Professional Documents
Culture Documents
JAMES MARSHALL'IN 5 İLKESİ
JAMES MARSHALL'IN 5 İLKESİ
JAMES MARSHALL'IN 5 İLKESİ
anlamanız gereken ilk ve birinci ilke farkındalık ilkesidir. İnsanların çoğu hiçbir
şeylerinin farkında değildir. Postürlerinin (duruşlarının), nefes alıp
verişlerinin, insanlarla konuşurken kurdukları fiziksel mesafelerinin (çok yakın ya
da çok uzak durmak), seslerinin tonunun-volümünün, kişisel hijyenlerinin,
stillerinin ve diğer başka şeylerinin!
Bir kadınla, özellikle güzel bir kadınla etkileşime girmeden önce ya da etkileşim
halinde kafanız bir türlü susmak bilmez, aklınıza bir sürü düşünceler gelir ki bu
düşüncelerin çoğu olumsuz ve korkunç şeylerdir. Ya beni beğenmezse, ya suratıma
tokadı yapıştırırsa, ya polisi ararsa, ya sapık var diye çığlık atar da erkek
arkadaşı ya da etraftakiler gelip beni beyzbol sopasıyla döverse, ya hata yaparsam,
ya ne diyeceğimi bilemezsem, keşke bunu demeseydim, bir sonraki cümlem ne olacak,
konuşma kötü gidiyor numarasını istemesem mi acaba vs vs vs. Bunların hepsi geçmişe
ve geleceğe dair şeylerdir ve şu anın, şimdinin realitesiyle hiçbir ilgileri
yoktur. Ancak gel gör ki zihin devamlı bunları düşünür hatta zihin bunları
düşündüğünü de düşünür ve işi katmer katmer karmaşıklaştırır. En kötüsü de siz
kafanızda bu zihinsel kavgayla cebelleşirken o anda önünüzde duran kadının
tepkilerinin, hislerinin, tavırlarının ve size gönderdiği olumlu veya olumsuz
sinyallerin farkında olamazsınız.
Sokakta gördüğünüz bir yabancıyla özellikle de güzel bir kadınla tanışmanız konfor
alanınızdan çıkmanızı gerektirir. Konfor alanından çıktığınızda da bilinçaltınız bu
durumu bir tehlike olarak algılar ve zihin korku senaryoları üretmeye başlar (çünkü
sizi korumak ister). Özel kuvvetlerde askerlik yapan adamlarla çalıştım. Özel
kuvvet ne demek biliyorsunuz. Bu adamlar düşman bölgesine girip çatışan ve insan
öldüren ve öldürülme tehlikesiyle yüz yüze gelen adamlar. Ve bu adamlar konu
kadınlara yaklaşmaya ve onlarla konuşmaya gelince ödleri patlıyordu. Günlük hayatta
karşılaştığımız bir başka korkunç tehlike de trafiktir. Tonlarca ağırlığındaki
demir yığınlarının arasından her gün geçmemize ve her gün kaza haberleri görmemize
rağmen bunu neredeyse hiç sorun etmeyiz ve geçmeye devam ederiz. Ancak konu
kadınlara yaklaşmaya gelince kitlenip kalıyoruz. Peki sizce tanımadığınız bir
kadına yaklaştığınızda en kötü ne olabilir? Kendim, koçlarım ve öğrencilerim bugüne
kadar binlerce kadına yaklaştık ve en kötü senaryonun ne olacağını tespit edecek
kadar tecrübemiz oldu. Size en kötü senaryonun ne olduğunu söyleyeyim. Kızın “Defol
git başımdan” deyip yoluna devam etmesi. Ki bu durum da gerçekten küstah bir kıza
denk gelirseniz olacak olan şeydir. Bundan daha kötü bir durum yaşamadık. Aslına
bakarsanız bundan daha kötüsü kızın sizi görmezden gelmesi ve yoluna devam
etmesidir. Çünkü siz onlardan korkuyorsunuz ancak onlar sizden daha fazla
korkuyorlar. O halde olasılıkları tartalım; En kötü senaryo: “Defol git başımdan!”
ya da görülmemek, en iyi senaryo: Arzuladığınız bir kadınla arzuladığınız türde bir
ilişki!
Bu işin çözümü için sizi kandıran kafanızdan çıkmayı öğrenmeniz gerekiyor.
Kafanızdan çıkabilmenin tek yolu ise bedeninize girmektir. Bedeninize girmek demek,
beş duyunuzdan herhangi birini, birden fazlasını ya da yapabiliyorsanız beşini
birden şimdinin aktif farkındalığına getirmek demektir. Size pratik bir örnek
sunayım:
İşitme Duyusu Meditasyonu: 10 dakika boyunca gözlerinizi kapatın ve bütün
farkındalığınızı etrafınızdaki seslere odaklayın. Bu on dakika boyunca aşırı
düşünen kafanızdan çıkıp bedeninize (duyularınız vasıtasıyla) girerek etrafınızdaki
sesleri dinleyin ve bütün dikkatinizi onlara verin. Bunu yaparken zihniniz araya
girmeye çalışacak, sesleri analiz etmeye başlayacak, seslerden anlam çıkarmaya
çalışacak. Bunlar olduğunda tepki göstermeyin (unutmayın meditasyonun amacı
farkındalık ve tepkisizlikti) ve sakince geri dönün ve sesleri sadece dinleyin.
Unutmayın bu meditasyondaki amaç etrafınızda hangi sesler olduğunu öğrenmek değil,
onları sadece dinlemek ve sadece işitme duyunuzu deneyimlemek yani bedeninizde
kalmak. İsterseniz farkındalığınızı sesten sese taşıyabilirsiniz.
Not: Arkadaşlar James Marshall’ın Marshall Meditation System adında 6 haftalık bir
eğitim serisi var ve tamamen bu farkındalık üzerine pratik eğitimlere odaklanıyor.
Bu set için ayrı bir konu açtım. Buradan ulaşabilirsiniz.
(bu küçük egzersizden sonra Marshall konuşmaya devam ediyor)
1. Mutfak Zen’i: Günlük hayatta evinizde devamlı olarak yaptığınız, yaparken çok
fazla düşünmediğiniz işleri; mesela bardağa su/çay vs doldurup içmek, yemek yemek,
tuvalete gitmek, banyo yapmak, evde yürümek vs gibi işleri bir düşünün. Bu tür
işleri genelde otomatik olarak yaparsınız ve üzerine çok fazla düşünmezsiniz.
