Gül Devri 3 (Hz. Ömer) - Zekeriya Ulaşlı

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 97

HAZRETÝ ÖMER

a
b
Gül Devri - 3

HAZRETÝ ÖMER

Zekeriye ULAÞLI

c
HAZRETÝ ÖMER
Gül Devri 3

Copyright © Muþtu Yayýnlarý, 2011


Bu eserin tüm yayýn haklarý Iþýk Yayýncýlýk Ticaret A.Þ’ye aittir.
Eserde yer alan metin ve resimlerin Iþýk Yayýncýlýk Ticaret A.Þ’nin önceden
yazýlý izni olmaksýzýn, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayýt
sistemi ile çoðaltýlmasý, yayýmlanmasý ve depolanmasý yasaktýr.

Editör
Erol ERGÜN

Görsel Yönetmen
Engin ÇÝFTÇÝ

Akademik Ýnceleme
Dr. F. Muharrem YILDIZ

Resimleyen
Logistic ART Sanat Destek Evi

Sayfa Düzeni
Bekir YILDIZ

Kapak
Ýsmail ABAY

ISBN
975-6031-51-4

Basým Yeri ve Yýlý


Çaðlayan A.Þ.
TS EN ISO 9001:2000
Ser No: 300-01
Sarnýç Yolu Üzeri No: 7 Gaziemir / ÝZMÝR
Tel: (0232) 274 22 15
Mart 2011
Genel Daðýtým
Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým
Merkez Mah. Soðuksu Cad. No: 31 Tek-Er Ýþ Merkezi
Mahmutbey / ÝSTANBUL
Tel: (0212) 410 50 60 Faks: (0212) 445 84 64
Muþtu Yayýnlarý
Bulgurlu Mahallesi Baðcýlar Caddesi No: 1
34696 Üsküdar / ÝSTANBUL
Tel: (0216) 522 11 44 Fax: (0216) 522 11 78
www.mustu.com

ç
ÝÇÝNDEKÝLER

Bir Çocuk Doðuyor 1

Ömer
Büyüyor 5

Beklenen Müjde 9

Kâbe’yi
Tavaf 17

d
Hicret 20

Deðiþen Zýrh 24

Anlaþma 28

Seçimle Gelen
Halife 32

e
Gösteriþsiz
Komutan 35

Hizmetçi 38

Aðlayan
Çocuklar 41

Ceza Kime
Uygulanmalý 46

f
Kervan 48

Küçük Kulübe 56

Allah Bizi
Görüyor 58

Hakkýný Arayan
Adam 61

g
Allah Görüyor 65

Aðlatan Kadýn 68

Þahit 70

Yaþlý Kadýn 72

h
Ýnsanlar Açken 74

Ýki Kumaþtan Bir


Elbise 76

Vali Bile
Kurtulamadý 79

Kavuþma Zamaný
82

ý
BÝR ÇOCUK DOÐUYOR

Akýr daðý etekleri, toprak damlý evlerin sýra


sýra dizildiði bir yerdi. Evlerin arka kýsmýnda, tek
tük bodur çalýlýklar göze çarpýyordu. Bu evlerin

1
birinde de Hattap yaþýyordu. Çok ciddi ve sert bir
karaktere sahip olan Hattap’ýn güldüðüne kimse
þahit olmamýþtý. Son günlerde suratý biraz daha
asýlmýþ, iyice çekilmez hâle gelmiþti.
Hattap ailesi bir çocuk bekliyordu. Onlarý te-
dirgin eden konu ise çocuðun kýz olma ihtimaliydi.
Çünkü, o günkü Arap toplumunda kýz çocuklarý,
uðursuz sayýlýrdý. Kýz çocuðu olan ya tüm ayýpla-
malara, aþaðýlamalara göðüs gerer ya da çocuðunu
diri diri topraða gömerdi.
Hattap, sabahýn erken vaktinde hayvanlarý
ahýrdan çýkardý. Akþama kadar kýrlarda dolaþtý
durdu. Hep aklýnda doðacak çocuðu vardý.
Nihayet hayvanlarý toparlamýþ, patikadan dön-
meye baþlamýþtý.
Eve vardýðýnda güneþ daðlarýn arkasýnda kay-
bolmuþtu. Hattap, hayvanlarý ahýra yerleþtirdi ve
yemlerini verdi. Sonra evine doðru yöneldi. Yorul-
muþtu. Bir an önce evine varmak istiyordu. Acele
adýmlarla dar sokaklarý geçti. Sokaða girince evinin
önüne birikmiþ kalabalýkla karþýlaþtý. Birden irkil-
di. Bu kalabalýk da neyin nesiydi? Kötü bir þey mi
olmuþtu yoksa? Hattap, bu düþüncelerle yerinde

2
kalakaldý. Onu gören on iki yaþlarýnda bir çocuk
koþarak yanýna geldi.
– Müjdemi isterim, dedi.
Hattap, bu istek karþýsýnda biraz olsun rahat-
lamýþtý. Çocuðun kolundan tutup sordu.
– Söyle bakalým neymiþ müjden?
– Ýstediðimi vermezsen söylemem?
Hattap, çocuðun aðzýndan bir kelime alamaya-
caðýný anlayýnca,
– Söyle bakalým ne istiyorsun?
Çocuk sevinçle,
– Ayakkabý, hem de en yenisinden, dedi.
– Sana yepyeni bir ayakkabý alacaðým.
Çocuk:
– Þimdi oldu iþte, dedikten sonra, Hattap’ýn me-
rakla beklediði müjdeyi verdi.
– Bir oðlun oldu!
– Neeeee! Oðlum mu oldu?
– Evet, gözün aydýn, biraz önce oðlun oldu.
Hattap, duyduðu bu haberle kendinden geçti.
Çocuðu omuzlarýndan tuttu. Havaya kaldýrarak,

3
– Sana bir deðil on çift ayakkabý alacaðým, dedi.
Çocuk, alacaðý yeni ayakkabýlarýn hayaliyle
uzaklaþýrken Hattap, sevinçle evine doðru yürüdü.
Eve girer girmez de avazý çýktýðý kadar baðýrmaya
baþladý.
– Þenlikler baþlasýýýýn!
Hattap, bir ilki yaþýyordu. Sevincinden bir oraya
bir buraya koþuþturup durdu. Öyle mutluydu ki san-
ki üzerinden aðýr bir yükün kalktýðýný hissediyordu.
Bu þenlikler, günlerce sürdü. Hattap’ýn evi teb-
rik edenlerle doldu taþtý.
Onun da bir oðlu vardý artýk. Hem de aslanlar
gibi. Aylardýr bunun hayaliyle yaþamýþtý.
Çocuðun adýný Ömer koydular. Ömer kunda-
ðýnda sarýlý yatarken, bu olup bitenlerden habersiz,
mýþýl mýþýl uyuyordu.

* * *

4
ÖMER BÜYÜYOR
Dönem öyle bir dönemdi ki ne oðul babayý
sayýyor ne de baba, oðula sahip çýkýyordu. Yalan do-
lan had safhaya ulaþmýþtý. Mekke’de kimse kimseye
güvenmiyor, herkes birbirinin kuyusunu kazmaya
çalýþýyordu. Kadýnlarýn ve çocuklarýn toplum içinde
deðeri yoktu.

5
Ýnsanlar, neye, nasýl inanacaklarýný þaþýrmýþ, ken-
di yaptýklarý putlara tapýyorlardý.
Gülünç olan ise kendi elleriyle, undan yaptýklarý
putlarý, acýkýnca yemeleriydi. Böylesi insanlýk tari-
hinde ne görülmüþ ne de duyulmuþtu.
Ömer, bazen babasýyla birlikte putlara ibadet
etmeye giderdi. Babasýnýn saatlerce putlara dua et-
tiðine þahit olurdu.
Ömer’in, büyüdükçe sorumluluklarý da artýyor-
du. Çoban olan babasýna küçük yaþtan itibaren
yardýmcý olmaya baþladý. Zamanla hayvanlarý kendi
otlatýr oldu. Ýçinde bulunduðu dönem, þiirin en re-
vaçta olduðu dönemdi. Hayvanlarý otlatýrken þiir
okurdu. Ayrýca küçük yaþta güreþ yapmaya baþladý.
Arkadaþlarýnýn sýrtýný yere getirdikçe çok seviniyor,
kendine olan güveni artýyordu.
Sýcak bir yaz sabahýydý. Küçük Ömer, odasýnýn
penceresinden giren güneþle yataðýndan doðruldu.
Sýkýntýlý geçen gecenin ardýndan, rahatlamak için
pencereye doðru yöneldi. Sokaktan gelip geçenleri
seyretti bir müddet. Daha sonra mutfaða geçti.
Annesi kendisi için kahvaltý hazýrlýyordu.
Ömer’e bakakar,
– Bakýyorum da erkencisin, dedi.
– Ne yapayým anacaðým, uyuyamadým.

6
– Neden yavrum?
– Ne bileyim... Heyecandan olsa gerek...
– Ben oðluma güveniyorum. Bugün bütün ço-
cuklarýn sýrtýný yere getireceksin.
– Bunu o kadar istiyorum ki...
– Sen Hattap’ýn oðluysan yaparsýn. Haydi þimdi
hazýrlan da geç kalma. Birazdan arkadaþlarýn gelir.
Ömer, güreþ elbiselerini giymek üzere odasýna gi-
derken, annesi de kahvaltýyý hazýrlamaya devam etti.
Babasý hayvanlarý otlatmaya gittiðinden, evde kimse
yoktu. Ömer, güreþ elbiselerini giyinmiþ olarak geri
döndü. Annesi, Ömer’i baþtan ayaða süzerek,
– Aslanlar gibi olmuþsun maþallah, dedi.
Annesinin güzel sözleri, Ömer’in hoþuna gitti.
Birlikte kahvaltý sofrasýna oturdular. Kahvaltý eder-
ken arkadaþlarý da birer birer gelmeye baþladý.
Hepsi tamam olunca, panayýr yerine doðru yola
çýktýlar.
Bütün Mekke halký panayýr yerindeydi. Önce
küçükler, daha sonra büyükler güreþecekti. Diðer
arkadaþlarý gibi Ömer’in de ismi söylendi. Meydana
çýktýðýnda heyecandan yerinde duramýyordu.
Güreþ tüm heyecanýyla baþladý. Küçük Ömer
önüne geleni yeniyordu. Meydan alkýþ sesleriyle
çýnlýyordu. Ömer o kadar mutluydu ki...

7
Ömer’in kahraman edasýyla Mekke sokaklarýn-
da dolaþtýðý bir gündü. Karþýsýna amcasýnýn oðlu
Halid çýktý. Ömer’e,
– Duydum ki panayýrda yenmediðin kimse kal-
mamýþ, dedi.
– Öyle.
Halid:
– Eðer kabul edersen, seninle güreþmek istiyorum.
– Neden panayýrdaki güreþlere gelmedin?
– Babam izin vermedi.
– Peki öyleyse. Yarýn, öðle vakti düzlükte bulu-
þalým.
Ertesi gün Ömer’le Halid kararlaþtýrýlan yerde
buluþtular. Güreþin baþlamasý için her þey hazýrdý.
Ýþaret verildi ve güreþ baþladý. Güreþçiler önce bir-
birlerini tarttý, ardýndan kýyasýya bir mücadele baþ-
ladý. Rakibi çok iyi güreþiyordu. Kimseye yenilme-
yen Ömer, Halid karþýsýnda zorlanýyordu. Bir ara
Ömer yere düþtü. Ýki eliyle bacaðýný tutuyordu. Ar-
kadaþlarý hemen Ömer’in yanýna koþtu. Bacaðý
kýrýlmýþtý.
Böylece iki güreþçi yeniþemeden güreþ bitmiþ
oldu.Halid bin Velid’i yenemeyen Ömer çok
üzülmüþtü. Uzun süre de bunu unutamadý.

