Ludwig Wittgenstein Defterler 1914-1916 Birey Yayınları-3

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 35

Şu söylenebilir miydi: Hangisinden en karşılıklı bağımsız

önermeler sonuç olarak çıkar?


A m a bu, şunun gibi işlemez mi: E ğ e r q ' d a n p sonuç olarak
çıkar, a m a p ' d e n q sonuç olarak çıkmazsa, o halde q, p ' d e n d a h a
fazla şey söyler.
A m a şimdi bir totolojiden asla hiçbir şey sonuç olarak çıkmaz.
-—Bununla beraber, o, her ö n e r m e d e n sonuç olarak çıkar. [Krş.,
5.142]
B e n z e r şey, karşıtını tutar.
A m a o z a m a n ! Şu halde çelişme en ç o k şeyi söyleyen ö n e r m e
o l m a y a c a k m ı ? " p . ~ p ' d e n yalnızca " p " değil, aynı z a m a n d a " - - p "
d e sonuç olarak çıkar! Onlardan her ö n e r m e sonuç olarak çıkar,
a m a onlar hiçbirinden çıkmazlar!? A m a bir çelişmeden, yalnızca o
bir çelişme olduğu için, kesinlikle hiçbir şey ç ı k a r a m a m .
A m a eğer çelişme tüm önermelerin sınıfıysa, o z a m a n totoloji
ortak hiçbir şeye sahip olmayan ve t a m a m e n y o k olan önermelerin
herhangi bir sınıfı için ortak olan şey haline gelir. [Krş,, 5.143]
O z a m a n " p v ~ p " yalnızca görünüşte bir i m olacaktır. A m a
gerçeklikte ö n e r m e n i n çözülümü.
Totoloji sanki t ü m önermelerin içinde y o k olur, çelişme t ü m
önermelerin dışında. [Bkz., 5.143]
B u incelemelerde, d a i m a bilinçsiz b i ç i m d e temel önermeyi
başlangıç n o k t a m olarak alıyor g ö r ü n ü y o r u m .
Ç e l i ş m e , önermelerin en dış s m m d ı r ; hiçbir ö n e r m e onu
önesürmez. Totoloji, onların tözsüz orta merkezidir. (Bir dairenin
orta noktası, dairenin iç s m m olarak kavranabilir.) [Krş., 5.143]
(Anahtar sözcükten h e n ü z hala söz edilmiş değil.)
M a n t ı k s a l ç a r p ı m ve mantıksal t o p l a m b u r a d a k a r ı ş t ı n i m a l a n
çok kolay olan şeylerdir.
Ç ü n k ü iki önermenin, bir ö n e r m e tarafından önesürülebilmek
için, ortak bir şeye sahip o l m a l a n gerektiği yönündeki görünüşte
dikkate d e ğ e r s o n u c a ulaşırız.
( B u n u n l a beraber, bir tek sınıfa ait o l m a k da, önermelerin ortak
sahip olabileceği bir şeydir.)
(Burada, t e o r i m d e hala belirli ve kesin bir açıklık yoksunluğu
var. B ö y l e c e belirli bir tatminsizlik duygusu!)
4.6.15.
"p.q", yalnızca " p v q " anlamlıysa anlamlıdır.

5.6.15.
"p.q", " p " ve " q " y u önesürer a m a bu, kesinlikle " p . q " n u n " p "
ve " q " n u n ortak bileşeni olduğu anlamına gelmez, a m a aksine
" p " n i n ve aynı z a m a n d a " q " n u n , "p.q"da eşit olarak içerildiği
anlamına gelir.
Bir önermenin doğru olabilmesi için, aynı z a m a n d a yanlış da
olabilmesi gerekir.
Totoloji niçin hiçbir şey söylemez? Ç ü n k ü her olanaklılık o n d a
ö n c e d e n kabul edilir
Önermenin bir şey söylediği. Önermenin kendisinde
gösterilmelidir ve totolojinin hiçbir şey söylemediği totolojide.
p . - p , p ve - p ' n i n ortak sahip oldukları b u şeydir
— m u h t e m e l e n bu hiçbir şey.
p ' n i n gerçek i m i n d e " p v q " imi zaten içerilir. (Çünkü bu imi
K O L A Y C A b i ç i m l e n d i r m e k o z a m a n olanaklıdır.)

6.6.15.
(Bu teori, yalnızca önermelerden, sözgelimi, s u n d u k l a n şeyle
bağlantı içinde değil, kendilerinde bir dünya olarak söz eder.
R e s i m teorisinin sınıf teorisi^ ile bağlantısı ancak sonradan
t a m a m e n açık hale gelecektir.
Bir totolojinin doğru olduğu söylenemez, çünkü doğru olmak
üzere kurulur.
Totoloji, hiçbir şey S U N M A m a s ı anlamında gerçekliğin bir
resmi değildir; o, — k a r ş ı l ı k l ı ç e l i ş e n — t ü m resimlerin ortaklaşa
sahip o l d u k l a n şeydir.
Sınıf teorisinde, ö n e r m e n i n niçin kendi karşı-önermesine
g e r e k s i n i m d u y d u ğ u h e n ü z açık değildir. Onun, mantıksal u z a m ı n
geriye kalan kısmından ayrılan mantıksal u z a m ı n bir parçası
olmasının nedeni de.

Yani bir sınıf olarak bir önerme teorisi, (ed.)


71
ö n e r m e şöyle der: bu, o n u n nasıl olduğu ya da olmadığıdır: şu.
O, bir olanaklılık sunar ve kendisi açık biçimde -—özelliklerini
t a ş ı d ı ğ ı — bir bütünün parçasını oluşturur ve ondan çıkar.
p v q v ~ p aynı z a m a n d a bir totolojidir.—
~p ile beraber p ' y e izin veren önermeler elbette vardır, a m a ~ p
ile beraber p ' y i önesüren hiçbir ö n e r m e yoktur.

~r -r
~s -s

" p " verili olduğunda, "pvq"nun olanaklılığı, "'-p"nin


olanaksızlığından farklı bir boyutta bir olanaklılıktır.
"pv^p", "pvq"nun T A M A M E N ÖZEL BÎR DURUMUdur.
" p " , " ~ p v q " ile ortak hiçbir şeye sahip değildir.
" p " y e " ~ " e k l e m e m l e , b u ö n e r m e , farklı bir önermeler sınıfına
girer.
H e r ö n e r m e n i n yalnız tek bir olumsuzu vardır; ... " p " n i n
t a m a m e n dışında kalan yalnız tek b i r ö n e r m e vardır. [Krş., 5.513]
Şöyle de denebilirdi: p ve - p ' y i önesüren ö n e r m e , t ü m
önermeler tarafından olumsuzlanır; p ya da - p ' y i önesüren
ö n e r m e , t ü m önermeler tarafından önesürülür.
H a t a m , değillemenin d o ğ a s ı n d a n kaynaklanan şeyi k u l l a n m a
isteğimde, örneğin, o n u n tanımında yatıyor o l m a h . — ^ " p " v e
" ~ p " n i n ortak bir sınıra sahip olması, b e n i m elde e t m e y e
çalıştığım değilleme açıklamasının bir parçası değildir.

7.6.15.
Örneğin, şöyle denebilse: p ' y i ö n e s ü r m e y e n t ü m önermeler,
- p ' y i önesürer, o z a m a n bu, bize uygun bir b e t i m l e m e verecektir.
— A m a b u iş görmez.
A m a ' ~ p " n i n yalnızca " p " y i ö n e s ü r m e y e n türden ö n e r m e l e r
için ortak olan şey o l d u ğ u n u söyleyemez miyiz? ^Ve b u n d a n ,
zaten " p . - p " n i n olanaksızlığı sonuç olarak çıkar.
(Bunların tümü, elbette t ü m önermeler dünyasmm varolmasını
zaten öngerektirir. A c a b a doğru m u ? )
- p ' n i n p dışında kaldığını göstermek Y E T E R L İ D E Ğ İ L D İ R .
Yalnızca, " ~ p " , temelde p 'nin olumsuzu olarak ortaya konulursa,
" ~ p " n i n t ü m niteliklerini türetmek olanaklı olacaktır.
A m a b u nasıl yapılacak?
Y a da bu şunun gibi midir: " ~ p " önermesini asla "ortaya
k o y a m a y ı z " , onunla bir oldubitti olarak karşılaşırız ve örneğin
o n u n p ile ortak hiçbir şeye sahip olmadığı, hiçbir önermenin onu
ve p ' y i içermediği vb., vb. tarzında yalnızca bireysel biçimsel
niteliklerine işaret edebiliriz.

8.6.15.
H e r matematiksel önerme, bir modus ponens'm bir sembolik
temsilidir. (Ve modus ponens'in bir önermede dile
getirilemeyeceği de, açıktır.) [Krş., 6.1264]
p ve - p ortak bir sınıra sahiptir: bu, bir önermenin
o l u m s u z u n u n , yalnızca önermenin kendisi aracılığıyla belirlendiği
gerçeğiyle dile getirilir. Ç ü n k ü şöyle deriz: Bir önermenin
olumsuzu, ... ve şimdi --p ile p ' n i n bağıntısını izleyen bir
önermedir.

9.6.15.
Elbette, basitçe şöyle d e m e k olanaklı olacaktır: p ' n i n
değillemesi p ile ortak hiçbir ö n e r m e y e sahip olmayan önermedir.
" T e r t i u m n o n datur"** ifadesi gerçekten saçmadır. (Çünkü
p v ~ p ' d e hiçbir ü ç ü n c ü şey söz k o n u s u değildir.)
B u n u , bir ö n e r m e n i n olumsuzu k o n u s u n d a k i tanımlamamız
için k u l l a n a m a y a c a k mıyız?

"p ise q; p; o halde q biçimindeki çıkanmm Latince ifadesi. Önbileşenin


evetlenmesi. (ç.n.)
(Lat.) "üçüncü şık yoktur". Mantıkta "A, B'dir ya da A, B değildir" diye
ifade edilen "üçüncünün olanaksızlığı ilkesi"ni dile getiren tümce.
Şöyle d i y e m e z miyiz: yalnızca p ' y e bağlı olan t ü m önermeler
arasında, yalnızca p ' y i önesüren türden ve onu reddeden türden
ö n e r m e l e r vardır.
B ö y l e c e , p ' n i n olumsuzunun, yalnızca " p " y e bağlı ve ''p'yi
önesürmeyen t ü m önermeler sınıfı olduğunu söyleyebilirim.

