Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 208

[>(:■('raus xsv siwipas N¥c [n:;n;:/\ a >:>(.

: u
ADAM YAYINLARI
©
Adam Yayıncılık ve Matbacılık A.Ş.

Birinci Basım: Ekim 1992


ikinci Basım: Mayıs 1993
Üçüncü Basım: Ekim 1994
Dördüncü Basım: Şubat 1996
Beşinci Basım: Ağustos 1997

Kapak Düzeni: Birsen Delemen Güven

97.34.Y.0016.450
ISBN 975-416-193-4

Fikir ve Sanat E serleri Y asası’nın 34. m addesine dayanılarak hazırlanm ış


olan bu antolojinin yayın hakkı, aynı yasanın 8. m addesine göre,
işleyenin, derlenen şiirlerin tek tek bütün h ak lan ise yapıt sahiplerinindir.
Bu antoloji aracılığıyla alıntı yapılam az.

YAZIŞMA A D R ESİ: ADAM YAYINLARI, KÜÇÜKPARMAKKAPI SOK., NO. 17, 80060 BEYOĞLU - İSTANBUL
TEL: (0 - 212) 293 4105 (3 HAT) FAKS: (0 ■212) 293 4108
Türk Yazınından Seçilm iş
Aşk Şiirleri
D erleyen
İn ci A sena

û m \
<
SUNU

A şk şiirinin sının zorlanam az, çünkü yoktur sınırı, alır başını


gider. Devrim olur, ağaç olur, Çem berlitaş olur. Sevgili bazen gün­
düzleri gelmeyip gece görünen kadındır, bazen ne D egustasyon'a ne
B alıkpazan'na gelen. Tutam azsınız aşkı da, aşk odağını da. H enrik
N ordbrandt söylemiş:

"Aşk şiiridir bütün şiirler,


am a kaç kişi durup o kur o n la n !"

O nun için bir ölçüt koydum kendim e kitabı hazırlarken; benim


için yazılmış aşk şiirlerini seçtim çağdaşlarım ın yazdığı. K oltuklarım
kabarm adı değil; ne çok ozan ne çok aşk şiiri yazmış bana. Çok sev­
diklerim den kalbimi kıranlar oldu: Ece A yhan gibi, İsm et Özel gibi.
Sonra biliyorum K aracaoğlanlar var, N edim ler var. Em inim onlar da
benim için bir şeyler karalam ışlardır. A m a çağımın dışına çıkmadım;
biraz kokusunu, biraz tadını bileyim diye.
A şk şiirleri kitabı derlerken bir erkeğin koyduğu ölçütleri m erak
etm edim değil. E lb ette has şiir olm anın dışındaki... B unu kimseye
sorm adım , sorm ak istem edim ; düşlerim bozulmasın. (Öyle alışmışız
ki aşk şiirinin "bizler" için yazılmasına, G ülten A kın'ın şiirlerini
okurken bile bundan kurtulam adım , onu çıkardım cinsel kimliğin­
den.)
Nasıl yoğun, nasıl çok yönlü yalnız benim için yazılanlar bile.
Yavaş yavaş ellerim in altında güzellikler yükseldi.
Bu benim kitabım , sizinle paylaşm ak istiyorum.

İnci A sena
Ahm et Haşim (1884-1933)

K A R A N F İL

Y ârin dudağından getirilmiş


Bir katre âlevdir bu karanfil,
R ûhum acısından bunu bildi!

D üştükçe vurulm uş gibi, yer yer,


Kızgın kokusundan kelebekler,
■Gönlüm ona pervâne kesildi.

P A R IL T I

 teş gibi bir nehr akıyordu


R ûhum la o rûhun arasından,
B ahsetti derinden ona hâlim
A şkın bu unulm az yarasından.

V urdukça bu nehrin ona aksi


Kaçtım o bakıştan, o dudaktan
Baktım ona sessizce uzaktan
V urdukça bu aşkın ona aksi...

HAVUZ

A kşam yine toplandı derinde...

C ânân gülüyor eski yerinde


C ânân ki gündüzleri gelmez
A kşam görünür havz üzerinde,

M eh-tâb kem er tâze belinde


Ü stünde semâ gizli bir örtü
Yıldızlar onun güldür elinde...
Yahya Kemal (1884-1958)

E R E N K Ö Y Ü 'N D E B A H A R

C anan aram ızda bir adındı,


Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
Bir sâhile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

D oğm uştu içimde tâ derinden


Y ıldızlan mâvi bir semânın;
Hazzıyle harâb idim edânın,
H âlâ mütehayyilim sadânın
G önlüm de kalan akislerinden.

M evsim iyi, kâinât iyiydi;


Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
H ulyâ gibi hoş geçen zam anda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir b ahân;


Bir aşk oluverdi âşinâlık...
A ylarca hayâl içinde kaldık;
Zannım ca E renköyü'nde artık
G örm ez felek öyle bir b ahân.

ÖZLEYEN

G önlüm le oturdum da hüzünlendim o yerde,


Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
D ağlar ağarırken konuşurduk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

A kşam , güneş artık deniz ufkunda silindi,


Hulyâ gibi yalnız gezinenler köye indi,
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
G önlüm le, hayâlet gibi, ben kaldım o yerde.
Yahya Kemal 11

G EÇ M İŞ Y A Z

R ü'yâ gibi bir yazdı. Y arattın hevesinle,


H er ânını, her rengini, h er şi'rini hazdan.
H âlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan

K örfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:


Geçm iş gecelerden biri durm akta derinde;
M ehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhâsıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!
Nâzım H ikm et (1901-1963)

K A R IM A M E K T U P

3 3 11-11
-

Bursa
Hapisarıe
Bir tanem!
Son m ektubun d a:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve şeni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Nâzım Hikmet

Kanm benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tüttü bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

S A A T 21-22 Ş İİR L E R İ

Ne güzel şey hatırlamak s e n i:


ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak se n i:


bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin d av e ti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...
14 Nâzım Hikmet

Ne güzel şey hatırlamak seni,


yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.


Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak se n i:


ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

R U B A İL E R

İnsan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...

Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü


sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...
Nâzım H ikm et 15

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kafan hayâle.


Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçek­
ten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

Ö ptü b e n i: Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır," - dedi.


"Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,” - dedi.
"İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
"körler onları görmese de, yıldızlar vardır," - dedi...

24 E Y L Ü L 1945

En güzel d en iz :
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel ço cu k :
heniiz büyümedi.
En güzel günlerim iz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylememiş olduğum sözdür...

Köprüden, emanetçi Nuri Efendiye verip


bir servi sandık yollasa bana memleketim İstanbul,
bir gelin sandığı.
Ç ı n n n ! diye çıngırağını çınlatıp kapağını açsam :
"İki top Şile bezi,
iki çift bürümcük gömlek,
kılaptan işlemeli mermerşahi mendiller,
Edim e sabunlan,
tülbent torbalarda lavanta çiçeği
ve SEN" çıksan içinden.
16 Nâzım H ikm et

Yatağımın kenarına oturtsam seni,


kurt postumu ayaklarının altına yaysam
ve karşında elpençe divan durup
boyun büküp
vâlih ü hayran, baksam yüzüne.

Vay, anam, vay, ne kadar güzelsin.


Gülüşünde İstanbul'un âbuhavası,
İstanbul'un lezzeti bakışında.

A benim sultanım efendim, izin versen


ve cüret edebilse Nâzım Hikmet kulun
koklayıp öpmüş gibi olacak yanağını İstanbul'un.

Fakat sakın
"Gel yanıma" deme bana.
Elim eline değse dayanamam
şakkadak düşer betona
ölürüm gibime geliyor.

Ne tuhaf şeyler yazıyorum sana sevgilim.


"Seni seviyorum" diye telgıraf çekmek varken düpedüz...

M E ŞG A L E

Öküzlerimin boynuzlarında ağarırken ortalık


toprağı sürüyorum sabırlı bir kibirle.
Çıplak ayaklarımda toprak nemli ve ılık.

Pazılarımda pırıltılar,
demir dövüyorum öğleye kadar,
kırmızıya boyanıyor karanlık.

Yapraklarında yeşilin en güzeli,


zeytin devşiriyorum ikindi sıcağında,
üstüm başım, yüzüm gözüm ışık.
Nâzım H ikm et 17

H er akşam mutlaka misafirim var,


kapım bütün şarkılara
alabildiğine açık.

Geceleyin suya dizboyu girip


çekiyorum denizden ağ ları:
yıldızlarla balıklar karmakarışık.

Benden sorulur oldu


dünyanın hâli a r tık :
İnsan ve toprak, karanlık ve aydınlık.

Anladın ya, işim başımdan aşkın,


anladın ya, gülüm,
ben sana âşık olmakla meşgulüm...

D A V İD O Y S T R A H 'A
M EKTUBUM DUR

İstanbul'a gitmişiniz.
Konserinizdeymiş.
Çok bahtsız bir kadını bahtiyar etmişiniz.
Yağmura uzanan iki yeşil yaprak gibi gözleri
bakmış parmaklarınıza.
M ektubunda : "Unuttum her şeyi," diyor.
Kahırlarından başka unutacak şeyi yok.
"Ağladım," diyor, "ferahladım."
"Dünya," diyor, "güzel, içim rahat.”

Siz kıskandığım biricik insansınız, üstat.

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi


geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
18 Nâzım Hikmet

seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.


İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!" der gibi.

H er günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi


senin sayende.
Bütün yemişler elime güneştenmişim gibi uzanıyor
senin sayende.
Senin sayende yalnız umutlardan alıyorum balımı.
Yüreğimin çalışı senin sayende.
En yalnız akşamlarım bile duvarında gülen bir Anadolu kilimi
senin sayende.
Şehrime ulaşmadan bitirirken yolumu
bir gül bahçesinde dinlendim senin sayende
Senin sayende, içeri sokmuyorum
en yumuşak urbalarını giyip
büyük rahatlığa çağıran türküleriyle kapımı çalan ölümü.

SEV ER M İŞİM M E Ğ E R

yıl 62 M art 28
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim
meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim

toprağı severmişim meğer


toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
Platonik biricik sevdam da buymuş meğer

meğer ırmağı severmişim


ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
Nâzım Hikmet 19

bilirim aynı ırmakta yıkanılamaz bir kere bile


bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildi­
ğine
kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden sonra da duyulacak
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
benden sonra da söylenecek

gökyüzünü severmişim meğer


kapalı olsun açık olsun
Borodino savaş alanında A ndırey'in sırtüstü seyrettiği gök kubbe
hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla B anş'ın
kulağıma sesler geliyor
gök kubbeden değil meydan yerinden
gardiyanlar birini dövüyor yine

ağaçları severmişim meğer


çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkino'da kışın
çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar
kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi
İzmir'in kavakları
dökülür yaprakları
bize de Çakıcı derler
yâr fidan boylum
yakarız konakları
İlgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalma
ucu işlemeli

yollan severmişim meğer


asfaltını da
Vera direksiyonda M oskova'dan K ınm 'a gidiyoruz Koktebel'e
asıl adı Göktepe ili
bir kapalı kutuda ikimiz
dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak
hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım

eşkiyalar çıktı karşıma Bolu'dan inerken G erede'ye kırmızı yolda ve


yaşım on sekiz
yaylıda canımdan gayri alacaklan eşyam da yok
20 Nâzım H ikm et

ve on sekizimizde en değersiz eşyamız canımızdır


bunu bir kere daha yazdımdı
çamurlu karanlık sokakta bata çıka Karagöz'e gidiyorum Ramazan
gecesi
önde körüklü kâat fener
belki böyle bir şey olmadı
belki bir yerlerde okudum sekiz yaşında bir oğlanın Karagöz'e gidişini
Ramazan gecesi İstanbul'da dedesinin elinden tutup
dedesi fesli ve entarisinin üstüne samur yakalı kürkünü giymiş
ve harem ağasının elinde fener
ve benim içim içime sığmıyor sevinçten

çiçekler geldi aklıma her nedense


gelincikler kaktüsler fulyalar
İstanbul'da Kadıköy'de Fulya tarlasında öptüm Marika'yı
ağzı acıbadem kokuyor
yaşım on yedi
kolan vurdu yüreğim salıncak bulutlara girdi çıktı,

çiçekleri severmişim meğer


üç kırmızı karanfil yolladı bana hapisaneye yoldaşlar 1948
yıldızları hatırladım
severmişim meğer
ister aşağıdan yukarıya seyredip onları şaşıp kalayım
ister uçayım yanıbaşlarında
kosmos adamlarına sorularım var
çok daha iri iri mi gördüler yıldızları
kara kadifede koskocaman cevahirler miydiler
turuncuda kayısılar mı
kibirleniyor mu insan yıldızlara biraz daha yaklaşınca
renkli fotoğraflarını gördüm kosmosun Ogonyok dergisinde
kızmayın ama dostlar non figüratif mi desek soyut mu desek işte o soy­
dan yağlı boyalara benziyordu kimisi yani dehşetli figüratif ve so­
mut
insanın yüreği ağzına geliyor karşılarında
sınırsızlığı onlar hasretimizin aklımızın ellerimizin
onlara bakıp düşünebildim ölümü bile şu kadarcık keder duymadan
kosmosu severmişim meğer
Nâzım Hikmet 21

gözümün önüne kar yağışı geliyor


ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de
meğer kar yağışını severmişim

güneşi severmişim meğer


şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile
güneş İstanbul'da da kimi kere kartpostallardaki gibi batar
ama onun resmini sen öyle yapmayacaksın

meğer denizi severmişim


hem de nasıl
ama Ayvazofski'nin denizleri bir yana

bulutları severmişim meğer


ister altlarında olayım ister üstlerinde
ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara

ayışığı geliyor aklıma en aygın baygını en yalancısı en küçük burjuvası


severmişim
yağmuru severmişim meğer
ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda yüreğim beni
olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın içinde ve
çıkar yolculuğa hartada çizilmemiş bir memlekete gider
yağmuru severmişim meğer

ama neden birdenbire keşfettim bu sevdalan Prag-Berlin treninde


yanında pencerenin
altıncı cıgaramı yaktığımdan mı
bir teki ölümdür benim için
Moskova'da kalan bililerini düşündüğümden mi geberesiye
saçları saman sarısı kirpikleri mavi

zifiri karanlıkta gidiyor tren


zifiri karanlığı'severmişim meğer
kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften
kıvılcımları severmişim meğer
meğer ne çok şeyi severmişim de altmışımda farkına vardım bunun
Prag-Berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir
yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek
Ahm et Hamdi Tanpmar (1901-1962)

H A T IR L A M A

Sen akşam lar kadar büyülü, sıcak


Rüyâların kadar sade, güzeldin,
Başbaşa uzandık günlerce ıslak
Ç im enlerinde yaz bahçelerinin.

Ö m rün gecesinde sükûn, aydınlık


Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir m asal meyvası gibi paylaştık
M ehtabı kırılmış dal uçlarından.

M A V l, M A V lY D l G Ö K Y Ü Z Ü

Mavi, maviydi gökyüzü


B ulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

G arip, güzel, sonra mahzun


Işıkla yağm ur beraber,
B ir türkü ki gamlı, uzun,
V e sen gülünce açan güller.

Beyaz, beyazdı bulutlar,


G ölgeler buğulu, derin;
A h o hiç dinm eyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin.

M or aydınlıkta bir çınar


Veya kestane dibinde;
M ahm ur süzülen bakışlar
ikindi saatlerinde...

B irden gülüm seyen yüzün


Sabahların aynasında
V e beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.
A h m e t H am di Tanpm ar

Kim bilir şimdi nerdesin?


Şenindir yine akşamlar;
M erdivende ayak sesin
Rıhtım taşında gölgen var.

SA B A H

Serin rüzgârlara pencereni aç!


Karşında fecirle değişen ağaç,
Bak, seyret ağaran rengini ufkun
M ahm ur gözlerinde süzülsün uykun.
Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr,
G üm üş çıplaklığı bir başka bahar
O lan vücudunu ondan gizlime.
Ne varsa hepsini boyun, saç, m eme,
E sirden dudaklar okşasın sevsin
M adem ki geceden daha güzelsin!
Sait Faik (1906-1954)

O V E B EN

Sana koşuyorum bir vapurun içinde


Ö lm em ek, delirm em ek için..
Yaşâm ak; bütün âdetlerden uzak
Yaşamak...
H ayır değil, değil sıcak;
D udaklarının hatırası;
Değil saçlarının kokusu
H içbiri değil.
D ünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edem em .
Eli elimin içinde olmalı,
G özlerine bakmalıyım,
Sesini işitmeliyim.
B eraber yem ek yemeliyiz
A ra sıra gülmeliyiz.
Y apam am , onsuz edem em .
Bana su, bana ekm ek, bana zehir;
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım
Sensiz edemem!

B İR M A SA

Bize bir m asa ayır Y anakim u


A leksandram la benim için
Bir masa
Ü stü çiçeksiz
Ö rtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
H em hülyadan
A leksandram mızıka çalsın
Siyaha çalar parm aklarıyla
G üftesi bayağı şarkılar
Adi havalar
M eyhane acı zeytinyağı koksun
Sen hoşnut ol Yanakimu.
Sait Faik 25

K IR M IZ I Y EŞİL

Kıyısına tuz ileten rüzgârı,


balıkların yüzdüğünü duyarım
D inlerim yosunların konuştuğunu
m idyelerin ağladığını
A şkın bir kanadı var kırm ızıdır
delinir
kan akar
Bir kanadı var;
Z ehir yeşili...
Asaf Hâlet Çelebi (1907-1958)

M A R İY Y A
Lizbonlu M aria B arbas'a
lizboa
boa
simsiyah saçlı kadın
mariyya
bir masal söyle bana
kan nasıl çıkmadı taştan
o ölen kimdi
mariyya

öleni bilmem
buna şarkı derler
lizboa
ben bir şarkıyım
atlas denizlerinden geldim
önüm de dalgalar vardı
arkam da dalgalar

dalgalar bitince
ben de biterim

M A R İY Y A
Preguntias que significa
Saudade; voute dizer
Saudade e tudo o que fica
Depois de tudo morrer
Maria Barbas
çin kadar uzaklardan
can kadar yakından
sen bir masal kızısın
dün
çinden gelmiştin
bu gün
lizboa'dan

yüzünde tarçın kokusu


gözünde cîn
A sa fH â let Çelebi 27

bir gün buradan gidersin


mariyya
can kadar yakın
çin kadar uzak
lizboa boyalı haritalarda kapanır

bir gün buradan gidersin


mariyya
aynalarda seni ararım
bu şehirde seni ararım
bu dünyada seni ararım
mariyyaaa

KUNÂLA

vakit geldi kunâla


dünyayı göreli çok oldu
tam kırk yılda seni buldum kunâla
bu can tenden geçm eden
bu dünyadan göçm eden
bir kerecik sevm ek çok değil

simsiyah saçların var kunâla


kem iklerine yapışık etlerin var
bir gün dökülecek
kunâla kuşu gibi gözlerin var
bir gün sönecek
kunâla
bu etlerin arkasında güzelliklerin var
benden başka kimse bilm eyecek

bu can içimde kuştur kunâla


seni görünce titrer
bu can gözüm de m ahabbettir kunâla
seni görünce yanar
bu can burnum da soluk olur kunâla
uçar gider

bu can benden geçm eden


bu dünyadan göçm eden
bir tek seni sevm ek çok değil
Ahm et Muhip Dıranas (1908-1980)

F A H R İY E A B L A

Hava keskin bir köm ür kokusuyla dolar,


Kapanırdı daha gün batm adan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın m ahalleden,
H ayalim de tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
G özlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel kom şum uzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,


Sarm aşıklarla balkonu örtük bir evdi;
G üneşin batm asına yakın saatlerde
Y ıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
N e şirin kom şum uzdun sen, Fahriye abla!

Ö nce upuzun, sonra kesik saçın vardı;


Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
A ltın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın kom şum uzdun sen, Fahriye abla!

G önül verdin derlerdi o delikanlıya,


E n sonunda varmışsın bir ErzincanlIya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
H âlâ dağlan karlı E rzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
H âtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı kom şum dun sen, Fahriye abla!
A hm et Muhip Dıranas

B Ü Y Ü K OLSU N

Ben büyük, şarkıları severim; büyük olsun,


D eniz gibi, gökyüzü gibi h er şey ve mahzun.
Seviyorsam seni aşk ölüm süzdür gönlüm ce,
 şıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
D enizler yolculuğa çağırır durur da beni
G itm em düşünerek geri döneceğim günü.
Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun
Aşkım da, özlemim de hepsi, h er şey ve mahzun.
İnsan bir yanınca K erem misali yanmalı,
U ykudan bile m ahşer gününde uyanmalı.

Y A Z G Ö Ç E D İY O R

Yaz göç ediyor - Ne yazık, yine güz! -


U zak, bilm edik bir ülkeye doğru.
M or dağlarda güneş doğm adan henüz
Y ağdı bahçem e bir yaprak yağmuru.

H iç kuşkum yok ki, sen şimdi kalbim de


Bir kış uykusuna yatan böceksin;
Yalnız ateşim le ısınacak ve
Yalnız vücudum la besleneceksin.

Y ak lambalarını... Dağıt, güz gibi,


T üm umutlarını... Saçlarını da...
V e indir yavaşça perdelerini:
Tutsaksın kalbim in odalarında.
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

A F F E T B İZ İ LA M B A

Ö yle sarm aş dolaş olduk,


O kad ar geçtik ki kendim izden
Lam bayı söndürm eyi unutm uşuz,
Perdeleri çekmeyi de.
M eğersem sabah olmuş;
G ün pencereden bizi gözetler.
Cânım geceye veda etm ek lazım;
G ünün gösterdiği yoldan gitm ek lazım,
Affet bizi lamba,
Seni b uralara kadar sürükledikse,
G eceki sarhoşluğum uza bağışla.
V akitken dönsen m em leketine;
T utsak biz de h er günkü yolumuzu.
Haydi uğurlar olsun;
G ecem iz sana em anet.

D E Ğ İŞİK

Sen h er gün başka bir güzel olsan


Ben her gün başka bir âşık
H er göz göze gelişimizde
Yıldırım la vurulm uş gibi olsak
Yepyeni bir aşk olsa aram ızdaki
H er seferinde
Ne harika olurdu yaşam ak
H ele evlilik
Sen h er gün başka bir güzel olsan

M İSA FİR

Bir gece misafirim olsan yeter,


D olar odam a lavanta kokusu;
Soğur sevincinden sürahide su.
Ay pencerede durup durup güler.
Cahit Sıtkı Tarancı 31

Havva kızlarının en dilberini


G örsün diye aya karşı soyunsan!
Okşasam , öpsem , koklasam bir zam an,
V ücudunun ürperen her yerini.

Teneffüs eder gibi seviştikçe,


D oğacak çocuğum aklım a gelir;
Şiir söylerim saadete dair,
O dam a misafir olduğun gece.

B İZ N E R D E Y İZ SE V G İL İM ?

Gecesi benden, m ehtabı senden


Bir bahçesi var ki aşkımızın,
M evsimlerdir dolaşırız, bitmez.

Kim demiş ki zam anla gül solar?


Bülbül hiç yorulur mu türküden?
D ilbersin işte, delikanlıyım.

Ne hikm ettir bu Y arab, ne güzel!


H erhalde yeryüzünde değiliz;
Sahiden biz nerdeyiz sevgilim?

D E SEM Kİ

D esem ki vakitlerden bir Nisan akşam ıdır,


R üzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
O rm anların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
T oprakların en bereketlisini sende sürdüm ,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

D esem ki sen benim için,


H ava kadar lazım,
Ekm ek kadar m übarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
N im ettensin, nimettensin!
32 Cahit S ıtkı Tarancı

D esem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evim de şenliksin, bahçem de bahar;
V e sofram da en eski şarap.
B en sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürm ektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
G ünlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedem ezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
F akat yine üzülme, m üsterih ol;
K abirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
T ek rar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
H atırla ki m ahşer günüdür
O rtalığa düşm üşüm seni arıyorum .

ADAYA DAVET

B ana sor güzelim, üzme kendini,


Ben şairim,
E lb ette bilirim
Bu yağm urun ne zam an dineceğini;
N e zam an açacağını havanın;
A d a'y a kaçta vapur var,
Ç am larda nasıl sevişir âşıklar.
Tadını, lezzetini o sevdanın.
Şöyle bir gülümseyiver,
D erhal dinecek yağmur.
H aydi bizi bekliyor vapur;
Bu tram vay K öprü'ye gider.
Ziya Osman Saba (1910-1957)

N İŞA N LILIK

H angi birini anayım,


Buluştuğum uz kum luk, uzak iskele.
H er yerde bir başkalık.
İlk defa gelişimiz el ele.

Sonra bir gün, kalabalık Beyoğlu,


Girdiğimiz dükkânlar, güler yüzlü satıcı.
İkimizi yanyana oturtup
Resmimizi çeken fotoğrafçı.

Rüzgâr dinmiş, ağaçlar dinler gibi.


G ün batarken o sakin sonbaharda;
A kşam lan dolaşm am ız
Kolkola M ühürdar'da.

Bir adam sokak fenerlerini yakar,


İncecik vücudun vücudum a dayanırdı.
H er yolcu halden anlar
Bizi uzaktan tanırdı.

Duyageldiği parm aklanırım , o yüzükler...


Birinde benim adım, öbüründe senin adın.
A ltın ışıklarıydı sanki,
Yepyeni, tertem iz bir hayatın.

N e kadar ümitli, ne iyiydik!


Ö nüm üze düşm üş Bahtiyarlık,
İyi kom şularla dolu m ahallelerde,
Kiralık bir kat aradık.

Bir an gülümsiyen talih, değişen kader,


Ö m rüm de bir tek o sonbahar.
Ö m rüm oldukça anacağım,
Bir rüya görür gibi geçtiğimiz sokaklar.
Rıfat İlgaz (1911)

L E Y L A K L A R IN I A N L A T IY O R U M

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün


O nu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşım da

Böyle kucağında kalsa daha iyi


B ir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Ö nce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak

H er vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf


H er kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
D üşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Y aprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölüm süz bir mevsim oluyorsun

G İD İŞ İN İ A N L A T IY O R U M

Sen gidiyorsun ya işine yetişm ek için


Saçlarını, gözlerini, ellerini
Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya
H er seferinde bir şey unutuyorsun sıcak
T erm om etrede yükselen çizgi çizgi
Kim bilir nerelerde soğuyorsun

Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen


İnsan insan bakan gözbebeklerin
Beni tutsa tutsa gözlerin tu tar ayakta
Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder

N e gelirse onlardan gelir bana


Çalışma gücü yaşam a direnci
M utluluk gibi kazanılması zor
M utluluk gibi yitirilmesi kolay

Bir açarsın ki m utluyum


Bir kaparsın her şey elim den gitmiş
Bedri Rahmi Eyuboğlu (1913-1975)

ÇA K IL

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
D eliler gibi dönm eğe başlar
D öndükçe yum ak yum ak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
M asmavi bir erik kesilir ağzımda
D okundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken
Bir çakıltaşı ısınır içimde.

SİTEM

Ö nde zeytin ağaçları arkasında yâr


Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Ö nde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
D allan neyleyim.
Y âr yoluna dökülm edik dilleri neyleyim.

Y âr yâr!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar


Değirm en misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
G el gör beni darm adağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Y âr yâr
Canımın çekirdeğinde diken
Gözüm ün bebeğinde sitem var.
36 Bedri R ahm i Eyuboğlu

KARADUT

K aradutum , çatal karam , çingenem


N ar tanem , nur tanem , bir tanem
A ğaç isem dalımsın salkım saçak
P etek isem balımsın ağulum
G ünahım sın, vebâlimsin.

Dili m ercan, dizi m ercan, dişi m ercan


Y oluna bir can koyduğum
G ökte ararken yerde bulduğum
K aradutum , çatal karam , çingenem
D aha nem olacaktın bir tanem
G ülen ayvam, ağlayan narım sın
Kadınım , kısrağım, karımsın.

K E K L İK ŞİM A Lİ

G üvercin topuklu yârim keklik şimali


Yüreğim sana çevrili.
Şu dağlann arkasında
D erya deniz ötesinde
Çarşı pazar ortasında
U ykunun bir köşesinde
Y üreğim sana çevrili.

