Professional Documents
Culture Documents
Tshkb Ruh Sağ
Tshkb Ruh Sağ
Yılmaz ERKMEN
135180104
İstanbul, 2017
T.C.
Enstitü Müdürü
[Tarih ve İmza]
Yılmaz ERKMEN
ONAY
[Tarih ve İmza]
Yılmaz ERKMEN
Sevgili Dostum Seçil ÖZKURT’a ve
Sevgi ve Şükranlarımla,
ÖNSÖZ
Tez savunma jüri üyelerim ve sevgili hocalarım Yrd. Doç. Dr. Ceylin
ÖZCAN’a ve Yrd. Doç. Dr. Yasin AKSOY’a değerli katılımları ve
katkılarından ötürü teşekkür ederim.
Veri toplama sürecinde bana yardımcı olan ve hep desteğini hissettiğim kız
kardeşim Çiğdem YILMAZ, değerli hocam Prof. Dr. Gülten KAPTAN ve
sevgili arkadaşım Uzm. Fzt. Seçil ÖZKURT başta olmak üzere benden
desteğini esirgemeyen tüm arkadaşlarıma; çalıştığım süre boyunca ve
sonrasında çalışmalarıma destek olan Özel Çocuk Bilim Özel Eğitim ve
Rehabilitasyon Merkezi yönetimi ve çalışma arkadaşlarıma sevgi ve
şükranlarımı sunarım.
Son olarak ailem başta olmak üzere eğitimimde emeği olan tüm değerli
hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.
vii
ÖZET
Yılmaz ERKMEN
viii
ABSTRACT
Yılmaz ERMEN
Master Thesis, Psychology Department
Supervisor: Ömer Faruk ŞİMŞEK
March, 2017- 72 pages
The aim of the present study was to examine the mediating effect of world
assumptions on the relationship between the Post-Traumatic Embitterment
Disorder and pozitive and negative mental health in general population. The
sample of this research consists of totaly 262 individuals ( 101 men and 161
women) whose ages are ranging between 18 and 74. Participants completed
self-report questionnaires that assessed post-traumatic embitterment disorder,
world assumptions, emotional well-being and depression severity. Structural
equation model analyses revealed that world assumptions mediate the
relationship between post-traumatic embitterment and depression severity. As
predicted, the analyses show that there is a mediating effect of world
assumptions on the relationship between the post-traumatic embitterment and
emotional well-being.
According to the results of this study, world assumptions has a significant
effect on mental health. For this reason, it is understood that world assumptions
is a subject that should be taken seriously in psychotherapy.
ix
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ…………………………………………………..…………………vii
ÖZET………………………………………………………………………viii
ABSTRACT…………………………………………………………………ix
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………..….x
KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………………..xiv
TABLOLAR LİSTESİ………………………………………………..……xv
ŞEKİLLER LİSTESİ………………………………………………………xvi
EKLER LİSTESİ…………………………………………………..………xvi
1.BÖLÜM
GİRİŞ
2.BÖLÜM
x
2.1.2. Küsme ve psikopatoloji……………………………………..…..….9
2.1.3. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Tanı Kriterleri.............12
3.BÖLÜM
YÖNTEM
3.4. İşlem………………………………………………………………..……33
xi
4. BÖLÜM
BULGULAR
5.BÖLÜM
TARTIŞMA
xii
5.2. Araştırma Modeline İlişkin Bulguların Değerlendirilmesi…………...…..54
5.4. Öneriler…………………………………………………….……………..58
KAYNAKÇA……………………………………………..………………….61
EKLER……………………………………………………………………….66
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………….……71
xiii
KISALTMALAR LİSTESİ
xiv
KSE-DAÖ : Yeni Kısa Semptom Envanteri-Depresyon Alt Ölçeği
NFI : Normlaştırılmış Uyum İndeksi
PTED : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu
PTSB-PCL : Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi Sivil
Versiyonu
RİDKOÖ : İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği
RMSEA : Yaklaşık Hataların Ortalama Karekökü
SPSS : Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paketi
SRMR : Standartlaştırılmış Hata Kareleri Ortalamasının Karekökü
TSHKB : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu
TSHKBÖ : Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği
TSSB : Travma Sonrası Stres Bozukluğu
YEM : Yapısal Eşitlik Modellemesi
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 4.4. Eğitim durumu değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme,
xv
Duygusal İyi Oluş ve Depresyona İlişkin Ortalamalar, Standart
Sapmalar ve Korelasyonlar………………………………….……41
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
EKLER LİSTESİ
Sayfa
xvi
1.BÖLÜM
GİRİŞ
1
ile adlandırılmaktadır. Bu belirgin olay bireyin zamanla kendini haksızlığa
uğramış hissetmesine, temel inançlarında ve değerlerinde değişimle kişide
psikopatolojinin oluşmasına neden olmaktadır. Sıradan sayılabilecek söz
konusu yaşam olayı fiziksel bütünlüğü tehdit etmemesine rağmen bireyin temel
inançlarını değiştirdiği için de “ travmatik” olarak ele alınmaktadır (Linden ve
Maercker, 2011).
2
davranıldığında cezalandırıcı olan adaletli bir yer olarak görürler. Bu durum
insanların olumlu bir yanılsama ile ruh sağlıklarını koruyarak verimli ve
huzurlu yaşamalarına olanak tanır. Diğer yandan bu eğilim başlarına kötü
olayların geldiği mağdurları aşağılama ve onlara yapılanları meşru görme
düşüncelerini de beraberinde getirmektedir ( Kılınç ve Torun, 2011).
Adil dünya inancı dünyaya ilişkin bir takım başka varsayımlarla ilişkilidir
ve bu varsayımlardan biridir. Bu konuda Yılmaz’ın (2006) ülkemizde yaptığı
çalışmanın sonuçlarına göre dünyaya ilişkin varsayımlar sırasıyla “kişisel talihe
inanç”, “dünyanın iyiliğine inanç”, “ olayların önceden kontrol edilebileceğine
inanç”, “yaşamın rastlantılara dayalı olduğuna inanç”, “olumlu benlik inancı”
ve “ dünyanın adil olduğuna inanç” olmak üzere altı başlıkta ele alınmaktadır.
Bu varsayımlar çerçevesinde birey kendisini ve dünyayı yargılamaktadır.
(Yılmaz, 2006).
3
amaçsallığını ve dünyaya yönelik aktif yorumunu da göz önüne alarak daha net
biçimde incelemek için Şimşek (2011) tarafından duygusal iyi oluş kavramı
yeniden ele alınmıştır (Şimşek,2011).
4
Dolayısıyla, TSHKB’nin olumlu ve olumsuz ruh sağlığı üzerindeki etkisinde
dünyaya ilişkin varsayımların aracılık etkisi bu araştırmanın problemi olarak
ele alınacaktır.
1.3. Hipotezler
5
yardım girişimlerini reddedebilmektedir. Aynı şekilde sağlık kuruluşlarına
psikopatolojik belirtilerle başvurulduğunda da belirtiler ICD-10 ya da DSM-
IV’e göre tanımlanamadığından simülasyon olarak değerlendirilebilmektedir.
Bunun sonucunda birey biyopsikososyal destekten mahrum kalabilmektedir.
Giderek kötüleşen psikolojik durum sonrasında ortaya çıkan psikopatoloji
kişinin ailesi ve iş çevresi başta olmak üzere toplumsal ilişkilerini ve
güdülenmesini bozarak yaşamını derinden etkileyebilmektedir (Linden, 2003;
Hasanoğlu, 2008). Bunların yanı sıra psikoterapi alanında yapılan çalışmalarda
sorunun tanımlanması açısından TSHKB’nin tanınması ve önemle ele
alınabilmesi amacıyla bu önerilen tanının gündeme getirilmesi ve literatüre bu
konuda katkı sağlanması önem taşımaktadır.
