Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 598

RESİMLİ -HARİTALI

MUFASSAL
OSMANLI TARİHİ

BİİÎ H E Y E T T A R A F IN D A N H A Z IR L A N M IŞ T IR

İskit Yayınevi tarafından hazırlanır-ıç

gü Ü en
V A r I N E V i

Güven Yayınevi tarafından yayınlanmıştır

GÜVEN BASIMEVİ İstanbul. 1971


BU ESER İÇİN
SALAHİYETLİ BİR HEYETLE Ç A L IŞ A N L A R :

M ETİN V E İ L Â V E L E R : M idhat Sertoğlu


(Başbakanlık Arşiv Genel M ü d ü r ü ve İst. Ün.
Edebiyat Fakültesi Sonçağ Tarihi Kürsüsünde
U zm an )

REDAKSİYON: SERVER R. İSKİT VE


Z A R İ F O R G U N (Topkapı Sarayı M Ü 2esi eski
mütehassıslarından) vo N A İ L İ N A L .

RESİM LER H A K K IN D A İZAH

Padişahların portreleri: İkinci Sultan Mah-


mud'a kadar olan klâsik oval seri: Üçüncü
Sultan Selim zamanında ressam Kapıdağlt
Kestantin’e yaptırılmış ve bunun için m e v ­
cut vesikalara gere Üçüncü A hm et zam anın­
da AvrupalI bir ressama yaptırılan teplu
şecere resminden faydalanılmıştır. Diğer
portrelerin ekserisi Topkapt sarayı müzesi
resim galerisindeki tablolardan alınmıştır.
İkinci Sultan Mustafa’ya kadar olan daire
şeklindeki küçük tire resimler ise Ingiliz
diplomatı Ricaut’nun iki cilt olarak alman-
caya çevrilip 1694 ve 1701 de bas:!an m eş­
hur tarihinden nakledilmiştir. Bu seriler dı­
şındaki portrelerle vaka resimleri muhtelif
müze, arşiv, albüm ve kitaplardan alınmış
olup, bâzı vakaların canlandırılması ve tet­
kikinin kolaylaştırılması için de ressamla­
rımızla haritacımızın fırça ve kalemlerinden
faydalanılmıştır.

Resimlerden, icabedcnlerin altına nereden


alındığı veya kime ait olduğu yazılmıştır.

Orijinal yazı ve resimlerimizin


her hakkı mahfuzdur.
Ösmanîı Devletinin «Kuruluş Devrik iti-
bar edilen 1299 -1453 senelerine ait vekayi
birinci ciltte verilmiş ve yine aynt ciltte
«Yükselme Devri» kabul edilen 1453-1579
senelerinin de Fatih’in ölümüne kadar olan
kısmt nakledilmiştir.
İkinci ciltte de «Yükselme Devri» nin K a ­
nunî âüteyman’ır; ölümüne kadar kî bölümü
yazılmıştı.
Üçüncü ciltte «Yükselme Devri»» nin sonu
olan Sckullu’nun ölümü ve ondan sonra da
»Duraklam a Devri* addedilen 1579 -1683 yıl­
ları olaylarından 1617 tarihine kadar olanlar
verilmiştir.
Dördüncü ciltte «Duraklam a Devri» 1699
Karlofça muahedesine kadar getirilerek ik­
mal edilmiş, müteakip devirden 1703'teki
Sultan İkinci Mustafa'nın haPi olayı nak­
ledilmiştir.
Bu beşinci cildimizde Ese «Gerileme D e v ­
ri» nîn 1703 ten sonraki olayları ve «Yıkılma
Devri» nin, «Islahat« bölümü bulunmaktadır.
Üçüncü Ahmed'in tuğrası

ÜÇÜNCÜ A H M E D

Padişahın cülusundan sonraki olaylar Avrupada Kuzey harpleri, İsveç kralının Osmanlı
ülkesine ilticası —— Osmanlı-Rus savatı ve Prut barışı — OsmanlI Venedik ve Avusturya
savaşları, Pasarofça barışı — Lâle devri — Ormanlı -İran savaşları, Ruslarla ihtilaflar —
Patrona isyanı ve padişahın hal'i.

Üçüncü A h m e d , ÜÇÜNCÜ A H M E D çıkışarak atın m geti­


hükümdarlığının üçün- rilmesini emretti. O nun
cü günü âsilerin yap­ Babası : Dördüncü Mctırr.Cd b u kat’l tavrı, askerleri
tıkları bütün tayinleri Annesi : EznctUllah GüJnöş Sultan sindirdi ve hemen va­
tasdik etti. B u sııreU2 Doğduğu tarih •* 30-31 aralık 1673 ziyet âsilere ulaştırıl­
Kavanoz A hm ed Paşa­ dı. BöyJece Üçüncü
Padişah olduğıı tarih : 22 ağustos? I7Ö3
nın veziriâzamiigı ve A h m ed saraydan çıktı­
Tahtından indirildiği tarih : 1-2 ekim
İmam M chm ed Efen­ i 730 ğı zaman askeri sükû­
dinin şeyhülislâmlığı net bulmuş ve alay
ölümü : 1 temmuz 1736
resmi bir hal aldı. halinde dizilmiş ola­
Beşinci günü ise, sa­ Bilinen zevceleri • Ayşe Milin. Fatma rak gördü. Onlar ta­
raydan otağa çıkmaya Hümaşau, Gülnûş. Hatice. ITüanüş&h.
rafından selâmlanarak
karar verdi. Bu sırada Ha tem- Mihtiçah Emine. Rabia. Rukiye.
otağına indi. O zaman,
âsi askerle, âsilerle bir­ Emetullah 3£nu. Unıniü^üisum. zey-
ordu namına bir heyet
leşmiş olan ordu, cülus neb sultanlar.
huzura kabul olundu.
bahşişi diye tutturmuş­ ÇocuKları . Abduüalı. Abdülhamid (pa­ Hükümdardan mühim
lar ve devlet erkânına: dişah olmuştur). Abdülmccid. Abdül- bir istekleri vardı.
— Cülus bahşişime.îlk. Ali. Baveziü. Haşan. İbrahim. «Huruç ve tahakküm-i
almayınca alaya var­ İsa. M ahm u d. Mehmed t¿ört tane). alcs-Sultan*, yani h ü ­
mayız'.» diye haber Müraö <5ki tane). Mustafa ıpaöişah ol­
kümdara isyan ve ona
göndermişlerdi. muştur'. Numsm. Selim <iki tane). Sey­
tahakküm suçu ile it-
fettin. Süleyman. Atıke Genç M ehm ed
Yeni hükümdar ür­ Paşa ile evli). Ayşe <Kunduracı-zudc tiham edildikleri için
kek ve tereddütlü dav­ 5 Mchmed.. Gül Ratib Ahmed. Silâhdar bunun cezasını çek­
ranmanı:* onları büs­ 2 Mchmed Paşalarla evlenmiştir). E m m e mekten korkuyorlardı.
bütün şımartıp belki S (iki tane). Esmn (Yakub. Muhsiıızâde İfadelerine göre bu işe
de yeni yeni isteklere = Meiımecı Paşalarla evlenmiştir;. Esma. sadece devleti ortak­
sevk edeceğini düşün­ | Fatma (siîâhdar Şehid Ali. Nevşehirli lardan temizleyip tah­
düğünden sözcü olarak | Dam ad İbrahim Paşalarla evlenmiştir), tım kendisine temin
gelmiş olan subaylara § Ferdane. Katice (iki tane). (Hatice Ha- için girişmişlerdi. G er­
5 fız Ahmed. Ali Paşalar ve Halil Ağa ile
devlet erkânının huzu­ 5 evlenmiştir). Naile. Naziie. Ftâbia (iki çi bu istekleri olmuştu:
runda: § tane». Rey hane. Rukiye (iki tane). Sa- ama arada bazı kendini
«— B u edebsizlik | b*ha, Saliha '.San Mustafa. Sarhoş Ali, bilmezler uygunsuz iş­
nedir? Şimdi hepinizin • —^ ler ve edebsizlikler et­
kellesi kesilir!» diye mişlerdi, N e çare ki bu
cins cemiyetlerde böy­ si ve İkinci Ahmed'in
le haller daima olagel­ oğlu İbrahim ise, da­
mişti. Şimdi, bütün ha Davutpaşa çayırı­
st'çiarın bağışlandığına na varıldığı zaman
ve olup bitenlerden alaydan ayrılıp doğru
kimseye sorgu sual va­ Ayvansaraydaki Hati­
ki olmayacağına dair ce Sultan sarayına gö­
bir hatt-ı hümâyûn ri­ türülmüşlerdi. Burada
ca ediyorlardı. kısa bir istirahattan
sonra kayıklarla Haliç
Üçüncü Ahm ed. bu yolu ile Yalı-köşküne
isteği hic tereddütsüz çıkarıldılar ve eski hü­
kabul etti. Esasen baş­ kümdarla şehzadeler,
ka yapacak bir şey de Topkap: sarayındaki
yoktu. Bundan sonra Şimşlrük dairesine ya­
şer'e ve kacıutıa aykırı ni babaları ölen şeh­
bir işde bulunmamak zadelerin hapis edil­
şartıyle hepsinin al- diği yere kapatıldılar.
lolundusunıı bildiren Üçüncü Ahm ed, gerek
hatt-ı hümâyûnu yazıp eski hükümdarın ve
verdi. gerekse şehzadelerin
hayatına dokumılma-
Âsilerin bir isteği
masım arzu ediyordu.
de. hükümdarın İstan­
bul'a dönmesiydi. C ü ­
lus bahşişi dağıtıldık­ Üçüncü Ahmed
Asilerin ve elebaşı
tan sonra yolculuk Kla­ (Tolnai Vilag Törtenelme adü macarea Çalık Ahmed'in
rneti olarak padişahın tarihten)
otağı Edirne dışında, miiiıtııııııuiıtıııııtıuııuııtuiıiU'UMUii'tiMUuıtınnınuııtuuuıtiı^ sonu
kuruldu. Sonra, büyült Âsi elebaşıları, ye-
alayla yola çıkıldı. Es­ Ragıb Melızned. Turşu Mehmed Paşa- \[ ni hükümdardan ken-
ki hükümdar İkinci laria evlenmiştir!, pmeıul'lah i iki ta- |
Mustafa ile üç şehza­ ne). Ümmügü İstim tAhmed Boy ve |1 dilerince teminat almış
Nevşehirli Ali Paşa ile evlenmiştir). I oldukları halde, rahat
desi M ahm ud, Osm an i değillerdi. B u yüzden
ve Haşan, İkinci Ah-
Ümmühabibe. ümmüselma ükı tane).
Zeyr.eb tiki tane), zejmeb <Hüçük Mus­ ! İstanbul’a girdikleri
m ed’in şehzadesi İbra­ tafa, Melek Mehrr.eci Paşalarla evlen­ i gün Çırpıcı çayırında
him ve Valde Sultan miştir). Zübcyde (Kara&lirâde, Siilcy- ; bırakmış oldukları ar-
beraberinde bulunu­ msn ve Nüman Paşaîarla evlenmiştir). ! kadaşlar: ile buluşup
yorlardı. i yeni vaziyeti gözden
OsmanlI hüküm ­ I geçirdiler. Bir kısmı,
darlarının tahta çık­ i şehre girerlerse au-
Veziriazamları : Kavanoz Ahmed Paşa I hakkak yakalanacakla-
tıktan sonra Hazrcti
22 agustes — 16 kasım, 17C3 azil. D a ­ I rını ileri sürerek dev-
Peygambere ait kılıcı macı ıEnişte: Moral: Hasar. Paşa 1G ka­
merasimle kuşanmaları ! let ricali arasında iti­
sım — 23 eylûi 270i. azil KaJy.ylıkoz
mat edemedikleri kim­
kanun idi. Buna. Tuk- Ahm ed Paşa 23 eyJOI — 2.5 aralık i704,
seler iş başından uzak-
!id-i seyf denildi. azil- Baltacı Mehmeü Paşa 125 aralık
1704 3 may:s 1706. azıl Çorlulu A b laştırıhncaya kadar
Üçüncü Ahm ed de or­
Paşa 3 mayıs 1706 — 16 haziran 1710. toplu halde orada kal­
du ile birlikte büyük
azil. Baltacı Mefcmee Paşa «ikinci de­ mayı doğru buluyor­
merasimle İstanbul'a i
lardı. Lâkin, EdıTOe-
fa.! $2 agustor, m o — 20 lî6* kasım
varınca doğru Eyûb 1711. asi 2. Gürcti tAgaî Yusuf Paşa den gelenler hükümda­
Sultan türbesin* gitti 20 kasım 1711 — 12 kasım 1712. azil. rın kendilerini bir da­
ve yanında yeniçeri i Süleyman paşa 12 kasını I7î2 — Ö ni­ ha kanuna ve şer’e ay­
ağası ile silâhdar ağn : san i 7J5. azJû. Hoca İbrahim Paşa 6 ni­ kırı bir işde bulunma­
bulunduğu halde tür- j san - 27 nisan 1713. azıl ve idam. Da- m ak şartıyle affettiği­
ber.in içinde mutac! i macî fŞehioJ Ali Pssa 27 nisan 1713 —
ni, cemiyetlerinin de­
merasimle ve Nakili j 5 ağustos 1716, Peterw&rdein'de şeiıid.
vamı yeni bir isyan
ül-eşraf’ın eliyie kılıç j Kaili Paşa 22 ağustos 1716 — 2(> agus-
ros 1717. azil. Nişancı M e ’a med Paşa sayılıp padişahı buka-
kıldandı. Sonra kara- j rarından vaz geçirecek
2Ö (28: ağustos 1717 — 9 mayıs 1718,
dan Edirne kapısı yolu ; azil. Nevşehirli <Damaci> İbrahim Paşa. bir bahane yaratacağı­
üe şehre .3 irip doğru I 9 mayıs 1718 — 30 eylül 1730. azil ve nı ileri sürdüler. So­
Topkapı sarayına indi. j sonra idam. Silâhdar Mehmed Paşa nunda bu düşünce üs­
Valde sultanla eskıhü- | 2 ekim 2730 — tün geldiğinden şehre
küindarın üç şehzade­ -f ı ı ı ı u ı t ı ı t ı ı t t ı ı n ı ı ı ı ı i ı m ı ı Jıı ■■ ı ı ı ı m ı u ıı u ıı ııi ıiu t ıı iıiı ık ıu ııı t i it M iı girildi.

2373
B u n a rağmen, kendilerinin kat’î kurtulu­ balar birliğini bir anda dağıtmak imkânsız
şunu, elebaşıları olup daha Edirne’de iken görüldüğü için birer ikişer haklanma la rina
vezaretle yeniçeri ağalığı verilmiş bulunan karar verildi.
Calili A h m e d Paşanın sadaretinde görüyor­
lardı. B u yüzden, devlet işlerine bir daha Sadaret mevkiinde bulunm am akla bera­
karışmayacaklarına dair verdikleri söze rağ­ ber, yeniçeri ocağına dayanan Çalık A h m e d
m en bir taraftan çeşitli isler ve gabsî çıkar­ Paşanın nüfuzu büyüktü. H e r işe müdahale
lar için devlet ricalini sıkıştırmaktan geri ediyor, onun mütâleası alınmadan hiç bir şey
kalmadıkları gibi, onların tazyiki ve kendisi­ yapılamıyordu. Lâkin, sadaret geciktikçe sa­
nin de bu husustaki şiddetli arzusuna uya­ bırsızlığı artmakta idi. C u m a namazlarında
rak Çalık A h m e d Pasa da Ağa-kapısında ve Ağa-kapısındaki ziyafetler sırasında h ü ­
çektiği ziyafet sırasında, bu meseleyi padi­ küm dara durm adan hatırlattığı va'din bir tür­
şaha açmış ve Veziıiâzâmlığın kendisine lü yerine getirilmeyişinden padişahın kendi­
verilmesini rica etmişti. sini atlattığını ve böyle bir niyeti olmadığın:
anlamıştı. Kendisi bu m akam ı en çok şahsî
Saltanatının ilk günlerinden beri âsi ele­ emniyeti için istiyordu. Sonunda bir badireye
başıların isteklerine çaresiz uymuş olan Ü ç ü n ­ uğrayacağım hissederek m ührü zorla alm a­
cü A h m e d , b u ricayı müsbet ve menfi eevab ya karar verdi. Yeniçerileri el altından tah­
verm eden geçiştirmişti. B u sırada hazine dar­ rike başladı. 3 unlar, divân'da çorba içmeyip
lığı yüzünden kaç zamandır ulûie alamamış Çalık A h m e d Paşa'ya sadaret verilmedikçe
bulunan saray bostancıları baş kaldırdılar. dağılmayacaklardı. Lâkin, b u haberi sadık
T e k vazifesi hükümdarı ve sarayı korum ak adamları padişaha duyurdu. O da eniştesi b u ­
olan b u zümrenin ayaklanışı padişahı sinir­ lunan İkinci vezir Morali Haşan Paşa’yı ça­
lendirdi. H e m e n Çalık A h m e d Paşaya ha­ ğırtıp meseleyi 3 çtı. Haşan Paşa hem en V e ­
ber uçurdu. O da, ikibin yeniçeri gönderip, ziriazam A h m e d Paşa’ya koşarak:
ayaklanmayı bir anda bastırdı. Sekiz yüze
« — M ü h ü r d en m i vaz geçersin, yoksa bu
yakın bostancı ceza olarak saraydan çıkarı­
heriften mi?., işte m ühürü alıyor. O n d a n son­
lıp hizmet süreleri ayırt edilmeden yeniçeri
ra ne sen, ne ben kalırı--:...* diyerek Çalık
ocağına er olarak verildiler. Halbuki kıdem­
A h m e d Paşa aleyhine kışkırttı. K av an o z A h ­
lilerin hakkı kapıkulu süvariliği veya hü n ­
m ed Paşa, gerçi isyan elebaşıları sayesinde
kâr müteferrikalığı idi.
bu m a k a m a gelmişti; lâkin mevkiini kaybet­
B u hâdiseden sonra Çalık A h m e d “ aşa m e k d e istemezdi:
büsbütün sadaret sevdalına düştü. B u arzu­ «— B u herif evlâdım değil, ancak şerrin­
sunu padişaha sık sık tekrarlar oldu. Üçüncü den emin değilim. Birgün evvel yok olduğunu
A h m e d , çaresiz bir vaidde bulundu. Zorba- ve sadarette rahat etmeği elbette isterim,»
başı bu sefer mütemadiyen bu va’di hatır­ cevabını verdi. Eri yİ ece, Yeniçeri ağasıyla
latmaya başladı. Bir defasında Üçüncü Ah- sadrıâzamm arası açılmış oldu.
m e d ’in yakınlarından Silâhdar (Tarih sahi­ Padişah b u sefer gizlice kendisine:
bi) M e h m e c Haliie’yi cum a namazı sırasında
camide sıkıştırıp: *— Yeniçeri ağasının ahvali malûmum-
dur. Atıeak kendisi nasıl ortadan kaldırıla­
. — Elbette m ührü bana alıver!» diye, ıs­ bilir?» diye haber gönderdi. K av an o z A h ­
rarda buulndu. M e h m e d Halife, hükümdarın m ed Paşa şöyle bir plân teklif el-ti:
biç de böyle bir niyeti bulunmadığını bildi­ i— Padişahımızın emriyle şeyhülislâm
ğinden: efendi ile diğer ulema her Cumartesi günü
saraya gelip Kuranı K erim tefsirinin bir b ah ­
*— Ben, orta kuşaklı bir oğlanım. Böyle
si ile meşgul olmaktadırlar. B u hafta ulema
işler içinde bulun m ak büyük bir kabahattir.
geldikten senra sefer ahvali görüşülecektir
Lütfedin teklif etme, işte padişah var; kendi­
diyerek vüzera da davet olunurlar, O arada
sinden iste» dedi. A h m e d Paşa:
gelmiş olan Yeniçeri ağasına hem en Kıbrıs
«— Va 'di hümâyûnları oldu- deyince: eyâleti tevcih olunarak saraydan bir gem i ile
yola çıkarılır ve arkasından fermanı gönde­
• — Allah, m übarek eylesin. Padişahlarda
rilip kârı tamamlanır».
yalan olmaz* diyerek elinden sıyrıldı. Sonra
olanları hüküm dara anlatıp: B u plân, padişah tarafından beğenildi,
he m e n Veziriâzama:
■— Ş u herifle ne belâya uğradım, m ühür
*— M o s k o v üzerine bizzat seferi h ü m a ­
delisi olmuş...- dedi. Padişah:
y u n u m vardır» diye bir hatt-ı hüm âyûn gön­
i— Y a beni ne kadar rahatsız etti. Hele derdi. Vuzera ve erkân evvelâ Paşakapısında
vaid ile başımdan savdım!» karşılığını verdi. toplanıp meseleyi görüştüler. Sonra hep b e­
raber saraya gidildi. B u arada M o r a ’lı Hasar.
İşte b u hâdiseler yeni hükümdarı ne ya­ Paşa, Çalık A h m e d Paşaya sokularak h ü k ü m ­
pıp edib Çalık A h m e d Paşa ile hempaların­ darın m ührü kendisine vermeği kat’i şekilde
dan kurtulmak kararma sevk etti Lâkin zor­ kararlaştırdığım, ancak ortalık henüz ayakta

2374
olduğundan veziriazamın taraftarlarının bir
muhalefetinden çekindiğini ve tereddütlerinin
sebebinin b u olduğunu, b u toplantıyı fırsat
bilip, işi bugün halledeceğini kendi zcvcesi
olan hemşiresine söylediğini ve zevcesi sul­
tanın da kendisine naklettiğini anlattı. O n u
bu suretle uyutm ak ve şüphelendirmemek
istiyordu. Çalık A h m e d Paşa, bu habere ina­
narak fevkalâde sevindi ve H aşan Paşaya da
bir çok vaidlerde bulundu. Böylece saraya
gelinerek padişahın huzuruna çıkıldı. Evvelâ
tertip edildiği gibi Rusya meselesi görüşül­
dü. Başta padişah olmak üzere, herkes sefer
lehinde konuştu. Sıra Çalık A h m e d Paşaya
gelince o da: «Ferm an efendimizden vc kul­
luk bizden» diye itaat gösterdi. Halbuki bir
mesele hakkında evvelâ kendi fikri sorul­
mazsa, muhalefet etmek âdetiydi. B u sefer,
başının üzerinde dolaştığını sandığı sadaret
kuşu, onu gevşetmişti. Görüşmeler sona erin-
cc vezirler dinlenmek için B e v a n köşküne
buyur edildiler. B u arada Üçüncü A h m e d .
Kaptanpaşa’ya gizlice bir emir gönderip bir
çektiri yollanmasını bildirmişti. Çektiri, Sa-
rayhu m un a vardığı sırada veziriâzamı davet­
le, Çalık A h m e d Paşaya Kıbrıs eyâletini ih­
san ettiğinden derhal yola çıkartılması emrini
verdi. Sultan Üçüncü Ahm ed'in gençlik resmi
K av an o z A h m e d Paşa, yanında yeni m e ­ (Topkapı Sarayı resim galerisinden]
muriyet hil’atini taşıyan M e h m e d Halife b u ­
lunduğu halde R e v a n köşküne gitti. O n u n
neden bîr sandalla gemiye gönderildi. Çektiri
işareti ile M e h m e d Halife hil’ati Çalık A h ­
h em en hareket etti (10 kasım 1703).
m e d Paşa’nın arkasına koyunca:
«— Paşa karındaş, Şevketli padişahımız Ü çüncü A h m e d , onun arkasından evvelâ
size Kıbrıs eyâletini ihsan buyurdular!» dedi. Rodos kalesine hapsolunmasına, biraz sonra
Çalık A h m e d Paşa birden neye uğradığını da idam edilmesine dair fermanlar gönderdi.
anlayamadı. Hil’ati sırtından atarak: İdam fermanı, Kapıcıbaşı K ü ç ü k H a ş a n Ağa
vaşıtasıyle Çanakkale’de iken çektiriye yetiş­
<— İyiliğe bundan iyi kemlik olmaz...
tirildi. Vaziyet ondan gizli tutuldu. Rodos’a
cürm üm üz nedir?» diye bağırdı.
varıldığı zam an K ü ç ü k H aşan Ağa* A h m ed
Veziriazam, sükûnetle karşılık verdi: Paşa'yı bir evde hapsedip hâzineye b in kese
<— Padişah mansıbı cürüm karşılığında borçlu bulunduğundan b u n u n h em e n öden­
olmaz, ikram için olur...» mesini istedi. A h m e d Paşa:
Çalık A h m e d Paşa:
*— Ferm an kendilerinindir!» diye fırladı. *— N e akçem var, ne de olsa veririm!»
Siir’atîe H a s bahçe kapısına yollandı. Bir ta­ dedi. B u n u n üzerine boğdurulduktan sannı
raftan da: kesilen kellesi İstanbul'a gönderildi.
• — Atımı getirin!., diye sesleniyordu. M üverrih Mustafa N a im a Efendi, Edirne
Halbuki, atı ve adamları daha evvel saray vakasına dair yazmış olup tarihinin sonuna
dış kapısına gönderilmişlerdi. Zorbabaşı or­
ilâve edilen fezlekede Çalık A h m e d Paşa'dan
ta yerde yalnız kaldığını görünce yümüs&dı
bahsederken, şöyle bir ifade kullanır:
ve koltuğuna girip kendisini çektiriye bin­
dirm ek üzere Balıkhaneye doğru yönelten Akl-ı nâkısı muktezasınca hal ve akd-ı
M e h m e d Halife’ye: u m u r cümle kendi reyiyle görülüp giderek
«— Oğlum , Hünkârınızdan izin iste. E v i­ tarikat-ı Bektaşiyc’yc — yani Yeniçeri ocağı­
m e varup hazırlığımı göreyim. Biraz akçe na— kuvvet-i tam m e geldikten sonra dört-
alayım» dedi. y üz senedenberü neslen b a ’de neslin istik-
M ehm ed Halife, b u n u n imkânsızlığını lâl-i m ülû k ile m azbut ve m untazam olan
kendisine izah etti ve: Devlet-i O sm aniye’yi Cezayir ve T u n u s ocak­
«— Efendimizin emri, buradan doğru B a ­ ları gibi cum h u r cemaatı ve tccemmü devleti
lıkhaneye inmenizdir. Çektiri hazırlanmıştır. kıyafetine koyup zu ’m-ı fâsid-i üzere ortalığı
Binip doğru mansıbınıza gidersiniz» karşılı­ böyle batıl tertibe kom ak sa’yinde idi. Lâkin
ğında bulundu. Sonra, kendisini Bostancıba- haktealâ hazretleri bu Devlet-i Aliye’nin ha-
şıya teslim etti. Çalık A h m e d Paşa, Balıkha- iııs ve r.âsırı olup hilâfet-i uzmânın mağlup

2375
olmasına rızay-ı şerife olmamayla her bâr ki meti görülmüşse de hüküm dara itimat lelkin
saltanat-ı aliye canibine galebe ve müşareket etmiyordu. 16 kasım 1703 tarihinde azil olu­
dâiyesme düşenler zuhur ede elbette tığ-i narak Bostancıbaşı hapsine verildi. Birkaç
bîdiriğ-i kahr-ü intikam ile idam oluna gel­ gün sonra da Sakız muhafızlığı ile İstanbul-
miştir» (Tarih-i N a im â 'n m altıncı cildi so­ rîan uzaklaştırıldı. Veziriâzarr.lığa ise, D a m a d
nun da ilâve olarak neşredilen *Feyzullah ıEnişte) Mora'lı Ilasan Paşa getirildi. K e n d i­
Efendi vakası» S: 31). si, Dördüncü M eh m ed 'in kızı Hatice sulta­
nın kocası ve Üçüncü A h m e d ’in eniştesiydı.
Naim â gibi ciddi ve hâdiselerin iç yüzü­ O sırada ikinci vezir bulunuyordu, h ü k ü m ­
ne nüfuz ile onları hakikate en uygun şekil­ darın da şahsi itimadına mazhardı.
de değerlendirmeğe muvaffak olmuş bir m ü ­
verrihin bu sözlerini yabana alm am ak lâ­ Lâkin ocakta kaynaşma tam manâsıyle
zımdır. Orıa göre, Çalık A h m e d A ğ a ’m n asıl soııa ermemişti. İkinci derecede zorbalardan
niyeti, orduya dayanarak saltanat rejimini olup isyan hâdisesine karışanlardan elli k a ­
yıkm ak ve (Cezayir ve T u n u s ocakları gibi darı askeri kışkırtarak yeni bir ayaklanma
tecemmu devleti ve cum hur cemaatı) diye meydana getirmek için aralarında sözleşip
tarif ott¡¿i cumhuriyet idaresini kurmaktı. ocağın birinci ağabölüğüne baş vurdular ve
Cezayir ve T u n u s ocaklarında idareyi elle­ kendileriyle birlik olunmasını istediler. L â ­
rinde tutanlar b u m a kam a seçimle geldikleri kin:
ve işlerini danışarak yürüttükleri için Nsi-
mâ bu misali almıştır.
«— Devlete açtığınız yara yetmez mi?
D a h a ne istersiniz? Biz hükümet işine müda-
Şimdiye kadar üzerinde durulmamış olan
helc etmeyiz. Saltanat um u run u teftiş ise ne
bu mesele. Osmanlı devletinde belki de ilk
sizin ne de bizim vazifemizdir» cevabını aldı­
cumhuriyet ihtilâli meselesidir. Nitekim, İkin­
lar. Vaziyet aynı zam anda yeniçeri ağasına
ci Mustafa'nın hal’inden sonra kimin padişah
haber verildi. Çelebi M e h m e d Ağa, bölük ve
olacağına dair müzakereler cereyan ederken
orta kodamanlarını davet ederek uyanık b u ­
Çalık A h m e d Paşa'nın bir devle 1 in meşveret
lunmalarını ve fitne erbabına fırsat verm e­
esasiyle icabında padişahsız da idare edilebi­
melerini kat’i şekilde tenbih etli. Hepsi, dev­
leceğine dair fikirler ileri sürmüş olduğu ri­
vayet olunmuştur. Âsi kuvvetler, henüz Si­ lete sadakatiarını tekrarladılar. Üçüncü A h ­
m ed de. Başitnrahor Baltacı M e h m e d A ğ a
livri'de bulundukları sıraca, Osmanlı hane­
danı aleyhine atıp tutmaya başlamışlar, b:: (sonradan sadrıâzam) ile yeniçeri ocağına bir
hatt-ı hüm âyûn göndererek sadakatta sebat
soydan kimseyi artık tahta getirmenin fay­
dasız bulunduğu ileri sürülerek Kırım H a n - etmeleri hususunda nasihatlarda bulundu.
zadesini veyahut Sokullu M e h m e d Paşa'mn, Bütün bunların tesiri ile ocak harekete geç­
İkinci Selim’in kızı Esmihan sultandan do­ medi. İsyan kışkırtıcıları yakalanıp idam
edildiler. Bunlardan biri olan Cebecibaşı İb­
ğan oğlu İbrahim hanın torunlarından biri­
sini padişah yapmayı teklif etmişlerdi. Nite­ rahim A ğ a da Bağdad'a sürülüp orada idam
kim Baltacı M e h m e d Pasa da Prut seferin­ edildi. B u arada E d i m e va k’asına önayak
den dönüşünde kendisini müdafaa için Ü çün ­ olan zorbabaşılardan Karakaş Mustafa ile
cü A h m e d ’in annesine göndermiş olduğu 3 K ü ç ü k Ali de katlolundular.
receb 1123 tarihli meşhur mektubunda bu
hâdiselerden bahseder. Zorbalar tarafından şeyhülislâm seçilen
ve bu memuriyeti Üçüncü A h m e d ’ee de ister
istemez tasdik edilmiş olan İm am M e h m e d
Ssdrıâzamm, şeyhülislâmın ve diğer Efendi aslında âlim ve sofu bir kimseydi.
Ancak, gerek bu m a k a m a geliş şekli ve ge­
bazı ricalin azli rekse sonradan mevkiini muhafaza için dai­
ma zorbalarla düşüp kalkması ve onlara da­
Zorbaların elebaşısı bu suretle aradan çı­ yanması âsilerin tenkilinden sonra şeyhülis­
karıldıktan sonra sıra onun yakın adamla­ lâmlıkta kalmasını imkânsız hale getirmişti.
rından olup ileri gelenlerden olmaları dola­ Üstelik son hâdiseler sırasında İstanbul kadısı
yısıyla yeniçeri ocağında nüfuz sahibi bulu­ Beyler hocası A h m e d ve H ü n kâ r imamı Se-
nanlara geldi. Evvelâ, Kul-kethüdası D e v A H yid Mustafa Efendilerle birlikte ortalığı dola­
A ğ a Bursa’ya ve O c ak muhzırı Belgrad’a sü­ şıp menfi faaliyetlerde bulundukları veziri­
rüldüler. Yeniçeri ağalığı. Çelebi M eh m ed azam tarafından padişaha bildirildi. B u n u n
Ağa ya: Kul-kethüdalığı, devlete sadakatiyle üzerine, R am azan ayının ondokuzuncu gi-nü
tanınmış ocak emckdarlarından Yusuf A ğ a ’ya sarayda Revan köşkünde bulundukları sırada
verildi. Zorbaların bir kısmı daha İstanbul’ azlol unarak Yalı-köşküne indirilip birer ge­
dan çıkarıldı, bir kısmı ise öldürüldü. B u n ­ mi ile İm am M e h m e d efendi Bursa’ya ve
dan sonra sıra âsiler sayesinde sadarete kon­ diğer ikisi Rodos adasına sürüldüler (26 ocak
m uş olan Kavanoz A h m e d Paşa’ya geldi. 1704). Eski İstanbul kadısı A h m e d Efendi bir
Gerçi Çalık A h m e d Paşa’m n tenkilinde hiz­ müddet sonra Kıbrıs'a nakledilip, Magosa

2376
kalesine konmuş, Sevjd Mustafa Efendi ise H&leb taraflarına gönderip saraydan uzak­
Rodos’ta idam edilmiştr. laştırmıştı. üstelik, gittiği yerlerdeki yolsuz­
luklara dair mektuplar getirterek hepsini
Eski padişah İkinci Mustafa’nın vefatı padişaha sundu. Lâkin. M e h m e d A ğ a 'yı nek
seven ve esasen saraydan uzaklaştırılmasını
Sarayda, Simşirlik dairesinde mahbııs b u . hoş görmemiş olsn Üçüncü A h m ed, bunların
lunan eski hüküm dar İkinci Mustafa, hal’in- hiç birisine inanmıyor ve vezirin şahsi ga­
den bir müddet sonra rahatsızlanmışıı. M e ­ rezle hareket ettiğine kani bulunuyordu.
sanesinden muztaripti. Hal'in verdiği üzüntü Esasen U zun Süleyman Ağa'nın kızlarağalt-
ile bozulan âsâbı, hastalığın da ilerlemesin;? ğına gelmesinden sonra Haşan Paşa'nın m a ­
sebep oldu. Nihayet, 29 ocak 1704 tarihinde kamında kalması beklenemezdi. Nihayet 28
kırkbir yasında bulunduğu halde vefat etti. eylül 1704 tarihinde azlolunarnk İzmit'te
Cenazesi merasimle kaldırılıp Yenicami tür­ oturmaları emrolundu.
besine, babasının ayak ucuna defnedildi.
M a d a m >L a cy ı M ontagu mektuplarından D a h a Haşan Paşa’nın azli ilân edilmeden
birinde (Tarihi Osm ani Encüm eni Mecmuası, evvel Üçüncü A h m e d , yerine kimin veziri­
Sene: 6. S: 411) İkinci Mustafa’nın zehirlene­ azam olacağına dair yakınlarıyle îstisarede
rek öldürüldüğüne dair halk arasında bir bulunmuştu. U zu n Süleym an Ağa, Kalaylıkoz
söylenti bulunduğunu yazmışsa da bunu tev­ A h m e d Paşa'yı tavsiye etti. Kendisi evvelce
sik cdccek başka bir bil.5 i mevcut değildir. sadaret kaymakamlığında bulunmuştu. O sı­
rada halkın hoşuna gidecek basit bazı icra­
atı yüzünden:
Dam at (Enişte) M ora’lı Haşan Psşa’-
nın sadaretten azli, yerine Kalayhkoz Kalaylıkoz A h m e d Paşa gelmedikçe
bu devlet hanesi nizam bulmaz!» deniyordu.
A h m e d Paşanın tayini Nihayet, hüküm darın da aklı yattı. Kendisi
o sırada Girit valisi bulunuyordu. Gizlice ha­
K av an o z A h m e d Paşa’m n azlinden sonra ber gönderilip getirtildi. O gün divan vardı,
sadaret m akamına getirilen M o r a ’lı Hasaıı
A h m e d Paşa, eski ocağı olan kozbekçileri
Pasa, eniştesi olduğu halde Üçüncü A hm ed'i odasında bekletildi. H a ş an Paşa, divandan
kısa zam anda hayal kırıklığına uğratmıştır. sonra sultanın Ayvansaray civarındaki yalı­
B u n u n ilk sebebi bu zatın son dcrece hırs ve sına gidince, arkasından kapıcılar kethüdası
tamah sahibi olması ve bazı hal ve hareket­ gönderilip m ühür alınarak Kalaylıkoz A h ­
lerinin hükümdarın hoşuna gitmemesidir. A z
m ed Paşa'ya verildi. Birkaç gün sonra da eski
bir müddet evvel Kızlarağası A bdurrahm an
vezirin himayesiyle bir hayli şımarmış olan
A ğ a ’m n azli bahis konusu olmuştu. Valde sul­ adamlarından Kapıcıbaşı Halcb'Ii Hüseyin
tan başağası U zun Süleyman Ağa, b u mevkie
A ğ a ’nın Bab-ı hüm âyûn önünde b oy n u vu­
namzetti. Veziriazam b u n u duyunca telâşlan­ ruldu. Cüce H a m z a A ga da memleketi olan
dı. Ç ün kü Süleyman A ğ a şimdiden bütün
H a r p u fa sürüldü.
devlet işlerine burnunu sokuyor, Haşan Fa-
şa’ya hiç yüz vermiyor, icabında kafa tutu­ Lâkin kısa bir müddet sonra Kalayhkoz
yordu. Kızlarağası olunca nüfuzu büsbütün A h m e d Paşa'ııın mevkiinin ehli olmadığı an­
artacaktı. B u n u n üzerine Haşan Paşa, bu ta­ laşıldı. Hiç bir işe akil ermiyor, icraatıyle
yine engel olacak tedbirlere baş vurdu. E v ­ işleri karmakarışık ediyordu. Üstelik o zama­
velâ kendi yakın açmamı Cüce H a m z a A ğ a va- na kadar vezirlerin giymediği tuhaf ve aca­
sıtasıyle Hazinedar M e h m e d A ğ a ’ya haber yip kılık ve kıyafetlerle gezmekte idi. Bu
gönderib b u m akam a kendisinin lâyık oldu­ hususta kendisine yapılan ihtarlar, hattâ hü­
ğunu, Süleyman A ğ a ’nırı tayinine engel olur­ kümdarın ikazları fayda vermiyordu. Bir ta­
sa, o da kendisinin kızlar ağalığım destekle­ raftan da U zun Süleyman Ağa'nın nasihatle­
yeceğini bildirdi. Lâkin, Hazinedar M e h m e d riyle kendisine rakip olabilecek değerli kim­
A ğa. U zu n Süleyman Ağa'dan son derece seleri taşra memuriyetleriyle İstanbul'dan
çekindiği için hepsini kendisine nakletti. O uzaklaştırdı. Bir çok devlet memuriyetlerin­
da, Üçüncü A h m e d ’e anlattı ve aynı za m an ­ de de yine onun tavsiyesi ile değişiklikler
da vezirin aleyhinde bir hayli atıp tuttu. H ü ­ yaptı. Sadareti sırasında en m ü him vaka
küm dar, b u müdahaleye canı sıkılarak hem Üçüncü A h m e d tarafından bütün memlekete
A bd urrahm an A ğ ay ı, h em de Hazinedar adalet fermanlarının dağıtılmasıdır. Bunlar­
M e h m e d A ğ a ’yı dış hizmetlere çıkarıp U zun da bütün idare amirlerine halka şefkat ve ada­
Süleyman A ğ a ’yı kızlarağalığma tayin etti letle muam elede bulunmaları bildiriliyordu.
(Tarih-i Raşid, C : 3. S : 135). K eza, kızlar-
agası yazıcısı halifelerinden iken başimrahor
olan Baltacı M e h m e d A ğ a (sonradan sadrıâ- Ealtact M eh m e d Pasa’mn ilk sadareti
za m ) Üçüncü A h m e d ’e şehzadeliğinden beri ve azli
müntesipti. Haşan Paşa, padişahın ona olan
teveccüh ve iltifatım çekemeyerek M e h m e d Haşan Paşa’n m azlinden sonra, Baltacı
A ğ a ’yı vergi tahsili vazifesiyle Trablus ve M e h m e d Paşa’ya İstanbul’a dönmesi bildirildi.

2377
Kalaylıkoz A h m ed Fasa eski ccak arkadaşını bir çek değişiklikler oldu. Lâkin Baltacı M e h ­
hemen himaye etti. Böylece, Baltacı, 6 kasım med Paşa da kısa zamanda jşg yaramaz bir
1704 tarihinde vezaretle derya kaptanı oldu. devle'-li olduğunu ortaya koydu. Bütün d ev ­
Lâkin onun da gözü sadaretle idi. Derhal let işleri» O sm an A ğ a ’nın eline kalmış bulu­
dcsiu aleyhine entrikalara başladı. B u iş için nuyordu. O n u n teşvikiyle yeni vezirin eli
evvelâ Süleyman Ağa île aralarını açtı. Son­ devlet hâzinesine uzandığı gibi, eş ve dostla­
ra, Şeyhülislâm Paşmakçı-zâde Ali Efendiyi rını da buna iştirâk ettiriyordu. Bütün gay­
azlettirmesini A h m ed Paşa’ya tavsiye etti. retini iktidarda kalmağa harcamaktaydı.
Şeyhülislâmın öteden beri kendisine dost ol­ Üçüncü A h m ed ’i kendisine minnettar etmek
madığını bilen veziriazam, hükümdara baş ve bu sayede mevkiini korumak için uydur­
vurup yine Baltacı M ehm ed Paşa'mn tavsi­ m a bir fitne hazırlayarak Nişancı Hüseyin
yesiyle Paşmakgi-zâde’nin yeniçeri ocagmı Paşa'yı hal’ teşebbüsü töhmetiyle ve aslında
isyana teşvik e'tisi iftirasını ortaya attı. G e ­ hiç bir suçu olmadığı halde îstanköy adasına
rek bu iftiranın tahakkuk etmeyişi, gerekse sürdürdü- Lâkin, baştanbaşa hiyle ve yalana
Süleyman Ağa'nın a-eyhine dönüşü devlet dayanan bu haller uzun müddet devam ede­
idaresindeki beceriksizliğine ve garip halle­ medi. Kızlarağası yazıcısı İbrahim Ağa ile,
rine eklenince. Kalaylıkoz A hm ed Paşa 25 Silâhdar Ali A ğ a hükümdarı ikaz ettiler.
aralık 1704 tarihinde azledilip veziriazam! ık Baltacı M eh m ed Paşa’m n çevirdiği bütiin
Baltacı M ehm ed Paşa’ya verildi. O da. bütün entrikaları anlattılar. Bunun Üzerine 3 m a ­
bu entrikalarda kendisine büyük yardımı do­ yıs 17ÛS tarihinde m ühür kendisinden alına­
kunan îmrahor Antakya’n Osm an Aga'yı rak kubbe vezirlerinden Çorlu'Ju Ali P a ­
kethüda seçti. Eski sadrıâzama ise İnebahtı şa’ya verildi (Tarih-i Raşid, C : 3, S: 195).
muhafızlığı verildi. B u sırada devletin komşuları ile münasebet­
lerinde önemli olaylar cereyan etmek üze­
Tabiî yine ileri memuriyetlerde yeniden reydi.

ON SEKtZİN Cİ Y Ü Z Y I L B A S I N D A A V R U P A ’N IN D U R U M U V E
OSM AN LI DEVLETİ

Üçüncü Ahm ed, Osmanlı tahtına çıktığı triyot, Bü y ü k Petro’ya el altından haber
sırada Fransa tahtında Ondördiincii Louis gönderip Rus ordusunun Tuna üzerine in­
bulunuyor ve Fransa. İngiltere ve Almanya mesini istemişlerdi. Lâkin mukaddes ittifa­
arasında 1701 tarihinde başlamış olan İspan­ kın öbür üyeleri Avusturya, Venedik ve L e ­
ya veraseti savaşı devam ediyordu. histan Karlofça sulhunun ihlâlini istemedik­
leri için buna razı olmadılar.
İngiltere tahtına ise Üçüncü Giyyom
(Guillaumc d'Crange) un zevcesi Mari’nin ye­ Osmanlı devletinin, uzun bîr savaştan
rine, M ari’nin ktzkardeşi Atına 1 ÎG2 tarihinde büyük bir mağlubiyetle çıkmış olduğu halde,
kraüçe olarak oturmuştu. İngiltere île O s ­ halâ ciddi bir kuvvet ve icabında hepsi için
m a n l I devletinin münasebetleri, pek samimi tehlike teşkil edebileceğini komşuları olan Hı­
şekilde idi. Bunun Hibi. Felemenk ile de ristiyan devletler biliyorlardı. Esasen kendi­
dostça münasebetler devam ediyordu. Esasen leri de pek iyi halde değillerdi. Karlofça m u ­
onaltı yıl süren çetin bir savaştan pek yor­ ahedesiyle bütün M ora’yı eline geçirmiş ol­
gun halde çıkan Osmanlı Devleti. Avrupa masına rağmen, Venedik inkıraz halinde b u ­
devletleriyle dost geçinmeğe itina ediyor, lunuyordu. Osmanlı devletiyle yüz yıllardır
yalnız ortaya yeni bir kuvvet olarak çıkmış süren çarpışmalardan ma'da Amerika'nın
olan Ruslara karşı dikkatli davranıyordu. keşfi ile açık deniz ticaretinin yeni bil* yöne
Rusya’ya e-çilikle giden Mustafa Ağa'nın ver­ doğru inkişafı. Venedik’in zarzor elinde tut­
diği rapor üzerine, Ö 2 i valisi Yusuf Paşa’ya, mağa çalıştığı Akdeniz ticaretinin ehem m i­
Bender kalesini tahkim etmesi ve ayni za­ yetini ikinci plâna düşürmüş, İspanya ve
m anda bir müdafaa savaşma daima hazır ve Portekiz bütün imkânları yavaş yavaş ele
askerlerinin seferber halde bulunması bildi­ geçirirken, Venedik iktisadi bir çöküntüye
rilmişti. Huduttaki bazı palankalar tamir, yuvarlanmıştı. B u hal, devletim sonunda tarih
yeniden bazı müdafaa yerleri inşa olunmuş, sahnesinden çekilmesinin sebeplerini hazır­
Kırım hanine da her zaman uyanık bulun­ lamaktaydı. Avusturya, uzun savaş devresin­
ma?) haber verilmişti. Osmanlı devletini en de, en az Osmanlı devleti kadar yıpranmış
fazla kuşkulandıran, İkinci Ogüsı'ü müdafaa bulunuyordu. Lehistan ise, iç kavgalar y ü ­
bahanesiyle Rusların K a m a m ç e ’ye gelişleri, zünden zayıf düşmüş durumda olmaktan baş­
Kırım ve Özi suyu tarafında bazı faaliyet­ ka. yeni kral Statıislav Leçinski, İsveç kra­
lerde bulunuşlarıydı. Balkan yarımadasında lının tesir: ile, Osmanlı devletine karşı dostça
bulunan hıristiyan tab’a, Rus çarın: durm a­ bir politika gütmekte idi. İsveç kralı Onikin-
dan savaşa kışkırtıyorlardı. Boğdan voyvo­ ci Şar! (Charles) ise, Osmanlı devletini RHa­
dası Kantemir ¡le Efiâk voyvodası Jorj Kas- yaya karşı kendi tabii dostu ve müttefiki

2378
sayıyor, Rusya ile eninde sonunda kozlarını meşgul bulunması, Petro’ya ümitler veriyor­
paylaşma zamanı gelince Türklerden maddî du. Bununla beraber ^etro. Avrupa seyahati
ve mânevi yardım umuyordu. (1697-8) dönüşünde tamamen ilga ve imha
ettiği (1638-9), disiplin ile talim ve terbiye­
Erandenburg dükası Hohenzollem hane­ den çoktan çıkmış Streliçler (Osmanlı ordu­
danından Frederik Vilhelm, pek basiretli si­ sunun yeniçerilerine benziyeû eski Rus or­
yaseti sayesinde dukalığı gittikçe yükseltmiş, dusunun büyük bir kısmını teşkil eden pi­
nihayet İspanya veraseti savaşlarından isti­ yade askeri) yerine kurmakta olduğu yeni
fade ecerek büyük fedakârlıklar karşılığında Rus ordusunun henüz bir insan kalabalığın­
krallığını Almanya imparatoru Leopold'e dan ibaret ve yüksek savaş kabiliyetinden
tastik ettirmişti. Böyleee doğan Prusya dev­ mahrum bulunduğunu kendisi herkesten iyi
letinin merkezi, dukalığın da merkezi olan bildiği için müttefikler aradı ve çabucak ta
Berlin şehri idî (1700).

B u sırada veraset savaşları yüzünden İs­


panya devleti onyedinci yüzyıldaki kudret
ve ehemmiyetini kaybdecrek parçalanma
devrine girdiği gibi Fransa da Avrupaya hâ­
kim bulunan siyasi nüfuzunu kaybediyordu.
Bütür. bu arada, evvelce de bahsettiğimiz
gibi. Rusya, Çar Büy ük (Deli) Petro saye­
sinde, Avrupa politikasında hesaba kaiılması
ieab etmeğe başlayan yeni bir kuvvet unsuru
olarak meydana sıkıyordu. Osman) ı impera-
torluğu ile komşu bulunması, Karlofça sulhu
sırasında b u devlete ait emellerini ortaya
vurması, nihayet A zak kalesini elde ederek
tatarlara vergi vermekten kurtulmayı ken­
dine sağlayan H temmuz 1700 tarihli İstan­
bul anlaşmasına rağmen Karadenizde gemi
bulundurmak hakkını elde edemeyişi onun
bu devletle ergeç silâhlı bir anlaşmazlığa
sürüklenmesini mukadder kılan sebeplerdir.
Ancak, bu savaştan evvel Rusya ile İsveç
arasında seçen meşhur Poltava harbi ile
bunun neticeleri OsmanlI devletiyle Rusya’­
nın umulandan dalıa kısa bir zaman içinde
çatışmalarına sebeb olmuştur. Hâdiseleri d a ­
ha iyi anlayabilmek için evvelâ Poltava sa­
vasını doğuran sebepleri, bu savaşı ve bunun
sonuçlarını kısaca gözden geçirmemiz ge­
rekecektir.

Rus cart Büyük (Deli) Petro


Rus -İsveç çatışmasının sebeblerj ve
Kuzey savaşı
buldu. Bunlardan birisi Lehistan, öbürü ise
Eüyük bir savaşın mağlûbu olmasına rağ­ Danimarka idi.
m en OsmanlI imparatorluğu ile akdolunan Lehistan kralı Jan Sobyeski 16S7 yılında
Karlofça barışı da, İstanbul anlaşması da, vefat etmişti. B u memlekette kralların Diyet
Huşlara Karadeniz'e çıkmak imkânını ver­ meclisi tarafından seçilmesi kanundu. Deli
memişti. Memleketini mutlaka yükseltmek Petro, bütün nüfuzunu kullanarak ve el al­
ve birinci derecede bir devlet haline getir­ tından pekçok paralar harcıyarak Saksonya
m ek azminde bulunan Rus çarı Petro ise. bu Elektörü İkinci Ogüst’ün Lehistan kralı se­
gayenin elde edilmesi için bu .denizlere çık­ çilmesini temin etti. B u suretle memleketi
ma» nın şart olduğunu biliyordu. B u yüzden namına da ilk siyasi muvaffakiyetini kazan­
güneyden ümidini kesince, gözünü kuzeye mış oluyordu. Lâkin Rus parmağının kendi
dikti. Kuzeyde Baltık denizi vardı. Bunun nüfuz bölgesi saydığı Lehistan’a uzanması
Rusya ile hudut, olan kıyıları ise, İsveç dev­ İsveç’i hiç de m em nun etmediği gibi, kendi­
letinin elinde bulunuyordu. 1597 tarihinde sini Saksonya İt askerlere muhafaza ettiren
on beş yaşında bulunduğu halde babası ve yeni teb’asına pek de itimadı bulunmadı­
Onbirinci ŞsrI'ın yerine İsveç tahıma çıkan ğını böyleee ortaya koyan bu kralı Lehistan
Onikineî Şarl’ın (Demirbaş), henüz çotuk halkı da fazla sevmemişii.
denecek kadar ger.ç ve sadece eğlencelerle Çar Petro 1698 yılı Ağustosunda çıkmış

2379
olduğu Avrupa gezisinden yurduna dönerken sebeplerden dolayı 24 ağustos 1698 tarihinde
Rava şehrinde Lehistan kralı İkinci Ogüst ile Danimarka İsveç'e kar;,: Rusya ile tecavüzi
buluçarak meseleyi kendisine açtı ve ikisi bir ittifak akdetti, 21 ekimde de Rusya ile
birlik olurlarsa İsveçlileri Baltık kıyıların­ Lehistan arasında ayni maksadı güden anlaş­
dan söküp atabileceklerini söyledi. Karlofça ma imzalandı. Böyîeee, 1700 yılı girerken İs­
ır.uahedcsiyle. Kamaniçe. yurduna eklenmiş veç'e karşı baskın şeklinde başlaması karar­
olan İkinci Ogüsl yeni fütuhat emelleri bes­ laştırılmış bir savaş için üçlü ittifak aktedil-
lediği için bu tekiri: uygun karşıladı. So ­ miş bulunuyordu. Müttefikler, zaferi kısa za­
nunda, raptedilecek yerlerin peyinyılmasın­ manda elde edeceklerini umuyorlardı.
da anlaştılar. Çar, Neva suyu ınansabım ve
Car, harekâta başlamak için Osm an!:
Estonya’yı alacak, Livonya, Kiga şehriyle bir­
devletiyle kafi sulh anlaşmasının imzalan­
likle Lehistan'a bırakılacaktı. Danimarka'nın
masını bekliyordu. Bun u n için savaş gecikti.
da bu birliğe katılacağı umuluyordu. Nite­
Deli Petro bu arada Onikinci Şarl'ı dostluk
kim umulan oldu. Hattâ Danimarka, İsveç’e teraneleriyle avutarak şüphelenmemesini te­
karsı hazırlanan hücuma önayak almayı bile
min etmeği de bildi. Nihayet OsmanlIlarla
kabul etli.
evvelce 'yazdığımız 14 temmuzda İstanbul
Danimarka kralları. Holştayn (Holstein)
anlaşması imzalandı.
ve Şlezvig (Schleswig) deki hakimiyetlerin i
Oldenburg hanedanına mensup Holştayn- Danimarka, dalıa 1700 martında Hol-
Gottorp prensleriyle paylaşmaktaydılar. Bu ştayn’e taarruz ederek savaşı açmıştı. İstan­
prensler, zamanla istiklal davasına kalkışmış­ bul anlaşmasının imzalandığı haberi gelince,
lardı. İsveç kendilerine müzaherette bulun­ Rusya da 30 temmuzda İsveç’e harp i’ân etti.
du. Bun u n sebebi ise, bir taraitan Danimarka Ağustos ayı içinde Lehistan kralı, Saksonya
üzerindeki nüfuzunu artırmak, bir taraftan kıtalarını sevk edip ani bir hücumla Kiga
da İsveç’in kuzey Almanya eyaletlerindeki şehrini ele geçirmeğe teşebbüs ederek sava­
hakimiyetini sağlamaktı. İşte, İsveç'in bu po­ şa katılmıştı. Bciylece mühim sonuçlar do­
litikası iki memleketin arasını açmıştı. 3 u ğuracak olan kuzey savaşı başlamış oldu.

İsveç’in mukabelesi
H e nü z onsekiz yaşında bulunan ve sade­
ce eğlencelerle meşgul sanılan Onikinci $arl
ise, ne çetin ceviz olduğunu derhal isbat
etti. Plânı gayet basitti. Memleketine durup
dururken hücum eden düşmanlarını birer bi­
rer yenmek. Bu maksatla evvelâ en yakın ve
en tehlikeli düşmanı olan Danimarka üze­
rine yürüdü. Beklenmeyen bir anda Sund
boğazım seçerek Kopenhag'a doğru ilerledi.
İngiltere ile Hollanda da kendisini destekle­
diler. Kopenhag şehri denizden bombardıman
edildi. Danimarka kralî, çaresi?, acele banş
isteğinde bulundu. 18 ağustos 1700 tarihinde
Onikinci Şarl, Travendel şatosunda sulh şart­
larını dikte etü* Danimarka, İsveç’e karşı
her çeşit düşmanca hareketten vc İsveç
aleyhine akdettiği ittifaklardan vaz geçiyor­
du. Ancak, İngiltere ile Hollanda, Baltık de­
nizindeki muvazenenin bozulmaması için
Danimarka donanmasının büsbütün yok edil­
mesine engel oldular.
İsveç kralı, bundan sonra süratle Lehis­
tan üzerine yürüdü. B u sırada Riga şehri ha­
lâ kahramanca dayanıyordu. İsveç ordusu­
nun yaklaşması üzerine Saksonya kuvvetleri
çekildiler. Onikinci Şarl, bu muvaffakiyet­
ten sonra bem en çar tarafından kuşatılmış
olan Narva şehrinin imdadına koştu. Fin
körfezi sahilinde bulunan bu kaleyi 40 bin
Rus askeri tazyik etmekte idi. İsveç kralının
yanında sadece 17 bin kişi vardı. Deli Petro,
Saksonya eîcktörü ve Lehistan krait buna rağmen onun yaklaştığını duyunca or­
İkinci Oâüst dusunu bu*akıp kaçtı. Ruslar, kısa bir sa-

23S0
Vaştan sonra yenildiler. Böyleee. Rus ordu­ mışlardı. Narva yanında İsveçlilere yenilen
sunun savaş kabiliyetinden mahrum bulun­ ordu, artık tarihe karışmış, ortaya yepyeni
duğu meydana çıktı. Onikinci Şarl, zafer bîr kuvvet çıkmıştı.
sonunda elde ettiği esirleri serbest bırak­
makla bu orduya hiç değer vermediğini gös­ Petro. İsveç kralının Lehistan’da meşgul
termiş oldu (30 kasım 1700). bulunmasından istifade ederek pek de eiöclî
mukavemetle karşılaşmadan Fin körfezi isti­
İsveç kralı, böyleee yurduna saldıranları kametindeki fütuhat emellerini gerçekleştir­
yenmiş oldu. Lâkin bu zaferler, savaşı sona meğe muvaffak elmuştu. 1702-1703 yıllarında
erdirmedi. T a m tersine, bu savgj daha yirmi Ladoga güiündcn Neva nehri mansabına ka-
yıl devam edecekti. Onikinci Şarl, yurdunun dar olan yerleri istilâ etti. B u suretle Fin
emniyeti için ilk iş olarak Lehistan'daki si­ körfezine ayak basılmış oldu. Petro, burada
yasi rejimin değişmesini zaruri buluyordu. Sen-Petersburg tPetrograö) adlı yeni bir şe­
B u yüzden mağlûp çarı takip edecek yer­ hir kurdu. O n u denizden gelecek hücumlar­
de Lehistan işleriyle meşgul oldu. Litvan- dan muhafaza için de Kronştat kalesini yap­
ya'yı istilâ edeıı İsveç kuvvetleri Lehis­ tı. Rus ilerleyişleri Estonya ve Litvanya’ya
tan'a girdiler. I702-170S yılında bu memleke­ doğru yayıldı. 1704 yılında Dorpat ve Narva
tin m ühim bir kısmını ele geçirdiler. Lâkin, kaleleri alındı. Onikinci Şarl, Saksonya’da
İkinci Ogüst’ün Lehistan'dan çıkarılması için bulunurken, Rus kuvvetleri Lehistan hudut­
iki meydan muharebesi daha icabetti. B u n ­ larını asarak memleketin bir kısmını işgal
ları kazanan İsveçliler, sonunda Saksonya'yı etliler. İsveç kralı buna hiç ehemmiyet ver­
bile işgal ettiler. Kendisine Ksm aniçe’yi tes­ miyor ve Rus ordusunu ne zaman olsa eskisi
lim ettiği halde, çardan umduğu yardımı
göremiyen İkinci Ogüst, nihayet 2i eyîûl
1706 tarihinde Altranstadt anlaşmasını imza­
layarak Lehistan tahtından feragat ctti.

Onikinci Şarl. Lehistan tahtına Jan Sob-


yeski'nin oğlu Yakob'u geçirmek istiyordu.
Leh halkının da arzusu esasen bu idi. Lâkin.
İkinci Ogüst Saksonya'da bulunan prensi
kaçırıp bir şatoda saklamak suretiyle buna
engel oldu. Bunun üzerine Oniltitıci Şarl,
Poznan voyvodası olup öteden beri kendi
sempatisini kazanmış olan Stanislav Leçinski
(Stanislaw Leseşynski) yi desteklemiş ve
Varşova'da toplanan Diyet meclisi, 12 tem­
m u z 1704 tarihinde onu Lehistan krallığına
seçmişti, İkinci Ogüst, İsveç kralıyle yaptığı
anlaşma gereğince bu tayini kabul ve hatta
yeni kralı bir mektupla tebrik etti.
Stanisiav Leçînski, 17G(J tarihinde Sak­
sonya’dan, Bâb-ı Sliye gönderdiği bir rr.ek-
tubla, Ogüsl'ün iki sene evvel Lehistan kral­
lığından atılarak kendisinin kral intihab
Lehistan kralı Stanislav Leçir.ski
edildiğini, ancak krallığı bırakmak istemiyen
Ogüst’ün, Lehistan'da isyan çıkarttığını ve
bu hareketinin İsveç kralı yardımı iJc bas­
tırılması üzerine, Lehistaadan kaçtığını bil­
dirmekteydi. Yine b u mektubda, Ogüst'ün
Lehistan tahtından feragat ettiğine dair ahid-
name imzaladığına işaret edilerek bundan
böyle kendisinin kral tanınmasını istiyordu.
Osmanlı devleti de 1707 ağustos (Cumadela-
hir başlan 1119) da verdiği cevabi nam e ile
onun krallığını tanımıştır (Başbakanlık ar­
şivi, Name-i hümâyun defteri, C: 6, S. 162).

Petro’nutı gayretleri
Onikinci Şari’m Lehistanda kaldığı altı
yıl içinde Car Petro, rus ordusunu yeni baş­
lan iatızinı ve tensik etmişti. Avrupa’dan ge­
tirttiği subaylar, adeta başka bir ordu yarat­ 1704 de Varşova

2381
gibi hır darbede perişan edeceğime inanı­ Minsk istikametinde süratle ilerledi- Rus or­
yordu. . dusu* bir kuşatma hareketinden güç hal iie
kurtuldu. 1708 yılında îtuslar, Lehistan top­
P ortava savaşı raklarını tamamen boşaltmış bulunuyorlardı-
Çar, Dinyeper (Özi) nehrini tutmaya çalışır­
Onikınci Şarl. Saksonya'da kaldığı bir- ken, İsveç kralı do£ru Moskova üzerine yü­
buçuk yıl boyunca ordusunu büsbütün geliş­ rümeye başladı. Çar, 60 bin kişilik iyi yetiş­
tirerek 38 bin kişilik pek güzide bir kuvvet tirilmiş crdusuyle mütemadiyen çekiliyor,
haline getirmişti. Nihayet 1\ ağustos tarihin­ lâkin geçtiği yerleri tamamen tahrib ederek
de Saksonya'dan hareket Bunu haber İsveç ordusunu, aç bırakmaya çalışıyordu, İlk
a’an çar, çekilmeye başladı, İsveç kralı ise, ciddi çarpışma, Baremin suyunu Borisov gü­
rakibini bir meydan muharebesine zorlamak neyinden aştıktan sonra, Hclovçin (Holn-
için şiddetli kışa rağmen, Varşova -Grodno - wczyn) civarında geçti. Oniki.nei Şarl, iki
misli düşman kuvvetini yendik­
ten sonra üerlemeye devam etti.
Lâkin, bilinmeyen bir sebepten
dolayı Mohtlev’de bir ay kadar
durakladı. B u da Rus ordusuna
yeniden toparlanmak fırsatım ver­
di, Çar ayni zamanda, cephe bo­
yunu tamamen tahrip edip ban*
nılatmyacak hale koydu. İsveç
kralı bunun üzerine piânuiı de­
ğiştirip yiyeceği hol olan Ukray­
na’ya yürüyerek burasım yeni
harekât için dayanak noktası
yapmaya karar verdi. 1709 baha­
rında Ukrayna'daki Poltava ka­
lesi kuşatıldı, 'Lâkin, Ukrayna
Hatmanı Mazepa da İsveçlilerle
birleştiği halde muhasara uzadı.
Çar, burasım kurtarmak için iler­
leyerek Vorska nehrini aşıp İs­
veç ordusunun bulunduğu taraf­
ta yer aldı. OniKinci Şarl bu sı­
rada ayağından bir kurşun yara­
sı almıştı. Buna rağmen meydan
savaşma karar verdi.

B u savaş, S temmuz 1703 gü­


nü Faltava civarında eeryan et­
miştir. Kus ordusu 50 bin, İsveç
ordusu 17 b m kişiydi. İsveç hü­
cumu durduruldu. Karşı hücuma
geçen Ruslar, İsveçlileri ağır bir
mağlûbiyete uğrattılar. Savaşı bir
sedye içinde idare eden Onikınci
Şart, güç hal üe kaçırıldı. Yanın­
da kalan kuvvetlerle beş gün beş
gece süren meşakkatli bir yolcu*
l'ükian sonca, Aksu üzerindeki Özi
kalesinin karşısına vardılar. Kale
kumandanı Abdurraiıman Paşa,
bir gece beklettikten sonra, mağ-
iûp ve yaralı kralı mülteci olarak
kabul etti (18 temmuz 1709). U k ­
rayna Hatm am Mazcpa da bera­
berindeydi,

Osmanii-İsveç münasebetleri
O n ikinci Şarl, Poltava sa­
vaşından evvel Kırım hanı Dev­
let Giray'a haber göndererek

2382
kendisinden yardım istemişti. Lâkin İs­
tanbul’dan. Kırım hanına, Rusya ile yapı­
lan barışa aykırı hareketlere kalkışmaması
hakkında kat'i emirler geldi. Osmanlı dev-
leti, her şerefli devlet gibi, aradaki muahe­
deye riayet etmek arzusu ve kararında idi.
Lâkîn Çar Petro, ayni şekilde hareket etme­
miş ve Poltava savaşını müteakip 2aferi par­
lak bir ziyafetle tesit ettikten sonra rakibini
takibe başlamış ve Rus kuvvetleri Osmanlı
devleti hududunu aşıp kırksekiz saat ilerle­
yerek Aksu kenarında OsmanlIlara iltica et­
miş halde bulunan üçyüzden fazla İsveç as­
kerini esir etmişti. Gerek bu hâdire ve gerek­
se bundan sonraki vak'alar Poltava savaşı
sırasında Kırım kuvvetleri vasıtasiyle İsveç
kralına yardım edilmemesinin pek hatalı ol­
duğunu ortaya koymuştur. Halbuki. Onikinci
Şar!, Osmanh devletiyle müşterek bir düş­
mana karşı birlikle hareket (itmeği çok evvel
düşünmüş ve bunun çarelerini aramıştı.
Onun Kuşlara karşı giriştiği harekât ve ka­
zandığı muvaffakiyetler, esasen Osmanlı
devletinin de dikkatini çektiğinden arada bir
dostluk ve iş birliği zemini aranması için
temas düşünülmüş, lâkin Karlofça sulhuna
tamamen sadık kalma prensibi güdüldüğün­
den merkezden bir memur gönderilmesi mah­
zurlu görülmüş, bunun üzerine Özi valisi ve
Bender muhafızı Yusuf Paşa’ya, İsveç kra-
liyle hususî şekilde temas etmesi bildirilmiş­
ti. Yusuf Paşa bu emre uyarak güvendiği İsveç kralı Onikinci Şarl (Demirbaş)
adamlarından Yergöğü'lü. Mchmed Efendiyi
yola çıkarmış, ancak İsveç kralı da Sakson­
ya’dan hareket etmiş bulundu­
ğundan görüşme T o m şehrin­
de olabilmişti (1707). Mehmeö
Efendi, Yusuf Paşa’nm mektup­
larım Onikinci Şarl'a vermiş,
İsveç kralı da Rusya’ya karsı
kendisine fiilen yardım ediiib
cdilemiyeCeğini sormuştu. Meh-
med Efendi, böyle bir mükâle-
meyi neticeye bağlamak yetki­
sinde olmadığından mesafenin
çok uzak olduğunu ileri sürüp
bu işi böyle geçiştirmek iste­
mişse dc, kralın Kanîçc’ye ka­
dar inmesi halinde ■ — tamamen
kendi hesabına olarak — yar­
dım va’ainde bulunmuştu.

Onikinci Şârl ile, L¿histen


kralı Leçinski, Yusuf Paşa’ya
Mehmcd. Efendi vasıtasiyle gön­
derdikleri mektuplarda ruslara
ve İkinci Ogüst'e taraftar olan­
ların Lehistan’dan çıkarılması
için girişilecek harekâtta Os­
manlI devletinden yardım rica­
sında bulunmuşlardı. İsveç kralı,
Türklcrç beş maddelik bir an-

2383
\
bul etmesi icabedcccğini, çünkü böyle bir
yardımın Rusya ile aradaki sulhu bozacağı,
öbür maddelerin kabul edileceği, İsveç’le
dostça münasebetler kurm aya çalışması bil­
diriliyordu. (Tarih-i Raşid, C : 3, S : 294-95).

Sadnâzamın Isveçe yardim vâ?d etmesi

O sırada sadrıâzam bulunan Çorlulu Ali


Paşa, Üçüncü A h m e d ’in tam am en aksini ilti­
zam etmesine rağmen. İsveç'le müşterek ola­
rak ruslarîa harbedilmesinc ve Osmanlı dev­
leti sınırlarında beliren bu yeni tehlikenin
daha başlangıçta kesin şekilde ortadan kal­
dırılmasına taraftardı. B u yüzden, h ü kü m dar­
dan habersiz olarak Yusuf Paşa’nın ağzından
Onikinci Şarl a gönderdiği bir mektupla ken­
disine icabında Kırım hanı vasıtasi3Tle yar­
dım edileceğini bildirmişti.
İsveç kralı, Y u suf Paşa ile bir müddet
mektuplaştıktan sonra, ruslarîa tek başına
başa çıkabileceğini kestirerek buna son ver­
mişti. Lâkin, TTkrayna’ya indiği zam an İs­
veç’ten yeni yardım birlikleri getirtmesi ih­
timali kalmayınca eski va’di hatırlatarak
Kırım hanına baş vurmuş, fakat yukarıda
söylediğimiz gibi, b u savaşa kafiyen m ü d a ­
halede bulunmaması m erkezden Kırım h a ­
rına kesin şekilde bildirilmişti. Onikinci
Kazak hatmam Mazepa Şarl, bir taraftan da Yusuf Paşa’ya bir m e k ­
tup göndermiş, o da Ç orlulu Aîi Paşa’dan
evvelce aldığı talimata uyarak Kırım hanı­
Iaşma teklifinde bulunuyordu. B u n a göre n a İsveç kralına yardımda bulunmasını bil­
kendisi Ormanlı devletinin dostuna dost, dirmişti. Lâkin H an, m erkezden aldığı kati
düşmanına düşman olacak. İstanbul'da bir emir üzerine harekete geçmemiş, diğer
İsveç elçisi bulundurulacak, iki taradı tica­ taraftan Yusuf Paşanın bu hareketini ha-
ret sağlanacak. İsveçlilerin daha evvel C eza ­ l.ı-r s lan Üçüncü A h m e d , sadrıâznmı fena
yirlilere esir düsen kalyonları kurtarılacak, halde tekdir ederek Kırım hanına yeniden
Lehistan’daki Rus taraflarla nyle mücadelede kat’i emirler göndermişti. Halbuki Onikinci
Osmanlı devleti Lcçinskiy’e yardım edecekti. Şarl, evvelce edilen va’de £öre kendisine
Yusuf Paşa, bu mektupları derhal İstan­ mutlaka yardım edileceğini sanıyordu ( T a ­
bul’a gönderdi. M erkezden Yusuf Paşa’ya ve­ rih-i Raşid, C : 3. S- 295-96). Çar Petro ise,
rilen cevabda Cezayirlilerin, İsveç kalyonu­ m eydan savaşının Osmanlı devleti sınırla­
nu, iki devlet arasında yapılan bu temaslar­ rına yakın bir yerde ceryan cdeceğini gö­
dan ve kurulmaya başlayan dostluktan evvel rünce, Türklerin her hangi bir teşebbüse geç­
esir ettikleri için bu konuda bir şey yapıla- melerinden korkarak elçisi Pcıro Anderyoviç
mıyacagı, ruslara karşı fiili yardım için ev­ Tolstoy vasıtasıyle Osmanlı hükümdarına
velâ Osmanlı devletiyle İsveç krallığı ara­ gönderdiği bir dostluk m ektubu ile aradaki
sında tam bir anlaşma ve dostluk kurulması r.nİLşmayı nazikâne hatırlatmış ve kendisinin
ve İsveç’in de Ruslarla Osmanlı devletinin b una sadık kalacağını bildirmişti (Başbakan­
muvafakatini almadan sulh yapmamayı ka- lık Arşivi, N a m e defteri, C : G, S. 174).

1711 O S M A N L I -R U S S A V A Ş I

İsveç kralı Osmanlı devletine sığınmak esir etmişlerdi. B u vaziyet duyulunca A b d u r ­


üzere ö z i kalesi önüne geldiği zaman, O zi rahm an Paşa derhal azlolunarak Yusuf Paşa
<veya Ö zü ) muhafızı A bd urrahm an Paşa ev­ tarafından Bender'e celb ve hapsolunmuş vc
velâ tereddüt göstermiş, lâkin b u sırada Çar Onikinci Şarl, Paşa nın kendi hatırı için af­
P^ctro’nun, Osmanlı sınırını aşmış olan kuv­ fını rica etmişti. A bdurrah m an Paça, bunun
vetleri yetiştiğinden, üçyüz kadar İsveçli esir üzerine serbest bırakılmıştır (Tarih-i Raşid,
düşmüş, ayrıca Paşa ile maiyeti iltica hak­ C : 3, S : 301).
kını tanıdıkları halde bir kısım İsveçlileri Poltava zaferini kazanan Çar’m ise, Os-

2334
manii devletine karşı tavrı derha! değişti.
İstanbul'a yeniden gönderdiği elçisi vasıta-
sıyle Üçüncü A h m e d ’e takdim ettiği 10 (21)
tem m uz 1709 tarihli m ektubunda Onikinci
g a r i'ın kabul edilmemesini ve Osmanlı m e m ­
leketinden geçirilmemesini, kendi teb’ası
oîup ihanet etmiş olan Ukrayna kazakları
eski Hatmanı Mazepa'nın yakalanıp kendisi­
ne teslimini istedi (Başbakanlık Arşivi. N a ­
m e defterleri. C : G, S: 176). Bu teklifin kabul
edilmeyişi üzerine 14 (25) temmuz tarihli bir
mektup daha göndererek, İsveç kralının hiç
olmazsa nezaret altına alınmasını ve Maze-
pa'nın hem en iadesini daha kat'i bir lisanla
istedi (Başbakanlık Arşivi, N a m e defterleri
C: 6, S: 177). Lâkin Osmanlı devleti, hıristi-
yan devletlerinden birisine baş vurmaktan âr
ederek Devleti aliycnin şefkat ve himayesine
sığınmış olan İsveç kralını korumaya karar
vermişti. Kendisine üstelik günde 413.5 kuruş
tutarında tayinat bağlandı (Tarih-i Raşid,
C : 3, S: 299-300).

Rusların ikinci defa sının geçmesi

Üçüncü A h m ed, sulh taraftarı olmakla


beraber, Osmanlı topraklarına iltica eden İs­
veç kralını düşmanı Rus çarına teslim etme­ Sultan Üçüncü Ahm ed
si bahis konusu olamazdı. Çiiııkü, buna — o (Kapıdağlı serisinden)
zam anki milletler arası teamüle ve aradaki
ahidlere göre — hiç bir mecburiyeti bulun­
madığı gibi, böyle bir hareket devletin şan gizlice ruslara haber verdi. Oıılar da b u fır­
ve şerefine de uygun değildi. Üstelik Onikirı- satı kaçırmıyarak altıbin kadsr askerle h u ­
ci Şarl gibi, şöhreti bütün A v ru p a ’ya yayıl­ dudu geçip, isveçlilere h ü c um ettiler. Yerii-
mış bir hükümdarın kendisine sığınmış ol­ yüz İsveç askerînin bir kısmı öldürüldü, bir
ması hükümdarın gururunu okşamışU. Bütün kısmı da esir edilip götürüldü (Eylül 1709).
bunlardan maada, İsveç kralının, Osmanlı ül­ Rusların bu hareketi, Osmanlı devletinin
kesinde kısa bir m üddet kaldıktan sonra harb ilânına kâfi iken ve hatta barış taraf­
memleketine döneceği ve Çara karşı yeni bir tarı hüküm dar bile nerede ise böyle bir ka­
sefer açacağı sanılıyordu. B u sebepler y üzün­ rar verm ek üzere bulunurken, İstanbul’daki
den vc Rus kuvvetlerinin T ürk sınırlarını R u s elçisi, büyük bir siyasi maharetle 3âb-ı
ihlâl ederek 300 isveçli'yi esir alması bahane âliyi yatıştırarak bundan vaz geçirmeye m u ­
edilerek Çarın, İsveç kralı ve M aze p a hak- vaffak oldu. Yalnız bu arada ruslara müte­
k m d aki istekleri toptan reddedildi. mayil bulunduğu m eydana çıkan Boğdan
Onikinci Sari bir m üddet Bender'de otur­ voyvodası azil edildi (Tarih-i Raşid, C : 3.
du. Ayağındaki yara iyileştikten sonra m ai­ S: 303, 311-12, 314).
yeti halkı ile beraber gezintilere ve-ava çık­
m aya başladı. Bîr ara, onbeş yirmi güne ka­
dar memleketine döneceğini ileri sürerek y a ­ İsveç kralının istek Ve teklifleri
nında bulunan ikibin kadar İsveç askerinin
bir kısmını öncü olmak ve o tarafın ahvalini Onikinci Şarl'm hem en memleketine dö-
anlayıp bir yol aramak için Boğdan’ın Piço- nemeyip bir müddet daha Osmanlı toprakla­
va (Çernoviç) mevkiine göndermeye karar rında kalacağı anlaşılınca, kendisiyle daimi
verdi. Y u s u f Paşa her ne kadar bu yerin Rus temasın temin edilmesi için hüküm et kralın
sınırına pek yakın olduğunu, İsveç askeri çok İstanbul'a bir elçi göndermesini istedi. İsveç
haşarı olduğundan dayanamayıb ruslarla bir kralı, bu hareketten çok mütehassis oldu.
hâdise çıkarmalarının m ü m k ü n bulunduğunu, Bulunduğu yerde sadece bir mülteci değil,
halbuki Osmanlı devleti Çar ile sulh halinde tahtında bir hüküm dar telâkki edildiğini an­
olup bunun ihlâlinin arzu edilmediğini ileri latan b u teklifi:
sürdüyse de. Onikinci Şarl gereken teminatı c— Dostluk için vaktiyle b ir elçi gönde­
verdikten sonra yediyüz askerini Piçova’ya recek iken Allahın takdiriyle kendimiz gelip
gönderdi Boğcan voyvodası Rakoviça, Çar Devleti âliye himayesine sığındık!» diyerek
Petro taraftan olduğundan b u n u hem en ve büyük memnuniyetle kabul etti ve Osmanlı

2385 F. 2
hükümdarına gönderdiği bir mektupla elçi mesi olduğunu söyledi ve Lehistan'dan geç­
olarak ve Osmanlı kaynaklarında Martinos tiği sırada kendisine karşı Çar tarafından hiç
Noçbaver veya Foçbaver diye geçen Noyge- bir harekette bulunulmayacağı hakkında ge­
bâver (Martin Neugebauer) adlı kâtibini ta­ rekli teminatı verdiği gibi, bu teminat, İs­
yin ettiğini ve daha mühim, işler için general tanbul’daki İngiltere, Felem enk ve Avustur­
Foııyatovski'yi gayri resmi olarak gönderdi­ ya elçilikleri tarafından da garanti edildi
ğini bildirdi (Başbakanlık Arşivi, N a m e def* (O c ak 1710).
terleri C : 6, S: 181 ve M ü h im m e defterleri
C : lifi. S: 296, 328),
İsveç kralının teessürü,
Elçi, kralın Lehistan’dan geçerek İsveç'e
gitmek arzusunda bulunduğunu, bunun için sadrâzamın azli
de maiyetine tatar askeri verilmesini rica et­
tiğini bildirmiş, bu istek Üçüncü A h m e d ta­ Anlaşmanın bu şekilde akdi, Onikinci
rafından kabul edilmiş, sadrıâzam Çorlu’lu Şarl’ı büyük hayal kırıklığına uğrattı. R u s­
Ali Paşa da krala bir donanmış atla bir m u ­ ların kabul ettirdiği şekli, kendisini onların
rassa hançer göndermişti. General Ponya- pençesine düşürmek için kurulmuş bir tuzak
tovski ise kralı namına Osmanlı devletine, telâkki ediyordu. R u s elçisi Tolstoy, bu m a d ­
Çar'a karşı ittifak teklif ederek rusların Os- deyi kabul ettirmek için Sadrıâzam- Çorlu’lu
roan’.ılar hakkında kötü niyetler ve Osmanlı Ali Paşa’ya büyük bir rüşvet vermişti. Çor­
ülkelerinde emeller beslediğini izah edip teh­ lulu Ali Paşa anlaşmadan sonra İsveç kra­
like büyümeden bir harb açılması tavsiyesin­ lına teselli edici bir mektupla birlikte devlet
de bulunmuştu. tarafından yol masrafı için onbin altın, bir
donanmış at ve yirmibeş eğersiz at ve kendi
tarafından da bir donanmış ve müteaddit
Ruslarla yenilenen anlaşma ve eğer siz at göndermişti (Şubat 1710). A y n i za­
m anda. Kırım hanına anlaşma yenilendiğin­
İsveç kralı den sulha aykırı hareketlerden kaçınması bil­
dirildi, Onikinci Şarl, padişahın hediyelerini
Hakikaten de Rusların, Osmanlı m em le­ kabul etti ise de, veziriazamın gönderdikle­
ketlerinde yaşayan Sırb, Karadağlı, Ulah, rini reddetmekle beraber, Çorlu’lu Ali Pa-
Boğdan’lı gibi, ortodoks teb’ayı devletleri şa'yı azil ettirmek için çalışması. Osmanlı -
aleyhine kışkırttıkları, bundan m ada Poltava İsveç ittifakını temin etmesi ve İkinci Ogüst’-
zaferinden sonra A zak, Tayyarı ve Dinyeper ün Lehistan kralı olarak tanınmasına ve İs­
nehri üzerindeki Kamcnlca (K am enniy za­ tanbul’a gönderdiği elçisinin hükümetle tem a­
ten) kalelerini yeniden inşa ettikleri Bâb-ı sına m ani olunması hakkında Ponyatovskiy’c
âlinin güzünden kaçmayan olaylardı. Bunuıı talimat verdi.
üzerine, rusların hakiki maksadının anlaşıl­
ması için 14 temmuz 1700 tarihli İstanbul Veziriazam, hediyelerinin rcddolunması-
cıJaşmasının bir daha gözden geçirilerek na fena halde içerliyerek b u n u Bender m u ­
yenilenmesinin teklif edilmesine karar ve­ hafızı Yusuf Paşa’m n telkinlerine hamletti.
rildi. Esasen her Osmanlı padişahı değiştik­ Esasen onun şöhretini de çekemediğinden
çe devletlerle mevcut anlaşmaların da yeni­ ve kendisine rakip gördüğünden Y u suf Pa-
lenmesi âdet olduğu halde, Üçüncü A h m e d ’in şa’yı hüküm dara şikâyet edib azlini ve kra­
culûsundan sonra b u anlaşma yenilenmemiş, lın derhal yurduna gönderilmesini istedi ise
Çar daha sonra bir mektup gönderip İsveç do. Üçüncü A h m e d bu teklifleri reddetti. B u
gailesi yüzünden b u işi yapm aya vakit bula­ sırada Ponyatovski. Çorlulu Ali Paşa’n m , Rus
madığını bildirerek anlaşmanın yenilenmesi­ elçisi Tolstoy’dan büyük bir rüşvet alarak
ni rica etmiş ve b u arada Onikinci Şarl ile anlaşmanın kendi kralı hakkındaki maddesi­
M azcpa hakkıtıdaki isteklerini tekrarlamıştı, nin hükümdarca kararlaştırılan ilk şeklini
Osmanlı hükümdarı, b u son iki isteği red ile değiştirdiğini ve Rusların ancak buna karşı­
anlaşmaya İsveç kralı hakkında bir madde lık anlaşmayı yenilemeye razı oldukları gibi
konmasını ileriye sürdü. B un a göre İsveç bir hava yaratarak herkesi kandırdığım, hal­
kralı Osmanlı ve tatar askerinin refakatında buki Onikinci Şarl’ıtı Osmanlı ülkesinde b u ­
Lehistan’dan geçerek memleketine gidebile­ lunmasının tam tersine ruslara karşı kuvvet­
cekti. Ruslar, Onikinci Şarl’m memleketine li bir koz olarak kullanılabileceğini ve Os-
dönmesine itiraz etmemekle beraber, O s m a n ­ manlı devleti lehine bazı sonuçlar elde edilme­
lI ve tatar askerlerinin muhafazasında b u ­ sine yarayacak iken bundan istifade edilme­
lunmasını kabul etmediler. Rus elçisi Tols­ miş olduğunu Fransa elçiliği tercümanı vası-
toy, İsveç kralının, yanında beşyüz İsveçli tasıyle hüküm dara duyurdu. Esasen Fransa
muhafızla gidebileceğini, Osmanlı kuvvetleri elçisi Ferriol, bu konuda tam am en İsveç
kendisini Lehistan hu dud un a getirdikten son­ kralını tutuyor, ona kendi efendisi imiş gibi
ra oradan Rus kuvvetlerinin nezaretinde İs­ hizmet ediyor, hükümdarla çarın arasını aç­
veç’e geçebileceğini, bun dan maksat kendisi­ m a k için büyük faaliyet gösteriyordu.
nin Lehistan kralı Leçinski ile temas edem e­ Üçüncü A h m e d , Çorlulu Ali Faşa’dan bir

2386
müddetten beri şüphelenmekteydi. B u ihbar
şüphesini teyit ettiğinden, bu hal de, birik­
miş başka sebeblere katılınca, Çorlulu Ali
Paşa'yı vezıriâzamlıktan azlederek yerine
Köprülüzâdc N u m a n Paşa’yı tayin etti (36
haziran 1710-18 rebiülahir 1122).

Çar Petro’nun Sırbistan, Eflak ve


Boğdan’dakı tahrikleri

Rus Çarı Petro, Türklerle bir savaşın


ergeç kaçınılmaz bulunduğuna inandığı için
Balkanlardaki ortodoks teb’ayı durm adan el
altından kışkırtıyordu. A m sterdam ’da hak­
kettirip bastırmış olduğu resminin altına
(Rusların ve Yunanlıların imparatoru Birin­
ci Petro) cümlesini yazdırmıştı. B u resim,
gizli ajanlar vasıtasıyle Balkanlardaki hıris-
tiyatı teb’aya dağıtılıyordu. B u ajanlar halkı
her yerde tahrik ederek Çar Petro’nun Sırp­
ça, R u m c a ve Ulahça’ya çevrilmiş beyanna­
mesini yaymaktaydılar. Petro bu beyanna­
m ede kendisini hıristiyanlıgm koruyucusu
ilân ediyor, (Hıristiyan koyun sürüsünün O s ­
manlI kurdu elinden) çektiği uydurm a zu­ Çorlulu A ü Paşa (Ferriot'dan)
lümleri sayıp döküyordu. Tabiî bu menfi
propagandaların tesiri görülmekteydi. Pol-
tava savaşından sonra Papoviç adlı bir sırp Padişah ve devlet erkânının barışa
Moskova’da zuhur edip ondokuzbin silâhlı devam arzusu
sırplının Çarın emrini beklediğini ilân etmiş,
Eflâk voyvodası Brankovan, parasını yaban­ Osmanlı Devleti, bütiin b u tahrik ve faa­
cı bankalara yatırarak icabında R u s askerle­ liyetlerden haberdardı. Lâkin, Üçüncü Ah-
rini beslemek ve otuzbin kişi ile yardımda m ed savaş istemiyordu. Y alnız, hıristiyan
bulunmak, Sırpları ve Bulgarları ayaklan­ teb’a arasındaki b u menfi faaliyetlere karşı
dırmak ve Osmanlı devleti umulan ağır m a ğ ­ uyanık bulunmaları, tüccar adı altında Bal­
lubiyete uğradıktan sonra Rus çarının him a­ kanlara dağılan rus ajanlarının faaliyetine
yesinde Ulahyanın istiklâlini temin etmek karşı gereken tedbirleri almaları halikında
üzere çarla gizli bir m uahede imzalamıştı. Rumelideki idari âmirlere ve Eflak, B o ğ ­
Ruslarla birlik olduğu için azledilip Yediku- dan voyvodalarına emirler gönderilmekle ik­
lede hapsolutıatı Boğdan voyvodası Rakovi- tifa olundu (Başbakanlık Arşivi, M ü h im m e
ça'nın yerine devlete sadık olan Divan-ı h ü ­ defterleri, C : 115, S: 508, 518, 535, 543, 551).
m âyûn tcrcümam Nikola Mavrokordato ge­ Diğer taraftan, Karadağ vladikası bulu­
tirilmişse de daha sonra Kırım hanı Devlet nalı Danilo Petroviç, çar’m tahriklerinden
Giray’m tesiriyle azledilip yerine küçük cesaret, alarak müslümaıı leb’aya tecavüzler­
Kantemir-oğlu Demetriyos getirilmişti. D e ­ de bulunub kendilerini zorla hırîstiyanlaştır-
metriyos maruf bir T ü r k düşmanıydı. O da mağa kalkıştığı gibi, Bosna-Hersek tarafla­
çar'la hemen el altından anlaştı. B u n a göre rına da hücum etmişti. B un a karşılık ancak
Boğdan'ın hu dud u Besarabya ve B u c a k da mahalli ve ehemmiyetsiz bazı tedbirler alın­
dahil olmak üzere Turla (Dinyestcr) nehrine mış. vladika bu yüzden büsbütün şımarmıştı.
kadar genişleyecek, Rusyanın yüksek hâki­ Bütün bu hâdiseler karşısında gerekli
miyeti tanınacak fakat vergi verilmeyecek, sert tedbirlerin alınmamasına sebeb, Üçüncü
savaştan sonra rus askeri çekilecek, Boğdan A h m o d ’in gevşekliği ve sadaret mevkiinde de
prensliği Kantem ir sülâlesine mahsus ola­ dirayet ve cesaret sahibi bir zatın bulunnıa-
cak, Ortodoks mezhebini terk veya ihanet masıydı. Çorlulu A li Paşa, ilk zamanlarda
etmedikçe Boğdan beyleri azil olunmayacak, celâdet göstermişse de, sonradan Tolstoy’un
ruslar muvaffak olamadıkları takdirde De- tesiriyle ruslarla anlaşmaya meyletmişti. Ö y ­
metriyos'a Rusyada arazi ve M oskova'da iki le ki, ruslar mütemadiyen sulha aykırı d a v ­
konak verilecekti. Çar, hâlâ Lehistan kralı ranışlarda bulunduğu halde o, İstanbul a n ­
tanıdığı İkinci Ogüst ile de anlaşarak savaş­ laşmasının yenilenmesi hakkm daki m ü za k e ­
tan sonra Lehistan krallığının yine kendisine releri bile kesmiyor, Onikinci Şarl'in rusla-
verilmesi karşılığında askeri yardım va'di rm istediği şekilde Osmanlı ülkesinden çıka­
aldı. rılmalarını kabul ediyor, K u d ü s ’de Kamarr.e

2387
kilisesinde, Ortodoks rahiplerine yeni imti­ N um an Paşanın sadâreti
yazlar tanımağa bile yanaşıyordu.
Üçüncü A h m e d ’in savaştan kaçınmasına Köprülülerin hâlâ unutulamıyan şöhreti
sebeb, şahsi rahatına düşkünlüğü ile bera­ ve paganın fazilet ve istikameti tesiri ile,
ber, geçen savaşlarda uğranılan felâketleri işlerin fena gittiği anlarda halk:
unutmaması, bu harplerin açtığı yaralar bile • — K u m a n Pasa bir kere vezir olsa din
k apanm adan devleti bir maceraya sürükle­ ve devlet işlerine nizam gelirdi» deyip dur­
m ek istememesi idi. Ç ü n k ü devlette yeni bir makta idi. Sadareti hakikat olunca adil ve
mağlûbiyete dayanacak güç kalmamıştı. Ü s­ namuslu bir vezir sayesinde çiğnenmiş h a k ­
telik hazine, yeni bir seferin masrafların; larını elde etmek ümidi ile bütün Anadolu
karşılayacak halde de Kildi. B u yüzden her halkı yirmişer, otuzar yıllık davalarının hal­
şeyden evvel yeni masraflara girişmek değil, li için İstanbul’a h ü cum etti. D ivâ n günleri
para biriktirmek arzusunda idi. saraya girilemiyecek kadar bir kalabalık
hâsıi oluyordu. Adeta devlet işlerine bakı­
Çorlulu Ali Paşa ise, sulh devam ettiği lamayacak bir d urum m eydana gelmişti.
müddetçe memleketi istediği gibi idare ede­
bilecekti. Lâkin, savaş çıkarsa, vaziyet deği­ K u m a n Psşa’nın, dışişlerinde büyük: vu­
şirdi. Kendisi harp sanatının tamamen cahili kuf ve tecrübesi yoktu. Yalnız, ruslara düş­
bulunduğundan, ordunun başına getirmeğe mandı. İlk iş olarak İsveç kralının 40 bin
m ecbur kalacağı kimseler sivrilip kedisine kişilik bir Osmanlı kuvvetinin himayesinde
rakip olabileceği gibi, bir mağlûbiyet vu k u ­ olmak üzere Lehistan’dan geçirilmesi işini
unda mesuliyeti onların değil, sadrıâzam sı­ ele aldı. B u suretle padişahın krala verdiği
fatı ile kendisinin yüklenmesi mukadderdi. sözün yerine getirileceğini ileri sürüyordu.
O sırada Fransa’nın İstanbul’daki elçisi olan Lâkin, İngiltere ve Hollanda elçileri hem en
harekete geçerek, Ç ar’m , İsveç kralına ver­
Ferriol, Çorlulu Ali Paşa’n m kendi rahat ve
ikbalini devletin menfaatına her zam an d e­ diği söze uyup ona ilişmeyeceği hakkında
garantilerini tekrarladılar ve OsmanlIların
ğişmeğe hazır b ulunduğunu yazmıştır.
b u iş için bir ordu vermelerinin lüzumsuz
Bunlardan m a ’da, Poltava savaşından bulunduğunu Eâb-ı âliye bildirdiler. Üste­
sonra R u s ordusunun kuvveti hakkında çok lik, Osmanlı kuvvetlerinin Lehistan’a girme­
mübalâğalı kanaatlar hâsıl olmuştu. M uhte­ sinin savaş dem ek olacağını da ileri sürdüler.
mel bir savaşın neticesinden büyük ümitler Diğer taraftan hükümdarla veziri arasın­
beklenmiyordu. B u yüzden, rnslara karşı şid­ da da ihtilâflar baş gösterdi. Üçüncü A h m ed,
detli tedbirler almadan evvel çok düşünmek memleketin hakikî durum undan oldukça ha­
icabedeceği fikri devlet ricaline hâkim ol­ bersizdi ve rahatını bozm am ak için de h a ­
muştu. Halbuki, Karadcnizin kuzeyinden ge­ bersiz kalmağı tercih ediyordu. Şimdiye ka­
len bu yeni tehlike imparatorluk için çok dar gelip geçen altı sadrıâzam, kendisini bu
m ühimdi. O n u başlangıçta bertaraf etmek, cins düşüncelerin dışında bırakmışlar, hiç
O sm anl: devletinin kat’i ve değişmez siyaseti bir hususta üzülm emesi nı temin etmeğe uğ­
olmalıydı. raşmışlardı. N u m a n Paşa ise, onu m em leke­
tin bitip tükenmez dertleriyle yüzyüze ge­
Üçüncü A h m e d ’in cülûsunun ilk yıliarjn- tirmek istedi. İstanbul’a dolan taşra kalaba­
da âsî veya şüpheli görülen pek çok kişinin lığı ayrıca hükümdarı ürkütüyor, bunların
azli, rsef’i ve idamı, ordu ile sivil idarenin bir îilne yaratarak kendisini pek sevdiği taç
bir çok değerli şeflerden m a h rum kalması ve tahtından uzaklaştırmalarından endişe
sonucunu doğurmuştu. O r d u disiplinden ol­ ediyordu. B u kalabalığa sebeb ise, yine K u ­
dukça m ahrum du. Boğdan sınırında düşmanı m a n Paşa idi.
durduracak müstahkem yerler mevcut değil­
di. İşte bütün bunlar. Üçüncü Afcmed’i sulhü
yenilemeğe sevk etmişti. Lâkin, Çorlulu Ali Kum an Paşa’nm azli ve Baltacı
Paşa’nın bir çok hakikatları kendinden gizle­ M eh m e d Paşa’nm ikinci sadâreti
diğini, ruslara kuvvetlenmek imkân: verdi­
ğini, Çarın Osmaniı devleti hudutları bo­ Çorlulu Ali Paşa azil edildiği zam an K a ­
yunca bir çok hazırlıklarda bulunduğunu, pıkulu ocaklarının verilmiycn bir hayli bi­
vaktiyle Lehistan’a ait bulunan Ö zi r.ehri sağ rikmiş ulûfesi vardı. Yen i veziriazam, ne ya­
sahilini rusların tam am en işgal ettiklerini, pıp edip bunların ödenmesine taraftardı.
Ponyatovskı vasıtası ile haber alınca veziriâ- Halbuki, dış hâzinede para yoktu. K u m a n
zamı azletmekte de tereddüt etmemişti. Paşa b u parayı ödünç olarak iç hâzineden
almak istedi. İşte bu, bardağı taşıran dam la
Çorlulu Ali Paşa’n m azlinden sonra sa­ oldu ve K u m a n Pasa 18 ağustos 1710 günü
daret m akam ına getirilmesi en uygun kimse, azledilerek, A ba za Süleyman Paşa sadaret
m uh akka k ki Babadağ’ı muhafızlığı ile B e n . kaymakamlığına getirildi. Sadaretin ise,
der’de bulunan Y u suf Paşa idi. Lâkin, böyle ikinci de£a olarak o sırada Haleb beylerbeyi
olmadı, sadaret yukarıda söylediğimiz gibi bulunan Baltacı M e h m e d Paşa*ya verilrnesi
Köprü! il-zade K u m a n Paşa'ya verildi. kararlaştırıldı. B u tâyinde paşanın kethüda -

2388
r -3

NORVEÇ
K I R

sı olup hâdise esnasında G ü m r ü k emini bulu­ padişaha telkinlerde bulunarak bir yaban­
nan O sm an A ğ a ’nın rolü olmuştu (Tarih-i cıyı getirip işleri karmakarışık ederek hü­
Raşid, C : 3, S: 332). B u zat, o sırada sa­ kümdarı yeni üzüntülere sevk etmektense
rayda b üyük nüfU 2 sahibi olan D a m a d (Si- baştan beri kendi yanında yetişmiş «Çırağ-ı
lâhdar) Ali Paşa ile Kızlar ağası Süleyman mahsus* olan Baltacı M e h m e d Paşa’yı sada­
A g s ’m n yakın dostu idi. Onların vasıtasıyle rete getirmenin en uygun olacağma kendi­

2389
sini ikna etmişlerdi. Ancak, bu karar gizli tehlike teşkil ettiklerine dair verilen haber­
tutuldu. Çünkü Num.an Paşa gibi iyi şöh­ lere inanılmazsa ve bunlar dikkate alınmaz­
ret sahibi bir vezirden sonra kabiliyetsizliği sa sonunda iş güç our. Kırım’ın ve hatta
daha evvel herkes tarafından anlaşılmış bi­ Rum eli’nin kayıb edilmesine sebebiyet veri­
risinin sadarete getirilmesinin halk arasın­ lir. Rusların maksadı İstanbul olub bütün
da iyi bir tesir bırakmıyacağmdan korkulu­ hıristiyan teb’a ile birlik olduğu meydana
yordu. Silâhdar Fmdıklılı M eh m ed Ağa çıkmıştır».
cKusretTiâme* sinde «sadaretin kime veril­ O n u n bu sözleri, hükümdarı çok düşün­
diği o kadar gizlendi ki, M eh m ed Paşa’nın dürdü. Nihayet 20 aralık 1710 tarihinde K ı ­
memuriyeti ilân olununcaya kadar kimse bi­ rım Hanının da katıldığı bir meclis toplandı
lemedi» demektedir. Silâhdar Gürcü Kadid '.Meşvereti kebir). Bütün vezirler, ulema,
Yusu£ Ağa'nın, Anadoluya gönderilmesi bazı devlet erkânı ve ocak ağaları hazır bulun­
tahminlerin yürütülmesine sebeb olduysa da. dular. Burada ruslarm Karlofça sulhundan
şahsen namzedin kim olduğunu, saraydaki itibaren barış antlaşmasına aykırı davranış­
birkaç kişi hariç, kimse bilmiyordu. ları gözden geçirildi. B u arada bütün U k ­
Baltacı M eh m ed Paşa, nihayet 26 eylül rayna’yı işgal edip K a lm u k ’larla birlikte za­
J 710 tarihinde İstanbul’a gelerek fiilen vazi­ m an zaman Kırım hududuna tecavüz ederek
feye başladı (Tarih-i Raşid. C; 3. S: 335). yağmalarda bulundukları, yine hududa te­
cavüz ederek mülteci İsveç askerlerini esir
Rusyaya sefer açılması kararı ettikleri, anlaşmaya rağmen Kırım hududun»
daki U r kalesi yakınında, K alm enke ve Sa-
Baltacı M e h m e d Pasa böylece ikinci defa maracık suyunun Özi’ye karıştığı yerde, Sa-
sadaret makamında işe başladığı ganıan, Rus mera palankalarını yaptıkları, A za k denizin­
çarı Petro, Osmanlı devleti aleyhine aldığı de donanm a inşa ettikleri birer birer sayılıp
tertibatı kısmen tamamlamış bulunuyordu. döküldü. Bütün bu müzakereler sonunda ni­
Çorlulu Ali Paşa’n m sadareti, ona büyült hayet Üçüncü A k m e d ’i savaşa ikna etmek
fırsatlar temin etmişti. Osm an!: devleti rica­ m ü m k ü n oldu. Şeyhülislâmın verdiği fetva
li ise. tehlikenin derecesini hâlâ tam m anâ­ üzerine Rusya’ya harp ilânına karar verildi
sı ile anlamak istemiyorlardı. N e Rusy&nm (20 kasım 1710-28 ramazan U 2 2 ) .
Osmanlı devleti ile savaşa kalkışabileceğine,
A yn i zam anda harp ilânı doiayısı ile
ne do R u s ordularının savaş gücüne inanı­
Rusya’da bulunan tüccar ve sair neviden
yorlardı. İsveç kralı ile birlikte Franss el­
Osmanlı teb’asının yurda salimen dönmele­
çisi Fcrriol'un bu husustaki bütün ikazları
rini garantilemek için Rus elçisi Tolstoy ve
boşa gitmiş gibiydi. Çar Petro’yu en ziyade
maiyeti tevkif olunup Yedikule’ye hapsedil­
rahatsız eden roe.sp'c, Onikinci Şarlan halâ
diler (28 kasım 1710).
Osmanlı topraklarında bulunuşu İdi. Yenile­
nen anlaşmaya rağmen, İsveç kralının m e m ­ Sefer, ilkbaharda olacaktı. H e m en hazır­
leketine bir türlü gönderilmeyişi karşısında, lıklara başlanarak eyâlet valiliklerine ve di­
kesin olarak harekete geçmeğe karar verdi. ğer ilgililere fermanlar gönderilib bütün kuv­
B u n u b üyük bir blöfü göze alarak, anlaş­ vetlerin Edirne’de toplanacağı bildirildi.
manın Onikinci Şarl ile ilgili fıkrası hemen
tatbik edilmediği takdirde, müttefiki Lehis­
tan kralı İkinci Ogüst ile beraber Osmanlı
Sefer karan ve Avusturya
Devletine harp ilân edeceğini Bâb-ı âliye Osmanlı devletinin savaş hazırlığı bir ta­
bildirdi.
raftan da AvusturyalIları kuşkulandırmıştı.
O n u n bu hareketi, padişahta ve ricalin­ Zira Fransa'nın Osmanlı devleti ile Avustur­
de önce büyük bir şaşkınlık yarattı ise de, ya imparatorluğu arasında bir savaş çıkar­
nihayet gözlerinin açılmasına ve daldıkları m ak için gayretler harcadığı biliniyordu.
îiaflet uykusundan uyanmalarına da sebep Halbuki, Bâb-ı âlinin böyle bir niyeti yoktu.
oldu. Üçüncü A h m ed, esasen Çorlulu Ali Diğer taraftan tekrar Lehistan kralı olan
Paşa zamanında Onikinci Şarl hakkında ya­ İkinci Ogüst’ün ayni zam anda Saksonya
pılmış olan anlaşmadan m e m n u n değildi. Rus Elektörü sıfatı ile Avusturya imparatoruna
ültimatomu alınınca, hemen harp hazırlık­ karşı bolü bağları olduğundan Viyana onun
larına başlandı. Esasen, Beııdcr’den gelen Lehistan kralı olarak kalmasını — çarın bu
haberler de ruslarin kötü niyetlerini belirti­ ülkede pek fazla nüfuz tesis etmemesi şar­
yordu. Hüküm dar, son olarak o tarafların tı ile— kendi menfaatma uygun görüyordu.
ahvaline herkesden fazla vâkıf olması gere­ B un u n gibi, Osmanlı devletinin de Lehistan’­
ken Kırım hanı ile görüşmek istiyerek ken­ da fazla nüfuz sahibi olması arzu edilmemek­
disini İstanbul’a dâvet etti. Devlet Girsy te idi. İstanbul’daki Avusturya elçisi Talm an
ilan, sarayda Sofa köşkünde huzura kabul b u yüzden Bâb-ı âlinin Lehistan hakkm daki
olundu. Rusya meselesi bahis konusu olun­ kararını pek m erak ediyor, zaferden sonra
ca da düşüncesini şu şekilde söyledi: krallığın Lcçinski'ye iadesini temin ve bu
«— Ruslar, gayet hiylekârdır. Ahidleri- memleketi böylece nüfuz sahası içine almak
ne ve sulhlarına itimad edilerek nasıl bir gayesi ile Rusya ile birlikte Lehistan’a da

2330-
harp ilân edilip edilemiyeceJini öğrenmek iki memleket arasında vaki olacak b u savaş­
istiyordu. B u yüzden Baltacı M eh m ed Pa- tan dolayı üzüldüğünü, bununla beraber an­
şa’yı <22 aralık 1710 ve ocak 1711) tarihle­ laşmazlığın giderilmesinin kabil bulunduğu-
rinde ziyaretle Bâb-ı Şiirsin Avusturya dev­ nu, hatta çarın imparatora baş vurup arabu­
leti ile dostluğu devam ettirmek hususunda­ luculuğunu rica ettiğini, Osmanlı devleti ile
ki teminatına göre, imparatorun dostu olan İsveç kralı da razı olurlarsa imparatorun
İkinci Ogüst’e savaş açılmaması icab edece­ b u n u kabul edeceğini, bu savaşın Osmanij
ğini anlatmıştı (22 aralık 1710 ve ocak 1711). devleti tarafından yeni yerler fethetmek ga­
Baltacı M eh m ed Pasa verdiği cevapta, Vi- yesiyle açılmamasının barışı kolaylaştıraca­
yana’m n arzusu dikkat nazarına alınarak ğını ve halta İngiltere ve Felemenk hükü­
Lehistan'la harp edilmeyeceğin:, esasen Os- metlerinin de arabuluculuğa hazır oldukla­
manlı devletinin lehlileri dost tanıdığını te­ rını bildirdi (A yn i defter, S: 228).
min etti. Devletin, b u İse karışmasına pek E u sırada Ukrayna’daki Zaporog kazak­
lüzum da yokttı. Rusya yenildikten sonra ları. vefat eden eski Hatm an M aze pa ’nın
bu ülkede çarın nüfuzu kendiliğinden kal­ kâtibi olup Osmanlı devleti tarafından K a ­
kacaktı. Bâb-ı âlinin de esasen istediği bu zak Hatnıanı ilân edilen, Orlik'irı kışkırt­
idi. Yoksa, Lehistan’ı İkinci Ogüst’ün veya ması ile faaliyete geçmiş bulunuyorlardı,
Le-çinski'nin idare etmesi o kadar m ühim
görülmüyordu. Üstelik İkinci Ogüst’ün, İs­ Kırım H a m ’mn Yusuf Paşa’yı
tanbul’a gönderdiği elçisi de çarın pek lehin­
kıskanması
de konuşmamış ve nüfuzuna çaresiz bas
eğildiğini, Rusya yenildikten sonra İkinci Kırsm hanı Devlet Giray, o sırada Baba-
Ogüst'ün tarafsız ve OsmanlIlara karsı dos­ duğı muhafızı olarak Bender'de bulunan ve
tane bir politika takip cdcceğini i?.aha cr. - serbad işlerinde büyük vukuf sahibi olub
1 ışmıştı. Rus tehlikesinden devleti ilk önce haberdar
B u arada Veziriazam Baltacı M eh m ed eden Yusuf Faşa’n m azlini istedi. B u n a se­
Paşa. Avusturya başvekili Prens Ojen dö bep ise, böyle namlı bir veziri çeliemeyişi
Savua’ya SeyfuIIab A ğa ile 15 ocak 1731 idi. O n u n bu arzusunu. Baltacı M e h m e d Pa­
tarihinde bir mektup gönderip ispanya ve­ şa da destekliyordu. Üçüncü A h m ed, bu ta­
raseti savaşlarında Avusturya’nın bazı sınır­ lebi birdenbire kabul etmek istemedi. Çün­
larında kazanılan bazı muvaffakiyetleri teb­ kü Yusuf Paşa'm n cidden namuslu ve dira­
rik ettikten sunra Karlofça sulhundan beri yetli bir devlet adamı olduğunu biliyordu.
ruslarm barış anlaşmasına aykırı olan bütün Lâkin, sonunda Kırım hanını gücendirmek
davranışları tafsilâtiyîe anlattı. Bilhassa L e ­ ve bu seferde kendisinden beklenen hizmet­
histan’ı işgal etmek suretiyle h e m Osmanlı leri ifa etmemesine sebeb olmaktan çekin­
ve. hem de Avusturya develleri için tehli­ diği için çaresiz böyle m ü h im bir zamanda
keli bir d urum yarattıkları, bu seferden Yusuf Paşa gibi vücudundan istifade edile­
maksadın memleket fethedip toprak kazan­ cek bir zat azlolunarak Kılburun kalesine
m a k olmayıp Osmanlı memleketlerine bîr­ hapsedildi ve Babadağ’ı muhafızlığı R u m e­
den bire hücum etmeye hazırlanan Çar’a li valisi Kara M e h m e d Paşa’ya havale olun­
karşı mukabil bir tedbirden ibaret olduğunu du. İşte, devlete sadık olan Boğdan voyvo­
yazdı (Başbakanlık Arşivi, N â m e defterleri, dası İskerlet-oglu Nikoia Mavrolcordato’
C; .6, S: 206). nun dü — kendisine icabı gibi riayet Ve ik­
Avusturya, başvekili bu m ektubu kısa ram etmediği için— Kırım hanının ısrarıy-
zamanda cevaplandırdı. Bunda, imparatorun le azlclunup yerine Rus taraftarı küçük

Üçüncü A h m ed devrinde İstanbul {Devrinde yapılmış bir resimden)


Kanteroir-oğlu Derr.etriyos’un evvelce yazdı­ külürse, Tanrı ve bütün dünya karşısında
ğımız tayini de bu sırada olmuştur. haklı alacağımız muhakkaktır. Ç ünkü, biz
Devlet Giray, bundan sonra b üyük m e ­ bunu yap m aya zorlanıyoruz... Biz, yine tek­
rasimle uğurlanarak Kırım'a d önm ek üzere rarlıyoruz ki asla barışı bozm ak niyetinde
İstanbul'dan hareket etli. değiliz ve olmadık. O n u sağlamca m uhafaza­
Kendisi, cesur ve iyi bir kum a n da n ol­ ya gayret ettik, İleride de muhafazayı vade»
makla beraber, duygularına i azla tâbi ve diyoruz».
kararlarında ilerisini pek düşünmez bir zat­ Çar b un da n sonra m ektubuna cevap al­
tı, Yusuf Paşayı vc Boğdan voyvodasını mazsa b un u barışın sona ermiş olduğu şek­
azleitirmekte ayak diremesi b un u gösterir. linde telâkki edeceğini tekrarlıyor, lâkin ba­
Boğdan gibi bir sınır prensliğinin başında rışın bozulmayacağına dair kat’i bir cevap
bulunan devlete sadakati sabit olmuş Nikola alırsa, ordularını derhal geri çekeceğini bil­
Mavrokordato’nun yerine, sadece Devlet. Gi- diriyordu.
ray’m kapıfcethüdası Davul İsmail Efendi­
Çar b u m ektubuna verilecek muhtemel
nin eski dostu bulunduğu için Demetriyos
gibi şüpheli ve karışık bir kimsenin getiril­ cevabı beklem eden süratle savaş hazırlıkları­
na başlamıştı. Kendisi m ektubunda yazdığı­
mesi onun yüzünden işlenmiş ağır hata­
nın aksine olarak 1700 barışını birçok kere­
lardır.
ler bozm uş ve Osmanlı devletinin emniyetini
tehdit edecek bir d urum yaratmış olduğun­
Petro’nun bazı mülâhazaları ve barış dan Osm anlı devletinin savaş ilânı tamamen
isteği haklı ve meşru sebeblere dayanmakta idi.
A n c a k çar, Hünkârın onun bütün isteklerine
Çar Petro, savaş vaziyeti tahakkuk edin­ boyun eğerek Onikici Şarl ile M aze p a hak-
ce bazı tereddütlere kapıldı. Poltava zafe­ kıda ileri sürdüğü teklifleri kabul edeceği­
rinden sonra m ühim bir kuvvet olduğunu ni, bu mesele yüzünden Rusya ile bir savaşa
dünyaya isbat eden Rusvamn, Osmanl ila r girişmeyeceğini sanıyordu. Kendisi, Osmanlı
karşısmda bir mağlûbiyete uğraması halin­ imparatorluğu ile ergeç çarpışmaya kararlı
de, bütün elde ettiklerini kaybederek boz­ bulunmakla beraber, bunu daha sonrası için
kırlara çekilmesinden ve A vrup a siyasetin­ düşünüyor, şimdilik blöf ve tehditlerle âzami
de rol oynamağa kalkışmaktan uzun bir menfaatler sağlamayı kuruyordu. Başını dön­
m üddet için vaz geçmesinden başka çaresi düren Poltava zaferinin, OsmanlIların da gü­
kalmazdı. İsveç kralını yendikten sonra Pet- zünü yıldırmış bulunduğunu sanmakla aldan­
ro, Le'ıistanı yeniden nüfuzu altına almış, dığını ise şimdi anlamış bulunuyordu. Bun u n
Leçinski partisi mağlûp olarak iktidar İkin­ üzerine, artık bir mecburiyet halini almış
ci Ogüst’ün eline geçmiş bulunuyordu. O s ­ olan savaşı başarm ak için kendine mahsus
manlIlara yenilirse, Lehistan kralığına yine enerji ile işe girişti.
Leçinski'nin geçmesi m uh akka k olduğu gi­
bi, A z a k ve U k ray n a ’yı da kaybetmek m u ­
kadderdi. Hele, arkasından İsveç kralı O n ­ Rusların hazırlığı ve Osmanlı devletine
ikinci Şarl’m Rusyaya hücum edeceği m u ­
hakkaktı. Eîj ise Rusya devletinin yer y ü­
savaş ilânı
zünden silinmesine bile sebeb olabilirdi.
Rus çarı Petro. az sonra göreceğimiz ü ze­
İşte, bu ağır ihtimaller, bütün varlığını
re bu savaşa Osmanlı idaresindeki hıristi-
riFke koym adan evvel Car Petro’y u Osmanlı
yanları kurtarmak için giriştiğini ilân etmiş­
devleti iie bir daha uzlaşma teşebbüsüne
tir. B u yüzden ilk hedefi kuvvetlerini Lehis­
sevk etmiş ve Üçüncü Ahıned'e 17 ocak 1711
tan-Boğdan hudud un d a topladıktan sonra
tarihli bir mektup göndermişti. Bur.da, son
Boğdan’a girmek ve Yaş yolu ile ilerleyip
tekliflerine hiç bir cevap alamadığından b a h ­
Osmanlı ordusundan evvel T u n a suyunu tut­
sederek, elçisi Tolstoy’un hapsedildiğini, K ı ­
maktı. B u suretle h e m Osmanlı devleti aley­
rım hanına savaş emri verildiğini, İsveç
hinde olan Eflak ve Bo ğdan’dan faydalan­
kralının Lehistan’dan zorla geçirileceğini ve
mak, h e m de bütün Rumeli hıristiyanların m
kendisine karşı savaşa karar verilmiş oldu­
ayaklanarak kendi namına mücadeleye baş­
ğunu duyduğunu yazıyor ve bunların doğru
lamalarını temin etmek düşüncesinde îdi.
olup olmadığını soruyor vc şöyle devam edi­
yordu: Petro, ilk iş olarak Orlik’in kazakları ile
«Eğer barışa devam edeceğinize dair siz­ tatarların akın ve taarruzuna uğraması m ü m ­
den bir cevap gelmezse... tarafınızdan barı­ kün olan Podolya’yı m uhafaza için prens
şın bozulduğunu kabul ile daha fazla kan ­ Golçîn (Goiitsin) kumandasındaki bir k uv­
dırılmamıza müsaade etmeyip T anrıya sığı­ veti o tarafa sevk etti. Aynı maksatla, U k ­
narak kendi selâmetimiz için bütün düşm an­ rayna’y a Rom udanovski kumandasında kuv­
ca hareketleri karşılamak yolunda tertibat vetler gönderdi, Biga civarında bulunan k u ­
alacağız. B u maksatla sınırlarımıza orduları­ mandanı gereır.etcv’i acele muhtemel savaş
mızın şevkini emrettik. Eğer bu hareketler­ sahasına çağırdı. Nihayet, İstanbul'a gönder­
den dolayı barış bozulur ve insan kanı dö­ diği son mektuba hiç cevap gelmediğinden,

2392
M oskova’da tertiplediği m uazzam bir m era­ tılınca. bu kuvvet yirmibin kişiyi buldu. Ki-
simle 25 şubat 1711 tarihinde «zavallı hıristi- y e fe d o ğ r u ' ilerleyen akının gayesi, Lehis­
yanları kurtarmak, için Osmanlı devletine tan'daki Rus kuvvetlerini geri çekilmeye
resmen savaş ilân etti. Sonra Lehistan kralı m ecbur ederek B o ğ dan’dan Lehistan’a gire­
olup müttefiki bulunan İkinci Ogüst'le gö­ cek Osmanlı birliklerine yol açmaktı. Bu
rüşmek üzere Galiçya'daki Yaroslav şehrine ordu evvelâ N e m ir o v a kadar ilerledi. Son­
gitti. ra Ak-kilisc kalesini kuşattı. Lâkin, kale
alınmasına yarayacak toplar mevcut olma­
Şubat -Nisan aylarındaki akınlar ve dığından bundan vaz geçilip yine Ber.dere
dönüldü. B u akın sırasında cn b ü y ü k çar­
çarpışmalar pışma, Ak-kilise civarında Kiyef’den gelen
Deviet Giray H a n , İsveç kralı Onikinci Rus kuvvetleriyle olmuş vc çar hizmetinde
Şari'ın gönderdiği elçi ile görüşüp anlaştık­ bulunan Boğdan’lı bir kıta tatar süvarileri
tan sonra. Şubat ayının başlarında Kırım’dan tarafından tamamen imha edilmişti (Akdes
hareket ederek Ukrayna'ya ¿irdi. Ukrayna Nimet Kura t, Prut seferi ve barışı, C: 1,
kazakları ile halk. H a tm a n Orlık’in de her S: I9G).
yere dağıttığı beyannamelerin tesiri ile rııs-
lara düşmandılar. Kırım hanı ile Hatm an Or- Osmanlı ordusunun İstanbul'dan
lik arasında bir dostluk anlaşması akdedil­
hareketi
miş olduğundan, hanm süvarileri lıalkn
katiyyen dokunm ayarak dost bîr memleket­ Osmar.l: hükümeti btitür. kışı sefer ha­
te imiş gibi hareket ediyorlardı (5 şubat zırlıkları ile geçirmiş,' sefer alâmeti olan
1711). U kray na’da kaleler hiç m ukavem et tuğlar önce sarayın kapısına (13 şubat
etmeden hana teslim oluyorlardı. Devlet G i ­ 1711), sonra da Davudpaşa sahrasına dikil­
ray. böyîece Merefc kalesine kadar ilerledi. mişti (9 mart 1711). Birkaç gün sonra da
Maksada evvelâ Harkof’a hücum etmek ve Üçüncü Aîımed sarayda Baltacı M e h m e d Pa-
Oradan Voronej üzerine yürümekti. Lâkin, şa’yı kabul ederek sancağı şerifi teslim et­
o sene pek fazla yağan kar yüzünden hay­ miş ve her işte Kırmı hanı Devlet Gîray'ın
vanları beslemek işi gitgide güçleşti. H a n düşüncesini sormasını ve ona göre hareket
için .sonunda geri dönmekten başka çaı*e etmesi tavsiyesinde bulunmuştu (19 mart
kalmadı. B u suretle akının gayesi elde edi­ 1711). Nihayet Osmanlı ordusu, veziriazam
lememekle beraber, Ukrayna halkının ruj­ ordunun başında bulunduğu halde Padişah
lara tamamen düşman olduğu öğrenilmiş da birlikte olarak Davudpaşa sahrasından
ve onların da mânevi güeü takviye edilmiş Edirne’ye doğru hareket etti (9 nisan 1711).
oldu. Sadrazam ın İstanbul'dan ayrılması m ü ­
Oriik’in Hatman tayininden sonra za ­ nasebetiyle sadaret kaymakamlığı İkinci ve­
manla Bender’de onbine yakın kazak top­ zir D a m a d Ali Paşa’ya verildiyse de, Ali
lanmış bulunuyordu. İkinci Ogüst’ün Lehis­ Paşa daha ziyade ilimle meşgul k en di ha­
tan’a dönüşünden sonra Kiyef kumandanı linde, her türlü dağdağadan uzak yasamayı
Potaeki, L e h ve Liplta tatarlarından m ü rek­ sevdiğinden bir kaç gün sonra şeyhülislâm
kep bir ordu ile Lehistan’dan çıkmış, evvelâ vasıtası ile bu vazifeden azlini temin etti.
Macaristan’a gitmiş sonra Bender'e gelmişti. Yerine, Edirne vak’asm dan sonra yeniçeri
Bendc-r civarındaki B u c a k ve Nogay tatar­ ağası olarak hüküm dara değerli hizmetler
ları da bunlara katılınca, onbeş bin kişilik ifa etmiş bulunan ve o sırada mazul vaziyet­
bir kuvvet meydana gelmiş oldu. B u kuvve­ te olan Çelebi M e h m e d A ğ a vezaretle İs­
tin, K ı n m hanının oğlu Kalgay M e h m e d Gi- tanbul kaym akam ı oldu.
ray’m kumandasında K iy ef istikametinde bir A y n i zam anda bütün kış hazırlanmış ve
a k m a çıkmaları kararlaştırıldı. D a h a evvel noksanlan tamamlanmış olan donanm a da
yayınlanan bir beyanname ile M e h m e d Giray, deryakaptanı M e h m e d Faşa’m n kumandasın­
babasının hür ahali tarafından serbestçe se­ da Karadeniz'e açıldı. B u donanm a bir baş-
çilen kral Leçinski’nir. haklarını korumak tarde, yirmiiki bey gemisi, yirmiyedi kalyon,
ve U kray na’yı Rus zulüm ve işgalinden kur­ otuz kalite, altmış firkate ve sığ sular için
tarmak için silâha sarıldığı bildiriliyor, lehli yüzyîrmi kan caba ş ve yüz brolik”den m ürek­
ve kazaklardan mukavemet etm ¡yenlerin kı­ kepti. D o n an m a da asker m ev cud u ise onbeş
lm a halel gelmiyeceği, Lehistan’ın meşru bindi. A yn i zam anda sekiz kalyondan m ürek­
kralı Stanislav Leçinski’nin K iyef k u m a n d a ­ kep küçük bir filo, Kaptan İbrahim H o c a ku­
nı Jozef Potaeki ile K a z a k H a tm a n : Filip mandasında A kd en iz taraflarının emniyeti
Orlık’e sadakat gösterenlerin can ve malla­ için gönderildi.
rına dokunulmayacağı temin olunuyordu.
M art ayı başında, başlarında M e h m e d G i ­
Fetro ve Rus ordusu başkumandanlığı
ray’in bulunduğu önsek izbin kişilik kadar
bir kuvvet Bender’den hareket ederek Turla Petro’nun ilk hedefi, OsmanlIların gel­
(Dinyester) boyunca ilerledi ve nehri aşıp mesini beklemeden taarruza geçerek harbi
U k r ay n a ’ya girdi. Potacki'nin ordusu da k a ­ B a ğ da n eyâletine, yani Osmanlı toprakları-

2393
r.a nakletmekti. Rus ordusu Boğdan’a yürü­ 18 haziranda Bender’e varıp kralla görüştü,
düğü za»ıa;ı Ukrayna’yı K ı n m süvarilerinin îsveç kralı, bu daveti evvelâ kabul ettiyse
taarruzundan korumak için Kiyef valisi de, maiyeti onu bu düşünceden vaz geçirdi­
prens Goliçin (Golitsin) e ieabeden tedbirle­ ler. Onlara göre bir kralın, veziriazamın aya­
rin alınması emredilmişti. B u sefere Petro ğına varması doğru değildi- Ponyatovski çok
bizzat iştirak edecekti. Kendisi, gençliğinden uğraştıysa da. kralını b u hatalı hareketinden
beri askerî işlerle meşgul olmuş, savaşlarda vaz geçiremedi ve 25 haziranda Bender’den
bulunmuşsa da, büyük bir kumandan değil­ eli boş olarak yola çıktı. îsakçı’ya vardığı
di, Poltava zaferinden sonra general rütbe­ zaman Osmanlı ordusu suyun karşı tarafına
sine yükselmiş bulunmakla beraber, Rus or­ geçip Kartal mevkiinde ordugâh kurmuş bu­
dularının başkumandanı olma salâhiyeti yok­ lunuyordu. İsveçli general b u nahoş haberi
tu. B u vazife Feldmareşal Kont Boris Pet- getirdiğinde ordugâha gelip yetişmiş olan
roviç Şeremetev’c ait bulunuyordu. Çar, se­ Kırım hanı Devlet Giray vezirin çadırında
fere hareket için daha Petersburg'dan M os­ idi. Baltacı M e h m e d Paşa, Onikinci Şarl’ın
kova’ya gelmeden evvel kendisine acele bir daveti rec. cevabını pek fena karşıladı ve
haberci gönderip hemen Boğdan’a doğru yo­ Kırım hanına:
la çıkmasını ve Osmanlı ordusundan evvel
«— Bunun böyle olacağını evvelden tah­
bu memlekete varmasını bildirmişti. Bunun,
min ediyordum. O mağrur kâfirin ordugâha
muvaffakiyeti sağlayacağı sanılıyordu. Ç ü n ­
kat’iyyer. gelmeye tenezzül etmiyeccği zaten
kü, Rus genelkurmay:, osmanlı kuvvetleri­
beklenirdi» dedi CAkdeş Nimet Kurat; X II.
nin Kamaniçe üzerine yürüyeceğini tahmin
Kari’m Türkiye’de kalışı, S: 404-408).
etmekte idi. Bir taraftan da OsmanlIların
Azak üzerine hücum etmeleri ihtimal dahi­ İşte bu hâdise, vezirle kralın arasında
linde olduğundan Çarın Don kazaklarından bir soğukluğun başlamasına sebep olmuş, so­
emin bulunması gerekiyordu. B u gaye ile nunda bu hal düşmanlığa kadar varmıştır.
onlara hitaben bir beyanname neşredilerek Bütün plânlarının ve gayelerinin tahakkuku,
bu savaşın Osm anlIlar tarafından haksiz yere bu savaşın zaferle sona ermesine bağlı bu-
açıldığı uzun ıızun anlatılıyor ve kazaklar­ Junan İsveç kralının, savaşı kazanacak- olan
dan sadakat isteniyordu. ordunun başkumandanını her halde b u şe­
kilde gücendirmemesi icabederdi. Onikinci
Şari, gerçi bir kraldı; lâkin, Osmanlı toprak­
Osmanlı ordusunun Edirne’den hareketi larında mülteci olarak bulunuyor ve üstelik
Osmanlı devletinin verdiği tayinatla geçini­
Baltacı M eh m ed Paşa kumandasındaki yordu. Kendisini dâvet eden ise, Osmanlı
Osmgniı .ordusu, 19 nisan 1711 de Edirne’ye imparatorluğunun mutlak vekili olan zattı.
varmış bulunuyordu. Burada sekiz on gün S u halde btı parasız ve pulsuz kralın, bey­
kaimacak iken b u müddet uzadı. Bun u n se­ hude gururları bir tarafa bırakıp hiç ol­
bebi ise, Anadolu askerinin henüz gelip ye­ mazsa kendi menfaati namına, bu dâveti
tişmemiş olmasıydı. İstanbul'dan hareket tereddütsüz kabulü gerekirdi.
ederken kat’i savaştan evvel ordunun Ben-
der'de toplanması kararlaştırılmış ve bu
mevkie 20 haziranda varılacağı tahmin Rus ordusunun harekâtı
olunmuştu. Lâkin Edirne’den hareket gecikti.
Nihayet veziriazam, o güne kadar gelip ye­ Bu sırada rusların Bender üzerine yürü­
tişmiş olan kuvvetlerle birlikte 24 mayısta yecekleri ka£fi olarak anlaşılmış ve son tah­
Edirne'den yola çıktı. B u sırada Bağdan voy­ in inler doğru çıkarak ordumun Bender’e git­
vodası Demetriyos’un Rusların tarafına geç­ mesinin L&abitİI olduğu anlaşılmıştı.. Halbuki
tiği haberi alındı. Bunun üzerine 3ender’e Ponyatovski yolda veziriazamı bu hususta
gidilmekten vazgeçilerek, İsakçı’ya varılıp ikna için oldukça gayret harcamış bulunu­
T un a nehrinin buradan geçilmesine karar yordu. Rus ordusunun hareketinden Prut
verildi. Ayni zamanda rusların A ks u ’yu geç­ nehri boyunea Tuna istikametinde iJerJeyerek
tiklerine dair gelen haberler üzerine, her Eflak'ı zabdetmek istediği sezilmekte idi.
hangi bir baskına uğramamak için azamî
■ Çar "m başkumandanı Şer em e tev, Osmanlı
tedbirler alındı. İsakçı’ya 15 haziranda va­
ordusu henüz Tuna nehrine yaklaşmadan
rılmıştı. Burada 30 hazirana kadar mola ve­
Boğdan'a girip ayaklanmak üzere bekleyen
rilerek askerin dinlenmesi temin olundu. A y ­
hıristiyanlarm mânevi gücünü artırmak için
ni zamanda, geri kalan Anadolu kıtaları da
süratle ilerledi, Boğdan’a girdikten sonra
bu sırada yetişip orduya katıldılar.
İsakçı'da OsmanlIlar tarafından Tuna nehri
üzerinde kurulacak köprüyü tahrib ile Din-
İsveç kralının hatâsı y ester (Turla) nehrinden geçecek olan b ü ­
yük Hus kuvvetlerini beklerken, Osmanlı
Baltacı M ehm ed Paşa orduda bulunan ordusunun Tyna'nın öbür tarafına geçmesi­
Ponyatovski’yi Bender'e gönderip Onikinci ne engel olacaktı. Dinyester nehrine yaklaş­
Şarl'ı «müşavere» İçin davet etti. Fonyatovski, tığı zamatı Bağdan voyvodası Demetriyos’-

2394
dan bir mektup aldı. Demetriyos bunda Bal­ doğruca düşmanın üzerine gidilmesine ka­
tacı M eh m ed Paşa kumandasında on gün ev­ rar verildi (6 temmuz 1711).
vel Edirne'den hareket eden Osmanlı ordu­
sunun halen İsakçı istikametinde ilerlemek­ Petronun yeni karan
te olduğunu bildiriyor ve Yaş şehrinin mu-
Çar Petro. Rus orduları başkumandanı­
hafa ¿ası için acele yardım istiyordu. $ere-
nın mektubunu aldığı zaman kendisi I.eh it­
metev, istenen bu yardımı gönderdiği gibi,
tifakını yenileyerek (9 haziran 1711) Yaros-
kendisi de derhal İsakçı’ya doğru yola çık­ lav'dan ayrılmış ve Lemberg (Lwow)-Bres-
tı. Ancak, bir müddet sonra Osmanlı ordu­
lav! (Borjslav) yolu ile Turla suyu kıyıla­
sunun bu mevkie kendisinden önce varaca­
rına varmıştı, tik tasarladığı plânların bozul­
ğım hesaplayıp bir kapana kısılmaktan kor­
duğunu görünce canı sıkıldı. O sırada ku­
karak Vaş tarafına döndü ve Prut nehri sa­
zey Boğdan’da zahire darlığı baş göstermiş­
hiline kadar ilerleyip vaziyeti oradan çara
ti. Car, bunu da dikkate alarak Şereme-
bildirdi.
tev’e kendisini Yaş şehrinde beklemesini
Baltacı Mehmed Paşa’mn savaş bilgisi bildirdi ve 1 temmuzda ordusu ile Prut
nehrini aşıp Yaş'a vardı. Hem en kum andan­
ve İsveç kralının teklifi
ları toplayarak vaziyeti gözden geçirdi. Her-
B u sırada Osmanlı ordusunda bir tered­ nekadar. 3oğdan voyvodası çar’m tarafına
düt mevcuttu. Baltacı M ehm ed Paça, askeri geçmişse de, Boğdan halkı ona uymamıştı.
bir şef değildi. O güne kadar hiç bir seferde Yalnız. Osmanlı ordusunun yoluna rastla­
bulunmamıştı. Askeri harekât hakkında hiç yan köylüler, korkularından yurtlarını bı­
bir düşüncesi yoktu. Seferin bütün idaresi rakıp dağlara sığınmışlardı. Eflak'da ise hiç
kethüdası Antakya’lı O sm an A sa ile Yeniçeri bir hareket yoktu, ne halk ayaklanmış ne
Ağası’m n eline kalmıştı. Arada. Kırım hanı­ voyvoda Rus ordusuna gelip katılmıştı, v a ­
nın düşüncesi de soruluyordu. Osmanlı ordu­ ziyet ciddi ve tamamen OsmanlIların lehin­
sunun klâsik stratejisi düşman nerede ise de idi. Müşavirleri çar’a hiç durmadan Tur­
bulup savaşarak yenmekten ibaretti. Bu la suyunun sağ kıyısına geçmesini tavsiye
yüzden, daima düşmanın üzerine gidilirdi. ettiler. Petro ise, Boğdan’ı terk etmek iste­
Bu arada İsveç kralının da bir harp plânı miyordu. Bu sırada Demetriyos dan gelen
mevcuttu. Ancak, Onikinci Şarl’m orduya bir haber. Osmanlı ordusunun îsakçı’dan
gelmemesinden dolayı kırgın ve hiddetli bu­ henüz karşı kıyıya geçmediğini ve îbrail ile
lunan sadrıâzam. Ponyatovski ile görüşmek Kalas bölgelerindeki müslüman köylerinden
istemiyordu. İsveç generali bunun üzerine zahire tedariki sureti ile Rus ordusunda be­
bu planı Devlet Giray’a izah etti. Buna gö­ liren yem ve yiyecek darlığının önlenebile­
re, veziriazam bütün yaya ve bir kısım sü­ ceğini bildiriyordu. Bunun üzerine çar Pet­
vari kuvvetleriyle Turla suyuna doğru iler­ ro, rus ordusunun süratle güneye, yani K a ­
leyecekti. Geri kalan süvariler, Kırım hanı­ las ve Falcı taraflarına doğru hareket et­
nın kuvvetleriyle birlikte düşmanın bütün mesini bildirdi. Gayesi, Falcı’yı OsmanlIlar­
kuvvetlerini takiple görevlendirileceklerdi. dan evvel işgal etmekti. Geçit yerleri batak­
Kuşlar, asıl Osmanlı ordusunun kendi sınır­ lık olduğundan böylece ordusunun sol ka­
larına do£ru ilerlemesi üzerine, mecburen nadını Tuna’ya kadar muhafaza altına ala­
Boğdan'dan çekileceklerdi. Bu çekiliş sıra­ bileceğini hesaplamıştı. Ayni zamanda İbrail
sında Kırım ve Osmanlı süvarileri tarafın­ ve Kalas’ta mevcut zahireyi Osmanlılûr ye­
dan sarılacaklar ve yiyecek tedariki imkâ­ tişmeden evvel ele geçirmek için ikibin kişi­
nından mahrum kalacaklardı. .Eğer süvari lik bir süvari kuvvetini general Renne ku­
kuvvetleri ruslatı tamamen ezmeye m uvaf­ mandasında olarak o tarafa doğru son sü­
fak olamazlarsa, asıl Osmanlı ordusu dönüp ratle yola çıkardı.
kuşatarak imha edecekti.
Kırım hanı, bu plânı beğenmiş ve tatbiki
Osmanlı ordusunun ileri Hareketi
için veziriâzam nezdinde teşebbüste bulun­
mayı kabul etmişti. Osmanlı ordusu, 10 temmuz günü Kartal'­
Lâkin bu plân, Osnıaniı ordugâhında dan. hareket etmişti. 14 temmuzda Kekeç -
tasvip olunmadı. Boğdan’a giren düşmanı ağzı mevkiine varıldı. Düşm an ordusunun
kendi halinde bırakıp Ukrayna istikametin­ harekâtı hakkındaki kafi bilgiler elde edi­
de ilerlemek tehlikeli sayılıyordu. Sadece lemediği için çok ihtiyatlı hareket ediliyor
süvari kuvvetlerinin bu ordu ile başa çıka­ ve ilerleme bu yüzden bir hayli yavaş olu­
bileceği ve icabında onu durdurabilmesi de yordu. Nitekim, rus çarının Yaş’a. gelişi an­
şüpheli görülmekteydi. H e m böylece, Os- cak bu gelişinden sekiz gün sonra haber
manlı ordusunun anavatanla tek irtibatını alınabilmişti. Nihayet, düşmanın vaziyeti
sağlayan İsakçı köprüsü de tehlikeye düşe­ hakkında esaslı bilgiler geldi. B u n u n üze­
bilirdi. Üstelik, düşmanı bir meydan sava­ rine veziriazam hemen orduya hareket emri
şında kat'i şeküde yenmek daha garantili verdi. Düşman vaziyetinden muntazaman ha­
görülüyordu. Nitekim, son kararın verilmesi berler alınarak 18 temmuzda, Bagul mevkii­
için toplanan büyük danışma meclisinde, ne varılıp gerekli emniyet tedbirlerinin it-

2295
tihazmdan sonra çadırlı ordugâha geçildi Çünkü, geçiş sırasında ordunun bir kısmı
Burası, Prut suyunun kenarında ve Falcı nehrin bir kıyısında, öbür kısmı öbür kıyı­
geçidinin birbuçuk saat kuzeyinde idi. S u ­ sında bulunduğu bir sırada bir düşm an bas­
y u n karşı tarafı yüksek sazlarla kapanmış­ kınına uğranılması ihtimali vardı. Kırım
tı. Sazlığın ilerisi ova idi. Ovanın niha­ hanı, hatta bu kü çü k rus birliğinin Osmanlı
yetinde de yüksek, lâkin tamamen çıplak ordusunu böyle bir harekete kışkırtmak
dağlar başlıyordu. için gönderilmiş olabileceğini bile ileri sür­
dü. Lâkin sonunda, suyun geçilmesine karar
öncü çarpışmaları ve Prut suyunu geçiş verilerek tombazlardan köprüler kuruldu
ve yüzyirmi bin kişilik Osmanlı ordusu cid­
O rdu gâh henüz kurulmuş ve henüz as­ di bir düşm an müdahalesine uğramadan su­
ker yeni istirahat® çekilmişti ki, ovadan bir y u aştı. B u hareket, savaşı rusların aleyhine
toz bulutu belirdi. Dürbihlerle bakılınca döndüren en m ü h im olaylardan birisidir. G e ­
bunların rus askerleri olduğu anlaşıldı. H a k i­ çiş, bütün gece sürmüştü. Sabah olunca, G e ­
katen bunlar Yanu ş adlı kum a n da n idare­ neral V anuş idaresindeki rus kuvvetlerinin
sinde bulunan beş-altı bin kadar üncü as­ çekilmiş olduğu görüldü. Rus ordusunda b u­
keri idi. Rus askerleri, nehrin karşı tara­ lunup o sırada OsmanlIlara itica eden bir
fında ve ovanın dağ eteklerine yakın bir İsveç subayı, d üşm an ordusunun yeri, m e v ­
yerinde durarak ordugâh kurdular. Baltacı kii, çekilen zahire darlığı, muhtemel hare­
M e h m e d Paşa b u n u haber alınca, Prut su­ ketleri hakkında mufassal bilgi verdiği gibi,
yun un geniş bir yerinde çadırını kurmuş general Y a n u ş da Osmanlılarm köprüer k u ­
olan Çarhacı, yani öncü kuvvetleri k u m a n ­ rup suyun öbür tarafına geçtikerini bir h a ­
danı M e h m e d Paşanın y a n m a gitti ve bir berci ile çar’a derhal bildirmişti. Kendisi
m üzakere meclisi toplayarak işi görüştü. B u de, yavaş yavaş çekiliyordu. Biraz sonra
mecliste, iki düşünce çarpıştı. Bunlardan Osmatılı öncü birlikleri Y a n u ş’un kuvvetle­
biri, hem en köprü kurup orduyu karşı kı­ riyle temasa geçtiler. Rus generali bir pani­
yıya geçirmek ve mahiyeti ne olursa olsun, ğe kapılmadan m untazam an çekilmeye d e ­
düşm an kuvvetlerine taarruz etmekti. K ı ­ vam etti.
rım hanı Devlet Giray ise, bunun bir düş­
m a n tuzağı olması ihtimalini ileriye sürüp Rus ordusunun çekilme karan
daha ihtiyatlı davranılmasını tavsiye etti.
Osmanlı ordusunun Prut suyunu geçtiği­
ne dair öncü kıtası kumandanının 18 tem­
m uz akşamı gönderdiği haber, Gura-Prutel-
sului mevkiine kadar ilerlemiş olan çar'm
ordugâhında büyük heyecan yarattı. O s m a n ­
lIların b u kadar yakında oldukları asla tah­
m in edilmiyordu. B u n a da sebep, veziriaza­
mın böyle cüretkârane bir harekete kalkı­
şacağı umulmamasıydı. Petro hem en gene­
rallerini toplayıp görüştü. General Yanuş,
rus ordusunun derhal kendi bulunduğu yere
gelerek OsmanlIlara taarruz etmesinin en
doğru hareket olduğunu ileri sürmüştü. L â ­
kin piyade birlikleri henüz gerideydi. B u
yüzden kendisine, m untazam an çekilip or­
duya katılması bildirildi. Bir taraftan da
OsmanlIlarla hem en bir m eydan savaşma gi­
rişilmesi fikri kuvvet buldu. Yalnız, ordu­
n un bulunduğu yer, b u iş için pek elverişli
görünmüyordu. M am a fih daha bir kaç saat
evvel kolayca yenilecek m ühim senm eyc
değmez bir kuvvet sayıltjı Osmanlı or­
dusunun böyle çıkagelişi, zihinleri oldukça
bulandırmış ve cesaretleri de kırmıştı. Çar,
sonunda çekilmeye karar verdi. A y n i za­
m anda, b ü y ü k bir süvari gücü teşkil eden
General Y a n u ş kumandasındaki kuvvetleri
kolayca çekilebilmelerini temin için G e n e ­
ral Ensberg’i 6000 piyade ile yardıma gön­
derdi. R u s öncü birliği ile teması temin
etmekte olan Çarhacı M e h m e d Paşa ve D e v ­
Osmanlı ve Rus ordularının Prut savası için let Giray’m kum andasındaki bütün askerler
takip ettikleri yollar süvari olduğu için topu ve piyadesi de bu-

239ü
U m an düşman karşısında kat’i bir netice alı- beri hareket halinde olan asker çok yorgun
namıyordu. M e h m e d Paşa, hem en orduya düşmüştü. B u arada tatar ve Osmaniı süva­
haber gönderip piyade ve top istedi. Bunlar rileri ile müteaddit çarpışmalar da yapmış­
gönderilmediği takdirde düşmanın elden ka­ lardı. Suların tükenmiş olması ise, onlar
çacağın: bildirdi. Lâkin, maalesef Baltacı içir, en büyük felâketti. Çar Petro, ordunun
M e h m e d Paşa b u isteğe ehemmiyet verm e­ iki saat kadar dinlenmesini ve Prut nehrin­
diği için düşmanın ricatına engel oluna- den su tedariki çarelerinin aranması emrini
madı. verdi. Lâkin tekrar hareket edildiği zam an
çekiliş yolunun Kırım hanı tarafından tutul­
Rus ordusunun kuşatılması muş olduğunu gördü. Çekilm ek imkânı kal­
Kırım hanı ile Çarhacı M e h m e d Paşa, mamıştı. Rus ordusu, doğu tarafında Prut
sadece Prut ovasının batı kısmına düşen te­ nehrinin daire çizen bir kolu üzerinde, iki
peleri işgal ederek bu stratejik yerlerin düş­ üç kilometre karelik bir sahada sıkışıp kal­
m a n eline geçmesine engel oldular. Nitekim, mıştı. K u z e y tarafı tamamen bataklıktı. H ü ­
vaziyetlerinin fenaya gittiğini ve Osmaniı cum a açık tarafı ise batı ve güney tarafıydı.
ordusu karşısında bir zaferin artık bahis Çar, pek fena bir kapana kısıldığını an­
konusu olamıyacağım anlayınca, hiç olmaz­ lıyordu. H e m e n askerlerine siper kazdırıp
sa ordusu ile bir kapana düşmekten kurtul­ m üdafaa tertibatı almalarını bildirdi. K a z m a
m a k için çekilmeye karar veren çar, etraf­ ve kürek gibi âletlerin çoğu ağırlıklarla bir­
taki tepelerin Osmaniı ve Kırım askerleri likte kaybedildiği için bu iş güçlükle yürü­
tarafından işgal edildiğini görmüş ve her yordu. Siperlerin arkasına kazıklar çakıla­
şeyi bir tarafa bırakarak artık biran evvel rak toplar buraya yerleştiriliyordu. Bütün
çekilmenin çarelerini aramaya başlamıştı. bunlar, alanın güney yönü için tatbik edile­
B u n u n için, 19 temmuz gecesi karanlıktan bildi. Elde yetecek kadar m alzem e b ulun­
istifadeyi düşündü. Hareket etmeden evvel madığından batı taraf açık kalmıştı. K u z e y
ağırlıklarının bir kısmını yaktı. Sabaha kar­ tarafta ise, Çar ve maiyeti için yeraltı si­
şı çar'ın ordusu harekete geçti. B u hareket perleri hazırlandı. Osmaniı ordusu üç dört
esnasında sağ kanad biraz fazla ilerlemiş saatlik mesafeye kadar yakaştığı sırada Cin
bulunuyordu. R u s ordusunu daimi bir taras­ A i Paşa kumandasında olarak Bendcr’deki
sut altında tutan Kırım hanı b u fırsatı ka- kuvvetler gelip yetişti. Bunlar Türklerden
çırmıyarak süvarilerini hâsıl
olan boşluktan rus ordusu ağır­
lıklarının üzerine yıldırım gibi
sürdü. Bir kısun Osm aniı sü­
varisi de taarruza katılmıştı.
Ruslar, evvelâ bu hücum u dur­
d urm a k istedilerse de, vaz ge­
çip çekildiler. B u suretle ağır­
lıklarının m ü h im kısmım kay­
betmiş oldular. B u arada, rus
ordusunda esasen pek kıt olan
zahire de ellerinden gitti. H e p ­
si tatar süvarileri tarafından
yağm a edildi Ruslar buna, çe­
kilişlerindeki intizamı kaybet­
m e m e k için katlanmak zorun­
d a kalmışlardı.

Çarlıacı M e h m e d Paşa ile


Kırım hanının kuvvetleri, düş­
m anı top menzili dışında olarak
takib ediyorlardı. Osmaniı ordu­
su ise, Yaş yolu ile ilerlemek­
teydi. O vanin batı tarafındaki
tepeler OsmanlIlar tarafından
işgal edilmiş olduğu için rus
ordusu çaresiz ovanın ortasın­
dan çekiliyor, şiddetli bir sı­
cak h ü k ü m sürdüğünden su sı­
kıntısına uğ ram am ak gayesile
de Prut nehrinden pek fazla
uzaklaşamıyordu. Öğleden son­
ra saat 14 de Bayunluk m ev ki­ Prut kenarında Petro ve Rus ordusunun Osmaniı kuvvetleri
ine varıldı. Gecc saat 23 den tarafından kuşatılması

2387
mâda, bir kivim İsveçli ve Lehli askerlerdi. onu takib ettiler. G erek M e h m e d Paşa, ge­
B u kuvvet, Prut suyunun öbür tarafından rek Mısır yeniçerileri büyük yararlıklar
rus ordusunun doğusunu sardı. gösterdilerse de, bunlar neticeye tesirli ol­
Nehir bu yerden geçit verdiği için. Pet- madı. Eğer bu taarruz hep ayni noktadan
rornun son ümidi suyu asıp selâmete yıkabil­ yapılmayıp bir kaç yere bîrden ve bilhassa
mekti. B u suretle o ihtimal de ortadan kalk­ rus ordugâhının en zayıf yeri olan batı ta*,
mış oluyordu. Çarhacı M c h m e d Paşa elinde rafına yönelmiş olsaydı, rus mukavemetinin
bulunan dört topla düşm an ordugâhını döv­ kırılacağı şüphesizdi. Bun u , bizzat çar Pet-
m ek istedi ise de, bunların menzilleri çok ro günlük notlarında yazmıştır {Journal de
kısa idi. Hus toplarının menzili ise daha Pierre-Grand, S:- 367). B u savaşta Osmanlı
uzun olduğundan bunları ileriye sürmeye ordusu başta bir çok namlı serdengeçti ve
imkân yoktu. bölük ağaları olmak üzere 1500 kadar ölü
ve yararlı vermiştir. Yeniçeri Ağası Yusuf
Paşa, emri olmadan başlayan bu savaşa biz­
Prut savaşı zat katılmış, sonuna kadar sebat etmiş, atı
yaralandığı halde savaş yerini bırakmamış,
Kırım iıanı ve Çarhacı M e h m e d Pasa, v a ­ tam bir kahramanlık nümunesi göstererek
ziyeti derhal Baltacı M e h m e d Paşa’ya bil­ hiç olmazsa müsbet bir sonuç elde edilmesi
dirip rus ordusunun kurtulması imkânsız için çok gayret harcamıştı.
bir kapana düştüğünü, acele top ve piyade
gönderilmesini istediler. Veziriazam verdiği
cevapta, akşama kadar dayanmalarını, ken ­ Rus ordugâhında düşünülen kurtuluş
disinin o vakte kadar gelip yetişeceğini bil­
çareleri
dirdi .
Hakikaten saat 17 sularında ilk yeniçeri
Baltacı M e h m e d Paşa kumandasındaki
birlikleri vardılar. Bunlar serdengeçti bö­
ordu, rus ordusunun güney-doğu kısmını da
lükleri idi. îki saat içinde diğer birçok bir­
tamamen kapatmış, kuşatma daha sıklaşmış-
likler de gelmiş bulunuyorlardı. Yeniçeri
tı. Ertesi sabah, veziriazam emriyle batarya­
ağası, henüz gerideydi. B u birlikler gelir
lar hazırlanmaya başlandı. Lâkin cephane
gelmez düşmanın üzerine hücum arzusu gös­
ancak akşama doğru gelip yetiştiğinden rus
termişlerdi. Kırım askerleri ile OsmanlI sü­
ordugâhına saat 22 den sonra ateş açılabildi.
vari kuvveti kaç zamandan beri düşmanla
Rus topları OsmanlIlara bütün gün rahatça
çatıştığı halde, kendilerinin henüz hiç sava­
ateş edebilmişken, şimdi top ateşi üstünlüğü
şa girmeyişleri, bütün öbür askeri sınıfları
de OsmanlIlara geçmiş bulunuyordu. B u n u n ­
küçük görmeğe alışık bulunan yeniçerilerin
la beraber top ateşi iki tarafın da zayiat
fena halde izzeti nefsine dokunmuştu. Üste­
vermesine sebep oluyordu. Fakat OsmanlI
lik, düşman ordugâhını kolayca zaptedebile-
zayiatı daha azdı.
ceklcrini ve ganimetlerin büyült kısmına bu
B u sırada, rus ordusunda büyük bir yeis
suretle rahatça konacaklarını umuyorlardı.
vc ümitsizlik h üküm sürmekteydi. C ar ve
Kırım hanı b un u haber alınca:
generalleri, bir kurtuluş çaresi düşünmekte,
*— D ü şm a n her tarafından sarılmıştır, lâkin bulamamaktaydılar. Petro, akimı ka­
kaçıp kurtulamaz. Ancak, kuvvetli müdafaa çıracak hale gelmişti. Asabı son derece bo­
tertibatı almıştır» diye haber gönderip top­ zuktu. Bir ara bin kişilik bir kuvvetle O s ­
lar gelmeden açıktan hücum un faydasız b u ­ m a n lI bataryalarına baskın yaparak topları
lunduğu, bu gece dinlenip yarın toptan m u n ­ ele geçirmeyi düşündü. O zam an rus ordusu­
tazam' bir taarruza kalkıîmasım söyledi. L â ­ nun um u m i bir taarruza kalkması m ü m k ü n
kin, yeniçerileri zaptetmek m ü m k ü n olama­ olacaktı. Bir taraftan da Petro’n un her ne
dı. Üst üste üç hücumda bulundularsa da, suretle olursa olsun Osmaniı hatlarından
düşm an topları ve tüfenk ateşi karşısında geçirilip Transilvanya (Erdel) ya kaçırılma­
yalınkılıç ve açıktan yapılan bu hücumlar sı düşünülüyor ve b u sayede yeni kuvvet­
bir hayli zayiata sebep oldu. Birisinde düş­ lerle geri dönüp orduyu kurtaracağı hesap­
m an siperlerine kadar varılıp bayrak dikil­ lanıyordu. Fakat, bütün bunlar boş ve bey­
diği halde, muvaffak olunamıyarak geri dö­ hude hayallerden ibaretti.
nüldü. Prut nehrinin yazın kurumuş olan y a ­ Rus ordusu aç ve yorgundu. Ordugâhta
taklarından birisine girilip siper kazıldı. Bu bir çok da kadın bulunuyordu. Yaralı, hasta
sırada. Baltacı M e h m e d Paşa da savaş ye­ ve ölüler her tarafı doldurmuştu. Ertesi gü­
rine gelip çadırını kurm uş bulunuyordu. L â ­ nü. ölüm v e ya esaretten birisini seçmek ica-
kin, bir rus mermisi pek yakınlarında patla­ bedecekti. Ç a r ve çariçe Katerina, general­
yınca daha mahfuz bir yere nakledildi. ler, subaylar ve bu arada devletine isyan
Son hücum sırasında vilâyet askerleri de ederek ruslara katılmış olan Bağdan voyvo­
gelmiş bulunuyorlardı. Bunlar, emirsiz baş­ dası Demetriyos büyük bir yeis ve ümitsiz­
layan b u savaşa katılmak istemediler. Y a l­ lik, acı bir pişmanlık içindeydiler. Petro:
nız A d a n a Beylerbeyi M e h m e d Paşa, gelir «— işte, şimdi, kardeşim Şarl’ın Polta-
gelmez savaşa girdi. Mısır yeniçerileri de va'da uğradığı felâketten daha b ü y ü k bir

2393
Rusların banş teklifi
T ü rk bombardımanı ile birlikte rus or­
dusunda yeis ve ümitsizlik son haddini bul­
muştu. Car Petro, artık kurtulmaktan ü m i­
dini kesmiş bulunuyordu. Nitekim, Osmanlı
ordusunun safları arasından kaçırarak M o s ­
kova’ya gönderdiği bir mektupta, sefer m ü ­
nasebetiyle devletin idaresini terk ettiği
hey'ete ve bütün rus milletine şöyle hitap
ediyordu:
«Hiç bir suçum olmadığı halde, yanlış
düşüncelere kapılarak ordum un dört misli
kuvvetinde bir Osmanlı ordusu tarafından
sarılmış bulunuyorum. Tanrı, hiç ummadığı­
mız bir anda imdadımıza yetişrr.iyeeck olur­
sa, yiyeceğimiz de bulunmadığı için burada
ya birer birer öleceğiz veya esir olacağız.
Eğer OsmanlIlar tarafından esir edilecek
olursam, beni artık çarınız ve senyörünüz
saymayınız. Hattâ benim el yazım olduğunu
anlarsanız bile emirlerime uymayınız. K e n ­
dim gelinceye kadar bekleyiniz. Eğer ben
mahvolursam ve hakikaten öldüğümü d u ­
yarsanız, o zaman içinizden en liyakatlisini
benim yerime seçersiniz».
Rus çariçesi Katerina Generaller ve bakanlar son kere toplan­
dı. B u toplantıya Katerina da katılmıştı. B u
arada soğuk kanlılığını kaybetmeyin çarı da
d urm adan yatıştıran. e.sasen o idi. B u toplan­
felâkete uğramış bulunuyorum» diyordu
tıda, bütün meselenin çar’ı kurtarmak oldu­
(Bentano! B ü y ü k Petro, S: 101).
ğu nu ileri sürerek ne olursa olsun O s m a n ­
Ortalık ağarırken, ruslar bir hücumla lIlara sulh teklifinde bulunm a fikrini ortaya
son şanslarını denemek islediler. General attı. OsmanlIların en ağır teklifleri kabul
W eidem an n idaresinde rus piyadesi, k u m a n ­ edilecek, yeter ki çar ve maiyeti kurtula­
danları başta olduğu halde süngülerini takıp caktı. K a b u l edilen sulh şartlarına sonradan
siperlerinden fırladılar. I.âkin, Osmanlı or­ uyup u y m a m a k ayrı bir mesele idi. Kateri-
dusu son derece uyanık bulunuyordu. B u hü ­ na'ya b u düşünceyi telkin edenin, Eflâk bo­
cum, dolu gibi yağan tüfenk ateşi ile karşı­ yarlarından olup memleketinden kaçarak
landı. Evvelâ, general W e id m a n n yediği bir çar’a katılmış olan Kastriyot olduğu rivayet
kurşunla yuvarlandı. Rus askerleri sapır sa­ olunur. Dış işleri bakanı Şafirov bu likri
pır döküldüler ve hücum akim kaldı. Arka-
stndan rus ordugâhının her yerini doğabile­
cek şekilde gayet iyi tabiye edilmiş 400 ka­
dar irili ufaklı Osmanlı topunun bombardı­
m anı başladı. Ruslar, buna karşılık vermek
istedilerse do, ateşleri tesirli olamıyordu. O s ­
manlI topçusunun ateşi öğleye kadar sürdü.
Açlıktan ağaç kabuklarını kemirmeye başla­
mış ve ateşin tesiri ile nehirden su alamaz
hale gelmiş olan rus askerleri, bu bombardı­
m an altında büsbütün ezildi. Ölü ve yaralı­
nın hesabı yoktu. Yeniçeriler, işin kıvamına
geldiğini görüyor, yürüyüş için sabırsızlanı­
yorlardı. Yeniçeri Ağası Y u suf Paşa, veziri-
âzama haber gönderip piyade askerini artık
zaptedemiyeceğini, düşmanın tamamen ezil­
diğini bildirerek hücum için müsaade istedi.
Baltacı M e h m e d Paşa da, kesin darbenin in­
dirilme zamanının geldiğini anlayarak başta Katerina'nm ümitsiz Petro'yu Prut’ta her
Kırım hanı olm ak üzere, bütün k u m a n da n ­ ne şekilde olursa olsun OsmanlIlarla uyuş­
lara taarruz emri İçin buyrultular yazdır­ ması hususunda ¿krıa etmesini gösteren bu
m aya başladı. resim İngilizce eski bir tarihten alınmıştır.

2399
kuvvetle destekliyor, ümitsiz şekilde vc top­ Toplanan mecliste ileri sürülen fikir,
luca Osmaniı ordusu batlarına hücum ede­
rek yarıp geçme teşebbüsünden evvel b u ça­ Rusların tekrar müracaatı
reye baş vurulmasında ısrar ediyordu. O s ­
manlI ordusu hatlarını yarıp geçmenin esasen Veziriazam, böyle bir meselede tek bası­
imkânsız olduğu bilindiğine göre, bir nevi na karar vermeyi doğru bulmayarak o sırada
intihar olan bu çarenin en sona bırakılıp yanında bulunan kumandanların düşüncesini
başka imkânlar aranması en mâkul yoldu. sordu. O nlar da, rusların gayet hiylekâr ol­
Esasen OsmanlIların adeti de sulhu reddet­ duklarını ileri sürüp birçok misaller vererek
memekti. düşmana a ldanm am ak icabedeccği mütalea-
sında bulundular. Baltacı M e h m e d Paşa te­
Çar, bu fikri doğru buldu. Bun u n üzeri­ reddütte idi. N ihayet ordunun bütün ileri
ne B aşkum andan Şeremetev'in ağzından Bal­ gelenleri bir meclis halinde toplandı. Sulh
tacı M e h m e d Paşa'ya su mektup yazıldı: teklifini haber alan Ponyatowski ise, vezi-
«Sultan hazretlerinin sayın veziriazamı, riâzaına baş vurup rusların teslim olmaktan
başka çareleri bulunmadığını, şu halde on­
B u savasın çar hazretlerinin arzusuna , ları yıldırıp perişan eden top ateşinin daha
rağmen ve sandığımıza göre sultan hazret­ da artırılması icabedeceğini ileri sürdü. B u
lerinin de isteği hilâfına başlamış olduğu ve düşünce kabul edilip karnı doyurulan m ü k â ­
buna başkalarının sebebiyet verdiği zatı dev­ leme m e m u r u altkonularak bombardımana
letlerince malûmdur. Vaziyetin son haddine şiddetle devam edildi. Yalnız, şimdilik h ü ­
varmış olduğu şu anda, daha fazla kan dö­ cum dan vaz geçildi.
külmesine engel olmak arzusu ile her iki
B u hali gören ruslar, Osm aniı ordusuna
taraf için de faydalı olacak bir sulhun akdini ikinci bir m ükâlem e m e m u r u ile veziriâzama
vc bu savaşa son vermeği teklif etmeği doğ­
hitaben Şeremetev imzası ile yetıi bir m e k ­
ru buluyorum.
tup gönderdiler. Bun da, sulh y ap m a k için
Eğer b u arzu buyurulmazsa, biz başka bir adam gönderildiği halde cevap alınamadığı,
şıkka da hazırız. Tanrı, kan dökülmesine derhal bir karar verilmesini bekledikleri, da­
sebep olanın cezasını verecektir. Tanrının, ha fazla kan dökülmemesi için çok uygun
kan dökülmesine engel olmak isteyene yar­ şartlarla sulhun akdine razı olunup olunm a­
dım edeceğini dc umuyoruz. İşbu teklifimizi yacağının bildirilmesi isteniyor vc savaşa da
cevaplandırmanızı ve gönderdiğimiz adamın barışa da hazır bulunduğu tekrarlanarak
biran evvel iadesini bekliyoruz*. birkaç saat daha cevap bekleneceği haber
veriliyordu.
A y n i zamanda, OsmanlIların sulhu red­
detmeleri veya kayıtsız şartsız teslim talep
etmeleri halinde, ordunun n e olursa olsun Banş için Sadrtâzam ile yakınlarının ve
ııehir boyunca ilerlemeye başlamasına da
Kırım hanının düşünceleri
karar verildi.

Baltacı M e h m e d Paşa çadırında hücum B u suretle rusların. kat’i ve âcil bir sulh
emirleri yazdırırken, birden rus siperlerinin istedikleri anlaşılmıştı. B u sulhun şartları ise
üzerinde beyaz bayrakların dalgalandığı gö­ «kayıtsız vc şartsız teslim* den başka bir şey
rüldü. A y n i zam anda siperlerden türkçe ola­ olamazdı. Çar, maiyeti ve ordusu esareti se­
rak «aman, aman...» sesleri yükseliyor, b oy ­ çerek ancak ölümden kurtulabilirlerdi. L â ­
nunda beyaz makramalar bağlı rus askerleri kin, Baltacı M e h m e d Paşa, bilhassa ket­
elleri arkalarında olduğu halde kenarlara çı­ hüdası O s m a n A ğ a ile mektupçusu Ö m e r
karak feryat ediyorlardı. Efendinin tesiri altında kalarak çok daha h a ­
fif şartlar düşünüyordu. O n u n kanaatma gö­
B u vaziyet karşısında ateş azaltıldı. D e ­ re bu savaştan maksat Rus çarına haddini
m ek ki düşm an teslim oluyordu. T a m bu sı­ bildirmek ise, bu olmuştu. Şu halde, A z a k
rada Yeniçeri ağasının karşısına rastlayan kalesini geri vermesi, ö z i suyu boyundaki
siperlerden bir trampetçinin çıkıp trampete- m üstahkem yerleri kaldırması, İsveç kralının
sini çalarak bir rus askerinin refakatmda OsmanlIların istediği şartlarla memleketine
ilerlediği görüldü. H e m e n T ürk karakolları dönmesine razı olması ve bundan sonra ara­
tarafından durdurulup Y u su f Paşa'n m yanı­ daki barışa aykırı davranışlarda b ulun m a­
na götürüldüler. Gelen bir mükâleme m e m u ­ m ayı taahhüt etmesi kâfiydi. Fakat, padişah
ruydu- Klinde Feldmareşal Şeremetev tara­ kendisine m ü h im meseleleri Kırım hanına
fından veziriazama yazılmış bir mektup var­ danışmasını söylemiş bulunduğundan bir ke­
dı. Şifahen de ruslarm müzakereye girişmek re de ona danışmaya karar verdi. H a n , vezi-
istediklerini, ateşin kesilmesini söyledi. Y u ­ riâzamm çadırına gelip onunla başbaşa gö*
suf Paşa, onu derhal veziriazama gönderdi. rüştü. So nunda sulha vc bilhassa böyle su­
Baltacı M e h m e d Paşa ve yanındakiler bunu dan şartlara asla itibar etmemesini, çünkü
ruslarm mağlûbiyeti kabul ettikleri m a n â ­ çar'm buradan kurtuluştan sonra sözünde
sına alarak Allaha şükrettiler. durarak barış şartlarına uymasının bahis ko­

2400
nusu olamıyacağını. Rus çarrna katiyyen kere açılırsa Livonya’nın iadesine razı olun­
am an verilmemesini, daha evvel yaptıklarını ması, Osmanlılar bununla iktifa etmezlerse
unutm am ak icabedeceğini, devlet için her diğer eyaletlerin de verilmesi, yalnız hepsi
zam an tehlikeli olduğunu ve böyle bir iırsat için birer birer ve yavaş yavaş rıza göste­
ele geçmişken bundan faydalanjlmamasınm rilmesi. Osmanlılar Leçinski’den bahseder­
pek yazık hattâ mes’uliyeti mucip olacağını lerse bütün isteklerinin kabul olunması, yal­
söyledi. O n u n düşüncesi, çar'la asla m üzakere­ nız Lehistan'da tsveç nüfuzunun mutlak şe­
lere bile girişmemekti. Ç ü n k ü bir kere m ü ­ kilde kurulmasına, imkân bulunursa, m e y ­
zakere kapısı açılırsa, hiylekâr çarın Os- dan verilmemesi hususunda Şafirov tam bir
manlı ricalini kandırmasının m ü m k ü n bu­ salahiyete sahip olacaktı. A y n i zam anda Os-
lunduğunu tahmin ediyordu. Bilhassa gev­ mc.nlı veziriâ/.amı ile kethüdasına ve diğer
şek ve iradesiz bir kimse olan ve savaştan naiiz kimselere b üyük rüşvetler teklif ve ita
korkan veziriazamın ele geçen tarihî fırsatı edebilecekti.
kaçırmasından çekiniyordu. Rus Dışişleri bakanı yanında tercüman­
lar ve birkaç subay bulunduğu halde O s m a n ­
Müzakerenin kabul edilmesi lI ordugâhına gönderildi.
Iia n m söylediklerini kabul etmiş gibi
göründülerse de, o gittikten sonra Baltacı Ponyatovski ve Sadnâzam m istekleri,
M e h m e d Paşa’m n yakınları efendilerinin et­
divânda hâkim olan fikir
rafını alarak ruslarla savaşmanın çok tehli­
keli olduğunu telkine başladılar. Misâl ola­
Diğer taraftan Ponyatovski. kendi talebi
rak bir gün evvel akim kalan ve oldukça
üzerine ruslardan neler isteneceğini veziria­
ağır zaj'îata sebep olan yeniçeri h ü c um u nu
zam a yazılı olarak takdim etmiş bulunuyor­
gösteriyorlardı. D ü ş m a n hazır sulh istemiş
du. İsveç kralının mümessili, Osmanlı veziri­
ve her şarta razı olmuşken savaşta ısrar et­
azamına bu konuda kısaca şunları tavsiye
menin lüzumsuz yere asker kırmak olduğu­
ediyordu:
nu, hele bir de muvaffakıyetsizlik yüz göste­
rirse cevabının verilmesine asla imkân kal­ 1 — Ç ar’jn bizzat O s m a n h ordugâhına
mayacağını, halbuki ruslarla bir temasta b u ­ gelmesi ve geldikten sonra derhal esir edilip
lunmanın hiç bir zarar vermiyeceğini söyle­ İstanbul’a. Hünkârın huzuruna gönderilmesi.
yip durdular. B u n u n üzerine veziriazam düş­ 2 — R u s ordusunun silâhlarını bırakarak
m anla müzakereye girişmeye karar vererek hem en teslim olması.
son gelen mükâleme m em u ru ile Feldm are­ Filhakika, Baltacı M e h m e d Paşa R u s m u ­
şal Şerenıetev’e bir mektup gönderip bizzat rahhas heyetini kabul ettiği zam an b u tav­
kendisinin Osmanlı ordugâhına gelmesini is­ siyelerden ilham alarak. Osmanlı toprakları­
tedi. na tecavüz ettikleri dolayısiyle Şafirov’u bir
B u n u haber alan Ponyatovski ise. O»- hayli payladıktan sonra şu tekliflerde b u ­
ikinci Şarl'a acele bir mektup göndererek lundu:
OsmanlIların sulha karar verdiklerini, bu
1 — Çar bizzat Osmanlı ordusuna gele­
sulh sırasında şahsının ve memleketinin hak­
rek af dileyecek ve taahhüt ettiği şartları
larını korumak üzere kralın Osmanlı ordu­
yerine getirinceye kadar m uhafaza altında
gâhına bizzat gelmesinin icabedeceğini bil­
bulunacak.
dirdi. B u sırada, barış müzakereleri başlıva-
cağı için veziriazam bir emirle rus ordusunu 2 — R u s ordusu toplarını hemen teslim
ezen bombardımanı durdurdu (21 tem m uz edecek.
salı, saat 14-15 arası). Şafirov. gayet hürmetkar bir tavırla bu
şartları kabul etmenin imkânsız olduğunu,
Petro’nun sevinci ve delegesine talimatı am a A z a k kalesinin derhal teslim ve Tay-
gan kalesiyle Özi boyundaki m üstahkem yer­
OsmanlIların sulh müzakerelerine yanaş­ lerin tahrip edileceğini söyledi. Ayni za m a n ­
maları ve bombardımanı kesmeleri, rus ordu­ da veziriazama uzun ricalarda bulunarak
gâhında birdenbire bir bayram havası yarat­ OsmanlIların am an diyene kılıç vurmadıkla­
tı. Petro, kulaklarına inarıamıyordu. H e m e n , rını tekrarlayıp sonunda Allahın adaletine sı­
Dışişleri bakanı olup Ortodoksluğu kabul et­ ğınacaklarım ilâve etti. Mecliste, Viyana’dan
miş eski bir yahudi ailesine m ensup bulunan elçilikle dönen Seyfullah A ğ a da vardı. K e n ­
ve Rus tarihine kibri, gösteriş severliği, hiy- disi Avusturya imparatorluğunun, tsveç bir
lekârlığı ve hırsızlığı ile geçmiş olan. Baron tarafa bırakılarak, Osmanlı-Rus barış ve
P . Şafirov’u müzakerelere m em u r etti. K e n ­ dostluğunun kurulmasını istediğini ve b u n u
disine verdiği talimata göre, barış ve çar ile desteklediğini bildiği için veziriazama rus
ordusunun kurtuluşu karşılığında Osmanlı m ükâleme memurlarının derhal iade edilme­
devletinden zaptoluııan bütün yerlerin iade­ yerek meselenin yeniden görüşülmesini tav­
si, buralarda yapılmış olan kale ve tahkima­ siye etti. B u n u n üzerine b ü yük bir divân
tın yıkılması veya Osmanlılar ısrar ederler­ kuruldu. İlk sözü Baltacı M e h m e d Paşa alıp
se öylece teslimi, İsveçliler hakkında m ü za ­ çar’a a m an verm ek veya yürüyüşle ordu-

2401
gâhtm zaptetmek sıklarından birisinin ter­ A — Osmanıların ilk ileri sürdükleri
cihi için karar verileceğini bildirdi, Kırım şartlar;
hanı Devlet Giray, çar’ın sen derece hiylekâr 1 — Rus ordusu, bütün silâhlarını tes­
bir kimse olduğunu ileri sürüp evvelâ sö­ lim edecektir.
züne itimatla barış yapmanın doğru olamı- 2 — Lehistan tam am en tahliye edilecek
yaeağmı, lâkin mutlaka barış yapılacaksa ve rusya, leiıistan içlerine bir daha karışma­
Azak'la beraber diğer kalelerin de seri alın­ yacaktır,
ması ve çar’m sözünde duracağına dair sağ­ 3 — Rusya, bir daha U krayna islerine
lam deliiler göstermesi vc teminat vermesi karışmıyacak, Barabaş ve Potkallı kazakla­
icap edeceğini ileri sürdü. rı istedikleri kimseyi kendilerine hatmaıı
Divânda hazır bulunanlar, veziriazamın seçebileceklerdi.
mutlaka barış yapm aya karar vermiş oldu­ 4 — A z a k kalesiyle civarı vaktiyle O s ­
ğunu hissettiklerinden, savaşa ter sİtar olan­ m a n lIlard a n alındığı gibi iade ounacaktır.
lar onun beyhude husumetine uğram am ak 5 — Şam ara ve K a m e n k a kaleleri ruslar
için düşüncelerini söylemediler. Barış taraf­ taraf irsdan yıktırılacaktır.
tarlar: ise, şöyle diyorlardı; ¡B u savaşın çık­ 6 — A z a k denizindeki Rus donanması
masına sebep, evvelâ A z a k kalesinin R u s ­ Osmanlı devletine teslim olunacaktır.
ların eline geçmesi suretiyle kuzeyde bozu­ 7 — Eskisi gibi Kırım hanına vergi ve­
lan stratejik muvazenedir. Şu halde. A za k rilecektir.
kalesiyle Özi boyunda ihdas olunan diğer 8 — İsveç kralı yurduna istediği gibi ve
kaleler Türklere teslim edilirse, Ruslar U k ­ istediği yoldan dönecektir.
rayna ve Lehistan’dan çekilir ve İsveç kra­ 3 — Âsi Bağdan voyvodası Demetriyos,
lının Hünkârın ileri sürdüğü şartlarla m e m ­ OsmanlIlara teslim olunacaktır.
leketine dönmesine razı olursa savaşa lüzum 10 — Rus çarının doğu işlerinde siyasi
kalmaz, ç ü n k ü , savaş olup Ruslar yenilse müşaviri olup çsr’ı OsmanlIlar aleyhine kış­
bile nihayet bunlar temin edilecektir, Yoksa, kırtan Raguzalı Sava, osınanlılara teslim
biltün R u sy a n m zaptı ve b u memleketin or­ olunacaktır.
tadan kaldırılması imkânsız olup üstelik sa­ 1 1 — İstanbul’daki daimî rus elçisi kaldı­
vaşta arzu edilmeyen bir netice hâsıl olursa rılacaktır.
her şey kaybedilebilir*. B u fikrin müdafii, 12 — Ruslar, Eflâk ve Boğdan'da yaptık­
bilhassa O sm an kethüda idi. ları zararlar karşılığjnda belli bir tazminat
ödeyeceklerdir.
Şüphesiz b u düşünceler şayet yanlıştı.
13 — Ruslar, hıristiyau tebaya ait işlere
Ç ünkü Osmanlı ordusu bir yürüyüşte bulun­
bir daha karışmayacaktır.
sa mutlak muvaffak olurdu. Hattâ, hiç bir
14 — B u taahhütler ifa edilinceye kadar
taarruz hareketine girişmeden sadece m u h a ­
Rus ordusu başkumandanı geremetev O s ­
sarayı uzatsa, kısa bir zam an sonra ruslar
m a n lI ordusunda rehine olarak kalacaktır.
açlık yüzünden kayıtsız şartsız teslim olmak
İS — Rusların elinde bulunan bütün müs-
zorunda kalacaklardı, i>u halde, aşağı y u k a ­
lüm an esirler hem en serbest bırakılacaktır.
rı onlarm teklif ettikleri şartlarla bir sulh
müzakeresine girişmek lüzumsuz idi. Çar’m B — Barışın imzalandığı şartlar:
ordusuyla imha veya esir edilmesi sonunda, 1 — Çar ile Sultan arasında ebedi sulh
hiç değilse, Rusya’nın A vrup a siyaset sah­ yapılmıştır.
nesine en az elli yıllık bir gecikme ile çıka­
2 — Ruslar, OsmanlIlardan aldıkları şe­
bilmesi neticesini verirdi.
hirleri iade edeceklerdir.
3 — Yeni yapılan kaleler yıkılacak ve
Prut barışının imzası ve şartları her iki tarafça işgal olunmayacaktır. B u n ­
larda bulunan top ve cephane çar tarafına
Nihayet hiç de uzun ve çekişmeli olma­ ■nakledilecek, yalnız K a m e n k a kalesinin top­
yan m üzakere sonunda 23 temmuz 1711 gü­ larını osmanlılar alacaklardır.
nü OsmanlIlarla ruslar arasında Prut barışı
4 — Lehistan işerine her iki' taraf da
imzalanmıştır. Barış müzakerelerinde Os-
karışmıyaeaktır.
m a n h heyeti son derece gevşek davranmış,
ilk önce ileri sürülen şartların çoğundan vaz 5 — H e r iki taraf teb’ası olan tüccarlar,
geçilmiştir. Halbuki veziriazam, sadece h aya­ birbirlerinin memleketlerinde rahatça seya­
tını ve hürriyetini bağışlamak şartiyle çar’a hat ve ticaret edebileceklerdir.
istediği bütün şartları münakaşasız ve mü- 6 — İsveç kralı kendi memleketine ser­
zakeresiz dikle ettirecek durum da bulunu­ bestçe ve tehlikesizce dönebilecektir. İsveç
yordu. Gevşekliği, korkaklığı, beceriksizliği, ve Rusya, aralarında barışı yapm akta serbest
yakın maiyetine fazla esir oluşu onu bu ağır olacaklardır.
hatâya sürüklemiştir. 7 — İki taraf birbirlerinin teb’asma asla
Bir mukayeseye imkân vermek için, os- tazyikte bulunrnıyacaklır ve bunlarda k im ­
manlıterm ilk ileri sürdükleri şartlarla, batı­ senin zarar ve ziyanına sebebiyet vermiye-
ğın imzalandığı şartları mukayese edeim: eeklerdir.

2402
S — B u barış anlaşmasının irnzaianma-
siyle muhasamat son bulacak ve nüshaların
teatisinden itibaren iki tarafın ordusu birbi­
rine engel olmadan ayrılıp gideceklerdir.
0 — Rus ordugâhında ve rusyada bulu­
n an bütün osmaolı esirleri ve karşılığında
OsmanlIlara esir düşen rus teb'ası serbest
bırakılacaktır.

Türkçe metindeki farklar

Üstelik bu verdiğimiz metin, rııs’ça ve


lâtin'ce olarak hazırlanıp imza olunan nüsha­
dır. Türkçesi ise bundan da farklıdır. M u k a ­
yese için o metini de verelim:
1 — A z a k kalesi ve cıvan alındığı şe­
kilde osmanlıIara teslim edilecektir. Prut'ta yapılan OsmanlI -Rus andlasmasın-
2 — Yeni yapılan kaleler yıkılacak, Ka- da yıktırılması söz konusu A zak kalesinin
m en k a kalesindeki toplar ve cephane Osman­ plânı
lIlara teslim olunacaktır. (Diğerlerinde olan
top ve cephanenin ruslara teslimi zikredil­
miyor) , devletten aldığı yerlerin iadesi, Lehistan'da
3 — iki tarafça d a buralarda yeniden k a ­ krallığın Leçinskfye temini kabil ve b u n ­
le yapılmıyacaktjr. lar milli menfaatlanmız namına elzem iken
i — Lehistan işlerine karışıfoııyacaktır bu cihetler bahis konusu bile olmamıştır.
(Türklerin de kanşnııyacağ’ zikredilmiyor). E n büyük hatâlardan birisi de, ruslarm ve­
rine getirmeyi kabul etlikleri taahhütleri için
5 — Lehistan’a ve Kırım hanına tabi k a ­
bir zaman tâyin edilmemiş olmasıdır.
zaklara karışılm ¡yaraktır (rus'ça metninde
hiç bahis konusu edilmemiştir).
6 — Karşılıklı tüccarlar serbestçe gidip Baltacı -Katerina rivayeti
geleceklerdir.
7 — İstanbul’da Rus elcisi bulundurul­ Prut barışının akdinden evvel çarın z e v ­
mayacaktır. cesi Katerina'run gece Baltacı ¡Vtehtîleci pa-
8 — M üslüm an esirler serbest bırakıla­ şa'njrı çadırına gelerek bir çok hediyeler,
caktır (Rus teb’ası esirlerin de serbest bıra­ ricalar ve kadınca davranışlarla Osmanlı
kılacağı zikredilmiyor), veziriazamının zihnini çelerek onu bıı barı­
şa razı etmiş olduğuna dair m eşhur bir ri­
9 — İsveç kralı yurduna serbestçe döne­
vayet vardır. Bahse son verm eden evvel, 'bu­
cek ve İsveç'le Husya arzu ederlerse barış
yapacaklardır. n u n üzerinde de duralım. B u hâdiselerin
tarihini yazmış veyahut yazıları bu hâdise­
10 — İki tarafın teb’ası karşılıklı olarak ler için m ü h im kaynaklar teşkil etmiş olan­
devletleri aleyhine kışkırtılınlyacaklardır.
lar, meselâ P. H . Bruce, Hurm uzaki, D e la
11 — İki taraf ordusu serbestçe çekile­ M otraye v.s... barışın başarılmasında Kate-
cektir, rina'mn büyük rolünü zikrederler. Bunlara
12 — B u iş sona erinceye kadar Safirov göre, barış teklifi fikrinin ilk m üre vv iti Ka-
ile Şeremetev” in oğlu rehin olarak alıkonula­ terina’dır. Üstelik orduda ne kadar para,
caklardır. Karşılığında da rehinler verile­ mücevher, allun ve gümüş eşya varsa top­
tir (B u kısım rus’ça metninde yoktur). latarak veziriazam ile kethüdası O sm an ,
Aradaki farkların, bilhassa Lehistan ve mektupçu Ö m e r Ağalara ve reis ül-küttab
kazaklar meselesinin ne kadar m ü h im olduğu E bubekir E fendiye göndermiştir. Kendisi
ilk bakışta anlaşılmaktadır. Üstelik, Şafii ov ayrıca Avusturya imparatorunun kız k arde­
osmanlı ordugâhına gelirken kendisine barış şi olduğunu beyan ederek osmanhlar ve os-
hususunda verilen selâhiyetlere güre, rusya’- maniı devlet ricali üzerinde tesirli olmaya
dan ne kadar az şey elde edilmiş olduğu çalışmış ve muvaffak olmuştur. Zira, O s ­
meydandadır. Hattâ, osmanlılarm ilk ileri manlIlar Avusturya imparatorluğu ile barış
sürdükleri şart bile, Şafirov’a verilen salâ- ve dostluk halinde bulunuyor ve böyle kri­
hiyeinamedeki şartlardan çok hafif olduğu tik bir anda b u devleti gücendirmek istemi­
halde, ne çare ki elde edilememiş vc kurnaz yorlardı. Bütün bunlar barışın, hem de rus-
bir diplomat olan R u s dışişleri bakanı. O s ­ lar hesabına o günkü durum a göre pek
manlI ricalini kandırmıştır. Üstelik, İsveç müsait şartlarla akdini şüphesiz ki kolay­
meselesi hiç kurcalanmamış, rtısya’nın bu laştırmış olabilir. A ncak, Kateriîia’nır» gece

24Û3
veziriazamın çadırına geldiğine! dair yerli ve zengin bir vezir olmadığı da anlaşılmıştır.
yabancı ciddî kaynaklarda hiç bir bilgi m e v ­ B u yüzden oııu rüşvet karşılığında devlet
cut değildir. Üstelik Baltacı M e h m e d Paşa­ menfaatlerini ihlâl ile itham edenler bulun­
nın ruslardan pek büyük bir rüşvet — 200 duğu gibi, b u hatâya sadece korkaklığı, gev­
bin altın ve pek çok mücevher vc saire — şekliği, beceriksizliği ve ahlâksız maiyetinin
aldığına dair batı kaynaklarında, ve araba­ fazla tesiri altında kalışı yüzünden sürüklen­
larla altın aldığına dair yerli kayngklarımız- diğini ileri sürenler d e vardır. Hakikaten O s ­
da kaydedilmiş rivayetler mevcut olduğu m a n kethüda ile mektupçu Ö m e r ve reis
halde, kendisi bu hâdiseden bir yıl sonra ül-küttab Ebubekir Efendilerin barış için
müsadereye uğradığı zaınaıı böyle bir serve­ p ek gayretkeşçe uğraştıkları güzden kaçm a­
ti îuhur etmemiş, hattâ emsaline göre fazla makta ve hareketleri şüpheli görülmektedir.

B A R IŞ T A N S O N R A K İ HÂDİSELER

Barısın akdinden sonra, zahire darlığı çe­ letinin ise bütün isteklerini elde ettikten
ken çar’a ve ordusuna bu hususta da yardım­ sonra İsveç hesabına ruslarla savaşmak zo­
da bulunulmuş, nihayet Petro mağlûp ordu­ runda olmadığını ve nihayet kralın m e m ­
su ile birlikte, bu mağlûbiyetin acısını çıkar­ leketine rahatça dönmesinin de temin edil­
m aya ve hattâ kabul zorunda kaldığı barış diğini söyledi ve şunları ilâve etti:
şartlarına icabında u y m a m ay a kararlı ola­ «— Biz çar'ı esir etmiş olsaydık m em le­
rak çekilip gitmiştir. Çekiliş sırasında bir ketini kim idare edecekti vc biz kiminle
osmanlı askerî birliği rus ordusunu tatar­ sulh yapacaktık?»
ların ve kazakların muhtemel taarruzların­
Onikinci Şarl, b u iddiaların hepsine iti­
dan koruyarak Prut suyunu aşmalarına k a ­
razını ettikten sonra:
dar refakatmda bulunmuştur.
t— Eğer çar esir edilseydi elbette m e m ­
Ponyatovski’nin ikazı üzerine İsveç kralı
leketini bir idare eden bulunurdu. Nasıl ki
Osmanlı ordugâhına geldiği zaman, ortada
b en uzun zam andan beri İsveç’te bulunm a­
yalnız osmanlı ordusu vardı. Kuşlar rahatça
dığım halde memleketini pek âlâ idare edil-
kurtulup gitmişlerdi. İyi bir stratej olan kral,
nıektdeir. Y u r d u m a serbestçe dönebilmem
bir bakışta çar'm ne kadar kötü bir d u ru m ­
hakkında çar'm verdiği teminata ise, şah­
da yakalanmış ve ne büyük bir fırsatın kaç­
sen asla itimat etmiyorum. M am afih, fırsat
mış olduğunu anladı. Baltacı M e h m e d Paşa
kaçmış değildir. B a na birkaç bin yeniçeri ile
ile mülakatlarında başbaşa kaldıkları za­
bir miktar top veriniz. Arkasından yetişerek
m a n burada çok güzel bir ordunun toplan­
Petro’y u esir edeyim» dedi.
mış olduğunu, lâkin bun dan gereği gibi isti­
fade edilememiş bulunduğunu söyledi. Bal­ Lâkin M e h m e d Paşa, ruslarla barış im ­
tacı M e h m e d Paşa ise, her istenenin elde zalandığı için böyle bir şeyin imkânsız oldu­
edildiğini ileri sürerek savaşa hacet kalma­ ğu nu kat’i bir dil ile ifade ettikten sonra
dığını beyan etti. Lâkin Onikinci Şarl bu esasen islâm askerine bir hıristiyaıım . k u ­
fikirde değildi. m a nd a etmesinin de m ü m k ü n olamıyacağını
ilâve etti.
»— B u barış, ne saadelli padişah hazret­
lerinin ve ne de benim haberimiz olmadan
yapılmıştır. Bâb-l âli ile aramızdaki dostluk Prut barışının İstanbul’daki akisleri,
ve İsveç hükümetinin menfaatleri ise hiç Baltacı aleyhine söylenenler
göz önüne alınmamıştır. Hattâ yalnız İsveç’i*:
değil, O s m a n k devletinin de menfaatleri ih­ T e m m u z ayının ilk günlerinden itibaren
lâl edilmiştir. Çar ve rus ordusu böyle ümit­ İstanbul ordudan haber alamıyordu. Ha be r­
siz bir hale düştükten sonra çok daha büyük lerin böyle kesilişi m ü h im hâdiselerin ve sa­
menfaatlerin elde edilmesi, hattâ çar’m ai­ vaşların cereyanına alâmettir. Nihayet 27
lesi maiyeti ve ordusu ile esir edilip H ü n ­ tem m uz günü Turıa nehri ağzındaki Kili’den
kâr hazretlerinin ayaklarına gönderilmesi deniz yolu ile İstanbul’a gelmiş olan bir taka­
m ü m k ü n iken bu yapılmamıştır:» diyordu. cı, Osmanlı ordusunun, büyük bir zafer k a ­
Baltacı M e h m e d Paşa ise, a m an dileyen zandığını bildirdi ise dc kendisine inanıl­
düşmana kılıç vurmamanın İslâm şeriatı ica­ madı. LSkin 3 ağustosta, sadaret kethüdası
bı olduğunu ve çar’a arzu edilen bütün şart­ O s m a n A ğ a zafer müjdesi ile İstanbul’a var­
ların kabul ettirildiğini ve b u suretle O s m a n ­ dı. A y n i gün ise İsveç elçisi F unk, arkadaşı
lI devletinin b u seferin açılmasına sebep Ponyatovski'den aldığı bir mektupla seferin
olan isteklerinin beyhude kan dökülmeden bütün teferruatını öğrenmiş ve Bâb-ı âliye
elde edildiğini, ruslarla savaş başlayınca Po- bildirmişti. Ü çüncü A h m e d , kaçırılan fırsatı
m eranya'daki 30 bin kişilik İsveç ordusunun duyunca fena halde sinirlendi. O sm an kethü­
müşterek düşm ana h em en hücum edeceğine da, m üjde karşılığı vezâret beklerken dere­
dair kralın vermiş olduğu sözün de esasen cesi tekrar başimrahorluğa indirildi. B u n a
yerine getirilememiş olduğunu, Osmanlı d ev ­ rağm en şehirde zafer şenlikleri yapıldı, P a ­

2404.
dişah ise. Baltacı M e h m e d Paşa’ya gönderdi­ hareketlerinde müstakil bulunm ak istediği
ği bir hatt-: hümâyunla onu fena halde için — kethüdası O s m a n A ğ a ’nın da teşvikiy­
azarladı* B un d a: le— onlardan yüz çevirmeye, aleyhlerinde
«— Senden gayrı itab-ı şahaneme mazhar bulunm aya başlamıştı. B u üç zat:
olacak bîr fert yoktur. Vallahilazîm ve Bil- *— S u adamı ne kadar himaye edelim
lâhilkerinı seni bili a m an katlederim. H a y a ­ cıediyiah değerini bilmeylp daim a bir takım
tın bir vecihle mutasavver değildir. So n piş­ aşağılık kimselerin sözü ile aleyhimizde b u ­
manlık fayda vermez» diyordu (Baltacı M e h ­ lunup durdu. Şimdi seferden zaferle dö nün ­
m ed Paşa’lîüî valde sultana yazdığı mektub. ce nüfuzu artarak sonunda bizim mahvımıza
Topkapı sarayı arşiv kılavuzu, C : I, V : 10). kadar yürüyecektir. İyisi mi, İstanbul’a kadar
Arkasından Kırım hanının mektubu geldi. gelmesine fırsat vermeden hakkından gele­
Bun d aki haberler dc Ponyatûvski’yi tama­ lim» şeklinde karar verdiler. H ü k ü m d ara
m e n teyit ediyordu. B u n a rağmen hiç olmaz­ sokulup:
sa elde edilmiş olan neticeleri sağlama bağ­
lam ak için Üçüncü A h m e d , Prut anlaşma­ *— Şevketli Efendim. M oskof kralının
sını tasdik etti. Bu arada İngiltere ve A v u s ­ ne dcreec mağrur ve inatçı bir lâin olduğu
turya elçileri veziriazamın azamî menfaati malûmdur. Eğer zerre kadar m ukavem ete
eide etmiş olduğunu ileri sürerek onu m ü ­ mecali olsaydı' bu kaleleri vermezdi. B u h a ­
dafaa etmişler, h’rnnsa ve İsveç elçileri ise lin son derece sıkışık bir vaziyete d ü şm e­
tamamen aksini iddia edip durmuşlardı. sinden doğduğu gün gibi belli, Büyle bir fır­
Baltacı M e h m e d Paşa’yı en fazla himaye satın ise, bin yılda bir ele geçirilmesi vaki
edenler ve ayni zam anda hüküm dar üzerin­ olmaz. Serdar-ı ekrem hazretleri isteseydi
de b ü yü k nüfuz sahibi olanlar kızlar ağası Moskof kralını diri tutabilir, bari hiç olmaz­
sa İsveç kralından aldığı kaleleri geri alır
Süleym an Ağa, D a m a d (Silâhdar) Ali Paça
ve ordusunda bulunan top ve cephaneyi ta­
ve şeyhülislâm Paşmakçı-zâde Ali Efendi de
m a m en zaptederdi. Kırım hanr'nm ve İsveç
onun aleyhine dönmüşlerdi. Ayrıca kendisini
kralının devlete hayırlı olan sözlerini asla
öteden beri çekemeyenler de padişahı dur­
m adan tahrik ediyorlardı. Rus çarrnıtı b u ­ dinlemeyerek kâfirin parasına tamah edip
admız kıyamete kadar cihangirlikle ağızlar­
lunduğu güç durum dan kurtulur kurtulmaz
taahhüt ettiği şartlardan yüz çevirmeye baş­ da gezecek iken böyle büyük bir fırsatı k a ­
laması ise. Baltacı M e h m e d Paşa’yı fena hal­ çırmak devletinize ihanettir» ve:
de üzmüş, padişahtan gelen ağır hatt-ı h ü ­
. — Moskof kralını tutmak bir iş miydi?
mâyûnlar yüzünden büyük bir korkuya ¡ta­ lâkin kabahat gecc vakti gelen altun araba-
pılarak hayatından m eyus ve barış imzala­ larııımdır» gibi sözlerle onu veziriazamın
yacak yerde rus ordusunu imha ve çar’ı mahvına sürüklemek istedi iseler de, Ü ç ü n ­
esir etmediğine cidden pişman olmuştu. İs­
cü A h m e d bu kimselerin Baltacı M e h m e d
tanbul'a dönünce hüküm dar tarafından ağır Paşa’ya düşmanlıklarım sezmiş olduğundan
bir m uam eleye uğrayacağından emin bulun­ bu husustaki sözlerine birdenbire kapılmadı­
duğu için, çar'm hareketlerini göz önünde ğı gibi neticede zafer kazanmış vc çar’ı ezen
bulundurm ak bahanesi ile ve zamanla padi­ bir anlaşma imzalamış olan eski adamını bir­
şahın hiddetinin geçeceği ümidiyle bir m ü d ­ denbire azil etmeği de uygun görmedi {Ta-
det Kartal sahrasında beklemeye kara!- ver­ rih-i Raşid, C : 3, S: 389).
di. B u arada Valde Sultan'a bir mektup
göndererek bastan beri devlete ifa ettiği hiz­ Baltacı M e h m e d Paşa ise, Edirne’ye g e ­
metleri sayıp döktü. Sonunda Prut barışı do- lirken Hacı-oğlu pazarında yeniçeri ağası Y u ­
lavısıyle kendini müdafaa ederek devlete suf Paşa’yı davet edip imzalanmış olan barış
muharebesiz kaleler kazandırdığını, lâkin hakkında görüştüğü gibi. Bencipr serdangeç-
düşmanlarının tezvirleri dolayısıyle hün kâ­ tilcrinin çıkardığı küçük çapta bir fitneyi
rın hiddetine maruz kaldığını yazarak h im a ­ yatıştırmakta son derece y um u şak davran­
yesine sığındı. Bir m üddet sonra ise, deviet mıştı. Edirne'de Kapıkulu ocaklarının ûlû-
m erkezinden gelen bir emir, hem en yola çı­ folerinin verilmesi bahanesiyle bir müddet
kıp İstanbul’a dönmesini bildiriyordu. B a l­ duruşu da b una katılınca, düşm an lan yeni­
tacı M e h m e d Paşa ayak sürüyerek Edirne’ye den fırsat bularak b u sefer hüküm dara v e ­
kadar geldi. Burada askerîn maaşını dağıt­ ziriazamın can kaygısına düşüp askeri is­
m a k bahanesiyle mola verdi. yana teşvik ettiği, sonunda kendisini hai'e
kadar gitmeye kararlı olduğunu fısıldadılar.
Baltacı M e h m e d Haşa, veziriazam olun­
caya kader kızlar ağası Süleym an Ağa, Si­
lâhdar Ali Paşa ve şeyhülislâm Paşmakçı-zâ-
Sadnâzam Baltacı M eh m ed Paşanın
de Ali Efendi ile çok iyi geçinmiş, bilhassa azli
Süleym an A ğ a ’n m kulu kölesi olmuş, sada­
retinden sonra da bu hal bîr müddet devam Baltacı M e h m e d Paşa; kızlar ağası S ü ­
etmişti. Lâkin zamanla bu üç zatın tahakkü­ leyman A ğ a ’ya bir mektup göndererek elde
m ü n d en bıktığı ve bilhassa sefer sırasında edilen basarının bir muvaffakıyctsîzlik gibi

2405
telâkki olunmasının asker arasında büyük
hoşnutsuzluk uyandırdığını yazmış ve kötü
niyetli kimselerin sözlerine kulak verilme­
mesini bildirmişti. Süleym an Ağa, bıı m e k ­
tubu hem en hüküm dara götürün veziriâza-
mın orduya dayanarak tehditler bile savur­
m aya başladığını ileri sürdü. Baltacı Meh-
rned Paşa hük ü m d ara da hır telhis yollayıp
ruslaruı barış şartlarına göre kaleleri hem en
teslim etmeleri için İsveç kralının yurduna
dönmesi icabettiğini yazmıştı. Üçüncü Ah-
m ed, bütün bunlara sinirlenerek vezirine ağır
bir cevap verdi. B un d a, evvelâ İsveç kralı­
nın bütün tedbirler alınmadan ve kendisine
çar tarafından bir zarar gelmiyeceği garanti
edilmeden yola çıkarılmasının varid olamı-
yacağı, bu hususta ısrarın Onikinei Şarl’ın
(,-ar’s veya Lehistan kralma esir düşmesi ar­
zusundan başka bir şeyle izah cdilemiyece-
ği, barış araşm asında ise, A zak kalesiyle di­
ğerlerinin İsveç kralının dönmesi karşılığın­
da osmanlılara teslim edileceğine dair bir
şey bulunmadığı, bunlardan m a ad a asker
arasındaki dedikodulardan ve çıkacak bir
fesatlan ancak kendisinin mesul tutulup ona
göre m uam eleye uğrayacağı, bu yüzden ak­
lını başına toplaması sert ve kat’i bir dille
yazılmış bulunuyordu (Topkapı Sarayı A r ­
şiv klavuzu, C: I, V : 4),

İşte, bütün b u lıâideseler, sonunda padi­


şahın veziriâzamı azline karar vermesine se-
beb oldu. B u vazife ise, kapıcılar kethüdası
M e h m e d A ğ a ’ya verildi. Lâkin hüküm dar
Baltacı M e h m e d Paşa aleyhine o kadar tah­
rik edilmişti ki, azledildiği takdirde mutlaka
askerî bir ayaklanm a olacağı sanıldığından
M e h m e d A ğ a görünüşte veziriazama zafer
dolayjsıyle samur kürk giydirmek için Edir­
ne’ye geldi. Evvelâ b u vazifeyi ifa etti. E r ­
tesi "ü n ü kapıcılar kethüdası M e h m e d A ğ a
veziriâzamın tekrar y a n m a varıp bu sefer
m ührü istedi vc aldı (20 kasım 1711 -9 şev­
val 1123). Vezaret m akam ı yeniçeri ağası
Yusuf Paşa’ya tevcih edilerek Baltacı M e h ­
m ed Paşa da Midilli’ye sürüldü. B u sırada
idamına çok uğraşılmışsa da. Valde Sultan’m
himayesiyle hayatı kurtarılmıştır. O sm an
kethüdanın zafer müjdesiyle İstanbul’a gelip
-v i 5jt:ciy*-SJ t '?-*:- venaret beklerken kaybettiği eski m akam ına
Âi-1jS/.ûj tf)4rt~*n J irS^V»
tâyin olunan İbrahim Efendi de azlolunup
Sadaret kethüdalığı Amca-zâde Hüseyin Pa-
~J£yİ^S /¿ ’t^r-<>' U j ; ) ^ i; ^ ö^ j* }jj_*-/ şa’n m eniştesi Nişancı Ali Efendi’y e verildi.
O rdu , iki gün sonra Edirne'den hareket ede­
rek 30 kasım 1711 günü Ktiçükçekmece’ye
V'Ai'^.rAKÂi**»' *A -*" J -
,F' varıldı. Padişah, Ç ekm ece’ye yakın Sekban
V]j-.lJW«i.wü..> •■'
çeşmesi mevkiinde Saneağ-ı şerifi karşıladı.
Üçüncü A b m e d , ertesi günü ordu ile bir­

Baitaci M eh m ed Pasa’nın Vatde sulian’a yaı-


dtgı uzun mektubun bas ve en son kısımla­
rından iki parça

2408
likle gelmiş olan Kırım hanı Devlet Giray”ı anlaşmasına aykırı olarak lehistan ve kazak
çağırtıp sefer ve barış hakkında tafsilât is­ işlerine karışmaya devam ediyordu. B u n u n
tedi. Devlet Giray, osmanlı ordusunun çar’ı üzerine Osmanlı devleti erkânı vaziyeti göz-
pek fena ve tamamen ümitsiz bir vaziyette
yakalamış olduğunu, rus askerlerinin açlık­
tan ağaç kabuklarını yediklerini, hiç bir su­ 3 g 'j j ı i
retle m ukavem et imkânları kalmadığından
bir hücum yapılmasa bile teslim olacakları­
nı, buna karşılık bir kaç kale vadiyle barışa
razı olunmasının ve çar'm ordusu, topları ve
cephanesiyle çekilip gitmesine müsaade edil­
mesinin çok hatalı olduğunu ileri sürüp:
• — Misli görülmemiş bir fırsattı, lâkin
kaçırıldı» dedi ve eski veziriazamı kethüdası
O s m a n A ğa ile mektupçu Ö m e r ve çavuşlar
kâtibi Abdülbaki Efcndi’nin kandırıp yanlış
yola sürüklediklerini ilâve etti. B u n u n üze­
rine O s m an kethüda ile mektupçu Ö m er ,\ .J
Efendi'nin ertesi günü Bâb-ı hüm âyûnda bo­
yunları vuruldu. Abdülbaki Efendi de mal­
ları müsadere olunarak sürüldü (Tarih-i Ra-
şid, C : 3, S; 374). B u arada reis ül-küttab
Ebubckir Efendi azille yakayı kurtarmıştır.

Mısır’daki olaylar
B u sırada Mısır'da bazı kargaşalıklar ol­
z& j o j ¿
‘ j \f.jj. ¿j? ¿ ¿ i 1
du. Mısır ocakl: ve ümerası öteden beri -ka-
sımlı» ve «zülfikârlı» diye anılan birbirine
düşman iki hizip halinde idiler. B u hizipler
arasında bilhassa «Şeyhülbeled» lik (Belediye
başkanlığı) konusunda büyük rekabet vardı.
Kasıntılılardan E y ub B e y o sırada Seyhtilbe-
led bulunuyordu. I.âkin, zülfikârlılardan
Kaytas B e y ’in bu m a k am d a gözü vardı. M ı ­
sır valisi Köseç Halil Paşa, Eyub Beyi tanı­
maktaydı. Sonunda mısır ümerasından ve
yerli yeniçerilerinden iki tarafa mensup
olanlar arasında silâhlı bir çatışma oldu. H a ­
lil Paşa, E yûb B e y ’le birlikte kaleye kapan­
dı. Karşı taraf kaleyi topa tuttular. Bir çok
evler harab oldu. İlci taraftan vc halktan
y /\ j j -d ^ l#A» V o j, j>
bir çok kimse öldü ve yaralandı. Nihayet
halkın ekseriyeti Kaytas B e y ’in tarafını tut­
tuğundan E y û b Bey mağlûbiyeti kabul ede­
rek firar etti. B u hâdise üzerine Mısır va­
lisi azlolunup yerine kaptan-ı derya Veli P a ­
şa tâyin olundu.

Rusya’ya karş: yeni sefer karcın '¿f * ** î w


Moskof çarı sadece düşmüş olduğu feci
durum dan kurtulmak için kabul ettiği barış
şartlarına uym am ak için elinden geleni yap ­
m aya karar vermişti. Nitekim, ne A z a k ka­
lesini osmanlılara teslim etmiş ve ne de dı-
ğer kaleleri yıktırmıştı. Üstelik, yine barış
■ r^ V c\ > y
P adişah Üçüncü A h m e d ’in Baltacı Mehm ed
P aç a’ya yazıb gönderdiği hatt-ı hüm âyunun
tam sureti

2407
den geçirmek üzere toplandı. B u arada olup m a yaparak A z a k kalesini teslim edib K a ­
biteni anlam ak üzere gönderilmiş olan m e ­ m en ka ve Taygaıı m üstahkem kalelerini yık­
murların raporları da incelendi. Bunlara gö­ tıklarından seferden vaz geçildi (17 nisan
re, ruslar süratle savaş hazırlığına girişmiş 1712). Yusuf Paşa’m n yaptığı bu anlaşmanın
bulunuyorlardı, Nihayet, Üçüncü A hm ed'in esaslarından birine göre, çar kuvvetlerini en
başkanlığında toplanan bif mecliste durum geç üç ay içinde Lehistan’dan çekecek ve İs­
incelendi, Esasen Prut barışından m e m n u n veç kralının serbestçe memleketine dönm e­
kalınmamı? olduğundan Rus farı Petro ile sine engel ohmmıyacaktl. Fakat ruslar b u
kat'i şekiide hesaplaşmak üzere ilkbaharda yeni esasların da tatbikmde dürüst hareket
yeniden bir sefer tertibine karar verilip ica- etmediler. İki devlet arasında bir çok ihti­
beden hazırlıklarda bulunmaları için eyâlet lâflar husule geldi. Rusya ile ihtilâf halinde
valilerine ve ilgililere gereken emirler gön­ bulunan memleketlerden birisi de Lehistan’­
derildi (Başbakanlık Arşivi, M ü h im m e def­ da hâlâ rus askerlerinin bulunması dolayısıy-
terleri, C : 119. S: G6 ve müteakibi. Üçüncü !e Onikinei S a r i m yurduna dönemeyişiydi.
A h m e d , bu sefer savaşa çok kolaylıkla karar Halbuki, Mihail Şerometev ile Şafırcv ve son
vermişti. B u n a sebeb, kaçırılmış olan fırsat; gelen rus elçisi Lehistan’da çar askerlerinin
bir türlü unutamaması. Rus çarına fena halde bulunmadığını kat’i şekilde iddia ettikleri
içerlemesi ve ilk seferde kolaylıkla elde edi­ gibi, Lehi itan kralj İkinci Ogüst’ün, Edirne’­
len başarıydı. Bilhassa b u son nokta, onda de alıkonulan elçisi de ayni şekilde konuş­
osmanlıların r usları her zamaıı ifin yenebi­ muştu. Aslında _ise Lehistan'da rus asker­
leceği kanaatini uyandırmıştı. leri mevcuttu. Üstelik çar, İsveç h u du d u n ­
daki bir kaleyi de muhasara ederek Onik in ­
Sefere karar verilince, padişah hazırlık­ ei garl’ın dönüş yolunu kapatmış bulunuyor­
larla bizzat meşgul olma arzusunu izhar ede­ du. İsveç kralı Şarl'den gelen haberle b u n ­
rek Edirne’ye hareket etti. Bir gün evvel ları öğrenen padişah sadrıâ/.âma sorduğunda,
ise, bazı hediyelerle İstanbul'a gelmiş olan ondan kral israfından uydurulduğu ceva­
yon: Rusya elçisi tevkii edilip Yedikulc’ye bını almıştı. Ü çü n cü A h m e d , Yusuf Faşa’n m
gönderilmişti. b u cevabına itimat etmiyeı'ek tahkikat yap­
tırmış ve derhal Edirne’ye hareketle hazır­
lık yapılmasını istemişti.
Ruslarla tekrar anlaşma yapılması

İstanbul’da Yedikule’de m ah bu s bulunan Sadaret makamında yapılan


ve rusiann barış şartlarını yerine getirme­
leri için rehine veriinliş olan Rus başkum an­ değişiklik
danının oğlu Mibai) Şeremetev ile Rus dışiş­
Veziriazam Yusuf Paşa ise, yeni bir se­
leri bakanı Şafirov, vaziyetin ciddiliğini ve
fere taraftar olmadığından itiraz etmişti.
osmanlılann savaş kararlarının kat’i olduğu­
Halbuki kendisi ayrıca barış şartlarının tat­
n u anlamışlardı. Halbuki, rusya’nın yakın
bikinde işi ağırdan alm ak ve rusları icabı
zam anda yeni bir sefere tahammülü y o k tu ..
kadar sıkıştırmamakla itham edilmekteydi.
OsmanlIlarla çıkacak bir savaşın yine kay­
Bütün bu olaylar sonunda, mevkiini m u h a ­
bedileceği muhakkaktı. Onlar, çarlarının po­
faza etmesi imkânsızdı. Esasen, hüküm dar
litikasını biliyorlar ve bir savaş çıkmadan
üzerinde büyük bir nüfuz sahibi olan Silâh­
âzami ne m üm kün se koparmaya çalıştığını
dar Ali Paşa ile de anlaşamamış bulunduk­
hissediyorlardı. Lâkin, bu sefer cimanlıların
larından. onun telkiniyle azledilerek yerine
bir daha aldanmaya niyetleri olmadığı gibi,
esasen m e m n u n kalınmamış olan Prut barı­ Nişancı (Silâhdar) Süleym an Paşa tâyin
edildi (12 kasım 1712). Eski sadrıâzam Yusuf
şını bozarak savaşmaya hazırlandıkları anla­
şılıyordu. İki rehin çar'ın aslından bir savaşı Paşa, yeniçeri ağalığından geldiği için ordu­
nun kudret, ve. kabiliyet derecesine vâkıf
arzu etmjyeceğioi düşünerek İngiltere ve
bulunuyor ve yeni bir seferde geçen defaki
Felem enk elçilerine baş vurup ara bulucu­
gibi bir fırsatın ele geçip düşmanın yenile­
luklarını istediler. Onların Bab-ı âliye vaki
bileceğini yüzde yüz varid görmüyordu. Bir
müracaatı üzerine her ikisi Edirne’ye götü­
mağlûbiyetin bütün m es’uliyetinin ise, so­
rülerek Osmanlı devleti ricali ile görüştürül­
dü. gafirov çar’ın m barışa aykırı davranm a­ n u n d a sadrıâzam vc serdar-ı ekrem sıfatıy-
le kendisine yükleneceğini bildiği için b u
sının ve sözünden dönmesinin m ü m kü n ola-
sefere taraftar olmamıştı.
mıyacagmı ileri sürüp arada sadece bir an­
laşmazlık bulunduğunu iddia ederek mehil
istedi ve M oskova’ya acele bir mektup y a ­ Onikinei Şarl için alınan karar
zarak barış şartlarının yerine getirilmesi ge­
ciktiğinden Osmanlı devletinin yeni bir sa­ Yusuf Paşa gibi, yeni sadrıâzam Süley­
vaşa kat’i surette karar vermiş ve hattâ ha­ m a n Paşa da, ruslarla baştan beri Osmar.lı
zırlıklara başlamış olduğunu bildirdi. Vazi­ ülkesinde mülteci olarak bulunan İsveç kra­
yetin ciddiliğini gören ruslar hem en yedi lı yüzünden ihtilâflara düşüldüğü, Onikinei
■maddelik ve yirmi sene için yeni bir anlaş­ Şarl memleketine döndüğü takdirde bütün

2408
bu gailelerin sona ererek rusya ile kat’i an­ vermeye, hattâ onun bu isteğini hükümete
laşmaya varılmasının ve Prut barışı şartla­ bildirmeye seUhiyeti bulunmadığını k endi­
rının onlar İsrafından ancak bundan sonra sine izaha çalıştıysa da. kral ısrar etti. İs­
yerine getirilmesinin mümkıi olduğu kana- mail Paşa, bunun üzerine zor kullanmak
atındaydı. B u düşüncesini, vefat etmiş olan mecburiyetinde kaldı. Onikinci Şarl, karsı
Paşmakçı-zâde Alî Efendi’nin yerine şeyhü­ koyduysa da kısa bir çalışmadan sonra y a ­
lislâmlığa getirilmiş bulunan Ebe-zâde A b ­ kalanıp hapis olunarak emir gereğince Di-
dullah. Efendiye açmış ve onun tarafından metoka’ya götürüldü.
desteklenmişti. Veziriazam, Kırım hanı D e v ­
Lâkin, b u hareket gerek orduda gerekse
let Giray’la haberleşip bu konuda onu da
halk arasında çok kötü bir tesir uyandırdı.
kendisine taraftar bulduktan sonra nihayet
Yeniçeriler, aDemirbaş» diye andıkları b u
hükümdara müracaatla meseleyi uzun uzun
kahram an kralı pek severlerdi. OsmanlI h ü ­
izah edip, O n ikinci Şarl yurduna dönm eden
kümdarına sığınmış okluğu haide, rusiarın
rahata ermenin ve barışa kavuşmanın m ü m ­
arzusunu yerine getirmek için hakkında böy­
kün tlamıyacağmı, İsveç kralının yurduna
le cebri bir m uamelenin yapılması devletin
dönmesi pekâlâ kabil iken ayak sürüdüğünü
şeref ve haysiyeti ile mütenasip görülmüyor­
söyleyerek kendisini ikna etti. Butlun üze­
du. Üçüncü A h m e d , b u hâdisede hatalı h a ­
ri îıe kralın bir aıı evvel dönmesine taraftar
reket ettiğini anlayarak pişman oldu ve ordu
oianlarean Bender muhafızı İsmail Paşa ile
ile halkta uyanan şiddetli reaksiyon karşı­
Kırım hanının oğlu Kalgay M e h m e d Giray
sında kendisini b u yanlış yola şevketmiş
bu i§ için vazifelendirildiler. İsveç kralına
olanları cezalandırmaya karar vererek e v ­
yol harçlığı olarak sekiz yüz kese ile, iki
velâ Kırım hanı Devlet Giray’ı azil île Ro-
yüz kese de ödünç alarak hâzineden ve-
cos’da ikâmete m em u r etti. Hanlık, evvelce
î.’ldi. Lîkin İsveç kralı, Lehistan'da i'us as­
bu m a k a m d a bir kere daha bulunmuş olup
kerin ir. bulunduğunu tahkik etmiş .>Htığım­
o sırada Rodcs’da sürgünde bulunan küçük
dan anların eline düşmek korkusu ile şidişini
kardeşi K ap lan Giray hân’a verildi. A r k a ­
yeniden geri bıraktı. İsmail Paşa vaziyeti
sından ŞeyhâUslâm Ebe-zâde Abdullah E f e n ­
sadrıâzama yazarak kralın bilhassa gitmedi­
di azledilerek yerine Rumeli kadıaskeri olup
ğini, halbuki silmemesi için sebeb kalmamış
müşavere meclisinde İsveç kral! hakkında
bulunduğunu bildirdi, o da hâdiseyi bire
iteri sürülen fikirlere itiraz etmiş ve verilen
bin katarak hükümdara nakletti. Nihayet
karara katılmamış bulunan Ataullah Efendi
Üçüncü A h m e d ’in başkanlığındaki bir top­
tâyin edildi Nihayet veziriâzam Süleym an
lantıda konu incelendi. Sonunda Onikinci
Paşa da mevkiini m uhafaza edemedi. M ü h ü r
Şarl’ın memleketine dönmesinin OsmanlI
kendisinden alınıp derya kaptanı Hoca İbra­
devletinin menfaati için mutlaka lüzumlu ol­
him P a ş a y a verildi. Eski veziriazam da,
duğuna, bunun kendisine son defa bildiril­
onur, yerine deryakapîanı oldu (6 nisan
mesine, yine de kabul etmediği takdirde
1713). R e ııder muhafızı İsmail Paşa ise, e v ­
yakalanıp Edirne’ye getirilmesine ve Dime-
velâ A z a k muhafızlığına tâyin edildi: bir ay
toka’ya götürülüp orada ikamete m em u r
kadar sor.rn da serveti müsadere edilip S i­
edilmesine karar verildi (Başbakanlık A r ­
nob’a sürüldü.
şivi, M ü h im m e defterleri, C : 11S, S : 247).
B u meclisle veziriazam ile şeyhülislâm bir­
lik olarak. Ruslarla yapılan yeni bîr anlaşma
«— Kralın bir kaç senedir dönmesi için
istediği her şeye müsaade edildikçe kendi­ Süleym an Paşa azil olununca padişahta
sinden taalliil ve huşunet görülüp devlete yeniden sefer hevesi uyandı. B u n u biraz da
zahmet vermekten gayri bir fikri olmadığı yeni sadnâzam İbrahim Paşa teşvik ediyor­
meydandadır. Misafir ise, misafirlik müddeti du. Kendisi levendlik’ten yetişme, cesur v e
tamam oldu. Gidecekse, biran evvel gitsin. yözü pek bîr adamdı. Devlet işlerine ve hat­
Yok. düşm andan korkarını derse işte asker tâ kara savaşlarına p ek aklı ermemekle b e ­
hazır duruyor. Yahut düşüncesi böyle uzun raber, ruslarla savaşıp n a m kazan m ak sev-
müddet oturup veya kalmaksa, öbür hıristi- dasmdaydı. Lâkin, sadareti p ek uzun sürme­
yanlar gibi teb’alığı kabul edip devlet üze­ di. B u m evkie geldikten 21 gün sonra axil ve
rinden ağırlığını kaldırsın. Yoksa, fermana idam edildi (27 nisan 1,713). B u akıbete u ğ ­
itaat etmıyerek, bunlardan hiç birisini k a ­ ramasına görünüşte sebeb, devlet işlerinde
bule yanaşmazsa yakalanıp bu tarafa getiril­ liyakatsizliği ve. hüküm dara karşı laubali
mesi icabetler!, demişler, şeyhülislâm da bu davranışlarıdır. Aslında ise: D a m a d (Silâh-
hususa dair fetva vermişti (Tarih-i Raşid, dar) Ali Paşa ile aralarında çıkan hâdise­
C : 4, S: 3). dir. Padişahın henüz dokuz, oıı yaşlarındaki
Meclis kararı Bender muhafızı İsmail kızının kocası bulunan ve h ü kü m dar üzerin­
Paşa'ya bildirildi- O da vaziyeti Onikinci de öteden beri nüfuz sahihi olan Süâhdar
Şarl’a münasip şekilde söyledi. Lâkin kral Ali Paşa, istediği anda sadaret mevkiine ge­
bu sefer mevsimi bahane ederek yeniden çecek d urum da bulunduğu .halde böyle teh­
mehil istedi. İsmail Paşa "böyle bir mehil likeli ve iş başında bulunacaklar için

2409
m es’uliyetli olacak zamanlarda bir kenar­ delere göre çar, Lehistan'ı iki ay içinde b o ­
da durmayı ve durum u perde arkasından şaltmayı kabul ediyor, Onikinei Şarl'ın os-
idare etmeyi daha uy g un bulmuştu. O n u n m anhlarm muhafazasında yurduna dönmesi­
büyük nüfuzundan çekinen sadrıâzamlar, ne itiraz etmiyordu. Özi boyundaki Osman-
daima kendisiyle hoş geçinmeye çalışırlar­ lı-Rus sınırı, Karlofça barışından evvelki
dı. Lâkin böyle incelikleri düşünecek d urum ­ hale dönüyor, Şamara ve Orel nehirleri ara­
da olmıyan H o c a İbrahim Pasa, buna ria­ sında da Şamara boyu Osmanlı devletine,
yet etmedi. Hattâ, aslında iplerin bu zatın Orel boyu Kuşlara kalacak şekilde bir sınır
elinde olduğunu ve istediğini istediği gibi çekilmesi kabul ediliyordu. Bu suretle. L e ­
oynattığını görerek memuriyetinde müsta­ histan ve Kırım rus tehlikesinden korunmuş
kil kalmak arzusıyle onu aradan çıkarmaya ve güneye inm ek davasında bulunan rusya,
karar verdi ve bir rivayete göre bir ziya­ Karadeniz kıyılarından uzaklaştırılmış olu­
fet sırasında öldürtmeye teşebbüs etti. Buna yordu.
muvaffak olamayınca da kabak kendi başı­
na patlayıp hem mevkiini, h em de hayatını
İsveç kralının memleketine gitmesi
kaybetti.
Silâhdar Ali Paşa, biraz nazdan sonra Dimetoka’da oturmakta olan İsveç kralı
bu sefer sadaret, m ührün ü kabul etti. K en d i­ da, nihayet Osm anlı devletine müracaat edip
si aslında ruslarla barış taraftarıydı. B u d ü ­ Lehistan yolunun emniyet altında b ulun d u­
şüncesini Üçüncü A h m e d 'e izah edip barı­ ğunu öğrendiğinden yurduna dönm ek istedi­
şır. devlet için daha menfaatti olduğuna bu ğini bildirip bu hususta müsaade istedi. Bir
iradesiz hükümdarı ikna etti. Bunuıı üzeri­ müddet evvel dc Fransa devleti, Bâb-ı âli’ye
ne ruslarla müzakereler başladı. İngiltere ve baş vurarak, kendi müttefiki bulunan On-
Felem enk elçileri de paçaları sıvayarak bu ikiûci Şarl'ın y urdun a biran evvel dönerek
hususta büyiik gayretler harcadılar. B u sıra­ ruslarla savaşmasının Osmanlı devletinin de
da Şafirov’un yazdığı mektub üzerine O sm an­ menfaatına uygun bulunduğu, kralın Lehis­
lIların yeni bir savaşa kararlı olmalarını tan yolunu tehlikeli görmesinden dolayı
haber alarak telâşa düşen çar Petro, barış Fransa yoluyle İsveç’e dönebilmesini temin
şartlarının bugüne kadar tam am en yerine ge­ için Sakız adası önlerine iki savaş gemisi
tirilmemesinden doğan üzüntü ve itizarla­ gönderildiği bildirilmişti. Lâkin kral, daha
rını ve iyi niyetlerini temin eden bir cevap tehlikeli olduğu halde Lehistan yolunu tercih
göndermiş bulunuyordu. Barış müzakereleri ediyordu. B u isteği kabul edilerek Avusturya
Edirne’de bu müsait hava içinde kolaylıkla sınırına kadar asker refakatinde götürüldü
gelişti ve nihayet onbir maddelik bir anlaş­ (19 eylül 1714). Burada ikibin beşyüz kadar
m aya varıldı (B u muahedenin tarihi; İslâm maiyetini beş kısma ayırıp generallerinin bi­
Ansiklopedisi, C: I, S: 328 ve İ. H . Uzun- risinin kumandasında ayrı yönlerden gönder­
çarşılı, Osmanlı Tarihi, C : IV-2, S: 302 dc di. Kendisi ise, on kişilik maiyeti ile Erdel'-
5 haziran 1713 dür. A . N . Kurat: Prut seferi den geçip Kızılkııle yolundan ilerleyerek V i ­
ve barışı, C : II, S: 701 ve X II. K arl’ın T ü r­ yana, Bavyera ve H e s yoluyla Ealtık sahi­
kiye'de kalışı ve bu sıralarda Osmanlı İm ­ linde Stralsund şehrinde öbür askerleriyle
paratorluğu, S: 661 de 27 haziran 1713 ola­ birleşti.
rak gösterilmektedir). B u anlaşmanın ilk Onikinei Şarl, Osmanlı ülkelerinde beş
altı ve son maddeleri Yusuf Paşa’nın yaptığı sene üç ay kalmıştır. Buradan ayrıldığı za ­
İstanbul anlaşnıasıyle ayni idi. Diğer mad- m an 32 yaşında bulunuyordu.

1 7 1 5 - 1 7 1 8 O S M A N L I -V E N E D İ K V E A V U S T U R Y A S A V A Ş L A R I

Ruslarla varılan anlaşma üzerine sefer­ eline geçmiş olan M o r a ’nın geri alınmasın­
den vaz geçilince Prut zaferinden beri gazi dan başlamak istiyordu, Venedik devletinin
ünvanmı taşıyan Üçüncü A h m e d ordusunun zayıflamış ve hattâ inkıraza yüz tutmuş ol­
başında bulunduğu halde İstanbul’a döndü. ması Osmanlı vezirine büyük cesaret veri­
B il son barışın biran evvel hazırlanmasında yor, b u devletin bir savaşa dayanamıyacağmı
ve imzalanmasında yeni Veziriazam Sillh- hesaplıyordu, fvîtekim, b u hesapları pek y a n ­
dar Ali Paşa’m n büyük tesiri olmuş, hattâ lış da değildi.
Lehistan meselesinin biraz p a m u k ipliğine M ora seferi, bir taraftan da yarı yarıya
bağlanması bile göze alınmıştı. Bunun, sebe­ deniz seferi sayıldığından Silâhdar Ali Paşa
bi ise, veziriazamın başka projelerinin bulun- evvelâ donanmayı tensiki düşündü- Derya-
maşıydı. O n u n gayesi, yeni beliren rus tehli­ kaptanı eski veziriazam Süleyman Paşa'nın
kesini şimdilik uzaklaştırdıktan sonra dev­ yerine Aşçı M e h m e d Paşa’yı tâyin ettiyse de,
letin Karlofça barışı ile balkanlarda uğra­ bu zatm işe yaram az olduğunu öğrenip bir
dığı ağır kayıpları telâfi etmenin çarelerini hafta kadar sonra azlederek yerine H oca S ü ­
aramaktı. B u arada işe bilhassa Venedik’in leyman Paşa tâyin olundu.

2410
Demirbaş Şarl (Charles X II)

(İlâve: 1 4 1 )

*
iltica ettiği yurdum uzda uzun
müddet kalışı yüzünden yeniçerilerin görünüşe göre verilen hüküm ler On-
kendisine “ Demirbaş” adını takmış ol­ ikinci Şarl’ın yalnız İsveç'dc değil, ya­
dukları İsveç'in kahraman, talihsiz kra­ bancı memleketlerde de "sadece eğlen­
lı Onikinei Şarl. Pfalz-Z\veibrücken sü- celerle meşgul bir çocuk" olarak tanın­
j lâlesine mensubdur. 1682 yılında İsveç'te masına yol açmıştı.
İ Stokholm şehrinde krallık sarayında Halbuki, Onikinei Şarl hakkında
doğdu. Baba.«ı İsveç kralı Onbirinci Şarl, uyanan bu u m u m i kanaat tamamen
annesi kraliçe Ulrika Eleonora'dır. K e n ­ yanlıştı. O. vaktinin bir kısmını eğlen­
disinden sonra doğan üç erkek kardeşi celere ayırmakla beraber, bir tarafdan j
de öldüğü için tahtın tek varisi olarak a a kendisini yetiştirmeye çalışmaktay­
kaldı ve ayni sebepten dolayı büyük dı. Adli ve bilhassa mali meselelerle
itina ile yetiştirildi. Dört yaşında b u ­ çok alâkalıydı. Müşavirleriyle saatlerce
lunduğu sırada tahsile başlamış, beş d urm adan çalışırdı. Babasının aksine,
yaşında iken okum a yazma öğrenmişti. : çabuk kızmazdı, çok sabırlı idi. Bir
Onbir yaşında annesini kaybetti. On- j meseleyi çok inceler, sıkılmadan herke­
beş yaşını bitirmeden de babası vefat j sin düşüncesini dinler, düşünür vc so­
etmiş olduğundan onun _ yerine "On- nunda karar verirdi. Lâkin bu kararın- ;
ikinci Şarl” ünvanıyle İsveç tahtına dan bir daha dönmesi tamamen im­
çıktı. M ükem m el bir tahsil gererek kânsız bir şeydi Devlet idaresine ta- j
yetişmiş, ana dilinden m ada almanca. m am en hakim olmak için iş başına ye­
fransi2 ca. lâtince ve «Tekçe öğrenmiş, 1 ni kimseler getirdi. Bunlar babasının
iyi bir binici, iyi bir silâhşör. babası­ da itimadını kazanmış ve kendisine sa- i
nın sayesinde nazari ve amelî askeri dik bulunan iç ve dış işlerde tecrübeli j
bilgisi m ükem m el bir prens olduğu hal­ devlet adamlarıydı. Babası, asilzadele­
de, henüz erginlik çağma girmemiş b u ­ rin m ıfuzunu kırarak halk kütlesinin
lunduğu için Onbirjnci Şarl’ın vasiyeti m enfaatim korum a siyasetini takib et­
gereğince devlet işlerine beş kişiden mişti. Onikinei Şarl de böyle hareket {
mürekkep bir naib heyeti bakacaktı. etti. Bir taraftan memlekette h ü k ü m i
Gerçi bu meclisin devamı için bir m ü d ­ »üren kıtlıkla savaştı. Bu felâketi dur- i
det konmamışsa da. Şarl. onsekiz yaşı­ durması, halkın büsbütün sevgisini
n a girinceye kadar, İsveç’i idare etmesi \ kazanmasına yol açtı. Ticaretin inkişaf
normal sayılıyordu. Ancak, bu idare : ederek um u m î servetin artması, dedesi
şeklinden yalnız kralı değil, asilzade­ * devrinden beri İsveç kanunlarını tes-
ler. devlet ve ordu erkânı de m e m n u n bite çalışan komisyonun o n u n emri ile
değildi. Ijâkin Şarl. devlet işlerinde işini süratle bitirmesi, ruhaniler sını^.
j icabı kadar tecrübe sahibi bulunma- im i kontrol altına alması, ordu ve do­
I dığından naibler meclisini derhal da- nanm anın kudretini azami dereceye çı­
1 ğıtmadı. Nihayet yedi ay sonra. Diyet karması muvaffak olmuş parlak icra­
meclisinin kararı ile naiblerin vazife­ atından olduğu gibi onun “ sadece eğ- S
sinin sona erdiği ilân edilip kendisi de len çelerle meşgul bir çocuk*’ olmadığı­
büyük törenle taç giyerek İsveç’in tek nı da ortaya koymuştur.
hâkimi sıiatıyle memleket idaresin: ele O sırada, İsveç devleti ile Danim ar­
aldı .(9 aralık ıfîâ?). ka’nın araları gittikçe açılmakta idi.
Onikinei Şarl, bun dan sonra vak­ İsveç’in süratle gelişip kuvvetlenmesi
tinin bir kısmını sık sık tertib ettiği ve avrupanm birinci derecede bir dev- j
tehlikeli av partilerine ve eğlencelere leti haline gelmesi, Danim arka’yı haklı
ayırdı. B u haller ise yavaş yavaş Oni- olarak düşündürmekte, İsveç, Finlan- •
kinci Şarl’ın babası çapında kudretli diya topraklarını tamamen hakimiyeti j
ve ciddi bir hüküm dar olamıyacağı en­ altında bulundurduğu gibi O n u n c u !
dişesini uyandırmaya başlamıştı. Lü- Şarl'ın 1660 yılında Lehistan'la yaptığı
zürnsüz teferruat ile uğraşmayı sevme­ Oliva ve Onbirinci Şarl’ın ertesi yıl rus- j
mesi. devlet işleriyle uğraşmak isteme­ larla akdettiği Kardis barışlarıyle Es- •
diği rivayetlerinin doğmasına sebeb ol- tonya ve b u n u n güneyindeki Livonya
j m uştu. O n u yalnız büyük fikirler ve da İsveç’in malı olmuştu. Danim arka’­
büyük gayeler cezbediyordu. B u yüz- nın batısındaki H a m bu rg bölgesiyle
j den müşavirleri ve bilhassa başkançı- doğusundaki pomeranya’n m üçte biri, !
lar pek seyrek olmıyarak onun haşin Stralsund ve b u n u n kuzeyindeki b ü ­
muamelelerine maruz kalırlardı. yük ttugen adası keza İsveç’in elinde
İşte bütün bu haller, ve yalnız dış idi. üstelik, Danim arka’nın güneyinde

Rusların üzerine yürüdü. Finlandiya
I bulunan Holşteimm prensi» Onikinci
Şarlın hemşiresi ile evlenince İsveç b u ­ j körfezindeki Narva kalesini sarmış o-
rasım da himayeye başlamıştı. Halbuki ! lan Rus ordusunu yendi. Sonra ikinci
Ogüst’ü Saksonya'ya kadar takib ede-
danimarkahlar bu bölgede ve biraz da-
j h a güney doğudaki SehlesMg* deki rek Lehistan krallığından zorla feragat
] e ttirdi, o n u n yerini Leçinski aldı (12
hakimiyetlerini Hclstein prensleriyle
i paylaşmaktaydılar Onların İsveç hima- temmuz 1704).
| yesini kabulü, Danimarka’nın b u haki* Fakat car Petro, Narva mağlubiye­
miyet ortaklısındaki yerim İsveç'e terk tinden yılmamıştı. Ordusunu tensik
etmesi demekti- Böylece, D sn im arka ! ettikten sonra Otıikinci Şarl'ın Lehis­
dört taraftan sarılmış oluyordu. Onbi- tan’da meşgul olmasından faydalana­
rinci Şari gibi kudretli bir hükümdar [ rak Fin körfezine kadar ilerleyip bazı
I tahtında bulundukça,, DanimarkalIlar ! kaleleri ve bu arada Narva'yi aldı. Hat­
bu vaziyete çaresiz boyun eğmişlerdi, j ta. Lehistan’ın bir kısmını işgal edip
Lâkin onun yerini '«sadece eğlencelerle İkinci Ogüst ile yeniden muhaberelere
meşgul” bir çocuğun alması vaziyeti i girişti. İsveç kralı, bunun üzerine or­
değiştirmiş, Danimarka'ya bu çember- i dusu ile Saksonya’dan hareket etti
den kurtulma ümitlerini vermişti. (Ağustos 1707). Car evvelâ Lehistanı
İsveç’in bir taraftan da Lehistan’la I boşaltıp çekildi. Çekiliş Rus toprakla-
( arası yoktu. Lehistan tahtında bulu- L i rında da devam etti. 14 temmuzda İs­
j nan İkinci O&üst, İsveç’in düşmanı bu­ veç kralı, düşman ordusunu Halovçin
lunan Danimarka kralı Beşinci Kristi- j meydan savaşında yendi, Rtıslar çekil­
ı yan ile kardeş çocuğu idi. Üstelik İs- ! mekte devam ediyorlar, bir taraftan
j veç’in Estonya ve Livonya gibi öteden- da bütün bölgeyi yakıp yıkarak İsveç
beri Lehistan'a ait yerleri kendi yur- ‘ Ordusunu aç bırakmaya çalışıyorlardı.
d una katmış olması henüss unutulma­ Onikinci Şar! bu yüzden Moskova üze­
mıştı. Bunlardan başka İkinci Ogüat rine yürümekten vaz geçip yiyeceğin
fütuhat meraklısı ve cihangirlik sevda­ daha bol olduğu Ukrayna'ya indi. U k ­
lısı id i. Bütün bunlar, İsveç’le Lehis­ rayna hsA-mam Mazepa daha evvel Le-
tan'ın arasını açmış ve Lehistan'ın D a ­ ç-nski vasitasiyle İsveç kralı ile temas-
nimarka’ya yaklaşmasına sebeb olmuş- da. bulunm uş ve gizlice onun tarafına
I tu. geçmişti. İsveç ordusu çıkagelince, M a*
İsveç’in üçüncü büyük rakibi, R u s­ zepa açıkça Şarl'ın yanında yer aidi-
ya idî. B u devlet Çar Petro*nun idaresi I Mamafih-, Ukrayna ■kaza ki arım a bir kıs­
sayesinde gittikçe gelişip ehem m iyet mı menfaatlerini o tarafta görerek çara
kazanıyordu. Car Petro, mukaddes it­ sadık kalmışlardı.
tifaka girerek OsmanlIlarla yaptığı O kış, pek şiddetli oldu. Şfirl, ilk­
! harp sonunda Karlofça anlaşması ile baharda, derhal harekete geçti. Gayesi,
i Aaak kalesini ve ona tabî yerleri e]d e Rusları bir m eydan savaşına zorlayarak ■
İ etmişti. Savaştan sonra da Lehistan’la i nihaî şekilde mağlub etmekti, sonra
i müttefik kaldı ve ayrıca Danimarkayı Moskova üzerine yürüyecek ve çara ba-
da kazandt. Çarın ilk gayesi mütte­ I rış şartlarını orada dikte edecekti. B u
fik» erinin de yardımı île İsveç’i Bal tık sırada Kırım hanı Devlet Giray'la ve
denizi kıyılarından uzaklaştırmak, Fin­ OsmanlIların Bender muhafızı Yusuf
landiya’yı ele geçirmek ve Lehistan i da Paşa ile de münasebetler kurdu. O n ­
zamanla nufuzu altına almaktı. İşte, lardan yardım um uyor ve birlikte ha-
j b u üç devlet böylece ayrı gaye ve mak- ! rekece teşvik ediyordu. Lâkin O sm &nh
j »adların şevkiyle İsveç aleyhine olarak devleti. Ruslarla barışa aykırı bir va 2 i-
anlaşmaya vardılar ve" bu devlete savaş j yet hasıl olmasını istemediğinden hare-
açmıya karar verdiler. ; kete geçmedi.
Savaş, D anim arkan m 170Q yılı Mart O n ikinci Şarl, bu î?09 ilkbaharın­
ayında Holstein’e taarruzu ile başladı. da Poltsva kalesini muhasara etti. Çar,
B u n u Ağustosta Lehistanm Livonya’ya kalenin imdadına koştu. İsveç kralı üç
saldırışı takib etti. Ağustosun sonunda | giin evvel nehir boyunda vuku bulan
da Rusya. İsveç’e harp ilân e t t i. İşte i küçük bir çarpışma neticesinde kazak-
’"sadece eğlencelerle meşgul” sanılan I ların âttığı bir kurşunla yaralanmıştı.
18 yaşındaki İsveç kralının o vakit ne Poltava savaşını yaralı olduğu halde
çetin bir ceviz olduğu anlaşıldı. j sedyesi içinden idare etti. Ruslar. evve­
O n ikinci Şarl, evvelâ yıldırım hı- lâ şiddetle seriye atıldılar. Rus süvari-
zıyle Danimarka’ya hücum etti. Beşinci j İcri tam bir boigun halinde kaçıyor-
KLristiyan barış istemek zorunda kaldı. i lardı. Fakat piyadeler, gece vakti yap­
Danimarka, İsveç aleyhindeki ittifak­ mış oldukları tabyelerde durdular.
lardan ve düşmanca hareketlerden vaz İ Bunlarm ancak bir kaçı isveçliler tara­
geçmeyi kabul etti. O n ikinci Şarl. fından alınabildi. Kalanları şiûetle da-
ayni süratle Lehistan cephesine koştu. j yandılar. Rusların topçu kuvveti daha
Biga ve Livonya kurtuldu. Tsveç kralı üstün olduğu için İsveç ordusu adam
bundan sonra da üçüncü düşmanı olan akıllı hırpalandı. Arkasından Rus as-

2412
keri karşı hücum a kalktı, ölçüşüz savı : esir odip götürmüşlerdi <18 temmuz
üstünlüğü karşısında isveçliler, niha- 1709 >.
> vet çekilmeye başladılar. Çekilme kı&c. Abdurrahman Paşa, kral ve maiye-
1 zaman sonra, bozgun halini aldı, Sedye j tinin, suyu geçmesi için sadece bir kaç
j ile taşman kral, güç hal ile kaçırta­ : kayık daha göndermiş olsaydı, böyle
bildi. Başkançılar ve başkumandan, j ! bir facia oimıyacaktı. Lâkin, Özi kaie-
ruslara esir düşmüşlerdi. O ni kinci şarl ! sinin kumandanı bununla da iktifa et­
j ise, yarası açılmış ve baygın bir Halde ! in iyerek. mültecilerin bir kısım eşyası-
j Vorskla nehrinin Dinyeper'e döküldüğü | na da el koydurduğu gibi bazılarını da
: noktaya varabildi. M am afih maiyetinde : esir etli. M am afih bu hal uzun siir-
halâ, bin Kadar piyade ve on'dört bin ! i medi. Ben der muhafızı Y u s u f Paşa, ilti­
- kadar süvariden mürekkep hatırı sayı* ■ casını haber alır alma2 eskidenberi
2 lir bir kuvvet vardı. Bunlar yenilmiş. . sempatisi bulunan krala, ağalarından
j lâkin dağılıp intizamlarını kaybetme- | birinin vasıtasıyla haber gönderip hatı­
! m işlerdi. İsveç kralı, bunlarla nıücade- rını sordurdu. Bir kaç gün sonra da
j leye devam edebilirdi. Lâkin, m anen i kendisi bizzat gelip Bendere davet etti,
j harap ve maddeten perişan haldeydi Onikm ci Şan bu daveti kabul etti. Y u ­
! Bilhassa ruslara esir düşmekten fena suf paşanm emriyle burada toplar atı­
! halde korkmakta idi. Ayıldığı zaman lara k m u a« zam merasimle karşılandı.
{ süvari kumandanına Kırım'a geçmeyi \ O zaman Abdurrahman Paşanın vap-
s denemesini emretti. Kendisi de ondar j j mış oldukları kendisine anlatıldığı için
ayrılmamış bulunan M âzepa ile birlikte i Yusuf Paşa buna fena halde sinirlenip
{ bin kadar askerle Osmaniı devletinin j Özi muhafızını tevkif ettirerek Beıı-
j en yakın hu du d u n a doğru yola çıktı. der’e getirtti ve hapsetti. Ayni zaman-
B u kafile aç ve susuz yol aldıktan son­ j da İsveClilerden aldıkları mallar ve
ra 3 u £ iAkstı 3 üzerindeki Özi kalesi» esirler istirdad edilip sahibierine ge­
; niıı önüne varabil di. Ruslar tarafından ri verildi. Fakat Abdurralıman Paşa,
j takib ed ilö üçlerini tahmin ettiklerSn- Ponyatowski,der! ikibin altın almış ol­
j den Aksu’yu biran evvel geçip hzi ka- duğu hakkında ki iddiayı şiddetle red­
[ leşine kapağı atmak arzusun davdılar. detti, Yusuf. Paşa bunun ürerine vazi­
Bu hususta İeabeden müsaadeyi almak yeti İsveç kralından sordu. O da:
üzere kralın maiyetinde bulunan Leîjli 1 Kendisi azledilmiş ve bizden
: general Stanislav Ponyatovvski. kale almanlar iade olunmuştur. Böylece be­
muhafızı Abdurrahman paşaya gönde- nim gönlüm oldu. Devlet hatırımı al­
| riidi. m ak isterse . kendisini affetsin!" dedi.
Abdurrahman Faşa. Ponyaiowsk;*- Abdurrahman Paşa da azli ile iktifa
yi bir gece beklettikten sonra kabul et­ olunup hapisten çıkarıldı.
mek suretiyle müşkiiât çıkarmaya baş» B undan sonra Demirbaş Şarl'm
1 lafiı* Lehli general. İsveç kralının için- Osmanlı ülkesindeki hayatı başlar. B u
î de bulundu| u güçlükleri arılattıktan hayat beş sene üç ay sürmüştür. İlti­
| sonra suyun bu tarafına geçilmesi için casını müteakip îiııs çarı o n u n ve Ma-
I kendilerine yardımda bulunulmasını ve z e p a n m iadesini istemişse de bu talep
i para Karşılığında yiyecek verilmesini Osmaniı devleti tarafından red edilmiş
rica etti. Abdurrahman Paşa böyle bir . İsveç kralına masrafları için devlet
J şeye müsaade etmeye asla salâhiyeti ! hazînesinden tahsisat bağlanmıştı. On-
] olmadığını bildirerek vaziyeti İstanbul- ( ikinci Şarl OsmanlI ülkesinde kaldığı
a yazıp talimat bekliyeceğini söyledi. müddetçe, devlet tarafından Dimeto-
Ponyatowski yazılı hatıralarında Abdur- ka’da ikamete m em ur edilinceye ka­
\ rahman Paşayı yumuşatmak için iki- dar Bender'de oturdu- Kâtibi M . Noy-
bin altın vermek zorunda kaldığım j gebaver İstanbul'da devlet nezdinde
zikretmiştir. B u n u n üzerine isveçlilere | büyük elçisi. Fonv&tû’tfSki ise gayri res-
j beş kayık dolusu erzak yollandı. İsveç­ \ mi mümessili olarak bulundular. İs-
liler, b u kayıkları zab tedip hemen ; veeliierin bu sıradaki bütün faaliyeti
! karşıya geçmeye başladılar. Bin İsveç Osmanlı devletiyle çarlık Rusyası ara­
i askerinden mada, bozsun ordudan ka- sında bir savaş çıkarmaya matuftu.
[ çıp batmanlarının izini bulan ve ona İ O n u n ve M azepa'nm ilticaları, iki dev-
1 yetişen, ikibin kadar kazağın bu vasi- ! let arasında sürüp giden bir anlaşmaz­
İ talarla nehri geçmesi çok yavaş yürü- lık meydana getirmişti. Kral yurduna
j yordu Ruslar ise. süratle yaklaşmakta J j dönmek arzusundaydı. Ancak, yolda
idiler. Hakikaten Rus kuvvetleri, ara­ Rusların eline düşmekten korkuyor,
daki antlaşmaya rağmen. Onikinci Şar- i ftuşlar ise onun osmaniı askerî birlik­
\ Vı mutlaka yakalam ak azmiyle sınırı ; lerinin himayesinde olarak Lehistan-
aşıp Osmanlı topraklarında önsek is i' i dan geçmesine razı o İnliyorlardı. Sadrı-
saatlik mesafe aldıktan sonra Özi ka- 1 ; âzam. Çorlulu Ali Paşa, Fonyatowski*-
leşinin önüne varmışlar suyu henüz ; nin iddiasına göre. Rus elçisi Tolstoy’­
geçmeye vakit bulamayan üçyüz kadar dan büyük bir rüşvet alarak ki-alın
İsveç askerini krallarının gözü önünde Lehistan yolu ile gönderilmesi hakkın-
.
—T . l
da sonunda bir anlaşmaya vardıysa da, : yın biraderini İsveç’teki ordularının
bu hal kendisinin sadaretten sukutuna, başkumandanlığına seçti. B u sırada j
tsebeb oldu ve an iaçma da tatbik: edile- | ! DanimarkalIlarla Frusyalaîar. kralı i
ıtiftüı. Ösmanli devleti Rusyayı muhte­ Stralsıınd’da muhasara ettiler. Şarl şid­
lif iiarekeüerSaiier. dolayı haklı olarak detle mukavemet etli. Bir ara, Stral- |
Kariofça ve İstanbul barışını mütem a­ sund'un, karşısında bulunan B u gen a- i
diyen ihlâl ile itham ederken çar Pet- : dasında DanimarkalIlarla savaşırken
ro* İsveç krüîı OsmanlI ülkesinden der- i ; bir kurşun yarası aldı. B u n a rağmen i
hal çıkarılmazsa, yeniden Lehistan kral- j kurtulub Stralsund’a döndü. Yara fagla
lığım elde etmiş olan İkinci Ogüsl ile ; derin değildi, Şarl. askerinin, başında
'■ birîikte Ctemanlı devletine savaş ilân ' * savunmaya devam elti. Nihayet şehrin
edeceklerini bildirdi. Böylece, istedifci- i ; dayanacak hali kalmayınca küçük bir
ni yaptırmayı umuyordu. Nihayet, Os- ! i gemiye binip yeniden bir çok tehlike­
' manii devleti bu tehdidi harb için, kâfi : lere göğüs gerdikten sonra İsveç'e i
;■ gördü. Sonunda ise, meşhur Frut sa- ; çıktı. Lâkin Stoklıolm’e gitmedi. Oraya
vaşı eeryan etmiştir. Osnaanlı ordusu ! \ ani:ak muzaffer bir kral olarak dönme- i
çarı pek fena bir halde yakaladığı ve j ye azmetmişti. B u sırada Rusya. Leb is- ]
çar ordusuyle birlikte ya ölüme veya tan. Prusya. Danim arka ve İngiltere \
[ esarete m a h k û m bulunduğu halde, i onun aleyhinde olarak kendisiyle savaş
Baltacı M ehmet Paşanın hatası yüzün­ halinde idiler. İsveç fakir ve bitkin bir
den şartları o durum a yöre pek hafif j memleket haline gelmişti. B ütü n im­
olan bir barışla kurtuldu. Müdhiş raki­ kânları tükenmiş. bütü n kaynaklan
binin içinden çıkılması imkânsız bir i i kurumuştu. Lâkin krallarına olan sev-
; tuzağa düşmüş olduğunu duyan kral, i gi ve sadakatlan kahraman isveçlileri j
pek sevinmişti. Nitekim, Petro’nun harekete geçirdi. Onikinci Şarl. yeniden
kurtuluşu da onu ayni derecede üz&ür hazırladığı kuvvetlerle o samanlar Da-
j Osmaniı ordugahına geldiği vakit, k u s j i nimarkanm idaresi altında bulunan
» ordusu çekilip gitmiş bulunuyordu, ] i Norveç’e girdi. Baş şehri olan Kristî-
Esasen araları açık olan Baltacı, ile j ! yanya’ya kadar ilerledi, sonra pek üs- .
ı sert bir tartışma yaptılar. : tün Danimarka kuvvetlerinin deniz yo­
Kral meyus bir halde Bender’e j luyla gelmekle olduklarını duyarak ge­
döndü. O n u n ösmanlı ülkesinde kalı- j ri döndü. B u arada Başvekili Gortz bü-
i şını bahane eden Ruslar. Prut anlaş- ; i yük bir siyasi faaiıyete girişerek R u s­
m as m m kendilerine yüklediği şartları ; ya çarı Petro Ue anlaşmaya çalışıyordu.
yerine getirmek istemiyorlardı. İkj dev- 1 Maksadı, onu Şarî’m düşmanı olmak- i
let-in arası tekrar savaş olacak derecede ; tan çıkartarak müttefiki haline getir-
açıtdıysa da sonunda- anlaşmaya varıldı. ; j mekti. B u ittifaka bütün Avrupamn
ö sm a nh devleti ile Rusya arasında ke- ı baş eğecefine çarı inandırmış ve onun |
i sin bir barışın, ancak kralın yurduna ! İsveç"den istediği ve esasen yıllardan- ]
; dönmesiyle kabil olabileceğine inarı- b e n " işgali alımda bulundurduğu yer- i
; mış bir kısım ösmanlı erkânı üçüncü ! ieri kendisine terke de Onikinci Şarl’ı i
Ahmed'i. kralın gönderilmesine aksi razı eımişti. Gortz İngiltere aleyhine i
halde yukalanın daha içeri alınması i hazırladığı siyasi komplolarda muvaf- ,■
kararım kabule ikna ettiler. Lâkin De- fak olamıyarak tevkif edildiği Felo- j
i mirbaş Şarl, yolları emniyette görme- • m en k’te seröest kalır kalmaz çarın ya- j
' diğinden yeniden mehil isteyip karşı ! nına koştu. Nihai müzakereler başla- ‘
j koyunca mukavemeti bertaraf edilerek ; j dı. Rus prenseslerinden birisi Holstei-
i tevkif olunup Dimetoka'da ikamete : n ‘e gelin gidecek, bu suretle Rusya ile- \
m em ur edildi <12 şubat 1713*. ride burada da hak iddia- edebilecekti.
i Demirbaş ŞaıTın Dimetoka'cta otur- i B un a karşılık çar. İkinci Ogüst'ü ]
■ duğu sırada Osmar.iı devletiyle Rusya Lehistan tahtından indirip yerine Şar-
çarlığı prut barışının tatbiki^ hakkında, i l'm dostunu geçirmeyi kabul ediyordu.
kati bir an »aşmaya icardılar. İsveç kralı Üstelik İsveç ordusunu kuzey Avrupa
' 1714 yılı Ağustosunda yolların emin ya hatta Ingiltercye çıkarma yapması ;
bulunduğunu öğrendiğini bildirip yur- I için ru£T donanmasiylc taşıyacaktı,
I duna dönmek müsaadesini istedi. Ef­ i B u müzakereler sona ermeden, b u j
lak üzerinden Avusturya hu dud un a ka- i sefer büyük macera sona erdi. Demir-' j
dar Osmanlı askeri birlikleri kendisine baş Şarl. kışın şiddetine bakmadan i
\
t refakat ettiler. O n d a n sonra özel bir Norveç üzerine ikinci bir sefer gçouğiı. )
] tertiple yoluna devam eden kral, ni- i Pek m üJüm ve müstahkem bir yer olan ■
hayet 2i kasım I7i4 de Ballık kıyısm- ' Precieriksol'i muhasara etti. K ay a gibi i
I d aki Stralsund’a ulaştı, i sertleşmiş toprağı oyarak hendekler aç- j
j İsveç kralı.v Bal,tık denizim akarak i Lırıyordu. Kendisi, gece gündüz askerî- j
: anayurda dönmek tense burada kalrna- iU û başındaydı. Nitekim. 11 aralık 1718 i
• yı tercih etti. Ayni sam anda hayatta ; ■ akşamı da siperleri teftiş etmekte iken ]
kalmış tek hemşiresini Hss-Kassel i J kaleden atılan bir mermi sağ şakağına İ
i prensi Frederik'ie evlendirip yeni ka- rastlayarak onu cansız olarak j-ere ser-

2414
Eflâk ve Boğdan’daki olaylar da^'ın merkezi olan Çetinc’ye çekilmeye m e c ­
bur kaldılar.
Daha evvel, henü;; rus seferi devam cae?' Yine çarın gönderdiği subaylardan biri­
ken, Çar Petro bütün hırisiiyan oriodoks si, Hersek sancağındaki hırfsüyanlart başına
teb’ayı devlet aleyhine isyana kışkırttığı gi­ toplayarak Ragüza hududunda Starına adh
bi, Karadağ'a Belvardiç adlı bîr şövalye ile gayet sarp bir yere yerleşmiş ve köyleri kasıp
kardeşini göndermişti. Ruslar, savaştan son­ kavurmaya başlamıştı. Belvardiç kardeşler de
ra asi Boğdaı: voyvodası K üçük Kantemir- batı Iicrsek’ts ayni şekilde faaliyette b ulu­
oğlu nemetriyos’u O sm a n h devletine teslim nuyorlardı.
etmişlerdi, Bflak voyvodası Brankovan ise Nihayet, kale muhafızları devlete baş v u ­
ne ruslara, ne de O sm anlı devletine yarana- rarak bu hareketler tenkil edilmediği tak­
bilmişti. Barıştan sonra gönderilen Mustafa dirde ağır tazyiklere maruz kalan bütün k ö y ­
A g a adlı bir osmanh mem uru kendisini sara­ lerin bit-er ikişer âsilere katılmak zorunda
yında tevkii ederek otuz milyona yakın ser­ kalacaklarını ve isyan hareketinin böylece
vetini müsadere etti. Brankovaıı ise İstanbul'a pek genişleyeceğini bildirdiler.
getirilip Yedikule’dc önce hapis ve sonra İşte bunun üzerine Bosna valisi A h m e d
idam edildi. Paşa, maiyetine Bosna-Hersek, Dukagin, İş-
H u nim iı?.erme voyvoda olan Etyen Kan- kodra, Pijaren ve K ü s sancakları topraklı sü­
taküzen de iki yıl sonra itaatsizliği ve devlet vari kuvvetleri verilerek isyanı bastırmaya
menfaatleri aleyhine faaliyeti görülerek tev­ m em ur edilmişti. A h m e d Paşa, Karadağ’ın
kii ve idam edilmiş, Eflak voyvodalığına F e ­ sarp arazisinden yılmıyarak büyük bir g a y ­
nerli rumlardan eski voyvoda Nikola Mavro ■ retle uğraştı, âsilerin gizlenmiş oldukları k u ­
kordato tâyin olunmuştur. Etyen Kantakiizen le ve manastırları tahrip etti. Karadağ Vladi-
son yerli Eflak voyvodasıdır. O n d a n sonra kası ile Belvardiç kardeşler kaçtılar. İsyan
yerli prenslere itimat kalmadığından Fenerli
bastırılıp ve Karadağ halkı bîr daha ayak-
rum beylerinden yetişme pivâıı-ı hümâyûn lanmıyacaklarma dair söz verdikleri ve y a ­
tercümanlarının terii ederek voyvoda olma­ zılı belgeler imzaladıkları için A h m ed Paşa
ları usulü kabul Edilmiştir.
geri dündü (Başhakanl-.k Arşivi, M ühim ine
Böylece, ruslarm Eflak ve Boğdan'daki defterleri, C: 122, S : 40).
tahrikleri halk tabakalarına kaoar inmevip
Karadağ Vladika’sı, Venedik’e iltica et­
semeresiz kalmıştır. Lâkin, Karadağ’da vazi­
miş bulunuyordu. Venedik devleti kendisini
yet böyle olmadı.
himaye etmekle kalmayıp yeni isyan hareket­
lerine kışkırttı ve icabında desteklemeyi de
Karadağ hâdiseleri ve Venedik vadetti. A h m e d Paşa’n m çekilişinden bir
Belvardiç kardeşler, Vladika ile anlaş­ müddet sonra Vladika, kendisine sadık m ai­
tıktan sonra Karadaf-İşkodra bölgesi hıristi- yeti ile beraber Çetine’ye döndü. Hem en as­
yan arnavutlarmı ayaklandırmaya muvaffak ker toplayıp ayaklandı, bu arada çok şiddet­
oldular. Sekizbin âsi, Hersek sancağındaki li davranıyor, hıristiyanlığı kabul etaıiyen
Graçova palankasını zapdottiler. Graçova ve müslüman ahali ile isyana katılmak isteme­
Karyenik hıristiyanlan da kendilerine katıldı, yen hıristiyan leb’ayı kütle halinde öldürtü-
bir çok müslüman ahali vahşice katliam edil­ yordu. Nihayet, kendisine bu hareketlerden
di. Asiler, bundan sonra Onogosta kalesini vaz geçmesi hakkında vaki ihtarları dinle­
de almak niyetiyle muhasara ettilerse de, Os­ mediğinden o sırada Bosna valisi bulunan
manlI kuvvetlerinin yetişmesi üzerine K a r a ­ eski sndrıâzam Köprülü-zâde N ’i m i n Paşa b u

!
üi. Henüz otuzaiu yaşında bulunuyor­ yazık ki uzun ızdırapi&rdan başka bir ;
du. şey veremeden ölüp gitmiştir.
Onikinci Şarl. fevkalade cesur, her
■ türlü güçlüğe, acıya ve mahrumiyete Blbli.vograf.va : Raşid; Tarih. C ■3. Ï H
’ inanılmaz derecede tahammüllü, bii- CTEUnçarşil); OsmanlI tarihi, C : -■ Ak-
| yak irade v« azımı sahibi. akıllı, kül- des Nimet Kural: İsveç kralı X I L Karr-
; ttirifi ve dirayetli bir kraldı. Talilıi uy. ! m hayatı vo faaliyeti. A . N. Kurat: XII.
1 gun gitseydi, İsvefi Avrupaıun hakimi Kari’m Türkiyede kalışı. A. N . Kurat:
j bir devlet haline getirebilirdi. Polla- ' Prut seferi vc barışı. Ahm ed Refik: De- I
va’daki yenilgi, ne çare ki ona bu şansı mirbaş Şarl. Voltaire; Histoire de Char­
kaybettirmiş, düşmanları kuvvetlen­ les X I I (Nahitf Sırrı tercümesi). Poııia-
dikçe kendisi dana zayıf durum a düş- ! towslîi; Remorques d ’un Seigneur Polo­
; miıi. nihayet talih tam Kendisine g ü ­ nais sur l’histoire de Charles X I I Rui '[
lerken bu sefer ecelin ağına tutulmuş de Sue de, Başbakanlık Arşivi: Mühim-
ve kendisini çok seven milletine ne ! me ve îîaiîie defterleri. i
i I

2415
hareketi bastırmaya m em u r edildi. K u m a n bir toplantı yapıldı (Tarih-i Raşid. C: i. S:
Pasa, gayet sarp bir arazide hare'ıâHa bu- 25), Burada. Venediklilerin onaltı yıla ya­
lunacafe:nı hesap ilyarak ons. güre evvelâ iyi­ kın bir zam andan beri devam eden barışı
ce' havm-iandı. Sonra eyâletinin bütün asker­ bir çok defalar nasıl açıkça ihlâ! ettikleri
leriyle Karadağ üzerine yürüdü. Kendisire uzun uzun müzakere olunduktan sonra esa­
m erkezden b u hareket sırasında Venedik h u ­ sen ortodoks m ezhebinde bulunan M ora hal­
duduna asla tecavüz etmemesi ve bu devlet kının da katolik tahakkümünden şikâyetçi
topraklarına sığınan âsileri takip etmemesi oldukları ve V enedik idaresinden kurtarıl­
bildirilmiş olduğundan o da onların evvelâ malarını istedikleri de bahis konusu edilip
V en ed ik e ait Kattaro 'bölgesinin sarp dağla- hu devlete harp ilâruyle jkiyüz elli yıllık
rıyle mağaralarına sığınmalarına ergel ol­ eski bir Osmanlı ülkesi olan M o r a ’nın Ve-
m a k içii! yollarını kesmek maksadıyla Kat- nedik işgalinden kurtarılmasına karar veril-
taro hududundan harekâta başlayıp geçitleri di. B u hususa dair fetva da alındıktan sonra
zâbtettjkten sonra âsileri tenkil ede ede Ço- İstanbul'da bulunan V enedik balyosuyle A j-
tine'ye kadar geldi, ¿lirasını da zabt ve riboz, İnebahtı, İjkodra, îlbasan sancakların­
tahrib etti. İsyan bu suretle bastırılmış ol­ da ve Bosna vilâyetindeki Venedik konsolos­
du. B u n a rağmen haşla Vlaciita olmak üzere larının nezaret altına alınması emrolımdi'
âsilerin bir kısmı Kattaro’ya sığınmaya m u ­ B u n d a n maksat, Venedik'teki osmanlı tüc
vaffak olmuş ve verdiği söz hilâfına V e n e ­ car ve tebaasının salimen yurda dönüşlerin;
dik devletinden himaye görerek adalara na­ sağlamaktı. K eza, osmanlı ülkesinde bulı :
kil edilmişlerdi. K öprülü-zâde N u m a n Paşa, nan venedik tüccar ve tehasınm da, can \ .■
m erkezden aldığı emre uyarak onları V e n e ­ malları tehlikeye düşmeden yurtlarına dön
dik hudutlarının ötesinde takib etmedi. L â ­ meleri temin edidi. İşte, İsveç kralı Oıı¡¡cin ■
kin vaziyeti hükümete bildirerek vilâyetine el ŞalTın yolda hiç bir taarruza uğrama-,
döndü, Osmanlı devleti. Venedik hükümetine dan memleketine döndüğü haberi do bu sı-
baş vurup aradaki ahdi hatırlatarak mülte­ ıjdû gelmiştir.
cileri geri istediyse de red cevabı alındı
(H a m m e r ; Gor, Cı 7, S: 174 den tercüme).
Savaş hazırlıkları
Venedik’le olan ihtilâflar ve havp Sefer kararlaştırılmış olduğundan veziri­
ilânı azamın dönüşüne kadar sadaret k a ym a kam ­
lığına Rumeli beylerbeyliği payesiyle Başim-
V enedik hükümeti esasen aradaki Karlof­ rahor bulunan M e h m e d Ağa, vezaret rütbesi
ça barışma aykırı bir sürü davranışlarda verilerek tâyin olundu. B u esnada bütün
bulunmuştu. Sİeselâ V enedik donanması Ak- conar.ma ile Karadenizde yaptığı bir dolaş­
denizdeki Osmar-Iı ticaret gomücrine zam an m adan donen deryakapİ 3 nı Süleyman Paşa
zaman saldırıp bunları yağma ve içindekileri diğer deniz ümerası ile birlikte Yalı-köş-
esir etmekten çekinmemişti, B u arada Hakka kündc huzura kabul edilip kendilerine hil’at-
valisi iken vefat eden eski sadnâzam M o r a ­ 1ar giydirildi. Lâkin, ayni gün Süleyman P a ­
li (Enişte) Ilasan Paşa’m n mallarını ve eşya­ şa azloîunarak, deryakaptanlığı Canım Hoca
sını meşru varisi oiaıı zevcesi Hatice sulta­ M e h m e d Paşa'ya verildi. M e h m e d Paşa, d o ­
na getirmekte olan gemi de b u şekilde V e ­ nanm ada kap uda ne-i hüm âyûn, yani kaptan-
nediklilerin Korsanca taarruzuna uğrayıp paşadaıı sonra gelen en büyük âmir ve miri
zabdediimiş bulunuyordu _ (Tarih-i P.aşid, kalyonların başkapiam idi ve beylerbeyilik
C : i S: 2 i). B u n u n üzerine İstanbul'daki V e ­ rütbesinde bulunuyordu. Denizcilik ve savaş
nedik baiyosu ihzar edilerek bütün bunlar sanatındaki şöhreti dolayısıylc, V enedik gibi
kendisine anlatılıp hükümetinin Karlofça denizci bir devletle savaşılacağı düşünülerek
barısına neden riayet etmediği soruldu ise böyle m ühim zam anda donanmanın başına
do Balyos bunları inkâr etti. Sonunda V e n e ­ getirilmişti. Gerçi, Süleym an Paja da mahir
dik hükümetiyle doğruna temasa geçmenin ve cesur bir deniz kum andanı idiyse de, bi­
daha faydalı olacağı düşünülüp Veziriazam raz fazla yaşlı oluşu yüzünden mevkiini daha
Ali Paşa tarafından Venedik hükümetine genç ve dinamik olan M eh m ed Pa şay a terk
bütün bunları anlatan ve kendilerinin ara­ zorunda kalmıştı. Ayrıca, G arp ocaklarına
daki barışa riayet edib etmemek hakkm daki fermanlar gönderilip savaja hazırlanmaları
kati niyetlerini seran bir mektup yazılıp ve ilkbaharda gemileriyle gelerek merkez
deryakaptam Süleyman Paşa vasıtasıyle gön­ donanmasına katılmaları emrolundu.
derildiyse de Venedikliler bu mektubu ce­
vaplandırmaya lüzum görmediler. Nihayet Avusturya devleti Venedik'le beraber
Bosna valisinin Venediklilerin K aradağ’da Karlofça barısını imzalayanlar arasında b u ­
barışı fiilen bozmuş olduklarına dair delil lunduğu ve hu devletin müttefiki olduğu
ve belgeleri havi mektubu da gelince, bu için. Üçüncü A h m e d , Avusturya imparatoru­
meseleye kafi bir soııuç verm ek gayesiyle na elçi ile bir nâm e göndererek bu seferin
8 aralık 1714 tarihinde sadrıâzam sarayında açılış sebeplerini, V enedik’in Karlofça ant-

2416
laşmasım bir çok kereler nasjl bozduğunu
izah edip, savaşa Venedik’in sebep olduğunu
bildirdi. Osmanlı elçisi Mayıs 1715 de impa­
rator tarafından kabul olundu. Fakat hemen
dönmesine izin verilmedi.
Nihayet, bütün hazıriıkiar bitti. H ü k ü m ­
dar da ordu ile beraber Edirne’ye kadar
gelmeye karar verdisinden. Haleb valisi
Çerkez M e h m e d Paşa İstanbul’a acele getiri­
lip İstanbul kaymakamlığı tevcih olundu.
Lâkin bu vazifesi uzun sürmeyerek Beigrad
muhafızlığına tayin edilmiş ve İstanbul kay­
makamlığına Valde Sultan kethüdası M e h ­
m ed Efendi vezaret rütbesiyle getirilmiştir.

