Professional Documents
Culture Documents
ŞİRK
ŞİRK
ŞİRK
¬v[¬&ÅI7!ö¬w´W²&ÅI7!ö¬yÁV7!ö¬v²K¬"
w[¬Q«B²K«9ö¬y¬"ö«—
«w[¬Q«W²%«!ö¬y¬A²E«.ö«—ö¬y¬7³!ö|«V«2ö«—
ö¯fÅW«E8ö_«9¬G±¬[«,ö|«V«2ö•«ŸÅK7!ö«—ö-
œ«ŸÅM7!ö«—ö«w[¬W«7@«Q²7!
ö±¬Æ«*ö¬yÁV¬7öf²W«E²7«!
ŞİRK
Allah’a ortak koşmak ki en büyük bir zulümdür ve Allah’ı inkârdır. Şirkin envaı vardır. Mesela:
tabiat şirki, esbab şirki, gizli şirk gibi şirkler var.
“Meselâ: Felsefeye temas eden bazı cümleler, “Mürur-u zamanla kabuk bağlamış,
sonra toprağa inkılab etmiş, sonra nebatat husule gelmiş, sonra hayvanat vücuda gelmiş” gibi
tabirler, icad ve hilkat-i İlahî noktasında felsefîdir ki, Risale-i Nur’un san’at ve icad-ı İlahî
cihetindeki beyanatına münasib düşmüyor.” E:176
Evet, “Hubb-u cahtan gelen şöhretperestlik saikasıyla ve şan ü şeref perdesi altında
teveccüh-ü ammeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve
nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi “şirk-i hafî”
tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlası zedeler.” L:165
Keza, “İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin
mesaisine terettüb eden hasenatı intac eden semeratı, bir şahsa isnad ve ona malederler. Bu
zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünki bir cemaatin cüz-i ihtiyarisiyle kesbettikleri mahsulatı
bir şahsa atfetmek, o şahsın icad derecesinde hârikulâde bir kudrete malik olduğuna delalet
eder. Hatta eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilaheleri, böyle zalimane tasavvurat-ı şeytaniyenin
mahsulüdür.” Ms:87
“Enaniyetten neş’et eden şirk-i hafi katılaştığı zaman, esbab şirkine inkılab eder. Bu
da devam ederse, küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, ta’tile yani Hâliksızlığa incirar
eder.” Ms:185
“Madem hakikat budur. Ve madem herşey nihayet derecede hem kıymetdar, hem
san’atlı, hem manidar, hem kuvvetli görünüyor, gözümüzle görüyoruz. Elbette tevhid
yolundan başka yol yoktur ve olamaz. Eğer olsa, bütün mevcudatı değiştirmek ve dünyayı
ademe boşaltıp, yeniden ehemmiyetsiz müzahrefatla doldurmak lâzım gelecek. Tâ ki, şirke
yol açılabilsin.” Ş:26
Ve keza “Kelime-i Tevhid’in tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylere
bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği
mahbublardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zatta bulunan hasse ve latifelerin ayrı
ayrı tevhidlerin olduğuna işaret olduğu gibi; onların da onlara münasib şerikleriyle olan
alâkalarını kesmek içindir.” Ms:88
Hem “Şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemâlatına ve ulvi hukuklarına ve kudsi
hakikatlarına bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve
semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anasır ittifak edip, kavm-i Nuh
(Aleyhisselâm) ve Âd ve Semud ve Firavun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor. (67:8)
ŞİRK 2
“Ve ekseri Allah’a iman etmez, ancak müşrik olarak ederler. Uluhiyeti büsbütün
nefy ü inkâr etmeseler de, açık veya gizli bir şirk karıştırmadan Allah’a da inanmazlar. Halis
tevhid ile iman etmez, Allah’dan başkasına da ma’budluk payesi verir, masivaya
taparlar.”(Elmalı Tefsir: sh. 2932)
İnandığı gibi hareket etmeyiş, iki yüzlülük etmek. İbadeti ve beğenilen iyi şeyleri,
gösteriş ve kendini beğendirmek için yapmak gibi riya sayılan tavır ve hareketlere, Keşf-ül
Hafa, hadis no:1401 de, şirk-i asgar deniyor.
Hz. Lokman’ın oğluna birinci nasihatı, Allah’a şirk koşmamaktır. Şirk, avamî bir anlayışta
olduğu gibi, yalnız Allah’tan başka ilahları kabul etmek değildir. Bu tarz bir şirk, daha çok geçmiş
asırlarda yaygındı. Şimdi ise müsbet ilim perdesi altında, icadı esbaba ve tabiata isnad etmek şeklinde
tezahür eden bir şirk çeşidi vardır ki; hayat ve dünya hâdiselerinin izahı hep buna istinad ettirilmektedir.
Kur’anda “Hiçbir şeyi Allah’a şerik yapmayınız” mealinde olan (4:36) (6:151) ve emsali
âyetlerde; uluhiyette şirk koşmaktan başka, rububiyette, icadatta da tabiat ve esbab şirkleri, hatta
Allah’ın gönderdiği ahkâm ile beşerdeki hâkimiyetini ilga ederek şahıs veya zümre hâkimiyeti
şirklerine kadar şirkin çok nevileri olduğu hatırlatılarak mü’minler ikaz edilir.
Evet, tabiat ve esbab şirki, müsbet ilim ve fen namı altında gizlenebildiğinden, çok kimseler
aldanabilmekte ve farkına varmamaktadırlar. Nitekim bir rivayette mealen: “Şirk, ümmetimde, düz
taşta karanlık gecede karıncaların gezinişinden daha gizlidir” diye ümmet ikaz edilmiştir.
(Ramüz-ül Ehadis. Sh. 215)
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kur’an okur, ibadete çalışırlar ve
ehl-i bid’atla da meşgul olurlar. Lâkin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve
ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör deccalin
avanesi olacaklardır.” 1
Diğer bir rivayet de mealen şöyledir: “İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, adamın imanı
soyulur da haberi olmaz. Halbuki o, gömleğinin soyulduğu gibi soyulmuştur.2 ” İpa 3884/1.p
Mekteblerde okutulan derslerde mevhum tabiat kanunlarını hakiki müessirmiş gibi gösteren bir
tarz-ı ifade kullanılması da, masum gençlerin dimağlarına ve ruhlarına -haberleri olmadan-
esbabperestlik ve tabiatperestlik şirkini telkin eder. Çocuklarından mesul olan ebeveyn, bu manevi
tehlikeye karşı ciddi olarak tedbirleri almaları lazımdır.
1 R.E. shfa:504
2 R.E. shfa:503