Bunlara kısaca günlük rutinleriniz diyelim. Bu günlük rutinleriniz içsel
farkındalık meditasyonu yapmak için mükemmel zamanlardır. Günlük herhangi bir
rutini uygularken bedeninizin hangi parçasını o işte kullanıyorsanız onlar üzerine
farkındalık meditasyonu yapabilirsiniz. Örneğin yemek yiyorsanız elleriniz ve
ağzınız vasıtasıyla aslında dokunma ve tatma duyunuzu aktif bir şekilde
kullanıyorsunuz demektir. Bu duyularınız üzerine meditasyon yapabilirsiniz. Ya da
evinizde herhangi bir şeyi yapmaya giderken yürüme esnasında ayaklarınızın altının
zeminle temas ettiği anlarda veya öylesine otururken yahut uzanırken postürünüzün
ne tur durumda olduğuna dair yahut da oda sıcaklığını teninizde hissetmeye dair
meditasyonlar yapabilirsiniz. Bu meditasyonları siz kendi durumunuza göre
geliştirebilirsiniz. (31 çekerken de yapın erken boşalmayı önler)
3. Duyu Odağı: Bu da Mutfak Zen’ine benzer bir uygulamadır ancak bunu dışarda
yapacağız. Beş duyumuzdan bir tanesini seçeceğiz ve onun üzerine meditasyon
yapacağız. Sadece kuş ya da araba seslerine odaklanmak, sadece rüzgarın derecesine
ya da havanın sıcaklığına odaklanmak, sadece yeşil renklere yahut spesifik bir
geometrik şekle (üçgen, kare, daire vs.) odaklanmak gibi şeyler olacak. Unutmayın
yaptığımız bütün meditasyonların temel amacı kafamızdan çıkarak bedenimize girmek,
şu anda kalmak, şu ana duyarlı ve şu anın farkında olmak.
İnsanları Gözlemleme: Dışarı çık, rahat bir yere otur, çayını kahveni eline al ve
insanları (özellikle güzel kızları) gözlemle (SFK). Onlar hakkında tahminler yürüt
ve yaratıcı ol. İleri gitmekten çekinme, hayal gücünü kullan. Ondan edindiğin
bilgilerle onun hikayesini yaz (nasıl bir kişiliği var, nereli, eğitim geçmişi ne,
hayalleri neler vs.)
Let Me Guess (Acaba Sen...): Sosyal çevrendeki insanlara (ya da başladıysan,
yaklaştığın kızlara) onlar hakkında yürüttüğün tahminleri söyle ve
geribildirimlerine dikkat et. Yanlış bile tahmin etmiş olsan sorun değil çünkü
onlar sana doğrusunu söyleyecekler ve bu seni daha da geliştirecek.
Hi and Wait: Eğer çoktan sokakta gördüğün kızlara yaklaşmaya başladıysan ilk
tanışma esnasında merhaba de ve bir-iki saniye bekle. Merhabana nasıl bir tavırla
karşılık verdiklerine bak ve çerçeveni ona göre kalibre et (Pre-frame).
Not: Pre-frame (önçerçeve), doğal oyunda kıza yaklaşma sebebinizi açıklamadan önce
yaptığınız bir çerçevelemedir. Kız merhabanıza gayet açık ve dostane bir şekilde
karşılık verdiyse önçerçeveye gerek yoktur. Direk konuya girebilirsiniz. Eğer
merhabanıza tereddütlü bir karşılık aldıysanız ki çoğu zaman bu olur, önçerçevenizi
kullanın. Sokakta insanlara yaklaşan insan tipleri az çok bellidir; satıcılar,
dilenciler, adres soranlar vs. “merak etme satıcı değilim” diyebilirsiniz.
Bir de sokakta bir yabancıya yaklaşmak özünde tuhaf bir durumdur. Bu tuhaflığı
gidermek için de “biliyorum böyle bir anda gelip merhaba demek biraz tuhaf ama...”
gibi bir pre-frame kullanıp asıl konuya girebilirsiniz.
İçsel farkındalığın mottosu “Kafandan çık, bedenine gir” idi. Dışsal farkındalığın
mottosu ise “Bedeninden çık, başkasının bedenine gir (yani kendini onların
bedeninde tecrübe et [empati])” dir. Dışsal farkındalık, ilk tanışma esnasındaki o
garip anın üstesinden gelmek ve sonraki etkileşimlerinizde daha farkında ve uyanık
olmanızı sağlamak ve sizi insanlarla iletişim ve etkileşim konusunda çok güçlü
kılmak için var.
İkinci ilkemiz niyet ilkesidir. Niyet, sizin bir kadına yaklaşma sebebinizdir. Yani
o kıza hangi niyetle yaklaşıyorsunuz sorusunun cevabıdır. Eğer farkındalık ilkesini
iyi bir şekilde kavrayıp özümseyemezseniz, kıza niyetinizi iyi bir şekilde
yansıtamazsınız. Çünkü eğer kafanız meşgulse ve odaklanamazsanız niyetinizi ifade
edemeyeceksiniz. Farkındalıkta kafanızdan çıkıp bedeninize girerek temelde içinizde
bir sakinlik ve boşluk yaratmış olursunuz. Bu boşluk bir şeylerle doldurulma
potansiyeli olan bir boşluktur. Bu boşluğu bir enerjiyle şarj edip karşınızdaki
insana çok güçlü bir şekilde yansıtabilirsiniz. Ki bir kız söz konusu olduğunda
içinize dolduracağınız bu enerji cinsel enerjidir. Ben arzuladığım bir kadının
gözlerine baktığımda o kadın çok net bir şekilde onunla yatmak istediğimi anlar. O
an ne söylediğimin önemi yoktur. Bu bizi Direkt Oyun vs Dolaylı Oyun konseptine
götürür. Direkt Oyun ile Dolaylı Oyun arasındaki farkın, ne söylediğinizle bir
ilgisi yoktur yahut çok az ilgisi vardır. Mesela bir kızın yanına gidip ona “bir
sonraki tren saat kaçta geliyor?” diye sorabilirim ki bu teorik olarak dolaylı
oyundur; ancak niyetimi ona o kadar net yansıtırım ki, kurduğum cümlenin gerçek
anlamı “Seninle yatmak istiyorum” olur. Yahut da bir kıza gidip “Merhaba, seni az
önce yanımdan geçerken gördüm ve harika görünüyordun. Ben de gelip tanışmak
istedim. Adın ne?” derim ki bu da teorik olarak direkt oyundur; ancak arkasında
net, güçlü ve kesin bir niyet yoktur.
Şarj et-hisset-yansıt! Çoğu erkek bunu yapmıyor. Niyetleri genelde “gidip yaklaşma
pratiği yapayım” ya da “günde 10 kıza yaklaşayım” ya da “şimdi set zamanı” gibi
niyetlerle yaklaşıyorlar. “Günde 10 kıza yaklaşayım”, “Bu gece 5 kıza set açayım”
gibi niyetlerle yaptığın oyun pratikleri seni sadece set makinesine çevirir. Böyle
bir niyetle kızla etkileşim halindeyken bir an önce bunu halledip bir sonraki kıza
geçme planları yaparsın. Ve bu senin içsel gelişimine katkı sağlamaz. Bir kıza
yaklaşma pratiği yapmak niyetiyle yaklaşmamalısın. Ben gün içinde çok az kadına
yaklaşıyorum ve gerçekten kadın standartlarımı çok yüksek tutuyorum ve o kadının
yanına %100 sonuca adanmış bir niyetle gidiyorum. Ayrıca niyetinizi dürüstçe
yansıtamazsanız korkutucu ve kıza sarkıntılık ediyor gibi görünürsünüz ve bu iyi
bir şey değildir. Daha önce söylediğim gibi niyetiniz farkındalığınıza tabidir.
