Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 88

T.C.

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı

TRAVMA SONRASI HAYATA KÜSME


BOZUKLUĞUNUN OLUMLU VE OLUMSUZ RUH
SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİNDE DÜNYAYA
İLİŞKİN VARSAYIMLARIN ARACILIK ETKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Yılmaz ERKMEN

135180104

Danışman: Doç. Dr. Ömer Faruk ŞİMŞEK

İstanbul, 2017
T.C.

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı

TRAVMA SONRASI HAYATA KÜSME


BOZUKLUĞUNUN OLUMLU VE OLUMSUZ RUH
SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİNDE DÜNYAYA
İLİŞKİN VARSAYIMLARIN ARACILIK ETKİSİ

Yüksek Lisans Tezi

Tezi Hazırlayan: Yılmaz ERKMEN


KABUL VE ONAY

Yılmaz ERKMEN tarafından hazırlanan “Travma Sonrası Hayata Küsme


Bozukluğunun Olumlu ve Olumsuz Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkisinde Dünyaya
İlişkin Varsayımların Aracılık Etkisi” başlıklı bu çalışma, Savunma Sınavı
tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı bulunarak jürimiz
tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Doç. Dr. Ömer Faruk ŞİMŞEK Danışman

Üye: Yrd. Doç. Dr. Ceylin ÖZCAN

Üye: Yrd. Doç. Dr. Yasin AKSOY

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Prof. Dr. Ümit ATAMAN

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin,


çizelge ve şekillerin kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.
YEMİN METNİ

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Travma Sonrası Hayata Küsme


Bozukluğunun Olumlu ve Olumsuz Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkisinde Dünyaya
İlişkin Varsayımların Aracılık Etkisi” başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlak ve
geleneklere uygun şekilde tarafımdan yazıldığını, yararlandığım eserlerin
tamamının kaynaklarda gösterildiğini ve çalışmanın içinde kullanıldıkları her
yerde bunlara atıf yapıldığını belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

[Tarih ve İmza]

Yılmaz ERKMEN
ONAY

Tezimin kağıt ve elektronik kopyalarının İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal


Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin
verdiğimi onaylarım:

Tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.

Tezim sadece İstanbul Arel yerleşkelerinden erişime açılabilir.

Tezim ……. yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu


sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde,
tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.

[Tarih ve İmza]

Yılmaz ERKMEN
Sevgili Dostum Seçil ÖZKURT’a ve

Kız Kardeşim Çiğdem YILMAZ’a

Sevgi ve Şükranlarımla,
ÖNSÖZ

Tez hazırlığı sürecinin başında bana tez hazırlamanın temel kavramları


konusunda yardımcı olan sevgili hocam Çiğdem KOŞE DEMİRAY’a
teşekkürlerimi sunarım. Tez sürecinin başından sonuna kadar gösterdiği sabır
ve anlayışın yanı sıra bilgi birikimi ve emeği ile bana destek olan, zor
zamanlarımda benden manevi desteğini de esirgemeyen değerli tez
danışmanım ve sevgili hocam Doç. Dr. Ömer Faruk ŞİMŞEK’e üzerimdeki
emeğinden dolayı teşekkürü bir borç bilirim.

Tez savunma jüri üyelerim ve sevgili hocalarım Yrd. Doç. Dr. Ceylin
ÖZCAN’a ve Yrd. Doç. Dr. Yasin AKSOY’a değerli katılımları ve
katkılarından ötürü teşekkür ederim.

Veri toplama sürecinde bana yardımcı olan ve hep desteğini hissettiğim kız
kardeşim Çiğdem YILMAZ, değerli hocam Prof. Dr. Gülten KAPTAN ve
sevgili arkadaşım Uzm. Fzt. Seçil ÖZKURT başta olmak üzere benden
desteğini esirgemeyen tüm arkadaşlarıma; çalıştığım süre boyunca ve
sonrasında çalışmalarıma destek olan Özel Çocuk Bilim Özel Eğitim ve
Rehabilitasyon Merkezi yönetimi ve çalışma arkadaşlarıma sevgi ve
şükranlarımı sunarım.

Son olarak ailem başta olmak üzere eğitimimde emeği olan tüm değerli
hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.

İSTANBUL, 2017 Yılmaz ERKMEN

vii
ÖZET

TRAVMA SONRASI HAYATA KÜSME BOZUKLUĞUNUN OLUMLU


VE OLUMSUZ RUH SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİSİNDE DÜNYAYA
İLİŞKİN VARSAYIMLARIN ARACILIK ETKİSİ

Yılmaz ERKMEN

Yüksek Lisans Tezi, Psikoloji Anabilim Dalı

Danışman: Doç. Dr. Ömer Faruk ŞİMŞEK

Mart, 2017- 72 sayfa

Bu çalışmanın amacı, dünyaya ilişkin varsayımların travma sonrası hayata


küsme bozukluğu ile olumlu ve olumsuz ruh sağlığı arasındaki ilişki üzerindeki
aracılık etkisini genel popülasyonda incelemekti. Araştırmanın örneklemini
yaşları 18 ile 74 arasında değişen toplam 262 kişi (101 erkek ve 161 kadın)
oluşturmaktadır. Katılımcılar travma sonrası hayata küsme bozukluğu, dünyaya
ilişkin varsayımlar, duygusal iyi oluş ve depresyon şiddetini değerlendiren öz-
bildirim ölçekleri doldurdular. Yapısal eşitlik modeli analizleri, dünyaya ilişkin
varsayımların, travma sonrası hayata küsme ve depresyon şiddeti arasındaki
ilişkiye aracılık ettiğini ortaya koymuştur. Öngörüldüğü gibi, analizler,
dünyaya ilişkin varsayımların travma sonrası hayata küsme ile duygusal iyi
oluş arasındaki ilişki üzerinde bir aracılık etkisi olduğunu göstermektedir.

Bu çalışmanın sonuçlarına göre, dünyaya ilişkin varsayımların ruh sağlığı


üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu nedenle, dünyaya ilişkin varsayımların
psikoterapide önemle ele alınması gereken bir konu olduğu anlaşılmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Travma sonrası hayata küsme bozukluğu, dünyaya


ilişkin varsayımlar, depresyon, duygusal iyi oluş, yapısal eşitlik modellemesi.

viii
ABSTRACT

THE MEDIATING EFFECT OF WORLD ASSUMPTIONS ON THE


RELATIONSHİP BETWEEN POST-TRAUMATIC EMBITTERMENT
DISORDER AND DEPRESSION AND POZITIVE AND NEGATIVE
MENTAL HEALTH

Yılmaz ERMEN
Master Thesis, Psychology Department
Supervisor: Ömer Faruk ŞİMŞEK
March, 2017- 72 pages

The aim of the present study was to examine the mediating effect of world
assumptions on the relationship between the Post-Traumatic Embitterment
Disorder and pozitive and negative mental health in general population. The
sample of this research consists of totaly 262 individuals ( 101 men and 161
women) whose ages are ranging between 18 and 74. Participants completed
self-report questionnaires that assessed post-traumatic embitterment disorder,
world assumptions, emotional well-being and depression severity. Structural
equation model analyses revealed that world assumptions mediate the
relationship between post-traumatic embitterment and depression severity. As
predicted, the analyses show that there is a mediating effect of world
assumptions on the relationship between the post-traumatic embitterment and
emotional well-being.
According to the results of this study, world assumptions has a significant
effect on mental health. For this reason, it is understood that world assumptions
is a subject that should be taken seriously in psychotherapy.

Keywords: Post-traumatic embitterment disorder, world assumptions,


emotional well-being and depression, structural equation model.

ix
İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖNSÖZ…………………………………………………..…………………vii

ÖZET………………………………………………………………………viii

ABSTRACT…………………………………………………………………ix

İÇİNDEKİLER…………………………………………………………..….x

KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………………..xiv

TABLOLAR LİSTESİ………………………………………………..……xv

ŞEKİLLER LİSTESİ………………………………………………………xvi

EKLER LİSTESİ…………………………………………………..………xvi

1.BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Araştırma Probleminin Tesbiti……………………………………….......1

1.2. Çalışmanın Amacı…………………………...………………..………….5

1.3. Hipotezler ……………………………………………………..…………5

1.4. Araştırmanın Önemi……………………………………………….......…5

2.BÖLÜM

KURAMSAL TEMEL VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu…………………………….…7

2.1.1. Travma Kavramı ve TSHKB’de DSM’den Farklı Ele


Alınışı….........................................................................................…7

x
2.1.2. Küsme ve psikopatoloji……………………………………..…..….9
2.1.3. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Tanı Kriterleri.............12

2.2. Dünyaya İlişkin Varsayımlar………………………………….……….…13

2.3. Depresyon ………………………………………………………………..16

2.4. Duygusal İyi Oluş ………………………………………………………..17

2.5. Travma Sonrası Hayata Küsme ve Ruh Sağlığı……………………….…19

2.6. Travma Sonrası Hayata Küsme ve Dünyaya İlişkin Varsayımlar……..…21


2.7. Dünyaya İlişkin Varsayımlar ve Ruh Sağlığı………………………...…..22
2.8. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu ve Ruh Sağlığı Arasındaki
İlişkide Dünyaya İlişkin Varsayımların Aracılık Rolü…………………..25

3.BÖLÜM

YÖNTEM

3.1. Araştırmanın Modeli………………………………………………..……27

3.2. Evren ve Örneklem…………………………………………………….…28

3.3. Veri Toplama Araçları……………………………………………………29

3.3.1. Demografik Bilgi Formu……………………………………...…..29

3.3.2. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği……………….30

3.3.3. Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği…………………………...…31

3.3.4. Duygusal İyi Oluş Ölçeği……………………………………...….32

3.3.5. Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği………………….32

3.4. İşlem………………………………………………………………..……33

3.5. Verilerin Çözümlenmesi…………………………………………...…….33

xi
4. BÖLÜM

BULGULAR

4.1. Çalışmanın Betimsel İstatistiksel Bulguları………………………….….34

4.2. Cinsiyet Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin


Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi………………36

4.3. Yaş Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin


Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi…………..…..37

4.4. Eğitim durumu Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya


İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi ………39

4.5. Ölçme Modeli Testi………………………………………………….…..40

4.5.1. Değişkenler Arası Korelasyonlar……………………………….…40

4.5.2. Ölçme Modeli Uyum İyiliği Değerleri ………………………..….42

4.5.3. Ölçme Modeline İlişkin Parametre Değerleri……………………..46

4.5.4. Örtük Değişkenler Arası İlişkiler………………………………….47

4.6. Yapısal Modelin Test Edilmesi……………………………………….….48

5.BÖLÜM

TARTIŞMA

5.1. Araştırmada Elde Edilen Demografik Bulguların Değerlendirilmesi……50

5.1.1. Cinsiyet Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki


Değişkenlerin Değerlendirilmesi……………………………….…51

5.1.2. Yaş Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki Değişkenlerin


Değerlendirilmesi…………………………………………...……..52

5.1.3. Eğitim Durumu Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki


Değişkenlerin Değerlendirilmesi……………………..……….…...53

xii
5.2. Araştırma Modeline İlişkin Bulguların Değerlendirilmesi…………...…..54

5.2.1. Değişkenler Arası Korelasyonlar……………………………….…54

5.2.2. Modelde Yer alan Örtük Değişkenler Arasındaki İlişkiler…….….56

5.2.3. Dünyaya İlişkin Varsayımların Travma Sonrası Hayata Küsme


Bozukluğu ile Duygusal İyi Oluş ve Depresyon Arasındaki
İlişkide Aracılık Etkisi…….……………………………………….56

5.3. Araştırmanın Sınırlılıkları………………………………………………. 57

5.4. Öneriler…………………………………………………….……………..58

KAYNAKÇA……………………………………………..………………….61

EKLER……………………………………………………………………….66

ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………….……71

xiii
KISALTMALAR LİSTESİ

CFI : Karşılaştırmalı Uyum İndeksi


DAÖ : Depresyon Alt Ölçeği
DIV : Dünyaya İlişkin Varsayımlar
DIVÖ : Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği
DIVF1 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Kişisel Talihe İnanç
DIVF2 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Dünyanın İyiliğine İnanç
DIVF3 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Kontrol İnancı
DIVF4 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Rastlantısallık İnancı
DIVF5 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Olumlu Benlik İnancı
DIVF6 : Dünyaya İlişkin Varsayımlar-Adil Dünya İnancı
DEP : Depresyon Düzeyi
DEPP1 : Depresyon Parsel 1
DEPP2 : Depresyon Parsel 2
DEPP3 : Depresyon Parsel 3
DIO : Duygusal İyi Oluş
DIOÖ : Duygusal İyi Oluş Ölçeği
DION : Duygusal İyi Oluşun Negatif Boyutu
DIOP : Duygusal İyi Oluşun Pozitif Boyutu
: The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-
DSM
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı
GFI : Uyum İyiliği İndeksi
HKS : Travma Sonrası Hayata Küsmenin Sosyal Boyutu
HKB : Travma Sonrası Hayata Küsmenin Bireysel Boyutu
IBM : Uluslar Arası İş Makineleri
: International Statistical Classification of Diseases and
ICD-10 Related Health Problems-Hastalıkların Uluslar arası
Sınıflanması
IES-R : Normal Örneklem İçin Olayların Etkisi Ölçeği
KSE : Kısa Semptom Envanteri

xiv
KSE-DAÖ : Yeni Kısa Semptom Envanteri-Depresyon Alt Ölçeği
NFI : Normlaştırılmış Uyum İndeksi
PTED : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu
PTSB-PCL : Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi Sivil
Versiyonu
RİDKOÖ : İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği
RMSEA : Yaklaşık Hataların Ortalama Karekökü
SPSS : Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paketi
SRMR : Standartlaştırılmış Hata Kareleri Ortalamasının Karekökü
TSHKB : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu
TSHKBÖ : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği
TSSB : Travma Sonrası Stres Bozukluğu
YEM : Yapısal Eşitlik Modellemesi

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa

Tablo 2.1. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Tanı Kriterleri……....12

Tablo 4.1. Çalışmada Yer alan Demografik Değişkenler…………………….35

Tablo 4.2. Cinsiyet değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme,

Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon


değişkenleri ortalamalarının karşılaştırılması…………………….36

Tablo 4.3. Yaş değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme,

Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon


değişkenleri ortalamalarının karşılaştırılması…………………….37

Tablo 4.4. Eğitim durumu değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme,

Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon


değişkenleri ortalamalarının karşılaştırılması…………………………..39

Tablo 4.5. Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar,

xv
Duygusal İyi Oluş ve Depresyona İlişkin Ortalamalar, Standart
Sapmalar ve Korelasyonlar………………………………….……41

Tablo 4. 6. Ölçme Modeli İçin Uyum İyiliği Değerleri………………………42


Tablo 4.7. Revize Edilmiş Ölçme Modeli İçin Uyum İyiliği Değerleri……...43
Tablo 4.8. Ölçme Modeline İlişkin Faktör Yükleri, Standart Hata
Değerleri ve T-Değerleri………………………………………...46
Tablo 4.9. Ölçme Modelinde Örtük Değişkenler Arasındaki İlişkiler……….47
Tablo 4.10. Yapısal Model İçin Uyum İyiliği Değerleri……………………..48

ŞEKİLLER LİSTESİ

Sayfa

Şekil 3.1. Araştırmanın Teorik Modeli……………………………28


Şekil 4.1. Ölçme Modeli Standardize Edilmiş Çözümleme
Değerleri……………………………………………......44
Şekil 4.2. Ölçme Modeli T- Değerleri……………………………..45
Şekil 4.3. Yapısal Modele İlişkin Standardize Edilmiş
Çözümleme Değerleri………………………………......49

EKLER LİSTESİ

Sayfa

Ek 1. Demografik Bilgi Formu………………………………..64


Ek 2. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği……..65
Ek 3. Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği……………………66
Ek 4. Duygusal İyi Oluş Ölçeği……………………………….67
Ek 5. Yeni Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt-Ölçeği….68

xvi
1.BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Araştırma Probleminin Tespiti

Sosyal bilimlerde fen bilimlerinden farklı olarak çok sayıda bağımsız


değişken, yine birden fazla bağımlı değişkeni etkileyebilmektedir. Değişkenler
arasındaki bu karmaşık yapıya bir de aracı değişkenlerin etkisi eklenmektedir.
İş bununla da bitmemekte, bazen danışanlarda gözlenen semptom kümeleri
bilindik bir veya birkaç tanının kriterlerini yeterince karşılamamaktadır.
Bunların yanı sıra bu tabloya ek olarak zamanla şiddetinin azalması beklenen
belirtilerin giderek şiddetlendiği de gözlenebilmektedir. Tüm bunlar olguların
açıklanmasında ve psikoterapi alanında sorunun tanımlanmasında önemli
problemler ortaya çıkarmaktadır. Hatta bu durum, tanı alamadıkları için
danışanların sorunlarının göz ardı edilmesine ve zamanla içinden çıkılması güç
durumların oluşmasına, rahatsızlığın ilerlemesine neden olabilmektedir.

Benzer bir tablo ile Linden ve arkadaşları, Doğu ve Batı Almanya


birleşmesinden sonra karşılaşmışlardır. Birleşmenin ilk zamanlarında ruh
sağlığı görülme sıklığı bakımından her iki toplumda da anlamlı bir fark
gözlenmemekteydi. Ancak Berlin duvarının yıkılmasından 10 yıl sonra normal
kabul edilebilecek olumsuz yaşam olaylarına verilen çeşitli psikolojik tepkiler
ile başvuran hastaların belirtileri ne travma sonrası stres bozukluğu ile ne uyum
bozukluğu ile ne de depresyon ile ICD-10 ya da DSM-IV’e göre
tanımlanamıyordu. Bunların yanı sıra belirgin ve benzer karakteristikte
psikopatolojik özellikler gösteriyorlardı. Bu yapı Linden ve arkadaşları
tarafından “Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu” (TSHKB) adı altında
yeni bir tanı olarak önerilmiştir ( Linden, 2003).

Linden ve arkadaşlarına göre TSHKB, duygusal boyutu ile depresyon ve


anksiyeteye benzemesine rağmen, hastanın net biçimde hatırlayıp belirttiği tek
bir olumsuz yaşam olayının sonucunda oluştuğu için “travma-sonrası” ifadesi

1
ile adlandırılmaktadır. Bu belirgin olay bireyin zamanla kendini haksızlığa
uğramış hissetmesine, temel inançlarında ve değerlerinde değişimle kişide
psikopatolojinin oluşmasına neden olmaktadır. Sıradan sayılabilecek söz
konusu yaşam olayı fiziksel bütünlüğü tehdit etmemesine rağmen bireyin temel
inançlarını değiştirdiği için de “ travmatik” olarak ele alınmaktadır (Linden ve
Maercker, 2011).

Diğer yandan, TSHKB’ deki birey için “travmatik” olabilen ancak


toplumun geneli için “normal” kabul edilebilecek iş yerinde psikolojik taciz
(mobbing), işten çıkarılma, boşanma, aile içi çatışma gibi olumsuz yaşam
olayları şiddeti açısından da TSSB’den “travmatik oluş” yönünden farklılık arz
etmektedir. Söz konusu tetikleyici etkenlerin “travma”ya (TSSB
literatüründeki travmaya) yol açacak şiddette olmaması, kişi tarafından
göçmenliğin olağan bir sonucu olarak görülmesi ve sağlık kuruluşlarının
tanımlayamadıkları belirti kümesini simülasyon olarak yorumlanmasıyla
gözden kaçabilmektedir. Sürecin devamında kendini yalnız ve anlaşılmamış
hissetme, insanlara olan güvenin azalması ve diğer insanlara düşmanlık duyma
belirtileri gözlenebilmektedir ( Hasanoğlu, 2008).

TSHKB’de tetikleyici olaylara bakıldığında etkilerinin başlangıçtaki


kayıplardan ziyade, olayın kişi tarafından algılanma biçiminden ve ileride
oluşabilecek olumsuz sonuçlarına ilişkin endişelerden kaynaklandığı da
anlaşılmaktadır. Söz konusu olaylar muhtemel olumsuz sonuçları bakımından
felaket ve yaşamı tehdit edici olarak algılanmaktadırlar. Sosyal ilişkiler
bağlamında kişi kendisini haksızlığa uğramış hissetmektedir. Bu durum bireyin
öznel iyi oluşu üzerinde rol oynayan adil dünya inancının azalmasına yol
açabilmekte ve psikopatoloji oluşma riskini beraberinde getirebilmektedir
(Linden ve Maercker, 2011).
Adil dünya inancı temelinde insanların ne hak ederlerse onu alacakları
varsayımı üzerine kuruludur. İnsanlar iyi şeyler yaparlarsa para, başarı, sağlık
ve benzeri olumlu ödüller alacaklarına, kötü iseler cezalandırılacaklarına
inanırlar. Bunların gerçekleşeceği dünyayı ise toplumsal ilişkiler ve fiziksel
yapı olarak durağan ve düzenli, anlaşılabilir, planlı ve sürekli çalışıldığında
başarıya götüren ancak, gerekenler yapılmadığında ya da yanlış

2
davranıldığında cezalandırıcı olan adaletli bir yer olarak görürler. Bu durum
insanların olumlu bir yanılsama ile ruh sağlıklarını koruyarak verimli ve
huzurlu yaşamalarına olanak tanır. Diğer yandan bu eğilim başlarına kötü
olayların geldiği mağdurları aşağılama ve onlara yapılanları meşru görme
düşüncelerini de beraberinde getirmektedir ( Kılınç ve Torun, 2011).

Adil dünya inancı dünyaya ilişkin bir takım başka varsayımlarla ilişkilidir
ve bu varsayımlardan biridir. Bu konuda Yılmaz’ın (2006) ülkemizde yaptığı
çalışmanın sonuçlarına göre dünyaya ilişkin varsayımlar sırasıyla “kişisel talihe
inanç”, “dünyanın iyiliğine inanç”, “ olayların önceden kontrol edilebileceğine
inanç”, “yaşamın rastlantılara dayalı olduğuna inanç”, “olumlu benlik inancı”
ve “ dünyanın adil olduğuna inanç” olmak üzere altı başlıkta ele alınmaktadır.
Bu varsayımlar çerçevesinde birey kendisini ve dünyayı yargılamaktadır.
(Yılmaz, 2006).

TSHKB’de tek bir olumsuz yaşam olayının kişi tarafından merkeze


alınarak dünyaya ilişkin temel varsayımlarının ve değerlerinin değişmesi,
eskisinden daha olumsuz bir şekilde yeniden yapılandırılması söz konusudur.
Kişinin duygu durumu, yaşadığı bazı olaylara verdiği duygusal tepkileri
kapsamaktan çıkarak, hayatının tamamının gidişini sorgulamakta ve kendisini
“kaybeden” olarak tanımlayabilmektedir (Linden ve Maercker, 2011).

Bireyin olumlu ve olumsuz olaylara verdiği duygusal tepkilerin eksiksiz ve


doğru bir şekilde ele alınabilmesi için kişinin bütün yaşamına ilişkin
amaçsallığın göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Birey kendince değerler
çerçevesinde, kendi öznel kriterlerine göre “mutlu” olmaya çalışırken,
yaşadığı olayları anlamlandırmakta ve duygusal tepkilerini bu zeminde
oluşturmaktadır. Literatürde genel olarak öznel iyi oluş kavramının ölçümünde
kişinin duygusal tepkileri belli bir dönemki olaylara yönelik olarak ve
amaçsallık göz ardı edilerek daha nesnel ve eksik bir biçimde ele alınmaktadır.
Mevcut öznel iyi oluş kavramında duygusal iyi oluş konusu kişinin dünyaya
yöneltilmiş aktif yorumunu ve amaçsallığını göz ardı ederek duygusal
etkileşimini daha dar kapsamda incelemektedir. Bu konudaki eksikliği
gidermek, duygusal iyi oluşu bireyin kendi yaşamının tümüne yönelik

3
amaçsallığını ve dünyaya yönelik aktif yorumunu da göz önüne alarak daha net
biçimde incelemek için Şimşek (2011) tarafından duygusal iyi oluş kavramı
yeniden ele alınmıştır (Şimşek,2011).

