin kilometre geçmedikçe 01.07.2023 tarihinden önce
doğrudan veya dolaylı olarak yapamayacağına ilişkin düzenleme, 16 Ağustos 2022
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
1) Bay (A)’nın mesleki faaliyetlerini etkilediğini düşündüğü bu düzenlemeye karşı, dava
açmadan önce başvurabileceği bir yol hukuki yol var mıdır?
● burada öncelikle dava açmadan yapılması gereken İYUK 10-11 müracaatıdır.
Eğer idari başvuru yollarından iyuk 10-11'e başvuracak isek dava açma süresi
içerisinde başvurulduğunda dava açma süresi durur.
● Bay A eğer ihtiyari idari başvuru yoluna gidecek ise işlemiş olan dava açma
süresi durur ve daha sonrasında kalan süreleri kullanabilir.
● Dolayısıyla olayımıza ihtiyari bir idari başvuru yolu mümkündür. Olayda her ne
kadar bir yönetmelik hükmü de olsa İYUK genel düzenleyici işlem ya da birel
düzenleyici işlem gibi bir ayrıma gitmediğinden dolayı yönetmeliklere karşında
düzenleyici işlemlere karşı da iyi 10 veya 11 başvurusu yapmak olanaklıdır.
● İYUK 10 ve 11'de idareye başvurudan itibaren idarenin 30 gün sessiz
kalması, herhangi bir yazılı cevap vermemesi işlemin reddedilmiş
sayılmasıdır.
● Burada Bay A isterse yönetmelik iptalini ya da yönetmelik içerisindeki bazı
hükümlerin iptallerini isteyebilir.

2) Söz konusu düzenlemeye karşı (A)’nın hangi yargı düzeni ve yerinde, hangi süre
içinde ne gibi dava ve talebi söz konusu olabilir?

● Burada dava danıştayda açılır. İdare ve vergi mahkemelerinde dava açma


süresi 30 gün danıştayda dava açma süresi 60 gündür. Üst makama başvuru
yapılan hallerde 30 gün bekleme süresinden sonra cevap vermemesi üzerine
60 gün içerisinde danıştayda dava açılabilir.
● Olay vergisel bir uyuşmazlık için olsaydı dahi Danıştayda açılacak davalarda
veya idare mahkemesine açılacak davalarda genel dava açma süresinin 60
gündür. (istisnalar hariç)

3) (A)’nın avukatı olsaydınız, 2. Soruda belirtilen süreleri geçirdikten sonra size bu


durumu belirtmiş olması ihtimalinde, ona ne gibi bir hukukî tavsiyede bulunurdunuz?

● İYUK madde 7/4 e göre " İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi,
ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması
üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi
aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu
düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz". burada 1. cümle kural olanı
açıklarken 2. cümle istisnaya yer vermektedir. 2. cümle düzenleyici işlemlere
karşı uygulama işlemi yapıldıysa; istenirse her ikisine birden istenirse sadece
uygulama işlemine istenirse sadece yönetmelik hükmüne karşı dava
açılabileceğini hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla 7. maddenin 4. fıkrasının 2.
cümlesi bağlamında bir uygulama işlemi tesis edilmesi durumunda yeniden
bu işleme karşı dava açmamız olanaklıdır. bu çerçevede bay A'nın avukatı
olarak yönetmelik hükmünün uygulanması bağlamında idareye bir talepte
bulunabilir. idarenin de kabul veya red kararı vermesi durumunda her iki
işleme birlikte veya bahsedilen formülasyonlar içerisinde dava açmak
mümkündür.

4) 3. Soruya vereceğiniz cevapta, Bakanlığın başvurunuzu reddettiğini yazılı olarak


değil de, başkaca bir şekilde öğrendiğiniz (muttali olduğunuz) varsayıldığında
açılacak davada süre mefhumunu tartışınız.

● ıttıla tebliğ anlamına gelir. muttali olmak ise bu durumdan haberdar olmak
anlamına gelir. İdare işlemlerini kural olarak yazılı olarak yapar. Bu durum
anayasanın 40. 125. ve 74. maddesine dayanır. (40/2-125/3) İYUK içerisinde
de bu bildirim içerisinde neler olması gerektiği düzenlenir. ve sürelerle alakalı
da İYUK içerisinde düzenlemeler vardır. (İYUK 7/2-A) Ancak idareler her
zaman yazılı bildirim yapmayabilir ve yazılı olmayan bu bildirimlere karşı ne
yapılması gerektiği de kanunlarda belirtilmiştir. İdarenin İYUK 10 ve 11
başvurularında herhangi bir cevap vermemesi üzerine 30 gün beklenmesi ve
bu 30 gün içerisinde hala daha cevap gelmemesi yani idarenin sessiz
kalmasına bir sonuç bağlanmıştır. bu da idari işlemin reddedilmiş
sayılmasıdır.
● Ayrıca tebligat kanunu'nun 32. maddesi ve tebligat kanununun uygulanma
kanunu gereği; tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı lehine muttali
olmuş ise muteber sayılır hükmü yer almaktadır. Muhatabın beyan ettiği tarih
tebliğ tarihi sayılır. Danıştay tebligat kanunu'nun 32. maddesi gereğince
idarenin yazılı bir şekilde işlemi reddetmemesi halinde ya da kişilerin bu işlemi
başka bir durumla öğrenmesi halinde, kişilerin bunu nasıl öğrendiğini ispat
etmesi koşulu ile işlemin o şekilde başladığını kabul etmektedir. Normalde
idari işlemin yazılı bir şekilde tebliğ esastır ve yazılı bildirim tarihini izleyen
günden dava açma süresi başlamaktadır. Ancak idarenin herhangi bir cevap
vermemesi durumunda kişilerin hak kaybına uğramaması için Danıştay
muttali olma kavramını getirmiştir. Burada da ilgililerin ne zaman idari işlemi
öğrendiğini ispatlaması ile dava açma süresini başlattığı ve işlettiği kabul
edilmektedir. süre her ne kadar anayasa madde 36'da hak arama hürriyetine
ilişkin bir kısıtlama olsa da ve her ne kadar kanunla sınırlanacağı hüküm
altına alındıysa da kişilerin hak kaybına uğramaması için Danıştay muttali
olma kavramını getirmiştir. dolayısıyla bakanlığa yapılan başvuru reddedilmiş
olup size yazılı bir bildirimde bulunmuyorsa siz bunu bir şekilde öğrendiyseniz
bunu belgelendirecek bu koşulda da dava açma süresine ilişkin olarak
Danıştay'a bunu kabul ettirebileceksiniz.
● Peki bildirimde kanun arama yolları gösterilmemişse, kimin yaptığı vs.
belirtilmediyse ne olacak ? danıştay içtihadı birleştirme kurul kararında idari
işlemlerde herhangi bir şekilde dava açma süresi belirtilmediyse ve özel bir
kanun da ayrıca bir düzenleme bulunuyorsa burada genel dava açma
sürelerinin kabul edileceği öngörülmektedir. aynı zamanda özel dava açma
süresi bulunmadığında da yine bildirimde dava açma süresi bildirilmediyse ve
kişi de bu durumda yanıldıysa yine genel dava açma süreleri öngörülmektedir.
5) Açılan davada mahkemenin hakimi olsaydınız; “İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının
Ticareti Hakkında Yönetmelik”in “Pazarlama ve satış kısıtlaması” başlıklı Geçici
Madde 2/I’nin hukuka uygun olup olmadığını tartışınız.

● burada aslında temel hak ve özgürlüklerin yönetmelikle kısıtlanması söz


konusudur. temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlandırılabilir.
dolayısıyla bu yönetmeliği çıkarmak bakanlığın yetkisinde midir bunu
tartışmak gerekir. düzenleme kamu yararına uygun olsa da temel hak ve
özgürlüklere kısıtlama getirmektedir. dolayısıyla burada idari işlemin yetki
unsuru yönünden tartışılması gerekir. dolayısıyla bu işle uğraşan kişilerin
özgürlüklerin kısıtlanması her ne kadar kişilerin yararına olmuş olsa da temel
hak ve özgürlüklerin kısıtlanması söz konusudur. ve bu kısıtlamanın
yönetmelikle bakanlık tarafından yapılması anayasa madde 13'e açıkça
aykırıdır. dolayısıyla burada bir yetki gasp söz konusudur. Türkiye Büyük
millet meclisi'nin yapması gereken bir işlemi bakanlık yapmaktadır. dolayısıyla
yasamanın faaliyetini yürütme devri almıştır. yürütme yasamanın yetkisini
gasp etmiştir.

6) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yapmış olduğu incelemelerde, (A)’nın yetki belgesi alma
koşullarında eksiklik bulunduğunu tespit etmesi üzerine oluşabilecek hukuki durumu
değerlendiriniz.