6
II. BÖLÜM
7
Travma kavramının Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El
Kitabında (DSM) ilk kez tanımlanması, Travma Sonrası Stres Bozukluğu
(TSSB) ve bu bozukluk dolayısıyla 1980 yılında DSM-III’te
gerçekleştirilmiştir. DSM-III öncesindeki DSM’lerde de tanımı yapılmadan
travmadan söz edilmektedir. DSM-I’de travma, kişide ciddi bir fiziksel
eksikliğine yol açan büyük bir patlama/felaket veya çok yüksek düzeyde
duygusal strese sebep olabilecek belirli bir olay olarak örtülü biçimde
geçmektedir. Bu tip deneyimlerin sıradanlaştığı 2. Dünya Savaşı sonrası
siyasal-politik dönemde, bu yaşantılar travmatik olayın etkisine değil, kişinin
ruhsal yatkınlığına atfedilmektedir. Travmatik olaydan ruh sağlığı olumsuz
etkilenen kişinin durumu “geçici” bir “kişilik bozukluğu” içinde “hemen
hemen normal” olarak değerlendirilmektedir. DSM-II’de ise yine travma
tanımı kullanılmadan “altta yatan psikiyatrik bir hastalığı olmayan kişilerde
çok yoğun ve baskılı bir çevresel olaya maruziyetten sonra çıkan belirtiler”
olarak travmadan bahsedilmektedir. Bu tanımda ise travmatik olayın zarar
verici rolü kabul edilmeye başlanmıştır. DSM-III’te ise travma kişi merkezli
olmaktan çıkıp olay merkezli biçimde ele alınmaya başlanmış ve “ hemen
hemen herkeste belirgin düzeyde sıkıntı yaratacak ‘bariz’ olay” olarak, ilk kez
tanımlanmıştır (Çolak ve ark, 2010).
8
DSM’lerdeki travma kavramının geçirdiği evrimi özetleyecek olursak,
travma kavramının olay ve kişinin olaya verdiği tepkilerin ele alındığı iki uçlu
bir boyutta şekillendiği görülmektedir. Önceleri hem olayın etkisi hem de olaya
verilen tepkiler önemsiz ve geçici olarak değerlendirilmektedir. Giderek kişinin
olaydan gördüğü duygusal zarar hem olaya hem de kişinin öznel tepkilerine
vurgu yapılarak ele alınmaktadır. DSM-5’e baktığımızda travma kapsamının
tarihsel süreçteki gidişata göre her iki boyutta da genişletildiği görülmektedir.
9
Türkiye’nin 16 ilinde 4-12 yaşlar arasındaki çocuklara fiziksel ceza verilme
sıklığı ve buna ilişkin problem durumlarının değerlendirilmesi konusunda
yaptığı çalışmada, dayak cezasından sonra çocukların %22.1’inin küsme
davranışı gösterdikleri belirtilmektedir (Bilir ve arkadaşları, 1991). Atıcı’ya
göre (2007) küsme davranışı 6, 7 ve 8. Sınıfa giden ilköğretim öğrencilerinin
kendi aralarında yaşanan çatışmalarda gözlenebilen saldırgan ve yıkıcı tepkiler
arasında sayılmakta ve karşısındaki ile iletişimi bir süre sonlandırma anlamına
gelmektedir (Atıcı, 2007).
10
ölümü/kaybı ve aile içi çatışmalar gelmektedir (Hasanoğlu, 2008). Küsme
davranışının/uygulamasının aile içinde, okul ve iş gibi örgütsel yapılarda
çatışmaya bir tepki olarak ortaya çıkmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle
küsme davranışını daha net biçimde anlayabilmek için örgütsel ortamdaki
çatışmaları açıklamak amacıyla oluşturulan kuramsal modellere bakmak bu
çalışmanın amacına uygun görünmektedir.
11
Aksi takdirde pasif saldırganlıkta öfkenin içe atılması ve küsmenin bir
cezalandırma aracı olarak kullanılması ile küsmenin alışkanlık haline
getirilmesi söz konusudur (Dökmen, 1999).
12
duygularını içerir;
(4) olayı hatırladığında duygusal uyarılma tepkisi verir.
(C) Söz konusu olaydan kaynaklanan karakteristik belirtiler, aniden
beliren hatırlamalar ve ruhsal iyi oluşun sürekli bir şekilde
olumsuz yönde değişimidir.
(D) Söz konusu olaya verilen normal dışı tepkileri net biçimde
açıklayan öncelikle konulmuş bir ruhsal tanı yoktur.
(E) Günlük faaliyetler ve toplumsal becerilerin sergilenmesinde
bozulma vardır.
(F) Belirtiler altı aydan daha uzun bir süredir devam etmektedir.
(Linden, 2009).
13
belirtmişlerdir. Bu deneyimlerin öncesinde dünyaya ilişkin temel bir yanılsama
ile bu insanlar kendilerini zarar görmez, güvenli ve korunaklı
hissetmekteydiler. Janoff-Bulman dünyaya ilişkin bu yanılsamaları “Temel
Varsayımlar Modeli” içinde kuramsal bir yapıda sunmaktadır. Buna göre temel
varsayımlar, “dünyanın yardımseverliği”, “dünyanın anlamlılığı” ve “kendilik
değeri” olmak üzere üç temel varsayıma dayanmaktadır (Janoff-Bulman,
1989).
“Dünyanın anlamlılığı varsayımı” kimin iyi bir şey, kimin kötü bir şey
elde edebileceğinin anlaşılabileceğini varsaymaktır. İnsanların yaptıkları
eylemlerle elde ettikleri sonuçlar üzerinde adalet, olayların kişiler tarafından
kontrol edilebilirliği ve rastlantısallığın ne düzeyde ve yönde etkili olduğuna
ilişkin temel inanışlar bulunmaktadır (Janoff-Bulman, 1989). Adalet
varsayımına göre insanlar hak ettiklerini alırlar, başlarına gelen “iyi” ya da
“kötü” şeyleri hak etmişlerdir kabulü vardır. Dünya üzerindeki adalet, “dünya
bana ne kadar adil” ve “dünya ne kadar adil” olmak üzere kişi tarafından iki
farklı bakış açısıyla değerlendirilmektedir ( Kılınç ve Torun, 2011).
14
karşılamak için kendi içlerindeki güçler aracılığı ile harekete geçtiklerini, fiziki
ve psikolojik olarak dış güçler tarafından kontrol edilmediklerini, kendi
seçimleriyle davrandıklarını ileri sürmektedir. Bu kurama göre doyurmak üzere
harekete geçtiğimiz ihtiyaçlarımız “hayatta kalma-üreme”, “ait olma-sevgi-
işbirliği”, “güçlü olma”, “özgür olma” ve “eğlenme” şeklinde sınıflanmaktadır
(Kaner, 1993). Freedman’a göre (1993) Heider”in “Sağduyu Psikolojisi”ne
göre insanlarda “çevremizdeki dünyaya ilişkin tutarlı, parçaları birbirine uyan
bir görüş oluşturma ve çevremizi kontrol etme” güdüleri olmak iki temel güdü
vardır. Bu güdüleri doyurabilmek için çevremizdekilerin bize ve bizim de
çevremize nasıl davranmamız gerektiğini kestirebilmemiz gerekmektedir. Aksi
taktirde “rastlantısal”, “şaşırtıcı”, “tutarsız” ve “düzensiz” bir dünyada
çevremiz üzerinde doyurucu bir denetim kurmamız olanaksızlaşır ve ne
yapacağımıza karar veremeyiz (Freedman ve ark., 1993).
15
gelmektedir. Yaşadıklarını hak etmektedirler ama bireyin kendisi gerekenleri
yaptığı için veya şanslı olduğu için böyle olumsuz olayları asla yaşamayacaktır
varsayımı söz konusudur. Bu yanılsamalar kişilerin huzur içinde, kendilerini
güvende ve korunaklı hissederek yaşamalarını sağlamaktadır.