10.6.15.
"p.qv-q'\ " g ' > ¿ a g / z DEĞİLDİR!
Tüm önermeler yok olur!
" p . q v - q " n u n " q " d a n bağımsız olduğu t a m olgusu, her n e kadar
" q " yazılı imini açıkça içerse de, bize riv-î] biçimi iminin nasıl
görünüşte, a m a yine d e yalnızca görünüşte varolabileceğini
gösterir.
B u , doğal olarak bu " p v ~ p düzenlemesinin gerçekte dışsal
olarak olanaklı olduğu, a m a bu tür bir karmaşığın, bir şey
söylemesinin ve b ö y l e c e bir ö n e r m e olmasının koşullarını
karşılamadığı gerçeğinden kaynaklanır.
"p.qv-q",
" p . r v - r " ile aynı şeyi söyler.
— q ve r her n e söyleyebilirlerse •—: T ü m totolojiler aynı şeyi
söylerler. (Yani hiçbir şeyi.) [Krş., 5.43]
Son değilleme açıklamasından, yalnız p ' y e bağlı ve p ' y i
ö n e s ü r m e y e n t ü m önermelerin —^ve yalnızca b u n l a n n — p ' y i
değillediği sonucu çıkar. B ö y l e c e , " p v - p " ve " p . - p " ö n e r m e
değillerdir, ç ü n k ü ilk im, p ' y i n e önesürer, n e d e reddeder ve
ikincisinin her ikisini d e olumlaması gerekecektir.
A m a sonuçta, pv'-p ve p . ~ p ' y i b a ş k a tümcelerle belirli b i ç i m d e
bağlantı içinde yazabileceğim için, b u sözde-önermelerin,
özellikle b u tür bağlantılar içinde hangi role sahip o l d u k l a n açıkça
ortaya konulmalıdır. Ç ü n k ü onlar, elbette, t a m a m e n anlamsız bir
ek olarak — ö r n e ğ i n anlamsız bir i s i m g i b i — ele alınamazlar.
D a h a ç o k onlar, s e m b o l i z m e aittirler —^aritmetikteki "O" gibi.
[Krş.AÂ6n]
B u r a d a , p v ~ p ' n i n , yine d e hiçbir şey söylemeyen bir doğru
ö n e r m e r o l ü n e sahip olduğu açıktır.
B ö y l e c e yine söylenenin niceliğine geldik.
74
11.6.15.
"p.--p"ııin karşıtı, t ü m önermelerden sonuç olarak çıkar; bu,
"p.~p"nin hiçbir şey söylemediğinin söylenmesi kadar mıdır?
B e n i m daha önceki kuralıma göre, çelişmenin t ü m diğer
önermelerden daha fazla şey söylemesi gerekecektir.

Çelişme | — — — % ~ — — - j Totoloü
Önerme

Ç o k şey söyleyen bir ö n e r m e yanlışsa, o n u n yanlış olması


ilginç olmalı. Ç o k şey söyleyen bir önermenin olumsuzunun,
mutlaka hiçbir şey söylememesinin gerekmesi şaşırtıcıdır.

12.6.15.
H e r h a n g i bir ö n e r m e y l e ilgili olarak şu gerçekten sorulabilir:
doğru olduğunda n e a n l a m a gelir? Yanlış o l d u ğ u n d a n e anlama
gelir?
Şimdi p . ~ p ' d e " v a r s a y ı m " yanlıştan başka hiçbir şey değildir
ve b ö y l e c e b u hiçbir a n l a m a gelmez; ve eğer doğru olsaydı n e
kadar ç o k anlama geleceği k o n u s u n a gelince, elbette b u asla
sorulamaz.

13.6.15.
" p . ' - p " doğru olabilseydi, gerçekten çok şey söyleyecekti. A m a
o n u n doğru olduğu varsayımı, her z a m a n yanlış olduğu
' v a r s a y ı m ' 1 gibi, onunla ilgili değerlendirmeye girmez.
"Doğru" ve "yanlış" sözcükleri önermenin dünyayla
bağıntısına g ö n d e r m e yaptıkları için, b u sözcüklerin, temsil
amaçları için ö n e r m e n i n kendisinde kuUamlabiimeleri tuhaf!
Şöyle dedik: E ğ e r bir ö n e r m e yalnız p ' y e bağlıysa ve p ' y i
önesürüyorsa, o z a m a n o n u değiUemez ve tersi: p ve -p'nin bu
karşılıklı dışlamasının resmi bu mudur? --p'nin, p'nin dışında
kalan şey olması gerçeğinin resmi m i ?
Öyle görünüyor! " - p " önermesi, " p " n i n dışında kalan şeyle
aynı anlamdadır. — ( R e s m i n d ü n y a y l a çok k a r m a ş ı k koordinatlara
sahip olabileceğini d e u n u t m a . )
Basitçe şöyle denebilir: " p - p " , sözcüğün özel a n l a n u n d a
hiçbir şey söylemez. Ç ü n k ü önceden onun doğru biçimde
sunabileceği hiçbir olanak bırakılmaz.
B u n u n yanında, " p ' d e n q sonuç olarak çıkar"sa şu anlama
gelir: E ğ e r q doğruysa, o z a m a n p ' n i n doğru olması gerekir, o
z a m a n "p.-'p"den hiçbir şeyin sonuç olarak çıktığı asla
söylenemez, çünkü " p . ~ p " n i n doğru olduğu hipotezi türünden
hiçbir şey yoktur.

14.6.15.
O zaman, isimlerin, ç o k çeşitli biçimlerin yerine geçebileceğini
ve geçtiğini ve b u n u n , yalnızca sunulabilecek olan b i ç i m e dikkat
çeken sözdizimsel u y g u l a m a olduğunu açıklığa kavuşturmaya
başladık.
Şu halde, yalın nesnelerin isimlerinin sözdizimsel uygulaması
nedir?
Yalın nesnelerden söz ettiğimde b e n i m temel d ü ş ü n c e m nedir?
Sonuçta, ' k a r m a ş ı k n e s n e l e r ' , görünüşte yalın nesnelerde
ulaştığım talepleri kesinlikle karşılamaz m ı ? B u kitaba bir " N "
ismi verirsem ve şimdi N ' d e n söz etsem, N ' n i n bu "karmaşık
n e s n e " y l e , bu biçimler ve içeriklerle bağıntısı, yalnızca isim ve
yalın n e s n e arasında tasarladığımla temelde aynı değil m i ?
Ç ü n k ü dikkat edilsin ki: " N " , d a h a öte ç ö z ü m l e m e d e y o k olsa
bile, yine d e bir tek ortak şeye işaret eder.
A m a , ö n e r m e b a ğ l a m ı dışındaki isimlerin imlemleri n e olacak?
B u n u n l a beraber, soru şunun gibi d e sunulabilir: Y A L D ^
fikrinin, k a r m a ş ı ğ m k i n d e v e ç ö z ü m l e m e fikrinde zaten içerildiği
ve b i z i m b u fikre, yalın nesnelerin ya da onlardan söz eden
önermelerin herhangi bir örneğinden bağımsız olarak ulaştığımız
ve yalın n e s n e n i n varoluşunu, — a priori— mantıksal bir
zorunluluk olarak kavradığımız bir tarzda bulunabilir görünüyor.
Böylece, sanki yalın nesnelerin varoluşu, karmaşık
nesnelerinkiyle, - p ' n i n manasının, p ' n i n manasıyla bağlantılı
olduğu şekilde b a ğ m t ı l ı y m ı ş gibi görünür: yalm n e s n e karmaşıkta
öngörülür.
15.6.15.
(Bu, oluşturucu öğesi karmaşıkta öngörülen olgu ile
karıştınIMAMALI.)
(Filozofların en güç görevlerinden birisi, asıl sorunun nerede
Analizin, d a h a öteye taşınabileceğini ve sözgelimi, onun, aşina
o l d u ğ u m ö n e r m e türlerinden farklı hiçbir şeye götürmesinin
tasarlanamayacağım anlıyorum.
B u saat parlaktır d e d i ğ i m d e , ve " b u saat" ile kastettiğim şey e n
küçük ayrıntıda o n u n bileşimini değiştirdiğinde, o z a m a n bu,
yalnızca t ü m c e n i n anlamının, içeriğinde değiştiğini değil, aynı
z a m a n d a bu saat hakkında söylemekte olduğum şeyin manasını
h e m e n değiştirdiğini d e ifade eder. Ö n e r m e n i n t ü m biçimi değişir.
Bu, isimlerin sözdizimsel kullanımının, gösterdikleri k a r m a ş ı k
nesnelerin biçimini t a m a m e n karakterize ettiği anlamına gelir.
Bir m a n a y a sahip olan her önerme, bir T A M m a n a y a sahiptir
ve bu ö n e r m e , k e n d i s i n d e h e n ü z söylenmeyen şeyin kendi
m a n a s ı n a ait o l a m a y a c a ğ ı bir tarzda gerçekliğin bir resmidir.
E ğ e r " B u saat parlaktır" önermesi bir m a n a y a sahipse, B U
önermenin B U m a n a y a N A S K . sahip olduğu anlaşılabilir
olmalıdır.
E ğ e r bir ö n e n n e bize bir şey söylerse, o z a m a n onun,
gerçekliğin tıpkı o n u n olduğu gibi bir resmi ve bu d u r u m d a t a m
bir r e s i m olması gerekir. — E l b e t t e aynı z a m a n d a o n u n
söylemediği bir şey d e olacaktır. —^ama söylediğini, t a m olarak
söyler ve K E S K İ N t a n ı m l a m a k o n u s u n d a hassas olması gerekir.
Böylece, bir ö n e r m e , gerçekten belirli bir olgunun t a m -
olmayan bir resmi olabilir, a m a o d a i m a tam bir resimdir, [Krş,,
5.156]
B u n u n için, şimdi sanki belirli bir a n l a m d a t ü m isimler gerçek
isimlenmş gibi görünecek. Ya da aynı zamanda
söyleyebileceğimiz gibi, sanki t ü m nesneler belirli bir a n l a m d a
yalın nesnelerdir.