● Burada idari işlemin geri alınmasının koşulları değerlendirilecektir. hukuka


aykırı idari işlemler dava açma süresi içerisinde geri alınabilirler. istisnai
olarak da açık hata ile ve yokluk durumlarında süresiz bir şekilde geri
alınabilecektir. Eğer bu başvuru koşullarında bay A'nın bir hilesi, açık hatası
ya da yokluk söz konusuysa herhangi bir süre koşulu aranmaksızın geri
alınabileceği söylenebilir.

17 Mart İdari Yargı Pratik

OLAY 1
Bir kamu kurumunda uzman yardımcısı olarak çalışmakta olan A, uzman olmak için
sınava girmiş ve sınavı kazanmıştır. Sınavı kazanan A, 5.10.2020 tarihinde kurumuna
uzman olarak atanma isteminde bulunması üzerine 2.11.2020 tarihinde müfettiş olarak
atanmıştır. 3.11.2020 tarihinde işlemi tebellüğ eden A, atama işleminin uzman
kadrosuna yapılması gerekirken müfettiş kadrosuna yapılmasından kaynaklı hatanın
düzeltilmesi istemiyle 5.11.2020 tarihinde kurumuna itiraz etmiştir. Çalıştığı kurumun
5.3.2021 tarihinde A’nın talebini reddetmesi üzerine A, atama işlemine karşı 5.4.2021
tarihinde dava açmıştır.

1) A’nın kurumuna yaptığı başvuru/başvuruların hukuki niteliğini tespit ediniz.

● İYUK madde 10 başvurusu yapılmıştır. Çünkü A idareden hakkında bir işlem


yapılması istemi ile bir başvuru yapmıştır. Kişiler İYUK madde 10 kapsamında
idareye haklarında bir işlem tesis edilmesi için başvuru yapabilirler. A
hakkında atama işlemi test edilmesi için idareye başvurmaktadır. 30 gün
içerisinde idare cevap vermezse reddedilmiş kabul edilir. 5.11.2020 tarihinde
yaptığı başvuru ise İYUK madde 11 başvurusudur. Çünkü burada yapılmış bir
idari işlemin değiştirilmesi istenmektedir. ilgililer tarafından idari işlemin
kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi ya da yeni bir işlem yapılması için
idari makamlara başvuru yapılabilir. bu ya üst makamdan istenir eğer bir üst
makam yoksa da işlemi yapan makamdan istenir. bu makamlardan ayrı bir
makamdan istenirse bu başvuru sözü edilen başvuru sayılmaz ve dava açma
süresi durmaz. ayrıca sayılan 4 işlemden farklı bir şey talep edilirse de söz
edilen başvuru sayılmaz ve yine dava açma süresi durmaz. ayrıca bu
başvurunun dava açma süresi içerisinde yapılması gerekir. dava açma süresi
geçtikten sonra yapılırsa zaten ortada dava açmak için süre kalmaz.

2) Davanın süresi içinde açılıp açılmadığını değerlendiriniz.

● dava açma süreleri kanunlarda özel olarak düzenlenmediyse idare ve


Danıştay'da 60 gün vergi mahkemesinde 30 gündür. ayrıca sureler yazılı
bildirim yapılan tarihi izleyen günden itibaren başlar.
● 3.11.2020 tarihinde tebliğ alınmış. A 5.11.2020 tarihinde İYUK madde 11
başvurusunda bulunmuş. Dolayısıyla dava açma süresi durmuştur. idare 30
gün içerisinde cevap vermezse reddedilmiş sayılacaktır. bu sürenin bitiminden
itibaren dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. yani
5.12.2020 ye kadar zımni red süresi/ bekleme süresi. cevap verilmediyse
geriye kalan 58 gün içerisinde dava açılabilir. Dolayısıyla son gün 1.2.2021
son gündür. Ancak olayda dava açma süresi geçtikten sonra 5.3.2021
tarihinde idare cevap vermiş. A'da 5.4.2021 tarihinde dava açmış. Peki süre
geçmiş sayılır mı? bu konuda farklı iki görüş bulunmaktadır. danıştığın son
kararlarında ve doktorunda genel olarak kabul edilen görüş dava açılabileceği
yönündedir. yani davacı lehine yorumlanır. mahkemeye erişim hakkı, adil
yargılanma hakkı ve idari yargıda sürelerin az olmasını değerlendirecek
olursak davacı lehine yorumlanması mümkün olacaktır. Danıştay son
kararlarında idarenin açık bir şekilde cevap vermesi durumunda, kişilerin de
bilemeyebileceğini dikkate almışsa anayasada göz önünde tutularak idarenin
açık bir şekilde cevap vermesinin süreyi o zaman başlatacağı şeklinde kişiler
lehine yorum yapılır. bu durum eğer iyuk madde 10 başvurusu olsaydı
kanunda hüküm bulunmaktaydı fakat olayda iyi yok madde 11 başvurusu
bulunduğu için Danıştay'ın son kararları incelenmelidir. danıştay da 10.
maddede bulunan bu hükmü göz önünde tutmaktadır.

OLAY 2
Antalya Devlet Hastanesinde görevli sağlık memuru A, 15.05.2014 tarihinde tebliğ
edilen Sağlık Bakanlığı işlemi ile 01.06.2014 tarihinden itibaren 6 ay süre ile Isparta
Devlet Hastanesinde geçici görevlendirilmiştir. A söz konusu görevlendirme işleminin
geri alınması talebi ile 20.05.2014 tarihinde Sağlık Bakanlığına başvurmuştur.
Bakanlığın başvurusuna cevap vermemesi üzerine A, 31.05.2014 tarihinde özel aracı
ile Isparta’ya doğru yola çıkmıştır.

1) A’nın geçici görevlendirmenin iptali için açacağı davada görevli ve yetkili mahkeme
neresidir?

● Danıştay, vergi mahkemesi ya da adli yargı alanına girecek bir uyuşmazlık


bulunmadığından görevli mahkeme idari yargıda idare mahkemesidir. Yetki
kuralları ise 32-37. maddeler arasında düzenlenir. Olayda İYUK 33/1 örneği
vardır. Dolayısıyla bu görevlendirmenin iptali için açılacak dava Antalya idare
veya Isparta idare mahkemesinde açılabilir.

2) Başvurusuna cevap alamayan A, görevlendirmenin iptali için en son hangi tarihe


kadar dava açabilir?

● A'nın sağlık bakanlığına yaptığı başvuru İYUK madde 11 başvurusudur.


15.5.2014 tarihinde tebliğ edilmiş. Normalde 60 gün içinde dava açabilir. A
20.05.2014 tarihinden İYUK madde 11 başvurusu yapmış. Geriye 55 gün
süresi kaldı ve dava açma süresi durdu. 30 gün bekleme süresi başladı.
Zımni red olursa 20.06.2014 e kadar bekler ve 12.08.2014 sonuna kadar
dava açabilir. Bu gün adli tatile denk gelmektedir. Dolayısıyla son gün
7.9.2014 e sarkar.