Karşınızdaki kadından gelen olumlu veya olumsuz sinyallere göre niyetinizi
ayarlamanız gerekir. Dürüst niyet ile kötü niyet arasındaki fark farkındalığınıza
göre değişir. Kıza sadece niyetini yansıtan ve kızın bu konuda nasıl hissettiğini
umursamayan bir adam olmak ile niyetini gösteren ancak kızın hislerine duyarlı,
sınırlarına saygı duyan bir adam olmak arasındaki farktan bahsediyorum. Sonuç almak
istiyorsanız duyarlı olmalısınız.
Sasha ile birlikte (bkz. Sasha Daygame) Oslo’da eğittiğimiz bir çocuk vardı. Bu
işlerde tamamen yeniydi ve bu onun ilk eğitim kampıydı. İlk günde ona bir acemi
olarak kızlarla iletişime geçtiğinde yaşanabilecek şeylerle nasıl başa çıkacağını
falan öğrettik. İkinci günde ona “önümüzdeki bir saatte yaklaştığın kadınlara
sadece onları randevuya çıkarma niyetiyle yaklaşacaksın”. Yani gidip kızla
iletişime geçtiğinde ne yapacağın ve söyleyeceğin üzerine düşünmeden sadece gidip o
kızı randevuya çıkarmaya çalışacaksın dedik. Hoş bir kıza yaklaştı, tereddütlü bir
iki cümle bir şeyler söyledi, kız ona nazik ve güler yüzlü bir karşılık verdi,
sonra kıza birden “Eee, hadi yakınlarda bir yerde bir kafeye falan gidelim” deyince
kız da Oslo aksanıyla “tamam” dedi. Beş dakika sonra kafe buluşmasındalardı. Birkaç
saat önceki haliyle bu hali arasındaki tek fark niyetiydi.
Liam’ın (bkz. Liam Mcrae) bu konuda bir sürü tuhaf deneysel çalışmaları var.
Kendisi “Acaba buluştuğun bir kızı yirmi dakika içerisinde yatağa atma ihtimalin
nedir? Gidip bunu bir deneyeceğim. Bugünkü niyetim bu.” dediğini duyduğum ilk
adamdı. Bu imkansız görünüyordu. Ancak Liam bunu başardığında her zaman
anlattığımız efsanevi bir hikayeye dönüştü. O gün bunu başardı ve ondan sonra bu
tür deneylere devam etti.
Not: Arkadaşlar Liam Mcrae’nin Rapid Escalation adında bir kitabı ve yaklaşık 40 gb
boyutunda, Masculine Touch Blueprint adında bir eğitim seti var internette
bulabilirsiniz (maalesef İngilizce).
Niyetinizin gücü sonuçları değiştiren derin bir etkiye sahiptir. Bir kadının yanına
gidip onunla tanıştığınızda çok net bir niyete sahip olun. Ve niyetiniz her zaman
cinsel olmak zorunda değildir, niyetiniz ne olursa olsun önemli değil ancak çok net
ve dürüst bir niyet olmalıdır. Duygusal bağ kurmak niyetiyle de yaklaşabilirsiniz.
Ki bana göre duygusal bağ niyeti, işleri berbat etmek istemeyen biri için ideal bir
niyet türüdür.
Biliyor musunuz kızlar da bu konuda çok iyidirler. Hatta konu baştan çıkarmaysa
kızlar bizden her konuda daha iyiler. Daha önce hiç yaşadınız mı bilmiyorum ama
size ilginç bir şey söyleyeyim. Sosyal çevrenizden bir kızın mantıklı hiçbir sebep
yokken gelip size merhaba dediği anlar oldu mu? Peki aslında o kızın size teknik
tabirle set açtığını fark ettiniz mi? Eğer fark edebilirseniz kızlar bazen size
niyet yoluyla, bazen konuşma yoluyla, bazen de dokunma yoluyla bir yaklaşma
davetiyesi yollarlar. Kadınlar bunu hep yaparlar. Bir erkeği seçerler ve ona
uygularlar ancak erkeklerin çoğu bunun farkında değildir. Bir de unutmayın
kadınların bu ilgisi fazla uzun sürmez. Geribildirim alamadıklarında (yani erkek
adım atmadığında [beşinci ilke]) ilgilerini kaybedip başka şeylere geçerler.
Bir kıza yaklaştığınız her zaman kendinize “Benim bu kıza yaklaşma niyetim ne?”
diye sorun. Hissedin ve yansıtın. Ben bir kıza yaklaştığımda o kız benim için var
olan tek kızdır. Bir önceki ya da bir sonraki seti düşünmem. Sadece karşımdaki kızı
düşünürüm ve tüm varlığımla orada onunla olurum. Ve o bunu hisseder. Özel olduğunu
hisseder. Ve benim diğer kızları değil, onu seçtiğimi hisseder. Bir kadına
verebileceğiniz en büyük değer ve en doğal iltifat budur. Bu işte gerçekten iyi
olan adamların aslında yaptığı şey şudur: Açmak ve kapamak. Bu ikisi arasındaki
şeyler çok da fazla önemli değildir. Mükemmel olmak zorunda değildir. Yapacağın şey
net bir niyetle bir etkileşimi başlatmak ve onu bitirmeye çalışmak. Bu kadar.
(Buradan itibaren seyircilerden bir iki kişi Marshall’a soru soruyor ama ne
dediklerini tam duyamıyorum. İt-çek konseptiyle ve shit testle alakalı bir şeyler
soruyorlar. Marshall da shit testin aslında erkeklik testi olduğunu ve testleri
geçmek için response rule ismini verdiği kuraldan bahsediyor ki o da “Ne yaptığının
ya da ne söylediğinin önemi yok. Aslı önemli olan kızdan geleni nasıl
karşıladığındır.“ diyor. Shit testleri agresif tepkilerle karşılamak yerine sakince
karşılayıp flörte çevirebilirsin diyor. Bir de yaşadığın durum ne kadar zorluysa o
kadar iyi olduğunu çünkü kızın senin mükemmel bir insan olmadığını ancak buna
rağmen bununla baş etmeye çalıştığını gördükçe seninle daha fazla duygusal bağ
kuracağını söylüyor.)
2. Beş Niyet: Bir kızla etkileşim kurduğunuzda sahip olabileceğiniz niyet türlerini
bir düşünün. Bir kız görüyorsunuz ve onunla tanışmak istiyorsunuz. Çoğu erkeğin bu
anda kafası karışır. Niyetleri net değildir. Bazen bir niyetleri bile yoktur.
Gitmeliyim diye düşünür sadece. Bazen de birden fazla niyete sahip olur. “Bu kızı
tavlayacağım, numarasını alacağım, randevuya çıkaracağım, sevgili olacağım sonra da
yatağa atacağım” gibi çoklu bir niyete sahip olmak da doğru bir şey değildir.