Ordunun hareketi

O r d u ile donanma ayni £ün, l nisan 1715


arihinde İstanbul’dan büyük bir merasimle
areket ettiler. O r d u E d i m c ’yc varınca pa-
işahm otağı Timurtaş sahrasında kuruldu.
İeferler sırasında atların Edirne'de çayırla-
ılması âdetti Lâkin bu sefer, bir meydan
'^vaşıyle sona ermeyip zaferin elde edilmesi
•çin bir çok kalelerin zabtı icab edeceğin­
den biraz uzunca süreceğe benziyordu. B u
yüzden Edirne’de fazla vakit kaybı doğru
görülmeyerek atların icabında Selanik’te de
çayırlatılması m ü m k ü n bulunduğundan Edir­
ne’ye gelişin ertesi günü yeniçeri ocağı, er­
tesi günü cebecj ve bir s ü n sonra da topçu
ocağı M ora'ya doğru hareket etmişlerdi. N i­
hayet 19 nisan günü veziriazam ve scrdar-ı
ekrem D a m a d (Silâhdar) Ali Paşa, h ü k ü m ­
dara veda ve onun tarafm d an Emirli’yc ka­
dar teşyi olunduktan sonra yola çıktı. Se- Sultan Ü çün cü A h m e d
lânik’e geldiği zaman donanm a da oraya (T o p ka p ı Sarayı M ü ze sin d en . Ressam ı: L e v n î)
varmış bulunuyordu. Ali Paşa, deryakap-
taniyle bir görüşme yaptı. B u görüşmede her
Paşa, bu meclisin kesin bir karar veremiye-
şeyden evvel Venediklilerin elinde olup Af-
ceğini anlamış bulunuyordu. Şahsen, ilk ö n ­
riboz adasının güney-dogusunda bulunan,
ce yarımadanın batısında M ora Kasteli (K a r ­
Kiklad takım adaları gurubuna dâhil ve st­
teli Moreas veya Chateau de Moree) adı
ratejik ehemmiyeti haiz İstendil (Tinos) ada­
verilen kalenin alınması icap edeceği kana-
sının zabtına karar verildikten sonra veziri­
atında olduğundan Diyarbakır beylerbeyi
azam ordu ile hareket etti. Eşya ve ağırlığın
K ara Mustafa Paşa'yı kırkbin askerle b u işe
fazlası Tırhala Yenişchri’ndc bırakıldı.
m e m u r ederek kendisi ordu ile kalkıp Ko-
rent geçidine doğru ilerledi.
Harb meclisi toplantısı
Denizdeki hareketler ve Korint’in
Istefc (Tcb) şehrine varılınca, burada
duruldu ve ordugâha geçildi. Veziriazam or­ fethi
du erkânını bir meclis halinde toplayarak
harekâtın bundan sonraki safhaları için dü­ Canım Koca Mustafa Paşa ise, donanma
şüncelerini sordu. B u arada en önemli m e ­ ile doğru İstendil adasına gelerek h em en
sele, M ora kalelerinden hangisinin daha ev­ baskın seklinde karaya asker çıkarıp kalesini
vel zabtolunacağı idi. Lâkin b u mecliste b u­ muhasara etti ve daha evvel zabtına teşeb­
lunanların hiç biri kat'î bir düşünce ileri sü­ büs edilip alınamamış olan b u korsan y u v a ­
remedi. Muvaffakıyetsizlik halinde muaheze sını on, oniki saatte ele geçirdi <6 haziran
edilmek endişesiyle, herkes fikrini saklıyor­ 1715). Kale vire ile alındığından içindeki
du. Böylece o gün bu hususta hiç bir karar toplardan onbeş tanesiyle Venedikli askerler,
verilemeden sadece meselenin ertesi günü M ora kıyısındaki Menekşe (Benefşe-Napoli
tekrar görüşülüp sonuçlandırılacağı bildiri­ di Malvasia) kalesine gönderildiler.
lerek meclis dağıldı. Veziriâzam Silâhdar Ali S a d n â za m Silâhdar Ali Paşa ile, Korent

2417 F. 4
(Gördes)c varıp burasım muhasara etmişti. çıktılar ve bayraklarımızı diktiler. Kapı ta­
B u kale, fevkalâde sağlamdı. Üstelik kapı­ rafında döğüşen asker b un u görünce:
sından başka hücum a elverişli tarafı mevcut *— Medet kale alındı!» diye haykırıp
değildi. Venedikliler de b un u bildikleri için tekbirler getirerek hücum a geçtiler. H a lbu ­
kapı tarafım hem en hem en aşılmaz şekilde ki, kapılar sağlam ve muhafazalı olduktan
tahkim, etmiş bulunuyorlardı. Buna rağmen başka önlerinde çam ur dolu iki hendekle iki
sadrıâzam, M ora’nın kilidi olan bu yeri bı­ kat tabye vardı. Subaylar her ııe kadar: .
rakıp geçmek istemediğinden askeri metrise
*— Nereye gidiyorsunuz, durun!« diye
soktu. Kalede bulunan Venedikliler, kaleye
beyhude kırıltr.amaları için onları bu çılgın­
tabi rum köyleri halkını da içeriye alıp si-
ca hücum dan vaz geçirmek istedilerse de,
İShlandırmışlardı. Lâkin bunlar savaşa pek
m uvaffak olamadılar. Tatlı canından vaz geç­
istekli görünmüyorlardı. Silâhdar Ali Paşa
miş gazi dilâverler, yalçın kayaları döğen
kalcdekilcre bir mektup gönderip teslim ol­
dalgalar gibi kaleye hücum ettiler. Düşen
dukları takdirde yerli reayanın karşı ko-
düştü: kalanlar ise kendilerini kalenin için­
yuşu hiç olmamış sayılıp salimen köylerine,
de buldular. D a h a evvel Ak-tabye tarafından
Venediklilerin ise istedikleri yere gönderile­
girip burçlara bayrak diken yoldaşlarıyle bir
ceklerini, lâkin b u n u kabul etmedikleri tak­
araya gelince tekbir ve gülbank sesleri gök
dirde kale fetholununca hiç birisine a m an
yüzüne yükseldi (Tarih-i Raşid, C: 4, S : 89).
verilemeyeceğini bildirdi. A yn i zamanda ta­
biye edilen toplar, kaleyi düğmeye ve içinde B u hali gören dışarıdaki asker um u m î bir
bulunan kâğir bina, manastır ve kiliseleri hücum a kalktı. Neticede, bir saat sonra kale
OsmanlIların eline geçmiş bulunuyordu (19
harap etmeye başladı.
tem m uz 1715) . .
Korint kalesi sarp ve yalçın yekpare k a ­ Osmanlılar, Anapoli kalesinde pek m ü ­
yalık üzerine inşa edilmiş olduğu gibi, İne- him miktarda harp levazımı, bulmuşlardı.
bahtı körfezine nihayet bir saatlik mesafede E unlar sayılınca altmış dokuz tane tunç,
bulunduğu için denizden de yardım görme­ beş tane de demir top, on tane tunç, on tane
si ve pek uzun müddet dayanması m ü m ­ de demir havan topu, yirmi iki tane tunç
kündü. Böyle bir hal vu kuunda diğer kale­ saçma topu, sekiz tane tunç şahi topu, iki
lerin fethine o yıl vakit kalmıyacaktı. Bazı tane demir şahi top, iki yüz on dokuz buçuk
ordu ümerası bun u ileri sürüp kalenin ge­ kantar kurşun, otuz dört bin altı yüz doksan
ride bırakılarak Anapoli üzerine yürünmesi yedi tane top mermisi, on iki bin yüz on beş
fikrini savundularsa da, veziriâzaın kararın­ tane lıumbara mermisi, beş bin iki yüz elli ta­
da ısrar etti. Nihayet muhasaranın üçüncü ne el humbarası ve iki bin kantar barut ol­
haftasında şiddetli savaşlar cereyan ettiği duğu anlaşıldı (Tarih-i Raşid, C : 1, S 9(1).
sırada mânevi kuvvetleri bozulan ve yerli B u arada kalede bulunan V e n e d ik lile r in Mora
halka da itimat edemiyen Venedikliler virc genel valisi de esir edilerek, diğer ileri ge­
talebinde bulunarak kendileri salimen çıkıp len esirlerle birlikte Edirne’ye hünkârın h u zu­
gitmek ve yerli reayaya zarar gelmemek şar- runa gönderildiler. B u sefer sırasında osman-
tıyle kaleyi teslim ettiler (3 tem m uz 1715). lı ordusunda, Anadoludan gelmiş yeni ve
disiplini nisbeten zayıf asker çoktu. 3unlar,
ellerine bol ganimet de geçince:
Anapoli’nin zaptı *— Anapoli alındı, sefer tam am oldu»
diyerek ordudan çözülüp yurtlarına dö n­
Veziriâzam, b u muvaffakiyeti üzerine m ek sevdasında oldularsa da, alınan sert ve
kaleye icabı kadar muhaftz koyduktan son­ kat'i tedbirlerle b u hareketlerine engel
ra Anapoli (Anaboîi-Napoli di Rom agna) olundu.
üzerine yürüdü. 12 tem m uz 1715 günü kale
muhasara edildi. Anapoli kalesi de pek sağ­
lam ve iyi tahkim edilmiş halde bulunuyor­ Venediklilerin Preveze’ye hücumu
du. Kaleyi koruyan ve Plamola tabyeleri di­
ye anılan yedi tabye muhasaranın başlıca he­ Evvelâ İstendil ve Korint’in vc sonra
defini teşkil ediyordu. B u sırada donanma Ari^poli’nin osmanlılar tarafından kolaylıkla
da yetişmiş ve deniz tarafından muhasaraya fethi, Venediklileri hayret ve korku içinde
katılmıştı. Bir kısım donanm a topları karaya bırakmıştı. B u hareketi durdurm ak için he­
çıkartılıp kale şiddetle sıkıştırıldı. Askerin m en üç çektiri, altı firkate, on kalite, beş
büyük cesaret ve fedakârlığı, serdengeçti ga­ şayka, üç çember, üç işkampaya, kırk elli
zilerinin emsalsiz gayret ve kahramanlıkları kadar varkadan mürekkep bir donanm a ile
sayesinde tabyeler birer birer düştü. B u ra ­ 18 temmuz 1715 de Preveze önüne gelerek
larda bulunan Venedikli askerlerden sağ kaleyi abloka edib döğmeye başladılar. Bir
kalanlar kaleye çekilirken takip edilip bir taraftan da karaya asker çıkarıp muhasarayı
miktar osmanlı askeri onlarla birlikte döğü- tamamladılar. Kale muhafızı bulunan Yan-
şe döğüşe Ak-tabye tarafından kaleye gir­ ya sancak beyi AJi Paşa, vaziyeti veziriâza-
diler ve canlarım dişlerine takarak burçlara m a bildirmekle beraber, yardım gelmesini

2418
beklemeden yanındaki askerlerle kaleden dolu beylerbeyi Türk A h m e d Paşa'yı Mo-
müthiş bir çıkış hareketi yaparak düşmana ra’nın doğu sahilindeki Menekşe (Benefşe)
h ü c um etti. B u hale sağıp kalan Venedikli­ ve Rumeli beylerbeyi A h m e d Paşa’yı Aya-
lerin bir kısmı öldürüldü, bir kısmı esir mavra kalelerinin fethine gönderdi. M en e k ­
edildi. Osraanlı dilâverleri yarı bellerine k a ­ şe kalesi, savaşsız olarak osmanlı deniz kuv­
dar denize girip bir düşm an firketesini de vetlerine teslim oldu (•! eylül 1715). Silâh­
zapta muvaffak oldular. Bir şey yapamıya- dar Ali Paşa bunun üzerine îstefe (T e b ' de­
cağını anlayan venedik donanması çaresiz ki genel karargâhına döndü. Ayni zamanda,
çekilip gitti. OsmanlIların denize atılarak bir Ayamavra'nın da işâal edilerek M o r a fethi­
gemilerini zabtedmeleri bilhassa mânevi nin tamamlanmış olduğu haberi geleli (İs­
güçlerini kırmıştı. Hakikaten bu, a zamana lâm Ansiklopedisi, C; I, S: 328, göre Aya-
kadar görülmemiş ve duyulmamış bir hâdi­ m avra adası düşm an tarafından terkedilmiş­
seydi. tir). Kiklad adalarından İğneada (Niye), os-
manlı donanması tarafından daha M o d o n a
M od o n, Koron, Navarin gelinirken alınmıştı. M cr a 'm n güneyindeki
M alya burnuna yakın Ç u k a tSerigo) adala­
kalelerinin fethi
rım da yine kaptanpaşa M o d o n ’un zabtından
Anapoli’nir. zaptından sonra osmaıılı or­ sonra M enekşe kalesini teslim almaya gelir­
dusu M o ra ’n m güney-batısına doğru hareket ken fethetti.
etti. Gaye, burada bulunan M od o n, Koron ve Böylece, Gördes muhasarasından itiba­
Navarin kalelerinin de fethi idi. Yollar son ren M ora yüzbir günde tamamen ele geçiril­
derece bozuk, dar ve sarp olduğu için ağır mişti. Valiliğine, büyük yetkilerle Diyarba­
toplarla zaiıire ve diğer ordu ağırlıklarını kır valisi Kara Mustafa Paşa, Alay beyliğine
donanmanın götürmesine karar verildi. Aydınlı M e h m e d A ğ a tayin edildiler. Ayni
Veziriazam, b u üç ltalenin üzerine ayni zam anda genel af ilân edilip halka yerlerine
zam anda kuvvet gönderdi. Kendisi ise, M o ­ ve köylerine dönerek huzur içinde günlük
da n'u muhasara edecekti. Lâkin, Koron vc hayatlarına devam etmeleri bildirildi.
H a v a r in e varan kuvvetler, buralarını boş Girit adasının merkezi K an diye’nin tes­
bulup kolaylıkla işgal ettiler. Venedikliler, limi karşılığında vaktiyle yine Giritte bulu­
üç kaleyi birden m uhafaza edemiyeceklerini nan Sperlonga vc Suda kaleleri ve Rosr.a h u­
hesapayarak bütün kuvvetlerini M odon'da dudunda bazı yerler Venediklilere terk olun­
toplamış ve öbür iki kaleyi terk etmişlerdi. muştu. Venediklilerin her yerde yenilişi üze­
Silâhdar Ali Paşa, kaleyi muhasaradan son­ rine bu fırsattan faydalanılarak Sucia kalesi
ra muhafızına haber göııderib savaşsız tes­ rieryalcâptam Canım Hoca M e h m e d Paşa ve
lim olduklar: takdirde canlarına ve malları­ Sperlonga kalesi Kandiyc muhafızı İzmirli
na zarar gelmiyecoğini, lâkin savaş bir kere Ali Paşa tarafından alınarak Girit adasının
başlarsa tekliflerinin kabul edilmeyeceğini Venediklilerle tam am en alâkası kesilmiş ol­
bildirdi. Kalenin V enedik donanması tara­ du (Eylül 1715) -
fından da müdafaası ve rüzgârsızıık yüzün­
den osmanlı donanmasının gelip yetişe m e ­ Bosna tarafındaki çarpışmalar
ni iş olması kale kumandanına cesaret vere­
rek bu teklifi reddetti. M ora tarafında bu başarılar devam eder­
Muhasaranın üçüncü günü, osmanlı do­ ken, Venedik ile Bosna ve Dalm sçya taraf­
nanmasının yaklaşmakta olduğu haber alındı. larında hudut teşkil eden kısımda yapılacak
Venedik amirali, kaledekilerin rica vc fer­ harekâta Bosna valisi defterdar Mustafa P a ­
yatlarına rağmen, osmanlıIarla açık denizde şa m em u r edilmişti. Kendisi kırkbin kişilik
çarpışmak bahanesiyle M o d o n ’dan ayrılıp kuvvetine rağm en V enedik kum andanı An-
savuştu. Osmanlı donanması biraz sonra k a ­ gclo E m o ’nun başarı sağlamasına m a n i ola­
le önüne geldi. Aynî zam anda fetih olunmaz mamıştır. O taraftaki bazı sancak beylerinin
diye şöhret kazanan M o r a Kasteli’nin de K a ­ kuvvetleri ile beşbin kadar taıarrn Adri­
ra Mustafa Paşa kumandasındaki osmanlı yatik sahilinde yaptıkları akın ve S ing ka­
kuvvetleri tarafından alındığı duyuldu. B ü ­ lesinin muhasarasında da muvaffak oluna-
tün bu hâdiseler, müdafilerin m ânevi gücünü m adan dönülmüştür.
perişan ettiğinden vire teklifinde bulundu- Veziriâzam ve serdar-i ekrem. ordu ile
îarsa da, kendi ilk teklifinin küstahça bir evvelâ Edirne’ye döndü (1715 kasım’ı başı).
ifade ile redd olunmasın dan dolayı veziri­ Hüküm darla buluştuktan ve büyük iltifatla­
azam bunu kabul etmiyerek kaleye hücum rına nail olduktan sonra hep birlikte İstan­
edib feth etti (Ağustos 1715). bul'a avdet ediidi. Silâhdar Ali Paşa’tım
niyeti, ilkbaharda yeni bir sefere çıkarak
Mora’da ve denizlerde diğer Y u n a n (İyon) denizinde olup Venediklilerin
elinde bulunan Korfo adasını zebtetmekti.
fetihler
O n u bu sefere kaptanpaşa teşvik ediyordu.
Veziriazam ve serdar-ı ekrem Silâhdar B u ada, Venedik donanmasının m ü h im bir
Ali Paşa, b u muvaffakiyetinden sonra A n a ­ üssü idi. Venedikliler buraya dayanarak Pre-

2419
veze, Dubniça, Yarıya, Delvinc ve Kark-ilî Danışma meclisindeki fikirler ve
taraflarını daimî, bir tehdit altında bulundu­
Avutsurya’ya savaş ilânı
ruyorlardı. B u maksatla hazırlıklara baş­
landı. B u esnada ise» Korfo seferinin hazırlık­
ları sona ermiş ve hattâ Yeniçeri ocağı Edir­
ne’ye hareket etmiş bulunuyordu. Veziriazam
Avusturya’nın savaşa girmesi E y û b :de> Vaîde sultan sarayında bir danış­
m a meclisi toplayıp işi müzakere etti. Sonru
Venedik seferi açılırken Osmanlı devleti,
Avusturya elçisini davet ederek vaktiyle
Avusturya imparatorluğuna bu savaşa, ara­
Karloiça andiaşmasının Avusturya ve V en e­
daki Karlofça barışını durmadan ihlâl eden
dik devletleriyle ayrı ayrı imzalanmış oldu­
Venedik/in sebep olduğunu bildirmiş, A vus­
ğunu, Avusturya ile yapılan antlaşmada Ve-
turya devleti buna doğrudan doğruya cevap
nedikle bir savaş halinde hâsıl olacak zarar­
vcrjntıiyerek işi savsaklamış, elçimizi Viyana'-
ların tazminine dair m adde bulunmadığını
da dürt ay boşuna alıkoymuştu. T am ordu
söyledi, Elgi ise. iki devletin 15 nisan 17İG
İstanbul'dan hareket ederken Avusturya el­
tarihinde akdettikleri yeni ittifaka dayana­
çisi sadrâzam a baş vurup sulh tavassutuna
rak Mora. Vencdik’e iade edilmedikçe ihti­
m em ur olduğunu bildirmişse de, böyle bir
lâfın hallinin m ü m k ü n olamıyacağmı beyan
memuriyeti anlatan belse ibraz edememişti.
etti.
Silâhdar Ali Paşa elçiye, devletinden işi
İş b u safhaya varıp Avusturya devleti
uzatmadan derhal ihtilâfı halle yetkili b u ­
ile savaş ihtimalleri belirince İstanbul’da b u ­
lunduğuna dair bir ruhsatname istemesini,
lunan yabancı elçiler, Osmanlı devletinin
kendisinin barış görüşmelerine daima hazjr
mcnİâatma uygun olacak şekilde ara bulucu­
bulunduğunu, ancak bu ruhsatname gelince­
luğu teklif etiüer. Ssdrıâzom, buna kulak
ye kadar seferi geri bırakmasına imkân b u­
asmadı. M ora muvaffakiyeti onu gurura sevk
lunmadığım söylemiştir.
etmiş ve Avusturya'yı da maglûb ederek
İspanya veraset harbi sona erdiğinden o Karloiça antlaşmasını büsbütün ilgayı kur­
cephede serbest bulunmakla beraber A vus­ m uş bulunuyordu. Tem eşvar valisi Mustafa
turya devleti bir hayli yıpranmış halde idi. Paşa*nın Avusturya'nın .Geniş ölçüde savaş
OsmanlIlarla hem en bir savaşa hevesli bu- hazırlığı yap lığına dair haberlerini bahane
bulunuyorlardı. B u n u n için evvelâ Osmanlı - ederek savaşın artık kaçınılmaz olduğunu
Venedik savaşının nasıl inkişaf edeceğini ta­ iddia ediyordu. Valde sultan sarayındaki
kibe karar verdi, r’akat, OsmanlIların üst üste mecliste devlet erkânı onun hışmına uğra­
elde ettikleri muvaffakiyetler, AvusturyalI­ maktan korktukları için fikirlerine karşı iti­
ları ürküttü* Çünkü. Venedikten sonra sıra raz edememişlerdi. Bazı kimseler, İstendi!
kendilerine de gelebilir ve Karlofça andlaş- CTinos) ve Serigo (Çuka) adalarının iade­
masıyle elde ettikleri kazançlar tehlikeye sine karşılık V enedik’le faarjş yapılmasının
düşebilireli. Kitekim. bu antlaşma ile kazan­ denenmesini tavsiye ettilerse de, bu düğün­
mış olduklarım Venedik bir çırpıda kaybet­ ce de kabul edilmedi. Halbuki, Silâhdar Ali
mişti. vy Paşa, büyük bir hatâ işlemek üzere bulunu­
Osmanlı elçisi ancak M ora seferinden btr yordu. Çünkü, yapılan bütün hazırlıklar
müddet soııra Viyana’dan dönerek Başvekil Korfo’nun alınması için Venedik üzerine
prens O je n (L e Prince François-Eugene de olacak bir sefere göre idi. B u kuvvetlerle
Savoie-Carignan veya Prinz Ensen von Sa- Avusturya devletiyle savaşılamazdı. Üstelik
voyen)’in fi mart 1*715 tarihli mektubunu ge­ Korfo nun zabtından da vaz geçilmemiş ol­
tirdi. Avusturya başvekili bu mektupta, Ve- duğundan kuvvet ikiye ayrılacaktı. A v u s ­
nedik’e sefer açılmak suretiyle Karlofça ba­ turya seferi için ne yollarda zahire tedariki
rışının bozulduğunu ileri sürüp bu barışın tedbirleri alınmış, nc de ordunun geçeceği
Avusturya'nın da katıimasıyle yeniden akdi­ yollar ve köprüler tamir edilmişti. B u yüz­
ni istiyordu (Ham m er, G O R ’dan tercüme, den devlet- erkânının ekseriyeti savaş, aley­
C: 7, S: 184). Avusturya devleti, bunun ceva­ hinde idiler.
bını beklemeden 15 nisan 17le tarihinde Ve- Nitekim ertesi günü Davudpaşa ordugâ­
nedikle tecavüzî ve tedafüi bir ittifak im­ hında pâdişâhın huzurunda toplanüdığı za­
zaladı. Arkasından Prens Ö jen’in sadrâza­ m a n savaş hususundaki düşünceleri sorul­
m a gönderdiği ikinci mektup seldi. Prens. duğunda bir kısmı bir gün evvel verilen
O jen bunda, son sefer dolay isiyle müttefiki kararı doğru bulduklarını söyledikleri halde,
Venedik cumhuriyetine verilen zararların bir kısmı susmakla iktifa etmişlerdi. Bun u n
Osmanlı devleti tarafından tazmininden son­ üzerine şeyhülislâm A bdurrahm an Efendi’-
ra Karlofça antlaşmasının yenilenebileceğini ııin savaşın meşrû ola çağma dair verdiği fet­
bildiriyor ve bu şartlan Osmanlı devletinin va okunmuş, ulema ise buna karşı fikirlerini
her halde kabul etmeyeceitine emin bulunduğu beyandan çekinmişlerdi. Nihayet sadrâzam :
için vaktiyle yaptığı barış tavassutunun ka­ «.— B u danışma meclisidir, düşünceleri­
bul edilmemiş olduğu bahanesini ileri sü­ nizi neden söylemiyorsunuz? sözünüze par­
rerek elçisinin iadesini istiyordu. m ak basılmaz.. Fetvanın meşruluğu hakkında

2420
Şüpheniz varsa söyleyin!» diye ısrar edin­ bağlı bulunuyordu. Savaş kazanıldığı takdirde
ce, Anadutu kadıaskeri Mirza-zâde Şeyh böyle bir ihtimal mevcut olamıyacağından
M e h m e d Efendi söz aldı ve Avusturya dev­ evvelâ galibiyet için bütün imkânları bir
letinin aradaki antlaşmayı bozup sınırları araya getirmek ve ilk. yapılacak meydan
tecavüzde bulunmadığını, tam tersine Os- savaşında düşmana üstün gelmek icabedi-
manlı devletini ahdi bozmakla ittihatn etti­ yordu.
ğini. bu yüzden savaşın doğru ol amıya cağını, Ordu, kuvvetleri ikiye bölünmüş ve bir
ancak ordunun hazırlanıp bir emniyet ted­ kısmı Korfo'ya gönderilmiş olduğundan azal­
biri. olarak hududa doğru hareket edebile­ mış bulunan ordu m evcudunu tamamlamak
ceğini söyledi (Tarih-i Raşki, C : 4, S: 195). için Anadolu eyâletlerine üst üste emirler
B u fikir, bir münakaşa kapısı açtıysa da, gönderildiği halde, beklenen kuvvetler gelip
sonunda başta sadrıâzam olmak üzere savaş yelişemiyordu. B un a sebep ise, Avusturya
taraftarları üstün çıktılar. Avusturya’ya harp seferine birdenbire karar verilmesi ve kuv­
ilânına karar verildi. Müneccim başı Lâli-zâde vetlerin hazırlanması için gereken zamanın
Abdülbaki Efendi'nin yıldız ialı sonunda kalmamasıydı. Yeniden gönderilen şiddetli
Avusturya’nın bu savaşta yenileceğini teb­ emirler üzerine parça parça birlikler yolda
şir etmesinin sadrıâzamm kararlarına tesir
orduya yetişip katılmaya başladı. Böylece,
etmiş olması da, devrin zihniyetin; anlatan 22 temmuz 1715 günü Osmanlı ordusu ser­
garip bir olaydır. dar -ı ekrem Silâhdar Ali Paşa kumandasın­
da olarak Belgrad'a vardı.
İki cepheli savaş için hazırlık
Bunun üzerine M ora valisi K ara Mustafa Harp rr.ecliii toplantısı, ilk çarpışmalar
Paşa’nın karadan ve deryakaptanının donan­
m a ile Korfo üzerine gitmeleri, sadrıâzamm Düşm an kuvvetlerinin ise Pctervaradin
da serdar-; ekrem olarak Avusturya seferi­ (Peterwardein, Fetervarad, Petro-varadin)’-
ne çıkması kararlaştırılıp Belgrad’a kadar de toplandıkları haber alınmıştı. H e m e n top­
elan yol ve köprülerin tamiri ile zahire teda­ lanan harp meclisi Tem«şvar üzerine mi
riki ve ordu teçhizatının süratle tamamlan­ yoksa doğruca Pctervaradin üzerine m i gi-
ması için alâkalılara acele emirler verildi. diîeceğrae dair bir karar veremedi. Ertesi
A yn i zamanda AvusturyalIların Erdel pren­ günü elde edilen esirlerden Petervaradtıı'-
si tâyin etmiş oldukları halde, b u devletin deki düşman ordusunun ye tmiş-seksen bin kişi
Macar'lara karşı yaptığı zulümlere dayana- civarında olduğu, b u orduda ayrıca Fransız
mıyarak isyan eden ve yenilip Fransa’ya ka­ ve İspanyol gönüllü birlikleri de bulundu­
çan Rakoçi Ferenç (Rakoezi Farene* II.) in ğu, başkumandanları prens Öien'üı bir kaç
adamlarıyla temas edilip prenslerine krallık kere gelip gittiği öğrenilince, düşman toplu
verileceği vc Avusturyalılar’m zulmünden kuvvetlerini bir meydan savaşında im ha et­
kurtarılacağı vâ’diyle Erdel’in bu savaşta
m ek maksadıyla o tarafa gidilmeye karar
osmanlılarm tarafını tutmasına çalışıldı. Ra_ verildi, 25 temmuzda, Sava nehri üzerine
kuçi daha evvel avusturyalılarla mücadele kurulan köprü vasıtası ile Zem un İZemtin)
ederken de devletten yardım işlemişse de tarafına geçilerek 30 tem m uzda Petervara-
Karlofça barışına sadık kalınmak için bu
din'e doğru hareket edildi.
yardım yapılamamıştı CAhmed Refik; Memâ-
iik-i O sm an iyede kral Rakoçi ve ievabii). İ>k çarpışma, iiçbin kişilik osmanlı öncü
kuvvetleriyle sekizbin kişilik düşman Öncü
kuvvetleri arasında Karlofça (Karîovitz) ka­
Ordunun İstanbul’dan hareketi ve sabası civarında cereyan ederek osmanlılann
Eeîgrad’a ulaşması lehinde inkişaf etti. Sadrıâzam, bas ve esir
getirenlere âdeti olduğu gibi bol bahşişler
Üçüncü Ahrr.ed, Edirne’ye kadar ordu ile veriyordu. Hattâ, M ora’da bir çok m uvaffa­
birlikte geldi. Avusturya elçisi ise, fadrıâ- kiyetler bu sayede elde edilmişti. Lâk in ket­
zam tarafından prens Ö jen’e yazılan gayet hüda İbrahim A ğ a bunun doğru olmadığını
ağır bir mektupla yurduna iade olundu <23 ve askerin esasen savaşmak için hazer vakti
mayıs 1716). O r d u Î'ilibe’ye vardığı zaman K ı ­ bile maaş aldığını ileri sürerek bahşişleri
rım hani Kaplan Giray kırkbin iaiar süvarisi azalttı. B u ise, asker arasında büyük hoşnut,
ile gelip yetişti. Lâkin veziriazama Lehistan «uzluğa sebeb oldu. Hattâ, bir ayaklanma
ahvalinin pek karışık olduğunu ve bu sefer­ alâmeti de belirince, bahşişler etkisi gibi ve­
den istifade ile rusların yeniden harekete rilerek askerin gönlünün hoş edilmesine ça­
geçmelerinin de m ü m kü n olduğunu söyledi­ lışıldı.
ğinden onbeş bin kadar süvari aljkonularak B u sırada, Kayseri sancak beyi gehsü-
kendisi o tarafların muhafazasında bulunmak var-oğlu O sm an Paşa ile îlbasan sancak beyi
• üzere geri yollandı. Halbuki b u da -hatalı K urt M ehm et Paşa kumandasındaki öncü
bir hareketti. Ordu kuvvetini, n e olursa ol­ birlikleri düşman öncüsünü mağlûp ederek
sun takviye etmek şarttı. Rusların bîr hare­ üçbin kadarını kılıçtan geçirip kalanlarını
kete gfifnıesj ise, ancak bu savaşın neticesine Petervaradiıı kalesi altına kadar sürmüşlerdi

2421
il ağustos 1716). D ü şm a n öncü kuvvetleri bataklığa, L:ağ kanadı yalçın tepelere daya-
kumandanlarından general Falfi (Macar ı. ¡yordu.
kontu Falffy) kaçıp canını kurtarmış, kont
Brayner ise esir düşmüştü. 5 ağustos 1716 çarşamba günü sabahı
prens Ö jen kuvvetleri ansızın hücum a geçti.
Sım a karşı ilk taarruza kalkan osmanlı or­
İki tarafın kuvvetlerinin durumu,
dusunun sağ kanat kum andanı A nadolu bey­
Petervaradin savaşı lerbeyi T ürk A h m e d Paşa oldu. Osmanlı pi­
yadesi, avusturya piyadesini âdeta ezerek
Osmanlı ordusu ertesi günü Karlofça
ilerledi. B u kanattaki düşm an generalleri üst
mevkiinden hareket ederek Petervaradin ka­
üste maktul düşüyorlardı. Son kalan general
lesi önüne geldi. D ü ş m a n piyadesi, vaktiyle
Bonneval (sonradan Osmanlı devleti hizm e­
b u kalenin muhasarası sırasında osmanlılar
tine giren IIurabsıracı A h m e d Pssa) birliği
taîûîmdan yapılan siperlere - girmişlerdi.
ağır telefat verm ek bahasına kaçıp kurtula-
3 ağustos 1716 (14 saba» 1128) günü Siîâhciar
biidi. Bununla beraber, düşm an ordusunun
Ali Pasa, o akşama kadar bir düşman, taar­
henüz merkez ve sağ kısmı dayanmakta idi.
ruzu ihtimaline karşı hazırlıklı bekledikten
Prens O jen b üyük tehlikeyi görüp ezilen pi­
sonra gece karanlığında toplan icabeden
yadesini süvari ile takviye ederek ihtiyatları
yerlere tabye ettirdi. Ertesi gün de düşman
o tarafa sürdü. A y n i zamanda, osmanlı piya­
bir harekette bulunmayınca metris seraskeri,
desinin yardımına koşan süvari kuvvetleri,
askeri çadıra iade etmişti.
düşman süvarisinin y an taarruzuna uğradık­
Biı m eşhur m eydan savaşında karşılaşan larından gerj çekilmek zorunda kaldılar.
iki ordunun kuvvetleri şöyleydi: Prens Öjcn, bu fırsattan istifade ile bütün
Osmanlı ordusu: K ırkbin piyade, otuzbin küvetleriyle T ü rk A h m e d Psşa'ya yüklen­
süvari, c-nbeşbin Ktrım süvarisi, otuzbeşbin di- A h m e d Paşa, bir m ikdar dayanıp savaş­
eyâlet tskeri, gönüllü, Eflâk ve Arnavutluk tıysa da etrafının çevrilmesi tehlikesi karşı­
askr.ri clınak üzere yüzyirmibin kişi. O r d u ­ sında geri çekilmeye m ecbur kaldı. Osmanlı
n u n sağ kolu T u n a kıyısına dayanıyor, soi ordusunun geçirdiği bu sarsıntı sırasında
kanadı serbest bulunuyordu. avusturya kuvvetleri genel taarruza geçtiler.
Avusturya ordusu: 52 piyade taburu, 87 Halbuki, prens Ö jen A h m e d Paşa’ya yüklen­
süvari bölüğü ve yabancı gönüllü olmak üze­ diği sırada osmanlı ordusunun sol kanadı
re nltmjgdörtbin Kişi. O r du nu n sol kanadı ilerleseydj, düşmanın sarılıp imha edilmesi

O sm a n li ve A v u stu ry a o rd u lan n m savaş hareket sahaları

2422
m ü m k ü n olabilirdi. B u fırsat maalesef kaçı­ dan sonra Şen id Aii Paşa diye anılan Silâh-
rıldı. H e p zafere alışmış olan saörıâzam ise, dar Ali Paşa’m n naaşı Belgrad’a getirilip
âdeta şaşırıp kalmıştı. O n u n bu sırada m er­ Sultan Süleym an eam i’i mezarlığına gömüldü.
kezden yapacağı bir taarruz, m ey dan sava­ B u sırada savaş devam ediyordu. O r d u
şını yine lehimize çevirebilirdi. Bir çok k im ­ sol kanadı Rum eli beylerbeyi Dizdar-oğlu
seler kendisine başvurup veziriazamın düş­ Sarı A h m e d Paşa kumandasında ilerleyip
manla savaşan askerleri teşçi içirt ilerlemesi d üşm an metrislerine kadar varmış ve hattâ
jcabettiğini söyledilerse de, sadaret kethü­ bunlardan bir kısmını işgal etmişse de, sağ
dası İbrahim A ğa onları tersledi. Ortalığı kanadın tamamen çöküp serdar-ı ek rem in
bir şaşkınlık ve perişanlık kaplamıştı, şehid düştüğünü duyunca geri dönerek B elg ­
rad’a doğru çekilmişti. Keza, diğer devlet
Serdar-ı ekrem hâlâ çadırında Lâli-zâde erkânı da sancağ-ı şerifle beraber Belgrad’a
ile oturmuş yıldız falı ile hücum için en u y ­ dönmüşlerdi (6 ağustos 1716). Osmanlı or­
gun zamanı tayine çalışıyordu. B u sırada dusu büyük bir m ey dan savaşını sadece akıl­
Anadolu beylerbeyi T ürk A h m e d Paşa ile lıca idare edilmediği için kaybetmiş, yedi-
A da na beylerbeyi C an Arslan Paşa-zâde H ü ­ bin şehid vermişti. 114 top düşm an eline geç­
seyin Paşa şehid düşmüşlerdi. Onların ölü­ mişti. Perişan bir halde Belgrad’a gelindikten
müyle maiyetlerindeki askerlerin ritfati bir­ sonra ordu erkânı Rumeli beylerbeyi Sarı
den hezimet halini aldı. İbrahim kethüdanın A h m e d Paşayı serdar vekâletine seçip sa­
ve reis ül-küttab «Sarı deli» lâkabıyla m eş­ daret m ührünü vaziyeti anlatan bir arıza ile
hur Mustafa A ğ a ’nrn korkusundan kimse mevkutacı İbrahim Efendi İle Edirne’ye
olanları gelip serdar-', ekreme haber veremi­ Üçüncü A h m e d ’e gönderdiler.
yordu. Nihayet kapıcılar kethüdası U z u n H ü ­
seyin çadıra dalarak:
Başarısız Koı-fo harekâtı,
.— Efendim, oturacak vakit değil, işte
Venediklilerin hücumu
kâfir yürüdü. Anadolu beylerbeyi T ürk A h ­
m ed Paşa ile A d a n a beylerbeyi şehid oldu!» B u sırada Korfo adasına d a asker çıka­
dedi. rılmış ve kale muhasara edilmişti. Lâkin, el­

Sadrıâzam Alî Paşa’nın


şehadeti
T a m kuşluk zamanıydı, Si-
lâhdar Ali Paşa fırlayıp atına
bindi. Yanında maiyetinden
bir kaç ağa, Önünde saneağ-ı
şerif bulunduğu halde düşm a­
na lcarşı gitti. Lâkin, ortada as­
ker kalmamıştı. Serdav-ı ek-
rern:
. — Ocaklı nerede?* diye
feryada başlayınca gedikli m e h ­
teri A h m e d Ağa:
«— Kendine yar olacak as­
ker m i bıraktın? İşte şurada Üç
miskin ağa kaldı» cevabını ver­
di, O sırada düşm an araba si­
perlerini aşmaya başlamış, b u ­
nu' gören kapıkulu süvarisi sa­
vaşmadan kaçmıştı. Serdar-ı
ekrem o zaman başına gülen
felâketi anladı. H iç sesini çıkar­
m adan yanındaki iç-ağalarıyle
OSJVw5tr4U!l_A®- AVUSTLiey„ÂULıW
düşmanın üzerine hıieum ettiği
A _ i&JhKZLİ i_ VSOSK >ÇîhV_
sırada alnın? rastlayan bir tû- *ÜW£l£K. - V^73j 3£.*
kjiPİkui^j ■ 5iyvşi«/i^se.
fenk mermisiyle vurulup düştü.
Kcmcsn öimemişti, atıııa yükle­ C. —asjAOo u u S ,» je«
yerek evvelâ bir sephan» ara­ fcjBÇ, + ^ SOL. toıvdr K&RM&Oiı s.
basına, sonra defterdarın ara­ 5 ^ av& ocöî .. j
basına naklettiler. Karlofça yo­
lu ile Belgrad’a doğru götür­
m eye başlâdılarsa da yolda son Ösmanhlarla AvusturyalIlar arasındaki Petervaradin
^nefesini verdi (5 ağustos). B u n ­ savaşının krokisi

2423
deki kuvvet az ve kale çok müstahkem ol­ ğSni, ordunun tâyini asla kabul etmiyetek
d uğ u için bir türlü slınamıyordu. A ncak D a ­ mukavemette bulunacağını söyledi. H ü k ü m ­
m a d (Şehid) Ali Paşa b u sefere gönderir­ dar bu sözlerin tesirinde kalıp kararından
ken K ara Mustafa Paşa ile deryakaptanma: vaz geçti v e yine İbrahim Efendi’nin telki­
s— Kaleyi almazsanız sizi katlederim [t niyle sadaret m ührünü Belgrad muhafızı H a ­
dediği için onlar da korkular m d un üst üste lil Faş;; ya gönderdi (22 ağustos 1716).
hücumlar yaptırmışlar, neticede ise sadece
Halbuki sadaretin o sırada serdar vekili
bir tek tabyeyi almışlardı. Fetervaradin boz­
bulunan A h m e d Paşa’ya verilmesi daha isa­
gunu haber alınınca padişah onlara gönder­
betli bir hareket olurdu. Yerıi sadrıâzam ilk
diği bir hatt-ı hümâyûnla b un u askerden
gizlemelerini, kalenin üç gün içinde alınma­ İŞ olmak üzere A h m e d Paşa’yı Belgrad m u ­
hafızlığı ile ordudan uzaklaştırmak suretiyle
sını, olmadığı takdirde bütün top ve cephane
ile m untazam an çekilmelerini bildirdi. N e bir hataya daha sebep oldu, A h m e d Paşa,
çare ki asker olayı duydu. H e m e n her şeyi bı­ böyle buhranlı zam anda tccriibe ve diraye­
rakıp Arnavutluk kıyılarına geçti. Böyleee tinden cidden istifade edilebilecek değerli
bir zattı.
yirmiüç balyemez ve otuz şaht topla yedi
humbara, beşyüzkırk top arabası ve m a n ­
daları, yüzeli i top çeker beygir, ikibin kadar
çeşitli hayvan ve pek çok cephane düşmana
Temeşvar'ın elden çıkması ve ordunun
kaldı.
Osmanlılarm uğradıkları b u hezimetler­ dönüşü
den istifade fırsatını kaçırmak istemeyen Ve­
nedikliler, Preveze ve Voniçe'yi muhasara Prens O je n , kazandığı m eydan savaşın­
ettilerse de alamadılar. dan sonra osmanlılarm Macaristan’da kalmış
son eyâletlerinin merkezi olan Tem eşvar üre­
rine yürüdü. Kale muhafızı Bodur Mustafa
Paşa, Belgrad’dan acele yardım istedi. Lâkin,
Yeni sadrcâzamm tâyin edilişi
gönderilen yardımcı kuvvetler yenilerek çe­
kilmek zorunda kaldılar. B u n u n üzerine, bir
Üçüncü A'nmed, felâketi haber alınca ilk
müddet daha dayandıktan sonra Bodur M u s ­
olarak bir veziriazam tayinini düşündü ve
tafa Paşa kalsy; vire ile düşm ana teslim et­
Sehid Ali raşa'nııı vaktiyle yapmış olduğu
ti (15 ekim 1716). Halbuki biraz daha da­
telkinlere de uyarak sadaret m ührünü kü­
yanmış olsa idi, yeni yardımcı kuvvetler ge­
çük imrahor M e h m e d A f a vasıtasıyle Sarı
lip, yetişmek üzereydiler.
İbrahim kethüdaya gönderdi. M e h m e d A ğ a
yolda, ordu tarafından gönderilen arizayı Petervaradin. mağlûbiyetinin acısı daha
hükümdara getirmekte o!sn mevkufatçı İb­ dururken T u n a ’n m karşı sahilindeki yerlerin
rahim Efendi'ye (sonradan sadrıâzam elan ve hattâ Eflâk ve Buğdan’ın kilidi sayılan ve
Nevşehirli D a m a d İbrahim Paşa) rasladı ve vaktiyle beş seneye yakın bir zam an düşm a­
vaziyeti söyledi. İbrahim Efendi onu ısrarla na m ukavem et ettiği için gazi kale ünvanm ı
geri döndürdü ve Edirne'de vaziyeti padişa­ alan Tem eşvar’ın böyle elden gidişi, büyük
ha iüah ederek böyle uğranılan felâketten üzüntü ve hüsran yaratmıştı.
sorumlu olanlar arasında bulunan, ordu ve
halk tarafından kafiyen sevilmeyen dirayet­ Yen i sadrıâzam, disiplinini tamamen kay­
siz ve ehliyetsiz bir kimseye sadaretin veril­ betmiş olan orduya hâkim olacak durum da
mesinden ancak yeni felâketler doğabilece- değiidi. Hatiâ, bir fitne ihtimalinden korka­
rak Tem eşvar’m sukutunu bile askerden giz­
lemişti. Nihayet çareyi Edirne’ye dönmekte
buldu. Serdar vekili olmuşken sadaret ve-
riimemiş olmasına gücendiği için kaleyi
avusturyaiılara teslim edeceği hakkında de­
dikodular çıkmış bulunan Belgrad muhafızı
A h m e d Paşa, Belgrad halkı tarafından h ü ­
cum ile öldürülmüştü. B u da, ortalığın ne
kadar karışık olduğunu gösteriyordu. M u h a ­
fızlığa eski defterdar Mustafa Paşa tâyin
edilerek ordu 21 ekim 1716 da Edirne’ye doğ­
ru yola çıktı. Sadrıâzam daha evvel h ü k ü m ­
dara kendisinin İstanbul’a dönmesinin uygun
olacağını bildirmişti Lâkin yakınında bulu­
nanlar Ü çüncü A h m e d ’e onun böyle bir za­
m anda Rumeliden ayrılmasının bir paniğe
sebep olabileceğini söyleyerek kalmasını te­
Kcrfo’dâ Osmaniı -Venedik savaşı m in ettiler. Sadrıâzam ise, 29 kasım 1T16 da
(İtalyanca bîr albümden) ordu ile beraber çıkageldi.

2424
Eflak, Boğdan olayları, K ırım hanının hadiye civarında bulunan Receb Pa ş a ’ya da
b u harekete katılması emrolundu.
değişmesi, Rakoçi ile yapılan anlaşma Osmanlı ordusu Niş’e vardığı za m an Şa­
tır Ali Paşa kuvvetleri Belgrad’a yetişmiş
Devlete sadık olduğu için “erek avustur-
olmakla beraber, şehir onbeş gündür m u h a ­
yalılar ve gerekse yerli boyarlar Eflâk vo y ­
sara altında bulunuyordu, Receb Paşa’ya
vodası Nikola Mavrokordato’ya düşman d iler.
derhal Erde]’de;ı vaz geçip Pançova istika­
Boyarların yardım ve delâletiyle binikiyüz
metinden düşman gerisine taarruz etmesi
kişilik bir avusturyalı grup, Bükreş'i ar. id en
emrolunduysa da. Rcccb Paşa M u h a d iy e ve
basarak voyvodayı sarayında esir edip ha­
Yeni-palaııka düşman elinde bulundukça
karetlerle götürdüler. Yerine tâyin edilen
böyle bir harekelin imkânsız olduğunu, zira
kardeşi Divan-ı hüm âyun tercümanı Yanaki
düşmanın da kendisini arkadan vuracağım
Mavrokardato ise, AvusturyalIların civarda
bildirdi. Bun u n üzerine ağırlıklar terk olu­
gösterdiği faaliyet dolayısiyie Bükreş'e so­
narak süratle Belgrad üzerine gidildi. Bel­
kulup m akamına oturamadı.. Bir ay sonra
grad muhafızı Mustafa Paşa, Sava nehrinden
Boğdan’m merkezi olan Yaş şehrine do A v u s ­
gizlice yüzerek gelen habercisi vasıtasiyle
turyalIlar tarafından ayni maksatla bir bas­
hü c um gününün kendisine bildirilmesini, ay­
kın lertib edildiyse de, voyvoda bulunan Mi-
ni anda onun da bir çıkış yapıp düşmanı iki
haîl vasiyeti daha evvel haber alarak yar­
ateş arasıa almanın m ü m k ü n bulunduğunu
dım istediğinden yetişen Kırım süvarileri
bildirdi. Lâkin, âciz bir adanı olan Halil P a ­
böyle bir şeye m eydan vermediler. şa bir türlü harekete geçemedi. Evvelâ, tatar
B u arada türlü bahaneler ileri sürüp se­ askerinin gelmesini bekledi. Onlar gelince
fere iştirak etmemiş olan Kırını hanı K a p ­
sadrıâzam müteaddit meşveret meclisleri
lan Giray azledilip yerine K ara Devlet G i ­
topladı ise de bir netice alamadı. O r d u er­
ray tâyin olunmuşsa da, bu tâyin Kırımlı­
kânı arasında bir tereddüt h üküm sürüyordu.
ları m e m n u n etmediğinden azledilerek han ­ Herkes düşman başkumandanı prens Öjeıı’in
lık Saadet G iray ’a verildi.
um ulm adık bir oyununa gelmekten ko rk m ak ­
Erdel ve Macaristan’da karışıklıklar çı­ taydı. Büylece. iki ordu ondört gün karşı­
kartıp avusturya'yı müşkül d urum da bırak­
lıklı hareketsiz durdu. Serdar-ı ekrem , İ8
m a k için kendisine Macaristan krallığı ve
ağustos günü için ne olursa olsun düşmana
ahitname (Aralık 1716) verilen (Başbakanlık hücum a karar vererek Belgrad muhafızına
Arşivi, Kânıe defterleri, C: 6, S: 377) eski bildirdi. N e yazık ki. nehri aşan haberci,
Erdel prensi Rakoçi Ferenç bu sırada F ran ­ prens Ö jen’in eline düştü. D ü ş m a n bunun
sa’dan İstanbul’a dâvet edilmişti. Kendisi ev­ üzerine bir gün evvel gece yarısı osmanlı
velâ iki generalini göndermiş, bunlar kuvvet ordusuna âni bir baskında bulundu <18 ağus­
toplamaya başlamışlardı.
tos 1717).
Osmanl-.lar, şiddetle ve kahramanca dö-
giiştülerse de, baskın yüzünden savaş tertiba­
O&manlı-Avusturya savaşının ikinci yılı tı alamadıklarından yenildiler. Evvelâ Se-
m endir e ve sonra Niş’e kadar çekilmek mec­
Padişah ve scrdar-ı ekrem kışı Edirne’de buriyeti hâsıl oldu. Osm anlı ordusu, onbin
hazırlıklarla geçirdiler, 12 Iıaziran 1717 tari­ ölü, beş biti yaralı ve heşbinden f a d a esir
hinde sadrıâzam ordu ile Edirne'den Belg- vermişti. M am afih, avusturya ordusunda da
rad’a doğru hareket etti. Mevkufatçı Nevşe­ zayiat onbine yakın olup hattâ prens Ojen
hirli İbrahim Efendi’ye silâhdar Ali Paşa’dan bile yaralanmıştı.
13 yaşında dul kalmış olan Fatm a sultan
nikahlanmış ve kendisi vezareüe sadaret
kaymakamlığına tâyin olunmuştu, Osmanlı Belgrad’m düşmesi
ordusunun ise bu sefere en az bir ay evvel
çıkması lâzım geliyordu. Nitekim bu sırada Beîgrad muhafızı Mustafa Paşa, sonuna
d üşm an Belgrad kalesine varmış ve m u h a ­ kadar dayanm aya karar vermiş bulunuyor­
sara için tertibat almaya başlamıştı. Belgrad du. Lâkin, barut mahzenine rastlayan bir
muhafızı Mustafa Paşa, vaziyeti bir taraf­ düşm an mermisi burasını berhava edince,
tan seraar-ı ekreme yazdı. Biı- taraftan da m ukavem et imkânı göremeyerek osmanlı or­
Bosna valisi IVuman Paşa’dan acele yardım dusunun çekilişinden iki gü n sonra teslim
istedi. Halil Paşa. Filibe'ye vardığı sırada oldu (20 ağustos 1717).
Beîgrad muhafızının m ektubunu aldı. Sofya’ya kadar gelmiş olan Ü çüncü Ah-
H e m e n bir kısım kuvvet ayırıp Şatır Ali med, Bclgrad’m düştüğünü duyunca Edirne-
Pasa kumandasında olarak süratle yola çı­ ye dündü. İlk işi aczi kat’i şekilde anlaşılan
kardı. A yn i zam anda N u m a n Paşa’ya B el­ Halil Paşa’yı azletmek olmuştu (26 ağustos
grad’a yardım etmesi bildirildiği gibi, düş­ 1717). Yerine D a m a d Nevşehirli İbrahim Pa-
manı meşgul etmek için Hotirı muhafızı M u s ­ şa’yı tâyin etmek istediyse de, İbrahim Paşa
tafa Paşa’ya Rakoçi’nin generallerinden Es- böyle pek mesuliyetti zam anda bu y ü k ü üze­
teriıazi ile birlikte Erdel’e yürümesi ve Mu- rine alm ak istemediğinden sadaret m ü h r ü yi.

2425
ne onun tavsiyesi ile orduda bulunan Nişancı Yine 1717 yılında venedik ve osmaniı. do­
Meimıed Paşa'ya gönderildi (26 ağustos 1717). nanmaları L im n i ile Bozcaada önlerinde 12,
13 ve 16 haziranda üç defa kapışmışlar,' ne­
ticede Venedikliler m ağlûp olmuş, k u m a n ­
Venedik ve deniz cephesi danları Flanisi maktul düşmüştü. Kaptan-ı
derya İbrahim Paşa da b u galebeden sonra
Bir yıl evvelki başarısızlıklarına rağmen M o r« ve Arnavutluk kıyılarına gitti. M ors
gayretlerine devam eden Venedikliler ertesi kıyılarında Venediklilere rastladıysa da iki
yıl (1717) Preveze önlerine geldikleri zaman taraf da savaştan çekindiğinden çarpışma
kale muhafızı Ali Pasa topları, bumbaraları olmadı.
ve bütün cephane ile savaş malzemesini bı­
rakıp fvarda’ya çekilmek gibi bir alçaklığı ir-
tikâb etti. Orada, Nard a muhafızı Mustafa Banş için ilk teşebbüsler
Paşa tarafından tevkif ve hapsolunmuşsa da,
Preveze gibi m ühim bir kale düşman eline Rakoçi elinde ahidnamesî, Fransadan h a ­
geçmiş oldu. Venedikliler bundan sonra Vo- reketle Gelibolu’ya ulaştığı (E k im 1717) ve
liiçe kalesini de tazyik edib aldılar. Bununla sonra Edirne’ye gelerek orada padişah tara­
da iktifa etmediler. Hersek ve K aradağ’da fından Erdel ve Macaristan kralı kabul edil­
bîr şeyler elde etmek maksadıyla Dalmaçva diği (O c a k 1718) iıslde o, b u mevkii fiilen
kıyılarına asker çıkarıp Karadağlıları ve hı- işgal etmesine imkân ve fırsat kalmadığını
ristiyan Arnavutları isyana kışkırtarak silâh gördü. Çünki hava değişmiş, osmaniı devlet
ve savaş malzemesi dağıttılar. Ayrıca hazır­ erkânı artık barış peşindeydi.
ladıkları donanm a Alois Montenigo k u m a n ­ B u savaşm fiilen başlamasından sonra ilk ‘
dasında Baı- (Antivari) kalesi önüne geldi. barış fikrini ileri süren, sadaret kaym akam ı
Kattaro ve K o v a limanlarından gelen k u v ­ d am ad İbrahim Paşa olmuştur. İbrahim Paşa,
vetlerin de iltihakı ile Bar kalesini almak daha AvusturyalIlar Belgrad muhasarasına
istediler. Lâkin, K u r d A r. m e d Paşa’m n m ü ­ kalkışmadan barış için zemin yoklaması d ü ­
dahalesi üzerine bîr şeye muvaffak olamıya- şüncesini savunmuşsa da, Halil Paşa, Prens
rak döndüler, Venediklilerin bu cephede, ba­ Ö jen’i bir m eydan savaşında yenip Temeş-
rış akdi esnasında dahi yaptıkları Ülgün var’ı geri alm ak hülyasiyle, buna yanaşm a­
ve B a r muhasaraları netice vermemişti (25 mıştı. Keza, İngiltere elçisi Lord W . Mon-
şaban 1130-24 temmuz 1718). tagu Lo nd ra ’dan İstanbul’a gelirken Viya-

B elg rad k a le s in in A v u s tu r y a lIla r ta r a fın d a n m u h a s a r a s ın ı’ ve y a r d ım a gelen O s m a n lı


o r d u su n u n ateşi a ltın d a k a lış ın ı gösteren, z a m a n ın d a y a p ılm ış b ir k ro k i -

2426
tis'ya uğrayıp iki taraf arasında bir barış
düşüncesini savunmuşsa da, Halil Paşa,
prensten Temeşvar’ı almadıkça barış yapa-
msyacağını kat’i şekilde bildirmişti. Bcl-
grad'ın düşmesiyle esir olan Mustafa Taşa,
bir m üddet sonra serbest bırakılmış, geri
dönm eden evvel ise bazı AvusturyalI gene­
rallerle her iki taraf için ağır kayıplara ve
büyük fedakârlıklara sebep olan b u lüzum ­
suz savaşın sona erdirilmesi meselesini gö­
rüşmüştü. Niş’e döndüğü zam an d u ru m u ye­
ni sadrıâzam Nişancı Mehnıed P a şay a anlat­
tığı gibi, prens Öjerı'e de kendi namına bir
mektup yazıp barış hakkındaki düşüncelerini
anlamak istedi (15 cyiûl 1717). D u r u m , sada­
ret kaym akam ı vasıtasiyle padişaha arz edil­
di. Askerin mağlûbiyetler üzerine yılgın bir O rm anlı don anm ası ile yaptığı den iz sa v aşın­
hale geldiği, ordunun disiplinden tamamen d a yaralan arak ölen V e n e d ik amiralini g ö s ­
çıktığı, muktedir bir kum andan bulunmadığı, teren bu resim İtalyanca bir a l b ü m d e n alı n ­
bu halde savaşa devam etmenin sadece yeııi mıştır
felâketler doğuracağı anlatıldı. So n un da hü ­
kümdarın da bunlara aklı yattığından barış
fikri esas olarak kabul edildi (Tarih-i Raşid, Sadrıâzam, prens Ö jen'e müracaat edip m ü ­
C : 5, S: 21-26). B u n u haber alan ve savaşın tareke ve barışa hazır bulunduklarım bildir­
devamını devletin meniaatına uygun gören di (18 ekim 1717). Avusturya ox-dusu baş­
Fransa elçisi barışa engel olmak için Edir­ kumandanı, bu hususta devletinden talimat
ne’ye koştu ise de sözlerine kulak asan olma­ beklediğini, bununla beraber Belgrad’ın
dı, Yeni İngiltere elçisi S t sn yan ilc Felemenk Avusturya'ya terki kabul edilmedikçe barı­
elçisi de tavassuta m em u r olarak Edirne'ye şın m ü m k ü n olamıyşcağını bildirdi. Bir
geldiler ve Niş’deki ordugâha gönderildiler. müddet sonra imparator Altıncı Şarl'dan


Onsekizinei yüzyılda avrupalılarla tema­
sın sıklaşması, her iki tarafta da birbirleri­
nin İçtimaî hayatını tecessüs m erakım do­
ğurmuştu. Bilhassa, tam am en orijinal nlan
Osmanlı medeniyetini yakından görüp tetkik
etnıek, muhtelif görüş ve teşhislerle bunları
yazıp tahlil eylemek avrupaiılarca bir m eda
haline gelmişti.

Ü çüncü A h m e d devrinde ve da m ad İb­


rahim Paşa'n m sadâretinin ilk yılı olan 171S
de, o devirdeki yaşayışımız ve kadınlarımıza
dair, İngiliz elçisinin eşi L a d y M a r y Mon-
tagu’n u n İstanbul’dan Londra'daki bir dos­
tuna yazdığı mektuplar bunlardan biridir.
T a m a m e n kendine mahsus renkli ve parlak
olan o devrin kadın ve aile hayatı Leydin:::
bu tasvirleriyle Londra kibar muhitini ade­
ta büyülemiştir. Osmanlı ülkesinde bir yıl
kadar kal sn M ontagu’nun b u melctubları yal-
nız İngilizce değil dİSer dillerde de neşrolun­
muştur.
İngiliz edebiyatının şaheserlerinden sa­
yılan mektuhlar, yabancıların yazdığı T ü r ­
kiye seyahatnamelerinin en kıymetlilerinden-
dir ve aynı zam anda da bir tarih kaynağı­
mızdır.
İngiliz elçisi Lord W . M ontagu'nun zevcesi
★ Lady Montagu

2427
Macar mültecileri: Tököli İmre ve Rakoczi Ferenc II (Rakoçi Françesko)

(İlave: 1 4 2 )

*
Macaristan, Osmtnlı hakimiyeti
] devrinde tarihinin mes’ud bir çağını hine kışkırtmaya başladılar. Bütün
yaşamıştır. Artık savaş devrinden kur­ bunların neticesinde doğan Macar m u ­
tulan macarlar, dinlerine, dillerine ve halefet hareketleri zam an zam an ken­
kültürlerine dc dokunulmadığından disine bir çok liderler yaratmış ve on- \
millî varlıklarını m uhafaza ederek ve ların idaresi altında avusturyalılara [
OsmanlIlarla gayet iyi anlaşarak devle­ knrşj mücadele etmiştir.
tin sadık tebaası, OsmanlIların kahra­
m an ve vefakâr vatandaşları olmuşlar­ Bunların ilki ise. Rakoçi Ferenç’dir.
dı Rakoçi Ferenç. Avusturya imparator­
Osmanlı devletinin 1699 yılında im ­ luğu tarafından Erdel beyliğine tayin
zaladığı Karlofca barışı ile Macaristan edilmişti. Fakat macarlara yapılan zu ­
173 yıl Osmanlı idaresinde kaldıktan lümlere dayanarr.ıyarak 1703 yılında sı- ı
sonra Avusturya idaresine seçmiş bu- lâha sarılıb Macar vatanseverlerinin
j lunuyordu. Evvelki cildde avusturyalı- başında sekiz yıl durmadan savaşarak
j lara karşı mücadelelerini yazdığımız mücadele etti. B u aıada yanına altmış /
Tököli imre (Thököly imre), Zenta sa- bin k:ş: kadar toplanmış. orta M aca­
vaşmdan sonra osmanlılara sığınmıştı. ristan la Erdcl’in bir kısmını ele geçir­
Avusturyanııı iadesi hususundaki şid­ mişti. Osmanlı devletinden de yardım
detli istek ve arzularına karşı konub. istemiş fakat bir netice alamamıştı.
Karlofça muahedesine dere ettirilen bir Neticede, mücadeleyi kaybeden Rako* i
m adde ile gerek Tököli ve gerekse diğer çi. Fransa’ya sığındı. Fakat Osmanlı
mültecilerin osmanlı ülkelerinde kal­ devletile münasebetini büsbütün kes­
ması temin edilmişti. m ek istemediğinden Papayı Yanoş adlı
Osmanlı devletince, Tököli İmre’ye. bir adamını Eflake göndermişti 1716— !
İzmit yakınlarında bir çiftlik hibe edil­ :7 i8 Osmanlı— Avusturya savaşında
miş, o ve karısı, akrabaları ve diğer kendisinden istifade edilmek üzere bu
| yakınlan buraya yerleşmişlerdi. Haya­ mesele ele alındı. Rakoçi'nin Lehistan-
tının son günlerini, gâh İzmit'te gâh da bulunan generali Eflak’e getirtilib
••Kurs çiftliği" ismi verilen bu yerde kendisine maaş bağlandığı gibi Papayi
• geçiren Tököli vefatında (Eylül 17C5) Yanoş Eflak voyvodası Tskerlet-z&de
İzmifdeki Ermeni mezarlığına gömiil- Nikola vasıtasile Osmanlı devletine i
j dü. Kendisinin ölüm ünden iki sene ka­ başvurarak Rakoçi’nin avusturya cîey- <
dar evvel Macaristan'da yeni hareket- hine harekete geçmeye hazır olduğunu
I 1er başlamış, o da kısa bir zamanda haber verdi. B u n u n üzerine Fransa’da i
ı Hürriyet destanı kahramanlarından ol* \ bulunan Rakoçi bir name ile İstanbul’a j
¡ m uştu. ; davet edildi. Ayni zam anda Fransa kra- ı
Macaristan. Avusturya imparator­ İma da m ektub yazılıb onun osmanlı
luğuna geçince bu devletin ağır vergi* ülkesine gelmesine müsaade edilmesi
leri, çeşitli muamelesi, sömürücü si- istendi, sonra bir kalyon gönderildi. i
i yaseti, kültürünü yayma davası, zalim Kalyonla yola çıkmadan kendisile bir
memurları ve insafsız idaresi Macar­ de muka\clc yapıiıb ahidname verildi •
ían kısa zam anda canlarından bezdirdi. (Aralık 1716). Rakoei’dcn önce gelen
İktisadi muvazene bir anda alt üst ol- ; generallerinden Berczeny, topladı#!
du. Avusturya ve orta avrupa devletleri kuvvetlerle Ri'eeb Paşanın maiyetinde
olarak Tcrgovişteden, Esterhazide yine
Macar ziraat ve el san’atiarı mahsulle­
rini almıyorlardı. Osmanlı devletinin yanındaki kuvvetlerle Hotin muhafızı
kurduğu zirai düzen de alt üst olmuş- ı Mustafa Paşa ile o taraftan Erdel’e gir­
I tu. Milli gelir sür’atle düştü. Eski re­ meye hazırlandılar. Fakat b u sırada
fahlı günler tarihe karıştı. Macar köy­ I Beigrad'ın avusturyalılarca muhasarası ?
lüsü kuru ekmeğini topraktan zor çı­ işi aksattı. Osmanlı paşaları ve kuvvet- i
karır oldu. Lâkin, bu kuru ekmek bile leri Pançova'nm tazyikine m em ur edil­
elinde kalmıyor, çoluk çocuğunun aç­ diler. Vaziyetten pek müteessir olan
lığı bahasına, vergi adile zorla çckiiib Esterhazi. kendi başına harekete teşeb­
alınıyordu. O zam an, Macar halk şair­ büs ettiysede buna mâni olundu. Neti­
leri OsmanlIlarla birlikte yıllarca avus- cede Belgrad’m düşmesi Erdel harekâ­
turyalılara karşı döğüşen orta Macar tını akim bıraktı. Gönderilen kalyonla
kralı Tököli ímre*n¿n destanlarını söy­ Gelibolu’ya ulaşan (E k im 1717) Rakoçi
lemeye. Macar münevverleri halk yığın­ oradan da Edirne’ye getirildi. Önce j
larım zalim ve insafsız müstevliler aley- ı sadrı âzam (Aralık 1717) sonra da padi- j
Í

2428
Tokofí ímre’nm ¡2 mitrteki mezarı ve sağdaki
resimde Rakoeí Feranç görülmektedir

(B u ilâvede kendi ieri hakkında bclgs vardır)

şalı Üçüncü Alımeö ta raim d an M aca­ Orada kendisine tahsis edilen mükellef
ristan kralı olarak lıuzızra kabul edildi bir konakda oturmaya m em u r edildi.
(Ocak 1718;. Maiyetinde bulunan asilzadeler için de
adeta bir mahalle satm alınmıştı. 1720
Rakoçi’nin gelişi gecikmiş ve b u sı-
yılında devlet hepsine tarlalar» bağlar
rada. Avusturyalü&ria barış ihtjrrıalien
belirmişti. B u yüzden kendilinden faz­ ve bahçeler bağışladı. Rakoçi dahil,
hepsinin refah içinde yaşamasını te­
la istifade «djismedi. Osmanlı devleri­
m in etti.
nin maksadı, onun vasıtasiie Macarían
Rakoçi Ferenç böylece rahat ve
avusturyalılara karşı isyan ve ihtilâle
sevk edib savaşın sonucu üzerinde te­ her türlü maişet endişesinden uzak bir
sirli olmaktı'. Halbuki, savaş artık sona ömür geçirerek Tekirdağî'nda vefat et­
ermek üzere idî. Nitekim, bir m üddet ti. (8 nisan 1735). İstanbul'da gömülü
sonra Pasarofca’da barış görüşmeleri olan annesi yanına, Saint-Benoit kilise­
başladı. Rakoçi Ferenç, Fransa- elçisi ve sine dei'nedılmıştir. Sam im i bir Macar
Ispanya m u temed murahhası ile bu milliyetperveri, sadık bir T ü rk dostu,
barış aleyhine çalışdılarsa da muvaffak yiğit bir asker ve kahram an bir kraldı.
olamadılar. AvusturyalIlar,. Rakoçi’nin Osmanlı ülkesinde bulunduğu m ü d ­
Macarían her zam an için ayaklaıidu'a- detçe kendisine ve maiyeti halkına
biieceğiEit bildiklerinden dolayı barış büyük bir konukseverlik gösterilmiş,
görüşmeleri sırasında, o n u n kendilerine hakkında daima bir h ü kü m dar m u a ­
bağlı olarak teslimini . istedilerse de. melesi yapılmıştır. Rakoçi’nin hususi
Osmanlı devleti b u n u şiddetle red etti. kâtibi Mikes Kelem en’in yazdığı "T ü r ­
Hatta bu uğurda müzakerelerin yarıda kiye mektupları” isimli hâtıralar gerek
kalmasını bile göze aldı, OsmanlIların Rakoçi'nin ve gerekse o n u n Ölüm ün­
k afi tavrı karşısında av us turyalılar bu den sonra kalan diğer m acarların O s ­
isteklerinden vaz geçtiler ve m uahede­ manlI ülkesindeki faaliyet ve tahas­
ye onları garantiye alan bir m add e ko­ sürlerini edebi bîr şekilde nakletmek­
nuldu, tedir.
Barışdan sonra Edirne’den ayrılan
(Ağustos 1718) Rakoçi Ferenç bir m ü d ­ Bibliyografya : A h m ed Refik: Türk
det İstanbul’da Boğaziçinöe Yeniköy- hizmetinde Tököli İmre. A h m ed Refik:
de oturdu. Lâkin rahat ¿ur miyar ak el Memaiik-i O s m an İyede Kral Rakoçi ve
altından OsmanlIların Avusturya dev­ tevabi"i- Ï. H, tlzunçargıiı; Osmanlı ta­
leti ile aralarını açacak bir takım siya­ rihi, C : III- Kısım 1-2 ve C : IV. Kısım
sî faaliyetlerde bulunduğu için bir sa­ 1-2. A. Ullein-Reviczky» Souvenirs H o n ­
vaş gemisi! e incitilip gücendirilmeden grois en Turquie. Kelemen Mikes: Tür­
Tekirdâğı'na" gönderildi iNisan 1720). kiye mektupları (Sadrettin Karatay
tercümesi).

2423
beklenen talimat geldi. O da, Venediğ'in ve h e m de Belgrad'uı iadesini istiyorlardı.
barıya dahil edilmesini şart koşuyordu. Avutsuryalılar ise Niş ve Vidiıı’e kadar olan
yerlerin kendilerine bırakılmasında ısrar et­
mekteydiler. İki taraf, isteklerinden yavaş
Mütareke yapılması ve müzakerelerin yavaş rucu edıb nihayet bir uzlaşmaya var­
başlaması, Sadaret makamında değişme dıklarından 21 tem m uz 1718 <22 şaban 1130)
tarihinde Pasarofça antlaşması imzalanarak
OsmanlIların m urahhas olarak tâyin et­ barış kurulmuş oldu. A n d ia şm a yirmi m a d ­
tikleri sabık nişancı İbrahim Efendi iic T o p ­ delikti.
hane nazırı olan., Süleym an Ağa-zâde Yir-
Mİ-sekiz Çelebi M e h m e d Efendi’ye «şıkk-ı Pasarofça muahedesi
sâni* ve «şıkk-ı .«Süs» defterearlığı payeleri B u andlaşmaya göre: Eflak ve Bo ğ dan in
verildi. Osmanlı devletini temsil eden bu bir tarafı Lehistan bir tarafı Erdcl oian
zatların karşısında Avusturya murahhasları hudutları eskisi gibi kalacaktı. Ancak, Oit
kont V in n o n d ve evvelce İstanbul'da elçi (Aluta) suyunun batısındaki Küçiik Efiak
olarak bulunan Taîrnan'dı, OsmanlI m u r a h ­ ve B a n a l da dahil olmak üzere, Osmanlı
haslarına, AvusturyalIların K ü ç ü k Eflakin devletinin Macaristan'daki son eyâleti olan
bir kısmını işgal. etmelerinden ötürti Eflâk Temeşvar AvusturyalIlara terk ediliyordu.
voyvodası Yanaki'nin de katılması uygun Keza, Belgrad ile Semendjre ve bundan m a ­
görüldü. Kendisinden tercüman olarak da ada T u n a nehrine dökülen T im o k çayından.
istifade edilecekti, Osmanlı murahhaslarına Sava nehrine dökülen Una nehrine kadar
verilen talimatta, son Belgrad muhafızı M u s ­ olan iki taraflı yerler, Avusturya'ya geçi­
tafa . Paşa'nın direktiflerine uygun hareket yordu. B u n d an sonra iki taraftan çeteler,
etmeleri vardı CArslık 1717). karşı tarafın sınırını aşıp baskın, yağm a ve
Taraflar barış prensibi üzerinde anlaşmış zararda bulunmıyaeaklardı. Bulu n an olursa,
olduklarından hem en bir mütareke akdolun- hangi taraf yakalarsa cezasını verecek, gas-
muştu Ü jübat 1718). İki tarafın murahhas­ bolunan şeyler sahiplerine iade olunacaktı.
ları gemendire'nin güney doğusunda Pasa- Osmanlı memleketlerinde oturan katolik ra­
ı-oica’r.m yakınında toplandılar. Barış husu­ hipler, eski imtiyazlarına sahip omakta de­
sunda nihai anlaşmaya varılamaması ihtima­ v a m edeceklerdi. İki taraftan alman esirler,
line karşılık orduya da biraz çeki düzen ve­ iki ay içinde iade edileceklerdi. 3 ü k r e ş e
rildi B u sırada nişancı M e h m e d Paşa azledi­ yapılan anî bir baskın sonunda Avusturya’-
lerek sadaret m akamına Nevşehirli dam ad Iılar tarafından esir edilip Erdel'de bir ka­
İbrahim Paşa getirildi (9. mayış 1718). Y e n i lede m ahpus bulunan Eflak voyvodası İs-
sadrıâzam, biraz derleyip toparlanmış olan kerlet-zâde Nikola (Nikola Mavrokoıdatoı
ordu ile Edirne'den Sofya’ya hareket etti. ve Yedikulede m ahpus bulunan baron Safay
Barış müzakereleri çok çetin ceryan e*- ile baron Petras, bütün maiyetleriyle birlik­
inekteydi. OsmanlIlar evvelâ hem Teme:;var te serbest bırakılacak ve karşılıklı memlt'--

Pasarofça m ua hed esi görüşm elerin de Bâb-ı âli temsilcisinin Avusturya m u ra h h as ın a


hediyelerini taşıyan atlar ve develer.

A v u s t u r y a temsilcisinin Bâb-ı âli m ura h h as ın a hediyesi olan araba ve atlar ( H e r iki resim
d e AJugoslavija» adlı m e c m u a d a n alınmıştır)

2430
kellerine dönebileceklerdi. İki taraflı ticaret
serbest olacak ve her devletin tiiecarı öbür
t a r a fa salimen gidip gelebilecekti. Avusturya
devleti bayrağı ve pat en tası altında olmak
şartiyie halen Avusturya'ya tâbi olan ve
ileride olacak olan memleketlerde yaşayan
tüccarlar, hangi milletten olursa olsun b u
imtiyazdan faydalanabileceklerdi. Avusturya
devleti tüccarlarının islerini görmek üzere
Osmanlı memleketlerinde ' konsoloslar ■b u ­
lun dr uup tercümanlar kullanacaktı. B u h u ­
suslar, Cezayir, Tun us ve Trablus ocakla­
rına da bildirilecekti. Basla Erdel prensi
Rakoçi Ferenç olmak üzere bu savaşta Os­
m a n l I l a r tarafında bulunan macar ileri ge­
lenleri osmanlı ülkesinde, fakat Avusturya
ve Erdel hudutlarından uzak yerlerde ikâ­
mete m e m u r edileceklerdi. Bunların aileleri
halkının yanlarına gelmesine Avusturya dev­
leti engel olmıyacuklı. A rada dostluğun tam
olarak kurulması ve kuvvetlenmesi için b ü ­
yük elçiler teati olunacak, yeni sınırları tes-
bit için müşterek komisyonlar teşkil edilecek,
her şey dostluk ve iyi niyet havası iğinde
ceryan edecekti. A ndlaşm am n müddeti yir­
m i ddrt yıldı.

Venedikle yapılan andlaşma


Venedikliler ise, evvelâ M o r a 'm n kendi­
lerine iadesini ve zararlarının tazminini iste­
dilerse de,, bu talepleri toptan ve kat'î şekil­
P asarofça m ua hed esi için V e n e d i k ’ lilerle
de reddedildi. Nihayet Avusturya’nın tavas-
m ü za k e r e le r
şutiyle müzakereler yeniden başladı. Netice­
( B u resimde sağda O sm an lı, solda V e n e d ik ,
de, sor. savaşta her iki tarafın elde ettiği
a rkadakiler de bu m u a h e d e için tavassutta
yerlerin muhafazası prensibi kabı)! . edildi.
b u lu n a n H ü llan d sTlılsr ve ön p Isn d s k M e r de
Böylece, M ora tam am en Osmanlı devletinde
İngiliz deieselerîdir)
kalıyor, buna karşılık, Dalmaçya, Hersek ve
Karlı-eli taraflarında elde ettiği bazı kale­
ler. Korfo adasının karsısındaki Butrinto ve iuğu kârlı, V enedik zararlı çıkmış, Osmanlı
ayrıca Preveze ile Vcnica şehir ve kaleleriyle devieti bir cephede kazanmış, bir cephede
Serigo adaları da V enedik1e bırakılıyordu. kaybetmiştir. OsmanlIlar Kaliofçaya karşılık
B u aîidlaşma,. yirmialtı maddelikti. M cra'yı kazanmış, lâlîiı; Banst, Tenıeşvar
: Pasarofça sullıu ile Avusturya iıîiparator- ve Belgrad’ı kaybetmişti,

N E V Ş E H İR L İ D A M A T İB R A H İM P A Ş A DEVRİ
Pasarofça barışının imzalanmasında sad- İşte b u sefer, o n u n sadaretiyle beraber dev­
rıâzam D a m a d İbrahim Paga’jtın b üyük rolü let için barış devri açılmıştır. Osmanlı hü­
olmuştur. Kendisi, ile olursa olsun barış ta­ kümeti 1083 -1399 tarihleri arasında tam on-
raftarıydı. B u yüzden osmanlı murahhas altı yıl savaşmış, Karloiça andlaşmasîyle ba­
hey’eti bazı hususlarda ısrarlarında devam rış devri başlamışken evvelâ Prut, sonra V e ­
edcmmeiş, barış andlaşm asm m biran evvel nedik ve Avusturya seferleri dolayısiyle pek
.imzası için fedakârlıklarda bulunmuştur. İb­ yorgun ve perişan düşmüştü. B u u zu n sa­
r a h im T asan ın Üçüncü Afcmed'le şehzadeli­ vaşlar devri ve uğranılan acı mağlûbiyetler
ğinden beri münasebeti vardı. B u n d a n cesa- memleketin bünyesinde ağır yaralar açmış,
•ret alarak M ora seferi dönüşünde Avusturya sosyal ve ekonomik düzen alt üst olmuştu.
ve Venedik'le anlaşarak meselâ Serigo ada ­ İmparatorluğun bütün hissiyle gerileme dev­
ları, gibi,.ufak tefek fedakârlıklar karşılığın­ rine girmiş olduğu, anlaşılıyordu. Sim di, dev­
da barış yapılmasının yeni bir seferden daha let yapısına biraz olsun çeki düzen verm ek
hayırlı olacağını hüküm dara fısıldamıştı. L â ­ için uzun bir barış ve sükûn devresine ih­
kin, o zam an fikirleri kabul edilmemişti. tiyaç vardı. A yn i zamanda, osmanlıları bir

2431
çok alalılarda geri bırakarak süratle ilerleyen gova ve M oskova'da yaptığı ve ayrıca 15
batı dünyasına ayak uydurmak, buna görü nisan 1716 Avusturya -Venedik ittifakında
ıslâhat y s p/n ak, onların yeniliklerinden isti­ sarahaten belirtilen davetleri reddetmişti.
fade etmek gerekiyordu. Rab-ı âli ile yeniden diploma?i münasebet­
Pasarofça sulhunun imzalanmasını müte­ lerinin kurulmasını sağlamak için de Şııbat
akip Üçüncü A h m e d İstanbul'a döndü. B u n ­ 1716 da Natalfyi m urahhas olarak İstanbul’a
dan sonra Avusturya devletiyle b üyük elçi­ göndermişti. Resmi hiç bir sıfatı haiz bu-
ler teati edildi. Bir taraftan da elden giden Iun miyarı Uu zat, Hollanda elçiliğinin ara*
Belgrad’m yerini tutmak için Balkanları eıiığı ile, çar tarafından yazılan mektupları
m uhafaza etmek için Vidir. kalesinin tah­ Üçüncü A h m e d ile sadrıâzama sunm ak im ­
kimine ehemmiyet veriliyordu. Yeni Osman- kânını buldu. Mektuplarında çar, Rusya’nın
lı-Avusturya dostluğu, İsveç'le savaşa devam Edirne’de yapılan son barışa riayet azminde
eden R u s’ları telâşa düşürdüğünden Çar İs­ olduğunu, buna karşı tatarların Rus top­
tanbul’a Alexei D a sko w adlı bir elçi gön­ raklarına akıniarının önlenmesini bekledi­
derdi. ğini ve iki devlet arasında dostluğun m u h a ­
fazası için b u işleri İstanbul’da görebilecek
Rusya’nın ebedî sulh teklifi hiç olmansa bir kâtibin bulundurulmasına
müsaade edilmesini istiyordu. M uvakk at m u ­
Son olarak Edirne’de yenilenmiş oları rahhasa Hollanda elçiliği ile Cevap veren
Frut barışiyle m âruz kaldığı hâkir durum u Bâb-ı âli, Kırım hanına akır.lan kesmesi için
hazm edem iyen Pelro, Venedik ile harp ha­ yazılacağını, ancak İstanbul’da o neviden bir
linde bulunan osmanlı devletinin b u sıkışık şahsın bulunmasına şimdilik imkân olmadı­
durum undan faydalanarak ve davam etmek­ ğını bildirmişti. 5ak at Petro ertesi yıl (1717)
te olan Şimal harbini de dikkate alarak aynı görevle Şaffirow adlı birini İstanbul’a
sağlıyacağını düşündü. B u n u n için de, ken­ gönderdi. B u sırada Avusturya ile harp h a ­
disine evvelce, Osmanlı devletine karşı h a ­ linde olan Osmanlı hükümeti ona karşı d a ­
rekete geçmek için, V en ed ik elçisinin Var- ha yum u şak davrandı. Yine, Hollanda elçi-

P a sa ra fça m u a h e d e s in d e n sonra O sm a n iı im p aratorlu ğ u nu n V e n e d ik , A v u s t u r y a ve Rusya


1
hudutları { . H . Uzunçarşıtı’m n O sm anlı T a r ih i’n d e n )

2432
pp


______________

Y u k a r id a : Pasarofça m u a hed esin in konuşm aları sırasında A v u st u ry a heyetinin O sm anlı m u ­


ra hh as heyeti karargâhını ziyareti* aşağıda: O sm a nlı heyeti A v u st u ry a heyeti karargâhında.

(Onşekifcinci yüzyıl b a ş ın d a Konrad W eîss tarafından yapılmış bir g ra v ü rde n )

(Mufassal Osmanlı Tarihi tablosu - No* 45J


ligi vasıtasiyle Kırım tatarlarının yolsuzluk­
larının önleneceğine dair alm an tedbirleri
bildirdi. Pasarofça barışından sonra da, O s ­
m a n lI -Venedik ve N e m c e savaşında tarafsız­
lığını koruyan Rusya'ya, Bâb-ı âli teşekkür
etti. O sıralarda Kafkaslar’da Kabartsj’ böl­
gesi hâkimiyeti için had hale gelen ihtiiâf
dolayısıyle csmanlılarla harpten çekinen
çarin ayrıca. Pasaroîça barışı akabinde
avusturyalılarla müttefik oian inzigizlerin,
osmanlıları rusya aleyhine tahrikine mâni
olması lâzımdı.
Şimal harbini hâlâ sona erdiremiyen
Pctro. Bab-ı âli’nin bu hayırhah İlgından fay­
dalanm ak istedi. İşte o zam an; h em e n Ale>:ei
D a s k o w ’u, esasında müsaid şartlarla Edirne
muahedesini yenilemek üzere. İstanbul’a gön­
derdi ve onunla »sulhl ebedî» teklif etti
(Haziran 1719). B u m uvakkat rus elçisi iki
seneye yakın bir gayretten sonra, Ingiltere’
nin OsmanlIları aleyhine teşvikine rağmen,
Edirne muahedesini ruslar lebine yenileme­
ğe m uvaffak oldu. İran'ın iç durum u nd a baş-
gösteren karışıklıklardan ötürü serbest kal­
mayı düşünen Osmanlı devleti aynı zam an ­
da sadaret mevkiindeki İbrahim Paşanın
barış siyasetinin icabı olarak, rusya’ya İs­
tanbul’da elçi bulundurma hakkını veren bir
muahedeyi kabul etti (16 kasım 1720 - 15
m uh arrem 1133). O n ü ç maddeyi ihtiva eden
bu anlaşma ayrıca rusların Kırım hanına
verdikleri vergiyi kaldırıyor ve Lehistan’a,
davet vu kuunda her iki tarafın kuvvet soka­
bileceğini padişaha kabul ettiriyordu.
Sultan Ü çüncü A h m e d m e r a s im kıyafetiyle
Bir sene sonra Şimal harbini lehine ola­
( F e r n o l ’d a n )
rak sona erdirip Niştat (1721) barışını yapan
Pctro’n un osmanlı devletine karşı yeni tutu­
m u n u ilerde göreceğiz. Hıristiyan teb’aya gösterilen şefkat

Aşiretlerin iskânı Hıristiyan teb’anın h u k uk un u korum ak


ve onlar hakkında gayet adilâne davranm ak
A nado lu’da güney doğu bölgesindeki Osmanlı devletinin kuruluşundan beri takip
T ü rk m en aşiretleri m ü h im bir dâva teşkil ettiği bir politika idi. Lâkin bu teb’a dış
ediyordu. Bazıları farsça, türkçe ve arabça- tahriklerin tesiriyle daima hoşnudsuz ve
nın melezi ve her bölgeye göre değişen ve itaatten çıkmağa hazır hale gelmiş, bilhas­
bölgeler arasında anlaşılamayan bir lehçe ile sa Karlciça barışıyla sona eren uzun savaş
konuştukları için yanlış olarak kürt diye devresinde devlet aleyhinde zaman zam an
uydurm a bir isimle anılan bu aşiretlerin bir fi’len faaliyette bulunmuştu. Lûkiıı. Karloi-
kısmı sünni, bir kısmı alevi idi. Alevî olan­ ça andlaşmasıyla Osmanlı idaresinden çı­
lar arasında İran propagandası h ü k ü m sürer kanlar, b u idarenin kendileri için ne büyük
ve bunlar, bilhassa savaşlar sırasında zaman ¡3ir nimet olduğunu ancak o zam an anlamış­
zam an devlet aleyhine kışkırtılırlardı. H e p ­ lardı. OsmanlIların vicdan hürriyetine büyük
si göçebe idiler. U z u n savaşlar bunların İk­ saygı göstermelerine karşılık, Avusturya ve
tisadî durumlarını sarsmış, hayvanlarının Venedik devletleri, Osmanlı imparatorluğu­
b ü yü k kısmını kaybedip ziraat da bilmedik­ n un aleyhine olarak kazandıkları topraklar­
lerinden geçim vasıtalarından m a h r u m hale da yaşayan ortodoks mezhebindeki yeni
gelmişlerdi. Aşiretler b u yüzden çaresiz şc- teb’alsrmı, katolik mezhebine girmek h usu­
kavete başladılar. Böylece Antalya, İçel, Ma- sunda ağır şekilde tazyike taşladılar. B n ise
raş ve Urfa taraflarında asayiş kalmamıştı. yüz yıllar boyunca din ve m ezhep hürriye­
Devlet bunları iskân edip, ziraate alıştırmak tine alışmış bulunan halk ara ıııda büyük bir
ve müstahsil hale getirmek için çok uğraş- nefret ve infial yarattı. Üstei k bilhassa V e ­
tıysa da bir netice alınamadı. Zira, bunlar nedikliler bozulmuş olan iktisadi d urum la­
yerleştirildikleri bölgeleri kısa zam anda ter- rını düzeltmek için M ora halkına görülme­
kedip eski hayatlarına dönüyorlardı. miş derecede . |ıi vergiler tarhettiler. Bun-

2433
ları toplamak için de her türUi tazyike ve
sert m uam eleye başvuruyurlardı. Bütün bu
sebepler dolayısıyla Pasarofça andiaşmasma
tekaddüm edetı harekât sırasında evvelce
Osmanlı idaresinden çıkmış bulunan hıristi-
yan ahali OsmanlI ordusunu bir kurtarıcı
olarak büyük sevinç vc heyecanla karşıla­
mışlar. bir kısmı sonra tekrar eski devlet­
lerinin idaresine kavuşunca bayram etmiş­
lerdi. Devlet de gerek bunlar hakkında ve
gerekse Pasarofça barış ivl e Avusturya’ya
terkedilen bölgelerin ahalisinden yeni hakim-
ierinirı muamelelerine dayanamayıp OsmanlI­
lara sığınanlara (Başbakanlık Arşivi, Mühirn-
m e defterleri, C : 128, S: 133), çok şefkatli
davranıp yeniden tahrir yaparak arazi da­
ğıtmak, vergilerini indirmek veya iki üç yıl
için vergiden tam am en affetmek nevinden
icraatla büsbütün m e m n u n edip kendisine
bağlamıştır CM. 1720 - H . 1132). Bütün b u n ­
lar arasında onları cn ziyade m e m n u n edetı
cihet ise, vicdan ve m ezhep hürriyetlerine
yeniden kavuşmaları olmuştur.

Soldaki resim; Dam ad Nevşehirli İbrahim


Paşa. Aşağıdaki resim: Paşanın K u b b e altın­
da H o llan d a elçisine ziyafeti
(İki resim de J . B. V a n M o o r 'u n d u r )

243i
İbrahim Paşamın icraatının tepkileri

Savaşm sona ermesi münasebetiyle ta­


sarruf için orduda tensikat yapıldığı gibi dev­
let daireleriyle sarayda boşalan memuriyet­
lere yeniden kimsenin tâyin edilmemesi usu­
lü kabul edildi. Bir taraftan da avrupa a h ­
valinden haber almak için Pasarofça’da ikin­
ci murahhas olan Yirmisekiz Çelebi Meh-
m e d Fransa’ya elçilikle gönderildi. A yn î
zam an da Prusya devleti ile de ilk defa ola­
rak resmi temaslara geçildi. Pasarofça sul­
huna göre Osmanlı devleti Viyana’da daimî
bir şehbender bulunduracaktı. B u iş, antlaş­
manın imzasından ancak yedi sene sonra ta­
h a k kuk ederek Avusturya devletinin pek de
arzu etmemesine rağmen, Viyana’ya vaktiy­
le b üyük elçilikle gitmiş olan İbrahim Pa-
şa’nın kethüdası olup bu vazifesi sırasında
efendisinin maiyetinde bulunan Kazancı-zâde
Öır.er Ağa, Avusturya başkentine gönderil­
di, Bir taraftan da orduda ve devlet idare­
sinde çeşitli ıslahata teşebbüs ediliyordu. B u
arada ilk defa olarak orduya teknik eleman
ve avrupa usulü talimli subay yetiştirmek
üzere İbrahim Paşa’n m emriyle İbrahim
Müteferrika’ya bir lâyiha yazdırılmış, lâ­
kin, bu iş hem en tatbikâ konmamış, ancak
1727 yılında 300 kadar askerî talebe ayrıla­
rak Haydarpaşa sahrasında yanaşık düzen ve
silâh talimlerine başlamışsa da, her askerî
yeniliğe düşman yeniçeriler b un a karşı bir
ayaklanma ile bu talebeleri şehid etmişlerdir.

D a m a d İbrahim Paşa, hükümdarı oyalı-


yacak bir zevk ve safa çevresi yaratmakla Suitan Ü çüncü A h m e d dev rin de şehzadelerin
beraber, bir taraftan da ilim, fikir ve san’at sü n net d ü ğ ü n ü
erbabını himaye ederek pek değerli eserlerin fStfi'iTameî V e h b î ’d en . T o p k a p : Sarayı
m eydana gelmesine sebep oluyor, İstanbul’un m üzesinde)
bir çok semtlerini güzel binalarla süslüyor,
yerli sanatları himaye ediyor, memleketin
kaikmması için elinden gelen gayreti harcı­
yordu. B u arada ilk defa yalnız Türkçe ki­
taplar basmak üzere bir matbaa da kurul­
du. İstanbul'da ve diğer Osmanlı vilâyetle­
rinde ikinci Bayezid devrinden itibaren iâ-
tince, rumca, ernıenice, İspanyolca ve hattâ
arabca kitaplar basan matbaalar mevcut ol­
muşsa da, ilk dela türkçe kitab basan mat­
baa budur.

B ü y ü k T ü rk tarihçisi A h m e d Refik, D a ­
m a d İbrahim Paşa devrine «Lâle devri» adı­
nı takmış ve b u isim tutunmuştur. B u n a se­
bep lâlenin b u devirde m oda olarak, pek
fazla yetiştirilmesi, yetiştiriciliğin hükümet
tarafından teşvik görmesi, lâle eğlencelerinin
b üyük rağbet kazanmasıdır. H ü k ü m d a r ve O k m e y d a n m d a m erasim ve eğlence için k u ­
dam adı yazın lâle bahçelerinde ve kışın rulan m u h t eşem çadırlar (A y n ı eserden)
helva sohbetlerinde tatlı zamanlar geçirmek­
te- idiler. Zev k ve safa iptilâsı yavaş yavaş
bütün İstanbul halkına yayılmaya, b u da olmaya başlamıştı. Bunlar esasen bütüıı ye­
mutaassıb ve geri fikirli güruh arasında de­ niliklere ve bazı batı usulü ıslahata da düş­
dikodu ve, hoşnutsuzlukların çıkmasına sebep m a n olduklarından bu bahane ile h e m padi­

£435
şahın hem de vezirin aleyhine atıp tutarak hinde devam eden faaliyeti görüp sezmesine
menfi bir ceryanın dogmasına sebep olu­ engel olacak hale gelmişti.
yorlardı. Devrin ricali onlar tarafından yal­ Bundan başka D a m a d İbrahim Paşa akı­
nız zevk ve eğlenceye düşkün ve bundan betini hazırlayan pek hatalı hareketlerde
başka hiç bir şeyle meşgul Olmayan sefihler bulundu. Bunlar arasında bütün gözde m e ­
olarak propaganda edilmekteydiler. Yapılan muriyetleri kendi hısım ve akrabasına dağı­
roüsbet işler ise ya görmemezlikten gelini­ tarak bir zümre hâkimiyeti yaratmış olması
yor veya İslâm şeriatına Uygun olmayan da vardır. B u hali, kendi ihsanını görmüş
meş’untı ve zararlı gâvur ıcadları oldukları olanları bile ondan soğutmuş ve ikbalinin
ileri sürülüyor, cahil halk kütlesi durmadan sona ermesini temenni etmelerine sebep ol­
kışkırtılıyordu. D a m a d İbrahim Paşa, fay­ muştur. H e m kendisi, h e m oğlu genç M e h m c d
dalı icraatının yanında eğlence âlemlerine Paşa ile yeğenleri Ali ve Mustafa Paşalar
dc biraz fazla dalmış, gözünü bürüyen gaflet padişahın damadları, kendisinin, büyük da­
perdesi kendisinin ve mensuplarının alcy- madı olan K a y m a k Mustafa Paşa deryakap-
tanı, küçük damadı M e h m e d Paşa da R u m e ­
li beylerbeyliği payesiyle sadaret kethüdası
idiler. Diter devlet erkânı da âdeta kendi
dairesi halkı h ükm ünde bulunuyorlardı. B u
kadar ikbalin ve her tiirlü menfaatlerin bir
kişiye ve ona tabi olanlara inhisar etmesinin
devamına şüphesiz ki imkân yoktu. Nitekim,,
daha evvel Edirne v a k ’asının zuhuriyle İkin­
ci Mustafa’nın saltanatını kaybetmesinin en
büyük sebebi, bütün ikbal kademelerinin
şeyhülislâm Keyzullah Efendi ile onun akra­
basına ve adamlarına aid hale gelişiydi. İş­
te bütün bunlar ve bu arada aşağıda göre­
ceğimiz İran harblerinin başarısızlığı, bu
devrin kanlı bir ihtilâlle sona ermesine yol
açmıştır.

O S M A N L I . İR A N S A V A Ş L A R I
D a m a d İbrahim Paşu'nm barış ve sükûn
devri İran savaşıyla sona ermiştir. Osmanli
veziriazamı bu savaşa, sadece pek koİ3y
muvaffakiyetler elde etmek gayesiyle atılmış
olmakla itham edilmişse de, aslında devletin
K ağıthane’de bîr kır sefası doğu sınırlarında geçen hâdiselere kayıdsız
(Aslı Üniversite kütüpha nesine! edir) kalmak ve bilhassa İran'ın düştüğü büyük

■f3'

İ İ p Ş *

Onsekizirtci asır s o n u n d a Saadâbad sahasın* gösteren bu resim d ’O h sso n 'd a n alınmıştır.

2436
Lâle devri
(İlave: 1 4 3 )

Lâle. İstanbul’a ilk defa 1577 yı­
lında, Kırım'dan gelmiştir. B u tarihte sun ’i çr.ğlayanlur meydana getirildi.
Kırım hanına verilen bir emirle saray Köşkün etrafı lâîe bahçeleriyle çevril­
bahçeleri için üçyüzbin âlâ lüle soğanı di. Dörenin kenarına yalı tar2 inda bir
gönderilmesi bildirilmiştir (Başkanlık çok binalar yapıldı. Hepsi döşenip da­
Arşivi, m ü h im m e defteri C : 30, S ; 577). yandı. Ilükümdar ve yajcııiJarı ilk ba-
Dördüncü Murad zamanında Bağdad hardan itibaren ekseriya sonbahar or­
seferinden dönüşte Hoca Haşan Efendi talarına kadar burada türlü eğlenceler,
de bu güzel çiçeği İstanbul’a (Tetirmiş musiki ve raks alemleri, muhteşem
ve yaymıştır. O n u n vatanı esasen Asya ziyafetler ve mehtap safaları ile meş­
idi. Da m a d İbrahim Paşa kendi devrin­ gul olurlardı. Sarayın hali yavaş yavaş
de lâlenin yayılmasına çok çalıştı. Yeni halka da sirayet ediyor, lâle merakı ile
nevileri yetiştirenlere mükâfatlar tah­ birlikte zevk ve eğlence iptilâsı da
sis etti. Kazandığı ra ğ b e t karşısında yayılıyordu.
istanbul’f. Avrupa’dan ve İran’dan m ü ­ Dam ad İbrahim Pasa, bu arada dev-
temadiyen lâle çeşitleri çeliyordu. Bir İ let işlerini m untazam an yürütmekte
lâle soğanının b m altına satıldığı oldu. idi- Bir taraftan İstanbul’un imarına
Devlet nihayet bir narh tayin zorunda çalışıyordu. Yangın ve zelzelelerle ha-
kaldı. rabolmuş, bakımsız ve metruk bir hal­
Pasarofça sulhu ile OsmanlI devle­ de kalmış olan İstanbul, lâle devrinde
tinde başlayan sulh, sükûn, ıslahat, yeni yollar açılarak. yeni binalar yapı­
ilerleme ve ayni zam anda zevk ve sefa larak eski güzelliğine kavuşturulmuş-
devrine, bu 2 am anda çok sevilip rağbet ! tur. Kûğıtlıanedeki meşhur Saadâbâd
kazanan, pek güzel ve görülmemiş yeni kasrınden maada, lâle devrinde İstan­
çeşıtıerl yetiştirilen ve devrin sembolü bul’da yapılan meşhur köşk, bina ve
olan lâleden dolayı büyük tarihçi mer­ | bahçeler şunlardır :
h u m A h m ed Refik “Lâle devri” adını ŞerefâbâcJ: Üskiidarda Şemsi Paşa
takmıştır. B u ad, halâ devam etmekte­ iskelesinde, Bağ-ı Ferah: Beylerbeyi
dir ve devam edecektir. bahçesinde. Em nâbâd: Fındıklıda, hüs-
Dam ad İbrahim Paşa. Üçüncü Ah- revâbâd: Ali Bey Köyünde. Pieşatâbâd:
m ed’in iradesi2 ve devlet işlerinde ol­ Ortaköy’e Kuruçeşme arasında. Hüma-
dukça kabiliyetsiz bir hüküm dar oldu­ : yunâb&d: Bebek bahçesinde. Ferahâ-
ğunu anlamıştı. Nitekim, iyi sadrıâzam- bâd: Ca§aloğlunda, Kasr-ı Süreyya
lara düştüğü zaman işler hep iyi git­ Kuruçeşmede tepede. vezir bağçesi :
miş. kuvvetli ve işe yarar devlet adam ­ i Topkapıdft. Çırağan bagçesi? Beşiktaşta.
larından m a h rum kaldıkça b u n u n aksi Dam ad İbraHim Paşa, onaltı ve on-
olmuştu. Da m a d İbrahim Paşa, evvelâ yedinci yü2 yıllarda büyük inkişaf gös­
padişahı devlet işleriyle m ü m k ü n oldu­ terip haklı bir şöhret kazanmış olan ve
ğu kadar meşgul etmeyip bütün ikti­ [ onsekizinc; yüz yılda tedenniye uğra­
darı kendi elinde bulundurm ak prensi- yan Kütahya çiniciliği sanatını yeni-
.bini takibetti. B u n u n için Üçüncü Ah- ı den camlandırmak için 1725 yılında İs-
m ed’ç itimad telkin edip kendisinin = tanbulda Tekfur sarayında bir çini
bütün işleri onun başını ağrıtmadan fabrikası kurmuş, bun un için ieab eder.
yürütebileceği kanaatim uyandırdı 1 ustalarla aletleri Kütahya’dan getirt­
Sonra da hükümdarı esasen pek m ü p ­ miştir. B undan mada. İstanbul'da bir
telâ olduğu rahatlık ve rehavet, zevk çuha Ve bir kum aş fabrikası da açmış­
ve eğlence dünyasına daldırdı. B u ara­ tır. Aynı zam anda milîî servetin art-
da. kendisi de bu zevk ve eğlencelerden , ması için istihsalin artmasına çalışıyor.
kâm almayı ihmal etmemiş, lâkin dev­ ' istihsal mallarına ihraç pazarları bulu­
let işlerini de hiç bir zaman yüz üstü yor, dış ticaretin gelişmesine, yurda
bırakmamıştır. i para girmesine uğraşıyordu. B u n u n için
D a m a d İbrahim Paşa. İstanbul’un , onun devri sadece bir zevk ve sefa devri
en güzel yerlerinden biri olan Kâğıt- değil, bir kalkınma ve ilerleme devridir,
haneae hüküm dar için Saadâbâd adlı j İbrahim Paşa, memleketin yükselmesi
güzel bir köşk inşa ettirdi. B u n u n için için halkın da fikren yükselmesi şart
derenin mecrasını temizletti. İki tarafa olduğuna in«nm:ştı. zam anında okul,
boydan boya mermer rıhtımlar yaptır­ kütüphane nevinden kültür tesisleri
dı.. Köşk, nehrin kenarına dikilen otuz j kuruluyordu.
sütunun üzerine inşa edilmişti. B u n u n Lâle devrinin sadrazamı devrin ilim,
önünde büyük bir havuz vardı. Dere­ fikir, sanat ve edebiyat erbabım etra­
nin havuza döküldüğü yerde sedlerle fına toplamış, onları himayesine almış

2437
( ve durm adan eser vermeye teşvik ct- ı diplomatlanyle ve b u arada bilhassa j
5 miştir. Kendisi şahsen tarihe merak- Fransız. İngiliz vc Felemenk elçileriyle
) liydı. Boş zamanlarında hep tarihi eser- başlayan ve devam eden daimi temas­
| ler okurdu. B u merakı dolayısiyle An- lar. Pasarofça barışma vc bu barışı in- (
teb*li Bedredain M a h m u d ’un ••Akdiil — taç eden Venedik ve Avusturya seferle- j
cimar. fi tarih-i ehli za m a n " adlı yir- riyle, daha evvelki Prut seferine takad- ;
| midört ciltlik eserini ehil bir heyet d ü m zamanlarda büsbütün artmış. O s­
i vasıtasiyle türkçeye tercüme ettirmiş- i m a n lI devlet adanılan böylece dftnya j
i tir. Yine. Dördüncü M ehm ed devri Mü- politikasını ve o nu n u m u m î gidişini
I neccimbaşı’larından Mevlevi A hm ed De- süratle takib fırsatlarını bulmuşlardır, j
j do tarafından araoca olarak yazılmış B u rnaksadla Pasarofça andlaşmasm- •
i •'Cami'üd-düver’ adlı tarihi -Sahaifül - dan sonra Viyana’ya ve Paris’e de elçi- j
j ahbar” adiyle» şair N e dim e türkçeye i ler gönderilmiştir. Bunlar vasıtasiyle
i çevirtmiştir. B u n u n gibi m ü h im eser- ayrıca Avrupadaki teknik ilerleyişler
: lerden Habibüs-siyer. Matla’us-sadeyn haber alınıyor ve bunların memlekette
gibi eserler devrin alimlerinden mürek- tatbikine çalışılıyordu. Fransaya elçi (
keb heyetlere tercüme ettirilmiş, ayrı­ olarak gönderilen Yirmisekiz Çelebi j
ca yunanca bilen değerli ulemadan M ehm ed Efendinin b u memleket hak- t
Yanya’lı Esad Efendi İle Spandoni zâde kında verdiği raporlarla Viyanaya kon­
• vasıtasiyle Aristo'nun eserleri ve b u n ­ solos sıfatiylc gönderilen Ömer Efendi­
lara yazılan şerhler türkççve çevrilmîş- n in siyasi meselelere at t raporları batı
j tir. dünyasına ait çok faydalı bilgileri ihti­
va etmekteydi. Yine eski Erdcl voyvo­
B u devirde, şair ve cdib olarak en 1
fazla şöhret kazananlar Nodjm. Seyyid. dası Rûkoçi Ferenç’in tavsiye ve ısra-
Vehbi. Osman-zâde Taib, Nahifi. Ra- rıyle ilk defa olarak Prusya kralı Bi­
himi. Rnşid. Şakir ve Asım Efendilerdi. rinci Frederik’e bir mektup yollanmış,
En m eşhur alimler ise şu zatlardı : kralın cevap vermesi üzerine iki m e m ­
leket arasında siyasî münasebetler
Mirza-zâdc Saiim Efendi. Mehdi başlamıştı.
Efendi. Mestci-zâde Abdullah F.fendi. ts-
hak Efendi. İlmi Efendi. Abüllâtif R a v\ Bütün bunlara rağmen batı d ü n ­
Efendi. Neylî A hm ed Efendi. Kara Halil- yası — belli bir zümre hariç — O sm an ­
2 âde M ehm ed Said Efendi. Tezkereci lI ülkelerinde oturanlar için hâlâ m eç­
Halil Efendi. M ektubcu Izzed Paşa. H a ­ hullerle dolu bir âlemdi, tıst üste uğra-
cı Çelebi, Mustafa Şeyhî Efendi, Mev- ! m lan a*ır mağlubiyetler ve kaybedilen j
kufate: M ehm ed Afvî Bey. Fetva Emini koca memleketler bile gözlerin açılma­
! Öm er Efendi. Sülcymaniye vaizi Arab sına kâfi gelmemiş, bunlar hep bece- ı
Haşan Efendi. Fatih vai2 i Ali Efendi. riksiz devlet adamları yüzünden uğra- I
Müderris Yekçeşim İsmail Efendi. Ke- ! m lan geçici felâketler sayılmış. Avru- j
ceb-zâüe A h m ed Efendi. Arab-zâde Sa ­ panın bir çok sahalarda ilerleyip kapa- :
lih Efendi. Darcndcli M ehm ed Efendi. : lı bir âlem halinde bulunan Osmanlı j
Şamlı A h m e d Efendi. Yanyalı Esad E- imparatorluğunun bunlardan habersiz
fendi^ Tavukçubaşı damadı Mustafa ve labiatiylc geri kaldığı bir türlü an­
Efendi, Gala la Kadısı Mustafa Efendi. laşılamamış ve aradaki boşluğu kapa- ;
Müderris Haşan Fasihi Efendi. Herat’lı tacak hamlelere girişmek akıl ve hayale i
Kabızî Efendi. Müstakim-zâde Mustafa ' bile gelmemişti, işte, lâle devrinin cn 1
Efendi. Subhi Efendi. büyük lıususiycti, bu acı gerçeğin baş­
ta padişah vc sadrıâzam olmak üzere
İbrahim Paşa, bilhassa batı usulü bütün devlet erkânı ve memleketin her
ıslahat yapılmadıkça imparatorluğun sahasında ilerlemiş kimseler tarafın­
devamına imkân kalmadığını anlamış dan anlaşılması ve b u anlayışın yavaş
ve bu hususda da bir hayli gayret har­ İ yavaş halk kütlesine de yayılmış ol-
camıştır. Hakikaten imparatorlumun . masıdır. Ancak, lâle devrinde gayri
bütün müesseseleri eskimiş ve köhne­ m e m n u n bir sınıf da vardı. Daimî sulh
leşmişti. Katı ve dik prensiplere bağlı dolayısiyle eski kazançları kalmıyan
kalmış, her terakkiye engel oluyordu. muhtekir vc kara borsacılar, tensikat
İbrahim Pasa, en ziyade bu zihniyetle yüzünden askeri ocaklardan açık d a
mücadele etmiş, lâkin sonunda yobaz kalmış bir alay baldırı çıplak, bir türlü
1 Güruhu ve gericiler önünde maalesef umdukları mevkilere geçemiyen veya
yenilmiştir. her hangi bir sebeple memuriyetlerini
Lâle devrinde dış politikanın ana 1 kaybeden bir kısım muhteris ve küs­
prensibi avrupa ile dost geçinerek yeni ! kün münevverler. D a m a d İbrahim Pa­
ihtilâflara ve bunların doğuracağı sa­ şa ile mensublarının ikballerini çeke-
vaşlara sürüklenmemekti. Bu yüzden miyen hased sahipleri ve onların şahsî
imparatorluk batıya karşı eski mağrur düşmanları, her yeniliğe, her ıslahata
ve müstağni tavrını terk ederek daha ve bilhassa batıdan gelen her şeye düş­
yum uşak bir politika takibine başla- • m a n yobaz güruhu v.s. nevinden şer
mıştır. Karlofça barışından sonra batı kuvvetlerinin hepsinin bir araya gel-
iç buhran sırasında ruslarm buralarda, ileri­ len İran kuvvetlerini yendi. Sonra sırasiyle
de Osmanlı devletinin zararına olabilecek Kirm an, Y ezd ve M eşhed’i zabdedib îra’nın
menfaatlar elde etmelerine aldırış etmemek başkenti İsfahan’ı muhasara altına aldı. H ü ­
m ü m k ü n olamazdı. seyin şah’m şehzadesi Tahm asb. bazı kimse­
ler tarafından Kazvin'e kaçırjldıysa da Mah-
rnud han yedi ay muhasaradan sonra İsfa­
İran’ın iç durumu
han ’ı alarak Şah Hüseyin'i esir ve h ü k ü m ­
İran tahtında d sırada Safevî haneda­ darlıktan iskat etti. Şah Hüseyin, M a h m u d
nından Şah Hüseyin bulunmakta ve b u m e v ­ han lehine tahtından feragat etmek zorunda
kii otuz yıldan beri işgal etmekteydi. Şah kaldı (1722). Diğer taraftan Kazvin’e kaçı-
Hüseyin, iradesiz bir adamdı. Devlet erkânı
kendisini sefahata aiıstırarak idareyi tama­
m en ele geçirmiş durumdaydılar. Bunların
keyfi idaresi halkı m e m n u n etmediğinden do­
layı yavaş yavaş itaatsizlikler bas gösterdi.
Bilhassa sınırlarında bulunan T ü rk aşiretleri
merkezi tanımadıklarını ilân ettiler. Bunlar­
dan birisi de doğıı İran'daki Kılcılar ovm ak­
larının başı M a h m u d handı. Babası M ir
Üveys, Afganistan eyâletinin merkezi olan
Kandehar'da askerî kum an dan iken isyan edib
İran valisini öldürmüş ve istiklâlini ilân et­
mişti (17121. Yedi sene sonra vefat edince
yerine kardeşi geçti. Lâkin, İran’iılara müte­
mayil v e onlarla anlaşmaya taraftar olduğun­
dan, halkın da teşvikiyle yeğeni M a h m u d han O n tío k u iu n c u asırda Çağlıyan kö§kü
kendisin: Öldürüp yerine geçü. Üzerine ge­ (R ess am Bartlett’ten)

Onsekizincî asır so n u n da Sa adâ bâd sahası (Choîseul-Gouffier’d e n )

meşinden hasıl olan b u sınıf, nihayet Refik tercümesi). J. v. H a m m e r ; G O R -


-
kanlı bir IhtUil ile D a m a d İbrahim Pa­ dan tercüme, C : 7. Başbakanlık Arşivi:
şayı ve mensuplarım tasfiye edip !âle Mühirom t defterleri, C: 129, 132. SS, 1
devrini kapamışlardır. '.34. 135. 152. Tayyar-zâde Ata: E nd e­
run sarihi C : 2. Hüseyin Ayvansârâyî;
Bibliyografya : Raşid: Tarih, C- 5. K ü ­ Hadikat cü-cnvami. A hm ed Refik: Hicri
çük Çelebi-zâde Asım; Tarih, Subhl: on ikinci »sırda İstanbul hayatı. İbra­
Tarih, C : 1. A h m ed Refik; Lâle devri­ him il Tanışık; İstanbul çeşmeleri
li. (Ijady) M cntagu: Mektuplar.'Tarihi C ' 1. Zinkeisen; Geschiehte ües Osma-
O s m ar. ı Encümeni mecmuası (Ahmsci niscen Beichs in Europa. Aiımea Eefik
Alimler ve sanatkârlar.

3433
rıîrmş bulunan Taiımasb, oradan Tebriz’e ge­
lip “İkinci Tahm asb» ünvaniyle hükümdar-
lığıtiı ilâıı etti.
B u arada Tiflis hanı Vahtan han da
İran’la alâkasını kesip müstakil bir devlet
kurdu. Kendisine İtaat etmek istemeyen
miislüman Lezgilere saldırdı. Şirvan bölge­
sinin sünnî müslürnan'urı Osmanlı devletine
bo? vurup yıllarca si'i İranlIların Zülüm v e
baskılarına m aruz kaldıklarını, şimdi de V a h ­
tan han’m yurtlarına saldırma niyetinde b u ­
lunduğunu bildirerek himaye edilmelerini
ve İran’lılai'a karşı öteden beri mücadele
eden D a v u d han’ın Şirvan hanı olarak ta-
nm m asm ı istediler. A yn i -amanda Şirvan’ın
merkezi olan Şamaiıi'yi zabdedib Gence üze­
rine yürümekte olduklarım da haber verdi­
ler. Osm anlI devleti, bu isteği kabul edih
Davtıd hana, hanlık beratı gönderdi (B a ş ­
bakanlık Arşivi, N â m e defterleri, C : 7,
S: G5). B u icraat ve hanlığın Osmanlı dev­
leti himayesinde olduğu, elçi Nişli M e h m e d
A ğa sefaretiyle Petro’va bildirdi (E k im
1722).

Osmanlı devletinin müdahalesi,


İran’la savaş
■ v ı m ('..Yh.ısrJu.‘ '■ • P‘'î 'cS\ rT--
h 7 L ’!' h'cs Cfıreti&ı ı?u . 'c-j İran'da h ü k ü m süren b u kargaşalık ve
istikrarsızlık dolay isiyle müdahalede bulu­
nulmasını ilk teklif eden Bağdat valisi K a ­
san Fasa’dır. Bir müddet- sonra Erzurum
Ylrrru'sckiz Çelebi Mebm ed Efendi,.. valisi silâhdar İbrahim Paşa da buna b e n ­
(F ra n sa elçiliğinde yapılmış resm i) zet bir tavsiyede bulundu.

Yirm îsek iz Çelebi Mehm ed Efen di ve elçilik heybetinin m erasim le Paris’e girişi
(Asit Versailles m ü zesind edir)
244ü
Yirmisekiz Çelebi M eh m e d Efendi ve Sefaretnâmesi

(İlâve: 1 4 4 )


Süleyman Ağa’nın oğlu olan. M e h ­
m ed Efendi. Edirne civarında doğmuş­ nuşmuş. bir sene kadar orada kalmış
tur. Fakat, hangi tarihte dünyaya gel­ ve 1721 ekiminde (lü zilhicce 1133) İs- ?
diği bilinememektedir. Gençliğinde gir­ tanbula dönmüştür. M eh m ed Efendi
diği Yeniçeri ocağında Yirmisekizinci FransızUra kendisini pek sevdirmiştir.
Orta'ya m cnsub bulun d uğu nd an sonra- ‘ O n u n bu seyahatini anlatan bir "Sefa-
lan **Yirmiseki2 Çelebi” lakabıyla ta­ retnâme’si vardır. Çelebi bunda ilk
nındı. Kendisi, yeniçerilikte pek çabuk defa gördüğü batı âdetlerini ve halle­
ilerleyerek Çorbacı, Muhzirbaşı. hoca­ rini garibine «iden bir haletle ve za­
lık rütbesiyle Yeniçeri Efendisi ve ni- i manının uslûbiyle pek güzel canlan­
hayet Tophane nâzın oldu. Avustur­ dırmaktadır.
ya ile yapılan Pasarofça barışında da
••Şıkk-ı salis defterdarı" rütbesiyle ikin­ ★
ci murahhas olarak b ulun d u (1718).
A z sonra Başmuhasebeciliğe getirildi. Bu sefaretnâmeden. o zamanki
B u n d an sonra Çelebi M eh m ed Elendi , Fransa’yı ve bizimkilerle Fransızların
Fransaya. Paris’e elçi olarak gitti \ birbirlerini tcdkık ediş ve anlayışla­
(1720’ . B u vazifesinden aşağı yukarı on rını canlandıran bazı parçalan alıyo­
bir ay sonra avdet edince Defter emini. ruz
Ruznamce-i evvel ve tekrar Başmuha- Yirmisekiz Çelebi M eh m ed Efendi
sebecilik hizmetlerinde bulundu sonra * ve heyeti, Paris civarında ikametlerine
da bir sene kadar Mısır’da vazife gördü. muvakkaten tahsis edilen sarayda bir
Patrona Halil ihtilâlinde (1730). Üçün- , hafta istirahatten sonra teşrifatçı ge­
cü A h m ed ’in ve Sadrıâzâm İbrahim { lip iki gün sonraki Pazar günü kıral i
Paşa/mn adamlarından olduğu için Lef­ sizi şehire dâvet ediyor, orada nazırla­
koşe’ye sürüldü. İki sene sonra da ora­ nan haneyi teşrif edeceksiniz, diyor.
da vefat etti (1732). Kendisi. Faizi Ancak bu istirahat m üddetinde he­
malı 1asiyi e şiirler yazmıştır. Oğlu Said yetimiz tam bir istiralıate imkân bu- j
M ehm ed Efendi bizde ilk matbaayı ku­ îamadı. Ç ü n k ü Çeieb; b u hususta Se- j
ranlardandır. Sonraları Paşalığa ve Sad- S faretnamede şöyle yazmaktadır:
nâzamlıfca da yükselmiştir. j ••Gece ve gündüz halkın kesreti ve
pasarofça. barışından sonra Darnad rical ve nisvamn vefreti (çokluğu) bir
İbrahim Paşa batı âlemi ile ilgilenmiş | veçhile idi ki kabili tâbir değildir. R i­
ve o tarafın gerek siyasî, gerekse ilmî ! cal ve nisvamn kibarı kimi tebdil ve !
ve kültürel hayatına yakından vâkıf kimi aşikâre geiürler. düğün oldukta
olmak istemiştir. B u ar2 u ile muhtelif bu mertebe izdiham (kalabalık) oldu- \
memleketlere, bu arada dost tanıdığı ‘ gu görülmemiştir *.
Pransaya da elçi göndermeği uygun Pazar gü nü için hazırlıklar ve ek­
buldu. Bu esnada Fransa tahtında b u ­ sikler tamamlanıp, alay için kıral ve
lunmakta olan Onbeşinci Louis henüz ricalin yolladığı merasim arabalarına
çocuktu ve vesayet altında idi Fransa I binilerek yola düzülüyor. Kafileyi ve
politikası da. pasarofçad&ki tutum una İ Paris’e girişi Çelebi şöyle anlatmakta-
rağmen, menfaatleri icabı OsmanlIlara i dır :
meyyaldi. Bahusus Osmanlı devleti ••M ukaddem a kiralın kendüye m a h ­
K u d ü s kilisesinde Franstzlara bazı m ü ­ sus atlı askerlerinden bir reciment (a-
saadeler bahşetmiştir. j lay) yürüyüp, ardınca bizim adamları
D a m ad İbrahim Paşa bu sefiri gön- < süvaı* ediip (ata bindirip), bir mikta-
dermiye karar verirken, Fransa'ya hem n n c a kürk giydıirüp ellerine •..tüfekler
K u d ü s kilisesi müsaadelerini tebliğ, vermiştik: anları yürüdüp badehu bir
h e m de aradaki dostluğu takviyeyi d ü ­ miktarına dahi kerrake giydirüp elle­
şünüyordu. Elçilik görevine tâyin edi­ rine mızraklar vermiştik: anları yürü­
len Yirmisekiz Çelehi M eh m ed Efendi d ü p artlarınca agavat makulesi sa-
azim hediyelerle 1720 ekimi başlarında kallu olanlar yürüyüp badehu im a m
(4 zilhicce 1132) İstanbuldan bir Fran­ i ile kapıcılar kethüdası ve badehüm a
sız Kalyonu ile hareket edip Kasım ’üa i oğlumuz <said M eh m ed Kfendi’y* di­
(20 muharrem 1133) Tulon’a vardı. van efendisi olarak yanm a almıştı) ile
Burada bir m üddet Karantinada kal­ kethüdamız hem inan olup (dizginbaşı I
dıktan sonra yola çıkan Yirmisekiz Çe­ gidip) akepierince (arkalarından) altı i
lebi M ehm ed Efendi, ihtişamla Paris’e aded a$ır kesmelerle müzeyyen ve mü- ı
girmiş, kıralla ve Fransa ricaliyle ko* serreç at çektlrülüp, arkalarından kıra- j

2441
lın miralıoriyle tercüman gidüp kendi­ K e n d u cevaba tasaddi etmeyüp la­
m iz dahi divan bisatı ve abayi ile mü* lası olan merşal: “ Şevketlu. kudretlü
serreç (halı ve aba ile saraçlı) bir esbe Âl-i O s m an Padişahı Hazretlerinin n a ­
süvar olup kâtibi destar isarık) ve fe­ melerinden ve elçiliğe cenahlarının in­
race ve samur kürk ile yeminimizde tihap olduğundan Kıral hazretleri zi­
• sağımızda) merşal ve yasarımızda (so­ yade m a h zu z olmuşlardır’* deyu cevap
lum uzda) entureduktör ile azimet o- verdi.
lundu. ve akebimi2 de dahi bir reciment | V e vasî olan D ü k Dorliyan (Orlean
atlı dizilüp. badehu hlntu <araba)lar j dükü) kıral yanında ve sair akrabası
ali meratibihim (rütbeleri sırasiyle) ! dahi yemin ve yesarmda bilcümle kaim
dizildiler.. i dururlar idi. badehu yine elimizi ba­
Paris şehrinin sokakları gayet vü- i şımıza koyup avdet ve birkaç hatve-
satli olup beş altı araba Bilmek m ü m ­ den elimiz göğsümüze koyup veda ey­
kü n iken bâzı mahallerde izdihamı ledik’*.
nâstan (halkın kalabalığından) üç sü­ Yirmisekız Çelebi M eh m ed Efendi
vari güçle m ürur ederdik ve haneleri birgün operaya d&vet edildi. îlk defa
dörder beşer kat olup pencereleri so­ "ördüğü bu şeyi o pek güzel anlatmak­
kağa nâzırdır. Her pencereye genca- tadır : “ Vasinin sarayına muttasıl bir
yüşpezir olacak mertebeden efzun «had­ yere vardık. O] mahalli m ahsus "Opa-
dinden fazla) merd ve zen ve beççe re" için yapılmış. Alâ meratibinnâs
(erkek, kadın ve çocuk) m ü tezahim herkesin oturacak yeri var. Bizi kiralın
(üstüste) olmuşlar idi. OsmanlI gör­ oturduğu yere götürdüler. Kırmızı ka­
dükleri oimayup. acep nasıl adamlar­ dife ile döşenmiş idi, vasi dahi gelmiş
dır deyu âlâ ve ednâ görmiye tâlib ol­ yerinde otururdu ve rical ve nisa ile
muşlardı .. B u tertip ile haneye nüzul ] malâmai (ağız ağıza dolu) olmuş idi.
olunup selâma duran askeri dahi alet- Ve yüzden mütecaviz envai saz ha^ır
tertip hanem iz önünden gttz&r edüp idi. Akşam a bir saat var idi. her tarafı
(geçip) temamında rnerşal dahi veda kapalı olmakla birkaç yüz balm um u
ediip hanesine gitti” . yanmış ve biilür avizelerde dahi bihe-
Çelebi, ktral tarafından kabullerini sap m um lar yanmış idi. ol m ahal zi­
ve kabul merasimini de şöyle anlatır: yade tekollüf ile yapılıp cümle trab-
••Kiralın tahtı kurbüne (yakınına) 2 anları ve amudlftrı ve cidaranı erbaası
varınca iki tarafta düğün evinde vaz- ve sakafı (direkleri, dört duvarları)
olunan şerirler (koltuk) gibi birkaç lıalkân (altın yaldızlı) olup çelen nisa
yü 2 şerir birbirinden yüksek vaz ve ter­ dibalara ve ccvherlere müstağrak olup
tip etmişler. Bunlarda ne kadar kibar mumların şulesinde bir haletfeza per­
kanları ve kızları var ise ve kiralın tev (şaşaa, parlaklık! zuhur etmiştir
hısımları prençizeler (prensesler) ccm- ki tâbir olunmaz. V e pişig&hımızda <ö-
olup mücevher ve müşaşaa (şaşaalı) nüm üzde) sazendeler olduğu mahalde-
libaslar ile oturmuşlar. Biz duhul et­ bir m ünakkas (nakışlı, resimli) kebir
tikte cümlesi kıyam ettiler. Kariboldu- perde âvihte (asılmış) etmişlerdi. T a ­
ğ um uzda kiral dahi kıyam eyledi. Na- m a m yerleştikten sonra nagâh (birden-
me-i hü m âyuni şevket makruni önü­ i bire) ol perde ref olup (kalkıp) vera-
m üze almış idik. Elimi2i göğsümüze sından (arkasından) bir sarayı azim j
koyup badehu nâme-i hüm ayu nu alıp İ , zuhur eyledi. Sarayda bâzendeler (oyun- i
karibolduğumuzda temenna edüp “Şev- ! cular) libası mahsusları ile ve yirmi ı
kctlü. azemetlü, kudretlû padişahı İs­ kadar peri peyker murassa libas ve iis-
lâm velinimetim efendim Sultan Ah- i tanlar ile (elmas elbiseli peri kızları)
m ed H a n İbni Sultan M eh m ed H a n ! meclise tekrar şaşaa endaz olup sazları
Hazretlerinin nâme-i h ü m a y u m şevket dahi yekpare suruda ağaz ettiler (öt-
makrunîandır” deyu vezirin eline tes­ • miye başladılar). Bir miktar raksolu- <
lim eyledik, badehu sahibi devlet haz­ nup badehu opare’ye başladılar. B u ­
retlerinin nâmesini alıp bu dahi “Dev- n u n maddesi bir hikâyeyi mücessem
letlû. saadetlü. Veziriazam ve Damadı göstermek.. Her hikâyeyi bir kitap edip
muhterem İbrahim Paşa Hazretlerinin basmışlar, ceın’an otuz kitap olmuş.
nâme-i ftlişamdîr" deyu vezir eline ver­ «jiı mecliste bir
dik. “B u iki devlet beyninde kadimden güna hikâyesi h en üz zuhur etmiş gibi
mer'i olan kavi dostluğu tekid için ve gösterirler. Bizim olduğum uz mecliste;
devietlü ve haşmetle Françe padişahı bir padişah var imiş. Bir gayri padişa-
hazretlerine olan m uhabbet ve müvcd- j hin kızm a âşık olmuş ve talepkâr ol­
det ve itibar ve rağbetlerini ayan ve m u ş a m m a kız dahi bir gayrı padişa-
beyan etmek için elçilik ile beni irşat | tun oğluna âşık imiş. Beyinlerinde ge- ■
eylediler” dedim. Kıral on bir yaşını çen sergüzeştleri aynen gösterdiler. Me- |
tam am edüp oniki yaşm a basmış gayet selâ padişah kızın bahçesine varacak r
hüsnü cemal sahibi olup elmaslara oldu. Nazargâhımızda olan saray ânı :
müstagrak zerrin (altın işlemeli) li­ vahitte kaybolup yerinde bir bahçe zu- ;
baslar ile mecliste şaşaaendaz olmuş idi. hur etti ki limon ve turunç ağaçlarıyla |

2442
Devlet ise, şimdilik tedarikli bulunarak
vaziyetin inkişafını beklemeyi tercih ediyor­
du. D a m a d İbrahim Paşa, uzun zamandır b a ­
rış halinde bulunan İran’ı, komşuluk hakla­
rına riayet ile Aiganlılara karşı m üdafaa et­
m ek icab edeceği kanaatında bulunuyordu.
Lâkin Üçüncü A h m e d askerî hareketlere gi­
rişmek niyetinde değildi. Sonunda M a h m u d
han, İsfahan’ı zabdederse bir müdahalede b u ­
lunulmaya karar verildi (Mayıs 1722 -Şaban
1134). Nihayet Bağdad valisi Haşan Paşa, M a h ­
m ud han’ın İsfahan’ı alıp Hüseyin şah’ı esir
ederek kendi hükümdarlığını ilân etmiş oldu­
ğunu bildirdi. Bun u n üzerine b u sefer İran
halkını AfganlIlara karşı m üdafaa sözü u n u ­
tularak vaktiyle Osmanlı idaresinde bulunmuş
yerlerin geri alınması ve şi’îlerin tenkili mak-
sadiyle İran’a sefer açılmasına karar veril­
di (Nisan 1723). B u sefer sırasında Irak’da.
Azerbaycan’da ve K afkasya’da üç ayrı ku v ­
vet topluluğu, üç ayrı kum an dan emrinde O nbeşinc i L ouis’nin Y irm isek iz Ç e le b i’yî
harekâtta bulundukları için üç ayrı cephe k abulü hâtırası olarak Fransızların yaptığı
m eydana gelmiştir. Şimdi her cephede cer- m a daly a
yan eden olayları ayrı ayrı gözden geçirelim.

malâmal idi. Ve bir vakit oldu ki ta^ m ü ze bakmıya izninizi rica ederler, dc-
zarru ve niyû2 (Allaha d u a ve yalvar­ yu haber gelip kimini defedemeyüp r*.a-
m a) için kiliseye varacak oldu. O l b ah­ çar ruhsat verürdük.. M elû f olduğu­
çe yerine fllhal bir âzim kilise, zahir m u z m ân a (alıştığımız şey) olmamakla
oldu ve beyinlerinde beynehümayı tev- bize ziyade giran (ağır) gelirdi. Ve h a ­
did ve tefrik için siiıire müracaat ikti­ tır için sabrederdik” .
za edüp, her türlü sihirler gösterip a- Paris şehrini, o zam anın apartı-
teşbazlıklar ettiler (meseleyi hal için manlannı. Parislileri ve bilhassa Pa­
sihire müracaat ettiler) ve atlu ve pi­ risli kadınlan pek güzel anlatır: " P a ­
yade asker ile cenkler gösterdiler. Ve ris şehri nefsül emirde İstanbul kadar
gökten bulut ile adamlar inip ve yer­ yoktur. Lâkin binaları üçer dörder kal
den adamlar uçurdular. Netice* kelâm olup yedi kat yapılmış haneleri pek
ol kadar hayretfeza şeyler gösterdiler çokdur. Ve her tabakasında bir güruh
ki kabili tabir değil. V e ra'dü berk (şim­ ehlü ayaliyle sakin olurlar ve sokak­
şek ve gökgürültüsü) gösterdiler ki larında halk ziyade çok görünür. Zira
görülmedikçe itimad olunmıvacak. Aca- avretler (kadınlar) dairrıa sokaklarda
lp ve garaip temaşa olundu. Ve hâlâtı hanebehane gezerler. Asla evlerinde o-
aşkı bir rütbede izhar ve icra ederlerdi turma 2 lar ve rical ve nisa m ahlût (k a ­
ki gerek padişahın ve gerek kızın ve rışık) olmakla şehrin içi ziyâde kala­
gerek şehzadenin evzau etvarına bakıl­ balık görünür ve dükkânlarda oturup
dıkça tab’a rikkat gelürdü. Ve b u opa- alış veriş idüp pazarlık eden avretler­
re’nin kibar nasdan bir muteber Ki­ dir“ .
niesne nazırı var. Kcsirül rnesarif (çok
Yirmisekiz Çelebi M e h m e d Efendi­
masraflıJ bir sanat olmakla iradını nin b u "Fransa Scfaretnâmesi (1720)*'
dahi tatbik etmişler. Ve âzîm mîrî nin muhtelif yerlerde ve tarihlerde ya­
bağlamışlar (iradlanndan ve devletten pılan baskıları şunlardır: Paris Şark
yardım temin etmişleri". Dillen Okulu baskısı, 18+1 Paris. Cem i­
Çelebi, misafirhanelerinde kendile­ yeti İlmive-i Osmaniye baskısı. 18CG
rini görmeyi merak eden Parislilerin İstanbul. Ali Suavi batkısı. 1872 Paris.
izdihamını şöyle anlatmaktadır: “ rical E bü 22 iya baskısı. 1386 İstanbul. Ayrıca,
ve nisvanm kimi seyir tarikiyle teza- Tarih-i Raşid*in ikinci baskısında. C :
h u m üzere (pek kalabalık) gelüp çerî- V, S : 330-37« da vardır.
m o ny a (merasimi ve kom plim an te (ih­
tiramı ler ile meclisimizi mâlâmal eder­
lerdi (doldururlardı), hususa taam et­ Bibliyografya : M eh m ed Süreyya: Sicili-i
tiğimizi görmiye ziyade talibolurlardı. Osmani. Raşid: Tarih. C: V. Faik Reşit
Filân klmesnenin karısı taam yedüğü- Unat: Tarih vesikaları Dergisi. C ' I.
Sayı 1.

2443
Irak cephesi o£lu Tahm asb’ı hüküm dar olarak tanımış
bulunan Luristan hanı Ali Merdan. yardıma
B u cephenin kumandanı Bağdad valisi koşduysa da. Şehrizur beylerbeyi Abdur-
Kasan Fasa, yanında bulunan kuvvetlerle, rahman Paşaya yenilerek çekildi (Çelebi-?.â-
evvelce de teklif etmiş olduğu gibi, Kirmau- de Asım tarihi. S: 79-31). Abdurrahm an P a ­
ş&h üzerine yürüdü. Safevî devleti valisi şa Luristan’m kalan kısmını fethetti. Erde-
Abdülbaki han. şehri vc kaleyi mukavemet- lan bölgesinin halkının çoğu esasen silnnî
siz teslim etti (15 ekim 1723). Hüseyin şahın olduklarından el altından itaatlerini bildir­
mişlerdi. Haşan Fa$a bunun iuerine Baban
sancak beyi M e h m e d hana Erdelan beyler­
beyliğini tevcih ettirerek o tarafa gönderdi.
15 kasımda. Erdelan*m merkezi Sine ona
savaşsız teslim oldu. Merage hakimi Feridun
han da itaatini bildirdiğinden kendisine bey­
lerbeylik verildi. Böylece, Irak cephesindeki
harekâtın birinci safhası sona ermiş oldu.
Haşan Paşa, 1724 yılı şubatında vefat et­
ti. Yerine tayin olunan oğlu Basra valisi
A h m e d Paşa. M a h m u d hanın He m eda n ’ı ele
geçirmek niyetinde bulunduğunu sezerek
daha evvel davranıp iki ay kadar muhasara
ettikten sonra 31 ağustos 1724 tarihinde b u ­
rasım fethetti (Başbakanlık Arşivi. îvlühim-
m e defterleri, C : 132. S: 92). Son derece müs*
tahkem olan ve şiddetle müdafaa edilen He-
m edan ’m fethi üzerine. Nihavend, Maraş
valisi İbrahim Paşa tarafından ve Luris-
tan’ın merkezi olan Hurremâbad da A h m ed
M atbaanın açılmasına m ü sade a lm ak içir, Paşa tarafından savaşsız olarak işgal edil­
padişaha verilen ve m atbaanın faydalarını diler.
anlatan istida (Y uk arıda ki siyah yazı, sadrı-
âzamın talebi tetkik İçin bir hey’ete havale* Azerbaycan cephesi
sidir)
Bu cephenin kumandanı Köprülü-zâdc
Fazıl Mustafa Paşa'm n ikinci oğlu Köprülü-
zâde Abdullah Paşa ilk iş olarak Tebriz üze­
rine yürüdü. Tahm asb’m gönderdiği imdat
kuvvetlerine rağmen Selmas'dan itibaren
H oy, Merend, Çors ve Tasuc kasabalarını
1724 mayısına kadar zabdetti. Sonra T e b ­
riz’i muhasara etti. Muhasara biraz uzun
sürdü. Hattâ sert iklim şartları yüzünden
bir müddet kaldırıldı. Sonra Tebriz yeniden
şiddetle tazyik olunarak 28 temmuz 1725 de
şehre girildiyse de, sokak savaşları dört beş
gün sürmüş ve Tebriz’e bundan sonra h a ­
kim olunabilmiştir. B un a karşılık, Rumiye
ve safevilerin m ukaddes şehri Erdebil ko-
layljkla elde edilmiştir.

Kafkas cephesi
B u cephenin kumandanı Erzurum valisi
Silâhtar İbrahim Paşa, sefer karan verildi­
ği zaman Kars'ta bulunuyordu. Yanında D i ­
yarbakır valisi, K ars beylerbeyi ve Şarki-
Karahisar sancakbeyi olduğu halde Tiflis is­
tikametinde ilerledi. Tiflis kolaylıkla m u ­
hasara ve zabtolundu. Sonra Guri bölgesi
işgal edildi. B u sırada ruslar Saievt hane­
danının yıkılması ve İran’nın parçalanması
karşısında seyirci kalm ak istemiyerek H a ­
Yirm isekiz Çtlebi M e h m e d Efcndi'nin oğlu zar denizi istikametinden Şirvan’a taarruz
Said Efendi ettiler. Görünüşte bahane, İran’a isyan eden

2444
Bizim ilk matbaamız ve İbrahim Müteferrika

(İlâve: 145)


*
Bizde, türkçe basan ilk matbaanın ! ; ^
; kurulma hazırlığına 1726 da başlanmış, yet Şeyhülislâm Abdullah Efendiden j
j 1727’de her şey tamamlanarak çalışır } - bir fetva alındı.
hale gelmiş ve ilk bastığı kitap 1729’ da i Fetvayı müteakip Said M ehm ed E-
istifadeye çıkarılmıştır. B u m atbaa Y ir- j iendi ile Müteferrika İbrahim Ağaya j
misekiz Çelebi-zâd« Said M ehm ed Efen- , hitaben bir müsaade fermanı da veril- j
di ile İbrahim Müterrika adlı iki orta­ di. fakat bıı fermanda matbaanın tef- \
ğın malı olup birincisi fikir, mevki ve sır. hadis, fıkıh ve kelâm kitapları bas­
paresiyle, iKincisi de bizzat çalışarak j, maması emrolunau.
eseri meydana getirmişlerdir. Müessese Resmîye yakın bir mahiyeti lıaiz j
devletten de maddî ve mânevi yardım olan matbaa, bu fetva ve fermandan
görmüştür. j ] sonra, gaid M ehm ed Efendi ile M ü te­
ferrika İbrahim Efendinin aralarında
Avrupada müteharrik harflerle ki- ? i
kurdukları şirketi müteakip 1139 <1727)
tap tab’ı teşebbüsü 14*0 senesinde j
senesinde Müteferrikanın Sultanselim
başlamış -ve matbaa, hurafeleri yıkarak
semtindeki konağında fiilen tesis edildi.
yeni bir ilmi ve İçtimaî devrenin inki­
Hattâ daha evvel 1726 dan beri baş-
şafına sebebolmuş ve intibah yarat- j *
Iıyan hazırlık faaliyeti o sene kemalini
inişti.
bulmakla, ertesi sene de işe girişmekle
Bizde de ilk matbaamızın bir inti­
geçti ve tecrübe olarak iki harita ba- ;
balı devresi başlangıcı olduğuna şüphe
sudı ve kitap olarak ilk eserini de i i 41
ı yoktur.
i3 î Ocak 1729) senesinde istifadeye çı­
Matbaadan evvel el yasısı Kıy­
kardı, Muhtelif gürültüler geçirerek ve
metli bir eserden ancak birkaç nüsha \
hattâ bazan araca senelerce kapalı ka­
bulunabilirdi. Ayrıca, bunları istinsah larak devam etti ve matbaacılığımızın
eden hattatların cehaleti yüzünden pek [ temci i olarak tarîiıe geçti.
çoğu da Müteharrik harflerle kitap tab’ı
Avrupa İle siyasi temaslar, hele ora- i, teşebbüsünde zaten Av ru paya. nazaran .
lara giden birkaç adamın müşahedesi iki yüz seksen yedi sene geciken ve bu
bize yavaş yavaş Garbın intibahım an­ suretle Garbın intibahından böylece
latıyor ve bu yüzden birkaç vatandaş pek çok geri kalan T ü rk milleti,
uyanıyordu. matbaasının da Arap harfleri esası üze­
Nihayet Yirmi seki % Çelebi M eh m ed rine kurulmasından dolayı çektiği müş- \
Efendinin paris sefareti bu uyanıklığı külâtla. matbaadan sonra üa iki yüzyıl
meyvalaştırdı, faydalı oldu. boyunca bati yürüyen neşriyat hare­
Yirmisekiz Çelebi Parise giderken ketleri yüzünden kültürel inkişafına,
t ogiu Said M ehm ed Efendi de memu- I j tam bir serbesti veremedi.
ren yanında gidiyordu. Bunlar uyanık ; B u ilk matbaamızda (bittabi Arap i
1 ihsanlardı. Paris’te matbaayı bizzat f harfleriyle) ilk tttrfcçe eserin basılış 3
görmüşler ve bun un faydalarını takdir | tarihi İ H I <1729] dil*. B u harflerle tabı
etmişlerdi. : j işleri 192# senesine kadar devam etti­
Said M ehm ed Elendi memlekete j ğine göre de, Arap harflerinin kültürü
dönüşte bu fikrin arkasına düştü ve rnüz üzerindeki matbu şekilde h ü k ü m ­
birçok kimselerle konuşarak matbaayı ranlığı tam iki yüzyıldır.
vücude getirmîye çalıştı. B u sırada İb- İ i B u matbaamızın tarih ve randıma­
rahim Ağayı kendine yardımcı seçti ve nı üzerinde biraz durmak lâzım gele­
işe girişti. Bir lâyiha hasırlandı ve sad- cektir, Ç ünkü açıldığı tarihten sonra
iiâaama vexiidi. Sddrıâzaııı da b u işe geçen yetmiş küsur sene zarfında türk-
taraftar oldu. Çe eser basan yegâne matbaamızdır.
Müteferrika İbrahim. Ağanın imza- Matbaa açıldıktan iki üç sene son­
, siyle veri ten ve “Vesiletüttıbaa,'* âtimi ! ra Saiü M ehm ed Eiendi daha büyük !
taşıyan bu lâyihada, fenni tıbaatm I makamlara (sonra paşa ve sadn&zam
ehemmiyet ve faydalan gayet güzel bir | oldu! yiikselmiye çalışmaktan, matbaa
şekilde izah edilmişti ve esbabı muci- işleriyle ugraşamıvacak bir hale gel­
besi de gayet kuvvetliydi. i i mişti. O n u n için yeni padişah Birinci
Türkiyede. bir zamandan beri gay- ) \ M&lımud gamanınci& H 4 S (1732) sene­
rimüslfmtarin açtığı matbaalar gibi bu ; j sinde ferman da yen ilendiği vakit bu
matbaanın tesisi, m ü h im bir meseîe ol- ı î sefer muhatap yalnız Müteferrika idi.
l du, hazırlığa başlıyan. Müteferrikamın Müteferrika 1158 (1745) senesinde
tekrar verdiği bir istida üzerine niha- vefat etti. Matbaası kâk büyük bir faa- l
İ -» I ! —> İ

2445
I liyetle. kâh yavaş yavaş ve basan muat- yani 1189 (1763 > senesinde “ Sami, Sub-
j tai kalarak devam etti. Ve hattâ, kendi- İli ve Şakır Tarihi'mi basıyorlar.
• sı son zamanlarda taö'a da nezaret ede^ Ertesi sene b u tarihin zeyli olan
i medi, Mües&esesinj kurduğu 1139 (1727) “ İzzi Tarihi’ ni tabederek bu suretle !
¡ {.ten, öldüğü 1158 (I7iö> tarihine kadar Müteferrikanın ’4T a kvimüttevarih" m u ­
göçen yirmi sene zarfında. bastığı ese­ kaddem esin de verdiği tavsiye, yani bir­
rin adedi. en evvel bastık iki harita­ birini takiben yasılmış olan tarihler
dan başka, kitap olarak on altıdır, Bun- silsilesinin itmamı da müyesser oldu.,
' lardan, balları ikişer ve üçer cilt oldu­ 1201 Î1786) de İspanyaya sefir ola­
ğundan cilt itibariyle yirmidir ki, ken­ rak giden Vasıf Efendi daha b u sıra- i
disinin basıp he;- nedense matbaanın larüa ortaklıktan ayrılıyor ve^ Raşid
ismini vermekten korktuğu ve Fransız* M elimed Efendi, matbaanın yegâne s&- '
l&ra türkçeyi öğretmek gayesiyle mey- llibi iken •Ârabülkâfiye” basılıyor.
| dana koyduğu «seri de ilâve edersek ••ÂrabüîkâfJye’ nin tab'ı tarihi 1200 i
î hepsi yirmi bir cildi bulmaktadır. ( İ783l dir ki bu kitap: “ kulübü nahvi- •
İlk matbaamızın bastımı ilk eser yeden ibni Hâeibin müellefi olan kâ- i
| '’İm am ebu Nasr İsmail bin Hamma- fiye üzerine Güzelhisarlı Zeyni-zâde j
ı dülcevheri]farabî"' nizı ‘SıhaJıı Cevfre~ Hüseyin Efendi m erh u m un telif eyle- :
i ri” allı kitabının Manisa müftüsü ve digi “Ârabülkâfiye’’ dir ve ilk ders ki­
Medine kadısı olduktan sonra vefat e- tabıdır. ]
deıı Müderris M eh m ed Efendi tarafm- M er h u m Müteferrikanın Raşid E- j
! dan yapılmış tercümesidir ki, M ehm ed fendi elinde bulunan matbaası gene i
| Efendi "V a n k y lu ” ıâkabiyle meşhur ol­ yedi senelik bir atalet devresi geçir- i
duğundan bu lügate de “Vankulu Lû- dikten sonra, askeri işlere ehemmiyet \
\ "ati” denmiştir- Arapça tian türkçeye bir veren Üçüncü Selim zamanında tercü- \
I lügat oJan bu eser iki ciltti ve tabedi­ mc ettirilen üç askeri kitabı bastı.
lince birinci cildi «66. ¿kincisi do 750 Raşid Melımea Efendi 1212 0 7 9 8 )
büyücek sayfalık bir hacim, almıştı. de vefat etmiştir. Esasen, ara sıra him- j
met görmesine rağmen, köhneleşen ve •;
★ son yamanlarda hurufatı kullanılımya-
cak bir hale gelen Müteferrika Matba- i
Müteferrikanın vefatından iki se- ası da tatili faaliyet eder.
; ne soııra kalfası Radı İbrahim Efendi,

yanm a Anadolu kadılarından Ahm ed
Efendiyi arkadaş alarak hükümete m ü ­
Tik tesis tarihi olan 1139 i 1727i 50 - i
racaat- elti. 11<50 i1747) senesinde Bi-
nesinden tarihe karıştığı 12 12 i 1798?
¡ rinci M alım ud’dan matbaa fermanını senesine kadar yetmiş küsur sene fji- j
kendi namlarına aldılar ve fakat sekiz len mevcut addedeceğimiz Mütefrrika )
I soneden fazla bir zaman, tarilıçe tesbit Matbaasının 1141 i 1729} da banlayıp i
; edilmemiş esbaptan dolayı, faaliyete
1209 f1734j senesinde son eseriyle ni­
geçemediler. Ancak. lies (1 7 5 5 ) de hayet bulan randımanını tesbit eder- |
| Üçüncü Osm an tarafından ferman gc- sek görürüz ki; Müteferrika hayatta i- I
I ne kendi adlarına yenilendiği vakit işe l
ken on altı, halefleri Kadı İbrahim i
sıvanabildiler ve pek çok satıldığından
tarafından iki, Raşid M ehm ed Efendi
dolayı nüshaları tükenen "Vankulu'*
zamanında da altı ki ceman yirmi dört
•• lügatinin ikinci defa olarak birinci
eser vermiştir ve bunlardan bazıları,
ş cildim ve ertesi sene de ikinci cildini
yukarıda işaret ettiğimiz gibi iki ve i
bastılar- 3 u n u müteakip Müteferrika-
üçer ciltliktir.
; nın halefi Kadı İbrahim Efendi de ve-
B u ilk matbaamızı takiben devlet ;
• fat etti. Talihten ■ öğrendiğimize göre
tarafından M ü h en d ¡ishaıie, Üsküdar ve
i devlet o sıralarda: "Bazı u m u r ile müş-
Takvimbanei Âmire matbaaları ve di- j
tagıl olduğundan bir gayri kimesneye
ferleri açılmıştır.
i imalini tenbih ve tavsiyeye vakit bula-
; mayıp ameli meşkûr metruk” olmuş ve
bu metrukiyet yirmi yedi sene gibi u-
zun bir müddeti bulmuştur. İbrahim Müteferrika, Macaristamn j
Seferler dolayısiyle böylece bir- Kalo j var kasabasında 1074" dc doğmuş- i
müddet unutulan matbaa nihayet. tu. Kalvinist mezhebinden fakir bir al- \
Müteferrikanın veresesinden ve Fransız leıiin evlâdıydı. Çocukken papaz olmak
sefareti tarafından satın alınacağı d u ­ üzere Protestan Papazları Mektebine
yulunca Divan-ı Hümâyun. ■beyükçilc- verilmişti. Macar kıralı Tökeli İrnre
- rinden Kaşld M ehm ed ve o sırada Va- J692’ de Osmanlı ordusiyle müştereken j
kanüvis bulunan Vasıf Efendiler bu AvusturyalIlarla muharebeye giriştiği j
I metruke yi. satın alıp Birinci Abdüllıa- zaman, Protestan olmak itibariyle A- *
m id’den gene dinî kitap basmamak vustur yalı iar tarafında bulunan genç,
tembihiyle bir ferman elde ettiler, askerlerimiz tarafından esir edilmiş, 1
M atb&a nm yeni sahipleri o sene, on sekiz yaşındayken İstanbul a getiri- f
!

244-S
ve Rus tüccarlarına tecavüzlerde bulanan Lez- akli muvazenesini kaybetti. Hüseyin şah ha­
gfleri te'dibdi. Çünkü çar, sah olarak tanıdığı riç almak üzere S afev! hanedanına mensup
Tahmasb'ın müttefiki idi. Hattâ Şirvan’ın is­ herkesi öldürtmüş, bununla da iktifa etmi-
tiklâlini ilân etmesini bile İran’a isyan sayı­
yordu. D a v u d han, Silâhdar İbrahim Paşadan
yardım _istedi ise de, paşa nedense ağır d av ­
randı. İğle bu sırada Osm anlı devleti rusya’
ya D av ud hanın Ösmanlı himayesinde bulun­
duğunu bildirerek tarruzlarım durdurmuşsa
da, İbrahim Paşanın zamanında harekele
geçememesi yüzünden B a k û ’nün ruslar ta­
rafından işgaline engel olunamamıştı. İbra­
him Paşa bu yüzden azil olunup yerine D i ­
yarbakır valisi Ar££î Paşa tayin olundu. Or-
d uda bulunan ve OsmanlIların tarafına geç­
miş olan Revan (Erivan) hanı M e h m e d K u ­
lu hanın teşvikiyle Arifî Paşa evvelâ Nah-
çivan’ı aldı. Sonra da Bcvan üzerine gidip
üç ay süren bir muhasara neticesinde zabt
etti (28 eylül 1724). Buradaki harekât b un ­
dan sonra bir yıla yakın bir müddet daha
sürmüş Lori ile Gence’nin, Arifî Paşa yeri­
ne tayin olunan Mustafa Paşa tarafından
fethiyle sona ermiştir.

İran’da yeni olaylar, Eşref han ib r â h im M ü te fe rr ik a ’n ın mezar*


hâkimiyeti (E v v e lce K a sım p a şa se m tin d e AynaSrkstvak
Diğer taraftan İsfahan’da çalılığını ilân m ezar! fin n da b u îu n a n bu taş, sonra G a ia ta
etmiş olan Malımud han bir müddet $00 ra m e vie v rhan e sin m bahçesine n a k le d ilm iş tir )

i lerek pazarda köle olarak satılmıştır, : raber, İbrahim Efendi siyasi hayatına
1 Kendisini alan adam çok zalim oldu- devam etmiş ve 1731 kasımında Mirza
> ¿undan esirliğe tahammül edemîyerek : Safi’nin mihmandarlığı, 1737 de Lehis­
i M üslüman olmuş ve İbrahim adım al- , tan'da OsmanlI elçiliği. 1788 de Osman- I

| mıştır. B u zeki, ve bilgili, insan Müslü- j lı-Ai’usturya, savaşında Orşova kalesi­
i maniıfcı samimiyetle benimsemiş ve nin Avusturya'ya teslimi m iîzakeresin- .
1712 -M yıllan arasında bir "Risalei de O s m a n i ı d elegesi, ayrıca Humbaracı
i îsiâımye” yakarak devlet ileri gelenle- i tBomıeval) A h m e d Paga ile Türk-İs-
ı rinin alâkasını çekmiştir. Kendisinin vec görüşmelerinde bulunmuş, Kaytas
| J,Müteferrika”lı£a tâyini ve Rikâb-ı hü ­ hanlığı için de Dağıstan’a gitmiştir
m ayun kaymakamı Nevşehirli (Dam ad) (1743). Dağıstan seyahatinden pek yor- j
S İbrahim Paşa’nuı iltifat ve himayesini gun ve bitkin dönen Müteferrika, u- \
kapanması bu tarihten bir az sonra ol- zun bir hastalığı müieakib 1158 fl745)
j , mııştur. Venedik seferi başlarken, 1715 j de yetmiş bir yaşında iken öldü. Ken- |
î ilkbaharında. padişah m ve vezıiriâza- | İ disi bilfîUî, anlayışlı, çok zeki ve çok j
m m mektuplarını Viyana'ya götürmüş i ; hamleli bir zattı. Türk irfan âlemi, S&-
ve Prens Eugene ile sefer hususunda i İd M ehm ed Pahayı ve Müteferrika İbra-
h i m l daima hürmetle tebcil edecektir, f
J görüşmelerde bulunmuştur, OsmanIı - :
! Avusturya savaşında. Avusturya'ya kar­
Bibliyografya: Server İskit: Türkiye i
şı savaşmak üzere BeLgrad’da toplanan
Meşriyat Hareketleri Tarihine Bir îîa- \
j H a c arlara. tercüman ve komiser tâyin
\ kışt 1939 . Server İskit; Türkiyede Ma.1-
edilmiş (1716). az sonra da Kral Rako- j
: buat rejimlerim tahlil ve tarihçe kıs- r
ezrnin m ihm andar lığına 'getirilmiştir. { mıT 1939. Selim Nüzfret Gerçek; T ü r k ' i
' Pas«rofça' barışuıdan i 1718) sonra, Ra- i Matbaacılığı I. Müteferrika Matbaası, j
\ kocKimin ölümüne kadar i 1736), bu. 1939. Aladar V. Simonffy (Faruk Yener j
| vazife daha ziyade fahrî bir mahiyet tercümesi): İbrahim Müteferrika, 1945. i
t almıştır. İbrahim ve Yirmi sekiz Çelebi- İbrahim Alâettin Gövsa; T ü rk Meşhur­
i z&cLe S&id M ehm ed Efendilerin 1sonra ları Ansiklopedisi, İbrahim M ü tefem-
i Paşa olmuştur) tanışıp anlaşarak m&t- ! ka bendi. 1946. Osm an Erginsoy; Tür-
| baa kurmaları da yine b u barıştan son­ kiyeye matbaanın girişi ve ilk basılan
raki günlerde olmuştur. Matbaası faa­ eserler, 1959. T. Halasi K u n ; İbrahim
liyetini zam an ?.aman durdurmakla be- \ Müteferrika (İslâm Ansiklopedi sinde,
! Cüz 49, S : 896).______________

2447
yerek Safevî taraftarlığı ithamiyle kütleler lunduğuııu ileri sürdü. Rusya elçisi Neplu-
halinde idamlar yaptırmıştı. Nihayet Afganlı yef, bu şartlar karşısında müzakereye de­
beylerin teşvikiyle, amca-zâdesi Eşref han vam için devletinden talimat isteyeceğini
onu öldiirtüp yerine geçti (Mayıs 1725). Bu söyliyerok üç aylık mütereke talep etti.
karışık durum dan faydalanmak isteyen Tah- B u teklifi kabul olunduğundan m üzake­
masb İstehân’a yüriidüyse de Eşref hana ye­ relerin birinci safhası sona ermiş oldu (A-
nilerek M azenderan’a çekilmek zorunda ğustos 1723). Mütareke sırasında osmanlılar
kaldı (Ağustos 1725). henüz hiç bir tarafça işgal edilmemiş bulu­
nan Razer denizi kıyısındaki bazı bölgelerle
B a k û ’yü ele geçirmek istemişlerse de, y uk a ­
İran hakkında Osmanlı -Rus rıda söylediğimiz gibi Silâhdar İbrahim P a ­
müzakereleri şanın ağır davranışı ruslarm bu işi daha
evvel başarmalarına sebep olmuş ve İbrahim
B u hadiselerden evvel rusya ile Osman­ Paşa da b u yüzden azledilmiştir.
lIlar arasında İran meselesi hakkında diplo­
matik temas ve müzakereler başlamış bulu-
Müzakerelerin ikinci safhası
Müzakerelerin ikinci safhası başlarken
Rus elçisi evvelâ çariçe Katerina’ntn Tah-
m asb’ı İran'ın m eşru hükümdarı olarak ta­
nıdığını, ayrıca Petro tarafından kendisiyle
Dcrbend vc B a k û hariç, İran’ın diğer yerle­
rindeki istilâcı kuvvetlerin memleketten çı­
kartılması şartıyle Geylân, M azenderan ve
Esterâbad'ın Rusyaya terki hususunda E y ­
lül 1723 tarihinde bir anlaşmaya varılmış ol­
duğunu açıkladı. Sonra osmanlı kuvvetleri­
nin İran'a karşı yaptıkları harekâtın dur­
durulup İran’la barış yapılmasını, buna kar­
şılık D a v u d hanın Osmanlı himayesinde ola­
rak Şirvan hanının tanınacağını ve K u r suyu­
nun Rusya ile Şirvan hanlığı arasında sınır
olacağını bildirdi. Osmanlı murahhasları,
Iran Şâhı H ü seyin Safevî Dcrbend vc B a k û eski osmanlı ülkeleri ol­
duğundan ruslarm buradan çekilmesi icab-
nuyordu (1722). B u n a tavassut eden, Fransa ettiğini. Şah Hüseyin henüz hayatta bulun­
elçisi olmuştu. Kuşların müslüman Lezgi’- duğu için Tahınasb’m hükümdarlığının ba­
lerc taarruzu, neredeyse bir savaşa sebep his konusu olamıyacağını ve bu sıfatla rus-
olacak iken b u tavassut üzerine ruslar, os- lara arazi terkinin m ü m k ü n bulunmadığını,
manlı himayesi altındaki Lezgi’lere karşı İran harekâtının da durdurulmıyacağını bil­
açmış oldukları seferi durdurup müzakere­ dirip devletin bütün taleplerini savaş yoluy-
lere razı olmuşlardır. le elde etmek kudretinde bulunduğunu söy­
Görüşmeler başlarken, ruslar OsmanlIla­ lediler (15 ocak 1724).
rın evvelâ savaşa son vererek İran’dan çe­
kilmelerini istediler. Reis ül-küttab M ehm c d
Iran için, Osmanlı • Rus anlaşması
Efendi ise, osmanlı ordularının işgali altın­
da bulunan Azcrbaycan. Gürcistan, Şirvan ve şartlan
ve Dağıstan’ın vaktiyle kendi devletine ait
bulunduğunu, İran'a sonra geçtiğini, bunuu Müzakereler böyle çıkmaza girince Fran ­
için b u yerlerin artık terkinin ünkâsız bu- sa elçisi yeniden tavassut edip iki tarafı ya­
tıştırdı. Bir tarafça kabulü imkânsız istekler­
den vaz geçirdi. B u n u n üzerine yeniden açir
lan müzakereler sonunda anlaşmaya varıldı
(24- haziran 1724 - 2 şevval 1136). B u n a gö­
re, Osmanlı devleti ûerbend ile B a k û ’yü ge­
ri istemekten vaz geçiyor, Lezgi’lerin os-
manlı himayesinde bulunduğu, hanlarının
D av ud han olduğu, kendisinin Şirvan’ın m er­
kezi olan Şam ahi’de oturacağı kabul olunu­
yor, Geylân, M azenderan ve Esterabad rus-
lara bırakılıyor ve hudut tayin ediliyordu.
Şirvan Osmanlı himayesinde bulunacaktı.
Erdebil İran’da, b una karşılık O rdubad, T e b ­
A ze r b a y c a n bölgesinde Nahçivan riz, Mcraga, Rum iye, Hoy, Çors, Selmas,

2448
Gence, Karabağ, Nahcivan, Revan, Üçkilise, letinin işine gelmiyordu. U zun m üzakere­
Kem edan, Kirmanşah ve Krdelan OsmanlI­ lerden sonra şuna karar verildi; Eşref han,
larda kalacaktı. Tahm asb bunu kabul ederse sünni idi, hükümdarlığını kabul etmek » M ü ­
5ah olarak tanınacak, AfganlIların İran'dan minler Emiri» olmasını kabul etmek d em ek ­
çıkarılması için Rusya yardım ederse O s ­ ti. halbuki şer'an (İki M üm inler Emirinin,
m a n lI devleti tarafsız kalacak lâkin Eşref aralarında Killd denizi kadar bir deniz ol­
han OsmanlIların eiine geçmiş olan yerlere madıkça kabulü caiz) olamazdı (12 şubat
taarrui ederse, onun büsbütün İran’dan çı­ 1726). Burja dayanılarak elçi red olunmuş ve
kartılması hususunda Tahnıasb’a yardımda Eşref han'a biç bir cevap verilmemiştir. A y ­
bulunacaktı. Tahmasb, b u teklifleri kabul nı zam anda A h m e d Paşa’ya, İslâm padişahına
etmezse, iki taraf sahip çıktıkları yerleri itaatsizlikte bulunan Eşref h a n ı tedip için
m uhafaza edip İran'la barış yapmıyacaklar- İsfahan üzerine yürümesi emredildi (12 mart
dı. 1726). Seraskere gönderilen fermanda E ş­
B u anlaşma, evvelâ Şirvan hanını m e m ­ refin İslâm halifesi olaıı padişaha itaatsizlik
nun etmedi. K uzey Şirvanla Dağıstan'ın rus- gösterdiği belirtilerek bagt ilân edildiği hak­
lara terki bu bölge sünni müsliimanlarını kında fetva alındığı... kayıtlıydı (Haziran
incitmişti. D a v u d haıı anlaşma hükümlerini 1726). A h m e d Paşa, yanında ellibiıı kişilik
tatbik etmiyerek halkı mukavemete teşvik bir kuvvetle ilerledi. İki taraf Hem edan ci­
etti. B un u n üzerine hanlıktan uzaklaştırılıp varında Andıcarı mevkiinde karşılaştılar
yerine Dağistan ümerasından ve onun rakip­ (E k im 1726). Pek çetin olarak ceryan eden
lerinden Sürhay han tayin edildi. Davud savaşın 'ilk günü, osmanlı kuvvetleri lehin­
iıan, ailesi erkâniyle evvelâ Gence’de sonra de geçmiş, akşam olunca çarpışmalar d ur­
Rodos adasında ikamete m em u r edildi. Rus­ muştu. Eşref ban, ertesi günü geçecek sa­
larla osmanlılar arasındaki hudut tesbiti vaşı kayıp edeceğini anlayınca, hiyleye baş
Ocak 1727 de sona ermiştir. vurdu. G ece osmanlı ordusunda bulunan do­
ğu sınırı aşiretlerine haber gönderip bu m ü ­
cadeleyi kazandığı takdirde kendilerine m ü s ­
Eşref H a n ’ın elçilerinin reddedilmesi takil hanlık vereceğini vadetti. Ertesi günü
İran'da vaziyete, hakim olan Eşref han savaş başlayınca, aşiretler hep birden Eşref
Osmanlı devletiyle münasebete girişmek s a ­ hanın tarafına geçtiler. U m ulm ayan bu d u ­
yesiyle Abdülaziz Seletan ve Molla Rahim rum, A h m e d Paşanın mağlûbiyetine ve ağır
adlı elçileri gönderdi (E kim 1725). B u zat­ toplarım düşm ana bırakarak Hem edaııa çe­
lar O c a k 1726 da İstanbul’a gelerek Eşrefin kilmesine sebep oldu (Çelebi-zâde Asım ta­
namelerini verdiler. B u nam ede Eşref kendi­ rihi, S: 434-437). Eşref han, bı; durum dan
sinin İran tahtına oturmuş olduğunu bildi­ cesaret alıp bir kısjm kuvvetlerini O rdu ba d
riyor ve Ahrned Paşa kuvvetlerinin ger; çe­ tarafına Sevk eimişse rie, bunlar Teori?, m u ­
kilip iki devlet arasında eski sınırın kurul­ hafızı H e k i m -oğlu Ali Paşa’y a agır şekilde
masını istiyordu. Tabii b u hal, Osmanlı dev­ yenilmişler ve beşbin ölü vermişlerdir.

'S a d r t â z a m m kendi divanında bir £lçi kabulü m erasim :

2448 F, 6
Üçüncü A h m e d zamanındaki veziriazamlar

(İlave: 1 4 6 )


K A V A N O Z A 1IMKII PAŞA t
j çin tevkif edilerek Edirne'ye getirildi. \
Silâhdaı* Hüseyin Pa§anın köleie- i i Orada kapı-arasın d a h apis ve tazyik o- [
rinden olup rus asıllıdır. Ender undan ; ¡ iundu. Dam adı ık sayesinde yakayı kur- \
yetişerek sırkâtibi. giyimbaşı ve hazine tarıp Kefe sancağı ile Azak muhafız-
Kethüdası olduktan sonra 1687 da ve- I İ lığına tayin olundu. İkinci Mustafa’nın j
zaret rütbesiyle Basra, sonra M usul va­ j culûsunda Beşinci vezir ve Rikab kay-
lisi, 1689 yılında Boğaz muhafızı, erte­ ¡ makamı oldu. 1695 yılında Haieb. er- j
si yıl Sakızadası muhafızı, bir yıl son­ ¡ tesi yıl K on y a valisi olarak 1698 sene­
ra da E ayüa valisi oldu. B u sırada A m ­ sinde azledildi. İstanbul kaymakamı
c a z a d e Hüseyin Paşam ti damadı bulu­ b ulunduğa sırada İkinci Mustafa’nın ?
nuyordu. 1694 de Bozcaada muhafızlığı, lıal’i ile neticelenen, ayaklanmadan bi- ;
ayni yıl Diyarbakır valiliği verilmiş, raz evvel azledilip Edirne'ye geldi* Va-
ertesi yıl hamisi Amca-zâde Hüseyin k ra sırasında tekrar sadaret kayma-
Paşanın kaptan-ı deryalıktan uzaklaş- i l karalığında bulundu. Üçüncü Ahm ed'in i
ması üzerin© onun da v eza re11 alınmış- j culûsuyle İstanbul'a dönüşünden son­
j tır. iki sene m enküb olarak İstanbul'da | ra âsilerin tepelenmesinde hizmeti gö­
i fCad tköyünde oturduktan sonra, Amca- rülerek sadaret m akam ına getirildi (16
j sâde Hüseyin Faşa sadnâzam olunca • kasım 1703,). Sadareti onbir ay sürmüş i
yine vezaretle H any a muhafızlığına. ve Kızlar flgası U zu n Süleyman Ağa ile
1698 yılında nişancılığa tayin edilmiş. mücadelesi sonunda azil olunmuştur
| dört vıl sonra yine m enküb olarak f'2S evlûl 1704). Kendisine azlinden son- ¡
} Kadıkövüne çekilmiştir. İkinci Musta- ra Vekaüd hasları tayin edilerek zevcesi
| fa’n m hall’t île ncticcienen “ E d im e sultanla birlikte İzmit’te ikamete m e­
| vakTasm m başlangıcı olarak İstanbul'­ m ur olmuş, 1707 yılında ikinci defa ola- ;
da ayaklanma zuhur ettiği zaman âsi- r&k Mısır valiliği verilmiş, ertesi sene j
! ler tarafıneian ister islemez evvelâ sa- Trablus-şam ve sonra Ha kk a valilikle- |
j daret kaymakamlığına getirilmiş, sonra rine nakledilmiş ve Mayıs 1713 tari- j
Edirne'ye götürülüp sadareti padişaha hinde orada taundan vefat etmiştir. ■
; Kabul ettirilmiştir <22 ağustos 1703). Altmış yaşlarında bulunuyordu. Gayet •
: Üçüncü Ahm ed. isyan elebaşlarmm te­ vesveseli, haris ve tamah kâr olmakla
meşhurdur. j
pelenmesinde onu kullanmış, sonra da
| azlederek Sakız adasına sürmüştür i 1G
I Kabını 1703). 1704 yılında tekrar dev- KALAYLI K O Z A K M K l) PAŞ A
I let hizmetine alınarak Inebahti muîıa- j
Kayserilidir, bazı hemşehrilerinin i
i fızlıgı verilmiş, ertesi yıl bu vazifede
tavassutıyie Topkapı sarayının baltacı- j
bulunduğu sırada vefat etmiştir. O sı-
lar ocağına girdi. Burada harem ağala­
rada elli yaşını geçmiş bulunuyordu
rından Yusuf Ağanın hizmetine veril- j
Kısa boylu, şişman bir zattı. Orta de­
di. Y u suf Ağa. kızlar Ağası olunca o >
recede dirayet ve kabiliyetli, biraz h a ­
da evvelâ kahveeibaşı. sonra sakabaşı
ris, lâkin iyi huylu ve iyi kajbüydi.
; oldu. Nihayet, dış hizmete çıkıp boyler- !
Kısa boylu ve şişman olduğu için “K a ­
beylik rütbesiyle Cidde muhafızlığına i
vanoz1’ lakabı verilmiştir.
tayin edildi. Yedi sene- b u hizmette i
kaldıktan sonra peyda ettiği servet sa~ i
M ORALİ (D A M A D , ENİŞTE) yesinde afcır rüşvetler vererek Van va- i
H A Ş A N PA SA lisi ve 1687 tarihinde vezaretle derya j
Mora'dar. devşirilip Top kap; sara­ kaptanı oldu. ı$89 senesinde azîcdilc- !
yının Enderun kısmına alınmış ve bu­ rek Lim ni muhafızlığına gönderildi.
radan yetişmiştir. Evvelâ Çukadar ve Ertesi sene Trabzon valisi, bir yıl sonra
sonra. 16S3 yılında, Dördüncü Meh- Sivas: valisi oldu. 1G92 yılında Kıbrıs
m & ö Te :$üâiıdâ.r oldu. İkinci S 1.-ileym$rL>- valiliği, ertesi sene İstanbul kayma- ■
jn cni usunda vezaretle Mısır valiliği kamlı^i verildi. Buradan evvelâ Diyar-
verildi. İki sene sonra azledildi. Ayni j bekir, sonra Ba&dad. 1696 yılında Ada- j
j yıl Bursa ve İzmit mutasarrıfı, İG90 na valiliğine, ayni yıl Azak muhafız­
j yılında Dördüncü M eh m ed ’m kızı H a ­ lığına tayin edildi. Rusların Azak*a hu-
tice sultanla evlenerek dam ad ve Bofcaz eum u üzerine burasını bırakıp kaçtı ve
j muhafızı oldu. 1693 yılında. Sakızaclası cezalandırılmak korkusıyle iki yıl giz- !
| muhafzlığı verildi. Anî bir düşm an lendi. Nihayet valúe sultanın tavassu-
I baskını sonunda adayı teslim ettiği i- tıyle affedilip Bursa/d& ikamete m em u r j
i ->

245Û
‘ 7-
oldu. B u sürgün hayatı ilii yıl sûrmuş, memleketleri gezmişti. 3 u arada Trah-
sonra vezareti ibka edilerek 1702 yılm- lus-garb. T u n u s ve Cezair’de bulundu.
j da K an diye muhafızı olmuştur. Morali İstanbul'a gelince, akrabasından bir
! Haşan Paşa azlcdildiği vakit Kızlar zatin tavassutiyle saraya yazıcı olarak
ağası Süleyman Ağanın tavsiyesi! c girdi. zam anla vaîde sultanın teveccü­
j Üçüncü A hm ed tarafından İstanbul'a h ü n e nail oldu. Dördüncü M e h m e d ’in
davet edilip sadrıâzamlık verildi (28 ölümünden sonra yazıcılar halifeliğine
j eylül 1704i. Lâkin, sadaretinde tema- yükseldi. Sesi güzel ve musikiye isti-
< m en liyakatsiz, cahil ve hatta ahm ak dadlıydı. Nihayet, h en üz 12-13 yaşla­
bir adam olduğu anlaşıldı. Himaye edip rında bulunan şehzade Ahm ed (sonra­
derya kaptanlığına getirdiği Baltacı dan padişah olan Üçüncü Ahrncdl'in
M ehm ed Faşa da sadareti elde etmek kızlar ağasına söylemesi üzerine h a ­
için o nu n aleyhine çalışmaya başladı rem halkına hizmet eden Zülüflü bal­
ve sadrıâzamın vaktiyle hizmetinde tacılar ocağına almdı. Burada -güzelce
I bulunduğu Y u suf Ağayı dile dolayıp. müezzin’* dîye anılmıştır. İkinci Mus- ;
f Kalaylıkoz Alımcd Paşanın onu Buı- tafa'nın culüsunda sarayda ilk hamisi
j sa'daki menfasından getirterek kendi olan Habeşi Ali Ajja kızlar ağası olun- \
yerine tayin ettireceğini Kızlar ağası ca. onu kendisine ikinci yazıcı tayin
Süleyman Ağaya duyurdu, ve böylece etil. Aynı zamanda kendi imamlığı
en m ühim hamisini aleyhine döndür­ hizmetinde kullanıyordu. Balı acı Meh-
dü. Nihayet Baltacı M ehm cd Paşanın med. bu sırada hükümdarla yakınlık
| kışkırtması üzerine şeyhülislâmın azli peyda etti. Zam anla şehzade A h m e d ’jn i
[ yoluna gidip bunda muvaffak olmak hizmetine verildi. Iiatta. şehzadenin
• için bulunduğu iftiranın da meydana aşık olduğu bir cariyeyi nikahlayarak
i çıkması üzerine Üçüncü A h m ed onu az- o nu n istifraş etmesini sağladığı riva- 1
iedip Limniye sürdü (25 aralık 1704 'r. yet edilir.
j Ertesi sene Hanya muhafızlığına tayin Fevkalade hiylek&r olduğundan za­
olundu. 1706 yılında İnebahtı muha- manla Habeşi Ali Ağanın ve ocak arka­
j fıslığına "önderi İdi. Buradan tekaüd daşlarının sevgi ve itimadını kaybedip *
! edilip 17 1 O yılında ikinci kere olarak daha ziyade dış hizmetlerde kullanıl*
Kandiye. 17J3 tarihinde tekrar İne- m aya başlandı. Böylece dokuz sene ka­
; balıtı muhafızı ve ertesi yıl Trabzon dar bir çok memleket gezip dolaştı.
j valisi olup yetmiş yaşlarında bulun­ Üçüncü Ahm ed'in culüsunda kızlar
duğu halde bu vazifede iken vefat etti. ağası yazıcı halifesi ve baltacı ocağı
Gösteriş ve debdebeye meraklı, dira- yazıcısı bulunuyordu. Bir müddet son­
• yeisiz \e liyakatsiz, her söze inanır, ra üirinci imraiıor olmuşsa da. S*drı-
saf ve ahm ak bir zattı. M ü h im bir za­ âzam Morali Haşan Paşa kendisini va­
m anda sadaret mevkiine getirilmesi ve zife ile saraydan uzakiaşdınp Trablus-
kendisinden faydalı icraat beklenmesi, şarrı ve Iîaleb taraflarına göndermiştir.
devrin zihniyet ve anlayışını belirten Kalayhkoz Alımed Paşa sadrıâ-zam
parlak bir misaldir. Her gittiği yerde- j olunca ocak arkadaşı Baltacı M e h m e d ’i
| ki garib ve akıl almaz işlerine rağmen himaye etti. Böylece. Birinci imrahor
• ölünceye kadar devlet hizmetinde ça- i iken (5 kasım 1704 tarihinde vezaretle i
j lışmış ve m ü h im memuriyetlerde bu- derya yap tanı oldu. Fakat gözünü he- *
; lunmuştur. m en sadaret m akam ına dikti. Entrika- İ
Sadareti sırasında İstanbul esna­ lan sonunda Kalaylıkoz Ahmed Paşa­
fım takım takım davet edib ziyafetler yı azletirince sadaret mevkii kendisine İ
vermesi o güne kadar görülmemiş ve verildi <25 aralık 1704). Lâkin hiç bir j
adet olmamış hallerdendi. Lakabı sü­ hizmetiyle temayüz edemedi. Nihayet
se olan düşkünlüğünden dolayıdır, j Siiâhdar Ali Ağa (İslâm Ansiklopedisi.
V&k'anüvis Raşid Efendi tarihinde <C• . i C : II. S: 288 göre Çorlulu Ali Paşa. İ. :
4. S : 29-30». “ Kalaylıkoz lakabının ikti­ H. Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. C- IV /2 ,
zası üzere levazım-ı Haşmet ve ziynete i S : 281 göre. Dam ad. Şclıid Ali Paşa! S
iptilâsını ve gece gündüz endişesinin ile kızlar ağası yazıcısı, İbrahim (Da-
tertil>-i nizam ve libas ve destar ve ka- m ad ve sadrı&zâm olan Nevşehirli) E-
laylıkoz lakabının kendisine sermaye-i fendi padişahın gözünü açtılar. Kızlar
iftihar olduğunu” yazmaktadır. ağası ile şeyhülislâm da onun aleyhin­
de olarak tesirde bulunduklarından 3
mayıs 1706 tarihinde azlolundu. Sakız
BALTACI (P AK Ç JB M t 'E Z Z İ S )
adasına sürülmesi kararlaşiırlmış iken.
M EH M E D PAŞA
Yazıcı İbrahim Kfendinin tavassutu :
Baltacı M ehm cd Paşa Kastam onu'­ ile Erzurum valiliği verildi. Sonra S a ­
n un Osmancık kasabasında doğmuştur. kız adası muhafızlığına, oradan Haleb.
Irkan tamamen Türktür. Doğduğu yıl valiliğine nakledildi. Köprülü-zâde Nu-
belli olmadıkı gibi, Osmancık’daki ha­ m & n Paşanın azlim müteakib ikinci
yatı da tam am en meçhuldür. Gençli­ defa sadaret makamına getirildi (18
ğinde Akdeniz kıyılarındaki bir çok ve 20 ağustos) ve sonra işe başladı (26

2451
—'■*
eylül 17 1G). Sadrazam sıfatiyle 1711 yı­ Sadrıâzam Ram i M eh m ed Paşa ile.
lında R u s çarı deli Petro'ya karşı Prut Şeyhülislâm Feyzullah Efendi çekeme­
seferini idaıe etti. Zaferden sonra rus- diklerinden ve h üküm dara kendi aleyh­
larla Prut sulhunu imzaladı. lerine olacak akıllar vermesinden kork­
13u barış doiayısiyle hakkında çı­ tuklarından “ Edirne vak*ası** sırasında
kartılan rivayetler Baltacının azline asiler İstanbul’dan Edirne’ye yürüdük­
sebeb oldu <20 kasım 1711). <İ. H. leri vakit vezaretle saraydan ve padi­
Uzunçarşılı: Osmanlı tarihi. C : IV-2. şahın yanından uzaklaştırdılar. Üçün­
S : 283 göıe 16 kasım — 5 şevval H 2 3 ). cü A h m ed tahta geçince Halcb valiliği
Malları defter edilip evvelâ, Midilli, verildi. Ayni zam an d a Feyzullah Efen­
sonra Lim ni adasına sürüldü. K endi­ di ile oğullarının servetlerinin tesbiti
sinden ağır bir tazminat hâzineye öden­ ile görevlendirildi. B u iş bitince Edir­
mesi iatendi. B u n u yapmayınca malı ne’den İstanbul’a döndü. B u sırada
m ü lk ü müsadere olundu. O 2 ûman b ü ­ Halcb valiliği başkasına verildiği için
yük bir serveti bulunmadığı «örüldü kubbe vezirliğine tayin olundu <Ekim
ve rualardan “ arabalar dolusu altun” 1703). Ertesi yıl. saraydaki n u fu zu n u
«İmiş olduğu tahakkuk etmedi. K e n ­ çekemiyen Sadrıâzam Kalaylı kez A h ­
disi daha azlinden evvel valde sultana med Paşa tarafından Trablus-Şam eyâ­
yazdığı bir mektupla bütün isnadları leti verilip uzaklaştırıldı. Lâkin birbu-
red ile müdafaasını yapmış ve ona sı­ çuk ay sonra tekrar kubbe veziri, bir
ğınmıştı O sayede hayatını kurtarmış­ müddet sonra sadaret kaymakamı oldu.
tır. L im n i adasına nakledildikten sonra 1705 yılında Teke sancağı has olarak
fazla yaşamıyarak !7J3 yılında eceli ile verildi. B u sırada, h ü k ü m d ar üzerinde
vefat etmiştir. B u sırada elli yaşını keç- büyük bir nufu s sahibi idi. 3 mayıs
kince bulunduğu tahmin olunabilir. 1706 tarihinde Baltacı M e h m e d Paşa
yerine sadrıâzam oldu. Sadaretinin i-
Baltacı Melırned Paşanın lehinde
kınci yılında İkinci Mustafa’nın kızı
ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. O-
E m in e sultanla evlenip damadlığa eriş­
n u n R u s çarını ordusu ile birlikte imha
ti. Sadareti sırasında tasarrufa çok ria­
veya esir etmek fırsatını abdalca veya
yet edip devlet hazînesinin gelişmesini
rüşvet alarak kaçırdığını ileri sürenler
sağlamıştır. Dış politikada evvelâ Rus-
olduğu gibi, emri altındaki disiplinsiz
lara düşm an bir yol takib etmiş. İsveç
ordu ile kat’i bir savaşa girişmesinn
kralı ile temaslarda bulunm uş, barış
m ü m k ü n olmadığın: ve Prut sulhunun
taraftarı Üçüncü A h m e d b u n u lıaber
devletin menfaatiarına uygun olduğu­
alarak onu m uaheze etmiştir. İsveç
n u iddia edenler de bulunmuştur. M a ­
kralı Osmanlı ülkesine iltica ettikten
mafih. bir askeri şefden ziyade bir ka­
sonra devleti. Rusya ile durm adan sa­
lem efendisi olduğu muhakkaktır. Y u ­
vaşa kışkırttığı halde, sonradan padi­
m uşak huylu ve san'atkâr ruhluydu.
şahın barış siyasetine dönen Çorlulu
Ne memleket idaresinden, ne de dış po­
Ruslarla yenilediği barış da İsveç kra­
litikadan fazla anlamaz ve bütün işle­ lının memleketine gitmesi şartını rus
rini itimad ettiği adamlarına bırakırdı. isteklerine uygun olarak kabul etti- Si­
Kendi idbariyle beraber, bu adamları
lâhdar Ali Paşa onun en büyük rakibi
da felâkete sürüklemiştir.
olarak daima sukutuna çalışıyordu.
t Neticede, İsveç kralının mümessili ge­
Ç O R L U L U ALİ PASA neral Ponyatovski. Çorlulu Ali Paşanın
Çorlu’da 1670 yılında doğmuştur. Rus elçisi Tolstoy’dan rüşvet almak
suretiyle anlaşmayı Osmanlı devletinin
Bir çiftçi veya bir berberin oğlu oldu­
ve İsveç kralının menfaatlerine aykırı
ğu rivayet olunur.
Gayet yakışıklı ve /.eki olduğun­ bir şekilde tanzim ettiğini ihbar ve b u­
dan devrin ricalinde Kara Bayram Ağa nu bazı belgelerle ısbat ettiği için 16
kendisini ev-Iâd edinerek yetiştirmiş, ! naziran 1710 tarihinde azlolundu ve
sonra Galatasarayı acemi ocağına alın­ | servetine dokunulm adan Kefe valiliği
mıştır. B u ocakdaıı Topkapı sarayının , ile İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Lâkın,
enderun kısmına geçmiş, seteriı koğu­ ¡ yetti*. * Uıca u&ii çevıiııp ¿minim ada­
şu ile has-odada hizmet görmüş, ni­ sına sürüldü. Birbuçuk sene sonra da
hayet 1701 tarihinde İkinci Mustafa'ya kendisinden istenen 2000 kiseyı ver­
silâhdar olmuştur, Silâhdar olarak en- meyince, orada idam edildi. Kırk ya­
derunun en nufuzlu mevkiine geçdik- şını henüz geçmişti. Kesik başı İstan­
ten sonra bütün saray rütbe ve m e m u ­ bul’a getirilip B&b-ı hüm âyûnda teşhir
riyetlerini tayin eden bir nizam nam e , edildikten sonra Çarşı-kapıdaki camii-
hazırlamıştır. O gün e kadar padişah­ nin mezarlığına, gömüldü. İstanbul’da
larla sadriâzamlar arasındaki görüşme iki cami'i. bir ham am ı, üç çeşmesi var­
ve yazışmalara kızlar ağaları vasıta o- dır. Memleketi olan Çorlu’da da mek-
lurkcn bu nizam nam e sayesinde bu m ü ­ teb ve çeşme yaptırmıştır. Zeki, dira­
h im vazife silâhdar ağalara verilmiştir. yetli, vakur, devlet işlerine ve bilhassa
O n u n padişah üzerindeki n ufu zun u ; dış işlere aklı erer bir vezirdi. Ancak

2452
—>
2
duygularına fa ia mağlûp ve paraya dolmuştur., Yeniçeri ocağından yetîş-
çok düşkündü. Felâketine de b u halleri j medir. 1702 yılında Zağarcı başı iken
sebep olmuştur. Kul-kethüdası oldu. Ertesi yıl azle<ii-
lib 1704 de tekrar kul-kethüdalığı ve­
K Ö P R Ü LÜ-ZÂDK M M A N PAŞA rildi. İki yıl sonra tekrar azledildi. Bir
Köprül-zâde Faz'.l Mustafa Paşa­ ! m üddet mazul kaldıktan sonra Girit
nın ofludur. 1008 yılında doğmuştur. adasında itesmo yeniçerileri af alığına
Amca-zâdesi Hüseyin Paşanın sadareti ve sonra Kandiye yeniçerileri ağalığına
sırasında 1700 yılında defaten kubbe İ tayin edildi. 1707 yılında emekli oldu.
vezirliği verildi. Ayni yıl Erzurum, 3702 1710 senesinde yeniçeri ağaijgı tevcih
yılında Anadolu. 1705 yılında Ağnboz, olundu. Ertesi yıl vezaret rütbesine
ertesi yıl K a n d İye valisi ve Boğaz m u ­ yükseltildi. Baltacı M eh m ed Paşanın
hafızı oldu. 1709 yılında yine A&rıboz maiyetinde Prut seferine katıldı. Sa ­
vaşlarda kahramanlığı görüldüyse de.
ve ayni sene Bosna ve Belgrad valilik­
| b a n ş müzakereleri sırasında yanlış
lerinde bulundu. Aynî zam anda İkinci
: mütelealariyle sadnâzamt hatâya sü­
Mustafa'nın kızı Ayşe sultanla evlen­
rükledi. Sefer dönüşünde Üçüncü Ah-
dirildi. Çorlu'lu Ali Paşanın azli üze­
med. Baltacı M eh m ed Paşayı azle ka­
rine İG haziran ı?lfî tarihinde sadaret
rar sermiş bulunuyordu. Askerî bir a-
mevkiine getirildi.
yakianma olur korkuş İyie asker üzerin­
Gerek Köprülülerin halka kadar
de tesiri bulunan birisinin "sadarete
yaygın büyük şöhreti ve gerekse. K u .
! tayini düşünülerek Y u s u f Paşa uy ­
m a n Paşanın nam us ve dirayetiyle ta­
gun görülüp sadaret kendisine tevcih
nınmış olması bütün memlekete yayıl­
edildi (20 kasım 17111. O r d u ile İstaıs-
mış olan haksızlıkların tamir edilece­
i .bul'a geldi. Bir m üddet sonra msların
ğine dair bir haberin yayılmasına se-
Prut barışiyle kabul ettikleri şartları
beb oldu. B u n u n üzerine lıalk akın a-
yerine getirmedikleri ’görüldü.
k m İstanbul’a h u cu m a ve yirmi otuz
yıllık davaları için Divan-ı hüm ây ûna B u n u n üzerine yeni bir sefere ka-
! rar verilince ruslarda yeni bir anlaş­
müracaata başladı. Öyle bir lıal oldu-
mayı kabul etmişlerdi. Y u s u f Paşanın
fciı artık devlet işlerine ba kılamıyor,
ruslarîa imzaladığı yedi maddelik b u
jjece gündüz bunlarla uğraşıldığı halde
İ anlaşma gereğince çar kuvvetleri en
yetiştirmek m ü m k ü n olamıyordu. Hal­
geç üç ay içinde Lehistan’dan çekile­
kın İstanbul’a h u c u m u Üçüncü Ah-
cek ve İsveç kralının serbestçe m em le­
m e d ’în evhamını tahrik ediyor, sadrı-
ketine dönmesine engel olunmıyacak-
âaamtn fazla dürüstlüğü öbür devlet
tı. ı,âktnT Ruslar bu şartlara yine rla-
ricalini ve bilhassa saray mensu talarmı
• yet etmedikleri gibi, Y u suf Paşa da işi '
m e m n u n etmiyordu. Nihayet, gördüğü
savsakladı. Esasen Prut barışının im za­
istiskal üzerine sadaret m a k am ım , ter­
sında Baltacı M e h m e d Paşaya hatalı
ke mecbur kaldı (18 ağustos 1710). B u ­
i telkinlerde bulunm ak töhmeti altında
n u n üzerine Ağrıboz muhafızlığına
idi. Sadaret m ü h rü alınarak Roüos’a
gönderilmiş, arkasından Hanya m u h a ­
Sürüldü (12 kasım 17123. Bir yıl sonra
fızı olmuş, 1711 yılında tekrar Kandiye j
da verilen emir üzerine idam edildi.
muhafızlığına ve ayni yıl Karadağ asi- ?
Aitmiş yaşlarında bulunuyordu. O c ak ­
1 erin i tenkile m em u r edilmiştir. ' B u
tan yetişme olduğu için yalnız ocağa
vazifeyi büyük muvaffakiyetle başar­
aid işleri bilirdi. Devlet idaresiyle dış
dıktan sonra 1714 yılında Bosna, ertesi ’
politikanın tam am en cahiliydi. Gayet
yıl tekrar Bejçrad. 1715 de Kıbrıs ve
cesur ve, kahraman, orduda otoritesi
ayni yıl İçel ve Menteşe valisi oldu. j
[ yüksek, iyi kalbi i. ve çok yak ışıki bir
1716 da üçüncü keı-e olarak Bosna vali­
; adamdı. ■Fakat iki kelimeyi bir araya
liği ve ertesi yıl dördüncü kere olarak
getirip düşüncesini anlatmakda güçlük
Kandiye muhafızlığı verildi. 1718 yı­
çekerdi. Durduğu yerde kimseye kötü-
lında orada h u m m a d a n vefat etti. Kili
iük etmek istemez, fakat kendisine ya- j
yaşlarında bulunuyordu. Âlim, akıllı,
pıian kötülüğü de asla affetmez, mut-
fazilet sahibi, işden anlar bir vezirdi, >
, laka intikamını alırdı. Hayrat olarak
Çek namuslu oluşu saray ve Bab-ıâii-
İstanbul’da bir mektep ve bir çeşme
nin bozuk muhitinde tutunam am asm a j
i yaptırmıştır.
sebeb olmuştur* Hüküm dara daima
doğruyu söyler» oyalayıcı siyaset takib Sî l â u d a k ş ü l k y m a n p a ş a
etmez, tehlikeleri açıkça haber verirdi.
O n u n bu hali, hüküm darı rahatsız e- A baza asıllıdır. 1865 yıllarında doğ­
derdi. muştur. Kızlar ağası Yusuf Ağanın kö ­
leliğinden yetişmedir. Saraya mtisab
B A L T A C I M E H M E D PAŞA ederek zamanla has-odaya kadar yük-
iikinci defa ) ' selmiş ve İkinci A h m ed devrinde gilâh-
dar olmuştur. 1704 yılında vezaret rüt­
G Ü R C Ü (A Ğ A 1 Y U S U F PAŞA besiyle Haleb valisi ve sonra Ağrıboz
Aslen gürcü oltıb 1652 yıllarında ; ■ muhafızı oldu. İki yıl sonra da emek-

2453
iilik verildi. Emekli iken Ktbrıs eyâle­ bir adamdı, ••ürsa-boca" adiyle de meş­
tine tayin edildi. B uradan K u b b e ve­ hurdur.
zirliği ile İstanbul’a geldi. 1709 yılında
Nişancılık verildi. 18 ağustos 1710 ta­ SÎI-ÂHIIAR (D A M A D , SE H İD )
rihinde Köprülii-zâde N u m a n Paşanın ALİ PA Ş A
azli üzerine sadaret kaymakamlığı tev­ İznik gülü kıyılarında Sölöz kö-
cih olundu. Baltacı M eh m ed Paşa Prut yünden olup bazı paşalara kethüdalık
seferine gidince, yine kaym akam ola­ hizmetinde bulunm uş olan Hacı H ü ­
rak İstanbul'da kaldı. Y u suf Paşanın seyin Ağa adında bir zatın oğlu ve 1667
azli üzerine sadaret Süleyman Paşaya doğumludur. İkinci A h m ed devrinde
tevcih olundu (12 kasım 1712). Sada­ sarayın Enderun kısmına intisab ede­
reti sırasında ruslarla anlaşarak kafi rek kiler-odasına kadar yükseldi. B u ­
bir barış yapm ak ivin Osmanlı ülke­ rada cidden güzel bir tahsil ve terbiye
sinde mülteci sıratıyle bulunan İsveç /rördü. İkinci Mustafa zamanında sır
kralı Onikinci ŞaıTm mutlaka yurdu­ kâtibi olup Ü çüncü A h m ed zam anında j
n a gönderilmesi icab edeceği d ü ş ü n e sim iyle rikabdarlığa. çuhadarlığa ve !
sine kapılarak. Şeyhülislâm ve Kırım nihayet 1701 tarihinde enderunun en
hanı ile bir olup padişahı da b u n a razı gözde memuriyeti olan silâhdarlığa yük- i
etti. B u kararın tatbiki halkın ve ordu­ seldi. Yavaş yavaş hüküm darın üzerin- j
n u n galyamna sebeb olduğundan padi­ * de nufuz ve tesiri artarak zamanla dev- •
şah kendisini hatalı bir yola sürükle­ letin en m ü h im ve kudretli şahsiyeti
yenleri bu arada Süleyman Paşayı da haline geldi. İstemediği sadnâzam lann
azil etti (6 m&an 17J3>. Paşaya evvelâ l yerlerinde tutunmalarına imkân b u ­
derya kaptanlığı verildi. Yedi ay sonra lunmazdı. H ü kü m dar, kendisine niha­
bu vazifeden de alınıp İstanköy ada­ yet vezaret rütbesi verip 14 mayıs 1704
sına sürüldü. Menfası 1715 de Rodos tarihinde 5 yaşındaki kızı Fatma sul­
olarak değiştirildi. Ayni yıl burada ve­ tanı nikahlayarak dam ad edindi (Çor­
fat etmiştir. Altmış yaşlarına yakındı. lulu Ali Paşa bu izdivaca m ani olmak
İyi niyet sahibi idi. Lâkin devlet işle­ istemişti). Damadiıktan sonra ikinci
rinin ehli değildi. Hayrat olarak İstan­ vezirlik verilip has olmak üzere de Kıb­
bul’da Divan yolunda bir nıuallimhane rıs eyâletinin geliri tevcih edildi. N i­
ve bir de han yaptırmıştır. hayet 27 nisan 1713 tarihinde Satiri- j
âzam Hoca İbrahim Paşanın idamı üze­
IIO C A İB R A H İM PA Ş A rine m ü h ü r kendisine verildi. Ancak, !
Akdeniz kıyısında Evrekc kasaba­ kendisi evvelâ bilfiil veziriazam olarak
sı ndandır. Pehlivan-zâde diye meşhur­ değil de, işleri sadaret kaymakamı ün-
dur. Evvelâ sarayda Bostancı ocağına vaniyle idare etmiş ise de. Üçüncü Ah-
girmiş, bir kabahati çıkınca korkub m ed’in ısrariyle bir kaç gün sonra sa­
Cezair’e kaçmış, sonra vine İstanbul’a dareti kabul etmiştir, sadaretinde ilk *
selerek Tophanede yerleşip kayıkçılık icraatı, Rusya ile k a fi bir barış andlaş- ;
ve kalyonculuk etmiştir. Üçüncü Ah- ması imza ederek Prut seferi mesele­
med. tebdil gezerken bir kaç kere ka­ sini kapatmak olmuştur. Ali Paşanın, j
yığına binip kendisinden hoşlanmıştı. devletin Ka'riofça andlaşmasile uğra- i
Kandiye muhafızı Kalaylı koz A hm ed dıftı ağır kayıpları telafi gayesiyle Ve- ;
Paşa sadaret için gizlice İstanbul’a nedike karşı açtığı savaşa, ertesi yıl
davet edileceği zaman bu vazife kendi­ (1716). Avusturya da katıldı. B u devlet­
sine verilmiş, dönüşünde mükâfat ola­ le cereyan eden Petervaradin savaşında
rak Kalyon kaptanlığı tevcih olunarak Paşa alnından bir kurşunla vurulup şe-
K a p u d a n rütbesine kadar yükselmiştir. hid oldu (5 ağustos 1716). N a ’şı Bel-
1712 yılında derya kaptanı ve ertesi yıl grad’a getirilip göm ülm üş ve bun dan
Süleyman Paşanın azli üzerine sadrı- sonra “ Şchid Ali Paşa” diye anılmıştır.
azam oldu <0 nisan 1713». Lâkin kısa Açtığı savaşlar devlete Mora’yı kazan­
zam anda işe yaramaz bir kimse olduğu dırmışsa da Belgrad, Temeşvar, Banat
anlaşıldı. Huzurundaki garib sözle­ ve K ü ç ü k Eflâk’ı kaybettirmiştir. Yet­
rinden ve yakışık almaz tavırlarından miş sene sonra mezarı AvusturyalI ge­
padişah daim a rahatsız olurdu. İbra­ neral Laudon tarafından Viyana’daki
h im Paşa., bununla da iktifa etmiyerek Hadersdorf ormanına nakledilmiştir.
ycr.ni sağlamlamak için padişahın üze­ Kendisi, büyük bir k um a n da n ol­
rinde büyük tesiri bulunan Silâhdar makla beraber, iyi bir devlet adamı ve
Ali Paşayı ortadan kaldırıp işlerinde dürüst bir insandı. Bilhassa cesaretiyle
müstakil kalmak isledi. B u n u haber temayüz etmiştir. Memlekette adaletin
alan adamları vaziyeti Silâhdar Ali Pa­ kurulması için uğraşmış, rüşvetle şid­
şaya bildirdiler. O da vaziyeti padişaha detle mücadele etmiştir. Devrinde, alı­
anlattı. İbrahim Paşa saraya davetle nıp verilmesi adet olan hediyeler bile
ge’jr gelmez idam edilmek suretiyle kaldırılmıştır. Fikirlerine ve icraatına
cezalandırıldı <27 nisan 1713). Cesur itiraz edilmesine taham m ülü yoktu.
ve atılgan, lâkin ehliyesiz ve ahm ak Biraz kan dökücü idi. Haksız idamlara

2454
*—^ ,
' sebep olmuştur. B un u nla beraber ehil da affedilip Agriboz muhafızlığı, ayni
! insanları, bilhassa ilim ve marifet er­ yıl Kandiye muhafızlığı ve ertesi yıl i
babını elinden geldi&i kadar himaye H a n y a muhafızlığı verilip 1733 yılına !
' ederdi. Astrolojiye düşkündü. Hayrat kadar bu vazifeyi ifadan sonra tekrar
olarak do£dugu yerde bir cami inşa ve Kandiye muhafızı olmuştur. Ayni yıl
Ayvansaraydaki Çınarlı mescidi tamir seksen yaşlarmda bulunduğu halde
ettirmiştir. Şehzade camii civarında bir vefat etli. Yakışıklı, cesur, terbiyeli,
küLüphane kurdurmuş ve ilk defa ola­ dindar ve derviş meşrebli idi. Lâkin,
rak dış memleketlere ki lap satışını ya- icraatı askeri ve İdarî kabiliyetlerden ;
; sak etmiştir, m a h r u m bulunduğunu, ancak ikinci :
derecede işlerde kullanılabileceğini gös- j
H A L İ L PA Ş A termiştir.
. Elbasan’da 1$53 yılında doğdu. VtŞ AN OI ( T K V K t 't ) M K H M K I) FAŞA
I Ağabeysi Bostancıbaşı Sinan Ağa vası-
Mısır tüccarlarından Kayserili Ha.*
; tasıyîe sarayın Bostancı ocağına girdi.
cı Ali Ağanın oğludur ve 1668 yılında
Sonra Kalaylı koz A h m e d Paşanın mai­
doğmuştur. Eski-saı-ay baltacılığmdan
yetine Şatırlar kethüdalığı ile intisab
yetişmedir. K ü ç ü k memuriyetlerle taş­
ederek Paşası Bağdad valiliğine gider­
rada dolaştıktan sonra. A baza Süley- i
ken birlikte ffitti. Lâkin, kısa zam an
m a n Paşaya vezaretle Haicb valiliği ve- |
! sonra geri döndü. Tekrar bostancı oca- rllüiği zam an sam an kâtibliği ile hiz­
i gına alındı. Zam an la bostancılar Iıa-
metine girdi. Süleym an Paşanın Kıbrıs 1
i sekisi oldu. 1711 yılında Bostancı başı-
valiliği sırasında mütesellim ve kubbe j
! Iıga yükseldi. 1714 yılında Erzurum
veziri olarak İstanbul'a, geldiği zam an j
valiliği ve beylerbeylik payesiyle Niş
kapıcılar kethüdası oldu. Baltacı Melı-
kalesinin tamir ve muhafazasına m e ­
med Paşa sadrıâzamlık için İstanbul'a 1
m ur edildi. 1715 yılında Djyarbekir e-
davet edilince kendisine sadaret kethü- I
yâleti tevcih olunarak vezaretle Bel-
dalıcı verildi (1704!. M ü h rü alan Baltacı i
I grad muhafızlığı verildi. Pe tervaradin
M e h m e d Paşa, onu kethiidalıkta bırak­
[ m eydan savaşından sonra Üçüncü A h ­
tı. Hatta derya kaptanı olduğu zam an '
m ed sadarete o nu tayin etti i22 ağus- da kethüdalığmda kullandı. Paşası, j
I tos 1716). Böyle fevkalade zamanlarda
Kandiye valisi olunca hizmetinden isti- j
‘ iş başında bulunacak kadar kudretli fa edip bir tarafa çekildi. Süleyman
i bir kimse değildi. Kendisini padişaha
Paşa sadaret mevkiine seçtiği zam an
tavsiye eden ve bu sırada dam ad ola­ onu kendisine kethüda tayin etti. i
rak v eza ret verilmiş bulunan Nevşe­
(1712). Ertesi yıl onun azliyle açıkta |
hirli İbrahim Paşa, düşmanla anlaşıp
kaldı. Ali Paşanın (Şehidi sadareti sı- r
barış yağmak taraftarıydı. Lâkin. Halil
rasmda bir müddet rikâbda sipahiler
Paşa bu~ düşünceyi reddetti. O, dttş- ağası vekili olarak hizmet gördü. 1716
i m a n bir m eydan savaşında yenilmedik­
yılında Petervaradin meydan savaşma
çe, yapılacak barışın devletin çok aley­ yetiştirmek şartiyle Dukagin sancağın^
hinde olacağı düşüneesindeydı. Fakat,
da asker toplamaya m em ur edildi. O
j 1717 yılı harekâtında Belgrad kaybe- sıralarda kızlar ağası yazıcısı _ ve ha^
| dilince, bütün bu hallere tedbirsizlik- remeyn muhasebecisi bulunan İbrahim ı
i leri ve asker üzerinde n u fu zu bulun- Efendi (sonra sadrazam olan İbrahim |
J mavişi yüzünden sebeb olduğu töh-
Paşa) ile yakın dostluk münasebetleri
} meti ile sadaretten azledildi <26 ağus-
kurdu. Hazırladığı askeri getirdiği za­
j tos 1717). Kendisine Selanik sancağı
m a n Petervaradin meydan savaşı kay­
verildiyse de. o daha ağır şekilde ceza-
bedilmiş ve serdar-ı ekrem şehld düş­
! Iandirılmaktan. hatta idam dan korka-
müştü. Yeni sadnâzam kendisine Haleb
i rak kaçtı. İki sene m üddeüe. gizlendi.
muhasıllığınt verdi. O rdudan ayrılıp
! sonra eski hizmetleri, emekdarlığı ve
Edirne’ye geldiği aam an Rikâb kayma­
j yaşı dikkate alınıp araya girenlerin de
kamı olarak bulunduğu eski dostu İb­
; ricası kırılrmyarak affedildi- 1719 yı- rahim Efendi (Paşa), bu memuriyetine
; h n d a Bogaz-hisarı muhafızı oldu. Sak­
bir vekil göndertip kendisini kapıcılar
lı bulunduğu sırada evinde gizlenmiş
kethüdalığma tayin ettirdi. 1717 yı­
olduğu Bostancı hasekilerinden Abdi
lında vezaretle nişancı ve altı ay sonra
İ Ağayı b u sadakatine Karşılık kendisine
da yine eski dostunu sevk etmesiyle
kethüda tayin etmişti. Lâkin. Abdi
sadrıâzam o-du (26 ağustos 171*1). P a -
Ağa ötekini berikini incitmeye başla- i
sarofça sulh görüşmeleri başlayınca,
dı. Halil Paşa o nu n bu haline rröz yu*- j
muyordu. ŞikAyetler İstanbul'a kadar î yerini D a m a d İbrahim Paşaya terk etti
j varınca Abdi Ağa idam ve Halil Paşa (9 mayıs 1718). Kendisine Y a n y a vali­
; vezareti alınarak Midilli’ye sürgün e- liği ile Narda seraskerliği verildi. L â ­
i dildi <Ocak 1720). Halil Paşanın b u ; kin, o taraflarda askeri harekât dur­
m enfa hayatı yedi yıl sürmüş, b üyük j m u ş olduğundan Kandiye muhafızlı­
sıkıntı ve mahrumiyetlere katlanmak j ğına gönderildi. 1719 senesinde Mısır
! zorunda kalmıştır. Nihayet 1727 yılın- | valisi olup 1724 yılma kadar orada kal-

2455
di. O sene azledilerek ertesi yıl yeniden \ ruhu n u ve eskiye kuvvetle baSh bu­
Mısır valiliği verildi. 172? yılında Cidde i lunanları kızdırdı. Üstelik hüküm darı :
i valiliğine tayin olundu. Ertesi yıl hac­ da teşvik ettiği zevk ve sefa alemlerine
ca niyet ederek irittjği Mckke-i Müker- fazlaca dalması, bütün ileri devlet me- ■
' rem ede vefat «tti. Aitmiş yaşında- ha- ; muriyetlerini kendi hısım-akrabasıylo
i iunuyordu. iri yarı ve pişman bir 2 &ttı mensuplarına dağıtması hoşnutsuzluğu j
Doğru. namuslu, sadık ve gayretli îdi. artırdı.
D a m a d İbrahim Paşanın Pranga’- |
N E V S E H İR L İ (D A M A D > İB R A H İM dan mütehassıs getirtip Avrupa usu- i
PASA İünde asker yetiştirme teşebbüsü, oca- ;
ğın kendisine d üşm an kesilmesine se- \
izdin voyvodası Ali Ağanın
bap olmuşdu. Ayrıca, askerlikle hiç alâ­
dur. 1680 yılında Ürgüp kasasına bağlı kası olmayub sadece ulufe almak için ;
Muşkara (sonraki adı Nevşehir) kö­
bir fırsatını bularak ocağa kayıd edil­
yünde doğdu. Yirmi yedi yaşında b u ­ miş hamal, ırgad ve esnaf takımını
lunduğu sırada bazı hemşehrilerini ■ î oeakiian ihracı da, bunlar arasında ona
ziyaret için.- İstanbul'a geldi. Yakın ak­ ! karşı kırgınlık yaratmıştı. Muhtelif
rabasından Eski-saravda vazifeli M u s ­ âfetlerden harab olmuş İstanbul’u i-
tafa. Efendi vasıtasiyîe evvelâ helvacı mar iyin konulan vergi de, halkın ve ;
olarak buraya intisab etti. Sonra, bal- kazanç erbabının husumetlerini kendi-
i tacı oldu. Sonra da saray evkafı k&tib- :- ! sine cel betmiş bulunuyordu. B ü tü n :
ligine ve kızlar eğ ası yazıcılığına yük­ bunlara ilâveten nice zamandır halk
seldi- 1703 yılında İkine* Mustafa Edir­ aracında, veziriazamın, bu vergileri :
ne'de bulunurken yazıcı İbrahim Efen­ haksız topladığı gibi paraları da zevk =
di şehzade Alımed'in hizmetine verilip ; ve sefa alemlerinde harcadığı ve pa­
yakınlık hası! etti. Biraz sonra “ E d im e şanın. mesire yerlerinde genç, güzel
vak'ası” zuhur ederek İkinci Mustafa ka omlara al tun atarak yaşmakların- S
lıal'olunub Üçüncü A hm ed padişah o- dan içeri düşürdüğü, bir çok devlet er­
' lunca ona kızlar ağası yazıcılığından i kânının da 2 evdelerile m^şru olmıyûn
m a'ada haremeyn muhasebeciliğini de münasebetlerde bulunduğu iddi al arile, |
tevcih etti. Eir müddet b u hizmeti doğru yanlış bir çok propagandaların
gördü, Ali Taşanın fŞehid? sadareti j da yarattığı hava, kendisi aleyhinde i
sırasında hüküm dara fay.ia yakınlığı ve ; geniş bir kitle meydana getirmişti. Aç- |
kalırlarına tasir edişi ho-ş görülmeye- ; ; lığı Iran seferinde elde edilen i!k mu- ]
İ rek azil olundu. '3715 yılında Mora ve- vaffakiyetlerden sonra. Ruslarla İran'a
! nedikillerden geri alınınca mevkuf at­ [ dair yapılan anlaşmanın uyandırdığı
çılık hizmeti verilerek bu bölgenin ara- i memnuniyetsizlik, Tahm asb kulu Nadir
j zi tahririne m em u r edildi. Vazifesini ; hanın müdahalesiyle uğranılan mağlubi­
i başarı ile sona erdirince Niş defterdar- \ yet ve kayıplar düşmanlarına aleyhinde
i lığına tayin olundu. Petervaradin mey­ i büyük bir propaganda fırsatları verdi.
dan savaşı kayıbmdan sonra Padişah | NiZıayet patlak veren patrona Ssyanın-
kendisini evvelâ Başimrahor, sonra ve- i da etrafında. kendi mensuplarından -
zaretie Sadaret kaymakamı yaptı. Ali ; ! başka, tarafdarı kalmamış ve bu isyan [
Paşadan (Şehid) dul kalan Fatma &ıU hadisesinde ortada yalnız bırakılmıştır. İ
tam da nikahlayarak damad edindi. ' Neticede Paşa kendi taç ve tahdını ko- •
Üçüncü Alımed- onu çok sever ve iti- : rumak endişesile Üçüncü A h m ed ta­
rr.ad ederdi. Sadaret makamına getirt­ rafından da, pek sevgili damadı olma- i
mekte ısrar ettiği halde, İbrahim Paşa sına rağmen, kolayca feda edilerek sa- i
böyle karışık ve tehlikeli zam anda bu ; rayda boğdurulup cesedi âsilere gönde- I
yükün altına girmek istemedi. Halil rildi (30 eylül 17303. B u cesed. âsiler
Paşa azil olunduktan sonra, sadareti tarafından atla sürüklendiğinden par-
yine kabul etmiyerek dostu Nişancı j | çalanmış ve bir kısmı ele geçib Şehza-
Mehrrted Paşayı bu m akam a getirtti. tiebadında inşa ettirmiş olduğu sebilin •
İkisi birden esasen barışa pek m ütem a­ bitişiğine gömülmüştür.
yil olan hünkârı ikna, ederek A v u stu r­ Öldüğü zam an yetmiş yaşında idi-
yalIlarla müzakere kapısı açıldı Böyle- Tevazu sahibi lâkin vakur, cömerd. bil-
î cs tehlikeli zam an ceçip barış devri 1 gili. şair ve hattaddı. Ûlemâya ve şeyh- ]
başlayınca y mayıs 1718 tarihinde N i­ İcre büyük sevgisi vardı. Her türlü sa-
şancı' M e h m e d Paşanın yerine sadnâ- n'at ve ma'rifct erbabını himaye eder­
2 km oldu. Da m a d İbrahim Paşa bir ta- di. Devlet işlerinde büyük dirayet gös­
: raftan u z u n savaşların memleket b ü n ­ termiş. ancak yakınlarına fa2 la itimadı •
yesinde yaptığı tahribatı tamire, bir y ü 2 ünden sonunda hataya düşmüştür.
i taraftan im ar hareketlerine girişti. Ay- Lüzum 5U2 masrafları kısarak -devlet
• rica, idare cihazında ve sosyal muessc- ; hâzinesini doldurmuş. ,uznn savaşlar ,
| selerde ıslahata başladı. Batının yeni­ ve sıkıntılar yüzünden gülmeyi bile
liklerinden yurdu faydalandırmaya ça­ unutan İstanbul halkını biraz olsun
lışıyordu, B u hali geri kafalı yobas sü- neşelendirmek için lâle devrini açmış-

2456
Eşref H a n ’la yapılan barış meler sonunda barış şartları üzerinde oniki
maddede anlaşarak H e m ed a n andlaşması
Osmanlı devleti bu hâdiselerden sonra imza edildi (4 ekim 1727). Buna sörc Qs-
Eşref han meselesini kat'i olarak halle karar
mar.lı devleti zabtettiği yerleri muhafaza
verdi. A h m e d Paşaya bir featt-ı hümâyûn
ericccgi gibi. Andıcan savaşından sonra Af-
gönderilip mağlûbiyete üzülmemesi, kuvvet­
2 ?.n kuvvetlerinin elde ettikleri bütür. yer­
lerinin yakında takviye edileceği bildirildi. ler ve savaş meydanında kalan toplar os-
A yni zamanda, hummalı bir hazırlık başladı.
manlîlara geri verilecekti. Barışcan sonra
Eşref han bunu haber alınca telâşlandı. O r ­
Roşid M e h m e d Efendi (meşhur müverrih).
manlı kuvvetlerini bir keresinde hiyle ile
yendiyse de buna bir daha imkân bulami-
yacagını biliyordu. Ayrıca, İran’da kendine
karşı başlıyan bir takım hareketleri de he­
saba katması lâzımdı. H e m e n A h m e d Paşa­
ya -bir elçi gönderip Sünni müslümanların
birbirleriyle savaşmasının caiz olmadığını
ileri sürerek barış istedi. A h m e d Paşa, bu­
nu İstanbul'a • bildirdi. Bun u n Üzerine Kfi-
rr.edan kadısı Abdullah Efendi, Eşref hanın
mümessili Molla Nusret ile buluşup görüştü­
ler (T em m u z 1727), (Başbakanlık Arşivi Mü-
h im m e defterleri C : 135, S: 145). B u görüş­

İbrahim Paşa'nın camiî ve sebili Sacfrıâzam Dam ad İbrahim Paşa


(Şehzao'ebaşj'nda) (Ferriol’dan)

Ur. Ne çare ki şahsi düşmanları gerici­ Nevşehir adile hir kaza merkezi 2ıa-
lerle ^ birleşi p mahvına sebep olmuşlar­ Ünc getirmiştir.
dır. İstanbul'daki kendi hayratı olarak
1719 yılında şehzade başında cami, BlbUyojcrafya : 0 *man-zâde Tâib: Ha-
yüksek lıadis medresesi ile kütüphane­ dikatül-vüzera Dilâver-zdde Ömer: Ha*
si. sebil, dershane odaları yaptırmıştır. dikatüi-vüzera zeyli. Hüseyin Ayvansa-
Ayrıca Kâ£i’.hanede bir cami. Üskü­ rayî: Hadikatüi-cevamî. Silahdar Pın-
dar’da Sançüzelde. Fatih'çe. Boğaziçin- dıkîllı Meftmed Atfa: Nusrctnamc. Tay-
de çeşmeleri vardır. yar-zâde Ata: Enderun Tarihi C: 1. 2.
Raşid: Tarih. C : 1. 2. 3. Çeiebi-zâde
D a m a d İbrahim Paşa bu arada ken­ Asım: Tarih. Feraizi-/.âde M ehm ed;
di doğmuş olduğu M uşkara köyünü de Gülsen-i Maarif. Topkapı Sarayı Arşiv
imarı düşünerek burada iki cami, bir klavuzu C : 1. M eh m ed Süreyya: Sicili-i
medrese, bir imaret, ayrıca mekteb. Osmar.î. A hm ed Iteiik: Baltacı M ehm ed
han ve bir çok çeşmeler ve dükkânlar Paşa ve Büyük Petro. Akdes Nimet Ku-
yaptırmış, nufus nakli ve aşiretler is­ rat; Prut sfiferi ve barışı. İsmail Hakkı
kânı suretile kalabalıklaştırmış ve U zun çarşılı: Osmanlı tarihi C : I V / 1 ve
ÎV/2.

2457
ani aşmanın tekidi için büyük elçi olarak
Eşref hana yollanmış (Ağustos 1128), o da
Narr-dar hanı İstanbul'a göndermişti. Böyle-
ce barış temessüklerinin mübadelesi işi de
tamamlanmışta Neticede Osmanlı devleti ev­
velâ şiddetle ve kat’i şekilde reddettiği halde.
Eşref hanın hükümdarlığını bu sefer fii’len
vo hukuken tanımıştır.

İran’da yeni olaylar, Nadir han’ın


vaziyete hâkim olması

Eşref h a n m Osmanlı devletine baş vur­


masından evvel Tahm asb bir müracaatda
bulunarak OsmanlIların 2 ab tettikleri yerleri
kendilerinde kalm ak ve kendisi İran şahı
olarak tanınmak şartile anlaşma teklifinde
bulunmuşsa da, müzakereler neticelenememiş
ve Eşref han daha evvel davranıp aynı şart­
larla andiaşmavı koparmaya muvaffak ol­
muştu. Tahm asb ise, Horasan’a, iltica etmiş
bulunuyordu. Lâkin, mücadeleyi terk etmek
niyetinde değildi. Horasan bu sırada çoban­
lık ve eşkiyahktarı yetişme olup bu karga­
şalıklardan faydalanan Nadir hanın idaresi­
ne geçmişti. K en d i aslen Afşar Tiirklerin-
dendi. Yanında bulunan, şahsına fevkalâde
sadık askerleriyle, T sh m asb ’ın hizmetine
girdi ve onu tekrar Isfahan üzerine yürü­
meye teşvik etti. Kşre£ han üç kanlı m e y ­
dan savaşını kaybederek kaçtı. Nadir han
kendisini şiddetle takip edip K andehar’ı da
aldı. Eşrei han Afganistan’a doğru kaçarken
Belûcistan aşiretleri tarafından yakalanarak
kafası kesilip Tahm asb’a gönderildi. Böyle-
c.e, İsfahan’ı ele geçirmiş olan Hüseyin şa­
hın oğlu, İran tahtında rakipsiz olarak k a ­
lıyordu.

Şah Tahm asb’dan gelen elçi ile


yapılan anlaşma
B u yeni vaziyet ¡çarşısında Eşref hanla
yapılan muahedenin hiç bir h ükm ü kalma­
dığı gibi, Nadir han sayesinde İsfahan’da tek­
rar İran tahtına oturmuş olan Tahmasb, yi­
ne onun teşvikiyle, İran için Osmanıı-Rus
Devletleri arasında evvelce yapılan anlaş­
mayı da tanımayarak Osmanlı devletine baş
vurup işgal edilen Iran topraklarının iade­
sini taleb etti. Bir taraftan da fiilî bir taar­
ruzda bulunmadan bu bölgelerde yaşayan
halk arasında beyannameler yayınlayarak
onları osmanlı idaresine karşı isyana teşvik
etti. B u n u n üzerine bir çok çiî aşiretler ile
Sığınak ermenileri bas kaldırdılar. Tahmasb'

Saldaki resimler: Üstte; Sultan üçüncü


Ahrrted, altta; zevcelerinden biri
(H e r iki resim de Ferriol’den)

2438
ın elçisi Rıza-kulu han ise bu sırada Istan»
bul’a gelmiş ve şahın taleplerini Bâb-ı âliye
bildirmişti (Haziran 1730). D a m a d İbrahim
Paşa, İran’da kazanılmış muvaffakiyet ve fü­ 1 V
tuhatın neş’esi ile eğlence âlemlerine dalmış
ye b u meseleyi artık kapanmış saymıştı.
İran’ın tek bir idare altında yeniden birleş­
miş ve taleblerdc bulunmaya başlamış olma­
sı keyfini kaçırdı. Ne kendisi, ne de Üçün­
cü A h m ed, yeniden savaş istemedikleri için
uzlaşma yolunu denemeye karar vererek el­
çiye Tebriz, Kirmanşah ile H e m c d a n ’ın iade­
si ve diğer yerlerin Osmanlı idaresinde kal­
ması şartile anlaşma teklif ettiler. Çünki
yedi yıl süren harekât esnasında ruslarla ıran
hakkında yapılan anlaşma, esasen dam ad İb­
rahim paşanın düşmanlarına onun aleyhinde
büyük propoganda fırsatı vermiş ve bunlar,
sünni müslümanlarla meskûn bölgelerin rus-
lara terkedilmiş olduğunu ileri sürerek halkı
tahrike başlamışlardı. B u yetmiyormuş gibi
i imdi de Tahmasb-kulu Nadir hanın zapte-
dilen yerlerdeki tahrikleri meyvalarmı ver-
miye başlamış, bir zamanlar ilhakları b ü ­
yük şenrayiner, tantanalı törenler ve par­
lak kasidelerle tes’id edilen bu bölgelerden
kötü haberler birbirini kovalamakta, paşa
hakkındaki hoşnutsuzumu büsbütün artır­
maktaydı.

D a m a d İbrahim Paşa, halkdaki galeyanı


.seziyordu. İran meselesini sür’atle hal eimez-
‘ e büyük bir felâkete uğraması m üm kündü.
İran Elçisi, hükümetin za’fmı ve her ne
d ursa olsun barışı kabule hazır bulundu­
ğunu anladığından taleblerini adam akıllı L .,
artırdı ve bunlar anlaşma ile yerine getiril­
mezse, Tahmasb şahın savaşa hazır bulun­
duğunu bildirdi. D a m a d İbrahim Paşa çekiş­
meli müzakerelerden sonra isteklerini kabul
zorunda kaldı (Haziran 1730). Yapılan a n ­ 'J J ' U \i, i l <j U 3 '
laşmaya göre Kirmanşah, Hem edan. Erdelan. *
Luristan. Huveyze ve Tebriz bölgeleri İran'a
geri verilecekti. Buna karşılık Tiflis, Revan
ve Kâht’ı osmanîılar muhafaza edeceklerdi.
Tiflis ile Şirvan hanlığı Osmanlı devletinin
yüksek hakimiyetini tanımaka beraber, tıp­
kı Kırım gibi iç-işlerinde müstakil olacak­
lardı. Tebriz kalesinde kalan Osmanlı k uv­
vetleri de çekileceklerdi.

Nadir han’m tecavüzü

İstanbul’da anlaşma müzakereleri devam


ederken vaziyetten elçisi tarafından haber-

B u sayfaya k o y d u ğ u m u z mektupları Ü çüncü A h m e d , sadrıâzamt ve dam adı İbrahim


P a j a 'y a bizzat yazmıştır ve imlâ hatalariyle doludur. Y u k a rd a k î m ektupta; sadrıâzamı
d ü n d e n beri görem ediğinden hatırını sorm akta ve « H a k Taâlâ birbirimizden ayırm aya»
dem ektedir. Alttakinde de sadrıâzam a bir sa m u r k ürk ve mücevherli bîr h ançer ihsan
ettiğini ya za rak «E y y a m ı vezaretinde c e m i’ ibadullah rahat olub duayj h ayr aldığın m a lû m u
h ü m â y û n u m d u r , b erh u d a r olasın» dem ektedir

245»
pedisi, cüz: 90, s: 92, M . Aktepe; Patrona İs­
yanı, s: 90-91, İ. H . Danişm end: İzahlı O s ­
m a n lI Tarihi Kronolojisi, c: IV, s: 17).

İran’a yeniden sefer açılması


. . * • • v . Anlaşm a henüz tasdik için İran’a gönde­
rilmişken bu haberler İstanbul’a ulaşınca
ortalığı büyük bir telâş kapladı. Üçüncü Ah-
m ed derhal Revan, Tiflis, Gence (Muhafızı
İbrahim Paşa) ile K ars ve V a n muhafızla­
y İ 3 ^ * . )S^ ^ i# rına emirler yağdırarak muhtemel İran taar­
ruzuna karşı kaleleri şiddetle müdafaa et­
melerini, hangi kale düşerse muhafızının
,v ^ ^ j w V ^ * \ j ^ \i ' mutlaka idam edileceğini bildirdi (Başbakan­
lık Arşivi, M ü ’n im m e defterleri (C : 136, S :
126). A yn i zam anda İran’a sefer ilân edip
Padişahın bir' m e k t u b u daha
kendisi bizzat ordunun başında bu sefere is-
B u n d a d a m a d ı n a ; yarın S a a d â b â d ’a azim et
tirâka karar verdi, İstanbul'daki Iran elçisi
üzereyim , diyerek on u bir at koşusu na dâvet
önce olayları inkâr ve sonra tevil yoluna sa­
etm ekte ve fakat «elbette ibram - etm em ,
pınca tevkif edilip bir kayda göre Lim n i’ye
rahatını isterim»» dîye cevab beklem ekte
sürgün edildi (8 m uh arrem 1143 -24 tem m uz
o ld u ğ u n u ya zm ak tadır
1730). B u suretle halkta başlayan galeyanın
dineceği ve ortalığın yatışacağı umuluyordu.
dar edilmiş olan Sah Tahm asb hayrete düş­ B u tedbiri İbrahim Paşa düşünmüş, padişah
tü. OsmanlI devletinin bu kadar büyük fe­ ise, istemeye istemeye razı olmuştu. N ih a ­
dakârlıkta bulunacağını fethettiği pek m ühim yet 31 tem m uz 1730 tarihinde hükümdarın
yerleri hem en terke razı alacağını p«’a u m ­ otağı Üsküdar’da kuruldu. Yeniçeri, topçu,
muyordu. Veziri. Tahniasb-kjlu han (Nadir cebeci ve sipahi ocakları da karşıya geçip
han) bu halin Osmanlı devletinin ne olursa ordugâh kurmuşlar, yol hazırlığına başla­
olsun savaşmak istemediğini. İstanbul’dan ge­ mışlardı. T a m bu sırada alıştığı rahatı bir
len habere göre hükümetin d urum unun zayıf türlü terk etmek istemeyen Üçüncü A h m e d
bulunduğunu, bu fırsattan faydalanmak ge­ sefere gitmekten vaz geçti. O n u n bu kararı,
rektiğini ileri sürdü ve şahı buna ikna etti. D a m a d İbrahim Paşaya şok tesiri yaptıysa
H e m e n vaziyeti idare etmesi hususunda Rı- da, elinden bir şey gelmezdi. Lâkin, bunun
za-kulu hana talimat gönderdi. Sonra da bir ayaklanmaya ve hepsinin felâketine se-
İran kuvvetleri, barışın geciktiği bahanesiyle beb olacağını hissedince hüküm dara yeniçeri
taarruz hareketine girişliler. Nadir han, bası ocağının kendisini Ü sküdar’da beklediğini,
kayıdlara göre, I'erahan ve Yezdicord şehir­ seferden vaz geçtiğini haber alırlarsa bir fit­
lerini zaptetti. Üstelik Köprülii-zâde A bd ul­ ne koparacaklarını bir haberci vasıtasile bil­
lah Paşayı da mağlûp ederek Tebriz bölge­ dirdi. Üçüncü A h m e d , bundan korkarak is­
sini ve H e m e d a m ele geçirdi (İ. H . Uzunçar- tem iye istem iye sancağ-ı şerifle karşıya geç­
şılı, OsmanlI Tarihi, e: IV-1, s; 199). Diğer ti (18 m uharrem 1143-3 ağustos 1730). L â ­
kaynaklara göre ise. önce Nihavend’i alıp kin, kendisinin bizzat sefere katılacağı ve
(1 tem m uz 1730 - 15 zilhicce 1142) kale m u ­ orduya kum an da edeceği vilâyetlere ferm an­
hafızı O sm an Paşa emrindeki ikibin kadar larla bildirildiği halde, Üsküdar’dan ileriye
osmanlı askerini imha ettikten sonra Heme- gitmek arzu ve niyetinde değildi. D a m a d İb­
dan'ı tazyika başladı. Malayir'de Timurtaş rahim Paşa da nihayet ısrarından vazgeçti.
Paşanın yenilmesi üzerine de Abdurrabm an Esasen kendisi de sefere gitmeye karar ver­
Paşanın tahliye ettiği Ilemedan’a girdi (27 diğine pişman olmuş, yerine bir serasker
tem m uz). A z sonra da, yapılan anlaşma ge­ göndermeyi kurmağa başlamıştı. Bazen de
reğince muhafızı K ar a Mustafa Paşa'nın bo- padişahın Bursa’da oturacağını, kendisinin
şaltmıya hazırlandığı. Tebrize yürüyerek 12 ise kışı Tokat, A m asya veya Haleb’de ge­
ağustos (27 m uharrem 1143) da kolayca şeh­ çireceğini söylüyordu. Velhasıl, büyük bir
re ve kalesine hakim oldu (İslâm Ansiklo­ kararsızlık içinde bulunuyordu.

P A T R O N A H A L İ L İS Y A N I

B u sırada Tebriz kalesindeki Osmanlı rülen İran elçisinin sadrâzamla akraba ve


kuvvetlerinin sadrıâzamın emriyle geri çekil­ mensupları olan devlet erkânını para ile sa-
dikleri duyularak heyecana sebeb oldu. O r ­ tjn aldıkları söyleniyor, elden ele b eyanna­
tada türlü dedikodular dönüyor, Lim n i’ye sü­ meler dolaşıyor ve yeniçeri ocağı alenen is­

246Ö
yana dâvct olunuyordu. B u arada şeyhülis­ m ed. O d u n c u A h m ed, Erzurum lu M eh m ed ,
lâma kadar gönderiler, bir mektubda orta­ K ü ç ü k Muslu. Derviş M eh m ed , Kutucu H ü ­
lığın ihtilâlinden bahsedilerek Şehzade M a h ­ seyin. M a n a v İsmail ve hempaları olan on-
m u d e n saltanatı ima ediliyor ve vaziyetin yedi kişi Bab-ı âlinin tatiline rastlayan 28
başka türlü düzelemiyeceği ileri sürülüyordu eylül 1730 Perşembe günü clicrinde yalın kı­
(Subhi tarihi, C : 1. V : SJ. D a m a d İbrahim lıçlar ve bayraklar bulunduğu halde Baye-
Paşanın taraftarları damadı ve kethüdası zid camimin. Kaşıkçılar kapısından fırlayıp
M e h m e d Paşaya baş vurup vaziyeti anlattılar dört tarafa dağılarak:
ve büyük tehlikeyi haber verdilerse de,
*— Şer’ile davamız vardır. M u h a m m c d
gaflet uykusunda bulunan kethüda paşa, on­
ümmetinden olanlar bayrak altına gelsin! •
ları dinlemek bile istemedi. naralarile dükkânlarını kapatıp kendilerini
takibe başlayan halkla beraber evvelâ çar­
isyan hareketinin başlaması şıdan geçtiler. Sonra Divanyolundan dönüp
D a m a d İbrahim Paşanın düşmanları pek yeni odalar diye anılan bir kısım yeniçeri
kuvvetli bir zümre idi. O rdu ya fazla nüfuz, kışlalarının bulunduğu Et-meydanma doğru
edememişlerse de ayak takımı araşınca ta­ gittiler (Burası, Aksaray'da Sofular cadde-
raftarları ve adamları çoktu. Askerî .ocakla­ sile A h m e d iye caddesinin birleştiği noktanın
rın Üsküdar’a geçmiş olmaları, meydanın güneyinde, bugünkü Vatan caddesinin geç­
onlara kalmasına sebeb olmuştu. Lâkin, ne tiği yerdeydi). Yolda rastladıkları ocaklı da
olur no olmaz, kendileri hiç ortada görün­ kendilerine katılıyordu. Bir kısmı asker, bir
müyor, daima başkalarını ileri sürüyor, du­ kısmı sivil olan bu kalabalık yeni odaları
rum u el altından idare ediyorlardı. M e y d a n ­ açıp girdiler. Birinci A ğ a bölüğü kazanını
daki adamları ise. Patrona Halil ile arkadaş­ kaldırıp ortaya çıkardılar. Bir taraftan d ur­
larıydı. Bunlar vasıtasiyle halk ayakandırı- m adan:
lıp hüküm et dcvrilecek, padişah hal' edile­ •— Dâvamız şer’ile görülsün» diye b a ­
rek şehzade M a h m u d O s m a n ’ ı tahtına çıka­ ğırmaktaydılar. Nihayet Patrona Halil, y a ­
rılacaktı. İsyanın teferruatı gayet iyi düşü­ nındaki adamlarıyle beraber Süleymaniye'de-
nülmüş, bütün ihtimaller hesaplanmış, her ki (bugün İstanbul müftülüğünün yerinde
tedbir alınmış, yedi seki/, av süren hazırlık­ bulunan) Ağa-kapısına gittiler. Hâdiseyi da­
lardan sonra en uygun zam an beklenmeye ha evvel duym uş olan yeniçeri-ağası Haşan
başlanmıştı. Nihayet, Tebriz kalesinin terki Ağa, gelenleri karşüam ak ve icabında dağıt­
haberi gelmesi isyan hazırlayıcılarına ara­ m a k için üçyüz kadar yeniçeri hazırlamış
dıkları fırsatı verdi. Başda namlı şerirlerden bulunuyordu. Lâkin bunlar, yoldaşlarına kar­
yeniçeri ocağının onyedinei bölüğüne kayıtlı sı durm ak istemediklerinden H aşan A ğ a ça­
ve mesleği dellâklık olan Hurpüşteli Arna- resiz kaçtı. Ağa-kapısmda bulunanların hep­
vud Patrona Halil ve arkadaşı Zağarcı bö­ si ve Ağa-zindanmdan çıkartılan m ahpus­
lüğünden Ulah devşirmesi M uslu Beşe ol­ lar da âsilere katıldı. -Patrona Halil bununla
m a k üzere Ali Usta, K ar a Yılan, Çınar Ah- iktifa etnıiyerek adamlarını koşturup taş

Ü çüncü A h m e d '? S a a d â b â d ’d a tasvir ed en bu resim »M o e r s et U sages des T u r c s » adlı


eserden alınmıştır

2461
gemîleri'.e Baba-cafer, Tersane, Galata Vc leri yapmış olanların ağzmı kullanarak:
Ruraeli-hisan zindanlarında bulunan m a h ­ *— Saadetlû padişahımız efendimizden
pusları da serbest bıraktırıp cemiyetlerini cümlemiz hoşnud ve razıyız. A n c a k devlet­
çoğalttılar. Cebecileri zorla kendilerine ka­ lerine zarar ve hıyanetleri zahir olanları bi­
tılmaya mecbur ettikten sonra Sipah pazarilc ze teslim etsmler!> diyerek dert kişinin ismi­
Bat pazarını yağmalayıp buldukları silâhlar; ni havi bir liste verdiler. B u listede sadrıâ-
alaı-ak kendilerine katılan sivillere ve m a h ­ zam dam ad İbrahim Paşa ile damadı K a y ­
puslara dağıttılar. m a k Mustafa Pasa, kethüdası M e h m e d Paşa
ve şeyhülislâm Abdullah Efendi vardı.
Sadrıâzam, haseki-ağamn getirdiği habe­
Padişahın ve veziriazamın vaziyeti ri alınca doğru hükümdarın huzuruna çıkıp
duymaları vaziyeti anlattı fSubhi tarihi, C : 1, V : 7 ).
Bir taraftan bostancı vc kapıcılardan m a ’da
Sefer dolayısiyle kaymakamlığına tayin sarayda bulunan aşçı, yemişçi, helvacı gibi
edilmiş bulunan ssdrıâzamm damadı K a y ­ hizmet erbabına da silâh dağıtılıp m üdafaa­
m ak Mustafa Pa^a hâdiseyi Ç en gel-köyün de­ ya hazır olmaları bildirildi. Bir taraftan da
ki yalısında haber almıştı. H e m e n İstanbul dam ad İbrahim Paşanın, bir kaç zam an e v ­
tarafına geçti. İlk verdiği emir, çarşıların vel bazı uygunsuz hallerini haber alarak
açılması, herkesin isinin gücünün basına dön- Florya'daki çiftliğinde ikamete m em u r etti­
raesiydi. Lâkin, emirlerine aldırış edilmedi­ ği eski İstanbul kadısı A m a v u d Zülâlî H a ­
ğini görerek bu sefer Üsküdara koştu, duru­ ran Efendinin b u fitnede ‘ parmağı bulunması
m u d am a d İbrahim Paşaya anlattı. A yni ihtimali düşünülüp bostaııcı-başıya verilen
aamanda yen içeri-ağası H a şan A ğ a da gel­ emir üzerine- çiftliğinde tevkif edilerek deniz
miş bulunuyordu. O da, olanları nakletti. yoluyla saraya getirildi. Hakikaten de Zü-
Veziriâzam, İstanbul’da bir fitne başlangıcı lâlîzâdc bu fitneyi perde arkasından idare
zulıur ettiğini Üçüncü A h m e d ’e anlatıp ken­ edenlerden biriydi. O gü n Sancağ-ı şerif Or-
disinin şehzadeleriyle birlikte saneağ-ı şerifi takapıya dikilmiş ve müslüm an olanlar b u ­
de alıp saraya dönmesinin münasip olacağı­ n u n altına davet olunmuşsa da, yollar asiler
nı, söyledi. H üküm d ar, h em en bir çektiri’ye tarafından tutulduğu için münadiler Ayasof-
bindi. U lem a ve devlet erkân jyie birlikte ya civarından ilerlere gidememişlerdi. B u
Topkapı sarayına gelindi. Burada, vaziyet yüzden Ayasofya m eydanına çeşitli hizmet
görüşülecek ve bir karar verilecekti. Lâkin, erbabı arasında hısım, akraba ve tanıdıkları
herkes b üyük bir telâş vc şaşkınlık içinde bulunup onlar tarafından davet edilenlerdi.
bulunuyordu. Bövlcce toplanmış olanlar ikindi vaktine
H e r kafadan bir ses çıkıyor, hiç bir ted­ kadar bekledikten sonra dağılıp gittiler. A s i­
bir düşünülemiyor, beyhude münakaşalarla ler ise, saraya oluzyedi kişilik bir liste daha
vakit geçiriliyordu. Halbuki, asilerin cem i­ göndererek bunların da teslimini istediler.
yeti henüz zayıf olup bilhassa sefere iştirak B u listede isimleri olanlar dam ad İbrahim
içiıı Üsküdar'da toplanan ordunun b u hare­ Paşanın yakınları ve mensupları idi.
ketle bir alâkası yoktu. Bunlardan ayrılarak
gönderilecek bir birlik onları kolaylıkla da­
ğıtabilirdi. B u n a rağm en o gece hiç bir ted­ Şeyhülislâmın kurtuluş içîn bulduğu
bir alınmadı. Hattâ, fitne hareketine katılan-
çare
ların bir kısmı gecc evlerine dağılmışlar,
âsiler otuz -kırk kişiden ibaret Salmışlardı.
Sancağ-ı şerif, akşam üstü kaldırılıp y e ­
Bunları saray kapıcıları ve bostancılarla bi­
rine kondu. Devlet erkânı ve ulema o gece
le tepelemek m ü m k ü n hale gelmişti.
sarayda kaldılar. B u arada asiler tarafından
istenenlerden şeyhülislâm Abdullah Efendi
Âsilerin isteklerini bildirmeleri can kaygusuna düşerek güneş doğm adan
evvel Zülâlî Haşan Efendi ile diğer ulem a­
Sarayda ise hâlâ saneağ-ı şerifin asiler nın bulunduğu yere geldi. Ayasofya vaizi
üzerine çıkarılmasının doğru olup olmıyaca- İspjri-zâdeyi de davet edip hepsine birden
ğı münakaşası devam edip gidiyordu. Yeni- şöyle hitab etti:
çeri-ağası, b u hareketin, askerî bir m ü d a h a ­ ■— B u kadar zam andanberi fetva m e ­
le ile kolayca bertaraf edilebileceği fikrini muriyetinde bulunarak ulemanın nam usunu
m üdafaa ettiği halde, dam a d İbrahim Fasa, ■ ' koruyup uzun müddet cümleye hikmet etmiş
Sancağ-ı şerifi çıkarıp İstanbul halkını yar­ iken b u yaşımda ak sakalınım kana bulan­
dıma çağırmayı doğru bulmakta idi. Ken- ması lâyık değildir. B u hususta hepinizden
düerine temas edilmeyip tenkilleri cihctine yardım isterim. B u cemiyet erbabının m a k ­
gidilmek en doğru hareket iken, bostancılar satları vaktiyle de bize mektuplarla ima
hasekisi sabahleyin cemiyetlerine gönderile­ olunduğu gibi şehzadenin culüsu iken niçin
rek arzularının ve maksatlarının ne olduğu boş yere zahmet çekiyor ve çaresi ortada
Soruldu. Asiler, kendilerinden evvel b u iş­ olan mesele için jztıraba düşüyoruz. H e m e n

2462
sabah nam azım kıldıktan sonra hep beraber
varup padişahı hal ederek hepimiz kurtula­
lım. B e n de mağzulen bir yerde oturup k a ­
lan Öm rüm ü ibadetle geçiririm.»
B u n u n üzerine nam azdan sonra Has-bah-
çeden geçerek Revan-köşkünün önüne geldi­
ler. Bir kısmının b u işe a k '; yatmış olmakla
beraber, bir kısmî padişah hal'i gibi mühim
bîr meseleye karışmakta mütereddit bulu­
nuyorlardı. Üstelik, âsilerin şimdiye kadar
böyle bir isteği de olmamıştı. B u arada D a *
m a d İbrahim Paşa bulundukları yere gelerek
ayakta olduğu halde:
*— B e n ölüm eri olmuşumdur. A nc a k
hepinize velin im etiniz in — yani padişahın —
kurtarılmasına bir çare bulm ak düşer» dedi.
B u sözlere kimse karşılık vermedi. O r ­
talığı yeni bir tereddüt kaplamıştı. D a m a d
İbrahim Paşa, kendilerine padişahı m ü d a ­
faayı tavsiye ediyordu. Halbuki onların ni­
yeti Üçüncü Ahnıed’i hal’etmekti, Sadrıâza­
miri, buna sonuna kadar m ukavem et edece­
ğini anlayan şeyhülislâm, bir oldu-bitti yap­
m aya karar vererek yüksek sesle:
*— Padişahım « seni, kaptanı ve kethü­
dayı azil ve nefiylerinizi ferman b uyurdu­
lar!» dedi. A y n i zam anda orada hazır bulu­
nan hasekilere bu saydıklarının bostancılar
odasında tevkifini emretti CSubhi Tarihi, C :
1. V : 7).
Hey'et, bundan sonra doğruca padişahın P etro n a Halil
huzuruna yöneldiler. Üçüncü A h m e d büyük
(Ressam ı Van M aor)
bir korkuya kapılmış, iradesini kaybetmiş gi­
bi idi. K i m n e derse onu yapacak hale gel­
miş bulunuyordu. H e y ’etin arzusu üzerine ma'zul fmad-zâde Seyyid M e h m e d Efendi ile
şeyhülislâmlık Mirza-zâde M e h m e d Efendiye Yeni-carni vaizi Seyyid Em ir Efendileri u y ­
tevcih edildi. B u sırada dışarıda M edin e ka­ gun gördüler. B u iki zat, böyle bir vazifeyi
dısı Mustafa Efendiye asiler tarafından şey­ kabul etmek isteraedilerse de, iıey'etin şid­
hülislâmlık verildiği duyulduğu için Mirza- detli ısrarı üzerine can ltorkusile kabule
zâde onların hiddetini çekm em ek maksadiy- m ecbur kaldılar. Imad-zâde huzura davet
le bu vazifeyi kabul etmek istemedi ise de, edilip padişahla görüştü. Üçüncü A h m e d
Rumeli kazaskeri Seyyıd Abdullah Efendinin kendisine asilerle sıkı bir pazarlığa girişip
ısrarile razı oldu. Aynı zam anda yen içeri- m üm kün olanların hayatını kurtarmasını,
ağalığı, sckban-başı H aşan A ğ a ’ya verilmek lâkin olmadığı takdirde veziriazamı bile fe­
istendi. Lâkin Haşan A ğa: dadan çekinmemesini tenoih etti. Ayni z a ­
*— B en yeniçeri ağası olarak Ağa-ka- m anda derya kaptanlığı A b d i kaptana veri­
pısma varır varm az asiler gelip cemiyetle­ lip tersaneye gönderildi, Sadaret kethüdaîı-
rine davet edeceklerdir. K ab u l etmezsem be­ ğı emiriâlem Kiğdeli Ali A ğ ay a tcvcih edildi.
ni o anda paralıyacakları da muhakkaktır.
Boş yere ölüm üm den bir fayda hasıl olmaz!» Asilerin yaptıkları tâyinler ve
diye b un u reddetti.
yağmalar
Âsilerin cemiyeti gittikçe artmış olduğu
halde, saraya doğru yürümeye henüz cesaret
Âsilere gönderilen hey’et ve bunlara
edebiliyorlardı. Ocağın ileri gelen ağaları,
verilen talimat bu fitneye karışmak istemıyerek bir tarafa
savuşmuş ve gizlenmiş oldukları halde y e ­
B u n d an sonra hey’et huzura davet edi­ niçeri efendisi yani ocağın kâtibi davetle­
lerek padişah tarafından kendilerine asile­ rini kabul ederek asilerin cemiyetine vardı.
rin gönderdiği liste verildi. Üçüncü A h m e d , Ortalıkta aklı başında kimse görünmediği
gereken cevabın ulemadan bir zat vaiıtasile için yeniçeri ağalığı vaktile böyle fitnelere
gönderilmesini uygun görerek kimin münasip karışmış olduğundan vazifesinden azledilmiş
olacağını sordu. H e y ’et, Selanik kadılığından bulunan cemaat ortası çorbacılarından. Saraç

2463
M e h m e d ’e verilmişti. B u n u n gibi ocak Ça­ Paşa'nın ocaktan ihraç ettiği kimselerin m ü ­
vuşlarının derbederlerinden birisi sekbanbaşı racaatı kabul edilerek yine kayıtları yapıl­
ve ocak bcytülmalcılığından m a’zul Deli m aya başlandı.
Mustafa kuî-kethüdası oldular. Müderrisler­
den Deli İbrahim adlı bir yobaz. fitnenin
başmeanberi ûsiierin arasında bulunarak
kendisini onlara sevdirmiş, bir çok işlerinde Âsilerin isteklerinde ayak diremeleri,
akıl vermişti. Sor; derece haris ve ikbal düş­ İbrahim Paşa’nın azli ve akıbeti
künü, üstelik doğru dürüst aklı başında oi-
rr.ıyan bir adamdı. İsteği üzerine rüyasında İrr.ad-zidc ile Yeni-cami vaizi âsilerin
göremiyeceği İstanbul kadılığı da ona veril­ cemiyetine vardıkları, zam an d urum bu mer-
di. A nadolu kazaskerliğine de Zülâlî-zâde kezde idi. Bunlar âsilere padişahın ulema­
K asan Efendi münasip görüldü. dan hiç kimsenin katline asla razı olmadı­
E u Zülâli-zâde Haşan Efendi 1728 yılın­ ğını söyledikten sonra, geri kalanların da
da İstanbul kadısı bulunurken o sene m a h ­ sürgüne gönderilmesiie iktifa olunmasını iste­
sulün az olup İstanbul’da kıtlık zuhur etmesi diler. M ünakaşa bir saat kadar sürdü. Âsi­
uğursuzluğuna hamledilerek azlolunmuştu. ler, sadrıâzamla kethüdasının ve K a y m a k
Halbuki, bu sadece bir bahane idi. D a m a d Mustafa Paşa’nın kendilerine diri olarak tes­
İbrahim Paşa onun kendi düşmanlarilc sıkı limi. Zülâlizâde'nin memuriyetinin kabulü
bir is birliği halinde bulunduğunu sezdiği ve kendileri tarafından yapılan tâyinlerin
için örfi müddet dolmadan bu vazifeden tasdiki hususunda ısrar ettiler. H e y ’et, bu
uzaklaştırılmış ve yerine itimad ettiği men- cemiyette birinci derecede söz sahibi olan­
suoiarından tarihçi llaşid Efendiyi tâyin lardan Yeniçeri efendisi Süleym an Efendi
etmişti. Hasarı Efendi, bu yüzden sadrıâzama ile birlikte saraya döndü. Üçüncü A h m ed,
büsbütün düşm an kesilmiş bulunuyordu. damadını âsilerin elinden kurtaramıyacağınj
Kendisinin zevcesi pek güzeldi. H a lk arasın­ ve bu hususda ısrar ederse kendisinin de fe-
da onun dam ad İbrahim Paça ile arasının iâkete uğramasının m u h ak k a k olduğunu a n ­
açılmasına, sadrıâzamın bu kadına göz ko v­ ladı. Lâkin, onu ve yakınlarını âsilere diri
masını:! ve hattâ taarruzda bulunmasının se- olarak teslim etmeye, hakaret ve işkenceler
beb olduğu hakkında bir dedi-kedu çıkmış içinde öldürülmelerine gönlü razı olmuyor­
ve bu hal. aradaki düşmanlığa tuz*bibcr ek­ du. Sadrıâzam, silâhdar İbrahim Paşa?nın
mişti. İhtilâlden senra açıian tahkikat sıra­ odasında tek başına oturuyor ve büyük bir
sında bu Zülâli-zâde Haşan Efendi’nin haki­ tevekkül ile akıbetini bekliyordu. A kşa m
katen isyanı el altından tertib ve idare üzeri kızlar-ağas; Heşir A ğ a gelib sadaret
edenler arasında bulunduğu meydana çık­ m ührünü kendisinden aldı. Sonra onun ve
mıştır. kethüdası M e h m e d Paşa ile K a y m a k M usta­
fa Paşa’nın Kapı-arasına gönderilmeleri em-
Asiler. Üsküdar’dan gelip katılan bir kı­
rolundu. Süleym an Efendi bunların diri ola­
sım askerle iyice kuvvetlendikten sonra şeh­
rak tesliminde hâlâ ısrar ediyor ve olmadığı
re dağılıp devlet ricalinin evlerini basarak
takdirde fitnenin yatışmayacağını ileri sürü­
yağmaladılar. B un d an sonra, D a m a d İbrahim
yordu. O gece böyle geçti. Sabahleyin sa­
raydaki ulema acele huzura davet edildi. P a ­
dişah. üç' mahpusun hemen idam edilib ce-
sedlerinin Aiay-köşkü duvarından aşağıya
atılmasını büyük bir telâş içinde emretti.
Sebebi sorulunca da, âsilerin saraya hücum
ettiklerini ve Alay-köşkü önünde toplandık­
larını duyduğunu söyledi. Rumeii kazaskeri
Seyyid Abdullah Efendi:
«— Efendim, bir iki kulunuz Alay-köş-
künden vaziyeti öğrensin!» dedi. B u n u n üze­
rine A ^ a sofya vaizi M e h m e d ve Zül&li-zâde
H a ia n Efendiler gidip baktılar ve dönüşle­
rinde Aiay-köşkü önünde hiç kimsenin b u­
lunmadığını söylediler. Böylecc bu işin bir
hiylcden ibaret olduğu anlaşıldı. B u esnada
ise. Nevşehirli dam ad İbrahim Paşa ile ket­
hüdası ve K a y m a k Mustafa Paşa kapı-ara-
smda boğdurulmuş bulunuyorlardı (30 eylül
1730). Cesedleri birer öküz arabasına konu­
larak Et-mcydanma gönderildi. Eski şeyhü­
lislâm Abdullah Efendi de bir çektiriye bin­
Ü ç üncü A h m e d ’ir, B a h ç e k ö y ’de yaptırdığı dirilip Bozca-adaya sürgün edildi. Sadaret
bend m akam ı ise, o gün sarayda bulunan silâhdar

2464
dam ad M e h m e d Paşa'ya tevcih olundu (Sub- olmuştu, Bunların birer bahane olduğunu,
hi Tarihi, C : 1, V : 9). Eski iktidar mensup­ asıl kendisinin artık saltanatta istenmediğini
larının bir kısmı da bu arada sağa sola biliyordu. Nihayet, köşkün sokağa bakan p e n ­
sürüldüler. İdam olunanların malları defter ceresini açıp:
edilerek devlet hazînesine alındı. Cesedlcri ■— M a d e m k i o değilmiş, yarın asıl k e n ­
ise eşkıya tarafından dört yol ağızlarına disini veririz!» dedi. Scnra, Alay-köşkündcr.
atıldı. çıkıp sülhaneden geçerek dördüncü kapıdan
enderuna girdi ve has odaya gitti. Şeyhülis­
lâm ile A nadolu ve Rumeli kazaskerlerini
İsyanın devam etmesi davet ederek kendilerine:

Lâkin, b u hâdise de ayaklanmayı yatış­


tırmadı. Padişah, yaptıklarından sorumlu ol-
mıyacaklarına dair kendilerine yazılı teminat
verdi. Âsiler hâlâ kendilerini tahrik edenle­
rin telkiniyle bir türlü dağılmak biniliyor­
lardı. Üçüncü A h m ed. bütün arzuları yerle­
rine getirildiği halde âsilerin neden dağılma­
dıklarını sordu. Herkes sustuğu sırada Aya-
sofya vaizi îspiri-zâde A h m e d Efendi büyük
bir m edeni cesaret gösterib:
*— Saadetli padişahım, bunların maksadı
başka olup efendimiz saltanat dağdağasından
feragat etmedikçe dağılmaları imkânsızdır!»
dedi. Padişah b una cevap vermediyse de, bu
sözler onu derin derin düşündürdü ve son
derece müteessir etti.
Edirne vak’ası sırasında ikinci Mustafa
hail’ olunduğu zam an âsiler onun yerine İkin­
ci A h m e d ’in oğlu şehzade İbrahim'i geçirmek
istemişler, lâkin en yaşlı şehzade olduğun­
dan devlet ricalile mensuplarının gayreti sa­
yesinde taç ve taht Üçüncü A h m c d 'e nasib
olmuştu. Fakat kendisi o günden itibaren
şehzade İbrahim’i rakib addetmiş ve feyid
edilmeyen bir rivayete göre bir müddet
sonra sarayda boğdurtmuştu. İşte âsiler, şim ­
di de bu hâdiseyi dile dolayıb: Ü ç ü n c ü A h m e d 'i n A y a so fy a arkasında y a p ­
*— Hepsi bir yana, Sultan İbrahim nice tırdığı san'at harikası sebil v e çeşme
oldu?.. B u n u n cevabı bize verilsin!” demeye
başladılar. Arkasından, İbrahim Paşan ın öl-
dürülmeyib gizlendiği iddiası ortaya atıldı.
Ilemen cesedini bir hamal beygirine yükle­
yerek:
<— Padişahımız İbrahim Paşa’yı gizleyib
saklayarak zimmet ehlinden — yani iııris-
tiyanlardan— kürkçü M anol'ü ona feda et­
miş, hiç hilâfet m akam ında bulunanlara ya­
lancılık lâyık mıdır?..» haberile Bâb-ı hü­
m âyuna gönderdiler. Cescd yolda atın sır­
tından düştüğü için hayvanın kuyruğuna bo­
ğazından bağlanıp yerde haksrctlorle sürük­
lenerek götürüldü.
Ü çüncü A h m e d , bu sırada Alay-köşkünde
bulunuyordu. Cesedi getirenler b u n u öğre­
nince oraya üşüşerek ağızlarına geleni söyle­
m ey e başladılar. Cesedin İbrahim Paşa’ya ait
olmadığım kafiyen iddia ediyorlar ve onu
padişahtan diri olarak istiyorlardı.

Üçüncü A h m e d ’in padişahlıktan


ayrılması ve yeğenine nasihatlan
Aynı padişahın yaptırdığı Üsküdar'da iskele
Padişah, bu hale son derece müteessir meydanındaki çeşme

2465 F. 7
i— İbrahim Paşa’m n zatı b u kadar za­ kin, Îspirî-zâde b u hususta gerekli teminatı
m a n d a " beridir herkesin m a ’lûmu iken şaki­ vererek Üçüncü A h m ed'i ikna etti. Haşan
lerin b u hallerinden maksadları belli ve beni E fendfye huzurda A na do lu kazaskerliği kür­
istemedikleri gün gibi âyan oldu. B e n esasen kü giydirilib akşam a bir saat kala Ayasofya
bu işden fütur getirmişdim. Hattâ daha Ü skü­ vaizi ile birlikte Et-meydamna gönderildiler.
dar sahrasında bulunulduğu sırada bîr iki k e ­ Yanlarına âsi elebaşılarına dağıtmak üzere bir
re şehzâde Malımud hazretlerini tahta oturt­ mikdar da altın verilmişti. Bunlar, cemiyet
m a k akla gelmişti. Şimdi o kararımı yerine erbabı ile iki üç saat kadar konuştuktan son­
getirmek ve müsiıimanlar arasındaki fitne ra geri döndüler vc padişaha âsilerin b u fe­
ve ihtilâli b u sayede gidermek İçin şehzade ragat işinden m e m n u n kaldıklarım, kendisine
hazretlerini kendi arzumla tahta oturtmak is­ ve evlâtlarına iiişmiyeceklerine dair kitaba
tiyorum. A ncak, şahsıma ve evlâtlarıma do- el basıp yemin ettiklerini söylediler. Arıcak,
kunulmıyacsğma dair cümlesinden ahid alın­ âsilerin tâyin ettiği yeni çavuş-başı da on­
m a k üzere içinizden birisi cemiyete varsın!» larla Beraber dönm üş ve huzura çıkmış b u ­
dedi.' lunduğundan padişahın yüzüne karşı ileri ge­
U lem a zümresinin b u üç b üyük başı: ri bir çok sözler söyleyib dam ad İbrahim P a ­
c— Şevketli padişahım. Biz senin nim e­ şa zamanında olan bir çok işleri ve h ü k ü m ­
tinle yetişmiş kimseler olub her halde eli­ darın da ona göz y um uşunu ağır bir dille ten-
mizden geldiği kadar sadakatla hizmet ve kid etti (19 rebiülevvel 1143 -1 ekim 1730
böyle zam anda yanınızdan hiç ayrılmayıp pazartesi gecesi).
emirlerinize hazır bulunm ak vazifemizdir. Üçüncü A h m e d o gece saat 21.30 da İkinci
A n c a k böyle acı bir hizmeti yerine getirmeye Mustafa’nın oğlu şehzade M a h m u d ’u M ab ey n
asla takatimiz yoktur!» diyerek bu işi üze­ kapısı yanında kendisinin bulunduğu yere ge­
rine alacak bir başkasını aradılar. Ayasofya tirtti. Ayakta karşılayarak alnından öptü.
vaizi İspirî-zâde ile Zülâiî Ilasan Efendiler Şehzâde de amcasının elini öptü. B u n u n üze­
b u işe gönüllü olarak talib oldular. Fakat p a ­ rine, evvelâ Üçüncü A h m e d , sonra da şehza­
dişahın Zülâlî-zâde’yc emniyeti yoktu. O r a ­ deleri yeni hüküm dara bi’at ettikten sonra
da b u sefer kendi hayatına m a l olacak yeni eski padişah ona şu tarihî nasihatta bulundu:
bir fesad karıştırmasından korkmaktaydı. L â ­ «— Vezirine teslim olma, daima ahvalini

Üçüncü A h m e d (1703- 1730) zamanındaki hükümdarlar

(İlâve: 14 7)


Avusturya : Birinci Leopold --> —
1705. Birinci Jozef 1705 — 1711, Al­ 1725, Eşref h a n (Afeaniı) 1725 — 1729.
tıncı Şarl 1711 — . İkinci T ahm a sb (Safevî) 1729 (1722)
Buhara Hanları : Birinci Ubeydul- I -
lah -v — 1711. Ebulieyz 1 7 1 1 --- » . Ispanya : Beşinci Filip _> —
Fas : Ebunr.asr Mevlây İsmail —> İsveç : Oniklnci Şarl •— 1718.
— 1727, Mevlây A hm ed üz Zehcbi 1727 Birinci Frederik (1718 de vekâleten)
— 1729. Mevlây Abdullah 1729 — _> . 1720 — _> .

Fransa : Ondördüncü Lui —> — Lehistan : İkinci Frederik Oiçüst


171.5. Onbeşlnci Lui 1715 — . (Nalkıran) —> — (1704) 1706. Stanislav

Hindistan Türk-Moğol Hü kü m d ar­ Leçinski (1704) 1706 — 1709, İkinci


ları : Evrenk Zib bin Şahcihan _» — Frederik Ogüst (ikinci defa) 1709 ---y.
1707, K utbüddin Şahâlem Bahadırşah Papalık : Onbirinci Klem an —* —
İ708 — 1712, M uisüddin Cilıandar 1712 1721, O nüçü n cü İnosan 1721 — 1724.
— 1713. Ferruh Siyer 1713 — 1719, O nü çü n c ü B cnu va 1724 — 1730, Oni^
NâsırÜddin M eh m ed 1719 — —> . kinci K lem an 1730 --- ».
İngiltere': Kıraliçc A n n a — Prusya : Birinci Frederik —» —
1714. Birinci Jorj 1714 — 1727. İkinci 1713, Birinci Frederik Giyyom 1713 —
Jorj 1727 — -»■
Iran: : Hüseyin Şah (Safevi) _ > — Rusya : Birinci Pctro —► — 1725%
1722, M a h m u d H a n (AfganlI) 1722 — Birinci Katerina 1725 — 1727. İkinci
Pelro 1727 — 1730.