17.6.15
H e r u z a m s a l n e s n e n i n sonsuz sayıda noktalardan oluştuğunu
varsayalım, o z a m a n , şu nesneden söz ettiğimde, t ü m bunları
isimle i s i m l e n d i r e m e y e c e ğ i m açıktır. Burada, o z a m a n , eski
anlamında t a m ç ö z ü m l e m e y e hiç ulsişamayacağım bir d u r u m
olacaktır; ve m u h t e m e l e n bu, t a m a m e n olağan durumdur.
A m a şu kesinlikle açıktır: İnsanlığın kullandığı biricik
önermeler olan önermeler, oldukları gibi bir m a n a y a sahip
olacaklardır ve bir m a n a k a z a n m a k için gelecek bir ç ö z ü m l e m e y i
beklemezler.
B u n u n l a beraber, şimdi şu, mantıklı bir soru olarak görünür:
— ö r n e ğ i n — uzamsal nesneler y a l m parçalardan m ı oluşur; b u
parçaların ç ö z ü m l e n m e s i n d e , d a h a öte ç ö z ü m l e n e m e y e n parçalara
ulaşılır m ı y a d a d u r u m b u değil midir?
— A m a b u n e tür s o r u d u r ? —
Çözümlemede yalm oluşturucu öğelere ulaşmamız gerektiği A
P R İ O R İ açık mıdır—örneğin, çözümleme kavramında içerilen bu
mudur—, y a d a ç ö z ü m l e m e ad infinitum olanaklı mıdır?
B u soru mantıksal bir sorudur ve uzamsal nesnelerin
karmaşıklığı mantıksal bir karmaşıklıktır, çünkü bir şeyin bir
b a ş k a şeyin parçası olduğunu söylemek daima bir totolojidir.
A m a , örneğin bir olgunun B Î R T E K oluşturucu öğesinin belirli
bir niteliğe sahip olduğunu söylemek istediğimi varsayalım? O
z a m a n o n u isimle isimlendirmek ve bir mantıksal t o p l a m
k u l l a n m a k gerekecektir.
V e sonsuz bölünebilirliğe karşı söylenecek hiçbir şey
görünmüyor.
Ve bir y a l m b ö l ü n e m e y e n i n , bir varlık öğesinin, kısaca bir
şeyin varolduğu bize kendisini kabul ettirmeye devam ediyor.
Öğeler isimlerle isimlendirilinceye kadar, Ö N E R M E L E R İ
çözümleyemeyeceğim/z d ü ş ü n c e m i z e aykırı değildir; hayır,
D Ü N Y A n ı n ogelei*den oluşması gerektiğini düşünürüz. V e bu,
d ü n y a n ı n n e ise o olması gerektiği, belirli olması gerektiği
önermesiyle sanki özdeşmiş gibi görünüyor. Ya da başka bir
deyişle, bocalayan belirlenimlerimizdir, dünya değil. Bilgimizin
belirsiz ve tanımsız olduğu b u tür bir anlamda sanki dünyanın
t a n ı m l a n a m a y a c a ğ ı söylendiği ölçüde, şeyler inkar ediliyormuş
gibi görünüyor.
D ü n y a n ı n sabit bir yapısı vardır.
Ç ö z ü m l e n e m e y e n isimler aracılığıyla temsil, tek bir sistem
midir?
T ü m istediğim y a l m z c a anlamımın tümüyle çözümlenmiş
olması içindir.
B a ş k a bir deyişle, önermenin t a m a m e n eklemli olması gerekir.
M a n a s ı n ı n başka bir manayla ortak sahip olduğu her şey,
ö n e r m e d e ayrı ayrı içerilmelidir. E ğ e r genellemeler bulunuyorsa, o
z a m a n tikel durumların biçimleri açıkça gösterilmelidir — v e b u
talebin haklı olduğu açıktır, b a ş k a türlü ö n e r m e asla hiçbir şeyin
bir resmi olamaz. [Krş., 3.251]
Ç ü n k ü , ö n e r m e d e olanaklar açık bırakılırsa, şunun tam olarak
tanımlanması gerekir: neyin açık bırakıldığı. B i ç i m genellemeleri
— ö r n e ğ i n — tanımlanmalıdır. B i l m e d i ğ i m şeyi b i l m e m , a m a
ö n e r m e n i n , N E Y İ bildiğimi b a n a göstermesi gerekir. V e b u
d u r u m d a , u l a ş m a m gereken bu tanımlı şey, z i h n i m d e her z a m a n
sahip o l d u ğ u m şu anlamda t a m a m e n yalın değil midir? D e y i m
yerindeyse o, sıkı olandır.
O zaman, b u d u r u m d a "karmaşık nesneler yoktufla
kastettiğim şey, şudur: genelde karmaşıklığından söz e t m e m i z
olanaklı olduğu k a d a r m c a , ö n e r m e d e nesnenin nasıl bileştiği açık
olmalıdır. — Ö n e r m e n i n anlamı, ö n e r m e d e , onun yalın oluşturucu
öğelerine ayrılmış olarak g ö r ü n m e l i d i r . — V e o z a m a n b u parçalar
gerçekten b ö l ü n e m e z , ç ü n k ü d a h a öte ayrışırlarsa, onlar, kesinlikle
B U N L A R olmayacaklardır. B a ş k a bir deyişle, o z a m a n artık
ö n e r m e n i n yerine daha fazla oluşturucu öğelere sahip bir ö n e r m e
geçemez, a m a aynı z a m a n d a , daha fazla oluşturucu öğelere sahip
hiçbir ö n e r m e d e bu m a n a y a sahip değildir.
Ö n e r a ı e n i n anlamı, ö n e r m e n i n kendisinde t a m a m e n dile
getirildiği zaman, ö n e r m e d a i m a yalın oluşturucu öğelerine ayrışır
— d a h a öte ayrışma olanaklı değildir ve görünüşte bir ayrışma
g e r e k s i z d i r — ve bunlar özgün a n l a m d a nesnelerdir.

18.6.15.
Bir nesnenin karmaşıklığı önermenin anlamının
belirleyicisiyse, o z a m a n o, anlamı belirlediği oranda ö n e r m e d e
resimlenmelidir. V e o n u n bileşiminin bu anlamın belirleyicisi
olmadığı sürece, ö n e r m e n i n nesneleri yalındır, O N L A R d a h a öte
aynşamazlar.
Yalın nesneler talebi, anlamın belirliliği talebidir. [Krş., 3.23]
Çünkü, örneğin bu saatten söz e d i y o r s a m ve b u n u n l a karmaşık
bir şeyi k a s t e d i y o r s a m ve hiçbir şey b u karmaşıldığa bağlı değilse,
o z a m a n bir genelleme, onun önermedeld g ö r ü n ü m ü n ü m e y d a n a
getirecektir ve genellemenin temel biçimleri, genelde verili olduğu
ölçüde t a m a m e n belirlenmiş olacaktır.
E ğ e r bir sonul a n l a m varsa ve bir ö n e r m e onu t a m a m e n dile
getiriyorsa, o zaman, y a l m nesnelerin isimleri d e vardır.
A m a yalın bir ismin sonsuzca karmaşık bir nesneyi
gösterdiğini varsayalım? Örneğin, belki d e görüş alanımızdald bir
p a r ç a b a k l a n d a , o n u n bir çizginin sağında olduğunu önesüreriz ve
görüş alamımzdaki her parçanın sonsuzca karmaşık olduğunu
kabul ederiz. O z a m a n , eğer bu parçadaki bir noktanın çizginin
sağında olacağını söylersek, bu ö n e r m e önceki ö n e r m e d e n sonuç
olarak çıkar ve eğer parçada sonsuz sayıda noktalar varsa, o
zaman farklı içerikli sonsuz sayıda önerme MANTIKSAL
O L A R A K bu ilk önermeden sonuç olarak çıkar. V e bu,
ö n e r m e n i n kendisinin sonsuzca k a r m a ş ı k bir olgu meselesi
olduğunu gösterir. Yani, kendi başına değil, sözdizimsel
uygulamasıyla birlikte ö n e r m e imi.
Şimdi, elbette, gerçeklikte b u tür bir ö n e r m e d e n sonsuz sayıda
farklı önermelerin ç ı k m a m a s ı , tamamen olanaklı olarak görünür,
çünkü görüş alanımız belki d e — y a da b ü y ü k olasılıkla— sonsuz
sayıda parçalardan oluşmaz —^ama sürekli görsel uzam, yalnızca
izleyen bir y a p ı d ı r — ; ve b u d u r u m d a , bilinen ve kendisi her
anlamda sınırlı olan bir önermeden, yalnızca sınırlı sayıda
önermeler çıkar.
A m a şimdi, m a n a n ı n bu olanaklı sınırsız karmaşıklığı onun
belirliliğini zayıflatu" m ı ?
Belirliliği şu yolla d a talep edebiliriz: bir ö n e r m e anlamlı
olacaksa, o zaman, o n u n parçalarından her birinin sözdizimsel
görevinin ö n c e d e n kararlaştırılması gerekir. — Ö r n e ğ i n bir
ö n e r m e n i n o n d a n sonuç olarak çıktığı olgusuyla yalnızca
sonradan karşılaşmak olanaklıdır. A m a örneğin, bîr önermeden
hangi önermelerin sonuç olarak çıktığının, ö n e r m e n i n bir m a n a y a
sahip olabilmesinden ö n c e t a m a m e n kararlaştırılmış olması
gerekir!
G ö r ü ş alanımızdaki parçaların, bir parçanın herhangi tek bir
noktasını bile ayrı bir b i ç i m d e k a v r a y a m a y a c a ğ ı m ı z biçimde yalın
nesneler olması b a n a t a m a m e n olanaklı görünüyor; yıldızların
görsel görünümleri bile kesinlikle b ö y l e görünüyor. Kastettiğim
şey şudur: örneğin, eğer bu saatin ç e k m e c e d e olmadığını
söylüyorsam, b u n d a n , saatteki bir çarkın ç e k m e c e d e olmadığını
mantıksal olarak ç ı k a r m a y a kesinlikle gerek yoktur, çünkü belki
d e saatte bir çarkın olduğu k o n u s u n d a en ufak bir bilgiye sahip
değilim ve b ö y l e c e " b u saat"le içinde çark olan karmaşığı ifade
e d e m e m . V e —^ayrıca— teorik görüş alanımın t ü m parçalarını
g ö r m e d i ğ i m kesindir. Sonsuz sayıda parçalar g ö r ü p görmediğimi
k i m bilir?
Dairesel bir leke g ö r d ü ğ ü m ü z ü varsayalım: dairesel b i ç i m
onun niteliği midir? Kesinlikle değil. Bu, yapısal bir "nitelik"
olarak görünüyor. V e şayet bir lekenin yuvarlak olduğunu fark
edersem, sonsuzca karmaşık bir yapısal niteliği fark etmiş
o l m u y o r m u y u m ? Y a da yalnızca lekenin sınırlı u z a m a sahip
olduğunu fark e d e r i m ve b u da sonsuz bir karmaşık yapıyı
öngerektiriyor görünür.
Şöyle değildir: bir ö n e r m e n i n bir b a ş k a s ı n d a n sonuç olarak
çıkmasından d a h a çok, bir ö n e r m e n i n doğruluğu ötekinin
doğruluğundan çıkar. (Bu, "Tüm insanlar ölümlüdür"
ö n e r m e s i n d e n "Sokrates bir inansa, o halde o ö l ü m l ü d ü r "
önermesinin sonuç olarak çıkmasmm nedenidir.)
B u n u n l a beraber, bir önerme, belirli bir anlamda sonsuzca
karmaşık olmaksızın sonsuz sayıda noktalardan pekâlâ söz
edebilir.