24 Mart İdari Yargı Pratik

14. D., E. 2011/5212 K. 2011/7 T. 1.6.2011


Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği
görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek, işin
gereği görüşüldü:
Dava; İstanbul İli, Pendik İlçesi, Velibaba Mahallesi, Ankara Caddesi üzerinde davacı
bankaya ait ATM cihazının üç (3) gün içinde kaldırılması, aksi takdirde İmar
Kanunu'nun 32. ve 42. maddeleri ve Türk Ceza Kanun'unun 184. maddesi uyarınca
işlem yapılacağına dair 28.6.2010 tarih ve 4655-37976 sayılı işlemin iptali istemiyle
açılmış, İdare Mahkemesince dosyasının incelenmesinden; dava konusu işlemin,
encümen tarafından alınacak olan yıkım ve para cezasına ilişkin işlemler yönünden
idarece yapılan bir ön çalışma niteliğinde olduğu, tek başına davacının menfaatini ihlal
eden kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelik taşımadığı, bu haliyle bir yaptırım içermediği
gibi icrailik niteliği bulunmadığı anlaşıldığından, davanın esasını inceleme olanağı
bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş, bu karar
davacı tarafından temyiz edilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanununun 32.maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre ruhsat
alınmadan yapılabilecek yapılar hariç, ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat
ve eklerine aykırı yapı yapıldığının ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı
veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya
valiliklerce o andaki inşaat durumunun tespit edileceği, yapının mühürlenerek inşaatın
derhal durdurulacağı,durdurmanın yapı tatil zaptının, yapı yerine asılmasıyla yapı
sahibine tebliğ edilmiş sayılacağı, bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibince yapının ruhsata uygun hale getirilmemesi halinde ruhsata aykırı yapının
yıktırılması yolunda işlem tesis edileceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı bankaya ait ATM cihazının ruhsatsız olduğu, üç (3)
gün içinde kaldırılması gerektiği, aksi takdirde İmar Kanunu'nun 32. ve 42. maddeleri
ile Türk Ceza Kanunu'nun 184. maddesi uyarınca işlem yapılacağına dair davalı
Pendik Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
İdari işlemlerin iptal davasına konu olabilmesi için kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem
olması gerekmektedir. Bir idari işlemin kesin ve yürütülebilir sayılabilmesi, hukuk
düzeninde bir sonuç doğurabilmesi için gerekli olan bütün aşamaların
gerçekleştirilmiş olmasına, başka bir makamın onayına ihtiyaç gösterilmeksizin hukuk
düzeninde değişiklikler meydana getirebilmesine bağlıdır.
Dava konusu 28.6.2010 tarih ve 4655-37976 sayılı Pendik Belediye Başkanlığı işleminin
doğuracağı hukuki ve fiili sonuçlar dikkate alındığında, işlemde belirtilen yasa
hükümleri ile davacının nasıl bir yaptırım ile karşı karşıya kalacağı öngörülmüş olup,
bu haliyle idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli icrai bir işlem
niteliğinde olduğu anlaşıldığından, iptali istenen işlemin hazırlık işlemi olduğu, bu
nedenle kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem olmadığı gerekçesiyle davanın
incelenmeksizin reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki
isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 8.10.2010 günlü, E:2010/1489,
K:2010/1416 sayılı kararının bozulmasına, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde
karar düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, dosyanın belirtilen hususlar gözönüne
alınarak yeniden bir karar vermek üzere adı geçen Mahkemeye gönderilmesine,
1.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
● bu tip uyuşmazlıklar danıştayın önüne çokça gelmektedir. Danıştay çoğunlukla -aksi
yönde kararları olsa da- yaptırım tehditi içeren bildirimleri kesin ve yürütülebilir
saymaktadır. (Hoca idari usulden daha önce gelen bir yaptırım tehdidinin kesin ve
yürütülebilir olmadığını düşünüyorum dedi). olayda daha prosedür başlamamış,
hukuki süreç ortaya çıkmamış.(hoca)
● Danıştay karar düzeltmede kararını değiştirmiş. ilk derece mahkemesi gibi kesin ve
yürütülebilir olmadığı kararını vermiş.
● zaten var olan idari usuldeki süreç işlerken yaptırıma ulaşacak idari süreç başladığı
için kesin ve yürütülebilir olacaktır. olağan idari usuladaki süreci başlatan veya tatil
eden işlemler kesin ve yürütülebilir olur. ancak idari usulden önce "şunlar şunlar
uygulanacaktır" denilen bildirim yazısının kesin ve yürütülebilir olmadığını öncelikle ilk
derece mahkemesi ve daha sonra karar düzeltme aşamasında Danıştay da kabul
etmiştir.

İDDK., E. 2010/3331 K. 2013/877 T. 13.3.2013


TÜRK MİLLETİ ADINA
Dava; Zonguldak Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesinde şef olarak
görev yapan davacı tarafından, kendisi ve diğer personel hakkında düzenlenen
28/11/2008 günlü, 148/8 sayılı müfettiş raporunda yer alan "fiilleri nedeniyle personel
şube müdürlüğü görevinden alınarak başka bir göreve atanmasının ve birinci
derecede yetki ve sorumluluk gerektiren idarecilik görevi verilmemesinin uygun
olacağı" yolundaki müfettiş önerisi nedeniyle, raporun kendisiyle ilgili kısmının iptali
istemiyle açılmıştır.
Zonguldak İdare Mahkemesinin 30/3/2009 günlü, E:2009/525, K:2009/395 sayılı
kararıyla; personel hukukunda kamu görevlileri hakkında açılan soruşturmalar
neticesinde yetkili merciler tarafından görevlendirilen kişilerce veya inceleme yetkisini
hukuki düzenlemelerden alan müfettişlerce tanzim olunan soruşturma raporlarında
adli, idari, cezai ve mali yönden teklifler getirilmekte, anılan teklifler konusunda yetkili
kamu görevlileri veya kurullarca değerlendirilerek atama ve disiplin cezaları ile diğer
idari işlemler tesis edilmekte yada teklif uygun görülmeyerek işlem tesisi cihetine
gidildiği, buradan da anlaşılacağı üzere müfettişler tarafından tanzim olunan
raporlarda belirtilen hususlar mahiyetleri itibariyle teklif niteliğinde bulunduğu,
bunların ancak kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlemin dayanağını oluşturması
halinde yargısal denetime tabi olacağı, olayda müfettiş raporunda iptali istenilen
davacı ile ilgili önerinin, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir
işlem niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar
verilmiştir.
Anılan karar, temyiz incelemesi sonucu Danıştay Beşinci Dairesi'nin 17/09/2009 günlü,
E:2009/2882, K:2009/4776 sayılı kararıyla; ön işlemlerin kesin ve yürütülmesi zorunlu
işlemlerin ortaya çıkarılmasına yönelik olduğu, tek başına kişiler üzerinde hukuksal
etki yaratmayacağı, bu nedenle de iptal davasına konu edilemeyeceği, kesin ve
yürütülmesi zorunlu, idari davaya konu edilebilecek işlemlerin ise, idarenin kamu
gücüne dayanarak, tek yanlı irade beyanıyla tesis ettikleri, hukuk düzeninde değişiklik
yapan, başka bir deyişle ilgililerin hukukunu etkileyen işlemler olduğu, bakılan
davada, davacı hakkında düzenlenen 28/11/2008 günlü, 148/8 sayılı müfettiş raporunda
adı geçenin "fiilleri nedeniyle personel şube müdürlüğü görevinden alınarak başka bir
göreve atanmasının ve birinci derecede yetki ve sorumluluk gerektiren idarecilik
görevi verilmemesinin uygun olacağı" yolunda getirilen müfettiş önerisinin, ilgilinin
sicilinde yeraldığı sürece onun yükselmesini, bir daha personel şube müdürlüğü
görevi de dahil üst görevlere gelmesini engelleyici nitelikte olması dolayısıyla
menfaatini ilgilendirdiği açık olup, anılan müfettiş raporunun davacıyla ilgili kısmının
iptali isteminin dava konusu edilebileceği anlaşıldığından idare mahkemesince
davanın esasının incelenmesi gerekeceği gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare
Mahkemesince, bozma kararına uyulmayarak davanın incelenmeksizin reddi
yolundaki ilk kararında ısrar edilmiştir.
Davacı, Zonguldak İdare Mahkemesi'nin 15/09/2010 günlü, E:2010/1298, K:2010/1094
sayılı kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Dosyanın incelenmesinden; Zonguldak Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları


Hastanesinde şef olarak görev yapan davacının Zonguldak İl Sağlık Müdürlüğü'nde
Personel Şube Müdürlüğü görevini yürüttüğü döneme ilişkin yapılan soruşturma
sonucu düzenlenen raporda yer alan fiileri nedeniyle idarecilik vasfına sahip olmadığı,
personel şube müdürlüğü görevinden alınarak başka bir göreve atanmasının ve birinci
derecede yetki ve sorumluluk gerektiren idarecilik görevi verilmemesinin uygun
olacağı yönünde teklif getirildiği, davacı tarafından anılan raporun kendisiyle ilgili
kısmının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Buna göre, fiilleri nedeniyle personel şube müdürlüğü görevinden alınarak başka bir
göreve atanması ve birinci derecede yetki ve sorumluluk gerektiren idarecilik görevi
verilmemesinin uygun olacağı yönünde getirilen teklifin davacının kamu görevini
sürdürdüğü sürece her an karşına çıkarılabilceği, atanacağı tüm görevlerde dikkate
alınabileceği dolayısıyla hukuki durumunu etkilleyeceği, bu itibarla dava konusu
edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir nitelikte olduğu sonucuna ulaşılan dava
konusu işlemin iptali istemiyle açılan davanın esasının incelenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Zonguldak İdare Mahkemesi'nin
15/09/2010 günlü, E:2010/1298, K:2010/1094 sayılı kararının BOZULMASINA, işin esası
hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine
gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 13/03/2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

● müfettiş raporları, ceza olmayan uyarılar Danıştay içtihadında kesin ve yürütülebilir


olarak sayılıyor. Bunlar ceza olmasa da memurun özlük haklarını ilgilendirmektedir.
Örneğin kişi daha önce disiplin cezası almadıysa bir alt derecedeki disiplin cezası
uygulanmaktadır fakat kişiye ceza almayan bir uyarı verildiğinde dosyaya
bakıldığında olumsuz müfettiş raporları ya da uyarı görüldüğünde bir alt derecedeki
disiplin cezası uygulanmayabilir. Bu sebeplerle Danıştay ceza ve benzeri sonuçlar
doğurmasa da kamu personel hukukunda kişiler lehine uygulamalar yapmakta ve
bunları kesinlikle yürütülebilir saymaktadır. (aksi kararları mevcut) (hoca da bu
görüşte)
31 Mart İdari Yargı Pratik