2.3. Depresyon
16
değişkenlerinin tümünde ortak bir nokta olarak bireyin yaşamının tümüne
yönelik amaçsallığının ve dünyaya ilişkin değişen değerlendirmelerin
bulunduğunu göstermektedir. Bu bölümde depresyonun kuramsal temeli
üzerinde durulmuştur. Depresyon ile diğer değişkenler arasındaki ilişkilere ve
ilgili çalışmalara ilerleyen bölümlerde detaylı biçimde yer verilecektir.
17
Pozitif psikolojinin son yıllarda gündemde olmasıyla birlikte bu yaklaşıma
yönelik çeşitli eleştiriler de gelmeye başlamıştır. Bu eleştiriler kısaca
“kendinden önceki psikoloji kuramlarını yeterince dikkate almaması”,
“Amerikan yaşam tarzını esas alması”, “elit bir sınıfa yönelik olması”, farklı
kültürel yapıları dikkate almaması, “psikolojik ve felsefi tarihsel bağlamı göz
ardı etmesi” şeklindedir (Erguner-Tekinalp, 2016).
Şimşek (2011) pozitif psikolojinin güncel konularından biri olan öznel iyi
oluş kavramı altında ele alınan duygusal iyi oluş kavramının kuramsal ve
felsefi temellerindeki önemli eksikliklere dikkat çekmektedir. Bireylerin kendi
yaşamlarını duygusal ve bilişsel boyutlarla değerlendirdikleri mevcut öznel iyi
oluş kavramının ölçümünde Husserl’e göre bilinçliliğin temeli olan “bir şey
hakkında olma”, “amaçlı durumlar olarak düşünme” temel unsuru eksiktir.
Bilinçliliğin temel unsuru amaçsallığın eksikliği, duygu deneyimlerinin “dünya
farkındalığına odaklanmadan” yalnızca olaylara verilen duygusal tepkilerle
yüzeysel ve eksik kalmasına yol açmaktadır. Şimşek’e göre (2011) öznel iyi
oluş olayların değil yaşamın kendisinin öznel bir değerlendirmesidir. Duygusal
iyi oluşun ele alınışındaki ve ölçümündeki eksiklikleri gidermek amacıyla
Şimşek (2011) “ Yönelimsel Duygusal İyi Oluş” modelini oluşturmuştur. Bu
modele göre “bir şeye yönelik olma” mekanik bir niyetsellik ve keyiflilik
dışında bireyin kendi ölçütlerine göre oluşturduğu bir amaçsallıkla mutlu olma
yönelimidir. Bu yaklaşım mevcut öznel iyi oluş ölçeklerinin olaylara verilen
duygusal tepkileri ölçmesinin sınırlılığının ötesinde daha öznel bir şekilde
“dünyayla kişisel ilişki”nin hesaba katılmasına olanak vermektedir. Bu durum
bireyin dünyayı daha öznel biçimde aktif yorumlamasıyla duygularını ifade
etmesine olanak vermektedir. Bunun yanı sıra “yönelimsel duygusal iyi oluş”
modeli “yaşamın değerlendirilmesi” ile uyumlu yeni duygusal sıfatların
kullanıldığı duygusal iyi oluş ölçeği ile “dışadönüklük” ve “nevrotiklik”
kavramlarından ayrıcı bir şekilde yaşama yönelik duygusal değerlendirmelerin
daha net ölçülmesinde önemli bir eksikliği de gidermektedir (Şimşek, 2011).
18
2.5. Travma Sonrası Hayata Küsme ve Ruh Sağlığı
19
mutluluğa ulaşmanın” , sağlıklı ve doyurucu bir yaşam sürmenin mümkün
olacağını ileri sürmektedir. Logoterapinin kurucusu Viktor E. Frankl’a göre
insan kendi varoluş sorumluluğunu alarak, “hayatını varoluş amacına uygun
şekilde değerlendirmek” ve başına gelenlerde kendi sorumluluğunun bilincinde
olmalıdır. Yaşanılanlara ilişkin sorumluluktan kaçınıldığında ve “anlamlılığın”
göz ardı edilmesiyle “varoluşsal boşluk” oluşmaktadır. Varoluşsal yaklaşımın
bireye yüklediği en önemli görev “sorumluluk bilinci”dir (Bahadır, 2000).
20
kurbanlar olarak tanımlayanların TSHKB puanlarının ortalamalarının,
tanımlamayanlardan istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu
bildirilmektedir. Ayrıca haksızlığa uğradığını hissetme, kendisine müdahale
edildiğini düşünme ve olumsuz duygu durumu tepkileri ve algılarına ilişkin
puanları yüksek olanların zorbalığa maruz kaldığını belirtenler olduğu
gözlenmiştir (Karatuna ve Gök, 2014). Ülkemizde yapılan bir diğer çalışmada
Bilgel ve arkadaşları (2006) beyaz yakalı Türk çalışanlarda zorbalığı
incelemişlerdir ve zorbalığa maruz kalanların depresyon puanlarının
ortalamalarının, böyle deneyim belirtmeyenlerden istatistiksel olarak anlamlı
biçimde daha yüksek olduğunu bildirmektedirler (Bilgel ve ark., 2006).
21
arkadaşlarının çalışmasında (2012) işleri gereği travmatik deneyimlere maruz
kalan polis memurları ile kariyerinin başlangıcında olan ve henüz mesleğe
özgü travmatik deneyimleri olmayan akademi öğrencilerinin dünyaya ilişkin
varsayımları karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulgularına bakıldığında dünyaya
ilişkin varsayımların düzeyi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde alanda çalışan
polis memurlarında daha düşük düzeyde gözlenmiştir (Colwell ve ark., 2012).
Green’in 2016 yılında işleri gereği travmatik olaylara maruz kalanlarla çalışan
kolluk görevlileri ile yaptığı çalışmada Travma sonrası stres bozukluğu ile
dünyaya ilişkin varsayımların arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif
yönde bir ilişki olduğu gösteren çalışmanın bulguları öncesindeki çalışmaları
destekleyen güncel bir bilgidir (Green, 2016). Ülkemizdeki çalışmalara
baktığımızda, travma ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasındaki negatif yönde
bir ilişki olduğu çeşitli çalışmalarda ortaya konulmuştur ( Dınvar, 2011;
Tüfekçi, 2011; Yılmaz, 2006) travmanın normal sayılabilecek olumsuz yaşam
olayları ile tanımlandığı TSHKB’ye baktığımızda, TSHKB’ye yol açtığı tespit
edilen işle ilgili sorumların, aile içi çatışmaların bireylerin temel değerlerini
değiştirdiği bilgisi de literatürde yer almaktadır ( Diener ve Ryan, 2009).
Dünyaya ilişkin temel varsayımların kuramsal yapısı ve literatürdeki ilişkiler
çerçevesinde bu çalışmada TSHKB ile dünyaya ilişkin varsayımlar arasında
negatif yönde bir ilişki gözlenmesi beklenmektedir.
22
göre insan dünya ile kişisel ilişki halinde ve onu anlamlandırarak kendi
varoluşunu gerçekleştirmektedir (Geçtan, 1974; Yalom, 1980; Şimşek, 2011).
Varoluşçu felsefeyi temel alan logoterapi yaklaşımında yaşanılanlara ilişkin
sorumluluktan kaçınıldığında ve “anlamlılık” göz ardı edildiğinde ruh sağlığını
tehdit eden “varoluşsal boşluk” oluştuğu ileri sürülmektedir. (Bahadır, 2000).
Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyinin azalması ile dünyada yaşadıklarımızın
kontrol edilebilirliği, hakkaniyet gibi varsayımların azalması kişinin
sorumluluğu dışında olayların geliştiği ve anlamsız bir dünyada kendini çaresiz
hissettiği bir durum öngörülmektedir. Dünyaya ilişkin varsayımların düzeyinin
yüksek olması ise kişinin ileriye dönük planlar yaparak, hak ettiğini alacağı
inancıyla elinden geleni yaparak hedeflerine ulaşmaya çalıştığı, insanları,
kendini ve dünyayı olumlu algıladığı, kendini güvende ve iyimser hissettiği bir
tablo içinde duygusal iyi oluş halinde olması beklenmektedir.
