Professional Documents
Culture Documents
Cumhuriyet Döneminde Din Siyaset Iliskisi (1923-1947)
Cumhuriyet Döneminde Din Siyaset Iliskisi (1923-1947)
Cumhuriyet Döneminde Din Siyaset Iliskisi (1923-1947)
23 Nisan 1920 Cuma günü, Cuma namazindan sonra Hatm-i Serifler Buhari Kirâatleri ve dualarla
Ankara’da açilan 1. Büyük Millet Meclisi, “Seriati ve hilafet makamini korumayi” bir vazife olarak
üstlenir. (1)
Fakat aradan iki yil geçmeden “Monarsi’den Cumhuriyete” geçisin ilk önemli belirtisi olarak
Meclis’te saltanatin kaldirilmasi tartismalari baslar.
Söz konusu tartismalarda, toplumda, özellikle de Istanbul’da güçlü bir tepki görülür. Buna karsin
Meclis’te konuya iliskin tartismalarda ayni oranda bir tepki ve reaksiyona rastlanmaz.
Saltanatla ilgili Meclis’te uzun müzakereler yapilir. Bu müzakereler neticesinde bazi din adamlari
tarafindan; Cumhuriyetin ve millî devletin Islâmiyete aykiri olmadigi, saltanatin ise, Islâmiyetle
bagdasmadigi görüsü ileri sürülür. (2). Buna karsin saltanatin kaldirilmasina bazi din adamlari da
siddetle karsi çikar:
“Saltanatin kaldirilmasina karsi” en güçlü tepki ise, sükrü Hoca ile Lütfi Fikri Bey tarafindan
gösterilmistir. MehmetSükrü Hoca’ya göre saltanatin kaldirilmasi mümkün olsa bile durum
degismez. Türkiye yine bir Islâm ülkesidir. Meclis’le halife arasinda bir ayrim söz konusu olamaz.
Siyasal kudreti olmayan halife düsünülemiyecegine göre, “Meclis Halife’nin, Halife Meclisi’ndir.”
Halifelik, Seriata göre “hükümet etmek” anlamina geldigine göre, hilafetin siyasal güçten
arindirilmasi Islâm’in bölünmesi demektir ve “hükümetsiz, istiklâlsiz, hürriyetsiz bir halife olamaz.”
Bu nedenle Millet Meclisi’nin doga baskaninin halife olmasi gerekir; Meclis’in çikaracagi yasalarin
Halife tarafindan Seriat adina denetlenmesi ve onanmasi zorunludur. Bu onamayi almayan yasa
Ser’an geçerli sayilmayacaktir. (3)
Mesrutiyet yanlisi Lütfi Fikri Bey de, bazi temel konularda farkli düsündügü Sükrü Hoca ile
“Saltanat” konusunda birlesir:
“Osmanli Saltanati’nin “Sadik bendesi” olan Lütfi Fikri, saltanati kaldirmanin “reissiz” bir hükümet
biçimini kabul etmek anlamina gelecegi kanisindadir. Mesrutiyetin felaketi, saltanattan degil,
“Ihtilal” hükümetlerinden gelmistir. Sorumlu, Ittihad ve Terakki Firkasi ve özellikle de
TalatPasa’dir.Saltanatin kaldirilip, yetkilerinin tümden Meclis’e verilmesi, Meclis’i “evet
efendimciler” haline getirebilecek bir kisinin tüm devlete egemen olmasi sonucunu
dogurabilecektir.TBMM olaganüstü dönemin meclisidir, saltanati kaldirilip, yeni bir siyasal
biçimlenmeye gitmek yetkisi de yoktur. Saltanat, ancak halk oyuyla kaldirilabilir; saltanatin
kaldirilmasina yönelik Meclis karari, halkin karari degildir. Bu açidan konu “halk referandumu”na
götürülmelidir. (4)”.
Sükrü Hoca’nin ve Lütfi Fikri Bey’in bu görüslerine, Siirt Mebusu Hulki Bey, Mus Mebusu
IlyasSami Efendi ve Antalya Mebusu Rasih Efendi karsi çikmislardir.Bu mebuslar, Hoca Sükrü’yü
muhatap alarak yazdiklari “Reddiye”de, Türkiye’nin bir “reis”e ihtiyaci bulunmadigi, adi ister kral,
ister padisah, ister Cumhurreisi olsun, kimsenin otoritesine giremiyecegini savunmuslardir.