1) T.C. DANIŞTAY 5. DAİRE E. 2008/2429 K. 2010/6876 T. 30.11.2010


TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Davacı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ... Bölge Başkanlığı'nda koruma ve
emniyet görevlisi olarak görev yapmakta iken, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca Kültür ve Turizm
Bakanlığı ... Kütüphanesi'ne atanmasına ilişkin 5.6.2006 onay tarihli işlemin iptali
istemiyle dava açmıştır.
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi'nin 28.12.2007 günlü, E:2006/2245, K:2007/1907 sayılı
kararıyla; davacının, hakkında yürütülen soruşturmalar sonucunda disiplin cezaları
aldığının ve genel disiplin hükümlerine riayet etmediğinin anlaşıldığı; yürütülen
görevin önemi, özelliği ve hizmetin gerekleri gözönüne alındığında, davacının Milli
İstihbarat Teşkilatı'na intibak edemediği sonucuna ulaşıldığından, dava konusu
işlemde hizmetin gerekleri açısından hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava
reddedilmiştir.
Davacı, İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve anılan
kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin 1/c bendinde, 14.
maddenin 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım
gösterilerek açılması halinde dava dilekçesinin tesbit edilecek gerçek hasma tebliğ
edileceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; davacının bir başka kuruma atanmasına ilişkin işlemin
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 19.
maddesi uyarınca, Başbakanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kurulduğu; bu
çerçevede Başbakanlık Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı yanında, Başbakanlık ile
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da Mahkeme tarafından davalı konumuna alınarak karar
verilmesi gerekirken, bu yapılmadan, dosyanın eksik hasımla tekemmül ettirilmesi
suretiyle karar verilmesinde usul hükümleri yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Diyarbakır 1.
İdare Mahkemesi'nce verilen 28.12.2007 günlü, E:2006/2245, K:2007/1907 sayılı kararın
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendi
uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince
ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere
dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 30.11.2010 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.

Kararın verildiği dönemde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanunu
Madde 19: “MİT fiili kadrosuna dahil personelden teşkilatın özelliği ve hizmetin gerekli
kıldığı şart ve vasıflar
gö zönüne alınarak teşkilata intibak edemedikleri üstlerince tescil edilenler, MİT
Müsteşarının teklifi ve Başbakanın uygun görmesi üzerine genel hükümlere göre
başka bir kurum veya kuruluşa naklen atanırlar”

2) DANIŞTAY 5. DAİRE E. 1994/5539 K. 1997/128 T. 23.1.1997


TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
15.10.1990-30.11.1991 tarihleri arasında asteğmen olarak görev yapan ve 4.12.1991
tarihinde öğretmen olarak açıktan ataması yapılan davacı, 15.10.1991 tarihinde
yürürlüğe giren 458 sayılı KHK. ile verilen bir dereceden faydalandırılması için yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
Konya İdare Mahkemesinin 23.12.1993 günlü, E: 1993/652, K: 1993/1268 sayılı
kararıyla; 3.10.1991 günlü, 21010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 15.10.1991
tarihinde yürürlüğe giren 458 sayılı KHK. ile 657 sayılı Yasa ve ek geçici maddelerine
göre aylık almakta olan personelden ( 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 2914
sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi olanlar dahil ) 20.2.1979 günlü, 2182
sayılı, 19.2.1980 günlü, 2260 sayılı Kanunların hükümlerinden yararlanmamış olanların
kazanılmış hak aylıklarının bir defaya mahsus olmak üzere öğrenim durumlarına
bakılmaksızın ve kadro aranmaksızın bir üst derecenin aynı kademesine
getirileceğinin,
daha önce memuriyeti olanlardan bu KHK`nin yürürlüğe girdiği tarihte askerlik
görevini yapmakta olanlar hakkında da bu madde hükümlerinin uygulanacağının
öngörüldüğü, 458 sayılı KHK`nin yürürlüğe girdiği 15.10.1991 tarihinde askerlik
görevini yapmakta olanların bu maddeye göre bir üst dereceye yükseltilebilmeleri için
daha önce memuriyetlerinin olması ve bu memuriyetleri sırasında 2182 ve 2260 sayılı
Kanun hükümlerinden yararlanmamış bulunmaları koşulunun arandığı,
davacının 458 sayılı KHK`nin yürürlüğe girdiği tarihte asker olduğu, 30.11.1991
tarihinde terhis olunca 4.12.1991 tarihinde açıktan atamasının yapıldığı, yasa
koyucunun kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte evvelce memuriyeti olup askerlik
görevini yapmakta olanların da faydalandırılacağını ortaya koyduğu ancak yürürlük
tarihinde asker olup hemen peşinden kamu görevlerine açıktan atanan kişilere yönelik
herhangi bir düzenleme yapmadığı, sadece yasanın yürürlükte olduğu tarihte
davacının asker olması nedeniyle bir dereceden yararlandırılmamasının eşitlik ve
hakkaniyet ilkelerine uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
Davalı idare, davacının ... Çıraklık Eğitim Merkezi Motor Atölyesi Öğretmeni olduğu,
ortaöğretimde görevli tüm öğretmenlerin özlük işlerinin Milli Eğitim Bakanlığında
sonuçlandırıldığı, bu nedenle husumetin kendilerine yöneltilemeyeceğini, öte yandan
458 sayılı KHK.`de yer alan açık düzenleme karşısında davacının bir dereceden
faydalandırılamayacağını öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının temyizen
incelenerek bozulmasını istemektedir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyizen incelenerek
bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinde
belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup, davalı idare tarafından
öne sürülen hususlar bunlardan hiçbirisine uymamaktadır.
... Çıraklık Eğitimi Merkezi Müdürlüğünde Öğretmen olarak görev yapan davacının
11.2.1993 günlü dilekçesiyle görev yaptığı kuruma başvurarak 458 sayılı KHK uyarınca
bir derece verilmesini istediği, adıgeçen dilekçenin ilçe milli eğitim müdürlüğü ve ...
Valiliği kanalıyla Milli Eğitim Bakanlığına gönderildiği, bakanlığın 7.5.1993 günlü,
66644 sayılı işlemiyle davacı isteminin reddedildiği, ... Valiliğinin 28.5.1993 günlü,
17595 sayılı yazısıyla durumun ilçe milli eğitim müdürlüğüne, ilçe milli eğitim
müdürlüğünce de 8.6.1993 tarihli yazıyla durumun davacının görev yaptığı kuruma
bildirildiği ve davacının ... Valiliğini davalı olarak göstererek bakılan davayı açtığı ve
davanın ... Valiliği husumetiyle sonuçlandırıldığı dava dosyasının incelenmesinden
anlaşılmıştır.
Kural olarak İptal ve tam yargı davalarında husumetin dava konusu işlemi tesis eden
veya eylemde bulunan idareye yöneltilmesi gerekmekte ise de, idarenin bir bütün
olması ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu`nun 9. maddesine göre valinin ilde devletin ve
hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili sıfatını taşıması karşısında,
dava konusu uyuşmazlığın işlemi tesis eden Milli Eğitim Bakanlığı yerine ... Valiliği
husumetiyle çözümlenmesi kararın bozulmasını gerektirmediği gibi, iptal davalarının
hukuksal düzeni korumaya yönelik objektif sonuçları ve verilen iptal kararlarının
uygulanma zorunluluğu gözetildiğinde davada taraf olmasa bile karar gereklerinin
adıgeçen bakanlıkça yerine getirilmesi gerektiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle davalı idarenin temyiz isteminin reddiyle hukuk ve usule uygun
bulunan Konya İdare Mahkemesinin 23.12.1993 günlü, E: 1993/652, K: 1993/1268 sayılı
kararının onanmasına, 23.1.1997 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

DOKTRİN:
“Hukuk ve tam kaza dâvalarında hâkim dâvalıya bir borç yükliyebileceği için
mütalebenin kime karşı kullanılacağının, bu borçlunun kim olacağının yani hasım
tayini, husumet, meselesi büyük bir ehemmiyeti haizdir. Halbuki iptal dâvalarında
böyle bir durum ve netice yoktur; itiraz edilen karar meydandadır, mahkeme lüzum
gördüğü noktaları lâzım olan dairelerden sormak hakkını haizdir. Binaenaleyh bu
dâvalarda husumet hiçbir ehemmiyet arz ve netice üzerine tesir etmez. Bununla
beraber bizde iptal dâvalarında da husumet meselesine büyük bir ehemmiyet verilmiş,
dâvalının kim olduğu tetkik edilerek hakkında bir takım içtihatlar teessüs etmiştir”
ONAR, Sıddık Sami : İdare Hukukunun Umumi Esasları, Cilt: III, Üçüncü Bası, İsmail
Akgün Matbaası, İstanbul, 1966.