23
DİV ile duygusal iyi oluş arasındaki ilişkiye yönelik olarak literatüre
baktığımızda, Poulin ve Silver’ın 2008 yılında 2 yıl süreyle yaşları 18 ile 101
arasında değişen 2138 kişi ile yaptıkları çalışmalarında, dünyanın iyiliğine
inanç ile yaşamın tümü üzerinden iyi oluş arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır.
Çalışmalarında insanların yaşamları boyunca dünyaya ilişkin bakışlarındaki
değişimleri ve bunun iyi oluş ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışmanın
bulgularına göre dünyanın iyiliğine inanç ile iyi oluş arasında pozitif bir ilişki
gözlenmiştir. Ayrıca, artan yaşla birlikte dünyanın iyiliğine inancın ve iyi
oluşun arttığı gözlenmiştir (Poulin ve Silver, 2008).
24
2.8. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu ve Ruh Sağlığı Arasındaki
İlişkide Dünyaya İlişkin Varsayımların Aracılık Rolü
25
davranışın ceza alacağına, iyi davranışın başarı getireceğine ve kaybedenlerin
“yetersiz ve kötü, cezalandırmayı hak eden insanlar olduğuna” inanmaktadır.
Uzun vadeli planlar yapabilmektedir çünkü dünyanın güvenli ve kendisinin
korunaklı olduğunu düşünmektedir. Başına rastgele gelebilecek olaylarda bile
diğer insanların, iyi bir insan olan kendisine yardımcı olacağını, bu yönde iyi
bir dünyada yaşadığına inanmaktadır. Bu varsayımlar insanın dünyanın
anlamlılığı, dünyanın iyiliği ve kendilik iyiliği olmak üzere bu üç boyuttaki
yanılsamaları ile ruh sağlığını korumaktadır. Ancak kontrol edemeyecekleri
olayların başlarına gelmesi ile bu varsayımlar kaybedilmekte/azalmaktadır.
26
hayata küsme bozukluğu ve ruh sağlığı arasında aracılık etkisi olduğu ileri
sürülmektedir.
3. BÖLÜM
YÖNTEM
27
P
F3 F6
DİO
N
HKS
TSHK DİV
HKB P1
DEP P2
F1 F2
P3
Örneklem 161 kadın (% 61.5), 101 erkek (% 38.5) olmak üzere genel
popülasyondan 262 katılımcımdan oluşturmaktadır. Katılımcıların yaşları 18 –
74 arasında değişmekte olup örneklemin yaş ortalaması 30’dur. Yaşını
belirtmeyenlerin sayısı 5’dir. Katılımcıların eğitim düzeyleri okur-yazardan,
28
doktora mezunlarına uzanan bir aralıkta değişmektedir. Lisans düzeyinin
altında eğitim almış katılımcıların sayısı 57 (% 21.9) olup, katılımcıların
çoğunluğunu oluşturan lisans öğrencisi ve üzeri eğitim alanların sayısı 203’tür
(% 77.3). Çalışma durumuna bakıldığında katılımcıların 151’i (% 57.7) bir işte
çalışmaktadır. Katılımcıların kendilerine ilişkin algıladıkları gelir düzeyi
dağılımları ise alt gelir düzeyi 25 (% 9.5), orta gelir düzeyi 213 (% 81.3), üst
gelir düzeyinde ise 22 kişi (% 8.4) şeklindedir. Örneklemi oluşturan
katılımcılar gönüllülük esası ile İstanbul ilinin Çatalca, Beylikdüzü, Esenyurt,
Maltepe ve Bakırköy ilçelerinden herhangi bir gruba ait oluşlarına
bakılmaksızın çalışmaya dâhil edilmişlerdir.
29
3.3.2. Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu Ölçeği
30
örneklemde r= .97 p<.01 bulunmuştur. Ölçeğin iki yarı güvenilirliği (Split-
half) ise .89 bulunmuştur. Ölçeğin Türkçe formunun güvenilirlik düzeyinin
oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Ölçeğin normal ve hasta popülasyonda
kullanılabileceği yukarıdaki bilgilerden anlaşılmaktadır ( Ünal ve diğerleri,
2011).
31
3.3.4. Duygusal İyi Oluş Ölçeği
32
çalışmada 1994’teki yapıda belirlenen KSE’nin Depresyon Alt-Ölçeği (DAÖ)
kullanılmıştır. 12 maddeli, 5 noktalı (0-4) Likert tipi bir ölçek olan DAÖ’nün
güvenilirlik katsayısı α= .85’tir. Çalışmanın bulgularına göre DAÖ depresyon
belirtilerini geçerli ve güvenilir biçimde ölçebilmektedir ( Şahin ve diğerleri,
2002).
3.4. İşlem
33
4. BÖLÜM
BULGULAR
Cinsiyete göre bakıldığında 161 kadın (% 61.5), 101 erkek (% 38.5) olmak
üzere genel popülasyondan 262 katılımcımdan oluşturmaktadır. Katılımcıların
yaşları 18 – 74 arasında değişmekte olup örneklemin yaş ortalaması 30’dur.
Yaşını belirtmeyenlerin sayısı 5’dir. Çalışmaya 18-28 yaş arası 147 kişi (%
57.2), 29-39 yaş arası 70 kişi (% 27.2), 40-50 yaş arası 21 kişi (% 8.2), 51-61
yaş arası 12 (% 4.7), 61-74 yaş arası 7 kişi (% 2.7) katılmıştır. Katılımcıların
eğitim düzeyleri okur-yazardan, doktora mezunlarına uzanan bir aralıkta
değişmektedir. Lisans düzeyinin altında eğitim almış katılımcıların sayısı 57
(% 21.9) olup, katılımcıların çoğunluğunu oluşturan lisans öğrencisi ve üzeri
eğitim alanların sayısı 203’tür (% 77.3). Çalışma durumuna bakıldığında
katılımcıların 151’i (% 57.7) bir işte çalışmaktadır. Katılımcıların kendilerine
ilişkin algıladıkları gelir düzeyi dağılımları ise alt gelir düzeyi 25 (% 9.5), orta
34
gelir düzeyi 213 (% 81.3), üst gelir düzeyinde ise 22 kişi (% 8.4) şeklindedir.
Demografik değişkenlere ilişkin bulgular aşağıda tablo 1’de ayrıntılı biçimde
verilmiştir.
Değişkenler N %
Cinsiyet Kadın 161 61,5
Erkek 101 38,5
Toplam 262 100
Yaş ≤30 162 63
>30 95 35,1
Kayıp veri 5 1,9
Eğitim Durumu Lisans öncesi 57 21,9
Lisans ve üstü 203 77,3
Kayıp veri 2 0,8
Çalışma Durumu Bir işte çalışanlar 143 54,6
İşsiz 13 5,0
Öğrenci 91 34,7
Emekli 5 1,9
Emekli ve Çalışıyor 8 3,1
Kayıp veri 2 0,8
Algılanan Gelir Düzeyi Alt 25 9,5
Orta 213 81,3
Üst 22 8,4
Kayıp veri 2 0,8
N=262
35
4.2. Cinsiyet Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi
36
260 = 2.380); erkeklerin olayların kontrol edilebilirliğine (DIVF3) ilişkin
inancının (X̅= 4.06), kadınlarınkinden (X̅=3.65) anlamlı düzeyde daha yüksek
olduğu (t.05, 260 = 3.03); erkeklerin dünyanın adil olduğuna inanç (DIVF6)
düzeyi ortalamasının (X̅=3.82), kadınlarınkinden (X̅=3.13) anlamlı düzeyde
daha yüksek olduğu (t.05, 252.50 = 4.519); erkeklerin duygusal iyi oluşun pozitif
boyutu (DIOP) ortalamasının (X̅=3.63), kadınlarınkinden (X̅=3.35), anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu (t.05, 260 = 2,409) ve son olarak kadınların
depresyon puanları ortalamalarının (X̅=1.31), erkeklerinkinden (X̅=1.01)
anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.05, 238.01 = -2.855) görülmektedir. Diğer
değişkenler açısından kadın ve erkeklerin puanlarının ortalamaları arasında
anlamlı bir farklılık olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.