Meclis’te uzun müzakerelerden sonra saltanatin hilafetten ayrilarak kaldirilmasi asamasina
gelindiginde, Mustafa Kemal söz alip masanin üzerine çikar, saltanatin kaldirilacagini belirtir ve su
ifadeleri kullanir:
“Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafik olur. Aksi
taktirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktir. Fakat ihtimal bazi kafalar kesilecektir...
(5).”
Mustafa Kemal’in bu konusmasindan sonra yasa tasarisi Meclis’in oyuna sunulur ve muhalif
olanlarin itiraz dolu seslerine aldirilmadan saltanatin kaldirilmasina karar verilir (1 Kasim 1922).
Dipnotlar:
1- Bkz. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk-Söylev, C.1. TTKY, Ankara 1987, s. 576
2- Bkz. Kemal Karpat, “Türkiye (Cumhuriyet Devri)”, Islâm Ansiklopedisi (MEB), C.XII, MEBY.,
Istanbul 1988, s. 394
3- Bkz. Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Yayinlari, Istanbul, ts., S.472.
4- A.g.e., s. 472.
5- Sükrü Karatepe, Darbeler, Anayasalar ve Modernlesme, Iz Yayincilik, Istanbul 1993, s. 156.
(II)
“Saltanatin kaldirilmasi, lâik siyasal iktidar düzenine geçisin de ilk asamasi olarak kabul edilmelidir.
Osmanli’nin kuramsal olarak, siyasal ve dinsel iktidari kaynastiran siyasal iktidar düzeni, saltanatin
kaldirilmasi ile ilk kez bölünmekte, dinsel iktidar varligini sürdürse bile, -saltanatin kaldirilmasiyla-
siyasal gücünü yitirmis olmaktadir. (1)”
1 Kasim 1922’de saltanatin ilgasi kararinin alinmasindan sonra bir süre daha iç ve dis politik
nedenler sebebiyle Halifeligin devamina müsaade edilmis ve bu süreçte Türkiye’de seküler
baglamda yapilacak köklü degisimlere “zemin teskil etmesi için” “Firka” kurma girisimi baslatilmis
ve söz konusu firka, “Halk Firkasi” namiyla 23 Ekim 1923’te tesekkül etmistir. (2)
“1923’ten 1945’e kadar Türkiye’de bütün reformlara ve siyasi hareketlere Halk Partisi öncülük
etmistir. (3)” Çünkü bahsettigimiz bu dönemde Halk Partisi kendisini bütün milletin temsilcisi
saymis ve bir hükümet organi gibi hareket etmistir.
“Saltanatin kaldirilmasi ve hilafetin alikonulmasi ise, devlet baskanliginda tehlikeli bir belirsizlik
yaratmisti. Meclis’te ve disinda Halifenin sahsinda mesru hükümdari ve devlet baskanini -bir çesit
mesruti hükümdar ve özellikle dinin savunucusu- gören bir çok kimseler vardi. Ama Mustafa
Kemal’in fikirleri baskaydi. (4)”
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk ilk Cumhurbaskani seçildi. Bu
seçimle birlikte “Halifelik” islevsiz bir hale geldi. Böylelikle “Hilafetin kaldirilmasi noktasinda ilk adim
atilmis oldu. Sira hilafetin ilgasiyla neticenecek ikinci adimin atilmasina gelmisti. Fakat bu süreçte
Meclis’te Halk Firkasi iktidarina karsi ciddi bir muhalefet hareketi vardi ve “bu muhalefetin
dayandigi fikirler, genis çapta Birinci Büyük Millet Meclisi’ndeki ikinci grupta hakim olan fikirlere
benzemekte, destegini ise, bazi din adamlarinin önderlik ettigi tabakalar içinde bulmakta idi.
Saltanatin ilgasi ile ortaya çikan devlet baskanligi sorunu, tahmin edilemeyecek bir sekilde
geliserek Mustafa Kemal Pasa’nin liderligini tehdit eder bir durum yaratmisti. Karahisar Mebusu
Sükrü Hoca “Hilafet-i Islâmiye ve Büyük Millet Meclisi” baslikli bir risale yayimlayarak, Islâmî
esaslara göre devlet baskanliginin Halifeye ait oldugunu uzun uzadiya savunmus (*) ve bir hayli de
etkili olmustu. Halife’nin, devlet baskani olmasi demek, saltanatin tekrar canlanmasi anlamini
tasimakta idi. (5)
Hilâfet üzerindeki tartismalar, Türkiye sinirlarinin çok ötesinde bile yogun bir ilgi uyandirdi.
Özellikle de Hintli Müslümanlarin Hilâfete olan ilgisi tartismayi daha da yogunlastirdi.
———————