19.6.15.
G ö r ü ş alanımızın karmaşık olduğunu g ö r d ü ğ ü m ü z d e , aynı
z a m a n d a o n u n daha yalm nesnelerden oluştuğunu da görürüz.
G ö r ü n ü r d e hiçbir belirli u y g u l a m a y a sahip olmaksızın, bu ve
şu türün işlevlerinden söz edebiliriz.
Çünkü Fx'i ve tüm öteki değişken biçim-imlerini
kullandığımız zaman, zihinlerimizde herhangi bir örnek
canlanmaz.
Kısacası: eğer ön-resimleri yalnızca isimlerle ilgili olarak
uygulasaydık, ön-resimlerin varoluşunu onların özel durumlarının
varoluşundan hareketle bilebilmemiz olanaklı olacaktı. A m a
aslında değişkenleri kullanıyoruz, bu, d e y i m yerindeyse, herhangi
bireysel durumlardan b a ğ ı m s ı z olarak kendi başlarına ön-
resimlerden söz ediyoruz demektir.
B i z şeyi, bağıntıyı, niteliği değişkenler aracılığıyla resmederiz
ve böylece b u fikirleri, aklımıza gelen tikel durumlardan
türetmediğimizi, a m a onlara bir şekilde a priori sahip o l d u ğ u m u z u
gösteririz.
Ç ü n k ü şu soru ortaya çıkar: Sözgelimi bireysel biçimler, b a n a
d e n e y i m d e veriliyse, o z a m a n onları mantıkta kesinlikle
k u l l a n a m a m ; b u d u r u m d a bir x ya da bir yazamam. Ama
b u n d a n kesinlikle hiç k a ç m a m a m .
D o ğ a l olarak izleyen bir soru: Mantık, işlevlerin ve
benzerlerinin belirli sınıflarıyla ilgili değil midir? V e eğer değilse,
o z a m a n Fx, (l)z'nin vb. mantıktaki anlamı nedir?
O zaman bunlann daha genel anlamm imleri olması gerekir.
Nihayetinde, başlangıçta tasarladığım gibi, bir tür mantıksal
çizelge kuruluşu görünmemektedir.
Ö n e r m e n i n bileşen parçalarının y a l m olması gerekir =
Ö n e r m e n i n t ü m ü y l e eklemli olması gerekir. [Krş., 3.251]
A m a şimdi bu, olgularla çelişiyor G Ö R Ü N m e z m i ?
Ç ü n k ü mantıkta, g ö r ü n ü ş t e eklemli önermelerin ideal
resimlerini üretmeye çalışıyoruz. A m a bu nasıl olanaklıdır?
Y a d a m a n t ı k kurallarına göre, kolayca "Saat m a s a n ı n
üzerindedir" gibi bir ö n e r m e d e n söz edebilir miyiz? Hayır, burada
örneğin, ö n e r m e d e hiçbir tarih verili olmadığını, önermenin
yalnızca görünüşte ... vb. vb. olduğunu söyleriz.
B ö y l e c e b u önermeyi ele a l m a m ı z d a n önce, öyle görünüyor ki,
onu belirli bir tarzda d ö n ü ş t ü r m e m i z gerekiyor.
A m a m u h t e m e l e n b u kesin değildir, çünkü olağan mantıksal
n o t a s y o n u m u z u özel ö n e r m e l e r e pekala uygulayamaz mıyız?
20.6.15.
Evet, söz konusu olan şudur: Sözgelimi Principia
Mathematica'da. o l d u ğ u gibi, mantığı d o s d o ğ r u gündelik
önermelere t a m olarak uygulayabilir miyiz?
Elbette, sonekler, önekler, sesli harflerin değişimi vb. vb.
aracılığıyla ö n e r m e d e dile getirilen şeyi g ö r m e z d e n gelemeyiz.
Ama matematiği ve en büyük başarıyla gündelik önermelere
yani fiziğin önermelerine uygularız.
A m a n e dikkat çekicidir ki: matematiksel fiziğin b e n z e r
teoremlerinde n e şeyler, n e işlevler, n e bağıntılar, n e d e nesnenin
herhangi başka mantıksal biçimleri görünür! Şeyler yerine b u r a d a
elimizde sayılar var ve işlevler ve bağıntılar baştan sona salt
matematikseldirler.
A m a , bu önermelerin katı gerçekliğe uygulandığı elbette bir
gerçektir.
B u teoremlerde değişken — ç o ğ u kez söylendiği g i b i — genelde
uzunluklar, ağırlıklar, z a m a n aralıkları vb. yerine geçerler;
sayılardan b a ş k a hiçbir şeyin yerine geçmezler.
B u n u n l a beraber, sayıları u y g u l a m a k istediğimde, bağıntılara,
şeylere vb. vb, u l a ş ı n m . Örneğin şunu söylerim: B u uzunluk 5
metredir ve burada, bağıntılardan ve şeylerden ve üstelik tümüyle
gündelik a n l a m d a söz ediyorum.
Burada, fiziğin ö n e r m e l e r i n d e değişkenlerin i m l e m i hakkındaki
soruya ulaşırız. Ç ü n k ü bunlar totoloji değildirler.
Bir fizik ö n e r m e s i , eğer uygulaması verili değilse açıkça
manasızdır. Şunu s ö y l e m e k n e m a n a y a gelecektir: " k = m x p " ?
Böylece tam fiziksel ö n e r m e , nihayetinde şeylerden,
bağıntılardan vb, söz eder, (ki gerçekten beklenen budur.)
Şu halde h e r şey, sayıları gündelik şeylere u y g u l a d ı ğ ı m vb.
gerçeğine bağlıdır ki, bu aslında sayıların t a m a m e n gündelik
tümcelerimizde b u l u n m a s ı n d a n daha fazla hiç bir şey söylemez.
G ü ç l ü k gerçekten şudur: tamamen belirli bir anlamı dile
getirmek istediğimizde bile, başarısızlık olanağı vardır. B ö y l e c e ,
d e y i m yerindeyse ö n e r m e m i z i n gerçekten gerçekliğin bir r e s m i
olduğu k o n u s u n d a hiçbir g ü v e n c e y e sahip olmadığımız görülür.
Fizikte olduğu gibi, cismin maddesel noktalam ayrımı, yalm
oluşturucu öğelere ç ö z ü m l e m e d e n başka bir şey değildir.
A m a gündelik kullanımdaki tümcelerin, güya yalnızca
(doğruluk ve yanlışlıklarından t a m a m e n bağımsız) tam-olmayan
bir a n l a m a sahip olmaları ve fizikteki önermelerin güya bir
ö n e r m e n i n gerçekten bir t a m a n l a m a sahip olduğu aşamaya
yaklaşmaları olanaklı olabilir m i ?
" K i t a p masanın üzerinde d u r u y o r " d e d i ğ i m zaman, bu,
gerçekten t ü m ü y l e açık bir a n l a m a sahip midir? ( S O N D E R E C E
önemli bir soru.)
A m a a n l a m açık olmalıdır, ç ü n k ü her şeyden öte önermeyle bir
şey ifade ederiz ve kesinlikle ifade ettiğimiz k a d a n n c a elbette açık
olmalıdır.
" K i t a p masanın üzerindedir" önermesi açık bir anlama sahipse,
o z a m a n durum n e olursa olsun, ö n e r m e n i n doğru m u yoksa yanlış
m ı o l d u ğ u n u söyleyebilmem gerekir. B u n u n l a beraber, kitap hâlâ
" m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " denilip demlemeyeceğini açıkça
s ö y l e y e m e y e c e ğ i m durumlar pekâlâ bulunabilir. O z a m a n — ?
O z a m a n buradaki durum, söylemek istediğim şeyi t a m olarak
bildiğim, a m a sonra onu ifade e t m e d e hatalar yaptığım bir d u r u m
mudur?
Y a d a bu belirsizlik, ö n e r m e d e D A H Î içerilebilir m i ?
A m a aynı z a m a n d a " K i t a p masanın üzerinde d u r u y o r "
önermesi b e n i m anlamımı t ü m ü y l e temsil ediyor da olabilir, a m a
sözcükleri örneğin "üzerinde d u r m a " sözcüğünü, burada özel bir
i m l e m l e kullanıyorum ve onlar, başka yerde başka bir i m l e m e
sahiptirler. Fiille kastettiğim şey, m u h t e m e l e n şimdi kitabın
m a s a y l a gerçekten sahip olduğu oldukça özel bir bağıntıdır.
Ö y l e y s e fiziğin önermeleri ve gündelik yaşamın önermeleri
aslında aynı derecede keskin midir ve fark yalnızca bilim dilinde
imlerin d a h a tutarlı u y g u l a n m a s ı n d a n mı ibarettir?
Bir önermenin d a h a ç o k ya da d a h a az keskin anlama sahip
o l m a s ı n d a n söz etmek olanaklı mıdır yoksa değil midir?
K A S T E T T İ Ğ İ M İ Z şeyin, her z a m a n "keskin'' olması gerektiği
açık görünüyor.
Kastettiğimiz şey konusundaki ifademiz ancak sonradan doğru
ya da yanlış olabilir. V e ayrıca sözcükler tutarlı ya da tutarsız
b i ç i m d e uygulanabilir. Bir b a ş k a o l a n a k var gibi görünmüyor.
Ö r n e ğ i n " M a s a bir metre u z u n l u ğ u n d a d ı r " dediğimde, b u n u n l a
neyi kastettiğim son derece belirsizdir. A m a galiba " B U iki nokta
arasındaki mesafe bir metredir ve b u noktalar m a s a y a aittir"
d e m e k isterim.
Matematiğin gündelik önermelere zaten başarıyla
uygulandığını • söyledik, a m a fiziğin önermelerinde gündelik
dilimizdekilerden t a m a m e n farklı nesnelerden söz edilir.
Önermelerimizin, matematiksel b i ç i m d e iş görebilmesi için, bu tür
hazırlığa uğramaları gerekir m i ? Açıkçası uğramaları gerekir.
Nicelikler söz konusu olduklarında, o z a m a n , örneğin "bu m a s a n ı n
u z u n l u ğ u " gibi bir ifade yeterli olmayacaktır. B u u z u n l u ğ u n
tanımlı olması gerekecektir, sözgelimi, iki yüzey arasındaki
mesafe vb. vb. şeklinde.
M a t e m a t i k s e l bilimler, matematiksel-olmayan bilimlerden,
ikincisi genellikle benzer olan şeylerden söz ederken, gündelik
dilin söz etmediği şeyleri konu edinmeleriyle ayrılırlar.—