● idari yargıda husumet kamu düzenindendir. doğru hasımla görülmesinin temel amacı
işlemin kabul edilmesi veya reddedilmesi durumunda işlemi geri alacak ya da
değiştirecek kurum yine işlemi yapacak idare olduğundan davayı doğru hasma karşı
açmalıyız. ayrıca idarenin kendini savunma hakkı çerçevesinde doğru hasma dava
açılmalıdır ki idare kendini savunabilsin.
● danışlar kararı doğru hasma dava açılmadığı için usulden ilk derece mahkemesi
kararını bozmuş. hukukta usul esastan önce geleceğinden ilk inceleme konularında
bir eksiklik bulunduğunda esas incelemesine geçilmez.
● 2. olayda ise davacı valilik husumeti ile dava açıyor. Danıştay ise her ne kadar doğru
hasım ile görülmesi gerekmekte ise de vali de ( o zaman için) devletin ve hükümetin
temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili sıfatını taşımaktadır demektedir.
bakanlık hasım mevki olarak anılmasa da iptal kararlarının objektif sonuçları gereği
valilik husumeti ile de yürütülmüş olsa da iptal kararı verildiğinde idareye gidecektir
ve mahkeme kararı olduğu için bu iptal kararı uygulanacaktır demektedir. Fakat şu an
için valinin konumu farklıdır. vali şu an için cumhurbaşkanının temsilcisi ve
yürütmenin vasıtasıdır.
● (Son paragraf için) Hasım mevkiinde doğru idare olmasa bile tüm idarelerden, tüm
devlet kurumlarından mahkemenin istediği bilgi ve belgeleri talep etme hakkı vardır.
bu ilke resen araştırma ilkesidir. iptal davalarında ise objektif sonuçlar vardır, önemli
olan yargılanan işlemdir davalı idare değildir demektedir. işlem ortadan kalkacağı için
ve sonuçta bir tazminat hükmü olmayacağı için doğru hasımla dava açmak o kadar
da önemli değildir demektedir.
● tam yargı davalarında bir zarar meydana gelmektedir dolayısıyla davanın kabul
edilmesi durumunda zararı ödeyecek idare de zarara sebep olan idaredir. bu sebeple
davanın doğru hasma açılması önemlidir. karar çıktığında tazminat hükmü doğru
hasım olan idare tarafından ödenecektir.
● ilk olayda mahkemeler resen bilgi ve belge toplayabildiği için ve dava bir iptal davası
olduğu için o idareyi hasım olarak eklememenin büyük sonuçları ortaya
çıkarmayacağını düşünmekteyim (hoca)
● İdari yargıda husumet davanın yöneltildiği idari makamı temsil eder. elbette davaların
doğru hasımla görülmesi yararlıdır ve kamu düzenindendir. ve davanın eksik veya
yanlış hasımla görülmesi kanun yollarında bir bozma sebebidir. eğer dava eksik veya
yanlış hasımla açılmışsa mahkeme kendiliğinden bunu tespit eder ve doğru hasma
tebliğine karar verir. fakat burada iptal ve tam yargı davaları açısından bir ayrıma
gitmek gerekir. tam yargı davalarında tazminat hükmü çıkacağı ve icra edilmesi
gerekeceği için yani para ödeneceği için doğru hasımda görülmesi daha büyük önem
arz ederken iptal davalarında sonuçlar işlemin iptal edilerek ortadan kaldırılması
olduğu için bunun objektif sonuçları olacağı için ve bir yandan da hasım mevkiinde
olsun ya da olmasın mahkeme tüm idarelerden ve devlet makamlarından bilgi ve
belgeleri resen isteyebileceği için hasım mevkiinde doğru idarenin olması tam yargı
davalarında olduğu kadar büyük önem arz etmez.

İDARİ YARGI PRATİK 07.04.2023

OLAY I
Ankara ili Etimesgut ilçesi yol yapım çalışmalarında kullanılmak üzere 20.02.2020
tarihinde taş ocağında dinamit patlatılması sonucunda taşınmazında hasarlar oluşan
Ahmet adlı vatandaş, zararının tazmini için 10.02.2021 tarihinde Ankara Asliye Hukuk
Mahkemesinde dava açmış ancak Mahkeme, uyuşmazlığın idari yargının görev alanına
girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Söz konusu kararın 30.03.2021
tarihinde kesinleşmesi üzerine Ahmet, 12.04.2021 tarihinde Ankara İdare
Mahkemesinde dava açmış ancak Mahkeme dilekçenin idari merciine tevdi kararı
vermiştir.

1) Söz konusu olayda Ahmet’in açacağı davada hangi mahkemenin görevli ve yetkili
olduğunu belirtiniz.

● olayda bir zarar söz konusu olduğundan açılması gereken dava türü tam
yargı davasıdır. dolayısıyla olayda bir idari uyuşmazlık bulunmakta. bu
uyuşmazlığı çözmeye idari yargı içerisinde idare mahkemeleri görevlidir. Yetki
ise İYUK 36/b hükmü gereğince eylemin yapıldığı yer idare mahkemesindedir
dolayısıyla olayda yetkili idare mahkemesi Ankara idare mahkemesidir.
2) Davanın süresi içinde açılıp açılmadığını değerlendiriniz.

● Olayda idari eylemden kaynaklanan bir zararın tazmini için açılan tam yargı
davası söz konusudur. İYUK madde 13 söz konusu olur. İYUK 13 gereği idari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten
itibaren 1 yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde ilgili idareye
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. idare eylem
söz konusu ise öncelikle 13. maddeye başvurmamız gerekir. olayda da idari
eylem söz konusu olduğundan madde 13 incelenecektir. 20.02.2020 tarihinde
zarar meydana gelmiş dolayısıyla bir yıl içerisinde idareye başvurması
gerekmektedir fakat olayda kişi idari başvurmadığından idari merci tecavüzü
gündeme gelmiştir. ve davayı idare mahkemesinde açmayıp direkt adli
yargıda açmıştır. bununla ilgili ise 9. maddeye başvurulur. İYUK 9. madde
gereği çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine
girdiği halde adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından
reddi halinde bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren
30 gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. adli yargıda açtığı dava
30.03.2021 tarihinde kesinleşmiştir. Ahmet de 12.04.2021 tarihinde idari
yargıda dava açmıştır. dolayısıyla süresi içinde dava açmıştır. ayrıca Ahmet
davayı ilk olarak adli yargıda açmış olsa da yine adli yargıda açmış olduğu bu
davayı kanunda öngörülen bir yıl içerisinde açmıştır dolayısıyla burada da bir
süre aşımı yoktur.

3) Ankara İdare Mahkemesinin idari mercie tevdi kararını değerlendiriniz.

● Bununla ilgili olarak İYUK 13/2 ye gidilir. Bu hükme göre görevli olmayan adli
yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde
sonradan idari yargı mercilerinde açılacak davalarda 1. fıkrada öngörülen
idareye başlama şartı aranmaz. dolayısıyla olayda verilen idare
mahkemesinin tekrar tevdi kararı hukuka aykırıdır. çünkü kanunda açıkça
tekrardan idari yargı mercine gönderilme gibi bir durum öngörülmemiştir.

OLAY II
Konya ili Meram ilçesi X Anadolu Lisesi’nde, Bayan A matematik öğretmeni olarak
görev yapmaktadır. Bayan A’nın kızı K hakkında Konya Devlet Hastanesi tarafından
verilen 3.1.2016 tarihli Sağlık Kurulu Raporunda %70 oranında engelli teşhisi
konulmuştur. Bunun üzerine Konya Valiliği Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu
tarafından K’nin bir yıl süre ile bireysel destek eğitiminde yararlanmasına karar
verilmiştir. Bayan A, kızının durumu nedeniyle Konya il merkezine atanma istemiyle
Konya Valiliğine başvurmuş, Valilik de Milli Eğitim Bakanlığı’ndan görüş istemiştir.
Bakanlık, 7.5.2016 tarihli yazısıyla, 2016 Yılı Öğretmenlerin İl İçi İsteğe Bağlı Yer
Değiştirme Kılavuzu’nun 3. Maddesinde yer alan “Atamaların eğitim kurumları bazında
öğretmenlerin hizmet başarısına göre, her yıl Mart ayında oluşturulan sıralar dikkate
alınarak, Mayıs ayı içerisinde gerçekleşeceği ve bundan sonra boşalan kadrolar için
de sıra haricinden bu kurumlara atama yapılamayacağı” kuralına dayanarak, sırada
atanmak üzere öğretmen bulunan okullara atamasının yapılamayacağını, ancak
ilgilinin merkez ilçeye bağlı ulaşımı uygun olan köy ve kasabadaki eğitim
kurumlarından birisine atamasının yapılabileceğini belirtmiştir. Bunun üzerine Konya
Valiliği, Konya ilinin tüm merkez okullarının sıralı olması, merkez ilçeye bağlı ulaşımı
uygun olan köy ve kasabadaki okullarda ise ihtiyaç olmaması sebebiyle A’nın
başvurusunu reddetmiş ve bu kararı 16.10.2016 tarihinde A’ya tebliğ etmiştir. A, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Ek Madde 39’da yer alan “Devlet memurlarının,
hayatını başkasının yardım veya bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede
engelli olduğu sağlık kurulu raporu ile tespit edilen eşi, çocukları ile kardeşlerinin,
memuriyet mahalli dışında resmî veya özel eğitim ve öğretim kuruluşlarında eğitim ve
öğretim yapacaklarının özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından belgelendirilmesi
hâlinde, ilgilinin talebi üzerine eğitim ve öğretim kuruluşlarının bulunduğu il veya ilçe
sınırları dahilinde kurumunda bulunan durumuna uygun boş bir kadroya ataması
yapılır.” Hükmüne dayanarak, atama başvurusunun reddi ile dayanağı Kılavuz
hükmünün iptali istemiyle dava açmayı düşünmektedir.