8
BEKLENEN MÜJDE

Peygamberimizin davetini kabul edenlerin


sayýsý, her geçen gün artýyordu. Fakat müþrikler de
boþ durmuyor Müslümanlarý dinlerinden döndür-
mek için olmadýk eziyetleri yapýyorlardý.

9
Hattap oðlu Ömer de Müslümanlara hakaret
ediyor, karþýlýk verenleri dövüyordu.
Bu dayaklardan nasibini alanlardan biri de kom-
þusuydu. Ömer, komþusunun Müslüman olduðunu
duyunca çýlgýna dönmüþ, onu defalarca dövmüþtü.
Mekke sokaklarýnda kavurucu bir sýcak vardý.
Ömer’in de içinde bulunduðu bir grup, Müslüman-
larýn çoðalmasýný engellemek için evde toplantý ya-
pýyorlardý. Toplantýya, Mekke’nin bütün eþrafý ka-
týlmýþtý. Bir bir söz aldýlar. Kimisi iþkenceye devam
edelim derken, kimisi de Müslümanlarýn þehirden
kovulmasý gerektiðini söylüyordu.
En son sözü, Hiþam aldý. Önce bir iki yutkun-
du, sonra,
– Arkadaþlar, bence bu iþin tek bir çözüm yolu
var. O da Muhammed’i öldürmek, dedi.
Bir uðultu koptu salonda. Her kafadan bir ses
çýkýyordu. Ýçlerinden biri,
– Nasýl olacak Hiþam, dedi. Kim, Muhammed’in
akrabalarýný karþýsýna almaya cesaret edebilir? Bu dü-
pedüz ölüm fermanýný imzalamak demektir.
Hiþam:
– Biliyorum. Muhammed’i öldürene benden
yüz deve.

10
Herkes bu iþi göze alacak cesur kiþiyi aradý.
Kimse “Ben yaparým.” diyemedi.
Gruptan biri Hiþam’a,
– Bu iþi sen yapsan da yüz develik zarara girme-
sen olmaz mý, dedi.
Sesi soluðu çýkmadý Hiþam’ýn. Ýmdadýna otuz
beþ yaþlarýnda birisi yetiþti.
– Bu iþi yapsa yapsa Hattap oðlu Ömer yapar,
dedi.
Orada bulunanlarýn hepsi birden Ömer’e bak-
týlar ve tedirgin bir þekilde vereceði cevabý bekledi-
ler. Ömer’in cevabý gecikmedi.
– Onu öldüreceðim. Bana nerede olduðunu söy-
leyin yeter, dedi.
Ýçeridekiler derin bir nefes almýþ; rahatlamýþ-
lardý. Ýçlerinden biri,
– Erkam’ýn evinde bulabilirsin, dedi.
Ömer kýlýcýný kuþandý ve dýþarý çýktý. Peygam-
ber Efendimizi öldürmeye gidiyordu.
Yolda giderken önüne akrabalarýndan olan Nu-
aym çýktý. Ömer’e,
– Nereye gidiyorsun böyle, diye sordu.

11
Ömer, öfkeyle,
– Muhammed’in vücudunu ortadan kaldýrma-
ya, diye cevapladý.
Nuaym, bir an için kalbinin duracaðýný sandý.
Kendisi de Müslüman olmuþtu. Ama Ýslâmiyeti
seçtiðini gizliyordu. Titrek bir sesle sordu.
– Ciddi misin ey Ömer?
Ömer bu soruya çok kýzdý.
– Ne demek ciddi misin? Öyle þaka yapar gibi
bir hâlim var mý!
Ne yapacaðýný þaþýran Nuaym, Ömer’i bu iþten
vazgeçirme düþüncesiyle,
– Abdimenafoðullarý seni sað býrakýr mý dersin,
dedi ve ekledi. Sen önce kendi aile efradýna bak.
Ömer bir an düþündükten sonra,
– Hangi aile efradýmdan bahsediyorsun?
– Eniþten Said ve kýz kardeþin Fatýma’dan bah-
sediyorum. Vallahi ikisi de Müslüman oldular.
Bunun üzerine Ömer, yolunu deðiþtirerek doðru-
ca eniþtesinin evine gitti. Kapýya vardýðýnda kulaðýna
bir ses geldi. Ýçeride Kur’ân-ý Kerîm okunuyordu.
Kapý kýrýlacak gibi çalýnmaya baþladý. Fatýma
gelenin aðabeyi olduðunu anlamýþtý. Tâhâ sûresini

12
okuyan Habbab’ý gizlediler. Kur’ân sayfalarýný da
görülmeyecek bir yere sakladýlar.
Fatýma, korka korka kapýyý açtý. Ömer hýzla
içeri girerek, eniþtesinin yanýna yaklaþtý ve sert bir
ses tonuyla,
– Dininizi mi deðiþtirdiniz, diye sordu.
Okuduklarýný Ömer’in duyduðunu anlayan
eniþtesi,
– Belki bizim seçtiðimiz din, sizinkinden daha
iyidir, dedi.
Ömer, eniþtesinin üzerine çullanarak onu tek-
melemeye baþladý. Bunu gören kýz kardeþi aralarýna
girip onlarý ayýrmaya çalýþtý. Bu arada Ömer, kýz
kardeþini de tokatlayarak yere düþürdü. Fatýma’nýn
baþý yarýlmýþ, kanýyordu.
Fatýma düþtüðü yerden doðrularak,
– Ey Ömer, doðru olan senin inandýðýn putlar
deðil, Hazreti Muhammed’in Allah’tan getirdiði
dindir, dedi.
Ömer, kýz kardeþinin baþýnýn kanadýðýný görün-
ce yaptýðýna piþman oldu. O ara aklýna duyduðu il-
ginç sözler geldi. Fatýma’ya,
– Okuduðunuzu bana verin, dedi.

13
– Ne yapacaksýn?
– Muhammed size ne getirmiþ ona bakacaðým.
– Yýrtacaksýn deðil mi?
Ömer bu sözden hoþlanmamýþtý.
– Yýrtacak olsam lafý eðip bükmeden söylerim.
Okuyup size tekrar vereceðim.
Fatýma, Kur’ân sayfalarýný getirdi. Ömer oku-
maya baþladý. Okuduðu bölüm, Tâhâ sûresinin ilk
âyetleriydi. Bunlarýn içinden “Göklerde ve yerde ne
varsa hepsi Allah’ýndýr.” âyeti Ömer’i çok düþün-
dürmüþtü. Ömer þiirden anlayan bir insandý. An-
cak okuduðu þeyler, þimdiye kadar duyup bildikle-
rine hiç benzemiyordu. Daha sonra “Allah’a ve onun
Peygamberine iman ediniz.” âyetini okur okumaz,
kendisinde bir deðiþiklik oldu. Elindeki sayfayý kar-
deþine uzatýrken kalbi yumuþamýþ, gözleri dolmuþtu.
– Pek tatlý pek güzel söz, dedi ve arkasýndan
“Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah.” diyerek
Müslüman oldu.
Fatýma, ömründe bu kadar sevinmemiþti. Hem
seviniyor hem de aðlýyordu.
Ömer, bir an önce Peygamber Efendimize git-
mek istiyordu. Eniþtesine,

14
– Bana Muhammed’i ve getirdiði dini anlat, dedi.
Habbab anlatmaya baþladý. O anlattýkça Ömer
kendinden geçiyordu. Eniþtesine söylediði sözü tek-
rarlayarak,
– Beni Muhammed’e götürün, dedi.
Habbab:
– Müjde ey Ömer, iþte þimdi doðru yolu buldun.
Peygamber Efendimizin duasý kabul oldu. O, senin
Müslüman olman için her zaman dua ederdi, dedi.
Ömer bu sözleri duyunca daha da heyecanlandý.
– Hemen gidelim, dedi.
Habbab’la birlikte yola çýktýlar. Çok geçmeden
kapýyý çaldýlar.
Ömer’i gören bir sahabi telâþlandý ve hemen
içeri girerek,
– Ömer kýlýcýný kuþanmýþ þekilde geldi, dedi.
Orada bulunanlardan Hazreti Hamza,
– Býrakýn gelsin. Ýyi niyetle gelmiþse ne âlâ. Kö-
tü niyetle gelmiþse, baþýný kendi kýlýcýyla keserim,
dedi.
Ömer eve alýndý. Peygamber Efendimiz ayaða
kalktý ve onu avluda karþýladý.

15
– Ey Hattap’ýn oðlu seni buraya getiren nedir?
Baþýna belâ gelmedikçe iman etmeyecek misin, di-
ye sordu.
Ömer heyecanlanmýþtý. Titrek bir sesle,
– Ben þehadet derim ki Allah’tan baþka ilâh
yoktur. Yine þehadet ederim ki, sen O’nun kulu ve
peygamberisin, dedi.
Peygamber Efendimiz çok memnun olmuþ,
yüksek sesle “Allahu Ekber!” diye haykýrmýþtý. Di-
ðer sahabiler de bu sevince katýldý. Bir anda avlu
“Allahu Ekber!” sesleriyle dolup taþtý.

* * *

16
KÂBE’YÝ TAVAF

Hazreti Ömer’in Müslüman olmasý, Peygam-


ber Efendimizi ve arkadaþlarýný çok sevindirmiþti.
Çünkü Hazreti Ömer, Mekke’nin en kuvvetli, en
cesur ve en yiðit insanlarýndan biriydi. Orada bulu-
nanlar, Hazreti Ömer’i teker teker tebrik ettiler.

17
Tebrikler bittikten sonra Hazreti Ömer, Peygam-
ber Efendimize,
– Kaç kiþiyiz ey Allah’ýn Resûlü, diye sordu.
Peygamber Efendimiz kýrk kiþiyi geçtiklerini
söyleyince Hazreti Ömer heyecanla atýldý.
– O hâlde imanýmýzý neden gizliyoruz? Mescid-i
Haram’a gidelim ve ibadetimizi orada yapalým.
Hazreti Ömer’in bu teklifi kabul edildi. Orada
bulunan herkes ayaða kalktý ve Kâbe’ye gitmek
üzere yola çýktý. Ýki saf hâlinde yürümeye baþladý-
lar. Birinci gurubun baþýnda Hazreti Hamza, diðe-
rinde de Hazreti Ömer vardý. Sokakta karþýlaþtýk-
larý insanlar saða sola kaçýþtýlar. Müslümanlar öyle
kenetlenmiþlerdi ki kimse karþýlarýna çýkmaya cesa-
ret edemedi.
Sert adýmlarla yolu tozuta tozuta Mescid-i Ha-
ram’a vardýlar.
Müþrikler, Müslümanlarýn toplu hâlde Kâbe’ye
yaklaþtýklarýný görünce telâþa kapýldýlar. Bu geliþe
bir anlam veremediler. Çünkü o güne kadar Müs-
lümanlar, mecbur kalmadýkça evlerinden çýkmýyor-
lardý. Hazreti Ömer’i de onlarýn arasýnda görünce
zihinleri allak bullak oldu.
Ebu Cehil yerinden fýrladý.
– Bu ne hâl ey Ömer? Arkanda ne var, ne ile
geldin, diye sordu.

18
Hazreti Ömer aslan kesilmiþti.
– Lâ ilâhe illallah Muhammedünresûlullah ile
geldim. Ben de artýk Müslümaným, dedi.
Hazreti Ömer, sadece Ebû Cehil’e deðil, âdeta
bütün Mekke halkýna meydan okuyordu.
Ebû Cehil duyduklarý karþýsýnda þaþkýna döndü.
Daha sonra Ömer, orada bulunanlara þöyle haykýrdý.
– Kimse yerinden kýpýrdamasýn!
Müþriklerin bir anda sesi soluðu kesildi. Dilleri
tutulmuþtu sanki. Hiçbir karþýlýk veremeden, her
biri bir tarafa daðýldý.
Peygamberimizle birlikte bütün Müslümanlar,
rahatça Kâbe’yi tavaf ettiler. Herkesin gözü önünde
namaz kýlýp dua ettiler.
Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz, Hazreti
Ömer’e, “Faruk” unvanýný verdi. Çünkü Hazreti Ömer,
orada hak ile batýlý, yani doðru ile yanlýþý birbirinden
ayýrmýþtý.
Müslümanlarýn böyle kahramanca ortaya çýkma-
larýný müþrikler çekemediler. Bir avuç insan, kendile-
rine nasýl karþý koyabilirdi? Bundan böyle ellerinden
gelen kötülüðü yapacaklardý.
Müslümanlarla bütün iliþkilerini kestiler. Onlara
ne bir þey satýyorlar ne de onlardan birþey satýn alý-
yorlardý. Böylece Müslümanlarý boykot etmeye
baþladýlar.