G üvercin topuklu yârim keklik şimali


İçersine güneş vurmuş
Çıldırmış bir ayna gibi
N e yana dönsem nafile
Y üreğim sana çevrili.
Halim Şefik (İ9İ3-İ990)

K IZ

Bilir
iskelenin üstünde uçan kırlangıçlar
Bilsinler
B en ölürüm de söylem em ölürüm de
Sana niçin bakam adığım ı
Bir yaz akşamı

K U Z U K ESTA N ESİ

B en sevgilimin
Sevdiği şeyleri ezbere bilirim
B alıklardan pisi
O yunlardan bayılır altm ışaltıya
Y em işlerden kuzu kestanesi
Parası olanca gider V eliefendi'ye
A t yarışlarına

B ütün yaz üryan suların köpüğünde


M idyeler keser çarpar kıyılara dizlerini
Benim se gözlerim e uyku girmez
Denizi bu k ad ar sevm ek olmaz

B ir bahçeden bir bahçeye sallam adım yemeni


Ben sevgilimin
Sevdiği şeyleri ezbere bilirim
Ç içeklerden ay n tu ta r yasemeni
Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914)

U L A ŞM A K

D alsam gökyüzüne biraz


Seni düşünürüm
Yıldız ardı

Pınara vardım mı yorgun argın


Serinlem işsindir
Su ardı

Bir ulustan ötekine


Y anım da yürürsün hep
G öz ardı

Beş kara parçasında elele


Birleştirir bizi ergeç
Yol ardı

İKİ D İL

İki dili vardır doğanların


Biri su dili biri yer
Susar susmaz
Sözü toprağa değer

Ç ok anlatır çağlayanlara denizlere


Sanki akdığını der
Susar susmaz
Taş kesilir düşünceler

D inle biraz şimdi


Yaklaş biraz kulak ver:
İkisi de
Benim seni sevdiğimi söyler
Fazıl Hüsnü Dağlarca 39

K O N U ŞM A L A R

- İkimizden başka kimse yok


E vrende
- Bu nerden belli?
- Sevgiyi bitirem ediğim izden belli

Y A B A N C IL A R

B aşka yerlerimizi
B ulur
B aşka yerlerimiz
Sevişmek deriz buna

A Ğ IR L IK D IŞI

A h diyorlardı
Soyutlanabilir
K emiklerimize dek
Sevgimiz bizim

M U TLU LU L U K

Severken
D aha severken
U zayda yaşarcasına
Ağırlıksızdılar

Ç O K O LM A K

İki değil dört değil


Bin yanları vardı
D eğerlerken
Birbirine
40 Fazıl Hüsnü Dağlarca

SEV G İC E K

Severdim
Severdim onu geceleri
Aydınlık taşlar sanki uyurdu
Sessizliğinde

D aha ötelere giderdi yeşilden


Ellerinde otlar
İnanırdı yıldızların birliğine
M utluluğuna suyun yalazın

Ö teki kuşları yaşardı


D allar serçelerle doluyken
Y iterdi kendi aklığında
Uçsuz bucaksızdı düşü

Severdim
D üşünürdüm düşünürdüm ayrılığında onu görürken de
B aktıkça azalırdı
Öyle ince bir yüzü vardı ki
Orhan Veli Kanık (1914-1950)

A N L A T A M IY O R U M

(m oro rom an tico)

Ağlasam sesimi duyar mısınız,


M ısralarımda;
D okunabilir misiniz,
Gözyaşlarım a, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,


Kelim elerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşm eden önce.

Bir yer var, biliyorum;


H er şeyi söylem ek m üm kün;
Epiyce yaklaşmışım, duyuyorum ;
Anlatam ıyorum .

İST A N B U L İÇİN

Nisan

İm kânsız şey
Şiir yazmak,
 şıksan eğer;
V e yazmamak,
A ylardan nisansa.

Dâvet

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçm ek m üm kün olmasın.

CÂNÂN

Cânân ki D egüstasyon'a gelmez


B alıkpazan'na hiç gelmez.
42 Orhan Veli Kanık

İŞ O L SU N D İY E

B ütün güzel kadınlar zannettiler ki


A şk üstüne yazdığım her şiir
K endileri için yazılmıştır.
Bense daim a üzüntüsünü çektim
O nları iş olsun diye yazdığımı
Bilmenin.

Y A T A Ğ IM

Ben ki h er akşam yatağım da


O nu düşünüyorum ,
O nu sevdiğim m üddetçe
Yatağım ı da seveceğim.

ESK İ K A R IM

N edendir, biliyor musun;


H er gece rüyam a girişin,
H er gece şeytana uyuşum,
Bem beyaz çarşafların üstünde;
N edendir, biliyor musun?
Seni hâlâ seviyorum, eski karım.

A m a ne kadınsın, biliyor musun!

SE V D A Y A M I T U T U L D U M ?

Benim de mi düşüncelerim olacaktı,


Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım ,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
A ram az mı olacaktım ?
Ben böyle mi olacaktım?
Oktay Rifat (1914-1988)

SEN İ İN İY O R U M

Seni iniyorum Y üksek kaldırım 'dan


Seni dolaşıyorum insanların içinde
D üşünüyorum düşünm ek boş
Seni bakıyorum en iyisi
Seni toriklerin mavisine
Seni sandal
Seni m artı
Seni K öprü'nün direkleri
Seni yoksul kişi boynu bükük
Bir kadın geçiyor yanımdan
Bir sen varsın senden öte
Seni geçiyor
Seni gidiyor

B İR A ŞK A V U R A N G Ü N E Ş

Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;


B uruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batm ıyor.
Y anıyor bin kollu şam danı, tutuşuyor
U fkunuzda cam lan göksel konağının
V e bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten
H anım ellerinin m orum su buğusunda,
Bekliyor bahçenize dönük balkonunda,
Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı,
H üzünler, japonfenerleri arasında.
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Nasıl bir ışık emm işler ki sevginizden,
Ansızın başka bir yüzle güzel, kopm uşlar
Büyük Irm ak'tan, ayrı düşm üşler desteden,
Yağm ışlar ilkyaz yağm urlarınca ve özlem
Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda.
Ö lüm süz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Z am an dışı güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
44 Oktay Rifat

E srir kim bassa o toprağa ve kim tatsa


O yemişten. Balla dolar testi, açılır
Açılm ayan kilit, çiçeğe duru r badem ,
D olanır bilgelikle m utluluk yüreğe.
A k bir bulut bekler üstünüzde havada,
K uşlar iner, devinm e birden bitiverir,
Çıt çıkmaz evrenden. İşte ortadasınız,
Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre.
İşte aydınlık size göre. Kısarsınız
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. N eden
Sonra, uzaklarda çektirilm iş bir resim
Gibi kalır aklınızda, gölgesiz, duru,
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizem lere daldığınız gün.

K A R IM A

Sofalar seninle serin


O dalar seninle ferah
G ünüm sevinçle uzun
Y atağında kalktığım sabah

Elm anın yansı sen yarısı ben


G ünüm üz gecemiz evimiz barkım ız bir
M utluluk bir çim endir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir

ESK İ Z A M A N Â ŞIĞ I

B en eski zam an âşığıyım


Sevda çeker düşünürüm ağlanm
B azen tilki kadar kurnaz bazen akılsız
B azen çocuk gibiyim bacak kadanm

H erkes âşık olur sevdalanır


B ir yolu var gönül çekm enin de
Benim ki sevda değil ateşten göm lek
B ir k o r düşm üş ışıl ışıl yanar içimde
Oktay Rifat 45

A m a ben eski zam an âşığıyım


Sevmek kadar katlanm ak da gelir elim den
G ece hayalim de gündüz fikrim de
Ela gözlü o yar çıkmaz gönülden

ÇAĞRI

G el dört gözle bekliyorum


kayıklarla pencereden gir
sedire kurul
odada yelken aç
yapış sülyenli dubalarım a
zehirli m idyelerinle

gel de nasıl gelirsen gel.

KOKU

K alabalık çarşılarda itiş kakış


gide gele dolanıyorsun
baldıran otu gibi dalıyor yaz
bileklerini m em elerin terliyor
öpüyorum boynunu kollarım
elm a kabuğu kokuyorsun

sen elm a çürüğü kokuyorsun


serin taşlıklar sofalar
m angallar endam aynaları
kafesler alçak sedirler
öptükçe boynunu kollarını
beyaz ahşap evlerinde anıların
benim oluyor kokunla

sen eski günleri kokuyorsun.


M elih Cevdet Anday (1915)

SEV İN C İN Y A R ISI

Kuşlar yağm ur yağdırır da


Y ağm ur güneşe vururdu ya
Ben sana gelirdim

Sevincin yarısı ağzımda


Z am bağa birikir sabahlar
O valar atlara binerdi

Kulesine koşuşunca deniz


Cebim de geceden yıldızlar
A rılarla ballarla kanım da

Y üreğim avuç olurdu da


Sonra çeşme de olurdu ya
M utsuz dönüşler ayında

Ben sana gelirdim.

Y IL D IZ

E vren esrisin diye gövdende


T uttum elinle bir dünya dokudum
Savatlı ayı taktım bileğine

Bak yaz kıyısından limon çiçeği


Yüklü kızarık gece yükseliyor
K öpeklerin uyuduğu bahçem ize

M inderlerim izi ansı, nerdeyse


D oğar o anasonlu yıldız
Kırılmış dağın balkonundan.

U zanalım, kavağın ve beynimin


Kum saatlarını duyuyor musun
Tenle karışıyor, sürgünlerinle.

Kaktüs bana bir ağıt söyle.


Melih Cevdet Anday 47

SEV İN CİM

Seni dün gördüm pencerende


Sevincim hiç yoktan sabah ki ağrır
Y a seni, ya dün, ya pencerede.

Aynı kentte yaşadığımızı biliyorum


Seni gördükçe pencerede
H em seni, hem dün, hem pencerede.

Sevincim hiç yoktan pencerede


B ir kent ki ağrıdıkça ağrır
H ep seni, hep dün, hep pencerede.

Aynı kentte yaşadığımızı biliyorum


Sevincim ağrıdıkça pencerede

SENİ D Ü ŞÜ N Ü Y O R U M

Ç ocukluğunu düşünüyorum Emilia


D eniz boyundaki ıssız yolu sabahleyin
H ani saçların, atkın uçuşurdu rüzgârda
K okusunu duyuyorum bem beyaz gömleğinin
Seni kucağıma alıyorum Em ilia

B en büyüttüm seni, ben yetiştirdim


Bugüne bu sevdaya
Toprağım ekm eğim kitabım şiirim
Sen ne varsa iyiden doğrudan yana
G özüm ün nuru, başımın tacı, efendim.

T R O Y A Ö N Ü N D E A T L A R 'D A N

VI. Sevi

O rm an sen elimi tutunca başlardı,


Y arılırdı bir incir gibi ortasından.
K oşardjk yukarı iki büklüm , soluk soluğa.
A labalıklarla düşe kalka, çam pürleri
48 Melih Cevdet Anday

K eserdi hızımızı, Elimi Bırakm a, Elimi


Bırakm a...
Sonra kayardık ta aşağılara.
Ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi
K ök salardı sende ve bende, arayarak
Toprağın sıraya dizilmiş suyunu.
Ayçiçeğinden göğüslerin d öner ışığa,
Y ürürdüm göğsünde öğle saatları gibi,
Y ürürdüm bir anıt kem eri gibi iki yanında.
Sonra gene başlardık koşmağa,
Yukarı, daha yukarı, çukur sularına
G öklerin. Ö perdim seni, titrerdin, parçalanm ış
A nları birleştiren sevi düş görmez. Ey orm an,
Ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlam anın
A ç güvercini! Falımız yok bizim.
Y aktık onu göçmen kuşların gözlerindeki
Benek, gagalarındaki tekçil dane gibi
D aha gün doğarken. Falımız yok bizim.

SE V D A R Ü Z G Â R I

A m anın bana bir hal oldu


Bir hal oldu a dostlar
A m anın beni bir rüzgâr aldı
A dostlar bir rüzgâr aldı
Bu rüzgâr ne rüzgârı
A m anın sevda rüzgârı
Sevda rüzgârı a dostlar!
Behçet Necatigil (1916-1979)

G İZ L İ SE V D A

H ani bir sevgilin vardı


Y edi sekiz sene önce,
D ün yolda rasladım
Sevindi beni görünce.

Sokakta ayaküstü
K onuştuk ordan burdan,
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız, bir oğlan.

Seni sordu
H iç değişmedi, dedim,
Bildiğin gibi...
A nlıyordu.

M esutm uş, kocasını seviyormuş,


Kendilerininm iş evleri...
B ir suçlu gibi ezik,
Sana selam söyledi.

S E V G İL E R D E

Sevgileri yarınlara bıraktınız


Ç ekingen, tutuk, saygılı.
B ütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

B itm eyen işler y ü zünden'


(Siz böyle olsun istemezdiniz)
B ir bakış bile yeterken anlatm aya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
K albinizde kaldı.

Siz geniş zam anlar um uyordunuz


Çirkindi d ar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
50 Behçet Necatigil

Gizli bahçenizde
A çan çiçekler vardı,
G ecelerde ve yalnız.
V erm eye az buldunuz
Y ahut vakit olmadı.

K Ö PR Ü

İki yaka arasında bir köprü kurdu


T ek tük gelenler oldu, geçtiler, gördüler.
Çokları da geldi, üşengeçtiler
K arşıdan baktılar, geri döndüler.

A m a var
O ldukça iki,
Pem be defterlerde açar
A şk şiiri.

G ünü doldu, öldü


O ölünce herkes ele kalem aldı
Yazdı yazdı yazdı.
Issız bir yoldu, kalabalık şimdi.

Ç ünkü var
Ö ldukça iki,
Pem be defterlerde açar
A şk şiiri.

A ŞK D U Y A R L IĞ I

U zanır fildişi tuşlarına


Perdeleri çekili odaların birinde
Sabırsız, gergin ve usta parm aklar
V e çalınır kızlığı, dolendo.

G ecenizde ansızın duyduğunuz sestir bu.

H ep kendi dünyasında olacak biliyordu,


Ü stelik ne kadar var görmedi.
Behçet Necatigil

Nasıl duyar? D uyar


V e alınır yalnızlığı, dolendo.

G ecenizde ansızın döktüğünüz yaştır bu.

Y Ü Z YAZM AK

A dın Li olsaydı da sana


Sevgi Li deseydim ne zam an geçer Li
U çaklar, trenler, dünya turları
Çin, Şili.

Buzullar, bozkırlar
G eçersin de
Beni göremezsin
Çok mu çirkin yüzün benlenince?

B iter yol, bakar bel boşluğa


G örür kör bende
Yandırdığım çerâğı söndürür de elinle
Görmezsin!

Sen H ind'den ne zam an koptun fil


O yan hatırlam aların —
G üney yanm kürede lam alann
Peşine düşersin!
Cahit Irgat (1916-1971)

B Ü T Ü N Ş E H İR ŞA H İT T İR

Başımı rakı değil döndüren


Bu öğle sıcağında,
E km ek kokusundan da güzel
A lnının ter kokusu.

V er meyveni m ürdüm ağacı


A rzum gibi yağ yağm ur
B ütün şehir şahittir
Bu kadını sevdiğime.

RÜ ZG Â R LA R BOYU

Kanm a

Biliyorum nerelere gideceğimi


E sen rüzgârlar boyu
Karlı dağlar ve şehirler üstünden
İnsanların güneş gibi doğduğu.

U yandım renk renk saadetler içinde


Sevdimse de güldüm se de şendendir
G üler yüzlü insanlardan çırılçıplak açlara
Rüzgâr rüzgâr giden sevgi bendendir.

H ava keskin ve kurak


Es rüzgâr es, bucak bucak
Biliyorum nerelere gideceğimi.

SESTEN Ö F K E D E N Ö T E

E n güzelinden öte en güzeli kadının


Sesten öfkeden öte
İç içe uçurum u doğunun ve batının
E n güzel dil güzel anlam kadehte
Cahit Irgat 53

Baş döndüren en çirkin doğruda biteviye


E n yanlışı en doğruyu bilen kim
U cuz kadehlerde kırıldı sevgim
Buyurun en karam sar dökülün m eyhaneye.

İster sabah olsun akşam ha öğle


Seslerden öfkelerden öte
Işık ve aşk dost kadının eline
Kollarımız sarm aş dolaş kelepçe.

K ana konan kuşlar değil bayındır insan


Sağır eden kör eden
Y aralayan öldüren
Y üreğim e zift döken.

V e alkol tarihsel tad, sevda rengi bir alkol


İnsanda başlayan insanda biten
Çölü boğan yeşille elim de en küçük göl
Sesten öfkeden beri tükendi güzel insan.

Işık ve aşk dost bahçe


Ellerimiz sarm aş dolaş kelepçe.
A. Kadir (İ9İ7-İ985)

V E SA NKİ

A klım da sen olduğun zam an


şu rüzgâr,
bizim rüzgârımızdır.
Şu bulut,
evinizin üzerindeki.
V e şu kuş,
bizim ordaki deniz kuşu.
V e sanki şu ağızlık,
şu teşbih,
senin hatıran.

BEN İM EN K Ü Ç Ü K H A K K IM

Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın,


bakarsın sırtım a bir sıcaklık gelir,
birdenbire bakarsın,
karanlıklar ortasında başlar tutuşm aya
benim anadan doğma insan tabiatım .

Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın,


bakarsın sırtım a bir sıcaklık gelir.
Bakarsın ne böyle sessiz sedasız yaşamaya m ahkûm um
ne böyle sensiz yaşam aya m ahkûm .

Sen ve ben,
bir de kocam an güneşleri
ve aydınlık denizleriyle
o sarışın, mavi şehir.

B en cıgara içerim,
kitap okurum ,
sana bakarım ben.
Sen oturm uş yem ek hazırlarsın.
Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın,
bakarsın sırtım a bir sıcaklık gelir.
B irdenbire bakarsın,
senin yanan saçlarında ve ellerindedir
benim ağlayan elim.

Sanki ne lüzum vardı böyle uykulara,


sanki ne lüzum vardı, güzelim?
Benim en küçük hakkım dı seni sevmek,
ellerinden, çenenden tutm ak senin,
b eraber yem ek yemek,
b erab er bakm ak sulara,
yürüm ek geceleyin.
Cahit Külebi (1917)

GÜZELLEM E

Evinizin önünde dolaşsam


Seni bulam azdım ,
Sen gözlerinde bahçeler olan
Şimdi evim deki karım.'
Senin kadar güzel olsun çocuklarım.

G ökyüzü bugün ne kadar da çok


Y ıldızlarla dolu avuçların!

D İŞİ

İstanbul Boğazından beyaz


G em iler geçer, su kesimi mavi.
İnsanı gecelerce uyutmaz
Beırim sevdiğim de, bu gem iler misali.

K entler gibidir yağm ur altında,


M ahzun, alabildiğine mahzun.
G özleri var, dişleri var, saçları var.
Sabahlara kadar uykusuzsun.

Kırmızı am a dudakları, neden kırmızı?


Bilir miyim elleri sıcak ya, neden sıcak?
Bir bakm ıyor m u bana doğru
Kalbim meydan, havalanan binlerce uçak.

Nazlıdır nazlı, karlı dağlar başında


Çiğdem gibidir ya, neden sarı?
M ayalı ham ur gibi, harm an gibi.
Çocuk gibi m innacık ayakları.

K üçüktü küçük, delice


D um an gibiydi, alev gibiydi, fırınlardan.
Sevda beşiğim oldu artık.
Sallan habire sallan.
Cahit Külebi 57

İSTA N B U L

K am yonlar kavun taşır ve ben


Boyuna onu düşünürdüm ,
K am yonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm ,
N iksar'da evim izdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm .

Sanra âlem değişiverdi


Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayn toprak.
M evsimler ne çabuk geçiverdi
U nutm ak, unutm ak, unutm ak.

A nladım bu şehir başkadır


H erkes beni aldattı gitti,
A nladım bu şehir başkadır
H erkes beni aldattı gitti.
Y ine kam yonlar kavun taşır,
F akat içimde şarkı bitti.

SEV D A

Bildim ki nasibim yalnız sen,


Ekmeğim senden gelirmiş,
İnsan uyuyabilirmiş
İzin verirsen.

D olaşam ıyorum sokakta


Rüzgârla serinleyem iyorum ,
Esneyip gerinem iyorum
U puzun yatam ıyorum parkta.

Bir mavi balon m udur bu yaz


İçi sevda dolu yolculuk,
K urtar beni artık ey çocuk!
Dişleri papatyadan beyaz!
58 Cahit Külebi

B İL İN M E Y E N

O ki bardağa dökülen şaraptır


(B al yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır).

O ki sabah erken bir bahçedir


(Çayır kokusudur, serinliktir, m uttur).

O ki esen yeldir kar erirken


(Çiğdem dir, ağaç çiçeğidir, okşayıştır).

O ki içilen sudur kana kana


(Ö zlem dir, doymayıştır, kardeştir).

O ki bir yüce ırm aktır akar


(Ü rküntüdür, baş dönm esidir, gidiştir).

O ki maviliği belirsiz denizdir


(B uğulanm adır, düştür, sevm ekte ölüm dür).

O ki bir ince kızdır ak tenli


(Y aşam dır, um uttur, gözyaşıdır).

H İK Â Y E

Senin dudakların pem be


Ellerin beyaz,
Al tut ellerim i bebek
T ut biraz!

Benim doğduğum köylerde


Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
O kşa biraz!

Benim doğduğum köylerde


Buğday tarlaları yoktu,
D ağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Cahit Külebi 59

Benim doğduğum köyleri


A kşam lan eşkıyalar basardı,
B en bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
K onuş biraz!

Benim doğduğum köylerde


İnsanlar gülmesini bilmezdi,
B en bu yüzden böyle naçar kalmışım
G ül biraz!

Benim doğduğum köylerde


Kuzey rüzgârlan eserdi,
H ep bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Ö p biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!


Benim doğduğum köyler de güzeldi
Sen de anlat doğduğun yerleri,
A nlat biraz!
İlhan Berk (1918)

B E N SEN İN K R A L L IĞ IN Ü L K E N E Y ETİŞTİM

B en senin krallığın ülkene yetiştim


Kaldım gölge tanım ayan güzelliğinle.
H e r sabah büyüten denizimizi böyle
G ülüşlerindi o ülkede bilm ez miyim.

Sen o çıktığım sularsın, zencim benim


D enize bakan evler gibiydim seninle.
D ur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim.

Sen gittiğim o ülkesin varılm ıyorsun


Vurm uş sonrasız nasıl en güzel sulara
Güzelliğin balıkları gibi İstanbul'un.

Şimdi h er yerde ne güzeldiniz o kalmış


Yankımış denizlere öbür kadınlara
D ünyada sizinle İstanbul olm ak varmış.

O L T U TA ŞI

A ğzından başlam alı seni anlatm aya


Çocuğum, ağzın Çin ipeği, yangınlar, oltu taşı

Soğuk su çeşmesi, genel grev senin ağzın


Kendini ordan oraya atan aptal bir deniz

Ağzın çarşıda lacivert kuşlar satan çocuk


Tarla adında üç ayda bir çıkan bir dergi

Bizim küçük ırm aklarım ız senin ağzın


Küçük bir sokaktan küçük bir alana inm ek her gün

Ağzın B ursa'da zam an, çok kapalı çarşılar


Eski harflerle yazılan gece

Çocuklar, kuşlar, yaz günleri senin ağzın


Ağzın ipek kıvam ında aklım da
İlhan B erk 61

A ŞK LA Ö LÜ M

Ç ocuktur aşk, küçük sürgünüm


Bir avuç gökyüzüdür.

Öylesine güzelsin ki beni sen soydun


B ir çiçeğe su verir gibi.

U sulca ensenden öptüm seni


Usulca,
Bozulup dağılıyor topuzun
K arnın, kolların ipince düşüyorsun.

A şk ki küçük dağ köyleridir


D iyordum , yüzünle çıktığım.

U zat ellerini, küçük sürgünüm


U zat bana
E l eledir çünkü aşkla ölüm.

G R İ SEV G İL İ

Seninle konuşuyorum , gri sevgili, bir taflanla konuşur gibi


Seninle konuşurken bazı sokaklar bazı kuşlar seninle
konuşurken
Seninle konuşurken gözlerin dudakların ellerin seninle
konuşurken
Seninle konuşurken aşk yeşil gözlü bir şose seninle
konuşurken
- Beyaz bir gül seninle konuşurken beyaz bir gül seninle
konuşurken
Seninle konuşurken yeşil bir yaprak ağzın seninle
konuşurken
Seninle konuşurken soyunuyor sesin seninle konuşurken
Seninle konuşurken seninle konuşurken seninle
konuşurken
62 İlhan Berk

6.

"N E B Ö Y L E S E V D A L A R G Ö R D Ü M
N E B Ö Y L E A Y R IL IK L A R "

N e zam an seni düşünsem


Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm .

H er akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
A lır beni.

Seni düşündükçe
G ül dikiyorum elimin değdiği yere
A tlara su veriyorum
D aha bir seviyorum dağlan.

H A Z İR A N

M y love is like a red, red rose (e.e. cummings)

Kırmızı kırmızı bir güldür aşkım


İnce yüzünüzde. Kırmızı. Korkunç.

K or sevişmemizden deli bir yalım


K oyuna sevdanın. Kırmızı. Korkunç.

K aranlık, büyür büyür benim aşkım


G ecenizde sizin. Kırmızı. Korkunç.

Vücudunuza, ağzınıza iner


G ezer etinizi. Kırmızı. Korkunç.

K alır bir gün bir krallık olduğu


Güzelliğinizin. Kırmızı. Korkunç.
Nahit Ulvi Akgün (1918)

M E L A H A T 'A

Saadetten mi bu şaşkınlığım
Paltom u tutuşundan
Elimi alıp hatırım ı soruşundan
O rtak oluşundan mı sıkıntıma

Böyle durm a karşım da


Böyle söyleme
G öğsünde sıkma başımı
İlgilenme her halimle

Ben dayanam am bu sevince


Ben dayanam am
Y a ağlam ak geliyor içimden
Y a bağırm ak sokak ortasında

B İR İSİ

B ir şey var aram ızda


Senin bakışından belli
Benim yanan yüzüm den
D alıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
G ülüşerek başlıyoruz söze

B ir şey var aram ızda


O nu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aram ızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
Salâh Birsel (1919)

Y IL G IN L A R
Y IL M A Y A N K R A L İÇ E L E R

A şka inanm ıyor gençler şim dilerde


T utkuları beden eğitimini aşmıyor
Gözyaşları kullanılm ıyor bu bir
Y em inler onlar tutulm uyor

E rkeklerin gönülleri bezgin bu iki


Kızlar dön bak kaçırılm ıyor
K adınlar bile yılgın hoyrat
G üller onlar kurutulm uyor

B aşlar uçurulm uyor bu üç


 şıklar uzan bak sürülm üyor
İsteksiz şaşkın bu gençlik
Z ehirler onlar içilmiyor

T ürküler yakılm ıyor bu dört


Bağlam alar eğil bak çalınmıyor
Bağırtılı çıplak bir kuşak salonlarda
Şiirler onlar um ursanm ıyor

Sunu

Bugünlerde bir kraliçeler var halden anlayan


Koşuyorsa bir onlar yardım a koşuyor
T eşekkür onlara koyun başlı krallara
A şkın adını çünkü az da olsa
K rallar kraliçeler kurtarıyor

P İY A N O L U A SES

Ben piyano çalıyorum sen orada kaç yıl


Saçlarını at seni sevmeyi değiştiriyor çünkü
Ellerini at gözlerini at dudaklarını at yoksa
Ben seni öpüyorum senin dudaklarınla her gün
Salâh Birsel 65

Senin gökyüzün benim gökyüzüm den piyanolu


Kirpiklerini at gözlerini öpüyorum çünkü
Kaşlarım at ağzını at kulaklarım at
B en seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa

Ben senin dişlerinle gülüyorum daha ne


Senin yıldızların her gece B eethoven'li
Piyanoyu at seni düşünm eyi tutuyor çünkü
B en seni sevdalıyorum sen orada kaç yıl

PA K İSTA N

Çıt çıt çıt Güzin dem ek buzlu viski


Siz bilmiyorsanız ben biliyorum
B en içki seviyorum
G üzin'i de seviyorum sıcak olursa
H aziran olursa bütün esm erleri topluyorum
A m a nerden şimdi aklım a geldi
Güzin varken H aziran

A kşam olursa G üzin'leri selâm lıyorum


100 bin Güzin bir o kadar da dudak işte
300 dudak iyi kötü eğilip öpüyorum
B en çiçekleri esm erlere boyuyorum
Ü sküdar'ı da boyuyorum kalabalık olursa
A m a nerden şimdi aklım a geldi
G üzin varken Ü sküdar

Çıt çıt çıt bütün esm erleri ben övüyorum


G üzin'i de övüyorum esm er olursa
G üzin dem ek düğün dernek
Siz inanm ıyorsanız ben inanıyorum
Ben Pakistan'ı da seviyorum
A m a nerden şimdi aklım a geldi
Güzin varken Pakistan
66 Salâh Birsel

G Ü Z İN 'İN G E N Ç L İK Y IL L A R I

Ben G üzin'i düşünürken


G üzin'in de düşündükleri vardı
İnce inceydi parm aklan
M innacık bir yüzü vardı

G üzin'in aklında
A tlar arabalar
D aha başka erkekler
B aşka hayatlar vardı

G üzin'in kedileri vardı


Benim gibi okşanm ak isteyen
A m a sevdanın adı geçsin
G üzin kaşlarını çatardı

Güzin m asallann da G üzin'i


Şehzadeler G üzin'in de şehzadeleri
Bir büyük defter tutar
G üzin'in hayalleri

Ben odada otururken


G üzin'in de oturduğu odalar vardı
K endisine ait bir yatağı
Kendi uykuları vardı

SUZ-1 D İL Â R A

Ben yaşın on sekizinde


D elilikler divanelikler ettim
Fındık fıstık yükledim şileplere
Çımacılarla gün kavşağına gittim

Senin bildiğin işler


Benim bildiğim işler değildi
Ben her Tanrının günü
K ırlarda gezindim
Salâh Birsel 67

Ben yağm ur sularıyla yaşadım oluklarda


T oprağın içine geçtim
D ö rt mevsim kapında ben
A ğaç gibi bekledim

Bendim nehirden su taşıyan


O dun yaran orm anda
Islık çalarak şehre
Ü züm cülerle giren bendim

Benim aklım dan geçenler


Senin aklından geçenler değildi
Ben 10 yıl İstanbul'da
Sensiz ayak teptim

B en yaşın on sekizinde
Bir hayli serüven geçirdim
İsmimi yazdım vapurlara
D elilikler divanelikler ettim

SA L Â H B İR SE L İN
SON M A C E R A L A R I

Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır


M asanın üstünden sarkan göz kızındır
Puselik m akam ında bir nağm e sazındır
Salâh Birsel ofeder besbelli m ahzundur
Bir yol iki kalp arasında uzundur
Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır

Oysa aşıklan ağlamaklı kılan tasadır


Kız pencerede oğlan pencereden uzaktır
Bir lâf atsın hani yok m u yasaktır
A l götür beni yarin dudağına deyen bardaktır
Bu durum iflâh etm ez gayri m uhakkaktır
Oysa odayı dolaşılm az hale koyan m asadır
Orhon Murat A nbum u (1920-1989)

RASGELE

Ellerin
Ellerim e değse rasgele
Parm ağın, parm ağım a
İçim den yıldızlar uçuşur
Sana, taaa sana.