2466
ğör, gözet, Ve beş oh sene birini müstakil kerim yazdığı bilinmektedir. Birisi Topkapı
olarak vezarette kullanma ve yalan yazıla­ sarayında, öbürü Y en i camide olmak üzere
rına itirr.sd etme. M erham et sahibi ol ve cö­ iki kütüphane tesis etmiştir. İstanbul’un ar­
mertliği elden bırakma. Gayet tasarruflu tan su ihtiyacını gidermek için b üyük su
davran, halen hâzinede olan malı zayi etme. bendini yaptırmıştır. Zararsız şiir yazardı
İşleri kendin gör, elo iîimad etme. İşte be­ ve bunlarda Nccib adını kullanırdı. Batı m e ­
n im halim sana nasihat için kâfidir. Oğlum, deniyetine ve bunun yavaş yavaş osmanlı
devlet işlerini baban, Fcyzullan Efendi'ye ve âlemine sokulması icab edeceğine inanmıştı.
ben veziriazama bıraktığımız için b u haller Bütün sosyal müesseselerde ıslahat taraftarı
başımıza geldi. Sen idareyi bizzat eline al>. idi. Osmanlı devletinin artık her sahada li­
Sonra, oğulları yanında bulunduğu halde, derliği kaybedib A vrup a ’dan geri kaldığını
şehzadeler dairesine çekildi (Subhi Tarihi, ve son felâketlere b u yüzden uğradığını a n ­
C : 1, V : 9). lamış, bu ilerleyişe ayak uydurm ak için y a ­
pılan teşebbüsleri daima desteklemiştir. O s ­
manlI devletinde Türkçe kitab basan ilk m a t­
Üçüncü A h m e d ’in hususiyetleri baa bu suretle kurulmuş, A v r u p a ahvalin­
den haberdar olm ak için bazı devletlerde
Üçüncü A h m e d , oldukça yakışıklı, yara­ daimî elçiler bulundurmuştur.
dılış itibarile halim, selim ve rahatına düş­
kündü, zevk ve eğlenceyi çok severdi. H ü ­ Üçüncü A h m e d ’in saltanat müddeti yir-
kümdarlığının başlangıcından Pasarofça ba­ miyedi yıl kadardır. Tahtdan feragat ettiği
rışma kadar geçen müddet içinde, hiç arzıı zam an eilialtı yaşlarındaydı. İngiliz Elçisinin
etmediği seferler doiayısile pek tedirgin ol­ zevcesi, mektuplarile meşhur M a d a m (L a d y )
muştur. Pasarofça sulhünden sonra ise, tam M ontagu, onu hasis ve zalim olarak tavsif
kendisi gibi barış sever, zevk ve sefaya etmiştir <T. O . E. M . yıl: 5, S: 30). Tasar­
düşkün bir sadrâzam a kavuşmuş ve salta­ rufu sevdiği ve devlet hâzinesini dolu b ulun ­
natının kalan kısmını yazın lâle eğlenceleri, durmayı arzu ettiği doğrudur. Nitekim, p a ­
kışın helva sohbetlerile geçirmiştir. Da m a d dişahlıktan uzaklaştığı zaman dolu bir hazi­
İbrahim Paşa, onun bütün temayülünü seze­ ne bırakmıştı. Kendisine rakib gördüğü şeh­
rek arzu ettiği gibi yaşamasını temin etti. zade İbrahim’i öldürttüğüne dair kat’i vesi­
Ağabeysi İkinci Mustafa, Feyzullâh Efen- kalara dayanm ayan bir rivayelden başka, za ­
di'ye ne kadar düşkünse, o da İbrahim Pa- limliğini anlatan hâdise yoktur.
şa’ya ayni derecede düşkündü. Rahata o ka­ Hayatta, damadından sonra veya onun
dar alışmıştı ki, son İraıı seferine gitmemek kadar en çok sevdiği kimse, kızı Fatma sul­
için bin bir türlü mazeret icad etmişti. Bir tandır. O n d a n uzun müddet a y n kalamaz,
kısım hatt-ı hümâyûnlarından devlet işlerin­ ikide birde saraya istetir ve yahud kendisi
den ziyade ikinci derecede meselelerle m eş­ kızı ve damadına misafirliğe giderdi. F atm a
gul olduğu anlaşılmaktadır. Kadınlara pek sultan, Patrona Halil isyanından sonra dul
fazla. mecLûbdu. B u yüzden vaktinin çoğu kalmıştı. Kocasına ve babasına karşı halk.-
harem dairesinde güzel cariyclcr arasında da b üyük bir husumet bulunduğu halde, onun
geçer ve rivayete göre onlarla birlikte nakış şahsı sevilir vc hürmet görürdü. Nitekim,
ve oya işlerile meşgul olurdu. o zamanlarda sadnâzamların ayrı dairesi
Üçüncü A h m ed , yaradılışında ince ruhlu varken İbrahim Paşa sadaret m akamile ikâ­
ve güzel san’atlara meraklı idi. Usta bir hat- metgâhını birleştirmiş, onun katlile veziria­
tatdı. Bâb-ı hüm âyûnun karşısında yaptırdı­ za m olan silâhdar M e h m e d Pa ş a da F atm a
ğı bugün hâlâ m evcud tarihi çeşmenin kita­ sultana hürmeten onu buradan çıkarmıyarak
besi onun el yazısıdır. Ayrıca dört kuranı sadaret dairesini ayırmıştır.
Brrirtci IV lahm ud'un tu ğ ra s ı

B İ R İ N C İ M A H M U D

Cülûstan sonra ihtilâlin d e v a m : v e nihayet Patrona ve âsilerin erim e le r i — O sm a n lı - İran


savaşlarının deva m ı. N a d ir ş a h m barış istetilesi — O s m a n h - R u s ve A v u s t u r y a savaşları ve
Belgrad m uahedeleri — Barı* devri olayları — Y e n i bir O s m a n l : - İran savası v e yapılan
barış — S o n yılların alayları v e padişahın ölü m ü.

Birinci M a h m u d 'u n .......B İ R İ N C İ M AHM UD .............................." " ”j rinci Mahiriud'un h ü ­


cülusu ilân edilince o Babası : İkinci Mustafa E kü m dar oluşunun ilâ­
sırada sarayda bulun- A nnesi : Saiiha Sultan I nı. sanıldığı gibi zorba­
m ıyan devlet ricali ile Doğduğu tarih : 2 ağustos 1686 f ların hem en dağılma­
ulemaya ve Et-mcyda- Padişah olduğu tarih : 2 ekim 1730 Ş larını temin edemedi.
nıncia toplanmış âsîle­ Ö lü m ü : 13 aralık 1754 | Kendilerini bir 1çok
re bî’at tezkereleri Bilinen zevceleri : Ayşe, Hatice. HB- ; "kimseler ve bu arada
gönderildi. Çağırılan­ tem, Kaziye, Tiryal, Raziye, Verdinaz | bilhassa yeni İstanbul
ların hepsi gelib eski Sultanlar. = kadısı divane İbrahim
divanhanede toplan­ Çocukları: Y o k E Efendi kışkırtıyordu.
dıkları halde, âsilerden Onlar sayesinde m a ­
★ I
gelen olmadı. Ülema- Veziriazamları: Sİlâhdar M e h m e d Paşa E k a m ve memuriyet sa­
daıı Ali-iâde Mustafa _ > — 22 ocak 1731, av;il. Kabakulak İb- | hibi ulanlar, bu yeni
Efendi gonderilib se­ rahim Paşa, 22 ocak — 10 eylül 1731, | vaziyetlerini teminat
bebi sorulduğunda sa- azil. Topal ü ş m e n Paşa 10(22) eylül E altına alm ak için zor­
ray meydanında bir 1731 — 12 mart 1732. azil, Hekim-oglıı E baların ay akda d u r m a ­
lâğım bulunduğunu ve A li Paşa 12 mart 1732 — 12 tem m uz E sını arzu ediyorlardı.
kendileri geçerken 173ü, azil, İsmail Paşa 12 tem m uz — i İkinci Mustafa’nın hal’i
patlatılacağını duy­ 24 aralık 1735, azil. Silâhdar Seyyid ş ile yerine Üçüncü Ah-
duklarını söylediler. M e h m e d Paşa 9 tıcak 173<i - G ağustos i m e d ’in cülusunu lakib
B ir de ocağm eski 1737, azil. Muhsin-z&de (Çelebi) Ab- i eden hâdiselerin hepsi
ağalarının kendilerine dullah Paşa e ağıTstos— 19 aralık 1737, i unutulmuş, âsilere da­
teslim olunmasını is­ azil. Yeğen M e h m e d Paşa 19 aralık | yanarak mevki sahibi
tediler. Birinci mesele 1737 — 22 mart 1733, azil, ivaz-zade E olanların sonradan tas­
hakkında kendilerine Hacı M eh m ed Paşa 22 mart 1739 — 23 \ fiye edildiği ve bir kıs­
yeter derecede temi­ haziran 1740. azil. Hacı A h m e d Paşa i mının acı akıbetlere
nat verildi. Ağaların 23 haziran 1740 — 2i nisan 1742, azıl. E uğradığı hatırlardan
ise daha sonra teslim Hekimoğlu Ali Paşa (ikinci defa) 21 f tam am en silinmişti.
edileceği söylendi. Âsi­ nisan 1742 — 23 eylül 1743, azil. Sey- | Fakat daha evvel bir­
ler bun un üzerine bay ­ yid Haşan Paşa. 23 eyiûl 1743 — 9 ağus- = çok misali olduğa gibi
raklarını açıp Bt-mey- tos 174G, azil. Tiryaki Hacı M e h m e d = bu isyan hareketine
danından Topkapı-sa- Paşa 9 ağustos 1716 — 24 ağustos 1747, E kalkışıb padişah hal’i
rayına doğru yürüdü­ azil. Seyyid (Boynu-eğri) Abdullah = ve iclâsı islerine karış­
ler ve böyleee bi’at Paşa 24 ağustos 1747 — 3 ocak 1750, E mış olanlardan hiç bi­
töreni tamamlandı. azil. Divitdar M o h m a d E m in Paşa 3 i risinin yakalarım kur­
Fakat, Üçüncü Ah- ocak 1750 — 1 temmuz 1752, azil. Köse ; tarmalarına ve ceza
m e d ’in saltanatından Bahir Mustafa Paşa î temmuz 1752 — E görmemelerine de im ­
feragati ile yerine Bi- ı ı m ı ıu M iıi E m ıı iin lıs t ır ıi E t ■■IIItltlIİELEllıy kân yoktu. Osmanlı şa-

2468
rayı bu usule bir an’ane şeklinde bağlı idi. Zorbaların teminat istemesi, ihtilâlin
Bi'at işi sona ereı- ermez İstanbul kadısı İb­
rahim Efendi’nin teşvikiyle maktul sadnâzam sonu
dam ad İbrahim Paşa zamanında Sa ad lb â d ’ds Zorbalar bütün istediklerini elde etmiş­
yapılmış köşklerin yakılması hususunda âsi­ lerdi. İlk heyecan ve coşkunluk zamanları
ler ayak diremeğe başladılar. Padişah, buna geçtikten sonra kendilerini bîr düşüncedir
bir iiirlü. razı olmuyordu. Devlet erkânı da aldı. Karışmış oldukları meseleler yüzünden
İstanbul'da bulunan yabancılardan utanm ak­ er geç eczaya uğrayacaklarını endişe ile d ü ­
taydılar. Lâkin, âsileri ik’n aa imkân yoktu. şünm eye başladılar. K im i Avusturya, kim i
Nihayet, ortalama bir hal çaresi bulunud. B i­ Rusya üzerine sefere, kimi de kışlak için
rinci M a h m u ö : Edirne’ye gideriz diye­
rek cemiyetlerini d a ­
*— Yakılmalarına
ğıtmamanın çaresini
rızam yoktur. D ü ş m a n ­
larımıza gülünç olu­ arıyorlardı. Nihayet
ruz. Ancak, yıkılsın­ Patrona Halil, M a n a v
lar!- dedi. Padişahın İsmail, M uslu Beşe gi­
E y û b Sultan’da kılınç bi ele başılan, bütün
bunların çıkmaz yollar
kuşanması sırasında
olduğunu anlayıp bir­
bîr taraftan da dellâl-
lar Saadâbâd’da köşkü likte şeyhülislâm Mir-
olanların bunları üç za-zâde M e h m e d Efen-
gün içinde boşaltıp di’ye baş vurdular.
yıkmalarını ilân edi­ H a k ettikleri cezadan
yorlardı. A m a bu h a ­ korktuklarını itiraf
ber yayılır yayılmaz: ederek kendilerine
olan bitenlerden dola­
• — Köşklerin yı­
yı sorgu sonılmıyaca-
kılmasına ferman çık­
gına dair padişahın
mış!* diyerek İstan­
teminat vermesine te-
bul’un ne kadar ayak
vassut etmesini rica
takımı varsa âsilerle
ettiler. Şeyhülislâm
birleşib yüzyjrmiden
mehil isteyip sadrıS-
fazla köşkü yıktılar.
zamla görüştükten
Eşyayı yağmaladılar.
sonra çadırlarını b o ­
Hattâ yetişmiş ağaçla­
zarak topluluklarım
rı bile keserek ortalı­
ğı düm düz e itiler, Böy- dağıtmak ve bir daha
lece. İstanbul’un en itaat dairesinden çık­
güzel mamuresi hara­ m am ak, devlet niza­
beye dönmüş oldu. B u mını bozacak şekilde
birikmiş kin ve hased işlere karışmamak şar-
duygularının boşanm a­ tile geçmiş suçlarının
ya m eydan buluşunun affedileceğini tekeffül
Birinci M a h m u d
hazin bir misalidir. etti. B u n a göre h ü c ­
ÎAvrupalı bir ressamındır. ÂSİ! Tapkapı cetler yazılıp imzalan­
Neticede ancak millî
Sarayı müzesindedır)
Servetin zarar gördü­ dı. Nihayet 11 ekim
ğünü gözü dönmüş 1730 tarih
baldırı çıplaklara anlatmaya şüphesiz ki İm­ şah tarafından verilen emir üzerine evvelâ
kân yoktu. B u arada İstanbul esnaf ve tüc­ cebeciler ve sonra yeniçeriler serdengeçti
carına ait bir çok dükkân ve mağaza da teca­ bayraklarını indirip çadırlarını yıktılar ve
vüze uğramış, duvarları delinerek malları kışlalarına döndüler. Ancak, zorba-başılar.
çapulcular tarafından yağma edilmişti. kışlalarına çekilmekle beraber bayraklarını
kapamadılar (Subtıi Tarihi, C: 1, V : 12). Böy-
lece, ihtilâl ctr.ıç gün sürdükten sonra n i­
B u n d an sonra eski devirde ceza olarak
hayete ermiş bulunuyordu. Derhal kargaşa­
sürgüne gönderilmiş kimseler de ai olundu­
lığın başından beri kapalı duran dükkânla­
ğuna ve İstanbul’a dönebileceklerine dair
rın açılması için emir çıktı ve sahihlerine
bir ferman sadır oldu. Âsiler ise eskiden be­ eşkıyadan mal ve ırzlarına taarruz eden
ri düşm an oldukları bir iki kişiyi yakalayıp olursa am an vermeden tepeleyip öldürmele­
kimini işkencelerle, kimini paralıyarak öl­ ri için izin verildi. B u n d an sonra, bi’at m e ­
dürdüler. B u sırada cülûs bahşişi de çıkıp rasiminden evvel kendilerine teslimini iste­
askere ve istihkak, sahiplerine dağıtıldı. miş oldukları eski yeniçeri ağa s: ile eski

24G9
kul-kethüdası’m n hiç olmazsa İstanbul’dan beri b u âsi elebaşıların: tepelemeyi ve sonra
sürülmeleri yeniçeri ağası Saraç M eh m ed bir tahkikat açıp kendilerini el altından tah­
A ğ a vasitasile ele-başılar tarafından istendi­ rik etmiş ve bütün b u hâdiselere sebeb ol­
ğinden ikisi de Rodos adasına gönderildiler. m uş olanları da ibret alınacak şekilde ceza­
landırmayı kuruyordu.
Asi elebaşılarının emniyetleri için Zorba-başıları gittikçe azıtıp devlet ma-
kinasmı işleme?, bir hale getirmeleri hakika­
yaptırdıkları tâyinler ten vakit geçirilmeden bertaraf edilmelerini
Gerçi, âsiler dağılmışsa da, bunların ele­ icab ettirmekteydi. Ancak, sadrıâzam Silâh-
başıları yerlerinde duruyor ve devlet islerine dar M e h m e d Paşa hüküm dara sadık olm ak­
karışmakta deva m ediyorlardı. Bir çok azil la beraber, b u işleri başaracak çapta değildi.
ve nasblar, bunların arzularına göre yapıl­ Esasen onun gevşekliği eşkıyanın büsbütün
maktaydı. Hattâ Patrona Halil sadaret m e v ­ azıtmasına sebeb olmuş, kendi azlini ve ye­
kiine İran seferinde yararlığı görülmüş olan rine Rüstem Paşa’n m tâyinini alenen m ü za ­
BosnalI Rüstem Paşa'yı getirtmek için kendi­ kere ettikleri halde sesini çıkartamamıştı. P a ­
sini dâvet eciib görüştü. Lâkin, böyle bir va­ dişah, b u n u n üzerine kr/iar-ağası Beşır A ğ a
zifeyi kabulün ileride basm a işler açacağını ile görüştü. O n u n tavsiyesi üzerine evvelce
bilen Riistem Pasa, kendisinin yalnız savaş­ Mısır valisi M e h m e d Pa şan ın kethüdası b u ­
tan aniıyan bir asker olduğunu ileri sürerek lunan ve o esnada Mısır’da çıkan fitne ve
yakasını sıyırdı. Patrona Halil, onu b u sefer kargaşalıkları ustaca bastırmış olan K a b a k u ­
Revan seraskerliğine tâyin ettirdi. Yine zor­ lak İbrahim A ğ a ’yt kapıcılar kethüdalığma
baların tesirile ve yiğittir yiğide yardım eder tâyin etti. İbrahim A ğ a o sırala İstanbul’da
diyerek Canım Hoca M e h m e d Pasa, derya bulunuyordu. Beşir A ğa kendisine: h ü k ü m ­
kaptanlığına getirildi. Nihayet, günün birinde darın niyetini anlatmış, o da hizmete can ve
cezaya uğrat-imaya kalkılırlarsa kendisine il­ gönülden hazır bulunduğunu bildirmişti. B e ­
tica ve onun tarafından him aye edilmek dü- şir A ğ a sadrıâzsmla görüştü ve bu işi ba­
şiineesile Buı-sa’da ikamete m e m u r edilmiş şarmak için dirayet ve cesaretine, ayni za­
oian K aplan Gira y 'm Kırım hanlığına tâyini m anda sadakatma güvenilecek devlet ricalin­
için de şiddetle direndiler. İleri sürülen m a h ­ den bir kaç kişiyi daha zorbaların takibi
curları dinlemek bile istemeyib sadrıâzamı için kurulan birliğe almayı doğru bularak
adeta tehdit ettiler. So n un da Mengli Giray evvelâ âsilerin pek güvendikleri ve kendi­
han hiç bir suçu yokken azil edilib. K aplan lerine m ed y u n ve her emirlerine hazır san­
Giray, üçüncü defa Kırım hanı oldu. Zorba­ dıklan yeni Kırım hanı olan ve henüz m e m ­
ların bir kısmı da ötekini berikini muhtelif leketine gitmeyip İstanbul’da bulunan K a p ­
devlet memuriyetlerine tâyin ettirmek kar­ lan Giray h a n la temasa geçti. Kapları Giray
şılığında kendilerinden ağır rüşvetler almak han, esasen zorbaları el altından kendi h a n ­
suretile küplerini doldurmakla meşguldular.
lığı için kışkırtmış olduğuna dair bir k a n a ­
Patrona Halil b u arada kasap yazıcısı olup
at uyanmış olmasından endişe ediyordu. Bir­
vaktile kendisine veresiye et vermiş olan
liğe derhal dahi! olarak elinden gelen hiz­
Yanak i adlı birisini Boğdan voyvodalığına
meti yapacağım bildirdi. B undan sonra dev­
tâyin ettirmeye kalkışmış, evvelce yeniçeri
letin sadık emektarlarından olup Patrona H a ­
ocağından koğulmuş olan M uslu Beşe sakal
lil tarafından: «ben oturacağım, diye kona--
salıb bir ayda ocağtıı ağalıktan sonra en b ü ­
ğm dün zorla çıkartılmış bulunan başdefder-
y ü k memuriyeti olan kul-kethüdalığına y ü k ­
dar Ali B e y ’İe Sadaret kethüdası Mustafa
selmişti. İstanbul kadısı deli İbrahim m a h ­
kem eyi evvelâ yeniçerilerin yedi-odalar di­ Bey birliğe alındılar. Aralarında Yeniçeri
ye anılan Et-meydanmdaki kışlalarına taşıyıb ocağından da birisinin bulunmasını doğru
orada bir ay kadar kaldı. Sonra Sofular h a ­ bularak Patrona’nın m ensup olduğu onyedinci
m a m ı civarına taşındı. Burasını veresiye dö­ bölüğün çorbacısı, yâni kum andanı iken h â ­
şetti. Cariyesinden bir çocuğu olunca da, b ü ­ dise sırasında âsilere katılmayı reddedip şer­
tün devlet erkânına ve hatta Valde Sulta­ lerinden korktuğu için kaçmış ve bir ahba­
na lohusa şerbetleri gönderdi. O n u n b u hay ­ bınla evinde gizlenmiş olan Pehlivan Halil
ret veren hareketleri nihayet sabrı taşırdı. Ağa akla geldi. Kendisi esasetı kapıcı-başı
Lâkin, dayandığı zorbalar temizlenmedikçe Ali A ğ a n ı n kardeşiydi ve bir gün onunla
kılma d oku nm ak imkânsızdı. B u n u n için ev­ konulurken tecavüzleri haddi aşmış bulunan
velâ b u ser kuvvetini ortadan kaldırmak ieab eşkiya.-ım aslında tepelenin elerin in çok ko­
ediyordu. lay oiduğunu ve b u iş kendisine verilse
başarmaya hazır b ulun d uğu nu söylemiş, Ali
A ğ a da b u sözleri sadrıâzama nakletmiş* i
Elebaşıların ezilmesi için yapılan B u n u n üzerine sadaret kethüdası Mustafa
hazırlık B ey gizlice Pehlivan Halil A ğ a n ın saklan­
makta olduğu dostunun evine gönderildi.
Birinci M a h m u l esasen tahta çıktığından Halil Ağa, kendisile görüştü ve b u birliğin

2470
hakikaten eşkıyayı tepelemek niyeti ile k u ­ larile İran elçisi Rıza K u l u hanın tezkereleri
rulduğunu anlayıp kendilerine katıldı. A yni okundu. Kırım Hanı:
zam anda ocağa mensup itimad edilir bir iki . — Maktûl sadnâzaın İbrahim Paşa za ­
kişiyi daha kendi tarafına almanın m ü m kü n manında kararlaştırılan esaslara göre sulh
ve lüzumlu bulunduğunu bildirdi. Sonra bir m ü yapılmalı, yoksa İran’a sefer mi açılma -
gece sabaha karşı kendisi île onyecir.ei bölü­ lı? A ncak, Rusya ve İran'ın ittifakları b u ­
ğün eski ûöa-başısı serdengeçti ağalardan lunduğu için sununda Rusya ile de sefer icab
Deli Haşan A ğ a ile yine ocak mensupların­ edeceğinden ona göre tedarik görülüp bîr
dan Ö m e r F.fendi esirci kılığında ve alınacak tarafa sadrıâzamın gitmesi ve bir tarafa bir
bazı eariyeler hakkında görüşmek bahane­ serasker tayini uygun m udur?» diyerek m ü ­
sile Topkapı sarayına geldiler, tik görüşme­ zakere olunacak meseleyi ortaya koydu. B u ­
de, tenkilleri sırasında ocağın zorbalara taraf n u n Ü2crinc zorbaların ileri gelenierile İs­
çıkmamasının temin edilmesine ve bunun tanbul kadısı (olacak divane) kimseye söz
için de ocakta adı geçen bazı kimselerin para fırsatı vermiyerek saçma sapan fikirler ve
ile elde edilmesine karar verildi. B u m a k ­ olımyacak garip tedbirler ileriye sürmeye
satla, padişah tarafından derhal beşbin altın başisdılar. Nihayet K aplan Giray:
verildi. İlk anda elebaşılardan yeniçeri ağa­ . — Böyle m ühim bir mesele hakkında
sı Saraç M e h m e d , kul-kethüdası Mııslu Be- bir tek toplantıda karar verilmesi güç bir
se ile Patrona Halil'in ortadan kaldırılma­ iş. Burada hazır bulunanlar barış ve sava­
ları kararlaştırıldı ve icabında kullanılmak şın fayda ve zararlarını icabı gibi düşü n ­
üzere bu hususa dair yeniçeri ocağının ileri sünler. Biz dc devletin Rusya ile ve diğer
derecedeki ağalarile ihtiyar ve emektarla­ hırîstiyan devletlerle mevcud ahidnaıiıele-
rına hitaben buyrultular yazılıp hazırlandı. rini inceleyelim. Sonra tekrar toplanıp bir
karar verelim» dedi. Toplantı buııun üzeri­
ne dağıldı.

Elebaşıların veziriazamın sarayına Âsi elebaşıların yeni kararlan


davet edilmesi ve ilk toplantı A n c a k, Patrona ile M u s lu Beşe'rnn ne
sadrıâzaına ve ne de şeyhülislâma itimadları
B u üç şakinin evvelâ Aga-kapısmda bir­ yoktu. Üstelik kızlar-ağası Kesir Ağanın da
likle bulundukları sırada kıstırılıp hakların­ kendilerine dost olmadığını sezmişlerdi. Rüs-
dan gelinmesi düşünüldüyse de, bazı m a h ­ tem Paşa tekliflerini reddetmiş bulunduğun­
zurları görüldiiğünden bun dan vaz geçildi. dan akıllarınca sadarete lâyık olacak bir baş­
Saraya davet edilerek orada tepelenmeleri kasını düşündüler. Nihayet, o sırada K o n y a
daha kolay olacaktı. A n c a k Patrona Halil valisi bulunan ve İran seferinde yararlığı
her şeyden şüphe eden ve böyle bir tuzağa görülmüş bulunan Benli Mustafa Paşayı İs­
düşürülmesi pek de kabil olmıyan bir tipti. tanbul’a çağırtmaya, sadnâzam ile şeyhülis­
Saraya davet edildiği takdirde bun dan kuş­ lâmı, kızlarağasını, defterdarı ve sadaret ket­
kulanıp gelmiyeeeği ve hattâ öbür arkadaş­ hüdasını azil ettirip Mustafa Paşa gelinceye
larım bile ikaz edeceği muhakkaktı. N iha ­ kadar Köprülü-zâde Hafız A h m e d Paşayı sa­
yet b u işi Kırım hanı K ap lan Giray üzeri­ daret kaym akam ı tayin ettirmeye ve b u is­
ne alıp bir plân tertip etti. Buna göre ev­ teklerini padişaha kabul ettirmek için de yi­
velâ Şeyhülislâm, Kırım Hanı, o yıl hacı ne ocağı ele alarak bir fitne tertip edip sa­
kafilesini getirip götürmeye m em u r edilen raya hücum a karar verdiler. B u kararların­
Muhsin-zâde Abdullah Paşa, Köprülü-zâde dan Zisiâlî Haşan Efendiye dc bahsettiler.
Hafız A.hmed Faşa, kaptan-ı derya Canım Haşan Efendi ilk fitnede parmağı olmakla
H o c a M e h m e d Paşa ile iieri derecedeki ule­ beraber, bütün isteklerini elde etmiş oldu­
m a, bütün kapıkulu ocakları ağalarile büyük ğundan yeni bir karışıklığa taraftar değildi.
rütbeli subayları sadrıâzamm sarayına İran Esasen bu sefer bütün ocağın âsileri destek­
meselesini görüşmek üzere davet edildiler. lememesi ihtimali vardı. Böyle bir hal v u k u ­
E u arada birliğe dahil edilmiş bulunan der- unda ise Patrona ve hempaları ortadan sili­
yakaptanı Canım Hoca M e h m e d Paşa hâlâ nir ve hattâ sıra kendisine de gelebilirdi.
mülereddid bulunan Patrona Halil’i iknaa Hasa E Efendi, meseleyi sadrı âzam a açmayı
m em u r edildi. Eğer kabil olursa zorbalar o da doğru bulmadığından, kendilerine dost,
gün tepelenecek, kabil olmazsa b u iş başka minnettar sandığı Kırım hanı K a p l a n ’ G i ­
zam ana bırakılacak, lâkin gerekli tedbirler rayı ziyaretle eşkiy-gnm niyetlerini haber
de alınacaktı. verdi.

Toplantı başladığı zam an zorba elebaşı­


ların gayet kalabalık silâhlı maiyetlerile gel­ Kaplan Giray’m tertibi
dikleri görüldü. Tenkillerine kalkışılacak ol­ K aplan Giray, b u eşkıya dağılmadıkça
sa, büyük bir kavganın kopacağı ve arada böyle fitnelerin eksik olmıys cağını anlamış­
bîr çok m asum kanının da döküleceği anla­ tı. Lâkin, on!an ürkütm em ek için H a şan
şıldı. B u n u n -üzerine Bağdat valisinin rapor- Efendiye;

2471
t— Ağaların istediği şeyler pek güzel- rona Halil h e m sadnâzama. kızgınlığından,
Aroa, Patronayı bugün bize gönderiniz. B i­ h em d e padişaha isteklerini söylemeyi ta­
zim de aklimıza gelen bazı tedbirleri m ü za ­ sarladığından:
kere etmeden b u ise kalkışmasın» dedi. t— Burada kürk g iym em !» diye huşu­
Haşan Efendi bunun üzerine Patronaya netle cevap verdi. O zam an K aplan Giray
bu şekilde haber «önderdi. Zorba-başı kal­ ■araya girerek esasen sefer niyetine padişah
kıp Kırım hanının yanına geldi ve H a san huzurunda fatiha okunacağını,' Patrona Ha-
Efendinin söylediklerini tekrarladı. Kaplar. iil’in de vezaret kürkünün o zaman giym e­
Giray onu dikkatle dinledikten sonra dostça linin m ü m k ü n bulunduğunu ileri sürdü. So­
?-öyler gibi su nasihatlerde bulundu: nunda hep beraber saraya doğru yola çıkıldı.
t— İstekleriniz m a'kul ve husulti m ü m ­
kün şeylerdir. A ncak şevketlû hünkâr haz­
retleri sizin hizmetinizden hoşnud olup her Zorbabaşdarın, yapılan ihbara rağmen
istediğinizi yerine getirmişken böyle cemi­
öldürülmeleri
yetlere kalkışıp boş yere kendimizi zorbalık
töhmeti altına sokmak akıl İşi değildir. İn-
Lâkin, mesele son derece gizli tutulduğu
saallah kararlaştırılan müşavere için padişa­
halde İran seferi meşveretinin sadece Patro­
hın huzuruna varıldığında Rum eli eyâleti ve-
na Halil ile arkadaşlarının tepelenmesi için
zaretle siîe verilecektir. O zam an istedikle­
tertip edilmiş olduğunu İstanbul kadısı m a ­
rinizi söyleyin. Biz de bunların doğru ve
hur! deli İbrahim'in kapı naibi Kudsi-aâde
1'aydalı olduklarına şahadet ederiz!»
haber almıştı. H e m e n saraya gitmemesi h a k ­
Patrona Halil bu sözlere kandı. Bilhassa kında bir tezkere yazıp çuhadarile Ağa-ka-
vezaret gözlerini pek kamaştırmış ti. B u hül­ pısında bulunacağını tahmin ettiği Patrona
ya ile kalkıp gitti. K ap lan Giray ise evvelâ H a lü ’e gönderdi. Çuhadar, Ağa-kapısına va­
defterdarı, sonra kapıcılar kethüdası İbrahim rınca zorbabaşınm vezir sarayına gittiğini
Ağayı sadrıâzam Silâhdar M e h m e d Paşaya duyup oraya koştu ise de kimseyi b ulam a­
gönderip vaziyeti bildirerek eşkiyanın bir ân yıp gerj döndü. Kudsî-zâde bu sefer kendi­
evvel tepelenmesi için gerekli tedbirlerin sini saraya koşturdu. Haberci Patrona’ya tam
alınması lüzum una işaret etti. saraya girerken yetişti. İstanbul kadısı Deli
İbrahim Efendi ile at-başı sohbet ede ede
gidiyorlardı. Zorbabaşı teskereyi aldı, o k u­
Sadnâzamın sarayında ikinci toplantı, m a k bilmediği için cebine attı. İbrahim E f e n ­
Topkapı sarayına gidiş di kuşkulanarak:
Tezkerede ne var acaba!» diy.e oku­
Sadnâ zam ın konağındaki ilk toplantı m a k istedi ise de, öbürü ehemmiyet ver­
24 kasım 1730 Perşembe günü olmuş, ertesi medi:
günü Zülâlî H aşan Efendi K aplan Giray'ı zi­ «— N e olacak, her halde Kudsî-zâde de
yaret etmiş, ayni gün öğle vakti Kırım hanı bir memuriyet istiyor. Hele simdi evvelâ şu
Patrona ile görüşmüş, sonra sadrâzam a h a ­ işi halledelim,, sonra o da olur» dedi.
ber göndermişti. Silâhdar M e h m e d Paşa, bir­ Böylece hep birlikte saraya girildi. Bir
liğe dahil olanlarla meseleyi müzakere ettik­ gün evvelinden saraya alm an yeniçeri dilâ-
ten ve padişaha da haber verdikten sonra 26 verleri sofa bekçisinin odasında bekliyorlardı.
kasım Cumartesi günü geçen toplantıda b u ­ Kırım hanı ile şeyhülislâm, Muhsin-zâöe A b ­
lunanlara tezkereler gönderip yine kendi k o ­ dullah Paşa, Köprülü-zâde Hafız Ahrced P a ­
nağında toplantıya çağırdı A yn i zamanda şa, Canım H o c a M e h m e d Paşa, ulema. Pat­
Pehlivan Halil A ğ a güvendiği yeniçeri dilâ- rona Halil, yeniçeri-ağası Saraç M eh m ed Ağa,
verîerinm on acarlarından otuz kişiyi bos - kul-kethüdası M uslu Beşe, sekban-bası Boy-
taııcılara, kapıcılara vesair hadem eye bile nu-urlu Revan-köşküne, öbür ocak ağaları
belli etmeden ikişer, üçer saraya sokup giz­ Arslanhaneye alındılar. Padişahın haremden
ledi. Cumartesi günü bütün bu tertipler so­ çıkması beklenirken. Birinci M a h m u d Kırım
na erdi. hanı ile şeyhülislâmı Sofa-köşküne davet edip
Pazar sabahı erkenden davetliler sadrâ­ kendilerine iltifatlarda bulundu. Onlar Re-
zamın konağında toplandılar. Patrona Halik van-köşkünden ayrılır ayrılmaz sadrâzam
bütün avenesile çıka-geidi. Toplantı başla­ kararlaştırılan parolaya gäre Pehlivan H a ­
yınca aiıidnamelerin incelendiği ve İran'a lil A ğay a icabeden işareti verdi. Halil Ağa,
sefer açılmasının Rusya ile savaşa sebep ol­ yatımdaki yeniçerilerle birdenbire Revan-
mamasının icabettiği haber verildi. Şu hal­ köşküne girdi. A n c a k habersiz hü cum u yi­
de, şark seferinin açılmasına ve Rusya ahid- ğitliğe yediremiyerek:
ıısnıelere rağm en savaşa kalkışırsa onun da ■— Yeniçeri ağası dedikleri herif k im ­
çaresine bakılmasına karar verildi. B un d an dir?» diye haykırdı. Patrona Halil, derhal
sonra Patrona Halil'e vezaretle' Rumeli b e y ­ vaziyeti sezip palasına davrandı ve hücum
lerbeyliği verilmesi bahis konusu olarak k e n ­ etti. Pehlivan Halil Ağa, sol kolunu siper
disine kürk giydirilmek istendiyse de Pat­ ederek b u hamleyi çeldikten sonra Patro­

2472
na’yı kol gücüyle yere serdi ve kılıcıyla v u ­
rup gebertti. Ayrıi anda öbürleri de yeni­
çeri ağasile kul-kcthüdasmın işini tamamla­
dılar. Kekban-başı ocağın ihtiyar emektarla­
rından olduğu için alenen öldürülmesi doğru
görülmeyip bostancılar odasına gönderildi.
B u hâdiseler ceryan ederken Revan küskün­
de hazır bulunan ulema efendiler korkula­
rından köşk pencerelerine tırmanmalardı.
Zorbaların leşleri dışarı çıkarıldıktan sonra
ufağı inerek huzura gidip hükümdarı tebrik
ettiler. Tabiî, renkleri atmış ve korkudan
titrer halde bulunan ve şimdi kendi akıbet­
lerinin ne olacağını düşünmeye başlayan
A nadolu kazaskeri Ziilâlî H aşan Efendi ile
İstanbul kadısı deli İbrahim de onlarla bir­
likte idiler. Birinci M a h m u d ’un işareti üze­
rine ikisi de bostancılar odasına gönderildi.
A yn i zam anda İstanbul kadılığı Medine-i
M ünevvere kadılığından mâ/.ul N u h Efendi-
zâde Bekir Efendiye ve A nadolu kazaskerliği
ise, bu m a kam Kasan Efendiden evvelâ hak
ettiği halde onun gadrile m ahrum kalmış
olan Mirza-zâde M e h m e d Salim Efendiye he­
m en huzurda tevcih olundu.

Saraydaki diğer zorbaların yok


edilmesi
B u sırada ise dışarıda bambaşka hâdise­
ler cereyan etmekte idi. Eşkiyallın sarayın Sultan Birinci M a h m u d
ikinci avlusunda bulunan hempaları, birden (T o p ka p ı Sarayı m ü zesind en)
önlerindeki Bab üs-saade denilen üçüncii k a ­
pının ve arkalarındaki Orta-kapmın ka p a n a ­ sahipleri yerlerinde ibka olunarak b u hâdi­
rak m eydanda m ahpus gibi kaldıklarını gö­ sede hizmeti geçenler de icabı gibi mükâfat­
rüp telâşa düşmüşlerdi. Lâkin, kaçacak, kur­ landırıldılar. A yn i zam anda Birinci M a h m u d
tulacak bir yer yoktu. O sırada üçüncü kapı yeniçeri ocağına hitaben bir hatt-ı hüm âyûn
aralandı ve huzurda hil’at giyerek diğer ar­ yazarak hundan sonra eşkıyayı aralarına k a ­
kadaşlar: gibi padişahın ihsan ve iltifatları­ bul etmeyip yeni ağalarına ve eski kanu n ­
na nail olmak üzere birer ikişer içeriye da­ larına mutlak şekilde itaat etmelerini bildir­
vet olundular. Girenlere evvelâ bil’at giydi­ di. Bîl arada son hâdisedeki hizmetine karşı­
rilir gibi yapılıyorsa da Pehlivan Halil A ğ a ­ lık K ab ak u lak İbrahim Ağaya vezaretle Ha-
nın adamlariîe silâhlı bulunan bostancıar ve leb valiliği tevcih olundu ve Bağdad tarafı­
enderunlular tarafından tepeleniyorlardı. N i ­ n a seferde bulunm aya m em u r edildi. O n u n
hayet verilen emir üzerine Bab-ı hü m a yu n böyle birdenbire parlaması en fazla sadriâ-
da (sarayın birinci kapısı) kapatılıp dış sa­ zam Silâhdâr M e h m e d Paşayı kuşkulandırı­
ray meydanında bulunan eşkiyanm haseki yor, âdeta kendisine rakip görüyordu. B u
ve bayraktarları yakalanarak bostancı-başı yüzden yeni vazifesine bir ân evvel gitmesi
hapsine gönderilip orada haklarından gelindi. için tazyike baslads. Lâkin, Birinci M a h m u d
Sonra başta Patrona, Musîu Beşe, Saraç M e h ­ sadareti İbrahim Paşaya vermeyi kararlaş­
m e d olmak üzere zorbaların en namlıların­ tırmış ve vezaret rütbesine bun un için y ü k ­
dan onseİtiz kişinin İaşesi Bab-ı hüm âyûnun seltmişti. Hakikaten böyle m ü h im zamanda
öm rü sarayda geçmiş, ahvale icabı gibi vâ­
karşısındaki Üçüncü A h m e d çeşmesinin önü­
kıf bulunm ayan Silâhdâr M e h m e d Paşa gibi
ne atıldı.
bir zatın sadarette kalamıyacağı belli olu­
yordu. Nihayet, 22 ocak 1731 Pazartesi günü
Yeni tâyinler ve sadrıâzamın değişmesi sadaret m ü h rü Silâhdâr M e h m e d Paşadan
alınarak K ab aku lak İbrahim Paşaya verildi.
Böyleee eşkiyanm tamamen hakkından M e h m e d Paşa da onun yerine Haleb valili­
gelindikten soııra Muhsin Paşa-zade A b d u l­ ğine tayin edilerek Bağdat seraskerinin m a i­
lah Paşaya yeniçeri ağalığı. Pehlivan Hali! yetinde bulunm ak üzere derhal hareketi bil­
A ğ ay a kul-kethüdalığı verilip diğer vazife dirildi.

2473
Y a n i bir isy a n hareketi kapıları kendilerine açtılar ve hattâ onlara
katıldılar. Yeniçeri ağası Abdullah Paşa du­
Zorbalar tepelendikten sonra bunların rum u öğrendiği vakit iş işten geçmiş bulu­
bir kısım taraftarları sinrtıiş kalmışla nü i. A n ­ nuyordu. Âsilerin attığı bir tiifenk kurşunu
cak, başlarının ezilmesi ve bu suretle nüfuz­ ile kolundan yaralanmış olduğu halde arka
larının k a lm a m sa yüzünden alıştıkları hak­ kapıdan güçlükle kaçıp canını kurtarabildi.
sız menfaatları elden kaçırmış bulunuyor­ Eşkiya, evvelâ cnim parasile eşyasını, sonra
lardı. İsyan sırasındaki yağmaların ve al­ Ağa-kapısmda ne buldularsa yağmaladılar.
dıkları culûs bahşişlerinin ise tadı hâlâ da­ Oradan cebehaneye gidip cebecileri de ken­
maklarında idi- Yine böyle bir fitne kopar­ dilerine katılmaya zorladılar. Onların böy­
mayı can ve gönülden istiyorlardı. Nihayet le bir niyeti yoksa da âsiler bir kaç kazan­
Patrona Halil ile hempalarının tenkilini ba­ larını zorla ortaya çıkardılar. Sonra Bat
hane ederek ayaklanmaya karar verdiler. (Rit) pazarile Veznecilerdeki dükkânları kı­
B u n u n için iki ay kadar sonra aralarında rıp içinde bulunan silâhlarla eşyayı kapıştır
toplanıp konuşarak kararlar aldılar. İlk is­ lar. Oradan hep birlikte Et-mcydanma indi­
yanın m uvaffak olması kendilerine cüret ve ler. Odalarının bayrak ve kazanlarını çıkar­
cesaret vermekteydi. Lâkin, sadrıâzam K a ­ tarak ortalığı velveleye boğdular.
bakulak İbrahim Paşa son derece uyanık bir
adamdı. H e r yerde eli kolu vartiı. B u sayede
fessd hazırlıklarım haber aldı. 23 mSrt 1731 Sadrıâzamm mukabil tedbirleri
günü akşamı Yeniçeri ağası ile kul-kethüda­
Sadrıâzam İbrahim Paşa, hâdiseyi derhal
sını çağırtarak ocakta bir hareket hazırlan­
haber almıştı. Güneş doğarken ulema ve dev­
dığını, bir kısım eşkjyanm Patrona ile h e m ­
let. erkânı saraya davet edildiler. Saörıâîam
palarının kanını istemek baiıanesile ayak­
ise. bi22at cebehaneye giderek âsilerin şid­
lanmaya ve devlet erkânile ulemanın ve zen­
detle zorlamalarına rağmen esasen b u son
gin tüccarların evlerine hücum edip kendi­
harekete katılmamış olan cebecilere nasihat-
lerini öldürerek mallarını yağma etmeye ve
ta bulunup devlete ve padişaha itaatten kıl
Sonra çarşı ve bedestanı ve hattâ selâtin
kadar ayrılmamalarım tenbih ve onları b u ­
camilerini soymaj'a karar verdiklerini d uy ­
na iyice ikna ettikten sonra saraya döndü.
duğunu söyledi. Kendilerinden hem en mai-
Hazır bulunanlara Et-meydanmda toplanmış
yetierile şehirde kol gezmeye çıkmalarım ve
olanların kanuni ve şer’î bir sözleri ve istek­
bir asayişsizliğin zuhuruna fırsat vermeme­
leri olmadığını, b u yüzden kcndilerile hiç bir
lerini istedi.
müzakereye girişmenin doğru olamıyacağım
Yeniçeri ağası Muhsin-zâde Abdullah söyleri i. I.akın. bunlardan bazıları bu cemi­
Paşa, sadrıâzamm vehmine verdi. Böyle bir yetlerinin sebebinin padişah tarafından so­
hareketi ihtimal dahilinde görmediğinden, rulması ve cevap gelinceye kadar beklenme­
ASû-kapisıııa dönünce kol gezmekten vazge­ si icabedeceğini ileri sürdüler. Sadrıâzam
çip uykuya yattı. K;ıl-kethüdası Pehlivan İbrahim Paşa, böyle zam anda tereddüdün ve
Halil Ağa ise, zorbaların tepelenmesinde bü­ vakit, kayb etmen in çok tehlikeli olduğunu
yük rolü olduğu için pek çok düşman kazan­ biliyordu. B undan evvelki cPatrona isyanı»
dığını biliyor ve daimî bir korku içinde b u­ nın nasıl geliştiğini unutmamıştı. Âsilerin
lunuyordu. H e m e n birinci yeniçeri odasına arzuları sorulsa, evvelâ kendi kellesini isti-
Kidip subay ve ihtiyarları toplıyarak kendi­ yeceklerî de muhakkaktı. Kellesi istenen
lerine yeni hir hareketin doğuracağı vahim sadnizamlardan ise kurtulanı yoktu. İbrahim
akıbetleri izah etti ve böyle bir işe kalkı­ Paşa, doğru Birinci M a h m u d ’un huzuruna çı­
şacakların ağır şekilde cezaya uğrayacakları­ karak meşru ve haklı sebeplere dayanmıyan
nı haber verip gözlerini, korkutmaya çalıştı. hu ayaklanmanın, derhal bastırılması ieabe-
deceğir.î söyleyip eşkıyaya karşı sancağ-ı şe­
Halbuki bu sırada b u fesadı hatırlayan­ rif çıkarılmasına müsaade istedi. Padişahın,
lar birer ikişer Süleymaniye camii meydanı­ ona itimadı vardı, yakınında bulunanlar da
na toplanmaya başlamışlardı. Bunlar esasen sadrıâzamm düşüncelerini beğenerek bu iste­
hamal, ırgad, kaldırımcı, kayıkçı ve bir kı­ ği desteklediler. Bilhassa Birinci M ah m u d 'u n
sım işsiz fiüçsüî alayı idi. Yeniçerilikle as­ üzerinde büyük nüfuzu bulunan Kızlar ağa Eı
lında alâkaları bulunmadığı halde sırf ulufe Beşir Ağa, bütün gücüyle İbrahim Paşanın
almak için nasılsa ocağa kayıd edilmişlerdi. tarafını tuttu, Ç ü n k ü ,. âsilerin kendisine de
Kvvelce D s m a d İbrahim Paşa, hepsini ocak­ düşman olduklarını ve oııdan sonra ve hattâ
tan ihraç etmiş, lâkin «Patrona isyanı» sıra­ belki de onunla beraber kendi kellesini de
sında yine ocağa alınmışlardı. Hattâ çoğu isteyeceklerini biliyordu.
yeniçeri kışlalarında «eğil de ham am kül­
hanlarında, dükkânlarda, bekâr odalarında
yatıp kalkmakta idiler. Gece yarısından son­ Sancağ-ı şerifin çıkartılması ve
ra ikiyüze varan sayilarile Ağa-kapıSma git­ âsilerin ezilmesi
tiler. Ağa-kapîsı imalâthanelerinde çalışan­
ların çoğu Khbpb ve hemşehrileri olduğu için Birinci Mahraud, fazla tereddüt etme-

2474
den istenilen müsaadeyi verdi. B u n u n üzeri­ Bununla beraber yeniçeri ağası Muhsin-zâde
ne Sancağ-ı şerif çıkarıldı. Sarayda bulunan Abdullah Paşa azledilip A dana valiliğine ta­
haitacılar, bostancılar ve diğer hizmet sahip­ yin edildi. Yeniçeri ağalığına da, aslında
leri ve bu sefer itaattan ayrılmayan cebeci­ ocaktan yetişme olan A da na valisi Şahin
lerle birlikte hareket edildi. Öbür askerî M eh m ed Paşa getirildi. A yn i şekilde kul-
ocaklarından da fitneye taraftar olmıyanlar- kethüdası Pehlivan Halil A ğ a azledilerek
la, kargaşalık vc yaymalardan bıkmış oisıı Bursa'ya sürüldü. O n u n yerine de Sekson-
esnafla bir kısım halk silâhlanıp bunlara cubaşı İsmail A ğ a geçti. Pehlivan Ağanın ya­
katıldılar. kın arkadaşı sekbanbaşı Ahdurrahman Ağa
Sadrıâzam İbrahim Paşa Sancağ-ı şerif­ da mevkiini muhafaza edemedi. Bunlardım
le birlikte Divanyclundan ilerleyip Beyazıd m aada Raşid ve Feyzullah Efendiler de sür­
camii civarına, Okçular-başma vardıkları güne gönderildiler. Yine eski sadrıâzam Da-
zam an eşkıyadan bir güruh yollarını kesmek ınad İbrahim Paşanın adamlarından olan b ü ­
istedi. Bunların Sancağ-l şerife kurşun at­ yük ruisamçeci Yirmisekiz Çelebi M e h m e d
maları üzerine sadrıâzamm yanındakiler co­ ile defter emini Abnullah Efendiler ayni şe­
şarak âsilere hücum ettiler. Bir kısmı hemen klide sürgün belâsına uğrayıp İstanbul'dan
orada tepelendi; bir kısmı kaçıp canlarım uzaklaştırıldılar, üçüncü A h m e d sarayda d a ­
kurtardılar. Kafile bunun üzerine doğru Et- ha sıkı bir nezaret altına alındı. Hâdise sı­
meydanına yürüdü. Oraya varıldığı zaman rasında saraya gelmeyip bir tarafa savuşmuş
âsilerin panik haütıde bulunduğu görüldü. ve gizlenmiş olan şeyhülislâm Mirza'zâde
Hiçbiri m ukavemet etmeği düşünmüyor, her­ M e h m e d Efendi istifa zorunda kaldığından
kes can kaygusunc düşmüş bulunuyordu. K i ­ yerine Paşmakcı-zâde Seyyit Abdullah E fe n ­
mi talimhane kapısından kaçmıya çalışıyor, di getirildi. Keza, derya kaptanı Canım H o ­
kimi bir tarafa sinip gizlenmeye uğraşıyor­ ca M e h m e d Paşanın da tutumu beğenilmedi-
du. Orada ele geçenlerin hemen boyunları ğinden azil olundu ve derya kaptanlığı tek­
vuruldu. Diğerleri sür'atle takip olunarak rar A b d i Paşaya verildi.
yakalandıkları yerlerde öldürüldüler. Böyie-
ce bu iilne teşebbüsü sür'at ve kolaylıkla
bertaraf edildi. Birinci M a h m u d âsilerin ten­
kilinden son derece m em n u n kalarak Sadrı-
âzarr: İbrahim Paşa ile ona b u işte yardımcı
olanları ieabı gibi mükâfatlandırdı.

İsyan hakkında yapılan tahkikat, yeni


tâyin ve tedbirler

Ancalî; yeniçeri ağasile kul-kcthüdasnıa


sadrıâzam tarafından bîr fitne ihtimalinden
bahsedilip icabeden tedbirleri almaları vc o
gece şehirde kol gezmeleri sıkı sıkıya tenbth
edildiği halde bunu yapmamış olmaları bazı
şüphelerin uyanmasına sebeb oldu. B u sefer­
ki isyanı. Üçüncü A h m e d taraftarlarının ter­
tip etmiş oldukları, böylece onu yeniden
tahta çıkarmak istedikleri, hattâ hâl’edilen
babasının ve öldürülen kocasının intikamını
almak isteyen Fatma sultanın da bu işöe
parmağı bulunduğu, maktul Nevşehirli İbra­
him Psşa ile kethüdası M e h m e d Paşanın ya­
kın dostları eski İstanbul kadısı Raşid ve
eski Rumeli kazaskeri Feyzullah Efendilerin
de bu işe dahil oldukları, yeniçeri ağasile
kul-kethüdasının ikaza rağmen gevşek dav­
ranmalarının sebebinin ise, bu isten, haberli
ve buna taraftar bulunmaları olduğu hak-
kında söylentiler dolaşmaya başladı. B u söy­
lentiler, Birinci Mahmurî’un kulağına kadar
götürülünce, hünkâr sadrıâzama derhal tah­
kikat açılmasını emretti. Lâkin b üyük bir
titizlikle yürütülen bu tahkikat sonunda söy­
lentileri te’yid edecek bir şey zuhur etmedi. Sjrincî Mshrtıyd'yn bîr hatt-j hümâyunu

2475
Patronacılarm son hareketi bir miiddet sonra gayet sert icraatile orta»
lı&ı kırıp geçitmiş, herkesi gücendirmiş,
Patronanın taraftarlarından olup son pa­ mevkiinin selâhiyetini şahsî kin ve husumet­
tırtıda da yakalarını kurtarmış bulunan ba­ lerini tatmin için kullanmış, jşine gelmiyen-
zı cşkiya, yeniden aralarında anlaşmış ve bir leri fesatta parmağı vardı iftirasile hapis,
fitne daha hazırlamaya başlamışlardı. müsadere, idam ve sürgün belâlarına, haksız
1731 olarak uğratmıştı. Ayrıca, şehrin narh işle-
yılı Ağustos ayının sonlarına doğru
beşinci cebeci cemaat ortası karakullukçu’su rile hiç uğraşmamış, başı boş kalan esnaf ih­
Süleyman, yolda giderken Ketenciler çarşı­ tiyaç maddeleri iiatlanm alabildiğine artır­
sı civarında Haseki hamamı yanında toplan­ mış, bu da sıkıntı ve hoşnutsuzluk yarat­
mış onbeş kadar cebeci ve yeniçeriye rast­ mıştı. İşte, bütün bu sebeblerden dolayı B i­
ladı. O n u görünce, acele bir işi olmamasına rinci M a h m u d onu azle karar vermişti. Y e ­
rağmen zorla yanlarına çağırdılar. Evvelâ rine ise, İran savaşlarında kazandığı m uvaf­
nereye gittiğini sorduktan sonra beraber y ü­ fakiyetlerle göze girmiş olan Hekim-oğlu Ali
rümeye başladılar. Yolda sırlarını açıp ayak­ Paşayı getirmeyi düşünüyordu.
lanacaklarını haber verdiler. Karakullukçu
Süleyman, ses çıkarmadı. M a h m u d Paşa ca­ Son hâdise aslında pek kolay bertaraf
mii yanına geldikleri vakit oradaki küçük edilmiş oldufcu halde, sadrıâzamm işi büyü­
bir topluluğu gösterip bunların da kcndile- tüp .sert tedbirlere baş vurması, şehir kapı­
rile birlik olduklarını söylediler. Sonra hep larını lüzumsuz yere uzun zaman kapalı tut­
beraber Divanyoîunda terzi Haşan adlı bi­ m a k ve kendisini konağında silâhlı maiyetin,
rinin dükkânına gittiler. Dükkânın üstünde­ den maada onbeş saray kapicıbaşısma sa­
ki odada yedi sekiz kişi daha toplaşmış b u ­ baha kadar bekletmek suretiîe ortalığı telâşa
lunuyordu. Burada, Yedi-kuledcki debbağla- vermesi, padişahın büsbütün canını sıkmıştı.
rııı da bir ayaklanma için işaret bekledik­ Hâdiseden sonra adını bildirdiği ve bildirme­
leri öğrenildi. H e m en , bir bohçadan çıkarı­ diği bir çok devlet ricalinin azli ve sürgüne
lan ondokuz bayrak birer ikişer ihtilâlcilere gönderilmesi hakkında müsaade istemesi ise.
dağıtıldı. Sonra karakullukçu Süleyman'ı Birinci M a h m u d ’u b u hususta derhal bir
kendilerine katılmaya razı etmek üzere C e ­ karar almaya şevketti. O akşam, maktul N e v ­
beci ocağına gönderildiler. Süleyman evvelâ şehirli (D a m a d) İbrahim Paşanın kethüdası
kendi ortasına varıp olan biteni orta k u ­ M e h m e d Paşaya ait iken kendisine ihsan edil­
mandanına anlattı. O da, hâdiseyi derhal Ce- miş olan Ortaköydeki yalısına gitmek üzere
becibaşı'ya haber verdi. Cebeeibaşı, bir ta­ bulunduğu bir sırada padişah tarafından bir
raftan güvendiği Subaylardan bir kaç tanesi­ hatt-ı hüm ayun geldi. Bunda, sürgüne gön­
ne kılık değiştirip eşkıyanın bulundukları derilecek olanlar için Sa ray b um u açığında
yerlere varmalarını ve bulduklarını tevkif hazırlamış olduğu çektiriyi, gece YaU-k‘igkü
etmelerini emretti. önüne getirtmesi ve kendisinin de güneş
Ayni zamanda sadrıâzam ile yeniçeri dogmadan saraya gelmesi bildiriliyordu. Sad-
ağasına hâdiseyi bildirdi. İlk anda terzi H a ­ n â za m çektiri için icabeden emri geceden
şan ile fesatçılardan İsmail adlı birisi y a ­ verdikten sonra kendisi sabahleyin erkenden
kalanarak sorguya çekiidiler. Bunlar, olup Topkapı-sarayma geldi. Revan-köşkıine alı­
bitenleri inkâr ettiler. Terzi dükkânında n e ­ nıp bir müddet bekletildi. Nihayet, silâh-
den toplandıkları sorulunca da: dar ağa gelerek hükümdarın sadaret m ührü­
«— Serdengeçti ağalardan Salyaneci La z nü istediğini bildirdi ve ayni z^man.Ha Ağ-
Süleyman eskiya teftişi için Trabzon tarafı­ rfooz muhafızlığına tayin edildiği tebliğ olu­
na m em u r edilmişti, birkaç güne kadar yola narak hazırlamış olduğu çektiri ye hemen
çıkacaktı. Biz de onunla beraber gidecektik. bindirilip yola çıkarıldı. Saraya davet edilmiş
O n u görüşüyorduk, dediler. Bun u n üzerine bulunan yeniçeri ağası Şahin M e h m e d. Pa­
Laz Süleyman hemen yakalanıp sadrıâza- şaya sadaret kaymakamlığı, kul-kethüdası
m m huzuruna getirildi. O da inkâr yoluna İsmail Ağaya yeniçeri ağalığı, zagarcı-başı
saplıysa da halinden bu fesadın başı olduğu Abdülbaki Ağaya kul-kethiidahğı tevcih edi­
anlaşıldığından tevkif ve hapsedildi. Y e n i­ lip hil’atleri giydirildi (15 eylül 1731). Sada­
çeri ağası hem en M a h m u d Paşa camii av­ ret mührünün ise, Arnavutluktaki ıslahata
lusunu basarak orada bulunan fesatçıları, m em ur edilmiş bulunan Konyalı Topal O s ­
ceplerindeki bayraklarile yakaladı. Ele ge­ m a n Paşaya (B ü y ü k Vatan şairi Nam ık K e ­
çenlerin hepsi derhal idam olundu ve böy- mal’in ecdadından) verilmesi kararlaştırılıp
lece vak’a daha başlangıçta bastırılmış oldu. acele İstanbul’a davet edildi.

Kendisi, İstanbul’a 22 eylül günü gele­


Sadrıâzamm azli rek vazifesine başlamış ve sadaret k aym a­
kamı Şahin M e h m e d Paşaya, derya kaptan­
Sadrıâzam Kabakulak İbrahim Paşa, hiz­ lığı verilmiştir. Ancak, Şahin M e h m e d Paşa
meti karşılığında bu m a kam a geldiği halde. donanma işlerinin pek acemisi olduğu için
bu vazifede 30 ekime kadar kalabilmiş bu reisi Murabıt (Maryol) Hacı Hüseyin Paşaya
tarihte azledilip H a n y a muhafızlığına gön- verilmiş ve kendisi 31 aralıkta bu vazifeye
derilmiş, derya kaptanlığı vekâleten liman asaleten tayin olunmuştur.

O S M A N L I -İ R A N S A V A Ş L A R I N I N DEVAMI

Nevşehirli (D a m a d ) İbrahim Paça zam a­ kararlaştırılmış şartlardan çok farklı görül­


nında İran üzerine yeniden sefer açılmasına düğünden mesele b u sefer sadrıâzam riyase­
karar verilmiş ve ordunun, hattâ hükümdar tinde olarak ileri devlet ricalinden m ü rek ­
Üçüncü A h m e d ’in Üskcidara geçmiş oldu­ kep bir mecliste ve gizlice görüşüldü. F a ­
ğunu evvelce yazmıştık. Fakat, «Patrona is- kat, ne barışa ne de savaşa bir türlü karar
yanisDm kopması ürerine her şey alt üst ol­ verilemiyordu. Bun u n sebebi ise, İran şahının
anUŞİU- asi i niye finin kesin olarak bilin m emesiydi.
Birinci M a h m u d *un eul usundan keş ay O sırada Bağdat valisi ve güneyde Irak
sonra Tabm asb şah tarafından Veli M ch m e d cephesi seraskeri bulunan A h m e d Paşa, İran
han adlı bir elçi yeni O sm an lı hükümdarı­ meselelerinin mütehassısı olması dolayjsiyle
nı tebrik için İstanbul'a gelmişti. B u m ün a­ nihayet iki elçinin ona gönderilip görüşmele­
sebetle bir müddettenberi İran elçisi olarak ri kararlaştırıldı (Nisan 1731). Lâkin, Veli
İstanbul'da bulunmakta olan Rıza-kulu han M e h m e d hanla Rıza-kulu han daha Diyarba­
ile birîîîvte Osmatılı devleti ricalinden reis kıra varmadan Tahm asb şahın T e b m d e n R e ­
ül-küttab İsmail Efendi, defter emini Mch- van üzerine yürüdüğü haberi geldi. B u su­
m ed Efendi, sadaret mektupçusu O sm an H a ­ retle de İran şahmın elçi göndermekten m a k ­
ltsa Efendi ve atlı mukabelecisi Seyyid Ebu- sadının sadece Osmanlı devletini oyalamak
bekir Firdevsı Efendi ile barış meselesini olduğu anlaşıldığından elçilerin her ikisi de
görüntülerse de, Veli M e h m e d hanın yeni tevkif edilib Mardin kalesine hapis olundu­
getirdiği teklifler, Rıza-kulu hanla evvelce lar. A y n i zamanda Bağdad Valisi A h m e d ve

^Sultan Birinci: M a h m u d ’ un HoEİandg efcrsini k&bulü


(Ressam ı V a n M o o r. Aslı A. m ster d a m ’d a RijîksmuscumVda<ijr)

2477
fievan muhafızı ve kuzeyde Revan seraskeri ra H e m ed a n üzerine yürüdü. Bunu' habei
Hekim-cğlıı Ali Paşaya taarruza geçmeleri alan Tahm asb şah ise, Tebriz’den hareketle
için icabeden emirler gönderildi (Başbakan­ Kazvin'e gelmişti. A h m e d Paşa, A m asy a
lık Arşivi, M ülıimmc defterleri, C: 136, mutasarrıfı Selim Paşayı sekizbin süvari ile
S: 351), 0 tarafa gönderdi. Selim Paşanın vazifesi,
düşman ahvalini keşfetmekti. Şahın yanında
pek kalabalık bîr ordu bulunduğunu öğre­
Şirvan’daki olay ve kuzey nince, temasa geçmeden, yalnız o bölgeyi
(Azerbaycan) harekâtı adam-a kıllı vurup geri döndü.
A h m e d Paşa, ilerlemeye devam ederek
B u sırada Şirvan hanı Sür hay han, İran
Eylül ayı başlarında H e m e d a n civarına var­
şahı tarafından gönderilip, gam ahi’de otur­
dı. B u sırada şah tarafından barış isteyen
makta bulunan elçinin bazı hallerine ve bil­
mektuplar geldi. L â k m OsmanlIları birkaç
hassa kendisine tahakküme kalkışmasına ta­
kere bu şekilde aldatmış olduğu için buna,
h am m ü l edemiyerek maiyeti halkı ile bir­
1tima d edilemedi. Lâzın gelen cevaplar ve­
likte .öldürüp kesik başlarını Gence muhaiı-
rildiyse de, savaşa hazır bulunuldu. Nite­
zı İbrahim Paşaya göndermişti. Sonra Kara-
kim, 15 eylül günü Tah m asb şah, kırkbin ki­
bağ tarafına tecavüze kalkışan İran taraf­
şilik bir ordu, yirmisekiz balyemez, beş şahi
tarı bazı kabileleri tenkil etti- B u haller İs­
ve ikiyüz zem berek topuyle çıka-geldı.
tanbul’a bildirilince kendisine Şirvan h a n ­
İki ordu arasındaki m eydan savaşı, He-
lığı b u sefer yurdluk ve ocaklık seklinde, ya­
m e d s n ’a altı saat mesafede bulunan Kuriean
ni azil olunm am ak ve vefatında çocuklarına
mevkiinde cereyan etti. B u savaş sonunda şah
kalm ak şartile tevcih olunup kürk ve otuz-
ağır bir mağlûbiyete uğradı. Hattâ, Osmanlı
bin altmı gönderildi.
kuvvetlerine esir düşm ek üzere iken beş-
K u ze y cephesi kum andanı Hekim-oğlu
yüz kadar maiyetilc Dergczin tarafına savuş­
Ali Paşaya, Köprülü-zâde Abdullah Paşanın
tu. Ordusunda bulunan yim-.ibin piyadenin
seraskerliği sırasında kanlılar tarafından
hem en hepsi v e bir o kadar süvarinin dört­
alınmış olan Tebriz'in istirdadı emredilmişti.
te üçü savaş meydanında ölü veya yaralı
D a h a evvel Tahmasb, Hevan'ı muhasara et­
olarak serilmiş kalmıştı. Şıra?, ve Kazvin
mişse de, kaleden yapılan huruç hareketi
hanları da maktuller arasında bulunuyorlar­
karşısında fena halde yenilip kaçabilmişti
dı. Pek çok top ve savaş malzemesi Osmanlı
(Mart 1731). Lâkin, bu mağlûbiyet kendisini
ordusunun eline geçmişti.
yıldırmamış yeni kuvvetlerle tekrar Revan
A h m e d Paşa, bu parlak neticeyi alınca,
üzerine yürümüş, b u sefer daha ağır bir H e m eda n 'a doğru ilerledi. Safevî kuvvetleri
mağlûbiyete uğramış, Hekim-oğlu Ali Pasa
bırakıp kaçmış olduklarından burası m u k a ­
İran ordusunun bütün malzemesini elde et­
vemetsiz işgal edildi (18 eylül 1731). Kalede
tikten maada, şahın rikâbdarı olup Revan
bulunan yedi balyemez, sekiz şahi topla yir-
hanlığına namzet bulunan Hüseyin h a m esir
misekîz zemberek topu ve iki hum bara hava­
ederek İstanbul'a göndermişti. Hüseyin H an,
nı zabtolımdu. A h m e d Paşa, İranlıları bir ân
İstanbul’da sorguya çekildikten sonra idam
evvel barışa zorlamak için Mardin voyvodası
olundu (Subhî Tarihi, C: 1, V : 24).
Sadık A ğa kumandasında bir kuvvetle Isfa­
B u zaferden sonra Hekim-oğlu Ali Paşa
han taraflarını vurdurup tahrip ettirdi, gah
evvelâ İranlıîar tarafından pek m ükem m el
nihayet savaş devam ettikçe İran’ın pek b ü ­
şekilde tahkim edilmiş olan Ruıniye kalesini
y ü k zarar ve kayıplara uğrayacağını anlayın­
muhasara ve altmış beş gün tazyik ettikten
ca, b u sefer ciddî olarak barışa talib oldu.
sonra fethetti (15 kasım 1731}- Sonra da, ken ­
disine verilen, emir üzerine Tebriz üzerine
yürüdü. Burasını m uhafaza eden Saievî k u ­ İran’la barış yapılması
mandanı BİSLiturı han, daha evvel kaçıp git­
miş olduğundan Tebriz kalesi savaşsız ele ge­
A h m e d Paşa, merkezden aldığı salâhiyet
çirildi (4 aralık 1731). B u münasebetle, O s ­
üzerine İran elçisi Rıza-kulu hanla m ü za k e­
manlI hükümdarı Birinci M a h m u d , gazi Un­ relere başladı. B u müzakereler sona erm e­
vanım aldı.
den. Tebriz OsmanlIların eline geçmişti. L â ­
kin, A h m e d Paşa b u n u zamanında haber
Güney (Irak) harekâtı ve Kurican alamadan barış şartları üzerinde İranlIlarla
savaşı anlaşmış bulunuyordu. Birinci M a h m u d T e b ­
riz'in alındığını duyunca, burasının Osmanlı
G ü n e y cephesinde ise, padişahın ferma­ devletinde kalmasının teminini A h m e d P a ­
nın: alan Bağdat valisi A h m e d Paşa sür’atle şa'.vs bildirdiyse de, artık is işten geçmişti.
Irak-ı aceme ilerledi. İran kuvvetleri, m u ­ Hünkâr, pek arzu ettiği halde bu hususta ıs­
kavemetsiz çekilip dağıldıkları için Kirman- rar etmeyip A h m e d Paşanın anlaştığı şart­
şah savaşsız işgal olundu (30 tem m uz 1731). larla barısı kabul etti. B u n a göre Revan,
Burada bulunan çok miktarda top ve cep­ Gence. Tiflis, Nahcevan, K â h t Kareli, D a ­
hane ele geçirildi. A h m e d Paşa, bundan son­ ğıstan ve Şirvan hanlığı Osmanlı hakim iye­

247S
tinde kalıyor; buna karşılık ise Heırsed&n. çoktandır düşündüğü gayelerine biraz daha
Tebriz, Kirmanşah. Luristan, Erdalan ve Hu- yaklaşmak amacile Herat’dan hemeıı hareket
veyze aşiretinin oturduğu bölge İran’a ter- edip İsfahan’a geldi. B ü y ü k nüfuzuna, ordu
kediîiyordu. K uzey de A ra s nehri ve güneyde üzerindeki otoritesine ve kendisini bir k u r ­
eski sınırlar iki devletin hududu olacaktı tarıcı gibi bekleyen ve öyle karşılayan hal­
(O cak 1732). B u ise. elde edilen muvaffaki­ kın sevgisine güvenerek Tarımasb şahı İran
yetlere göre Osmanlı devleti hesabına ola­ tahtından indirdi. Yerine henüz bir y aşm a
rak başarılı bir barış değildi (Subhi Tarihi, bile basmamış bulunan oğlu Abbas'ı h ü k ü m ­
C : 1. V : 39-41). dar ve kendisini ona naili ve vekil ilân etti.
(7 temmuz 1732-17 rcbiül evvel 1145). Tah-
Iran barışının uyandırdığı memnuniyet­ masb şah ise, Horasan'a gönderilip Kelat
kalesine hapsedildi (Başbakanlık Arşivi Mü-
sizlik, sadnâzamm azli him m e defterleri, C : 138, S: 388, 410).
A h m e d Paşa vasıtasile İran'la yapılmış Nadir H a n , bundan sonra ilk iş olarak
olan barış, her iki taraf için de tatmin edici Tahm asb şahın tayin ettiği m ü h im devlet ri­
olmaktan uzaktı. Savaşların hepsi kazanılmış calini azil ile yerlerine kendisine sadık
olduğu halde. OsmanlIların eline hiç bir şey kimseleri getirdi ve Bağdat valisi A h m e d
seçmiyor, bilâkis Tebriz, H em edan, Erdelan. Paşaya, eski şahın imzaladığı andlaşmayı ta­
Luristan, Kirmanşah, H u vey ze gibi zabdedil- nımadığını, b u yüzden savaşa devam edece­
miş bir çok yerler İran’a terkolunuvordu. ğini bildirdi (A y n i defterler, C : 138, S: 258).
Yukarıda söylediğimiz gibi, Birinci M a h m u d
bilhassa Tebriz'in muhafazasını istediği hal­ Nadir han, kumandanlarından Uğurlu
de, A h m e d Paşa acele ederek şuhlu akdet­ hanı Azerbeycan’daki harekâtı idare için
mişti. Padişah bu anlaşmayı tasdikde evvelâ Gence tarafına gönderdi Diğer bir k u m a n ­
tereddüt etmişse de sonra razı olmuştu. L â ­ danı da Irak taraflarında faaliyete geçti. E v ­
kin savaşla alınmış bir çok yerlerin mağ- velâ, OsmanlIların Şehrizur ve Derne taraf­
lûb düşm ana terki halk arasında b ü y ü k hoş- ları hücum a uğradı. Bunlardan biri K e r k ü k
nudsuzluk doyurdu ve dedi-kodularm alıp vc bizzat Nadir hanın idare ettiği öbürü Er-
yürümesine sebeb oldu. Birinci M ahm u d, bil üzerine yürüdüler. Nadir han burasını
um um î efkân tatmin etmiyen bir barış and- kolaylıkla ele geçirdi B u n d an sonra niyeti
laşmasımn amcasının başına ne işier açmış Bağdad’ı almaktı. Nitekim, 12 ocak 1733 ta­
olduğunu, onu halkın gözünden düşürüp so­ rihinde şehri muhasara etti. Bağdad valisi
nunda hal'ini intaç eden hâdiseleri nasıl do­ A h m e d Paşa durum u merkeze bildirip acele
ğurduğunu henüz unutmamış bulunuyordu, yardım istedi. B un u n üzerine eski sadrıâzam
ilk tedbir olarak Sadrıâzam topal O s m a n P a ­ E rzurum Valisi Topa! O sm an Paşaya Bag-
şayı azledip Hum iye ve Tebriz fatihi Hekim- dad'ın yardımına koşması emrolundu. A y n i
oğlu Ali Paşayı sadaret için davet etti. O zam anda V a n , Revan, Tiflis ve Gence ta-
gelinceye kadar da sadaret kaymakamlığına
defterdar İzzet Ali Paşa tayin olundu. Eski
sadrıâzama ise, E rzurum valiliği verildi (12
mart 1732).

İran tahtında olan değişiklik,


Osmanlı -İran savaşının devam
etmesi
İran şahmın, ayni andlaşmayı imzalama­
sı İranlIları da m e m n u n etmemişti. Çünki
onların gayesi Hüseyin şah zamanındaki h u ­
dutları elde etmek, 1723 tarihinden sonra ! rsn’m o z a m a n k i başşehri İsfahan’d a n
.OsmanlIların işgal ettiği bütün yerleri geri iki görünüş
almaktı. B u yüzden, barış aııdlaşması um u m i
bir hayal kırıklığı uyandırmıştı. Şah Tah-
masb, az sonra ruslarla yaptığı Reşt anlaş-
masile Saliyan (K ü r yanından) m güneyin­
deki bölgenin ruslar tarafından boşaltılmasını
temine m uvaffak olduğu halde (Şubat 1732)
aleyhindeki havayı değiştiremedi.
T a h m a 'b K u l u han, asıl adile Nadir han,
b u sırada AfganlIlarla da savaşmakta idi.
Şahın Osmanlı devletine yenilerek böyle bir
, andlaşma imzaladığını haber aldı. U m u m î
hayal kırıklığına tercüman olmak ve böylece
raflarına da yardımcı kuvvetler ve sınır vali getirmiş olan tatara padişah bir avuç altunla
ve kumandanlarına uyanık bulunmaları için zeamet derecesinde dirlik ihsan etmiş. Topal
haberler gönderildi. O sm an Paşa’ya ikibin altun, hil’at ve çelenk
göndermişti. Topal Osm an Paşa’nın m uvaf­
fakiyeti hakikaten mühimdi. Nadir han bu
Nadir han’m B-ağdad’ı muhasarası ve savaşı kazanmış olsaydı, bütün doğu Anado-
D uçum yenilgisi îuyu ele geçirmesi m ü m kü n olabilirdi.

Nadir han'm Erbil’i alıb Bağdad'ı muha-


narası, bu savaşların başlangıcından beri Nadir han’m Musul’a hücumu
harb hareketlerini ilk defa olarak Osmanlı İran ordusunun yenilip çekilmesinden
topraklarına intikal ettirmiş oldu. Yanındaki
sonra, bu cephenin seraskerliği yine Ahm ed
ordunun mevcudu yüz bin kişi idi. Ahmeri
Paşa’ya verilmiş, lâkin kendisi bu vazifeyi
Paşa’nın bu kuvvete karşı ne uzun müddet
Jtabul etmek istemediği için Bağdad valili­
dayanmasına, ne de bir çıkış hareketiyle bu
ğinde bırakılmış, seraskerlik Topal Osm an
orduyu yenmesine imkân yoktu. Kendisi de Paşa ya tcvcih olunmuştu. Nadir han ise ye­
bunu anladığından um duğu yardımın gelişine nilmiş. lâkin savaştan vaz geçmemişti. B u ­
kadar Nadir hanı oyalamaya karar verdi.
nun için Ekim ayının sonlarına doğru Musul
Bu şırada İran şahının naib ve vekili, A h ­
taraflarından taarruza geçti. Lâkin. Musul
med Paşa ya şehri teslim etmesini teklif et­
valisi M eh m ed Paşa kumandasındaki kuv­
mişti. A h m e d Paşa karar vermeden evvel
vetlerle aralarında geçen beş altı saatlik bir
düşünmek için birkaç gün müsaade istemek öncü savaşından sonra çekilmeye mecbur
üzere M eh m ed Ragıb Efendi’yi (sonradan
kaldı. Topal O sm an Paşa bu sırada hasta
sadrıâzam olan Ragıb Paşa) gönderdi. M e h ­
bulunuyordu. Son muvaffakiyeti devlet m er­
med Ragıb efendi vazifesini şayet iyi başa­
kezine bildirmekle beraber, vazifeden affını
rıp Nadir hanı icabı kadar oyaladıktan son­
da rica ettiyse de Birinci M ah m u d bu iste­
ra istenen müsaade ile geri döndü. B u sı­
ğini kabul etmeyip böyle m ühim zamanda
rada yüzbin kişilik ordusu ile Bağdad’ın im ­ buradan ayrılmasının doğru olmayacağını ve
dadına selen Erzurum valisi Topal Osm an kendisinden daha nice hizmetler beklediğini
Paşa, K erkü k’ü geride bırakıp, Samara’ya iltifatlarla dolu bir fermanla bildirdi (Baş­
kadar ilerlemiş bulunuyordu. Nadir han, bu*
bakanlık Arşivi, M ü h im m c defterleri» C : 139,
nu haber alınca. Bağdat muhasarası için on-
S: 327).
ikibin kişilik bir kuvvet ayırarak kalan or-
dusile şehre iki saat mesafedeki Duçum
mevkiine geldi. İki ordu, burada karşılaş­ Kerkük savaşı
mış ve dokuz saat süren kanlı bir meydan
savaşına tutuşmuştur. Neticede, savaşı O s ­ Evvelâ Duçum 'da, sonra Musul cephesin­
manlI ordusu kazandı. îranlılar büyük bir de osmanlı ordularına yenildiği halde, Nadir
hezimete uğradılar, kırk bine yakın zayiat han mücadeleden asla vaz geçmek niyetinde
vermişlerdi. İran ordusunun bütün savaş değildi. Esasen yaradılışı itibarilc mağlûbi­
malzemesi ve ağırlıkları osmanlıların eline yetler onu ye’se düşürmez, ümid ve cesareti­
geçti. Nadir han ise, yaralı olduğu halde ni kırmazdı. B u sırada Osmanlı ordusu kuv­
kaçıp ancak can mı kurtarabildi (20 temmuz vetlerinin bir kısmı ilkbaharda geri dönmek
1733). Ayni /.amanda A h m e d Paşa, Bağdad’- üzere terhis olunmuş, bir kısmı ise dağınıkça
dan bir çıkış yaparak yedi aydan beri Bağ- bir halde kışlağa çekilmişti. İşte, Nadir han
dad'ı muhasara etmiş olan kuvvetlerin baki­ bu mühim fırsatı kaçırmıyarak yeniden ten­
yesini püskürtüp kaçırdı. Böylece, Bağdad sik ettiği ordusile birdenbire K erkü k önle­
kurtulmuş oldu. rinde belirib osmanlı ordusuna hücum etti.
K erkük’e beş saat mesafede Leylan mevki­
Uzun bir muhasara altında kalmış olan
inde vukua gelen b u savaş sonunda Osmanlı
Eağdad’da zahire tamamen bitmiş bulundu­
kuvvetleri mağlûb oldular. Serasker Topal
ğundan, askerleri tarafından civardaki zahi­
O sm an Paşa ise, savaş meydanında şehid
re stoklarının bitirilib halkın açlığa m a h­
düştü (30 kasım 1733). Nadir han, Kerkük,
kûm edilmemesi için Topal Osm an Paşa za­
Derne ve Şehrizur’u ele geçirdi. B u zafer
ferin sonunda Kerkük'e döndü. Yalnız düş­
üzerine Osmanlı devletinin barış isteyeceğini
m an ahvalinden haber almak ve bir baskı­
ve bu sayede kuzey İran’da Osmanlı işgalinde
na uğrayıb müsaid olmayan şartlar altında
bulunan yerleri de savaşsız kurtaracağını
bir savaşı kabule mecbur kalmamak için
umuyordu. Halbuki, aslında kazandığı büyük
Rakka valisi Poîad A h m e d Paşa’yı "bir kısım
bir zafer değildi İstediği barışı elde etmek
kuvvetlerle D e m e taraflarına yolladı.
için Osmanlı savaş kuvvetlerinin tamamen
Topal O sm an Paşa’m n Nadir han’ı ağır imhası lâzım geliyordu. B u küvetler ise
bir hezimete uğratıp Bağdad’ı muhasaradan ayakdaydı. Nitekim, Osmanlı devleti büyük
kurtardığı haberi, İstanbul’da büyük bir şe- bir azimle savaşa devam niyetinde bulunu­
vinç ve heyecan yaratmıştı. Zafer haberini yordu. Birinci M a h m u d , vaktile ku 2ey İran­

2480
da büyük askeri muvaffakiyetler kazanmış
olan sadrıâzam Hekim-oğju Ali Paşa’yı İran
Üzerine serdar-ı «krem olarak göndermeye
karar vermişti. Şehid olan Osm an Paşa'nın
yerine güney İran cephesi seraskerliğine
Kciprülü-zâde Abdullah Paşa tarr. selâhiyetle
ve hareketlerinde istiklâl sahibi olmak şar-
tile tayin edildi <12 mart 1734). Bir taraftan
da kuzey İran’da duruma tamamen hakim
olunmak için, Kırım hanı Kaplan G iray'a
Kafkasya’ya geçmesi bildirildiği gibi K u m u k
kabileierinin itaatini temin için reisleri Us-
m i A hm ed'e vezaret ve oğlu M e h m e d ’e bey­
lerbeylik tevcih olundu. Bütün bunlar, ga­
yet isabetli tedbirlerdi.

Nadir han’m Bağdad’ı tehdid


etmesi
Nadir han ise, Osmanlı devleti tarafın­
dan bir barı; teklifinin gelmediğini görün­
ce, O cak ayının Sonlarına doğru yeniden
Bağdat üzerine yürüdü (1734). Kalenin önün­
de birkaç gün muhasara tertibatı aldıktan
sonra Bağo'ad valisi A h m e d Paşa'ya haber
gönderib Tiflis, Şirvan, Kâht. Gence ve R e ­
van kendisine terk olunmadığı takdirde sa­
vaşa devam edeceğini bildirdi. D a h a evvel Sultan Birinci M a h m u d
yedi ay sıkı bir muhasara altında kalmış olan (K a p ¡dağlı serisinden)
Bağdad’da zahire ve savaş; malzemesi bir
hayli noksandı. Yeni bir muhasaraya uzun Şirvan h a m Sürhay hanın Dağıstan tarafla­
müddet dayanacağı şüpheliydi. A h m e d Pasa, rında meşgul bulunmasından istifade ile b u ­
bunun üzerine Nadir hanı oyalamak ve vakit raya hücum edib hanlığın merkezî olan Şa-
karanm ak için bu hususta Selâhjyet sahibi maiıi'yi zabtetü (Ağustos 1734). Bunun üze­
olmadığını, b u teklifleri İstanbul’a bildirib rine taarruza uğraması m ü m k ü n bulunan
cevab hekliyoceğini Nadir hanın elçisine Kars ve Tiflis’in icabında müdafaasına yar­
söyledi. Böyle bir cevabın gelişi iki, ikibuçuk dım edilmesi Erzurum ve Çıldır valilerine
aylık işti. Nadir han. buna rağmen pek za­ bildirildi. Sürhay han ise, Şaınahi’nin içinde
yıf halde bulunan Bağdat kalesine hücum bulunan kızılbaşlann da yardım ile. Nadir h a ­
etmiyerek A h m ed Paşa’nın teklifini kabul ile nın eline geçtiğini duyunca geri döndü. L â ­
İran’a döndü. kin, maiyetindeki askerlerin bir kısmının
A h m e d Paşa’nın mektupları İstanbul’a Nadir hana mütemayil bulunmasından şüp­
gelince hemen bir müşavere meclisi toplanıp heleniyor ve bu yüzden kendilerine tam a­
mes’ele görüşüldü. Neticede Nadir hanın is­ m en emniyet edemiyordu. B u durumu G e n ­
tekleri tereddütsün red edildi. Bir taraftan ce valisi Ali ve Tiflis valisi İshak Paşalara
da Bağdad kalesinin noksanlarının gideril­ bildirip yardım istedi. Ali Paşa, Gence ci­
mesi ve icabı gibi tahkim olunması için ge­ varında Nureddiıı Sultan kumandasında b u ­
rekil emirler gönderildi. D u r u m ayni zaman­ lunan bir kısım Kırım süvarisinin ona y a r ­
da güney İran cephesi kumandanı Köprülü - dımını temin edince, Sürhay han İran k u v ­
zâde Abdullah Pasa ile, bütün smırlar ku­ vetlerine hücum edip kanlı savaşlar sonunda
mandanlarına bildirilib her an için savaşa yendi ve hattâ karargâhına kadar kovaladı
hazır bulunmaları tenbih olundu (Şubat ise de, yanındaki kuvvetlerin azlığı dolayı-
1734). O sırada Rakka valisi bulunan Polat sile Genee’ye dönm ek zorunda kaldı (Evlûl
A h m e d Paşa'ya güney cephesi kumandanlığı 1734).
verilib, KÖprülü-zide Abdullah Pasa, Şark Böylece, galibiyet hiç bir kazanç sağla­
seraskeri ünvanile cephenin genel kum an­ madı. Siirhay han İranlIlara yeniden hücum
danlığına getirildi. etti. Lâkin, bu sefer üst üste îkî kere ınağ-
lûb olub K u m u k ’lara sığınmak zorunda kaldı.
Nadir han’ın yeniden hücumu
Gence ve Tiflis’in mı&asara olunması,
Nadir han, doğrudan doğruya Osnıanlı
devletine yaptığı ikinci bir barış teklifine
Kars muharebesi
gelecek cevabı bile beklemeden yine taarru­ Sürhay mes’elesi böylece hal edilince,
za geçti. B u sefer kuzey cephesini seçmişti. Nadir hatı Şirvan ve Dağıstan’a tamamen

2481
hakim oldu* Bundan sonraki ilk hedefi ise tertibatı alınmamış, çekilmekte olan İran or­
Crence icl. Gence valisi Ali Faşa n m onun dusundan anî bir zarar geleccği hiç düşü­
bu maksatla harekete geçtiğini bildirmesi nülmemişti. Nadir hanın ise istihbaratı çok
ürerine, Revan ve Erzurum valilerine acele kuvvetliydi. Seksenbito kişilik osmanlı ordu­
öisrak yardımda bulunmaları emroluDdu ve sunun öncü ve karakollarından m ahrum bir
durum Şark seraskeri Köprülü-zâde A bdul­ şekilde ilerlediğini ve b u orduda disiplinin
lah Paşay a bildirildi. Nadir han, süratte d© bir hayli zayıflamış olduğunu öğrenerek
ilerleyip Gence’yi muhasara alt'isa aldı (K a ­ kendi yetmişbia kişilik ordusile Köprülü -
sım 1734). Gence dayandıysa. da, büsbütün zade Abdullah Paşa’yı Boğa verd mevkiinde
kurtarılamadı. Uzayan muhasaranın ikinci birdenbire karşılayıp savaşa mecbur etti.
ayında Nadir han bir kısım kuvvet ayırıb 14 haziran 1735 tarihinde vuku bulan bu
göndererek' kendişile birlesen Gürcülerle be­ savaşta osmanlı ordusu mağlûp oldu ve Şark
raber Tiflis! de muhasara etti. B u sırada seraskeri Köprülü-zâde Abdullah Faşa, sa­
Yezd, Kûri ve Ordubad şehirleri birer birer vaş meydanında sonuna kadar çarpıştıktan
eline geçmiş bulunuyordu. Velhasıl, bu cep­ sonra şehid düştü (Başbakanlık Arşivi, M ü ­
hede vaziyet Osmanlı devletinin hiç de le­ himine defterleri, C: 140, S: 422>. Bununla
hinde olmıyan bîr şekilde inkişaf etmekte beraber, Osmanlı kuvvetlerinin m ühim bir
idi. kısmı Kars'a dönmeye muvaffak oldular.
Bunun üzerine şark' seraskerliği tama­ Şark seraskerinin şehid olduğu duyulun­
men uhdesine verilmiş bulunan Köprülü-zâ­ ca, yerine Sivas valisi A h m e d Paşa vekâle­
da Abdullah Paşa ile Erzurum, Van, Revan ten verildi. Arkasından da b u m akam a eski
gibi sınır valilerine halâ dayanan Gence ka- Bagdad vaüsi olub Nadir han burasını m u ­
leşinin Nadir hanın eline geçmesine mutlaka hasara ettiği zaman onu oyalamak için barış
engel almaları bildirildL Nihayet,, müşterek tekliflerini İstanbul’a bildirmiş ve bu yüz­
gayret neticesinde Iran kuvvetleri ric’ate den de gezden düşerek Haleb ve sonra Rak-
mecbur edilib üç aydan beri muhasarada b u­ ka valiliğine nakledilmiş bulunan İran sa­
lunan kale kurtarıldı. Nadir han, Gence vaşlarının tecrübeli kumandanı A h m ed Paşa
Önünde# muhasara esnasında pek çok teknik tâyin edildi,
yardımda bulunan Golitsin’in aracılığı ile
ruslarla, icabında her iki devletin müttefik
Sîlatile hareket edeceklerine dair, bir ittifak Hekîm-oğ-Ju A li P aşa’m n a zli
yaptı (Mart 1735 i. Euııdan sonra, Nadir ban,
kuzeyde kesin bir galibiyet elde etmek için .Evvelce mektup yazdığa A h m e d PaŞ&’dan
Köprülü-zâde Ab&ulah Paşa'yı bir meydan hiç bir cevap §ıkmaması üzerine. Nadir han
savaşında yenmesi icab edeceğini kestirerek bu sefer doğruca Birinci M ahm ud'a ve sad-
Kars’da bulunan Osmanlı ordusunun üzerine rıâzam H e kim -oğlu Ali Paşa'ya mektublar
geldi ise de, bej saat süren amansız bir çar­ göndererek her ikisinin de hükümdarı Türk
pışma sonunda çekilmek zorunda kaldı (25 soyundan olan iki devlet arasında barışın
mayıs 1735). kurulmasını istemiş ve Kerkük savaşında
esir düşen ordu kadısı AbdiiJkerim EfeisdFye
devlet tarafından b u hususta selâhıyet veri­
Osmanlı ordusunun baskına uğraması,
lirse, kendisinin kabule hazır bulunduğunu
seraskerin şehadeti bildirmişti. Barış için, Araş nehrinin sağ
kıyısındaki yerlerin İran’a terki şart koşulu­
Abdullah Paça, düşmanı mutlaka takib yordu.
emri aldığı için A r as nehrinin kollarından M üzm in bir hal alan İran savaşlarına bir
Arpaçay’ı geçmiş bulunan Nadir hanın pe­ son vermek fikrinde bulunan sadrıâzam, bu
şinden ilerledi. O damana kadar daima İran teklifleri birden red etmeyib ‘ müzakere yo-
kuvvetlerinin kendi üstüne gelmesini bekll- luyle anlaşmaya varılabileceğini düşünerek
yerek onları püskürtmekle iktifa etmiş, ta­ Nadir hana isteklerinin kabul olunabilece­
arruz hareketinde bulunmamıştı. Kendisinin ğini ihsas eden bir mektub göndermişti. Lâ-
esssen fazla bir askeri kabiliyeti ve hattâ km , bu mektub, o zaman güney cephesi k u ­
ordu üzerinde icabı kadar otoritesi yoktu. mandanı KÖprülü-zâde Abdullah Paşa.’n m
B u yüzden emrindeki kuvvetler arasında di­ eline geçmişti. Abdullah Paşa, barış isteyen
siplinsizlikler görüldüğü olurdu. Esasen N â ­ İran'ın aslında savaş gücünün tükenmiş ol­
dir hana karşı çekingen davranışı ona ve duğunu hesaplayarak b u işi doğru bulmamış
kendisine güvenemeyişine sebeb de bu idi. ve mektubu doğruca hükümdara "öndermiş-
Hattâ Kars savaşım kazanıb rakibini, geri ti. Kendisi de, İran'dan alman yerlerin iade­
attığı halde bu güvensizliği devam ediyordu. sinin dosTu olmadığım, daha evvel Kuzey
Lâkin bu sefer düşmanı takib ve bir savaşta cephesi kum andanım da bulunmuş Oıan
büyük kuvvetlerini imha hususunda pek şid­ Sadrıâzam Hekim-oğlu Ali Paşa’n m — İran
detli emirler aldığı için harekete geçmek zo- ahvaline vakıf bir zat olduğu halde— böyle
rıuıda kalmıştı. Düşm an yakın mesafede idi. Uîkliîieri kabule yanaşmasının hatalı oldu­
B un a rağmen gerekli emniyet ve karakol ğunu bildirmişti. B u yüzden Ali Paşa gözden

2482
düşmüş vaziyeti kritik hale gelmişti. Do ğu­ Nadir han’rn ban? teklifi
dan gelen yeni haberler üzerine Birinci ?':ıh-
m ud sadrıâzamı sevmiyen kızlar-ağa.s;n’tı da Kadir han, Arpaçayı zaferini kazanıp
tesiri altında kalarak bir divan günü m üza­ Osmanlı ordusunu Kars’a çekilmeye mecbur
kereler sona erince şeyhülislâmı huzuruna ettikten sonr3 Gence (9 temmuz), Tiflis (12
kabul çdib ayni meseleyi kendisîl-j görüş­ ağustos), Revan <3 ekim) ı da işgal etti. Bu
tükten sonra Revan köşkünde bekleyen He- suretle, İran’a iadesini istemiş olduğu bütün
kim-oğlu Ali Pa ja ’dsn silâhdar ağa vasıta- yerler eline geçmiş oluyor ve kendisi için
sile sadaret mührünü aldırdı. Pasa Midilli’de savaşa devamın lü2 ûrou kalmıyordu. Bunun
oturmaya m em ur edildiğinden hemen bir üzerine Gence valisi Ali Paşa vasıtasile Os­
çokiiri ile yala çıkarıldı (İZ temmuz 1735). manlI devletine kesin bir barış teklifinde bu­
Ayni zamanda Çavuşbaşı M eh m ed Ağa’ya üç lundu. Sonra da bunu teyid için kendi hazi­
tuğlu vezaret tevcih olunub sadâret kayma­ nedarı Mirza M uh am m ed ’i yeni $ark seras­
kamlığına tâyin edildi. keri A h m ed Paşa’ya gönderdi. Osmanlı dev­
leti de artık bu savaşa devamın faydasız ol­
Yeni sadrıâzam, icraatı ve azli duğunu anlamıştı. Yeniden kuvvetler hazırla­
yıp İran’a sevk etmek ve Nadir hanı yenmek
Eski Bağdat valisi A hm ed Paşa, kısa Ka­ hemen hemen imkânsız görülüyor, üstelik bu
m an evvel Haleb valiliğin« tâyin olunmuş ve sırada Rusya ile Osmanlı devleti arasında
Bağdad valiliği Köprülü-zâde Abdullah Pa- had hale gelen gerginlik, İran’la bir barışı
şa’n m maiyetinde bulunan Diyarbakır vali­ zarurî kılmış bulunuyordu. BÖylece, savaşın
si İsmail Paşa’ya verilmişti. İsmail Paşa’nıK başlamasından tam onüç yıl sonra barıya ka­
sarayda hamisi Kızlar Ağası Beşir Ağa îdi. rar verilerek Ali Paşa gerekli talimat ve 5e-
B u sefer sadâret makamı inhilâl edince, lâhiyct ile İran devletinin murahhası Mü'za
kimsenin akil ve hayaline gelmezken Beşir M u h a m m e t ’le birlikte Tiiiis' e gönderildi. Ali
A ğ a'm n tesirilc bu m akam a geçmek üzere
Isfanoul’s dâvet olundu. İstanbul’a 29 ey­
lülde vanb yeni vazifesine resmen başladı.
Sadaret kaymakamı M ehm ed Pasa, saJ-
rıâzamm İstanbul’a geüb fi’ler, işe başlama­
sı üzerine, Viüm kalesinin muhafazası şar­
tıyla Niğbolu’ya tayin edilip acele yola çı­
karıldı. B un a sebeb İsmail Paşa tarafından
istırkâb olunması ve saray tarafına öteden
beri yakınlığı bulunması dolayısıyla kendi­
sini atlatıp sadârete geçmeğe çalışmasından
korku İm asıydı. Kızlar ağası Beşir Ağa’m n
adartıı olan İsmail Paşa işe baslar başlamaî
onun da yardımıyla M ehm ed Paşayı böyle-
ce İstanbul'dan uzaklaştırdı. Vidin m uh a­
fızı Nunıan Paşa-zâde A hm ed Paşa İstan­
bul’a getirilerek Divân-ı hümâyûnda nişan­
cılık hizmetine verildi. İsmail Paşa iktidara
gelir gelmez bütün diğer büyük memuriyet­
lerde m ühim değişiklikler ve bu araca vali­
ler arasında yeni tâytn ve nakiller yaptı.
Bunlar aslında Beşir A ğ a ’m n tertib ve teşvi­
kiyle oluyordu. Kendisi sadâret makamında­
ki değişikliği fırsat bilerek foktan beri arzu
ettiği, lâkin Hekim -oğlu Ali Paşa’ya bir tür­
lü .yaptıramadığı değişiklikl eri bu suretle ta­
hakkuk ettirdi.

Fakai, .sadrâzam Gürcü İsmail Paşa, bu


mevkie kızlar ağası Beşir Ağa vasıtasile geç-
diği halde neticede onun fazla tahakkümüne
dayanamayıb ötekine berikine şikâyette bu­
lunduğu için rüşvete fazla mübtelâ olduğu
bahanesile azlelunarak Silâhdar M ehm ed
A ğ a ’ya vezaretie sadâret kaymakamlığı ve­
rildi (9 ocak 1736). Sadâret kaymakamı Di-
metokalı Silâhdar Seyid M ehm ed Paşa ise, İran şahı Afşarlt seyun dan Nadir'
onaltı gün sonra sadâret makamına asaleten (M a c a rc a «Tolnai Villagtörteneime» a d h
tâyin olundu. tarihten)

2483
Taşa oraya vardığı zaman Kadir han Lczgi şinci mezhep olarak kabulü ve buna ait te­
kabilelerini te'dib ile meşgul olduğu için bir ferruat hariç olmak üzere ve Rusya ile İran
müddet bekletildi. V e sonra M Oğan'daki or­ arasındaki ittifakın feshinin resmen ilânı
dugâha götürüldü. şartile ve diğer maddelerin bazı küçük tâ­
Ali Paşa’ya verilen salâhiyete göre İran­ dillerle kabul edilebileceğini A h m e d Paşa’ya
la Dördüncü M u r a d zamanında imzalanan hem en bildirdiğinden, Ali Paşa ile M irza Mu-
barış an dİ aşması aynen kabul edilecckti. ham m ed nihai barış şekli üzerinde anlaş­
Yalnız, rusyanın osmanlı devletini o taraflar- m a k üzere İstanbu’a hareket ettiler (Başba­
'dan tehdidine engel olmak için İran’ın bu kanlık Arşivi, M ü h i m m e defterleri, C : 142,
devletle akdettiği ittifakın feshini ve Nadir S : 96).
hanın Sünnî müslümaniarla m eskun Dağıs­ N adir hanın gönderdiği hey’et ise, 1736
tan’dan çekilmesi istenecekti. İran rusya ile yılının T e m m u zu n u n ilk günlerinde İstan­
olan ittifakını daha evvel bozmuş ve rusları bul’a vardı. Reis ül-küttab İsmail Efendi ile
uzaklaştırmış olduğu için birinci istek orta­ ivlehmed Ragıb ve Mustafa Efendiler, seter­
dan kalkıyordu. B u .çırada Nadir han bir bay­ de bulunan ordudan getirildiler. Toplantılar
ram günü M o g a n sahrasında topladığı um um î hemen başladı. Lâkin, ca’ferî mezhebi m ese­
bir mecliste henüz pek küçük yaşta bulunan lesi büyük münakaşaların çıkmasına sebeb
gah Üçüncü A bb as’ın vefat ettiğini bildire­ oldu. İranlIlar, b u m ezhebin de diğer dürt
rek bundan, sonra İran tahtına Safevî hane­ m ezheb gibi doğru bir yol olduğunu kendi­
danına m ensup hiç kimsenin geçirilemeyece­ lerine göre ilmi delillerle isbata kalkıştılar.
ğine ve şiî mezhebinin terk edileceğine dair Osmanlı murahhasları ise, b un u dinlemek
u m u m i bir ahid aldıktan sonra kendisine bile istemiyerek prensib noktasından ve usul
teklif edilen şahlığı kabul ettiğini ilân etti bakımından itiraz ediyor ve böyle mezheb-
(Mart 1736) d «ı bahsederek barış yapılmasının misali
bulunmadığını ileri sürüyorlardı. Esasen bu
konu, kendi ihtisasları dışında olduğundan
B a n ; müzakerelerinin başlaması osmanlı hey ’eti bay.ı ûlema ile takviye olun­
du. S u n a rağm en münakaşalar daim a so­
Ali Paşa, 1736 yılı M art ayında İran m u ­ nuçsuz kaldı. B u meselenin hallinin şimdi­
rahhası ile M o g a n civarında barış m ü za ke­ lik imkânsız bulunduğu, barışı da her iki ta­
relerine başladı. İlk anda. Dördüncü M urad rafın arzu ettiği göz önüne alınarak sekiz
devrindeki sınırların esas olması hakkında toplantı sonunda Nadir şahın teklifleri aşa­
karşılıklı ve kolayca anlaşıldı. B u n d an son­ ğıdaki esaslar dahilinde formüle edilib iki
ra M irza A h m e d kendi şartlarını ileri sür­ tarafça da kabul olundu (24 eylül 1736).
dü. Bunların başında şiiliğİ terk etmiş olan 1 — İran hacccmîri, İran’Iı hacıları No-
İranlIların rnensub bulunduğu Caferi m e z­ cef ve Lahsa yoluyla götürecektir. Eğer, es­
hebinin Osmanlı devleti tarafından Hanefî, kisi gibi Ş a m yoluyla götürecek olursa, hacc
Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerinden son­ cm iri ün varımı kullanamı ya çaktır.
ra beşinci mezhep olarak kabul ve K â b e ’de
2 — İranlIların ca’fcrî mezhebinde b u ­
b u m ezhep için de bir rükün te’sisi geliyor­
lunmasının Osmanlı devletile bir ilgisi ve
du. Sonra da îran hacılarından bac alınma­
b un un bir zararı olmadığı gibi, Osmanlı dev­
ması ve hac emirlerinin ayrı ve kendilerin­
letini b un u beşinci m ezhep olarak tanımaya
den olması, İstanbul ve İsfahan’da karşılıklı
ve K â ’bede b u m ezhep için bir rükün tesisi­
şehbenderler bulundurulması, İstanbul’daki
ne zorlamaya da lüzum yoktur. M am afih
şehbenderin kethüdasına buradaki İranlIları
bu m es’eleyi iki Osmanlı âlimi İran’a gide­
hacca götürme müsaadesi verilmesi ve niha­
rek îran ûlemasile bir daha görüşüb konuşa­
yet esirlerin karşılıklı olarak serbest bıra­
caktır,
kılmaları isteniyordu.
Ali Paşa ise, yalnız hudutların tâyinine 3 — İki devlet başkentlerinde birer şeh­
bender bulunacak ve bunlar üç yılda bir
selâhiyetli idi. B u yüzden bu isteklere cevap
değiştirilecektir.
verenıiyeceğini bildirdi. Nadir han, esasen
kendi şahlığını da Osm anlI devletine resmen 4 —■İki taraflı esirler serbest bırakıla­
bildirmek ve tanıtmak arzusunda bulundu­ cak ve b un da n sonra Osmanlı memleketle­
ğundan ayrıca b u maddeleri de görüşmek rinde İran’lı esirlerin alınıb satılması yasak
üzere bir hey’et tertib edib İstanbul'a doğru edilecektir.
yola çıkardı. B u hey’et, İran devleti ricalin­
den Abdülbâki hanın başkanlığında olmak
üzere şahın imamı Reisül-ülema Ali Ekber İranlılarm yeni istekleri ve Nadir Şah*a
Molla ile ulemadan Sadr-ı memâlik unvanı- gönderilen hey’et
nı haiz Mirza Ebül-Kasım’dan mürekkepti.
Serasker A h m e d Paşa, Nadir şahın barış İş, imza safhasına dökülünce, İran’lı
şartlarını' öğrenmiş olduğu için daha evvel murahhaslar bilhassa birinci ve ikinci m a d ­
acele olarak İstanbul’a bildirmiş bulunuyor­ delerin Osm anlı uleması tarafından da kabul
du. Birinci M a h m u d , ca’ferî mezhebinin be­ ve imzası lâzım geldiğini ileri sürdüler. R u s ­

2434
ya seferjle meşgul bulunan devletten âzami dan ötürü teşekkürlerini bildirmekle bera­
tavizleri koparmak niyetinde bulundukları ber. b un u da Nadir şaha haber vermekten
anlaşılıyordu. Osmanlı barış hey’eti b u işin geri kalmadı.
ancak Osmanlı ulemasının İran’ı ziyaretinden
sonra görüşülebileceği hususunda ısrarda b u ­ İstanbul olayları, eski padişahın vefatı
lundular. Hindistan seferine hasırlanmakta
bulunan Nadir Şah da barış için acele et­
• Bayezid camii avlusunda muhtelif san’at
mekte olduğundan İran hey’eti başkanı Ab- ehli esnafa ait dükkânların bir kısmında
dülbaki han. bu hususu kabule razı oldu. m ekân tutmuş olan yağlıkçılar, mendil,
A n c a k karşılığında Nadir şaha gidecek Os- tülbend, havlu ve saire nev'inden sattık­
manlı elçisinin vezir dcrccesinde olmasını
ları mallarına sipariş üzerine muhtelif resim­
kabul ettirdi.
ler nakşetmeyi âdet edinmişlerdi. B u hal,
C a ’feri mezhebi ve hacc emirliği rr.es’c-
yobazlar tarafından öteden beri hoş görül­
lelerini görüşmek üzere İran’a gönderilecek
müyor, resim yapm anın ve bulundurmanın
ilim hey’etine Abdullah Vassaf Efendi (son­
haram olduğu ileri sürülerek bunların men'i
radan şeyhülislâm) ve fetva emini Hacı Ha-
isteniyordu. B u san’at bilhassa lâle devrin­
lii Efendiler seçildiler. B ü y ü k elçiliğe ise
de ilerlemiş, güzel eserler m eydana geti­
başimrahor Mustafa B e y vezaret verilerek
ren ressamlar yetişmişti. Bunlardan biri,
tâyin olundu. Böylece, hiç olmazsa eski vc
kadınların fazla rağbetini istismar ederek
kıdemli vezirlerden birisi gönderilmemiş,
dükkânını yavaş yavaş gizli vc gayri meşru
başimrahora. yani saray ahırlarının âmirine
aşklar için bir vasıta haline getirmiş ve
vezaret verilib bu vazifeye m em u r edilmişti.
kendisi dc sofuluğu ile tanınmış bir zatın
Birinci M a h m u d . bu suretle Nadir şahı
karısını baştan çıkarmıştı. B u iş m eydana
Iran hükümdarı olarak tanımış oldu. Mustafa
çıkınca bahane ittihaz edilerek ressamlığın
Paşa ile kendisine gönderdiği nâmede, her
menedilmesi için vaki müracaatlar üzerine
hususda anlaşılmış olub ancak m ezheb m e ­
İstanbul kadısı İlmî A h m e d Efendinin ver­
selesinin halledilemediği, çünkü Osmanlı
diği bir ilâmla hepsi kırk kişiden ibaret b u­
devletince ca’ferî mezhebinin beşinci m e z­
lunan ressamlar san’atlarından menedilip
heb olarak kabulü ile Kâ'bede buna mahsus
dükkânları başkalarına kiralandı.
bir rükün tesisinin Osmanlı ûlemasına göre
şer'i ve Osmanlı devlet adamlarına göre si­ Para rayici karma karışık olduğundan
yasî mahzurları bulunduğu bildirildi. Böyle­ çıkan bir fermanla Zcr-i m ahbub altununa
ce, dam ad İbrahim Paşa tarafından lüzumsuz Uçyüz akçe karşılığı olarak yüz on para,
yere açılmış ve onüç yıl sürmüş olan savaş­ Mısır zincirlisine keza yüz on para, Mısır
lar sona ermiş ve İran ile yeniden bir barış iıığralısına yüz beş para ve kuruşa kırk pa­
devri başlamış oldu. Ancak, ca’ferî mezhebi ra rayiç konarak hâzineye böyle ul’nacağı
mes'elesi halledilmiyerek ortada bir pürüz bildirilip, bu şekilde tedavülü emredildi.
şeklinde kalmıştı. Birinci M a h m u d ’un emrile Topkapı-sara-
Nadir şah bundan sonra Osmanlı h ü k ü m ­ yının bazı yerleri tamir edildiği gibi bahçe­
darına bir ccmile olmak üzere ruslarla ara­ leri yeniden tarh olundu. Ayrıca bir kasr ile
larındaki silâhlı ihtilâfın barışa dönmesi için bir h a m a m inşa edildi.
tavassutta bulunm aya hazır olduğunu bildir­ Beş sene dokuz aydan beri hal’edilmiş
m e k üzere 1738 yılında İstanbul’a bir elçi olarak sarayda m ahpus hayatı yaşayan eski
hey’eti gönderdiği gibi, rusyaya da böyle bir padişah Üçüncü A h m e d î tem m uz 1736 ta­
hey’et gönderdiğini haber verdi. rihinde, altmış üç yaşında bulunduğu halde
Halbuki Rusya, yalnız Fransa'nın barış vefat ederek cenazesi mutad törenle kaldı­
tavassutundan bahsedib İran’ın tavassutunu rılıp Yeni-cami türbesine defin olundu. K e n ­
hiç bahis konusu etm em ek suretile b u dev­ disinin sarayda zehirlenerek öldürüldüğü
lete ve onun tavassutuna kat’iyyen eh e m m i­ hakkında o zamanlar halk arasında çıknıı;
yet vermediğini belli etmişti. Rusya ile İra­ olan rivayetin aslı yoktur. Esasen bir müd-
nın aralarının açılmasını kendi menfaatle­ dettenberi rahatsız bulunuyor vc ihtimamla
rine uygun gören Osmalı devleti, alâkasın­ tedavi ediliyordu.

1736- 1 7 3 9 O S M A N L I - R U S V E A V U S T U R Y A S A V A Ş L A R I

Rusya, K u ze y savaşını istediği gibi sona olunca gözünü yine güneye dikti. Evvelâ.
erdirerek imzaladığı Niştat (Nystadt) barı- İran’daki karışık durum dan faydalanarak
şile (1721) Etonya, "Livonya, İngirya (İngrie) evvelce gördüğümüz gibi 1724 yılında O s ­
ve Karolya (Karelia)’yı tamamen, Finlandi­ manlIlarla anlaşıp kuzey Dağıstan ve Ha-
ya’yı kısmen ele geçirmiş ve daha m ühim zer denizi sahillerinde bazı menfaatlar elde
olarak kuzey A vrup a hakimiyetini İsveçlile­ etti. D a h a sonra da Nadir şahla anlaşarak
rin elinden almıştı. Böylece, o taraftan emin Hazer den ¡zile Sem erkand’e doğru nü fuzu­
n u n yayılmasını sağladı. Deli Petro’n u n ölü­ lerin ve bilhassa R u s y a n m nüfuzu altında
m ü ile (1725) yerine geçenler; Birinci Ka- olmamasına bağ'ı idi.
terina (1725-27), İkinci Petro (1727-30) ve
Ketekim, Rusya’nın Lehistan halikında­
A n n a hep ayni yolu takip etliler. Nitekim,
Rusya İran savaşlarının sonlarına doğru yor­ ki emellerine m ü m k ü n olduğu kadar sed çe­
gun düşmüş bir halde bulunan Osmanlı im­ kebilmek için Prut barışile buna yapılan ek
paratorluğunun b u halinden istifade iğin so­ andlaşmalaria R u sy a n m Lehistan işlerine'
n u savaşa ulaşacak olan bazı ihtilâflar çı- m üdahale etmiyeceğine ve burada asker bu-
karmıya başladı. lundurmıyaeağma dair maddeler koydurm uş­
tu. Lâkin Rusya, bu husustaki emellerinden
vaz geçmiş değildi. İkinci Ogiist’ürı 1733 yı­
Lehistan krallığı ve Osmanlı devleti lında vefatile, buhran baş gösterdi. Toplanan
Diyet meclisi, Fransa ile Rusya ve Avustur­
Üçüncü A h m e d devri olayları sırasında ya’nın ileri sürdükleri iki nam zedden biri­
naklettiğimiz gibi, Lehistanda krallık ırsî de­ ni seçecekti. B u da, A vrup a politikasında
ğildi. Yageilon hanedanı söndükten sonra yeni bir gerginliğe sebeb oldu. N s m 2 edler-
Lehistan krallarını Diyet meclisi seçer ol­ den eski Lehistan krah Stanisİ2 v Leçinski,
m uştu (1572), B u, b ü y ü k ve küçük kişi-zâ- Fransa kralının kayınpederi idi. B u yüzden
deler ve büyük rütbeli m em u r arasından Fransa onu destekliyordu. Rusya ile A v u s ­
seçilen üç yüzden fazla üyeli bir meclisti. turya’nın nam zedi ise, İkinci Ogüst’ün oğlu
Kralın ise, oy birliği ile seçilmesi gerekiyor­ Üçüncü Ogüft.'tü. Lehistan halkı, Leçinski’ye
du. Üyelerden biri veto hakkını kullansa, taraftardı. Kralı seçeceic olan Diyet meclisin­
seçilmesine imkân kalmazdı. de de Leçinski lehine kahir bir ekseriyet
Rusya Birinci Petro devrinden itibaren hasıl oldu. Lâkin, Rusya, tam oybirliği b u ­
Lehistan’ı kendi rıüfu2 sahası içine almak lunmadığını ileri sürüp b u seçimi tanımadı
için büyük gayretler sarfetmiştir. Nitekim, ve kendi nam zedi olan Üçüncü Ogüst’ü zorla
Saksonya Rlektörii İkinci Ogüst’ün Lehistan Lehistan tahtına geçirmeye karar verdi, B u ­
kralı oluşunda Deli Petro’nun büyük rolü n u n üzerine Lehistan ordularının yeni baş­
olmuş, b u suretle Lehistan tahtına Rusyanın kum andanı K . Potoski durum u Osmanlı dev­
bir n ev’i vesayeti altında bulunacak bir kra­ letine bildirerek Ruslar Prut barışma aykırı
lın çıkmasını temin etmişti. Osmanlı impa­ şekilde Lehistan’a asker sokarlarsa Osmanlı
ratorluğu, Lehistan işlerine karşı daima has­ devletinin de Kırım hanına gerekli emri ve­
sastı. Eflak ve Boğdan sınırlarının, yani im­ rip buna engel olunmasını istedi (22 eylül
paratorluğun en uzak seriıadlerîrıın emniyet 1733). Osmanlı hükümeti Lehistan krallığı­
altında bulunması, ancak Lehistan'da kendi­ na' R u sya n m nam zed gösterdiği Üçüncü O-
sine dost veya hiç olmazsa tarafsız bir kra­ güst’ün geçmesini kendi menfaatlarma aykı­
l ı n bulunmasına ve bu ülkenin başka devlet- rı gördüğü için Avusturya devletine baş v u ­
rup Lehistan’ın iç-işlerine karışmamasını
istedi ise de, prens Ö jen Avusturyam n da
Üçüncü Ogüst’ün Lehistan krallığını uygun
gördüğünü bildirdi (S ocak 1734). Osmanlı
devleti, b u bahane ile barışı bozm ak isle­
miyordu. Ancak, b u konudaki diplomasi faa­
liyetlerine tesirli olmak ve her ihtimale kar­
şı hazır bulunm ak için Kırım hanı K aplan
Giray’a B uc a k (Besarabya) taraflarına gel­
mesi bildirildi (Başbakanlık Arşivi, N â m e
defterleri, C: 7, S: 359). Ruslar bu sırada
Lehistan’a kuvvet sevkederek Üçüncü Ogüst’ü
zorla tahta çıkardılar.
Lehistan krallığı meselesi, A v r u p a dev­
letleri arasında daha b ü yük bir tepki uyan­
dırmış bulunuyordu. Fransa, Leçinski’nin
krallığından asla vazgeçm ek niyetinde de­
ğildi. O n u n haklarını korum ak için sonunda,
silâhlı m üdahaleye karar verince, «Lehistan
veraseti savaşı» başlamış oldu.. Avusturya’ya
savaş açmaya karar veren Fransa, Osmanlı
devletini de — Prut barışını açıkça ihlâl et­
tiği için— Rusya ile savaşa teşvik etti. A n ­
cak, İngiltere ve Feleraenk’in tavassutu ile
esasen b una p ek hevesli bülunmıyan O s m a n ­
Lehistan kralı Üçüncü A u g u ste lI devleti işi savaşa kadar götürmedi. Y a l­

2436
nız, Lehistan işlerine karıştığı ve buraya as­ ile geçmesine m ani olunacağının um u ld u ­
ker sevketüği için Rusya’yı protesto ile ik­ ğunu, aksi halde çariçenin kendi memleketi­
tifa etti. 1733-1735 yılları arasındaki savaşta ni korum ak zorunda kalacağım bildiriyordu.
Fransa rakiblerine üstün geldi ise de, Le- Ketekim, Kaplan Giray han Kırım ’dan
çinskfnin Lehistan liralı olmasının daimî bir Kafkasyaya kuvvet sevkederken Rusların
anlaşmazlık ve huzursuzluk konusu teşkil U kray na kumandanı Vasbah b un u şiddetle
edeceğini anladığından b u husus için aktedi- protesto etmiş ve Fetih Giray han K u b a n
len Viyana andlaşmasile (Ekim 1735) Ü ç ü n ­
cü Ogüst'ün krallığını, kabul etti. Leçinski
de bazı tavizler karşılığında krallık hakla­
rından vazgeçti. B u n d an sonra da Lehistan'da
kaynaşmalar bir zam an daha devam etti ise
de Avusturya vc Rusya Osmanlı devletile
meşgul olmayı daha kârlı buldular.

Kafkaslarda Osmanlı -Rus ihtilâfları

İran savaşlarının birinci safhasında bir


çok menfaatler elde etmiş olan Osmanlı dev­
leti, b u savaşların ikinci safhasında kazan ­
dıklarım yavaş yavaş kaybetme durum una
düşmüştü. Nadir Şah Bağdad'ı muhasara et­
tiği zam an devlet, Kırım han: K aplan Giraya
acele Kafkasya’ya yürüyüp İran’ı o cephe­
den tazyik etmesini bildirmişti. B u n u n üze­
rine Tatar, Nogay, Kıpçak ve Çerkezlerden
m ürekkep bir ordu, Kalgay Fetih Giray han
kumandasında bulunduğu halde ilerledi. Y o l­
da K abartay’I a n itaat altına aldı. K u b a n yo­
lu ile Dağıstan'a geçmek istediği zam an ise,
Rusya Kubaıı halkının kendi teb’ası ve Da-
ğıstamn kendine ait bîr yer olduğunu- ileri
sürüp buna itiraz etti. Fra n sa kralı On beşin cI Louîs
Halbuki daha evvel 1706 yılında Ruslar,
K u b a n ’ı Osmanlı hakimiyeti altında kabul
ettiklerinden bunların taarruzlarından dolayı
şikâyette bulunmuşlardı. O zamanlar O s ­
m anlI devleti de bu hususta tahkikat açmış­
tı (Başbakanlık Arşivi, Mühim ine defterleri,
C ; 155, S : 144). Osmanlı devleti K ap lan G i ­
raya Kırım kuvvetlerinin Kafkasya’ya geç­
mesini bildirdiği zam an sadrıâzam Hekim-
cğlu Ali Paşa, Rusya başvekiline bir mektup
yazarak hanın, Dağıstan hanı ile birlikte
Iran üzerine gideceklerini bildirmiş ve K ı ­
rım kuvvetlerinin geçişi sırasında Ruslar
tarafından bîr tecavüz olmazsa onlara da
hiç bir tecavüz hareketinde bulunmamaları­
nın emrolunduğunu haber vermiştir.
Rusya başvekili gönderdiği cevapta barış
ve dostluk teminatını tekrarlamakla beraber,
Osmanlı devletinin acele ile verilmiş b u k a ­
rarından çariçenin hayrette kaldığını, çünki
OsmanlIların kendi teb’aları farzettikleri
Dağıstan ahalisinin öted enberi Rusya reayası
olduklarını, îran devletinin bile bunun a k ­
sini hiç bir zam an iddia etmediğini, b u y ü z­
den devletin Dağıstan halkile alâkadar ol­
masının doğru bulunmadığını, aradaki an­
laşmalara göre Osmanlı devleti hududunun
Şirvan'dan oraya kadar uzanmadığım, bu
yüzden Kırım kuvvetlerinin Dağıstan yolu Fransa kraliçesi Marie- Leczinska

2487
taraflarına geldiği vakit Rus hudud kum an­ lamıştı. Ancak, Osmanlı devletinin bir savaş
danı Lavaşev kendisine haber yollayarak bahanesi yaratmaktan son derece çekinme­
K u b a n taraflarının iîuslara ait olduğunu bil­ si. Rusyam n işini bozuyordu. Kırım hanınm
dirmiş ve buradan geçmemesini istemişti. ve Kalgayinm Kafkasya harekâtı sırasında
Fetih Giray H a n bunu dinlemek istemedi­ Rusya K u ba n ve Kabartsy bölgelerinin ve
ğinden îîtıs kuvvetlerile yolu kesilmek isten­ hattâ Dsğıstamn kendine ait olduğunu ileri
miş, o da bunları yenip dağıtmıştı. sürdüğü halde Osmanlı devletî onunla silâhlı
İstanbul'daki Rus orta elçisi Nepluef bu bir çatışmaya düşm em ek için Kafkasya ha­
durumu hemen protesto edip Kırım kuvvet­ rekâtım durdurmuştu. Hâdisenin bu şekiide
lerinin Rusya hududunu ihlâl ettiklerini ile­ kapanması kendilerini tatmin etmediğinden
ri sürmüş, Rusya başvekilinden bu sıreda ve yeni anlaşmazlıklar çıkarıp mutlaka bir
yukarda bahsi geçen mektup gelmişti. Bfiy- çıban başını koparmak arzusunda bulun­
leee, hayli nazik ve gergin bir durum hasıl duklarından, Huşlar bu bölgelerin kendilerine
oluyordu. Aslında Ruslar haksizdi. N e K e ­ aii olduğunu isbs.t etmek ve bu hususta
ban'ın ne dc Dağıstanm bu devlete ait bu­ Osmanlı devletinin de tasdikini sağlamak
lunduğunu Osmanlı devleti daha evvel ka­ gayesile İstanbul’a Vişinyakov adlı bir elçi
bul etmemiş bulunduğu gibi, hattâ Rusya hiç­ gönderdiler. Müzakereler başlıyacağı sırada,
bir 2 am an resmen böyle bir iddiada bulun­ gerek bu gelen elçinin ve gerekse Rusların
mamıştı. Ancak, devletin İran cephesinde İstanbul’daki daimî orta elçisi Nepluefin
müşkil durumda bulunması Rusya ile yeni Osmanlı devletinin içinde bulunduğu zayıf
bir savaş macerasına sürüklenmesine engel vaziyeti çariçe A n n a ’ya bildirmeleri üzerine
teşkil etli;;: için, o zaman iddiaları resmen Huşlar birdenbire Kırım ’a ve A zak kalesine
kabul edilmemekle beraber, Fetih Giray H a ­ karşı taarruza geçtiler, Ruslar, kendileri ha­
na geri dönuıesi bildirilmişti. rekete geçer geçmez Balkanlardaki ortodoks
tena m n hemen baş kaldıracaklarını u m u ­
yorlardı. Lâkin, bu ümitleri tahakkuk etme­
di. Çariçe Anna, (İvanovna) Osmanlı İm­
paratorluğu ile yapacağı bir savaşı tek ba­
sına kararlamamak ihtimaline karşı Avustur­
ya imparatoru Altıncı Şarl ile 1733 tarihin­
de yeni bir anlaşma yapmıştı. Buna göre,
Rusya OsmanlIlara taarruz edince, Avustur­
ya arabuluculuk bahanesile Osmanlı devletini
oyalayıp savaş hazırlıklarını tamamlamasına
engel olacak, sonra da kendisi Rusyamn müt­
tefiki sıfat ile savaşa girip Osmanlı kuvvet­
lerini iki cepheye bölmeye mecbur edecekti.
Bunun neticesi ise, Osmanlı devleti için
mağlûbiyetten başka bir şey olamazdı. So­
nunda Ruslar Kırım'ı ve A zak kalesini alıp
Karadeniz kıyılarına yerleşecekleri gibi, Bos-
na-Hersek tarafları da Avsturyalıların pa­
yına düşecekti. O zam an Lehistan krallığı
meselesi çıkınca bunun tatbikatı geri ¡çal­
mıştı.
Rws çer'ıçesi Anna

Böylece, gerek Kafkasya ve gerekse L e ­ Barışın devamı için son gayretler ve


histan olayları sırasındaki tutumu, Osmanlı savaş karan
devletinin Rusya ile bir savaşa girişmek
niyetinde bulunmadığını gösteriyordu. Tecavüz haberi İstanbul’da duyulunca
Osmanlı devleti hemen savaşa girişmeyip
Rusların hakikî niyetleri ve anî vaziyeti Rus maslahatgüzarından tahkik et­
m ek istedi. O , bunun tamamen uydurma
hücumları
hat e r olduğunu bildirdi. Keyfiyet, Prut barışı
Halbuki, Rusya, tamamen başka fikirde esaslarının bozulmamasını taahhüd eden Hol­
idi. İran savaşları sırasında yıpranmış ve landa ve İngiltere elçilerinden sortılduysa da
pek yorgun düşmüş bulunan Osmanlı devle­ onlar ademi malûmat beyan ettiler. Fakat
tinin bu halinden istifade ile Ksradenize in­ pek az sonra Rus başvekili Osterman’dan
m ek ve bu denizin kıyılarında kat:î olarak gelen ve doğrudan doğruya veziriazama hi­
yerleşmek istiyordu. Rusya, b u hususta A- taben yasılan ültimatom mektubu vaziyeti
vusturya imparatorluğu ile daha 1726 yılında vuzuha kavuşturdu (mektubun taHhi 12 ni­
anlaşmış ve hattâ gizli bir andlaşma imza­ san 1736).

2 IBS
Osferman mektubunda, iki devle î ara­ lI devletine verdikleri cevapta dostlan elan
sındaki siyasî münasebetlerin bir tarihçesini osmanlılaria rusya arasında bir savaş çıkma­
yaptıktan sonra, 1700 de Devlet-i âliyye ile sından çok müteessir olup ellerinden geldi­
Rusya arasında yapılan muahedeye riayet ği kadar ara bulmaya çalışacaklarını bildir­
edilmiyerek sebepsiz olarak Prut seferine diler. Venedik hükümeti ise sadece teessü­
meydan verildiğin; kayıd ediyor, sonra akie- rünü beyanla barışın avdeti halikındaki te­
dilen Prut muahedesinin Osmanlı devleti le- mennilerini bildirdi. Avusturya devleti, Rus­
hine olduğu halde hilâfına hareket edilerek ların yirmi yıldır OsmanlIlardan şikâyetçi
1713 den itibaren her sene nasıl Rus top- bulunduklarını ileri sürüp kendilerile anlaş­
raklarjna tecavüz edildiği anlatılıyor, bu m aya varılmadığı takdirde, avusturyalılann
arada İran olaylarına temasla, OsmaRlılar da savaşa katılacağını haber verdi. Halbuki
Kafkas hareketleri ile esasen Prut barışını Osmanlı devleti, avustürya dahil olmak üze­
ihlâl etmişlerdir: bundan böyle geçen bütün re, ara buluculuklarını istediği devletlere baş
olaylar: gözönütte alan çarlık hükümeti ke.l- vurduğu zaman rusların aradaki anlaşmaya
di özel müdafaasını düşünmekten ve gele­ aykırı olarak Lehistan işlerine karıştıklarını,
cekte teb'asını b u gibi tehlikelerden koru­ hiç bir tarafa tabi oimıyacakları iki tarafça
m ak gayesile kuvvetlerini Eâb-ı âliye tevcih da kabul edilmiş bulunan kazakların yurd-
ölmekten başka çare göremediğini yazıyor­ larile Ukrayna vc Pödolya’yı işgal ettikle­
du. Nihayet Rusya hükümetini haklı göste­ rini, yine ahidlere aykırı şekilde A za k kale­
recek şekilde uzun beyan vc mütalealarda sine sekiz saat mesafedeki harap bir kaleyi
bulunarak, OsmanlI hükümeti sulh İstiyorsa tamir ve tahkim ettiklerini, Osmanlı idare­
iki tarafın hududa göndereceği birer dileği­ sinde bulunan Ortodoks teb’a ile Gürcüleri
nin, iki devletin emniyet ve sükûnunu sağ- mütemadiyen kışkırttıklarını, rusyaya sığın­
Iıyacak yeni bir anlaşma yapmasını ve eğer mış olan eski Tiflis hanı Vahtan ile oğlunun
sulh istemiyorsa İstanbul'daki Rus elçisinin maiyetine Rus kuvvetleri verip Gürcistana
maiyeti ile salimen iadesini rica ediyordu gönderdiklerini, Xadir şahla Osmanlı devle­
(Başbakanlık Arşivi, Nâme-i hümâyûn def­ ti aleyhine anlaşmalar yaparak Şirvan böl-
terleri, C: 7, 5 : 480). Radrıâzam Silâhdar
Mehnıed Paşa ise Rusyanın barış veya sa­
vaktan hangisini seçerse Osmanlı devletinin
de onu tercih edeceğini cevaben bildirdi.
A yn i zamanda Avusturya, Hollanda, İngil­
tere devletlerine vaziyeti yazıp OsmanlIla­
rın aradaki barışa aykırı hiç bir davranışta
bulunmadıklarını, bilâkis Rusların Prut an­
laşmasını bir çok defalar İhiSI etmiş olduk­
larını ve şimdi de Osmanlı ülkelerine fi’ilcn
:ecRvi}zc geçtiklerini işaret etlikten sonra
ütedenberi dostluk ve barışa riayetten başka
düşüncesi bulunmayan Osmanlı devletini»
savaşa da barışa da hazır bulunduğunu ve
Ruslar barışa niyetli iseler dost devletlerin
arabuluculuğu ile şanına uygun hir barışa
razı olacağını haber verdi (Subhi Tarihi,
C; 2, V : 79-80). Diğer bazı devletlere bu ara­
da Fransa ve Venedik'e de mektuplar gön­
derip vaziyeti protesto eden ve bu devletle­
rin tavassutlarını isteyen Bâb-ı ali bütün
sulh arzularına rağmen birsz da Fransız el­
çisi Villeneuve’ün teşvikile nihayet padişa­
hın huzurunda yapılan bir toplantıda Rus-
yaya harp ilânına karar verdi (2 mayıs 1736).

Devletlerden gelen cevablar, Avustur­


ya’nın ve Fransa’nın görüşleri

H e r şeye rağmen barıştan ümidini kes-


m iyen Osmanlı devleti savaş hazırlıklarına
girişirken muhtelif devletlerden yaptığı m ü ­
racaatlara cevaplar gelmiye başlamıştı. B u n ­
lar tatmin cdiei olmaktan çok uzaktı.
İngiltere ve Felemenk devletleri, O sm an­ Avusturya imparatoru A ’ttıncı C harles

24S9
gesinde faaliyete geçtiklerini uzun uzun izah perşembe günü Edirne’den hareket edildi ve
edip Osmanlı devletinin bütün bunlara rağ­ yirmibeş gün sonra İsakçı'ya varıldı.
m en barışı koruduğunu, karşılığında ise hiç B un d an evvel Baba-dağ? seraskeri M e h ­
bir haklı sebeb olmadığı halde nihayet rus- m ed Paşa, verilen emir üzerine, yanında
larm osmanlj memleketlerine açıkça taarruz­ bulunan kuvvetlerle Kivim hanına acele
da bulunduklarını bildirmişti. B u arada yal­ yardım için karşı taraf da Kartal sahasına
nız Fransa devleti rusların anî taarruzların] geçmişti. H e m e n hanla haberleşip harekete
tamamen haksız bulup bu halin Osmanlı - geçmesi lâzım iken. Rusların o tarafta fazla
Fransız dostluğunu kuvvetlendireceğini bil­ kalabalık bulunduklarını duyarak buna cesa­
dirdi. Dehisfan veraseti için avusturva ile ret edemediği haber alınınca serdar-ı ekrem
aralarındaki çatışma dol ay ısile, İransa aslın­ fena halde içerledi ise de, sefer zamanı daha
da Osmanlı devleti ile Avusturya ve mütte­ b ü y ü k bir ceza vermeyi doğru bulamayıp
fiki Rusya arasında bir savaş çıkmasını ve sadece seraskerlikten azil ve Kefe kalesinin
böylece Avusturya devletinin kendi arzuları­ muhafızlığına tayin etti. Baba-dağı serasker­
nı kabul zorunda kalmssmı istiyordu. liği ise Bender muhafızı Şahin M e h m e d P a ­
şaya verilip M e h m e d Pasa’nın maiyetindeki
asker Ohri mutasarrıfı M a h m u d Paşanın k u ­
mandasında olarak oraya gönderildi.
A z a k ve Kırım'dan gelen haberler,
B u sırada, A z a k kalesinin rusların eline
ilk hazırlıklar, ordunun hareketi düştüğü haberi geldi. Dü şm an tarafından
baskın şeklinde muhasaraya alındığı için
Rusların A z a k kalesine taarruzu 10 ni­ içine vaktile muhafız koym aya vakit bulun­
san 1736 tarihînde ve baskın seklinde olmuş­ mamış olduğu gibi, ruslarm taarruzuna uğ­
tu. (Ilammer tarihinde; 1 mart. Vandal’da: ramış bulunan Kırım hanı da b u yüzden
30 mart). Su s süvari birlikleri birdenbire yardım gönderememişti. Düşm an, günde bir­
hüeunı ederek evvelâ kal’e civarile etrafını kaç bin m erm i atm ak suret:!e kaleyi müthiş
yağm a edip buldukları müs? umanları öldür­ bir bombardıman altına alarak surlarını yer­
düler. Lassi adlı bir kumandanlarının emri le bir etmişti, Böylece, içindekiler için da­
altındaki büyük bir rus ordusu da ertesi yan m ak imkânı kalmamış ve neticede, A zak
günü kai’eyi karadan ve denizden sarıp taz­ kalesi muhasaradan 96 gün senra vire (vere)
yik elır.eye başladı. ile teslim olmuştu (13 tem m uz 1736).
Kırım hanından gelen bir mektubda n:s-
ların Kırım'a taarruz etmeleri üzerine Ur-
kapısı dışında karşılandıkları, öncü savaşları
Kırım olayları
kazanılmakla beraber düşmanın sayı üstün­
lüğü pek fazla olduğundan acele yardıma
ihtiyaçları bulunduğu bildiriliyordu. Köprü- Kırım h a m K ap lan Giray hanın, K u b a n
lü-zâde Tevki’i A h m c d Paşaya sadaret kay­ taraflarında hareketlerini bahane ederek,
makamlığı tevcih olunduktan sonra Sadrı- Mareşal M ü n ih kumandasında eliibeş bin ki­
âzam Silâhdar M e h m e d Paşa scrdar-ı ekrem şilik bir rus ordusu Kırım’a tecavüzde b u ­
olarak Davudpaşa sahrasında ordugâha çıktı. lunmuştu. Kırım hanı bunları Ur-kapısı dı­
Bütün kapıkulu ocaklarına sür’atle hazırlan- şında karşılayarak savaşa tutuşmuş, lâkin
maları vc en geç enbeş gün içinde hareket kendileri açıkta ve onlardan dert misli ka­
edileceği bildirildi. Diğer taraftan Kırım'ın labalık bulunan düşman, arabalardan yapıl­
müdafaası için Kefe kalesine sür'atle asker mış siperlerin arkasında bulunduğu için, ön­
sevkedildiği gibi, Trabzon valisi Y ahya Paşa cü savaşlarını kazandığı halde gerilemeye
da Özi kalesinin muhafazasına m em u r edildi. m ecbur kalmış ve vaziyeti İstanbul’a bildirip
A yn i zamanda Bosna eyâletindeki kale ve acele yardım istemişti. Baba-dağı seraskeri
palankalarda bulunan yerli piyade ve süva­ M e h m e d Paşa, aldığı emre rağmen tered-
rinin yirmide biriyle toplanacak ücrctli ve düdlerle vakit geçirip imdada gelmediğinden
gönüllülerin ve bütün Bosna tımar ve zeamet ruslar ilerleyerek Ur-kapısından Kırım ’a gir­
erbabının beylerbeylerden Bekir Paşa k u ­ diler. Kıt’a n m kilidi olan Ur-kalesi de elle­
mandasında olarak sür'atle Isakçı'ya gidip rine geçince, Kırım ’ı rus istilâsından koru­
orduyu orada beklemeler: emrolundu. R u ­ yacak bir engel kalmadı. Mareşal M ü nih bu­
meli valisiyle Vidin muhafızına da ayni m e ­ raya onikibin muhafız koydu. Yirrnibirı ka­
alde emirler gönderildi. dar askeri de Kılburtm kalesinin muhasara­
sına gönderdi. Yanında kalan yirmiüçbin ki­
Nihayet noksanları m üm kün olduğu k a ­ şilik kuvvetle Kırım ’da ilerledi. Rastladığı
dar giderilmiş olan Osmanlı ordusu, 16 h a ­ bütün m eskûn yerleri, köyleri vc kasabaları
ziran 1736 tarihinde Davudpaşa sahrasından insafsızca yakıp yıkıyor, halkı âdeta katliâm
hareket etti. M ü m k ü n olduğu kadar sür'at­ ediyordu. Bahçe-saray, Akmescid ve Gözlcve
le ilerlemeye çalışılarak Edirne’ye .varıldı. böylece harab oldu. Sahçe-sarayda ikibin ey
Burada on gün kadar kalınıp son noksan­ ile Selim Girayın kurm uş olduğu pek zen­
lar da tamamlandıktan sonra 13 temmuz 1736 gin ve kıymetli kitaplık, bir cezvid kitaplığı

2490
ve Kırım hanlarına ait saraylar tamamen tu. B u yüzden gayet mütereddit davranıyor,
yandı. Akm escid de aynı şekilde mahvoldu. yanlış bir harekette bulunmaktan korkuyor­
B u vahşi istilâ, bütün kültür ve saîl’at eser­ du. Kendisini idare eden kethüdası Osm an
lerini, büyük emeklerle m eydana gelmiş m a ­ Halisa Efendi idi. Sadrıâzam bir müşavere
mureleri bir anda ortadan kaldırmıştı. M ü ­ meclisi toplayarak ne yapılması içabedeceği-
nih bundan sonra m ü h im bir ticaret merkezi ni ordu erkânına danıştı. İşin doğrusu, o se­
olan " “ le y : ele geçirmek istedi ise de, b u ­ ne vakit gecikmiş olduğundan Özi ve Ben-
raya sevkedilmiş kuvvetlerin karşı durması der kalelerine bir mikdar asker konulup geri
hattâ rus birliklerine sık sık sert baskınlar­ dönülmeliydi. O s m an Halisa Efendi ise, o
da bulunması yüzünden m uvaffak olamadı. bölgede kışîanmasına taraftardı. B u suretle
3 u sırada ordusunda hastalık çıkmıştı. Ü s­ ruslann kışın b u bölgeye taarruza cesaret
telik Osmanlı serdar-ı ekreminin Bendere edemeyeceklerini, T u n a sahilindeki köy ve
doğru harekete geçtiğini haber alinea, çöle kasabalar halkının da bu suretle tecavüzden
çevirdiği Kırım’dan geri dönm ek zorunda masun kalacaklarını ve Kırım hanının da
kaldı. Ruslar Kırım’da bulundukları sırada ordunun mevcudiyetine güvenerek kış ayla­
Kırımlılar bir ân mücadeleyi terketmemişfer, rında düşman memleketlerine akma çıkabi­
bir taraltan zahire vermemek, suları bozmak leceğini ileri sürüyordu. Mecliste kimse ona
veya kesmek nev’inden pasif mukavemetlerle mümanaata cesaret edemedi. Halbuki Özi ve
rus ordusunun yıpranmasına hattâ ordu­ Bender kalelerine asker gonderilmeyip düş­
da hastalık çıkmasına sebeb oldukları gibi, man sınırına y a k m bir yerde kışlaya çelfil-
bir taraftan da mütemadi gerilla savaşları m ek hatâ idi. Ordu nu n bu bölgede kışlama­
ile göz açtırmamışlardı M are; al M ü n ih ’in sı, b üyük bir zahire darlığı yaratacaktı. Bu
Kılburun kalesi üzerine göndermiş olduğu darlığın ilkbaharda yeniden toplanacak as­
Leotiyef kumandasındaki kuvvetler, burasını keri de sıkıntıya düşürmek ihtimali vardı.
al m 15 bulunuyorlardı. Mareşalin ordusile ge­ Bütün bunlar, arkadan arkaya söyleniyordu.
ri dönmesi üzerine Leotiyei de kaleyi bo­ Lâkin O sm an Halisa Efendinin kulağına ka­
şaltıp yerle bir ettikten sonra çekildi. Keza. dar ulaştığından yeni bir müşavere meclisi
M ü n ih de çekilirken Ur-kapısmın tahkimatını toplandı. B u sırada gelmiş olan Kirim hanı
tamamen tahrib etti. Fetih Giray da sadaret kethüdasının tarafını
tutup ordunun b u bölgeden uzaklaşmasının
ruslar m Kırım’a yeniden taarruzlarına yo1
Kırım hanının değişmesi, Kırım için açabileceğini söylediği için nihayet buna kat’î
alınan tedbir surette karar verildi.
B u n u n üzerine, Kırım hanını teşyiden
O zamana kadar düşm an ayağı değm e­sonra sadrazam orduda bulunan devlet ri­
miş olan Kırım’ın geçirdiği bu istilâ felâketi cali ve ümera ile birlikte Baha-dağında kış­
halka çok ağır gelmişti. Herkes K ap lan G i­ lamaya karar verdi. Esasen Kasım zamanı
ray hanı itham ediyor, sert ve kırıcı hare- gelmiş ve duracak hal de kalmamıştı. Tı­
ketlerile kum andan ve mirzaları kendisin­ marlı sipahiye ilkbaharda hazır bulunm ak
den soğuttuğunu, askerin hevesini kırdığını üzere yurdlarma dönme müsaadesi verildi.
ve rusJarm Ur-kapısmda b u yiizden durduru­ Kapu-kulu süvarisine Kefe ve top arabacısı
lamadığını ileri sürüyordu. K aplan Giray, bir ocaklarına İsakçı ve Baba-dağı, yeniçeri ve
hayli de yaşlı idi. T a m b u sırada bir felç cebecilere Kili, İsmail, K efe ve îbrail, eyâ­
geçirerek ata binip inecek hali de kalma­ let aslcerlerile ücretli lsvendlere Boğdan
yınca, istediği yerde oturmak şartile, han ­ kışlak olarak seçilmişti. O r d u d a bulunan top­
lıktan azıl edilip Kalgay' Fetih Giray han larla cephane ve Sair ağırlıklar îsakçı ka­
yerine tayin olundu. lesine kondu. Bir taraftan da sadrıâzam’a
B u vesile ile Kırım'ın ruslara karşı ar­ erkân, v e ümera için Baba-dağmcîa bir çok
tık yalnız tatar süvarileri!« korunulamıya- masraflara girilerek konaklar tamir edildi.
cağı m eydana çıkmış olduğundan Osmanlı O s m a n Halisa Efendi uzutl zaraandar.be-
devleti askerînin de bu müdafaaya katılma­ ri sadaret kethüdalığı m akam ında bulunarak
sını sağlamak için bir Kırım seraskerliği ih­ büyük nüfuz kazanmış ve hattâ vez.irlere ta­
das edildi. Buraya ilk tayin olunan serasker. hakküm edecek hale gelmiş olduğu için b u
Kefe muhafızı Mebrned Paşadır. O n u n ve£a- sefer de, hatalı olmakla beraber, onun d ü ­
tile seraskerlik Ali Paşaya ve onun d a vefa- şünce ve karan galebe çalmıştı.
tile Giritli N u m a n Paşaya teveflı olunmuştur,

Sadrıâzam ve etrafı Karadeniz’deki olaylar

• . O sırada Osmanlı ordusu sınıra yaklaş- Kuşların taarruzu sırasında OsmanlI do­
■mış bulunuyordu. Silâlıdar Meiımed Paşa sa­ nanması icabında yardım ve müdahalede b u ­
rayda yetişmiş, dünya ahvalinden bir hayli lunm ak üzere Canım-hoca M e h m e d Paşa k u ­
■. habersiz bir zattı. Hele askeri bilgisi hiç yok­ mandasında olarak Kırım sulgruıa gelmişti.

249i-'

t
D o n an m a y a ruslarm eline düşen A za k ka­ dığı bir mektupla b u hususta İstanbul’daki
lesini geri alma hizmeti verilmişti. Lâkin, elçileri T alm a n ’a salâhiyet verildiğini bildir­
ruslar Kırım ’a taarruz edip güneye doğru di. Sadrıâzam, görüşmek üzere Avusturya el­
sür’atle ilerleyince. K aplan Giray h sn do­ çisini Baöa-dağı ordugâhına davet etti. Tal-
nanm anın Kırım kıyılarından uzaklaşmama­ raan. buraya gelerek 'O c a k 1737) Silâhdar
sını istemiş ve yine onun emrile donanm a­ M e h m e d Paşaya Avusturya imparatoru A l ­
dan asker ve top çıkartılarak kurulan bir tıncı Şarl’m tekliflerini anlattı. İmparator,
m üdafaa hattı sayesinde rujların bütün K ı­ h er zam anki gibi evvelâ ruslarm Osm anlIlar­
rım’'! ele geçirmelerine engel olunmuştur. dan olan şikâyetlerini uzun uzun sayıp dökü­
K e fe taralından gelen gönüllülerle, İran’dan yor, sonunda da avıısturyamn rusya ile te­
dönen iki yeniçeri ortası da b u hareketlere dafüi ve tecavüzi bir iltifata, bulunduğunu,
katılmışlardı. Bütün bu kuvvetler. Kırımlı­ bun un hiç bir devlet aleyhine olmadığını,
larla birlikle kâh çete savaşları, kâh hücum lâkin rusya ile savaşta ve barışta beraber
ve baskınlarda bulunarak ruslarm çekilme­ olmayı tazam m un ettiğini, buna rağmen
sine kadar orada kaldılar. O r d u kışlağa Çe­ avusturyam n OsmanlIlarla daimi bir barış
kildiği zm a n ise derya kaptanına da o civar­ ve dostluk içinde yaşamayı arzu ettiğini bil­
da kışlaması bildirildiği halde b u emri tut» diriyordu.
miyara k İstanbul’a döndüğü için padişah ta­ Müzakereler baş! adı. Sa d nâza m bu iş­
rafından azil ve Kütahyada ikâmete m em ur lerde de acemi olduğu için müzakerelere
edildi ve yerine Ali Kaptan tayin olundu. O sm an Halisa Efendi hakim bulunuyordu.
İlk iş olarak Osmanlı devletinin de avustur-
y a ile barış halinde yaşam ak istediği temin
Avusturya’nın sahte arabuluculuğu, edildikten sonra, ruslaria anlaşmak için on­
diplomatik faaliyetler ların A z a k kalesini boşaltmalarının şart ol­
duğu bildirildi. Talrnan, ruslarm burasını
Avusturya devleti, Rusya ile araların­ savaşla aldıkları için geri verm ek istemedik­
daki anlaşmaya göre evvelce yazdığımız gi­ lerini, Osmanlı devletinin de Azak'dan vaz­
bi Osmanlı devletine saldırmaya kararlı idi. geçmeni ekte ayak dirediğini belirttikten
A ncak, yine bu anlaşmaya göre Osmanlı sonra:
devletini bir müddet oyalayarak en uygun * — Ortalam a bir hal çaresi bulunması
anı bekliyecektl. Aslında Osmanlı ordusunu için vaziyeti imparatora yazacağım« dedi.
sınırda hareketsiz bırakmak gavesile görü­ Bütün maksadı m ü m k ü n olduğu kadar işi
nüşte ise Rusya ile Osmanlı devletinin ara­ uzatm ak ve barış yapılacağı kanaatim uyan­
sını bularak barışın tekrar kurulması için dırarak Osm anlı devletinin savaş hazırlıkla­
arabuluculuğa hazır olduğunu bildirdi. A- rını durdurmaktı. O s m a n Halisa Efendi, avus-
vıısturya başvekili Osmanlı sadrıâzamma yaz­ turyalılarm iyi niyetine samimi alarak inan­
mış bulunuyordu. Böylece bir müddet daha
geçti. Nihayet, Avusturya imparatorunun ce­
vabı Talin an vasıtasile geldi. İmparator Os-
manlı devletinin şeref ve menfaatlerine ha­
lel gelmemesine itina edileceğini, ruslarm
ise barışı samimî olarak istediklerine kani
bulunduğunu, Avusturya dev-Ietile m eveud
dostluğun yenilenmesi ve uzatılması Osmanlı
Osm anh d o n a n m a s ı n d a sığ sularda kullanılan
devletine ait bir keyfiyet olmakla beraber
kancabasiar
Rusya ile aralarındaki ittifak yüzünden bu
arabuluculuk diğer arabulueuîarmki gibi ol­
mayıp b u devletle barışta ve savaşta beraber
olmaları dolayısilc barışın yenilenmesine
m u h a k k a k yardımda bulunm ak istediğini,
bugüne kadar olan gecikmenin artık dikka­
te alınmıyarak şimdi durum u n r.ezaket kes-
betmesi dolayısile murahhasların h em en seçi­
lip gönderilmesinin doğru olacağını bildiri­
yordu.

Nîyemirov müzakereleri

Sadrıâzam, O s m a n Halisa Efendinin de


K ırım 'd a ruslara karşı savaşan hanlara y a r ­ lesirile buna derhal taraftar olup olanı biteni
dım e d en O sm a n lı don anm asının Lorî b u rnu İstanbul'a yazdı. H ü k ü m d a r emri ile reis ül-
m u h are besini tasvir eden bir resim. küttab Mustafa Efendi, baş-ruznamçeci Meh-

SAİİ
m ed E m n î Bey, sadaret mektupçusu M e h ­ line riayetin icabeüeceğini, bunun için dc
m e d Ragıb Efendi ve silâhdarlar kâtibi Said tedarikli bulunm ak lâzmı geldiğini, halbuki
M e h m e d Efendi tam salâhiyetle murahhas' Bender kalesinde zahire ve m ühim m atın pek
seçilip keyfiyet imparatora bildirildi. M u ­ az olduğunu, hattâ zahir« sıkıntısı çekilme­
rahhaslar, Avusturya elçisi ile beraber N i ­ ye başlandığını, bir düşman hücum una karşı
san ayının ortasında müzakerelerin yapılacak durm ak imkânlarından m a h r u m bulundukla­
olduğu Özi kalesine dört günlük mesafede­ rını bildirip top, cephane ve zahire istiyor­
ki K o d a k kasabasına doğru hareket ettiler du. O s m a n Halisa Efendinin bu hale canı
(1737). B u sırada, sefer zamanı yaklaşıp da­ sıkılıp mektubu getiren adam a ağızdan;
ğılan asker de toplanmaya başladığı için *— Paşa hazretlerinin bir tarafa seferi
Baba-dağı kasabasının bunları »lam tyaçası mi var?.. Eğer düşmandan korkuyorsa ya­
ve darlık olacağı anlaşıldığındn ordunun es­ kında biz de o tarafa gelm ek üzereyiz, İs­
kisi gibi İsakçı sahrasında toplanmasına ve tediği topları beraber getiriri/.» cevabını ver­
barış müzakerelerinin sonuçlarının burada di.
beklenmesine karar verildi.
Arkasından Ö zi muhafızı Yahya Paşanın
Avusturya elçisile Osmanlı barış hey e ­ çuhadarı geldi. Yah ya Paşa onunla gönder­
ti Bender’e vardıkları Kaman Talm an: diği mektubda şöyle diyordu:
*— İmparator hazretlerinin Osmanlı . — Rus ■sınırına gönderdiğim casuslar
devletile dostluğu ve çariçe ile de akrabalığı dönerek devleti barış sözlerile kandırıp inan­
bulunduğu için işi iyi bir neticeye ulaştır­ dıran düşmanın yüzb inden üstün bir ordu
m a k arzusundadır. A ncak, aralarında olan ile K o d a k ’a geldiğini ve Ö zi suyunu geçe­
ittifak gereğince Çariçe geçen sene yardım rek kaleyi muhasaraya hazırlandığını haber
istemiş, imprator da, barış için seçilen m u ­ verdiler. Kale ise, boş ve müdafaasızdır.
rahhaslar 15 mayısa kadar bulu şamarlarsa Dü ş m a n gelmeden evvel asker gönderilip
yardım göndermeyi va d etmiştir. Bizim, a za­ buranın tahkimi lâzımdır».
m a n a kadar K o d a k kasabasına varmamız O s m a n Halisa Efendi onun çuhadarını
m ü m k ü n olamazsa, korkarım ki imparator da şu şekilde azarladı:
vadini yerine getirmek zorunda kalır. B u ­
n un için bu görüşmenin üç devletin de top­ «— Paşa hazretleri sevdaya kapılmış...
Biz de boş durmuyor, her tarafı görüp gö­
raklarının dışında bulunan Lehistan’a ait
zetiyoruz. D ü ş m a n tarafından böyle kötü bir
bir yerde hem en başlaması uygun olacaktır»
niyet ihtimali olsa elbette yardım etmek
dedi.
vazifemiz olurdu. Tatar taifesinin yalanlarına
Bunlar hep, Avusturya elçisinin vakit inanıp kendilerine zahmet vermesinler. M e ­
kazanm ak için çevirdiği dolablardı. Üstelik sele hemen sona erm ek üzeredir. Yakında
kendisini şahsen emniyet altına alm ak için geri dönm em iz kararlaştırılmıştır.
Osmanlı topraklarının dışında bulun m ak isti­
O s m a n Halisa Efendi, bununla da ikti­
yordu. Osmanlı m urahhas hey’eti, böyle bir
fa elmiyerek vaktile ocaklardan kaydı silin­
karar vermeye selâhiyetleri bulunmadığını
miş olup tekrar alınmak şartile sefere gel­
bildirip serdar-: ekrem den bu hususta izin
miş bütün askeri terhis ettirdi.
istediler. Sonunda B u ğ nehrinin sağ kıyı­
sında Lehistana ait Niyemirov kasabası se­ S a d r â z a m ise, yavaş yavaş o nu n bu
çildi. Talm an ’ın birçok yeni oyalamalarından hareketlerini tasvib etmez hale geldi ise de,
sonra nihayet m üzakere yerine gelindi. L â ­ doğacak m es’uliyeti yalnız ona yüklem ek en-
kin bu sefer Rus murahhasları olarak seçi­ dişesile âdeta işlere karışmaz olmuştu.
len V aHnski ile Şabirov’un gelmemiş olduk­ B u sırada Vidin muhafızı M e h m e d P a ­
ları görüldü. Sebebi Avusturya elçisinden şadan gelen bir haberde, hâlâ barış için ara­
sorulunca: buluculuğu eden avusturvahların sür’afle sa­
• — Yerleri uzaktır, hasta olduklarını vaşa hazırlandıkları, birçok yere kuvvetler
duydum , ben de haber bekliyorum. B ug ü n yığdıkları, bundan raaksadları devleti oya­
yarın gelirler* dedi. Böylece Bender’e varıl­ layıp birden taarruza geçm ek olduğu ve avus-
dıktan itibaren Talnıan, Osmanlı barış hey’e- turyalıların, yakında bir savaş olacağını ale­
tini iki buçuk aya yakın bir m üddet oyala­ nen söyledikleri, bir sınır kalesi olan Vidin’
m aya m uvaffak olmuş bulunuyordu. de ise yeter derecede ne asker, ne de ¿ahire
bulunduğu, Niş kalesinin de b u halde oldu­
ğu, bu kalelere derhal gereken yardımda
Tehlikeyi belirten kale kumandanları bulunulması icabedeceği bildiriliyordu. L â ­
kin O s m a n Halisa Efendi buna da inanmı-
ve O sm an Halisa Efendi
yarak:
3 u sırada Bender seraskeri Muhsin-za­ «■
— AvusturyalIların ahdi bozmıyacak-
ri^ Abdullah Paşadan bir mektub geldi. A b ­ larma ben kefilim. Hemeıı Paşa hazretleri
dullah Paşa bunda gerçi barış müzakereleri kendi rahatlarında olsunlar ve bu arada dev­
ceryan ediyorsa da, ötedenberi âdet olduğu let m alını boş yere ziyan olmaktan koru­
üzere andlaşmâ imzalanana kadar savaş ha­ sunlar» cevabım gönderdi.

2493
Rus taam m ı, Öz! kalesinin kaylı edil­ ve ağa n e v :inden yetmiş kişi kadar kalmıştı.
Su-kapısmdan çıktıkları sırada kalabalık bir
mesi, Eoğdan için alman tedbirler düşm an birliğinin h ü c um u na uğradılar, Y a h ­
ya Paşa, artık şahadet şerbetini içmek niye-
Sadaret keihüdasile sınır kaleleri k u ­
tile yalın kılıç düşm an üzerine h ü cum ettiy­
mandanları arasında b u haberler gidip g e­
se de, kendini tanıdıklarından sarıp ön k a ­
lirlien yti/.seksenbin kişilik bir Rus ordusu
dar adamile esir ettiler. A yn i zam anda Su-
Özi kalesine sekiz saat uzaklıkta bulunan
kapısmdan tekrar hücum eden düşman, ka­
K o d a k mevkiinden Ö zi suyunu geçti. B u
leye girerek zabdetmeye m uvaffak oldu (13
kuvvetin yarısile Özi ve yarısüe Bender ka ■
tem m uz 1737). Ancak, altı bin osmaııtı as­
leleri muhasara edilecekti. R u haber geldiği
kerinin gösterdikleri bu şiddet, Mareşal M ü ­
zams:ı bile O s m a n Halisa Efendi aldırış et­
nih'in yüzünü yıldırmıştı. Bender tarafından
medi. Rusların sadece kendi hudutlarını m u ­
yardım gelirse ürkm üş olan askerinin da-
hafaza niyetinde bulunduklarım ileri sürdü.
yanamıyacağmı hesaplayıp kaleye sekiz bin
L â k in sadrıâzam ve serdar-ı ekrem artık bu
muhafız ve bir k u m a n d a n bıraktı. Kendisi
kadarına taham m ül edemeyip hem en B e n ­
A k s u ’yu geçip çekilmek maksadile nehir bo­
cier kalesinin tahkimini emretti. B u sırada
yunca ilerlemeye başladı, İkinci konakta b u ­
Mareşal M ü n ih kumandasındaki Rus ordusu
lunduğu sırada ise, B u c a k tatarlarının hücu­
harekete geçmişti. A n c a k Bender'in süratte
m u n a uğradı. Birkaç saat süren savaş so­
ve İyi bir şekilde tahkim edilmiş olduğunu
n un da B u c a k tatarları biti kadar osmanlı esi­
haber aldıklarından o tarafa gitmekten var.
Seçip bütün kuvvetler ile Ö zi’ye yüklenmeğe rini kurtarıp düşm ana bir hayli zayiat ver­
dirdikten sonra çekildiler. M ü nih ise, askeri-
karar verdiler.
le beraber h em e n 511y u geçerek U kray na’ya
Özi muhafızı Y a h y a Paşa vaziyeti görün­ doğru gitti.
ce, ordu tarafından ümidini kesmiş bulun­
duğu iğin h em e n Bender muhafızı A b d u l­ Düşmanın, Ö zi kalesini muhasara ettiği
lah Paşaya durum u bildirip ondan yardım haberinin gelişi O s m a n Kal İsa Efendiyi ser­
istedi. O da, artık serdar-ı ekrem e danışmaya seme döndürdü, Sadrıâzam ancak o zam an
lüzum görmeden beş altı bin kişilik bir yar­ kethüdasının reyile hareket ettiği için hasıl
dımcı kuvvet gönderdi. Ancak, bu kuvvet bir belâya uğradığını aniıyabildi. Artık enu
kaleye yaklaştığı sırada düşm an alayları da işlere karıştırmamaya karar verip acele bir
ilerlemiş bulunduğu için hepsi geçid yerini müvaşere meclisi topladı. İlli iş olarak Ö zi’ye
aşamadılar. Yarısı kadarı kaleye girdi ve ya­ acele yardım edilmesine karar verildi. Özi
rısı geri d ö n m e k zorunda kaldı. Özı kalesi­ düşerse Bender'in d u r u m u da güçleşecekti.
nin müdafaası için en az otuz bin askere O r d u n u n da o tarafa hareketi uygun görü­
ihtiyaç vardı. Y a h y a Paşanın yanında ise, lüp Kartal sahrasına geçilerek çadır kurul­
gelen yardımcılarla birlikte altı bin kişi du. Lâkin, Bender muhafızının daha evvel
ancak mevcuttu. Bunlarsa, sadece şarampol- vaki müteaddit ısrarlarına rağm en O s m a n
ların müdafaasına yetebilirdi. D ü ş m a n b u sa­ Halisa Efendi ne b u kaleye, ne de menzil­
yede kaleyi rahatça muhasara edip ağır şe­ lere zahire göndermemiş bulunduğu için or­
kilde bombardımana başladı. Kaleye günde d u n u n o tarafa doğru bir adım bile atacak
binlerce m erm i ve humbara yağıyordu. Ü s­ halde olmadığı anlaşıldı. İşte o zam an sad-
telik düşm an suyu da kesmiş bulunmaktaydı. rıâzarcı Silâhdar M e h m e d Paşa ne yapaca­
ğını büsbütün şaşırıp kaldı. B u şaşkınlık ise,
Yiğit ve kahram an bir asker olan Yahya kısa zam anda herkese siyaret etti. Ortalık
Paşa, her şeye rağmen şiddetle karşı koyu­ türlü rivayet ve dedi-kodularla çalkalanıyor,
yordu. Gönül alıcı ve cesaret verici sözlerile orduda âdeta çözülme alâmetleri beliriyordu.
müdafilerin menevî gücünü yükseltiyor, bu
sayede bütün hücumların püskürtülmesine Herkesin şaşırıp kaldığı ve ne yapılaca­
sebeb oluyordu. D üşm an , otuz bin kadar za ­ ğını bilmediği bu anda nice seferlerde b u ­
yiat vermişti. Bu arada atılan humbaralarm lunmuş, tecrübe ve görgü sahibi, akıllı ve
tesirile esasen hem en tamamen ahşab bina­ soğuk kanlı bir kimse olan çavuşbaşı Hacı
lardan m ürekkep olan şehir tutuşup yanmı- Aiımed A ğ a kendisini paniğe kaptırmiyar ak
ya başlamıştı. Yangın kısa zamanda bütün serdar-ı ekrem e zahiresizlikten yola çıkamı-
şehri sardı. Zahire ve m ühim m ata da sira­ yan ordu yerine, B en de r seraskeri M u h sin -
yet etti. Ateş ve dum and an nefes alamıya- zâde Abdullah Paşanın Ö zi’ye yardıma m e ­
cak bir hale gelmiş olan ve birkaç gündür m ur edilmesini tavsiye etti.
ağır bir susuzluk derdi çeken asker, nehre
yakın Su-kapısmdan çıkmak istedi ise de, Sadrıâzam, bu tavsiye üzerine biraz fe-
düşm an aynî yerden şiddetle hücum etti. rahlıyarak h em e n onu bu emri A b dullan
Bender'den gelen kuvvetler, b u hücum u kah­ Paşaya tebliğe m e m u r edtp acele Bender'e
ramanca karşılayıp geri attı. Y a h y a Paşanın gönderdi. Lâkin, Hacı A h m e d A ğ a B e n d e r e
yanında bulunan bin kadar dilâverin hem en vardığı ¡¡aman Ö zi’nüı sukut ettiği haberi
hepsi şeb id olmuş, maiyetinde kara-kullukçu geldi. B u n a rağm en kurtarmak ümidile bir

2494
kısım kuvvet gönderildi ise de, bir şey elde
edilemedi.
Rusların b un da n sonra Bcğdan'a yürü­
mesi m ü m k ü n görüldüğünden voyvodaya se­
fer için çadırlı ordugâha çıkması emrolun-
dugu gibi, Öhri sancak beyi ^îehnjud Pasa
da Boğdan kalesini korumakla görevlendiril­
di. Hotin .muhafızı Kolçak İlyas Paşaya da,
kendi yerine bir vekil bırakjp askeri!e B u ğ ­
dan sınırlarını görîip gözetmesi ve bir düş­
m an hücum una karşı koruması bildirildi. E f ­
lâk taraflarının muhafazası ise, Alâiye ve
Beyşehri sancak beylerine verildi. Bir kısım
Bosna askerleri de kendilerine yardımcı ola­
rak ilâve olundu.

Rus'ların Kır;m 'a tekrar hücumu,


Avusturya’IılîMn savaşa girmesi
Lâkin, fena haberler üst üste geliyor­
du. Evvelâ general Lassi kumandasında bu­
lunan kırkbin rus askerinin tekrar Kırım'a
girdiği ve Akm escid'e kadar ilerleyerek her
yeri yeniden yakıp yıktıktan sonra geri dön­
düğü duyuldu. Arkasından, Osmanlı devle­
tini barış arabuluculuğu ile oyalamakta olan
Avusturya’nın taarruzu haberi yeldi.
Avusturya, Lotringen ve Zahcndorf adlı
Sultan Birinci M a h m u d
generallerin kumandalarında yirmişer bin
(Holiandalılar tarafından z a m a n ı n d a yapılmış
kişilik iki orduyu Niş üzerine göndermişti
<12 tem m uz 1737). B u n d a n başka onar, on- bu resmi Am sfcerdam ’da R t jk s m u s e u m ’dadrr)
beşer bin kişilik kuvvetlerin muhtelif yer­
lerde tecavüzlere geçtiği haber alındığı gibi, m ibin kişilik bir kuvvet gönderilmezse Vkîin
onbin zırhlı askerin Efiâk'e girmiş olduğu kalesinin de düşm an eline düşmeye m a h k û m
da duyuldu. B u zırhlı askerler Bükreş’e doğ­ bulunduğunu ilâve ediyordu.
ru ilerleyince, V oyvoda şehri terkedip Yerkö- B u son haber, serdar-ı ekremi büsbütün
yüne kaçmıştı. Diğer taraftan, R usçuk’dan perişan etti. Vaktile bütün b u kale k u m a n ­
Vıdin’e kadar sınır boylarında olan bütün danları ısrarla asker, zahire ve m ühim m at
kale ve palankaların muhafızları y a hücum a istemiş oldukları halde, O s m a n Halisa E fe n ­
uğradıklarını veya uğram ak üzere bulun­ di kendilerine yalnız alaylı haberler gönder­
duklarını bildirerek ordudan yardım istemeye mekle yetinmişi i Düşm anın nasıl stratejik
başladılar. A yn i zam anda yüzeHibin kişilik bir baskın hazırladığını ve kendisini barış
bir Avusturya ordusunun Bosna’ya yürüdü­ teranelerile oyalayıp orduyu meflûç ve kale­
ğü haber alındı. leri müdafaasız halde bıraktığını şimdi anlı­
B u sırada Vidin. muhafızı ivaz M eh m ed yordu. Halbuki, barış müzakerelerine rağ­
Paşadan bir m ektup geldi. M e h m e d Paşa m en harp hali devam ettiği için bu kaleler
bunda bir Avusturya ordusunun Yeni-paîan- tahkim edilip baharda ordu T u n a 'n m karşı
k a civarında T u n a nehrini aşıp Nişe doğru kıyısına geçmiş olsa idi, şimdi Osmanlı d e v ­
yürüdüğünü, yolda Aleksaniç palankasını leti d urum a h akim olacak ve belki düşm an
alarak içinde bulunanların bir kısmını şehid, hakikaten barış istemek zorunda kalacaktı.
bir kısmını esir ettiğini, sonra Niş kalesini Serdar ve. kethüdası tam bir şaşkınlık
sardığını, kalede pek az muhafız bulunup içinde ne yapacaklarını bilemiyorlar, kâh
bunların da ancak bir iki günlük zahiresi Bender’e doğru yola çıkmaya, kâh geri d ö n ­
olduğunu, ne yeter derecede top ve cephane­ m eye yahut oldukları yerde kalmıya karar
lerinin ve hattâ ne de kumandanlarının b u ­ veriyorlar, hiç bir işe yarar tedbir alamı­
lunduğunu, b u yüzden canlarını kurtarmak yorlar, bir yere asker ve vardım gönderil­
için vire ile teslim olduklarını bildiriyor miyorlardı. O r d u erkânı nihayet sadrıâzamı
(Ağustos 17375, oluzbin kadar düşmanın çadırında ziyaret ederek arlık kethüdasından
Mareşal Kevelküller kumandasında olarak vazgeçip durur?: u ken dilenle görüşerek bir
Vidin’i muhasaraya hazırlandığını, geri k a ­ karar alınmasını istediler. B u n u n -üzerine
lan kısmının Bosna'ya doğru yola çıkmak O.-man Haıisa Eienö.i'nin iş'.irâk et tirilmet! iği
üzere olduğunu haber veriyor ve en az yir- bir mecliste her şeyden evvel Vidin’e yar-

24!) 5
m eye başladı. K en d i maiyeti bcilükbaşıların-
dan Cevher Ağayı ücretli gönüllülerden m ü ­
rekkep bir kıt’a n m başında Eflâk’a yolladı.
Vidin’e yardım için de gerekli emirleri ver­
di. B u arada, rusların Kırım’a ikinci saldırışı
sırasında gereken tedbirleri almamış oldu­
ğu ileri sürülen Fetih Giray han azledilip
yerine Mengli G iray Kının hanı oldu.
Diğer taraftan, Birinci M a h m u d İstanbul’­
da bir müşavere meclisi toplayıp durum u
inceledi. Gelen haberlere göre, ordunun âde­
ta mefluç gibi kalınası ve düşmanın yer yer
hücum u üzerine Rum elide halk arasında b ü ­
yük bir galeyan h ü k ü m sürmeye başlamıştı.
Padişah, bundan istifade ile yeniden gönül­
lüler toplamayı ve bütün halkı vatan m ü d a ­
faasına çağırmayı düşünüyordu. B u n u n üze­
rine riknb kaym akam ı Köprülü-zâde A h m e d
Paşaya Rum eli valiliği tevcih olunarak Niş
Hurnbaracı Ahm ed P a?a (B c n n e v a l ) kalesini kurtarmak için bir kısım askerle
Sofya tarafına gönderildi. Abdullah Paşa
geçtiği yerlerden de gönüllü toplayıp kuvve­
dımda bulunulması üzerinde durulup K a r a ­ tini artırmaya çalışacaktı. Rikâb k a y m a ­
m a n valisi M em iş Paçanın kendi kapısı hal­ kamlığı ise, vezaret rütbesile onun kethüdası
kı ve toplanacak gönüllülerle bu içe m em u r E m in A ğay a verildi. İstanbul’da kalmış ne
edilmesi ve beylerbeyilerdcn Toz M eh m ed kadar asker varsa, bin kadar saray bostan­
Paşanın da Niğbolu taraflarına gönderilmesi cısı ile beraber ayrıca Sofya ve Vidin tarfa-
kararlaştırıldı. larıtıa gönderildi.

Sadrıâzamm azli ve Muhsin-zâde


Abdullah Paşa’nın icraatı Ban$ komedyasının sonu

B ü ’. ün bu olayları duyan Birinci Malı- Avusturya elçisi Talm an’m çevirdiği bir
m ud, fena halde özülmiis olmakla beraber çok entrikalar sonunda mütemadiyen geri
seğuk kanlılığını kaybetmemişti. İlk iş olarak kalan barış müzakereleri, ancak sadnâzam
devletin bu suç durum a düşmesine sebeb Silâhdar M e h m e d Paşanın azlinden on gün
olan O s m an Ilalisa Efendinin derhal idamını sonra, 16 ağustos 1737 tarihinde Niyemirov’da
vg Silâbdar M e h m e d Paşanın sadrıâzumiık başlayabildi. Elçinin şeref sözüne ve y em in ­
ve serdar-ı ekremljktcn azledilip j'erine Bon- lerle verdiği teminata rağmen b u sırada hem
der muhafızı Muhsin-zâde Abdullah Paga­ ruslar, hem de avusturyalılar Osmanlı m e m ­
nın tayinini emretti. B u emri tebliğe memuı* leketlerine çoktan taarruz etmiş ve bazı yer­
bulunan başimrahor A h m e d Ağa sür'atle y o ­ leri de almış bulunuyorlardı. Bununla bera­
la çıkıp orduya geldi. K im seye bir şey söy­ ber, müzakereler devam etti. Üçüncü top­
lemeden yeniçeri ağası Abdullah Ağan*n ça­ lantıda, ruslar barış şartları olan şu beş tek­
dırına vardılar. Kendisinden sadaret m ührü lifi ileri sürdüler.
alman Silâhdar M e h m e d Paşa, yetıi vazifesi
1 — Rusya ile Osmanlı devleti arasında
olan Ağriboz muhafızlığına gitmek üzere he­
mevcut andlaşmalar incelenecek ve yeniden
m en yola çıkarıldı. Muhsin-zâde Abdullah
tanzim edilecektir. 2 — Kırım ve K u b a n
Prşa gelinceye kadar sadaret ve seraskerlik
kat’î surette Rusya’ya terkedilecektir. 3 —
kaymakamlığına vezaret rütbesile tayin edil­
Eflâk ve Boğdan voyvodalıkları Osmanlı ida­
miş bulunan yeniçeri ağasına da merasimle
resinden çıkarak Rusya'ya tâbi prenslikler
hil’at giydirileli. Çadırında m evkuf bulunan
olacaktır. 4 — Rus gemileri Karadeniz ve
O s m an Halisa Efendinin ise güneş battıktan
Çanakkale boğazlarından serbestçe girip çı­
sonra boynu vurulup kesik başı İstanbul’a
kabileceklerdir. 5 — Gönderilen mektuplarda
gönderildi (6 ağustos 1737).
ve andlaşmalarda Rus çarına imparator diye
A h m e d Ağa, ertesi günü Bender’e doğru
hitap olunacaktır.
yola çıktı, Oraya vardığı zam an Muhsin-
zâde Abdullah Paşa'ya memuriyetini tebliğ B u n d a n sonraki toplantılarda bu teklifler
edip sadaret m ührünü verdi. O da, eski Gefi- şiddetli münakaşaların çıkmasına sebeb ol­
cc muhafızı A nadolu valisi Ali Paşayı kendi du. B u sırada Avusturya artık arabuluculuk
yerine 3 cnöer seraskerliğine tayin edip rolünü bir tarafa bırakarak bu sefer kendi
sür’atle orduya geldi. H e m e n vaziyete h a ­ isteklerini ileriye sürdü. B u istekler de şun­
kim olarak en âcil yerlere yardımlar gönder­ lardı:

2435
Ordu ve ıslâhat teşebbüsü, Humbaracı A h m e d Paşa, ilk teknik okul,
topraklı süvariler

(İlâve: 1 4 8 )


Savaş araç ve teknikleri, teşkilâtı 1
ve strateji metodları tamamen değişen aldı. İstanbul’a davet edildiği sırada
I avrupa. orduları karşısında, askerî, bir Patrona isyanı c:ktığı İçin şimdihk Gü- i
: ıslahat, yapmadan artık uzun boylu da- : mülcüne*de oturması emredildi
[ y a n m & n m ve zaferler kazanm anın ko­ A hm ed Bey. bir m üddet sonra O s ­
lay olamıyacağı, ao [aşılmıştı. OsmanlI manlI devletine baş vurarak Osmanlı ;
ordusu, hiç bir yeniliği ve ıslahatı ka­ ordusunda hizmet istedi. Bıı sırada sad- i
bul etmek istemediği gibi. bilhassa n i z a m bulunan Topal O s m a n Paşa ken­
kapıkulu ocaklarından murekkeb bu- : disini İstanbul’a getfrib beylerbeyi, rüt­
lunan daimi ordu, eski m untazam , di- besi vererek yeni bir lııımoaracı ocağı, i
; sipllnli ve savaş gücü yüksek ordu da teşkiline m em u r etti i I73lî. Böylece i
değildi. Devşirme kanunları bozulmuş, kendisi b u n d a n sonra daha 2iyadc
önüne gelen ocağa girmiş, talim ve ter­ “Kumbaracı A hm ed Paşa'" diye tanın- |
biye bir tarafa bırakılmış, hülâsa mer­ : d.;. Osrnanh ordusunda esasen eski- j
kez ordusu insicamsız bir kala balak den beri topçu ocağına bagiı bumbara*
haline gelmişti, Savaş Kamanı ücrctle cı ocağı mevcud dvı. Üç yüz. dişiden mü- ,
toplanan veya orduya kendiliğinden j rekeb olan humbaracılar ıımaıiı olub i
gelen gönüllülerin lıah ise d aha ber­ kalelerde hizmet ederlerdi. A hm ed P a ­
battı. Ancak, baş kaldırmalarından kor­ şa. Bosnadan üç yüz humbaracı geti­
kulduğu için kapıkulu ocaklarında hiç rerek veni ocağı kurdu. Su bay olarak =
bir ıslahat tatbik edilemiyor, yalnız • da yine İslâm dinini kabul etmiş ü ç ;
Arada kendi kanunlarına uygun şekilde İran siz himmet edeceklerdi. Yine Aiı-
yapılan tensikat sayesinde en iş« yara­ \ med Paşanın teşebbüsü üzerine. Yirm i ;
m a z ve zararlı unsurlar ayıklanıyordu. ! sekiz Çeiebi-zâde Said M e h m e d Efendi
Bir aralık mevcud ocaklar dışında yeni i Faris'den dönerken humbaracı ocağın- :
bir teşkilât kurulmasına teşebbüs olu­ da hizmet görmek üzere yirmi iki top-
narak iransadan gelen subaylar ve ! çu subayı getirmişti. Böylece, Osmanlı
mülıtcdi A hm ed Bey bununla vazife­ ordusunun yenileşmesinde ilk y a d ım ı
lendirildi . Fransa yapmış oluyordu.
Ahm ed Beyin asıl adı Claud Alex­ 1734 senesinde Üsküdar'da Topta- ;
andre Compte de B o nn ov al'dır. 14 tem­ şm da — sonradan tımarhane olarak
m u z 1675 tarihinde Coussae’da dol­ kullanılan yer — iik defa olarak Hum-
muştur. Fransız asilzadeleri ndendir. ; baralıane ve bununla birlikte Hendese-
Ruiıen maceraperest ve sergüzeştçi idi. j hane adlı bir okul açıldı, T ürk iyede
Asker olarak yetişmiş. İspanya veraset ilk defa yüksek teknik tedrisat yapan
savaşlarında şöhret kazanmış* lâkın müessese budur. Buraya, devlete daha
O n dördüncü Lul'nin saray nazırile a- sadık olan Bostancı ocağından seçilen-'
rası bozulduğundan kralın <3a gözün­ ler alınmıştır. İki sene sonra da hünkâr '
den düşerek ordudan ihraç edilmiştir. imamı ve İbni Haldun mütercimi Piri-
B o nn oval b u n u n üzerin« Fransa'dan ; zade Mciımed Said Efendinin d elâ.]es­
kaçıb Avusturya devletinin hikmetine tile hazırlanan bir kısım hendese alet- i
girdi U 7 06 ). Prens Ö jen ’in başkum an­ leri b u okulda kullanılmaya başlandı,
danı bulunduğu orduda evvelâ Fran­ i Yenişehir m üftüsünün oğlu m atem a­
sa'ya sonra 17.16 yılında Fetervaradin- tikçi M ehm ed Baid Efendi de hendese
de OsmanlIlara karşı savaştı. Belgrad hocası seçildi.
savaşında kum an dan olarak bulundu. H e ki m-oâlu Alı Paşanın sadareti
Gittikçe imparatorun gözüne girmesini sırasında Humbaracı Alımed Paşanın
çekemiyen ye onu kendisine rakib gö­ nuiuz-u artmış ve dış işlerile Avrupa
ren Fren s O je n i n tesirile evvelâ- asil, alıvaline dair vardığı raporlar vasıta-
sonra mallar: müsadere olunarak hapis sile devlet poîîtika.smda müessir olmuş­
edildi i 17-26). Üç sene hapiste kaldıktan tur. O n u n sadaretten uza kî aştırıl®ası
sonra Avusttiryayı terk etmesi şartile üzerine politika ile uğraşması mene- i
istediği yere gitmesine m üsade olundu. dilib yainız humbaracı ocağı ile m eş­
Bönnev&l evvelâ Venedik’e ve sonra gul olması bildirildi. 1736 seferinde ı
Bosna’ya geldi (1729), B u sırada elli Yeğen lîehmed Paşanın maiyetinde
dört yaşında bulunuyordu. Gayesi, Os~ bulundu. Lâkin bilgi ve tecrübelerin­
manii hizmetine girerek AvusturyalI- j den istifade edilmediği gibi, humba- j
Hardan intikam almaktı, B u maksatla : racılar m ödenmiyen maaşları dolayı- !
resmen ¿slâm. dinine girin A hm ed adını j sile serdar*ı e kremle aralarında çıkan j

2407 F. 9
1 — Bosna ve Bihkc (Bihaçj Avustur­ Lehistan vetaseti meselesinde de Âvus*
y a’ya terkedilecektir. 2 — T un a üzerinde turya’m n Rusya'ya yardım etmesini ve onun
Avusturya devletinin sınırları Bulgaristan' tarafını tutmasını gözden kaçırmamış olan
d an T u n a ’ya akan l.orn suyuna kadar geniş­ Fransa, hakikaten, avusturyaya baş vurarak,
leyecek vc b öylece Vidin de bıı devletin top­ rusyanm b u kadar kuvvetlenip büyümesine
raklan içinde kals.caktır. 8 — Batıda O s ­ yardım etmekle hatâya düştüğünü, bunun bü­
manlI hakimiyeti sınırı Dömbpviî'c kadar tün A vrup a kuvvetler muvazenesini bozabi­
geri alınarak Eilâk'jn b u kısımları da A v u s ­ leceğini izah etti. Fransa, Avusturya'nın da
turya’ya geçecektir. 4 — Osmanlı devleti, ya­ R u sy a n m da malı tokatlarının uzun bir sa­
pılmasına sebeb olduğu savaş hazırlıkları kar­ vaşa dayanamıyacağını biliyordu. Üstelik,
şılığında 12 milyon altın tazminat Ödeyecek­ Lehistan, veraseti savaşlarında Fransa’nın dar­
tir. besini yiyerek sarsılmış bulunan Avusturya
Osmanlı hey’eti, b u teklifler karşısında imparatorluğunun bu tavsiyeyi bir tehdid sa­
hayretler içinde kalarak neticeyi serdar-ı yarak kabul edeceğini. ummaktaydı. Fran ­
ekreme bildirdiler. Bunların hepsi Osmanlı sa’nın bütün endişesi ise, Karadenize hakim
devleti tarafından münakaşasız olarak red olacak rusyanm. Boğazlardan da serbest g e­
edildiği için Osmanlı murahhasları geri dön­ çiş müsaadesi aldıktan sonra Akdenize ra­
düler (11 kasım 1737 - 17 rcccb 1150). hatça çıkarak Fransa’nın Yakın-doğu ticare­
tini baltalaması, hattâ tamamen elinden al-*
maşıydı.
Fransa'nın Avusturya nezdindeki Lâkın, b u müracaatı Avusturya üze­
rinde um duğ u n un aksine biç bir tesir uyan­
teşebbüsü
dırmamış» Altıncı Şarl’î çariçe A n n a ile elele
Sadrıfizaın, Rusya v e Avusturya’nın ile­ b u işin sonuna kadar gitmek hususundaki
ri sürdüğü haksız ve kabul edilmez şartlarla kararından vaz geçirememişti.
birlikte müzakerelerin kesildiğini Avrupa
devletlerine bildirdi. B u arada yalnız Fran ­
sa başvekili kardinal Flöri, düşman ordula­
AvusturyalIların ilerlemesi, yerli hıris-
rına şiddetle mukabele edilmesini tavsiye et­ tîyanlarm faaliyeti, Yeni-pazar'ın kaybı
tikten sonra, kendisi b u is için Avusturya
imparatoruna baş vuracağını bildirdi. Niş kalesinin düşmesinden- sonra Avus-

i *— ?
j bir d i ün a kaça sonunda Kastamonu ya f atın dan sonra bu müesseseyi çekemi-
; sürüldü. T e|en M ehm ed Paşanın az­ yen yeniçerilerin baş kaldırmasından
linden sonra ise, eski vazifesine döndü, korkularak ocak lağvedilmiştir.
j vefatına kadar K aram an beylerbeyliği Di^er taraftan. eskiden devletin
payesile kumbaracı oeağının başında m ü h im bir savaş gücünü teşkil eden
: bulundu. topraklı süvari teşkilâtı, bıı tarihlerde
; B u sırada yine politika faaliyetle- tamamen dejenere olmuş, istifade edi­
i rine karıştı. D ü ş m a n olduğıa Avusturya lemez hale gelmiş, dirlikler ehil olmı- |
j imparatorluğuna karşı bir Osmanlı - yanların eline geçerek yiyim yeri vazı­
j Fransız ittifakı kurmaya çok çalışmış- yetini almıştı. B u n u n üzerine Birinci
j sa da, m uvafak olamamıştır. M a h m u d tahta çıktıktan bir az sonra
zeamet ve tımarlara ait yeni kanunlar
A h m ed Paşa, yon zamanlarda Fran-
neşir ederek bu teşkilâtı ıslaha teşeb­
j s& kralı tarafından affedilmiş bulunu­
büs etti. Ancak, bu usulün devri geç­
yordu. Fransa’ya dönmiye hazırlanır­
ken vefat etmiş ve Galata mevleviha- miş bulunuyordu. Toprak, dirliği vc
nesine dcfnolunmuştur i 14 mart 1747). topraklı süvari ai«temi artık -memleke­
tin zirai, ikdisadl ve ietimaî bünyesine
A h m e d Paganın kurduğu maaşlı uymuyordu. B u yüzden yapılan ıs3aha t-
humbaracı ocağına, tımarlı humba- tan Hiç bir görünür fayda hasıl olmadı.
racalardan vefat edenlerin oğulları alın~
mıştı. Ocakta üç oda. her odada yüz BlUfîyoffrafya: s u b h i ; Tarih. A h m ed
kişi vardı. Bunlar, oda başının emri al­ Refik; Tasavir-i rical. M eh m ed Arif;
tında idiler. Ayrıca iki elli başı, üç otuz Kumbaracı A h m e d Paşa. Ham m er; G O R ,
başı, on onbaşı» bir çavuş, bir vekilharç, C : 8. Başbakanlık Arşivi; Tahvil def­
bir tabib, bir ccrrah ve bir im am var­ terleri. Tayyar-zâdc Ata; Enderun Ta- j
dı, Kumbaracıların yevmiyesi sekiz ak­ riht C : l. Albert Vandal; Le Fach» Bon-
çe idi. -1
neval. Mir’at mühendisiıane-i berrl-i
A h m e d Paşanın vef&tile yerine m a ­ hüm ayu n. C. Baysun; İslâm ansiklope­
nevi ve bir rivayete göre gayri meşru disi. Kumbaracı A h m ed Paşa maddesi.
oğlu mtthtedi Miiano’lu Süleyman Bey İ. H. Uzunçarşıiı; Osmanlı Tarihi;- C'.
: humbaracı bağı olmuş ve o nu n da ve- IV. Kısım f -2. i. II. Uzunçarşılı; Kapı­
kulu ocakları II.

2498
turya kuvvetleri bir engele uğramadan G ü ­ yaiın klİıç hücum etti. Baskın şeklinde baş-
neye doğru inmişlerdi. Bunların bir kısmı lıyan bu savaş sonunda oldukça ağır zayiat
Şchirköy, bir kısmı ise Kosova istikametine veren düşman, çekilmek zorunda kaldı.
ilerlediler. O hri sancak beyi M e h m e d Paşa­ AvusturyalIlar bun un üzerine Vidin kalesi­
zade Haşan Bey, Kosova’ya yaklaşan kuvvet­ ni muhasaradan vazgeçip geri döndüler.
lere hücum edip sert bir savaş sonunda ağır AvusturyalIların Niş kalesinde, topu to­
zayiat vererek çekilmelerine' sebe'o oldu. B u pu altıbin kadar muhafızları vardı. Vidin
hizmete karşılık kendisine beylerbeylik tev­ muhafızı, Sofya’da bulunan Rumeli beyler­
cih olundu. Avusturya devleti, OsmanlIlara beyi Köprülü-zâdc A h m e d Paşa’ya, A v u s ­
saldırmadan, çok evvel yerli hıristiyan teb’a- turyalIların çekilip gittiğini, büyük kuvvet­
yı cl altından kışkırtarak bîr savaş sırasında lerinin ise Bosna cephesinde meşgul bulun­
ayaklanmalarını telkin etmişti. Nitekim, duğunu, bunun için Niş kalesinin istirdadı­
avusturyalılar Nişi alıp güneye doğru iler­ na teşebbüs edilecek eti uygun zamanda bu­
lemeye başlayınca Vılçitrin (Vuçitrin) ve lunulduğunu bildirdi. Üstelik kalenin kuvvet
Priştine bölgelerinin hıristiyan halkı baş kal­ ve tahkimatı hakkında casusları vasıtasile
dırıp onbin kişilik bir kuvvet teşkil ettiler. elde etmiş olduğu bilgileri de verdi. Köprü-
Bunların ilk işi, müslümanların mallarını lü-zâde A h m e d Paşa b u ikazı doğru bularak
yağma ederek kendilerini yerlerinden çıka­ oniki bin kişilik bir kuvvet ayırıp Sofya’dan
rıp K u m a n o v a ve Üsküp taraflarına göçmeye Niş’in muhasarası için gönderdi. Kale k u ­
mecbur etmek oldu (Başbakanlık Arşivi, mandanı avusturyalı Dokat düşmanın ken ­
Mühirnme defterleri, C: 142, S: 27S). Diğer disinden iki misli kalabalık olduğunu görün­
taraftan bir kısım Karadağlılarla hıristiyan ce, mukavemet hususunda tereddüde düştü.
Arr.avutlar da Albay Lentulus kumandasın­ Çünki bu kuvvet, h em Sofya’dan hem d e Vi-
daki AvusturyalI kuvvetlerle birleşip Kal- din’den daima takviye alabilirdi Kendisine
kandeletı ve Yeni-pazar taraflarının alınma­ yardımda bulunacak avusturya ordusu ise
sına iştirak ettiler. Üsküp tarafına da hücum uzaktaydı. Üstelik zahiresi de azdı. O s m a n ­
ettilerse de eli silâh tutan halk tarafından lIların Niş’ı zor alacakları ve bütün A v u s ­
püskürtüldüler. Ycni-pazar evvelâ dayan­ turyalI muhafızları kılıçtan geçirecekleri
mış, lâkin sonra kısa zamanda vire ile teslim muhakkaktı. Dokat, böyle düşünerek kaleyi
olmuştu. B u yerin elden gidişi, Bosna valisi vire ile teslime karar verdi. Böylece, elden
Hekim-oğlu Ali Paşa’yı fena halde üzdü ve kolay çıkmış olan Niş, kolaylıkla da geri
endişeye şevketti. Ç ün kü b u kale Bosna’nın alınmış oldu (20 ekim 1737). Dokat ise, avus-
âdeta kapısı idi. B u n u n düşmanın eline geç­ turya ordusuna döner dönm ez Niş kalesini
mesi vilâyeti tehlikeye düşürmüştü. Ycni- osmanhlara müdafaasız teslim ettiği için
pazarı vire ile teslim etmiş olan kadı naîbi ile idam olundu.
kale subayları, aradaki anlaşmaya göre Avus­
Köprülü-zâdc A h m e d Paşa, geri alınan
turyalIlar taralından sag ve salim Bosna -
kaleyi ziyarete geldi. B u zafer, herkesi se­
Sarayına getirilmişlerdi. Hekim-oğlu A ii P a ­
vindirmiş, manevî gücü yükseltmişti. N iş ’i’n
şa onları getirenleri savdıktan sonra kaleyi
kolayca elde edilmesine sebeb, yardım göre-
icabı kadar mukavemet etmeden teslim et­
meyişi idi. Böylece, Vidin muhafızı İvaz
tikleri için, kadı naibi dahil, hepsini idam
M e h m e d Paşanın tahmini doğru çıkmış, B o s ­
ettirdi. Hakikaten can korkusuna düşmeyip
na’da meşgul bulunan AvusturyalIlar h aki­
biraz daha dayanmış olsalar idi kendisinin
katen buraya yardımda bulunamamışlardı.
göndermiş olduğu kuvvetler yetişecck ve ka­
Osmanlıîar Niş’i muhasara ettikleri sırada
le dc kurtulacaktı.
Avusturya kum andanı Zehervdorf <îa Bosna
sınırında Oziçe kalesini muhasara altına al­
mıştı. Niş’in düşüşü üzerine Viyana’ya çağ­
Avusturya’lıların ilk genilgılen ve rılıp Niş’e neden yardım etmediği hususun­
da sorguya çekildikten sonra tevkif ve h a p ­
Niş’in istirdadı
sedildi. Niş muhafızlığı ise Birinci M a h m u d
tarafından Köpriilü-zâde A h m e d Paşaya tev­
Diğer tarafta Niş gibi Vidin’i de alma­
cih olundu. Hüküm dar, gönderdiği bir hatt-ı
ya karar vermiş olan AvusturyalIlar, dokuz-
hümayunla asker ve kumandanların gayret­
bin zırhlı askeri sekiz topla önden gönderip
lerini övdü.
asıl kuvvetlerle arkadan ilerlediler. Vidin’e
altı saat mesafede bulunan Bragova mevkii­
ne vardıklarını kale muhafızı İvaz M ehm ed
Paşa duyunca, hem en atlı serdengeçtilerle Vidin tarafındaki yeni başarılar
bir kısım yaya vc atlı yeniçeriyi ve kendi
kapısı halkını, kethüdası Hüseyin Ağanın AvusturyalIlar, Vidin kalesine de b üyü k
kumandasında o tarafa gönderdi. Düşman, ehemmiyet veriyorlardı. A ncak, burasının
Bragova’dan hareket ederek kaleye iyice iyice tahkim edilmiş olduğunu büdiklerinden
yaklaşıp Kctcnci köprüsü civarına vardığı küçük kuvvetlerle hücum u doğru b ulm a m ak­
zam an Hüseyin Ağa, emrindeki kuvvetlerle ta idiler. Nitekim, kale muhafızı İvaz Meh-

2499
m ed Paşa daha evvel olan hücumları kolay, Avusturya ordusunun ilk hedefi, Bsn-
lıkla püskürtmüştü. B u n u n üzerine, Avustur­ valuka kalesiydi. B u maksatla kaleye sekiz
ya'nın en muteber kumandanlarından olup saat mesafede Sava nehri üzerinde k u rd uk ­
Altıncı Şar!’«) da damadı bulunan prens ları köprülerden geçerek Gradij-ka kalesi ci­
Lotrirıgen kum ahdasm da kuvvetli ve kala­ varında ordugâh kurdular. Hırvat prensi île
balık bir ordu gönderildi ise de, Belgrad ve Varazdin kalesindeki AvusturyalIlar ise iki
Bosna cihetlerinde OsmanlIların kazandığı ayrı birlik halinde ilerleyerek Bosna eyâleti
zaferler üzerine geri çekiliş yolu kesilerek serhadindekî Pujin ve Çetin kalelerinin
esir düşmekten korkan prens, ordusile birlik­ önünde yer aldılar. Bunlardan m a ’da. Lika,
te Macaristsna döndü. T im o k suyunun alt Karloviça ve Ösek kalelerinin generalleri de
tarafında Tuna'nın karşı kıyısında bulunan yirmibin kadar AvusturyalI, Sırb ve M acar
bir kısım Avusturya birliklerinin tecavüzün­ askerlerinden m ürekkep bir kuvvetle Belgrad
den emin olmak için İvaz M e h m e d Paşa bu­ batısındaki Z v o m ik kalesinin önünde top­
raya nehir yolu ile baskın seklinde bir kısım landılar.
kuvvet gönderip gemilere yüklü köprü leva­
zımını zaböederek karşıya geçme imkânları­
nı ortadan kaldırdı. A y n i zam anda K ara m an Bosna valisi Hekim-oğlu A li Paşa’ nın
valisi M em iş ve Karahisar sancak beyi Toz düşman kumandanile görüşmesi
M e h m e d Paşalar maiyetinde olarak ordu- ;
tv
dan yeniden imdat kuvvetleri geldiği için Bıı sırada ise. barış konuşmaları henüz
bunlarla birlikte Vidin gazileri karşıya seç­ devam ediyordu. Bosna serhadleriııdeki kale
m e k için köprü inşa ettikleri sırada sekizbin kum an dan larile memleket ileri gelenleri bu
piyade ve on bölük süvari düşm an askerinin hali görünce hem hayret, hem de endişe için­
h ü c um u na uğradılar. Altı saat kadar süren de kaldılar. Çünki, düşmanın kötü bir niyeti
savaş sonunda düşm an bozulup kaçtı. Bunlar olmasa b üyük masrafları ieabettirecek bu
şiddetle takip olunup m ü h im kısmı öldürüldü kadar kalabalık orduları harekete geçirme­
veya esir edildi. Asıl düşm an küvetleri ise, sine ve m ühim yerleri tutmasına lüzum b u ­
karşı bir hücum a uğram ak korkıısile topla­ lunmazdı. B u n d an da, Avusturvanın Osmanlı
rını T u n a nehrine atıp çam gemilerine yüklü devletini barış manevralarile oyalayıp bir­
cephane, hıımbara ve saireyi gemilerle bera­ den harekete geçerek ağır bir darbe indir­
ber yakarak kuzeye doğru çekildiler. Çadır- m e k istediği anlaşılıyordu. Burum üzerine
larile ordu ağırlıkları OsmanlIların eline Bosna valisi Hekim-oğlu Ali Paşaya baş v u ­
geçti. rup endişelerini anlattılar. Hekim-oğlu Ali
Avusturya kuvvetleri, Eflâk'a üç kere Paşa onlara kendinin de ayni endişeler için­
h ü cum ettilerse de her defasında ağır m a ğ ­ de bulunduğunu ve bu yüzden durum u ser-
lûbiyetlere uğrayarak Erdel’e çekilmek zo­ dar-ı ekrem e yazdığını, her halde yakında
runda kaldılar. aydınlatıcı cevap alınacağını söyledi. Biraz
sonra Osnıar) Halisa Efendinin tel kim İt- ve­
Bosna ciheti olayları rilmiş olan cevap geldi. Lâkin, bu cevap ne
valiyi, ne de vilâyet halkı namına ona baş
Niycm irov’da başlıyan barış görüşmele­ vuranları tatmin etmedi. Hekim-oğlu Ali
ri sırasında açığa vurmuş oldukları gibi. Paşa bu sefer doğruca AvusturyalI k u m a n ­
AvusturyalIların bu savaşta asıl hedefleri dana haber gönderip Pasarofça barışının
Bosna vilâyeti ve ona bağlı yerleri elde et­ henüz sona ermemiş ve arada düşmanlığı
mekti. Niş ve Vidin kalelerine taarruzlarının gerektirecek bir hâdise de geçmemiş olduğu
sebebi ise, sadece Pasarufça barışı ile elde halde, andlaşroaya aykırı şekilde sınır asa­
etmiş oldukları Belgrad’ı bir İıudud kalesi yişini ihlâl edecek böyle hareketlere neden
olmaktan çıkarıp daimî emniyetini sağla­ kalkıştıklarını, askerlerini Osm anlı sınırı ci­
maktı. Lâkin, asıl fütuhat sahası olarak Bos­ varlarında niçin topladıklarını sordu. Aldığı
n a ’yı seçrtıiş bulunuyorlardı. Esasen B el­ cevap:
grad ve kuzey Sırbistan ellerine geçtikten
■Bizim barışı bozucu ve dostluğa aykırı
sonra, daha kuzeyde kalmış olan Bosna’yı da
bir halimiz yok. Gerçi, yakınınızdayız, am a
elde etmeyi bun un normal bir sonucu ola­
kendi sınırlarımızı koruyoruz» oldu. K u m a n ­
rak kabul etmekte idiler. Nitekim savaşın
dana:
başlamasile Niş ve Vidin cephesine kırkbin
kişi kadar sevkedildigi. halde, Bosna cephesi­ «H en ü z ortada bir düşmanınız yokken
n e meşhur generallerden Hildeburg Hav- vc yeni bir hadisenin vukuu duyulmamışken
zen kumandasında yüzelli bin kişilik bir mûtad’a aykırı şekilde b u kadar asker vc
kuvvet gönderilmiş ve Hırvatistan prensi savaş malzemesile sınır beklem ek neden
Eslerîıazi de kendi birliklerile hizmete koş­ icab etli* diye sorulunca da:
muştu. Uildeburg H a v zen ’in kumandasında­ •Aslını biz de bilmeyiz. Bize öyle tenbih
ki ordunun seksen bin kadarı AvusturyalI, olundu. Pelro gü nü — Sen Fiyer yortusu—
kalanı Macar, Ulah ve Sırp’lardan m ürek­ gelince görürsünüz ve cevabını o zam an
kepti. alırsınız» karşılığını verdi.

2500
Bosna valisinin tedbirleri
Hakim-oglu A]j Paşa, bu cevabdan düş­
manın harıl hant savaşa hazırlandığım söy­
ledi ve nasıl hareket edilmesi iça bertiğine
dair düşüncelerini bildirmelerini istedi. O n ­
lar da işi aralarında müzakere edip bir saat
sonra verdikleri cevabda düşmanın vilâyet­
lerine hücum a hazırlandığında şüpheleri ol­
madığını, m ü h im işlerine daim a petro gü­
nünde kalkıştıklarını, b u hususta kendisin in
reyine tabi olacaklarını bildirdiler.
B u n u n üzerine Ali Paşa, sadrıSzam ile
kethüdası tarafından yeniden gönderilen üç
m ektubu ortaya koydu. Bunlarda, Avustur­
yalIların hududa tecavüzü vaki olsa bi'e m u ­
kabele edilmemesi, çü n k ü böyle bir hareke­
tin barış görüşmelerinin yarıda kalmasına
sebeb olabileceği yazılıydı. Bunları herkes
hayret ve ibretle dinledikten sonra Hekim -
oğlu Ali Paşa kendi düşüncesini açıkladı:
■— Biz, Allahın emri He cihada hazır
olalım. Vezirin emrine karşı gelmiş olmanın
cevabını vermek kolaydır».
Nihayet şöyle bir karar alındı: Bosna’
n m o'.uziki kazasından her birinde asker çı­
karmaya kadir bahadır iş-erlerini başbuğ se­
çip evvelce Rusya seferi için orduya giden
tımar ve zeamet sahihlerinin, Bosna’da bulu­
nan kardeşleri, oğulları ve kapılarında b u ­
lunanlar üzerine alay beyleri tayin edilerek
bütün vilâyet halkına kendilerinin ve çoluk
çocuklarının can, mal ve ırzlarını korumak Sultan Sirincİ M a h m u d .
üzere eli silâh tutanların Travnik sahrasın­ (B a tılı bir ressam a göre)
da toplanmaları ilân olunacak, serhadlerde-
ki bütün kale muhafızlarına da hem en sa­
vaşa girecek gibi uyanık ve hazırlıklı bulun­ Eski .İstroviça kalesi, üstün düşman kuvvet­
maları ve düşm an taarruz ederse şiddetle lerine on beş gündür dayanıyordu. T o p ate-
karşı koyup püskürtmeleri bildirilecekti. şile bîr çok yerleri yıkılmış, harap olmuş
olduğu halde müdafiler baş eğmek istemi­
yorlardı. Lâkin yavaş yavaş takatları tüken­
AvusturyalIların hücuma geçmesi meye ve düşm an ağır basmaya başlamıştı.
T a m b u sırada im dad kuvvetleri gelip yetiş­
Hekim-öğlu A H Paşa bir taraftan da za­ ti, D üşm an , hem en kale muhasarasını bıra­
hire ve m ühim m at tedariki ile m üdafaa sgva- kıp gelenleri karşıladı. Geçen savaş sonunda
şı için gerekli bütün tedbirleri tamamladığı AvusturyalIlar yenilip kaçm aya başladılar.
sırada Sen-Piyer yortusu gelip çattı. D ü ş ­ Osmanlı birlikleri bunları beş saatten fazla
m anda da derhal bir hareket görüldü. H e r kovalayıp bulduklarını ya öldürdüler, ya
taraftan sınırları aşarak ilerlemeye başladı­ esir ettiler. Bu savaş sonunda Osm an B e y -
lar. S tem m uz 1737 tarihinde Zvornik kalesi­ zâde Ali B e y şehid düştüğü gibi, topal gene­
nin civarındaki Pseoiça palankası anî düş­ ral diye anılan düşm an kum andanı da v u ru­
m a n taarruzuna uğradı, erkekleri öldürüldü. lup öldü.
K a d m ve çocukları esir edilip ne varsa yağ­ Hekim-oğlu Ali Paşa b u sırada icabında
maladıktan sonra palanka da yakıldı. Ali bu savaşa yardım -edebilmek için Travnik'
Paşa bunu haber alır almaz Zvornik kalesine den çıkmış bulunuyordu.. Za fer haberi üze­
yardımcı kuvvetler gönderdikten sonra ordu­ rine gazilere hil'siler, çelenkler ve bahşişler
sunu Travnik sahrasında topladı. B u sırada gönderdikten sonra Travnik’e dokuz saat
bir düşm an ordusunun Travnik’e otUKÜç saat meşaledeki Yayça’ya gelip ordugâh kurdu.
mesafedeki Eski-îstroviça (istrovica-i âtik)
kalesini sarıp tazyike başladığı haberi geldi. Düşmanın Banyaluka (Eanaluka ) yı
A li Paşa, çavuşlar kethüdası O s m a n Bey-zâde
muhasarası
A li Beyi beşbin kadar askerle hem en im da­
da gönderdi. Novi ve Bihke gazilerine de B u sırada Gradişka’da bulunan Hildc-
yolda kendisine katılmaları için emir verdi. bur» K a v zen ’in Banya-luka kalesi üzerine

2501
kuvvetler gönderdi. Bunlar, düşmandan ev­ B u sırada düşm an kum andanı kale m u ­
vel kaleye varıp yetiştiler. Kaledekiîer, düş­ hafızına bir mektup göndererek kahram an­
manı beklem ek mi, yoksa çıkıp karşılamak lıklarını takdir etmekle beraber, aradaki kuv­
mı hususunda tereddüt ettiler. Nihayet be? vet dengesizliği yüzünden yenilmelerinin ve
saat mesafeye kadar gelmiş olan düşmanın kalenin düşmesinin m ukadder olduğunu, Ali
üzerine varılmasına karar verildi. Sekizbin P a fa 'n m da yollar kesildiği için yardıma gel­
kişi ayırıp kaleden çıktı. Bin kişi birine i mesinin imkânsız bulunduğunu, esasen yanın­
emniyet kademesi, iki bin kişi ikinci em n i­ da ancak üçbin kadar asker kaldığını, A v u s ­
yet kademesi olarak ayrılıp beş bin kişi de turya ordularının İse, Bosna'yı her taraftan
arkadan gelmek üzere harekete geçtiler. İli: istilâya başladıklarını bildirdi ve kalede b u ­
çarpışma, düşmanın birinci öneülerile . oldu. lunanların can ve malları bağışlanmak şar-
Bunlar, tam am en im ha edildi. İkinci öncü tile teslim olmalarını teklif etti. Kale m u h a ­
kademeleri de ağır zayiatla geri çekilmek fızları, burasını hepsi ölünceye kadar savun­
zorunda kaldı. Osmanlı birlikleri b u n u n üze­ m a y a karar verip k ur’anın üstüne el basarak
rine kaleye döndüler. Alınan esirler sorguya ahd ve yemin etmişlerdi. D ü şm a n m ektubuna
çekilip düşman kuvvetinin bir hayli olduğu top salvolarile cevap verilip tekliflerinin red­
««taşılıyordu. Vaziyet, Hekim-oğlu Ali P a ­ dedildiği bu şekilde kendilerine anlatılmış
şaya bildirildi. O da, eski Zvortök muhafızı OİdU.
; olup İstraviça'ya yardıma giden kuvvetler
arasında bulunan M e h m e d B e y k u m a n d a ­
Banyaluka savaşı
sında yeniden bir kısım yardım kuvvetleri
gönderdi ise de, bunlar yetişemeden düşman
Ali Paşa yola çıktığı zam an kale müda-
kaleyi muhasara altma almış bulunduğu için filerine m anevî güçlerini yükseltecek bir
içeriye giremediler. Ali Paşa, M e h m e d Beye mektup gönderip dayanmalarını ve kendisi­
kalenin yukarılarında hir yerde düşmana nin de yetişmek üzere bulunduğunu bildir­
sezdirmeden sallar inşasile meşgul olmasını mişti. S u y u n karşı tarafına geçtikten sonra
bildirdi,
düşmana sezdirmeden bir buçuk saatlik m e ­
Bıı sırada Pujin ve Çetin kalelerinin safeye kadar gelerek geceyi orada geçirdi.
önünde yer almış bulunan Hırvat ve A v u s ­ Ertesi (4 ağustos Pazar) günü, saat ikide
turya kuvvetlerinin de harekete geçerek bu Hekim-oğlu Ali Paşa kendi kanı halkı ve
kaleleri muhasara etmiş oldukları haberi kapıkulu askerile m erkezde ve oiuziki kaza­
geldi. Böyiece durum, gittikçe ciddiyet ve nın yarar dıîûverleri maiyetinde, eski Zvor-
ehem miyet kesbediyordu. Nitekim, diğer düş­ nik muhafızı M e h m e d B ey bütün kale ınu-
m an topluluklarının da sağdan soldan hücu­ hafızlarile sağ kanatta ve dört liva alay
m a geçtiği duyulmaktaydı. Hayret ve endişe­ beyleri zeamet ve timar erbabile sol kanat­
nin herkesi istilâ ettiği sırada soğuk kanlı­ ta bulundukları halde düşm an ordusunun
lığını m uhafaza eden yalnız Hekim-oğlu Ali üzerine yürüdü. Ali Paşa savaştan evvel as­
kerle konuşup büyüklerine baba, küçükleri­
Paşa idi. O n u n fikrine göre yapılacak en
ne oğul, kendi yaşındakilere kardeş diye hi-
doğru iş, en kalabalık ve kuvvetli düşman
tab ederek şu kısa nutku söylemişti:
birliği olup Zvornik'i muhasara etmiş bulu­
*— B e n de bugün sizinle beraber cenabı
nan general Hildeburg H avzen kumandasın­
hakkın âciz bir kuluyum . îşte bugün din
daki Avusturya ordusunu yenip saf dışı et­
uğruna kurban olacak vc padişahımız yoluna
mekti, Bosna eyâleti düşman istilâsından an­
can ve baş feda edecek gündür. D ü şm a n a
cak böyle kurtulabilirdi. B u yüzden, k u v ­
zafer bulmanın sebat ve şiddet ve zahmına
vetlerini dağıtmadan harekete geçti. Ancak,
sabırla olageldiği tecrübe edilmiştir. G ö r e ­
Banyaluka yolunun düşman tarafından tutul­
yim sizi, din yoluna nasıl hizmet eder ve
duğunu bildiği için kaleye üç saat mesafeye
padişah uğruna nasıl şecaat gösterirsiniz*
kadar yaklaştıktan sonra birden kuzeye dö­
•S u b h i Tarihi, C: 2. V : 109).
nüp M e h m e d B eye yaptırdığı sallarla suyun
karşı tarafına geçerek düşm an ordusuna doğ­ Düşm an, Osmanlı orduslle böyle birden­
ru sür’atle ilerledi. bire karşılaşacağını asla tahmin etmiyordu.
AvusturyalI k u m a n da n h em en suyun karşı
General H a v zen b üyük bir kuvvet ve tarafındaki askeri köprülerden geçirip bir
çok miktarda savaş malzemesile kalenin, taraftan da kuvvetlerini süratle savaş dü­
önüne gelmişti. H e m e n dört taraftan h e n ­ zenine soktu. Hekim-oğlu Ali Paşa ise, yere
dekler kestirip tabyalar kurdu, toplarını yer­ inerek yüzünü toprağa sürüp zafer duasın­
leştirdi. Kalenin altında iki köprü yaptıra­ da bulunduktan sonra tekrar atına bindi,
rak askerinin dörtte birini suyur. beri yaka­ kılıcını kınından sıyırdı. A tm ı sağa sola
sına geçirdi. Sonra, Banyalukg’yı şiddetle sonra ileriye doğru koşturup eski yerine
döğm eye başladı. G ü n d e binsekiz yüzden döndü. Nihayet Osmanlı ordusu tekbir ve
fazla m erm i ve hu m bara atılıyordu. Kalede gülbank sesleri arasında düşmanın üzerine
bulunan asker v e kale halkı ise kahramanca hücum etti. İlk savaş, iki saat sürdü. Zayiat
dayanıyor, hücumları püskürtüyorlardı. vermekle beraber, düşm an dayanıyordu. L â ­

2502
kin, Osmanlı ordusu hücumları durm adan lefet ve hoşnutsuzluklar, yer yer baş kal­
tekrarlamakta idi, Büyleee, tam on saat sü­ dırmalar şeklinde ortaya çıkmaya başladı.
ren m ua zza m bir m eydan savaşı sonunda
Avusturya ordusu ağır bir hezimete uğraya­
rak çekilmeye başladı. Lâkin, general Hav- Hekim-oflu Ali Paşa ile Gazilerin
zen, askerinin çekilme ümidi olmasın diye taltifi
köprüleri kestirmiş bulunduğundan Osmar.lı
hücumları önünde d üşm an askeri nehre d ö ­ Zafer haberi, İstanbul'da büyük bir se­
küldü. K im i boğuldu, kimi karşıya geçe­ vinç yarattı. Bosna valisine samur kürk,
bildi. Uğradıkları mağlûbiyet cidden kor­ mücevherli kılıç ve beşbûı altın, mayetinde
kunçtu. Osmanlı ordusu bir imha m ey dan bulunm uş olanlara da derecelerine göre he­
savası yapmış, Avusturya ordusundan âdeta diye ve mükâfatlar gönderildi. Artık sefe­
eser kalmamıştı. rin ilk zamanlarındaki h ava ortadan kalk­
B u günün kahramanı ise, eski Zvornik mış, herkes kat’î ve nihaî zafere inanmaya
muhafızı M e h m e d Beydi. İlk hücum da atı başlamıştı.
vurulunca, yedeğine binerek yine saldırdı. Hekim-oğlu Ali. Paşa, çekilen b ü y ü k zah­
Nihayet, o hayvan da vurulunca, yaya ola­ metlere ve elde edilen zafere rağ m en or­
rak hücum etti. Birinci hücum dan sonra bir­ dusunu terhis etmedi. Bosna eyâletini düş­
kaç yerinden yaralı olduğu, halde Kekim-oğ- m a n istilâsından tamamen kurtarmış olmak­
lu Âli Paşa’m n huzuruna çağrıldı. Paşa, la da yetinmiyerek kışı, Avusturya savaşı
onun bütün kahramanlıklarını gözlerile gör­ dolayısile şımarmış vc el altından kışkırtı­
müştü. B ü y ü k iltifatlarla h ü ’allar giydirip lıp devlete baş kaldırmış olan Karadağlıları
basma kendi eliyle gazilik çelengini taktı. tenkil ile geçirerek bu bölgede emniyet ve
M e h m e d B e y ise, yaralarını sardırır sardır­ asayişi tesis etti.
m az bir ata atlayıp yine düşm ana hücum
etti.' Esasen Osmanlı ordusunda bugün bir
kahramanlık ve cesaret yarışı olmuş ve zafer
Rus cephesi v e ordunun İstanbul’ a
b u sayede kazanılmıştı.
Ordu, o gece dinlendi. Ertesi günü köp­ hareketi
rüler tamir edildi. Askerin bir kısmı karşı­
ya geçerek kurtulabilen düşmanı takibe baş­ Avusturya ordusunun uğradığı ağır he­
layıp yetişebildiklerinden m ukavem et göste­ zimet. Rusların da maneviyatını perişan edip
renleri öldürdüler. Teslim olanları ise alıp gözlerini yıldırmışti. Bir Osmanlı ordusu­
geri döndüler. B u zafer sonunda onîki top, n u n üzerlerine gelmekte olduğunu da d u­
üç havan topu, ikibin üçyüz çerge ve çadır yunca, esasen harap halde bulunan Ö z i kale­
onbeş bin varil barut, sayısız tüfenk, kılıç, sinin kalan kısımlarını da tamamen tahrip
top mermisi ve hum bara, erzak ve eşya O s ­ edip çekildiler. Kale de savaşsız OsmanlIlara
m a n lI ordusunun eline geçti. Ö len ve esir dönmüş oldu. Ruslar, Kırım ’a yeniden h ü ­
düşen düşm an sayısı ise, altmış binden fazla cum da bulunm ak istedilerse de, Kırım seras­
idi (Ağustos 1737). keri M e h m e d P a ş a ile K ırım Banı Mengli
Giray tarafından mağlûp edilerek şiddetle
geriye atıldılar. A z a k denizinde göstermek
Avusturya’idarin paniğe uğraması istedikleri faaliyet ise, derya kaptanı Sü­
leyman Taşa kumandasındaki Osmanlı do­
Uğradığı b u ağır mağlûbiyet üzerine nanması tarafından bertaraf edildi.
AvusturyalI kum a n da n Hildeburg Havzen B u yılki savaş mevsimi geçmiş olduğu
azledilerek yerine Prens Lotringen tayin için, Osmanlı ordusu İstanbul’a diinüş hazır­
olundu. Diğer taraftan Fujin ve Çetin kale­ lıklarına başladı (E k im sonu 1737) Vidin
lerini muhasara etmiş olan Avusturya ve muhafızı İvaz M e h m e d Paşa, Vidin v e Niş
Hırvat kuvvetleri, asıl ordunun Banyaluka cephesi için serasker tayin edildi. Vidin m u ­
önünde im ha edildiğini duyunca fena halde hafızlığı ise, K a r a m a n valisi M em iş Paşaya
korkarak muhasarayı bırakıp kaçm aya k a ­ verildi. Rus cephesi seraskerliği Anadolu, va­
rar verdiler. Lâkin kaledekiler onların b u liliği ile birlikte Ali Paşa’ya tevcih olundu.
halini sezmiş oldukları için birden huruç Ancak, kendisi gayet sert ve maiyetine kar­
hareketi le üzerlerine hü c um edip bozguna şı fazla haşin olduğu için kısa zam anda bu
uğrattılar. Herkese bir coşkunluk gelmiş, b ü ­ vazifeden alınarak Maraş valiliğine gönderil­
y ü k zafer manevî gücü yükseltmişti. Sava miş vc yerine, A nado lu valiliği ile Inebahtı
nehri üzerindeki düşman palankaları birer Muhafızı Giritli K u m a n Paşa getirilmiştir.
birer yağma ve tahrip edildi. Belgrad’a, Va- Ordu, 16 kasım. 1737 tarihinde Kartal sahra­
radîn'e doğru akınlar yapıldı. Bütün bunların sından hareket etti ve Haeı-ağiu Pszarıııa
neticesi olarak Karlofça barışından beri varıldığı zaman serasker İvaz M e h m e d P a ­
Avusturya imparatorluğunun idaresi altında şadan İrşova (Orsova) ve Feth ül-islâm böl­
bulunan Erdel ile Macaristan’da b u devlete gelerinin de AvusturyalIlardan alındığı ha­
karşı çoktanberi esasen mevcud olan m u h a ­ beri geldi.

2503
İvaz Paşa’nın kış faaliyeti Muhsin-zâde Abdullah Paşa’ nın azli ve
O r d u hareket ettikten sonra İvaz M e h ­
Yeğen Mehmed Paşa’ run sadâreti
m ed Paşa ile yeni Vidin muhafız! M em iş P a ­
şa görüşerek bundan evvelki savaşlar sıra­ Muhsin-zâde Abdullah _ Paşa, ordunun
sında bozulup kaçan diişman askerinden bir başında bulunduğu halde İstanbul'a döner­
ken Edirne'de Kapıkulu ocaklarının maaşını
kısmının sığınmış ve sonra tahkim etmiş ol­
dukları Dem ir- kapm m kuzeyindeki Ada-i dağıttı. Sonra yoluna devam etti. H ü k ü m d a r
Birinci M a h m u d orduyu ve Sancağ-ı şerifi
Kebir kalesinin muhasarasına gitmeye karar
Davudpaşa sahrasında karşıladı. Burada sad-
vermişlerdi. B u n u n üzerine İvaz M eh m ed
rıâzam ile buluşup görüştüler. Abdullah P a ­
Paşanın kethüdası Hüseyin Ağa, Vidin m u ­
şa, sefer hakkında icabeden izahatı padişaha
hafazasında bırakılıp yola çıkıldı. Düşm an
verdi, birlikte Topkapı-sarayma geldiler. A b ­
sınırına yakın Radofça mevkiine vardıkları
dullah Paşa Bâb üs-saade’de istirahat eder­
zam an bir kapıcı gelerek geçen hizmetlerin­
ken hiç ummadığı halde sadaret m ührü ken­
den dolayı kendisine ve maiyetinde bulunan­
disinden alınıp rikâb kaym akam ı Yeğen
lara hil’at ve hediyelerle padişahın hepsini M e h m e d Paşaya verildi. B un a sebep padişah
öğen bir hatt-ı hüm âyûn getirdi.
üzerinde pek büyük nüfuz sahibi hale gele­
D ü şm a n , onların geldiğini duyunca Feth- rek âdeta diktatör kesilen kızlar-ağası Beşir
ül-:slûma beş saat mesafedeki Birzo palan­ Ağanın ötedenberi onu sevmeyişi idi. Sıkışık
kası adlı küçük kaleyi iki kat hendek ve $a- zam anda sadaretine ses çıkarmamış, lâkin
rcmbollarla tahkim edip içine de bi** hayli tehlike atlatılınca Birinci M a h m u d ’u ikna
asker koydu. Asıl kuvvetleri ise buradan bir ederek kendisine yakınlık peyda etmiş olan
buçuk saat mesafedeki Grabofça köyü civa­ yeğen M e h m e d Paşanın sadaretini temin et­
rında bulunuyordu. Lâkin, bunlar. Osmanlı mişti (.19 aralık 1737). Muhsin-zâde A b d u l­
birliklerin in yaklaştığını duyunca karşı dur­ lah Paşa ise, tayin edildiği Selanik valili­
m aya cesaret ederrıiyerck çekildiler. Birzo ğine gitmek üzere hem en bir çektiriye ko­
palankası savaşla alındı. Sonra Feth ül-islâm nularak yola çıkarıldı.
kalesine doğru gidildi. Burası ve bunun
karşı tarafında bulunan îrşova kalesi fethe­
dildi. Lâkin, kış bastırdığı için Ada-i Kebir
kalesinin muhasarasından vazgeçilerek ele Diplomatik olaylar, Fransa
geçen iki düşman gemisinin topları alın­ başvekilinin mektubu
dıktan sonra kendileri yakılıp geri dönüldü.
B u sırada Fransa başvekili Kardinal Fîö-
ri (Cardinal Fleury), eski sadrıazam Silâh-
dar M e h m e d Paşanın muhtelif devletlere ve
bu arada Fransaya da gönderdiği mektub
ve protestolarına verdiği 17 ekim 1737 tarihli
cevapta, O sm a nlIların Rusyaya savaş ilân
edince müttefiki sıfatile Avusturya'nın da
savaş açacağını evvelce bildirdiğini kaydet­
tikten sonra hâlen Avusturya devletinin barı­
şa mail bulunduğunu ve Osmanlı devleti
Fransanın tavassutunu hakikaten istiyorsa
bu hususun Rusya’ya da bildirileceğini, m u ­
rahhasların hem en Niyemirov’a gör.derilme-
>ini, üç devlet de kabul ederse Fransa’nın
arabuluculuğa hazır olup bu hususta İstan­
bul’daki Fransa elçisinin m urahhas tayin
olunduğunu, Fransanın barışı hararetle iste­
mesinin sebebinin ise devam ettiği takdirde
bu savaşa diğer hıristiyan devletlerinin de
dahil olacaklarının m u h ak k a k bulunduğunu,
halbuki Osmanlı devletinin rahat ve em ni­
yette bulunmasının Fransa'nın menfaati ica­
bı olduğunu bildirmiştir (Başbakanlık Arşi­
vi, N â m e defterleri, C : 7, S: 490). Osmanlı
devleti de Fransa’yı kendisine her 2am an
dost bilerek dış meselelerde onun arabulu­
culuğuna sık sık baş vurmuştur. Fransa baş­
vekili bu m ektubunda evvelâ Avusturya’nın
tecavüzünü haklı göstermeye çalışarak O s ­
Fra nsa başvekili kardinal Fleury m a n l I devleti Rusyaya savaş ilân edince

25G4
Avusturya’nın müttefiki sıfatile b u savaşa arabuluculuğuna taraftar olduğu ilâve edili­
gireceğini evvelce Osmanlı devletine haber yordu.
verdiğini ileri sürmekte, halbuki, evvelâ O s ­ Padişaiı huzurunda toplanan bir müşa­
m anlI devleti Rusyaya savaş ilân etmemîş, vere meclisinde: evvelâ kendisine itimadla
bilâkis onun fiilî tecavüzüne uğradığı halde ara buluculuğuna müracaat edilen Avustur-
iğin bir savaşa varmaması için Avusturya yanın oyalama siyaseti ile Bâb-ı âliyi uyu­
devletine baş vurmuş ve imparator Rtısyanın tup siilice düşmanla bir!eğerek sonra gerçek
müttefiki olduğunu o zam an ileriye sürerek d urum u nu birden ortaya koyması ve O s ­
barış olmazsa savaşa kendisinin de katılmak m a n lI devletini arkadan vurm ak istemesi
zorunda bulunduğunu beyanla, barış m ü ­ gibi hareketlerinin yanına bırakılmaması,
zakereleri başlamadan tecavüze geçmiş, son­ saniyen Pasarofça barısı ile kaybedilen Sır-
ra da Osmanlı devletinden bazı yerlerin bistaııla Kelgradi tekrar elde etme arzuları
Avusturya ve K u s y a y a terketmesini ve üste­ — çünkı buraları onların elinde kaldıkça
lik bir de 12 milyon altın tazminat ödem e­ Bosna eyâleti daimî bir tehdide m aruz kalı­
sini istemiştir. Fransa, bim!arı bildiği halde yor ve müdafaası güçleşiyordu — gibi iki se­
bilmemezliktetı geliyor, üstelik bir barış ol­ bebe dayanarak: bu savaşı OsmanlIlara karşı
mazsa diğer hıristiyan devletlerin de savaşa
ilk açan ve Osmanlı ülkelerine ilk hücum da
katılacağı tehdidini savuruyordu. Bunlardan
bulunan Rusya olduğu halde ilk hedef ve asıl
Fransa'nın sadece Osmanlı devletini A v r u ­
düşman olarak Avusturya seçildi. İlkbahar­
pa siyasi muvazenesinde kendi lehine bir
da asıl ordu kuvvetinin serdar-ı ekreın ku­
koz olarak kullanmak istediği ve Rusyanın
mandasında Avusturya üzerine gönderilmesi
Akdenize çıkmasını kendi ticareti için tehli­
ve o, aradan çıkıncaya kadar asıl kuvvetlerin
keli bulduğundan onun güneye yayılma po­
b u cephede teksif edilmesine, şimdilik Rus
litikasına karşı koym aya çalıştığı pek açık
cephesine yarar vezirlerden birinin tayinile
surette anlaşılmaktadır.
ve öyle idaresi karara bağlandı. Ç ü n k ü Avus-
turyayı ezip ayrı barışa m ecbur edince Rus-
y a m n hakkından gelinebilirdi. Kış mevsi­
Sadrıâzamtn devletlere mektubu ve minde. bütün hazırlıkların b un a göre tamam-
müşavere meclisinin, karart
Osmanlı devletinin iyi niyetlerinden ve.
kendilerine olan itimadl arından faydalana­
rak bunları kötüye kullanmış olan Avustur­
ya lIların hareket tarzı bir türlü unutulamı-
yordu. Yeni sadnâzam Ydğen M e h m e d P a ­
şa ilk icraatından olmak üzere Avrupanın
büyük devletlerine birer mektup gönderip
devletler ve hükümdarlar arasında akdolu-
nan andlaşmalarm iki taraflı olarak Allahın
adı anıimak suretile te’yîd olunduğunu, kar­
şılıklı itimadın, barış ve düzenin buna d a ­
yandığını, Osmanlı devletinin dc Pasarofça
barısına bu yüzden titizlikle riayet ettiğini,
sulh severliğini isbat için Rusya tecavüzde
bulunduğu halde Avusturya’nın arabulucu­
luğunu kabul ile bir anlaşma temin için m ü ­
zakere kapısını açtığını, halbuki Altıncı Sari’
ın bir imparatora değil bir düka’ya bile ya-
kışmıyacak şekilde Osmanlı devletini hiyle-
lerle kandırıp iyi niyetlerini istismar ederek
sonra birdenbire ahdi bozduğunu, Osmanlı
memleketlerine haksız ve sebepsiz yere teca­
vüzle bu kadar kan dökülmesine sebeb ol­
duğunu, Osmanlı devleti b u meselede baş-
tanberi su götürmez şekilde haklı olduğu
için bundan sonra bu hakkını kendi kuvve-
tile elde etmeye karar vermiş bulunduğunu,
bu yüzden imparatora yardıma kalkışacak
herkesin ahdi bozm a şeametinden hissesini Jozef Rakoei
alacağın: bildirdi. Yalnız, yine son bir iyi (Bu *at savaşlar sırasında önce cephede has­
niyet eseri gösteriliyor, harp mesuliyetinin talanmış ve sonra Kasım 1738 de Dcbruca’-
Rusya ve Avusturyaya. ait olduğu kabul edil­ da T un a kıyısındaki Çernavoda kasabasında
m e k şartüe ve Fransa da razı ise, onun vefat edince oraya defnedümijtîr)

2505
lamp ilkbaharla birlikte ordunun hareketi «■
— Benim ruhsatım ancak Pasarofça ba­
uygun görülmüştü. rışı esasına göredir. Eğer cidden barış isti­
yorsanız savaşı geri bırakın. Osmanlı devle­
Jozef Rakoçi ile yapılan anlaşma tinin Fransa’nın ara buluculuğunu istemek­
ten maksadı şanına uygun bir anlaşmaya
Devlet bir taraftan da Erdel ve Maca- varmaksa, bunu ancak Fransa kralı temin
ristanda Avusturya ya karsı başlayan fiilî m u ­ edebilir» dedi.
halefetten istifade etmek istiyordu. Vidin Lâkin, Osmanlı sadrıâzamı savaşı geri
muhafızı İvaz M e h m e d Pasa, kendisine de­ bırakmanın asla bahis konusu olamıyacağı-
halet eden M acar büyüklerinin arzu ve is­ n\ bildirerek bir anlaşmanın ancak Karlof­
teklerini durmadan İstanbul’a bildirmekte ça esasları dahilinde olabileceğini kat’î şe­
idi. Nihayet, onun da tavsiyesi üzerine, ba­ kilde tekrarlayıp sözü kesti. Böylece, O s m a n ­
basının ölümünden sonra vaki davet üzeri­ lI devletini barışa icbar için diğer hıristiyan
ne Avrupadan gelen (Aralık 1736) ve Te- devletlerinin de savaşa katılacakları tehdi­
kirdağında oturmakta olan Rakoçi Ferenc’in dini savuran Fransa, daha ilk adımda siyasî
oğlu Jozef Rakoçi İstanbul’a çağrılıp ona b ü ­ bir muvaffakıyetsizlige ve hayal kırıklığına
yük merasimle Erdel krallığı ve Macaristan uğramış oldu.
dukalığı tevcih olundu. Sonra, kendisile bu
sıfatla onbir maddelik bir andlaşma imza Diğer taraftan İngiltere ve Felemenk
hükümetleri de Osmaniı devletinin eski dost­
edildi ve İstanbul’da birkaç gün misafirlik­
ten sonra Vidin’e yollandı (O cak 1738 -R a ­ ları sıfatile Rusya için barış ara buluculu­
ğuna salâhiyeti! olduklarını bildirerek bir
m azan 1150).
müzakere yeri ve zamanı seçilmesi için Bâb-ı
âli’ye baş vurdularsa da kendilerine şimdilik
sadece teşekkür edildi.
Fransız ve diğer bazı devletler
elçilerinin gayreti
Osmanlı devlet erkânına hâkim olan
Fransa kralı Onbeşinci Lui, Avusturya
imparatoru Altıncı Şarl’e baş vurarak barış
fikir
arabuluculuğu için muvafakatim almış ve
keyfiyeti İstanbul’daki elçisi Marki de Vil- Ç ünkü Osmanlı devletini tatmin edici
növ (Marquis, de Villeneuve) e bildirmişti. şartlar ileri sürmemişlerdi. Tıpkı bunun gi­
O da, 1738 yılı O cak ayında Osmanlı h ükü­ bi, Nadir şahın da Rusya ile barış tavassutu
kabul edilmemiştir. Osmanlı devleti kendisi­
metine Avusturyamn Fasarofça andlaşması
esasları dahilinde olmak üzere Fransa’nın ne güveniyor, son savaşlarda yendiği düş­
barış tavassutunu kabul ettiğini ve kendisinin manlarının kuvvetini iyice ölçmüş bulunu­
de hükümet tarafından b u hususta murahhas yor, yeni savaşlarda bunları yine yenebile­
elçi tayin olunduğunu bildirdi. Biraz soğuk­ ceğini hesaplayarak eski zararlarını telâfi et­
ça karşılanan bu müracaat üzerine, sadnâ- m eden barışa yanaşmak istemiyordu. Rusya
zam Yeğen M e h m e d Paşa: ile Avusturyaya gelince, malî takatlarının
sonuna varmışlar, üstelik Osmanlı orduları­
«— Osmanlı devleti savaş isteyenlere sa­
nı kolay kolay yenemiyeceklerini anlamış­
vaş ve barış isteyene barışla mukabele eder.
lardı. Y en i mağlûbiyetlerle daha ağır şart­
Ancak, geçen sene düşmanlarımızın hiylesi
yüzünden ağır sefer masraflarına uğradık. lara katlanmaktan ise, eski isteklerinden vaz­
geçip b u işin içinden sıyrılmaya can atıyor­
Bun u n için, Avusturya ile barış olursa, ancak
lardı.
Karlofça andlaşmasına göre olur. Ayrıca da,
Erdel ve Macaristanın Jozef Rakoçi’ye veril­ Osmanlı ülkesinde ise, halkın um um i
mesi şarttır» ccvabmı verdi. coşkunluğu ve zafere inancı devam ediyor,
Böylece Osmanlı devleti Pasarofça barışı her taraftan gönüllüler geliyordu. İntizam
ile kaybettiği Sırbistan ve Belgrad, B anat ve disiplini pek yerinde olmamakla beraber,
Küçük-Eflâk ve Temeşvar’ı geri istediği gi­ ordu mevcudu kabarık bir yekûna varmıştı.
bi, Karlofça andlaşmasile elinden çıkan Er­ Bütün gönüllerde yatan ise, Pasarofça barı-
del vo Macaristan’ın yine kendi himayesin­ şile Avusturyaya geçmiş olan ve serhad ga­
de bir kırallık haline gelmesini dc şart koşu­ zileri tarafından D a r ül-cihad (savaş yur­
yordu. Osmanlı devletini bir zamandır aşırı du) diye anılan K anunî Sultan Süleyman
taleblorile bunaltan düşmanlara karşı, bu han yadigârı Belgrad'm- alınması idi.
pek yerinde ve akıllıca bir darbe idi. Üste­ B u arada, bazı bozguncular da zuhur et­
lik Rusya ile hangi şartlarla barış yapıla­ ti. Bunlar, İran savaşları hâzinede para bı­
cağı ise hiç zikredilmemek suretile, b u dev­ rakmamışken böyle uzun seferlere katlan­
letle anlaşma meselesi evvelâ Avusturyamn manın doğru olmadığını, düşman hazır barış
bu şartları kabulüne bağlı bırakılıyordu. istemiş olduğuna göre daha fazla can ve mal
Fransa elçisi, b u cevap karşısında bir kaybına uğranılmadan Pasarofça esaslarına
hayli şaşaladı: göre olmak şartile bunun kabulünün yerinde

2506
olacağım ileri sürüyorlardı. Lâkin, düşm a­ pılacnk üç şey var: Birisi, Belgrad muhasa­
nın za’fjn: hissetmiş ve bundan faydalanma­ rasına gitmek, öbürü yardım isteyen İvaz
yı kafasına yerleştirmiş olan Yeğen M e h ­ M e h m e d Paşanın yardımına koşmak, üçüneü-
m ed Paja, buna hiç yanaşmıyordu. Haiti, sü Temeşvar civarında dolaştığı duyulan ka­
bu fikri müdafaa eden ulemadan birkaç ki­ labalık düşman ordusuna karşı harekete geç­
şiyi sürgüne göndermekte tereddüt göster­ mek. Benim arzum Belgrad muhasarası­
medi. dır. Lâkin, sız düşüncelerinizi esirgemeden
söyleyin» dedi.
Meclis balkı, meseleyi müzakere ettik­
Ordunun sefere çıkışı ve Framartın ten sonra bu husustaki düşüncelerini şu şe­
kilde ifade ettiler:
yeni tavassut teklifi
*B e ii”ad’ın alınması lüzumlu bir iş ise
Osmanlı ordusu, M art 1738 basında İs­ de, ordunun bu muhasarayı kolayca yapabil­
tanbul'dan merasimle hareket etti. Kısan ba­ mesi için otuz kırk günlük hazır zahireye ih­
şına kadar Edirne'de kalınarak noksanlar ta­ tiyaç vardır. B u zahirenin Belgrad önüne
mamlandı. B u sırada Fransa devleti dört nakli için de Ada-i Kebir kalesinin elde bu­
maddelik bir tavassut teklifi hazırlamıştı. Bu lunması şarttır. Çünkî, biz Belgrad’ı m uh asa­
teklif, Fransa elçisi tarafından elçilik kâtibi ra ettikten sonra, b u kaledeki diişman ikmâl
vasıtasile Edirne’ye sadrıâzama ulaştırıldı. yollarımızı keserse çok güç durum a düşeriz».
Dört maddelik teklif şu îdi: Yeğen M eh m ed Paşa, bu düşünceyi doğru
bulduğu için ük önce İvaz M eh m ed Paşanın
1 — Özi ve Kılburun kaleleri hali hazır
yardımına gidilmesine karar verildi. Yalnız
d urumlar ¡'.e ve bütün mülhakatiîc Osmanlı
bir kısım asker ayrılıp serdar-; ekremin
devletine iade olunacak vc çariçenin b u yer-
maiyeti ağalarından İsmail Ağa k um an da­
icrie alâkası kalmıyacak, 2 — A z a k kalesi
sında Semendire ve İhram taraflarında top­
eski hududile Rusyanın olacak, 3 — Avustur­
lanmış bulundukları duyulan düşman kuv­
ya imparatorluğu ile Osmanlı devleti ara­
vetleri üzerine gönderilerek ordunun o ta­
sında Pasarofça andlaşması esasları dahilinde
raftan anî bir tehlike ile karşılaşması ön­
barış imzalanacak, 4 — Avusturya devletile
lendi.
Avusturya ve Rusya arasındaki sair ihtilaf­
lar için müzakereler yapılacak veya O s m a n ­
lI devleti bir hal çaresi teklif edecek.
Muhadiye (M akâdiye) savaşı
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem elçilik kâ­
tibi ile evvelâ şifahen görüşüp bunların ilk B u sırada İvaz M e h m e d Paşa bir ha­
tekliflerden farksız olduğunu ve bu hailenle berci göndererek Temeşvar taraflarındaki
kabul edilcmiyeeeklerini, babası Fransa'nın büyük düşman ordusunun Ada-i Kebir kale­
da dostu olduğu için iki tarafa da intisabı sinin imdadına gelmeye hazırlandığını duy­
olan Jozef Rakoçiye Erdel krallığı ve M a ­ duğunu bildirip bu harekete engel olunması
caristan dukalığının temini ve A z a k kalesi­ için K aram an valisi Memiş. Kars beylerbeyi
nin Ruslara verilin iyerek meselâ yıkılma Toz M e h m e d ve Tırhala sancakbeyi Murtaza
n ev’inden başka bir çare bulunması husus­ Paşaların bir kısım askerle Muhadiye kale­
larına olsun çalışılmasını söyledi ve aynı sine gönderilmesini istedi,
şeyleri Fransa elçisine de yazıp gönderdi Ordu, bunun üzerine hem en Niş’den ha­
(H am m er, G-. O . R, C : 7, S: 307-S). reket etti. Lâkin, b u sırada yüz bin kişilik
Edirne'den hareket eden ordu, Sofya’ya bir düşm an ordusunun M uhadiye boğazına
ulaştı (Mayıs). Burada kısa bir mola veril­ kadar geldiğini ve yardımcı kuvvetlerden
dikten sonra Niş’e varıldı (Haziran ayının evvel Ada-i Kebir’e yetineceğini öğrenen
başı). Y e sen M eh m c d Paşanın ilk hedefi İvaz Mehıned Paşa, kalenin muhasarasını
Belgrad'dı. Burs sı alınınca düşmanın bütün bırakıp yanındaki kuvvetlerle ve ılgarla o
şartları kabul ederek barış isteyeceğine tarafa seğirtti, M uhadiye palangaları muha-
emindi. fızlarile de birleşerck Şebeş kalesi civarında
Çıfte-tepelcr mevkiinde toplanmış olan düş­
manın üzerine h ü c um ettiler. Geçen savaş
Harb meclisinin karan sonunda zafer Osmanlı ordusunda kaldı, pek
çok top, cephane ve çeşitli ganimet aıalı ile
Niş sahrasında Osmanlı ordusu yirmi gün esir alındı. Düşm an, perişan bir halde kaça­
kadar kaldı. B u suretle son savaş hazırlık­ bildi. İvaz M e h m e d Paşa ise, Avusturya or­
ları tamamlandı. Sonra sadrıâzam bütün or­ dusunu takip etmiyerek Ada-i Kebir kalesi­
du erkânını topladı. Yalnız Niş ve Vidin nin muhasarasına devam etmek üzere geri
seraskeri İvaz M e h m c d Paşa hazır değildi. döndü.
İlkbahar gelince Ada-i Kebir kalesinin m u ­
hasarasına gitmiş bulunuyordu. Sadrıâzam: Semendre’nin aî-nması
«— B u n d an sonraki hareket . taraimiz
hakkında bir ksrat vermenizi istiyorum. Ya- Semendire üzerine gönderilen kuvvetler­

2507
den üç-dört yüî Sililik bir kısmı Vidinlİ Ali îrşova’nın geri alınması ve A li
Ağanın kumandasında olarak asıl kuvvetler­
den ayrılıp öncülük vazifesile ilerlemişti. Paşa’nin mağlubiyeti
Sür'atle yol aian bu küçük birlik, birden­
bire Semendire kalesinin ününe vardı. Etra­ Serasker Ali Paşa, Toz M eh m ed ve Mur-
fını sardıktan sonra gayet çeneli bir zat olan taza Paşaları önden gönderip kendisi de e m ­
A!i A ğa kale kapısına gelip muhafızı çağırttı rindeki kuvvetlerle yola çıkmıştı. T oz M e h ­
ve: m ed Pasa İrşova’ya vardığı zaman düşmanın
— 0 tu2 bin kişilik bir kuvvet tahmininkaleye girmiş olduğunu gördü. Kaleden baş-
üstünde savaş âletleri ve vasıtalarile kalenizi lıyan bombardımana rağmen suyu aşarak
muhasaraya gelmektedir. A m a n dilemenizi hücum için hazırlanırken düşman, OsmanlI
dinlemiyerek hepinizi kılıçtan geçirecekler. ordusunun geri gelmesinden korkarak kaçtı.
Biz öncü küvetleriyiz. Eğer kaleyi bize tes­ Bir kısmı M uhadiye boğazına, bir kısmı Ada-i
lim ederseniz can ve malınız kurtulur. Kılı­ Kebir kalesine doğru gitti.
nıza halel gelmeden sizi memleketinize ulaş­
tırmayı taahhüt ederiz» ne v'inden sözlerle Ali Paşa İrşova’ya gelince kısa bir m o ­
cnu korkutup hem kandırarak kaleyi savaş­ la verdi. Sonra yine öncü kuvvetlerini Toz
sız teslime razı etti. Aslında zaptı kolay oî- M eh m ed Paşa kumandasında yola çıkarıp
mıyan bu yer, böylece ele geçmiş oldu. kendisi de Muhadiye boğazına doğru hareket
etti. Düşm an eline geçen palangalar dört sa­
at ilerdeydi. B u mesafeyi Ali Pasa büyük bir
Ordudaki yağma olayı, İrşova’nm sür’atle katetti. Lâkin yollar bozuk ve taş­
kaybı lık olduğundan bütün asker ayni Sür'atle iler-
îeyemediği gibi, bazıları yollarını şaşırdı, bir
M uhadiye savaşında gaziler bir hayli kısmı da çok yorgun düştü. Boy 1ere serasker
ganimet almış bulunuyordu. I.âkir., orduda palangaların yanına vardığı zam an yanın­
bulunan, bir kısım çapulcular, paylarına dü­ da ancak dört-beş yüz kişi kalmıştı. Yapı­
şenle kanaat etmeyerek öbür askerin aldı­ lacak en doğru hareket, askerin geri kaîa-
ğını da elde etmek için sözleştiler ve gece nını burada beklemek iken, Att Paça son
vakti çadırlara hücum ettiler. Sonra, Vidin
derece aceleci bir zat olduğu halde ve İvaz
tarafına doğru savuştular. O r d u halkı ise.
M e h m e d Paşanın muvaffakiyetlerini kıskan­
bunu düşmanın bir gece baskım sanarak pa­
ması dolayısile zafere de pek susamış bulun-
niğe kapıldı. Bir kısım eşya ve ağırlıklar
lufu için hem en palangalara hücum emri
toplanıp bir kısmı da terkediierek Feth ül-
verdi. Serhadlerin gün görmüş alay beyle­
islim tarafına doğru karma karışık ric’at
ri bu hareketin hatalı olduğunu ihtar etti­
edildi. Haber, düşman hücum u şeklinde îr-
lerse de dinletemediler. İlk palangaya hücum
şova tarafına da ulaştığından orada bulu­
edildi, düşman, arkadan yeni kuvvetlerin
nan gaziler do geri çekildiği için artık Ada-i
Kebir’in muhasarasına imkân kalmadı. Hal­ de gelmekte olduğunu hissettiğinden karşı
buki, Beîgrad’m muhasarası burasının alın­ koymayı faydasız bulup can ve mallarına
masına ba.fi; bulunuyordu. B u yüzden ser- dokunulm am ak şartile teslim teklifinde b u ­
ösr-ı ekrem Yeğen M ehm ed Paşa bu haberi lundu. B u teklif kabul edildiği halde, su­
kendisine gönderen İvaz M ehm ed Paşayı bayları geride kalmış olan bir kısım asker­
Niş ve Vidin seraskerliğinden azil ile yerine ler, aralarına karışmış çapulcuların sözüne
Rus cephesi eski seraskeri Ali Paşayı tayin kanarak teslim olanları öldürüp mallarını
etti. Sadaret kethüdası M eh m ed A ğa da m a ­ aldılar. Böyle alışılmamış bir hali gören öbür
iyetine verildi. palangalar ise teslim olmaktan vazgeçtiler
İvaz M eh m ed Paşa kumandasındaki kuv­ ve askerin üstüne ateş açtılar. İleride, M u ­
vetlerin bir gece içinde geri çekilmeleri, hadiye boğazındaki yamaçlarda birleşmiş
düşmana büyük bir hayret vermişti. B u r u , olan düşman birlikleri de bu ateşe katıldı.
evvelâ bir savaş hiylesi sandılar ve bir Artık her türlü disiplinden çıkmış olan as­
müddet yerlerinden hareket etmediler. So ­
kerin, bu ateş karşısında birdenbire yüzü
nunda Muhadiye boğazındaki palangalara
döndüğünden geldikleri tarafa doğru sür'atle
kadar ilerleyerek bunları bekleyen gazilere:
çekilmeye başladılar. Ali Paşa ile M eh m ed
*— O r d u n m geri döndü, bir daha da b u ­
kethüdanın b u çekilişi durdurmak için har­
ralara gelmez, hemen siz de palangaları tes­
lim edip canınızı kurtarın» dediler, Ö bür­ cadıkları bütün emekler havaya giti. Niha­
leri ise, ordu tarafından hiç bir haber ala» yet, îrşova önlerine gelinip çadırlar kuruldu.
madıkları için tereddüde düştüler. Nihayet, Lâkin, asker burada da durm ak istemiyerek
istedikleri altı gün mühlet sonunda da ne gece vakti Feth ül-islâm tarafına geçmeye
bir haber ve ne de bir yardım alamadık­ kalkıştıysa da, orada bulunan İvaz M eh m ed
lar! için palangaları verdiler. AvusturyalIlar Paşa Tuna nehri üzerindeki kayıkları kal­
ise ilerleyerek boş buldukları İrşova kalesine dırtmak suretiyle buna engel oldu ve olan
girdiler, ____ _ biteni serdar-ı ekreme bildirdi.

t5CS
İvaz Mehmed P a ja ’nın tekrar Ada-i Kebir kalesinin alınması
serdarlığa tâyini Serasker, Dukagin mutasarrıfı M a h m u d
Paşayı öncü kuvvetleri kumandanı seçip e m ­
Yeğen M ehm ed Paşa, o zaman eski se­ rinde olan diğer beyler ve paşalarla yola
raskeri aîletmekle çok batalı bir harekette çıktı. Evvelâ İrşovaya varıldı. Burada öncü
bulunduğunu ve Ali Paşanın iş görecek bir kumandanlığı T oz M ehm ed Paşaya verildi.
kimse olmadığını anladı. O rd u kadısı Es'ad
Lâkin düşman, pek yıldıkları İvaz M eh m ed
Efendi ile Eeis ül-küttab Mustafa Efendi Paşanın serasker olarak üzerlerine geldiğini
kendisine baş vurarak İvaz M eh m ed Paşayı duyunca, ilk öncü çarpışmalarından sonra
tekrar seraskerliğe getirmekten başka çare palankaları vermeye razı olarak çekilip git­
bulunmadığını söylediler. Yeğen M ehm ed ti. Böylece. bu bölgede tehlike kalmayınca,
Paşa, duygularilc değil, akliyle hareket eden serasker asıl gayesi olan Ada-i Kebir kale­
bir vezirdi. H e m e n eski seraskeri çağırttı. sinin fethi ve böylece Bclgrad yolunun açıl­
Huzuruna kabul ile bir çok iltifatlarda b u­ ması plânını icraya koydu. B u kale, ayni za­
lunduktan ve geçmiş hizmetlerini sitayişle m anda Erdel ve Macaristanın kilidi demekti.
andıktan sonra vazifesinin iade edildiğini Ada-i Kebir, dikkatle muhasara olunarak iki
bildirdi. Lâkin, İvaz M e h m e d Paşa askerin taraftan top ve humbara ateşi altına alındı.
bir kere disiplinden çıkmış olduğunu ileri Lâkin pek sağlam olan kale dayandığı gibi,
sürerek bunu kabul etmek istemedi. Serdar-ı içindekiler günde bin, bin beşyüz m erm i ile
ekrem ise mütemadiyen ısrar ediyordu. Es’ad bombardımana karşılık veriyordu. Bunun
Efendi, İvaz Meiımed Paşanın bu işi bir üzerine düşman gayretini kırmak için Toz
türlü kabule yanaşmadığını görünce: M eh m ed ve Murtaza Paşalar kumandasında
<— Halen serdar-t ekrerr. hazretlerinin olarak, bir akın tertip edildi. B u akın, Te-
emirlerine uym ak hepimizin vazifesidir. B u meşvar kalesine bir buçuk saat mesafeye
hususta biraz gevşekliğin sonunda ise piş­ kadar olan bölgeyi kapsayarak dehşet saldı.
manlık vardır. Eğer siz b u hususta ısrar Paşalar, bir çok ganimet, esir ve zahire ile
orduya döndüler,
ederseniz ben. b u kıyafetimi terk ile ordu
seraskeri olarak karşıya geçeceğim!» dedi.
Ada-i Kebir kalesi, Tuna nehrinin orta­
İvaz M ehm ed Paşa, bunun üzerine dargın­
sındaki küçük bir adada ve tam Demir-kapı
lığı bir tarafa bırakarak seraskerlik iıil’atinî girdabı denilen sularm derin olduğu ve sert
giydi. Sonra Yeğen M e h m e d Paşadan yeni­ olarak aktığı yerde idi. B undan evvelki m u ­
çeri ağasile ocağın kendi maiyetine verilme­ hasara kırk beş gün sürmüştü. B u sefer, yüz-
sini ve kumanda edeceği kuvvetlerin zahi- yirmi gün devam ettiği halde düşman tes­
resiz bırakılmamasını rica etti. Sadrıazam, lim olmak istemiyordu. B u n u n üzerine ka­
usul harici böyle bir isteği kabulde müte- lenin topla ve humbara ateşile alınamıya-
reddid kaldı. Çünki, şimdiye kadar olan se­ cağı anlaşılarak büyük bir hücuma karar
ferler sırasında yeniçeri ocağının ağalarile verildi. H e m e n gemiler hazırlanmaya başlan­
birlikte serdar-ı ekremden ve SancaS-ı şe- dı. Kale, pek fazla döğülmüş, bir çok burç­
rifden ayrıldıkları ve nehirleri köprüsüz geç- ları ve duvarları yerle bir olmuş, düşman
tikleri vaki olmamıştı. B u yüzden, ocağın bu yüzden ateş ve mukavemet kabiliyetini
buna itirazı m üm kündü. Lâkin, ordu kadısı çok kaybetmişti. Yapılan bu hazırlıklara kar­
Es’ad Efendi ile reis ül-küttab Mustafa şı koyamıyacağmı ve Osmanlı askerinin suyu
Efendi bu fikri müdafaa ederek fevkalâde
zamanlarda fevkalâde tedbirlere baş vur­
m anın gayet tabii olduğunu, ocağın da bun u
idrâk ederek emre itaat edcceğini söylediler.
Serdar-ı ekrem, mecliste hazır bulunan ye­
niçeri ağası Kasan A ğ ay a sorunca. Haşan
A ğ a da b u mütaleaya katıldı. Sonra, askerin
y an m a giderek subaylarının huzurunda mc-
seleyi onlara anlattı ve:

*— Gerçi şimdiye kadar misli olmıyan


bir işe m em u r olduk, ancak din ve devlete
hizmet, emir sahiplerine itaatle m üm kün
olur. Bun u n için hemen hazırlığınızı tamam­
layıp karşıya geçmeye başlayın» dedi. Asker,
gerek serdarla seraskerden ve gerekse ağa­
larından çekindikleri için hiç itiraz etme­
den ince donanma gemilerile T un a nehri­
nin karşı tarafına iki gün içinde geçtiler. A d a k a le (Ada-i K ebir) m n uzaktan görünüşü

3508
aşmasına engel olamıyacagmı anlamış b u ­ m a müsaadesi ve Prusya'İl tüccarlara Ös-
lunduğundan arnan dileyerek kaleyi teslime manlı ülkesinde ticaret im kân ve serbestisi
ra?.ı oldular. verilmişti.
B u ha bor. Birinci M a h m u d ’u pek m e m ­ Bununla beraber, devlet ricalinin bir kıs­
nun etmiş olduğundan serdar-ı ekreme hil’at mı barışa taraftardı. İki yıldır süren, savaş,
ve kılıç gönderdi. Yeğen M e h m e d Paşa, alı­ devleti yormuş bulunuyordu. İlkbaharda
nan bu kaleyi ziyaretten sonra ordu ile dön­ cephelere yeniden ordular sevketmek külfe­
m eye karar verdi. Artık gelecek yıl ilk hedef ti yerine hazır d üşm an talip olmuş iken iyi
Belgrad olacaktı. şartlarla barış yapılmasını daha uygun b u ­
luyorlar ve Avusturya cephesinde Karlof-
ça esaslarına göre, yani Sırbistan’la Belgrad,
Diplomatik faaliyetler Temeşvar, K ü ç ü k -Eflâk ve Banat Osmanlı
devletinde kalm ak şartile barışın bir hayat
Ordu, İstanbul’a döndükten sonra Fran ­ olduğunu ileri sürüyorlardı. A ncak, cephe­
sa elçisi tekrar barış için arabuluculuk faa­ den zaferle dönmüş bulunan serdar-ı ckre­
liyetine başladı. Yeğen M e h m e d Paşa daha m in nüfuzu, bu ceryanül durum a hakim ha­
ccphede bulunduğu sırada Ö zi muhafızı iken le gelmesine engel oluyordu.
Ruslara esir düşen ve M oskova’ya götürül­
müş olan Yahya Paşa vasıtasilc Rusya baş­
vekili kendisine bir mektup gönderip Paşa-
roiça andlaşması esaslarına göre barışa dai­
Padişahın tereddütleri, Kırım hanının
m a hazır bulunduklarını, esasen b u savaşa barış taraftarlığı
girişmekten maksatlarının memleket almak
değil, kendi emniyetlerini sağlamak olduğu­ Aslında Birinci M a h m u d da bu konuda
n u ve arzu edilen yerde hem en müzakerele­ tereddütler içinde bulunuyordu. Barışın mı,
rin başlıyabilcceğini bildirmişti. Ordu, Fetb savaşın mı daha faydalı olacağına bir türlü
ül-İslâm’a vardığı 2 anıan, Rus başvekilinden karar verememekteydi. Kendisi aslında ha­
yine bir mektup gelerek A z a k kalesinin yı- miyetli bir zat olduğundan kazanılan zafer­
kılmasma, Özi vc Kalburun kalelerinin O s ­ lerin tam meyvelerini idrak için biraz daha
m a n l I devletinde kalmasında razı olunduğu day an m ak ve savaşı devam ettirmek düşün­
bildiriliyordu. Halbuki, A z a k kalesi ellerin­ cesinde idi. A nc a k saraya kadar nüfuz eden
de bulunmadıkça Kırımlıların taarruzların­ barış fikri, Beşir Ağa vasıtasile hükümdarı
dan em in olamıyacaklarını ileri sürerek vak- da tesiri altına almaktaydı. Bir taraftan da,
tile bu kalenin terki veya yıkılması husu­ vaki olacak bir mağlubiyetin şimdiye kadar
sundaki tekliflerini kabul etmemişlerdi. O s ­ kazanılanların da elden çıkabileceği düşün­
manlIlar ise, Niyemirov misalinden sonra, cesi içini kemiriyordu. Nihayet kesin bir ka­
Fransa’nın arabuluculuğu olmadan hiç bir rar verebilmek için barış vc savaş işlerine
barış müzakeresi teklifini kabul etmiyecek- akimın erdiğine inandığı Kırım hanı Mengli
îerini kat'i şekilde bildirdiler. Osmanlı dev­ Giray*ı İstanbul’a davet edip bu husustaki
leti istediği şartları kabul ettirmek için fikrini sordu.
Avusturya ve Rusyaya karşı Lehistan vera­ Ruslarla devam eden- savaşın Kırım’ın
seti savaşını kazanmış ve kendilerine henüz istilâya uğramasına vc ağır şekilde harap
barış da imzalamamış bulunan Fransa’nın olmasına sebeb olması yüzünden, Mengli
b u iki devlet karşısındaki avantajlı duru­ Giray b u savaşlardan bezmiş bulunuyordu.
m u n d a n faydalanmak istiyordu. R u ise, pek Ruslar, Kırım’ı iki kere çiğneyip perişan
akıllıca bir politika idi. Sadrıâzam Yeğen etmişlerdi. Köyler, kasabalar, şehirler yanıp
M e h m e d Paşa, savaş sonunda elde edeceği yıkılmış, mamureler harap olmuş, hayvanlar
menfaatlerinden vazgeçerek barış yapmıya sürülmüş veya öldürülmüş, bağlar ve bahçe­
taraftar değildi. Çünki. bu yıl Belgrad’ı da ler çöle dönmüş, halkın bir kısmı katliâma
alarak pek faydalı barış şartlarını düşm an­ uğramış, fakirlik, hastalık ve sefalet ülkeyi
larına dikte edebilecek hale gelmeyi ümit kaplamıştı. Mengli Giray, bütün bunların te­
ediyordu. siriyle barış fikrini m üdafaa ederek şunları
Fransa elçisile ilk yapılan görüşmelerde, söyledi:
Iîusya ve Avusturya’nın hâlâ Pasarofça esas­ «— Devletler arasında zuhur eden sa­
larından d em vurdukları anlaşıldığı için vaşlar, daima barışla sona eregelmiştir. O s ­
bun dan bir netice alınıriadı. B u sefer F r an ­ m a n lI devleti bundan evvel bir çok defalar
sa elçisi Rusya ve Avusturya devletlerine mağlûp durum da iken bile barışı kabul et­
baş vurarak selâhiyetlerinin genişletilmesini miştir. Allaha hamdolsun ki b u uğurlu yılda
istedi. A y n i zamanda, İsveç’le Lehistan’ın iki düşm ana karşı birden galibiyet elde edil­
Osmanlı devletile ittifak için gizli müracaat­ di. Şu halde, galip durum da iken barışı,
ta bulundukları, ayrıca Prusya devletinin de akıbeti meçhul bir savaşa değişmek doğru
Osmanlı imparatorluğuna yardıma karar ver­ değildir. Bilhassa Avusturya devleti u 2 un
diği duyuldu. Netekim, b u sırada Prusya müddetlenberi emsali geçmemiş şartlarla b a ­
devletine İstanbul'da m ukim elçi bulundur­ rışa rağbet etmiş iken ve ne olursa olsun

2510
İief Savaşın olduğu gibi, bu savaşın da so­ kendisini pek tutan orduya dayanarak h ü ­
n u n u tahmin ötmek m ü m k ü n değil iketı, tek­ kümdarı bile dinlemeyeceğini ileri sürüp
lif olunandan fazlasını elde etmek arzusu ile Birinci M ahtnud’u korkutmaya başladı.
bu fırsatın kaçırılmasını ve meselenin bu
Birinci M a h m u d , nihayet bütün telkin­
şekilde hallini din ve devlete faydalı müla­
lere ve hattâ Kırını hanının aleyhdeki beya­
haza ediyorum. Rusya'ya gelince, bunlar
nına rağmen, savaşın devlet için daha fay­
A z a k kalesini yıkmaya razı olurlarsa ne âlâ,
dalı oîcîuğu kanaatine varmıştı. Çünki, tek­
o halde tereddüde mahal yok. A ksi halde
lif edilen barış şartları, Osmanlı devleti R u s ­
yani A z a k kalesinin kendilerinde kalmasın­
ya ve Avusturyanın tecavüzlerine uğ ram a­
da ısrar ederlerse Kır; m m içinde bulunduğu
dan evvelki statüko idi. B u n a karşılık, d e v ­
güç d urum gözöntine alınarak buna da razı
let bunca sefer masraf ve fedakârlığına kat­
olmak Jâzım, Esasen A z a k bize kırk saat,
landıktan ve düşmanlarını sindirdikten son­
Rusya'ya ise sekiz saat mesafededir. Her
ra hiç bir menfaat elde etmeden buna razı
taarruzlarında bizim yardım yetiştirmemize
olmak hakikaten akıl kârı değildi. Lâkin, y a ­
imkân kalmadan burasını zaptetmişlerdir.
kınlarının mütemadi telkin ve tazyikleri al­
Üstelik kale hâlâ ellerinde olup zapt; hemen
tında kalarak sadrıâzamı azletmeye karar
hem en imkânsızdır. Karadenizin muhafazası
verdi. Ancak, onun yerine savaş islerinde
ve Rusların donanm a faaliyeti hususunda
onun kadar tecrübeli ve becerikli birisini ge­
A z a k kalesinin bizde veya onlarda olması çirmek de şarttı.
müsavidir. Donanm am ız kuvvetli oldukça
b una engel olmak m üm kün dür. A z a k kale­ K u rba n bayramının üçüncü günü sadrı-
sine mukabil T a m a « ve A çu kalelerile Yeni âzam Yeğen M eh m ed Paşa iie şeyhülislâm
kalenin tahkim edilmesi kâfidir. Ö zi ve Kıl- Seyid Mustafa Efendi âdet olduğu üzere sa­
burun Huşlarda kalsaydı, Kırım için ve dev­ raya dâvet olundular. Usulen Giilhane tara­
let için hal müşkil olurdu. B e n buraya gel­ fına gidilirken, sadrıâzam Hırka-i şerif eda­
m e d in Kınının ileri gelenleri ile de görüş­ sına götürülüp yarım saat kadar bekletildik­
tüm, B u şartlarla barışı herkes cana m in ­ ten sonra silâhdar ağa vasıtasile kendisin­
net biliyor. Kanaatıma göre, devlete fay­ den sadaret m ührü alındı ve bostancı basıya
dalı alan da budur». teslim edilerek Balıkhaneye indirildi. O r a ­
dan bir çektiriye bindirildi ve sürgün yeri
olan Sakız adasına gönderildi (22 mart 1739)
Y eğ en Mehmed Paşa’ nm sadâretten
azli
Yeğen M e h m e d Paşa. Kırım hailinin bu
fikirlerinden hoşlanmadı. O n u n A za k kale­
sinin ehemmiyetini anlamadığı ve savaştan
usanan Kırım halkını m e m n u n etmekten baş­
ka bir şey düşünmediği anlaşılıyordu. Barış
taraftarlarına karsı sert davranm aya başla­
dı. Bunlardan N u m a n Paşa, Selim Paşa ve H a ­
şan Paşanın veıaretierini geri slrruş, defter­
dar Atıf Efendiyi ise azlettirip sürgüne gön­
dermişti. Avusturya ile ancak Karlofça esas­
larına göre barış yapılacağını kat’î şekilde
ilân etmig bulunuyor ve b u kararından dön­
m eye asla niyetli görünmüyordu. B u kara­
rında da lıaklı ve isabetli idi. Lâkin, Birinci
M a h m u d durmadan onun aleyhine kışkırtı­
lıyor, devletin büyük bir fırsatı onun ısrar
ve inadı yüzünden kaçırmakta olduğu telkin
ediliyordu. Yeğen M e h m e d Paşa, savaş h a ­
zırlığın: m ükem m e l şekilde yapmış bulun­
duğ u için düşmanı yine yeneceğinden em in­
di. O n u n aleyhinde çalışanların ve barış ta­
raftarı olanların başında kızlarağası Beşir Yeni- kaie istihkâmlarının krokisi
A ğ a vardı. Sadrıâzas; bu yüzden ona çok kız­ (Asrın başında A z a k kalesinin ruslara terki
maktaydı- Hattâ bir gün ağzından: üzerine K e r ç boğazında ve Kırım yartm-ada-
»■— Ordu çıksın, onun da halikından sınm d o ğ u su n d a inşa edilen bu kale z a m a n l a
gelirim!» sözünü kaçırdı. B u saz, hem en ö n e m k a z a n a ra k sık sık tevsi edilmiştir. B u
ağaya yetiştirildi. O da, sadrıâzam aleyhinde­ krokinin üst kısm ında da yapılan bir ilâve
ki kampanyayı hızlandırarak kendisini her görülm ektedir. K rok inin aslı T o p k a p ı Sarayı
gün padişaha çekiştirmeye, hattâ onun şimdi m üzesindedir)

2511
İvaz M e h m e d Paşa’n m sadâreti ve nan sadaret kaym akam ı A h m e d Paşanın
himmetile Karadenize donanma çıkarıldığı
o rd u n u n hareketi gibi, Anadoludan toplanan ücretli ve gönül­
lüler serhad kalelerine gönderildiler. Orduya,
B undan sonra derya kaptanı Süleyman
ihtiyaçlarına yetecek kadar para toplandı.
Paşa. yeniçeri ağası Haşan Ağa, defterdar
Yusuf Efendi, eski sadnâzam m kethüdası Osmanlı ordusu, 13 temmuz 1739 tarihin­
M eh m ed Ağa. reis ül-küttab Mustafa Efendi, de Niş’den hareket etti. Sadrıâzam ve ser-
diğer rical ve ocak ağaları padişahın huzuru­ dar-ı ekrem. evvelce Yeğen M e h m e d Paşa
na kabul edildiler. Birinci Malımud kendi­ tarafından vezareti alınanların ünvanlarım
lerine yalnız sadnâzam m azlolunduğunu, lâ­ iade ederk onları tekrar orduda görevlendir­
kin seferden vazgeçilmedigi, diğerlerinin va­ mişti. M orava suyu geçildikten sonra, R u m e ­
zifelerinde kaldıklarını ve sadaret m akam ı­ li beylerbeyi Ali Paşa yirmi bin kişilik bir
na Vidin ve Niş seraskeri İvaz M ehm ed P a ­ kuvvetle öncü olarak ordunun bir gün önün­
şanın tayin olunduğunu bildirdi. Sadaret de ilerlemek vazifesini aldı. Diyarbakır va­
kaymakamlığı ise Aydın valisi A h m e d Paşa­ lisi ve İrşova seraskeri M eh m ed Paşa da
ya verilmiş ve o gelinceye kadar kendisine kendi kapısı halkı ile ona katılmaya m em ur
derya kaptanının vekâlet etmesi kararlaştırıl­ edildi.
mıştı. Esasen sadaret kaymakamı iken Aydın
taraflarında türeyen eşkiya Sarıbey zadeyi
tepelemeye memıır edilmiş olan A h m e d P a ­
şa, dört gün sonra İstanbul'a gelerek vazife­ Y e n id e n y a p ıla n m üşavere toplantısı
sine başladı. Bir tr.raftan da sefer zamanı
gelip çatmış olduğundan yeni sadnâzam m Ordu. 15 tem m uzda Senemdre’ye çeldi,
İstanbula kadar gelip vakit kaybetmemesi ö n c ü kuvvetleri ise, b u sırada Hisarcık m ev ­
için sadaret kaymakamının orduyu yola çı­ kiine varmış bulunuyordu. Burası, Semend-
karması ve İvaz M e h m e d Paşaya Edirne’de re ile Belgrad’ın tam yarı yolu idi. B u sıra­
teslim etmesi kararlaştırıldı. A h m e d Paşa, 10 da düşman, Osmanlı ordusunun ilerlemesi­
nisan 3739 tarihinde İstanbul'dan büyük tö­ ne engel olmak için yarısı süvariden m ürek­
renle hareket ettL kep altmış bin kişilik bir ordu ile Hisarcık'
Evvelce sadareti sırasında Yeğen M e h ­ tan iki buçuk saat mesafeye kadar gelmiş ve
m ed Paşa, İsveçlilerin Ruslara olan düşm an­ burada mevzi almış bulunuyordu. A y n i za­
lıklarından istifade için İsveç kralına gizlice m anda hafif donanması vasıtasile T u n a ’yı
ittifak teklif etmişti. İsveç devleti bu ittifakı kesmişti. Osmanlı ordusu, dikkatli davran­
kabul etmiş, ancak OsmanlIların Rusya ile mazsa bir kapana düşebilirdi. Serdar-ı ek­
ayrı barış yapmamayı taahhüt etmesini iste­ rem. bu sırada bir tereddüt geçirdi. Bazı
mişti. O r d u hareket ettikten sonra Onikinci kimseler yine barış ve anlaşma lâfını etme­
Şarl'm Osmanlı devletine olan borcuna kar­ ye başladıklarından İvaz M eh m ed Paşa, ye­
şılık gönderilen onbin tüfeği bir İsveç kal­ niden bir müşavere meclisi toplamak zorun­
y onu İstanbul'a getirmiş ve İsveç kralının da kaldL B u mecliste reis ül-kütab Mustafa
teklifi de Bâb-ı âliye bildirilmişti. Savaş za­ Efendi, esasen padişahın emrinin M orava su­
manı bu tüfekler pek işe yarayacağı için ge­ yunun AvusturyalIlar tarafından sınır olarak
lişleri memnuniyet uyandırdı ise de ittifak kabulü halinde barışa yanaşmak olduğunu
yapılmamış, mamafih bu hâdise İsveçlilerin ve Yegcn M eh m ed Paşanın bunu kabul etm e­
de Huşlara hücum edeceğine dair rivayetlerin diği için azledildiğini iddia ile zihinleri bu-
çıkmasına sebeb olmuştu. landırdıysa da yeniçeri ağası Haşan A ga :
«— Düşm anın maksadı Hisarcık boğazın­
daki bataklığı bizden evvel zaptedip ordu­
Avusturya üzerine hareket karan nun geçmesine engel olmaktır. Burası bir
kere ellerine geçerse, hakikaten ordunun iler,
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem İvaz Men- iemesine imkân kalmaz. Çünki, başka geçid
med Paşa orduyu Edirne’de teslim aldıktan yeri mevcut değildir. Ş u halde, bu cins te­
sonra Kırım, Bender ve Hotin gibi serhadle- reddütleri bir tarafa bırakıp hemen bugün
rin zahire ve mühimmat ihtiyaçları mesele­ hareket ederek burasını düşmandan evvel
sini halletti. Bun u n için Edirne’de yirmi beş tutmak lâzımdır» deyince, serdar-ı ekrem,
giin kadar kaldı. Sonra yola çıktı. Niyeti, Y e ­ reis efendinin sözlerine aldırış etmiyerek,
ğen M e h m e d Paşanın plânını aynen tatbik bu fikri benimsedi. B u n u n üzerine öncü ku v ­
edip evvelâ Bclgrad’ı almaktı. vetleri kumandanlığına tâyin edilen Ali P a ­
Sadrıâzam ve scrdar-ı ekrem İvaz Mch- şa ile eski K aram an valisi Mem iş Paşa, ba­
ıned Paşa, karar: Belgrad üzerine gitmek taklıklara düşm andan evvel erişmek gayesile
olduğu halde, ordu Niş‘e varınca bir müşa­ hemen hareket ettiler. Yeniçeri ağası Haşan
vere meclisi toplayıp durum u danıştı. So­ A ğa da ocak halkına sabah erken Hisarcık
nunda onlar da eski plânın tatbikini uygun kasabasında bulunm ak üzere güneş batarken
buldular. B u sırada İstanbul’a dönmüş bulu­ yola çıkılacağını bildirdi.