19
HÝCRET
Ýslâmiyet birçok köy ve þehirde duyulmuþtu.
Birçok insan ve kabile Müslüman olmuþtu.
Ýslâmiyeti kabul edenlerin sayýsý arttýkça, müþ-
riklerin iþkencesi de artýrýyordu. Müslümanlar zor
günler geçiriyordu.
Akabe’de Peygamber Efendimizle görüþen Me-
dineliler sahabileri kendi yutlarýna davet etmiþlerdi.

20
Müþriklerin eziyetleri de iyice artmýþtý. Kendisi-
ni koruyamayacak kadar zayýf olan Müslümanlarý
hapsediyorlar, kýzgýn kumlara yatýrýp günlerce aç ve
susuz býrakýyorlardý. Namaz kýlan Müslümanlarý ba-
yýltýncaya kadar dövüyorlardý. Eziyet ve iþkencelerin
arttýðý bir dönemde, Peygamber Efendimize Allah’tan
hicret izni geldi. Bu izinle birlikte, hüzünlü göç de
baþlamýþ oldu. Hicret izni alan Müslümanlar, bütün
mallarýný ve eþyalarýný Mekke’de býrakarak, gruplar
hâlinde Medine’ye Allah için göç etmeye baþladýlar.
Hicret ederken müþriklere görünmemeye çalýþýyor,
yolculuk için geceyi tercih ediyorlardý.
Hazreti Ömer (radýyallau anh) hicret edeceði
zaman kýlýcýný kuþanýp evinden çýktý. Kâbe’yi tavaf
etti. O esnada Mekke’nin ileri gelenleri de oraday-
dý. Ýki rekât namaz kýldýktan sonra onlara döndü.
– Yarýn Medine’ye gideceðim. Çocuðunu yetim
býrakmak isteyen varsa, Akik Vadisine gelsin, dedi.
Kimse bu çaðrýya cevap veremedi.
Hazreti Ömer, ertesi sabah, Akik Vadisi’ne doðru
yola çýktý. Vadiye vardýðýnda, tek bir kiþinin bile
gelmediðini gördü.
Kýzgýn çölün altýnda birkaç gün süren yolcu-
luktan sonra Medine’ye vardý. Medineliler, onu çok
güzel karþýladý. Diðer Müslümanlara yaptýklarý gibi,
onu da evlerinde misafir ettiler. Yiyeceklerini içe-
ceklerini paylaþtýlar.

21
Müslümanlar burada inançlarýný istedikleri gibi
yaþayabiliyorlardý. Bu durum, Hazreti Ömer’i hü-
zünlendirdi. Çünkü kendileri rahatça namaz kýlar-
ken Peygamberimiz Mekke’de kim bilir hangi zor-
luklara katlanýyordu. Ellerini açtý ve Peygamber
Efendimizin bir an önce Medine’ye gelmesi için uzun
uzun dua etti.
Hazreti Ömer’in duasýna cevap gecikmedi. Pey-
gamber Efendimizin, Hazreti Ebûbekir’le Medine’ye
doðru yola çýktýðýný haber aldýlar. Halk onlarý karþý-
lamak için þehrin giriþine akýn etmiþti. Hasret biti-
yordu. Heyecanla kutlu misafirlerin geliþi bekleni-
yordu. Peygamberimiz ve arkadaþalarýnýn görünme-
siyle, Medine bayram yerine döndü. Kimisi def çalý-
yor, kimisi ilâhî söylüyordu.
Peygamber Efendimizin gelmesiyle, Medine
farklý bir havaya büründü. Bütün Müslümanlar se-
vinç içindeydi.
Allah rýzasý için evlerini yurtlarýný býrakýp gelen
muhacirler beraberlerinde hiçbir þey getirememiþler-
di. Muhacirlerin Medine þartlarýna alýþýp ensarla kay-
naþmalarý için Peygamberimiz bir toplantý yaptý. Bu
toplantýnýn sonucunda ensarla muhacirleri kardeþ
ilân etti. Medineliler göç eden kardeþlerini evinde
misafir edecek, keder ve üzüntüsünü paylaþacak, on-
lara hem maddî hem de manevî destek olacaklardý.

22
Hazreti Ömer de Utban bin Malik’le kardeþ ol-
muþtu. Utban, evini Hazreti Ömer’e verdi. Hazreti
Ömer, yapýlan bu fedakârlýk karþýsýnda gözyaþlarýný
tutamadý. Utban’a teþekkür etti.
Utban gibi diðer Medineli Müslümanlar da,
kardeþlerine her türlü yardýmý yapýyor, yiyecekleri-
ni, evlerini, her þeylerini paylaþýyorlardý. Muhacirler
çok sevinçliydi. Hem müþriklerin iþkencesinden kur-
tulmuþ hem de kendilerine yardýmcý olacak dostlar
kazanmýþlardý.
Muhacirler, ensarla birlikte tarlada, hurma bahçe-
lerinde çalýþýyor, bazýlarý da pazarda satýcýlýk yapýyordu.
Utban ve Hazreti Ömer de iþlerini birlikte yapan-
lar arasýndaydý. Fakat bir mesele vardý. Ýkisi birlikte ça-
lýþýnca, Peygamber Efendimizin sohbetinden mahrum
kalýyorlardý. Buna bir çözüm bulmalýydýlar. Utban:
– Ey Ömer, bir gün sen çalýþ, bir gün ben
çalýþayým. Evde kalan, Peygamber Efendimizin soh-
betine katýlsýn ve orada duyduklarýný tarlada
çalýþana anlatsýn. Böylece sohbetten mahrum
kalmamýþ oluruz dedi.
Bu teklif, Hazreti Ömer’in çok hoþuna gitti.
Utban’ý kucaklayarak,
– Ne güzel düþündün, Allah senden razý olsun,
dedi.
O günden sonra iþe sýrayla gitmeye baþladýlar.
* * *

23
DEÐÝÞEN ZIRH

Hicretin üçüncü yýlýydý. Bedir Savaþý’nýn üze-


rinden bir yýl geçmiþti. Þam ticaret yolu Peygamber
Efendimiz tarafýndan kontrol altýna alýnmýþ, müþ-
riklerin ticaret yapmalarý önlenmiþti. Müþrikler,

24
Bedir Savaþý’nýn intikamýný almak istiyorlardý. Bu-
nun için üç bin kiþiyi bulan bir ordu hazýrlayýp
Uhud Daðý yakýnlarýna geldiler.
Bu haberi alan Ýslâm ordusu da hazýrlanarak
müþriklerin karþýsýna çýktý.
Savaþ baþlamadan önce Hazreti Ömer, aðabeyi
Zeyd’i kenara çekti. Üzerindeki zýrhý çýkararak ona
uzattý.
– Bu zýrhý al, dedi.
Aðabeyi bir þey anlamamýþtý. Zýrha baktýktan
sonra,
– Ne yapayým bunu, diye sordu.
Hazreti Ömer:
– Bu zýrh, senin zýrhýndan daha iyi. Bunu giy-
meni istiyorum, diyerek aðabeyini korumak istedi.
Bunun üzerine Zeyd,
– Sen ne yapacaksýn?
– Ben de seninkini giyerim, dedi.
Zeyd’in gözlerinde iki damla yaþ belirdi. Hazre-
ti Ömer, aðabeyinin canýný, kendi canýndan üstün
tutuyordu. Zeyd zýrhý giydi.
– Gönlün oldu mu ey kardeþim, diye sordu.
Hazreti Ömer.
– Evet, oldu, dedi tebessüm ederek.
Aðabeyi:

25
– Allah senden razý olsun, dedi. Ardýndan sýr-
týndaki zýrhý tekrar çýkarýp kardeþine uzattý. Bu zýrh
sana daha çok gerekli.
Hazreti Ömer, ne kadar ýsrar ettiyse de zýrhý
aðabeyine kabul ettiremedi. Zeyd ve Hazreti Ömer,
savaþ meydanýna doðru ilerledi.
Savaþ, bütün þiddetiyle devam ediyordu. Þehit
olma düþüncesiyle savaþan Müslümanlar, müþrikle-
ri kýsa sürede bozguna uðratmýþlardý.
Üstün duruma geçen Müslümanlar, kýlýçlarýný
kýnlarýna sokup ganimet toplamaya baþladýlar. Pey-
gamber Efendimizin “Savaþ bitse dahi ben size söy-
lemeden yerinizi terk etmeyin.” dediði okçular da
savaþ meydanýna indiler. Fýrsat kollayan düþman
askerleri, daðýn etrafýný dolanarak arkadan hücum
ettiler. Böylece Müslümanlar iki arada kaldý.
Kazanýlmýþ olan zafer, yenilgiye dönüþmeye
baþladý. Bu ara Peygamber Efendimizin öldüðü söy-
lentileri ortalýkta dolaþýyordu. Bunu duyan bazý sa-
habiler,
– Hazreti Peygamber öldü ise bu iþ burada bi-
ter, dediler.
Ýþte tam bu esnada Hazreti Ömer ve Zeyd,
– Madem Peygamber Efendimiz ölmüþ, kýlýçla-
rýmýz kýrýlýncaya kadar savaþýr, þehit oluruz, diye

26
baðýrarak tekrar hücuma geçtiler. Daha sonra Pey-
gamber Efendimizin ölmediðini görenler, onun et-
rafýnda toplandýlar.
Savaþ, Müslümanlarýn hiç de arzu etmediði bir
þekilde sona ermiþ ve sahabiler Uhud Daðý’na sý-
ðýnmýþlardý.
Ebû Süfyan onlara yaklaþýp baðýrdý.
– Aranýzda Muhammed var mý? Aranýzda Ebû-
bekir var mý?
Cevap alamayýnca “Hepsi ölmüþ.” diye müþrik-
lere haber verdi. Fakat Hazreti Ömer (radýyallau anh)
öne çýkarak,
– Hepimiz saðýz ve ölmedik, diye cevap verdi.
Ebû Süfyan, aldýðý bu cevaptan sonra yanýnda-
kilere dönerek,
– Yeni bir taarruz yapalým, dedi.
Safvan bin Ümeyye:
– Geri dönelim. Çünkü yanýndakileri öldürme-
den Muhammed’e ulaþamayýz. Kazandýðýmýz zaferi
yenilgiye çevirmeyelim, diyerek karþý çýktý.
Düþman Mekke’ye geri döndü. Müslümanlar da
müþrik ordusunu takip ederek onlarýn içlerine korku
saldýlar.
* * *

27
ANLAÞMA
Peygamber Efendimiz, (sallallahu aleyhi ve-
sellem) ashabýyla birlikte Kâbe’yi tavaf etmek ve
umre yapmak amacýyla Mekke’ye doðru yola çýktý.
Mekke yakýnlarýna gelince, müþriklere bir elçi gön-
derdi. Elçi, onlara Hudeybiye’ye savaþmak için gel-
mediklerini iletecekti.
Peygamber Efendimiz, bu amaçla Hazreti
Ömer’i Mekke’ye göndermek istedi. Fakat Hazreti