Niyetinizi karmaşıklaştıracaktır. Sizin için bunu basitleştireyim.
5. Tek kelimelik İltifat: Yolda yürüyorsunuz güzel bir kız gördünüz ondan
etkilendiniz. İsterseniz içinizden isterseniz dışınızdan bu hissinizi ifade eden
tek kelimelik bir iltifat edin ve yürümeye devam edin.
Efendi erkeklerin hep başına gelen bu olayın temel sebebi, kızı etkileme ve kazanma
stratejilerinin sahtekarlık üzerine kurulu olması ve bu yüzden sonuç
alamamalarıdır. Stratejilerini değiştirmedikleri sürece de kadınları suçlamaya
devam ederler. “Kızların hepsi şeytan. Bizim gibi iyi adamları değil, sadece p*ç
erkekleri, onlara kötü davranan erkekleri seviyorlar.” derler.
Bu yüzden üçüncü ilkemiz Duygusal Etki İlkesi vardır. Kendinizin ve başka bir
insanın duygularını ortaya çıkarma ve bu duyguları aranızda paylaşabilme
kabiliyetiniz olağanüstü bir yetenektir. Ki bu yeteneğe, kadını güvende
hissettirmek ve onu yatağa atmak için sahip olmak zorundasınız. Bir kadının bir
erkekle yatmaya karar vermesinin bir sürü saçma sapan sebebi vardır. Ancak bu
sebeplerin altında şöyle bir motivasyon yatar. O adam onu cinsel olarak uyarmıştır,
o adam ona kendini özel ve biricik hissettirir, bu yüzden o da o adamı özel ve
biricik görür ve belli bir seviyede kadınla adam arasında özel bir bağ oluşmuştur.
Duygusal bağ kurabilme yeteneğiniz, onun kendini güvende hissettiği ve orada
yargılanmadığını bildiği bir yapıya sahiptir.
Maalesef konu kadınlar olduğunda hiçbir şey %100 garanti değildir. Gerçek hayatta
her bir kadın bir ötekinden farklıdır. Elbette birtakım davranış kalıpları vardır,
tekrarladıkları şeyler vardır. Ancak yine de hepsinde aynı davranışın farklı bir
varyasyonunu görürsünüz. Ayrıca senin moduna, onun moduna, aranızdaki vibe’a göre
ve diğer başka birtakım faktörlere göre de durum değişebilmektedir. Yani süreç
hiçbir zaman doğrusal ve mantıksal ilerlemez.
Evet devam edelim. Pekala, bağ kurma ve kadını tanıma stratejimiz ne olmalı.
Yapacağınız ilk şey bunu gerçekten istemelisiniz. Çünkü kendi tecrübelerime
dayanarak söylüyorum; bu işte (baştan çıkarma işinde) gerçekten iyi olan, hayatına
bir sürü kadın girip çıkan bir sürü adam tanıdım. Bir iki tanesi hariç, hepsi
kadınlara gerçekten meraklı, ilgili ve onlara hayranlık duyan adamlardı. Kadınları
gerçekten seviyorlardı. Onları anlamak istiyorlardı. Uzun zamandır bu işin
içindeyim ve benim bu işte devam etmemin sebebi de bu. Kadınlar hala gizemini
koruyor. Eğer kadınlardan, her şeyde her zaman robot gibi aynı karşılığı alsaydım,
bir yerden sonra sıkılır ve bırakırdım. Kadınlar türümüzün diğer yarısı ve bizden
faklı düşünüyor, farklı hissediyor ve farklı yaşıyorlar. Onların o feminen
varlıklarının derinliklerindeki şeyleri keşfettikçe kendi maskülen varlığımızın
derinliklerini de keşfediyoruz. O halde ilk olarak bu merakı büyütmeye ve
geliştirmeye bakın. Bu da birinci ilkemiz olan farkındalık (içsel ve dışsal)
sayesinde olacak. Öyleyse “Kadınları kazanmak için kadınlara ilgi duymak
zorundasınız.”
Peki pratik seviyede neler yapabiliriz, bir de ona bakalım. Tamam, elbette bir
kadına örneğin mesleğini sormak (tavsiye etmesem de) sorun değildir. Ancak bu küçük
bilgiyi detaylara boğmak yerine daha iyi yerlere yönlendirebiliriz. Peki diyelim ki
kadına mesleğini sorduk. Birisi bana bir örnek versin. (seyircilerden birisi
“avukat” diyor). Pekala, kızımız bir avukat. Şimdi burada ondan küçük bir bilgi
parçası aldık. Bu bilgiyi çeşitli istikametlere yönlendirebiliriz. Aslında
yönlendirebileceğimiz dört temel istikamet var:
İkinci istikamet, flört etmek: Flört etmek, özünde RPG (Role-Play Game) oyunu
gibidir. Sen erkek tarafı olarak, o da kız tarafı olarak belirli rollere bürünüp
oynarsınız. Peki burada kızımız bir avukat. Ben de suçlu rolüne bürünüp onunla
oynayabilir, şakalaşabilir ve flört edebilirim.
Üçüncü İstikamet, Meydan Okumak: (Bu konuya dördüncü ilke olan Baskı İlkesinde
detaylıca değinilecek.) Eğer meydan okumak istiyorsam, mesela “Mahkemede baskı
altında sakin kalabiliyor musun?” ya da “Bu işin stresiyle başa çıkabiliyor musun?”
ya da “Adil bir avukat mısın?” gibi kalifiye edici sorularla ona meydan
okuyabilirim.
Bir keresinde bana “Müziği gerçekten seviyor musun?” diye soran bir kız olmuştu
(Not: James Marshall eski bir yan flütçü). Soruyu bana o kadar ciddi bir niyetle
sordu ki, bir an üzerimde bir baskı hissettim ve savunma psikolojisiyle “Yani
sadece seviyorum diyemem müzik aslında bana hayatımda bla bla bla...” diye içimi
dökmeye başladım. Çünkü bana meydan okumuştu. Birine meydan okumanın arkasındaki
niyet şudur: “Sendeki bu şey benim için yeterince iyi değil. Daha fazla neyin var
hadi göster bana”dır. Ben bunu kızlara devamlı yapıyorum.
Dördüncü İstikamet, Bağ Kurmak: “Bu mesleği kendin mi seçtin?”, “Mesleğini seviyor
musun?”, “Ofis arkadaşlarınla aran nasıl?”, “Mahkeme ortamı sana kendini nasıl
hissettiriyor?” gibi sorular sorarak, konuyla olan duygusal ilişkisini
öğrenebilirim.
Unutmayın, size örnek olarak verdiğim bu cümleler bağ kurmak için teknik birer
araçtır. Önemli olan arkasındaki niyet (bağ kurmak, duygularına ulaşmak) ve ilkedir
(Duygusal Etki). Elbette teknikler kullanabilirsiniz. Elbette başkalarından
cümleler kopyalayıp kızlara bu cümleleri kurabilirsiniz. Ancak altında yatan ilkeyi
ve niyeti anlamak şartıyla. Sadece “Neden?” gibi çok basit bir soru da
sorabilirsiniz. “Neden avukatsın?” Bu da ilginç bir sorudur.