1) A’nın atama başvurusunun reddi ile dayanağı kılavuz hükmünün iptali istemiyle
açacağı davada görevli ve yetkili mahkeme neresidir? A’nın yalnızca atama
başvurusunun reddi işlemine karşı dava açması halinde görevli ve yetkili mahkeme
değişir mi?

● kılavuz hükmü düzenleyici işlem mahiyetindedir. burada incelenmesi gereken


İYUK madde 7/4. burada bir uygulama işlemine karşı kişinin hem uygulama
işlemine hem de düzenleyici işleme ayrı ayrı yahut her ikisine birden dava
açabileceği düzenlenmiş. olaydaki kılavuz hükmü bir düzenleyici işlem
niteliğindedir. atama başvurusunun reddine dair valilik işlemi ise düzenleyici
işlem mahiyetinde bulunan kılavuz hükmünün uygulama işlemi niteliğindedir.
eğer ikisine birden dava açılacaksa üst normun tabi olduğu mahkemede dava
açılır. eğer düzenleyici işleme karşı dava açacaksak Danıştay kanunu madde
24 gereği dava danıştayda açılır. eğer ikisine birden dava açılacaksa da
atama başvurusunun reddine bakılmadan üst normun tabi oldu mahkeme
Danıştay olacağından burada da dava Danıştay ile açılır. eğer atama
başvurusunun reddine dair valilik işlemi için yani uygulama niteliğindeki işlem
için dava açılacaksa Konya idare mahkemesi görevli ve yetkili mahkeme
olacaktır. (İYUK 33/1)

2) A’nın başvurması halinde üyesi olduğu memur sendikasının A yerine dava açması
mümkün müdür?

● ehliyet için iptal davalarında menfaat şartı, tam yargı davalarında hak ihlali
aranır. menfaatin kişisel, güncel ve meşru olması gerekir. olayda sorulan ise
kişisellik unsurudur. sendikalar üyelerin ortak, kolektif ve müşterek nitelikteki
menfaatini ilgilendiren hususlarda davayı açabilmeleri için mevzuatlarında
özel olarak yetkilendirilmiş olmaları gerekir. olayımız kamu görevlileri
sendikaları bakımından değerlendirildiğinde ise kamu görevleri
sendikalılarının 19. maddesi sendikaların üyelerin ortak hak ve menfaatlerini
ilgilendiren kolektif konularında dava açma ehliyetlerinin olduğu ifade edilir.
sendikaların üyelerinin bireysel ve kişisel menfaatlerini ilgilendiren hususlarda
ise dava açıp açamayacağı hususu yine kanunda düzenlenir. kamu görevlileri
sendikaları mevzuatında ise yazılı olarak başvurulması durumunda bu
konuda dava açabilirler demektedir. Danıştay içtihatlarında bu konuyu
sınırlamaktadır. kamu personel hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda
sendikaların dava açma hakkı vardır demektedir.
● kılavuz hükmü değerlendirilecek olursa üyelerin ortak menfaatlerini
ilgilendiren bir durum söz konusu olduğundan sendikanın dava açma hakkı
vardır. atama başvurusunu reddi işlemine karşı ise sendika üyesinin bireysel
menfaati söz konusu olduğundan kamu personel hukukunu da ilgilendiren bir
durum olduğundan kişi talep ederse sendikanın dava açma ehliyetinin var
olduğu kabul edilir.

3) A, açacağı iptal davasında hasım kim/kimlerdir?

● bir idareyi hasım gösterebilmek için mutlaka kamu tüzel kişiliğinin olması
aranmaz. iptal davalarında da hasım dava konusu işlemi yapan idaredir.
olayda atama başvurusunun reddine dair işlem Konya valiliği tarafından
yapılmıştır. o zaman burada hasım Konya valiliğidir. valiliğin bir tüzel kişiliği
yoktur ancak hasım gösterebiliriz.
● kılavuza karşı dava açılacak ise; kılavuz bakanlığı tarafından çıkarılmıştır ve
bakanlığın kendine ait bir kamu tüzel kişiliği yoktur fakat yine bakanlıklar da
hasım olarak gösterilebilir.
● ayrıca dilekçelerde birden fazla hasım gösterilebilir.
● dilekçede yanlış hasım gösterilirse İYUK madde 15'e gidilir. (15/1-c) bu
madde gereğince davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım
gösterilerek açılması halinde dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma
tebliğ edilir.
● özel hukuk tüzel kişilerini ya da bir gerçek kişiyi hasım olarak gösterirsek ne
olur ? İdari yargıda davalı her zaman idaredir. bu konuda farklı görüşler vardır
fakat genel olarak görev yönünden reddedilir.

4) A, atama başvurusunun reddi kararına karşı ne zamana kadar dava açabilir?

● İYUK madde 7 idare işlemin tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde
dava açılabilir. olayda 16.10.2016 tarihinde tebliğ edildiği için bu durumda
16.12.2016 tarihine kadar dava açılabilir.
14 Nisan 2023 İdari Yargılama Hukuku Pratik Çalışma Metni

(A) İli (B) Köyü 1 ada 2 parsel nolu arazinin maliki (M) ile 3 nolu parseldeki arazinin
sahibi (S), tarımsal faaliyetlerini yürüterek geçimlerini sağlamaktadır. 01.01.2023
tarihinde (M) ve (S)’nin arazilerinin yakınından akan nehir üzerinde bulunan barajın
(Devlet Su İşleri 13. Bölge Müdürlüğü kontrolündeki) kapakları yanlışlıkla açılmış olup
barajda biriken aşırı suyun çıkışı nedeniyle nehir taşmıştır. Nehir taşkını sebebiyle (M)
ve (S)’nin ektikleri sebzeler su altında kalarak ziyan olmuştur.

1) Tam yargı davalarındaki dava ehliyetini açıklayarak, somut olayda (M) ve (S)’nin
dava ehliyetinin bulunup bulunmadığını açıklayınız.

● idari yargılama hukukunda ehliyet objektif ve subjektif olarak ikiye ayrılır.


objektif ehliyet dava/taraf ehliyetidir. subjektif ehliyet ise iptal ve tam yargı
davalarında farklı değerlendirilir. iptal davalarında menfaat tam yargı
davalarında zarar şeklinde ayrılır. İYUK madde 2'de de ehliyet konusu ifade
edilmiştir.
● iptal davaları bakımından menfaatin üç unsuru vardır; 1-güncel 2- kişisel
3-meşru. İdari yargıda idare mahkemeleri ve Danıştay, menfaat unsurunu
değerlendirirken kamu yararına ilişkin durumlarda kamu yararını göz önünde
tutarak geniş değerlendirir. kişisel unsur içeren davalarda ise kişisellik
unsurunu da yorumlamaktadır.
● İYUK madde 2 "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan
muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" diyerek bu davalarda
zarar kavramının öne çıktığını vurgulamıştır.

2) (M) ile (S) uğradıklarını iddia ettikleri zararların tazminini tek bir dilekçeyle öne
sürebilirler mi? Tek dilekçeyle dava açmak için gereken şartları belirterek tartışınız.

● Kural olan aslında herkesin kendi davasını açmasıdır. İYUK madde 5 aynı
dilekçe ile dava açılabilecek halleri düzenlemiştir. 1. fıkrada "her idari işlem
aleyhine ayrı ayrı dava açılır. ancak aralarında maddi veya hukuki yönden
bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe
iletti dava açılabilir" diyerek iptal davalarına bir istisna getirmiştir. 2. fıkrada ise
"birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak
veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya
hukuki sebeplerin aynı olması gerekir" diyerek tam yargı davalarında istisna
getirilmiştir.
● Olay 5. madde 2. fıkra ile ilgilidir. tam yargı davalarında ortak dilekçe ile dava
açılabilmesi için; hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol
açan maddi olay veya hukuk sebeplerinin aynı olması gerekir. olay mirastan
kalan arazinin bölünmemiş olduğu, el birliği mülkiyetinin sürüldüğü bir arazi
olarak devam etseydi m ile s kardeş olsaydı burada her ikisine birden tek bir
dilekçe ile dava açabilirdik. ancak verilen olayda iki ayrı tasarruf etkisinden, iki
ayrı haktan bahsedildiği için ve iki ayrı tapudan bahsettiğimiz için burada
iştirak kavramı bulunmamaktadır. dolayısıyla bu davayı her birinin ayrı ayrı
açması gerekir.