G özlerin
G özlerim e değse rasgele
D izlerin, dizlerime
Y ağm urlar yağar içime
Taa içime.

Bir soluğun değse,


Bir dudağın değse yüzüme
Bir daha
Bir daha değse

Ve bir daha değse

Rasgele!..

SEN G Ö Z L E R İM İN İÇ İN D E

Ben daha büyük


Ben daha yüce
Sen gökyüzü
Ben insan
Ben sevgi
Ben düşünce

Ben daha büyük


Ben daha yüce
Ö lürüm özgürlük için
A cılar bende
U m utlar bende
Orhorı Murat Arıburnu

B en daha büyük
B en daha yüce
Sen gökyüzü
Sen sonsuzluk
Sen bende

SEN G Ö Z L E R İM İN İÇ İN D E.

LALELİ

Lalelim
Lalelide oturu r
Laleli, lale olur lalelim den

Laleliden geçilir
L A L E L İM D E N G E Ç İL M E Z !

E SM E R

Sanki yetm iyorm uş güzelliğin


B ir de saçların düşm üş yüzüne
T am am olm uşsun esm erim tam am

Sen ağında örüm cek


Ben korkusuz böcek

M ahvolurm uşum ne çıkar


El d e n gel!
Sabahattin Kudret Aksal (1920 -1 9 93)

KURGU

Kapıyı aç da sessiz bak


R üzgârda sokak kokusu
D ur gülüşünle çocuksu
Saçına iri bir gül tak

K oltukların küçük halın


Çiçek yerleştir masaya
D olaş odadan odaya
Basm alarını giy salın

11

Konuş dur benim le bırak


Y üzünü avuçlarım a
Yavaş girelim akşam a
K apa perdeyi korkarak

Süzülecek yağm ur cam dan


Y ağm ur ki yüzüm de tasam
Geçm iş zam anı anlatsam
Eski saat konsol şam dan

B E L A Y I A ŞK

H er işimi yoluna koym uştum


Tam ev bark sahibi olacağım sıra
Şimdi gelmezse ne zam an gelir
Bana huzur bir daha
Kendim e bir de iş bulm uştum
Ü stelik

Böyle zam ansız nerden karşım a çıktın


Sabahattin Kudret A ksal 71-

AŞK ŞİİRİ

Bu şiirin ilk mısraı


Senin için yazıldı

İkincisini söylerken
Bilinmez kimi düşüneceğim

Gel de inan şimdi sen


A şk şiirine

H A T IR L A M A

Ö ldüğüm gün de kalbim sevda içindedir


Sanm am düşüncem den uzaklaşsın o an
B ulutlar ilkyaz yağm urlan İstanbul şehri
O güzelim yüzünü kolay kolay unutam am
Mehmed Kemal (1920)

PERV A N E

Seni bir görüp bir yitirm ek seni,


Seni bir görüp bir yitirmek,
G ü r bir orm anda ayrı türden bir ağaç gibi,
H edefine varm ayan bir serseri kurşun,
Y a da bir büyük kavganın dışında kalmak,
Yatağını şaşırmış bir nehir olmak,
Bilmediği denizlere akm ak ya da,
Ihlam urlar kokan bir parkın içinde
Ü nlü heykeller ortasında,
Ü nsüz dolaşm ak ya da;
Hiçbiri b u duygusal kederin benzeri değil,
Benzeri değil hiçbiri;
Bir roketten uzaya atılm ak,
Kocam an, şaşkın adım larla yürüm ek,
A dını bilmediğin gezegenlerin üstünde,
D ağların, ovaların, akarsuların üstünde,
Aklı karalı bulutların üstünde,
Egem eni olm ak evrenin;
B ir de seni bir görüp bir yitirm enin yalnızlığı.
Seni bir görüp bir yitirmek seni,
Seni bir görüp bir yitirmek,
Benzem iyor bunların hiçbirine;
Bir bulup,
B ir yitirmeye,
Benziyor,
Sadece.
Necati Cumalı (1921)

A D IN A Y A K T IĞ IM T Ü R K Ü L E R

N e söyler bu türküler
Ay karanlık gecelerde yüzen gem iler
Sevilip sevdikten sonra
İnsan böyle yalnız mı kalır
B ahtına hatırlam ak mı düşer

Ne söyler bu türküler
Bom boş ovalardan geçen trenler
Bir kere M enem en'den
Kolları kelepçeli bir adam la
Bir candarm a oturdular yanıma
M anisa'da indiler

K üçüktüm annem söyledi


"A tım ın adı D ilber'dir"
"İskender Bey dayımdır"
Büyüdüm neden sonra anladım
H as bahçede kör sarm aşık
Karışık güller arasına

Ben şahin değilim


Y ükseklerde uçam am tek başım a
Serçe kuşu değilim
İnem em n ar dalından
Pınar taşına

Pencerem denize karşıdır


O tu ru r düşünürüm bazı günler
Seni beni m ahzun eden bu haller geçer
G ün gelir herkes gibi ben de ölürüm
Bu aşk yürekten yüreğe yeniler
Bir gün ağızdan ağıza dolaşır
A dına yaktığım türküler
74 Necati Cumalı

A ŞK G E Ç E R

A şk geçer
A kan şu bulut gibi
Ey üzgün m aviliklerde
Boş kalan bulutun yeri

M EN FİS

Saçların Eski Mısır


Bakışların Nil
Beyaz ketenler giyin
M enfis'liler gibi sen de
M enfis'e gidelim

B ir gün olsun M enfis'te


Kalsam seninle
K uru taş bir otelde
Ç özerim gizini
Hiyeroglifin
Özdemir Asaf (1923-1981)

L A V İN ÎA

Sana gitme demeyeceğim.


Üşüyorsun ceketim i al.
G ünün en güzel saatleri bunlar.
Y anım da kal.

Sana gitme demeyeceğim.


G ene de sen bilirsin.
Y alanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,


A m a gitme, Lavinia.
A dını gizleyeceğim
Sen de bilm e, Lavinia.

B E N D E Ğ İL D İM

Bir akşam -üstü pencerenden bakıyordun


A ğır ağır, yollara inen karanlığa.
B ana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..


U yanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan..
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zam an,


G özlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
A rtık beni düşünm eye başladığından
B ıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.
76 Özdemir A sa f

B ir kitap okuyordun, dalgın..


İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
G enç bir adam ı öldürdüler rom anda.
K orktun, bütün yininle ağlam aya başladın..
O ölen ben değildim.

A L T IN C I G Ü N

B enim söylem ek için çırpındığım gecelerde,


Siz yoktunuz.

ULTRA

B ir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zam an
Sana sesleneceğim.

360 D E R E C E

D ünyanın nüfusu ikiye bölünüyor,


Yarısı sen oluyorsun, yansı ben..
Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz.
Kimseye sezdirm eden.

KIV ILCIM

A m a ben en çok şeyi


E n kısa zam anda sana söyledim..
Yalnız sana.
Attilâ İlhan (1925)

B EN S A N A M E C B U R U M

ben sana m ecburum bilemezsin


adım mıh gibi aklım da tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana m ecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor


bu şehir o eski İstanbul m udur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lam baları birden yanıyor
kaldırım larda yağm ur kokusu
ben sana m ecburum sen yoksun

sevm ek kimi zam an rezilce korkuludur


insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşam aktan
kimi zam an ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşam asından
hangi kapıyı çalsa kimi zam an
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

fatih 'te yoksul bir gram ofon çalıyor


eski zam anlardan bir cum a çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmam ış bir gök getirsem
haftalar ellerim de ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana m ecburum sen yoksun

belki haziran'da mavi benekli çocuksun


ah seni bilmiyor kim seler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşam ak düşünsem
bu k u rtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletm eden
78 Attilâ İlhan

ne vakit bir yaşam ak düşünsem


sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olm ayacak
ben sana m ecburum bilemezsin

EM PERY A L OTELÎ

ben hiç böylesini görm em iştim


vurdun kanım a girdin itirazım var
sımsıcak bir m erhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün d ört gece susacaktım
yağm ur sönecekti yanacaktı
sam eland seferden dönecekti
duvardaki saat duracaktı
kalbim kendiliğinden duracaktı
ben hiç böylesini görm em iştim
vurdun kanım a girdin itirazım var

em peryal oteli'nde bu sonbahar


bu cam ların nokta nokta hüznü
bu bizim berhava olmuşluğumuz
bir nokta bir hat kalmışlığımız
bu rezil bu çarşam ba günü
intihar etmiş kötüm ser yapraklar
öksürüklü aksırıklı bu takvim
ben hiç böylesini görm em iştim
vurdun kanım a girdin itirazım var

sesleri liman sislerinde boğulur


gem iler yorgun ve uykuludur
sabahtır saat beş buçuktur
sen kollanm m arasındasın
onlar gibi değilsin sen başkasın
bu senin gözlerin gibisi yoktur
adam ın rüyasına rüyasına sokulur
aklının içinde siyah bir vapur
kıvranır insaf nedir bilmez
Attilâ İlhan 79

otelin penceresinde duracaktın


şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağm uru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı
kış geceleri gibi uzun uzun
tek dam la gözyaşı dökm eksizin
m aria dolores ağlayacaktı
İstanbul'u yağm ur tutacaktı
bütün bir gün iş arayacaktım
sana bir türkü getirecektim
kulaklarım ız çınlayacaktı

em peryal oteli'nin resmini çektim


akşam saçaklarından dam lıyordu
kapısında durm anı söylemiştim
yüzün zam baklara benziyordu
cum huriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu
tepebaşı'ndaki küçük yahudiler
asm alım esçit'teki rum kem ancı
böyle rüzgârsız kalmışlığımız
bu bizim çektiğimiz sancı
el ele tutuşm uş geziyordu
gazeteler cinayeti yazıyordu
haliç'e bir avuç kan dökülm üştü

em peryal oteli'nde üç gece kaldık


fazlasına param ız yetm iyordu
gözlerin gözlerim den gitm iyordu
dördüncü gece sokakta kaldık
karanlık bir türlü bitm iyordu
sirkeci garı'nda sabahladık
bilen bilm eyen bizi ayıpladı
halbuki kim lere kim lere başvurm adık
hiçbiri yüzümüze bakm ıyordu
hiç kimse elimizden tutm uyordu
ben hiç.böylesini görm em iştim
vurdun kanım a girdin kabulüm sün
80 Attilâ İlhan

PÎA

ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın


ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
ottelleri bom boş bulm asam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durm asam
ne olur sabaha karşı rıhtım da
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit


o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda dem eseler
bana bunu yapm asalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtım da
seslendiğini duysam pia'nm
sırtında yoksul bir yağm urluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürperm iş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm

Ü Ç Ü N C Ü ŞA H SIN ŞİİR İ

gözlerin gözlerim e değince


felâketim olurdu ağlardım
beni sevm iyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşım da görsem
öldüreceğim den korkardım
felâketim olurdu ağlardım
Attilâ İlhan 81

ne vakit m açka'dan geçsem


lim anda hep gem iler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parm aklarım ın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşam lar bir rom an gibi biterdi


jezabel kan içinde yatardı
lim andan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollanna aldı mı
felâketim olurdu ağlardım
Arif Damar (1925)

DA

Ben seni seviyordum seni sevdim


Islak buzağıları seviyordum seni sevdim
K artal kanatlarını m or m enekşeleri keçi yollarını
Öğle sıcaklarında ağır salkım ların serin odalarını
Patiska örtüleri köşe yastıklarını ak dantelleri
B ir kapının benim için açılmasını tek benim
Beklenm esini seviyordum seni sevdim

Yalnız kendi bardağım da istem iyordum çayları içkileri


Bir otçuğu koparm asını istem iyordum
Sana verm iyecek olduktan istem iyordum
Elm a dilim lerinde cıgara küllerini
Y em ek artıklarını çiçekli tabaklarda
Kimsenin aç
K aranlıkta kalmasını

Ben seni
Sıcak ekm eklerden bir sokum
Ayın ondürdünü

DUR DUR

G ecem erken dur dur


G özlerine bakm azsam uzun bakm azsam
G ecem erken inecek bitecek tükenecek gibi de değil
D ur bir sokak daha aydınlık edineyim
G ecem erken

Y ağm uru güneşleri haziranı yürüsek


Diyelim saat 24 aşk dinler mi cum artesiyi geçmişiz dinler mi
Akşam ları alsak sam anyolunu alsak A ksaray'a götürsek bıraksak
Bir dalı kırdık diyelim şiirden başka nereye konur
Gecem erken inecek dur dur
A r if Damar 83

Hangi gökyüzü ister yasak edilsin bakılm ak bakılm ak


D ur bir sokak daha aydınlık edineyim
G ecem erken, bitecek tükenecek gibi de değil
İstersen sonu yok diyelim istersen ırak ırak
G ecem erken inecek

ÇAĞRI

G el de cem reler düşsün havalarım a


T oprağım a suyuma

DÖRTLÜK

Bir elim ekm ekte bir elim sende


Bir elim gerçekte bir elim sende
İki el bir baş içinmiş masal
Bir elim gelecekte bir elim sende

2 / 25 H A Z İR A N 1981

Y oktun ya burda
B urda yokken
D aha sıkı tuttum ellerinden
D aha yakından baktım yüzüne
D aha iyi daha çok
G ördüm dinledim seni
Takıldım peşine sonra
G özlerinden geçen bulutların
Y ere düşm üş bir gülün
Belki senin önündeyim şimdi
Can Yücel (1926)
SU D A

Bir çift yaprakm ış dalında yumuşacık,


Tutm uşum , tutm uşum ellerinden senin;
D üşm üşüz yavaşça, bir sakin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

Balıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık,


Yüzenmiş saçların, yüzermiş nefesin;
Susarmışız öyle, bir sakin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

A K D E N İZ Y A R A Ş IY O R SA N A

A kdeniz yaraşıyor sana


Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinm iyor m otorların gürültüsü
K öpekler havlıyor uzaktan
D em in bir çocuk ağladı
Fatm anım cum badan çarşaf silkiyor yine
Ali D um dum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokm aklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O senin sardunyalar gibi konuşkan sessizliğini

H ayatta yattık dün gece


Ü stüm üzde m eltem
K ekik kokuyor ellerim hâlâ
Şenle yatm adım sanki
D ağlan dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı


Elim den düşm üyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
O kula gidiyor öğretm enim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
D önüyor dönüyor başım da
Can Yücel 85

Şenle yaşadığım günler


G üm üş bir çevre oldu öm rüm
Değince güneşine

N eden sonra buldum o kaçakçı mağarasını


G özlerim kam aşınca senden
Ö lüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanm aktır
D urdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım


Ö renim alkolik âsarım
M utun doruğundaym ışım m eğer
Şenle çıkınca anladım
Eski Y unan atla n var hani
Y eleleri büklüm lü
G ün inerken de öyle
A ğaçtan izdüşümleriyle
Y ürüyor B alan Tepeleri
Y ürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru

Kadınım
Yaraşıyorsun sen A kdenize

SE V G İ D U V A R I

Sen miydin o, yalnızlığın mıydı yoksa


K ör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşam dan kalm a bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
D erdim günüm insan arasına çıkarm aktı seni
Y akanda bir am onyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
N e kadar rezil olursak o kadar iyi

K um kapı m eyhanelerine dadandık


Ö nüm üzde A ltınbaş, A ltın Zincir, fasulye pilakisi
A rdım ızda görevliler, ekipler, H ızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
86 Can Yücel

Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri


Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne k ad ar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak


Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi D uvannı aştık
D üştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucum da bi sen varsın bi de evren
Saym ıyorum ölüp ölüp dirilttiklerim i
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
N e kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

BU L U ŞM A K Ü Z R E

Diyelim yağm ura tutuldun bir gün


B ardaktan boşanırcasına yağıyor m übarek
Ö bü r yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor dam lalar
E teklerin uça uça bir koşudur kopardın
D ar attın kendini karşı evin sundurm asına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti


E rkenden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege D enizi bu efendi deniz
Seslenm iyor
D erken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
L apinalar güm üşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
O nların arasında bulacaksın beni

b iyelim sapm a kadar şair bir herif çıkmış ortaya


Ç akm ak çakm ak gözleri
M eydan ya Taksim ya Beyazıt M eydanı
Can Yücel 87

H erkes orda sen de ordasın


H erif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe M utluluğa doğru
H er işin başında Sevgi diyor
G özlerin yağm urdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Y anında ben varım

Ö Y L E Bİ...

Tem iz gömleğimi giydim talim den sonra


A yaklarını yıkıyor çeşme başında erler
İşte sen öyle bir serindin
Tuzladan kaptılarla inerken şehre
Ne güzel şey sivil denm esi çıplağa
Ve gün-açık penceresinden meşelerin
Yam acın kuytusuna sokulm uş mavi
Ufacık bi parça deniz gibiydin

Şipka biberleriyle konm uş okulun cam larına


A rnavut Köyünün o m uhacir güneşi
İşte sen öyle bi cum artesiydin.
Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar
R aylar ondan böyle kıvılcımlanıyor
Köşeleri dönerken, önlükleri altından
D ünyaya başlar gibi aybaşlannın kokusu
Kalkan al tıram vaydın ergenlik durağım dan

M eyvahoşun orda bir sabahçı kahvesi


G ün ağarmıştı am a ben günaydın dedim
İşte sen öyle ışıklı bi yerdin.
Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu
Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üüüü'üh!..
İşçiler ateşler ayçörekleri
Ve kılıç gibiydi taze ekm ek kokusu...
D ağıttık evvel-allah yalnızlıkları

Y aşam ak düğünse, sen orda gelindin


Seni soydum, G üler, dünyayı giyindim
Sabri Altınel (1926-1985)

UZAKTA

Seni görem ez oldum;

Söz verm eler, yeminler, öpüşlerimiz,


B ir rüzgâr esiyor, seviniyoruz,
Kuşlar geçiyor havadan;
T oprak, yemyeşil otlar;
A kşam lar, günün doğuşu,
Yatağımız, gözlerin,
Çiçekli bir dal gibiydin;
A m a güzel günlerde olur her şey,
G üzel günlerde yanar ateş,
Su güzel günlerde akar;

Seni görem ez oldum.

ACI MAVİ

Sana bunu ben söylüyorum


Ben altınını çıkardım düşüncelerin
D enizlerin incilerini çıkardım
Birgün yanıbaşım daydın H ayrettin iskelesinde
Birgün ben yam başında
Kalbi duracaktı denizin kayığın kalbi duracaktı karanlığın
kalbi duracaktı
Ben artık h er şeyi görüyordum senden başka
Bir kuş geçiyordu denizden
Taflanların acısı yayılıyordu ortalığa
Biliyorum denizler uyumaz
Ben artık hiçbir şey görm üyordum senden başka

II

B unu nasıl olsa söylüyorum bir defa


H avada kuşları da söyledim
Y ollarda tozları da
Tarlalarda başaklan da söyledim
Sabri Altınel 89

Nasıl olsa ölm edim ölm üyorum doğrusu ölmezleştim ben


Ö rnek bir kalbi kanatıyorum dikenlerinle
G özlerinin acı mavisi üşüyor
Ben kendim i aram ayacağım artık seni aram ayacağım
Bir bütün yapm ak istiyorum iki yarım dan
Nasıl olsa yarımız biz artık.

III

Bugün birinci gündür dolaşıyorum


Kalbini duyuyorum kalbimin altında çarpıyor
Bakışını görüyorum bakışım ın altında
A rtık susacağım ne yazık
Kaldı ki bütün dilleri konuşabilirim ben
Ellerim karanlıkları aydınlık eder
İnsan elleri karanlıklan aydınlık eder
M utlulukları sevinçleri dile getirebilirim
Bitki insanca yaşar hayvan insanca deniz insanca
G özlerinin acı mavisi üşüyor
A h örnek bir kalbi kanatıyorum .
Metin Eloğlu (1927-1985)

SEN G İD E L İ

Y arın sabah yüzüm ü de yıkamayacağım


D onum fanilam leş gibi oldu hele
T ırnaklanın uzadı kesm eye üşeniyorum
Biri sevabına çişimi de ettirse

Sokağa çıktım mıydı akşam serinliğinde


Bacaklarım da derm an yok
R akı maki içiyorum gene olm uyor
N e Sabri'ye uğradığım var ne Celile'ye

Başım dönüyor içim sıkılıyor ha bire


Bu dünyada pırıl pırıl şeyler vardı hani
Cüm büşler vardı kahkahalar vardı hoşbeşler vardı
H epsi peşine takılıp gitti mi ne

A nlam am o kadar incesini


Sen yanım dayken yaşam ak güzeldi işte
B ana m aşallah derlerdi ne iyisin derlerdi
N eysem neyim kime ne

Kırtipilim bom boğum esiriklinin biriyim


D ünya yıkıldı altında kaldım sanki
A nlaşılan bu birisinden kazık yedi diyorlar
Sen gitmeseydin de keşke

E t sevmezdim ya inadına cızbız köfte yiyorum


K üfür ediyorum sokaklara tükürüyorum
N erde o efendilik, o kılı kırk yarm alar
A dam sen de

Tokalaşm alarla m erhabalarla da ilişiğim yok


Işımış İstanbul'a bayılırdım bir vakitler
Yaz bitecek diye ödüm kopardı
Şimdi hepsi bilm em neyim e

Ya büsbütün yitirsem seni


Ölsen ya da başka erkeğe varsan
Sana dokunam asam sesini duyam asam
B ırak allasen insanı deli etm e
Metin Eloğlu 91

O dayı M ürvet H anım derleyip topluyor


Tem iz pak bir lokanta buldum sözde
Sağa dön olm uyor sola dön olm uyor geceleri
Ö nüm üzdeki salıya gel bari

İN C E E LEK

İçtikçe içesim geliyor gayri ne bilgi ara ne hüner


Beni bu rakıyla başbaşa bırakm a
A dam olayım çalışıp p ara kazanayım
Beni böyle işsiz güçsüz bırakm a
Beni uslandır beni yüreklendir
Beni deli edip bırakm a
Bilsen nereleri var kalk gidelim
Beni hep buralarda bırakm a
Beni aç bırak evsiz urbasız bırak
Beni sensiz bırakm a

Beni ne yap biliyor musun


Beni yont beni a n t beni ayıkla

UYAN

H adi uyan
Günışığı çilemeye başladı başucunda
D enizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtu
Bu türküyü dinlem eyecek misin

H adi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Y oksul olsan da uyan
G arip olsan da uyan
M adem ki güzelsin, güzeli yaşatm ak için
M adem ki iyisin, iyiliği yaşatm ak için
M adem ki um utlusun, um udu yaşatm ak için
H adi uyan
D enizi dinle yaşam ak desin
Toprağı dinle barışm ak desin
92 Metin Eloğlu

G öğü dinle sevişmek desin


Bir plak konm uş gibi gram ofona
İşte aşk işte özlem işte savaşm ak gücü
U yan diyor uyansana

H adi uyan
Sevdiğim uyan
N 'olur uyan

A ŞK M E K T U B U

D ün akşam senden ayrıldıktan sonra,


İlyas'lara gittim.
O turup, şu evlenm e m eselesini uzun uzun konuştuk;
Karısı da akla yakın şeyler söyledi:
Ben gerçi onu severim, dedi;
B eraberce yaşayıp gitmenizi kim istemez?
A m a, yoksulluğa alışkın değildir o;
Açlığa, yalınkat döşeklere pek katlanam az.
D inledikçe, kızcağıza hak verdim;
Bu iş olm ayacak gibime geliyor, ne dersin?
Sen öyle görm üşsün büyüklerinden;
D ört kap yem ekli sofralar görm üşsün,
K arpuz kollu yaz entarileri görmüşsün;
Yattığın yataklar herhalde somyalıdır;
H aftada bir-iki, sinemaya gidersiniz evcek...
H ayat pahalı, sana pabuç alamam;
Pabucu bırak, şöyle karın doyurucu bir şeyler de alamam;
K itap alam am mesela,
R adyo alamam , tiyatro bileti alamam;
Gençsin birçok şeylerde gönlün kalacak.
Peşin söylemeli ki, sonra bana gücenmeyesin;
Benim cıgaram var, rakım var;
Alıştığım insanlar var bunca yıldır,
Sevdiğim, inandığım;
O nlarla görüşm eden edem em .
Hepsini kabullensen bile, günü nasıl kurtaracağız;
M em urluk bana gelmez,
Ticaret falan da yapam am , yaradılışım böyle;
Çelimsizim, taş kıram am .
Ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım ;
Metin Eloğlu 93

Diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!


Sen bir aralık dem iştin ki:
G erekirse, ben de çalışırım, demiştin;
İngilizceden tercüm eler yaparım , dikiş dikerim;
E l işine koşm ak gücüme gitmez;
A nnem bana bunların hepsini öğretti.
Benim anam da iyi kadındır, biliyorsun;
Sana kaynanalık etm ez tabii.
A m a, hastalıklı, eli işe varmıyor;
Bulaşık mı yıkayacaksın, tercüm e mi yapacaksın;
O rtalığı mı süpüreceksin, dikiş mi dikeceksin?
Bir gün, beş gün değil ki bu;
Gençliğini yitirince hayattan soğuyacaksın.
B en şiir de yazıyorum, biliyorsun;
Şiirlerimde barış gibi, hürriyet gibi sözler geçiyor;
B una içerleyenler olacak belki,
Bu güzelim işe bir kulp takıverecekler;
Cezaevlerine düşeceğim, sen yapayalnız dışarda...

Bu m ektubu postaya verm eden önce,


Şöyle bir gözden geçirdim;
Başka kusurlarım olsaydı,
Em in ol, onları da yazacaktım.

B ak düşün taşın.

V A R M ISIN?

Sen yoksan İstanbul'da


Gitmeyeceğim
Sensizse buraları
D urm ayacağım

KANCA

D erken paldır-küldür bir aşk başlar


Şimdi büsbütün bir yağm ur sanki
D erken bir aşk rendesi, aşk ısırığı
N ' o sensiz gitmiyormuş
D eli değil ya rakı
94 Metin Eloğlu

T Ü R K Ü Ö LÜ Ş

Sen sızıyor içerim den


Avuçladığım her sevi damlacığında
İkimize varm am için en kestirm e yolun kavşağı bu
H aydin ikindi ağuları tulum ba ram azanların
H aydin gözbebeklerinde çapak besleyenler
E n m eym enetsizler haydin
Ç itler çalılar kuyu kuyu hendekler
Sarı yellere çöken
Y alınayak denizler

Bu sevi ancak bir türkü ölüşle biter


Niye mi? dinle, daha erken
Bir seviden gelm e değilim ben
A m a yıllardır seviden seviye giden.

A Y ŞEM A Y ŞE

Tüyü bitm edik yetim liğim de miydin neydin, oysa babam yine sağ
A m a adın A yşe'ydi, ya da ayşemayşeydi ki
Seni sırtım da bir küfe ana-kız gibi sevdim
D eğdim de denebilir - bakışıyorduk ya -
Kış aksırığı hohlanm ış ellerine

Sonra şenler bir başıboşluğa tüydü gitti


Ç alpara eteklerin çapraz ellerim de
Sen de öyle mi yap dedim kendi kendim e
Coş savrul koşukoşuver esri
N e haddim e
N e haddim e mi

O h, her çimdik m orartısına indiğimde


Bir dişi çukur - çıkm ak belki de -
Basam aklar noksandı hep
Tabanlarım la m erdiven iç içe
Yepyeni bir göz takınıyordum tez
Senin senden önceni görmeyesiye
A dın Ayşe miydi, ayşemayşe miydi ne
Metin Eloğlu 95

K ıraça daldım çok, kireçe kerpiçe som buğday ekercesine


Yufkayı un-ufak edercesine, ne ki en acıkımlık
G ölgesinde bir leş yatırın çınarına ilk balta bu sevi
İçi vıyıl vıyıl kurt, o da bir çeşni
A m a kıc cebim de hep o yassı şişe
İlle seni övdüm seni bildim seni sevdim yaşadım
Öyle bir gidişat ki pırnakıl bencesine
H erkese duyur emi
Ö tesi tüm ayşemayşe

H a, bir de o dulun penceresine tırm anm ıştım yaz serinliğinde


İbrişim dokurcasına keten kendir yerine
A h ödünç Ayşe, ah yaşamın eğirdiği kıvrak yün
Kâh kendimi didiklem esine edindiğim büklüm filoş
D ur gitme
Büluğ gövdede bir yanı gevşek örgüm
V arını nakışlam asına mıydı beni sevm en
A h al m oru m or kilim ler saçağında
Bir azm an çiçek gibi bükülm ezliğim de, hoş
D ipdiri sırmayı tiftip de püskül kılmacasına
Sımsıcak, yorgan-döşek, bitirim

M araş'ları M uş'ları hep geze geze


İstanbul'dan hiç mi hiç çıkmadım
Nice şenler saysam yol boyunca sevdiğim
T epeden tırnağa ayşemayşe

Sana bağdaş kuruşlarım mı? tuzuyaş'ın biriydim


H ep o ben yaşımda
İster şuydun de, ister buydun; doğrusu M etin
E h, bana bir türkü şimdi, ilki K aracaoğlan'da

H aşan yanım hâlâ çocuk taa A lam anya'larda

Özetleyeyim mi?
B u bir sevi tınazı
Ve de ben kınk-dökük bir yaba.
Turgut Uyar (1927-1985)

Ç O K L U K ŞE N İN D İR

özenle soyduğum şu elm a söyle şimdi kim indir


özenle ne yapıyorsam bilirsin artık şenindir

suya giden bir adam m eselâ om uzunu eğri tutsa


güneş su ve adam ın om zundaki eğrilik şenindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın


k araran dünya bildiğin gibi sık sık şenindir

k araran dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır


bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık şenindir

bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın


ben bilirim sen de bil ilk aydınlık şenindir

benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir


senin soyunun bıraktığı güçler artık şenindir

çünkü bir silâh gibi tutarsın tuttuğun her şeyi


her yeri bir uyarm a diye tutan ıslık şenindir

şenindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi


tutm a soluğunu, genişle, öz ve kabuk şenindir

ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın


aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok şenindir

G Ö Ğ E BAKM A D U RA Ğ I

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım


Şu kaçam ak ışıklardan şu şeker kam ışlarından
B ebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
D urm adan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
G öğe bakalım
Turgut Uyar 97

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım


İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
H erkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
H erkes uyusun bir seni uyutm am bir de ben uyumam
H erkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım


T uttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zam an gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
B ana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönm eyeceğim iz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durm a kendini hatırlat
D urm a kendini hatırlat
D urm a göğe bakalım
Ahmed Arif (1927-1991)

H A S R E T İN D E N P R A N G A L A R ESK İTTİM

Seni, anlatabilm ek seni.