Bir kızla konuştuğunuz konuları, belli bir hedefe varmak için atılması gereken
sıralı adımlar olarak düşünmeyi bırakmalısınız. Konuştuğunuz konunun bir önemi
yoktur. Örneğin burada bu kadar anlattık, cümleler kurduk fakat diyelim ki kıza
mesleğini sorduk ama kız işi hakkında konuşmak istemiyor veya konu sıkıcı geliyor.
Başka bir konuya geçin. Başladığınız bir konuyu illa bitirmek zorunda değilsiniz.
Konu, sizin etkileşiminiz için sadece bir araçtır. Dolayısıyla bu durum bizi
spontenlik ve doğaçlama fikrine götürür. Sponten ve doğaçlamacı olmak elbette
pratik yapa yapa geliştireceğiniz bir yetenektir. Ancak sıkıcı sorular sormaya,
sıkıcı konular konuşmaya başladığınızda orada olmanızın sebebini yani niyetinizi
hatırlayın.
Bağ kurma pratiği yapmaya başlamak ve bunu geliştirmek için size çok basit bir
formül vereyim:
Sıkıcı Konular: Siyaset, hava durumu, iş hayatı, dünya gündemi gibi şeylerdir.
Sıkıcıdır.
Güvenli konular: Gezi, film, dizi, kitap, müzik, moda, tatil, aile, arkadaşlar,
evcil hayvanlar vs gibi herkesle rahatça konuşabileceğiniz konulardır. Erkeklerin
çoğunluğunun oynadığı güvenli alan burasıdır.
Riskli konular: Drama, fanteziler, seks, kötü alışkanlıklar, bağımlılıklar,
hayaller, korkular, kusurlar gibi psikanalitik konulardır. Bunlar riskli görünür
çünkü insanlar bu konular hakkında yabancılarla konuşmazlar. Ancak gel gör ki en
derin duygular buralarda yatmaktadır. Ve biz burada duygusal bağ kurmaktan söz
ediyoruz. Duygusal etki yaratmak için uyuyan duyguları uyandırmamız gerekiyor. Bunu
yapabilmek için bu konulardan herhangi birinin örtüsünü kaldırmak yeterlidir.
Erkeklerin (özellikle efendi erkeklerin) boş bıraktığı bir alandır burası. Erkekler
bu alana riskli olduğu için girmekten çekinirler. Ben size asıl neyin riskli
olduğunu söyleyeyim mi? Sıkıcı konular ve güvenli konular risklidir. Bu konular
size çok kısır ve kıt bir seks hayatını garanti eder. Asıl riskli olan budur.
Kızla bu tür riskli konuları konuşmanız şunu göstermek içindir: Kimse mükemmel
değildir. Kadınlar kusursuz prensesler değildir. Bunları saklamaya gerek yok. Kızla
böyle konuları konuşmanız, kızın yabancılarla konuşmak istemediği bu konuları
sizinle rahatça ve utanmadan konuşabileceğini ve sizin bu konularda onu
yargılamayacağınızı gösterebileceğiniz bir alan yaratır ve kızın sizin yanınızda
rahatça duygularını açabilmesini sağlar. Ve bu işte iyi olmaya başladığınızda
sadece birkaç dakika içinde bir kızla, daha önce kimseyle (çok yakın arkadaşları ve
uzun süre birlikte olduğu erkek arkadaşı hariç) kuramadığı yoğun duygusal bir bağ
yaratabilir hale gelirsiniz.
Ve asıl meselemiz, sadece bu soruları sormak değil, cevapları çok iyi dinlemektir!
Bu tür sorular sorduğumda kızın gözlerinin içine bakıyorum ve ona şu niyeti çok net
bir şekilde yansıtıyorum: “Seni dinliyorum! Bana kendini açmaktan utanma. Ve ne
söylersen söyle seni asla yargılamayacağım!” Çünkü insanlar gerçekten
dinlendiklerini hissettiklerinde kendilerini özel ve karşıdaki kişiye bağlanmış
hissederler.
Evet, basit formüle dönelim. Genel bir konuyla başlarsın ve genel bir soru
sorarsın. Güvenli konulardan bir tane soralım, mesela “Hangi tür müzikten
hoşlanırsın?” dedik. Diyelim ki “Gangsta Rap” dedi. Bu genel bilgiden özel bilgiye
geçmem gerekebilir. Çoğunlukla gerekmez ama burada gerekti diyelim ve ona “En
sevdiğin Hiphop sanatçısı kim?” diye soralım. O da “Ol' Dirty Bastard” dedi. Tamam
bilmem gereken bütün bilgi bu. Daha fazlasına ihtiyacım yok. Buna dikkat edin çünkü
diyelim ki ikiniz de hiphop’tan ve hatta ikiniz de aynı hiphopçıdan
hoşlanıyorsunuzdur ve sen “A! Ne güzel. Ortak ilgi alanlarımız var.” diye
sevinirsin ve bu konuyu sürdürmeye çalışırsın. Bu konuyu isterseniz bir saat
konuşun bu seni ona yakınlaştırmaz. Sadece ortak ilgi alanlarınız olduğu anlamına
gelir. Bu kadar. Bunu yapmamaya dikkat edin.
Evet ne dedik Genel bilgiden girdik (Hangi tür müzikten hoşlanırsın), özel bilgiye
geçtik (En sevdiğin Hiphop sanatçısı kim), buradan kişisel bilgiye geçeriz.
Kişisele geçmemizin ardındaki niyet, eğer varsa kızın konuyla ilgili kişisel
ilişkisinin ne olduğunu bulmak. “Onu sana sevdiren ne?” ya da “Biraz agresif
görünüyor. Sen de agresif bir insan mısın?” ya da “Onların yaşadığı hayat
tarzlarını seviyor musun? Sana kendini nasıl hissettiriyor?” Gördüğünüz gibi bu
soruların asıl amacı kızın bu hiphop artist ile kişisel ilişkisini ve kişisel
deneyimlerini bulmak. İşte ancak buradan sonra onun kim olduğu hakkında bir şeyler
öğrenmeye başlarız. Ve o da bunu fark eder. “Bu adam konuştuğumuz konuyla değil,
benimle ilgileniyor” der. Konunuz duygusal şarja müsait bir konu değilse atın çöpe
başka konuya geçin. Konunun ne olduğu önemli değil, önemli olan konunun onun
duygusal ve kişisel alanına girebileceğimiz bir konu olması. Hayati noktayı
kaçırmayın. Önemli olan konuştuğunuz konu değil, kızın konuyla olan kişisel bağı!
Peki diyelim ki GÖK formülüyle avukat kızımızın neden avukat olduğuna dair temel
motivasyonunu bulduk. Avukat olmuş çünkü dünyayı değiştirmek istiyor ve insanlar
arasında fikirlerin tartışılmasından ve sürtüşmeden zevk alıyor. Burada benim
yapacağım şey onun bu kişisel özelliğiyle bağ kurmak ve kendimle ilişkilendirmek.