21.6.15.
B i z i m g ü ç l ü ğ ü m ü z , sürekli y a l m şeylerden söz e t m e m i z ve
y a l m bir tek şeyin adını a n a m a m a m ı z d ı .
U z a m d a bir n o k t a yoksa, o z a m a n o n u n k o o r d i n a t l a n d a yoktur
ve koordinatlar varsa, o z a m a n nokta da vardır. M a n t ı k t a bu
böyledir.
Y a l m i m özsel olarak yalındır.
O, y a l m bir n e s n e gibi işlev gösterir. (Bu, n e ifade eder?)
Onun bileşimi t a m a m e n farksız hale gelir. O, gözden kaybolur.
D a i m a sanki yalınlar gibi işlev gösteren karmaşık nesneler, ve
sonra fiziğin m a d d e s e l n o k t a l a n vb. gibi gerçekten y a l m n e s n e l e r
d e varmış gibi görünüyor.
B i r ismin, b u l u n d u ğ u ö n e r m e d e k i bir belirsizlikten dolayı bir
k a r m a ş ı k nesnenin yerine geçtiği görülebilir. Bu, b u tür
önermelerin genelliğinden gelir. B u ö n e r m e tarafından h e n ü z her
şeyin belirlenmediğini biliriz. Ç ü n k ü genellik notasyonu bir ön-
r e s i m içerir. [Krş., 3.24]
T ü m g ö r ü n m e y e n kütlelerin, vb., vb. genellik notasyonu altma
girmesi gerekir.
Önermelerin doğruluğa yaklaşmaları nedir ki?
A m a , ömtgin Principia Mathematica'da. olduğu gibi, mantık
gündelik önermelerimize pekâlâ uygulanabilir, örneğin ' T ü m
insanlar ö l ü m l ü d ü r " ve "Sokrates bir insandır"dan, b u mantığa
göre "Sokrates ö l ü m l ü d ü r " sonucu çıkar İd, h e r n e kadar Sokrates
şeyiyle ve ölümlülük niteliğiyle hangi y a p m m ortaya konulduğunu
aynı derecede açık bir b i ç i m d e b i l m e s e k d e , b u açıkça doğrudur.
B u r a d a onlar kesinlikle yalın nesneler olarak işlev gösterirler.
Açıkça bir isimde bir t a n ı m aracılığıyla belirli biçimlerin
yansıtılabilmelerini olanaklı kılan koşullar, o zaman b u ismin aynı
z a m a n d a gerçek bir şey olarak e l e almabilmesinin kendisini d e
garanti eder.
" B u saat m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " gibi bir önermenin, dış
g ö r ü n ü m d e biçiminin t a m a m e n açık ve y a l m olmasına rağmen bir
ç o k belirsizlikler içerdiğinin açık olduğu, herhangi birine açık bir
b i ç i m d e görünür. B ö y l e c e b u yalınlığın yalnızca kurgulanmış
olduğunu görürüz.

22.6.15.
O z a m a n aynı z a m a n d a E T K İ A L T I N D A K A L M A Y A N
zihinler için, "Saat masanın üzerinde d u r u y o r " önermesinin
anlamının, ö n e r m e n i n kendisinden d a h a karmaşık olduğu da
açıktır.
Dilimizin uylaşımları olağan üstü b i ç i m d e karmaşıktır. H e r bir
ö n e r m e y e d ü ş ü n c e d e aşırı d e r e c e d e ç o k şey eklenir ve
söylenemez. ( B u uylaşımlar, t a m a m e n W h i t e h e a d ' m 'uylaşımlar'ı
gibidir. Onlar belirli bir biçim genelliği ile tanımlanırlar.) [Krş.,
4.002]
Ben yalnızca gündelik tümcelerin belirsizliğini, onun
doğrulanabilmesi için d o ğ r u l a m a k istiyorum.
Belirsiz ö n e r m e y l e neyi kasîettigırm Z?//diğim açıktır. A m a
şimdi başka bir k i m s e anlamaz ve şöyle der: "Evet, a m a o zaman
şu ve şunu e k l e m e n gerektiğini kastediyorsan"; ve şimdi başka bir
kimse yine onu a n l a m a m a k isteyecektir ve ö n e r m e n i n daha da
ayrmtılı b i ç i m d e s u n u l m a s m ı talep edecektir. O z a m a n şöyle
yanıtlayacağım: " Ş i m d i bunu kesin kabul edebiliriz.
Bir kimseye " S a a t m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " d e d i m ve şimdi
o şöyle der: "Evet, a m a eğer saat şu şu k o n u m d a y s a onun masanın
üzerinde olduğunu hâlâ söyleyecek misin?" Ve ben
kararsızlaşacağım. Bu, " d u r m a " ile genelde neyi kastettiğimi
bilmediğimi gösterir. E ğ e r bir kimse, neyi kastettiğimi
bilmediğimi g ö s t e r m e k için beni bu şekilde köşeye sıkıştırırsa,
p a r m a ğ ı m l a uygun karmaşığa işaret e d e r e k şöyle diyeceğim:
"Kastettiğim şeyi Z?//iyorum; t a m olarak B U N U kastediyorum".
V e b u karmaşıkta, gerçekten bir bağıntı içinde iki nesneye
sahibim. — A m a t ü m b u n l a r gerçekten şunu ifade eder: Olgu, bu
b i ç i m aracılığıyla d a B İ R Ş E K İ L D E resmedilebilir.
Şimdi b u n u y a p t ı ğ ı m ve isimler aracılığıyla bir nesneyi
gösterdiğim zaman, b u onları yalın kılar m ı ?
B u n u n l a beraber, t ü m ü y l e aynı b i ç i m d e bu ö n e r m e bir
karmaşığın resmidir.
B u n e s n e bana göre yalındır.
E ğ e r örneğin bir ç u b u ğ u " A " ve bir topu " B " olarak
adlandırırsam, A d u v a r a dayalıdır, a m a B değildir diyebilirim.
B u r a d a A ve B ' n i n içsel d o ğ a s ı g ö r ü n m e y e başlar.
Bir nesneyi gösteren bir isim, böylelikle onunla nesnenin
mantıksal türü tarafından t ü m ü y l e belirlenmiş ve bu mantıksal
türü gösteren bir bağıntıya girer.
V e nesnenin, aslında k a r m a ş ı k ya da y a l m olduğu kadar belirli
bir mantıksal türe ait olması gerektiği d e açıktır.
"Saat m a s a n ı n üzerinde oturuyor'" anlamsızdır!
Yalnızca ö n e r m e n i n k a r m a ş ı k parçası doğru ya da yanlış
olabilir.
İsim, t ü m k a r m a ş ı k i m l e m i n i bir i m l e m e sıkıştınr.

15.4.16.
A n c a k kendi k u r d u ğ u m u z u öngörebiliriz. [Sfe., 5.556]
A m a o zaman bir y a l m n e s n e kavramı şimdi nerede bulunacak?
B u k a v r a m buraya kadar asla gelmedi.
Y a l m işlevler k u r a b i l m e m i z gerekir, çünkü her bir ime bir
a n l a m verebilmemiz gerekir.
Ç ü n k ü yalnızca kendi anlamını garanti eden im, işlev ve
kanıttır.

16.4.16.
Her y a l m ö n e r m e (|)x b i ç i m i n e dönüştürülebilir.
T ü m y a l m önermeleri b u b i ç i m d e n oluşturabilmemizin nedeni
budur.
Tüm y a l m önermelerin b a n a verildiğini varsayalım: o zaman,
basitçe onlardan hangi önermeleri kurabileceğim sorulabilir. V e
bunların tümü önermelerdir ve bu, onların nasıl
sınırlandırıldıklarıdır. [4.51]
(p):p = aRx.xRy...zRb

17.4.16.
Yukarıdaki t a n ı m kendi genel biçimi içinde yalnızca imlerin
manası ile hiçbir ilgisi o l m a y a n yazılı bir notasyon için bir kural
olabilir.
A m a b u tür bir kural olabilir m i ?
T a n ı m , yalnızca kendisi bir ö n e r m e değilse olanaklıdır.
B u d u r u m d a , bir ö n e r m e t ü m önermelerden söz edemez, bir
t a n ı m söz edebilir.

23.4.16.
B u n u n l a beraber, yukarıdaki t a n ı m t a m olarak t ü m önermelerle
ilgili değildir, ç ü n k ü o, özsel olarak gerçek değişkenler içerir. O,
t a m a m e n kendi sonucu kendi temeli olarak ele alınabilen bir
işleme benzer.

26.4.16.
B u yolla, ve bir tek bu yolla bir tipten bir diğerine g e ç m e k
olanaklıdır. [Krş., 5.252]
V e t ü m tiplerin hiyerarşilerde yer aldığını söyleyebiliriz.
V e hiyerarşi, yalnızca işlemler aracılığıyla kurulmakla
olanaklıdır.
E m p i r i k gerçeklik nesnelerin sayısıyla sınırlıdır.
Sınır, y a l m önermelerin toplamında yeniden ortaya çıkar.
[Bkz., 5.561]
Hiyerarşiler gerçeklikten bağımsızdır ve bağımsız olması
gerekir. [Bkz., 5.561]
Onların terimlerinin anlamları nesneler ve isimlerin
bağlaşımıyla belirlenir.

27.4.16.
D i y e l i m İd, birbirleriyle değiştirilemeyen üç kanıtın bir işlevini
temsil e t m e k istedim.
(|)(x): (j)( ),x
Ama birbirleriyle değiştirilemeyen kanıtların mantıkta
herhangi bir ifadesi olabilir m i ? E ğ e r öyleyse bu, kesinlikle
gerçekliğin karakteri hakkında bir şeyi öngerektirir.

6.5.16.
Aslında m o d e m l e r i n t ü m Weltanschauung'u\ sözde d o ğ a
yasalarının, doğal fenomenlerin açıklamaları olduğu yanılsamasını
içerir. [6.371]
B u şekilde onlar, ele geçirilemez bir şeymişçesine d o ğ a
yasaları karşısında kala kalırlar, tıpkı eski zamanların insanlarının
Tanrı ve kader karşısında kala kaldıkları gibi.
V e her ikisi d e haklı ve haksızdırlar. Yeni sistemle, sanki her
şeyin bir temele sahipmiş gibi görünmesi gerekirken, eskiler, açık
bir son-nokta kabul etmeleri anlamında gerçekten daha açıktırlar.
[Bkz., 6.372]

11.5.16.
p I (a, a)
A y n ı z a m a n d a iki temelli işlemler d e vardır. V e " İ "-işlemi b u
türdendir.

Dünyagörüşü (ç.n,)
T|) ... bir işlemin s o n u ç l a n n m dizilerinin istemli bir
terimidir.
( 3 x ) . (|)x
( 3 x ) vb. gerçekten bir i ş l e m midir?
A m a b u n u n temeli n e olacak?