İyi çocuklara, kahram anlara.
Seni, anlatabilm ek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
K ahpe yalana.

A rd-arda kaç zem heri,


K urt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
D ışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
H asretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
B ir o yana,
Bir bu yana...

Seni, bağırabilsem seni,


Dipsiz kuyulara,
A kan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
O kyanusun en ıssız dalgasına
Düşm üş bir kibrit çöpüne.

Yitirm iş tılsımını ilk sevmelerin,


Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşam dan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni...
Y okluğun, Cehennem in öbür adıdır
Ü şüyorum , kapam a gözlerini...

U N U T A M A D IĞ IM

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
A çardın.
Tavşan kanı, kınalı - berrak.
Y enerdim acılan, kahpelikleri...
A h m e d A r if 99

G itm ek,
G özlerinde gitm ek sürgüne.
Y atm ak,
G özlerinde yatm ak zindanı.
G özlerin hani?

"To be or not to be" değil.


" Cogito ergo su m " hiç değil...
Asıl iş, anlam ak kaçınılmaz'ı
D urdurulm az çığı
Sonsuz akımı.

İçmek,
G özlerinde içmek ayışığını.
V arm ak,
G özlerinde varm ak can tılsımına.
G özlerin hani?

Canımın gizlisinde bir cân idin ki


K an değil, sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellâd,
Kemendi...

Duym ak,
G özlerinde duym ak üç - ağaçları
Susmak,
G özlerinde susmak,
U stura gibi...
G özlerin hani?

S E V D A N B EN İ

T erketm edi sevdan beni,


A ç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip can suskun,
C an param parça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaİdım,
T erketm edi sevdan beni...
Edip Cansever (1928-1986)

KAYBOLA

Sana her zam an söylüyorum senin yüzünde gülmek var


Bakınca bir yaşam a ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yeraltı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pem beyi kovuşturuyor
O m zundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala azala.

E n saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor


Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Y apılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
G özlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları m ısralarım da
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.

Bilmem mi ellerin vardır, um uttan yuvarlar çizer


Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan
Bir uzantıdır işte um utla insan arası
Bir yonudur ne belli, görm ekle anlaşılan
G eceden gün yapılan o sevişme yakınlığında
Şimdi bir sevdayı izliyor
U luslararası üç polis
Deli ediyor onları sonsuzda
Çok isimli bir çay
Çok yuvarlak bir masa.

Sanki bir tarih içindeyiz, günaydın minyatürler!


Üç köle uzanık bir dünyayı im zalayaraktan
Ansızın d ört köşe, ansızın ehram
En duymalı yerlerinde bir sessizlik
G üneşin çok parladığı bir arka
Başları dünyadan dışarıya sarkıyor
B ozgunda çiçekler örneği duyulm az bağırtılarla
Edip Cansever

Şimdi bir tarihi sürdürüyor


Yüzünün gizlerinde üç polis
D eli ediyor onları M ısır'da
Bir insan az
Bir insan inana inana.

D uym akla atların çıngıraklardan duyduğunu


Bir ateş yakımmı dağda
En korkulu çağ bu, onu altımızdaki şehirlerden çıkarıyoruz
Küflü ev süsleri, geyik durm alı bir hayvan
Bizi bakm aya zorluyorlar ayrıca
Şimdi bir aydınlığı durduruyor
B eyazlar giyinmiş üç polis
Deli ediyor onları boşlukta
Bir pencere az
Bir pencere kaybola kaybola.

İÇ İN D E N D O Ğ R U SEV D İM SENİ

İçinden doğru sevdim seni


Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
K ar bırakılmış karanlığından.

Y erleştir bu sevdayı her yerine


Yüzünde ter olan su dam lacıklarının
Kaynağına yerleştir
H er zam an saklam adığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
V e om uzlarına, daracık om uzlarına
Ü şüm üş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
A lnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Y ani senin olm ayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne yerleştir
Y erleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
K ar taneleri gibi uçuşan
102 Edip Cansever

Ve her gün biraz daha hafifleyen sem tlerine


Y erleştir bu sevdayı her yerine.

Ekledim ben tattığım h er şeyi denizlere


Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
A m a dur, her deniz yaşlıdır zaten
Ö ğrenm ez am a öğretir m utluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
V ar eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.

Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen


Tanım adığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zam an gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

Y E R Ç E K İM L İ K A R A N F İL

Biliyor m usun az az yaşıyorsun içimde


Oysaki seninle güzel olm ak var
Ö rneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
M idemdi aklim dı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte


Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok m u bir yanındakine veriyor
D erken karanfil elden ele.

G örüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle


Sana değiniyorum , sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Edip Cansever 103

SEN İ G Ü N L E R E B Ö LD Ü M ...

Seni günlere böldüm , seni aylara


D aha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zam an söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında.

Şiirler söylenir, şiirler biter


Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
K ahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

B ütün günler yenileşir her bekleyişte


V e bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kim seler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

D ün akşam a doğru turuncu bir bulut geçti


Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
A nılar, anılar, belki hepsi bir kelime.

IH L A M U R B A R D A Ğ IN I..

Ihlam ur bardağını yana itince


Başını kaldırınca ıslak saç kokusundan
O lgun bir kayısının içeriğidir sende
Senin gözlerin.

D ün akşam yere serili gölgen


Bu akşam ki gölgenle üst üste
Cebinde bir avuç ayçiçeği
G eri dönm üş dünden nasıl döndüyse.

M utluluğun sana verdiği tatili yaşıyor


Bir açılıp bir kapanıyor kirpiklerin
Bilmem alınır mısın söylersem
U nutulm uş bir çirkinlikten başlıyor güzelliğin.
İlhan Demiraslan (1928-1980)

SEV M EK V E A Y R IL M A K
K O N U SU N D A ŞİİR

Bir akşam üzeri başladı her şey


Ben âvâre insandım halbuki
Nasıl oldu, birdenbire sıkıldım
Kasım ortalarında bir akşam
İçmemiştim âşıktım.

Bir yol iner Lâleliden aşağı


Bilir misiniz insan yürüdükçe açılır
Bilmem âşıklıktan mıdır, nedir?
A kşam olsa uyusam sırt üstü
B ütün rüyalar seninledir.

Y a b eraber uyuduğum uz geceler


Pervâm ız yoktu bilirsin.
Kim seden saklam adık halimizi
Ah!., söylemesem de olur, yazm asam da
D ostlar biliyor hikâyemizi.

Bir sabah gemiye bindik açıldık


Ekm ek peynir yedik öğle üzeri
Son kalan param ızla tütün aldık
D aha sonra bir gece nasıl içmiştik
O teller almadı kaldık.

Bir gün A ksaraydan geçtim, yürüdüm


Lâleliye geldim önünde durak
Nasıl oldum bilsen, ağlıyamadım
Sen mi gittin, ben mi kaldım, ne oldu
N e oldu birdenbire anlıyamadım.

Bilmiyorum sonra, bilmiyorum


Ben mi geçirmiştim trene kadar.
Üç kam pana vurdu mu bitti.
Dediğin gibi olm adı ayrılık
Alışam adım gitti...
İlhan Demiraslan 105

Ç E M B E R L İT A Ş ŞİİR İ

Biz iyi insanlarız çem berlitaş


D erdim iz yok fakirliğimizden başka
Öyle büyük büyük isteklerim iz de yok
H em daha yeni tutuluyoruz aşka
D erdim iz yok fakirliğimizden başka

Sen hiç aşık olm adın mı çem berlitaş?


Sen hiçte mi aşık olm adın öm ründe?
D urağında bu kadar bekliyen olur,
Böyle bu kadar geçen olur da günde
Sen hiçte mi aşık olm adın öm ründe?

Beni çok korkutuyorsun çem berlitaş


T ürbeler m ahallesi misin böyle sen?
Bir yanı ahret olm uşsun bir yanı dünya
Ö yle günahlarım ız da yok ama, neden?
T ürbeler mahallesi misin böyle sen?

Bu şiiri sana yazdım çem berlitaş


Ne bilirsem söyledim dostluğa dair:
A kşam ları baş başa kalırız yine
Yine m ektuplarım adresine gelir.
N e bilirsem söyledim dostluğa dair.
Ercüm ent U çan (1928 -1 9 9 6 )

KAYBOLA

Seni ağzından uzun uzun seviyorum


Soluyorum güvercinli gözlerini
G eyikler koşuşuyor m asallarda
D am arları alev alev saçlarının

Kadın boynun geçerken mavi denizlerden


Ö lm ek senin için kuşları öpm ek
Y ağm urlarda m am utlarla ellerinin gülü
Seni yazdım savaşa savaşa seviştik

AŞK

peruda aşk
bir kuğu boynu gibi büyür
yasaktır
erkek ve kadının çirkinliği

bir deneydir aşk


bütün sıkıntım ın üzerine yem in ederim ki
şarap aşkın soluğudur

aşk bir askerdir sabahlan


yalnız ve hüzünlü
pazarlarda pazartesilerde
kardelen çiçekleri gibi

türkiyede
sıcak akdenizde
gemicilerin gözlerinde zebercet taşı
kırların ve böceklerin ötesinden

üç harf
çatısını çiziyor
kırmızı kiremitli bir evin
Ercüment Uçan

kuşlar kuşlar kuşlar


sıcak ülkelerden kutba
kutuptan ege denizine
adalar çiziyor
beyaz yeşil salı günlerinde
gözbebeklerinden

kan ve kalem le onarılmış


korkuyu yok eden bir çağda
fenikeliler araplar türkler
um utlu bir portakalı büyüttüler
sapsarı güneş gibi
babilin asma bahçelerinde

üç harf yüzünden
yasaktır
erkek ve kadının çirkinliği
Cemal Süreya (1931-1990)

ÜLKE

Saat Çini vurdu birden: p i r i n ç ç ç


Ben gittim bem beyaz uykusuzluktan
K asketim i eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık h er sokaktaydın gizli her köşedeydin
Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.
Birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman
Sen tu tar kendini incecik sevdirirdin
Bir um uttun bir misillemeydin yalnızlığa

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın


Ve kaybetm ek daha güç bulam am aktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
K ardeşim olan gözlerini unutm adım
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
D ostum olan ellerini unutm adım
K arım olan karnını ve önlerini
O rospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutm adım

Kibrit çak masmavi yanardı sesin


O rm anlara orm anlara yüzünün sesi
En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
Soluğu kesen ağulayan orm anlarında
Yaşadım o kısa ve korkunç hüküm darlığı
Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
K aradenize karışırdı ordan A kdenize
O rdan da daha büyük sulara

Geceyse ay hem en tazeler m inareleri


K ur'an sayfaları satılan sokaklardan
Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
Ölüm uçar çocuk yüzlere
Ben o sokaklardan ne kadar geçtim
D am ağım da dilinin yosunlu tadı
Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
Birtakım tavşanları andıran birtakım su hayvanlarını
Cemal Süreya 109

P azar pazartesi günlerini ve haftanın ö bür günlerini


Y ani salı çarşam ba perşem be cum a cum artesi

B ir başak ufak ufak bildirir Konyayı


O başakta o K onyada seni ararım
B en şim dilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
A ltın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
P ara basma yetkisini Fıratın suyunu Palandökeni
Erzincanın düzünü asma bahçelerini Babilin
A ntalyanın denizini o denizin dibini
Beş türlü yengeç yaşayan sularında
Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara

Bilinir ne usta olduğum içlenm ek zanaatında


Canım la besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Y okluğun gayrı şuradan şuraya geldi
B ir günler şölenlerle egem en ülkende
Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
N 'olur ağzından başlayarak soyunmaya
B ir kez daha sür hayvanlarını üstüm e üstüm e
Çık gel bir kez daha yıkıntılardan
Çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat

GÜZELLEM E

Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların


B unlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
B unlar da saçların işte akşam dan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynum da yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda


G özlerinin ucu da burda yaşam aya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalm adı günüm üzün
110 Cemal Siireya

G özlerin sabahın sekizinde bana açık


Ne günah işlediysek yan yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların


Bunların konuşm ası olur öpülm esi olur
Seni usulca öpm üştüm ilk öptüğüm de
V apurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu
Üç kulaç ö teden İstanbul gidiyordu
Uzanm ış seni usulca öpm üştüm
H em en yanım ızdan balıklar gidiyordu

AŞK

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.


Gözlerin durur m u onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edem em bilirsin
Oysa A llah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konm uş parm aklarım a uzun uzun ötm üştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Y oktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar


Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki K araköy köprüsüne yağm ur yağarken
B ıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatm aya


Bir dilim ekm eğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Y üzünün bitip vücudunun başladığı yerde
M em elerin vardı m em elerin kahram andı sonra.
Sonrası iyilik güzellik.
Cemal Süreya

K A N TO

B en nerde bir çift göz gördüm se


T uttum onu güzelce sana tam am ladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
- G arson bira getir
G arsonun adı B arba

Ben nereye gittimse bütün zulum lardı


B ütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
K ötülüklerin büsbütün egem en olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
- G arson rakı getir
G arsonun adı H akkı

Sen belki de bir resimsin ne haber


Kırmızı bir Beykozun yanında duruyorsun
Y apan bir de ağaç yapmış yanm a
D allarına konsun diye kelim elerin
- G arson şarap getir
G arsonun hali harap

Ü V E R C İN K A

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden


E n uzun boynun bu senin dayanm aya ya da um udu kesm em eye
L aleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
B irden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
A m a nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
B ütün kara parçalarında
A frika dahil

Aydınca düşünm eyi iyi biliyorsun eksik olma


Y atakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatm ak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
B en böyle canlı saç görm edim öm rüm de
H er telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
B ütün kara parçaları için
A frika dahil
112 Cemal Süreya

Senin bir havan var beni asıl saran o


O nunla daha bir değere biniyor soluk alm ak
Sabahları acıktığı için haklı
G ününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
E n tanınm ış kırm ızılarla açan
B ütün kara parçalarında
A frika dahil

Birlikte m ısralar düşürüyoruz ama iyi am a kötü


Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendirem ez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atm ıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Z aten bizi her gün sabahtan akşam a k adar kurşuna diziyorlar
B ütün kara parçalarında
A frika dahil

B urda senin cesaretinden laf açm anın tam da sırası


K alabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
A klım a kadeh tutuşların geliyor
Çiçek pasajında akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
B ütün kara parçalarında
A frika hariç değil.

SAN

Kırmızı bir kuştur soluğum


K um ral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum


Yüzüm ün yanm asından anlıyorum
Y oksuluz gecelerimiz çok kısa
D ört nala sevişmek lazım
Gülten Akın (1933)

SEN İ SEV D İM

Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim


"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara

Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim


Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
A dın ölm ezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim, küçük yuvarlak adam lar


Ve onların yoğun boyunlu kadınları
D üz gitm eden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Y alana yaslanmış bir çeşit erk kurulm adan önce
K öprüler ve yollar tahviller senetler hükm ünde
Dışa açılm adan önce içe açılm adan önce kapanm adan önce
Nehirlerim iz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılm adan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
T anrı parsellenip kapatılm adan önce
Seni sevdim. A rtık tek m üm künüm sensin

Y O R G U N SEV İ

Susarak, iki kom şu gibi güne değerek


Asıl söyleneceklerin üstünden aşarak
Sevdiğim
A yrı ayrı uzakta, yanyana

Birbirimizi derinden gözlediğimiz yazlarda


Ve üstünkörü baktığımız kentlerde
G üllerin güllerimiz
Hüzünlerim se hüzünlerim iz değil

Bir deli kuzgun gibiyim yaşlı teleğimle


G öğü siliyorum duraksam adan
114 Gülten A kın

Y orgunluktan değil, öyle sanıyorum


Y alnızlıktandır
Hızla dökülüyor tüyüm teleğim

O rda öyle aram ızda soluyor işte


A y n ayrı uzakta, yanyana
Hangi yangın hangi deprem becerebilir?

S E V D A K A L IC ID IR

K ayboldum
Bir köpeğin bir çocuğu beklediği gibi
H asretle kam aşık yüreği

K ayboldum
Bağırırlar, seslerinin yankısı
D önem ez bir türlü

Kayboldum
Çevrilir sayılar sonuncuya değin
Ansım az sonuncu kaçtı, biter telefon

K ayboldum
H erkesin adı okunur, düşm üştür onunki

K ayboldum
Yıllarca b erab er uyum ak uyanm ak
Suya ve ekm eğe uzanm ak birlikte
Tartışm ak, küsüşmek, sevişmek
A m a sevda nerde sevda nerde

Kayboldum
K im lere hüzündü kim lere nostalji
K im ler tutkun idi kim ler unuttu

Siz hepiniz ölüleri ve m ezarları seversiniz


Çoğa sürm ez bir gün ben de beklerim
Ahm et Oktay (1933)

BEŞ K U R U Ş A AŞK ŞA R K IL A R I

Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda


kalandı çok eski günlerden
bir bana yetsin, hıncımı arttırsın
aşkımı pekiştirsin diye sevince.
G ünüydü, gelip durdu hüznüm ün önünde
gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

Kıpırdam azdı yapraklar geceyle


tüketirdi çiçeği, kuşu sevdirem eyen konyak
bana neydi gülmeler, şarkılar
otobüs durakları, alandaki kalabalık
geldi durdu, alana m erhaba dedim.

Bir göz bozgundur yerine göre


vururdu pencerem e rüzgâr,
ben hep öyle bir gözdüm
çığlığını kendinde saklayan.
Düş kurm azdım , beklem ezdim şurda burda,
çiçek dem etleri, bisikletler geçmezdi
apansız geliverdi sokağıma.

H ıncım bana kalsın gayrı


sen yalnızlığımı götür.
B ana çay dem lemeyi öğret
elimi yüzümü yıkamayı,
ağzıma rakı koydurm a.
H ıncım bana kalsın diyorum
çünki bu kendi kendim de büyüttüm
bir barbarın vahşi ateşiyle,
çünki yapılarının taşında onulmazlığım
çünki şarkılar kanım ın bedeli.

En sevdiğim kelim eler gibisin


örneğin öfke gibi
hani bir zam anlar
dağda ve sokakta açan.
Ö rneğin um ut gibi
günde, gecede yitirip durduğum uz
zeytin dalını dal eden.
116 A hm et Oktay

Ö rneğin aşk gibi


denizlerin üzerinde yürüten.
Ö rneğin kavga gibi
yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
kayaları yum uşatan kavga gibi.

D enizler benim kadar kapırdıyam az


bak şimdi parklardayım
bir çocuğun menevişli gözlerinde.
H üzünleri bırakm anın günü
günü çığlığı olm ak dünyanın,
hüznüm ü iki kat ediyor am a
gecede alnım a dayalı alnın.
Cevat Çapan (1933)

ÇOCUK YÜZÜN

Seni görünce,
bir sorun bir çözüm gibi
ipince ağdıydı içime.

O saat dönm eye başladıydı


dişlileri çarkların, tüten dum anla
göklere yükseldiydim birden
kendi türküm ü dinlerken
o gürültüde.

Çiçekler, belli belirsiz başka renkleri,


başka k okulan kalabalıklann
dolduruverdiydi
bir m em leketlim le paylaştığım
uzak odayı.

Sana bakıp
bütün sessizliklerini ezberleyince,
boğuk yankılarla bir sıla
bir gurbet gibi
yerleştiydi içime.

A Ğ A C IN T Ü R K Ü S Ü

Sizin bahçedeki sakız ağacını


anlatm ak isterdim sana,
sonra da o ağacı sen anlatırdın.
Sözü ağaca bırakırdık biz yorulunca.
Ben gözlerine bakardım anlatırken,
sen ağacın y apraklanna dalar giderdin
öykünle.

Biz, ikimiz, öylece ağacın gölgesinde.


Ağaç gölgelerinin diliyle konuşurken,
bu türküyü çok uzaklarda, ayrı ayrı
söylememiş miydik birbirim ize,
ağaç bize, biz gölgesine katılm adan
önce?
118 Cevat Çapan

Toprağın sesi, özsu, gün ışığı


büyüyüp boy verirken rüzgâra karşı,
bir başka türküyle katılır bize,
çocuklar el ele, halka olup ağacın
çevresinde,
başımızı döndürürcesine?

SO L U K SO L U Ğ A

Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,


T itrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
Bırakıp her şeyi döner -
Aşk bir buluşm adır çünkü,
H er zam an gecikmiş bir buluşma.

Bitm eyen bir kavuşm adır da aşk -


A raya h er zam an bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
A raya her zam an bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
N ereden bilebilir insan
B unların hepsinin de aşk olabileceğini?

Çoğu kez aldatıcıdır da.


Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zam an bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın m uhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararm ış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonograf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanm ış
G ündelik hayatın sosyolojisi.

Y eniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.


Çağıran o titrek yazı yeniden belirir -
Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.
Cevat Çapan 119

"SAKIN G E Ç K A L M A E R K E N G EL"

U sulca gir kapıdan, zile basma.


H iç telaşlanm a ben daha dönm em işsem .
Yoldayımdır, nerdeyse yokuşun dibinde,
Suların kararm asını bekliyorum dur,
Tuğla harm anlarından gelen yanık havanın
Bahçedeki akşam sefalarm a sinmesini.
G üç bela dizginliyorum dur içimde
D örtnala sana koşan küheylanları.

B ütün gün kâğıttan dağlar arasındaydım ,


N abzım ileri giden bir saat gibi işledi durdu.
D ilekçeler, kararlar, tozlu m akbuzlar:
H ep adını okudum silinmiş satırlarda.
P encerede kuleler, m inareler, kirli gök.
D urm adan kuşlar uçtu bir bacadan.
R üzgâra karışan saçlarını gördüm
B ulutlu aynalarda.

B alkonun kapısını aç, su ver saksıdaki çiçeğe.


Geyikli örtüyü ser masaya, dinlen biraz.
Sessizlik şaşırtm asın seni, ürkütm esin.
B en içindeyimdir o alaca sessizliğin.
Şehrin gürültüsü dolacak az sonra odaya,
K aranlık bir yankıya dönüşecek karşı dağlarda.
Kemal Özer (1935)

SEN İ A N M A K L A A R T IY O R U M

korkak değilim um utsuz değilim bundan böyle


değiştirdim sana yaraşm ayan günlerimi verdiklerinle

sana yaraşm ayan ne varsa bir bir çıkarıp attım


yeller esiyor şimdi o büyük karanlığım ın yerinde

geldin kutsal bildiklerimi yeniden tanım ladın


ülkemi bir bakışta bağladın güzelliğine

en varılmaz yerlere vardırdın ellerimi


en gizli denizleri açtın gem ilerim e

sensin artık adı bir dönülmezliği çağıran


kelim eleri ölümsüz kılan şiire

A Y LI K A R A N L IK

saklı tuttun saklı tutm anı sevdim


en karanlığa açılan kapını sevdim
yüzüm ü döndürm ek için az mı
denizler dalgalar az mı yangınlar bulutlar
geldi savruldu üstüm e geldi yıkıldı

bir nice batık taşlara gemilerim


yıkılmış ağaçlara bir nice gölgelere
gemilerim dedim beni alır götürür
onun kıyısına bırakır onun ülkesine
koskoca bir uykunun ardında
bir orm anın ardında karıncaların

olm adı mı en çok onu sevdim


saçlarını kurutm ağa yaz güneşi
olm adı mı ellerini sevdim gülüşlerini
ateşler yaktım ısındım karanlığında
yoluma çıktıkça gözlerinin akşamı
ne ürkek ne büyük olduklarının akşamı
Kemal ö ze r 121

sevdim çağrıladım ben seni geceler


günler yalnız olduğum un kıyılarında
aydınlığı sürüp giderken yan yana gelm elerin
dedim elleri kimbilir kim in elinde
saçları dudakları kim bilir kimin

BAÇ

sevişen biz değiliz sanki göz kapakları


sanki ilk aydınlıkta bırakıp gidenlerin
aram ızda yer alan adını o gölgenin
silemez hiçbir şafak sevişme sonraları

sanki atılan kurşun bizi bulur gecede


bize büyür orm anı o uzayan çanların
sanki biz yan yanayız aram ızda o yangın
o bir daha yakılan sorum suz gövdemize

en büyük yalnızlığı göz göze gelmemizin


o her eğilişimde dünyam ızın bir yeri
bırakılm az bir yeri bırakıp gitm ek için

ne kadar geciktirsek sanki o k ad ar erken


ne kadar geciktirsek bir şeyin eksilmesi
yarım kalan bir güneş sanki biz öpüşürken
Özdem ir İnce (1936)

B İR A ŞK ŞİİR İ

Bir rüzgâr geçti demin,


gençti, benim rüzgârım dı,
saçları dağınıktı,
kaygan sırtından tanıdım.

B ir rüzgâr geçti demin,


şendin o, hem evcil, hem yabanıl,
uykundan, o t kokundan tanıdım seni.

Paslanırım , ağzım kurur,


açam am hiçbir yelkeni
senden uzakta.

D ön gel,
ben de dönüp geleyim,
bir tanyeri saatinde
birlikte eselim
öteki rüzgârlarla.

T A N SIK

Bir deniz mavisi sürm üş ki m em elerinin arasına


insanın ağzı tuz ve yosun kokusuna bulanıyor

Bir muz soyarmış gibi soyuyorum onu kabuklarından


bir güneş duruyor orda göbeğinin altında sislerin arasında

ve aşağıya doğru nefis bir uçurum


çok yükseklerden düşen çavlanın susuzluğu.
H ilm i Yavuz (1936)

S İZ E B A K M A N IN T A R İH İ

size bakm anın tarihi! siz


bir gonca k adar kendiliğinden
yazılmış olmalısınız
derin, korkunç ve ergen
kalbim, sevdalara sığmayan kalbim
bir dağı içeriyor geçerken
siz o dağa sanki kış
ve sanki bıldır yağan karsınız
um arsız sözcüklere bulanm ış

size bakm anın tarihi! siz


bir keteni köpürten yaz
ve inanılm az
yalnızlıklarsınız; sadece
sizin olan o vahim, o beyaz
ve kuytu gurbet sesleriyle
işlenmiş yazdıklarınız
ve yanık, kavrulm uş dizelersiniz
kim bilir hangi sevdalara dolanm ış

size bakm anın tarihi! bir


kalbim e güvensem sizi hep
okurdum ben... am a nedense
hep aynı hüzün ve
hep aynı tutkuyla
bakm ayı bilm ediğim den, ne yapsam
bir ilenç, bir kargış
gibi ardım sıra geliyor şairliğim
o solgun yolculuğa adanm ış

Y A Z! SEV G İLİM !

kuş uzuyor dizelerde


kalbim dir,
üretir
dinleyin:
124 Hilmi Yavuz

bir zam anlardı, dağlar


ve onların ardı
ve yabanıl bir akarsu
gibi dadandın kalbime...
yaz! sevgilim!
yürürken kekiktin boydanboya
ve yüzün ne kadar gürdü

ah hiçliğe solan gülüm!

işte sürüp bulutlar


ve elmas
ağzından ölüm sözleri
üşürdün kalbime...
yaz! sevgilim!
ve sevda günleri ürettin boydanboya
gözlerin kim bilir ne kadar sürdü?

ah hiçliğe solan gülüm!

K A N TO

D enizdir en güzeli m artıların


M artıların birazında ak köpük
M artıların m artıların en güzeli
A şktır

N erde bir deniz buldum sa soyundum


Sonsuz kum sallar aldı yöremi
K um salların kum salların en güzeli
A şktır

Sen bir çocuksun annesi ezik beyaz


Sen bir çocuğu anlam ak için birebir
A nnelerin annelerin en güzeli
A şktır
Onat Kutlar (1936)

P E R A 'L I B İR AŞK İÇİN G A Z E L

M erhaba güzelim, bak nasıl doldurdu


- D u r önce şu sigaramı yakayım -
Kırmızı bir güneş bardağım ızı
D ışarda kararan rum kilisesinin
G ürültüyü yapraklara çeviren
Çan sesleriyle yüklü ve karm akarışık
S aatlerden geçiyoruz um ut, ayrılık
G ünleri, Y üzünün gülü kapalı
Acı eylül geçiyor köklerim izden
- Sanırım değişen bir şey olmalı -

Biliyoruz öğle sonu mavi perdesi


G özlerinin yıldızıyla ışıyan
- D u r güzelim yüzüne dokunacağım -
Ve aklı yetm eyen tarlakuşuna
Ö püşlerle derinleşen bir halı
Yeni gelin bahçeleri dokuyan
- Bu kör eylül karanlığından uzak -
Bir ölümsüz yaz ülkesi olmalı

Çıkalım buradan hem en gidelim


- Ben önce şu hesabı vereyim -
Avluda fatihin orm anlarından
Kesilmiş çam lara bakan rum yetim
İçimi yalnızlıkla dolduruyor
K apıda sadakor bir dalgınlığın
A rdından bize bakan şu delikanlı
- Nasıl benim gençliğime benziyor -
Şiirimiz bitince ve solduğunda
Sarı gül yaprağına yazdığım divan
Alıp götürecek bir sahaf olmalı
Ülkü Tamer (1937)

YÜZÜK

Senin denizinin kuşlan savrulur,


D ökülür beyaz külleri gölgeme benim;
K aranlığım a konar ince gözleri,
Şimdi bir ırm aktır ince gözleri
A çar yapraklarından bitkinliğin.