3) Bu zarara ilişkin 10.02.2023 tarihinde (M) doğrudan doğruya bir tam yargı davası
açmışsa, mahkemenin ne yönde karar vermesi gerekmektedir? Bu karara karşı
kanun yolu açık mıdır? Belirtiniz.

● idari eylem olduğunu düşündüğümüz bir uyuşmazlıkla ilgili öncelikle ön karar


prosedürü yerine getirilerek; olayın tebliğ edildiği veya idari eylem ise olayın
olduğunu öğrendiğimiz tarihten itibaren 1 yıl ve 5 yıllık süreler içerisinde
idareye başvuru yapma durumu söz konusudur. idare ise ya suskun kalır ki
eğer idare 30 gün suskun kalırsa artık burada işlemi reddetmiş sayılır. bunun
sonucunda ise dava süresi içerisinde dava açılabilir. açıkça reddettiği
durumlarda da genel süreler içerisinde dava açılabilir. olayda idari bir eylem
söz konusu olduğu için İYUK madde 13 incelenmelidir. olayda herhangi bir
idari başvuru yapılmadan direkt yargıya gidilmiştir. mahkeme zorunlu bir idari
başvuru yolu öngörülmesi gerekçesi ile idari merci tecavüzü koşulunun
yokluğu yönünden karar veriyor ve son olarak merciine tevdi kararı veriyor.
mahkemenin merciine tevdi kararları hakimin dosyadan el çektiği kararlarıdır.
bunun anlamı da bu kararın kanun yoluna tabi olduğudur.
● idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden veya
gerçek hasma tebliğ kararları veya dilekçe red kararları dışında kalan haller
kanun yoluna tabidir. dolayısıyla merceğine tebliğ kararları da kanun yoluna
tabidir. İYUK madde 15/4 gereği.

4) (M) uğradığını iddia ettiği 500.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi zararının


tazmini amacıyla doğrudan doğruya Asliye Hukuk Mahkemesinde 10.02.2023
tarihinde tazminat davası açmış olsun. Mahkemenin 05.03.2023 tarihinde “davanın
görev yönünden reddine” karar verdiğini ve kararın 15.03.2023 tarihinde kesinleştiğini
varsayalım. (M)’nin 10.04.2023 tarihinde idari yargıda tam yargı davası açtığını
farzedelim.

4.a.) İdari yargı yerinde açılan davada idari merci tecavüzü yapılmış mıdır? Açıklayınız.

● İdari yargılama Usul kanunu 13. maddenin 2. fıkrasının işletilebilmesi için;


Asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın normalde idareden gelen cevap
üzerine dava açma süreleri içerisinde olması gerekir. bu süreyi karşıladığı
sürece asliye hukuk mahkemesinden görev red kararı üzerine idare
mahkemesine gelecek davalarda hakimler öncelikle uyuşmazlığın asliye
hukuk mahkemesine ilk bırakıldığı anda normalde doğru yerde dava açmış mı
açmamış mı ona bakılır. yoksa bu kanunu dolanma maddesi haline gelir. bu
madde İdari yargıda süreleri esneten bir madde olduğundan ötürü idari yargı
hakimleri ilk olarak asliye hukuk mahkemesinde davanın açıldığı gün aslında
idari yargıda açılsaydı süresinde olacak mıydı sorununu inceler. (İYUK madde
9/1- 2. cümle gereği)
● Olayda idari merci tecavüzü yapılmamıştır. Çünkü 13/2 uyarınca görevli
olmayan yerlerde açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde
sonradan idareye başvurma şartı aranmamaktadır.
● açılan dava süresi içerisinde açılmıştır. sonra görevsizlik kararı verilerek süreç
devam etmiştir.

4.b. ) 10.04.2023 tarihinde idari yargıda açılan dava, süresinde midir? Danıştay kararları
çerçevesinde değerlendiriniz.

● İYUK madde 9 incelenir. Olay 01.01.2023 tarihinde gerçekleşti. 10.02.2023 te


yanlış mahkemede dava açıldı ve bu karar 15.03.2023 tarihinde kesinleşti.
İYUK madde 9 ise; çözümlenmesi danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin
görevlerine girdiği halde adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev
noktasından reddi halinde bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen
günden itibaren 30 gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir demektir.
16.03.2023 ten itibaren dava açma süresi başlar. Son gün 15.04.2023 (?)
tarihidir. dolayısıyla açılan dava süresi içerisindedir.

05 Mayıs 2023 İdari Yargılama Hukuku Pratik Metni

Bay (A), karın ağrısı şikâyetiyle Mersin Devlet Hastanesi acil servisine 30.05.2010
tarihinde başvurmuş olup, apandisit şüphesiyle ameliyata alınmıştır. Doktor (D), (A)nın
yakınlarına operasyonun apandisitten değil, mideden gerçekleştirildiği yönünde bilgi
vermiştir. Müşahade altında tutulan (A)nın durumunun fenalaşması üzerine 04.06.2010
tarihinde Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevki yapılmış,
ancak gerekli girişimlerde bulunulmaması üzerine 06.06.2010 tarihinde bu hastanede
vefat etmiştir.
(A)nın vefatı üzerine eşi (E), operasyonu gerçekleştiren (D) aleyhinde suç
duyurusunda bulunmuştur. Yargılama neticesinde Mersin Asliye Ceza Mahkemesinin
05.11.2012 tarihli kararıyla taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan (D)nin, 2 yıl 1 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş; karar, 12.02.2013 tarihinde
Yargıtayca onanmıştır. (E), eşinin vefatı üzerine uğradığı 500.000,00 TL maddi,
50.000,00 TL manevi zararının tazmini istemiyle 13.03.2013 tarihinde ilgili idareye
başvurmuş; başvuru idarece zımnen reddedilmiştir.

1) (E)nin zararının tazmini için açacağı davada görevli ve yetkili mahkemeyi belirleyiniz.
● İYUK madde 36/b hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer ibaresinde
eylemin yapıldığı yer kısmını Danıştay idari eylemlere özgü olarak etkisi daha
sonra doğan eylemlerde zarar nerede gerçekleşti ise yani eylem nerede
tamamlandıysa oranın yetkili olduğunu söylemektedir. dolayısıyla verilen
olayda ameliyat her ne kadar Mersin'de gerçekleşmiş olsa da eylemin
tamamlandığı yer Adana olduğundan eylemin yapıldığı yer olarak eylemin
etkisinin doğduğu ve tamamlandığı il yetki kuralı bakımından yetkili
sayılacağından görevli ve yetkili mahkemenin Adana idare mahkemesi olduğu
söylenebilir.

2) (E), zararının tazmini için açacağı davada husumeti hangi idare/idarelere


yöneltmelidir?

● İdari yargıda husumet genel olarak kimin davalı olduğunu belirler. ayrıca İdari
yargıda kural olarak davalı olan idarelerdir. (İstisnaen çok da az olsa özel
hukuk kişileri de davalı olabilir(çok çok istisna))
● eğer kişi Mersin devlet Hastanesi'nde zararı uğrasaydı ve ölüm olayı orada
gerçekleşseydi ne olurdu? devlet hastaneleri il sağlık müdürlüklerinin
koordinasyonunda olan idarelerdir. il sağlık müdürlükleri de taşra teşkilatının
en yüksek amiri olan valiliklerin organlarıdır. dolayısıyla eğer verilen olay
böyle olsaydı kişi isterse Mersin valiliğine karşı isterse sağlık bakanlığına
karşı dava açabilirdi.
● verilen olayda bir idari eylem mevcuttur. bu eylem Mersin'de doğmuş etkisini
Adana'da göstermiştir. burada hem sağlık bakanlığı veya Mersin valiliği hem
de Çukurova üniversitesi rektörlüğüne karşı birlikte dava açılır. çünkü bu karar
sonucunda bir tazminat yükümlülüğü ortaya çıkarsa her iki idarenin de birlikte
sorumluluğu ortaya çıkabilir. husumet yanlış kişiye yani sadece bakanlık
sadece valilik ya da sadece rektörlüğe yöneltilmiş olsaydı mahkeme önüne
gelen uyuşmazlıkta davalı idareyi tespit etmekle yükümlüdür. davalı kısım boş
bırakılmadığı sürece yanlış yazılmış olması durumunda dilekçe reddedilmez
hakim bunu düzeltir.

3) (E), idarenin zımnen ret kararına karşı en son hangi tarihe kadar dava açabilir?