2512
Hisarcık meydan savaşı AvusturyalIların uğradığı b u 3ğır mağlûbi­
yeti herkes ahdi kırmanın şeametine ham le­
lîumeli Beylerbeyi Ali Paşa, kumandasın­ diyor ve şimdi ordunun manevi gücü büs­
daki kuvvetler, sabahın besinde Hisarcık bo- bütün yükselmiş bulunuyordu.
ağzmdaki bataklığa hakim tepelere yetişmiş
ve buralar; tutmuş bulunuyordu. 20 tens-
jnua Pazartesi günii bataklığı ele geçirmek B e lg rad ’tn muhasarası
isteyen düşmanla ilk üncü savaşları olmuş,
lâkin tepelere hakim bulunan Ali Paşa b u ­ Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem İvaz Pa^a,
na m eydan vermemiştir. Ali Paşa, ayni la­ selefi Yeğen M eh m ed Paşanın programına
m anda düşman ordusunun miktarım ve al­ göre Belgrad kalesini almıya kat’î şekilde
dığı savaş nizamını, toplarının sayısını ve karar vermiş bulunuyordu. Hisarcık'ta bo­
yerlerini öğrenip orduya bildiriyordu. E r ­ zulan düşman: uzun boylu takip edip askeri­
tesi günü, evvelâ Vidinli A li A ğ a k u m a n ­ ni büsbütün yormamasmın ve vakit k ayb­
dasında bulunan yeniçeri ocağı öncü ku v ­ etmemesinin bir sebebi de bu idi. Zafer­
vetleri geldi. A kşa m a doğru, seksoncubaşı den sonra ise, ordusunu sekiz on saat ka­
kumandasındaki yaya birlikleri ve yatsı vakti dar dinlendirdikten sonra doğru Belgrad üze­
ordunun kalan kısmı ulaştı. H e m e n sadırlar rine hareket etti. B u haber, askeri büsbü­
kurulup metrisler kazıldı. 22 tem m uz Çar­ tün çoşturmuştu. Kaleye varılır varılmaz
şamba günü sabahı saat üçbuçuk sularında muhasara tertibatı alındı. Kalenin varoşu
düşmanın otuz bin kadar zırhlı süvarisi ile yakılıp içinde bulunanlar esir edildi.
bir o kadar tüfenitli piyadesi Osmanlı ordu­
Osmanlı ordusunun böyle birdenbire
suna birdenbire taarruz ettiler. Maksatian
çıka-gel işi ve kaleyi sür’atle sarışı, Belgrad
Osmanlıları gafil avlayıp kolay bir zafer el­ muhafızı Sakkov (Sehmettau) u îena halde
de etmekti. Lâkin, Ali Paşadan aldığı haber­ şaşırtmıştı. O , O sm arıUların Hisarcık’ta m ut­
ler üzerine daima uyanık ve savaşa hazır
laka yenileceğini um duğu içir, ne varoş hal­
bulunan serdar-ı ekrero böyle bir tuzağa düş­
kını .içeri almış, ne de m üdafaa tertibatını
medi. Şiddetli top ve tüfenk ateşi, Osmanlı
tamamlamıştı. Burçların çoğundaki toplar
karakollarını yerinden sökebildi ise de, asıl bile yerlerinde değildi. H e m e n líale kapı­
ordu hemen savaşa girdi. Düşm an biicumu larını kapatıp köprüleri çektirdi. Belgrad
durdurulur durdurulmaz, başta Rum eli bey­ her şeye rağmen gayet sağlam ve mevkii
lerbeyi Ali. Paşa olmak üzere orduda cesa­ itibarile zaptı güç bir kaleydi. Cephanesi vc
ret ve şeeaatîerile tanınmış bulunan Tırhaia zahiresi boldu. Onaltı bin seçme asker tara­
sancakbeyi Deli Haşan Paşa, Delvine san­ fından müdafaa olunuyordu.
cakbeyi Tahir Paşa, Sivas beylerbeyi Çeteci
Abdullah Paşa, Süleyman Bölükbaşı, Haşini Hisarcık galibiyetinden sonra barış ara­
Bölükbaşı, Deli-Oğlan gibi yiğitler maiyetle­ bulucularının faaliyeti de birdenbire artmış­
rinde bulunan gazi ve dilâverlerle karşı h ü ­ tı. Bunların başında ise yine Fransa büyük
cum a geçtiler. Yeniçeriler, yekpare bir küt­ elçisi bulunuyordu. B ü y ü k elçi, orduya kadar
le gibi yürüdü. Böylece, güneşin batışına ka­ gelmiş ve Avusturya ile lîusyayı temsil eden
dar on yedi saat devam eden büyiik ve iki murahhas da getirmişti, Hisarcık’ta yeni­
kanlı bir m eydan savaşı oldu. Yeniden yir­ len Avusturya kumandanı Vallis ile de iea-
mi bin kişilik bir takviye kuvveti almasına öcûcn temaslarda bulunuldu. Sadrıâzam ve
rağmen, düştnan ordusu neticede mağlûp ol­ serdar-ı ekrem İvaz M e h m e d Paşa Belgrad,
du. Y a r ah hariç, yalnız maktul sayısı oniki Temeşvar ve P. V ara d m in osmanlılara ia­
biııîn üstündeydi desinin barış müzakerelerine esas olmasında
ısrar ediyordu, Vallis, Temeşvar ve P. Vara-
Dü şm a n kum andanı mareşal Vallis ka­
din hususunda hiç bir fedakârlık bahis k o ­
çabilmek için geceyi bekledi. Bir gece bir nusu olaımyacajını ileri sürerek yalnız B e l­
gün yol yürmüş vc ertesi gece lüzumu k a ­
grad üzerinde konuşmak istiyordu. Belgrad
dar dinlenip uyumamış, üstelik ondan sonra
müdafii Sakkov ise, kaleyi teslim etmeye as­
da on yedi saat durm adan döğüşmüş olan
la niyeti olmadığını kesin şekilde bildirdi,
Osmanlı ordusunun askerleri pek yorgun bir
Serdar-ı ekrem de, kendileri galip geldikçe
halde bulunuyorlardı. B u yüzden düşman ta­
Osmanlı memleketlerinden koca ülkeleri ko­
kip edilip tamamen imha edilemedi. H a l­ parıp alan düşmanların, yenildikleri zam an
buki bilhassa bozgun halinde kaçan düşman hiç bir şey vermek istemediklerine kızarak
süvarisi, geçidin iki yanında kıstırılıp hepsi
muhasaraya olanca gücü ile devam etti. A n ­
birden ya öldürülür veya esir edilebilirdi
cak Sakkov da kuvvetle dayanıyordu. B ö y ­
(H a m m er, G O R , C : 7, S: 28).
lece, muhasara uzadı ve askere yavaş yavaş
.Düşm andan onikibin kadar esir alın­ bıkkınlık gelmiye başladı. B u sırada, Bosna
mıştı. Yedi sekiz bin de yaralısı vardı. Ka- valisi Hekim-ojlu Ali Paşa, yirmi bin kişi­
raffa, Larsno, Vittov, Hesen ve W alden ad­ lik bir kuvvetle imdada geldi. Kendisi saö-
lı namlı generalleri maktüller arasındaydı, rıâzam üten henüz çavuşbaşı bulunan İvaz
-Subaylarının ölü • sayısı üç yüzü aşıyordu. M e h m e d Paşa, eski efendisini iki saat rcıe-

2513 F. 10
safeden karşılayıp büyük hürmet göstererek nın b u suretle tatmin edilmesinin doğru ola­
rikâbmda yaya yürüdü. cağın ı ileri sürmüştü. Lâkin imparator, k u ­
zey Sırbistan ile Küçük-Eflâk verilse bile,
Belgrad’ın muhafazası fikrinde idî.
V id in K u m a n d a n ı T oz M e hm ed
Paşa’n m id a m ı
Müzakereler ve Belgrad barışı
Toz M e h m e d Paya bu savaşların başlan-
gıcındanberi bir çok yararlıklar göstermişti. Fakat müzakereler sırasında Osmanlılar
Belgrad'dan vazgeçmiyeccklerini kat’i şekil­
Lâkin, son defa öncü kumandanlığının ken­
de ifade ettiler. Nayberg bunun üzerine yirmi
disine değil de, Rumeli beylerbeyi Ali P a ­
şaya verilmiş olmasına fena halde kızmıştı. iki senedir ellerinde bulundurdukları Bel­
Kendisi Vidin cephesi seraskeri olarak ordu­ grad’: tahkim için AvusturyalIların biiyüb
ya erzak ve m ühim m at yetiştirmek üzere masraf ve fedakârlıklarda bulunduklarını
Semendre taraflarına gönderildiği halde, bu ileri sürüp, nihayet tahkimatın yıkılması
şartile kaleyi teslime razı olabileceğini söy­
vazifeyi yerine getirmemiş ve Hisarcık’ta bu
yüzden sıkıntı çekilmişti. Bclgrad muhasara­ ledi. Hâlâ siperlerde bulunan sadrıâzam ve
sı haşladığı zam an ayni suretle hareket etti. scrdar-ı ekrem İvaz M e h m e d Paşa ise, Bel-
Sadrıâzam b u eski gaza arkadaşını birden­ grad’ın olduğu gibi tesliminde şiddetle ısrar
bire cezalandırmak istem iyerek nasihatçılar- ederek aksi halde barışa yanaşmıyacağını
la yola getirmeyi umduysa da hiç fayda bildirdi. Müzakereler bu noktada kalmak
vermedi. D u n u n üzerine b u hizmetten affe­ üzere iken Fransa elçisi yeniden tavassutta
dilerek: maiyetine verilen onbin kadar as­ bulunarak ortalama bir hal şekli teklif etti.
kerle Pançova tarafından istenen yardımı ye­ B u n a göre Belgrad kalesi yirmiiki yıl evvel
rine getirmesi emir olundu. Toz M eh m ed OsmanlIlardan alınmış olduğu şekilde teslim
Paşa, yine inadından dönmeyip b u vazifeyi edilecekti. Ortalama teklifi, iki taraf da ka­
de reddederek yardım istiycnlerin güç duru­ bul etti. B u n u n üzerine barış m ukaddema!ı
m a düşmelerine sebeb olduğu için nihayet imzalanarak savaş haline son verildi (1 eylül
seraskerlikten azlolundu ve donanma kapta­ 1739 -27 cumadelula 1152). A rad an birkaç
nı vasıtasile idam edildi, yerine M em iş Paşa gün geçince Belgrad kalesi kumandanı, Es’ad,
tayin olundu. Mustafa ve Ragıb Efendileri kalenin Çasar
kapısında karşılayarak görüşmelerde bulun­
du, kalenin teslim günü ve şekli • kararlaştı­
rıldı. Osmanlı askerine prens Aleksandr
M areşal V a llis ’in barış teklifi (Prince Alexandre) sarayı tahsis olundu.
Rumeli beylerbeyi olan ve «riitbe-i sipahsâ-
Belgrad muhasarasının elli birinci gü­
lârî ile Bclgrad’ı teslim almıya m em ur b u ­
nünde Avusturya ordusu başkumandanı m a ­ lunan A b d i Paşa-zâde Ali Paşa 7 eylül (3
reşal Vallis, sadrıâzam ve serdar-ı ekreme cumadelahir) günü vazifesini yerine getirdi
bir m ektup göndererk barış için imparatora
ve iç-kaleye bayrağımız çekildi. Yine ayni
mektup yazdığını, cevap gelinceye kadar
gün sonradan yapılan istihkâmların yıkılma­
mütareke yapılmasını bildirdi. Lâkin bunun
sı ile alâkalı bir mukavele yapıldı. Bütün
savaş hızını kesmek gayesini güden bir hiyle
bunlardan sonra 18 eylül 1739 (14 cum ade­
olması m ü m k ü n görüldüğü için muhasara
lahir 1152) da veziriazam İvaz M e h m e d Paşa
gevşetilmedi. Yalnız, barış görüşmelerine
ile general Neipperg arasında, uzatılması ka­
girişilebileceğini bildirdi. Bun u n üzerine or­
bil, yirmiyedi sene için bir sulh muahedesi
duda bulunan Fransa elçisi Viinüv (Marquis
imzalandı. Yirm i üç m adde ve bir bitişten
de Villeneuve) ve AvusturyalI kum andan­
ibaret bulunan b u muahedenin esaslarına
lardan Nayberg (Neipperg) ile kâtibi, Reis
göre Belgrad vc Böğürdelerı (Sabacz) kale­
ül-küttab Mustafa, O r d u kadısı Es’ad, Sada­
leri eski tahkimatı ile Osmanhlara iade olu­
ret mektupçusu Ragıb (sonradan sadrıâzam
nacak tabya, cephanelik, kışla gibi yeni
olan K oca Ragıb Paşa) Efendiler 23 ağustos
tesisattan yıkılmalarında eskilerine bir za­
1739 tarihinde toplanıp ilk görüşmeyi yap­
rarı olmıyanlar tahrip edilecek, yıkılaır.ıyan-
tılar. Müteakip müzakerelere, Fransa elçisi­
Iara mukabil de kaledeki toplarla cephane
nin isteği üzerine Bosna valisi Hekim-oğlu
ve zahire AvusturyalIlara verilecekti. Adg-i
Ali Paşa da katıldı.
Kebir, ve İrşova kaleleri de Osmanlı dev­
Mareşal Vallis, Belgrad kalesinin daha letine terkolunacaktı, Küçük-Eilâk keza O s ­
2
ia la dayanamıyarak OsmanlIların eline ge­ manlIlara verilecekti. Banat Avusturya’ya
çeceğini kestirmiş bulunuyordu. İmparatora kalıyor, T u n a ve Sava nehirleri iki devletin
yazdığı mektupta vaziyeti bildirip, Belgrad hu dud un u teşkil ediyor, b u suretle Sırbistan,
düştükten sonra başlıyacak barış müzakere­ tamamen Osmanlı devletine geçiyordu. Bosna
lerinde Osm anlIların bu sefer Temeşvar’ı da eyâletinin hududu ise, Karlofça andlasmasın-
kat’iyen isteyeceklerini, bunun için kale dakî gibi olacaktı. Temesvar eyâleti Avustur­
düşmeden, terked ilerek Osmanlı sadrıâzamı- ya’ya kalacak, esirler iade edilecek, yirmi

2514
yedi yıl süreli oİan bu andlaşma müddeti taraflı bir barışla onu yaim z bırakmamak
yarısına vardığı zaman taraflarca arzu edi­ gayesile reddetmişlerdi. Fakat Ruslar, bu
lirse uzatılabilecekti. Bir de, Fransa elçisinin yeni 1739 savaş yılında Avusturyanın her
ricası Ü2 erine Belgrad'da kapusen rahipleri­ ne bahasına olursa olsun bir barış yapa­
nin inşa ettikleri kilise yıkılmıyarak gelip rak kendisini terkedeeeğini anladılar ve ye­
geçen Avusturya tüccarlarına bırakılacaktı. ni bir yardımcı bularak b u n u önlemek iste­
Gidiş geliş, ticaret vesair hususiards, Fasa- diler. Neticede Lehistanla anlaşıp bu devle­
rofça barısının esasları kabul edilmişti. tin yol vermesini temin eden mareşal M ünih,
B u andlaşmanm bir hususiyeti, Avustur- Hotin ve Bender’e ayni zam anda larruza
yayı müttefiki olan Euslardan ayırması idi. karar verdi (Mayıs 1739). Mareşalin k u m a n ­
Osmanlı devleti, böylece Avusturya ile ayrı dasında bulunan seksen bin kadar mevcutlu
bir barış yaptığı gibi, herhangi bir oyuna Rus ordusu Sukovza mevküıde Turla (Din-
gelmemek için bu andlaşmayı Fransa devleti­ yester) nehrini astı (T e m m u z). Bunlardan
nin zimanı (kefaleti) altına koyuyordu. ayrılan yirmi bin kişilik bir kuvvet Hotin’e
Netekim, imparator bunu tasdik etme­ doğru ilerledi (9 ağustos).
den evvel Rusların bazı muvaffakiyetler elde B u sırada Bender seraskeri bulunan Veli
ederek evvelâ Hotin’i ele geçirdikleri ve
Paşa ile Kolin muhaftzı Kolçak İlyas Paşa­
sonra Boğdan’ı işgal ve Ya ş şehrini zaptet­ dan ve Boğdan voyvodasından alınan haber­
tikleri haber alındı. O zam an Altıncı Şarl,
lerden Rusların bîr taarruz hareketine geçe­
barış için acele ettiğine pişman oldu. Lâkın, cekleri daha evvelden hissedildiği için o ta­
Fransa’nın kefaleti yüzünden andiaşmayı
raflara yeniden asker sevkedilmiş ve gayet
tasdike mecbur kaldı. Aksi halde, Fransa'ya
dikkatli bulunmaları hususu Bender seras-
karşı da ccphe alması gerekecekti. Lâkin,
kerile Hotin muhafızına, Akkermar. m u h a ­
kendi talimatına uyrmyarak Belgrad’ı O s ­
fazasında bulunan eski Gence muhafızı ve
manlIlara veren Nayberg’i tevkif ve hapset­
Maraş valisi Ali Paşaya, B ucak seraskeri İs­
tirdi.
lâm Giraya, Boğdan voyvodasına ayrı a y n
yazılmıştı.
R u s cephesi olayları Cephe kumandanı bulunan Bender seras­
Ruslar, evvelce d e gördüğümü? gibi, keri Veli Paşa, evvelâ Hotin taraflarına ge­
muhtelif teşebbüslerde müsait şartlarla bi­ len düşman kuvvetini bertaraf etmeyi düşü­
ran evvel banş islemişler, hattâ A za k için nerek bu maksatla askerile y an m a gelmesini
ileri sürülen mukabil Osmanlı teklifini bile Ali Paşaya bildirdi. Lâkin, zafer ve şöhret
kabul etmeleri m ü m k ü n olduğu halde, sırf dünkünü haris bir kum andan olan Ali Paşa,
müttefiki Avusturya OsmanlIlar karşısında onu dinlemedi. Yanında bulunan bir kısım
Pasarofça esaslarında ısrar ettiğinden, tek bostancılar ve kendi maiyeti- halkı ile Ak-

KASu>vrc-^X. A V U S T U R Y A 7 M A=C A R' W |


6 A H A T* *• T
KiiciİK
1

§K 3 rt\
o s :y*X w
HERSEK

A 8 R i O T .! n ____ k jh cj fç a aâas
8AT7 SrtfJZf ( <699 J
•M f t M PâSJJOPCA, ¿¡¿JZS< ŞSK> ( -İ718J

____L ___ _______ ÜSKÜP I w ıa a &CJZ& s-flMZ i <739)

Osm anlı - A v u stu ry a savaş sakaları ve muhtelif m u a h ed elere aöre iki devletin sınırlarını
gösteren harita

2515
kerman’dan çıkıp düşman ordusunun büyük fazla ilerlemesine engel olacak tedbirler alı­
kısmı üzerine yürüdü. Ruslaş, bu fırsatı ka- nıp müdafaada kalınması bildirildi. Çünki
çırmıyarak menzile girmelerini bekledikten AvusturyalIların barışı kabul ettiklerini du­
sonra evvelâ şiddetli bir top ateşile karşıla­ yunca. Rusların da savaş harekâtına devam
dılar, sonra hücum ettiler. Arada ölçüsüz etmeyip barış müzakerelerine yanaşacakları
sayı farkı vardı. Ali Paşanın kuvvetleri bo­ tahmin ediliyordu. Lâkin bu sırada Huşlar
zulup kaçtı ve serasker Veli Paşa k u m a n ­ birdenbire B o ğ d a n a tecavüz ederek süratle
dasındaki birlikleri üzerine giderek onla­ ilerleyip ülkenin merkezi olan Y a ş şehrini
rın da dağılmalarına sebeb oldu. Herkes, ani aldılar (11 eylül). Buradan kaçmış olan voy­
bir Rus baskınına uğramMığıtu sanıp ve voda Kigu gönderdiği bir mektupla Rusla­
baş derdine düştü. Askerin kimi Hotin, kimi rın İbrail. İsmail ve Kili taraflarım da zap­
Bender tarafına doğru çekildi (17 ağustos). tetmeğe hazırlandıklarım bildiriyor ve yar­
dım istiyordu-
Rus ordusu, derhal ilerleyip Hotin kale­
Bun u n üzerine her şeyi düşman eline
sini kuşattı <19 ağustos), Kalede muhafız az
geçmiş voyvodaya gerekli para yardımı ya­
olduğu gibi, ordunun dağılıp çekilmesi mü-
pıldıktan sonra Bender seraskeri Veli Paşa
dafi’lerin manevi kuvvetlerini sıfıra indirmiş
kumandasındaki beylerbeyilerden Atmaca
bulunuyordu. Kale muhafızı Kolçak İlyas
Paşa ile gönüllü ve levend başbuğlarından
Paşa, çaresiz Ruslarla müzakereye girişip
bir kaçı Boğdan’da bulunan Sarı A h m c d
Hotin i vire ile teslim etti. Lâkin düşman,
Paşaya yardıma gönderildiler. Bunlar, Rus­
sözünden dönerek vireyi bozdu. Kalede bu­
ların daha fazla İlerlemesine engel olacak­
lunanları çoluk çoeuklarile esir edip neleri
lardı. Bender seraskerine de gönüllü toplaya­
varsa ellerinden aldı (Eylül 1739 , bazı ta­
rak İbrail taraflarının muhafazasına gönder­
rihlerde 19 ağustos).
mesi bildirildi. Ayrıca, Tuna kıyılarındaki
Hâdise haber alınınca, ilk olarak Ak- halkın silâhlandırılıp oniki bin kişilik bir
kerman muhafızı Ali Paşa bütün bu hâdi­ birlik kurulması ve İbrail muhafızı M e h ­
selere sebeb olduğu için idam olundu. B e n ­ m ed Paşanı» bunlara kum anda ederek Yaş’ı
der seraskeri Veli Paşaya düşmanın, daha kurtarmaya m em ur edilmesi bildirildi.

L E H İÜ T A N

Ttrhtfo

Belgrad m uahed esin den sonra Osmanlı Devletinin Rusya ve A vu stu rya sınırlan
(î. hi. Uzunçarsıîı’m n Osm anlı Tarihi’nd e n )

2516
Mareşal M ünih BoğÖan’da yerli halk ta­ ve K a lm u k ’ların mücadelelerine son veri­
rafından evvelâ bir kurlarıcı gibi karşılan­ leceği gibi, Kırımlılar Rus topraklarına akın
mışsa da, Bûğıianiılann ona sevgisi kısa yapıp şehir ve kasabaları varamayacaklardı.
2 amanda nefrete dönmüştü. Bun u n sebebi. 5 — Kafkasya’nın kuzeyindeki b üyük ve
Şayet kibirli bir zat o'r.n Rus mareşalinin küçük Kabartay’lar hiç bir tarafa tâbi ol­
boyar diye anılan Boğdr.n asilzade ve askerî mayıp müstakil k alacak lar ve İki devlet ara­
kumandanlarına çak fena muamelede bulun­ sında fasıla teşkil edeceklerdi. Ne O s m a n ­
ması, ayni zamanda gayet haris olduğu için lIlar, ne Ruslar, ne de tatarlar bunların iş­
kendilerini tazyik edip bir hayli de para sız- lerine karışmayacaklardı.
dırmasi idi. Üstelik Yaş metropolidi hakkın­ 6 — Rus papazları K udü s ile diğer zi­
da gerekii saygıyı göstermemesi, hattâ onu yaret yerlerine serbestçe varabileceklerdi.
istihfaf etmesi çok fena bir tesir yaratmıştı. Kendilerine vergi ve cizye teklif olummya-
Rus askerleri ise, şehri talan etmişler, ev­ caktı.
leri, kilise ve manastırları soymuşlardı. Boğ- 7 — İki devlet arasındaki ticaret, diğer
daniılar ancak o zaman kurtarıcı sandıkları devletlerle olan anlaşmalar esası dahilinde
Rusların ne büyük bir belâ olduğunu artla- ccryan edecekti. Rusların Karadeniz ticare­
dılar ve her tarafta pasif mukavemete baş­ ti, Osmanlı îeb’asına ait gemilerle yapıla­
ladılar. caktı.
8 — Ruslar, Hotîn ve Buğdan'ı terkedip
eski hudud!arına çekileceklerdi.
Rusya ile barış 9 — Rus hükümdarına imparator diye
hitap edümesi hususunda iki devlet dosta­
Ruslar, Hotin ve Y a ş kalelerini ele ge­ ne anlaşmıya çalışacaklardı.
çirmiş olmakla beraber, kafi bir netice sİa- 10 — Andlaşma imzalandıktan sonra en
mıyacaklarını anlamışlardı. Başlaması her ân
geç üç ay içinde taraflarca tasdik edilip
beklenen İsveç savaşı ihtimaline bir de Boğ- Fransa elçisi vasıtssüe mübadele olunacaktı.
dan ve Kflak mukavemetinin katılması R u s­
Rusya ile yapılan andlaşmamn taraflarca
ları düşündürmeye başladığı bir sırada, Avus­
tasdik ve mübadelesi daha sonra yine F r a n ­
turya imparatoru Altıncı Sarl’ın Belgrad sa elçisi vasıtasile 12 aralıkta olmuştur.
andlaşmasını yapmış olduğu haberi geldi.
Ruslar, çaresiz kalarak esasen barış husu­
sundaki ısrarlarını tehdit derecesine yaklaş­
tırmış olan Fransa'ma arabuluculuğuna İstanbul’a dönüş
Avusturya’nın da tazyiki katılınca sıılhe razı
oldu. Bunun üzerine Fransız elçisi Vilnüv AvusturyalIlarla Belgrad anlaşması im ­
sadrıâzam ve serdar-ı efcrem İvaz M ehm ed zalandıktan sonra ordu yola çıktı. Sekiz gün­
Paşaya baş vurup Rusya namına barış istedi. de Nîş’e gelinip burada çadırlar kuruldu.
Buna sadrıâzam da muvafakat edince, Vil- Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem hazır bulunan
növ yanında bulunan Rus murahhası Kay- bütün ordu erkânını, beylerbeyleri, yeniçeri
nini (Cagnoni) ile görüşüp anlaştı. Sonun­ ocağile diğer kapıkulu ocakları ağalarım,
da iki devlet arasında onbeş m adde ve bir bütün devlet ricalini otağına davet etti. H ü ­
bitiş kısmından mürekkep olan barış and- kümdar tarafından gönderilmiş hil’atler, çe-
laşması imsalandı. lenkler ve ihsanlar merasimle sahihlerine
B u andlaşmar.m esas hükümleri şun­ verildi. Ayni zamanda bütün bu savaşlarda
lardı: büyük yararlıklar göstermiş olan yeniçeri
1 — A z a k kalesi tamamen yıkılarak 1700 ağası Haşan Ağaya vezaret tevcih edildiği
yılında tayin edilen siniriyle her iki dev­ bildirildi.
letin tasarrufundan çıkarılıp arada boş ve Bütün ordu Niş sahrasında toplandığı
fasıla olarak kalacak. için zahire darlığı baş göstermek üzere İken,
2 — OsmanlIlar, eski Rus hududu olan İstanbul’a dönülmesi emri gelerek hareket
Do n nehri üzerindeki Çerkaskı adasında ve edildi. Ordu, hiç bir yerde durmadan yürü­
A z a k denizi yanında yeni bir kale yaptıra­ yerek Edirne’ye varmış, burada yaya aske­
bileceklerdi rin maaşı verilmiş, diğerlerin inki yolda ve­
3 — Ruslar A zak deniziyle Karadeniz- rilmek üzere tekrar hareket olunmuş, Çorlu’ ;
de ne savaş ve ne de ticaret gemisi bulun­ da hünkâr çuhadarı sadrıâzamı karşılayıp
d u m ) ıyataklardı. hil’at giydirmiş, nihayet Silivri menzili de
4 — Kırım tatarlarile Huşlara tâbi kazak geçilerek ordu Davudpaşa sahrasına varmıştı.

B A R IŞ D E V R İ O L A Y L A R I

İstanbul’a gelindikten sonra Kırım fca- Kalgay, yani veliahd bulunan Selim G iray
m Mengli Girayın vefatı haber alınıp bütün hana, Kırım hanlığı tevcih edildi.
Kırım âyan ve ricalinin de arzusu üzerine Sadrıâzam İstanbul’a gelmesile vaziie-

2517
Si sona eren sadaret kaymakamı A h m e d P a ­ Fransa’ya verilen imtiyazlar
şa b u sırada devlet makamlarının en güzi­
delerinden olan nişancılığa tayiıı olundu, B u savaşta arabuluculuk işini gayretle
yapan ve kendi doğu ticaretini korumak için
dahi olsa Osmanlı devletinin tarafını tutan
tsveçle yapılan ittifak Fransa, nihayet o sırada A vrup a’daki k u v ­
vetli durum una dayanarak Avusturya ve
Osmanlı devleti ile İsveç krallığı 1737 Rusyayı OsmanlIlarla barışa mecbur etmişti
yılı Ocak, ayında bir ticaret anlaşması imza­ Birinci M a h m u d bundan fevkalâde mütehas­
lamışlardı OsmanlIlarla Rusya ve Avusturya sis olmuş ve Fransa’nın bîr kısım imtiyazla­
devletleri arasında savaş devam ederken, rım genişletmeyi kabul; etmiştir.
İsveç ve Osmanlı devletleri müşterek düş­ B un a göre, Fransa krallarının elçileri
manları olan Rusyaya karşı bir müdafaa it­ öbür hıristiyan devletleri elcilerine nazaran
tifakı yapm ak arzusunu göstermişler ve ev­ her hususta daha üstün ve imtiyazlı haklara
velce yazdığımız gibi, Or.ikinei Şarl’m bor­ sahip olacaklar, Osuıanlı memleketlerinde
cu dolayısile olan, kısım hariç İsveç’in istedi­ daha geniş konsolosluk teşkilâtı kurabile­
ği bir şart dolayısile iş yarım kalmıştı. F a ­ ceklerdi. Elçilik ve konsolosluk raemurlarile
kat o zaman İsveçlilerin, Oaikinci Şarl’m bunların yanında çalışan kavas, hademe, ter­
borcunun son hesaplarını yapm ak üzere, İs­ cüman nev'inden hizmetliler, cizyeden muaf
tanbul’da bulunan Sinkler adlı subaylarını,. tutulacaklardı. Osmanlı memleketlerinde b u ­
dönüşünde Ruslar, sadr-âzamın krala gönder­ lunan kstolik papazları, hangi millete m e n ­
diği mektuptan başka, gizli muhabere ev­ sup olurlarsa olsunlar, Fransa kralının him a­
rakı var sanarak Saksonya'da Nam burg şeh­ yesinde bulunacaklar ve b u hususta öteden-
rinde öldürmüşlerdi. Bütün Avrupada nef­ beri Fransa’ya verilen imtiyazlardan fayda­
retle karşılanan b u hâdise üzerine, Carice lanacaklardı. K u d ü s ’teki mukaddes yerler ve
A n n a katili tevkif ettirip Sibirya’ya gönder­ ziyaretgâhlar, Fransa tarafından idare edi-
mişse de yapılan tahkikat; bu su-i kasdı lccek, bunların icabında tamirine engel oltm-
Stokholm’deki Rus elçisinin tertiplediğini mıyaesktı (28 mayıs 1740).
ortaya koymuştu. Zaten gergin olan Rus -
İsveç münasebetleri büsbütün bozulmuş, İs­
veç'in her ân harbe girmesi beklenmişti. F a ­ Bir kısım mahallî mütegalliben*n
kat evvelce de işaret ettiğimiz gibi o zaman
bir Osmanlı-İsveç ittifakı olmadığı gibi her ezilmesi
şeye rağmen İsveçliler de savaşa girmem iş­ U zu n harp yıllarında devleti meşgul
lerdi. A nc a k çıkarılan rivayetlerin herhalde eden bir gaile de bu deyirde her tarafta
zaten yalnız kalan Rusların bir ân önce O s ­ türeyen mütagnllibelerdi. A y a n adile anılan
manlIlarla barış yapmalarına tesiri olmuştur. b u zümre, delvete itaat perdesi altında bas­
Belgrad barışından sonra Osmanlı -İs­ kı yaparak halkı soyardı. Mahallî nüfuz ve
veç devletleri arasında b u hususta yeniden kuvvet sahibi olduklarından bilhassa seferler
görüşmeler yapılarak nihayet 4 ocak 1740 sırasında bir gaile çıkarmamaları için devlet
tarihinde bir müdafaa ittifakı akdedildi. bu vaziyetlerine uzun müddet göz yummak-
(Bazı kayıdlara göre; 22 aralık 1738). B u zorunda kalmıştı. Bunlardan Trabzon kaza­
andlaşm anm esası, her türlü tecavüzün önü­ larında olanlar ve âdeta derebeyi durum un­
ne geçilmesini derpiş ediyor ve tarafların da bulunanlar, ayrıca çeşitli rekabetler yü­
niuvafakaiile başka devletlerin de buna ka­ zünden aralarında mücadele eder ve hattâ
tılması m ü m kü n bulunuyordu. Aslında ken­ çarpışırlardı, b u bölgede yapılan mücadele
disine karşı hazırlanmış olduğu metninden Cûk uzun sürmüş çok sonraları ancak H e ­
anlaşılmakla beraber, b u andlapnadan. R u s ­ kim-oğlu. Ali Paşa Trabzon valiliği sırasın­
ya devleti de resmen haberdar edilmiştir. da bunları hem en tamamen sindirebilmiştir.
Aydın taraflarında ayanlık iddiasında bulu­
nan Sarıbey-oğlu ise, üzerine gönderilen H a k ­
ka valisi A h m e d Paşa’yı yenmişti (1738). B u
Sicilyateyn krallığı ile yapılan anlaşma. sefer sadaret kaym akam ı (sonradan sadrıâ-
zam ) A h m e d Paşa kendisini tenkile m em ur
Lehistan veraseti harpleri sonuna doğru edilmiş, Alaşehir’e gelen Paşa, Önce yardım­
yeni bir devlet olarak teşekkül eden (1738) cıları tepelenmeden Sarıbey-oğlu ile İıaş edi-
Sicilyateyu (Sicilya ve Napoli) kralı D o n lemiyeceğini anlıyarak evvelâ Birgi’ye bağlı
Karlos tarafından İstanbul’a Finoketti adlı Bademiye bucağındaki K a r a Ali-oğlunu, ICc-
bir temsilci geidi. Sadrıâzamla yapılan te­ lez’de Geyik-oğlu Abdullah’ı ve A yd ınd a Bı­
maslar sonunda bu temsilci vasıtasile yir- yıklı Kadı-oğlu M usa ’yı bertaraf etmiş, son­
mibir maddelik bir ticaret anlaşması imza­ ra Honaz'a Sarıbey-oğu üzerine yürümüş, bu
landı (7 nisan 1740). A yn i zat beş ay sonra hal karşısında tutunamayacağını anlayan mU-
b u sefer elçi ünVanı ile İstanbul’a gelerek tegallibe kaçıp saklanmışsa da sonradan ya­
kralın namesini teslim etmiştir. kalanıp idam olunmuştur (Mayıs 1739).

2518
Birinci Maiumıd valilere sık sık ferman­ yetiştiğinden eşkıyaya am an verilmeyerek
lar gönderip mahallî «yanla mücadele etme­ yakalananlar orada, kaçanlar kovalanıp ya­
lerini ve bunların halka zulümde bulunm a­ kalandıkları yerlerde tepelendiler. A y n i za­
larına engel olmalarını, bildirdi. Rusya - manda hâdiseyi padışalıa bildirip eşkiyamn
Avusturya seferinden sonra neşrettiği adalet tepelenmiş olduğunu da sadnâzama haber
fermanında b u nokta ürerinde bilhassa dur­ verdiler. Padişah bu sırada Hünkâr iskelesi
muştu. koyunda M eh m ed Kmin Ağanın yalısında b u­
lunuyordu. H em en gemi ile Saray-burnuna
geçip sadrıâzamı da davet ederek mesele
İstanbul’da vuku balan hâdiseler hakkında izahat aldı. O nun e m rîle İvaz M e h ­
m ed Paşa ile yeniçeri-ağssı Haşan Paşa
B u arada ordu İstanbul’a döndükten bir
şehirde kol gezerek haşaratın toplanma yer­
müddet sonra ileri devlet memuriyetlerin­
leri olan bazı hamamları basıp ele geçenler
de sadrıâzamm arzusu ile bir çok değişiklik­
am an verilmeden tepelendi. Yapılan tahki­
ler yapıldı. Bilhassa savaş aleyhinde bulu­
kat sor.unda hâdiseyi çıkaranların Patrona
nup Eelgrad ve K ü ç ü k Eflak alınmadan ve
Halil’in hemşehrileri oldukları ve hâlâ onun
A zak meselesi halledilmeden düşmanlarla
intikamını almak sevdasında. bulundukları
hem en barış yapılmasını istemiş ve b u hu­
anlaşılm ıştı.
susta gizli veya aşikâr faaliyette bulunmuş
olanların çoğu m enkûb oldu.
Bir kaç yılda» beri devam eden savaş­
Sadnâzamın azli
lar yüzünden zahire darlığı baş göstermiş­
ken, o sene kışın pek şiddetli olup kara ve
n e v a m eden seferler aolayısile bütün
deniz yollarının kapanması dolayısiic İstan­
memlekette hasıl olan darlık yüzünden, Ana-
bul’da yiyecek kıtlığı şiddetle hüküm sürme­
doluda bir çok kimseler vergiden kurtulmak
ye başladı. B u n u n uyandırdığı memnuniyet­
için ziraati terkederek başka is tutmak ga­
sizliği fırsat bilen bir kısım haşei'at ayakla­
yesi le şehirlere ve b u arada bilhassa İstan­
nıp evvelâ Sipahi-pazarına hücum ederek
bul’a akın etmişlerdi. Başkentin nüfusu btı
yağmaladılar. Sonra Bat-pazarma doğru y ü­
yüzden, büsbütün artmış, bu da h em yiyecek
rüdüler. Yolda rastladıkları dükkânları ka­
darlığına sebeb olmuş, hem dc asayişsizlik
patıp esnafı kendilerine katılmaya zorluyor­
doğurmuştu. Bm ıu önlemek için İstanbul,
lar, karşı gelenleri tehdid ediyor vc hattâ
Üsküdar ve Galata’daıı tâ Kavaklara kadar
yaralıyor ve öldürüyorlardı. Böylece, Beya-
olan yerlerde oturanlardan İstanbul’a geleli
zid camii avlusuna, kadar geldikleri sırada
on seneyi geçmemiş bulunanların derhal
bütün esnaf dükâıılarım kapatmış bulunu­
yerlerine iadesi hakkında bir ferman sadır
yorlardı.
oldu. Sadrıâzam ile yeniçeri-ağası Eedestan
Sadrıâzam İvaz Mehnıed Paşa o gün K â ­ civarındaki bir kaç hanı basıp böyle kim se­
ğıthane tarafında at gezintisine çıkmıştı. H â ­ lerden bulduklarını yakaladılar ve hem en
diseyi duyan eski sadaret kaymakamı N i­ kayıklara koydurup İzmit’e ve oradan da
şancı A h m e d Paşa, durum u hemen sadrıâ- yurtlarına gönderdiler. Lâkin, halkın gözü
zam a bildirmekle beraber fitnenin b üyüm e­ o kadar yılmıjtl ki, ertesi günü çarcıda çuha­
sine engel olmak için kendi maiyeti ile silâh­ cı yahudilerdcn birisile ondan alacağını iste­
lanıp o tarafa seğirtti. Yeniçeri-ağssı Haşan. • yen bir yeniçeri arasındaki ağız dalaşı sırasın­
Paşa da Ağa-kapısı halici! e koşup gelmişti. da yahudinin ona -zorba» diye haykırması
Eşkıya ise, asker ocaklarını da ayağa kal­ Üzerine ortalık birbirine girdi. Bir kısım dü k­
dırmak için Et-meydsnma doğru yola çık­ kânlar kapandı. Kol gezen ycniçeri-ağa sının
mışlardı. Yeniçeri ocağı kulluk çorbacıların­ müdahalesine vakit kalmadan zavallı yeniçe­
dan olup Bayeziü semtinin asayişini teminle ri çarşı halkı tarafından boş yere linç edildi.
görevi; bulunan K a s a n Ağa, bu hâdiseye fe­
Kı?.lar-ağası Beşir Ağa, kendisine yaltak­
na halde sinirlenip bir sopa kaparak âsile­
lanmak islemiyeîl sadrıâzamdan esasen m e m ­
rin yolunu kesmeye koştu. Bir taraftan da
nun değildi. H e m e n padişaha bütün b u n ­
oradaki kazancı esnafına:
lara onun idaresizliğinin ssbeb olduğuna fı­
*— Hâlâ ¡meşru padişaha karşı baş kal­ sıldadı. Üstelik İstanbul’a geldiğinden beri
dıran bir kaç înel’unun asılsız ve esassız söz­ konağında iki kere yangın çıkmasının da
lerine kapılıp tıeden dükkânlarınızı kapatı­ uğursuzluğuna delâlet edeceğini ileri sürüp
yorsunuz, Allah'tan korkmayıp böyle fitne­ Birinci M ah m u d 'u n zihnini çeldi. Sadrıâzam
ler çıkaranların sonu daima hûısrşnöır. Bğcr ise o giin, Yeni-bahçece Kambur-zâdc b a h ­
bana yardım ederseniz bunları tepelemek çesinde bulunuyordu. Nişancı A h m ed Paşa
pek kolaydır, diye bağırıp kendisi eşkıyaya da dâvetlisiydi. Birdenbire Hasekî-aga vası-
hücum etti. Esnaf da b u sözlerden gayrete tasile saraya dâvet olundu. Oraya varınca
gelerek yardıma koştukları gibi birer tarafa da Kapı-arasında bekletildi^ Biraz sonra si-
siner, kulluk neferleri de onlara katıldılar. lâhdar ağa gelip kendisinden sadaret m ü h ­
T a m bu sırada Nişancı Alımed Paja da gelip rünü alıp şimdilik mevkuf bulunduğunu bil-

2519
İvaz M e h m e d Paşa, Kapı-arasmda .bîr
kaç gün tevkif edildikten sonra Cidde vali­
liğine tayin edilip hem en yola çıkarıldı.
Eski sadrıâzamuı yakın adamı olan ocak
başçavuşu Derviş M e h m e d A ğ a da bu sıra­
da görevinden azledilip İstanbul’a gelmekte
olan İran elçisine m ihm andar tayin olundu.
Âsilerin üzerine ilk yürümüş olan kulluk
çorbacısı Haşan A ğ a ile maiyetindeki kul­
luk neferleri de icabı gibi mükâfatlandırıl­
dılar,
Eski tfü±aatnçeci Canip Ali Efendi R u ­
meli beylerbeyi! iği pay esile Rusya ve D e f­
ler emini E m in M e h m e d Rey yine Rumeli
beylerbey iliği paye sile Avusturya devletleri
nezdinde elçi tayin edilip merasimle gön­
derildiler. A z sonra Avusturya imparatoru
Altıncı Şarl ile Rusya çariçesi Atina'nın vefat
ettikleri haberleri iist üste geldi (Ekim
1740),

Donanmanın avdeti, Avusturya


hududunun tesbiti
Dürt aydır A k d finizde, derya kaptanı
Süleyman Paganın kumandasında olarak d o ­
laşan ve korsan yuvalarını temizleyen do­
nanma, bu sırada kasım zamanı gelmiş ol­
duğundan İstanbul’a döndü. Kısa bir zaman
sonra, da Süleym an Paşa vefat ettiğinden
Yirm isektz Çslebî-zide Saïd îVtehmed Efen- derya kaptanlığı Elci Mustafa Paşaya verildi
d i'nin F r a n s a ’d a «Içit,iği z a m a n ı n d a y a p ı l m ı ş (O c a k 1741).
b i r r-acrnı Yeni Sadrıâzam da bir kısım ileri m e ­
murları değiştirdikten sonra Avusturya İle
Belgrad andlaşmasına göre hudud tayini işi­
ni ele alarak Avusturyanm ileri sürdüğü
dirdi (23 haziran I?'«]). B u . sırada Nişancı mesnedsiz iddia ve istekleri bertaraf etti.
A h m e d Paşa da saraya dâvci edilmişti. P a ­ Müzakereler sonunda Belgrad'dan Bosna’ya
dişah kendisini huz-uruna kabul edip bir çok varıncaya kadar yüz altmış saatlik m esa­
iltifatlarda bulundu ve sadarete tayin etti­ fedeki on bir adet kale, palanka, barkan ve
ğini bildirerek, m ührü teslim etti çardakla dokuz yüzden fazla kasaba ve köy

Efendinin eSçî sıfatı le Onbeştnoî Loui$ tarafından Versay sarayında kabulü


(9 ocak 1742)

2520
OsmanlI devletinde kalmak üzere k a fi sınır mektubunda savaş boyunca Fran¡fanın O s ­
kesildi, Andlaşma nüshaları mübadele edi­ manlIları desteklemiş olmasından ve barış
lirken AvusturyalIların Beigrad önünde im­ hususundaki iehde arabuluculuğundan dola­
zalanan belgelere aykırı olarak yanlış bir yı Fransa kralına teşekkür ediyor ve sonra
hudııd çizgisini esas almış olduklarına dikkat da Elaların imzaladıkları barış andlnşma-
etmemiş bulundukları için reis ül-küUab s-ır.a rağmen A zak kalesini yıkıp buradan
Mustafa Efendi azledilip b u işd© kasti görü­ çekilerek bölgeyi tarafsi2 hale getirmek me-
len Divan-ı hümâyun tercümanı Aİeksandr selesinde ayak sürüklediklerini ve bu taah­
ın Alay-köşkü önünde boynu vuruldu. He-is hütlerini bir türlü ifa etmediklerini bildiri­
ül-küttablığa, RagJb M eh m ed Efendi getiril­ yor ve ar.dlaşma Fransam n zimanı altında
di (Şubat 1741). bulunduğundan bu devletin teşebbüste b u ­
lunmasını istiyordu.
Fransasya. gönderilen elçi, Rusya ile
Hakikaten Rusya ile barış imzalandığı
olan ihtilâfın halli tosîde A za k kalesinin; yıkılması, esirlerin kar-*
Bir müddet sonra Yirm i eciriz çelebi-zâde şıîjkU serbest bırakılmaları ve Rus çarlarına
Saîd M ehm ed Efendi Rumeli beylerbeyliği imparator ünvam verilmesi meselesi ortada
payesile Paris’e muvakkat elçi olarak gönde­ kalmış ve Rusya Azak*ın terkini, esirlerin
rildi (Ağustos 174İ - Cumadelula 1154). K e n ­ serbest bırakılması!© imparator unvanının
disinin vazifesi, Birinci Mahmuri’un Fransa tasdiki şartlarına bağlı bırakmıştı. U zun gö­
Kralj Onbeşinei Lui'ye yazdığı mektubu tak­ rüşmeleri müteakip son gelen elçi ile bu h u ­
dim etmek ve Fransa dışişleri idaresile tc~ suslar da halledilerek kendisine sadnâzam
maşlarda bulunmaktı. Birinci Mahm ur. bu ve devlet erkânı tarafından ziyafct çekildi.

Y E N İ BİR İ R A N SEF ER İ

Memleketini, Osmanlı, Rus ve Afgan is­ dusunu ağır bir hezimete uğrattı. Delhi'yi de
tilâsından kurtarmış olan Nadir Şahın İran’ zabdedince Hindistan barış istemek zorunda
cîa büyük bir nüfuzu olduğu gibi, kendisi kaldı. B u savaşta büyük masraf ye fedakâr­
halt arasında da çok seviliyordu. Osm an h lıklara katlanan İran’ın h u dud u İndus n e h ­
rievletiJe acele ve nokran bir barış anlaşması rine kadar genişlemiş ve böyleee yeni top­
yaptıktan sonra, gayesi olan Hindistan vc raklar elde etmişti.
Afganistan seferine çıkmıştı. Barı; anlaşma­
sının açık tarafı bilhassa C a ’feri mezhebinin Nadir şahın Dağıstan’a müdahalesi ve
Osmsnlı devletince besinci mezheb olarak
tanınması ve Kabe'de bu mezhep sahipleri yeni istekleri
için bir rükün yani ayrı bir nam az vert tah­
Nadir şahın Hindistan seferi dört yıl
sisi meselesi idi. Bunun için de evvclcc yaz­
sürmüştür, Sonunda elde ettiği memleketleri
dığımı z gibi iki OsmanlI âliminin İran’a çe­
ve kazandığı zaferleri Osmanlı padişahına
lerek İran ulemasile meseleyi tartışmalarına
bir nam e ile bildirmekten geri kalmadı (Ni-
karar verilmişti.
>an 1741). Hindistan’dan döndükten sonra da
İşle. Nadir şah K an dehar muhasarasında Dağıstan, beylerine bir ferman göndererek
iken Osmanlı elçisi Mustafa Paşa b u iki O s­ kendisine tabi olmaiarını istedi. Buna bir
manlI âlimi ile çıka-geldi. Geçen görüşme­ cevap alamayınca da Şamahi taraflarına doğ­
ler sonunda Nadir Şah C a ’ferî mezhebinin ru yürüdü (Nisn 1741). Lâkin pek şiddetli
kabulü ile İran hacılarının ayrı bir emirülhac bir mukavemetle karşılaştığı için arzusuna
nezaretinde istedikleri yoldan hacca gidip erişemedi. Sünnî Dağıstanlüar, kendisine tabi
gelmelerinin serbestisi maddelerinde şiddetle olmak istemiyorlar ve Osmanlı hü k üm d a­
ısrar etti. Yapılan barış anlaşmasını ise hâlâ rını halife- olarak tanıyorlardı. Hindistan se­
tasdik etmemiş bulunuyordu. Bütün bunlar­ ferinden yorgun bir ordu ile dönmüş b u lu ­
dan, kendisinin icabında OsmanlI devletile nan Nadir şah, bu dağlık bölgede uzun sür­
yeniden savaşmayı göze almış bulunduğu mesi pek muhtemel olan yeni bir savaşa gi­
anlaşılmakta idi. B u sırada ise, Rusya ve rişmeyi göze alamadı ve Osmanlı devletile
Avusturya savaşları devam etmekte bulun­ kozunu paylaşmcaya kadar buradaki hare­
duğundan meselenin kesin şekilde halli dev­ kât: geri bırakmayı uygun buldu, İstanbula
letçe daha sonraya bırakıldı (1737). bir elçi gönderdi. Şehre girerken Hacı hail
Nadir şah, Kanüehar’dan sonra Kabil'i de ismindeki b u elçinin maiyetinde üç bin kişi
alarak bütün Afganistan’ı ele geçirmişti. Y u r ­ ve on fil vardı (Nisan 1742). O n u n böyle
dunun emniyeti için bu bölgenin İran H âki­ ihtişam satması pek hoş karşılanmamış, lâ­
miyetinde kalmasının icabedeceği kanaatin­ kin kendisine karşı dostça davranılmıştı. M a ­
de idi. B un d an sonra Hindistan'a doğru iler­ mafih İran elçisi Hacı han, huzura kabulün­
l e d i . Kernal meydan savaşında Cîurkanlı or­ de şahıd olduğu haşmetten sersemlemiş, Sad-

2521
r n z a m kendisine mükellef bir ziyafet çek­ bul’a gelerek yeni vazifesine başladı. Eski
miş, dostça sohbette bulunmuştu. Nihayet elçi sadrıâzamm bir kaç gü n muhasebesi görül­
Nadir hanın isteklerini açıkladı. Bunlar, dükten sonra Rodos’a sürüldü.
dört m add e halinde toplanabilir;
1 — C a ’fcri mezhebinin besinci m ezheb Padişah ve sadrıâzamm İran’a karşı
olarak Osmanlı devleti tarafından resmen
kabulü; 2 — C a ’ferî'lere Kâ'bcde bir rükün, tedbirleri
yani diğer dört m ezhebe olduğu gibi bir na­
m az yeri tahsisi; 3 — K â ’be örtüsünün birer Birinci M a h m u d , çıkacak bir ihtilâfta
yıl m ünavebe ile kendi tarafından da yaptı­ kendisini ve Osmanlı devletini haklı göster­
rılması; 4 — İran teb’asına Osmanlı m em le­ m e k içiıı İstanbul ulemasından. Nadir şah,
ketlerinde ticaret serbestliği verilmesi. ca’feri mezhebinin kabulü meselesinde İsrar
Osmanlı devleti çetin bir savaştan galip, ettiği takdirde, devletin resmi mezhebi olan
lâkin yorgun çıkmıştı. B u yüzden Iran’ia sa­ Sünnî inanışına aykırı durum u dolayısıyle
vaşa hevesli bulunmuyordu. B u n a karşılık kendisine savaş ilânının meşru bulunduğuna
Nadir şah Ca'feri mezhebi meselesinden vaz dair 30 nisan 1742 -24 sefer 1155 tarihinde
geçmiyordu. Birinci M a h m u d 'u n ise bunu, fetvalar aldı (Başbakanlık Arşivi, Mühem-
sünnî bir padişah ve İslâm halifesi olarak rne defterleri, C: 148, S: 226, 243). Ayrıca
kabulüne imkân yoktu. Esasen kendi kabul Beytüİmal arzuhalcisi M ünir ve İstanbul g ü m ­
etse bile O sm an !; ulemasının buna yanasmı- rük nazırı Nazif Efendiler, bu isteğinin ye­
yacakları muhakkaktı. Böyle bir hareket, rine getirilmesine Osmanlı devleti tarafın­
memlekette bir ihtilâl çıkmasına ve kendisi­ dan im kân bulunmadığı hususunun Nadir
nin taç ve tahtını kaybetmesine bile sebeb şaha izahı görevile, elçi oiarak İrana yola çı­
olabilirlerdi. karıldılar.
Böylece doğu seferi meselesi tekrar or­
taya çıkma ihtimali üzerine tedbir olarak,
Osmanlı devleti eskiden olduğu gibi cepheyi
Hekîm-oglu Ali Paşa’nm ikinci defa ikiye bölerek Irak yani güney cephesi k u ­
mandanlığına Bağdad valisi A h m e d Paşa ve
sadârete getirilmesi Kars, yani kuzey cephesi kumandanlığına
Diyarbakır valisi Köse Ali Paşa tayin edil­
Sadrıâzam A h m e d Pasa, elden geldiği diler (1742).
kadar hizmet ederek padişahı m e m n u n et­
Diğer taraftan Ru sya’nın İran'la ittifak
mişse de, kızlar-ağası Beşir A ja n ın bazı ol- ederek Osmanlı devletine h ü cum etmesi İhti­
mıyacak arzularını yerine getirmek ve d e v ­ mali belirdiği ve hattâ bazı Rus kuvvetleri­
leti onun vesayeti altında idare etmek iste­
nin Lehistan’da gizlice yığınak yaptıkları d u ­
mediği için onu m e m n u n edememişti. A j a ­
yulduğu için, yiğitlik ve kahramanlığile şöh­
nın ise padişah üzerinde mutlak bir nüfuzu ret kazanmış olan Teke ve H a m id sancakları
vardı. Şehirde çıkan bir kaç yangın ve bir mutasarrıfı Polad-zâde Çelik M c h m e d Paşaya
kaç rüşvet töhmeti nihayet doğudan gelen
vezaret rütbesi tevcih olunup Rumelide as­
haberlerin tesiri ile, A h m e d Paşayı gözden ker sürmeye m e m u r edildiği gibi, Edirne
düşürdü (21 nisan 1742 Cumartesi günü). Bu bostancı bağısı Süleym an A ğay a da vezaret
yüzden aziı olundu. O gün kendisi Kırım
verilerek Hotin muhafızlığına tayir. olundu.
hanını ziyarete gitmişti. Dönüşte konağına
İnebahtı muhafızı vezir M e h m e d Paşaya ise
yakın bir mesafeye geldiği sırada Bostancı Bender ve beylerbeylerden. Göle’li M e h m e d
karakulakları tarafından karşılanıp saraya
Paşaya A k k e r m a n tevcih edildi. B u suretle
dâvet edildi. Sadrıâzam, abdest tazelemek
b u sınırlarda gereken tedbirler alınmış oldu.
için konağına uğradığı sırada tekrar acele
dâvet haberi geldiği için hem en saraya git­
ti. Soğuk çeşme kapısından girip doğru kız- Nadir şahın yeni tehditleri
lar-ağasıııın odasına vardı. Ağa, bir şey belli
etmeden kendisini iltifatla karşıladı. Biraz N adir şah, evvelâ kendisi han yani vezir
oturulduktan sonra, Beşir A ğa huzura gir­ rütbesinde buiunan bir elçi gönderdiği hal­
m ek üzere ayrıldı. T a m o sırada Silâhdar-ağa de, ona çok daha aşağı rütbeli elçiler gö n­
gelerek sadaret m ührün ü isteyip aldı. A h ­ derilmiş olmasını protesto ettikten sonra tek­
m ed Paşa, bostancıbaşıya teslim edilerek B a ­ liflerinde ısrar etti. Ruslarla hir ittifak y ap ­
lıkhaneye indirildi. Derhal saray kapıları k a ­ mış olan N ad ir şah, b u istekleri kabul edil-
patılarak derya kaptanı Mustafa Faşa balta­ medikçe savaşacaktı. A z sonra B ağdad va­
cılar kethüdası vasıtasile tersaneden dâvet lisi A h m e d Paşadan ulakla bir m ektub geldi.
edildi. Mustafa Paşa gelince kendisine sada­ A h m e d Paşa bunda 1742 yılı mayıs aymın
ret kaymakamlığı tevcih olunup sadaret m a ­ ilk günlerinde Nadir şah tarafından Nazar
kamı için o sırada A nado lu valisi bulunan A li han ve M irza Zek i adlı iki elçinin Bağ-
Hekim-oğlu A li Paşa acele İstanbul'a dâvet dad’a geldiklerini ve büyük hir ordu • topla­
olundu, mış bulunan şahın altmış bin kişilik bir k uv­
Hekim-oğlu Ali Paşa, beş günde İstan­ veti E rzu ru m tarafına gönderilip kendisinin

2522
de sayısız askerle K e r k ü k üzerinden Diyar- göre, İran şahı hazırlanan oyuna kar.miya­
bekire doğru yürümeyi' karar verdiğini, eğer ra k on bin kimilik bir kuvvetle Bağdad ta­
Osmanlı ordusunu yenerse Bağdad’ı savaşsız raflarına anî bir akın yaptırmış, İran ça­
teslim edeceğine dair A h m c d Paşadan senet pulcuları bütün mahsulü m ahvedip ortalığı
istediğini, böyle bir senet ver ilmediği tak­ yağma ve talan etmişlerdi.
dirde kaleyi hem en muhasara ettireceğini
bildirdiklerini yazıyordu. A h m e d Paşa, o ta-j^
raflarda uzun müddet memuriyet yapmış, <fj
tecrübe sahibi bir vezirdi. Gerek B sğ d ad 'm ’
içi ve gerekse civar halkının çoğu ise şii ol­
dukları için İran şahının gelişini dört gözle
bekliyorlardı. Yetıi iıasad ise henüz idrak
edilmemiş ve mahsul kaldırılıp kaleye naklo-
lunmamıştı. Şahın B ağdad ’ı muhasaraya gel­
diği duyulursa, çoğu 5İ1 olan köylünün der­
hal yüz çevirecekleri, bu yüzden yeni m a h ­
sulün dışarıda kalacağı ve kalede bir m u h a ­
saraya dayanacak zahire bulunmıyacağı m u ­
hakkaktı. A h m e d Pasa, bütün bunları düşü­
nerek elçileri tatlı dil ve güler yüzle oyalı-
yacağını, Meşhed-i Hiiseyn’i ziyaretlerinden
sonra saha gerekli cevabı vereceğini bildirdi­
ğini, lâkin elçilerin:
«— Biz ziyarete ve cevap almıya gel­
m edik. Şahımızın iradesi üzerine kalenin İstanbul'da Cerrahpaşa ile Koca Murtafapaşa
teslim senedini verirseniz ne âlâ, hem en dö­ arasında, kendi adfyie anılan semtte Hekim -
nüp gideriz» dediklerini, kendisinin de aşa­ oğlu Ali Paşa’nın camii ve sebili
ğıdan alarak:
«— Buraya kadar gelmişken ziyarete
varmamanız olma/-. B u zam an içinde de biz
isteneni hazırlarız!, deyip kendilerini ister
v. • ■\&i , v îefc' mm
istemez ziyarete gönderdiğini, dönüşlerinde
de şahın derhal kale muhasarasına kalkışa­
rak ır-Lişkil bir d urum m eydana getirmemesi
için i'tenen belgeyi hazırlayıp verdiğini, b u n ­
dan maksadının ise, İstanbul'dan kuvvet ve
yardım gelinceye kadar şahı oyalamak oldu­
ğunu bildiriyor ve bu sefere bizzat sadrıâ-
zarnm serdar-ı ekrem olarak çıkmasını tav­
siye ediyordu.

Topîatıan müşavere meclîsi, alman


karar ve tedbirler
B u n u n üzerine sadrıâzam ffekim-oğiu
Ali Ps ş a n m konağında yeniçeri ağası, derya
kaptanı, kazaskerler vesair devlet ricalinin
katıldığı bir müşavere meclisi toplandı. E v ­
vela reis üi-küttab M e h m e d Eagıta Efendi,
Nadir şahın Bağdad valisine gönderdiği m e k ­
tubu, -Bağdad valisinin b una verdiği cevabı
ve sadrâzam a yolladığı tahriratı okudu. He-
kim-og'.u A ’ i Paşa bundan sonra söze başla­
yıp bütün bu hâdiselerden İran’ın Osmanlı
devletine saldırmak niyetinde bulunduğu ne­
ticesinin çıkarılacağını söyleyerek b un a kar­
şı nasıl hareket edilmesi ieabettiği hakkında
lıazır bulunanların düşüncesini sordu. Neti­
cede savaş için tedarikli bulun m ak kararına
varıldı.
B u sırada Bağdad valisi A h m e d Paşadan
yeni bir mektub geldi. B u n d a verilen bilgiye

2523
B u haber, İstanbulda heyecan yarattığı manlI kuvvetleri nihayet K erkük’ü vire ile
gibi, bir çok zararlı dedikoduların çıkması­ teslim zorunda kaldılar (T em m u z 1743).
na sebeb oldu. İran şahı Osmanlı devleti Fakat, İranlılar vire şartlarına riayet et­
hudutlarına tecavüzde bulunur bulunmaz he­ meyip halkı soymaya ve esir etmeye başla­
m en savaş ilânile ordunun hareket edece­ dıklarından ahali ve asker dayanamıyarak
ğini büdirmiş olmakla beraber, şimdilik m a ­ çapulcuların üzerine hücum ettiler. B u y ü z­
hallî kuvvetlerle karşılık verileceği ve ordu­ den bilhassa halktan bir çok ölenler oldu.
nun doğu seferine çıkmasının bir daha yıla
terk olunduğu haberi yayılınca, bu dediko­
dular büsbütün arttı. İstanbul'da bulunan şa­ Hekim-oğlu Ali Paşa’nın azli, Haşan
hın casusları ise, gizlice beyannameler ya­ Paşa’nm sadâreti
yarak padişahın şah üzerine gitmeye korktu­
ğunu, her yerde galip şahın yenilmez bir k u v ­ Bağdat valisi A h m e d Paşa kethüdası
vet olduğunu propaganda ediyorlardı. Bun u n M e h m e d Ağayı İstanbul'a gönderip bütün
üzerine bu işi yapanların mutlaka aranıp ya­ bunları haber verdikten sonra şahın yüzbin
kalanması, dedikodu yerleri olan kahvelerle, kişilik bir ordu ve pek çok topla hazır b u ­
berber dükkânlarında toplantıların yasak lunduğunu, yerli halkm da kendisine itaat
edilmesi emredildi. B u emirler o kadar şid­ ettiğini, b u kuvvetle Bağdad muhasarasına
detle tatbik edildi ki, kendi halinde mesire mı kalkışacağını, yahut Musul, Diyarbckir,
yerlerine giden halk bile bundan menolundu. Haleb ve K ak k a taraflarından birisine m i
B u sırada sadrıâzamla araları açılan der­ saldıracağının belli olmadığını, yalnız ayrı
ya kaptanı ve eski sadaret kaymakamı M u s ­ bir kuvvetle Basra’yı muhasara edeceğinin
tafa Paşa azledilip H a n y a muhafazasına gön­ anlaşıldığını, mahsul içeri alınmadan Bağdad
derilerek yerine Mısır valisi Yahya Paşa civ an vurulduğu için şehirde zahire darlığı
tayin olundu (T e m m u z 1743). başladığını, Bağdad’a derhal yardımda bulu­
nulması icabettiğini bildirdi. Sadrıâzam da
Nadir’e karşı Safi’nin şah ilân sefer zamanı geçip kış mevsimi yaklaşmış ol­
makla beraber, kendisinin bizzat ordu ile o
olunması taraflara gitmesinden başka çare bulun m a­
1730 yılında İran istilâsı sırasında ¡Safi dığını düşünüyordu. Niyeti, kapıkulu askerile
adlı birisi, Hüseyin şahın oğlu ve Safevi şeh­ İstanbul’dan çıkıp A nadolu’da uygun bir yer­
zadesi olduğunu iddia ederek Osmanlı devle­ de kışlayarak diğer ordu kuvvetlerini de
tine iltica etmişti. Kendisi o zaman ünce Se­ orada toplamak ve ilkbaharda hem en hare­
lanik'te oturmaya m e m u r edilmiş, sonra da kete geçmek, Nadir şahı bir m eydan sava­
Rodos’a gönderilmişti. Şimdi İran iç savaş şında yenip barış isteyecek durum a düşür­
meselesi meydana çıkınca, bu sözde şehzade mekti.
İstanbul’a getirtilerek Kadıköyünde bir ko­ Hekim-oğlu Ali Paşa böyle düşünerek o
nak verildi. Sonra meşru İran şahı ilân olu­ sırada E y û b ’de Valdo-snltan sarayında b u ­
nup padişah («rafından bu sıfatla kabul edil­ lunan padişahı ziyaret edip fikrini izah et­
di ve İzmit’te oturmasına karar verildi (T e m ­ ti. Birinci M a h m u d ise, meselenin ertesi g ü ­
m uz 1743). nü îopkapı-sarayında toplanacak bir m üşa­
vere meclisinde görüşülmesini emretti.
Kızlar ağası Beşir Ağa, sadrıâzamiarın
Kerkük kalesinin kaybı serdar-ı ekrem olarak sefere çıkmalarına
taraftar değildi. Onların savaş meydanların­
Bağdad etrafını vurmuş olan İranlIlar, da kazandıkları zaferler vesilesile padişahın
buradan K e rk ü k üzerine ilerleyip kalenin güzüne girmelerini kendi nüfuzu için zararlı
dibinde ordugâh kurarak içinde bulunanla­ görüyordu. H e m e n Birinci M a h m u d ’a Nadir
ra teslim olmalarım teklif ettiler. Buna kar­ Şah’ın o taraflara hücum edeceği bir kaç
şı kalede bulunanlar bir çıkış hareketile aydanberi bilindiği halde sadrıâzamm sadece
İranlı çapulculara hücum ettiler ve kısa bir serdar-ı ekrem olmak ve ordunun başında
savaş sonunda bir kısmını öldürüp bir kıs­ sefere gitmek gayesile icabeüen tedbirleri
mını kaçırdılar. Nadir şah bu hâdiseyi haber almamış olduğunu ve b u günkü müşkil duru­
alınca yanında bulunan bir kaç yüz top ve m a düşülmesine, hattâ K erkü k'ün elden gi­
hum bara ile bizzat K e r k ü k üzerine yürüdü. dip Bağdad’m sıkışmasına sebeb olduğunu
Kaleyi sıkı bir muhasara altma alarak döğ- fısıldadı. B u n a derhal inanan Birinci M a h ­
meye başladı. Müdafiler, bir kaç defa çıkış m u d sadrıâzamı azle karar verdi. O gün acele
hareketlerinde bulunup düşmana bir hayii Topkapı-sarayına döndü. Ertesi gün devlet
zarar verdilerse de. bombardımanın şidde­ ricali ve ocak ağalan müşavere için saraya
tinden kale üç dört gün içinde harap oldu, davet olundular. Hepsi gelerek Arz-odasm-
içerisi de tutuşup yandı. İranlılar. m ü d a ­ da toplandıkları sırada Beşir A ğ a vasıtasile
faa kuvvetlerine nazaran çok üstün sayıda sadaret m ührü Hekim-oğlu Ali Paşadan alı­
bulunduğu ve kalenin hiç bir taraftan yar­ nıp kendisi bostaneıbaşı vasıtasile Balıkhane­
dım görmesine imkân kalmadığı için O s ­ ye indirildi. A y n i zam anda yeniçeri-ağası

2524
Haşan Faşa huzura davet edildi. Birinci Mah- m aya karar vermiş bulunuyordu. Nadir
muıi, sadaret m ührünü bizzat kendisine ve­ şah, kaleyi tamamen sarıp onıkj yerde k u r ­
rip huzurda hil'at siydirdi (23 eylül 1743), duğu tabyelerden 22 eylül günü şehri ağır
Eski sadnâzam ise Midilli’ye sürüldü. bir bombardıman altına aldı (Subhi Tarihi,
C-: 2, V ; 233). Lâkin müdafiler şiddetle ve
İliç fütur getirmeden dayanıyorlardı. Nadir
Savaşın ilâm, 3k icraat şah, bunun üzerine kaleye gelen suyu kes­
tirip onları bunaltmaya teşebbüs etti.
IIasan Paşaya m ühür verildikten' sonra
Kale, böylece bir hafta gece gündüz d ö ­
Arz-odasmda bekleyen devlet ricali huzura
vüldü. Atılan top ve humbara taneleri yet­
kabul edildi. 3 in n c i M ahraud daha evvel
miş bini bulmuştu. Nadir şah nihayet u m u ­
r v c e p h e s i n d e büyük hizmetleri görülen
m i bir hücum a karar verdi. B u maksatla
Hekim-oğlu Ali Paşa’nın böyle m ü h im bir
dört beş lâğım ve bin yedi yüz merdiven
zam anda azlolunduğunu izah etmek ve bu
hazırlatmıştı (4 ekime rastlayan 15 şaban.
suretle yeni dedikoduların önüne geçmek is­
Berat kandiliydi). Nadir şahın Dicle'yi aşan
tiyordu. B u n u n için eski sadrıâzamm m u t ­
askerleri ellerinde merdivenlerle kaieye h ü ­
laka serdar-ı ekrem olmak gayretile hatalı
c u m ettiler! A y n i zam anda lâğımlara ateş
şekiide hareket ettiğini ve neticede Nadir
verildi. Kale, son derece kritik bir ân geçi­
şahın K erkü k’ü almakla kalmayıp B s ğ d a d
riyordu, âdeta düşmek üıere idi. Tam b u sı­
Barsa ve M usulu da tetıdid edecek duruma
rada rüzgâr birdenbire yön değiştirip pat-
gelmesine sebcb olduğunu izah ettikten son­
lıyan iki lâğımın bütün ateş ve alevlerini
ra. bir aya kadar ordunun hareket edeceği­
hücum edenlerin üzerine döndürdü. K ale
ni söyleyerek hazırlanmalarını tenbih etti.
duvarlarının üzerine dayanan merdivenlere
Böylece Nadir saha, bilfiil savaş ilân olundu.
tırmanmış binlerce îrsnlı asker diri diri y a n ­
A yn i gün Safi sah da Erzurum a gönderildi
dı. Nadir şah buna rağmen hücum u d ur­
<23 eylül 1743). Yine bu toplantıda Nadir
durmadı. Kale m üdaf ileri Hüseyin Paşanın
şahı Kafkasya’da meşgul etmek için D a ­
teşvikiyle canlarım dişlerine takıp her n o k ­
ğıstan emirlerinden U sm i hana Dağıstan han ­
tada bütün gayretlerle karşı koyuyorlardı.
lığı ve Sürhay han-zâde M e h m e d H a n a da
Lâğım hâdisesinden sonra tam yedi saat p en ­
K ü m u k hanlığı beratları gönderilip İranlI­
çe pençeye bir mücadele cereyan etti. K o ­
lara karşı el ele mücadele etmeleri bildirildi.
nunda, bejf bine yakın ölü ve bu sayıdan
Erzurum ve Diyarbakır valilerine emirlerin­
fazla yaralı vermiş olan Nadir şah gerileme­
deki askeri savaşa hazır bir durum da bulun­
ye mecbur kaldı. Ertesi günü de, M usul
durarak düşman hangi tarafa hücum ederse,
önünden kalkıp Bağdad taraflarına doğru
o tarafa seğirtmeleri emrolundu..
çekildi. Böylece Osmanlı askerleri, kendile­
B u sırada Rodos'da sürgünde bulunan
rinden çok daiıa kalabalık olan düşmanı, se­
eski sadrıâzam A h m e d Paşaya, Erzu ru m ve
bat ve kahramanlıkları sayesinde yenmiş ol­
Diyarbakır valilerinin maiyetine m em ur
dular,
olup Girid’de kalmış olan askeri toplamak
Musul önünde düşmanın uğradığı ağır
ve sürmek vazifesile Rodos’dan İzmir’e ve
mağlûbiyet haberi İstanbulda büyük sevinç
oradan Rakka taraflarına gitmesi bildirildi.
yarattı. B u n u n üzerine ordunun hareketi
H assa Paşanın ilk şahsi icraatı, derya
şimdilik geri bırakıldı. Zira, hu yeniliş üze­
kaptaru Y ahya Paşayı Belgrad muhafızlığına
rine esasen Nadir şah da çekilip gitmiş, o
tayin edip acele yola çıkarması ve Belgrad
cephede Ösmanlı topraklarında düşman as­
muhafız; Pir Mustafa Paşaya derya kaptan­
keri kalmamıştı.
lığı tevcih ettirmesi oldu (Eylül 1743). S o n ­
Birinci M ah m u d, b u zaferi yeııi sadrıâ-
ra, Diyarbakır tarafı seraskeri Ali Paşa’ya
zam H aşan Paşanın uğurluluğuna vererek
yardım için acele yirmi yeniçeri ve bej ce­
bir samur kürk, iki hil’at, iki murassa kılıç
beci ortası gönderdi. Pir Mustafa Paşa, Sof­
ve yedi bin beş yüz kuruş ıhsat etti. K a l e ­
ya’y a kadar geldiği, sırada derya kaptanlığı
nin müdafaasında hizmeti geçen gazilere
Rum eli valisi Ahınea Paşaya tevcih oluna­
kozbekçisi Ali Ağa vasıtasile hil’at ve hedi­
rak acele İstanbul'a davet edildi. Mustafa
yeler gönderildi.
Paşaya ise, Rumeli valiliği verildi (Aralık
1743).
O s m anlı devletine İsveç ve Rusya’nın
Nadir’in Musul’u muhasarası teşekkürü
İstanbul'da azil ve tayinlerin olduğu b u Bir türlü halledilemiyen İsveç - R u s
Kiralarda Nadir şah, K e r k ü k önünden hare­ ihtilâfı nihayet 1741 de, bir harbe sebeb ol­
ket edip sür’atle M usul’a doğru ilerlemiş ve muştu, aradaki ittifaka göre de İsveç kralı
13 eylül 1743 tarihinde buraya varıp siperler padişaha n am e gönderip yardım istemişti.
kazdırarak kaleyi muhasara etmeye başi a - İranla gerginleşen durum u dikkate alan
rmştı. Musul muhafızı Abdülcelil-zâde H ü se­ Babı âli, İsveç’e mali yardımda bulunm uş
yin Paşa, düşmana sonuna kadar karşı -koy. ve padişahın krala gönderdiği nam ede de it-
(şimdiki Tarko) barışını yap ­
mışlardı (Ağustos 1743). İşte bu
günlerde İsveç ve Rıısyadan ba­
rışın imzalandığını bildiren na­
meler geldi. Bunlarda her iki
devlet ayrıca arabuluculuğun­
dan dolayı Padipaha ve Bâb-ı
âliye teşekkürde bulunuyorlardı.

Kırım hanının azli

G e n e bugünlerde Rusya el­


çisi Bâb-ı âliye baş vurarak K ı ­
rım hanının anölaşmn gereğin­
ce elindeki esirleri serbest bı­
rakması lâzım iken b un u yap ­
madığını, Osmanlı devleti tara­
fından m uayyen bölgelerden
tuz almalarına müsaade edilmiş
olan kazaklara hücum ile ara-
İstanbul’u n zarif süslerinden, Birinci M a h m u d 'u n yap- balarım yakıp mallarını alarak
tırdığı T o p h a n e çeşmesi (M e llin g ’den ) kendilerini de esir ettiğini bil­
dirdi. Devlet, İranda meşgul
olduğu için Ruslarla yeni bir
tiiaka sadık kalınacağı beyan edilmişti (Ş u­ gaile çıkarmak istemiyordu. Üstelik bütün
bat 1742 - Zilhicce 1154). Başladığı savaşta bunlara sebeb olan Selâmet Giray han gev­
dahilî ayaklanmadan ötürü kısa zamanda şek bir 2 dam olduğundan emrindeki mirza­
güç durum a düşen İsveç, Rusya karsısında lara ve giraylara h akim olamıyor, bilhassa
duramamıştı. Neticede, Osmanlı devletinin Nogayların sağa sola tecavüzlerinin önüne
harbe son verilmesi hakkında Rus hü kü m d a ­ geçemiyordu. Bütün bu sebepler delayısile
rına yazdığı mektup ve bulunduğu sulh azil olunarak yerine Kalgay bulunan Selim
tavassutu teşebbüsü üzerine iki devlet A b o Giray Kırım hanı tayin edildi (Kasımın so­
nu 1743). Eski hanın ise, Geliboludaki çift­
liğinde oturmasına m üsaade olundu.

Kuzey cephesi olayları, Kars


muhasarası

Ön ce Nadiri Kafkaslarda meşgul etmek


gayesile Çıldır valisi bulunan Yusuf Paşa,
Gürcistan üzerine yürüdü ise de K ah t pren­
si Tahm ars ile Ali hanın kuvvetlerine ye­
nilerek çekilmek zorunda kaldı (H a m m er,
G O R , C : 8, S : 56). Kışı güneyde geçiren N a ­
dir şah, sonra o taraftaki olayları dikkate
alarak kuzeye hareket edip 1744 yılı T e m ­
m uzun da K ars kalesinin önüne geldi.
Nadir şah, kaleyi muhasara ederek taz­
yike başladı. Burada da şiddetli bir m u k a ­
vemet gördü. Bir ayı daimî savaşlarla geçen
seksen günlük muhasaradan sonra ise, ordu­
su fena halde hırpalanmış olarak çekilmek
zorunda kaldı (Ekim 1744). B u n u n üzerine
Çeteci Abdullah Paşa kumandasında önsek«
bin kişilik bir kuvvet mahallî aşiret kuvvet-
lerile birleşerek İran’a müthiş bir akında
bulundular. Kars seraskeri eski sadrıâzam
A h m e d Paşaya İran şahı ilân edilen Mirza
Safi ile birlikte Erzurum 'dan K ars tarafına
A za p *k a p ı çeşm e ve sebili hareket edip yeni şahın propagandasını yap­
Padişahın annesi Saiiha Sultan tarafından m a k vazifesi verilmişti (Ekim 1744). O böl­
yaptırılmıştır (Bartlett’ten) geye kadar gelen A h m e d Paşa, hastalandı-

2526
Birinci M a h m u d ’un imar, inşa ve sosyal hizmet faaliyetleri

(İlâve; 1 4 9 )


Birinci M a h m u d padişahlığı esna- J
sında İstanbul un imarına ve birtakım | ! Kâğıd idhal malı idi. Paranın dışarıya
ihtiyarlarının giderilmesine önem ver- { \ gitmesini istemi yen Birinci M a h m u d .
mis, Üçüncü Ahrned zamanındaki Bo- l ■ b u ihtiyacın dahilden tedariki çaresi­
ğaziçi alemlerini canlandırmıştı. Bu nin görülmesini emretti. B u n u n üzeri­
sayede Boğaziçi sahilleri yeniden griiael ne Yalova'da bir k&£ıd fabrikasının
yalılarla süslenmişti. Kendisi bilhassa açılmasına karar verildi. Padişah bu
Beşiktaş'tan hoşlanır ve yadlarını he­ işe pek ehemmiyet veriyor, yapdıklarile
m en tam am en burada geçirirdi. Nete- öğünmek adeti olmadığı halde:
kira, bu maksaûia Bayıldım yokuşunda
“— B u cser-i hidivânem âlemde
ve Dolma-bahçede birer köşk inşa et­ ; yadigâr kalsın" diyordu. Nihayet fabri-
tirmiştir.
j_ ka inşa edildi. Dışarıdan mütehassıs
Evvelki padişah Üçüncü A h m e d ’- ! ustalar getirtildi ve burada avrupadaki
in Galata, Tophane. Fındıklı, K a b a ­ 1 emsali ayarında m ükem m el kâğıt ya-
taş semtlerine çekilen su sıkıntısına i pildi. Birinci M a h m u d ’u n b u teşeb­
karşı Bahçe-köyünden şimdiki Taksim büsü, Türk kültürüne yapdığı en bü-
mevkiine su getirib buradan bu semt­ | vük hizmetlerden birisidir.
lere dağıtma teşebbüsü, hal* olunduğu
Kendisinin iimî ve sosyal hareket­
için tamamlanamamıştı. Birinci Zvlah- lerde, hismeti vardır. Sarayın hazine
m u d > amcasının bu teşebbüsünü ikmal koğuşunda bulunan ve kendilerinden
etmiş ve “ Tophane meydanında adi-
istifade edüemiyen bir çok değerli ki­
mîl-misil hoş tarh sekiz musluklu çeş­
tapları Ayasoiya camimin iyinde yap­
meyi padişahı enam Sultan M a h m u d
tırdığı kitaplığa koydurarak bunları ge­
H a n bina ve tekmil ve Az ab-kapışma
nel istifadeye açtı. B u münasebetle bir
Valide Sultanın bina ettiği kebire çeş­
m e ile abdest muslukları ve sebil ve çok devlet adamları da h ü k ü m a ara ki-
sadrı&zamın Kabataş nam. mahalde bi­ tab hediyesinde bulundular. Bunlar* da
n a etliği iki. lüle]i çeşme ve kızlar-a£a- ayni yere konuldu. Böyleee burada dörfc-
ş r m n Fındıklı'da Yahya. Çelebi m a ' bin eserden mürekkep bir kitaplık
hailesinde ve Köprülü-zâde tevki’i Ah- meydana geldi. B u n u n gibi, enderun
m ed Paşa’n m yine Fındıklı'da Kazgan- halkı için îtevan köşkünde bir kitap­
cıbaşı mahallesine ve yeniçeri-ağası’- lık tesis etti. Onların bu sayede kültür­
n m Beyoğlunda Tepebaşı n am mahalle lerini ilerletmelerini arzu ediyordu.
bina eylediği Aynalı^çeşme ve defter­ Birinci M a h m u d 'u n bunlardan başka
dar Ali Paşanın Kasımpaşa’da Sel-ka- kurduğu kitaplıkların biri Belgrad'da
pısına ve sadrı Anadolu efendinin yine biri Fatih camii yanındadır. Burada bir
Kasımpaşada Karanlık mesci# kurtoü- de Buharîhane, yani yüksek hadis oku­
ne ve silâhdar Y akub AğaTm n Gala­ lu kurmuştur. Vefatından bir buçuk
ta‘d a Kürekçi*kapışıma ve Valde ket­ ay kadar evvel de Gala* asar ayı acemi
hüdasının Tophanede Tom tom m ahal­ l ocağında bir kitaplık kurdurarak sa­
lesine ve Kel A h m ed Ağanın Beyoğlun- raydan buraya pek değerli kitaplar
da Agra mahallesine ve Beis İsmail E- j göndermiştir.
fendı'nin Kurşunlu m ahzene ve def­ Birinci M a h m u d . kendisinden sonra
terdar M ehm ed Efendi' nin K ul e-kapısı­ padişah olan Üçüncü O s m an tarafın­
na vesair ricalin sair mahallelere bina dan kendi adm a izafe ile " N ü m osma-
eyledikleri ceman 40 aded çeşmeye s u " nî" adı konulmuş olan cami, medrese
verilerek bütün bu semtlerin ihtiyacı vc kütüphaneyi ve şahsına m ahsus bir
bol bol temin edilmiştir iŞemüani-zâde türbe yaptırmıştır. Ancak vefatında
Süleyman; Mîri-üt tevarîh, S : 432-4331. Üçüncü Osm an onu buraya değil, Yeni-
Yukarıda su verilen çeşmeler arasm da cami türbesine gömdürmüş ve burasını
padişahın yaptırmış olduğu. Tophane­ kendisine saklamıştır.
de Kılıçali Paga cami’i yanındaki dört
cepheli büyük meydan çeşmesidir. Türk Bibliyografya : î. H r Usunçarşılı; O s­
rokoko stilinin en güzel örneklerinden manlI Tarihi, c : IV, Kısım l ve 2. H ü ­
olan bu eserin banisi basen yanlış o- seyin Ayvansarayi; Hadikat-ül cevami,
larak Üçüncü. A hm ed gösterilmektedir. K am m er: Histoir de î'fcmpire Ottoman.
Diğer taraftan evvelce açıldığını M ü nir Aktepe; M a h m u d I, (İslâm An-
gördüğümüz matbaanın faaliyeti za­ j siklopedisi, Cüz: 70-71). Zarif Orgun;
m anla kâğıda olan ihtiyacı artırmıştı. T ophane çeşmesi, Arkiiekt neşriyatm-
İ i dan No. 4-

2527
ğm d an vazifeden affını îstemi§ ve bu talebi
kabul edilerek yerine yine eski sadrıâzam-
3ardan Yeğen M e h m e d Paşa tâyin olurun üş­
tür (Aralık 1744).

Hindistan’dan gelen elçi ve talebi


İran'la savaşlar devam ederken Hindis­
tan hükümdarlarından Nasirüddin M e h m e d
Şah ın, İstsnbuFa. Seyyid Ataullah adlı bir
elçisi geldi (25 eylül 1744-17 saban 1157). Bu
elçinin ifadesine ¡¿öre: Nadir han, Osmanlı
devletine karşı dostça olmıysn duygularını
O u rk a n h hükümdarı Ebiilfetih Nasirüddin
M e h m e d $ah ile imzaladığı barış anlaşması
sırasında izhar ederek b u devlete Osmanlı
İmparatorluğu ile diplomatik münasebetlerde
buluıimıyacsğuıa dair olan bir m addeyi ka­
bul ettirmişti. lîind hükümdarı. Nadir hanın
Hindistan'dan avdetinden bir müddet sonra
kendisini (Seyyid A ta uü a h ’ı), durum u O s ­
manlI padişahına aynen nakletmek üzere
buraya yollamıştı. H in dİ i elçinin padişaha
verdiği sanın m ektubunda dostlujun devamı
temenni edilmekte idi. B un d an sonra Seyyid
Atauilah yalnız padişaha söyleyebileceği şey­
ler olduğunu bildirmişse de bu kabul edil-
miyerek rapor halinde sunması istenmiştir.
O da: hükümdarının, Nadir şahın O s m an h
devletine karşı olan hazırlıklarını anlayınca
anlaşmaya rağmen istediği şeyleri vermedi­
ğini, kendisinin de yolda gelirken bizzat
İran'Iıların deniz faaliyetini gördüğünü, ni­
hayet Osmanlı devletinin Nadirle kafiyen
Sultan Birinci M a h m u t ! za m a n ı n d a yapılmış
İstanbul’u siisliyen diğer bazı güzel eserler­ barış yapmamasını, çünki o:ıun barışına gti-
den: Kuledibinc'e Bereket-zâde çeşmesi.
venilemiyeceğini ve b u n u Hindistan’da dene­
diklerini, Nadir şahın dıger düşünce ve ta­
savvurlarını yazarak verdi. Elçinin dönüşün­
de kendisine şah için verilen m ektuba hiçbir

Hekim-oğlü A[i P aşa çeşmesi. İs- O c l m a b e h ç e cam ii karşısında M e h m e d E m in


karşısındaki sette iken sahile mdiril- A ğ a çeşm e ve sebili. B u nefis eser geri ç eki­
miş ve bir çatı ilâve edilmiştir. lerek restore edilmiştir.

2528
taahhüt yoktu. Y a n m a katılan ve Osmanlı lerini peşin olarak aldıkları halde savaşmak
elçisi olan maliye tezkirecisi Salim M e h m e d istemiyen levendler sebeb olmuşlardı.
Efendiye verilen şaha ait nam ede de, hakikî
kudreti bilinmeyen Hind hükümdarına âdeta
Levendler ve haklarında verilen fetva
Nadir’© saldırmaya dâvet ediliyormuş hissi­
ni veren bir ifade kullanılmıştı. Osmanlı Vaiilerin maiyetlerinde ötedenberi le­
elçilik hey etinin Hindistan'a gidiş vc geliş vend denilen halktan toptanmış ücretli asker­
soyyahatîarı beş sene kadar sürmüştür. ler bulunur ve onların kapı halkını teşkü
ederlerdi. San'atı askerlik ve savaş olan bu
levendler, çok zam an paşaları azil veya kat­
Levendlerin ihaneti, Osmanlı ordusu­ ledilince ortada kalırlar, yeni bir kapıya in­
tisap edomiyenleri eşkıyalığa başlarlardı. B u
nun Revan mağlûbiyeti teşkilat bir çok defalar kanu n dışı ilân ile
mensupları, uzun müddet şiddetle takib edi­
K ars seraskerliğine tayin edilen Yeğen
lip sindirilmişse de, İran savaşları sırasın­
M e h m e d Paşa, yeni görevine başladıktan
da askere olan ihtiyaçtan yeniden itibar gö­
sonra evvelâ 'kuvvetlerini tensik etti. İran'ın
rerek, kalanları toplanıp ayrı birlikler ha­
Osmanlı ülkelerine saldırışından beri Çeteci
linde cepheye gönderilmişlerdi. A ncak savaş­
Abdullah Paşanın yaptığı akın müstesna dai­
larda bunlardan sadece zarar geleceği ve hiç
m a m üdafaada kalınmış, buna rağmen her
bir faydaları olamıyacağı bilhassa Revan ye­
defasında zafer elde edilmişti. Yeğen M e h ­
nilgisinde bir kere daha anlaşıldığından B i­
m ed Paşa, b u sefer bir taarruz hareketinde
rinci M a b m u d "canlarının heder ve malları­
bulunmaya karar verdi ve yanındaki ku v ­
nın helâl olduğuna» dair fetva alarak bütün
vetlerle Erzurum'dan hareket etti (26 hazi­
memlekette halkı levend ve subaylarile m ü ­
ran 1745). Osmanlı ordusu 11 temmuzda Ya-
cadeleye dâvet etti (Başbakanlık Arşivi, Mü-
gorvat mevkiine vardı. Burası Revan (Eri­
him m e defterleri, C : 152, S: 66 ). Bir taraf­
van) 'ın biraz kuzeyinde idi. Yeğen M e h ­
tan da Ilekim-oğlu Ali Paşaya bunları tenkil
m ed Paşanın maksadı, burada buiunan Nadir
vazifesini verdi. Böylece levendlerin büyük
şahm ordugâhını basmaktı.
bir kısmı temizlenmiş ve ocakları bir defa
Osmanlı ordusu, eski ananesin^ sadık daha ilga olunmuştur (Kasım 1745).
kalarak gelir gelmez durm adan taarruza
geçti. Nadir' şahm kuvvetleri gerilemek zo­
runda kaldılar. Yeğen M e h m e d Paşa ertesi Nadir şahm barış isteği ve teklifleri
günü askerlerini siperlere soktu. İranlılar
da siperlerde idüer. Bundan sonra üç gün Osmanlı ordusunda hasıl o!an d u r u m
şiddetli siper savaşları cereyan etli. O s m a n ­ sayesinde pek büyük bir tehlikeden kurtul­
lI kuvvetleri b u çeşit savaşta daha usta ve muş bulunan Nadir Şah Osmanlı devletile
tecrübeli idi. Toprak sürerek siperleri m ü ­ baş edenıiyeceğini anlamıştı. Osmanlı ordu­
temadiyen ilerletiyor ve İranlIları git gide ları muhtelif cephelerden taarruza geçerlerse
sıkıştırıyorlardı. İranlılar nihayet, bir u m u ­ b u n u durdurmasına imkân yoktu. Böylece
mî hücumla perişan olacak hale geldiler. K u ­ İran yeniden istilâya uğrayabilirdi. B u n u n
m andanlar toplanıp görüştü. Yeğen M e h m e d üzerine savaşa son vermek ve Irarım m e n ­
Paşa ise çadırında hasta yatıyordu. Ücretle faatine olacak bir barış y ap m a k maksadilc
toplanmış bir kısım askerin, bilhassa levend­ birisi kuzey cephesi kum andanı eski sadrıâ-
lerin k u m a n d a m Hacı Nasufı ile gönüllü as­ zam A h m e d Paşaya, öbürü güney cephesi
ker kumandanları seraskerin hastalığından kumandanı Bağdad valisi A h m e d Paşaya ol­
istifade ederek hücum un aleyhinde bulundu­ m a k üzere iki mektub gönderdi. Bunda, kat’i
lar. Asker arasında manevi gücü bozucu de- barış için ea’ferî mezhebinin Osmanlı devle­
di-kodular alıp yürüdü. B u esnada Yeğen tince beşinci m ezhep olarak kabulü vc Kâ-
Melımed Paşa vefat edince, levend ve gönül­ bede ca’ferilere de bir rükün tahsisi mcıöte­
lüler savaşı bıraktılar. T a m kat’i zafer elde sinden vazgeçiyor, buna karşılık şah İsmaü
edileceği zaman yapılan b u hareket, diğer zamanında İran'a ait bulunmuş olan Bağdad,
askerlerin de geri dönmesine sebeb oldu. Basra, Necef, Kerbelâ vc V a n taraflarının
İranlılar bunun üzerine taarruza geçince, kendisine terkini istiyordu.
Osmanlı ordusu daha fazla dayanamayarak Nadir şahın b u isteklerinin kabulüne
K ars’a döndü. Yirm i binden fazla zayiat ve­ şüphesiz ki imkân yoktu. Osmanlı devleti­
rildiği halde hiç bir şey elde edilememiş ve nin galip durum da iken İran'a arazi terket-
zafer kaçırılmıştı. mesi bahis konusu olamazdı. Beri taraftan
Eski serasker A h m e d Paşa, henüz Kars' devlet, yeni savaş hazırlıklarını hızlandır­
da bulunuyordu. H e m e n ordunun k um an da­ mıştı. Esasen yavaş yavaş Nadir şahın öyle
sını ele aldı, dağılan askeri topladı, bozulan pek korkulacak bir kuvvet olmadığı da a n ­
disiplini iade etti. Arkasından da yeniden laşılmaya başlanmıştı. İran’a taarruz için
seraskerliğe tayin olundu. kuzey cephesine yeniden asker yığılmış, bir
B u muvaffakıyetsizliğe, altı aylık ücret­ taraftan da Kırım hanına bu taraflara onbin

2529 F . 11
süvari göndermesi bildirilmişti. A yn i zam an­ ken, padişahın üzerinde mutlak bir nüfüi
da vaktile İran savaşlarında b üyük m uv a f­ sahibi olarak devlet idaresini âdeta elinde
fakiyetler elde etmiş olan eski sadrıâzsm tutan kızlar-ağası Hacı Beşir A ğ a vefat et­
Hekim-oğlu Ali Paşa kuzey cephesi k u m a n ­ mişti. Birinci M a h m u d , amcası Üçüncü Ah-
danlığına tayin edilmiş, kendisi gelinceye m e d ’in verdiği nisihatlara uyarak s a d r a zam ­
kadar da A h m e d Paşa serasker kaym akam ı larına fazla itimat etmez, onlara yakasını
olmuştu. kaptırmamaya çalışır ve b u yüzden sık sık
azil ederdi. Fakat, buna karşılık. Beşir A ğ a ’
Nadir’den gelen elçi ve barış için yeni ya körü-köriine itimadı vardı. Beşir A ğ a ise,
m ünevver ve aklı başında bir adam olduğu
istekleri ve iyi niyetli, efendisine sadık bulunduğu
Nadir şah, Osmanlı devletinin İrana kafi için Birinci M a h m u d ’u hiç bir tehlikeli ve
bir darbe indirmeye hazırlandığını hissedin­ zararlı işe sürüklememiştir. A n c a k kendisin­
ce, hem en barış müzakerelerine talib oldu. den başka nüfuzlu kimseye tahammül ede­
Birinci M a h m u d esasen iki m üslüman dev­ mediği için sivrilen sadnâzam larm azline
let arasında geçen bu savaşlardan müteessir çalışır ve b una da m uvaffak olurdu. 3 hazi­
oluyordu. Barış görüşmelerine m em u r edilen ran 1746 tarihinde vefat edince yerine h a ­
İran elçisi Fetih-Ali han 9 ocak 1746 tari­ zine kethüdası Hafız Beşir (veya İpşir) A ğ a
hinde İstanbul’a geldi ve M e h m e d Ragıb tâyin olunmuştur. B u zat da, tıpkı selefi
Paşanın konağına misafir edildi. Nadir şa­ ve adaşı gibi padişah üzerinde kısa za m an ­
hın Birinci M a h m u d ’a ve vezirinin Osmanlı da ayni nüfuzu tesis etmiştir. Lâkin, selefi
sadrıâzamına göndermiş olduğu nameler alı­ kadar akıllı ve dirayetli bir zat değildi. Ü s­
nıp tercüme olundu. Nadir şah, evvelâ telik rüşvete düşkündü. Hazinedarı Süley­
ca'ferî m ezhebini bahis konusu ederek b u m an, kethüdası A rn a v u d M e h m e d ve müsa-
teklife karşı koym ak lâzım gelmez iken, O s ­ hibi Köstendilli Haşan Efendi rüşvet vası­
manlI ulemasının beyhude yere ısrar edip taları idi.
bu kadar kan dökülmesine sebeb olduklarını, 9 ağustos 1746 Sali günü divanı m ütea­
kendisi ısrar ederse yeniden kan dökülece­ kip sadrıâzam Seyyid Haşan Paşa konağına
ğinden b un da n vazgeçtiğini. Hacca siden döndükten sonra acele saraya dâvet edilip
İranlIların dört m ezheb rükünlerinden her gelince silâhdar ağa vasıtasile sadaret m ü h rü
hangi birinde n am az kılacaklarını bildiri­ alınarak kendisi Rodos’a sürgüne gönderildi.
yordu. Yerine ise, sadaret kethüdası Tiryaki M e h ­
Nadir şah diğer bir namesinde ise, v a k ­ m e d Paşa tâyin olundu. Haşan Pasa, İstan­
tile İran'a ait olmuş bulunan Irak ve Azer- bul'un ihtiyaçlarını zamanında temin ede­
beycan'dan birisi İran’a tamamen terkolu- mediği bahanesiyle azil olunmuştu. Aslında
nursa, diğerinin Osmanlı devleti elinde b u­ ise Birinci M a h m u d , her hal ve hareketini
lunan yarısı üzerinde İran’ın bir daha hak pek beğendiği sadaret kethüdasını b u mevki-
iddia' etmiyeceğini bildiriyor, ancak b u is­ ye getirmeyi evvelce kararlaştırmış, hattâ
teğin de kabul veya reddinin Osmanlı h ü ­ sırf b u maksatla daha tersane emini bulun­
kümdarına bırakıldığını ilâve ediyordu. duğu sırada sadaret kcthüdalığına getirmişti.
B u mektuplardan, Nadir şahın iyice y u ­
muşadığı ve aslında barıştan başka bir şey
istemediği anlaşılmakta idi. B u n u n üzerine
İran’la sulh yapılması, padişahın
kendisine cevap verilmesi kararlaştırılarak
Birinci M a h m u d adına bir n am e ya.zıldı. B u n ­ bunda sebat etmesi
da, iki İslâm devleti arasında savaşa son
verm ek için Nadir şahm hem mezheb, hem de İran şahı, gönderilen namelerdeki teklif­
arazi terki meselelerinde ısrar etmeyişi öğül- leri uygun karşıladı. Esasen kendisinin İran'
dükten sonra Dördüncü M u ra d devrindeki daki vaziyeti de bu sırada sarsılmış bulun­
sınırlar esasına göre anlaşılabileceği bildiri­ duğundan OsmanlIlarla bir ân evvel barış
liyordu. için can atıyordu. Yanında yıllarca hizmet
B u nam eyi elçi sıfatile İran şahma gö­ etmiş en sadık vc yarar adamlarını öldürt­
türmeye m e m u r edilen Mustafa Nazif E fen ­ müş, onlarm taraftarlarınca bir suikaste uğ­
di, Fetih-Ali hanla beraber İran’a gitti. A y ­ ram ak korkusile de başkentte oturamaz ol­
ni zamanla İran itimadüddevle’sine yani ve­ muştu. Netekim, Osm anlı elçisini Tahran ile
zirine sadrıâzamm ve İran ulemasına şeyhü­ Kazvin arasında K erden ordugâhında kabul
lislâmın mektuplarını da götürdü. Osmanlı etmişti. Müzakereler, beş celsede sona erdi.
şeyhülislâmı bu mektubunda İslâm birlik ve Anlaşm aya göre Dördüncü M u r a d zamanın­
beraberliğinin zaruretinden bahis ediyordu. daki sınırlar her iki tarafça kabul ediliyor­
du. B u n d a n m a ad a İran hacılarına ayrı bir
Beşir A ğ & ’n m ölümü ve halefi, hacc emiri tayin edilecek, her iki devlet
merkezinde üç yılda bir değiştirilmek şar-
jadnâzamın değişmesi
tile karşılıklı konsoloslar bulunacak vc esir­
İranla barışın müzakereleri devam eder­ ler serbest bırakılacaktı. Anlaşm a, 4 eylül

2530
1746 tarihinde imzalandı ve Mustafa Nazif zurum valileri b u sırada merkeze yazdıkları
Efendi geri döndü. mektuplarda İran’da çıkan kargaşalıklar y ü ­
Bu n d an sonra andlaşmanın tasdikli nüs­ zünden ordunun tamamen dağılmış vc m u ­
halarının mübadelesi için büyük elçiler tâ­ kavemet edecek bir kuvvet kalmamış oldu­
yin olundu. Evvelce İran’la bazı barış mükâ- ğunu ve bir serasker tayin olunursa bütün
lemelerine m em u r edilen Kesriye’ü A h m e d memleketin kolayca işgal edilebileceğini bil­
Efendiye vezaret rütbesiyle Sivas valiliği dirmişlerse de, esasen m üslüm an bir dev­
verilip ağır hediyelerle İran’a gönderildi. letle savaşı hiç bir zam an arzu etmemiş olan
Lâkin, Osmanlı b üyük elçisi H e m ed a n 'a var­ Birinci M a h m u d , b u n u reddederek Nadir
dığı zam an Nadir şahın korktuğu suikaste şahla yapılan barış andlaşmasına sadık kal­
uğrayıp öldürüldüğü haberini aldı (T e m m u z mayı tercih etmiştir. Keza, Hindistan ve A f ­
1447). A yn i zamanda İran’da taht kavgaları ganistan'ın İran’a müşterek olan taarruz
başlamış olduğundan, b ü y ü k elçi A h m e d lıakkmdaki teklifleri de nc Birinci M a h m u d
Paşa Bağdad’a döndü. İran tahtı ise, müte­ ve ne de sonradan Üçüncü Mustafa tarafın­
m adiyen elden ele geçiyordu. B ağdad ve E r ­ dan kabul edilmiştir.

DEVRİN SON O L A Y L A R I

İran’la yapılan barış, Osmanlı devletini imparatorluğun zayıf kalmasını arzu etti­
yeniden sulh .ve sükûn devrine kavuştur­ ğinden İspanya ile Prusya’nın, buna m u k a ­
muştur. Bütün b u seferler esasen devleti bil, Hollanda, İngiltere ve Husya ise impa-
çok yormuş bulunuyordu. Birinci M a h m u d ’un ratoriçenin müttefiki idiler.
yeni savaş maceralarına girişmemesinin bir Sekiz sene devam eden (1740-1748) ve
sebebi de b u idi. Aix-la-Chapelle barışı ile sona erecek (E k im
174Ş) b u savaşlar esnasında Osmanlı ülkesin­
de, Avrupadan gelmekte olan muhtelif eşya­
nın gelmemesi yüzünden, sıkıntı başlamıştı.
Safi’nin tâbi olduğu muamele
Karalardaki savaşlardan başka bilhassa Ak-
denizde İngiliz ve Fransız donanmaları ara­
Sözde Safevi şehzadesi olup İran savaş­
sında cereyan eden çarpışmaların yarattığı
ları sırasında politik gayelerle kendisine
d urum üzerine âtıl kalan ticari nakliyat
şahlık verilen Safi, Osmanlı -İran barışı
bütün imparatorluğa iktisaden pek tesirli ol­
olunca bu barış andlaşmasında kendi hak­
makta, buhran yaratmakta idi. B u n u n üzerine
ları korunmamış olduğunu ileri sürüp ser­
Birinci M a h m u d b u ekonomik buhranı önle­
keşlik ve huysuzluklara başladığı için m ai­
m e k için harbi barışa çevirmek gayesile sa­
yeti ile birlikte tevkif edilip evvelâ Kara-
vaşan devletlerin arasını bulm a teşebbüsüne
hisar vc burası icabı kadar m ahfuz bulun­
madığı için nakledildiği Sam sun kalesinde
ve yino mültecilerden M irza Salim do zararlı
faaliyetleri görülerek To kad ’da tevkif olu­
nup Sinop kalesinde hapsedildiler (İzzî tari­
hi, C : 1, V : 113). Şehzade Safi, bir müddet
sonra Sa m su n ’dan Rodos adasına nakledildi.

Avrupa’daki olaylar, Osmanlı devleti


ve Avusturya

Osmanlı devleti doğuda İran ile meşgul


bulunduğu sıralarda, evvelce yazdığımız
Avusturya imparatoru Altıncı Şarl’ın vefatı
vc yerine kızı Mari-Terez (Marie-Therese) in
geçmesi üzerine başiıyan Avusturya veraseti
harpleri bütün şiddetile devam ediyordu.
Eski bir anlaşmaya dayanarak imparatorluk
tahtında hak iddia edenlerin Mari-Terez'e
karşı cephe almaları ve fırsattan istifade ile
krallığını genişletmek isteyen Prusya kralı
İkinci (Büyük) Frederik’in de ona hücum u
b u harbin başlamasına sebeb olmuştu. Son-
radan savaşa katılan devletlerden Fransa, bu Avusturya imparatoriçesi M a r ie T h é rè se

253x
Birinci MaJımud zamanındaki veziriazam lar
(İlâve: 1 5 0 )

SİLÂH9AR MEHMED PAŞA


Ertesi yıl Bosna valisi oldıı. Kısa za­
İstanbulludur. Hantal Haffaf adlı, m a n sonra ahalinin şikâyeti üzerine ve-
birisinin oğludur. Gençliğinde saraya zareti ref edilib (1732) R e s m o d a ika­
intisab ederek kilcr-odası çavuşu oldu.. ; mete m em u r edilmiş, bir müddet sonra
Sonra lıas-odaya alınarak kiler kctiıü- Resm o valiliği verilmiş ve 1742 yılında
dahğı verildi. 1724 yılında silâhdarlığa idam olunmuştur. Fevkalade yakışıklı
yükseldi. 1727 yılında kubbe veziri ol­ olmakla marufdur.
du. Sonra Ayşe Sultanla evlenûirilib j
Erzurum vilâyeti arpalık olarak tevcih
edildi. Patrona Halil isyanı sırasında TOPAL O S M A N PA SA
azil ve katledilen D a m a d Nevşehirli İb­
rahim Paşanın yerine sadrıâzam oldu Kendisine Morali denir ise de as­
il ekim 1730;. Birinci Mahrnud culûs len Konyalıdır. İstanbul’a gelerek ba 2 i
edince evvelâ mevkiini m uhafaza et­ hemşehrilerinin tavassut ile Kozbekcisi,
tiyse de. bir kaç ay geçince azledildi sonra terfi edib pandol başı oldu. 1715
<22 ocak 1731). Sadaret müddeti yüz tarihinde Darnad (Şehid) Ali Paşanın
gün kadardır. Azlinden sonra Haleb himayeslle beylerbeyi. Tırhala m uta­
valiliği. 1733 dc Sayda valiliği verildi. sarrıfı ve sonra vezaretle Mora seraskeri
1735 de Bağdad. ertesi yıl tekrar Haleb olmuştur. 17x7 yılında Bosna, sonra
valisi olub 1737 yılında vefat etmiştir. İnebaiıtı valisi, 1720 yılında Rumeli
Zekî, sadık ve gayretli bir verirdi. valisi. 1727 tarihinde tekrar Bosna, ayni
yıl Vidin valisi ve İran seraskeri Oldu.
10 eylıll 1731 tarihinde sadaret m üh rü
KABAKLLAK İB R A H İM P A $ A verildi. Birinci M a h m u d . Hekim-oğlu
Ali Paşayı b u mevkie getirmeyi arzu et­
Karalıisarlıdır. evvelâ Kemalılı tiğinden İran'la yapılan barışın tatmin
M e h m e d Ağanın hazinedarı Haşan Çe- edici olmayışı bahanesıle 12 mart 1732
lebi’ye, sonra Cagal-oglu kethüdası K a d ­ tarihinde azledilib Trabzon valiliğine
ri Efendiye intisab etti. Sonra da Köp- tayin olundu. Ertesi yıl Erzurum ve
rülü-zâde Fazıl Mustafa Paşanın yanı­ sonra Tiflis valiliği ile İran seraskeri
na çuhadar ve divan kâtibi olarak gir­ oldu. 1733 yılında savaş sırasında has-
di. O n u n şelıadetınde kardeşi Ali Paşa­ talanıb m ide illetinden vefat etti. T e d ­
ya hazine kâtibliğı ile intisab etti. O- birli ve iyi bir devlet adamı, cesur bir
n u n da vefatından sonra Çorlulu Ali kum andandı.
Paşa zam anında devlet hizmetine gire­
rek baş mukataacı vc piyade mukabele­
cisi oldu. Silâhdaı* (şehid) Ali Paşanın HEKÎM - OGLU ALİ PAŞA
sadaretinde 1715 tarihinde Bosna bey­
lerbeyi olduysa da kısa zam an d a rütbe­ Hekimbaşı Venedikli m ühtedi N u h
si kendi rızasile ref edilib eski velini­ Efendinin oğlu olub 4 haziran 3689 yı­
metinin oğlu Köprülü-zâde N u m a n Pa­ lında dolmuştur. Tahkiki imkansız a-
şaya kethüda tayin edildi. O n u n ölümü n an evi bir saray rivayetine göre İkinci
üzerine Köprülü-zâde Abdullah Paşaya M ustafa devrinde çırak çıkarılan bir
kcthüdalık etmiştir. D a h a sonra Mısır cariye N u h Efendiye nikâh edilmiş, lâ­
valisi eski veziriâzam Nişancı iTevkii) kin bir m üddet sonra hamile bulun­
M eh m ed Paşanın hükümetten ricası duğu anlaşılmış, bununla beraber sa­
üzerine o n u n kethüdalığmı yaptı. Paşa ray âdet ve kanunlarına göre saraydan
hac’da vefat edince İstanbul’a çeldi. ayrılan cariyeleıin sonradan hamile
1730 yılında Birinci M a h m u d 'u n culû- bulundukları fark edilse bile çocukları
sun da kapıcılar kethüdası, aynı yıl ve- tanınmadığından o da N u h Efendinin
zarctle Haleb valisi ve bir ay sonra da oğlu sayılmıştır. Hatta bu yüzden B i­
sadrıâzam oldu (22 ocak 1731). Sadare­ rinci M a h m u d 'u n ona çok itibar ettiği
tinde şahsi düşmanlarının vc vaktile ve bir defasında h u zu ru n a girdiği za­
kırgın olduklarının hakkından çelmeye m a n ağzından:
başladı. Yeniden çıkan iki hadiseyi sür’- • B uy u run birader” sözlerini ka­
atle basdırmıya m uvaffak oldu. B u n ­ çırdığı da söylenir.
dan sonra da bir çok kimselerin yeni­ Ali Ali adını taşıyan Hckim-oğlu-
den izlini ve sürgüne gönderilmesini n u n tahsiline çok itina edilmiş. Üçüncü
istemesi üzerine azledilip, A g n ’ooz m u ­ A h m e d zam anında saraya hassa sılâh-
hafızlığına gönderildi f 10 eylül 1731). şörü olarak alınmış, kısa zam an sonra

—^

2532
—> 1
i k&pjeıbsşı olmuştur. Zekâsı, terbiyesi Kütahyada bir rivayete göre hizmetkâr­
| ve zerafcli ile hükümdflrrn güzüne ;r:r- ları tarafından zehirlenerek ve oğlunun \
diii için kendisine rakib olur körku- kaydına Köre mesane İlletinden vefat j
sile Silâhdar Ali Ağcı iPaşa) tarafm- ettiğinde 69 yaşında bulunuyordu. E v ­
dan '/Ale voyvodalığı verilerek 1713 ta- velâ muvakkaten Kütahyada defnedil- i
i rihinde saraydan çıkarıldı. Altı yıl son- di. Sonra vasiyeti üzerine na'şı İstan- ,!
r ra şad rıâaam Nevşehirli D a m a d İbra- , bula getiri !ib cam ii nin türbesine gsö- [
h im Paşanın himayef;iîe ve beylerbeyi i müldü, Â ’im. cömert, zarif; lâkin ayni i
i rütbesile T ü rkm en Ağası, 1722 de Ada- i Kamanda son derece sert ve amansız
■ na valisi oldu. B u .şırada mütegallibeleri çok kan dökücü idi. Ciddi ve dürüst o-
j te’dib ve aşiretleri nb-r-m altına alarak lub maiyetinde bulunanların kusurla- !
; ilk şöhretini yaptı, iki yu sonra ıialeb rmı kolay affetmez ve bilhassa halka I
valisi ve ayni sene Serasker Köprûlü- zu lüm etmelerine m eydan vermezdi. !
! zâde Abdullah Paşa maiyetinde şark Âli adile şiirler yazardı. O tu z yıllık ve-
İ seferine m em u r olö«. Te br izin m u h asa ­ zaretinde başta, padişah olmak üzere ,
ra ve zabtında gösterdiği yararlık dola- herkesin hürmetini kazanrmş, şeref j
ı yısile vezaret rütbesi verildi. Bir kaç ve haysiyetini m uh afa za etmiş bir dev- i
j îîün sonra Anadolu beylerbeyi ve 1726 letliydi. istanbulda, Davutpaşa civarın­
tem m uzu nd a şark seraskeri ve Tebriz da, adile anılan büyük e&m ri, sebili,,
muhafızı oldu. 1728 v u m d a Şehrizor. kütüphanesi, türbe ve zaviyesi vardır. î
ayni yıl Sivas, ertesi yıl Diyarbakır va-.
liliğî. verildi. 1730 da tekrar şark seras­
keri olarak ertesi yıî Tahm asb şaha j İSM AİL PAŞA
' karşı Tebriz zaferini kazandı. 12 mart
] 1732 de sadaret verildi. Sadaretinin ib- \ Aslen gürcüdür ve Türk Şaban :
tidasından itibaren, devlet işlerine mü- i Ağanın kölesi olub, yeniçeri ocağında
dfehelcsinden ötürü, geç inemedi ği Be- \ | yetişti. Nevşehirli Dam ad İbrahim Pa­
i şir A£a onun İran seferi serdar-1 «krem- \ şa zam anında üç yıl ocak m u h 2 irlifin- j
liğini önledi. Hekim-oğlu Ali Paçanın 1 de bulundu. Patrona isyanında asilere
lüzumsuz yere uzayan İran savaşlarına j katılmıyarak gizlendi. V a k ’adan sonra
j son vermek istemesi ve Nadir hanın \ seksoncubaşı, Pehlivan Halil Ağanın az- j
müsaid şartlı barış teklifini, yaklaşan : İ li üzerine, kul-kethüdası ve nihayet ye- i
R u s harbi tehlikesini de dikkate ala- niçeri-ağası oldu. Hekim-oğlu Ali Paşa
• .rak, uygun karşılaması üzerine yine Be- ; ; zam anında vezaret verildi, hâkin, sadrı-
i şir Abanın tesiriic sadaretten 12 tem- j | âzam olmak için bazı dolablar çevirdi- i
] m u z 17^5 tarihinde azlolunub Midilli’- i’ ¿¡Ti hissedildiğinden Rumeli valiliği ile
ye sürüldü. Ertesi yıl Bosna valisi oldu. \ i Istanbuldan uzaklaşdırıldı (2G tem m uz '
B u sırada başlıyan Avusturya seferinde i 1732). 3ilahare memuriyeti İnebahtı
I büyük yararlıkları görüldü (1737). Üç i muhafızlığına tahvil edildi. D a h a sonra \
i yıl sonra. Mısır valisi, 1741 de Anadolu • ! ; Trabzon valiliği ile İran seraskeri Kftp- I
valisi ve bir yıl sonra da ikinci defa İ rülü-z&de Abdulalı Paşanın maiyetinde
! sadnâzam oldu (21 nisan 1742). Ktzlar- j m e m u r edildi. 1734 de Diyarbakır, ayni i
agası Beşir Ağanın haksız tezvirleri yü­ yıl Bağdad valisi oldu. Hekim-oglu Ali i
zünden 23 eylül 1743 de azîedilib ikinci j Paşnın birinci sadaretinden azlinde kız- *
İ defa Midilli’ye sürüldü. 1744 de yeni­ lar-a£ası Beşir Abanın tesirile sadaret
den Bosna, ertesi yıl H a leb, ayni yıl verildi (12 t em m u z 1735). B u m akam a i
i Anadolu valiliği ile Kars seraskeri oldu. preçer geçmez k ü p ü n ü doldurmak için
■ Tiryaki M eh m ed Paşa sadaretinde onu rüşvet kapılarını açması ve hareketle­
| şahsi düşmanlığı y üzünden birkaç kere rinde müstakil kalmak istemesi onu
; idama teşebbüs- ettiyse de, kadirşinas j himaye eden kızlar-ağasım da aleyhine
bir zat olan Birinci M a h m u d buna- mey- j döndürdü. 24 aralık 1735 tarihinde az­
dan vermedi. 1746 da Trabzon valisi ledilerek Sakız'a sürüldü, sonra Rodos’a
olub sekiz yıl bu vazifede kaldı. Sonra gönderildi. 1737 tarihinde Hanya mu- :
Anadolu beylerbeyi oldu ise de daha ( hafızı olmuş ve ertesi yıl orada vefat
Trabzon'dan hareket etmeden Üçüncü etmiştir. Fazla zalim ve merhametsiz, j
O s m an tarafından sadarete getirildi <15 kan dökücü, rüşvete düşkün cahil bîr
şubat 1755). Lâkin b u sefer ancak elli adamdı. Ö lü m ü n de yetmiş yaşlarında j
sün sadaretde kaldı ve Üçüncü O s m a n ’­ bulunuyordu. Tepebaşm da K am er h a ­
la bir türlü uyuşam adıfm dan azledilfb tun camiinin yanında sonradan yola gi- i
Kıbrıs’a gönderildi. Azlinin hakiki se­ den bir çeşme yaptırmıştı. j
bebi. padişahın arzusuna rağmen şeh­
zade M e h m e d l bertaraf etme teklifini
| reddidir. Kıbrısta halk tarafından par­ S E Y Y İ D S İ L Â H D A R M E H M E D PASA
lak şekilde karşılandı, b ü tü n konsolos­
lar ziyaretine geldiler. B u menkübiyeti Dim etoka’lıdır. Enderundan yeti­
kısa sürerek aynı yıl Mislt valiliğine şerek peşkir-ağasz, çuhadar ve 1733 ta­
tayin edildi. Ertesi yıl Anadolu- beyler­ rihinde silâhdar oldu. İsmail Paşanın
beyi oldu ve 14 ağustos 1758 tarihinde azli üzerine evvela vezaretle sadaret

2533
kaymakamı ve 9 ocak 1736 tarihinde defa sadaret kethüdası, ayni yıl sadrı-
j
asaleten sadrıâzam oldu. Kendisi yal­ âzam olan Nişancı M eh m ed Paşanın ye­
nız saray hizmetlerinde bul u n u b vali­ rine Uişanc! oldu. Sadaret kaymakamı
lik kumandanlık çibi İşlerin acemisi idi. D a m ad Nevşehirli İbrahim Paşanın t&v-
ı Rusya ve Avusturya seferine rastlayan si,vesile aynı yıl vezaret verilib Vidln
sadareti sırasında bütün idareyi sada- ! Muhafızlığına Gönderildi. 17X8 yılında
| ret kethüdası O sm an Hansa Efendiye : Edirne'ye davet edilerek evvelâ yeniçe-
bırakmıştı. Ancak bu zat Avusturya 5 • ri ağalığına ve sonra Rumeli valiliğine
elçisi tarafından kandırıldığından savaş tayin edildi. 172ı yılında Bosna valisi
hazırlıkları ihmal edilmiş, Osmanlı Topal O sm an Paça ile becayiş edildiler.
devleti pek müşkül durum da kalmıştı. B u vazifede altı sene kaldıktan sonra
Neticede O sm an H alışa Efendi idam. \ tekrar Rumeli valisi oldu. .
3 Sllâlıdar M ehm ed Paşada sadaret den Patrona vakasından sonra İstanbU-
azledildi (6 ağustos 1737). Evvelce Di- la davet edilib tekrar yeni çer i-ağası ol­
rinci Malımud kendisine O sm an Halisa du. B u sırada çıkan yeni bir fitnede
Efendinin tavsiyelerini dinlemesini söy­ tedbirsizliği görülerek azledilıb Adana
lediği için M ehm ed Paşa idamdan kur- valiliğine gönderildi vc aynı sam anda
\ tuimuştur. Anadolunun teftişi ve eşkıyadan temiz­
Silâhdar M ehm ed Paşa, asi inden lenmesi görevi verildi. Adana'dan son­
sonra Ağrı boz muhafızı. 1742 de Hanya ra Haleb ve S ayda valiliklerinde b u ­
valisi, ayni yıl tekrar Ağnboz muhafıza 1 lundu. 1732 yılında üçüncü defa olarak
olmuş, 1744 de Selanik sancağına tayin Bosna ve 1736 yılında da üçüncü defa
edilmiştir. Ertesi yıl Özi valisi ve sonra olarak Rumeli valisi oldu. Ayni yıl B en ­
Hanya muhafızı, 174-6 da ikinci kere der seraskerliği verildi ve fi ağustos
j Özi valisi oldu. 1747 de Semendre san­ 173t yılında azledilen Sılâhdar M ehm ed
cağı ile Belgrad muhafızlığı verildi. Er­ Paşanın yerine sadaret mevkiine geti­
tesi yıl İne bahtı muhafızlığına, 1750 de rildi. Ordu ile İstanbula- dönünce- kıl­
Selanik mutasarrıflığına, ertesi yıl Cid­ lar-ağası Beşir Ağanın tesirile azil edil­
de muhafızlığına tayin olundu. 1759 di i 19 aralık 1737).
yılında bu vazifede iken vefat etti. B u ­ Muhsin-zâde Abdullah Paşa azlin­
lunduğu vazifelerde adalet ve dürüst­ den sonra Seİânlk mutasarrıflığına gön­
lüğü ne tanınmış, itidal sahibi bir derilmiş, ertesi yıl İncbahtı ve 1739 yı­
vezirdi. Üsküdardakl Arakiyecî mesci­ lında dördüncü defa olarak Bosna va­
dini yeniden yaptırmış ve minber ilâve lisi, 1741 yılında Ö zi valisi, daha sonra
ettirmiştir. Bender muhafazası şartile Karam an
valisi. 1743 yılında Vidiıı muhafızı, 1745
yılında dördüncü defa olarak Rumeli
M UHSİN- ZÂDE A B D U L L A H PAŞA valisi olmuş, ertesi yıl emekliliğini is­
temiş, emekli olarak evvelâ Varna, son­
Kaiebli tüccarlardan Muhsin Çele­ ra Dimetoka’da ikamete m em ur edilmiş­
binin oğludur. Darbhane emini bulu­ tir. Lâkin, gayet enerjik bir zat oldu­
nan agabeysi M ehm ed Efendi baş def­ ğundan ve emekli olunca eski itibarını
terdar olunca o n u n vasi tasile darbha- kay ıh etmeye taham m ül edemediğinden
nede vaşsife aldı., £>onr& yükselib darb- ! ayni yıl tekrar vazife isteyerek oğlu
iıane emini oldu. “Edirne vak’&sı" sıra- ; vezir Muhsin-zâde M ehm ed Paşanın
sm da ihtilalciler tarafından başdefter- < yerine Bender muhafızı olmuş, lâkin
darlığa getirildi (23 ağustos 170S). H a ­ mansabına varamadan bu yere Kırım
dise yatışınca tekrar darbhane emini, hanının ricasile Belgrad muhafızı Nu-
beş ay sonra başmuhasebeci oldu. Bir m an Paşa tayin olunduğundan kendi­
kabahat m d an dolayı küçük ruzname- sine Tirhala arpalığı tevcih olunmuş­
elliğe indirildi. Oradan açıkta kaldı, j tur.
Sonra Üçüncü defa darbhane eminliği- Muhsin-zâde Abdullah Paşa 1748
[ ne getirildi, Kayın pederi Çorîulu Ali yılında beşinci defa olarak Bosna valisi
Paşa sadrıâsam olunca kendisini &ada- | olmuş ve 1749 yılı Nisan ayında vilâyet
ret kethüdahgına tayin etti. Dört yıl j merkezi olan Travniîcde vefat etmiştir.
sonra kayın pederi sadaretten azil o- Doksan yaşını aşmış bulunuyordu.
Iunca o da a,Kİedilih Başbakikulluğu ve­ O k u m u ş yazmış, orta derecedc m u k ­
rildi (17101. Dam at (Şehit) Ali paşanın j tedir, itidal sahibi ve dürüst bir vezir­
sadaretinde Mısır'da devlete kafa tutan '■ di. Askeri işlerden ziyade devlet m u a ­
K ay tas Beyin katline m em ur edilerek melelerine ve malî işlere vâkıftı. Vidin
b u vazifeyi muvaffakiyetle b açardı. ve Bosna'da cami. TırhaJa'da mütead-
1715 yılında Mora defterdarı, ertesi yü I did çeşmeler yaptırmıştır.
Rumeli beylerbeyliği ile Mora seraskeri»
ayni yıl inebahtı muhafızı oldu. B u |
son vazifeyi arzu etmediğinden rütbesi yeGen m eh m ed paşa
ve paşalık unvanı alınarak İstanbul'a j
getirilib kapıcılar kethüdalığı verildi, ■ Darbhane ve Tersane emini oluü
1717 yılında Avusturya seferinde ikinci | 1697 yılında idam edilen Alâîyeli GUI

2534
I I deki asayişsizlikle meşgul olmadığı ile-' ,•
¡ Y u suf Efendinin, kız kardeşinin o£lu
olduğu için Yeğen adiyle tanınan Meh- ri sürülerek 2 3 haziran 1740 tarihinde j
İ rrtGci Paşa, emini iki erde ve nazırlıklarda KZil ile malı müsadere ve kendisi Cidde
j bulunduktan sonra 1736 seferinde sa- valiliğine tayin olunmuş, lâkin ricası !
! daret kaymakamı Köprülü-sâde A hm ed ; içerm e Hanya muhafız lığına, beş ay -
j Paşaya kethüda olmuş,, paşası sefere | sonra, Selânik’e ve 1741 yılında Bosna i
m em ur edilince, onun yerine veza retle | valiliğine gönderilmiştir. 1742 yılında :
sadaret kaym akam lığına tayin ediîmiş- J Girzd valiliğine, ertesi yıl înebahtı m u ­
j tir. Muhsin-zâde Abdullah Paşa azleaı- hafızlığına tayin olunmuş ve ayni yıl •
UncG Beşir Ağanın da sevkile sadaret burada vefat ettiğinde altmış yaşların- j
i verildi (19 aralık 1737). Ertesi yıl, de- da bulunuyordu. Cesur ve muktedir bir j
* vam eden seferi zaferle sona erdirmek asker, iyi bir devlet adamı, ciddi, n a ­
için bizzat serdar-ı ekrem olarak cep- muslu, kadirşinas ve iyilik bilir bir ve- j
! tıeye harekat etti* bir çok muvaffakiyet- zirdi. 1
{ ier kazandı. Barış şartları hakkm daki
■ kendi görüşünde ısrar ve Beşir Ağa ile
mücadelede sarf ettiği bir söz Yeğçn NİŞANCI tH A CI i A H M E D PA Ş A
; M ehm ed Paşanın azline sebeb oldu (22
j mart 1739)* Yeğen Melımed Faşa önce Alâiyeli Cafer Ağanın oğlu olub i
! Sakıx/a sürüldü. 1740 yılında Girid va­ Foça’da doğmuştur. Amcası Cidde vali- j
liliğine, 1742 yılmcia Ağriboz muftafıı?- si Ebuöekir Paşaya kethüda olmuş, son- i
■ Iıgma ve ayni yıl Bosna valiliğine tayin I rt*, İstanbul’a gelerek saraya intisab e~ j
olundu. 1744 yılında Anadolu valiliği • dib başimrahotiuğa kadar yükselmiştir.
| ile Kars cephesi seraskerliği verildi. R e­ , 1737 yılında orduya girib sadaret müh- i
van savaşı sırasında hastalanarak ve- j rünü Silâhdar M ehm ed Paşadan alarak i
\ fal etti. I Bender seraskeri Muhsin-zâde Abdullah j
Yeğen M ehm ed Paşa uzağı gö- Pahaya götürmeye ve O sm an HaJisa K- !
¡ rür. akıllı ve dirayetli bir devlet adamı fendfyi idama m em ur oldu ve bu *vazî- j
ve muktedir bir kumandandı. Vakur, feyi muvaffakiyetle başarıb çöze Erirdi. j
ciddi ve gayet dürüsttü. Rüşvetle şid- 17.39 yılında vezaı-et rütbesile A y d m ’a i
j rîetie mücadele etmesi, tufeyli saray fTönderilib bu ülkeyi eşkıyadan temiz- |
¡ muhitinin düşmanlığını kazanmasına lemeye m em ur edildi, 2 2 mart- 1739 yı- i
sebeb olmuştur. İmda sadaret kaymakamı olarak Istan- j
buî'a çağrıldı. Seferden sonra ivaz Meh- j
med Paşa İstanbul’a dönünce, A h m e d ;
İVAZ M E O M E D PAŞA Paşaya nişancılık ve sadrı âzamin azli ■ J
üaerine 23 haziran 1740 tarihinde sada­
İlk fetihler sırasında Rum eli’de ret mührü, verildi- LâkinT rüşvet ve irti­
yerleşmiş bir Türk ailcsindencilr. Sır­ kâba dadanması, devlet işlerini ihmal
bistan’da Yagodina’da doğmuştur. B a ­ edib şahsi- düşmanlar ile uğraşması gibi i
basının adı Nasrullah’dır. Yeğen Meh- halleri kendisini pek seven Birinci
rrıed Paşanın dayısı Gül Y u suf Efen­ M & h m u d 'u n gölünden düşmesine sebeb
dinin hizmetinde yetişmiştir. Efendisi­ oldu. 21 nisan 1742 tarihinde azledilib i
nin idamından sonra onun akrabasın­ muhasebesi görülerek bü tün serveti mü- I
dan Ebubekir Paşaya kethüda olmuş­ kadere olundu. İdam edilccek iken, ye- ;
tur. 1730 da güm rük eminliğine tayin ■ rine sadrı&zam olan Hekîm-oğlu Ali Pa- }
edilmiş, sonra başbakikulluğu, 1732 yı­ şanın ricasile Rodos’a sürgün edildi.
lınca Hekim-oğlu Ali Paşanın sadare­ 1743 yılında Rakka’ya, üç ay sonra Say-
tinde çavuşbaşılık verilmiştir. 1735 de da valiliğine tayin olundu. Ertesi yıl
Hekim-oğlu Ali Paşanın azlinde veza- Anadolu valiliği ile Sars cephesi seras­
retle sadaret kaymakamı, bir ay sonra kerliği verildi. Kars önünde Nadir Ş&-
Vidin muhafızı oldu. B u sırada Avus^ hin kuvvetlerini yenib çekilmeye mec- I
turyahlamı üstün küvetlerine karşı ka­ bur etti. B un d an sonra Haleb valiliği I
zandığı muvaffakiyetlerle şöhret kazan» verildiyse de kendisinden sonra Kars
mı§, Vidin seraskeri olmuş, pek değerli seraskeri olan Yeğen M eh m ed Paşan m
hizmetler vucuda getirmiştir. Yeğen vefatı üzerine yeniden s e r a s k e r . oldu.
M ehm ed Paşa sadaretten azledilince 1745 senesinde Haleb valiliğine gönde­
■sadaret m ü h rü _ kendisine gönderildi rildi. 1747 yılında Diyarbakır valiliği,
122 mart 1739)- İvazi M ehm ed Paşa, se­ aynı yıl Bağdad valiliği, ayni yıl İçel
lefinin programını aynen tatbik ile mutasarrıflığı ve 1748 yılında Mısır
Belgrad kalesini almıştır. B u n d an son^
valiliği verildi. 1750 yılında. Adana, 1752
ra Fasarofça barışı ile kaybedilen Bel-
! jjrad’la Sırbistanm tamamını/ ve K ü ç ü k yılanda tekrar Haleb valisi oiub dört
ay sonra burada vefat etmiştir.
i Eflaki devlete kapandıran barış andlaş-
i . masını temin etmiştir. “Hacırr ve 44Şehlâ” lak abları le anılan
İvaz M eh m ed Paşa, aslında hiç bir A hm ed Taşa, orta derecede bir devlet
sebeb yokken sık sık çıkan yangınlar adamı idi. Rüşvete mail, hasis, tamah-
J uğursuzluğuna hamledilerek ve şehir­ kar, ve hiylekârdı. Tatlı sözlü ve güler

2525
1 —^
yüzlü oluşu yabancı elçiler üzerinde iyi 1 düşerek azledildi (24 ağustos 1747). Ay-
' tesirler bırakmıştır. I ni zam anda vezirliği alınıp malı müsa-
; dere olundu ve Rodos'a kale-bend ola-
Hayrat olarak Hubyar m a h ailesinde f rak gönderildi. O yılın kasımında İç-el
■ bir mektebi, İstanbul’u n çeşitli semtle­ mutasarrıfı, 1748 yılında Bağdad valisi
rinde dört çeşmesî vardır. Al-paz&rın- [ oldu. B u mansıbı zabtetmeden Cidde’ye
J d akı mescidine minber koydurub c u m a j tayin edildi. Lâkin, b u memuriyete git-
namazı kılınmasını sağlamıştır- Üskü- | m ediğin den vezirliği almıb emekliye
| dardaki Bandır malı tekkesi camiini de | sevk edilerek R esma’da ikamete; m em ur
; adeta yeniden yaptırmıştır. Kendisi de­ | edildi. 1751 yılında orada vefat ettiğin-
ğerli bir hattat olub sülüs ve ta’lik ya­ I de yetmiş yaşlarındaydı. İdari ve bil­
zılarda ve bilhassa Dlvani’de çolc ma- hassa malî işlerde mahir, lâkin haris,
| hirdi. hiddetine mağlub. garazkâr ve paraya
düşükün bir vezirdi.
H E K t M - O & L U ALt PAŞA
(İkinci defa)
S E Y Y İ D A B D U L L A H PAŞ A
SE Y Y İD H A SA N PAŞA
1 Kerküklü firarî Haşan Paşanın oğ­
ludur. sarayda yetişerek kapıcılar ket­
Reşadiye kazasına bağlı Kabalı kö­
hüdası ve baş-imralıor olmuştur. 1745
yünde doğmuştur. Çarda kİı-zâde M e h ­
| yılında veza retle Kıbrıs valisi, İ747 de
m ed Abdullah Abanın okludur. Genç
i yaşında İstanbul’a gelerek yeniçeri oca­
1 Aydın muhassılı olmuş. Tiryaki M e h ­
m ed paşanın azli üzerine sadaret veril­
ğına girmiş, usu n seferlerde bulunmuş,
miştir <24 ağustos 1747). B u mevki’de
j nihayet i 705 de kul-kel-hüdası olıays-
3 ocak 1750 tarihine kadar kalarak lıu-
İ tur. Bir ara a^iedilib memleketine sür­
dud kalelerile vilâyet ve sancakların
gün edildi ise de sonra affedil ib e>ki
idaresinde görülen ihmali dolayısile az-
I vazifesi verildi. 1 7 3 2 de yeniçeri-ağası
lolunmuş ve Rodos kalesinde hap­
oldu. Hisracık savaşındaki yararlığı üze­
se m a h k û m edilmiştir. Ayni yıl K a ­
rine vezareı rütbesi aldı. 23 eylül 1743
raman valiliğine tayin olunmuş, lâkin
de Hekiın-oğlu Ali Paşanın ikinci' sa­
memuriyet mahalline gitmeden Mfsır
daretinden aslinde sadrıützam oldu, is-
valiliği verilmiştir- 1753 yılında Kaleb,
tan bulun ihtiyaçlarım temin edemediği
ı750 yılında Rakka, ertesi yıl Diyarba­
i töhmetile az ıedilib Rodos'a sürürün e-
kır. 1758 yılında tekrar Haleh valisi o-
I dildi (9 ağustos 1746 ).
I larak bu m em ur iye ü n d e iken. 1761 yı­
Seyyid Haşan Paşa, ertesi yıî İç-el lında- vefat etti. Y u m u ş a k huylu, insaf­
; mutasarrıfı, ayni yıl Diyarbakır valisi lı, cömert ve maarif severdi. İdaresin­
| olmuş. 1748 yılında orada vefat etmiş- den herkes m e m n u n kalmıştır İstan­
I tir. Cömert, yum uşak huylu, saf, iyilik bul’da Tavşan Taşında bir mektebi ve
sever, dürüst ve sadık bir devlet adamı çeşmesi vardır.
İdi. Yalnız, cahildi. Bayezid’de şimdi
Türkiyat Enstitüsünün bulunduğu meş-
] hur Hasar. Paşa medresesile meseid. se­
bil. çeşme, mekteh ve Haşan Paşa Hanı DtYÎTDAlt M E H M E D EMİN* PA Ş A
diye anılıb b ug ü n yola giden han ve
Do n a n m a kaptanlarından Aşçı-zâde
dükkânları yaptırmıştır, Belgrad'da ca-
M ehm ed Paşanın oğludur. İyi bir tahsil
1 mi ve mektebi vardır.
görerek Nevşehirli D a m a d İbrahim Pa­
şaya intisab edib Divit d arlık hizmetin­
de bulunmuştur. Sonra Divan-ı h ü m â ­
TİRYAKİ HAŞAN" PAŞA yun kâtibi ve İbrahim Paşanın kethü­
dası M eh m ed Paşaya dam ad oldu. Pat­
Ayvaz Odabaşı adlı bir yeniçerinin rona Halil isyanında efendilerinin ida­
! oğlu olub İstanbul'da doğmuştur^ O da mı üzerine bir m üddet açıkta kaldı.
: ocağa girmiş ve okuyub yazarak yazıcı Sonra maliye hizmetine girerek 1743 de
- ve sonra öeakbası yazıcısı olmuştur. defter emini, ayni yıl yeniçeri efendisi,
] Sadikane ve namusluca hizmetlerinden
1747 yılında tersane emini, 1749 da sa­
j dolayı süvari mukabelecisi, 1738 de mev-
daret kethüdası ve nihayet Seyyid A b ­
kufatcı ve Eelgrad barışından sonra sı­ dullah Paşa yerine sadrı&zam oldu (3
nırları tesbit edecek heyete m em ur,
ocak 1750).
1741 ve 1745 yıllarında iki kere yeniçeri
■ efendisi, sonra tersane emini, 1746 yı­ Yaradılışta haşin ve sert olduğu i-
lında sadaret kethüdası ve ayı^i yıl çin maiyetini ve devlet ricalini gücen­
sadrıâzam oldu (9 ağustos) . Evvelce dirir, bu h&î de işlerin iyi gitmemesine
* y um uşak huylu ve dürüst olarak tanın- sebebiyet verirdi. Şehirde sık sık çıkan
3 mış iken, bu m evkre geçince hiddet ve yangınlar ihmal ve dikkatsizliğine ve­
t şiddet gösterib tamahkârlığa ve mal rilerek bu bahane ile 1 t em m uz 1752
2
toplamıy* başladı. B u yü den güzden f î tarihinde azledildi.
» i

2536
girişti. Böyleee muharip devletlerin başvekil­ yid Abdullah Paşaya daha evvel haber gön­
lerine birer mektup gönderilerek padişahın dermiş. o da gizlicc bir gün evvel İstanbul’a
harbe son verilmesi için tavassud edebileceği varmış bulunuyordu. Sadaret m akam ı k en ­
bildirildi (1745). Seyyid Hasar. Paşanın sa­ disine tevcih edildi. B u m a k a m d a 3 ocak 1750
daretinde hazırlanan tavassud mektubları tarihîne kadar kaldıktan sonra icraatı beğe-
Avusturya, Hollanda, İngiliz, İsveç, Rus ve rcilmediğinden, bilhassa hudud kalelerini ih­
Sicilyateyn devletlerinin İstanbul’daki elçile­ mal ettiği bahanesile azledilip Rodosa sü­
rine verildi. Diğer taraftan Fransa ile Prus­ rüldü.
ya devletleri, tstanbuldaki Fransız büyük el­ Sadaret m üh rü ise sadaret kethüdası Di-
çisi Kastellan (Casteilsne) vasıtasile ve vitdar M e h m e d E m in Paşaya verildi. Meb-
Hum boraeı A h m e d Paşa'nın da çalışmalarile, m ed E m in Paşa, gayet sert ve haşin bir zat
Osmanlı devletini kendi taraflarına kazan­ olduğundan icraatı kimseyi m e m n u n etmedi.
m a k istediler. Hattâ Fransa. Devlet-i aliyye- B u yüzden gerek maiyeti ve gerekse devlet
yi Avusturya aleyhine harbe girmeye teş­ ricali işleri âdeta sabote ederek muvaffaki-
vikte bulunduğu gibi s İti maddelik bir ittifak yetsizliğe uğramasına sebeb oldular. Ayni
dahi teklif etti. Şeyhülislâm Hayati-zâde zamanda kızlar-ağast Hafız Beşir A ğ a ile ara­
M e h m e d Em in Efendi ile Ilumbaracı A h m e d sı yoktu. Beşir Ağa, azlini padişaha tavsiye
Paşa, Fransız siyasetinin bu husustaki en ettiyse de sertliğine rağmen bilgili, tedbirli
kuvvetli mürevviciydiler. Avusturya ile ve namuslu olduğu için Birinci M a h m u d
Prusya arasında yapılan Dresden sulhu kendisine nasihatin iktifa etti. Lâkin Beşir
(T e m m u z 1746), teklif edilen ittifaka lüzum Ağa, sadrıâzamm hakaretine uğramış olduğu
bırakmadı. A z sonra da Mari-Terez’in mu- için kendisine düşm an kesilmiş olan yeni-
sirren ricası üzerine Osmanlt devleti, onun çeri-ağasile birlik oldu ve o vasıta ile şehir­
babasının yaptığı küçüklüğün tamamen ak­ de bir çok yangınlar çıkartıp M e h m e d E m in
sine hareket ederek. Belgrad muahedesini Paşanın uğursuzluğunu ileri sürmeye ve
temdid etti (T e m m u z 1747 - Reeeb 1160). böyle giderse uğursuzluğunun kendisine de
İlerde, Avusturya veraseti harplerinin sonu­ sirayet edeceğini hüküm dara telkine başladı.
na doğru. Bâb-ı âli, Mari-Terez ve kocası B u n u n üzerine 1 temmuz 1752 tarihinde
Fransuva (François) ya birer nâme ile orta sadrıâzam azlolunup Beşir Ağanın yetiştir­
elçi Hatti Hacı Mustafa Efendiyi gönderip mesi başimrahor Bahir Mustafa Paşa sada­
(O c ak 1748 - M uh a rrem 1161) aradaki dost­ ret mevkiine tayin edildi.
luğu ayrıca teyid edecektir. Prusya devleti
ise OsmanlIları kazanm ak için yeni yeni te­ Hafız Beşir (îbşir) A ğ a ’nın sonu
şebbüslerde bulunarak Aix-la-Chapelle sul­
hundan sonra da bunları tekrarladı. Bahir Mustafa Paşa, b u m akam a gelir
gelmez kızlar-ağasma cephe aldı. O n u n bir
çok fenalıklarını biliyor ve :
Sadâret makamında değişmeler
. — B en gerçi ağarım çırağıyım. Am a.
24 ağustos 1747 Perşembe günü sadnâ- vezaret şanı seleflerimden ziyade tevazu ve
zam Tiryaki M e h m e d Paşa azledilerek m al­ zillete manidir. Seleflerim gibi olsam azil ve
ları müsadere edilip Rodos adasında kale- tenkil hazır ve fitne ihtim?li var. Padişahın
bendliğe m a h k û m oldu. Azlin sebebi, sadrı- ağaya muhabbeti var diye yaptığı halleri
âzam olduktan sonra her işi bir tarafa bıra­ kimse padişaha arzedemez. Fitne zuhur eder­
kıp küpünü doldurmaya çalışması ve kötü se padişaha ve devlete mazarrat olur. Fitne
muameleleri ile âlemi kendisinden nefret et- olmasa dahi bu derece rüşvet ile devlet ni­
tirmesiydi. Birinci M a h m u d . saraydan yetiş­ zamı bozulur* diyordu. Bütün azil ve tayin­
m e olup hâlen Aydın muhassılı bulunan Sey- ler Beşir Ağanın arzusuna göre olduğundan

Azlinden sonra evvelâ Resmo'ûa KİİSK B A H İ R M U S T A F A PAŞA


ikamete m em u r edilmiş. 1753 cie Mısır tÜçüncü O s m a n ’ın veziriâzamları ilâve-
geçimsiz ve kalb kırıcı idi. Azline sebeb sindedir)
: valiliği verilmiş, Kahire’ye girdiği ı?ün
vefat etmiştir. Bilcrüi ve tedbirli lâkin Uiljlij rtürafya : Çelebi-zâde Asım; T a ­
I olan yangınları. kı.zlar-a£ası Beşir Aba­ rih. Su bh i: Tarihi. İzzi: Tarih. Dilâver-
nın tavsiyesile hakaretine uğradığın­ zâde Ömer: Hadikatül-Vüzera zeyli. H ü ­
dan kendisine düşm an kesilen yeniçeri seyin Ayvansaravlı: Hadikatül-Cevami. •
ağasının çıkardığı rivayet edilmiştir. ; Tayyar-zâüe Ata: Knderun tarihi. M e h ­
Boğaziçinae Küçüksu kasrını yaptırıb m ed Süreyya; Sicili* i Osmanî. Şemsi
Birinci M a h m u d ’a hediye etmiştir. İs­ Molla: Esmarüt-tavarih. İslâm Ansiklo­
tanbul’da bun dan m âda iki çeşmesi ve i pedisi. Hanımer; Histoir de I'Empire |
bir sebili vardır. Ottoman. İ. H. Uzıınçarşılı; Osmanlı
________________________________________________ —» i Tarihi. C : IV, kısım 2.

2537
bunu bilen devlet ricali kendisinden gayet deceğini, onun da bu sefer kendinden inti­
çekinirler vc elini, eteğini öperlerdi. Çarşam­ k a m sim aya kalkışacağım bildiğinden ağa
ba günleri aslında H a rem ey n evkafı işleri idam olunmazsa ocağm ayaklanacağını B i­
için toplanan Ağa-divanı, zamanla s a d r â ­ rinci M a h m u d 'a arzetti. B u n u n üzerine veri­
zamların divanından daha kalabalık ve daha len bir emirle bostancıbaşı, Hafız Beşir A ğ a ­
ihtişamlı bir hale gelmişti. Hafız Besir A f a. yı saraydan alarak Kız-kulesine götürüp ora­
rüşvetler yolu ile elde ettiği paralarla Bi­ da boğdurdu (11 tem m uz 3752).
rinci M a h m u d ’a hediyeler takdim eder. P a ­
dişahın ona olan itim ad vc teveccühü dola- Birinci M a h m u d ’ırn vefatı ve bir rivayet
yısile de kimse kendisinin ve adamlarının
ortalığı soyduğunu hüküm dara söylemeye Birinci M a h m u d , Bahir Mustafa P a ş a ­
cessiret edemezdi. Kendisi şahsen sofu ve nın sadaretinden sonra iki yıl kadar yaşa­
perirıizkâr olmakla beraber, rüşvet vasıtası mıştır. Son zamanlarda halsiz vo keyifsizdi.
olan adamları vakitlerini sefahatle geçirir­ Bir mide rahatsızlığından ızdırab çektiği an­
lerdi. laşılmaktadır. Beş gün süren şiddetli sancı­
lar kendisini takatsiz düşürmüş olduğundan
Hafız Besir A ğ a , kendisine bas eğmiyen 13 aralık 1754 günü, bütün saltanatı boyunca
ve devlet işlerinde müstakil olmak hevesini hiç terk etmediği ve rahatsız bulunduğu za­
gücen sadrâzamları derhal azlettirir, m uvaf­ manlarda bile çıktığı cuma namazı için y e ­
fak olamazsa şehirde üst üste yangınlar çı­ rinden kalkmaması icabetliğini hekimbaşı söy­
kartıp . uğursuzluğunu ileri sürerek padişahı lediği halde onu dinlemedi, M &ktûl kızlar-
ürkütür vc yine azlettir irdi. Fakat onun ağası Hafız Beşir A ğ a ’nın, D emir kapı yakı­
yangın çıkarmakta yejıiçeri-ağasmı vasıta nında yaptırmış olduğu camie çıkmaya karar
etmesi ve adamlarının türlü kepazeliklerinin verip hiç kimseyi dinleıniyerek b u arzusu­
devamına bu suretle kendilerinin âlet edil­ n u yerine getirdi- Nam azdan sonra silâhdar
mesi nihayet ocağa ağır gelmiş vs fitneye ağa ile maiyetinde bulunanların yardımile
kadar varacak dedi-kodular padişahın da k u ­ güçlükle ata bindirildi. Lâkin, saraya gire­
lağına gelmiş olduğundan Birinci M a h m u d ’ıın m eden Demir-kapıda at sırtında vefat etti.
açtırdığı tahkikat sonunda her şey meydan?, B u sırada altmış yaşlarında bulunuyordu.
çıktığı için Beşir A ğ a azledilip sürgün için
gemi hazırlanmış ve adamları derhal katlo- B u münasebetle devrimize kadar gelen,
Iunmuştu. Sadrıâzam bulunan Bahir Mustafa lâkin tevsiki imkânsız bulunan an’anevî ve
Paşa, padişahın hiddeti geçince ağayı affe­ enteresan bir saray rivayetini nakledelim:

Birinci M ah m u d (1730- 1754) zamanındaki hükümdarlar

(ilâve: 15 1 )

Avusturya t Altıncı ŞarI —* — 174Qk


Mari-Terez ikocacı Birinci Fransuva tAfşarlı) 1736 — 1747. İbrahim Şah ,
ile) l?40 — -» . 1748, Adilşah 1748. Şah ruh 1748 — -> .
K erim H a n tzend. soyu) 1750 — -*• *
Bulıara hanları : Ebüîfeyz —» —
1747* A bd ülm üm in H a n 1747 — 1751, İspanya : B«ş?inci Filip —j- — 1746,
İklnei Ubeydullah H a n 1701 — 1753 Dördüncü Ferdin and 1746 — —* ,
(B u n d a n sonra Mengitler soyundan ve­
zirler saltanatı gasbetmişlerdir). İsveç : Birinci Frederik — 1751.
Ailolf Fretierik 1751 -
— ,
F&s : Mcvlây Abdullah -=> — —> .
Lehistan : İkinci Frederik Ogüst
Fransa : Onbeşinci Lui —► — —*. . —> —- 1733, Ü çüncü Frederik Ogüst
Hindistan : N&sîrüdc'.in M ehm ed 1733 — .
1748, A h m e d gah i748 — 1754.
Papalık : Onikinci Klcm an —> —
İKi Sicilya: Üçüncü ŞarI 1738 — 1740, Ondordüncü Ben ua 1740 -s- —> .

Prusya : Birinci Frad erik Giyom


İngiltere : İkinci Jorj —* — —* ■ — 1740, İkinci (Büyük) Frederik
1740 » .
İran : İkinci Tahm ash — 1732.
Üçüncü Abfcas 1732 — 1736, Nadir Şah Rusya : A n n a 1730 — 1740, Altıncı
İvan 1740 — 1741, Eîizabet 1741 — —>

2538
B u rivayete göre, Birinci M a h m u d öl­ rite kazandığı b u parayı sadaka olarak da­
memiş, sadece kan boğması dolayısüe derin ğıtırdı.
bir baygınlığa, yâni komaya düşmüştü. B u B ü y ü k bir zevki de, yazın mehtaplı ge­
yüzden diri diri gömülmüş bulunuyordu. Ne- celerinde Boğaziçinde kayıkla dolaşmaktı.
tekim, türbede o gece sabaha kadar K u r'a n B ü y ü k üzüntüsü de hiç çocuğu olmayışı idi.
okumakla mükellef bulunan türbedar, biraz Hattâ rahatsız bulunduğu son zamanlarında:
sonra mezardan boğuk feryatlar duyarak «— İki şeyden kâm alamadım. Biri evlâd
vaziyeti anlamış, hem en gece yarısı saraya ve biri mehtap» demişti. Kendisi şiire dc
koşup kapıyı açtırarak içeri girmiş ve m e ­ meraklı olup Sebkatî takma adile güzel şiir­
sul kimselere vaziyeti anlatmıştı. A n c a k tah­ ler yazmış, bunların bir kısmı besteien-
ta yeni bir hüküm dar çıkmış ve padişahlığı miştir.
resmen ilân edilmişti. Şu halde, yapacak bir
Sey yoktu. Birinci M a h m u d , ölmeden gömül­ Birinci M a h m u d , ayni zamanda, gayet
düğü mezarında acı tali’inc terkolunmuş ve tu'.umlu bir padişahtı. Üçüncü A h m e d ’derı
türbedar saraydan bir daha çıkmamış, ne ol­ dolu aldığı hâzineyi, onun tavsiyesini tuta­
duğunu ise bir daha kimse öğrenememişti. rak, sarfetmemişti. Devrinde uzun seferler
ve masraflar olduğu halde, vefatında iç ve
dış hazine eskisinden de dolu bulunuyordu.
Birinci M a h m u d ’un şahsiyeti
Bun a tasarruf ve tutumundan başka, hazine
Birinci M a h m u d , yeniliğe ve ıslâhata ta- ve maliye işlerini daimî surette kontrolü al­
rafdar, açık fikirli ve iyi kalbi i bir h ü k ü m ­ tında bulundurmak sayesinde m uvaffak ol­
dardı. M usikide gayet, mahir olup bir çok muştu. Otuz beş yaşlarında ya'ni olgun ça­
kıymetli eserler bestelemişti. Kendisi ayrıca ğında padişah olduğu için devlet işlerini
sarayda bulunan istidadlı carjyelerc musiki çabuk kavramıştı. Hâdiseleri dikkatle takip
öğretirdi. Bunlar arasında adları ve eserleri ve bütün meseleleri prensip olarak danışma
maalesef devrimize kadar gelmemiş değerli meclislerine havale eder, sadrıâzamiarına da
bestekârlar yetiştiğini biliyoruz. Devrin m eş­ ayni tavsiyede bulunurdu. Danışm a meclis­
hur musiki üstadı ve bestekârlarımızın h a ­ leri icabında huzurunda toplanır, kendisi de
yatı hakkındaki Atrab ül-âsar adlı eserin müzakerelere katılırdı. Ciddî, vakur, azim
sahibi şeyhülislâm Es'ac Efendi, bestelerini vc sobat sahibi idi. M ü h im v e sıkışık zam an­
evvelâ hüküm dara sunardı. Bir gün yine larda bile telâşlanmaz, soğukkanlılığını m u­
yeni bir eserini Birinci M a h m u d ’a okumuş, hafaza ederdi. İstanbul’dan hiç dışarı çıkma­
o da eller ile dizlerine vurarak tempo tut­ mış, lâkin' muktedir kum andanlar seçmeyi
muştu. Lâkin halk arasında: bilerek cephelerde daim a zaferler kazanıl­
«— Padişahla şeyhülislâm karşılıklı sai­ masını sağlamıştır. Kadirşinas bir zat oldu­
kı söylerlermiş» nevinden bir söylenti riva­ ğundan kendisinden hizmet umulanları ha­
yeti üzerine Es'ad Efendiyi azle mecbur tâları yüzünden kıyasıya cezalandırmaz, kı­
kaldı. A y n i zamanda üstad bir satranççı idi. sa zam anda affederek yine vazife verirdi.
Kendisini kimse yenemezdi. Bunlardan m a ’da K a n dökücüiüğü sevmez, p ek m ccbur kalma­
m ü h ür kazımakta çok usta idi. K a n taşı üze­ dıkça idam kararı vermezdi. Vekarile her­
rine kazıdığı mühürler çok değerli idi. B u n ­ kese hürmet telkin eder, kendisini h e m sev­
ları el altından gizlice satarak alnının te­ dirir, h e m saydırırdı.

2539
- wt É L — ■——
Üçüncü O s m a n ftn tuğrası

ÜÇÜNCÜ OSMAN

Padişahın cülusu ve ilk icraatı, sadaret m a k a m ın d ak i devamlı değişm eler, İstanbul y a n g ın ­


ları *— Mısır, B a ğ d a d , G a r b ocakları v e B o ğ d an ile Eflak’ın d u r u m u — Ş e h za d e M e h m e d in
ö lü m ü meselesi, K o c a Ragıp P a şa ’m n sadarete getirilişi, Ü ç ü n c ü O s m a n ’ın ö lü m ü .

Birinci M a h m u d ’un ................... üçıîNCt' o r m a n ''s dönüp devlet erkânına


vefatı üzerine sadrıâ- İ vazifelerinde bırakıl-
zam Bahir Mustafa P a ­ Babası : ikinci Mustafa | dıklarmı bildirip hil’-
şa ile diğer devlet er­ Annesi : Şehsuvar Sultan I atler giydirildi.
kânına ace-Ie haber Doğduğu tarihi: 2 ocak 1G90 Y en i hüküm dar
gönderildi. Kısa za­ Padişah olduğu tarih: 13 aralık 1754 İ bun dan sonra ilk iş
m anda hepsi sarayda | olarak eski sarayda
Ölüm ü : 29/30 ekim 1757
toplandılar. Tahtın vâ­ I bulunan ve oğlunun
Bilinen zevceleri : Leylâ Sultan, Zerkî
risi büyük şehzâde, : cülûsile valde sultan-
Sultan.
Üçüncü O s m a n adile I ijk mevkiini kazanmış
Çocukları : (Y o k i I Olan annesi Şehsuvar
hüküm dar ilân olundu.
Evvelâ sadrıâzam, son­ I sultanı mütad mera-

ra ulema, devlet erkâ­ | simle Topkapı sarayına
nı ve ocaklı bi’at etti­ Veziriazamları : Köse Bahir Mustafa I getirtti. 22 ocak 1755 de
ler. B u tören nihayete paşa —* — 15 şubat 1755, azil. Hekim- I Eyüp Sultanda mera-
erdikten sonra eski h ü ­ oglu Ali Paşa (üçüncü kere)) 15 şubat İ simle kılıç kuşandı.
kümdarın cenaze me- 5 — 18 mayıs 1755, azil. Naili Abdullah Yen i bir hüküm-
| Paşa 18 mayıs — 24 ağustos 1755, azil. I dar tahta çıktığı za-
rasimiyle meşgul olun­
| Bıyıklı Ali Paşa »4 ağustos — 25 ekim
du. | m a n mukataa, tımar ve
= 1755. as*il ve idam. Yirmisekiz Çelebi-
Cülûsun üçüncü § 2 âde Sal d M eh m ed Paşa 25 ekim 1755 I zeamet vesair vazifele-
günü sadrıâzam ile şey­ | — • 1 nisan 1750. azil. Köse Bahir Mus- I rin beratları yenilenir
hülislâm yeni h ü k ü m ­ | tflfa Paşa (ikinci kere) 1 nisan 175(5 — I ve bu münasebetle
darın huzuruna dâvet | 1 1 ocak 1757, azil. Koca Rajrjıb Paşa 12 | bunların sahiblerinden
edildiler. Yeniden hâk- | ocak 1757 -- i cülûsiye vergisi almır-
edilcn m ührünü Ü çün­ I dı. K azine para ile do-
........ ............................ lu 0i(jqğu için yeni h ü ­
cü Osm an, Bahir M u s ­ %ITltllIUHMIlllUIIIKMIlItlIlttUtlItlItlIltMinillillllHIIKİllllimiiIllUl
tafa Pasa’ya bizzat verip, kendisini m akam ın­ küm dar b u vergiyi affettiği gibi, emekliler
da ibka etti. O n a ve şeyhülislâma kürkler dahil olmak şartile bütün devlet ricaline ve
giydirilerek vazifelerine devam etmeleri bil­ askere derecelerine göre cülus bahşişleri da­
dirildi. Sadrıâzam da, oradan Bâb-ı âliye ğıttı. Kendisi pek cömert bir kimse olmamak-

2540
la beraber, hazînenin tamamen dolu bulunu­ valisi bulunurken tayin edilmiş olduğu A n a ­
şu ve ayrıca muhtemelen herkesin üstünde dolu valiliğine hareket etmek üzere idi. K e n ­
ilk anda iyi bir tesir bırakmak isteyişi onu disi henüz Trabzon'dan ayrılmadan haseki-
böyle davranmıya sevketmişti. ağa yetişip sadaret müjdesini verdi. Yeni
Üçüncü Osmanın kılıç kuşandığı günün sadrıâzam hem en yola çıkarak m ü m k ü n b u­
gecesinde Suitan-hamamı'ndan yangın çıka­ lunan cıı kısa zamanda İstanbul'a vardı. P a ­
rak rüzgârın gittikçe artıp M a h m u d -paşa dişahın huzuruna çıkıp samur kürk giyerek
çarşısile ham am ı ve civarındaki evler yan- görevine başladı. Kendisine sadaret m üjde­
mış, onsekiz saat süren bu yangın Tarakçı sini getirmiş olan Bostancılar hasekisine bos-
ve Kaşıkçıları da silip süpürdükten sonra tancıbaşılık verdi. Sadaret kaym akam ı eski
Acı-çeşrr.eye kadar da­ yeniçeri-ağası Musta­
yanıp nihayet sönmüs- fa Paşa ise, sadrıâza-
t'ü. B u hal ise halk m m arzusu ile Trab­
arasında yeni h üküm ­ zon valiliğine tayin
darın uğurlu gelmedi­ edilip uzaklaştırıldı.
ği hakkında dedi-ko- B u sırada bir gün
duların çıkmasına se­
güneş battıktan sonra
beb olmuştu. Bir ri­
Ayvansaray'da yangın
vayete göre, padişahın
çıkarak ortalığı kül
cülus bahşişini gayet
etmesi yeniden bir ta­
geniş tutmasının hik­
kım dedi-kodularm
meti. bu kötü tesiri
tekrar alevlenmesine
ortadan kaldırmak ve
sebeb oldu. Üçüncü
unutturmaktı.
O sm an bu hallerden
fevkalâde rahatsız olu­
Bahir Mustafa Pa- yor ve haî'cdilmck en­
şa’nın azli, Hekim- dişesinden kurtulmak
için öbür şehzadeleri
oğlu Ali Paşa’nın öldürmeyi tasarlıyor­
sadâreti du. Hekim-oğlu Ali
Paşa b u seferki vazi­
Bu senenin kış fesinden hiç m em n u n
mevsimi (1754- 1755) değildi. Kendisi, ev­
erken ve pek şiddetli velki sadaretleri sıra­
olarak birdenbire bas­ sında kanuna göre iş­
tırmış, miithiş soğuklar lerinde müstakil bu­
ortalığı kasıp kavur- lunmaya alışmıştı. Y e ­
muştu. O kadar ki, H a ­ ni hükümdarın ise,
liç donarak Sütlüce’- kimseye ve bu arada
den Defterdar iskele­ ona da itimadı yoktu.
sine yaya geçildi. B u yüzden sadrıâza-
Edirne'de yağan kar mını m ü h im devlet iş­
Üçüncü O s m a n
ise yirmi karıştan faz­ lerine hiç karıştırms-
(Av rup alı bir ressamındır. Aslı To p kap ı
la idi. Çoktan beri yıp kendisine yakınlık
Sarayı NIüzesindedir)
görülmemiş olan ve peyda etmiş olan si-
aylarca süren b u Şid­ lâhdar Bıyıklı Ali
detli kış ve onun getirdiği ızd iraplar da yine A ö a 'n m reyile hareket ettiği gibi, günlük iş­
yeni hükümdarın uğurlu gelmediğine ham- lerinde dc bazı adamlarını sadrıâzamla bir­
lolunuyordu. B u dedi-kodular, saray muhitine likte iş görmeye m em ur etmişti. Hekim-oğlu
kadar yayılıp herkes kabahati sadrıâzama A H Paşa, padişaha bir kaç kere münasip şe­
buimıya ve: kilde mesuliyeti kendi üzerinde olan h ü k ü ­
«— Bir müdebbir vezir gerek» demeye met makamının ortaklık kabul etmiyeceğini,
başladı. Üçüncü O sm an ise, elli dört yıldır
bıı usulsüzlüğe son verilmesini anlatmak is­
m ahpus bulunduğu saraydaki dairesinde en
tediyse de. Üçüncü O sm an bildiğinden şaş­
çok Hekim-oğlu Ali Paşanın adını duym uş­
madı. Sadrıâzam, buııuıı üzerine sağda sol­
tu. Hem en, Bahir Mustafa Paşayı azledip,
da söylenmeye ve b u durum u ağır şekilde
Yeniçeri-ağası Mustafa Ağayı sadaret kay­
tenkide başlamıştı. B u fevkalâde dürüst a d a m ­
m akam ı tayin ederek m ührü A nado lu valisi
bulunan Hekim-oğlu Ali Paşaya gönderdi dan hiç hoşlanmayan dejenere saray-nıuhiti,
(15 şubat 1755). Bahir Mustafa Paşa ise B a ­ onun haklı tenkidlerini derhal padişaha ye­
lıkhaneye indirilip bir gece orada kaldıktan tiştirdiler. Üçüncü Osman, o sırada Beşik­
sonra Midilli'ye sürüldü. taş sarayında bulunuyordu. H e m e n sadrıâza-
Hekimoğlu Ali Paşa o sırada Trabzon mı çağırıp b u hallerinden dolayı şiddetle

2541
tirmişti. Artık kendisini vazifesini tamamla­
mış addediyordu. Kıllar-ağasının odasından
alınıp götürülürken Üçüncü O sm an’ın pen­
cereden baktığını görünce, yine ayni vekarla
eğilip selâmlayarak veda etti. H ü k ü m d ar bu
hsîe şaştı ve gayri ihtiyarî:
«— N e garip adamdır... böyle vakitte
bile biperva istifini bozmayıp cesurâne te-
kâpu eyler. N e korkmaz, gayyur adamdır»
dedi.
H u zuru nda bulunan musahibi:
«— Pasa kulunuz eski vezirdir, vezarel
âdetlerini ve kaidelerini bilir» diye karşılık
verdi.
M âzûl sadrıâzam Kız-kulesine gönderil­
diği sırada padişahın annesi Şehsuvar sultan
oğluna haber gönderip şefaatte bulunduğu
için idamından vazgeçilerek sürgünle iktifa
olunmuştur.

Nailî Mustafa Paşa’m n sadâreti


ve azli

Ilckiın-oğlu Ali Paşa’nın azli üzerine sa­


daret m akam ı başdefterdar Nailî Abdullah
Efendiye tevcih olundu. Eski sadrâzamın
kethüdası Veliyüddin Efendi de azledilip
muhasebesi görüldükten sonra îtesmo’ya sü­
Sultan Ü ç üncü O s m a n ’ ın bir istidada görülen
rüldü (Vasıf tarihi, C: 1, S: 4S). A y n i za­
hatt-ı h ü m â y û n u (Solda, en baş tak i iki
satrrcık)
m anda padişahın akıl hocası silâhdar Bıyıklı
Ali A ğay a vezaretle nişancılık verilip D i ­
van -ı hüm ayuna m e m u r edildi. Böyleee, yeni
sadrıâzaıııın da bütün muamelâtını kontrol
azarladı. O da, soğukkanlılığını bozmadan
altında bulundurabilecekti.
hüküm et işlerinin tamamen sadrıâzanılara
bırakılması icabedeeeğıni tekrarladı. Ü çün ­ Üçüncü Osm anıc, tali’i yangından açıl­
cü O sm an , gerek onu ve gereKse sadaret mıştı. B u hâdiselerden hem en sonra Kadırga
m a k am ım küçümsemek için hiddetle; limanı çarşısından yangın çıkıp etrafa yayı­
larak bir taraftan Peykhane, bir taraftan
«— Ben, şimdi seni azleder ve hamallar
Dizdariye camii civarına kadar dayandı. O n
kethüdası Ali ustayı vezir edinirim» diye
altı saat süren b u yangında sayısız ev, dük­
bağırdı. Veziriazam, sükûnet ve vekarls:
kân ve konak yanıp kiil oldu. Padişah ise,
«— Evet, yaparsınız. Lâkin o, ham a’ Ali yangınların sebebini süs ve ziynete olan
Pa ja olur; Hekim-oğlu Ali Paşa olamaz» aşırı ve yaygın düşkünlüğe yüklemek isteye­
karşılığını verdi. rek vezirlerden başkasının kabaralı kesme ve
Üçüncü O sm an buna rağmen onu azlet­ gaşiye kullanmalarını, kadınların İse şeffaf
medi. Çiinkı şehzadeler meselesinde kullan­ yaşmak ve b ü y ü k yakalı renk renk ferace­
m a k istiyordu. Bir müddet sonra yine çağır­ lerle dolaşmalarını yasak edip eski usul fe­
tıp halkın beyhude dedi-kodul arına sebeb race giymelerini emretti. O n u n bu icraatı
olduğu için Üçüncü Ahıned’in büyük şehza­ yobaz ve müteassıp güruhunu pek m e m n u n
desi M ehm ed'i öldürmesini teklif etti. He- etti. H üküm darın da esasen istediği b u idi.
kim-oğlu Aii Paça, buna asla yanaşmak iste­ Yeni sadrıâzam Nailî Mustafa Pasa, pa­
mediğinden padişah kendisine: dişahın türlü kaprislerine ancak öoksando-
«— H a in , diye bağırdı. O da: kuz gün dayanabildi. Esasen kendisi sadrıâ-
«— Hainliği katilliğe tercih ederim, kar­ zam olduğu gün kısa zam anda azledilip ye­
şılığı verdiği için derhal azledildi (18 m a ­ rini padişahın muteber adamı Bıyıklı Ali
yıs 1755). H e m e n Kız-kulesine hapsolunması Paşaya bırakacağını hissetmiş ve kendi sa­
emredildi. Üçüncü O sm an , onu idama karar dareti için yakınlarına şaka şeklinde:
vermiş, Hekım-cğlu Ali Paşa da butlu his­ «— Hülle valci* oldu» demişti (Vasıf ta­
setmişti. B u n a rağmen vekarını hiç bozm a­ rihi, C: 1, S: 48). 24 ağustos 1755 günü azle­
dı. Devlete çeyrek asırdan fazla bir zanıan dilerek Sakız adaşımı sürülüp sadaret m ü h ­
vezir olarak, unutulmaz hizmetler vücuda ge­ rü nişancı Bıyıklı Ali Paşaya verildi.

2542
Bıyıklı Ali Psça’nin sadâret devri
B u sırada tali’: yangınlardan açılmış olan
Üçüncü O sm an devrinin yeni bir faciası vu­
kua geldi. Nailî Mustafa Paşanın azlinden
otuz beş gün sonra Hoca-paşa civarında De-
mir-kapı yakınında gece yarısından sonra
yangın çıktı. Rüzgâr şiddetle estiği için der­
hal yayıldı. Bir taraftan Bahçe-kapısma ka­
dar sağ ve solunu süpürüp ilerledi. Su ru aşa­
rak Yeşil-kiremitli cami'i yaktı. Bir taraftan
da Paşa-kapısını, yani Bâb-ı âliyi, terziler
imalâthanesini yakarak DivanyoJundan yürü­
dü. Mehterhane ve Uefterhaneyi yalayıp yut­
tu. üçüncü kol, Mahmutpaşaya çıkıp Ç u h a ­
cılar hanını ve dördüncü kol Ayasofya çar­
şısını Soğuk-çeşme kapısına kadar tamamen
harabeye döndürdü. B u yangın, tam otuzallı
saat sürmüş pek çok mal ve hattâ can kay­
bına sebeb olmuş, nice insanlar evsiz bark­
sız kaldığı gibi, en m ühim devlet daireleri,
kıymetli devlet evrakile birlikte yanıp kül
olmuştur. Yen i Paşa-kapısı yapılıncaya ka­
dar sadrıûzamm Kadırga’daki Esm a sultan
sarayında oturup hükümet işlerini oradan
idare etmesi emrolundu. B u yangın sırasın­
da gerekli tedbirleri zamanında almamış ol­
m akla itham edilen yenjçeri-ağası azledile­
Suitan Ü çüncü Osm an
rek Manisa'da ikamete m e m u r edildi.
(Kapıdağlı serisinden)
Üçüncü Osm an, küçük büyük devlet m e­
murlarını dama-taşı gibi durmadan değişti­
riyor, b u h em lüzumsuz masraflara sebeb azil olunarak îstanköy adasına sürüldü. A z ­
oluyor, hem de devlet işleri düzgün gitmi­ linin hiç bir sebebi yoktu. Sadece, Ü çüncü
yordu. Tahta çıkışından beri bir yıl içinde Osm anın akima öyle esmiş bulunuyordu. Ne-
üçüncü sadrıâzamı olan Bıyıklı Ali Paşa, bu tekim, bir kabahati de görülmediği için m ü ­
m a k am a geçmek için türlü dolaplar çevir­ sadereye uğramamıştı. Sadâret kaymakamlığı
miş, öbür sadrıâ «¡anılan yalan ve dedikodu­ yeniçcri-ağası İbrahim Ağaya verildi. B ü ­
larla hükümdarın gözünden düşürmüştü. Ü s­ tün devlet ricali, sadâret kendilerine verilir
telik haris olduğu kadar mürtekibdi. Sadaret diye ecel terleri döküyorlardı. Çünki, bu
mevkiine geçer geçmez el altından rüşvet­ m akam a gelenin uzun boylu tutunamıyacağı,
ler almaya, haksız iktisablarda bulunmaya kısa zaıtıan sonra azledilip derece derece
başladı. Üçüncü Osm an, bütün bunları öğ­ sürgün, müsadere veya idam cezasına uğra­
rendi. Esasen asabi mizaçlı ve hiddetine m ağ­ yacağı anlaşılmış bulunuyordu. B u yüzden,
lûptu. Sadrıâzamı sorgu suale çekmeden der­ sadâret m ührünün eski sadrıâzam ve hâlen
hal azledip kapı-arasına gönderdi ve orada M ora muhassılı Bahir Mustafa Paşaya gön­
idam ettirdi (25 ekim 1755). Bir rivayete derildiği duyulunca, çoklarının yüreğine b a ­
göre Ali Paşa şehzade M e h m e d ’in katline yağı su serpildi.
âlet olmayı reddettiği için bu akıbete uğra­ iler m ühim hâdiseden sonra bir yangın
mıştı. çıkması şartmış gibi, bu sefer de Cibali-ka-
pısımn sol tarafındaki yahudi evleri tutuşup
Said M eh m ed Paşa’nın sadâreti ve oradaki dükkân ve evleri yaktıktan sonra
kaleden içeri atlıyarak şiddetli poyrazın te-
azli, Bahir Mustafa Paşa’m n ikinci sirile birkaç kola ayrıldı. Bir taraftan Un-
sadâreti kapanı taraflarına yürüyüp Süleymaniye
semtini tâ Kaptanpaşa ham m ına kadar y a k ­
Yerine, sadâret kethüdası Yirmisekiz tı. Bir taraftan Vefa meydanına varıp Şeh-
Çelebi-zâde Said M e h m e d Efendi sadrıâ2 am ”zade camii cıvarile cski-odaları kül ettikten
oldu. Üçüncü Osm an, Bıyıklı Ali Paşayı sonra Lânga Yeni-kapısma kadar ilerleyerek
idam ettirdikten iki saat sonra, hiddeti ge­ sağ ve solu ve sur dışından deniz kıyısına k a ­
çince nedamet getirmişse de, yapılacak bir dar olan yerleri mahvetti. Bir kol da Zey rek’
şey kalmamıştı. ten Saraçhaneyi, Avret-pazarını tâ Davud-
Said M e h m e d Paşa, bütün dirayet ve is­ paşaya kadar, nihayet dördüncü kol Fatih,
tikametine rağmen, sadaret mevkiinde beş Suitan Selim semtlerini, Ali Paşa çarşısını
'-ay bile kalamadan l nisan 1756 tarihinde Aya-kapısma kadar tamamen mahvedip mu-

2543
azzûm bir felâket halinde halkın üzerine dc hemen hepsi ele geçerek sahiplerine iade
yüklendi. Bu, Üçüncü O sm an devri seri yan­ olundular.
gınlarının cn müthiş ve en korkuncudur.
Yangın, kırksekiz saat devam etmiş, nice
hânümanlart söndürmüş, hesapsız mal ve Mısır ve Bağdad eyâletinin vaziyeti
can kaybına sebeb olmuştur.
Mısır aa çoktanöeri muhtelif sebepler­
den ve diş gailelerden dolayı devletin oto­
ritesi kaybolmuştu, her şeyde Çerkez beyle­
Le vend7lere karşı yeni bir hareket rinin nüfuzu hâkimdi. Defterdarlık, hacc
emirliği ve Belediye reisliği iSeyhül-belec’
Çavuşbaşı iken vezaretle Maraş valisi lik) bunların elinde bulunurdu. B u beyler,
olan Abdurrahm an Paşa, memuriyet yerine evvelce kısaca yazdığımız gibi iki rakip parti
giderken yollarda serseriyane gezip halka halinde idiler ve birbirlerile silâhlı çarpış­
musallat olan levendlerir. bakiyesini topla­ maya kadar varan mücadelelerde bulunuyor­
yıp kapı?: halkına katmıştı. Bundan m a k ­ lardı. Tarihlerin naklettiğine göre; Yavuz
sadı. hem halkı zararlarından kurtarmak, Sultan Selim Mısır’ı fethettiği zam an kendi
nem de onları icabında diğer eşkiyaya karşı kuvvctlcrile çarpışmayıp bir tarafa çekil­
kullanmak suretile iki şer kuvvetini çarpış­ meyi uygun bulmuş olan Em ir Sadıın’un bu
tırarak ortadan kaldırmaktı. Maraş’a vardığı hareketini beğenerek kendisine iltifatta b u ­
zam an Bek taşlı ve Kılıçlı aşiretlerinin bir
lunmuş, sonra da âlim ve fazilet sahibi bir
müddettenberi şekavete başladığım duyeiu.
zat olduğunu anlayıp takdir etmişti. Sadu n ’
Evvelâ kabile reislerini davetle kendilerine
un Kasım ve Zülfikar adlı silâhşörlükte
icabeden nasihatlarda bulunduysa da. çok mahir iki oğlu vardı. Yavu z bir gün Kasım ’
geçmeden eski hallerine devam ettiklerini m maiyetine Mısır, Zülfikar'ın maiyetine
öğrendi. Maiyetindeki kuvvetler, bu iki k a ­
Osmanlı askeri verip bir harb oyunu yap ­
bileyi tenkil edecek derecede değildi. B u ­
tırmış, lâkin asker coştuğundan iş az kalsın
nun üzerine, her iki aşirete baş vurup başka
ciddiye binm ek üzereyken güçlükle ayrıl­
bir aşireti tenkile gidcceğini söyleyerek yar­
mışlardı.
dım istedi. Onlar da en ileri gelenlerden yüz
kadar kimseyi gönderdiler. Abdurrahm an İşte o günden itibaren Mısır halkı O s ­
Paşa, bunları bir anda tepeliyerek bin kadar manlIlara taraftar olan .fıkariye veya zül-
süvari ile bölgelerini basıp tuttuklarını te­ fikarlı* ve aleyhtar olan «kasımiye veya
mizledi. Halkı soymak suretile elde ettikleri kasınılı* adlı iki rakip kısma ayrılmış. Fı-
mal ve eşyayı bularak sahiplerine geri ver­ kariye'nin bayrakları beyaz, kasımıye’nin ise
di. İstanbul’daki son yangın sırasında bir­ kırınızı idi. Valiler daima bu iki tarafı idare
çok çapulcu m eydan alıp can derdine düş­ etmiye çalışırlardı. Bunda muvaffak olurlar­
müş halkın mal ve eşyasını kaçırmışlardı. sa tutunurlar, aksine bir hâdiseye sebeb
Bunları gizlice İstanbul’dan çıkararak Ana- olurlarsa aziedilirlerdi. Valilerden bazıları
dolunun muhtelif şehirlerinde satmıya te­ tek tarafı tutarak öbür tarafı eğer ve duru­
şebbüs ettilerse de, alman tedbirler sayesin- m a hâkim olurdu. Bazen de beyler valiyi

Eski İstanbul'un büyük yangınlarından biri

2544
istemeyip memleketten çıkarırlardı. Böyle bertaraf edip istiklâlini ilân etti ve -Emirül-
zamanlarda devlet ısrar etmeyip başkasını m ü m inin. unvanını aldı. Lâkin, sonra devlete
gönderir. Bazen de merkezden kudretli vali­ baş vurup sadakatini bildirerek valiliği elde
ler gönderip p ek ileriye giden beyleri silâh etti. B u mevkide 1745 yılma kadar kaldı.
kuvvetiyle te'dib ederdi. Ölüm ün den sonra yerine oğlu M eh m ed P a ­
Diğer taraftan devletin Bağdsd vilâyeti şa geçti. B u zat, donanmanın kuvvetlenme­
ile de rabıtası gevşemiş, K e m e d a a fatihi H a ­ sine çok hizmetlerde bulundu. İngiltere ile
şan Paşa-zâde A h m e d Paşa yirmi yıl türen bir ticaret muahedesi yaptı. İngiltere devleti
valiliği yüzünden buranın âdeta hükümdarı bu muahedeyi, müstakil bir hükümetle ya­
olmuş, azlinden sonra gönderilen valilere pılmış gibi resmen tasdik etti. M eh m ed Pa­
karşı onun yetiştirmelerinin gösterdikleri şa 1753 yılında vefat edince yerine oğlu Ali
m ukavem et yüzünden valilik sonunda A h ­ Paşa geçmiş ve boyleûe dayılık ve valilik
m ed Paşanm kethüdası Süleyman A ğay a ve- Karam an ailesine inhisar eder olmuştur.
zarctle verilmiş, daha sonra da valiliğe onun Garb ocakları zamanla aralarında ittifak­
yetiştirdiği kölelerden biri tayin olunmuş, lar ve yabançı devletlerle çeşitli anlaşmalar
Bağdad ve Basra’da böylece âdeta gürcü kö­ yapar olmuş ve âdeta müstakil gibi bir hale
lemenler idaresi kurulmuş ve bunlar bu de­ gelmişlerdi. Buna sebep ise, uzun süren
virde nüfuzlarını M usul’a kadar yaymış b u ­ vaşlar dolayısile Osmanlı devletinin uzak
lunuyorlardı. eyaletlerle meşgul olamamış bulunmasıydı.

Garb ocaklarının durumu Boğdan ve Eflak’ın dui'um-j

Onsekizinci yüzyılın başında Cezair’üe Karlofça barışından sonra bir müddet


devletin valilerinin yanında dayıların nüfu­ için Boğdan’da, Osmanlı devleti idaresine
zu devam ediyor ve asıl hâkimiyet h&lâ on­ karşı herhangi bir değişiklik hissedilmemiştir.
ların elinde bulunuyordu. Dayıların belli bir Ancak, voyvodalığa eskiden beri komşu olan
nıeelis tarafından seçilmesi lâzımken, za­ ve kudretli devrinde bu bölgede nüfuz ve
manla mütegallibe haline gelmişler, kuvvet himayesini tesis etmek gayesinde bulunan
İtimde ise dayılık onda kalmıştı. Bunların Lehistan krallığının, daha onsekizinci yüzyıl
aslında meclisle ve vali ile müştereken iş başlarında kuvvetçe önemini kaybetmesi,
görmeleri icabederker. ikisini de hiçe sayar d urum u değiştirdi. Gittikçe kudreti artan
olmuşlar ve bunların nüfuzlarını sıfıra indir­ Rus çarlığının nüfuzu Boğdana hem de pek
mişlerdi. Üstelik ocağın m uazzam deniz kolayca yerleşmeye başladı.
kuvveti İnhitata yüz tutmuş bulunuyordu. Hus çarlığına bu imkânı hazııiıyan şey,
Bu idare tarzının mahzurları görülerek kudretli oluşundan başka mezhep itibariie bu
üçüncü A h m e d devrinde, 1.711 tarihinde da­ bölge halkı gibi ortodoks bulunuşudur. R u s ­
yılık ve valilik birleştirilmiş, bir ara ayrıl­ ların bu mezhebin hamiliğini ileri sürmeleri,
mışsa da bu hal çok sürmiyerek yine birleş­ ajanlarının Boğdan’da kolayca çalışmalarını
miş ve böyle devam etmiştir. ve propagandalarım yapmalarını temiıı et­
Tunus'da ise, eskiden beri vali ve dayı­ mekte, dolayısile de, Osmanlı devletine karşı
dan başka bir de Vataıl sancağının beyi ida­ voyvodalıkta tehlikeli bir hava yaratılması
reyi müşterek olarak ellerinde tutarlardı. sağlanmaktaydı.
Zam anla valilerin burada da nüfuzlar; ılı­ Eflak’a gelince; Karlofça barışı ile M a c a ­
mamış. idareye dayılarla vatan beyleri hâ­ ristan'dan başka Erdel’i ele geçiren Avustur­
kim olarak zam an zaman aralarında çekiş- ya devleti, pek uzun bir hudutla komşu ol­
inişlerdir. Onsekizinci yüzyıl ortalarında ise, duğu b u yerde nüfuzunu kolayca yaymıya
durum değişerek nüfuz valilerle vatan bey­ muvaffak oldu. Pasarofça barışı ile kazandığı
lerinin eline geçmiş, buna karşılık dayıların K üçük Eflak'ı sonra kaybetmesi onun Eflak-
ehemmiyeti kalmamıştır. D a h a sonra ise v a ­ taki nüfuzunu azaltmadı.
tan beyliği ile valilik ayni şahısta birleşmiş Belgrad barışının akdi müzakereleri es­
ve bunlar Tunus’da tamamen hakim hale gei- nasında E uslar, Boğdan üzerinde bazı em el­
mışlerd ir. lerini açıkça göstermişler ve batta onların
Trablus G a rb ’da da vali ve dayı bulu­ b u istekleri Eflak bölgesinde nüfuzlarını y a y ­
nurdu. Fakat durum a hâkim olanlar dayılar­ m a k ve tesis etmek yolunda olan Avusturya'
dı. 1711 yılından itibaren dayılık Karamanlı yi hayrete düşürmüştü. B u görüşmelerle bs-
A h m e d Beyin eline geçmişti. A h m e d Bey, rışın aktinde Avusturya rielemeleri. Huşların
kendisile arası açık olan valiyi öldürtüp belli olatı bu isteklerine karsı, işgal edilen
m erkezden hâdiseyi tahkike gelen derya kap­ yerlerden hudut kesilmesini teklif ettilerse
tanı Canım Koca M eh m ed Paşayı da karaya de, galip durum da olan Osmanlı devletî d e ­
çıkartmıyarak geriye gönderdi. Bütün daya­ legeleri bu teklifi şiddetle reddetmişlerdi.
nalı, kendisini seven halk idi. JVetekim bu Fakat, bu suretle vaki istek ve tekliflerden
sayede O imanlı idaresine taraftar olanları her iki devletin Boğdan ve Eflak üzerindeki

25-İ5 F . 12
Üçüncü Osm an zamanındaki veziriazamlar

(İlâve: 1 5 2 )

K Ö S E B A H İ R M U S T A F A PASA —>
lara sebeb olması, üstelik Istanbuidan
Sofu A bdurrahm an Paşanın oğlu­ ve taşradan olmıyacak bahanelerle ağır
dur.. Babası. Çorlulu Alı Paşanın ket- para cezalan toplıyarak bunları bir ta­
j hüdahğınd&n yeti şifo vezir olmuştu kım binalarını inşasına harcaması îdi.
| Bahir Mustafâ Paşa çok iyi bir tahsil H ü k ü m d ar bunları haber alıb kendisini
gördü. Nevşehirli D a m ad İbrahim Pa­ ikaz edince, te'vil yollu cevablarJa h a ­
şanın zamanında ve onun tavassutu ile kikati gizlemiş. azlini müteakib saray-
saraya intisab edıb hassa ail&hşörü oldu. da birkaç g ü n sorguya çekildikten son­
Gayet becerikli olduğundan kapıcı-ba- ra Midilli adasına sürülmüş, lâkin ya­
şılığa yükseltildi. 1747 yılında ikinci ğan şikâyetler üzerine gönderilen bir
imralıorluk, 1749 da- baş-imr&horluk Bostancı hasekisi ile idamı emrolun-
tevcih edildi, Kendisini sarayda kızlar- m uş ve kesik baş* îst&ntoula getirilib
ağası Hafız Beşir Ağa himaye etmekte ibret taşında teşhir edildikten sonra
idi. B u sayede, D i vitdar M e h m e d Em in Otakcılarda yapdırmjş olduğu Nakşi­
Pa$ar>ın azli üzerine 1 t em m uz 1752 bendi dergâhına gömülmüştür.
tarihinde sadarete getirildi. Hafız Beşir
O k u m u ş yazmış, şair, -zeki, cesur,
Ağanın gayri tabi'i nufuzu ile m üca­
lâkin zaif karakterli ve hiyîekârdı, pa­
delesinde m uvaffak olarak İşlerinde
raya çok düşkündü. Otakeılarda yuka­
■ müstakil kaldı. Birinci M a h m u d , o nu n
rıda baiısi geçen Nakşibendi dergâhını
b u sadareti zamanında vefat ederek ye­
yaptırmış, yanan bir kısım mescidleri
rine ü çün cü O s m an padişah olmuştur tamir ettirmiş, Yeraltı-camii mevkiin-
(13 aralık 1754). Yeni, padişah, m üte­
deki Emevî ordusu ile İstanbula gelen
reddice kararsız, yakinlerinin tesiri al­
Esiıab’dan üç zatm k&brini meydana
tında bulunuyordu. Kısa zamanda. B a ­
çıkartarak burasım cami haline koy­
hir Mustafa Paşa azledilerek Midilli*»
muştur.
j ye sürgün edildi (15 şubat 1755).
B u n d a n sonra. Bahir Mustafa Pa­
şanın evvelâ, vev.aveti iade edüib M ora HEK tM - OĞ LIJ ALt PAŞA
muhassılıgma tayin edilmiş. 1 nisan
1756 tarihinae Yirmi-sekiz Çelebi-zâde (Üçüncü defa. Evvelce Bilinci M a h ­
Said M eh m ed Paşanın yerine tekrar mudem veziriâzamlan. arasında yazıl­
sadrıâzam olmuştur. B u sadareti sıra­ mıştır) .
sında Üçüncü O s m a n ’ın emrüe. Üçiineû
Ahm ed'in büyük oğlu Şehzade Mch- KAİLİ A B D U L L A H PAŞA
m e d l n sarayda öldürülmesine alet al­
ması yüzden halk arasında alıb yürü­ İstanbul'da Davud-paşada doğmuş­
yen dedi-kodulai’ üzerine sadaretten az- tur. Babasının adi Hacı Halil Ağadır.
ledilib Rodos adasına gönderilmiş, ifa Tahsilini tamamladıktan sonra 1713 yı­
ettiği bu hizmet karşılığı olarak müsa­ lında Divan-ı lıümayun kalemine gir­
dereye uğramamıştır (12 ocak 1757). miş ve Yeni-kapı mevlevihanesi şej^hi
Bahir Mustafa Paşa 1757 yılı Ağus­ A h m e d Efendinin kıssını almıştır. K a ­
tos ayında A gribiz muhafızlığına, on lemde derece derecc yüksel ib 1730 yı­
ay sonra Mısır valiliğine tayin edilmiş, lında beyilkel kalemi kesedarı (evrak
1761 de azlolunarak Cidde valiliği ve­ m üd ürü ) oldu. 1736 yıhnda ordu ile
rilmişse de gitmek istemiyerek Mısır’da Baba-dağmda bulunurken beylikeiLik
kalmış. 1762 de Hiüeb valiliğine tayin verildi. İran seferi sırasında İstanbul’­
olununca, idam dan korku b yine gitme­ da rikâbbeyîikçisi olarak kaldı. "Sonra
miş, lâkin kçndisir.e teminatı havi bir teşrifatçılık tevcih edildi. Karışmış olan
ferman gönderilmişi b u n u n üzerine me- teşrifat işlerini düzene koyduktan son­
| muriyet yerine gitmiştir. ra bu vazife de uhdesinde kalmak şar-
Bahir Mustafa Paşa-, 1 kasım 1763 tile 1745 yılında tekrar beylikcilige ta­
tarihinde üçüncü defa sadaret R a k a ­ yin edildi. 1747 yılında R&gıb M eh m ed
mına geçmiştir. Ayîli zam anda Üçüncü Efendi yerine reisül-kütt&b, 1754 yılın­
M ustafam n kızı Şah Sultana namzed da. ba§defterdar ve İS mayıs 17E5 tari­
olmuştur. B u sadareti 3û mart 1765 ta- hinde sadrıâzam oldu. B u sadareti üç
i rihine kadar sürdükten sonra aalolun- aydan bir az fazla sürmüş ve h ü k ü m ­
muştur. B u n a sebeb, sadnâzamiarm dar bu mevkie Silâhdar Bıyıklı Ali
haası olan Kıbrıs varidatına. 2 am yap­ Paşayı getirmek istediğinden azlolunub
tırıp bazı hoşnutsuzluk ve karışıkhk- Sakız adasına sürülmüştür (24 ağustos
—>

2546
1755). Ayni yıl Girit valilifci, 1758 de Pransaya gönderilmiş olan Yirmİsekiz
Cidde valiliği verilmiş, Mekke'ye hare­ çelebi M e h m e d Efendinin oğludur.
ket etti£i sırada rahatsız)anıb vefat et­ M ükem m el tahsil gördükten sonra dev­
mişi ir. Na'şi. M ekke’ye götürülmüş ve let hizmetine intisab etmiş ve sadaret
Hazret-î Hadice (R.A.) türbesi civarına mektubı kalemi hülefasından bulun­
Gömülmüştür. Kendisi eser sahibi ule­ duğu sırada e!çi olan babasına kethüda
m a d a n bir zattı. Ayr.i zam anda iyi bir tayin edilerek birlikte Paris’e gitmiştir.
şairdi, divanı vardır. Dürüst, dindar, Dönüşde süvari kâtibi oldu. Birinci
fazilet ve sadakat sahibi idi. Gayet ça­ M a h m u d culûs edince saUanai. değişik­
lışkan olub hiç boş durmamakla ma'* liğini bildirmek üzere Şıkk-ı sâlis def­
ruftu. terdarı rütbesile Petersburg’a eönderil-
di. 1732 de b u sefer fevkalade elçi ola­
K I Y I K L I ALİ PA SA rak Rusya vc İsveç’e gitti. Rusya ile
İstanbul'un fakir bir aüesindendir. Avusturya elçisinin de iştirakile Niye-
Yetim kalmış ve Ayasoîya evkafı kâti­ mirov’da yapılan müzakerelerde O s m a n ­
bi M ehm ed Efendi vara.fir.dan himaye lI heyetine dahil oldu. 1739 yılında
olunmuştu. 80 n derece yakışıklı ve gü­ Avusturya devleti ile imzalanan Bel-
zel sesli idi. B u sayede saraya intisab grad anlaşmasına göre yeni sınırların
eüib kiler-odasma alınmış ve kızlar- tesbitine m em ur edilerek iki sene ora­
ağast ilacı Boşır Ağaya müezzin olmuş­ larda vazife gördü. 1741 yılında Rumeli
tu. O n u n Birinci Maîımud’a ricası üze­ beylerbeyliği payesile Paris'e elçi_ gön­
rine has-cdaya alınarak müezzin ba- derildi. 1742 yılı Ekim ayında İstan­
şıl'.k verilmiş, sonra ytikseiib sil&hdar bul’a dönüb Aralık ayında nişancı ol­
olmuştur. Üçüncü Osmanın üzerinde du. 1744 do Mısır’da çıkan bası ihtilâf­
n u fu z sahibi idi Devlet işlerini bu sa­ ları yerinde tetkike m em u r edildi. E r­
yede saraydan idare ederek sadrıâzam- tesi yıl. defter emini, 10 ağustos 1746
larm n ü fu zu n u ortadan kaldırmıştı. tarihinde sadaret kethüdası tayin o-
Hek;rr.-oğlu A H Paşa azledilince. Üçün­ lundu. Lâkin, sert vc haşin yaradılışlı
cü O sm an sadareti kendisine vermek olan sadrıâzam Tiryaki M eh m ed Paşa
is'.ediyse de matruş olduğu için b u m a ­ ile geçinemiyerek ertesi yıl kendi ar­
kam a Nailî Abdullah Paşayı getirib ona zusu ile yine defter emini oldu. 1748
da vezaretle nişcncılık ve üç ay sonra senesinde ikinci kere olarak nişancılık
da Nailî Abduiiah Paşayı azledib sad- tevcih edildi. 1750 yılında Divit dar M e h ­
rıâzamîık verdi <24 a£ustcs 1755). Sa ­ m ed E m in Paşa sadarete geçince tek­
dareti pek kısa sürmüş ve 25 ekimde rar sadaret kethüda) iğin a getirildi. İki
azlolunub kapı-arasına hapis edilerek buçuk ay sonra azil ile Hicaz’a gitmesi
orada öldürülmüştür. Padişahın kendi­ emredildiyse de. Gelibolu’ya varınca
sine büyük teveccühü bulunduğu hal­ orada kalması bildirildi. Azline görü-
de. bu kadar sere bir muameleye uğra­ niişdc hiç bir sebeb yoksa da. bu yıl­
masının sebebini izah güçtür. Gerçi larda sadnâzamlarm üst üste sadaret
bir çok kaynaklar b un u üçüncü O lm a ­ kelhüdalığmdan gelmeleri dolayısile
nın hiç tahammül edemediği rüşvet ve M eh m ed Em in Paşanın hışmına uğra­
irtikâba başlaması veya seleflerinin az- mış olması m üm kündür. Mam afih, bi- |
; line yalan ve iftira'aria sebeb olduğu* raz- sonra fermanla İstanbul’a davet e-
i n u n anlaşılması gibi sebeblere dayan- dilib üçüncü defa olarak nişancılık ve
I dır-Iirsa da, hükümdarın, şehzadelerin rildi. 1752 yılında, bu vazifeden ayrılıb I
katli hakk*r.daki arzusuna uym ak iste­ ayni yıl içinde dördüncü defa olarak
meyişi dahr. m ü h im bir sebeb olabilir. nişancı olmuş, bir müddet sonra açık-
Bıyıklı Ali Paşa !ri yarı, fevkalade da kalmış, 1755 yılında baş-muhasebeci,
güzel, Rüler yüziü ve sevimli idi. Sadrı- ayni yıl üçüncü defa olarak sadaret
âzam olduk:an sonra gayet kibirlenmiş, kethüdası olmuştur. 25 ekim 1755 tari­
herkesi aşa.Cı görmeye başlamıştı. R üş­ hinde sadrıâzam Bıyıklı Ali Paşanın az­
vete mübteiâ ve garazkâr olduğunda li ve katli üzerine sadaret kendisine .
! kaynaklar müttefikıir. Yalnız Vasıf tari­ verildi. O n u n sadareti üç aydan fazla
hi iyi yola sevk edildiği takdirde kendi­ sürmedi. 1 nisan 1756 tarihinde azil o-
sinden ısilfacie olunacak bir kimse oldu­ lunub İstanköy adasına sürüldü. îdam
ğunu kaydeder, üçüncü Osman, onu i- edilmiyecegine eroin olması için, sür­
dam ettirdiğine iki saat sonra pişman gün emrini ifaya bizzat kendi oğlu
olmuşsa da iş işden geçmiş bulunuyor­ Mesud Bey m em ur edilmişti.
du. B u pişman oluşda idam sebebinin
rüşvet, irtikâb, yalan vc iftira gribi hak­ Said M ehm ed Paşa. bir müddet
li ve akla uygun şeyler olmayıb tama­ sonra Ilanya muhafızlığına, 1757 yılın­
m en hissî bir mesele olduğunu anlat­ da Mısır valiliğine, 1759 yılında A dana
maktadır. valiliğine, 17G0 tarihinde Karam an va­
liliğine tayin olundu. Nihayet 1761 ta­
Y İ R M İ S E K İZ ÇRLEBİ-ZÂDE rihinde Maraş valisi olmuş ve ayni yıl
SA tO M fcU M E D T A S A E kim ayında bu vazifede vefat etmiştir.
Üçüncü A hm ed devrinde elçilikle Son derece değerli, bilgili, dünya ve
—^

2547
lerin yerine, merkezden, devlete daha sadık
olacaklarını düşündüğü Divan-ı hüm âyûn ter­
cümanlığında bulunan Fenerli rum beylerini,
voyvoda tayin etti. Fakat yapılan bu değişik­
lik beklenilen neticeyi hiçbir zam an temin
edemedi. Çünkü, Fenerli rum beyleri, B o ğ ­
dan ve Eflak halkı tarafından hiç hir zaman
itibaı- görmediler ve bir mültezimden farksız
sayıldıklarından kat’iyyen sevilmediler.
H e r ne kadar Osmanlı devleti, voyvoda­
lıklarda bir itibar sağlamak için bu beylerin
üç senede bir değiştirilmesini ve güzel hiz­
m et edenlerinin beylik müddetlerinin tem ­
didini kabul etmişse de bu vaziyet tatbikatta
m ü m k ü n olmamıştır. Ç ü n k ü merkezdeki sık
sık tebeddüller dolayısile devlet ricali de ar­
ka arkaya değişiyor ve her değişmede yeni iş
başına gelenler aşırı derecede menfaatlerini
düşünerek, voyvodaları, küçük ve pek eh e m ­
miyetsiz bahanelerle veya tahkiksiz ihbarlar­
la azlediyorlardı. Boşalan mevkii birçok şey­
ler vererek elde eden yeni beyler de sarfet-
tiklerini bir aıı evvel kazanm ak için voyvo­
dalıklarında h em e n arka arkaya saldıkları
vergilerden ötürü pek acınacak ve fakir düş­
m üş olan halk onlardan nefret ediyordu.
H e r iki voyvodalık halkını Osmanlı ida­
resinden soğutan önemli diğer bir husus ta,
bu beylikler bölgesi etrafındaki kale m u h a ­
Yirmisekrz ÇcCebi-zâtfe M ehm ed Sairi Paşa fızlarının, murabahacılarla türlü hile yaparak
(S a d n â za m iken) R u m e n kızlarını alıp satan maldovateı Cmol-
dovarıcı) ve B uc a k tatarlarının ve diğer bazı
ihtirasları m eydana çıkmıştı Zamanla da g e­ yağmacıların k a nu n dışı hareketleridir.
rek Avusturya’nın ve gerekse Husya’n m ar­ Bütün bunlardan başka, mazûl ve m ansub
tan ve iler] iyen nüfuzları bu iki voyvodakkU; vezir, beylerbeyi ve sair gelib giden bazı
çatışmaya başladı. nüfuzlu memurların ana yolu bırakarak pek
Diğer taraftan Osnıanlı devletinin gittik­ kalabalık ve bıçkın maiyetlerile Boğdan ve­
çe artan zafiyeti b u bölgelere karşı aldığı ted­ ya Eflak'dan geçerek, buruların halkım, k en ­
birleri tesirsiz kıldığından voyvodalar da hal­ dilerini beslemeğe m ecbur etmeleri gibi, buna
kın temayülüne göre gâh Avusturya, gâh R u s­ benzer daha bir takım uygunsuz ve haksız
y a tarafına meyleden iki yüzlü bir siyaset hareketlerde bulunmaları vaziyeti büsbütün
takîb ettiler. Çlğrından çıkarmaktaydı.
Osmanlı devleti aşağı yukarı bu bölge­ Her ne kadar Râb-ı âli, Boğdan ve Ef-
lerde huzursuzluğun başlarından itibaren bir­ lak'da yapılan kötülükleri haber aldıkça b u n ­
takım tedbirler simayı düşündü. H e r iki b e y ­ ların mcnedilmesi için arka-arkaya fermanlar
liğe, daima kendisine ihanet etmij; yerli bey- göndermişse de, bizzat merkezdeki istikrar-

—>
memleket ahvaline vakıf, ikna kabili­ KOCA Ü A G I B F A t jA
yeti kuvvetli, müteşebbis, çalışkan, na­ '
muslu. tecrübeli bir deviet adamı idi. i tüçüncü Mustafa'nın veziriazamları
Babasile ^ittiii Fransa’dan dönüşünde ilâvesi rtdedirî
ı Müteferrika İbrahim Efendi ile Türkçe
kitab basan ilk matbaayı kuranlardan­
dır. Fransızca Ye litince bilirdi. Tıb Bibliyografya : Sublıi: Tarüı. İzzi; T a ­
müfredatına dair meşhur bir eseri var- rih. Vasıf; Tarih. Şamdsnİ-zâde Süley- j
İ dır, Eyulı Nlşancasında bir lıamam, Sa- m a n ; Müri üt-tavaritı. Dîlâver-Tâde Çi­
ı nyerde bir tekke. Y u şa tepesinde bir mer: H a d ika tü M 'ü zer a zeyil. Hüseyin j
mescid yaptırmıştır. Ayvansa rayi: Hadlkatiil-eevsmi. M eh- i
i m ed Süreyya; Sicilli Osmanl. Tayyar- i
K Ö S E R'.HÎIÎ M r s T V F * . z&de Ata; Enderutı Tarihi. Ham m er;
i İ k in c i defa) Hisloire de î’empirf* Ottoman.

2048
sizlik ona otoritesini kaybettirmiş olduğun­
dan bu fermanları kimse dinlememiş, haksız­
lık ve yağmalar sürüp gitmiştir.
İste yukardan beri ancak başlıcalarından
bir kısmını yazdığımız haller de Boğdan ve
Eflak halkını, yalnız dış düşmanlarına karşı
değil, içte bizzat memurlarına bile kuvvet ve
kudret sahibi olamıyan, emrin: dinletemiyen
Osmanlı devleti idaresinden soğuyup uzakla­
şarak, kendilerini daha iyi himaye edecek,
bu hallerden kurtaracak bir kuvvetli devlet
ve koruyucu aramaya sevketmekteydi.
Bütün bu vaziyetler karşısında evvelce
işaret ettiğimiz veçhile, Fenerli m m beyle­
rinden olan voyvodalar da. bölgelerinde n ü ­
fuzu ve kudreti arlan devlete meyletmişler,
hatta bazan, muhtelif bahislerde gördüğümüz
gibi, Osmanlı devletine ihanet ederek düş­
manlara casusluk etmişler, onlarla işbirliği
yaparak devlete ihanette bulunmuşlardır.

Şehzade M e h m e d ’in ö lü m ü
Bahir Mustafa Paşanın ikinci sadâretinde
Üçüncü Ahm ed'in büyük şehzadesi M ehm ed .
kırk iki yaşlarında bulunduğu halde vefat
etmişti. B u ölümün vebadan olduğu ilân edil­
diği ve hakikaten şehirde dc veba salgını
bulunduğu halde, şehzadenin ölümü bazı
dedi-kodularm çıkmasına sebeb olmuştu.
D a h a evvel Hekim-oğlu Ali Paşanın azli do-
layısile de b u şehzade ile ilgili dedikodular
çıkmış ve hâdise henüz unutulmamıştı. Ş eh­ Su ltan Birinci M a h m u d tarafından başlatılıp
zadenin cenazesi mutad merasimle kaldırıl­ Üçiincü O s m a n ’ın ikmal ettirmesinden dolayı
mış, saraydan babasının gömülü bulunduğu «Nur-ı O s m a n i y e « adı verilen cami
türbeye götürülürken halktan pek çok kimse
b u törene katılmış vc b u sırada herkes mütevazı, yakışıklı ve iyi karakterli olduğu
teessürünü açıkça izhar etmişti. B u olay ve Üçüncü O s m a n ’a nazaran çok yüksek m e ­
sadrıâzamın azlini hazırlayan sebeblerden ziyetlere sahip bulunduğu, o devir k a y n ak ­
birini teşkil etti. Hâdise üçüncü. Osmanı fe­ larının incelenmesinden anlaşılmaktadır.
na halde sinirlendirmişti. Hakikaten şehzade Esasen, Üçüncü O s m a n bütün b u meziyetle­
M e h m e d onun vasıtasile boğdurulmuş, böy- rinden dolayı onu çekemez ve kendisine ra­
lece Hekim-oğlu Ali Paşanın nefretle reddet­ kip gördüğünden diş bilerdi.
tiği işi. Bahir Mustafa Paşa hükümdarın ıs­
rar ve tehdidlerine sonunda baş eğerek ve
Bahir Mustafa Paşa’nın ?zlî
selefinin akıbetine uğramaktan korkarak
kabul zorunda kalmıştı. Çünki Bıyıklı Ali Üçüncü Osm an, bu sırada, S a m valisi vc
Paşanın da idamının hakiki sebebinin bu H a c emiri Azem-zâde Esad Paşayı, kızlar-
olduğuna dair de bir rivayet mevcuttu. B u ­ agas: Ebu-Kui A h m c d Ağanın tesirile azle
na göre, saraydan yetişmiş olan Ali Paşa karar vermişti. Bir gün sadrıâzam Bahir
küçüklüğünü bildiği şehzadeye kıymayı red­ Mustafa Paşayı çağırttı ve böyle m üh im bir
dederek hükümdarın gazabına uğramış ve vilâyete pek değerli bir vali tayin etmek
Hekim-oğlu Ali Paşaya olduğu gibi, kendisi­ istediğini söyleyerek birisini tavsiye etmesi*
ni kurtaracak biri zuhur etmediğinden cel- ni istedi. O sırada Ragıp M e h m e d Paşanın
lâd elinde ean vermişti. Netekim, va k’anüvıs büyük şöhreti vardı. Devİet kademelerinden
Vasıf Efendi (C : 1, S: 74), Üçüncü O s m a n ’ın ve bilhassa hariciye işlerinden yetişmiş, d ü n ­
hususiyetlerinden bahsederken, sözü Ali P a ­ ya ve memleket ahvaline vakıf pek değerli
şanın öldürülmesine getirerek -idam sebebi­ bir vezirdi. O güne kadar verilen vazifeleri
nin rüşvet alıcılığına veyahut başka bir b üyük bir muvaffakiyetle başarmıştı. Na­
m ânaya dayandığı rivayet olunur» cümlesini musu, dürüstlüğü ve dirayeti ile tanınmıştı.
kullanmıştır. Bahir Mustafa Paşa, kendisine rakip gördü­
Şehzade M e h m e d ’in tahta lâyık, uysal. ğü için onu böyle bir işe sarıp meşgul et­

2545
m eye can atıyordu- B u yüzden padişaha ha­ velâ, Şeyhülislâm Dürrı-zâde Mustafa E fen­
raretle tavsiye etti. Üçüncü O s m a n : di azledilerek Gelibolu’da ikamete m em u r
«— Ragıp Paşa b u işin uhdesinden ge­ oldu. Yerine eski şeyhülislâm Damad-zâde
lebilir mi?» diye sorunca da : FeyzuIIah Efendi tâyin edildi. B u n u n gibi,
s— Baştan, beri bugüne kadar gelen ve­ sadaret kethüdası M e h m e d E m in Ağa-zâde
zirlerin hiç biri onun derecesinde kemal sa­ Hüseyin A ğ a, kapıcılar kethüdası iskemleci
hibi olamamıştır. Akılda, olgunlukta, zekâ ve Mustafa A ğa, Reis ül-küttab A v n i Efendi az­
tedbirde zamanın biriciğidir» cevabını verdi. ledilerek sadaret kethüdalığı baş ruznamçcci
Padişah b u n u n üzerine : Y u suf Efendiye, kapıcılar kethüdalığı H aşan
<— O halde var, Ş a m eyâletini tevcih Paşa dam adı A b d i A ğ ay a ve reis ül-küttab’
et» dediyse de, sadrıâzam gittikten sonra lık darphane nazırı Ebubekir Efendiye tev­
onun söyledikleri kendisini yeni bir karara cih olundu. Eski başmuhasebeci Subhi M e h ­
şevketti ve « M a d e m ki b u kadar akıllı ve m e d Efendi darbhane nazırı, sadaret kay­
değerli bir zatmış, niçin sadarette kullan- m akam ı Ali Paşa Halep valisi. Sadeddin P a ­
mıyayım?» düşüncesile hareket ederek he­ şa Mısır valisi oldular. K eza, defterdar Mc-
m e n bostancı hasekilerinden birisini sadâret miş Efendi de azledilerek yeri, eski defter­
miijdesile gizlice Ragıp M e h m e d Paşanın dar H a C 2 A h m e d Efendiye, baş ruznamçeci-
vali olarak bulunduğu Haleb’e gönderdi. 12 lik de Halim i Mustafa Efendiye verildi.
ocak 1757 salı günü Sadrıâzam Bahir M u s ­
tafa Paşa henüz divandan dönmüşken padi­ Kızlar-ağasımn Koca Ragıb Paşa ile
şahın daveti tebliğ edilerek saraya geldi.
Enderunda, kızlar-ağasımn odasında emir mücadelesi
beklerken sadaret m ührü alınarak kendisi
Balıkhaneye indirildi. Bir gece orada kal­ Birinci M a h m u d , nasıl kızlar-ağası Hacı
ve Hafız Beşir Ağaların tesirine kapılmışsa,
dıktan sonra, selefi gibi o da müsadere b e­
lâsına uğramadan Rodos adasına sürgün edil­ Üçüncü O s m a n da kızlar-ağası Ebu-Kuf A h ­
di. Adı tarihimize K o c a Ragıp Paşa olarak m ed Ağanın tesirinde idi. A h m e d Ağa, gelip
geçmiş bulunan yeni sadrıâzam Ragıp Meh- geçen sadrazam lara benzemîyen K o c a Ragıp
m e d Paşa İstanbul’a gelinceye kadar da sa­ Paşaya diş geçiremiyeceğini anlıyarak azlet­
tirip yerine kendisile anlaştığı deryakaptanı
dâret kaymakamlığına kapıcılar kethüdası
Ali Ağa, vezaret rütbesile tayin olundu. K e l A h m e d Paşa-zâde Ali Paşayı getirmek
istemişse de, buna muvaffak olamamıştı
Padişahın rahatsızlığı artınca bu fırsattan
K oca R agıb Paşa’ nm sadâreti faydalanarak sadriâzamı saraya dâvet etti­
Koca Ragıp Paşa, 20 ocak günü İstan­ rip elinden m ü h rü almak için baltacılar
bul’a vardı. Âdet ve an’aneye göre Üskü­ kethüdasını gönderdi. Lâkin, vaziyeti öğre­
dar’da M e h m e d Paşa köşkünde çekilen ziya­ nen ağa yazıcısı İbrahim Efendi, daha evvel
fetten sonra şeyhülislâmla birlikte padişahın davranarak K o c a Ragıp Paşaya gizlice bir
huzuruna kabul edildi. tezkere gönderip d u r u m u haber verdi ve
Yeni sadrıâzam, vazifesine başlar baş­ padişahın sabaha çıkamıyacak halde oldu­
lamaz birlikte iş göreceği ekibi seçti B u ğunu bildirerek o zam ana kadar gizlenme­
yüzden hem en yeni azil ve tâyinler oldu. E v ­ sini tavsiye etti. Sadrıâzam b un un üzerine

Üçüncü Osm an (1754- 1757) zamanındaki hükümdarlar

(İlâve: 1 5 3 )

Avusturya : Mari Terc 2 —» ---> .


rim H a n (Zend Soyu) -» — —> .
Fas : Mevlây Abdullah -> — 1757.
İspanya : Dördüncü Ferdinand —> — —
Fransa : Onbeşinci Lui —► — —» .
İsveç : Adolf Frederik —> — —* .
Hindistan : İzzüddin Alemgir 1754 —
—> * Lehistan : Ü çüncü Frederik Ogüst —>
İki Sicilya : Ü çüncü ŞarI —» ---> .
Papalık : Ondördüncü B en u a —* — —*• .
İngiltere : İkinci Jorj -> — .
İran : Şahruh (Afşarlı) —> ---* . K e­ Prusya : İkinci Frederik —» — —> .
Rusya : Elizabet —» — .

2550
Paga-kapısından ayrılarak bütün gün tebdil muştu. Bunların çıkardığı sesi duyan saray
gezmiş, baltacılar kethüdası Bâb-ı âliye bir kadınları kaçışıp gizlenirlerdi. Bütün b u n ­
kaç kere gelmişse de onu bulamamıştı. Sad- lara sebeb, belki de şeklen gayet çirkin ol­
rıâzam, ancak akşama Bâb-ı âliye dönmüş, ması ve onların içten içe alaylarına hedef
sonra da padişahın ölüm haberi gelmişti olma korkusuydu. Hakikaten kendisi son dc-
(Vasıf tarihi, C : 1, S: 77). rece şişman ve hantal, bir om uzu aşağıda
biri yukarıda, çıkık karınlı ve sakil görünüş­
lüydü, güçlükle yürürdü. H u h e n de basit,
Üçüncü O sm an ’Im ölümü ve şahsiyeti güzel san’atlardan anlamaz, cahil ve kaba
saba bir adamcağızdı. Tebdil gezmeye pek
Bir müddettir şirpençeden rahatsız b u ­ meraklı olup b u sırada sokak satıcılarından
lunan ü çün cü O sm an , yapılan tedavilere aldığı muhallebi, börek, gözleme, kebab, leb­
rağm en 30 ekim 1757 Pazar günü yatsıdan lebi gibi şeyleri at sırtında yiyerek dola­
sonra vefat etti. Üçüncü O sm an bütün ha­ şırdı. Saray mensuplarından bazıları onun
yatı sarayda kapalı ve mahpus olarak geç­ tedbil gezeceğini hissederek geçeceği yerler­
tiği için gayet sinirJi ve çabuk kızıcıydı. de bekler ve ona duyuracak şekilde meziyet­
Mütereddid ve kararsızdı. Kimseye itimad lerinden bahsedip öğerek ihsanına nail olur­
etmezdi. İltifat vc tcveccühiine güvenile- lardı. M am afih gayet hasis olduğundan alt­
mezdi. Buluttan n em kapar, her şeyden şüp­ mış akçeden fazla ihsanda bulunmaz, fev ka­
helenir, yakınlarının çok tesiri altında ka­ lâdeden y ü z akçe verirdi.
lırdı. Görülmemiş derecede aceleci idi. Y a ­
pılması zam ana muhtaç şeyleri kendisine Üçüncü O sm an devri, İstanbul halkı
izaha imkân yoktu. H e r şeyin h em en olma­ için felâketli bir devir olmuştur. Üst üste
sını, her emrinin o anda yerine getirilme­ çıkan yangınlar yüzünden şehrin dörtte üçü
sini isterdi. Gayet mütecessis olduğu için her yanmış, Haliç’i donduracak kadar bir kış ve
şeyi öğrenmek isterdi. veba salgını olmuştur. Kadınların süslü gez­
Ağabeysi Birinci M a h m u d ’u n aksine, memeleri, mesire yerlerine gitmemeleri ne­
musikiden nefret ederdi. B u yüzden saray­ vinden emirleri bazı mutaassıp yobazlan
da yetişmiş ne kadar musikişinas varsa hep ­ m e m n u n etmişse de, halk umumiyetle ken ­
sini derhal uzaklaştırmıştı. Kadınlara karşı disini hiç sevmemişti.
da nefreti vardı. Onları, hattâ görmeye bile Zamanındaki yapılar, Birinci M a h m u d
tahammül edemediğinden, kendisinin şehir­ devrinde başlanıp kendisinin tamamladığı
de dolaşma günleri onların sokağa çıkmala­ Nur-ı Osm aniye camii ile, Midilli adasın­
rını yasak etmişti. Sarayda da gezerken ca- daki Sığ n limanının kale ve feneri ve bir
riyelerle karşılaşmak istemediği için ayak- de bugün de m evcud bulunan Ahırkapı fe­
k aplarm m altına gümüşten çiviler koydur­ neridir.

2551
ÜÇÜNCÜ MUSTAFA

Padişahın cülusu ve ilk icraatı — A v r u p a olayları karsısında O sm a n lI devleti, Lehistan tacı


meselesi — OsmanlI - R us savaşının başlaması. Kırım ahvali, o r d u n u n d u r u m u , ilk savaşlar —
Rusların A k d e n i z cephesini açmaları, M o ra i?y.~nf ve Ç e ş m e denİ 2 faciası K ırım ’ın kaybı,
m uhtelif barış teşebbüsleri, Mısır ve S u riye olayları, padişahın vefatı.

Ü çüncü O s m a n ’ın ................ ÜÇÜNCÜ M U S T A F A rccelerine göre hil’at-


ölüm haberinin sadrı- ler giydirildi. O s m a n ­
âzama bildirilmesi üze­ Babası : Üçüncü A h m e d E lI imparatorluğunBiı
rine K o c a Ragıp Paşa, Annesi : Mihrimalı Sultan E yeni hükümdarı Ü ç ü n ­
yanında şeyhülislâm, Do£du£u tarih : 28 ocak 1717 \ cü Mustafa, b u bi'at
diğer ulema, derya törenini müteakip Hır-
Padişah olduğu tarill : 30 skini 1757 E
kaptanı ve ocak ağala­ ka-i şerif odasına gi­
Ölü m ü : 21 ocak 1774 =
rı bulunduğu halde sa­ derek duada bulundu.
Bilinen zevceleri : Adilşah. Aynülha- |
baha karşı saraya ge­ Sonra, B a b üs-saade’-
yat, Peîıitııe. Gülnar, Mihrişah sultanlar. E
lip sünnet odasında Çocukları : M ehm eü. Selim (padişah ; nin önüne kurulan tah­
toplandılar. B u sırada olmuştur). Beyhan (Mustafa Paşa ile = ta oturup güneşin do~
Üçüncü A h m e d ’in b ü ­ evlenmiştir). Esma. Fatma. Hadice. Ha- | ğuşu ile beraber sara­
y ü k şehzadesi Mustafa, dice (Seyyia A h m ed Paşa ile evlenmiş- = ya Selen öbür devlet
sağında kızlar-agası tir). Şah (sırasile Kfise Balı ir Mustafa, E ricalinin bi’ailerini k a ­
E b u K u f A h m e d Ağa, M ehm ed Kmin vc Nişancı Seyyid Mus- E bul etti.
solunda Siîâhdar İbra­ tafa Paşalarla evlenmiştir). Patma. 2 B i’at töreni sona
Mihrlşah, Mitırimah, Hibetullah (Ham- i erdikten sonra Üçüncü
him B e y bulundukları
za Paşaya r.amzcd). i
ve koltuklarına girmiş Mustafa enderuna dö n­
oldukları halde Sün* dü. B u sırada toplar
net-odasına çıkageldi. atılıyor, münadiler hal­
Hazır bulunanlar, k e n ­ E Veziriazamları: Koca Raiîib Paşa —. jj kın topluca bulunduğu
disini saygı ile selâm­ E — 7 nisan 1783, vefat. Nişane: H a m s a İ yarlerde Üçüncü M u s*
ladılar. O da selâmla­ I H a m id Paşa 8 nisan 1 kasım 1763. = tafa’nın padişahlığını
rına: i azil. Köse Bahir Mustafa Paşa (üçüncü E ilân ediyor, her tarafa
E kere) 1 kasım 1763 — 30 nisan 1765, E buyrultular gönderilip
<— Sabahlar hayır
E azil ve taam Muhsin-zâd e Melımed Pa- E
ola* diye karşılık ver­ durum bildiriliyordu.
E şa 30 nisan 1765 — 7 ağustos 1768, azil. |
di. Evvelâ sadnâzam : Siîâhdar Mahir H a m za Paşa 7 ağustos § Bir taraftan da Üçüncü
ayak öptü. O n u şey* i — 20 ekim 1768. azil- Yaglıkcı-zâde Ha- | O s m a n ’ın cenazesi nıu-
hülislâm, kaptanpaşa, E cı M e h m e t E m in Pasa 20 ekim 1768 — E tad törenle kaldırılıp
ulema, yen içer ¡-ağası, r 12 ağustos 1769. idam. Moldovancı Ali = şeyhülislâm efendi ta­
sipah ve siîâhdar ağa­ E Paşa 16 ağustos • 12 aralık 1769, azil. E rafından namazı kılın­
ları takip ettiler. H e ­ E İvaz-zade Halil Paşa 12 aralık 1769 — | dıktan sonra Yeni-ea-
E 25 ekim 1770. azil. Siîâhdar M eh m ed | m i türbesine, ağabeysi
m e n sadnâzam ile şey­
t Paşa 25 ekim. 1770 - — 11 aralık 1771, E
hülislâma ve derya Birinci Mahtmıd’un y a ­
E azil. Muhsin-zâde Mehıııea Paşa (ikinci Ş
kaptanına samur kürk­ n m a gömüldü. Sadrıâ-
I kere) II aralık 1771 — —> . :
ler ve diğerlerine de- zam. şeyhülislâm, Ana-

2552
dolu ve Rumeli kazaskerleri, deryakaptanı, maksatla küçük evkaf muhasebecisi A h m e d
nakibül eşraf ve İstanbul kadısı bu töreni Resmî Efendi Avustııryaya, eski çavuşlar
müteakip Bâb-ı âliye geldiler. K a n u n üzere kâtibi Şehdî O s m an Efendi Rusya’ya ve Üm-
kürkler ve hil’atler giydirildikten sonra her­ ni B ey kethüdası M eh m ed A ga Lehistan’a
kes yerli yerine dağıldı. elçi payesile gönderildiler.
Yeni padişah namına- kazılan m ühür
kendisine verilmek üzere dâvet edilen Koca H ac yolu vc Haremeyn mukataalan
Ragıp Paşa, şeyhilislâm Feyzullah Efendi
ile birlikte saraya gittiler. Üçüncü M usta­
meselesi
fa onları huzuruna kabul ederek sadaret alâ­ Üçüncü Osm am n kızlar-ağası Ebu-Kûf
meti olarak yeni m ü h ­ A h m e d Ağa, evvelce
rünü bizzat kendi eli- de yazdığımız gibi pa­
le Koca Ragıp Paşaya dişah üzerindeki tesiri
teslim etti. Bundan sayesinde büyük nüfuz
sonra merasimle Bâb-ı sahibi idi. Fevkalâde
âliye dönüldü. haris ve paraya düş­
8 kasım 1757 günü kün bir kimse olduğu
yeni hüküm dar büyük için bu nüfuzunu rüş­
alayla E y ü b Sultana vetle ve haksız mal
gelerek an'anevi tören­ edinm ek suretile ser­
le kılıç kusandı. B u vetini artırmak uğrun­
vesile ile de İstanbul da kullanmaktan çe­
halkı kendisini yakın­ kinmemişti. Bü tü n dev­
dan gördü. Gidişte let ricalini âdeta ha­
Şehzadebaşından ge­ raca bağlamıştı. M e v ­
çerken eski-odala ra ki ve memuriyetlerini
uğrıyan Üçüncü M u s ­ m uhafaza etmek isti-
tafa altmış birinci ce­ yenler, ağa hazretle­
maat ortası odabaşısı- rine avuç dolusu rüş­
nm sunduğu şerbeti vet vermek zorunda
içip tası altınla dol­ bulunuyorlardı.
durarak iade etmek B u sırada, yıllardır
suretile kadîm âdeti valiliği ile lıacc
yerine getirmiş, yine emiri bulunan ve hacı
yolda ceddi Fatih Sul­ kafileleri ile Sûrre’nin
tan M ehm ed Hanın M ekk e'y e emniyet için­
türbesini ziyaretle d u ­ de varmasını temin
ada bulunmuştu. eden Azam-zâde Esad
Üçüncü Mustafa Paşa’ya da kancasını
da, beratlardan alman takmıştı. Paşa, onun
cülüsiye vergisini af­ gönlünü hoş etmeye
fettiğini ilân etti. Azil çalışırsa da, E sad P a ­
Ü ç ü n c ü M u stafa
olunan kızlar -ağası şa verdikçe, durm adan
(Av rup aîı bir ressamındır. Aslı To p k a p ı
Ebu- Kûf A h m e d Ağa daha fazlasını istemiş,
saray: m ü zes in d edir )
yerine başmüsahip Be- o da ni
şir A ğa tâyin olundu­ mayıp parayı kesince,
ğu gibi, silâhdar İbrahim B ey de emekliye A h m e d Ağa. bunun üzerine kendisini derhal
sevkolunup yeri yeni hükümdarın yakınla­ azlettirmişti. B u m a kam a B ahir Mustafa P a ­
rından peşkir-ağası Harrıza A ğay a verildi. şa tarafından tavsiye olunan Ragıp M e h m e d
K o c a Ragıp Pasa, Üçüncü Osm an'ın ölüm Pasa’ya sonradan sadaret verildiği için Sam
gününde kendisini azlettirip sadaret m a k a ­ valiliğine de ağanın mütesellimlik hizmetin­
mına geçmek hususunda eski kızlar-ağasile de kullana geldiği Mefckî-zâde Hüseyin Ağa,
işbirliği etmiş bulunan deryakaptanı K el vezaretle tâyin olunmuştu.
A h m e d Paşa-zâde Ali Paşayı da azlettirip B u hale sinirlenen Esad Paşa, zamanla
mallarının müsaderesinden sonra İstanköy’e tanışıklık peyda ettiği çöl eşkıyasına el al­
sürgüne yolladı. Dcryakaptanlığı ise Kara- tından haber gönderip o yıl geçecek olan
bağlı vezir Süleyman Paşaya tevcih olundu. hace kafilesini soymaya teşvik etti. B u , on­
Kılıç kuşanma töreninin ertesi günü cu- ların arayıp bulamadığı bir fırsattı. H e m e n
lûs bahşişi çıkarak bütün istihkak sahiple­ geçen kafileye hücum ettiler, sûrre'ye el
rine ve asker ocaklarının emeklilerine d a ­ sürmedilerse de, hacı namzedlerini soyup
ğıtıldı. Üçüncü Mustafa, tahta geçtiğini y a ­ soğana çevirdiler.
bancı devletlere resmen bildirdiği gibi, bu İşte bu sırada Üçüncü Mustafa tahta

2553
lıştıkları m alûm u m dur. Eeytül-
ınaü korama, Allahın emaneti
olan m ülkü himaye -uğrunda
ve halka ait islerin görülmesi
için ieabederse şu parm ağım ­
daki altın yüzüğü bile paraya
harcamaya hazırını!»

B u n d a n sonra Harem ey n
mukataaları, yani kıziarağala-
r m m nezaretinde olan ■M e k ­
ke ve M edine hizmetlerine ait
vakıf gelir kaynaklarının m a k ­
tu ve ücret karşılığında iltiza­
m a verilmeleri işi tetkik edil­
di. B u mukataaları iltizam
H a c c a giden bir kafile
eden kimselerin vakfa ödedik­
lerinin çok fazlasını elde et­
geçmiş bulunuyordu, Culûsundars sonra Sul­ m ek gayesile halka tazyiklerde bulunup
tan Alımed camiinde nıevlüd alayı oldu, iler âdeta soyup soğana çevirdikleri, bunların
sene b u rnevlûd sırasında müjdeci bası ile devlete ait mukataalar gibi kayıdlarmm
müjdeciler, hacı; kafilesinin salimen Mek- m untazam v e gelirlerinin belli olmadığı, bu
keye vardıkları haberim getirirlerdi. Tabii, yüzden b ü y ü k suiistimallere yol açtığı, her
kafile soyulmuş olduğu için bu haber gel­ yıl çok miktarda gelirin birkaç kişi arasında
medi. Padişah, buna çok üzüldü. H e m e n tah­ paylaşılarak yağm aya uğradığı anlaşıldı- B u ­
kikat açtırıp d u ru m u öğrendi. Kendisine n u n üzerine, bu m ukataalarm diğer devlet
rüşvet vermedisi için Şam valisini azletti­ mukataaları gibi b un da n sonra defterdarlar
rerek b u hâdiselere sebeb olan ve evvelce tarafından isteklilerine peşin para ile satılıp
azledilip sürgünde bulunan eski kızlar-ağası hasıl olan gelirin devlet hâzinesine alınarak
Ebu- Kûf A h m e d Ağanın derhal idamını ve masrafının d a mâliyenin nezaretile yapılma­
kellesinin İstanbul'a gönderilmesini emretti. sına, çoğu yazıcı makullerinde, baltacılarda
B u emir yerine getirilerek eski ağanı» ke­ ve ağa çuhadarlarında bulunan mukataa ve
sik başı Orta-kapıda ibret tasında teşhir tevliyetlerin bunlardan alınarak isteklilerine
olundu.
peşin para ile satılmasına karar verildi. B u n ­
lardan maada, kızlar-ağalarma haznedar-
başıya ve silâhdar-ağalsra verilmiş olan
Padişahın ba meseleye verdiği cnem
hasların , ilga olunarak b u gelir kaynakları­
ve alman tedbirler nın da defterdarlar vasıtasi’-e iltizama veril­
mesi usulü kabul edildi.
Üçüncü Mustafa, hacc yolunun mutlaka
emniyet altına alınmasını istiyordu. B u n u n B u, hakikaten m ü h im ıslahattan biridir.
için kendi huzurunda basta sadnâzam olmak Ç o k zengin olan H a rem ey n evkafının geliri,
üzere şeyhülislâm Feyzullab Efendi, Rumeli H a c : Beşir Ağanın kızlar-ağalığından beri
kazaskeri Çelebi-zâde Asım İsmail Efendi, ağalara ve yardakçılarına bir yıyim yer:
eski Rumeli kazaskeri A bdürrahim Efendi, haline gelmiş, bilhassa b u maksatla kurulan
eski A nado lu kazaskeri Veliyüddin Efendi, vakıfların yıllık gelirleri kayıd edilmiyerek
İstanbul kadısı ve nakibül-eşraf Şerif M e h - meçhul kalmış olduğundan bu hal mesulle­
m ed Molla Efendi, yeniçeri-ağası, seköanba- rinin tesbiti imkânsız b ü yü k yolsuzlukların
şı, kul-kethüdası, defterdardan mürekkep bir alıp yürümesine sebeb olmuştu. B u n d a n m a a ­
danışma meclisi topladı. H ü k ü m d a r söze baş- da, haremin ve enderunun ileri gelenlerine
lıyarak haec kafilesinin uğradığı tecavüzü kanu n! gelirlerinden ayrı haslardan verile­
izah edip buna sebeb olanın idam edildiğini rek hazine zarara sokulmuştu.
söyledikten sonra bu yolun emniyet altın­ Diğer taraftan lıace kafilesinin soyulma­
da bulunması için icabeden tedbirler h a k ­
sına ön ayak olan Azeri!-zâde Esad Paşa,
kında ha/.ır bulunanların düşüncelerini sor­ vezareti ref edilerek Resm C’da oturmaya
du. Sonunda, Çeteci Abdullah Paşanın hscc
m e m u r edilmiş ve A nkara'ya vardığı zam an
emirliğine tâyin edilerek kendisine gerekli verilen emir üzerine idam olunmuştur.
bütün yetkilerin verilmesi kararlaştırıldı.
Ü çüncü Mustafa sonunda: B u icraattan sonra Üçüncü Mustafa,
«— Ecdadımın halkın asayişi, m em leke­ hemşiresi Saliha sultanı K oca Ragıp Paşa ile
tin emniyeti ve bilhassa H arem eyn (M ek k e evlendirdi. B u münasebetle parlak bir d ü ­
ve M edine) işleri için gece ve gündüz ça­ ğün töreni yapıldı.

2554
A V R U P A O L A Y L A R I V E O SM A N LI DEVLETİ

B u devirde A v r u p a siyasî kuvvetler devletinin bîr çok ithal mallarından m ah rum


muvazenesinde b üyük buhran ve değişiklik­ kalması, ticarî güçlüklere uğraması ve neti­
ler bas göstermiştir. Fransa, İngiltere ile bir cede tıpkı Avusturya veraseti savaşlarında
ittifak akteden eski müttefiki Prusya'yı terk olduğu gibi iktisadi sıkıntılara düşmesi so­
ederek düşmanı Avusturya ile bir ittifak nucunu doğurmuştur. İki devlet arasındaki
akdetmiş. Rusya ve Prusya ile ittifak eden kara savaşları ise, Fransa’nın İngiltere kral­
İngiltere’yi bırakıp yine Avusturya ile a n ­ larına ait bulunan Hanover eyâletine te-
laşmıştı (1756). Böylece, taraflar arasında cavüzlerile burada ve K o n bölgesinde cere­
b üyü k değişiklikler oldu. Evvelce Avusturya yan etmiştir. İlk zamanlar İngilizlere karşı
veraseti savaşlarına son verdiğini yazdığımız parlak bir zafer kazanıp ordularını esir eden
Aix-la-Chapelle barışı hiç kimseyi tatmin Fransızlar, silâhlarından m a h rum bu esir or­
etmemiş, ancak yeni savaşların tohumunu dun un birdenbire isyan etmesile durum aley­
atmıştı. Ketekim, yeni ittifaklar aktedilir hine dönmüş, sonunda Haııover eyâletini terk
edilmez, Prusya kralı İkinci Frederik’in S a k ­ etmek zorunda kalmışlardır.
sonya’ya hücum u ile «yedi sene m uharebe­
si* diye meşhur olan savaş başlamış oldu.
Aix-la-Chapelle barışından sonra A v ru p a ’da
mevcut ittifakların cephe değiştirip sekiz
yıl sonra yeni bir savaşın çıkmasının başlıca
sebebi şunlardır:

1 — İngiltere, kuvvetli donanması saye­


sinde sömürge siyasetini geliştirip bu sırada
Fransa’nın elinde bulunan bir kısım detıiz
aşırı sömürgelere göz dikmiş, üstelik yakırı-
dogu deniz ticaretinde b u devletin karşısına
yeni ve kuvvetli bir rakip olarak dikilmişti.
Fransa bu suretle, hem geniş gelir kaynak­
ları haline gelmekte olan sömürgelerini, h em
de kendisi için hayati ehemmiyet taşıyan
deniz ticaretini kaybedebilirdi. Üstelik vera­
set savaşlarında müttefiki bulunduğu Prus­
ya, İngiltere ile anlaşınca b u tehlike büsbü­
tün büyü-müş oldu. Fransa bu yüzden Prus­
ya'dan ayrılıp yeni bir kuvvet muvazenesi
k u r m a k için Avusturya ile ittifak etmişti.
2 — Avusturya imparatoriçesi M ari Te-
rez, Prusya’ya terketmek zorunda kalmış ol­
d uğ u Silezya’dan bir türlü vazgeçemiyor, ye­
ni bir savaşla b un u geri almayı umuyordu.
3 u yüzden, Fransa’nın ittifakını büyük bir
istekle kabul etmişti.
3 — Rusya, İngiltere’nin müttefiki idi.
Lâkin, Silezya'yı almış olan Prusya'nın do-
ğu-avrupaya doğru ilerlemesinden ve Lehis­
tan’ı kendisinden daha evvel ele geçirmesin­
Sultan Ü çüncü M u s ta fa
den korkuyordu. B u yüzden Ingiltere Prus­
(Aslı To p ka p t sarayı müzesincäedir-)
ya He ittifak edince, o da İngiltere’den ay­
rılıp Avusturya -Fransa birliğine katılmayı
milli menfaatlerine uy g un bulmuş ve bu O n beşinci L u i’niıı gevşek hareketi y ü­
yüzden Avusturya imparatorluğu ile bir itti­ zünden. denizlerdeki savaşlar da. İngiltere’nin
fak yapmıştı. lehinde neticelendi. Nihayet, iki devlet ara­
sında 1763 yılı Şubatında Paris barış and-
Yedi sene savaşları ve sonuçları laşması imzalandı. Fransa, böylece K a n a d a
ve Hindistan gibi iki b ü yü k sömürgeyi în-
Fransa ile İngiltere arasında geçen sa­ giltereye terk zorunda kaldı.
vaşların ağırlık noktası, daim a denizler Prusya kralları 1756 daki Vaythal and-
olmuştur. B u , Hindistan ve K a n a d a sömür­ laşmasile İngiltere’ye ait bulunan H a n o v er ’i
geleri için geçen bir mücadele idi. Denizler­ muhafazayı üzerlerine almış olduklarından
deki savaş, Akdenize sirayetle kalmamış Fransa ile Prusya arasındaki savaşlar da b u ­
zam an zam an Osmanlı devleti kara suların­ rada geçmiştir. Prusya kralı İkinci Frede-
da ceryan etmişti. Bütün bunlar Osmanlı rik, Fransa ve Avusturya ittifakından ırıaa-

2555
da, Rusya, İsveç ve Lehistan m da kendine Avusturya kuvvetleri Prag'ı muhasaradan
karşı onlarla gizlice anlaştıklarını sezerek kurtardılar. Altmış bin kişilik Prusya ordu­
hazırlıklarını tamamlayıp hepsinin birden su, Avusturya kum andanı D a c n ’u n kuvvet­
kendisine taarruza geçmelerine engel olmak lerine yedi kere h ü cum etti ise de her defa­
için Saksonya'ya birdenbire hücum etti. Böv- sında püskürtülüp geri atıldı. İkinci Frede­
!ece AvusturyalIlarla savaş, Saksonya, B o ­ rik savaş meydanında enbin ölü ve elli dört
hem ya ve Silezya topraklarında geçti. F ran ­ ton bırakarak ricata m ecbur kaldı. A yn i za­
sa,_ bu savaşlar sırasında müttefiki Avustur­ m anda Prag'dan çıkan prens K ari k u m a n ­
ya’ya elinden geldiği kadar yardımda b u ­ dasındaki yirmi bos bin piyade ve üç bin
lundu. İkinci Frederik, evvelâ galip geldiyse süvariden m ürekkep Avusturya ordusu
de sonra yenildi. 18 haziran 1757 tarihinde Vaysenburg savaşında bir Prusya ordusunu
mağlûbiyete uğrattı. Prusya, b u suretle m üş­
kül bir durum a düşünce. Osmanlı devletine
baş vurarak savaşın devamını istiyorsa ken-
disile ittifak aktedip harbe katılmasını, yok
eğer devletier arasında bir barış arzu edi­
yorsa, her iki taraf nezdinde tavassutta b u ­
lunmasını istemiştir. Osm anlı devletile bu
hususta görüşmeler ceryan ederken, A v u s ­
turya ve Fransa kumandanlarının zafer
nesesile gaflete dalmalarından istifade eden
Prusya kralı, bir ay içinde kendisinden iki
misli kalabalık olan düşmanlarını üst üste
iki kere ağır mağlûbiyetlere uğratmıştır.
Prusya'yı en fazla müşkilâta düşüren.
Rusların taarruzu idi. İki düşm an arasında
kalmak ve kuvvetlerini ikiye bölmek durum u
hasıl oluyordu. İkinci Frederik Fransa ve
Avusturya ile uğraşırken, Rus taarruzu in­
kişaf ediyor ve Rus orduları Berlin’e doğru
ilerliyorlardı.
Eğer çariçe Elizabet ölerek (1762) yerine
geçen Üçüncü Petro bu taarruzu durdurup
İkinci Frederik ile bir barış andlaşması ve
ittifak aktetmemis olsaydı, Prusya'nın m a h ­
volması işten değildi. Üçüncü Petro’nun böy­
le davranmasına sebeb, İkinci Frederik’e
olan hayranlığı idi.
B u yeni çar Birinci Petro’nun kızı Ar.-
na'nın oğlu idi. Babası, Ilolstein dükasıydı.
T am a m en A lm an terbiyesile ve protestan
olarak yetişmiş. 1742 de Petersburg'a geti­
rilip ortodoks mezhebine sokulmuştu. Karısı
Sofya. Anlıalt dükasının kızıydı. O da orto­
doks mezhebine sokulup Katerina adını al­
mıştı
A ncak Üçüncü Petro, 1763 yılı Şubat
ayında hal’ edilip verine karısı İkinci K a ­
terina ünvanile çariçe oldu. Çariçe, İkinci
Frederik ile olan ittifakı derhal bozmuş, ta­
rafsızlığı tercih ederek savaşa katılmamış­
tı. Diğer taraftan, Fransa ile İngiltere'nin
Paris andlaşmasmı imzalamasından sonra,
yedi sene harpleri tavsamış bulunuyordu.
Neticede Avusturya ile Prusya da Hubcrts-
burg barışını yapmışlardır. Buna göre,
Avusturya Silezya’nın Prusya’da kalmasını
kabul ediyordu.

Osmanlı devletine yapılan ittifak


teklifleri
Çar Ü ç üncü Petro B u yedi yıl savaşında Fransa, Avustur-

2556
yıa ve Rusya'nın taarruzuna uğrayan Prus­
ya, kendisine bir müttefik arayarak gizlice
ünce işaret ettiğimiz gibi Osmanlı impara­
torluğuna teklifte bulundu. Bilhassa Osmanlı
devletinin Avusturya ve Rusya’ya hücumu
ııu istiyordu. Halbuki arada Belgrad sulhu
vardı ve b u n u bozmayı icabetlirecek bir hal
mevcut değildi. K oca Kasıp Pasa, hemen
ileri devlet ricalile m a h rem müzakerelerde
bulundu. Neticede Bâb-ı âli Prusya ile ittifak
teklifini derhal red etmiyerek A v r u p a ’da
icabında kendi tarafını tutacak dost bir dev­
leti kırmamayı uygun buldu. Şartların tadili
ve bir anlaşma zemini bulunması için Prus­
ya'nın müttefiki olan İngiltere’nin İstanbul'
daki elçisinin ara buluculuğu istendi ise de.
İngiltere bu ittifakın m ü m k ü n olamıyacağı
kanaatında bulunduğunu bildirdi. Bunun
üzerine Prusya’ya şimdilik bir dostluk ve
ticarct andlaşmasmın imzası teklif edilerek
ittifak meselesinin halli daha sonraya bıra­
kıldı. Prusya devleti b u n u kabul ettiğinden
1761 yılı T e m m u z ayında iki devlet arasın­
da bir ticaret anlaşması imzalandı. Prusya
kralı, ittifak andlaşmasmın da pek yakında
imzalanacağını zannettiğinden müşterek bir
hareket plânı hazırlıyarak b u n u Osmanlı
devletine göndermiş ve İlkbaharda Macaris­
tan» girecek Osmanlı ordusunun daha sonra
ne yapması lâzım geldiğini izah edip kendisi
de ayni zam anda taarruza geçeceğini bildir­
mişti <Aralık 1761). Lâkin, ittifak aktedil- Çarîçe İkinci K aterîna
m em iş olduğu için tabii O s m a n ’ : devleti hiç
bir suretle harekete geçmedi. life kat’i bir cevap verm eden Rusya'da bu
Evvelce de yazdığımız gibi Rusya ça­ sefer Üçüncü Petro'nun karısı Kateritıa tara­
riçesi Elizabet'in vefatından sonra yerine ge­ fından hal’ ve katli ile kendisinin çariçeliğc
çen üçüncü Petro'nun Elizabet’in aksine ola­ geçişi şeklindeki iktidar değişikliği olmuştu.
rak Prusya ile hemen barışması d u ru m u bir­ Üçüncü Petro’nun taahhütleri de b u su­
denbire değiştirdi. İkindi Frcderik, Osmanlı retle ortadan kalkmış olduğu içitı Prus­
devletine bir daha müracaatla d üşm an sayı­ ya’nın plânı akim kaldı. Gerçi Prusya, bu
sının bire indiğini bildirip Avusturya’ya taahhüdün Petro'nun şahsı tarafından değil,
karşı hem en harekete geçilmesini istedi. B a ­ Rusya devleti tarafından yapılmış olduğunu
rış taraftarı olan sadrıâzamın ise, devleti ye­ ileri sürdü ise de, Osmanlı devleti ayni taah-
ni maceralara atmaya hiç de niyeti yoktu. hüdlerin çariçe Katerina tarafından tekrar-
Prusya’ya cevap olarak, O s m a n ­
lI devleti Avusturya’ya taarruz
ederse, Rusya’nın da b u devlete V " . --- ■ ■- "■ • ' :” f
h em en yardım edeceği bildirildi.
Prusya elçisi, Bâb-ı âliye baş
vuı’Up Rusya’nın Avusturya'ya
yardımının hiç bir suretle ba­
his konusu olmadığını, buntı
çarın kat’i' şekilde taahhüd etti­
ğini, hattâ Macaristan'daki O s ­
m anlI harekâtına Rusya'nın 1ta-
rışmıyacağma dair bir anlaşma
yapılacağını, iki devletin hücu­
m u n a dayanamıyacak olan A v u s ­
turya’nın elinden Erdel ve M a ­
caristan alınarak Osmanlı dev­
letine geri verileceğini bildirdi.
Lâkin, Osmanlı devleti b u tek- K aterin a’ m n sariçeliğe seçilisi

2557
binaenaleyh devlet için teminatlı ve faydalı
bir hal alır almaz böyle bir m uahedenin
imzalanmasının m ü m k ü n bulunduğunu izah
etti.
Prusya ile bütün b u müzakereler gayet
gizli olarak cereyan edip hattâ bir çok dev­
let ricalinden bile gizlendiği halde, haberler
az çok sızdı. Bilhassa, padişahın Edirne’ye
gitmeye hazırlandığı hakkındaki rivayetler,
Avusturya’nın müttefiki bulunan Fransa’yı
telâşa düşürerek elçisi Bâb-ı âliye müracaat
etti. Ragıp Paşa ise Fransa elçisine, Osmanlı
devletinin Fransa ile an’anevi şekilde dost
bulunduğunu ve b u n u bozm ak istemediğini
bildirip b u hususta sözlü ve yazılı teminat
verdi. Üçüncü Mustafa’yı Edirne’ye götür­
m e k isteyişinin sebebi ise, kat’î bir d urum
hasıl oluncaya kadar Prusya’ya ümidler ve­
rip oyalamak ve b u suretle vakit k a zan m a k ­
tı. Netekim, vaziyeti kendi sadaretinin so­
nuna kadar böyle idare etmiştir. Rusya’nın
bir türlü istenen teminatı vermemesi ise,
ittifakın tahakkukuna engel olmuştu.
Ragıp Paşanın 7 nisan 1763 tarihinde v e ­
Prusya kralı Büyük Frederik fatı üzerine sadaret m akam ına geçen Nişan­
cı K a m id K a m z a Paşa, b u tereddüdlü hale
lanmasmı bir ittifak isin şart koşmuştu. K o ­ sen vermeyi doğru bularak sadaretin haf­
ca Ragıp Paşa, dış işlerinde b üyük tecrübe tasında b u ittifakın yapılamıyaeağını Prusya
sahibiydi. A vrup a muvazenesinin bîr b u h ­ elçisine kat’î şekilde bildirdi Kendisi padi­
ran geçirdiğini anlıyor, devletlerin sık sık şaha verdiği bir takrirde böyle bir ittifa­
müttefik ve bununla beraber politika değiş­ kın siyasî mahzurlarım saymış ve bilhassa
tirdiğini görerek, b u m uvazene kat’î şekilde Osmanlı devleti bir kere savaşa girdikten
kurulm adan Osmanlı devletinin durum u h a k ­ sonra A vrup a devletlerinin aralarındaki ihti­
kında bir karar vermek istemiyordu. Filha­ lâfları hallederek hep birden OsmanlIlara
kika, Prusya ile Rusya arasındaki yakınlık karşı cephe almalarının m ü m k ü n b ulundu­
ve ittifak bile tam am en sun’î idi. Sağlam ğunu, hu nu n ise devletin bekasını bile teh­
temellere dayanmıyor ve devamlı olacak gibi likeye düşüreceğini ve aralarmda anlaşıp
görünmüyordu. Osmanlı devleti böyle bir d u ­ Osmanlı devletini taksim etmeye karar ver-
rum karşısında kendisine neler getireceğini miyeeeklerinin hiç bir suretle teminat altın­
bilmediği bir savaşa girerek menfaatlerini da olmadığını bildirerek Prusya’ya az çok
ve hattâ bekasım A v r u p a devletlerinin m ü ­ meyyal olan Üçüncü Mustafa’yı da ikna et­
temadiyen değişen politikalarına bağlıyamaz- mişti.
dı. A m a , Rusya devleti yeniden kat’i bir
taahhüdde bulunur ve bunu yazılı bir a n ­
laşma ile te’yid ederse, Osmanlı devleti o Lehistan tacı mes’elesi ve Osmanlı
zam an Prusya ile, Avusturya’ya karşı bir devleti
ittifak yapabilirdi. Sadrıâzam, bütüıı bu h u ­
susları Prusya kralına bildirdi. Böyleee, it­ Lehistan veraseti meselesinde V iy ana--
tifak ne kabul, ne de red ediliyordu. daki ilk anlaşmayı müteakip huzura ulaşıla­
mamış ancak üç sene sonra yine V iy ana’da
Koca Ragıp Paşa’nm ittifak hususunda yapılan ikinci anlaşma (Kasım 1738) ila
uzun bir sükûnet devresine girilebilmişti.
lâyihası ve Prusya müzakerelerinin Yedi sene savaşlarının sonlarına doğru
yankısı Lehistan kralı Üçüncü Ogüst ağır şekilde
hastalanmış ve hayatından üm id kesilmiş
K oca Ragıp Paşa, Ü çüncü Mustafa’ya bulunuyordu. İşte, İkinci Katerina’nın, Pru s­
verdiği bir lâyihada da, aslında müslüman ya ile ittifakı bozmakla beraber savaşa tek­
bir devletin hıristiyan bir devletle ittifakı­ rar girmeyip tarafsızlığın; m uhafaza etmesi­
nın caiz olmadığını, ancak memleket m e n ­ ne sebeb buydu. Lehistan kralının vefatile
faatleri ve zaruretler icabı padişahların böy­ ortaya çıkacak yeni meseleler için k u v ­
le kararlar verebileceğini, netekim İsveç'le vetli ve hazırlıklı bulunm ak ve Lehistan
de vaktile ittifak yapıldığı gibi, Rusya ve hakkındaki R u s emellerinin tahakkukuna
Avusturya ile ahidnameler teati edildiğini, çalışma imkânlarını aram ak istiyordu. Y en i

2558
kralın seçilmesinde cn ziyade Rusya roi oy- b u n u n aksi bir hale de m ey dan veriimiye-
nıyacağı için namzedler İkine: Katerina'ya coktî. Ayrıca, Rusya Osmanlı devletinin vc
müracaata başladılar. Prusya başka bir devletin taarruzuna uğrar­
larsa, birbirlerine savaşa hem en katılmak
Diğer taraftan Prusya, Avusturya'dan
suretile fiilen yardımda bulunacaklardı.
aldığı Silezya'dan sonra Lehistan'la daha
fazla sınır komşusu haline gelmişti. Artık
b u memleket işlerine Ruşya kadar sür’atli
ve tesirli müdahalelerde bulunabilir ve o Ka­
m an, R u sy a n m bu ülkedeki nüiuzu. ve ileri­
ye ait emelleri de tehlikeye düşebilirdi. İkin­
ci Frerîerik'in doğuya doğru yayılma politi­
kasından kolayca vazgeçemiyeeeği m ey d a n ­
daydı. Çünki, devletin sınırlarını büyültmek
için diğer istikametlerde, yani batı vc güne­
ye doğru yayılmasına imkân yoktu. Bütün
bunları düşünen Katerina hiç olmazsa m ü m ­
k ü n olanı elde edebilmek gayesile Prusya
devletile anlaşmaya karar verip Üçüncü Pet-
ro’n u n irm.alamış ve kendisinin iptal etmiş
olduğu ittifakı yeniden canlandırdı. Savaştan
galip, lâkin g 2 yet yorgun çıkmış olan Prusya,
doğuya ait emellerini m ü m k ü n se savaşsız
elde etmek istiyor, lâkin Avusturya ile Rus-
yanın birlik olarak b u n u önlemelerinden çc-
Idr.iyordu. B u n u n için, R usyanm ittifak tek­
lifini b ü y ü k bir memnuniyetle feabul etti
Sekiz yıl süreli olan b u tecavüzî vc tedafüi
ittifakın gizli bir maddesine göre. Lehistsn
krallarının yerli prensler arasında olmak şar-
tile serbestçe seçilmesine engel olunmıyacak, Lehistan kratı Stanislav Ponyatovsk;

Lehistan'da Kralın seçimi ve taç giyişi (Pozen müzesinden)

2559
Fransa ve Avusturya, bu ittifakın A v r u ­ içlere son verm ek ve Diyet meclisini Rus
pa kuvvet muvazenesini yeniden bozacağını baskısından kurtarmak için L eh asilzadele­
ileri sürüp Rusya’yı Prusya’dan ayırmak iste­ rinden Radzivil vc taraftarları silâha sarıldı­
dilerse de, muvaffak olamadılar. Zira, onlar, lar. B u ise, gayet hatalı bir hareket ve Ka-
Lehistan tahtına mutlaka katolik ve yabancı terina’nın arayıp bulamadığı bir fırsattı.
bir kralın çıkmasını istiyorlardı. Katcrirıa Serbest seçime mâni olmak isteyen Radzi-
ise, daha kolaylıkla tesiri altına alabileceği vil’i te'dib bahanesile Rus kuvvetleri Lehıs-
yerli bir prense taraftardı. ta.na girip Varşova’ya ilerledi. B u n a karşı­
Nihayet, Üçüncü Ogüst vefat etti (1763). lık Lehistan başkumandanı Prusya’ya ve ay­
O zam an Katerina, Lehistan tahtına yerli rıca başta Osmanlı devleti olmak üzere
prenslerden kendi âşığı Stanislav Ponya- Avusturya, Fransa ve Saksonya’ya baş v u ­
tovski’yi nam zed göstererek Rus elçisi va- rarak Rus askerinin geri çekilmesini istedi.
sıtasile Diyet meclisine tazyikte bulunmaya Osmanlı devleti, kesin bir karar veremiyor­
başladı. du. Avusturya ve Prusya elçileri Bâb-ı âliye
B u namzedliğin ilânı, Fransa ile A v u s ­ baş vurup L e h başkumandanının kendisini
turya'da büyük hayal kırıklığı yarattı. Böy- kral seçtirmek için bu m anevraya müracaat
Icce, Lehistan’ın istikbali kararıyor ve aç
ettiğini ileri sürdüler. R u s taraftarları da
gözlü Rusya'ya lokma haline geliyordu.
Rusya elçisi vasıtasile gönderdikleri bir
Fransa, Osmanlı devletine müracaat ederek
mektupla durum dan m e m n u n bulunduklarını
Rusya'nın andlaşmalara aykırı şekilde L e ­
bildirdiler. Osm anlı devleti sonunda iki ta­
histan işlerine karıştığını ileri siirdü. Rusya
rafa da. müdahaleyi icabettirecek hareket­
da aksini iddia ediyor, ve Lehistan kralının
lerden vazgeçip aralarında anlaşmalarını bil­
tam am en serbest olarak seçileceğini, Fransa
ve Avusturya’nın bu işe müdahalelerine lü­ dirdi. Rusya'dan da kuvvetlerini geri çekme­
zu m bulunmadığını bildiriyordu. Osmanlı sini istedi. Rusya buna karşılık sukûnu temin
devleti bu seçimin andlaşmalara uygun şe­ bahanesile iierliyen askerini Varşova’ya sok­
kilde ceryan edeceğini ummaktaysa da R u s­ tu. B u şartlar içinde 7 eylül 1704 tarihinde
ya, aksine Lehistan üzerindeki baskısını ar­ yapılan seçimi, İkinci Katerina’nın namzedi
tırarak, bu, müdahaleleri, ancak seçimin Ponyatovski kazanarak Lehistan kralı oldu.
tarafsız şekilde olmasını temin gayreti şeklin­ Böylece bu memlekette Rus nüfuzu kat’i şe­
de te’vii etmekte idi. Nihayet bu müdaha- kilde yerleşti. B u Lehistan için bir durulma

To p k a p ı sarayı Orta-kapısı önünde Ü çüncü M u sta fa’nın bir bayram atayı


ve sükûnetin değil, yeni yeni karışıklıklar
ve huzursuzlukların başlangıcı idi.

Padişah ve sadnâzamları

ü ç ü n cü Mustafa, Lehistan’ı er-geç ilhak


kararında olduğunu hissettiği Rusya ile si­
lâhlı bir hesaplaşmayı yedi yıl savaşlarından
itibaren cidden arzu ediyordu. Hâzinenin
dolu, halkın ve ordunun manevi gücünün
yüksek olmasına güveniyordu. Lâkin, sad-
rıâzam K oea Ragıp Paşa, savaşa aleyhtardı.
Buna sebep, devletin iç bünyesini ve kudret
derecesini iyice bilmesiydi. Hakikaten geniş
ülkelere sahip bu büyük devlet, dış görünü­
şündeki azameti derecesinde kudretli değildi.
Artık batılı devletlere, onların yeni ususllere
göre tensik edilmiş ordularına karşı zaferler
kazanacak halde bulunmuyordu. Kaybedile­
cek bir savaş ise, devleti bir daha telâfisi
m ü m k ü n olamıyacak kayıplara uğratabilirdi.
B u n u n için Osmanlı devleti bir savaş m a ­
cerasına atılmadan evvel, askerî gücünü ten­
sik ve ordusunu yeni harp usûl ve ihtiyaç­
larına göre ıslah zorundaydı. Üçüncü M us­
tafa ise, Rusya'nın doğu A vrup a'ya . doğru
yayılıp devleti kuzey-batı taraflarından da
sarmasından endişelenmekte idi.
Ragıp Paşaya:
«— Eğer para bahis konusu ise, Edir-
ne-kapısından Rusçuk’a kadar iki tarafa al­
tın dizerim» diyordu. Ragıp Paşanın ona ver­
diği cevap ise şu idi:
«— Osmanlı devleti, eskidenberi yaptığı
Ahm ed R esm î Efen di
savaşlarla düşmanlarına bir savaş arslanı
olduğunu göstermiştir. Lâkin, şimdi tırnak­
ları aşınmış bulunuyor. Bir savaş sırasında Muharrem. 1177). Gayet debdebeli ve göste­
b u hali meydana çıkarsa d urum güç olur. rişli bir surette gitmesi için hâzineden e m a ­
H u bir tarafa, sınır kaleleri ihmal edilmiş, net olarak alınan bazı eşyayı da hamil b u
gerektiği şekilde tahkim olun­
mamıştı. Halbuki Rusya’nın K ı ­
rım’da da gözü bulunduğu, sı­
nırlarımızda daimi bir faaliyet
halinde olduğu biliniyordu.
Diğ er ' taraftan, devlet otuz
yıldır savaşmamış bulunduğun­
dan eski seferlerde tecrübe sa­
hibi olmuş, savaş meydanların­
dan yetişmiş kumandanlar da
mevcut değildi. Eskileri ölüp
gitmiş, yerleri boş kalmıştı.