Senin aşkının dalgın ordusudur


Benim aşkıma yaslanan uyku,
Sonsuz bir dev kanar bahçesinde,
K an-tutkusunu b üyütür bahçesinde,
Y erleşir tırnaklarına dikenlerin.

Senin kem iklerin saçlarım dan kurulur,


A ram ızda tutuşan h er dakikadan;
Yeni bir kuş dirilir küllerinden,
Ç oğalır kanatları küllerinden,
Ü çsüz tüyleri vardır tüylerinin.

A R K A SIN D A

Şimdi bu ağacın arkasında sen mi varsın? Senin o rada olmanı bildim.


Sarm aşıklardan, göçlerden, tuzaklardan geldim: Seni orada gör­
düm.
Şimdi sığ suların arkasında sen mi varsın? Benim küçük çadırlarım,
bakır kuytulu otlarım senin dalgalarını bildi. Senin orada olm a­
nı bildim.
Senin orada büyüm eni gözetledim.

Şimdi tozların, seslerin arkasında sen mi varsın? A vucum dan öteki


ülkelere inen, karıncaları, güneşi ürküten bir aydınlıktı... Senin o
aydınlıkta
O lm anı bildim.

Şimdi çıplak saçlarının arkasında sen mi varsın? Bildim, bitmemi


bile kararlı kılan, kararsız kılan dokungan omuzlarını.
Şimdi soluğum un arkasında...
Ülkü Tamer 127

B EN SA N A T E Ş E K K Ü R E D E R İM

Ben sana teşekkür ederim , beni sen öptün,


Ben uyurken benim alnım dan beni sen öptün;
Serinlik vurdun korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binm iştin mavi ata,
B en belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

SEN İ SEV D İM , O L U R M U ?

Büyüsem asarlar beni, çınar olur ağacım,


Elm aların güm üşten çekirdekleri olur;
İstersen ellerini bağlarım , on kuruş alırım,
O n kuruş alınm , yolculuğa çıkarım,
O radan bir elm a ağacına çıkarım;
B ütün kom şular üzülür buna.

A sarlar beni belki bir yıldız ağacına,


Ay ışır belki cebim deki kupadan,
Çünkü her yolculukta on kuruş vardır,
Çünkü şarap içilir, düğm e dikilir;
İstersen gece olur, bıçaklar olur,
B ütün kom şular keserler elma.

Çekilir kepengi denizin, başlar usulca koru,


K ahverengi bir göm lek giyerim sana doğru.
Ergin Günçe (1938-1983)

T Ü R K İY E K A D A R B İR Ç İÇ EK

Soğuk suda çarpa çarpa yıkadım


Yüzüm ün niyeti bir aşk şiiri

Ayçiçeği
G üm üş çiçeği, Kavun K arpuz Mevsimi
Çiğdem: yağm ur sonu çiçeği
İlk cem reden sonra bulduğum uz çiçekler

G ül güldür, G ül de güldür
Ben bu kadar anlarım bu işten

E kinler sarardı biçtik güz geldi


E skiden sevdiğim kızlar çiçeği
Ö pem edik birbirimizi işte bunun çiçeği
Tay gibi dururdu tay gibi bir kız çiçeği

Benim poliste kaydım varmış, hohho


ıPoliste kaydı olm anın çiçeği

Bir dâvet olan çiçek


Süslerler eteklerini kikirdeyerek
Kaym akam evlerinde yastık çiçeği
Diz çiçeği. Türkçenin en ayıp kelimeleri
Dul, Baldız, Bizim Güveyi
Bacanak çiçeği, ayıp çiçekler
Yüzünün ve taranm anın çiçekleri
E ntarin düzelirken açan çiçek
Bir dâvettir çiçek ve çok kere gidilemez
İnsanın dairede işi vardır çünkü

A m erikan polisinde bile fotoğrafım var, hah


H angi hırsızın polisi, hani ev sahibi

İyisin sevgilim, aceleci ve sabırlı


Belki de barışa bir savaşla varılır
Çünkü işleten sevgiyi
Ö fkenin kurucu meclisidir
Tarihi hızlandırm anın çiçeği
Ergin Günçe 129

Senin saçlarında bir M acar kırmızı var


El yazması K ur'anlar
ve Benim yanaklardaki Çerkeslik
D aha bir sürü çiçekler

Senin de bir kaydın bulunm alı loy


İyisin, dem ek ki iyisin, sabırlı ve aceleci

K adınlar M evlûdu, şerbet çiçeği


G eldibirakkuşkanadıylarevân ve benim uykum
Ki güzel çiçektir h er zam an
H afız kadınların fingirdekleri
Tüccar, telsizciler, terlikçiler
A klım da bir kasabanın çiçeğini tam am lar
H am am ı hergün turşu kokar

D em ek, düğünlerinde böyle oynarlar


G özleri duvarlara, tavana bakar
K öylerin solgun aşk çiçeği
D üğün ne kadar uzundur, Sağdıç çiçekleri
Güveyi pencereden bir silâh atar
Kızevi utanarak tarar sakalını
G öğe bir dum an çiçeği salınır

Kaydımız olsa da olmasa da sevgilim, ohho


Kaç kere yıkadık birbirimizi

Ayçiçeği
İş becerm işlerin yüzündeki çiçek
K urtuluş Savaşının kaşındaki çiçek
A syada kabaran ekm ek çiçeği
Beş bin yaşında bir kom utan

Sen bu kadar yüreklisin


İnce çekingenlik çiçeği
H a dediklerinde dağda olursun
H a diyeceklerin ağzındaki çiçek
U m udun çiçeği
Türkiye kadar bir çiçek

Y üzünün niyeti bir aşk çiçeği


Bir kalkışm a yüreğindeki çiçek
130 Ergin Günçe

D E R S İM İZ A ŞK Ç Ü N K Ü ,
SÖ Y LEM İŞTİM

D ersim iz Aşk, konular H aydutluk ve Sarışınlık


Şimdi şurdan koşsam A kdeniz'e çıkarım
Y örükler ve D eveler arasından geçerim
Ü züm incir ve tütün, üzüm incir ve tütün
Dersim iz A şk çünkü, söylemiştim
O tu ru r bir G üneşle sigaramı yakarım

Bir H oroz adam ıştım onsekizim de


N edense kesmeye üşeniyor insan
Şu günlerde öm rüm de bir hayli kısalıyor

Dersim iz Aşk, konular B arut ve Av Tüfeği


A nnem iz bizi de elbet bir G ü l'd e biriktirdi
O kullar bitti, A skere gittik ve hem en evlendik
Bahçeye bir Sığırcık bir de K öpek alıştırdık
Seren tiler üstünde Biber ve Kırmızı T arhana
Dersim iz A şk çünkü, söylemiştim
O turduk son gece B alkonda Vişne yedik ve gülüştük

Süt gibi G ökyüzünden biriki T urna geçiyor


Ö ksürerek yürüyorum bir İkindi yolunda
İzliyor beni Gölgem , Çubuğum ve Keçilerim
Cahit Zarifoğlu (1940-1987)

G Ü Z E L C İN

Koşu koşuver nargözlüm


Y uvarlak biçimli ayakların
K iiheylan kolanı gibi kuşağın
G ürbüz kalçalarının üzerinde

K oştur azaplardan kaçalım


K oruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım

R uhsatlım sevdamsın berigel


K anın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu m erm er döşegel

D orukda yeni ay ince işaret


Geceye bir şey olmaz gayri
N e kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur

A sm alarda güneş ve çocuklarımız


Ç ardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlam a yağlasın sahana
M utluyuz tüm dünyaya duyur
M etin Altıok (1940)

S O N L U D U R A ŞK P A

G üzel anılar biriktirdim senden,


D udağım a solgun gülücükler getiren.
Ö zenle sakladım belleğimde,
B ir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın,
B ir gün apansız gerçekleşiveren.

Bir terazinin durgun pirinç kefesine


P at diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
D enge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.

A nılarla bozdum o dengeyi ben önce,


İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdirm eden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.

M utluydum ben yine de kendimce.


Şenin girdilerin, çıktılarım benim
D oğrusu uygundu birbirine,
Y anyana gelince bir resm i tam am layan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınım dan yorgan, döşek kaçıran.

A m a inan sonludur aşk da,


K ovalar sonunu kendi kendinin.
B ana bir uçurum gerek şim dilerde,
Y eterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
K ırm ak için kristalini hayatın ve şiirin.
Egem en Berköz (1941)
K A PA N A

Seni kırmızı gibi, şiirlerimle bir


susturm ak istiyorum seni, bir yosun
gibi yoksul B araba suyunda,
çocukluğum un ezik türküsü ey
çocukluğum ey bulunm ayası gömü
seni nasıl nasıl yaşıyorum.

Yalnızım, dayanıyorum , uzak


denizler geliyor usuma
seni kırmızı gibi, coşkum un ortasında
(seni?) kuruyorum , neler kuruyorum
belki bir yılgıyı, belki küçük bir gizi
unutuyorum , unutuyorum .

A şka varam ayalı kapılar


kapanır oldu yüzüme
bu insanlar, bilm em, bu uzak dağ sesleri
neden bozar oldu dengem i
sazının tellerine dokunur mu
gibi, bir ezgi mi, dallanıyorum
insanlara gidiyorum, gidiyor m uyum
çocukluğum u belki, belki çocukluğum u
unutuyorum , unutuyorum .

Seni kırmızı gibi, şiirlerimle bir


susuyorum , haykırıyorum .

SENSİN

N e kadar gençsin.
D ünya güzelisin.
Topraksın. Çiğli, yum uşak, ot kokusu.
A ğaçlar arasından bir yokuşsun, soluk kesen.
D enize inersin, çoşkusun.
Bir telefonsun, kısık.
Bir habersin, taze.
Bem beyaz bir kâğıtsın, bekleyen.
Dünyasın.
Kavgam.
Dinginliğim.
Ataol Behram oğlu (1942)

BU A ŞK B U R A D A B İT E R

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim


Y üreğim de bir çocuk cebim de bir revolver
Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir


Solarken albüm lerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
U yku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çim enler


N e kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
B unu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
G eçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim


Y üreğim de bir çocuk cebim de bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
V e ben çekip giderim bir nehir akıp gider

SEN İ E L İN D E N TU TM U ŞTU M

Seni elinden tutm uştum - yaz geçiyordu


Yaz geçiyordu, biz geçiyorduk
Yazı elinden tutm uştuk

Birazdan geleceksin, bakışacağız


Bakışacağız, hem var hem yok gibi
H em var hem yok gibi öpüşeceğiz

A ram ızda söylenm emiş sözlerin uzaklığı


A ram ızda yaşanmam ış şeylerin uzaklığı
Y akın ayrılıkların sezgisi tenim izde

H ayat geçiyor biz geçiyorduk


B ir denizin üzgün kıyısında
G üz bir hastalık gibi ilerliyordu
Ataol Behramoğlu 135

Olgun ışığıyla güz


Ve biz yaklaşan ayrılıkların önünde
Kış duygularına bürünm üşüz

D ışardan ağlayışı geliyor çocuğum uzun

PA R İS ŞİİR L E R İ VI

Şendin beklediğim bütün bir sonbahar


Y ağm urlar inatla işlerken içime
G ece gökyüzünde çınlarken yıldızlar
D urdurulm az yürek ürpertileriyle
Şendin beklediğim bütün bir sonbahar

H ayaller hayaller kurup duruyordum


İniyordum hüznün inginliklerine
E llerim de ölüm üm ü tutuyordum
A rtık çok genç olm am anın kederiyle
H ayaller hayaller kurup duruyordum

Aşkın kapısını aralayınca sen


Zam anın karanlık ırm ağında yüzen
Çocukluğum un o ıssız güneşine
Aşkın kapısını aralayınca sen
Yeni bir özsu yürüdü sözcüklere

Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir


Y etti parm aklarının bir dokunuşu
Geleceği birdenbire duyum sam ak
B irdenbire duyum sam ak varoluşu
Dilsiz bir kuytuda ölüyordu şiir

Şendin beklediğim bütün bir sonbahar


Başlam adan bitmiş bir aşkın hüznüyle
G ece gökyüzünde çınlarken yıldızlar
Y ağm urlar inatla işlerken içime
Şendin beklediğim bütün bir sonbahar
Süreyya Berfe (1943)

S E V G İL İ A R K A D A ŞIM

1.

Gözlerinin rengi gibi


Y üreğinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde

A m a ben, ellerini gördüm önce


Toplayan, düzelten, onaran ellerini
D okunduğuna soluk aldıran
Telâşlı, usta, sevecen ellerini

G eç anladım ve inandım
H er gün daha çok inanıyorum
Ellerin, güzel işlerin karıncası
Ellerin, ellerden bıkmış ellerim e sığınak

2.

Yüzünün rengi gibi


D udaklarının rengi gibi
Saçların da kendi renginde

A m a ben, özverini gördüm önce


İçinden çavlan gibi dökülen özverini
H ep koşan, yürüm eyi bilm eyen
Hesapsız, gücendirm eyen, saydam özverini
Neye uzansa dirilten
Susan, hüzünlenen, sıcak özverini

G eç anladım ve inandım
G ün gün daha çok inanıyorum
Özverin, güzel işlerin arısı
Özverin, sözcüklerden yılmış kafam a barınak

3.

D erinin rengi gibi


Sesinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde
Süreyya Berfe 137

A m a ben, seni gördüm önce


G ülen, yaşayan, bilen seni
K örpe bir söğüt dalı gibi çırpınan
D urduğu yere can veren
G önüllü, duyan, seven seni

G eç anladım ve inandım
Şimdi daha çok inanıyorum
Sen, hayatın ablası
Saf olan her şeyin mayası
Sen, eşyalardan usanmış kalbim e dayanak

4.

Sevgili arkadaşım benim


Sana "sevgili arkadaşım " diyorum
B udur, bizim anladığımız sevdanın tanım ı
İşte sana bir aşk şiiri
İçinde "sevgilim" sözcüğü geçmiyorsa
Suçun yansı senin
Ç ünkü, ben de bize y araşanlann sözcüğünü değil
Kendisini seviyorum senin gibi
Güven Turan (1943)

G Ü N D Ö N Ü M Ü N D E S E V İL E N B İR K A D IN A B A L A D

A y şut 'a

B ardakdaki sular durulm adı


M art getirm edi beni yeniden toprağa
E tim deki kırıklık kaynaşm ıştır kemiğime
Oysa körüm M art beni yitirmedi

Benim hiç kızlarım olm ayacak ak bir süm bül taşıyan


Sümbülü götürm eyen dudaklarına otobüslerde
E llerinde baharın özülü açılmamış
Şaşkınlıkla büyüyen aşklarında

O ysa katıl işte uykum a benim


Kırılsın kuzgunun kanadı karanlıkta
Y oksa sen miydin zeytin ağaçlarındaki yeşil
Y oksa uyurgezer bir gece mi

Şimdiyse M art zeytinler nicedir


N icedir toprağın yüreği kuzukulaklannda
Ebegüm eçlerinin altında
İlk yum urtalara yürüyen

Y ağm urlar yağıyorsa bu güzün aşağılığı değil


Şimdi maviyi hazırlar karayel
D eniz sokulam azdı içlerine evlerin
Y osunlar titrer en derin yerlerinde M art'ta

II

B en ancak aşabilirim kendim i yazda


Çıplak örtüsünde yazın
Saklı yerleriyle kara erikler toplam ada
- K anm olacak mı benim yazda -

K ızarır giysilerin altında sesi gebeliğin


C oşar benim kanım ayıbın eteği altında
Güven Turan 139

D eğişen rüzgârlarda bilm em kabarışım denizin


Fırtına takırtıdır saçlarım ın tuzunda

E llerim ayrı düşünür


Soğuk bir yağ kandili altında dinlerim seni
K ülün aklığı devrilir üstüm e
O kokulu külün kıştan kalm a zeytinlere verilen

U sum tutam az saklısını senin


Boş bir yankı olacaksın sonra yatakta
A şkı ve aşkı bilm eyen bir kadın
Sessizliğin m ühürü altında

III

K endimi dışan atabilirim yağacak olan yağm ur için


Ezilip kalm aya yabancı bir ayın sesinde
Ya da boğulup kalm aya ağır tüyler altında, senin
O lan parklara dökülen

B ir ölüm e başlar gibi


T ozlardan korkarım bağlanm aya bir acıya
Senin izinsiz ayında neler yapar M art
O lursa adın hep üstüm üzde olsun
Refik Durbaş (1944)

Y A Ğ M U R U N A L T IN D A

Senin yüzündü terkedilm iş iskelede


yağm urun altında, unutm adım

G örüşe hasret bir yıldızın yüzü

Senin ellerindi otobüs durağında


yağm urun altında, unutm adım

Suyun yarasını sarm aya hüküm lü

Senin gözlerindi gidilmez istasyonda


yağm urun altında, unutm adım

Y erin ve göğün ve suyun yüzüne, ki


hep senin baktığın gibi bakm ıştım

- Niye, niçin, ne zam an m ı bakm ıştım ?

U nutm am unutm am bir daha hiç unutm adım

D Ü Z B İR A ŞK ŞİİR İ

Seni ilk gördüğüm gün


gibi duruyor gökyüzü
iki kaşının arasında

Belli değil mi?

Sözün ucunu kaçırmış korkular


gündüz ile gecenin gölgesi
saçlarını savuran rüzgâr
bir de elinin elim e değmesi
iki kaşının arasında

Ne çok ne çabuk unuturdun


Refik Durbaş 141

Y ürüdüğün yol, içtiğin su


düşlerine vuran ay ışığı
senin'çün büyüttüğüm zakkum
göz göze gelişin gamzesi
iki kaşının arasında

Belli değil mi?

H içbir zam an öğrenem eyeceksin


yasak ilişk i: nereye gider trenler
bu saatinde gecenin : bir olm az aşk
ben o kentlerde hiç bulunm adım

M em elerinin aleviyle sar beni

Seni ilk gördüğüm gün


gibi duruyor yeryüzü
iki kaşının arasında

Belli değil mi?

H atırlanm az olur, sen bile


iki kaşının arasında
karşılığı yoksa
ne aşk ne aşkın şiiri

Şiiri mi?

ZAM ANI

H er sabah bu m usibet sis


dem irden yol kavşakları
dur durabilirsen h er akşam
bir tuhaf ölüm ilanları
kitap adları: yakılmış çiçek adlan
yakılmış har kokusu yağm urun
bir denizden bir yüze çıkma zamanı

(Dizlerine koyup başımı uyusaydım


çok m u geç seni anlamaların zamanı)
Yaşa yaşayabilirsen her sabah
142 Refik Durbaş

dallan budanm ış bu aşkı


genç zam anları ölü rom anları
bir şiirden bir sesi çalma zam anı
her akşam: adını sen koy bu rüzgânn
yüzüne değer değm ez uçan rüzgârın
hüzünler filizini budam a zamanı

(Ellerinin kuytusunda saklardım yü zü m ü


çok m u geç seni sevmelerin zamanı)

Çürürse çürüsün gün alev tükensin


su uyum uştur gider akşam a kalırım
uyanm ışım dır gelir sevdana kalırım
ne derse ölüm m eydana kalınm
ne derse bir ses bir sessizliğe
bir tuh af yalnızlığın tadı
gidersin bırakılmışlığa kalınm

(ö zle d im özledim acılar zam anı


çok m u geç seni ölmeler zam anı)

ÖZETİ

K uşlann dilini öğrettin bana


çiçeklerin dilini
özlem lerin, eylüllerin, gurbetlerin
akarsulann ve zam anın
ateşi sönm eyen zamansızlığın bir de

R üzgânn koynunda gündüzün


erguvan burcundan gecelerin

Bir bujıun için mi sevmedim seni?

Yalnız ve yalnızca sürgünlerde


nice karasevdaların m üebbetinde
çığlıkla çılgınlığım arasında bir
her zam an unutm ak isterdim seni
her zam an hatırlam ak bir de
Refik Durbaş 143

Sonsuz beyazlığında iklimlerin


çırılçıplak lekesiz kentlerin

B unun için de mi sevmedim seni?

Soruları yanıtlanm ış aldanışlar adına


yanıtları belirsiz alışkanlıklar adına
yazlar ve kışlar, elvedalar adına
bir daha bir daha kavuşm alar adına
anılarını taşıyan h er şey adına

Y olunu şaşırmış gitm elerin


korkunç ve güzel gelm elerin

Nasıl ve niçin mi sevmedim seni?


Nihat Behram (1946)

XIV

AŞK

M enekşe yaprağı çiğnem ekten kam aşan dişlerimi


savurup duruyorsun kum fırtınasına

Kırlangıçlar
sana gülüm sem e topluyor bak
sularla bulutlardan

Yüzün pırıl pırıl doğuyorken ayığışında


öyle m eydan okuyan bir hali var ki gözlerinin
sanki yeryüzünün
uçsuz bucaksız düzlükleri
kasıp kavruluyor verimli bir poyrazla

.Ben çiçek tozlarıyla ağırlaşan arının


yaprağa konarken duyulan titrem esiyim
üstelik yangınım var deniz diplerinde

Sen
bütün öksüzlüklerin
zafer sevinciyle birleştiği iklimsin
durup dinlenm eden düşündüğüm binlerce sözcük
olgunlaşıp sarkıyor toprağa şeftali dallarında

Duyam azsın kovanlardan gövdem e kayan uğultuyu


ve nasıl bilirsin, ah,
ırm aklardan denize akan balıkların
kanat kanat açılan pullarında
yanan fenerleri

(Şimdi ilmik ilmik gerilen bir gövdeye


aşk
güğüm ünden su taşıyor
billur bir dere gibi)
Nihat Behram

A Ğ R IY A N Ş A R K IL A R L A B İR İL K Y A Z K A R ŞIL A M A SI

Ben o yüzün
baygınıyım,
ben o gözün
dalgını...

Ben o ağzın
avazıyım,
ben o boynun
ayvaz'ı..

B en o omzun
seyranıyım,
ben o bağrın
külhanı..

Ben o saçın
rüzgârıyım,
ben o kaşın
kurbanı..

B en bu düşün
vurgunuyum,
ben bu aşkın
yorgunu

ben bu aşkın
yorgunu.
Ahm et T elli (1946)

G İD E R S E N Y IK IL IR BU K E N T

G idersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider


bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durm adan yağm ur yağardı
üşür müydük n ar çiçekleri ürperirken

G idersen kim sular fesleğenleri


kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu


sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğüm üz her yer adınla anılıyor
bir de seni ekliyorum susuşlarım a

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları


belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye m apusaneler kalır, paslı soğuklar
adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olmayız kendi öm rüm üze her akşam

G idersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün


bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında


durm adan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
m enekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
yangınları anım satıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir dum an


sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilm ez miyim
Ahm et Telli 147

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın


devriyeler basıyor karartılm ış evleri yine

G idersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür


bir tufan olurum sustuğun h er yerde
İsm ail Uyaroğlu (1948)

ŞİM D İ Y O K SU N

Bir zam anlar öyleydi


Diyelim duruyordun bir ağacın yanında
Kış oluyordu diyelim, tek yaprak olm uyordu dallarda
Şimdi kimse inanm az buna ama
Çiçekle donanıyordu ağaç bir anda
Kuşu bile oluyordu hatta

D eğdiriyordun diyelim parm ağını


H üzne yavaşça
Eriyip rengârenk bir uçurtm a
O luyordu o an
H üzün dokunm anla

Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa


D onup kalıyordu gözyaşları çocuğun
A karken yanağında

Bir zam anlar öyleydi


Şimdi yoksun
Mevsim kış, vakit hüzün
Ve bütün çocuklar ağlıyor

FELAKETLERE GÜLECEK KADAR

İki taksi çarpıştı az ötem izde ve biz


K atıla katıla güldük
A şktı bize unuttu ran dünyayı
Biz ki kimsesiz bir kedi görsek sokakta
Alıp eve getirirdik daha dün
Ey insanlık, anla ve bağışla bizi
Felaketlere gülecek kadar
Seviyoruz birbirimizi
Barış Pirhasan (19*1')

AŞK IN

Yaşayam adığım bir şeysin sen, elinden tutu p sokağa


çıkamadığım
Kış günü bir avuç kar sürem ediğim yüzüne
O tlar ve çiy dam lalarıyla sevişemediğim
K ım ıldatm ayan bir bakış, bir söz
Tam söylenecekken açıp kapıyı
Karanlık ağzımı ışıklandıran, yakan fotoğrafları
Güm üş laledan m asam da, birden leylak...
D irhem leyen sevincimi ışıktan tartacında
C an alıp veren, su verip gönül yağm alayan
K urnaz bakkal, hırkam a göz diken

Yaşayam adığım bir şeysin sen, kokular dağıtıp


K endine yeni adlar yakıştıran
Beynim de civa damlacığı, şehvetin sinir telleriyle
D okuyan kazaklarımı, göz çukurlarım ı aşkın
Tılsımlı gövdesiyle ovan
Y astıkta bir yum ak saç
Boynu kıvrılıp ölmüş güvercin, dokunam adığım
Şeylersin sen, bitiremediğim...
İzzet Yasar (1951)

A ŞK Ş İİR L E R İ

1.

ellerini uzatabilecek misin

gökyüzü bile durdu


dondu kaldı bulutlar

ıssız göl diplerinde aşkımız

gözlerimiz zincire vurulmuş


kurşuna dizm işler sesimizi

görüyorum hâlâ
ince ince kanıyor ellerin
ellerini uzatabilecek misin

2.

duruyor
sızısı yüzüm de
pıhtılaşm ıyor
dağ yollarında
ıslak
m erdiven altlarında
yaşıyor kan
ağzın gül kokulu ağzın
ölüm ler anlatıyor
durgun sularda
kıpırdayan

3.

birden rakıya su karışır gibi


gülüşün ağaçlıklarda

4.

kızarıyor
kalem imin ucu
ıssız göl diplerinde aşkımız
kızarıyor duyuyorum
bak
om uzunda çapraz ninniler
yeni doğmuş bir m ezarlık ayağa kalkıyor
şehrin yağmalanmış m eydanlarında
bırak ellerim de atsın
esm er yiğit yüreğin
artık içtiğimiz rakı
yediğimiz kurşun ayrı gitmesin
M üslim Çelik (1951)

İH B A R L I G Ü L

G ecenin en derin yerinde geldin


dilinde lokm an çiçeği
öm rüm ü bu yüzden verseydim sana
kanatsız kuş içeriği

Seherde em eklendin uçtun


sevdaya gözün/ağı değdi
sen ki ilgi alanım a
gül kaçgunu olarak kaldın

G ecenin tuncu ışığa gebe


Bir, şey olan hiçbir şey yalan değil
sular akar arm ağan besteye
yüTündükçe imge kanayor ışık

Terleyebilirim açıver gözlerini


arılar sevgiyi örm ekte (içi yaz)
esneyen gökağız nerede
seni gördüm kendine
kam buru güzellik olan
A h, gidinin gülfem H.

Karanlığın uzlaşmaz yerinde


öptüm elde ettiğimi ilk
sulak çöl, ateşli deniz tarla içi
ve istiridye.. G özlerine yansıyan senin alttan
efendim: İlkyaz patlam ası

H er sokağın başına gül bırakır idin


öm rüm ü bu yüzden verseydim sana
Enis Batur (1952)

SİZİN İÇİN K ESTİM SA Ç L A R IM I

Fem m e vous suis-je, et de grand sens.


Sizin için kestim saçlarımı.
Y ıllardır uzattığım.
Sizin için durdum ilk, dinlendim .
Y ıllardır yorduğum.
A çtım sizin için, açıldım.
Y ıllardır kapadığım , kapandığım .
Sizin için bekledim ,
sizin için güldüm bir tek, sustum.
Y ıllardır durduğum boşlukta
fem m e vous suis-je, et de grande songe
indiğim m erdivende
gecelere tuttuğum ışıkta
sizin için um dum , um ursadım.

Sizin için yaktım bu a te ş i,.


besledim yıllardır.
Esirgediğim zaman,
gizlediğim tortu
ve tortu d a ayrışan bu hayat
sizin için
kamaştığım gün
titrediğim mum
aktığım yatak.

II

Sizin için hazırladım bu masayı,


İki kelim enin ortasında dinsin fırtına.
Sizin için hazırladım bu döşeği,
İki fırtınanın ortasında kuyu uyku.
Sizin için hazırladım bu yemeği,
İki açlığın ortasında körelm ez açlık.
Sizin için hazırladım bu bakışı,
bu sözü, bu sessizliği - sizin için
hazırlandım.
154 Enis Batur

Sizin için uzattım saçlarımı,


kestiğim.
Sizin için söndürdüm bu ateşi,
yandığım.
K urduğum bu çadır, bu saat
arındığım su
soyunduğum gece : Sizin için.
D evrilirken tutunduysam
tutuşurken susmam
zem berekte bu Eyyub
hem cellât hem kurban
sizin için
bir tohum .

-XI-
N az için

B irden aklım a seni sevmek geliyor.


Benim evim sonra senin
gözlerin, ellerin
vardı. O nları saym ak geliyor aklıma.

Senin dudakların yok öyle düm düz.


Islak ve çıplak
Ağzını söylüyorsun her dişinde. K ar
A nlıktır. Kap.

Eski bir uygarlık çağdaştır bir solu


kta. Şenince. D enizlerim e sırtüstü yat
ıyorsun benim le seviş
iyorsun hem hep tepem desin ak ışık

sın. Ulaşılamazlığım. Ulaşamazlığım.