Şimşek’in (2011) duygusal tepkilerdeki amaçsallığa ve dünyaya yönelik


aktif yorumlamaya yaptığı vurgu TSHKB’de bireyin tek bir olaydan yola
çıkarak yaşamının gidişatına yönelik değerlendirme yapmasıyla ve kendini
“kaybeden” olarak görmesi ile de tutarlılık göstermektedir. Çünkü birey burada
deneyimlediği olumsuz yaşam olayını öznel biçimde, kendi mutluluğuna giden
yol açısından ve dünyaya bakışıyla değerlendirmektedir. Herkes için travmatik
sayılamayacak olumsuz yaşam olayları bireyin dünyaya ilişkin öznel
değerlendirmeleriyle ve amaçsallığı ile bir dönüm noktası biçiminde
değerlendirilmektedir. Duygusal iyi oluş kavramında olumsuz yaşam
olaylarının bireyin dünyaya ilişkin değerlendirmeleri ve amaçsallığı ile öznel
biçimde ele alınması bu çalışmadaki tüm değişkenler arası ilişki örüntüleri ile
tamamlayıcı bir yapı oluşturmaktadır.

Depresif duygu durumunun oluşumunda da amaçsallığın ve bireyin


dünyayı aktif olarak değerlendirmesinin oynadığı rol göze çarpmaktadır.
Arkar’a göre (1992) Beck’in ileri sürdüğü depresyonun bilişsel modelinde
kişinin kendini mutluluğa ve kişisel değerliliğe ulaşmada başarısız görmesi, bu
hedeflere ulaşmak için gereken özelliklerden yoksun olarak kendini
tanımlaması söz konusudur. Kişi ayrıca, dünyayı da ulaşmak istediği amaçlar
önünde aşamayacağı engellerle dolu bir yer olarak görmektedir (Arkar, 1992).
Bireyin yaşamında değerli ve mutlu olma noktasına gelme amacı ile
yaşadıklarına duygusal tepkiler veriyor oluşu, Şimşek’in (2011) duygusal iyi
oluşu “amaçsallık” ve “dünyayı aktif değerlendirme” vurgularıyla tutarlılık
göstermektedir.

Buraya kadar ki tespitlerimizi özetleyecek olursak, TSHKB’nin dünyaya


ilişkin varsayımlardan adil dünya inancı, depresyon ve duygusal iyi oluş ile
ilişkili olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, literatüre bakıldığında TSHKB
ile olumlu ve olumsuz ruh sağlığı arasındaki ilişkide dünyaya ilişkin
varsayımların aracılık etkisi konusunda bir boşluk olduğu görülmektedir.

4
Dolayısıyla, TSHKB’nin olumlu ve olumsuz ruh sağlığı üzerindeki etkisinde
dünyaya ilişkin varsayımların aracılık etkisi bu araştırmanın problemi olarak
ele alınacaktır.

1.2. Çalışmanın Amacı

Bu çalışmanın amacı travma sonrası hayata küsme bozukluğunun olumlu


ve olumsuz ruh sağlığı üzerindeki etkisinde dünyaya ilişkin varsayımların
aracılık rolünün araştırılmasıdır. Böylelikle, literatüre bu konuda katkı
sağlanılması amaçlanmaktadır.

1.3. Hipotezler

Bu çalışmada sınanması söz konusu olan hipotezler aşağıda verilmektedir:

1. Travma sonrası hayata küsme bozukluğu düzeyi ile duygusal iyi


oluş düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki vardır.
2. Travma sonrası hayata küsme bozukluğu düzeyi ile depresyon
düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki vardır.
3. Travma sonrası hayata küsme bozukluğu düzeyi ile dünyaya ilişkin
varsayımların düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki
vardır.
4. Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyi ile depresyon düzeyi arasında
istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki vardır.
5. Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyi ile duygusal iyi oluş düzeyi
arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki vardır.
6. Travma sonrası hayata küsme bozukluğunun duygusal iyi oluş ile
depresyon üzerindeki etkisinde dünyaya ilişkin varsayımların
istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde aracılık etkisi vardır.

1.4. Araştırmanın Önemi

Travma sonrası hayata küsme bozukluğu (TSHKB) kişi tarafından olağan


olayların neticesinde yaşadığı “normal” sıkıntılar olarak ele alınabilmekte,

5
yardım girişimlerini reddedebilmektedir. Aynı şekilde sağlık kuruluşlarına
psikopatolojik belirtilerle başvurulduğunda da belirtiler ICD-10 ya da DSM-
IV’e göre tanımlanamadığından simülasyon olarak değerlendirilebilmektedir.
Bunun sonucunda birey biyopsikososyal destekten mahrum kalabilmektedir.
Giderek kötüleşen psikolojik durum sonrasında ortaya çıkan psikopatoloji
kişinin ailesi ve iş çevresi başta olmak üzere toplumsal ilişkilerini ve
güdülenmesini bozarak yaşamını derinden etkileyebilmektedir (Linden, 2003;
Hasanoğlu, 2008). Bunların yanı sıra psikoterapi alanında yapılan çalışmalarda
sorunun tanımlanması açısından TSHKB’nin tanınması ve önemle ele
alınabilmesi amacıyla bu önerilen tanının gündeme getirilmesi ve literatüre bu
konuda katkı sağlanması önem taşımaktadır.

Diğer yandan duyguların oluşumunda kişinin yaşamında değerli ve mutlu


olma hedefine ulaşıp ulaşamama sorgulamasını yaptığı görülmektedir. Başına
gelen olumsuz olayların duygusal yönünün değerlendirmesinde kişinin tüm
yaşamına bakışını ortaya koymada önem taşıyan amaçsallık göz ardı edilerek
duygusal iyi oluş tam olarak ortaya konamamaktadır. Şimşek’in (2011) dikkat
çektiği bu nokta ile duygusal iyi oluşun daha öznel ve net biçimde
anlaşılmasının önü açılmaktadır. Böylece hem duygusal iyi oluş kavramının
daha iyi tanımlanması hem de psikoterapide bireyin sorununun kaynağının
doğru anlaşılabilmesi açısından “yeni, duygusal iyi oluş kavramı” önem
taşımaktadır.

Bu çalışma dünyaya ilişkin varsayımların, TSHKB ile olumlu ve olumsuz


ruh sağlığı üzerindeki aracılık etkisini ortaya koymanın yanı sıra, TSHKB ve
Duygusal iyi oluşun yeni perspektifi konusunda literatüre katkıda bulunmak
açısından da önem taşımaktadır.

6
II. BÖLÜM

KURAMSAL TEMEL VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde sırasıyla travma sonrası hayata küsme bozukluğu, dünyaya


ilişkin varsayımlar, depresyon ve duygusal iyi oluş değişkenleri kuramsal
temelleri ile ele alınacaktır. Daha sonra söz konusu değişkenlerin kuramsal
açıdan birbirleri ile ilişkileri ve bu ilişkilerle ilgili literatürdeki araştırma
bulgularına yer verilecektir.

2.1. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu

TSHKB’de travma DSM’lerden farklı tanımlanmaktadır. TSHKB’deki


travma kavramı DSM’lerdeki travma kavramından travmanın oluşumu ve
sonucunda hayata küsmenin meydana gelmesi açısından farklılık
göstermektedir. Bu kısımda öncelikle DSM’lerde travma tanımlarının geçirdiği
tarihsel değişimler ele alınacaktır. Daha sonra TSHKB’deki travma kavramını
DSM’den ayıran iki temel farklılık olan “travma” ve “küsme” kavramlarından
bahsedilecektir. Son olarak da TSHKB’nin tanı kriterleri üzerinde durulacaktır.

2.1.1. Travma Kavramı ve TSHKB’de DSM’den Farklı Ele Alınışı

On dokuzuncu yüzyıla kadar travma kavramı sadece fiziksel yaralanmalar


için kullanılmıştır. Travmanın fiziksel hasar dışında kalıcı psikolojik etkileri
olabileceği düşüncesi ilk kez 1870 yılındaki Fransa-Prusya savaşından dönen
askerlerin ruhsal sorunlarının araştırılması ile psikiyatristlerin inceleme alanına
girmiştir. Günümüzdeki TSSB belirtilerine benzer kabul edebileceğimiz ilk
tanılama bu savaştan sonra yapılmıştır. Savaştan önce ruhsal rahatsızlığı
olmayan askerlerin savaş sonrasında tepkilerinin azalması, cephedeki olayları
tekrarlı biçimde yaşantılaması ve savaş öncesi keyif aldığı faaliyetlerden
uzaklaşması durumu için “travmatik nevroz” tanısı önerilmiştir (Kokurcan ve
Özsan, 2012).

7
Travma kavramının Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El
Kitabında (DSM) ilk kez tanımlanması, Travma Sonrası Stres Bozukluğu
(TSSB) ve bu bozukluk dolayısıyla 1980 yılında DSM-III’te
gerçekleştirilmiştir. DSM-III öncesindeki DSM’lerde de tanımı yapılmadan
travmadan söz edilmektedir. DSM-I’de travma, kişide ciddi bir fiziksel
eksikliğine yol açan büyük bir patlama/felaket veya çok yüksek düzeyde
duygusal strese sebep olabilecek belirli bir olay olarak örtülü biçimde
geçmektedir. Bu tip deneyimlerin sıradanlaştığı 2. Dünya Savaşı sonrası
siyasal-politik dönemde, bu yaşantılar travmatik olayın etkisine değil, kişinin
ruhsal yatkınlığına atfedilmektedir. Travmatik olaydan ruh sağlığı olumsuz
etkilenen kişinin durumu “geçici” bir “kişilik bozukluğu” içinde “hemen
hemen normal” olarak değerlendirilmektedir. DSM-II’de ise yine travma
tanımı kullanılmadan “altta yatan psikiyatrik bir hastalığı olmayan kişilerde
çok yoğun ve baskılı bir çevresel olaya maruziyetten sonra çıkan belirtiler”
olarak travmadan bahsedilmektedir. Bu tanımda ise travmatik olayın zarar
verici rolü kabul edilmeye başlanmıştır. DSM-III’te ise travma kişi merkezli
olmaktan çıkıp olay merkezli biçimde ele alınmaya başlanmış ve “ hemen
hemen herkeste belirgin düzeyde sıkıntı yaratacak ‘bariz’ olay” olarak, ilk kez
tanımlanmıştır (Çolak ve ark, 2010).

DSM-IV-TR’ye baktığımızda travma hem olay hem de kişi merkezli


olarak ele alınmaktadır. Travmatik olay tanımı gerçek bir ölüm ya da ölüm
tehdidi, ağır yaralanma ya da başkalarının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit olarak
tanımlanmaktadır. Travma tanımında kişinin olumsuz yaşam olayına verdiği
duygusal tepkileri ise aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme olarak
belirtilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2005).

DSM-5’te “travma” (örselenme) gerçek ya da göz korkutucu bir biçimde


ölümle, ağır yaralanmayla ya da cinsel saldırıya uğramış olmayla ilgili bir
yaşam deneyimi olması hali olarak tanımlanmaktadır. Bu yaşam deneyiminde;
bu olayı doğrudan yaşamış olma, başkalarının başına gelen bu tip olayı
doğrudan doğruya görme, bir yakınının başına geldiğini öğrenme, yineleyici ve
aşırı düzeyde bu tip olayları inceleyen bir işte çalışma ile oluşan yaşantılar
kastedilmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014).

8
DSM’lerdeki travma kavramının geçirdiği evrimi özetleyecek olursak,
travma kavramının olay ve kişinin olaya verdiği tepkilerin ele alındığı iki uçlu
bir boyutta şekillendiği görülmektedir. Önceleri hem olayın etkisi hem de olaya
verilen tepkiler önemsiz ve geçici olarak değerlendirilmektedir. Giderek kişinin
olaydan gördüğü duygusal zarar hem olaya hem de kişinin öznel tepkilerine
vurgu yapılarak ele alınmaktadır. DSM-5’e baktığımızda travma kapsamının
tarihsel süreçteki gidişata göre her iki boyutta da genişletildiği görülmektedir.

Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu (TSHKB) adı altında ele


alınacak olan “travma” kavramı DSM’lerdeki “travma”dan farklılık
göstermektedir. TSHKB’de “travma” olarak nitelenen olumsuz yaşam olayları
haksız ve adaletsiz biçimde işten çıkarılma, iş yerinde sorun yaşama, boşanma
ve aile içi çatışma gibi yaşamı doğrudan tehdit etmeyen olaylardır. Bunun yanı
sıra yaşanılan olumsuz olay yaşamsal bir tehlike oluşturmadığı için kişi ve
çevresi tarafından üstesinden gelinebilir olarak algılanıp, göz ardı
edilebilmektedir (Hasanoğlu, 2008). Linden ve arkadaşlarına göre (2011),
kişinin net biçimde hatırlayıp kendi öznel değerlendirmesiyle belirttiği tek bir
olayı, yaşamı açısından bir felaketin başlangıcı olarak görmesi, bu deneyim
sonucunda dünyaya ilişkin temel değerlerini değiştirmesi nedeniyle söz konusu
olumsuz yaşam olayı “travmatik” olarak ele alınmaktadır. Başlangıçta birey
tarafından üzerinde durulmayan söz konusu olumsuz yaşam olayı, zamanla
tekrar tekrar hatırlanmakta, bireyin kendisini veya çevresindekileri, o alanda
çalışanları suçlamasına, intikam alma ve nefret duygularının oluşmasına neden
olabilmektedir. Bu tablo ile birlikte kişi kendini toplumdan çekmekte, diğer
insanlardan, sosyal çevreden uzaklaşmaktadır (Linden ve Maercker, 2011).

2.1.2. Küsme ve Psikopatoloji

Küsme davranışı ile birey çocukluk yıllarında tanışmaktadır. Omaç’ın


2010 yılında Malatya kent merkezinde 2-5 yaş arası çocuk sahibi annelerle
yaptığı çalışmada, çalışmaya katılan annelerin % 46.9’unun çocuklarına küsme
uygulamasını ceza olarak kullandığına ilişkin bulgular elde etmiştir. Omaç
annenin bir ceza olarak çocuğuna uyguladığı küsme davranışını psikolojik
şiddet kategorisinde ele almıştır (Omaç, 2010). Bilir ve arkadaşlarının (1991)

9
Türkiye’nin 16 ilinde 4-12 yaşlar arasındaki çocuklara fiziksel ceza verilme
sıklığı ve buna ilişkin problem durumlarının değerlendirilmesi konusunda
yaptığı çalışmada, dayak cezasından sonra çocukların %22.1’inin küsme
davranışı gösterdikleri belirtilmektedir (Bilir ve arkadaşları, 1991). Atıcı’ya
göre (2007) küsme davranışı 6, 7 ve 8. Sınıfa giden ilköğretim öğrencilerinin
kendi aralarında yaşanan çatışmalarda gözlenebilen saldırgan ve yıkıcı tepkiler
arasında sayılmakta ve karşısındaki ile iletişimi bir süre sonlandırma anlamına
gelmektedir (Atıcı, 2007).

Şen’in (2011) Türkiye’deki ergen profili üzerine yaptığı çalışmasında,


ailedeki bireyler arasında kavga, dayak ve sözlü hakaret gibi şiddetin olduğu
hanelerdeki ergenlerin insanlar arasında bir sorun yaşadıklarında küsme, sözel
ve fiziksel şiddet uygulama oranlarının arttığı gözlenmiştir (Şen, 2011).
Çocukluğun ilk yaşlarından itibaren insanlar arası çatışmalarda küsme
davranışının sergilenmekte olduğu ve bu davranışın ergenlik döneminde de
görüldüğü anlaşılmaktadır. Yavuzer ve arkadaşlarının Ergenlerin çatışma
çözme davranışlarını incelediği çalışmasına göre, saldırganlık düzeyi yüksek
ergenlerin çatışmanın sonuçlarına ilişkin beklentilerinin arasında; çatışmayı
güçlü olanın, haklı olanın kazanacağı veya çatışmanın küsme ile
sonuçlanabileceği düşünceleri gözlenmiştir (Yavuzer ve ark., 2013). Bu
düşünce adil dünya inancındaki varsayım olan insanların hak ettiğini elde
edeceği görüşü ile tutarlılık göstermektedir. Haklı olanın kazanacağı beklentisi
açıkça gözlenmektedir. Diğer yandan haksız olanın ise kaybetmesi
beklenmektedir.

Çocukluk döneminden ergenliğe ve yetişkinliğe uzanan küsme


davranışının insanlar arası çatışmalarda ortaya çıktığı görülmektedir. Çatışma
durumlarında aralarında küsme davranışının da bulunduğu farklı tepkileri
açıklamaya yönelik çeşitli kuramsal modeller bulunmaktadır.

Linden’in 2004’yılında TSHKB konusundaki çalışmasının bulgularına


göre, TSHKB tanısını almada rol oynayan iş yerinde haksızlığa uğrama ve
haksız yere işten çıkarılma, mobbing gibi olumsuz yaşam olayları travmatik
tetikleyiciler olarak ilk sıralarda gözlenmektedir. Bunların ardından bir yakının

10
ölümü/kaybı ve aile içi çatışmalar gelmektedir (Hasanoğlu, 2008). Küsme
davranışının/uygulamasının aile içinde, okul ve iş gibi örgütsel yapılarda
çatışmaya bir tepki olarak ortaya çıkmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle
küsme davranışını daha net biçimde anlayabilmek için örgütsel ortamdaki
çatışmaları açıklamak amacıyla oluşturulan kuramsal modellere bakmak bu
çalışmanın amacına uygun görünmektedir.

Aslan’a göre (2008) örgütlerdeki çatışmaları çözümlemeyle ilgili ilk


sistematik ve analitik model Blake ve Mouton’un 1964 yılında ileri sürdükleri
çatışma çözümleme modelidir. Bu modele göre çatışmada gösterilen çabayı
esas alan “pasif” ve “aktif” olmak üzere iki ana eksen bulunmaktadır. Kişi bu
iki eksen arasında yer alan “kazan-kaybet, kadercilik, çekilme, kayıtsızlık,
soyutlanma, problem çözme, uzlaşma-pazarlık ve yumuşatma” yöntemleri
arasından seçim yapmaktadır (Aslan, 2008). Blake ve Mouton’un çatışmanın
analizi için hazırladıkları ve çözüm yolu tercihlerinin ifade edildiği tabloya
göre anlaşmanın mümkün görülmediği durumlarda gösterilen çaba pasiflikten
başlayarak, “kayıtsızlık veya bilememezlik”, “Yalnız bırakma” ve son olarak
“çekilme (küsme)” evrelerinden oluşmaktadır (Çolak, 2011).

İletişim çatışmalarını çözümlemeye dair ileri sürülmüş bir diğer model


Graf Teori’dir (Graph Theory). Matematiğin konularından biri olarak XIII.
yüzyılda ortaya atılan Graf Teori, 1960’lı yıllarda, matematik profesörü olan
Frank Harrary tarafından kişiler arası ilişkileri incelemede kullanılmaya
başlanmıştır. Bu modele göre pasif çatışma “küsler diyaloğu” olarak
adlandırılmaktadır. Kişiler karşısındaki ile iletişimi keserek “sen benim için
önemli değilsin” mesajı vermeyi amaçlamaktadır. Ancak, farkında olmadan
görmezden gelme çabasıyla gizil bir şekilde aslında karşısındakinin kendisi
için “çok önemli olduğu” mesajını vermektedirler. Bu açıdan “ben sana
küsüm” diyip kapıları çarpan bir çocukla yetişkinin davranışları oldukça
benzerlik taşımaktadır. Bu durum aynı zamanda öfkeyi ve pasif saldırganlıkla
karşısındakini cezalandırmayı da içermektedir. Dökmen’e göre (1999) bu
durum içsel çatışmaları da barındırmaktadır ve kişisel çatışmaların çözümü için
öncelikle içsel çatışmaların çözülmesi önerilmektedir. Bu çözümün temelinde
bireyin iç dünyasında yaşadığı ilgi görme ihtiyacını fark etmesi yatmaktadır.

11
Aksi takdirde pasif saldırganlıkta öfkenin içe atılması ve küsmenin bir
cezalandırma aracı olarak kullanılması ile küsmenin alışkanlık haline
getirilmesi söz konusudur (Dökmen, 1999).

Linden’e göre (2003) küsme; hayal kırıklığına ve hakarete uğrama,


kaybeden olma, çaresizlik hisleri yanı sıra intikam alma duygularını sürekli
biçimde yaşamayı içeren bir duygu durumudur. Bir duygu durumu olarak
depresyon, ümitsizlik ve öfke ile ayrı bir yapıda fakat genel özellikleri
açısından bu duygulara paralel bir ruh halidir. Çok güçlü ve süreklilik gösteren
bir olumsuz duygusal yaşantı olmasına rağmen DSM-IV gibi tanı sistemlerinde
yer almaması ve üzerinde son derece az sayıda araştırma yapılmış olması
Linden’e göre (2003) şaşırtıcıdır. Küsme yaşantısındaki kişi başına gelenlerden
sorumlu tuttuğu kişiye zarar verme veya öldürme isteğini dile
getirebilmektedir. İntikam alınması istenen kişinin başına kötü bir olay
geldiğinde birey üzülmeyeceğini ifade etmektedir. Kişi hem psikopatolojik
semptomlar yaşamakta hem de diğerleri açısından tehlike potansiyeli
taşımaktadır (Linden, 2003).

2.1.3. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Tanı Kriterleri

TSHKB tanı kriterleri Linden’in 2009 yılındaki TSHKB Ölçeğinin


Standardizasyonu çalışmasında belirttiği şekliyle tablo 1’de yer almaktadır
(Linden, 2009).

Tablo 2.1. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Tanı Kriterleri.


(A) Normal bir olumsuz yaşam olayı olsa da, klinik gelişimde
duygusal ve davranışsal açıdan önemli belirtilerin takip ettiği tek
bir nadir yaşanan olay vardır.
(B) Travmatik deneyimlerin oluşum şekilleri:
(1) Kişi yaşadığı olayı hastalığının nedeni olarak görür;
(2) söz konusu olay adaletsizlik, hakaret ve aşağılama olarak
algılanır;
(3) söz konusu olaya ilişkin küsme tepkisi öfke ve çaresizlik

12
duygularını içerir;
(4) olayı hatırladığında duygusal uyarılma tepkisi verir.
(C) Söz konusu olaydan kaynaklanan karakteristik belirtiler, aniden
beliren hatırlamalar ve ruhsal iyi oluşun sürekli bir şekilde
olumsuz yönde değişimidir.
(D) Söz konusu olaya verilen normal dışı tepkileri net biçimde
açıklayan öncelikle konulmuş bir ruhsal tanı yoktur.
(E) Günlük faaliyetler ve toplumsal becerilerin sergilenmesinde
bozulma vardır.
(F) Belirtiler altı aydan daha uzun bir süredir devam etmektedir.
(Linden, 2009).

Tablodan görüldüğü üzere TSHKB’de, TSSB’ye yol açan düzeyde ölüm


veya vücut bütünlüğünün bozulma tehlikesi; kişi, yakınları veya işi gereği
çalışırken birebir gördüğü insanlar için mevcut değildir. Yaşanılan olayın
başkalarınca ve önceleri birey tarafından da normal kabul edilebilecek olumsuz
bir yaşam olayı olmasına rağmen, kişinin olaya yüklediği anlamın ve içinde
bulunduğu durumdan yola çıkarak hayatının tümüne ilişkin öznel
değerlendirmelerinin giderek olumsuzlaşması, ruhsal durumun giderek
kötüleşmesi ve sonuçta psikopatolojik bir tablonun oluşumu gözlenmektedir.