28
Ömer, Mekke’de düþmanýnýn olduðunu belirterek
Hazreti Osman’ýn gönderilmesini teklif etti. Bu tek-
lif kabul edilerek, Hazreti Osman Mekke’ye gönde-
rildi.
Müþrikler Hazreti Osman’a kýzýp onu göz hap-
sine aldýlar. Bu olay Hazreti Osman’ýn öldürüldüðü
þeklinde Müslümanlara ulaþtý. Bu habere Peygamber
Efendimiz son derece üzüldü. Kureþlilerin bu hare-
keti karþýsýnda savaþmaktan baþka çare kalmýyordu.
Peygamber Efendimiz ashabýna,
– Cenâb-ý Allah, bana biât yapýlmasýný emretti,
dedi.
Bunun üzerine bin dört yüz kadar sahabi, ömür
boyu Peygamber Efendimizin yanýnda bulunmak
için O’na biat ettiler.
Kureyþlilerle yapýlan görüþmeler, anlaþmayla
son buldu. Bu anlaþmaya göre, iki taraf on yýl süre
ile savaþmayacak, Müslümanlar Kâbe’yi bir yýl sonra
tavaf edecek, Mekke’den Medine’ye kaçan olursa
geri verilecekti. Ancak Medine’den Mekkelilere sý-
ðýnan olursa iade edilmeycekti.
Þartlar çok aðýrdý. Bu durum Müslümanlarý çok
üzdü. Peygamber Efendimiz ise bu anlaþmayý, Ýslâ-
miyet’in geleceði için çok önemli görüyordu. Çünkü

29
bu anlaþmayla Mekkeliler, Ýslâm devletinin varlýðý-
ný kabul etmiþ oluyorlardý. Bu anlaþmadan sonra
herkes istediði yere gidebilecekti. Böylece Müslü-
manlarýn ve Ýslâmiyetin güzelliðini herkes görecek-
ti. Fakat Kâbe’yi tavaf etmek için gelen sahabiler iti-
raz etti. Ýtiraz edenlerden biri de Hazreti Ömer’di.
Peygamber Efendimize,
– Sen Allah’ýn peygamberi deðil misin, diye sor-
du.
– Evet, ben Allah’ýn peygamberiyim.
– Bizim dinimiz hak, onlarýnki batýl deðil mi?
– Evet, öyledir.
– O hâlde üstünlüðü neden onlara býrakýyoruz?
– Ben, Rabbimin bana emrettiðini yaparým.
Dönmeyi içine sindiremeyen Hazreti Ömer,
– Kâbe’yi tavaf edeceðimizi söylememiþ miydin,
diye soru sormaya devam etti.
Peygamber Efendimiz sorularý öfkelenmeden
cevaplýyordu.
– Evet söyledim, dedi. Fakat Hazreti Ömer’in
sorularý kesilmedi.
– Neden tavaf etmeden geri dönüyoruz?

30
– Ben, bu yýl tavaf edeceðiz, dedim mi?
– Evet.
– O hâlde ey Ömer, Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.
Hazreti Ömer oradan ayrýldý ayrýlmasýna, ama
içine de bir korku düþtü. Acaba Peygambere karþý
çok mu ileri gitmiþti? Bu korkuyla bir zaman orta-
lýkta dolaþtý. Nihayet iþittiði bir ses onu, tepesinden
kaynar su dökülmüþe çevirdi.
– Neredesin ey Ömer? Hazreti Peygamber seni
çaðýrýyor.
Hazreti Ömer (radýyallau anh) kendi kendine
“Anan seni kaybedeydi ey Ömer, þu dilini tutmasýný
beceremedin.” diye söylenerek Peygamberimizin
huzuruna vardý.
Peygamber Efendimizin yüzünün güldüðünü
görünce, biraz olsun rahatladý.
Peygamber Efendimiz, yeni vahyedilen Fetih sû-
resini okuyup kaybedilmiþ gibi görünen anlaþmayý,
Müslümanlarýn kazandýðýný müjdeledi.

* * *

31
SEÇÝMLE GELEN HALÝFE

sevgili Peygamberimiz, hicretin onuncu yýlýn-


da ebedî âleme göç etti. Bunun üzerine Hazreti
Ebûbekir halife olarak seçildi. Hazreti Ömer, onun
döneminde, halife yardýmcýsý olarak görev yaptý.

32
Hazreti Ebûbekir (radýyallau anh) döneminde
Müslümanlar, Bizans’ýn ve Ýran’ýn içlerine kadar uzan-
dýlar. Birçok insana, Ýslâmý tanýttýlar. Mütevazi ve son
derece adaletli bir insan olan Hazreti Ebûbekir, iki se-
ne, iki ay süren halifeliðinin ardýndan vefat etti.
Hazreti Ebûbekir, hastalýðý sýrasýnda imamlýðý
Hazreti Ömer’e býraktý. Bu davranýþýyla halife ola-
rak, Hazreti Ömer’i tavsiye ettiðini gösteriyordu.
Sahabinin büyüklerini teker teker çaðýrdý ve bu me-
seleyi onlarla konuþtu. Konuyu önce cennetle müj-
delenen Abdurrahman bin Avf’a açtý.
– Ömer hakkýnda ne düþünüyorsun? Onun ha-
lifeliðini kabul ediyor musun, diye sordu.
Abdurrahman bin Avf:
– Ömer’i sen benden daha iyi tanýyorsun, diye
cevap verdi.
Hazreti Ebûbekir:
– Böyle düþünsen bile sen þimdi kendi fikrini
söyle, dedi.
– Ömer bu vazifeye lâyýktýr, fakat çabuk kýzar,
diye cevap verdi.
Hazreti Ebûbekir, sýrayla Hazreti Osman’ýn, Useyd
bin Hudeyr’in ve diðer sahabilerin de görüþlerini

33
aldý. Hepsi de “Senden sonra Ömer’den daha iyisi
olamaz. Halifeliðe en uygun odur.” dediler.
Bunun üzerine Hazreti Ebûbekir, Hazreti Os-
man’a kâðýt kalem getirmesini söyledi. Kalem ve
kâðýdý eline alan Hazreti Ebûbekir: “Hattap oðlu
Ömer’i, kendi yerime halife seçiyorum. Ona itaat
ediniz. Böyle yapmakla, Allah’a ve Peygamberine
doðruluk ve iyilik istemiþ olurum.” diye yazdý.
Bu düþüncesini dýþarýda bekleyen Müslüman-
larýn oyuna sundu.
– Yerime býraktýðým Ömer’den razý mýsýnýz?
Kabul ediyor musunuz, diye sordu.
Orada bulunan Müslümanlar hep bir aðýzdan,
– Kabul ediyoruz, razýyýz, dediler.
Kalabalýðýn içinden gür bir ses yükseldi. Hay-
kýran Hazreti Ali’ydi.
– Öyle razýyýz ki Ömer’den baþkasý olsa kabul
etmezdik.
Hazreti Ömer böylece halife seçilmiþ oldu.

* * *

34
GÖSTERÝÞSÝZ KOMUTAN

Hazreti Ömer, fetihlere hýz verdi. Allah’ýn is-


mini dünyaya duyurmak niyetindeydi. O devrin en
güçlü imparatorluklarý, Bizans ve Sasanî (Ýran) dev-
letleriydi. Hazreti Ömer, plânlarýný bu iki büyük

35
devletin fethi için yaparken; Türkistan, Azerbaycan,
Afganistan ve Taberistan’ý Ýslâm topraklarýna kattý.
Amr bin As komutasýndaki ordu, Filistin’i ve
Mýsýr’ý fethetti. Hazreti Süleyman’dan beri mukad-
des bir belde olan Kudüs, Filistin’deydi. Sevgili
Peygamberimiz de Mîrac’a çýkarken, Kudüs’te bu-
lunan Mescid-i Aksa’ya uðramýþtý. Amr bin As et-
raftaki þehirleri aldýktan sonra, Kudüs’ü kuþattý.
Hýristiyanlar, fazla dayanamadýlar ve savunma-
dan vazgeçip barýþa razý oldular. Barýþ anlaþmasýný
da Hazreti Ömer’in imzalamasýný istediler. Bu is-
teklerinde ýsrar edince, Hazreti Ömer’e haber gön-
derildi.
Hazreti Ömer, sahabinin ileri gelenleri ile gö-
rüþtükten sonra, Hazreti Ali’yi yerine býrakýp Ku-
düs’e gitmek üzere yola çýktý.
Suriye topraklarýna vardýðýnda Hâlid bin Velid
ve bazý sahabiler, Câbiye þehrinde onu karþýladýlar.
Anlaþma burada imzalandý. Buna göre yerli halkýn,
caný ve malý korunacaktý. Din ve inançlarýnda ser-
best olacaklardý. Ýþlerine devam edecekler, fakat
devlete vergi vereceklerdi.
Anlaþma imzalandýktan sonra Kudüs’e hareket
etti. Uzun yolculuktan dolayý atýnýn nalý düþmüþtü.

36
Zavallý hayvan aksayarak yürüyordu. Hayvana ezi-
yet etmemek için attan indi, yürüyerek yoluna de-
vam etti.
Bunu gören sahabiler, kendisine iyi bir at hedi-
ye ettiler. Ata bindi. At çok hareketliydi. Oynuyor,
þahlanýyordu. Bu gösteriþ hoþuna gitmedi. Hazreti
Ömer atýn karþýsýna geçip,
– Zavallý hayvan, ne gururlanýyorsun? Kimden
öðrendin bu hareketi, dedi ve yürümeyi tercih etti.
Kudüs’e yaklaþtýðýnda, Ebû Ubeyde ve diðer
komutanlar onu karþýlamaya geldiler. Hazreti Ömer’i,
sade ve gösteriþsiz bir kýyafetle görünce þaþýrdýlar.
Böyle bir kýyafetle, Kudüs halkýnýn nezdinde, itiba-
rýnýn sarsýlacaðýndan endiþe ettiler. Binmesi için ona
tekrar at verdiler. Fakat Hazreti Ömer kabul etme-
di ve onlara þu ibretli cevabý verdi.
– Allah’ýn bize verdiði þan ve þöhret, dinimize
aittir. Kendi þahsýmýz için sadelik yeter, dedi.
Kudüs halký, Hazreti Ömer’i görmek için can
atýyordu. Onu sade bir kýyafetle ve alçak gönüllü
bir insan olarak görünce þaþýrdýlar. Koca bir ülkenin
devlet baþkaný ve Müslümanlarýn halifesi Hazreti
Ömer’in böyle halktan biri gibi davranmasý onlarýn
gönlünü Ýslâma ýsýndýrdý.
* * *

37
HÝZMETÇÝ

Suriye ve Mýsýr’da, korkunç bir veba hastalý-


ðý baþ göstermiþti. Hastalýk Ýslâm ordusuna da sýç-
radý ve kýsa zamanda her tarafa yayýldý. Aylarca

38
devam eden hastalýk, binlerce Müslümanýn ölmesi-
ne sebep oldu.
Hazreti Ömer (radýyallau anh), çok geçmeden
tedbirler aldý ve hastalýðýn yayýlmasýný önledi. Daha
sonra orduyu yerinde görmek istedi. Hazreti Ali’yi
yerine býrakarak Kudüs’e hareket etti. Beraberinde
hizmetçisi ile bazý sahabiler de bulunuyordu. Hiz-
metçisi ile kendisinin bir devesi vardý. Kýzgýn çölleri
geçerek ilerliyorlardý. Sýrayla biraz kendisi, biraz
hizmetçisi biniyordu deveye. Günler süren yolcu-
luktan sonra Kudüs’e yaklaþmýþlardý.
Deveye binme sýrasý hizmetçideydi, Hazreti
Ömer’e:
– Ey Müminlerin Emîri, deveye siz binin, dedi.
Hazreti Ömer:
– Hayýr, binme sýrasý sende, dedi ve deveyi çök-
türdü. Hizmetçi ýsrar etti.
– Ben bir hizmetçiyim, siz ise komutansýnýz.
Kudüs halký sizi böyle görmemeli.
– Benim halife olmam, senin sýraný almamý ge-
rektirmez.
Sonra hizmetçi devenin sýrtýnda Hazreti Ömer
yaya olarak yola devam ettiler.