A h m e d Resmî Efendi’nin
Prusya sefareti
K o c a Ragıp Paşanın ölü­
m ünden sonra padişah dış poli­
tika işlerinde serbest kaldı.
Anadolu muhasebecisi, A h m e d
Resmî Efendiyi orta elçi paye-
sile Prusya Kralı İkinci Fre-
, derik’e gönderdi (T e m m u z 1763- Osm an lı sefaret heyetinin Berlin’e girişi

2561 F . 13
Lehistan olaylarının yeni safhası

Evvelce Ponyatovskiyi Lehistan kralı


yaptıran çariçe bununla iktifa etmek niye­
tinde değildi. Çünki o, burasını tamamen il­
hak dâvasındaydı. Netekim, ilk olarak kral
seçiminden bir müddet sonra Lehistan'a şu
üç ağır teklifte bulundu:
1 — Rus hududlarının düzeltilmesi için
bir kısım Lehistan topraklarının Rusya’ya
terki; 2 — ■Lehistan'ın Rusya ile tecavüz! ve
tedafüi bir ittifak akti; 3 — Lehistan'da y a ­
şayan ortodokslara katoliklerle eşit hak ve
imtiyazlar verilmesi.

Lehistan hükümeti, kabulünü m üm kü n


göremediği b u üç teklifi reddetti. Evvelâ,
hiç bir bahane ile toprak terkine yanaşm ak
Üçüncü Mustafa’nın elçisi A hm ed Resmî istemiyordu. Şimdilik hiç bir savaşa giril­
Efendi ile Büyük Frederik’e yolladığı nâme’nîn mesi düşünülmediği için, onlara mahsus bak
ve imtiyazların daha aşağı görülen diğer
başta rafı
mezhep mensuplarına verilmesi ise, bahis
konusu olamazdı. Üstelik ortodoks lehliler,
zatın esas vazifesi Prusya kralının hâlâ itti­ kendilerini âdeta Rus teb’ası sayıyorlar, L e ­
faka taraftar olup olmadığını anlamaktı. P a ­ histan’dan ziyade b u devlete yakınlık duyu­
yorlardı.
dişahı bu harekete. sevkeden şey değişen
siyasî d urum karşısında 1739 da yapılan Rusya, bunun üzerine ortodoks m ezhe­
Belsrad muahedelerinin zamanının artık dol­ bindeki Lehistanlıları himaye edeceğini bil­
m a k üzere bulunuşu, dulayısile, Lehistan dirdi. Protestan Lehlliere de protestan dev-
işinden ötürü Rusya ve Avusturya devlet- letelcre baş vurmalarını tavsiye etti. Prusya,
ierile harbi önleyen ahdi bir engelin kalma- bu işi derhal üzerine aldı.
masıydı. Prusya kralı anlaşmaya yine m ü ­
3ütün b u haller, Lehistan halkının duy­
sait davranmışsa da gerek Berlin’de gerekse
gularında büyük tepkiler yarattı. O zam an­
sonra İstanbul’da ceryan eden müzakereler­ lar b u memlekette iki parti vardı: Vatan­
de, Prusya’nın bu ittifaka, Rusya ile Avustur­ perverler vc Reformcular. Vatanperverler,
ya'yı da alrnak hususundaki isteğinde ısrarı az çok muhafazakârdı, mevcud kanunların ve
ve nihayet Lehistan işindeki tutumu da her bilhassa Diyet meclisi kanununun değişme­
hangi bir anlaşmayı akim bıraktı. sine aleyhtardılar. Reformcular ise, ıslahat
taraftarıydılar. Bunlar, Diyet meclisinde kral
seçimi usulünün ve bilhassa her üyeye ta­
Sadâret makamında değişmeler nınmış bulunan veto hakkının memlekette
daima karışıklıklar çıkmasına ve yabancı
Diğer taraftan Koca Ragın Paşadan son­ müdahalesine sebeb olduğunu ileri sürerek
ra sadaret makamına geçen Nişancı I-famza bir değişiklik istiyorlar ve kralın belli bir
Ham id Pasa dış işlerde ayni onun politika­ çoğunlukta seçilebilmesinin teminine çalışı­
sını takip etmek*e hattâ o, daha da çekin­ yorlardı. H e r iki parti, kstoliklerin imtiyazı,
gendi. Hareketlerindeki b u teenni ise, reha­ Rusya ve Rus nüfuzu düşmanlığı ve çariçe­
vetine hamlolunarak yedi ay sonra daha nin adamı olan ve memleketin başına bir
Prusya ile devam eden müzakereler sıra­ çok dertler açm ak istidadında bulunan yeni
sında azledilip Bahir Mustafa Pasa üçüncü krala aleyhtarlık konularında ise birleşiyor»
defa sadrıâzam oldu (1 kasım 1763). Eski lardL
sadnâzam ise, sürgüne günderilmiycrek Kan-
diye muhafızlığı tevcih olundu- Üstelik pa­ Kusya, teklif ettiği üç isteğinin reddi
dişah onun bütün borçlarını ödemek su- üzerine, bunları kabul edecek yeni bir Diyet
rotile gönlünü sldı. Bahir Mustafa Paşa, b u meclisi seçtirmek için Lehistan’a asker sevk
üçüncü sadaretinde kaldığı müddetçe, dış etti. Neticede Rusya elçisinin de faaliyeti
işlerinde teleflerinin politikasından ayrıl­ sonunda istenen şekilde yeni bir Diyet m ec­
lisi seçildi. B u meclis, Rusya ile Prusya’nın
madı. Bazı suiistimalleri ileri sürülerek 30
tekliflerini, kabul etti. Böyloce Lehistan'da
nisan 1765 tarihinde azil ve biraz sonra idam
olundu. Yerine Muhsin-zâde M e h m e d Paşa katoliklerle ortodoks ve protestanlar ayni
haklara sahip oldular.
tâyin edildi. O n u n zamanında Rus tahrik­
leri arttığı gibi Lehistan’da yeni olaylar Lâkin, bu kararları L eh milleti tanıma*
cereyan etmekteydi. dı, yer yer birlikler kurup mukavemete baş-

2562
İadı. Bütılârm en mühımmi Pranski’nin baş­ yorlardı. Husya, bu fırsatı kaçtrmıyarak kra­
kanlığında olarak Macaristan sıfırları yakı­ lı, Diyel meclisini ve kanunları korumak ba-
nında kurulmuş ulan Bar konfederasyonu idi. hanesüe Lehistan’a yeniden kuvvet şevketti.
Bunların gayesi, Rusları vatanlarından çı­ B u kuvvet, ilk olarak Bar konfederasyonunu
karmak ve hain ssjüfiiklsrı kralı kovmaktı. dağıttı. Huşlar kaçanları şiddetle takip edip
Bulla karşı Rusların teşvikile çoğu küyiü OsmanlIlara sığınanları Osmanlı devletinin
olan oriodokilar da birlikler kurarak öbürle- sınırlarını ihlâl ederek yakaladılar ve öldür­
rile çarpışmaya başladılar. Boylcec, Lehis­ düler. B u arada, tecavüzde bulundukları
tan'da bir mezhep kavgası başlamış oldu. Kırım’ın Balta şehrinde müslüman halktan
H ay dam ak diye anılan ortodoks birlikleri, da bazılarını öldürmekten çekinmediler. İş­
çeteler kurup katolik halka taarruzda bulu­ te, bütün bu hâdiseler yeni bir Osmanlı-Eus
nuyorlar, bil" çok bölgelerde katliâmlar yapı­ savaşının sebeplerini hazırladı.

1 7 6 8 - 1 7 7 4 O S M A N L I -R U S SAVAŞLARI

Osmanlı devleti, Belgrad andlagrr.asile telkinlerle bir sefere âdeta ikna etmiş b u­
elde ettiklerini muhafaza için batı devletle- lundukları gibi, şehirde lâkırdı kabadayıları
rile o îamandanberi kat’i bir barış ve ta­ ve lûf ebeleri kahvelerde toplaşarak:
rafsızlık politikası takip ediyor ve bundan '« — Sefer ilân edilip ordu T un a suyuna
ayrılmaya niyetli bulunmuyordu. B u yüz­ doğru yürümeye görsün. Moskof hem en L e ­
den ne Avusturya veraseti savaşları, ne Y e ­ histan'ı bırakıp kaçar» nevinden safsatalar­
di sene savaşları sırasında bu politikayı terk la halkı durm adan kışkırtıyorlardı. TabiS,
edip yeni maceralara girmek istememişti. bunların hiç biri bir seferin ağır müşkilâtmı
Rusya, bütün bunlardan Osmanlı devletinin bilmeyen, devletin hakiki durum undan, or­
ne olursa olsun fi’ilen bir tecavüze uğrama­ dunun halinden habersiz bulunan kahvehane
dan bir savaşı asla, göze alamıyacağı kanaa- kahramanları idi.
tma varmış ve b u yüzden aradaki sarih an­
laşmalara rağmen, Lehistan’a asker sevkedip
bu memleketin iç işlerine karışmaktan çe­
kinmemiş ve Bâb-ı âlinin şiddetli protesto­
larıma hiç aldırmamıştı. B u hal, halk ara­
sında büyük bir hiddet yaratmış ve padişahı
da kızdırmış olmakla beraber, Bâb-ı âli yi­
ne barış politikasına bağlı kalmış ve mese­
leleri müzakere yolu ile halle çalışmıştı.
Fakat son hâdiseler, bilhassa Rusların
Osmanlı hududunu pervasızca ihlâlleri her
nev’i sabrı taşıracak mahiyette idi. Bar kon­
federasyonundan Osmanlı ülkesine sığınan­
lar Bâb-ı âliye müracaatla kendilerine yar­
dım edilip Ruslaruı Lehistan’dan çıkarılma­
sı temin edilirse, Podolya eyâletinin O sm an ­
lIlara terkedileceğini bildirdikleri gibi, Fran­
sa elçisi de İstanbul’da Rusya’ya karşı bîr
sav:® propagandası kampanyası açmış bulu­
nuyordu.

Muhsİn-zâde’nin sadâretten azli

Muhsin-zâde M eh m ed Faşa, babası Muh-


sin-zSde Abdullah Paşanın maiyetinde olarak
seferlerde bulunmuş, Rumelide vazife almış,
Ö zi valiliği etmişti. Serhad ve ordu ahvaline
en fazla vukufu olan bir vezirdi. Esasen Sultan Üçüncü Mustafa
Üçüncü Mustafa’nın kendisine sadareti tev> (Kapidağlı serisinden)
cih etmesinin tek sebebi de b u idi. G ü n ü n
birinde nasıl olsa başlıyaeak R u s harbinde Bar konfederasyonunun dağıtılıp idare­
o ahvalde vakıf birinin iş başında bulunm a­ cilerinden bir kısmının OsmanlIlara sığınışı
sını istemişti. Fakat Muhsin-zâde bir savaşa ve Rus kuvvetlerinin âsi saydıkları Lehlileri
taraftar değildi. O rdu ve sefer ahvalinden takip bahanesile Osmanlı sınırını ihlâlleri,
^tamamen habersiz hir takım cahil müsahip- Balta'mn tecavüze uğraması, Muhsin-zâdo
ler, padişah: bir ' müddetten beri yaptıkları M e h m e d Paşanın, sadaretinin aşağı yukarı

2563
üçüncü yılı sırasında olmuştur. B u hâdise, sonra ilk önce o devirde dışişleri bakanı d e­
Kuşlara savaş ilânı için Osmanlı devletine m e k olan reis ül-küttab Yenişehirli O s m a n
meşru' bir hak ve fırsat vermiş oluyordu. E fendi’yi körü körüne barış taraftarı olmak
Lâkin sadrıâzamm, şiddetle bun un aleyhin­ töhmeti ile azlettirip b u m akam ı tersane
de bulunması azline sebeb oldu. emini Rccai Efendiye verdi.
K en d i azil macerası»!, müverrih Vasıf Nihayet 4 ekim 1768 tarihinde devlet ri­
Efendiye bizzat şöyle anlatmıştır: cali padişahın huzurunda toplandı. D u r u m
*— Rusların Lehistana girişi padişahı görüşüldü, sonunda, Osmanlı devletinin ara­
telâşlandırmış ve etrafında bulunanlar bazı daki ahidlere aykırı bir davranışta bulun­
miitalcalarla onun telâşını körüklemişlerdi. madığı halde Rusların:
B a n a h em en sefer açm ak ve akıbeti meçhul, 1 — Lehistanm iç işlerine karışmak,
tehlike ihtimali m evcud savaş fitnesini 2 — Lehistan’a asker sevk etmek, S — Lehis­
uyandırmak sözlerini etmeye başladıkça, or­ tan’a zorla kral tayin etmek, 4 — R u s m ü ­
dun un ihmal edilmiş durum unu, serhadlerin dahalelerine karşı ko y an L eh vatansever­
asiıer ve zahireden m a h r u m b u lm u ş u n u ile­ lerini tenkil etmek, 5 — Osmanlı toprakla­
ri sürdüm ve düşmanı müzakerelerle oyalı- rına sığman L e h vatanseverlerini takip baha-
yarak yavaş yavaş noksanları tamamladık­ nesile sınırı tecavüz etmek, 6 — Kırım’a te­
tan sonra kuvvetli bulunup icabederse o za­ cavüz ederek m üslüm an halkı öldürmek, 7 - —
m a n savaşa başlanır. Çünki, serhadlerin ah­ Özi ve B u ğ nehirleri arasındaki bölgede k a ­
valini bilirini. O rd u T u n a ’ya varm adan düş­ le yapm ak, 8 — Lehlilerin m ezhep mesele­
m a n o taraflara hücum eder. K âfi asker de sine karışmak. 9 — Boğdanlıları, Karadağlı­
bulunmadığından bir felâketin zuhuru m u ­ ları ve Gürcüleri Osm anlı devleti aleyhine
hakkaktır dedim. Lâkin, b u sadıkane söz­ isyana teşvik etmek gibi sulhu bir çok kere­
lerim dinlenmedi». ler su götürmez şekilde ihlâl ettikleri tesbit
Vasıf Efendi kendisine moskof tehlikesi­ edildi. B u n a göre R u s y a ’ya derhal savaş
nin gittikçe büyüdüğü, R u sya m n Osmanlı açılması gerekiyordu. Ancak, sadrıâzaımn
devleti hakkındaki kötü niyetleri, Lehistan yeni işe başlamış olması öolayısile R u s elçi­
ve Kırım’a dair b üyük Fetro’n un vasiyeti sinin Bâb-ı âliye çağrılarak b u hususlara
malûm, iken düşm ana vakit kazandırmanın dair bir ültimatom verilmesi ve alınacak ce­
doğru olup olmadığını sorunca da: vaba göre hareket olunması kararlaştırıldı.
«■
— Evet, Rusların niyeti m alum dur. L â ­
kin düşman barışı bozm a töhmetini bize
yüklem ek için birden harekete geçmıyerek Rus elçisi ile yapılan görüşme ve sefer
türlü sebeb ve bahaneler arayacktır. B u kararı
da, bir sene sürer. Biz de bu müddet içinde
seriıadlere yeter derecede asker, 2 ahire ve M ahir H a m z a Paşa b un un üzerine erte­
harp levazımı yığarız, Böylece ordu varın­ si günü B u s elçisi Aleksiye Obreskov’u ça­
caya kadar d ay an m a k kabil olur» cevabını ğırıp R u s y a m n Lehistanm iç işlerine karış­
verdi (Vasıf tarihi C : 1, S: 255). maktan derhal vazgeçerek askerlerini geri
Sulh taraftarları içinde sadrıâzama en çekmesini ve ahidlere aykırı davranışlardan
fazla destek olan şeyhülislâm Veliyüddin vazgeçmesini, bunlara riayet edeceğine dair
Efendi id t B u sırada onun vefatile Muîısin- Prusya, İngiltere, İsveç ve Dan im arka dev­
zâde M e h m e d Paşa düşüncelerini savunmada letlerini kefil göstermesini, aksi halde Rusla­
b üyük bir yardımcıdan m a h r u m kalmış ol­ rın barışı bozm uş oldukları kabul edilerek
du. Y en i şeyhülislâm Pirî-zâde Sahib Molla ona göre hareket olunacağı bildirildi (Ham-
ise, savaş taraftarlarının başında geliyordu. mer; G O R , C : 8, S: $13). Elçi:
H ü k ü m d ara tesir ederek sadrıâzamı korkak­ «— B en im salâhiyetlerim m ahduddur.
lıkla itlıam etti. Birlikte sarayda bulunduk­ B u meselelere eevap verem em . Bana, iki ay
ları bir gün silâhdar ağa sadaret m ührünü mühlet verin. Devletime yazayım, alacağım
Muhsin-zâde^ M e h m e d Paşadan aldı (ağus­ cevabı arzederim, Sefer hususunu ise siz b i­
tos 17G8). Üçücü Mustafa, A nadolu valisi lirsiniz» dedi.
silâhdar M a h ir H a m z a Paşayı sadarete tayin R u s elçisi ayrıca askerlerinin Kırım’a
edip silâhdar ağayı bumı bildiren bir hatt-ı taarruz etmiş olduğunu kabul ediyor ve ev­
hüm yunla K ütahya’ya gönderdi. Eski sad- velce kendisine tevdi edilen bir ültimatoma
rıâiam ise, müsadereye uğramadan Bozca- verdiği yazılı cevapta Lehistan’a giren, k u v ­
adaya sürüldü. vetlerinin yedi bin kişiden ibaret bulundu­
ğunu ' iddia ettiği halele, şimdi b un un yirmi
bin kişilik bir kuvvet olduğunu itirafla,
Silâhdar Mahir H a m za Paşa’nın maksatlarının sadece bu memlekette taarru­
sadâreti za ağrıyan v e çariçeden yardım istiyen Orto­
doksların ' himayesini ve kral seçiminin ser­
Silâhdar M ahir H a m z a Paşa, İstanbul’a bestçe yapılmasını teminden ibaret b ulun­
gelip huzurda hil’at giyerek m ührü aldıktan d uğun u ileri sürüyordu.

2564
O n u n bu karışık ifadelerinden maksadı­ Savaş kararı, İstanbul halkı arasında b ü ­
nın sadece devleti oyalayıp vakit kazanm ak y ü k bir sevinç yaratmıştı. Rusların ne za-
olduğu anlaşıldığından, Rusyada bulunan Os- m andanberi takındıkları tecavüzî hal, L eh is­
manlı teb’a ve tüccarlarının salimen yurda tan’da yaptıkları zulümler b ü yü k infial y a ­
dönmelerini temin maksadilc elçi onyedi ki­ ratmıştı. Herkes, b u savaşın mutlaka k aza­
şilik maiyetilc tevkif edilerek Yedi-kuleye nılacağını sanıyor, barış taraftarları vatan
gönderildi. B u n d a n sonra, devlet erkânı h ü ­ hainliği ile itham ediliyordu.
kümdarın huzurunda yeniden toplanıp İlk­
baharda Rusya üzerine sefer açılması karar­ O devir hâdiselerini yaşamış olan ve bu
laştırıldı (Başbakanlık Arşivi, M ü h im m e def­ savaş sonundaki barış görüşmelerinde m u ­
terleri (C : 166, S: 70). rahhas olarak bulunan devlet ricalinden
Resmî A h m e d Efendi diyor ki:
B u arada rehavetile meşhur M aksu d G i­
ray, savaşta iş görcmiycceği düşüncesile az- «— Düşm anın burnunu her zam an yere
lolunarak yerine Burgaz'da ikamete m em u r sürtüp haddini bildirmek müslümanlara va-
bulunan eski Kırım hanı Kırım Giray tayin cibdir diye itikad eden yadigârlar, hareket
olundu. olmayınca bereket olmaz, b u memleketler
kılıçla alınmıştır. İslâm padişahının bahtı
Sadâret makamındaki değişiklik ulu, ricali pişkin, kılıcı keskindir. D ü n y a d a
dindar, bahadır, Aristo gibi tedbirli bir v e ­
Sadrıâzamın hal ve tavırlarında bir ga­ zir ve boş vakit namazını cemaatle kılan
rabet sezildiğinden yapılan soruşturma neti­ onikibin seçkin asker tedarik ettikten sonra
cesinde daha Mısır valisi bulunduğu sırada Kızıl elmaya kadar gitmeye ne minnet var
şuurunda biraz bozukluk hasıl olduğu, yakın diye tumturaklı sözlerle cehaletlerini ortaya
adamlarının b u n u belli otmiyerek kendisini koyan ve sandalya üzerinde Haınzanâm e a n ­
idare ettikleri, simdi sefer heyecan ile bu h a ­ latan, pehlivanlar gibi boş lâflar edip Kızıl
linin büsbütün arttığı anlaşılarak Rusya ile elma semtini Boğ dan’dan gelen al yanak el­
savaşa karar verildikten dokuz gün sonra 20 m a gibi yenir bir şey sanan safdiller, otuz
ekim 1768 tarihinde azledildi ve müsadereye yıldan beri sulh ve mütareke süregeldiği
uğramadan H a n y a muhafızlığına gönderildi. için eski harpleri görmüş süz bilir sdam kal­
Sadaret m akam ı ise. Nişancı Yağlıkçı-zâde madıktan m a ’da, m evcud olanlar da sakalı
Hacı M e h m e d E m in Paşaya verildi. değirmende ağartmış, tecrübeden nasipsiz,

Sadrıâ zam ın elçi k ab u lü (Aslı Topkapı saray: m ü zesind edir)

2565
işin sonunu düşünmekten behresi olmayıp kırı olan bu hale itiraz edilmesine rağmen
gün bugündür demeye alisini} kurnazlar se­ askeri kuvvetleri geri çekmediklerini, bu
feri gezmeye gitmek gibi zannederek: yetmediği gibi sınır şehri olan Balta’ya taar­
ruz edip bin kadar kadın ve erkek müslü-
i— N e güçlük var? M eyd a nd a düşman manı öldürdüklerini, bu yüzden dolay: şer’an
yok, muhasara edilecek kale yok:, ü ç ayda savaşa karar verildiğinden fetvaya aykırı
gider, üç ayda geliriz, memuriyet alır, iler­ hareket edemiyeceğini bildirdi (Başbakanlık
leriz. Allaha hamdolsun, asker çok, hazîne
Arşivi, N â m e defterleri, C : 8, S: 553-60).
çok, bir m ahzur yok» diye yelkenlenip p a ­
dişahı da kışkırttılar. Muhsin-zâde M e h m e d Üçüncü Mustafa, savaşa kat’î şekilde ka­
Paşa asker ve zahire işlerini tecrübe etmiş, rar verdiği için İngiltere devletinin tavas­
moskoflarm asker kullanma usullerine vâkif sutunu kabul etmemişti. Osmanlı hükümdarı,
olmuş bir vezir olduğu için b u hareketi u y ­ Prusya ile Avusturya'nın bu seferde taraf­
gun görmediğin d en azledilip yerine Aydın sız kalacaklarını umuyordu.
valisi Ksır.za Paşa gibi rabıtasız bir adamın
;e!jnesi, sonra fimin Paşa gibi yeni zuhur
etmiş bir kimsenin serdar olması bu seferin Sefer arifesinde Kırım’ın ahvali
kötü başlangıç alâmetler indendir. Neiekim,
asanda hasta olduğu içi*' E m in Pusanın Rusların Kırım üzerindeki emelleri daha
Edirne’ye vardığı gün ayağı şişmeye başla­ 1736-39 seferinde belli olmuş Kırım o zam an
mış, zahire işine gereken nizam verilmeden Rus kuvvetleri tarafından bir kaç defa işgal
yüz bin asker yola çıkarılmış, yeri Köğü edilmişti. Rusların gerçek niyetlerini anlı-
fark etmez Tabir A ğa adlı bir mecnun bu yan Osmanlı devleti, akından başka bir şey
işe m e m u r edilmiş, düşm an m eydanda yok­ bilmiyen ve bilhassa tüfek ve topla teçhiz
ken, kale muhasarası vehmi ile mutaddan edilmiş m untazam ¡birlikler karşısında dai­
fazla kırk elli kadar balyemez götürülüp m a âciz kalan Kırım kuvvetlerinin yurdla-
toplan çeken mandaların aşlıktan ölmesine rını Ruslsra karşı koruyamadıklarını anla­
ve toplana da boş yere ötede beride kay­ mış bulunduğundan, burada da Osmanlı k u v ­
bolmasına sebeb olunmuştur (Resmî A h m e d vetlerinin bulunmasını lüzumlu görerek da­
Efendi; Hülâsatü!-İtibar, S: 3, 9). ha o zaman bir Kırım seraskerliği ihdas et­
mişti. B u seraskerler K e f e ’de otururlardı.
Muhsin-zâda M e h m e d Paşa, Ruslarla sa­
Diğer taraftan Kırım'ın kuzeyde giriş yeri
vaşılacaksa, hiç olmazsa düşmanın bir m ü d ­
olan Prekop geçidindeki U r (Or)-kapısı si­
det oyalanıp harbe hazırlanmak icabede-
perler kazılmak suretile tahkim edilmişti.
ceğini evvelce haklı olarak ileri sürmüştü.
17B8 seferi başladığı zam an Silâhdar İbrahim
Halbuki, ortada lıiç bir hazırlık bulunmadığı
Paşa Kırım seraskeri ünvanile kuzey-doğu
halde, düşm ana savaş ilân edilmişti. Gerçi
cephesi kumandanlığına tayin edilmiş bulun­
Eusyanın da hiç bir hazırlığı yoksa da, ba­
maktaydı.
hara kadar ordusunu tamamlıyacağı m u h a k ­
kaktı. Halbuki asıl hüner, düşmanı avutup Kırım İlanları ise yine 1736-39 savaşla­
hazırlıksız bırakarak gereken noksanları ta­ rında Ruslar tarafından tamamen harap edi­
mamlamaktı. B u yüzden, b u savaş ilânı ta­ len başkentleri Bahçe-Saray şehrini terkede-
m a m en mevsimsiz ve hatalı bir hareketti. rek tehlike anında Bender’e sığınabilmek
gaycsile b u kaleye y a k m bulunan Kavşanda
ikamet etmekte idiler. Rusların, 1736-1739
İngiltere’nin banş aracılığı teklifi seferinde Kırım’d a yaptıkları tahrip ve katl-i
anılar, halk üzerinde büyük bir nefret uy a n ­
Savaş hali resmen, ilân edilince, İngil­ dırmıştı. B u hal, unutulmamış olduğu için
tere hükümeti harekete geçip muhasamat Kırımlılar Ruslara düşmandı. Lâkin, otuz
fi'len başlamadan iki tarafı uzaklaştırmak yıldır süren barış hali b u memlekette eski
için arabuluculuğu teklif etti. Üçüncü Corc, savaş ve akın gücünü adamakıllı azaltmış,
Osmanlı hükümdarına bir mektup gönderip Harraâde ve Mirzalar zevk ve safaya dalmış­
Rusların Osmanlı topraklarına tecavüz ede­ lardı. Huşların emeli burasını mutlaka almak
rek m eydana getirmiş oldukları zararları idi ise de, kendilerinden nefret eden Kfl'im
tazmin ettirmeyi tekeffül ettiğini bildirip halkının mukavemeti ile karşılaşacaklarını
barışın bozulmamasını istedi (12 kasım 1768). ve onları sindirip idare etmenin kolay olmı-
Üçüncü Mustafa iki ay sonra verdiği cevap­ yacağını biliyorlardı. B u yüzden, başka bir
ta arabuluculuğu teklifinden dolay: İngilte­ yol tutturdular- El altından istiklâl fikirle­
re kralına teşekkür ettikten sonra Rusların rini yaymaya ve Kırımlıları OsmanlIlardan
aradaki barışa riayet etmiyerek ahde aykırı ayırıp müstakil bir devlet kurm aya teşvike
şekilde hududlar civarında kaleler yaptıkla­ başladılar. Buradan bir kere Osmanlı idaresi
rını, asker yığdıklarını, Lehistan krallığına çekildikten sonra ise, Kırım’ı Rusyaya ilhak
kral hanedanına mensup olmıyan birisini etmek mesele bile değildi, Ruslar, b u pro­
seçtirmek için b u memleketin serbestliğini paganda ile Kırımın ileri gelen bazı simala­
İhlâl ile asker soktuklarını, andlaşmaya ay­ rını elde etmişler ve sureti haktan görünüp

2566
taraftar kazanmışlardı. Mütemadiyen O s m a n ­ O rdunun hareketi
lIların kendilerini aşağı gördüklerini, Giray
larmı haklı haksız azledip sürgünlere gön­ 20 mart 1709 Salı günü, sefer dölayısile
derdiklerini, süvari kuvvetlerini savaşlarda serdar-ı ekrem Unvanını almış olan M e h m e d
kendi menfaatleri için kullandıkları halde E m in Paşa, şeyhülislâm, kazaskerler, vezirler
talerlerin nimetlerinden onları daima m a h ­ ve diğer devlet ricali saraya davet d u n d u ­
r u m bıraktıklarını Kırımlılara telkin ediyor­ lar. Sadrıâzam ve şeyhülislâm huzura kabul
lardı. B u telkinlerin zamanla hakikaten tesi­ olundular, ikisine de samur kürkler giydi­
ri görülmüş ve Kırımın h e m aristokrat ta­ rildikten sonra M e h m e d Em in Paşanın beline
bakasında, h em halkta Osmanlüara karşı bir murassa kılıç kuşatıldı ve törenle Sancag-ı
nefret uyanmıştı. şerif teslim edildi. Altına m ü kem m el donan­
mış bir s t çekildi. Sonra m uazzam alayla
Kırım hanının akını Topkapı sarayından çıkılıp Davudpaşa sah­
rasına gelindi. Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem
Ruflara savaş ilân edilmesi üzerine, 31 burada kendisi için kurulan otağa indi. Bir
ocak 1769 tarihinde Kırım hanı Kırım Giray, hafta sonra yeniçeri ocağı ve ertesi günü
Huşların Balta şehrine tecavüzlerinin intika­ diğer kapıkulu ocakları geldiler. 27 m,art-
mını almak için yüzbine yakın bir süvari Salı günü hüküm dar da hizzat Davudpaşa
kuvvetile Kırım’dan hareket ederek karsı sahrasına geldi. A n ’ancvi veda ziyafetinden
çıkan R u s kuvvetlerini ve kazak süvarilerini sonra Üçüncü Mustafa, Ulehmed Em in P a ­
mağlûp ettikten sonra güney Rusyaya üç şaya son tavsiyelerini söyleyip orduyu u ğ u r ­
koldan girip geniş bölgeleri yağma ve tahrip ladı ve sarayına döndü. Ordu ayni gün mu-
etti. Yüze yakın köy ve kasaba yakılıp yı­ tad törenle hareket etti. Sadaret k a y m a k a m ­
kıldı. Sayısız esir, hayvan ve mal elde edil­ lığı deryakaptam M e h m e d Paşaya verilmiş,
di. Kırım Giray Han, b u hareketiyle Rus derya kaptanlığına ise, deniz ümerasından
dostlarına ve istiklâl taraftarlarına da sıkı İbrahim Bey, beylerbeylikle tayin olunmuş­
bir göz dağı verdikten sonra Kırım’a döndü. tu. O r d u n u n hareketinden sonra yeni deıya-
B u akın karsısında dehşete düşen İkinci kaptaııına kısa, /am an da donanmayı hazırla­
Katerina, Kırım Girayla hiç bir suretle baş dığına mükâfat olarak ve/aret verildi.
edemiyeceğini anladığından Siropulo adlı Kırım Girayın ölüm haberi, ordu Silivri’
bir rum hekimini para ile elde ederek bu ye vardığı zaman geldi ve b üyük bir ü zü n ­
kahram an akıncıyı zehirletmek suretile Öl­ tü yarattı. Yerine Selâmet Giray-zâde (üçün­
dürttü. cül Devlet Giray Kırını hanı tayin d u n d u .

2567
O r d u Edirne’ye vardığı zaman müslü- dasındaki Osmanlı ordusu henüz T un a neh­
m a n kılığına girmiş bazı düşm an hekimleri­ rine varamamıştı. Lâkin, ordunun yaklaş­
nin scr<iar-ı ekremi ve diğer ordu ileri ge­ makta olduğu haberi serhadlerde büyük bir
lenlerini zehirletmek için fırsat bekledikleri sevk ve sevinç yarattı. B u arada Hotin ka­
duyularak yapılan sıkı bir araştırma sonun­ lesinde bulunan altı bin kadar muhafız ve
da suçlarını itiraf ettikleri için idam edildi­ yam ak kale kumandanı Hüseyin Paşaya baş
ler. B u sırada serdar-ı e k r e m M eh m ed E m in vurarak akın için izin istediler. Hüseyin P a ­
Paşanın ayakları şişmeye başladığı için ze­ şa kendilerine, vazifelerinin sadece kaleyi
hirlenmiş olmaktan fena halde endişe etti. muhafaza ve gerekliğinde müdafaa olduğunu
Lâkin, kısa bir tedaviyi müteakip yola çık­ bildirerek buna izin vermedi. Üstelik akın
m aya mecbur kaldı. etmek istedikleri L e h topraklarının Osmanlı
O r d u sefere hareket etmeden evve! çe­ devleti tarafından him aye edilen ve uğrunda
şitli sebeblerle kapıkulu ocaklarından ihraç silâha sarılınmış ve bu sefer açılmış olan
olunanların kayıtları tashih edilmiş ve pek yerler olduğunu kendilerine izaha çalıştı.
çok da gönüllü gelmiş olduğu için askerin Kendisine serdar-ı ekrem tarafından bir emir
m evcudu fazla idi. A ncak, tam bir disiplin verilmedikçe esasen böyle bir izinde bulun­
ve intizam yoktu. m aya selâhiyeti olmadığını da söyledi. Lâkin,
asker bir türlü lâf anlamıyordu. Nihayet,
muhafız paşanın üzerine birdenbire saldıra­
Rus’ların durumu ve tertiblerî rak şehid ettiler. Karşı koyan bir kısirn su­
bayları da öldürdüler. Sonra da etrafı vur-
Hâlâ yüz yıl evvelki usule göre altı ay mıya çıktılar. B u haber orduya varır var­
evvelinden seferin ilân edilmiş olması, K u ş ­
m az Ahıskalı Haşan Paşa Hotin muhafızlığına
lara hazırlanmak için geniş bir zam an bı- tayin edilip acele gönderildi.
rakımti. Yoksa Rusya, stratejik bir baskın
halinde hazırlıksız yakalanmış olsa idi, kolay­ B u sırada Hotin kalesinde olanları d u ­
lıkla dize gelebilirdi. Lâkin İkinci Katerina, yan prens Galçin, yanına otuz bin asker
kendisine bırakılan b u geniş zaman içinde alarak Turla suyunu geçip Hotin üzerine
geceyi gündüze katıp dört ordu hazırladı. geldi. Kale varoşunda bulunan kuvvetler,
Bunlar: Rus ordusiyle üç gün süren şiddetli savaşlar
1 — Prens Aleksandr Mihayiloviç Gal- yaptıktan sonra bir kısmı kaleye girip bir
çin kumandasında altmış bin kişilik bir or­ kısmı Boğdan tarafına doğru çekildi. D ü ş ­
d u Podolya’da toplandı. B u ordu m evcudu­ man. bunun üzerine Hotin’in pek m âm ur
nun dokuz binini kazaklar teşkil ediyordu. olan varoşunu ateşe vererek tamamen yaktı.
2 — K on t Peter Aleksandreviç Roman- Sonra kaleyi muhasara etti. Lâkin, u m m a ­
zov - (Pierre -Alexanrîrovitch Roumiantsov) dığı derecede şiddetli bir mukavemetle kar­
kumandasında altmış bin kişilik bir ordu Özi şılaştı. Nihayet bir şey elde edemiycceğini
ile A za k arasındaki hududları muhafaza ede­ anlıyarak çekilmek üzere iken yardıma gön­
cek ve Belgrad andlaşmasile yıkılmış olan derilen Teke mutasarrıfı Abaza M eh m ed P a ­
A z a k kalesile Taganrok kalesini yeniden y a ­ şa yetişip düşmana hücum etli. Beş saat sü­
pacaktı. B u ordu m evcudunun on binini ka­ ren boğaz boğaza bir savaş sonunda prens
zaklar ve yirmi binini Kalmuklar teşkil edi­ Galçin ağır bir mağlûbiyete uğrıyarak çe­
yordu. kilmek zorunda kaldı (1 mayıs 1769). B u
8 — General Vaym ars kumandasındakihaber B abadağm a varmış olan orduya ge­
on bin kişilik bir ordu, Lehistan’da L e h va­ lince büyük bir sevinç uyandırdı ve bu m ü ­
tanseverlerinin ve bilhassa Bar konfederas­ nasebetle top şenliği yapıldı.
yonunun her hangi bir hareketine engel ola­
caktı.
4 — General Totleben kumandasındakiSerdarın tereddütleri, Leh vatanper­
Dadyan, Goril, Karthli, İmirethi gürcü prens­ verlerinin ordugâha gelmeleri
lerinin askerlerinden mürekkep birlikler.
Bunlar icabında Kafkaslardan inip doğu Ana- Nihayet 1769 yılı Mayısında Osmanlı or­
doluya hücum edeceklerdi. dusu İsakçı’ya varabildi. Hâlâ rahatsız bulu-
Bütün bunlardan m a ’da, Balkanlardaki han serdar-ı ekrem, ordu ileri gelenlerini
ortodoks teb'a da Osmanlı devleti aleyhine bir danışma meclisi halinde topladı ve kendi­
kışkırtılıyor, Karadağa Rus subayları ve sa­ lerine:
vaş malzemesi gönderiliyor, M ora halkı ayak-
«— Benim seferle ülfetim yoktur. Özi
landırılmaya çalışılıyordu.
ve Hotin’den hangi tarafa hareket olunmak
münasip ise tereddütsüz söyleyin!» dedi.
Hotin olayı O n u n bu haii, büyük hayal kırıklığı yarattı.
Böylece serdar-ı ekrem, yani başkumandan
Rusya, hazırlıklarını tamamlar tamamla­ seçilmiş olan zatın savaş işlerinden habersiz
m az ordularını harekete geçirdi. B u sırada bir kimse olduğu m eydana çıkıyordu. B u n u
serdar-ı ekrem M eh m ed Em in Paşa k u m a n ­ alenen söylemesi ise, um um î bir hayret do-

2568
ğuröu. Kendisi esasen Edime'denberi müte­ Boğdan voyvodasının ihaneti, çekilen
madiyen rahatsız bulunduğu için günlük iş­
lerle de meşgul olmuyordu. B u arada bil­ erzak sıkıntısı
hassa zahire işleri ihmal edilmişti. Ordu nu n
geçeceği ve konacağı yerlerde gerekli zahi­ B u sırada Boğdan voyvodası Kalim aki
reyi hazır bulundurmakla vazifeli olan Tahir Ligor’a Boğdaîı’dan ordu için zahire topla­
Ağa, hu işin kafiyen ehli olmadığı için pek ması emrolunöuğu ve gerekli para da gön­
kalabalık olan ordunun yakında yiyecek derilmiş bulunduğu halde, b u vazifesini ih­
darlığı da çekeceği anlaşılıyor, lâkin askerin mal ederek yeter derecede zahire tedarik
şevkini kırmamak döşüncesile bol bul za­ etmediği anlaşılıp azil ve hapsedildi. Ya p ı­
hire dağıtmaya devam ediyordu. lan tahkikattan kendisinin Ruslara taraftar
olduğu için böyle davrandığı meydana çıktı.
Danışma meclisinde geçen tereddütlü Ligor, bunu inkâr ettiyse de yalan söylediği
müzakerelerden sotıra Özi ile Hotin arasın­ bilhas-sa düşmandan alınan esirlerin ifade­
da bulunduğu ve buradan her iki tarafa yar­ sinden ve yüzleştir ilmelerinden anlaşıldığı
dım etmek m ü m k ü n olacağı için Bender’c için kendisi İstanbul’a gönderildi. Buraya
doğru gidilmeye karar verildi ve böylece varınca da kafası kesilmek suretile idam
ordu tekrar hareket etti. olundu.
O r d u n u n Han-tepesinden hareketinden
O r d u henüz İsakçıda bulunurken Bar sonra büyük güçlükler başladı. Çiinlti daha
konfederasyonu’n u n başkanı olup OsmanlI ileriye doğru menzil teşkilâtı yapılmamış,
ülkesine sığınmış olan ve b u sırada Bender' yollarda zahire hazırlanmamıştı. B u yüzden
do oturan Pntoski. orduya gelip sadrcâzsmın zahireyi arabalarla vc ordu ile birlikte ta­
huzuruna çıJtmjş ve andlaşmalara aykırı şe­ şımak gerekiyordu. B u ise, Resmî Ahmerî
kilde olarak Rus tecavüzüne ve askerî işgali­ Efendinin ifade sile, seyir yerine yemek tası
ne uğrayan Lehistan’ın kurtarılması ve hür­ ile yem ek götürmek gibi bir şeydi (Hülâsa-
riyetinin iadesi için Osmanlı devletinin fi'ilen tül-itibar, S: 20). Çünki, yollarda gerekli za ­
harekete geçmiş olmasından dolayı milleti hirenin tedarik edilememesi, orduda mcveud
namına teşekkürlerini sunmuştu. Serdar-ı zahirenin harcanmasına ve varılan yerlerde
ekrem M eh m ed Em in Paşa ise, Hotin üzeri­ zahiresiz kalınmasına sebeb olacaktı. Ncte-
ne gelmiş olan ve yenilerek çekilen düşman ivlın, öyle de oldu. Bender civarındaki Yassı-
ordusunda pek çok da Lehli bulunduğunun tepeye \’arıldığı zaman ahali;
haber alındığım söyleyerek OsmanlI devleti­
nin sadece Lehistan’ın hürriyet ve istiklâli *— Burada zahire yok, neden geldiniz?»
için giriştiği b u mücadelede H ü r Lehlilerin diye orduya âdeta istiskal gösterdiler.
mümessili olan kendisini de bazı fedakârlık- Halbuki, b u sefer dolayısile Bender def­
!arm beklediğini, bunların başlıca!arının akı­ terdarlığına tayin edilmiş olan cizye m u h a ­
na çıkacak Osmanlı birliklerine yardım ve sebecisi A h m ed Efendiye, oraya varınca za­
zahire tedariki olduğunu, ayrıca Rusların hire salın alıp ambarlara doldurması ve h a ­
tarafını tutmuş elan bir kısım Lehlileri ken­ zır bulundurması vazifesi ve b u maksatla d a
disine çevirmeye çalışması gerektiğini bil­ bir hayli para verilmişti. Kırım haili Devlet
dirdi. Giraya da o bölgeden zahire toplayıp B c n ­
der'e sevketmesi bildirilmiş, o da oğlu K a p ­
O rdu T un a'jı geçip de Han-tepesi m ev ­ lan Girayı bu işe m em ur etmişti. A h m e d
kiine geldiği zaman, yeniden tereddütler b e ­ Efendi ü en de re geldiği zam an Bucak tatar­
lirdiği için serdar-ı ekrem danışma meclisini ları sürdükleri zahireyi oraya getirmiş b u ­
bir daha toplayıp bundan sonra yapılacak lunuyorlardı. Bunlar, m evcud rayice göre or­
harekât hakkında görüştü. Lehistan'ın halen d u için satın alınacaktı. Lâkin, çok zahire
Rus işgali altında bulunduğu ve bir kısım geldiği için, rayicin altında satılıyordu. B e n ­
Lehlilerin de Ruslarla birlik olup düşman der defterdarı A h m e d fcfendi, fiatlarıa daha
ordusunda vazife aldıkları bahis konusu edil­ da düşeceğini hesaplayarak devlet hazînesini
diğinden bunlara dayamiarak seferin Lehis­ koruma zihniyelile m ubayaa yapmadı. B u ­
tan üzerine yapılması kararlaştırıldı. B u ka­ n u n üzerine Bucak tatarları Ee elinde zahire
rar, orduda bulunan yabancı ve tarafsız dev­ bulunan diğer kimseler:
let ■diplomatlarına da bildirilip muvaîakat-
rarı alındı. Sonra Potoski ile yanında bulu­ «— D e m e k ki ordunun ihtiyacı yok...
nan Boyarları çağrılıp hizmet vaktinin gelip zahire satın alınmıyacak!- diyerek mallarını
çattığı, Lehistan’a girecek olan ordu için za­ yükleyip gittiler. B u hal, Bender'de kısa z a ­
hire yetitirilmesi ve Ruslara muhalif bulu­ m a n sonra yiyecek sıkıntısı m eydana getire­
nan Lehlilere haber gönderilip müşterek düş­ cek derecede bir zahire darlığına sebcb oldu.
m ana karşı harekete geçmelerinin temin T a m b u sırada ordu da çıkagelince, d u ­
olunması kendilerine tebliğ oliındu. O rdunun ru m bir felâket halini aldı. N e insanların,
da Bcnder'e doğru yola devamına karar ve- ne de hayvanların yiyeceği vardı. Han-tepe-
Tildi. sinden beri yiyecek sıkıntısı çekmeye baş-

2569
Kanal açma teşebbüsleri ve bazı eserlerin iman

(İlâve: 1 5 4 )


OsmanlI deı^leti siyasi ve iktisadi ;
! sebebLer yüzünden, bazı yerlerde «aman 1 üye. ilk şeklini iki yüz elli yıldan biraz
zam an kanal açma teşebbüslerinde b u ­ ; fazla bir zam an m uh afaza ettikten ¡son­
lunmuştur. Bunların bir kısmını evvel- i ra, şehrin birçok binalarını yerle-bir
ki cildterimizde kaydettik. Şimdi ele j I eden 1754 zelzelesinde b u m âbed de
alacağımız Sabanca gölü — İzmit kör­ harab olmuştur. A ncak bu zelzelenin
fezi birleştirme kanalıdır. Ancak bu tahribatı kısa zam an d a tamir edilebil-
arada evcice yazdığımız akim kalan mişdir. Lâkin, 1766 yılındaki büyük
Sakarya nehri —■Sabanca gölü — İzmit zelzelede kubbesi, türbe kısmı ve m ü ş ­
körfezini birleşdirme kanal teşebbüsü temilâtı ağır hasara uğradı. Bunun
1634 (Hicrî 1064) de tekrar ele alınarak ! üzerine Üçüncü Mustafa, mâbedin ye­
I-Iinai-o£lu adlı bir mühendise keşifleri niden inşasını emretti. O zam an sakat­
yaptırılmış fakat bazı köy, çiftlik ve lanmış olan duvarlar, zemine tadar in­
meralara çok zarar vereceği beyaniyle dirildi ve m âbedin b ug ü nk ü şekliyle
vazgeçilmiş olduğunu da kaydedelim. inşasına başlandı. 1771 yılında sona e-
Birinci Malımud devrinde (1730 — j ren inşa faaliyeti sonunda bina kıble
1754), bilhassa İstanbul'un pek sıkışan istikametine doğru yarım kubbe boyu
ekonomik d u ru m u n u düzenlemek sa­ kadar büyütüldü. 20 metre çapındaki
yesiyle. yalnız Sabanca gölü — İzmit büyük kubbe, dört fil ayağı ve dört ya­
, körfezi birleştirme kanalı açılması, bu- rım kubbeye dayandırılarak ağırlığının
j raların mahsûllerinin böylece kolaylık- m un tazam an dağılması temin edildi.
t la İstanbul’a nakli düşünüldü. Yine ke- B u yarım kubbeler aynı zam anda bina­
| şifler yapıldı, fakat oraların âyan ve eş- nın um u m î görünüşüne bir yükseklik
! rafından bazılarının basiretsizliği ve ifadesi vermektedir.
aşırı, menfaat p erekti iği dol ayısiyle yine Yeni binanın içi takriben 46X48
bir netice atmamadı.
metre eb’adıudadır. K u bb en in en yük­
fîtı son teşebbüs, yine onsekizinci sek noktası zem inden 45 metredir- Mi*
| yüzyılda, Üçüncü Mustafa tarafından nareieri de binaya göre yükseltiüb iki­
tekrar ele alındı, üa na l açılması husu­ şer şerefeli olarak inşa edilmiştir. B u
suna dair verilen fermanda, eğer gö­ arada c&mte ait müştemilât ve bilhas­
lün suyu körfeze akıtılmazsa o zaman sa Fatih’in türbesi-de onarılmıştır. Câ-
Sakarya nelırinin Sabanca gölü İle mi avlusunu 22 kubbeli ve üç kapılı bir
birleştirilmesi yoluna gidilmesi yazılıy­ revak manzumesi çevirmektedir. Bina
dı. İşin hem en keşfine başlandı. Koca­ tarafındaki kapıların üstündeki’çiniler,
eli sancağı mutasarrıfı Seyyid Mustafa bu sanatın onbeşir.ci yüzyıldan devri­
paşa ile İzmit. Sabanca ve Adapazarı mize kadar gelen en kıymetli örnekle­
naibierine ve bu işi takibe m em ur olan rindendir. Keza, iç-avlu kapısiyle b ü ­
mübaşirle İzmit yeniçeri subayına ve yük kapının motifleri de Fatih devrin­
Sabanca yeniçeri serdarına fermanlar den kalmadır. 1771 yılında câmie gü­
yazıldı (Haziran 1759). Keşfine sadrı- ney tarafından bitişik bir kütübhane
âzam kethühadsı Şubhi-zâde Abdullah binası ilâve olunmuştur. Hatirenin kıb­
Kfendinin başkanlığında reisül-küttab le duvarı bitişiğinde yapılan bazı bina­
Abdullah Abdi Efendi, Cebeci başı Mus- lar, meselâ Nakşıdil Valide Sultan
1 tafa Aga ve mühendislikte mahareti Mektebi, türbesi ve sebilleri çok sonra
olan müderrislerden Giridli A hm ed E- 1817 yılma, doğru yapılmıştır. K ül üye­
fendi ve işten anlıyan diğer kimseler- nin güney tarafındaki Akdeniz medre­
! den miirekkeb bir heyet gönderildi. seleriyle darüşşifa, kervansaray, ilk ya­
B u defa gerçek olarak faaliyete geçil­ pılan kütübhane ve saireden b ugü n e-
miş bir hayli de hafriyat yapılmıştı. ser kalmamıştır.
Kış mevsimi işi aksattığından çalışma İstanbulda, Laleli semtindeki cami
geçici olarak durduruldu. Ancak bu sı­ ve sebil validesi adına olarak Üçüncü
rada yine dedi-kodularm başlaması, bil­ Mustafa tarafından yaptırılmıştır.
hassa o tarafta arazi ve emlâk sahibi
olanların menfi faaliyetlerinin üstün Bibliyografya : i. k . U zu n çarşılı; M ar­
gelmesi işin devamına, engel oldu* do­ mara ve Karadcnizin birleştirilmesi
layisiyle teşebbüsü de akim bıraktı. hakkında. (Belleten C : IV, Sayı: 14-15h
* Başbakanlık Arşivi M ü h isime defterle­
ri C : 161, S: 133-134 Bekir Sıtkı S a y ­
Fatih Sultan M ehm ed'in İstanbul'­ kal: Mustafa m , İslâm. Ansiklopedisi,
da yaptırdığı câmî ve etrafındaki kül- „ C ü z: 87. î, H„ Uzunçargılı: OsmanlI Ta-
^ rihi. C ' IV, kısım 1-

2570
İsyan ve Bender’de bol zahireye kavuşm ak
ümidile buna katlanan şimdi ise kara bor-
aadaıı beş misli iiatla un ve arpa tedariki zo­
runda kalan ordu balkı, büyük bir hayal kı­
rıklığına uğramış Oldu. Y er yer dedikodular
alıp yürüdü, Nerdeyse bir fitne kopm ak üze­
reydi. Scrdar-ı ekrem, askeri yatıştırmak
için bu hale sebeb olmuş bulunan Bender
defterdarı Ahmet! Efendiyi derhal azil ve
hapis etti. Diğer taraftan askerî hizmetle
alâkası yokken gönüllü adile orduya katıl­
mış olan bir sürü çapulcu etrafa dağılıp halkı
rahatsız etmeye başladılar. H e m en etrafa
emirler verilerek bunların yollarının kesilip
orduya Keri gönderilmesi bildirildi. A y n i za­
m anda Kili ve Akkerm an bölgelerine Ben-
> v.J'l itz.f
M >\*i>»t v",î/ !î*y ^^: >
der’e acele arabalarla zahire yollanması için V U'J. <- - S 1• J. .J :: yi-w ¿¿i i ->"VV t
emirler yağdırıldı. Eöylece orduya biraz çe­ '%>■>L>>' 'i «£'*" i'-
îs.-iy
ki düzen verm ek ve ihtiyaçlarını gidermek ■i .. i s-/ -y- •<: : Ş j ; ^ ... {
için Bender’de yirmiyedi gün oturuldu. L â ­
kin, mevcut zahirenin B en der e celb edil­
' 'Z r Z ^ ■ '‘t * * î- ..-'i v / ’"•*
mesi. bu sefer de serhad bölgelerinde kıtlı­ V.».
ı■- i^ <tr
' Ş g^/-'/■; Vs
rij » , - j -> *. ,>-■.‘ T
- “'■£
.şrü *.<#
ğın zuhuruna sebeb olmuş, bu da ileride bir
çok güçlükler doğurmuştur. (Vasıf tarihi, C: V 3 rft- ^ W V »a ‘/ "\ 'i ^ iiii¿V
2, S: 13-14).
V.. : ' - •'* -

+ 0 ,1 ,, 1‘ v A .-»y

-.¡is: ^ ■
f-1 '■ J «ti . :S ' '
i;
■■ ¿Ss*4Îis_

Sabanca goîö - İzmît körfezi kanalı ile ifgili


olarak alınan kararsn M ü h im m e defterindeki
kaydı (Baş ve son taraftarını aldığımız bu
kaydır» defteri Başbakanlık Arşivindedir)

Sadnâzsjmrî icraatı

Sarinâzam ve seröar-i ekrem Mefcmed


E m in Paşa, seîeı- ahvaline vukufu dolayısilc
fikrini almak için Kırım hanını orduya d a ­
vet etti. Devlet Giray han hem en geldi. T o p ­
lanan danışma meclisindc düşmanın A k s u
tarafından hücum edocci'i kabui edfdi ve
Bogdarjlıların bir kısmının Ruslara taraftar
olup bir kısmının da kaçmaya hazırlandığı
gözöıiüne almarak bu memleketin merkezi
olan Y a ş kasabasının muhafazası için mukte­
dir bir kum a n da n tayinine karar verildi. B u ­
nun üzerine Besıder seraskeri Moidovarıcı
Ali Paşa, hu vazifesinden azil edilip Yaş mu-
hafızlığına tayin edildi. Sedrıâzam, ayni za­
m a n Sa kendisine rak'-p ficmügü Ali Paşa­
yı bu suret":e ikinci derecede bir vazife ile
ordudan uzaklaştırmış oldu. Rusların A k s u
boyundaki kaleleri tahkim ve bazı yeni m ü s ­
tahkem yerler inşa ettiği ve buraları düş­
iri ve Ü çüncü Mustafa'ntn türbesiyle m a n elinde bulundukça ordunun ileriye doğ­
sebili ru hareketinin tehlikeli olduğu gözönüne

2571.
alınarak K e l A h m e d Paşs-zâde Ali Paşa A k ­ geri atarak ilerledi. Prens Galçin, b u suret­
su seraskerliğine tayin ve b u kaleleri düş­ le iki ateş arasında kalacağını anladığından
m andan almaya m em u r edildi. Ali Paşa, za- kale;, i muhasaradan vazgeçip çekilmeye k a ­
hiresizlik yüzünden çileden çıkmış ve disip­ rar verdiyse de, Osmanlı ordusu yetiştiğin­
linden m ahrum hale selmiş, üstelik savaşta den bozgun bir halde ve büyük zayiat ve­
tecrübesiz bulunan bu askerle bir muvaffa­ rerek güç hal ile kaçabildi (17 tem m uz
kiyet elde edemiyeccğini kestirip bu vazi­ 1769). Kalenin müdafaası sırasında muhafızı
feden istifa, etmek istediyse de, sadaret ket­ bulunan Haşan Paşa bir m erm i isabelile şe­
hüdası ile defterdar kendisini ikna ettiler. hit düştüğünden cephe kum an danı. A baza
Kırım hanı da, kırkbin kadar süvarile bu M eh m ed Haşa, kale kumandanlığına tayin,
bölgeyi vurup zayıf düşürmek vazifesini ka­ edildi.
bul etti. Askere bir türlü hakim olamıyan
ve bu yüzden disiplinin gittikçe bozulması­
na sebeb oian yeniçeri ağası bu arada azil
Sadâret makamında değişme
olunup Dimetoka’ya sürülerek ağalık kul
kethüdası Süleyman A ğay a verildi.
Bender’in zahire am barlan ise b u sırada
tamamen boşalmış ve açlık baş göstermiş
Rus’ların Hotin’i tekrar muhasarası bulunuyordu. Askerden her gün iki üç bin
kişi firar ediyor ve ordu m evcudu sür’atle
Prens Galçin’in, Hotin önünde yenile­
eriyordu. Nihayet buradan kalkılıp İbrail
rek çekilmesi, İkinci Katerina’yı telâşa d ü ­
ve İsakçı taraflarından daha kolay zahire
şürmüştü. Kendisine derhal gönderdiği bir
getirilmesi m ü m k ü n bir yer olan Han-te-
emirle bu mağlûbiyeti telâfi etmesini bildir­
pesi mevkiine göçfilmeye karar verildi. B u ­
di. Prens Galçin, b un un üzerine ordusile
radan icabında Hotin’c de daha tesirli şekil­
Turla suyunu bir daha aşarak Hotin kalesini
de yardım edilebileceği düşünülüyordu. B u ­
muhasara için hareket etti. B u n u duyan o
n un üzerine Bender seraskerliğine K e l Ah-
cephenin seraskeri Abaza M e h m e d Paşa düş­
roed Paşa zade Ali Paşa tayin olundu. L â k in
m andan evvel nehrin karşı tarafına geçerek
kendisi, zahire yokluğu ve askerin perişan­
Rus ordusuna saldırdı ise de, sahte bir ric’at
lığı sebebile bu vazifeyi kat'iyen kabul et­
hareketinde bulunan düşmanın b u manevra­
sına aldanıp fazla ilerlediği için her tarafın­ mem ekte ayak dirediyse de, sadrıâzam ota­
ğında âdeta zorla hil’at giydirildi. O r d u
dan sarıldı. B u n a rağmen, teslim oimak iste-
hemen Bender’den ayrılıp Han-tepesine doğ­
miyeıı Osmanlı ordusu şiddetle savaştı. Bir
ru yola çıktı.
kısmı muhasarayı yararak Hotin'e dönebildi.
Lâkin, kırk kadar tap ve bütün ağırlıklar M e h m e d E m in Paşa, aslında reis ül-küt-
terkedilmişti. Galçin, sür’atle ilcrloyip Turla tablık, nişancılık gibi devlet hizmetlerinden
suyunu geçti, Hotin’i muhasara altına aldı yetişme, askerlikten ve ordu sevk ve idare­
ve şiddetle sıkıştırmaya başladı. sinden tamamen habersiz bir devletliydi. B u
yüzden ordu ile hareket ettiği zam an bir
B u haber orduya gelince, Y a ş muhafızı
ordu için mutlak ihtiyaç bulunan menzil teş­
Moldovancı Ali Paşa ile yanında bulunan
kilâtını ve zahire işlerini iyi organize ede­
Kırım hanı, Hotin kalesini kurtarmaya m e ­
memiş, orduyu disiplin altında tutamamiş,
m u r edildiler.
savaş işlerinde bilgisizliğinin m eydana çık­
B u sırada Hotin kalesi, düşmanın bütün ması asker ve kum andanlar arasında itiba­
hücumlarına dayanmakla idi. Yiğit bir as­ rının kırılmasına sebeb olmuş, üstelik Edir­
ker olan kale muhafızı Haşan Paşa ile Hotin ne’den itibaren hastalanışı, en m ü h im işlerin
cephesi seraskeri A ba za M ehm ed Paşa, on- onun bunun elinde kalmasına sebeb olmuş­
bin k a d a ' muhafızla kaleye kapanmışlardı. tu. B u n a r8 ğmen, orduyu bin türlü güçlük­
Düşm an, kaleye yarım saat mesafede met­ lerle nihayet Bonder’o kadar getirebilmişti.
risler yapmış ve toplarını tabye etmişti. M e h ­ Bütün ümidi, böyle kalabalık bir ordunun
m ed Paşa, Galçin'e karşı yenilip toplarını ve gelişi üzerine Rusların savaşmıyarak Lehis­
ağırlıklarını terkederek çekilmiş olduğu için tan’dan. çekilmeye razı olacaklarıydı. Esa­
kale b u cihetten zayıftı. A n c a k düşman, bir sen İstanbul’dan ayrıldığından beri • sulh
savaş hiylesi sanarak bunlara el sürmeden her zaman için hazırdır, deyip duruyordu.
ilerlemişti. B u n u n üzerine muhasaranın er­ Lâkin, bun un tam am en aksi zuhur etmiş, üs­
tesi günü ordu ağası seksoncubaşı Abdullah telik b üyük bir zahire sıkıtısı ve b u n u n da
A ğ a üçbin dilâverle kaleden çıkarak bu m e v ­ doğurduğu acı neticeler, gittikçe artan has­
kie kadar gelip top ve ağırlıkları buldular talığına ilâve olarak onu canından bezecek
ve hepsini noksansız şekilde kaleye nakle hale getirmişti. Ayrıca, bu çığırından çıkmış
m uvaffak oldular. ordu ile düşmanı yenm enin imkânsız bulun­
duğunu ve bir m eydan savasında mağlûbi­
Moldovancı Ali Paşa, Hotin’e gelecek yetin m ukadder olduğunu da kestiriyordu.
yardımcı kuvvetlerin yolunu kesm ek için B u n u n için, serdar-ı ekremlikton çekilmenin
hazırlanan siperlerdeki düşmanı mağlûp edip çarelerini aramakta idi.

2572
B u sırada, Moldovancı Aİi Paşanın Ho- büyük bir kahramanlıkla döğüşiîp düşmanâ.
tin önünde kazandığı zafer haberi İstanbul’a bir hayli zayiat verdirdikten sonra teker te­
geldi. Serdar-ı ekrem M e h m e d E m in Paşa­ ker şehid düştüler (17 cylûl 1769).
nın hiç bir muvaffakiyete erişemediği gibi,
acemice hareketlerile orduyu müşkil duru­ Ruslar, b u hücum a dikkatle hazırlandık­
m a soktuğu ve bu görevden ayrılmaya can ları halde, Osmaniı kuvvetlerinin hepsini
attığı da duyulduğundan daha büyük bir fe­ imha edememiler, üstelik kendileri de h e ­
lâkete sebeb olmasına m eydan verilmemek m e n hem en eşit kayba uğramışlardı.
için Üçüncü Mustafa onu azle ve yerine Ali
B u savaş sırasında Ruslar Hotin kalesini
Paşayı tayine karar vererek bu işe ikinci
de uzaktan topla döğüp hırpalamışlardı. Sad-
imrahor Feyzi Beyi m em u r etti. Feyzi Boy
rıâzam ve serdar-ı ekrem, Han-tepcsindeki
12 ağustos 1769 tarihinde Han-tepesine gelip orduya dönm ek istiyordu. B u n u n için Hoiiıı
yeniçeri ağası Süleyman A ğ ay a sadaret kay­
kalesine bir miktar muhafız vc bir k u m a n ­
makamlığı hil’atini giydirdikten sonra M e h ­
dan bırakmak lâzımdı. Lâkin açlıktan ve so­
m ed E m in Paşadan sadaret m ührünü aldı. ğuktan yılgın hale gelmiş olduğu için kimse
Doğru Moldovancı Ali Paşaya götürüp tes­ kalmıya razı değildi. Kale, üst üste m uh asa­
lim etti <16 ağustos 176S). Yağlıkçı-zâde ra ve bombardımanlar sonunda harap olmuş,
M e h m e d Em in Pasa ise. Dimctoka’ya sürgün müdafaası hemen hemen imkânsız hale
edildi. Lâkin, İstanbul'dan gönderilen sil&h- gelmişti. B u yüzden, muhafaza ödevi veri­
dar M e h m e d E m in Ağa vasıtasile gelen emir lenler, kalenin, bir kapısından girip ö b ü ­
üzerine Edirne’ye vardığı zam an idam olundu. ründen çıkarak dağılıyorlardı. B u hal Mol-
dovancı Ali Paşayı çok müteessir etti. Çün-
ki, kaleyi olduğu gibi terketmekten başka
Turla bozgunu ve Hotin kalesinin çare kalmıyordu. Serdar-ı ekrem:
bırakılması
«— Eğer benden sonra gelecekler için
âdet olmıyacağını bilsem, bizzat kendim
Prens Galçin'i mağlûp etmiş olan Mol-
maiyetimle kalenin muhafazasına gayret ve
dovancı Ali Paşa, sadaret ve serdar-ı ekrem-
Allahın takdir ettiği ne ise görüp canımı
lik kendiline tevcih edildikten sonra, Turla
padişah uğruna feda ederim» diyerek a ğ­
(Dinyester) nehrinin karşı tarafında Po-
lamış ve çaresiz kale kapılarını açık bıra­
dolya’da toplanmış olan düşman ordusunun
karak Han-tepesine gelmiş (28 eylül), ora­
üzerine gidip Galçin’i bir m eydan savaşında
dan ordu ile Isabçı’ya gitmiş ve sonra kışla­
nihaî mağlûbiyete uğratmaya karar verdi.
m a k üzere Babadağına hareket etmiştir.
E u yapılmazsa, kış bastırıp Osmanlı ordusu
mecburen çekilince, buradaki kuvvetlerin Prens Galçin’in beklenen muvaffakiyet­
yeniden Hotin’e saldıracakları şüphesizdi. leri elde edememesi İkinci Katerina’yı kız­
B u n u n üzerine Turla suyu üzerinde köprü dırdığından kendisini azledip yerine U kray ­
kurarak bir kısım kuvvetlerini karşıya geçi­ n a ’daki kuvvetlerin kum andanı Rom anzov’u
rip düşm ana hücum etti. Rus birlikleri, b ü ­ tâyin etti. OsmanlIların çekilmesi üzerine
y ü k sarsıntı geçirdiyse de, tamamen yenil­ Rus kuvvetleri ilerleyerek boş buldukları
mediler. Sonra da karşı hücum a geçtiler. B u Hotin kalesini topları vc ccphanesile ele g e ­
sırada sonbahar mevsimi gelmiş, yağm ur ve çirdikleri (21 eylül) gibi, Eflak ve Boğdan’ı
soğuklar başlamıştı. Fazla yağmurlardan Turla da kolaylıkla istilâ edip Tuna kıyısına doğru
suyu birdenbire kabarıp köprüleri götürdü. ilerlediler. Bun u n neticesinde B en de r ve Ö zi
B u yüzden karşıya geçmiş olan askere de kaleleri muhafızı K e l A h m c d Paşa-zâde Ali
yardım imkânı kalmadı. Ruslar, d u rum u gö­ Paşa, bu tehlikeyi gidermek için Bender civa-
rünce, şiddetle hü c um ettiler. Esasen, sular
kabarıp köprüleri götürmemiş bile olsa, Rus­
lar bunları atmaya karar vermişler ve bu­
nun için içi yanıcı ve patlayıcı maddelerle
doldurulmuş, dört tarafına yerleştirilen dört
dolu ve kurulu tabanca vasıtasile bir yere
dokunur d oku nm az infilâk etmesi temin edil­
miş tahta sandıklar hazırlamışlardı. Sandık­
ları suyun akıtısiie köprülere doğru gönde­
recek ve bunları bu suretle tahrip ettikten
sonra hücum a geçeceklerdi. Sandıklardan bir
tanesinin OsmanlIların eline geçmesi üzeri­
ne mesele anlaşılmıştı (Vasıf tarihi, C : 2, S:
29). Şimdi tabiat onlara yardım etmişti. O s ­
manlI kuvvetlerinden süvari olanlar Bender
tarafına doğru çekildiler. Piyadelerden bir
Tsısmı kayıklarla Tarlayı aştı, aşamıyanlar ise İbraii kasabası

2573
rina kadar gelmiş elan Rus-Leh birleşik or­ reketlerine d ev a m ettiler. Onları önlem ek
dusunun üzerine bir kısım kuvvetler gönde­ isteyen Boğdan seraskeri A b d i Paşa, Fokşan’
rip ilerleyişlerini durdurm aya m uvaffak ol­ da toplanan düşm an kuvvetlerinin Yergöğü-
duktan sen . a, Kırım hanının kuvvetlerile bir- ne hücum edeceklerini öğrendiğinden o tara­
leşip h ü c u m a geçerek yirmi bin kişilik düş­ fa hareket etti. Hakikaten Ruslar buraya
m a n ordusunu bozdular (.Vasıf tarihi, C : 2 saldırdılarsa d a m uvaffak olamıyarak etrafı
S: 39). Eöylece, Bender muvakkaten, tehli­ ateşe verip Eükreş’e doğru çekilip oraya yer­
keden kurtulmuş oldu. Lâkin. Kel A h m e d leştiler (Şubat 1770). Diğer taraftan Turla
Paşa-zâde Ali Paşanın bir müddet sonra ve­ savaşı sırasında kendisine düşen vazifeyi ifa
fatı. o tarafları değerli bir kum andandan etmemiş olmakla itham edilen Kırım h a m
m a h rum bıraktı. Devlet Giray da azil edilerek hanlık K ap lan
Giray ’a verildi (Şubat 1770). Y en i han, or­
duya gelip sordar-ı ekremle görüştü. Boğ-
Boğdan olayları
d an ’ı kurtarmak vazifesini kabul etmekle b e ­
raber ordusunda top bulunmadığını ve aske­
Rusların Roğdan'ı işgal edip Yaş kasaba­
rinin top kullanmayı bilmediğini söyleyerek
sını ele geçirmeleri K aias ve İbrail taraflarını
b u bakım dan yardım istedi. B u n u n üzerine
da tehlikeye düşürmüştü. B u n u n üzerine
İsmail kalesi muhafızı M e h m e d ve Ç orum
R a k ka valisi M e h m e d Paşa, Boğdan serasker­
liğine tayin edilip gönderildi. Lâkin, m aiye­ mutasarrıfı Haşan Paşalarla Dağıstanlı Ali
B e y kumandasında bir kısım kuvvetlerin
tine m em u r edilen paşalar kendisine katıl­
madıkları için yanındaki pek az kuvvetle kendisine yardımı kararlatırıldı. K ap lan G i ­
Ruslarla ve onlarla birleşmiş olan Boğdanlı- ray han. bun dan sonra Bucak'taki ordusuna
larla savaşmak zorunda kaldı. Neticede, Prut döndü.
suyundan güçlükle geriye aşıp kurtulabildi.
B o ğ da n m merkezi oian Y a ş kasabasını işgal
Kırım hanı ve A b d i Paşa’m n mağlû­
eden Rus generali Boyar Kantakuzen, voy­
voda Koslarıtiıı Mavrckordato’y u esir almış, biyeti, Larga (Kartal) savaşı
Boğdanlılar da Osmanlı devlelile alâkalarını
kestiklerini ilân ve çariçeye sadakat yeminin­ Bucak’a gelen Kırım ham , Prut nehrini
de bulunmuşlardı. B un d an sonra Boğdan’öa aşıp doğruca Boğdan’a girmeyi tasarlamıştı.
ve Rusların igali altında bulunan yerlerdeki Ancak, R u s kum andanı Rom anzof b u m e v ­
müdafaasız sivil m üslüm an halk katl-i âm simde pek coşkun olan nehrin geçid veren
edilmişti. Osmanlı devleti b un un üzerine m i­ bölgesini topçu kuvvetilc kapattığından, K a p ­
sillemede bulunacağını ilân etti. lan Giray b u n d a n vazgeçip Rusların yığmak
Ruslar, yukarda yazdığımız Rakka valisi ve tahkimatı p ek m ük em m e l olduğu için
M e h m e d Paşanın çekilişinden sonra Kalas’a Osmanlı ve Kırım kuvvetlerinin, hücum la­
doğru inmişler ve buradan orduları için za­ rından bir netice alamadı. B u n u n üzeri­
hire tedarikine başlamışlardı. İbrail muhafızı ne, ordudan yardım istedi. B u yardım yapıl­
A bd i Paşa, yanına İşkodralı Mustafa Boy Ee dığı gibi, o sırada emrindeki kuvvetlerle
Dağıstanlı Ali Beyi, maiyetlerindeki kuvvet­ Y a ş üzerine gitmeye hazırlanan Boğdan ser.
lerle birlikle alarak Rusiara hücum edip ge­ raskeri A b d i Paşaya da Kırım hanına yar­
ri atmak suretiie Kalas kasabasını kurtardı. dıma gitmesi bildirildi. A b d i Paşa, Prut su­
B u n u n üzerine kcndisiıie Boğdan seraskerliği y u n u aşarak düşm anla ilk çarpışmayı y ap ­
verildi. B u sırada Eflak’ın istilâsına başlamış tıktan sonra H a n ordusunun yanında k o n ­
olan Ruslar buradaki voyvodayı da esir ve du. D ü şm a n kum andanı Rom anzov bu iki
hapis ettikten (K asım 1769) sonra ilerlemeye kuvvetin birleşmesi sonunda güç bir d u r u ­
çalıştılar. m a düşeceğini düşünüp bir gece Falçi geçi­
dini aştı ve evvelâ Kırım hanının, sonra A b ­
di Paşanın kuvvetlerine baskın şeklinde bir
Sadâret makamında değişme, Rus’ların taarruzda bulundu. B u kuvvetler gafil a v ­
kış faaliyeti, K ınm hanının azli landıkları için bozuldular. Kırım hanı E e
A b d i Paşa d u r u m u serdar-ı ekrem e bildire­
Moldovancı Ali Paşanın Turla savaşları­ rek bizzat yardıma gelmesini istediler. D a h a
nı kaybedip Hotin kalesini top ve cephanesile evvel orduda yapılan danışma sonunda y e ­
düşm ana bıraktığı duyulduğundan 12 aralık niçeri ağası Kapı-kıran M e h m e d Ağanızı y a ­
17G9 tarihinde azledilip yerine İvaz M e h ­ ya kuvvetlerile Larga (Kartal) sahrasına g e­
m ed Paşa-zâde Halil Paşa layin olundu (Baş­ çip K aplan Giray ve A b d i Paşa kuvvetlerile
bakanlık Arşivi, mühimnıe defterleri, C : 168, birleşmesine karar verilmişti. M e h m e d A ğ a,
S: 3). bu kuvvetlerle T u n a nehrini aşıp ilerlerken,
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Halil Paşa, Kan-tepesinde Osmanlı kuvvetlerinin bozul­
doğru Baba-dağına gelip orduyu ilkbahar duğu haberi geldi ve bozgun asker döküntü­
için sefere hazırlamaya başladı. Ruslar, kış leri göründü. A yni zam an d a d a K a p la n G i ­
aylarında Boğdan’dan Eflak’a doğru ileri h a ­ ray ile A bd i Paşanın serdar-ı ekremi bizzat

2574
savaşa dâvet eden mektupları orduya var­ sonra hem en hareket olunacağını düşünerek
mıştı. Halil Paşa, bun un üzerine bütün ordu zahire ve ağırlığı da karşıya geçirmişti. D ü ş ­
ile T u n a ’yı geçip Larga sahrasında kendisi­ m an. ilk anda fena bir durum a düştüğü h a l­
ni bekliyen yeniçeri ağasile birleşti. R u s or­ de hücum edilmemişti. Serdar-ı ekremin
dusu ise, çekilen Kırım askerini takip edi­ böyle yapmasına sebeb, askere asla güvene-
yordu. Osmanlı ordusunun geldiğinden ha- memesiydi, bunda biraz da haklıydı. H e r
berhsizdi. Huşlar Prut suyunun T u n a ’y a dö­ türlü disiplinden m ah rum bulunan ordu her
küldüğü yere vardıkları zam an karşılarında ân dağılıp bozguna uğramaya namzetti. H a ­
yüz bin kişilik bir ordu görünce güç d urum da lil Paşa, b u yüzden çok ihtiyatlı davranm ak
kaldılar. K aplan Giray ise, fırsatı kaçırma­ lüzum unu hissediyordu. Mağlûbiyetin başlıca
yıp düşmanın sol kanat gerisine doğru sar­ rebsblerinden birisi de Rus kuvvetlerinin y e ­
karak çekiliş yolunu kapadı. Osmanlı ordu­ ni tarzda yetiştirilmiş, buna karşılık Ofm anlı
su derhal hücum etse, yanında sadece onse- ordusunun o güne göre pek iptidaî bir d ü ­
kiz bin kişi bulunan Rom anzov, aynen B i­ zende bulunması idi.
rinci Petro’n un düştüğü kapana kısılıp m a h ­
volurdu. A n c a k Halil Paşa, düşm an kuvvet­
lerini daha fazla tahmin etmiş ve âdeta kor­ Bender, İsmail, Kili, İbraii ve Akker-
kaklık denecek derecede ihtiyatlı davranıp m an’ın ksybı, sadâret makaramda
hem en üç kat siperler kazdırmsştı. Savaş,
bun dan sonra başladı. Beş saat süren çarpış­ değişme
malar sonunda Ruslar mağlûp oldular. L â ­
kin, çekiliş yolları kapalı idi. Rom anzov, ta­ Ruslar, kazandıkları b u zafer üzerine üç
aydır abluka ve muhasarada bulunan B e n ­
m a m e n mahvolmaktansa tekrar savaş için
der kalesine hücum ettiler. K alede veba sal­
h ücum a geçmeye karar verip m ü k e m m e l ta­
lim gürmüş ve yeni usullere göre yetiştiril­ gını çıktığından pek çok asker ve bu arada
miş, harbeli tüfeklerle teçhiz olunmuş piya­ k u m a n da n bulunan M e h m e d Paşa da öl­
desini taarruza kaldırdı. H e r türlü savaş ni­ müştü. Elde kalan kuvvet, kaleyi m üdafaa­
ya kâfi gelmediğinden Bender Rusların eli­
zamından ve disiplininden m ahrum bulu­
ne düştü (Vasıf tarihi, C : 2, S : 107). B u n u
nan Osmanlı ordusu, b u R u s tarruzuna da­
müteakip, İsmaü, K ü i, İbrail, A kk e rm an k a ­
yanam ayarak bozuldu. Siperlere dönen as­
leleri do düşerek T u n a ’nın sol kıyısı tam a ­
ker, burada da tutunamadığından çekiliş kı­
m e n d üşm an işgaline uğradı.
sa zam anda korkunç bir hezimet ve ağır bir
mağlûbiyet halini aldı. O tu z binden fazla as­ B u haber üzerine Halil Paşa azil olunup
ker şehid düşmüş, yüz kırk üç top ve büyük sadaret ve serdar-ı ekremlik Bosna valisi
fedakârlıklarla tedarik edilmiş yedibin araba SUâhdar M e h m e d Paşaya verildi (25 e k im
zahire düşm an eline geçmişti. Ellerinde kırk 1770). Y e n i serdar-ı ekrem. hasıl olan d u r u ­
bin kişilik bir kuvvet bulunan K ap lan G i ­ m a göre kış ordugâhının Baba-dağmdan d a ­
ray ile A b d i Paşa ise, son anda bile pek ha gerideki Hacı-oğlu Pazarı mevkiine alın­
faydalı olacak bir müdahalede bulunmadan, masına ve K ap lan Giray yerine tayin olunan
güzleri yılmış halde Özi’ye kadar kaçmışlar­ Selim G iray ’m da Baba-dağı ile Tulca ara­
dı (1 ağustos 1770). sında kışlamasına karar vermiş bulunuyor­
du. Lâkin, İstanbul’d an gelen şiddetli em ir ­
ler, Baba-dağı kışlağının bırakılmamasını bil­
Bu yenilginin sebebleri diriyordu. D ü ş m a n kuvvetleri T u n a ’yı aş­
mış olduğundan b u n u n bir felâkete sebeb
Ağır neticeler doğurmuş olan b u m a ğ ­ olabileceğini İstanbul’a yazan silâhdar M e h ­
lûbiyetin sebeplerine gelince: evvelâ sadrıâ- m e d Paşa, derdini bir türlü anlatamadı. B u ­
zam ve serdar-ı ekrem Ilalil Paşanın T u n a n u n üzerine ömrü sarayda geçmiş padişaha
üzerine köprü kurm adan b üyük bir ordu ile d u r u m u izah için sadaret mektupçusu Ab-
karşıya geçmesi hatâ idi. Tecrübelere rağmen dürrezzak Efendi İstanbul’a gönderildi. H u ­
bir mağlûbiyete uğranıldığı takdirde bunun zurda yapılan bir toplantıda padişah, kışlak
tehlikeli sonuçları düşünülememişti. Sonra, geri alınırsa halk da muhaceret eder diye­
ordunun bütün erzak ve ağırlıklarının L a r ­ rek kendi fikrinde İsrar etti. Abdürrezzak
ga sahrasına geçirilmesi ikinci hatâ idi. A n ­ Efendi b u halin bile sonradan bir felâket
cak Halil Paşa, Hotin’i mutlaka kurtarmak vu kuu nda düşm an önünde muhaceretten e h ­
için İstanbul’dan kat’: emir almış bulunu­ ven olduğunu ileri sürdü. Ü çüncü Mustafa
yordu. Larga savaşında düşmanı yendikten ise, buna sadece sükûtla karşılık veidi.

A K D E N İ Z V E M O R A CEPHESİNİN A Ç IL M A SI

Ruslar, daha 1765 yılından itibaren Mo- todoks teb’ayı Osmanlı devleti aleyhine sis-
ra’da geniş bir propaganda faaliyeti' ile or- temli şekilde kışkırtmaya başlamışlardı. Ha-

2575
cı M u ra d sahte adı altında gizlenen T ü r k ­ bir taburdu. Gemiciİer arasında bir çok da
çe, Arapça ve Farsçaya m ükem m el şe­ ru m vardı.
kilde vâkıf bir K us casusu güney M o r a ’da İngiltere, yedi sene savaşlarından beri
Koron körfezinin doğu bölgesinde oturan Rusya ile dosttu. Üstelik Kuşlar, İngiliz tüc­
M anyot (Manyalı) lar arasmda dolaşarak hep­ carlarına büyük imtiyazlar tanımışlardı. B u
sini devlet aleyhine çevirmişti. Manyotlar. yüzden R u s filosu, uğradığı İngiliz limanla­
Girid savaşları sırasında da Osmanlı gemile­ rında halkıtı büyük tezahüratile karşılanı­
rine taarruz etmişler, savaştan sonra ise V e ­ yordu. Hattâ donanm anın bir çok personel
nediklilerden umdukları yardımı göremiye- eksiği, İngilizler tarafından tamamlandı.
rek İkinci Bavezid devrinden beri nail ol­ B u filonun Cebelitarık’a doğru hareke­
dukları cizye muafiyetinden vazgeçmek şar- tinden sonra, on gem iden mürekkep ikinci
tilc Osmanlı devletine baş efip aifoiunmus­ bir R u s filosu da yola çıkıp evvelâ İngilte-
lardı. B u sefer, isyan ettikleri takdirde, R u s­ reye uğramış, onun d a noksanları tam am ­
lar kendilerine derhal yardımda bulunacak­ landıktan m a ad a bir çok İngiliz subayları bu
larını vaad etmekteydiler. Onlar da buna filoya katılmışlar ve bu filo da İngiliz am i­
kanmış bulunuyorlardı. Son savaş sırasında rali Elfinston kum andayı ele alıp Cebelita-
da aslen MakedonyalI olup Rusya’da yetişmiş rık'a doğru hareket etmişti.
ve topçu kumandanlığına kadar yükselmiş
olan Papaz-oğlu Mavromihali, M ora'ya gön­
derildi. Yanında bir çok inciler, haçlar ve Fransa’nın telâşı ve ihban
İkinci Katerina’n m resimleri vardı. M av r o ­
mihali, M o ra ’da geniş surette faaliyette b u ­ Fransa hükümeti, iki R u s filosunun İn-
lunup bilhassa papazları elde etti. Sonra gilterenin yardımilc vc İngiliz denizcilerinin
M anyot’larla temas edip her tarafa gönderi­ kumandasında olarak Akdenize geldiğini d u ­
len propagandacılar vasıtasıyle M ora köyle­ yunca telâşlandı. Zira Fransızlar, Akdenizi
rinde isyan hazırlıklarına hız verdirdi. H e p ­ kendi nüfuz bölgeleri sayıyorlar ve ortado-
sine, Rus donanmasının yalcında gelerek ken ­ ğu ticaretini bu sayede elde tutuyorlardı.
dilerini OsmanlIların tahakkümünden kurta­ Rusların Karadenizde savaş ve ticaret ge­
racağını vaad ediyordu. mileri bulunduramamaları için Belgrad barı­
şı sırasında b u yüzden kuvvetle O s m a n ’ı
devletinin tarafını tutmuşlar ve böylece Rus-
Rus Baltık filosunun hareketi yayı sıcak denizlerden uzaklaştımuşlardı.
Şimdi Rus Baltık filolarının Akdenize gel­
Rusların ise, Karadeniz'de gemi bulun-
mekte olması onları b u bakımdan endişeye
duram am alarm a karşılık Baltık denizinde
düşürmüştü. D u r u m u h em e n Osm anlı devle­
kuvvetli bir filoları vardı. B u filoya mensup
tine bildirdiler. Lâkin Osmanlı devlet ricali,
onyedi kalyon, dört firkateyn ve bir kısım
böyle bir şeye kat’iyyen ihtimal vermiyordu.
nakliye gemisi 1769 yılında Kronştad lima­
Zira, M o ra ’da olup bitenlerden ve bütün hal­
nından amiral Spiridof kumandasında olarak
kın isyana hazırlandığından haberleri yoktu.
hareket etti. Amiralin muavini ve akıl ho­
Böylece de R u s donanmasının ikmal üslerin­
casının asker m evcudu bin iki yüz kişilik
den m a h r u m bulunacağı Akdenize gelebilece­
ğine inanamıyorlardı. Fransa’nın verdiği bu
haberi asılsız bir mugalâta sayıp üstünde
durmadılar. Lâkin, Cezayir beylerbeyinin,
patrona (Osmanlı donanmasında miri kal­
yonların ikinci kaptanı) Cezayirli H a ş a n b e ­
ye gönderdiği ve onun da sadaret kaymaka-
m m a gönderdiği bir mektupta, yirmi yedi
parçadan mürekkep bir R u s donanmasının
M inorka adasındaki Port M a h o n ’a geldiğini
bildirmesinden sonradır ki, Fransızların id­
dialarının doğru olduğu anlaşılmaya baş­
landı.

Rus filosunun Koron’u muhasarası,


M ora isyanı
Hakikaten, Akdenize gelen her iki filo
R u s generali Aleksi Orlof’un kumandasında
birleşmişti. Gemilerdeki askerlerin k u m a n d a ­
sı ise, b u n u n kardeşi Tcodor Orlof’a tevdi
olunmuştu. Ruslar deniz savaşlarından do­
Rus kum andanı Aleksi O rlo f nan m a sevk ve idaresinde acemi oldukları

2576
için, filolarındaki îngilizier on­
lara akıl öğretiyor, böyloce do­
n an m a fi’len onların emrinde
bulunuyordu.

Aleksi Orlof, M ora isyanı


başlamadan evvel Çanakkale
boğazım kapatıp Osmanlı do­
nanmasının Akdcnize çıkma­
sına engel olmayı, sonra Adalar
(Ege) denizindeki m ü h im bazı
adaları ele geçirmeyi düşünü­
yordu. Ç ü n ki aksi halde, Mora-
lılara gerekli yardımı sonuna
kadar yapam az ve onları yüz
üstü bırakmaya m ecbur kalırdı.
Rus donanması b u maksatla
Adalar denizine doğru ilerler­
ken kopan bir ûrtına yüzünden
beş parça R u s gemisi M a n y a ’
daki Mavromihali-oğlu limanına Mora ve Manyot'ların bölgesi
iltica zorunda kaldı. M an yo t’Iar
ise b un u bir isyan işareti sanıp h em en baş ahali katledildi. K ü ç ü k çocuklar insanlığa
kaldırdılar. Arkasından h em e n hem en bütün vakışmıyan bir vahşet ruhile minarelerden
M ora ayaklandı. Ruslar, yardım için çaresiz atılıp öldürüldüler. Megarid’de Bomaras,
karaya asker çıkardılar. Bir taraftan K oro n Akartıani’de Hıristos, Misolonki’d e Palamas,
don anm a tarafından muhasara edildi. Rus Parm ad a Trahas, Beosyada Kalpozas asîlerin
askerî üniforması giymiş rumlar, b u m u h a ­ sergerdeleriydi. Kum lara ait gemilerde R u s
saraya karadan katıldılar. B u R u s donan­ bayrakları dalgalanıyordu. Zanta’dan iki
ması, K o ro n ’u muhasaraya başladığı za m a n ­ bin, Kefalonya'dan üç bin rum. M o r a ’ya geç­
dır ki Osmanlj devleti ancak uykudan uya- mişler, asîlere katılmışlardı. T ü r k ve müslü-
nabilmişti. Böylece de beş yıldır hazırlanan m a n ahali, iıer yerde canavarca katl-î â m
kanlı oyunun birinci perdesi açılmış oldu. ediliyor, köyler yakılıyor, kasabalar tahrip
M o r a ’da Barkof adlı bir rusun. ve rus ediliyordu. Kaçabilen Türk ve m üslüm an
subaylarının kumandasındaki rumlardan halk ise, M o r s ’nın merkezi Tripoliçe’ye sığın­
m ürekkep birlikler Mizistre (İsparta) kale­ maktaydılar. B us ve Manyot'Iar, kendilerine
sine h ü c um ettiler. Şehir yağm a ile bütün katılan asîlerle birlikte buras'a yürüdülerse de

R u s filosu K o ro n m u h asa ras ın da (Ch oiseul Gouffier’den)

2577 F. 14
de. M ora seraskeri eski sadrıâzam Muhsin- ğu bir tasım kasabaİan geri aldı. B u n u n üze­
zâde M e h m e d Paşs süratle ilerleyip Tripoli- rine asîler yavaş yavaş akıbetlerini düşün­
çe'ye daha evvel girdi. Etrafta hem en müiia- meye, bir kısmı dağılıp gizlenmeye başladılar.
faa tertibatı aldırdı. Selanik, ÜTgün, Bar ta­
raflarından gelecek yardımları beklemeye
vakit bulunmadığından bu hususta yerli aya­ Navarfn’in düşmesi ve diğer hâdiseler
na. baş vurdu. Bunların hepsi hem on bütün
kuvvetlerile seraskerin emrine girdiler. B öy­ Koro n muhasarası netice vermediğinden
lece, on bin kişilik bir kuvvet toplandı. G e ­ prens Dolgoruçki adlı Rus kumandanının
len düşman kuvvetleri ise, iki misli kalaba­ emrindeki çoğu M an yo t’iardan mürekkep
lıktı. İlk çarpışmada ruslar ve asiler üç bin kuvvetler burasını bırakıp Navarin’e hücum
maktul verip çekilmek zorunda kaldılar. etmişlerdi. Kurası alındıktan sonradır ki ayni
Dört yüz rusdan hiç biri kurtulamadığı gibi, kuvvetler Leontari üzerine yürüdüler. B u
birlikte getirdikleri toplar da OsmanlIların m ev M d ek i Osmanlı kuvvetleri pek azdı. Bir
eline geçti (19 nisarı 3770). Mağlûbiyet üze­ müddet dayandıktan sonra yardım alam am ak
rine bu kuvvetler dağıldıysa da, asîler başka y üzünden hayatları bağışlanmak şartile tes­
yerlerde faaliyetlerine devam ediyorlardı, lime razı oldular. Prens b u n u kabul ettiği
T ü rk ve müslüman kail-i âm ı her yerde d e­ ve Fransa konsolosu da kefil olduğu halde
v a m etmekte idi- A rk a d y a ’da şeref gözü üze­ M anyot’lar bütün OsmanlIları öldürüp şehri
rine teslim olan Türkler, evlere doldurulup de yaktılar. Sonra, ruslar ve asîler tarafın­
diri diri yakılmışlardı. Fatras kalesi ise bü­ dan M o d o n muhasara edildi. Kalede ancak
tün hücumlara dayanmış, susuzluktan düş­ sekizyüz muhafız vardı. D ü ş m a n kuvveti ise
m e k üzere iken İnebahtıdan geletı yardımcı otuz bini buluyordu. Lâkin, M od o n bütün
kuvvetler vasıtasile kurtarılmıştı. Euııdan hücumlara kahram anca dayandı. M ora seras­
sonra beş biıı kişilik bir Osmanlı kuvveti keri Muhsin -zide M elım ed Paşa buraya ace­
aralaruıda Gastar. (Gastmıi) un da bulundu- le yedi bin kişilik yardımcı kuvvet gönderdi.
Kaleden çıkan üç yüz fedaî ile birlikte b u
kuvvetler, otuz biıı kişilik düşm an kuvve­
tini ağır bir hezimete uğrattı. Rusların çoğu
katledildi. Asîler de b üyü k kayba uğradılar.
Sa ğ kalanlar selâmeti topları bırakıp kaç­
makta buldular.

Osmanlı donanmasının hareketi

Gafil saray ricali, Baltık denizile A k ­


deniz arasında irtibat bulunmadığını ileri
sürerek R u s donanmasının gelemiyeceğini
iddia edecek kadar cahildiler. Onlar R u s fi­
Patras kaiesi losunun Akdenize Adriyatik denizi yolu île
gelmiş olduklarını sandıklarından geçişlerine
müsaade edildiği için V en ed ik elçisi resmen
çağrılmış ve azarlanmıştı. M ora ateşler için­
d e kalınca hazırlıkları ancak ikmâl edile­
bilen donanm anın çıkarılmasına karar ve­
rildi. Derya kaptanı Hiisameddin Paşa k u ­
mandasındaki on kalyon, bir baştarde, on
iki çektiri ve firkateynden ve nakliye ge­
milerinden m ürekkep bir Osmanlı donanm a­
sı 8 mayjs 1770 tarihinde İstanbul’dan tö­
renle hareket etti. A z sonra da Çanakkale
boğazından çıkıp M o r a sularına dü m en tar­
dı. Yolda Rodos sancakbeyi Cafer Bey yedi
gemisile donanm aya katıldı. M ora sularında
Benefşe (M enekşe = Moneıiıvasia — Napoli
di Malvasia) önlerine gelindiği zam an Üzer­
lerine gönderilen İngiliz amirali Elfinston
kumandasındaki R u s ikinci Baltık filosiic
karşılaşıldı. Yapılan ilk çarpışmada Osmanlı
donanması çekilmek zorunda kaldı. Amiral
Elfinston, Hüsam eddin Faşa’yı Anapoli’ye k a ­
d ar takip etti. 28 mayıs 1770 tarihinde bura­
Ortsekizinoi yüzyılda bir O sm an lı kalyonu da cereyan eden savaşı b u Sefer Rus donan.-

2578
ması kaybetti. I.ikln, Hüsam cddin Paşa -düş­ isyanını tamamen bastırmış, ve M ora fatihi
manı takip etmediğinden kat’i bir sonuç da unvanını almıştı.
alınamadı.
Koyun adaları deniz savaşı
M era’da son durum Ruslar, Mara'yı terkeUikten sonra Os-
Aleksi Orlof, M ora'da daha fazla kala- manlı dotıanmasilc kozlarını paylaşmak ga­
mıyacağını anlsımşü. Ruslar gelmeden evvel yesine bu donanmanın peşine düştüler. B u
kendilerine M ora ’da yüz bin silâhlı asker sırada Fire, Ağriboz gibi uğradıkları yerler­
bulacakları söylenmişti. R u s kumandanı, kan ­ de r u m halkını yeniden isyana kışkırttılarsa
dırılmış olduklarım anlıyordu. Elindeki Rus da, kimse b u sefer aldırış etmedi. Çülıki,
kuvvetler ile bir şey yapmasına d a imkân asîlerin uğradığı hezimet m eydanda olduğa
yoktu. Asîler sadece nizamsız bir çapulcu gibi, ruslsnn en sıkışık zamanlarda onları
alayından ibarettiler. Mutısin-zâde M c h m e d lerke ilikleri görülmüştü.
Paşa onlara karşı şiddetli bir tenkil hareke­ B u şırada Osmanlı donanmasının Midilli
tine girişmişti. Bımîar, her tarafta yenilip taraflarında bulunduğu duyulmuştu, Aleksi
temizleniyor-, namlı sergerdeler birer ikişer Orlof, İstanbul'dan yeni bir yardım alma­
ele geçerek idam ediliyordu. Huşlardan artık dan Hüsam eddin Paşa ile kozunu paylaşmak
hiç bîr yardım gördükleri yoktu. OsmanlI için acele ediyordu. P e k az sonra da iki do­
idaresinde rahat, mes'ud ve kaygısız yasar­ n anm a, Sakız adası kuzey doğusundaki K o ­
ken onlar tarafından kışkırtılıp devletlerine y un adaları önünde karşüaştılar (6 tem m uz
isyan etmişler, şimdi ise devlet ordularına 1770). Öğle vakti idi. Savaşın idaresi kendi­
kar?; yalnız bırakılmışlardı. Y ü z yıllar boyu sine bırakılmış olan Rus amirali Spiridof,
bu ülkede, bir arada yaşadıkları ve hiç bir en b üyük kalyonunu Osmanlı donanmasının
kötülüklerini ¿örmedikleri sivil müslüman. sağ kanadına doğru sürdü. O n u , Cezayirli
halka saldırıp vahşice katl-i âm etmenin Haşan Bey, kâpudans (yelkenli gemiler filo
köylerini, kasabalarını yıkmalarının cezasını kumandanlığı) kalyonu ile karşıladı. Sert
çekme zamanı yaklaştıkça, faydasız pişman­ ve isabetli lop ateşile bülün armalarını in­
lıklarla kıvranmaya başlamışlardı. Bir kıs­ dirdi, dümenini parçaladı. Düşm an kalyonu,
mı, Venediklilere ait adalara sığınmak im ­ kum an dadan çıkınca suların akıntısına kapı­
kânını buldular. Bazıları Navarin’in karşısın­ lıp Hasarı Beyin gemisi üzerine düştü. O da
daki çıplak kayalıklardan m ü ­
rekkep Sfakteri adasına çıkıp
orada mahvoldular. Kalenin
önüne kadar gelenler Aleksi
O rlc f'a:
«— Bizi Osmanlı esaretin­
den kurtarmak vaadile isyana
kışkırttınız. Bundan vazgeçtik,
hiç olmazsa canımızı kurtarın.
Başka bir şey istemiyoruz» di­
ye yalvardılsrsa da içeriye alm-
mıyarak Osmanlılar tarafından
öldürülmelerine seyirci kalındı.
Bütün bu hâdiseler, romlarla
ruslarm arasını açıyordu, Or-
loi nihayet Navarin’i de terke-
dip gitti (7 haziran 1770). İkin­
ci Katerina’ya gönderdiği bir
mektupta rumların korkak ve
metanetten m ahrum bulunduk­
larını yazmıştı. Aldığı cevapta
Katerina:
«— Aloraklar m adem kİ si­
zin gösterdiğiniz cesaret ve kah­
ramanlığı, sebat ve metaneti
gösteremediler, m a dem ki esa­
ret zincirinden kurtulmayı iste­
mediler; onları kendi hallerine
bıraktığınıza iyi ettiniz» diyor­
du.
Ruslar gittikten sonra Muh-
sin-zSde Mehrrıcd Paşa, son ka­
lan asileri de tepeleyip M ora K o y l. r. adaiarı den iz savası terakîsi

2579
rampa ederek yanındaki gazilerle K us kalyo­ mandasındaki askere ve gemicilere güvene-
nuna atladı. Çarpışmada otuzüç osmanlı, bir miyerdu. Bunlar, öteden beriden toplanmış,
gemi dolusu rusu sindirdi, Cezayirli Haşan maaşa tamah ederek gelmiş, asıl mesleği as­
Bey yaralanıp kendi kalyonuna döndüğü sı­ kerlik ve gemicilik olmayan ipsiz sapsız
rada düşman gemisinin cephaneliği tutuşarak kimselerdi. Düşmanla bir deniş m eydan sa­
yanmıya başladı. Yangın, osmanlı kalyonuna vaşında bir iş görmelerine imkân yoktu. O
da sirayet ettiği için Gazı Haşan B ey yaralı zaman mağlûbiyet gelip çatardı. İşte Hüsa-
haiile denize aUadı. Bir tahta parçasına tu­ m eddin Paşanın limandan çıkmamasının vc
tunup yüzerek sahili buldu ve kurtarıldı. korkaklık derecesinde ihtiyatlı davranarak
Yanan düşman kalyonunda bulunan Aleksi düşmanla m ü m k ü n olduğu kadar karşılaş­
Orlnf ile kardeşi Tcodor. kalyon kaptanı bir m a m a k istemesiîıin sebebi de bu idi.
kaç subay ve cn kadar askerden başka k im ­ Rus kum andanı Aleksi Orlof ise, o ak­
se kurtulamadı. Kalyonlar birbirine bağlı şam bir harp meclisi toplayıp durum u gö­
olarak yanmakta bulunduklarıdan gerek Os­ rüştü. Kendisi:
manlI ve gerekse rus gemileri, kendileri de
<•— Adalar denizi’ne hâkim olmak için
tutuşup yan m am ak için acıidılar. Böylece,
Osmanlı donanmasını yenm ek değil m a h ­
iki kalyonun çarpışmasından ibaret kalan bu
vetmek lâzımdır!- diyordu. Nihayet, b u do­
savaş, sadece iki saat kadar sürmüş olciu.
nanmanın Çeşme limanına girmiş olmasın­
dan istifadeye karar verdi İngiliz amirali
Çeşme’de Osmanlt donanmasının Ellinston, bir plân hazırladı ve Greig de
yakılması bunun tatbikini üzerine aldı. Şöyle ki; rus
filosundan dört kalyon, iki firkateyn bir
A k ş a m karanlığı basınca Rodos sancak­ humbara gemisi ertesi günü akşam karanlığı
beyi Cafer Bey kendi yedi gemisile Çeşme bastıktan sonra Çeşme limanının ağzına ge­
limanına girdi. Donanmanın öbür gemileri lerek bombardımana başladılar. Limanı koru­
de onu takip edip hepsi burada demirlediler. m a k üzere ağıza yakın demirlemiş olan dört
Halbuki, bu aslında gayet hatâlı bir hare­ Osmanlı kalyonu, bursa karşılık veriyordu.
ketti. Lim a n b u donanma için dar olup ge­ Top ateşi, ortalığı dum ana doğmuştu. Esa­
milerin bütün manevra kabiliyetlerini orta­ sen Ingiliz amirali Elfinston’un da plânı bu
dan kaldırıyordu. Cezayirli Haşan Boy, der­ idi. Dört rus ateş gemisi bu dumanların ara­
ya kaptanı Hüsameddin Paşa'ya durum u izah sında iierliyerek Çeşme limanına girdi. B u
etti. B u vaziyette gemilerin borda bordaya sırada limanın ağzındaki diişman gemileri
ve üst üste yığılmış halde limanda durması­ toplariyle hum bara ve tutuşturulmuş yağlı
nın çok tehlikeli olduğunu söyledi. Lâkin paçavraları osmanlı gemilerine atmağa baş­
sözünü geçiremedi. D erya kaptanı limanın ladılar. L im an a giren ateş gemilerinden yal­
ağzına ve Ç em e kalesi ile sahil arasına top­ nız bir tanesi vazifesini yapabildi. B u n a da
lar koydurduğunu, düşm an donanmasının bir İngiliz subayı kum anda ediyordu, Rus
yaklaşmasına bu suretle engel olmanın m ü m ­ ateş gemisini bir Osmanlı kalyonuna kendi
kü n bulunduğunu iddia etti. B u iddiası, Cek eliyle bağladı. B u sırada yüzü, saçları ve el­
de yanlış değildi. Ancak, her şeye rağmen leri yandı. Kendisini o halde denize atarak
limandaki durum, her zaman için çok teh­ yüze yüze R u s donanmasına erişmeğe m u ­
likeli idi. Fakat, Hüsaraetldin Paşa da, k u ­ vaffak oldu. Osmanlı kalyonu tutuşunca,

K o y u n adalar: deniz savaşın: gösteren b u resmin aslı D en iz m üzesin d e d ir (Ressamı H ü snü }

2580
îçinde bulunsalar kendilerini
denire attılar. Lâkin yangın sı­
kışık bir halde duran donan­
manın diğer gemilerine de si­
rayet ederek kısa zamanda kor­
kunç bir facia halini aldı. On-
dürt kalyon, altı firkateyn ve
elli s det çeşitli gemiden m ürek­
kep Osmanlı donanması tam a­
m en yanıp mahvoldu. însan
kaybı ise, dokuz bine yakındı
(7 tem muz 1770). Yalnız deıya
kaptanı Hüsameddin Paşa baş-
tardesi (.kumanda gemisi) ile
kaçarak Sakız adasına gelebildi.
Osmanlı donanmasını m a h­
veden b u hâdise, Kuşları pek
sevindirdi, onları âdeta sevinç­
ten çileden çıkardı. Çariçe K a ­
tarina Petersburg civarında Ç e^m e b a s k ın ın ı gösteren k ro k i
Tsarskolsclo sarayı meydanın­
da büyük bir zafer takı yaptırdı. Aleksi tü ve matem yarattı. Üçüncü MasSala derya
Orlof’a ise, bir m eydan savacı kazanmış gi­ kaptanı Hüsamettin Paşa'yı derhal azledip
bi «Tchesmeııski- (Çeşme galibi) unvanını yerine Kodoş sancakbeyi Cafer B e y ’i tayin
verdi. Subay ve erlere dağıtılmak üzere etti. A kdeniz’de Osmanlı deniz kuvveti kal­
üstünde *Ben de oradaydım* yazılı madal­ mamış, Çanakkale boğazı Ve İstanbul yolu
yalar bastırdı, Böylece maların istediği ol­ düşmana açılmıştı. H e m e n Venediklilerden
muş, Adalar denizine hâkim durum a geç­ birkaç gemi satm alınmak istendiyse de,
mişlerdi. Aleksi Orloi, ilk iş olarak kaptan Venedik razı olmadı. B u n u n üzerine tersa­
paşa baştardesini ele geçirmek için Sakiî'a nede bulunan altı eski kalyonla dört C eza ­
gitti. Lâkin, kaleden açılan şiddetli top ateşi yir gemisi, birkaç brigantin (kürekle y ü rü ­
yüzünden çekilmek sorunda kaldı. yen orta b oy savaş gemisi), sajdan soldan
tedarik edilen bazı gemilerle beraber, gere­
Bâb-ı âli’nün ilk tedbirleri kirse Boğazdan düşm an gemisini engellemek

a
Acı haber, İstanbul’da büyük bir üzün- için hem en Çanakkale’ye gönderildiler. İz­

Ç e şm e 'd e O sm anlt donanm asının Ruslar tarafından yakılışı (Y a b an cı bir ressama çoı*e)

2581
Çeşme baskınını tasvir eden bu fesim de Deniz m .üzesi rtdedir (Ressamı Hüsnü)

m ir'de bulunan Cezayirli K asan Bcy'e de prizin beklediğini kestirmek imkânsız oldu­
beylerbeylik verilip Çanakkale muhafızlığı­ ğu için Boğaz civarında bir üs elde edip Ç a ­
n a tayin olundu. nakkale’den geçişi durdurmayı ve büylece
İstanbul’u iktisadi darh ja düştirmsği daha
uygun buldu. B u maksatla Linini adası işgal
Rus filosunun yeîii hareketleri edildi. A d a halkının hepsi kaleye sığınmış­
lardı. Burada, ruslara karşı üç aydan fazla
İngiliz amirali Elfüıston b u zaferden fay­ bir m üddet kahram anca karşı koyup kaleyi
dalanıp İstanbul'a kadar gidilmesini vc bu vermediler. Am iral Elfinston ise Ç anakka­
şehrin bombardımanı suretiyle OsmanlIların le'nin aşılabileceğini isbat için kendi filosu
barışa m ecbur edilmesini teklif ettiyse de ile içeri girdi. LSkin, kendisini ruslar takip
Itus kum andanı b u n u tehlikeli gördü. Boğaz etmediğinden geri döııdü. B u sırada O s m a n h
geçildikten sonra kendilerini nasıl bir sür­ devletinin hizmetinde bulunan Baron dö Tot,

B askından sonra Ç e ş m e limanı ve batık gem ilerim iz (CSıoiseuI G o u f f ie r d e n î

2582
devletten aldığı emir üzerine
Çanakkale’ye gelip gerekli m ü ­
dafaa tedbirleri aldı. Lim ni'de
yerleşen düşman ise. Boğazı
kontrol ile oraya bir hücum
hazırlığı yapıyordu. Fakat Os­
manlIlar da alm an b u tedbir­
ler özerine Çanakkale’yi geçe-
miyeceğini anlayarak bundan
vazgeçti.

Linini adası savaşları


L im n i müdafileri, düşm a­
nın bütün hücum larım püskürt­
müşlerdi. Ruslar, b u n u n üzeri­
ne kaleyi pek sıkı bir abluka­
ya alarak içindekilerin açlık ve
susuzluktan teslim olmasını
beklemeğe banladılar. Ç a na kka ­
Sa kız adası limanı ve kalesinden bir görünüş
le’ye gelmiş olan Cezayirli H a ­
( Z a m a n ı n d a yapılmış bir resim)
sarı Paşa, L im n i’ye h em e n yar­
dımı düşündü ise de, K u s gem i.
leriııin boğaz önlerinde mütemadi keşif do- aksi halde d ay an m a k imkânı kalmadığı b u ­
laşmaları buna engel oluyordu. B u sırada diriliyordu. Halbuki, Lim n i elden giderse,
kaleden üst üste yardım talepleri geliyor, diğer adalar da tehlikeye düşerdi. Cezayirli

-Ç a n a k k a le boğazının um um î m anzarası vc Rus gem ileri (M o c u r s et usages dc Turcs)

2533
..........— ■ ^ r~ — ~ gazi ünvanı verildi Biraz sonra da derya
kaptanı oldu (1770 ekim sonları).
Aleksi Orlof, kale önünden ayrıldıktan
sonra adanın güneyindeki M ondros limanına
gittiyse de kaleden çıkanlarla birleşmiş olan
Haşan Paşa’n m kuvvetleri daha evvel yetiş­
miş oldukları için buradan da çekildi. Kus
kumandanları arasında yapılan görüşmeler
sonunda donanm anın Adalar denizinde kış­
lanmasın» karar verildiğinden Paros adası­
na gidildi. B u sırada R u s ve İngiliz k u m a n ­
danları arasında Çeşm e zaferini paylaşama-
m a k yüzünden bir gerginlik basıl olmuştu.
Paros adasına vardıktan sonra İngiliz k u ­
mandanı ve subayları donanm adan ayrıldı­
lar.

İlk barış t e ş e b b ü s ü
OsmanlI devleti, daha Turla bozgunun­
dan beri barış çarelerini aramağa başlamıştı.
İngiltere bu savaşta Rusların tarafını tut­
K a p t a n Ce.’ ayir; i H a şa n B e y (P a sa ) in tuğu ve onlara yardım ettiği için bu. dev­
gençlik resmi letle dostluğa son verilmiş, buna mukabil
(Eski bir gra v ürde n) ara-buluculuk için başvuran Prusya ve
Avusturya’nın teklifleri kabul edilmişti. S o ­
Haşan Paşa durum u İstanbul’a bildirdi. So n ­ nunda, Avusturya maslahatgüzarı Thugut b u
ra da vaziyet çok nazik olduğundan hareke­ işi benimseyip temaslara başladı ve Prusya
tini çılgınlık sayanların itirazına rağmen ve elçisinin haberi olmasın diye her gece yeri
gelecek yardımı beklemeden güvendiği bin değiştirilen müzakerelere girişildi. R u s baş­
yi;- seçkin sskerl küçük nakliye gemilerine kum andanı mareşal R o m anzov ise, Larga’da
ve kayıklara bindirdi. Kendisi de baslarında Osmanlı ordusunu yendikten ve Benzer de
olduğu halde bunlar gece karanlığından isti­ Rusların eline geçtikten sonra Petro Y u v a n
fade ederek denize açıldı ve gizlice yaklaş­ adlı Türkçe bilen bir Rus yarbayını henüz
tıkları Linini adasının arka tarafında 6 ekim azledilmemiş bulunan serdar-ı ekrem Halil
1770 sabahı karaya ayak basmaya m u v a f­ Paşaya, gönderip kendilerinin T un a ’yı geç­
fa k oldular. B u kuvvet hemen, henüz düş­ m eden barış yapılmasının Osm anlI devietinin
m em iş olan kaleye doğru ilerledi. K u ş ­ menfaatine uygun olacağını bildirmişti (13
lara verilen şaşırtmaca haber, OsmanlIların eylül 1770). lîaiil Paşa, b u teklifi hem en İs­
oniki bin kişilik bir kuvvetle geldiği sek­ tanbul’a yazdı. Lâkin, Thugut ile yapılan
linde idi. D a h a Cezayirli, Haşan Paşa kaleye müzakerelerin kısa K a m a n d a sona ereceği
yaklaşırken, bir baskına uğramak korkusu umulduğundan kendisine:
ile ruslar muhasarayı kaldırdılar ve gemile­ *— Mareşale dostane mektup yazınız. O
rine döndüler. H aşan Pasa, onlar çekilirken işe, burada biz nizam veririz» cevabı gön­
h ü c um edip bir kısmını bozmuş ve birkaç derildi. Bfiylcce, düşmanın barış tekliflerinin
da toplar-,nı almıştı. B u başarılı hareket bile ne olduğu öğrenilemedi ve neticede O s ­
üzerine kendisine altın çelenk; vezirlik ve manlI devleti dc zararlı çıktı.

S A V A Ş L A R IN D E V A M I, R U S L A R IN K IR IM I tSTİLÂSI

Evvelce de kaydettiğimiz gibi sadnâiam kalelerin geri alınması için üst üste emirler
sillhdar M c h m e d Pa^a’nın bütün İsrarlarına yağmakta idi. Sadrıâzarı ve serdar-ı ekrem,
rağm en Baba-dağt’nda kışlayıp daha gerilere h e m ilkbaharda çaresiz girişilecek harp ha­
çekilmemesi kendisine k a fi şekilde bildiril­ reketleri için bir d ayanak noktası olması,
mişti. Ruslar ise ikinci defa Yergöğü üzeri­ hem de Baba-dağı ordugâhının o taraftan
ne yürüyüp b u sefer almağa m uvaffak ol­ gelecek düşm ana karşı korunması için Tol­
dular. Bir taraftan da İsakçı ve Tolcu (Tul- cu kenarında bir tabya yaptırdı. İçine kırka
ca) taraflarını tehdit ediyorlardı. Askerde yakın top, topçu ve muhafız koydurdu. C e ­
yılgınlık başlamıştı. Firarlar gittikçe artıyor saretleri artan ve askerin yılgın hale gelmiş
ve bun un ününe geçmek kabil olamıyordu. olduğunu sezen Ruslar, İsmail tarafından Tu-
Esasen ordu disiplinden tamamen çıkmış ııayı aşıp buraya hücum ettiler. Yanlarında
durumdaydı. İstanbul’dan ise, ilkbaharda Tu- ancak üç dört top bulunduğu halde m u h a ­
na’n m geçilip düşman tarafından raptedilen fızları kaçırarak tabjrayı ele geçirdiler. B u

2584
Baron de Tott ve askeri ıslahat teşebbüsü

(İlâve: 1 5 5 )

Üçüncü Mustafa Batı usulünde ip ı —^


lahata bütün samimiyetiyle taraftardı tahsilini tamamladıktan az sonra, Baş­
Avrupa'nın birçok sahalarda ileri git­ vekil Flcuri'nin tavsiyesi üzerine, Fran-
miş olduğunu anlamıştı. B u ıslahâta j sa elçisi Vergenne ile İstanbul’a gönde­
ise. ordudan başlamak istiyordu. O n u n rildi <17Ö7J. İstanbul'da geçirdiği on
bu hususundaki bütün arzusuna rağ­ • senede hem tetkiklerde h e m de bazı
m en özlediği ıslâhat maalesef tahakkuk önemli hizmetlerde bulunmuştur. 1767
edememiştir. Yalnız askeri ıslahat c ü m ­ de Fransa o nu temsilcisi olarak Kırım
lesinden olarak “ Sürat topçuları” de­ hanının y an m a yolladı. İşte burada b u­
nilen yeni bir sınıf kurmağa muvaffak i lunurken Üçüncü Mustafa tarafından
olmuştur. çağrılarak ıslahat hareketine ve diğer
Osmaniı topçuluğu, onbeşinci yüz­ l bazı vazifelere m em ur edilmiştir (17C9).
yıldan itibaren sür’atle yükselmeğe Osmanlı devleti hizmetinden ayrıldık-
başlamış ve on altıncı yüzyılda en yük­ ! tan U77Í;) sonra Fransaya giden Tott
sek seviyesine ulaşmış vc dünya ordu- 1 orada general oldu. B ü y ü k ’ ihtilâl ve
larma örnek hale gelmişti. Lâkin, aynı ] ‘ inkılâbda Fransadan hicret ederek
yüzyılın sonlarından başlıyarak b u sa­ (1790) baba-yurdu Macaristana sığındı
hada bir duraklama vc hattâ gerileme ve orada öldü (1793). Yazdığı ve üç
devri açıldı. İlk defa Haçova meydan cild ha?*nde neşrettiği hâtıralar: O s ­
savaşında ( 1596) düşmanın daha kud­ m a n l I tarihinin b u devri için iyi bir
retli. daha u zu n menzilli toplar kullan­ kaynaktır.
dığı görülmüş, zaferden sonra bunlar Yukarda kısaca hal tercümesini
eıe geçirilerek batılı top mühendisleri­ kaydettiğimiz ve tarihlerimizin Tot-Bey
nin b u alanda kaydettiği yenilikler ve -zâde diye andıkları bu zatın gayretiyle
ilerlemeler incelenmişti. B u n a gağmen. Ormanlı ordusunda “sür’at topçuları”
onyedinci yü 2 yılm sonlarında Batı bizi denilen sınıf kuruldu. B u teşkilât biz­
topçulukta g«ride bırakmış bulun u­ de batı örneklerine göre kurulanların
yordu. Onsekizincj yüzyılda Osmanlı birincisidir. Üçüncü Mustafa, ölüm ün­
ordusunda hâlâ eski usul devam eder­ den biraz evvel, ocak 1774 tarihinde ıs­
ken. Avrupa ordularında daha seri ateş­ dar ettiği bir fermanla bu yeni askeri
li, u z u n menzilli, b un a karşılık daha ocağın kurulmasını resmen emretnjişti.
hafif ve nakli kolay toplar vazife Gör­ Sür’at topçuları başlangıcda iki
meğe başlamıştı. İşte Üçüncü Mustafa, yüz elli kişiden ibaretti. Bunlar, yeşil-
askeri ıslahatı düşünürken, hiçbir ye­ caket ve mavi şalvar giyerlerdi. Yeni
niliği kabul etmesine imkân bulunmı-. tarzda yetışdirilmeleri için Fransadan
yan Yeniçeri ocağım bir tarafa bıraka­ Obcr; adlı bir topçu çavuşuyla bir mik-
rak topçuluk sahasında batı tarzında dar topçu getirtilmişti. Bir taraftan
bir teşkilât kurmayı kararlaştırdı. B u ­ da. öküzlerle çekilen ve taşınması son
n u n için de Fransa kralı tarafından derccc güç olan ağır toplar yerine, yeni
vazifelendirilen Baror. dc Tott’tan isti­ ve beygirle çekilen hafif toplar döktü­
fadeye karar verdi. rüldü Top arabalarının şekli değişti­
Fransa devleti daha evvel. Huşların rildi. Bunlar iyi başarılar eafîladı. Lâ­
Karadeniz ile Akdeniz’e inmek için ta- kin, Üçüncü Mustafa’dan sonra bu iş­
kib etikleri yolu ve gayretleri görerek, leri devam ettiren Karavezir Mehrr.ed
bu bölgedeki imtiyazlı ekonomik çıkar­ Paşa’m n ölümü üzerine sür’at topçu­
larının muhafazası, dolayısiyle rusların ları teşkilâtı kaldırıldı. Diğer taraftan
ilerleyişini engellemek gayesiylel O s ­ 1768-74 savaşlarında rus donanmasına
m a n l I ordusunda geniş bir ıslahat yap­ karşı Çanakkale istihkâmları ve topçu
mayı elçisi Saint-Priest vasıtasiyîe Bab- m üdafaa tertibatı Baron de Tott’u n
-ı âliye teklif etmiş fakat, bu davetsiz gayretleri ile kuvvetlendirildi.
ıslahattan ve gönderilecek heyetten O rd u n u n teknik elem anlarım ye­
şüphelenilerek reddedilmişti. Fransa tiştirilmesi için daha Ragib Paşa’m n
sonradan aynı gayeye hizmet maksa- sadareti zamanında Karaağaç’da kuru­
diyle hem asker hem diplomat olan lan ve Üsküdar humbarahanesi talebe­
Baron de Tott'u vazifelendirmek su­ lerinin toplanmasiyle açılan okul iyi
retiyle isteğinde muvaffak olmuştu- netice vermemişti. Yine R u s harbi sı­
Baron de Tott (Françoisî u n baba­ rasında Baron de Tott’un tavsiyesi ile
sı. Rakoçi isyanından sonra Fransaya ; Haliçte bir Hendcschanc kuruldu. Bu
sığınmış macarlardandı. Franaada 1730 i ! arada teşkiline karar verilen Riyaziye
de Chamigny'de dünyaya gelen Tott mektebi Tott’un hocaları arasında bu-

2585
tabya, ordudan gönderilen kuvvetlerle ve dan Tunayı geçip ilerleyecek, ayni zam anda
güçlükle geri alınabildi. O r du nu n karşıya Vidin seraskeri Eflak üzerinden taarruza ge­
geçmesini temin için kars ve denizde» gelen çecekti. Muhsin-zâde M e h m e d Pasa b u m a k ­
ince donanm a ise Tolcu ile İsmail arasında satla Vidin’den karşıya geçip Ksiafat’ı zapt­
düşman tarafından yakıldı. Yanmıyanlar da etmiş, oradan Rusçuk seraskeri İzzet A h m e d
zaptedildi. Pa';e tarafından geri alınmış olan Yergöğü’
ye kadar ilerlemişti, Lâkin, m a iyetindeki
asker savaşa hiç de hevesli görünmüyordu.
Aslında yaya olan yeniçeriler bile icabında
kolayca kaçm ak için atlara binmişlerdi. H a l­
buki, bir savaş için daha fazla piyadeye ih­
tiyaç vardı. K u m a n d a ettiği askere bir türlü
güvenemiyen Muhsin-zâde M e h m e d Pasa, bir
miktar yaya tedariki için civara adamlar gön­
dermişti. Yeniçeriler ise, Yergöğü önünde u-
zu n müddet kalmaktan sıkılıp ordu ağasına
h ücum ettilerse de, ondan şu tevabi aldılar:
«— Şimdiye kadar burada kalmamışa, se­
beb, yaya asker tedarikidir. Siz yeniçerisi­
niz, ocağınız yaya askeri ocağıdır. Atlarınızı
bırakıp kanun üzere piyade olmayı kabul
ederseniz, h em e n hareket ederiz*.
Serasker, sonunda kendisi Yergöğü’de
kalıp askeri İzzed A h m e d Paşa k u m a n d a ­
sında olarak ileri göndermeğe karar verdi.
Yanına da Hacı A h m e d Paşa’yı testti. B u
kuvvet, Bükreş’i kurtarmağa m e m u r edil­
mişti. Lâkin iki kum a n da n arasında anlaş­
mazlıklar çıkması, piyadenin azlığı ve aske­
rin yılgınlığı yüzünden bu kuvvetler büyük
bir mağlûbiyete uğradılar. Atlıları K u l e ve
Vidin, yayaları Yergöğü taraflarına kaçtılar.
Muhsin-zâde M e h m e d Paşa da çaresiz R u s ­
çuk tarafına geçmeğe m ecbur kaldı.
Asıl felâket ise, b un da n sonra gelip çat­
tı. Kuşlar, Baba-dağı ordugâhının zayıf oldu­
ğunu, askerlerden bir kısmının kaçıp bir
kısmının m uvakkaten dağıldıklarını öğren­
mişlerdi. B u n u n üzerine dört bin kişilik ka­
dar bir kuvvet Tolcu üzerine yürüdü. B u ­
rasını kolaylıkla aldıktan sonra yıldırım fri­
ziyle Baba-dağı ordugâhını bastı. Serdar-ı
ekremin yanında işe yarar ancak ikibin kişi
Tuicı (Esk i bir tarihten) vardı. T a m mânâsiyle gafil avlanmıştı. A n ­
cak Sar.eağ-ı şerifi alıp her şeyi olduğu gibi
B u sırada M ora isyanını bastırmış olan bırakarak maiyetindeki bes-on kişi ile kaçtı.
eski sadrıâzam Muhsin-zâde M e h m e d Paşa Ruslar, ordugâhı gönüllerince yağmaladıktan
Viüin seraskerliğine tayin edildi. Düşünülen sonra fazla ihtiyatlı davranıp, daha doğrusu
harekât plânı şu idi. Serdar-ı ekrem İsakgı’ Osmanlı kuvvetlerinin b u derece perişan bir

( —» i ” *■
lunfiuğ-,: Avrupai tarzda mühenaisha- gıınu, hattâ o sırada, devam etmekde
jıenln nüvesi oldu. bulunan savaştan sonra Süveyş kana­
Osmanlı bahriyesinin pek geri du- ' lını açtırmayı bile tasarladığını kayde­
i rum da kalması buı-ada da ıslahatı ienb der.
et'.iriyordu. Baron de Totte tersane- ! _____,_________ _______ !
; 1er ve donanma ile ilgilendi, kendi Bibliyografya : î. H- UzunçarşUı; Os- !
nezaretinde yeni gemiler öe inşa et' 1 manii Tarihi C : IV, Kısım 1 . î. H .
tirdi. Baron de T o t f u n hatıratında. Ussun çarşılı; Kapıkulu Ocakları II. B e ­
! Üçüncü Mustafa'nın lıer sahada yeni- kir Sıtkı Baykal; Mustafa III. İslâm i
i lige ve ıslahata pek arzulu bulunüu- - Ansiklopedisi,, cüz: 97. Baran de Tott; i
| Memoircs sur les Turcs et les Tartar es. •
halde olduklarını kestiremediklerinden geri kullanılan hayvanlarını alıp gelmişler, as­
döndüler. Eğer ilerlemiş olsalardı, kendile­ keri öylece yüz-üstü bırakmağa çekinmemiş­
rine engel olabilecek bir kuvvet hem en he­ lerdi (Başbakanlık Arşivi, N â m e defterleri
m en nıevcud değildi (Kasını 177)). C : 9. S: 158). Böylece Kırım da Silâhdar İb­
rahim Paşa'ya karşıt clarak bir cephe kurul­
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem dört gün
muş ve bazı mirzalarla hanzâdeler Ruslerla
yol aldıktan sor.ra Hacı-oğiu-Pazarı'na varıp
görüşüp anlaşmışlar, hattâ yazılı belgeler te­
burasını ordu karargâhı haline getirdi. B ö y ­
ati etmişlerdi.
lece, Üçüncü Mustafa'nın Baba-dağı’n m k a ­
Silâhdar İbrahim Paşa, b una rağmen yıl­
rargâh olması hususunda anlamadan ve din­
m adan çalışıyordu. Ordudan ve m erkezden
lemeden ısrarı, acı neticesini vermiş olu­
hiçbir yardım göremediği için namus v e şe­
yordu. B u n a rağmen, Baba-dağı ordugâhını
refine tevdi ediien vazifeyi yerine getirmek
savaşsız terkettiği için silâhdar M e h m e d P a ­
ve yurdu düşman tehlikesinden korum ak ga­
şa sadaret ve serdar-ı ekremlikten azledilip
yesiyle bütün değerli eşyasını — parmağın­
onun yerine Muhsin-zâde M e h m e d Paşa tayin
daki yüzüğü dâhil olmak üzere — satmış,
edildi (11 aralık 1771). Yen i sadrıâzam ve
böyiece askerîn maaşını verip sızlanmaları­
serdar-ı ekrem. H&cı-cğlu-Pazarı’nı bile or­
nı önledikten sonra düşmanın yaklaşmakta
du karargâhı olarak düşm ana pek yakın bul­
olduğu Ur-kapısına doğru yola çıkmıştı. B u
duğundan Ş u m n u ’ya nakletti.
sırada, Ruslarla tam mânasiyle anlaşmış b u ­
lunan bir kısım mirzalar, Selim Giray’a baş­
K ın m ’ın kaybedilmesi vurup:
•— İşte Moskoflu otuz bin ker.di askeri
Kuşlar prens Dolruki’yi bir ordu ile K ı ­ altmış bin Nogay iie geiiyor. İki yıldır R u s ­
rım’a göndermişlerdi. Dolruki Kırım seras­ larla muharebe olup n am hep O s m a n h d a ka­
keri Silâhdar İbrahim Pa şa'n m kırk bin as­ lıyor. Biz bu defa kendi başımıza kâfire
kerle müdafaa ettiği Ur-kapı’ya hü c um etti. hücum edip nam alalım» diyerek cnu k a n ­
Ç ü n k ü Kırıma girmek için buranın alınma­ dırdılar. Kırım Hanı, bunun üzerine seras­
sından başka çare yoktu. Neticede mağlûp kerin gelişini beklemeden ilerleyip Rusiarla
olarak çekildi (1770). savaşa başladı. Lâkin tatar süvarileri her
zamanki gibi top ve tüfenk ateşine dayana­
Rusların hücumlarını tekrarlıyacakları
m uh ak k a k olduğu için serasker Silâhdar İb­
rahim Paşa ordudan bir kısım harp levazı­
mı ile bunları nakil için araba istedi. Çünkü,
R u s pro pa.?a n d asiyle zehirlenmiş ve istiklâl
vadiyle zihinleri bulandırılmış olan Kırım­
lılar, ordu ihtiyacı için lâzım olan arabaları
vermedikleri gibi:
«— Bize Osmanlı askerinin lüzum u yok­
tur» diye seraskeri istiskal etmişlerdi. Si­
lâhdar İbrahim Paşa’ya merkezden de iste­
diği yardım yapılmadı. Yalnız, ordu ile bir­
likte Baba-dağmda kışlamakta bulunan K ı ­
rım hanı Selim Giray’a Kırım ’a gitmesi em-
rolundu. Rus propagandası ise, bilhassa han-
zâdc ve mirzaları hedef tutarak durm adan
işliyor ve onlara:
• — Siz eskiden müstakil bir devlet iken,
bir müddettenberi Osmanlı devletinin h ü k ­
m ü altına girdiniz. OsmanlIlar ise hakkınız­
da türlü türlü hakaretlerde bulunduktan
m aada, hanlarınızı kendi valileri gibi azil ve
tayin ediyorlar. Siz, Osmanlı devleti ile bi­
zim m uharebemize karışmıyarak bir tarafa
çekilin. Zaferden sonra biz sizi serbest ve
m uaf ettiririz, başlı başına bir devlet olur­
sunuz. Mahkûmiyetin zillet ve hakaretini
niçin çekeceksiniz? Rusya devleti sizin her
birinize yılda şu kadar atiye ve ihsan ver­
m eği taahhiid eder» diye telkinde bulunu­
yordu. Kırım’ın cahil halkı bu sözlere kan­
dığından Osmaniı birlikleri Ruslarla, onların
memleketlerini istilâdan kurtarmak için dö-
ğüşürken zahire, top ve cephane naklinde K ırım ’ın batı bölgelerinden

2587
mayıp bozuldular ve Tir (O r ) geçidinden dı. Bunlarla Ruslara dayanması ve kaleyi
altı saat mesafedeki Tuzîa’ya kadar çekildi­ vermemesi m üm kündü . B u sırada Şahin G i ­
ler. K uzeyden Kırım'a girilecek tek nokta ray kalabalık Kırım süvarisiyle K efe’ye gel­
olan Ur-kapısı, Osmanlı topçusu taralından di ve Siîâhdar İbrahim Pasa ya kendilerinin
fedakârca müdafaa edildiği için Rusların b u ­ Ruslarla anlaşmış olduğunu, Kırımın artık
rasını aşmaları imkânsızdı. Ancak, düşman müstakil bir devlet olacağını, buna göre ken­
tarafından elde edilmiş mirzaların adamları disinin O smani ı askeriyle birlikte K e fe y i
kale kapılarını açtılar. Düşm an da kolaylıkla derhal terkedip gitmesi gerektiğini, aksi
içeri girip Kırım yarımadasına, yine Kırım­ halde Kırım süvarilerinin Osmanlı askeri­
lıların yardımı ve elbirliğiyle ayak basmış ne hücum edeceğini kat’î şekilde söyledi. B u
oldu (9 temmuz 1771). haber üzerine asker arasında. bir perişanlık
ve çözülme hâsıl oldu. Kayıklara binip ka­
Selim Giray, yurdunun sür’atle istilâ
leden ayrılmağa başladılar. Siîâhdar İbrahim
edilmekte olduğunu görerek hayret ve tees­
Paşa, Şahin Giray’ın bu sözleri karşısında
sür içinde kaldı: Yanındaki kuvvetler dağı­
hayretinden donup kalmıştı. Bununla bera­
lıp gitmişti. K im se düşmana karşı koymak
ber, kendisi için yapacak bir şey yoktu. O
istemiyordu. Kırım hanı, kandırıldığını ve
da kaleyi terketti. MaamaiîYı, yanında kalan
Asilzadelerle mirzaların Ruslarla birlik oldu­
bir kısım askerle savaşa devam a karar ver­
ğunu, halkın da onları tuttuğunu o zamsn
mişti. Köylece, kendi şahsî maiyeti ile ka­
anladı. Yanında sadece şahsî maiyeti bulun­
duğu halde evvelâ Bağçe-saray’a oradan K a ­ lıncaya kadar Ruslarla uğraştaysa da, niha­
yet esir düşüp Petersburg’a götürüldü (T e m ­
radağ'a ve bir müddet crada kaldıktan sonra
kaçıp bir gemi ile İstanbul’a geldi. Kendisini m uz 1771).
Padişah namına ziyaret eden rikâp nlşancj-
Osmanlı devleti ise İVfaksud Giray’ı artık
sı O sm an Efendiye durum u anlatıp Kırım
Kîrım ülkesi elde bulunmadığı için sadece
ülkesinin maalesef artık kaybedilmiş olduğu­
nu söyledi. Tatar hanı ünvaniyle Selim Giray yerine
tayin- etmiş, o da yanında bir kısım m aiye­
Rus!ar ise, Kefe’ye sadece dört saat m e ­ tiyle Rusçuk’a gidip orada ikamet etmiştir.
safede bulunan Tarnan kalesini de deniz yo­
luyla getirdikleri kuvvetlerle zaptetmişlerd i. Ruslar, hareketlerine devamla bun­
Kırım'da büyük bir kargaşalık lıüküm sür­ dan sonra Kırımın işgalini sür’atie tam am ­
mekte idi. H a n kaçmış, seraskerden haber ladılar, Kefe'yi müteakip Kcrç, Yeni-kale ve
alınmaz olmuş, ortada bir baş kalmamıştı. sair müstahkem yerler ellerine geçti. Kalgay
Hüküm et ıneveud değildi. Eski Rus istilâsını Şahin Giray, yanında bir kısım hanzâde ve
ve o sırada vaki olan yağma, tahrip ve katl-i mirzalarla Petersburg’a gitti. Huşlar, Kırım
âmları hatırlıysn halk, köyünü, kasabasını, hey’etine barıştan sonra Kırım’ın iç-işlericde
evittı, barkını, bağını, bağçesini bırakarak müstakil olmakla beraber, evvelce OsmanlI­
akuı-akın güneye doğru göçüyor, sahili b u ­ lara tâbi ve onların himayesinde bulunduğu
lanlar ele geçirdikleri vasıtalarla Anadolu gibi. Rusya’ya tâbi ve onun himayesinde
Kıyılarına can atmağa çalışıyorlardı. Bu n u bulunmasını teklif edip buna, dair hazırlanan
yapamıyanlar ise, Karadağ'da saklanıyorlardı. belgelerini imzalamalarını istediler. İhanetin
Kandırılmış mirzaların dışında, halktan pek mücessem timsali olan Şahin Giray, buna
szı Rusların gelişini i<3«ni$l.i. B u sırada, hemen razı olup istenen imzayı verdi. Han-
A zak denizinin ağzındaki Yeni kalenin m u ­
zâde ve mirzalar ise b u durum u kabule ya­
hafızlığına tayin edilen Abaza M eh m ed Pasa naşmadılar. Onlar, Kırım'ın, tamamen m üs­
buraya vardığı zaman Kırım’ın Rus istilâ- takil bîr devlet olacağını umuyorlardı. A l ­
sına düştüğünü görüp kalede tutunmanın datıldıklarını ancak şimdi anlayarak hayal
ve düşmana karşı koymanın tamamen im ­
kırıklığı içinde Kırım’a döndüler ve mese­
kânsız bulunduğunu anlayarak gemi ile Si­
leyi halka anlattılar. H a lk rus idaresini asla
nob’a döndüyse, de vazifesini terkettiği baha­
istemiyordu. Vaktiyle Osmanlı hâkimiyetin­
nesiyle boş yere idam olundu. Bu da dev­
den kurtulmak için faaliyet gösterenler bile
letin Kırım'da olup bitenlerden hâlâ tama­
şimdi pişman olmuştu. Ahalinin bir kısmı
m en haberli olmadığını gösteriyordu.
silâhlanıp bölük-bölük dağlara Çıktı. Fakat
Ruslar, Kırım’ı işgal edince, kendisiyle ne yazılı ki, artık yapacak şey kalmamış,
daha evvel anlaşmış oldukları Sahib Giray'ı memleket tamamen Rus işgaline uğramış bu­
Kırım hanı ilân etmişler, o da Ur-kapısırı lunuyordu. Şahin Giray, rtıâhud hâdiseden
Ruslara açmış olan kardeşi Şahin Giray’ı sonra Petersburg’dan ayrılıp Kırım’a doğru
kalgay seçmişti. Kırım seraskeri Siîâhdar İb­ gelirken halkın bu şekilde ayaklandığını
rahim Paşa ise, Rus işgali başlayınca, aynı duyarak kendisini öldürmelerinden korktu.
zamanda muhafızı bulunduğu K efe’ye çeki­ Kırım’a giremedi Hattâ ağabeysi Sahib G i ­
lip burasını Huşlara karşı müdafaaya hazır­ rayla bile görüşemevip Baltova kalesinde
lamağa başladı. Yanında on bin asker var­ kaldı.

2538
Avusturya'nın telâşı ve Osmanlı devleti
ile ittifakı

Rusya’nın 1770 yılında beklenmedik bir


şekilde başarılar elde etmesi Avusturya'yı
telâşa düşürmüştü. Eflak ve Boğdan’ın Rus
işgaline uğraması Tuna nehrini yalnız kendi
hayat sahası addeden ve böylece Karade­
niz'e çıkmayı tasarlayan Avusturya’yı m u ­
kabil bir tedbire şevketti Herhangi bir sa­
vaş için hazırlık yapmamış olmasına rağmen
b u devlet OsmanlIlarla gizli bir ittifak akdi
için hem en müzakere teşebbüsünde bulundu.
N e icede iki devlet Avusturya'nın önce dip­
lomasi yolu ile, eğer böyle temin edilemezse
savaşla, Rusları girdikleri yerlerden çıkarma­ Kerç kalesi ve limanı
sı, buna mukabil de Osmanlı devletinin ona
para ve K ü çü k Eflak’ı vermesi esasları üze­ m ada Prusya kralığı Pom eranya ve Bran-
rine bir ittifak yaptılar (T em m u z 1771). A n ­ denburg’u elde edecekti. Litvanya dükalığı
cak Avusturya’nın gereği gibi bir müdahalede ise, Rusya’nın payına düşüyordu. Avusturya,
bulunmaktan ziyade Prusya ve Rusya ile L e ­ bilhassa Eflak ve Boğdan’ı kendi menfaat
histan’ın taksimi meselesiyle uğranmayı tercih sahası içinde saydığından b u yerlerin R u s ­
etmesi ve Rusyanın bazı faaliyeti bu ittifak­ ya'nın eline geçmesini istemiyordu. B u yüz­
tan beklenen neticeyi sağlamamıştır. Çünkü, den, son savaşta Rusların buraları, işgali ü ze­
İstanbul’daki İngiliz Elçisi Lord Murray rine ona karşı Osmanlı devletiyle bir ittifak
b u Avusturya -Osmanlı ittifakını tasdikten andlaşması bile yapmıştı. Fransa ise, O s m a n ­
evvel ele geçirip Rusya ve Prusya’ya bildir­ lI devletini şiddetle kışkırttığı bu savaşın
d i Öğrendiği şeyden fevkalâde telâşa düşen neticesini beklemekteydi. Neticede Prusya’
Prusya, müttefiki Rusya’ya verdiği para yü­ nın gayretleri ile İkinci Katerina. kuvvet
zünden zaten sıkıntı içinde id i Bir de bu. dengesini kendi tarafına çevirmek için L e ­
ittifak dolayısiyle Avusturyamn müttefikine histan paylaşmasına Avusturya’yı da sokm a­
karşı açılması muhtemel her
hangi bir yeni savaşa girmek is­
temiyordu. H e m e n Lehistan’ın
taksimi işini ortaya sürerek h a ­
vayı değiştirdi Avusturya’yı
kendi tarafına kazanarak müt­
tefiki Rusya’yı OsmanlIlarla bir
barışa sevketmeye çalıştı.

Lehistan’la ilk taksimi


ve Rusya
Rusya’nın Lehistan’ı zam an
zam an işgal ederek alabildiğine
genişleme politikası takip etme­
si başta Fransa olmak üzere
Avusturya ve İsveç gibi bazı
devletleri endişeye sevketmek-
teydi Fakat, ayrı sebebler yü­
zünden buna hiç birisi m ü d ah a ­
le edemiyordu. İngiltere, Rusya
ile dosttu. Çariçe verdiği imti­
yazlar karşılığında bu devlet­
ten gördüğü malî yardim saye­
sinde genişleme ve kuvvetlen­
me siyasetini yürütebilmişti.
Prusya ise, evvelce de yazdığı­
mız gibi Rusya’nın müttefiki
bulunuyordu. Lehistan’ın ara­
larında taksimi hususunda gizli
anlaşmaları vardı. B u paylaş-

2589
ğa karar verdi. Böylece, Rusya-Prusya-Avus­ Katerina’n m barış teklifini hâvi bir n âm e
turya arasında Petersburg’da bir anlaşmaya gelmiş bulunuyordu. Ruslar, Lehistan m ese­
vanıdı. B u n a göre paylaşmada Gaiiçya ile lesini gönüllerince halletmiş ve Kırım ’ı da
Zips kontluğu bölgeleri, iki buçuk milyon­ almış olduklarından gayelerine varmış bulu­
luk rrüfusiyle Avusturya'nın olacaktı (T e m ­ nuyorlar ve savaşın devamını lüzumsuz gö­
m u z i772). rerek kazançlarını bir barış andlaşmasile
sağlama bağlamak istiyorlardı.
Anlaşm adan sonra bu üç devletin k u v ­
vetleri Varşova'ya girdiler. Kralı ve Diyet Osmanlı devleti, barış için ara-buluculu-
mcclisini taksim anlaşmasını tasdike zorladı­ ğu teklif eden Avusturya ve Prusya m u r a h ­
lar. Meclis bir yıl kadar dayandıktan sonra haslarının da müzakerelerde bulunmasını ar­
b u anlaşmayı tasdik zorunda kaldı. Prusya zu ediyordu. A vusturya murahhası yanına
bu taksim işleri için daha görüşmeler d e ­ C an ım hoca M e h m e d Paşa-zâde Mustafa B e y
vam ederken Avusturya ile bir olup Rusya’ ile Divan-ı h üm ây û n memurlarından Hacı
yı Osmanlılarla bir ân evvel barış yapmıya Mustafa Efendi verilerek Rusların A kdeniz’­
ikna etmiştir. İç hâdiselerin de yarattığı, sı­ deki d o n a n m a karargâhları Paros adasına,
kışık durum dan ötürü Bâb-ı âlinin sulha şid­ Prusya murahhası ise Divan-ı h üm ayu n m e ­
detle ihtiyacı vardı. murlarından A bd ü ik crim ve Dürrî Efendiler
ve Divan tercümanı iskerlet Beyle birlikte
T u n a cephesindeki R u s karargâhı Yergö-
Rusların ikinci barış teşebbüsü gü’ne gönderildiler. B u mevkilerde yapı­
lan müzakereler neticesinde evvelâ Yergöğü’
Üçüncü Mustafa’nın, sadareti Muhsin- nde bir mütareke imzalanıp savaş haline
zâde M e h m e d Paşa’ya tevcihine sebeb, pek son verildi (30 mayıs 1772). A z sonra deniz
özlediği barışa kavuşabilmek ümidi idi. Muh- hareketlerini durduran Paros adası m üta­
sinzâde daha evvel sadrıâzam bulunurken rekesi de tamamlandı (T e m m u z 1772).
b u savaşa taraftar olmamış, hele en a?, bir
yıl hazırlık yapılmadan hissi ve fevrî karar­ B u savaşta ilk barış teşebbüsü evvelce
larla savaş ilânını hiç doğru bulmamış ve kaydettiğimiz gibi R u s başkumandanı Ro-
bu yüzden savaş taraftarlarının tesiriyle m anzov tarafından yazılan bir mektupla
azlolunmuştu. Padişah, sonunda onun haklı gelmişti. İkinci barış teşebbüsü de, İkinci
olduğunu p ek acı şekilde anlamış bulunu­ Katerina’nın bir mektubuyla, yine Rusya’
yordu. Simdi, barışa taraftar olan birisini sa­ dan geliyordu. B u son mektup, imzasız ve
daret mevkiine geçirerek b u işin içinden mühürsüz bir belgeydi. B u n a sebeb savası
m ü m k ü n olduğu kudax az zararla sıyrıl­ kışkırtmış olan Fransızların eline geçtiği
m ağa çalışmak istiyordu. Zira, Avusturya takdirde işi karıştırmalarına engel olmaktı
ve Prusyanın teşvik ve tavassuüariyle ikinci (H a m m er, G O R , C : 8, S : 378).

Fokşani müzakereleri

Osmanlı devleti barış görüş­


meleri için birinci m urahhas
olarak eski reis ül-küttap O s ­
m a n Efendi’yi, ikinci m urahhas
olarak da gayet cerbezeli bir
zat olan ve kendisine İstanbul
kadılığı pâyesi verilen. Ayasof-
ya vâizi Yasinci-zâde O s m a n
.Efendi’yi tayin etmişti. Rusya
ise, kont Gregori Orlof ile va k ­
tiyle İstanbul’da uzun müddet
elçilik etmiş olan ve o sırada
Yedi-kulede m ahpus bulunan
Aleksi Obreşkov’u seçmişti. B a ­
rış müzakeresi, Eflak’ın Boğdan
sınırına yakın Fokşani kasaba­
sında başladı (19 ağustos 1772).
Avusturya devletinin İstanbul
elçisi olup Türkçe ve Arapçaya
■Lehistan’ın Rusya', P r u s y a v e A v u s t u r y a devletleri ara*- vukufu ile m eşhur bulunan 2 e-
sıncian ilk taksimini tasvir eden bu resim de Lehistan gedin arabulucu sıfatiyle m ü ­
kralı sallanan tacını tutmaktadır zakerelerde hazır bulunuyor­
( L e m i r e ’in z a m a n ı n d a yaptığı gra v ü rd e n ) lardı. Lâkin, R u s murahhasları

2590
bunu İcabuİ etmiyecekicrini, müzakerelerin iki
devlet arasında doğrudan doğruya geçmesini
istediler. Maksatları, taleplerini hiç bir m ü ­
dahaleye m eydan kalm adan kabul ettirmek­
ti. B u n d an snra Gregari Orlof, Kırım’ın O s ­
manlI devletinden ayrılarak müstakil olma­
sı kabul edilmedikçe, barış görüşmelerinin
yapılamıyacagını açıkladı. B u hususta uza­
yan münakaşa ve müzakereler sonunda ni­
hayet Ruslar bütün tekliflerini bildirdiler.
Yedi m addede toplanabilecek olan bu tek­
lifler şunlardı:
1 — Savası Osmanlı devleti açtığı için
Rusya'nın harp masraflarını ödeyecektir. 2 —
Kırım müstakil bir devlet olacaktır. 3 —
Yeni-kale ile Kerç limanı Ruslara terkolu- Yergöğü ve kalesi
nacaktır. 4 — Kılburun kalesi Osmanlılar t
rafından yıktırılacaktır. 5 — Rusyaya sifeı- âunu bildirdi (Resm i A h m e d Efendi; Hülâ-
nan Boğdan voyvodası veraset hakkı tanına­ satül-itibar, S: 56). Serdar-ı ekrem, barış gö­
rak voyvoda olacaktır. 6 — R u s ticaret ge­ rüşmelerinin y a n d a kalmasına çok üzülmüş­
mileri Karadenizle Akdenizde serbestçe do­ tü. Ç ü n k ü ordunun halini biliyor, yeniden
laşacaktır. 7 — Gürcü esirlerinin alım satımı savaşı imkânsız görüyor, barışı son kurtuluş
yasak edilecektir. çaresi olarak kabul ediyordu. Nitekim, rnüza-
Yasinci-zâde O s m a n Efendi Kırım ’ın is­
tiklâli konusunda Orlof ile uzun bir m ü n a ­
kaşaya girişti. R u s y a n m b u meseledeki m a k ­
sadı gayet açıktı. Sonunda bu yeri ilhak
edecekleri muhakkaktı. B u n u n için istiklâl
m es’elesinin kabulüne Osmanlı delegelerince
yanaşılmadı. Lâkin Ruslar bu hususta kat’î
şekilde ısrar ediyorlardı. Nihayet, Osmanlı
murahhaslarının b u meseledeki son görüşle­
rini yazılı olarak bildirmelerini istediler.
O s m a n Efendi’nin teklif ettiği şekil şu oldu:
Kırım halkı, bütün işlerinde serbest ve
müstakil olacaklardı. Yalnız han ile kadıların
tayini Osmanlı hükümdarı tarafından yapı­
lacaktı.

Barış görüşmelerinin kesilmesi ve


devamı için çalışmalar
O s m a n Efendinin teklifine karşı b u sefer
kont Gregori Orlof, hanların ve kadüarın
padişah tarafından tayini ile istiklâl fikrinin
telif cdilemiyeceğini ileri sürdü. Osmanlı
h ey ’etinin ise daha fazla bir salâhiyeti b u ­
lunmadığından bir ay süren müzakereler
yarıda, kalarak murahhaslar geriye döndüler.
Orlof aslında Osmanlı devletinin içinde b u ­
lunduğu halden istifade ile savaşa devam
edilmesine taraftardı. O s m a n Efendi ise, d ev ­
letin Kırım gibi koca bir ülkesinin elden
çıkmasına razı olamıyordu. Müzakerelerin
b u şekilde kesilmesi üzerine sa drıâzam ve
serdar-ı ekrem Muhsin-zâdc M e h m e d Paşa
Rus kumandanı R o m a nzo v’a bir m ektup y a ­
zıp Orlof ile O sm an Efendi'den «İki fodul- Ü ç ü n c ü M ustafa'nın Ruslar’la savaşa sa n v e r­
densizler» diye bahsederek b u hayırlı i$ ol­ m e k üzere F o k şa n i’de toplanan m ü z a k e r e
m a k üzere iken geri bıraktıklarını, doğru y o ­ h e y ’etindeki m u rahh asım ıza gönderdiği bu*
lun ise müzakereyi uzatıp iki taraftan y e ­ yülerin, düşm an m urahhaslarının geçeceği
niden başka murahhaslar tayini ile m ü za ke­ yola gö m ülm e si için yolladığı e m i r n a m e
relerin devamı ve barışın kurulması oldu- (Top ka p ı sarayı m ü zes in d en )

2591
ler tatarlara verilecek. 5 — Müİteci Boğdan
voyvodasına veraset hakkı tanınarak voyvo­
dalık verilecek, o d a üç yılda bir, yıllık ge­
lirine eşit bir vergi ödeyecek. 6 — Rusya’nın
İstanbul’da daimî bir elçisi bulunacak. 7 —
Kılburur. Ru sya’ya terkolunacak. 8 — Rus
hükümdarlarına imparator ünvanile hitap
edilip ortodoks tab’a üzerinde kendisine bir
himaye hakkı tanınacak.
B u n u n üzerine Abdürrezzak Bahir E fen ­
di ile Obreşkov arasında çetin bir müzakere
vc münakaşa başladı. E n m ü h im m es’ele, K ı ­
rım istiklâliydi. Osmanlı murahhası buna
şiddetle itiraz ediyor, Rus murahhası ise bu
hususun Kırımlılara vâdedilmiş olduğunu ile­
ri sürerek geri dönülemeyeceğini iddia edi­
yordu. Obreşkov, Rusya'nın Akdenizde elin­
d e tuttuğu adaları terkedeceğinı bildirip a n ­
cak buna karşılık Osmanlılarca tatarların
himayesinden vazgeçilmesini istedi. O sm an
Efendi, b u hususta kötü bir niyeti yoksa,
Rusya'nın Kırım ’ın istiklâli için neden -bu
kadar ı s r a r ettiğini sordu. Rus murahhası, şu
cevabı verdi:
-— Tatarlar sizin himayenizde oldukça
O rlo f k a rd e ş ie rd e n G re g o ri size arka verip bizi her zam an rahatsız edi­
yor ve Osmanlı devletiyle aramızın açılma­
kerelerin kesildiği dııyulur-duyulmaz orduda sına sebeb oluyorlar. B u n u n size de, bize de
yeniden firarlar bağlamıştı. M ektubu Roman- zararı var. Kırım’a tamaımız var derseniz,
zov’a götürülecek olan Vasil Efendi ssdnâza- Kırım halen bizim işgalimizde bulunduğu
mın çadırından çıkınca dışarıda sadaret ket­ halde ferketieceğiz. Ç ü n k ü terketmezsek hem
hüdası Resmî A h m e d Efendi ile kendisini bir sizinle sulh m ü m k ü n cer;il. h em de kırk elli
kenara, çekerek ne olursa olsun mütarekeyi bin asker gönderip kaleleri m uhafazaya m u h ­
uzatmanın çaresine bakmasını, kazanılacak tacız. B u ise, bizim işimize gelmez» (Resmi
on günlük müddetin bile faydalı olacağını A h m e d Efendi, HülSsatül-itibar, S: 57).
söylemişti (Vasıf Tarihi, C : 2, S: 226). Gre-
Nihayet, Kırım hanlarına Hanlık beraa-
iîori Orlof’un aksine, kazanılanları kâfi gö­
tinin Osmanlı hükümdarları tarafından gön­
ren ve bunları elde tutmak için barışa taraf­
derilmesi, hutbelerde halife olarak Osmanlı
tar bulunan Ror.ıanzov, ssdrıâzamöan gelen
padişahlarının adlarının anılması ve Kırım
mütarekenin uzatılması teklifini kabul etti.
kadılarına şeyhülislâm tarafından şer’; işler
B u n u n üzerine reis-ül-küttab Abdürrezzak
görme izni verilmesi şartiyle, tatarların, öbür
Bahir Efendi murahhas seçildi. Y a n m a baş-
işlerinde müstakil olmaları şekli üzerinde
muhasebeci Süleyman Penab Efendi ile silâh-
anlaşıldı. Ancak, K erç ve Yenj-kale’nin terki
dar kâtibi Ataullah B e y verildiler. Bejlikçi,
ile K us gemilerine Karadeniz ve Akdenizdc
K ayri ve Vasıf Efendiler de beraber bulu­
serbest dolaşma hakkı verilmesi hususunda
nacaklardı. H e y ’et görüşme yeri olan B ü k ­
Osmanlı murahhas h ey ’eti salahiyetli olmadı­
reş'e gitti (Kasım 1772).
ğını bildirip b u cihetlerin sadrıâzam ve şer­
riar-i ekrem ’e danışılacağı söylendi. Ruslar
E ükreş gGS-öçmeleri
da bunu kabul ettiler. B u n d an sonra da E f ­
Bükreş’te yeniden başlıyan müzakereler­ lak ve Boğdan halkı hakkında um u m î ai ilâ­
de Bâb-ı âli murahhasları, b u savaşa O s ­ nı, Gürcistan’dan alm an yerlerin Osmanlı
man! ı devletinin değil, bil'akis aradaki and- devletine geri verilmesi, buna kar§Lİık küçük
iaşmaları bozmak suretiyle Rusya’nın sebeb ve büyük K abartay’m Rusya’ya terki, Kırım
olduğu ileri sürülerek evvelâ tazminat m a d ­ hanlarının serbest seçimle başa gelmeleri
desini bertaraf ettiler. Sonra, Rusların öbür konularında anlaşmaya varıldı.
teklifleri görüşülmeğe başlandı. Bunlar pek
az farkla evvelkilere benziyen şeyler olup
Sadrıâzamırı tereddütleri, barışın
sekiz m addede toplanmıştı:
I — Kırım müstakil olacak vc b u is­ yapılamaması
tiklâle Rusya Karnin bulunacak. 2 — K ere ve
Yen:-kale Ru sya’y a terk olunacak. 3 — Rus Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem, tam sa­
gemileri Karadeniz ve A kd en iz’de serbestçe lâhiyetti ve hüküm darın mutlak vekili ol­
dolaşacak. 4 — Kırım’daki müstahkem yer­ duğu için anlaşma hâsıl olan b u maddeler

2592
I
Üçüncü Mustafa zamanındaki veziriazamlar

(İlâve: 1 5 6 )

K O C A E A G I P PAŞA
rak mem ur edildi. 174-1 vihnda ise. Mus-
A d ı Osm snli tarihine K o c a Ragib ! tafa Efendi’nin yerine reisül-küttab ol-
Paşa olarak gecrnsş bulunan. Ragıb : du. Belgrad müzakerelerinde gösterdiği
M eh m ed , İ698 yılında İstanbul’da dol­ ! basiret ve meharet, ara-buluculugu ya- j
muştur. Babası. Def terilan e kâtiblerin- pan Fransa elçisiyle görüşmeleri sıra-
den Mustafa şevki Efendi'd îr. M ü k c m 7 j sıhda devlet menfaatlerini korum ak
mel bîr tahsil gördükten sonra, baba­ hususunda sarfettigi gayret ve elde et- ş
sının dairesine intisab etmiştir. M e m u ­ tiği muvafakiyet: dolayısiyle büyük bir
riyeti sırasında devrin tanınmış kimse­ î şöhret sahibi oldu. İtibar ve hürm et j
lerinden ders okuyarak bilgisini büsbü­ ) kazandı. •
tün ilerletti. R?.fjıb M eh m ed Efendiye, reisül-küt-
1723 yılında- kendisi İran'dan zap- tab bulunurken 1744- yılında Birinci
; tedilen yerlerin tahririyle görevlendi- M a h m u d tarafından taltifen vezaretle j
i Hldi.. Sonra İran’la barış görüşmcleri- ! Mısır v a li l i ğ i verildi. B u memuriyeti üç i
I ne m em u r edilen hey "ete dâhil büyük İ yıl sürmüştür. B u sırada Mısırda bazı
I ruznamçeci Mustafa Efendi'n in nrı&iye- i karışıkİ: kİar çıktı. Kahire halkı o n a j
• tine verildi. O r d u d a mektubeuluk ve başvurub bir kısım ümeranın evlerine ;
ordu reistil-küttablıgı vazifelerinde lıücüm için kendilerine buyrultu, yani
bulundu. R evan ve Tiflis bölgelerinin, yazılı emir vermesini istediler. K oca !
j tahrirîni yaptı. Bir ara Revan defter­ Ragıb Paşa, hu isteği reddetti. Kendi- İ
sini ölümle lehdid. hattâ üstüne h ü ­
darlığında ve İran seraskeri Hekim-oğ-
c u m ettikleri halde buna razı olmadı.
lu Ali Paşanın --maiyetinde m ü h im m e Nihayet :
kâtipliğinde ve defter emini vekâle­
tinde kullanıldı.
;
”— Y a bu buyrultuyu ver, ya va-
lilîkdcn çekil“ diye ısrar etmeleri üze­
j
Ragıb M ehm ed Efendi, 1728 yılın­
rine KahireTden gizlice ayrılıb îskende- \
da İstanbul'a dönerek cizye muhasebe­
cisi olmuştur. Ertesi yılT Bagdad valisi İ riye’ye geldi ve durum u İstanbul’a ha- j
ve İran seraskeri A h m e d Paşa’n m m ai­ ber verdi. Kendisine, hizmetlerinden j
yetine reisül-küttab vekili ve defter daima m e m n u n kalındığı iltifatlı bir
emini vekili olarak tayin edildi. B u es­ ifade ile cevaben bildirildikten sonra,
nada raptedilen He m eda n bölgesinin halefi Aiımed Paşa’nın İskenderiye’ye
| tahririni yaptı. 1730 yılında., süvari mu» gelmesini müteakib kendisinin de h e ­
kabeleciligi payesiyle Bağdad defter- m en hareket edib İstan köy, Sakız ve =
! darlığı verildi. 3733 de İstanbul'a dön- Midilli adalarından hangisinde dilerse
; dü. Ertesi yıl maliye tezkerecisi oldu. oturması ve keyfiyeti haber vermesi
Bağdad Valisi A h m ed Paşa 1735 yı­ isteniyordu. Ragıb Paşa esasen Mısır’­
lında Erzurum cebhesi seraskerliğine dan m e m n u n değildi. A h m ed Paşa ge­
tayin olununca, Ragıb M eh m ed Efen- lince hem en hareket etti. Rodos’a var- i
] di’vi ordu defterdarı ve reisül-küttab ] nığı zam an kendisine nişancılık verü- j
vekili olarak y an m a ^ aldı. Sagıb M e h ­ i mesi kararlaştırılmış ise d«, sadrı&zam I
met Rfendi, aynı yıl İstanbul’a dönm üş bulunan Seyyid M eh m ed Paşa sonra \
ve Kasım ayında ikinci kere cizye m u ­ sadaret de verilir endişesiyle 1748 yılı
hasebecisi olmuştur. Ertesi yıl ise, aynı ; aralık ayında onu Aydın muhassıllığma
memuriyetle ordu île beraber R u s sefe­ | tayin ettirdi. 1750 ekiminde S ayda va-
rine hareket etti. Ancak, bu sırada İran I İtliğine, ertesi, yıl ise Ra k ka valiliğine
elçileri geldiği için kendileriyle görüş­ î nakledildi, 1 7 5 5 yunda Haleb valiliği
m ek üzere İstanbul’a çağırıldı. B u m ü ­ ı verildi.
zakereler sırasında gösterdiği m uvaffa­ Şam. valisi ve Haccemiri Azem~z&de
kiyet, zekâ ve kabiliyet üzerine 1737 ) Esat Paşa azledilmişti. S ad nazara Köse
yılında sadaret m ektubeusu oldu. B u j Bahir Mustafa P a ş a kendine rakib gör­
sıfatla ve- reisül-küttab Mustafa Efen­ düğü Ragıb P a ş a 1nın İstanbul’a geime-
dinin başkanlığındaki dört kişilik he­ i sine mâni olmak gayesiyle onu Ş am
yete dâhil olarak Avusturya imparator­ ; vailijgine tayin ettirmek isterken padi­
luğunun Rusya ile Osmanlı devleti a- şah Bahir M ustafa Paş&’yt azlederek
rasmda barışın kurulması için ara-bu- I sadaret m ü h r ü n ü Koca Ragıb Paşa’ya
luculuğu teklif etmesi üzerine Niycmi- ! gönderdi, i 12 ocak 1707J. İdareyi ele al­
rov’a gidib müzakerelere iştirak etti. dıktan bir m üddet sonra, kızlar-agası
1739 yılında Belgrad barışı müzakere E b u K u f A h m e d A ga 'nm h ü kü m d ar ü- I
hey’etine yine sadaret mektubcusu ola­ i zerinde büyük nüfus sahibi olduğunu, j

F . 15
2593
-^
satirıâzam dâhil* bütün memurları key­ j barış politikasını yürüterek Üçüncü
fince azü ve nasbettirdiğini, buna kar­ Mustafa’nın arzusuna rağmen Rusya ile
şılık kendilerinden büyük rüşvetler al­ savaşa girmemiştir. Sonradan vukua ge­
dığını,: avenesiyle beraber' ortalığı, hara­ len hadiseler onun b u hususta ne ka­
ca kestiğini gördü. O atınla sonu- ne o- dar doğru düşündüğünü ve ne derece
lursa osun mücadeleye başladı. A£a. haklı olduğunu ortaya koymuştur. K e n ­
padişaha başvurub Rûgıb Paşayı azlet­ disi askerî bir kum an dan değildi ;_lâkin
tirmek istediyse de, bu seicr muvaffak devleti bir k um an dana ihtiyaç kaimı-
olamadı. E bu K u f ’un onun elinden İ yacak şekilde idare etmiştir. Dış mese­
m ührü, dolayısiyle sadareti, almak için lelere ve bilhassa Avrupa politikasına
hazırladığı lertib yazıcı İbrahim Efen­ büyük nüfuzu vardı. Yabancı elçiler,
di'r. in paşaya ihbarı ve Üçüncü Qs- k e n d i m e h e m hürmet, h em dc itiznad
m &m ın vefat etmesi ürerine akim kal- ; ederlerdi.
dı. Yeni hüküm dar Üçüncü Mustafa, Koca Ragıb Paşa, iyi bir hattat ve
Koca K-agıb Paşa’yı yerinde bırakdı. O mükem m el bir şairdi- Türkçe, farsea ve
da E b u K u f A h m ed Aga'yı azlcttirib arabea şiir yazardı. Türlü ilim ve fen­
Badasa sürdürmüş, A hm ed Ağa Çanak­ lerden bahseden arabca “Sefine tür-ra-
kale’ye vardığı sırada arkasından gön­ gib“ üç dilde şiirleri, nesirleri, resmi ve
derilen bir emirle rüşvet Ibtilâsı yüzün­ grayr-î resmî bazı yasılan ihtiva eden.
den Şam valisi’m azlettirib haoc kafi­ “Mecmua-i Fu&gıb1 ”' tanınmış iki eseridir.
lesinin çöl eşkıyası tarafından soyul­ B u n d a n m aada “ Aruz” ilmine dair bir
masına sebeb olduğu bahanesiyle kat- f eseri, Sünnî ve Şiî mezheblerinin ara­
lolunub cezasını bulmuştur. Koca Ra- sını bulmağa çalışan “ Tahkik ve Ted-
çıb Paşa bundan «sonra kızl&r-ağa&îyle kik" adlı bir etüdü vardır. Abdürrezak
birleşib dalavereler çeviren d orya kap- Semerkandi’n m - ‘Matlaus-sadeyn** ismi­
üanı Aii Paşa’yı şehzadeliğinden beri ni taşıyan İran Moğolları tarihine ait
yeni padişaha yakınlık peyda eden ve eseriyle Mirîıond’u n ‘'Ravzatus-safa”
b u n d a n istifade ile devlet işlerine ka­ isimli eserini Türkçeye tercümeye baş­
rışmağa yeltenen Üçüncü Mustafa'nın lamış, lâkin bitirememiştir. ömrünce
yazı hocası, Eyub ve Galata kadılıkla­ topladığı pek değerli kitabiarmı halkm
rında bulunmuş, kâtib-zâdc Refi Efen- hizmetine tahsis etmeği düşünüb L&le-
di'yi ve .hükümdarın bazı bu gibi ya­ li'dc bir küîübhane. b u n u n iki tarafı­
kınlarını birer bahane ile uzaklaştırdı. na iki sebil, içine bir çeşme ve ayrıca
Kendisine ihbarda bulunan kızlar-ağa- bir de mekteb yaptırıb vakfetmiştir.
Si yazıcısı İbrahim Efendi ise. yaptığı
1742 üe İran'la savaş başlamadan
hizmete karşılık um duğu mükâfatı gö-
evvel Ragıb Paşa’n m mezheb ihtilâfları
remiyerek b u vazifesinden azlolundu.
ve harbe sebeb oluşları hakkında bir
B u n a sebeb ise, Sadn&zam ın:
görüşünü ifade eden şöyle bir olay var­
11— Devlete ait sırları bana ifşa e-
dır: Caferi mezhebinin kabuliyle b ü ­
den. başkasına da eder“ diye düşün ¿ne­
tün ihtilâfların ortadan kalkması h u ­
siydi. Maamaffh, onu büsbütün orta-
susunda Nadir şah durm adan ısrarlar­
yerde bu-t-kmayıb mâliyenin ileri hiz­
da bulunduğu sırada bir taraftan Os­
metlerinden olan mevkuf atçılığa ta­
manlI uleması, bîr taraftan devlet er­
yin. etTti. Maksadı saray muhitinden u-
kânı hüküm darın emriyle, top lan ıb m e ­
zaklaştırmaktı. B u sayede, saray m e n ­
seleyi müzakere etmişlerdi. O zam an
suplarından ayni şekilde devlet ve h ü ­ herkes kabulün şiddetle aleyhinde bu­
küm et işlerine burunlarını sokmak is­ lunmuştu. Yalnız İran elçisiyle mü-
teyenleri sindirmiş ve rahatça iş gör­
kâlemeye m em u r ediletı M ehm ed Ragıb
meğe muvaffak olmuştur.
Efendi bir mecliste :
Koca Gagıp Paşa, 1758 yılı mart
H a k olan mc&hch dört olduğu
ayında Üçüncü Mustafa’nın dul kızkar- halde padişahımızın h ü k m ü geçdiği
deşi Saliha Sultanla evlenerek padişa­
yerlerde kendileri Hanefi oldukları için
ha dam ad olmuştur. Son zamanlarda diğer mezheblerden olanların dâvalar:
yakalandığı prostat süratle ilerlediği Hanefî mezhebine göre görülür ve h ü ­
ve kendisini iş göremeceyecek hale ge­ k ü m b una göre verilir. B u n u n için
tirdiği için Nişancı H â m id H a m za P^sa ■eri mezhebi tasdik olunsa bile. O sm an ­
23 mart 1763 tarihinde işlere bakm ak lI memleketlerinde yine Hanefi mezhe^
üzere kaym akam tayin edilmiş, îâkin bi c»ri olur. B u tasdik» lâfdan ibaret­
K o c a Ragıb Paşa iyileşen*iyerek 7 ni­ tir. Sırf b u n u n için otuz yıldır Anadolu
san 1763 tarihinde vefat etmiştir. Ö l­ harab ve binlerce m üslüm an telef olub
düğü zam an yirmiüç bin kurusa y ak m hazine harcanmıştır. K u r u bir sözle
böyle zaruretlere şer’in müsaadesi var­
borcu çıkmıştır. ;
Koca Bagıb Paşa âlim, fadıl. dü- dır.»
rüst. namuslu, ileriyi görür, rüşvet ve Mütalaasiyle iki devlet arasında
ırtik&bdan uzak, kanaatkâr, çalışkan süre-gelen ihtilâfı kökünden hal için
bir devlet adamıydı. Padişahın büyük Caferi mezhebinin tasdikini savun muş-
itimadını kazanmış» bu sayede kendi sada> o zamanlar hüküm dar kadar ve
-> —*

2594
hatta bazân óndan çok nüfuz sahibi yetişmiş değerli, namuslu ve faziletli
olan kızlar-ağası Beşir Ağa: bir zattı. Sadarette tutunam am asm a
Bir ¿aba bu sö2 ü ağzına alma sebeb, Koca Ragib Paşa gibi pek m u k ­
İ ben lıaya ita bulundukça dört mezhebe tedir bir zattan sonra bu m ak am a gel­
I beşincisini ilâve ettirmem” diyerek mesi ve onun yerini dolduramamışıdır.
j Mfeh&ted. Bagıb Efendi’yi paylamış ve Her çeşid yazıda mahir, kudretli, bir
susturmuştu. hattat olmakla şöhret kazanmıştır.

j H ÂM ÎD IIA M ZA PA ŞA M UHSÎN- ZÂDE M E H M E D PAŞA

İstanbul'da i700 yjiinda Çatal-çeş- Osmanlı sadrazamlarından Mufı-


m e ’de dolmuştur. Babası K&yseri’nin sin-zâde Abdullah Paşa‘n m oğludur,
Develihisar kazasından A h m ed Ağa adlı ■ İstanbul'da Molla Gürani mahallesinde
bir tüccardır. Tahsilini tamamladıktan doğmuştur. Saraya almıb yetişerek ka-
sonra sadaret mektubî kalemine girdi. pıcıbaşt oldu. Babasının sadareti sıra­
Kendisini o sırada sadaret mektubcusu sında kapıcılar ketfıüdalı£ı ve 1738 yı­
bulunan Stagıb M eh m ed Efendi (Koca lında vesaretie Mara§ valiliği verildi.
Ragib Paşa) himaye edib yetiştirdi. Ra- D a h a sonra înebahtı ve B ender m u h a ­
gıh M ehm ed Efendi 1741 yılında reisül- fızı olmuş, 1747 yıimda babası Bender
küttab olunca, onun yerine sadaret muhafızlığına tayin edilince tekrar Ma-
mektubouiuğuna yükseldi. B u makam- - raş valiliği verilmiştir. Aynı y u M art
da 1735 yılına kadar kalarak reistil-küt- ayında Adana valiliği ile eşkıya tefti- :
I t ab Kâmil A h m e d Elendi sadaret ket- sine m em ur oldu. 1749 da Hotin, sonra j
hüdalığma getirilince, o da reisül-küt- Özi valiliğinde, yine Hotin. Ağrıboz ve
tab ve aynı yıl sadaret kethüdası oldu. înebabtı, muhafızlıklarında bulunm uş,
1.756 yılında azledilerek defter emaneti 1756 yılında Rumeli beylerbeyiliği ve
verildi. Vidin muhafıslığı, aynı yıl E kim ayın­
Koca Ragıb Paşa sadrıâzam olduğu da tekrar özi valiliği verilmiştir. 1758
vakit Hâm id H a m za Efendi’yi sadaret yılında Haleb valiliğine tayin edilmiş
kethudalığına tayin etti. 21 nisan 1759 memuriyeti başına gitmeden Üçüncü
yılında b u vazifeden azledildi. Bir sene Mustafa’nın kız kardeşi E sm a Sultanla
sonra büyük rııznamçeci, dört ay sonra evlendirilmiş, sonra Diyarbckir valiliği
da çayuşbaşı oldu. Aynı yıl, üçüncü verilmişse de buraya da gitmeden A n a ­
defa olarak sadaret kethüdalığı verildi dolu valiliğine tayin edilmiştir, 1760
<3ü ağustos 1760J. B u m a k m da bir sene yılında Hersek sancağı da katılmak su­
hizmet gördükten sonra azledilmiş, lâ­ retiyle Bosna valiliği tevcilı edilmiş iki i
kin hâmisi Koca Ragib Paşa taralından yıl sonra telerar Rumeli, bir yıl sonra
nişancılığa tayin ettirilmiştir. Aynı va­ da yine Bosna valisi, aynı yıl üçüncü
zifede bulunurken 16 ekim 1762 tari­ defa olarak Rumeli valisi ve 30 nisan
hinde veearet verilerek Selanik has ol­ 1765 te sadrıâzam omuştur. Sadareti­
m a k üzere tevcih olundu. 23 mart 1763 min üçüncü yılında başlamak üsere o-
tarihinde. Koca Ragib Paşa’ya sadaret lan Husya savaşma taraftar olmadığı
kaymakamı oldu. Sadrıâzamm vefatı ve hazırlıksın bir savaşın devleti felâ­
üzerine dc 7 nisan 1763 tarihinde asa­ kete sürükleyeceğini kesdirib buna kar­
leten sadaret m akam ına getirildi. şı koyduğu için 7 ağustos 1768 tarihin­
Hâm id Ham za Paşa, fazla tereddüt­ de azleeülib malı müsadere edilmeden
lü ve vehimîi olduğu için iç ve dış işle­ Bozca-adâda ikamete m em ur olmuş,
re alt meselelerde çabuk karar veremi­ Gelibolu’ya vardığı zam an burada otur­
yor, bu da o m ü h im devirde başta ge­ masına müsaade edilmesini rica etti­
len işlerin sürüncemede kalmasına se­ ğinden bu isteği evvelâ kabul edilmiş­
beb oluyordu. Yanız Prusya’nın teklif se de sonra usule aykırı görülerek R o ­
ettiği. Koca Ragıb Paşa*nm ortada bı­ dos adasına- gönderilmiştir- Bir yıl son­
raktığı ittifakı kat'i şekilde reddederek ra Anopoli muhafızlığına tayin olun- .
bu işi kapamıştır i24 nisan 176 S). Ü- muş, b u sırada Rusların kışkırtmasiyle
çüıicii Mustafa, onu sevmekle beraber patlayan Mora ihtilâlini muvaffakiyet­
devleti idare ı.arzmtvm m e m n u n kalma­ le bastırmış, 1771 yılında Rumeli'den
dığı için yedi ay sonra azletti. Malları Rus ceblıesine asker sevkına m em u r j
müsadere olunmayıb üstelik borçları edilmiş ve sonra Yergöğü muhafızlığı
padişah tarafından ödenerek Girit va­ ile Vidin seraskerliğine, Silâhdar Meh-
liliğine gönderildi. Burada 6 mart 1767 m ed Paşa’n m azledilmesiyle açılan Sa ­
tarihine kadar kaldıktan sonra Mora daret m akam ına 11 aralık 1771 tarihin- ■;
znufr8.ssılı> ertesi yıl H any a niotassari.fi, de ikinci defa olarak tayin edilmiştir
aynı yıl tekrar Girid valisi oldu. 1770 (İ. H. U 2 nnçarşılı; Osmanlı Tarihi, C :
yılında Cidde vc Habeş valiliğine gön­ IV Kısım 2. S : 403 ve 418 de tayini ta­
derildi ve hace sırasında vefat ederek rihi 28 kasım 1771 -20 şaban 1185 dir).
M ekke’de gömüldü. B u sırada yetmiş Muhsm-zâde M eh m ed Paşa* bu ikin­
yaşlarında bulunuyordu. ci sadaretinde devleti büyük bir felâket j
H am id H a m za Paşa, devlet işlerinde í içinde bulmuş, bütün gayretleriyle du- ,

2595
rum u düzeltmece çalışmış, zamanında rastlamıştı. R u s?a savaşma taraftar oî-
ruslarla başlayan sulh görüşmelerinin mıyan Muhsin-zâde M eh m ed Paşa’nın
varılan neticelerini mesuliyetten çeki­ yerine hu savaşı açması için kendisi
nerek İstanbul’a bildirmişti. Bunlar tayin edilmiş bulunuyordu. Rusyaya
orada, kabul ed ilmedi ¿inden savaş de~ i savaş ilânını müteakib gayr-i tabiî hali
v a m edib sonunda daha ağır maddeleri ve aklı muvazenesinin bozukluğu anla­
ihtiva eden Kaynarca andlaşması. İmza­ şıldığından 20 ekim 1768 tarihinde az­
lanmıştır. B u sırada hasta bulunan sad- ledil ib Gelibolu'ya gönderildi ve 30 ni­
rıâzam tahtırevanla İstanbul'a getiri­ san 1771 tarihinde orada vefat etti.
lirken 4 ağustos 1774 tarihinde Kari- Kendisi ilim ve fazilet ' sahibiydi.
nâbad kasabasında vefat edib evvelâ Cömertliği ve el açıklığı ise müsriflik
Edirne’de Eski cami hatiresine gömül­ derecesizdeydi. B u lu n d u ğ u vazifelerde­
m üş, sonra zevcesinin ricası üzerine ki âdilâne idaresinden herkes m e m n u n
n ’aşı İstanbul’a naklolunub E yüb tür­ kalmıştır. Halkı görüb gözetir, kimse­
besinin kapısının yanında defnediimiş- nin zulme ve haksızlığa uğramasına
tir. m eydan vermemeğe çalışırdı.
O tu z yıl vezirlik etmiş olan Muh-
sin-zâcle, bilgili, tecrübeli bir devlet YA6r.IKCI-Z.iDE
adamı ve iyi bir askerî kumandandı. E M İ N M E H M E D FAŞ A
Vekarı, temkini, memleket ve avrupa
ahvaline vukufu ile tanınmıştı, Vefa­ İstanbul’da 1723 yılında doğmuş­
tında yetmiş yaşlarında bulunuyordu. tur. Babası m eşhur zenginlerden Hind
İstanbul’da Hocapaşa semtinde bir han f elçisi Yağlıkçı Hacı Y u s u f Ağadır. T a h ­
yaptırmıştır, silini tamamladıktan sonra babasiyle
birlikde u z u n ticaret seferleri yapmış,
S İLÂ H D A 11 M A H İ R HAMZA PA ŞA bu arada Kâbeyi üe ziyaret edib hacı
olmuştur. Trabzonlu Salim Efendi 1744
Kayserı’nin Develi-Karahisar kaza­ yılında Hindistan'a elçi olarak gittiği
sının zengin bir eşraf ailesine m ensub . zam an Y u s u f Ağa’da maiyetine verilmiş
M e h m e d Ağa adlı bir zatın oğludur, ve o da oğlunu beraberine almsştu. Sis­
1727 yılında doğmuştur. O n altı yaşla­ lim. Etendi yolda vefat ettiğinden elçi­
rında bulunduğu sırada İstanbul’a gel- j lik ödevini Y u s u f Ağa yerine setirmiş
di. Topkapı sarayına intisab ederek hel­ ve baöa-ogtıl altı yıl sonra İstanbul’a
vahane hademesi arasına alındı - Bir dönmüşlerdir. Etnin M eh m ed Efendi,
yıl sonunda kiler odasına geçti. Böylece buntıan sonra sadaret raektubî kale­
tahsil ve terbiyesini Enderun odaların­ m ine alınmış. 1758 yılında başhalife,
d a tamamlayıb nihayet iıaa-odaya alındı. 176L yılında, sadaret m sktubcusu, 1764
Burada peşkir ağalığına kadar yükseldi. yılında reisül-küttab olmuştur. B u m e ­
Üçüncü M ustafa’nın cülusunda ise ö- muriyetleri sırasında işlere vukufu, ka­
bür dereceleri aüayıb birdenbire sü&h- leminin kuvveti ve cerbezesiyle şöhret
dar oldu. Bir m üddet sonrada padişa­ kazanmış vc Bâhir Mustafa Paşa bu
hın ila kızı Kibetullah Sultan’la nam- meziyetleri y üzünden kendisini himaye
zedlikleri ilân edildi, 18 haziran 1759 etmiştir. A z zam an da hüküm darın da
yıhnüa vezaret verilib dış hizmete çıktı gözüne girdiğinden 1765 yılında veza-
ve Mora muhaşsjlhgına tayin edildi, iki retle nişancılık verilmiş, üç yıl sonra
yıl sonra Rumeli valisi, ertesi yıl A n a ­ da Üçüncü Mustafa'nın kızı Şah Sul-
dolu valisi oldu. B u sırada ise nam zea tan'la namzedliği ilân edilmiş, aynı
bulunduğu sultan vefat etti. zam anda Haleb eyâleti has olarak tev­
H a m s a Mâlı ir Paşamın 1762 tari­ cih edilmiş ve nihayet, 7 ağustos 1768
hinde Özi valisi, aynı yıl Hotin m u h a ­ tarihinde sadaret kaymakamlığına ve
fızı, ertesi yıl Vidin muhafızı ve 1764 20 ekim 1768 tarihinde Hanına Mahir
de tekrar Hotin mııb&fısn olmuştur. Püştt’nın iş başından uzaklaşdırılması
1765 yılında azledilib vezareti alınarak üzerine sadaret m akam ına getiri im içtir.
Dlmetoka'ya sürülmüş, rakibi sadrıâ- E m in M e h m e d Paşa, ayrıl zam anda
zam Bâhir Mustafa Faşa’nın azli üze­ serdar-ı ekrem olarak çıktığı R u s sefe­
rine affedilerek Selanik sancağına, 1766 rinde, olaylar sırasında anlatıldığı gibi,
yılında Mısır valiliğine, ertesi yıl Haleb tam bir başarısızlığa uğrayarak 12 ağus­
valiliğine, 1768 yılında Aydın muhassıî- tos 1769 tarihinde azleüilib malları m ü ­
lığma tayin edilmiş ve 7 ağustos 17G8 sadere oiımub önce Dim etoka’ya sürül­
tarihinde sadaret m akam ına getirilmiş­ müş. sonra Edirne’ye vardığı zam an 1-
tir. d am edilmiştir.
H a m z a M ahir Paşa’n m daha Mısır Gayet vakur, devlet muamelâtına
valisi iken yerli beylerin .hayatına k&s- son derece vakıf, her işte Kılı kırk yarar
detmelerinden korkma sonunda aklî yaradılışlı, bilgili, lâkin fazla gururluy­
muvazenesinde bir bozukluk başlamış, du. B u yüzden, kimsenin düşüncelerine
lâkin adamları b u n u büyük dikkatle ehemmiyet vermezdi. Hiç tecrübe sahibi
gizlemişler ve durum u idare etmişlerdi. olmadığı sefer işlerinde b u r n u n u n doğ­
Sadareti ise pek m ü h im bir devreye rusuna gitmek, aklı erenlerin değil ken­

2596
di maiyetinde .bulunanların tesiri al­ 1 yıl vezaretle Rum eli valiliği verildi ve
tında kalmak yüzünden felâkete uğra- Silistre tarafına gönderildi. Lâkin k en ­
ı mıştı. Gülşen-i hayal adlı bir eser! disi oraya varmadan Moldovancı Ali
vardır. Üsküdar’daki Dedeler mescidine Paşa Ruslara yenilib azlolunduğundan
bir m imber koydurmuştur. sadaret m ü h rü Halil Paşa’ya verlidi (12
aralık 1769 J ve Baba-dağı ordugâhına
M O L D O V A N C I ALt PA Ş A gönderildi.
İvaz Paşa-zâöe Halil Paşa, Kartal
Kastamonu'ya bağlı Daday kazası­ (Larga) mağlûbiyeti üzerine 25 ekim
nın Sorkun köyünde dolmuştur. İstan­ 1770 yılında azledilib vezaretf alınarak
bul'a gelerek Bostancı ocağına intisab Filibe’de oturmağa m em u r edilmiş Cİ.
etti. Burada bazı hizmetleriyle göze n. Uzunçarşılı; OsmanlI Tarihi, C. IV-2,
girdi. Koca Ragıb Paşa sadaretinin ilk S : 412 de azli 20 aralık 1770 — 2 ram a­
günlerinde İstanbul’daki uygunsuz ka­ zan 1184 dür) lâkin malları müsadere
dınları Bursa’ya sürmeğe m em ur edil­ olunmamıştır. Üç yıl sonra vezareti ia­
miş, lâkin onları burada satmış olduğu de edilmiş ve Ağrıboz muhafızlığı ve­
için kendisine Moldavya’da beyaz ka­ rilmiştir. 1775 yılında Bosna valisi ol­
dın kaçakçılarına verilen “ moldovancı” m uş. lâkin aynı yıl Selânik sancağı ile
lâkabı takılmıştır. Üçüncü Mustafa’nın memuriyetinden uzaklaştırılmış ve son­
cülüsunda tebdil hasekisi ve karakul­ ar azledilmiştir. 1777 yılında Sivas va­
lukçu olduysa da, yukarda bahsettiği­ liliğine tayin olunmuş ve vazifesi ba­
m iz hâdise dolayısiyle ve bazı halleri şına giderken Nallıhan’d a vefat etmiş-
hoşa gitmediğinden Koca Ragıb Paşa dir. i
i tarafından Filibe nazırlığı ile İstanbul’­ Kendisi vezaret verilinceye kadar
dan uzaklaştırıldı. Lâkin, bir m üddet Boğazdaki yalısında zevk ve safalar i- -
sonra saraydaki dostları sayesinde tek­ çinde yaşamış, ziyafetlere ve eğlencelere
rar Bostancı ocağına döndü ve hizm e­ düşkün, kendisini iflâsa sürükliyeçek
tine devam ederek 1760 tarihinde bos­ kadar müsrif ve cli-açık bir zattı. Öl­
tancı başı oldu- İki yıl sonra vezaretle düğü zam an borç içinde bulunuyordu.
Rumeli valiliği ve 1763 tarihinde Bosna
valiliği verildiyse de 1764 yılında azlo- StL Â H D A R M EH M ED P A ŞA
lundu.
1766 tarihinden itibaren sıra ile D i­ OsmanlI deniz ordusu k u m a n d a n ­
yarbakır, Anadolu, K on y a ve A d a n a va­ larından Riyale (mîrî kalyonların ü-
lisi oldu. B u son vazifede iken 1768 yı­ çüncü kaptanı) K a v u n A h m e d B ey ’in
lında Baba-dağı seraskerliğine tayin e- oğludur. 18 eylül 1710 yılında İstan­
dildi. Aynı yıl Bender seraskeri olmuş, bul’da doğmuştur. E nd eru n ’da hizm et
lâkin serdar-ı ekrem Em in M eh m ed Pa­ gören ağabeyisinin tavassutiyle helva­
şa kendisini azledib evvelâ Y a ş m u ­ hane ocağına alındı. 1731 tarihinde ki-
hafızı sonra Hotin seraskeri tayin et­ ler-odasına geçmiş, ertesi yıl rikâb ç u ­
miştir. B u vazifede bulunduğu sırada hadarı olmuş. 1741 yılında ise has-
Ruslara karşı kazandığı zafer üzerine odaya alınmıştır. 1743 yılında peşkir
rakibi Yağlıkcı-zâde E m in M e h m e d Pa- ağası. Üçüncü O s m a n ’ın cülüsunda ri-
şa’nm . yerine sadnâzam ve serdar-ı ek­ kâbdar, arkasından çuhadar ve iki b u ­
rem oldu (16 ağustos 1769). Rusların çuk ay kadar sonra da silâhdar olm uş­
tekrar h ü c u m u üzerine yenildiği için tur. Lâkin, padişahın mütereddid ve
12 aralık 1760 tarihinde azledilib veza- hiddetli mizacı yüzünden kendisine
reti alınarak emeklilikle Gelibolu'da o- I hizmet etmek h e m güç, h e m de tehli­
turmağa m em ur edildi. 1770 yılında ve- keliydi. M eh m ed Ağa, 1756 yılında ve­
zareti iade edilib Seddülbahir m u h afa ­ zaretle Tırahala mutasarrıflığına çıka­
zası ve Boğaz seraskerliği verildi. Mol- rak bu müşkül durum d an kurtulmuş-
aovancı Ali Paşa, yaşı ilerlediğinden tur.
1772 yıında emekliye ayrılıb Tekirda- üçüncü Mustafa cülûs edince, şeh­
ğrnda oturmağa m em u r edilerek bir zadeliğinde kendisine hizmet etmiş
yıl sonrada orada vefat etti. olan M eh m ed Paşa'yı hemşiresine ni-
Fazla okur-yazar olamamakla bera­ kâhlayıb Özi valiliğine tayin etmiş, son­
ber. çok cesur ve gayretli, eli-açık bir ra İstanbul’a getirmiş, Özi valiliğini
devletliydi. başkasına vererek M eh m ed Paşa’ya zen ­
gin haslar tayin edib başkentte otur­
tV A Z P A Ş A -Z Â D E H A L İL P A Ş A masına müsaade etmiştir. Kendisine
1759 yılında Rum eli valiliği, 1761 yı­
Sadrıâzam ivaz M eh m ed Paşa’m n lında Anadolu valiliği, 1763 yılında
oğludur. 1724 yılında. İstanbul’da doğ­ A y d m muhassıllığı verilib İstanbul’a
du. Bir m üddet tahsil gördükten sonra davet olunmuş, 1764 yılında tekrar
devlet hizmetine girerek kapıcıbaşı ve Anadolu valisi, sonra Selanik mutasar­
sonra sıra ile ikinci imrahor, birinci rıfı, Maraş valisi. Özü valisi ve 1767 yı­
imrahor ve çavuşbaşı oldu. 17G8 yılın­ lında Hersek sancağı da katılmak şar-
da sadaret kethudalığı vekâleti, ertesi tiyle Bosna valisi olmuştur. B u son va- |

2597
tohmet altında bırakmalarından korkarak
du ru m u İstanbul’a yazdı. Üstelik b u husus­
taki şahsi mütaleasmı da aynı sebcblerden
dolayı bildirmedi. İstanbul’da padişshın h u ­
zurunda toplanan mecliste mes'ele müzakere
edildi. Burada hazır bulunan ve m urahhas­
lıktan azli dolayısiyle kırgın olan Yasinci-
zâde O s m a n Efendi:
«— Biz M oskofluyu gözümüzle gördük.
Nabızlarını tuttuk. Dimağlarının ne derece­
d e fesatta olduğunu anladık: B u sulhun aslı
yoktur. Bunların maksadı hiyle ile iğfaldir*
sözleriyle padişahı tereddüde şevketti. D ü n ­
yadan habersiz kazasker efendiler de onun
Eski Bü kreşten bîr görünüş tarafını tuttular. Bilhassa K erç ve Yeni-kale’
nin terkiyle Kırım ’a bu derece serbestlik ve­
üzerinden hattâ bazı ufak-tefek tadilleri kz.- rilmesinin dine ve şeriate uym ıyaca&nı ileri
bul ettirip barışı imzalayabilirdi. Ancak, pa­ sürdüler. O r d u n u n bir savaşa değil, bir yürü­
dişahın dünya ahvalinden, düşmanın d u r u ­ yüşe bile taham m ülü kalmadığından habersiz
m u n d a n ve devletin imkânlarından habersiz bulunan b u hoca efendiler:
olduğunu bildiği için tereddüd etti. Üçüncü «— B u şart ile sulh olmaz, elbette Alla­
Mustafa’nın etrafını almış câhil müsahiblcrin hın gayreti zuhur eder. Moskofluya iyi bir
onu bu vesile ile kendi aleyhlerine kışkırtıp kılinç oynanır, sonunda istediğimiz veçhile

I -t
zifesinde dört sene muvaffakiyetle ça­ | rilmişse de ihtiyarlığını ileri siirüb bu
lışmış. b u sırada çıkan Karadağ isya­ hizmeti istememiş, b u n u n üzerine Res­
nını basdırmış ve Larga mağlubiyeti m e sancağı ve arkasından Boğaz-hisarı
üzerine azledilen İvaz Paşa-zâde Halil ! muhafızlığı verilmiştir. Aynı yıl Cidde
paşa’nın yerine 25 ekim 1770 tarihinde ; sancağı tevcih edilib yola çıkanmış,
s a dn âza m ve serdarı ekrem olmuştur Sakız’a geldiği za m an Mısır valiliği.
1785 yılında Hanya mutasarrıflığı, er­
(İ. H . Uzunçarşılı: Osmanlı Tarihi. C :
tesi yıl G in d valiliği verilib 1788 yılın­
IV-2. S- 112 ye göre 20 aralık — 2 ra­
m a zan 1184 olması lâzım). Lâkin, ordu­ da Z a n diye de vefat etmiştir.
n u n perişan ve askerin yıldın durum u Silâhdar M e h m e d Paşa vakur, so-
dolayısiylc hiçbir başarı gösteremedi. ğuk-kanlı, merasim ve teşrifata çok
Baba-dağı mağlûbiyetinden sonra 11 bağlı, lâkin zam anında lâtifeyi sever,
aralık 1771 de azledildi (İ. H . Uzun- boğazına vc her türlü rahatına düşkün
ç&rşılı: Osmanlı Tarihi, C : IV-2, S : 403 olmakla beraber disiplinci ve icraatın­
ve 418 e göre azli 28 kasım 1771 — 20 da m uvaffak olan, doğruluk ve adalet-
şaban 1185 dir), vezareti alındı. Bozgun den ayrılmadığı için halkı m e m n u n e-
sırasında eşyasının ve parasının hemen- den. faal ve imarcı bir zat ve bilhassa
hepsi esasen yağma edilmiş olduğu için m ükem m el bir idareciydi. Her gittiği
kalanı müsadere edilmiyerek kendisine yerde kendisine bir köşk yaptırır, aynı
bırakıldı ve Gelibolu’da ikamete m e­ zam anda câmi. medrese, imaret n e v in ­
m u r oldu. Ertesi yıl vezaretle Ağrıboz den binaları tamir ettirirdi.
muhafızlığı verildi. B u vazifesine git­
m eden Trabzon valiliğine tayin olun­ M U R S ÎN ’-ZÂDE M E H M E D PAŞ A
du. 1774 yılında Selânik mutasarrıfı, fİkinci defa)
ertesi yıl tekrar Bosna valisi. 1776 yı­
lında Selânik mutasarrıflığıyle Bender Bibliyografya : Vasıf; Tarih. Şamdanî-
muhafızı, iki yıl sonra üçüncü defa zâde Süleym an; Mürlüt-tcvarih. Şam-
Bosna valisi olub tekrar Selânik muta- danî-zâde Süleym an: Takvimüt-tevarih.
sarrılığma gönderilmiş, 1780 tarihinde Dilâver-zâde Ömer, Kadikatül-vüzera
üçüncü kere Anadolu valiliği. 1782 yı­ zeyli. Hüseyin Ayvansarayı; Hadikatül-
lında Eruzurum valiliği verilmiş, b u ­ cevami. Tayyar-zâde Atâ: Enderun T a ­
rada bozulmuş olan asayişi iade etmiş­ rihi. M e h m e d Süreyya; Sicilli Osmanî.
se de aralan açık bulunan sadnâzam Müstakim-zâde Süleym an; Tuhfetül-
Yeğen M eh m ed Pa$a*nin ısrariyle azil hattatin. Resmî A h m e d Efendi; Sefine-i
ve malları müsadere edilib Niğde’ye sü­ rüesa. Resmî A h m ed Efendi; Hülâsa-
rülmüş ve idam : için gerekli tertibat tül-itibar. H a m m er : Histoire de l’Em-
alındığı, sırada sadrıâzamm azli ile ca­ pire Ottomane. Başbakanlık Arşivi, Mü-
nını kurtarmıştır. Aynı zam an d a veza­ h im m e defterleri. İ. H . Uzunçarşılı; Os­
reti ibka edilerek Fas muhafızlığı ve- manlI Tarihi. C : IV, kısım 2.

2538
sulh oluruz» diyorlardı. İçlerinden yalnız tayin edildi. Nihayet Cidde gümrüğü ile pa­
şeyhülişlâm Mirza-zâde M e h m e d Said Efen­ dişahların şahsî geliri olan Mısır hâzinesini
di bütün bunların boş sözler olduğunu bili­ kendisine tahsis eden Bulutkapan A li Bey
yor, lâkin düşüncesini söylemeğe cesaret yeni M e k k e Em iri tarafından «Sultan til-
edemiyordu. mısır velbahreyn» yani Mısır, A k v e Kızıl
Bütün b u müzakerelerden sonra, .barış denizler sultanı ilân edildi (1770). B ir taraf­
şartları uy g un görülmiyerek reddolundu. tan savaşın devam ından ötürü devletin, ken­
ü çün cü Mustafa, bir m üslüm an ülkesi olan disiyle uğraşamaması, diğer taraftan A kd en iz’e
Kırım'ı Rusların eline düşürecek olan şart­ R u s donanmasının gelişi Bulutkapanm cür’e-
l a n kabule cesaret edememişti. tini artıran âmiller olmuştu. Nihayet Rusların
Barış şartlarının Osmanlılarca reddiyle teşvikile M ora halkının ayaklanması, O s ­
ikinci mütarekenin ve ondan sonra verilen m a n lI donanmasının Çeşm e'de imha edilmesi
müddetin sona ermesi üzerine Ruslar T un a Bulutkapan Ali B c y ’e yeni ümidler verdi,
boylarında, Kırım’da, Gürcistan’da ve Akde- Suriye’nin işgaline teşebbüs etti. O n u n bu
nizde savaş hareketlerine başladılar (Mart taarruzunu önlemek isteyen Osmanlı devle­
1773). A n c a k dış düşmanla başlayan savaşlara tinin Suriye valisi, yine b u sırada A k k â 'd a
geçm eden önce devleti başka yönden ve yıl- isyan ile istiklâlini ilân eden Tabir Ö m e r ’in
lardanberi deva m eden dahilî iki hareketi Bulutkapan ile anlaşmasından dolayı m u v a f­
gözden geçirelim. fak olamadı. Ebuzzeheb’in kuvvetleri Filistin
ve Suriye’yi işgalle Ş a m ’a kadar geldiler
(1771). Diğer taraftan daha önce Bulutkapan
Akdeniz’deki Rus donanmasının Mısır Ali bey de Tahir Ö m er gibi Aleksi O r l o f a
ve Suriye isyanlarına karışması başvurup kendisine askeri yardımda bulun­
ması ricasiyle Akdcnizdeki Rus kuvvetleri
Çeşm e savaşından sonra L im n i’de bir kumandanının emrindeki donanmayı Mısır’a
şey elde edemiyerek Paros adasına çekilen çağırmıştı. Aleksi Orlof ise, herhangi bir
Aleksi Orlof, ertesi yıl ilkbaharda faaliyete yardımda bulunması için evvelâ Ali B e y ’in
geçerek Ağriboz, Midilli ve Rodos adalarını İkinci Katerina’nın. himayesini kabulü icabe-
almağa teşebbüs etti (1771), fakat başarama­ deceğini ileri sürdü. Bulutkapan A li Bey,
dı. B u n u n üzerine bütün Osmanlt kıyıları­ b un un üzerine m es’eleyi görüşmek üzere
nın abluka altında bulunduğu ilân olundu. bir adamını gönderdiyse dc, Orlof’un yanında
M e v c u d donanmalariyîe Rusların b u ablu­ bulunan bazı r u m ve yahudiler, onun kat’iy-
kayı Akdenizde tam am en tatbiklerine im ­ yen itimada şayan bir kimse olmadığım izah
kân yoktu. Bununla beraber. Adalar denizi ederek R u s kumandanının gözünü açtılar. O
ticaretini kısmen felce uğrattılar. Fakat Rus d a donanmayı Mısır sularına götürmekten
donanmasının Mısır ve Suriye’deki istiklâl vaz geçti. Lâkin, gerek Bulutkapan Ali B e y e
Sevdalısı âsiler tarafından dâvet edilmiş ol­ ve gerekse Suriye’deki asî Tahir Ö m e r ’e ica­
ması devletin başına daha b ü y ü k bir gaile bında yardımda bulunabilmek için don an ­
açtı. masının, Kıbrıs sularında bulunan kısmını
Devlet dışta Rusya gibi büytik bir düş­ icabettikçe Akkâ, H ayfa ve İskenderiye ta­
m anla meşgul bulunduğu sırada Mısır’d a ve raflarına yolladı. Zam anla gerek Bulutkapan
Suriye'de başlayan bir takım hareketler Ali B ey e gerekse Tahir Ö m e r ’e Suriye'deki
sür’atle gelişmiş hattâ kendini buraların sul­
tanı ilân edenler çıkmıştı.

Mısır hâdiseleri

Mısır’ın gerçek idaresi merkezden gön­


derilen valilerden ziyade evvelce yazdığımız
iki grubun elinde idi. Mısır'da b u grublann
mücadelesi devam ederken, İbrahim K ethüda
adlı nüfuzlu bir zatın köleliğinden yetişme
Bulutkapan A li B e y yavaş-yavaş sivrildi.
Bütün rakiblerini sindirerek Mısır’a hâkim
oldu. Zam anla ileri gelenleri öldürüp malla­
rım müsadere etti. Son O s m anlı-Rus sava­
şını d a fırsat bilip Osmanlı devletinden ta­
m a m e n ayrılmağa karar verdi (1768). B u
harekete başlayınca. Bulutkapan’in k u m a n ­
danlarından Ebüzzeheb M u h a m m e d ilk önce
Hicaz'ın iskelelerinden Y e n b u ’y u aldı ve bu
bölgeye hâkim oldu. Sonra da M e k k e Emiri
sahte bir fermanla azledilip yerine başkası Eski K a h ir e ’den fair g ö r ü n ü ;

2599
hareketlerde yardımda bulunan Rus filosu­ olan Beni Şibah ailesinin nüfuzu altında b u ­
nun Beyrut’u bombardımandan sonra karaya lunan Safed’e yine onlar tarafından kay­
çıkardığı asker geri atıldı (22 haziran 1772). m akam tayin edilmiş, M edine’den gelme bi­
Böylece Rusların âsiler tarafından dâvet rinin torunudur. Tahir Ö m er, Osmanlı devle­
edilişi gaileyi daha da artırmıştı. tinin zaafından istifade iîe nüfuzunu geniş­
Bulutkapan Ali Bey, Şam ’dan sonra letmiş, A k k â ’yı kendisine merkez yapmıştı.
Kaleb üzerine gidilmesini kuvvetlerine bil­ Gayeleri bir olduğundan Mısır’daki Bulut­
dirmişti. Lâkin, b u taraftaki en m ühim ku­ kapan Ali B e y ’le de kolayca anlaşıp mütte­
mandanı ve en itimad ettiği adamı Ebuzze- fiki olmuştu. Rus filosunun Beyrut ve Suri­
heb M u h a m m e d Bey. kendisine haber ver­ ye sahili harekâtına onun davetleri sebebi­
meden Kahire’ye döndü. Bulutkapan Ali Bey, yet verdi. Bulutkapan’ın mağlûbiyetinden
bundan kuşkulanarak bir gece M u h a m m ed sonra da Tahir Ö m e r yine Ruslar sayesinde
B ey i evinde bastırdıysa da, M uham m ed Bey devleti uğraştırmaya devam etti. Üzerine
kaçıp kurtuldu. Bun u n üzerine Ali Bey, İs­ gönderilen devlet kuvvetlerini ve Dürzi aşi­
mail B c y ’in kumandasında kuvvetler gönde­ retlerini yendiyse de sonunda işin kötüye va­
rip onu yakalatmaya teşebbüs etti. Lâkin, b u racağını görerek padişaha itaatini bildirdiğin­
kuvvetler M u h a m m e d Bey'le bir olup bu den affedildi. Eski borçlarını ödemek, her yıl
sefer Ali Beyin üzerine yürüdüler. Kasimiye’ maktu varidatı m untazaman göndermek şar-
li2er de onlarla birlik olunca Ali Bey Akkâ- tiyle de Sayda eyâleti kendisine verildi
ya kaçmak zorunda kaldı. Bulutkapanın M ı­ (1774). Böylece bir zam an için Ber-uşşam
sır’daki muhalifleri ise, Osmanlı devletine meselesi denilen hâdise kapanmış oldu.
durıunu bildirip sadakatlerini de arzettiler.
Bundan sonra Bulutkapan Aii Bey, yeniden
kuvvet toplayıp âsî Tahir Ö m er’le birle§ti.
Rus donanmasının son faaliyetleri
Rus donanmasını da yardıma çağırdı. L â ­ Rus donanması kendi kendisine gittik­
kin, Ebuzzeheb M u h a m m e d Bey üzerine ge­ çe yıpranıyor, takattan düşüyordu. Askerle­
len bu kuvvetleri Salihiye’de yenerek onu
rin bir kısmı hasta, gemiler tamire muhtaç­
yaralı bir halde esir aldı (Nisan 1773). Bulut­ tı. Fakat Osmanlı devleti de bunlara kar'
kapan Ali Bey bir müddet sonra öldü. B u şı bir donanm a çıkartamıyordu. Ruslar B o d ­
Ölümünün yaraların m tesiriyle vâki olduğu
rum kalesini de bombalayıp asker ihracın­
veya Ebuzzeheb M u h a m m e d taralından ze- da bulundularsa da buradan da çekilmek zo­
hirlettirildiği hakkında çeşitli rivayetler runda kaldılar (1773). fstanköy adasına yap­
mevcuttur. Hâdisenin aldığı son çekil üzeri­
tıkları h ü cum da b u şekilde neticelendi
ne O sm a n h devleti Halil Paşa’yı Mısır vali­
(1773). Amiral Spiridof ise Sisam adasına
lisine tayin edip göndermiş ve mes’ele de karşı giriştiği hareketten boş döndü (1773).
böylecc kapanmıştır.
Nihayet ruslar kıyılardan uzak mesafede bu­
lunan bir kısım Sporad adalarını ele geçire­
Suriye’deki âsi bildiler. Çariçe Katerina buraya hemen aslı
Suriye'deki âsi Tahir Ömer, Dürzi beyi Morali rum olan bir generali vali tayin etti.
B u d urum kat’l barışa kadar
böyle sürüp gitmiş, andlaşma
imzalandığı sırada Taşöz ada­
sında bulunan rus filosu da
Baltık denizine dönmüştür.

Barı? şartlarının reddinden


sonraki Tuna boyu
savlaşlan
Barışın tasdiki için veri­
len müddetin hitamında ilk
olarak Rusçuk'a iki koldan
hücum eden Romanzov k u v ­
vetleri OsmanlIlar tarafından
mağlûp edilip geri atıldı. O s ­
manlIlar binden fazla esirle
üç top ve birçok nehir nakliye
gemisi elde ettiler. B u arada
çekilme sırasında rus askerle­
rinin m ü h im kısmı T u n a ’da
boğuldu. Böylece, bu taarruz­
Rus'ların işgal etm ek istediği devirlerde Beyrut limanı ları akim kalmış oldu.

2600
Mareşal Romanzov, b u deia Balye boğa­ nın vefat ederek yerine Birinci Abdülhamid'
zından T u n s’yJ geçip Siiistre üzerine yürüdü. in Osmanlı tahtına geçtiği haberi geldi
Kaleyi muhasara ederek yanında bulunan (O cak 1774).
yetmiş beş kadar top ve havar.la dövmeğe
bşaladı. OsmanlIlar bir çıkış hareketi yapa­ Üçüncü Mustafa’nın ölümü ve şahsiyeti
rak altı saat kadar ruslarla boğaz-boğaza
dögüşüp asır zayiat verdirdiler. Lâkin, sayı­ Rusya savaşının fenaya gitmesi ve üst-
ları çok az olduğu için geri döndüler. îki
üste uğranılan mağlubiyetler, bu savaşa bü­
saat sonra sekiz bin piyade ve beş yüz sü­ y ü k ümidlerle giren Üçüncü Mustafa’yı yeis
vari yeniden düşman üzerine hücum etti. B u
ve kedere düşürmüştü. Kendisinde evvelâ
seferki savaş daha amansız oldu. Euşlar, bir
kalb yetersizliğine bağlı bir nefes darlığı
saat kadar dayanabilip sekiz bin ölü, bin ya­
hâsıl oldu. Sonra bir nüzulle yatağa serildi.
ralı verip oniki top terkederek perişan bir
Yapılan tedavilerle biraz iyileşir gibi olun­
halde çekildiler. Siiistre muhasarasında m a ­ ca, serdar-l ekrem ve seraskerlerin bir iş
reşal’» yardım etmek üzere İsmail tarafından
görmedikleri bahanesiyle bizzat sefere git­
gelmiş bulunan general Vesm an (Veissmann)
m eğe kalkıştıysa da, hekimler müsaade et­
burada uğradıkları hezimetten sonra ordusu
mediler. Cepheden gelen kötü haberler üze­
ile tekrar İsmail istikametinde çekilirken, bu
rine hastalığı arttı. Vefalı yaklaştığı sıra­
şehrin yardımına m em ur edilmiş bulunan
larda, kendisinden sonra tahta namzet bulu­
Karasu seraskeri K u m a n Paşa’nın Küçük
nan kardeşi yerine, kendi oğlunun geçirilme­
Kaynarca mevkiindeki kuvvetleri ile karşı­
si arzusunu izhar ederek:
laştı. Yapılan çarpışmada Osmanlı kuvvetleri
*— Abdülham id’i bırakın, Selim'i iciâs
bozguna uğradı. {Takat, Rus generali de bir
edin. O büyük bir padişah olacaktır» diye
çek askcrile birlikte maktul düştü (21 tem­
vasiyette bulundu. B u şehzadesi doğacağı
m uz 1773).
sırada müneccîmbaşı Y a k ub Efendi kapının
Siiistre yenilgisi ve bir generalinin ölü­ dışında elinde saatle beklemiş, lâkin şehzade
m ü Rus mareşalini san derece şaşırtmıştı. astroloji bilgisine göre en uygun vakitten
Çünkü o, osmanlt askerinin bütün savaş gü­ beş dakika evvel doğmuş, Y a k ub Efendi bu­
cünü kaybettiğini, artık döğüşmek istemeyip nun üzerine saati ilerletip padişaha oğlunun
gözünün yalnız kaçmakta olduğunu sanı­ «Cihangir-i binazir* olacağını haber vermiş­
yordu. ti. Astrolojiye gayet inanan Üçüncü Mustafa,
Bu sırada Rus kumandanlarından prens buna da bütün kalbiyle inanmış, şehzade Se-
Dolgcruki de Hırsova’dajı T u n a ’yı geçmiş, lim’in (sonradan Üçüncü Selim) tahsil ve
general U n s a m ise Tolcu’dan yürüyüp B a ­ terbiyesine çok itina etmişti.
badağ'ını işgal ettikten sonra Karasu üzeri­ Üçüncü Mustafa 21 ocak 1774 tarihinde
ne doğru ilerlemişti. Mareşal Rom anzov ise, hydropisie’nin de katıîmasiyle ağırlaşan ra­
Siiistre mağlûbiyetini örtmek için bu kale­ hatsızlığı sonunda vefat etti. Üçüncü O sm an ’
nin batısındaki Totrakan’a hücum edip ?.ap- ın yerine OsmanlI imparatorluğu tahtına çık­
letmışti (H am m er; G O R . C : 3, S: 436). mış olan Üçüncü Mustafa, o sırada kırk yaş­
Rus kuvvetleri, kısa bir zaman sonra larında bulunuyordu. Yirm i sekiz yıl saray­
Hacı-oğlu. Pazarı’na varıp burasını yaktılar. da mahpus vc kapalı kalmıştı. Zam anında­
(Ekim Î773 - Şaban 1167i. Varna’ya hücum ki hâdiseler yüzünden halk pek soğuduğu ve
eden düşman ise, müdafilere denizden do­ esasen hiç sevmemiş olduğu Üçüncü Os­
nanmanın da ateşe iştirakiyle ağır bir m ağ­ m a n ’dan sonra Üçüncü Mustafa'nın padişah
lûbiyete uğrayıp pek çok ölü ve yirmi kadar oluşunu sevinçle karşıl&mtşU. Kendisi saray­
top bırakarak çekildi. da mahpus hayatı yaşarken, amcası Üçüncü
Sadrıâzam ve serdar-ı ek-
rem Muhsîn-zâde M chm e d
Paşa ise, ordusunda taarruz
kudreti görmediğinden Şuttınu
ordugâhını iyice tahkim ede­
rek burada kalmayı tercih et­
mişti. T a m b u sırada Rusçuk
seraskerliğine tayin olunan
derya kaptanı Cezayirli Gazi
Haşan Paşa yanında bir hayli
kuvvetle çıkageldi. E u hal
herkese cesaret vererek ordu­
nun manevi gücünü birdenbire
yükseltti. A z sonra da altı yıl­
dır devam eden b u savaşı
açmış olan Üçüncü Mustafa’­

2601
O s m an ’ın şehzadeler hakkında iyi niyetleri yüzden hindli, magripli kâhin, remilci, si­
bulunmadığını bildiği için zehirleyip öldürül­ hirbaz gibi sahtekârlarla dolmuştu. Padişah
mekten kurtulmak gayesile bazı ilâçlar kul­ büyük memurların tayini, donanmanın çık­
lanmış vc bir kısım zehirlere kendisini ted- ması. savaş veya barış k a r a n nev’itıden m ü ­
ricen alıştırmağa çalışmıştı. Yüzünün renk­ him işlerin daim a astroloji ilmine göre uy­
siz oluşu ve sıhhatsiz görünüşü buna ham- gun saatlerde yapılmasını ister, buna çok
iecilirdi. Devlet işleriyle uğraşmayı ve b u dikkat ederdi. Lâkin, b u ilme göre hesap­
hususta direktifler vermeği severdi. layıp açtırdığı Rus savaşı aleyhimize neti­
Üçüncü Mustafa tasarrufu çok sever, her celenerek devlet büyük kayıplara uğradığı
türlü israftan kaçınırdı. Esasen uzun m ü d ­ gibi dolu olan hazine, hattâ iç hazine bile
dettir savaş olmamış, hâzineyi dolu almıştı. saltanatının sonlarında sefer masrafları uğ­
Üstelik kendisinin de masrafları kısması ve runa tamamen boşalıp tam-takır kalmıştı.
gelirlerin artmasına çalışması, hâzineyi pek Bütün ömrünün saray dört duvarları arasın­
uzun müddettenberi vaki olmamış derecede d a geçmesi onu dünya ve memleket ahvalin­
dolu hale getirmişti. den oldukça habersiz bırakmış, Ragıp Paşa’
İlim, sanat, marifet ve fazilet sahipleri­ nın vefatından sonra tesiri altında kaldığı
ni daima himaye ederdi. H e r şeyi öğrenme­ cahil ve işe aklı erm ez yakınlarının tesiriyle
ğe hevesli, her şeyi incelemeği seven çalış­ yanlış kararlar vererek memleketin ağır bir
kan bir hükümdardı. E n büyük merakı ast­ felâkete sürüklenmesine sebeb olmuştur.
roloji idi. Yıldızlara bakarak ve bazı hesap­ Üçüncü Mustafa aslında açık fikirli bir h ü ­
lar yaparak istikbalin anlaşılabileceğine çok kümdardı. Memlekette, bilhassa orduda A v ­
inanmıştı. Hayatta muvaffak olanların b u rupa usulü ıslahata taraftardı. Maalesef bun­
sayede yükseldiğine kanı bulunduğu için o da yaptığı hamle icabı kadar muvaffak ola­
sırada A vrup a’da yıldızı parlamağa başlayan mamıştır.
birinci derecede devletler arasına giren Kendisi, saltanatının son zamanlarında
Prusya’ya elçilikle gönderdiği Resmî A h m e d üst-üste uğranılan mağlûbiyetler yüzünden
Efendi’ye, kraldan üç kuvvetli müneccim üzüntü ve ıstırap çekmiş, bilhassa adamsız­
(astrolog) istemesini tenbih etmişti. Büy ük lıktan şikâyet ederek devlet işlerinin ehil
Frederik’den şu cevabı almıştı: olmıyanlar elinde kalmış olmasından yanıp
*— B en im kullandığım üç müneccimi yakınmıştır.
tavsiye edeceğim. Bunlardan birincisi tarih­
ten ve geçen tecrübelerden istifade. İkincisi ★
iyi talim görmüş ve yetiştirilmiş kuvvetli bir
ordu ve üçüncüsü de dolu bir devlet hâzine­ Padişahlığı zamanında, sonradan açtığı
sidir». Rusya harbinden dolayı memlekette başlıyan
Lâkin Üçüncü Mustafa bu cevaba rağ­ sıkıntı ve buhrana rağmen, Sultan Mustafa
m en itiyadından vazgeçmemiştir. Sarayı b u evvelce başladığı hayır vc imar işlerini müm-

U çürcü Mustafa (1757- 1774) zamanındaki hükümdarlar

(îlâve: 1 5 7 )

Avusturya : Mari Terez —t — —► .


Fas : Mevlây M u h a m m e d 1757 — --y . 1759, Üçüncü Şarl 1759 --- » .
Fransa : Onbeşjnci Lui —» — 1774, On- İsveç : Adolf Frederik — 1771, Ü-
altıncı LUİ 1774 — -> . çüncü Güstav 1 7 7 1 ---> .
Hindistan : tzzüddin —► — 1750, Celâ- Lehistan : Üçüncü Frederik Ogüst
lüddin Şâiıâlem 1759 — . — 1768, Stanislas Ogüst 1764 —
1768 (Lehistan işgale ve sonra ilk
İki Sicilya : Üçüncü Şarl — 1759, taksime uftrar).
Dördüncü Ferdin an d 1769 — .
Papalık : Ondördüncü Klem an —
İngiltere : İkinci Jorj — 1760, Üçün­ 1774-
cü Jorj 1760 — —» .
Prusya : İkinci Frederik -> — .
İran : Şahruh (Afşarlı) ---- . K e ­
rim Han <2end soyu) —* — —> . Rusya : Elizabet —» — 1762. Üçüncü
ispanya : Dördüncü perdinand — Petro 1762, İkinci Katerina 1762
. —»

2602
îrtln olduğu kadar ihmal etmemeye çalışmış­ disinin de, yaptırdığı camileri kastederek;
tır. Kendisi barjş devrinde yaptırdığı birkaç Birini suya, birini kadıya, birini veliye kap­
cami ve diğer eserlerden başka, çeşitli se- tırdık, dediği rivayet olunur.
beblerden harab hale gelen ata yadigârları­ Üçüncü Mustafa, Mayıs 1766 da (Zilhicce
m a ihyasına, savaşın yarattığı herttirlü güç­ 1173), îstanbulds vu k u bulan zelzeleden ha-
lük ve sıkıntılar sırasında da d eva m ederek rnp olgu Davud-paja kasnnı, Kapalıçarşıyı;
onların da tamamlanmasında m uvaffak ol­ Surları, Baruthaneyi, Saraçhaneyi, Yeniçeri
muştur. Şfiyleki; 1757-1760 seneleri arasında odalarını, Tophaneyi, Kuskulesini sonraları
validesi Emine Mihrişaiı üe ağabeysi şehzade başlıyan savaşa rağmen derhal onarttığı gibi
Süleyman ruhları için Üsküdarda inşa ettir­ b üyük hasara uğrjyan camileri ihya etmiş,
diği A y a zm a cami’İnden sonra (Topkapı-sa- bu me,yanda 151 numaralı ilâvemizde bah­
rayı Arşivi, İnşaat defteri, S : 3137), 1761 de settiğimiz Fatih eami’inia yeniden binasına
Kadıkö.vünde (Hadikat-ül Cevam i, C: 2, S: iiç sene 11 ayda 1245 kese akçe ve 13 guruş
256), 1763 te Paşa-bahçesinde (Hüseyin A y ­ sarfetmişür.
van- sarayı; Hadikat ül Cevami, C : 2, S: 155) Padişahın bu imar ve inşa yolundaki fa­
ki camileri inşa ettirmiştir. Yine b u J763 se­ aliyetlerine devrinin ricalinin de katılması
nesinde, 1759 da başlattığı ve kemerlerle tije B arok mimarisinde hatırı sayılır eserlerin
ayrılmış geniş bir bina (Çarşı) üstüne yap­ meydana gelmesini sağlamıştır.
tırmakta olduğu Lâleli camii ile etrafındaki Üçüncü Mustafa devrinde birkaç kerre
medrese, imaret, türbe ve sebilini d e ikmale hassa başmimarlığı vazifesine getirilen Meh~
m uvaffak olmuştur. Soğuk-Kuyudaki — Gül- m ed Tali ir Ağarım bütün b u imar işlerinde
hane parkının giriş kapısı karşısında— Zey- doğrudan doğruya veya dolayısile hissedar
neb Sultan cami'i de zamanında tamamlan­ olduğunu ve bu zatın Barok mimarisinde
mıştır (1769). memleket havasına göre yenilikler getirdiği­
N e garibdir ki bütün b u camiler onları ni de unutm am ak lâzımdır (Doğan K u b a n ;
yaptıran padişahın adı ile değil de bulunduk­ Türk B a rok Mimarisi, Lâleli cami'i. S: 30).
ları semtlere göre isim almışlar ve şöhret Üçüncü. Mustafa, Lâleli eami’i yanında
kazanmışlardır. B u n d an ötürü padişahın ken­ bulunan türbesinde gömülüdür.

2GGS
Birinci Abdülharmct’in tuğrası

BİRİNCİ ABDÜLHAMİD

Padişahın eülûsu, Rusların barış teklifi, Kolluca yenilgesi vo Küçük Kaynarca barışı —
Avusturyamn Bukovina’yı siması, Kırım ’ın vaziyeti, Suriye hâdiseleri, Aynalı-kavak ienkth-
nâmesî — Osmanlı -Iran savaşı — Rusların Kırım’ı ilhakı, Mısır olayları — Osmanlı -Rus
ve Avusturya savaşları, İsveç’in Rusya’ya savaş açması ve Osmanlı [ara ittifak teklifi, Özı
kalesinin kaybı, padişahın ölümü.

Müteveffa padişah
•i5, rı m u t t u tın BİRİNCİ A B D Ü U IA M İD
" " ’"""j gerekse İstanbul’da bu-
III. Mustafa'nın oğlu 1 limanlar düşmanın hâ-
Babası : üçüncü Ahm eü
şehzade Selim hakkın­ ! lâ yenilip ordularının
da ettiği vasiyete rağ­ A n n e s i: Rabia Sultan | ağır bir hezimete uğ-
m en, hanedanın en Doğduğu tarih : 20 mart 1725 ! satılabileceğini sanı­
yaşlı erkeği olan B i­ Padişah olduğu tarih : 21 ocak 1774 yorlar ve bundan son­
rinci Abdülhamid, O s ­ Ölüm ü : 6-7 nisan 17Î39 ra gelecek parlak bir
manlI tahtına oturtu­ Bilinen zevceler! : Ayşe Seniyeperver, barış umuyorlardı. B u
larak kendisine biat Fatma Şebsefa, Hüm&ş&h» HÜkhetee^a, yüzden serdar-ı ekre-
olundu. Ertesi günü. Binnaz, Hadice, Nakşidil. R u hşah Sul­ m e mütemadiyen düş­
Üçüncü Mustafa’nın ce­ tanlar. m ana taarruz emri ve­
nazesi mutad törenle Çocukları: Abdullah, Abdurrahim. Ab* rilmekteydi.
kaldırılıp türbesine dülâîdz, A hm ed Alemşah, M a h m u d (pa­
Muhsin-zâde M e h ­
defnedildi. dişah olmuştur), M ehm ed, Ayşe, Aynı-
m ed Paşa ise, düşm a­
şah, Süleyman, Sel İra, Nusrat M ehm ed,
Birinci A bdülha­ Mustafa (padişah olmuştur). Murad, nı yenmenin imkânsız
m id cülûs edince sad- Fatma, Esma (Kiiçük Hüseyin Paşa ile bulunduğunu biliyor ve
rıâzam ve serdar-ı ek- evlenmiştir). Esma, Emine, Dürrüşfih« yakında taarruzunu
rem Muhsin-zâde Meh- var (Ahm ed Nazif Efendi ile evlenmiş­ um duğu R u s ordusuna
m ed paşa’y a bir fer­ tir), Hadice. Zekiye, Saliha, Rabia (2 karşı koyabilmek için,
tane), Melekş&h, Hibetullah (Alâüddin
m a n göndererek vazi­ Ş um n u ordugâhını tah­
Paşa ile evlenmiştir).
fesinde ibka edildiğini kim e çalışıyordu. İste
bildirdi. Kendisi baba­ b u sırada Rus başku­
sının ölümünden beri mandanı Rom anzov ta­
kırk üç yıldır sarayda İ Veziriazamları : Muhsîn-zâde M eh m ed E rafından gönderilmiş
mahpus kalmış olduğu E Paşa —> — 4 ağustos 1774, vefat. İzzet £
bir subay kendisini
E M ehm ed Paşa 10 ağustos 1774 — G tem- |
isin dünya ve m em le­ Peid-mareşal namına
= m uz 1.775, m ih Derviş M ehm ed paşa =
ket meseleleri hakkın­ | 6 tem m uz 1775 — 5 ocak 1777* azil- E ziyaret etti ve yine
da doğru-dürüst bir E Darendeli M ehm ed Paşa 5 ocak 1777 — § onun adına olarak ev­
düşüncesi yoktu. B u E İ eylül 1773, azil. Kalafat M eh m ed Pa- = velâ eski hükümdarın
hususta bütün bilgisi, = şa 1 eylül 1778 — 2 1 ağustos İ77S, azil. §
vefatı dolsyısiyle t&zi-
= Silâhöar Seyyid (Karavezir) M ehm ed =
okumuş olduğu Osman- yet ve yenisinin eülûsu
| Paşa 21 a&ustos 1779 — 19 şubat 178 l, |
lı kroniklerinin dar sı­ münasebetiyle tebrik­
s • |
nırı içindeydi. Gerek o, 1^ı:ui[rıi[iiıitllt(ii}injıtMici:ııi{ııi(icıU(tTîitMit(tııısıri!EtMilEiMctıtEtuö: lerini sundu. Sonra Ho-
ihanzov’un iki iaraf delegeleri arasında lof’ların kendi aleyhine bazı dolaplar çevir­
Bükreş'te kararlaştırılan esaslar içinde barışa mekte olduklarını haber almıştı.
hazır bulunduğunu, uyuşulamıyan hususlar AvusturyalIlar, Lehistan’ın taksiminden
isin ise yeniden müzakerelerle işin hallinin paylarını almış olmakla beraber, bu ülkenin
kalan kısmiyle Litvanya b üyük dukalığının.
m ü m k ü n olduğuna inandığını iki taraflı insaf
ve hakseverliğin her gfiçlügü yenm eye yete­ Kırım ile kuzey Karadeniz kıyılarını, G ü r­
ceğini ve kendisine böyle bir barış için salâ­ cistan’ın^ Eflâk ve Boğdan’m ve sair bazı
hiyet verildiğinden hazırlanacak andiaşmarm yerlerin uzun müddet Rusya işgalinde kal­
hem en imzalanacağını bildirdi. masından endişe duymağa ve bu devletin
. . —]OW kuşkulanmağa başlamış­
Rusya’yı sulh tekli­ lardı. Prusya, Rusya’­
nın müttefiki bulundu­
fine sevkeden iç ve ğu için, Avusturya,
dış âmiller aralarındaki 1771 itti­
fakına göre Osmanlı
Hakikatte, b u uzun devletine yardıma kal­
savaş, Rusya'yı da yor­ kışırsa, onun da Rus­
muş ve mal! takatleri­ ya'ya fiilen yardım
ni tüketmiş bulunuyor­ edeceği muhakkaktı.
du. Ağır vergi ve tek­ Bu yüzden, vaktiyle
liflerle e2 iien halk gay- Fransa’nın ihtsrma al­
riroemntmdu. îiihayet, dırış etnıiycrek Rusya-
D o n kabakları arasın­ yı desteklemesinin ve
da bir isyan patladı. onun Avrupa kuvvetler
Müverrih Vasıla göre muvazenesinde mevki
(C : 2, S: 228): Puga- almasına önayak olmuş
cev adlı bir ele-başı; bulunan Avusturya,
Çarlık, çariçenin Ü çün­ şimdi b u devletin pek
cü Petro’dan olan oğ­ hızlı yayılma politikası
lu Birinci Pol’un hakkı ve kendi menfaat saha­
olduğu halde annesinin larına pervasızca el
meşru olmıyarak hü ­ uzatması karşısında,
kümdarlığı ele geçir­ onun Prusya ile olan
miş olduğu ve bu hak­ ittifakı yüzünden ha­
kın Birinci Pol’e iade­ reketsiz kalmağa m a h ­
si icabedeceği bahane­ k ûm bulunm ak .sure­
siyle, Batı eserlerine tiyle hatâsının cezasına
göre ise Pugaçev adlı çaresiz katlanıyordu.
eski bir kazak olan bu Lehistan, hakkmda-
zat doğrudan doğruya ki emelleri tahakkuk
Üçüncü Petro olduğu­ etmiş olan Prusya da
n u iddia ederek, aslın­ Sultan Birinci A h d ü ih a m id artık doğu Avrupa'da
da artık sefer masraf­ (Aslî Topkapı Sarayı M tazesindedir) istikrarlı bir durum un
ları için fedakârlıkta hâsıl olmasını kendi
bulunm ak istemiyea halkın bu isteklerine ter­ menfaatlerine uygun gördüğünden Rusya ile
cüman olarak ortaya atılmıştı. Asiler K azsn Osmanlı devleti arasında barışın bir a n ev­
ve Yayık bölgesinde, Orcnburg hariç bazı
vel kurulmasını istiyordu. Zira Rusya ile
kaleleri zaptedip pek çok silâh ve cephane
ele geçirmişler, mahpusları serbest bırakmak Osmanlı devleti arasında imzalanacak barış
vc her tarafa beyannameler yaym ak suretiyle andlaşmasiyle Lehistan'da hâsıl olan fiili du­
sayılarını ve taraftarlarını artırmışlardı. Rus­ rum u OsmanlIlara da kabul ettirip b u m e ­
ya devletî bu isyanı seleyi büylece kökün­
güçlükle bastîrabiimiş- den halletmeği ümid
se de, ortalık için-için etmekteydi.
kaynamakta devam ivefat. İzset M ehm ed Paşa iikinci de- =
ediyordu. Üstelik R o ­ i fa i 20 şubat 1781 — 25 ağustos 1782, |
Osmanlı devleti ri­
m anzo v, bir atı evvel : aEiL Yeğen Snyyid M ehm ed Paşa 25 l
Petersburg’a dönmek
Iağustos — Sİ aralık 1782, asil. Halit S caline hâkim olan
: KSm id Paşa 31 aralık 1782 — 31 mart §
arzusundaydı. Zira Ç a ­ j 1785. azil ve idam. Şahin Ali Paşa 31 j fikir, barışın reddi
riçenin etrafını almış imart J78S — 2-1 Ocak 1786. azıl. Koça |
olan ve bu sayede b ü ­ : Yusuf Pûşa 25 ocak 173G — —> . = Osmanlı devleti,
y ü k nüfuz kazanan Or- ^ılıni!iıı(Hiıllılıı:ııiıMııııulluum<Mmımmım)>m;:![itfiımfi;ıttt*^ savaşı tamamen kay-

2605
betznek üzere bulunuyordu. B u ise, Rusya fına gönderdi. B u kuvvetler Varna'nın bati­
için d 2 ha avantajlı bir durum hâsıl edebilir­ sındaki Kozluca mevkiine vardıkları zaman,
di. Lâkin, Osmanlı sarayı tom bir gaflet için­ düşm an Hacı-oğlu Pazarım ahtus ve böylece
deydi, Bunlar: bir türlü idrak edemiyordu. Ş um n u ordugâhı tehlikeye düşmüş bulunu­
Hattâ Prusya- elçisi, Bih-L âli’ye başvurarak, yordu, B u sırada kuzeyden düşman öncüleri
Kılburun istihkâmlarının yık'ınlöıası par­ belirmiş olduğundan Yeğ en M e h m e d Paşa
tiyle Rusya’nın, barışı kabulünün m üm kün bir kısım kuvvet syırıp Abdullah Paşa’m n
bulunduğunu bildirdiği -ve başta saörıâzam kumandasında bunların üzerine gönderdi.
almak üzere aklı başında devlet ricali buna Maksadı, Rusların daha güneye sarkmalarına
hararetle taraftar oldukları halde, bu hususa engel olmaktı. Abduliah Paşa, görünüşe al­
dair kendisine takdim edilen lâyihayı Birin­ danıp düşm an askerlerini daha, az zanne­
ci Abdülhamid, üzerine «zannederim b u gibi derek ihtiyatsızca ilerledi vc b u suretle
tekliflere cevap vermeğe bile lüzum yoktur. düşmanın pususuna düşüp bir derede sarıl­
Kaldı ki, buna ne cevap verilebilir» nev’in- dı. Askerinin çoğu açlıktan, susuzluktan ve
den bir mütalea yazarak iade etmişti. Rus­ bir taraftan da dolu gibi yağan düşm an m er­
y a’da çıkan iç kargaşalıklar bilhassa ulemâyı milerinin tesiriyle şehid oldu. Kurtulabilen­
ümide düşürmüş, bekledikleri gayretullah» ler perişan bir halde Kozluca’ya döndüler.
m zuhur ettiği zannına kapılarak -düşmana B u geliş, henüz savaşa girmemiş oian Koz-
üç koldan hücum » parolası dillerde dolaş­ luca'daki diğer askerin m ânevi gücünü fena,
mış bulunuyordu. Padişaha da mütemadi halde sarstı. A yn ı zam anda elli kadar topla
telkinlerde buiunarak bilhassa Kerç ve Ye- ilerleyen düşm an kuvvetleri birdenbire K o z­
ni-kale gibi yerlerin düşmana, terkiyle ya­ luca önünde belirince serasker Yeğ en M e h ­
pılacak bir barışın islâmiyete aykırı düşece­ m e d Paşa ile birlikte bütün asker topları,
ğini, Rusya’nın, büyük zaaf ve güçlükler cephaneyi, zahireyi ve ordu ağırlıklarını bı­
içinde bulunduğunu, ordularının bir taarru­ rakarak kaçtılar.
za dayanacak hali kalmadığını ileri sürerek
h em en taarruza geçişmesini tavsiye ediyor­ R u s ordusu, ise, Ş u m n u üzerine doğru
lar, kendileri skolâstik bilginin m abdud gö­ ilerlemeğe devam etti. Yeni-pazar'a vardık­
rüşüyle yetişmiş, dünya ve yurd ahvalinden ları zam an kendilerini durdurm ak için D a ­
hakikaten habersiz, lıele orduların idaresi ve ğıstanlı Ali Paşa kumandasında, bir miktar
savaş işlerinin tamamen câhili oldukları ve topla bir bayii asker gönderildiyse de, bir
memleketin top-yekûn imkânlarının b u işi saat kadar süren çarpışma sonunda Ali Pa-
başaramıyacak belde bulunduğu, millî güe'ün şa’m n kumandasındaki her türlü disiplinden
ise çok aşılmış olduğu hususunu hiç anla­ m ahrum derme-çatma, ordu, ağırlıklarını
madıkları halde boylarından büyük, bilgi yağmalayıp Edirne’ye doğru kaçtılar.
ve ihtisaslarının dışında meselelere karış­
maktan hiç perva etmiyorlardı. Sadrıâzam Yeğen M e h m e d Paşa ve Dağıstanlı Ali
ve serdar-ı ekrem Muhsin-zâde M e h m e d P a ­ Paşa kumandasında Ş u m n u ’dan iki ordu gön­
şa, Rus başkumandanının mükerrer rr.üra- dermiş olan sadrıâzam ve serdar-ı ekrem
caallerîne ve bütün ısrarlarına rağmen İstan­ Mulısin-zâde- M eh m ed Paşanın yanında pek
bul'dan aldığı pek kat’î emirler üzerine ba­ az asker kalmış bulunuyordu. B u yüzden bir
rış müzakerelerine yanaşmıyarak 'üç kol­ savunma savaşından başka yapacak bir şey
dan hücum * hazırlığına başladı. Böylece, pek yoktu. B u sırada şiddetle yağm aya başlayan
b üyük bir hatâya düşülmüş ve ııisbeten m ü ­ yağmurlar, düşmanın ileri hareketini biraz
sait bir barış için zuhur eden son fırsat da aksattıysa da, Ruslar nihayet Şumr.u önünde
kaçırılmış oldu. göründüler. Ş u m n u tabyelerinde ve diğer
tahkimatında mevzilenen Osmanlı kuvvetleri
arasıra çıkışlarda da bulunm ak suretiyle 10
Kozluca bozgunu gün kadar dayanıp düşmanın hücumlarını
geri atmıya m uvaffak oldu. Fskst b u duru­
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Muhsin-zâ- m u n böylece devamı her bakımdan imkân­
de M e h m e d Paşa, ilk olarak Tl'lak ve Boğ- sızdı. çünkü buradaki m üdai ilerin pıiktarı
dan’m düşman istilâsından kurtarılmasını 12 binden fazla değildi.
düşündü. B u maksatla Silistre kenarından
Tuna üzerine köprti kurdurdu. Şumnu'datı Diğer taraftan başka bir düşman ordusu
hareket eden bir miktar asker, Hacı-oğlu Hezargrad (Razgrad) üzerine yürüyüp bura­
Pazarına seçerek Kırsovayı istilâ ettiler. B u ­ sını müdafaa ile görevli Çatalcalı Ali Paşayı
na itarşılık Ruslar bir koldan Rusçuk'tı, bir çekilmeğe m ecbur bıraktığı gibi, Arapkirli
koldan Silistre’yi muhasara ederek Hacı-oğlu İbrahim Paşa kumandasında olarak Silistre’yi
Pazarına doğru ilerlediler. Serdar-ı ekrem kurtarmağa gelen yardımcı kuvvetler de ye­
şahsen Ş u m n u ordugâhında kalmağı doğru nildiler. Balkan muhafızı Yusuf Paşa da
bulup yeniçeri ağası Yeğen M e h m e d Paşa’yı baskına uğrayıp askeri dağılmış, bir kısmı
yardımcı kuvvetlerle Hacı-oğlu pazarı tara­ kethüdasiyle birlikte Ruslara esir düşmüştü.

2606
İstanbul'dan yardıma gönderilen Kırım H ani İS temmuz 1774 tarihinde ordugâhtan yola
ile İspanakçı Mustafa Faşa Edirne ve Kari- çıktılar. Silistre’ye dürt saat uzaklıkta bu­
nâbSd’dfl ayak sürüyüp daha ileri geçemi- lunan Balya boğaz: civarındaki K ü ç ü k K a y ­
yorlardı. Arapkirli İbrahim Paşa, bozulduk­ narca kasabasına geldüer. Mareşal Homar.-
tan sonra sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Muh- zov’un karargâhı burada bulunuyordu. O n u n
sin-zâde Mehrr.ed Paşaya gönderdiği bir barış müzakereleri için K ü ç ü k Kaynarca’yı
mektupta; seçmesinin bir sebebi de geçen seneki sa­
«Şimdiden sonra sizin orada durmanız vaşlarda generallerinden Vesm an CVVeiss^
uygun delildir. Çünkü Balkanlarda tutuna­ m ann) ın burada maktul düşmesinin hâtıra­
cak yer kalmamıştır. Bîr tedarik görün, di­ sını tebcil için idi. Ruslar tarafından m u ­
yerek çekilmesini tavsiye ediyordu. Halbuki, rahhas olarak general Rcppin seçilmişti.
Ş u m n u ordugâhı m evcud kuvvetlerle yarıl­ Düşm an başkumandanı, daha evvel akdolu-
ması imkânsız bir muhasaraya düşmüştü. nanların hiçbirisinin fayda vermediğini ileri
Serdar-ı ekrem ise, ağır hastaydı. sürerek mütareke teklifini reddetti. Bun u n
üzerine hemen barış görüşmeleri başladı.
Yedi saat süren müzakereler sonunda B ü k ­
Serdar-ı ekrem in barış isteği, Küçük reş’te kararlaştırılan son esaslar dahilinde
Kaynarca müzakereleri barış andlaşması hazırlandı. Bazı kaynakların
kaydına göre; Osmanlı murahhaslarından
Osmanlı devletinin ve silâhlı kuvvetleri­ İbrahim M ü nib Efendi, öğle yemeğinden
nin içinde bulunduğu bu ağır ve hattâ teh­ sonraki görüşmeler sırasında eskilerin «dir­
likeli durum, bir barışı zaruri kılmakta idi. sek keyfi* dediği tarzda hafif .bir şekerle­
Kazakların bir tiirlü Ör.Icnemiyen muhale­ m eye dalmıştı. Görüşmeler nihayete ermek
fetleri, ordularında sahasını gittikçe genişle­ üzereyken birdenbire uyanıp herkesin ken-
ten veba salgım, içinde bulundukları ağır
mali durum yüzünden Ruslar da esasen ba­
rışa can atıyorlardı. Zira, son askerî m uvaf­
fakiyetleri için nihai takatlerini -harcamış
durumdaydılar. B u yüzden Romanzov, Mus-
sin-zâde M e h m e d Paşanın kendi mektubuna
cevaben yazdığı barış teklifini kabul etti.
B u n u n üzerine sadaret kethüdası Resmî
A h m e d Efendi nişancılık payesiyle birinci
murahhas tayin edilerek Şum nu’nun m u h a ­
saraya düşmesinden on iki gün sonra, yani

T u n a b o y u n d a Ruslarla 1768-1774 muharebe-


Eerin in sahasını gösteren harita

2S&7
dişine baktığını gördü. Sanki müzakereleri 8 — Azak, kale ve bölgesiyle büyük ve
takip etmiş intibaını vermek için birden­ küçük Kabartay tamamen ve kat’i olarak Rus-
bire: lara kalacaktı.
«— Gel gelelim tazminat meselesine» de­ 9 — Her iki devlet Yıududlarmda kale
yiverdi. Halbuki, son Bükreş gürü sinelerinde inşasında serbest bulunacaklardı,
bu mesele bertaraf edilmişti. Lâkin, böyle 10 — Osmanlı devleti, Prusyanın Garb
Osmanlı delegesi tarafından ortaya atılışım ocaklarıyle ticarî münasebetlere girişmesine
Ruslar fırsat bildiler ve Resmî Ahm ed Eîen- delâlet edecekti.
di'nin bütün müdafaalarına rağmen bundan
11 — Rus hükümdarlarına Padişah (İm­
kat’iyyen vazgeçmiyeceklerini, icabında gö­
parator) ünvaniyie hitab edilecekti.
rüşmeleri bu noktada kesmeğe hazır bulun­
duklarını bildirdiler. A hm ed Resmi Efendi 12 — Osmanlı devleti harp tazminatı
ise «her ne bahasına olursa olsun barış, ta­ olarak Rusyaya üç yılda ve üç eşit taksitle
limatını almış bulunduğundan Rusların iste­ on beş bin kese akçe, yani yedi buçuk mil­
ğine başeğmek zorunda kaldı. Böylece, İbra­ yon kuruş (dört buçuk milyon ruble) öde­
him M u m a Efendinin dirsek keyfi, devlete yecekti
4,8 milyon rubleye maloldu. Eflak ve Boğdan’m kendisine iadesine
Feld-mareşal Romainov’un emriyle ge­ karjilık Osmanlı devleti de şu hususları ay­
neral RepBin anlaşmayı imzalamayı dört rıca taahhüd ediyordu:
gün sonraya bıraktı. Bunun sebebi ise, 21 1 — Eflak ve Boğdan’da genel af ilân
tesnmuz gününün. Birinci Petro’nUn Prut edilecek, bekaya vergiler istenmiyecek, iki
mağlûbiyetine rastlamasıydı. Rusya, bu su­ sene vergi ahnmıyaeak, iki sene sonunda ise
retle alnına sürülmüş olan lekeyi temizleye­ Eflak Ve Boğdan’lılar yalnız cizye Ue rikâ-
ceğini umuyordu. biye ve ıydiye vereceklerdi. B u da m üm kün
olduğu kadar az olacaktı. Cizye, rikâbiye ve
ıydiye dâhil Eflak vergisi 879 kese, Boğdan
Küçük Kaynarca barışının esasları vergisi ise 341 kese olacaktı.

Yirmisekiz maddeden ibaret olan K a y ­ 2 — Eflak vc Boğdatılıîarın din işlerine.


narca andlaşmasımn belli-başlı şartları şun­ <iski kiliselerini tamir vc yenilerini inşa et­
lardı: melerine karışılmıyacaktı. Papazları imtiyaz­
lı olacaktı.
1 — Kırım hanlariyle Bucak, Kuban,
Ycdisan ve Yedicikül tatarları siyasi bakım­ 3 — Manastırlara ve şahıslara ait olup
ellerinden haksız şekilde alınmış bulunan
dan tamamen istiklâle sahib olup yalnız müs-
lüman olanları ditıf işlerinde hilâfet m aka­ yerler eski sahiplerine iade edilecekti.
mına bağlı olacaktı. Hanlarını kendileri ser­ 4 — Memleketi terkedip gitmek isteyen­
bestçe seçeceklerdi. B u seçime ne Osmanlı lere karışılrmyacak ve CU hususta bir yıl m e ­
devleti, ne de Rusya karışacaktı. Ruslar, iş­ hil tanınacaktı.
gal ettikleri yerleri tahliye edeceklerdi. 5 — Eflak ve Boğden’ın devlet nezdin-
2 — Kerç, Yeni-kale, Kılburun ve Özi deki müslüman kapı kethüdaları ilga edilerek
(Dinyeper) ile Aksu <Bug) nehirleri arasın­ ortodoks mezhebinde birer maslahatgüzar
daki hâli arazi Rusya’ya terkedilecek, bun­ bulundurmalarına müsaade edilecek ve bun­
dan sonra A ksu iki devlet arasında hudud lar milletlerarası hukuka göre her türlü
olacaktı. taarruzdan masun bulunacakdır.
3 — Halen Rus işgali altında bulunan 6 — Lü zum unda Eflak ve Boğdan voy­
Bessrabya, Eflak, Boğdan, Gürcistan ve A k ­ vodalıklarına ait işler, iki devlet arasında
deniz adaları Osmanlı devletine iade edile­ görüşülecek ve bu hususlar hakkında Rusya’
cekti, tim Osmanlı devletine vaki olacak müraca­
4 — Bulgaristan’da bulunan Rus ordusu, atları dikkat nazarına alınacaktı.
bir ay içinde T un a ’n m sağ kıyısından sol Böylece, Eflak ve Boğdan’da sözde O s ­
kıyısına çekilecekti. manlI devletinin yüksek hâkimiyeti tanını­
5 — Rusya’ya ortodoksları himaye hakkı yorsa da, muhtariyetten çok istiklâle yakın
tanınacaktı. bîr şekil hâsıl oluyordu. Maamafih, m uahe­
denin en ağır hükmü, Kırım’dan tamamen
6 — Rus ticaret gemileri Karadeniz ve vazgeçilmesiydi. Sözde bu memleket istiklâ­
Akdeniz boğazlarından serbestçe geçebile­ line kavuşuyor, hakikatte ise bu, sadece
ceklerdi. Rusıar tarafından yutulmanın mukaddemesi-
7 — İngiltere ve Fransa’ya verilen kapi­ ni teşkil ediyordu. Rusların ortodoksların
tülâsyonlar, Rusya için de aynen tanınacak, hâmisi sıfatım alması ise, bundan sonra tür­
Rusya İstanbul’da daimî elçi bulunduracak, lü bahanelerle iç işlerimize burunlarını sok­
Osmanlı şehir ve kasabalarından uygun gör­ malarına ve devletin hükümranlık haklarına
düğü yerlerde konsoloshane açabilecekti. tecavüz etmelerine yol açmıştır.

2608
B A R IŞ D E V R İ O L A Y L A R I

Beş yıl ve dokuz ay sürmüş olan bu barış şartlarının altında âdeta ezilmiş, bu
seferden alman en büyük ders, bundan son­ isç sıhhatini büsbütün sarsmıştı. Ata değil,
ra d erme-çatm a, savaş bilgisi ve disiplinden arabaya bile binemediği için tahtırevanla ta­
m ahrum ordularla değil Avrupa devletleri­ şmıyordu. Nihayet Karinâbâd’a vardığı za­
nin, onların yarı derecesinde bile talimli ol- man» 4 ağustos 1774 tarihinde vefat etti.
mıyan Rusyanm ordularile bile savaşılamıya- Yerine sadaret kaymakamı bulunan İzzet
cağı hakikati idi. Üstelik; düşmanlarımız da M ehm ed Paşa tayin edildi (10 ağustos 1774).
zaafımızı anlamış bulunuyordu. B u yüzden
artık biz savaş açmasak bile, onların aça­ Avusturya’nın Bukovina’yı alması
rak müdafaa gücünden mahrum, imparator­
luğu bertaraf etmek istiyecekleri m uhak­ Yukarıda bahsettiğimiz gibi, bu sefer sı*
kaktı. Devletin bekası bundan sonra sadece ra&ında Avusturya İmparatorluğu, Bâb-ı âli
Avrupa’nın kuvvet ve menfaat dengesine ile 1771 yılında gizli bir ittifak andlaşması
bağlı kalıyordu. imzalamıştı.
Bu andlaşmanm, Osmanl: hükümdarı
Ordunun dönüşü ve sadnâzamin vefatı Üçüncü Mustafa tarafından tasdikine karşı­
lık, imparator kendisi fiili bir müdahalede
Barış andlaşması imzalandıktan sonra bulunursa Prusya’nın da müttefiki Rusya le-*
Şum nu’y u sarmış bulunan Rus kuvvetleri hinde müdahalede bulunmasından çekinip
Bcğdan’a doğru çekildiler. Hastalığı devam tarafından olacak tasdik işini savsaklamıştı.
eden ve hattâ biraz daha ağırlaşan Muhsin- 1772 Tem m uzunda Petersburg’da Rusya,
z M e h m e d Paşa, ordunun İstanbul'a dön­ Avusturya ve Prusya, Lehistan’ı paylaşmak
m ek üzere hareketini emretti. Şumııu’da ise, hususunda anlaştıktan sonra ise, Avusturya
Dağıstanlı Ali Paşayı muhafız olarak bıra­ Osmanlı devleti ile olan ittifak andlaşması-
kıyordu. Sadrıâzam ve serdar-ı e krem, ağır nı tasdikten büsbütün vazgeçmiş bulunuyor-

L M A N Y A İMPARATORL UÇ J

ttırım

t-JkreJ

‘/iAoJ'S ,

r.eazj

Küçük K aynarca barışından sonra Osm anlı - R us sınırlarını gösteren Harita


(İ. H . Uzunçarşılı'ntn Osmanlı Tarihi’nden)

2609 F . 16
du. B u n a rağm en 1773 yılında İstanbul elçisi M a k s u d G iray’ı sadece «Tatar H a m . iinva-
Thugut vasıtasiyle - — kendisi hiçbir taah­ nıyle tayin ve R u scuk’da ikamete m em u r et­
hüdünü yerine getirmediği ve hattâ andlaş- mişti.
rnayı tasdik etmediği halde — Osm sniı dev­ K ırım ’daki Sahib Giray, kendisine kal- •
letinin içinde bulunduğu zayii d urum d a n gay olarak kardeşi Şahin Giray'ı seçti. K ı ­
faydalanmak için andlaşmada Avusturya'ya rımlılar ise, d urum d a n m e m n u n değillerdi.
verilmesi derpiş olunan yerlerin kısmen ol­ Osmanlı devletinin himayesinden çıkmış ol­
sun terkini istediği gibi Eoğdan’da olup m a k suretiyle yalnız ve yardımcısız kalmış
Petersburg anlaşmasiyie kendi payına düşen bulunuyorlardı. B u n u n üzerine ileri gelen
Galiçya yolu üzerinde bulunan yerleri ve ulemâ ve mirzalardan m ürekkep bir hey’et
Prut nehri kıyısındaki Bukovina’yı fiilen İstanbul’a gelip Bâb-ı âli’ye müracaatla k e n ­
işgal etti (Kasım ). dilerine verilen ve millî bekalarına malol-
O zam an Bâb-ı âlice Avusturya'nın ne bması
u m uhtem el bulunan böyle bir istiklâli
isteği kabul edilmiş ve fakat ne de yaratmış arzu etmediklerini söyliyerek Hanların m y i­
olduğu fiili durunla m üdahale olunabilmişti. n e Osmanlı padişahı tarafından tayin edilme­
Nihayet, b u işin görüşülmesi iğin Küçük. sini, kendilerine hanlık berâtı ve teşrifat v e ­
K aynarca barışından sonra Osmanlı devleti rilmesini, hutbe ve sikkenin de Osmanlı h ü ­
tarafından eski İstanbul Kadısı A h m e d E fen ­ kümdarları adma. olmasını istediler.
di ile reis ül-kilttab Raif İsmail B e y m u ­
H e n ü z iki tarafın hükümdarları tara­
rahhas seçildiler. Onlarla Avusturya elçisi
fından tasdikli nüshaları teati edilmemiş
Thugut arasında geçen müzakereler sonunda
bulunan K ü ç ü k K ay n a rc a muahedesi, gerçi
8 mayıs 1775 tarihinde bir m ukaddem e, dört
böyle bir şeye imkân vermiyorsa da, Kırım ­
m add e v e bir hatimeden ibaret bir analaş-
lıların istekleri üzerine bu andlaşmalarm bir
m a imzalandı. İstanbul’da imr.aLanan b u and-
maddesinden istifade edilmesi düşünüldü.
laşmaya göre; Avusturya devletinin, Lehis­
A ndlaşm ada Kırımlıları *umur-i mezhebiye-
tan’dan aldığı Galiçya He Lodomirya’nın ir­
leriııin Halife olan Osm anlı padişahları ta­
tibatım sağlamak için Suceava, Cimpulung,
rafından görülmesi» n e dair bir h ü k ü m var­
Bukovina ve Cernauti bölgesi Avusturya’ya
dı. B u n a göre H anlar seçildikçe kendilerine
tcrkoiundu. Fakat Avusturya devleti bura­
berât ve teşrifat gönderilmesi, hutbelerde
lara kai’e inşa etmiyecek buna karşılık O s ­
Halifenin a d m m anılması v e paralarda yine
m anlI devleti Eflak ve Bo ğdan’ın İmpara­ Halifenin isminin bulunması, Kırım’daki k a ­
torluğa ait bölgelere taarruzda bulunmaları­
dılara şer’i hükümleri icra içitı Hâlife tara­
n a engel olacaktı (Başbakanlık Arşivi, N a m e
fından m üsaade verilmesi m ü m k ü n olabüir-
defterleri, C : 9, S : 57). B u andlaşmaya, düş­
di. D u r u m , b u hususta o sırada tam salâ­
m a n a arazi terkini tazammum ettiği için ev­
hiyet sahibi olan Feid-mareşal R e m an zo v’a
velâ Osm anlı uleması itiraz ettiyse de sad-
bildirildi. R o m anzov b u n u derhal kabuİ etti.
rıâzam İzzet M e h m e d Paşa aldırış etmedi.
Zira b u meselenin ileride ihtilâflara sebeb
Nitekim kendi.ülkelerinden bir kısım arazi­
olacağını kestirmişti. Böyle ihtilâflar ise
nin Avusturya’ya verilmesini Boğdaıı voyvo­
Rusya için her za m an m üdahale bahaneleri
dası olup Osmanlı-Rus seferi sırasında dev­
yaratacaktı. Osmanlı ricali işin inceliğini se-
lete ihanette bulunm uş ve boyarların bütün
zemediklerinden Feld-mareşalin razı olması
itirazlarına rağmen K ü ç ü k Kaynarca barış
üzerine Kırım h ey ’etinin arzusu yerine ge­
andlaşma müzakereleri sırasında Rusya ve
tirilmiş, Sahib GIray'a berat ve teşrifat gön­
Avusturya’nın ısrariyle tekrar voyvodalık
derildiği gibi, hutbe ve sikkenin. Birinci
m akam ına getirilmiş olan Gregor K ig a ile
Abdülhanıit nam ına olacağı bildirilmiştir
Boğdan boyarları kabul etmiyeceklerini bil­
(Başbakanlık Arşivi, N â m e defterleri, C : 9,
dirdikleri ve hattâ Bâb-j âliye Ru sya’nın
S : 38). Gönderilen teşrifat ise bîr samur
himayesine iltica tehdidini savurmuş olduk­
hil’at, bir murassa kılmç, bir pırlan tali tir-
ları halde b u n a da aldırış edilmedi.
kes, bir sam ur kalpak, iki çifte sorguç ve
üç bin altındı.
Kırım’daki ©Uylar ve Osmanlı
devletine gelen Hey’et Kırım 'dan tekrar hey’ et gelmesi

K ü ç ü k Kaynarca muahedesinden sonra Eski Kırım Hanlarından Devlet Giray


artık müstakil bir devlet sayılan Kırım’da K e fc ’de bulunuyordu. Kırım halkının istik­
ilk hanlığa Kırımlılar tarafından Sahib G i ­ lâl istemeyip eskisi gibi Osmanlı devletine
ray seçilmişti Kendisi esasen Osmanlı dev­ bağlı kalmayı arzu ettiklerini bildiği için on­
letinin tayin ettiği son Kırım hanı Selim ların b u temayüllerini mütemadiyen kışkır­
Giray’ın R u s istilâsı üzerine hanlığı terke- tıyor ve istiklâl meselesinde Rusiara müsait
derek İstanbul’a gelişinden sonra Kırımlı- davranmış ve hele kardeşi Şahin Giray ta­
larca han vekili kabul edilmişti. Osmanlı m a m e n rus menfaatlerinin âleti haline gel­
devleti, R u m eli bölgesinde kalan tatarlara miş olan Sahib Giray’ı başlarından atmağa

2610
teşvik ediyordu. Kırımlılar, İstanbul’dan Paşadan kendi emektarlarından birisi için
berat ve teşrifat gelmesinden çok m e m n u n bir m u kata a iltizamı rica etti. İzzet M e h ­
olmuşlarsa da, az evvel yazdığımız sebebler m ed Pasa cevaben, teklif edilen mikdarı az
dolayısiyle hanlarından yüz çevirmişlerdi. bularak fazlasiyle talibi olduğunu söylerken
Nihayet Kırım halkı, Sahib Giray’ı basların­ şeyhülislâm fena halde hiddetlendi, nezaket
dan atıp kendilerine, ülkelerini yine O s m a n ­ ve âdâba uymıyacak şekilde çadırdan çıka­
lI devletine bağlamayı ve Kerç, Yeni-kale rak gitti. İkisinden birisinin mutlaka alzini
ve Kılburım kalesini rusîardar) geri almayı icabettircn bir d urum hâsıl oldu. Lâkin,
vaadeden Devlet Giray'ı hanlığa seçtiler şeyhülislâm ağır bastı. Sadrıâzamm kayını
(1775). Rusya ilerde kendisine de Kanlık Celebi İsmail A ğ a ’n m bazı irtikâbları d uyul­
işlerine müdahale fırsatı verecek olan bu m uş ve buna rağmen İzzet M e h m e d Paşa
hâdiseye de hiç sesini çıkarmadı. Eski han tarafından him aye edilmiş olduğu d a ileri
Sahib Giray, bîr gemi ile İstanbul'a geldiği sürülerek m ühür kendisinden alınıp sadaret
gibi, yeni kalgay ŞehbaK Giray da bir K ı­ kethüdası Derviş M e h m e d A ğ a ’ya verildi
rım hey’etinin basında biraz sonra aynı yere (6 tem m uz 1775). İzzet M e h m e d Paganın
çıkageldi. B u hey’et, Osmanlı hükümetine ehemmiyetli bir kusur ve kabahati bulun­
başvurup istiklâli asla kabul etmiyeceiçleri­ madığı için müsadere belâsına uğramadan
ni, Kerç, Yeni-kale ve Kılburun geri alına­ Aydın muhassıllığt tevcih edilerek ertesi g ü ­
rak eski d urum teessüs etmezse Kırım ’ı top­ nü bir çektiri ile yola çıkarıldı. A nc a k, b u
tan terke karar verdiklerini ileri sürdüler ve hâdiseye sebeb olması hükümdarın hoşuna
Osmanlı memleketi dâhilinde kendilerine gitmediğinden az sonra şeyhülislâm da azle­
başka bir iskân sahası gösterilmesini ivedi­ dilip yerine Salih-zâde M e h m e d E m in E f e n ­
ler. di tayin edildi.
Onların b u taleblerinm. yarine getirilme­ B u sırada bir kısım İspanyol donanması­
sine, K ü ç ü k Kaynarca andlaşmasının asık nın G a r b ocaklarından Cezayire gelip karaya
hükümlerine göre asla imkânı yoktu. Lâkin, ssker çıkardıkları, buraya yaptıkları h ü c u m ,
isteklerinin birden ve toptan reddi de doğru larm FaslIların da yardımı ile Cezayirliler
görülmediğinden meselenin müzakeresi yeni tarafından piiskürtüldüğü ve müstevlinin de­
Rus elçisinin İstanbul’a gelişine kaçlar geri nize döküldüğü haberi geldi (1775),
bırakıldı. Yeni hana yani Devlet G ir a y a da
berât ve teşrifat gönderildi. Suriye (Ber-uşşam) daki hâdisenin
sonu
Sadaret makamındaki değişiklik
Mısır’da vaziyete hâkim olduğunu evvel­
■İstanbul'a son gelen Kırım hey’etine ce naklettiğimiz Ebuzzeheb M u h a m m e d B ey
D o lm a’n ahçe’de bir ziyafet verilmişti. O gün Suriye’deki Tahir Ö m e r ’in itaatinin görünüş­
vâki olan görüşmelerden sonra şeyhülislâm ten ibaret olduğunu ve onun daima isyan
İbrahim Beyefendi, sadrıâzam İzzet M e h m e d için fırsat gözlediğini ileri sürerek tedibi için

D o im abahçe sarayının onsekîıinci yüzyıl sonlarındaki durum u ( d ’O h o s s o n ’dan)

2611
Bâb-ı âliden müsaade aldı. Halbuki kendisi­ hı çekilmiş bulunuyordu. Derya kaptanı b u ­
nin de niyeti, iyice kuvvetlendikten sonra nun üzerine Sayda ve Şam valilerine âsinin
başkaldırıp Mısır v e Suriyede istiklâlini ilân tenkili için emir verdi. Cezzar A h m e d Paşa.
etmekti. Ebuzzehebin üzerine gönderdiği k u v ­ Ali Tahir’in kuvvetlerini mağlûp ettiyse de,
vetlere karsı duramıyan Tahir Ö m e r Gazze- kendisini yakalayamadı ve Gazi Haşan P a ­
dekı çöl arapianna iltica etti- Hizmetine kar­ şaya Ş am valisi Azem-zâde M e h m e d P a ­
şılık Mısır ve Suriye valilikleri kayd-ı hayat şanın himayesinin buna sebeb olduğunu bil­
şartiyle kendisine verilen M u h a m m c d Bey, dirdi. M e h m e d Paşa, b u töhmetten kurtulmak
A k k â ’da aniden vefat ettiğinden Tahir Ö m er için Ali Tahir’i hiyle ile ele geçirerek öl­
B e y geri döndü, artık istediği gibi harekete dürdü.
başladı. B u sefer, onun tenkili derya kaptanı
Cezayirli G azi Haşan Paşaya havale edildi. Cezzar A h m e d Paşa’nın bazı hareket­
Gazi Haşan Paşa donanm a ile gelip A k k â ’yı leri, Hicaz’ın Vahhabîlerce tehdid
denizden ve karadan muhasara etti. Miidafî-
Ierin bir kısmı devlete sadık olduklarını edilmesi
bildirdikleri için kaçmağa teşebbüs eden Diğer taraftan Cezzar A h m e d Paşanın
Tahir Ö m e r de b u sırada vurularak öldüğü Lü b n a n Dürzilerinin reisi Em ir Yusuf’la da
için bu gaile de ortadan böyloce kalktı arası yoktu. Y a n m a kapılanan levendlerle
(1775). Sayda eyâlet: Cezzar A h m e d Paşaya Beyrut üzerine yürüdü. Em ir Y u suf bunu
verildi. duyarak bir kısım karşı kuvvetler gönder­
diyse de, bunlar Ievendlere yenildiler. D ü r ­
Levendlerın imhası ve Suriye (Ber- zi reisi bunun üzerine Gazi Haşan Paşaya
şikâyette bulundu ve «Cezzar A h m e d Paşa
üşşam) deki yeni hâdise Devlet hakkını ona vermediğimiz için bize
düşmandır» dedi. G azi Haşan Paşa esasen
U zu n savaş yıllarında zaruretten dolayı, Sayda valiliğine kendisine sorulmadan tayin
defalarca ilga edilen, levend ocağına yine edildiği için Cezzar’a kızgındı. H e m e n bir
itibar edilmişti. K ü ç ü k Kaynarca barışından gemi ile Sa y da ’ya geldi. Kendisini karşılayan
sonra, önce kendilerine dokunulmamıştı. F a ­ A h m e d Paşaya tehdid ve hakaretlerde bulu­
kat kısa zamanda gitgide işi azıtmışlar ve narak eyâleti h u d u d u dışında hiçbir şeye
Anadolu’da p ek çoğalmış bulunan b u Ievend- müdahale etmemesini bildirdi. Lâkin Cezzar
ler şekâvete başladıklarından ocaklarının il­ A h m e d Paşa bu öm re riayet etmediğinden
gası ve kendilerinin izalesi için şiddetli emir­ Gazi Haşan Paşa onu azlettirmek niyetiyle
ler verilip her tarafta üzerlerine hücum edi­ İstanbul’a döndü. Halbuki Cezzar’ın İstan­
lerek temizlendiler. B u suretle A nadolu hal­ bul’da saray muhitinde hâmileri vardı. B u
kı bunların şerrinden kurtuldu. B u badire­ sayede azilden kurtulduğu gibi, A k k â kale­
den sıyrılan levendlerin bir kısmı Sayda va­ sini iyice tamir ettirip yanındaki levendler
lisi Cezzar A h m e d Paşanın yanına sığınarak sayesinde yerinden atılamaz hale geldikten
onun büsbütün kuvvetlenmesine sebeb oldu­ sonra Beyrut ve Cebel-i Lü bnan işlerine el
lar. Bir kısmı da, Şam valisi Azem-zâde Meh- atarak oradaki şeyh ve «mirleri birbirine
m ed Paşaya kapılandılar (1778). düşürmek suretiyle arada büyük vurgunlar
Yukarda bahsettiğimiz gibi Tahir Ö m er ve servetler elde etmeye başladı.
Akkâ 'da vurulmuştu. Oğlu Tahir b u hâ­ Y ine b u sıralarda, 1730 da teessüs eden
diseden az sonra başkaldırdı. O n u da tenkile bir mezhep, Vahhabilik artık ilk teşekkül
derya kaptanı Cezayirli Gazi Haşan Paşa yeri olan Necid bölgesinden taşarak yayıl­
m e m u r edildi. Gazi Haşan Paşa, donanma m a y a başladığından onun esaslarını kabul
ile geldiği zam an Ali Tahir iç taraflara doğ- eden geniş bir kitle doğrudan doğruya bil­
hassa M e k k e ve M edine’yi tehdid etmektey­
di. Lâkin, biraz ilerde ayrı bir bahis halinde
yazacağımız K erim H a n gailesi ve İran sa­
vaşları yüzünden Osmatılı devleti kendisine
haber verilen b u tehlikeli işle icabı gibi
meşgul olamamıştır (1777).