2.2. Dünyaya İlişkin Varsayımlar

Janoff-Bulman (1989) travmatik strese yol açan olaylara ve olumsuz


yaşam olaylarına maruz kalanların başvurduğu şemaları incelediği
çalışmasında ileri sürdüğü dünyaya ilişkin varsayımlar modelinin, travma
sonrası değişim ve özel içerikleri ile daha önceki dünyaya ilişkin kuram ve
modellerden farklılık gösterdiğini belirtmektedir. Günlük hayatta
sorgulanmadan ve üzerinde düşünülmeden sürdürülen bu varsayımların suç,
hastalık ve kazalar gibi yaralanabilirliğin derinden hissedildiği durumlarda
değişimleri söz konusudur. Mağdurlar bu travmatik olayları yaşamadan önce
bunların asla kendi başlarına gelmeyeceklerini düşündüklerini
belirtmektedirler. Fakat kendi başlarına gelebileceğini deneyimlediklerinde,
kendilerini herkes gibi zarar görebilir, güvensiz ve korumasız hissettiklerini

13
belirtmişlerdir. Bu deneyimlerin öncesinde dünyaya ilişkin temel bir yanılsama
ile bu insanlar kendilerini zarar görmez, güvenli ve korunaklı
hissetmekteydiler. Janoff-Bulman dünyaya ilişkin bu yanılsamaları “Temel
Varsayımlar Modeli” içinde kuramsal bir yapıda sunmaktadır. Buna göre temel
varsayımlar, “dünyanın yardımseverliği”, “dünyanın anlamlılığı” ve “kendilik
değeri” olmak üzere üç temel varsayıma dayanmaktadır (Janoff-Bulman,
1989).

“Dünyanın yardımseverliği varsayımı” insanların yaptıklarının karşılığı


olarak kötülükten daha fazla iyilik bulma yönündeki beklentisini ve ön
kabulünü içermektedir. Yardımseverlik varsayımı genel olarak dünyaya
“olumlu” bir bakışı ifade etmektedir. Bu bakış açısı, üzerinde düşünülmemiş ve
örtülü biçimde süregelmektedir. Dünyanın yardım severliği varsayımı, hem
insanlar dışında dünyanın iyi bir yer olduğunu düşünme hem de insanları
yardımsever, başkalarını düşünen, kibar olarak kabul etme olmak üzere iki alt
varsayımı kapsamaktadır (Janoff-Bulman, 1989).

“Dünyanın anlamlılığı varsayımı” kimin iyi bir şey, kimin kötü bir şey
elde edebileceğinin anlaşılabileceğini varsaymaktır. İnsanların yaptıkları
eylemlerle elde ettikleri sonuçlar üzerinde adalet, olayların kişiler tarafından
kontrol edilebilirliği ve rastlantısallığın ne düzeyde ve yönde etkili olduğuna
ilişkin temel inanışlar bulunmaktadır (Janoff-Bulman, 1989). Adalet
varsayımına göre insanlar hak ettiklerini alırlar, başlarına gelen “iyi” ya da
“kötü” şeyleri hak etmişlerdir kabulü vardır. Dünya üzerindeki adalet, “dünya
bana ne kadar adil” ve “dünya ne kadar adil” olmak üzere kişi tarafından iki
farklı bakış açısıyla değerlendirilmektedir ( Kılınç ve Torun, 2011).

Kontrol edebilme düşüncesi dünya üzerindeki olayların belirli ve sürekli


kurallara göre meydana geldiği ve bunların arasındaki neden-sonuç ilişkilerini
bilerek olayların oluşumuna aktif olarak etki edebileceğimiz şekliyle bu günkü
çağdaş bilimin temel varsayımları arasındadır (Karasar, 2013). İnsanlar dünya
üzerindeki sorunlar ile en iyi şekilde mücadele edip başarılı ve doyurucu bir
hayat sürmek istemektedirler. Kaner’e göre (1993) Glasser tarafından
geliştirilen “Kontrol Kuramı” insanların dünya üzerindeki gereksinimlerini

14
karşılamak için kendi içlerindeki güçler aracılığı ile harekete geçtiklerini, fiziki
ve psikolojik olarak dış güçler tarafından kontrol edilmediklerini, kendi
seçimleriyle davrandıklarını ileri sürmektedir. Bu kurama göre doyurmak üzere
harekete geçtiğimiz ihtiyaçlarımız “hayatta kalma-üreme”, “ait olma-sevgi-
işbirliği”, “güçlü olma”, “özgür olma” ve “eğlenme” şeklinde sınıflanmaktadır
(Kaner, 1993). Freedman’a göre (1993) Heider”in “Sağduyu Psikolojisi”ne
göre insanlarda “çevremizdeki dünyaya ilişkin tutarlı, parçaları birbirine uyan
bir görüş oluşturma ve çevremizi kontrol etme” güdüleri olmak iki temel güdü
vardır. Bu güdüleri doyurabilmek için çevremizdekilerin bize ve bizim de
çevremize nasıl davranmamız gerektiğini kestirebilmemiz gerekmektedir. Aksi
taktirde “rastlantısal”, “şaşırtıcı”, “tutarsız” ve “düzensiz” bir dünyada
çevremiz üzerinde doyurucu bir denetim kurmamız olanaksızlaşır ve ne
yapacağımıza karar veremeyiz (Freedman ve ark., 1993).

Üçüncü varsayım rastlantısallık ise kuralları olan dünya üzerinde ön


görülemeyecek olayların da olduğunun bir kabulüdür. Rastlantısallık
varsayımı adalet ve kontrol edilebilirliğin karşıtıdır. Olayların her hangi bir
kurala bağlı olmaksızın meydana gelebileceği ve insanların kendi sorumluluğu
olmadan başlarına geleni yaşadıkları düşüncesidir. Janoff-Bulman insanların
rastgele başlarına gelecek olaylar için de, “şanslı” olacaklarını, başlarına
gelenlerin iyi şeyler olacağı yönünde beklentilerinin ağır basacağını
varsaydıklarını bildirmektedir (Janoff-Bulman, 1989).

“Kendilik değeri varsayımı” temelinde iyi insanların iyi şeyler yapan


insanlar oldukları ve kötülüklerle karşılaşmalarının en az düzeyde olacağı,
dünyanın iyi insanlara adil davranacağı varsayımı vardır. Bu varsayımın da
özünde dünyanın adaletli bir yer olduğu ve kontrol edilebilir olduğu için uygun
davranışlı, iyi insanların zarar görmeden güven içinde yaşanılabileceği
varsayımlarına atıf vardır (Janoff-Bulman, 1989). Bu üç temel varsayım ve
onların kendi içindeki alt bölümlerinin oluşumunda insanın doğru şeyler
yaparak dünya üzerinde zarar görmeksizin yaşayacağı, çabalarının karşılığında
iyi bir hayat süreceği ve yaşamında ön gördüğü hedeflerine hak ederek
ulaşabileceği beklentileri söz konusudur. Bu kabullere göre başkalarının
başlarına kötü bir şey geliyorsa onlar gerekenleri yapmadıkları için

15
gelmektedir. Yaşadıklarını hak etmektedirler ama bireyin kendisi gerekenleri
yaptığı için veya şanslı olduğu için böyle olumsuz olayları asla yaşamayacaktır
varsayımı söz konusudur. Bu yanılsamalar kişilerin huzur içinde, kendilerini
güvende ve korunaklı hissederek yaşamalarını sağlamaktadır.

2.3. Depresyon

Dünya genelinde çeşitli toplumlarda sık bir şekilde görülmekte olan


depresyon yaygınlığından ötürü günümüzde üzerinde çok durulan ve
intiharlarla ilişkili olan çok önemli bir bilişsel rahatsızlıktır. Depresyon,
“duygu durumu (mood) ve karamsar düşünce olarak tanımlanmaktadır”
(Bozkurt, 2003). Arkar’a göre Beck’in depresyon modeli bu rahatsızlığı
açıklamaya yönelik yapılan klinik ve deneysel çalışmalar sonucunda üç özgün
öğe ileri sürmektedir. Bu öğeler “bilişsel üçlü”, “şemalar” ve “bilişsel hatalar”
olarak isimlendirilmektedir. “Bilişsel üçlü” de kendi içinde üç unsurdan
oluşur. Kişinin kendisine ilişkin yetersizlik duygularıdır. İkinci unsur dünyayı
baş edemeyeceği bir yer olarak görmesidir. Üçüncü unsur, bireyin dünyaya
ilişkin bu baş edememe durumunun devam edeceğinin düşünülmesidir. Birey
kendini umutsuz, çaresiz ve yalnız hissetmektedir. İkinci öğe “bilişsel şemalar”
kavramında, birey yeni bir durumla karşılaştığında harekete geçen şemaların,
bilişlerin etkinleşmesinde temel kaynak olarak rol oynaması söz konusudur.
Şemalar bireylerin yaşantılarını nasıl değerlendireceği belirlerler. Üçüncü öğe
“bilişsel hatalar” olumsuz duygu durumundaki kişinin yaşadığı olaya ilişkin
olumlu bulguların varlığına rağmen sistematik hatalar yaparak olumsuz
bulguların geçerliliğine ilişkin inancını sürdürmesidir (Arkar, 1992). Bu tür
olumsuz düşüncelerin sıklığının ve şiddetinin artması hedefe yönelik ve
mantıklı değerlendirmelerin azalması ve eş zamanlı olarak olumsuz
duygulanımın artmasına yol açmaktadır (Bozkurt, 2003).

Beck’in depresyon modelinde kişinin kendisine ve dünyaya ilişkin bakış


açısının duygulanım üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra kişi
yalnızca bulunduğu zaman dilimi ile ilgili değil geleceğe dair, yaşamının
gidişatına ilişkin, hedeflerine ilişkin kaygılar da taşımaktadır. Bu tablo hayata
küsme, dünyaya ilişkin varsayımlar, duygusal iyi oluş ve depresyon

16
değişkenlerinin tümünde ortak bir nokta olarak bireyin yaşamının tümüne
yönelik amaçsallığının ve dünyaya ilişkin değişen değerlendirmelerin
bulunduğunu göstermektedir. Bu bölümde depresyonun kuramsal temeli
üzerinde durulmuştur. Depresyon ile diğer değişkenler arasındaki ilişkilere ve
ilgili çalışmalara ilerleyen bölümlerde detaylı biçimde yer verilecektir.

2.4. Duygusal İyi Oluş

Cüceloğluna göre (1993) Abraham Maslow insan güdülerini, temel


ihtiyaçlardan kendini gerçekleştirmeye ve mutlu olmaya uzanan katları bulunan
bir piramide benzeterek modellemiştir. Bu ihtiyaçlardan öncelikle hayatta
kalmaya yönelik olanlar doyurulmakta daha sonra sevme, değerli olma ve
mutlu olma gibi üst düzey ihtiyaçlara yönelinmektedir (Cüceloğlu, 1993).
Psikoloji biliminin araştırma konularını seçimindeki tarihsel öncelikleri de
insan ihtiyaçlarının karşılanma sırasına uygun biçimde süregelmektedir. İkinci
Dünya Savaşı sonrasında pek çok insanda görülen psikopatolojik tablonun
giderilmesine öncelik verilmiştir. İlk olarak nelerin yanlış olduğunun tespitine
ve insanın “normal” durumuna geri getirilmesine yönelik olarak bireylerin ve
olayların olumsuz yanlarına odaklanılmıştır. Bu dönemde psikolojik sorunları
tanılama ve tedavi süreçlerine ağırlık verilmiştir. Ancak toplumlar kendini
onardıkça bu yaklaşıma tepki olarak psikolojinin araştırma konuları ihtiyaçlar
piramidinde olduğu gibi kendini geliştirme ve mutlu olmaya ilişkin “üst düzey
alanlara” kaymaya başlamıştır. Böylelikle insanların olumlu yanlarını
keşfetmeye yönelik çalışmalar geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru Martin
Seligman liderliğinde “Pozitif Psikoloji” adı altında ortaya çıkmaya başlamıştır
(Kutanis ve Yıldız, 2014).

Seligman’ın liderlik ettiği pozitif yaklaşım odaklı psikologlar insanların


değerli ve güçlü yönlerini bireysel ve örgütsel düzeyde geliştirmeye, kişiyi ve
toplumu daha mutlu, refah içinde yaşayan iyi vatandaşlar yapmaya yönelik bir
çabaya giriştiler. Pozitif psikolojide bireylerin olumlu yanlarını geliştirmeye
yönelik “öznel iyi oluş, geçmişten memnuniyet, geleceğe ilişkin iyimserlik ve
umut” gibi yeni ruh sağlığı konularına ilişkin çalışmalar öne çıkmaya başladı
(Kutanis ve Yıldız, 2014).

17
Pozitif psikolojinin son yıllarda gündemde olmasıyla birlikte bu yaklaşıma
yönelik çeşitli eleştiriler de gelmeye başlamıştır. Bu eleştiriler kısaca
“kendinden önceki psikoloji kuramlarını yeterince dikkate almaması”,
“Amerikan yaşam tarzını esas alması”, “elit bir sınıfa yönelik olması”, farklı
kültürel yapıları dikkate almaması, “psikolojik ve felsefi tarihsel bağlamı göz
ardı etmesi” şeklindedir (Erguner-Tekinalp, 2016).

Şimşek (2011) pozitif psikolojinin güncel konularından biri olan öznel iyi
oluş kavramı altında ele alınan duygusal iyi oluş kavramının kuramsal ve
felsefi temellerindeki önemli eksikliklere dikkat çekmektedir. Bireylerin kendi
yaşamlarını duygusal ve bilişsel boyutlarla değerlendirdikleri mevcut öznel iyi
oluş kavramının ölçümünde Husserl’e göre bilinçliliğin temeli olan “bir şey
hakkında olma”, “amaçlı durumlar olarak düşünme” temel unsuru eksiktir.
Bilinçliliğin temel unsuru amaçsallığın eksikliği, duygu deneyimlerinin “dünya
farkındalığına odaklanmadan” yalnızca olaylara verilen duygusal tepkilerle
yüzeysel ve eksik kalmasına yol açmaktadır. Şimşek’e göre (2011) öznel iyi
oluş olayların değil yaşamın kendisinin öznel bir değerlendirmesidir. Duygusal
iyi oluşun ele alınışındaki ve ölçümündeki eksiklikleri gidermek amacıyla
Şimşek (2011) “ Yönelimsel Duygusal İyi Oluş” modelini oluşturmuştur. Bu
modele göre “bir şeye yönelik olma” mekanik bir niyetsellik ve keyiflilik
dışında bireyin kendi ölçütlerine göre oluşturduğu bir amaçsallıkla mutlu olma
yönelimidir. Bu yaklaşım mevcut öznel iyi oluş ölçeklerinin olaylara verilen
duygusal tepkileri ölçmesinin sınırlılığının ötesinde daha öznel bir şekilde
“dünyayla kişisel ilişki”nin hesaba katılmasına olanak vermektedir. Bu durum
bireyin dünyayı daha öznel biçimde aktif yorumlamasıyla duygularını ifade
etmesine olanak vermektedir. Bunun yanı sıra “yönelimsel duygusal iyi oluş”
modeli “yaşamın değerlendirilmesi” ile uyumlu yeni duygusal sıfatların
kullanıldığı duygusal iyi oluş ölçeği ile “dışadönüklük” ve “nevrotiklik”
kavramlarından ayrıcı bir şekilde yaşama yönelik duygusal değerlendirmelerin
daha net ölçülmesinde önemli bir eksikliği de gidermektedir (Şimşek, 2011).

18
2.5. Travma Sonrası Hayata Küsme ve Ruh Sağlığı

TSHKB ve DİO bireyin hayata, yaşamın tümüne karşı mutlu olma


amaçsallığı yönünde öznel biçimde verdiği duygusal tepkilerdir. TSHKB de
kişi yaşadığı travmatik olayla sınırlı olmayan geleceğine yönelik kaygılardan
yola çıkarak kendini çaresiz, yalnız ve kaybeden olarak yaşamının geneline
yönelik bir değerlendirme ile yargılamaktadır. DİO’da da benzer biçimde
yaşanılan olaylar bireyin yaşamın tümünün gidişatını, amaçsallığını
desteklemesi ölçütü ile duygusal olarak ele alınmaktadır. Depresyonda da
benzer biçimde duygusal tepkilerin yaşamın tamamına ve gidişatına yönelik
verildiği, geleceğe ilişkin çaresizlik ve umutsuzluğun eşlik ettiği bir tablo göze
çarpmaktadır. Söz konusu üç değişkende de bireyin kendine ve geleceğe ilişkin
güçlülük-çaresizlik, umut-umutsuzluk, yalnızlık-sosyal aktiflik ve değerlilik-
değersizlik boyutlarında bireyin öznel değerlendirmeleri göze çarpmaktadır.
Özetlemek gerekirse bireyin kendine ve geleceğine yönelik olumlu ya da
olumsuz düşünce ve duygulara odaklanmayı seçtiği bir durum söz konusudur.

Yaşanılan olumlu veya olumsuz yaşam olaylarının öznel


değerlendirmesine bağlı olarak karamsarlığın ön planda olduğu duygu
durumlarında bireyin ruh sağlığı kötüleşmekte, depresyona gidebilmekte; kişi
yaşadıklarının olumlu yanlarına odaklandığında kendini daha iyi olmaya
götüren bir döngüye yönlendirebilmektedir (Beck, 1995). Mutluluk mekanik
bir şekilde keyifli olmanın sonucuna bağlı olmayan, bireyin yaşadıklarının,
kendi yaşamının tümüne ilişkin amaçsallığına katkısını göz önüne alarak
yaptığı duygusal bir değerlendirmedir (Şimşek, 2011). Şimşek’in (2011)
“Yönelimsel Duygusal İyi Oluş” modelinin felsefi temelinde görüşlerine yer
verdiği Alman filozof Martin Heidegger geçtiğimiz yüzyılda varoluşçu
felsefenin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Ontoloji olarak anılan
Heidegger felsefesinde insan dışındaki nesnelerin kendi varlıklarına ilişkin
kendi başlarına bir varoluşları ve anlamları yoktur, onlara ve kendisine anlam
yükleyen insandır. Varoluşçuluk felsefesine göre “yaşama anlam veren ve
yaşayan insandır” (Geçtan, 1974; Yalom, 1980; Şimşek, 2011). Varoluşçu
felsefenin etkisiyle ortaya çıkan yaklaşımlardan birisi olan logoterapi modeli
“anlam” yoluyla “kendini gerçekleştirmenin; olmak istediği gibi olmanın;

19
mutluluğa ulaşmanın” , sağlıklı ve doyurucu bir yaşam sürmenin mümkün
olacağını ileri sürmektedir. Logoterapinin kurucusu Viktor E. Frankl’a göre
insan kendi varoluş sorumluluğunu alarak, “hayatını varoluş amacına uygun
şekilde değerlendirmek” ve başına gelenlerde kendi sorumluluğunun bilincinde
olmalıdır. Yaşanılanlara ilişkin sorumluluktan kaçınıldığında ve “anlamlılığın”
göz ardı edilmesiyle “varoluşsal boşluk” oluşmaktadır. Varoluşsal yaklaşımın
bireye yüklediği en önemli görev “sorumluluk bilinci”dir (Bahadır, 2000).

Varoluşçu modeller çerçevesinde TSHKB’ye bakıldığında travma


sonrasında hayata küsmede sorumluluğu kendi dışındaki nesnelere yükleme,
kendini çaresiz hissetme ve geleceğe yönelik umutları yitirme tablosu
gözlenmektedir. Bu durumda birey yaşamında kendisi için anlam taşıyan iş ve
aile gibi alanlarda yaşamını anlamsız bulmakta ve yılgınlığa düşmektedir.
Linden’e göre (2003) küsme; hayal kırıklığına uğrama, kaybeden olma,
çaresizlik duygularını sürekli biçimde yaşamayı içeren bir duygu durumudur.
Bir duygu durumu olarak depresyon, ümitsizlik ve öfke ile ayrı bir yapıda fakat
genel özellikleri açısından bu duygulara paralel bir ruh halidir (Linden, 2003).

Bu çalışmada ele alınan kuramsal modellere göre TSHKB’nin Depresyon


düzeyi ile pozitif, duygusal iyi oluş ile negatif ilişki içinde olması
beklenmektedir. Literatürdeki çalışmalara bakıldığında, Michael Linden ve
arkadaşlarının TSHKB ile diğer psikopatolojik tanılar arasındaki ilişkiyi
inceledikleri çalışmalarında (2007) TSHKB tanısı konulan 48 yatan hastayla
standardize edilmiş Mini Uluslararası Nöropsikiyatrik Görüşme yapılmıştır.
Katılımcılara bu görüşmenin yanı sıra SCL-90-R de uygulanmıştır. Çalışmanın
bulgularına göre TSHKB tanılı hastaların %52.1’inin major depresyon
semptomlarını da karşıladıkları gözlenmiştir (Linden, 2007). Joanne M.
Dunn’un 2016 yılında İngiltere’de 79 Ulusal Sağlık Servisi çalışanının katılımı
ile yaptığı çalışmada “kronik hayata küsme” ile depresyon düzeyi arasında .63
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde pozitif korelasyon gözlemlenmiştir (Dunn,
2016). Ülkemizde yapılan çalışmalara baktığımızda Karatuna ve Gök’ün 397
kamu çalışanının katılımı ile yaptığı, iş yerinde zorbalık ve TSHKB ilişkisini
incelediği çalışmasında katılımcıların % 23,9’u kendilerini iş yerinde
zorbalığın kurbanı olarak ifade etmişlerdir. Kendisini zorbalığa maruz kalmış

20
kurbanlar olarak tanımlayanların TSHKB puanlarının ortalamalarının,
tanımlamayanlardan istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu
bildirilmektedir. Ayrıca haksızlığa uğradığını hissetme, kendisine müdahale
edildiğini düşünme ve olumsuz duygu durumu tepkileri ve algılarına ilişkin
puanları yüksek olanların zorbalığa maruz kaldığını belirtenler olduğu
gözlenmiştir (Karatuna ve Gök, 2014). Ülkemizde yapılan bir diğer çalışmada
Bilgel ve arkadaşları (2006) beyaz yakalı Türk çalışanlarda zorbalığı
incelemişlerdir ve zorbalığa maruz kalanların depresyon puanlarının
ortalamalarının, böyle deneyim belirtmeyenlerden istatistiksel olarak anlamlı
biçimde daha yüksek olduğunu bildirmektedirler (Bilgel ve ark., 2006).

Literatürde TSHKB ve duygusal iyi oluş arasındaki ilişkiye yönelik yer


alan metinlere bakıldığında, travmatik yaşantıların duygusal iyi oluş düzeyini
azalttığı yönündedir. Duygusal iyi oluş literatürde öznel iyi oluşun bir bileşeni
olarak ele alınmaktadır. Diener ve Ryan’ın 2009 yılında öznel iyi oluş
konusunda yaptığı genel gözden geçirme çalışmasında, öznel iyi oluş düzeyinin
aile içi sorunlar, iş ile ilgili sıkıntılar, travma ve bireyin temel değerlerini
değiştiren durumlarla birlikte azaldığını belirtmekte, temel değerlerdeki
değişim ise depresyon düzeyini ise arttırıcı olduğunu belirtmektedir ( Diener ve
Ryan, 2009). Bu çalışmada öznel iyi oluşun düzeyini azalttığı belirtilen iş ile
ilgili sorunlar ve aile içi çatışmalar TSHKB’nun başta gelen travmatik
olaylarıdır. Bu nedenle TSHKB ve öznel iyi oluşun bir unsuru olan duygusal
iyi oluş arasında negatif yönde bir ilişki olması beklenmektedir.