(Sen bugün ölüm gibisin bana uza/-k
myorsun). Sen öyle durgun devin
en benim
O dalarım da salt gece vardır hüzüne
Enis Batur 155

Karşı
çıkabilen
Ip. (Sen gebem olsaydın, inan
M odigliani çizerdi boynunU

B irden aklıma seni sevm ek gel


gel
gel
gel
iyor. zUn).
Erdal Alova (1952)

SE V G İ D Ö N Ü M Ü

Sevgimizin tam bu saatinde


duta çıkardı kirpiler
leylak düştüğü mevsim
Kuzguncuğun saçlarına

Y anına girince senbeyazdı gece.

Çocuk ağzında kadın sözleri.

O m uzların iki yunus kürekte.

Patlıcan m oru saçların


nasıl döverdi yastığı
uçaktan atılan kâğıtlar gibi
çırpınırken ayakların
h er gece
bilmediğim yerler bulurdum gövdemde.

Bir bir açtım kapalıçarşılannı


geçtim batık saraylarından
balık kanı kokan geçitlerinden
kayboldum sonunda
cevahir bedesteninde.

K repen.
Ü ç burnundan soluyan o koca sarhoş.
Nasıl hatırlam am
tarçın gibi dağılan sevinci
m asanın altından sevişen ayaklarımızı
bir balık gibi kaçan bakışlarını.
K onular bulurduk
boş sözler
hiç titrem esin diye isteğin alevi.

Yıllar, yıllar ötesinde


kapılarına adlar yerine
herkesin kendi tayfını çizdiği
o aşıboyalı kentte
Erdal Alova 157

karşılaşırız yeniden
başka adlar altında
birbirimizi tanım adan.
B ir ışık çıkarırsın çantandan
öperim o ışığı
bir şehrâyin başlar
dev kasım patılar fırlatarak kentin üstüne.

Kim sekoparam azozam an köklerini


hiçbir tırm aşık sannam az gülüşüne.
Yüzyıllarca solusun memelerin!
Uç uçabildiğince geceden sabaha!
H içbir elm astıraş çizemez rüyalarını.

GÖK YAZI

Beyazıt K ulesi'nden
G alata K ulesi'ne
İti tel çektim saçından
B ütün gece yanıp durdu
SEVİYORUM

T E N S E M E L E R 'D E N

KAOS

Ö nce kuyrukluyıldız geldi


G özlerini yaptı ışıktan
G ünbatım ına batırdı kapaklarını
Sonra gece geldi saçlarını boyadı
B ir gerdanlık taktı sam anyolundan
G öktaşı dolaşıp
Sonsuz bir dudak çizdi
Sonra yıldız yağm urları boşandı
H er şey silindi
Yeni bir gök başladı
158 Erdal A lova

T A SV İR

G üllerin açtığı kuyudur


K arnındaki dev tırtıl
Y ankım da boğulduğum

Gözlerin
R üzgârın kestiği cam lar
D öndükçe batan düşlerim e

Sesin bir sarm aşık yuvası


Sesime dolanan

A yakların saydam gezegenler


B ırakıp gitm ek için beni

B ir deltadır parm akların


Denizim i çeken dağına

Dizlerin sönm üş kıraterler


E teğine kent kurduğum

O m uzların
Eski A kdeniz sokakları
Bıçaklandığım pusuda

LESBO S, H A Y A L A D A

Sappho 'yu tazm in

H iç erkek sesi duymamış bu ada


K um salda m artılarla kızların ayak izleri
Peçiç oyunundan kalm a kabuklar
Cırcırböceklerinin ördüğü ikindi saatlerinde
D uyarsın hayız kokusuna karışan
G ünnüklerin, incirlerin kokusunu
Başta A na Şaire, kızlar
Saçlarında katırtırnakları, m enekşeler
K ollarında denizin getirdiği
Erdal A lova 159

Doğum günü arm ağanları


Şiir okurlar, sevişirler
H er akşam
Tuttukları balığı bölüşürler
Ö lüm ü ve güneşi bölüştükleri gibi
E vlerinden çıkarken
D efne dalları sıkıştırırlar kapılarına
İnince bin kulaklı gece
Ay ışığı sıçramış şaraplarını içerlerken
D inler dalgadan yüreğini sessizliğin
Hiç beşik sesi duym am ış bu ada

A PA T İ

Rüzgâr kaldırm ış kırmızı aşısını


K epenkleri yıllardır açılmamış
Ç eşm ibülbüller unutm uş renklerini

G üneşsiz sahanlıkta bir gidip


Bir gelir denizin yankısı
D oğudan döne döne gelen mavi
Ç arpar geçer kör şahnişinden

N erde danslar, boş konuşm alar


M idyelerle geçen fener alayı
Bahçeyi saran yanık soğan kokusu
D oğum la ölüm ün gerdiği patiska?
Nasıl avlu bu, yıllardır
Çıkmamış sonbahar çürükleri?

K apıda kara m ühür


R üzgârda söylenti

EŞD U Y U M

Sesiyle açıyor kadın


Kaygılı taçyaprağım
M ehm et Müfit (1952)

ÖVÜNÜYORUM

evine uzak daktilosuna yakın genç bir kadının


güneş girm iştir kır çiçekli perdesinden
küçücük m utfağına.

dolap açılmış, su uyanmış, ayaklanm ıştır


çatal bıçak tabak ve dünden kalan
yarım kilo kıyma.

kolay değil, şu öğleüstü


dakikada otuz sözcüğün
ağırlığı var parm aklarında.

sevgili karım , övünüyorum seninle


şarkım a şarkı katıyor kanın
tom urcuklanıyor dam arlarım da.

Y A SA K Ş A R K IL A R D Ü Ş L E R E M I G İZ L E N İR

dün gece düşüm de şebnem


dağlardan köylere sızıyormuşum
bakır bir tel gibi
usulca.
yorgunm uşum , uykusuz ve susuz
am a şarkılarım varmış, şarkılarımız,
sonra seninle
yumuşak bir çayıra uzanmışız
geniş alnından koyu bir hayat pem besi
uçup gidiyormuş, ellerin ellerim de
işte böyle diyorm uşum
uçup gidecek - yanlışlıklar kötülükler çirkinlikler.

dün gece düşüm de şebnem


kente yürüyorm uşum , dalgaların
çarptığı kıyı boyunca,
dondurucu isli bir yağmur
parkam ı ıslatıyormuş.
kentin fildişi kuleleri
yağm urun peçesine gizlenmiş sanki.
Mehmet Müfit 161

sonra
bir yürek olm uşuz seninle
/hani bir gün otobüste olm uştuk,
yarım saat mi ne / kollarım daym ışsın
ağlıyormuşsun
ürkek sıcak soluğun - kendini koru e mi.

dün gece düşüm de şebnem


kentin sokaklarında koşuyorm uşum
om uzlarım da b ir ton yük.
soğuğun getirdiği
uyuşukluk,
duygularım a düşüncelerim e
saldırıyorm uş
am a şarkılarım varmış, şarkılarım ız,
sonra seninle
denizi sünger gibi em en bir balık­
çı kahvesine gitmişiz,
gözlerimiz gözlerim ize kentin resmini
çizmiş - renklerle bezenm iş bir resim
değilmiş, çizdiklerimiz.

dün gece düşüm de şebnem


birlikteym işiz - sen, ben ve
şarkılarım ız.
Erol Çankaya (1953)

H E R ŞEY İ K U Ş A T IR SE V D A

Gizem deyip başlıyorum adına


Cılız bir güneş, soldu solacak
Bir haziran sonu ki yağm ur bekleniyor
A kıyor insanlar kendi dünyalarında
Ve herkes anlatabilir bir ağrıyı
Ben söylesem bu yaz akşamını
Biri bir sevda titreşim inden söz etse
D üşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr
G özleri gülüyor am a karanlık kirpikleri.

H adi konuşulsun o um arsız ağrıdan


Boğuk bir ses, benim olm ayan asla
G özlerim kısılıyor ve bulantı birden
Şuram da bir ağrı, şuram a kadar
Y anıyor gözlerim, bir dum an gözlerimden.

Konuşulsun yağm urun dolandığı o günden


Cılız da olsa güneşti o şakaklarım ızda
İnsanlar... İnsanlar hep yanlarım ızda
A kıyor kalabalık dalgın bakışlarım da
D üşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr
Ben, gizem diyordum her şeyin adına.

İki can yürüsün ve birbirinden habersiz


İki can, iki yürek, tek kalp ağrısı bir de
Biri desin ki saçlarında haziran
Kirpiğinde mavilik, kirpiğinde gökyüzü
İki can ve akıyor insanlar dünyalarında
Biri desin ki sözlerin ne yararı var
Biri desin ki bırak başlasın sevda.

Bir haziran akşamı yetmiş dokuz yılında


Elini uzat ve ayrıl, yer sarsılıyor
Elini uzat ve ayrıl, dolanıyor bulutlar
Elini uzat ve ayrıl, günlerden salı.

Birtakım lekeler, bulutlar akıyordu


E trafta insanlar bir karaltı olarak
Erol Çankaya 163

Biri diyecek ki ellerin titriyordu


Biri saati sorsa ağlayacaktım
Elini uzat ve ayrıl, kararıyor bulutlar
B ütün hızıyla o zehir dam arlarım da
G ökte haziran, yağdı yağacak yağm ur
G eçip gidiyordu dünya bakışlarım da
B irtakım lekeler, bulutlar akıyordu
Ben, gizem diyordum bunların adına.

E lbet hızla akıp gidiyordu hayat


Kaç zam andır görmediğim ışıltılı bir yüz
Belki de coşkulu bir haber vardı akşam a
Bir zam an sonra her şey unutulsa da
Kardeşim , yüreğim koca bir diş gibi sızlıyordu
Biri diyordu ki bırak başlasın sevda
Ö tekinin kirpiğinde acımasız karanlık
G izem deyip geçiyordum bunların adına
Bir türlü başlam ıyordu yağmur
H er şeyi, her şeyi kuşatıyordu sevda.

K A LBİM , İŞ G A L D E D İR

K arın yağm ura bırakarak yerini


G öğü bırakarak çekildiği mevsim güzdü
Y üzüm ü dalsıtan, titreyişlerle gelen
G üzdü kendini getirerek bırakan.

O çok yorgun karın yerini yağm ura bırakm ası


Aynı kar aynı yağmur, çam urlu o gök
Aynı buruk tad bom boş sokaklardan
Geçmiş,
kaç güz geçmiş dokunup ağaçlara
Kanımı çürütür bakınca hasret
B edenler sürgüne gönderilmiş
Kalbim,
işgaldedir.
Tuğrul Tanyol (1953)

Y IK IK ŞA R K I

Bir uzak kıyıda yıkılmış dalgalar


Seninle üşüyorum , bulut param parça
Deniz tutuşan kayalıklarla kanıyor
Biliyorum, kanadı kırılmış güneşlerin,

Bir uzak kıyıda ağaçsız bir evin


Bacasından tüten rüzgâra çizilmiş resmin
O rada duruyorum , zaman
U ğultular saçarak ilerliyor,

Bir uzak kıyıda yakılmış yem inler


Y ağm ur iri dam lalarla göğsümü deler
O rada yıkılmışım, orada sen yoksun
O rada acı rüzgârların
Sana benzeyen taşlara oyduğu resim
Soğuk, erişilmez... N eredesin?

Bir uzak kıyıda kanımı yaktı tuzun


Ağır kam çılarınla açılan yaralarım dan
A ktı akşam a, kızıl, koyu ve buzdan
Bir heykele dönen yüreğim,

Bir uzak kıyıda yıkılmış dalgalar


Seninle üşüyorum , bulut param parça.

II

U çurum ların yam acında bekledim seni


D üşerken içime kendi uçurum larım
Issız bir şarkıyı dişledim
G üneşe gerdim derimi
U çurum ların yam acında bekledim seni,

Bir kuşu alnından öperken vuruldum


A ktı kanım, serin bir geceyi kucaklarken
Karanlık kuyulardan içtim ölüm ü
Ölm edim , bekledim geleceksen.
Tuğrul Tanyol 165

Ç ürüdüm kendi yapraklarım la


B ir yaz günü girip kış m ezarlarına
D okundum uzaklıklara, geceye ve sana
Bir perçem gibi düşm ek için alnına.

Y A Ğ M U R SA A T L E R İ

B ütün bir gün yağm uru durduram adık


Z am an, senin gülüşünün kum ral kıvrım larında
Uçuk, mavi bir kuştur
Limon küfüne bulanm ış saçlarım da dolaşan.

Tam orada duruyorsun şimdi esmersin


G üneş nasıl da yakışmış saçlarına
K ollarında derin bir vadinin uçurum serinliği
Yüzüm e vuran rüzgâr senin gözlerinden.

U zakta, saatlerin sürgüne gitttiği o ıssız tepelerde


A kşam ın tezgâhında dokunan bu balrengi sessizlik
Senin en güzel giysilerin, tenin, yabanıl çıplaklığın
A tların kızgın baldırlarından döktüğüm bu şiir.

U zan kollanm a, yeşil ol, uyan saflığından


Sana en uyum lu yalnızlığı öğreteceğim
O rm anın yağm ura özlemi, hırçın ve vahşi çığlıklan
Bir yılanın soktuğu yaradan dökülen pul pul.

B ütün bir gün yağmur, direnen cam lanm ızda


U zayan güneşi kızgın gölgelerimizin
İpeğin ipeğe sürtünüşü, kınına giren kılıç
B ir savaşın sonunda dağılmış, yorgun,

Süvaridir döner yuvasına.


Metin Cengiz (1953)

K O N U ŞM A K

K onuşuyoruz ya seninle
Boyutları değişiyor herşeyin
K öm ür elmaslaşıyor, kum camlaşıyor
İçimde dilleniyor sanki şarap,
O saydam
U fkun im bikten süzülmüş hali.
İskeleden uzak bir ülkeye uzuyor ay
Suda yeni yolculuklar hazırlayan
Sanki hızlı ve asi bir kuş gökbahçede
Yıldızları ve çağları geri dönüşsüz aşan
Ellerim akarsu serinliğinde iki yol gibi
A karken haykıran teninde
Sözcükler, saf cevheri aşkımızın
A teşin tülünden dam arlanan fitil
Al, onunla tutuştur herşeyi
Karanlık bir top ateş bırakıp ardında
Çekilsin köşelerine dünyanın
Bütün gezginler bengisu diyor, Nil
Geçsin kanyolum uzdan
O ıssız ve kızgın çölünden
Bedenim izdeki ilkyazın

K A V U ŞT U K Ç A

Sonsuz ve ılık bir ülke soluğum


Y abanıl ve m akul ağzına
Çünkü dehşet seviyorum, aşk mültecisiyim, çünkü
H er yere yasaklıyım, yalnız serbestim sana

Sana dokunuyorum kalaylanıyor gök


A dını koyam adığım sessiz ihtilaller oluyor
Fırtınalar oluyor, kasırgalar
Çıldırtan bir güz yeşili örterken istek kipini
Değdi değerken deniz kaçkını o mavi
Ç atılara, bulutlara, dum anına vapurların
Metin Cengiz

Şarkılar söylüyorum senin için değişik dillerde


B ütün sevdalılar nehirler atlıyor, m evsim ler
H ele ana dilimle ki patlar oldum olası
Sıkışmış mağm a gibi yer altında kaynayan

Sana dokunuyorum , rastlantı olm aktan çıkıyor anlam


Sana varıyorum , sular durm az oluyor yataklarında
Ki savunmalıyım diyorum güzel olan ne varsa
Şu karıncalarla, günlerin yükünü taşıyan böceklerle belki

Bak çipolar çekiliyor... G em iler


U zaklara çağırıyor düşü
Sen mendil sallanışı gibi
Dişil çiylerle kaplıyorsun denizi
Ve açıkta, dalgada, sandallar gibi okşuyor suları sözcüklerim
Seninle aynı anlam da kavuştukça •

M E Z A R L IK Ç İÇ E Ğ İ

Dağlıyor dilimi söylediğin dizeler


O F etret devrine zehirli ırmak
Böcek tutm uş kış ve acı bir bakış deltası
Beyaz rahm inde m ercanlanırken

Bir m ezarlık çiçeğisin sen camgöbeği ebruli


T utup gövdem e sürüyorum seni
D oğuyor tecritim de bakire duygu
D uyuluyor kuş kanadında
Tanık oluyor göz, şiir kadar
Aşk tarihi, yeşil kimlikli Fuzuli

Coğrafyam mecazi kahküllü ufuklar,


Ricat ve at mavili uyak birbirine
Ç apraz geçtiğim sokaklar, gece sinem aları
Ö nüm de baştanbaşa bir ekvator kuşağı:

Bir m ezarlık çiçeğisin sen ebruli.


Y ağm ur yağarsın renklenir .toprak:
B urda gönlüm e gül olur kaybolur bahar,
O rda gün olur takvim
En gerekli yerinden başlar
Ali Cengizkan (1954)

SO L FA SO L O T O B Ü SÜ

Haydi gel, bir kere daha deniyelim,


M utluluk hakkını kaptırm a başkasına.
Solfasol otobüsüne binelim sıkışıktır,
Yakın olmanı istiyorum bana.
A su gel, bir kere daha deniyelim.

Bu otobüs en kalabalık, en coşkunu,


Y ollarda hem en hergün kaza,
A m a olsun, biz yine ona binelim.
Şöyle geç, hem biraz daha sokul,
D uym ak isterim o kızoğlan kokunu.

Senin ellerin ne küçükm üş ki


Tuttuğun bir ölü gövde olm a m
D erin nefes al, geleceği düşün.
Bilincini sık, yaşlar dolmasın,
Senin gözlerin ne büyükm üş ki.

Asu gel, bn kcic daha deniyelim.


A su gel. solfasol otobüsüne binelim.
H üseyin Ferhad (1954)

M E T A FİZ İK

Seni bir kilise avlusunda dilenmeliyim artık


haçlara gerilmiş avuçlarım da bir suskun çan.
- Ben değil miyim şu yıkıntıların üzerine uzanan
saçlarım darm adağınık.

Seni bir tapınağın avlusunda dilenm eliyim artık,


çıplak ayaklarına sürmeliyim o ilençli yüzümü..
- B en değil miyim kem irip duran m adde'ye verilmiş tek sözümi

aklım darm adağınık.

Seni bir cami avlusunda dilenmeliyim artık,


kirli bir mendil gibi sermeliyim yüreğim i önünde.
- N e var içimi kanatan bu ezan seslerinde
m ihrabım darm adağınık.
V eysel Çolak (1954)

S A N SÜ R E U Ğ R A Y A N A ŞK L A R SE R G İSİ

Suyılında öleceğim artık


A nılar karlı dağlar engini,
Sesimi al diline!
Yankısı bu dönüşü olm ayan her yolculuğun.
M artılarına ninni söylesin sonra
Kendi gözyaşından oluşan deniz.

Bir söğüt ağacını sevmek kadar güzel


Z ebranın sırtında bir deli ırmağı geçmek
G ökkuşağına asılı kalmış yağm ur damlası
Soluğun uzuyor buğulanıyor yüzün
K ışkırtan bir şey oluyor ıssızlığın
Rüzgârını özleyen bir okyanus
Kıyılara vuruyor
Çalkalayıp duruyor kendini.

Sokağa açılan kapı oluyorsun gene


A rkadaş ıslıklarında saklanan çocukluğum,
A yrılıklara gidiliyor senden
H ırsızlaşma sevişir yere düşerim
G ökyüzünün göğsüme sokulduğu an.

Oysa seni savunm ak istiyorum, kendim i de


G ece kalınlaşıyor ve duym ak istediğin yalan
Eskiyor çarşafın tanıklığı
Ve bir çiçeğin açarken duyduğu acı.

Şaşırsam bir an
Çağırmış oluyorum hazırda bekleyen bir kırgınlığı,
B enden verem eyeceğim şeyi istiyorsunuz
Ben sizde olm ayan şeyi.

Z am an sahibi olam am ak bu.


Oğuzhan Akay <1955)

H E R İH T İM A L E K A R ŞI M U A L L A

Beyaz atlı prensin gecikecekmiş M ualla


T enha bir çiçek açıyor gölgende
Yalnızlık em lâk ofisinde işe başladım
B irdenbire b ahar inecek kalbim e M ualla
Yem in ediyorüm

Beyaz atlı prensin gecikecekmiş M ualla


Bakışlarımı ona benzetebilirim geceleyin
H asretim i saklam aya kıyamıyorum
Esnem e günlükleri yağıyor defterim e
B irdenbire sevebilirsin beni M ualla
Yemin ediyorum

Kıymeti harbiyem olsa H arbiye'ye yazılırdım


Bir ihtilal de senin için yapardım
Y em in etm iyorum .
Turgay Fişekçi (1956)

B İR Y A ŞG Ü N Ü İÇİN İÇ D Ö K Ü M Ü

G özlerinin aklarından dökülürler sokaklara


H er sabah işe giden çocuklar
Saçlarının kıvrım larından kayarlar güle oynaya
Bağırışları karışır kentin bulvarlarında
Egzozlarla zehirlenen yaprakların hışırtısına

Sen o yaprakların altında beklersin


Saçlarında çocuk ağızları, kavun ve kirazlar
Bir hayatın en güzel rastlantısını.
- H ayatım bir çile yündür
Bacaklarım birer şiş
H er adım la bir ilmik örülür -

Sana yaklaşınca yaklaşırım Dünyaya


En güzel sesleri-süzülür
Kirpik tuşlarına dokunduğum da.
Y üzünde karşılaştığım sanat
- E n eski arkadaşım -
Hiç tanım adığım biri gibi
D urm adan şaşırtır beni.
Y em ekler lezzetlenir
Y üzünün ışığı düşmüşse üzerlerine
G özlerinin aklığında oynar çocuklar
K ediler gibi rarra rurra
Sevgiyi ilk kez gören bir çocuğun sesidir rakrak
A kşam olunca iner yatağına.

Y ağm urlar yıkar bütün gece


K entin en büyük alanı olan gözlerini
Sabahları yüzündeki sistir
Gemim i bağlayan yatağına
Sokaklarda trafik kilitlenir
Kol kıvrım ından ayrılam azken dudaklarım .

İşte böyle geçti yıllar, daha da geçer belki


Bir insana alışmak, çaya, müziğe, bir filme alışır gibi
İki kişi arasında kendine yer açması bir duygunun.
Turgay Fişekçi 173

Boşluğa kurulan bir yuvadır o


Y ılbaşlarında kestaneli hindilerden
H ayatım a karışan bir hastanenin nöbet odasından
D eniz kıyılarından, kitaplardan taşm an çerçöple
İçinde hayat yum urtası büyütülen.
İçte titiz bir anne gibi
O nu bir toz birikintisi sanıp süpürm e isteği.

İşte böyle geçti yıllar, daha da geçer belki


Boşluğa kurulan o yuvaya taşıdıklarım ızla
Acı ve özlemlerimiz
Geçmiş ve geleceğimiz.

B İR SA B A H ŞA R K ISI

A çıyorum gözümü
K arşım da sen
T oprağın kokusu üzerinde
G eldiğin yollan sorm uyorum .

Mavi bir sabah


Kuş cıvıltılanndan bir taç alnında
O turuyorsun yatağım ın kıyısında
Yüzün yumuşak
B ekler gibi bir öpüşü.

Sessiz bir sabah


G özlerinin pınan n d an çekip alıyorum sözcükleri
Y üreğinde bir sitem var söndürem ediğim
Yaksın istiyorum beni o ateş
T ek sen üzülme.

Ellerin sabah m ahm urluğunda


Bir insan yüreğinde olabilecek tüm duygularla
Şafağın ilk ışıklan gibi beyaz
D okunuyor yanaklarım a
O anda dünyada
Sevgiden başka bir gerçek...
Bugün ağlamayacağım
Yaşadığını düşünerek.
174 Turgay Fişekçi

NAR AĞACI

Y astığında şiirlerle yatan gül!


Yüzünle gelirdi gün ve gece
Çağlayanlar dökülürken şakağından
K um rular serinlerdi boynunun gölgeliklerinde

R astlantı sabahı bir kediydim pencerende


Bir kâse süttü yüzün, doyurdu beni
Pem be soluk, göğsünde kayan çocuk eli
Sevgi yapraklı yıldızlardı gözlerinde

G eceler boyu aştığım yolları boyardı


B aşım da sonsuz göğün deldiği bulutlar
K aranlık, hüzünden m aske
H ayat, aydınlığı olmayan bir ışıktı içimde

G övdesindeki güçten şaşkın nar ağacı!


D um an ve silahlarla yıkılmıştık
Geliş gidişlerin sarstı dünyayı
Y aşam ak, senden uzak olam az artık.
Haydar Ergülen (1956)

"M U TLU EV LİLİK "


- mutlu evlilik vardır dünyada -
karım ın gözleri bal rengi saçları perm a
ben izin verdim güvercinim öyle güzel ki
biz sade yurttaşlarız bayım şimdi olduğu gibi
bir saçın haylaz tellerine takarız m utluluğu
karım bir m elek gibi düş inceliğinde
uzun uzun susar yıllarca konuşm uş gibi
pullarım yıldız yıldız oynaşırken içinde
susar ela gözlerinde engin bir derinliği
düşerim gölgesiz denizlere eririm sanki
bilmenizi isterim ki sayın görüşmeci
tek ve kesin bir yanıtımız var bizim
soruşturm alara dünyaya geleceğe
m utluluk yüzüm üzün olağan rengi
nam uslu ve kurallar çizgisinde insanlarız
yargı evindeymişiz gibi yanıtlayacağız sizi
özgürüz üstelik ciddi bir iştir özgürlük
paranın dolaşım a girmesiyle başlar tarihi
dolaşık özgürlüğün işe yarar bir bölüm ü de
kıvrılıp süzülerek girm ekte cebimize
ah kutsal kardeşliğiniz dünya durdukça dursun
ey çağlayarak dökülen ulu para ırm akları
ey hür dünya gibi dalımıza konan özgürlük
tarih deyince ortak geçmişimizi anımsıyorum
kadınlar kanları pahasına yazarlar tarihi
karım ın tarihi yoktu kanı dökülünceye değin
karım ın yaşı üç gülmeyin üç yıldır evliyiz
üç yıldır iç ve dış düşm anlara karşı
biz kipiyle konuşm anın sevinci içindeyiz
nasıl politik olmayız herşey politik
güncel politika tartışm alarına girmeyiz
seçimlerde oyum uzu atarız en iyisi dem okrasi
gündem im izde varsa yoksa aile politikası
seçimsiz kavgasız saygılı sessiz
geceleri koruyucular alırız yurttaşlık gereği
176 Haydar Ergiilen

güzel göğüslerimiz geniş omuzlarım ızla uyum içindeyiz


yunan tanrıları gibi çılgınca sevişiriz
çocuklar doğururuz züm rüt gözlü bol kirpikli
ruhum uzun aynası kitaplar duvarları süslüyor
hayran gözlerimizi okşam akta boydan boya renkleri
bu kitabın rengi ne hoş filizi yeşil
sana bu renk bir kazak örm eliyim kocacım
trajik bir rom an mı okuyorsun dem ek kış geldi
ilk kar düşm eden koyu giysilere bürünm eli
m ektuplar ailemizin gizli tarihi
deli bir kan akıyor ilk m ektuplarda
'seni alam azsam öldürürüm kendim i'
bunu görmenizi istem ezdim kişiye özel
'seni soyunuk çekecek bir çekici olsaydı
yokluğunda hiç duymazdım özlemini'
m ektuplar çocuk biraz çapkın çokça tarihi
'öyle m utluyum ki seninle bi yağm urum uz eksik
sustuğum uzda şöyle inceden çiseleyen
ilk sinem aların kaçam ak öpüşlerin yağm uru'
aile fotoğrafları kuşaklar boyu kalacak belge
benim saçlarım ortadan ayrık karım ınkiler perm a
bakın şu gülüşün eskimezliğine tarih gelse bozam az
burda kuğulu parktayız önüm üzde kuğular
ha kuğunun boynu ha karım ın inceliği
bense bir sığınak gibiyim olduğum yerde
karım pem be bir gül gibi ilişmiş göğsüme
bunlar karım ın elleri güzel elleri ince
sanki sevgisini katıyor yediğimiz yem eklere
kıyıdaki tabağa uzanan benim elim
sofrayı toplarken yardım ediyorum güvercinime
açıklar mısınız neler karalıyorsunuz böyle
öznesi ölü bir kadın olan ebedi bir aşk mı
boğulm uş bir gençlik mi yatıyor karım ın yüreğinde
işte bayım öm rüm üz tümüyle önünüzde
gülümseyen bir fotoğraf gibi m utlu ve gerçek
son ve m utlak b ir yanıt gerekecek size
dünya ölüm lü dünya bu aşk birgün bitecek
kanm la ben ölüm denen sonsuzluğa düşünce.
Adnan Özer (1957)

T O M U R C U K D U A SI

gam zeler kapısını yüzüme vurm a

dönüp geleceğim nasılsa


kayalar sökerek gerisin geri

kırlangıç yuvasını şerbetle sıva

uçup konacağım nasılsa


kanatlar kırarak gerisin geri

tom urcuk duasını yüz kere sına

solup açacağım nasılsa


yapraklar takarak gerisin geri

Y EN İ SE V D A L IN IN SA B A H I

seher vakti
siliniyor yeryüzünün sürmesi gözünden
kınlıyor gökyüzünün camları
iğneler, ısınklarla dolu
denizin yorgun kolları
şafak

gerdek sabahının pem be gelini


açıyor perdelerini
yellerin çiğden kanatları
ırgalıyor gülleri, zam bakları

uyanıyor delikanlı
düşünü bitirem eden
- aşığım
diyor
- yanığım
savurup göğsünün sapını samanını
Suat Vardal (1957)

G İD İN C E

H er yanım sen kokacaksın ben gidince


buğulu genç kız kokun
saklayıp tütsüleyip duracak yüreğimi

Saçına çiçek takm adan da


çiçekler görürüm saçında
sarı pem be beyaz
gözlerin hep korkuludur biraz

Yalnız hep çiçeklerle süslü başın


ben gidince her yanım sen kokacaksın

T A K IL SIN S A Ç L A R IN A

sevgilim bu gece gel


kırmızı düz pabuçlarını göreyim
uzatırken ayağını açık pencereden

yüreğim beni bırakıp koltuğum da öylece


takılsın saçlarına hemencik
gülüp kaçarken sen
dünyanın en güzel yerlerine
kalayım uçsuz bucaksız saçmalıklarım la bir başıma
gözlerim donup kalsın ardınızdan

sevgilim bu gece gel


gel ve götür yüreğimi
gezdir'dünyanın en güzel yerlerinde
M ehmet Yaş m (1958)

D O K U Z T U T K U Ş İİR İ'N D E N

Üçüncü Şiir

B EN O N D A U M U T S U Z L U Ğ U SE V İY O R U M
soyu tükenen küçük bir balıktır
yüzer kirli sularda
kırılan günışığını takarak
gümüşzırhlı pullarına
yüzer hâlâ.