Tablo 4.3. Yaş değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenleri
ortalamalarının karşılaştırılması.
37
Devamı
Tablo 4.3’de görüldüğü gibi, 30 yaş ve üstü grup ortalamaları ile 30 yaş
altı grup ortalamalarının Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin
Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenlerinin alt ölçekleri
açısından ortalamalarının karşılaştırılması amacıyla t testi yapılmıştır. Yapılan t
testi sonrasında 30 yaş ve üstü grubun dünyanın iyiliğine inanç (DIVF2)
düzeyinin ortalamasının (X̅=3.94), 30 yaş altı ortalamasından ( X̅=3.48) anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu ( t.01, 186.917 = 2.793); 30 yaş ve üstü grubun
olumlu benliğe (DIVF5) ilişkin inancının (X̅= 4.93), 30 yaş altı gruptan
(X̅=4.53) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 255 = 3.221); 30 yaş altı
grubun duygusal iyi oluşun negatif boyutu (DION) düzeyi ortalamasının
(X̅=2.12), 30 yaş ve üstü grubunkinden (X̅=1.91) anlamlı düzeyde daha yüksek
olduğu (t.05, 255= -1.976) ve son olarak 30 yaş altı grubun depresyon puanları
ortalamalarının (X̅=1.33), 30 yaş ve üstünde kilerinkinden (X̅=0.93) anlamlı
düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 255 = -3.459) görülmektedir. Diğer
değişkenler açısından 30 yaş ve üstü ile 30 yaş altı puanlarının ortalamaları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.
38
4.4. Eğitim durumu Değişkeninin Travma Sonrası Hayata Küsme,
Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon İle İlişkisi
Tablo 4.4. Eğitim durumu değişkeni açısından Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya
İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenleri ortalamalarının
karşılaştırılması.
39
Tablo 4.4’de görüldüğü gibi, lisans ve sonrası grup ile lisans öncesi grubun
ortalamalarının Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar,
Duygusal İyi Oluş ve Depresyon değişkenlerinin alt ölçekleri açısından
ortalamalarının karşılaştırılması amacıyla t testi yapılmıştır. Yapılan t testi
sonrasında lisans öncesi grubun travma sonrası hayata küsmenin bireysel
boyutu (HKB) düzeyinin ortalamasının (X̅=1.47), lisans ve sonrası
grubunkinden ( X̅=1.17) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu ( t.05, 258 = -2.174);
lisans ve sonrası grubun olumlu benliğe (DIVF5) ilişkin inancının (X̅= 4.96),
lisans öncesi gruptan (X̅=4.49) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 =
3.901); lisans ve sonrasının duygusal iyi oluşun pozitif boyutu (DIOP) düzeyi
ortalamasının (X̅=3.66), lisans öncesi gruptan (X̅=3.80) anlamlı düzeyde daha
yüksek olduğu (t.01, 258 = 2.836); lisans öncesinin duygusal iyi oluşun negatif
boyutu (DION) ortalamasının (X̅=2.18), lisans ve sonrası grubunkinden
(X̅=1.84), anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 = -3.253) ve son olarak
lisans öncesi grubun depresyon puanları ortalamalarının (X̅=1.35), lisans ve
sonrası grubundan (X̅=0.97) anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu (t.01, 258 = -
3.626) görülmektedir. Diğer değişkenler açısından lisans ve sonrası grup ile
lisans öncesi grubun puanlarının ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık
olmadığı da tablodan anlaşılmaktadır.
40
Tablo 4.5. Travma Sonrası Hayata Küsme, Dünyaya İlişkin Varsayımlar, Duygusal İyi Oluş ve Depresyona İlişkin Ortalamalar,
Standart Sapmalar ve Korelasyonlar.
Değişkenler Ort. SS HKS HKB DIVF1 DIVF2 DIVF3 DIVF4 DIVF5 DIVF6 DIOP DION DEPP1 DEPP2
1.HKS 10.18 6.75 -
2.HKB 17.75 13.96 .86** -
3.DIVF1 14.84 5.14 -.28** -.28** -
4.DIVF2 18.51 6.31 -.24** -.29** .42** -
5.DIVF3 19.07 5.48 -.16** -.14* .25** .43** -
6.DIVF4 11.96 4.68 .02 .08 .11 .00 .06 -
7.DIVF5 18.76 3.90 -.35** -.38** .23** .22** .24** -.16* -
8.DIVF6 10.27 3.98 -.10 -.03 .18** .31** .48** .01 -.05 -
9.DIOP 24.31 6.50 -.31** -.40** .33** .35** .20** -.04 .47** .05 -
10.DION 14.12 5.98 .47** .52** -.30** -.33** -.14* .07 -.45** -.06 -.50** -
11.DEPP1 4.29 3.70 .45** .51** -.34** -.27** -.09 -.04 -.41** -.05 -.52** -.62** -
12.DEPP2 4.53 3.56 .43** .48** -.35** -.30** -.15* .06 -.37** -.08 -.46** -.60** .67** -
13.DEPP3 5.34 3.97 .54** .59** -.40** -.32** -.10 .09 -.43** -.09 -.51** -.60** .77** .80**
N=262, *p <.05, ** p <.01
HKS; travma sonrası hayata küsmenin sosyal boyutu, HKB; travma sonrası hayata küsmenin bireysel boyutu, DIVF1; dünyaya ilişkin
varsayımlar-kişisel talihe inanç, DIVF2; dünyanın iyiliğine inanç, DIVF3; kontrol inancı, DIVF4; rastlantısallık inancı, DIVF5; olumlu
benlik inancı, DIVF6; dünyanın adil olduğuna inanç, DIOP; duygusal iyi oluşun pozitif boyutu, DION; duygusal iyi oluşun negatif
boyutu, DEPP1; depresyon parsel 1, DEPP2; depresyon parsel 2, DEPP3; depresyon parsel 3. Tablo 4.5’den anlaşılacağı üzere,
değişkenler arasındaki korelasyonlar -.51 ile .80 arasında değişmektedir.
41
4.5.2. Ölçme Modeli Uyum İyiliği Değerleri
sd 59
N= 262
42
Tablo 4.7. Revize Edilmiş Ölçme Modeli İçin Uyum İyiliği Değerleri.
sd 38
2 / sd 2 5 2.55 Kabul Edilebilir
43
0.19 HKS
TSHK 1.00
0.72 DIVF1
,50
0.75 DIVF6
.58 .66
0.46 DIOP
,73
DIO 1.00 -.50
,86
0.26 DION
-.82
0.32 DEPP1
,82
DEP 1.00
DEPP2 ,82
0.34
,93
0.13 DEPP3
44
4.98 HKS
17.38
2.22 HKB
19.01
TSHK 0.00
9.88 DIVF1
-5.32
8.00
6.06 DIVF2
11.79
DIV 0.00 -12.09
9.03
9.25 DIVF3
7.45
9.12 16.14
10.13 DIVF6
DIO 0.00
12.80 -8.14
8.96 DIOP
15.46
-23.18
5.34 DION
DEP 0.00
15.83
9.24 DEPP1
15.64
4.99 DEPP3
45
4.5.3. Ölçme Modeline İlişkin Parametre Değerleri
Tablo 4.8. Ölçme Modeline İlişkin Faktör Yükleri, Standart Hata Değerleri ve
T-Değerleri.