2.6. Travma Sonrası Hayata Küsme ve Dünyaya İlişkin Varsayımlar

“Dünyaya ilişkin varsayımlar modeli” Janoff-Bulman tarafından (1989)


travmatik strese yol açan olaylara ve olumsuz yaşam olaylarına maruz
kalanların dünyaya ilişkin temel varsayımlarındaki değişimlerin
gözlemlemesiyle oluşturulmuştur. Bu nedenle Dünyaya ilişkin varsayımlar
halihazırda travma çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır ve travma
ile doğrudan negatif yönde ilişkilidir. Travmanın şiddeti arttıkça dünyaya
ilişkin varsayımların düzeyinde azalma gözlenmektedir (Janoff-Bulman, 1989).
Bu ilişkiye yönelik olarak literatürdeki çalışmalara baktığımızda, Colwell ve

21
arkadaşlarının çalışmasında (2012) işleri gereği travmatik deneyimlere maruz
kalan polis memurları ile kariyerinin başlangıcında olan ve henüz mesleğe
özgü travmatik deneyimleri olmayan akademi öğrencilerinin dünyaya ilişkin
varsayımları karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulgularına bakıldığında dünyaya
ilişkin varsayımların düzeyi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde alanda çalışan
polis memurlarında daha düşük düzeyde gözlenmiştir (Colwell ve ark., 2012).
Green’in 2016 yılında işleri gereği travmatik olaylara maruz kalanlarla çalışan
kolluk görevlileri ile yaptığı çalışmada Travma sonrası stres bozukluğu ile
dünyaya ilişkin varsayımların arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif
yönde bir ilişki olduğu gösteren çalışmanın bulguları öncesindeki çalışmaları
destekleyen güncel bir bilgidir (Green, 2016). Ülkemizdeki çalışmalara
baktığımızda, travma ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasındaki negatif yönde
bir ilişki olduğu çeşitli çalışmalarda ortaya konulmuştur ( Dınvar, 2011;
Tüfekçi, 2011; Yılmaz, 2006) travmanın normal sayılabilecek olumsuz yaşam
olayları ile tanımlandığı TSHKB’ye baktığımızda, TSHKB’ye yol açtığı tespit
edilen işle ilgili sorumların, aile içi çatışmaların bireylerin temel değerlerini
değiştirdiği bilgisi de literatürde yer almaktadır ( Diener ve Ryan, 2009).
Dünyaya ilişkin temel varsayımların kuramsal yapısı ve literatürdeki ilişkiler
çerçevesinde bu çalışmada TSHKB ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasında
negatif yönde bir ilişki gözlenmesi beklenmektedir.

2.7. Dünyaya İlişkin Varsayımlar ve Ruh Sağlığı

Günlük hayatta sorgulanmadan ve üzerinde düşünülmeden sürdürülen


dünyaya ilişkin varsayımlar; suç, hastalık ve kazalar gibi yaralanabilirlik ve
ölüm gibi travmatik olayların insanların kendi başlarına gelmeyeceklerini
düşünmelerine yol açmaktadır. Böylece insanlar kendilerini kuralları olan
anlaşılabilir, kontrol edilebilir, insanların ve dünyanın iyi olduğu, rastlantısal
olaylarda bile kendine zarar gelmeyeceğini düşündüğü, şanssız durumlarda
kendisine yardım edecek kişiler ve dünya düzeni olduğuna ilişkin temel bir
yanılsama ile kendini zarar görmez, güvenli ve korunaklı hissetmektedir
(Janoff-Bulman, 1989). Beck’in depresyonun bilişsel modelinde, birey kendini
yalnız, çaresiz ve dünyaya ilişkin baş edememe durumunda görmekte ve bu
durumun devam edeceğinin düşünmektedir (Arkar, 1992). Varoluşçu felsefeye

22
göre insan dünya ile kişisel ilişki halinde ve onu anlamlandırarak kendi
varoluşunu gerçekleştirmektedir (Geçtan, 1974; Yalom, 1980; Şimşek, 2011).
Varoluşçu felsefeyi temel alan logoterapi yaklaşımında yaşanılanlara ilişkin
sorumluluktan kaçınıldığında ve “anlamlılık” göz ardı edildiğinde ruh sağlığını
tehdit eden “varoluşsal boşluk” oluştuğu ileri sürülmektedir. (Bahadır, 2000).
Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyinin azalması ile dünyada yaşadıklarımızın
kontrol edilebilirliği, hakkaniyet gibi varsayımların azalması kişinin
sorumluluğu dışında olayların geliştiği ve anlamsız bir dünyada kendini çaresiz
hissettiği bir durum öngörülmektedir. Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyinin
yüksek olması ise kişinin ileriye dönük planlar yaparak, hak ettiğini alacağı
inancıyla elinden geleni yaparak hedeflerine ulaşmaya çalıştığı, insanları,
kendini ve dünyayı olumlu algıladığı, kendini güvende ve iyimser hissettiği bir
tablo içinde duygusal iyi oluş halinde olması beklenmektedir.

Literatürdeki bulgular da bu öngörüleri desteklemektedir. Harris ve


Valentiner’in 2002 yılında dünyaya ilişkin varsayımlar, cinsel saldırı ve
depresyon konusunda yaptıkları çalışmada, dünyaya ilişkin varsayımlar düzeyi
ile depresyon düzeyi arasında varyansın % 40.6’sı düzeyinde negatif ilişki
gözlendiği bildirilmektedir (Harris ve Valentiner, 2002). Joan Beder 2005
yılında yaptığı çalışmasında yakınlarını kaybeden iki vaka örneği üzerinden
dünya ilişkin varsayımların travmatik yaşantı ile kaybedilmesini ve bu süreçte
depresyonun oluşumunu ele almaktadır. Beder çalışmasında dünyaya ilişkin
varsayımların bizi güvenli, durağan (kuralları değişmez) yeryüzünde yaşayan
ve uyumlu insanlar yaptığını ancak ölüm gibi travmatik olaylara yaklaşmanın
temel inançlarımızı yerle bir ettiğini ve bunun sonucunda depresyonun
yaşandığını vaka örnekleri üzerinden bildirmektedir (Beder, 2005).

Ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında, Yılmaz’ın 2008 yılında 2019


yetişkin katılımcıyla yaptığı DİVÖ geçerlik ve güvenirlik ön çalışmasında,
DİVÖ toplam puanı ile KSE depresyon alt ölçeği arasında -.11 düzeyinde
negatif ilişki bildirilmektedir (Yılmaz, 2008). Yılmaz’ın DİVÖ geçerlik ve
güvenirlik çalışmasında ise DİVÖ’nin alt ölçekleri ile KSE depresyon alt
ölçeği arasında .01 ile -.26 arasında değişen korelasyonlar bildirilmiştir.

23
DİV ile duygusal iyi oluş arasındaki ilişkiye yönelik olarak literatüre
baktığımızda, Poulin ve Silver’ın 2008 yılında 2 yıl süreyle yaşları 18 ile 101
arasında değişen 2138 kişi ile yaptıkları çalışmalarında, dünyanın iyiliğine
inanç ile yaşamın tümü üzerinden iyi oluş arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır.
Çalışmalarında insanların yaşamları boyunca dünyaya ilişkin bakışlarındaki
değişimleri ve bunun iyi oluş ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışmanın
bulgularına göre dünyanın iyiliğine inanç ile iyi oluş arasında pozitif bir ilişki
gözlenmiştir. Ayrıca, artan yaşla birlikte dünyanın iyiliğine inancın ve iyi
oluşun arttığı gözlenmiştir (Poulin ve Silver, 2008).

John Paul Beninato’un DİV ölçeğini kullanıldığı çalışmasında (2012),


DİV’in alt ölçekleri ile öznel mutlu oluş, yaşam memnuniyeti ve tanrıya inanç
arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Dünyanın iyiliğine inanç ile öznel
mutluluk arasında .17, yaşam memnuniyeti arasında .48 pozitif korelasyon
gözlenmiştir. DİV’in bir diğer boyutu kendilik değeri ile mutluluk arasında .39,
yaşam memnuniyeti arasında .51; DİV’in üçüncü temel boyutu dünyanın
anlamlılığı ile yaşam memnuniyeti arasında .14 düzeyinde pozitif korelasyon
gözlenmiştir (Beninato, 2012).

Ülkemizde yapılan çalışmalara baktığımızda, Şahin’in 2015 yılında 510


katılımcıyla yaptığı çalışmada dünyaya ilişkin varsayımlar, kişilik, mutlak
doğru ihtiyacı ve biriciklik değişkenlerinin depresyon ve iyi oluş ile ilişkisinde
dinsel görüşlerin etkisini incelemiştir. Çalışmanın bulgularına göre dünyaya
ilişkin varsayımların alt ölçeklerinden kendilik değeri .28, rastlantısallık (şans)
.29 ve “dünya-insan iyiliği” alt boyutlarının .19 düzeyinde “yönelimsel
duygusal iyi oluş” u yordadığı gözlenmiştir. Dünyaya ilişkin varsayımların
(DİV), depresyonla ilişkisine dair bulgulara baktığımızda, DİV alt
ölçeklerinden kendilik değerinin -.33 ile, rastlantısallığa inancın .11 ile
depresyonu yordadığı bildirilmektedir (Şahin, 2015).

Literatürdeki bulguların dünyaya ilişkin varsayımlar ile depresyon ve


duygusal iyi oluş arasında kuramsal temele göre düşünülen ilişkileri
desteklediği görülmektedir.

24
2.8. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu ve Ruh Sağlığı Arasındaki
İlişkide Dünyaya İlişkin Varsayımların Aracılık Rolü

Araştırmamızda yanıt aranan asıl soru travma sonrası hayata küsme


bozukluğunun (TSHKB) ruh sağlığı üzerindeki etkisinde dünyaya ilişkin
varsayımların (DİV) aracılık rolüdür. TSHK’ye genel olarak baktığımızda iş
yerinde haksızlığa uğrama, aile içi çatışmalar gibi her gün yaşanmasa da
insanların başlarına gelmesi olağan kabul edilebilecek olaylar oldukları ve
başlangıçta bunlardan birini deneyimleyen birey için de travmatik yapıda
olmayan, bireyin kendisinin de olağan kabul ettiği, bu nedenle yardım
önerilerini de geri çevirdiği durumlardır. Ancak başlangıçta bireyin kendisi
dâhil herkes için “olağan” kabul edilen bu olay zamanla bireyin öznel bilişsel-
duygusal değerlendirmeleri ile “travmatik bir yaşantı” haline gelebilmektedir.
Aynı olayı yaşayan başka insanların duygusal iyi oluşunu sürdürdüğü de
anlaşılmaktadır. Bu tablo olumsuz yaşam olayının tek başına rol oynamadığı,
TSHK’nin paralelinde depresyonun ortaya çıkışında ya da duygusal iyi oluşun
devamında aracı değişkenlerin rol oynadığını düşündürmektedir.

İnsanların aynı olaylara farklı tepkiler vermesi tarihten günümüze kadar


üzerinde “düşünülen” ve “anlamlandırılmaya” çalışılan bir konu olmuştur.
Örneğin milattan sonra 100 yıllarında yaşamış olan Epiktetos’a göre “insanları
rahatsız eden “şeyler” değil ona verdikleri anlamlardır” (Türkçapar, 2014).
Varoluşsal kurama göre anlam, “insanın yaşamına yön veren, yaşadığı olaylara
kendince cevap vermesini sağlayan bir modeldir”. Bu modele göre insan hayatı
ve dünyayı tutarlı bir yapı olarak görüp, hedeflerine yönelik olarak plan
yapabilmektedir (Aydın ve ark., 2015).

İnsanlar tutarlı bir yapıda olduğunu düşündüğü dünyada planlar yaparken


bunları yapması konusunda onu güdüleyen, üzerinde pek fazla düşünmeden
kabul ettiği bazı varsayımları vardır. Örneğin planlar yapmaktadır çünkü
dünyayı anlayarak neyin neye neden olduğunu bildiğini ve buna göre
davranışlarını kontrol ederek hedefine ulaşacağını düşünmektedir. Bunun yanı
sıra kontrol ettiği davranışları ile gerekeni yaptığında hak ettiğini alacağını
düşündüğü adil bir dünyanın varlığına inanmaktadır. Bu adil dünyada kötü

25
davranışın ceza alacağına, iyi davranışın başarı getireceğine ve kaybedenlerin
“yetersiz ve kötü, cezalandırmayı hak eden insanlar olduğuna” inanmaktadır.
Uzun vadeli planlar yapabilmektedir çünkü dünyanın güvenli ve kendisinin
korunaklı olduğunu düşünmektedir. Başına rastgele gelebilecek olaylarda bile
diğer insanların, iyi bir insan olan kendisine yardımcı olacağını, bu yönde iyi
bir dünyada yaşadığına inanmaktadır. Bu varsayımlar insanın dünyanın
anlamlılığı, dünyanın iyiliği ve kendilik iyiliği olmak üzere bu üç boyuttaki
yanılsamaları ile ruh sağlığını korumaktadır. Ancak kontrol edemeyecekleri
olayların başlarına gelmesi ile bu varsayımlar kaybedilmekte/azalmaktadır.

Seligman ve arkadaşlarının öğrenilmiş çaresizlik modeline göre, insanların


davranışları ile davranışlarının sonuçları arasında bir bağlantı olmadığını ve
davranışlarıyla bir sonucu kontrol edemeyeceklerini öğrenmeleri, gerekli
davranışları öğrenmede isteksizlik ile bilişsel yetersizliğe, gerektiği kadar aktif
olmama ile güdüsel yetersizliğe ve pasifleşerek başarabilecekleri davranışları
da yapmayıp kendilerini çaresiz hissetmelerine neden olmaktadır. Bu sürecin
devamında duygusal boyutta heyecansızlık, kaygı ve çöküntü halleri oluştuğu
belirtilmektedir (Ersever, 1993).

Davranış ile sonuç arasında anlamlı bir ilişkinin kurulamaması öğrenilmiş


çaresizlik için gerekli önkoşul olmakla birlikte, çaresizliğin oluşumunda tek
başına yeterli değildir. Abraham ve arkadaşlarının çaresizlik modeline göre
davranış sonuç ilişkisizliği öğrenen bireyin çaresizlik yaşaması için; yalnızca
kendisinin sonuçları kontrol etmede başarısız olduğu, sonuçları kontrol etmede
yetersiz olduğu ve bu yeteneksizliğinin pek çok durumda geçerli olduğu
yüklemelerini yapması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu modele göre bireyin
başına gelenleri kontrol etmedeki başarısızlığı kendilik değerinin bozulmasına
ve çaresizlik yaşantıları ile depresyona neden olmaktadır (Hovardaoğlu, 1990).

Buraya kadarki bilgiler ışığında dünyaya ilişkin varsayımların kişinin


yaşama hedeflerine karşı güdülenmesinde önemli rol oynadığı, varsayımların
azalmaları durumunda psikopatolojiye, güçlenmeleri durumunda kendini
toparlamaya ve duygusal olarak daha iyi olmaya yönelik rol oynadıklarını
görülmektedir. Bu doğrultuda dünyaya ilişkin varsayımların travma sonrası

26
hayata küsme bozukluğu ve ruh sağlığı arasında aracılık etkisi olduğu ileri
sürülmektedir.

3. BÖLÜM

YÖNTEM

Bu bölümde öncelikle çalışmada ele alınan araştırma modeli tanıtılacak ve


daha sonra evren ve örneklem hakkındaki bilgilere yer verilip, en son olarak da
ölçme araçlarının özelliklerine değinilecektir.

3.1. Araştırmanın Modeli

Araştırma modelinin kuramsal oluşumunda ve hipotezlerin test


edilmesinde Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM) kullanılmıştır. YEM,
çalışmanın kuramsal temelinin oluşturulması aşamasında, literatürden yola
çıkılarak ileri sürülen değişkenler arası ilişki örüntülerine ilişkin hipotezlerin
kurgulanmasında, elde edilen verilerle doğrulanıp doğrulanmadığının test
edilmesinde ve araştırmanın yol haritasını oluşturulmasında esas alınmıştır.
YEM’de öncelikle kuramsal yapıdan yola çıkılarak hipotezlerin veri
toplamadan önce oluşturulması gerekmektedir. Böylece elde edilen sonuçlar
bilimsel açıdan anlamlı hale gelebilmekte ve araştırmacının kafasında oluşan
teorik yapının gerçek hayatta karşılığının olup olmadığı toplanan verilerin
analizi ile ortaya konabilmektedir. (Şimşek, 2007). Bu amaç doğrultusunda
verilerin analizinde öncelikle ölçme modeli, sonrasında ise yapısal model test
edilmiştir. Araştırmanın teorik modeli Şekil 3.1’de verilmiştir.

27
P
F3 F6
DİO
N
HKS
TSHK DİV

HKB P1

DEP P2
F1 F2
P3

Şekil 3.1. Araştırmanın Teorik Modeli

HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma


sonrası hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin varsayımlar-
kişisel talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı,
DIVF6; dünyanın adil olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif
boyutu, DION; duygusal iyi oluşun negatif boyutu, DEPP1; depresyon parsel
1, DEPP2; depresyon parsel 2, DEPP3; depresyon parsel 3.

Şekil 3.1’deki diyagramda sadelik sağlamak amacı ile bağımlı değişkenler


ile bağımsız değişkenler arasındaki ilişkilere yönelik öngörülere yer
verilmemiştir. Yukarıdaki modelde travma sonrası hayata küsmenin olumlu ve
olumsuz ruh sağlığı üzerindeki etkisinde dünyaya ilişkin varsayımların aracılık
rolüne ilişkin öngörü gösterilmektedir.

3.2. Evren ve Örneklem

Örneklem 161 kadın (% 61.5), 101 erkek (% 38.5) olmak üzere genel
popülasyondan 262 katılımcımdan oluşturmaktadır. Katılımcıların yaşları 18 –
74 arasında değişmekte olup örneklemin yaş ortalaması 30’dur. Yaşını
belirtmeyenlerin sayısı 5’dir. Katılımcıların eğitim düzeyleri okur-yazardan,

28
doktora mezunlarına uzanan bir aralıkta değişmektedir. Lisans düzeyinin
altında eğitim almış katılımcıların sayısı 57 (% 21.9) olup, katılımcıların
çoğunluğunu oluşturan lisans öğrencisi ve üzeri eğitim alanların sayısı 203’tür
(% 77.3). Çalışma durumuna bakıldığında katılımcıların 151’i (% 57.7) bir işte
çalışmaktadır. Katılımcıların kendilerine ilişkin algıladıkları gelir düzeyi
dağılımları ise alt gelir düzeyi 25 (% 9.5), orta gelir düzeyi 213 (% 81.3), üst
gelir düzeyinde ise 22 kişi (% 8.4) şeklindedir. Örneklemi oluşturan
katılımcılar gönüllülük esası ile İstanbul ilinin Çatalca, Beylikdüzü, Esenyurt,
Maltepe ve Bakırköy ilçelerinden herhangi bir gruba ait oluşlarına
bakılmaksızın çalışmaya dâhil edilmişlerdir.

3.3. Veri Toplama Araçları

Veri toplama amacıyla demografik bilgi formu, Travma Sonrası Hayata


Küsme Bozukluğu Ölçeği (PTED Self-Rating Scale), Dünyaya İlişkin
Varsayımlar Ölçeği, Duygusal İyi Oluş Ölçeği ve Kısa Semptom Envanterinin
Depresyon Alt-Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan ölçekler hakkında
ayrıntılı bilgiler aşağıda verilecektir.

3.3.1. Demografik Bilgi Formu

Demografik bilgi formu beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde


araştırmacıyı ve araştırmanın kapsamını tanıtan, katılımcıların çalışmaya
gönüllü katılabileceklerini belirten bir onam metni bulunmaktadır. Sonraki
bölümler cinsiyetin ve yaşın bulunduğu kişisel bilgi formu, eğitim durumu,
çalışma durumu ve algılanan gelir düzeyinin sorulduğu gelir durumu
kısımlarıdır. Araştırmada kullanılan demografik bilgi formunun bir örneği Ek
1’de verilmiştir.

29
3.3.2. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği

Michael Linden ve arkadaşları tarafından 2009 yılında geliştirilen (PTED


Self-Rating Scale) 19 maddelik, 5 noktalı likert tipinde ve öz-bildirimli bir
ölçektir. Ölçek ilk olarak Almanya’da Linden ve arkadaşları tarafından, olağan
olumsuz yaşamsal sorunlarına verilen aşırı düşünsel ve duygusal tepkileri
ölçmek amacıyla 17 madde şeklinde oluşturulmuştur. Daha sonra iki maddenin
kendi içlerinde bölünmeleri ile 19 maddelik form olarak son şeklini almıştır.
Orijinal formun güvenirliğini sınamak amacıyla yapılan çalışmalarda ölçeğin
iç-tutarlılık alfa katsayısı .93 ile çok yüksek iç tutarlılık düzeyinde
gözlenmiştir. Bunun yanı sıra test-tekrar test güvenilirliği Spearman sıralama
korelasyon katsayısı .71’dir. Orijinal ölçeğin geçerliliğine ilişkin yapılan
çalışmalarda ise elde edilen sonuçların klinik tanı alan grupla % 90.7 uyumlu
olduğu görülmüştür (Linden ve diğerleri, 2009).

Ölçeğin Türkçe formunun geçerlilik güvenirlik çalışması ülkemizde


toplamda 1333 kişinin katılımı ile dört farklı örneklem üzerinden Ünal ve
arkadaşları (2011) tarafından yapılmıştır. Ölçeğin Türkçe formu da yine 19
maddelik, beş noktalı likert tipi, puanlama skalası 0-4 arası ve toplam puanları
0-76 arası değişen biçimdedir. Psikolojik durum, duygusal tepkiler ve sosyal
işlevselliğin bireysel kısmının yer aldığı birinci faktör ve sosyal işlevselliğin
sosyal duygusal tepkilerini içeren ikinci faktör olmak üzere iki faktörlü bir
yapıdadır. Birinci faktörü oluşturan maddeler 3, 6, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16,
17, 18, 19 olmakla birlikte ikinci faktörü oluşturan maddeler 1, 2, 4, 5, 7 ve
8’dir. Ölçeğin bütün maddeleri düz kodlanmaktadır. Formun ölçüt bağıntılı
geçerliliği normal örneklem için olayların etkisi ölçeği (IES-R) r=.82 p<.01,
hasta örneklemi için (IES-R) r=.73 p<.01 bulunmuştur. Çalışmada ölçüt
bağıntılı geçerliliği belirlemek için kullanılan diğer ölçek olan (PTSB-PCL)
ölçeği ile normal örneklem için r=.84 p<.01 ve hasta örneklemi için r=.70
p<.01 şeklinde yüksek bir korelasyona sahip olduğu görülmektedir. Ölçeğin
güvenirliğine ilişkin yapılan çalışmalarda iç tutarlılık katsayısı (Cronbach
alpha) .93, test-tekrar test güvenilirliği hasta örnekleminde r=.93 p<.01, normal

30
örneklemde r= .97 p<.01 bulunmuştur. Ölçeğin iki yarı güvenilirliği (Split-
half) ise .89 bulunmuştur. Ölçeğin Türkçe formunun güvenilirlik düzeyinin
oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Ölçeğin normal ve hasta popülasyonda
kullanılabileceği yukarıdaki bilgilerden anlaşılmaktadır ( Ünal ve diğerleri,
2011).