39
Bir yandan sahabiler diðer yandan hizmetçi ne
kadar dil döktülerse de Hazreti Ömer’i ikna edeme-
diler.
Hizmetçi devede, Hazreti Ömer arkasýnda ya-
ya olarak þehre girdiler.
Kudüs halký, halifeyi karþýlamak üzere yollara
dökülmüþtü. Halifenin kim olduðunu bilmiyorlar-
dý. Sorduklarý kiþiler, hizmetçisinin arkasýnda yürü-
yeni gösterdiler. Kudüs halký Hazreti Ömer’in ada-
leti ve güzel ahlâký karþýsýnda büyülendi. Günlerce
þehirde halifenin þehre giriþi konuþuldu.

* * *

40
AÐLAYAN ÇOCUKLAR

Hazreti Ömer, insanlarýn sýkýntýlarýný gider-


mek için gece gündüz çalýþýyordu. Yine çok çalýþtý-
ðý bir geceydi. Arkadaþýyla Mekke sokaklarýnda

41
dolaþýyordu. Uzakta yanan bir ateþ gördüler. Haz-
reti Ömer arkadaþýna sordu.
– Ateþi kim yakmýþ olabilir?
– Bilmiyorum efendim.
– Herhâlde soðuk olduðu için yollarýna devam
edememiþ yolculardýr.
– Ben de sizin gibi düþündüm.
– Ne dersin gidip bakalým mý?
– Ýyi olur.
O tarafa doðru yürümeye baþladýlar. Gidecek-
leri yer bir hayli uzaktý. Konuþa konuþa yürüdüler
ve ateþin yanýna yaklaþtýlar. Gördükleri manzara
ikisini de þaþýrtmýþtý. Ateþin çevresinde yaþlý bir ka-
dýn ve aðlayan çocuklar vardý. Hazreti Ömer kadýna,
– Yaklaþmama izin verir misiniz, diye sordu.
Yaþlý kadýn:
– Ýyilik için geleceksen gel. Yoksa çekil git, dedi.
Ýyilik için geldiðini söyleyen Hazreti Ömer ate-
þin olduðu yere yaklaþtý.
– Bu hâliniz nedir?
Kadýn derin bir iç geçirdikten sonra,

42
– Evimiz olmadýðý için dýþarýda kaldýk. Yaktýðým
ateþle çocuklarý ýsýtmaya çalýþýyorum.
Halife aðlayan çocuklarý iþaret ederek,
– Çocuklar neden aðlýyor, diye sordu.
Kadýn tenceredeki suyu karýþtýrdýktan sonra,
– Açlýktan, dedi.
Halife tencereye yaklaþýp baktý.
– Tencerede ne var?
Yaþlý Kadýn:
– Su var. Yemek piþiriyormuþ gibi yapýp çocuk-
larýn uyumasýný bekliyorum, dedikten sonra belini
doðrultup ayaða kalktý.
Ateþin altýna odun attýktan sonra dert yandý.
– Evde ne un var, ne tuz... Halife Ömer bizimle
ilgilenmiyor. Bunun hesabýný Allah ondan soracak,
dedi ve tekrar yerine oturdu.
Kadýnýn bu konuþmalarý Halifeyi derinden etki-
lemiþti.
– Allah merhamet etsin, Ömer sizin hâlinizi ne-
reden bilsin ki?
– Halife olur da hâlimizi nasýl bilmez?
Hazreti Ömer arkadaþýna iþaret etti. Oradan
ayrýlarak doðruca yiyecek deposuna gittiler. Ömer
un çuvalýnýn yanýna yaklaþtý.

43
– Þu çuvalý sýrtýma yükle, sen de yað kabýný al,
dedi.
Arkadaþý:
– Efendim! Ýzin verirseniz çuvalý ben taþýyayým.
– Hayýr, yükle sýrtýma.
Arkadaþý, çuvalý taþýmak için ýsrar edince Haz-
reti Ömer kýzdý.
– Sen kýyamet gününde, benim günahlarýmý ta-
þýyabilir misin?
Arkadaþý bu söz karþýsýnda hiçbir þey söyleye-
medi. Hazreti Ömer, çuvalý sýrtýna aldý. Koþar adým-
larla kadýnýn bulunduðu yere geldi. Kadýna yiye-
cekleri verdi.
Kadýn, getirilen un ve yaðla yemek hazýrladý.
Hem çocuklarý doyuruyor hem de dua ediyordu.
– Allah seni iyiliklerle ödüllendirsin. Sen, hali-
feliðe Ömer’den daha lâyýksýn, diye onu övüyordu.
Hazreti Ömer bu sözlerle rahatlamýþtý. Bir ço-
cuklara bir de kadýna baktýktan sonra,
– Yarýn halifenin yanýna gidin, durumunuzu an-
latýn. Belki size maaþ baðlar. Bu çocuklar da açlýk-
tan kurtulur, dedi.

44
Karýnlarý doyan çocuklar bir süre daha oyna-
dýlar. Sonra da uyuyup kaldýlar.
Hazreti Ömer, bu durumu görünce çok mutlu
oldu ve huzurlu bir þekilde oradan ayrýldý.
Ertesi gün, kadýn vakit kaybetmeden halifenin
kapýsýný çaldý. Ýçeri girdiðinde bir de ne görsün! Ge-
ce, sýrtýnda çuvalla un taþýyan adam karþýsýnda dur-
muyor mu?
– Sen, dün gece bizim eve gelen o merhametli
insan deðil misin? Neden kendini tanýtmadýn, dedi.
Hazreti Ömer:
– Önemli olan Halife Ömer’in tanýnmasý deðil,
sizin ihtiyacýnýzýn görülmesidir, diye cevap verdi.
Kadýnýn dertlerini dinledi. Ona maaþ baðlayýp
sýkýntýsýný giderdi. Bu sefer kadýn hem þaþkýn hem
de sevinçliydi. Halifeye dualar ederek ayrýlýp çocuk-
larýn yanýna döndü.

* * *

45
CEZA KÝME UYGULANMALI

Bir gece vaktiydi. Vakit geç olduðu için etraf-


ta kimsecikler yoktu. Hazreti Ömer, Abdurrahman
bin Avf ile birlikte sokaða çýkmýþtý. Tek katlý, kü-
çük bir evden, bir ses duydular. Hazreti Ömer, Ab-
durrahman bin Avf’a sordu.
– Ey Abdurrahman, bu evin kime ait olduðunu
biliyor musun?
– Bilmiyorum.
– Burasý Rebi’e bin Ümeyye’nin evidir. Ýçeride
sarhoþlar var. Ýçmiþler, baðýrýp çaðýrýyorlar. Ne der-
sin girip bakalým mý? Gecenin bu saatinde kim bi-
lir ne hâldedirler. Etrafa zarar vermeden, onlarý ya-
kalayýp ceza verelim.

46
Avf, þaþkýn þaþkýn Hazreti Ömer’e baktý. Endi-
þeli bir ses tonuyla,
– Böyle yaparsak biz onlara deðil, onlar bize ce-
za verir, dedi.
Hazreti Ömer irkilerek,
– Sen ne diyorsun, dedi.
Abdurrahman bin Avf (radýyallau anh) þöyle
izah etti.
– Allah, “Ýnsanlarýn gizli ayýplarýný araþtýrmayý-
nýz!” buyuruyor. Biz ise gecenin bu saatinde, evin
içindeki ayýplarý araþtýrýp meydana çýkarmakla meþ-
gulüz. Asýl cezalýk iþi biz yapýyoruz.
Bunun üzerine Hazreti Ömer,
– Doðru, ben hiç böyle düþünmemiþtim. Haydi
bir an önce buradan uzaklaþalým, dedi.
Hýzla oradan uzaklaþýrken, Hazreti Ömer (radý-
yallau anh) kendi kendine söyle mýrýldanýyordu.
“Allah, insanlarý doðru düþünen dostlarýndan mah-
rum etmesin. Kimseyi de kendi kanaatinde ýsrarcý
etmesin.”

* * *

47
KERVAN

Kaç gündür yoldayýz, dedi yürümekten bit-


kin düþmüþ kadýn. Kocasýnýn da caný sýkkýndý, bir
an önce kervanýn konaklamasýný bekliyordu. Eþini
sakinleþtirmek için,

48
– Biraz daha sabret, dedi.
Kadýn, iki çocuðunu göstererek,
– Akþam olduðunu unutuyorsun. Hava serinle-
meye baþladý. Üstelik çocuklar aç, kervan yorgun.
Kervanbaþýna söyle. Uygun bir yerde konaklayalým,
diye kocasýna çýkýþtý.
Adam bunun üzerine,
– Söylediðin gibi olsun, deyip koþarak kervanýn
önüne gitti.
Kervanbaþýna giderek durumu anlattý. Kervan-
baþý yaþlýydý. Hâlden anlayan biriydi.
– Tamam, uygun bir yerde konaklayalým.
Genç adam sevinçle geri döndü.
– Tamam, haným. Uygun bir yer bulunduðun-
da kervan konaklayacak, dedi.
Kadýnýn sevinci gözlerinden okunuyordu. He-
men çocuklarýnýn baþýna döndü.
Kervan boþ, düz bir alana geldi. Burasý Medi-
ne’nin kenarýnda bir yerdi.
Yaþlý kervanbaþý elini kaldýrarak hayvanlarý dur-
durdu. Herkesin duyacaðý þekilde seslendi,

49
– Burada konaklayacaðýz. Bu gece iyi dinlenin.
Yarýn erkenden yola çýkacaðýz, dedi.
Gece için hazýrlýk baþladý.
Kadýnlar yemek yaparken erkekler de çadýr
kurma iþini bitirdiler. Sonra da ertesi günün planý-
ný yapmak üzere bir çadýrda toplandýlar.
Ýçlerinden biri,
– Hepimiz çok yorgunuz. Üstelik burayý tanýmý-
yoruz. Ya baþýmýza bir þey gelirse, dedi.
Kervanbaþý da endiþeliydi. Herkesi dinledikten
sonra,
– Merak etmeyin, burayý tanýyorum. Iþýklarý
görünen þehrin halký Müslümandýr. Onlardan zarar
gelmez, dedi.
Baþka biri,
– Müslümanlarýn güvenilir insanlar olduðunu
ben de duymuþtum. Ama biz Hýristiyanýz, kendi
dinlerinden olmadýðýmýz için bize kötü davranabi-
lirler.
Kervanbaþý söylenenleri dinledikten sonra,
– Doðru, tedbirli davranmakta yarar var. Gece
boyunca nöbetçiler koyalým, dedi.

50
Kervan içerisinden altý genç seçildi. Belirlenen
gençler nöbet yerine gittiler. Diðerleri de yere ser-
dikleri örtünün üzerine yattýlar.
Aradan bir iki saat geçtikten sonra nöbet tutan
gençler uyuklamaya baþladý. Çünkü onlar da diðer-
leri gibi günlerdir yolculuk yapmýþlardý.
Nöbetçiler de uyuyunca, kervanda uyanýk hiç
kimse kalmadý. Tam bu esnada, kervanýn yanýna bir
adam geldi. Kervanýn etrafýný dolaþarak nöbetçi olup
olmadýðýný kontrol etti. Bu adam Halife Ömer’den
baþkasý deðildi.
Uyanýk birini bulma ümidiyle kervanýn etrafýný
bir kez daha dolaþtý. Fakat nöbetçiler dahil herkes
uyuyordu. Kervanýn konakladýðý yer, çok farklý in-
sanlarýn gelip geçtiði bir yerdi. O yüzden deðerli eþ-
yalarý çalýnabilirdi.
Doðruca Abdurrahman bin Avf’ýn yanýna gitti,
kapýyý çaldý. Gecenin o vaktinde kapýnýn çalýnmasý
Abdurrahman’ý endiþelendirmiþti. Yerinden fýrlaya-
rak kapýyý açtý. Karþýsýnda Hazreti Ömer’i görünce
þaþýrdý.
– Hayýrdýr, ey Emîre’l-Müminin?
– Hayýr, hayýr. Hazýrlan gidiyoruz.