● olayda 13 Mart günü idareye başvuru günüdür. idare ya tazminat taleplerini


kabul edecekler herhangi bir cevap vermezse de 30 gün bekleme süresi
vardır. (iyuk 13) 1 ay demediği için 30 gün tek tek sayılacaktır. yani olayda
idarenin cevap vermesi gereken son gün 12 nisan'dır. bu tarihten sonra
zımnen red sayılacağından genel dava açma süresi olan 60 günlük süre
sayılacak ve 11 Haziran dava açmanın son günü olacaktır.
4) (E)nin zararının tazmini için açacağı davada, davalı idare “süreaşımı” itirazında
bulunmuştur. İdarenin dayandığı gerekçe sizce ne olabilir? Danıştay içtihatları
ışığında buna katılıp katılmadığınızı belirtiniz.

● Danıştay içtihatlarında 13. maddede belirtilen 1 ve 5 yıllık süreleri eylemin


idareliğinin öğrenildiğinden itibaren yorumlamaktadır. dolayısıyla olayda ceza
yargılamasının son tarihi itibarıyla/ onandığı gün itibariyle ve aynı gün tebliğe
çıkarıldığından 12 Şubat 2013 itibarıyla ceza yargılaması kesinleşti olduğu
yani idareden kaynaklandı öğrenilmiş oldu. Danıştay da bu tip
uyuşmazlıklarda eylemin idareliğinin öğrenilmiş olduğu günü esas almaktadır.
Danıştay Avrupa insan hakları mahkemesinin verdiği kararlardaki gibi 1 ve 5
yıllık süreleri katı yorumlamama yoluna gitmektedir. dolayısıyla verilen olayda
mahkemenin davalı idarenin süre aşımı itirazını kabul etmemesi ve davaya
devam etmesi gerekir.

5) (E)nin açacağı davada miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde


bulunduğunu varsayalım. Bu durumda görevli ve yetkili ilk inceleme aşamasında
nasıl bir karar vermelidir?

● eğer dava dilekçesi dilekçede yer alması gereken hususları yani İdari
yargılama Usul kanunu 3. maddede belirtilen hususları taşımıyorsa
mahkemenin ilk inceleme aşamasında yapacağı şey 3 ve 5. maddelere
uygunluk denetimi sırasında bunu tespit edip dilekçe red kararı verip idari
yargılama Usul kanunu 15. maddeye göre kişilere 30 günlük süre tanımaktır.
bu süre içerisinde dilekçe düzeltilir, miktar belirlenir tekrardan bir şey olmamış
gibi tam yargı davasının incelenmesine yani yargısal denetimine devam
edilebilir.

6) Olaydaki verilere dayanılarak mahkemenin idarenin sorumluluğu bağlamında nasıl bir


değerlendirme yapacağını belirtiniz.

● olayda hizmetin kötü işlemesinden kaynaklı bir hizmet kusuru söz konusudur.
hizmet kusurunun 3 temel örneği vardır; kötü işleme, geç işleme ve hiç
işlememe. verilen olayda hizmetin kötü işlemesi söz konusudur. dolayısıyla
sağlık hizmetlerinde Danıştay kusursuz sorumluluk ilkesini kabul
etmemektedir. burada sağlık hizmetlerinde hizmet kusuru çerçevesinde kusur
sorumluluğu söz konusu olmalıdır. sorumluluğun doğması için ise normal
kusur değil idarenin ağır kusuru bulunmalıdır.
● rücu davaları asliye hukuk mahkemesinde açılır.
7) (E)nin zararının tazmini için açacağı manevi tazminata faiz yürütülmesi talebinde
bulunduğunu varsayalım. Mahkemenin bu talebe karşın nasıl bir karar vermesi
gerekir? Danıştayın bu konudaki içtihatlarını da dikkate alarak açıklayınız.

● manevi tazminat konusunda Danıştay kararları istikrarlı değildir. bazı


kararlarında faiz yürütüldüğünü iddia ederken bazı kararlarında faizin
yürütülmediği iddia edilir. faiz yürütülmeyen kararlardaki genel gerekçe ise;
manevi tazminat maddi bir zararın karşılığı değildir, mal varlığında bir eksilme
söz konusu yoktur. dolayısıyla burada maddi tazminatı düşünmemiz gerekir.
mal varlığında meydana gelen bir eksilme karşılama amacı taşımadığından
ve manevi tazminat bir cezalandırma ya da zenginleştirme aracı olmadığını
ifade eder. ancak hoca bu görüşe katılmadığını ifade etti. maddi tazminat
yönünden de manevi tazminat yönünden de faiz yürütülmelidir çünkü her iki
zarara sebebiyet veren olayın temeli aynıdır. buradaki temel sıkıntı idareye
başvurulduğunda idare maddi zararını kişinin sunmuş olduğu dilekçe ekindeki
belgelerle aslında hesaplayabilir noktada ancak idare kişinin ne kadar manevi
zararını oluştuğunu bilemez. ancak idare hakim takdirinden önce maddi
tazminat hesaplaması yapabilir fakat tazminat için bir tasavvuru
olamayacağından buna ilişkin faiz yürütülmesi kabul etmeyen kararlar var.
ancak hoca buna katılmıyoruz dedi.

8) Davayı görmekte olan mahkeme, (E)nin ameliyatını gerçekleştiren doktor (D)


hakkında hangi usûli işlemi gerçekleştirmelidir? Doktor (D)ye -avukatı olarak-
mahkemenin bu usûli işlemine karşı hukukî tavsiyeniz ne olurdu?

● E davayı sağlık bakanlığı'na ve üniversite açmaktadır. mahkeme bu noktada


D'ye karşı davaya müdahale için d'ye davayı ihbar eder. burada doktor d için
mahkeme davayı ihbar ile yükümlüdür. çünkü bu yargılama sonucunda hizmet
kusuru sebebiyle tazminat çıkarsa Dr. d'ye ilişkin olarak rücu davası doğabilir.
dolayısıyla doktor de rücu davası öncesinde açılan bu davada kendisini
savunabilmelidir. adil yargılanma hakkı ve savunma hakkının yerine
getirilebilmesi için mahkemenin davayı ihbarı önemlidir. ihbar etmeden karar
verirse bu ihbar edilmeden dava görülmesi tek başına bozma sebebidir.
mahkemenin usulü işlemi yerine getirmesi gerekir. ihbar edildiği durumda D
her ihtimalde bu davaya katılmak zorunda değildir. de bu dava sonucunda
zarar göreceğini düşünüyorsa bu davada taraf olmakla menfaatinin olduğu
tarafa feri müdahil dilekçesi vererek müdahale talebinde bulunarak o taraf
yanında yer alabilir. yani olayda kendisine tebligat gelen doktor d davalı idare
yanında davayı takip etmek istiyor ise dilekçe ile müdahale talebini
mahkemeye hüküm kesinleşinceye kadar bildirmelidir. İdari yargıda davanın
ihbarı ve davaya katılma müesseseleri idari yargılama usul kanununda
doğrudan doğruya belirtilmemiştir. biz bu müesseselere İdari yargılama Usul
kanunu 31 maddeye bakarak dolaylı bir biçimde hukuk muhakemeleri usul
kanununa Atıf yapmak suretiyle öğrenmekteyiz. bu hükümler idari yargıya
uyduğu ölçüde uygulanır.
9) Açılan davadan (E)nin feragat etmesi mümkün müdür? Söz konusu davanın -olaydan
bağımsız olarak- çevreye ilişkin bir idari işlem olması ihtimalinde davacının davadan
feragatini değerlendiriniz.

● çevreye ilişkin açılacak bir davada birçok kişinin menfaati ihlal edilebilir.
dolayısıyla bu durumda kişiler tek başına bireysel olarak kamunun
menfaatinden feragat edemez.
● iptal davalarında davalı her zaman idare olsa da yargılanan işlem her zaman
idari işlemidir. burada idari işlemin hukuka aykırığı ya da uygunluğu
denetlenir. kamu yararının baskın olduğu davalarda etkisizdir. her ne kadar
İdari yargılama Usul kanunu madde 31'de hmk'ya Atıf yapılsa da biz bunları
idari yargıya uyduğu ölçüde esas alırız. ay bakımından tam yargı davasında
bir hak ihlali zarar söz konusu ise bu kişisel bir etken olduğundan ötürü
bundan feragat edebilir iptal davaları bakımından kamu yararının baskın
olduğu davalarda feragatı etkisizdir. hakim esasında idari işlemin hukuka
aykırı olup olmadığını inceler dolayısıyla feragat bu anlamda etkisizdir. ancak
burada da belli aşamalar söz konusudur. bir idari işlem hukuka aykırı
olduğunda çevreye ilişkin olsa bile yürütmeyi durdurma bu işlem ile ilgili bu
yürütmeyi durdurma kararından sonra davacı taraf olarak bundan feragat
edilemez. çünkü zaten karar artık hukuka aykırıdır.

You might also like