3.3.3. Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği

Ölçek travmatik yaşam olayları deneyimi olan ve olmayan bireylerin


dünyaya ilişkin temel varsayımlarını ölçmek amacıyla Janoff-Bulman (1989)
tarafından 32 maddeli, 7 faktörlü bir yapıda geliştirilmiştir. Ölçeğin özgün
formunun iç tutarlılık katsayıları alt-ölçekleri için .66 - .76 değerleri arasında
değişmektedir (Janoff-Bulman, 1989).

Türkçeye uyarlama çalışması Yılmaz (2006) tarafından yapılan ölçeğin


madde sayısı 25’e, faktör sayısı 6’ya düşürülmüştür. Yanıt skalası kesinlikle
katılmıyorum (1 puan) ile tamamen katılıyorum (6 puan) aralığında değişen 6
noktalı Likert tipi bir ölçektir. Birinci faktör kişisel talihe inanç ( 4 madde [ 7,
11, 15 ve 25] ); ikinci faktör “dünyanın iyiliğine inanç” ( 5 madde [ 2, 6, 19, 20
ve 23] ); üçüncü faktör “olayların önceden kontrol edilebileceğine inanç” ( 5
madde [ 12, 14, 16, 17 ve 22] ); dördüncü faktör “yaşamın rastlantılara dayalı
olduğuna inanç” ( 4 madde [ 1, 3, 10 ve 18] ); beşinci faktör “olumlu benlik
inancı” ( 4 madde [ 5, 13, 21 ve 24 ] ) ve altıncı faktör “dünyanın adil
olduğuna inanç” ( 3 madde [ 4, 8 ve 9 ] ) şeklindedir. Türkçe formda 5, 13 ve
24. maddeler ters kodlanmaktadır. Uyarlama çalışmasında yapılan analiz
sonucuna göre iç tutarlılık katsayısı tüm ölçek için .81, alt-ölçekler için ise
yukarıdaki sıralarına göre .85, .79, .75, .77, .63 ve .64 olarak hesaplanmıştır.
Türkçe formun üç haftalık ara ile yapılan ölçümler sonucu test-tekrar test
güvenilirlik katsayısı tüm ölçek için .66 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ölçüt
bağımlı geçerliliğini belirlemek amacıyla ise Kısa Semptom Envanteri (KSE)
ve İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği (RİDKOÖ) kullanılmıştır (Yılmaz, 2006).

31
3.3.4. Duygusal İyi Oluş Ölçeği

Bireyin öznel bakışıyla bildirdiği kendi yaşamına ilişkin olumlu ve


olumsuz duygusal değerlendirmelerini ölçmek amacıyla Şimşek (2011)
tarafından geliştirilmiştir. Ölçek iki faktörlü bir yapıdan oluşmaktadır. Birinci
faktör pozitif duygusal iyi oluş (DİOP) ( 7 madde [ 1, 2, 5, 6, 7, 11 ve 14] );
ikinci faktör negatif duygusal iyi oluş (DİON) ( 7 madde [ 3, 4, 8, 9, 10, 12 ve
13] ) olmak üzere ölçek toplamda 14 maddeden oluşmaktadır. İkinci faktörü
oluşturan maddeler ters kodlanmaktadır. Ölçek yanıt skalası “çok az veya hiç”
(1) ile “oldukça” (5) aralığında değişen 5 noktalı Likert tipi bir öz bildirim
(self-report) ölçeğidir. Faktörlerin yukarıda belirtilen sıraya göre iç tutarlılık
katsayıları α=.89 ve α=.88’dir. Her iki faktörün birlikte iç tutarlılık katsayısı α=
.85’dir. Faktörler arasındaki korelasyon ise -.61’dir. Ölçeğin güvenilirlik
düzeyine ilişkin yapılan test-tekrar test çalışmasında pozitif duygusal iyi oluş
ve negatif duygusal iyi oluş alt-ölçeklerinin birlikte 2 ay ara ile uygulanmaları
sonucu elde edilen korelasyonlar sırasıyla .75 ve .79’dur. Her iki alt-ölçeğin
iki-yarı (semi-partial) güvenilirliği DİOP ve DİON için sırasıyla .59 ve .60
olarak hesaplanmıştır. Duygusal İyi Oluş Ölçeğinin ölçüt bağımlı geçerliliğin
sınanması amacıyla yapılan çalışmalar neticesinde ölçeğin hem olumlu hem de
olumsuz ruh sağlığını ölçen araçlarla standartların üzerinde korelâsyonlar
göstererek geçerli olduğu gözlenmiştir (Şimşek, 2011).

3.3.5. Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği

Kısa Semptom Envanteri (KSE) genel bir psikopatoloji değerlendirmesi


yapmak amacıyla 1992 yılında Derogatis tarafından 53 maddelik bir kendini
değerlendirme ölçeği olarak geliştirilmiştir. KSE’nin Türkçe uyarlaması ilk
olarak 1994 yılında Şahin ve Durak tarafından yapılmıştır (Şahin ve Durak,
1994). Daha sonra Şahin ve diğerleri tarafından 2002 yılında yapılan ergenlere
yönelik normların geliştirilmesine yönelik çalışmaya göre 1994’deki yapının
uygulamalarda karışıklığa yol açmamak için kullanılabileceği belirtilmiştir. Bu

32
çalışmada 1994’teki yapıda belirlenen KSE’nin Depresyon Alt-Ölçeği (DAÖ)
kullanılmıştır. 12 maddeli, 5 noktalı (0-4) Likert tipi bir ölçek olan DAÖ’nün
güvenilirlik katsayısı α= .85’tir. Çalışmanın bulgularına göre DAÖ depresyon
belirtilerini geçerli ve güvenilir biçimde ölçebilmektedir ( Şahin ve diğerleri,
2002).

3.4. İşlem

Katılımcılara uygulama öncesi araştırma hakkında kısaca bilgilendirme


yapılıp, araştırmaya katılımın kendi rızaları ile olabileceği anlatılmıştır. Bu
doğrultuda katılımcılara demografik bilgi formunun üst kısmında yer alan bir
onam formu ve onay kutucuğu bulunan bir bilgilendirme yazısı da verilmiştir.
Veri toplama işlemi Ocak 2016 – Mayıs 2016 tarihleri arasında yapılmış olup,
değerlendirmeye alınan katılımcı sayısı 262’dir. Katılımcılara Demografik
Bilgi Formu, Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar Ölçeği, Duygusal İyi Oluş Ölçeği ve Kısa Semptom
Envanterinin Depresyon Alt-Ölçeği verilmiştir. Ölçekler katılımcılar tarafından
doldurulmuştur. Uygulama yaklaşık olarak 15-30 dakika sürmüştür. Eksik veya
yanlış doldurulmuş ölçeklerin bulunduğu formlar değerlendirmeye
alınmamıştır.

3.5. Verilerin Çözümlenmesi

Verilerin çözümlenmesinde IBM SPSS Statistics 21 ve Lisrel 8.51


programları kullanılmıştır. Çalışmada yapılan analizler bulgular bölümünde
ayrıntılı olarak sunulmuştur.

33
4. BÖLÜM

BULGULAR

Bu bölümde araştırmanın temel amacına yönelik ele alınan hipotezlerin


sınanmasına ilişkin çözümlemelere yer verilmektedir. Öncelikle betimsel
istatistiksel bulgular ele alınacaktır. Betimsel istatistiksel bulgulardan ilk olarak
demografik değişkenler hakkında bilgi verilecektir. Sonrasında elde edilen
verilere göre demografik değişkenler açısından diğer değişkenlerin gruplar
arası anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığına ilişkin bağımsız t-testi
bulgularına ilişkin tablolar incelenecektir.

Bu bilgilerin ardından modele konu olan değişkenlere ilişkin korelasyonlar


ve Yapısal Eşitlik Modellemesiyle yapılan ölçme modeli ve yapısal modelin
çözümlenmesine geçilecektir. Bu analizlerle araştırmanın temel amacı olan
travma sonrası hayata küsmenin olumlu ve olumsuz ruh sağlığı üzerindeki
etkisinde dünyaya ilişkin varsayımların aracılık rolünün etkisine ilişkin
bulgular değerlendirilecektir.

4.1. Çalışmanın Betimsel İstatistiksel Bulguları

Cinsiyete göre bakıldığında 161 kadın (% 61.5), 101 erkek (% 38.5) olmak
üzere genel popülasyondan 262 katılımcımdan oluşturmaktadır. Katılımcıların
yaşları 18 – 74 arasında değişmekte olup örneklemin yaş ortalaması 30’dur.
Yaşını belirtmeyenlerin sayısı 5’dir. Çalışmaya 18-28 yaş arası 147 kişi (%
57.2), 29-39 yaş arası 70 kişi (% 27.2), 40-50 yaş arası 21 kişi (% 8.2), 51-61
yaş arası 12 (% 4.7), 61-74 yaş arası 7 kişi (% 2.7) katılmıştır. Katılımcıların
eğitim düzeyleri okur-yazardan, doktora mezunlarına uzanan bir aralıkta
değişmektedir. Lisans düzeyinin altında eğitim almış katılımcıların sayısı 57
(% 21.9) olup, katılımcıların çoğunluğunu oluşturan lisans öğrencisi ve üzeri
eğitim alanların sayısı 203’tür (% 77.3). Çalışma durumuna bakıldığında
katılımcıların 151’i (% 57.7) bir işte çalışmaktadır. Katılımcıların kendilerine
ilişkin algıladıkları gelir düzeyi dağılımları ise alt gelir düzeyi 25 (% 9.5), orta

34
gelir düzeyi 213 (% 81.3), üst gelir düzeyinde ise 22 kişi (% 8.4) şeklindedir.
Demografik değişkenlere ilişkin bulgular aşağıda tablo 1’de ayrıntılı biçimde
verilmiştir.

Tablo 4.1. Çalışmada Yer alan Demografik Değişkenler.

Değişkenler N %
Cinsiyet Kadın 161 61,5
Erkek 101 38,5
Toplam 262 100
Yaş ≤30 162 63
>30 95 35,1
Kayıp veri 5 1,9
Eğitim Durumu Lisans öncesi 57 21,9
Lisans ve üstü 203 77,3
Kayıp veri 2 0,8
Çalışma Durumu Bir işte çalışanlar 143 54,6
İşsiz 13 5,0
Öğrenci 91 34,7
Emekli 5 1,9
Emekli ve Çalışıyor 8 3,1
Kayıp veri 2 0,8
Algılanan Gelir Düzeyi Alt 25 9,5
Orta 213 81,3
Üst 22 8,4
Kayıp veri 2 0,8
N=262

35
4.2. Cinsiyet Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi

Tablo 4.2. Cinsiyet değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme,


Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenleri
ortalamalarının karşılaştırılması.

Değişkenler Grup N Ortalama S.S t df P


(X̅)
HKB Kadın 161 1.42 1.13 -1.557 238.91 .12
Erkek 101 1.22 0.95
HKS Kadın 161 1.76 1.15 -1.233 260 .21
Erkek 101 1.59 1.04
DIVF1 Kadın 161 3.77 1.33 -0.727 260 .46
Erkek 101 3.65 1.21
DIVF2 Kadın 161 3.53 1.31 2.380 260 .01*
Erkek 101 3.91 1.13
DIVF3 Kadın 161 3.65 1.14 3.03 260 .003**
Erkek 101 4.06 0.95
DIVF4 Kadın 161 3.10 1.169 -1.781 260 .07
Erkek 101 2.84 1.165
DIVF5 Kadın 161 4.72 1.01 -0.768 260 .44
Erkek 101 4.62 0.95
DIVF6 Kadın 161 3.13 1.42 4.519 252.50 .00**
Erkek 101 3.82 1.05
DIOP Kadın 161 3.35 0.91 2.409 260 .01*
Erkek 101 3.63 0.92
DION Kadın 161 2.12 0.89 1.845 260 .06
Erkek 101 1.92 0.78
DEP Kadın 161 1.31 0.90 -2.855 238.01 .005**
Erkek 101 1.01 0.76
N= 262, *p< .05, **p< .01
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma sonrası
hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin varsayımlar-kişisel
talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı, DIVF4;
rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil
olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi
oluşun negatif boyutu, DEP; depresyon düzeyi.

Tablo 4.2’de görüldüğü gibi, kadın ve erkeklerin ortalamalarının Travma


Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve
Depresyon değişkenlerinin alt ölçekleri açısından ortalamalarının
karşılaştırılması amacıyla t testi yapılmıştır. Yapılan t testi sonrasında
erkeklerin dünyanın iyiliğine inanç (DIVF2) düzeyinin ortalamasının (X̅=3.91),
kadınların ortalamasından ( X̅=3.53) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu ( t.05,

36
260 = 2.380); erkeklerin olayların kontrol edilebilirliğine (DIVF3) ilişkin
inancının (X̅= 4.06), kadınlarınkinden (X̅=3.65) anlamlı düzeyde daha yüksek
olduğu (t.05, 260 = 3.03); erkeklerin dünyanın adil olduğuna inanç (DIVF6)
düzeyi ortalamasının (X̅=3.82), kadınlarınkinden (X̅=3.13) anlamlı düzeyde
daha yüksek olduğu (t.05, 252.50 = 4.519); erkeklerin duygusal iyi oluşun pozitif
boyutu (DIOP) ortalamasının (X̅=3.63), kadınlarınkinden (X̅=3.35), anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu (t.05, 260 = 2,409) ve son olarak kadınların
depresyon puanları ortalamalarının (X̅=1.31), erkeklerinkinden (X̅=1.01)
anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.05, 238.01 = -2.855) görülmektedir. Diğer
değişkenler açısından kadın ve erkeklerin puanlarının ortalamaları arasında
anlamlı bir farklılık olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.

4.3. Yaş Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin


Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi

Tablo 4.3. Yaş değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenleri
ortalamalarının karşılaştırılması.

Değişkenler Grup N Ortalama S.S t df P


(X̅)
HKB >=30 101 1.24 1.14 -1.156 193.136 .24
<30 156 1.40 1.00
HKS >=30 101 1.53 1.16 -1.766 255 .07
<30 156 1.78 1.07
DIVF1 >=30 101 3.74 1.41 0.166 255 .86
<30 156 3,71 1,22
DIVF2 >=30 101 3.94 1.37 2.793 186.917 .006**
<30 156 3.48 1.15
DIVF3 >=30 101 3.95 1.18 1.710 189.091 .08
<30 156 3.71 1.00
DIVF4 >=30 101 2.93 1.13 -0.852 255 .39
<30 156 3.06 1.21
DIVF5 >=30 101 4.93 0.93 3.221 255 .001**
<30 156 4.53 0.97
DIVF6 >=30 101 3.46 1.42 0.751 255 .45
<30 156 3.33 1.27
DIOP >=30 101 3.54 1.04 1.259 182.647 .20
<30 156 3.39 0.85

37
Devamı

DION >=30 101 1.91 0.86 -1.976 255 .04*


<30 156 2.12 0.83
DEP >=30 101 0.93 0.81 -3.459 255 .001**
<30 156 1.33 0.85
N= 262 *p<.05, **p<.01
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma sonrası
hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin varsayımlar-kişisel
talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı, DIVF4;
rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil
olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi
oluşun negatif boyutu, DEP; depresyon düzeyi.

Tablo 4.3’de görüldüğü gibi, 30 yaş ve üstü grup ortalamaları ile 30 yaş
altı grup ortalamalarının Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin
Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenlerinin alt ölçekleri
açısından ortalamalarının karşılaştırılması amacıyla t testi yapılmıştır. Yapılan t
testi sonrasında 30 yaş ve üstü grubun dünyanın iyiliğine inanç (DIVF2)
düzeyinin ortalamasının (X̅=3.94), 30 yaş altı ortalamasından ( X̅=3.48) anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu ( t.01, 186.917 = 2.793); 30 yaş ve üstü grubun
olumlu benliğe (DIVF5) ilişkin inancının (X̅= 4.93), 30 yaş altı gruptan
(X̅=4.53) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 255 = 3.221); 30 yaş altı
grubun duygusal iyi oluşun negatif boyutu (DION) düzeyi ortalamasının
(X̅=2.12), 30 yaş ve üstü grubunkinden (X̅=1.91) anlamlı düzeyde daha yüksek
olduğu (t.05, 255= -1.976) ve son olarak 30 yaş altı grubun depresyon puanları
ortalamalarının (X̅=1.33), 30 yaş ve üstünde kilerinkinden (X̅=0.93) anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 255 = -3.459) görülmektedir. Diğer
değişkenler açısından 30 yaş ve üstü ile 30 yaş altı puanlarının ortalamaları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.

38
4.4. Eğitim durumu Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme,
Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi

Tablo 4.4. Eğitim durumu değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenleri ortalamalarının
karşılaştırılması.

Değişkenler Grup N Ortalama S.S t df P


(X̅)
HKB Lisans ve 106 1.17 1.07 -2.174 258 .03*
sonrası
Lisans öncesi 154 1.47 1.05
HKS Lisans ve 106 1.55 1.09 -1.706 258 .08
sonrası
Lisans öncesi 154 1.79 1.13
DIVF1 Lisans ve 106 3.90 1.22 1.792 258 .07
sonrası
Lisans öncesi 154 3.61 1.32
DIVF2 Lisans ve 106 3.67 1.20 0.009 258 .99
sonrası
Lisans öncesi 154 3.67 1.30
DIVF3 Lisans ve 106 3.74 1.04 -0.864 258 .38
sonrası
Lisans öncesi 154 3.86 1.13
DIVF4 Lisans ve 106 2.93 1.07 -0.808 258 .42
sonrası
Lisans öncesi 154 3.05 1.23
DIVF5 Lisans ve 106 4.96 0.87 3.901 258 .00**
sonrası
Lisans öncesi 154 4.49 1.02
DIVF6 Lisans ve 106 3.35 1.29 -0.438 258 .66
sonrası
Lisans öncesi 154 3.42 1.37
DIOP Lisans ve 106 3.66 0.88 2.836 258 .005*
sonrası
Lisans öncesi 154 3.33 0.94
DION Lisans ve 106 1.84 0.75 -3.253 258 .001**
sonrası
Lisans öncesi 154 2.18 ,89
DEP Lisans ve 106 ,97 ,78 -3,626 258 .00**
sonrası
Lisans öncesi 154 1,35 ,87
N= 262 *p< .05 , **p< .01
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma sonrası
hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin varsayımlar-kişisel
talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı, DIVF4;
rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil
olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi
oluşun negatif boyutu, DEP; depresyon düzeyi.

39
Tablo 4.4’de görüldüğü gibi, lisans ve sonrası grup ile lisans öncesi grubun
ortalamalarının Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar,
Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenlerinin alt ölçekleri açısından
ortalamalarının karşılaştırılması amacıyla t testi yapılmıştır. Yapılan t testi
sonrasında lisans öncesi grubun travma sonrası hayata küsmenin bireysel
boyutu (HKB) düzeyinin ortalamasının (X̅=1.47), lisans ve sonrası
grubunkinden ( X̅=1.17) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu ( t.05, 258 = -2.174);
lisans ve sonrası grubun olumlu benliğe (DIVF5) ilişkin inancının (X̅= 4.96),
lisans öncesi gruptan (X̅=4.49) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 =
3.901); lisans ve sonrasının duygusal iyi oluşun pozitif boyutu (DIOP) düzeyi
ortalamasının (X̅=3.66), lisans öncesi gruptan (X̅=3.80) anlamlı düzeyde daha
yüksek olduğu (t.01, 258 = 2.836); lisans öncesinin duygusal iyi oluşun negatif
boyutu (DION) ortalamasının (X̅=2.18), lisans ve sonrası grubunkinden
(X̅=1.84), anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 = -3.253) ve son olarak
lisans öncesi grubun depresyon puanları ortalamalarının (X̅=1.35), lisans ve
sonrası grubundan (X̅=0.97) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 = -
3.626) görülmektedir. Diğer değişkenler açısından lisans ve sonrası grup ile
lisans öncesi grubun puanlarının ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık
olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.

4.5. Ölçme Modeli Testi

Bu bölümde değişkenler arası korelasyonlar, ölçme modelinin uyum iyiliği


değerleri, ölçme modeline ilişkin parametre değerleri ve örtük değişkenler arası
ilişkiler konularına değinilecektir.

4.5.1. Değişkenler Arası Korelasyonlar

Yapısal model testinden önce, modelde kullanılan tüm gözlenen


değişkenlerin yer aldığı ölçme modeli test edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan
gözlenen değişkenlerin aralarındaki korelasyon katsayıları Tablo 4.5’te
gösterilmektedir.

40
Tablo 4.5. Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyona İlişkin Ortalamalar,
Standart Sapmalar ve Korelasyonlar.

Değişkenler Ort. SS HKS HKB DIVF1 DIVF2 DIVF3 DIVF4 DIVF5 DIVF6 DIOP DION DEPP1 DEPP2
1.HKS 10.18 6.75 -
2.HKB 17.75 13.96 .86** -
3.DIVF1 14.84 5.14 -.28** -.28** -
4.DIVF2 18.51 6.31 -.24** -.29** .42** -
5.DIVF3 19.07 5.48 -.16** -.14* .25** .43** -
6.DIVF4 11.96 4.68 .02 .08 .11 .00 .06 -
7.DIVF5 18.76 3.90 -.35** -.38** .23** .22** .24** -.16* -
8.DIVF6 10.27 3.98 -.10 -.03 .18** .31** .48** .01 -.05 -
9.DIOP 24.31 6.50 -.31** -.40** .33** .35** .20** -.04 .47** .05 -
10.DION 14.12 5.98 .47** .52** -.30** -.33** -.14* .07 -.45** -.06 -.50** -
11.DEPP1 4.29 3.70 .45** .51** -.34** -.27** -.09 -.04 -.41** -.05 -.52** -.62** -
12.DEPP2 4.53 3.56 .43** .48** -.35** -.30** -.15* .06 -.37** -.08 -.46** -.60** .67** -
13.DEPP3 5.34 3.97 .54** .59** -.40** -.32** -.10 .09 -.43** -.09 -.51** -.60** .77** .80**
N=262, *p <.05, ** p <.01
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma sonrası hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin
varsayımlar-kişisel talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı, DIVF4; rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu
benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi oluşun negatif
boyutu, DEPP1; depresyon parsel 1, DEPP2; depresyon parsel 2, DEPP3; depresyon parsel 3. Tablo 4.5’den anlaşılacağı üzere,
değişkenler arasındaki korelasyonlar -.51 ile .80 arasında değişmektedir.

41
4.5.2. Ölçme Modeli Uyum İyiliği Değerleri

Söz konusu değişkenlerin kullanıldığı ölçme modeli testi sonucunda elde


edilen uyum iyiliği değerleri Tablo 4.6’da verilmektedir.

Tablo 4. 6. Ölçme Modeli İçin Uyum İyiliği Değerleri.