İlla kızla hemfikir olmak ve aynı hissetmek zorunda değiliz. Sadece kızın bu
düşüncesiyle yakın bir ilişki kurabilmeye ihtiyacım var. “İlginç. Dünyaya bu gözle
bakmamıştım. Ben sorunları çözmek için tartışma ve çekişme yerine daha çok dinleme
yolunu seviyorum.” gibi bir cümle kurabiliriz. Yani illa kıza katılmak zorunda
değilsiniz, kontrast da yaratabilirsiniz. Ya da sadece ilişki kurabilirsiniz. “Ben
avukat değilim ama ailevi sorunları ya da arkadaşlar arasında çıkan sorunları
çözmekte iyi bir tartışmacı olmak çok işe yarayabiliyor. Benim de buna ihtiyacım
var.” gibi bir şey de söyleyip bununla duygusal seviyede ilişki kurabiliriz. Bunu
yapmaya başladığınızda insanlarla bağ kurma yeteneğinizi geliştirmeye
başlayacaksınız.
Bu işlere ilk başladığımda bugün X nesli dediğimiz hippi (hipster tayfa) kızlarla
aram çok iyiydi. Çünkü bir müzik grubumuz vardı, onların dilinden anlıyordum, aynı
ilgi alanlarına sahiptik. Bu yüzden müzik grubumuzun dağılmasından çok korkuyordum
çünkü grup dağılırsa bir daha kız bulamayacağımı düşünüyordum. Çünkü o takıldığım
kızların benimle müzik grubum olduğu için ve aynı ilgi alanlarına sahip olduğumuz
için takıldıklarını düşünüyordum. Aslında onların benimle ilgilenmesinin sebebi,
dillerini anlıyor ve kolaylıkla bağ kurabiliyor olmamdı. Bir noktadan sonra bunu
fark etmeye başladığımda bu niyet üzerine eğildim. Benden tamamen ayrı dünyalarda
yaşayan kızlarla nasıl bağ kuracağımı bulmaya çalıştım. Ve sonunda buldum da. Aynı
ilgi alanlarına sahip olmak zorunda değilsiniz. Çünkü genel olarak baktığınızda
insan motivasyonları oldukça evrenseldir. Herkes müzikten etkilenir, herkes ölümden
korkar, herkes hayatlarından memnun olmak ister, herkes sevilmek ister, herkes
gelişmek ve hayatlarında neler olup bittiğini anlamak ister. Evrensel motivasyonlar
sayesinde istediğiniz her insanla bağ kurabilirsiniz. Ve size anlattığım bu formülü
kullanmak, bu işe başlamak için basit ve etkili bir yol.
Efendi erkeğin (Nice Guy), hayatında istediği şeyleri elde etmek için kullandığı
temel bir stratejisi vardır: HEP İYİ OLMAK! Uyum sağlamak, kızın her fikrine
katılmak, hoş davranmak, hep veren taraf olmak, hep dinleyen taraf olmak, hep
ilgilenen taraf olmak gibi yönleri kapsar. Efendi erkek, kazanmak istediği bir
kadınla tanıştığında şöyle düşünür: “Onu memnun edecek ne varsa yapmalıyım.” Eğer
bu konuda biraz tecrübe edindiyseniz anlamışsınızdır ki bu strateji beyhude, zaman
kaybı ve çoğunlukla işe yaramayan bir stratejidir. İşe yarasa bile bu zafer sefil
bir zaferdir.
Böyle bir etkileşimde kız hiçbir şey yapmak zorunda değildir. Bütün yükü sen
sırtlanırsın. Ona enerjini harcarsın, tavsiyeler verirsin, paranı verirsin,
arkadaşlık verirsin, üzüldüğünde gelir omzunda ağlar vs. Bu kadar şey verdikten
sonra bir gün onu öpmeye çalıştığında “Naaptıını sanıyosun biz arkadaşıız!?”
cevabını alırsın. Ve öfke patlaması yaşarsın. Tıpkı kriz geçirip ofisindeki herkesi
silahla tarayan kibar beyaz yakalıya dönersin.
Bu stratejinin işe yaramamasının sebebine gelelim. Birçok sebebi var ancak dördüncü
ilkeyle ilişkili olarak şudur: Efendi erkek bir kadınla etkileşime girdiğinde
sürekli olarak kadının üzerindeki baskıyı kaldırmaya çalışır. Ona asla zorluk
çıkarmaz.
Örneğin: Kız konuşurken devamlı kafa sallar (onaylar), devamlı gülümser, dünyanın
en saçma esprisini bile yapsa devamlı güler hatta gülmemesi gereken şeylerde bile
güler, oturaklı davranamaz, kızın her fikrini onaylar, kızın her moduna uyum
sağlar, çok fazla göz teması kurmaz (niyetini gizliyor çünkü ibne), uzun süreli
fiziksel temaslarda bulunmaz. Yapıp ettiklerinin hepsi kızın üzerindeki baskıyı
hafifletir ve işleri onun için kolaylaştırır.
Baskı nedir? Baskı, içinde acilen bir şeyler yapmak zorunda hissettiğin bir
beklenti hissidir. Bazen öğrencilere gidip bir anda “Üçüncü ilke nedir? Açıkla!”
diyorum. Kendilerini birden baskı altında hissediyorlar ve üzerlerindeki bu baskıyı
hemen hafifletmiyorum, bir süre tutuyorum. Öğrencilere bunu, güç delisi bir
egomanyak olduğum için yapmıyorum. Yapıyorum çünkü öğretmen olarak benim görevim,
öğrettiklerimi anladıklarından emin olmak.
Eğer kadınlar konusunda iyi olmak istiyorsanız, onların üzerine baskı uygulamayı
öğrenmeniz gerekiyor. Onları rahatsız hissettirmelisiniz. Onlara meydan
okumalısınız. Çünkü birine baskı uyguladığınızda o kişi aniden içinde birtakım
duygular hissetmeye başlar.
İlk ve en basit olanı, sessizlik ve göz temasıdır. Erkeklerin çoğu bir kadınla
birlikteyken çok hızlı ve çok fazla konuşurlar. Sessizlikten kaçarlar. Öyleyse
yapacağın şey basit; sessizliğe izin ver ve göz teması kur. Özellikle bir soru
sorduktan sonra. Kıza soruyorum “Nelerden hoşlanırsın” kız “alışveriş yapmaktan.”
Bir iki saniye duyarsızca gözünün içine bakıyorum. Kızın bir anda kafası karışıyor
ve söylediği şeyi sorgulamaya başlıyor. Düşündüğü şey şu: “Noluyo yaa?! Yanlış bir
şey mi söyledim acaba? Düzeltmeli miyim? Ben güzel bir kızım böyle şeylerle
uğraşmamam gerekir!” Bundan sonra gevelemeye başlıyor.