Tablo 4.8’de görüldüğü gibi, standardize edilmiş faktör yüklerinin .50 ile
.95 arasında değiştiği tümünün istatistiksel olarak ( p<.05) anlamlı olduğu
anlaşılmaktadır. Bu durum ölçme modelindeki gözlenen değişkenlerin, örtük
değişkenlerin güvenilir göstergeleri olduğunu göstermektedir.
46
4.5.4. Örtük Değişkenler Arası İlişkiler
Örtük Değişkenler arası ilişkiler için Lisrel 8.51 programı ile yapılan
analizlere ilişkin sonuçlar aşağıdaki Tablo 4.9’da verilmiştir.
1. TSHK -
2. DIV -,36 -
N=262
TSHK: Travma Sonrası Hayata Küsme, DIV: Dünyaya İlişkin
Varsayımlar, DIO: Duygusal İyi Oluş, DEP: Depresyon.
47
4.6. Yapısal Modelin Test Edilmesi
N= 262
48
DİVF3 .65 DİVF6 .75
DİOP 0.46
.73
DİO
.59 .50 .86
DİON 0.26
.41
0.19 HKS -.46*(-.62)*
.90
TSHK -.36 DİV
.95
HKB .55*(.66)*
0.09
-.30
DEPP1 0.32
.82
.53 .76
DEP DEPP2
.82 0.34
49
Şekil 4.3’te verilen şemaya göre, TSHK ile DİO arasındaki ilişki
başlangıçta -.62 iken, DİV’in modeldeki aracılık etkisi bu ilişkinin -.46’ya
gerilemesine yol açmıştır. Aynı şekilde TSHK ile bu kez DEP arasındaki ilişki
başlangıçta .66 iken, DİV’in etkisi devreye girdiğinde .11 azalarak .55’e
gerilemiş. Bir başka deyişle, TSHK’nin DEP üzerindeki etkisinin .55’i
doğrudan, .11’i ise DİV üzerinden gerçekleşmiştir. Sonuç olarak buradaki
etkinin kısmi olarak DİV tarafından aracılık edildiğine dair bir sonuçla karşı
karşıyayız.
5. BÖLÜM
TARTIŞMA
50
5.1.1. Cinsiyet Değişkeni Açısından Araştırma Modelindeki Değişkenlerin
Değerlendirilmesi
51
desteklediği görülmektedir. Diğer değişkenler açısından kadın ve erkeklerin
puanlarının ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. TSHKB
düzeylerinde cinsiyet değişkeni açısından anlamlı farklılaşma gözlenmezken,
dünyaya ilişkin varsayımlardaki farklılaşmaya paralel bir değişim ruh sağlığı
değişkenlerinde gözlenmektedir. Bu genel ilişki dünyaya ilişkin varsayımların
hayata küsme ile ruh sağlığı arasındaki aracılık rolü beklentisi ile de tutarlılık
göstermektedir.
52
taşıdığı görülmektedir. Kuramsal yönden bakıldığında her iki çalışmada da
bireylerin olumlu ruh sağlığı açısından yaşlılığa ruhsal yönden
hazırlanmalarının önemi ve bu yönde ruh sağlığı uzmanlarının katkılarının
arttırılmasına ve yaşlı bireylerle ilgili devlet politikalarına önem verilmesi
gerektiği anlaşılmaktadır.
Diğer değişkenler açısından 30 ve üstü yaş ile 30 yaş altı gruplar arasında
anlamlı düzeyde bir farklılaşma gözlenmemiştir. TSHKB düzeylerinde yaş
değişkeni açısından anlamlı farklılaşma gözlenmezken, dünyaya ilişkin
varsayımlardaki farklılaşmaya paralel bir değişim ruh sağlığı değişkenlerinde
gözlenmektedir. Bu paralellik cinsiyet değişkeninde olduğu gibi yaş
değişkeninde de dünyaya ilişkin varsayımların aracılık rolü ile tutarlılık
göstermektedir.
Bu çalışmada eğitim düzeyi yüksek olan grubun, düşük olan gruba göre
travma sonrası hayata küsmenin bireysel boyutunun düşük olduğu, olumlu
benliğe ilişkin inancının yüksek olduğu, duygusal iyi oluşun pozitif boyutunun
yüksek olduğu, duygusal iyi oluşun negatif boyutunu düşük olduğu, depresyon
düzeyinin daha düşük olduğu gözlenmiştir. Bu bulguları özetleyecek olursak
eğitim durumunun yükselmesi değişkenler arasında tutarlı biçimde duygusal iyi
oluşa, azalması ile olumsuz ruh sağlığına olan eğilimi arttırıcı görülmektedir.
Söz konusu bulgular dünyaya ilişkin varsayımlardan adil dünya inancının
kuramsal temeli tutarlılık göstermektedir. Çünkü bu kurama göre insan ne hak
ederse onu almaktadır varsayımı söz konusudur ve bireyin bu varsayım
ışığındaki düşüncesine göre eğer insan diğer insanlara nazaran daha düşük bir
sosyal pozisyondaysa bu onun yetersizliğinin bir sonucudur (Kılınç ve Torun,
2011). Abraham ve arkadaşlarının çaresizlik kuramında da bireysel yetersizlik
duygusunun bireyin kendini diğer insanlarla kıyaslayarak değersiz görmesiyle
yaptığı yüklemeler sonucu çaresizliğe, karamsarlığa yöneldiğini ve kendisini
suçlayarak güdülenmesinin azaldığını ve depresyona yöneldiği ifade
edilmektedir (Hovardaoğlu, 1990). Travma sonrası hayata küsmedeki ve
depresyondaki çaresizlik ve giderek azalan güdülenme tablosu eğitim durumu
ile olan ilişkiyi kuramsal olarak tutarlı biçimde desteklemektedir. Aydın ve
İşmen’in 2003 yılında 18-25 yaş arasındaki 308 erkek katılımcıyla yaptığı
çalışmada çocukluk çağı örselenme yaşantıları incelenmiştir. Çalışmanın
bulgularına göre genel, duygusal, fiziksel ve cinsel örselenme yaşantıları
eğitim düzeyi azaldıkça artmaktadır. Ayrıca genel örselenme ve duygusal
örselenme düzeyi ile askerliğe uyum sağlama arasında negatif ilişki
bulunmuştur (Aydın ve İşmen, 2003). Bu bulguların yanı sıra Aydın ve İşmen
(2003) çalışmalarının kuramsal temelinde Öztürk-Kılıç’ın 1993 yılındaki
çalışmasının bulgularına yer verilerek çocukluk çağındaki örselenmelerin
çocuğun gelişimini olumsuz etkileyerek yetişkinlik döneminde de etkisini
sürdürmekte olduğu ve depresyon, “güvensizlik”, “yabancılaşma”, “erişkin
ilişkilerinde kurban rolünün tekrar yaşanması”, “kişiler arası ilişkilerde ağır
53
bozukluklara” neden olabileceğini ele alınmıştır (akt. Aydın ve İşmen, 2003).