51
– Nereye?
– Þehrin dýþýna kervan gelmiþ. Onlara bekçilik
yapacaðýz.
– Nereden gelip nereye gidiyorlarmýþ?
– Bilmiyorum. Hepsi uyumuþ.
– Peki efendim. Hemen geliyorum, dedi ve ha-
zýrlanýp çýktý. Ýkisi birlikte hýzlý adýmlarla kervanýn
olduðu yere geldiler. Yüksek bir yere oturup bek-
lemeye baþladýlar.
Ýkisinin de gözünde uyku yoktu. Onlar bulun-
duklarý yerde kervaný beklemeye devam ederken,
nöbetçiler hâlâ uyuyordu. Bir süre sonra gençler-
den biri uyandý. Hazreti Ömer’le Abdurrahman’ý
gördü. Gördüklerinin rüya mý, gerçek mi olduðu-
nu anlayamamýþtý.
O kadar yorgundu ki gözleri tekrar kapanýver-
di. Bir müddet sonra tedirginlik içinde tekrar uyan-
dý. Karþýsýndaki kiþilerin hýrsýz olabileceðini düþün-
müþtü. Gözlerini karþýya dikerek iyice baktý. “Ha-
yýr, bunlar hýrsýz olamaz. Kötü niyetli olsalar, mal-
larýmýzý çalýp giderlerdi. Herhâlde kervancý paralý
bir bekçi tuttu.” dedi.
Sabah vakti yaklaþýyordu. Görevlerinin bittiðini
düþünen Hazreti Ömer ve Hazreti Abdurrahman

52
bin Avf, sabah namazýný kýlmak için þehre doðru
yola çýktýlar.
Nöbetçilerden biri, kervanbaþýnýn yanýna gelerek
akþam gördüklerini anlattý. Sonra,
– Gece nöbet tutan iki adamý sen mi kiraladýn,
diye sordu.
Kervanbaþý nöbetçiye alýk alýk baktýndan sonra,
– Kimden bahsediyorsun, diye karþýlýk verdi.
– Gece nöbet tutan iki yabancýdan, derken te-
lâþlanmýþtý.
Kervanbaþý elini çenesine götürüp,
– Hayýr, ben sizden baþka kimseyi görevlendir-
medim, dedi, ama içine de bir korku düþmüþtü.
Haber bir anda yayýldý. Herkes korku ve telâþla eþ-
yalarýný kontrol etti. Ama bir eksik yoktu.
Kervanbaþý:
– Öyleyse bu adamlar hýrsýz olamaz herhâlde
kervaný korumak için gelmiþler, dedi.
Kimdi bu adamlar? Kervana niçin bekçilik yap-
mýþlardý? Kervandaki herkes bunu konuþuyordu.
Kervanbaþý gece uyanan gence,
– Onlarý tekrar görsen tanýr mýsýn, diye sordu.

53
– Evet, tanýrým, dedi.
Kervanbaþý küçük bir tepeye çýkýp þehre doðru
baktý. Sonra arkadaþlarýna dönüp,
– Çok uzaklaþmýþ olamazlar. Hemen git ve bu
adamlarý bul. Kim olduklarýný ve kervana neden
bekçilik ettiklerini sor, dedi.
Genç, koþar adýmlarla gitti. Þehre girerken,
Hazreti Ömer ve Abdurrahman bin Avf’ýn peþin-
den yetiþti. Onlarý gizlice izlemeye baþladý. Biraz
ilerleyince önüne çýkan ilk kiþiye,
– Bunlar kim, diye sordu.
Adam:
– Birisi Halife Ömer, diðeri de yakýn arkadaþý
Abdurrahman bin Avf, dedi.
Genç, duyduklarýna inanamamýþtý. “Herhâlde
bu adam benimle dalga geçiyor. Kocaman devlet
baþkaný, bekçilik yapacak deðil ya!” dedi kendi ken-
dine.
Baþkalarýna da sordu. Herkes ayný cevabý veri-
yordu.
Aldýðý cevaplara inanan genç, koþa koþa kerva-
nýn olduðu yere geldi. Gencin geldiðini gören ker-
vanbaþý baþý,

54
– Kimmiþ, öðrenebildin mi, diye sordu.
– Evet, öðrendim. Ama kim olduklarýný söyle-
diðim de duyduklarýnýza inanamayacaksýnýz.
Herkes merakla bekliyordu. Genç:
– Bekçilik yapan Halife Ömer ile bir arkadaþýy-
mýþ, dedi.
Yaþlý adam, daha önce Hazreti Ömer’in adýný
duymuþtu. Emin olmak için tekrar sordu.
– Halife Ömer mi dedin?
– Evet, ta kendisi.
Kervanbaþý, yaþlý baþlý ve gün görmüþ biriydi.
Yanýndakilere,
– Arkadaþlar, Halife Ömer’in bu güzel davranýþý,
onun dininden kaynaklanýyor. Ben gidip, Halife
Ömer’i bulacak ve onun dinine gireceðim, dedi.
Sonra da Hazreti Ömer’i bulmak için yola çýk-
tý. Yaþlý kervanbaþýnýn gidiþini seyredenler dayana-
mayýp,
– Bize de Müslüman olmak istiyoruz deyip, yaþlý
adamýn peþine takýldýlar.
Hep birlikte Hazreti Ömer’i buldular. Onunla
uzun uzun konuþtular. Ardýndan da kelime-i þehâ-
det getirip Müslüman oldular.

55
KÜÇÜK KULÜBE
Rum elçisi, Medine’ye siyasî bir görüþme için
gelmiþti. Medine’ye girdiði zaman ilk gördüðü ki-
þiye, Hazreti Ömer’in sarayýnýn yerini sordu.
Sahabiden biri,

56
– Halifenin sarayý yoktur. Onun parlak bir gönül
sarayý vardýr. Kendisinin, dünya malý olarak fakirle-
rin, gariplerin barýndýðý gibi bir kulübesi vardýr, di-
ye cevap verdi.
Rum elçisi buna inanamadý. Nasýl olur da bunca
ülkeyi yöneten kocaman halifenin sarayý olmazdý.
Yükünü, hediyelerini bir kenara býraktý ve Ha-
life Ömer’i aramaya koyuldu.
Tarifler üzerine halifenin kulübesine yaklaþtý.
En son sorduðu kadýn, eliyle iþaret ederek,
– Ýþte senin aradýðýn halife, þu hurma aðacýnýn
altýndadýr, dedi.
Rum elçisi þaþýrmýþtý. Koskoca halife bir hurma
aðacýna yaslanmýþ vaziyette karþýsýnda duruyordu.
Üstelik yanýnda, onu koruyacak bir tane asker bile
yoktu. Halifenin yanýna yaklaþtý.
Hazreti Ömer (radýyallau anh), kendisine doðru
gelen elçiyi fark etmiþti. Ayaða kalktý ve Rum elçi-
sini oturmasý için buyur etti.
Rum elçisi, Hazreti Ömer’in davetini kabul etti.
Hurma aðacýnýn dibine oturdular. Uzun uzun ko-
nuþtular.
Rum elçisi, Hazreti Ömer’in hâlinden, tavrýndan,
konuþmasýndan o kadar etkilenmiþti ki söyleyecek-
lerini dahi unutmuþtu...

57
ALLAH BÝZÝ GÖRÜYOR

Hazreti Ömer geceleri Medine sokaklarýnda


dolaþýyor, ihtiyacý olan varsa yardýmcý olmaya çalý-
þýyordu. Yürürken de “Her nerede olursanýz Allah,
sizinle berberdir.” âyetini mýrýldanýyordu.

58
Yine bu duygularla Medine sokaklarýnda dola-
þýrken duyduðu bir kadýn sesi, onu durmaya mecbur
etti. Kadýn kýzýna,
– Süte su katmayý ihmal etme kýzým, diyordu.
Hazreti Ömer, kýzýn annesine ne cevap verece-
ðini merak etmiþti. Kýz, annesine,
– Anneciðim, Halife Ömer süte su karýþtýrýlma-
masý için emir çýkarmamýþ mýydý, diye cevap verdi.
– Halife burada deðil, senin süte su kattýðýný
nereden bilecek kýzým, dedi kadýn.
– Evet anneciðim, halife burada deðil. O bizi
görmüyor, ama Allah görüyor ve biliyor.
Hazreti Ömer, duyduklarý karþýsýnda duygu-
lanmýþtý. Oradan ayrýlýrken “Her nerede olursanýz
Allah, sizinle berberdir.” âyetini tekrarlýyordu. Bu
olay onu çok mutlu etmiþti.
Sabah namazýný kýlar kýlmaz, gece duyduðu sesin
sahibini bulmak için yola çýktý. Medine sokaklarýný
bildiði için bulmasý zor olmadý.
Kapýyý açan ev sahibi, Halife Ömer’i karþýsýnda
görünce þaþýrdý. Þaþkýnlýðý geçince de,
– Bir arzunuz mu var, diye sordu.

59
Hazreti Ömer, kadýna kýzýnýn, evli olup olma-
dýðýný sordu. Kadýn:
– Bekârdýr ya Emîre’l-Müminîn, diye cevap verdi.
Halife Ömer duymak istediðini duymuþtu. Lâfý
evirip çevirmeden,
– O hâlde oðlum Asým için kýzýnýza talibim, dedi.
Kadýn:
– Ey Müminlerin Emîri, bu ailemiz için þereftir,
Kýzým da isterse neden olmasýn dedi.
Teklif kýza soruldu, o da memnuniyetle kabul
etti.
Böylece annesine edep dersi veren kýz, Hazreti
Ömer’in gelini oldu.

* * *

60
HAKKINI ARAYAN ADAM

Ebû Musa el-Eþ’arî, Basra valisi olduktan son-


ra hutbelerde, Allahu Teâlâ’ya hamdeder, Peygam-
ber Efendimize salat ü selâm okurdu. Daha sonra
Hazreti Ömer’i övmeye baþlardý.

61
Dabbe bin Mihsan bir gün Ebû Musa’nýn yanýna
geldi.
– Sen neden hutbelerde Ebubekir’i övmüyorsun,
diye sordu.
Onun bu itirazý Ebû Musa’nýn hoþuna gitmedi.
Hazreti Ömer’e bir mektup yazarak onu þikâyet etti.
Halife Ömer de mektuba cevabýnda, “Adamý bana
gönderin.” diye yazdý.
Hazreti Ömer, bir gün üstü baþý toz toprak
içinde olan bir yolcuyla karþýlaþtý. Ona selâm verdi.
Yolcu, halifenin selâmýný alarak kendini tanýttý.
– Ben Dabbe bin Mihsan, Basra’dan geliyorum,
dedi.
Hazreti Ömer’in yüzü asýldý ve adama,
– Sana merhaba demiyorum. Hoþ geldin de de-
miyorum, dedi.
Bu þekilde karþýlanmak yolcunun hoþuna git-
memiþti.
Dabbe gerçekten çok üzülmüþtü. Sonucu ne
olursa olsun, duygularýný dile getirmeliydi.
– Sen merhaba demesen de rahatlýk ve huzuru ve-
recek olan Allah’týr. Ama þunu sormak istiyorum.
Suçsuz olduðum hâlde, beni yurdumdan buraya kadar

62
niçin yordun? Beni neden böyle karþýladýn? Bunun,
Allah yanýnda bir hesabý olmayacak mýdýr?
Hazreti Ömer, bunun üzerine,
– Benim valimi neden rahatsýz ediyorsun, bir
alýp veremediðin mi var, dedi.
Dabbe geniþ bir nefes aldý.
– Anlatayým, dedi ve anlatmaya baþladý. Senin
valin Allahu Teâlâ’ya hamdeder, Peygamber Efen-
dimize salat ü selâm okur. Daha sonra seni övmeye
baþlar. Ona, Hazreti Ebûbekir’i hatýrlattým. Sadece,
“Onu neden zikretmiyorsun?” diye sordum. Kaba-
hatim budur. Aramýzda geçen baþka bir anlaþmazlýk
yoktur.
Hazreti Ömer için bu kadarý yetmiþti. Kendisi-
nin hata ettiðini anlamýþtý. Önce bu adamý dinle-
mesi, sonra karar vermesi gerekiyordu. Yaptýðý dav-
ranýþtan dolayý piþman olmuþtu.
– Vallahi sen daha uygun olaný söylemiþsin, dedi.
Bunu söylerken, gözlerinden yaþ süzülmüþtü.
Herkes hata yapabilirdi. Önemli olan hatada ýsrar
etmemekti. Zaten Allah (cc.), kendisine karþý saygý
besleyen insanlarý anlatýrken, “Onlar yaptýklarýnýn

63
hatalý olduðunu bile bile hatada ýsrar etmezler.”
buyurmamýþ mýydý?
Dabbe ýsrar etmedi. “Allah, Müminlerin Emîr’ini
baðýþlasýn.” dedi.
Hazreti Ömer, sözlerini þöyle tamamladý.
– Vallahi Ebûbekir’in bir günü ve bir gecesi,
Ömer’den ve Ömer’in ailesinden daha hayýrlýdýr.