11.6.16.
Tanrı ve y a ş a m ı n amacı hakkında n e biliyorum?
Biliyorum, b u dünyanın varolduğunu.
B e n i m onda, g ö z ü m ü n kendi görüş alanındaki yeri gibi yer
aldığmu.
O n u n hakkında, o n u n anlamı olarak adlandırdığımız bir şeyin
sorunsal olduğunu.
B u anlamın onun içinde değil, a m a dışında olduğunu. [Krş.,
6.41]
Y a ş a m ı n d ü n y a olduğunu. [Krş., 5.621]
İstencimin b u d ü n y a y a nüfuz ettiğini.
İstencimin iyi ya da kötü olduğunu.
B u yüzden iyi ve kötünün bir şekilde dünyanın anlamı ile
bağlantılı olduğunu.
Y a ş a ı m n anlamını, yani dünyanın anlamını Tanrı diye
adlandırabiliriz.
V e T a n n ' n m bir b a b a y a benzetilmesini b u n a bağlayın.
D u a etmek, y a ş a m ı n anlamı hakkında düşünmektir.
D ü n y a olaylarını istencime göre yönlendiremem: B e n t a m a m e n
acizim.
Yalnızca olaylar üzerinde herhangi bir etkiden vazgeçerek
kendimi d ü n y a d a n bağımsız —^ve böylece belirli bir anlamda ona
h a k i m — kılabilirim.

5.7.16.
D ü n y a istencimden bağımsızdır. [6.373]
İstediğimiz her şey gerçekleşseydi bile, bu yine de ancak,
d e y i m yerindeyse kaderin bir lütfü olurdu, çünkü b u n u sağlayacak
olan şey, istenç ve dünya arasındaki mantıksal b a ğ değildir ve
sonra varsayılan fiziksel bağlantıyı isteyemezdik. [6.374]
iyi ya da kötü istem dünyayı etkilerse, a n c a k dünyanın
sınırlarını etkileyebilir, olguları değil, dille r e s m e d i l e m e y e n , a n c a k
dilde gösterilebilen şeyi. [Krş,, 6.43]
Kısacası o n u n dünyayı t a m a m e n farklı bir d ü n y a kılması
gerekir. [Bkz., 6.43]
D ü n y a n ı n , d e y i m yerindeyse, bir bütün olarak artması ya da
azalması gerekir. Sanki anlamın çoğalması ya da kaybolmasıyla.
[Krş,, 6.43]
Ö l ü m d e olduğu gibi, d ü n y a değişmez, a m a varolması sona
erer. [6.431]

6.7.16.
V e b u a n l a m d a Dostoyevski, mutlu olan insan, varoluş amacını
yerine getiriyor d e r k e n haklıdır.
Y a da artık y a ş a m a k t a n başka herhangi bir a m a c a sahip olmaya
g e r e k d u y m a y a n insanın, varoluş amacını yerine getirdiğini d e
söyleyebiliriz. Bu, o n u n tatmin bulduğu anlamına gelir.
Y a ş a m sorununun ç ö z ü m ü , bu sorunun ortadan kalkmasında
görülür. [Bkz., 6.521]
A m a kişinin yaşamı sorunsal o l m a y a c a k şekilde yaşaması
olanaklı imdir? Sonsuzlukta yaşaması, z a m a n d a değil.

7.7.16.
U z u n süren k u ş k u l a n m a d a n sonra, yaşamın anlamının kendileri
için açık hale geldiği insanların, bu a n l a n u n n e d e n ibaret olduğunu
söyleyememelerinin n e d e n i bu değil midir? [Bkz., 6.521]
Bir " n e s n e türü''rm, bu tür nesneler olup olmadığını
bilmeksizin düşünebiliyorsam, o z a m a n k e n d i m için onların ön-
resmini k u r m a m gerekir.
M e k a n i ğ i n m e t o d u b u n a m ı dayanır?

8.7.16.
Bir T a n r ı ' y a inanmak, yaşamın anlamı hakkındaki soruyu
a n l a m a k demektir.
Bir T a n r ı ' y a inanmak, dünyanın olgularının m e s e l e n i n sonu
olmadığını g ö r m e k demektir.
T a n r ı ' y a inanmak, yaşamın bir anlama sahip olduğunu görmek
demektir.
D ü n y a bana v^n7/dir, yani istencim dünyaya zaten orada olan
bir şeye katılır gibi, t a m a m e n dışarıdan katılır.
(İstencimin n e olduğuna gelince, h e n ü z bilmiyorum.)
Bu, yabancı bir istence bağlı o l d u ğ u m d u y g u s u n u n nedenidir.
Bu nasıl olursa olsun, h e r d u r u m d a belirli bir anlamda
bağımlıyız ve bağımlı olduğumuz şeyi Tanrı olarak
adlandırabiliriz.
B u anlamda T a n n basitçe yazgı olacaktır ya d a sununla aynı
şey: Dünya—^ki o istencimizden bağımsızdır.
K e n d i m i kaderden bağımsız kılabilirim.
İki tanrı vardır: dünya ve b e n i m bağımsız Benim.
Y a m u t l u y u m ya d a mutsuz, hepsi bu. Şöyle denebilir: iyi ya
d a kötü yoktur.
M u t l u bir insanın korkması gerekmez. Ö l ü m karşısında bile.
Yalnızca z a m a n d a değil, şimdide yaşayan bir insan mutludur.
Şimdide y a ş a m için ö l ü m yoktur.
Ö l ü m bir y a ş a m olayı değildir. O, dünyanın bir olgusu değildir.
[Krş., 6.4311]
Sonsuzluktan anlaşılan sonlu zamansal süre değil,
zamansallığm-olmayışıysa, o zaman, eğer şimdide yaşıyorsa bir
insanın sonsuz b i ç i m d e yaşadığı söylenebilir. [Bkz., 6.4311]
M u t l u b i ç i m d e y a ş a m a k için dünyayla u y u m içinde olmamız
gerekir. V e b u "mutlu o l m a " n ı n ifade ettiği şeydir.
Öyleyse d e y i m yerindeyse bağımlı g ö r ü n d ü ğ ü m yabancı
istençle u y u m içinde olmam. B u , " T a n r ı ' m n istencini yerine
g e t i r i y o r u m " demektir.
Ö l ü m karşısında korku, yanlış, yani kötü bir yaşamın en iyi
göstergesidir.
V i c d a n ı m dengemi b o z d u ğ u n d a , O z a m a n B i r Şeyle u y u m
içinde değilimdir. A m a b u nedir? Dünya mıdır?
Şunu söylemek kesinlikle doğrudur: V i c d a n T a n n ' n m sesidir.
Örneğin: filanca insanı gücendirdiğimi d ü ş ü n m e k beni mutsuz
eder. B u b e n i m v i c d a n ı m mıdır?
Şöyle denebilir mi: " N e olursa olsun, vicdanına göre d a v r a n " ?
M u t l u yaşa!

9.7.16.
Ö n e r m e n i n en genel biçimi verilemezse, o zaman ansızm yeni
bir d e n e y i m e , d e y i m yerindeyse mantıksal bir d e n e y i m e sahip
o l d u ğ u m u z bir uğrağa ulaşılacaktır.
Elbette bu olanaksızdır.
U n u t m a , (Bx)fx şunu ifade etmez: fx türünden bir x vardır, a m a
şunu ifade eder: Bir " f x " doğru ö n e r m e s i vardır.
fa önermesi tikel nesnelerden söz eder, bütün nesnelerin genel
önennesi.

11.7.16.
Tikel n e s n e ç o k dikkat çekici bir fenomen.
" B ü t ü n n e s n e l e r " yerine şöyle diyebiliriz: B ü t ü n tikel nesneler.
E ğ e r b ü t ü n tikel nesneler veriliyse, " b ü t ü n n e s n e l e r " verilidir.
Kısacası tikel nesnelerle b ü t ü n nesneler verilir. [5.524]
E ğ e r nesneler varsa, o z a m a n " b ü t ü n n e s n e l e r " d e bize
verilidir. [5.524]
B u yüzden, temel önermelerin ve genel önermelerin birliğini
k u r m a n ı n olanaklı olması gerekir.
Ç ü n k ü eğer bize temel ö n e r m e l e r veriliyse, b u n u n l a birlikte
tüm temel ö n e r m e l e r bize verilir ve t ü m genel önermeler bize
verilir. — V e b u n u n l a birlik k u r u l m u ş o l m a z m ı ? [Krş., 5.524]

13.7.16.
T e m e l ö n e r m e ifadesinde bile, b ü t ü n nesnelere a n l a m verildiği
düşüncesi sürdürülür.
(3x)(|)x.x = a
E ğ e r birine i n d i r g e n e m e y e n iki i ş l e m veriliyse, o zaman en
azından onların kombinasyonunun genel bir biçiminin
kurulmasının olanaklı olması gerekir.
(|)x,\|/y|%z , ( 3 x ) . , (x)
Açıkçası, önermelerin bu işlemler aracıhğıyla nasıl
kurulabileceğinin ve önermelerin nasıl k u m l a m a d ı ğ m m kolayca
açıklanabilmesi gibi, aynı z a m a n d a b u n u n da bir şekilde t a m ifade
edilebilmesi gerekir,

14.7,16.
V e b u ifadenin, bir i ş l e m iminin genel biçiminde zaten
verilmesi gerekir.
V e b u n u n , bir işlemin uygulamasının tek meşru ifadesi olması
g e r e k m e z m i ? Açıkçası olması gerekir!
Ç ü n k ü eğer i ş l e m biçimi genelde ifade edilebilirse, o z a m a n
yalnızca doğru olarak uygıûmabileceği türden bir yolla da ifade
edilmesi gerekir.
İnsan kendisini kolayca m u t l u kılamaz.
H e r k i m şimdide yaşarsa korkusuz ve u m u t s u z yaşar.

21,7,16.
Gerçekten insan istencinin d u r u m u nedir? "İstenç"i her şeyden
ö n c e iyi ve k ö t ü n ü n taşıyıcısı olarak adlandıracağım.
Organlarından hiçbirisini kullanamayan ve böylece bayağı
a n l a m d a istencini yerine getiremeyen bir insan düşünelim. Y i n e de
düşünebilecek, isteyebilecek ve düşüncelerini başka birine
aktarabilecektir. B u y ü z d e n b a ş k a insanlar aracılığıyla iyilik ya da
kötülük yapılabilir. Ö y l e y s e etiğin o n u n için geçerli olacağı ve
yine onun etik manada bir istenç taşıyıcısı olacağı açıktır.
Şimdi bu istenç ve insan bedenini harekete geçiren istenç
arasında ilkece herhangi bir fark var mıdır?
Y a da b u r a d a şu yanlış mıdır: isteme ( d ü ş ü n m e ) d e bir istenç
etkinliğidir? ( V e b u a n l a m d a gerçekten istençsiz bir insan canlı
olmayacaktır.)
A m a İstenç g ü c ü olmayan, a m a y a l m z c a T a s a r ı m (örneğin
g ö r m e ) gücü olan bir varlığı kavrayabilir miyiz? Bir anlamda bu
olanaksız görünür. A m a eğer b u olanaklıysa, o zaman etiksiz bir
d ü n y a da varolabilir.