Uyum Kabul Edilebilir


İyi Uyum Değer Yorum
Ölçüsü Uyum
2 261.16

sd 59

 2 / sd 2 5 4.42 Kabul Edilebilir

RMSEA 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.10 0.11 Yetersiz Uyum

SRMR 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.08 0.093 Yetersiz Uyum

NFI .95<NFI<1 .90<NFI<.95 0.86 Yetersiz Uyum

CFI .95<CFI<1 .90<CFI<.95 0.88 Yetersiz Uyum

GFI .95<GFI<1 .90<GFI<.95 0.87 Yetersiz Uyum

N= 262

Tablo 4.6’daki sonuçlara göre ölçme modelinin veriye yetersiz uyum


değerleri ürettiği gözlenmektedir. Lirsel 8.51 programının ürettiği öneriler
incelendiğinde, DIVF4’in (rastlantısallık inancı) oldukça düşük faktör yüküne
sahip olduğundan (β = .03, t = .43, p>.05) hareketle, söz konusu gözlenen
değişken modelden çıkarılarak analiz tekrarlanmış ve elde edilen ki-kare
farklılık testi (44.19; 11 p<.01), söz konusu revizyonun modelde anlamlı bir
iyileşmeye yol açtığını göstermiştir. Ancak sonuçların analiz edilmesi
sonrasında, DIVF5’in (olumlu benlik inancı) oldukça yüksek faktör yüküyle
Duygusal İyi Oluş örtük değişkenine yüklendiği belirlendiğinden, söz konusu
faktörün de analizden çıkarılmasına karar verilmiştir. Tekrar edilen analizler
sonucunda belirlenen ki-kare farklılık testi sonuçları (119.98; 10 p<.01)
modelin istatistiksel olarak daha iyi bir model haline geldiğini göstermiştir.
Modelin son haline ilişkin uyum iyiliği sonuçları Tablo 4.7’de verilmektedir.

42
Tablo 4.7. Revize Edilmiş Ölçme Modeli İçin Uyum İyiliği Değerleri.

Uyum Kabul Edilebilir


İyi Uyum Değer Yorum
Ölçüsü Uyum
2 96.99

sd 38
 2 / sd 2 5 2.55 Kabul Edilebilir

RMSEA 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.10 0.07 Kabul Edilebilir

SRMR 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.08 0.06 Kabul Edilebilir

NFI .95<NFI<1 .90<NFI<.95 0.94 Kabul Edilebilir

CFI .95<CFI<1 .90<CFI<.95 0.96 İyi uyum

GFI .95<GFI<1 .90<GFI<.95 0.94 Kabul Edilebilir


N=262

Tablo 4.7’de görüldüğü üzere, yapılan revizyonlar modelin uyum iyiliği


istatistiklerinde olumlu yönde iyileşmeye yol açmıştır. Modelin son haline
bakıldığında, faktör yüklerinin .50 ile .93 arasında değiştiği (Şekil 4.1), buna
paralel olarak t-değerlerinin de 7.45 ile 19.30 arasında değiştiği gözlenmiştir
(Şekil 4.2). Modelin son haline ilişkin tüm parametre değerleri Tablo 4.8’de
verilmektedir.

43
0.19 HKS

0.09 HKB ,90


,95

TSHK 1.00
0.72 DIVF1

DIVF2 ,53 -.36


0.42
,76
-.62
0.65
DIVF3 ,59 DIV 1.00

,50
0.75 DIVF6
.58 .66

0.46 DIOP
,73
DIO 1.00 -.50
,86
0.26 DION

-.82

0.32 DEPP1
,82
DEP 1.00
DEPP2 ,82
0.34
,93

0.13 DEPP3

Şekil 4.1. Ölçme Modeli Standardize Edilmiş Çözümleme Değerleri

44
4.98 HKS

17.38
2.22 HKB
19.01
TSHK 0.00

9.88 DIVF1

-5.32
8.00
6.06 DIVF2
11.79
DIV 0.00 -12.09
9.03
9.25 DIVF3
7.45
9.12 16.14
10.13 DIVF6

DIO 0.00
12.80 -8.14
8.96 DIOP

15.46
-23.18
5.34 DION

DEP 0.00
15.83
9.24 DEPP1
15.64

9.36 DEPP2 19.30

4.99 DEPP3

Şekil 4.2. Ölçme Modeli T- Değerleri

45
4.5.3. Ölçme Modeline İlişkin Parametre Değerleri

Ölçme modeline ilişkin parametre değerleri Tablo 4.8’de gösterilmiştir.

Tablo 4.8. Ölçme Modeline İlişkin Faktör Yükleri, Standart Hata Değerleri ve
T-Değerleri.

Örtük ve Gözlenen Standardize SH t Standardize


Değişkenler Edilmemiş Faktör Yük
Faktör Değerleri
Yükleri
Travma Sonrası Hayata
Küsme
HKB 13.61 0.72 19.01* .95
HKS 6.04 0.35 17.38* .90
Dünyaya İlişkin
Varsayımlar
DIVF1 2.74 0.34 8.00* .53
DIVF2 4.93 0.42 11.79* .76
DIVF3 3.05 0.34 9.03* .59
DIVF6 2.00 0.27 7.45* .50
Duygusal İyi Oluş
DIOP 4.62 0.36 12.80* .73
DION 5.35 0.35 15.46* .86
Depresyon
DEPP1 3.05 0.19 15.83* .82
DEPP2 2.95 0.19 15.64* .82
DEPP3 3.65 0.19 19.30* .93
Not. N = 262, *t>1.96, * p <.05
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma
sonrası hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin
varsayımlar-kişisel talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç,
DIVF3; kontrol inancı, DIVF4; rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu
benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi
oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi oluşun negatif boyutu,
DEPP1; depresyon parsel 1, DEPP2; depresyon parsel 2, DEPP3;
depresyon parsel 3.

Tablo 4.8’de görüldüğü gibi, standardize edilmiş faktör yüklerinin .50 ile
.95 arasında değiştiği tümünün istatistiksel olarak ( p<.05) anlamlı olduğu
anlaşılmaktadır. Bu durum ölçme modelindeki gözlenen değişkenlerin, örtük
değişkenlerin güvenilir göstergeleri olduğunu göstermektedir.

46
4.5.4. Örtük Değişkenler Arası İlişkiler

Örtük Değişkenler arası ilişkiler için Lisrel 8.51 programı ile yapılan
analizlere ilişkin sonuçlar aşağıdaki Tablo 4.9’da verilmiştir.

Tablo 4.9. Ölçme Modelinde Örtük Değişkenler Arasındaki İlişkiler.

Örtük Değişkenler TSHK DIV DIO DEP

1. TSHK -

2. DIV -,36 -

3. DIO -.62 .58 -

4. DEP .66 -.50 -.82 -

N=262
TSHK: Travma Sonrası Hayata Küsme, DIV: Dünyaya İlişkin
Varsayımlar, DIO: Duygusal İyi Oluş, DEP: Depresyon.

Tablo 4.9’da görüldüğü gibi örtük değişkenler arası korelasyonlar -.36


(zayıf düzeyde korelasyon) ile -.82 ( çok yüksek düzeyde korelasyon)
aralığında değişmektedir. En yüksek ilişki negatif yönde, depresyon ile
duygusal iyi oluş arasında ( r= -.82) gözlenirken, en zayıf ilişki yine negatif
yönde travma sonrası hayata küsme ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasında
görülmektedir.

47
4.6. Yapısal Modelin Test Edilmesi

Yapısal modele ilişkin uyum iyiliği sonuçları Tablo 4.10’da verilmiştir.


Yapısal modelin genel olarak ürettiği uyum iyiliği değerlerine bakılmıştır.

Tablo 4.10. Yapısal Model İçin Uyum İyiliği Değerleri.

Uyum Kabul Edilebilir


İyi Uyum Değer Yorum
Ölçüsü Uyum
2 96.99
sd 38

 2 / sd 2 5 2.552 Kabul Edilebilir

RMSEA 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.10 0.07 Kabul Edilebilir

SRMR 0<RMSEA<.05 .05< RMSEA<.08 0.06 Kabul Edilebilir

NFI .95<NFI<1 .90<NFI<.95 0.94 Kabul Edilebilir

CFI .95<CFI<1 .90<CFI<.95 0.96 İyi Uyum

GFI .95<GFI<1 .90<GFI<.95 0.94 Kabul Edilebilir

N= 262

Bu sonuçlara göre yapısal modelin kabul edilebilir uyum iyiliği değerleri


ürettiği görülebilmektedir.

Yapısal modele ilişkin standardize edilmiş çözümleme değerleri de aşağıda


Şekil 4.3’de verilmektedir.

48
DİVF3 .65 DİVF6 .75
DİOP 0.46
.73
DİO
.59 .50 .86
DİON 0.26
.41
0.19 HKS -.46*(-.62)*
.90
TSHK -.36 DİV
.95
HKB .55*(.66)*
0.09
-.30
DEPP1 0.32
.82
.53 .76
DEP DEPP2
.82 0.34

DİVF1 .72 DİVF2 .42 .93


DEPP3 0.13

Ki-kare= 96.99 df = 38 P= 0.000 RMSEA=0.077

Şekil 4.3. Yapısal Modele İlişkin Standardize Edilmiş Çözümleme Değerleri

49
Şekil 4.3’te verilen şemaya göre, TSHK ile DİO arasındaki ilişki
başlangıçta -.62 iken, DİV’in modeldeki aracılık etkisi bu ilişkinin -.46’ya
gerilemesine yol açmıştır. Aynı şekilde TSHK ile bu kez DEP arasındaki ilişki
başlangıçta .66 iken, DİV’in etkisi devreye girdiğinde .11 azalarak .55’e
gerilemiş. Bir başka deyişle, TSHK’nin DEP üzerindeki etkisinin .55’i
doğrudan, .11’i ise DİV üzerinden gerçekleşmiştir. Sonuç olarak buradaki
etkinin kısmi olarak DİV tarafından aracılık edildiğine dair bir sonuçla karşı
karşıyayız.

5. BÖLÜM

TARTIŞMA

Dört alt bölümden oluşan tartışma bölümünde ilk olarak demografik


bulgular, daha sonra araştırma modeline ilişkin bulgular ve araştırmanın
sınırlılıkları, son olarak da öneriler kısımlarına yer verilmiştir. İlk bölümde
demografik gruplar arasındaki değerlendirmelere literatürdeki çalışmaların
sonuçlarından da faydalanılarak yorum getirilmiştir. Araştırma modelinin
değerlendirilmesinde hipotezlere ilişkin bulgular ele alınıp literatürle
karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde araştırmanın sınırlılıkları
ve son olarak bu sınırlılıklardan yola çıkarak öneriler ele alınmıştır.

5.1. Araştırmada Elde Edilen Demografik Bulguların Değerlendirilmesi

Bu kısımda araştırma modelindeki değişkenlerle arasında anlamlı ilişki


bulunan sırasıyla cinsiyet, yaş ve eğitim durumu değişkenleri
değerlendirilmektedir. Araştırma modelindeki değişkenlerle aralarında anlamlı
düzeyde ilişki gözlenmeyen çalışma durumu ve algılan gelir düzeyi
değişkenleri bu kısımda ele alınmamıştır.

50
5.1.1. Cinsiyet Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki Değişkenlerin
Değerlendirilmesi

Bu çalışmada cinsiyet açısından, erkeklerin dünyanın iyiliğine, olayların


kontrol edilebilirliğine ve dünyanın adil olduğuna inanç düzeylerinin
kadınlardan daha yüksek olduğu yönünde anlamlı farklılaşma gözlenmiştir.
Toplumsal cinsiyet rolleri literatürüne bakıldığında, yapısal-işlevselci görüşe
göre toplumun düzeninde önemli bir yere sahip aile kurumunda kadın ve erkek
arasında rol farklılaşması düzenin sürdürülmesi açısından gerekli ön koşul
olarak görülmektedir. Bu bakış açısı ailede cinsiyet hiyerarşisini gündeme
getirmektedir. Söz konusu yapı, kadının aleyhine olacak biçimde cinsiyet
temelli farklılıklar ve eşitsizliklerin kaynağını teşkil etmektedir (Günay ve
Bener, 2011). Demirbilek’e göre (2007) cinsiyet rolleri ve toplumsallaşma
sürecinde kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığı kadının daha düşük statüye sahip
olmasına yol açan evrensel bir sorundur. Çatışma yaklaşımına göre kadının
düşük statüsü istismar edilmektedir ve bu görüşü destekleyen feminist
yaklaşım istismar edilen kadın rolünün toplumsal güç kazandıran konumlarda
kadınların geri plana itildiklerini belirtmektedir (Demirbilek, 2007). Literatürde
cinsiyet değişkeni ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasındaki bulgulara
baktığımızda, Tüfekçinin trafik kazası geçiren kişilerin dünyaya ilişkin
varsayımlarını incelediği çalışmasında, erkeklerin dünyanın iyiliği, adalet, şans
ve kontrol inancı düzeylerinin kadınlardan anlamlı düzeyde daha yüksek
olduğu görülmektedir (Tüfekçi, 2011). Bu çalışmada elde edilen dünyaya
ilişkin varsayımlar ve cinsiyet arasında erkeklerin lehine yüksek çıkan ilişkinin
literatürdeki kuramsal yapıyla ve benzer çalışmaların sonuçları ile tutarlı
olduğu görülmektedir. Bu değerlendirme aynı zamanda ruh sağlığında önemli
bir yeri olduğu gözlemlenen dünyaya ilişkili varsayımların toplumsal cinsiyet
rollerindeki adaletsizliğe ve kadınların güçsüzlüğüne yol açan yapı ile
ilişkisinin ayrıca ele alınması gereken bir konu olduğuna da dikkat
çekmektedir.

Cinsiyet ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiye baktığımızda, bu çalışmada


erkeklerin duygusal iyi oluşun pozitif boyutu ortalamasının kadınlarınkinden
anlamlı düzeyde yüksek olduğu ve kadınların depresyon düzeylerinin
erkeklerinkinden anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu bulgusu elde edilmiştir.
Zehra Y. Dökmen’nin (2000) toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algı ve
depresyon ilişkisini incelediği çalışmasında, katılımcıların kendi
cinsiyetindekileri karşı gruptakilerden daha olumlu algıladıkları, iç-dış grup
arasındaki cinsiyet açısından farklı algılamanın depresyon açısından erkeklerde
değil, kadınlarda, kadınlar aleyhine anlamlı farklılaşmaya yol açtığı
gözlenmiştir. Dökmen bu farklılığı sosyal kimlik kuramına göre olumlu benlik
imgesini ve benlik saygısını arttırmada grup yanlılığının oynadığı rol ile
açıklamaktadır. Toplumda kadınlara göre daha güçlü durumda bulunan
erkeklerin kendi hem cinslerini daha olumlu algılaması ile oluşan bu yanlılık,
kadınlar aleyhine önyargılara ve ayrımcılığa neden olup, kadın
değiştiremeyeceği cinsiyet rolünü benimseyerek kendi cinsiyetine ilişkin
olumsuz, karamsar bir algı geliştirerek çaresizlik ve depresyon yaşamaktadır
(Dökmen, 2000). Cinsiyet ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiye yönelik literatürün
bu araştırmayla sonuçları itibariyle tutarlı olduğu ve kuramsal olarak da

51
desteklediği görülmektedir. Diğer değişkenler açısından kadın ve erkeklerin
puanlarının ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. TSHKB
düzeylerinde cinsiyet değişkeni açısından anlamlı farklılaşma gözlenmezken,
dünyaya ilişkin varsayımlardaki farklılaşmaya paralel bir değişim ruh sağlığı
değişkenlerinde gözlenmektedir. Bu genel ilişki dünyaya ilişkin varsayımların
hayata küsme ile ruh sağlığı arasındaki aracılık rolü beklentisi ile de tutarlılık
göstermektedir.

5.1.2. Yaş Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki Değişkenlerin


Değerlendirilmesi

30 yaş ve üstü grubun dünyanın iyiliği ve olumlu benlik inançlarının 30


yaş altı gruptan anlamlı derecede yüksek olduğu, 30 yaş altı grubun duygusal
iyi oluşun negatif boyutu düzeyinin ve 30 ve üstü grubunkinden anlamlı
düzeyde yüksek olduğu ve 30 yaş altı grubun depresyon düzeyinin, 30 ve üstü
yaş grubununkinden anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu görülmektedir.
Özetlemek gerekirse yaşı büyük olan grubun duygusal iyi oluşu, küçük olan
gruptan daha yüksek, depresyon düzeyi ise daha düşük çıkmaktadır. Bu
bulgular Poulin ve Silver’ın 2008 yılında yaşları 18 ile 101 arasında değişen
2138 kişiyle yaptıkları, iki yıl süren ve dünyanın iyiliğine inanç ve iyi oluş
arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmanın bulguları ile tutarlılık
göstermektedir. Araştırmacılar bu sonucu deneyimlenen olumsuz yaşam
olaylarına rağmen yaşın ilerlemesiyle yaşama adaptasyonun arttığı ve dünyaya
ilişkin varsayımların güçlenmesi ile açıklamaktadırlar. Bulguların
değerlendirilmesine bakıldığında dünyaya ilişkin varsayımların yaşam boyunca
değiştiği adaptasyonu sağlamak için yeniden yapılandırılarak güçlendirildiği
anlaşılmaktadır (Poulin ve Silver, 2008). Literatürdeki bu kapsamlı çalışmada
mevcut çalışma ile benzer konular ele alınmış olup kuramsal temelleri ve
bulguları açısından uyumluluk gözlenmiştir. Ancak literatürde yaş ve
depresyon arasındaki ilişkileri araştıran çalışmalarda farklı bakış açıları ve
bulguları da gözlenmektedir. Kocataş ve arkadaşlarının 2004 yılında 60 yaş ve
üzeri bireylerde depresyonun yaygınlığı konusunda yaptıkları çalışmada,
yaşlıların gençlere kıyasla depresyona daha yatkın olabileceklerine ilişkin yaşa
bağlı olarak gelişen olumsuz durumlara yer verilmektedir. Bunlara örnek
olarak bireyin fiziksel ve bilişsel yönden sorunlar yaşamaya başlamasının,
toplumsal statüsünden uzaklaşmasının, zevk verici faaliyetleri yapmada
sorunlar yaşamasının ve sosyal desteğin azalmasıyla yalnızlaşmasının
depresyona eğilimi arttırdığı ileri sürülmektedir. Bunların yanı sıra yaşlı
bireyler sağlık sorunları gibi olumsuz yaşantılarla da daha çok
karşılaşmaktadırlar. Yaşlılığın depresyona eğilimi arttırmasına yol açacak
faktörler yanı sıra aynı çalışmada kendini yaşlılığa ruhsal olarak hazırlayan
bireylerin depresyona girme olasılıklarının da düşebileceğinden söz
edilmektedir (Kocataş ve ark, 2004). Bu yönü ile bu çalışmadaki ve Poulinin ve
Silver’in çalışmasındaki kuramsal temel desteklenmiş olmaktadır. Literatürdeki
söz konusu iki çalışma ele alındığında Kocataş ve arkadaşlarının yaşlılık
sorunları ve depresyona yatkınlık yaratan faktörlerin önemine ilişkin yaptıkları
değerli katkının yanı sıra, yalnızca yaşlı bireylerden oluşan 77 katılımcıyla
yaptıkları çalışmanın yaş aralığı ve katılımcı sayısı açısından sınırlılıklar

52
taşıdığı görülmektedir. Kuramsal yönden bakıldığında her iki çalışmada da
bireylerin olumlu ruh sağlığı açısından yaşlılığa ruhsal yönden
hazırlanmalarının önemi ve bu yönde ruh sağlığı uzmanlarının katkılarının
arttırılmasına ve yaşlı bireylerle ilgili devlet politikalarına önem verilmesi
gerektiği anlaşılmaktadır.

Diğer değişkenler açısından 30 ve üstü yaş ile 30 yaş altı gruplar arasında
anlamlı düzeyde bir farklılaşma gözlenmemiştir. TSHKB düzeylerinde yaş
değişkeni açısından anlamlı farklılaşma gözlenmezken, dünyaya ilişkin
varsayımlardaki farklılaşmaya paralel bir değişim ruh sağlığı değişkenlerinde
gözlenmektedir. Bu paralellik cinsiyet değişkeninde olduğu gibi yaş
değişkeninde de dünyaya ilişkin varsayımların aracılık rolü ile tutarlılık
göstermektedir.

5.1.3. Eğitim Durumu Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki


Değişkenlerin Değerlendirilmesi

Bu çalışmada eğitim düzeyi yüksek olan grubun, düşük olan gruba göre
travma sonrası hayata küsmenin bireysel boyutunun düşük olduğu, olumlu
benliğe ilişkin inancının yüksek olduğu, duygusal iyi oluşun pozitif boyutunun
yüksek olduğu, duygusal iyi oluşun negatif boyutunu düşük olduğu, depresyon
düzeyinin daha düşük olduğu gözlenmiştir. Bu bulguları özetleyecek olursak
eğitim durumunun yükselmesi değişkenler arasında tutarlı biçimde duygusal iyi
oluşa, azalması ile olumsuz ruh sağlığına olan eğilimi arttırıcı görülmektedir.
Söz konusu bulgular dünyaya ilişkin varsayımlardan adil dünya inancının
kuramsal temeli tutarlılık göstermektedir. Çünkü bu kurama göre insan ne hak
ederse onu almaktadır varsayımı söz konusudur ve bireyin bu varsayım
ışığındaki düşüncesine göre eğer insan diğer insanlara nazaran daha düşük bir
sosyal pozisyondaysa bu onun yetersizliğinin bir sonucudur (Kılınç ve Torun,
2011). Abraham ve arkadaşlarının çaresizlik kuramında da bireysel yetersizlik
duygusunun bireyin kendini diğer insanlarla kıyaslayarak değersiz görmesiyle
yaptığı yüklemeler sonucu çaresizliğe, karamsarlığa yöneldiğini ve kendisini
suçlayarak güdülenmesinin azaldığını ve depresyona yöneldiği ifade
edilmektedir (Hovardaoğlu, 1990). Travma sonrası hayata küsmedeki ve
depresyondaki çaresizlik ve giderek azalan güdülenme tablosu eğitim durumu
ile olan ilişkiyi kuramsal olarak tutarlı biçimde desteklemektedir. Aydın ve
İşmen’in 2003 yılında 18-25 yaş arasındaki 308 erkek katılımcıyla yaptığı
çalışmada çocukluk çağı örselenme yaşantıları incelenmiştir. Çalışmanın
bulgularına göre genel, duygusal, fiziksel ve cinsel örselenme yaşantıları
eğitim düzeyi azaldıkça artmaktadır. Ayrıca genel örselenme ve duygusal
örselenme düzeyi ile askerliğe uyum sağlama arasında negatif ilişki
bulunmuştur (Aydın ve İşmen, 2003). Bu bulguların yanı sıra Aydın ve İşmen
(2003) çalışmalarının kuramsal temelinde Öztürk-Kılıç’ın 1993 yılındaki
çalışmasının bulgularına yer verilerek çocukluk çağındaki örselenmelerin
çocuğun gelişimini olumsuz etkileyerek yetişkinlik döneminde de etkisini
sürdürmekte olduğu ve depresyon, “güvensizlik”, “yabancılaşma”, “erişkin
ilişkilerinde kurban rolünün tekrar yaşanması”, “kişiler arası ilişkilerde ağır

53
bozukluklara” neden olabileceğini ele alınmıştır (akt. Aydın ve İşmen, 2003).
Bu çalışmalarda da eğitim durumunun örselenme yaşantıları ile ilişkisi ortaya
konmuş ve eğitim durumunun düzeyi ile ruh sağlığının ilişkisine gelişimsel
açıdan dikkat çekilmiştir. Kılıç ve İncinin 2015 yılında acil tıp çalışanlarında
travmatik stres ile yaş ve eğitim düzeyinin koruyucu etkisini incelediği
çalışmasında, yaş ve eğitim grupları ayrı ayrı incelendiğinde mesleğin gereği
olarak karşılaşılan olumsuz yaşam olaylarının, gençleri ve daha az eğitimlileri
ve meslekte daha az tecrübesi olanları daha olumsuz yönde etkilediği
gözlemlenmiştir (Kılıç ve İnci, 2015). Yaş ve eğitim durumundaki artışa
tecrübe artışının da eklendiği tablonun yapılan mesleğe ve olumsuz durumlarla
baş etmeye adaptasyon sağlamadaki rolü bir önceki bölümdeki yaşlanmayla
güçlenen temel varsayımların koruyucu rolüne ilişkin tartışma bulgularıyla da
tutarlılık göstermektedir. Diğer değişkenler açısından lisans ve sonrası grup ile
lisans öncesi grubun arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.