Bu çalışmalarda da eğitim durumunun örselenme yaşantıları ile ilişkisi ortaya
konmuş ve eğitim durumunun düzeyi ile ruh sağlığının ilişkisine gelişimsel
açıdan dikkat çekilmiştir. Kılıç ve İncinin 2015 yılında acil tıp çalışanlarında
travmatik stres ile yaş ve eğitim düzeyinin koruyucu etkisini incelediği
çalışmasında, yaş ve eğitim grupları ayrı ayrı incelendiğinde mesleğin gereği
olarak karşılaşılan olumsuz yaşam olaylarının, gençleri ve daha az eğitimlileri
ve meslekte daha az tecrübesi olanları daha olumsuz yönde etkilediği
gözlemlenmiştir (Kılıç ve İnci, 2015). Yaş ve eğitim durumundaki artışa
tecrübe artışının da eklendiği tablonun yapılan mesleğe ve olumsuz durumlarla
baş etmeye adaptasyon sağlamadaki rolü bir önceki bölümdeki yaşlanmayla
güçlenen temel varsayımların koruyucu rolüne ilişkin tartışma bulgularıyla da
tutarlılık göstermektedir. Diğer değişkenler açısından lisans ve sonrası grup ile
lisans öncesi grubun arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
54
Dünyaya ilişkin varsayımlardan kişisel talihe inanç, dünyanın iyiliğine
inanç, dünyanın kontrol edilebilirliğine inanç ve olumlu benlik inancı ile
duygusal iyi oluşun pozitif boyutu arasında pozitif yönde anlamlı düzeyde
ilişki, duygusal iyi oluşun negatif boyutu arasında negatif yönde anlamlı
düzeyde ilişki, depresyonun her üç parseli arasında negatif yönde anlamlı
düzeyde ilişki gözlenmiştir. Bu ilişkileri özetleyecek olursak, dünyaya ilişkin
varsayımlar olumlu ruh sağlığı ile pozitif, olumsuz ruh sağlığı ile negatif ilişki
içerisinde gözlenmiştir. Çalışmanın kuramsal temelindeki düşünce akışı ve
çalışmadaki değişkenlerin ayrı ayrı birbirleriyle olan ilişkilerine yönelik
literatür bulgularıyla da tutarlılık gözlenmektedir.
55
açısından farklı gruplarda dünyaya ilişkin varsayımların alt ölçekleri ile
depresyon arasındaki ilişkilerin farklılaşabileceğini belirtmektedir. Bu
farklılaşmaya örnek olarak “travmatik olaya maruz kalma şiddeti farklılığı”,
“sosyoekonomik farklılıklar” gibi durumların alt ölçeklerle depresyon düzeyi
arasındaki ilişkileri etkileyebileceğini belirtmektedir. Janoff-Bulman bu
konuda orijinal ölçeğin geliştirildiği çalışmada farklı sosyoekonomik grupların
incelenmediğini devlet üniversitesindeki göreceli olarak benzer sosyoekonomik
düzeydeki katılımcılarla çalışıldığını belirtmektedir (Janoff-Bulman, 1989).
Ancak kuramsal temel açısından söz konusu alt ölçekler birbiri ile ilişkili ve
tamamlayıcı niteliktelerdir. Örneğin dünyaya ilişkin kontrol algısı olmadan
dünyanın iyiliğinden ve adaletinden söz edilemez, çünkü kontrol edilemeyen
bir dünyada bireyin olaylara ilişkin sorumluluğunu hissetmesi ve başına
gelenlerin adalet çerçevesinde olduğu düşünmesi beklenemez. DİV alt
ölçeklerindeki diğer değişkenler açısından farklılaşma durumunda diğer aracı
değişkenlerin etkilerinin bulunabileceğini ve bunların çeşitli çalışmalarla
ortaya çıkarılmasının önemi ele alınan konular çerçevesinde anlaşılmaktadır.
Travma sonrası hayata küsme ile duygusal iyi oluş arasında anlamlı
düzeyde negatif, depresyonla anlamlı düzeyde pozitif ilişki, dünyaya ilişkin
varsayımlar arasında anlamlı düzeyde negatif ilişki gözlenmiştir. Dünyaya
ilişkin varsayımlarla duygusal iyi oluş arasında anlamlı düzeyde pozitif,
depresyon arasında anlamlı düzeyde negatif ilişki görülmüştür. Örtük
değişkenlerin her biri arasında anlamlı düzeyde ve beklenen yönde ilişki
gözlenmiştir. Dünyaya ilişkin varsayımların alt ölçekleri arasındaki anlamlı
düzeyde ilişkiler gösterme açısından gözlenen farklılıklar DİV ölçeği toplam
puanları açısından gözlenmemiş, söz konusu örtük değişken diğer örtük
değişkenlerle kuramsal temelde belirtilen yönde ve beklenen şekilde anlamlı
düzeyde ilişki içerisinde çıkmıştır. Bu bulgular söz konusu örtük değişkenlerin
arasındaki birebir ilişkilere yönelik bu çalışmada atıf yapılan literatür
bulgularıyla ve kuramsal temeller ile tutarlı bir biçimde gözlenmiştir. Bu
çalışmada örtük değişkenler arasındaki ilişkilere yönelik tüm hipotezler
doğrulanmıştır.
56
başlangıçta birey ve çevresi tarafından “olağan bir olumsuz yaşam olayı”
olarak görülmekte, hatta birey kendisine yönelik tedavi ve yardım taleplerini
geri çevirebilmektedir. Olayın üzerinden zaman geçtikçe bireyin olumsuz olayı
değerlendirmesi de giderek psikopatolojik bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır.
Travma sonrası stres bozukluğuna bakıldığında ise travmatik olayın çoğu insan
için belirgin biçimde ölüm tehlikesi ile ilişkili ve korkutucu olduğu
görülmektedir. Bu çalışmada olumsuz yaşam olayının başlangıçta tehlikeli
algılanmayıp, sonradan bireyin öznel algısının oynadığı önemli rol ve buna
bağlı dünyaya, insanlara ve kendine bakışındaki değişmelerle ruh sağlığının
gidişatına yön verildiği bu çalışmada yer verilen ilgili literatürde görülmektedir
(Linden ve Maercker, 2011). Araştırmanın kuramsal temeli ve çalışma boyunca
yer verilen ilgili literatürle tutarlı biçimde travma sonrası hayata küsme ve ruh
sağlığı arasındaki ilişkide dünyaya ilişkin varsayımların beklenen aracılık etkisi
gözlenmiştir. Bu sonuçla birlikte araştırmada sınanan tüm hipotezler
doğrulanmış bulunmaktadır.
57
5.3. Araştırmanın Sınırlılıkları
5.4. Öneriler
Kuramsal açıdan çok iyi bir temele ve felsefi arka plana sahip olan
Şimşek’in 2011 yılında geliştirdiği “yönelimsel duygusal iyi oluş” ölçeğinin
yeni çalışmalarda kullanılmasının literatüre önemli katkılar sağlayacağı
düşünülmektedir. Şimşek’in (2011) yaptığı katkı ile daha önceki duygusal iyi
oluş ölçeklerinde eksik olan bilinçliliğin temel unsuru “bir şey hakkında olma”,
duygu deneyimlerinin “dünya farkındalığına odaklanarak” ele alınması, verilen
tepkilerin bireyin tüm yaşamına ilişkin değerlendirmelerini kapsamasıyla
duygusal iyi oluşun ölçümündeki eksiklikler ve yüzeysellik giderilmiştir.
Böylece, “bir şeye yönelik olma” ile mekanik bir keyifsellik ve niyetsellik
dışında “dünya ile kişisel ilişki” kurularak bireyin dünyayı daha öznel ve aktif
yorumlayarak duygularını ifade etmesine olanak vermektedir. Bu özellikleri ile
“yönelimsel duygusal iyi oluş” kavramı ve ölçeği içerdiği yeni sıfatlarla “dışa
dönüklük” ve “nevrotiklik” kavramlarından ayırıcı biçimde yaşama yönelik
duygusal değerlendirmeleri daha net ölçtüğü için bu konuda yapılacak yeni
çalışmalarda kullanılması önerilmektedir.
58
anlamak için Şimşek’in (2011) “yönelimsel duygusal iyi oluş” kavramının
felsefi temelinde belirttiği duyguları anlamada “hedonistik” paradigmanın
yetersizliği bu durum için de geçerli gözükmektedir. Saylı ve arkadaşlarına
göre (2015) “aşırı akılcı insan modelinin” hakim paradigma oluşu ile oluşan
hedonistik dünya görüşünde, yaptığı işe karşı yaşadığı monotonluğun sonucu
olarak “yabancılaştığı” işi sadece para kazanmak için yapar hale gelen bireyler
toplumsal değerlerden uzaklaşıp, kısa vadede acıdan kaçınıp, günlük hazların
peşinde koşmakta ve bu durumu devam ettirmek için insanları kullanmaktan
çekinmemektedir. Bu paradigmanın bireysel ve toplumsal sorunları içinden
çıkılmaz hale getirmesi de kaçınılmaz olmakta, insanı giderek
yalnızlaştırmaktadır. Hayata küsmenin travmatik olaylarının DSM’lerdeki
travmanın pozitivist netliğinden ayrılan öznel yanı “aşırı akılcı pozitivist bakış
açısından” sıyrılarak daha iyi anlaşılabilecektir. Bu nedenle travma sonrası
hayata küsme bozukluğunun getirdiği daha öznel yapıdaki “travma”
kavramının yeni çalışmalarla desteklenmesi önerilmektedir.