Not: Bu sırada seyircilerden biri “Bu bir tür Neg gibi bir şey mi?” diye soruyor ve
Marshall şöyle cevaplıyor: “Hayır. Neg’in tam tersi bir etkiye sahip. Neg’in amacı
kızın senden yüksek olan özgüvenini yıkıp senin boktan seviyene indirmek. Bu ne
saçma bir hareket! İşe yarasa bile (ki yarayabilir) kim böyle bir zaferden mutlu
olur? Baskı ilkesi bunun tersi bir etkiye sahip.
Kız: Matematik.
Burada sessizlik ve göz temasından kaçıp hemen kızın üzerindeki baskıyı kaldırmak
için “Sen benim aradığım kızsın. Hem güzelsin, hem de zeki. Bu çok güzel.” dersem,
onu hemen ödüllendirmiş olurum. Duygusal şarj fırsatını kaçırırım. Fakat bunun
yerine üzerine baskı uygular ve durumu onun için biraz zorlaştırırsam:
Kız: Matematik.
Erkek: [Bir-iki saniye sessizlik + duyarsız göz teması] Gerçekten mi? Hiç
matematikçi gibi görünmüyorsun?
Kız bir anda suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışan biri gibi kendi beyanını savunmaya
başlar. Çünkü böyle bir durumda kaldığında (baskı uyguladığımda) yapabileceği iki
şey var. Ya kaçmak ya da benim istediğimi yapmak. Ve benim istediğimi yaptığında
onu ödüllendiriyorum. “Sen benim aradığım kızsın. Hem güzelsin, hem de zeki. Bu çok
güzel.” ve bununla üzerindeki baskıyı kaldırıyorum. Burada yaptığım şey kızın
özgüvenini düşürmek değil yükseğe çıkarmak. Ve çıktığı yükseklikte ben varım. Çünkü
o, beklentileri ve standartları olan bir adam tarafından onaylanıyor. Bir kızdan
güzellikten daha fazlasını beklerseniz size güzellikten daha fazlasını vermeye ve
senin beklentini karşılamaya çalışır.
Bu konuda her zaman öğrettiğim basit bir formül var. Soru sor-meydan oku-ödüllendir
(SMÖ). Kıza kalifiye edici (yani beklenen niteliklere sahip olup olmadığına dair)
bir soru sorarım. Eğer soruma yeterli ve güzel bir cevap vermezse (ki kızlar
kalifiye edici soruların baskısından kaçmak için genelde kısa cevaplar veriyorlar),
bu cevaplara karşı benim yansıttığım genel his “Yeterli değil!” oluyor. Ve ek bilgi
isteyerek meydan okuyorum. “Neden?, Nasıl Yani? Ne demek istiyorsun? Şunu biraz
daha anlatsana.” vs. Meydan okuma dozunu kızın küstahlık seviyesine göre
ayarlıyorum. Utangaç, nazik bir kıza yumuşak meydan okumalar yapıyorum. Ama bazen
küstah ve arsız kızlar da gelir ve sorunu küstahça geçiştirirler. Onlara daha
sertçe meydan okuyorum “Benimle kafa bulma. Ciddi ol. Ne demek istiyorsun?” vs. Ve
meydan okumama dürüstçe karşılık verdiklerinde onları mutlaka ödüllendiriyorum.
Ödüllendirmeyi sakın unutmayın. Her baskı, zamanı geldiğinde mutlaka
sonlandırılmalıdır. Dikkat edin, insanı tatmin eden her bir şey, çözüme kavuşan bir
baskıdan gelir. Her şey! Sıçmak, acıkıp yemek yemek, kısaca sende baskı oluşturan
ve sonunda rahatlatıcı bir çözüme ulaşan her şey seni tatmin eder. Devamlı baskı
yaşamak da, devamlı rahat yaşamak da doğru değildir.
Ve meydan okumayı tekrar tekrar yapmak zorunda değilsiniz. Özellikle ilk tanışmada
ben sadece bir kere uyguluyorum. Bağ kur (motivasyonunu bul), meydan oku, flört et.
Yeterli. Bunu yapmamın sebebi kıza şunu göstermek: Benim standartlarım var, bu
benim için önemli!
Bu ilke kızla erkek arasındaki güç dinamiklerini tamamen değiştiren bir özelliğe
sahip. “Lütfen bana biraz zamanını ayır. Sana kendimi kanıtlamama izin ver. Sahip
olduğum nitelikleri sana göstermeme izin ver. Nolur bana biraz seks ver.” tavrıyla
dilenen bir adam olmak var; “Tamam. Benim standartlarım var. Sen güzel bir kızsın.
Ama ben bundan daha fazlasını bekliyorum. Sana biraz zamanımı ayıracağım ve bana
güzellikten başka nelerin var göstermene izin vereceğim. Bana kendini kanıtlarsan
seni kendimle ödüllendiririm. İstemiyorsan seninle vakit kaybedecek değilim.
Seçeneklerim bol.” tavrıyla yaklaşan bir adam olmak var. Baskı uygulamalı ve
elbette uygun zamanda baskıyı kaldırmalısın. Sessizlikten kaçma, gözlerinin içine
bakmaktan kaçma, meydan okumaktan kaçma, kızın her şeyini onaylama, sana kendini
kanıtlamaya çalışmasını sağla, senin için bir şeyler yapmak zorunda hissetmesini
sağla. Bütün bu şeyler sana insan üstü bir yükseklikten bakan kıza şunu hatırlatır:
“İkimiz de insanız ve eşitiz. Birbirimize eşit derecede yatırım yapalım. Çünkü
hayatımda böyle kadınların olmasını bekliyorum. Bana beklediğimi verirsen, ben de
sana beklediğini vermek için elimden geleni yaparım. Eğer yapmazsan, ben hayatımda,
kendini prenses sanan kızları istemiyorum. Bu saçmalıkla kaybedecek zamanım yok.
Not: James “Bu ilke konusunda kafanızda soru işaretleri kaldıysa sorabilirsiniz.”
diyor ve seyircilerden biri “Sessizlik, göz kontağı ve meydan okuma baskı yaratır
dediniz. Bunun dışında vereceğiniz başka örnek var mı?” diye soruyor ve James
cevaplıyor:
Niyet seviyesinde kızla göz teması kurmak ve niyetini yansıtmak baskı yaratır.
Çünkü göz teması sadece bakmak demek değil. Düşün-hisset-yansıt. Ve göz temasını
çok uzun tutmamaya çalış çünkü unutma her baskı zamanı geldiğinde kaldırılmalıdır
ki tatminlik yaratsın. Örneğin cinsel niyetini yansıtarak kızla göz teması kurmak
cinsel tansiyonu yaratır. Bu bir yere kadar iyidir ancak fazla uzatırsan garip ve
korkutucu olmaya başlarsın.
Fiziksel seviyede neler var: Fiziksel temas vardır. Fiziksel temaslar üç gruba
ayrılır:
Sosyal temas: Sosyal çevrendeki kişilere dokunuş tarzındır. El sıkışmak, elini
arkadaşının omzuna koymak, sırtına dokunmak vs. Bunların hiçbiri kişide baskı
oluşturmaz. Tam tersine baskıyı hafifletir ve rahatlatır.