* * *

64
ALLAH GÖRÜYOR
Takvimler hicretin on yedinci yýlýný gösteri-
yordu. Hazreti Ömer, Zeyd bin Sabit’i yanýna çaðýrdý.
– Umre yapmaya karar verdim. Burada bana
vekâlet edeceksin, dedi.

65
Zeyd bin Sabit’i yerine býraktýktan sonra da
umre için yola çýktý. Mekke yolunda rastladýðý bir
çobana selâm verdi. Çoban selâmýný aldý. Hazreti
Ömer ona,
– Bize bir koyun lâzým. Satar mýsýn, diye sordu.
Çoban yabancýyý baþtan ayaða süzdükten sonra,
– Satamam, dedi.
– Neden?
Çoban bu soruya bir anlam verememiþti.
– Çünkü ben çobaným. Sürünün sahibi deðilim,
dedi. Ama Hazreti Ömer teklifinde ýsrar etti.
– Gel sen bize bir koyun ver, paraný al. Sahibi-
ne de kurt kaptý dersin, olur biter.
– Yapamam.
– Neden yapamýyorsun? Kârlý bir iþ teklifi ya-
pýyorum.
– Yapamam, çünkü Cenâb-ý Allah bizi görüyor
ve konuþtuklarýmýzý duyuyor. Ben ona ne cevap ve-
ririm?
Bu cevap Hazreti Ömer’i aðlattý. “Ýþte aradýðým
insan. Mert, dürüst insan.” dedi kendi kendine ve
çobana sordu.

66
– Sen kimin adýna çobanlýk yapýyorsun? Bu sü-
rünün sahibi kimdir?
Çoban, sürünün sahibini söyledikten sonra
Hazreti Ömer oradan ayrýldý. Çoban, bir dakika ön-
ce kendisine hilekârlýk teklif eden daha sonra da
gözyaþlarýný tutamayýp aðlayan adamýn arkasýndan
hayret dolu gözlerle baktý.
Hazreti Ömer, Mekke’ye vardýðýnda, sürü sahi-
bini çaðýrdý.
– Bu çobaný senden almak istiyorum, dedi.
– Elbette alabilirsin, ey Emîre’l-Müminîn! An-
cak onu almak istemenizdeki sebebi bilmek isterim.
Hazreti Ömer (radýyallau anh) olanlarý anlattý.
Böylece çoban sahibini deðiþtirmiþ oldu. Haber gön-
derildi. Çoban geldi. Karþýsýnda bir gün önce gör-
düðü adamý ve sahibini görünce þaþýrdý. Sahibi ona,
– Artýk Halife Ömer’e baðlýsýn, dedi.
Çoban duyduklarýna inanamamýþtý. Hazreti Ömer
(radýyallau anh) ise köleyi hürriyetine kavuþturduk-
tan sonra ona bir koyun sürüsü hediye etti.

* * *

67
AÐLATAN KADIN

Hazreti Ömer, arkadaþý Muallâ ile yolda yü-


rüyordu. Arkalarýndan bir kadýn sesi geldi.
– Dur ya Ömer! Beni bekle, dedi.
Hazreti Ömer durdu. Geri dönerek kadýna yak-
laþtý.

68
– Buyur teyzeciðim.
Kadýn, Hazreti Ömer’i þöyle bir süzdükten sonra,
– Sen bir zamanlar küçük bir çocuktun, fakat
þu an büyümüþ, müminlerin emîri olmuþsun, dedi.
Hazreti Ömer yaþlý kadýný, hiçbir þey söyleme-
den dinlemeye devam etti.
Kadýn:
– Fakat ey Hattap’ýn oðlu, hilâfet seni þýmartýp
yakýþýksýz hâllere düþürmesin, Allah’a karþý saygýlý
olmayý unutturmasýn, dedi.
Hazreti Ömer’in, kadýnýn bu sözlerini, uslu bir
çocuk gibi baþýný eðip dinlemesi, arkadaþý Muallâ’yý
hayretler içinde býrakmýþtý. Dayanamayarak kadýna
çýkýþtý.
– Bre kadýn yeter! Halifeyi aðlattýn, dedi.
– Sus, dedi Hazreti Ömer (radýyallau anh). Sen
bu kadýnýn kim olduðunu biliyor musun?
Muallâ cevap vermedi. Hazreti Ömer devam etti.
– Bu kadýn Havle bin Hakim’dir. Yüce Mevlâ,
semalarýn ötesinden onun þikâyetini dinlemiþ ve
derdine çare bulmuþtur. Hazreti Ömer’in onu din-
lememesi olmaz. Þayet bu kadýn gün batýmýna ka-
dar konuþsa, onu dinlemekten beni sadece namaz
alýkoyabilir, dedi.
* * *

69
ÞAHÝT

Þahitlik yapmak üzere huzura bir adam geti-


rilmiþti. Hazreti Ömer onun gerçekten þahitlik ede-
cek ehliyete sahip olup olmadýðýný kontrol etmek
için,
– Bana seni iyi tanýyan birini getir, dedi.
Adam gitti ve bir müddet sonra yanýnda bir kiþi
ile geri geldi. Hazreti Ömer gelene,
– Bu adamý tanýyor musun, dedi.
Adam konuþurken gayet rahattý.
– Evet tanýyorum, iyi bir insandýr.
Hazreti Ömer bu kadarla yetinecek deðildi.
Adama soru sormaya devam etti.

70
– Bu adamla aranda ne gibi bir baðlantý var?
Meselâ onunla komþu musun? Yanýna kimlerin ge-
lip gittiðini bilir misin?
– Hayýr, ben onun komþusu deðilim.
– Onunla birlikte yolculuk yaptýn mý?
– Hayýr, yapmadým.
– Bu adamla alýþveriþte bulundun mu?
– Hayýr ey Müminlerin Emîri.
– Ben öyle zannediyorum ki bu adamý namaz
kýlarken, Kur’ân-ý Kerîm okurken gördün. O yüz-
den þahitlik yapýyorsun.
– Evet, ey Müminlerin Emîri. Aynen öyle oldu.
– O hâlde sen bu adamý, gerçek hâliyle taný-
mýyorsun demektir. Haydi bakalým þimdi iþine git.
Daha sonra adama döndü.
– Bize, seni gerçekten tanýyan bir adam lâzým,
dedi.
Hazreti Ömer küçük bir dava da olsa aslýný
araþtýrmadan karar vermezdi. Adam kendini iyi ta-
nýyan bir þahit bulmak için halifenin huzurundan
ayrýldý.
* * *

71
YAÞLI KADIN
Talha bin Ubeydullah, gece geç vakit evine
dönüyordu. Komþusunun evinden uzun boylu birinin
çýktýðýný gördü. Evde, kimsesi olmayan ihtiyar bir ka-
dýn oturuyordu. Fakat kadýnýn durumu hakkýnda
pek bilgisi yoktu. Gecenin bu saatinde bu adamýn,
yaþlý kadýnýn evinde ne iþi olabilirdi?

72
Adam, kendisini görmemiþ, yürüyüp gitmiþti.
Evine doðru yürüyen Hazreti Talha, zihnindeki dü-
þünceleri bir kenara atamadý. Kendi kendine, “Ben
bu iþin sýrrýný çözsem iyi olacak.” dedi.
Sabahleyin ilk iþi, yaþlý kadýnýn evine gitmek ol-
du. Kapýyý çaldý. Ýçeriden bir kadýn sesi,
– Ýçeri gel, dedi.
Girdi. Köþede kör ve ihtiyar bir kadýn oturuyor-
du. Kadýna selâm verdi, sonra,
– Senin kimsen yok mudur, diye sordu.
Ýhtiyar kadýn:
– Allah’tan baþka kimsem yoktur, diye cevapladý.
Talha, lâfý evirip çevirmeden,
– Dün gece bu evden, bir erkeðin çýktýðýný gör-
düm. Kimdi o, dedi.
Kadýn içini çekerek,
– Ömer bin Hattap’týr. Allah ondan razý olsun,
çoktandýr geceleri gelir, evimi temizler, yataðýmý
düzeltir, diðer iþlerimi görür ve gider, dedi.
Hazreti Talha (radýyallahu anh), gözlerinden
akan yaþlarý silerken, baþlarýnda böyle bir halife ol-
duðu için Allah’a þükrederek yaþlý kadýnýn yanýn-
dan ayrýldý.

73
ÝNSANLAR AÇKEN
Dayanýlmaz bir kýtlýk baþlamýþtý. Etraftaki
bedeviler, ölüm tehlikesi ile karþý karþýya kalmýþ,
Medine’ye gelmiþlerdi. Medinelilerin de onlardan
farký yoktu.
Hazreti Ömer, onlarýn bu durumuna üzülüyor,
bazen peþ peþe oruç tutarak onlarý anlamaya çalýþý-
yordu.
Ýþte tam bu günlerde bir deve kesildi. Eti halka ik-
ram edildi. Hizmetçisi Yerfe piþen etin iyi tarafýndan
bir tabaða koyarak, Hazreti Ömer’e getirdi.

74
Hazreti Ömer:
– Nedir bu, diye sordu.
– Bu gün kesilen devenin eti. Sana da getirdik,
dedi hizmetçi.
Hazreti Ömer bir ete, bir de getirene baktý.
– Ýnsanlar açlýktan kýrýlsýn, ben ise devenin en iyi
tarafýndan karnýmý doyurayým. Kaldýr bu tabaðý,
bana baþka bir yiyecek getir, dedi Yerfe’ye.
Bu sefer her zamanki yiyeceði olan ekmek ve
zeytin yaðý getirildi. Hazreti Ömer önüne aldýðý ek-
meði parçaladý. Yemek üzere elini uzattý ve birkaç
saniye öylece bekledi. Daha sonra tek lokma alma-
dan elini çekti.
– Yerfe, diye seslendi.
– Buyur Müminlerin Emîri.
– Bu yemeði, kenar mahallede oturan bedevile-
re götür. Üç gündür onlarýn yanýna uðramýyorum.
Olur ki, yiyecekleri yoktur.
Yerfe tabaðý aldý ve çýktý. Halife, yarýnýn orucu-
na yine hiçbir þey yemeden niyetlenecekti. Hâlbuki
bu yemek onun önüne, bugünkü orucunu açmasý
için getirilmiþti.

75
ÝKÝ KUMAÞTAN BÝR ELBÝSE

– A l oðlum, bu kumaþ bana yetmedi. Bari sen


üzerine bir elbise diktir.
Hazreti Ömer, ganimetten kendi payýna düþen
kumaþý oðluna vermek istiyordu. Ama oðlu buna
itiraz etti.