Diğer yandan pozitif psikoloji yaklaşımı ile normal ruhsal durumdaki bir
danışanın yaşamını daha doyurucu biçimde yaşaması ile ilgili psikoterapi
yürütmekte olan bir terapistin de dünyaya ilişkin varsayımların gerçekte
“pozitif yanılsamalar” olduğunu unutmadan, danışanın yaşama ilişkin
uyumunu aksatabilecek düzeyde aşırı iyimser ve tehlikelere karşı duyarsız hale
gelmemesi konusunda dikkatli olması önerilmektedir.
59
ilişkin varsayımlar insanlar tarafından üzerinde düşünülmeden doğruluğu kabul
edilmiş, hayatımızı kolaylaştırmaya yönelik soyut bilgi ağları biçiminde ele
alınan şemalardır. İnsanların temel varsayımları ile şekillenen şemalar
değişmeye karşı dirençlidirler. Şemalarla yapılan psikoterapötik çalışmalar
genellikle “orta-düzeyde soyut” şemalarla yürütülmektedir. İnsanların daha
derin düzeyde muhafaza ettiği dünyaya ve kendine ilişkin temel şemalar
travmatik olaylarla sarsılabilmektedir. Psikoterapide şemalarla çalışmaya
başlamadan önce dünyaya ilişkin varsayımların hangi düzeyde zarar
gördüğünün belirlenmesi gerekmektedir. Öncelikle kendisine ve dünyaya
ilişkin temel yapıların zarar görüp görmediğine bakılmalıdır. Çünkü bu yapılar
dünyanın güvenli bir yer oluşu ve bireyin zarar görmezlik algıları ile ilgilidir.
Bu aşamada Janoff-Bulman’a (1989) göre genellikle birey kendini suçlayarak
şemalarını yeniden yapılandırmaya başlamaktadır. Sonraki süreçte birey
şemalarını yeniden yapılandırırken yaşadığı travmatik olayın kendisi açısından
dersler çıkardığı geliştirici bir olay olduğunu ve öğrendiklerinin daha güvenli
ve dikkatli olacağı doğrultuda kendisini geliştirdiğini düşünerek dünyaya
ilişkin varsayımlarını travmatik yaşantıya ilişkin deneyimi de katarak yeniden
yüksek düzeyde oluşturabilmektedir (Janoff-Bulman, 1989). Psikoterapide bu
süreçlerin dikkate alınarak çalışılması önerilmektedir.
60
KAYNAKÇA
Beder, J. (2005). Loss of The Assumptive World - How We Deal With Death
and Loss. Omega. 50.4, 255-265.
Beninato, J. P. (2012). Beliefs and Coping with Life Stress among UConn
Students. Honors Scholar Theses. 232.
61
Bilgel, N. , Aytac, S. ve Bayram, N. (2006). Bullying in Turkish White-Collar
Workers. Occupational Medicine. 56, 226-231.
62
Freedman, J. L. , Sears D. O. ve Carlsmith J. M. (1993). Sosyal Psikoloji. A.
Dönmez (çev.). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
63
Kaner, S. (1993). Kontrol Kuramı (Control Theory) ve Gerçeklik Terapisi
(Reality Therapy). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 26.2,
569-585.
64
Şimşek Ö. F. (2007). Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş. Ankara: Ekinoks.
65
EK 1.
İmza
Evet
Yaşınız: …..
Eğitim Durumunuz:
Çalışma Durumunuz:
Gelir Durumunuz:
66
EK 2.
TSHKBÖ
Tamamen doğru
Çok doğru değil
Hiç doğru değil
Oldıkça doğru
Kararsızım
1. Büyük ölçüde beni canımdan bezdiren ve inciten
bir deneyim yaşadım.
2. Genel olarak ruhsal iyilik halimde kalıcı ve
önemli bir olumsuz değişikliğe yol açan yaşantım
oldu.
3. Çok haksız ve adaletsiz olarak nitelediğim ciddi
bir olay yaşadım.
4. Hakkında tekrar tekrar düşünmek zorunda
kaldığım olumsuz bir olay yaşadım.
5. Hatırladıkça hala beni derinden üzen bir
deneyimim oldu.
6. Beni intikam alma düşüncelerine iten bir yaşantım
oldu.
7. Kendime kızmama ve suçlamama yol açan
olumsuz bir yaşantım oldu.
8. “Çaba göstermeye ve uğraşmaya değmez” diye
hissetmeme neden olan ciddi bir yaşam
deneyimim oldu.
9. Beni mutsuz ve somurtkan yapan olumsuz bir
yaşam deneyimim oldu.
10. Genel fiziksel sağlığımı bozacak kadar beni üzen
bir yaşam deneyimim oldu.
11. Bana onu tekrar hatırlatacak kişiler ya da
yerlerden kaçınmama neden olacak şiddette bir
yaşam deneyimim oldu.
12. Beni çaresizlik ve güçsüzlük duygularına
sürükleyen bir yaşam deneyimim oldu.
13. Bana bunları yaşatanların aynı duruma
düşmelerini çok istememe neden olan bir yaşam
deneyimim oldu.
14. Yaşama istek ve gücümün oldukça azalmasına yol
açan bir yaşam deneyimim oldu.
15. Eskisinden daha kolay sinirlenen bir insan
olmama yol açan bir yaşam deneyimim oldu.
16. Normal ruh halime dönmek için dikkatimi başka
şeylere yönlendirmek zorunda kalmama yol açan
bir yaşam deneyimim oldu.
17. Beni ailem ve kendi işlerimle eskisi gibi
ilgilenemeyecek hale getiren bir yaşam
deneyimim oldu.
67
18. Beni sosyal aktivitelerimden ve arkadaşlarımla
birlikte olmaktan alıkoyacak kadar ağır bir yaşam
deneyimim oldu.
19. Acı veren hatıralarını sıklıkla hatırladığm bir
yaşam deneyimim oldu.
EK 3.
DİVÖ
68
iyiliklerle dolu olduğunu görürsün.
24. Kişisel özelliklerimden utanmak için nedenim var. 1 2 3 4 5 6
25. Pek çok insandan daha şanslıyım. 1 2 3 4 5 6
EK 4.
DİOÖ
Çok az ya da hiç
Orta düzeyde
Biraz fazla
Oldukça
Biraz
1. Yaşamdan heyecan duyuyorum.
2. Yaşadığım hayatla barışık olduğumu hissediyorum.
3. Yaşadığım hayat beni hüzünlendiriyor.
4. Yaşadığım hayat beni endişelendiriyor.
5. Yaşamımdan memnunum.
6. Yaşamımı her yönüyle olduğu gibi
kabulleniyorum.
7. Yaşamdan zevk alıyorum.
8. Yaşadığım hayat beni üzüyor.
9. Yaşamım bana acı veriyor.
10. Yaşadığım hayat beni korkutuyor.
11. Yaşadığım hayata değer veriyorum.
12. Yaşadığım hayat moralimi bozuyor.
13. Yaşamı boşa geçirdiğimi hissediyorum.
14. Yaşamdan tatmin sağlıyorum.
69
EK 5.
KSE_DAÖ
70
Özgeçmiş
Ad: Yılmaz
Soyadı: ERKMEN
E-mail: yilmazerkmen@gmail.com
Eğitimi:
Yabancı Dil:
İngilizce
İş Deneyimleri:
71
Özel Ant Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 2004-2005
72