Şeyhülislâm ve sadnâzamın
tebdili
Şeyhülislâm Sallh-zâde M eh m ed Em in
Efendi, fazla yaşlılığı dolayısiyle maiyeti
halkını zaptedememiş ve bu yüzden dile
düşmüş olduğu için azledilip birkaç gün son­
ra Bursa’ya sürüldü ve bir ay sonra orada
Akkâ kalesinin eski vaziyeti (J u a n n i n ) vefat etti. Sadaret kethüdası Mustafa Efendi

2612
de azledilerek yer: kapıcıbaşı Darendeli Meh-
med Efendiye verildi. Mustafa Efendinin az­
line sebeb, bazı hafif ve uygunsuz halleriy­
di. Bunların sadrıâzam Derviş M e h m e d P a ­
şaya da sirayeti görüldüğünden E ocak 1777
tarihinde o da azledilip Gelibolu’da ikamete
m em u r oldu ve sadaret m ührü yeni kethüda
Ûarenöeli Mehmet! Efendiye verildi. Gerek
Mustafa Efendinin ve gerekse Derviş M e l: -
m ed Paşanın azillerinde ve Darendeli Meh-
m e d Paşanın sadarete getirilişinde, Birinci
Abdülham id’in büyük itimadını kazanmış
olan ve buna da cidden lâyık bulunan . K a ­
ra silâhdar» namiyie meşhur Seyyid M e h m e d
Efendinin pek büyük tesiri olmuştu.

Rusların Kırım’a müdahaleleri, Os-


manlı devletinin savaş hazırlığı

Ruslar Kırım'da durmadan faaliyet r ö s -


teriyorlar, b üyük paralar dökerek taraftar­
larını çoğaltmağa çalışıyorlardı. Böylece elde
ettikleri kimseler vasıtasiyle Devlet Giray
H a n idaresinden şikâyetçiler peyda ve bu
bahane iie Kırıma asker şevketliler. D e v ­ Sultan Birinci A bdUliıam id
let Giray H an. İstanbul’a kaçm ak zorunda (Kaptdağlt sepisinden)
kaldı. Yerine Kırım hanlığına İkinci Katerı-
n s ’n m yaverliği ile taltif edilmiş olarak küfrüne fetva verilen Şahin Giray ise, ha­
Şahin Giray getirildi (1777). T a m a m e n Rus yatını emniyette görerniyerek kaçtı ve Ye-
örf ve âdetlerini kabul etmiş ve ruslaşmış
ni-kale’deki ruslara sığındı. B u sıralarda ise,
olan Şahin Giray, Kırım halk: tarafından Şahin Giray için berat ve teşrifat istı'yen
nefretle karşılandı. Rus üniforması giymesi, talar ve ruslardan m ürekkep bir hey’et İs­
bununla dolaşması, rus âdetlerine göre ya­ tanbul’a gelmişti. Lâkin, onların bu arzulan
şaması ve bilhassa askere aldığı gençlere Bâh-t âlice reddedildi. Zira Osmanlı devleti,
rus askerî kıyafeti ve şapkayı giydirmeğe Şahin Giray ’1 esasen han olarak tanıra amıştı.
kalkışması, halkı çileden çıkarıyor, yer yer O n u n yerine Kırım halkıüm çok sevdiği ve
vâki muhalefetler ise ruslar tarafından kan ­
tuttuğu SeUrn G iray’ı han olarak Kırım’a
lı bir şekilde bastırılıyordu. Nihayet Şahin gönderdi. Lâkin, ruslar Şahin Giray'ı m eş­
Giray, Petersburg’a uydurma bir hey’et ru han olarak tanımakta devam ettiklerin­
gönderip Çariçenin yardımını talep etti.
den böylece ortada iki han lıâsıl oldu,
İkinci Kateı-ina ise kendilerini himaye ede­
ceğini bu hey’ct üyelerine bildirdi.
Osmanlı devleti, rusların Kırım'a m ü d a ­ R u s’ların K ırım ’a tekrar m üdahalesi,
halelerini şiddetle protesto ederek savaş h a ­ B âb-ı â îin in savaş k a rzrı
zırlığına başladı. Rusya da hem en mukabil
hazırlığa girişti. 2 ocak 1778 tarihinde Bâb-ı İki taraf, kendi hanlarının kabulünde
âli’de toplanan bir komisyon olayları gözden ısrar ettikleri sırada, Kırım tatarları Sshin
geçirerek rusların K ü ç ü k Kaynarca andlaş- Giray’ı koruyan ruslara h ü c u m edip -bir kıs­
masını açıkça ihlâl etmiş oldukları sonucuna mını öldürdüler. Bu, rusların nc zamandır
vardı. B u n u n üzerine Kırım seraskerliğine aradıkları bir fırsattı. H e m e n Kırım’a .asker
Canik muhassılı Hacı Ali Paşa tayin edildi şevkettiler. Selim Giray kuvvetleriyle karşı
ve emrine her birinde binden fazla asker koyduysa da mağlup olarak Kırımı terke
bulunan yedi kalyon verilip ilk emirde ha­ mecbur kaldı. Canikli Hacı Ali Paşa b u sı­
rekete geçecek şekilde hazır bulunması bil' rada emrindeki yedi kalyonla Avlita (Sivas­
dirildi. A y n i zamanda Rumeli valisi, İsmail topol) önlerine gelmişti. Lâkin, taarruz emri
seraskerliğine tayin edilerek Rum eli’den o almadığından müdahalede bulunmuyordu.
tarafa asker şevkine dair emirler verildi. S uslar da Osm an Uların Kırım ’a asker çıkar­
Diğer taraftan Han-zâdelerden Bahadır ve malarına sebeb olacak bir hareketten, kaçın­
/ıraIstı Giraylar, çerkes, abaza ve tatarlar­ maktaydılar. Yalnız Şahin G iray Hacı Ali
dan mürekkep kuvvetlerle Kafkasya’dan K ı ­ Paşaya gönderdiği bir haberle K ü ç ü k K a y ­
rım'a girdiler. Kırım ulemâsı tarafından narca andlaşmasını hatırlatarak donanmanın
çekilmesini istedi. B u sırada devlet, seras­ de bu memlekete girebileceği, ruslar karşı
kere Avlita limanını işgal etmesini bildirdi. koyarlarsa barışı kendilerini bozmuş ola­
Lâkin Hacı Ali Paşa, liman müstahkem, ol­ cakları bildirilip vakit kaybetmeden Kırım’a
madığı için eldeki askerle işgalini başarmak gitmeleri emredildi.
kabilse de aynı sebepten dolayı ruslara karşı
müdafaasının imkânsız olduğunu, hele kış Sadâret makamındaki değişme,
bastırınca donanmanın güç bir duruma dü­
şeceğini, burada tutunmak için en az elli bin Aynah-kavak tenkihnâmesi
kişilik kuvvete ihtiyaç bulunduğunu bildirdi. Rusya ile vaziyetin pek nazik olduğu bir
B u n u n üzerine donanm anın Sinop limanına
zamanda, daha yaz sonunda sadnâzam Da~
dönmesi emrolundu. Hacı Ali Paşaya da K ı ­
rendeli M e h m e d Paşa pek değerli bir zat ol­
rıma yapılacak bir çıkarma için hazırlıklar­
makla beraber, padişahın yakını bulunan
da bulunulması yazılıp ilâve olarak Trabzon
K ara silâhdar M e h m e d A ğ a ile geçineme-
ve E rzu ru m vilâyetleri tevcih edildi.
diğinden, daha doğrusu bütün işleri onun
Osmanlı devleti, birdenbire savaşa gir­ arzusuna göre yürütmeği reddettiğinden az-
m ek istemiyerek kısı diplomatik faaliyetlerle Iolunarak sadaret m ührü yeniçeri ağası K a ­
geçirdiyse de bun dan hiçbir netice alınama­ lafat M e h m e d A ğ a y a verildi <1 eylül 1773).
dı. B u n u n üzerine 1778 Nisanında savaşa Diğer taraftan, Avusturya devleti doğru­
karar vererek G a zi Haşan Paşa kum anda­ dan doğruya Rusya ile OsmanlIlar arasında
sında kırk kadar gemiden mürekkep donan­ yapılacak bir anlaşmanın sonunda, Ruslarm
m ayı Karadeniz# çıkardı Hacı Ali Paşa, yi­ Boğdan işlerine burunlarını sokmaya başlı-
n e Kırım seraskeriydi. D o n an m a Sam sun'a yacaklarını sezerek, sırf b u işi önlemek ve
gelip seraskerle yanındaki askerleri de ala­ baltalamak için harcadığı gayretlere, bilhas­
rak 9 ağustos 1778 tarihinde hareket etti. sa Şahin Giray’m hanlığının kabul edilme­
Lâkin, hü c um için kat’i emir almadıkların­ mesi için Osm anlı devletini çok sıkıştırma­
dan Kırım'daki bir R u s generaline ve do­ sına rağmen, neticede arabulucu Fransa m u ­
n a n m a kum andanına gemilerine su almak vaffak olduğundan onun teşvikiyle ruslarla
için Kırım’a uğnyacaklarını bildirdilerse de, OsmanlIlar arasında başlıyan müzakereler
onlardan gelirlerse top ateşiyle karşılana­ savaş hareketini geri bıraktı. Müzakereler
cakları cevabını aldılar. Serasker ve derya için, İstanbul’da Haliç tersanesi sırtlarındaki
kaptanı d u r u m u hem en İstanbul'a bildirip Aynalı-kavak köşkü seçilmişti. Burad a K ü ­
kesin bir emir istediler. A n c a k Ağustos son­ çük K aynarca andlaşmas: yeniden gözden ge­
ları gelmiş bulunduğu için donanmanın K a ­ çirilip 1779 yılı O c a k ayında karşılıklı an­
ratenizde daha fazla kalması tehlikeli ola­ laşmalara varıldı. Böylece, bu andlaşmanın
cağından kat’i bir karar verilemiyordu. N i ­ m ü h im maddeleri izah ve bazıları tadil edi­
hayet, uzun görüşmelerden sonra Hacı Ali lerek ihtilâf sebebler; giderildi. Tarihimize
Paşaya, ruslarm K ü ç ü k Kaynarca andlaşma- Aynalı-kavak tenkihnâmesi adiyle geçen do­
sına göre Kırım’da asker bulıınduramıyacak- kuz maddelik b u yeni anlaşmanın esas h ü­
lan, onlar girdikleri için Osmanlı askerinin kümleri şunlardı:

Ons«k izinci yüzyıl ¡kinci yarısında A y n a li » K a v a k köşkü (Ch oiseu le G c u ffie r’d e n )

2614
1 — Kırım’ın iç iğlerine ve hanların ic­ kedilen Özikırı adlı ara2 i, Osmanlı devletine
raatına iki taraf da kat’iyyen karışmıyacaklı, iade olunacaktı.
2 —■Kırım halkı tarafından seçilen han­ 8 — îbrail, Bender ve Hotin’öe bulunan
lara Osmanlı hükümdarları Halife saatiyle hıristivan tebaanın Bclgrad andlaşmasiyle el­
berat ve teşrifat göndereceklerdi. Beratın lerinden alınan mülkleri eski sahihlerine ve
yazılışı için kabul edilen sekil, kelime ve kilise emlâki kiliselere iade olunacak, bura­
hattâ harflerinde bile e « küçük değişiklik larda rus işgali sırasında ellerine geçen bel­
yapılmadan m uhafaza edilecekti. gelere göre mülkleri geri verilenlerin m ü lk­
3 — Hanlık hakiki surette m ünhal olun­ leri kendilerinde kalacaktı.
ca yeni ¡sekilecek hana berat ve teşrifat gön­ 3 — Ticaret gemilerinin seyir ve seferi
derilmesine engel olunmıyaeaktı. serbest olacak, K ü ç ü k Kaynarca andlaşması-
4 — Osmanlı devleti, K ü ç ü k Kaynarca n m M ora ahalisine ait maddeleri tahakkuk
muahedesiyle de kabul ettiği gibi. Tatarlar edecekti.
üzerinde hiçbir hak vc hâkimiyet iddiasında E u aııdlaşmanın tasdikli nüshaları iki ay
bulunmıyacak ve bundan sonra andlaşmada sonra mübadele olunmuş ve b u tarihten iki
bulunmıyan yeni bir d urum hâsıl olursa iki ay sonra da Şahin Giray’a berat vc teşrifat
devlet aralarında dostça görüşüp bir karara gönderilmiştir.
varacaklardı. B u tenkihnâme ile, evvelce kati şekilde
reddedilmiş olan Şahin Giray’ın Kırım h a n ­
5 — Rusya, üç ay yirmi gün içinde b ü ­
lığı. hem de ömrünce sürmek şartiyle kabul
tün Kırım’ı boşaltacaktı.
ediliyordu. Yalnız, Kırım hanlarına Osmanlı
5 — Şahin Giray Kırım hanı olarak k a ­ hükümdarı tarafından berat ve teşrifat
bul edilip kendisine berat ve teşrifat gönde­ gönderilmesi kafileşmişti. Aym zam anca
rilecek ve hanlığı kaydı hayat ile olacaktı. Kırım’ın Kutlar tarafından tahliyesi temin
7 — A ksu ile Dinyester arasında bulu­lunmuş bulunuyordu. Ayrıca Rusya, Eflak
nup ötedenberi Ö zi eyâletine ait bulunan ve ve Boğdan'la M o r a meselelerine burunlarım
K ü ç ü k Kaynarca andlaşmasiyle Kırım’a ter- sokmuş okuyorlardı.

O S M A N L I -İ R A N SAVAŞI

Osmanlı devleti kuzeyde Kırım mesele­ Evvelki, İran harpleri öolayısiyle kendi­
sinden rusya ile savaşacak hale gelmişken sinden pek çok defalar bahsettiğimiz B a ğ ­
doğuda da bir savaşla meşguldü. Şöyle ki; dad valisi Haşan Paşa-zâde A h m e d Paşanın
Nadir şalım 1747 y;1ınds katlinden sonra vefatını müteakip yerine yetiştirdiği köleler­
İranda büyük karışıklıklar başgöstermiş, N a ­ den Süleym an (Paşa) ıun geçtiğini Ü çüncü
dir Şahın birader-zadeleri birbirleriyle ve O s m a n devrinin olayları arasında yazmıştık.
Nadir Ş ahm düşmaıılarıyle savaşmışlar, ne­ Bir m üddet sonra Bağdad valisi Kölem en S ü ­
ticede İran’ın çeşitli kimselerin hâkimiyeti leym an Paşa ölünce b u sefer onun köleleri
altında olarak parçalanmasına sebeb olmuş­ olan yedi kethüdasından A li Paşa yerine
lardı. B u sırada Safevî hanedanından H ü ­ geçmiş, lâkin öbür kethüdaların rekabetine
seyin Şalım torunu İsmail Şah, Zen d aşireti m aruz kalarak Öldürülmüş ve yerine de
reisi K e rim Hanın yardımiyle İsfahan’ı zap­ Ö m er Kethüda (Ö m e r Paşa) vali olmuştu.
tedip şahlığını ilân (1751) ettiyse de. K e ­ B ö y ’.ece evvelce de işaret ettiğimiz gibi Bag-
rim han, Şah vekili ünvaniyle idareyi alıp dad’m Kölem en ocağı devam edip gitmek--
yavaş yavaş bütün İran’a hâkim oldu (1753). teyüi.
Ö m e r Paşa, Bağdad vilâyetini çek iyi
B atan sancağındaki hâdise ve idare ettiyse de. 1772 yılında çıkan vehâ sal­
gını şehri harabeye döndürdü. Fakat za m a n ­
Bağdad valisi
la Ö m er Paşanın etrafında işe yarar adam kal­
Osmanlı-İran sınırında bulunan Baban mayınca isleri eskisi gibi yürütememeğe baş­
sancağı, yurdluk ve ocaklık seklinde, Baban ladı. Diğer taraftan M e h m e d Paşanın esasen
hanedanının elinde bulunuyordu. B u sırada vali Ö m e r Paşa ile arası yoktu. B u son h â ­
Baban sancağı mutasarrıfı bulunan b u aile­ diseden sonra, onu büsbütün dinlemez, em ir­
den M a h m c d Paşa ile kardeşi K ö y sancağı lere itaat etmez oldu. Güvendiği ise, K e r im
mutasarrıfı A h m e d Paşanın arası açılmış, Handı. Ö m e r Paşa, b u n u n üzerine M e h m e d
M e h m e d Paşa da kardeşinin üzerine yürüyüp Paşayı azledip yerine M ahm ud. Paşayı tayin
yakalayarak hapsetmişti. Kendisinin aynı etti. Validen yardım alan M a h m u d Paşa k a ­
akıbete uğrıyaeagmdan korkan en küçük labalık bir kuvvetle üzerine yürüyünce, Meh-
kardeşleri M a h m u d Paşa b u hâdise üzerine m e d Paşa kaçtı, İrana sığındı. M a h m u d P a ­
kaçıp b u sancakların, idareten bağlı bulun­ şa Sancağın merkezi olan K a r a C uvalan’a
duğu Bağdad valisi Ö m e r Paşa’ya iltica etti. (Süleymaniye) girdi. Kardeşi A h m e d Paşayı

2615
hapisten çıkartıp mutasarrıflığı kendi iste­ liginin sebeb olduğu hatâlar şeklinde jurnal
ğiyle ona terketti. edildi. Bâb-ı âlice Bağdad’daki kölemen oca­
K erim Han, Bağdat valisine bir mektup ğı b u bahaneden istifade suretiyle kaldırıl­
gönderip kendisine sığınmış olan M ehm ed m a k istendiğinden Ispanakçı Mustafa Paça
Paşanın affiyle vazifesinde ipkasını istediyse hemen oraya gönderildi. Bağdad’a gelir gel­
de, Ö m er Paşa bunu reddetti. K erim H a n m ez Ö m e r Paşayı idam eden Mustafa ?sşa,
da, M e h m e d Paşaya bir kısım kuvvetler verip Q,nun mallarını müsadere ettiği gibi, şehrin
Kara Cuvalan'a gönderdi. Lâkin, A h m e d ¿enginlerini de soymağa başladı.
Paşa b u kuvvetleri yenip kaçırdığı gibi, K e ­ Diğer taraftan mütesellim Süleyman Ağa
rim Han'ın yeğeni Ali M urad H a n da bu israfından İranlIlara karşı müdafaa ediloc
savaşta esir düştü (1774). Basra kalesi, on altı ay kadar dayandıktan
sonra, hiçbir yardim görmediğinden teslim
Basra’n ın muhasarası ve teslim oluşu oldu. B u uzun muhasara sırasında Ö m er P a ­
şanın yerine yukarda yazdığımız gibi İspa­
Kerim H a n b u hale fena haîde içerliyc- naktı Mustafa Paşanın Eağdad’a tayini vu-
rck Doğu-Anadolu’y u yağma ettirmek üzere kubulmuş, sade Kerim H a n ’ın onu anlaşma
yirmi bin kişilik bir kuvvet gönderdiği gibi, sözleriyle avutması Basra’nın yardımsız kal­
kardeşi Sadık Hanı da yirmi bin kişilik di­ masına sebeb olmuştu. Neticede Basra'nın
ğer bir kuvvetle yollayıp 1775 yılı Mart düşmesi üzerine Mustafa Paşa’nın yerine K ü ­
ayında Basrayı muhasara ettirdi (Başbakan­ tahya valisi Abdullah Paşa tayin edildi, fa­
lık Arşivi, Nâm e defterleri, C : 9, S: 90). kat o da bir iş göremedi. Neticede tekrar
B u sırada eyâletinde zuhur eden Babalı kölemenlerden Abdullah Kethüda (Paşa) ya
Hanedanı ve Kerim H a n ’ın Basra’yı m uh a ­ Bağdad ve Basra eyâletleri vezaretle tevcih
sarası meseleleri, Ö m er Paşanın düşmanlan olundu. K e r k ü k ve Sehrizor da yine kölemen­
tarafından Bâb-ı âliye bunlara onun idaresiz- lerden Haşan Paşaya verildi.

İran’a savaş açılması, ordunun harekâtı


Basra’nın K erim H a n kuvvetleri tara­
fından zaptiyle, müdafaasını yapan Süleyman
Ağanın ve bazı ileri gelenlerin esir edilip
Şiraz’a götürülmesi üzerine Osmanlı devleti
İran'a savaş ilân etmişti (1776).
B u sefere serasker seçilen yeni Bağdad
valisi Abdullah Paşa, gayet ağır davranıyor,
bir türlü harekete geçemiyordu. B un u n üze­
rine Haşan Paşa doğruca merkeze başvurup
gerekli müsaadeyi aldıktan sonra Musul cep­
hesinden İrana karşı taarruza geçti. Devlete
dehalet edip affedilerek Baban sancağı yine
kendisine verilen M e h m e d Paşa ile kardeşi
A h m e d Paşayı sancakları kuvvetleriyle ö n ­
den gönderdi. A h m e d Paşa, İran’a ilticayı
Eskî B a ğ da d'da n bir görünüş tercih etti. M eh m ed paşa ise Bana’daki Sadık
H a n kuvvetlerini bir savaş sonunda yendi.
Haşan Paşa, kendisine tekrar yardımcı k u v ­
vetler gönderince bu sefer de Hüsrev Han
kumandasındaki yirmi, bin kişilik düşman
kuvvetlerinin üzerine yürüyüp onları da
mağlûp etti (Mayıs 1777). Abdullah Paşa ise,
İran sınırına pek az bir kuvvet göndermiş­
ti. B u sırada İranlı kum andan Keib-i Ali
Ha n şiddetli bir karşı taarruza geçti. M e h ­
m ed Paşa, b u sefer çekilmeğe mecbur kaldı.
Kendisinden evvel savaşa kalkıştığı için K a ­
san Paşaya kızgın bulunan Bağdad valisi
Abdullah Paşa, hiçbir yardımda bulunmadı­
ğından Kelb-i Ali H a n ’ın kuvvetleri Osmanlı
sınırını aşıp yağm a ve tahripten sonra geri
döndüler. B u sırada B aban hanedanının iki
rakip kardeşi arasında yeniden kavga koptu.
Sonunda kardeşi M e h m e d Paşayı yenen A h ­
Eski B a ğ d a d 'd a bir k ah vehane m ed Paşa devlete dehalet ettiği için affolu­

261S
narak Baban ve K ö y sancakları kendisine kının. bir kısmı yerlerini yurdlerım bırakıp
verildi. B u suretle mesele kapanmış oldu. göç zorunda kaldılar. B u ise devlet gelirinin
A yn j zamanda Bağdat valisi Abdullah Pasa azalmasına sebebolöu. Gazi Haşan Paşa bu­
da vefat ettiğinden yerine Haşan Paşa tayin nun üzerine Mora’ya gelerek işe el koydu ve
edildi. Lâkin o da türeyen rakipleri ile m ü ­ Arnsvudlara, alacaklarını, toplamak üzere
cadele yüzünden Basra'nın istirdadı işiyle itimad etlikleri adamlarını bırakıp yuroları-
meşgul olamadı. Nihayet Baban-zâde Ahıned na dönmelerini bildirdi. Onlar ise bunu
Paşadan yardım istedi. Ahtneö Paşa yola çık­ kat’iyyen kabul etmediklerinden üzerlerine
madan, kendisi uzaklaştığı sırada taraftarla­ kuvvet gönderip çarpışma sonunda bir beş-
rınca kurtarılmasından korktuğu için ttıab- yüz kadarını öldürdü. Öbürleri dağılıp kaç­
pus bulunan kardeşi M eh m ed Paşanın gözle­ tılar (2i iemmuz 1779). Gazi Haşan Paşanın
rine mil çektirdi; lâkın A h m e d Paşa Bağ- b u muvaffakiyeti erinden rakipleri, h ü kü m ­
dad’a varmadan vefat ettiğinden sancak öbür darı M ora’yı ondan başkasının idare edemi-
kardeşi M ah m u d paşaya verildi. M a h m u d P a ­ yeceğinc ikna ettiklerinden bir fermanla M o ­
şa, sür’atle Bağdad’a yetişip muhaliflerini ra valiliğine tayin ettirdiler. Lâkin, kısa bir
tepelemekte Haşan Paşaya yardımda bu] undu. zaman sunra M ora eyâleti de uhdesinde kal­
m a k üzere derya kaptanlığı yine Gazi Haşan
Paşaya verildi.
Kerim Han’ın son hareketleri,
Basra’nın istirdadı Sadâret makamında değişme ve
Kerîm H a n ise, Osmanlı devletiyle tek tâyinler
başına er-geç başa çıkamıyacağını anladığı
için o sırada Kırım meselesi yüzünden O s ­ Aynalı-kavak tenkihnâmesi kendi zam a­
nında imzalanmış bulunan Kalafat M eh m ed
manlIlarla ihtilâf halinde bulunan Rusya’ya
Paşa b u mevkide 21 ağustos 1779 tarihine
başvurup bir ittifak teklif etti Rusya bunu
kadar kalarak azledildi. Kendisi sadrıâzam
müsait karşıladı. İmzalanan ittifak anlaşma­
Olmadan evvel sckbanbaşılığı vc yeniçeri
sına göre, K er im H a n doğudan, Rus orduları
ağalığı zamanında gayet başarı göstermiş
Rumeliden birlikte taarruza geçeceklerdi
olduğu için sadaretinden çok şey umuluyor­
(1778). Kerim Hanın 2 mart 1779 yılında ve­
du. Lâkin, uğranılan mağlûbiyetten ve imza­
fat etmesi yüzünden, Osmanlı devleti için,
lanmak zorunda kalınan K ü ç ü k Kaynarca
pek tehlikeli olan bu ittifak fiilî şekilde ta-
andlaşmasmdan sonra devletin bünyesi ağır
haJtkuk edemedi. K erim H a n ’ın vefatıyla ai­
şekilde sarsılmış olduğu için böyle mes ul bir
lesi efradı arasında taht kavgaları başladı.
Bagdad valisi Haşan Paşa, bunu fırsat bile­
rek, Basra’yı kurtarmağı düşündü. İranlIla­
rın Basra valisi M ehm ed Ali Han, bir m üd ­
det evvel Osmanlı devletine sadık kalmış
olan Müntefik aşiretiyle yaptığı savaşı kay­
betmiş ve kaçmış bulunuyordu. Haşan Paşa,
adamlarından N u m a n Efendiyi hemen müte­
sellim sıfatiyle Basra’ya gönderdi. Burasını
İrajılılara karşı uzun müddet fedakârca m ü ­
dafaa ettikten sonra yardım görmediğinden
esir düşmüş olan Süleyman Ağa, Kerim. H a n ’
m ölümü üzerine serbest kalarak geri dön­
düğü için Basra vilâyeti vezaret rütbesiyle
devlet tarafından kendisine tevcih olundu
(1778). B u Süleyman Paşa, dafca sonra Bağ-
dad valisi olarak bütün Irak bölgesini uzun
müddet sızılıısız idare etmiştir.

Amavudlarm Mora’daki hareketleri ve


Haşin Paşa tarafından ezilmeleri
Evvelce Suriye’deki âsilere karşı başa­
rılı hareketlerini gördüğümüz G azi Haşan
Paşanın bir hizmeti de M ora’da devlete kafa
tutan ve valileri dinlemez olan Arnavttdian
sindirmesidir. B u bölgeye yavaş yavaş sızan
Arnavuölar, ağır faizlerle borç vererek köy­
lüyü kendilerine zebun etmişler, bu sayede
nüfuz Kazanmışlardı. B u yüzden. M ora hal­ İra« şahı Zend soyundan K erim Han

2617
m aKam da m uvaffak olmak kolay değildi. H e r yeni nakil v e tayinlerde vallier pek
Üstelik sadareti sırasında üst üste zuhur kalabalık olan maiyetleri halkiyle bir yerden
eden yangınlar sonunda İstanbul’un hemen bir yere .giderken geçtikleri yerlerde halk
h em en dörtte biri yandığı için aleyhinde pek- b üyük sıkıntılar çektiği gibi, yeni valilerin
çok dedi-kodular alıp yürümüştü. Bunlardan gelişi o bölge halkına her zam an için yeni
m aada, kendisi okur-ya^ar olmadığından bazı külfetler yüklerdi. K ar a vezir, b un u
hükümdarla sadrıâzam arasında kalması gn- gözömine alarak o seneki yıllık tevcihatta
reken bazı m a h rem yazışmalar şüyu bulm uş­ büyük değişiklikler yapmadı; hattâ buna,
tu. Bütün bu sebepler bir araya gelince, sa­ bütün sadareti sırasında itina etti. Yalni 2 ,
daret m ührü kendisinden alınıp padişahın merkez teşkilâtındaki kalemleri ıslah ederek
mutemedi K ar a silâhdar M eh m ed A ğay a v e ­ değersiz memurları seçerek değerlileriyle
rildi. Kalafat M e h m e d Paşa ise Bozcaada’da değiştirdi. B u arada reisülküttab Abdürrezzak
oturmağa m em u r edildi. Yen i sadrıâzam, bu Bahir Efendiye vezaret verdirip seçkin dev­
m a k am a geçtikten sonra K a r a vezir M e h ­ let ricalinden Halil Hanı id Efendiyi onun ye­
m e d Pasa diye şöhret kazanmıştır. Hünkârın rine tayin etti. Nişancı Mustafa Paşayı ise
onu saderete geçirmesinin cn büyük sebebi, öz kardeşi olduğu halde azledip b u m a k a ­
düşündüğü bazı ıslahatı tatbik mevkiine ko y ­ m a kendisinden çok daha hizmet um ulan
maktı. Hacı Mustafa Efendiyi getirdi.

A Y N A L I -K A V A K T E N K İ H N Â M E S İ N D E N SONRAKİ DEV R E

Osmanlı devletinin mağlûp olarak çık­ ile anlaşmazsa savaş ilân edeceğini b u dev­
tığı son savam kendisini Rusya'nın güneye lete bildirdi. B u sırada Aynalı-kavak anlaş­
doğru yayılma politikasını engellemek gaye­ masının imzalanması, Avusturya'nın bir Rus-
siyle Fransa kışkırtmıştı. Fransa ötedenberi Osmanlı savaşı ümidini de suya düşürdüğün­
doğu A kd en iz ticareti için Rusya'yı kendisine den Fransa ve İngiltere’nin tavassutiyle Te-
en m ü h im rakip görüyor ve b u devletin sı­ şen şehrinde anlaşma müzakerelerine razı
cak denizlere inmesine mâni olmağa çalışı­ oldu. Sonunda Bavyera’n m küçük bir kısmiy­
yordu. Fakat K ü ç ü k Kaynarca andlaşması, le yetinmek zorunda kaldı. Bü y ü k parçayı
Rus gemilerine Boğazlardan serbestçe geçme ise, Prusya almıştı (1779).
hakkını tanımıştı. B u sefer Fransa, yeni bir
Aralarında b u ihtilâf da halledildikten
savaşta kendi menfaatlerinin büsbütün ihlâl
sonra, Ru sya ile Avusturya arasında bir ya­
edileceği endişesiyle Rusya ile Osmanlılar
kınlaşma başladı. B u n a sebeb ise, İkinci Ka-
arasında Kırım meselesinden çıkan ihtilâfın
teriııa'nın Prusya taraftarı olan devlet ada­
barış yeliyle halli için tavassutta, bulunmuş
mı Po temkin’in tesirinden, Avusturya taraf­
ve bun un üzerine yukarda yazdığımız Ay-
tarı olan F a n in in tesirine geçmiş -bulunma­
nalı-kavak ten kihnâmesi hazırlanmıştı.
sıydı. Panîn, Osmanlı devletinin de tıpkı L e ­
histan gibi paylaşılmasına taraftardı. B u
Avusturya ile Rusya arasındaki gergin­ paylaşma ise, onun düşüncesine göre O s m a n ­
lI devletiyle h u d u d komşusu, olan Rusya ve
liğin Osmanlı devletine karşı bir ittifa­ Avusturya arasında olabilirdi. B u n u n üzeri­
ka dönmeri, Fransa ve diğer devlet­ ne Avusturya imparatoru Jozef ile Rusya
çariçesi İkinci Katerina arasında 1780 yılın­
lerin tutumu d a Petersburg’da bir görüşme ve anlaşma
oldu.
Avusturya'nın Aynalı-kavak tenkihnâ-
mesinden önce bir anlaşmaya varılmasını ön­ İngiltere ve Fransa. Rusya ve Avustur­
lem ek için Osmanlı devleti nezdinde göster­ y a arasındaki b u anlaşmadan endişe duy u­
diği faaliyet yüzünden Rusya, bu devlete kız­ yorlardı. İngiltere, gerçi artık Rusya'yı des­
gın bulunuyordu. D a h a 1778 yılında Bavye- teklemekten vazgeçmiş ise de, savaştan m a ğ ­
ra kralının tahtına bir vâris bırakmadan lûp ve yargım çıktığı için kımıldanacak hali
vefatı üzerine çıkan ihtilâfta bu kızgınlığını yoktu. Bir m üddet sonra Rusya Kırım’ı tama­
Avusturya’ya belli etti. Bavyeralıların bir m en ilhak ettiği zam an, Fransa buna geçici
kısmı Prusya’ya, bir kısmı Avusturya'ya baş­ gözle baktığını beyan etmiş, lâkin sonunda
vurup b u devletere katılmak istediler, A v u s ­ b u politikasından vazgeçerek b u sefer Os-
turya, b u fırsatı kaçırmak istemiyordu. F a ­ manlı devletini b u ilhakı tanımağa v e karşı
kat R u sya’nın teşvikiyle Prusya ortaya atıl­ k o y m am ağ a teşvik etmiştir. Avusturya im pa­
dı. Rusya, Osmanlı devletiyle Kırım mesele­ ratoru. Jozef, Rusya ile Osmanlı devleti ara­
sinden bir savaş doğması ihtimaline karşı sında bir savaş çıkarsa, kendisinin Eflak ve
Lehistan’da bulundurduğu üç ordudan biri­ B o ğ d a n ’ı işgal edeceğini söyleyip ona d a M ı ­
sini Avusturya hu duduna gönderip Bavyera’ sır’ı işgali teklif ve tavsiye etmek suretiyle
yı işgalden vazgeçmez ve bu hususta Prusya Fransa’yı kendi taraflarına çekmiş, b u cazip

2618
teklifle başı dönen Fransa da, paylaşmaya rir.der. olup Osm anlı himayesinde bulunan
katılmaya İngiltere’yi de ikna’a çalışmış ise Ereğli (Ilerakli) Hanı, b ü yü k rüşvet v e he­
d e muvaffak olamamıştır. diyelerle kendi himayesine geçmeğe ikna
etti. A ynı şekilde Mengireli prensini de
kandırdığından Osmanlı devleti Kafkasya’da
Fransa -Ingiltere harbi ve silâhlı da ruslarla geniş bir hat üzerinde doğrudan
tarafsızlık doğruya sınır komşusu oldu.
Küçük Kaynarca andlaşması Ruslara
Yu kard a Rusya ve Osmanlı devleti ara­ Boğazlardan serbestçe geçiş ve her türlü
sında savaşa giden had haldeki ihtilâfın bir nakliyat hakkı vermişti. O nlar da, Karadeniz
an evvel sulhun halline gayret eden ve sahillerinden zahire satın alarak A kd en iz li­
neticede m uvaffak olarak Aynalı-kavak ten- manlarına göiüriip satmağa başladılar. Bu
kihnâmesinüı yapılmasını sağlıyan Fransa’yı ise, İstanbul’da yiyecek darlığı istidadını do­
buna sevkeden âmillerden biri de doğrudan ğurdu. K a r a vezir, Fransa elçisinin tavassu-
doğruya bizzat kendisini meşgul eden bir sa­ tiyle Ruslara, b u m üsaadenin ancak kendi
vaştı. Ç ü n k ü Fransa b u tavassut hareketiyle zahireleri hakkında olduğunu kabul ettirerek
bir taraftan da Rusya’ya yaranıp İngiltere işi önledi.
ile aralarında çıkan savaşta onun tarafsızlı­
B u n d a n sonra, yeni bir güçlük daha çık­
ğını temine çalışmıştı.
tı. Ruslan K ü ç ük Kaynarca andlaşmasının
İngiltere’nin Fransa’ya 1778 yılında harb
bir maddesine dayanarak Eflak ve Boğdan'
ilâniyle başlıyan b u savaşın sebebi, İngiltere'ye
da konsolosluk açm ak istediler. Osmanlı
karşı istiklâl için ayaklanmış bulunan A m e ­
devleti b un a itiraz etti ve andlaşm,adaki
rikalılara Fransa’nın her çeşit savaş malze­
«amme-i mevaai» ( = bütün yerler) tabiri­
mesiyle subay göndererek yardımda bulun-
nin, Fransa ve İngiltere’nin konsolosluk aç­
masıydı. Fransa, müttefiki Ispanya’yı da b u
tığı yerler mânasına geldiğini ileri sürdü.
savaşa sürükledi. İngiltere, Fransa’yı iktisadi
Eflak ve Bcğdan’ın idare tarzı ise, bu and­
darlığa süşürmek için denizden abluka altı­
laşmada ayrı bir bölüm olarak mevcuttu ve
na almış bulunuyordu. B u sırada Rusya li­
burada b u memleketlerde konsolosluklar açı­
manlarından zahire ve kereste yüklemiş b u ­
labileceğine dair bir m adde m ev cud değildi.
lunan. bir kısım. Hollanda, Dan im arka ve İs­
veç gemileri, bunları Fransa’ya götürdükleri R u sya elçisi, bunlara karşı verecek, ce­
iddıasiyle İngiliz donanması taralından tev­ vap bulamadtysa da, ikinci Katerina kendi­
kif olundular. B u hal, Rusyanın ticari m e n ­ sine kat’î bir talimat göndererek bu m ese­
faatini ihlâl ettiğinden onun da teşvikiyle b u leden asla vazgeçmemesini bildirdiği için İs­
devletler, İngiltere’ye karşı silâhlı tarafsız­ rarda bulundu. Nihayet yine Fransa’nın ara­
lık ilân ettiler ve b un da n sonra İngiltere buluculuğu sayesinde Silistre’de bir Rus
tarafsızlıklarını tekrar ihlâl edip ticaretleri­ konsolosluğu açılmasına karer verilerek m e ­
n e engel olmağa kalkışırsa silâhla karşı ko­ sele böylece ortalama şekilde halledildi (C e v ­
yacaklarını bildirdiler (1780). Ertesi yıl, Por­ det Tarihi, C: 2, S: 144-145).
tekiz, Prusya ve Avusturya devletleri de bu
birliğe katıldılar. Rusya, b u ittifaka resmen
girmemişti. Fakat İngiltere onun b u işteki M eh m e d İzzet Paşa’nın ikinci sadâreti
ehemmiyetli rolünü biliyordu. B u yüzden
Petersburg elçisi vasıtasiyle Şimal devletle­ Sadrıâzam silâhdar M e h m e d Paşa, İS şu­
rini kendisine karşı teşvik ve himayeden bat 1781 tarihinde vefat etti. Aynı gün B i­
vazgeçirmek hususunda İkinci Katerına’yı rinci A bdülham id’in oğlu şehzade M e h m e d
ikna için Potemkiıî’den tavassutta bulunma- de çiçek hastalığından vefat ettiği için pa­
sjnı istedi. Fransa elçisi b u n u haber alınca dişah çok müteessir oldu. Sadaret k a y m a k a m ­
daha evvel davranıp Fotem kiu’in rakibi Rus lığına derya kaptanı Cezayirli G ail H a ş an
başvekili P a nin ’e başvurdu. Fakat bütün Paşa tayin edildi K a r a vezir son günlerin­
bunlar Çariçe’nin kararlarına tesirli olmadı. de fazlaca hasta olup tedavisine m em u r edi­
İngiltere ile Fransa arasındaki savaş, beş len tabibler iyileşmesinin imkânsız b u lu n d u ­
yıl sürdükten sonra Am erika'nın istiklâli ğunu vc birkaç günlük ömrü kaldığını H ü n ­
üzerine 1733 yılında imzalanan Versay and­ kâra haber vermişlerdi. Birinci Abdülham id
laşmasiyle sona ermiştir. İspanya d a sava­ bun un üzerine vezirlerin en yaşlısı eski sad-
şın galiplerinden biri olarak b u andlaşmaya rıâzam ve o sırada Erzurum valisi bulunan
katılmıştır. İzzet M e h m e d Paşayı tekrar b u m a k a m a
getirmeğe karar vererek haber gönderm ek
üîere iken silâhdar M e h m e d Paşanın vefatı
Osmanlı devletinin savaş hazırlığı,
üzerine sür’atle İstanbul’a getirtti ve sadaret
Ruslarla olan bazı yeni ihtilâflar m ührün ü teslim etti. İzzet M e h m e d Faşa,
vazifeye başladıktan sonra ilk iş olarak eski
Rusya, bir taraftan da Kafkasya’da faa­ sadnâzam ın adamı olup liyakati sayesinde
liyette bulunuyordu. Evvelâ Gürcü prensle- Hünkârın da gözüne girmiş bulunan sadaret

2619
kethüdası Halil H a m id Efendiyi azlederek leti kat’î şekilde tarafsız kalacak, keza O s ­
yalı veya konağından hangisinde isterse ora- m a n lI devleti Ispanya'nın ah idlerle bağlı
da oturmasını bildirdi. Bun u n gibi bir m ü d ­ bulunduğu Fransa ve Sicilyateyn devletlerin­
det sonra yine eski âadrıâzamın kardeşi olan den başka bir devletle savaşa girişirse, Is-
ve padişahın yakını bulunan silâhdar Ha;il par.y? kat’î şekilde tarafsızlığını muhafaza
Ağa da azledilerek evinde oturmağa m em ur edecekti.
oldu. 2 — İki devlet arasında akdedilen anlaş­
manın b u hü km ün den Cezayir, Tun us ve
Yegen M ehm ed Paşa’nın sadâreti Trablus ocakları beyleri ve halkı haberdar
edilecek, b u ocaklar yabancı devletlerle an­
Lâkin, İzzet M e h m e d Paşanın bu halleri laşmalar akdinde serbest bulunduklarından
Hünkârın hoşuna gitmiyordu. Üstelik üzerine kendileriyle İspanya ile anlaşmalarının Os-
ihtiyarlık rehaveti çökmüş bir zattı. A kr a ­ nrıanlı devletini m e m n u n edeceği hususunun
basına fazla yüz vermesi de birçok dedi-ko- bildirilmesi İspanya elçisi tarafından istid’a
dulara sebeb olduğundan 25 ağustos 1782 ta­ edildiği takdirde her birine b u mealde ayrı
rihinde azledilerek sadaret makamına R u ­ ayrı emirler gönderilecekti.
meli valisi Yeğen M e h m e d Paşa getirildi. 3 — Ispanya’da bulunan müslüman esir­
Sadaret kethüdalı&ına da yine Halil H a m id ler hakkında vaktiyle Sicüyateyn kralliğiy­
Efendi tayin olundu. İzzet M eh m ed Paşa­ le yapılan anlaşma tatbik edilecek, yani
nın ise malları müsadere olunup kendisi F i­ bunlar serbest bırakılacaktı.
libe’ye sürüldü. Sadareti zamanında birer 4 — İspanya devleti. Malta ve Ceneviz
ay fasıla ile vukubulan iki yangın büyük
korsanlarının Osmanlı devleti sularında za­
tahribata sebeb olmuştu. rarlı faaliyetlerine m ü m k ü n olduğu kadar
engel olacaktı.
İspanya ile yapılan siyasî ve ticarî 5 — İki devletle alâkalı ve iki tarafa
faydalı maddeler gerektiğinde müzakere
andlaşmalar olunup bu andlaşmaya eklenebilecekti (C ev­
det Tarihi, C : 2, S: 200).
B u sırada İspanya tahtında Burborı ha­
nedanından D o n Karlos bulunuyordu. K e n ­
disi daha evvel Üçüncü ŞarI ünvaniyle Si- Halil Ham id Paşa’nın sadâreti
cilyatevn (Napoli ve Sicilya) kralı idi. İs­ Yeğen M e h m e d Paşa da büyük ümidlerlc
panya ile OsmanlIlar arasında ticaret andlaş- sadaret makamına getirildiği halde kendi-
ması bulunmadığı için D o n Karlos, İspanya
sinden beklenen hizmetleri ifa edememişti.
tah'm a geçince OsmanlI devletiyle siyasî ve
Üstelik son derece kindar bir zattı. Vaktiyle
ficari andlaşmaları aktetmeği arzu ederek
küçük bir meseleden gücenmiş olduğu k im ­
müracaatte bulunm uşta B u istek, Bâb-ı âli­
selerden b u vesile ile intikam almağa kalkış­
ce de uygun görülerek andlnşmanın birçok
m a k sevdasına düştü. B u yüzden devletin
maddeleri hazırlanmışken, Sadrıâzajn bulu­
bir çok emektarlan kendisinden incindiler.
nan K o c a Ragıp Paşanın vofatiyle mesele ol­
B u ise, ciddcn küçük bir hareketti. Ayrıca
duğu gibi kalmıştı. Tspanya kralı 1779 da İs­
mizaha fazla mail olduğu için devrinde bir­
tanbul’a gönderdiği elçisi Polini vasıtasiyle
çok aşağılık kimseler kendisine sokulup yüz
müracaatini tekrarladı. Osmanlı devleti, şim­
bularak şımardılar. Nihayet, onda aradığını
dilik bilhassa böyle siyasi bir andlaşmaya
bulamamış olan Birinci Abdülham id, 31 A r a ­
yanaşmak niyetinde değildi- Ç ün kü bunun
lık 1782 tarihinde sadaretten azlederek ye­
kendisine bir faydası olmıyacağı gibi, bu
rine sadaret keilıüdası Halil H am id Efcndi’yi
andlaşmalar gereğince Garb ocaklarının İs­
tayin, etti. Esasen kara vezir ölümünden ev­
panya gemilerine taarruzunu menetmesi icab
vel do Hünkâra onu tavsiye etmiş, lâkin
ediyor, halbuki devlet buna muktedir bulun­
Birinci Abdülham id yaşının pek genç olma­
muyordu. İspanya da gücendirilmek isten­
sından dolayı tereddüt etmişti. Halil H am id
mediğinden, teklifler hemen reddedilmiye-
Efendi (Paşa) sadrazam olduğu zam an he­
rek müzakereler üç yıl kadar sürüncemede
nüz kırk sekiz yaşındaydı. Bulunduğu bütün
bıraktldı. Nihayet. Rusya ve bilhassa A v u s ­
hizmetlerde fevkalâde muvaffak olmuştu.
turya ile bir ihtilâfa düşüldüğü takdirde İs-
Açık fikirli ve ıslahat taraftarı olmakla meş­
panya'nın o tarafı tutmasından çekinilip bu
hurdu. Dış işlerine ve A vrup a ahvaline gayet
devletle beş maddelik bir tarafsızlık andlaş-
vâkıftı. Rusya ile Avusturya'nın Osmanlı
masiyle yirmi bir maddelik bir ticaret an­
devletine karşı bir ittifak yapmalarının ne
laşması imzalandı (14 eylül 1782).
büyük bir tehlike teşkil ettiğini anlıyor ve
Tarafsızlık andlaşmasının şartları şun­ bunun Osmanlı devletini er-geç bir savaşa
lardı: sünikliyeceğini hesaplıyordu. Bun u n için de
î — İspanya krallığı, İslâm memleketle­ hazırlıklı bulunmayı derhal ön plâna aldı.
rinden Fas ve Y e m e n hâkimlerinden başka H e m e n hudud kalelerini tamire, asker vc sa­
bir devletle savaşa tutuşursa, Osmanlı dev­ vaş malzemesi ile takviyeye girişti. Sonra

2620
vaktiyle devletin en değerli askerî gücü olduğuna dair şikâyeti hiç dikkat nazârıhâ
olup zamanla teşkilâtı bozulan topraklı sü­ alınmadan, iki müttefik şu dört hususun te­
variyi ıslah, içiıı yeni bir kanun hazırlatıp minini kat'i bir dille istediler.
neşretti. Ayııı 2 amslıda Yeniçeri ocağını ele 1 — Osmanlı devletinin Kırım işlerine
aldı. Askerlikle alâkası olmadığı halde za­ hiçbir suretle karışmaması.
manla sadece ücret alırtak için ocağa girmiş
2 — Osmanlı devletinin ihracını yasak
olan yabancıları ayıklıyacak hükümler va­
ettiği zahire, savaş malzemesi ve bununla
zetti (Enverî Tarihi V. 289). A ynı zamanda
alâkalı iptidaî maddelerin Osmanlı m em le­
Huabaracı, lâğımcı ocaklarını ve donanma
ketlerinden serbestçe satın alınabilmesi.
ile tersane işlerini yeniden ele alarak ısla­
hına çalıştı. S — Eflak ve Bağdan cizyesinin alınış
tarihinin uzatılması.
4 — Rusların Akdeniz adalarında ko n ­
Rusların Kırım’a müdahalesi solos bulundurması.
B u teklifler yapıldığı sırada Rusya hu­
Kırım'a istiklâl verilmesinde Rusların
dutta bazı hazırlıklara başladığı gibi, A v u s ­
ısrarı, Osmanlı devletinin tamamen alâkasını turya'nın da Erdel taraflarına kuvvet şev­
kestikten sonra b u ülkeyi kendi memleket­ ke ttiğ i haber alındı. D u rum , ciddî idi. Y a bu
lerine katmak içindi. B u n u Osmanlı devleti şartları kabul etmek veya savaşmak gere­
dç biliyordu. N e çare ki uğradığı ağır aske­
kecekti. Osmanlı devleti bir savaşa hiçbir
rî mağlubiyet üzerine K üçük K aynarca ba­ suretle hazır bulunmadığından bu istekleri
rışını imzalayarak bu memleketin kendi hâ­ k 2 bııl zorunda kaldı (1783). Böylece Şahin
kimiyetinden çıkmasını kabul zorunda kal­ Giray, yine han oldu. Lâkin, aslında idare
mıştı. Rusiarm ise ayrıca Kırım halkının tamamen ruslarcn elinde idi. Şahin Giray,
büyük nefretini kazanmış bulunan Şahin aradaki anlaşmaya rağmen bastırdığı parala­
Giray’m hanlığında ayak diremelerinin se­ ra esasen Osmanlı hükümdarının adını koy­
bebi, yeni huzursuzlukların ve hâdiselerin durmamış! j. Bu sefer, Birinci Abdülham id’
çıkmasına yo! açmayı temindi. B u suretle iıı hutbelerden de ismi kaldırıldı. Kırım ar­
kendilerine de müdahale fırsat ve bahanesi tık Rusların elindeydi.
2 uhur etmiş olacaktı. Şahin Giray’m icraatı, Birinci Abdiilhamid sadrıâzam Yeğen
tavır ve hareketleri, Kırım halkını gittikçe M e h m e d Paşayt biraz da b u işlerdeki başa­
galeyana sevk etmekteydi. İkinci Katerina rısızlığını bahane edip onu azletmiş ve sa­
ona bir taraftan albaylık rütbesiyle Sen daret m ührünü Halil H a m id Paşaya ver­
A nderya şövalyeliği nişinin levcüı edip poh­ mişti.
pohlarken, bir taraftan da kardeşi Bahadır
Giray’ı el-altından tahrik etmekteydi. N i­
hayet, Arşları Giray'la anlaşan Bahadır G i ­ R u s y a ’nın K ı r t m ’ ı ilhakı
ray, halkm yare imiyle hanlık sarayına hü­
cum etti. Şahin Giray, kaçmak zorunda Sor, olaylar dolayısiyle, Rusya için K ı­
kaldı. H a lk ise, onun yerine Bahadır Giray’ı rım’ı tamam en kendi memleketine katm ak
seçti (1782).. Kırımlılar, sen durum u Kırım’da hususunda en uygun bir zem in hâsıl olmuş­
bulunan Rus askerî kumandanına münasip tu. Üstelik bu sırada Ingiltere ile Am erika
Şekilde bildirdikleri gibi, İstanbul’a başvurup savaş halindeydiler. İspanya, Fransa ile m üt­
Bahadır Giray için berat ve teşrifat istedi­ tefikti. Prusya ile kuzey A vrup a devletleri
ler. B u n u haber alan İransa elçisi Bâh-ı İngiltere’ye karşı cvvelce bahsettiğimi? si­
âlfye müracaatla, Osmatılı devletinin b u işte lâhlı tarafsızlık birliğini kurm uş b ulun u­
çok dikkatli davranarak Rusya ile yeni bir yorlardı. Avusturya ise, b u işte Rusya’yı des­
savaşa m eydan verilmemesini kralının dos­ teklemekteydi. İkinci Kateriııa, lehine hâsıl
tane tavsiye ettiğini bildirdi. Şahin Giray olan müsait durum u kaçırmıyarak prens P o ­
ise prens Potemkin’den hanlığa dönm ek için temkin kumandasında yetmiş bin kişilik bir
yardım istemiş, o da aradaki andlaşniaya kuvvet gönderip Kırım’ı birdenbire işgal ve
aykırı şekilde Kırım’a asker sevkedip Şalıin Rusya’ya ilhak ettiğini ilân etti Çariçe, K ı­
Gıray’ı tekrar hanlığa getirmiş ve Bahadır rımlılara hitaben neşrettiği beyannamede,
Giray’ı yakalayıp hapsettirmişti. kendilerinin müfsid bir kavim olduklarını,
Kuşlara Çok zahmet verdiklerini, onlardan
Bâb-ı âli, b u hareketi şiddetle protesto çektiklerini hiçbir milletten çekmemiş olduk­
etti. Lâkin Rus elçisi Şahin Giray'ın aleyh­ larını, Osmanlı devletinin fesadlardan k ur­
tarları kadar taraftarlarının da bulunduğu­ tulmak için kendilerinden el çektiğini, halbu­
n u ileri sürüp bu mesele hakkında Bib-ı ki onların Rusya ile Osmanlı devletinin ara­
Şii'nin Rusya devleti ile doğrudan doğruya sını bozmağa çalıştıklarını, binlerce R u s as­
m uhabere etmesi gerekeceğini söyledi. Os- keri öldürdüklerini, pek çok masrafa sebeb
manlı devleti ise, bu sefer h e m Rusya’yı, olduklarını, işte bütün-bunlardan dolayı K ı ­
h e m de müttefiki Avusturya’yı karşısuıda rım, K u b a n ve T a m a n ’ı ilhak ettiğini bildiri­
b u ld u Kırım tarafsızlığının ihlâl edilmiş yordu. Prens Potemkin, memleketin ileri ge-

2621
İenlerini çağırtarak b u beyannameyi kendi­ İsveç krallığına katılmasını destekleyeceğini
lerine okudu ve: «— B u andan itibaren K ı­ vaadedip b u hususta gizli bir anlaşmaya va­
rım'ın istiklâli ilga edilmiştir. Hepiniz Rus rıldı.
reâyâsısınız* dedi.
İkinci Katcrina A vrup a devletlerine hi­ Rusların Şahin Giray’a son darbesi
taben neşrettiği başka bir beyanname ile
de Kırım’ın Rusya'ya ilhakını ilân ve bu­
Kırım’ın mutlak istiklâline taraftar olup
nun kendince sebeblerini izah etti (1783). bu gaye ile Şahin G iray’ın etrafında toplan­
Prens Potemkin aynı zamanda bu il­ mış olan tatarlar ise, b u darbe karsısında
hakı kabul etmıycnlerin Kırımı terkedip gi­ sersemlediler. O zam an Osmanlı devleti ye­
debileceklerini, kalanların mal ve canlarının rine Ruslara güvenm enin ne dem ek olduğu­
emniyette olacağını, kimsenin dinine ve m ez­ n u anladılar. Lâkin, iş işten geçmiş bulunu­
hebine karışılmıyacağını, lâkin buna karşılık yordu. îkı devlet arasında kararlaştırıldığı
Çariçeye sadakat yemini etmeleri gerekece­ halde. Birinci A bdülham id’in adını paralara
ğini söyledi. B u sadakat yeminini etmek iste- yazdırmayı bile Kırım'ın istiklâline aykırı gö­
miyenler, Kırım’dan göçmeğe başladılar. L â ­ ren Şahin Giray ise, bütün emellerine vedâ
kin, bir müddet sonra göçler kitle halinde zorunda kaldı. Kuşlar, kendisine yılda sekiz
olmağa başlayınca, Potemkin bu gidişle K ı ­ yüz bin ruble tahsisat bağlayıp bir yerde
rım’ın tamamen boşalacağını, hiçbir Kırım­ ikamete m em u r ettiler. Lâkin, aradan üç-dört
lının Rus esaretini arzu etmediğini anlıyarak yıl geçtikten sonra onu istiskal etmeğe baş­
göçe hazırlanan erkek, kadın, çocuk, genç ve ladılar. Şahin Giray, ruslarm ağır m u a m e ­
ihtiyarlardan mürekkep otuz bin kişilik bir lelerine dayanamayıp nihayet 178S yılında
kafiieyi vahşice öldürtmekten çekinmedi. B u Osmanlı memleketine gelince yakalanıp R o ­
ilhakın Osmanlı devleti üzerinde nasıl bir dos'a sürgün ve orada idam edilerek cezasını
reaksiyon uyandıracağı henüz bilinmediğin­ bulmuştur. Kendisi kötü niyetliden fazla ah­
den netice bir savaşa kadar giderse İsveç’in m a k bir adamdı. Ruslara yüzde yüz inanmış
b u sırada Rusya’yı arkadan vurmasına engel bulunuyor ve Kırım'ın hakikaten müstakil
olmak için İkinci Kaierina İsveç kraliyle gö­ bir devlet olabileceğini sanıyordu.
rüşüp muhtemel bir Osmanlı- Rus savaşı sı­ Bahadır Giray ise Kırım'ın ruslar tara­
rasında tarafsız kalması şartiyle Norveç’in fından tamamen işgalinden sonra bir kola-

Orsekizinci yüzyıl sonlarında bir Tatar prens ve prensesi (Choiseule Gouffier’den)

2622
ymı buiııp hapisten kurtularak K u b a n taraf­
larına kaçtı. 1738 yıılnda İstanbul’a çağrılarak
geldi. Kendisine Tekirdağmda verilen bir
çiftlikte oturup 1791 yılında orada eceliyle
vefat etti (Cevdet Tarihi, C: 2, S: 249-250).

İlhak karşısında Osmanlı devleti ve


vaziyetin resmen kabul edilmesi

Rusların Kırım’ı ilhak ve b u n u resmen


iîâr. ettikleri duyulunca, buna karşı ne ya­
pılabileceğini görüşmek üzere sadrıâzam H a ­
lil Ham dı Paganın riyasetinde bir hey'et top­
landı. Evvelâ, ilk i§ olarak aradaki andlaş-
mayı bozar mahiyette oian. bu hareketi pro­
testo eden bir beyanname neşri düşünüldü. Kırım H anlarından Şahin Giray'ın R o do s’ta
Lâkin, Fransa elçisinin tavsiyesiyie bundan öldüriilmesi
vazgeçildi. Çtitıkü, Rusya'nın bir savaş baha­
nesi aradığı muhakkaktı. B un d an İstifade kün bulunduğunu söylüyordu. Ancak, Os­
edebilirdi. Devletin ise. savaş gücü yoktu. N i ­ manlI devletinin, Kırım'ın ilhakını tanımak­
hayet, gayet gizli olarak, savaşa hasırlanıl- tan başka çaresi bulunmadığını, Aynalı-kavak
masına karar verildi. Ruslarla arası açık olan tenkihnâmesSnin bunun dışındaki hüküm le­
İngiltere devleti elçisi ise, bilâkis hem en rinin korunması hususunda ise devletinin
hududlara kuvvet şevkiyle savaş hazırlığına tavassuta hazır bulunduğunu da ilâve etti.
başlanılmasını, zira Avusturya ile müttefik Aslında İngiltere bu suretle Rusya’nın yeni­
bulunan Rusya’nın bu kadarla iktifa etme­ den dostluğunu kazanm ak ve kaybettiği tica­
yip Osmanlı devletine saldırmasının müm- ret imtiyazlarım elde etmek peşindeydi. Oa-

Onsekiıinsi yüzyıi sonlarında bir Ta tar askeri ve kadını (Choiseule G o u ffier’d e n )

2623
Birinci Abdülhamit devrinde ıslahat teşebbüsleri

(İlâve: 15 8)


Birinci Abdülhamid. bütün haya- j ^ .
tın: sarayda ve kapalı olarak geçirmiş at topçuları ocağında iki bin kişi vardı. I
olduğu tıalde. devletin son uğradığı fe­ Bunlar hakkında hemen bir kanun
lâketler üzerine mutlaka bazı ıslahat tertiplendi. B u n a göre sür’at topçula- j
hareketlerine girişmek lüzum unu his­ rınm hepsi bekâr gençler olacaklar, da­
sediyordu. Bilhassa, yeni bir savaşta imi surette kışlalarında oturacaklar ve
büsbütün mahvolmamak için ıslahata haftada üç gün Kâğıthanede talim ya­
askeri kuvvetlerden başlamak icab et­ pıp diğer günler nazarî derslerle meş­
tiğini düşünmekteydi. O hiç değilse gul bulunacaklardı. Sıkı bir çalışma
Üçüncü Mustafa devrinde orduda baş- sonunda burada çok usta topçular ye­
lıyan ıslahat hareketini devam ettir­ tişti. Tersanede açılmış olan bir mü-
mek. onları biraz daha hızlandırmak hendishanc mevcutsa da kale m ü h en ­
ve genişletmek arzusunda idi. B u dü­ dislerimiz yoktu. Halil Ham id Paşa,
şünce ve arzularının tahakkukunda Fransadan kale mühendisleri ve topo­
sadrazamlarından Karavezir (silâh- [ grafya mütehassislan çağırtarak rus
dar) Mehzned ve Halil Ham id Paşalarla hududundaki kalelerle boğaz tahkima­
derya kapdanı Cezayirli Haşan Paşa’yı tını muayene ettirıb bunların ıslahı
kendisine en büyük yardımcı olarak hakkında raporlar aldı, sonra yijıe
buldu. Fransa’dan iki istihkâm uzm anı subay
Padişahlığının ilk yıllarında bir­ getirtib tersane mühendishanesinde
kaç veziriazam, değiştirdikten sonra bu bir istihkâm kısmı açdı (20 ekim 1784).
işleri yapabilecek kabiliyette ancak Bunlara aynı zam anda Karadeniz bo­
Karavezir sil&hdar M ehm ed Paşa’yı ğazının müdafaası için raporlar tan­
l gördüğünden onu bilhassa sadaret zim ettirildi. Bunlarla Türklerder. mü- ‘
mevki’ine getirdi. Padişah ile uzun ko - rekkeb bir heyet ayrıca Karadeniz kı­
rüşme ve müzakerelerden sonra Meh- yılarındaki, Zonguldak. Sinob, Amasra,
i med Paşa, askeri ocakların ıslah ve Gelincik. Ö 2 İ . Varna ve Burgaz liman-
takviyesine girişti. H u m b aracı A h med lariyle kalelerini gözden geçirdiler.
Paşa zamanında yeniden tesis edilen İstihkâm okulunda on beş kadar j
humbara<îi ocağı ile Baron de Tott ta* kayıtlı talebe varsa da, dinleyici şek­
rafından el atılan topçu ocaklarının linde dersleri takib edenler çoktu. K a ­
talim ve terbiyesiyle alâkadar oldu. zar! derslere ilâveten talebeye arazi
Daha evvel Taval adlı bir İsveçliye de­ üzerinde tatbikat yaptırılıyor, çeşitli
mir toplar ve mermiler ısmarlanıp ge­ aletlerin kullanılması ve bunlar vası-
tirtilmişi. Bunlarla Kâğıthanede yapı­ tasiyie araziden harita alınması öğreti­
lan top atışlarına ve humbaracılarm liyordu. Bunlar o zamana kadar ordu­
çalışmalarına kendisi bizzat gider, ta­ m u z u n tamamen meçhuliydi. Ders ve
limlere nezaret eder, muvaffak olanla­ tatbikatı, merakı dolayısiyle yerinde
ra ihsanlarda bulunm ak suretiyle as- takib eden Birinci Abdülhamid bunla­
Keri ve subayları mükâfaJandırır. şevk­ rı gördükçe bu hususlarda ne kadar
lerini artırırdı. geri kalmış olduğumuzu aeı acı anh-
Fakat bütün bu faaliyetler Meh- yarak ıslahat işlerine dört-elie sarılı­
med Paşa'nm ölümüyle sona erdi. O yordu. B u n u n için Fransa’dan yeni ye­
kadar ki Üçüncü Mustafa zamanında ni mütehassıslar getirtilerek tersane­
kurulmuş olan sürat topçuları teşki­ deki gemi tezgâhları ve top döküm ha­
lâtı bile, Birinci Abdülhamid’in bütün nesi ıslâh ediiib modernleştirildi. Ni­
arzusuna rağmen yeniçeri ocağının m u ­ hayet 178-1 yılı .ilkbaharında Lüksen-
halefeti üzerine 1781 yılında kapatıla­ burg dükası İstanbul’a gönderdiği
rak burada öğretmenlik eden Obert ile başkâtibi ile Bab-ı âli’ye başvurarak em­
yanındaki topçular Fransa’ya dönmüş­ rine verilecek bin iki yüz kişilik bir
lerdi. Aşagı-yukarı iki senelik bir fası­ Osmanlı kuvvetini Rodos veya Girid
ladan sonra Kaili Ham id Paşa’n m sa­ adasında talim ve terbiye etmeği ve
darete gelmesiyle ıslahat içleri ve bil­ yeni Avrupa ordularındaki birlikler
hassa teknik sahada ilerlemeyi temin gibi yetiştirmeği teklif etti. Düka. Os­
edecck hareketlere başlanabildi. Halil manlIların son uğradığı mağlûbiyetin,
Hamid Paşa yeniden kurulacak olan ordularının batı standardına uym am a­
j sür’at topçuları, istihkamcı ocakları i- sından ileri geldiğini, Osmanlı askeri­
çin Pransadan mütehassıslar istedi. nin batı savaş tekniğini öğrenmedikçe •
B u n u n üzerine Obert. yanında Oran* : bu ordular karşısında muvaffakiyet
per adlı bir uzmanla birlikte tekrar kazanamıyacağını ileri sürüyordu. B u
İstanbul’a geldi. B u sefer kurulan sür’- ! birlik, n ü m u n e olacak ve diğerleri de

2624
Birinci A bdülham id dEvrindckr askeri inşaattan, Cû-rsyir*Ji Haşan F&şa'rttn Kasîimpaşa’da
yaptırdığı Kalyoncu ktşiası

manii devleti, bu tavassuta kendisine rîost Kırım, K u ba n ve T am a n ’ı ilhak ettiği


bildiği Fransa’nın da iştirakini istedi. İngi­ halde. Osmanlı devîetiniö hiçbir reaksiyon
liz elçisi, bu hususta çalışacağını vaadetti. göstermemesi üzerine liusya b u hususta naha
Halbuki Fransa, bir zamandır Rusya politi­ da ileri gitmeğe karar vererek İstanbul’daki
kasına meyletmiş bulunuyordu. Osmanlı elçisi vasıtasiyle bu ilhakın resmen tanm*
devleti ise, bütün bunlardan lıabörsiz olarak masını ve tasdikini Osmanlı devletinden is­
hâlâ b u devletlere bel bağlıyor* onlardan tedi. Osmanlı devleti ise, hâlâ İngiltere ve
medet umuyordu. Ancak, İkinci Katerîna bu Fransa’nın tavassutunu bekliyordu. Elçi Bol'
hususta hiçbir tavassutu kabul etmedi. gakoi, Osmanlı reis ül-küttabma., böyle tavas-

ona göre vetiıtirilecekii. Fikir câzibdi, nı aleyhine kışkırtarak bunlara lü zu m


ancak askerin yetiştirilme yerinin aba­ olmadığı fikrir.i telkin etmekteydiler.
lardan biri olması şüpheyi çek M. M e­ Gay.i ETasan Paşa b un un üzerine îs- |
sele b u yüzden tahakkuk edemedi. ! tan bul’d a İCasırrı-paşa semtinde tersa- !
Diğer taraftan Osmanlı donanması ■ ne ambarlarının yanında kendi cebin-
1708-'i774 savaşlanıacta Çeşme’de tama­ • den bir kalyoncu kışlası, yaptırdı.
m en mahvolmuştu. K üçük Kaynarca Baron de Tott’un tavsiyesi üzeri- -
| barışından sonra derya kapdam Ceza- f ; ne itk def’a Haliç’de, Karaağaç sem-
•; yirlî Ga^i Kasan Paşa, hükümdarın ûa ’ tinde “hendese odası” aeliyle teorik |
; 'teşvik ve himayesiyle tersaneyi v e . do- ; ve pratik bilgilerle mücehhez deniz !
• nanmayı ıslaha girişti. Eski ağır ve hat- ii subayı yetiştirecek- bîr okul açılmıştı. ;
tal gemiler terkcüilerek îr.giiiz ve Fran- 1 Bir jki yıl sonra işe burası dar seldi- i
? sis donanmasındaki n ü m ü n elerine gö- ğı'nden tersane zindanının yanında, 1
; re yeni savaş gemileri yapılmağa b&ş- i İ yani şimciikî Camialtı, mevki’I civarm-
2
landı. Biı- taraftan dar aaüe sefer a- I : da iki-üç odayı hâvi bit mühendisti ane i
•' manlarmda hikmete çağrılan donanma yapılmış ve faaliyete geçmişti. Halil
personeli yerine, daimî personel ika­ i Ham id Paşa ¡ssmanmda 1784 tarihinde ■
mesi düşîinüiüb gemici yetiştirilmesine ) i donanm a nizamnamesi ve savaş hasır- |
f çalışıldı. Yalnız donanma inşaatı pek lığına dair hazırlanan bir kanun d a i
i pahalıya malolmaktaydı. Devlet haziw i i yürürlüğe kondu.
nesi ise boştu. B u yünden, yeni ¡sremi“ î
■ lerin yapılması uzun sürüyordu. Aynı Bibliyografya : İ- H. tTzunçarşılı; Os- \
mesele, personel yetiştirme işinde de m B.nl 1
Tarihi, C: IV kısım 1 ve 2. Deniz j
i bahis konusu îdi. Daim î efrad için Si- i Mektepleri Tarihçesi. Başbakanlık Ar- •
i nob'da, Midilli’de ve İstanbul'da kızla­ şivi. Cevdet tasnifi bahriye vesikaları,
lar inşaası gerekiyordu. Lâkin, hazine j Baron de Tott; Memoircs sur les Turcs 1
i b u n u karşılayacak halde olmadığı gi- I et les Tartares. Osm an Ergin; Türkiye
I bi. muhalifleri, hünkârı derya kapda- j 2
Maarif Ta *ihi. C : 1 -3 .

2625 F. 17
sutların ancak iki tarafın doğruca temas ve S adnâzam Halil Ham ld Paşa’mn
muhaberesine engel olabileceğini ve esasen
Fransa vc İngiltere’nin de b u n u istediklerini gözden düşmesi
söyliyerek, Osmanlı devleti tarafından bir
kelimesi değiştirilmeden tasdik olunmak üze­ Rusya karşısında diplomasi sahasında
re hazırlanan ve Kırım, K u b a n vc T a m a n 'm uğranılan mııvaffakıyetsialikler, Kırım ’ın b u
Rusya'ya ilhakının tanındığını bildiren bir devlet tarafından ilhakının resmen tanınma­
belgeyi tevdi etti. sı gibi hâdiseler, halk efkârını Halil H a m id
Paşanın şiddetle aleyhine döndürmüş bulu­
Rakibi Avusturya ile bir ittifak imzala­ nuyordu. O n u n rakibi ve düşmanı Cezayirli
dığı için Prusya devleti Rusya ile dostluk­ Gazi H aşan Paşa d a Hünkâra m ü m k ü n oldu­
tan vazgeçmiş ve hattâ ona düşm an olmuştu. ğu kadar onun aleyhinde bulunduysa da. B i­
Prusya elçisi son d u ru m üzerine Osmanlı rinci A bdü lham id’in tam am en zihnini çeleme­
devletine başvurarak, Kırım, K uban ve Ta- di. B u n a rağmen padişahın sadrıâzamına
m an'ın ilhakına ka’r§ı gerçi yapacak bir şey eski güveni kalmamış ve eskisi gibi fazla
yoksa da, b u n u böyle bir belge imzalıyarak iltifat etmez olmuştu. Sadrıâzamın asıl düş­
kabul etmenin asla doğru olamıyacağını ve m anı yeniçeri ocağı ile gericilerdi. Halil H a ­
bun un ileride Osmanlı devletinin başına bir­ m id Pasa, devlet hâzinesinin gittikçe artan
çok gaileler açacağını ileri sürüp red edilme­ açığını kapatmak, biraz para biriktirmek ve
sini tavsiye etti. Hattâ, eğer Rusya dalıa ileri b u sayede orduyu tensik edebilmek için as­
giderse kendisiyle savaşmanın pekâlâ m ü m ­ kerlikle alâkası olmayıp ocakları yeyinı yeri
kün bulunduğunu, bun un için müttefikler haline getirmiş olanları ayıklamak, bir taraf­
bulmanın kolay olduğunu ve Prusya’nın böy­ tan da m uayyen ellerde vc bilhassa yeniçeri
le bir ittifakı derhal kabul edebileceğini de ocağının ileri gelen ağalarında bulunan tesâ-
bildirdi. B u n u n üzerine, 23 kasım 1783 tari­ m e» adiyle m uhayyel şahıslar adına tanzim
hinde şeyhülislâm, konağında bir toplantı olunm uş maaş kuponlarını ilga ederek dev­
yapılarak hem Ru sya’nın talebi, h e m Prus­ let hâzinesinden haksız yere büyük menfaat­
ya’nın teklifi u zu n boylu görüşüldü. N ih a ­ ler elde etmelerinin önüne geçmek istemişti.
yet, Rusya ve Avusturya ile yeniden bir İşte, ocağın kendisine düşmanlığı b u yüzden­
savaş macerası doğru görülmiyerek Prus­ di. Üstelik yeni askerî sınıflar ihdası yeniçe­
ya'nın teklifi bir tarafa bırakıldı ve R u s­ rileri kuşkulandırmakta vc kendilerinin rağ­
ya’nın isteği, için yine Fransa ve İngiltere’ betten düşmelerinden korkmaktaydılar. Halil
nin tavassutuna başvurulması kararlaştırıl­ H a m id Pasa, o sırada ocakta vâki maaş z a m ­
dı, Lâkin Rusya elçisi reis iil-küttaba böy­ larını ilga ederek devlet hâzinesine dört yüz
le bir tavassutu asla kabul etmiyeccğini, kese akçeden fazla bir gelir sağlamıştı. L â ­
istenen senet aynen yazılıp imza olunmadığı kin b u hal, asker arasında heyecan yarattı.
takdirde devletinin, hemen savaş ilân edece­ Yeniçeri ağası akşam dan sonra defterdar
ğini, nihayet birkaç gün mehil verilebilece­ Nazif Efendi’yi görerek ocağın kaynaşm a ha­
ğini söyledi. linde bulunduğunu ve bir fitne ihtimali m e v ­
cut olduğunu söyledi. Nazif Efendi, vaktin
Rusya’nın bu şiddetli baskısına işe ya­ geç olmasına rağm en doğruca Hünkâra gitti.
rar bir ordusu, parası ve müttefiki bulun- Bir gün evvel yapılan bir toplantıda hâ­
mıyan Osmanlı devletinin daha fazla dayan­ zinenin çok kötü d u r u m u bahis konusu olun­
masına im kân yoktu. Nihayet 9 ocak 1784 ca, masrafın azalması için padişahın bir m ü d ­
tarihinde istenen belge hazırlanıp R u s elçi­ det Bursa veya Edirne'de oturması bahis
sine tevdi olundu. O sırada konağında hasta konusu olmuş, lâkin Halil H a m id Paşa:
bulunan derya kaptanı Cezayirli Gazi H aşan
Paşa, kendisine b u belgeyi m ührünü basmak «— Doğru, lâkin efendimiz p ek ihtiyar­
üzere getiren beylikçi Raşid Efendiye, şu dır. diyerek b u n u reddetmişti. Paşanın düş­
sözleri söylemişti: «— B u sulh, suih değil­ manları o zam an h em e n hünkâra koşup:
dir. Düşmanlarımızın halimizi böyle gör­
dükçe, bununla yeünm iyerek çeşitli teklif­ •Halil H a m id Paşa, sultan Mustafa za­
lerle memlekete el uzatacaklarından ve hiç manındaki ıslahatı ihya ederek onun usu­
olmazsa T u n a h u dud olsun diyeceklerinden lüne mail bulunduğunu göstermiştir. Esasen
şüphe yoktur. Bize göre hem en başımızın b u yüzden şehzade Selim ’e taraftardır. Ş im ­
çaresini görm ek ve intikam için hazırlan­ di de efendimizin pek ihtiyar olduğunu söy­
m a k lâzımdır. Sonra pişmanlık fayda ver­ leyip şehnadeyi cülûs ettirmeğe zihinleri
mez» (Cevdet Tarihi, S : 3, S: 57). alıştırıyor. Esasen ocaklıyı da gücendirmek­
ten maksadı bir fitne ayaklandırıp arada işi
Rusya b u n d a n sonra Osmanlı devletine görmektedir» dediler. B u ihbardan dolayı
kendisi için büyük menfaatler sağlayan sek­ Birinci Abdülham id’m hayret ve hiddeti d e­
sen maddelik bir ticaret andlaşması teklif v a m ettiği sırada sadrıâzamın düşmanların­
etmiş, bur.un ancak altı maddesi değiştirilip dan olan defterdar Nazif Efendi de saraya
kabul edilmiştir. gelmiş, bir de, terakkilere ait zamları ver­

2626
m em esi yüzünden ocağm ayaklanm ak üzere
bulunduğu haberini yetiştirmişti. Padişah b u
paranın askere derhal dağıtılıp bir hâdiseye
meydan, verilmemesini emretti. Fakat bütün
bunlar onun zihnini iyice bulandırdı. A z
sonra da gözü tekrar şeyhülislâmlıkta olan
İvaz Paşa-zâde İbrahim B e y d e Birinci Ab-
dülhamid’in hemşiresi E sm a Sultan’a bir tez­
kere gönderip: «— Veririn H ün kâra k&sdi
vardır» diye bildirmişti.
Nihayet Padişah, önce sadrıâzamı azle
karar verdi.

H am id Paça’nın azli ve idamı, $ahin


Ali Paşa’nın sadâreti
Halil H a m id Pasa 31 mart 1785 günü
Kubbe-altmda askeri ocakların maaşlarını
dağıtırken İmrahor Ali B e y vasıtasiyle sada-
ret m ü h rü kendisinden alındı ve h e m e n b a ­
lıkhaneye indirilip orada birkaç saat kaldık­
tan sonra bir gem i ile Gelibolu’y a doğru
yola çıkarıldı. Sadaret m ührü ise, Haleb vali­
liği ile Ö z ; muhafızlığında bulunan S ah in Ali
Pagaya gönderildi. O gelinceye kadar sada­
ret kaymakamlığına derya kaptanı Cezayirli
Gazi Haşan Paşa tayin edilmişti.
D grya ka p tan ı Cezayirli G azi Hasarı Pasa
A yn ı gün Halil H a m id Paşanın en yakın
mesai arkadaşı olan şeyhülislâm. Dürrı-zâde
Seyyid M e b m e d Ataullah Efendi azledilip ya­ yerlerde iyiliği ve adaleti île tanınmış ve
lısında oturmağa m e m u r edildi. İvaz Paşa- vazifelerinde m uvaffak olmuş bir zattı. L â ­
zâde İbrahim B e y de u m d u ğ u gibi şeyhülis­ kin okur-yazar olmaması yüzünden bazı giz­
lâmlığı kaptı. Y in e eski sadrıâzamın a d a m ­ lenecek şeylerin duyulması, bir de hep taş­
larından Ağrıboz muhafızı Raif İsmail P a ­ ralarda memuriyet vermesi sebebiyle m erk ez
şanın da vezareti kaldırılıp Lefokşa'ya sür­ teşkilâtı muamelelerine vâkıf bulunmaması
gün edildi. G e r e k o, gerek Ataullah Efendi, yüzünden 24 O c ak 1786 tarihinde azledilip
şehzade Selim ’i cülus ettirme dâvasında H a ­ m üsadereye uğram adan Selanik satıcağı ile
lil H a m id Paşa ile birlik olmakla ittiham İsmail kalesi seraskerliğine gönderildi. S a d a ­
edilmekteydiler. Gelibolu'dan Bozcaada'ya ret mührü, Cezayirli Gazi H a ş an Paşanın
nakledilen Halil H a m id Paganın düşmanları kethüdası iken bir müddet evvel vezaretle
neticede onun öldürülmesi fermanını da te­ M ora eyâleti verilmiş olan Y u s u f Paşaya
m in ettiklerinden burada idam edilerek kesi­ yollandı. Sadaret kaym akam ı ise, yine G a z i
len başı İstanbul’a gönderildi (27 nisan 1785). Iıasan Paşa oldu.
Paşanın yakınlarından olup Lefkoşa’y a sür­
gün edilen Raif İsmail Paşayı da K a r a ket- Rusya ile Osmanlı devleti arasında
huda-zâde A H yolda yetişerek katletti. B u
hâdiselerden sonra, evvelce yalısında otur­ yeni ihtilâflar
m a ğ a m em u r edilmiş alan eski şeyhülislâm
Dürri-zâde Ataullah Efendi de kethüdası O s ­ Rusya, Kırım’ı ilhak edip b u n u O sınan-
m a n Efendi ile beraber hac vazifesini ifa et­ lı devletine de tasdik ettirdiği halde, m es e­
meleri bahanesiyle ve aslında sürgün olarak leyi tam am en kapanmış addetmiyordu. B ü ­
tün arzusu savaşta Osmanlı devletini yenerek
Hicaz'a gitmek üzere bir gemi ile yola gı-
karıldılarsa da, esasen rahatsız bulunan A ta ­ Avusturya ile birlikte tam am en paylaşmak
ullah Efendi Gelibolu'ya varıldığı zam an ve­ ve b u arada İstanbul'u alıp bu imparatorlu­
fat etti. ğun vârisi haline gelmekti. B u ise, Birinci
Petro’n u n meşhur plânıydı.

Şahin Ali Paşa’nm azli ve Yusuf İkinci Katerina, Osmanlı reâyâsı olan
Paşa’mn sadareti rumları kendisine tam am en bağlamayı dü şü ­
nerek ortanca torununun adını Kostantin
Yen i sadrıâzam Şahin Ali Paşa, on iki koymuş, üstelik yunanca öğrenmesi ifin k ü ­
gün sonra İstanbul’a gelerek vazifesine baş­ çük yaştan beri ru m öğretmen ve müreb-
ladı. Kendisi daha evvel vali bulunduğu biyelere tevdi etmişti. Maksadı, şahsen Kı-

2627
ü L .
bir tiyatro sahnesi hazırlamıştı. Böyîece RuS
çariçesini Lehistan, Litvanya hey’etleri, T a ­
tar mirzaları, K u ba n hanları, Kabartay bey­
leri a y n ayrı karşıladılar. Nihayet Kani-
yefde Lehistan kralı, Kerson'da ise, Kont
Falkanştayn takma adiyle seyahat eden
Avusturya imparatoru ile İstanbuldaki Rus
elçisi Bulgakof ve Avusturya elçisi Herbert
karşıladılar. Şehrin kapılarına dikilmiş olan
zaier taklarının üzerine «Bizans yolu> diye
yazılmıştı (Mayıs 1878).
Katerina, Osmanlı devletine kendisince
en münasip olacak zamanda hücum etmeyi
tasarlıyordu. Bun u n için bilhassa Avrupa
vaziyetinin uygun olması lâzımdı. Birbirle-
riyle anlaşma halinde olmamakla beraber.
İngiltere ile Prusya Rus-Avıısturya ittifakına
karşı idiler. Fransa ise, müteredditti Kırım
meselesinin son aldığı şekil üzerine Osmanlı
um um i efkârında başljyan kaynaşmanın bir
türlü dinmemesi üzerine Bâb-ı âli’nin yavaş
yavaş tutumunu değiştirmeğe başlaması, h u ­
dut kalelerinin takviyesi, çeşitli askerî bir­
liklerin hazırlanıp stratejik yerlere şevki,
Karadenize kuvvetli bir donanma çıkarıl­
ması Husyanm gözünden kaçmıyordu. Bu
yüzden Osmanlı devletiyle aralarındaki ihti­
lâfların halli için Avusturya’nın tavassutunu
Avusturya imparatoru (kinci Jozef
istemiş olduğu gibi, bu hususta Fransa'ya
başvurmuştu. Bundan sonra da, Avusturya
n m tacını giymek ve Kostantin’i de buraya imparatoru Jozef i Kerson’a davet etmişti.
genel vali yapmaktı. Kendisine taç giyme Avusturya imparatoru, Rusya'nın Fransa’nın
yeri olarak Ozi suyunun denize döküldüğü tavassutuna başvurmasını hoş görmemiş ve
yerdeki Kerson şehrini seçmişti. Çariçe 1787 bu daveti biraz soğuk karşılamış, hattâ m u ­
yılında, Fransa ve İngiltere Rusya elçileri kabil bir hareket elarak Prusya’ya yakın­
ile beraber Kcrson’a geldi. Prens Potem- laşmayı bile göze almıştı. Ancak, bu sırada
kin yollarda, her menzilde Katerina’ya âdeta Osmanlı devletinin paylaşılmasmı istemiyen
Büy ük Frederik’in ölü nüyle (Ağustos 1786)
b u teşebbüs yarım kaldığından Jozef, Ka-
terina’nin dâvetini kabul edip Kerson’a gel­
mişti.
Osmanlı devleti ise. Rus ve Avusturya
hükümdarlarının bu şekilde buluşmaların­
dan endişe duyarak Karadenize küçük bir
donanma göndermişti. B u donanma Özi neh­
rinin denize döküldüğü yere demirledi. B u
hal, Katerina’yı hiddetlendirdi. Hattâ A vus­
turya imparatoruna: «Görüyor musunuz?..
Türkler Çeşm e’yi unutmuşlar* dedi.
Ruslarla AvusturyalIların bu son n üm a­
yişleri, Osmanlı devletini ciddî bazı tedbirler
düşünmeğe şevketti. Bütün bunlardan m aa­
da, Rusların İzmir, Mısır ve Boğdarı’daki
konsoloslarının Osmanlı devleti menfaatle­
rine aykırı faaliyetlerde bulundukları görü­
lüyordu. Rus gemileri de, aradaki ticaret
anlaşmasına aykırı olarak hâlâ bazı m em n u
eşyayı nakle devam etmekteydiler. İngiltere
ve Prusya ise, Osmanlı devletini mütamadi-
yen bir savaşa tahrik ediyorlardı. İngiltere,
eski ticari imtiyazlarını iade etmediği ve
bunları Fransa’ya verdiği için Rusya’ya kar­
Rusy a çariçesi (kinci Katerina şı b u vasıta ile baskı yapm ak istiyordu.

2628
Prusya, Avusturya’nın gittikçe genişlemesin­ devletine tabi bulunan kazakların yağmacı­
den endişe duymaktaydı. B u yüzden esasen lıklarına engel olmak için o bölgelerden
Avusturya imparatorluğuna karşı öbür A l­ uzaklaştırılması meselesi.
m an devletleriyle bir ittifak yapmıştı. İngil­ 7 — Varna’ya Rus konsolosu tayinine
tere ile Prusya’nın b u tutumları ise, A vus­ müsaade edilmemesi meselesi.
turya ile Rusya’nın Osıııur.iı devletine karsı
8 — K ılb u m u tuzlalarından çıkan tuzun
pervasızca lıarekete geçmesine engel oluyor­
yarısmın ruslara verilmesi meselesi.
du. B u yüzden, bu iki devlet hükümdarları
hem Avrupa’da müsait bir durum hâsıl olun­ Bunları teker teker inceliyecek olursak
caya, hem de kendi savaş hazırlıkları sona çoğunun bir mesnedi olmadığını görürüz:
erinceye kadar Osmanlı devletini teskin 1 — Ruslar, Eflak ve Boğdan’ı işgallerin­
edip oyalamak için, Bâb-ı âli’nın şikâyet ko­ de bulundurdukları zaman OsmanlIlara veya
nusu ettiği hususların m ü m kü n mertebe mirîye ait birçok mülkleri hıristiyan teb’aya
müsait ve yatıştırıcı cevaplarla geçiştirilme­ vermişler, bir.kısmını ise kiliselerin m ülki­
sini elçilerine bildirdiler. yetine geçirmişler ve bunu, b u mülklerin
e s k i sahiplerine iadesi diye ilân etmişlerdi.
Lâkin, böyle olduğuna dair elde hiçbir belge
İngiliz elçisinin telkinleri
mevcud değildi. Nihayet, Bolgrad andlaşma-
SiT.tian sonra kamulaştırılan mülkler için
•Sadrı âza m Koca Yusuf Paşa, bu konu­
böyle bir şey belki bahis konusu olabılirdL
da devletinin düşüncesini anlamak için Ay- Ruslar ise, çok daha eski tarihlere gidiyor­
nalı-kavak kasrında İngiltere elçisini kabul lar, »erde ise Osmanlı fethinden evvelki dev­
ederek kendisiyle görüştü. Elçi, Osmanlı
relere ait durumu ysnstma iddiasında bu­
devletinin hemen kat'i şekilde harekete geç­
lunuyorlardı, Aynalı-kavak tenk iiınsmesiyle,
mesini tavsiye ettikten, sonra şunları söy­ Belgrad andlaşmasından sonra kamulaştırılan
ledi:
müiklerin eski sahiplerine iadesi Osmanlı
«Çariçe kazanmış olduğu galibiyetten devletince kabul edilmiş, ruslarıtı yaptığı ta­
mağrur olarak bundan sonra Osmanlı dev- sarrufun devamı hakkında ise, Rusya devle­
'etini tehdid yoliyle isteklerini elde ede­ tinin ancak şefaati bahis konusu olmuştu.
bileceği kanaatindedir. Bâb-ı âli buna kar­ Yâni devlet, bunları kabule mecbur b ulun­
şılık sebat ve metanet gösterir, ilkbaharda muyordu.
Karadenize m ükemmel bir donanma çıkarı­ 2 — Gürcistan meselesine gelir.ee, Acara’
lır ve Özi, Beııder ve Hotin sınırına kudretli Ilların b u memlekete yaptıkları tahripkâr
bir seraskerle kırk-elii bin asker g ö n d e r i l i r ­ akınlara karşı Rusya, Osmanlı devletinden "
se, Katcriîia haddini bilir. Bilhassa rusisırın Gürcüler için yardım ve himaye ricasında
mevcut tedarikleri hep borçla yapılmış şey­ bulunmuş, Osmanlılar da b u n u temin, için
lerdir. Savaşa istekli görünüyorlarsa da, as­ o tarafa asker sevketmişlerdi. Şimdi de R u s­
lında öyle değildir. Bunlar, hep gösteriştir. ya, çariçenin himayesini kabul etmiş, G ü r ­
Rusların asıl gayesi İranı istilâ etmektir.' cülerin yurduna OsmanlIların tecavüzde b u ­
Avusturya ise kendi iç işleriyle pek fazla lunduğundan şikâyet ediyordu.
meşgul haldedir. Bunun için siz hazırlığa 3 — K u b a n hâdisesi, sadece ruslarm bir
baslar başlamaz Rusya, Frsni-a'nm ara-bulu- iddiasıydı; bununla beraber Soğucak m u h a ­
culuğunu istiyecektir. O zaman da arzu et­ fızı ve R u s memurları işi tahkike m em u r
tiğinizi elde edebilirsiniz.» edilmişlerdi.
Yusuf Paşa, bu sözleri mâkul bulmuş ve
İngiliz elçisinin tesiri altında kalarak Rus-
lara karşı kat’i bir tavır almağa yavaş yavaş
aklı yatmıştı.

İhtilaflı noktalar ve sebepleri


0 sırada Rusya devleti ile Osmanlı im­
paratorluğu arasında askıda kalan ve müte­
madiyen ihtilâf m evzuu olan meseleler şun­
lardı:
1 — Eflak ve Boğdan meselesi.
2 — Gürcistan meselesi.
3 — Bazı Kafkas kabil el erinin K üban
nehrini aşıp R u s arazisine taarruzu meselesi.
4 — Rusya tüccarından alman vergiler
meselesi.
5 — Cezayirlilerin zaptettiği Rus gemisi­
nin iadesi meselesi. Rus Kerson seyahatinde Kırımlı­
6 — T u n a kıyılarında oturan ve Osmanlı lar tarafından karşılanışı

2623
i de b u andîaşmanm esaslarına aykırı bulun­
— R u s tüccarından alınan vergi, İnci­
liz ve Fransız tüccarlarından almandan faz­ duğuna £öre Osmanlı devletinin bu hususta
la olmadığı için Rusya devletinin bunun tereddütlü davranması ve kat’i teminat al­
azaltılması veya ilgası bakkm daki talepleri madıkça b u müsaadeyi vermemesi, hattâ di­
tam am en yersizdi. ğer konsolosların hâlen devam eden zararlı
5 — Gerçi Cezayirliler, bir rus gemisi­ faaliyetlerine bakarak hiçbir müsaadede b u­
ni zaptctmişlerdi; lâkin devlet de b u işin lunmaması pekâlâ hakkı idi. Bununla bera­
halledileceğini ve tekerrürüne engel oluna­ ber, Rusya da hâlâ istenen teminatı vermiş
cağını bildirmiş bulunuyordu. değildi. Hakikatte bu üzerinde çok durulm a­
sı gereken bir meseleydi- Ç ü n kü Rusların
6 — Rusların akmlarından şikâyet ettik­
asıl gayesi, burada açılacak bir konsolosluk
leri kazakların daha içerilere nakli zaten
vasıtasiyle Bulgarları tahrik etmek ve bir
başlamış bulunuyordu.
sefer vukuunda Osmanlı ordusunu arkadan
7— K ü ç ü k Kaynarca andlaşmasma görevurmayı m ü m k ü n kılmaktı.
ruslar Varna'da bir konsoloshane açmak id­
diasında iseler de, daha evvel açtıkları ko n ­
8 — T u z meselesinin halli için ise m e ­
solosluklar vasıtasiyle bulundukları tahrikler murlar tayin edilmişti.
Binaenaleyh, bütün ihtilâfların bir kıs­
mının esasen mevcud olmadığı, mevcud olan­
larda da Osmanlı devletinin haklı bulunduğu
reis ül-küttab Süleym an Efendi tarafından
böyleee Rus elçisi Bulgakora izah edilmişti
(Şubat 1787 -Rebiülahir 1201).
Mesele, tam bu şekilde hallolunmak üze­
re iken Mısır’da, İskenderiye şehrinde bulu­
nan Rus konsolosunun bazı Çerkeş beylerini
Osmanlı devleti aleyhine kışkırttığının m ey­
dana çıkması d u ru m u değiştirdi.

Mısır’da yeni olaylar


¿ ¿ L % £ Ebuzzeheb M u h a m m e d Bey'in vefatın­

. r-><
dan sonra Mısır'ın idaresi onun kölelerinden
ve yetiştirmelerinden M u ra d ve İbrahim
Beylerin eline geçmişti. Onlara ve kendile­
A t t. <3İ-
rine tâbi olanlara «M uham m ediye» denirdi.
M u h a m m e d Beyin yakın arkadaşı büyük İs­
mail B e y ise, bunlara tabi olmamış bulunu­
yordu. Kendisi ve arkadaşı Cidavî Ilasan
B e y «Aleviyye» adlı ayrı bir parti teşkil et­
mekteydiler. B u parti ve taraftarları, O s ­
manlI devletine tamamen sadık ve bağlı k im ­
selerden mürekkepti. Mısır’a, ilk zamanlar
büyük İsmail Bey hâkim olmuşsa da, Cida­
vî Haşan B e y ’in kendisinden ayrılıp öbür
tarafa geçmesi üzerine mücadeleyi kaybede­
rek Suriye'ye kaçmış, böylece kudret ve
hâkimiyet tam am en M u r a d ve İbrahim. B e y ­
lere geçmiş bulunuyordu. B un d an sonra ev­
velâ Cidavî Haşan Beyin «Muham m ediye»
partisiyle, sonra M u r a d ve İbrahim Beylerin
birbirleriyle arajgrmm açdmasile başlıyan
ve devam edip giden mücadele yüzünden
Mısır'da rahat, huzur ve asayiş kalmamıştı.
'P İ S - '" ' Devlet bu hale son vermek için o sırada
İnebahtı muhafızı bulunan eski sadnâzam
Yeğen M e h m e d Paşayı Mısır valiliğine ta­
Birinci A b d ü lh a m id 'in sevgili kadını R uhşah'a, yin etti.
«Ruhşa.hım , H a m i d ’ in sana k u rban ola» ba$- Yeğen M e h m e d Paşa, yeni vazifesine
Itgı ile yazdığı bir nâmesi. Padişah bu elya- tayininden ancak bir yıl sonra Mısır’a ge­
zısında «Sana bend olm uş bir k ulunum » lerek işine başladı (Kasım 1785). B u sırada
S a n a te$iimım, bu gece gel, niyazımdır...» M u r a d ve İbrahim Beyler barışmış bulunu­
d em ek t e ve da h a birtakım hararetli kelimeler yorlardı. Lâkin devlet, Mısır meselesini
k ullanm aktadır kat’î bir sonuca bağlamak azmindeydi. Bu-

2630
lutkapan Ali Beyin yanında yetişmiş bulun,
duğu için Mısır meselelerine vu kufu bulu­
nan Cezzar A h m e d Pasa, kendisine sorul­
ması üzerine b u husustaki düşüncelerini dev­
lete murassal bir rapor halinde bildirdi. B u
raporun özeti suydu:

Mısır üzerine kuvvet gönderilirse, bir-


biriyîe rekabet ve mücadele halinde bulu­
nan beyler derhal birleşirler. İlk i? olarak
da çöl arsplariyîe bir olup tüccarın ve hal­
kın malını ve eşyasını yağma ederler. Sonra
Said taraflarına çekilerek Mısır’a gelen za­
hire yollarını keserler. Mısır, tamamen zahi­
resi z kalır. Hele gelen kuvvetler bunlara
yenilirse durum çok kötü olur. Bun u n için
bu isi başaracak kudret ve cesarette bir k u ­
m andana ihtiyaç vardır.

Cezzar A h m e d Paşa, neticede b u iş ken­


disine verilirse devlete sadakati dolayısiyle
3sdece hizmet için ve hiçbir mas rat talep
etmeden, meseleyi halledeceğini ve hattâ ¿ve-
tîcedç Mısır valiliğine tayininde bile ısrar
etmeyip Mısır, Şam valiliklerinden birisine,
ve hattâ yine Sayda valiliğine razı olacağını
söylüyordu.

Şüphesiz ki, derya kaptanı Cezayirli


Haşan. Paşanın nüfuzu, b u işin onun sevme­
diği ve tutmadığı Cezzar A h m e d Paşaya ve
rilmesine mâni idî. Esasen kendisine de faz­
la itimad edilmiyor ve bir kere Mısır'a hâ­
k im olduktan sonra o bölgeden elini çekmek
istememesi m ü m k ü n görülüyordu. A yn ı za­
m a n d a H a c emirî bulunduğu için b u mese­
lenin hacdan sonra halledileceği kendisine
bildirdi. Lâkin, ileri sürdüğü mütalâalar karadan Mısır’a yürümesi için gizli bir emir
verilmişti. Lâkin, A b d i Paşanın asker top­
da uygun görülüp bu işin kat’î şekilde halli
layışını kendileri için sanan Milli aşireti
derya kaptanı Cezayirli Gazi Haşan Paşa­
ya verildi. reisi Tim ur Bey, paşayı Urfa’da muhasara et­
tiği için b u vazife Gazze mütesellimi Derviş
Beye verilmiş ve Çapan-oğlu (Cebbar-zâde)
Mısır’da çarpışan yabancı ,menfaatler Süleyman Beye de kuvvetleriyle ona katıl­
ması bildirilmişti.
ve âsîlere karşı harekâtın başlaması
Derya kaptanı Gazi Haşan Paşa, 1736 yı­
B u sırada Mısır valisi bulunan yeğen lı Haziranında donanm a ile birdenbire İsken­
M e h m e d Paşayı hiçe sayan M u ra d ve İbra­ deriye’ye geldi. B u beklenmiyen hal ve. Gazi
him Beyler, uydurma ağır vergilerle halkı Hasar. Paşanın büyük şöhreti, kölemenlerin
ezmekteydiler. Evvelce İngilizler, hind tica­ paniğe kapılmasına sebeb oldu. M u r a d ve
ret mallarını Süveyş’e getirmek için m üra­ İbrahim Beyler Mısır ulemasını araya koya­
caatta bulunmuşlardı. B u istekleri, bazı siya­ rak bundan sonra rahat duracaklarını ve
sî mahzurlar yiâünden o zaman kabul edil­ devletin emirlerinden çıkmıyacaklaruıı, bir­
memişti. Fransızlar, bu seter M u ra d ve İb­ kaç yıldır birikmişi vergilerini (Mıiır irsali­
rahim Beylerle büyük paralar karşı!ığmda yesi) derhal ödeyeceklerini bildirip affolun­
gizlice anlaşmış bulunuyorlardı. B u anlaş­ malarını istediler. Bu. ricalarını anlatan ve
m anın bir maddesine göre de, Osmanlı dev­ bütün Mısır ulemasının imzasını taşıyan, bir
leti Mısır’a asker sevkederse, Fransa devleti mahzar hazırlayıp İstanbula ve bir örneğini
M u r a d ve İbrahim Beylere yardım edecekti. Haşan Paşa, ile Cidde valisi A h m e d Pahaya
Esasen Mısır hülyasını kurmağa başlamış gönderdiler. Gazi K as a n Paşa, evvelâ b u işe
olan Fransa bu bahane île o bölgeye m ü d a ­ tam selâhiyetle m em u r olduğunu bildirerek
hale fırsatını ele geçirmiş olacaktı. Bütün İstanbul’a gönderilen kâğıdı alakoydu. Bei-
bu durumlar, devletin Mısır işlerine acele lâllar vasıtasiyle Osmanlı tüccar ve gem i sa­
bir hal çaresi bulmasını gerektiriyordu. Bir hiplerinin, üç gün içinde Mısır'ı terketme-
taraftan da Ra kka valisi K e k i A bd i Pahaya, dikleri takdirde, Öldürülüp mallarının yağm a­

2631
lanacağını ilân etmiş bulunan M urad Bey, Beylerin ve onlarla birlikte kaçanların mal
bu sefer Yeğen M e h m e d Paşanın eteklerini ve mülklerine cl koyup evleri mühürlendi.
ve ayaklarım öperek, affı için tavassutta b u­ Şeyh ül-beledlik (Belediye reisliği) devlete
lunmasını istedi. O da Mısır ûlemasmdan sadık, »Aleviyye» partisinin başkanı olup o
mürekkep bir hey’eti, bu maksatla gönderdi. Sırada Mısır’ın haricinde bulunan büyük İs­
G a z: Haşan Paşa, kölemenlerin Reşid m ev­ mail Beye, Mısır H a c emirliği Cidavî Ilasar.
kiini tutmağa hasırlandıklarını duyarak da­ Beye tevcih ediJdi. Bunların cn mühimini 26
ha evvel davranıp oraya gitmiş, İskenderi­ ekim 1786 tarihinde Rakka valisi A b d i Paşa-
ye’de Cidde valisini bırakmıştı. H e y ’eli Rc- n n Cercc savaşında kölemenlere karşı ka­
şid'de kabul etti B u görüşmede, başka bir zandığı büyük zaferdir. B una mükâfat olara*
hava esti. Hey'ete kölemenlerin affından zi­ kendisine Mısır valiliği verildi. Yeğen Meh-
yade halkı korumak ve zulümden kurtar­ rned Paşa ise, Diyarbekir valiliğine tayin
m ak için buraya geldiğini ve Padişahın e m ­ ulundu.
rinin de bu olduğunu söyliyerck hiçbir şey­
den korkmamalarını bildirmişti. Buna çok
Rusya’nın âsilere el uzatması ve bunun
sevinen bey’et Padişaha ve Paşaya çok d ua ­
lar ederek geri döndü. meydana çıkışı
Gazi Haşan Paşa, bundan sonra halka
hitaben bir beyanname yayınladı. Bunda kö­ işte Rusların İskenderiye konsolosu B a ­
lemenlerin halkı kanunsuz ve ağır vergiler­ len K o n u s u n M u ra d ve İbrahim Beylerle
le nasıl ezdikleri anlatıılyor, yaptıkları zu ­ ¿izlice muhaberede bulunduğu da bu sırada
lüm ve kötülükler sayılıyor, bütün bunların öğrenilmiş ve bazı mektuplar ele geçmiştir.
kaldırıldığı, bundan sonra K anuni Sultan Bunlardan biri, İkinci Katerina tarafından
Süleyman H a n devrindeki verginin tatbik bu iki kölemen beyine gönderilmiş bir m ek ­
edileceği, bütün bunlara sebcb olan M urad tuptu. Bunda Rusya çariçesi, kendilerinin
ve İbrahim Beylerin şiddetle cezalandırıla­ müstakil bir devlet olmak hususundaki ar­
cağı bildiriliyordu. B u beyanname, her yer­ zularından İskenderiye konsolosu vasıtasiyle
de b üyük bir sevinçle karşılandı. M urad ve haberdar olduğunu, b u konuda gerekli bütün
İbrahim Beyter affedilmiyeceklerini anlayın­ yardımı yaparak kendilerini Türklerin elin­
ca, karşı koymağa karar verdiler ve Gazi den kurtaracağını, istedikleri yardımın nev’i
Ilasan Paşaya devlet alacağı olarak ne isti­ ve şeklini bildirmelerini, ilkbaharda Akde-
yorsa ödeyeceklerini, buna karşılık kendisi­ nize gclecek Rus donanması sayesinde T ü r k ­
nin de Mısır'dan gitmesini, aksi halde sava­ lerin deniz yolunun kesilmesi, Mısır’a yar­
şacaklarını bildirdiler. Esasında, İbrahim dım edilmesi ve OsmanlIlardan korunması
B e y savaşa taraftar değildi. A ncak M urad hususunu Akdenizde gerek kara ve gerekse
Bey'in yarattığı bir oldu-bittiyi kabul zo­ deniz, bütün Rus kuvvetlerinin kumandanı
runda kalmıştı.. B u işin akıbetini düşündük­ olan Rus amirali Griç (Greig) e bildirdiğini
çe, hatâlı davranışlarının kendilerini çaresiz yazıyordu.
bir felakete sürüklediğini anlıyordu. H u yüz­
den, M u ra d Bçyle arası açıldı. M urad Bey Ele geçen ikinci m ühim belge ise, M u ­
ise, büyük bir kuvvetle kaptan paşanın üze­ rad ve İbrahim Beylere gönderilmiş bir ruh­
rine yürüdü. B u sırada Mısır halkı, köle­ satname idi. İkinci Katerina bunda onların
kıyamını meşru görerek Mısır’ın TUrklerden
menler aleyhine galeyan halinde bulunuyor,
İbrahim B e y ûicma vasıtasiyle halka nasi­ kurtarılması ve müstakil olması için ken­
hatler ettirerek b u n u yatıştırmağa çalışı­ dilerine yardım edileceği, bu hususta İs­
yordu. kenderiye konsolosuna gerekli salâhiyetin
verildiği bildirilmekteydi.
Gazi Haşan Paşa sür’atle harekete ge­
çerek gemilerle Nil nehrini aştı. Rahm aniye’ Rus yardımının şimdilik bir hayal oldu­
de kölemenlerin öncü kuvvetlerini dağıttık­ ğunu, vaki olsa biie Kırım ve Şahin Giray
tan sonra altı saat süren bir meydan savaşı misalleri ortada durdukça Ruslara itimadın
sonunda M urad Beyin sekiz bin kişilik or­ caiz olamıyacağmı kestiren M urad ve İbra­
dusunu. ağır bir hezimete uğrattı. Diğer kö­ him Beyler, tam ve kat’î şekilde Mısır'dan
lemen beylerinin kuvvetleri de Osmanlı çıkarılmalarına karar verildiği sırada Said
kuvvetlerine yenilince, Gazi Haşan Paşa taraflarında kendilerine tahsis edilecek yer­
Kahire üzerine yürüdü. Vali Yeğen M ehm ed de oturmak şartiyle aflarını istediler. B u is­
Paşanın daha evvel davranışı üzerine şehir tekleri. ancak başlarındaki kalabalığı dağıt­
kapılarım kapamağa muvaffak olamıyan İb­ tıkları takdirde kabul edilebileceği kendi­
rahim Bey, kaçm ak zorunda kaldı. Bütün lerine bildirildi. İki kölemen beyi teklifi ka­
şehir halkı, Osmanlı padişahına sadakatle­ bul etmiyerek tekrar savaşa başladılar. F a ­
rini bildirerek valinin etrafında toplanmış­ kat, 1? ocak 1787 yılında Cerce’de geçen b u
lardı. Bulak mevkiine gelen Gazi Iİasan P a ­ çarpışmalardan birinde pek ağır bir m ağ­
şa, durum u haber alınca ertesi günü Kahi- lûbiyete uğradılar. Askerlerinin bir kısmı
re’ye girdi. İlk iş olarak M urad ve İbrahim dağıldı, bir kısmı teslim oldu. Kendileri de

2632
beş altıyüz kişilik maiyetiyle canların; güç m eden evvel âsi kölemen beylerinin son af
kurtardılar. ve ricaları kabul edilerek gerekli kefalet­
B u sıvada yeni bir OsmanlI -R u s sava­ leri verdikten sonra İbrahim Bey, Saîd ta­
şı tahakkuk safhasına girmekte olduğundan raflarında Kırına ve M urad B e y İsna mev­
Cezayirli Gazi Haşan Paşa İstanbul’a dön­ kilerinde oturmağa m em ur oldular.

17 87 -17S2 O S M A N L I -R U S V E A V U S T U R Y A S A V A Ş L A R I N I N
BAŞLAMASI

İskenderiye’deki Rus konsolosu; Baron şehbenderler bulundurulmasına ve ilk ola­


K o n us'un yaptığı tahrikler meydana çıkınca, rak Kırım’a böyle bir m em ur gönderilmesine
b üyük İsmail B ey kendisini tevkif ve Mısır müsaade edilecektir.
valisine teslim etmişti. İkinci Katerina ,1 O s ­ 6 — Yasak eşya naklettikleri anlaşılan
manlIlarla bir savası mevsimsiz gelmekle Kus gemileri Boğazlardan geçerlerken m u ­
beraber, prens Potemkin buna taraftardı. ayene edileceklerdir.
O n u n adamı olan Rusya'nın İstanbul elçisi
7 — Gürcistan’da iki yıldır süren karı­
Bulgakof esasen bu yüzden daima hâdiseler
şıklıklara, Rusların Ereğli (Heraklij H a m
çıkartıyor, yerıi-yeni isteklerle Bâta-ı âli’yi
himaye etmeleri sebeb olduğundan bundan
tazyik ediyordu. Bunlardan usanan ve esa­
vazgeçilerek Rus kuvvetleri Tiflis’ten çeki­
sen savaşa aklı yatan sactrıâzam Koca Yusuf
lecektir.
P&şa'nın emriyle nihayet reisülküttab Feyzi
Efendi Bulgakof’u 27 temmuz 1787 tarihinde Gerçi Rus elçisi için ültimatomu toptan
Bebek bahçesine dâvet ederek yedi m adde­ reddetmek kolaysa da bu; çıkacak bir sava­
lik bir ültimatomu kendisine resmen tevdi şın mesuliyetini özerine alm ak demek olur­
etti. B u ültimatomun ihtiva ettiği maddeler du. Bulgakof ise, bu kadar cesareti kendi­
şunlardı: sinde göremiyordu. Ç ün k ü Patemkin'in bü­
1 — Eflak voyvodası firari Aleksandr tün arzusuna rağmen Katerina’n m buna
Mavrokordato OsmanlI devletine teslim edi­ karşı bir Fransa-Prusya işbirliğinden çekin­
lecektir. diğini ve Avusturya’nın, da Fransa'nın m ü ­
2 — Osmanlı devleti aleyhinde faaliyet­ kerrer ikazları üzerine son günlerde Rus­
te bulunan Eflak ve Boğdan’daki Rus kon­ y a ’ya karşı biraz ihtiyatlı davrandığını, İn­
solos vekili azledilccektir. giltere’nin ise derhal Osmanlı devletini des-
S — Kılburun tuzlasından Özi halkınıntekliyecegini biliyordu. Bulgakof, ilk şaşkın­
ihtiyacına yetecek kadar tuz verilecekiir. lığı geçtikten sonra b u maddeler üzerinde
4 — -İki taraf tüccarlarına müsavi m u a ­ Feyzi Ki en di ile tartışmağa başladı. Arada
mele yapılacaktır. andlaşmalar meveud iken böyle yeni istekle­
5 — Rusya'daki Osmanlı tüccarlarınınrin varid olamıyacagmı ileri sürdü. Bilhassa
lıaklarmm korunması için uyguıı yerlerde Boğdan voyvodasının tesliminin m ü m k ü n

R us eEçîsi ije ÎÇİndç m üzakerelerin yapıldığı Bebek bahçe v e yalısı (M e il m g 'd e n )

2633
olmadığını, Tiflis Hanının ise kendi arzu­ Rusya’ya karşı savaşın, üâm
suyla Rusya himayesine girdiğini söyledi.
İki diplomat arasında dört gün sonra B u görüşmeden on gün sonra. 14 ağus­
Levend çiftliğinde ikinci bir mülakat tertip tos 1787 tarihinde meselenin görüşülmesi
edildi. Feyzi Efendi Bulgakof’a ilk tekliflerin için sadrıâzam m riyasetinde bir meclis top­
kat'i ve değişmez olduğunu söyliyerek onun landı. Burada Rus elçisine verilen ültimatom
da şekli ne olursa olsun kat'i karar ve ceva­ okundu. Sonra elçinin meseleyi salâhiyeti
bını bildirmesini istedi. Rusya elçisi. Kırım dışında görüp devletine danışmak için mehil
şehbenderliği meselesinden m aada olan tek­ istediği anlatıldı. Sadrıâzam Y u suf Paşa ise,
lifleri devletine yazıp cevap isteyeceğini, bu buna lüzum olmadığını, zira b u tekliflerin
teklifi ise şimdiden reddettiğini bildirdi. kat’i olduğunu, elçinin ise kabul cevabını
vermediğini ileri sürdü. O n a taraf­
tar olan şeyhülislâm Müftü-zâde
A h m e d Efendi de gerekli fetvayı
verince, Rusya'ya savaş ilânı k a ­
rarlaştırıldı.
B u n u n üzerine üç gün sonra 17
ağustos 1787, Rus elçisi Bâb-ı âli’ye
çağrıldı. Bulgakof, yine evvelki
maddelerin müzakere edileceğini
sanırken sadrıâzam ile şeyhülis­
lâm -kendisine:
•>Şimdiye kadar görüşmelerle
çok vakit geçirildi. Andlam aya ay­
kırı olarak istilâ ettiğiniz Kırım ’ı
iade eder misiniz?.. Yoksa ne der­
siniz?» deyince işin nereye vara­
cağını anlayarak:
«Devletime yazayım. Artık ira­
de kendilerinindir» dedi. Hazır bu­
lunanlardan bir kısmı savaş fikri­
ni ileri sürdü; bazısı ise barışın
Topkapı sarayında Birinci Abdtilhamid’in yatak odasından daha hayırlı olacağını im a etti.
bir görünüş Sadrıâzam Yusuf Pasa, işe kat'i
bir sonuç verm ek ve savaşı artık
dönülm ez hale getirmek için:
«İşte, b u kâfirin hali böyledir»
deyip şeyhülislâm da bir duada
bulunduktan sonra Bulgakof ile
baştercümanı Pi 2ani ve öbür m ai­
yeti tevkiî edilerek Ycdi-kule’ye
gönderildiler (Cevdet Tarihi, C : 4,
S; 25). Fransa ve Avusturya elçi­
leri her ne kadar müracaat edip
R u s elçisinin serbest bırakılmasını
rica ettilerse de, BSb-ı âlice İngil­
tere elçisinin sözüne uylarak bu
ricalar reddoluedu. A yn ı zam anda
İstanbul Iimaniyle diğer Osmanlı
memleketleri limanlarında bulunan
R u s gemilerinin zaptolunması hak­
kında her tarafa emirler gönderildi.
Böylece her iki devletin h ü ­
kümdarları, yani İkinci Katerina
ile Birinci Abdülham id savaşa ta­
raftar olmadıkları halde, her iki­
sinin m cs’ul devlet adamları, yani
prens Potem kin ile sadrıâzam K o ­
ca Y u suf Paşa’n m arzuları üstün
gelerek b u savaş ilân edilmiş oldu.
A yn ı gün, sadrıâzam. ile şeyhü­
lislâm saraya giderek ruslar üzerine

2634
.şer'an. ve mülkesu sefer lâzım geldiğini pa­ bunu açmasa er-geç Rusya’nın açacağı m u ­
dişaha arzcttilcr. Birinci Abdülham id, öte­ hakkak gibiydi; b u yüzden Rusya’yı gafil
den beri savaşa aleyhdar bulunduğu vc son avlamak doğru olabilirdi; ancak, allı-yedi
ihtilâfların müzakere yoliyle halline taraftar ay sonra girişilecek bir savaşın h e m e n ilânı
olduğu için onların bir oldu-bitti haline ge­ büyük bir hatâ idi. Ruslar, ilkbahara ka­
tirmiş bulundukları b u savaşa güçlükle razı dar oyalanarak hazırlıklar gizlice tam am lan­
oldu. dıktan sonra açılacak bir seferde Osmanlı
devleti belki de şanslı olabilirdi. A n c a k , bu
Savaşın ilânı zamanında yapılan hatâ incelikleri düşünmiyecck kadar saf bir üm-
mî olan vc gayret vc hamiyet duyguları pek
Savaş kararı bütün yurtta duyurulduk­ coşkun bulunan sadrıâzam Koca Y u s u f P a ­
tan maada, sebepleri bir beyannam e ile y a ­ şanın böyle bir hatâya düşmesi her zaman
bancı elçilere bildirildi. (Başbakanlık Arşivi, m üm kün dü. Hü k ü m e t başında bulunanların
N â m e defterleri, C : 9, S : 6 ) Padişah Yusuf meziyetlerinden ancak bir kısmı, lâkin bü­
Paşaya gönderdiği bir hatt-ı hüm âyunda ise tün zaafları millete mal olur. Nitekim, sa­
geçen seferdeki israf ve gösterişten kaçınıla­ vaş kararı üzerine Mısır’dan İstanbul’a dö­
rak ordu ihraç edilmesini, askerî ocakların nen Cezayirli G azi Haşan Paşa, b u acele
kendi usul ve kanunlarından ayrılmamala­ kararından dolayı eski kethüdası Yusuf
rını, bütün askere ve orduya sonradan katı- Paşayı fena halde m uaheze etmiş, lâkin bir
lanlara bu savaşın açılmasındaki zaruretle­ kere olan olmuştu.
rin izah edilmesini bildirdikten sonra her­
kesten azamî fedakârlık istiyor, kendisi nesi Savaş hazırlıkları ve tertipler
varsa bu uğurda vereceğini, h e m birlik olup
bir şeyler elde edilmesini âdeta rica edi­ Hâzinede de bir hayli darlık bulundu­
yordu. ğ u için bunu hafifletecek çareler aranm ak­
Savaş kararı verildiği zaman, sonbahar taydı. Sadrıâzam Koca Y u suf Paşa, padi­
gelmek üzereydi. Yani 6-7 aydan evvel ordu şaha Cezayirli G azi Iiasan Paşanın eskiden
İstanbul'dan hareket edemezdi. Böylece, beri ticaretten ve başka menbalardan bü­
1768 savaşında yapılan hatâ, tekrarlanmış y ü k paralar kazandığını, vaktiyle kethüdası
oluyor, bütün atıp tutmalarına rağmen ciddi bulunduğu için b u n u yakinen bildiğini söyle­
bir hazırlığı buiunmıyan Rusya’ya, hazırlık­ yip kendisinden borç veya iane suretiyle
larını tamamlamaları için geniş bir zam an bir mikdar para istenmesini teklif etti. Üs­
veriliyordu. Ruslarla bir savaştan belki de telik Haşan Paşanın bu parayı severek ve
kaçınılamıyacaktı; hattâ Osmanlı devleti istiyerek vereceğini de söyledi. Birinci Ab-

t tnajı

Birinci A b d ü l h a m i d ’in, 1777-1778 d e annesi R e b ia Sultan adına B e y l e r b e y in d e yaptırdığı


c am i ö n ü n d e bir d en iz gezintisi. B u c a m iy e sonraları İkinci M a h m u d bir m inare da H a
ilâve ettirmiştir ( Z a m a n ı n d a yapılmış bir resim den)

2635
dülhamid derya kaptanını çağırtıp sefer mas­ idaresindeki rusiarın amansız bir taarruzuna
rafı için on iki bin kese istedi. Gazi H a ­ uğrayarak bütün mensupları sonuna kadar
şan Paşa, bunu hiç tereddütsüz kabul edip yılmadan döğüştükten sonra hepsi şehid ol­
o gece istenen pareyi, tamamen altın olarak dular (Eylül 1787).
saraya gönderdi. L'.fcin Ruslar b u galibiyetten istifade
Osmanlı devleti sınır kalelerine derhal edemediler. Çünkü, hazırlıklarını tamamla­
kuvvet ve zahire gönderip hazırlığa başladı. mamış oldukları için büyük ölçüde taarruza
Bir taTaftan da Vize’de otun makta olan K ı ­ geçecek durum da değillerdi. Karudcnizde
rım hanzâdclerinden Sehbaz Giray K u b a n bulunan donanmaları ise, şiddetli bir fırtı­
Hanı tayin olundu. B u seferin asıl gayesi naya tutulup gemilerinin bir kısmı batmış,
Kırım'ın Kuşlardan geri alınması olduğu bazıları ise Osmanlılar tarafından zaptolun-
için eskiden Kırım Banlarının yaptığı gibi muştu. B u kısımda R u s orduları başkum an­
Şehbaz Giray da hemen kardeşi M übarek danı prens 'Potemkin, neticede muvaffak ola­
Giray’ı kendisine kalgay ve Arslan Giray'ı m am akla beraber, OsmanlIların daha ilk an­
da nuruddin seçti. Şehbaz Giray, Ö zi tarafla­ da taarruza geçmeleri ve Karadenızde O s ­
rına m em u r edilerek Bucak tatarlarını y a ­ manlI donanmasiyle başedilcmiycceğinin an­
n m a alıp Bcsarabya’ya geldi. Arslan Giray laşılması üzerine paniğe kapıldı. B u n u n bir
ise K u b a n tatar kuvvetleriyle T a m a n üze­ sebebi de bütün görünüşe rağmen kendi or­
rinden Kırım’a yürüyecekti. B u n u n gibi K a f ­ dularının zayıf olduğunu bilmesiydi. O s m an ­
kasya’daki Dağıstan ve Azerbaycan Hanla- lIlara karşı uğranılacak bir mağlûbiyet ise,
riyle Çıldır valisi Süleyman Paşa vasıtasiyle Rusya’yı en az Prut mağlûbiyetinden son­
temas edilip savaşa iştirak vaadi alındı. raki d urum a düşürür, bütün kazançlarını
ct*
? kaybettirir ve A vrup a kuvvetler m uvazene­
sinde söz sahibi olmaktan çıkarırdı. Savaş
İlk çarpışmalar, Potemkin’in telâşı politikasını lakib etmekle hatâya düştüğünü
B u seferde ilk savaş hareketi, Kıiburun’ anlıyordu. D a h a doğrusu kendisi OsmanlIla­
rın bir savaşa aslâ karar vcrmiyeceklerini
da cereyan etmiştir. O sırada Özi valisi bu-
ulııan İsmail Paşa, harb ilân cdilir.ee Kıl- hesaplıyarak Osmanlı devletinin b u zaafın­
burun kalesini zapts karar vererek Özi'den d an istifade ile âzami avantajları elde et­
buraya kayıklarla altıbin asker gönderdi. m e k istemişti.
B u ise pek hesapsız bir hareketti. Çünkü Potemkin, bir mağlûbiyetin bütün m e ­
İsmail Paşanın bu kuvvetleri yeniden takvi­ suliyetinin de kendisine yükleneceğini bil­
yesine imkân yoktu. Ruslar ise, mütemadi­ diğinden Prusya ve İngiltere’nin kuvvetle
yen yardım görebilirlerdi. Nitekim böyle ol­ destekledikleri Osmanlı devletiyle ya h e ­
du. Ruslarla gece yarısına kadar kahraman­ men anlaşmak veya Rusya’yı daha kolay
ca savaştıktan sonra istirahate çekilen O s ­ müdafaa etmek için Kırımı tahliye ile çekil­
manlI birliği, ertesi günü karadan ve deniz­ m e k icabedeceğini düşünerek Çariçeye "do ­
den büyük ölçüde takviye almış olan Suvorof nanmanın m ahvolduğunu» yazıp b u ikinci
şıkkı teklif etti. Olmadığı takdirde ise, bü­
tün vazifelerinden affını istedi. İkinci Ka-
terina Potcmkin'e şu cevabı gönderdi:
«Aklını, fikrini ve ruhunu toplayıp m e ­
tin ol. Biraz sabırla Türkleri ycneceğine inan.
Bana yazdığın gibi bütün vazifelerinden is­
tifa üe bir tarafa çekilmeyi istemen cidden
bir zaaftır. Bunları sana, iyi bir dostuma,
iyi bir talebeme ve şimdiye kadar benden
bile daha, çok vasıtalara mâlik olan sana
yazıyorum. Beş yaşındaki çocuklar gibi ace­
leci olmuşsun. Kırım’ı boşaltmak Türklere
ve Tatarlara imparatorluğun kalbine kadar
giden yolu açm ak demektir. Çünkü, ova­
larda ve çöllerde bir savunma mevkii alı­
namaz».

Avusturya’nın savaşa katılışı

Evvclce gördüğümüz gibi, Avusturya ile


Rusya arasındaki Osmanlı devletini paylaş-
m a k hususunda gizli bir anlaşma ve ittifak
Rus çariçesi ikinci K aterina’ n m vardı. İmparator İkinci Jozcf ile Katerina,
k u m a n d a n ve gözdelerinden prens 1780 yılında Lehistan'ın Mohilef şehrinde
P o tem k in buluşup b un un esaslarını kararlaştırmışlar­

2636
dı. B u anlaşma, sonraları birçok teferruat nan sadrıâzam Koca Yusuf Paşa yeni durum
ilâvesiyle genişletilmişti Buna göre Osmanlı karşısında büyük bir yeis ve üzüntüye Ka-
imparatorluğu bir savaşla yere serildikten pıldıysa da, artık yapacak iş kalmamıştı.
sonra Rusya, Turla, A ks u ve Ö zi nehirleri A n c a k yeni vaziyet üzerine iki cephede sa­
arasındaki yerleri doğrudan doğruya m e m ­ vaşmak zarureti hâsıl oldu. Halbuki elde
leketine katacak, Akdenizdcki bazı adalar: bulunan kuvvetlerle bir cepheyi bile tutmak
da alacaktı. İstanbul alındıktan sonra m ü s ­ meseleydi. Üstelik, sadrjâzr.mm serdar-ı ek-
takil bir rum imparatorluğu kurulacak ve rem olarak Rus cephesinde mi, Avusturya
İkinci Katerina'nm oğlu Kcnstantin bu dev­ cephesinde mi bulunacağını kararlaştırmak
letin merkezi olacak olan İstanbul’da impa­ lâzımdı. B u maksatla Padişahın huzurunda
ratorluk tâcını giyecekti. Eflak, Boğdan ve toplanan bir mecliste mesele görüşüldüyse
Bcsarabya ise, Rusya’nın himayesinde m üs­ do, bir karar verilemedi. Sonunda ordunun
takil bir prenslik olacaktı. B un a karşılık, Edirne'ye varmasını müteakip hâsıl olacak
Küçük-Eflak i’e Belgrad, Orsova, Vidin ve durum a göre hareket edilmesi kabul d u n ­
Niğbolu ile Lehistan sınırındaki Hotin, V e ­ du.
nediklilerin elinde bulunan Dalmaçya ve
İstirya da Avusturya’ya verilecekti. Venedik­ Osmanlı devleti Avusturya'nın kendisine
liler ise, ter ketti kleri bu yerlere karşılık karşı savaş açmasiyle hasıl olan vaziyete
Girid, K ıb n s ve diğer bazı adalarla tat­ göre. Avrupa hükümetlerine İstanbul’daki
m in olunacaklardı. B u anlaşma Eflak ve elçileri vasıtasiyle göndermiş olduğu bir be­
Boğdan’ın Rus himayesine geçmesi, buralar­ yannam ede; Rusya ile savaşa da devleiin
da gözü olan Avusturya’nın pek hoşuna git­ sebeb olduğunu tekrardan sonra Avusturya’
memişse de. zamanla b u meseleyi de kendi nın Osmanlı devletine savaş ilâmna geçerek
lehine halletmeği umarak şimdilik bu duru­ «Osmanlı devletinin Avusturya devleti hak­
m a razı olmuştu. Venedik devleti de bu it­ kında hiçbir kötü niyet; olmayıp dostluk ve
tifaka davet olunmuş, lâkin askeri gücünün safvette sebatı aşikâr bulunduğu ve aynı
inkıraz halinde bulunduğunu ileri sürerek karşılığı um duğu Avusturya elçisine tekrar
bir savaşa katılacak durum da bulunmadığını tekrar beyan olunmuşken, Avusturya devleti
söylemişti. Yine bu anlaşmaya göre Rusya elli yıllık satveti tamamen unutmuştur.
ile Avusturya arasındaki bir savaşa Prusya B u n d an evvel Avusturya’lıların kaç defa­
ile müttefikleri olan A lm an devletleri karı­ lar uğradıkları i“tilâ günlerinde — Avusturya
şırlarsa, Avusturya Rusya’ya yardım edecek veraseti savaşları ima edilmektedir— eğer
ve Osmanlı devletini K ü ç ü k Kaynarca and- Osmanlı devleti onun aleyhinde biraz te­
laşması şartlarına uymıya 2 orlıyacak. olma­ mayül ve hareket değil, e n az şekilde bir
dığı takdirde b u savaşa katılacaktı. gösterişeikte bulunsaydı, istediğini elde ede­
ceğinden m aada Avusturya'nın işlerinin ne
Avusturya imparatoru, buna rağmen ga­ hal alacağını kendileri de bütün düşünce sa­
yet ihtiyatlı davranarak evvelâ zamansız bir hipleri de bilir. Osmanlı devletinin m ürüv­
savaşı önlemek için Fransa'nın tavassutunu vete, ahde ve şartlara aykırı davranmamış
istemeği düşündü. Lâkin, Petersburg elçi­ ve âcizin üzerine varmamış olduğu m eydan­
si Kcbençel’in, Çariçenin Rusya’nın tek ba­ da iken Avusturya bunu unutup sadece bazı
şına bile Osmanlı devletini mağlûp edebile­ menfaatler elde etmek kaygusiyle Rusya ile
ceğine dair verdiği teminat üzerine, bu ta­ ittifak imzalayarak ve şimdi Rusya andJaş-
savvurundan vazgeçti. Savaşta tarafsız k a ­ mayı bozunca kendini de fırsatı ganimet
lırsa. Rusya ile aralarındaki gizli anlaşmaya bilerek andlaşmayı Osmanlı devletinin boz­
göre temin edeceği menfaatlerden de m a h ­ duğu idciasiyle bu sefere Rusya ile bir­
r u m kalabilirdi. B u n u n üzerine, Avusturya’ likte katılacağını ve İstanbul’da oturan elçi­
nın İstanbul’daki Orta elçisi Herbert, sefer sini geri dönmeğe m em ur ettiğini bildirmek
tuğlarının çıkarıldığı şurada (9 şubat 1788 -2 suretiyle dostluk ve barışı bozmuştur. Os­
cumadelulâ 1202), Bâb-ı âli’ye bir nota gön­ m anlI devleti de, elçisini ve adamlarını
derip devletinin Rusya ile olan ittifakı do-
tevkife kalkışmamış, izzet ve ikramla dön­
Jayısiyle bu savaşa onun yanında katılacağını
mesine müsaade etmiş ve yollarda istirahat
bildirdi ve memleketine dönmesine müsaade ve emniyeti için gerekli emirleri vermiştir^
edilmesini istedi (Başbakanlık Arşivi, Mü-
diye yazıyordu (Cevdet Tarihi, C: 4, S : 348).
him m e defterleri, C : 185, S: 10).
Diğer taraftan şeyhülislâm Müfiü-zâde
A h m e d Efendi, Rusya ile savaş isinde sad-
Padişah huzurunda toplanan meclîs, rıâzamı desteklemiş olduğu halde, Avustur­
yayınlanan beyanname, azil ve tayinler ya’nın da Osmanlı devletine harp ilânı üzeri­
ne, savaş taraftarlığı ettiğine pişman olmuş­
B u haber, Osmanlı devlet ricalini şaş­ tu. Çünkü, bir mağlûbiyete uğran ildiği tak­
kına döndürdü. Zira, Avusturya’nın bu ve­ dirde b u seferin açılmasına sebeb olanla­
sile ile savaş ilân etmesi hiç beklenmiyordu. rın mesul görüleceği muhakkaktı. Avustur­
B u savaşın açılmasına ön-ayak olmuş bulu­ ya'nın katılması onda ¿afer ümidi bırakma­

2637
mıştı. B u n d an dolayı çeşitİÎ bahanelerle m a ­ Ösmanlı ordusu 22 mart 1788 tarihinde
kamına geln-.e2 olmuştu. Nihayet azil olu­ Davud-paşa sahrasından Edirne’ye doğru yo­
n u p yerine M ekkî Efendi tayin edildi. la çıktı. Serdar-ı ekrem, sefer ahvalinin ace­
Sadrıâzam, serdar-ı ekrem olarak bu ne­ misi bulunduğu gibi fevkalâde aceleci bir
fere katılacağından eski sadaret kethüdası zat da olduğundan bir kısım ağırlık ve sa­
olup vaktiyle Halil H a m id Paşa tarafından vaş malzemesi ile hazine sandıklarını Da-
lüzumsuz yere hırpalanan ve kısa bir m ü d ­ vud-paşa'da bırakarak hem en yola çıkmıştı.
det evvel kendisine vezaret rütbesi tevcih Bunlar, bostatıcıbaşı Ferhad Ağanın halktan
edilmiş olan Hacı Mustafa Paşa'ya, sadaret zorla topladığı arabalarla arkadan gönderil­
kaym akam iığı yerilmesini padişah 3 r7.11 et­ di. Bir gün evvel hareket eden yeniçeri
tiyse de, sa dra zam bu işe taraftar olmadığı ocağı yolda pek şiddetli bir yağmura yaka­
için vazgeçilip ordu ile birlikte sefere çık­ lanarak b üyük zahmetlere uğrayıp asker
m a k üzere bulunan yeniçeri ağası Haşan nerde ise dağılacak hale gelmişti. Serdar -1
A ğay a vezaret rütbesiyle b u m a kam tevcih ekrem atına binip onlara yetişti. Bahşişler ve
olundu. Hacı Mustafa Paşa ise, Boğaz m u ­ tatlı sözlerle gayret verip yola devamlarını
hafızlığına tayin edildi. temin etti. B u hâdiseler Yusuf Paşaya sava­
şın ve ordu sevketraenjn ne olduğunu yavaş
yavaş arılatıyordu. Yağm urlar mütemadiyen
Ordunun İstanbul’ dan hareketi devam ettiği için ordu Edirne’ye varıncaya
kadar pek çok zalunet çekildi Bir taraftan
İlkbaharda ordu, Davud-paşa sahrasında de Sofya ve Vidin müstesna, diğer kalelerde
toplanmış bulunuyordu. 17 mart 1788 P a ­ zahire noksanlığı vardı. Bunların tamamlan­
zartesi günü başta sadrıâzam olmak üzere ması için, emirler gönderildi.
ulemâ ve devlet ricali güneşin doğmasını
müteakip saraya geldiler. Birinci A bd üiha­
nı id hepsini Hırka-i şerif odasında huzuruna Avusturya’mı! savaş tertibi, çeşidli
kabul ederek sonra âdet olduğu üzere San- bölgelerdeki ilk çarpışmalar
cağ’ı şerifi teslim ederken tavsiye ve nasi­
hatlerde bulundu: Avusturya’lılar, Macaristan’da hepsi iki
«Seni Cenab-ı hakkın yardımına emanet yüz bin kişi tutan altı ordu toplamışlardı.
ettim. Senden din ve devlete lâyık hizmet Bunların bir kısım ise general Lasi ile impa­
ve sadakat umarım. İşlerine kimsenin karış­ rator İkinci Jozef kumandasında olarak Bel­
ması m ü m kü n değildir. Red d in ve kabulün grad, Vidin ve Orsova taraflarına saldıracak­
her veçhile makbuldur» dedi ve, yanında d u ­ lardı. Öbür kısmı ise prens K oburg’un k u ­
ran şehzadesi Mustafa'yı ima ederek: mandasında Boğdan ve Beserabya tarafla­
«Hattâ evlâdım hakkında bile şükür ve rından beklenen Osm aalı taarruzunu önliye-
şikâyetin muteberdir» ilâvesinde bulundu. cekler ve icabında Eflak ve Boğdan’ı istilâ
(Cevdet Tarihi, C : 4, S : 40). edeceklerdi. Hırvatistan tarafındaki Lichtes­
tem kuvvetleri de Bosna’ya hücum edecek­
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Sancag-ı
lerdi.
şerifi alarak her çeşit lüzumsuz alâyişten ve
tekeüüften uzak bir alayla Davud-paşa’ya B u arada, sadrıâzama seî'hadlerden ge­
gitti. len haberler biraz yürek ferahlandırıcıydı.
Evvelâ A n a p a ’dan gönderilen kuv­
vetlerin K u b a n suyunu geçtikleri,
T am an'da miktarı az olan B u s kuv­
vetleri b u n u n üzerine kayıklara
binip Yeni-kaleye giderlerken b un ­
lara yetişip bir kısmını öldürdük­
leri ve A ç u kalesine kadar ilerle­
dikleri duyuldu. Bir taraftan A vus­
turyalIlar yer-yer taarruza geç­
mişler ve hattâ îrşova. (Orsova) ta­
raflarını zaptetmişlerse de hemen
her yerde serhad gazileri karşı çı­
kıp düşmanı püskürtmüşlerdi. B u
savaşlarda alman esirler ve kelle­
ler orduya germeğe başiıyarak b u
hal de askerin mânevi gücünü
yükseltti, Belgrad’a bir gece baskı­
nı tertip edeıı düşman, T un a suyu
AvusturyalIların hücum una uğrıyan eski Belgrad'dan bir üzerine m aksada kâfi köprüler k u­
görünü'î ramadığından eli beş dönmüştü.

2638
Edirne sahrasına varıldığı zaman Boğ- çıkarılıp bunlarla birleşmeleri emrolundu.
rian voyvodası Aleksandri tarafından gönde­ B un d an gaye, Rusların Akdenize donanm a
rilen otuz altı AvusturyalI ve yirmi bir göndermeleri ihtimaline karşı uyanık ve h a ­
Fransız mülteci askeri orduya varıp sorguya zırlıklı bulunmaktı. Çünkü Rusların Baltık
çekildikten sonra İstanbul’a yollandılar. donanmalarının bir kısmını Akdeniz« gönde­
B un d an sonra Bosna valisi Ağrıbozlu Eskir recekleri haber alınmıştı. Asıl donanma ise,
Paşanın mektupları geldi. Bun d a Bosna or­ 3 mayıs 1788 tarihinde derya kaptanı C eza­
dularının birkaç kere Sa va nehrini geçip yirli Gazi Haşan Paşa kumandasında K a ­
düşm an arazisinde yirmi saat kadar ilerli- radenize çıktı. Gazi Iîasan Paşa, bir gün e v ­
yerek birkaç yerde vukua gelen çarpışma­ vel donanm a kaptanlarını toplıyarak kendi­
ları kazandıkları ve rastladıkları varoş ve lerine şu küçük hitabede bulundu vc:
palankaları yakarak birçok esir aldıkları,
«Nereden geldiğim ve ne yaptığım h e ­
Bosna ile Belgrad arasındaki yolları kapatıp
pinizin malûmudur. Lâkin n a m alacak ve
başkaldıran sırp reayasını tedib ederek yol­ din ve devlet uğruna can verecek vakitler
ların emniyetini sağladıkları bildiriliyordu. şimdidir. Niyetim düşmanın hakkından gel­
m e k yahut da ölmektir. B u n u n için bütün
Semendre’deki çarpışma, Eflak cariye ve kölelerimi âzâd edip bütün borç­
hareketleri larımı ödedim. E v halkını da bir daha gö-
remiyeceğinıi kabul ederek vedâ edip gidi­
AvusturyalIlar, Osmanlı devletine savaş yorum. B u sefer hepinizi yanıma çağırmak­
ilâniyle beraber Semendre’yc hücum etmiş­ tan maksadım içinizde cesaret eefemeyip de
lerse de, hezimete uğrayıp geri dönmüşlerdi. ölümden kaçacak varsa, şimdiden bildirsin
B un d an sonra dart bin kişilik kuvvetle tek­ İd, gücenmcyip kendisine hem en izin vere­
rar kaleye saldırmışlar vo yedi saatlik bir yim. Yo k, eğer savaş sırasında gayretsizlik
savaştan sonra çekilmek zorunda kalmışlar­ edip özür ve bahanelerle emrimi dinlemiyen
dı. Belgrad karşısında Sava nehri üzerine olursa. Padişah başı için böylelerine am an
bir köprü kurm a teşebbüsleri de Belgrad ve zaman yoktur. Gayret ve hizmet edenlere
valisi A bd i Paşa tarafından bertaraf edilmiş, fazla mükâfat verilecektir. B u şartlarla git­
AvusturyalIlar binden fazla ölü verdikten m eğe razı olan donanmada kalsın ve sada­
maada kereste yüklü sekiz çam gemileriyle katle hizmet edeceğine yemin etsin * dedi.
bir tane büyiik toplan Osmanlılarm eline ge­ D o n an m a kaptanları, kendisiyle bu şart­
çerek Belgrad'a gönderilmişti. larla sefere hazır bulunduklarını bildirdiler
Böylece, yolda ve Edirne’ye varıldıktan (Cevdet Tarihi, C : 4, S: 51). D o n an m a 'B o ­
sonra daima ¡yi haberler geliyordu. Eflak ğazdan ilk defa yaptığı çıkışta fırtınaya tu­
taraflarında bulunan vezir Darendeli İbra­ tulup geri dönmeğe mecbur kaldı. Bir m ü d ­
h im Paşa ile voyvodadan gelen haberlere det sonra nihayet lodos esmeğe başlayıp
göre ise, Osmanlı birlikleri M acar dağlan Karadeniz sakinleşince rahatça hareket
boğazlarına hücum edip ganimetler elde ede­ edildi
rek döndükleri halde, AvusturyalIlar Eflak
topraklarına ayak basamamışlardı. Eflak
voyvodası bulunan Mavroyani Bey, devlete Ordunun Edirne’den hareketi
kuvvetle bağlı ve sadıktı. Varını yoğunu har­
cayarak seçkin askerlerden m ürekkep bir Sefer, başlangıçta Rusya üzerine açıldı­
ordu kurmuştu. B u ordu ise, gönüllülerin ğı için zahire ile savaş malzemesinin m ü ­
katılmasiyle günden güne kuvvetlenmekte him kısmı İsakçı’ya gönderilmekle beraber
idi. İstanbul’da kalanların da yetişmesi için
Noksanların tamamlanması için Edirne’ Edirne’de beklenirken serdar-ı ekremin h a n ­
de on beş günden fazla oturuldu. Gerekli gi cephede bulunacağı hakkında birkaç kere
tedbirleri almayıp çeşitli sıkıntılara uğranıl- görüşmeler oldu. Nihayet, ferdar-ı ekremin
mastna sebeb olduğu bahanesiyle sadaret Avusturya cephesine gidip Rusya ccphesine
kethüdası Abdullah Efendi azledilerek bu de eski sadrıâzam ve hâlen İsmail seraskeri
memuriyet çavuşbaşı Süleyman Efendiye Şahin Ali Paşanın gönderilmesi kararlaştı­
verildi. rıldı. Padişah b u tayini pek tasvip etmediy­
se de bir şeye karıkmadı.
D onanm a’nın çıkışı O rdu nu n Edirne’de uzunca kalması bazı
dedi-kodulara sebeb olduğundan serdar-ı ck-
Kış sonlarına doğru derya kaptanı C e ­ rem ağır ağır Sofya tarafına doğru yola çık­
zayirli Gazi Haşan Paşa tarafından başbuğ tı (20 nisan). T a m bu sırada AvusturyalIla­
tayin edilen Hacı Abdurrahm an A ğ a k u m a n ­ rın Boğdan’ın merkezi olan Y a ş kasabasını
dasında Karadenize bir donanma takımı çı­ basarak voyvoda Aleksandri’yi esir ettikleri
karılmıştı. Akdenizde şurada-burada bazı ge­ duyuldu. Aleksandri’nin ötedenberi devlete
miler mevcutta Yeniden M e m i kaptan k u ­ sadakati şüpheli olduğu için esasen daha
mandasında bir donanma takımı Akdenize seferin başında azli ieabederken bu iş ihmal

2639
olunmuştu. AvusturyalIları Ya ş’a onun da­ Niş ordugâhında toplanan meclis,
vet ettiği muhakkaktı. B u n u n üzerine res­
m en aztnlundu ve yerine eski Boğdan voy­ Yeniçeri ayaklanması
vodası olup devlete sadakati bilinen Mano-
laki 3 e y tayin edildi (Mayıs 1738)8. Kısa bir B u sırada Avusturya ordusu, Belgrad’m
zam anda Manolaki Bey, Tatar Hanı Şehbaz karşı tarafında toplanmış bulunuyordu. H a ­
Giray ve Zihnelı Haşan Paşa ile birlik olup reketi Osm anlı ordusunun hareketine bağ­
Eflak Voyvodasının yardırmyle Yaş şehrini lıydı. Yâni OsmanlIlar ne taraftan taarruz
AvusturyalIlardan geri alarak voyvodalık edecek olurlarsa, o tarafa yürüyecekti. Bel-
m akam ına oturdu. grad’da, yetecek kadar zahire yoktu. C e h ­
rin karşı kıyısı düşm an elinde bulunduğu
için aşağı taraftan kayıklarla zahire getirt­
Sırbistan ve Bosna hareketleri m ek imkânsızdı, İşte, Niş’e varıldığı gün
toplanan mecliste bunlar görüşülüp doğru
Yürüyüş halinde olan Osmanlı ordusuna, Belgrad’a gidilirse zahire azlığı yüzünden
daha Sofya'ya varmadan yeniden gelen h a ­ ordtıda hem en kıtlık, başlıyaeaği, askerin ise
berlere Küre, AvusturyalIlar, Bosna tarafla­ esasen itaatsizliğe bahane aradığı, T un a üze­
rına yeniden tecavüzde bulunup vilâyetin rinde inşası gereken köprü d e hâlâ yapıl­
merkezi olan' Travnik (Otluca) kasabasına mamış olduğu gözönüne alınarak neticede
otu?, dürt saat mesafedeki Dobiçe kalesi ci­ Feth ül -İslâm tarafına doğru gidilmeğe k a ­
varına kadar gelmişler, lâkin üzerlerine sevk rar verildi. Lâkin yolda Vidin seraskeri H a ­
edilen kuvvetlerle sekiz saat kadar savaş­ şan Paşadan gelen mektuplardan Feth ül-is-
tıktan sor.ra yenilip beş top bırakarak kaç­ lâm yollarının dar ve sarp olduğu, geçilmek­
mışlardı. te güçlük çekileceği, üstelik o taraflarda da
hiç zahire bulunmadığı anlaşıldığı için Vi-
Sofya’ya varıldığı zam an ordu ağırlıkları din’e değru yol değiştirilerek 1 1 temmuz
ve m ühim m at hSlâ gelmemiş bulunuyordu. 1788 günü Vidin civarındaki Gaziler tepesine
Bunlarsız ilerlere enin bir faydası olmadığın­ varıiıp çadırlı ordugâha geçildi.
dan Sofya’da bir müddet beklenilmesine k a ­
Bütün bunlardan, orduyu sevk ve idare
rar verilip ordugâha geçilerek atlar çayır­
lara salıverildi (9 mayıs). mevkiinde bulunan ssdrıâzam ve serdar-ı
ekremin ne k a d g r plânsız, hesapsız ve gelişi
Diğer taraftan gizli faaliyetlerde bulu­ SÜzel hareket ettiği anlaşılıyordu. Gaziler
nan Avusturya, hıristiyan tebaayı durmadan tepesinde ordugâh kurulduğu gün yeniçeriler
kışkırtıyordu. B u n u n neticesi olarak Pasarof- ulufe bahanesiyle yine ayaklanarak ağaları
ça ve A h ram taraflarında sırp çetelerinin Kelleci O s m an Ağanın çadırına hücum et­
faaliyete geçerek ynl emniyeti kalmadığı tiler ve serdar-ı ekremin otağına yürümek
haberi geldi. Tedbir olmak iizere eski reis için onu önlerine katmalı istediler. O sm an
ül-küttab Süleyman Feyzi Efendiye vezaretle A ğa her ne Kadar kendilerine nasihat et­
Sofya seraskerliği verilip o tarafa. gönderil­ tiyse de dinlemediler. Zorbalıkta ısrar edip
di. Süleyman Feyzi Paşa, çeteleri süratle ağayı fena halde tartaklayarak hatta birkaç
dağıtarak yolları emniyet altına aldı. B u sa­ yerinden yaraladılar. Zavallı bir ara elle­
yede Belgrad’a bir miktar zahire gönderil­ rinden kurtuldu ve koşup d u rum u devlet
diyse de Özi, İsmail ve Hotin tarafları tak­ erkâmna haber verdi. Yeniçerilerin ise, or­
viye edilememişti. du hazine ve ağırlıklarını yağm alam ak için
o tarafa doğru seğirttikleri görüldü. H e ­
Sofya'da oturuş uzadıkça, asker arasında m e n Cerkes H aşan Paşa maiyetindeki asker­
yine hoşnutsuzluk başgösterdi. Serdar-ı ek- le köprü başın; tutmağa ve yollarını kesmeğe
rem, onları oyalamak için çeşitli atış ve ta­ m em u r edildi. Herkes, düşmanla sava? için
limler yaptırıyor, muvaffak olanlara hediye­ yola çıkarılmışken, daha şimdiden böyle
ler vererek gönüllerini almağa çalışıyordu. edepsizliklere kalkışan b u ordunun, cephe­
Buna rağmen askerler, bir kılıç-kalkan gös­ de bir iş görebileceğinden ünıid kesmişti.
terisi sırasında birdenbire başkaldırıp sad- Nihayet subaylarından söz anlar birkaç ta­
rıfizamm otağını bastılar. Yusuf Paşa, canı­ nesi çağrılıp b u hareketin sebebi sorulunca:
nı güç kurtarıp kaçabildi. Asker, zorla yatış­
•Ulüfelerimizin vakti geçti. Yoldaşları­
tırıldı (Asım Tarihi, C: 1, S: 4). Aklı ba­
mızın harçlığı kalmadı. Hâzinede olan pa­
şında olan herkes, böyle askerden fayda de­
ğil, ancak zarar gelebileceğini ve bunlarla radan ulufelerimizi alacağız» diyerek haki­
ciddi bir savaşa kalkışmanın büyük hatâ katen yağm a niyetinde bulunduklarını sakla­
olduğunu anlamıştı. Lâkin, artık yapacak bir madılar, Çerkeş H a ş a n Paşa:
şey yoktu, O r d u mühimmatı gelmemiş oldu­ «Birkaç güne kadar ulufen İzin getirtile­
ğu haide yola çıkılmağa karar verildi. N i­ ceğine ben kefilim» deyip ulufelerinin bir
hayet 27 haziran 1788 günü Sofya’dan Niş’e hafta içinde ödeneceğine dair devlet ricali
doğru hareket edildi. tarafından da senetler verilerek fesadın önü

2640
güç belâ a’ ¡ndı. Ancak, b u fitnenin, yeniçeri
ağasının mensup "bulunduğu oluz birine i or­
tadan çıktığı anlaşıldığından ağa azledilip
yerine kulkethüdası Em in A ğa tayin edildi.
Aynı zamanda ocağı;; da arzusiyle otuzbirin-
ci orta ordudan ayrılarak YcrgSğü m uhafa­
zasına gönderildi.

Kethüda (Cenaze) Haşan Paşa’nın


serdarlığı, Lazarethanenin alınması

B un d an sonra hareket plânı görüşüldü.


Serd&r-ı ekrem kumandasında bulunulduğu
halde ilk anda Uğranılacak bir mağlûbiyetin
savaşı kaybetme neticesini verebileceği d ü ­
şünülüp Koca Yusuf Paşanın Vidin’de kal­
ması ve kuvvetlerin cepheye bir seraskerle
gönderilmesi uygun görüldü. Ancak, "bu ağır
ödevi üzerine kimin alacağı düşünülürken
1768 seferindi M ora isyanında Muhsin-zâde
Mehıııed Paganın maiyetinde birçok yarar­
lıklarda bulutımuş olan tecrübeli ve kahra­
m a n vezirlerden kethüda (Cenaze) Haşan
Paça işe kendiliğinden talib olduğu için se­
raskerlik kürkü giydirildi. Haşan Paşa, as­
kerin bir kısmını alıp karşıya geçerek Tuna
sahilinden A&akale hizasına doğru ilerledi.
Avusturya imparatorluğunun plânı, Belgrad'ı
muhasara çimekti. Bun u n için 'kalenin kar­
şısındaki Z em u n sahrasına gelmişti. Lâkin
maiyetinde bulunan kumandanlar, Osmanlı
ordusunun kethüda (Cenaze) Haşan Paşa k u ­
mandasında olarak Eflak’a bağlı Kalafat Sultan Birinci A bdlilham id
mevkiinden Tuna nehrini geçip M uhadiye, (ChcÎFeute ;G ouffierJd e n )
Şebeş ve hattâ Temeşvar taraflarını tehdit
ettiğini haber verdiklerinden bundan vaz
geçti. hafaza edildiği b üyü k bir bender olduğu için
gaziler burada ummadıkları derecede gani­
Kethüda (Cenaze) H aşan Paşa. Ada-kale metler elde edip paylaştılar.
tarafına doğru hareket ettiği sırada Feih ül-
islâm Muhafızı M em iş Paşa yanındaki ağır
Osmanlı ordusunun ileri harekâta
teplarla kaleden ayrılıp tam karşısına düşen
Tekfceburnu palankasından İrşova’da bulutlan devam etmesi
AvusturyalIları bombardımana başladı. Buna
gerekli karşılığı veremiyeıı AvusturyalIlar İmparator Jozef, bu haber gelir gelmez
top ateşi altında beyhude ezilmemek için inşa ordusiyle müşkül bir duruma düşm em ek için
etmiş oldukları tabyalarla krs.1 bahçesi ve ijebeş taraflarına doğru çekilmek zorunda
İrşova arasında yeni kazdıkları metrisleri kaldL
terkedip Lazaretfcane mevki indeki istihkâm­ Serdar-ı ekrem b u haberi alınca sürat­
lara çekilmek istedilerse de o taraflara gelip le Lazarcthaneye geldi. G azada kahramanlık
yetişmiş olan serasker Ilasan Paşa üzerleri­ gösterenlere ihsanlarda bulundu. Yaralıları
ne süvari birlikleri gönderdiği gibi, kendisi birer birer yoklayıp hepsine atiyeler verdi.
de dağ tarafından hücum etti. AvusturyalI­ B undan sonra yapılan toplantıda M uhadiye
lar, Sekiz-on bin kişilik kuvvetleriyle Laza- boğazının zaptı görüşüldü. M uhadiye boğa­
rethane istihkâmlarına girip karşılık verm e­ nının son derece sarp olmasından dolayı aşıl­
ğe başladılar. Osmanlı askeri, top ve tüfek masının çok güç bulunduğu ve bilhassa faz­
ateşine bakmıvarak, dalküıç, dolu-dizgin y ap ­ laca piyade askerine ihtiyaç olacağını, eldeki
tıkları bir hücumla istihkâmlara girdiler. aya kuvvetlerinin b u işe kâfi gelmiyeeeğini
Düşm an, ağır zayiat vererek istihkâmları ileri sürenlerin yanında yeter olduğunu k a ­
terkedip bütün eşya, zahire ve mühimmatı bul edenler de vardı. Yalnız, Belgrad yolu
bırakarak M uhadiye boğazına doğru kaçtı. üzerindeki înlik kalesi düşm anda dururken
Lazarethane, tüccar mallar m m depo ve nıu- M u h a diy e’ye doğru harekete geçilmesinin.

2641 F. 18
tehlikeli olacağı diişuncosinde herkes birle- Balyemez topları ve humbara toplarını dağ­
şiyordıı. lara çekip çıkararak müstahkem yerlerini
dövmeğe ve savaşmaya başladılar. Avustur­
Serdar-ı ekrom: yalIlar, bu şiddetli hücumlar karşısında bek­
lemedikleri top ateşinin tesiriyle yerlerinde
«Siz M'Jhadiye'nir. ele geçirilmesine ba­ tutunamayıp gerilediler.
kınız. Biz de îrılik'in zaptına uğraşırız, dedi.
Serdar-ı ekrom Yusuf Paşa geri döndü. Vi- Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem. yanında
din muhafızı Sane&ğ-ı şerifle, yanında kapı­ küçük bir kuvvetle bu sırada Tekke-bunıu’
kulu süvarisi ocaklarından silâhdar ve şıpah na kadar ilerlemişti. Maksadı, h em Inlik'in
bölükleri, bir kısım kalemler ve kâtipler bu­ zaptı için bir keşif hareketinde bulunmak,
lunduğu halde ordugâhta bırakılıp kalan, as­ hem de seraskerin karşı tarafta ne yaptığını
kerleri serdar-ı ekrem alarak Fcth ül-islâm anlamaktı. M uh adiy e boğazında çetin bir sa­
tarafına doğru h&reket etti. Bcyleçe. ka­ vaş sahasına iki saatlik bir mesafeye kadar
rargâhın bir kısmını oraya nakletmek ve yi­ sokuldu ve seraskere, kendisine imdat kuv­
yecek darlığını kısmen azaltmak istiyordu. veti gönderebileceğini bildirdi. Serasker de,
Üstelik, buradan icabında Muhadiye'ye de Çerkeş Haşan Paşanın dağların üstündeki
yardımda bulunabilirdi. Kendisi, ılgarla yeni palankaları zaptetmiş olduğunu, yakında ge­
ordugâhına bir gün ve bir gecede vardığı nel bir taarruza geçileceği cevabını gönder­
halde, esasen eski ordugâhtan .ayrılmamak di. Serdar-ı ekrem, suyun karşı tarafına
fikrini müdafaa etmiş olan kethüdası Süley­ eski yerine geçti.
m a n Ru hi Efendi, askeri buraya ancak dört
günde getirebildiğinden azlolunarak yerine Serasker (Cenaze) Haşan Paşa genel bir
defter Emini A h m e d Nazif Efendi tayin taarruza geçmeğe hazırlanırken 30 ağustos
olundu. 1788 gecesi AvusturyalIlar müstahkem yer­
lerini bırakarak boğaza doğrıı sür’atle çekil­
meğe başladılar. Kethüda (Cenaze) Haşan
Mukadiye savaşı Paşa, derhal taarruz emrini verdi. O s m an U
askerinin kovaladığı AvusturyalIlar, Muha-
îrşova’ya altı saat mesafede bulunan ve diye’de tutunamıyarak Şebeş boğazına doğru
iki tarafı gayet yüksek ve sarp, ormanlı kaçtılar. M uh adiy e’yi böylece ele geçiren
dağlarla çevrili, ortasından büyücek bir ne­ OsmanlIlar, düşmanı takipten vazgeçmeyip
hir akan M uhadiye boğazı, Temeşvar eyâle­ beş-altı saatlik mesafeye kadar ilerliyerek
tinin kilidi idi. 1737-1738 yıllarında burada rastladıkları key ve palankaları yağm a ve
AvusturyalIlarla şiddetli savaşlar olmuş ve tahrip ettiler.
Belgrad’ı OsmanlIlar alınca AvusturyalIlar
Temeşvar’ı icabında müdafaa için burasını
kuvvetle tahkim etmiş bulunuyorlardı. İnlik’in fethi
Serasker (Cenaze) Haşan Paşa, Mu- Scrdar-ı ekrem, M em iş Paşayı İnlik ka­
hadiye’nin fethine yardım etmek üzere ken ­ lesinin muhasarasına m em u r etmişti. B u ka­
di kuvvetleriyle emrine girmiş olan Çerkeş le, fevkalâde sarp ve müstahkem bir yer
Haşan Paşa ile kul-kethüdası Salih Ağayı olduğu için çok muhasaralara dayanmış ve
ve ileri selen beyleri toplayıp bir savaş plâ­ alınamamıştı. M uhadiye'nin zaptoiunduğu
nı tertipledi. B u n a göre evvelâ M uhadiye haberi geldiği için serdar-ı ekrem yanında
boğazının etrafındaki tabyalar alınacak, bo­ gözünü budaktan sakınmaz bir kısun gazi­
ğazın zaptına bundan sonra teşebbüs oluna­ lerle M am iş Paşanın çadırına gelerek onu
caktı. Serasker (Cenaze) Haşan Paşa, aske­ yanm a alıp T u n a donanması başbuğu ve
rini üçe böldü. İki kol sağ ve soldaki dağ­ 17G8 savaşı kahramanlarından olan Çadırcı-
ların üzerinden, bir- kol ise tam boğazdan zâde M e h m e d A ğ a n m gemisine götürdü. B u ­
taarruza geçecekti. Sağ kolun yolu üzerinde radaki şayka ve çete kayıklarının kaptanla­
bulunan Ak-palanka adlı büyük tabyanın rını toplayıp kendileriyle görüştü. Şayka ve
ele geçirilmesi, diğer hareketlerin inkişafı çete kayıkları altmış tane olup her birinde
için şart görüldüğünden bol miktarda asker yirmişer gazi ve üçer-beşer top vardı. Yusuf
ve m ühim m at gönderilip uısan çıkması bile Paşa b u kuvveti İnlik’in fethi için kâfi gö­
p ek zor olduğu halde irili-ufaklı toplar çıka­ rüyordu. Tertiplenen plân üzerine M eh m ed
rılarak Ak-palanka sarıldı ve döğülüp sıkış­ A ğ a 'n m ayırdığı altı çete kayığı gece karan­
tırılmağa başlandı. Yeniçeriler de büyük bir lığında nehrin yukarı tarafına geçti. Uüş-
sebatla durmadan hücuma devam ediyorlar­ m a n b u n u . sezerek İnlik’ .eki toplariyle şid­
dı. ü ç gün sonra yapılan genel bir taarruz detli bir ateş açtıysa da, bu geçişe engel ola­
neticesinde palanka elo geçirildi- İçinde b u ­ madı. Böylece, sarp bir dağın üzerinde b u ­
lunan beş-altı bin kadar Avusturya askerinin lunduğu ve bir ince sıçan yolundan başka
çoğu kılıçtan geçirilmiş, bir kısmı da kaçıp geçidi olmadığı için açıktan hücumla alın­
kurtulmuştu (25 ağustos 1788). ması m ü m k ü n görülemiyen kale her tarafın­
B u zafer, askere coşkunluk vermişti. dan sarılarak yardım gelmesi imkânsız hale

2642
getirildi. B u n d an sonra ordudan getirilen üs- irtibatım sağlıyacak bir durum hâsıl ettik­
tad lâğımcılar, dağı oyup büyük bir lâğım ten sonra, b u yıl bununla iktifa etmek ve
yerleştirerek ateşlediler. Yürüyüş emri ve­ gelecek yıl işe Temeşvar’ın zaptına teşebbüs­
rildiyse de vaadolunan ihsanlara rağmen as­ le başlamaktı. Lâkin bazı kimseler de, düş­
ker kaleye hücum etmek istemiyordu. Sebebi manın ne halde bulunduğunu anlamadan
sorulunca, «Hücum la kalenin alınması yine kesifi bir karar verilmemesini ileri sürdüler.
imkânsızdır. Üstelik boşuna can verecegiz- B u fikir doğru bulunarak Çerkeş Haşan P a ­
Alacağımız ihsanları ne zaman harcıyalım» şa kâfi miktarda süvari kuvvetiyle keşfe
cevabını verdiler. Serdar-ı ekremül bütün İs­ gönderildi. Yapılan keşif, Şebeş boğazının
rarları boşa gitti. Evvelâ bir tısım, sipahiler düşman tarafından tutulup kuvvetle tahkim
aîlarısa binere)- geri dönmeğe ve kalan as­ edilmiş olduğunu ortaya koydu. Çerkeş H a ­
ker de_ onlara uymağa başladı. Serdar-ı ek- şan Paşa, düşman ileri karakollariyle çarpı­
reme İnlik kalesi karsısında uğradığı mu- şıp bunları yendiyse de, piyade askeri ve
vaffariyetsizlik p ek ağır gelmişti. O r d u ile cephanesi bulunmadığından müstahkem yer­
Belgrat'ın arasında bulunan bu yerin d e lere taarruz edemeyip durum u serasker (C e ­
geçirilmesi ise şarttı. Yusuf Paşa • § « halde, naze) Haşan Paşaya bildirdi. Serasker, h e ­
Padişah başka asker tedarikine muhtaç ol­ m e n hazırlanıp yola çıktı. A yn ı samanda
muş»... diye söylenerek büyük bir yeis ve d u ru m u serdar-ı ekrem e haber verdi. Ser-
hiddet içinde geri dönm ek üzere atm a bin­ dar-ı ekrem, ordunun idaresini sadaret ket­
diği sırada müjdeciler koşup kalede vire hüdası Nazif Efendiye bırakarak kendi m a i­
bayrağının sallandığını haber verdiler. Her yetiyle nehri geçip M uh adiy e 1ye geldi. B u ­
tarafları sarılmış olan müdafiler, lâğımların rada çadırında otururken Şebeş tarafların­
durm adan atılacağını da sanarak teslim ol­ d a n top sesleri gelmeğe başladı. Hakikaten
mağa fcarar vermişlerdi. Vire kanunu gere­ serasker (Cenaze) Haşan Paşa, Çerkeş H a ­
ğince içinde bulunanlara âmân verilip sali­ şan Paşanın gönderdiği haber üzerine sür’atle
m e n memleketlerine gitmeleri temin olun­
duktan sonra beylerbeyilerden Abdullah F a ­
şa înlik’e muhafız tayin olundu.
Evvelce Osmanlı ülkesinden Avusturya-
ya sığman ve oradan gönderdiği b eyannam e­
lerle reayayı isyana teşvik eden Koçu isimli
sergerde savaş başlayınca teşkil ettiği çeteler
ile Sırbistan’a geçerek köyleri basıp, müslü-
m a n halkı katletmeğe başlamıştı. Kısa za­
m anda Osmanlı kuvvetleri tarafından geri
atılan bu yağmacıların başı Koçu, bir aralık
M em iş Paşayı basıp esir etmeği diişiindüyse
de paşa daha atik davranarak onu Akça-pa-
lanka civarında basıp avenesiyle beraber
yakaladı. Kadın ve çocuk kaatilleri, T un a
kıyılarında ver yer asılarak cezalandırıldı­
lar. M em iş Paşaya ise mükâfat olarak veza-
ret verildi.

Şebeş savaşı

Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem K o c a Y u ­


suf Faşa henüz kış bastırmadan yeniden
savaş harekâtına başlamak için Vidin, Fet-
hülislâm ve İnlik’öe üçe bölünmüş halde
olan kuvvetlerinin hepsini Lazarethane ile
îrşova arasında topladı, İmparator İkinci
Jozef ise, M uhadiy e’de Osroaniılara yenilen
General Variensleben kuvvetlerinin kalanla­
rını da yanına alıp seksen bin kişilik bir
ordu ile Şebeş boğazına geldi. Burasını beş-
yüz topla tahkim etmiş bulunuyordu. Ser-
dar-ı ekrem in niyeti, M uhadiye boğazından
oniki-onüç saat mesafedeki Pançova’yı zap­
tedip Eelgrad’ın karşısına kadar T u n a sahil­ O n s e k iz in c i y ü z y ılın İk in c i y a rıs ın d a O s m a n ­
lerini düşmandan temizliyerek asıl ordu ile lIla r a k ars ı savaşan A v u s tu r y a ask e rle ri
serasker paşa kumandasındaki kuvvetlerin (M a c a rc a b ir ta r ih te n )

2643
gelerek metrisler kazıp topçu savasına baş­ yetişerek hücum., etti. B u sırada serasker de
lamıştı. Serdar-ı ekrem, daha fazla sabre­ kâfi kuvvetle arka taraftan belirdiği için
demedi. Mutaadiye’de bir miktar muhatız AvusturyalIlar çaresiz kasabaya girdiler. L â ­
asker bıraktıktan sonra yanındaki kuvvet­ kin, Osmanlı askerleri peşlerini bırakmayıp
lerle gebeş taraima ılgar etti. Yolda seras­ Şebeş'e girerek bir taraftan kasabayı ateşe
kerden aldığı bir mektup, yirmi bin kadar verdiler, bir taraftan düşmanı buldukları
piyade askerine lüzum bulunduğunu bildiri­ yerde tepelemeğe başladılar. Düşm anın bü­
yordu. Serdar-ı ekrem, hemati Muha<3iye’ye yük. kısmı ya Osmanlı kılınçlariyie ya ateş
haber göndererek ne kadar piyade varsa tesiriyle mahvolarak p e k a n Lugoş tarafları­
durmadan yola çıkmalarını emredip kendisi na kaçabildi <20 eylül 1788).
ilerlemeğe devam etti, Şebeş’e vardığı za­
man, askerin düşmana kargı taarruza geç­
mediğini gördü. Düşmanın yiiz binden ve Avusturya bölgelerine son akınlar
toplarının beşyüzden fazla olduğu duyuldu­
ğundan askerin gözü korkmuştu. B u sırada E G a k voyvodası Mavroyani
Bey Avusturya hududunu aşıp ortalığı yağ­
Serdar-ı ekrem, ağır toplar getirtip düş­ malayarak bir hayli ganimet ve esirlerle geri
man siperlerini bombardıman altına aldı, Şe- dönmüştü. Metnim Paşa ise, önüne çıkan köy
beş’de bulunan imparator İkinci Jozef ise, O s ­ ve kasabaları vurup yakarak Pançova’ya
manlI taarruzundan endişe duymağa bağla­ doğru ilerleyip burasını da yaktıktan sonra
yarak Eflak sınırındaki kumandanlardan ge­ elli binden fazla esirle döndü. Muhadiye za­
neral Fabriz’e otuz bin kişilik bir kuvvetle, ferinden. beri elde edilen düşman ganimet­
Şebeş önlerine gelmiş olan Osmanlı ordu­ leri sayesinde orduda yiyecek darlığı kalma­
sunu arkadan sarmasını bildirdiyse de, Fab- mış, savaşlara giren gazilerin ise yüzü gül­
riz bütün yolların kapalı ve OsmanlIlar müştü. Orduda bir köle ve cariye üç-beş k u ­
tarafından tutulmuş olduğunu, bildirdi. İm ­ ruşa, bir dana otuz paraya, bir koyun ikı-üç
parator, ysvaş-yavaş güç bir durum a düştü­ paraya satılır olmuştu. Düşm andan alman
ğünü anlıyordu. Yanında kalabalık bir ordu toplar ise, sekseiiden fazlaydı. Esirlerin sa­
varsa da, asker savaşa hevesli değildi, Pek yısı da, bütün Osmanlı ordusunun m e v c u ­
çoğu her gün. Osmanlı ordusuna kaçıyordu. dunun hem en hem en iki misline varıyordu.
OsmanlIlar ciddî bir taarruza bağladığı tak­ Çerkeş Haşan ve İbrahim Paşalar Lu-
dirde hezimet muhakkaktı. goş'a kadar olan yerleri vurmağa m em ur
edildiklerinden maiyetlerindeki beyler ve
Scrdai-ı ekrem Koca Yusuf Pasa, yanı­ askerlerle birlikte bütün bölgeyi yakıp yağ­
na kılavuzlar alarak etrafta bizzat yaptığı malayarak geri döndüler. AvusturyalIlar pek
araştırma sonunda sol tarafta, düşman ordu­ uzun zamandanberi böyle ağır bir darbe ye­
sunun arkasındaki Şebeş kasabasına çıkan memiş bulunuyorlardı.
bir yol bulunduğunu keşfetti. H e m en vezir Bundan sonra sadrıâzam ve serdar-ı ek ­
Darenrîeli İbrahim Paşanın maiyetine dört rem K oca Yusuf Paşa, mevsim geçtiği için
bin seçme süvari verip bu taraftan düşma­ daha, fazla, ilerilere gitmeyi uygun bulmayıp
nın arkasına sarkmasını emretti. Seraskerin M uhadiye ile Lazarethane’ye muhafız k u v ­
maiyetindeki kuvvetleri ise birdenbire h ü ­ vet bıraktıktan sonra Ş um n u’da kışlağa çe­
cum edip bir düşm an tabyasını ele geçir­ kilmek üzere Viüin’e doğru yola çıktı. B u
mişlerdi. B u sırada derya kaptanı Cezayirli dönüş sırasında zafer şenlikleri yapıldı.
G a 2Î Hasaıı Paşadan gelen mektupta Rusla­ Şairler:
rın Pirezen ada v e kalesini aldıkları bildiri­
liyordu. Serdar-ı ekrem, bu haberi tersine P adişahım olsun kılıcın keskin
çevirerek Rusların mağlûp olduklarını ilân G ö r m e d i m c ihanda veririn dengin
suretiyle askerin manevî gücünü yükseltmek İşitsin h ünkârım İrşova çengin
ve düşmanıtıkini kırmak için reis üi-küttab M e v lâ m selâmet vere der Y u s u f Paşa
M eh m ed Raşid Efendiye böyle bir mektup
yazılıp neşredilmesini emretti. B u zat devle­ G a z a y a fe rm a n eyledi Zıllullah
tin kanunlarına ve kalem nizamlarına aykırı C ü m le hazır oldu fî-sebilillâh
bir şey yapamıyaeagını bildirdi. Serdar-ı ek­ Ü lem a çagnşır N a srü n min-allah
rem, istediği mektubu kendi divan efendisi­ V g r u n gazilerim der Y u s u f Pasa
ne yazdırıp yayınladı ve arkasından top
şenliği emretti. B u hal düşman askerinin diye destanlar okuyarak serdar-ı ekrem i üğ-
korkusunu büsbütün artırıp Osmanlı ordusu müşlerdî.
yürüyüşe başlayınca ^metrisleri terke ttiler ve
Şebeş sahrasına doğru kaçmağa başladılar. Ordunun kışlağa dönmesi
Çerkeş H aşan Faşa hemen takibe m em ur
edilerek henüz yola çıkmamış bulunan İbra­ İstanbul’dan gelen bir emir serhadlerde
him Paşa da ona katıldı. Çerkeş Kasan P a ­ gerekli tedbir alındıktan sonra ordunun
sa, düşmana Şebeş kasabasına iki saat kala Şum nu, Rusçuk ve Babadağm da kışlağa çe-

2644
kümesini bildiriyordu. Esasen ordu erkânı
da şimdiden sonra pek ilerlere gidilmemesi
fikrindeydi. Bazı kimseler ise Avusturya
seterlerinde ordunun kışları İstanbul’a dön­
mesinin usulden olduğunu ileri sürmeğe
balşadılar. Lâkin Ö?.i ve Hotin önünde bu­
lunan Ruflar ve aynı zamanda Avusturya­
lIların da yeniden toplanmaları halinde İs­
tanbul’a dönülmesi mahzurlu olacağından
Edirne ve Su m nu 'da kışlamağa karar verilip
sonunda her iki cepheye yarduna daha el­
verişli olan Edirne uygun görüldü.
B u 1788 savaş yılında AvusturyalIlar da
geniş hazırlıklarına ve birkaç yerdeki büyük
ordularına rağmen yazın yaptıkları harekâtta
hiç ileri ¡yememişlerdi. Diğer taraftan da tifo
salgını, Avusturya ordusunu kasıp kavurmuş,
■hastahanelerde yirmi bin asker yatmaktaydı.
Boğdan'da ilk kazanılan muvaffakiyet bir işe
yaramamış, evvelce de yazdığımız gibi O s ­
m a n lI kuvvetleri Yaş kasabasın; geri alıp
durum a hâkim olmuşlardı. İmparatorun
Belgrad'a hücum u bir netice vermemişti.

Avusturya’iılann klj faaliyeti

Fakat kış mevsimine girmeden, Osmanlı


ordusunun dönüsü sırasında kötü haberler Birinci A bdüiham ici'in bir başka portresi
gelmeğe başladı. ( J u a n n i n ’den)
Parıçöva taraflarını zapteden M cm iş P a ­
şa, muhafızlığına tayin olunduğu M uhadiy e’-
ile Yergöğü kalelerinin tahkimine baş
ye doğru yola çıkmıştı. Yolda kuvvetli bir
landı.
düşman birliğine rastlayıp savaşa tutuştu.
Lâkin, yanında pek az kimse bulunduğundan
bunların hemen hepsi kırılıncaya kadar dö­ Rusya cephesi
nüştükten sonra esir düştü. AvusturyalIlar
ise Osmanlı ordusu çekilir çekilmez hemen Ruslar, Osmanlı devletinin harp ilâni
taarruza geçip Pançova, M uhadiye ve Laza- akabinde hemen savaş hazırlıklarına girişip',
rethane taraflarını geri aldılar. Diğer taraftan biri mareşal Romanîof (Roumiantsov - Ro-
arka arkaya başarısızlığa uğrayan Hırvatis­ manzofi - R u m an zo w ) kumandasında 60
tan’daki Avusturya ordusu, yeni kum andan­ bin kişi olarak Füdolya’da, diğeri' de prens
ları mareşal Laud on kumandasın­
da Gradiçka’da başarı kazanıp
huduttaki Dobica (Dubicza) kale­
sini daha yazın almışlar (26 ağus­
tos) sonra da Novi’yi kuşatmış­
lardı. Şimdi (3 ekim) burayı da
alarak ilerledikleri haberi geldi­
ğinden Bosna valisi, acele zahire
vc asker yardımı istiyordu. Böy-
lece çetin savaşlardan sonra elde
edilen neticelerin kaybedilmesi
büyük bir üzüntü yarattı. Üstelik
Rus çephesinde de d urum un iyi
olmadığına dair haberler gelme­
ye başlamıştı. Ruslar, Boadan'a
girmişler ve Eflak’ın bir kısmını
işgal etmişlerdi. B u n u n üzerine
bu taraflara gerekli yardımda b u ­
lunabilmek için Rusçuk’ta kışla­
mağa karar verilerek buraya ge­ Birinci A b d ü E h a m id ’ in Bahç&kapıdaki kütüphanesi (H â l e n
lindi (13 kasım 1783) ve Rusçuk Zah ire Borsası bürosudur)

2-645
Birinci Abdülhamid zamanındaki veziriazamlar

(İlâve: 1 5 9 )


İZ Z E T M E H M E D PAŞA ! *
| zir silâhüar Melımed Paşa'nm vefatı
Fatih devri veziriazamlarından R u m üzerine ikinci defa, olmak üzere sada­
M eh m ed Paşa'nm soyundandır. 1723 ta­ rete getirildi <20 şubat 1781).
riflinde ZonguLdağa bağlı çarşamba İzzet M e h m e d Paşa, b u sefer de es­
nahiyesinin Beylik köyünde d : ki rehavetini bırakmamış olduğunu is-
tur. Hüseyin Bey adlı bir zatın oğludur. t bat etti. B u yüzden işler pek yavaş yü­
Y£raıi yaşından sonra İstanbul’a gele* rüyor, her şeye yine kayınbiraderi hâ­
ret kızlar ağası Hacı Beşir Ağa (m ak­ kim bulunuyor, üstelik bu zat rüşvete
tul) nın delâletiyle eski saray baltacısı de dadanmış olduğundan dedi-kodulsr
oldu. Okur-yazar olduğundan, saray ile ahb yürüyordu. B u sırada İstanbul b ü ­
Bâb-ı Şii’nin muhaberesini temin eden yük bir yangın felâketine de uğradı.
kapı-hasekiliğine tayin edildi. Zam an­ B u n a da tedbirsizliğinin sebeb olduğu
la kızlar ağası yazıcıları halifeliğine düşmanları tarafından ileri sürüldüğü
ve Üçüncü Mustafa’nın cülusunda, kıB- için İzzet M e h m e d Paşa 25 ağustos 1782
lar ağası yazıcılığına yükselmiştir tarihinde azledilerek Filibe’ye stlrüldü.
i 1757). Sadrıâzam Koca Ragıb Paşa’ya Burada dtirt buçuk ay kadar kaldı.
hizmetini beğendiremediğinden Mart 1783 tarihinde vezirliği geri verilib Se-
1758 tarihinde azlohındu. Mazuliyeti [ mendre sancağı ile Belgrad muhafjxlı-
beş sene sürdü. Nihayet ıs mart 1763 i g m a gönderildi ve 1784 yılı Ocak ayı­
tarihinde ikinci kere ağa yazıcısı olcu. I nın sonlarında 62 yaşında bulunduğu
Üç yıl sonra Darphane eminliğine, er­ halde burada vefat etti.
tesi yıl Şehremini iğine tayin edilmiş. Gayet agır-kanlı, son derece yu­
T e m m u z 1774 tarihinde vezaretle sada­ m uşak huylu, devlet işlerini düzeninde
ret kaymakamı olmuştur. K üçük Kay­ yüriitemiyecek kadar rehavet sahibiy­
narca antlaşmasından sonra ordu İs­ di. O n u n b u halleri, devlette acele ıs­
tanbul’a dönünce sadrıâzamlığa. getiril­ lahat tarafsan bulunan Birinci Abdüi-
di (10 ağustos 1774). Kendisi rehavet ham id’in h o şuna gitmezdi.
sahibi bir zat olub devlet isleri bu yüz­
den kayınbiraderinin elinde Kalmıştı. D E R V İ Ş M E H M E D TAŞ A
Lâkin, eayet dürüst ve namuslu oldu­
ğu için m ü sa m ah a görmekteydi. 1775 Sultan Yağlıkçısı Kadri Ağa’nın
yılı tem m uzu nd a Kırım’dan gelen ta­ oğludur. 1735 yılında İstanbul’da Hoş-
tar hanzadelerine Dolmabahçede çeki­ kadem mahallesinde doğmuştur. G enç­
len ziyafet sırasında şeyhülislâm ivaz liğinde defterdar Behçet Efendi’ye in-
Faşa^zade İbrahim B e y e bir mukataa tisab ederek o nu n yanında yetişti. Nai­
yüzünden, verdiği cevaba b u zat güce­ li Abdullah Pa şa'n m sadaretinde di-
nerek herkesin içinde selâmsız sabahsız vitdarlık hizmetine tayin edildi. Aynı
fırlayıb gitmişti. B u hâdiseden sonra vazife ile sadaretleri sırasında Silâh­
İlcisinden biri arasında beklenen azil çıar Ali ve Yirmisekiz Çeltfbi-zâde Said
İbrahim Bey’in saray muhitinde dost­ M ehm ed P a ja ’lara da hizmet etti. Son­
ları bulun d vığu için sad nâz amin ba­ ra defterdar kesedarı oldu. 1767 yılında
şında patladı. İzzet M e h m e d Faşa’dan İstanbul mukataacılığı, ertesi yıl tek­
sadaret m ü h r ü alındı (6 tem m uz 1775). rar defterdar ke-sedarlığı verilib ordu
Padişah kendisinden yirmi iki gür. ile birlikte sefere gitti. Savaş yıllarında
satıra şeyhülislâmı da azletti. yavaş yavaş yükseüb evvelâ maliye tez­
Hünkârın hakkında teveccühü de­ kerecisi, sonra m ektubeu ve şubat 1772
vam ettiği ve azline seöeb olan hâdi­ tarihinde başdefterdar oldu 1774 yı­
sede bir kabahati bulunmadığı için lında o rdu n u n İstanbul’a dönüsünde,
m allan müsadere edilmiyerek Gelibo­ azledildiyse de biraz sonra, 25 kasrnı
lu’da oturması bildirildi ve hattâ içi 1774. tekrar defterdar oldu. 5 nisan
laîıat etmesi için kendisini götürmeğe 1775 tarihinde sadaret kethudalığı ve
oğlu kapıcıbaşı M eh m ed Said Bey m e­ üç ay sonra sadrıâzamiık tevcih edildi
m ur edildi. Arkasından hem en Aydın (6 tem m uz 1775). Lâkin, b u da selefi
sancağı muhassıllığma tayin olundu. gibi gayet rehavet ehli idi. Devlet iş­
Memuriyet mahalline vardıktan kısa leriyle uğraşmadığı eibi, bazı m ünase­
bir m üddet sonra Mısır yaîiîiği verildi. betsiz halleri ve bilhassa yahudi bir
E k im 1778 tarihinde İçel s anca ğm a çengiye olan ihtilasının dila düşmesi
naKlolunduysa da oraya varmadan Si­ ¿işerine 5 ocak 1777 tarihinde azlolun-
vas valiliği, 1779 yılında Erzurum va­ du. Birinci Abdüllıaınid, o nu n fazla
liliği tevcih edilib sadrıâzam Karave- dalkavukluğundan da sıkılırdı.

2646
B u n d a n sonra. Derviş M eh m ed Pa­ sare t rütbesi geri verilerek înebahtı ¡
şa, 10 şubat 1777 tarihinde H a n y a san­ muhafızlığına, 1779 yılında İçel sanca­
cağına tayjn edildi. Yola çıktığı sırada ; | ğına ve arkasından Cidde valiliğine
hastalandı. B u yüzden Sakız adasında i gönderilmiştir. B u vazifeden affını is­
dinlenirken 15 nisan tarihinde vefat j lediğinden tekaüd edilerek memleke­
edib İbrahim Paşa camii mezarlığına j I tinde oturmasına müsaade olundu.
gömüldü. H c n ü & elli yaşlarında kadar ; i Sonra, şubat T734 tarihinde tekrar hiz­
bulunuyordu. Y u m u şa k lıuylut iyi kalfr- i mete alın3b Erzurum valiliğine tayin
li idi. Rüşvet almaz, irtikâbda bulun- \ edilmişse de, vazifesine başkyamadan
mazdı. Sadaretten azlinde altı yüz ke­ vefat etmiştir. B u sırada yetmiş yaşın­
se borcu bulunduğu anlaşılmıştır. B u ­ da bulunuyordu.
na sebeb, Rusya İle dostluk kurulması Makamının ehli, ciddî, çalışkan ve
için verdiği hediyeler ve yaptırdığı şe- nam uslu bir devlet adamıydı. Karak­
nir donanmalarıydı. terinden fedakârlık edib K a r a silâhdar
Eyuh sultan’da bir çc$me yaptır­ M e h m e d Ağa’ya b&şeğscydû u z u n m ü d ­
mış, Üsküdar’daki Nasuhî dergâhını ve det sadarette kalabilirdi. Darende’de
Bursa mevlevîhanesini tamir ettirmiş, eâmi. medrese, kütüphane, han, h am am , i
Burdur'da I77Û yılında bir kütüphane köprü ve çeşme yaptırmış, yolları kal- j
kurdurmuş ve Mısır’da Seyyidüs-sâdât dirim döşetmistir.
cami ve türbesini yeniden yaptırmıştır.
Karagöze çok meraklı olııb sarayda, arz KALAFAT M EHM ED 1‘AŞA
odasında ve divanhanede perdeler kur-
I durub devrin meşhur hayalcilerine Ka- Sofya civarında bir Bulgar köyün- ¡
i ragöz oynattırırdı. dendir. R usçuk‘da ayandan Çelebi M e h ­
! m ed Aga*nm çiftliğinde ır^adbaşı iken
DARENDELİ M EHM ED PA SA ihtida etmiş, sonra İstanbul’a gelib
yeniçeri olmuştur. Burada, ocak çorba-
Memleketinde Cebeci-zâdeler diye Ollarından Kilci Mustafa Ağa’ya inti-
anılan meşhur bir aileye mensuptur sab etmiş vc Mustafa Ağa 1718 tarihin­
Akrabası S a n Abdullah' Paşa’n m ilti- de yeniçeri a&ası olunca, o n u çorbacı \
masiyle kapıcıbaşı olmuş. 1747 tarihin­ yapmıştır. Mustafa Aga bir yıl sonra az­
de Nadir ŞatTa elçi olarak gönderilen ledilince, aslmda gayet a h m ak olan Çor-
Kayserili A h m ed Paşa’ya kethüdalı£ta ¡ bacı M eh m ed -Ağa da idam edilmek; en- ;
bulunmuş, sonra tekrar devlet hizm e­ j dişesiyle kaçıb gizlenmiş ve Mustafa
tine intisabla her vazifede muvaffak Ağa’n m 1750 yılındaki ikinci yeniçeri
olub nihayet 1768 tarihinde birinci im- ağalığında m eydana çikıb çorbacılığı
rahorluk tevcih edilmiştir. B u arada tekrar elde etmiştir. Sonra zamanla o-
kendisine verilen Boğaz muhafızlığını cakda yükseldi, ñirasiyle çavuş, çavuş-
da iyi şekilde başardığından kendisini başı, 1768 seferinde önce Kdirne ağası,
beğenen Kara silâhdar M eh m ed A ğa'n m sonra da sekban başı oldu. Buradan kul
tavsiyesi üzerine sadaret kethüdalı£ına kethüdalıgma ve nihayet Ağustos 1770
getirildi (20 aralık 1776). Pek kısa bir tarihinde yeniçeri ağalığına yükseldi.
zam an sonra yine Kara silâhdar Meh- Lâkin, bu m akam ın ehli olmadığından
m e d ' A g a 'n m tavsiyesiyle, 5 ocak 1777 üç buçuk ay sonra azloiundu. Evvelâ
tarihinde sadaret mevki’ine yükseltildi. Tekirdağı’nüû, sonra İstanbul’da otur­
Darendeli M eh m ed Paşa, hakika- mağa m em u r edildi. Sonra tekrar sek-
\ ten liyakatli, vazifesine bağlı ve ciddî banbaşı ve J7?7 yılında ikinci defa ye­
bir devlet adamıydı. Sadaret m akam ı­ niçeri ağası oldu, 1 eylül I77ÍS tarihin­
nın h ü k m ü n ü vermek vc işlerinde m üs­ de de. sadaret mevkiine getirildi. Lâ­
takil olmak isterdi. Birinci Abdülha- kın, h e m esasen kabiliyetsiz bir adam
m ld ’in de politikası esasen buydu- A n ­ olduğu, h em de Kara silâhdar M eh m ed
cak. Kara silâhdar, Padişahın üzerinde Ağa’n m mütemadi müdahaleleri yü­
çok nüfuz sahibi olduğu için perde ar­ zünden hiç bir iş göremediğinden 21
kasından bütün işleri yürütmek arzu­ ağustos 177ü tarihinde azil ile malları
sundaydı. Darendeli M eh m ed Paşa, ile müsadere edilmeden I3ozca-adaya sü­
bu yüzden bir miiddet sonra araları rüldü. Kısa zam an sonra H any a m u h a ­
açıldı. Nihayet, onun tesiriyle Birinci fızı olup da lekaüdlüğünü istediğinden
Abdülhamid, bu cidden de ¿erli sadrı- bu arzusu kabul edilerek Gelibolu’da j
âzamı azletti (1 eylül 1778). Hüküm- oturmağa m em u r edildi. 1782 yılı Ara­
' dar, onun h'aleii Kalafat M e h m e d Paşa­ lığında vezareti geri verilerek 3elgrad ı
ya gönderdiği hatt-ı h ü m a y u n d a eski muhafızlığına gönderildi. B u vazifede I
i sadrıâzamı “ tama, rehavet ve betaetin- iken gözleri kör olduğundan tekrar te- :
den dolayı" azlettiğini bildiriyordu. kaüd edilib on yıl daha yaşadıktan son­
| Halbuki onda bu sayılanlardan hiçbl' sa. 1793 yılında Gelibolu’da vefat etti.
\ risi mcvcud değildi. • O k u r yazar olmadığı için sadareti sıra­
Darendeli M ehm ed Paşa azlinden sında devlet esrarına ait hatt-ı hüma- ¡
sonra evvelâ Bozcaada'da oturmağa me- yunlar, onun b u n u n elinde dolaşırdı.
; m u r edilmiş, K asım 1778 tarihinde ve- B u hali ve zamanında, üst üste çıkan j
->

2647
—t»
yangınlarla İstanbul'un dörtte birinin ca esasen b u şekilde itimad ettiği tek
yanıt' EG1 olması azlircâc tesirli olmuş­ veziri o idi. Hastalığında ziyaretinde
tur. Cahil, aklı kıt, sakin vc uysal, lâ­ bulunm uş, vefatından sonra Bahçeka- j
kin gösterişli bir devletliydi. pıda kendisi için yaptırdığı Hamidiyc
türbesinin mezarlığına defnettirmiştir. }
K A R A V E Z İR S E Y Y f D 5 İ L A H D A R Karavezir, kısa boylti* zaif, esmer
MfctlMüD l'AŞA çirkin bir zattı. E n der unda hizmet e- i
j derken şakacı, lâtiîeci olmakla ve sü-
Kırşehir'e bağlı Arabsun kazasın­ zel fıkralar nakletmekle tanınmıştı. j
da 1735 yılında doğdu. Seyyid Ali adlı, H a » odaya alındıktan sonra bunları i
bir satın oğludur. O n altı yaşlarında j terkedib ciddî ve vakur bir hal almıştı.
i bulunduğu Kirada İstanbul'a geldi ve Namuslu, akıllı, bilgili bir devlet ada­
dayısı Surre emini Süleyman Aça’n m mıydı. Yaşasaydı, kendisinden cidden
delâletiyle saray helvahanesine girdi. m ü h im hizmetler um ulurdu.
Dayısı, aynı zam anda onun tahsil ve Arabsu’nda cami, imaret, kütübha-
terbiyesine de itina ederek m ükemmel ne, mekteb ve ham am ı vardır. Şehre iç­
şekilde yetişmesini temin etti. Sonra i m e suyu getirtmiştir. Burasını imar ve
zülüflü baltacılar ocağına alındı i 1759i. ! Sarılar türkm en aşiretini iskân ede­
Burada da tahsilini bırakmayıb oku­ rek köy iken bir kasaba ve kasa mer-
m aya devam etti. B u yüzden 1761 yı­ j Kez* haline getiril; Gülşelıri adını koy­
lında Enderunun hazine odasına nakle­ m uşsa da, bu isim unutulub eskisi gibi
dilmiş, kitabetteki mehabeti sayesinde ■ devam etmişdir. İstanbul’da ilk defa I
bir yıl sonra da hazine odası ikinci ya- < I olarak hıdrellezden evvel kuzu kesme \
zıeısı olmuştur. Kardeşi Seyyid Muşta- ı yasağım koyan ve böyLece kuyun nesli- İ
fa Ağa, veliahd A b dü İham id Efen dinin rii korumağa çalışan odur.
kahveci bagı&ı olduğundan kendisi de i
bu sayede ona intisab etti. Birinci Ab- İZ Z E T M E H M E D PAŞA
dülhamfd hü kü m d ar olunca, Seyyid (ikinci defa)
M e h m e d Ağa has odaya almdı. Kısa *
zam anda hazine kethüdası ve bir yıl Y E Ğ E N SE Y Y İD M E H M E D PASA
sonra hüküm darın silâhdarı oldu
(1775). Belgrad serdengeçti ağalarından *
Seyyid M eh m ed A ta aklı, kültürü, Egridir’e tabî Bari alı Hacı Y u suf Ağa*-
2 ekâ ve kabiliyeti, n am u s ve istikameti ! m n oğludur. I72§_ da Barla’da doğmuş­
sayesinde sür’atle padişahın gözüne gi­ tur. Gençliğinde İstanbul’a geüb yeni­
rip sonsuz teveccüh ve itimadını kaza- i çeri ocağına girdi. Zam anla yüksel e-
narak büyük bir nüfuz elde etti. B u n u I rek nihayet babası gibi serdengeçtı a-
Korumak için de Birinci Abdülhaınid’- j j ğası oldu. Lâkin burada tek durmayıb
in muhitinde kendisine rakîb olabile­ bazı fesad ve fitnelere karıştığından
cek kimse bırakmayıb başka vazifeler­ âkibetinden korkdu ve Alâiye’ye kaçtı.
le uzaklaştırdı, zamanla, devlet ricali­ Sonra gialice İstanbul’a geldi ve ken­
nin, hattâ sadrıâzamların azil ve tayini disini affettirdi^ 1768 seferinde turna-
o nu n tesiriyle olmağa başladı. Kendisi, cıbaşılrkja yeniçeri serdarı olub İsakçı
bu n ü fu zu n u umumiyetle iyiye ve köprüsünün muhafazasına tayin edil­
hayırlı işlere kullandığı için, m ü d ah a ­ di- Silâhdar M eh m ed Paşa'nm serdar-ı
leler hep İyi neticeler vermiş, bu da ekremliği sırasında (1770) yine bazı,
n ü fu s u n u n gittikçe artmasına sebeb fitneler çıkardığından Varna ağalığıyla
olmuştur. ordudan uzakiaşdırılmışdır. Sonra sek-
Fakat, onun bu gizli nüfuzu bir soncubaşılıga yükselmiş, 1772 yılında !
taraftan m ütemadi dedi-feodul&ra se- zağarcı olarak Siliatre tarafına Gönde­
beb olduğundan kendisi için zararlı rilmiş, buradaki hizmetleri beğenildi-
bir hal almaktaydı. Kara silâhdar buna ğinden ertesi yıl kulkethtidası ve bir
son vermek için Kalafat M eh m ed Paşa’- 'savaşta gösterdiği büyük yçrûrlık ve
fiin azli üzerine 2i ağustos 1773 tari­ başarı üzerine haziran 1773 tarihinde
hinde sadaret m akam ına geldi. B u n d an yeniçeri ağası olmuş, ayni yıl E k im a-
sonra K a r avezir diye meşhur olan si- yında da vezaret rütbesi verilmiştir.
lâhdar Seyyid M eh m ed Paşa büyük bir K ü ç ü k Kaynarca barışından sonra geri
faaliyetle işe çirişti. Bilhassa ıslahat dönülürken esasen hasta bulunan Muh-
işlerinde hükümdarın birine! derecede sin-2 âde M e h m e d Paşa yolda vefat e-
müşaviri ve yardımcısıydı. Fakat ken­ diııce. Yeğen M eh m ed Paşa. ordu kay­
disi, bütün düşündüklerini tatbik için m akamı sıfatıyİe askeri İstanbul'a ge­
ecelden âm ân bulamadı. Q n d a n m ü h im tirmiş, b u n d a n 35 gü n sonra da Silis tre
hizmetler beklenilirken yakalanmış ol­ vali) iğine gönderilmiştir.
duğu akciğer tüberkülozundan kur tu- B u n d a n sonra sıra ile Vidin m u h a ­
lamıyarak 13 şubat 178 i tarihinde ve­ fızı, tekrar Silıstre valisi, Kırşehir m u ­
fat etti. Abdülham id onu hem çok se­ tasarrıfı ve 1779 yılında Anadolu eya­
ver* hem de kendisine tam mânisiyle leti valisi olmuş, ertesi yjl b u görev­
itimad ederdi. B ü tü n saltanatı boyun- den Alâiye sancağı ile uzaklaştırılmış

2848
ve buraya varınca vczarcti alınarak Karavezir silâhdar Mehmed Paşa
memleketine sürgün edilmiştir. 1781 hastalanıb vefat edeceğim hissedince. [
yılında vezareti geri verilib Hotin mu* kendisinden sonra sadaret makamına
hafızlığına gönderilmiş, bir yıl sonra onu getirmesini Birinci Abdülhamid'c
Tırlıala sancağına naklolunmuş. Mayıs tavsiye ettiyse de, padişahı Halil H â­
1782 tarihinde Rumeli eyâleti valisi ve mid Efendi’yi bu iş için pek genç b u ­
bu vazifede bulunduğu sırada Ağustos larak İzzet Mehmed Paşa’yı sadrıâzam
1782 tarihinde sadrıâzam olmuştur. yaptı, izzet Mehmed Paşa ilk iş olarak
Yeğen Mehmed Paşa, sadareti sı- padişah tarafından çok tutulduğunu
I rasında hiçbir muvarfakijret göstereme­ hissettiğinden Halil Hâmid Efendi’yi
dikten maada, başa geçmeyi fırsat bi­ azletti. Lâkin Birinci Abdülhamid ken- \
lerek vaktiyle her han^l sebepten olur­ dişini himaye ettiğinden tersane emin- •
sa olsun kızmış veya gücenmiş olduğu liiçine tayin etmiştir. Bu sırada İzzet ¡’
kimselerden öc almağa kalkıştı. Bütün Mehmed Paşa’yı sadaretten azle karar j
bu hallerinden dolayı 31 aralık 1782 ; veren hükümdar. Halil Hâmid Efendi’yi
i tarihinde azlolundu. Azilden sonra Ye­ tersaneden Bâb-ı âli’ye çağırtıb tekrar
ğen Mehmed Paşa maiları müsadere sadaret kethüdalığı h il’atini giydirmiş,
edilmeden Vidin m uhafızlığına gönde­ i aynı zamanda sadaret m ü h rü n ü izzet
rildi. 1781 yılında İnebahtı muhafızlı- Mehmed Paşa’dan alarak Yeğen Mch- >
| ğı verildi. Mısır’da devleti dinlemiycn j med Paşa'ya vermiştir <25 ağustos
Murad ve İbrahim adlı kölemen beyle­ 1782'. Yeni sadrıâzam da mevki’ine
ri vali bulunan silâhdar Mehmed Pa- : lâyık bir adam çıkmadığından kısa za-
ı şa'yı Mısırdan çıkarmaları üzerine bu- ı I manda azledilib bu sefer sadaret m üh­
ı rada asayişi temin için Yeğen Mehmed I rü Halil Hâmid Efcndi’ye verilmiştir.
Paşa oraya vali tayin edilmiş, lâkin. <31 aralık V7B21.
1785 de gidebildiği burada da doğru Halil Hâmid Paşa, sadaret m evkii­
, dürüst bir hizmet göremediği için Ye­ ne geçer geçmez, padişahın da şiddetle
ğen Mehmed Paşa 1783 yılında Diyar- arzu ettiği batı usulü ıslahata girişerek
? bakır valiliğine naklolunmuştur. birçok hayırlı işler başardıysa da. sad-
Rus seferi münasebetiyle. Vidin se- rıâzamlık zamanı devletin büyük dış
raskerlliği ile İsmail ordugâhına asker buhranlar karşısında bulunduğu ve
şevkine memur oldu. 1787 yılında İs­ nihayet Rusya'nın Kırımı ilhakını tanı­
m ail seraskeriğ:ne tayin edildi. Bu va­ mağa mecbur kaldığı bir devre rastla­
zifesinin başına liderken vefat etti. mıştı. Bu yüzden biraz itibarı sarsıldı­
Sadarete değil, bir eyâlet valiliğine ğı ulbi. kendisini sevmiyen ve çekemi-
bile ehil olmıyan Yeğen Mehmed Pa- yen derya kapdanı Cezayirli Gazi Ha­
şa'datl ancak serhadlerde bazı hizmet­ şan Paşa da hükümdara mütemadiyen !
lerde faydalanılabllmıştir. Inadçı. ta- aleyhinde bulunarak onun vezirine Kar­
şı olan sevgi ve itim adım sarsmağa ça­
malıkâr. hilekâr ve fesadcı olmakla
lışıyordu. Islahata taraftar bulunduğu
şöhret kazanmıştır.
için b ü tün crerici zümre de ona düş­
mandı. Nihayet, yenilik har ¿ketlerini
HALİL HÂMtD PAŞA daha çabuk yürütmek gayesiyle, yaşlı
İsparta'da 1736 yılında doğmuştur. hüükm darı hal’ederck yerine şehzade
Çelik Mehmed Paşa’nm kapıkethüda- Seiim’i (Üçüncü Selim) tahta geçirmek
! sı Tspartalı Uacı Mustafa Ağa’nın oğlu­ için qizli faaliyetlerde bulunmakla it­
dur. Küçük yaşta İstanbul’a geîerek ham edildi. Bu itham, h iç b i” zaman
muntazam bir tahsil gördü. Bâb-ı âli maddi deliUerle isbat edilemereiş ol­
divan kalemine intisab edib devlet hiz­ makla beraber. Birinci Abdülhamid. Hû- • :
metine başladı. Hâmisi darphane emi­ lil Hâmid Paşa’yı 31 mart 1785 tarihin- ;
ni Köse Raif Efendi delâletiyle bir de azlederek hemen bir gemiye koyub
müddet sonra amedî odasına alındı. Tekirdağma ve sonra Geliboluya gön- \
Yedi-sekiz sene kadaı- divan-ı h üm a­ derdi. Arkasından yollanan b ir ferman- f
yun beğlikçisinin maiyetinde buluna­ la. Cidde valiliğine tayin olunduğu
rak devlet muamelelerinde pişdikten bildirildi ve hemen hazırlığını tamam- '
sonra 1768 seferine ordu ile birlikte iayıb Bozcaada’ya doğru yola çıkması
iştirak etti. Bu sırada hizmetleri beğe- emroiundu.
nildiğinden İstanbul’a dönüşünde A- Kvvelce eski sadaret kethüdası
medçi oldu. Kara Silâhdar Mehmed Mustafa Efendi’yi kendisine daima ra-
Ağa’ya dirayet ve kabiliyetlerinden kib görmüş olan Halil Hâmid Paşa, o-
bahsedildiği için onu himayesine aldı. nu serhadlere nezaret etmek bahane­
O da Bâb-ı âlide olub bitenleri kendi­ siyle Erzurum’a göndermişti. Uhdesine
sine muntazaman haber verdiği için j ayn bir memuriyet verilmediği için
zamanla itim adını kazandı. Bu yüzden ı Mustafa Paşa, şeref ve haysiyeti ile
sür’atle yükselib 1779 yılında büyük j uycun yaşayışını muhafaza için bir iki
İ tezkereci ve hamisinin sadrıâzam olu­ senede bütün servetini harcamış, tam
şu üzerine reisül-küttab. 1780 yılında | bu sırada vezaretle Cidde valiliğine ta­
da sadaret kethüdası oldu. yin olunmuştu. Bu da Halil Hâmid Pa-

2649
şanın bir oyunuydu. Zira. Cidde’nin kütüphanesi vardır. Kasımpaşadaki
geliri az olub valilerin masrafına yet­ Çorlulu Al: Paşa çeşmesini de onarmış-
m ez ve her vali bu gelire cebinden ek­ tır.
lemek zorunda kalırdı. Üstelik M usta­
fa, Paşa’n m bir vezire mutlaka gerekli HAZÎNEDİR ŞAHİN AI,t PA Ş A
n-.asrafları görüb kapı halkı düzmesine
ve **esbab-ı ihtişam”! tamamlamasına Çelik M eh m ed Paşa’n m kölelerin-
imkân yoktu. Sip-sivri gitmek ise, o de­ 1 dendir. Gürcü olduğu rivayet olunur.
virde bir rezaletti- Merkeze yazıb bu Silâhşorluktaki mahareti yüzünden gö­
vazifeden affını rica ettiyse de. kabul ze girmiş ve nihayet pahaya hazinedar
edilmîyerek bilâkis bir an evvel m e m u ­ olmuştur. Sonra o nu n valiliklerinde
riyetinin başına gitmesi hekkında şid­ mütesellimi o]arak Anadolu’da eşkiya-
detli emirler geldi. Zavallı Mustafa Pa­ n m ve levendlcrin, tenkilinde hizmet­
şa nc yapacağını şaşırmış, pek perişan lerde bulunmuştur. B u hizmetlerine
ve acınacak bir haldeyken birdenbire karşılık kendisine beylerbeyilik rütbe­
Halil Hâm id Paşa'nm aziolunmasiyie siyle A da na valiliği verildi. 1768 sefe­
b u belâdan kurtuldu. Kaderin pek ga- rinde Rusların h ü c um ettiği Hotin k a ­
rib bir cilvesi olarak d a .. şimdi Cidde lesinin yardımına koştu. Burada geçen
vilâyeti Halil Hâm id Paşa’ya tevcih, o- savaşlarda üstün yararlığı görülerek ve-
lunmuştu. zaret rütbesiyle K ar a m an valiliği tev­
Halil Ilamid Paşa azlolunduğu va­ cih edilib Özi taraflarına m em ur edil­
kit konağında bulunan ve bazı yerlere miş, 1770 yılında Sivas valiliği ile bu
de emanet şeklinde verilmiş olan altı kalenin muhafızlığına tayin olunm uş­
yüz keseye yakın parasiyle mal ve eş­ tur.
yası devlet ha/.inesi için zaptedilmiş. Şahin Ali Paşa, Özi kalesini K u ş ­
lâkin varidatına dokunulmamıştı. Bu lara karşı güç şartlar içinde üç sene
sefer, uhdesinde olan mukataalar da m üdafaa etmiştir. B u arada birçok çı­
kaldırıldı. kış hareketleriyle Rusları yenip ağır
Paşa Bozcaada’ya vardığı zam an
zayiat verdirmiştir. Savaş sona erince
gelen ikinci bir ferman, son memuri- i
1775 yılında Aydın muhassılı. 1777 yı­
yetinden de azlolundugunu ve İstan- lında Anadolu ve sonra Diyarbekir vc
köy’de ikamete m e m u r edildiğini bildi­ A dana valisi olmuştur. Bir ara, Türk­
riyordu. Lâkin, düşmanları mütemadi­ m en aşiretlerinin, iskânı vazifesi ve­
yen aleyhinde çalışıyorlar, ona yapılan rilmiş vc bu münasebetle Rakka ve
iftiraların anlaşılarak affedilib geri Sivas valilikleri birden tevcih edilmiş­
dönmesinden ve neticede kendilerinin tir. B u n d a n sonra sıra ile K aram an,
cezaya uğramalarından korkuyorlardı. Maraş. Haleb. Aydın valisi ve 1783 yı­
B u yüzden yaşlı ve kararsız h ü k ü m ­ lında Aydın uhdesinde kalmak şartiyle
darı ikna ederek mahvına kadar yü­ özi muhafızı oldu. 1785 yılında ikinci
rüdüler. kere Haleb valisi iken, Halil Hâm id
Böylece padişahın yazılı bir emri Paşa’nın azli üzerine sadaret m akam ı­
üzerine henüz Bozcaada’da bulunan H a ­ na tayin edildi (Sl mart 1785). O ge­
lil Hâm id Paşa eski Mora muhassılı ve linceye kadar derya kapdanı Cezayirli
Cezayirli Gazi Haşan Paşa’nın adam ­ Gazi Haşan Paşa sadaret kaymakamı
larından kapıcıbaşı Karakethüda-zâdc olmuş. Şahin Ali Paşa nisan ayında İs­
Ali Bey (Ağa) vasıtasiyle idam edilib tanbul'a gelib vazifesine başlamıştır.
başı İstanbul'a Gönderilmek suretiyle Şahin Ali Paşa’n m bu vazifeye ta­
devlet bu cidden değerli zat:n hizmet­ yini büyük bir hayretle karşılandı.
lerinden m a h ru m edildi (27 nisan Ç ü n k ü kendisi okur yazar olmadığı gi­
1788). Ö lü m ü n den sonra otuz bin kese bi, hayatı taşra memuriyetleriyle geç­
gibi pek büyük bir serveti çıkmış, bu­ miş, merkez muamelâtından ve devlet
nu da birçok devlet menfaatlerim şah­ idaresinden habersiz bir vezirdi. V ak ­
sına tahsisi suretiyle ve son zamanla­ tiyle Özi’nin müdafaasında gösterdiği
rında rüşvete dadanm a sayesinde elde yararlık. Birinci Abdülham id’m dikka­
etmişti. Aslında bütün kusuru bundan tini çekmiş ve takdirini kazanmış ol­
ibaretti. duğu için kale müdafaasındaki m uvaf­
Halil Hâm id Paşa, Davud-paşa is­ fakiyeti devlet idaresinde de gösterece­
kelesinde Sa/di tarikatından olub Bi­ ğini sanarak kendisini bu mevkie getir­
rinci A bdülham id’in kendisi için yap­ mişti. Şahin Ali Paşa ise, okuyub yaz­
tırdığı türbesine nakledilmeden evvel m adan m a h r u m bulunduğ u için cn
Ş a m ’dan getirilmiş olan ve “Nakş-ı ka- gizli tezkereleri başkalarına okutub
dem-i şerif” denilen Peygamber Efen­ yazdırmak zorunda kalıyor, bu suretle
dimizin ayak izlerini hâvi taşm m u h a ­ devlete aid birçok sırlar duyuluyordu.
faza edildiği. Kadcm-i şerif dergâhını Üstelik taşra memuriyetlerinde re’sen
ve Bâb-ıâli’nin Alayköşküne bakan ka­ harekete alışmış olduğu için h ü k ü m ­
pısının yanındaki sebili yaptırmış. Top- dara danışılması gereken birçok işleri
kapı dışındaki kaldırımları tamir et­ kendiliğinden hallediyor, b u hususdaki
tirmiştir. İsparta ve Burdur’da birer ihtarlara aldırmıyarak ikide-birde me-

2650
Potemkin kumandasında 150 bin kişi olarak kat, biraz sonra Yeğen M e h m e d Paşanın ve­
Dinyeper (Ö zi) - Kırım - Astrahan bölge­ fatı üzerine seraskerliğe yine Şahin Ali P a ­
sinde olmak üzere iki ordu toplanmağa baş­ şa getirildi. A nc a k b u hâdiseler onu üzm üş
ladılar. K u b a n ordusunu teşkil eden 40 bin ve kırmış, eski şevki kalmamış bulunuyor­
kişi de bu 150 bine dâhildi. du. Diğer taraftan Boğdan Ruslar ve A v u s ­
Savaş başladığında OsmanlIların Tuna turyalIlar tarafından işgal edildiğinden Y a $
nehri boyundaki İbrail, Yergöğü, Rusçuk, Si- kasabası 70 gün sonra tekrar düşm an olinc
listre, Vidin, trşova ve Belgrad gibi m ü s­ geçmişti. İkmal yolu kapanmış bulunan H o ­
tahkem yerleri ve esas donanması oldukça tin kalesini de önce V o n Elm pl’ın Avusturya
iyi bir halde bulunmakla beraber Ruslara kuvvetleri, bilâhare de Ruslar generalleri
pek yakın olan ö zi ile Hotin kaleleri için Saltikov ile muhasara ederek şiddetle tazyı-
ayni şey söylenemezdi. Evvelce yazdığımız ka başlamışlardı. Boğdan’da Ruslara m u k a ­
gibi ö z i muhafızı bulunan İsmail Paşanın vemet edemiyerek çekilmiş olan Boğdan
Kılburunu alm ak için daha 1787 senesi son­ başbuğu M ikdad Paşa ile Şehbaz G iray’m
larında yaptığı hücum akim kalmıştı. buraya yardımlarına imkân yoktu. Şahin Ali
Şimdi 1788 senesi harekâtı başlayınca Paşa da serdar-ı ekreme olan gücenikliği do-
Kılburun kalesi kumandanı general Suvorof layısiyle b u işle meşgul olup imdat kuvvetleri
(Suvarof-Suworow) 40 bin kişüik bir kuv­ göndermediğinden Hotin kalesi vire ile tes­
vetle Ö zi kalesini muhasaraya hazırlandı. lim olmak zorunda kaldı (19 eylül 1788).
Özi (Oçakov) kalesinde ise 20 bin Osmanlı
askeri bulunuyordu. Buna mukabil sadrıâ- Karadeniz'deki donanmanın harekâtı
zam ve serdar-ı ekrem Avusturya cephesine
ve Rus’ların Özi’yî muhasarası
gitmiş, Rusya cephesine ise, eski sadr^âzsm
İsmail seraskeri Şahin Ali Paşa m e m u r edil­ D erya kaptanı Cezayirli G a zi Haşan P a ­
mişti. Aynı zam anda deryakaptanı Cezayirli şa İstanbul'dan Karadcnizc çıktığı donanm a
Gazi Haşan Paşa donanma ile Karadeniz ile ö zi kalesinin önüne gelmişti. Burada R u s
cephesini tutmuştu. Sadrıâzam, Şahin Ali vc Osmanlı ince donanmaları arasında cere­
Paşayı kendisine rakip gördüğü için Kılbu- y an eden çarpışmalarda Osmanlı ince d o n a n ­
run va k’asım bahane ederek onu azledip ması ağır zayiata uğradığı ve Kılburun tabya­
yerine Yeğen M c h m e d Paşayı tayin etti. F a ­ larından şiddetli ve tesirli bir bombardıman

muriyet salâhiyetini aşıyordu. B ütün Cesur bir asker ve usta- bir silâh- i
bu sebeblerden dolayı 24 ocak 1786 ta­ çordu. Umumiyetle iyiliğe mail, kim­
rihinde azlolundu. Malı müsadere edil­ seye kötülük etmek istemiyen, çalış­
m eden Sel&nik sancağı tevcih olunub kan ve gayretli bir vezirdi. Ancak, pa­
İsmail seraskerliğine gönderildi. Aynı yet cahil olduğu için büyük makamlar­
yılın Mart ayında İsmail'de oturmak da kullanılmağa gelmezdi. Bulunduğu
üzere Özi valiliği verildi. 1787 Osmanlı yerlerde halka âdilâne m uam ele eder,
— R u s ve Avusturya seferi başladığı idare ettiklerini kendisinden m e m n u n
zam an sadrıâzam Koca Yusııf Paşa 1n m bırakırdı.
serdar-ı ekrem olarak Avusturya ccphc- E n büyük ve affedilmez hatası ise. j
sinc «itmesine karar verilince. Rus cep­ Koca Y u s u f Paşa’ya olan şahsî kızgın- j
hesi seraskerliği Şahin Ali Paşa’ya ve­ lığı yüzünden koca bir cephenin çök­
rildi. B u sırada Özi muhafızı bulunan mesini göze almacıdır.
İsmail Paşa’nın merkezden emir alma­
dan Kılburun kalesine h ü c u m u ile uğ­ K O C A Y U S U F PA Ş A
radığı muvaffakiyetsizlikten cephe k u ­
mandı sıfatiylc Şahin Ali Paşa sorumlu (Üçüncü Selim’in veziriâzamları ilâve- )
görüldü ve azlolunduysa da yerine ta­ sindedir)
yin edilen eski sadrıâzamlardan Yeğen
M eh m ed Paşa vefat etliğinden Koca Bibliyografya : Vasıf: Tarih. Cevdet:
Y u suf Paşa istemiyerek seraskerliği yi­ Tarih. Enverl: Tarih. Tayyar-zâdc Atâ;
ne ona verdi. Lâkin Şahin Ali Paşa az­ Enderun Tarihi. Osman-zâde Taib; Ha- '
line kızmış olduğundan kendisini va­ dikatui-vüzera (A h m ed Cavid zeyli). ı
zifesine vermiyerek gayet gevşek dav­ Hüseyin Ayvansarayi: Hadikatül-cevami.
randı. Nihayet 1788 yılı T e m m u z ayın­ M eh m ed Süreyya: Sicilli Osm anı. Şam-
da bu vazifeden alınıb İsmail m u h a ­ danî-zâde; Takvimüt-tevarih zeyli. İb­
fızlığına verildi. Aynı yılın Kasım a- rahim inim i Tanışık: İstanbul Çeşme­
ymda. İsmail muhafızlığından da azlo- leri. Alime:! Resmi: Hü!âsatül-iWbar.
lunub evvelâ. Silistre’ye. sonra Bozca­ Ha m m er; Histoire de l’Erapire Otto-
ada’ya gönderildi. Seddülbahir’e vardı­ m an. Zinkeisen: Geschihte des Osma-
ğı zam an hastalanıb vefat etti i 18 h a ­ nichcn Rciches in Europa. Başbakanlık I
ziran 1780). arşivi, M tihim m e defterleri C- 170-İ8G. j

2651
başladığı için Gazi Haşan Paşa kale önün­ manın çıkmasını bekledi. Lâkin, Rusların
den ayrılmak zorunda kaldı (Haziran). Y a l­ böyle bir niyetleri olmadığı anlaşıldığından
nız Ö zi’yi m üdafaa için limanda bir mıkdar geri döndü.
ince d on a nm a ile beş çektin bırakmıştı. Diğer taraftan asıl Osmanlı donanm a­
Osmanlı donanması Pirczen adası önünde sının Ö zi ve Pirezen önünden ayrılmasından
sonra Ruslar ince donanmalariyle Ö zi lima­
nında Gazi H aşan Paşanın bıraktığı gemilere
hücum ederek tahrip ettiler (15 tem m uz
1788). B u n d a n biraz sonra da Özi kalesi,
başında bizzat Potemkinin ve geçen seneki
savaşlarda aldığı yaraları tam am en iyi olan
Suvorof bulunduğu halde Rus ordusu tara­
fından karadan ve denizden muhasara edilip
şiddetle döğülmeğe başlandı (Ağustos). K a p ­
tanpaşa, bu sırada Sün ne’de bulunuyordu.
Gazi Haşan Paşa d urum u nu İstanbul’a bildi*
rip büyük gemilerin su yaptığını snlatarak
donanmanın geri dönmesinden başka çare
bulunmadığını yazdı. Fakat Rusların Ö zi’ye
hücum unu duyunca her şeye rağmen hem en
hareketle Özi'nin ağzındaki Pirezen adasına
kadar geldiyse de sular sığ olduğu için ağır
gemilerle kaleye yardım imkânını bulamadı.
B u iş için lâzım olan ince donanması yok
gibiydi. Savaşın başından beri Hünkârın m ut­
laka m üdafaa edilip d üşm an eline geçm e­
mesini mütem adiyen tekid etliği Özi kalesi­
ne yardım için mutlaka ince donanm a vc
asker gönderilmesi gerektiğini yeni bir m e k ­
tupla merkeze bildirdi. Ayrıca kara tarafın­
dan da Ö zi üzerine bir ordu şevkini tavsiye
R usların K a ra d e n iz filosu A m irali Uçokof etti. B u n a ise im kân yoktu. Ç ün k ü Şahin
Ali Paşa değil Ö z i’ye yardım edecek, bir
bulunduğu sırada Avlita (Sivastopol) lima­ taarruza uğrarsa karşı koyacak durum da bi­
nında bulunan bir düşm an filosunun amiral le bulunm uyordu. Neticede, Ö zi kalesi m ü ­
Uçokof kumandasında denize açıldığı duyul­ dafii H a m id Hüseyin Paşa, kendi yağıyle
duğundan G azi Haşan Paşa o tarafa doğru kavrulmağa m a h k û m du .
düm en kırdı. Rtıs donanmasiyle Yılan adası
civarında karşılaşıldı. Yapılan çarpışma so­
Kapdanpaşa’ya verilen cevap ve alınan
nunda düşm an yenildi ve kaçıp tekrar Avlita
limanına sığındı (Ağustos 1788 -Zilkade tedbîrler
1202). Kaptanpaşa kaçan düşmanı kovalayıp
Avlita ağzında demirledi. Bir müddet düş­ Gazi Haşan Paşanın mektupları gelincc,
İstanbul'da bir danışma meclisi
kuruldu. Neticede, donanm anın
kasımdan evvel geri dönmesi
tehlikeli görüldü. Zira o zam an
Rus donanmasının Boğaza yürü­
mesi m ü m k ü n d ü . B u n u n üzerine
yalnız su yapan büyük gemile­
rin İstanbul’a gönderilip asıl
donanm anın kasımdan evvel
dönm em esi ve Ö zi’ye asker ve
cephane sokulmasına çalışılma­
sı, istenen ince donanm anın ise
hazırlandığı ve yakında gönde­
rileceği kaptan paşaya bildirildi.

D ü ş m a n ise, ö z i’yi sıkıştır­


dıkça sıkıştırıyordu. Kılburun’öa
yaptığı yeni tabyalarla kaleyi
dövm eye başladığı gibi, Özi is­
O sm a n lı am iralinin sa nca k A m ir a l Ü so k o f’un sancak kelesi karşısına varıncaya kadar
gem isi gemisi dizilen b üyük sallarla toplar

2652
yerleştirip buradan ve Özi’nin sahil tarafın­ da hedef olduğunu bildirip yardım istedi.
daki tabyalardan kaleyi şiddetli bir ateş al­ K oca Yusuf Paşa verdiği cevapta bu yardı­
tına almıştı. K alenin böylece her tarafla mın yapılacağını vaadeltiyse de, bu da sa­
alâkası kesilmiş ve en az otuz bin kişilik bir dece lâfta kaldı.
ordu ve sığ sulara sokulacak ince donanm a
gönderilmedikçe kurtulması imkânı hem en Cezayir’Ii Gazi Haşan Pa^a’nın gözden
hem en kalmamıştı. G azi H a şan Paşa’nın ikin­
ci m ektubundan sonra İstanbul’da dalkılıç düşmesi
yazılmağa' başlandıysa da, bir hayli geç k a ­
E u sırada kuvvetli lodos rüzgârlar: su­
lınmıştı. Özi, elli gündür ağır bir muhasara
lar t vükrelttiğindcn Pirezen açığındaki k a p ­
altındaydı. B u y ü k d e r e d e k i ince d on a nm a
lan paşa bundan istifade ile Özi kalesine
Karadenize açılmak için lodos bekliyordu. yaklaşıp içeriye bin beşyüz kadar asker so­
Yazılan dalkılıçlar asker kaçkını serseri mâ- kabildi. Scnra. İstanbul’a df'ğrv hareket etti
kulesi olduğundan İstanbul’da yapmadık (.Kasım ayının scnları). Avlita limanında b u ­
edebsizlik ve tecâvüz bırakmadıktan sonra lunan Rus donanması ise, dışarıya çıktı. B a ­
Büyükdere'de bir müddet beklediler ve niha­
zı gemileri Sincb’a kadar inip kıyıları b o m ­
yet etrafa dağılıp gittiler.
bardıman ederek geri döndü.
Ö zi’nin kahram an müdafii H a m id H ü ­ Birinci Abdülham id donanmanın gelmiş
seyin Paşa, düşmanın iki aya yakın devam olduğunu haber almca kaptanpaşayı derhal
eden şiddetli muhasarasına ve üç b üyük hü ­ çağırttı ve bu kadar fedakârlığa karşı Kara-
cum u na karşı koymuştu. Nihayet, doğruca dî.nizae bir is başarılamaöığından m aada Ö z i’
sadrıSzam ve serdar-ı ekrem K oca Yusuf nin yüzüstü bırakılıp en m ühim zamanda n e ­
Paşaya haber dönderip yanındaki askerin den geri dönüldüğünü, b u muvaiiakıyetsiz-
iyice azaldığını, düşm an top ve humbarası- liklerin sebebinin ne olduğunu sert bir şe­
na muhafızlarla birlikte kadın ve çocukların kilde kendisinden sordu. Gazi Haşan Pasa:

Ö zi kalesi önlerinde O sm a n lı - R u s ince do n an m a ları arasında bir savaş sahnesi


(E sk i bir resim den )

2653
«— Padişahım, bizim sözümüz ve kara­ rağmetl, gözden düştü. Aleyhdarları olaıi
rımıza göre donanm a denizden, ordu kara­ sadaret kaym akam ı ile şeyhülislâmın da te­
dan düşman üzerine gidecekti. Lâkin ordu sirleriyle derya kaptanlığından azledilerek
Avusturya cephesine gittiği için Ruslar b u kara tarafında bir seraskerlik verilmesi k a ­
taraftan bütün kuvvetleriyle yüklendiler ve rarlaştırıldı.
galip geldiler» diyerek kabahati kara ordu­
sunun gerekli yardımı yapmayışma yükledi.
H ü kü m d ara, yalnız don anm a ile m uvaffak İsveç -Rus savaşının başlaması ve
olmanın imkânsızlığını izah etti. B un a Osmanlı devletine yapılan teklif

Osmanlı-Rus gerginliği artarak savaş ih­


timalleri belirdiği zam an, yukarda da n a k ­
lettiğimiz gibi, İkinci Katarina bir savaş sı­
rasında iki ateş arasında k alm am ak için İs­
veç kralı ü ç ü n cü Gü stavla anlaşarak, ta­
rafsız kaldığı takdirde savaştan sonra N o r ­
veç eyâletinin İsveç’e katılmasını destekliye-
ceğini vaadetmişii. Üçüncü Güstav görünüşte
bu teklifi müsait karşıladı. Lâkin İsveç mil­
letinin Rusya tarafından zorla koparılıp elin­
den alman toprakları unutmadığını biliyor­
du. Üstelik Rusya’nın, İsveç'in hâkim olduğu
geri kalan Fin topraklarında gözü vardı. D i ­
ğer taraftan Ü çüncü Güstav, kendisine kar­
şı, parlâmcntarizmin tam iadesini isteyenler­
le Rusya himayesinde muhtar bir F in prens­
liği k urm a k niyetinde bulunanların teşkil et­
tiği, muhalif ve düşm an gruplardan R u sya’ya
sığman İsveç’ii ve F in’lj kimselerin ikinci
K a terin a tarafından him aye gördüklerini, te­
baasının da bunlar vasıtasiyle kendi aleyhine
kışkırtıidıklarını da biliyordu.
Osmanlı imparatorluğu ile Rusya çarlığı
arasında resmen savaş ilân edilince b u sa­
vaşı körüklemiş olan Prusya ve İngiltere
İsveç Kralı Ü çüncü G üsta v hemen, İsveçi d e Rusya’ya harp ilânma teş­
vike başladılar. İngiltere, gerekirse donan­
masını Baltık denizine göndereceğini bildiri­
yor, Prusya ise para yardımı vaadediyordu.
B u n u n üzerine Üçüncü Güstav İstanbul’daki
elçisi vasıtasiyle Osmanlı devletine başvurup
kuzeyde bir savaş çıkararak Rusları karada
ve denizde meşgul etmeğe hazır bulunduğu­
nu, bu suretle müşterek düşmanlarının k u v ­
vetlerini ikiye bölm ek zorunda kalacağını,
buna karşılık Bâb-ı âli’nin İsveç’in yapacağı
sefer masraflarını kabul etmesini istedi.
Bâb-ı âli, para yardımının ancak İsveç fii­
len savaşa girdikten sonra yapılabileceği
karşılığını verdi. İsveç, fiilen savaştığı m ü d ­
detçe yılda sekiz bin kese ve barıştan sonra
da on yıl müddetçe yılda üç bin kese ve­
rilirse harbe başlıyacağım ileri sürdü. Bâb-ı
âli teklifi müsbet karşıladı. B u n d a n sonra
Üçüncii Güstav, Finlandiya sınırında vukua-
geien bir olayı b ah a ne ederek Rusya’nın İs­
veç’e tecavüzde bulunduklarını ilân etti. B u
sırada İsveç’in Petersburg elçiliği kâtibi Şlai
da K aterüıaya devletinin şu ültimatomunu
tevdi etti:
1 — — Rusya’nın Stokholm elçisi Razu-
moski derhal geri alınacak ve fesadlarından
Rusların Battık filosu A m ira li G rig dolayı cezalandırılacaktır.

2654
2 — Rusya’nın evvelce İsveç'ten atmış ol­ Büyİeee Ösmanîılar bu sefer ayrıca Ak-
duğu K ekzo lm ile güney Finlandiya ve K a ­ denix.de Ruslarla uğraşmaktan kurtuldular.
reli iade olunacaktır. Ancak, İkinci Katerina, İsveçlilerin lüzumsuz
3 — Osmanlı devletiyle barış için İsveç yere vakit kaybetmelerinden faydalanarak
kralının arabuluculuğu kabul edilecektir. onlara karşı, biraz derme-çatma olmakla b e ­
raber, on iki bin kişilik bir kuvvet hazırla­
4 — İsveç kralının arabuluculuğu ile K ı ­
mıştı. Bir taraftan ds îsveçte beşinci kel fa­
rım, Osmanlı devletine geri verilecektir.
aliyeti devam ediyordu. B u yüzden kral su­
5 — Osmaniı-Rus hu dud u 1768 den önce­ baylarının bir kısmının ihanetine uğradığın­
ki gibi olacaktır. d an Ruslarla harbe devam edemedi (12
6 — Rusya silâhları hem en terkedecektir. ağustos). Fakat tam bu sırada Rusya'nın teş­
ikinci Katerina, b u teklifleri şiddetle vikiyle Danim arka'nın da İsveç’e tecavüz
reddettiği gibi İsveç elçisini h em en m e m ­ etmesi kralı müşkül mevkide bırakmaktan
leketine geri yolladı. ziyade vaziyetinin kurtarılmasını sağladı.
Ç ü n k ü bu taarruz Üçüncü Güstav’a d u rum u
Huşlar bütün kuvvetlerini güney cephe­
kuvvetlendirmek için muhaliflerine karşı
sinde toplamış oldukları için Fetrograd’ı bile
meşru bir harekete başlamak fırsatını verdiği
m üdafaadan âciz durumdaydılar. Bütün g ü ­
gibi, 13 haziren 1788 de L u şehrinde, R u s ­
vendikleri bir ittifak andlajmasiyle bağlı ol­
larla eski andlaşm snm yine b u sene sona
dukları Danim arka kırallığı idi
ermesine rağm en bunu yeniiemiyen Prusya
Ü çüncü Güstav, Finlandiya hudud un d an devletiyle sonraları Hollanda’nın da katıldığı
Petrograd’a doğru harekete başladı (T e m m u z bir ittifak akdeden İngiltere yaptığı tazyikle
1788). İkinci Katerina Rusya hizmetinde b u ­ Da n im a rka ’y a muhasamatı tatil ettirmişti
lunan İnciliz amirali Grig (Greig) k u m a n ­ (9 ekim ).
dasında Baltık denizinde hazırladığı d o n a n ­
mayı Akdenize göndermek üzere bulunuyor­
du. Güstav'ın kardeşi Suderm ani dukası k u ­ Özi kalesinin düşmesi
mandasında olan İsveç donanması Fridiksham
civarındaki Ilogland adasında üslenen R u s İstanbul’da İsveç ittifakı ve Ö zi’ye y ar­
donanmasına hücum etti. Geçen savaş so­ dım için meclisler toplanıp müzakereler y a ­
nunda iki taraf birer gemi kaybetti. İsveç pılırken Rusların Ö zi üzerindeki tazyiki git­
donanmasının Baltık denizindeki b u faaliyeti, tikçe artıyordu. Kale artık sallanıyordu. K o ­
Rus donanmasının Akdenize gönderilmesine ca Yusuf Paşa, son çare olarak d u r u m u
kesin şekilde engel oldu. İstanbul’a bildirip ordunun asker, zahire ve

R u s - İsveç filoları arasındaki H o gland dornz savaşı

2655
savaş malzemesi bakımlarından sür’atle tak­ Olayın İstanbul’a aksi, padişahın
viyesini istedi. N e çare ki. bu, m ü m kü n de­
ğildi. Kendisine İstanbul’dan sadcee dayan­ teessürü
ması ve Özi'ye yardım etmesi hakkında pa­
Ozi'nin Rusların eline geçmiş olduğu İs­
dişahın hatt-ı hümayunları gelmekteydi.
tanbul'da duyulmuştu. Birinci Abdülham id
Kışm. bütün: şiddetine rağmen prens Po- pek üzülüp, meselenin tahkikini emretti. V a ­
temkin, özi muhasarasını kaldırmamıştı. Kus ziyet hemen serdar-ı ekremden soruldu. O
ordusunda yiyecek darlığı bir kıtlık halini da, bunun firarilerin bir uydurması olduğu­
almıştı. Soğuktan, hastalıktan ve açlıktan nu, kalenin hâlâ dayandığını, yakında imdad
ölenin haddi ve hesabı yoktu. Kalede ise, gönderileceğini bildirdi. Hünkâr, bu habe­
durum çok daha asırdı. Bombardımanlarla re pek inanmadığı halde kurbanlar kestirdi.
her yer yıkılmış, kışta - kıyamette barına­ Koca Yusuf Paşa ise, ne olursa olsun Özi’ye
cak bir köşe-bucak kalmamıştı. Yiyecek ise, yardıma karar verip hazırladığı üç bin ki­
hem en hemen yok denilebilirdi. Hiçbir yer- şinin başında bizzat kendisi bulunduğu halde
den de yardım gelmiyordu. Asker, buna rağ­ şiddetli kışa rağmen yola çıkmak üzere iken,
m en insan üstü bir güçle dayanmaktaydı. kalenin hakikaten düşman eline geçtiğini
Prens nihayet kafi bir hücumla kaleyi dü^ öğrendi.
şürmeğe karar verdi. İstihkâmların en zayıf Özi’nin uğradığı akıbet nihayet İstanbul’
olduğu yer, nehir tarafıydı. Soğuktan sular da kat'i olarak öğrenildi. Lâkin bütün m e ­
donduğu için buradan hücum etmek m üm kün sele, savaşın başından beri kalenin düşman
görülüyordu. O kısımdan baskın şeklinde bir eline geçmemesi için gereken her fedakârlık­
Kus taarruzu bağladı. Gaziler bu noktada ta bulunulmasını ve mutlaka Ruslara verilme­
canla-başla savaşıp düşmana ummadığı ka­ mesini istemiş olan Birinci Abdülham id’e b u ­
dar zayiat verdirdikleri halde, sayı üstün­ n u söylemekti. Nihayet sadaret kaymakamı
lüğü karşısında eridiler. Çarpışma şehrin so­ tesellileri havi bir takrirle durum u bildirip
kaklarında bile devam ettikten sonra Özi savaşlarda kale almanın ve vermenin olağan
kalesi düşman eline seçti (Ozi'nin kaybı şeylerden sayılması icabcttiğini, nitekim
tarihini, Yorga; Osmanlı Tarihi C: V . S: 78 Ö zi’nin daha evvel de düşman eline düşüp
ile İ. H . Danişmend: İzahlı Osmanlı Tarihi yine kurtarılmış olduğunu arzetti. Hünkârı,
.Kronolojisi, C : 4, S: 67 de 17 aralık 1788 -18 bu haber çok sarstı, verdiği cevapta:
rebiülevvel 1203 vt» t. H . Uzunçarşılı; Os-
«— Bunları ben de biliyorum. A ncak
manlı Tarihi, C : IV-1, S: 542 ile Tarihli C ev­
gücüme giden devletimizin bu gevşekliğidir.
det, C : 4, S: 117 de O c ak 1789-Rebiülâhir 1203
Allah, gerek Ozi ile Ilotin'in ve gerekse K ı­
olarak kaydetmekted ir).
rım ülkesinin geri alındığını göstermeden
Özi müdaiileri, bu son taarruzu da püs- canımı almasın ve kusurları yüzünden buna
kürtebilirlerdi. N e yazık ki, Özi kadısı, düş­ sebeb olanları dünyada kahredip ahi retle
m an tarafından elde edilmişti. Yürüyüş baş­ azaba uğratsın* diyordu.
ladıktan sonra Rus askerlerinin bir kısmı
onun tarifiyle Su-kapjsmdan girip askerimizi
iki ateş arasına alarak müdafaayı imkânsız Bender taraflarındaki durum
bir hale getirmişti. Ruslar bu taarruzda m u ­
vaffak olamamış olsalardı yeni bir taarruza Gazi Ilasan Paşa, İsmail seraskeri Şahin
kalkılmak değil, artık kalenin önünde dur­ Ali Paşanın da en müsait durum da bulun­
m a k onlar için imkânsız hale belirdi. Böylece duğu halde Özi cephesine hiç yardım etme­
de Özi kendiliğinden muhasaradan kurtul­ diğini bildirdiğinden o da azledüip yerine
m uş olurdu. Zihneli Ilasan Paşa tayin olunmuştu (Kasım
1788). Halbuki, Şahin Ali Paşanın gevşek­
Kalenin zaptı üzerine prens Potemkin* liği ve alâkasızlığı yüzünden b u cephedeki
askerine yağma, tahrip, taarruz ve katliâm asker dağılıp gitmiş, ortada kuvvet diye bir
için üç günlük mehil vermişti. Bun u n üze­ şey kalmamıştı. ZihneJi Haşan Paşs, bun­
rine, müdafaasız sivil halk dahil olmak üze­ ları tophyarak güç hal ile üç bin kişilik bir
re yirmi beş bin kişi vahşice öldürüldü. Esir kuvvet teşkil etti. Tsmailden hareket ede­
alınanlar, bu sayının dışındaydı. Kadın, ço­ rek H a n ^tepesi mevkiine kadar gelebildi.
cuk, ihtiyar, hasta kim olursa olsun b u akı­ Ecndcr taraflarına çekilmiş olan Şchbaz G i­
betlerden birinden kurtulamadı. Şehir tama­ ray ise, süvariden ibaret bulunan askerleri
m en soyuldu. Kale muafızı H am id Hüseyin sağa sola dağıldığı için Rus taarruzunun de­
Paşa esir edildi. İkinci Katerina prens Po- vamı ihtimaline karşı serdar-ı ekremden y a ­
temkin’e mükâfat olarak yüz bin ruble ile ya askeri ve zahire ile takviye olunmasını
mücevherli bir âsa gönderdiği gibi Sen-Jorj istemiş, aksi halde karşı durulamayacağını
nişaniyle, kazak Harmanlığını tevcih etti. bildirmişti. A ncak serdar-ı ekrem onun ted­
O zi’de çarpışan asker ve subaylar da dere­ birsiz ve iradesiz davranışları ve mirza ve
celerine ve yararlıklarına göre mükâfatlan­ hanzadeleri darıltışı yüzünden askerinin da­
dırıldılar. ğılıp ortada kalmış olduğunu öğrendiğinden

2656
azlettiril) yerine 6 sirada Vize’de oturan savaştan üsanmıştı. İlkbaharda Rusların fazla
Baht Giray’ı K u b a n H e m tayin, etti. (Şubat bir faaliyet göstereceklerine inanmıyor, b u
1788). Lâkin kendisi, hiçbir tarafa yardım yüzden Osmanlı ordusunun tekrar kendi üze­
gönderecek halde bulunmuyordu. Yiyecek rine gelmesinden korkuyordu. Geçen yaz b u
durum u da hiç iyi değildi, İlkbaharla baş- ordu AvusturyalIları her muharebede y en ­
Iıyaeak savaş hareketleri için de Özi, B e n ­ miş. AvusturyalIlar Osmanlıların kış dolayı-
zer, Boğdan, Eflak, Vidin, Belgrad ve Bosna siyle kendiliklerinden çekilişleri üzerine iler­
taraflarına asker ve zahire göndermesi lâ­ leyip eski yerleri elde etmişlerdi. B u yıl île
zımdı. B un u n için en az bir hesapla dörtte olacağı ise asla bilinemezdi. İmparator, k en ­
biti süvari olmak üzere iki yüz bin askere di orducundan pek parlak zaferler beklemi­
ihtiyaç vardı. B u n u tedarik etmek ise, sade­ yordu. Üstelik Belçika ve Macaristan ihtilâl­
ce bir hayaîdi. Serdar-ı ekrem ce bunu bili­ leri onu çok düşündürüyor, bir taraftan da
yordu. B un a rağmen eyâletlere emirler yağ­ düşmanı bulunan Avrupa devletlerinin sava­
dırdı. Lâkin, Şubat ve M art ayları geçtiği şa müdahale edeceği endişesiyle içi titri­
halde henüz hiçbir netice alınamamıştı. B u yordu.
sırada müttefik düşmanlar arasında vaziye­
tini iyi görmediğinden yeni savaş yılında Nihayet, İkinci Katerina’ya Osmanlı d ev ­
uğranılacak başarısızlıktan çekinerek barış letiyle birlikte barış akdini teklif etti. Ç a ­
yapılmasını isteyen bir devlet vardı. riçe bir barımı ancak kendi arzu ettiği şart­
larla yapacağını, buna karşılık Avusturya’nın
da kendi istediği şartlarla ayrıca barış im ­
İlk banş istekleri
zalamakta serbest bulunduğunu bildirdi.
Özi’nin olmasiyle birlikte, prens Yalnız bu takdirde çariçe, Prusya'ya karşı
Potemkin’in gittikçe göze bat- Avusturya'ya yardımda bulunmıyacağını tas­
imparatoru Jozef, b u rih ediyordu.

Ö zi kalesinin Ruslar tarafından m u h asa ra v e Osmanlıların da savunmasını gösteren bir


resim (M a c a r tarihlerinden)

2657 F. 19
Yuk arıda, soldaki resim, Birinci H a m i d ’in Eahçekapıdaki türbesini, sağdaki ise evvelce
bu türbesinin karşısında iken, yerine dördüncü Vakıf Hanı yapıldığından G ü lh a n e parkı
karşısına nakledilen aynı padişahın sebilini göstermektedir

Padişahın ölümü mişti. B u yüzden hatt-ı hümayunları bile ya-


zamayip başkasına yazdırmaktaydı. İşlerin
İstanbul'da da barış lâfları önce halk daima kötüye gitmesi yüzünden kimseye iti­
arasında ve bir kısım devlet erkânı tara­ madı kalmamıştı. Saltanatının başındanberi
fından alttan alta söylenirken artık açıkça hep vezirlerinin ve devlet erkânının sözlerini
ifadeye başlanmış ve pek yaygın bir hale gel­ dinlemiş, lâkin daima kötü neticelerle kar­
mişti. Her gün yeni bir rivayet çıkarılıyor­ şılaşmıştı. O sırada şeyhülislâmın konağında
du. B undan da imparatorlukla kısmen dahi savaşa devam edilmesi veya barış yapılması
olsa barışın arzu edildiği belli oluyordu. hakkında bir danışma meclisi toplanacaktı.
Devletin bütün kaynakları tükenme haline Birinci Abdüîhamid'in bu münasebetle gön­
gelmişti. Hünkâr, özi kalesinin kaybının ver­ derdiği şu hatt-ı hüm ayun, b u husustaki bü­
diği teessürle hastalanmış, rivayete gö.re «Ah tün duygularını ortaya koymaktadır:
Ö zi ! ...9 diyerek sağ tarafına nüzul isabet et­ «Hepim ¡2 bir geminin içinde bulunduğu-

Birinci Abdüifıamid ( 1 7 7 4 - 17 89 ) zamanındaki hükümdarlar

(İlâve: 160)

Avuştuıya : Mari-Terez -» — 1780,


İkinci Jozef (1765 ten yani baba­ rim H a n (Zend soyu) — 1779,
sının ölümünden itibaren saltana­ AU Murad H a n 1779 (birinci defa),
ta iştirak etmiştirJ. 1780 --- * . Ebulfetih H a n 1779, M ehm ed AU
Kan 1779, Sadık K an 1779-1781. AU
Fas : Mevlây M uha m m cd —» — —» . Murad H a n 1781 -1785 (ikinci de­
Fransa : Onbeşinci Lui _> — 1774. on- fa), Cafer H a n 1785- 1789.
altıncı Lui 1774 — —* . İspanya : Üçüncü Şarl — 1788, Dör­
Hindistan : Ceîâlüüdin şahâlem — düncü Şarl 1 7 8 8 -- » .
—* t İsveç : Üçüncü Güstav — —* .
İki Sicilya : Dördüncü Ferdinand ^ Papalık : Ondördüncü Klem an —> —
— —> . 1774, Altıncı Pi 1775 — —» .
İngiltere : İkinci Jorj — 1760, Üçün­ Prusya : İkinci (Büyük) Frederik —*
cü Jorl 1760 ---► . 1786. İkinci Frederik Giyora
1786 — .
İran.:, şahruh (Afşarli) _ > •— K e­
Rusya : İkinci Katerina —» ---» .

2658
m uz için cümleye gayret lâğımdır. SÖiür. Birinci Abdülhamid, o gece sabaha karşı
doğrusu ne ise, söylenmelidir. Fransa ile İs­ vefat etti (7 nisan 1789).
panya ara-buluculuğa, Prusya ile İngiltere
birlik olarak ittifaka tâlibdirler. Devletin Birinci A b d ü îh a m id ’in şahsiyeti
bunlardan hangisin: tercih etmesi hayırlı ise,
bugün bir sonuca bağlanması ve vakit dar 1774 yılında ağa bey si Üçüncü Mustafa’­
olduğu için tekrar tekrar düşünmek üzere nın vefatiyle Osmanlı tahtına çıkmış ve 1789
yarma bırakılmaması kat’i emrim ve herkes­ yılına kadar padişahlık etmiş olan Birinci
ten isteğimdir. Kaldı ki, bunları toplantınıza Abdülham id şehzadeliğinde kırk yıldan fazla
katliamlardan başka bir tek kimse öğrenirse, bir müddet sarayda mahpus hayatı yaşamış­
hem en duyulur ve yayılır. Zararı ise her­ tı. Halim, selim ve iyi niyetli, iyi kalpli
kese dokunur. H e r kim kendisinden başka­ idi. M untazam bir tahsil görmemişti, olduk­
sına bunun bir kelimesini duyurursa, Allaha ça da saftı. Bununla beraber, devlet işlerini
havale ettim. İki cihanda rahat'bulmasın, ve bütün teferruatına kadar takip eder, gerekli
her kim saklar ve gizlerse iki cihan izzetine emirleri verirdi. Gerçi, bir devlet reisinde
erişsin. İşte, benim diyeceğim budur. Haber bulunması gereken azim ve iradeye tamamen
alırsam vallahi hakkından gelirim». mâlik değilse dc, işlerin m ü m k ü n olduğu k a ­
Sûrre -her sene Melike ve M edine’ye dar iyi gitmesine çalışırdı. Bun u n için jnes’ul
gönderilen hediye- 12 receb 1203 (8 nisan mevkilere getireceği adamlar hakkında v a ­
1733) günü çıkarılacaktı. B u n u hükümdarın sıtalı vasıtasız tahkikat yaptırır, karakterle­
sûrre eminine bizzat teslimi teşrifat icabıydı. rini öğrenmeğe çalışırdı. Paraya düşkün d e­
Abdülhamid, rahatsızlığının arttığını görerek ğildi. Ağabeysi gibi müsadereler yapmazdı.
sürfenin çıkarılması için acele edip bunu bu­ Yeniliğe ve ıslahata taraftardı. Bunu, b ü ­
gün evvele aldırdı. Kendisi, koltuklarına gi­ tün samimiliği ile arzu ediyordu. Lâkin, b u
rilerek zorla kubbe altına götürüldü, M utad işi icabı gibi yürütecek iradeden m ah rum ­
merasimden sonra yorgunluk, hastalığını du. SüdnâzamlariRl işlerinde serbest bırakır,
büsbütün artırmış bulunuyordu. Yanında yalnız tavsiyelerde bulunur, lâkin, bunlarda
duran şehzadeleri M a h m u d ve Mustafa’ya İsrar etmezdi. Saltan atının ortalarından iti­
(İkinci M a h m u d ve Dördüncü Muştala) izin baren deryakaptam Cezayirli Haşan Paşanın
verdi. Mustafa harem dairesine döndü. K ız­ tesiri altında kalmıştı. Kendisinden sonra
lara ğası ile silâhdar ağa M a h m u d ’u alıp sün­ saltanat mevkiine geçecek olan biraderzâdesi
net odasına götürdüler. Birinci Abdülhamid, şehzade Selim i oldukça serbest bırakmış ve
yine koltuklarına girilmiş halde, âdeta sü­ hattâ bir ara bu yüzden saltanatı kaybetmek
rüklenerek harem dairesine nakledilirken, tehlikesi de geçirmiş, buna rağmen velîahde
buraya uğradı, oğlunu kucakladı ve ağlıya- hiçbir kötü muamelede bulunmamıştır. A ğ a ­
rak: beysi Üçüncü Mustafa astrolojiye ne kadar
inanıyor idiyse, bu da o kadar inanmaz, lâ­
«Oğlum, seni Cenab-ı hakka emanet et­
kin âdet ve an’ane olduğu için buna göre
tim. Allah yardımcın olsun. İki cihanda y ü ­
yapılması gerekli merasime müsaade ederdi.
zün İcara olmasın » diye dua etti, Kahveci-
Şehirde tebdil gezmeği çok sever, gördüğü
başı ve berberbaşı tekrar koltuklarına gir­
yolsuzlukları sadrıâzauılara bildirirdi.
diler. Şimşirlığe bakan köşke götürdüler,
Son Rus savaşını hiç istememis. sadrı -
biraz sonrs rahatsızlığı arttı. H e m en hekim­
âzam Koca Yusuf Paşanın isr&riyle râzı ol­
başı Gevrek-zâde Haşan Efendiyi çağırdılar.
muştu. Savaşta uğranılan felâketler onu çok
Haşan pfendi padişahın nabzını tutarak:
perişan etmiş, o kadar ki düşman eline geç­
*— Efendim, Allaha emanet bir şey yok­ memesini sabit bir fikir halinde istediği Ö z i
tur. Fakat bîr parça nezleniz hareket eyle­ kalesinin düşmesi mevtine sebeb olmuştur.
miş...» diye teselli edip nüzulü nezle ile Brinci Abdülhamid, Beylerbeyinde v a ­
te’vi! etmek istedi. Hünkâr hekimin yüzüne lidesi namına bir cami ve mektep, yine B o ­
jnelûl melûl bakarak: ğaz-içinde Emirgânda zevcelerinden H ü m a ­
şalı Sultan ile oğlu M eh m ed için bir eami ile
— Haşan Efendi, son hizmetindir...
çeşme, Balıçekapıda bir imaret, sebil (halen
Bir hoşça bak. Efendini elden aldırdın» dedi.
yerlerinde dördüncü Vakıfhanı vardır),
Hekimbaşı dayanamayıp ağlıya ağlıya kütüphane ve türbe ve Medine'de bir medre­
dışarı çıktı. se yaptırmıştır.

2653
ONSEKİZİNCİ ASIRDA İLİM VE SANAT HAYATI,
İKTİSADÎ DÜRÜM

A s r a U m u m î B ir B a k ış
Csmaslı imparatorluğu Onsekizineî yüz zim de bilim vc tekniğin her alanında iyice
yıla «Gerileme devri» ile birlikte girmiştir. geri kaldığımız anlaşılmıştı.
Yirm i yıl süren büyük bir savaş faciası ve İşte, b u n u sezen bir kısım Osmanlı ay­
b u n u kovalıyan yenilgi, devleti her alanda dınları çıkar yolu b aU ile teması devam et­
tamamen takatsiz bırakmıst». B u uz.un savaş tirmekte görüyorlar, batı dillerini öğrenme­
devrinde ilim, fikir ve sanal hayalı âdeta ğe, batı eserlerini okumağa çalışiyotlardı. B u
duımuştu. Osmanlı devletinin Karlo'ça snd- yüzyılda, devlet himayesi ile bilim ve tek­
iaşmasıyla uğradığı zararları telâfi için bir niğe ait bazı eserlerin tercümelerine başlan­
müddet sonra yeniden giriştiği savaşlar, ni­ dı. üçüneü A h m e d devrinde Osmanlı ülke­
hayet Pasarcîça barışı ile sona erince, bir sinde ilk defa olarak Türkçe eser’er basarı
müddet için devam ececek barış devri baş­ bir matbaa kuruldu. Artık Osmanlı aydın­
ladı. H u devrede Üçüncü Al'tned'in damadı larının düşünce sisteminde bîr değişiklik
İmrahim Paşa gibi uyanık bir sadrıâzamla, vardı. Faka- b u yüzden, bütün bunlara karşı
iliKi, fikir ve sanat hayatında hemen bir da gericilerin korkunç mücadelesi, kanlı
hareke baj’ adı ve gelişti. Birinci Mahir:ud ayaklanmaları oluyor, düşüncelerin reallze
ve Üçüncü Mustafa bu gelişmeyi ellerinden edilmesi muvaffak Olamıyordu. Fakat d ü ­
geldiği kadar desteklemiş ve devam ettir­ şüncelerin yenilen meşine imkân yoktu, yine
miş hükümdarlardır. Onyedınci yüî yılda de yürüyordu. Batı bilgi ve düşüncesi m em le­
süratle İnhitata uğrıyan medrese, bu yüz kete sızmıştı, yerleşiyordu.
yılda b u sayede kendisini biraz olsun to­ Osmanlı devletinde batı tarzında olarak
parlayabilmiştir. Ülemsy-ı riisum denilen İl­ iik yerieşen okullar, teknik öğretim yapan
mî rütbeleri resmî memuriyetler halinde ele askeri okullar olmuştur. Ne'ekim , batı me-
geçi:miş bulunan sınıfın varlığı devam el - todlanna göre düzenlenen ilk müesseseler
ıvıekla beraber, medreselerden değerli âlim­ de, askerî müesseselerdir. B u yüzden bunla­
ler de yetişmekteydi. B u devrin, uzun savaş rın eski mümessilleri yenilerine karşı am an­
yıllarında Avrupa ile ister İstemez başlayan sız bir savaş açmaktan çekinmemişlerdir.
teması, OsmanlIların bir çok acı gerçekleri Matematik, astronomi, tıb, coğrafya, fizik,
öğrenmelerine sebeb olmuş, balının her alan­ kimya, ve tabiî ilimler ise, yüzyılın iik dört­
da dev adımlarile ilerlemesine mukabil, bi­ te birinden itibaren batının tesiri altına geç­
meğe başlamış ve bu alanda sessiz sedasız süvari mukabelecisi oldu ve ;712 yılınca ve­
bir devrim olmuştu. B u devrim, bu yüzyılın fat etti.
sonunda oldukça kuvvetlenmiş ve cndoku-
Nabi'r.in en büyük şöhreti sair olmasıdır.
zuncu yüzyıla b u şekilde devroîunmuştur.
Kendisi dilde sadeliği ve hakimâne, didaktik
Velhasıl, onsekizinci yüz yıl batıya yö­ tarzı terviç eden ekelun kurucusudur. O n u
nelmekte ve çeşitli müesseselerini batılılaş­
bu vadide takip edenlerden R a m i Meîîmod
tırmakta, bütün engellere rağmen müsbet
Paşa. Koca Ragıo Paşa, Fıınat Kanım , He<lc,
teşebbüsler asrı olmuş, batıya daha çk yak­
Ceie'oi-zâde Asım başta gelir:cr. Tesiri, daha
laşabilmiş. aradaki mesafe sezilmiş ve kapat­ sonraları da devam etmiştir.
mağa çalışı-mıştır. Yenilik ceryanlarıyla bir­
likte gericilik tam manasiyle ayaklanıp m ü ­ B u yüzyılın değerli bir siması da ilmi,
cadeleye atılmışsa da bu m eşum kuvvet bü­ fazilei. irfanı kadar şairliği, hattatlığı, musi-
tün avantajlarına rağmen gayesine ulaşama­ kişinaslıgı ile şöhret kazanan A c d ü ’-'oaki Âı if
mış ve her alanda başlıyan yenilik ceryanîa- Efendidir. İstanbul'da. Kasımpaşa’da doğ­
rım d ur d ura m am ıştır. muşlar. Ter* ane kâtiplerinden M e h m e d E fe n ­
dinin oğludur. Ârif Efendi muntazam m e d ­
I — İLİM H A Y A T I rese tahsili görmüş ve müderrislik mesleği­
ne girerek süratle yükselmiştir. Sonra Se-
Osmanlj devletinde b u yüzyılda türkç^ lânik kadısı olmuşsa da bu sırada iş: gücü
eserler basan matbaanın kuruluşu, ilmi eser­ bırakıp zevk ve- safaya daldığı töhmetiyle
lerin yayılmasında büyük rol oynamıştır. Bu, bir daha kadılık mesleğine alınmamak şar-
aynı zam anda Osm an U kültürünün daha ge­ tiyle azlolunmuştur. Bundan sonra uzun m ü d ­
niş kütlelere intikaline vesile olmuştur. Ki« det boşta kalarak yazı yazmak suretiyle h a ­
tap fiyatlarının yazmalara göre kıyaslanamı- yatını kazandı. Scnunda affedilip Bursa k a ­
yacak derecede ucuz hale gelmesi, kitabı ya­ dılığı verildi. Sonra sırasiyle Mısır, İstanbul
vaş yavaş lüks olmaktan çıkararak herkesin kadısı ve 17C2 tarihinde Anadolu kazaskeri
malı bir hale getirmeğe başlamıştır. Bunun oldu. 1710 yılında Rumeli kazaskerliğinde
da ilim ve kültür hayatımızda büyük tesiri müddeti tamam olduktan sonra anlaşılmayan
olmuş ve bu tesir devam etmiştir. A ncak bir sebebden coiayı Bursa *ya sürgün edildi.
matbaanın bu yüzyılda devamlı ve munta­ Bir sene sonra affolundu. 1713 tarihinde sek­
zam bir halde faaliyette bulunamaması y ü ­ sen yaşını geçmiş bulunduğu halde vefat et­
zünden etkisi yüz yıl sonraya göre daha az ti. Son zamanlarında kendisini tamamen o k u ­
yaygın olmuştur. mağa vermişti. Arapça, Farsça vc Türkçe
şiir yazardı. Kelâm, ahlâk, edebiyat nahiv
(sentaks), tarih konularında oniki eser sa­
O N S E K İZ İN C İ Y Ü Z Y IL I N Y E T İŞ ­ hibidir. Bir çok da besteleri vardır.
T İR D İĞ İ B İR İN C İ S IN IF İL İM VE Bakkal-zâce S a n M ehm ed Paşa bu d e ­
F İK İR A D A M L A R I vir ricali içinde ilmiyle meşhur olup mâli­
yeden yetişmişti. U zun müddet maliye m e k ­
Asıl şöhretini onyedinci yüzyılda yapmış tupçuluğunda bulundu. 1702 yılında başdef-
ve ensekizihei yüzyılın ilk dörtle birinde ve­ terdar oldu. 1703 ihtilâlinde saltanat değişik­
fat etmiş olan Yusuf Nabi Efendi, Urfa'da liği sıracında yerine başkası tayin olununca
doğmuş, tahsilini tamamladıktan sonra İstan­ bir tarafa gizlendi. Lâkin, yerin» tayin edi­
bul'a gelmiş, evvelâ Köprülü-zâcc Kazıl M u s ­ len Muhsin-zâde Abdullah Efendi (sonra
tafa Paça tarafından himaye edilip nihayet sadrıâzam) askere cülûs bahşişini tercin ede­
Merzifon!u Kara Mustafa Paşaya intisap ile mediğinden âsiler tarafından verilen teminat
özel kâtipliği hizmetinde bulunmuştur. Daha tizerine tekrar defterdarlığı kabui etti. A yn ı
sonra Dördüncü M ehm edin damadı ve mü- yıl büyük ruznameci oldu. Bundan sonra
sahibi Mustafa Paçanın adamları arasına gir­ muhtelif fasılalarla, altı kere başdeiterösrh-
miş, bu arada hacca gidip geimiş'.ır. B u m ü ­ ğ: vardır. D s m a d silâhdar Ali Paşanın Pe-
nasebetle «Tuhfetül-haremeyn* adlı bir eser tervaradin'de şehid elması üzerine sadaretin
yazmıştır. kendisine verileceğini ummuş, hattâ Oçün-
Musahib Mustafa Paşanın vefatı, eski cü A h m e d de buna karar’vermişken o zam an
efendisi MerzifonIu K ara Mustafa Paşanın mevkufatçı bulunan Nevşehirli İbrahim E fen ­
idamı, Dördüncü M e h m e d ’in hal’i üzerine, di (sadrıâzam dam ad İbrahim Paşa) nin m ü ­
Nabi £fendi tamamen ortada ve hâmisiz kal­ dahalesiyle mühür geri dönmüştür. Lâkin,
dığından İstanbul’u terkedip Haleb’e gitt: ordudaki nüfuzuna güvenerek bir hâdise çı­
(1703). B u sırada Kaleb valisi bulunan Bal­ karmasından korkulup sadaret vaadiyle bir
tacı M eh m ed Psş 8 onu hemen himayesini müddet oyalandı. O r d u Edirne'ye dönünce
aldığı gibi ikinci defaki sadaretinde bıMıkte de Selânik’e sürgün edüdi. Bir müddet son­
İstanbul’a getirdi ve devlet memuriyetlerinin ra da yaratılan bir bahane ile malları m üsa­
bir hayli ileri bir derecesi olan maliye baş- dere edilip Kavala kalesine hapis ve burada
muhasebeciliğine tayin etti. B undan sonra idam olundu (1717). «Nasayihül-vüzera» adlı

2661
bir eseriyle, «Zübdetül-vekayi» adlı 1656-1671 lında tekrar pek sevdiği Bursa’ya dönüp bu­
yıllarım kapsayan bir tarihî vardır. rada vefat etti.
B u devrin değerli simalarından birisi de İsmail H a k k ı Efendi, hem değerli bir
Şirvanlı Ebubekir Efendidir. K ara Bekir ve­ âlim, hem de büyük bir mutasavvıftır. F a ­
ya A c e m Bekir diye anılırdı. Yüksek tahsilini zilet ve irfanını herkes tasdik ederdi. B ü y ü k
hac dönüşü Mısır'da yapmış, sonra İstanbul’a küçük yüzden fazla eseri ve dinî, tasavvuf!
gelip Amca-zâde Hüseyin Paşaya intisap et­ şiirleri vardır. «îtubu.1 -beyan- adlı K u r ’an-ı
miştir. B u sayede hazine kâtibi elmuş, ilmini kerim tefsiri pek meşhurdur. Dört cild ha­
takdir eden Merzifonlu K ara Mustafa Paşa linde basılmıştır.
kendisini himaye ederek derece derece y ü k­
Bilhassa Ü çüncü A h m e d devrinde ve da-
seltmiş, nihayet ikinci Viyana seferinde y e ­
m ad İbrahim Paşanın sadareti sırasında şair
niçeri kâtibliğine tayin etmiştir. Efendisinin
olarak şöhret kazanıp kendisine bir şehzade­
Belgrad’da idamı üzerine azlolunup 11:5un
nin doğması münasebetiyle takdim ettiği k a ­
müddet boşta kaldı. Kendisini bu. sırada Köp-
sideyi pek beğenen Üçüncü A h m e d tarafın­
rüüi-zâcie Fazıl Mustafa Paşa yanına adlı ve
d a n Meliküş-şuara ünvanı verilen Osman-
sadnâzam olunca reisülküttab yaptı, sürmeli
zâde A h m ed Taib Efendi İstanbul’da doğmuş­
Ali Paşanın sadaretinde ise, devlet m erke­
tur. Medrese tahsili görmüş, sonra müderris
zinden uzaklaştırılıp M ora ’ya gönderildi. L â ­
olmuştur. Bir ara müderrislik mesleğinden
kin, Elmas M eh m ed Paşa sadrıâzam olunca
çıkmışsa da, kendisini sevmiyen şeyhülislâm
İstanbul’a getirterek büyük ruznamecilik:
verdi. B undan sonra birkaç kere nişancı, re­ F eyzuüah Efendinin 1703 yılında «E d im e
isülküttab, büyük ruznameci, yeniçeri kâti­ vak’asunda katlinden sonra A h m e d Taib
bi, darbhane kâtibi oldu. 1723 yılında ikinci Efendi bizzat yaptırdığı medreseye müderris
defterdar iken vefat etti. Seksen yaşını geç­ olarak tayin olunmuştur. Bilâhare Nevşehirli
kin bulunduğu halde, eski hüküm dar İkinci dam ad İbrahim Paşanın himayesiyle henü::
Mustafa’nın beş şehzade doğurmuş dul zev­ sırası gelmeden Süleymaniyc müderrisi ve
cesi Hafsa Sultanla hükümdarın emriyle ev­ Haleb kadısı oldu ve 1724 yılında vefat etti.
lendi. Halbuki Hafsa Sultan on yaşında iken Kendisi, şairliğinin yanında gayet d e­
saraya kendisi tarafından takdim olunmuştu. ğerli bir âlinıdir. Tarih, biyografya, ahlâk,
B u izdivaç, tamamen şeklî olarak kalmış, hadis konularında birçok eser yazmış ve ter­
Ebubekir Elendi kızı gibi sevdiği Sultana, cüm e etmiştir. K en d i devrine kadar gelip
ömrünün sonuna kadar bir hükümdar zevceri geçen sadrıâzamların hayatına dair yazdığı
saygısı göstermekle iktifa etmiştir. «Hadikatül-vüzera» adlı eseri pek meşhur
Kendisi devrin pek değerli bir âlimiyd:. olup buna sonradan birçok zeyiller de m e y ­
Bilhassa kitaplığı pek meşhurdu. A rap lû- dana getirilmiştir.
gatlarına dair bir şerhi vardır. İbni Halle- Onsekizinci yüzyılın cidden m ü h im ve
gân’m «Vefeyatül-âyan* adlı meşhurların değerli bir âlimi de Yanyalı M eh m ed E s’ad
hal tercümelerine ait eserini türkçeye çevir­ Efendidir. İlk ve orta derecedeki tahsilini
miştir. doğum yeri olan Y a n y a ’da yapmış, sonra İs­
Yine b u devirde yetişen değerlerden tanbul’a gelerek yüksek tahsil ve ihtisasını
Bursalı İsmail Hakkı Efendinin babası İl - tamamlamıştır. Müderrislik imtihanını par­
tanbul'lu olup bir yangın sırasında evi, eşyası lak bir şekilde başarıp b u hizmete intisap
ve nesi varsa yandığı için Aydos’a hicret etmiş, zamanla mesleğinin en yüksek dere­
etmiş ve İsmail Ilakkı Efendi de orada doğ­ celerine çıkmıştır. Müsbet ilimlere ve felse­
muştur. Evvelâ Edirne’de, sonra İstanbul’da feye büyük merakı ve bu sahalarda geniş bil­
tahsil gürmüş ve Em ir Çelebi dîye tanınan gisi vardı. D a m a d İbrahim Paşa zamanında
Halveti şeyhlerinden At-pazarlı O s m an F a z ­ Galata kadılığı verilerek o sırada teşkil edi­
lı Efendiye mürid olmuştur. Bir müddet son­ len tercüme heyetine dâhil oldu. Kendisi
ra vaazlara başladı- Lâkin, bir vaazı sırasın­ Arapça ve Farsça’dan maada Rum ca ve eski
da tasavvufun derin ve ince meselelerinden Y u n a n dilini m ü k em m el surette bilirdi. 1727
bahsettiği için yobazların hışmına uğrayıp de ilk matbaa faaliyete geçince buranın baş-
Tekirdağına sürüldü. Sonra affedildi. Şeyhi musahhihi oldu. 1732 yılında vefat etti.
tarafından vaaz için Üsküb’e gönderildi. Bir
ara Ustrumca’da bulundu. Nihayet yine şey­ M eh m ed Es'ad Efendinin en büyük ve
hinin emri üzerine Bursa’da vefat eden unutulmaz hizmeti, yunancadan yaptığı ter­
Su n ’ullah Efendinin yerine şeyh oldu. Köp- cümelerdir. B u arada Aristo'nun sekiz fizik
rülü-zâde Fazıl Mustafa Paşa, pek fazla ar­ kitabından üçünü, son derece vâkıfane şerh
tan nüfuzundan korkarak O sm an Fazlı Efen­ ve mütalâalar ilavesiyle tercüme etmiştir.
diyi Magosa’ya sürünce o da birlikte gitti ve Ayrıca, İbni Sina’nın «Şifa» adlı eserini
şeyhinin 1631 tarihinde vefatına kadar orada Türkçeye çevirmiş, mantık ve felsefeye dair
kaldı. Sonra öa Bursa’ya döndü. İkinci birçok eserler yazmıştır. Kendisi devrinin
Mustafa zamanında açılan Avusturya sefe­ iyi bir şairiydi.
rine iştirak etti. 1718 yılında Ş am ’a gidip B u devirde adı anılmadan geçilemiyecek
Ah m ediye camiinde vaaza başladı. 1735 yı­ bir değer de, İbrahim Müteferrika Efendi-

2662
dır. İstanbul'da ilk Türk matbaasını kurmak de oturduktan sonra İstanbul’a gelerek tah­
suretiyle kültür hayatımıza büyük hizmette silini ilerletti. Devlet hizmetine girip siir’atle
bulunan ve bu yüzden Basmacı İbrahim yükseldi. 1757 yılında Üçüncü Mustafa’nın
Efendi diye de anılan bu zattan ve faaliyet­ eülûsunu bildirmek için elçilikle Viyana’ya
lerinden evvelce 2445. sayfada bahsedilmişti gönderildi. Dönüşünden sonra verdiği rapor
(İlâve 145). üzerine sadrıâzam K oca Ragıb Paşa kendi«
sini kuvvetle himaye edip çeşitli hizmetlerde
B u yüzyılda balı hekimliğinin prensiple­
kullandı.
rini kabul ve tatbik ederek Türk hekimliğinin
Resmî A h m ed Efendi. î763 yılında el­
ilerlemesini temin eden Abbas Vesim Efendi
(K a m b u r Vesim) İstanbul’da doğmuş, devrin çilikle Prusya’ya gönderildi. B u memuriyeti
esnasında yolda ve Prusya’daki müşahede­
meşhur tabiblcrindcn ders görerek yetişmiş­
lerini bir Sefarctnâme halinde yazdı. Bir
tir. Aynı zamanda Yanyalı M e h m e d Es’ad
müddet sonra sadaret mektupçusu, daha
Efendi dîye de anılan b u zattan astronomi
sonra da sadaret kethüdası oldu. K ü ç ü k
ve Kâtib-zâdc Refi Efendiden talik yazı öğ­
Kaynarca barış görüşmelerinde Osmanlı had­
renmiştir. Kendisi serbest hekim olarak çalı­
delemesi olarak vazife gördü. Sonra, daha
şırken Batı ve Doğu tababetine dair yazdığı
ehemmiyetsiz memuriyetlerde kullanılıp
pek değerli bir eserle dikkati çekmiş ve m eş­
üçüncü kere ruznamcci iken azledildi. U zu n
hur olmuştur. Bur.dan maada astronomiye,
müddet bir köşede unutulduktan sonra H a ­
fıkıh ilmine, eczacılığa ait eserleri vardır.
lil H am id Paşa sadrıâzam olunca tekrar dev­
Aynı zamanda divan sahibi şairdir. 176C-
let hizmetine aldı. Dördüncü defa olarak ruz­
yılında vefat etmiştir.
namcci bulunurken 1783 yılında vefat etti.
E bu Said M eh m ed Hadımı Efendi de, bu Resmî A hm ed Efendinin en mühim iki
yüzyılda yetişmiş büyük bir cin âlimidir, eserinden biri, devrine kadar gelmiş olan
ecdadı Buharalıdır. Kendisi K o n y a ’nın Hadım reisülküttabların hal tercümesine ait «Hali-
kasabasında doğmuştur. Evvelâ babasından
okumuş sonra İstanbul’a gelerek tahsilini ta­
mamlamıştır. Lâkin ne müderrislik ve ne de
kadılık almayıp memleketine dönerek ömrü­
nün sonuna kadar orada müftülük etmiş ve
isteyene ders okutmuştur. Vefatı 1762 yılın­
dadır. Bir ara şöhreti İstanbul’a kadar yayı­
larak dâvet olunup Ayasofya Camiinde hü­
kümdarın huzurunda Fatiha suresini tefsir
etti. İstanbul ulemasını büyük hayranlıkta
bıraktıktan sonra tekrar H a d ım ’a döndü. Tef­
sir, hadis, mantık, akaid ve fıkıha dair pek
değerli eserleri vardır.