76
– Hayýr, baba. Ben kullanýrsam fazlasýyla artý-
yor. Ýsraf olacak.
– Fazlasýný birisine verirsin.
– Artan parçadan elbise çýkmaz. Gel beni kýr-
ma. Benimkini de sana vereyim. Ýkisi birlikte sana
yeter. Ne zamandýr ayný elbiseyi giyiyorsun.
– Halife fazladan kumaþ aldý demezler mi?
– Derlerse ben açýklama yaparým, dedi oðlu.
Hazreti Ömer de bu teklifi kabul etti.
Hazreti Ömer, oðlu Abdullah’ýn payýna düþen
kumaþla, kendi kumaþýný birleþtirerek, bir elbise
diktirdi. Ýçi rahat deðildi, fakat yapacak bir þeyi de
yoktu. Çünkü üzerindeki elbise, epey eskimiþ ve
yýpranmýþtý.
O gün temiz olsun diye yeni diktirdiði elbiseyi
giyerek camiye gitti. Hutbe okumak için minbere
çýktý.
– Dinleyin ey insanlar, diyerek konuþmasýna
baþlamýþtý ki hiç beklemediði bir tepkiyle karþýlaþtý.
Selman-ý Fârisî sesini yükselterek,
– Dinlemiyoruz, dedi.
Hazreti Ömer þaþkýndý.
– Neden dinlemiyorsunuz, diye sordu.
– Üzerindeki elbisenin kumaþý bize verdiðin
miktarýn iki mislidir. Bunun sebebini bize anlatýn-
caya kadar seni dinlemeyeceðiz.

77
Hazreti Ömer:
– Oðlum Abdullah nerede, diye sordu.
– Buradayým, diye cevap verdi Abdullah.
Hazreti Ömer:
– Kalk ey oðlum, cevap ver, dedi.
Abdullah ayaða kalkýp anlattý.
– Babam, herkesin aldýðýndan fazla kumaþ al-
madý. Ancak çok uzun boylu olduðu için kendisine
düþen elbisenin kýsa geleceðini düþündüm ve ken-
dime düþen hisseyi ona býraktým, dedi.
Hazreti Ömer:
– Ey Selman, bu kadar açýklama yeterli mi, dedi.
Selman duyacaðýný duymuþtu. Aslýnda onun
gözü Hazreti Ömer’in elbisesinde deðildi. Çünkü
Hazreti Ömer’i tanýyordu. Fakat insanlarýn aklýnda
soru iþareti kalmasýn diye durumu açýklýða kavuþ-
turmak istemiþti. Nitekim istediðine de ulaþmýþtý.
– Yeterli, ey Emîre’l-Müminîn, þimdi konuþ. Ar-
týk seni dinliyoruz, dedi.
Hazreti Ömer rahatlamýþtý. Selman-ý Fârisî’ye,
– Allah senden razý olsun. Sizin gibi baþýndaki-
nin yanlýþýný düzeltecek insanlar olduktan sonra, bu
din her zaman aziz olacaktýr, dedi.

78
VALÝ BÝLE KURTULAMADI

Bir akþam üzeriydi. Medine sokaklarýndan


nal sesleri yükseldi. Habercilerdi bunlar. Halifenin
emrini, valilere ulaþtýrmak için at koþturuyorlardý.
Mektupta, “Sayýn valim, hac mevsimi Kâbe’de,
halife tarafýndan bekleniyorsunuz.” yazýyordu.
Hazreti Ömer, her yýl hac mevsiminde, bu ha-
beri valilerine gönderirdi. Haberi alan valiler de
Kâbe’ye gelirdi. Amacý valileriyle birlikte insanlarýn
dertlerini, þikâyetlerini dinlemekti.
Her defasýnda özel olarak görevlendirdiði in-
sanlar, hacýlarýn arasýnda geziyor ve yüksek sesle
“Halife þikâyetlerinizi dinlemek üzere sizleri bekli-
yor.” diye ilân ediyorlardý.

79
Yine bir hac mevsimi idi. Bütün valilere haber
gönderilmiþ, valiler de gelmiþlerdi.
Görevlilerin çaðrýsý ile halk toplanmaya baþ-
ladý. Biraz da olacaklarý merak ediyorlardý. Halkýn
toplandýðý bir anda Hazreti Ömer ayaða kalkarak,
– Ey insanlar, ben memurlarýmý size iyilik yapsýn-
lar ve doðruyu göstersinler diye gönderiyorum. Ýçi-
nizde, valisinden þikâyetçi olan var mý, diye sordu.
Bir adam Hazreti Ömer’e doðru ilerleyerek,
– Senin þu valin bana haksýz yere yüz kýrbaç
vurdu, dedi.
Hazreti Ömer valiye dönerek,
– Bu adama yüz kýrbaç vurduðun doðru mu,
dedi.
Vali:
– Doðru, dedi.
Hazreti Ömer:
– Bana bir sebep bildir, dedi.
Vali, bir sebep bildiremeyince, adamýn haklý ol-
duðu anlaþýldý. Hazreti Ömer, elindeki kýrbacý ada-
ma uzatarak,
– Haydi hakkýný al, dedi.
Hazreti Ömer’in hiç þakasý yoktu. Bunu en iyi
bilenlerden biri de Amr bin As’dý.

80
Oðlu, bir bedeviyi dövmesi nedeniyle Mýsýr’dan
Medine’ye çaðrýlmýþ ve azarlanmýþtý. Üstelik oðlu,
gözlerinin önünde bedeviye attýðý kýrbaç kadar be-
deviden kýrbaç yemiþti. Þimdi ayný duruma bir vali
düþüyordu. Bunun bir vali için aðýr olacaðýný düþü-
nen Amr bin As, Hazreti Ömer’e doðru yaklaþarak,
– Ey Emîre’l-Müminîn bu muamele pek aðýr,
hem bu senden sonra âdet hâlini alabilir, dedi.
Hazreti Ömer:
– Bir vali için ayrýcalýk yapamam, dedi ve adama
döndü.
– Haydi hakkýný al.
Amr bu iþi oluruna býrakmak istemiyordu.
– Peki, biz bu adamý razý edersek ve o da hakkýn-
dan vazgeçerse olur mu, dedi.
Hazreti Ömer:
– Adamýn gönlü razý olursa diyeceðim bir þey
yoktur, dedi.
Halk gördükleri karþýsýnda þaþkýna dönmüþtü.
Koskoca vali, halkýn gözü önünde hesaba çekiliyor-
du. Olacak iþ deðildi. Hepsi ellerini açarak, baþla-
rýnda böyle adaletli bir halife olduðu için Allah’a
þükrediyordu.
Uzun bir pazarlýðýn ardýndan adam ikna edildi. Ýki
yüz dinar karþýlýðýnda hakkýndan vazgeçti. Halkýn ve
halifenin huzurunda, hakkýndan vazgeçtiðini söyledi.
Böylece vali kýrbaç yemekten kurtuldu.

81
KAVUÞMA ZAMANI

Sabahýn alaca karanlýðýnda Müslümanlar na-


maz kýlmak için mescide gidiyorlardý. Ýranlý köle Ebû
Lü’lü’de mescide doðru yol alýyordu. Ýyice dikkat

82
edildiðinde, bacaklarýndaki titreme fark ediliyordu.
Ebû Lü’lü demircilik, nakkaþlýk ve marangozluk
sanatýný iyi biliyordu. Deðirmen yaparak geçimini
saðlýyordu. Fakat efendisine her ay verdiði vergiyi
çok bulmuþ ve bunun azaltýlmasýný Hazreti Ömer’-
den istemiþti. Hazreti Ömer alýnan verginin çok ol-
madýðýný söyleyerek teklifi kabul etmemiþti. O
günden sonra Ebû Lü’lü, Hazreti Ömer’e kin bes-
lemiþ ve onu öldürmek için plan yapmýþtý.
Amacýna ulaþmak için de erken saatte sahabile-
rin arasýna karýþmýþtý. Yüzünü iyice örtüp kimseye
fark ettirmeden mescide girdi. Ön safa kadar ilerle-
di ve mihraba en yakýn yere oturdu.
Hazreti Ömer, her zamanki gibi namaz kýldýra-
cak olmanýn aðýrlýðýný hissederek mihraba yöneldi.
Önce saðýna sonra soluna baktý. Cemaate saflarý sýk
tutmasý için uyarýda bulundu. “Allahu Ekber” diye-
rek namaza durdu. Cemaat de tekbir getirerek elle-
rini baðladý.
Beklediði fýrsatý yakalayan Ebû Lü’lü, elindeki
iki aðýzlý hançeri Hazreti Ömer'e sapladý. Her þey
göz açýp kapayýncaya kadar kýsa bir zamanda ger-
çekleþti.

83
Hazreti Ömer acýyla yere yýðýldý. Ebî Bükeyr
katili arkasýndan yakalayarak savurdu. Bu defa
hançer kendisine saplandý. Ebû Lü’lü amacýna ulaþ-
mýþtý. Elindeki hançeri oraya buraya sallayarak saf-
larýn arasýna daldý. Abdullah bin Avf elbisesini kaç-
maya çalýþan kölenin üzerine örtünce katil yere yý-
ðýldý.
Ebû Lü’lü kaçamayacaðýný anlayýnca elindeki
hançeri havaya kaldýrdý ve kalbine sapladý.
Onu sýmsýký kavrayan Abdullah bin Avf’ýn elle-
ri gevþedi ve Ebû Lü’lü olduðu yere yýðýldý.
Katilin ölmesiyle birlikte, bütün cemaat Haz-
reti Ömer’in yanýna koþtu. Bir müddet hareketsiz
kalan Hazreti Ömer, kendine geldiði zaman ilk
olarak, “Allah’ýn emri, daha önceden takdir edilen
ve deðiþmez olan bir kaderdir.” anlamýna gelen
âyeti okudu.
Âyeti okuduktan sonra tekrar kendinden geçti.
Evine götürdüler. Kendine geldiðinde namazý sor-
du. Henüz güneþin doðmadýðýný söylediler.
Yardým alarak abdest aldý. Asr ve Kâfirûn sûre-
lerini okuyarak sabah namazýný kýldý. Yaralarýndan
hâlâ kan akmaktaydý. Oðlu Abdullah’a:

84
– Sor bakalým beni vuran kimmiþ?
– Ebû Lü’lü, dedi Abdullah.
Hazreti Ömer, derin bir nefes aldý ve kendisini
vuranýn, bir Müslüman olmadýðý için Allah’a ham-
detti. Tekrar Abdullah’a dönüp,
– Hazreti Âiþe’ye git. Eðer izin verirse, iki arka-
daþýmýn yanýnda yatmak istediðimi söyle, dedi.
Hazreti Âiþe’nin, “Odada kalan yeri kendim
için düþünüyordum. Fakat Ömer için bu haktan se-
ve seve vazgeçebilirim.” dediði haberini alýnca ikin-
ci defa sevindi. Fakat gelen cevap onu tam olarak
rahatlatmamýþ olacak ki Abdullah’a,
– Cenazemi götürdüðünüz zaman içeri koyma-
dan, Hazreti Âiþe’ye bir defa daha sorun. Olur ki
hilafet makamýna hürmetten dolayý kabul etmiþtir.
Þayet reddederse beni Bâkiâ mezarlýðýna defnedin,
dedi.
Ömer’in son günleriydi. Gittikçe zayýflýyordu.
Doktor geldi ve Hazreti Ömer’e bir bardak süt içirdi.
Onu kontrol edince, doktorun rengi deðiþti.
– Ey Müminlerin Emîri, bizim yapabileceðimiz
bir þey yok, vasiyet zamaný, dedi.

85
Hazreti Ömer, gözleri yaþlý bir þekilde yanýnda-
kileri süzdü. Bu yaþ, mutluluk gözyaþlarýydý. Çünkü
çok yakýnda, en sevdiði insana kavuþacaktý.
Gün geçtikçe zayýflayan Hazreti Ömer’in üzerine
güneþ son kez doðdu. Dudaklarýndan dökülen son
cümle “Þehâdet ederim ki, Allah’tan baþka ibadete
lâyýk olan hiçbir varlýk yoktur. Yine þehâdet ederim
ki, Muhammed, O’nun kulu ve resûlûdür.” oldu.
Adalet timsali o örnek insan; her þeyden ve her-
kesten çok sevdiði sevgili peygamberi Hazreti Mu-
hammed (sallallahu aleyhi vesellem) gibi altmýþ üç
yaþýnda ruhunu Allah’a teslim etti. Allah ondan razý
olsun.

* * *

86

You might also like