A kşam ları yakam ozlar yanar


ve aşkın lanetlediği bu beton kentle
alay eder ay
"Petrol artıklarının arasında hâlâ bir aşk yaşar
bir aşk, yalnız, aykırı, yasak
hiçbir silahı yok dünyaya karşı kendini savunacak"
akıntıya yüz çevirerek yüzer
yüzer hâlâ okyanuslara.

Ben onu um utsuzca seviyorum


m utluyum - çünkü hâlâ sevebiliyorum.

D ördüncü Şiir

S E N İN L E D İL E G E L İR SE SSİZ L İĞ İ G E C E N İN
çırılçıplak bir çığlık gibi beni soyar benden
beyaz çarşaflarla, loş ışıklara benzeyen sesin
ve sıcaklığınla, titreyerek
kozalağından çıkar bir kelebek
kanatlanır suda ışıldayan taçyapraklar
savrulur saçların uçar

sevgilim sevgilim sevgilim

K asırgalar koparır ıslak soluğun kasıklarım da


kasıklarım da koşum suz bir kısrak koşar
koşar sana
Ahmet Erhan (1958)

SE V G İL İ

Ç içekler vardı derilmeyi bekleyen


O uçsuz bucaksız kırlarda.
G ökyüzünde ay bakacak göz arardı.
Bir dut ağacı vardı, yüce
H içbir çocuğun üstüne tırmanmadığı.
Testiyi unutm uştuk pencerenin önünde
İçi su doluydu, su soğumuştu.
M asanın üstünde bir dilim ekm ek
Isınlıp bırakılmıştı.
Denizin kıyısında bir mavi tekne
Birbaşına salınıyordu.
G ökyüzü vardı derin,
T oprak göz alabildiğince...

Sonra sen geldin


Çakıllı yoldan geldin, şen şakrak
Bir su gibi kollarım a aktın
N esneler anlam buldu seninle
Benim güleç yüzlü, kara gözlü sevgilim
Saçlarını yüzüne dökerek
Y erleri süpürdün, bahçeyi suladın,
Masayı temizledin...
Ferruh Tunç (1958)

G A R İB A ŞK

Yazardın sen de bu şiiri


konuşsak
götürse sözler yürekte doğan sevinçleri

Sözler mi yürektekini vaftiz edecekti


kim sözler yüzünden aşklar yitirm edi

Yan yana olsak


yani çok uzak
anlardın
bu şiiri

Kükreyen bir gök huluştururuu ovsa bı/ı


savrulan sağanak okşardı ürperen tenimizi

- bilirim kırgınsındır bu yüzden başka kadınlar gibi -

G özlerim de saklayarak ısıtarak yüreğimde


korudum b arbar sözler istilasından çünkü seni

sustum

Dönüşm esin diye sonun başlangıcına ilk sözüm


aklın bize ilişmesin bile sevincimize
gömdüm
o sessiz lahite ikimizi
Sunay Akın (1962)

A Y R IL IK ŞİİR İ

H er satırı
m endireğe dizili karabataklara benzeyen
bir m ektup bırakarak
balıkçı koyundan
sisler içinde uzaklaşan kayık gibi
bir sabah usulca ayrıldın
koynum dan

B ütün yolcularını
boğaz köprüsünün çaldığı
araba vapurunun
boş seferleri
gibi yalnızca rüzgâr
gezinir sensiz
yüreğim de

D urgun bir sudur aslında deniz


ki çocukların
acemi oltalarını denedikleri
kuytu bir iskelenin
tahtaları altına yazdığım
ayrılık şiirini okudukça
dalgalanır.
küçük İskender (1964)

B İR A Y R IL IĞ IN A N A T O M İSİ

dün gece, ağzından ağzıma fışkıran sözcükler


- bir ihanet nüvesi -
ve o gize bürünm üş yaşlı masal kahram anları
ve 'sen sus çocuk!' gag'leriyle süslü tiradlar
ve perde kapandı! artık tiyatrolar hela olacak!

artık aynldık, aşkımız bir rüzgâr gibi geçti!


aşkımız bir günahtı, ve bir yaz günü bitti!
unut sana yazdıklarımı ve unut sevişmelerimizi
m em elerini geri al ve geri ver penisimi

ulan İstanbul! bu bana reva mıdır?


ulan o denli sevmişim, m üstehak m ıdır?
..ktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
rakı içeceğim
intihar edeceğim
kıçınıza kına yakın!

B İR M A R T IY I A Ğ L A T T IN SEN, II

sonra sabaha karşı bir ceren de ölür

benzin istasyonlarına çektiğin


otom obilden akan yeşil yaşlar :
neyin nesi bir sabit aşkın tasviri,
suyun uykusu yok! su rüya işitmez artık!
indirin beni senin yüzünden..

ucuz peynirler, ah kötü şaraplarla


ucuz hüzünler, ah kötü hatıralarla
geçtigeçtigeçti geç'ti öm rüm üz
o zam an keserim ben de kötü kollarımı
ucuz jiletlerle
o zam an inlerim ben de kötü çocuklar
ucuz sevişmelerle
hep bir boka batm ış hokkabaz fırlar
yaralardan
184 küçük İskender

yaralardan lav gelir meni gelir


lav meniye bulanır ihanete dökülür
eskimiş sevgililer bulup geceleri
dövüşürüm sokak sokak
tırnaklarım ı söke söke dirilir ihtiras

sen bir cam kırığısın kalbim e gömülü


ilerliyorsun yavaş yavaş kanatarak
ha varlığın ha bir yangın
ha tem aslar ha bir kuran
farketm edi yağm ur hiçbirimizi!

kaçışacağız içimize
karışacağız sensizce hayat zerrelerine
senin avcunda bir tül ipliği kırıntısı
benim saçlarım da bir güz ikindiciği

karının biri arabesk okuyacak adımıza


içip içip sapıtacak birileri bizim için
sonra., sonra, unutulacağız bir gün
derin bir yorgunluk kalacak yerimizde..

"bir martıyı ağlattın ben bir çocuk


sen bir çocuk intihar eder artık"
Ali Asker Barut (1964)

B ÎR G Ö V D E D E N B ÎR G Ö V D E Y E K A R A N F İL
A K T A R IM I

Biz aşka gelelim


Evet ekmeğimiz küçüldü
Evet bir gün çalışmasak üç gün açız
İyisi mi geceyi sevişerek geçirelim
Yani sam anlıkta coğrafya dersi.

Y eniden çizelim Türkiye haritasını


Bu kez biraz daha koyu mavi gösterelim büyük suları
Dağların am a aynı kalsın rengi
En güzel kahverengi anlatır çünkü ıssızlığı
H er hafta, örneğin değiştirelim başkenti.

E vet yorgunuz, evet yürek deyince


Solgun bir yaprağı gösteriyoruz birbirim ize
H atırla nasıl tanım lam ıştık aşkı
Bir gövdeden bir gövdeye karanfil aktarım ı
Yani birlikte niye yaşamıyalım bu duygusal zamanı.

Ü stüm üzde kanatlarını germ iş dişi bir kartal -


D oruklara çağırıyor erkeğini.

G Ö V E L KUŞ

gece tünedi avucuma


bir kuş garipçe
sardı sevdayı başıma
yaktı yüreğimi can içinde

gövel kuşun kanadı


buğday tenim e değdi
ah kuş kardeş kuş
seni seslemeye ad olaydı

ağacın dalında göz


yeşil çağla
186 A li A sker Barut

acılar çocuğu ozan


yirmi yaşında

ah kuş kardeş kuş


seviyorum bir kız
bu sorumsuz
bu delişm en yaşım da

İR İ A Y R I IR M A Ğ I

Fiyakayla geçiyor denizden yelkovan kuşları.


İskelede sisin bağladığı bir yolcu vapuru -
Biz olsak da kim seler yok
G ünün böyle tenha bir vakti.

G ökyüzünde paçalı iki güvercin -


Sorar bir aşk kırgını;
Y an yana olm ak nedir sence?
Yanım ızda, yörem izde yıkılmış iyi insanlar
Kimin gülmeye gücü var gerçekte.

Üzgün yüzünle akıyor


Ayaklarının altındaki su;
O rda hayatı anlayan bakışınla buluştum ;
Küçük bir bulut, bir bulut daha
D erken dünyanın bütün bulutları
H ep birlikte yağdı gözlerinde.

A dını bilmediğim kır çiçekleri koktu,


Saçlarında biriken rüzgâr;
G üneşin altında o rüzgârı uzun uzun içime çektim
Ve anladım neydi
İki ayrı ırmağı aynı yatakta buluşturan sevgi.
KISA BİYOGRAFİLER

A. Kadir (1917-1985). Şiire Nâzım H ikm et etkisinde başlamasına


karşın, zam anla 1940 toplum cu gerçekçi kuşağının özgün isim lerin­
den biri oldu. İçten bir anlatım la toplum sorunları ve yenik hayatla­
rın acılığını yansıttı. M evlana, H ayyam , Tevfik Fikret gibi yazarları
günüm üz diline aktarm asıyla da tanındı. B ütün şiirleri M utlu Ol-
m a kV a rken adıyla Can Y ayınları'nca yayımlandı.

Ahmed Arif (1927-1991). Doğu A nadolu halkının türküleri, ağıtları,


m asallarıyla beslenen, coşkulu, öfkeli, çarpıcı, derin bir insan sevgi­
siyle yoğrulmuş şiirleriyle çağdaş T ürk şiirinin en büyük ustalarından
biri sayıldı. Cem Y ayınevi'nce basılan tek şiir kitabı H asretinden
Prangalar E skittim , 1992'de otuzuncu basıma ulaşarak T ürkiye'nin
en çok satılan şiir kitaplarından biri oldu.

Ahmet Haşim' (1884-1933). Fransız Sem bolistlerinden etkilenerek


yazdığı şiirlerle çağdaş T ürk şiirinin kurucularından sayılır. Tüm ü
aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerinde hayal gücü ve müzik özelliklerinin
öne çıkıp, anlam ın geri plana itildiği saf bir şiirin en iyi örneklerini
verdi. Şiir kitapları G öl Saatleri (1921) ve Piyale (1926), günüm üzde
B ütün Şiirleri adıyla Can Y ayınları'nca tek bir ciltte toplandı.

Akay, Oğuzhan(1955). 1990'larda "A dam Sanat" dergisinde sürekli


olarak yayımlanan, ironiye dayalı şiirleriyle tanındı. Kitabı Şiir Atı
Y ayınlarından çıktı: Cin A y e tle r (1990).

Akgün, Nahit Ulvi (1918). 1940 lardan günüm üze ulaşan şiir serü­
veninde aşk, günlük hayatın tatlı yönleri, yaşamın türlü durakları gi­
bi tem aları işledi. Kitapları: Üç G önül (1937), Leylâ (1937), Irgat
(1942), Sebep (M. Serpin'le, 1945), Birisi (1955), K aranlıkta B ir
A ğaç (1960), G erçek D üş (1965), E vren Türküsü (1966), Ağaçlar
Uyanınca (1971), E ksilen G ökyü zü (1980), G üneş Açınca (1985).

Akın, Sunay (1962). H em en tüm dergilerde peşpeşe yayım lanan şi­


irleriyle tanındı. Lirizm, ince bir alaycılık ve hüzün şiirlerinin başta
gelen özellikleri oldu. Şiir kitapları Cem Y ayınları'nca yayımlandı:
M akiler (1990), A n tik A c ıla r (1991).
188 Kısa Biyografiler

A k sa l,S a b a h a ttin K u d re t (1920 -1993). 1940'larda günlük yaşam dan


aldığı izlenimleri a n bir söyleyişle yansıtan şiirleriyle tanındı. Sonra­
ki yıllarda düşünceyi yoğunlaştıran söyleyişlere yöneldi. B ütün şiirle­
ri Cem Y ayınevi'nce Şiirler (1988) adıyla yayımlandı.

A lo v a, E rd a l (1952). 1970'lerde çıkış yapan şairler arasında başarı


çizgisiyle kendine özel bir yer edindi. Kavafis, Lorca, N eruda, Guil-
levic gibi şairlerden yaptığı çevirilerle de tanındı. K itapları E n Son
Çıkan Şarkılar (1980), G iz D ö kü m ü (1990).

A ltın e l, S ab ri (1926-1985). A z yazmasına karşın özenli şiir işçiliği,


yalın dili ve şiir çizgisindeki tutarlığıyla tanındı. Yaşam ın bir şiir d e­
neyinden geçirilmesi için çaba gösterdi. Şiir kitapları A dam Y ayınla­
r ın c a yayımlandı. Zam anın Yüreği (1982), Şiirler (1983).

A ltıo k , M etin (1940). Öz ve biçim kaynaşm asının, taze bir duyarlı­


ğın başarı örnekleri sayılan, lirik şiirleriyle tanındı. Şiir kitapları
Gezgin (1976), Yerleşik Yabancı (1981), K endinin A vcısı (1979),
K ü çü k Tragedyalar (1981), İp e k ve Kılabtan (1987) Gerçeğin Ö te
Yakası (1990), Süveyda (1991).

A n d ay , M elih C e v d e t (1915). "G arip" akımı kurucularından.


1956'ya dek, açık, anlam ını kolay ileten, güçlü, kimileri belleklere
kazınmış şiirler yazdıktan sonra şiir anlayışını tüm üyle değiştirerek
kapalı, yoğun, derinlikli, zam an zam an felsefeye yaslanan, düşünsel
ağırlıklı bir şiire yöneldi. B ütün şiirleri A dam Y ayınları'nda 6 kitap­
ta toplandı: R ahatı Kaçan A ğ a ç (1985), K ollan Bağlı Odysseus
(1985), Teknenin Ö lüm ü (1985), Ö lüm süzlük A rdında Gılgamış
(1982), Tanıdık D ünya (1984), G üneşte (1989).

A n b u m u , O rh o n M u ra t (1920-1989) Senaryo yazarı, oyuncu ve


film yönetm eni olarak tanındı. Güçlü bir alaycılık taşıyan çoğu kısa
şiirleri ağızdan ağıza yayıldı. B ütün şiirleri, A dam Y ayınları'nca B u ­
ru k D ünya (1985) adıyla yayımlandı.

B a ru t, A li A sk e r (1964). "A dam Sanat" dergisinde sürekli yayımla­


nan şiirleriyle kendinden önceki şiir ustalannı iyi özümsemiş, rahat
söyleyişli bir şair olarak tanındı. İlk kitabı Rüzgârla D olu (1992)
A dam Yayınları arasında çıktı.

B atu r, E n is (1952). 1970'lerde yenilikçi bir şiirin temsilcisi olarak ta­


nındı Şiirlerinin yanı sıra denem eleri ve çıkardığı dergilerle de kuşa­
Kısa Biyografiler 189

ğının başta gelen isim lerinden biri oldu. Şiir k ita p la rı: E ros ve Hga-
des (1973), B ir Ortaçağ Yalnızlığı (1973), N il (1975), A ra K itab
(1976), İblise G öre İncil (1979), K andil (1981), Tuğralar (1985),
G ri D ivan (1990) K om a Provaları (1990), P erişey (1992).

Behram, Nihat (1946). 1970'lerde siyasal içerikli şiirleriyle tanındı.


Şiir kitapları : H ayatım ız Üzerine Şiirler (1972), Fırtınayla, Borayla
D enenm iş Arkadaşlıklar (1974), D övüşe D övüşe Y ürünecek (1976),
H ayatı Tutuşturan A cıla r (1978), Irm ak Boylarında Turaç Seslerin­
de (1980), Savrulm uş B ir Ö m rün G ünlerinde (1982), Y in e de G ü­
lü m seyerek (1987).

Behramoğlu, Ataol (1942). Yalın söyleyişlerle, toplum ve bireye


ilişkin ilerici düşüncelerin şiirini yakalam aya çalıştı. Şiirlerinin yanın­
da, çevirileri, yayımladığı dergiler ve yazdığı eleştiri yazılarıyla da
kuşağının başta gelen yazarlarından biri oldu. Tüm şiirleri A dam Y a­
y ın ların ca Uç kitapta toplandı B ir G ün M utlaka, Yaşadıklarımdan
Öğrendiğim B ir Ş e y Var, K ızım a M ektuplar.

Berfe, Süreyya (1943). Konuşm a dilinden yola çıkarak, ironiyle bes­


lediği, kendisi ve çevresiyle sürekli hesaplaşan, içtenlikli şiirleriyle
tanındı. B ütün şiirleri U fkun Dışında (1985) adıyla yayımlandı. Şiir
Çalışmaları adlı yeni kitabı Can Y ayınlan 'ndan çıktı.

Berk, tlhan (1918). Y aptığı başanlı biçim denem eleriyle çok çeşitli
anlayışlarda ürünler vererek çağdaş T ürk şiiri içinde kendine özgü
bir yer edindi. Çarpıcılık ve şaşırtıcılık şiirlerinin değişm eyen özelliği
oldu. A dam Y ayınlan'nca yayım lanan bütün şiirleri şu kitaplarda
toplandı: G ünaydın Yeryüzü (1982), Galile D enizi (1982), Â şıka n e
(1982), A tla s (1987), K ü l (1992), D en iz Eskisi-Şiirin G izli Tarihi
(1982), D elta ve Ç ocuk (1984), Galata (1985), G üzel Irm a k (1988),
Pera (1990).

Berköz, Egemen (1941). A lçak sesli bir konuşm a tonuyla yazdığı,


İzlenimci özellikler taşıyan şiirleriyle tanındı. K itaplarından yaptığı
seçme şiirleri Yalnız ve B irlikte (1985) adıyla A dam Y ayınlan'nda
yayımladı.

Birsel, Salflh(1919). H alk şiirine yaklaşan yalınlığı, konularına hoş­


görülü. ve ince alaylı yaklaşımıyla dikkat çekti. Asıl ünlenmesi
1970'lerde yayım lanan denem e kitaplarıyla oldu . B ü tü n Şiirleri A da
Y ayınlan'nca yayımlandı.
190 Kısa Biyografiler

Cansever, Edip (1928-1986). İnsanın iç dünyasında ve yaşamın çeşit­


li alanlarında anlatılam ayan, anlatılam adan kalan şeyleri yakalayıp
başarıyla şiirleştirdi. G enellikle uzun soluklu, çok sesli şiirler yazdı.
K urduğu şiir dünyasının benzersizliğiyle tanındı. Ö lüm ünden sonra
bütün şiirleri A dam Y ayınları'nca iki ciltte toplanarak yayımlandı:
Y erçekim li Karanfil, Şairin Seyir D efteri.

Cemal Süreya (1931-1990). Yazdığı her şiir büyük ilgi toplayarak


dönem inin başta gelen şairlerinden biri sayıldı. Şiirin sınırlarını ge­
nişleten, özgün imge dünyasıyla dönem ini ve sonraki kuşakları
önem li ölçüde etkiledi. B ütün şiirleri Can Y ayınları'nca Sevda Sözle­
ri adıyla yayımlandı.

Cengiz, Metin (1953). Dile önem veren, geleneğe bağlı, başkaldırı


şiirleri yazdı. Kitapları: B ir Tufan Sonrası (1988), B ü y ü k Sevişm e
(1989), Z ehrin d e A çan Z a m b a k (1991).

Cengizkan, A li (1954). 1970'lerin ikinci yarısında "Türkiye Yazıla­


rı","T ürk Dili" vb. dergilerde yayım lanan şiirleri ve şiir üstüne yazı­
larıyla tanındı. K itapları Şenlere (1980), Ç ocuk Ö m rüm üz (1982),
Y unan Dosyası (1983), Yürüyüşler ve D uruşlar (1984), Bağım lı Şiir
(1986), A nkara A nkara G üzel A nka ra (1987).

Cumalı, Necati (1921). 1940'larda sevgi, sevinç, özlem gibi bireysel


konularla çağın toplum sal sorunlarını birlikte ele alan yalın anlatımlı
lirik şiirleriyle tanındı. B ütün şiirleri Can Y ayınları'nca iki cilt olarak
yayımlandı: A şkla r Yalnızlıklar (1985), K ısm eti Kapalı G ençlik
(1986).

Çankaya, Erol (1953). 1970'lerde siyasal içerikli şiirleriyle tanındı.


K itapları Bilgi Y ayınevi'nde C ehennem B iziz (1976), A dam Y ayın­
la rın d a A sıl A d ı G ökyüzü. (1985).

Çapan, Cevat ( î 933). Y unan, İngiliz, A m erikan, Rus vb. ülkelerin


şairlerinden yaptığı çevirilerle yaygın bir üne erdikten sonra olgun­
luk dönem inde yayımladığı kendi şiirleriyle de şiirin ustası olduğunu
kanıtladı. A dam Y ayınları'nca yayım lanan şiir kitapları: D ön G üver­
cin D ön (1985), D oğal Tarih (1990).

Çelebi, Asaf Halet (1907-1958). Çok iyi bildiği eski edebiyat ve


İran edebiyatının etkisiyle, konularını eski Doğu uygarlıkları ve m a­
sallarından alan egzotik şiirleriyle tanındı. 1940'lardaki şiirde yeni­
Kısa Biyografiler 191

leşme hareketine de katıldı. B ütün şiirleri O m M ani Padm e H um


adıyla A dam Y ayınları arasındadır.

Ç elik, M üslim (1952). 1980'lerde folklordan kaynaklanan şiirleriyle


tanındı. Şiirleri Cem Y ayınevi'nce yayımlandı: Peryavşan (1989), İh ­
barlı G ü l( 1991).

Ç olak, V eysel (1954). 1970'lerde çeşitli dergilerde yayım lanan siya­


sal içerikli, yüksek sesle söylenen şiirleriyle tanındı. K itapları Terin
Yaktığı B ir Yaradan (1978), G ünlerin Yağm urunda (1980), A ş k o l­
sun (1982), Ö tesi Yar (1985), F otoğraf A rkalıkları (1985), Ö lüler
D iyaloğu (1988).

D ağ larca, F azıl H ü sn ü (1914). Sayısı elliyi geçen kitabıyla 20. yüzyıl


T ürk şiirinin en üretken şairi. 1935'de yayım lanan ilk kitabı Havaya
Çizilen D ünya ve ardından Ç ocuk ve A lla h (1940) ile kişiliği ve şiiri
çevresinde uyandırdığı ilgi günüm üze dek sürdü. Şiirlerinde mağara
devri insanlarından günüm üz insanına dek, kişioğlunun iç ve dış dün­
yasını çok yönlü davranış ve çatışm alarıyla, kendine özgü, benzersiz
anlatımıyla işledi. Başlıca kitapları: Daha (1943), Çakırın Destanı
(1945), Toprak A n a (1950), A ç Yazı (1951), Â sû (1955), Türk O l­
m a k (1963), H aydi (1968), H o ro z (1977), N ötron B om bası (1981),
Uzaklarla G iyinm ek (1990).

D a m a r, A rif (1925). 1940 toplum cu şairler kuşağı içinde yoğun içe­


rikli, biçimde titiz şiirleriyle tanındı. Toplu şiirleri Can Y ayınlan'nda
iki cilt olarak yayımlandı: A lıcı K uşu Kardeşliğin, A y Kar Toplam az
ki. Yeni şiirleri Onarırken K endini (1992) adıyla V arlık Yayıne-
vi'nde çıktı.

D em iraslan , İlh a n (1928-1980). Ö nceleri çocukluk anılarının ve


gençlik yıllarının dünyasını yansıttığı şiirleriyle tanındı. Sonraları dü­
şünce şiirine geçtiği görüldü. Şiir Kitapları: İncir A ğacı (1952), Eller
E km eğe D oğru (1958).

D ıra n a s, A h m e t M u h ip (1908-1980). Batı şiiriyle geleneksel Türk


şiirini ustaca değerlendirdiği ince duyarlıklı şiir evreniyle tanınır.
"Fahriye A bla", "K ar", "Olvido" gibi az sayıda şiiri büyük yaygınlık
kazandı. T ek şiir kitabı Şiirler 1974'de yayımlandı.

D u rb a ş, R e fik (1944). 1960'larda şiir yayımlamaya başlayan kuşağın,


seçkinleşen şairlerinden biri oldu. Y oksul kent insanlarının yaşamını
192 Kısa Biyografiler

yansıtm adaki başarısıyla tanındı ve yaygınlaştı. T oplu şiirleri 1992'de


Papirüs yayınlarınca beş kitapta toplandı.

E lo ğ lu , Metin (1927-1985). K endine özgü çarpıcı, şaşalatıcı şiirlerin­


de yoksul kent yaşamını, sokak aralannı, kendi sözcükleri, başkaldı­
rısı ve keskin yergi gücüyle yansıttı. 1960 sonrasında ise şiiri kapalı
bir çizgiye kaydı. K itapları A dam Y ayınlan'nca yayımlandı: Yine
(1982), Şiirce (1982), H ep (1982), Ö nce K adınlar (1984).

Ergülen,Haydar(1955). 1981'de "G österi" dergisince düzenlenen şi­


ir yarışm asında kazandığı ikincilik ödülüyle tanındı. K itaplan: Karşı­
lığını B ulam am ış Sorular (1982), Sırat Şiirleri (1991), S o kak Prensesi
(1991).

Erhan, Ahm et (1958). 1976'da, daha onsekiz yaşında yayımlamaya


başladığı şiirleriyle güçlü bir şair olarak tanındı. Büyük ilgi uyandı­
ran ve tartışm alara neden olan ilk kitabı A lacakaranlıktaki Ü lke'den
(1981) sonra artard a kitaplar yayımladı. B ütün şiirleri 1984'de Kuş
Kanadı K alem Olsa adıyla tek ciltte toplandı. A rdından Ö lüm N e d e­
n i B ilinm iyor ve D en iz U nutm a A d ın ı (1992) yayımlandı. K itaplar
Bilgi Y aym evi'nce yayımlanıyor.

Eyuboğlu, Bedri Rahmi (1913-1975). T ürk resim sanatının başta ge­


len isim lerindendir. H alk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri başarıy­
la kullandığı, yalın, aydınlık şiirleriyle tanındı. 1941'den başlayarak
yayımladığı çeşitli şiir kitapları Bilgi Y ayınlan'nda D ol Karabakır
D o l (1974) adıyla tek ciltte toplandı.

Ferhad, H üseyin (1954). 1970'lerin sonlarında "Sanat Emeği" dergi­


sinde yayımlanan şiirleriyle tanındı. T ürkm en topluluklarının kültü­
rel zenginliklerini şiire taşıdı. K ita p la rı: D en iz Çobanları (1982). Ve
Y ü rüdük G ecenin A teşleri İçinden (1983).

Fişekçi, Turgay (1956). 1970'lerin sonlarında "Sanat Emeği" dergi­


sinde yayım lanan şiirleriyle tanındı. Kimi şiirleri "Yeni T ürkü" top-
luluğunca bestelenerek, plaklaştı. K itapları: Karda Işıltılar (1981).
K uşkuluyum Yaşadığımdan (1983), Y itik Bahar (1989).

Gülten Akın (1933). 1950'lerde bireysel duygulara ağırlık veren in­


celikli bir şair olarak dikkat çekti. 1970'lerde toplum sal sorunlara yö­
nelip, halkın acılarını yansıtan şiirleriyle büyük bir âtılım yaptı. K a­
dın duyarlılığının, analığın yapıcı öfkesini yansıttı. B ütün şiirleri
Kısa Biyografiler 193

A dam Y ayınları'nca yayımlandı: Seyran (1992), Sevda Kalıcıdır


(1991).

Günçe, Ergin (1938-1983). İkinci Yeni şairlerinden öğeler taşıyan şi­


irlerinde kendine özgü, bir renk ve imge dünyası yarattı. Çocukluk
dünyasından, doğadan çıkarılmış ilginç ve özgün im geler şiir dilinin
başlıca özellikleridir. Ö lüm ünden sonra bütün şiirleri Can Yayınla­
rın c a Türkiye K adar B ir Ç içek (1986) adıyla yayımlandı.

Halim Şefik (1913-1990). 1940'larda şiir yayımlamaya başlamış ol­


m asına karşın, ilk ve tek kitabı O topsi ancak 1984'de A dam Yayınla­
r ın d a yayımlandı. Gezici kitap satıcılığının yanısıra renkli kişiliği ile
de tanındı.

İlgaz, Rıfat (1911). 1940'larda ortaya çıkan toplum cu gerçekçi şiir


kuşağının başta gelen isim lerindendir. insan sevgisini, insanlar için
duyduğu kaygıları, ince bir yergi ve um ut dolu bir geleceğe duyduğu
inançla yansıtan bir şiir dünyası kurdu. Yaşam koşullarının zorlam a­
sıyla yöneldiği gülmece yazarlığında da H ababam Sınıfı romanıyla
büyük üne kavuştu. Şiir Kitapları: Y arenlik (1943), S ın ıf (1944), Y a­
şadıkça (1947), D evam (1953), Ü sküdar'da Sabah O ldu (1954), So­
lu k Soluğa (1962), Karakılçık (1969), U zak D eğil (1971), G üverci­
nim U yur m u? (1974), K ulağım ız K irişte (1983).

Irgat, Cahit (1916-1971). T iyatro oyuncusu olarak tanındı.