5.2. Araştırma Modeline İlişkin Bulguların Değerlendirilmesi

Bu kısımda ilk olarak değişkenler arasındaki, sonra örtük değişkenler


arasındaki korelasyonlar ve son olarak da dünyaya ilişkin varsayımların travma
sonrası hayata küsme ile olumlu ve olumsuz ruh sağlığı arasındaki aracılık
etkisi değerlendirilecektir.

5.2.1. Değişkenler Arası Korelasyonlar

Bu kısımda öncelikle travma sonrası hayata küsme alt ölçekleri ile


duygusal iyi oluş ve depresyon alt ölçekleri arasındaki ilişkiler, sonra travma
sonrası hayata küsme alt ölçekleri ile dünyaya ilişkin varsayımların alt
ölçekleri ve son olarak da dünyaya ilişkin varsayımların alt ölçekleri ile ruh
sağlığı değişkenleri arasındaki korelasyonlar değerlendirilecektir.

Travma sonrası hayata küsmenin hem bireysel boyutu hem de sosyal


boyutu; duygusal iyi oluşun pozitif boyutuyla anlamlı negatif ilişki, duygusal
iyi oluşun negatif boyutuyla anlamlı pozitif ilişki, depresyonun her üç parseli
ile de pozitif yönde anlamlı ilişki, dünyaya ilişkin varsayımlardan kişisel talihe
inanç, dünyanın iyiliğine inanç, dünyanın kontrol edilebilirliğine inanç ve
olumlu benlik inancı arasında negatif yönde anlamlı düzeyde ilişki
göstermiştir. Bu sonuçları özetleyecek olursak hayata küsme olumlu ruh sağlığı
ile anlamlı düzeyde negatif ilişkili, olumsuz ruh sağlığı ile de anlamlı pozitif
ilişkili ve dünyaya ilişkin varsayımlarla da negatif yönde anlamlı düzeyde
ilişkili olduğu gözlenmiştir. Bu durum araştırmanın kuramsal temelinde ileri
sürülen düşünceler ve söz konusu ilişkileri ayrı ayrı inceleyen çalışmalara
ilişkin bu araştırmada yer verilen literatür bulguları ile de tutarlılık
göstermektedir ve beklenilen yöndedir.

54
Dünyaya ilişkin varsayımlardan kişisel talihe inanç, dünyanın iyiliğine
inanç, dünyanın kontrol edilebilirliğine inanç ve olumlu benlik inancı ile
duygusal iyi oluşun pozitif boyutu arasında pozitif yönde anlamlı düzeyde
ilişki, duygusal iyi oluşun negatif boyutu arasında negatif yönde anlamlı
düzeyde ilişki, depresyonun her üç parseli arasında negatif yönde anlamlı
düzeyde ilişki gözlenmiştir. Bu ilişkileri özetleyecek olursak, dünyaya ilişkin
varsayımlar olumlu ruh sağlığı ile pozitif, olumsuz ruh sağlığı ile negatif ilişki
içerisinde gözlenmiştir. Çalışmanın kuramsal temelindeki düşünce akışı ve
çalışmadaki değişkenlerin ayrı ayrı birbirleriyle olan ilişkilerine yönelik
literatür bulgularıyla da tutarlılık gözlenmektedir.

Dünyaya ilişkin varsayımlar ile ruh sağlığı göstergeleri arasındaki ilişkiye


yönelik olarak bu çalışmada tartışmaya açılabilecek kısım rastlantısallık ve adil
dünya inancı alt ölçekleri ile diğer değişkenler arasında anlamlı düzeyde bir
ilişkisellik gözlenmemiş olmasıdır. Dünyaya ilişkin varsayımlardan kişisel
taline inanç, dünyanın iyiliğine inanç, kontrol inancı ve olumlu benlik inancı
olumlu ve olumsuz ruh sağlığı ve hayata küsme ile anlamlı düzeyde korelasyon
gösterirken, rastlantısallık ve adil dünya inancı alt ölçekleri ile, dünyaya ilişkin
varsayımların diğer altı ölçekleri hariç hiçbir değişkenle anlamlı düzeyde bir
korelasyon gözlenmemiştir.

Bu konuyla ilgili olarak literatürdeki benzer çalışmalara baktığımızda,


Yılmaz’ın dünyaya ilişkin varsayımlar ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik
çalışmasının bulgularında adil dünya inancı alt ölçeği ile depresyon düzeyi
arasında negatif yönde anlamlı düzeyde çok zayıf bir ilişki gözlenirken,
rastlantısallık alt ölçeği ile depresyon düzeyi arasında anlamlı düzeyde bir ilişki
gözlenmemiştir (Yılmaz, 2006). Yılmaz’ın dünyaya ilişkin varsayımlar
ölçeğinin ön çalışmasında alt ölçeklerle depresyona ilişkin elde ettiği
ilişkiselliğe baktığımızda sadece kişisel taline inanç ve kendilik değeri alt
ölçeklerinin depresyonla anlamlı düzeyde ilişki gösterdiği görülmektedir
(Yılmaz, 2008). Tüfekçi’nin yaptığı ve dünyaya ilişkin varsayımlar ölçeğinin
kullanıldığı çalışmada yine farklı grupların karşılaştırılmasında alt ölçeklerle
ilişkiselliğin farklılaşabildiği görülmektedir. Örneğin adil dünya inancı ve
rastlantısallık trafik kazası geçirenlerin travma sonrası stres belirtileri ile
anlamlı düzeyde ilişki göstermezken, kazanın ölüm içermesi ile ilgili grupların
karşılaştırılmasında rastlantısallık ve kontrol inancı dışındaki alt ölçeklerin
(adil dünya inancı dahil) ve DİV toplam puanının anlamlı düzeyde farklılaştığı
görülebilmektedir (Tüfekçi, 2011). Tüfekçinin çalışmasına baktığımızda
travmanın tehlike boyutundaki şiddetinin daha yüksek olduğu grupta adil
dünya inancının etkisinin anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir. Travma
sonrası hayata küsme bozukluğunda travmatik olarak ele alınan işyerinde
haksızlığa uğramış olma ve aile içi çatışmalar hem başlangıçtaki korku boyutu
hem de olayın travmatik hal alışının zamanla ortaya çıkması itibariyle daha
düşük düzeyde şiddette olan olaylardır (Linden ve Maercker, 2011) . Bu açıdan
bakıldığında adil dünya inancının etkisinin gözlenecek boyutta olmayabileceği
düşünülmektedir. Bu bakış açısı orijinal ölçeğin geliştirilmesine ilişkin
çalışmada yer almaktadır. Dünyaya ilişkin varsayımlar ölçeğinin orijinalinin
geliştirilmesi çalışmasına göz attığımızda (1989) Janoff-Bulman, deneyimler

55
açısından farklı gruplarda dünyaya ilişkin varsayımların alt ölçekleri ile
depresyon arasındaki ilişkilerin farklılaşabileceğini belirtmektedir. Bu
farklılaşmaya örnek olarak “travmatik olaya maruz kalma şiddeti farklılığı”,
“sosyoekonomik farklılıklar” gibi durumların alt ölçeklerle depresyon düzeyi
arasındaki ilişkileri etkileyebileceğini belirtmektedir. Janoff-Bulman bu
konuda orijinal ölçeğin geliştirildiği çalışmada farklı sosyoekonomik grupların
incelenmediğini devlet üniversitesindeki göreceli olarak benzer sosyoekonomik
düzeydeki katılımcılarla çalışıldığını belirtmektedir (Janoff-Bulman, 1989).
Ancak kuramsal temel açısından söz konusu alt ölçekler birbiri ile ilişkili ve
tamamlayıcı niteliktelerdir. Örneğin dünyaya ilişkin kontrol algısı olmadan
dünyanın iyiliğinden ve adaletinden söz edilemez, çünkü kontrol edilemeyen
bir dünyada bireyin olaylara ilişkin sorumluluğunu hissetmesi ve başına
gelenlerin adalet çerçevesinde olduğu düşünmesi beklenemez. DİV alt
ölçeklerindeki diğer değişkenler açısından farklılaşma durumunda diğer aracı
değişkenlerin etkilerinin bulunabileceğini ve bunların çeşitli çalışmalarla
ortaya çıkarılmasının önemi ele alınan konular çerçevesinde anlaşılmaktadır.

5.2.2. Modelde Yer alan Örtük Değişkenler Arasındaki İlişkiler

Travma sonrası hayata küsme ile duygusal iyi oluş arasında anlamlı
düzeyde negatif, depresyonla anlamlı düzeyde pozitif ilişki, dünyaya ilişkin
varsayımlar arasında anlamlı düzeyde negatif ilişki gözlenmiştir. Dünyaya
ilişkin varsayımlarla duygusal iyi oluş arasında anlamlı düzeyde pozitif,
depresyon arasında anlamlı düzeyde negatif ilişki görülmüştür. Örtük
değişkenlerin her biri arasında anlamlı düzeyde ve beklenen yönde ilişki
gözlenmiştir. Dünyaya ilişkin varsayımların alt ölçekleri arasındaki anlamlı
düzeyde ilişkiler gösterme açısından gözlenen farklılıklar DİV ölçeği toplam
puanları açısından gözlenmemiş, söz konusu örtük değişken diğer örtük
değişkenlerle kuramsal temelde belirtilen yönde ve beklenen şekilde anlamlı
düzeyde ilişki içerisinde çıkmıştır. Bu bulgular söz konusu örtük değişkenlerin
arasındaki birebir ilişkilere yönelik bu çalışmada atıf yapılan literatür
bulgularıyla ve kuramsal temeller ile tutarlı bir biçimde gözlenmiştir. Bu
çalışmada örtük değişkenler arasındaki ilişkilere yönelik tüm hipotezler
doğrulanmıştır.

5.2.3. Dünyaya İlişkin Varsayımların Travma Sonrası Hayata Küsme


Bozukluğu ile Duygusal İyi Oluş ve Depresyon Arasındaki İlişkide
Aracılık Etkisi

Yapısal modele ilişkin standardize edilmiş çözümleme değerlerine göre


dünyaya ilişkin varsayımların travma sonrası hayata küsme bozukluğu ile
duygusal iyi oluş ve depresyon arasında anlamlı düzeyde aracılık etkisi olduğu
araştırmanın temel hipotezine ilişkin bulgulardır. Bu sonuçlara göre Dünyaya
ilişkin varsayımlar, travma sonrası hayata küsme ile hem olumlu hem de
olumsuz ruh sağlığı arasında aracılık etkisi gözlenmektedir. Travma sonrası
hayata küsme bozukluğunun merkezinde yer alan tek bir travmatik olay

56
başlangıçta birey ve çevresi tarafından “olağan bir olumsuz yaşam olayı”
olarak görülmekte, hatta birey kendisine yönelik tedavi ve yardım taleplerini
geri çevirebilmektedir. Olayın üzerinden zaman geçtikçe bireyin olumsuz olayı
değerlendirmesi de giderek psikopatolojik bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır.
Travma sonrası stres bozukluğuna bakıldığında ise travmatik olayın çoğu insan
için belirgin biçimde ölüm tehlikesi ile ilişkili ve korkutucu olduğu
görülmektedir. Bu çalışmada olumsuz yaşam olayının başlangıçta tehlikeli
algılanmayıp, sonradan bireyin öznel algısının oynadığı önemli rol ve buna
bağlı dünyaya, insanlara ve kendine bakışındaki değişmelerle ruh sağlığının
gidişatına yön verildiği bu çalışmada yer verilen ilgili literatürde görülmektedir
(Linden ve Maercker, 2011). Araştırmanın kuramsal temeli ve çalışma boyunca
yer verilen ilgili literatürle tutarlı biçimde travma sonrası hayata küsme ve ruh
sağlığı arasındaki ilişkide dünyaya ilişkin varsayımların beklenen aracılık etkisi
gözlenmiştir. Bu sonuçla birlikte araştırmada sınanan tüm hipotezler
doğrulanmış bulunmaktadır.

Literatürdeki benzer çalışmalara baktığımızda travma sonrası stres


bozukluğu ile depresyon arasındaki ilişkide dünyaya ilişkin varsayımların
aracılık etkisi ile ilgili yapılmış benzer bir araştırmaya rastlanılmaktadır. Lilly
ve arkadaşlarının 2011 yılında Travmaya maruz kalma ve depresyon düzeyi
arasındaki ilişkide dünyaya ilişkin varsayımların aracılık etkisini konu alan
çalışmaları, yakın ilişki yaşadıkları kişilerden şiddet gören 97 kadın katılımcı
üzerinden yapılmıştır. Çalışmada yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre
azalan dünyaya ilişkin varsayımlar düzeyinin, kişiler arası travmaya maruz
kalma ile depresyon düzeyi arasında aracılık etkisi olduğu gözlenmiştir.
Çalışmada ele alınan bir diğer konu kişiler arası olmayan travma ile depresyon
arasında ise araştırmacılar tarafından dünyaya ilişkin varsayımların aracılık
etkisi görülmemiştir. İnsanın insana verdiği zararın söz konusu olduğu kişiler
arası travmanın daha zarar verici etkisinin olduğu belirtilmektedir (Lilly ve
arkadaşları, 2011). Travma sonrası hayata küsme bozukluğunda “travma”
olarak ele alınan konular, işten çıkarılma, iş yerinde haksızlığa uğrama ve aile
içi çatışmalar gibi kişiler arası sorunlardır. Ancak bu sorunlar fiziksel şiddet
yerine haksızlığa uğrama şeklindedir (Hasanoğlu, 2008). Bu yönü ile travma
sonrası stres bozukluğundan “travmatik olay” şiddet düzeyi itibariyle
farklılaşmaktadır. Bu farklılaşmanın yanı sıra insanın insana zarar verici
travmatik etkisi yönüyle benzer bir çalışmadır ve bu çalışmadaki aracılık
etkisini kuramsal ve bulgusal düzeyde desteklemektedir. Diğer yandan bu
araştırmada literatüre katkı açısından ruh sağlığı çerçevesinde duygusal iyi oluş
değişkeni de ele alınmaktadır ve yeni bir kavramsal yapıda “yönelimsel
duygusal iyi oluş” olarak ruh sağlığının pozitif yönünü temsil etmektedir.
Özetleyecek olursak bu çalışma literatürdeki benzer çalışmalardan farklı olarak
travma sonrası hayata küsme ve yönelimsel duygusal iyi oluş gibi iki üzerinde
az sayıda çalışma bulunan kuramsal çerçeve üzerinden literatüre katkıda
bulunmaktadır.

57
5.3. Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırmanın sınırlılıklarını ele almaya demografik değişkenlerden


başlanabilir. Öncelikle algılanan gelir düzeyine ilişkin alt gelir düzeyinden
gruplar arası karşılaştırmaya yetecek düzeyde katılımcıya yer verilememiştir.
Bu durum algılanan gelir düzeyi değişkenin araştırma modelindeki diğer
değişkenlerle ilişkisinin araştırılmasına olanak vermemiştir. Diğer yandan
çalışma genel popülasyon üzerinden yapılmıştır. Travma sonrası hayata küsme
bozukluğu dünya ve ülkemizde yeterince üzerinde durulan bir konu olmadığı
için ve ülkemizde sağlık kuruluşlarında bu tanıyı almış hastalara ulaşma sorunu
bulunması nedeniyle klinik ortamda tanı alan ve almayan grupların
karşılaştırılması bu çalışmada gerçekleştirilememiştir. Bunun yanı sıra
çalışmanın katılımcılarına bakıldığında eğitim düzeyin ve sosyoekonomik
düzeyi toplumun geneline göre daha iyi durumda bir grup olarak
değerlendirilebilir oluşu söz konusudur. Bu faktörler göz önüne alınarak
çalışmaya alınan katılımcı sayısının ve özelliklerinin de çalışmanın sınırlılıkları
arasında sayılması uygun olmaktadır. Son olarak travma sonrası hayata küsme
bozukluğu ve yönelimsel duygusal iyi oluşla ilgili literatürde sınırlı sayıda
çalışma bulunması, kuramsal temelin oluşturulmasında ve literatürle ilgili
çalışmalara yer verilmesinde bir sınırlılık olarak göz önüne alınabilir.

5.4. Öneriler

Kuramsal açıdan çok iyi bir temele ve felsefi arka plana sahip olan
Şimşek’in 2011 yılında geliştirdiği “yönelimsel duygusal iyi oluş” ölçeğinin
yeni çalışmalarda kullanılmasının literatüre önemli katkılar sağlayacağı
düşünülmektedir. Şimşek’in (2011) yaptığı katkı ile daha önceki duygusal iyi
oluş ölçeklerinde eksik olan bilinçliliğin temel unsuru “bir şey hakkında olma”,
duygu deneyimlerinin “dünya farkındalığına odaklanarak” ele alınması, verilen
tepkilerin bireyin tüm yaşamına ilişkin değerlendirmelerini kapsamasıyla
duygusal iyi oluşun ölçümündeki eksiklikler ve yüzeysellik giderilmiştir.
Böylece, “bir şeye yönelik olma” ile mekanik bir keyifsellik ve niyetsellik
dışında “dünya ile kişisel ilişki” kurularak bireyin dünyayı daha öznel ve aktif
yorumlayarak duygularını ifade etmesine olanak vermektedir. Bu özellikleri ile
“yönelimsel duygusal iyi oluş” kavramı ve ölçeği içerdiği yeni sıfatlarla “dışa
dönüklük” ve “nevrotiklik” kavramlarından ayırıcı biçimde yaşama yönelik
duygusal değerlendirmeleri daha net ölçtüğü için bu konuda yapılacak yeni
çalışmalarda kullanılması önerilmektedir.

Önemsenmeyen olumsuz yaşam olaylarının zamanla oluşan travmatik


etkilerinin bireyin ruh sağlığını, toplumsal ilişkilerini ve verimliliğini olumsuz
etkilediği önemli bir sorun olan travma sonrası hayata küsme bozukluğuna
ilişkin yeni çalışmalara yer verilmesi toplumsal ve bireysel iyi oluş açısından
önem taşımaktadır. Travma sonrası hayata küsmenin önde gelen travmatik
olayları haksız yere işten çıkarılma, iş yerinde haksızlığa uğrama ve aile içi
çatışmalar sonucu oluşan “hayata küsme” şeklindeki olumsuz duygulanımı

58
anlamak için Şimşek’in (2011) “yönelimsel duygusal iyi oluş” kavramının
felsefi temelinde belirttiği duyguları anlamada “hedonistik” paradigmanın
yetersizliği bu durum için de geçerli gözükmektedir. Saylı ve arkadaşlarına
göre (2015) “aşırı akılcı insan modelinin” hakim paradigma oluşu ile oluşan
hedonistik dünya görüşünde, yaptığı işe karşı yaşadığı monotonluğun sonucu
olarak “yabancılaştığı” işi sadece para kazanmak için yapar hale gelen bireyler
toplumsal değerlerden uzaklaşıp, kısa vadede acıdan kaçınıp, günlük hazların
peşinde koşmakta ve bu durumu devam ettirmek için insanları kullanmaktan
çekinmemektedir. Bu paradigmanın bireysel ve toplumsal sorunları içinden
çıkılmaz hale getirmesi de kaçınılmaz olmakta, insanı giderek
yalnızlaştırmaktadır. Hayata küsmenin travmatik olaylarının DSM’lerdeki
travmanın pozitivist netliğinden ayrılan öznel yanı “aşırı akılcı pozitivist bakış
açısından” sıyrılarak daha iyi anlaşılabilecektir. Bu nedenle travma sonrası
hayata küsme bozukluğunun getirdiği daha öznel yapıdaki “travma”
kavramının yeni çalışmalarla desteklenmesi önerilmektedir.

Bu çalışma ile ortaya konulmuş olan dünyaya ilişkin varsayımların hayata


küsme ile ruh sağlığı arasındaki aracılık etkisinin psikoterapide ele alınarak,
hayata küsmenin psikopatolojik boyuta gelmesinin yavaşlatılması, önlenmesi
veya tedavi edilmesinde dünyaya ilişkin varsayımların aracılık rolünün göz
ardı edilmemesi gerekmektedir. Diğer yandan bireyin dünyaya ve kendine bir
bütün olarak bakıp amaçları çerçevesinde yaşadıklarını anlamlandırarak
değerlendirdiği yönelimsel duygusal iyi oluşunun arttırılması için de dünyaya
ilişkin varsayımlarının düzeyinin arttırılması pozitif psikoterapi çalışmalarında
önem taşımaktadır. Bu nedenle hem bozulmuş olan ruhsal durumda hem de
duygusal olarak daha iyi olunmasının hedeflendiği çalışmalarda ortak bir
biçimde dünyaya ilişkin varsayımların düzeyinin arttırılması gerekmektedir.
Ancak, bu çalışmalarda bozulmuş olan ruhsal yapının onarımı ile normal
durumda olup duygusal iyi oluşunu arttırmak isteyen danışanların psikoterapisi
için farklı durumlara da dikkat edilmesi gerekmektedir.

İlk olarak travmatik deneyimi olan bir danışanla çalışmakta olan


psikoterapistin kendi adil dünya inancından kaynaklanan “mağduru suçlama”
eğiliminin farkında olması bunu kontrol altına alarak terapötik ilişkiye
yansıtmaması için kendi terapisinde üzerinde durarak hazırlıklı olması
önerilmektedir.

Diğer yandan pozitif psikoloji yaklaşımı ile normal ruhsal durumdaki bir
danışanın yaşamını daha doyurucu biçimde yaşaması ile ilgili psikoterapi
yürütmekte olan bir terapistin de dünyaya ilişkin varsayımların gerçekte
“pozitif yanılsamalar” olduğunu unutmadan, danışanın yaşama ilişkin
uyumunu aksatabilecek düzeyde aşırı iyimser ve tehlikelere karşı duyarsız hale
gelmemesi konusunda dikkatli olması önerilmektedir.

Janoff-Bulman’ın 1989 yılında travmatik olaylar, dünyaya ilişkin


varsayımlar ve şema yapıları konulu çalışmasında belirttiği üzere dünyaya

59
ilişkin varsayımlar insanlar tarafından üzerinde düşünülmeden doğruluğu kabul
edilmiş, hayatımızı kolaylaştırmaya yönelik soyut bilgi ağları biçiminde ele
alınan şemalardır. İnsanların temel varsayımları ile şekillenen şemalar
değişmeye karşı dirençlidirler. Şemalarla yapılan psikoterapötik çalışmalar
genellikle “orta-düzeyde soyut” şemalarla yürütülmektedir. İnsanların daha
derin düzeyde muhafaza ettiği dünyaya ve kendine ilişkin temel şemalar
travmatik olaylarla sarsılabilmektedir. Psikoterapide şemalarla çalışmaya
başlamadan önce dünyaya ilişkin varsayımların hangi düzeyde zarar
gördüğünün belirlenmesi gerekmektedir. Öncelikle kendisine ve dünyaya
ilişkin temel yapıların zarar görüp görmediğine bakılmalıdır. Çünkü bu yapılar
dünyanın güvenli bir yer oluşu ve bireyin zarar görmezlik algıları ile ilgilidir.
Bu aşamada Janoff-Bulman’a (1989) göre genellikle birey kendini suçlayarak
şemalarını yeniden yapılandırmaya başlamaktadır. Sonraki süreçte birey
şemalarını yeniden yapılandırırken yaşadığı travmatik olayın kendisi açısından
dersler çıkardığı geliştirici bir olay olduğunu ve öğrendiklerinin daha güvenli
ve dikkatli olacağı doğrultuda kendisini geliştirdiğini düşünerek dünyaya
ilişkin varsayımlarını travmatik yaşantıya ilişkin deneyimi de katarak yeniden
yüksek düzeyde oluşturabilmektedir (Janoff-Bulman, 1989). Psikoterapide bu
süreçlerin dikkate alınarak çalışılması önerilmektedir.