24.7.16.
D ü n y a ve Y a ş a m birdir. [5.621]
Fizyolojik y a ş a m elbette " Y a ş a m " değildir. V e n e d e psikolojik
yaşam. Y a ş a m dünyadır.
Etik, dünyayı k o n u edinmez. Etiğin, dünyanın bir şartı olması
gerekir, m a n t ı k gibi.
Etik ve estetik birdir. [Bkz., 6.421]

29.7.16.
Ç ü n k ü istemenin, kendi yerine getirilmesiyle herhangi bir
mantıksal bağlantı içinde yer almaması bir m a n t ı k olgusudur. V e
aynı z a m a n d a m u t l u n u n dünyasının m u t s u z u n d ü n y a s ı n d a n farklı
bir d ü n y a olduğu d a açıktır. [Krş., 6.43]
G ö r m e bir etkinlik midir?
İyiyi istemek, k ö t ü y ü istemek ve i s t e m e m e k olanaklı mıdır?
Y a da yalnızca istemeyen mi m u t l u d u r ?
" K e n d i k o m ş u n u s e v m e k " istenç anlamına gelir!
A m a eğer i s t e m yerine getirilmezse, istenebilir ve yine d e
mutsuz olunabilir m i ? ( V e b u olanaklılık her z a m a n vardır.)
Genel kavrayışlara göre, kendi k o m ş u n için n e iyi n e d e kötü
hiçbir şey i s t e m e m e k iyi midir?
V e yine belirli bir anlamda i s t e m e m e tek iyi şey olarak
görünüyor.
B u r a d a hala a c e m i c e hatalar yapıyorum! B u n d a kuşku yok!
Başka birisinin başarısız olmasını istemenin kötü olduğu
genellikle kabul edilir. B u doğru olabilir m i ? Bu, o n u n başarılı
olmasını istemelcten d a h a kötü olabilir m i ?
B u r a d a h e r şey d e y i m yerindeyse nasıl istendiğine bağlı
görünüyor.
Şundan d a h a fazla bir şey söylenemez görünüyor: M u t l u yaşa!
[Bkz., 6.43]
M u t l u n u n d ü n y a s ı mutlu bir dünya'dır.
Öyleyse n e m u t l u n e d e m u t s u z bir dünya olabilir m i ?

30.7.16.
"... e c e k s i n " b i ç i m i n d e genel bir etik yasa ortaya
konulduğunda, ilk d ü ş ü n c e şudur: Y a onu y a p m a z s a m ?
A m a etiğin ceza ve ödülle hiçbir işi o l m a d ı ğ r açıktır. B ö y l e c e
bir e y l e m i n sonuçları hakkındaki b u sorunun ö n e m s i z olması
gerekir. E n azından bu sonuçlar olaylar olamaz. Çünkü her şeye
r a ğ m e n b u soru hakkında doğru bir şeyin olması gerekir. Bir tür
etik ödül v e etik cezanın olması gerekir, a m a bunlar eylemin
k e n d i s i n d e içerilmelidir.
V e aynı z a m a n d a ödülün h o ş bir şey, cezanın hoş o l m a y a n bir
şey olması gerektiği de açıktır.
[6.422]
B a s i t ç e m u t l u yaşamın iyi, m u t s u z y a ş a m ı n kötü o l d u ğ u
d ü ş ü n c e s i n e sürekli geri d ö n ü p duruyorum!. §u halde k e n d i m e
sorarsam: A m a niçin mutlu yaşamalıyım, o z a m a n bu, b a n a
k e n d i n d e totolojik bir soru olarak görünür; mutlu y a ş a m k e n d i n d e
d o ğ r u l a n m ı ş olarak görünür, o n u n tek doğru y a ş a m olduğu
görünür.
A m a b u gerçekten bir a n l a m d a derin b i ç i m d e gizemlidir!
Etiğin dile getirilemeyeceği açıktır. [Krş., 6.421]
A m a şöyle diyebiliriz: m u t l u y a ş a m , bir a n l a m d a m u t s u z d a n
d a h a uyumludur. A m a hangi a n l a m d a ? ?
M u t l u , u y u m l u yaşamın nesnel işareti nedir? İşte yine
betimlenebilecek b u tür bir işaretin olamayacağı açıktır.
B u işaret, fiziksel bir işaret değil, yalnızca metafiziksel, aslan
bir işaret olabilir.
Etik, aşkındır. [Bkz., 6.421]

1.8.16.
Şeylerin n e olduğu. T a n r ı ' d ı r
Tanrı, şeylerin n e olduğudur.
Yalnızca yaşamımm biricikliğinm bilincinden d i n — b i l i m — ve
sanat doğar.

2.8.16.
V e b u bilinç yaşamın kendisidir.
E ğ e r k e n d i m d e n başka hiçbir canlı varlık olmasa, bir etik
olabilir m i ?
Etik temel bir şey olarak d ü ş ü n ü l ü r s e , olabilir.
E ğ e r haklıysam, o z a m a n bir d ü n y a n m verili olması etik yargı
için yeterli değildir.
O zaman kendinde d ü n y a n e iyi n e de kötüdür.
Ç ü n k ü etiğin varoluşunu ilgilendirdiği k a d a n y l a , dünyada canlı
m a d d e n i n olup olmadığı t ü m ü y l e bir olmalıdır. V e yalnızca cansız
m a d d e n i n olduğu d ü n y a n ı n kendinde ne iyi n e d e kötü olduğu
açıktır, böylece canlı şeylerin dünyası da kendinde n e iyi n e de
kötü olabilir.
İyi ve kötü yalnızca özne aracılığıyla başlar. V e özne dünyanın
bir parçası değil, dünyanın bir sınırıdır. [Krş., 5.632]
(Schopenhauer gibi) şöyle d e m e k olanaklıdır: İyi ya da kötü
olan tasarımın dünyası değil, isteyen öznedir.
T ü m bu tümcelerin t a m a m e n muğlaklığının bilincindeyim.
O zaman yukarıdakine göre, isteyen öznenin mutlu ya da
m u t s u z olması gerekecek ve mutluluk ve mutsuzluk dünyanın bir
parçası olamayacaktır.
M a d e m k i özne dünyanın bir parçası değil, a m a onun
varoluşunun bir ön gerekliliğidir, öyleyse iyi ve kötü öznenin
yüklemleridir, dünyadaki nitelikler değil.
B u r a d a öznenin doğası t a m a m e n gizlidir.
Çalışmam, mantığın temellerinden dünyanın doğasına doğru
genişledi.

4.8.16.
D ü ş ü n e n özne sonuçta sırf b o ş inanç değil midir?
D ü n y a içinde n e r e d e metafiziksel bir özne bulunabilir? [Bfa.,
5.633]
V e görüş alanındaki hiçbir şeyin, bir göz tarafından görüldüğü
s o n u c u n u n çıkarılabilmesine izin vereceğini sanmıyorum. [Krş.,
5.633]

5.8.16.
D ü ş ü n e n özne kesinlikle sırf yanılsamadır. A m a isteyen özne
vardır. [Krş.,5.631]
İstenç olmasaydı. B e n adını verdiğimiz ve etiğin taşıyıcısı olan
d ü n y a merkezi d e olmayacaktır.
iyi ve kötü olan t e m e l d e B e n ' d i r , d ü n y a değil.
Ben, derin b i ç i m d e gizemli olan B e n ' d i r .

7.8.16.
Ben, bir n e s n e değildir.

1L8.16
B e n , her n e s n e y l e nesnel olarak karşılaşır. A m a B e n ' l e
karşılaşmaz.
B ö y l e c e , gerçekten felsefede B e n ' d e n psikolojik-olmayan
anlamda, söz edilebilecek ve edilmesi gereken bir yol vardır.
[ & ^ . , 5.641]

12.8.16.
B e n , d ü n y a d a k i g ö r ü n ü m ü n ü , d ü n y a n ı n benim dünyam
olmasıyla kazanır. [ M z . , 5.641]
G ö r ü ş alanı, örneğin şu gibi bir b i ç i m e sahip değildir:

Göz
[5.6331]
Bu, hiçbir d e n e y i m i m i z i n a priori o l m a m a s ı gerçeğiyle
ilişkilidir. [Bfe., 5.634]
G ö r d ü ğ ü m ü z her şey b a ş k a türlü d e olabilirdi.
G e n e l d e betimleyebildiğimiz her şey b a ş k a türlü d e olabilirdi.

13.8.16
V a r s a y a l ı m ki, insan kendi istencini etkinleştiremedi, a m a bu
d ü n y a n ı n t ü m ıstırabını ç e k m e k zorunda kaldı, o z a m a n onu n e
mutlu edebilirdi?
B u d ü n y a n ı n ıstırabını savuşturamıyorsa, insan nasıl mutlu
olabilir?
Bilgi yaşamı yoluyla.
İyi vicdan, bilgi y a ş a n u n m k o r u d u ğ u mutluluktur.
Bilgi y a ş a m ı d ü n y a n ı n ıstırabına rağmen mutlu olanın
yaşamıdır..
M u t l u olan tek yaşam, dünyanın h o ş yanlarından vazgeçebilen
yaşamdır.
B u y a ş a m a göre, dünyanın h o ş l u k l a n kaderin pek b ü y ü k
lütfudur.

16.8.16.
Bir nokta aynı anda k ı m u z ı ve yeşil olamaz: ilk bakışta, b u n u n
bir mantıksal olanaksızlık olmasına gerek y o k m u ş gibi görünür.
A m a t a m fizik dili, o n u kinetik olanaksızlığa indirger. Kırmızı ve
yeşil arasında bir yapı farkı olduğunu görürüz.
V e sonra fizik o n l a n bir dizi içinde düzenler. V e sonra burada
nesnelerin gerçek yapısının nasıl aydınlığa taşındığını görürüz.
Bir ekin iki yerde o l a m a m a s ı gerçeği aynı z a m a n d a bir
mantıksal olanaksızlığa d a h a fazla benzer.
E ğ e r nedenini sorarsak, örneğin, o z a m a n dosdoğru şu d ü ş ü n c e
akla gelir: P e k â l â eklerin iki yerde farklı olduğunu ilan edebiliriz
ve bu sonradan u z a m ı n ve eklerin yapısından çıkıyor görünür.
[ & ^ . , 6.3751]

17.8.16.
Bir işlem, bir biçimler dizisinde bir terimden bir sonrakine
geçiştir.
İşlem ve biçim-dizileri eşdeğerdirler.

29.8.16
Soru, temel işlemlerin olağan küçük sayısının t ü m olanaklı
işlemlerin y a p ı ş m a uygun olup olmadığıdır.
Sanki b ö y l e olmalıymış gibi görünüyor.
A y n ı z a m a n d a , b u temel işlemlerin, bizi, bir ifadeden herhangi
bir bağıntılı ifadeye geçirebilip geçiremeyeceğini de sorabiliriz.