1940'lardaki toplum cu gerçekçi şiir akımı içinde yer aldı. K ötüm ser
ve öfkeli bir bakışla toplum ve dünya sorunlarını işledi. B ütün şiirle­
ri A dam Y ayınları'nca Irg a tın Türküsü adıyla yayımlandı (1991).

tlhan, Attilâ (1925). 1950'lerde toplum cu kaygılarla bireyci kaygıla­


rın iç içe işlendiği, yepyeni imgeler, yeni biçimlerle yazdığı şiirleriyle
büyük üne kavuştu. G ünüm üze dek şiiri üstündeki ilgi azalm adan
sürdü. Şiir kitapları Bilgi Y ayınevi'nce yayımlanıyor: D uvar (1948),
Sisler Bulvarı (1954), Y ağm ur Kaçağı (1955), B en Sana M ecburum
(1960), Bela Çiçeği (1962), Yasak S evişm ek (1968), T utuklunun
G ünlüğü (1973), B öyle B ir S e vm ek (1977), E lde Var H üzün (1982),
K orkunun Krallığı (1987), A y rılık Sevdaya D ahil (1992).

İnce, özdem ir (1936). Yalın anlatım lı, oturm uş bir dil ve söyleyişin
egem en olduğu çoğul anlamlı şiirlerinin yanısıra, şiir üstüne kuram ­
sal yazıları ve şiir çevirileriyle de tanındı. Şiir kitapları: Kargı (1963),
194 Kısa Biyografiler

Tutanaklar (1967), Kiraz Z am anı (1969), Karşı Yazgı (1974), R üzgâ­


ra Yazılıdır (1979), E lm anın TariHi (1981), K en tler (1981), Yedi
D eryalar G eçsen (1983), Siyasetnam e (1984), E sk i Şiirler (1985),
H ayat Bilgisi (1986), Zorba ve O zan (1987), Başak ile Terazi (1989),
Burçlar Kuşağı (1989), C anyelekleri Tavandadır (1989), G ündökü-
' m ü (1991).

K u tla r,O n a t (1936). Ö ykü ve denem e yazarlığının yanı sıra renkli,


betimleyici bir dille yazdığı şiirleriyle de ilgi çekti. Şiir k ita p la rı: Pe-
ralı B ir A ş k İçin D ivan (1981), U nutulm uş K e n t (1986).

k ü ç ü k tsk e n d e r (1964). "A dam Sanat" dergisinde sürekli yayımla­


nan şiirleriyle tanındı. A tak, sivri dilli, hırçın kişilikli şiirlerine haya­
tın bütün pisliklerini sokabilm eyi başardı. Şiirlerinin yanı sıra med-
yatik çıkışlarıyla da ilgi uyandırdı. Şiir K ita p la rı: G özlerim Sığm ıyor
Y üzü m e (1988), E rotika (1991), Y irm i5A pril (1993), Periler Ö lür­
k e n Ö zür D iler (1994).

K ü leb i,C ah it (1917). H alk şiirine yaslanan lirik bir anlatım la çağdaş
duyarlıkları işleyen şiirleriyle tanındı. B ütün akım ların dışında kal­
m asına karşın, çağdaş T ürk şiiri içinde kendine özgü bir yer edindi.
20. yüzyıl T ürk şiirinin en sevilen şairlerinden biri oldu. Çeşitli dö­
nem lerde yayım lanan k ita p la rı: A d a m ın B iri (1946), R üzgâr (1949),
A ta tü rk K urtuluş Savaşı'nda (1952), Yeşeren O tlar (1954), Süt
(1965), Şiirler (1969) ve Yangın (1980), bir araya toplanarak B ütün
Şiirleri (1982) adıyla A dam Y ayınları'nca yayımlandı.

M eh m ed K em al (1920). 1940'lı yılların toplum cu şairleri arasında


yer aldı. Kendine özgü yalın söyleyişiyle kuşağının öbür şairlerinden
ayrıldı. Sonraları gazeteci yönüyle tanındı. B ütün şiirleri T üken m ez
(1990) adıyla yayımlandı.

M üfit,M ehm et(1952). Lüm pen dünyasını yansıtm aya çaltştığı şiirle­
riyle dikkat çekti. K ita p la rı: İstanbul'un A ğ ır Sultanları (1984), T ek­
k e d e Bahar (1986).

N flzım H ikm et (1901-1963). T ürkiye'de serbest nazmın ilk uygulayı­


cısı ve çağdaş T ürk şiirinin öncüsü. 1920'lerde gittiği R usya'da Ma-
Kısa Biyografiler 195

yakovski'nin şiiriyle tanışm asıyla yöneldiği özde toplum cu, biçimde


de serbest nazımlı yeni şiiri günüm üze dek etkisini sürdürdü. Şiirinin
yanısıra siyasal düşünceleri ve özel hayatıyla da sürekli kam uoyunun
gündem inde kaldı. 1938-1950 arasını cezaevinde, sonraki yaşamını
da yurt dışında geçirdi. D ünya çapında 20. yüzyılın en büyük şairleri
arasında anıldı. Şiirinin yanısıra oyun, rom an, öykü, masal, vb. tü r­
lerde de ürünler verdi. B ütün Eserleri 1988-1992 yılları arasında
A dam Y ayınlan'nca 29 ciltte toplandı.

Necatigil, Behçet (1916-1979). O rta sınıf insanların başından geçen


olaylan, ev-aile-yakın çevre üçgeni içinde anlatan şiirleriyle tanındı.
Kimi biçim araştırm asına giriştiği şiirleri yadırgansa da geniş çevre­
lerce sevilen bir şair oldu. Ö lüm ünden sonra B ü tü n Eserleri Cem
Y ayınevi'nce basıldı.

Oktay, Ahmet (1933). Toplum cu anlayışla İkinci Y eni akımını bağ­


daştırm aya çalıştığı şiirleriyle tanındı. Şiir kitapları: G ölgeleri K u l­
lanm ak (1963), H er Y ü z B ir Ö ykü Yazar (1964), Dr. Kaligari'nin
D önüşü (1966), Sürgün (1979), Sürdürülen B ir Şarkının Tarihi
(1981), Kara B ir Zam ana A lın lık (1983), Y o l Ü stündeki S em ender
(1987).

OrhanVeli (1914-1950). Ö ncülüğünü yaptığı "G arip" akımıyla Türk


şiirinde ölçü, uyak, imge, ses, müzik vb. kuralları tüm üyle kaldırıp
şairaneliğe sırt çeviren, sokaktaki adam ı ön plana çıkararak çoğunlu­
ğa seslenen yeni şiir anlayışının kurucusudur. 1940'h yıllarda şiirleri
ve yaşam biçimiyle büyük yaygınlık kazanan O rhan Veli, genç yaşta
Ölümüne karşın ününü günüm üze dek sürdürdü. Şiirleri ülkemizin
en çok satılan şiir kitapları arasında yer alır. Şiir kitaplarının toplan­
dığı B ütün Şiirleri A dam Y ayınlan'nca yanlışlarından arındırılarak
yeniden yayımlanmıştır.

Özdemir Asaf (1923-1981). 1950'lerde duygu ve düşüncelerin yo-


ğunlaştırıldığı, kısa, bilgelik taşıyan şiirleriyle tanındı. Ö lüm ünden
sonra A dam Y ayınlan'nca basılan kitapları geniş okur kesimlerince
sevilir ve aranır oldu. B ir Kapı Ö nünde (1982), Y alnızlık Paylaşıl­
m a z (1982), B enden Sonra M utluluk (1984).

ö ze r, Adnan (1957). 1970'lerin sonlarında "Sanat Emeği" dergisin­


de yayım lanan şiirleriyle tanındı. Ö nceleri Trakya halk kültürü öğe­
lerinin yansıdığı şiirlerinde sonralan Latin A m erika kültürünün izle­
ri görüldü. Kitapları: A te şli Kaval (1981), Çıngırağın Ö lüm ü (1983),
196 Kısa Biyografiler

R üzgâr D urdurm a Takvim i (1985).

Ö z er, K em al (1935). İlk üç kitabında biçime aşırı düşkün bir şairken


1970'lerde toplum sal sorunları yalınlıkla işleyen bir şiir geliştirdi.
B ütün şiirlerinden seçm eler Can Y ayınları'nca Çağdaş ve B oyun E ğ ­
m eyen (1985) adıyla yayımlandı.

P ir h a s a n ,B a r jj(1951). 1970'lerde "Yeni D ergi", "M ilitan" ve "Sa­


nat Em^ği" dergilerinde yayım lanan şiirleriyle tanındı. K itapları
A dam Y ayınları'nca basıldı : Tarih K ö tü d ü r / İm zasız E l Yazılan
(1985).

R ifa t,O k ta y (1914-1988). "G arip" akımı kurucularından. Şiir üzeri­


ne giriştiği araştırm alar sonucu çok çeşitli kaynaklara yaslanan ama
hepsinde de başarıyla sonuçlandırdığı ürünler ortaya koydu. B ütün
şiirleri A dam Y ayınlan'nda 6 kitapta toplandı: Yaşayıp Ö lm ek, A ş k
ve A va relik Üzerine Şiirler (1982), Elleri Var Özgürlüğün (1982),
Çobanıl Şiirler (1983), D enize D oğru K onuşm a (1982), D ilsiz ve
Çıplak (1984), Koca B ir Y a z (1987).

S aba, Z iy a O sm an (1910-1956). C um huriyet dönem inin başlangıç


yıllarındaki şiir akım larından Yedi M eşale topluluğu içinde yer aldı.
Şiirlerinde iyimser, aydınlık, sevgi dolu, kendi kabuğunda küçük bir
dünya yansır. Şiir Kitapları: Sebil ve G üvercinler (1943), G eçen Z a ­
m an (1947), N efes A lm a k (1957).

S ait F a ik (1906-1954). T ürk yazınında öykü türünün akla gelen ilk


adı ve en önem li T ürk öykücüsü. Sıradan insanların iç dünyalarını,
yaşantılarını, denizi ve bütün doğayı, insancıl bir yaklaşımla anlattı.
Ö ykülerinin yanı sıra, bütün şiirlerini topladığı Şim di Sevişm e V akti
(1953) adlı bir kitabı var.

T am er, Ü lk ü (1937). Çağrışım larla yüklü duru bir anlatım , kendine


özgü imge evreni ve yoğun bir duyarlıkla kurduğu şiir dünyasıyla k a ­
palı şiir anlayışının kusursuz örneklerini verdi. Toplum sal sorunlara
yönelirken de şiirinin düzeyini düşürm edi. Toplu şiirleri Yanardağın
Ü stündeki K uş (1986) adıyla Can Y ay ın ların ca yayımlandı.

T a n p ın a r, A h m e t H a m d i (1901-1962). Şiirlerinden çok, geçmişle


bugün, D oğu'yla Batı arasındaki ilişkileri araştırdığı rom an, öykü ve
denem eleriyle tanınır. Z am an, acı, ölüm, varlık gibi tem aları işlediği
şiirlerini 1961'de Şiirler adıyla tek bir kitapta topladı.
Kısa Biyografiler 197

Tanyol, Tuğrul (1953). 1980'lerde şiirleriyle, şiir üstüne yazı ve ko­


nuşm alarıyla tanındı. K ita p la rı: E linden Tutun G ünü (1983), A ğ u s­
tos D ehlizleri (1985).

Tarancı, Cahit Sıtkı (1910-1956). Yaşam , aşk ve ölüm tem alarını iş­
lediği, dilin olanaklarını başarıyla kullandığı şiirlerle tanındı. D ört şi­
ir kitabı birarada 1983'den bu yana Can Y ayınlan'nca B ü tü n Şiirleri
adıyla yayımlanıyor.

Telli, Ahmet (1946). 1970'lerde siyasal içerikli şiirleriyle tanındı.


K ita p la rı: Yangın Yıllan (1979), H üznün isyan O lur (1979), D ö vü ­
şen A nlatsın (1980), Saklı Kalan (1981), Su Çürüdü (1982), B elk i Y i­
ne Gelirim (1984).

Tunç, Ferruh (1958). 1990'larda "A dam S anat' dergisinde şiirleri


görülm eye başlandı. H enüz kitabı yok.

Turan, Güven (1944). Şiir geleneğimizin oldukça dışında, içe döıiük


bir dünyanın düşünce ve izlenim lerini yansıtan şiirleriyle tanındı. Şi­
ir kitapları: Güneşler... Gölgeler... (1981), Peş (1982), Sevda Y o ru m ­
lan (1990).

U çan, E rcüm ent (1928-1996). Hayal gücüne ve soyutlamalara yaslanan


şiir evreniyle tanındı. Şiir Kitapları: Cümbüşcübaşı (1958), E t (1960), K u­
yuda Y usuf (1962), Avlanırken Bir Korku (1967), Albatros A d ı Bir Gün
Gelecek (1971), Geçmiş Zaman Tevellüdü (1988), Ziba Sokağı (1991).

Uyar, Turgut (1927-1985). U zun soluklu, yücelik duygusu veren, yo­


ğun ve görkem li şiirleriyle, 1950-1980 arası T ürk şiirinin önde gelen
şairlerinden biri oldu. B ütün şiirleri 1984'te Can Y ayınları tarafın­
dan B ü y ü k Saat adıyla tek bir ciltte toplandı.

Uyaroğlu, İsmail(1948). 1970'lerde siyasal içerikli şiirleriyle tanındı.


T oplu Şiirleri Can Y ayınlan'nca b a sıld ı: A teşin İçinden (1985).

Vardal, Suat (1957). 1970'lerin sonlarında "Sanat Emeği" dergisin­


de yayımlanan şiirleriyle tanındı. Birey-toplum ve yakın çevre ilişki­
lerini başarıyla işledi. K itaplan: B iz G ene Yanyana (1981), Yorulur
Ö lüm lü G özleri (1983).

Yahya Kemal (1884-1958). Klasik Divan şiirine, Batı şiirinin özellik­


lerini katarak T ürk şiirinde çığır açmış şairlerden biridir. A ruz ölçü-
198 Kısa Biyografiler

siiyle yazmasına karşın şiir dilini yalınlaştırm ada gösterdiği başarıyla


kendinden sonraki şairlere yol gösterdi. Şiirleri ölüm ünden sonra ki­
taplaştırıldı: K en d i G ö k K u b b em iz (1961), E sk i Şiirin Rüzgârıyla
(1962), R ubailer ve H ayyam R ubailerini Türkçe Söyleyiş (1963), B it­
m em iş Şiirler (1976).

Y a sar, İzze t (1951). 1970'lerde "Yeni Dergi" ve "B irikim "de çıkan
şiirleriyle tanındı. K itapları Kanama (1974), Y en i K uş Bakışı
(1979), Ölü K itap (1983).

Y aşın, M eh m e t (1958). K ıbns T ürk şiirinin başta gelen isimlerinden


biri olan M ehm et Yaşın 1983'de yayım lanan ilk şiir kitabı Sevgilim
Ö lü A s k e r ile geniş yankı uyandırdı. A rdından Işık M erdiven (1984)
ve Pathos (1990) yayımlandı. Bütün kitapları Cem Y ayınlan'nca ya­
yımlandı.

Y avuz, H ilm i (1936). M odern şiirden ve geleneksel kültürden da­


mıttığı, sözü en aza indiren, duygu ve düşüncelerin yoğunlaştırıldığı
şiirleriyle tanındı. T oplu şiirleri Can Y ayınlan'nca H ü zü n k i E n Ç ok
Yakışandır B ize adıyla yayımlandı.

Y ücel, C an (1926). 1940'larda şiire başlamış olmasına karşın asıl


ününü 1970'lerde yayım lanan siyasal şiirleriyle kazandı. Konuşm a
diliyle sözcük oyunlarını kullanm adaki başarısı ve keskin yergi gü­
cüyle, çağdaş T ürk şiirinin çok sevilen, benzersiz şairlerinden biri ol­
du. B ütün şiirleri Papirüs Y ayınlan'nca yayımlanıyor: Yazm a-Sevgi
Duvarı, B ir Siyasinin Şiirleri, Ö lüm ve O ğlum -G ökyokuş, Rengâ-
henk, Canfeda.

Z arifo ğ lu , C a h it (1940-1987). G izem sel eğilimleri, geçmişe, gelene­


ğe dönük havası ve öykülem eye ağırlık veren şiiriyle İkinci Yeni akı­
mı içinde özgün bir yer edindi. Şiir kitapları: İşaret Çocukları (1967),
Y ed i G üzel A d a m (1973), M enziller (1977).
İÇ İN D E K İL E R

SUNU 7

AHMET HAŞİM (1884-1933)


Karanfil 9
Parıltı 9
Havuz 9

YAHYA KEMAL (1884-1958)


Erenköyü'nde Bahar 10
Özleyen 10
Geçmiş Yaz 11

NÂZIM HİKMET (1901-1963)


Kanma Mektup 12
Saat 21-22 Şiirleri 13
Rubailer 14
24 Eylül 1945 15
*** 15
Meşgale 16
David Oystrah'a Mektubumdur 17
*** 17
*** lg
Severmişim Meğer 18

AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)


Hatırlama 22
Mavi, Maviydi Gökyüzü 22
Sabah 23

SAİT FAİK (1906-1954)


O ve Ben 24
Bir Masa 24
Kırmızı Yeşil 25

ASAF HÂLET ÇELEBİ (1907-1958)


Mariyya 26
Mariyya 26
Kunâla 27

AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)


Fahriye Abla 28
Büyük Olsun 29
Yaz Göç Ediyor 29

CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)


200

Affet Bizi Lamba 30


Değişik 30
Misafir 30
Biz Nerdeyiz Sevgilim? 31
Desem ki 31
Adaya Davet 32

ZİYA OSMAN SABA (1910-1957)


Nişanlılık 33

RIFAT İLGAZ (1911)


Leylaklarını Anlatıyorum 34
Gidişini Anlatıyorum 34

BEDRİ RAHMİ EYUBOĞLU (1913-1975)


Çakıl 35
Sitem 35
Karadut 36
Keklik Şimali 36

HALİM ŞEFİK (1913-1990)


Kız 37
Kuzu Kestanesi 37

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914)


Ulaşmak 38
iki Dil 38
Konuşmalar 39
Yabancılar 39
Ağırlık Dışı 39
Mutluluk 39
Çok Olmak 39
Sevgicek 40

ORHAN VELİ KANIK (1914-1950)


Anlatamıyorum 41
İstanbul İçin 41
Cânân 41
Iş Olsun Diye 42
Yatağım 42
Eski Karım 42
Sevdaya mı Tutuldum? 42

OKTAY RİFAT (1914-1988)


Seni İniyorum 42
201

Bir Aşka Vuran Güneş 43


Karıma 44
Eski Zaman Âşığı 44
Çağrı 45
Koku 45

MELİH CEVDET ANDAY (1915)


Sevincin Yarısı 46
Yıldız 46
Sevincim 47
Seni Düşünüyorum 47
Sevi 47
Sevda Rüzgârı 48

BEHÇET NECATİGİL (1916-1979)


Gizli Sevda 49
Sevgilerde 49
Köprü 50
Aşk Duyarlığı 50
Yüz Yazmak 51

CAHİT IRGAT (1916-1971)


Bütün Şehir Şahittir 52
Rüzgârlar Boyu 52
Sesten Öfkeden Öte 52

A. KADlR (1917-1985)
Ve Sanki 54
Benim En Küçük Hakkım 54

CAHlT KÜLEBl (1917)


Güzelleme 56
Dişi 56
İstanbul 57
Sevda 57
Bilinmeyen 58
Hikâye 58

Il h a n b e r k (1918)
Ben Senin Krallığın Ülkene Yetiştim 60
Oltu Taşı 60
Aşkla Ölüm 61
Gri Sevgili 61
"Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar" 62
Haziran 62
202

NAHtT ULVl AKGÜN (1918)


Melahat'a 63
Birisi 63

SALÂH BİRSEL (1919)


Yılgınlar Yılmayan Kraliçeler 64
Piyanolu Ases 64
Pakistan 65
Güzin'in Gençlik Yıllan 66
Suz-i Dilâra 66
Salâh Birsel'in Son Maceraları 67

ORHON MURAT ARIBURNU (1920-1989)


Rasgele 68
Sen Gözlerimin İçinde 68
Laleli 69
Esmer 69

SABAHATTİN KUDRET AKSAL (1920 - 1993)


Kurgu 70
Belayı Aşk 70
Aşk Şiiri 71
Hatırlama 71

MEHMED KEMAL (1920)


Pervane 72

NECATİ CUMALI (1921)


Adına Yaktığım Türküler 73
Aşk Geçer 74
Menfis 74

ÖZDEMİR ASAF (1923-1981)


Lavinia 75
Ben Değildim 75
Altıncı Gün 76
Ultra 76
360 Derece 76
Kıvılcım 76

ATİLLÂ İLHAN (1925)


Ben Sana Mecburum 77
Emperyal Oteli 78
Pia 80
Üçüncü Şahsın Şiiri 80
203

ARlF DAMAR (1925)


Da 82
Dur Dur 82
Çağn 83
Dörtlük 83
2/25 Haziran 1981 83

CAN YÜCEL (1926)


Suda 84
Akdeniz Yaraşıyor Sana 84
Sevgi Duvarı 85
Buluşmak Üzre 86
Öyle Bi... 87

SABRt ALTINEL (1926-1985)


Uzakla 88
Acı Mavi 88

METİN ELOĞLU (1927-1985)


Sen Gideli 90
İnce Elek 91
Uyan 91
Aşk Mektubu 92
Var mısın? 93
Kanca 93
Türkü Ölüş 94
Ayşemayşe 94

TURGUT UYAR (1927-1985)


Çokluk Şenindir 96
Göğe Bakma Durağı 96

AHMED ARİF (1927-1991)


Hasrettinden Prangalar Eskittim 98
Unutamadığım 98
Sevdan Beni 99

EDİP CANSEVER (1928-1986)


Kaybola 100
İçinden Doğru Sevdim Seni 101
Yerçekimli Karanfil 102
Seni Günlere Böldüm 103
Ihlamur Bardağını 103

İLHAN DEMİRASLAN (1928-1980)


Sevmek ve Ayrılmak Konusunda Şiir 104
204

Çemberlitaş Şiiri 105

ERCÜMENT UÇARI (1928-1996)


Kaybola 106
Aşk 106

CEMAL SÜREYA (1931-1990)


Ülke 108
Güzelleme 109
Aşk 110
Kanto 111
Üvercinka 111
San 112

GÜLTEN AKIN (1933)


Seni Sevdim 113
Yorgun Sevi 113
Sevda Kalıcıdır 114

AHMET OKTAY (1933)


Beş Kuruşa Aşk Şarkıları 115

CEVAT ÇAPAN (1933)


Çocuk Yüzün 117
Ağacın T ürküşü 117
Soluk Soluğa 118
"Sakın Geç Kalma Erken Gel" 119

KEMAL ÖZER (1935)


Seni Anmakla Artıyorum 120
Aylı Karanlık 120
Baç 121

ÖZDEMlR İNCE (1936)


Bir Aşk Şiiri 122
Tansık 122

HİLMİ YAVUZ (1936)


Size Bakmanın Tarihi 123
Yaz! Sevgilim! 123
Kanto 124

ONAT KUTLAR (1936)


Pera'lı Bir Aşk İçin Gazel 125

ÜLKÜ TAMER (1937)


205

Yüzük 126
Arkasında 126
Ben Sana Teşekkür Ederim 127
Seni Sevdim, Olur mu? 127

ERGİN GÜNÇE (1938-1983)


Türkiye Kadar Bir Çiçek 128
Dersimiz Aşk Çünkü, Söylemiştim 130

CAHİT ZARİFOĞLU (1940-1987)


Güzelcin 131

METİN ALTIOK (1940)


Sonludur Aşk da 132

EGEMEN BERKÖZ (1941)


Kapana 133
Şensin 133

ATAOL BEHRAMOĞLU (1942)


Bu Aşk Burada Biter 134
Serti Elinden Tutmuştum 134
Paris Şiirleri VI 135

SÜREYYA BERFE (1943)


Sevgili Arkadaşım 136

GÜVEN TURAN (1943)


Gündönümünde Sevilen Bir Kadına Balad 138

REFİK DURBAŞ (1944)


Yağmurun Altında 140
Düz Bir Aşk Şiiri 140
Zamanı 141
Özeti 142

NİHAT BEHRAM (1946)


Aşk 144
Ağrıyan Şarkılarla Bir İlkyaz Karşılaması 145

AHMET TELLİ (1946)


Gidersen Yıkılır Bu Kent 146

İSMAİL UYAROĞLU (1948)


Şimdi Yoksun 148
Felaketlere Gülecek Kadar 148
206

BARIŞ PİRHASAN (1951)


Aşkın 149

İZZ ET YASAR (1951)


Aşk Şiirleri 150-

MÜSLİM ÇELİK (1951)


İhbarlı Gül 152
ENİS BATU R (1952)
Sizin İçin Kestim Saçlarımı 153
XI 154

ER D A L ALOVA (1952)
Sevgi Dönümü 156
ıGökyazı 157
Kaos 157
Tasvir 158
Lesbos, Hayal Ada 158
Apati 159
Eşduyum 159

M e h m e t m ü f î t (1952)
Övünüyorum 160
Yasak Şarkılar Düşlere mi Gizlenir 161

ERO L ÇANKAYA (1953)


H er Şeyi Kuşatır Sevda 162
Kalbım, İşgaldedir 163

UĞRUL TANYOL (1953)

Îıkık Şarkı

ağmür Taneleri
164

165

M ETİN CENGİZ (1953)


Konuşmak 166
kavuştukça 166
Mezarlık Çiçeği 167

ALİ CENGİZKAN (1954)


Sıolfasol Otobüsü 168
ÜÜSEYİN FERH A D (1954)
Nfetafizik 169

VEYSEL ÇOLAK (1954)


Sansüre Uğrayan Aşklar Sergisi 170
207

OĞUZHAN AKAY (1955)


Her İhtimale Karşı Mualla 171

TURGAY FİŞEKÇİ (1956)


Bir Yaşgünü İçin İçdökümü 172
Bir Sabah Şarkısı 173
Nar Ağacı 174

HAYDAR ERGÜLEN (1956)


"Mutlu Evlilik" 175

ADNAN ÖZER (1957)


Tomurcuk Duası 177
Yeni Sevdalının Sabahı 177

SUAT VARDAL (1957)


Gidince 178
Takılsın Saçlarına 178

MEHMET YAŞIN (1958)


Dokuz Tutku Şiiri' nden 179

AHMET ERHAN (1958)


Sevgili 180

FERRUH TUNÇ (1958)


Garibaşk 181

SUNAY AKIN (1962)


Ayrılık Şiiri 182

KÜÇÜK İSKENDER (1964)


Bir Ayrılığın Anatomisi 183
Bir Martıyı Ağlattın Sen, II 183

ALİ ASKER BARUT (1964)


Bir Gövdeden Bir Gövdeye Karanfil Aktarımı 185
Gövel Kuş 185
İki Ayrı Irmağı 186

KISA BİYOGRAFİLER 187


^ Z lH I N D A K S|

A h m e t H aşim , Y ahya K em al, N âz ım H ik m et,


A h m e t H a m d i T a n p ı n a r , Sait F aik, A s a f H a l e t
Ç e l e b i , A h m e t M u h i p D ı r a n a s , C a h i t Sıtkı
T a r a n c ı , Z iy a O s m a n S a b a , Rıfat İ lg az, B e d r i
R a h m i H y u b o ğ l u , H a l i m Ş efik , Fazıl H ü s n ü
D a ğ l a r c a , O r h a n Veli, O k t a y Rifat, M e l ih C e v d e t
A n d a y , B e h ç e t N e e a ti g i l , C a h it İrg at, A. Kad ir,
C a h it K ü l e b i , I l h a n B e r k , Nalıit t Hvi A k g ı i n ,
S a l â h Birse l, O r h o n M u r a t A r ı l n ı r n u , S a b a h a t t i n
K u d r e t A k s a l, M e h m e d K e m a l , N e c a ti C u m a l ı ,
Ö z d e m i r A saf, Attilâ İ l h a n , Aıil D a m a r , C a n
Y ü c e l , S a b r i A ltın el, M e t in E lo ğ l u , T u r g u t l lyat, V
A h m e d Arif, E d i p C a n s e v e r , I l h a n D e ı n l r a s l a n ,
E r c ü m e n t U ç a r ı, C e m a l S i i ı e y a , ( l ü lte ıı Akın,
A h m e t O k t a y , C e v a t Ç a p a n , k e m a l <) / e ı ,
Ö z d e m i r İ n c e , H ilm i Y a v u z , t in a t K nllaı, I Ikıl
T a m e r , E r g i n G ü n ç e , C a h it Z a ı i l o g l u , M e tin
A ltıo k , E g e m e n B e r k ö z , A lao l B e lı ı a ı ı ı ı ı g l u ,
S ü r e y y a B e r f e , G ü v e n T u r a n . Helik D ı ı ı l u ' .
N i h a t B e h r a m , A h m e t Telli, İ sm a il l l y a r o g l u ,
B a r ı ş P i r h a s a n , İ z z e t Yaş ar, M u s l i n i Ç e li k , F.ni.s
Battır, E rd a l A l o v a , M e h m e t Mülıt,
E ro l Ç a n k a y a , T u ğ r u l T a n y o l , M e t in ( e ı ı g i z , Alı
C e n g i z k a n , H ü s e y i n E e rl ı a d , V ey sel Ç o l a k ,
O ğ u z h a n A k a y , T u r g a y F iş e k ç i, I k ıy ıla r Krgiile n,
A d n a n Ö z e r , S u a t V ardal, M e h m e t Yaşın,
A h m e t E r h a n , F e r r u h T u n ç , S u n a y A k ın,
k ü ç ü k İ s k e n d e r , Ali A s k e r B a ru t.

9789754181937

9 78975 418193 7

adam 450 ISBN 975-418-193-4


O
<1

You might also like