Onsekizinci yüzyılda haklı şöhret kaza­


nan âlim ve mütefekkirlerden birisi de «Ma-
rifetn&me» sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı
Efendidir. Memleketinin bilginlerinden iyi bir
1 ah sil gördükten sonra yolculuğa çıkıp Siird^e
bağlı TelJu köyünde şeyh İsmail Fakirullah’a
intisap edip orada yerleşti. Şeyhinin vefa­
tında onun yerini aldı. Ö m rü n ü n sonuna ka­
dar Telin köyünde oturdu. Orada eser yazdı
ve ders okuttu. Birçok kimseleri irşad etti.
Eserlerinin sayısı otuz dokuzu bulur. B u n ­
lar ahlâki ve tasavvufî eserlerdir. Bir kısmı
da astronomiye aittir. 1781 yılında vefat et­
miştir. Eserlerinin en mühimini, «Marifetna-
me» adlı büyük ansiklopedidir. Bun d a her
çeşit iîim ve fenden bahsetmekte ve b u ko­
nulardaki eski ve yeni bilgileri metodlu bir
şekilde mukayese etmektedir. Bütün öm rü­
nü yurdun uzak bir köyünde geçirmiş oldu­
ğu halde, böyle bir eser yazabilmesi büyük
bir hayret uyandırmıştır.

B u yüzyılın devlet adamı olarak dışişle­


rinde uzun müddet hizmet edip temayüz
eden Resm i A h m e d Efendi, Girid’in Resmo Onsekizinci yüzyılın bü y ü k şöhreti, hattat
kasabasında doğmuştur. Evvelâ memleketin­ M e h m e d Esad Yesarî’nin bir tâlik yazısı

2663
ietür-rücsa», öbürü 1768 seferine dair yazmış yaüddin Abdullah; Mantık, Hadis, Fıkıh, Tıb,
olduğu. * Hülâsatül-itibar’- dır. Ayrıca, kızlar Tarih, Coğrafya ve Biyografya sahalarında
ağalarının hal tercümesi hakkında «Humey- eserler yazmıştır. Ayrıca Tarih, Coğrafya ve
İetül-Kübra* adlı bir eseri, soğrafyaya dair Biyografya konularında dört cildiIk bir an­
«Coğrafya-i Cedid» adlı meşhur eseri, Ata­ siklopedi m eydana getirmiştir.
lar sözlerine dair diğer bir kitabı vardır. 1737 de vefat eden MsraşJı Saçaklı-sâde
«Pend-i Attar» adlı farsça tanınmış ahlâk ve M eh m ed Efendi; Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasav­
nasihat ■Zübdetüi-vekayi" adlı tarihine zeyl vuf, Mantık ile ilgili otuz kadar eserin sa­
yazmış ve burada devrine sit birçok biyog­ hibidir.
rafik bilgiler vermiştir. 1736 da vefat ecen Üsküdarlı M eh m ed
Simdi, onsekizinci yüzyılda çeşitli ilim Em in Efendi; Fıkıh usulü, Fıkıh, Kelâm, Ka-
dallarında meydana getirilen eserlere bir göz vaid ve Kesab alanlarında yirmi üç eser sa­
atalım. hibidir.
1732 de vefat eden Tarsus müftüsü M e h ­
I - D İN Î, H U K U K Î V E F E L S E F Î med Efendi; Dini, H u k uki, Ahlâkî, Felsefî,
Tasavvufî, Tıbbî, Hiyazî yirmi dört ilimden
ESERLER bahseden «Enmüzecü!~u!ûm» adlı bir ansik­
lopedi vücuda getirmiştir.
B u yüzyılda bu alanda bir yüzyıl evveli­ 1739 yılında vefat eden kazasker Mestci-
ne göre belirli gerileme söze çarpmaktadır. zâde Abduiiah Efendi; Tefsir, Kelâm, Kavaid
M eydana getirilen eserler ise, orijinal telif­ ve Ahlâka dair eserler yazmıştır.
lerden ziyade tercüme eserler, dinî, hukukî 1750 yılında vefat eden Kazovals (Ka-
ve felsefî eserlere dair tefsirler, şerhler ve zâbâdi) AVtmed Efendi; Dinî ve Hukukî eser­
leriyle tanınmış ve bilhassa çok talebe yetiş­
tirmiştir,
1752 de vefat eden İzmir müftüsü M e h ­
m ed Efendi; Fıkıh, Akaid, Kelâm ve Mantık
sahasında eser sahibidir.
Evvelce kendisinden bahsettiğimiz E b u
Said M ehm ed Hadim i Efendi; Tefsir Hadis,
Akaid, Fıkıh, Mantık ilimlerinde yirmi üç
eser yazmıştır.
1760 yılında vefat eden Akkermanli M e h ­
m ed Efendi; Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm ve
Kdebiyata dair eserler yazmıştır (İsmail H a k ­
kı Uzunçarşılı; Osman'a Tarihi, C : IV , K ı ­
sım 2 ),

2 - T A R İ H L E İL G İL İ E S E R L E R

Fmdıklılı Silâhdar M e h m e d Ağa: 1658 de


İstanbul’da doğmuş, kuvvetli bir tahsil gör­
Onsekîiîncı yüzyılın büyük
müş, saray hizmetine girerek silâhdarlığa
müverrihi Mustafa Naimâ
Efendi kadar yüskelmiş. Dördüncü M eh m ed zama­
nında Lehistan seferinde ve İkinci Viyana
muhasarasında bulunmuştur. Vefatı, 1721 de
haşiyelerden ibarettir. Böylece Ûsmanlı fikir İstanbul'dadır. Eseri 1654-1720 yıllarını ihti­
hayatı, hâlâ skolâstiğin mutlak hâkimiyeti va eder. 1634 yılma kadar ¡¡elen kısmı iki
altında bulunuyordu. cild halinde basılmıştır.
B u yüzyılda b u alanda eser meydana ge­ Mustafa Naim â Efendi: 1655 yılında Ha-
tirmiş olan başlıca kimseler ise şunlardır: leb’de doğmuştur. Gençliğinde İstanbul’a ge­
1707 tarihinde vefat eden Mostarlı M u s ­ lerek saraya intisap etmiş, zekâsı ve kabili­
tafa Efendi; b u zat Mantık, Kelâm, Maanî, yeti ile tanınaralc yetişmiştir. Amca-zâde
Ferâiz ve A a a b ilimleriyle ilgili olarak yirmi Hüseyin Paşa, D a m a d silâhdar (Şehid) Ali
beş eser sahibidir. Paşa, Nevşehirli İbrahim Paşa gibi devrin
1708 yılında vefat eden îshak Hocası Atı­ meşhur simaları kendisini himaye etmişler­
m ca Efendi; Arap dili diksiyonuna dair Zi- dir. 1699 yılmda vakanüvisliğe (resmî tarih­
mahşeri’nin «Mukaddimetüled.ebı adlı meşhur çiliğe) tayin edilmiş, 1716 yılında ölmüştür.
eserin: Türkçeye tercüme etmiş, ayrıca K e ­ 1591 yılından 1600 yılma kadar gelen vukuatı
lâm, Akaid, Mantık, Hadis, Hendese ve A s ­ bir de ayrıca Edirne vak'asır.ı (1703) yazmış­
tronomiye dair değerli eserler meydana ge­ tır, Eseri muhtelit tertiplerde clld halinde
tirmiştir. matbudur. B u eserin orijinal adı .Ravzatül-
1797 yılında vefat eden Akhisarlı Zi- Hüseyn fi Hülâsati Ahbarii-Halikeyn» dır.

2664
Raşid Efendi: Asıl adı M e h ­
m ed 'dir. Babası MalatyalI olup
kendisi İstanbul’da doğmuş'ur.
Medrese tahsili gördükten son­
ra devlet hizmetine girmiş ve
1714 yılında vak'anüvis olmuş­
tur. Hâmisi Dam ad İbrahim P a ­
şadır. İstanbul kadılığı ve A n a ­
dolu kazaskerliğinde bulunmuş,
1735 yılında İstanbul’da vefat
etmiştir. Eseri 1660-1721 yılları­
nı kapsar. Çeşitli tertipte cild
halinde basılmıştır.
Esirî Haşan Efendi: 1727 yı­
lında İstanbul’da ölmüştür. Ese­
rinin adı «Miyarül-Düvel ve Mis-
barül-Milel* dir. matbu değildir.
Defterdar Bakkal-zâde sarı
M e h m e d Paşa: Evvelce kendi­
sinden bahsettiğimiz bu zatın
eserinin adı
dir. 1671 yılından 1703 yılma
kadar olan hâdiseleri ihtiva
eder, basılmamışlır.
Çelebi-zâde İsmail Asım
Efendi: 16S1 yılında İstanbul’da
doğmuştur. Babası reisülküttab
K ü ç ü k Çelebi M eh m ed Efendi­
dir. Medrese tahsilinden sonra
birçok kadılıklarda bulunmuş,
1723 tarihinde vak’anüvis ol­
muş, 1759 yılında şeyhülislâmlı­
ğa tayin edilmiş ve bu vazifede
iken 176C yılında vefat etmiş­
tir. Eserinin adı «Tarih-i Va-
kayi» dir. 1722-1729 yıllarını
kapsar. Bir cild halinde basıla
mıştır.
Mustafa Sami Efendi: Arpa
Em ini O sm an Efendinin oğlu­
dur. İstanbul'da doğmuştur.
İkinci derecede devlet memuriyetlerinde b u­ lından 1843 yılma kadar olan devri içine
lunmuş sonra Şehid Ali Paşa tarafından hi­ alır. İki cild halinde basılmıştır.
m aye edilerek 1730 yılında .vak’anüvis ol­
Süleyman Îzzî Efendi: Baltacılar kethü­
muş, efendisinin şehid düşmedi üzerine tees­
dası Kalil Ağanın oğludur. İstanbul'da doğ­
süründen hastalanarak 1733 yılında vefat
muştur. Muhtelif memuriyetlerde bulunmuş.
etmiştir. Tarihinin müsveddeleri vak’anüvis
1743 ve 1746 yıllarında iki kere vak’anüvis
Subhi Efendiye intikal edip o da bunları
olmuştur. Eserinin adı «Tarih-i Vekâyi» olup
kendi eserine ilâve etmiştir.
1743-1752 yıllarını kapsar. İki cild halinde
Hüseyin Şakir Efendi: Hüseyin Paşa- basılmıştır.
zâdc Mustafa Paşanın oğludur. Çeşidli vazi­ M eh m ed Şefik Efendi: İstanbul’da doğ­
felerde bulunduktan sonra vak’anüvis ol­ muştur. V a k ’anüvis olduğu tarih belli değil­
muş, tarihi bilinmiyen ölümünden sonra ha­ dir. 1715 tarihinde ölmüştür. Edirne vak’a-
zırladığı müsveddeler Subhi Efendiye veril­ sından (1703) bahseden «Şefikname* adlı bir
miş, o da b un u kendi eserine katmıştır. eseri vardır.
M ehm ed Subhi Efendi: İstanbul’da doğ­ Mustafa Rahm i Efendi: Kırım’da, Bahçe-
m uş; tahsilini tamamladıktan sonra çeşidli saray şehrinde doğmuştur. Muhtelif m e m u ­
memuriyetlerde bulunmuş, 1739 yılında darb- riyetlerde bulunmuş ve 3747 tarihinde K a y ­
hane emini iken vak’anüvisliğe tayin edilmiş­ serili A h m e d Paşa ile birlikte İran’a gönde­
tir. 1744 yılına kadar bu vazifede kaldı. V e ­ rilmiştir. V a k ’a’nüvisliğl A h m e d Pagan ın el­
fatı 1769 yılındadır. Eseri, Sami ve Şakir çiliği süresince devam etmiş ve »Sefaretna-
Efendilerin müsveddeleriyle beraber 1730 yı­ me» adlı bir eser vücuda getirmiştir.

2665
Seyyid Mehmet} H a k im Efendi: V a k ’a­ den düşmüşse de. tekrar itibar kazanarak
nüvis olduğu tarih belli değildir. Yalnız 1770 vak’anüvis olmuştur. Vefatı 1805 yılındadır.
yılında bu vazifece iken vefat ettiği bilin­ 1753 yılından 1774 yılına kadar gelen vak'a-
mektedir. İzzi tarihine bir zoyl yazmış, b u ­ !a n ihtiva eden eseri, basılmıştır.
tlun müsveddeleri vâk'anüvis olduğu zaman
Vasıf Efendiye verilmişse de, kendisi b un u 3 - C O Ğ R A F Y A V E F İZ İK L E İL G İL İ
beğenmiyerek yeniden kaleme almıştır.
ESERLER
Çeşmî-zâde Mustafa Heşid Efendi: M ü ­
derrislikte bulunurken 1770 yılında vak’a-
Coğrafya ilminin ehemmiyeti gittikçe
nüvjs olmuş, aynı yıl içinde vefat etmiştir.
daha çok anlaşıldığından «Cihannüm a., «T a ­
Birkaç ay süren görevi sırasında zaptettiği
rih-i Hind-i Garbi» (Am erika) gibi eserler
vak'alan, Vasıf Efendi tashih ederek kendi
İbrahim Müteferrika matbaasında basılmış­
eserine katmıştır.
sa da, coğrafya konusunda yeniden pek m ü ­
Musa-zâde M ebm ed Abdullah Efendi: him bir eser meydana getirilememiştir. B u ­
1718 yılında İstanbul'da doğmuştur. 1747 yı­ nunla beraber, devrin devlet ricalinden Kes­
lında .'iıüneccimbaşi ve 177Ç yıiında vak’anü­ ini A h m ed Efendinin *Cöğrafyay-ı Cedia-
vis olmuştur. Vefatı 1782 yılındadır. Zabfede- adlı telif eserini zikretmek lâzımdır. Bun u n
bildiği vak'alar Vasıf Efendi tarafından ken­ gibi Akhisarlı Ziyaüddin Abdullah’ın dört
di eserine katılmıştır. cildlik «Revamizül-Âyan» adlı ansiklopedi­
Hafız Süleyman (şişman molla) Efendi: sinde coğrafya bölümü mevcuttur. B u zat
M üh im devlet hizmetlerinde bulunduktan ayrıca yalnız coğrafya ile ilgili eser de yaz­
sonra 1775 yılında vâk’anüvis olmuş, ertesi mıştır,
yıl bu vazifeden ayrılmıştır. Yazdıkları ha­ Belgrad kalesinde ikinci tercüman olarak
lefi Enverî Efendiye devrolunup onun ese­ vazife gören mühiedi O sm an Efendi, Hollan­
rinde yer almıştır. dalI tabib, fizikçi ve coğrafyacı Bernard Y a -
Sadullah Enverî Efendi: Trabzonludur. rennius’un .Geographia Generali»» adlı ese­
İstanbul’da medrese tahsili görmüş, üç defa rini türkçeye tercüme etmiştir. Eski Y u nan
vak’anüvislikte bulunmuştur. Birincisi, vak’a- diline vâkıf evvelce kendisinden bahsettiği­
fîüvis Vasıf Efendinin 1768 tarihinde ordu miz değerli âlimlerimizden Yanyalı M ch m ed
ile sefere gitmesi sırasında İstanbul’daki hâ­ Esad Efendi, Nevşehirli dam ad İbrahim P a ­
diseleri tesbit için rikâb vak'anüvisliğidir. şanın emriyle Aristo'nun sekiz fizik kitabın­
B u sırada yazdığı vak'alar Vasıf tarihine dan üçünü türkçeye tercüme etmiş ve buna
katılmıştır, ikinci vak’anüvisiiği, 1777, üçün- kendi mütalâalarını da ilâve ederek -Ki:
cüsü 1779 yıllarındadır. Eserini b u üçüncü tübüs-semaniye fi Simait-Tabiî» adlı bîr eser
vak’anüvisliği sırasında yazmıştır. B u eser, meydana getirmiştir. K end i mütalâalarını ya­
1775-1779 yıllarını kapsar, basılmamıştır, zarken eserin aslına yunanca olarak yazılan
Şamdanî-zâde Süleyman Efendi: Tokat­ bir şerhten faydalanmıştır.
lıdır, birçok kadılıklarda bulunduktan satıra
1779 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Ese­ 4 - M A T E M A T İK , GEOM ETRİ VE
rinin adı • Mer:üt-tevar İh > tir. Kâtib Çelebi’-
ııin 1648 yılına kadar gelen •Takvimüt-te- A S T R O N O M İ İL E İL G İL İ E S E R L E R
varib* adlı eserine zeyl olarak yazılmıştır.
Kısmen matbu'dur. Onsekizinci yüzyılda Avrupa'da m atema­
tikte ve bununla ilgili ilimlerde birçok ye­
Örfi M eh m ed Ağa: Edirne'de doğmuştur.
nilikler vc ilerlemeler olduğu halde, O s ­
Bostancı ocağına mensuptur. 1778 yılında
m anlI devletinde bu sahada hâlâ Ortaçağ
vefat etmiştir. Eseri başlangıçsan 1680 yılma
matematikçilerinin ve astronom ve hattâ as­
kadar gelmektedir. İki cilttir, «Tarih-i Çevri
trologlarının metodu terkedilmemişti. Mate­
Çelebi* adı altılıda basılmıştır.
matiğin tatbiki olan teknikler de aynı şe­
M ehm cd Em in Edib Efendi: İlk defa klide bilinmediğinden bu alanda çok geri
Abdülhamid devrinin sonlarında, sonra Üçün­ kalınmıştı. B u tekniklerle teçhiz edilmiş ba­
cü Selim devrinin başında v&k’anüvis ol­ tı ordularına karşı üst üste uğranılan m ağ ­
muştur. 1801 yılında vefat etmiştir. Eseri, lûbiyetler, nihayet biraz gözlerin açılmasına
17B2 yıl; vak’aiarını ihtiva eder, basılma- sebeb oldu ve bu yiizyılm ilk yarısından iti­
mıştır. baren bunların bizde de tatbikine ait teşeb­
Halil Nuri Efendi: Trabzonludur, 1794 büsler başladı. 1734 tarihinde Kumbaracı
yılında vak’anüvis olmuş ve bu vazifede iken Ahm ed Paşa’nın himmetiyle Üsküdar’da
1763 yılında vefat etmiştir. Eseri 1794-1798 Toptaşmda ilk defa humbarahane vc hen-
Vakalarını Ihliva etmektedir, basılmamıştır. desehane adil bir okul açılması bu yüzden­
A h m ed Vasıf Efendi: İ7S9 yılında Bağ- dir. Atıeak, yeniçerilerin şiddetli muhalefe­
dad’da doğmuştur. Tahsilini tamamladıktan tinden b u okul kapanınca çeyrek yüzyıldan
sonra devlet hizmetine girmiş, Anadolu m u ­ fazla bir zaman bu alanda yeni teşebbüsler­
hasebeciliğine kadar yükselmiş, bir ara göz­ de bulunulmamıştır. 1760 tarihinde, Üçüncü

2666
Mustafa’nın hükümdarlığı ve Koca Ragıb P a ­ nomi ve geometriye dair dört eser yazmıştır.
şanın sadareti sırasında aynı mahiyette bir Yine bu devrin sonlarında yetişmiş olan
okul Sütlüce civarında. Karaağaçta açılmış en büyük matematikçi Gelenbevi İsmail
ve pek de a'-enî olmıyarak tedrisata başlan­ Efendinin aritmetik, geometri, trigonometri
mıştır. Üçüncü M'istafa, astronomi vc bil­ ve logaritmaya dair eserleri vardır.
hassa astrlojiye çok düşkündü. B u yüzden Gelenbevî İsmail Efendi, bazı problem­
bu ilimlere dair Fransa’dan bazı eserler ge­ lerin çözülmesi için açıların düzlem olarak
tirtmiştir. ifadesinin gerektiğini görmüş ve Cassini’nin
Onsekizinci yüzyılda eski tarzda mate­ tercüme edilen eserindeki cedvellerden de
matikle ilgili eserler yazanlar ise. şunlardı: istifade ederek ilk hesapları yapmış, sonra
Vanîı Yahya Efendinin 1702 tarihinde bir Fransız mühendisinin, İskoçyalı matema­
yazmış olduğu «Mebahisüd-Dürriye* adlı gü­ tikçi Baron J. Napier tarafından ortaya atı­
neş ve ay yıllarının hesaplarına dair eseri. lan ve 1614 yılında basılan logaritma cedve­
1710 yılında vefat eden Karahisarlı M e h ­ lini İstanbul’a getirmesi üzerine bundan da
m ed Efendinin «Resail fil-hey'et ver-riyazi- istifade ile logaritmanın eski matematiğe
yat» adlı matematik ve astronomiye dair tatbikini gösteren cedvelleri tertip etmiştir.
eseri. (A dn an Adıvar: Osmanlı Türklerinde İlim).
Kayserili Söylemez -oğlu Abdülhalim
Efendinin «Risale-i Usturlab> adlı astrono­
miye dair eseri. Aynı zatın «Behçetül-Elbab* 5 -TIB İLE İLGİLİ E S E R L E R
adlı matematik'e dair eseri.
Onsekizinci yüzyılda «tıbb-ı kadim- de­
Yazarı bilinmiyen «İlm-i kıyas ve müsel-
nilen eski hekimlik büsbütün terk edilme­
lesat* adlı trigonometriye dair bir eser. B u
mekle beraber devrin modern tıbbı da Os-
eser, Alen M anşon adlı Fransız matematik­
manlı ülkesine girmeğe başlamıştı. Buna v a ­
çisinin eserinden istifade edilerek kaleme
sıta olan, Avrupa’dan gelen yabancı tabibler
alındığı için m o d e m matematikle ilgili ilk
teliftir. ve batı tababeti tahsil eden bir kısım yerli
Hıristiyan hekimlerdi. Böylece yalnız nebati
Yeni matematiğe ait türkçe diğer bir eser
ilâçlarla tedaviye dayanan doğu tabibliği,
de HoU andah Andres Keller’in astronomiye
kimyevi ilâçları da kullanmağa başlamış olan
dair olup İbrahim Müteferrika tarafından ve
batı tabibliğine yerini terke hazırlanıyordu.
«Mecmua-i hey’et-i kadime ve cedide* adıy­
Ancak, eski tabibler de mücadeleyi terket-
la tercüme ettiği eseridir.
memişlerdi. Bunlar devlete başvurup irenk
Üsküdar humbarahane ve hendesehane- ve hıristiyan hekimlerinin halkı zararlı ilâç­
si hocalarından M ehm ed Said Efendinin larla tedavi ettiklerini söyliyerek haklarında
«Rub-i Müceyyib» adlı geometriye dair eseri, takibat açılmasına sebeb olmuşlardı (Baş­
Onsekizinci yüzyılın meşhur matematik­ bakanlık Arşivi, M ü h ü n m e defterleri, C: 114.
çisi Kalil Faiz Efendinin astronomiye dair S: 171). Lâkin, memlekette bulunan batılı
«Futuhat-ı alâiyc», «Makalât-ı seyyare» adlı hekimler de boş durmayıp sanatlarını icra
iki eseri ve «Mesailil-Cebriye* adlı cebire etmelerine müsaade edilmesini istediler ve
dair bir eseri vardır. K elâm ve tefsire ait bütün Avrupa’da «tıbb-ı cedid» denilen ken­
eserleri de bulunan bu zat intihar ederek di usullerinin kabul ve tatbik edildiğini ileri
ölmüştür. sürdüler. Nihayet ortalama bir hal çaresi
Ispartalı M ehm ed Efendi, astronomiye bulunarak müslüman, hıristiyan, yahudi kim
dair «Zatül-kürsî» adlı Arapça bir eser yaz­ olursa olsun bütün tabiblerin imtihandan
mış ve yukarda bahsi geçen Söylemez-oğlu geçirilip muvaffak olanların sanatlarını icra­
Abdülhalim’in «Bencetül-clbab» adlı eserini ya müsaade olunmasına karar verildi.
de şerhetmiştir. Diğer taraftan, Avrupa’da yazılmış tıb
Diyarbekirli Ebül-Hamid Efendi de, Is- kitapları yavaş yavaş imparatorluğa girme­
partalı M eh m ed Efendinin «Zatül-kürsî» ad­ ğe ve Osmanlı hekimleri tarafından İncelen­
lı eserini şerhetmiştir. Aslı ile birlikte mat- meğe başlandı. Böylece bu yüzyılın ortaların­
bu’dur. dan itibaren «tıbb-ı cedid» aleyhdarlığı kalk­
tığı gibi, Osmanlı tabibler i tarafından bu
Mümin-zâde Hüseyin Efendi, Fransız m a ­
eserlere kıymetli şerhler ve ilâveler yazıl­
tematikçisi meşhur Laiand’m astronomiye
mağa başlandt Artık geçen yüzyıla, hattâ
dair olan eserini bazı ilâvelerle türkçeye
b u yüzyıl başına nazaran çok daha değerli
çevirmiştir.
hekimler yetişmekteydi, üstelik yabancı he­
Lâleli camii muvakkiti Çınarlı Halife- kimlerin sanatlarını icrası da serbest bırakıl­
zâde İsmail Efendi, namlı astronom Kassi- mıştı. Galata’da bir Felemenkli vc bir V e ­
ni’nin, astronomik hesaplara ait cedvellerini, nedikli tabib dükkânı vardı. Üçüncü M u s ­
bir ön ve bir son söz ilâvesiyle türkçeye tafa zamanında başliyarak Frank tabibleri
tercüme etmiştir. Osmanlı sarayında da vazifeler alır olmuş­
1768 yılında vefat etmiş olan M eh m ed lardı. Lâkin, bu büsbütün yeni bir şey d e­
Em in Efendi, matematik, trigonometri, astro­ ğildir. Fatih devrinde sarayda yabancı ta-

2667
bibler bulunduğu gibi, Üçüncü M urad za­ Üçüncü Mustafa devri tabiblerinden
manında Dcminiko adlı yahudi iken hıristi- Hayrullah E£cndi’r.in tıbba cair «Tuhfetül-
yan olmu? bir zat sarayda hünkârın hususi M ü n ’imin» adlı gayet mufassal bir eseri b u ­
tabibi olarak bulunuyordu. lunduğu gibi, Abbas-oğulîarı devri tabible-
Onseki 2 incS yüzyılda tıbba dair eser ve- rinden Ahrr.ed hin İbrahim'in mide, ve mide
reniere gelince, bunların en eskisi. 1704 yı­ hastalıklarına dair *Hiikatül-mide» adlı ese­
lında vefat etmij elan hassa tabibi Ayaşlı rini türkçeye çevirmiştir.
Şaban Şifai’dir. Eseri, çocuk doğum ve ba­ Tabib Nihalî İbrahim Efendi ciğer, kalb
kımı konusunda olup adı «Tedbinül-Mevlûd» ve beyin hastalıklarda dair bir fihrist ter­
dur. Ayrıca «Şitaîye* adlı bir eseri vardır. tiplemiştir. Vefatı 1772 yılındadır.
Derviş Hazikî diye anılan İznikli tabib Şaban Şifaî’nin talebelerinden olup 1766
Ömer'in, hayatî kimya ve tabiî ilimler ka­ yılında vefat etmiş olan Biyarbckirli Seyyid
nunlarından bahseden bir eseri mevcuttur. M eh m ed Rıza Efendinin «Külliyat-ı Tıbbi­
1707 yılında vefat eden ve Üçüncü Ah- ye» adlı eseri vardır, Ayrıca Dördüncü M u ­
nıed devrinde hekimbaşı bulunan N u h Efendi rad devri tabibi erin den meşhur Emir Çe-
farm akodinamiye ait bir eser yazmıştır. lehi’nin «Plnrr/Jzcc-i Tıb» adlı eserini Özet­
lemiştir.
Süieytnaîıiye tıb medresesi hocalarından
ve saray hekimlerinden topal A h m c d Efen­ Hekimbaşı Kâtib-zâde M eh m ed Refi
dinin tıbba dair üç ciltlik eseri vardır. K e n ­ Efendi göğüs, mesane, mafsal hastalıklarına,
disi 1730 yıllarında vefat etmiştir. tenasül hayatına, gebeliğe ve zehirlenmelere,
karşı tedbirlere dair bir çok eserler yaz­
Tabib Hayatî-zâde damadı olup 1716 yı­
mıştır. Aynı zamanda değerli bir hattat elan
lında vefat etmiş olan Süleyman F.fcsıdinin
b u zatın vefatı İ76S yılındadır.
farmak-odinami’ye ait iki eseri vardır.
1735 yıllarında veiat eden tabib A b m e d Yirmisekiz Çelebi-zâde M eh m ed Said
Sanı, İran tab-,hicrinden M e h m e d bin H ü ­ Paşa, farmakodinami ve tıbbî boianik’e daic
seyin’in farmakodinami, eczacılık ve baytar­ alfabetik bir eser yazmıştır.
lığa dair »Tulıfetül-Müminin» adlı eserini, Hekimbaşı Abdülaziz Efendi, 1738 de
bazı deferii notlar katarak türkçeye tercüme ölen Felemenkli tabib Bcerhave'nin eserini
etmiştir. B u eser, İran seraskerliği sırasında türkçeye çevirmiştir. Kendisi, valt’anüvis
Zîekim-oğlu Ali Pasa tarafından bulunup ge­ Subhi Efendinin oğlu ojup tıb tahsil etmiş,
tirilmiştir. yabancı dil öğrenmiş ve 1783 tarihinde Sür­
Yine hu devirdeki tabiblcrd.cn Mustafa gün edildiği İstanköy adasında veiat etmiştir.
Efendi, Dördüncü M eh m ed zamanı hekim-
başılarından Nasrullah oğlu Salih’in «Gaye-
tiil-İtkan» adlı meşhur arapça eserini tiirk-' II — E D E B İ Y A T V E S A N A T
çeye çevirmiştir. Aynı zatın eczacılığa ait HAYATI
bir eseri, bir de türkçe-arapça tıb lügati var­
dır.
Sinoplu Derviş Ö m er Şifaî; kimyaya, 1 - E D E B İY A T
yeni tıb ilmine, tıbbî kimyaya, eczacılığa,
hijyene ve tıbbın çeşitli branşlarına dair Onsekizinci yüzyılda edebî ve kültürel
dokuz eser yazmıştır. Vefatı 1746 yılındadır. tekâmül. Gnyedinci yüzyıl da kinden farksız
Derviş Ö m er Şifaî’nİn en m ühim tale­ olarak aynı istikameti takip etmiştir. Nazım
besi Bursalı Ali Efendi olup farmakodina­ ve nesrin çeşitli nevilerine ait çok miktarda
eser meydana geldiği gibi, İran ve Mave-
m iye, tıbbî kinıya'ya, cerrahlığa ve kınakı­
naya dair dört eseri vardır. raünnehir alanlarile kültür münasebetleri
de — eskisi kadar kuvvetli olmamakla bera­
B u devrin en m ühim bir siması da k e n ­
ber— devam ediyordu. B u yüzden K edim
disinden evvelce de ayrıca bahsettiğimiz
ve Şeyh Galib ile Buharalı Şcvkci’in, Nâbi
tabib kam bu r Vesim'dir. Kendisi aynı zaman­
üe onun yolunu takip edenlerin, Ragıb P a ­
da astronomdur. Eski ve yeni tıbba aşina
şa He Saib’in tesiri kuvvetle hissedilir. Fa-
olup «Düstur-ı Vesim» adlı mufassal eseri,
kat buna rağmen daha Onyediııci yüzyılda
bütün hastalıklardan bahseder. Bunların eski
görülen mahallileşme cereyanı durmadan
ve yeni tedavi tarzlarını gösierir. Ayrıca far­
kuvvetlenmiş, nazım, ve nesir dilinde sade­
makodinamiye ait bir eseri vardır.
leşme temayülleri artmıştır. Yüzyılın, bilhas­
Hassa tabibi olup 1765 yılında vefat et-, sa ilk yansında yetişen birçok m ühim sair­
miş olan M eh m ed Said Efendi, nabız vuru­ ler sayesinde Türk klâsik şiirinin çağdaş
şundan hastalıkları teşhis konusunda «Mi- İran şiirinden tamamen ayrı bir tekâmül ta­
zan-ı nabız» adlı türkçe bir eser yazmıştır. kip ettiği görülmektedir. B u yüzyıl m _ ilk ya­
1782 yılında vefat eden tabib Tokatlı rısı ve bilhassa Nevşehirli D s m a d İbrahim
Mustafa, Ibrti Sina’nın «Kanun» adlı meşhur Paşa zamanı edebî ve ilmi faaliyet itibariyle
eserini türkçeye tercüme etmiştir. dikkate lâyıktır. O n u n veya Üçüncü A h m e d ’

2668
in emriyle birçok eseri« 1 yazılıyor, tercüme
ediliyor, bazı büyük eserlerin sür'atle ter­
cümesi için komisyonlar kuruluyordu,
B u devirde Osman-jade Taib, Seyyid
Vehbi. Sami, Raşid, Neyli. Selim, Edirneli
Kâmİ, Dürri, Saib, Arif, Salim, Çelebi-z&de
Asım. İzzet Ali Paşa gibi birçok m ühim şair­
ler yetişmiş olmakla beraber, bilhassa N e ­
dim b u yüzyılın ikinci yarısında ve daha
sonraki yüzyıllarda büyük şöhret kazanmış,
dalla çağdaŞiarından bsşiıyarak. birçok takip­
çileri hâsıl olmuştur. Gazelleri ve bilhassa
şarkı.lariylc Saadâbâd devrini hâlâ yaşatan
Kedim , yeni mazmunları, ince ve zengin ha~
yali, şuh edası, teiniz, ve ahenkli dili ile ken­
disinden evvel gelenlerden vc çağdaşlarından
hiçbirisine benzemiyen büyük bir şairdir,
garkı nev'i, Nedim ile en parlak num unele­
rini vermiş oldu. O nd an evvel Nazîm ve
sonra da Endarunlu Fazıl saricılariyle şöh­
ret kazanmışlarsa da, hiçbiri Nedim De m u ­
kayese olunamaz.

B u yüzyılda yetişen kıymetli şairlerden


birisi de Nâbi ekolünün en m ühim m üm es­
sili K oca C-agıb Paşayı ve klâsik devrin son
biiyük şairi Şeyh Gaüb'i bilhassa kaydetmek
lszimdjr. Kasidede Neî'i tesiri kuvvetle de-
vam etmiştir. Gazel tarzında ise bir taraftan
Nedim ve £aıni ekolü, diğer taraftan Kfabi
ekolü mensupları arasında mücadeleler de-

O n se k izin c : y ü z y ıld a ö s tn s n lı resim sa n a tın ı


gösteren bu ik i m in y a tü r d e Ü ç ü n c ü A h m e d
c!e h u z u r d a b îr d ü ğ ü n eğlencesi ta s v ir e d il­
m e k te d ir (S u rn âm e - i V e h b î’den)

v a m etmiştir. Bununla beraber, yüzyılm son­


larına doğru her iki cereyanın da büyük bir
inhitata uğradığını, bir israftan Endcrunlu
Fazıl, diğer tarsitan Sünbül-zftde Vehbi gibi
alelade taklitçiler de yetişmiş elduğu görül­
mektedir. B u yüzyıl şairieri n azm m çeşitli
nevilerinde eserler vücuda getirdiler. Hiciv,
hezel, lûgaz, m uam m a, tarih gibi ikinci d e ­
recedeki nevilere büyük ebemmiye'ler veril­
meğe başlandı. Bununla beraber, şuh ve
açık, saçık şiirlerin çoğalmasına karşılık di­
nî ilham da kuvvetini büsbütün kaybetme­
miştir. K ay i Osm an Dede, Nahifi, Ari£ S ü ­
leyman Bey gibi şairlerin tniraciyeleri, N a ­
zîm’in münaest ve n a ’tleri, Süleyman Na-
'nifl'nm m a nzu m mesnevi tercümesi ve b u ­
n u n gibi daha birçok eserler, bunun delili­
dir .
Mesnevi tarzında m anzu m hikâyeler de
pek çoktur. Fakat bunlar ekseriya mahalli
hayata ait ve sanat değeri m ahdud küçük
eserlerdir, İran menşeli klâsik Ham se ko­
nuları artık büsbütün terkedilmiş gibidir.
Yalnız Şeyh Gadib’in «Hüsn-ü Aşk»ı b u tar-

266a
ziri son şaheseridir. B u yüzyılda bir takım tekâmülü üzerindeki tesiri onaltıhci yüzyıl­
m a n zu m tarihî eserler, çeşiüi sofiyane şiir­ da, hattâ belki de daha evvel başlamakla
ler yazılmışsa da büyük kısmının bediî de­ beraber, onycdinci ve onsekizinci yüzyıllar­
ğeri yok gibidir. Edebî nesir ise, yavaş ya­ da h e m türkçe, h e m de aynı tarzda erme-
vaş sadeliğe doğru gidiyordu. Kerkisi ve nice şiirler yazan Erm eni âşıkları vasıtasiyle
Okçu-zâde tarzında tasannulu ve ağır eser­ büsbütün kuvvetlenmiştir. B ü y ü k şair N e ­
lere rast!anmakla beraber, genel cereyan sa­ dim ’in halk vezniyle bir türkü yazması, halk
deliğe doğrudur. Osman-zâde Taıb gibi b u zevkinin yukarı tabakalara kadar hulûlüne
yüzyılın tanınmış bir yazarı, böyle eserlerin bir misal teşkil eder ki, h u cereyan daha
açıkça aleyhinde bulunmaktan çekinmemiş­ ziyade ehemmiyet ¡taranmıştır,
tir. Mensur eserler arasında en mühim, olan­
ları tarihî eserlerdir. V a k ’atîüvislik, ynni
resmi tarih yazarlığı vazifesini görenler ara­ 2 - M U S İK Î V E B E S T E K Â R L A R
sında Baş id. Çelebi-zâd e Asım, Vasıf gibi ol­
dukça m ü h im edebî şahıslar varsa da bun­ Onsekizinci yüzyıl, T ü rk musikisinin
ların hiçbiri vak'alarm anlatılışında meselâ yükselme çağıdır. Bilhassa Üçüncü A h m e d ,
K aim a gibi bir kudret gösterememişlerdir. Birinci M a h m u d vc Üçüncü Selîm’in him aye­
leri, Hafız Post’tm açtığı yeni çığırın deva­
İmparatorluğun uğradığı büyük askerî mını ve tekâmülünü sağlamıştır. Birinci
ve siyasi hezimetler devrin son yarısında M a h m u d ve Üçüncü Selim, bizzat musikişi­
bunların sebebini anlatan birçok lâyihalar nas ve bestekârdılar. Üçüncü Selim, Türk
yazılmasına vesile olmuştur. Bunlar arasında musikisinde yeni bir m a k a m bulmuş ve adı­
K oca Sekbanbaşımn eseri üslûbunun güzelli­ nı Suzidilârâ koymuştu. Birinci M a h m u d ,
ği ve tahlillerindeki derin görüş itibariyle saraydaki istidadlı cariyelere bizzat musikî
bilhassa anılmağa değer. B u yüzyılda yal­ dersi verip onları yetiştirirdi. Bunların ara­
nız tarih, değil, coğrafya bakımından ela önem sında beste yapanlar da bulunmuşsa da m a a ­
taşıyan bazı Sefaretnameler yazılmıştır ki, lesef adlan belli değildir.
Yirmisekiz Çelebi M e h m e d Efendinin .Fransa B u devrin en tanınmış musikişinas ve
sçfaretnamesi. bunların tipik bir örneğidir bestekârları şunlardır:
(İlâve: 144). Sefaretnamelerin pes nâdir ola­ Evvelce hal tercümesini verdiğimiz k a ­
rak m anzum. yazıldığı da vardır. H ü k ü m d a r ­ zasker Abdülbaki Arif Efendi.
lar tarafından yapılan muhteşem, düğünleri 1717 yılında vefat eden K ü ç ü k müezzin
anlatmak için yazılan sûrnameler de, sosyal M e h m e d Efendi.
tarih incelemeleri için m ü h im kaynaklardır. Üçüncü A h m e d devrinde yaşamış bulu­
Seyyid Vehbi'nin ve Haşm et’in sûrnameleri nan n ey ve tanbur üstadı bestekâr Odabaşı-
bu çeşit eserlerin en tanınmışlarıdır. Şairle­ zâde Eyublu şeyh M eh m ed Efendi: B u zat
rin biyografisine dair yazılmış olan Şüera aynı zamanda tanınmış bir âlim ve şairdi.
tezkereleri hususunda b u yüzyıl edebiyat tâ­
Üçüncü A h m e d devrinde Enderunda ye­
rihinin m ühim kaynaklarından başka, Beliğ
tişen kilerağası E yublu bestekâr Ebubekir
tezkeresi, mevlevı şairlerine mahsus Esrar
Ağa.
□ede tezkeresi ve daha bunun, gibi bazı ikin­
ci derecede tezkereler, Şakayık zeyilerinin 1726 tarihinde vefat eden, beş yüze ya­
en sonuncusu ¿ayabileceğimiz Şeyhî’nin « Ve- kın beste sahibi. Nâzım Yah ya Efendi; B u
kayi-i fudelâ-sı hep b u yüzyılda yazılmıştır. zat aynı zam anda şairdir.
1711 tarihinde vefat eden büyük musiki­
Eserlerinin kemiyeti ve değişikliği iti­ şinas ve dâhi bestekâr, binden fazla beste
bariyle bu yüzyılın m ü h im bir ansiklopedisti sahibi esirciler kethüdası Buhurî-zâde M u s ­
sayabileceğimiz itfüstakiın-zâde’nin *Tuhfe-ı tafa Itri Efendi: B u zatın açtığı çığırda on-
halistin»! de İslâm ve Osmanlı hattatları d ok’j zuneu asırdan itibaren başta Hamami-
hakkında en mühiaı kaynaktır. zâde İsmail D e d e olmak üzere pek çok îistad
B u yüzyılda meddahlar, karagözcüler, yetişmiş ve tarzı ile tesiri son zamanlar dâ­
ortaoyuncuları yalnız halk arasında değil, hil, devam etmiştir,
daha yüksek sınıflar arasında da rağbet gö­ 1715 yılında vefat eden Fennî M e h m e d
rüyorlardı. Saz şairlerinin eserleri saraylar­ Dede .
dan halk tabakasına kadar memleketin her 1724 yılında vefat eden Çiniei-zâde Ab-
tarafına yayılmıştı. Pir Sultan Abdal, Öksüz durrahnıaıı Efendi; B u zat aynı zam anda
Dede, K ul M ehm ed , Hayalı, G ed a M uslu, hattattı.
Em rah, Kıymeti, Nuri, Levni, Kabasakal
1729 yulnda vefat eden Galata mevlevi-
Mehırıed, Fasihi gibi birçok saz şairleri yetiş­
hanesi şeyhi Nayİ O s m a n Dede.
mekle beraber Gevheri ve Âşık Ö m e r ’in
şöhret ve tesirleri devam ediyordu. M e c ­ 1753 yılında vefat eden şeyhülislâm İs-
nun, Vartan gibi ermenilerden yetişen bir­ hak-zâde Es’ad Efendi.
takım saz şairleri de b u yüzyılın başında, 1761 yılında vefat eden şeyhülislâm Da-
şöhret kazanmışlardı. T ü r k saz şairlerinin mad-zâde Feyzullah Efendi.

26T0
1760 yılında vefa i eden hattat Eyublu
derviş Mustafa Elendi.
Üçüncü Seüm 'in musiki hocası Kırımlı
hafız A h m e d Kâmili Efendi CAta Tarihi
C : 3, S: 24).

3 -Y A ZI VE HAT TATLAR

3u. yüzyıl, yazı sanatının ilerlediği ve


namlı üstadlgrm yetiştiği bir çağdır. Btı dev­
re rastlayan hükümdarlar içinde ikinci Mus-
taİB, Üçüncü A h m ed , Birinci M a h m n d , Üçün­
cü O sm an , Üçüncü Mustafa ve Üçüncü S e­
lim yazıları güzel olan padişahlardır, ikinci
Mustafa, Üçüncü A h m e d vc Üçüncü Selim
hattat d ere cesi fidedirler. Birinci M a h m u d ’la
Üçüncü O s m a n ’ın el yazıları birbirine ben­
zerdi. D a h a ziyade güzel nesih üslûbunda y a ­
zarlardı. Diğer üç hükümdar, tâîik ve talik
kırmasını tercih etmişlerdir.
B u devirde sülüs ve nesih yazıda yetişen
bü yük hattatlar şunlardı:
17ÜG yılında vefat eden AJa-kapısı m e ­
murlarından İsmail Efendi.
1731 yılında vefat eden ve Hafız O s ­
m a n ’ın yetiştirmeleri olan İmrahor camii

O n s e k i z ı n c i y ü z y ı l ı n O sm a r ıi ı r esi m ; ü s t a d t a -
r ın da r t L e v n İ ' n i n ç e n g i v e ç a l g ı c ı l a r ı g ö s t e r e n
iki m i n y a t ü r ü

imamı Yedikulcli Scyyid Abdullah ve Z ü h d ü


İsmail Efcndiier'.
1 “56 yılında vefat eden ve adı yukarda
geçen Scyyid Abdullah Efendinin yetiştir­
mesi olan Egri-kapılı Kasim M e h m e d Efendi.
1738 yılında vefat eden ve adı yukarda
geçenlerden İsmail ve Seyyid Abdullah E fen ­
dilerin yetiştirmeleri olan Suyolcu-zâde M e h ­
m ed Neeib Elendi. B u zatın aynı zgmaııda
hattatların biyografyasma dair .Devhatül-
Küttab» adlı bir eseri vardır. Egri-kapi.li
Rasim M e h m e d Efendi ise, talik yazıda d a
ÜStad olup b u zat ve Suyolcu-zâde ayrıca d e ­
virlerinin sayılı bilginlerinden idiler.
B u yüzyılda talik yazıda şöhret k aza­
nanlarsa, şunlardı:
Evvelce de kendisinden bahsettiğimiz ve
Tebvizlî hatiat M eh m ed 'In yetiştirmesi olan
kazasker Abdülbaki Arif Efendi.
17 i 7 yılında vefat eden Durmuş-zâde
kadı A h m c d Efendi.
1768 yılında vefat eden şeyhülislâm Ve-
liyyüddin Efendi.

2671
1769 yılında vefat eden vc Eğri-kapıİıeserleri olduğu belli değildir. Lâkin hepsinde
Rasim M e h m e d Efendini» yetiştirmesi olan Lovni'nin kuvvetli tesiri vardır. B u n d a n da
hekimbaşı Kâtib-zâde M e h m e d Refi E fen di birçok ta’ ebe yetiştirdiği anlaşılmaktadır. B u
devrin sonlarında ise bilhassa çiçek ve m eyve
1738 yılında vefat eden meşhur M e h m e d resimlerinde Batı tesiri — biraz da dejenere
Es'ad Yesari Efendi. şekilde olm ak üzere — kuvvetle hissedilir.
Bunlar, devrin daha ziyade Osmanlı — hıris-

4 - R ESİM , N A K IŞ , T E Z H İP , O Y M A ,
ÇİN İ
Osmanlı devletinde saray ve devlet hiz­
metindeki hassa musavvirleri olduğu gibi,
serbest ressamlar da vardı. Bunlar, şark usu­
lü minyatürler yapıyorlardı. K o n u olarak
hem insanı h e m tabiatı alıyor, lâkin bunları
daima stilize ediyorlardı. İranlı m.eslekdaş-
larma ve üstadlarına nazaran Osmanlı res­
samları daha ileri gitmişlerdir. Zira, resim­
lerde, h e m perpektif vardır, h e m de İranlI­
lar gibi şarje motiflerden kaçınarak daha sa­
de ve daha güzel resimler yapmışlardır.
Kompozisyonları da çok daha kuvvetli ve
tamamen orijinaldir. İnsan resimlerinde yüz
ifadesi tabiî ve mimikler canlıdır. İran re­
sim sanatı ise, bunlardan mahrum dur.

Hassa ressamlığı pek muteberdi. B u ra ­


da -münhal vazife olursa serbest ressamlar­
dan imtihanla alınırdı. B u yüzyılın ortaların­
dan itibaren ise, İstanbul’a gc.en ve çeşitli
resim ve portreler yapan Batılı ressamların
tesiri Osm anlı resim sanatında yavaş yavaş
hissedilmeğe başlanmıştır. Yabancı ressam­
lar Osmanlı ülkesine Fatih devrinden itiba­
ren gelmişlerse de, daha evvel Osmanlı res­
mi üzerinde bir tesirleri görülmemiştir.
Ü çüncü S e ü m devrinde yaşıyan Kapıdağlı Onsek izin ci yüzyıl sanat eserlerinden sedefle
Konstantin adlı Osmanlı ressamı, Gazi O sm an işlenmiş bir okııma rahlesi (y u k a r d a ) ve
Beyden [Dördüncü Mustafa’ya kadar gelip nefis bir yazı takımı çekm ecesi (aşağıda-)
geçmiş hükümdarların — tabiî
bir kısmı hayalî — portrelerini
yapmış ve p ek beğenilmiştir.
Sor. zamanlara kadar okul ki­
taplarında Osm anlı h üküm d ar­
larının resimleri olarak yer alan
b u portrelerdir ve tamamen B a ­
tı tekniğine göre yapılmışlardır.

B u yüzyılın ertaiarma ka­


dar yaşıyan ressam Levnî, şüp­
hesiz ki çağın en büyük ressa­
mıdır. Kullandığı parlak, açık,
orijinal renkler ve bunlarla
yaptığı resimler pek m eşhu r­
dur. Batıda b u renklerin b u şe­
kilde kullanılışı ise, ancak yüz
yıl :onra başlıyabiîmiş, Lotrek,
G o gen ve G o y a gibi üstadlar
elinde tekâmül ederek modern
resini anlayışı doğmuştur. B u
devirde yapılmış birçok resim­
ler varsa da maalesef altlarında
imza bulunmadığı için kimlerin

2672
■ "~ ~ ı z ı r - - . leridir. Bunlardan K ar a M e h m e d aynı za­
m anda mücelliklikte, Hezarfen M ehm ed
Efendi katıg (oymacılık) sanatında tanınmış­
lardı. Bunların hepsi, saray müeellidbaşısına
bağlıydılar. Nitekim, K a r a M eh m ed , mücel-
litbaşısi3rdı. Oymacılıkta en ziyade şöhret
kazanan büyük üstad ise, Eyyublu Derviş
Hasarı’dır.

B u yüzyılda çinicilik, diğer sanatlara


göre ir.hilala yüz tutmuştu. Camilerde, tür­
belerde, sebillerde, saraylarda ve emsali yer­
lerde kullanılan çiniler İznik ve Kütahya'da
yapılırdı. Kütahya’nın ayrıca çini vazo, bar­
dak ve fincanları meşhurdu. B u sanatın ge­
rilemesine ise sebeb. uzun savaşlar sırasın­
da imalâthanelerin faaliyetini durdurması
ve namlı ustaların dağılıp gitmesiydi. D a m a d
İbrahim Pasa zamanında çiniciliğin yeniden
canlandırılması için teşebbüslere girişilmiş,
îznik’deki imalâthanenin tekrar faaliyete ge­
O nsekizinci yüzyıl O sm a n lı kumaşçılığından
çirilmesi için uğraşılmışsa da, bir netice
nefis bir örnek ( B u çocuk elbisesi T o p k a p ı
alınamamış, bun un üzerine kalan ustalar
Sarayı m ü zesind edîr)
İstanbul’a getirilip Edirne-kapısında Tekfur-
sarayı (Bizans devrinde burada bulunan sa­
tiyan ressamları tarafından evlerin oda du- rayın bir kısmı olan Porfirovjenet köşkü)
vavlarına, dolap kapaklarına bol bol yapıl­ yanında bir imalâthane kurdurulurup güzel
mış, arada tamamen hayali manzaralar ter­ çiniler imâline başlanmıştır (1725). Lâkin bu
sim edilmiştir. Bunlardan daha itinalı olmak sanat, bir daha eski derecesine çıkamamıştır.
şartiyle Topkapı-sarayında bile örnekler var­ K ütahya çiniciliği ise, m avi ve lâcivert renk­
dır. Onsekizinci yüzyılın ilk 3rarısında İstan­ li eserleriyle kendi halinde devam etmiş ve
bul'da Eeyazıd camii avlusunda kırk kadar b u yüzyıldan itibaren birçok ihtiyaçları kar­
ressam dükkânı bulunduğu ve bunların m e n ­ şılamıştır. Bun u nla beraber, bilhassa vazo,
dil ve peşkirlere kadın resimleri yaptıkları fincan nev'inden mamulâtı biraz kaba-sabaca
bilinmektedir (Subhi Tarihi, C : X, V : 67). idi.

Nakkaşlar da ressamlar gibi hassa ve


serbest olmak üzere iki sınıftı. Bunlar, bil­
5 - M İ M A R L IK
hassa cdmi. mescid ve konakların duvarları­
na gayet giizel nakışlar, yani renkli desen
Onsekizinci yüzyılda Osmanlı mimarisi,
ve kompozisyonlar çizerlerdi. Bunların en
Sinsn stilinin hendesi ahenk güzelliğinden
mühimleri tavan nakışları ve bilhassa tavan­
ve bunun icabı olan sadelikten uzaklaşarak
ların ortasına rastlıyan göbek nakışlarıydı.
sür'atle dejenere olmağa başlamıştır. B u ­
B u n u n en güzel örneği onycdinci yüzyılın
n un yerini, yapm a ve yapıştırma süsler alı­
tam sonlarına ait olmakla beraber, bir kısmı
yordu. Bu, eski Do ğu üslûbunun Batı roko­
hâlâ ayakta kalabilen Anadoluhisarmdaki
kosuyla kötü bir karışımı idi. Yapıda bünye
Amca-zâde Hüseyin Paşa yalısının D iva nha ­
güzelliği yerine satıhda kalan ekleme süs ön
nesindeki bu nevi süslerdir. B u da, son yıl­
plâna geçmişti. Bu yüzyılın or'alarından
larda bakımsızlık > e bilgisizlik ¡yüzünden
sonra Batının rokokodan evvel yapılan B a ­
maalesef bozulmuştur.
rok üslûbu, Osmanlı mimarları tarafından
Tezhib sanatında da bu devirde üstad- taklid edilmeğe başlandı. Lâkin, b u taklid-
lar yetişmekte devam etmiştir. Bunlar, yazı­ lere birçok millî ve mahallî özellikler do ilâ­
lan kitapların, levhaların, ferm an ve m e n ­ ve ediliyor ve âdeta başka, lâkin ne de olsa
şurların kenarlarını, üstlerini, aralarım çe­ dejenere bir tarz m eydana geliyordu. Ü skü­
şitli süslerle bezerierdi. T ü rk tezhibcileri de dar çarşısındaki Valde-camii de b u n u n örne­
sadelik, güzellik ve kuvvetli orijinal kempo- ğidir. A yn ı tarz, Nuruosnıaniye, Lâleli ve zel­
zisvonlariyle Iranlı yneslekdaşiannı geride zeleden harap olup Üçüncü Mustafa tarafın­
bırakmışlardır. Bunlardan Ruganî, Üsküdar­ dan yeniden yapılan Fatih camilerir.dc hâ­
lı Ali Çelebi, Dramalı Süleyman, Sul- kimdir. Bunları Süleymaniyc, Selimiye gibi
tanselimli Mustafa Reşid Efendiler, Haydar- onallıncı yüzyılın benzer eserleriyle m u k a ­
paşalı İbrahim Celebi, Baruthanelı Abdullah yese edersek onlardaki erişilmez sanat ihti­
K a r a M eh m ed , Bursalı lîezarfen M e h m e d şamından m a h r u m bulunduklarını anlarız.
Efendi şöhret kazandılar. Ç o ğu oııyedinci Hattâ, onyedinci yüzyıla ait olup klâsik Os-
yüzyılda yetişen meşhur üstadlarm talebe­ manlı tarzından ayrılmağa başlıyan mimarî

2673 F. 20
nüm ün elerinden olan Sultan A h m e d ve Yeni- rafından işletilmesi de tecrübe olunmuşsa di,
câzrü gibi eserlerin bile mimarî üslûbu ve bundan bir fayda hâsıl olmadığı için tekrar
sanat deâeri bunların çok, pek çok üstün­ iltizama verilmişlerdir.
dedir. Onsekizinci yüzyılda işler durum da olan
madenler şunlardı:
A — Bakır madenleri: Bosna’da Ka-
III — İK T İS A D Î D U R U M mengrad, Kastam onu’da bakır küresi, G ü ­
müşhane, Ergani, Keban. Giresun'da Espiye.
Avrupa'da ilerliyen endüstri gittikçe d a ­ B — K urşun ve gümüş madenleri: Niğ­
ha ucuza mal olan mamulatını doğu pazar­ de’de bereketli, Bozkır, Malatya’da Şiru ve
larına sürdükçe, buralarda b u malların ipti­ Gerger, Güm üşane, Giresun’da Espiye, K e ­
daî imâl usuliyle pahalıya çıkanları zamanla ban, İnegöl, Nif, Milâs, Ü sküb’de Kratova,
müşteri bulamaz olmuş ve b u gibi sanayi Selanik’te Sidrekapsi, Taşoz adası.
kolları sönüp gitmiştir. Aynı şey, Osmanlı
Güherçile m adeni: Malatya, Erciyeş, Ma-
imparatorluğunda da oldu. B u arada Osmanlı
raş, Akdaâ, İçel, K aram an , Niğde, Mısır.
ülkesinde bulunmıyan bir sürü süs ve ihti­
Altın madeni: Bozkır, Ergani, G ü m ü ş a ­
şam eşyasının durmadan ithali, paranın ge­
ne, Giresun’da Espiye.
niş ölçüde dışarıya gitmesine sebeb oluyor­
du. Devlet, ordu ve donanmaya ait ihtiyaç­ Sap madeni: Gediz, Güm ülcüne’de Ma-
ları vaktiyle kendisi yurdun muhtelif yerle­ roııiye, Şarkî Karahisar.
rinde imâl ederken, ocak şeklinde olan b u De m ir madeni: Kiğı, Sofya’nın güneyin­
menb&lar zamanla devletin bütün müessese­ de Samako.
ler! gibi inhitata uğramış, nihayet tamamen
kaybolmuş ve sonunda devlet b u ihtiyaçları­
nı dışardan temin mecburiyetinde kalmağa
2 - D O K U M A T E Z G Â H L A R I V E EL
başlamıştır. Yüzyıl başında sadrıâzam Ram i M AM ULATI
M eh m ed Paşa, dışardan çuha, diba, çiçekli
n ev’inden kumaşların ithalini m en’ederek Anadolu ve Rum eli’nin birçok kasaba­
vaktiyle bunları Avrupa'ya ihraç ettiğimiz larında mahallî ihtiyaçları karşılıyacak d oku­
gibi yeniden hiç olmazsa yurdiçi ihtiyacına m a tezgâhlan ve el mamulâtı işletmeleri ya­
yetecek derecede imâli için gerekli tedbir­ pan kimseler mevcuttu. Lâkin, gerektiğinde
lere başvurmuşsa da, saltanat değişikliği y ü ­ ihraç malı olabilecek çeşitli kumaş yapabi­
zünden b u hayırlı teşebbüs yarım kalmıştır lecek merkezler İstanbul, Bursa, Ankara,
(1703). D a m a d İbrahim Paşa da aynı şeye te­ Şam, H a m a ve Sakız adaşıydı. Sırmakeşler
şebbüs etti; lâkin, bu da onun sadaret m ü d ­ ve simkeşler, yani altın ve gümüş işleme
detine inhisar etti. İlk görünüşte gözalıcı, lâ­ yapanlar ise yalnız İstanbul, Bursa ve S e ­
kin dayanıksız ve kalitesiz olan Avrupa ma- lanik'te bulunuyordu. B u şehirler dışında
mulâtmın gördüğü rağbetle, Üçüncü M usta­ sırmakeşhane ve simkeşhane açılması yasak­
fa da mücadele etmiş, ithalâtın durdurularak tı. İstanbul'da Fener’de, Talıtaminare m a ­
benzerlerinin yurtta yapılması için emirler hallesinde bir çuha fabrikası vardı. Devlete
vermiştir. Yapılan tecrübe imalâtı iyi neti­ ait olan bu fabrika, her yıl iltizama veri­
celer verdiğinden bundan senra herkesin bu lirdi. Burada çuha ve şayak dokunurken
manıulâ ı kullanması kararlaştırılmıştır. 1720 yılından sonra kalın ipekli kumaş da
(Vasıf Tarihi C : 1, S: 164). K o c a Ragıb P a ­ dokunmuştur. İstanbul'da ayrıca çeşitli ipek­
şa, Hinaistandan gelen kumaşlara rekabet li kum aş da dokunmuştur. İstanbul’da ayrı­
için İstanbul’da bir imalâthane açtırmıştır ca çeşitli ipekli kum aş dokuyan 54 tezgâhlı
(1777). Halil Hâtnid Paşa da, yerii malı d u ­ bir fabrika vardı. Burada yapılan kumaşlar,
rurken yabancı mamulatın kullanılması ve en üstün A vrup a ipeklilerinin ayarında idi.
dışarıya bu yüzden boş yere para gitmesi ile Bunlardan başka İstanbul’da dokunan şallar
çok mücadele etmiştir. ve tülbentler pek makbuldü. B u yüzyılda
Bursa ipekli kumaşçılığı yavaş yavaş sönmüş
1 - M A D E N İŞ L E T M E L E R İ ve yerini İstanbul’daki tezgâhlara bırakmış­
tır. Şam ise, kendisine mahsus işlemeli ipek­
B u yüzyılda işleyen madenler, bunların lilerini yapm ağa ve bu msmulât her zam an
hepsi devlete ait addolunduklarından, m a ­ için alıcı bulmağa deva m ediyordu. Ankara
dencilere iltizama verilirdi. Bunlardan hâsıl ve civarında bir yüzyıl evvelki gibi yine tif­
olan madenlerin ilk müşterisi, devletti. A n ­ tik sofu dokunuyor ve bilhassa dış m em le­
cak devletin satın almadığı yurd içinde ser­ ketlerde çok rağbet görüyordu. Sakız ipekli­
bestçe satılırdı. Dışarıya ihraç ise yasaktı. leri de aynı haldeydi. Halkın bu kumaşlara
Madenlerden çıkan gümüşün darbhaneye tes­ fazla rağbeti yüzünden israf ve sefahet ka­
limi Şarttı. B u n u n gibi bakır ve kalay top­ pılardın açılmasına engel olmak için bunların
haneye gönderilir, fazlası serbest bırakılırdı. kullanılması ara sıra yasak edilirse de. sonra
Güherçile de böyleydi. B u madenlerin on- yasak tavsar ve yine kullanılmağa başla­
sekizinci yüzyılın sonlarına doğru devlet ta­ nırdı. Bazan da mutad dışı lüks imalât dur­

2674
durulur, sonra bilhassa dış piyasaların isteği siyle İngiliz ve Fransız donanmalarının A k ­
üzerine yenidetı başlardı. deniz'de daimî çarpışmaları, bu savaşların
İstanbul’da ayrıca kırk iki basmacı im a­ çok zam an Osmanlı karasularına kadar sira­
lâthanesi vardı. Bunlar bilhassa tülbentlere yeti, İngilizlerin Fransa bandıralı gemileri
tahta kalıplarla renkli nakıs ve desenler ba­ batırmaları veya esir etmeleri Osmanlı m e m ­
sarlardı. Avrupa mallarına nazaran Osmanlı leketlerine deniz yoluyla mal geimesLue ve
memleketlerinde yapılan bu mallar daha p a ­ Osmanlı mallarının başka limanlara gitme­
halı olduğu ve A vrup a malı bulundukça d â ­ sine engel olmuş ve bu hal İktisadî bir kriz
hilde satışı azaldığı halde, kalitelerinin üs­ yaratmıştı. B u münasebetle Osmanlı devleti
tünlüğü yüzünden dış piyasalarda kolaylıkla Fransa. İngiltere, Avusturya ve Felem enk
alıcı buluyorlardı. Lâkin, doku m a sanayiinde devletlerine, konsoloslarının kefaleti altında
.yavaş yavaş bavlıyan duraklama ve gerileme ticaret eşyasmm naklinin temin edilmesini
yüzünden zamanla ihraca değil, istihlâke ye­ yazmış ve Osmanlı karasularına hiçbir tara­
tecek mal bulunmadığından eskiden dışarıya fın tecavüzde bulunmamasını istemiştir.
bol bol satılan yünlü, pam uklu ve ipekli k u ­
Ahidnamelere göre Osm anlı ülkelerine
maşlar A vrup a’dan alınır olmuş, yalnız sof
giren eşyadan devlet yüzde üç gümrük alır­
ihracı devam etmiştir.
dı. Lâkin, bu vergiyi hüküm et tahsil etmez,
gümrükleri belli kimselere iltizama verirdi.
3 - T İC A R Î D U RU M Bütün iskelelerde gümrük mültezimleri giren
maldan, gümrük resini alırlardı. Kara, güm ­
Bu. yüzyılda yeniden ilk ticaret ar.dlaş-
rükleri de ayrıydı- İstanbul’a gelen gemiler,
ması imzalanan devlet, İsveç’ti <1736). İs­
Sultaniye ve Kilidülbahir kalelerinde, kara­
veç, Devleti al iyyeden ipekli kum aş ve ih­
d an gelen mallar ise, Edircıe-kapısmdan gir­
racı yatak olmıyan çeşitli h a m m adde alır
dikten sonra bugün aynı adla anılan Kara-
ve en çok da kalın' çuha satardı. B un d an
güm rük mevkiinde yoklanarak gümrük ver­
sonra 1740 yılında Sicilyateyn ve 1758 yılında
gileri alınırdı.
da Danim arka devletleri ile bir ticaret and-
1aşması imzalanmıştır. Prusya ile bu cins Üçüncü Mustafa ve Birinci Abdülhamid
ticarî münasebetlerin başlaması ise, 1TS1 yı­ devrinde açılan seferler Osm snlı mâliyesini
lındadır. Sicilyateyn liralı D o n Karlos, İs­ tamamen iflâsa, sürüklemiştir. Hart» masraf­
panya tahtına geçtikten sonra o -¿amana k a ­ larının ve K ü ç ü k Kaynarca andlaşmasmın
dar İspanya ile Osmanlı devleti arasında yüklediği tazminatın ödenmesi için ileri yıl­
m evcud bulunmamış olan bir ticaret andlaş- ların vergilerine bile başvurulmuş v e bu
ması aksedilmiştir (1782). yüzden ağır malî buhranlara uğramlmıştı.
Kan un î Sultan Süleym an devrinden iti­ Devlet b un a çâre bulmak üzere ilk defa ola­
baren verilen imtiyaz üzerine Akdeniz'de rak dışardan borç para almağa teşebbüs et­
Fransız bayrağı ile yürüyen gemiler her tür­ mişse de başvurduğu Felem enk ve İspanya,
lü taarruzdan masun bulundukları için, b u ­ hfcttâ F aS sultanlığı b una yanaşınartuşlar-
rada diğer milletlerin gemileri de Fransa’ya dır. B u n u n üzerine sarayda, devlet ricalinin
m uayyen bir vergi verm ek şartiyle b u devle­ ve halkın elinde bulunan altın ve gümüş
tin bandırasını kullanırlardı. 1740 yılında eşyanın darbhaneye gönderilip para kesilme­
başlıyan Avusturya veraseti savaşları dolayı- sine karar verilmek zorunda kalınmıştır.

2675
Yıkılma Devri (1 7 9 2 • 1 9 2 2 )

Osm anlı devleti, A v u stu ry a im parator­ lar, e n d o k u z u n c u yüzyılda da d e v a m etmiş


luğu ve R u sy a çarlığı île onsekizinci asrın ve batıyı görüp tanıyan kimselerin önderlik
so n u n d a im z a la m a k zo ru n d a k a lı ğ ı a n la ş m a ­ ettiği bazı reform hareketlerini doğurm uştur.
larla artık A v r u p a meselelerinde kendi g ü ­ Böylece, bu çalışmaların imparatorluğun
cüyle söz sahibi olamıyacağmt anlamış v e k a ­ a n a bü n y esin de yaptığı m üsbet fakat zayıf
bul etmiş b u lu n u y o rd u . tesirler a n c a k yıkılmayı yirminci yüzyılın
Karlofça barışından sonra giriştiği sefer­ ilk dörtte birine k a d a r önleyebilmiştir. N ite­
lerde bazan yenm iş, bazan yenilmiş, toprak k im , İkinci Mahm ud dev rinde dü şünülü p
kazançlarına v e y a kayıplarına uğramış, uzun A b d ü l m e c i d ’ in tahta çıkmasıyla 1839 yılında
ve meşakkatli savaşlara dayanabilm iş, göğüs ilâr. edilen tanzim at, 1876 yılındaki birinci
germ iş, son gü cü n ü kullanarak imparatorluğu ve 1908 yılındaki ikinci meşrutiyet gibi h a re ­
dış dü şm anla ra karsı m ü m k ü n olduğu kadar ketler, aslında b ü y ü k v e m ü h i m olmasına
m ü d a fa a etmiş, mevcudiyetinin idamesi için r a ğ m e n iyi netice için müsait şartlarını b u la ­
parçalanm asına m ani o lm ak veya K ırım ’ ı ge* m am ış. imparatorluğu kurtaramamıştır.
ri a lm ak gibi meselelerde savaş aç m a kta te­ G ö r ü lü y o r ki «Y ık ılm a devri» nin başla­
reddüt gösterm em iş, kayıplara da uğramıştı. rında h ü k ü m d a r bu lu na n Ü çüncü Selim (1789-
3 u dev re d en itibaren ise, bunlarla bera­ 1807) ilk defa olarak pek geniş çapta ısla­
ber, Ba lka nlard a millî devletler halinde i m ­ hata teşebbüs etmiş v e im paratorluğun b ü ­
paratorluktan ay rılm ak İstiyen tebaasiyle de tün m üessese feri ne ş â m il b ir k sJk ırtm a pro g­
m ü ca dele devri açılmış bulu n u y o rd u . N itekim ramı tatbik etm ek istemiştir. B u prog-ama
im paratorluk, kendi aleyhine olarak dışar­ «Nizam-ı C e d id» adiyle A v r u p a usulü bir
dan desteklenen bu mücadeleleri de s o n u n ­ o r d u n u n kurulm ası, d o n a n m a n ı n ıslahı, y ü k ­
da k ay b e tm eğ e m a h k u m olacaktı. B u yü zde n sek teknik okulların açılması, m em leketin
toprak k ay ıp lan artık a y r ılıp gider, ülkeler ik tis a d e n kalkındırılması d â h ild i. L â k in , b u n ­
şeklinde b ü y ü k olacaktı. B u hal, bir dağılıp ları tam mânasiyle tatbike im kân ve fırsat
çözülm e idi ki, s o n u n d a im paratorluğun yı- b u la m a d a n gerici kuvvetler onu ¡5 başından
kılmasını doğ urm uştu. uzaklaştırdılar. İrtica tam mânasiyle d u r u m a
O n y e d in c i yüzyılda başlıyan v e onseki­ h â kim olduysa da, bu hal bir yıl k ada r sü­
zinci yüzyılda d e v a m eder, ¿ütün müessesele- rüp (kinci (Vfahmud*un tarat çıkısiyie sona
re şâmil inhitat, bu devre de de tam mâna- erdi, im paratorluğun m ukadderatı yine a y ­
siyle t a h a k k u k etmiştir. D a h a onsekizinci dınların eline geçti. İkinci M a h m u d (1808-
yüzyılda Ü ç ü n c ü A h m e d , Birinci M a h m u d , 1833) amcası Ü ç ü n c ü Sc lim ’in yo lu n u takip
Ü ç ü n c ü M usta fa ve bu yüzyılın sonlarında ederek ord u y u , «Asakir-i M a n su re » adı al­
Ü ç ü n c ü Selim gibi h ü kü m da riaria bazı d e v ­ tında ihya etm e d en önce kendisine karşı
let adam larının bu inhitatı d u r d u r m a k için gelecek yeniçeri ocağını 1826 da ortadan
giriştikleri teşebbüsler, beklenen neticeleri kaldırdı. B u n d a n sonra sür’atli bir ıslahat
tam m ânasiyle verem em iştir. Bütün bu ç a b a ­ h areketine girişip bütün devlet teşkilâtını

2676
çağdaş A vrupa devletlerine göre yeniden; Bu arada devletin içinde bulunduğu ve ye­
düzenledi, ■Orta öğrenim veren okuilar, harp niden m aruz kaldtğr gaile ve tehlikelerle
okulu, tıbbiye okulu, A vru p aî kıyafet hep m ücadele edip çoğunu bertaraf ettikten ve
onun eserleridir. Ayrıca, bat tya öğrenciler m utlak saltanatının devam ınca hür fik irle ri
gönderip bu ülkelerin bilim , te knik ve m e­ de sindirm eğe çalıştıktan sonra, ordu He m ü­
deniyetini, hepsinden m üh im olarak da z ih ­ nevver sınıfın tazyiki karşısında 1908 de
niyetini yurda getirm elerine çalıştı. Fakat m eşrutiyeti iadeye mecbur kalmış, krs?a bir
h azırladığı ve tatbikine başladığı büy ük re­ m üddet sonra da h ük üm d arlık tan uzaklaştı­
form un, yani tanzim atm resmen ilânını gö­ rılm ıştır.
remeden vefat etti. İktidarı ele alan inkılâpçıları birçek iğler
Yerine geçen ve b atılı tarzda yetiştiril­ bekliyordu. B üyük imanları,, son derece İyi
miş elar. oğlu Abdüim ecrd (1839-İS61), iik nîyetJcri ve sonsuz vatanseverlikler! vardı.
i§ olarak «G ülhane Hatt-ı H üm ay unu»nu Lâkin, pek çetin b ir iş olan devlet idare-
törenle okutup «Tanzrmat-ı H ayriy e»y i ilân sinde tecrübe sahibi' değillerdi. Evvela Bal­
etti. Bu, ay m zam anda O sm anlı m em leket­ kan savaşma ve sonra B irinci Cihan savaşına
lerinde Osmartft vatandaşlarına insan h ak la­ hesapsız ve lüzum suz şekilde sürükledikleri,
rının tanınm ası ve h uk uk devletinin d o ğu ­ siyasî ve m illi varlığının bekası d âh il, her
şuydu- Artrk, hangi din ve m illete mensup şeyini merkezî devletlerin zaferine b ağ lad ık ­
bufunursa bulunsun bütün tebaa devlet ve ları Osm anlı im paratorluğu, bu devletlerin
kanun nazarında eşit oluyordu. Can ve mat ye nilip ittifak biokunun çökmesi üzerine 30
em niyeti, kanu nlara dayanan eşit ve âdît ekim 1918 de im zaladığı Mondros m üta re ke ­
vergi sistemi, alenî muhakeme,: fikri* v£ v ic ­ siyle- bu harbe son verdi ve birçok vilây e t­
dan [hürriyeti tanzim at hareketinin başlıca lerle İstanbul düşm anlar tarafından işgal
esaslarıydı. Devlet tam am en batılı bir h ü v i­ edildi. Sonra,. 10 ağustos 1920de im zalanan
yete bürünecek, batı ilim ve tekniğiyle b ir­ Sevr muahedesi im paratorluğun yıkılış Vesi­
likte batı k ü ltü rü de Osman h ülkelerine g e l­ kası oJcfu.
meğe başlıyacaktı. Devlet, kendisini Avrupa*
dan ayıran bütün sedleri yık m ak gayretin- *
deydi. Fakat M ustafa Kem al'in ön d erliği ile
A b d üîâziz devrinde (1861-1S76), bu saha­ ay aklanıp silâha sarılan T ürk m illeti düş-
da bir d ursklam a ölm üştü. Balj zihniyetiyle m aniara v a r ilim i gösterdi.
yetişmiş kıym etli devlet ad am larının m üca­ T ürkiye B üyük M illet Meclisi 1 kasım
delesine rağm en buna sebeb, zihniye t itib a­ 1922 de, İstanbul'um İtilâf devletleri ta ra fın ­
rîyle doğulu olan h ük üm d ard ı. Lâkin ordu dan işgali tarih i oîân 16 m art 1920 den iti­
ve m ünevverler el-eSe verip her alanda he­ baren yurtta kendinden başka h ük üm e t ta ­
sapsız b ir gidi? bu rejim i, hüküm dar* n ım am ak ve saltanatı hilâfetten ay ırıp sal­
hal*etı?ıek suretiyle tasfiye etm işlerdir. tanatı ilga etmek kararını alarak, T- B. IVL
Tahta çıkan Beşinci Murad, rahatsızlı­ M eclisinin, hukuk-[ h âkim iy et ve h ü k ü m ra n ­
ğından pek kısa b ir zam anda padişahlıktan lığın m üm essili hakikisi olduğunu Hân edip
a y ırıldı, M eşrutiyetin ilânı «artı ile saltanata O sm anlı devletini tarih in sinesine g öm dü. 17
getirilen fkîner Afadüfhamid (1876 - 1909) şar­ kasım 1922 de de son padişah V ahideddin
tı yerine getirm işti. F akat dem okrasiyi a n ­ düşm anlara iltica ederek İstanbul'dan ayrıldı,
cak m illî devletlerin rejim i sayan ve bu Sis­ 24 tem m uz 1923 de im zalanan Lozan m u a­
tem in im paratorluğu parça Sayacağın a inanan hedesi, m illetin büy ük zaferlerinin vesikası
bu Padişah, kısa bir süre sonra meclisi k a ­ ve istik lâlinin dünyaca tanınm ası beratıdır.
patarak eoiisnatı boyunca devleti tam b ir 29 ekim 1923 tarihinde de yeni devlet C u m ­
istîbdad, bir dik ta re jim i ile idare etmiştir. huriyetle ideal şeklini alır.

2677
Üçüncü Seiîm’in tuğrası

ÜÇÜNCÜ SELİM

Üçüncü Selim’in gençliği ve cülusu — Avusturya ve Rusya savaşlarının devamı, İsveç ve


Prusya ittifakları, İç olaylar, Çeşitli cephelerde ve denizlerdeki çarpışmalar, Ziştovi v e Y a ş
barışları — D ü n y a ve A v ru p a ahvali, Fransa ihtilâli — İmparatorlukta ıslahatın başlaması,
çeşitli yönleri, devrin iç ve dış olayları — Fransa’nın Mısır'a hücumu, Yeni ittifaklar ve
savaşlar — Yeniliğe karşı İsyan ve padişahın tahttan indirilmesi.

Birinci Abdülha- ÜÇÜNCÜS E LİM «"»namıı« .....şehzadeliği diğer padi-


m id ’in vefatı üzerine şah adaylarından çok
sarayda, yeni padişa­ Babası • Üçüncü Mustafa farklı veçmiş ve k e n ­
hın cülûsıı hazırlığı Annesi . Mihrişah Suttan disi daha o zamanlar
derhal yapıldı. Gün Doğduğu tarih : 24 aralık 1781 istikbale matuf bir ta­
doğarken kızlar sğası Padişah oiüu£u tarih : *7 nisan 1789 kım faaliyetlerde b u ­
îdris Ağa haremde Tahttan indirildiği tarih : 29 mayıs lunmuştur. B u n u n için,
Şimşirine dairesinde 1807 Dnün eülûsımu yazm a­
m ah bu s bulunan şeh­ Şehadeti : 23 t em m u z 1808 dan. evvel şehzadelik
zade Selim’in y a n m a devrinden bahsetmek
Bilinen zevceleri : Afitâb, H ü sn ü m ah ,
girerek huzurunda yer Kclizar, Nurişems, Pakize, Refet. Ta- faydalı olur.
öpüp: b'ısafa, Zibifer sultanlar.
«Cenabıhak ulu Bilinen çocukları: (Yokl Selim’ in şehzadelik
cedlerinizin mirası devresi
olan tahtı size ihsan
kıldı» dedi. Şehzade Veziri&zamları : Koca Y u s u f Paşa —» Sağlığında Üçüncü
amcasının hastalığını — 7 haziran 1783, azil. Kethüda (Ce­ Mustafa, oğlu Selim’i
ve b u hastalığın artmış naze) H aşan Paşa 7 iıaziran — 23 ka­ yanından ayırmaz, ya­
olduğunu duymuştu. sım. 1789, azil. Cezayirli Gazi. Haşan bancı uzmanlar tara­
Paşa 23 kasım 1789 — 30 mart 1790,
Kendisi ötedenberi sal­ fından tatbik edilen ıs­
vefat. Rusçuklu Çelebl-z&de Şerif H a ­
tanata geçm ek husu­ şan Paşa 16 nisan 1790 - 14. şubat 1791, lahatı yerinde göste­
sunda son derece sa­ idam. K o c a Y u su f paşa <ikinci defa) rirdi. Henüz çocuk
bırsızlanıyordu. Çocuk­ 27 (lil şubat 1791 — 4 mayıs 1792, yaşta bulunduğu hal­
luğundan beri b ü y ü k azil. Melek M e h m e d Paşa 4 mayıs de kendisine devletin
bir cihangir olacağı 1792 — 19 ekim '1794, azil. İzzet Melı- m ü h im işlerini, büyük
kulağına konmuştu. m ed Paşa 20 ekim 1794 — 30 ağustos
dertlerini anlatır .ve
1798, azil. Y u s u f Ziya Paşa 30 ağus­
Devlet işleri iyi gitme­ bunların düzeltilmesi
tos 1798 — 24 nisan 1805, İstifa. H a ­
dikçe b u n u daim a a m ­ fız (bostancı başıJ İsmail Pasa 24 ni­ hakkın daki düşüncele­
casının yaşlılığına ve san 1805 — 14 eylül 1806, azil. Keçi­ rini izah ederdi.
iradesizliğine vererek boynuzu ağa İbrahim Hilmi Paşa 14
kendisi tahta geçerse j eylül 1806 --- - . Şehzade Selim 1774
bütün işlerin düzelece- = ş yılında babasını gaip
ğİH İ k U T a rd l ^ îU M n ıım u ttiH iiıiıııııım iim ıu iiH iıım ıtm ım ım iilın ım u n u m ııi» 4' edince, kendisi için sa­
Tahta davet edilen. Selim’in çocukluğu ve rayda kafes ve m ahbusluk hayatı başladı. Lâ-

2678
kin, iyi kalpli ve biraderzâdesine karsı m ü ş­ İshSk Bey, Baron de Tott’un yetiştirdiği
fik olaıı, onun kendisinden sonra Osmanlı genç subaylardandı. T e m m u z 1770 tarihinde
tahtına geçeceğini düşünen Birinci Abdiilha- Çeşme deniz savaşında bulunmuş, sonra bir
mid, veliahdını fazla sıkmazdı. Şehzade, m ut­ Rus subayını camiye sokmakla suçlandırıla­
lak şekilde tecrid edilmemiş bulunduğu için rak Cezayirli Gazi Haşan Paşa tarafından
bazı kimselerle teması vardı. Bunların içinde aleyhinde bir tahkikat açılmış, o da b u n u n
m üslüm an ve T ü rk olanlar da, olmayanlar neticesinden korkarak Fransa’ya kaçmış, son­
da bulunuyordu. Meselâ, hususî tabibi Loren- ra biraralık Osmanlı devletine dönüp şehza­
zo, Fransa elçisinin yakın dostuydu. Şehzade de Selim’e intisap etmişti. Lâkin kısa bir
Selim, bunlar vasıtasiyle memleket ve dünya zam an sonra eski mesele canlandığından ce­
meseleleri hakkında zaya uğ ram am ak için
bilgi edinmeğe çalışır­ bu sefer Rusyaya k a ­
dı. O sıralarda işler pağı atmış, oradan
fenaya doğru gittikçe: Fransa’ya geçmiş ve
Ch. Gouffier İstanbul
«Devlete bu reha­
elçisi tayin edilincc
vet neden iktiza edi­
onun gemisi ile İstan­
yor? Ben şimdi salta­
bul’a gelmişti.
natta olsam şöyle y a ­
pardım, böyle yapar­
Şehzade, hususi ta­
dım» diye söylenir,
bibi Lorenzo vasıta-
bir taraftan kurşun­
siyle İshak Bey’in k e n ­
dan humbaralar dö­ disinin do m utem et
kerek yeni birşeyler
adamı olduğunu elçiye
icadına çalışır, bir
bildirerek o vasıta ile
taraftan da geçmiş pa ­
Onaltıncı Lui’ye bâzı
dişahların bastırdığı
mektuplar gönderm ek
paraları tetkik edip
istediğini bildirdi. E l­
kendi parasının şekli­
çi b un da n fevkalâde
ni tesbite uğraşırdı
m em n u n kalıp şehza­
(Cevdet tarihi, C: 8.
deye h em en cevap ver­
S: 143).
di. B u n d a:
Sadrıâzam Halil
H a m id Paşa, kendisini «.Ben İstanbul’a,
hal’edip yerine şeh­ Osmanlı devletinin es­
zade Selim’i tahta ge­ ki şan ve şevketini
çirmek teşebbüsile it­ kazanmasını görm ek
h a m edilerek azil ve ve onun fenalığını is­
bilâhare katlolunduk- teyenlerden intikam
tan sonra, Birinci Ab- alınması hususunda bir
dülhamid veliahdı da­ Sultan Ü ç ü n c ü S e ü m hizmette bulunm ak için
ha sıkı bir nezaret (A s lı T o p k a p ı S a r a y ı M üx e s în d e d ir) geldim. Halbuki, nasi­
altına almıştı. Genç hat yollu söyledikleri­
şehzade bununla beraber hariçle temasını d e­ m e hiç önem verilmedikten başka Ru sya
v a m ettirmeğe m uvaffak olmuştur. O n u n bu devletinin her sözü, Fransam n sadıkane söz­
devirde en m ü h im teşebbüsü, Fransa kıralı lerine tercih edilmektedir. M u h a m m e d ü m ­
Onaltıncı L u i ile muhabere yollarını araması metini gaflet uykusunda gördüğüm için ga­
ve bulmasıdır. B u n u n başka misali, bütün Os- yet müteessir oldum ve bu yüzden m e m le ­
manlı tarihinde yoktur. Şehzade Selim, baba­ ketime dönmeyi üzülerek düşündüğüm sırada
sı gibi Fransa dostluğuna ve politikasına ta­ bu sefer işaret buyurulan iradeleri üzerine
raftardı. B u sırada İstanbul’a gelen yeni yüksek hizmetinizde b ulunm ak en b ü y ü k
Fransa elçisi Choiseul Gouffier, Osmanlı dev­ emelim oldu» diyordu.
letini Fransa politikasının tesiri altında bı­
rakm ak için evvelâ hüküm dara ve sadrâza­ Elçi ile şehzade arasında bundan sonra
m a baş vurmuşsa da, Rusya ile yeni bir sa­ geçen mektuplaşmalarla ishak B e y ’in F r a n ­
vaş gailesi açm ak niyetinde bulunulmadığı sa’ya gönderilmesi kararlaştırıldı. İshak B e y
için sözlerine pek ehemmiyet verilmemişti. orada h em Avrupa devletlerinin politikaları­
Elçi bunun üzerine müstakbel Osmanlı padi­ nı tetkik edecek, h e m de deniz vo kara sa­
şahı şehzade ve veliahd Selim'lc temas im ­ vaşlarının yeni usulleri hakkında bilgi edi­
kânlarını aradı. Şehzade de aynı imkânı ara­ necekti. Ayrıca, Fransanm kalelerini, topha­
dığından nihayet iki tarafın da itimadını ka­ ne, tersane ve fabrikalarını inceleyecek, m o ­
zanmış lan İshak B ey b u işe vasıta oldu. dern orduların kuruluş ve sa%’aşa hazırlanış-

2679
likesinj izah edijTor ve cesaret ve savaşçılığın
kâfi gclmiyecelin i bildiriyordu. Bundan m a ­
ada, Osmanlı devletine yardım etmekte kusur
etmediğini ve ordunun ıslahı için subaylar
göndermiş bulunduğunu da ilâve ediyordu.

Kiralın mektubu gayet açıktı; Osmanlı


devletinin içinde bulunduğu bütün zaaf ve
güçlükler belirtiliyor ve şehzadeye bir çok
nasihatler veriliyordu.

B u mektup şehzadenin izzeti nefsine do­


kundu. O , Fransa kralından poh poh bekli*
yordu. M ektubun müsveddesini hazırlayan
Ebubckir Ratıb Efendi de bu hususta veli­
ahdı bir hayli kışkırtıp nihayet onun kalemi
ile Onaltmcı L u i’ye yeni bir mektup yazıldı.

Şehzade, bu mektubunda pek yüksekten


atıyor. Kendisinin nasihate muhtaç bir ço­
cuk olmayıp Osmanlı soyundan kendisi gibi
birisinin şimdiye kadar gelmemiş bulundu­
ğunu kayıt ettikten sonra, bundan evvelki
Rusya seferinin Fransanın kışkırtması ile
açılıp mağlûbiyet ve rezalete uğran ildiğini,
Fransa yaptığı hatayı tamir ederse ne âlâ,
yoksa kendisi tahta çıktıktan sonra ne yapa­
cağını kararlaştırdığını ve son pişmanlığın
fayda vermiyeceğini, ordunun Avrupa usulün-
Fransa elçisi Chorseul Gouffier

larını, yeni savaş araçlarını ve


bunların kullanılışlarını öğrene­
cekti.

İshak Bey, 1786 yılında


Fransa'ya gönderildi. Yanında
Şehzadenin Fransa kiralına ve
başbakanına hitaben yazdığı
mektuplar da vardı. B u m e k ­
tuplarda Osmanlı veliahdı an’a-
nevî Osmanlı ve Fransız dostlu­
ğundan bahsettikten sonra,
Fransanın dostluğu ve yardımı
ile Osmanlı devletinin içinde
bulunduğu durum un düzelebile­
ceğin! yazıyor ve İshak B ey ’e
gerekli itibar ve itimadın gös­
terilmesini rica ediyordu.
Onaltmcı Lui verdiği cevap­
ta, şehzadenin ıslahat taraftarı
olduğunu ötedenberi bildiğini
kayıt ettikten sonra, savaşın ¿iiç
ve fena bir şey olduğunu, her
hususta düşmanla eşit bulunul­
madıkça savaş açmanın hatalı
olacağını, kendisi tahta çıktık­
tan sonra neticesi önceden kes­
tirilmeden ve devlete gerekli
çeki düzen verilmeden, bir sava­
şa girişil em iyeceğin e enıin bu­
lunduğunu, muntazam bir ordu
ve muktedir kumandanlar ol- Selim veliaht iken Fransa kralına yazdırdığı mektubun
madıkça sefere başlamanın teh- » müsveddesinin baş tarafı

2650
de birdenbire ıslahının imkânsız bulur* düğü­ istememiş, buna karşılık Üçüncü Selim de
nü, bunun için en az onbeş yıllık bir müddet padişah bulunduğu müddetçe onun oğulları
gerekeceğini, düşmanlarımızın ise Osmanlı M a h m u d ve Mustafa) hakkında aynı şekilde
devleti orducunu ıslah etsin de Öyle savaşa­ şefkat göstermiş ve hat'a pek kabiliyetli
lım dîye beklemeyeceklerini ve hattâ buna gördüğü şehzade M ah m u du n her sahada ye­
fırsat vermemek için hücuma geçeceklerini, tişmesini temin etmiş, kendisine musiki ve
bu yüzden bu işin bir başka çaresine bakıl­ yası hocalığını bizzat yapmıştır.
ması icab edeceğini, vaktüe O sm an iı ordu.
1 arının bütün Avrupa ordularını yendiğini,
q zaman batılılgrın askerlikten anlamadık­
Selimin cüîûs« ve bret merasimi
larını ve b u sanatı OsmanlIlardan öğrenip bu
hale geldiklerini, b u yüzden kendisinin ec­ İşte, kızlaragası İdris Ağa’nın 7 nisan
dadın m kanunlarını bugünkü ihtiyaçlara gö­ 1789 salı günü sabahı Osmanlı tahtına davet
re ihyaya çalışacağım yazıyordu, İshak Bey'e ettiği şehzade Selim’in durum u bu idi. Bu
verilen talimata güre ise, veliaht Fransa dev­ haberi alınca, heyecanla ayağa kalktı. O za­
letinden Kırım meselesinde ve Rusya ile man, İdris A ğ a şunları söyledi:
Avusturya devleti ile savaşta dostluk istiyor, ¿13uyurun evvelâ amcanızın nâşını ziya­
nasihatle,, devletin esasen m alum olan duru­ ret edin. Sonra Hırka-i Şerif odasına teşrif
m u n u sayıp dökmekle bir ??ey elde edilemî- buyurursunuz».
yeceğini, halbuki Fransa arzu ederse Osman!ı Esasen tahta yeni çıkan Oimanlı padi­
devletine çok faydalı olabileceğini ilâve edi­ şahlarının, seleflerinin nâşını bizzat görme­
yordu. leri usuldendi. Kızlar ağası veliahdı alıp B i­
Bu yazışmanın hemen hiçbir faidesi ol­ rinci Abdülham id’in vefat etmiş oMuğrı köş­
mamıştır. Veliahdın Fransa kral i ile olan, bu ke götürdü. Burası Şimşir İlk dairesine na­
muhaberesi ise padişah tarafından haber zırdı, İdris Ağa, kapıyı açarak:
alındığı halde yalnız buna vasıta- olanlar ce­ * B u y urun efendimi, diye şehzadeye yel
zalandırılmış, şehzadeye hiç bir şey y a p a ­ verdi, sonra ölü padişahın üzerindeki örtüyü
mamıştı. Birinci Abdülham id'm bu hususta açtı ve:
gösterdiği müsamaha, cidden büyüktür. K e n ­ iHerşeyden evvel bu mübarek vücudu
disinden sonra Osmanlı tahtına geçecek, olan ziyaret edin* dedi.
birader zadesinin hiç bir şekilde incinmesini Doğruluğunun tahkiki imkânsız rivayet­

B ir getrden dön en p adişah K a d ın ( h a n ım ) fa r ın ın k ap at r a r a b a la r la Bâb-ı h ü m â y û n


(b ir in c i k a p ı) dan T opkapt-sarayrna g iriş le r in i ta s v ir eden bu resim* O r s e k lz in c i y ü z y ıl
s o n la r ın d a te rtip le n e n d ’O'hsson’urt eserinden a lın m ış tır . R e sm in s o lu n d a k i cam i, K oca
S in a n ’ın y a p tığ ı ta k v iy e d u v a r la r iy le m in a re le rin d e n ikisi kısm en görtfnen A y a so fy a ’dir.
S a ğ d a k i rmüteaddıd k u b b e li p e k z a r if ve g üzel y a p ı d a « L â le d e v ri» nün h â tıra sı Ü ç ü n c ü
A h m c d ’in çeşm e ve s e b ilid ir. Y in e bu re sm in ta m o rta sın d a ve geride, onsekizînes y ü z y ıi
s o n la r ın d a k i Bab-ı h trm â y û n ’ u v e F b ita h e re y a n d ığ ın d a n b u g ü n m e vcu d o irm yan, ü s t ü n ­
dek i k öşk ü görm e k te y iz. A y aso fy a c a m î’ r ta r a fın d a n saray ın b îrin o i k a p ış m a do ğru g id e n
p ad işah k a d ın la r ın ı ta şıy a n k a p a lı a r a b a la r d a O s m a n lı sa ray ın c a k u lfa n tla n K o ç u la r d ır .

2581
lere göre, üçüncü Selim amcasının ölüsü kar­ liğine vermekteydi. Buna karşılık şimdi ye­
şısında dehşet ve hasiyete kapılarak geri ni padişahın gençliğine ve enerjisine güve-
dönm ek isteyince İdris Ağa kendisine şu nilmekteydi.
küçük hitabede bulunmuştur:
*E y yeni padişah, bu büyüğünüz olan Y e n i padişahın ilk icraatı
amcanız sizden evvel padişahtı. Nihayet bu
gaddar felek onu ölüm şerbeti ile bu müd- Üçüncü Selim’in Osmanlı tahtına çıkışı
hiş hale düşürdü. Efendim, ibret ve basiret üzerine sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Koca
göziyle bakın, bu dünya bekasızdır, baki olan Yusuf Paşaya yeni hükümdarın mührü ile
ancak Allah’dır. İşlerini Allaha ısmarla, o vazifesinde ibka edildiğine dair ferman yol­
intikam sahibi ve kahır ediciden gece gündüz landı. B u fermanda aynı zamanda devletin
kork. Allahın kullarına merhamet et, adale­ düşmanları olan Rusya ve AvusturyalIlardan
tin sayesinde bütün âlemin hali hoş olsun. intikam alınmadıkça, kılıcın kına konm am a­
Allah’dan yardım iste, Rabbim selâmet ver­ sına karar verildiği bildiriliyordu.
sin. Buyrun ku’ların gelişinizi bekliyorlar.
Hırka-i şerife gidelim». Osmanlı devleti bu savaşa Kırım’ın geri
alınması için girmişti. Üçüncü Selim bu ga*
Bir kızlar ağasının hükümdarlık derece­
yeye erişilmeden savaştan vaz geçmek iste­
sine ulaşmış birisine böyle saray an’aneleri-
miyordu. Rusya ile bir barış için Ispanya ve
ne aykırı şekilde nasihatlarda bulunmağa
Fransa'nın ara buluculuğunu bu yüzden ka­
kalkışması pek um ulamaz. İdris A ğa ’nın da,
bul etmemiş, yalnız Fransa elçisinin A vus­
son iki cümle müstesna, bu sözleri söyleme­
turya ile iki tarafın ellerinde bulunan yerler
ğe cearet etmiş olması bir hayli şüphelidir.
yine kendi ellerinde kalmak şartı ile ayrı bir
Yeni hükümdar, idris A ğ a ’nın koltuğuna barış yapılması hakkm daki arabuluculuk tek­
girmiş olduğu halde haremden çıkarken si- lifini müsait karşılamış ve elçi ile bu husus­
lâhdar Yahya Efendi ayak öpünce: ta müzakerelere girişilmesine izin vermişti.
Padişah şehzadeliği sırasında amcasını kendi
«Siz kimsiniz?» diye sordu. Yahya Efen­
aleyhine tahrik etmiş olan derya kaptanı
di: «Silâhdar kulunuz* diyerek öbür koltu­
Cezayirli Gazi Haşan Paşa’yı 8zil etti ve B i­
ğuna girdi. H e p beraber hırka-i şerif odasına
rinci Abdülham id’in sen zamanlarında dü­
geldiler. Üçüncü Selim, saray an’anelerine
şündüğü gibi kara seraskerliği verip İsmail
uyarak orada dua ettikten sonra Bab üs-saade
seraskerliğine m em ur etti. Derya kapdanlı-
önünde kurulan tahta çıkıp oturdu. Sadaret
ğtna İse, yeni hükümdara mensubiyeti b u ­
kaymakamı ile diğer devlet ricali, şeyhülis­
lunan Hüseyin kapdan tayin olundu. B u sı­
lâm. ve ülema daha evvel durumdan haber­
rada Akaenizde türeyen korsanları tenkil
dar edilmiş oldukları için hazır bulunuyor­
için bu tarafa ayrıca oniki kalyon gönderil­
lardı. Usul ve kanuna göre evvelâ şeyhülis­
mesine karar verildiyse de, elde deniz aske­
lâm Kâmil Efendi, sonra sadaret kaymakamı
ri yoktu. Bunların tedariki emir edilince, bir
Salih Paşa yeni padişah tahta oturmadan
alay işe güce yaramaz, ömründe silâh kullan­
Endcruna gidip biat etmişler, onların biatini
mamış ve savaş görmemiş dilenci ve serseri
da kızlar, ağası ile Enderun halkınınki takip
makulelerini tutup ister istemez gemilere
etmişti. Üçüncü Selim tahta oturduktan son­
yüklediler. B u bahane ile nice kimselerden
ra ilk önce Nakib ül-eşraf Derviş Efendi ve
paralar sızdırılıp kendileri bırakıldı. B u ara­
sonra da sırası ile herkes biat etti. Bir ta­
da çoluk çocuk sahibi, alil» muhtaç ve bazan
raftan da top şenlikleri cülûsu kutluyordu.
da çocuk yaşta olanlar da tutulup getirildiy­
B u arada kızlar ağası ile hazinedar ağa ve
se de gemi kapdanlari kabul etmeyerek
musahipler, ölü padişahın nâşını kızlar ka­
«Verilecek ulûfeye değmez* diye geri dön­
pısından çıkarıp divan yerine götürerek he­
dürdüler. Hattâ yeni derya kapdanı Hüseyin
men yıkamışlar, kefenlemişler ve tabuta ko­
Paşa’nm kumandasında Karadenize çıkarılan
yup hazırlamışlardı. Biat töreninden sonra
yüzelli parça geminin mürettebatı da böyle
cenaze namazı kılındı. Padişah hareme dön­
toplamalardan ibaretti.
dü. Birinci Abdülham id’in cenazesini devlet
ricali ile sair hazır bulunanlar Bahçe-kapı-
smda kendisi için yaptırmış olduğu Hamidi- M a li ve askerî d u ru m için yapılan
ye türbesine götürdüler ve orada kendisin­
den evvel vefat etmiş olan evlâdları arası- toplantı
na gömdüler. Eâb-ı âliye döndüler. Herke­
se memuriyeti ibka edildiği bildirilip dere­ Cepheden gelen para ve asker ve mal­
celerine göre kürk ve hilatlar giydirildi. zeme isteklerine karşı hemen yeni h ü k ü m ­
darın huzurunda bir meclis toplanarak gerek­
Saltanat değişikliği, İstanbul halkının yü­ li tedbirler müzakere olundu. Neticede kadı
reğine biraz su serpmişti Çünkü ekseriyet ve naiplerin yaptıkları haksızlıkların orta­
bütün işlerin kötüye gitmesinin sebebini, dan kaldırılması şeyhülislâma, vezirlerinki
merhum hükümdarın ihtiyarlığına ve gevşek­ kaymakam paşaya, yeni asker tedariki sek-

2682
banbaşıya, malî işlerin tanzimi defterdara
havale olundu.
Üçüncü Selim meclis halkaıa:
Allah içimi bilir, kendim için değil, her
kim din ve devlete hiyanet ederse başını ke­
serim ve yerine adam bulurum. Evlâdım ol­
sa himaye etmem» diye hitap ederek top­
lantıya son verdi.
Neticede, iltizama verilmiş olan gelir
kaynaklarının namuslu ve dürüst kimselere
tevdi edilerek emaneten idare edilmesi, halk­
tan kanun dışı hiç bir suretle vergi ve sal­
gın alınmaması, vilâyetlerde âyân ve çizye-
dar adı ile nüfuz sahibi olmuş türedilerle
baş edilebilmesi için valilere selâfciyet veri­
lerek sık sık azil olunmamaları, eyâlet as­
kerleri nizamnamesinin ıslahı, güçlü kuvvet­
li oldukları halde iltimasla emekli defterle­
rine kayıt edilmiş olup bos yere devletten
m aaş alan kimselerin hemen cepheye sevki,
kanunî özürleri olmıyan kadınların naib fiön-
dermiyerek bizzat işlerinin başına gitmeleri
nev’inden bazı ıslahat kararlaştırıldı. D iler
taraftan Anadolu ve Rumeli bölgelerine ada-
let fermanlar; gönderilerek her kazanın âyâ-
nm uı eskisi gibi halk tarafından seçilmesi
ve idare amirlerinin b u işe karışmamaları,
seçilenlere buyruldu verilmeyüp para alın­
maması, şehir kcihüdalarmm da halk tara­
fından seçilip kadı ve ııaiblerin buna m üda­
hale etmemeleri ve ellerine hüccet verilme­
si bahanesi ile harç islenmemesi bildirildi.
Devlet bütün kötülüklerin ve uğranılan
felâketlerin sebebi bunlarmış gibi böyle te­
ferruatla uğraşıyor, asıl büyük dert ve sıkın­ S u lta n /■Üçüncü S e lim p a d iş a h lığ ın ın ilk
tılar ise ortada duruyordu. z a m a n la r ın d a
Nitekim, İstanbul’da meyhanelerin ka­
panması ve elbise nizamına riayet olunması bunlardan ayarı düşük para basılmasına ka­
şiddetle emir edildi. rar verildi. Padişaha mutat tören ve teşri­
Para darlığına bir çare olmak üzere O s ­ fat için gerekenler bırakılıp kalanile, sul­
m anlI devleti tarihinde ilk defa olmak üze­ tanların, vezirlerin, devlet ricalinin, bütün
re d ıs yardım imkânlarına baş vurarak F e ­ ileri gelen kimselerin, zenginlerin ve halkın
lemenk devletinden onbeşbin kese borç is­ altın ve gümüş evarıîsinin darphaneye gön­
tedi ise de. alamadı. A yn ı maksatla İspan- derilmesi ve şeyhülislâm m, kadıların süsüne
ya'ya da baş vuruldu; lâkin red cevabı ile mahsus olandan başka maksadla altm ve gü­
karşılandı. Bunun gibi, Fas hakimi, Cezayir m üş eşya kullanılmasının şer’an yasak oldu­
ve Tunus Ocakları da itizar beyan ettiler. ğuna dair verdiği fetvanın taşralarda da
Nihayet tek çare olmak üzere lıalkm elinde ilânı He oralardan da altun ve gümüş celbine
bulunan altın ve gümüş evanînin toplanıp çalışılması kararlaştırıldı.

C E P H E L E R D E K İ S A V A Ş L A R IN D E V A M I

Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Koca Yu- Kuşlar Özi kalesini alınca bir kısım k uv­
suf Paşa, b u sırada ordu ile Ruscuk'da b u ­ vetlerle Bender’i muhasara etmişlerdi. Boğ-
lunuyordu. Yeni m ühür gelince, kendisinin dan’da ise Rus generali Kam enski ve A v u s ­
vazifede bırakıldığına ve ordunun hareket turyalI kumandan prens de Koburg k u m a n ­
edeceğine âlamet olarak Sancag-ı şerifi di­ dasında kuvvetler toplanmışlardı. Bunlar,
reğine bağlattı. Esasen ilkbahar ve sefer za­ süratle T un a ”yı geçmeğe başladılar. Kalaş
manı da gelmiş olduğundan sahraya çıkıldı üzerine doğru gelen Rus kuvvetleri, İbrahim
(27 nisan 1785). Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri ile

2633
savaşa tutuştular- Yanında ancak altıbin kişi ada, .devletin bu felâketli zamanlarında gemi­
kadar bulunan İbrahim Paşa, pek iisîün düş­ sini kurtaran kaptandır düşüncesine kapıla­
m an kuvvetlerine mağlûp clarak esir düştü. rak rüşvetle küpünü deldurduğunu, ordu
Onunla birlikte ikibin kadar Osmanlı askeri Rusçuk'ta pek büyük sıkıntı ve m ahrum i­
esir dtişmüş* pek azı kurtulabilmiş, kalanları yetler geçirmiş olduğu halde kendisinin b u
şeftid olmuştu. Kaslar, önıi? tcpumüzu almış­ sırada esriyelerle sönül eğlendirdiğini d uy ­
lar ve Ral&s şehrini do yakmışlardı. (Mayıs) ■ muştu. Nihayet, Kalas mağlûbiyeti de b un ­
Serdar-ı e krem durum u İstanbul’a bildirip lara katılınca, K oca Yusuf Paşa sadaretten
düşmana karşı koymak içitı ordu ihtiyaçlarını azil edildi (7 haziran 17883).
Sadaret ve serdar-ı ckremlik daha evvel
Avusturya cephesinde Lazarethane, Muhadi-
y e ve Şebcş savaşlarını kazanmış «lan ket­
hüda (cenaze) Haşan Pa şay a tevcih olundu.
Koca Yusuf Paşaya ise, Eflak ve Vidin seras­
kerliklerinden hangisine isterse tayin oluna­
cağı bildirildi. Eski sadrıâzam, Vidin seras­
kerliğini seçti.

S s d n â z a m C enaze H aşan P a fa ’n m
icraatı
Yeni sadrıâzam ve serdar-ı ekrem kethü­
da Haşan Paşa orduya geldiği sam an ağır
hasta îdi. Hattâ, sadaret hilatı kenöisine ya­
takta iken giydirilmiş vc «Cenaze* lâkabı
d a b u yüzden verilmiştir. Üç gün sonra bi­
raz iyileşmiş olarak bir meclis akdetti. B u ­
rada durum gözden geçirildi. B un a göre, Ho-
cabey (Gdesa) taraflarında bir Rus birliği
görülmüş, başka bir birliğin Lehistan'dan
Ssdrrâiam K o c a Y u s u f P sfa B a n d c r V doğru gelmekte olduğu haber alın­
mış ve Ya ş’oa bulunan Suvorofım kendisine
katılacak Avusturya askerleri ile beraber
tamamlamak maksadı ile para istedi. B u sı­
Bükreş üzerine yürümeğe hazırlandığı öğre­
rada devlet hâzinesi tamamen boş bulunu­
nilmişti. Yaya askerin büyük bîr kısm: gel­
yordu.
miş bulunuyordu. Kalanları d s gelmek üzere
idi. Lâkin ağırlıkları taşımağa yetecek kadar
K o c a Y u su f Paşa’nm tedbirleri, hayvan bulunmadığı, noksanların tamamlan­
ması için gerekli tedbirler vaktinde alınma­
sadaretten azli dığı ve atlar henüz çayırda olduğu, için or­
dunun hemen hareketine imkân yoktu. B u ­
Kısa zamanda İstanbul’dan hiç bir yar­ nun üzerine Render tarafının muhafazası
dım göremiycceğini anlayan sadrıâzam vc için Baht Giray hana Kavşan taraflarına
serdar-ı ekrem K o c a Y u s u f Faşa, kendi yağı doğru inmesi emri gönderildi. Koca Yusuf
ile kavrulmağa karar vermiş bulunuyordu. Paşa:ya İsmail tarafına doğru iıemen yola
Gelen haberler, Rtıs cephesinde yeni ve m ü ­ çıkması bildirildi. Rı:s ccphesi seraskeri K e ­
him tehlikelerin belirdiğini anlatmakta idi. mankeş Mustafa Paşa ordusunun kuvvetlen­
Koca Yusuf Paşa, bunun üzerine Silistre’ye dirilmesine karar verildi. B u ordunun Yer-
doğru yola çıkmaya, hazırlandı. Bükreş cep­ göğü'den Bükreş ve oradan Yaş üzerine gön­
hesini kuvvetlendirmek, muhtemel düşman derilmesi düşünülüyordu.
hücumlarını püskürtmek ve m ü m kü n olursa
Boğdan'ı kurtarmak için Yergoğü’de bir ordu O rdu nu n içinde bulunduğu güç durum,
teşkil etti. Ancak, bunun başında bulunacak saray ve hattâ devlet adamları tarafından
değerli bir vezir y o kta Çaresiz kendi kapıcı- tam mânası ile bilinmediği için onlarm teş­
fcaşılığmdan yetişme beylerbeyi Kem ankeş viki ile Üçüncü Selim serdar-ı ekreme gön­
Mustafa Paşa’yt Yergöğü Seraskerliğine tayin derdiği hatt-ı hümayunları ile bir an evvel
etti. harekete seçilmesini bildirmekteydi.

Üçüncü Selim, tahta geçince Koca Yusuf Rus cephesi seraskerliğine getirilen, ge­
Paşayı yerinde bırakmakla beraber onun, C e­ rek kendisinden gerekse ordusundan pek çok
zayirli Gazi Kasan Paşanın adamı olduğunu şeyler beklenen ve bu sırada serdar-ı ekrem
biliyordu. Üstelik nüfuz ve istikbalini kendi ordugâhına gelmiş olan Kem ankeş Mustafa
mizacına uygun bulmuyordu. Bunlardan m a ­ Paşa’ya sadrıâzam huzurunda hilal giydiril-

2684
dikler, sonra ordu hazînesinden enbeş kese Nitekim toplanan Diyet meclisinde 20 şubat
verilerek 27 haziranda askerile birlikte Yer- 1789 da yaptığı darbede muvaffak olarak
gcğü'ye geçirildi. Eflak tarafındaki bâzı üyelere kabul ettirdiği «emniyet ve birlik«
yerlerin muhafazasına m em ur edilmiş olan andlaşınası sayesinde onlardan en. geniş sa­
beylerbcyilerden O sm an Paşa ile eski yeni­ lahiyet ve kudreti elde eden Üçüncü Güstav
çeri ağası Süleyman Pasa ve o civarda bulu­ diğer tara/tan asillerin de isteklerinin ak­
nan bazı kumandanlar da maiyetine veril­ sine olarak haklarım büsbütün azalttı.
mişti.
İşte büiün bunlardan sonradır ki İsveç
Cephede askerî hareketlerin ilerlediği kralı Riisiarla harbe devam edebilmek için
esnada İstanbul’da da bir yıl evvel başlıyan fevkalâde vergiler ihdas etti ve b u savaşı
bir ittifak teşebbüsü neticeye bağlandı. açması ve devamı gayesile ona yardım vaad
edenlerin sözlerini yerine getirecekleri ümi­
O sm a n lı - İsveç ittifakının a k di ve diyle 4 haziran 1789 da tekrar Finlandiya’ya,
cepheye teldi.
İsveç - R us savaşının d e v am ı
İktisadi durum u çok kifayetsiz bulunan
Geçen yılın vukuatını naklederken İsveç ilayıf maliyeli Üçüncü Güstav evvelcc Os-
manlı devletine telkilf etliği ve seçetı yıl
krallığına ve onunla Osmanlı devleti arasın­
da olan münasebetlere de temas etmiştik. O şartları uşağı yukarı bciH olan ittifakın bi­
vakit Rusya’nın müttefiki Danimarka kral­ ran evvel neticelenmesini arzuladığından
lığının kendisine yaptığı taarruzun İngiltere Bâb-ı âli nezdinde gerekli teşebbüsleri yap­
ve Prusya'nın tazyiki üzerine akim kaldığını masın; İstanbul'daki elçisi Heidenstam'a bil­
ds. yazmıştık. İşte kral Üçüncü Gustav b u dirdi-
fırsattan istifade ile hemen harekete geçe­ Bûb-ı âliye müracaatla bulunan İsveç
rek memleketindeki aleyhine durum u lehine elçisi, henüz imzalanmamış olmakla beraber,
çevirmeye muvaffak oldu. Dış düşmanın hü ­ b u ittifak andlaşmasının esaslarından biri
cum u ona meşru bir harekette bulunma i m ­ oian, harp masrafı için devletine vaad edi­
kânını verdiğinden önce ortalığı karıştıran­ len para yardımının yerine getirilmediğini
ları tevkif etti. Sonra da asilzadelik hakları­ süyliyerek bir hayli serzenişte bulundu. H a ­
nın genişletilmesi için Diyet meclisinin top­ kikaten evvelce de yazdığımız gibi İsveç
lanmasını istiyeil asillerin bu arzularını y e ­ krallığı İi’iien savaşı açmış ve Rus donan­
rine -getirdi. Fakat, kral, Diyet meclisinin masının Akdenize gelmesine mutlak surette
toplanmasını daha ziyade kendi mevkiini mani olmuştu. B u krallık haklı olarak o yar­
kuvvetlendirmek maksadile kabul etmişti. dım şartının yerine getirilmesini istemek­

2685
leydi. A n c a k 1788 yılında iki cephede savâ- İşte tam b u karışık sırada Fokşani boz­
şan Osm anlı devletinin değil İsveç’e yardım g u n u haberi geldi,
etmek, kendi ordularının bile en zarurî ihti­
R u s cephesi seraskeri Yergöğün&en Tu-
yaçlarını karşılayacak parası yoktu. B u harp
n a ’yı geçip kendisine katılan kuvvetlerle ile­
yılı onun için p ek masraflı ve sıkıntılı geç­
ri hareketine deva m etti. Böylece serasker
mişti.
Mustafa Paşa Bükreş’e ve oradan Btığdan
H e r şeye rağmen Üçüncü Selim'iıı tahta
sınırındaki Fokşani kasabasına geldikten ve
geçmesinden sonra İsveç elçisinin bu hususta
Eflak voyvodası Mavroyoni B e y de kendisine
yaptığı müracaatlar dikkate alınarak K o c a ­
katıldıktan sonra kum andasındaki asker sa­
eli mutasarrıfı ve Karadeniz boğazı m u h a ­
yısı yirmibeş bini bulmuştu. K em an k eş M u s ­
fızı Mustafa Paşa, Rumeli payelilerinden
tafa Paşa, tecrübeli bir k u m a n da n olmadığı
Hâmidi-zâde Mustafa Efendi, A nadolu paye­
için yalnız asker kalabalıklığını kâfi görü­
nlerinden Tatarcık Abdullah Efendi ve reis
yor, ve b una güveniyordu.
vekili Raşid Eferıdi'den m ürekkep Osmanlı
hey’eti elçi Heidenstam ile müzakereye m e ­ B u sırada ise R u s generali Suvoroî, orı-
m u r oldu. Neticedc 11 temmuz 1789 da B e y ­ bin kişilik kadar bir kuvvetle Seret nehrinin
koz kasrında evvelce yazdığımız şartlar da­ sağ tarafına, yani Fokşani semtine gizlice
hilinde -bir ittifak. andlaşmasL imzalandı. geçti. AvusturyalI general prens K ob urg ’la
İsveç kralı bu 1789 yılında karada ve anlaşıp ikisi birden K em an k eş Mustafa Paşa-
denizde Ru sya ile çarpışmalara devam etti. r.ır. kuvvetlerine baskın şeklinde bir h ü c u m ­
K ar a kuvvetleri bir aralık Petrograda pek d a bulundular. K e m a n k e ş Mustafa Paşa, iki
yaklaştılar ve b u şehirde panik yarattılarsa düşm an birliğinin anlaşmasından habersiz
da Ruslar b u sefer hazırlıklı olduklarından olarak Rusların taarruzunu durdurm ağa ça­
bir felâketi kolayca önlediler. Baltık denizin­ lışırken sol taraftan AvusturyalIlar yüklen­
deki savaşlar Rus donanmasını yine burada mişlerdi. K en d i kuvvetlerinden bir kısmı aç,
alakoymuştur. İki tarafın gerek ince v e ge­ lıasta ve yorgun, bir kısmı ise savaşta tama­
rekse asıl donanmaların arasındaki çarpış­ m e n tecrübesiz, yeni ve acemi erlerdi. İki
malar oldukça zayiatlı geçmiş hattâ İsveç ateş arasında kalan serasker, ağır bir m a ğ ­
donanması zaruri olarak sığındığı bir Rus li­ lubiyete uğradı. O rdu sun un m ü h im kısmı
m anında mahsur kalmıştır. Böylece İsveç şehit veya esir oldu. Bütün ağırlıkları ve sa­
aktedilen ittifakın şartlarına riayete gayret vaş malzemesi düşm an eline geçti (1 ağustos
etmiştir. 1789).

Müttefiklerin ufak da olsa başarılı geçen, Serasker, ordusunun yalnız sağ kanadı
b u savaş yılı OsmanlIlar için her iki cephe­ yenilgiyi kabul etmeyerek sonuna kadar sa­
de de göreceğimiz gibi hiç de iyi ecreyan vaşmıştır. Burad a kalan ikiyüz kadar yeni­
etmemiştir. çeri civardaki bir manastıra girip orada k a h ­
ramanca m ukavem ete devam ettiler. Bütün
d üşm an hücumları bunlar tarafından şiddet­
Serdar-ı ekrem in hareketi v e Istanbul- le püskürtüldü. Kendilerine saldıran A v u s ­
de n gelen em ir, F o k şan i bo zg u n a turya birliğinin kum andanı bile maktul düş­
tü. Nihayet d üşm an sığındıkları yeri ağır bir
Rus cephesi seraskerinin hareketinden topçu ateşi altına aldı. İkiyüz kahraman, te­
bir m üddet sonra da sadrıâzam ve serdar-ı ker teker şehıd oluncaya kadar burasını terk
ekrem C enaze H aşan Paşa da 18 tem m uz g ü ­ etmeyip savaştılar ve manas'ırda depo edil­
nü ordu ile Rusçuk sahrasından hareket ede­ miş olan cephanenin bombardıman tesirile
rek beşinci günü Silistre’ye vardı. Burada ateş alıp patlaması sonunda yiğitçe can ver­
bir nıüddet mola verilerek noksanlar tam am ­ diler.
landı. Sonra ne tarafa doğru gidileceği m ü ­
zakere edildi. İstanbul’dan gelen emir, Ben-
der ve A k k e r m a n ’a doğru gidilmesini bildiri­
S a d n â z a m ın ü zü n tü sü ve padişahın
yordu. Evvelce B e n der, R u s kuvvetleri' tara­ hattı
fından ■muhasara edilmişse de, bunlar kale
fethi vasıtalarından m a h rum süvari kuvvet­ Fokşani yenilgisi haberini alan sadrı-
leri oldukları için kısa bir müddet sonra çe­ âzam Cenaze Haşan Paşa, buna pek üzüldü.
kilip gitmişlerdi. Lâkin, Rusların Ö zi’den son­ R u s cephesi seraskeri ordusunun uğradığı
ra biiyfik bir m ukavem et noktası olan Ben- akıbet, onun bütün savaş plânlarını alt üst
der’i de mutlaka alm ak istedikleri anlaşılı­ ediyordu. H e m e n üçbin kişilik bir yardım
yordu. Serdar-ı ekreme, burasının düşm an kuvveti ayırıp gönderdi. Bunlar, dağılan as­
eline geçmesine engel olması için o taraflara keri toplayacak ve düşmanı durdurm ağa ça­
gitmesi bildirilmişti. Zira, T u n a boyunca bir lışacaktı. Bir taraftan da kendisi ordu ile
kal’a zincirinden m ürekkep olan b u kuvvetti Silistre sahrasından hareket ederek dokuz
müdafaa hattı bir kerre çökerse, düşmanı günde M açin ’e vardı. B u esnada İstanbul’dan
d urdurm ak kolay ve hatta m ü m k ü n olamazdı. gelen bir hatt-ı hüm ayun, serdar-ı ekremin

2686
T u n a ’yi bizzat geçip Yaş'da toplanmış oîsn mektup orduda okundu ve nüshaları çoğaltı­
düşmanın üzerine gidilerek Boğdan'ın kur­ lıp dağıtıldı. Ü çüncü Selini bunda, ecdadının
tarılmasını ve Bender kalesinin mutlaka bııkadar memleketleri askerlerinin gayret ve
m uhafaza edilmesini bildiriyordu. B u emir, fedakârlığı sayesinde aldıklarını, gazi dilâ-
alenen okunduktan sonra serdar-ı ekrem sö­ verlerin padişahlarını baba bilerek emrine
ze başlayarak: itaat edip düşman karşısında demirden d u ­
• varlar gibi durduklarını, şiddetlere ve m ih­
İşte ben vezareti bir tarafa bıraktım.
Şimdiye kadar bizden incinmiş olanınız var­ netlere sabır ve tahammül edib düşm ana ars-
sa bağışlasın ve Allah rızası için herkes h a ­ larılar gibi saldırdıklarını ve böylece m uvaf­
tırına geleni söylesin. U y g u n olanlar dinle­ fak olduklarını, bugünkü askerin de onlar­
necektir. Niçin böyle söyledi diye söyleyene dan farksız olduğu ve hattâ içlerinde daha
kızılmayacaktır. B u din emridir. Bun d a be­ kahram an yiğitler bulunduğu halde her ne­
raberlik ve birlik lâzımdır. G ö n ü l birliğile dense düşm andan yüz çevirdikleri için bu-
m üzakere olunarak durum a göre nasıl hare­ kadar memleketin gaip edildiğini u zu n uzun
ket etmek gerekiyorsa ona göre hareket edil­ anlattıktan sonra şöyle diyordu: «Moskoflar
sin» dedi. evvelki seferde ve bilhassa bu seferimizde
B u n u n üzerine orduya îbrail tarafından kraliçeleri olan bir kadının gayreti için açlı-
gelip katılmış olanlar, b u tarafa gitmenin Ja vc susuzluğa, kışa vc yaza, yaraya ve be­
uygun olacağını ileri sürdüler. Hazır bulu­ reye tahammül ederek beş yüz yıldır düş­
nanlar da bu düşünceyi desteklediler. T un a m ana galip gelmekte m eşhur olan Ormanlı
üzerine köprü kurmaya vakit yoktu. O r d u devletine bu zararları verdiler. D ü şm an , is­
kademelerinin bir kısmı ise, savaşa katılacak tilâ ettiği vilâyetlerimizde eteğinin uc u ya­
durum da olmayanlar nişancı Doğramacı-zâde bancı görmemiş ve niceleri Peygam ber evlâ­
Abdullah Efendi'nin nezaretinde M açin ’de dından olan müslüm an kızları, kadir, ve ço­
bırakılıp üstü açık denilen nehir kayıklarjle cuklarını esir edip kocalarının, babalarının
forail sahrasına geçildi (30 ağustos 1739). Bir ve kardeşlerinin gözleri önünde ırzlarına
taraftan da İsmail tarafında serasker b ulu­ saldırdılar ve bukadar çocuğu ana ve baba­
nan Cezayirli Gazi H aşan Faşa’ya» K u b a n larından ayırıp masumları kendi bozuk, din­
Hanile haberleşip IIan-tepesir.de toplanmış lerine soktular. Yazık, hin yazık... İslâm gay­
o'an düşman kuvvetleri 'izerine gidilmesi,
reti ne oldu? B e n şehzade iken bunları du­
Eflak voyvodasına da o tarafta bulunan p a ­
yup kan ağlardım ve gayretimden gözlerime
şalarla birlikte hareket etmesi bildirildi.
uy ku girmezdi. İslâma b u hakaretleri eden
düşmanların niyetlerinin ne olduğunu düşün­
P ad işa h ın m e k tu b u
m e k lâzım değil mi? Dü n y a, çabucak geçer.
B u sırada padişah tarafından askeri leşçi Nekadar yaşarsak sonunda ölümün pençesin­
etmek maksadile yazılıp gönderilmiş olan den kurtuluş m ü m k ü n değildir. Şimdi düş­

B ir eyâlet p a ş a s ın ın m a iy e tile sav aşa g id is i ( d ’O h s so n ’d a n )

2S87
m a n cİine esir düşmüş bu kadar kız, kadın geriden gelecek zahirenin yetiştirilmesine
vg ana babasından ayrılmış çocuklar mahşer M a h m u d Paşa m em u r edildikten sonra köp­
gününde kepimizin yakasına yapışacaklardır. rüden Dubiçe sahrasına geçildi (17 eylül
B en im sîzlerden esirgediğim hiç birşey yo k­ 1783). Ertesi günü Fokşani kasabasına dört
tur. Devletin kudreti derecesinde aylığınızın beş saat mesafedeki Remnilı suyu kıyısına
ve tayınlarınızın verilmesinde, ihtiyaçlarını­ varıldı. Orada bir gün kalınarak çarhacı, ya­
zın giderilmesinde, savaş ve malzeme vası­ ni öncü kuvvetleri kum andanı A b d i Paşa üe
talarınızın da görülmesinde padişahların zim ­ diğer bir kısım kuvvetler keşfe gönderildi.
metine düşeni yapıyorum. B u n d an sonra ba­ Süvariler i'okşani'ye yaklaştıkları sırada beş
kalım sazı dilâver kullarım hepinizden iste­ yüz kadar d üşm an süvarisine raslayarak
rim ki gayret kemerini belinize birkaç yerden üzerlerine hücum edip yendiler. Kelleler ve
bağlayıp korkaklık ve alçaklık edenleri ka­ esirlerle geri döndüler. Ancak, yağan şiöde.li
bul etmeyjp İslâm ırzının tamamlanmasına yağmurlardan R e m n ik suyu taşıp bir mızrak
ve Allahın fazlı ile düşmandan intikam al­ boyu derinlik hasıl ettiğinden A b d i Paşa
m aya ihtimam edesiniz. B en im d u a m sizinle kuvvetleri orduya katılamadılar, İki üç gün
beraberdir. Büyüğünüz ve küçüğünüz berhü- sonra, su eski seviyesine inince bütün ordu
dar olasınız. Allah sîzlere yardım ve sîzleri karşıya geçti. D ü ş m a n yakın mesafede oldu­
muzaffer eylesin, a m im <Cevdet tErilli. C: 4, ğundan siperler kazıldı. Lâkin A b d i Paşa,
S: S6S). ileride siperlenmek için daha uygun bir yer
bulunduğunu söyledi. O n u n tavsiyesi tebui
edildiyse de, düşm anın daha evvel davranıp
Seraskerin toplantısı ve alınan tedbirler bu stratejik yeri tutmuş olduğu görüldü. Ç a ­
resiz, eski siperlere dönüldü.
B u n d a n sonra serdar-ı ekremin huzurun­
da. yeni bir toplantı yapıldı. Burada, yeniçe­
rilerin aslında devletin yaya gücü, oldukları Buzaov mağlûbiyeti
ve savaşlarda ata binmeleri kanunlarına ay­
kırı bulunduğu halde, buna bir müddetten işte b u sırada orduya gelmekte olan K e ­
beri riayet olunmıyarak ekserisi birer h a y ­ m ankeş Mustafa Faşa'n m yanında bulunan
van uydurup bindikleri, bunun ise siper sa­ dört boş yüz Jcadfsr süvarisine Kuşların h ü ­
vaşında bulundukları yeri muhafazaya bak­ cum ettiği haberi alındı. Çarhacı A bd i Paşa,
mayıp gözlerinin kaçmakta olması neticesini serdar-ı ekrenıe danışmağa lüzum görmeden
doyurduğunu, üstelik süvari savaşında acemi hem en o tarafa seğirterek yanındaki asker­
oldukları için aralarına karıştıkları atlı bir­ lerle levend cengi dedikleri şekilde bozuk
liklerin de bozulmasına sebep oldukları gö­ düzen düşmanın üzerine varıp savaşa başla­
rüşülüp bu işe kat'i bir son verilmesi ve ye­ dı, Top ve tüfek sesi R e m n ik kenarındaki si­
niçerilerden hepsinin yaya olması ve yaya perlerde bulunan yeniçerilerin kulağına ge­
savaşarak düşmandan yüz çevirmemeleri h u ­ lince, bunlar da coşarak Abdi Paşa’dan bir
susunda ahit alınmasına karar verildi. Yeni­ haber gelmesini beklem eden siperlerden çı­
çeri ağası, şimdi bütün yeniçeriierin atların­ kıp ilerlediler.
dan m a h ru m edilmesinin dedikodulara ve
serkeşliklere sebep olacağını ileri sürerek, K em an k eş Mustafa Paşa’ya hücum eden,
lâkin m ü m k ü n olduğu derecede yaya ku v ­ general Suvorof’tu. Generalin kuvvetleri onu
vet haline getirilmelerini üzerine aldı. D ü ş­ bozduktan sonra, A b d i Paşa ile kapıştılar.
m a nd an yüz çevirmemek üzere bütün asker­ O r d u n u n hem en bütün süvari kuvveti A bd i
den ahit alınıp tahlif edilmeleri ise çek uy­ Paşa'm n yanında bulunuyordu. B u sırada
gun görüldü. serdar-ı ekrem de bir miktar süvarilc çadı­
rından çıkıp ileriye doğru hareket etti. Kei-
Bu n d a n sonra îbrail sahrasından hareket hüdasile, defterdar, reis efendi ve diğerleri
edilerek Eylûî ayının ilk cumartesi gününde ds? maiyeüerile arkasından geliyorlardı. L â ­
Buzacv suyu kıyısındaki L a n k a sahrasına kin serdar-ı ekrem R e m n ik suyunun karşı
varıldı. Fokşani ile aynı hizadaki Buzaov tarafına geçince, maiyetinde bulunan asker
kasabasına gelmiş olan K em an k eş Mustafa de savaş yerine doğru dolu dizgin at kaldır­
Paşa’m n gönderdiği esirler sorguya çekilerek dıklarından Cenaze Haşan Paşa’m n yanında
düşman durum u hakkında bilgi alındı. B un a ancak beş on kişi kaldı. Serdar-i ekrem, doğ­
gere Fofcşani’de Avusturya ve b u kasabayı ru kaîılan siperlere gitti. Bunlar henüz ta­
Yaş'dan ayıran Kcret suyunun Yaş tarafında m am lanm am ış olduğu gibi içinde pek az as­
önsek.iz saatlik mesafede Rus kuvvetleri top­ ker. vardı. Sebebini yeniçeri ağasından so­
lanmış bulunuyorlardı. H e m e n Buzaov su­ runca, siperlerin tamamlanmasına çalıştığı
y u n u n üzerine köprü korulefu. Sonra evvelce sırada mevcut bulunan yeniçerilerin kanun­
kararlaştırıldığı gibi asker tahlif olunarak larına aykırı olarak hâlâ çoğu ath olması
düşm andan yüz döndürülmiyeceğine cümle­ doiayısı ile top ve tüfek sesi duyulunca kim ­
den ahid alınıp köprünün muhafazasına ve seden emir alm adan o tarafa doğru gittik­

2688
lerini öğrendi. Böyİece siperlerin, tamamlan­ gun görüldüğünden çavuşbaşı genç Osm an
masına değil, mevcut olanların kabında m ü ­ A ğ a yola çıkarıldı.
dafaasına yetecek kadar yaya askeri bulun­
madığım görünce serdar-ı ek rem telâşa k a ­
pıldı.. Çünkü b u hal, bir felâkete sebep ola­ Avusturya kaynaklannın bu savaş ve
bilirdi. Netekim, b u sırada A bdi Pa şan ın k u ­ kuvvetler 'hakkında ysızdıklan
mandasında olarak düğüsen süvariler, yavaş
yavaş gerilemeye başlamışlardı. D ü ş m a n b u ­ Avusturya kaynaklarına göre b u savaşta
nu görünce hem en üzerlerine top ve hum- Avusturya Rusya birleşik ordusu yirmi dört
tıara yağdırmaya başladı, süvarisini de si­ bin kişi kadardı. Osmanlı ordusu ise, yüz
perlerin sol taralına doğru sürüyordu. Os- binden fazla idi. Böylece, birleşik ordu,
manlı ordusundaki gerileme, b u yüzden boz­ kendisinden dört misli kalabalık bir orduyu
gun halini almaya başlayınca serdar-ı ekrem yenmiş oluyordu. Aslında ise, osmanlı ordu­
gelen yayaları siperlere yerleştirmek ve sü­ sunda kaç kişinin bulunduğu tam am en m eç ­
variyi sağ ve sol gerilere alm ak düşüncesile huldür. Çünkü, bir yere resmen . mürettep
ileriye doğru at sürüp de, süvari ile arala­ ulan asker, oraya varmadan dağılarak y a n
rına düşm an taburları hücum edip serdarın
üzerinden ağan mermiler siperlere ulaşmaya
başlayınca, yeniçeriler burasını bırakıp boz­
gun süvariye katıldılar. Serdar-ı ekrem C e ­
naze Haşan Paşa her nekadar verdikleri ah­
di hatırlatarak onları durdurm ak istediyse
de, sel gibi akıp giden askere hâkim ola­
madı. Bozgun asker, sağda solda ne bulduy­
sa yağmalayarak Remııik suyuna doğru ka­
çıyordu.
Zavallı serdar-ı ekrem, çaresiz yeis için­
de geri dönm eye mecbur kaldı. K e n d i dairesi
halkının durdurabildiği bir kısım süvariyi
y an m a alıp piyadeyi bunlar vasıtasıyla ko­
ruyarak K em n ik suyunu geçirmeğe çalışır­
ken, yaya köprüsü kırıldığı gibi orada bıra­
kılmış olan cephane arabaları da ateş aldığı
için askerin birazı boğulup birazı yandı. K a ­
lanları karşıya geçip onlar da ordugâhta
buldukları eşyayı yağmaladıktan sonra da­
ğılıp gittiler.
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Cenaze H a ­
şan Paşa yaya asker geçişinin arkasını aldık­
tan sonra ikindi üstü R c m n ik suyunu geçip
bir buçuk saat ötede bulunan kendi çadırına
geldi Biraz dinlendikten sonra yeis ve hid­
detinden ağlayarak atma binip maiyetile bir­
likte gece yarışma doğru Buzaov usyunun
kenarına vardı ve orada sabahı bekledi Rus generali Suvorof
(23 eylül 1789). Ertesi günü nehrin kenarın­
da toplanmış olan çeşitli asker iki üç geçit
yeri bulup suyu aşarlarken arkadan düşman derecesine indiği gibi, birçok asker sergerde­
geliyor telâş ve endişesiyle birbirlerine girip leri fazla tayın almak İçin maiyetlerinde beş
bir kısmı suya dökülerek boğuldu. Reisülküt- yüz kişi varsa bin kişi gösteriyorlardı. Üste­
tab Hayri Efendi de bunların arasında bulu­ lik bu asker derm e çatma olup m untazam
nuyordu. kısmını teşkil eden kapıkulu ocakları bile
Boş yere ağır bir mağlûbiyete uğramış intizam ve disiplinden mahrumdular. A v u s ­
bulunan serdar-ı ekrem, ordusunu toparla­ turyalIlara göre OsmanlIların Fokşani bozgu­
yıp İbraile geldi Orada (tarihlerimize yan­ nundan sonra kendi kumandanları prens Ko-
lış olarak Boza bozgunu diye geçen) hâdise­ burg ilerlemek istediği halde Rusiar buna y a ­
yi anlatan bir takrir kaleme alınarak bütün naşmadıklarından o da Fokşani kasabasında
vezirler, beylerbeyleri ve sivil devlet ricali kalmıştı. Ağustos ayının sonlarına doğru
tarafından mühürlendikten sonra İstanbul’a Sadrıâzam Osmanlı ordusunun bir kısmım
gönderildi. Bir araftan da b u hâdiseyi gören­ T u n a suyundan geçirerek İsmail’e gönderdi.
lerden birisinin de yollanarak bu bozgunda Prens Potem kin de, Boğdaııda bulunan yir­
askerin başında bulunanların bir suçu ve mi bin kadar Rus askerine yardım için otuz
kabahati olmadığının şifahen bildirilmesi uy­ bin kişi ile ilerledi. B u sırada bir miktar Os-

2689 F . 21
matılı askeri Rem nik'den geçtiği için o tara­ olduğu için tahkimat yaparsak ter tarafımız!
fa doğru giden Avusturya askeriyle bir kara­ saracaklarından y a ümitsizce döâüşmek. ve­
kol savaşı yapmışlardı. Eylül ayının ortala­ ya teslim olmak zorunda kalırız. O n u n için
rında Sadrıâzamuı elli bin askerle Tunadar. ben taarruzdan başka çare görmüyorum. Üs­
geçip îbrailde durduğu haberi prens K oburg’a telik, böyle az bir kuvvetle galip gelirsek,
ulaştı. O da Rus generali Suvorof’a haber büyük iftiharı mucib olur; eğer mağlûp olur­
göndererek tekrar birleşmelerini teklif etti sak, düşman için iftihar edilecek bir şey ol­
ve ordugâhını korum ak için arabaları top­ m a z. diyerek bunu reddetti. Ayrıca, en teh­
layıp kale şeklinde bir siper yaptı. Buranın likeli yer alan sağ kanadda bulunmayı ka­
muhafazası için bir miktar askerle bir kaç bul etti. Koburg, nihayet buna razı olarak
top bıraktıktan sonra bîraj ilerleyip F o k . iki ordu birlikte hareket etti Suvorof'ur. or­
şani’den Rem nik’e ve Martinesti’yc giden- iki dusuna dürt tabur Avusturya süvarisi ve­
yol arasında yer aldı. Keşif için R e m ne su­
rildi. 22 eylül gecesi R e m ne suyu üzerine
yuna dorğu bir miktar süvari gönderildiği köprü kurularak sabahleyin geçildi. Rus ge­
sırada, bir kısım Osmanlı süvarisi de Ren-
nerali sağ kanadda bulunduğu halde ilerledi­
ne'yi aşıp birbirlerine Taslayınca iki taraftan
ler, güneş doğarken O sm anlIlar Rus askerle­
hayli toplar atılarak şiddetli bir karakol sa­
rinin hareketini sezdiklerinden ağırlıklarını
vaşı oldu. Sonra Osmanlı süvarisi tekrar Rem ne tarafına çevirip beş topla Suvorof’un
R e m ne’yi geçerek geri döndü. Eylül ayının
karşısına çıktılar. OsmanlIlar pek m ü kem-
yirmisinde R e m ne’nin öte tarafındaki tepe­
mel mevki alnıışîardı. Yanlarında bulunan
lerin üstünde Osmanlı askerinin toplanmakta
ormana dayanıyorlardı. B u n u n öte tarafında
olduğunu öncü A rnavud birlikleri haber ver­
ise derin bir vâdi vardı. Rusiar b u vadiyi
diler. Sadrıâzam ordusu mevcudunun yüz
bin güçlükle geçerek karşı tarafa vardıkları
bine varmış olduğu ds duyuldu. Avusturya
zaman üzerlerine beş altı biti kadar Osmanlı
ordusu, on altı bin dokuz yüz altmış kişiden
askeri hücum etti. Rusiar, pek m ükem m el
ibaret olup bunun altı binden biraz fazlası
dayandıiarsa da OsmanlIların hücum u da çok
süvariydi. B u yüzden böyle pek az bir ku v ­
şiddetliydi. Rusiar, sıkışmıştı. Lâkin, geriden
vetle bir sev yapmağa imkân bulunmadığı
gelen sekiz taburları süratle yetişip yardım
düşünülerek gayet ihtiyatlı davranılması
ettikleri için Osmanlılar bozularak ormanda­
icab ediyordu. K oburg b u yüzden geri çeki­
ki ordugâhlarına döndüler. Böylece, Suvorof
lip Milkof nehrini geçerek Fokşani yakın­
ilerledi. Sadrıâzam ise bir tepenin üstünden
larında bir yerde durdu. 2 1 eylül günü, sa­
savaşı takip ve idare ediyordu. B u sırada
bahleyin S u var of yirmi bin kadar Rus as.
Avusturya ordusu ilerleyip iki müttefik ordu
kerile gelip hemen Koburg'la müzakerelere
arasında ancak üç bin adım kadar mesafe
başladılar. B u müzakerelerde, sadrıâzamın
kalmıştı. Sadrıâzam askerlikten anladığı için
tuttuğu yerin savaş kaidelerine çok uygun
bunlardan durumlarının zaif olduğunu sez­
olduğu anlaşıldı. Ç ünkü Osmanlı askerinin
en m ükem m el kısmı süvarileriydi. B u yer ise, diği Rusların sol kanadı üzerine kalabalık
birlikleri hücum ettirdi. Lâkin b u taarruz,
süvari savaşı için p ek uy»un bir ova olup
bir taraftan Fûkşani'ye, bir taraftan Rem- top ateşile püskürtüldü. Sadrıâîam, Marti­
nik’e hücum edebilirlerdi. Arkalarında Rem- nesti tarafından yeniden kuvvet getirtip hü­
nik suyu, önlerinde bir taraftan. Rem ne, bir cum ettirdiyse de, o vakfe kadar Avusturya
taraftan Putna ve Seret suları arasındaki ordusundan o tarafa yardım olmak üzere bir
bataklıklar bulunduğundan kendilerine yal­ miktar askerle on altı top gönderildiği gibi,
nız karşıdan hücum edebilirlerdi. Geri çe­ prens K oburg R u s ordusunun tehlikede b u­
kilmeleri icap etse, Martinesti tarafında yap­ lunduğunu görerek yeniden yardımcı kuv­
tıkları ve iki tarafını takviye ettikleri köp­ vetler yolladı. Bir taraftan onların topları
rüden istifade edebilirlerdi. Yerleri m ü k e m ­ ateş etmekte, bir taraftan Suvorof ilerlemek­
mel ve askerleri fazla olduğundan prens teydi. B u yüzden hücum eden osmanlı süva­
K oburg OsmanlIların üzerine hücum u doğru risi iki ateş arasında kalarak çekilmeğe m ec­
bulmadı. Fakat ileriye doğru hareket olun- bur oldu. Suvorof da ormandan geçip süva­
mıyarak geri çekilmek icap ederse, O s m a n ­ riyi takip ederek kaçırdı. B u sırada K ob u r g
lIlara cesaret gelip ileriye hareket edecek­ da ilerlemiş olduğundan iki ordu arasında
lerinden çaresiz bir savaş m uhakkak oldu­ fasıla kalmıyarak birleştiler. Sonra ormanın
ğuna göre, bu sefer bir savaştan kaçmanın kenarında yarım kalmış Osmanlı siperlerine
pek çok savaşları davet edeceğini ileri sü­ doğru ilerlediler. Vakit öğleyi bulmuştu, O
ren general Suvorof mutlaka taarruz taraf­ istihkâmlarda bir vezir kumandasında kırk
tarıydı. Prens Koburg, ordularının hiç ol­ bin yeniçeri bulunuyordu. Lâkin, yerleri dar
mazsa bir tahkimat arkasında gizlenmelerini olduğundan kımılda nam lyo rlardı. îkı tarafta
ve buna göre hazırlık yapılmasını teklif et­
ise kalabalık süvari birlikleri vardı. İstih­
tiyse de Suvorof:
kâmların arkasında bulunan yirmi sekiz top,
«Osmanlılarm kuvveti bizden pek ziyade müttefik askerlerinin üzerine ateşe başladı.

2590
En iaal?. ilerlemiş olan bir
Avusturya birliğine bir Osman-
lı birliği hücum etti. Bir taraf­
tan da hücum u top aicşile des­
tekliyorlardı. B u sefer pek şid­
detli bir savaş başlayıp O s m an ­
lIlar altı kere üst üste hücum­
larını yenilediler. Lâkin, müt­
tefikler bütün güçlerile dayan­
dılar. K ob urg yeniden yardım­
cı kuvvetler gönderdi. Sekizin­
ci hücumda OsmanlIlar dönüp
kaçmağa başladılar B u n d an
sonra ormandaki siperlere doğ­
ru taarruz edildi. Burası m ev­
cut yüz kadar topla iyice dö­
vüldü. Osmaulılar da karşılık
veriyorlarsa da, h e m topları az,
h em atışları fena idi. Bun u n
üzerine piyadelerin arkasındaki
süvariler birdenbire siperlere
hücum ettiler. Yeniçeriler yeis
ile toplarına sarılıp dayandılar.
İşte burada pek kanlı savaşlar
cereyan etti. Piyadeler de iler­
leyerek süngülerle işi tam am ­
ladılar. B u vakte kadar sadrıâ-
zam Osmanlı askerinin soi tara­
fında yüksek bir tepenin üze­
rinde dururken çekilmek zorun­
da kalınca, kalan asker de kaç­
m ağa yüz tutarak Marti nesilden
geçip İbrail'e doğru gittiler.
Müttefikler yağmaya bakm aya­
rak hemen takip hareketine gi­
riştiler. Rusiar, ta Martinestf- Ressam Ksptdağlt Konstantin’in, Osmanlı padişahlarının
deki köprü başına kadar ilerle­ m a ’lum seri resimlerinden başkaca yaptığı Sultan Üçüncü
diler- OsmanlIların mağlûbiyet Seü m partr-esi
derecesi nehre dökülen ve su­
yun akıntısını değiştiren binlerce araba ağır­ turya kaynaklarının hiç bahsetmemesine rağ­
lıktan belli oluyordu. Savaşın başladığı nok­ men, A bd i Paşa kumandasındaki süvari k u v ­
tadan buraya kadar beş bin osmanlı Ölüsii vetleri ile yapmış olduğudur. Süvari, bir
bulundu. B u n a karşılık alman esir azdı. A l ­ hayli savaştıktan sonra düşmanın pek üstün
tı havan, yedi büyük ve altmış dört küçük top ateşi karşısında gerilemiş ve siperlerden
top ele geçirilmiştir. Müttefik askerlerden çıkmış olan piyadenin üzerine düşerek bu
altı yüz kişi Ölmüştü. B u galibiyet nadiren hal kargaşalığa ve sonunda bozguna sebeb
olağan bir şeydi, çünkii Osmanlı kuvveti olmuş, bundan sonra da esasen savaş bit­
dört kat fazlaydı. B u zaferin sebebi ne sadrı- miştir. AvusturyalIlar elde ettikleri zaferi
â zam m tedbirsizliği, ne d e askerin gayret­ büsbütün parlak göstermek için bunlara bir
sizliği olup fazla uğraşma ve sebatla kaza­ çok hayalî teferruat ilâve etmişlerdir.
nılmış bir savaştı (Tarih-i Cevdet. C : 4, S:
264-267). Yukarıda oluş şeklini muhtelif kaynak­
lara göre anlattığımız savaşta kazandıkları
B u anlatış, şüphesiz çok mübalağalıdır. bu galibiyet üzerine düşmana Bükreş yolu
Ç ünkü burada ııakii olunduğu gibi muntazam açılmış bulunuyordu. Lâkin ptens Potera-
savaşların olmadığı muhakkaktır. H e m ordu­ kin’in emrile Suvorof eski yerine döndü. K o ­
da, hem de devlet .merkezinde bulunan ve burg da Viyana’dan emir almadıkça îlerleyc-
hâdiseleri kaydetmekle vazifeli olan va k’a- medifinden Avusturya kuvvetleri de Fokşa-
ttüvis Enveri ve Edib Efendiler, yalnız O s ­ ni'ye avdet etti.
manlI ve düşman ordularının m evcudunu bil-
lıassa ayrı ayrı kaydetoıiye itina ettikleri
halde, Savaşın geçişini ilk anlattığımız şe­ Osmanlı ordusunun İsmail galebesi
kilde kaydederler. Bunlardan anladığımız,
müttefik ordusunun en uzun savaşı, A vus­ Rusyanın asıl ordusu prens Potemkin’ia

2691
san Pa şa . mukabil taarruzla karşılık vererek
Saltikov’un. kuvvetlerini ağır bir mağlubiye­
te uğrattı. Rus ordusu mecburen ricat eder­
ken kaleden çıkan osmanlı süvarisi takip
savaşile düşmana ağır zayiat verdirdi. D ü ş­
man Çekilişi bunun üzerine kısa zamanda bir
hezimet şeklini aldı. Böylece, Osmanlı ordu­
sunun saf kanadı da, asıl düşman ordusunu
yenmiş bulunuyordu. Ancak, Rusların kale­
nin üstüne tekrar gelmeleri m ü m k ü n bulun­
duğundan Gazi Haşan Paşa ile Baht Giray
serdar-ı ekremden yardım istediler. Mağlûp
Or.sekiîinci yüzyıl sonunda, Bel srad ve Zem- durumda îbrail’e gelmiş olan serdar-ı ekrem
fin (aşağıda ön plânda) sah genel
Cenaze Haşan Pasa ise, artık kendisi de T u ­
görünüşü. Bu resmin y a p ıi’Ş yerlerine göre na nehrinin karşı tarafında duramıyacagı
scidan gelen Tuna ile sağdan akan Sava
için oradan ayrılmadan derhal hem İsmail’e
nehirlerinin adaların olduğu yerde birleştik-
hem dc Kili ve A kkerm an kalelerine para
leri görülm ektedir
ve asker yardımında bulundu.

kumandasında olup Suvorof1un kuvvetleri b u


ordunun sağ kanadıydı. Lâkin AvusturyalI*
Serdarın kışlağa çekilmesi, Eflak
larm yardım iyie Osmanlı ordusunun büyük olayları
kısmına galip gelmişti. Osmanlı ordusunun
sağ kanadı da İsmail'de Cezayirli G a z: Haşan Sa d n â za m ve serdar-ı ekrem, askerin
Paşa kumandasında bulunuyordu. Gazi Haşan şiddetle ısrarı ve baş kaldırır derecede ayak
Psg& daha evvel K avşan’tia bulunan K u ba n diremesi üzerine T u n a nehrinden geçerek
Hanı Baht Giray ile haberleşerek birlikte Maçin’e geldi (30 eylül). Lâkin yanındaki as­
H a n tepesindeki Rus kuvvetleri üzerine h ü ­ kerin azlığı ve zahire kıtlığı yüzünden bura­
cum etmişlerse de, Debbağ köprüsü savaşın­ da kıglarnası imkânsızdı. B un u n üzerine İsak-
da yenilmiş ve İsmail kalesine çekilmiş bu­ çı ve îbr&il taraflar m a birer kum andan ile
lunuyorlardı. 23 eylül 1739 günü Rus ordu­ asker bırakıp kışlamak üzere Ş um n u’ya ha­
sunun büyük kısmı general Saltikov’un k u ­ rekete karar verdi vc yol hazırlıklarına baş­
mandasında olarak İsmail kalesini muhasara ladı.
etti. Kale kuvvetle müdafaa ediliyordu, Rus­ Buzaov bozgunundan sonra Eflak voy­
ların yaptîğı um um i bir yürüyüşe, G a 2 i Ha- vodası Maroyani Bey'in maiyetinde bulunan

Osrrtaniı idaresinde
Resm în sağ sayfadaki kısmında tepedeki cam iin sağında görülen b ina Paşa-kapısı,
(Y u s u f A k ç u ra 'n ın «Osm anlı devletinin

2692
asker ve sergerdeler dağılıp gitmeye banla­
mış olduklarından bunların yakalanarak di­
ğerlerine ibret olacak şekilde cezalandırıl­
malarını voyvoda birkaç kere orduya yaz­
mıştı. Halbuki, orduda buluttan askerin de
zaptı imkânsız hale gelmişti. Sordur-: ekre-
m in Maçın tarafına geçmiş olduğu haber alı­
nınca b u sefer Eflak askeri Mavroyar.i B e y ’e
hücum edip onu da karşıya geçmeğe zor­
lamaya başladılar. MavroyanI Bey, onları bir
müddet çeşitli vaadlerle oyaladıysa da iki
tarafta bulunan ordulara zahire araba ve çe­
şitli malzeme yetiştirmek yüzünden Eflak
ahalisinin takati tükenmiş ve voyvodanın as­
kerini beslemek kudreti kalmamış olduğun­
dan nihayet o da Tunn'nın bu yakasına geç­
m ek zorunda kaldı. Büylece, Tuna'ııuı karşı
kıyısında yalnız kalelerde asker kalmış olu­
yordu. Halbuki bu sırada prens Koburg, Bük-
reşc kadar ilerlemiş bulunuyor ve Huşlar da
A kke rm an kalesini tehdit ediyorlardı. N iha ­
yet, meydanı tamamen boş bularak gelip ka­
leyi kuşattılar.

Akkerman kalesinin Ruslara teslim


olması

A kkerm an aslında sağlam, alınması güç Bclgrad’ı muhasara ve zapteden Avusturya


ve müdafaası kolay bir kale idi. İçinde bu- kuvvetleri kumandan) maregaı Laudon
lunan kuvvet ve vasıtalarla hiç bir yardım
görmeden aylarca şiddetli muhasaralara da- lunatı Tayfur Paşa’ya gelerek: «Asker as, za-
yanabilirdi. Ancak, Özi halkının basma ge- iıire bulunmaz oldu. Scrdar-ı ekrem ordusu
leni unutmamış olan kale ahalisi muhafız bu- Ş um nu’ya gitti, bize yardım ihtimali yoktur.

Beigrad şehri (1788)


kulelerinin olduğu yer İç-kaie ve en sağdaki cami de USueamidir
dağılma devri» adlı eserinden)

2693
Kale ergcç düşüp hepimiz helâk ve çoluk ço­ necek bir yer bırakmadığı gibi, muhafızlar­
cuğumuz düşmana esir olacağına, vireye razı dan bir çoğunun ölmesine ve yaralanmasına
olalım. Canımızı ve malımızı kurtaralım» di­ sebep oldu. Birkaç aydanberi M orova köp­
ye tazyika başladılar. Tayiur Paşa, mesele­ rüsünde oturan Rum eli valisi ve Belgrad
nin sandıklan gibi olmayıp kalenin uzun tarafları seraskeri A b d i Paşa da hiç bir y ar­
m üddet düşmana dayanabileceğini, esasen dımda bulunmadı. Müdafiler ve halk ne y a ­
muhasara kuvvetlerinin de pek fazla olma­ pacaklarını düşünürlerken, düşmanın vire
dığını, serdar-ı ekremin ise böyle m ü h im bir teklifi ile karşılaştılar. Belgrad muhafızı v e ­
kaleyi asla yardımsız bırakmıyacağmı, deniz­ zir O sm an Paşa, ileri gelenleri toplayıp k a ­
den ve İsmail kalesinden kolayca yardım leye hiç bir yardımda bulunulmadığını ve
alabileceklerini ileri sürdüyse de, ahaliye lâf bulunulacağına dair alâmet mevcud olmadı­
anlatamadı. B u n u n üzerine, bu sağlam, stra­ ğını izah ederek hep birlikte bu teklifin bazı
tejik d u ru m u pek m ü h im kale, hiç savaşıl­ şartlarla kabulüne karar verdiler. B u n a gö­
m adan düşmana terk olundu ( 1 1 ekim). re kalede bulunanların hepsi Tuna suyu va-
sıtasiyle Fethülislâm civarındaki Teke-bur-
Serdar-ı ekrem ve ordusu henüz Ş um n u
nuna nakil olunup kale AvusturyalIlara tes­
ordugâhına gitmek üzere Maçin'den (18 ey­
lim olundu (8 ekim 1789).
lül) hareket etmişti ki yolda arka arkaya
A kke rm an ve Avusturya tarafında Belgrad’ın Halbuki. Belgrad kalesinin altı aylık za­
düşmana teslim oldukları haberleri geldi. B u
hire m evcudu bulunduğu gibi Morova köp­
elim haberlerin yarattığı derin teessür için­
rüsü tarafında bulunan serasker A b d i Paşa
de Ş um n u sahrasına ulaşıldı (28 ekim 1789).
ile İşkodra’lı M a h m u d Paşa, kaleye yardıma
hazırlanıyorlardı. O s m a n Faşa, beş on gün
Belgvad’ın Avusturyalılar tarafından daha sabretmiş olsaydı, Belgrad’ın kurtulma­
sı m üm kün dü . Avusturya kumandanı, daha
alınması evvel A b d i Paşa ile temas ederek iki tara­
fın kış boyunca askeri harekâtta bulunm a­
AvusturyalIların ise, daha bu savaşın ba­ malarını, kendisinin geri çekileceğini ve A b ­
şından beri gayeleri Belgrad kalesini almak­ di Paşa’n m da buna karşılık Belgrad’da kış­
tı. Serdar-ı ekrem Koea Yusuf Pasa zam a­ lamasını teklif etmiş. A b d i Paşa devlete da­
nında İkinci Jozef’in b u cephedeki taarruzu nışmadan buna razı olmuş ve bu suretle al­
m uvaffak olurnamış olduğu gibi Osmanlı or­ datılmış bulunuyordu. A b d i Paşa, M orova
dusu Lazarethane, Muhadiye ve Şebeşi zabt köprüsüne kadar çekilmişken AvusturyalIlar
ederek Terneşvar yolunu açmıştı. Çünkü, O s ­ birden bire hücum ederek o gelip yetişme­
manlIların da ilk gayesi bu kaleyi almaktı. den kaleyi almışlardı. Esasen vire teklifleri­
Ancak, ordu kışlığa çekilir çekilmez A v u s­ nin sebebi dc, Bclgrad’ı biran evvel ele ge­
turyalIlar taarruza geçip bütün bu yerleri
çirip yardım görerek mukavemetin u zam a ­
geri almış bulunuyorlardı. Böylece, bütün
sına veya kurtulmasına engel olmaktı.
emekler boşa gitmiş oluyordu.

Osmanlı ordusu eskiden beri yazın sa­ C an korkusu yüzünden kaleyi elden çı­
vaşa ve kışın istirahata alışıktı. K asım za­ karmış olan O sm an Paşa ise, Vidin’e doğru
manı gelip yağmurlar ve soğuklar başlayınca, gelirken yolda öldü ve memleket uğruna
askeri cephede tutmak m ü m kü n olmuyordu. vermeğe yanaşmadığı canını, şerefsize« ver­
Esasen ordu da ikmal üslerinden uzaklaşmış miş oldu.
bulunuyor, hem en çeşitli darlıklar ve sıkın­
tılar baş gösteriyordu. Lâkin, buraları düşm a­ Abdi Paşa, arabasızlık ve askersizlik ba­
nın kendi memleketi veya kendi toprakla­ hanesiyle h em e n yola çıkamamışiı. Halbuki,
rındaki ikmal üslerine yakın bulunduğundan araba vermekle mükellef kazalardan buna
ve askerleri kış savaşlarına hazırlamış, ona karşılık araba bedeli altında para aldığı vc
göre yetiştirilmiş olduğundan düşm an b u ay­ maiyetinde bulunan askerden maada, Rum eli
larda da savaş hareketlerini durdurmuyor, eyâletinin timar ve zeamet erbabı on bin­
bu ise b üyük kayıplara uğramamıza sebep den. fazla ikon, zenginlerden para alarak
oluyordu. İşte, Lazarathane, M uhadiye, Sje- kışı memleketlerinde geçirmelerine izin ver­
beş ve Pançova’yı böyle elden çıkardığımız diği haber alındığından ve bu şekilde Bel-
gibi, şimdi de ordumuz doğuda mağlûp grad’a yardım edilememesinin kendi ihmalin­
bir halde T un a güneyine çekilirken, mareşal den ileri geldiği anlaşıldığından b u hareke­
L a ud o n kumandasında kuvvetli Avusturya tini ağır şekilde tevbih eden bir ferman al­
ordusu Belgrad üzerine geldi. Bir kaç yerden dı. Halbuki A bdi Paşa bütün bunları düş­
köprüler inşa ederek kaleyi tazyike başladı. manla aralarındaki gizli mütarekeye güvene­
Belgrad kalesi, yirmi gün bütün hücumlara rek yapmıştı. B u devirde bir kısım osmanlı
karşı koydu. Lâkin düşmanın, pek üstün sa­ vezirlerinin devletin en güç durum da bulun­
yıdaki m ükem m el ve kudretli toplarile açtığı duğu sıralarda bile şahsî menfaatlar sağla­
fasılasız bombardıman üç beş kişiye siperle­ maktan çekinmemeleri ve b u n u icabında

2G94
2695
Avusturya mareşali L a u d o n ’ un Belgrad muhasarası
(Viyanalı ressam D. IVIarko tarafından zamanında yapılmıştır)
rinin noksanlarını m ü m k ü n olduğu kadar ta­
mamlamış, hepsine dolu zahire anbarları
kurmuştu. AvusturyalIların Belgrad, Se­
mendre, Feth ül-islâm, Ada-i Kebir ve Vidin
kalelerinde gözleri olduğu için bir savaşta
evvelâ buraları muhasara ederek OsmanlIla­
rın müdafaa zincirini b u noktadan çökert­
meği uygun görmüşlerdi. Rusya ile araların­
da Osmanlı devletini bölüşmek ve paylaşmak
hususunda vardıkları anlaşmadan sonra A v u s ­
turyalIlar bu bölgede sistemli olarak çalıştı­
lar. Evvelâ, kendi sınırlarında ve civarında
nekadar zahire varsa geri çekip b u bölgeler­
deki halkı da başka yerlere nakil ederek yap­
m a bir zahire darlığı yarattılar. B u yüzden,
Onsekiztnci yüzyıfda Niş
zahire fiyatları alabildiğine arttı. K â r peşin­
de koşan Belgrad’lı bir kısım muhtekirler,
resmî görevlerine ve devletin yüksek m e n ­ halkın elinde ne varsa satın alıp yüksek fi­
faatlerine tercih etmeleri cidden ibret veri­ yatla AvusturyalIlara satarak büyük kazanç­
cidir. lar elde ettiler. Hu bu bat satışı zamanla öyle
A b d i Paşa'n m evvelâ azli düşünülmüşse hararetlendi ki, halk günlük yiyeceklerini
de, azille iktifa olunmıyarak daha ağır bir bile düşünm eden elden çıkardı. Hattâ Belgrad
cezaya uğrayacağı korkusile ve yanındaki defterdarı H ü sn ü Efendi, b u arada anbarlar-
kalabalık askere güvenerek baş kaldırması da olan zahirenin son kilesine kadar satıp
ihtimal dahilinde görülüp bundan vaz geçil­ K aru na döndü. B u sırada Rusya seferi tahak­
mişti. Zira, Belgrad’ı alan AvusturyalIların kuk edincc aklı başında olanlar kaleye 2ahirc
Sırbistana sarkmağa teşebbüs etmeleri m ü m ­ tedariki için tedbir alınmasını söyledilerse
kün bulunuyordu. Halbuki o civarda buna de gözü yalnız kazançta olan aklı kısalar:
engel olacak yalnız onun kuvvetleri vardı. «Moskof seferi gailesi onbin kese ile def
olur maslahattır. Hole N em çe’nin başka dev­
Avusturyalılann ilerlemesi, Sırpların let uğruna sefere katlanması olacak iş mi?*
diyerek buna rağbet etmediler. Zahire satı­
isyanı
şı Belgrad’dan sonra öbür civar kale ve pa­
langalara da sirayet ettiğinden Avusturya
Diğer taraftan AvusturyalIlar Semendre
seferi başladığı zam an bütün b u bölgede bü­
kalesini de muhasara etmişlerdi. Semendre’-
yük bir yiyecek kıtlığı meydana çıktı. Hatta
liler Belfirad’ın düşman eline geçtiğini haber
Belgrad anbarlarmda bir miktar darıdan
alınca daha fazla mukavemetin beyhude ola­
başka bir şey yoktu. A b d i Paşa da bunu fır­
cağına karar verip kaleyi teslim ettiler.
sat bilerek kendisini zahmet ve güçlükler­
AvusturyalIlar bundan sonra Foth ül-islâm
den kurtarmak için orduya gönderdiği m e k ­
üzerine yürüdüler. Buranın muhafızı bulunan
tupta Belgrad kalesinin sağlamlığını ve için­
eski yeniçeri afası Pokmczci M eh m c d Paşa,
de bol miktarda asker bulunduğunu, yalnız
düşmanın Ada-i Kebir önüne geldiğini d u ­
zahirenin az olduğunu ileri sürüp kendisi de
yunca, kaleyi bırakarak kaçtı. AvusturyalIlar
askerile burada kışlayacak olursa yiyecek
burasını savaşsız işgal ettikten sonra Ada-i
darlığının pek ziyade artacağını ve hattâ
Kebir kalesini muhasara altına aldılar. B u
kıtlığa düşüleceğini, buna engel olmak için
sırada yerli halkın, yani Sırplar’m da isyan
M orova’da kışlayacağını bildirmişti. Belgrad
bayrağını kaldırıp Avusturya ordusile birle­
elden gidince de bunun bütün kabahatini
nerek Niş ve Vidin taraflarını tehdide başla­
muhafız O s m a n Paşa’ya yükleyip Vidin ser­
dıklarını vo Vidin halkının korku içinde b u ­
askeri K o c a Yusuf Paşa’ya idamı için buy­
lunduğunu, Vidin seraskeri eski sadrıâzam.
rultu göndermiş, lâkin O sm an Paşa, Vidin’e
K o c a Yusuf Paşa orduya bildirdi. B u haber
geldikçe, serdar ne yapacağını bilmiyor, hal varmadan yukarıda söylediğimiz gibi ecelile
ölmüştü.
böyie giderse işin nerelere kadar varabile­
ceği düşünceleri hayret ve dehşet uyandırı­
yordu.
Avusturya cephesinde hâsıl olan b u teh­ Alınan tedbirler, padişahın teessürü
likeli durum a sebep, vaktile yapılmış olan
hatalardı. Osmanlı devletinin Rumelide en Avusturya cephesinde hasıl olan b u pek
büyük dayanağı, T u n a boyunca uzanan k a ­ tehlikeli d u r u m üzerine Arnavutluk tarafın­
leler zinciri olduğu için bunların daima as­ d a bulunan beylerbeylerine emirler gönde­
ker, m ühim m at ve bilhassa zahiresine itina rilip Rum eli valisinin y an m a koşmaları bil­
edilmesi lâzımdı. Halil H a m id Paşa, b u n u d ü ­ dirildi. Aydoslu vezir M e h m e d Paşa da İs­
şünerek sadareti sırasında bu serhad kalele­ mail, Bender ve Babadağı tarafları için Bal-

2 096
kan havalisinden asker toplamak üzere sürü­
cü tayin olundu.

Üst üste gelen felâketler, Üçüncü Selim’i


pek müteessir ve perişan ediyordu. Dört göz­
le beklediği hükümdarlığının başında uğra­
dığı b u ağır güçlükler genç hükümdarda ye­
is uyandırmıştı. Sedaret kaymakamına gön­
derdiği hatt-ı hüm ayunda şöj’le diyordu:

«B u sefer ahvali nasıl olacaktır? B u ka­


dar memleketleri ocakları halkı din gayreti
çekerek feth ettiler. B u malûm iken şimdi
ocaklarda -bu hal olmayıp firar ediyorlar. M i ­
ri levend adile orduya katılanlar yol, erkân
bilmez bir alay yağmacı makulesi olup düş­
m a n karşısında etmedik fenalık komayorlar,
böyle sefer olur m u?? Düşm an dan intikam
almağa böyle mi çalışılır? Eskiden b u kadar
fetihler yapanlar insan değiller miydi? Olan
oldu, bundan sonra gafletten uyanıp düş­
m andan intikam almanın çaresine bakalım.

Gece güdüz ağlayıp diyorum ki, Yarab


beni böyle cihana rüsva edip kâfire mağlûp
ve perişan etmeden ve samanımda Ufuiıam-
m ed ümmetinin böyle perişanlığını görmeden
İlâhi sen benî bir İki gün evvel helak eyle
diye cenab-ı hakka niyaz ediyorum».

Bender kalesinin Ruslara teslim olması

Gazi Haşan Paşa'nm İsmail’de mağlûp;?;;


ettiği Rus kuvvetleri dönüşte Bender kalesini
muhasara etmişlerdi. Prens Potemkin bu sı­ Cezayirli Gazi Haşan Paşa
rada Bender muhaOzlarilc halkına hitaben (Choiseul G ouffier’n m kitabından)
bir mektup gönderip vire ile kaleyi teslim
etmelerini istedi. Böyle yapacak olurlarsa
can ve mallarına dokunulmıyacak, aksi hal­
se de, saürıâzam ve serdar-ı ekrem olarak
de kale savaşla alındığı takdirde kadın ve
bütün bir seferin teferruatlı meselelerini ve
çocuklara kadar kimseye aman verilmeyip
idaresini başaramadığı m eydana çıkmıştı L â ­
öldürüleceklerdi. Bender <îe, biitün sınır k a ­
lelerinde olduğu gibi zahire pek azdı. Asker kin yerine kimin getirileceği bir meseleydi.
m evcudu da burasını müdafaaya yeter dere­ Nihayet, şeyhülislâm ile k aym akam paşa
cede değildi. Kale halkı ise, 1788 seferinde padişahın huzuruna çağrıldılar. O rad a hem
istilâya uğramışlar ve bunun acısını henüz idari, h e m dc askerî kabiliyetleri bulunan
unutmamışlardı. H e m e n kale muhafızı ve vezirlerin her birinin geçmiş hizmet ve m ezi­
Bender seraskeri olan Güm rükçü İsmail Fa- yetleri de ayrı ayrı izah edildi. Lâkin, Ü çün­
şa’ya baş vurup virenin mutlaka kabulünü cü Selim bir karar veremiyordu. Nihayet,
islediler, İsmail Paşa, buna evvelâ yanaş­ istihareye, yani rüya falına karar verildi
m a k istemdi. Lâkin, hem halkm, hem de Şeyh ül-islâm, herhalde böyle büyük bir
askerin ısrarı üzerine yirmi maddelik bir vi­ mesuliyeti üzerine almak vc aksi çıkarsa
re anlaşması imzalanarak kale Ruslara tes­ mesuliyet altına girmemek için, istiharede
lim edildi (14 kasım). b;r şey görmediğini söyledi. Padişah ise, üç
gece üst üste rüyasında İsmail seraskeri eski
Sadnâzam ve serdar-ı ekrem’în azli derya kaptanı Cezayirli Gazi Ilasan Pa ş a ’yı
görmüştü. B un u n üzerine, sadaret m ü h rü ­
Foksan i ve Buzaov mağlûbiyetlerinden nün Cenaze Haşan Paga’dan alınarak ona
sonra en m ü h im kale ve palankaların üst verilmesi kararlaştırıldı (23 kasım 1790). T a ­
üste düşmesi üzerine serdar-ı ekrem; ,ı artık biidir ki, böyle m ühim zam anda devlet ida­
b u işin içinden çıkamıyacağı anlaşılarak az­ resini ve savaş mesuliyetini üzerine alacak
line karar verildi. Gerçi b u savaşın başında kimseyi rüya falile seçmeğe kalkışmak en
m ü him işler görmüş ve zaferler elde etmiş­ hafif lâbirile tam bir şaşkınlık alâmetiydi.

2697
Yeni sadrıâzara Cezayirli Gazi Haşatı mışlar, yardım vaadinde bulunmuşlar, lâkin
savaş başladıktan sonra b u vaadlerini yerine
Paşa.’nın icraatı getirmemişlerdi. T e k faydalan, İsveç’i, R u s ­
ya’ya savaş açmakta desteklemeleri ve bu
Gazi Haşan Paça, sadrıSzam ve serdar-ı suretle K us donanmasının A kden iz’e gel­
ekrem olur olmaz ortalığa gözdağı ve ibret mesine o vasıta ile engel olmalarıydı. İsveç
dersi verm ek için A kke rm an kalesini savaş­ de esasen b u fırsattan faydalanıp kayıplarını
sız olarak Rujlara teslim etraiş olan. Tayfur
telâfi etmek istemişti. Evvelce yazdığımız gi­
Paşa’vı id a m etti. Sonra o taraflarda gerekli
bi Prusya kralı İkinci Frederik 1788 tarihin­
bazı m üdafaa tedbirleri alıp Ş u m n u ’daki or­
d e ölmüştü. Yerine yeğeni İkinci Frederik
dugâha geldi. B urad a da savaşlarda gayret­
G iy y o m geçmiş bulunuyordu. B u kral da se­
sizliği görülen bir kısım devlet ricalini am an
lefi gibi Rusya ve Avusturya aleyhtarıydı.
verm eden öldürdü. H ü k ü m d a r kendisine giz­
Onlarla fiilen bir savaşa girişmeden evvel
lice gönderdiği bir batt-ı hüm ayunla bütün
iyice yıpranmalarını istiyor, b u yüzden Os-
hareketlerinde müstakil olup isine kimsenin
manlı-Avusturya ve Rusya savaşının uzam a­
karışamıyacağını temin ediyor, ne arzu eder­
se yapılacağını bildiriyor ve savaş, mütareke sı kendisini m e m n u n ediyordu. B u sırada
ve barıj hususlarında kendisine tam bir yet­ R u sya’nın talep ettiği otuz bin kişilik kuvveti
ki veriyordu. Cezayirli G azi Ilasan Paşa, ken­ verm ek istemediği için Lehistan’ın b u dev­
di ¡sadaretinin daha ilk günlerine tesadüf et­ letle arası açılmış bulunuyordu. Frederik
miş olan Bender’in de savaşsız teslimi habe­ G iy y o m , b u sahada da menfaatler elde et­
rine fena halde hiddetlendi. Böyle şeylere m ey i düşünerek bu maksatla Osmanlı dev­
kat'i şekilde son vermek ve buna ön ayak letine büsbütün yaklaşmaya ve bir ittifak
olanların cezasız kalımyaoağmı anlatmak andlaşması akdetmeğe karar vermişti. Prus­
m aksadüe kaleyi teslim için halkla birlikte ya'nın İstanbul elçisi, daha 1783 yılı Aralık
İsmail Paşa’yı zorlayanlardan eski yeniçeri ayında Osm anlı reis ül-küttabı Raşid Efen-
ağası vezir A h m e d Paça ile Rizeli-zâöe A b ­ di’yi ziyaret ederek bundan bahsetti. Raşid
dullah Paşa’yı ve halkın ileri gelenlerinden Efendi, bu savaşın başından beri Prusya ve
bu işe ön ayak olanları derhal idam ettirdi, İngiltere’nin vaidlerine rağmen Osmanlı
İsmail Paşa da malları müsadere edilip veza- devletine hiç bir fiili yardımda bulun m a­
retı alındıktan sonra Tekirdağma sürüldü. dıklarım ileri sürdü. Osm anlı devleti Prusya
ile bir ittifak yapm adan evvel genel d u r u m u
yeniden gözden geçirmek ve kat’î bir karar
Diplomatik faaliyetler, barış verm ek zorundaydı. Ç ü n k ü b u sırada A v u s ­
teşebbüsleri turya ve Rusya ayrı ayrı barsşa temayül
göstermekteydiler. Avusturya devleti daha
Prusya île İngiltere, Osmanlı devletini Buzao v bozgunundan sonra, ne zam andan
Rusya v e Avusturya aleyhine savaşa kışkırt­ beri savaşan taraflar arasında barışı iade için
gayret gösteren Fransa elçisi Choiseul Go-
uffier'ye baş vurup b u savaşın eski h ü k ü m ­
dar Birinci A bd ü lh am id ’in bir takım dış
tahriklere kapılmasından doğduğunu, Rusya
çariçesinin bile bukadar askerî m uvaffaki­
yetlerden sonra barışa taraftar olduğunu, bu
yüzden. Üçüncü. Selim’in savaş ve barış hak-
k m d aki düşüncelerinin öğrenilmesini iste­
miş ve bu yazının bir örneği de o zam an
sadrıâzam bulunan Cenaze H aşan Paşa'ya
gönderilmişti. Avusturya devleti, gittikçe zûr
durum a düşmekteydi. Osmanlı devletine kar­
şı b üyük güçlük ve fedakârlıklarla kazandığı
zaferlere karşılık, batıda durum u iyi değildi.
Macaristan’da çıkan ihtilâl, Belçika’ya da
sirayet edip Brüksel’de bulunan Avusturya
muhafız askerleri kofulm uş, Lüksenburg h a ­
riç, Avusturya’nın Belçika üzerinde hiçbir
hâkimiyeti kalmamıştı. M ac a r ve Belçika’lı
ihtilâlciler, bir taraftan d a Prusya ile temas
ederek bir ittifak anlaşması akdine çalışı­
yorlardı. Cenaze Haşan Paşa, Avusturya
devletinin Belgrad kum andanı vasıtasiyle al­
dığı teklifler üzerine bir mütareke akdinin
Prusya krait Frederik G iyyo m m ü m k ü n olabileceğini bildirdiği gibi, prens

3698
Poteırıkin'e de aynı maksatla bir m em u r gön­
dermiş bulunuyordu. Cezayirli Gazi Haşan
Paşa, sadrıâzam ve serdar-ı ekrem olarak
Ş um nu'ya geldiği zam an Rusya tarafından
bir elçi gelip Osmanlı devletinin bu savaşta
istilâ olunan toprakları geri verm ek esasına
dayanan bir barı? müzakeresinin şartlarını
bildirmişti, E u sırada Bencer kalesinin elden
gitmesi, bazı tereddütler uyandırmış ve R u s­
ya ile küçük çapta da olsa kazanılacak bir
muvaffakiyetten sonra barış müzakerelerine
başlanmasının daha faydalı olacağı düşünül­
müştü.

Osmanlı -Prusya ittifakı müzakereleri


ve Osmanlı uleması

İşte, Prusya ittifak teklifi bu sırada vâki


oluyordu. Reis ül-küttab Raşid Efendi’nin
söylediklerine karşı Prusya elçisi verdiği
cevapta, devletinin Avusturya hu dudun a as­
ker sevkedip bir taraftan da M acar ve Bel-
çika’lı ihtilâlcileri kışkırtmak suretiyle A v u s ­
turya’nın bir kısım kuvvetlerini burada tu­
tarak Osmanlı cephesine göndermesine engel
olduğunu, İngiltere ile olan ittifakı dolayı-
siyle Rusya donanmasının Akdenizc geleme­ Suitan Üçüncü Selim 'in padişahlığının ilk
diğini, Lehistan’da mevcuri zahireyi Prusya’­ z am a nların a ait bir resmi
nın derhal satın alması yüzünden buradaki
Rus ordusunun yiyecek darlığına düştüğünü,
bu savaşta tarafsız kalması için Ven ed ik üze­ O r d u kadısı îjâni-zâde Efendi, hıristiyan bir
rine baskıda bulunduğunu sayıp döktü ve devletle ittifak yapmanın İslâm dînine ve
eğer Osmanlı devleti Prusya ile ittifakı kabul şeraitine aykırı bulunduğunu ilân etti, B u
ediyorsa bunun yazılı olarak beyanını istedi. hususta (E y iman edenler; düşmanımı ve düş­
Karşılığında ileri sürdüğü en m ü h im şart­ manlarınızı dost edinmeyin) âyetine dayanı­
larsa, Osmanlı devleti Rusya ile barış akdine yordu, B u fikir birçok taraftar bulduğu sı­
karar verdiği zam an Prusya ile İngiltere’nin rada, şeyhülislâm TTamidi-zâde Mustafa E fe n ­
tavassutuna başvurması ve Lehistan’ın ser­ di, buradaki d üşm an tâbirinin Şani-zâde ta­
bestliği ile krallarının eskisi gibi kendi taraf­ rafından yanlış anlaşılmış olup Prusya ile
larından seçilmesinin barış andlaşmasına ko- devletin menfaatine clmalc şartiyle itttifak
nulmasıydj, akdinin m eşru bulunduğunu reddi imkânsız
şer’i delillerle isbat etti. Böylece, b u engel
Osmanlı devleti, böyle bir ittifakın belir­ de ortadan kaldırılarak görülmelere başlandı.
miş olan barış ihtimallerini uzaklaştıracağını
haklı olarak düşünüyordu. Çünkü, barışa ta­
Sadrıâzamııt temayülü ve Prusya'nın
vassut ve Lehistan meselelerindeki Prusya
isteklerine Rusya’nın yanaşmasına imkân asıl gayesi
yoktu. Böylece çetin anlaşmazlıklara ve barı­
şın geri kalmasına sebep olacağı hususları Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Cezayirli
şimdiden kabul etmek ve Prusya ile buna G azi Ilasan Paşa, gerçi daha derya kaptanı
dayanan bir ittifak y ap m a k fayda yerine bulunduğu zam andan beri Prusya İttifakına
zarar verebilirdi, E u yüzden müzakereler taraftardı; lâkin şimdi devletin "oir an evvel
uzayıp gitti. Prusya da büsbütün gücendiril­ barıca kavuşmasını istediği için İstanbul'da
m e k istenmiyordu. Nihayet, Lehistan mese­ savaşa devam taraftarlarının ele aldıkları b u
lesi bir tarafa bırakılıp barışa Osm anlı dev­ ittifak m es’elesindc müteredditti. B u n d a da
letinin kimi isterse vasıta edebileceği, ancak haldi idi. Çiinkü Prusya bu ige sadece k e n ­
bun dan Prusya devletine bilgi vermesi ve di menfaatleri için girişiyor. Avusturya ve
Prusya, Osmanlı devletinin seçtiği arabulu­ Rusya’nın yargun düşmelerinden faydalana­
cuyu uygun bulmazsa, Osmanlı devletinin rak savaşsız kazançlar elde etme peşinde
muhariblerle kendi başına barış yapabilece­ koşuyor, b una da Osmanlı devietini âlet et­
ği şeklînde anlaşıldı. m e k istiyordu.

Lâkin, b u sırada bir engel daha çıktı. D a im a b üyük ve y a n hayal emeller bes-
liyen Prusya'nın plânı, Rusya ile Avusturya’ devleti de savaşı terketmiyecek, buna karşı­
nın bu savaşın sonuçlarından mümlîün oldu­ lık Prusya, İsveç ve Lehistan birden veya
ğu kadar az faydalanmaları esasına dayanı­ ayrı ayrı dâhil olmadıkça Osmanlı devleti
yordu. Lâkin, kendisi istediği gibi tatmin olu­ Avusturya ve Rusya ile barış yapmayacaktı.
nursa, Osmanlı menfaatlerini fedaya hazırdı. Eğer barıştan sonra da Avusturya ve Rusya,
■Buna göre: Prusya, İsveç ve Lehistan’a topluca veya
1 — Rusya, Özj ile Baaarabya, Avusturya herbirine ayrı ayrı savaş açarsa Osmanlı
Eflak ve Boğdan’ı alacaklardı. devleti b u savaşı kendisine açılımş sayarak
2 — B u n a karşılık Kusya, Finlandiya’nın üç devlete olanca gücüyle yardım edecekti.
bir kısmını İsveç'e, Avusturya ise Galiçya'nm B u n u n gibi, Avusturya veya Rusya, Osmanlı
bir kısmını Lehistan’a iade edeceklerdi. devleti, İsveç ve Lehistan’a topluca veya
3 — İsveç, Po m erany a’m n bir kısmını, herbirine ayrı ayrı savaş açacak olursa, Prus­
Lehistan Torn ile Dsnzig’i yani aşağı Vis- ya devleti de b u savaşı kendisine açılmış
tül’ü Prusya'ya bırakacaklardı. sayarak b u üç devlete bütün gücüyle yardım
edecek ve Avusturya ile Rusya devletleri
0 devrin siyasî durum una güre ise, bu
Lehistan'la olan ihtilâflarını Osmanlı. vc
plânın tatbiki imkânsızdı.
Prusya devletlerinin de gayretiyle halletme­
dikçe ve Rusya ile Lehistan işlerine dair
Prusya ile ittifakın c.kdi ve bunun olan ihtilâflarına bir düzen vermedikçe, O s ­
manlI ve Prusya devletleri Avusturyr, ve
esasları Rusya ile barış yapmıyacaklardı, Barışa İn­
giltere ve F elem enk devletleri tavassut ede­
İşte, Osmanlı-Prusya ittifakı.müzakerele­ ceklerdi. İki taraf, iki tarafın mülkî zaruret
ri bu hava içinde ilerledi. Görüşmelerde O s ­ ve emniyetine dair hususlarına barış anlaş­
manlI devletini Rum eli kazaskeri Âşir ve masında yer vereceklerdi.
reis ül'küttab Raşid Efendiler temsil ediyor­
lardı. Prusya’nın delegesi ise, İstanbul elçisi 4 — Böylece barış tamamlandıktan son­
V o n Dietz idi. Neticede görüşmeler kısa za­ ra Prusya devleti, akdolunacak andlaşmada
m a nd a sona ererek beş maddelik ittifak and- Osmanlı devletinin elinde kalan yerleri m u ­
laşmast imzalandı <31 ocak 17C0). B u n a göre: hafaza etmesine Prusya kralının kefil olaca­
ğını vc İngiltere, Felemenk, İsveç ve Lehis­
1 — Avusturya ve Rusya kuvvetleri T u ­ tan devletlerinin de b u kefalete katılmaları­
na nehrinin sağ kıyısına geçecek olurlarsa, na çalışacağını taahhüd edecekti. Osm anlı
b u hal riayeti gereken muvazeneyi bozaca­ devleti ile Prusya arasında tedafüi bir ittifak
ğından Prusya devleti 1790 yılı ilkbaharında akdedilecek ve Avusturya ile Eusya bu iki
bütün kuvvetlerini seferber edip Rusya ve devletten birisiyle savaşmak isterse b u itti­
Avusturya’ya savaş ilân edecek ve Osmanlı fakta kararlaştırılacağına göre ya belli bir
devleti düşmanlariyle şerefli ve sağlam bir kuvvetle veya bütün güçleriyle birbirlerinin
barış akdetmedikçe ve Karaaenizden İstan­ yardımına koşacaklardı. B u anlaşmanın tas­
bul şehri için tam bir emniyet hâsıl olmadık­ dikinden evvel böyle bir hal olursa iki dev­
ça savası terketmiyecekti. B u n a karşılık O s ­ let birbirlerine olanca kuvvetlerile yardım
manlI devleti de barış sırasında Avusturya edecekler ve ber iki devletin şanına lâyık,
devletinin elinde olup evvelce Lehisan'a ait ve menfaatlerine uygun bir barış elde edil­
bulunan Galîçya ile Lehistan paylaşmasında, medikçe savaşı terketmiyeceklerdi. Osmanlı
Avusturya devleti tarafından işgal olunan memleketlerinde Fransa ve İngiltere devlet­
yerlerin Lelîistana iadesi için gayret sarfet- leri hakkında cari olan m uam ele ve m üsaa­
meği vaad ve taahhüt edecekti. Aynı za m an ­ deler (kapitülâsyonları Prusya devleti için
da barış and! aşmasında Prusya'nın ve Lehis­
de câri olacaktı.
tan'ın menfaatlerine aykırı bir madde bulun-
mıyacaktı. 5 — B u andiaşm anm tasdiknameleri beş
ay içinde ve m ü m k ü n olursa daha evvel İs­
2 — İki devlet arasında i-761 yılında ak-
tanbul'da teati edilecekti.
dolunan ticaret muahedesinin şartları b u a n ­
laşmaya da dereolunacak ve Prusya ticaret
gemilerine Akdenizde diğer dost devletere Cezayirli Gazi Haşan Paşa’nın vefatı
olduğu gibi ticaret serbestliği, kendi bayrak
ve patentaları altında seyahat ve Garb ocak­ ve yeni sadnâzamın tâyini
larının taarruzundan emin olmak için onlarla
ayrı anlaşmalar yapabilme hakkı tanınacaktı. Prusya ile akdedilen aiidîaşmanjn geçici
senedi imzalanması için M art ortalarında
3 — Osmanlı devleti, d üşm an eline geçen kendisine gönderildiyse de, sadrıâzam ve ser­
kale ve memleketleri ve bilhassa Kırım’ı ge­ dar -i ekrem Cezayirli G azi Haşan Paşa b u n u
ri almadıkça düşmanla barış y ap m a m ak ni­ alamadan g u m n u ordugâhında yakalandığı
yetinde olduğundan, Rusya ve Avusturya ile hum m anın tesirinden kurtulamıyarak vefat
Osmanlı devleti barış yapmadıkça Prusya etmişti (30 mart 1790).

2700
Sadrıâzamm vefatı haberi, ondan birçok na dört-clle sarıldı. M eveu d d urum un kötü­
Şeyler um an Üçüncü Selim ’i üzüntü ve şaş­ lüğünü kendisinden evvel sadrıâzam ve ser-
kınlık içinde bıraktı. Lâkin, şiddetinden yıl­ dar-ı ekrem bulunanlara yükliyerek hâsıl
mış bulunan ordu halkı, buna bil’akis sevin­ olması muhtemel yeni kötülüklerden de bu
mişlerdi. Padişah ise, b u ağır ve mesuliyeti:
işi kime vcrcceğini bir türlü kararlaştıramı-
yordu. Geçen sefer rüya ialı ile sadrıâzam
seçilmişti. B u sefer kur'aya karar verildi.
Rum eii tarafında bulunan bütün vezirlerin
isimleri birer kâğıda yazılıp sarayda Hırka-i
şerif odasına bırakıldı. Üçüncü Selim, b u n ­
lardan bir tanesin i alarak açtı. B a rda Hahova
muhafızı Rusçuklu Çeiebî-zâde Şerif Haşan
Paşa'n m adi yazılıydı. Sadaret ve serdar-ı
ekremlik derhal ona tevcih edildi ve tebdil
hasekisi ile m ühür yollandı (16 nisan 1790). Rahova

Devletin ağır buhranlar içinde bulundu­


ğu ve belki de bekasının bahis konusu ol­ suretle kendisini korumayı ve zamanında iş­
duğ u böyle bir zamanda, bütün mes'uliyeti ler iyi gitmezse bunun m es’uliyetinden kur­
üzerine alarak idare başına geçecek olan za­ tulmayı çıkar yol sayıyordu. Bir taraftan da
tın kur’a ile seçilmesi ve memleket m u k a d ­ kendisine rakip olabileceğini düşündüğün­
deratının böylece talih ve tesadüfe terki, b u n ­ den Vidin muhafızı eski sadrıâzam K o c a Y u ­
dan evvel yapılan fal rüyasiyle sadrıâzam suf Paşa’yı bu vazifeden uzaklaştırmak iste­
seçilmesi derecesinde mantık ölçülerinin dı­ diyse de. Üçüncü Selim buna razı olmadı.
şında bir hareketti. Nitekim, tesadüfen seçi­ Çelebi-zSde Şerif Haşan Paşa, Cezayirli Gazi
len bu zat, Birinci A bdülham id’itı bir hatt-ı Haşan Paşa ile onun yetiştirmesi olan Koca
h üm ayununda -işe yaramadığı mütevatiren Y u suf Pa ja ’yı hiç sevmezdi. Nitekim sadrı-
sabittir» diye bahsettiği hiçbir meziyeti ol- âzam olduktan sonra hüküm dara gönderdiği
mıyan ve bu ağır işi yürütmesine imkân bir telhiste «Yusuf Paşa kulları Cezayirli H a ­
bulunmıyan bir kimseydi. şan Paşa terbiyesi olub ibadullahın m al ve
canları indlerinde m ubah derecesinde oldu­
Şerif Haşan Paşa sadarete seçilmesine ğundan irtikâb etmedikleri mcl’anet kalm a­
herkes kadar evvelâ kendisi de hayretler dığı efendime m alûmdur» diyordu (Cevdet
içinde kaldı. B u n a rağmen, sadaret m akam ı­ Tarihi, C : 5, S: 23).

BÂZI EYÂLETLERDEKİ O L A Y L A R

Osmanlı devleti dışta iki b ü y ü k düşm an­ verilen Ali B ey nüfuz sahibi olmuştu. Son­
la pek müşkül şartlar altında ve umumiyetle radan İsmail ve Cidavî K as a n Beyler d e M ı­
kendi aleyhinde gelişmekte olduğunu gördü­ sır’a geldiler. İsmail Bey, İbrahim ve M u ra d
ğ üm ü z savaşlarla meşguliyeti sırasında içte Beylerin efendisi Ebuzzeheb (A b u ’l-zeheb)
de, bizzat kendi eyâletlerinin bir kısmında M u h a m m e d Bey'in arkadaşı olduğu için bü­
cereyan eden hâdiselerle uğraşmak mecburi­ yük itibarı vardı. Kendisine şeyhülbeledlîk
yetinde bulunması d u ru m u n u büsbütün güç- (belediye başkanlığı) verildi ve Mısır’ın bü­
leşdiriyordu. Avusturya ve Rusya'ya karşı tün işleri yavaş yavaş onun eline geçti. A n ­
1790 yılındaki savaş hareketlerine ve diğer cak, Ali Bey, Cezayirli Gazi Haşan Paşa ta­
dış olaylara geçmeden önce bir kısmı pek rafından tayin edilmiş olduğxı ve Cidavî H a ­
önceleri başlamış olan b u Mısır, Hicaz ve şan B e y de eski emirlerden, köleleri ve ta­
Suriye'deki hâdiseleri görelim. raftarları kalabalık bir zat bulunduğu için
onların da kudret ve nüfuzu hemen hem en
Mısır eyâleti ve Kölemen beyleri aynı derecede idi. Lâkin İbrahim ve M urad
Beylerden korkttıkiarmdan onlardan korun­
Cezayirli Gazi Haşan Paşa'nm m üd aha­ m a k için hepsi İsmail B e y ’in etrafında top­
lesi üzerine. Mısır'da nüfuz sahibi olmuş ve lanmış bulunuyorlardı. İsmail Bey, İbrahim
devleti dinlemez hale «elmiş bulunan köle­ ve M u ra d Beylerin gelmeleri muhtemel d a n
m en beylerinden İbrahim ve M u r a d Beyler taraflara siperler kazdırıp tahkimat yaptırdı.
Said bölgesine çekilmek zorunda kalmışlar­ Hatta taraflar arasında bir takım çarpışma­
dı. Onların belli başlı rakîbleri bulunan İs­ lar da vukua geldiyse de netice alınamadı
mail ve Cidavî Haşan Beyler de o sırada (1789). T a m bu sıralarda Mısır valiliğine K e ­
dışarda bulunduklarından Cezayirli Gazi H a ­ ki (K e k ü ) A b d i Paşa yerine Cezayirli Gazi
şan Paşa tarafından emirlik ve defterdarlık H aşan Paşa’n m orada kethüdası bulunan îs-

2701
mail A ğa (Paşa) vezirlikle tayin edilmiş b u ­ rivayetleri Artin adlı bir sarrafın çıkardığı
lunuyordu. öğrenilerek kendisi sorguya çekilip M urad
ve İbrahim B e y ’e ve Mısır'daki diğer bazı
Cezayirli Gazi Hasaıı Paşa, Mısır’dan dö­ dostlarına yandığı mektuplardan ele geçenler
nüşünde oradaki beylerden ikisini rehin ola­ de ortaya konunca hadiseyi inkâr edemedi­
rak İstanbul’a getirmişti. Bunlar bir türlü ğinden idam olundu. B u sırada Said tara­
rahat durmıyarak M urad ve İbrahim B e y ­ fında ikâmete m em u r edilmiş bulunan M urad
lerle haberleştikleri için Littıni adasına sürül­ ve İbrahim Beylerin bazı yabancı devletler­
müşler, Üçüncü Selim’in cülûsunda ise affo­ de»; top ve saire isleyip savaş araçlarını ta­
lunarak tekrar İstanbul’a dönmüşlerdi. Fakat mamladıktan sonra Mısır üzerine hareket
yitıe rahat durmadıkları için eski menfala­ edecekleri ve hattâ yine bazı yabancı dev­
rına göndel'ildiyseler de, bir ara buradan letlerden subay istedikleri için bir ara ya­
kaçmağa muvaffak oldular. Arkasından tek­ bancı bir subayın gemi ile İskenderiye’ye
rar affolunduklarına ve Mısır’a iade edile­ gelmiş olduğu ve İskenderiye’de oturan bir
ceklerine dair Mısır valisinin nüfuz ve iti­ irerık mühendisin M u ra d ve İbrahim. Bey ­
barını kıracak bazı maksatlı rivayetler alıp lere casusluk edip bu subayın onlarla buluş­
yürüdü. Yapılan tahkikattan bu dedı-kodu ve masına çalıştığı duyulduğundan mcs'eienin
tahkik edilip yabancı subayın
nezaret altına alınarak sınır dı­
şı edilmesi ve adı geçen m ü hen­
disin idam Olunması Mısır va­
lisi İsmail Paşa’ya bildirilmiş­
tir (1783).

Mısırda bu olaydan sonra


bir sene kadar nisbî bir sulh
devri başladı. İsmail B e y bu es­
nada birçok köleler satın alarak
debdebe ve ihtişamım o zam a­
n a kadar görülmemiş dereceye
vardırdı. Bir taraftan da kendi­
sine m uazzam bir saray inşasına
başlattı Lâkin, 1791 yılındaki
veba salgını sırasında öldü. Has­
talığa yakalandığı zaman, ileri
gelenleri toplayıp kendisinden
sonra yakın adamı ve yetiştir­
mesi O s m an B e y ’e tabi olmala­
Eski K a h ir e ’dert bir- görünüş rını tavsiye etti. İsmail B e y ’in
ölümü üzerine defterdar Ali
B ey ’le Cidavî Ilasan Bey, şey-
hülbeled olmak için birbirine
düştüler. Nihayet, bu mevkii
hiçbiri öbürüne bırakmadığın­
dan ikisi de O sm an Bey üzerin­
de anlaştılar. Aslında ise, O sm an
B e y b u ağır yükü taşıyacak
kudrette değildi.

İsmail B e y ’in öldüğünü d u ­


yunca, M urad ve İbrahim B e y ­
ler harekete geçerek yanlarında
kalabalık bir askeri kuvvet b u ­
lunduğu halde on altı saat m e ­
safedeki Zaviye mevkiine kadar
geldiler. Sonra, aslında hiçbir
nüfuz ve hâkimiyeti bulunmı-
yan Mısır valisi İzzet Page ile
yeni şeyhülbeled O sm an B e y ’e
haber göndererek eski dostla-
riyle geçenleri unutup barışmak
istedikleri halde İsmail Bey ’in
buna yanaşmadığını, şimdi ise
K a h ir e ’de Halife türbeleri yurdlarını ve dostlarını özlemiş

2702
olduklarını, dargınlık pek fazla uzadığından rın affı ile Kahire'de oturmalarına müsaade
artık barış yoluyla Mısır’a gelip oturmak edilmesinin daha uygun olacağını ve böy­
istediklerini, suçlarına pişman olduklarından lece devletin şeref ve itibarının korunacağı­
artık herkesle barışarak kimseye zararları nı bildirmiş bulunuyordu. Lâkin bazı kim­
olm am ak şartiyle b u isteklerine müsaade seler onun bu müraeaatini İbrahim ve M u ­
olunmasını bildirdiler. H e m e n Mısır divanı rad Beylerden aldığı rüşvete hamledip kabul
toplanıp bu mektuplar ortada okundu. H e r ­ edilmesine engel olmuşlardı. Neticede köle­
kes, bunların gözlerine inan m an ıîı caiz olma­ m en zorbalarının K a bireye girişleri üzerine
dığını, bir kere gelirlerse yine eskisi gibi devletin itibarı iki paralık oldu.
türlü fesada ve nüfuz iddiasına kalkışacak­
larını ileri sürdü. Bunun üzerine verilen ce­
vapta her şeyden evvel beş yıllık vergi borç­ Hicazın durumu
larını ve Sürreye iştirak paylarım ödemeleri
M ekke emiri Şerif Gaiib’in kardeşleri ve
gerekeceğini, kendilerini Mısır'dan padişah
diğer şerifler 1788 de kendisine başkaldır­
çıkardığı için ancak bıı şartlar yerine gel-
dıklarından iki taraftan asker hazırlanıp bir
dikten sonra hüküm dar nezdinde tavassutta
hayli çarpışmalar olmuş, lâkin bir sonuç alı­
bulunabileceği bildirildi.
namamıştı. nihayet M ek k e kadısı ve dört
mezheb müftüleri vasıtasiyle araları buluna­
I.lkin kölemen zorbaları böyle kuru lâfla
rak barıştırıl mis lardı. B u sefer kızlar ağası­
savulacak belâlardan değillerdi. Kalabalık
na gelen yazılardan anlaşıldığına göre Şerif
askerleri, kuvvetli topçu birlikleri ve on ge­
Galib’le kardeşinin oğlu Şerif Abdullah, M e k ­
milik nehir donanmalarjyle üç koldan iler­
ke şehrinin içinde birçok çarpışmalarda bu­
lediler. Vali İzzet Paşa, bütün müdafaa ter­
lunmuşlar ve kaleden üç aün müddetle atı­
tibatını aldı. Mevcut askeri ve ocaklıyı seter-
lan top ve tüfenk yüzünden namaz kılına-
ber etti. O n yedi gün süren çarpışmalar so­
mamiş, ezan okunamamış ve hattâ *Haccr-i
nunda İbrahim ve M u ra d Beyler b u şekilde esved* e kurşun rastlayıp bir parçası koptu­
Mıısr’a girefniyecelderini anlayınca altı-yedi-
ğundan yerine yapıştırılmıştı. Sonra ahali
yüz kadar deveye üç günlük su ve yiyecek
toplanarak şeriflerine nasihat etmişler ve hiç
yükleyip aşılması ve geçilmesi pek güç dağ
olmazsa şehir bölgesinden dışarda savaşma­
ve tepelerden K ahire’ye bir saatlik mesafe­
larını ve ne olursa olsun bu işe bir son ver­
deki Azab-kapısına indiler. Lâkin, gayet yor­
melerini istemişlerdi (Ekim. 1789), Şerif A b ­
gun ve bitkin bir haldeydiler. Kuvvetli bir
dullah bunun üzerine askeriyle Hiizeyl kabi­
hücum a dayanacak halleri yoktu. Bunların
lesine gidip oradan pek çok adam alarak
iizerine hemen varılmasına karar verilmiş­
M e k k e ’ye doğru gelirken kalabalık bir k u v ­
ken, gizlice onlarla anlaşmış olan Osm an vetle üzerine yürümekte olan Şerif G alib’e
Bey, bu harekete engel oldu. Bazı beyler bu rastladı Aralarında pek şiddetli bir çarpış­
sırada zorba kölemenlerin etrafına geçince,
m a geçti. İki taraftan birçok ölenler olduktan
askerin bir kısmı da onlara tabi oldu. Osm an sonra, Şerif Galib yine M ekke'ye çekildi.
B e y ’in kardeşi Mustafa B e y de bunların ara­
Şerif Abdullah ise, gidip Taif’i zaptetti. H â ­
sında bulunuyordu. Ali ve Cidavî Haşan dise İstanbul’da duyulunca Şerif Galib'e bir
Beyler no yapacaklarını şaşırıp çaresiz Said
ferman gönderilerek böyle uygunsuz işierder
taraflarına çekildiler. B u n u n üzerine M urad vazgeçilmesi ve halkın inciltiJip tedirgin
ye İbrahim Beyler kolaylıkla Kahire’ye girip edilmemesi tenbih olundu. Aynı zamanda
İsmail beyin mükellef konağına yerleştiler. Hace emiri U zun İbrahim Paşa’ya da her
İzzet Paşa ise b u sırada hâlâ Azab-kapı ta­ iki tarafa nasihat ederek aralarını bulmağa
rafında bulunuyordu. M u r a d ve İbrahim çalışması bildirildi.
Beyler ertesi günü onar
Şerif Abdullah, Taif’te kuvvetlerini ten­
«Paşa kaleye buyursun, Valilik eskisi gi­ sik ederek tekrar M ek k e üzerine yürüdü. Bu
bi kendilerinindir» diye haber gönderdiler. sefer cereyan eden çarpışmada Şerif Galib
İzzet Paşa, çaresiz geri dönüp kaleye girdi. kat'i şekilde üstün geldi. Şerif Abdullah ile
Olanları devlet merkezine yazdı. B u n u n üze­ kardeşi Şerif M e h m e d ’i esir etti. Lâkin, o bi-
rine İstanbul’dan daha eski tarihli ferman­ rader-zâdelcri hakkında af ve Şefkatle m u a ­
lar yazılıp vergilerini verm ek ve kimseyi melede bulunarak kendilerine maaş bağladı.
incitmiyerek şikâyete sebeb olmamak şar-
Esasında Şerif Abdullah, on iki yaşların­
tiyle geçmiş suçlarının affolunduğu bildirildi.
da bir çocuk olup kendisini kışkırtarak e m a ­
Böylece devlet bu zorbalarla bagedememiş
ret sevdasına düşüren, daha evvel ölmüş
ve istediklerini yapm ak zorunda kalmıştı.
olan babaları Şerif Server’in baş^ğası Y ah ya
I2zet Paşa, onların cr-geç Mısır’a hücum Saltuk’tu. Son bozgun üzerine Yalıya Saltuk,
edip Kahire’ye girerek durum a hâkim olacak­ M edine yoluyla Ş a m ’a kasmış, orada emirli­
larını sezdiğinden devlete daha evvel bunla­ ğin Şerif Abdullah'a verilmesi hakkında bir

2703
istida yazıp İstanbul'a gelerek bunu padişaha de iki taraf b u yardımlara güvenerek çarpış­
sunmuş, lâkin ne kendisine ve ne (İr istida­ tılar. Emîr Yusuf galip gelip Dcyrül-Kamer’e
sına aldırış eden olmadığı için Mısır’a dön­ girdi. Lâkin, Emîr Yusuf bundan sonra rahat
müştü. Maksadı, Şerif Abdullah'ı emarete durmıyarak kendisine yardımı sayesinde
getirdikten sonra idareyi eline alarak istedi­ Lüb na n emirliğini temin etmiş elan Cezzar
ği gibi atıp tutmaktı. Arzusuna nail d a m a ­ A h m e d Paşa’ya ait Beşara bölgelerine saldı­
dıysa da, b u arada beyhude birçok kan dö­ rıp ahaliyi kail ve mallarını yağm a ettirdi.
küldü. İşte, Cezzar A h m e d Paşa, bunun üzerine ye­
rinde bırakılmasını istemiş ve bu arzusu ka­
Diğer taraftan bu sırada Necid, yani do­ bul edilmişti.
ğu Hicaz tarafında bulunan Vahhabîler de
taraftarları çoğaltarak bir hayli kuvvetlen­ Azem-zâde M e h m e d Paşa 1783 yılında
miş bulunuyorlardı. M ekke’de şerifler ara­ vefat edince yerine S a m valisi ve Hacc emiri
sında son sıkan hâdiseler üzerine Vahhabi- olarak tâyin edilen Derviş Paşa’n m ahm ak­
lerin nüfuzu ve tesir sahaları büsbütün ge­ lığı vc idaresizliği yüzünden hacılar büyük
nişledi. Nihayet bu gailenin def'i hususunda sıkıntı çekmişlerdi. B u n u n üzerine bu vazi­
Bağdad valisi Süleyman Paşa ile Şam valisi fenin kuvvetli ve becerikli bir vezire veril­
ve M e k k e emiri devlete başv ordularsa da mesi kararlaştırıldı. Ortada iki numzed var­
süregelen Avusturya ve Rusya seferleri y ü­ dı. Canikli Hacı Ali ve Cezzar A h m e d P a ­
şalar. Cezzar Alımed Paşa’yı o sırada sadrı-
zünden Bâb-ı âlinin bu konu ile uğraşmağa
vakti yoktu. Esasen başlangıçla mesele İs­ âzam bulunan Halil H â m id Paşa, Hacı Ali
Paşayı ise, sadrıâzamm büyük düşmanı der­
tanbul'a daha basit şekilde aksettirilmiş ve
ya kaptanı Cezayirli Gazi Hasaıı Paşa tutu­
b u yüzden Vahhabilerin fazlaca müteassıb
yorlardı. Neticede, sadrıâzamm reyi galebe
kimseler olmaktan başka bir mahiyetleri b u ­
çalarak Haee emirliği Cezzar A h m ed Paşa’ya
lunmadığı hakkında hâsıl ulan düğünce yer­
verildi. A n c a k Cezzar’m bu vazifesi 1786 ta­
leşmiş bulunuyordu. Halbuki bu cereyan
rihine kadar sürmüş ve yerine U z u n İbrahim
yavaş yavaş siyasî bir mahiyet alıyordu. N i ­
Paşa tayin olunmuştu.
tekim b u mesele sonradan m ühim bir gaile
halini almış ve Vahhabîler M ekke’ye kadar A z evvel bahsettiğimi?. M ekke emiri Şe­
uzanarak burasını zapietmişierdir. rif Gaîib ile birader zadeleri arasında hâdi­
seler çıktığı zaman Hacc emiri hâlâ U zu n İb­
rahim Paşa idi. B u olaylar sonunda bu böl­
Surryedeki hâdiseler ve Cezzar A hm ed gede emniyet ve asayiş kalmayınca, Cezzar
Paşa A h m e d Paşa uhdesinde bulunan Sayda vali­
liğine ilâve olarak Şam valiliği ile Hacc
D a h a evvelki kısımlarda yazdığımız gibi emirliği kendisine verilirse emniyet ve asa­
Cezzar A h m e d Paşa Sayda ve Azem-zâde yişi yeniden temir. edeceğinden başka, dev­
M eh m c d Paşa Şam valisi bulunuyorlardı. let hâzinesine dört yüz kese akçe ödiyece-
Cezzar A h m e d Paşa, bulunduğu bölgede yarı ğini bildirdi. O sırada sefer münasebetiyle
müstakil bir idare kurm ak sevdasındaydı. B u fevkalâde hazine darlığı bulunduğundan bu
yüzden yıllardan beri A kk â kalesini tahkim teklifi kabul olundu (1791). Cezzar A h m e d
edip kendisine bir barınak haline getirmişti. Paşa, yalnız Cezayirli Gazi Haşan Paşa’dan
O n u n bu durum u Sevilmiş olduğundan ken­ çekinirdi. B u yüzdetı onun ölümüne pek
disine Bosna eyâleti tevcih olunmuşsa da, m em n u n olmuş ve artık kimseden pervası
Cezzar A h m e d Paşa, Dürzi dağı halkının is­ kalmamıştı.
yan halinde bulunduklarını ve bu yüzden
Cezzar Aîımed Paşa, b u sayede bütün
kendisinin huradan ayrılmasının birçok fe­
Suriye’de nüfus ve iktidar sahibi oldu. A n ­
nalıklar doğuracağım bildirmiş, ısrar edilirse
cak, Üçüncü Selim’e pek büyük hürmet ve
emir dinlemiyeceği de anlaşıldığından yine
bağlılığı bulunduğu için başkaldırmıyor,
yerinde bırakümış, üstelik, L ü b n a n ’da çıkan
ufak-tefek itaatsizlikleri de hoş görülüyor
isyanları bastırdığından bu yerlerin idaresi
ve onu buna sevketmiyecek şekilde hareket
de kendisine tevdi olunmuştu. Böylece. n ü ­ edilmeğe itina olunuyordu.
fuzu artmış oluyordu.
B u sırada Cezzar A h m e d Paşs’njn ket­
Merkezi Deyrül-Kamer olar. Lübnan Etnî- hüdası K ü ç ü k Selim Paşa ile araları açılmış,
ri Yusuf, kaç zamandır onun hâkimiyetini Cezzar’m onun kumandasında olarak Em ir
kabul etmiş durumda idi. Emîr Yusuila kar­ Yusuf üzerine sevkettiği kuvvetler, kendi
deşi E m ir A h m ed arasında Lübnan emirliği aleyhine harekete geçerek Akkâ'yı muhasara
kavgası sürüp gitmekteydi. Cezzar A h m e d etmişlerdi. Lâkin, geçen çarpışmalar sonunda
Paşa bu meselede Em ir Yusuf’un tarafını tu­ Cezzar A h m e d Paşa galip geldiğinden K üç ü k
tarak ona yardım etti. Halbuki Şam valisi Selim Paşa evvelâ Ş am ’a kaçmış, sonunda
Azem-zâde Mehmcd. Haşa, Emîr Aiımed/i tü­ İstanbul’a gelmiş, buradan da Rumeli savaş
tüyor ve ona yardımda bulunuyordu. Netice­ cephesine gönderilmiştir.

2704
A V U S T U R Y A V E R U S Y A ÎLE S A V A Ş I N D E V A M I , D İ Ğ E R O L A Y L A R

B u senenin başlarında, Avusturya İmpa­ sonra yapılması düşünülen işler hakkında taf­
ratoru İkinci Jozei vefat etmiş ve yerine ge­ silât vermişse de, bu izahlar hükümdarı tat­
çen İkinci Leopold Avusturya'yı gayet kötü m in etmemiş bulunuyordu. Nitekim gönder­
bir durum da bulmuştu (Şubat 1730). O s m a n ­ diği bir hstl-ı hümayunda:
lI devletiyle uzayıp giden savaş Avusturya’yı
tamamen takatsiz bırakım? bulunuyordu. B u •Bunlar güzel... lâkin hep olmuştu, ola­
devlet, kazandığı muvaffakiyetlere karşılık caktı gibi lâflardan ibaret olup ortada yapıl­
mış bir iş yok. Düşm an durmuyor, böyle gev­
ağır fedakârlıklara katlanmak zorunda kal­
mıştı. Üstelik batıda durum u gittikçe fenaya şeklikle iş görülmez. B e n iş isterim. G ö zü n ü ­
gidiyor, Macar ihtilâli bir türlü bastırılama- zü açıp bakasınız. Gece ve gündüz demiyesi-
dığı gibi, Prusya d a savaş hazırlığı yapıyor­ niz. Y a z geçmeğe yaklaştı. Siz hâlâ şöyle ola­
du. NUıaye İkinci Frederik Giyyom, İkinci cak böyle olacak diyorsunuz. Allah gösterme­
I.eopold'a bir ültimatom gönderdi. Bunda, sin, düşmanlar bir taraftan fırsat bulurlarsa
OsmanlIlarla hemen mütareke imzalanması, sonra bana kim cevap verir. B e n sana tam
Avusturya’nın, Pasarofça andlaşmasmın çiz­ istiklâl verdim. Her reyin ve hareketin mak-
diği sınırlara çekilmesi ve Galiçya’yı Lehis­ bulümdür. Din vc devlet işlerinden ikdam ve
tan’a terletmesi isteniyordu. gayret edenlere ikram ve kusur ve gevşeklik
edenlerin cezalandırılmasına ihtimam edesin.
Diğer taraftan Fransa’da mühim olaylar İsmail, Niş, Vidin, Yeni-pazar ordularının ve
diğer orduların halleri nasıldır? Yeni-pazar’
cereyan etmekteydi. Birçok kargaşalıklar
çıkmakta, Onaitıneı Lui’niıı mevkii sarsıl­ da zahire yok. Niçin tedarik etmezsin. Bir
tarafı düşünüp diğer tarafı unutm ak olur
makta ve büyük ihtilâlin tesiri her şeyde
belirmekteydi. Velhasıl A vrup a’da değişen m u? Böyle gevşek hareketten bana hayret
siyasî d urum ve Büyük İhtilâlin kütlelerde geliyor... Allahı seversen gayret edesin» di­
yordu.
yarattığı hareketin yanında Prusya’nın tutu­
m u muharip müttefikleri sulh teşebbüslerine
ş.evkeL-cekteydi. Bütün, kış mevsimi barış Ordudaki noksanlar ve sebebieri
şartiarı yoklamalarile geçmişti. İlk bahara
M :
girilirken hâlâ bu faaliyetler durmamıştı. Halbuki, orduda zahire darlığı vardı. N i ­
tekim, kışlakta askere yarım yiyecek tayini
verilirken ordunun idaresinde yine güçlük
Ordunun yeni savaş yılı için sahraya çekiliyordu. Hezargrad, Nîğbolu ve Loîça ta­
raflarına onar, onbeşer bin kuruş gönderile­
çıkışı rek zahire satın alınmasına başlanmışsa da,
oralardaiı tedarik edilecek elli bin kile kadar
Kış geçerek savaş mevsiminin gelmesi zahire ordunun ihtiyacını karşılayaıruyaca-
dolayısile, 20 nisan 1790 günü Sancağ-ı Serıi ğm dan sahraya çıkıldığı zam an tam tayin
direğine bağlanarak ordunun sahraya çık­ verilmesi gerektiği halde verilemedi. Bir ta­
ması kararlaştırıldığı halde şiddetli fırtına­ raftan da sefer zamanı olduğu için ordu
lar, yağmurlar ve kar devam ettiği için b u ­ m evcudu kabarıyordu. B u hal, sadnâzamı
na imkân olmadı. Buzaov bozgununda ordu ve işbaşında bulunanları şaşkına çevirdi.
ağırlıkları elden çıktığından askeri barındı­ Ayrıca ordu ya İsakçı veya Vidin tarafına
racak yeter sayıda çadır mevcut değildi. Bti doğru hareket edeceğinden yol boyunca v a ­
yüzden havaların durulması için Mayısın cn ki kazalara zahire hazırlanması için emirler
birinci gününe kadar beklendi ve b u tarihte gönderildiyse de, bu zahireyi tedarik etm e­
ordu Ş um n u sahrasına çıktı. nin b u kazalar halkının kudreti dışında b u ­
lunduğu anlaşıldı. Üstelik hâlâ n e tarata gi­
Ancak, ordunun ne tarafa hareket ede­ dileceği kararlaştırüamamıştı.
ceği henüz bilinmiyordu. Halbuki, zahire ve
mühimmatın ona göre hazırlanması lâzımdı. Zahire azlığından m aada b u yıl Anadolu
B u mesele daha evvel birkaç kere görüşül­ ve Rumeli askerlerinin de gelmesi gecikmiş
müşse de bir karara varılamamıştı. Nihayet, bu yüzden ordu Seferi kadrosuna çıkama­
sahraya çıkıldıktan sonra o günkü duruma mıştı. Düşm an ise savaşa hazır bulunduğu
göre hareket edilmesi uygun görülmüş bulu­ için bir taraftan hücum edecek olsa ayrı -
nuyordu. Mayıs ayının ortalarına yaklaşıl­ lıp gönderilecek asker m evcud değildi. H e ­
dığı halde, ordunun kışlaktan henüz yeni m en bütün ordutıun o tarafa hareketi ieab
çıkması, .sadrıâzamin işi gevşek tuttuğuna edecekti Halbuki, zahire de henüz tedarik
hamlediliyordu. Gerçi Çelebî-zâde Şerif H a ­ edilmemişti. Birkaç günlük peksimetle h e ­
sarı Paşa durum u bildirmiş, gecikmenin çadır m e n yola çıkılmağa kalkışılsg, b u sefer de
eksikliğinden ve havaların bir türlü düzel- lüzumlu malzemeyi nakledecek hayvanlar
jrneyîşirıden jieri geldiğini ■ anlatıp, bundan için arpa yoktu. Kısaca, orduda tam bir

2705 F. 22
perişanlık h ü k ü m sürüyordu. D u r u m böyle dan tasdik edilmişti. Pnisya kralı, Rıisya v£
iken Avusturya ve Rusya'nın barış teklifleri Avsuturya’yı Osmanlı devletiyle barışa zor­
bir tarafa bırakılmış, hâlâ zaferler kazana­ lam ak için sınırlara sayısı yüzelli bini buian
bilme hülyalariyle Savaşa devm a karar ve­ kuvvetler göndermiş vc kendisi de ordugâha
rilmişti. O rdu nu n b u hale gelmesine sebeb gelip ittifak andlsşmasım burada tasdik et­
ise, eski sadrıâzam Cezayirli Gazi Haşan Pa- mişti. B u ittifak, sizli tutulmuş olmakla bera­
şa’nın barışı pek yakın görmesi yüzünden ber, Rusya ve Avusturya devletleri tarafın­
sefer tedarikini gevşetmiş oimasıyöı. Ç ü n ­ dan haber alınmış bulunuyordu. B u yüzden
kü bu yüzden kaç yıldır halkın elinde b u ­ her iki devlet Osmanlı devletiyle bir an ev­
lunan nesi varsa alınarak aç ve perişan bir vel ayrı ayrı barış yapm ak em eündeydi ve
hale geldiklerini, katlandıkları fedakârlıklar, b u hususa dair mektuplar üst üste orduya
tahammüllerini çoktan aştığı için müslüman geliyordu. Osm anlı devleti, Prusya ile olan
tebaanın bulundukları yerleri terkedip göç­ ittifakından dolayı ayrı barış yapacak d u ­
tüklerini, Hıristiyanların ise başkaldırarak rum da olmamakla beraber, meseleyi de bir­
düşmanla birleştiklerini biliyordu. Diğer ta­ den kesip atmağa taraftar değildi. Hattâ,
raftan yeni sadrıâzam ve serdar-ı ekremin prens Potenıkin tarafından hem en barış m ü ­
tanınmış ve meşhur bir vezir olmaması y ü­ zakerelerine başlanması için delegeler tayini
zünden herkes işi ucundan tutmağa başla­ istenince, m üvazaa yollu olarak m ükâlem e
mış, G azi Haşan Paşa’n m şiddetinden çeki­ memurları seçilmesi düşünülmüştü. Lâkin
nenler de korku kalmadığı için bildiklerini Prusya elçisi, b u şekilde dahi Osmanlı devle­
okur olmuşlardı. Bosna, Anadolu ve R u m e ­ tinin düşmanla temasının doğru olmıyacağını,
li’den orduya yüz elli bin kadar asker gel­ b u yaz Prusya’nın müzaheretiyle kazanılacak
mesi beklenirken, mükelleflerin birer tarafa zafer üzerine sonbaharda m ü kem m el ve kâr­
savuşması, herkesin bir kapıya ilticası, asker lı bir barış akdinin m ü m k ü n olduğunu söyle­
sürücülerinin rüşvetle a d 3 m kayırmaları ve diği için bundan vazgeçildi.
haika gelen bıkkınlık yüzünden elli bin kişi­
nin bile toplanmasına imkân kalmamıştı. İs­ Y en i sadrıâzam Rusçuklu Çelebi-zâde Ş e­
tanbul’dan toplanıp İsmail’e gönderilen ser- rif H aşan Paşa, selefi zamanında prens Po-
dengeçtiler ise, gemileri boğazdan çıkar çık­ temkin’in barış konuşmaları için Cezayirli
m a z başkaldırıp kaptanları zorla Varna’ya G azi Haşan Paşa’ya göndermiş olduğu m e ­
yanaştırarak etrafa dağılmış olduklarından m u r u iade etmiye hazırlandı.
İsmail’e pek azı varabilmişti.

Prusya’nın gerçek niyetleri


Tatar Hanının durumu
Bir taraftan da Prusya’nın Osmanlı d e v ­
Bath Giray H a n , kışlamak üzere Gazi letinin bütün gücüyle Avusturya üzerine
Haşan Paşa iie birlikte evvelce Ş u m n u ’ya yüklenmesini istemesine karşılık, İsveç'in
gelmişti. İstanbul’d an kendisine Babadağı ve Rusya cephesine yüklenilmesinde ısrar et­
oradan da İsmail’e hareket etmesi bildirilip mesi, bir tereddüt yaratmıştı. Aslında Pru s­
bir hayli para da gönderildiği halde, artık ya’nın bu savaşa fiilen katılmağa pek niyeti
savaşla bir şey elde edilcmiyeceğine vc ba­ yoktu. Sınırlara ordular yığmak ve Osmanlı
rıştan başka çare kalmadığına kanaat ge­ devletiyle akdettiği ittifakı el altından açı­
tirmiş olan H a n : ğa vurm ak suretiyle Avusturya ve Rusya’yı
bir an evvel barışa zorlamak ve bu barışta
»İsmail’de süvariye ihtiyaç yok. Ba- bazı menfaatler elde etmek istiyordu. F r a n ­
badağı’nda ise zahire tedariki imkânsızdır» sa'da başhyan ihtilâlin kendi ülkelerine si­
diyerek itizar etti. Hareketi tekrar tekrar rayeti ihtimali ise. bütün A vrup a devlet
emredildikçe, türlü özür ve bahanelerle at­ reislerini derin derin düşündürmeğe başlamış
lattı. Lâkin, serdar tarafından kendisine gös­ vc aralarındaki anlaşmazlıkları bir tarafa
terilen hükümdarın kat’i bir emri üzerine bırakıp b u yeni tehlikeye karşı birleşme
yola çıktıysa da, ayak sürüyerek ilerlediğin­ temayülünü uyandırmıştı.
den Babadağı’na ancak elli beş günde varı-
labildi. Osmanlı devleti için b u durum , b ü y ü k bir
fırsattı ve bunun kat’iyyen kaçırılmaması
lâzımdı. Ç ü n k ü Avusturya ve Rusya devlet­
Prusya elçisinin savaşın devamını
leri, Prusya'nın b u savaşa mutlak katılmak
temini niyetinde olduklarını sanarak çok müsait ba­
rış tekliflerini kabule hazırdılar. N e çare ki,
Osmanlı devleti île Prusya arasında 31 Prusya ile pek zamansız imzalanan ittifak
O c a k 1790 tarihinde İstanbul’da tarafların andlaşması, Osmanlı devletinin b u fırsattan
seçtiği delegelerce tanzim ve imza edilen it­ faydalanmasına engel olmuş, bir a n evvel
tifak andlaşması, aynı yıl Haziranının yir­ barışa kavuşulamamış, devlet yeni fedakâr­
minci günü İkinci Frederik Giy y o m tarafın­ lıklara katlanmak zorunda kalmış, sonunda

2705
O n sekizinci yüzyıl sonlarında Boğaziçi'nden görünüşler: Üstte; Eski Beşiktaş (D o l m a b a h ç e )
sarayı, ortada; karşılıklı Hisarlar, aşağıda; B U y ü k d e r e (M e l l m g ’derı)

2707
da şartları umulduğu kadar müsait olmıyan Yoksa cenk etmiyccek misiniz? Yazılarınız­
barış andlaşmaları imzalanmak zorunda ka­ dan bana hayret geliyor. Fırsat elde iken
lınmıştır. kaçırmanın mânası nedir? Göreyim sizi. A l ­
lahtan yardım istiyerek muharebeye ikdam
edesiniz.»
B-3HŞ faaliyetlerinin ordudaki tesiri,
Hünkâr bundan sonra gönderdiği hatt-ı
padişahın hattı hümayunlarla sadrıâzamı şiddetle tehdid
ederek hemen düşman ürerine yürümesini
Evvelce alınan kararlara ve bazı kat’ı bildiriyordu.
hareketlere rağmen b u sırada Avusturya ve
Rusya memurları hâlâ barış için orduya gelip
gidiyorlarsa da türlü sözlerle oyalanıyorlar­ Bazı çarpışmalar ve akınlar, Avustur­
dı. Yeni serdar-ı ekrem de barıştan başka ya’nın sulh için taarruzu
çare bulunmadığım anlamıştı. A ncak Prus­
ya ile olan ittifak ayrı bir barışa engel b u ­ Padişah ile sadrıâzam arasında bu ya­
lunduğu için bir şey yapılamıyor, bununla zışmaların cereyan ettiği sırada mevzii de
beraber her ihtimale karşı kat’î red cevabı olsa cephelerde savaş hareketleri başlamış
da verilmiyordu. Artık savaş mevsimine gi­ bulunuyordu. Scrdar-ı ekrem barış ümidiyle
rildiği için iki tarafın memurları şimdi kesin avunurken aniden top ve bum bara ile zaptı
cevaplar istemeğe başladılar. Barjş ümidi, imkânsız bulunan Ada-i Kebir kalesinin za-
ordu hakkında bir rahavet yaratmıştı. Üçün­ hiresizlik yüzünden AvusturyalIlara teslim
cü Selim durum u haber alınca: olduğu haberi geldi. Sadaretinin başlarında
böyie bir felâkete uğranılması, Çelebî-zâde
«Müttefik devletler beraber olmadıkça
Şerif Haşan Paşa’yı pek üzdü.
sulh yoktur. C enk için hazırlık yapıp bir
saat evvel cenk etmeğe çalışınız. Yardım Diğer taraftan İşkodralı M a h m u d ve Te-
AUahdandır» diye bir hatl-ı hüm ayun gön­ pedelcnli Ali Paşa’lar a k m a çıkarak bir kı­
dermişti. smı Avusturya memleketlerini vurduysalar
da, yanlarında kale muhasara vasıtaları b u ­
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Celebi-zâ- lunmadığı ve zahire darlığı çektikleri için
de Şerif Haşan Paşa İstanbul’un ordunun kurtarılması arzu edilen Böğürdelen kalesi
durum unu hâlâ anlamak istemediğini hay­ geri ahnamıyarak M a h m u d Paşa Yeni-Pa-
retle görüyordu. Nihayet, vaziyeti bütün açık­ zar’a ve Ali Paşa Morava’ya döndüler.
lığı ve acılığı ile hünkâra bildirdi. Runda Yen i Avusturya imparatoru İkinci î-eo-
içinde bulunulan güçlükler sayılyor, R u m e ­ pold. kendisinin ve devletinin bekası için
li ve Anadolu’dan orduya tertip olunan as­ barışı mutlaka şart görmekteydi. Osmanlı
kerin henüz gelmediği. İsmail'e en az yirmi devletinin barış tekliflerini ne kabul ve ne
bin ve îbrail’e enaz onbeşbin asker gönde­ de reddederek ortada bırakmasına Prusya ile
rilmesi icabederken ancak üç-dört bin as­ olan ittifakın sebeb olduğunu seziyordu. K e n ­
ker tertip edilebildiği, onların da m em u r ol­ disi, Rusya’dan ayrılarak tek başına barışa
dukları yere en erken yirmi ¿ünde gidebi­ kararlı olduğu için, Osmanlı devletini de
lecekleri, bu sırada düşman birkaç yerden müttefiki Prusya'dan ayırıp ayrı barışa zor­
hücum ederse felâketin m uhakkak olduğu, lamağa karar verdi. B u maksatla ilkbaharda
Avusturya'nın ise mütemadiyen barış istedi­ başladığı mevziî çarpışma hareketini geniş­
ği, lâkin artık oyalamanın imkânı kalmadığı letip umumileştirmek üzere Bükreş'de bulu­
anlatılıyordu. nan. kumandanı prens K oburg’a yanında bu­
Üçüncü Selim’in verdiği cevapsa şuydu: lunan kuvvetlerle Ycrgöğü üzerine yürüm e­
sini bildirdi Prens Koburg, yirmi altı bin
«Avusturya imparatorunun ben Osmanlı asker ve yetmişe yakın top ve humbara ile
devletiyle sulh olurum ve İngiltere’yi vası­ ilerleyip Yergöğü’de bulunan kuvvetlerin
ta etmişsiniz. İşiniz İstanbul’da konuşulacak­ kumandanı Çavuş-zâde Abdullah Paşa ile
tır» demek, yahut da «murahhas İstanbul’ Cengiz M c h m e d Giray’a kalenin kendisine
dan gidecek* diye söylemek suretiyle ve ya­ teslimi için haber gönderdi. B u teklifi red-
hut da bunun için oyalayıcı bir çare bulu­ dolunduğundan K oburg varoşu yaktıktan
narak biraz daha vakit kazanmağa bakınız. sonra kaleyi muhasara altına aldı.
Kaldı ki, burada olan Prusya elçisi «Prusya
kralının Nisan sonunda (runıi nisan) veya
Mayısda (rumî mayıs) savaşa başlıyaeağmı Osmanlı kuvvetlerinin Yergcgü zaferi
biliyorum. Şimdiki halde, savaş olacağında
şüphe yoktur. Düşmanların Osmanlı devleti Böylece Yergöğü'nde savaşların başladığı
hududundaki askerlerini Prusya hududuna Rusçuk tarafından görülünce, serdar-ı ekre-
çektikleri de bunun delilidir. Siz ne duru­ min kardeşi Seyyid M eh m ed Efendi, o tarafa
yorsunuz* demekledir. B u suretle sizin de asker geçirmek suretiyle yardıma başladığı
taraf taraf davranmanız lâzım değil mi? için K oburg kaleyi kolayca alamıyacağını
anladığından hemen tabya ve siperlei ka­ binaların duvarlarını siper ederek kaleye
zarak kaleyi top ve bumbara ile döğüp sı­ doğru ilerlediler. B u sırada vakit ikindiyi
kıştırmağa başladı. Lâkin, Rusçuk taraf anda­ bulmuştu. Osmanlı askerlerinden birisi tesa­
ki adadan da AvusturyalIlar üzerine top ve düfen atın?, yulaf tedariki için hendekten
bumbara bombardımanı başladı. Topçu sa­ çıkınca, sokulmuş olan AvusturyalI asker­
vaşı, yedi gün k a d a r sürdükten sonra A vus­ lerden b irka çı ü z e r in e h ü c u m ettiler, O da
turyalIlar bütün güçlerini toparlayıp yanan karşı koyunca kaledeki gaziler bunu görüp

Onsekizinci yüzyıl sonlarında Istan bu [’un kuşbakışı bîr görünüşü

v '■ >*3*'
■jğü. ■ pjfr,

■I

Onsekîzmci yüaryıî sonlarında Beyoğlu tarafları

2709
yardıma koştular. Düşm an da yardımcı ku v ­ daha evvel İsakçı’ya kadar olan menziller­
vetler gönderdi. B u suretle kavga büyüdü. de gerekli zahire bile hazırlanmamıştı. A n ­
Kale müdafileri bundan coşarak hemen ka­ cak, Yergöğü vak’asında elde edilen gani­
pıları açıp hep birden düşman üzerine y ü ­ metler askere pek tatlı geldiğinden herkes
rüdüler. Bir hamlede iki binden fazla A vus­ bu cephede döğüşmeyi arzu eder olmuştu.
turyalI kılıçtan geçirildi. B u şekilde dört- Serdar-ı ekrem de, yolların intizamı ve m e ­
beş saat süren savaş sonunda Osmanlı aske­ safenin yakınlığı dolayısıyla Avusturya cep­
rinin bir kısmı düşmanın Tuna tarafındaki hesini tercih ederek kcnakcüarı Ruscuk’a
siperlerinin arkasına seçip burasını zapte- iade etti.
dince Yergöğü’yü dört taraftan çevirmiş olan
siperlerdeki Avusturya’lıların içine korku Böylece, 18 temmuz Cumartesi günü
düşerek varoşta zevk ve sefaya dalmış elan Şum n u sahrasından hareket edilip Rusçuğa
asker kaçmağa başlayınca bu hal süratle gelindi. Sancağ-ı şerifle kapıkulu süvarile­
bütün Avusturya ordusuna sirayet ettiğin­ rinin sipah ve silâhdar bölükleri burada bı­
den ağırlıklarını, çadırlarını, top. humbara rakılıp İsakçı muhafızı O sm an paşa çağırı­
ve hücum için hazırladıkları savaş malzeme­ larak çarhacı, yani öncü kuvvetleri kum an­
sini bırakarak Osmanlılar tarafından takibe- danı tâyin olundu. Ordu, nehrin karşı kıyı­
dildikleri halde düşe-kalka, kırıla-döküle fi­ sına geçtikten sonra nasıl hareket cdilcceği
rara yüz tuttular. Nihayet, dört saat uzak­ görüşüldü. Avusturyanın asıl ordusu Bükreş
taki Toba bağlarında durumsayıp siperler tarafında olup Ziştova (=Ziştva) ve Totra-
kazmağa başladılar. Osmanlılar da saatler­ kan karşısında T u n a kıyılarında birer birlik­
den beri süren çetin savaşlardan yorulmuş leri bulunduğundan ileri harekete geçildik­
oldukları için geri döndüler (8 haziran 1790). ten sonra geri dönm ek icabettiği takdirde
AvusturyalIlar bu savaşta beş bin ölü ver­ bu kuvvetlerin Yergöğüye iki taraftan hü~
mişler, kırk top, on havan ve pek çok cep­ cum edip ordunun ric’at yolunu kesmeleri
hane kaybetmişlerdi. OsmanlIların aldıkları ihtimali vardı. Bun u n üzerine serdar-ı ekre*
esirler de bini geçiyordu. min bir kısım askerle Yergöğü’dc kalması ve
seçilecek bir seraskerin yaya ve atlı kuv­
Serdar-L ekrem. düşmanın Yergöğü’yü vetlerle Avusturya ordusunun üzerine gitme­
muhasara ettiğini duyduğu zaman çok telâş si kararlaştırıldı. Ancak, yeniçerilerin çoğu
etmişti. Orduya mürettep asker hâlâ toplan­ birer at uydurup onlara bindikleri için yaya
mamış olduğu gibi, yaya yeniçeri askerinin kuvvetleri azalmıştı. İstanbul'dan da gelen
sayısı iki bine varmıyordu. Bunların da bir bir emirde yeniçerilerin aslında devletin ya­
kısmı kasabada 'işi esnaflığa vurmuşlardı. ya gücü olduğu bildiriliyor ve eski kanun­
H e m en etraftan gelmekte olan askerden te­ larına göre atlarını terkedip Tuna nehrinin
darik edebildiği dört bin kadar piyadeyi ve karşısına yaya olarak geçmelerinin temini
bin kadar süvariyi Rusçuk tarafına gönder­ isteniyordu. Lâkin, savaş sırası olduğundan
diyse de, düşmanın pek kalabalık oluşunun b u işin asker gücendirilmeden başarılması
duyulması zihinlere perişanlık vermişti. B u da serdarın dirayetine havale olunmaktaydı.
sırada birdenbire gelen zafer haberi, büyük
sevinç yarattı. H e m e n top şenlikleri yapıldı.
Rayhanbah anlaşması ve Osmanlı
Serdar-ı ekrem mükâfat olarak A bdul­ devleti
lah Paşa'ya vezaret, kardeşine büyük imra-
horluk rütbelerini tevcih etti. Cengiz Giray Avusturya imparatoru İkinci Leopold
Kanla maiyetinde bulunan Hatızâde ve mir­ ise, Yergöğü’de yaptığı barış taarruzunun
zalara, yararlığı görülen subay ve askerlere, muvaffak olamaması üzerine doğrudan doğ­
bu savaşta yara alanlara hil’atler, çelenkler ruya Prusya devletine başvurup anlaşma ve
ve ihsanlar dağıttı. müzakerelere hazır bulunduğunu bildirdi.
İkinci Frcdcrik Giyyom ’un da esasen isteği
B u haber İstanbul’a Şeker bayramının onun başeğmesiydi Bunun üzerine A v u s ­
birinci günü gelmiş ve iki bayram birden ya­ turya ve Bohem ya hududlarına yakın Ray-
pılmıştı. Üçüncü Selim, Abdullah Paşa’ya ve hanbah (Rcichenbach) şehrinde Avusturya
Cengiz Giray’a üçer bin altınla birer çelenk ile Prusya ve müttefikleri İngiltere ve F e­
ve serdar-ı ekreme samur kürk, murassa kı- lemenk delegeleri hazır bulunduğu halde
lınç ve her işinde müstakü olduğuna dair müzakereler başladı. Görüşmeler kısa sürdü
hatt-ı hüm ayun gönderdi. ve iki devlet arasında anlaşma imzalandı
(Temmuz-Ağustos 17S0).

Osmanlı ordusunun Tuna’yı geçmesi B u anlaşmanın Osmanlı devletini alâka­


dar eden maddeleri, Avusturya'n m bu savaş­
B u zaferden sonra yapılan müşavereler ta işgal ettiği Osmanlı devleti topraklarından
sonunda, daha zayıf olan Avusturya cephe­ çekilmesi, mutlak tarafsızlığı kabul edip
sinin bir seraskerin idaresinde bırakılarak Rusya’ya hiçbir yardımda bulunmaması,

2710
yalnız kat’i barış imzalanıncaya k a d a r Hotin rinin başlaması sırasında da yeni bazı güç­
kalesinin em a neten AvusturyalIların elinde lükler zuhur etti.
kalması hususlarıydı. A v u stu ry a oradan da
çekilirse b u kaleyi h e m e n R u sy a'n ın işgal
Avusturya ile müzakereyi zorlaştıran
cdeceği d ü şü nü ld ü ğ ü nden bu tarza karar
verilmişti. Y i n e b u anlaşm aya göre, Osman- şeyler
lı-Avusturya savaşına d a son verilecekti.
Osmanlı devletinin 'ou seferden maksadı
Prusya kralı, daha b u anlaşma imzalan­ Kırım'ı almaktı. Üçüncü Selim, Avusturya
m adan evvel Osmanlı devletiyle hemen m ü ­ ile mütareke ve barışa sadece Rusya’ya bü­
tareke yapılmasını Avusturya’ya kabul ettir­ tün kuvvetlerle yüklenebilmek için razı ol­
mişti. Evvelce de kısaca bahsettiğimiz gibi duğunu bildiriyordu. Halen ise ordu Yergö-
o zaman Bclgrad'da bulunan Avusturya baş­ ğü tarafına geçmiş olduğundan, tekrar bu
kumandanı mareşal Laudon’un 10 kasım 1789 tarafa dönüp Silistre üzerinden gidildiği tak­
tarihli bir mektupla serdar-ı ekreme baş­ dirde, T u n a nehri iki defa geçilmiş ve pek
vurması üzerine bazı mütareke görüşmeleri çok vakit kaybedilmiş olacaktı. Neticede bu
yapılmış hattâ daha sonra da şartlarının k a ­ yıl boyunca tedarikler görülmüş ve zahmet­
rarlaştırılması için Eflak’daki Avusturya k u ­ ler çekilmişken, askerin savaşsız geri d önm e­
mandanı prens Saks do Koburg ile görüşül­ si uygun görülmüyordu. Ordunun Yergöğü’
müştü. A ncak Rayhanbah anlaşmasında den doğru Ibrail’e gidebilmesi için ise, Avus-
(Reichenbacher Konvention) görülen ve O s ­ tuy&’Uların Eflak’ı ve hiç olmazsa T un a kıyı,
manlI devletine evvelki (Ocak 1789) A vus­ larını boşaltmaları lâzımdı. Sercar-ı ekreme
turya-Rus barış teklifinden daha iyi şartları gelen hatt-ı hümayunlarda mütarekeye bu
saclıyan asıl Osmanlı-Prıısya ittifakı yapıl­ şartlarla razı olması bildirilmekteydi. Mesele
m ak istenen Avusturya mütareke görüşmele­ Avusturya elçisine açılınca, elçi bunun m ü ­

■- . . . . .

A i f /ik '/A <

Ûnsektzinei yüzyılda halk kıyafetleri


M e r y ’nin Constantinople et la M e r Noire adlı kitabından)

2711
tarekeye aykırı olduğunu ve barı? imzalan­ için bu yıl Özı, Bender ve Kırım'ın kurta­
madan arazi tahliye etmenin Avusturya'ya rılması güç olacağında» bunlar çaresiz ge­
teklif edilemiyeceğini, edilse bile kabule ya- lecek seneye kalacaktır. Devlet önümüzdeki
naşmıyacağını, zira Osmanlı ordusuna Eflak' ilkbahar için şimdiden ağır masraflara kat­
dan yol verildiği takdirde Rusya'nın da is­ lanarak büyük hazırlıklar yapmaktadır. A n ­
tediği yerden asker geçirmek müsaadesi ta­ cak Osmanlı devletinin bu kadar masrafa
lep edeceği, Avusturya bunu reddederse, bu katlanması Prusya’nın ittifakına giivendiğin-
halin iki devlet arasında savaşın çıkması dendîr. Şu halde, Prusya kralı da Rusya’ya
dem ek olacağını, kabul ederse barışın imha­ savaş ilân etmek sureliyle ittifakın şartlarını
sına kadar tarafsız bölge olarak kalması yerine getirecek mi, yoksa Avusturyaya yap­
gereken Eflak’ın harp sahası haline gelece­ tığı gibi yalni2 bir kuvvet gösterisinde mi
ğini, bu yüzden Avusturya devletine böyle bulunacaktır? Evvelâ bu noktanın, bilinerek
ham bir teklifte buîunamıyaşağını ileri sür­ devletin de işini ona göre tutması lâzımgel-
dü. mektedir».
Diğer bir süçlük ise. Koca Yusuf Paşa­ Lü zi b u mâkul sözler karşısında:
nın durum u idi. Rayhanbah anlaşmasının
■Evet, haklısın!?,... Bvvelâ bu noktanın
imzalanmasından sonra Prusya elçisi Vidin
bilinmesi lâzım. Prusya kralı her halde O s ­
yoluyla OsmanlI ordusuna gelirken, Vidin
manlI devleti ile olan ittifak Şartlarını yeri­
cephesi seraskeri eski sadrıâzam Koca Y u ­
ne getirmeğe elinden geldiği kadar çalışır»
suf Paşa ile, karşıda bulunan düşman ku v ­
gibi m üp h em karşılıklar verdi ve kralının
vetleri kumandanına anlaşmaya göre ateş
bu yıl Rusya ile savaşa girişip girişmiyece-
kesilmesinin gerektiğini bildirmişti. B un a
ği kat'î olarak soruldukça açık bir cevap
rağmen K oca Yusuf Faşa Kalafat tarafına
alınamadı. Eflak içinden yol verilmesi m e ­
bir miktar asker çıkarıp bir köprü başı
selesi de uzadıkça uzadı. Halbuki Avusturya
tutmuştu. Avusturya'lılar, bu harekete en­
devleti bu müsaadeyi verse bile ordu ricali
gel olabilecek durum da bulundukları hal­
askerin halini beğenmiyerek böyle bahane­
de ateş kesildiği için bunu yapmamışlardı.
lerle işi uzatıp savaş mevsimin: geride bı­
Şimdi mütareke müzakereleri başlayınca,
rakmağa çalışıyorlar ve bu ara Allah vere
Prusya'lılar bu mütarekenin ilk hükm ünün
de Rusya ile de bir barış yolu bulunsa diye
iki taraf askerlerinin bulundukları yerde
dört gözle bekliyorlardı.
kalmaları olduğunu ileri sürüp Avusturya­
lIların Prusya’nın şerefine itimadla hare­
kete geçmediğini, buna göre bu askerin ge­ Padişahın hatt-ı hümayunları, Avus­
ri çekilmesi gerekeceğini İsrarla tekrarladı.
Kendisine cevaben Yusuf Paşanın Kalafat’a turya ile mütarekenin akdi
mütareke haberinden evvel geçmiş olduğu
için bulunduğu yeri muhafaza edeceği bil­ Üçüncü Selim, üst üsie hatt-ı hüm ayun­
dirildi. lar göndererek Avusturya ile mütarekenin
bir an evvel imzalanıp Rusya üzerine gidil­
mesini bildiriyor ve b u işin neden b u ka­
Prusya elçisi ve Bâb-ı âli dar uzatıldığını soruyordu. Serdar-ı ekrçm
verdiği cevapta mütarekenin uzamasına, b u­
Bütün b u mes’elelerin halli için Prus­ na evvelâ izin verilmişken sonra Eflâk’tan
ya delegesi Lüzi (dc Luisi) ile birkaç m ü ­ yol isteme hususundaki İsrarın ve bunun
zakere meclisi akdolundu. Lüzi, bildiğinden Prusya delegesi tarafından kabul edilmeyi­
şaşmıyordu. Nihayet Osmanlı reisülküttabı şinin sebeb olduğunu bildirdikten sonra, as­
kendisine kat'î bir ifade ile şunları söyledi: kere de pek güveneraediğini ilâve etmişti.