2.9.16.
B u r a d a , eğer iyice düşünülürse, solipsizmin salt realizmle
örtüştüğünü görebiliriz.
Solipsizmin B e n ' i uzamsız bir noktaya çekilir ve geriye kalan
şey, o n u n l a koordine edilmiş gerçekliktir.
[5.64]
Tarihin b e n i m l e n e işi var? B e n i m k i ilk ve tek d ü n y a !
Ben'im d ü n y a y ı nasıl b u l d u ğ u m u anlatmak istiyorum.
D ü n y a d a k i b a ş k a insanların b a n a d ü n y a h a k k ı n d a söyledikleri,
b e n i m d ü n y a d e n e y i m i m i n ç o k k ü ç ü k ve ö n e m s i z bir kısmıdır.
Ben'im d ü n y a y ı yargılamam, şeyleri ö l ç m e m gerekir.
Felsefi B e n , insan varlığı değil, insan b e d e n i ya da psikolojik
nitelikleriyle insan ruhu değil, metafiziksel öznedir, d ü n y a n m (bir
parçası değil) sınırı. B u n u n l a beraber, insan b e d e n i , özellikle
b e n i m b e d e n i m , başkaları arasında, hayvanlar, bitkiler, taşlar vb.,
vb. arasında d ü n y a n ı n bir parçasıdır. [Krş., 5.641]
H e r k i m b u n u kavrarsa, kendi b e d e n i ya da insan b e d e n i için
üstün bir yer s a ğ l a m a k istemeyecektir.
O, t a m a m e n naif biçimde, insanlar ve hayvanları b e n z e r ve
birbirine ait n e s n e l e r olarak kabul edecektir.

11.9.16.
Dilin i m l e m e tarzı, o n u n kullanımında yansır.
R e n k l e r i n nitelikler olmadığı, fiziğin çözümlemeleriyle, fiziğin
renkleri sergilediği içsel bağıntılarla gösterilir.
B u n u seslere d e uygula,

12.9.16.
Şimdi, d ü ş ü n c e ve dilin aynı şey olduklarını niçin d ü ş ü n d ü ğ ü m
açık hale geliyor. Ç ü n k ü d ü ş ü n c e bir tür dildir. Ç ü n k ü elbette
d ü ş ü n c e d e ö n e r m e n i n bir mantıksal resmidir ve b u yüzden
kesinlikle bir tür önermedir.

19.9.16.
İnsanoğlu her z a m a n simplex sigillum veri" ilkesinin geçerli
olduğu bir b i l i m aradı. [Krş., 5.4541]

(Lat.) "Yalınlık doğmiuğun mührüdür" (ç.n.).


101
Düzenli ya da düzensiz bir dünya olamaz, böylece d ü n y a m ı z m
düzenli olduğu söylenemez. H e r olanaklı dünyada, k a r m a k a n ş ı k
olsa bile bir d ü z e n vardır, tıpkı u z a m d a da n o k t a l a n n düzenli ya
da düzensiz dağılımlarının olmaması, a m a n o k t a l a n n her
dağılımının düzenli olması gibi.
(Bu değini, bir d ü ş ü n c e için tek malzemedir)
Sanat bir ifade türüdür.
Güzel sanat t a m ifadedir.

7.10.16.
Sanat eseri sub specie aetemitatis** görülen nesnedir; ve güzel
y a ş a m sub specie aetemitatis görülen dünyadır. B u sanat ve etik
arasındaki bağlantıdır.
Nesnelere olağan bakış tarzı nesneleri sanki ortalarından görür,
sub specie aetemitatis görüş d ı ş a n d a n .
Arkaplan olarak t ü m dünyaya sahip o l d u k l a n bir tarzda.
Bu, m u h t e m e l e n b u görüşte nesnelerin u z a m ve z a m a n içinde
g ö r ü n m e k yerine, u z a m ve z a m a n ile birlikte görünmeleri midir?
H e r şey t ü m mantıksal dünyayı değiştirir, d e y i m yerindeyse,
mantıksal u z a n ı m tümünü.
(Kendini zorla kabul ettiren düşünce): sub specie aetemitatis
görülen şey, t ü m mantıksal u z a m l a birlikte görülen şeydir.

8.10.16.
Şeyler arasında bir şey olarak, her şey eşit derecede
önemsizdir; bir dünya olarak her şey eşit derecede önemlidir.
E ğ e r sobayı seyre d a l m ı ş s a m ve sonra b a n a şöyle denir: a m a
şimdi senin t ü m bildiğin sobadır, s o n u c u m gerçekten önemsiz
görünür. Ç ü n k ü bu, meseleyi, sanki b e n sobayı dünyadaki p e k çok
şey arasında bir tek şey olarak incelemişim gibi gösterir. A m a
sobayı seyre daldıysam, o b e n i m d ü n y a m d ı ve başka her şey onun
aksine renksizdi.
(Bütün hakkında iyi, a m a ayrıntıda kötü bir şey)

(Lat.) "Ezeli-ebedi bir bakışla". Deyim, Spinoza tarafından, şeylerin hep


birden, ezeli-ebedi bir bakış açısıyla kavrandığı Tannsal perspektif için
kullanılmıştır, (ç.n)
Ç ü n k ü y a l m şimdi imgesini, t ü m zamansal dünyadaki önemsiz
anlık r e s i m olarak ve gölgeler arasındaki gerçek d ü n y a olarak
g ö r m e k eşit b i ç i m d e olanaklıdır.

9.10.16.
A m a şimdi sonuçta etiğin dünyayla bağlantısının açık
kılınması gerekir.

12.10.16.
B i r taş, bir hayvan bedeni, bir insan b e d e n i , b e n i m b e d e n i m
hepsi aynı d ü z e y d e bulunurlar.
B u n e d e n l e , vuku bulan şeyin bir taştan ya da b e n i m
b e d e n i m d e n kaynaklanıp k a y n a k l a n m a m a s ı , n e iyi n e de kötüdür.
" Z a m a n yalnızca tek y ö n e sahiptir", anlamsız olmalı.
Yalnızca tek y ö n e sahip olmak, z a m a n ı n mantıksal bir
niteliğidir.
Ç ü n k ü eğer bir k i m s e y e yalnızca tek bir y ö n e sahip olmayı
nasıl tasarladığı sorulsaydı, şöyle diyecekti: Bir olay tekrar
edebilseydi, z a m a n tek bir yönle s m ı r l a n d m l m a y a c a k t ı .
A m a bir olayın tekrar etmesinin olanaksızlığı, bir cismin aynı
anda iki y e r d e olmasının olanaksızlığı gibi, olayın mantıksal
d o ğ a s ı n d a içerilir.
Şu doğrudur: İnsan mikro-kozmos^Mr.
B e n kendi d ü n y a m ı m . [Krş., 5.63]

15.10.16.
T a s a r l a n a m a y a n , söylenemez d e . [Krş., 5.61]
Şeyler yalnızca istencimle bağıntıları aracılığıyla " a n l a m "
kazanır.
Ç ü n k ü " H e r şey n e ise odur ve b a ş k a bir şey değildir".
Bir kavrayış: R u h u m u (karakter, istenç) fizyonomimden
çıkardığım gibi, her şeyin ruhunu da (istenç) öylece
fizyonomisinden çıkarabilirim.
A m a r u h u m u f i z y o n o m i m d e n çıkarabilir m i y i m ?
B u bağıntı salt empirik m i d i r ?
B e d e n i m gerçekten herhangi bir şey ifade eder m i ?
O n u n kendisi bir şeyin içsel bir ifadesi midir?
Örneğin, öfkeli bir yüz k e n d i n d e mi öfkelidir, yoksa yalnızca
empirik olarak kötü huyla ilişkili olduğu için m i ?
A m a bu nedensel bağın asla bir b a ğ olmadığı açıktır. [Krş.,
5.136]
Şimdi, (psiko-fiziksel kavrayışın sonucu olarak) karakterimin
yalnızca bedenimin ya da b e y n i m i n yapısında ifade bulduğu ve
dünyanın t ü m geri kalaiıınm yapısında bulmadığı doğru m u d u r ?
Bu, dikkat çekici bir noktayı içeriyor.
O z a m a n r u h u m yani ruh ve dünya arasında gerçekten
paralelizm vardır.
Yalnızca yılanın, arslanm r u h u n u n senin ruhun olduğunu
hatırla. Ç ü n k ü genelde ruhu tanıman yalnızca kendinden dolayıdır.
Şimdi soru, elbette bir yılana t a m bu ruhu neden verdiğimdir.
V e b u n u n yanıtı yalnızca psiko-fiziksel paralelizmde yatabilir:
E ğ e r yılan gibi b a k a c a k ve o n u n yaptığını yapacak olsaydım, o
z a m a n şu ve şu olurdum.
A y n ı durum, fil, sinek ve yabanarısı için d e geçerlidir.
A m a b u r a d a da, b e d e n i m i n y a b a n a n s ı n m k i y l e ve yılanmkiyle
aynı d ü z e y d e olup olmadığı sorusu ortaya çıkar (ve kesinlikle
öyledir), şöyle ki, n e y a b a n a n s m m k i n d e n benimkini, n e de
b e n i m k i n d e n y a b a n a r ı s m m k i n i çıkaramam.
İnsanların eskiden beri n e d e n t ü m dünya için ortak tek bir ruh
o l d u ğ u n a inanmadıkları bilmecesinin ç ö z ü m ü bu m u d u r ?
V e bu durumda, elbette o aynı z a m a n d a cansız şeyler için de
ortak olacaktır.
Gittiğim yol şudur: İdealizm insanları biricik olarak dünyadan
seçip ayırır, solipsizm yalnızca beni seçip ayırır ve sonuçta b e n i m
de dünyanın geri kalanına ait o l d u ğ u m u g ö r ü r ü m ve böylece bir
y a n d a n geriye hiçbir şey k a l m a z ve diğer yandan biricik olarak
dünya kalır. B u yolla, eğer iyice düşünülürse, idealizm realizme
götürür. [Krş., 5.64]

17.10.16.
V e bu a n l a m d a t ü m d ü n y a için ortak olan istençten de söz
edebilirim.

You might also like