Duyusal temas: Tesadüfen olmuş gibi görünen temaslardır ve baskı yaratır. Kızlar
bunu devamlı yaparlar ve bu konuda uzmandırlar. Örneğin göğüslerini bir şekilde
size dokundurması, yanınızdan kalkarken elini dizinize dayaması, üzerinizdeki bir
şeyi göstererek dokunması, yürürken ellerinizin birbirine sürtmesi, ya da kalçasını
dokundurması vs gibi. Bilerek mi oldu tesadüfen mi oldu tam olarak anlaşılmaz
dolayısıyla baskı yaratır.
Cinsel temas: Not: Arkadaşlar cinsel teması anlatmadı. Unuttu herhalde bilmiyorum.
Buradan devam ediyor:
İşte bu yüzden kızlar için ilk öpücük bu kadar önemli. Bir kızı öpmeden önce hele
ki bu ilk öpücükse sakın öpücükten bahsetmeyin. Eğer bunu yaparsanız bütün
tansiyonu öldürürsünüz ve öpücüğün hiçbir değeri kalmaz, sonuçta batırırsınız.
Çünkü öpüşmek özünde ağızların birbirine değmesinden başka bir şey değildir. Bunu
değerli kılan şey, tansiyon, heyecan ve beklenti, yani kısaca baskı hissidir.
Geldik erkeklerin en çok sınıfta kaldığı yere. Beşinci ve son ilkeye. Ben 15
yaşındayken küçük bir kasabada yaşıyordum. Hiç kız arkadaşım olmamıştı ve
bakireydim. Yaz mevsimiydi, babamla ben büyük zengin bir çiftlikte çalışıyorduk.
Ağaç işleriyle falan uğraşıyorduk. Çiftlik sahibinin kız torunu yaz tatili için
çiftlikte kalmaya gelmişti. Kız benden iki yaş büyüktü ve harbiden hayallerimin
kızıydı. Çiftlikte onun akranı tek erkek ben olduğum için bir şekilde beraber
takılmaya başladık. Gel zaman git zaman bir gün onun odasında, onun yatağında yan
yana uzanmış doksanların o meşhur tekno müziklerinden dinliyorduk. Bir an geldi ve
kız bana “Sizin buradaki kızlar erkeklerle neler yapıyorlar?” diye sordu. “Nasıl
yani? ‘Neler yapıyorlar’dan kastın ne?” diye sordum. “Mesela böyle şeyler
yapıyorlar mı?” deyip elimi memesinin üstüne koydu. O an şaşkınlıktan elimi
çekemedim ama yaparsam bana kızar diye memesini sıkmadım sadece elim öylece
memesinin üstünde duruyordu. Resmen o an evren hayallerimin kızını önüme getirip
bana sunmuştu ama ben ne yapacağımı bilemediğim için elimi geri çektim ve “Hayır
buradaki kızlar böyle şeyler yapmıyorlar” dedim. Ondan sonra bana bir daha hiç
böyle sorular sormadı.
Aslında o an beni alıkoyan şey çok basitti: Tetiği Çekme Kararlılığına sahip
değildim. Eminim bu odadaki her erkeğin bu tür bir hikayesi vardır. Ve bunun tek
suçlusu sizsiniz. Kız tetiği çekmenizi bekliyordu ama sizin yaptığınız şey teknik
tabirle son dakika muhalefetiydi.
Kadının işi, erkeğe, değerlendireceği fırsatlar yaratmaktır. Evine giden son treni
kaçıran kızı hatırlıyor musunuz, ya bacaklarını tıraş eden kızı, hoş iç çamaşırlar
giyen kızı, size öylesine uğradığını söyleyen kızı, çıkışta ne yapacaksın diyen
kızı, imalarla ipuçları veren kızı. Ne bekliyordunuz? “Beni evine götür de
sevişelim” demesini mi?
Daha önceki derslerden birinde size söylemiştim. Bu işte gerçekten iyi olan
adamların aslında yaptığı şey şudur: Açmak ve kapamak. Bu kadar! Kapanışa odaklanan
adamlar, içeride oyalanan adamlardan daha hızlı sonuçlar alırlar. Bütün
başarılarınızın ardında, tetiği çektiğiniz riskli karar anları yatar.
İlişkilerinizde bu anlar olacak. İçine girmek istediğiniz ama neyle
karşılaşacağınızı bilemediğiniz durumlar. Mesela ilk öpücük gibi. Bu tür adımları
asla kızlardan beklemeyin. Beklerseniz olmayacak. Bir sürü fırsatı kaçıracaksınız.
Bunu acı yollardan öğrendim. Aklım başıma geldikten sonra böyle bir fırsatla
karşılaştığım her an acemi bile olsam denedim. Dudağından öpeceğim diye dişlerini
öptüğüm oldu, yatağa götürmeyi denediğimde “Ne yaptığını sanıyorsun? Yok artık!”
diyenler oldu, kucağımda taşımak için tutup kaldırdığımda “Ne yapıyorsun? İndir
beni.” diyenler oldu. Ama demeyenler de oldu! Ve bu işte gittikçe iyi olmaya
başladım.
Demem o ki, son ilkemiz çok basit. Koduğumun tetiğini çek! Beklersen kaybedeceksin.
Bu iş sizin işiniz. Kızla tanışmak sizin işiniz, numara istemek sizin işiniz, ilk
öpücük sizin işiniz, elinden tutup odaya götürmek sizin işiniz, bu konuda onu rahat
ve güvende hissettirmek sizin işiniz, kondomu almak sizin işiniz, ertesi sabah ona
kendini iyi hissettirmek sizin işiniz ve bitene kadar bunu devam ettirmek sizin
işiniz. Sizin işiniz fikri bulmak, senaryoyu yazmak, sahneyi ve diğer her şeyi
hazırlamak. Kızın işi gelip rolünü oynamak. Bu sorumluluğu almak zorundasınız.
Mazeret üretme, tam sorumluluk al.
Şunu unutmayın. Baştan çıkarma bir pozitif bilim değildir. Her şey mükemmel ve
doğru olmak zorunda değil. Bazı ilişkileriniz ilk tanışmada bitecek, bazıları ilk
buluşmada, bazıları ilk öpüşmede, bazıları ilk sevişmede vs. Denemeye devam et! Bu
işte gittikçe iyileşeceksin.
Bunu yapabilmen için, öncelikle bir erkek olarak içsel farkındalığa ve dışsal
farkındalığa sahip olmalısın. Niyetini iyi ayarlayıp iyi yansıtmalısın. İnsanlara
daha derinden bakabilmeyi ve onlarla duygusal seviyede bağ kurabilmeyi
öğrenmelisin. Baskının altında bekleyebilmeyi ve aynı baskıyı karşındakine
uygulayıp onu dans ettirmeyi öğrenmelisin. Ve elbette o koduğumunun tetiğini
çekebilmeyi öğrenmelisin. Söyleyeceklerim bu kadar.