Son olarak, bu çalışmanın başlangıcında değinilen sosyal bilimlerdeki


değişkenlerin nedensellik açısından birbirleriyle ilişkilerinde pek çok
değişkenin de aracılık rolü oynayabildiği, bu karmaşık etkileşimlerin daha net
biçimde ortaya konabilmesinde yapısal eşitlik modellemesi gibi görece daha
ileri düzey istatistiksel tekniklerin ileriki çalışmalarda kullanılması
önerilmektedir.

60
KAYNAKÇA

Amerikan Psikiyatri Birliği, Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve


Sınıflandırılması El Kitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş 2. Baskı (DSM-
IV-TR), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, 2000’den çeviren
Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2005).

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozukluklar Tanısal ve Sayımsal Elkitabı,


Beşinci Baskı, (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev.
Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.

Arkar, H. (1992). Beck'in Depresyon Modeli ve Bilişsel Terapisi. Düşünen


Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi. 5, 37-40.

Aslan, Ş. (2008). Bireylerarası Çatışmayı Çözümleme Yönteminin Algılanan


Stres Düzeyiyle İlişkilerinin Araştırılması. KMU İİBF Dergisi. 10.15, 303-
323.

Atıcı, M. (2007). Altı, Yedi ve Sekizinci Sınıf Öğrencilerinin Çatışmalarını


Çözmede Arkadaşlarının Yardımına İlişkin Görüşleri. Ç.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi. 16.2, 29-42.

Aydın, C. , Kaya, M. ve Peker, H. (2015). Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği:


Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi. 38, 39-55.

Aydın, O. ve İşmen, A. E. (2003). 18-25 Yaş Grubu Erkeklerde Çocukluk Çağı


Örselenme Yaşantısının İncelenmesi. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Dergisi. 18, 7-20.

Bahadır, A. (2000). Psikoterapi’de Yeni Bir Yaklaşım: Logoterapi ve Viktor


Frankl. T.C. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 9.9.

Beck, J. S. (1995). Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Ötesi. N. H. Şahin (çev.).


Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları: No:22.

Beder, J. (2005). Loss of The Assumptive World - How We Deal With Death
and Loss. Omega. 50.4, 255-265.

Begüm, Ş. (2015). Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Kişilik, Mutlak Doğru


İhtiyacı ve Biriciklik Algısı Değişkenlerinin Depresyon ve İyi Oluş İle
İlişkisinde Dinsel Görüşün Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul
Arel Üniversitesi SBE.

Beninato, J. P. (2012). Beliefs and Coping with Life Stress among UConn
Students. Honors Scholar Theses. 232.
61
Bilgel, N. , Aytac, S. ve Bayram, N. (2006). Bullying in Turkish White-Collar
Workers. Occupational Medicine. 56, 226-231.

Bilir, Ş. , Arı, M. , Dönmez, N. B. , Atik, B. ve San, P. (1991). Türkiye’nin 16


İlinde 4-12 Yaşlar Arasındaki 50.473 Çocuğa Fiziksel Ceza Verme Sıklığı
ve Buna İlişkin Problem Durumlarının İncelenmesi. Aile ve Toplum. 1.1.

Bozkurt, N. (2003). Depresyonda Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımlar: Beck’in


Bilişsel Kuramı. Ege Eğitim Dergisi. 3.2, 59-64.

Colwell, L. H. , Lyons ve P. M. , Garner, R. (2012). The World Assumptions


of Police Officers and Academy Cadets: Implications For Response To
Trauma. Applied Psychology in Criminal Justice. 8. 1, 54-67.

Cüceloğlu, D. (1993). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Çolak, B. , Kokurcan, A. ve Özsan, H. H. (2010). DSM’ler Boyunca Travma


Kavramının Seyri. Kriz Dergisi. 18.3, 19-25.

Çolak, N. (2011). Örgüt İçi Çatışma Yönetiminde Halkla İlişkiler Araçlarının


Rolü. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Başkent Üniversitesi SBE.

Demirbilek, S. (2007). Cinsiyet Ayrımcılığının Sosyolojik Açıdan İncelenmesi.


Finans Politik & Ekonomik Yorumlar. 44.511, 12-27.

Dınvar, P. E. (2011). Travma Sonrası Stres, Dünyaya İlişkin Varsayımlar ve


Tanrı Algısı Arasındaki İlişki. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara
Üniversitesi SBE.

Diener, E. ve Ryan, K. (2009). Subjective Well-Being: A General Overview.


South African Journal of Psychology. 39.4, 391-406.

Dökmen, Ü. (1999). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem


Yayıncılık.

Dökmen, Z. Y. (2000). Kendi Cinsiyetindekilere ve Diğer Cinsiyettekilere


İlişkin Algı, Cinsiyet Rolleri ve Depresyon İlişkileri. Kriz Dergisi. 8.1, 9-
19.

Dunn, J. M. (2016). Chronic Embitterment in the NHS. Doktora Tezi. Londra:


Londra Üniversitesi.

Erguner-Tekinalp, B. (2016). Adleryan Kuramın Pozitif Psikoloji Bağlamında


Değerlendirilmesi. The Journal of Happiness & Well-Being. 4.1, 34-49.

Ersever, H. (1993). Öğrenilmiş Çaresizlik. Ankara Üniversitesi Eğitim


Bilimleri Fakültesi Dergisi. 26.2, 621-632.

62
Freedman, J. L. , Sears D. O. ve Carlsmith J. M. (1993). Sosyal Psikoloji. A.
Dönmez (çev.). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.

Geçtan, E. (1974). Varoluşçu Psikolojinin Temel İlkeleri. Ankara Üniversitesi


Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi. 7.1, 13-17.

Green, D. W. (2016). Traumatic Stress, World Assumptions, and Law


Enforcement Officers. Doktora Tezi. New York: City University of New
York.

Günay, G. ve Bener, Ö. (2011). Kadınların Toplumsal Cinsiyet Rolleri


Çerçevesinde Aile İçi Yaşamı Algılama Biçimleri. TSA. 15.3, 157-171.

Harris, H. N. ve Valentiner, D. P. (2002). World Assumptions, Sexual Assault,


Depression, and Fearful Attitudes Toward Relationships. Journal of
Interpersonal Violence. 17. 3, 286-305.

Hasanoğlu, A. (2008). Yeni Bir Tanı Kategorisi Önerisi: Travma Sonrası


Hayata Küsme Bozukluğu. Türk Psikiyatri Dergisi. 19.1, 94-100.

Hovardaoğlu, S. (1990). Öğrenilmiş Çaresizlik ve Depresyon: Yükleme Biçimi


Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği ile Yapılan Bir Çalışma. Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi – DTFC Dergisi.
33.1, 221-230.

Janoff-Bulman, R. (1989). Assumptive worlds and the stress of traumatic


events: Applications of the schema construct. Social Cognition. 7, 113-
136.

Lilly, M. M. , Valdez, C. E ve Graham-Bermann, S. A. (2011). The Mediating


Effect of World Assumptions On The Relationship Between Trauma
Exposure and Depression. Journal of Interpersonal Violence. 26.12, 2499-
2516.

Linden, M. (2003). Posttraumatic Embitterment Disorder. Psychother


Psychosom. 72, 195-202.

Linden, M. ve A. Maercker (Ed.). (2011). Embitterment Societal,


Psychological, and Clinical Perspectives. Germany.
SpringerWienNewYork, 30-36.

Linden, M. , Baumann, K. , Rotter, M. & Schippan B. (2007). The


Psychopathology of Posttraumatic Embitterment Disorders.
Psychopathology. 40, 159-165.

Linden M. , Baumann K. , Lieberei B. ve Rotter M. (2009). The Post-


Traumatic Embitterment Disorder Self-Rating Scale (PTED Scale).
Clinical Psychology & Psychotherapy.16, 139–147.

63
Kaner, S. (1993). Kontrol Kuramı (Control Theory) ve Gerçeklik Terapisi
(Reality Therapy). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 26.2,
569-585.

Karasar, N. (2013). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel.

Karatuna, I. ve Gök, S. (2014). A Study Analyzing The Association Between


Post-Traumatic Embitterment Disorder and Workplace Bullying. Journal
of Workplace Behavioral Health. 29, 127-142.

Kılıç, C. ve İnci, F. (2015). Acil Tıp Çalışanlarında Travmatik Stres: Yaş ve


Eğitimin Koruyucu Etkisi. Türk Psikiyatri Dergisi. 26, 1-6.

Kılınç, S. ve Torun, F. (2011). Adil Dünya İnancı. Psikiyatride Güncel


Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry. 3.1, 1-14. 2

Kocataş, S. , Güler, G. ve Güler, N. (2004). 60 Yaş ve Üzeri Bireylerde


Depresyon Yaygınlığı. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi. 7.1.

Kokurcan, A. ve Özsan H. H. (2012). Travma Kavramının Psikiyatri


Tarihindeki Seyri. Kriz Dergisi. 20. 1-2-3, 19-24.
KKKKKKK
Omaç, M. (2010). Malatya Kent Merkezinde Yaşayan ve 2-5 Yaş Arası Çocuk
Sahibi Olan Annelerin Çocuklarına Uyguladıkları Şiddet ve Etkileyen
Faktörler. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi SBE.

Öztürk–Kılıç, E. (1993). Çocuk Cinsel İstismarının Psikiyatrik Yönleri,


Nöropsikiyatri Arşivi. 30.4, 453–458’den Aydın, O. ve İşmen, A. E.
(2003). 18-25 Yaş Grubu Erkeklerde Çocukluk Çağı Örselenme
Yaşantısının İncelenmesi. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi. 18, 7-20.

Poulin, M. ve Silver, R. C. (2008). Benevolence Beliefs and Well-Being


Across the Life. Psychology and Aging. 23.1, 13-23.

Saylı, H. , Mengenci, C. ve Bürcü, R. (2015). Yönetim Düşüncesinin Evrimi ve


Sosyal Hizmet Yaklaşımı. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner
Dergisi. Sosyal Hizmet Özel Sayısı, 37-57.

Şahin, N. H. , Batıgün A. D. ve Uğurtaş S. (2002). Kısa Semptom Envanteri


(KSE): Ergenler İçin Kullanımının Geçerlik, Güvenilirlik ve Faktör
Yapısı. Türk Psikiyatri Dergisi.13.2, 125-135.

Şahin, N. H. , Durak, A. (1994). Kısa Semptom Envanteri (Brief Symtom


Inventory-BSI): Türk Gençleri İçin Uyarlanması. Türk Psikoloji Dergisi.
9.31, 44-56.

Şen, M. (2011). Türkiye’de Ergen Profili. Aile ve Toplum. 7.27, 89-102.

64
Şimşek Ö. F. (2007). Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş. Ankara: Ekinoks.

Şimşek Ö. F. (2011). An Intentional Model of Emotional Well-Being: The


Development and Initial validation of a Measure of Subjective Well-
Being. J Happiness Stud. 12, 421-442.

Tüfekçi, S. (2011). Trafik Kazası Geçirmiş Kişilerin Dünyaya İlişkin


Varsayımları, Travma Sonrası Stres Belirtileri ve Travma Sonrası Gelişim
Düzeylerinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Maltepe
Üniversitesi SBE.

Türkçapar, H. (2014). Bilişsel Terapi. Ankara: HYB Yayıncılık.

Ünal S. , Güney S. , Kartalcı Ş. ve Reyhani İ. (2011). Travma Sonrası Hayata


Küsme Bozukluğu Ölçeğinin ( PTED Self-Rating Scale) Türkçe
Uyarlamasının Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması. Düşünen Adam
Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi 24, 32-37.

Yalom, I. (1980). Varoluşçu Psikoterapi. Z. İ. Babayiğit (çev.). İstanbul:


Kabalcı Yayınevi.

Yavuzer, Y. , Karataş, Z. ve Gündoğdu, R. (2013). Ergenlerin Çatışma Çözme


Davranışlarının İncelenmesi: Nicel ve Nitel Bir Çalışma. Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi [H. U. Journal of Education]. 28.1,
428-440.

Yılmaz, B. (2006). Arama-Kurtarma Çalışanlarında Travma Sonrası Stres


Belirtileri ve Travma Sonrası Büyüme İle İlişkili Değişkenler. Doktora
Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE.

Yılmaz, B. (2008). Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ölçeği Geçerlik ve Güvenirlik


Çalışması: Ön Çalışma. Türk Psikoloji Yazıları. 11.21, 41-51.

65
EK 1.

Demografik Bilgi Formu

Aşağıda İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik


Psikoloji Yüksek Lisans öğrencisi Psk. Yılmaz ERKMEN’in tez çalışması için
yaptığı bilimsel araştırmasında kullandığı anketler bulunmaktadır. Anketlerde
tanınmanıza yol açacak isim ve adres gibi kişisel bilgiler bulunmamaktadır.
Sorulara verdiğiniz yanıtlar sadece araştırma için veri toplanmasında
kullanılacak, araştırma ile ilgisi olmayan kişi ve kurumlarla paylaşılmayacaktır.

Araştırmanın adı “Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğunun Olumlu ve


Olumsuz Ruh Sağlığı Üzerindeki Etkisinde Dünyaya İlişkin Varsayımların
Aracılık Etkisi” ‘dir.

Gönüllü olarak bu araştırmaya katılmayı kabul ediyor musunuz?

İmza

Evet

Kişisel Bilgi Formu:

Cinsiyetiniz: Erkek Kadın

Yaşınız: …..

Eğitim Durumunuz:

Okur-yazar Önlisans Öğrencisi Yüksek Lisans Öğrencisi

İlkokul Önlisans Yüksek Lisans

Ortaokul Lisans Öğrencisi Doktora Öğrencisi

Lise Lisans Doktora

Çalışma Durumunuz:

Bir İşte Çalışıyorum İşsizim Öğrenciyim

Emekliyim Emekliyim ve Çalışıyorum

Gelir Durumunuz:

Alt Orta Üst

66
EK 2.

TSHKBÖ

Lütfen aşağıdaki her bir ifadenin sizi ne ölçüde tanımladığını aşağıdaki


ölçeklemeyi dikkate alarak değerlendiriniz.

Tamamen doğru
Çok doğru değil
Hiç doğru değil

Oldıkça doğru
Kararsızım
1. Büyük ölçüde beni canımdan bezdiren ve inciten
bir deneyim yaşadım.
2. Genel olarak ruhsal iyilik halimde kalıcı ve
önemli bir olumsuz değişikliğe yol açan yaşantım
oldu.
3. Çok haksız ve adaletsiz olarak nitelediğim ciddi
bir olay yaşadım.
4. Hakkında tekrar tekrar düşünmek zorunda
kaldığım olumsuz bir olay yaşadım.
5. Hatırladıkça hala beni derinden üzen bir
deneyimim oldu.
6. Beni intikam alma düşüncelerine iten bir yaşantım
oldu.
7. Kendime kızmama ve suçlamama yol açan
olumsuz bir yaşantım oldu.
8. “Çaba göstermeye ve uğraşmaya değmez” diye
hissetmeme neden olan ciddi bir yaşam
deneyimim oldu.
9. Beni mutsuz ve somurtkan yapan olumsuz bir
yaşam deneyimim oldu.
10. Genel fiziksel sağlığımı bozacak kadar beni üzen
bir yaşam deneyimim oldu.
11. Bana onu tekrar hatırlatacak kişiler ya da
yerlerden kaçınmama neden olacak şiddette bir
yaşam deneyimim oldu.
12. Beni çaresizlik ve güçsüzlük duygularına
sürükleyen bir yaşam deneyimim oldu.
13. Bana bunları yaşatanların aynı duruma
düşmelerini çok istememe neden olan bir yaşam
deneyimim oldu.
14. Yaşama istek ve gücümün oldukça azalmasına yol
açan bir yaşam deneyimim oldu.
15. Eskisinden daha kolay sinirlenen bir insan
olmama yol açan bir yaşam deneyimim oldu.
16. Normal ruh halime dönmek için dikkatimi başka
şeylere yönlendirmek zorunda kalmama yol açan
bir yaşam deneyimim oldu.
17. Beni ailem ve kendi işlerimle eskisi gibi
ilgilenemeyecek hale getiren bir yaşam
deneyimim oldu.

67
18. Beni sosyal aktivitelerimden ve arkadaşlarımla
birlikte olmaktan alıkoyacak kadar ağır bir yaşam
deneyimim oldu.
19. Acı veren hatıralarını sıklıkla hatırladığm bir
yaşam deneyimim oldu.

EK 3.

DİVÖ

Lütfen aşağıdaki ölçekte yer alan ifadelere ne kadar katıldığınızı ya da


karşı olduğunuzu belirtiniz. Her ifadeyi okuduktan sonra, o ifadeye ne kadar
katıldığınızı ya da karşı olduğunuzu, yanında yer alan bölmedeki uygun rakamı
seçerek işaretleyiniz ( 1= kesinlikle katılmıyorum, 6= tamamen katılıyorum).

Aşağıdaki ifadeye ne kadar katılıyorsunuz?

1. Kötü olaylar insanlara tesadüfi olarak denk gelir. 1 2 3 4 5 6


2. Bu dünyada kötü olaylardan çok daha fazla, iyi şeyler 1 2 3 4 5 6
yaşanır.
3. Hayatımızın gidişatı büyük ölçüde tesadüflere 1 2 3 4 5 6
bağlıdır.
4. İnsanlar genellikle yaşadıklarını hak ederler. 1 2 3 4 5 6
5. Sık sık aslında iyi bir insan olmadığımı düşünürüm. 1 2 3 4 5 6
6. Dünyada kötülükten çok iyilik vardır. 1 2 3 4 5 6
7. Temelde şanslı biriyimdir. 1 2 3 4 5 6
8. İnsanların kötü kaderleri yaptıkları hatalardan 1 2 3 4 5 6
kaynaklanır.
9. İnsanlar, eğer kendileri de iyiyse iyi bir talihe sahip 1 2 3 4 5 6
olurlar.
10. Yaşam, tesadüflere bağlı belirsizliklerle doludur. 1 2 3 4 5 6
11. Çok şanslı bir insan olduğumu düşünürüm. 1 2 3 4 5 6
12. Hemen her zaman başıma kötü şeylerin gelmesini 1 2 3 4 5 6
engellemek için çaba harcarım.
13. Kendime ilişkin olumsuz düşüncelere sahibim. 1 2 3 4 5 6
14. Kendi davranışlarımızla, başımıza kötü şeylerin 1 2 3 4 5 6
gelmesini engelleyebiliriz.
15. Hayatıma baktığımda, şansın yüzüme güldüğünü fark 1 2 3 4 5 6
ediyorum.
16. Eğer insanlar tedbirli davranırlarsa, pek çok 1 2 3 4 5 6
talihsizliğin önüne geçilebilir.
17. Kendimi talihsizliklerden korumak için gerekli 1 2 3 4 5 6
önlemleri alırım.
18. Genel olarak yaşam bir kumardır. 1 2 3 4 5 6
19. Dünya iyi bir yerdir. 1 2 3 4 5 6
20. İnsanlar temelde nazik ve yardım severdir. 1 2 3 4 5 6
21. Kendim olmaktan son derece memnunum. 1 2 3 4 5 6
22. Kötü şeyler olduğunda, bunun nedeni, insanların 1 2 3 4 5 6
kendilerini korumak için gerekenleri yapmamasıdır.
23. Eğer yeterince yakından bakarsan, dünyanın 1 2 3 4 5 6

68
iyiliklerle dolu olduğunu görürsün.
24. Kişisel özelliklerimden utanmak için nedenim var. 1 2 3 4 5 6
25. Pek çok insandan daha şanslıyım. 1 2 3 4 5 6

EK 4.

DİOÖ

Aşağıda yaşamınıza ilişkin olarak hissettiğiniz duyguları yansıtan 14 ifade


bulunmaktadır. Lütfen söz konusu ifadelerdeki duyguları GENELDE ne kadar
YOĞUN yaşadığınızı aşağıdaki derecelendirmeyi dikkate alarak
değerlendiriniz.

Çok az ya da hiç

Orta düzeyde

Biraz fazla

Oldukça
Biraz
1. Yaşamdan heyecan duyuyorum.
2. Yaşadığım hayatla barışık olduğumu hissediyorum.
3. Yaşadığım hayat beni hüzünlendiriyor.
4. Yaşadığım hayat beni endişelendiriyor.
5. Yaşamımdan memnunum.
6. Yaşamımı her yönüyle olduğu gibi
kabulleniyorum.
7. Yaşamdan zevk alıyorum.
8. Yaşadığım hayat beni üzüyor.
9. Yaşamım bana acı veriyor.
10. Yaşadığım hayat beni korkutuyor.
11. Yaşadığım hayata değer veriyorum.
12. Yaşadığım hayat moralimi bozuyor.
13. Yaşamı boşa geçirdiğimi hissediyorum.
14. Yaşamdan tatmin sağlıyorum.

69
EK 5.

KSE_DAÖ

Aşağıda, insanların bazen yaşadıkları belirtilerin ve yakınmaların bir listesi


verilmiştir. Listedeki her maddeyi lütfen dikkatle okuyunuz. Daha sonra, o
belirtinin SİZDE BUGÜN DAHİL, SON BİR HAFTADIR NE KADAR VAR
OLDUĞUNU yandaki bölmede uygun olan yere işaretleyiniz. Her belirti için
sadece bir yeri işaretlemeye ve hiçbir maddeyi atlamamaya özen gösteriniz.
Yanıtlarınızı kurşun kalemle işaretleyiniz. Eğer fikrinizi değiştirirseniz ilk
yanıtınızı siliniz. Yanıtlarınızı aşağıdaki ölçeğe göre değerlendiriniz: bu
belirtiler son bir haftadır sizde ne kadar var?
Çok
Hiç fazla
1. Yaşamıma son verme düşünceleri
2. Başka insanlarla beraberken bile yalnızlık
hissetmek
3. Yalnızlık hissetmek
4. Hüzünlü, kederli hissetmek
5. Hiçbir şeye ilgi duymamak
6. Ağlamaklı hissetmek
7. Kolayca incinebilme, kırılmak
8. Uykuya dalmada güçlük
9. Karar vermede güçlükler
10. Gelecekle ilgili umutsuzluk duyguları
11. Bedenimizin bazı bölgelerinde zayıflık, güçsüzlük
hissi
12. Ölme ve ölüm üzerine düşünceler

70
Özgeçmiş

Ad: Yılmaz

Soyadı: ERKMEN

E-mail: yilmazerkmen@gmail.com

Eğitimi:

Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1997-2001

İstanbul Arel Üniversitesi-Klinik Psikoloji Yüksek Lisans 2013-2017

Yabancı Dil:

İngilizce

İş Deneyimleri:

İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Görevlisi 2017-

İstanbul Arel Üniversitesi (ders saati ücretli) Öğretim Görevlisi 2015-2016

Özel Çocuk Bilim Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2014-2015

Özel Beylikdüzü Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2013-2014

Özel Yükselen Başarı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2013-2013

Özel Yeni Başak Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2012-2013

Özel Klavuz Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2010-2012

Özel Bizim Çocuklarımız Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2009-2010

Özel Anaeli Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2009-2009

Özel Beyaz Ufuklar Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2008-2009

Özel Canım Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Çatalca Şubesi 2007-2008

Özel Aybakan Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2006-2007

Özel Evren Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2006-2006

Özel Başak Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2005-2005

71
Özel Ant Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2004-2005

Özel Şirinyer Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2003-2003

Bodrum Kara Havacılık Eğitim ve Tatbikat Merkez Komutanlığı 2002-2003

72

You might also like