«Osmanlı devletinin bu seferi açmak­ Padişah, sert bir cevap verdi. Bunda
tan maksadı, bilindiği gibi, Kırım’ı geri al­ kendisinin yazılarının iyi okunup anlaşılma­
maktır. B u sene, büyük hazırlıklarla Rusya dığını ileri sürüyor, Prusya mütarekeye ta­
üzerine hücum edilip b u ise bir son veri­ vassut etmese savaşmayıp geri mi dönülecek
lecek iken İstanbul’daki Prusya elçisi, Prus­ olduğunu soruyor, birçok aharlamalardan
ya kralının Avusturya üzerine yürüyeceğini sonra Avusturya’nın Eflak’tan yol vermesi
bildirip sadece onun işini kolaylaştırmak meselesi bir tarafa bırakılıp hem en müta­
içitl Osmanlı ordusu da Avusturya üzerine rekenin imzalanmasını v.e deThal Rusya ü ze­
gitmiş olduğu halde, Prusya kralı A v u s ­ rine hareket edilmesini kati ve tehdid edici
turya’ya savaş bile ilân etmeyip sadece gös­ bir dille bildiriyor, Rusya Kırım’ı savaşsız
terişle korkutarak mütareke ve barışa razı geri vermeğe razı olmadıkça harpten vazge-
etmiş, neticcde Osmanlı ordusu, Osmanlı çilmiyeceğini de tasrih ediyordu.
devletinin değil, Prusya krallığının menfaa­
tine âlet olmuştur. Avusturya ile barış im­ Nihayet aradaki pürüzler giderilip rei-
zalanır imzalanmaz Rusya üzerine gidilmesi sülküttab Abdullah Berrî Efendi ile 18 ey­
kararlaştırılmışsa da vakit geçmiş olduğu lül 1730 tarihinde Ruscuk'da (bazı yerli ve

2712
faştı kaynaklarında Yergöğüde) Rayhanbah m uz ayında bir Rus limanında mahsur ka­
anlaşması esasları dâhilinde dokuz aylık bir lan donanmasını da kurtardı. Kral bu ba­
mütâreke imzalandı. şarılarından sonra birden İspanyanın tavas­
sutu üzerine Ruslarla barış müzakerelerine
oturmayı uygun bulduğundan statükonun
Sadrıâzamın bazı hareketleri, Eflak muhafazasına istinad eden Verela < = Vere-
voyvodasının akıbeti lae = Vaeraelae) andlaşmastnı imzalıyarak,
kendisin« 50 bin insan vc 30 kadar gemiye
Mütareke üzerine serdar-ı ekrem ordu mal olaıı, Rus harbine son verdi (14 ağustos
île Ruscuka döndü. O radan da Silistre sah­ 1790).
rasına gitti, serdar-ı ekrem bu arada ken­
O n u . son başarılarına rağmen, b u ba­
disine rakip ve düşman bildiği Koca Yusuf
rışa sevkeden şeyler 1784 de Fransa ile yap­
Paşayı Vidin seraskerliğinden alarak Bosna
tığı altı yıllık ittifak andlaşmasının son bul­
valiliğine tâyin etti. A yn i zamanda yine
ması ve Fransız ihtilâl hükümetinin bunu
otıun tertibiyle eski sadrıâzam Cezayirli G a ­
yenilemeğe arzulu olmaması ve diğer dev­
zi Masan Paşanın adamı ve yetiştirmesi olup
letlerin de ona vaad ettiklerini yerine ge­
bu savaşta canla başla hizmet etmiş olan
tirmemelerinden başka, kendisinin h ü k ü m ­
Eflak voyvodası Mavroyani de maiyetinde­
ranlık tasarı ve görüşlerine hiç uymıyan,
ki askerin öteyi beriyi talan ölmesi baha­
Fransız ihtilâline karşı bir müdahalede te­
nesiyle üzerine kuvvet gönderilip yakala­
şebbüsü üzerine almak için hazırlıklı buluna­
narak idam olundu. Devlete en dar zam an­
bilmekti,
da sadakatle hizmet ve bu uğurda bütün
servetini fedâ etmiş olan b u zatın böylece İşte İsveç kralının şu veya bu sebeb-
mükâfat yerine ceza görmesi büyük bir lerle ve Osmanlı devletiyle arasındaki itti­
haksızlıktı. Vaktiyle ordu erkânına herkesin fakın şartlarına aykırı olarak çariçe üe y ap ­
önünde: -Orduyu, topları ve cephaneyi bı­ tığı bu barış neticesinde Kusya da kuzeyde
rakıp nasıl kaçtığınızı Buzaov suyu bana bulunan orduiarmı güney cephesine nakle­
söyledi. Ben ise Eflak’ı sizin emrinizle bı­ derek OsmanlIlara karşı kuvvet muvazenesini
rakıp bu tarafa geçmedim, Şimdi on bin muhafaza etmişti.
atlı verin, gidip sizin bıraktığınız topları
getireyim» diyerek hepsini mahcup etmiş B u durumda Prusya, Rusya’ya savaş aç­
olduğu için uğradığı felâketten çok kimse­ sa. muvazene tekrar Osmanlı devleti lehine
nin yüreği yağ bağlamıştı. dönebilirdi. Bir taraftan da Fransa elçisi,
tercümanı vasıtasiyle Bâb-ı âliye gönderdiği
Kendisi hakikaten askeri zapta ve ida­ haberle hükümetinden aldığı malûmatı bil­
reye kabiliyetli olup Osmanlı vezirlerine dirdi. B un a göre, İsveç'in Rusya ile barış
itaat etmiyen askerler, ona kuzu gibi baş- yapmasına tavassut edenler İspanya’dan zi­
eğerler ve birliklerinde vazife görmeğe can yade İngiltere, Prusya ve Felemenk h ü k ü ­
atarlardı. B u n a sebeb hem tatlı diliyle on­ metleriydi, B u barıştan sonra ise, Rus d o ­
ları avlaması, hem bol bahşişlerle gönülle­ nanması Baltık denizinden kalkip rahatça
rini hoş etmesi, buna mukabil m ühim za­ Akdenize gelebilecek ve sözleriyle hareket­
manlarda kuvvetli ve disiplinli idaresiyle leri birbirine uymıyan İngiltere ve Prusya
kendilerine hâkim olmanın sırrını bilme- buna engel olmıyacaklardı. Fransa, b u su­
sivdi. retle kendisine cephe alan Avrupa devletle­
riyle Osmanlı devletinin arasını bozmağa
çalışıyordu.
İsveç’in Rusya ile barış yapması ve
Osmanlı devleti Fransa elçisinin verdiği haber, h ü k ü m ­
darı oldukça telâşa düşürdü. İsveç’in mün-
Osmanlı devleti Avusturya ile mütare­ ferid b a n i yapmasına fena halde sıkılan
ke imzalayınca bu cephede serbest kalan Üçüncü Selim, sadaret kaymakamına gön­
kuvvetlerini rus cephesine gönderip orada derdiği bir iıatt-ı hüm ayunda:
üstünlük sağlıya rak taarruza geçmek gibi
«İsveçli’ye bu kadar akçe verildi. Böyle
tasarladığı bir avantajı elde edememişti.
vefasızlık olur m u ? B u işi tahfcik edin, aslı
Geçen yıl olayları arasında naklettiği­ var mıdır?» diyordu.
m iz üzere bir Osmanlı -İsveç ittifakı yapıl­
mıştı. işte bundan sonra da İsveç’e karşı K a y m a k a m Paşa, bunun üzerine İsveç
para yardımına ait şart kısmen de olsa elçilik tercümanını hemen Bâb-ı âliye ça­
yerine getirilmeye başlanmıştı. ğırtıp meseleyi sordu. Aldığı cevap şu idi:

İsveç kralı Üçüncü Güstav bu 1790 se­ «Barışın aslı vardır. A nc a k İsveç kralı
nesinde 29 nisan ve 15 mayısta yaptığı kara Osmanlı devletini açıkta bıraknuyarak K ı ­
ve deniz savaşlarında Ruslara karşı arka rım yarımadasının serbest olması, Rusların
arkaya başarılı kazandı ve neticede T e m ­ aldığı yerlerin Osmanlı devletine geri veril­

2713
mesi ve Rusya’nın Osmanlı devletiyle barış lıştı ve nihayet onun politikasına kendisini
imzalaması şartlarıyladır». tamamen kaptırdı. İsveç devletinin böyle
umulmıyan bir anda Rusya ile barış im za­
Lâkin, aradaki anlaşmaya göre İsveç’in laması ise, Lehistan'ı b üyü k bir hayal kı­
ayrı barış yapması bahis konusu olamıya- rıklığına uğratmıştı. Lehistan elçisi Prusya
cağı için, İsveç elçisi şiddetle muaheze edil­ elçiliğine giderek meseleyi görüştü. Prusya
di. Elçi verdiği cevapta, Rusya evvelce ken­ elçisi kendisine kralının, daha kısa zam an
dilerine birçok kereler münierid mütareke evvel para ve m alzem e yardımı yaptığı İs­
ve barış teklif ettiği halde, Bâb-ı âli ara­ veçlilerin bu hareketinden b ü yü k bir infial
daki anlaşma dolayısiyle İsveç’in b un u red­ duyduğunu, hem en Lehistan’la birlikte ve
dettiğini, halbuki Osmanlı devletinin bu sı­ b üyük bir şiddetle Rusya üzerine yürünece­
ralarda el altından mütemadiyen barış m ü ­ ğine dair Berlin’den bir yazı aldığını bil­
zakereleri için Ruslarla temaslarda bulun­ dirdi. Lehistan elçisi, biraz teselli bulmuş
duğunu, nihayet İsveç’in Rusya'ya galip gel­ halde geri döndü. Osmanlı devletinin de y ü ­
mesi üzerine İkinci Kalerina'nın Osmalı dev­ reğine su serpmek için Bâb-ı âliye bir tak­
letinin de kabul edeceğini temin ettiği şart­ rir vererek meseleyi anlattı ve Prusya'nın
larla yeniden barış teklif ettiğini, İsveç kra­ Rusya ile savaşa başlamak üzere bulunduğu­
lının da bunu, Osmanlı devletinin hak vc nu, bu takdirde kendilerinin de h em en buna
menfaatleri görüp gözetilmek şartiyle kabu­ katılacaklarını haber verip yarım kalan it­
le yanaştığını. Rusya’ya üstün gelinmekle tifak andlaşmasınm artık tahakkuk edebile­
beraber İsveç devletinin malî kaynaklan tü­ ceğini bildirdi,
kendiği ve Prusya vaad ettiği yardımları
asla yapmadığı için takatlerinin sonuna gel­
diklerini, hem en barış olmasa b üyük feir Ruslarla Tuna cephesinde cereyan
hezimete uğranılmanın m u h ak k a k görüldü­ eden çarpışmalar
ğünü, Osmanlı devletinin dc R u s cephesine
hiç ehemmiyet vermemesi dolayısiyle bütün Avusturya cephesinde askerî harekâtın
y ükü İsveç’in çektiğini, b u suretle Osm anlI­ durduğu ve barış için diplomatik faaliyetle­
ların aradaki anlaşmaya riayet etmediklerini, rin kesif bir ha) aldığı yazın son ayları sıra­
ayrıca Birinci A bdülham id devrinden beri sında ve sonbahar başlarında Ruslar doğru
vaad olunan malî yardımın tam am en yapıl­ olarak boş durm ıyarak icabeden hazırlıkla­
mamış olduğunu uzun uzun ve mugalatalı rını yaptılar. Sonbaharın ortalarında T un a
bir ifade ile ileri sürüp bütün kabahati O s ­ deltasındaki kalelere karşı ani bir taarruza
manlI devletine yükliyerek kendilerini haklı giriştiler.
çıkardıktan m aada üstelik vaad olunan mali
yardımın kalan taksitlerini istiyor ve O s ­ Evvelce kısaca yazdığımıza göre prens
m a nlI devletini de Rusya ile barışa teşvik Potemkin, Cezayirli Gazi H aşan Paşanın
ediyordu. serdar-ı ekremliği sırasında Osmanlı ordu­
suna bir miikâleme m e m u r u göndermişti. O
zam an b una karşılık kendisine Bekir-Ağa a d ­
lı bir m em u r yollanmış bulunuyordu. Prusya
Lehistan’ın Osmanlı devletiyle ittifak
ittifakı üzerine ve Çelebî-zâde Şerif Haşan
yapmak istemesi Paşanın sadaretinden sonra Rus m ükâlem e
m e m u r u eliboş olarak geri dönünce, Ruslar
Ü çüncü Selim, yukarda söylediğimiz gibi da Bekir Ağayı iade etmişlerdi. İsveç'le m ü ­
Prusya'nın Rusya’ya savaş ilân edeceğini tareke akdeden Rusya, o cephede serbest
sandığı gibi, Lehistan’ın da bu savaşa katı­ kalınca ve Prusya ile Lehistan’ın savaşa gir­
lacağını umuyordu. 1772 yılında uğradığı m eğe pek de niyetli olmadıklarını sezince,
paylaşma felâketinden beri milli varlığını Osmanlı devletini barışa zorlamak ve b u ba­
m uhafaza kaygısına düşmüş olan Lehistan, rışta avantajlı bir d u r u m elde etmek için
Rusya ve Avusturya devletlerinin imzala­ yeniden savaş hareketlerine başlıyarak Be-
dığı ittifak anlaşmasından telâşa kapılmış ve sarabya’yı tam am en işgale karar vermiş b u­
bir tedbir olmak üzere bu devletlerin düş­ lunuyordu. B u maksatla prens Potemkin
m anı olan Osmanlı devletiyle bir ittifak ak­ cephe kum andanı general Suvoroi’a taarruz
dine teşebbüs etmişti. Ancak. Lehistan elçi­ emrini verdi. B u n u n üzerine general Müller
sinin Bâb-ı âliye başvurusunda ileri sürdüğü kumandasında bir ordu ile T u n a nehrinin
şartlar, sadece kendi devletinin menfaatle­ ağzındaki Kili kalesine yüklenildi <17 ekim
rini koruyan ve Osmanlı devletine m ükel­ 1790). K ale sağlam ve önündeki haliç şalo-
lefiyetler yükliyen neviden olduğu için bir pelerie m uhafaza altına alınmış bulundu­
netice alınamamıştı. Bâb-ı âli, gayet haklı ğundan Ruslar geceyi seçerek Kili önündeki
olarak Lehistan’ın da İsveç gibi Rusya’ya siperlere iki tümenle h ü c um ettiler. B u si­
karşı fiilen savaşa katılmasını istiyor, L e ­ perlerde esasen pek az asker mevcuttu. B u n ­
histan ise, bundan kaçınıyordu. B u devlet lar da sür’atle kaleye doğru çekilip gittik­
bir taraftan da Prusya'ya yaklaşmağa ça­ lerinden Rus tümenleri karanlıkta birbir-

2714
Padişah

K ib a r bir erkek

-Ressam Charles Fr^ncois de Sîîyestre’e göre Ortsekîzînci yü zy ılda O sm a n lt erkek kıyafetleri


’ erin; seçemiyerck karşılıklı savaşa tutuştu­ General Müller’in maktûî düşmesi üze­
lar. Osmanljlar b u n u görünce kendi kcndi- rine kum andayı ele almış olan general Go-
lerile döğiişen Rus kuvvetlerinin -üzerine k a ­ denoviç, Kili kalesinin fethinden sonra sü­
leden ve şalopelerden top ateşi açtılar. Orta­ ratle harekete geçip evvelâ Sünne (Sulina)
lık aydınlanınca Ruslar durum u sezmişlerse boğazını zaptetti. Arkasından Tolcu (16 k a ­
de b u zamana kadar bir hayli telefat ver­ sım), İsakçı (25 kasım) kaleleri düştü. Rus
mişler ve general Müller de maktûl düşmüş­ generali, bundan sonra Tolcu ile İsmail ka­
tü. B u n u n üzerine bir-iki saatlik mesafeye leleri arasındaki adaya asker çıkartarak
çekilerek siper aldılar. İsmail seraskeri d u ­ prens Potem kin’in sıkıştırmakta olduğu İs­
rum u orduya bildirdi. S a d r â z a m ve serdar-ı mail kalesinin deniz ve kara tarafından tam
ekrem Çelebi-zâde Şerif H aşan Paşa ise, bir muhasaraya alınmasını temin etti. S ü n ­
Avusturya ile olduğu pibî Rusya ile de ba­ ne boğazından geçen Rus ince donaması.
rış imzalanacağı ümidinde olduğu için iş­ İsmail’i nehir tarafından da sarmış bulunu­
leri gevşek tutmuş, yalnız vakit kazanmağa yordu. E v velce serdar-; ekreme gönderdiği
çalışmış, neticede yanındaki askerin jnühim bir hatt-l hüm ayunla Üçüncü Selim -Kili,
kısmı dağılarak Şilisire ordugâhında bir kı­ Tolcu, İsakçı ve İsmail bölgelerine karadan
sım kamltulu askeriyle devlet ricalinin m ai­ ve denizden bir zarar erişirse vücudunu or­
yetindeki kuvvetler kalmıştı. B u sırada ise, tadan kaldırırım. B u yerlerden birisi düşm an
prens Potemkin'in de İsmail kalesini bizzat eline geçerse elimden kurtulamazsın. B u n u
muhasara ettiği haberi ¿eldi. Serdar-ı ek­ düşünerek vakit kaybetme» diye bildirmişti.
rem, barış haberini beklerken ummadığı bu Şimdi bu kalelerin üst üste düşmesi haberi,
Rus taarruzu karşısında fena halde şaşala­ Çelebi-zâde Şerif Kasan Paşanın aklını ba­
yıp kaldı. H e m e n ordu erkânını toplayarak şından aldı. Lâkin, yapacak bir şey yoktu,
fikirlerini sordu. Lâkin kimse ağzını açmı­ D a h a evvel davranıp ordusu henüz derli top­
yordu. Nihayet ordu kadısı Keçeci-zâde Sa- lu halde bulunurken o taraflara yardıma
lif Efendi: gitmediğine pişman olup beyhude döğündü
durdu.
«E kim ayı, yani kışın başlangıcı gelip
çatmış bulunuyor. B u n d an sonra ileriye doğ­ B u sırada kışın ilk alâmetleri belirdi­
ru ne insan ve ne de hayvan gidebilir. Esa­ ğinden bulundukları Eakıteırı açık ordugâ­
sen Yergöğü’den Silistre’ye gelinceye kadar hında daha fazla durmanın imkanı kalm a­
askerin çoğu dağılıp gitti» dedi. Herkes, b u dığından kışlak için icabında scrfıdalere yar­
fikre taraftar görünüyor, ileri gitmenin fay­ dıma elverişli bir yer olan Hacı-oğlu P a ­
d a vermiyeceği mütalâasında bulunuyordu. zarına gidilmeğe karar verildi. Ancak, ser-
Serdar-ı ekrem aksi düşüncede olmakla b e­ hadlerdeki askeri ve haifcın mânevî gücü­
raber orduda ne para ve ne de -¿ahire vardı. n ü kırm am ak ve İstanbul’da b u m ü him za­
m anda istirahate çekildiği fikrinin uy a nm a ­
sına m eydan verm em ek için Kacı-oğlu P a za ­
rına yalnız scrhadlere yardım maksadiyle gi­
Kili, Simne, Tolcu, İsakçı’nın kaybedil­ dileceği ilin edilerek her tarafa o şekilde
mesi, kışlsğa çekiliş bildirildi. Nitekim, bu düşünce, İstanbul’ca
da uygun görüldüğünden ordu Bakıkırı’ndan
Nihayet orduyu bulunduğu ye ede bı­ hareket ederek 15 kasım 1790 tarihinde Ila-
rakıp birkaç bin süvariyle kendisi İsmail’e cı-oğlu Pazarı kasabası civarındaki sahraya
doğru harekete karar verdi. Lâkin, b u da varılıp çadırlar kuruldu. Lâkin, yeniden bir
faydası/, görüldüğünden vazgeçildi. Neticede hatâ işlendiği hem en anlaşıldı. Ç ü n k ü kış
d urum un ve içinde bulunulan imkânsızlıkla­ şiddetle bastırmağa başlamış olduğundan or­
rın hep birden imzalanacak bir mektupla İs­ dunun çadırlarda barınması imkânsız bulun­
tanbul’a bildirilmesine karar verildi. Rir ta­ duğu gibi, yüz yirmi haneden mürekkep d a n
raftan da orduda ve Silistre’de dellâllar çı­ Hacı-oğlu Pazarı kasabası ordu konaklaması
kartılıp onbeşer kııruş bahşiş ve sonra iste­ için küçüktü. Neticede uzun müzakerelerden
dikleri askerî ocaklara kaydedilmek şartiyle sonra eski yeniçeri ağası Kelleci O s m an Ağa
gönüllü dalkılıç yazılacağı ilân olundu. Yine Hacı-oğlu Pazarı’nda bırakılarak kışlamak
çolu kapıkulu ocaklarından olmak üzere bin üzere 2 1 kasım 173U günü Ş u m n u ’y a gelindi.
kadar gönüllü toplandı. Süvari ocaklarından
da beşyüz kadar atlı asker tedarik olunarak
Slahm ud Paşanın kumandasında Kili’ye im-
dad için süratle yola çıkarıldı. Lâkin, bu as­
Berlin’e gönderilen elçi ve Prusya
kerin bir kısmı İsmail, bir kısmı Tolcu taraf­ kralına yazılan mektup
larında kaldı. Gerisi ise henüz Kili’ye var­
m a d a n yardımdan ürnid kesen müdaliler k a ­ Ü çüncü Selim, Lehistan elçisinin evvel­
leyi vlre ile düşmana teslim ettiler (30 ekim ce yazdığımız haberinden son derece m e m ­
1750). n un kaldıysa da, günler, aylar geçtiği hal­

2716
de Prusya'nın harekete geçmediğini görün­ para ve sair vasıtalardan m ahrum bulunan
ce b u meseleyi tahrik için A h m e d Resmî Rusyanın yenilerek barışa talip olacağını tel­
Efendi ile birlikte vaktiyle Prusya’ya git­ kin edenlerin ve devleti kendi çıkarlarına
miş elan ve onun kayını bulunan rikâb m e k ­ savaşa devam a kışkırtanların sözlerine ina­
tupçusu Alımcd A z m i Efendiyi H a rem ey n nılmamasını bildiriyor ve şunları ilâve edi­
muhasebeciliği payesiyle Berlin elçisi tayin yordu:
ederek yola çıkardı (Aralık 1790,).
tRusyanııı iki devletle b u kadar zam an
G e n ç hükümdarın bir türlü içi içine savaşmasının onu yıpratmağa başladığı doğ­
sığmıyordu. A h m c d A z m i Efcndi’nin çeşitli ru ise de, bu müddet içinde iki devletle sa­
Seremoni (törenler) programiarile yollarda vaşmak zorunda kalmış olan OsmanlI devle­
tinin de hali böyicdir. Üstelik Rusya isveç-
oyalanması m ü m k ü n bulunduğundan hemen
le barış akdettiği için üzerinden yükün bir
bir mektup yazarak çifte tatar postasiyle
kısmı kalkmıştır. Osmanlı cephesinde bulu­
Prusya kralına gönderdi. Bunda:
nan orduları Osmanlı reayasının sırttndnn
«Osnr.anlı devletinin sisinle ittifakı teca- geçindikleri içil1! idareleri Rusyayı büyük
vüzî mahiyette olduğu halde kendisine savaş masraflara sokmamaktadır.
ilân enlediğiniz için Rusya o taraftan emin Lehistan ise, işlerini icabı gibi yoluna
olarak vargücüyle h u tarafa hücum edip ko ym adan savaşa girerek kendisini tehlike­
T u n a kıyısına taarruz ve tecavüzde bulun­ ye atmaz. Prusya kralı RuSyayı barışı boz­
duğundan Osmanlı devleti kış günü olduğu makla tehdit ederse, İkinci Katerinanın b u­
halde karşılık vermeğe ve müdafaada bulun­ na karşı mutlaka alınmış tedbirleri vardır.
m ağa mecbur kaldı. Halbuki müttefikiniz B u n d an maada, b u dâvada diğer devletlerin
olan Lehistan, Rusya ile savaş için Turla de Prusynya muhalefet etmeleri pek m ü m ­
nehri kıyısında yirmi beş bin asker hazır­ kün bulunduğundan Osmanlı devleti sonun­
lamış, hareketleri sine bağlı olarak bekle­ da yalnız Rusya ile değil, belki Avusturya
mektedir, Lâkin, siz Rusyaya savaş ilân et­ ile de yeniden ve tek başm a savaşmak zo­
mediğiniz için onlar da etmediler. Eğer şim ­ runda kalır. Şu halde, Osmanlı devleti için
diye kadar savaşa başlamış olsaydınız Ruslar savaştan evvelki d urum veya buna benzer
üç taraftan ortaya alınarak intikam almması şartlarla barış yapması en uygun yoldur»
kabil olurdu, diyor ve aradaki ittifak h ü k ü m ­ (Cevdet Tarihi, C : 5, S: 80-81).
lerine göre bugünlerde Rusya ile savaşa baş­
lanılıp başlanllmlyseağmı ve hugiine kadar
neden geciktiğini soruyordu. İsmail kalesinin Ruslar tarafından
Halbuki, b u sırada A v r u p a ’da hâsıl olan almması
yeni siyasî durum , Prusya’nın Rusya ile bir
savaş macerasına girmesine engel bulunu­ B u sırada Potemkin, İsmail kalesini şid­
yordu. detle tazyik etmekteydi. Düşm anın üst üste
yaptıkları hücumlar, müdafilerin kahram an­
E u n a sebep ise, yukarda söylediğimin ca dayanışı yüzünden boşa gidiyordu. R u s ­
gibi, Fransa ihtilâlinin süratle gelişmesi ve lar kaie eraimda siper ve şsrampolları ol­
bütün monarşileri közlerini dört açmağa sev- madığından kara tarafından yapılan taarruz­
keden kendilerince tehlikeli cereyanların larla muvaffak ola m ¡y aca kİ arını anlayıp
bütün A vrup a ’ya yayılmağa başlamasıyöı. nehir yolunu tecrübeye karar verdiler. 24

Csmanlı devletinin barışa


teşvik edilmesi
B u sırada, başta İspanya ol­
duğu halde bazı Avrupa devlet­
leri Osmanlı devletini Rusya ile
barışa teşvik ediyorlardı. İspan­
ya elçisi Bâb-ı âliye verdiği bir
takrirle savaşın uzamasının
Rusya’yı b üyük zaafa düşürdü­
ğünü, Turla’n m karşı tarafında
pek az askeri bulunduğunu, ye­
niden asker getirtmesine ise L e ­
histan’ın engel olacağını, Prus­
y a’nın da elinde çok iyi hazır­
lanmış kuvvetli bir ordu bu­
lunduğunu, Osmanlı ordusu ta­
arruza geçecek piurss savaş için İsmail kafesi piânr,

2717
kasım 179Û günü kayıklara asker doldura­ Giray ile Cezzar  h m e d Paşanın eski ket­
rak o taraftan hü c um ettikleri gibi, aynı hüdası Selim Paşa birkaç yüz adam la bir
anda karadan da u m u m i bir taarruza geçti­ yere sığınıp hepsi teker teker şehid olun­
ler. Lâkin OsmanlIlar, şiddetle karşı koy­ caya kadar vuruşarak namlarını tarihin şe­
dular. Kayıkların bir kısmı top ateşiyle ba- ref sayfalarına yazdılar.
tırıldı. Bir kısmı kaçırıldı. K aradan hücum
eden R u s birlikleri ağır zayiatla püskürtül­ Kale muhafızı vezir M e h m e d Paşa, bir
düler. tabyanın imdadına, koşarken Rusların eline
esir düşmüştü. Bir tabyayı m üdafaa etmek­
Rusya, bun dan sonra kaleyi sıkı bir te olan İsmail seraskeri Aydoslu M e h m e d
ablok; altına alıp içinde bulunanlara vire ile Paşa kurtuluş ümidi kalmayınca tabyadaki
teslim olmaları hakkında haberler gönder­ müdafilerin ve buraya sığınmış olan sivil
m eğe başladı. Lâkin, bu teklifler reddolun- halkın canları bağışlanmak şartiylc teslim
du. Böylcce muhasara iki ayı buldu. Prens olduysa da, Ruslar ahidlerinde durmıyarak
Potemkin kalenin kendiliğinden teslim ol- bunları öldürmeğe kalkışınca, tabya halkı
mıyacağını anlayınca yeniden taarruz kararı yeniden davranıp hepsi şehid oluncaya ka­
verdi. B u n a da general Su v o ro fu m em u r et­ dar savaşa devam ettiler. B u sırada bir Rus
ti. Nihayet kale mimarının en zayii nokta generali maktûl düştüğü için Kuşlar karşılı­
olduğunu haber verdiği Bender kapısı tara­ ğında kendilerine teslim olmuş bulunan Ay-
fından Rus hü c u m u başladı. İlk taarruzlar, dos’lu M e h m e d Paşayı savaş kaidelerine ay­
yine şiddetle geri atıldı. 23 aralık 17S0 günü kırı şekilde şehid ettiler. Sonra büyük bir
R u s ordusu genel bir taarruza kalktı. Gece katl-i âme girişerek otuz binden fazla m ü ­
yarısından iki saat sonra başlıyan bu taarruz, dafaasız sivil halkı öldürdüler. B ununla be­
hendeklerin önünde kırıldı. OsmanlIlar, b ü ­ raber, İsmail’i alıncaya kadar kendileri de
y ü k bir azim ve inatla dayanıyorlar, düşm a­ on beş bin maktul vermişlerdi. Bunlar, çok
na ağır zayiat verdiriyorlardı. Lâkin general iyi yetiştirilmiş güzide askerlerdi. İkinci Ka-
Suvorof sayıları korkunç kelimesiyle ifade terina’n m buna çok müteessir olduğu ve:
edilebilecek ölü ve yaralıya bakm adan ar­ «Bu kadar ölü verilcceği bılinseydi, İs­
kadan m ütemadiyen yeni yeni birlikler sürü­ mail muhasarası terkedilirdi» dediği rivayet
yordu. Nihayet Kocagöl tarafından hendek­ olunur.
lere bir miktar R u s askeri sızmağa muvaffak
oldu. Ruslar. şarampol kazıklarından tabya­
ya girdikçe öldürülüyor, lâkin yerlerini he­ Serdar*! ekremin düşünce ve hareket­
m en yenileri alıyor, onlar da düşer düşmez leri, padişahın emirleri
başkaları yetişiyordu. B u görülmemiş bir
inattı. H e r taraf Rus ölüleriyle dolmuştu. İler­ Serdar-ı ekrem Çelebî-zâde Şerif H üse­
lemekte tereddüt edenleri kendi subay ve yin Paşa, ordusu ile Ş u m n u ’ya geldikten son­
çavuşları a m an vermeden tepeledikleri için ra içi rahat edemiyerek bir kısım kuvvetle
kalanlar çaresiz ileri atılıyorlardı. 3öylece, Baba-dağına gitmeye karar vermişti. Tolcu,
dağlar gibi ölü yığdıktan sonra tabyayı ele İsakçı ve Kili kalelerinden çıkan askerler
geçirdiler. Buradan şehre sızmağa başladılar burada toplanmış bulunuyorlardı. İsmail ka­
ve rastladıkları asker ve ahali ile savaşa lesi düşm an eline geçerse, cephenin tamamen
tutuştular. Tabyanın Ruslar tarafından alın­ çökmesine ve düşmanın Balkanlara doğru
mış olması bir kısım müdafilerin mânevî gü­ ilerlemesine engel kalmayacaktı. Üstelik İs­
cünü ve d ayanm a hevesini kırdığından R u s­ mail elde bulundukça. Kili, İsâkçı ve Tolcu
lar bir çok yerlerden daha şehre sızmağa taraflarının düşm andan kurtarılması ünıidi
başladılar. A yn ı zam anda nehirden ince do­ mevcut olabilirdi. D ü şm a n , T u n a nehrinin
n an m a gemileri yanaşıp bir kısım yerli hal­ karşı tarafına tecavüz etmiş olduğu için ara­
kın da yerdımiyle kaleye o taraftan da sal­ daki ittifak andlaşmasına göre PrusyalIların
dırıp girdiler. Sivil hylk can ve çoluk-çocuk Rusya’ya savaş ilânı gerektiği halde bunu
kaygısına düşmüştü. Süvari askerden bir kıs­ yapmamışlardı. Esasen ilkbahardan evvel
mı savaşı terkederek düşmana teslim olduy­ hiçbir hareketleri beklenemezdi. Bu arada
sa da piyadeler b u n u reddedip tabya ve şa- Ruslar taarruza geçerlerse, kendilerine karşı
rampollarda yiğitçe döğüştüler ve sayılarının koymağa imkân yoktu. Serdar-ı ekrem, Rus­
en az cn misli düşmanı yere serdikten sonra ları hiç olmazsa bir m üddet oyalamak mak-
şefcadet rütbesine eriştiler. Şehirde kalanları sadiyle mütareke ve barış sözlerini tekrar
ise, b üyük hanlara kapanıp sonuna kadar sa­ ortaya atmayı faydalı görüyordu. G erek bu
vaştılar. K eza , İsmail’de bulunan K u rba n düşüncesini, gerek ordunun bulunduğu peri­
H a m Baht Giray’ın kardeşleri K ap lan Giray şan hali bildirmek ve yardım talebinde b u ­
ve G azi Giray Hanlarla maiyetlerinde bulu­ lunm ak için reisül-küttab vekilini İstanbula
nan Çoban Giray, M e h m e d Giray ve Selim gönderdi. A ğ a Iiasan Paşayı Ş u m n u ’da ordu

2718
k aym akam ı bıraktı. K endi kapı halkı ve ka­
pıkulu süvarilerinden ailâhdar ve sipah b ö ­
lüklerini y a n m a alarak İsmail kalesinin im ­
dadına gideceğini ilân edip ordugâhtan ayrıl­
dı- Kilifce, Kozluca ve Ilacı-Oğlu Pazarı k a ­
sabalarının herbirinde onbeşer yirmişer sün
kalarak asker toplamağa çalıştı.

Bu sırada reısül-küttab vekili H akkı


B e y İstaııbula varmış ve serdar-ı ekremin
takririni hünkâra sunmuştu. Biraz evvel ise,
A h m e d A z m i Efendi elçilikle Berline gönde­
rilmiş bulunuyordu. B u yüzden Ü çüncü S e ­
lim Rusya ile barış fikrine yanaşm ak iste­
miyordu. O n u n kanaatine güre Prusya ile
Lehistan yakında Rusya’ya hücum edecekler,
Ruslar yenilecck ve Kırımı iade şartı ile
barışa razı olacaklardı. B u yüzden devletin
R u sya’d an mütareke istemesi mevsimsiz gö­
rüldü. B u hal, hem devletin zaafını ortaya
koyar, hem de Prusya ile olan, ittifaka aykırı
düşerdi. B u devletle haberleşerek karar ver­
m e k ise, pek uzun zam ana muhtaçtı. B u n u n
i Prusya ile olan ittifaka halel gelmeyecek
bir şekilde " 5erdur-ı ekrem tarafından R u s­
ya'nın mütareke müzakereleri temaslarilc
oyalanması doğru olabileceği bildirilerek kıs
askerinin orduya bir ân evvel katılması için
de Kümeliye emirler gönderildi.

Serdar-; ekrem ise, tedarik edebildiği


bir kısım askerle kardeşi M e h m e d Ağayı İs­
mail’e yardım için Hacı-oğlu Pazarından Sultan Ü çüncü Selim
Eabadağına doğru yola çıkarmak üzere iken, ( Z a m a n ı n d a yapılmış b ir resim den)
İsmail kalesinin Huşlar tarafından zaptedil-
diğini haber alarak b ü y ü k bir yeis ve üzün­ H ün kâra mütemadiyen gönderdiği acı ifadeli
tüye kapıldı. D u r u m u İstanbul’a bildirerek mektuplardan yakında baş kaldıracağı m â n a ­
artık bahara kadar yapacak bir şey kalma­ sı çıkarıldığı ve hattâ Kozluca ve Hacı-oğlu
dığı için Kışlağa dönüp orduyu savaşa h a ­ Pazarı taraflarında b u yüzden asker topidı-
zırlamak müsaadesini istedi. Üst üste uğra­ ğı düşmanları tarafından ileri sürüldüğü için
nılan muvaffakıyetsizliklerin mesuliyeti ta­ Üçüncü Selim nihayet serdar-ı ekremin ida­
m a m e n kendisine yüklenmiş bulunduğu ve m ına karar verdi.

Sultan Ü çüncü S e iim ’ in bir d e n iz gezintisinde Kızk ulesin den top atışıyla selâmlannoası
(M e llin g ’cfen)

2719
İstanbul’daki hâdiseler ve rivayetler hasekisi ile orduya gönderildi. B u işin ida­
resi ise, evvelce gönderilen küçük imrahor
İstanbul ise, pek garip olaylara ve riva­ Hüseyin A ğ ay a verilmişti. Serdar-ı ekrem.
yetlere sahne olmaktaydı. Padişah her ta­ Şubat ayının ikinci C u m a günü Hacı-Oğlu
rafta zafer duaları okutuyor, Tırhala şeyhi Pazarından hareket edip Ş um nu'ya seldi
Hacı Mustafa adlı bir zat şeyhülislâma baş (1791). O gün akşama ‘kadar ziyaretleri
vurarak Peygam ber Efendimizi rüyasında kabul etti. U y k u y a yattıktan sonra küçük
gördüğünü ve kendisine: imrahor hassa hasekisi buluşup doğru P e k ­
mezci M e h m e d Paşaya giderek d u ru m u an­
•Yarın şeyhülislâma git. B en im emrimi lattılar, Sadaret kethüdalığı verilmiş olan
tebliğ et. Aklın ve şer’in yasak etliklerini Hakkı Beyle de görüşüldükten sonra ser-
menetsin, halka takatmdan ziyade teklifler dar-ı ekrem gece uyandırılıp evvelâ Sofya-
yükletmesin. 2 aferin birinci sebebi olan bir­ ya hareketine dair olan hatt-ı hüm ayun ken­
lik ve beraberliğe riayet edilsin. BöyJece in- disine gösterildi ve m ü h ür elinden alındı.
şaallah Allahın yardımiyle düşman kah­ Sonra Ş u m n u âyânmın konağı civarında bir
rolur* dediğini yeminlerle haber veriyor. eve götürüldü. Şerif Haşan Paşa, bu işi azil
D u r u m padişaha arz olunuyor, hıristiyanlar ile atlatıp tahammül edilmez derecede ağır
için surlar dışında birkaç danesi bırakılıp hale gelmiş olan sadaret ve serdar-ı ekrem-
geriye kalan bütün meyhaneler ve fuhuş y u ­ lik yükünden kurtulduğuna âdeta m e m n u n
vaları kapattırılıyor. Birkaç kötü kadın u m u ­ olmuştu. İçi rahatlamış olarak uykuya daldı.
mî yerlerde ibret için asılıyordu. Lâkin, bir daha uyanm ak kısmet olmadı.
Yatağında kurşunla vurulup öldürüldü. (14
Bir taraftan da, dedikodular alıp yürü­
şubat 1791). Aynı zam anda, devrin kötü bir
müştü: Sadrıâzam vc serdar-ı ekrem Şerif
âdeti olarak, hiç bir kabahati bulunm ayan
Hasarı Paşa azlini duyarak isyan etmiş. P a ­
kardeşi Seyyid M e h m e d A ğ a da B abadağm da
dişahı ordu kadısı Keçeci—zâde Salih Efendi
K u b a n H anı vasıtasiyle öldürtüldü.
kışkırtıyormuş. O rd u n u n perişan durum unu
anlatmak için îstanbula gönderilen reis ve­
kili Hakkı Bey, hak sözü söylemeğe geldiği Akdeniz ve Karadeniz’deki donanma
için red edilmiş. Sadrıâzam küçük imra-
hor’a: faaliyeti

«M ü h rü almağa seni m i gönderdiler? İsveçle Rusya arasındaki savaş, Rus do­


ben m ü hrü yuttum. V e r m e k ihtimalim yok­ nanmasının Baltık denizinden çıkarak Akde-
tur, demiş. D ü şm a n b u hali duyarsa, h em en nize gelmesine engel olmuştu. A ca k Akde-
T u n a ’yı aşıp ilerliyecekmiş. Karahisarlı A h ­ nizde türeyen bazı R u m korsnaları, Rus ban­
m ed Paşa sadrıâzamıo korkusundan beş bin dırası altında faaliyette bulunuyorlardı. Os-
kadar askerle kışlağını basacakmış, yok kış­ manlı donanmasının Karadenizde meşgul
lağı değil d e bizzat sadrıazanıı basmağa gidi­ bulunması yüzünden meydanı boş bulmuş
yormuş...» olan b u haydutlardan Lam bro adıyla tanın­
mış Lambros Kalianis, Adalar (Ege) deni­
zindeki M ürted ( — Keos = Zea) adasını
Se.dnâzam Çelebi-zâde Şerif Hüseyin işgal ile tabyalar yapıp bir miktar top ve
Paşa’nın katli beş yüz kadar muhafız k o ym ak suretiyle
üs haline getirmişti. Kendisi gemilreiyle o
Üçüncü Selim, hakikaten baş kaldıraca­ civarda dolaşıp Osmanlı ticaret gemilerini
ğını sandığı serdar-ı ekremi ürkütmemek vurarak bilhassa zahire nakliyatına oldukça
için kışlağa dönmek hususundaki isteğini zarar vermekteydi.
kabul ederek ilkbahar savaşları için orduyu
hazırlamasını küçük imrahor Hüseyin A ğ a B u hal, A kd en iz emniyetini ihlâl etti­
ile gönderdiği hat-tı hüm ayunla bildirmişti. ğinden Çatalcalı Ali Paşa kethüdası beylcr-
Bir taraftan da katli için tedbirlere başvur­ bcyilerden Köse Mustafa Paşa kumandasın­
du. B u işin görülmesine m em u r edilen A ğ a da büyüklü küçüklü onsekiz gemiden m ü ­
Iiasan Paşa Pazarcık muhafızlığına, Vidin rekkep bir donanm a gönderildi. Aynı za­
seraskeri Pekm ezci M e h m e d Paşa yeniçeri m anda İstanbul’da bulunan Cezayirli Şeydi
ağalığına ve Ş u m n u kaymakamlığına tayin Ali Kaptan, Cezayir ve Tunus'dan gelen ge­
olundular. Sonra, serdar-ı ekrem hakkında milere başbuğ seçilip maiyetine tersaneden
iki hatt-ı hüm ayun yazıldı. Birinde Bel- büyük bir gemi de verilerek ikinci bir filo
grad’m Avusturya askeri tarafından boşal­ halinde Akdenize çıkarıldı.
tılmasından sonra muhafazası için kendisi­
nin hem en Sofya tarafına hareket etmesini Korsanlara ilk defa Köse Mustafa P a ­
bildiriyordu.. Ö bü rü ise, serdar-ı ekremin şa rastladı ve İstendil boğaziyle Mürted ada­
katli ile kesik başının îstanbula gönderilme­ sı arasında onlarla savaşa tutuştu. O ta­
si hakkındaydı. B u hatt-ı hümayunlar, hassa raflara yaklaşmış bulunan Şeydi Ali K a p ­

2720
tan top seslerini duyarak h em en savaş ye­ rafa doğru yola çıktı, Kahîl burnu m e v k i­
rine diimeıı kırıp yetişti. Korsanlar, iki do­ ine varıldığı zam an beşi kapak, on altısı b ü ­
n an m a arasında kalmışlardı. Bir saat ka­ y ü k firkateyn ve gerisi daha küçük gem i­
dar m ezbuhane savaştılar, nihayet Şeydi Ali lerden mürekkep otuz iki parçalık düşm an
Kaptan kumandasındaki gemiler, evvelâ donanmasına rastladı. Rüzgâr çok şiddetli
alabanda edip scnra hep birden süzülerek olduğundan yelken üzerine savaşmağa ta­
hepsi birer korsan gemisine rampa ettiler, ham m ül edemiyen galopeler bir tarafa çekil­
İçlerine atlayan gaziler, bunları birer birer diğinden Osmanlı donanmasından onaltı
ele aeçirdiler. Lam brc’nun gemisi ağır top kalyon ile dokuz firkateyn şehdiye, bergan-
yaraları almış vc manevra kabiliyetini di ve kırlangıç, yani yirmi beş gemi ayrıla­
kaybetmişti. T a m zaptedilecegi sırada hay- rak Rus donanmasına hücum ettiler. Yedi
d u d başı cephanelisi ateşe vererek kendisi saat, süren bir savaş sorumda düşmanın, dört
bir sandalla kaçıp kurtuldu. Geri kalan firkateyni batıp iki taraf gemilerinde ol­
korsan gemileri de çareyi firarda buldular. dukça hasar m eydana geldi. A k ş a m bastır­
Köse Mustafa Paşa bundan sonra Mtirted mış olduğu için savaş durdu. Lâkin gece
adasındaki tabyaları yıktırıp toplarını do­ olunca R u s donanması Kefe”ye doğru savuş­
n anm aya nakletti. Burada bulunan zahire tu. K ap tan paşa gemilerde su azlığı ve y a ­
dolu iki gemi ele geçirildi. Saklanmış olan ralılar tedaviye muhtaç bulunduğu için düş­
eşkıyanın da bir kısmı öldürülüp kalanları manı takip edemiyerek Sünne (Sulina) b o ­
esir edildi. ğazına döndü (T e m m u z 1790i.

Karadenizde ise, 10 mayıs 1790 tarihin­ Osmanlı donanması hasarları tamir edi­
de derya kaptanı Giritli Hüseyin Paşa k u ­ lip noksanları tamamlandıktan sonra Sün-
mandasında olarak b üyük küçük elli ge­ n e ’den yola çıktı. B u sefer Kılburun tara­
m iden m ürekkep bir donanm a çıkmıştı. H ü ­ fında otuz yedi parça gem iden m ürekkep
seyin Pa§a, T u n a ağızlarında ve Kırım sa­ bir R u s donanması görüldü. Rüzgâr O s m a n ­
hillerinde Rus donanmasını arıyarak nihayet lI donanması için uygun olmadığı halde
A n a p a ’y a geldi. Kale muhafızı Battal H ü ­ kaptanpafa düşm ana hücum etti. Yine g ü ­
seyin Paşadan Rus donanmasının K ere civa­ neş batınca ya kadar şiddetli bir savaş cere­
rında bulunduğunu Öğrenerek hem en o ta­ y an etti. Karanlık basınca ikisi de bir hayli

B o ğ azd a O rtg k ö y - K u r u ç e ş m e a r a s ı d a k i D eftçrdar- burnu (şim diki L id c ’ n u n yeri) r.a'a


Sultan Ü ç üncü Ş elim ’in kardeşi Hatice Sultan yalısı ( B u yalının plânı d a m im a r v c
ressam Mellîng tarafından' yapılmıştır)

2721 F . 23
hasara uğramış olan donanmalar birbirlerin­ Hünkâra arz edince TTçüneü Selim yeni sad-*
den ayrıldı. Tekrar savaş için sabah bekle­ rıâzamı ancak kendisinin seçebileceğini a n ­
nirken, birdenbire şiddetli bir fırtına çık­ layıp uzun uzun düşündükten sonra niha­
tığı için Rus (inanması Ozi sularına çekil- yet o sırada Bosna Valisi bulunan eski sad-
di. Osmanlı donanmasında ise gemiler bir­ nazara Koca Yusuf Paşa üzerinde karar
birlerine çatıp hırpalandıktan, maada, miri kıldı. Bun u n üzerine, küçük İmrahor H üse­
kalyonların kaptanı gemisile farkında olma­ yin Ağaya gerekli emir verildi. Hüseyin Ağa,
dın! düşman gemilerinin yanında sabahla- Sum nu'dan Bosna’ya giderek sadaret m ü h ­
mıştı. Ortalık aydınlanınca bunu sezen Rus- rünü Koca Yusuf Paşa’ya verdi <27 şubat
lar, hemen hücuma geçtiler. E u gemi bütün 1791). Yeni sadrıâzam ve serdar-ı ekrem he­
düşman donanmasına karşı altı saat kahra­ m en Bosnadan hareketle süratle Ş u m n u ’ya
manca savaştı. Rüzgâr ters estiği İçin ken­ gelip vazifesine başladı.
disine yardım edilemiyordu. Nihayet Os-
Üçüncü Selim, Koca Yusuf Paşaya gön­
manlı gemisi birkaç yerinden tutuşup için­
derdiği hatt-ı hüm ayunda eski sadareti sı­
deki dilâvericrm çoğu şehid olduğu halde
rasında arzu edilen şekilde hareket etmiş
kalanları gemiye büsbütün ateş verdiler ve
olsaydı, azil olunmıyacak olduğunu, lâkin ken­
bir Rus gemisini de beraber yakarak deniz­
disinin sadrıâzamlara ve diğer vezirlere de­
cilik tarihimizin şanlı bir kahramanlık des­
ğil, belki yabancı adamlara yakışmıyan zu­
tanını yarattılar.
lüm, rüşvet, şahsi garazları tatmin ve k ü ­
Kaptanpaşa, bun dan sonra donanma pünü doldurma yoluna saptığını, sefer za­
gemileri su yapmağa başladığı ve çoğu da manı hoş tutulması lâzım gelen kimselere
tamire muhtaç bulundukları için nihayet sert ve şiddetli muamelede bulunmak y ü ­
îstanbula döndü ve Karadeniz btı suretle zünden işlerin ve bilhassa sefer işlerinin iyi
Rus donanmasının hakimiyetine terk edil­ gitmemesine sebeb olunduğunu, sayıp dök­
miş oldu. tükten sonra artık b u gibi işlerden vaz geç­
miş olduğu düşünülerek yine sadaret m a ­
kamına getirildiği bildiriliyor ve aynı şekilde
Koca Yusuf Paşa’nm ikinci defa davranırsa b u sefer azil değil kati olunaca­
sadrı&z andığa tayini ğını haber vei’erek Rusya üzerine hem en
taarruza geçmesini emrediyordu.
Çelebî-zâde Şerif Haşan Tasanın ida­
mına karar verildiği zaman yerine kimin
Prusya’nın yeni bir manevrası
tayia edileceği bahis kiiiîsu olunca h üküm ­
dardan aldığı emir üzerine sadaret kaym a­
B u sırada ilkbahar, yani savaş mevsimi
kamı bir namzet listesi hazırlayıp takdim'
yaklaşmaktaydı. Berlin’e gitmiş olan A h m e d
etmişti. Bu n d a şu isimler vardı; vezir M e ­
A zm i Efendi’den gelen haberlerden ise Prus­
lek M e h m e d Paşa, vezir Ebııbekir Paşa,
ya’nın Rusya île savaşa hiç de niyetli b u ­
Sinop muhafızı vezir Feyzi Süleyman Paşa,
lunmadığı anlaşılıyordu. Prusya, esasen Le-
Karahi sarlı vezir A h m e d Paşa, eski yeniçeri
histana soktuğu kuvvetler sayesinde Danzig
ağası Pekmezci vezir M eh m ed Paşa, eski
ve Torn liman ve Şehrini ele geçirmiş ve
darphane emini vezir îzzet M ehm et Paşa,
artık savaşması için kendince bir sebep de
eski sadaret kaymakamı vezir Mustafa Pasa.
kalmamıştı. B undan da Prusyanın ne O s ­
Hünkâr, Melek M e h m e d Paşa ile M u s ­ manlI devletinin ve ne de Lehistanın, lâkin
tafa Paşanın pek ihtiyar ve İzzet M eh m ed ancak ve yalnız kendi menfaatlerinin p e­
Paşanın da elinin uzunca olduğunu ileri şinde koştuğu ve bunları elde etmekten baş­
sürüp namzetliklerini kabul etmedi ve di­ ka bir şey düşünmediği bir daha anlaşılı­
ğerlerinden biri hakkında şeyhülislâmla gö­ yordu. Nitekim bu sefer yine kendi çıkarına
rüşüp hemen kat’î bir karar verilmesini bil­ olarak İsveç -Osmanlı ittifakını canlandırma
dirdi. Lâkin, böyle zamanda kimse üzerine peşindeydi. Bundan maksadı ise, OsmanlI
mesuliyet almak istemdiği için şeyhülislâm devletinden îsveçe para yardımı temin et­
namzetler hakkında çekimser kaldı. Sadaret mek, sonra İsveç’i Fransa ihtilâline müda-
kaymakamı silâhtar Mustafa Paşa durum u helede kullanmaktı.

S A V A Ş L A R I N S O N Y IL I V E B A R IŞ A N D L A Ş M A L A R I

Yen i sadrıâzam ve sordar-ı ekrem Koça şeydi. İstanbulda hububat nazın bulunur­
Yusuf Paşa, işe başlar başlamaz evvelâ ordu ken buğdayın kilesini yirmi paradan alıp
kadısı olup eski serdarın üzerinde büyük n ü ­ halka üç, üçbuçuk kuruştan satmış, iş m e y ­
fuz sahibi bulunan Keçeci-zâde Salih Efen­ dana çıkınca şeyhülislâm Hamidi-zâde M u s ­
diyi azü ederek K onyaya sürdü. Kendisi tafa Efendiye m ensup olduğu için onun
esasen her türlü habasete istidatlı bir kim- yard imiyle yakayı kurtararak kapağı ordu

2722
kadılığına atmıştı- B u vazifesinde zamanla düşünülüyordu. B u maksatla ordudan beş
yüz bularak eski sadrazamın akıl hocası ha­ altı bin kişilik bir kuvvet ayrılıp gönderil­
line gelmiş, lâkin verdiği akıllar d a im a : iş- di. Kalenin bu kuvvetle geri alınmasına
leriiı daha kötüye gitmesine sebeb olmuş­ imkân yoktu. Üstelik prens Repnin k u m a n ­
tu. Çelûbi-zâdc Şerif Kasan Pahayı başkal­ dasındaki bir ordu, bu Osmaülı birliğine
dırmağa hazîrlanmakls itham edenler, ken­ hücum edip yenerek çekilmek zorunda bı­
disini bu yola ordu kadısının şevketlisini de raktı (4 nisan 1791). Rusiar ise ilerleyerek
ileriye sürmüşlerdi. Nihayet azili ve sürgü­ Tunanın sağ kıyısında bulunan Maçin’i m u ­
nü emir edildikten sonra bu hal hamisi hasara ettiler.
Hamidi-zâde Mustafa Efendiye de sirayet
etmiş, esasen icraatından m e m n u n kalma­ Burada bulunan vezir .Halil Paşa elin­
mış olan Üçüncü Selim bunun üzerine onu den geldiği kadar dayandı. Lâkin, düşm a­
da azletmiştir. Esasen Koca Yusuf Paşayla nın üstün gelmesi üzerine çekildi. M açin
araları açık bulunduğundan birinin sadare­ muhafızı Arsiatı Pasft ise, savaş m eydanım
ti sırasında öbürünün şeyhülislâmlığı pek terk etmek istemeyip mukavemete deva m
mümkün, görünmüyordu. etti. Yanında bulunanların çoğu şehid oldu.
Kendisi ve bir kısım müdafiler esir düştü­
Koca Yusuf Paşa bundan sonra hal ve ler. Buradan kurtulan -asker, Hırsovaya ge­
tavırları pek hoşuna gitmeyen sadaret ket­ lip dükkânları ve devlete ait zahireyi y ağ ­
hüdası Hakkı Beyi de azlederek İstanbulda maladıktan sonra dağıldı gitti (Nisan 1791).
kethüda vekili bulunan Reşid Mustafa E fen ­
diyi oiiun yerine tayin etti. Sonra bir m ü ­
şavere meclisi toplayıp durum u gözden ge­ Ruslartn îbrail’i muhasarası ve teslim
çirdi. Prusyanm Rusya ile savaşmağa niyeti teklifleri
olmadığı artık anlaşılmış bulunduğundan
devlet kendi başının çaresine bakm ak zo­ Maçin’i alan Ruslar, bu sefer İbrail ü ze­
runda bulunuyordu. B u sene, Rusya ile rine yürüdüler. Osmanlılar kalenin karşı­
denizden ve karadan savaşmak ve kesin bir sındaki adada yeniden müstahkem bir tabya
sonuç almak için Rumeli ile Anaöoludan en yapmışlardı. Rus kuvvetleri Kalas’daKi ince
az iki yüz bin asker çıkarılması tasarlan­ donanmalariyle buraya hücum edip dört
mıştı. Lâkin orduda para yoktu. Üstelik bir beş saat süren savaş sonunda sayısı pek az
yerden tedarik çaresi de bulunamıyordu, olan ve yardım görmeyen müdafileri şehid
Nihayet durum un merkeze bildirilip yete­ ederek tabyayı ele geçirdiler. Sonunda İb-
cek kadar para gönderilmesinin istenmesine
karar verildi.

Yılın ilk çarpışmaları, Rusların M a çin’i


zaptı

Sadrıâzam ve serdarı ekrem Koca Y u ­


suf Paşa, bundan sonra orduya elden gel­
diği kadar çeki düzen vererek Silistre, R u s­
çuk, Nigbclu ve Vidin iskeieleriude kırk
elli kadar gemi inşasına başlattı. Bir zam an­
dan beri eski usul terkedilip ordunun ge­
çişlerinde Tuna nehri üzerinde köprü k u ­
rulmaz olmuştu. B u ise, büyük güçlükler
doğuruyor, bilhassa top, cephane ve ağırlık­
ların nakli pek müşkül oluyordu. Bun u n
üzerine Silistre karşısından bir köprü ku­
rulmasına karar verilerek inşasına başlan­
dıysa da, az sonra göreceğimiz üzere henüz
yerine konm adan Huşlar T un a ’n m deltaları­
nın karşı kıyısına geçip hücum a başlamaları
vukua geldiğinden kullanmak m ü m kü n ol­
madı,

V arna kalesinin durum u nu görmek


iizere Ş um n u kışlağından o tarafa hareket
eden (11 mart 1791) serdar-ı ekremce ilk iş
olarak Kutuzof adlı K u s kumandanının mü-
■iiafaa ettiği İsmail kalesinin geri almması Rus generali K u iu z f

3723
Onsekizinci yüzyıl sonlarında Anadolu ve Rumelide nüfuz sahibi olanlar

(İlâve: 1 6 1 )


OsmanlI devleti or.seKizınci yüz-
yılın ikinci yarısında dış düşmanlara da şefaat etmesi üzerine affedildi.
Karşı yapmak zorunda kaldığı uzun Kendisine tekrar Trabzon valiliği ve­
ve yıpratıcı savaşlar dolayısiyle m em ­ rildi. Kırım'a giderken oğullarından
leketin lç durumiyle gereği gibi ala­ Battal Hüseyin Paşa’yı da birlikte gö­
kadar olamamıştı. Harbin yarattığı türmüştü. öbür oğlu M ikdad Paşa
sıkıntılar bilhassa Anadolu ile Ru- ise. hüküm et tarafından Bursa'da ika­
melide ziyadesiyle hissedilmiş bu yüz­ mete m em ur edilmişti. O da Amasya
yılın ilk yansında gördüğümüz idari sancağına tayin edildi. Lâkin h ü k ü m ­
bozukluklar ve devlet otoritesinin za­ dar Ali Paşa'yı kalben hiç affetme-
afı şimdi daha da artmıştı. Evvelce mişti. Ancak, bulunduğu bölgede fev­
türediklerini ve kendilerine karşı ba- kalade nüfuz sahibi olması cezalan­
zan mücadele edildiğini yazdığımız dırılmasına değil, azline bile imkân
mahallî mütegallibeler ile âyânlar sa­ vermiyordu. Ali Paşa, kendisine ve
vaşlar sırasında büsbütün serbest kal idaresindeki yerlere dokunulmamak
mışlar, bölgelerindeki İdarî işlerde söz şartiyle devletin verdiği bütün vazi­
sahibi olmuşlardı. hattâ devletin o- feleri başarırdı. Ayrıca bulunduğu böl­
toritesl kısmen onlara geçmiş. Bâb-ı- gelerdeki azılı derebeyi erini tepeleyib
&11 de bir bakıma bu hali tanımak kalanlarını kendisine bağlamış ve hal­
«orunda kalmıştı. kı bunların zulm ünden kurtarmıştır.
Bunların içinde ileride pekçok n ü ­ Ali Paşa. 1785 yılında Erzurum
fuz ve şöhret kazanarak adeta devlet valisi ve Doğu cephesi seraskeri bulu­
içinde devlet olanlar ve sonraları Bâb- nurken vefat etmiştir. Kendisinden
-ı-âliye kafa tutabilen soylan kuranlar sonra oğlu Battal Hüseyin Paşa ve da-
vardı. Aralarındaki rekabet ve üstün- j i h a sonra torunları Trabzon bölgesinde
lük mücadeleleri de ayrı bir huzur­ nüfuz sahibi olmuşlarsa da bu hal,
suzluk ve bölgeleri için felâket kay­ kısa zam an sonra sona ermiştir. Bat­
nağı idi. tal Hüseyin ise Ar.apa muhafızı ve
seraskeri iken, devlete ihanet ederek
Hacı A H Paşa Huşlara sığınmıştır.

Aslen Fatsalı olan ve Canikli diye Abdi Paşa


şöhret kazanan Ali Paşa, Canik mu-
hassıiı. yani bu eyâletin vergilerini Anadoluda nüfuz ve kudret ka­
devlet namına toplamağa mem ur b u­ zananlardan biri de Abdi Paşadır. K en ­
lunurken 1768 Rus seferindeki hiz­ disi, Hotin valisi Abdi Paşa’n m to­
metleri dolayısiyle kendisine Trabzon runu ve sarhoş Ali Paşa’n m oğiu’dur.
eyâleti vezaret rütbesiyle ve kayd-ı h a ­ Kalabalık bir kapı halkına sahib olub
nereye gitse bunları beraber götürür­
yat şartiyle verilmişti. Sonra Kırım
dü. Lâkin, kendilerine hâkim olama­
üzerine yapılan harekâtta da bulun­ dığından bunlar halkı soyub soğana
duysa da bir netice alamadan _geri çevirirlerdi. B u yüzden bir ara üze­
döndü. Bir müddet sonra aralarında rine gidilib tenkili düşünülmüşse de,
şahsî düşmanlık ve rekabet bulunan isyan ederek devletin başına belâ ol­
Çapan-oğlu (Çapar-oğlu-Cebbar-zâde) masından korkulmuş, bundan vazge­
Mustafa Bey üzerine kendiliğinden çilmiştir.
kuvvet sevkettiği için bu hareketi is­ A bd i Pasa, Enderundan yetişmiş,
yan sayılmış ve Çapan-oğlu onun ten­ oldukça oilgili, kalemi kuvvetli bir
kiline m em ur edilmişti. Ali Paşa, bir kâtib, iyi bir hattat, pek mahir bir
kısım kuvvetlerini Mustafa Bey üze­ silâhşordu. Enderunda çuhadarlık hiz­
rine sevketmckle beraber, ¿si telâkki metinde bulunurken beylerbeyliği ile
edilmeği kabul etmiyerek evini yakıb dış hizmete çıkmış, birçok valilikler­
para ve kıymetli eşyasını alarak 1779 de bulunmuş, büyük servet biriktir­
yılında Kırım'a geçti ve Şahin Giray'a miş. lâkin bulunduğu yerlerde herkes
sığındı. Burada iki yıl kaldıktan son­ idaresinden şikâyet etmiştir. Kendisi­
ra Çapan-oğlu Üzerine kuvvet şevke- ne verilen vazifelerden hiçbirisini ba­
derek devlete isyan etmiş olmadığı, şaramaz. lâkin her zaman malını ca­
b u n u n düşmanları tarafından istis­ nına siper ederek kendisini kurtarır­
mar edllib böyle nakledildiği sadrı- dı. Son seferde Belgrad seraskeri İken
âzam tarafından padişah Birinci Ab- kaleye zamanında gereken yardımda
dülhamid’e izah edilib Şahın Girayın bulunmadığı ve eli silâh tutanların
—^

2724
bir kısmına rüşvet karşılığı i2 in ver­ tıştırmağa ve onu vazifesine iadeye
diği için Belgrad’m düşman eline geç­ m em ur edildi. L&kiiı halk İstanbul’a
mesine sebeb olmuş, bunun üzerine üşüşüb paşanın kendilerine yaptığı
Silistreye gön derilmiş ve orada öl­ zulümlerden bahsile bu hanedandan
müştür. devlete fayda gelmiyeceğini, yerine
kim gönderilirse gönderilsin itaat c-
dib vergilerini günü gününe ödeye­
Anteb âyânı Battâl-zMe Nuri paşa ceklerini bildirdiler. B u n u n üzerine
Canik muhassıllığma eski Kıbrıs mu-
Anteb âyâm Battal-zâöe Nuri M eh­ hassıiı olub hizmetleriyle hem halkı,
m et Ağa bir kolayını bulub, 1782 yı­ hem de devleti m em n un etmiş olan
lında sancakbeyi» 1785 yılında beyler­ Hacı Osm an Afca’ya verildi. Hayred­
beyi olarak Nuri Paşa ünvaniyle şöh­ din Paşa ise idam edilerek kafası İs­
ret kazanmıştır Anteb mukataası tanbul’a gönderildi. Amıc&sı Mikdad
kayd-ı bayat şartiyle kendisine veril­ Paşa b u sırada vezirliği alınmış ola­
miştir. Lâkin. Anteb yeniçeriyle dai­ rak Filibe’de sürgündü. O da orada
m a kavgalıydı. Abalı onun bu halin­ idam edilmiş, birkaç gün sonra onun
den bıkıb Kilis mutasarrıfı Ltelt&ban- da kafası İstanbul’a gönderilip teş­
zâde M ehm ed Ali Paşa’dan yardım hir olunmuşdur.
istedi. M ehm ed Ali Faşa, Antebe bas­
kın vererek Nuri FaşaTyı kaçırdı (178£).
Lâkin onun ssulmii Nuri Paşa’dan faz­ Ahm ed Paşa
la olduğu için ahali tarafından linç
edildi. Nuri Paşa bun u fırsat bilerek cura-s&ae Ahm ed Paşa, Kütahya
geri döndü. Antebi muhasara edib eyâletindeki Çakallı aşiretinden 1768
Haleb yolunu kesti ve etrafı vurmağa Rus seferinde savaşa iştirak eden bir
naşladı. Gazi İzzet Paşa-zâde Derviş birliğin subayı iken, hizmetine ve ya­
Abdullah Bey’e kapıcıbaşılık verilerek rarlığına karşılık kendisine kapıcıba-
kalabalık askerle üzerine gönderildiy­ şılık verilmiş, yurduna döndükten
se de o sırada Anadoluda asker sürü­ sonra Anadolu valilerine kafa tuttu­
cüsü olarak bulunan Keki CKeküJ ğundan idamı emrolunmuş, lâkin bir
Abdi Paşa’ya iltica etti. Abdi Paşa, kolayını bulub yakayı kurtarmıştı.
sefere gitmek şartiyle onu affettirdi- Son seferde savaşa katılmak için İs­
Lâkin, kendisi Diyarbakır’da vefat e- tanbul’a geldiği zam an beylerbeyi idi.
dince Nuri Paşa hemen tekrar Anteb Kapısının intizamına ve görünüşüne
üzerine vardı. Yeniçerilerin evlerini bakılarak kendisine vezaret verildiy­
yakıb mallarını yağma etti. Sonra sı­ se de, hiçbir hizmette muvaffak ola­
ğınmak için kaleyi tamire başladıysa madıktan başka her bulunduğu yerde
da, üzerine gönderilen Haleb valisi halkı soyup soğana çevirdiğinden ve
Mustafa Paşa Antebi muhasara etti. yapmadık zulüm ve rezalet bırakma­
Kale, beş ay sonra zahiresi^Iikten tes­ dığından îdam olunmuştur.
lim oldu. Mustafa Paşa. Nuri Paşa’yı
yakalayıb idam etti (17923.
Çapan re Karaosman-ofcuUan
J
Hayreddin Paşa B u devirde Anadolu âyânlarından j
en meşhurlan Çapan-Çap&r-oğulları !
Battal Hüseyin Paşa Ruslara ilti­ iCebbar-zidelerî ve Karaosman-oğulla­
rıdır. Çapan-oğlu Mustafa Bey merkezi
ca ettikten sonra, vaktiyle kendi ye­
rine Trabzon ve sonra Erzurum va­ Bozck olan Yozgat bölgesinde nüfus
hşi olmuş olan ve bu bölgelerde b ü ­ sahibi olmuş, lâkin devlete itaatten
yük nüfuz, kazanan babasının kölele­ hiç ayrılmadığı için Canikli Ali Paşa
rinden Sarı Abdullah Paşa Anapa ser­ ile aralarında çıkan ihtilâfta himaye
askeri tayin edilmiş. Battal Hüseyin görmüştür. Mustafa Bey, Ali Faşımın
paşa'nm oğlu Hayreddin Paşa'ya ise, teşvikiyle kendi köleleri tarafından
Canik valiliği verilmişti. Abdullah Pa­ katledildikten sonra yerine kardeşi Sü ­
şa, bu yeni memuriyeti beğenmedi­ leyman Bey geçmiş, o da ağabeysi gibi
ğinden gitmek istememiş ve nihayet devlete büyük bir sadakatle bağlı kal­
Anapa’n m sukutu üzerine idam olun­ mış, bu sayede Orta Anadolu da Ça­
muştur, panoğlu ailesi büyük n ü fuz sahibi
Hayreddin Paşa ise, halkı perva­ olmuştur. M ü h im bir kuvvetle Avus­
sızca soymağa başlamıştı. Lâkin ka­ turya seferine iştirak eden ve canîa
pı halkı kalabalık ve kuvvetli olma­ başla savaşan Süleyman B ey ’e Üçün­
dığından ahali bundan cesaret alıb cü Selim’in büyük itimadı vardı. Hat­
üzerine hü c um etti. Adamlarının bir tâ b u yüzden Nizam-ı cedid asker­
kısmı öldürüldü. Kendi, bir tarafta leri onun bölgesinden toplanmıştır.
mahsur kaldı. D u r u m haber alınınca N üfuz bölgeleri Manisa ve ûivan
Sinob muhafızı Feyzi Paşa halkı ya­ olan Karaosman-oğullan da, tıpkı Ça-

2725
rail’i sert bir bombardımanla tazyika başla- lusup yatımdaki kuvvetlerin noksan ve ih­
dılar. Lâkin fibrail, şiddetle dayandı. Rus tiyaçlarını tamamlayarak Hirşova’y a doğru
askerlerinin bir kısmı tabya savaşında mak- yola çıkardı.
tûl düşmüş, ince donanm aya mensup beş ta­ A yn ı zam anda İbraile evvelec inşa edil­
şıt gemisi batmış, bir çoğu da ağır,. hafif diğini S'azd iğimiz gemilerle bir miktar asker
hasara uğramıştı. Kaleyi b u durum da ala- ve zahire yollandı.
mıyacağını sesen düşman generali, müdafi- B u esnada Babadagında bulunan O s ­
İcre bir mektup gönderip M açin’in düştü­ manlI birliklerinin M açin'c doğru hareket
ğünü, OsmanlIların Hırsova’yı boşaltmış ol­ etmiş -oldukları haber alındı. B u durumda
duklarım, b u yüzden İbrail’in his bir yar­ burada daha fazla kalmayı tehlikeli gören
dım göremiyeceğirn bildirerek teslim ol­ Ruslar, îbrail ve M a ç in ’i bırakıp Kalas’a
dukları takdirde kimsenin mal ve canına çekildiklerinden scrdar-ı ekrem de ordugâ­
zarar gelmeyeceğini, aksi halde kendilerini ha döndü. (Mayıs ayının başları).
bekleyen akıbete razı elmaları gerekeceğini B u yılkı savaşlar için orduya tertip
haber verdi ve cevap için belli bir mehil, edilmiş olan askerler, her taraftan akın
tayin etti. akın geldiklerinden ordu m evcudu bir hay ­
Koca Y u suf Paşa V a m a d a n Ş um nuya li kabarmış ve seferi kadro tamamlanmış
avdetinde sahraya çıkılmıştı (13 nisan 1791). bulunuyordu (Haziran 1791). Lâkin bu or­
B u haber orduya gelir gelmez serdar-ı ek­ du, talimsiz, itaatsin ve yağmacı bir kala­
rem hem en kendi kapısı halkıyle yola çıkıp balıktan ibaretti. N e çare ki yapacak şey
S ilistir eye geldi. M a çiti seraskeri tayin edil­ yoktu. Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem Koca
miş olan Karahisaıiı A h m e d Paşa ile bu- Yusuf Paşa, Saneağ-ı şeriii vezir M eh m ed

pan-oğulları gibi devlete fevkâlade i geçer şekilde olduğundan babasının i


itaatli ve sadakatle bağlıydılar. 1787 ölümünde kendisi mutasarrıf olmuş-
: savaşınca Ksraosman-oğlu M ehm ed ! tur. Altı yıl sonra, yani 17BS yılında j
• Ağa iie kardeşi Ömer Ağa. kalabalık j i devlet« karşı ilk itaatsizlikleri belir- I
süvarilerinin başında nöbetle gelib ; mis, üzerine deniz ve kara kuvvetleri i
: Rus cephesinde fedakârca çarpışmış- | gönderilerek mağlûb edilmişse de. Ce­
i Iardır. zayirli Gazi Haşan Faga’m n delâle- ;
■tiyle' affa uğramış ve tekrar İşkodra S
[ sancağına gönderilmiştir. Lâkin, bir 1
Küçült A[i-otullsrı müddet sonra yine başkaldırdı. Bu
seter Aydoslu M eh m ed Paşa üzerine
Devlete kafa tutan âyânlarm ba- gönderildi. İşkodralı M a h m u d Paşa. !
j şm da Payas eşrafından küçük Ali- | kaleden yaptığı bir çıkış hareketiyle .
'oğulları geliyordu. Bunlar içinde bil- i M ehm ed Paşa'yı m aglüb ederek kaçır­
jhassa Halil Bey son sefere takaddüm ; dı. Üçüncü Selim tahta çıkınca. M ah- |
ieden zamanlarda A da na bölgesinde j m u d Paşa affolunarak sefere m em ur
hüküm ete karşı gelmiştir. Üzerine ■ edildi. Cezayirli Gazi Haşan Paça’n m :.
gönderilen civar valiler sayesinde kuv- j sadareti sırasında kendisine vezirlik
J v eti eri dağıtılmış. kendisi ise. kaçıb I verildi. Savaş bitince Işkodra'ya dön-
j saklanmıştır. B u n a rağmen takjbedil- ! dü. B u n d a n sonra n ü fuzu artıb dev­
miş. kardeşi Ali Bey ele geçir ilib öl- ! letin emirlerini dinlemez oldu.
; dürülmüş. Halil Bey ise ü 2erinn gelen Aynı tarihlerde aslen Kütahyalı
kuvvetleri mağlûp eriib yino Payas'a Nay.ıf adlı bir mevlevi dervişinin to­
! hakim olmuştur. Bir türlü tenkil edi- runu olan Tcpcdelenli Ali Paşa. İb­
■ lemiyen bu ye.:'??-. 1788 yılında affe- rahim Paşa, R usçuk âyânı Trisnlkli
! dilerek bevlerbeyilik verilib hacc yo- ! İsmail, Gümülcüııe âyânı Tokatcıklı
j lunun muhafazasına m em u r edilmiş, Süleyman. Silistre âyânı Yılık-ojlu '
| yine tek durmadığından eski Mısır va­ Süleyman n evinden mahalli nüfus
lisi Keki <Kekü) A bdi Paşs'ya tenkili ; sahibi olmuş kimseler türemişti. Fa­
| ve idamı emroluıımuşsa da. Üçüncü | kat b u sırada devlete itaat ediyorlar, i
Selim'in cülüsu üaerine tekrar affe- henüz serkeşlikte bul-.:umuyorlardı
j dfltniştir. I

Bitiiiyogratya : î. H . Uzunçarşılı; O s­
j Malımllıi Paşa manlI Tarihi, C t IV, Kısım 1. Cevdet;
Tarih, C : 5. Çağatay Uluçay: Kara-
Rumeli’de devlete karşı gelenlerin I osman-oğullanna ait bazı vesikalar
! başında İşkodralı M a h m u d Paşa var- 1 i Tarih Vesikaları. Sayı: 9, 10 î. M. \
dır. Kendisi, İşkodra mutasarrıfı Ga- Çağatay Uluçay; 18. ve 18. yüzyıllarda I
( zi M e h m e d Pa şa'n m oğludur. İşkodra j Saruhanda eşkıyalık ve halk hareket- !
| sancağı ocaklık, yani babadan ogula lerL Yorga; OsmanlI Tarihi C : V. (Be- !
i kir Sıtkı Baykal_t e r c ü m e s i ) . ____________
Paşaya teslim edip Ş u m n u ’da bıraktıktan hazır lanmağa başladılar. Mustafa Paşanın
sonra orduyu Kozluca istikametinde yola d u ru m u bildirmesi üzerine ordudan k u v ­
çıkardı (İC haziran 1731). vetli yardım birlikleri gönderildi. Yeniçeri­
ler hem en siper kazm ağa başladılar. B u sı­
rada T u n a nehri kıyısındaki b üyük sazlıkta
Rus ordusunun Babı-dağı yakıp çeki­ gizlenmiş olan Rus süvarileri hücuma geç ti­
ldi ve serdar-ı e kremin orduya hitabı lerse de, çarpılmada yenilip çekildiler. E r ­
tesi günü, buradan bazı kuvvetler yeniden
Ruslar, Osmanlı ordusu henüz T un a kı­ taarruza geçti (8 temmuz 1791). Halbuki
yılarına varm adan Tolcuya asker geçirip bu, şaşırtma hareketiydi. Düşm anın b ura ­
Baba-dağıııa hücum ettiler. B u hücum u kar­ dan hücum edeceğini sanan Mustafa Paşa,
şılayan süvariler, iki saat kadar savaştık­ siperleri ona göre kazdırmış ve topları da
tan snra düşmanın çok daha üstün olması ona göre yerleştirmişti. O gün sazlıktan çı­
ve düşene bakmayarak m ezbuhane saldır­ kan düşm an üzerine gidilirken, Tunayı gece
ması üzerine yavaş yavaş çekilmeğe baş­ karanlığında gizlice geçmiş olan Rus bir­
ladılar. Siperlerde bekleyen, piyada, düşm a­ likleri M açin ordusuna ve siperlere bakan
nı tüfek ateşiyle karşılasa, Rus ilerleyişi du­ sırt üzerinden inerek siperlere hücum etti­
rurdu. Lâkin bunlar, bir tek m ermi atma­ ler. Bunların üzerine sekiz saatlik m esafe­
dan yerlerini bırakıp kendilerini geri dön­ den dört nala gelip yardımcı kuvvet olarak
dürm ek isteyen subaylarını dinlemiyerek katılmış bulunan Tepedelenli Ali Paça jle
sal gibi Karasu taraflarına doğru gittiler, gönderildiler se de atları ılgardan yorgun
Serdar-ı ekrem hemen o tarâia yardım, ku v ­ düşmüş olduğu gibi, Ruslar şiddetli tap ve
veti göndermeğe hazırlanırken, Rusların bum bara ateşi açtıkları için çoğu dağılıp
Baba-dağmı yaktıktan sonra çekilip gittik­ kalanları geri döndüler. D ü şm a n ise b u fır­
leri haber alındı (Haziran). B u n u n üzerine sattan istifade ile siperlere sokuldu. Y e n i­
ordu Kozluca'dan Pazarcık yoluyla Hırs o- çeriler, ellerinden geldiği kadar dayandılar,
va’ya geldi. Çağrılmış olan Baht Giray”n Tepedelenli Ali Paşa da yanında kalan beş
da katılmasıyla kurulan bir müşavere m ec­ .yüz kadar süvariyle bir saat kadar savaştı.
lisinde durum, yeniden görüşüldü. Baht G i ­ D ü şm a n saflarına bir iki kere hücum etti.
ray H a n , Tolcu ve İsakçı tarafları kuvvetle Ccbbar-zâde Süleym an B e y tle Karaosman-
tutulmadan İbraii te rafına geçmenin tehli­ oğlu Hacı M e h m e d A ğ a toplayabildikleri
keli olduğunu ileri sürdü. B u fikre ekseri­ süvarilerle yem den taarruza geç tilerse de,
yet katıldığından İsakçı, Maçın, Tolcu ve düşmanın çok tesirli top ve humbara ateşi
Taş-burun bölgelerine ayrı ayrı başbuğlar b u hücumlar: kırdı. Süvariler, savaş saha­
tayin edilerek gönderilmeğe karar verildiği sının bir saat kadar uzağında bir tepeye k a ­
sırada Rusların M açin'e geçip taarruza ha­ d ar çekildiler. Vezirler ve kum andanlar kı­
zırlandıkları öğrenildi.
lıçlarını çekip önlerine düşerek kendilerini
Serdar-ı ekrem, ordunun halini hiç be­ tekrar hücum a teşvik ettiler. Lâkin, b u n u n
ğenmiyor ve b u askerin doğru dürüst sava­ faydası olmadı. Süvari asker, bilâkis geri
şacağına inanmıyordu. B u n u n için ileriye donup ordugâhı da yağmaladıktan sonra d a ­
hareket edilmeden evvel bütün orduyu Hır- ğıldı. B u hali gören yaya asker de siperleri
şova sahrasında toplayıp kaleme aldırdığı hi­ terkedip kaçtı. Ancak, Ruslar da altı saat
tabeyi okuttu (6 temmuz). Bun d a askerden siiren bu savaş sonunda iazla zayiat verip
sabır ve sebat etmesi ve düşmandan yüz dön- ■ yorgun düştükleri için takip hareketinde b u ­
dürmemesi isteniyordu. O r d u erkânı bundan lunmadılar.
sonrs kısım kısım askerden bu hususta ahid
ve aoz aldılar. B u yenilgiye uğranılmasın« sebeb, se­
rasker bulunan Rum eli valisi Mustafa P a ­
Maçın ordusunun ve diğer kuvvetlerin şanın hatalı davranışıdır. Kendisi daba ev­
vel savaşta tecrübe sahibi değildi. B u y ü z­
bozguna uğraması
den sazlıkta gizlenen birliklerin düşmanın
B u n d an sonra ordunun önemli bir kıs­ asıl kuvveti olmadığını sezemiyerek bu sa­
mı Maçin'e doğru, hareket etti i7 temmuz), vaş hilesine aldanmış ve bu yüzden m ağ­
Rumeli valisi Mustafa Paşa, önden gönde­
lûbiyete uğranılmıştır.
rilmişti. O n u n vazifesi birân evvel M açin ’e
varıp burasını tahkim ederek Rusların geç­
mesine engel olmaktı. Lâkin, prens Repnin Serdar-ı ekrem ordusunun bozguna
kumandasındaki Rus kuvvetleri daha evvel
davranıp karşıya geçmişlerdi. Bunların bir katılışı
kısmını Mustafa Paşa püskürtmeğe m uvaf­
fak olduysa da, geee karanlığında Ruslar Serdar-ı ekrem ise, Hırgova’dan Daya
tekrar suyu aşarak Maçin ordusuna hücum a köyüne gelmiş ve Boğazköy yolu ile Ma-

2727
çin’e doğru ilerlemeğe karar vermişken se­ bir barış ha 2 irlanırdı» diye azarladı. Şimdi
rasker ordusunun bozulduğunu duyarak sa­ onların hepsi gerçek durum u bir daha ve
bah erkenden yola çıktı, Boğaz-köy m e n ­ yakından görmüşlerdi. B u ordu hiç bir şe­
zilini atlayıp süratle va k’a yerine yetişmek kilde savaş gücüne sahip değildi. Y en i bir
istiyordu. Bir saat sonra top sesleri duyul­ mağlûbiyet daha ağır şartlar getirebilirdi.
du, Serdar-ı e krem hem en atını nıahmuz- B u sefer sadrıâzamın isteği üzerine ordu
layarak biraz ilerleyince birden seller gibi erkânı ve diğer ileri gelenlerin iştirak ettiği
gelen bozgun askeri gördü. H e m e n karşıla­ bir mecliste, onların ca reyi ve imzalarile
yıp durdurm ağa çalıştıysa da muvaffak ola­ padişaha bir arıza yazılarak d u r u m bütün
madıktan başka, onların hali kendi asker­ açıklığı ile anlatıldı. Savaşların devamı h a ­
lerine de birden sirayet etti Bazıları top­ linde ilerde daha va h im neticeler karşısında
ların koşumlarını keserek atlara bindiler ve kalınacağı izah edilerek bir ân evvel barı­
kurşunla baruttan alabildiklerini yanlarına şın yapılması temenni edildi.
alıp kalanını yaktılar. Sonra da güçlükle bir
araya getirilebilmiş yirmi günlük erzakı da
yağmaladılar. Paralı olarak tanınmışları di­ A vusturyalIlarla devam eden müzake­
ğerleri tarafından öldürülerek soyuldu. So n ­ reler ve Ziştova barışının imzalanması
ra bir kısmı Karasu, bir kısmı Hırşova ta­
rafına doğru kaçıp gittiler. Eöylece, uzun Evvelce yapıldığını gördüğümüz Os­
emekler sonunda biriktirilmiş olan cepha­ m an! ı-Avusturya R usçuk mütareke anlaşma­
ne ve zahire mahvoldu. Bir düşman, ordu­ sının bir maddesine göre, her türlü gecik­
ya ancak b u kadar zarar verebilirdi. İşte tirici sebepler bir tarafa bırakılarak m üta­
îstanbuldaki gafil ricalin vc Hünkârın hâlâ reke müddeti sona erm eden barış imzala­
zaferler umdukları ordu, b u halde bulunu­ nacaktı. B u barış resmen Prusya üe mütte­
yordu. fikleri olan İngiltere ve Felem enk devletleri
vasıta oluyorlardı. B u sırada büyük ihtilâl
Sadrıâzaıın ve serdar-ı ekrem K o c a Y u ­ başlamış bulunduğu için Fransa dış işleriyle
suf Paşa vaktiyle barış taraftarlaruım u y a ­ meşgul olacak d urum da değildi.
rışlarına kulak asmayıp açmış olduğu bu
savaşın yükünü bBylece ikinci defa olarak AvusturyalIlar, barış görüşmelerinin
üzerine almış bulunuyordu. Çaresiz dağı­ Bükreş'te olmasını istiyorlardı. B u n u Prusya
lan ordu erkâıjını topladı ve yeis içinde Hır- delegesi Lüzi de uygun görmekteydi. Lâkin,
şova’ya döndü. Bereket Ruslar, serdar-ı ek­ o devrin A v r u p a devletlerinde barış m ü za­
rem ordusunun kendi kendisine bozulduğu­ kerelerinin kendilerine ait bir şehirde geç­
n u sezmediklerinden ve kendileri de yorul­ mesinin galibiyet alâmeti sayıldığını birisi
m uş ve yıpranmış olup yeni bir savaşı gö­ Üçüncü Selim’e söylediğinden padişah B ü k ­
ze alacak d u ru m d a bulunmadıklarından reş’i kabul etmedi. L ü zi her nekadar b u
M aç in ’i terkedip tekrar Kalas'a döndüler. şehrin Avusturya toprağı olmadığını ve ba­
(11 tem m uz) - Serdar-ı ekrem K o c a Yusuf rıştan sonra bırakıp gideceklerini söylediyse
Paşa, daha Hırşova’da bulunurken askerin de H ün kâr «Hâlen Avustury anm işgalinde -
d urum u nu beğenmemiş, b u hertürlü disip­ dir. Oranın görüşme yeri seçilmesi, A v u s ­
linden uzak yağmacı alayının düşman kar­ turyalIların. ayağına vardık gibi olur. Prus­
şısında hiç bir muvaffakiyet kazanm ak ih­ ya kralı ise ben Osm anlı devletine şanlı bir
timali bulunmadığını anlamıştı. B u yüzden barış kazandırdım diyormuş. «Görüşm e yeri
hareket etmeden evvel bir mağlûbiyete mutlaka Tunanııı b u tarafındaki kasabala­
uğranırsa daha ağır barış şartlarının kabu­ rın birinde olmalıdır* diye kat’î şekilde k e­
lüne m ecbur kalınacağını düşünerek R u s­ sip attığı için bir m üddet bunun münaka-
larla bir mütareke teması aramayı düşün­ şasiylc vakit geçirildi. Lüzi -Müzakere ye­
müştü. A ncak, sadaret kethüdası Mustafa ri T u n a n m karşı tarafında olursa dört dev­
Reşid Efendi devletin b u kadar masraf vc let delegelerinin masraflarının Osmanlı dev­
fedakârlıklarla m e y cana getirilmiş ordusu letince görülmesi gerekir. Biz Osmanlı dev­
düşmanla bir kere olsun karşılaşmadan m ü ­ letini masraftan korum ak istiyoruz» diyor­
tareke ve barışa kalkışmanın Padişah tara­ du. Lâkin reisülküttab; «Devletimizin gerek
fından hoş görülmiyeceğinı üeri sürüp diğer İstanbulda, gerek taşralarda böyle nihayet­
erkân d a buna katıldıklarından K o c a Yusuf siz masraflan olup biz bunları ağza bile al­
Paşa çaresiz bu teşebbüsten vaz geçmişti. mayız. Nerde kaldı ki, vezirler ve devlet
ricali böyle düşüncelere tenezzül bile et­
M açin hezimeti üzerine sedaret kethüdasını
mezler. B u gibi masrafları padişahlara de­
ve onun fikrini m üdafaa etmiş olanları: ğil sadrıâzamlara bile söylemezler. Defter­
•Bütün bunlara siz sebeb oldunuz. Eğer darların eliyle görülüp gider. Biz kendi ha­
benim düşünceme göre hareket edilseydi bu limize bakalım. Böyle düşünceler tüccar işi­
mağlûbiyete uğranmaz ve devletin şan ve dir. Başka cevabınız varsa onu söyleyin»
şerefi henüz yerinde iken belki daha uygun dedi.

2728
Böyleco, uzun çekişmelerden sonra niha­
yet Ziştova kasabası m üzakere yeri olarak
seçildi. O s m a n lIla r d a n reisüIküStab A b d u l­
lah Berri Efendi baş delege, ulem adan ve
M e k k e kadılığı gayelilerinden İsmail Raif
PaŞû-iâde İsm et Beyefendi ikinci delege, sa­
daret mektupçusu M e h m e d Dürrî Efendi
üçüncü delege, divan kalemi kesedarı M e h ­
m ed A yn i Elendi mü kaleme kâtibi, bejlikçi
kesedarı Abdürrabim M u h ib Efendi mükâ-
lenıe kâtibi yardımcısı, sadaret mektupçulu­
ğu hülefasmdan Halife-zâde M e h m e d Said
Galip Efendi vekâyi katibi, cebeciler kâtibi
Hasaıı Efendi müfcâleme defterdarı ve eski
Boğdan voyvodası Kostantııı Bcy-zâde Alek- Eski Zİstova kasabası
s s n d n B ey mükâleme tercümanı tayin olun­
dular. kabul edip evvelce yapmış oldukları bütün
andlaşmalara ve bunların tefsirine dair olan
AvusturyalIlar tarafından evvelce îstan- müşterek anlaşmalara riayet edeceklerdir.
bulda elçilikle bulunmuş olan Baron B e r ­
beri. Ratkal ile K ont Frarıçesko Esterhazi, 3 — İki devlet aralarında daha evvel a k ­
Prusya tarafından Lehistan fevkalâde orta dedilen ticarct anlaşmalarının temin ettiği
elçisi Luzi seçilmişlerdi. ticaret serbestliğini ve ticarî imtiyazları ka­
bul edeceklerdir. Osmanlı devleti de G arp
Eöyleco mütarekenin yapılmasından iti­ ocakları korsanlarından ve Osmanlı tebaa­
baren geçen uzun bir fasıladan sonra barış sından Avusturya limanlarından hareket eden
müzakereleri için ilk toplantı ancak Aralık ticaret gemilerine zarar gelmemesini v e ge­
1790 tarihinde başladı. Müzakereler esna­ lirse tazmin etmeği kabul edecektir.
sında büyük çekişmeler cereyan etti. Haziran
1791 tarüıinde çıkmaza girer gibi olup kesil­ 4 — Avusturya devleti, b u savaş sırasın­
di. Hattâ Avusturya delegeleri Bükreş’e dön­ da istilâ ve işgal etmiş bulunduğu bütün
düler. Lâkin, b u sırada Prusya ve Avustur­ memleketleri, kale ve palankaları tam am en
ya ihtilâl dolayısiyje Fransaya karşı. Pilnitz Osmanlı devletine teslim edip eski h u d u d u ­
anlaşmasını imzaladıklarından imparator ta­ na çekilecektir, K ale ve pal-likalar, alındığı
rafından gelen kat’î emir üze­
rine Avusturya delegeleri tek­
rar geldiler ve son m üzakere­
lerde anlaşmaya varıldığından
4 ağustos 1791 tarihinde Ziştova
barışı imzalandı.

Z işto va andlaşması
O n .dört m addeden ibaret
olan b u barış andlaşmosınm
esasları şunlardır
1 — İki devlet arasında de­
nizde ve karada barış ve dost­
luk yeniden kurulacaktır. B u
savaşta iki taraf tabaası tarafın­
dan devletleri aleyhine vaki
olan suç ve kabahatleri af olu­
nacaktır. Bilhassa Karadağ, B o s ­
na, Sırbistan, Eflak ve Boğdan
ahalisinden Osmanlı devletine
muhalefet edip Avusturya dev­
letine tabi olmuş olanlar bu y ü z­
den cezalandırılmıyarak yurdla-
rına dönmelerine, mallarına ve
eski imtiyazlarına sahip olmala­
rına müsaade olunacaktır.
Zİstova barış görüşmeleri
2 — İki devlet savaştan ev­ (B u resim O s m a n lı m u ra h h as ların a hediye edilen enfiye
velki fiilî ve hukukî durum u kutularının üzerindeki m m alardan al inmiştir)

2729
gibi bütün top, cephane ve savaş âlet ve için hiç bir şekilde para ve ücret istenmi-
malzemeleri geri verilecektir, yecektir.

5 — Hotin kalesiyle kazası, Osmanlı 12 — Osmanlı memleketlerinde bulunan


devleti Rusya ile barış imzalayıncaya kadar katolik papazlariyle onlara tâbi olanların
emaneten Avusturya işgalinde tarafsız bölge ibâdet ve âyinlerine, kiliselerinin tamirine
olarak kalacaktır. Avusturya devleti, O s m a n ­ ve K u d ü s ’e vesair ziyaret yerlerine gidip
lI devleti aleyhine olarak Rusyaya gizli ve gelmelerine kimse karışmıyacak ve bu h u ­
açık hiç bir yardımda bulunmayacaktır. susta himaye edileceklerdir. B u n a dair eski-
denberi sahip oldukları imtiyazlar devam
6 — Andlaşm a tasdiknamelerinin m ü b a ­ edecektir.
delesinden sonra iki taraf tahliyelere ve is­
tilâ edilen yerlerin geri verilmesine başla­ 13 — İki taraf, savaşın başlamasından
yacaklardır. Eflak ve Buğdan'ın Avusturya sonra tahta geçen hükümdarlarını, yani
tarafından boşaltılması bir ayda tamamlana­ Üçüncü Selim ile İkinci Leopold’ü resmen
caktır. Bosna, Sırbistan ve İrşova tarafları tebrik için orta elçiler mübadele edecekler­
için ise (Bosna vilâyetinden U n a bölgesin­ dir. Elçilere yapılacak m uam ele ve teşrifat
de ve T u n a nehrinin sol kıyısındaki Banat hakkında eski andlaşmalardaki usullere ria­
tarafında bulunan irşova (Orşova) da A v u s ­ yet olunacaktır. Seferden evvel tecavüze uğ­
turya lehinde bir miktar hudud tashihi ya­ rayıp soyulan Avusturya künyelerinin za­
pılacağından) bu m üddet iki ay olacaktır. rarlarının tazmininde Osmanlı devleti m üsa­
m aha sösterrniyeceği gibi bundan sonra ku-
7 — B u savaş sırasında asker veya si­ riyclerin salimen gidip gelmeleri temin edi­
vil, alınan bütün esirler istisnasız olarak lecektir.
karşılıklı serbest bırakılacaklardır. B u kaide
yalnız devletin değil, halkın elinde bulunan 14 — B u andlaşm anm bir nüshası türk-
esirlere de şarni! olacak, ancak kendi istek­ çe ve bir nüshası fransızca olarak yazılacak
leriyle islâmiyeti kabul edenlerle kendi ar­ ve taraflar delegelerince imzalandıktan sonra
zularıyla iııristiyanlığa geçenler müstesna kırk gün içinde ve m ü m k ü n olursa daha
olmak üzere herkes yurduna iade oluna­ evvel tasdik edilip mübadele olunacaktı.
caktır.
B u andlaşmadan ayrı olarak, andlaşma-
8 — B u savaştan evvel veya sonra bir n m altıncı maddesine göre iki devlet ara­
taraftan öbür tarafa geçmiş, iltica etmiş sında hususi bir anlaşma ile Rumelide, A v u s ­
olan tabânm geri verilmesi istenmiyeccktir. turya lehine bazı h udud tashihleri yapıldı.
Onlar, yeni devletlerinin tebaaları sayılacak­ B u n a göre Untıa nehrinin sol tarafı ile eski
tır. İki devletin topraklarında da arazi ve İrşova (Orşova) kasaba ve arazisi Avustur-
emlâk sahibi elanlar, dilediği yeri seçip yada kalıyordu. Lâkin, h udud tashihi dolayı-
orada oturacak, lâkin öbür tarafta kalan ara­ siylc kendisine geçen yerlerde b u devlet hiç
zi ve emlâkini satarak ancak bir devletin bir askeri tesis kuramıyacak ve tahkimat
tebaası olabileceklerdir. yapmayacaktı. İşte b u savaşta Osmanlı dev­
letinin Avusturya cephesinde arazi kayıbı
9 — îki taraf, bu andiaşmanın ikinci bundan ibaret kalmıştır.
ve üçüncü maddelerinde zikredilen şartları
icra ederek barışın meyvesi olan ticaretin E a n ş görüşmelerinin T u n a n m bu yaka­
birân evvel serbestçe gelişmesine gayret sında bir yerde geçmesine karşılık, Osmanlı
edeceklerdir. B u n u n için seferden evvel iki devleti bütün masrafları üzerine almış b u ­
taraf tebaası arasında cari her nevi hukukî lunuyordu. Lâkin, müzakerelerin pek uza­
ve ticarî davalar, mal ve para alacakları ması, askeri müşavir adıyla bir çok A v u s ­
kanun ve adalet dairesinde süratle görülüp turyalI ve Prusyalı subayın gelişi, masraf­
ilhak’ı hak olunacaktır. ları pek fazla arttırmış ve um ulm ayan bir
yekûna çıkarmıştı. Esasen kaç zamandır de­
10 — tki devlet sınırlarında bulunan v a m eden savaş devlet hâzinesini tamtakır
vali ve kumandanlar mutlaka nizam ve in­
hale getirmiş bulunduğu için delegeler para
tizamın, asayişin, iyi komşuluğun devamını
istedikçe üçüncü Selim kızar vc darphane­
ve sınırların dikkatle muhafazasını tavlaya­
den emaneten alıp gönderirdi. Sonunda İs-
caklardır. Y a ğ m a vc tccavüz hareketlerinin
tanbuldan para istenmemesi serdar-ı ekre-
m e n ’i, vuku'u halinde karşılıklı tazmini b un ­
m e kat'î olarak bildirildi. Lâkin m ükâleme
ların vazifesi olacak, buna riayet etmeyen­
defterdarı elinde para kalmadığından elçile­
ler devletleri tarafından şiddetle cezalandırı­
re verilmesi gereken kırk bin küsûr kuru­
lacaklardır.
şun gönderilmesi reisülküttab tarafından sa­
11 — Ticaret maksadiyle iki taraftan daret kaymakam ına bildirüdi. Üçüncü Selim
gelip gidenler taraflarca himaye olunacak. mesele kendisine arz olununca fena halde
Serbestçe seyahatlerine karışılmıyacak, ken­ kızarak, delegelerin para istemekten başka
dileri ve şahsî eşya ve ihtiyaç maddeleri bir iş görmediklerini, reis efendinin de her

2730
halde b u işte defterdarla ortak olduğunu Çeçenler, reisleri şeyh M ansur kumandasın­
yazdıktan sonra: da bulundukları halde bu kuvvetlere hücum
«Darphaneden yüz kese akçe daha alıp ederek hezimete uğrattılar, Osmanlı devleti
göndersin. Lâkın, defterdarı nihayet katle­ b u fırsatı kaçırmayıp Kahartay, Çerkez ve
deceğimi de yazasın* diyerek bir hatt-ı h ü ­ Çeçenleri Ruslar aleyhine kışkırttı ve Çari­
m ayu n gönderdi. çenin himayesinde bulunan Giircü Tiflis H a ­
nı aleyhine harekete geçirmeye çalıştı. Rus
Ziştova barışının akdinden sonra Bâb-ı
kuvvetlerinin yenilmesi üzerine kabileler
âli tarafından padişahın mutemedi olan Ebu
halkı bundan cesaret alıp şeyh M ansurun
Bekir Ratib Efendi b üyük elçi olarak Viya-
başına toplanarak Rusların müstahkem yer­
n a ’ya gönderilmiştir. Kendisi Şubat 1792 de
lerine hücuma başladılar. Ruslar: »Biz îslâm
Viyana şehrine büyük bir merasimle gir­
Padişahı ile barış halinde bulunurken sizin
miştir.
bizimle çarpışmanız şeriatınıza uygun değil­
dir» diye haber gönderdiler. Bir çok kabile­
Ruslarla Kafkaslarda savaşlar lerin üleması b un u tasdik ettiğinden savaş­
tan vaz geçtiler. A nc a k Dağıstanlıların bir
K ü ç ü k Kaynarca andiaşması, Kafkasya kısmı b u n u kabul etmeyip savaşa devam ede­
dağları kuzeyindeki K abartay’larla meskûn rek Tifüse bağlı Güm üşhane kalesiyle Da-
bölgeyi Ruslara terk etmişti. Ruslar, bura­ han kalesini ele geçirdiler ve pek sok gani­
larda kaleler inşa etmeğe başlayınca Kabar- metler ve esirler aldılar. L âk in Çıldır valisi
tay halkı itiraz ederek zorla buna engel ol­ Süleyman Paşa b u hali ozam an iki devlet
m aya kalkıştı. Rusya. Osmaıılı devletinin arasında meveud bulunan barı® andlaşması-
kendilerine artik yardım edcmiyeceğini izah na aykırı görerek m en ettiğinden çekilip (fit­
edip nihayet bazı vaidlerle halkı kandırdı. tiler. Rusya, bu hâdiseleri ve uğranılan za­
Sonra da Gürcistana yol açmağa razı etti ve rarları Osmanlı devletine şikâyet edince Bâ-
yer yer kaleler yaparak Gürcü Hanlariyle b-ı âli bunlara kendilerini« yine andlaşma-
bağlantısını kuvvetlendirdi. Sonunda Gürcis­ ya aykırı olarak Gürcistana yol açmalarının
tana on bin askerlik bir kuvvet göndermeğe ve asker göndermelerinin sebeb olduğunu
karar verdi. L&kin, Ruslara baş eğmeyen bildirdi.

8 q? i»• - "i s T 1 > *■


*„■
■r-
.■
'?*■
-1.*»r■ ■
-.v, pl ■
■*, ■

>t *1j
İİSÎ&#

Ziştova an dlaşm asım m ü te ak ip V î y a n a ’y a gönderilen E b u B e k ir E f e n d i'n m m erasim le


şehre girişini tasvir e d en b u g r a v ü r T o p k a p ı sarayı resim dairesindedir

27S1
K afkas kavim lerinı'n O s m a n lı devletine nince, hem en Battal Hüseyin Paşaya şiddet­
li bir emir gönderdi. O r d u çaresiz harekete
m üracaatı geçip S s h u m üzerinden A napay a geldi. L â ­
kin yanında ancak üç beş yüz kişi vardı.
Osmanlı -Rus savaşı başlayınca, Çerkez, O n u n gelişinden sonra Ruslar kaleyi bir da­
Çeçen ve Kabartaylar hem en b u cephede ha muhasara ettilerse de. yine içerde bulu­
faaliyete hasırlanmağa başladılar. Kuşlar nanların kahramanca müdafaası ve kabile­
bunu haber alınca: lerin muhasara kuvvetlerine h ü cum u dola-
yısiyle yenilerek çekildiler. B undan sonra
* V a z geçin, size osmanlı devletinin eli
düşman üzerine gitmenin tam zamanı gel­
erişemez, sonra zarar görürsünüz. Osmanlı
miş bulunuyordu. Zira Ruslar, b u savaşlarda
ordusu K u b a n nehrini geçip Kabartaya ayak
pek fazla yıpranmışlardı. N e çare ki, Battal
basabilse ne ise... a m m a ... bu imkânsız bir
Hüseyin Haşa yerinden kımıldamak istemi­
şeydir» diye haber yolladılar. Lâkiıı onlar bu
yordu. Savaş mevsimi nihayete ermeden
sözlere kulak asmaytp her kabileden iki
Anapadan çıkarak K u b a n nehrinin öbür ya­
adam seçerek M e h m e d B e y adlı birisinin
kasına geçilip Rusların ağır bozguna uğra­
başkanlığında müşterek mektuplarla îstan-
tılmasının m ü m k ü n olduğu kendisine söylen­
bula gönderdiler .B u mektuplarda, Osmanlı
dikçe türlü bahaneler ileri sürüyor, gâh at,
devleti bir vezirini beş-on bin kişi ile bu
gâh araba noksanından d em vuruyordu. L â ­
tarafa gönderdiği takdirde, hepsinin sonuna
kin her ne istese derhal hazırlandığı hal­
kadar savaşacaklarını bildiriyorlardı. B u n u n
de, Kasım gününe elli şün kalana kadar oya­
üzerine Trabzon valisi İpekli-zâde Köse
lanıp durdu. Nihayet, Üçüncü Selim tarafın­
Mustafa Paşa bir kaç bin askerle A n a p a ka­ dan M a h m u d haseki ile gönderilen kat’î bir
lesine gönderdi. B u sırada on beş bin kadar hatt-ı h üm ayu n üzerine otuz bir top ve ge­
Rus askeri K u b a n nehrini aşıp bir çerkez rekli cephane ile kaleden çıktı. Kabileler
kabilesine hücum etmiş ve kırk gün kadar reis) eri hemen koşup geldiler ve can ve baş­
savaştığı halde bu tek kabile ile bile baş la hizmete hazır olduklarını ve ordunun b ü ­
edememişti. Lâkin elde fazla kuvvet bulun­
tün ihtiyaçlarını kendileri karlayacaklarını
madığı için A n a p a ’dan yardım gönderile- söyledilerse de, Battal Hüseyin Paşa hep ­
memişti. M e h m e d Bey tekrar İstanbul’a ve sine sert ve kötü m uam elede bulundu. O n ­
oradan orduya gidip sadrıâzam K oca Yusuf
lar ise, herşeye rağmen sadece Rusları yenip
Paşa ile görüşmüş ve onun verdiği emir hürriyet ve huzura kavuşm ak için paşanın
üzerine o sırada A nadolunun sol kol asker bu muamelelerine tahammül gösterdiler.
sürücüsü olarak Canik’tc bulunan Battal H ü ­ Battal Hüseyin Paşa, işi gayet ağır alıyor­
seyin Paşa’ya, onbin askerle A n a p a ’ya geç­ du. Ordu nu n hedefi Kabartaydı. Lâkin, her
mesini bildirmişti. Battal Hüseyin Paşa, bu­ konakta üçer beşer gün ve bazan bir haf­
na içerleyip emri kendisine getirmiş olan tadan fazla kalındığından on iki günlük yol
M e h m e d B e y ’e fena muamelede bulundu, al­ iki ayda alındı. Böylece K u b a n nehrinin kı­
dığı emri de yerine getirmek istemedi. M e h ­ yısına varıldı ve nehir geçilerek ordugâh k u ­
m e d B e y çaresiz geri döndü ve her tarafa ruldu (14 eylül 1790). B u hal Kabartayları
Battal Hüseyin Paşanın yakında kalabalık fevkalâde m e m n u n etmişti. H e m e n kabile
bir ordu ile geleceğini yaydı. Kabileler b u ­ reisleri seraskere: «Burası ordugâh kurulacak
n u n üzerine gayrete gelip on beş bin kadar yer değildir. Kabartay köyleri iki saat m e ­
asker hazırladılar ve kendilerini rahatsız et­ safededir. Etraftaki köy ve kasabalar m ü s ­
mekte olan Rusların üzerine hücum ettiler. tahkem yerlerdir. Varıp düşmandan evvel
Sekiz saat kadar süren savaş sonunda Rus- zaptedelim. Ç ü n k ü Ruslarla anlaşmamızda
lar oldukça telefat verdikleri gibi kabile hal­ bize eğer osmanlının ayağı G ü m ü ’ye basar­
kının bir çok namlı kahramanları da şehid sa, onlara tabi olmakta serbestsiniz demiş­
düştüler. Ruslar bundan sonra müdafaasının lerdi Şimdi onlar Güroüyü daha evvel Şia'­
zayıf olduğunu bildikleri A n a p a kalesinin larsa güç durum a düşeriz. Hâlen otu2 bin
üzerine yürüyüp muhasara ettiler. Lâkin, Kabartay askeri emrinize hazırdır dedilerse
içerden ve dışardan şiddetle vaki olan sa­ de, Paşa:
vunm a karşısında muvaffak olamıyarak ge­
ri dündüler. «işte K u b a n suyunu geçtik. Böylece p a ­
dişahın emri yerine gelmiş oldu. Bundan
Battal Hüseyin Paşa’ nın Kafkas ileri bir adım gitmem» diye cevap verdi.

kavimlerine muamelesi

Battal Hüseyin Paşanın bir türlü yardı­


Battal Hüseyin Paşa’nın ihaneti
m a gelmeyişi üzerine M e h m e d Bey, tekrar
Battal Hüseyin Paşa aslında devletine
İstanbula gitti. B u sırada Birinci Abdülha-
m id vefat etmiş ve Üçüncü Selim, Osmanlı ihanet ederek Ruslarla el altından m uh ab e­
tahtına çıkalı üç ay olmuştu. D u r u m u öğre­ relerde bulunuyordu. İsi ağır almasına se-

2732
beb buydu. Kabartay kabileleriyle birleştik­ tayin olundu. Lâkin o da sâbık efendisi gibi
ten sonra asıl düşman kuvvetleri üzerine Trabzon havalisinde nüfuz sahibi olmak der­
gidilse parlak bir zafer kazanılacağı m u h a k ­ dine düştüğünden mahalli derebeyleriyle uğ­
k a k olduğu halde b u n u yapmayıp yine K u ş­ raşıyordu. 3 u yeni vazife hiç hoşuna gitme­
larla olan anlaşmasına göre civarda bulunan miş olduğu için bugün yarın diye bir takım
dört beş bin kişilik düşman kuvvetleri üze­ bahanelerle işi geçiştirmeğe baktı. Böylece
rine kendi adamı ve sırdaşı olan tüfekçi ba­ bir yıla yakın bir /.aman geçti. Nihayet kabi­
sısı kumandasında dört beş yüz kişilik bir leler de b u işten usanıp devletten ümidi k e ­
kuvvet gönderdi. Bir kısım Kabartaylar da serek dağıldılar. Rusya bu fırsatı kaçırmıya-
bunlara katıldılarsa da. tabi! hiç bir iş gö-
rak tekrar A napa üzerine h ü cum etti. E v v e ­
rülemiyerek mağlûp bir halde geri dönüldü.
lâ topla iyice dövdü. Sonra hücum a geçtiy­
D ü ş m a n bozgun askeri şiddetle takip edip
se de kaledckilerin müdafaası ve dışarıda
Serdar ordusuna yetişti. Battal Hüseyin P a ­
şa, aralarındaki anlaşmaya göre h em en Rus- bulunan M ehm ed Giray Hanın süvarileriyle
lara iltica ettiğinden başsız kalan ordu Ku- Ruslara hücum u yüzünden alamadı. B u n u n ­
b an suyunu aşıp Kabartay kabilelerinin fe­ la beraber Ruslar m uhasaradan vaz geçm e­
dakârca müdahaleleriyle top, cephane, za­ di. Yeniden bombardımanla sarstığı kaleye
hire ve ağırlıkları düşm an elinde kalmadan karşı bir gece genel taarruzda bulundu. Ka-
A n a p a ’ysı döndü. Battal. Hüseyin Paşa, ev­ ledekilerin yalnız müdafaaya yetecck kadar
velce bütün tertibatını almış ve yanında bu­ kuvvetleri olduğu halde, dışarıya çıkarak
lunan sekiz yüz keselik hâzineyi
çadırının bulunduğu yerde top­
rağa gömmüştü. O r d u çekildik­
ten sonra, gelip b u n u da aldı.

Battal Hüseyin Paşanın bu


ihanetine sebeb, evvelâ Trab­
zon valiliğinden azil edilip bu
memuriyetin babası Canikli H a ­
cı Ali Paşanın kölelerinden ve
yetiştirmelerinden Sarı A b d u l­
lah Paşaya verilmesinden duy­
duğu kırgınlıklı. B u n u bir türlü
hazmedemediği gibi, türlü özür
vc bahaneleri bir tarafa bıraka­
rak hem en düşm an üzerine git­
mesi hakkındaki hükümdarın
kat'î ifadeli hail—ı hüm ayununu O n s e k iz în c i y ü z y ı l s o n la r ın d a K a f k a s y a l I l a r
cellât M a h m u d hasekinin ge­
tirmiş olması kendisini ürküt­
müş, hasekinin yanında bir de
kendi idamı hakkında emir bu­
lunduğundan şüphelenmişti. B u
sı ada Sarı Abdullah Paşaya
Trabzona ilâveten Erzurum va­
liliğinin verilmesini, yakında
A n a p a seraskeri olacağına alâ­
met sayıp kendisinin idam edi­
leceğine dair hiç şüphesi kal­
m am ış bulunuyordu.

A n 3p a ’mn Ruslar
tarafından alınması
A napada toplanan kabileler
reisleri, M e h m e d Beyi tekrar
îslanbula gönderip Ruslarla m ü ­
cadeleden vaz geçmediklerini
bildirerek yeni bir serasker is­
tediler, b un un üzerine Trabzon
ve Erzurum valisi Sarı A b d u l­
lah Pasa A n a p a seraskerliğine E s k i T r a b z o n ’dan bir görünüş
düşm ana hücum ettilerse de yenilip çekildi­ kendi suy unun da azaldığını görünce oradan
ler. Huşlar onları sürat ve şiddetle takip ayrıldı ve Kiligrad önlerine gelip demirle­
edip birlikte kaleye girdiler. B u n d a n sonra di. B u sırada Rusların bekledikleri gemiler
boğaz boğaza sokak savaşları başladı. Buna, gelmiş olduğundan donanmalarının Avlita
kdınlar bile katılıyorlardı. Nihayet, taze limanından çıkıp Kiligrad sularına gelm ek­
kuvvetlerle mütemadiyen destkelenen Rus te olduğu haber alındı. Kaptanpaşa hem en
h ücum u m uvaffak oldu. K ale muhafızı İpek­ denize açıldı (10 ağustos 1791). Lâkin rüz­
li-zâde Mustafa Pasa esir düştü. Böylece, gâr kendisine müsait değildi. Osmanlı do­
A n 3 pa Ruslar tarafından alınmış oldu. İçinde nanması iyıldız^poyrazı sağma alarak rüz­
bulunan bütün sivil halkı, savaşa katıldıkları gârın üstüne doğru çıkmaya ve düşmana
için harp esiri sayılarak Kırıma götürdüler. karşı manevra kabiliyetini kazanm aya çalışı­
yordu. D o n an m a da , kapudane, yani miri
A n a p a kalesi, bütün savunm a tertibatı kalyonların baş kaplanı olan Cezayirli Şey­
bir kaç tabiye ile bir hendekten ibaret ol­ di Ali Kaptan, k um an da gemisiyle büyük
duğu ve muhafızlarının sayısı pek az bu­ bir kavis çizerek rüzgârın üstüne çıkıp tek
lunduğu halde Rusların ağır hücumlarını d e­ başına düşm an donanmasına h ü cum etti. D o ­
falarca püskürtmüştü. Eğer Abdullah Paşa, n an m ad an kendisine, bir tek gemi ile düş­
yanındaki kuvvetlerle zamanında gelseydi, m ana hücum etmenin tehlikeli olacağı işa­
kale düşm an eiine geçmezdi. Nitekim, Ü çün­ retle bildirildiyse de, korsan çengine alışık
cü Selim kalenin düştüğünü duyunca, b u n ­ olan Şeydi Ali K aptan R u s donanmasının
dan kendi emrini dinlemeyip yardıma git­ içine dalıp her tarafa ateşler saçarak bir
m em iş olan Sarı A bdullah Paşayı mesul çoğunda rahneler açtı. Lâkin düşm an hem en
tuttu. Derhal azil ederek yerine Trabzonlu etrafını sardı ve şiddetli top ateşi altına al­
Kuju-zâde Süleym an Paşayı tayin ettiyse de, tı. D o n a n m a kaptanları bunu görüp gayrete
Anapanın Ruslar eline geçişinin başına bir gelerek yardıma koştular ve yaralanmış
belâ getireceğini sezen Sarı Abdullah Paşa olan Şeydi Ali Kaptanı, ağırca hırpalanmış
kaleye çekilerek m üdafaa tertibatı aldı. S ü ­ gemisiyle birlikte kurtardılar. B u n d a n sonra
leyman Paşa ise, Trabzon valiliğine kendisi­ iki donanm a savaşa tutuştu. Şeydi Ali K a p ­
nin tayin edilmiş olduğunu, Erzurum vali­ tanın tek başına giriştiği b u hareket ve k e n ­
liğinin ise onda ipka edildiğini bildirdi ve disine yardıma koşulması Osmanlı d onan­
kaleyi bırakıp kendi memuriyetinin başına masının savaş nizamını bozmuş, her gemi
gitmesini istedi. Sarı Abdullah Paşa, çare­ düşm an donanmasında kendi ayarında bulu­
si?. kaleden çıkarak Erzurum a doğru yollan- nan bir geminin karşısında yer alamamıştı
dıysa da alm an tertibatla yakalanıp idam B u yüzden donanm anın daha küçük gemile­
olundu. ri geri çekilip düşm ana karşı ancak onbeş
gemi savaşa girişmişti. Üstelik rüzgâr ta­
m a m e n düşmanın lehinde ve Osmanlı donan­
K a ra d e n iz savaşları masının aleyhindeydi. B u n a rağmen O s m a n ­
lIlar büyük bir inad ve şiddetle döfüşerek
Deryakaptanı Hüseyin Paşa k u m a n da ­
düşm ana denk bir savaş çıkardılar. İki taraf
sında olarak Karadenizde bulunan Osmanlı ağır kayıplara uğradı. Güneşin batmasından
donanması, A napa'ya deniz tarafından yar­
bir saat sonra Rus donanması paydos işareti
dıma geldiği /.aman (T e m m u z 17S1) kale düş­
verdiğinden iki taraf sabahı beklemek üzere
m ü ş bulunuyordu. B u n u n üzerine geri d ö ­ birbirlerinden ayrıldılar. Şeydi Ali K a p ­
nüldü. Avlita (Sivastopol) limanına yaklaşıl­ tan ise, ağırca yaralandıktan başka gemisinin
dığı sırada, b u limandan çıkmış olan küçük­ gabya direği top ateşile kırılmış ve yeni­
lü büyüklü kırk iki parça gemiden m ürek­ den savaşacak d u r u m u kalmamış olduğun­
kep Rus donanmasına rastlandı. İki taraf
dan boğaza doğru d ü m e n kırmıştı. G e m i­
birbirini, görünce savaş nizamı aldılarsa da
leri fazla yaralanmış yedi sekiz kaptan da
hava durgunlaştığı için karşılıklı bekleme­ onu taklid ettiler. K ap tan Paşa b un u h a ­
ğe başladılar. Bir müddet sonra Rus donan­ ber alınca, kendilerini geri döndürm ek için
ması için uygun bir rüzgâr çıktı. Lâkin, peşlerinden gittiyse de, yetişemediğinden
Rus amirali donanmasiyle geri çekilip tek­ gemilerini tamir için savaş sahasından uzak­
rar Avlila limanına girdi. B u n u n sebebi ise, laştırdı. Rus donanması da bu sırada sa­
beklemekte olduğu altı b ü y ü k geminin he­ katlanan gemilerini tamir ve yaralarını
nüz gelmemiş olması ve b u durum da O s m a n ­ tedavi ediyordu. K ap tan Paşa, tekrar düş­
lI acnanmasiyle karşılaşmaya cesaret edeme- m a n üzerine y ü rü m ek istediyse de şiddetli
mesiydi. Kaptanpaşa da yerinden kalkıp A v ­ yıldız-poyrazı engel oldu, ileriye doğru
lita limanının ağzına geldi ve bir müddet bir adım gitmek imkânını bulamadığı gi­
Rusları savaşa davet ettiyse de, yerlerinden bi, fırtına ve bora şekline dönen rüzgâr
kımıldanmasına niyetleri bulunmadığını ve gemilere zarar verm eye başladığı için çare­

2734
siz boğaza doğru indi. D u r u m Üçüncü Seli­ n a n R u s elçisinin her şeyden evvel serbest
m e bildirilince, yaralılar çıkarılıp gemiler bırakılması ¡gerekeceğini ileri sürdü. G azi
tamir olunduktan senra tekrar Karadenize H a ş an Paşa, 21 kasım tarihinde tekrar bir
açılmak şartiyle donanmanın boğazdan gir­ m ektup gönderip bunda elçinin esasen Ü ç ü n ­
mesine izin verdi. Aslında ise, Karadenizde cü Selim tarafından serbest bırakılmış ol­
deniz hakimiyeti Ruslara geçmiş gibiydi. d u ğ u n u ve mütareke görüşmeleri için Bekir
Hem en Karadeniz Boğazının m uhafaza ve A ğay a selâhiyet verildiğini bildirdi. B u n a
müdafaası için gerekli tedbirler alındı. Ü çü n ­
cü Selim b u durum d an müteessir olmuş vc
sadaret kaym akam ına gönderdiği hatt-ı hü ­
m ayu nd a:

«Donanm anın Boğazdan içeri girmesine


iznim olmuştur. Lâkin, kaptan jjaşaya b u se­
ferinin bir netice vermediğini. A n a p a ’ya yar­
dımda bulunamadığını ve dönüp vakitsiz
geldiğini bildirip kendisine ve cümle kap ­
tanlara kırgın olduğumu söyleyesin. O nlar­
dan böyle um m azdım . Yazık onlara olan il­
tifata» demişti (Cevdet Tarihi, C : 5, S : 157).

İki ta ra fın barış teşebbüslerine bir


bakış

B u sefer açıldıktan sonra ilk önce R u s ­


ya 1789 yılı O c a k ayında Prusya ve İngil­
tere’ye baş vurarak iki devlet arasında barış
için ara buluculuklarını istemiştir. R u syan m
barış şartlarının esasını, Ö zi kalesiyle bir­
likte Turla (Dinyester) nehrine kadar bütün
Basarabyamn Rusyaya terki, Eflak vc 3oğ-
danın müstakil tek bir prenslik olup basma
Ortodoks m ezhebinden birisinin getirilmesi
tsşkil ediyordu.

B u şartlan Osmanlı devleti reddettiği


gibi, Prusya ile Avusturya da Husyanın y e ­
ni bir prensliğin başına prens Potem kin’i
getirmek istediğini bildikleri için b un a y a ­ Sultan Jçüncü S e l im ’m bir portresi
naşmamışlardı.
karşılık b u muhabereler için kuryelikle gidip
OsmanlIlarda da ilk barış teşebbüsü, yi­
gelmekte olan Polkoniki Baruk 1790 yılı N i ­
ne aynı yıl olmuştur. Lâkin, b u tesebbüs
san ayının sonlarında Rusların barış için
E ^ a k voyvodası vasıtasiyle ve gayri resmî
esas şartlarını şifahen bildirdi. B u şartlar
şekilde yapılmıştır. Prens Pctemkin ise, her
şunlardı:
hangi bir görüşmeden evvel Yedikulede
m ahbus bulunan Rus elçisinin tahliyesini 1 — Ruslar tarafından işgal edilen A k ­
talep ediyordu. B u n d a n sonra A k k e rm a n ka­ kerman, Palanka, Bender ve Hoeabey (Ode-
lesinin Ruslar tarafından zaptı üzerine m u ­ sa) Osmanlı devletine geri verilecekti.
hafızı bulunan Tayfur Pasa o sırada cephe 2 — Eflak ve Boğdan, eskisi gibi O s ­
seraskeri ve İsmail muhafızı olan Cezayirli m anlI devletinin idaresinde kalacak, voyvo­
G azi Haşan Paşaya, prens Potem kin’in iki dalar Osmanlı devleti tarafından tayin o lu ­
devlet arasında barışın iadesi arzusunda b u ­ nacak, ancak bunlar zulme sapmadıkça öe-
lunduğunu haber verdi. B u n u n üzerine G a ­ ğiştiriimıyecekti-
zi H aşan Paşa, prense 8 kasım 1789 tarihin­ 3 — Turla ile A k s u nehirleri üzerinde­
de bir mektup yazarak Tayfur Paşa vasıta- ki yerler, her iki tarafça terk edilerek ta­
siyle barış arzusunu öğrendiğini, kendi Os- rafsız bölge olacaktı.
mani-, devletinin emektar bir veziri sıfatiyle
4 — B u n u n gibi, Özi kalesi de tam a­
buna tavassut edebilcccğini bildirdi. Potem-
m e n yıkılıp iki tarafça tcrkedilecekti.
kin on gün sonra verdiği cevapta eski iste­
ğini tekrarlayarak barışa taraftar olmak­ 5 — Gürcistan işlerine Rusya karışmı-
la beraber, devletler h u k u k u kaidelerine ay­ yacaktı.
kırı şekilde tevkif ve hapis olunmuş bulu- 6 — R u 3İar ancak diğer devletlerin d e

27X5
bulundurdukları yerlerde konsolos bulundu­ eden askerin bir kısmı akıbetlerinden kor­
rabilecek. bunlar Osmanlı tebaasında ola* kup orduya döndükleri gibi, savaşa yetişe-
mıyacak ve m u h a k k a k Rus olacaklardı. memiş olanlar da gelmişlerdi. Etraftan bir
7 — Prusya, Rusya ile anlaşıp savaşa ka­ hayli da zahire bulunduğu için, mevcudu
tılmaktan vaz geçecekti. artan orduda biraz canlılık görülüyordu.
8 — B u barışta hiç bir taraf için savaş Sordar-ı ekrem do h em en Hırşova’dan ha­
tazminatı bahis konusu olmayacaktı. reket (18 tem m uz) edip üç gün sonra Ma-
B u şartlar, Osmanlı devleti için fevka­ çin’e vardı. İlk iş olarak siperler kazılmağa
lâde müsaitti. Ancak, yukarıda izah ettiği­ başlandı. Pekm ezci M e h m e d Paşaya tbraiî
miz gibi, evvelâ Prusya ittifakının yapılma­ seraskerliği tevcih edilerek karşıya, geçiril­
sı sonra da bu Rus teklifinin gelmesinden di. Kalas karşısındaki adaya gidecek gönül­
önce memleketin ve ordunun durum una lülere Gürcü O s m a n Paşa başbuğ seçildi.
vâkıf olan Cezayirli G a zi Haşan Paşa'nm
ölümü barışa engel olmuş, Prusya elçisinin Koca Y u suf Paşa, böylece savaş terti­
sözlerine inanılıp Kırım’ın geri alınması ha­ batı almakla beraber, askerde savaş kabili­
yali uğruna b u fırsat kaçırılmıştır. B u yüz­ yeti bulunmadığını biliyordu. Bir düşman
den, İspanya ile Sicilyateyn devletlerinin ara hücum unda hepsinin evvelâ ordu zahire ve
buluculuk teşebbüsü dc, İngilterenin Turla ağırlıklarını yağmalayacakları, sonra soymak
hudud olmak üzere dört aylık bir müta­ maksadiyle birbirlerini öldürüp dağılacak­
reke kabul edilmediği takdirde bir daha ları şüphesizdi. A ynı zam anda kapıkulu sü­
araya girmeyeceği , hakkındaki tehdidi de varileri arasında bir kaynaşm a başlamıştı.
dikkate alınmadı. Üçüncü Selim, Prusya'nın Prusyanın ise, Rusyaya savaş açmayacağını
mutlaka savaşa gireceğine ve Rusyanın ağır serdar-ı ekrem dc iyicc anlamış bulunuyor­
bir mağlûbiyete uğratılacağına samimi şe­ du. B u n u n için .yeni bir felâkete uğranıl­
kilde inanmış bulunuyordu. I-âkin, Berline m adan bir mütareke teşebbüsüne girişmeğe
elçi olarak gönderilen A h m e d A zm i Efendi­ karar verip ordu erkânı da bunu tasvip et­
nin 3 tem m uz 179ı tarihli şifresinden Avru- tiklerinden Rusların cephe kumandanı Rep-
pada değişen siyasi d urum dolayısiyle Prus- nin’e bir mektup gönderdi Bunda:
yam n Rusyaya savaş ilân ctmeyeccgi kat’î
«İşte yer gök götürmez askerle M açin
şekilde anlaşıldı. Üçüncü Selim, bu d urum ­
sahrasına indik. Harbin neticesi vc b u se­
dan büyük bir hayal kırıklığına uğradı. O r ­
fer kimin üstün goleceği m a lû m değildir.
dudan gelen arizayı okuyunca askeri bir za­
Osmanlı devleti ise, savaşa hazır olduğu gi­
ferden kat’i olarak ümidini kesip barış fik­
bi, fıkara ve reâyâ'mn h uzur vc rahatı ve
rini kabul zorunda kaldı ve buna izin veren
hatt-ı veziriazama gönderdi. kan dökülmesinin bertaraf olması için barı­
şa da hazırdır. B u hususta selâhiyet derece­
nizi bildirip belli bir adamınızla barış esası
hakkındaki şartlarınızı açıklayınız» diyordu.
S a d n â z a m Y u s u f P aşa’n ın son ted bir­
leri v e R u s k u m a n d a n ın a m üracaatı R us k u m a n d a n ın ın m ütareke şartları
Sa dn â za m ve serdar-i ekrem K oca Y u ­
General Repnin b un un üzerine mütare­
suf Paşa padişaha gönderilen arizadan son­
ke ve barış için üç şart ileri sürdü:
ra da, barıştan başka çıkar yol görmemekle
beraber, zâfımi7 i düşm ana belli etm em ek ve 1 — K ü ç ü k K aynarca barış ‘andlaşma-
İstanbuldan nasıl bir hatt-ı hüm ayun gele­ siyle ondan sonra imzalanan her çeşit an­
ceğini de bilmediği için savaşa hazırlık ha­ laşmaların hükümleri baki kalacaktır.
reketlerini durdurmuyordu. Nitekim, Ilırşo-
2 — Eflak ve Boğdanın Osmanlı devle­
va’da etrafında biraz kuvvet toplsnmca tek­
tine iadesi, bunların lehine bazı şartların
rar Maçin üzerine gitmeği uygun görerek
kabulüyle m ü m k ü n olacaktır.
hazırlıklara başladı. B u sırada eldeki mev-
cud birliklerde intizamsızlık son haddini 3 — Turla nehri, sınır olarak kabul edi­
buimuştu. Arnavudluk bölgesinden gelen as­ lecektir.
kerle. yeniçeriler birbirlerine düşmüş bulu­
B u şartlar orduda görüşüldü. H e m ağır,
nuyorlardı. Serdar-ı ekrem, hâdiselerin büs­ hem de m ü p h em bulundu. Biraz hafifletil­
bütün büyümemesi için Arnavudluk asker­ mesi ve m ü p h e m yerlerinin açıklanması için
lerini serasker Mustafa Paşanın k um an da­ Reppin’e bir mektup yazıldıysa da, Rus ge­
nerali şu cevabı verdi:
sındaki kuvvetlere ilâve ederek önden yola
çıkardı (17 tem m uz). Lâkin, Mustafa Paşa «Benim selâhiyetim bu dcrccededir.
Bun larm değiştirilmesi elimde değildir. Son
nüzül isabetiyle vefat ettiğinden ordu seras­
sözümü noksansız olarak söyledim. B u n d an
kerliği Yeniçeri ağası Pekmezci M eh m ed sonra sorgu ve cevab, lüzumsuzla uğraşmak­
Paşa’ya verildi. Bu sırada Maçin'den firar tır. Eğer bu esas kabul olunursa delege

2736
tayin edüsin, kabul edilmediği takdirde adam O r d u ricalinin çoğunluğu, bu düşünce­
gönderilmesin». yi doğru bulmamakla beraber, sonra aksi
çıkıp da kendileri mesul olurlar endişesiy­
B u esas şartlar, ruslarm 1789 yılı O c ak le seslerini çıkarmadılar. Netıccdf;. bu işten
ayında teklif ettikleri şartlardan daha ha­ vaz geçildi. Bir müddet sonra ise, evvelce
fif, 1730 yılı Nisan ayında teklif ettikleri yazdığımız 10 ağustos çarpışması vukua ge­
şartlardan ise daha ağırdı. Bilhassa son tek­ lerek donanmanın perişan bir haide boğaza
lifteki esas şartların üçüncüsü, yaııi sinirin döndüğü duyuldu. Eğer Rus generalinin tek­
Turla nehrinden geçmesi Ö zi’nin Ruslara lifi kabul edilmiş olsaydı, hiç olmazsa d o ­
terki demekti. Padişah Üçüncü Selimin her nanm am ız sağlam kalmış olacaktı.
şeye rağmen b un u kabul etmemesi ve düş­
m a n a karşı bir zafer kazanıldıktan sonra
mütareke ve barış görüşmelerine başlan­ Ruslas-ia, K alas m ütarekesinin yapılm ası
ması hususundaki eski emrinde, İsrar etme­
si muhtemel bulunuyordu. Vaziyetin tekrar Kaias'ta geçen görüşmeler On gün pek
güzden geçirilmesi nıaksaciyle yeni bir m eş­ çekişmeli bir tarzda cereyan ederek R e pnin’
veret meclisi toplandığı sırada Îstanbuiun, in bütün ısrarlarına rağmen ilk ileri sür­
sulh müzakereleri için izni havi hatt-ı hü ­ düğü üç şartta bazı değişiklikler ve bazı
m âyûnu geldi. Mecliste gerekli görüşmeler­ ilâveler yapıldıktan sonra 12 ağustos 1791
de bulunulup barışın elzem olduğu hususun­ günü beş maddelik ve seki* aylık bir m ü ­
da bir kere daha karara varıldıktan sonra tareke imzalandı.
devletin resmi tarihçisi Vasıf Etendi müta­
reke görülmeleri için Kaias'ta bulunan Rus Maddeler şunlardı:
cephesi karargâhına gönderildi. Vasıl E fen­
1 — (Repnin’in teklif ettiği ilk m a dd e­
di seçilmiş olarak yanm a katılan üç-beş kişi­
nin aynı).
lik maiyeti ile İbrail seraskerine bazı vesa-
yayı tebliğe m em u r kimse unvanıyle Tunayı 2 — Eflak ve Bağdan Osmanlı devletine
geçip hem en Kaias'ta bulunan Repnin’e gi­ K ü ç ü k Kaynarca andlaşinasiyle ondan son­
dip sadrıâzamm müzakereye başlanılmasını ra imzalanan anlaşmalar da bunların lehine
istiyen m ektubunu Verdi. Olarak zikredilen şartlarla iade edilecektir.

Ertesi gün Osmanlı delegesi Vasıf E fe n ­ 3 — (Repnin’in teklif ettiği üçüncü m a d ­


di general Repnin ile görüştükleri sırada denin aynı).
R u s kumandanı kendisine:
4 — Turla suyunun sol kıyısında Rusia­
ra kalacak yerlerde b u devlet tarafından as­
•Donanmalarımızın Kara denizde birbirle­ kerî tesisler ve müdafaa noktaları kurul­
rine pek yakın mesafede bulunduklarını öğ­ maması asıl barış andlaşmasında görüşülüp
rendim. Osmaıılı devletinin samimi olarak kararlaştırılacaktır.
barışı istediğine inanıyorum. Ancak, bundan
habersiz bulunan donanmaların savaşa tu­ 5 — Diğer yerlerde iki devletin h u d u ­
tuşması m üm kündür. B u ise, işi bozabilir. du, b u savaştan evvelki halde olduğu gibi
Müzakereler sona erinceye kadar bulunduk­ kalacaktır.
ları. yerlerde durmaları her halde uygundur.
Siz de uygun görüyorsanız Rus donanması B u mütareke görüşmeleri devam eder­
amiraline yazayım. Sadrıâzam. da kaptanpa- ken Avusturya barışının imzalandığı haber
S'Ays. yazsın, ikisini de siz gönderin, iki do­ alınmış ve o zam an Maçınde toplanan bir
nanma, müzakerelerin sonuna kadar bekle­ mecliste Vasıf Efendinin inhası hazır bulu­
sinler» dedi. nanlara bildirilmiş, hepsi bir an evvel barış
için bunları kabul ettiklerine dair sencd d a ­
hi vereceklerini söylemeleri üzerine bir kaç
Vasıf Efendi bunu uygun görünce, Rep- gün sonra mütareke İmzalanmıştı.
ntn h em en Rus donanması amiraline bir m e k ­
tup yazıp verdi. Osmanlı delegesi b u n u sad- Lâkin, buna rağmen Vasıf Efendi m ü ta ­
rıâzam ve serdar—ı ek rem Iioea Yusuf P a ­ rekeyi tamamlayıp geri döndükten sonra
şaya gönderip meseleyi de yazdı. K o c a Y u ­ yeniden, dedikodular başladı. Bir çok k im ­
suf Paşa b u nazik zamanda hiç bir mesuli­ seler, bilhassa serdar-ı ekremin düşmanları:
yeti üzerine almak istemediğinden yine ordu
erkânını toplayıp danıştı. Lâkin, bazı sivri «Bir İslâm padişahı b u seferi Kırımı g e­
akıllılar buna itiraz ettiler. Onların fikrince ri almak için açmış iken şimdi Özi’yi d e
düşm an bir deniz savaşını bizim kazanaca­ üste vererek barış ne demektir» demeğe baş­
ğımızı anlamış olduğundan böyle bir talep­ lamışlardı. Askere sorulsa savaşılsaydı şöy-
te bulunmaktaydı. Halbuki, donanmamız Ka- lo keserdik böyle biçerdik diyecekleri d e
radenizde bir zafer kazanırsa bunun barışa şüphesizdi. K o c a Yusuf Paşa, bu işin başına
lehimizde tesiri olacaktı. bir belâ açmasından korkarak ertesi günü

2737 F. 24
Maçin sahrasında basta altı vezir olmak üze­ ni bırakıp İsmail kalesine doğru kaçmağa
re beylerbeyiler, devlet ve ocak erkânı, ileri başlamaları kendisini pek mahcup duruma
ve orta subayları hazır bulunduğu halde bîr düşürdüğü gibi, b u hal Maçın'deki siperler­
toplantı tertip etti. Toplantıya çağrılanlar de bulunan askerlere d e sirayet ettiğinden
evvelâ sedaret kethüdasının çadırında b u­ onlar da yerlerini bırak,:: kaçtılar. B u ise,
luştular. kethüda bey kendilerine: elde mevcut ordu ile hakikaten savaşılamı-
yacak olduğunu bir daha ısbst etmiş oldu.
«Savaş ve barış maddelerinden hangisi
tercih olunursa, serdar-ı ekrem efendimiz
bu gün cevap istiyorlar. Şevketlü Padişa­
hımız cenk olunup düşmandan intikam alın­ R uslarla Y aş batış m üzakerelerinin
masını ve ondan sonra şanlı bir barış ya­ başlam ası ve cereyan şekli
pılmasını, hatt-ı hümayunlarıyla emir b u­
yurmuşlardır. Bun u n için serdar-1 ekrem Esas barış görüşmelerinin yeri ve d e­
elendim iz «cenk ederim, başka türlü e de­ legelerin tayini, Rus orduları başkumanda­
m e m i diyorlar. Cevap istiyorlar. Münasip nı prens Potemkin’in Kalas’a gelmesine
olanı burada beyan edip sonra efendimizin kadar geri bırakılmıştı. Potemkin, b u barış
huzurunda da doğrusu ne ise söyleyiniz- andlaşmasmın akdi şerefini kimseye bırak­
dedi. Yapılan görüşmelerde herkes askerin m a k istemediğinden acele acele Kalas’a gel­
disiplinsizliğinden, savaşmak istemediğinden, di. Görüşmeler sonunda barış müzakereleri
gözünün yağma ve firarda olduğundan ve b u için yer olarak Boğdaıîın merkezi Yaş ka­
ordu ile savaşılamıyacağmdsn uzun bahisler sabası seçildi. Osman] 1 delegeleri, az evvel
açıp hepsi barış fikrini ileri sürdü: imzalanan Ziştova barjş andlaşması m üza­
kerelerine katılan aynı kimselerdi. Rus de­
«Burada da serdar-ı ekrem efendimizin
legeleri ise, prens Potejnkin’in yeğeni Sa-
huzurunda da, velhasıl dünya ve ahîrette
moylof, ince donanm a kumandanı Ribas ve
böyle söyleriz, başka sözümüz yoktur» di­
Boğdan cephesi kum andanı Laşkaroi’dan
yerek serdar-ı ekremin çadırına varıp onun
ibaretti. Potemkin de çariçe namına m üza­
sualine ve bilhassa savaş taraftan görün­ kerelerin idaresine nezaret edecek ve and-
mesine karşılık bu fikri savundular. Sonun­
laşmayı imzalayacaktı. Osmanlı delegeleri
da, barış herkes tarafından benimsenerek
Silistreye gelerek aradan Ya ş kasabasına
sadrıâzam mesuliyeti tek başına üzerine al­
gönderildiler. Prens Potemkin ise, Y a ş a ’ ra­
mamış oldu. hatsız olarak gelmiş ve rahatsızlığı arttığın­
B u mecliste barış lehinde en çok ko­ dan burada kalamayıp, Petrgrad’a dönmeye
nuşanlardan birisi de, Pekmezci M eh m ed karar vermişti. Lâkin, oraya Yaramadan yol­
Pasa idi. Lâkin, iş olup bittikten ve müta­ da Öldü. Bun u n üzerine yerine Rus devleti
reke karşılıklı imzalandıktan sonra içi ra­ dış işleri bakanı Kont Ber.boradko tayin edi­
hatlamış olarak îbrail ordusuna geçtiği lip süratle Yaş kasabasına geldi. Kendisi
zam an sözde b u mütarekeye taraftar değil­ Rus delegelerine çariçe namına talimat ver­
miş gibi tavırlar takınmağa ve: m eğe ve barışı imzalamağa selâhiyelli bu­
lunuyordu.
«Yazık ki savaş meydanı için biledigirr.
kılıncımı düşman kanm a bulamadan kınına Barış müzakereleri, 1791 yılı Kasım ayı­
koym ak zorunda kaldım® diye atıp tutmağa nın başında başlayarak pek çetin safhalar
başladı. Lâkin, mütarekenin imzalı nüsha­ geçirmiştir.
ları Kaias’da mübadele edildiği sırada iki
devlet askerinin selâmet şükranı için Rus Rusîar müzakerelerin, başlangıcında on
generali top şenliği emredip yüz kadar top iki maddelik bir andlaşma projesi tevdi et­
atılınca Pekmezci M eh m ed Paşanın siperde tiler. Bun u n en m üh im maddeleri K u b a n
bulunan askerlerinin: nehrinin sol kıyısında oturan kabilelerin hiç
bir tarafa tabi olmamaları, Garb ocakları
.Bire kâfir bastı» feryadlarıyle verleri-
korsanları Rus gemilerine tecavüzde bulun­
dukları takdirde hasıl olacak zarar ve ziya­
nın Osmanlı devleti taralından tazmin edil­
mesi ve Osmanlı devletinin savaş tazminatı
olarak yirmi dört bin kese ödemesiydi. O s ­
m a n lI delegeleriyse, bu maddelerin mütare­
ke anlaşmasında mevcut bulunmadığını ileri
sürüp müzakeresine bile yanaşmadıklarından
b u hal uzun münakaşalara yol açtı. Üç gün
sonra 13 kasım tarihindeki ikinci oturumda
Rus barış tasarısının birinci ve ikinci m a d ­
deleri görüşüldü. Birinci m adde husumetin
Bcgdatı’ m merkebi Y a ş ’dan bîr görünüş terki hakkındaydı. B u kabul olundu. İkinci

2738
«ıadde Kırım, ram an ve Kuban'ın Rusyaya larında değişiklik yapmış olduğunu ileri sü­
terkinin kat’i olarak tasdikini derpiş edi­ rüyordu. Nihayet sonunda bazı tadillerle bir
yordu. O s m a n lI delegeleri, yalnız Kırımın anlaşmaya varıldı. B un a göre Garp ocak­
terkini kabul edip öbürlerini müzakere dışın­ ları Rus ticaret gemilerine zarar verirse,
da bırakmakta İsrar ettiler. Çetin müzakere­ bunun tazmin ettirilmesi için Osmanlı dev­
lerden sonra Kırım ve T a m a m n ilhakiyle leti ocaklar üzerindeki nüfuzunu kullanacak
K u b a n nehrinin budud olarak kabulünde an­ ve eğer Garp ocakları buna rağmen zarar­
laşma oldu. Andlaşm am n diğer maddelerin­ ları tazmine yanaşmazlarsa b u isi devlet üze­
de ufak tefek pürüzler giderilip netice alın­ rine alacaktı. K u b a n nehri fcat’î olarak sınır
dıysa da, Rusların ilk oturumda teklif ve olacak, bunun sağında Veya solundaki kabi­
kabulünde İsrar ettikleri üç mesele üzerinde lelerin serbest olup olmıyacakları bahis ko­
anlaşmaya varılamadı. H u husustaki bütün nusu edilmiyecekti. Lâkin, tazminat mesele­
münakaşalar neticesi?, kaldı. İki taraf da ken­ sini ne Osmanlı devleti kabul ediyor, ne
di görüşünde şiddetle İsrar ediyordu. N ih a ­ de Rusya bundan vaz geçiyordu. Hattâ Bez-
yet barıj müzakereleri kesilecek ve yarıda boradko bunun reddinin, müzakerelere son
kalacak hale geldi. Sonunda b u üç meselenin verilip savaş hareketlerine başlama dem ek
serde;'-ı ekrem ile Rusya dış işleri bakanı olacağını kesin olarak söylediyse de, K oca
arasında hal edilmesine karar verilip and- Yusut Paşa devletin halini, hâzinenin duru­
laşmanın diğer teferruatının müzakeresine m u n u ve hükümdarın para işlerindeki titizli­
geçildi Rus dış işleri bakanı Kont Bezbo- ğini bildiği için b u ife katiyen yanaşmadı.
radko, eski mükâleme m em uru Baruk’u Se-
lâîıiyetli kılarak OsmanlI sadrıâzatnına gön­ Erteyi günü, Kuban nehrinin Osmanlı
derdi. Ordu da bu meseleye dair uzun m ü ­ devleti tarafındaki kabilelerin kargıya ge­
zakereler cereyan etti. Serdar-ı ekrem bu
çerek yağma ve talanda bulundukları tak­
maddelerin mütareke esaslarına aykırı b u ­
lunduğunu ileri sürdükçe, Baruk da esasen dirde Rus askerinden bir miktarının bu ta­
Hepnin’in seiâhiyetini aşarak mütareke şart­ rafa geçip onları tenkil etmeleri bahis ko-

Ziftovi v e Y a ş an dlaşm alarm dan satıra Osm an lı sınırları


(İ. H . Uzunçarşılı'nin Osm anlı tarihînden naklen)
ftusu oldu. Osmanlı delegeleri, bunu millet­ dikkatle takip edilecektir. B o gd a nm işgal
ler arası hukuka aykırı bulup reddettiler. altında bulunduğu zam ana ait vergileri is-
Ruslar, b u tenkilin Osmanlı devleti tarafın­ teîımiyccck ve b u savaşta çok zarar gör­
d an yapılmasına, Osmanlı devleti de vaki düğü için iki yıl her türlü vergiden m uaf
zararı tazmine razı olduklarından mesele bu bulunacaktır. Memleketi terkedip gitmek is­
şekilde hal edildi. R u s delegelerinden Ribas, teyen boyar aileleri gerek göç hususunda ve
diğer odada müzakerelerin neticcsini bekle­ gerekse mallarını Osmanlı devleti tebaasın­
yen Bezboradkunun yanına giderek görüştü. dan her kim e 'isterlerse satmak veya vermek
Sonra beraber döndüler. Rus dış işleri ba­ hususunda serbest olacaklardır. B u işler için
kanı K u ba n sınırı ve kabileler meselesi hal­ kendilerine on dört ay mühlet verilecektir.
ledildiği için. Rusların da karşılığında savaş
tazminatından vaz geçtiğini bildirdi. Böylece 5 — İki devlet arasında dostluk ve iyi
asıl güçlükler ortadan kalkmış olduğundan niyete delil olmak üzere Osmanlı devleti
bundan sonra müzakereler süratle inkişaf Ahiska valisi ile askerî kum andan ve su­
edip neticelendi. Sonra da andlaşmanm on baylara bir emirle Tiflis H a nın a tabi olan
üç maddelik metni yeniden kaleme alınıp yerlerle b u yerlerin halkına hiçbir bahane
yazılarak taraflar delegelerince imzalandı. ile gizli-açık taarruz ve tecavüzde bulunup
rahatsız etmemelerini ve iyi komşuluk esas­
larına aykırı davranışta bulunmamalarını
Y a ş m uahedesi esasları kat’! şekilde bildirecektir.

İki buçuk aylık bir zam anda ve onbeş 6 — 1784 yılında Kırım ve Tam a'nın
oturum sonunda hazırlanarak 10 ocak 1792 Rusya’ya ilhakına ve K u b a n nehrinin iki
tarihinde imzalanan Ya ş barış andlaşması- devlet arasında sınır ittihazına dair akdolu-
nın esasları şunlardı: nan ve b u andlaşm anm ikinci maddesiyle
1 — İki devlet arasındaki husumet vetekid edilen anlaşmanın teferruatı olarak
düşmanlık ortadan kaldırılarak gerek iki ta­ Osmanlı devleti iki taraf dostluk ve barışı­
raf hükümdarı ve gerekse halkı arasında nın korunması için taahhüd eder ki: K u ­
ebedi dostluk kurulacak. İki taraf birbirinin ban nehrinin sol tarafında veya sınır dâhi'
aleyhinde gizli, açık faaliyette bulunmıya- linde oturan kabilelerin R u s hududunu teca­
caklardır. iki taraf tab’asından karşılıklı vüz etmemeleri, buradaki Rus tebaasının ev­
olarak zindanlarda ve gemilerde mevkuf ve lerine ve arazisine zarar vermemeleri. Rus
m ahpus bulunanlar suçları ne olursa olsun tebaasını türlü bahanelerle esir etmemeleri
bağışlanıp serbest bırakılacaklardır. Bunla­ için gereken tedbirleri alacaktır. Bunlara
rın kendi yurdlarma dönmelerine müsaade kalkışacakların devlet tarafından şiddetle
olunacak vc ellerinden alınmış para ve m ülk­ cezalandırılacaklarını o bölgede ilân edecek­
leri varsa geri verilecektir. tir. B u n u dinlemeyip Rusya sınırmı aşanlar
ve karşı tarafta zarar ve hasarda bulunan­
Z — Küçük K aynarca andlaşmasiyle lar olursa, ellerindeki mal, hayvan ve esir­
(1774), ondan sonra imzalanan (1779) her ler alınıp iade ve zararları tazmin ettirildik­
türlü anlaşmaların ve Kırım ve T a m a m a ten maada, bunları yaptıkları tesbit edilen­
Rusyaya terki ve K u b a n nehrinin sınır ola­ ler Rusya hudud kum andanı tarafından gön­
rak kabulü hakkındaki anlaşmanın (1784) derilecek subayların gözü önünde cezalandı­
b u and)aşma ile kalkmayan m adde ve h ü ­ rılacaklardır. Zararı yapanlar, bunu altı ay
kümleri yine yürürlükte bulunacaktır. içinde tamamen tazmin etmezlerse Osmanlı
3 — Turla (Dinyester) nehri, iki devlet devleti tahmin etmeği kabul edecektir.
arasında ebedî sınır olacak, b u nehirden
Özi (Dinyepcr) suyuna kadar aradaki bütün 7 — İki devlet tebaası arasında ticare­
tin engelsiz devamı iki tarafın da m enfaa­
arazi Rusyaya terk ve ilhak olunacak, Rusya
tine uygun olacağından aradaki ticaret and-
da bu Turla nehrinin diğer tarafında işgal
ettiği yerleri boşaltıp Osmanlı devletine ia­ laşmasmın Garb ocaklarına ait maddeleri
de ve teslim edecektir. esas tutulmak üzere, b u ocaklar halkına Rus
ticaret gemilerine tecavüzde bulunmamala­
4 — İki devletin diğer hududları, b u sa­ rını bildirmeği, bulundukları takdirde zap­
vaştan evvelki gibi olacaktır. Rusya b u sı­ tettikleri gemi ve mal ile esir aldıkları in­
nırların ötesinde zapt ve işgal ettiği bütün sanları iade ettirmek için b u ocaklar üzerin­
kaleleri, Bucak bölgesini, A kkerm an, Kili, deki bütün nüfuzunu kullanmayı, b u emir­
İsmail ve B e n d e n , bütün Bogdanı tahliye lerin G a rb ocakları tarafından yerine getiril­
ederek bulundukları halde Osmanlı devle­ mediği tahakkuk ederse zarar ve ziyanı bu
tine iade edecektir. K ü ç ü k Kaynarca andlaş­ tüccarlara ödemeği Osmanlı devleti kabul
masiyle (1774) ondan sonra yapılan bütün eder.
anlaşmalar da (1779) ve (1784), Eflak ve
Buğ dan memleketlerinin menfaatine dair 8 — Sivil, asker, kadın, erkek her kim
yazılı olan ne varsa, yürürlükte kalacak ve olursa olsun, bütün savaş esirleri karşılıklı

2740
serbest bırakılacaklar ve Osman!i m em le­ B u savaşın, son zamanlarında bilhassa
ketlerinde bulunanlardan müslümanlığı ve Rumeli'de bir kısmı kaçak askerden, bir kıs­
Rusya’da bulunanlardan hıristiyanlığı kabul mı yerini yurdunu ve geçim vasıtalarını k a y ­
edenler hariç olmak üzere iade edilecekler­ betmiş halktan, bir kısmı da esasen mesleği
dir. K eza Osmaniı devleti b u savaşta esarete haydutluk olanlardan mürekkep pek çok eş­
düşmü? bütün hıristiyanları; Lehli, Eflakh, kıya türemiş, soygun ve vurgunlar alıp yürü­
Bogdanlı, Morali, Adalı, Gürcü istisnasız ve müş, asayiş namına bir şey kalmamıştı. B a ­
bedelsiz serbest bırakmayı ve Rus tebaası ele rış görüşmeleri geciktiği sırada sadrıâzam
geçtikçe İade etmeği kabul eder. B u n u n gi­ ve scrdar-ı ekrem sekbanbaşı ile Silistre v a ­
bi, Osraanlı tebaası bakicinde da Rusya aynı lisi ve T u n a donanması başbuğu A h m e d P a ­
şekilde davranacaktır. şayı eşkıyanın en çok toplandığı Deli-Orman
tarafına göndermişti. Buradaki haydutların
S — Eu şadlaşma imzalanır imzalan­
p ek çoğu idam edilerek kelleleri orduya ve
m az iki devlet kara ve deniz kuvvetleri k u ­
oradan İstanbul’a gönderildi. Barış m ü zake­
mandanlarına yeni durum u bildireceklerdir.
releri sona erip andlaşma nüshaları im za­
10 — B u andlaşmanın imzalanmasından landıktan sonra ordu Edirne’ye doğru yola
sonra iki devlet arasında b üyük elçiler tea­ çıktı. M e h m e d ve O s m a n Paşalar ise Şum-
ti edilecek ve bunlar, karşılıklı olarak en n u ’da bırakılarak Tı;na kıyılarında bulunan
ziyade muteber A vrup a devletleri elçilerine eşkıyanın tenkilleri kendilerine emrolundu.
ait teşrifata tabi tutulup iki devlet h ü k ü m ­ Bir taraftan da Rumeli’nin, ötesine berisine
darları bunlar vasi ta siyle birbirlerine şan­ dağılmış ve başına birçok eşkiya toplamış
larına lâyık hediyeler göndereceklerdir. olan Kırım hanzâdeleri, başta Cengiz M e h ­
11 — B u andlaşmanm taraflarca tasdi- m e d Giray olmak üzere birer ikişer tenkil
kından sonra Rusya askeri ve ince don an ­ edildiler. Edirne ile Serez ve SeÛ nik ara­
ması Osmaniı devletine ait yerlerden çekil­ sındaki sarp dağlarda oturdukları için «dağlı
meğe başlayacaklardır- B u çekilme en geç eşkıyası* diye anılan ve etrafa zarar ver­
1732 rum! yılının on beş Mayısında sona m ekten geri durmıyan haydudlarm üzerine
erecektir. B u yerler boşaltılmadıkça, O s ­ d e kuvvetli askeri birlikler, top ve humba-
manlI devleti tarafından hiçbir şekilde m ü ­ ra gönderilip cemiyetleri dağıtıldı.
dahalede bulunulmayacaktır.
Sadrıâzam ve serdgr-ı ekrem, bir m ü d ­
12 — İki taraf delegeleri bu an d! aşmayı
imzaladıktan sonra, Osmaniı hükümdarı det Edirne’de kalarak Kümeli ahvaline çeki­
namına sa dra zam ve Rusya çariçesi namına düzen verdikten sonra gelen ferm an üzerine
başdelege ve fiilen müsteşarı olan zat ta­ ordu ile birlikte İstanbul’a hareket etti. 2
rafiarınd an iki hafta içinde ve m üm künse
nisan 1792 paüar günü Küçükçe kmece ile
daha kısa bir zam anda imzalanıp yine Yaş
kasabasında delegeler vasıtasıyla mübadele İncirli arasında Uzunköprü sahasında çadır
edilecektir. kuruldu. Ertesi günü İncirti’ye varıldı. B u ­

13 — İki taraf hükümdarla­


rı tarafından beş hafta içinde
ve m üm künse daha kısa zam an­
da tasdik ve mübadelesi icabe-
den b u and Isaman m nüshaları
iki taraf delegeleri tarafından
imzalanıp ve mühürlenip m ü b a ­
dele olunmuştur,

R u m e li’deki bazı eşkıyanın


tenkiline başlanm ası v e o r ­
dunun İstanbul’a d ö n ü şü

Serdar-ı ekrem mütareke­


den sonra geldiği (Eylül ayı b a ­
şı) Silistreden murahhasları
Yaşa gönderip (12 eylül) ken ­
disi ve ordu Şumrıu sahrasına
yönelmiş, barış müzakerelerinin
sonunu alm ak içîn yine bu yer­
de kışlağa girmişti (21 ekim Onsekiıinci yütyıl sonlarında O sm a n iı kadınlarının iç
1791). kıyafetleri

2741
rada biraz dinlenilip Davud-paşa'ya doğru murları ile ulem adan İstanbul kadılığı de­
hareket olundu. Yarı yola varıldığı sırada recesine kadar yükselmiş olanlar ve saray­
Üçüncü Selim, Sancağ-ı şerifi karşılamak da kapıcıbaşı rütbesine kadar gelmiş bulu­
üzere geldi. Sadrıâzamia bir müddet konuş­ nanlar hariç olmak üzere m em urdan, halk­
tuktan sonra döndü. Arkasından Koca Yusuf tan, esnaftan kim olursa olsun samur, k a k jm ,
Pasa da alayla Topkapı sarayına gelerek vaşak, kürk, çal kuşak, hinö kuması, çiçekli
Ganoağ-ı şerifi hüküm dara bizzat teslim etti. kumaş, içi sandallı biniş ve cübbe, m ücev­
Sonra Bâb-ı âliye gidip herkese liii’atler giy­ herli saat, elmas yüzük, elmaslı hançer kul-
dirilme töreninde bulundu. fanması ve kadınların İngiliz ve A nkara şa­
lından ferace kestirmeleri yasak oluyordu.
B u n u n gibi, ulema ve devlet ricali artık ra­
K ıy afe t ve hediyelere d a ir padîçahtn m azan ve bayramlarda saraya bohça ve saat
em H n ev’inden hediyeler verrmyeeûklerdi. M e m u ­
riyetlerin tevcihinde hazine için alınan i cai­
B u n d a n sonra ilk yapılan icraat h ü k ü m ­ ze» adlı peşin para da, memuriyetlerinin ta­
darın elbise nizamına dair emrinin tatbiki hammüllerine göre ayarlanacaktı.
oldu. B u n a göre halkın ve devlet m e m u r ­
larının lüzumsuz israf ve masraflarına son Sadaret makamındaki değişiklik
verilmek gayesiyle vezirler, divan-ı hü m a ­
yun üyeleri ve sadaret dairesinin ileri m e ­ Sadrıâzam K o c a Yusuf Paşa, Avusturya

Onsek izlnei yüzyılda O sm an lı kadınları ie ve dış kılıkları


(« D ie F r a u e n des Oınents» adil kitaptan)

2742
Ü ç ü n c ü S e lim ’in giy in m e israfını ö n le m ey e em ir verdiği sıralarda O sm a nlı kadın kîyafetleri

2743
Onsek izin ci yüzyıl sonlarında saray kadınları
(Y u k a r ıd a k i resim d 'O H sso n 'd a n , aşağıdaki M ellin g’den alınmıştır)

2744
ye Rusya ile barış sdJaşmssmır imzalayıp H a ş an Paşa ile Koca Yusuf Paşanın gadir­
İstanbul'a dönerek makamına oturmuş ol­ lerine uğramış olan bu kimselerin şimdi
makla beraber, gayet üzgün ve müteessir­ kendisine yardımcı oimak şüylc dursun,
di. B u savaşın acıtmasını kendi terviç etmiş kuyusunu kazm ağa ve başını bir derde u ğ ­
Kırım'ın geri alınması sevdasına düşerek ratmağa çalışacakları şüphesizdi. Koca Y u ­
sonunda Ö zi’n m de elden çıkmasına sebeb suf Paşanın b u düşünceyle bunları iş b a ­
olmuştu. Gerçi, uğranılan ağır mağlûbiyet­ şından ve tayin edildikleri m ühim ce m e m u ­
lere göre, nisbeteıı hafif şartlarla işiıı için­ riyetlerden azledip uzaklaştırarak yerlerine
den çıkılmışsa da hayal kırıklığı pek b üyük kendi güvenebileceği kimseleri getirmeğe
olmuştu. Devlet, yıllar süren ağır masraf­ kalkışması ve ıslahat hakkında bunlar tara­
lara katlanmış, üç yüz otuz bin kişi savaş fından hazırlanıp hükümdarca da tasvip edi­
yüzünden ölmüş, her türlü fedakârlık sine­ len kararların tatbikına yanaşmaması h ü n ­
ye çekilmiş, savaş bölgelerine yakın yerler­ kârı gücendirdiğinden nihayet 4 mayıs 1792
de oturan halk perişan olmuştu. B u y ü 2den, tarihinde azlolunafak yerine Üçüncü M u s ­
bu savaşın başında ve sonunda sadrıâzam tafa'nın emekterlarmdan kırk-elii yıllık tuğ
ve serdar -i ekrem olarak hizmetlerinin be- ve sancak sahibi, doğruluğu ve dirayeti ile
ğenilmediğini biliyor, sadaret yükünü bir an tanınmış ve bundan evvelki seferde İstanbul
evvel sırtından atıp bir tarafa çekilmek isti­ k aym akam ı iken icraatiyle büyük-küçük her­
yordu. Bunu, padişah da hissediyordu. Üs­ kesi m e m n u n etmiş olan ve b u sırada Kaıı-
telik devlete yeni bir nizam verilmesi düşü­ diye kaym akam ı bulunan M elek M e h m e d
nüldüğü vc birçok lâyihalar hazırlandığı Paşa tayin olundu. O gelinceye kadar sadaret
sırada K oca Y u suf Paşa gibi biraz eski kala­ kaymakamlığı kapıcılar kethüdası İznikli Ali
lı bîr zatın iktidarda uzun müddet kalması B e y ’e vezaret rütbesiyle verildi.
beklenemezdi. Gerçi Üçüncü Selim kendisine
geçmişe ait İler şeyi unuttuğunu, bundan Akdeniz korsanlarının tenkili
sonra kendi arzularına göre hareket etmesi­
nin yeter olduğunu söyledi. Lâkin bu sırada Evvelki 1768-1774 seferinde M c r a ’da ve
Üçüncü Mustafa'nın adamları ve yakınları A kd en iz ada*arında oturun hıristiysn tebaa,
tekrar m eydan alıp rağbet bulduklarından devletleri aleyhinde Ruslarla birleşip a ya k ­
Birinci Aböülham id devrinde Cezayirli Gazi lanmış ve b u yüzden şiddetle tedıb edllmiş-

Aynı yüzyılda saray ve haîk kacimj


(Ressam Charles François Stîvestre’în serisinden)

2745
lcrdi. Son seferin başlangıcından da Rusya H e y ’et üyeleri» o sırada Bogdan tara­
çariçesi, Moralılara hitaben beyanname neş­ fında bulunan prens Potemkin’e’ gönderildi­
redip onları yine devletleri aleyhine kışkırt­ ler (17S0). O n d a n da gerekli talimatı aldı­
mağa başladı. Aynı zamanda Mora hıristi- lar. Rumların hayal ettikleri plân şöyle idi:
yanlarıncan olup Rusya hizmetine girmiş Evvelâ Sulu dağındaki âsiler iki kola ay­
olan Sotiri adlı birisini Arnavudluğa gönde­ rılıp Atina ve Livadiye üzerine yürüyecek­
rerek orada 'bir fime uyarmağa çalıştı. So ­ ler, Rusya’dan gelecek toplar ve mühendis­
tiri, Yanya sancağındaki Sulu dağında otu­ lerle takviye olunacak Karakaçan donan­
ran halkı ayaklandırmağa muvaffak oldu. ması A.qrıb02 önüne gelip halkı ayaklandı­
Devlet bu sırada İşkodra’lı M ah m u d Paşa ile racak, bunlar da diğerleriyle birleşerek Se-
uğraştığından bu tarafa kuvvet sevkedile- lânik kazasını işgal edip cemiyetlerini k u v ­
medi. Yany a valisinin gönderdiği kuvvetler vetlendirdikten sonra Edirne’ye doğru üç
de yenilince Sulu eşkiyası büsbütün yüz yüz b in(!) kişilik bir ordu halinde ilerleye­
buldu. B u hal, diğer bölgelere sirayet ede­ cekler, Rus ordusuyla, birleşip İstanbul'un
rek el altından toplanan para ile Triyeste’ fethine gidecekler, Karadeniz’deki Rus do­
de on iki korsan gemisi donandı. Bunlara nanması da Boğazı geçip b u hareketi des-
Rus bandırası çekilip Karakaçan kaptanın tekliyecek. böylece Bizans imparatorluğa ye­
kumandasında olarak sahilleri vc adaları niden doğacaktı. Fakat Avusturya’nın, O s ­
vurmağa başladı. Osmanlı donanm an, Kara- m a n lI devletiyle barış için mütareke yap­
denizde bulunduğu için korsanların şımarık­ ması Rusya’yı telâşa düşürdüğünden âsi ve
lığı büsbütün artıyordu. Rusya, bunlara yar­ korsanlarla bir daha meşgul olamadı. R u s ­
dım için para gönderdiyse de, bu para mür- larla yapılan Yaş anlaşmasından sonra da,
tekip Rus memurlarının cebine inerek yar­ devlet derya kaptanı K ü ç ü k Hüseyin Paşa­
dım bckliycn korkanlara bir faydası olma­ yı donanma ile A kdeniz’e gönderdi. Kü çü k
dı. Onlar da içlerinden üç kişilik bir heyeti Hüseyin Paşa, Çamlıca civarında K arak a­
Pctersburg'a gönderdiler. Yardım parasını çan kumandasındaki korsan donanmasına
paylaşan devlet erkânının engel olmak iste­ rastladı. Çarpışma başlayınca, karşı duramı-
yişine rağmen bu hey’et İkinci Katerina’nın yacağını anlıyan Karakaçan gemilerini kıyı­
huzuruna çıkıp dilekçelerini sundular. B u n ­ ya bindirip karaya çıktı. H e m e n arkasından
da hallerini uzun uzun anlatıp para değil asker ihraç edilerek eskiyenin bir kısmı kati,
barut ve m ermi istediklerini ve kendilerine bir kısmı esir edildi. Karakaçan birkaç atfa-
yardım edilirse Y u n a n milletinin istiklâlini miyle Çamlıca dağlarına sığınmak zorunda
elde edebileceğini söyledikten senra kralla­ kaldı. Donanm a, buradan hareket edip tek­
rının nesli tükendiği için Çariçenin torunu rar faaliyete geçmiş olan Lam bro’nun üze­
Kostantin’in kendilerine kral tayin olunma­ rine gidildi. B u haydudun maiyetindeki ge­
sını istiyorlardı. İkinci Katerina onların gön­ milerin bazısı yakıldı, bazısı zaptolundu.
lünü alıp birçok vaadlerde bulundu ve to­ Lam bro da karaya can atmak zorunda kal­
rununun yanm a gönderdi. H e y ’et üyeleri, dı. Arkasından yetişen birlikler, kuvvetlerini
Kostantin’i: «Kralımız!* diye selâmlıyarak vurup dağıttılar. B u başarı haberleri İsıan-
elini öptüler. O da kendilerine: «Varın gi­ bula gelince padişah pek m em n u n oldu (H a ­
din... H e r şey istediğiniz gibi olacaktır» dedi. ziran 1792).

O N SE K ÎZİN C İ Y Ü Z Y IL D A Dİ ¿ E R K I T 'A L A R , S Ö M Ü R G E C İL İK VE

B U Y Ü Z Y IL IN SO N U N D A A V R U P A

Osmanlı devleti, onseki?-inci yüzyıl ba­ Ü m id burnunu dolaşarak Hindistan’ın deniz


şında bile hâlâ dünyanın diğer bölgelerin­ yolunu keşfeden Vasco de G a m a ’danberi, A f ­
den âdeta izole edilmiş bir halde ve yeryü­ rika’nın doğu sahillerini gösteren haritalar
zünde olup bitenden bir hayli habersiz b u­ hâlâ, bazı sivri burunları ve ticaret merkez­
lm u y o r c\u. B u sırada ise Avrupa, dünya lerini gösteren işaretlerden ibaretti. B u sa­
medeniyetinin kat'i olarak merkezi haline hillerin Avrupalılarca bütün ehemmiyeti,
gelmiş ve hakimiyetini bütün dünyaya yay­ Hindistan yolunu göstermesinden ve zenci
mağa başlamış, AvrupalIlar, her tarafına pazarları kurulmasına elverişli olmasından
nüfuz edememekle beraber, yeryüzü bölüm­ ibaretti. İç taraflar ise, tamamen meçhuldü.
lerinin ana çizgilerini artık biliyorlardı. K e n ­ Devrin coğrafyacıları İç Afrikanm haritala­
dilerinden bir denizle ayrılmış bulunan A f ­ rını çizdikleri vakit bilgisizliklerini Örtmek
rika ise, hâlâ büyük bir meçhuldü. B u kit’a- için birkaç nehir, birkaç dağ gösterir ve
n m kuzey sahilleri biliniyorsa da. iç bölgele­ bunları uydurma isimlerle adlandırırlardı.
re henüz nüfuz edilememişti. 1498 yılında Aslında Nil nehrinin bile nereden geldiğini

2746
iyice bilmiyorlardı. Nijerya ve Senegal su­ çok zengin imkânlara sahib olaıı bu kıt’a-
larım birbirine karıştırıyorlar, bunların Gine nın büyük bir kısmı bu şekilde çeşitli A v ­
körfezine aktıklarını bilmedikleri için, Çad rupa devletleri arasında paylaşılmıştır.
Solüne doğru akıyor gibi gösteriyorlardı.
Asya'ya gelince: b u kıt’a n m batı bölge­
Afrikada yaptıkları esir ticareti dolayı- si. yanı Anadolu, Suriye, Ir a k ,. Filistin. H i ­
siyie, bu kıt'ada birçok kabilelerin birbirle- caz., Y em en, İran gibi batı kısımları eskiden
riyle durmadan vahşice savaştıklarını, orta­ beri tanınan ve bilinen yerlerdi. Bursları
lıkta büyük bîr barbarlığın lıüküm sürdüğü­ ilk çağlardan beri birçok medeniyetlere
nü az-çok öğrenmişlerdi. Zenci ticareti, üç- sahne olmuş, zaman zaman çeşitli im para­
yüz yıldan beri geniş çapta yapılıyor, bil­ torlukların sınırlan içinde bulunmuştu. N i ­
hassa büyük çiftliklerine insatı gücü temı'n hayet, Osmanlı imparatorluğu kurulup A v ­
etmek ıstiyen Amerika en verimli pazarı rupa’ya kapalı bir imparatorluk halinde bu
teşkil ediyordu. İnsan ticaretinin iyi veya bölgeye yayılınca. Batının burasiyle irtiba­
kötü bir şey olduğuna dair ise, henüz hiç­ tı kesildi. Nadiren Avrupalı seyyahlar tara­
bir münakaşa geçmiyordu. fından ziyaret oiunsbildi. Onsekizinci y ü z ­
yıl sanlarında bunların en tanınmışı 1761-
B u yüzyılın ikinci yarısının ortalarına 1767 yıllan arasıda Arabistanı gezen Nibuhr
doğru, A vrup a’da Afrika kıt'asım daha iyi ile, 3782-1785 yıllarında Suriye ve Mısır’ı
tanımak araustı uysndı, 17SS yılında Ingil­ görmüş olan Volny’dir.
tere'de «Afrika D e m e li* kuruldu. H e r ta­
rafta Afrika’nın içine nüfuz etme hazırlık­ Asya'nın kalan kısımları hemen tanaa-
ları başladı. B u faaliyetler, sonunda Afrika miyle meçhuldü. Rus'lar, Sibirya’ya yavaş-
sömürgeciliğine yol açmış ve çok bâkır ve yavaş -nüfuza çalışıyorlardı. DanimarkalI

Sultan Üçüncü Selim ve S a d n â z a m K o c a Y u s u f P aşa


(Asit T o p kap ı Sarayı m üzesindedir)

2747
Behrıng, Asya'nın doğu kıyısını dolaşıp bu­ distan’da kaybettiklerini başka yerlerde k a ­
ranın Amerika'dan a y n olduğunu keşfetmiş­ zanm ak için dolaşıp duruyorlardı. Araların­
ti, Bun u n gibi A lm an tabii bilgiler uzmanı da geçen yedi y u savaşından sonra iki dev­
Palla.?, 1 771 -17*76 yıllarında Moskova'dan let Pasifik okyanusunda yeni yerler keşfine
Olıoçk’a kadar inerek ruslara Pasifik okya­ çıktılar, Vallİs ve Karter 1766 ve 1788 yıl­
nusuna giden yolu göstermişti. larına kadar Tahiti ve Y en i Gine adalar:
kıyılarını, Bügenvil; Yen i Hebrid adalarını,
Çin’e ve Japonya’ya sızmak pek zordu. Ccymis K u k ; Yeni Zelanda’yı keşfettiler.
Çin’de birkaç misyoner vardı. İç Çin’e ait Ceymis K u k , Yen i Zelanda adasını dolaşa­
bilgiler, bunların anlattıkları hikâye ve ri­ rak Avustralya'nın doğu kıyısına vardı.
vayetlerden ibaretti. Onların çektikleri bü­ 1772-1773 yıllarında G ü n ey Kutbunu takri­
y ü k güçlükler, bu memleketin hazînelerin­ ben 60 ıcnı paralel hizasından dolaştı. B u ­
den henüz habersiz bulunan Avrupaldarda ralarda yalnız donmuş bölgelere rastladı.
Çin’e nüfuz İçin pek heves uyandırmıyor­ 1776-1779 yılları arasında üçüncü yolculuğu­
du. G ü n ey Asya, biraz d ah a biliniyordu. na çıkarak Pasifik okyanusunun kuzey kıs­
Çünkü ticaret gemileri ^buralara daha rahat mını keşfetti. Buralarda Sandoviç ve Aleu-
ve daha kolay sokulabilmekleydiler. Fele­ tien adalarını bulup Behreng boğazına var­
menkliler b u sayede Suıîd ve Seylân adala­ dı. 1788 yılında İngilizler Avustralya’ya ilk
m a h k u m kafilesini gönderdiler.
rında yerleşmişler, hattâ onyedinci yüzyılda
Formoza’yı ele geçirmişlerse de Çinliler ta­
1785 yılında Asya’nın doğ’u kıyıları bo­
rafından kısa bir müddet sonra geri atıl­
yunca Japon denizinde, K r e ’de Sahalın ada­
mışlardı. İspar.yaiılar Filipin. Karolin, Ma-
sı civarında m ü h im keşiflerde bulunuldu.
rian adalarına, Portekizliler Hindistan'ın ba­
Bütün b u uğraşmalar sonunda Pasifik deni­
tı kıyılarındaki Go s ve D iu ¡imanlarına,
zinin kıyıları tayin edildi.
Fransızlar Şandrar.agor, Yanon, Pondışeri,
Karikal, M ohe şehirlerine sahib olmuşlardı.
Am erika kıt’ası, 1783 yılında artık kâfi
fagilizler, faaliyet sahası olarak Hindistan’ı
derecede malûm du. B u büyük kıt’an m K u ­
seçmişlerdi. B un a karşılık birçok Fransız
zey Buzflenizinden, G ü n ey Buzdenizinc ka­
gönüllüleri H in d prenslerinin hizmetine gi­
dar uzandığı biliniyordu. B u yüzyılda İngil­
rerek İngiliz yayılmasına karşı onları kış­ tere kuzey doğu Amerika sömürgelerini b un ­
kırttılarsa da, İngiiizier rakiplerini buralar­
ların isyan edip müstakil bir devlet kurma-
dan uzaklaştırmağa m uvaffak oldular. L â ­
Iariyle kaybetmişti. B u n a karşılık K an ad a
kin, yerli halk üzerinde tam bir hâkimiyet ile Veni Dünya, Jam aik ve G ü y an adalarına
kuramadılar. Batıda Bombay, Kaîküta, aşa­ sahipti Fransızlar Anttllcrde İngilizlerden
ğı Bengal, Madras şehirleriyle doğuda Ko- daha kuvvetli bulunuyorlardı. B u adaların
romandel kıyılarının büyük: kısmı ellerine küçükleriyle Sen Dom inik adası Fransızlarla
geçmişti. İspanyollar tarafından yarı yarıya paylaşıl­
mıştı. Brezilya ise, Portekizlerin elinde b u ­
Böylece Hindistan’ı tamamen zaptede-
lunuyordu.
m em iş olmakla, beraber, başka milletler ta­
rafından işgal olunmasına engel olabilecek B u sırada, İspanya sömürge imparator­
durum a gelmişlerdi. B u suretle, dünya sö­ luğu yükselişinin zirvesine varmıştı. A m e ­
mürgelerinin paylaşılmasında Fransız-İngi- rika’ya ilk önce İspanyollar yerleşmişlerdi.
îiz rekabeti başlamış, Kuşlar ise henüz sah­ Hattâ yavaş yavaş b u kıt’aya lâtin ırkının
neye çıkmamışlardı. hâkim olacağı sanılıyordu. Gü n ey ve Orta
Amerika'nın büyük kısmı ile K ü b a ve Por-
B u devirde Pasifik okyanusuyla ilgili toriko adalarından maada, K uzey A m erika’
mühim bir keşifte bulunuldu. B u suretle nın en zengin yerleri İspanyolların elinde
Kristof Kolom b ile Macellan’ın dünyayı öğ­ bulunmaktaydı. Bunlardan Luıziana Fran-
renmek için yapmış oldukları büyük yol­ sazlar tarafından 1763 yılgıda Florida. ile
culuklarının neticeleri tamamlanmış oldu. B u Minorka adası İngilizler tarafından 1784 yı­
da batı yaı-ım küresinin keşfi idi. 1760 yı­ lında İspanya'ya terkedilmişti. B u sömür­
lından evvel bu bir meçhuldü. Gerçi Avus~ ge imparatorluğunun nüfusu on altı milyon­
turalya k:t'asmm kuzey, batı ve güney ta­
du. Buralardaki bütün altın ve gümüş m a ­
raflarına uğranılmışsa da, bu yerlerin aynı
denleri İspanyolların elindeydi. Lâkin sö­
kıt'aya ait oldukları bilinmiyordu. Üstelik,
Am erika île Asya’nın arasında bu kadar mürgeler fcötü idare ediliyor, sömürgecile­
büyük bir denizin varlığı azçok evvelki ke­ rin aç-göztiilüğü yüzünden verimliliğini k a y ­
şiflerden biliniyorsa da gerçek meçhuldü. bediyordu. Vergiler, her türlü ölçünün dı­
Yalnız güneyde ayrı bir kıtanın bulunduğu
şında olarak ağırdı. Bütün memurlar îspan-
farzediimeltteydi, İngilizler, daha ziyade ti­
caret maksadiyle buralarda gezinerek yeni yoldu. Yerliler vo melezler esir gibi kullanı­
keşiflerde bulundular. Fransızlar da, Hin- lıyordu. B u ise onlarda Jçin ve intikam duy-

2748
İralarının dojup gelişmesine: sebeb oluyordu. metlerin mümessilleri Bundestag sdlı bir
Üçüncü Şarl ¡iamanmda yapılan bazı ıslahat meclis halinde toplanıp gerekli kararları ve­
pek geç olduğu için bir sonuç vermemişti. rirlerdi. Aslında ancak mânevi bir saltanata
Sonunda İspanya bütün bir müstemlekelerini sahib bulunan imparator, bu meclise riyaset
kaybetti ve hem en hepsinin yerinde müsta­ ederdi. Aynı zamanda savaşta bütün Almatı
kil devletler hâsıl oldu. kuvvetleri onun kumandasına girerlerdi. A l ­
tı yüz altmış bin kilometre kare genişliğin­
Evvelce muhtelif bahislerde temas etti­ de bir toprağa dağılmış olan bütün A lm a n ­
ğimiz gibi, kuzey doğu Amerikadu bulunan ların nüfusu, Fransa ihtilâli sıralarında otuz
İngiliz kolonilerinin isyanile meydana gelen milyon kadardı. Bun u n on m ily o n u n u A v u s ­
Am erika Birleşik Devletleri bu sırada par­ turyalIlar, dört milyonunu PrusyalIlar. iki­
lak bir istikbale nam zed hür ve müstakil şer milyonunu Bavyera ve Saksonya! ı'ar ve
bir memleket olmuştu, 1787 de bir emirna­ gerisini diğer hükümetler teşkil ederlerdi.
m e yayınlanarak Birleşik cumhuriyeti teş­ İmparatorlar, Avusturya arşidükü, A l m a n ­
kil eden on üç hükümetin dışında kalan ya (Cermanya) kralı ve Mukaddes R o m a
arazi üç kısma bölündü ve herbirinin nüfu­ imparatoru unvanım taşırlardı. Zamanla B o ­
su alimi* bini bulunca. birliğe alınacakları hemya ve Macaristan krallığı ile İtalya ve
ilân, edildi. Aynı ¡şmirname, esareti ilga ve Lehistan'ın birer kısmı da Avusturya arşi­
yasak ediyordu. dük! üğüne eklenmiş ve nüfusu yükselmişti.
Avusturya'dan sonra en m ühim devlet olan
Prusya’da Iîohenzollem hanedanı h ü k ü m
sürmekteydi. Prusya’nın da Alm anya dışın­
A vru p a’run problemleri, Alm anya da altı milyon tebaası vardı. Avusturya’nın
katolik olmasına karşılık proteston olan
B u yüzyıl sonunda A v ru p a ’nın siyasî
Prusya'ya, A lm an ya’nın bütün Protestan olan
durumu, yüzyıl evveli ile mukayese edile­
hükümetleri kalben bağlıydılar. Zamanla k ü ­
cek olursa pek çok yenilikler göze çarpar.
çük hükümetler Bıtndestag'a müşterek bir
Bununla beraber, Avrupa lat’ası arazi bakı­
mümessil göndermek usulünü kabul ettikle­
mından buradaki devletlerce heniiz kat’l bir
rinden bu mecliste Avusturya’dan m aada
taksime uğramış durumda bulunmuyordu.
imparator seçmek hakkına malik Sekiz elek-
Sömürgeler problemi dışında birçok prob­
tör, elli bir müstakil şehir ve doksan dokuz
lemler ortaya çıkmış ve neticede bunların
hükümetler mümessili toplanır olmuşlardı.
halli için yüz yıl daha beklenmiştir. B u n ­
ların en mühimleri ise, A lm anya problemi
ile Do ğu problemiydi.
Avusturya ve Prusya’nın Alm anya’y a
Orta çağda kuvvetle yerleşmiş olan feo­
dalite usulü, Almanya'da bu çağda hâlâ de­ hâkim olma gayretleri
vam ediyordu. B u memlekette h ü k ü m sü­
ren derebeyleri, hâlâ mutlak kudret sahibi Alm anya 1789 yılında da hâlâ siyasî b a ­
tek bir hükümdarın idaresinde birlenmemiş kımdan cismanl ve ruhanî prensliklerden
bulunuyorlardı. İsmen tabi ■olacakları im pa­ ve serbest şehirlerden mürekkep birleşik
ratorlarını ise kendileri seçmekteydiler, İm­ olmıyan bir hey'e i. halindeydi. B u hey'eti
paratorluk, onbesinci yüzyıldan itibaren kendisine maletmek istiyen iki devlet mev-
Kabsburg hanedanında karar kılmıştı. cuddu. Avusturya ve Prusya siyasî birlikle­
rini kuramamış bulunmakla beraber ilim ve
İmparator vefat ettiği zaman, derebey­ fikir hayatında, kültür ve medeniyette sür’-
leri« büyüklerinden seki?. kişi toplanıp yeni atle ilerlemiş bulunan Almanlar ise, ne
imparatoru seçerlerdi, Alm anya böyleee Habsburg, ne de Hohenzoilern hanedanına
çeşitli unvanlara sahip büyüklü küçüklü y ü z­ tabi olmak istiyorlardı. Onların istediği bir
lerce hükümetin birleşmesinden meyöar.a «Prensler Cumhuriyeti* idi.
geliyordu. İçlerinde Krallar, Prensler, D u ­
kalar, Kontlar, Margraylar, Landgravlar, taç Mari Terez’in vefatiyle 1780 de Avustur­
sahibi piskoposlar ve cumhuriyetle idare ya tahtına doğrudan doğruya hakim olan
olunan müstakil şehirler vardı. Bunların İkinci Jozei gerçi resmen A lm anya im pa­
hepsinin yekûnu — eski kayıdlara göre— bin
ratoru unvanını haiz idiyse de, devleti A v u s ­
sekiz yüz kadar idiyse de, büyük kısmının
âdeta toprağı yok gibiydi. Ölçüye vurulacak turya - Bohem y a - Macaristan - İstirya -
arazi sahibi hükümetlerin sayısı üç yüz elli Karinti. Belçika - Toskana’dan mürekkeb-
kadardı. Adedi tam olarak bîlinmiyen bu ti. Kendisi, bu topluluktan millî bir devlet
hükümetlerin hepsi para basmalı, gümrük
çıkarmak için Alman cayı bütün memleket­
almak, siyasi mümessil bulundurmak gibi
hükümranlık haklarına sahiptiler. Yalnız, lerde resmî dil olarak ilân, halkı m em n u n
müşterek bir tehlike hâsıl olunca b u hükü­ etmek ve b üyük kütlelerin bağlılığını ka-
zâ n m ak için de toprak köleliğini ve dere­ sonra Kırım’ı topraklarına kattı. Üstelik, O s ­
beyliği ilga etti. Dış politikasını ise, Rusya manlI memleketlerinde oturan ortodoksları
dostluğu ve Prusya düşmanlığı üzerine kur­ himaye hakkını elde etti. B u , bilhassa m ü ­
muştu. Kendisine karşı Prensler birliğini himdi. Meselâ, evvelce İkinci Katerina 1770
kurarak A lm a n y a üzerindeki emellerine sed yılında Lehistan’a ortodoksları him aye ba­
çekmiş olan Prusya, onsekizinci yüzyıl orta­ hanesiyle müdahalede bulunmuştu. Osmaniı
larında Cıç dukalıktan, Brandenbıarg, Prus­ devleti ise inkıraza doğru gidiyordu. N e sı­
ya ve K iev 'den doğmuştu. Lâkin, askerî nırlarını koruyacak bir ordusu, ne devlet
kudreti sayesinde kısa zam anda Avrupa'nın masraflarına yetecek ¡jarası, ne devleti ayak­
en m ü h im bir devleti haline gelmiş bulu­ ta tutacak bir ekonom ik düzeni, ne de çe­
nuyordu. Prusya, Avusturya’y a nazaran da­ şitli din ve ırklara m ensup milletlerden
ha çok Alm andt. K o y u protestian A lm an m ürekkep olan b u imparatorluğu yürütecek
prensleri, protestan Prusya’ya, katolık A v u s ­ sağlam, bir idaresi vardı. Bütün bunlar ise,
turya’ya nazaran daha fazla yakınlık hisse­ güney’e doğru yayılmak ve sıcak denizlere
diyorlardı. B u n a rağmen b u yüzyılda A l ­ çıkmak azminde bulunan ve kendisini buna
m any a’nın hür kalıp hürriyet içinde tek bir m ecbur gören Rusya için en uygun şartlar
devlet halinde mi teşekkül edeceği, yoksa ve fırsatlardı. Ukrayna kazakları devlete
Prusya veya Avusturya’dan birisine nıı tabi bağlanmış, kendisini çar ilân eden âsi - J -
olacağı henüz belli değildi. gaçef’in yakalanıp idamı üzerine Do n ve
Volga kazalıları da itaat altına alınmış, K a ­
Avusturya, A lm an ya probleminde Prus­
radeniz kıyısındaki yerlerde plânlı bir iskân
ya ile rekabet halinde bulunurken D o ğ u is­
başlamış, Odesa ve Sivastopol, Nikolayef şe­
lerinde de bilhassa Balkanlarda OsmanlI
hirleri inşa edilerek ve limanlar, tersaneler,
devletine karşı Rusya ile gerçek menfaat­
fabrikalar, mektepler açılarak bölgenin ta­
lerine aykırı olmakla beraber, işbirliği zo­
m a m e n Ruslaştırılması faaliyetine girişilmişti.
runda kalıyordu.
Bütün Avrupa, Rusya’nın ikinci bir hamlede
D o ğ u problemini kesin şekilde halledeceğini
Rusya sanıyordu. Türklük ve İslâmlık aleyhtarlığı
ile beslenen Rus hayalleri Balkanlardan İs­
Rusya yüz yıllardan beri kendisini Or- tanbul’a iniyor ve Rus prenslerine Ayasof-
ta-Avrupa’dan ayıran engelleri ortadan kal­ y a’da Bizans taemı giydiriyordu. Halbuki,
dırmıştı. Artık, A sy a’ya pek önem vermiyor, d urum böyle inkişaf etmemiş, Rusya b u n ­
A v r u p a devletlerinden biri olmak emelini d an sonraki yüzyıl içinde yüz kilometreden
güdüyordu. R u sya’nın onsekizinci yüzyıl or­ fazla ilerliyememiş, sonra tekrar geri çekil­
talarından sonraki politikasının esası b u idi. m e k ve Osmaniı devletinden ayrılan yerleri,
Batıya değru genişlemek için G ü n e y Fin­ buralarda kurulan millî devletlere terketmek
landiya ile Finlandiya körfezini İsveçten al­ zorunda kalmıştır.
mıştı. î .eliisten’m birinci taksiminden de
payını almış bulunuyordu. Lâkin, bu ona
. kâfi gelmiyordu. İstediği bütün Lehistan’dı. Toplumun uyanması v e yeni akımlar,
Öte yandan 1774 yılında K ü ç ü k Kaynarca
andlaşmasjyle A z a k balesiyle ( );:i-Ak.-'u ara­ ihtilâl fikri
sındaki kıyıları elde etti. Kısa bir zam an
Diğer taraftan hiç d urm ayan savaşlar,
sarayların günden güne artan israf ve se-
iaheti, hırsız ve insafsız idare adamlarının
soygunculuğu Avrupa'da halkı ezmiş ve şe­
nel yoksulluğu çok artırmış bulunuyordu,
İngiltere’den maada, bütün devletlerde halk,
hükümdar ve hükümetlerin gözünde hiçbir
hakkı olmıyan, en m übrem ihtiyaçlarını bi­
le münakaşa salâhiyetine sahib bülunmıyan
bir sürüden ibaretti. Lâkin, halk böyle dü­
şünmüyor, bilâkis h ü kü m dar ve hükümetle­
rin kendilerini âdilâne idare etmekten baş­
ka vazifesi bulunmadığın: anlamağa başlı­
yor ve b u yetkilerini kötüye kullandıkları
için onlara karşı cephe almağa başlıyordu.
Savaş gayretleri ve saray israfları uğruna
ekonomik imkânların üstünde zorlanmış b u ­
lunan A v ru p a memleketlerinde b üyü k kriz­
ler patlak vermişti. Hüküm etler de b u y ü z­
den b üyük sıkıntılara düşmüşlerdi. İşte b u
Rusların K a r a d e n izd e k i N ik o lay e f tersanesi sırada b u memleketlerde idare edenlerle ida­

27İ30
re edilenlerin b u karşılıklı dertlerine çare yecanlı kıpırdanışlar hâsıl etti. İşte, b un u
bulm ak üzere Ekonomistler ve Sosyalistler sezen A v r u p a monarşileri bu yüzden arala­
ortaya çıkıp fikirlerini yaym ağa başladılar. rındaki bütün kavgaları vc meseleleri bir
Ekonomistler, milletlerin refah ve saadetini y an a bırakarak ihtilâli yerinde boğm ak için
temin edecek çareleri arıyorlar, tarım ve Fransa’ya karşı birleştiler ve fiilen m ü d a ­
endüstriyi geliştirmenin usullerini inceliyor­ haleden bile çekinmediler.
lar. millî gelirin artırılmasını, ticaretin inki­
şafını sağlıyacak tedbirler hakkında plânlar,
memleketlerin kalkınması için projeler h a ­ Fransa khtilâii
zırlıyorlardı. Hükümetler, onları daima din­
liyor ve çalışmalarını himaye ediyorlardı. Bütün A v r u p a ve hattâ dünya memle-
Ç ü n k ü halkın iktisaden kalkınması onların Iekctlerinde pek büyük bir tesir uyandırmış
da işlerine geliyordu. ve bunların tarihine yeni bir gidiş vermiş
olan Fransa ihtilâli 1789 yılında başlamış,
Sosyalistler ise, evvelâ vicdan hürri­ aynı yıl toplanan Millet Meclisi iki yıl ça­
yetinin kurulmasına taraftar bulunuyorlar­ lıştıktan sonra 1791 Anayasasını meydana
dı. Dinî engellerin ortadan kalkmasını iste­ getirmiş ve parlamenter sistemin temelini
mekteydiler. Lâkin, bu pek m ü h im bir m e ­ bcylecc atmıştır. O sırada Fransa kralı b u ­
seleydi. O zaman kilise müessesesinin nüfu­ lunan Onaltıncı Lui, saf, iyi kalbli, m e m ­
zu azalacaktı. Halbuki, mutlakıyet idareleri leket-sever bir zat olup Anayasanın kendi­
bir taraftan da buna dayanıyordu. Çünkü, sine bahşettiği haklara vc salâhiyetlere ta­
meşru ve İlâhî bir hak sayılan b u idareleri m a m en uym akta ve 'bunlarla yetinmekte
kilise kendi menfaatleri için m üdafaa et­ idi. N e çare ki aslen A v u stu ry alI ve eski
mekteydi. Bununla beraber, kilisenin h ü k ü ­ imparatoriçe Mari-Tcrez’in kızı olan krali­
metler üzerinde artan ve onları bunaltan çe Msri-Antuvanct buna taham m ül edemi­
tazyikleri yüzünden b u cereyan onlarca m ü ­ yor, bütçe ile kayıtlanmış tahsisatı ve koca­
sait karşılandı. Batı Avrupa'daki katolik sına bırakılmış olan hükümranlık haklarını
az buluyor, b u n u ona daima söyleyip duru­
hükümdarlar, cizvitleri hu dud dışı ettiler.
yor ve bu hakları geri almağa teşvik edi­
Hattâ müteassıp bir katolik olan Avustur­
yordu. B u n u n gibi, eski asilzadeler vc ra­
ya İmparatoru İkinci Jozef bile, birçok Ciz­
hipler sınıfı da yeni rejime düşmandılar.
vit manastırlarını kapatmış, mallarını m ü ­
İnsan hakları beyannamesi adiyle neşr ve
sadere etmişti. B u n u n gibi, lâkin sadece po­
ilân olunan Fransız anayasası derebeylere
litik sebepler yüzünden Rusya da vicdan
vc ruhanilere ait bütün imtiyazları kaldır­
hürriyetini m üdafaa ediyordu.
mış. hürriyet -eşitlik -kardeşlik prensibini
Lâkin, neticede vicdan hürriyeti fikri,
düşünce hürriyeti fikrini doğurdu. H a lk küt­
lesi, hükümdarları yavaş yavaş İlâhî hak
sahibi olarak görmemeğe başladılar. Millet­
ler, uyanıyorlardı. Yıllarca yazılan ve ya­
yılan kitaplar, hür düşünceleri elit züm re­
d en halk tabakasına indirmişti. M ü nev ve r
kütle, b üyük kütleye nihayet şunu öğret­
mişti:

«Eğer h üküm dar kudret ve kuvvetini


milletin hayrına ve menfaatine kullanmaz­
sa, millet kendi işini görmek hakkına sahip
olur. Ç ü nkü , millet hâkimdir».

işte bu, ihtilâl fikri idi. Bir kere do­


ğan bu fikir, süratle gelişip yayıldı. H ü k ü ­
metler daha farkına varm adan milletlerin
halk tabakalarında, yerleşti. Sonunda, ağır
tazyıklar altında sıkıştırılmış olan b u ccrc-
yan, bir bom ba gibi infilâk etti: Fransa'da
büyük ihtilâl koparak Krallık rejimi ve m o ­
narşi idaresi şiddetli ve kanlı bir şekilde
tasfiye edildi. A yn ı fikirler, bütün A vrup a
memleketlerine yayılmış olduğu için, F r a n ­
sa'da kopan b u ihtilâlin akisleri b u devle­
tin, hududlarım aşarak geniş kitlelerde he­ Fransa kralı Onaltıncı L ou is

2751
kabul etmişti. B u n u n üzerine asalet ünvah- eskiye taraftar olanları yeni düzene alıştır­
ları ilga olunmuş, kilise ve manastırlara ait m a k için elden gelen gayreti gösteriyorlar­
müikler devlet hâzinesine geçmişti.
sa da, iki taraf birbirine itimad edemediği
Fransız halkı b üyük bir coşkunluk için­ için b u gayretler boşa gidiyor vc hangi zü m ­
de bulunuyordu. H e r tarafla açılan kulüp­ re partiyi kazanırsa diğerini kat’î şekilde
lerde veya cadde ve meydanlarda bütün gün mahvedeceği anlaşılıyordu. Nihayet Mari-
hürriyetin lehinde ve geçmiş idarenin, kral­
Antuvanet ve saray muhitinde bulunan m e n ­
lık rejiminin ve .eski imtiyazların aleyhin­
de ateşli nutuklar söyleniyor, zam an zaman supları kralı Paris’ten kaçıp kendisine sadık
p ek ıfratlı hareketlere kalkışılıyordu. Aklı kalan doğu ordusuna ilticaya ikna ettiler.
basında olanlar, bir taraftan bu ‘hürriyet Sonra b u ordu ile Paris üzerine yürümeği
coşkunluğunu bir nizam altına alarak fay­ ve eski düzeni kurm ayı düşünüyorlardı.
dalı mecraya sevketmek, diğer taraftan hâlâ
Kral, kraliçe, iki çocukları, birkaç sadık
adamlariyle birlikte 20 haziran 1791 gecesi
kıyafet değiştirerek Paris’ten kaçıp yola
çıktılarsa da, V a re n ’de tanınıp yakalanarak
geri gönderildiler. Meclis, K r a h evvelâ ıskat
etti. Fakat sonra verdiği izahat üzerine yine
krallığını tanıdı. Onaltmeı Lui de meşruti­
yete y em in etti, böylece mesele kapandı.
Lâkin, kral ve kraliçenin halk gözünde hiç­
bir değeri kalmamıştı. Sarayın önünden ge­
çenlerin yağdırdıkları hakaretler yüzünden
ne bahçeye, ne de bir balkona çıkabiliyor­
lardı. A deta m ahpus gibiydiler. Fransa’yı
terkedip giden eski asilzâdcler ve monarşi
taraftarları, A v r u p a ’nın öbür devletlerini
Fransa’da kurulan yeni rejim aleyhine kış­
kırtmağa başlamışlardı. Ç ünkü onlar esasın­
da partiyi ancak daha em in şekilde kazan­
m ak için bırakmışlardı; Fransa'yı ancak ora­
ya hâkim şekilde d ö n m ek üzere terketmiş-
lerdi; ancak geriden sarmak ve m ahvetm ek
üzere ihtilâle sahayı serbest bırakmışlardı.
Asiller d; şarda sığındıkları kimselere Onal-
tıneı L u i ile kraliçenin içinde bulundukları
d u ru m u mübalâğalı bir şekilde naklediyor­
lar ve Fransa’daki b u hareket bastırılmaz-
A vu stu rya im paratoru İkinci Leopotd sa diğer memleketlere d e sirayet ederek
kendilerinin de aynı akıbete uğ ny ac 2 klarını
hatırlatıyorlardı. Fransızlar da,
gayet haklı olarak b u asilleri
vatan haini ilan ettiler. Ç ü n k ü
kendi ö«yurtlar«u yabancılara
çiğnetmeğe çalışıyorlardı. H a l­
buki Mari-Antuvanet de b u m i­
sale uymuş, kardeşi olan A v u s ­
turya imparatoruna haber gön­
derip krallık hanedanını «âsi­
ler» den kurtarmak ve krala
hürriyetini iade etmek için o n ­
d an yardım işe m işti. Esasında
b u yaptığı en ağır bir suçtu.

Avusturya imparatoru İkin­


ci Leopold vc Prusya kralı İkin­
ci Frederik Giyorn nihayet
Fransa’y a m üdahale kararı ve­
rerek hudutlara asker yığmağa
bağladılar. B u ha her, Fransızla­
K ra l Louis'nin giyotinle idamt rın millî hislerini büsbütün

2752
ayaklandırdı. 22 nisan 1792 tarihinde Onaİ- ortalık yatışınca din ve vicdan hürriyeti
tıncı L u i meclise gelerek «Macaristan ve B o ­ ilân edilmiştir.
hem ya Kralına, yani Avusturya imparatoru-
na savaş ilân edilmesini teklif etti. B u tek­ Cumhuriyetin ilk günlerinde kralın is­
lif, alkışlarla kabul olundu. İkinci Leopold’un tibdadından beter bir ayak takımı, baldırı
yalnız Macaristan ve B o h e m y a kralı diye çıplak-sankülot-istibdadı kuruldu. Paris’te ih­
anılmasının sebebi, savaşın onun imparatoru tilâl m ahkemesi adlı fevkalâde ye ¡-kili bir
bulunduğu bütün A lm an hükümetlerine d e­ m a hkem e teşkil edildi. Vatan haini ve hür­
ğil. yalnız Avusturya’ya karşı açıldığını belli riyet düşmanı olmak töhmetiyle zengin y ü k ­
etmek içindi. sek tabakaya m ensup veyahut sadece terörü
tasvip etmeyen sayısız kadın ve erkek üçer-
Fransız ordusunun iyi yetişmiş ve de­ beşer dakikalık sorgudan sonra giyotine gön­
ğerli subaylarından bir kısmı eski rejime deriliyorlardı. Nice değerli âlimler, sanat­
taraftar bulundukları için memleketi terk- çılar, uzmanlar, devlet ve idare adamları,
edip gitmişler, bir kısmı da gericilik töhme­ kumandanlar, namuslu ve hamiyetli vatan­
tiyle ordudan uzaklaştırılmışlardı. Erler ise, daşlar böylece m ahvolup gitti Böyle değer­
kendilerini tamamen politikaya kaptırmış b u ­ leri yerine ko y m ak için Fransa sonradan
lunuyorlardı. B u hal, orduda disiplin namına çok uğraşmış ve b u n u n sıkıntısını y:liar b o ­
bir şey bırakmamıştı. B u yüzden savaş baş­ y u çekmiştir. Bir taraftan da şahsî düşm an­
layınca bir-iki küçük çarpışmadan sonra as­ lıklar ve iftiralar alıp yürümüştü. Giyotin,
kerler silâhlarını atarak kaçtılar. A y n ı za­ ihtilâl komiserlerinin nezareti altında F ran ­
m anda Prusya d a Fransa’ya savaş ilân etti. sa’nın her yerinde durm adan çalışıyor, P a ­
Herkes, ne yapacağını şaşırdı. Avusturya ris şehrinde her gün arabalar dolusu m asum
başkum andan: neşrettiği bir beyannam e ile ve günahsız insan siyaset meydanlarında v a ­
Fransız milleti akimı başına toplayıp itaat tan şarkıları ve kahkahalar arasında idam
yoluna girmezse büyük bir katl-i â m y ap a ­ ediliyordu .
cağını, şehirleri yakıp yıkacağını ilân etti.
B u beyannam e halkı çileden çıkardı. Saraya Fransızlar bir taraftan da dış düşmanlar­
h ü cum edip kralı ve kraliçeyi tevkif ettiler. la boğuşuyorlardı. Avusturya ve Prusya’d a n
Fransa'da cumhuriyet ilân olundu. Onaltm- sonra Ispanya. İtalya ve İngiltere de düş­
cı Louis ile kraliçeyi vatana ihanet ve düş­ manlarına katılmışlardı. İç ve dış savaşlar,
m anla işbirliği töhmetiyle m u h ak em e ve ziraat ve ticareti durdurmuş, üst üste k u ­
idama m a h k û m edip giyotinle kafalarını kes­ rak giden yıllar da b una katılarak büyük
tiler. Osm anlı devletiyle beş yddır savaş h a ­ bir kıtlık hâsıl olmuştu. B ü y ü k sanayicileri
linde bulunan Avusturya, Ziştava barışım giyotin temizlediği için fabrikalar durmuştu.
imzalamış bulunduğundan bütün kuvvetini Açlık, sefalet, haydutluk, hırsızlık alıp y ü ­
batıya yöneltmiş ve Fransa ile yirmi üç yıl rümüştü. Devletin gelir kaynakları kurumuş
sürecek olan savaş hali başlamıştı. olduğu halde, savaş masrafları, gittikçe artı­
yordu. Zenginlerin nesi varsa müsadere
Cumhuriyetin ilâniyle beraber Fransız- olunduğu halde kâfi gelmedi. Çıkarılan kâ-
Iara bir nevi eskiye düşmanlık deliliği ârız ğıd paralar, durm adan artan emisyon yüzün­
oldu. Geçmişle ilgiyi kesm ek için eskiden den değerini süratle kaybetti. Böylece, on
kalma ne kadar müessese, muamele ye âdet yıl geçti. Fransa, anlatılmaz bir karışıklık
varsa ya değiştirildi veya kaldırıldı. Ölçüler, içinde bulunuyordu. İlk ihtilâli yapanlar,
takvim ve din bile bu fırtınaya uğradı. Ö l ­ sonrakiler tarafından gerici sayılıp temizlen­
çüde desimal sistem kabul edildi. Onsekiz miş, bir m üddet sonra yeni müfritler onları
yüzyıla yalcın bir zamandanberi kullanılan gerici sayıp giyotine sürüklemiş, lâkin k e n ­
takvim yerine, cumhuriyet takvimi m e y d a ­ dileri de aynı akıbetten kurtulamamışlardı.
n a çıktı. B u n a göre her ay otuz gün olup Yalnız b u arada Fransızlar da düşmanlarına
karşı pek kahram anca savaşarak bunları
sene sonunda artan beş veya altı gün millî
yurtlarına ayak bastırmadıkları gibi, birçok
bayramlara tahsis edilecekti. Hafta da bı­ yerleri de zaptetmişlerdi. Lâkin Fransa, k u r ­
rakılıp her ay on günlük üç kısma bölün­ tuluşun ancak toplum nizamının ve istikrar­
dü. O n günde bir gün tatil v e istirahat gü­ lı idarenin geri gelmesinde olduğunu anlı­
yordu.
nüydü. Sencbaşı ise, gün ve gecenin eşit-
leştiği 22 eylüldü. B u takvim Fransa’da on Fransa’da ilân edilen cumhuriyetin ilk
iki yıl kullanıldıktan sonra terkedilip eski­ safhası olan konvansiyon (1732-1795) devrin­
sine dönülmüştür. Hıristiyanlık da aynı şe­ de, iktidar çekişmeleri, takip edilen dehşet
kilde kaldırılarak papaslar memleketten Cterrör) politikası memlekette h u zur bırak­
koğuimuş, hayalî tanrılar îcad olunmuş ve mamış, bilâkis haksız yere pek çok vatanda­
bunlara tapm ak için şenlikli âyinler tertip şın , ölümüne sebeb olarak buhranı büsbütün
edilmişti. Lâkin bu da çabucak unutulup artırmış, suiistimalleri de önliyememiştL

2753 F. 25
ÜÇÜNCÜ S E L ÎM ’İN Ç E Ş İT L İ A L A N D A I S L A H A T A B A ŞLAM ASI V E
B A R IŞ S O N R A S I O L A Y L A R I

Gerek Avusturya'nın ve gerekse Rusya1- mutlak olarak inandığı işlere el atmıya baş­
Kin son savaşlarda e.lde ettikleri kazançlar, ladı. Ancak padişah Üçüncü Selim bütün m ü ­
aralarında Osmanlı devleti aleyhine yapmış esseseler! dejenere olup sür’aöe inhitata
olduklar! plân ve tasarılarla kıyaslanacak doğru siden devleti ayakta tutabilmek için
olursa pek azdı. Bilhassa, Bizans imparator­ girişmyi tasarladığı geniş ve zaruri ıslahat
luğunun ihyası hakkm dakı hayal yıkılıp git­ hareketinde kendisini beküyen güçlükleri
mişti. .Lâkin, Osmanlı devletinin de kaybı biliyordu. Bunların başında ise, bütün yeni­
büyüktü. Ç ü n k ü b u savaşa Kırım’ı geri gi- liklerin Batıdan gelmesi ve Batının «Hı­
rnak azmiyle girmiş, b u gaye tahakkuk ede­ ristiyan» olması bulunuyordu. B u yüzden
medikten m aada Özi Huşlara terkedilip iki kendisinden evvel, onun tasarladığından çok
devlet arasında Turla suyu sınır olmuştu, daha küçük çapta olarak böyle hareketlere
Avusturya’ya terkedilen yerler ise pek az kalkışanlar o devirde gericiliği tam mSna-
olup bir sınır tashihi çerçevesinde kalmak­ siyle temsil eden Mil kuvvetin, medrese il«
taydı. Böylece, Kırım’ın imparatorluğa dön­ kapukulu ocaklarının kırılma/, mukavemeti
m e ümidine ebediyen vedâ edilmiş oluyor­ iîe karşılaşmışlar ve hüsrana uğramışlardı.
du. Lâkin, alınmış biiyük bir ders ve öğre­
nilmiş acı bir hakikat vardı; 3aiı her' sahada Medrese, o zam andan beri, biraz uyan­
bizi geçmişti. Şu halde Osmanlı Devleti si­ mıştı. Çeşitli kanallarla memlekete sızan
yasi varlığım muhafaza etmek istiyorsa,' geri Batı ilim ve tekniği, Osmanlı İlim adamla-
kalışını telâfi etmek, Batıya yetişmek zorun­ riyle tatbikî bilimler roensublarının fikirle­
daydı. B u n u n için de oradaki yenilik ve hor rine biraz olsun aydınlık vermiş, bunlar ara­
sahadaki ilerleyişin OsmanlI imparatorlu­ sında ise devrini aşacak derecede uyanık
ğunda tatbikinden başka çare yoktu. Ü çü n ­ kimseler de yetişmiştir. Bununla beraber,
cü Selim, hükümdarlığının başında zaferi meşhur «yobaz güruhu», eahiî ve inadcı ge­
üstün kumandanlardan beklemiş ve onlar, riciler bütün kudretleriyle ayaktaydılar. Asıl
sayesinde her şeyin kazanılabileceğini san­ fonksiyonunu kaybetmiş, varlığının sebep ve
mıştı. Zamanla, aldanmış olduğunu seziyor­ hikmeti kalmamış, faydalı olmak şöyle dur­
du.. H e r şeyden evvel devletin dejenere olan sun zararlı bir hale gelmiş olan yeniçeri
müesseşelerini ve bu arada bilhassa ve evle- ocağı ise, yalnız itibarın; muhafaza etmek
viyetle orduyu ıslah etmek, hem de Batı ve bu sayede birçok haklı veya haksı?. ni­
tarzında ıslah etmek gerekiyordu. B u n u n ise metlerden faydalanmakta devam edebilmek
birdenbire tatbikına birçok engeller vardı. için, kendisinin yerine kaim olacak başka
Hissen ve fikren eskiye bağlı müteassıfalar, bir kudreti getirmek istidadında olaıı her
yapılacak olan ıslahatla menfaatleri haleldar türlü yeniliğe mutlak şekilde düşmandı.
olacak dalavereciler, devlet üstündeki taz­
yik ve hâkimiyetlerini kat’iyyen gevşetmek
niyetinde bulunmıyan kapıkulu askeri ocak­
ları, geniş halk tabakasının bütün bunların Yapılacak işler için yazılan lâyihalar­
tesiri altında kalmasına sebeb olan ve m e m ­
leketi siyah bir perde gibi bürümüş bulu­
daki esaslar
nan koyu ve karanlık cehalet bu engellerin
en mühimleriydi. Üçüncü Selim, muvaffakıyetsizlikle so­
nuçlanacak ve gerici kuvvetlere yenilecek
Islahata taraftar olan yalnız padişah de­ ıslahat hareketlerinin evvelâ kendi başını
ğildi. Birçok devlet ricali de buna taraftar­ belâya sokacağım bildiği için bir taraftan
dılar. Esasen memleket münevverlerine başarıya götürecek yolu doğru olarak tayin
Üçüncü A h m c d devrinden beri başlıyan ıs­ etmek, bir taraftan da gerektiğinde m es’uli-
lahatçılık fikri miras kalmıştı. Ancak, bunuıı yeti paylaşmak ve böylece b u m es’eleyi şah­
başarılması için evvelâ uzun bir barış dev­ sî bir teşebbüs halinden çıkarmak için d ev ­
resine, sonra da yabancı bir devletin yardı­ rin bütün devlet adamlarının düşüncelerinin
mına ihtiyaç vardı. İste Osmanlı devleti b u birer lâyiha halinde yazarak kendisine ver­
.yüzden barış politikasını takibe başlamış ve melerini istedi. Basta henüz o sırada sadrıâ-
kendi menfaatleri icabı olsa bile hiçbir sa­ za m bulunan K o c a Yusuf Paşa olmak üzere
vaşa girmemeğe karar vermişti. 20 kişi birer lâyiha yazıp verdiler. Ayrıca o
esnada Osm anlı ordusunda hizmet gören
Ruslarla Ya ş andlaşması yapılıp da tam Bertı-an ’ adlı yabancı subayla İsveç elçiliği
bir barış devrine girilince, padişah, şehzade­ memurlarından Dohson f'd’ûh a s o n )' da buna
liğinden itibaren -tasarladığı ve padişahlığının katıldılar. Uğranılmış olan ağır mağlûbiyetin
bu ilk yıllarında daha da geliştirdiği ve ar­ henüz tesiri altında bulunan, b u kimseler,
tık Osnıaniı devletinde yapılması lüzumuna hem en birbirine benzer meseleler üzerinde

2754
durmuşlardı. Bunlar: şu iki grupta topîıya- hale gelecekti İşte, ocağın ilgası o zamarl
biliriz: m ü m k ü n olacakta
Üçüncü Selim, bundan sonra açık fikir­
I — K ap uku lu ocakları K anunî Sultan
Süleym an devrindeki kanunların tamamen li ve ıslahata taraftar kimselerden mürekkep
bir ekip teşkil etti. B u ekibin başında, ısla­
tatbiki suretiyle ıslah edildikten sonra aynı
hat uğrunda gerektiğinde canını feda edin­
kanun icabıdır diyerek Avrupa usulü talim
ve yeni silâhlarla yetiştirilmelidir. O zaman, ceye kadar çalışacağını padişahla birlikte ye­
min etmiş bulunan. İsmail Paşa-zâde Seyyid
ordumuz Kanunî devrindeki zaferleri kapa­
nacak hale gelir, İbrahim İsmet Efendi vardı. Derhal faaliye­
te geçilerek 72 maddelik bir program ha­
zırlandı. B u program esasları şunlardı:
II — Kapıkulu ocaklarından kat’î şe­
kilde hayır kalmadığı anlaşılmıştır. Bunların a — M evcud askerî ocakların tensikı ve
ıslahı hiçbir suretle m ü m k ü n değildir. Eski bil hassa topçu, humbaraeı, lâğımcı ocakları
kanunların ihyasının ise faydası yoktur. gibi uzun bir zamandan beri ara-sıra Batı
Ç ünkü onlar, ancak o devrin ihtiyacına ce­ usullerinin tatbiki iie daha m ükem m el hale
vap verebilir. En doğrusu bu ocakların il­ getirüebilmiş olan kısımlarının büsbütün ye­
gası ve Avrupa usulünde, Batı tekniği ile nileştirilmesi.
mücehhez yeni bir askerî teşkilât kurulması­ b — Batı tarzında yeni bir yaya ordusu
dır. Lâkin bu hemen m ü m k ü n olmadığına kurulması.
göre, yeniçeri ocağı haliyle bırakılıp şimdi­
o — Yen i savaş tekniği ojitimi yapacak
lik nüve halinde dahi olsa, yeni ordunun
müesseseler teşkili.
kurulmasına girişil mel idir.
Yukarda tesbît edilen esaslardan son iki­
sine ait tatbikatı ayrı bîr ilâvede ele aldı­
Yeniçeri ocağının durumu ve padişahın ğımızı işaret ettikten sonra eski müesseseler
düşüncesi, ıslahat ekibi, hazırlanan üzerindeki çalışmalara ve neticelerine geçe­
lim.
faaliyet programı
Üçüncü Selim, kapukulu ocaklarının ve Eski müesseselerdeki ıslahat, yeniçeri
.bu arada bunların en mühimini olan ve dev­
ocağının tepkileri
letin yaya askerî gücünü teşkil eden yeni­
çeri ocağının ıslah edilerek istifade edile­
Yapılması icabeden işlerin, tesbitinden
bilecek hale gelmesinin m ü m k ü n olamaya­
sonra Üçüncü Seiim ve ıslahatçı fikir arka­
cağını biliyordu. Halen yeniçeri olabilmek
daşları hem en tatbikata geçtiler. İlk iş ola­
için alenen satılan bir yeniçeri esâmesi, yani
rak yeniçeri ocağı m ensuplan için haftada
m aaş cüzdanı satın almak kâfi geliyordu. B u
birkaç gün tâlim ve terbiye mecburiyeti ih­
cüzdanı satın alan, devletten, ulûfesini alır,
das edildi. A y m ramanda diğer yaya kapu-
ayrıca da kendi sanat ve ticaretiyle meşgul
kulu ocakları, yani topçu, top arabacısı,
olurdu. Böylece esâme sahiplerinin pek b ü ­
humbaraeı ve lâğımcılar için yeni kanu nn a­
y ü k çoğunluğunu işiyle gücüyle meşgul, ço­
meler hazırlandı. Bu kanunnameler, bu
luk çocuk sahibi esnaf zümresini teşkil edi­
ocaklara hatır ve gönül için er alınmasını
yordu. Kalanları ise işsiz güçsüz hayta ve
menediyordu. Bunların m ensuplan bekâr
serseri takımıydı. Üstelik hepsi, kapukulu
olacak, daimî surette kışlalarında bulunacak,
askeri olmanın verdiği imtiyaz ve muafiyet­
mesleklerinden başka hiçbir şeyle kat’iyyen
lerden bol boi ‘ istifade etmekteydiler. B u n ­
meşgul olmıyacak. yükselmeleri aneak m es­
ların ne kışlalarına dönüp askerî talim vc
leklerindeki kabiliyet ve maharetlerine b ağ ­
terbiye ile meşgul olarak kendilerini meslek­
lı bulunacaktı.
lerine tamamen vermeleri ne de serer za­
m anı fedakârca savaşmaları m ü m k ü n değil­ B u eski müesseselerden Yeniçeri ocağın­
di. Lâkin, birdenbire ilgaları aynı şekilde da yapılacak ıslahatın tatbikında her hangi
imkânsızdı. O zam an menfaatlerine halet bir hâdiseye m eydan verm em ek için çok
gelecek ve devlet hâzinesinden böşyere al­ dikkat ediliyordu. Hazırlanan program ge­
dıkları ulufeleri kesilecek olan bu zümre reğince buradaki işlerin yapılmasında şöyle
derhal silâhlı mukavemete geçecek ve bü­ bir yol takip edildi.
yük gaileler açacak, bunların defi belki de
münıkün ol arayacaktı. Bun u n için h ü k ü m ­ Ünce yeniçeri ağasına gönderilen bir
dar, ocağın mevcudiyetini devam ettirmesi emirle, ocağın eski kanunıı gereğince yeni­
prensibini evvelâ kabul etti. Sonra da, ay­ çerilerin sefer harici zamanlarında da talim
rıca tamamen Avrupa usulüne' göre yetişti­ ve terbiye ile meşgul olmaları îcabettiği ha­
rilmiş küçük bir ordu kurulmasına karar tırlatılıp her sene hıdrellezden kasıma kadar
verdi. B u ordu zamanla gelişip kuvvetlene­ Topkapı dışında seğirdim yerinde ve Kâğıt-
cek ve yeniçeri, ocağıylc başa çıkabilecek har.ede savaş talimleri yapmaları bildirildi.

2755
H e r d e fa d a dört orta veya böiük ta!ime çi- Yeniçeriler böyieee birkaç ay tâlimlere
kacaktı. Ellidördüncü bölük çorbacısı, yani devam edip çoğunun habersiz bulunduğu sa­
bölük kumandanı tâlimcibaşı tayin olunarak vaş sanatını öğrenmeğe ve talimli asker h a ­
bunlara nezarete m em u r edildi ve b u usu­ line gelmeğe başladılarsa da, böyle şeylere
lün İstanbul dışında bulunan bütün yeniçe­ alışık olmadıklarından b u iş kendilerine ağır
rilere de tatbik olunması emrolundu. gelmeğe başladı. N e zam an olsa kazan kal­
dırıp isteklerini elde edegeldikieri için ne
ceza korkusu ve ne de. itaat fikri kendile­
rinde mevcud değildi. Üstelik L e v e n d Çift­
liği kanunnam esi ve Nizam-ı cedid askeri
meselesi içlerine oturmuştu. Esâm e denilen
maaş cüzdanlarının alınıp satılmasının yasak
edilmesi ise, bilhassa kodamanlarının fena
halde menfaatlerini sarsmıştı. B u yüzden bir
müddet sonra: *Tâlim aslında yoktur» diye­
rek b u işten vazgeçtiler. Devlet ricali esasen
ocaktan üm id kesmiş oldukları için bu h u ­
susta fazla ısrar etmediler, b una karşılık,
nizam-ı cedide daha fazla ö nem verdiler.
Lâkin, yeniçeriler de boş durmuyorlar, nı-
zam-ı cedid aleyhine dallından geniş bir
propagandaya girişmiş bulunuyorlardı. B u
yüzden nizam-ı cedid’e yazılmış birçok k im ­
se onların:

*B u tâlim gâvur işidir» şeklindeki tel­


kinlerine uyarak dağılıyorlardı. Nihayet, h â ­
zinenin bütün darlığına rağmen, yeniçerileri
m e m n u n edip yatıştırmak için ulufelerinin
artırılmasına karar verildi.

Topraklı süvariler '

Tesbit edilen programdaki esaslara göre


eski müesseselerden olup ıslahına karar v e ­
rilen ve b u sırada pek berbat vaziyetteki
Sultan Ü ç ü n c ü Selim topraklı süvari teşkilâtı da ele alındı. B u
(Kapıdağlı serisinden) mesele üzerinde Birinci Abdiilhamid zama-

Nizam-! C e d id askerinin yetiştirildiği L e v e n d kışlası ( M a h m u d R a if E fen di’nin « T a b l e a u x


ces N o u v e a u x R è glem ents de l’ E m p ir e O t t o m a n adlı eserinden}

2756
Nizam-ı cedid, yeni teşkil edilen birlikler, teknik eğitim müesseseleri ve
askerî alanda diğer çalışmalar

(İlâ v e : 1 6 2 )

*
B u deyim, ilk defa devlete veri-
lecek yeni bir düzen anlamına olarak da kuvvet toplanması ve boğaza şevki
Köprülü-zâde Fazıl Mustafa Paşa ta­ için gccecek zam an içinde Rusları d u r ­
rafından kullanılmış, lâkin Üçüncü durm ak şarttı. İşte bu maksadla bu-
Selim devrine kadar bir daha kulla­ n u n için yeni tüfenkli ortası hazır­
nıldığı görülmemiştir. Sonra, Üçüncü lanıyordu. Böylece, nizam-ı cedid as-
Selim devrinin ilk zamanlarında elçi­ j keri için görünüşde bir bahane b u ­
likle Viyana’ya gönderilen Ebubekir lunm uş oldu.
Ratib Efendi yazmış ve Bâb-ı âliye Üçüncü Selim, b u n u n yeniçeri o-
sun m uş olduğu lâyihada -nizam-ı ce- cağından tam am en ayrı yeni bir as­
did” tâbiriyle bu memleketteki yeni keri sınıf olarak ortaya çıkışının do­
düzenden bahsetmiştir. B u n d a n m a a ­ ğuracağı tepkileri de dikkate alarak
da, Fransa ihtilâlinden sonra krallı­ buraya girecek gençlerin ocaktan se­
ğın yıkılmasiyle kurulan cumhuriyet çilmelerini istedi. Yeniçeriler b u n u
rejimi OsmanlIlar tarafından bu isim­
reddettiler. Maksadları, bağımsız bir
le anılmıştır (Enver Ziya Karal: O s­ teşekkülün meydana çıkması idi. Zi­
manlI Tarihi C : 5, S- 63). ra, onunla mücadele daha kolay o-
Üçüncü Selim devrinde b u terim lurdu. Lâkin h üküm dar ile yakınlan
OsmanlI imparatorluğu için iki m âna b u tuzağa düşmediler ve nizam-ı ce­
ifade ediyordu: did askeri, bostancı ocağına bağlı, tü­
1 — üçüncü Selim'in bir baba fenkli bostancı ortası olarak • kurulup
mirası olarak giriştiği, gericilik n ü fu ­ yürütülmeye başlandı (Şubat 1703).
z u n u n kaldırılması ve Batı medeni­ İlk hazırlanan nizam nam e ve kad­
yetinin bütün vasıtalarının kabulü roya göre nizam-ı cedid 12 000 asker­
suretiyle ilim, teknik.' idare, maliye, den mürekkeb olacaktı. B u n u n şimdi­
ekonomi, sosyal müesseseler sahala­ lik 1600 kişisi İstanbul’da yetiştiri­
rında yapılacak değişiklik ve ıslahatı lecek, öbürleri yurdun çcşidli bölge­
hedef tutan büyük yenilik hareketi. lerinde 800-1500 kişilik gruplar halin­
2 — İlk fırsatta ilga edilecek o- de yavaş yavaş teşkil^ edilib yetişti­
lan yeniçeri ocağının yerine kaim ol­ rilmeğe çalışılacaktı. İstanbul’dakiler,
m a k üzere Avrupa usulünde yetişti­ bostancı ocağına bağlı bir orta itibar
rilerek kurulacak olan ordu. olunacak ve bu ortada oniki bölük
B u ilâvede daha ziyade ikinci bulunacaktı.
m addede gösterilen hususta alakalı Zaten bu yeni askerin kılık ve kı­
çalışmaları yazacağız. yafeti de az-çok bostancıları andırı­
Tarihimizin metin kısmında bu yordu. O sırada bostancılar mavi şal­
İslahat devri ile alakalı bölümde yaz­ var, kırmızı kaftan giyerler ve ser­
dığımız üzere verilen ıslahat layiha­ puş olarak kırmızı barata kullanır- ]
larındaki fikirlere dayanılarak tatbi­ lardı. Pabuçları da kırmızıydı. Niza- ;
ki hazırlanan esaslardan asıl m ü h im m-ı cedid askeri de baldırları dar
ve ön planda olan Batı usulünde ye­ mavi şalvar, kırmızı dar caket ve kır­
tişmiş yaya ordusu kurmaktı. mızı Barata giyecekler, pabuçları kır­
Herşeyden evvel de gerek yeniçeri mızı olacak ve sarı tokalı kemer ta­
ccağını ürkütmemek ve gerekse hiç­ dacaklardı. Erlerinin silâhları; pala,
bir yeniliği hazmedemiyen halka hoş tüfenk ve süngü, subaylarının ise kı-
görünmek için yeni askeri sınıfın teş­ U ncdan ibaret bulunacaktı Subayla­
kiline dair herkesin kabul edebileceği rının caketlerinin daha uzun , önü vc
bir m ucib sebeb arandı ve b u lun d u: kolları sırmalı, baratalarının sırma şe-
son savaşda Osmanlı donanmasının ı f ridli vc sırma işlemeli hilalli olması
Karadenizdeki Rus donanmasiyle baş ve rütbe işaretleri taşımalan karar­
edemediği anlaşılmıştı. B u n u n üze- j laştırılmıştı.
rine Rusların Karadeniz boğazından A ncak b u yeni teşkilât. Nizam-ı
geçerek İstanbul’a h ü c u m ve b u şeh­ cedid şüphesiz ki ayrı bir masrafı
ri zapt tasavvurunda bulundukları ve icab ettirmekteydi. Dolayısiyle yeni
bu projelerini hakikat safhasına çı­ gelirler lâzımdı. Fakat hâzinenin de
karmak için fırsat gözledikleri hava­ hali esasen perişandı. Ü çüncü Selim
disi ortalığa yayıldı. Halbuki, yeniçeri b u n d a n dolayı bu askerin masrafını
ocağı barış zamanlarında seferber hal­ karşılamak için yeni bir hazine kur­
de değildi. Böyle bir tehlike v u k u u n ­ m ağa karar verdi. B u n u n adır İrad-ı
—>

2757
[ cedid hazin esiydi. Buııa dördüncü, yüzbaşılar k um an da edeceklerdi. Her
“şıkfc-ı râbi defterdarı” veya “irad-ı bölükde iki saka ve ileride nizam-ı
cedid defterdarı” adlı birisi nezaret ! cedid eri olmağa nam zed altı kara­
edecekti. B u hazine için yeni gelir I kullukçu ile beraber yüz otuz er bu­
kaynaklan arandı ve şu şekilde bir | lunacak, ko la£alar:nın her biri altı
İ karara varıldı: bölüğe k u m a n d a cdccekti. Subaylara
Eskiden m evcud olmayıb sonra- j maaş ve askerlere yevmiye irad-ı ce­
i dan ihdas edilen secriye n evinden !' did hâzinesinden verilecek, silâhları
tütün ve içki gibi keyf vericilerdje& [ devi et temin edecek, başlangıçta, her­
alman vergilerle o n kese akçeden si- j kese bir takım elbise verilecek, b u­
ya de failli muk&t&alard a n boşalanla- ! n u n dışında elbisesi eskiyen b u n u
r m Hâzineye alınacak geliri, her sene j kendisi temin edecekti. Erler, terfi
yenilenen beratlar için sahihlerinin | ederlerse evvelâ onbaşı, sonra çavuş,
ödemesi m u t «d olan ücret, yükden a- j sonra sırasiyi e alemdar, mülâzım, yüz­
im an vergi, m ünhal oldukça darbha- ! başı, nrn.lâzımafa, kolağası, kethüda
neden zabtolunan dirlik ve mukataa- ve nihayet binbaşı olacaklardı. Bir de
la n n yıllık gelirleri birleştirilecekti. aynca hepsinin üstünde olarak bir
B u suretle hâsıl olacak meblâğ, ayrı \ ocak a£asx bulunacak ve bu ocak a-
bir iıa^ine halinde birikecekti. B u ­ i&lığı boşaldıkça kapıcıbaşılardan uy­
nunla h e m nisam -1 cedid askerine aid ; gun biri veya binbaşıların akıllı, sadık
masraf görülecek, hem de artan para j ve işbi lirlerinden biri kapıcıb&şılık
tasarruf edilih bir sefer vu kuu nd a ! rütbesi verilerek ocak ağası olacaktı.
harcanm ak üzere saklanacaktı. Zira i Ancak, bu terfi cedveUnde Kıdem ka­
1 mevcud askerî ocakların ıslahı ile mo- ; dar ehliyete de yer verilecek ve ehil
• d e m tarzda bir ordu kurulması için olanlar tercih olunacaklardı. Her bö­
j yılda ortalama yırmibin kese ve yeni lüğe aynca bir top ve topçu nefer­
bir sefere hazır b ulun m a k için he- ; leriyle subayları, top arabası verile­
I m en ilk a nd a yüz elli bin keseye ih- cek, ocağın eebhanesi ve mehterha­
İ tiyaç vardı. nesi ayrı olacaktı. O cakda maaşlı o-
Irad-ı cedid hâzinesi kurulduktan lanlar, yani subaylar süvari olacak,
sonra »şıtk-ı râbi” yani dördüncü at kendilerine aid b ulunub yem ve
defterdar ü n v a n m d a n vazgeçilmiş b u­ sair masrafları devletten «denecekti.
n u n yeni bir şey olmadığı intibaını Ocağa girenler, üç yıldan evvel ayrı-
uyandırmak için iradı- cedid defter­ lamıyacaklar, üç yıl sonra ayrılmak
darlarına eskiden beri mevcud olan, istiyen o güne kadar almış olduğu
yalnız elli yıla yakın bir zamandır maaş, yevmiye ve emsalini iadeye
ehemmiyeti kaybolarak sadece kuru m ecbur bulunacaktı.. Ocağa alınacak
bir ü n v a n haline gelmiş bulunan erter, en çok yirmi beş yaşında güçlü
Şıkk-ı sân i defterdarlığı* yani ikinci kuvvetli, göster: şliT iyi ahlak sahibi
defterdarlık tevcih edilib ayrıca ta­ kimseler olacaklardı. D a h a küçük yaş­
limli asker nazırı unvanı verilmesi takiler, tercih edileceklerdi. Subayla­
kararlaştırüdı. B u vazifeye de eski rın hizmet eri olmıyacak, bunlar dı­
sadaret kethüdası M ustafa Rcşid Efen­ şardan kendilerine a d a m tutacaklar­
di tayin olundu. dı. B u tutulanlar, asker elbisesi giye-
B u iğlerin yapıldığı sırada padi­ i miyecek, yalnız başında barata, bulun­
ş a h ın e m r ile bostancı ocağına bağlı duracaktı.
tik o r t a k u r u l a r a k derhal talimlere
N izam -1 cedid askerinin süratle
başlanmıştı N ız a m -ı cedid askerinin
yetiştirilmesine bilhassa gayret edi~
e v v e lâ K â fıfc h a n e d e talim v e terbiye
g ö r m e s i k a r a r l a ş t ı r ı l m ı ş ik e n , s o n r a ­ liyor, h ü k ü m d ar basan y ahıra* hazan
yanında devlet ricali bulunduğu hal­
l a r ı b u iş in ş e h r in b ir a z d a h a d ış ın d a
de Levend Çiftliğine giderek talimleri
ve halkın gözünün uzağında yapıl- |
gölden geçiriyor, askeri ve subayla­
m a s ı doğru bulunarak Levend çiftli­
rını teşvik ediyordu.
ğinde yetiştirilmeleri uy s u n görüldü.
Levend çiftliğinin ve gerekli tadila­ Zam anla “âsâkir-i şâhane‘T ae
tının tamamlanması 1794 (1208) üze­ denmiye başlanan ilk nizam-ı cedid
rine tüfenkli orta buraya nakledildi. ortasından çok sonra, malî imkânla­
Ayrıca -Levend çiftliği k a n u n u a d iy le rın kifayetsizliğine rağmen siyasi o-
anılan bir de kanu n hazırlandı. İlk laylarm zarureti dol ayisiyle, ancak
n iz a m n a m e n in b ir a z daha mütekâmili Kasım 1799 da ikinci bir orta teşkil
olan k anu na göre ilk teşkilât, subay­ edilebilmiştir. B u ikinci ortanın ku-r
l a r ı dâhil o l m a k ü z e r e 1602 k iş id e n | ruluşu sırasında eyâlet valilerine de
ibaret o l a c a k t ı . Bunlar, o n ik i h ö lü - | emirler gönderilip maiyetlerinde ni­
ğe ayrılacaklardı. Hepsi, t e k o r t a ş e k - ; za m-ı cedid birlikleri teşkili isten­
linde bir binbaşının kum andasında j miştir. İşte b u n d a n sonradır ki ta­
olacaklar, bir sag ve bir sol kolağası limli yeni askerî kuvvet ilk d ü şünü­
v e herbirinin ikişer mülâzım ağası, len miktara yükselmiye başlamıştır.
bir kethüdası bulunacak v e bölüklere Her ortada ikişer m ühendis ve ikişer
maiyetlerinde iki mülâzım bulunan mülakimden iteğmen) kurmay hev*-

2758
I etlerinin kurulması da b u devrede dikten sonra matematik ve geometri
gerçekleştirilmiştir. Evâîet valileri a- okutulacaktı. B u okul cia Halıcı-oğluna I
| rasında nizam-ı cedid çalışmaları h u ­ naklolundu. Üçüncü Selim ise, hum- •
susunda en başarılısı K ara m an bey­ • baracı ocağına ba£lı ayn bir okul
lerbeyi olmuştur. İ kurm ak istiyordu. Nihayet bumbara- ı
Orduda talimli yaya birliklerinin | hanenin Hasköy tarafma İki katil bîr
teşkiline paralel olarak topçu ocağının ; bina yapıldı. Her katta iki oda, iki
• öa yeni kanunnamesi neşrolunmuş ve ; dershane vardı. Okulun ayrıca bir ki­
taplığı bulunuyordu. Mühendtshane-i
ocak her birinde on top bulunan yir­
mi beş orta halinde teşkilâtlandırıl­ îtinun-ı berriye-i h ü m a y u n adı veri­
mış tı, Her Lop için on topçu ve sür’ai len bu okulun yapılması, 18ÇÛ yılma
toplarına ayrıca onar tüfenkli asker [ rastlar-
M ühendishan eye, daimî seksen öğ­
ayrılmış, küçült ve büyük subaylar ve j
j memurlar tayin edilib hepsine dolgun renci kaydolundu. Ayrıca hariçten is- ‘
maaş ve tayınlar tahsis oiunmuştu- ? tepenler de derslere devam edebi 1 c- \
f B u şekilde tensik olunan ve niza«ı-ı j çeklerdi. B u okulun ve öğrencilerinin
cedide bağlanan topçu ocağına da yine j tabi olacakları usul ve nizamlar bir
M ustafa Heşid Efendi nâsir tayin c- ka nu nn am e ile teebit edilerek b u n a :
riayet emrini padişah üst tarafına
dilmiş, b un da n m aada ayrı bir ka­
n u n n a m e ile yeniden düzenlenen top j bizzat kendisi eliyle yazdı.
Okul, dört sınıftan ibaretti. Her
j arabacıları da aslında topçu ocağın m
i yardımcıları olduklarından onların ne- j sınıf iki sene sürecekti. Birinci sınıf- ı
! Kareti de Mustafa Rcşid Efendi’ye ve- i ta; yanı, resim, geometri başlangıcı,
j riimlşdL Sonra, Tophanenin etrafın- | sayılar bilgisi, arabca, fransızca. İkin­
daki dükkân ve evler sahihlerinden ci sınıfta; Aritmetik. Geometri m e ­
• satın alınıb topçu ve top arabacıla­ todu. coğrafya, arabca, fransızca, Ü- j
rı ocakları için kışlalar inşasına baş­ j çüncü sınıfta: coğrafya, trigonometri,
landı. Topçu ocağının ıslahını müte- cebir, arazi bilgisi, harb tarihi ve
akıb top dökümcüleri de yeni bir ni­ Dördüncü sınıfta; yüksek matematik,
za m altına alındılar ve kırk dokuz koniler bilgisi, atış bilgisi, astrono­
kişilik bir orta halinde teşkilâtlan­ mi, lağımcılık ve istihkâmcılık, tâ­
dırıldılar. lim teorisi, cer dersleri okunacaktı.
O kulu bitirenlerden derecelerine göre
★ j her nizam-ı cedid ortasına iki m ü ­
hendis ile iki m ühendis muavini ve­
rilmesi kararlaştırılmış ve bu tatbik
Niz&m-ı cedid programı, yeni sa­
olunmuştur. Bunlar o zamanlar şim­
vaş tokniği eğitimini yapacak mües-
diki kurmayların gördüğü işi görü­
seselerin kurulmasını da içine alıyor­
yor ayrıca- köprüler kuruyor, araziyi
du.
keşif, askeri tabya ve nakliyatı idare
Üçüncü Selim daha 1790 yılında ediyordu.
İsveç, İnci İtere ve Fransa'dan m ü h e n ­ 1778 yılında tersane zındanmtn
disler getirterek vaktiyle Üçüncü M u s ­ yanında, yani şimdiki câmialtı mevkii
tafa’nın açtırdığı Karaağaç dershane­ civarında iki-üç odalı bir tersane mü- |
sinde okum uş olanlardan hayatta ka­ hendishanesi açılmıştı. 1795 yılında
lanları ve bunların çocuklarından bu- Üçüncü Selim’in emriyle buraya bir ^
• labildiklerir.i toplayıb Tophanede inşa de gemi inşaat mühendisliği bolüm ü ı
ettirdiği mektepte bunlara ders ver- , ilâve edildi. Aynı yıl gemi seyir su- i
d irmeğe başladı. Gayesi, yabancı meni- i baylarına m ahsus harita ve seyr-ü şe­
leketlere m uhtaç kalmıyacak şekilde fsin kursu faaliyete geçti- Tersane
m ühendis subay yetiştirmekti. Bu m ü h e n dislıanesi 1805 yılında inşaat
mektep, iki yıl sonra Halıcı-oglunda ve seyr-ü sefain bölümlerine ayrıldı.
yapılan Hum barahane kışlasına n a k ­ Birinci kısımdan gemi inşaat m ü ­
lolundu, B u kışlanın Sütlüce tarafı, hendisi subayı, ikinci kısımdan ise
yavaş yavaş istihkâm sınıfı haline gemi seyir subayı yetişecekti. Bu
gelmiş olan lağımcılara, Kasköy ta­ mekteb. 1821 yılındaki Kasımpaşa
rafı ise h u m b aracı lara yarı^yarıya tah­ yangınında yanm eaya kadar faaliyetde
sis edilerek öğrencilerine timar ve bulunmuştur.
şeamet gibi toprak dirlikleri bağlan­ Üçüncü Selim bir taraftan gerek
dı. bu okullarda okunacak ve gerekse
Üçüncü Selim tahta çrkdığı yıl ordu ve donanm a subaylarının işle­
Eyub Bahariyesindeki yazlık köşkde rine yarayacak eserlerin türkçeye çev-
! Enderun ağalarının, en istidadlıların- rilib bastırılmasını emretti. B u n u n i-
j dan ve tahsili yarım kalmış olan eski çin, her şeyden evvel faaliyeti durak­
öğrencilerden mürekkeb bir okul aç- lamış olan İbrahim Müteferrika mat- -
J mış, buraya değerli hocalar tayin c- baasmı m un tazam _ çalışır hale getirt- •
dib faaliyete geçirmişti. Burasının adı ti. D a h a evvel, İstanbul’d a Fransız
Mühendishane-i Sultanî idi. Talebele­ elçiliğinde bulunan m atbaada mü- :
rine gerekli ilk genel bilgiler vcril- hendishanenin fransız hocalarından I
I

275£>
nır.da da durularak bir d e kanunnam e h a ­ çıkmıştı. Hattâ, geçen sefer sırasında İs­
zırlandığı halde sefer dolayısiyle tatbikata mail kalesine m e m u r olan timar ve zeamet
geçilememiş bulunuyordu. Bunların hali ise, eshabının bir kısmı alaybeylerine rüşvet v e ­
alâkasızlık yüzünden büsbütün çığrıncan rip izin alarak, kimi de firar ederek kalenin

Dclafit Klave’nin yazdığı Tertibül-or- j hir ermeni ustalardan Arakil usta yap­
d u ve Fransız donanması mensubla- mıştı. Azadlı baruthanesi çalışmağa
n n d a n Deturj’u n yazdığı Tasnif-i Se- başladıktan sonra Gelibolu ve Sela­
faln-i D o n a n m a adlı eserler türkçe nik baruthanelerine ihtiyaç kalmadı­
olarak bastırılmıştı. K eza uaskoydeki ğından faaliyetleri durmuştur.
m ühendishane matbaasında Vankulu B u arada boğasın Karadenlze çı­
lügatinin üçüncü baskısı yapıldığı gi­ kış noktasında olub tamirleri sona
bi, Tuhfe-i Vehbi de basılmış üstelik eren Bağdadcık, Revancık, Rumeli
Üsküdar'da kurulan matbaa da faa­ feneri, Anadolu feneri, Garibçe. Btt-
liyete geçmişti. yükltman ve Poyraz limanı kalele­
rinin m uhat ızl a n artırılmış, bunların
* Levend çiftliğindeki askerler gibi ta­
lim ve terbiye Rörmeleri emrolunmuş,
Evvclce İstanbul, Gelibolu ve Se­ aynı usul daha içerdeki Rumelıka-
lanik baruthaneleri birleştirilerek tek vağı. Anadolukavağı, Yuşa vc Telli-
bir nezaret haline ko nm uş ve naza- ] tabya kalelerine de tatbik edilmiştir.
retine tayin olunan Şerif Efendi sa­ ! B u n a sebeb, artık Karadenizde kuv-
yesinde h e m İstihsal çoğalmış, h e m . t vetli bir donanması bulunan Rusya’­
de malın kalitesi yükselmişti. Ancak, ya karşı icabında İstanbul'u m ü d a ­
b u imalâthaneler hayvan gücüyle ça­ faa idi.
lıştırılıyordu. Atlarla döndürülen
çarklar, atların kuvvetli ve zaif olma­ Bibliyografya : Enver Ziya Kara!;
sına ve hareketlerinin çabukluk ve Osmanlı Tarihi, C : V. Enver Ziya Ka- (
yavaşlığına göre hareket ettiğinden rai; Selim III. ü n hatt-ı hümayun- ;
her zam an aynı standartta mal elde lan. Enver Ziya Karal; Selim III. ü n
edilemiyordu. Hayvan gücü yerine su hatt-ı hümayunları — Nizam-ı cedid
g ücü n ün kullanılması b u m ahzuru — 1780- 1807. Enver Ziya Karal: Ni-
bertaraf edeceğinden yine Şerif Efen­ zam-ı cedide dair lâyihalar (Tarih
dimin himmeti ile Azadlı’da bir barut­ Vesikaları, sayı: 6, 8. 11J. Cevdet; T a ­
hane inşa edildi. B u n u n su gücü ile rih, C : 6. Yorga: Osmanlı Tarihi, C:
hareket eder, çark, değirmen, tokmak V, (Bekir Sıtkı Baykal Tercümesi).
ve sair kısımlarını ise, sanatında m a ­ I. H . Danişm end: İzahlı Osmanlı Ta-
n h i Kronolojisi C : IV.____________________

2760
boş ve muhafızsız kalmasına sefceb oldukları altma götürecek, gelmiyenler derhal azledilip
için, kale muhafızı: sefere gelmek şartiyle yerine başkası tayin

*Eiöe asker yoktur. D ü ş m a n hücum edem­


se m ukavem et m ü m k ü n değildir» diye fer-
vad ettikçe:

»Anadolu eyâleti gibi büyük bir eyâ­


letin topraklı süvarisi maiyetine m em u r edil­
mişken böyle telâ? etmesi vehim den ibaret­
tir-* denilmişti. A n c a k kalenin feci akıbeti
hakikatin başka şekilde olduğunu ortaya
koydu. Üçüncü Selim o zamanlar savaş sona
erinceye kadar d urum u n olduğu gibi m u ­
hafazasını emretmiş,, barıştan sonra yaptır­
dığı yuklamada ise Anadolu timar ve zeamet
erbabının hayatta ve yurdlannda istirahatle
meşgul bulunduklarını anlamış, bun un üze­
rine sefere gelmedikleri için eski kanunları­
na göre dirliklerinin zaptına karar vermişti.
A yn ı zamanda, topraklı süvari ka nununun
ihyasını düşünüyordu. Üstelik b u iş yeni bir
masrafa da ihtiyaç göstermiyeceğinden tat­
biki kolaydı. B u n u n için evvelâ son sefere
gelmemiş olan topraklı süvarilerinin hepsi­
nin birden kaydı silinerek dirliklerinin elle­
rinden alınıp sancağında bulunm ak şartiyle
istihkak sahiplerine verilmesi ferman edildi.
Sonra, topraklı süvarinin daim a savaşa k a ­
biliyetli ve hazır bulunmaları için alaybey-
liklerinin, yani hazer zamanlarında topraklı
süvarilerin o kaza dâhilindeki en büyük
amirliklerinin cidden b u işe lâyık, doğru ve Hoca İshak Efendi
becerikli kimselere verilmesi ve m ünhal ti­
M ühendishane deninçş hemen akla gelen
m ar ve zeametlerin bunların inhası olma­
İshak Efendi, vakıa tesisinden daha sonraları
dan tevcih edilmemesi kararlaştırıldı. Sefer
ck ula hoca ve baçhoca olmuşsa da buraya
zamanlarında bir rtahiyelik bölgedeki top­
ad ına h âtıra tası diktirtecek kadar emek v e r­
raklı süvariyi, zeamet derecesinde bulunan
miş b ir zattır. Doğu ve batı difterinden ço­
çeribaşıları toplayıp al ay beylerine götürecek,
ğunu bilen, F iıik , Kimya, Geom etri, istih kâm
o n d a defterlerindeki kayıdiarından yok-
ilim le rin e dair b ir nevi ansiklopedik eser
lıyarak gelenlerin tam am olduğuna kanaat te lif eden bu zat, daha birçok m üh im v a z ife ­
getirdikten sonra sancak beylerinin sancağı lerde de bulunm uş ve 1834 te vefat etm iştir.

> : j ‘n <¿1 :i At r»ıf t a ’ Jl ' ij J .t j* >1


y.iU^rt 's
;
i, î » ’ i 4' ,t
’ ^-r vs * . r T & *
- --Cl?;/ j 1 fj. i - s. ‘ i5? '-'

Ü çüncü S e l im ’ in Hahcı-oğlu’ n d a yaptırdrğr K um ib arh â n e kışlası

27S1
olunacak, yıllık hasılat azlolunaııöan tahsil likler ref’olunacaktı. Yalnız, saray hizmetle­
edilerek yr-n.ı gelene verilecekti. Sefer za ­ rine yetmiş dirlik ayrılacaktı.
manlarında. savaşlar bitse ve eyâletleri va­
lisi olan kimse izin verse bile, devlet tara­ Donanmada ve tersanede yapılan işler
fından emir gelmedikçe topraklı süvari geri
donmiyecck, dönenler olur ve bunlar haber ü çün cü Selim ’e verilen lâyihalar arasın­
verilmezse çer ib aşıl arı ve a! ay beyleri ceza­ da donanm aya da temas edenler ve d e n U
landırılacaklardı. Yılda beş yüz kuruştan az kuvvetlerinin yeniden ıslah ve tensikini lü­
gelirli dirlikler, münhaller bölünmek sure­ zumlu görenler vardı. G en ç h ü k üm d ar bu işi
tiyle erıaz beşyüz kuruşa çıkartılıp her üç de ele aldı. Evvelâ don anm ada bulunan sa­
yılda bir bulunan ve bulunmıyanların an­ vaş gemilerini büyüklük ve küçüklük dere­
laşılması içir, yoklama yapılması kararlaştı­ celerine göre sınıflara ayırttı. Sorıra k a p ­
rıldı. Halen m evcud olanlardan sefer hizmeti tanlardan en fazla ehliyetli vc istidadlı gö­
i-öremiyecck d urum d a bulunduğunu ileri sü­ rülenler derecelerine göre bunlara tayin
renlere bir yıl mehil veriliyordu. Bir yıl edilip açıkta kalanlar onlara mülâzım kap­
sonra aynı d urum da olursa dirliği terketme- tan ünvaniyle yardımcı olarak verildi. N i ­
si gerekecekti. Babasından timar kalmış ço­ hayet, hepsinin yıllık aidatı artırılıp şu had­
cuklaşan kendi yerine cebeli gönderenler lere çıkarıldı:
de her yıl yoklanacak ve on beş yaşma va­ K a p u d a n e 7000 kuruş, Patrona 6000 k u ­
ranların cebi>!isi kaldırılıp kendisinden biz­ ruş, Riyale 5000 kuruş, L im a n reisi 6000 k u ­
ruş, üçanbarlı 1500 kuruş, Kalyon <53-55 ar­
zat hizmet istenecekti. Ayrıca, asıl kadrodan
şın boyunda) 2800 . kuruş, Kalyon (45-47-51
bir kolay bulup ayrılarak şunun-bunun yi- arşın boyunda) 2350 kuruş, Firkateyn (47-51
yimyeri ve geçim vasıtası olan bütün dir­ arşm boyunda) 1850 kuruş. Firkateyn, Şch-

Sultan Ü ç ü n c ü Selim zarnantrıda T o p h a n e v e top d ö k ü m ü


(Üstteki resim y in e M a fım u d Raif E fe n d i’n in eserinden alınmıştır) t

2762
tiye ve emsali için (30-43 argın boyunda)
1600 kuruş,

E undan maada birinci derecede üç kap ­


tan olan kapudane, patrona ve riyale ile li­
m a n reisleri için bir münhal zuhur edince
kaptanpajanın b u yerlere en lâyık olanları
Bâb-i âliye bildirmesiyle tayinleri yapılacak,
disier donanm a gemilerinde olacak münhal-
lere de gemi kaptanlariyle liman reislerinin
görüşüp seçecekleri kaptanlardan birisi geti­
rilecek, bir kah s ha ti olmadıkça kimse azlo-
lunmayacak, sefer ve l'.azer zamanlarında
süvari ve mülâzım kaptanlar, gemi reisleri,
topçular, yelkenciler gemilerden izinsiz ve
habersiz ayrılmıyacak, gemilerin ihtiyaç­ Ü sk ü d a r’daki K a v a k sarayının yüzyıl s o n u n ­
ları tersane eminleri ve liman reisleri tara­ daki d u r u m u . E u saray yerine Üçüncü S e lim
fından temin edilecek, veriler, her çeşit mal­ sonra âsiler tarafından yakıian iik Selim iye
zeme liman defterine kaydolunduktan sonra kışlasını yaptırmıştır,
bir örneği süvari kaptanlara ve bir örneği (ChoUeul Gcuffier'den)
deryakaptaniyle defterdar vasıtasiyle baş-
nıuhasebeye verilecek,, gemilerde bulunan eşil olursa ecdadı kaptan veya tersane m e n ­
m alzem e ve savaş araçları daimî şekilde ba­ subu olanlar tercih edilecekti. Tersaneden
kıma tabi tutularak' bozulmalarına ve çürü­ yetişmemiş olup hariçten gelenler de ehliyet
melerine etıgel olunacak, gemiler daim a te­ imtihanını kazanırlarsa derecelerine göre
m iz tutulacak, süvari kaptanlardan b u h u ­ hizmetlere alınacaklardı. L im a n reisliğine
suslara riayet etmiyen olursa derhal azledi­ de, süvari kaptanlar arasından okur-yazar,
lip cezaya uğratılarak yerine mülâzimkap- tersane kaidelerine ve gemi donatımına vâ­
tanlardan ehil görülen tayin olunacaktı. Böy- kıf, doğruluğu ile tanınmış birisi getirilecekti.
lece, bir mülâzim kaptanlık boşalınca, bura­
ya kapudane başreisi, yani azab başbülükba- Üçüncü Selim ayrıca hazînenin kudreti
5 ısı, onun yerine patrona başreisi, onun ye­ derecesinde yeni gemilerin yapılarak k a d ­
rine riyale başreisi geçecek, riyale başreis- ronun genişletilmesini emretti.
Iiğine kapudane ikinci reisi, onun yerine en K ü ç ü k Hüseyin Paşa’tim kaptanı derya­
ehillerinden seçilecek olan yelkenci, onun lığında çoktan beri lüzumlu olan yeni tezgâh
yerine üçüncü reis, onun yerine topçu bası­ ve kızaklara kâfi gelmemeğe başlıyaıı ter­
d an uygun görülenlerden biri imtihanla ta­ sane sahasının genişletilmesi için çareler
yin olunacak, iki kişinin yeterliği birbirine aranmıya başlanmıştı. Nihayet padişahın fer­

Üçtincü Selim tarafından B o ğ az'd a yaptırılan istihkâm lardan R u m e l i-kavagı'ndaki kale


(Barlett’ten)

2763
m an ile tersane yanında bulunan Aynalı-Ka- beteriydi Ayrıca vazifesi adalet dağıtmak
vak köşk ve sarayının bahçelerinden başka olan kadılar, rüşvetsiz aşağı yukarı iş gör­
yıktırılan binalarından elde edilen yerler bu mez, daha doğrusu rüşvetle her işi görür ol­
ihtiyacın giderilmesine terkedilmişti. B u r a ­ muşlardı
da kurulan yeni tezgâh ve kızaklarla tersane Üçüncü Selim her şeyden evvel İdarî
sahası llasköy'e doğru genişletilmiştir. taksimatı bir düzene sokarak eyâletleri ve
bunlara bağlı liva ve kazaları yeniden tes-
bit edip vezirlerin sayısını buna uydurdu.
Çeşidlı sahalardaki değişiklik ve icraat, Vezirlerin yeniden tayini hakkında bir ka­
daimî elçiliklerin ihdası n un nam e hazırlattı. B u n a göre ehliyetsizler­
den, mahallî mütegallibcden vezir tayini kal­
Ü çüncü Selim, bundan sonra idare sa­ dırıldı. 3 u rütbenin İdarî hizmetlerde uzun
hasındaki ıslahata el attı. Kendisi tahta çık­ müddet çalışıp yetişmiş, yeterliği belirmiş,
tığı zam an devletin mülkî idaresi tam bir devletin itimadını kazanmış kimselere tah­
anarşi içindeydi. B un a sebeb ise idare a d a m ­ sisi esas alındı. Eyâletlere tayin olunan idare
larının e îtıl olmayanlar arasından seç ilme - adamlarının enaz üç, en çok beş sene vazife
siydi Bir yere vali veya mutasarrıf gönde­ görmeleri usulü kabul edildi. Halktan yalnız
rileceği zam an en çok rüşvet ve hediye v e ­ kanunnamelerde adı ve miktarı tasrih edi­
ren seçiliyor, tabiî o da gittiği yerde her len vergilerin alınması, b u n u n dışında k im ­
şeyden evvel verdiği parayı çıkarmağa ça­ senin hiçbir vesile ile on para istememesi
lışıyordu Üstelik, sık sık vaki olan nakil ve emrolundu. Mahalli belediye ve muhtarlık
tayinler bu soygunculuğu hızlandırıyor, hal­ işleriyle meşgul bulunan âyânların yir.e halk
kı bunaltıyordu Yerli âyânlar da, halkı soy­ tarafından seçilmesi, lâkin idare adamları­
makta idare adamlarından geri kalmıyorlar­ nın b u seçime hiçbir suretle müdahalede b u ­
dı. Vergi mültezimleri ise, soyguncuların en lunmamaları tam im edildi.

Ondokuzuncu yüzyıl başlarında İstanbul'da Haliçte’ki tersane

Y i n e bu yüzyıl başlarında H aliç ’teki A y n a l ı - K a v a k küjkii ve sarayı


(Burası Ü çüncü S e lim zam anında tersane’ nin H a s k ö y ’e doğru genişletilmesi için
yıktırılmıştır ( M e l l m g ’den)

27G4
Üçüncü Selim bir taraftan memleketin ris’e Ali Efendi, Viyana’ya Afif Efendi ve
pek bozulmuş olan, iktisadi durum um ı düzelt­ Berlin'e Aziz Efendi büyük elçi olarak gön­
m eğe çalışmıştır. İthalâtın azalması ve p a ­ derilmişlerdir.
ranın dışarıya çıkmaması içirt yerli m a m u la ­
tın ve bilhassa geniş bir istihlâk alanı b u ­
Sadaret makamında değişme
lunan yerli kumaşların kullanılmasını terviç
etmig, hattâ kendisi herkese n u m u n e olarak
Sadrıâzam M elek M e h m e d Paşa, Tasla ih­
b u kumaşlardan giymeği âdet edinmiştir. Y i ­
tiyar v e gevşek olduğu için, Üçüncü Selim
ne israf; kısmak için devlet memurlarının
£ibi dinam ik ve ruhan aceleci bir h ü k üm d ar­
bayramlarda birbirlerine verdikleri hediye­
la uyuşması imkânsızdı. H ü kü m d ar, onun bu
leri kaldırmıştır. B u n d a n maada, İstanbul’u n
bir meselesi ulan un ihtiyacının teminini bir
düzene k a y m a k ve muhtekirlerin elinden
halkı kurtarmak için bir hububat nazırlığı
teşkilini emretti. B u nazırlığın vazifesi za ­
m anında çeşitli zahireyi satın alarak depo
etmek, sonra nevine göre değirmenlere veya
ihtiyaç sahiplerine kü çü k bir kârla dağıtmak­
tı. Hâsıl olacak nem a, sermayeye ilâve edile­
rek işin kapasitesi artırılacak, fazla hâsı! ise
irad-ı cedid hâzinesine konacaktı. Bir taraf­
tan da ticaret filosunun artırılması için k u d ­
reti olan zengin devlet adamlarının birer g e­
m i alıp işletmeleri kararlaştırıldı. Ayrıca,
O sm anl: tebaasının, bilhassa rumlarm Rus
bandırası altında ticarî seferler yapmaları
menolunduiru gibi vergi verm em ek ve k a ­
pitülâsyonlardan istifade etmek için tercü­
m a n ünvaniyle yabancı elçi ve konsoloslar
hizmetine girmiş olan tebaanın ellerindeki
belgeler Seri alınıp konsoloslukların ve elçi­
liklerin ahîdnamelerindc yazılı olandan faz­
la bu cins m e m u r kullanmamaları ve onlar
vasıtasiylo yabancı tüccarların iç piyasada iş
yapmamaları temin olundu.

Çeşitli A vrup a devletleri yüzyıllardan


beri Osmanlı devleti nezdinde daimî elçi
bulundurdukları halde, Osmanlı devleti A v ­
rupa devletleri nezdinde daimî elçiler tayin
etmezdi. Artık A v r u p a ’nın ahvalinden daimî
surette haberdar olmak lüzum ve ihtiyacı
vazgeçilmeK bir hale geldiği için ilk defa
olarak Londra, Paris, Viyana ve Berlin'de
daimî elçilikler kuruldu.

Daim i elçi meselesi, evvelâ Fransa ile


görüşülüp kararlaştırıldığı halde, ilk defa
Fransa’ya daimî elçi gönderilmesinin b u d ev ­
letle savaş halinde bulunan öbür devletleri
gücendireceği düşünülerek ilk elçinin eski­
den beri Osmanlı devletiyle barış halinde
bulunup aralarında hiç savaş geçmemiş oları
İngiltere'ye gönderilmesine karar verildi. B u
hususta İngiltere'nin İstanbul elçisiyle temas
edilerek anlaşmaya varıldıktan sonra eski
kaloynlar kâtibi Y u suf A g â h Efendi Londra
elçisi, saderet mektupçuluğu memurlarından
Raif M a h m u d Efendi sır kâtibi, Derviş Ağa
nam ında bir zat maiyet Rienım;u, iki tercü­
Üçüncü Selim zam anında tersanede daha
m an ve hıristiyan tebaadan da bir maiyet
k ü çü k alarak rokoko üslûbundan y a p tırıla n
m em u ru tayin olunup icabeden hediyelerle ve halen mevcud bulunan Ha&bahçe kasrının
yola çıkarıldılar (1793). B un d an sonra P a ­ drg ve içten görünüşü

2765
hallerine bir m üddet katiandıysa da, nihayet sini padişah uygun görmediği içitı Ortaİcöy-
azle ve Mısır valisi iken A nadolu valiliğine deki yalısında oturmasına müsaade edildi.
tayin edilip Kütahya’ya doğru gelmekte olan
İzzet M e h m e d Paşa’yı yerine tayine karar
verdi. H e m en , İzzet M e h m e d Paşaya hita­ Islahat sırasında dış politika
ben bir hatt-ı hüm ayu n yakılıp haseki ile
gönderildi. Haseki ağa, İzzet M e h m e d Pasa­ üçüncü Selim ıslahat ve yenileşme hare­
jca Gediz kasabası civarında yetişerek hatt-ı ketine başlarken mutlak olarak elzem gör­
hüm ayunu verdi. Pasa kılığını değiştirdi, düğü dış yardım hususunda, bilhassa o güne
birkaç yakın adamını yanına aldı ve ılgarla kadar Osmanlı devletiyle dost geçinmiş ve
İstanbul'a vardi. G ü n doğarken Topkapı sa- bu gibi hareketlere daima taraftar bulun­
rayından içeri giriyordu. m uş olan, Fransa devletinin dostluk ve yar­
dımına bel bağlamıştı.
O gün. baruthaneler nazırı M e h m e d Şe­
rif Efendi tarafından sur dışındaki barutha­ B u dostluk onaltıncı yüzyılda evvelki
nede sadrıâzam ile bazı ileri devlet ricaline ciltlerimizde görüldüğü gibi K anunî Sultan
bir ziyafet hazırlanmış olduğundan M elek Süleyman H a n ile Fransa kralı Birinci Fran-
M eh m ed Ps?a kayıkla baruthaneye gitmek suva’n m Habsburg hanedanı aleyhinde olan
için Topkapı sarayının önünden geçerken anlaşma ve işbirliklerjyle başlamış ve o güne
saraydan kayık gönderilip Balıkhaneye y a ­ kadar devam etmiş, bundan ise tek taraflı
naştırılarak sadaret m ührü kendisinden alın­ olarak yalnız Fransa tüccarı, İktisadî ve si­
dı ve saraya davet edilmiş olan şeyhülislâm­ yasî faydalar sağlamıştı. Dostluğun devam
la birlikte huzura çağrılan İzzet M eh m ed etmesine en büyük sebeb Fransa'nın, O s m a n ­
Paşaya verüdi (İS ekim 1794.). lI devletinin eski rakibi Avusturya ve sonra
kendi aleyhine olarak parlamağa başlıyan
O güne kadar sadaretten azledilenlerinRusya'ya karşı daima üstünlük iddiası ve
İstanbul’da kalması âdet değil iken, devlet Osmanlı devletine düşman bulunan b u iki
hizmetinde memleket - memleket gezerek ih- devlete olan düşmanlığıdır. Böyleee (D ü şm a ­
tiyarlıyan ve hakikaten melek huylu olup nımın düşmanı benim dostum) prensibi bu
kimseye zararı dokunması ihtimali bulunmı- konuda da yürümüş oluyordu. Ayrıca Fran­
yaıı kırkbeş yıllık vezir M elek M e h m e d P a ­ sa’nın doğu Akdeniz ve yakm doğ u ticaretin­
şanın bundan sonra taşralarda dolastırılma- den elde ettiği menfaatlerin devamı O s m an ­
lI devletiyle dostluğunun devamına bağlı
bulunuyordu. Osmanlı devleti de, o güne ka­
dar her ne sebeple olursa olsun devam et­
miş olan bu dostluktan faydalanarak ıslahat
hareketlerinde Fransa’nın yardımını temin
emelinde bulunuyordu.

Osmanlı devletiyle Avusturya ve Rusya


arasında savaş devam ederken Fransa ihti­
lâli bu devletler ve diğer Avrupa devletleri
tarafından sadece Fransa’nın bir iç işi adde­
diliyordu. Lâkin ihtilâlcilerin memlekete hâ­
kim olarak Onaltıncı Lııi’nin m uh akem e ve
idamı, insan h ak lan beyannamesinin ilâniyle
prensiplerinin bütün Avrupa, hattâ bütün
dünyaya yayılmasının inlenmesi, hüküm dar­
lığı Allah tarafından verilmiş bir h a k şek­
linde muhafaza ve m üdafaa eden Avrupa
monarşilerini Fransa aleyhinde sür’atle hare­
kete şevketti. 1792 tarihinden itibaren bun­
larla Fransa arasında birçok savaşlar oldu.
Osmanlı devleti ise, hem en bütün Avrupa
Fransa’ya düşm an bulunduğu halde, bu dâ­
vada tarafsızlığını ilân etti. B u tarafsızlığın
Fransa’ya faydası, Fransa’nın düşmanlarına
ise zararı vardı. Fransa, F am sa y a değil ihti­
lâle düşman olduklarını ve sadece bir isyanı
bastırmak için yine Fransa’ya yardımda bu­
lunduklarını iddia eden mütecavizlere karşı
Lûndra b ü y ü k elçisi Y u s u f A g â h Efendi üst-üste başarılar kazandı. İlk yendiği de

2766
Ûsrnanİı devletinin iki büyük düşmanından srndan alü ay kadar sonra, İkincisi Verni-
biri olan Avusturya idi. B u hâdise, İstanbul' nak, 1795-1737 yıllarında^ ve üçüncüsii Ober
cLa pek büyük bir sevinç yaratmış ve Fran ­ dö Beyyc Î797 yılında İstanbul'a gelmişler­
sa'ya olan sempati büsbütün artmıştır. dir.

Fransa ihtilâli ve Bâb-ı âü thtilâl Frar,sa’ istanhul’ da-


ki gayretleri
Fransa ihtilâli ve insan hakları beyan­
namesi, Osmanlı imparatorluğu tarai nidan Dekorş. İstanbul'a gelirken devleti tara-
tamamen bir Avrupa meselesi addedildiğin­
den devlet kendisini ta:: taşkın fikirler cere­
yanından vc bunların tattaikatmdan m asun
saymaktaydı. Çünkü, Osrnanlı devleti Avrupa
cSm iasm m fiilen tamamen dışında bulunu­
yordu 3 u yüzden ihtilâl rejiminin İstazıbul-
da oturan Fransızlaı- tarafından benimsen­
mesi ve hattâ yaptıkları hürriyet gösterileri
karsısında kayıtsız kalındığı gibi Avusturya
ve İngiltere'nin böyle şeylere müsaade olun­
masını protesto etmeleri dc hiçbir tesir uyan­
dırmadı Csmanlı İmparatorluğu Fransa ih­
tilâlini üsteıik bir dereceye kadar Fransa’
nıii tamamen, bir iç isi sayıyor, kendi yakın
vc uzak tarihinde sık-sık olan benzeri hâ­
diselere bakarak b una diğer Avrupa dev­
letlerinin müdahalesini bile abes buluyordu.
Fransa ise, G sm a n U devletinin b u d u ­
rum ve tutumundan istila de ile hem yeni
relimi tanımak, h e m de onu Avusturya ve
Eusya aleyhine kendisiyle birlikte savaşa
sokmak için İstanbul’a iist-üste elçiler gön­
derdi. Bunlardan iîkî Dckorş, 1702 hazira­ Paris'e büyük elçi oJarak gönderilen
nında, yani Yaş and’aşmasınm imzalanma* Easeyîd Air Efendi

Ali Efendi kabul fetmi işin Lüksemburg sarayına giderken


(Zamartmda yapılmış resimlerden)

2767
fm dan kendisine iki vazife verilmişti. B u n ­ A n c a k. Fransa’nın diğer A v r u p a devletleriy­
ların ilki Fransa'nın yeni rejimini ve yeni le hâlen girişmiş olduğu savaşta tarafsızlı­
hükümetini Bâb-ı âlinin resmen tanınmasını ğını ilân etmiş bulunduğu için, Osmaniı
temin etmek, İkincisi Osmaniı devletini k e n ­ devleti, hükümleri Fransa’nın muharip^ b u
di tarafında olarak düşmanları aleyhinde sa­ lunduğu devletlerle barış yapmasından son­
vağa sürüklemek. Fransa o sırada Avustur­ ra yü rü m ek şartiyle böyle bir andlaşmaya
ya, İngiltere, Prusya, Hollanda, Sieilyateyn razı oldu. B u n u n , başlıca prensipleri şun ­
ile savaş halinde bulunuyordu. Ispanya ile de lardı:
yakında savaşa girişeceği sezilmekteydi.
Fransa, Osmaniı devleti Rusya'ya sava« açar­ 1 — İki devlet, Fransa hâlen savaştığı
sa, b u devletin 'Lehistan'ı boşaltacağını üınid devletlerle barış yapar yapmaz, birbirlerinin
ediyordu. Böylece İsveç dc bu fırsattan is­ toprak bütünlüğünü tekeffül ederler.
tifade ile Finlandiya'yı istirdada kalkışacak,
2 — Osmaniı imparatorluğu başka bir
Avusturya, R u sy a ’yı Prusya, İsveçi tuttuk­
devletin tecavüzüne uğrıyacak olursa, Fran ­
larından neticede A vrup a monarşileri ara­
sa 30 bin kişilik kara ordusu veyahut oniki
sında b ü y ü k bir ihtilâf patlak vermiş ola­
büyük, sekiz orta savaş gemisinden m ü rek­
caktı.
kep bir d on a nm a ile yardım edecektir.
Lâkin, Dekorş istediklerini elde edem e­
3 — Osm aniı imparatorluğu Fransa’ya
di. Ç ü nkü, Osm anlI devleti ne hiçbir devlet
tarafından henüz tanınmamış bir rejimi ta­ birinci derecede imtiyazlı devlet muamelesi
yapacaktır,
nım ak suretiyle başına siyasî gaileler almak,
ne de uzun, zam an için yeni bir savağa gi­ 4 — B u andlaşma her iki devletin A v ­
rişmek niyetinde değildi. Hattâ böyle bir sa­ rupa’daki toprakları için geçerli olacaktır.
vaşı değil yabancı bir devletin politika ga­
yelerine hizmet etmek, yüzde-yüz kendi 5 — A r z u eden diğer devletler de bu
menfaatleri için bile göze alacak durum da andlaşmaya katılabileceklerdir.
bulu umuyordu.
Andlaşm a, karşılıklı olarak tasdik edi­
Osmaniı devleti, vaktiyle Lehistan m e ­ leceği saman, Verninak geri çağrıldı. Yeri­
selesinde A v ru p a devletlerine siyasî görü­ ne general O b e r dö B ey y e gönderildi. B ö y ­
şünü kabul ettirmek için savağa bile giriş­ lece, Osmaniı devletinin menfaatlerine uy­
miş, lâkin sonunda imzaladığı K ü ç ü k K a y ­ gun olan b u proje bir m üddet için geri kal­
narca barışiyle böyle bir şeye muktedir ol­ dı. D ö B ey y e’nin aldığı talimat şuydu:
madığım acı bir şekilde anlamıştı. B u n u n
için A vrup a devletleri meselelerine fiilen •Türkler bizim en tabii, en eski, bize en
müdahaleyi bir daha tecrübe etmeğe niyetli bağlı ve en lüzumlu dostlar imizdir. Biz a n ­
olmamakta haklıydı. lardan sadece yakınlık ve dürüstlük gör­
dük. Halbuki alâkasızlık ve nankörlük gös­
terdik. Karşılıklı durumlarımız açık ve ayar­
Fransa cumhuriyetinin tanınması lı bir dostluğu icabettiriycrdu. Türkler, bu
hususta anlanmak istedikleri halde biz aldır­
v e ittifak mes’ elesi
madık, Bize m ü h im ticar! imtiyazlar, pek
elverişli kapitülâsyonlar verdiler. Bütün b u n ­
Bâb-ı âli, Fransaıım isteklerini kabul
ları, sadece Avusturya’nın çıkarına olan 1756
etmeyip b u konularda tamamen tarafsız, kal­
anlaşmasını imzalıyarak hiçe saydık. A lçak­
mayı tercih etmekle beraber, Fransa elçisi­
ça terkedilen Türkler, bize aldırış etmez ol­
ne iyi davranmış, onun sefarethaneye yer­
dular, Lâkin, hâlâ olduğu gibi, bizi sevm ek­
leşmesine ses çıkarmamış, hattâ Fransa ile
te d eva m ettiler. Ç ü nkü , birbirleriyle anlaş­
savaş halinde bulunan devletlerin İstanbul
m a k için yaratılmış olan b u iki milletin
elçileri tarafından bu d u r u m protesto edil­
dostluk duyguları kolaylıkla silinmez. D ü ş ­
diği halde buna pek aldırış etmemişti. B u ­
manları tarafından sarılan Türkler, yavaş-
nun sebebi ise, yukarda izah etmiş olduğu­
yavaş kuvvet ve önemlerini kaybettiler. O n ­
m uz gibi, Osm aniı devletinin Fransa’nın
ları A v r u p a ’d an çıkarmağa karar veren H u ş­
dostluğuna ve ıslahat işlerinde yardımına
lar, birçok savaşlar sofunda kendilerine İs­
muhtaç b ulun maşıydı. Nitekim, Avrupa d e v ­
tanbul’u kapayan engellerin çoğunu ortadan
letleri içinde Prusya, Fransa cumhuriyetini
kaldırmış durumdadırlar».
tanır tanımaz (1794); Osrnanlı devleti dc
yeni Fransa elçisini resmen kabul edip F r a n ­ D ö Beyye, kendisine verilen b u talimat
sa cumhuriyetini tasdik ederek b u devleti üzerine Osm aniı devleti ile yeniden and-
tanımış oldu. Ycııi elçi Verninak bundan laşma görüşmelerine giriştiyse de, kısa bir
sonra Osm aniı devletine tecavüzî bir andlaş- zam an sonra öldüğü için b u iş de y a n m kal­
nıa teklif etli. Üçüncü Selim, Avusturya dı. T a m b u sırada da Drektuvar Fransa’sının
ve Rusya tehlikesinin sona ermediğini bil­ Osmar.lı devletine karşı, politikası değiş­
diğinden böyle bir andlaşmaya taraftardı. m eğe yüz tutmuş bulunuyordu ki D o ğ u Avru-

2768
İlk daimî elçimiz Yusuf Agâh Efendî'nin İngiltere kralı Üçüncii Georgo’a itımadnâme takdimi m erasim i
Garplılarla başlayan yeni ilgiler dolayısiyle ve diplomatik kaidelere uyarak üç senede bir değiştirilmek kaydiyle
rînimî f»lr îlikler ihdasında Afffıh Efendi 1793 de J-on drn’ya gönderilmiş ve 1796 da buradan ayrılmıştır,
panın meselelerinden biri olan Lehistan Neticede Lehistan krallığı üçüncüsü olan
krallığı siyasî tarih sahasından kaldırıldı. b u son taksimde siyasi varlığını kaybederek
ortadan kalkmış oldu. (1795).

Lehistan krallığının ortadan Osmanlı devleti b u son iki taksimde L e­


histan için hiçbir ciddî teşebbüste bulun­
kaldırılması mamış, barış politikasından ayrılmamıştı.
İmparatorluğun doğu komşusundaki olaylar
Evvelki bahislerde OsmanlI devletinin
ve yeni İran şahının tahrikleri de o n u yo­
Rtıs nüfuzundan ve tehlikesinden kurtarmak
lundan ayıramadı.
için uğruna savaşa girdiği Lehistanın 1772
de ilk defa paylaşıldığını görmüştük. B u
badireyi atlatan Lehistan tamamen R u s oyun­ İrandaki hareketler v e Bâb-ı âli
cağı olan kralı Anyatovski’nin idaresinde si­
yasi varlığını idameye çalışırken Onsekizin-
İranda Zend Kerim H a n ’ın ölümünden
ci yüzyılın sonlarında bu devlet için felâ­
sonra b üyü k bir karışıklık başlamıştı. Ka-
ketle sonuçlanan yeni bir buharatıa sürük­
çarlı soyundan olup K e r im H a n ’ın vefatı
lendi.
üzerine önce Asterabad’a çekilen A ğ a Mu-
h a m m e d H a n sonradan İrana hakim olmak
Lehistan Diyet meclisi (Seym ) 3 mayıs için mücadeleye atılmış ve kısa zam anda ra­
1791 de anayasayı değiştiren, veraset yolu kiplerine üstünlük sağlıyarak Tahran payi­
ile babadan oğula geçen bir krallık sistemini tahtı olmak üzere şahlığını ilân etmişti
Kabul ettikten başka, Fransız ihtilâlinin saç­ (1786).
tığı fikirlerin tesiri ile diğer bazı ileri deği­
şiklikleri de uygun gördü. Buna karşı Lehis- İranda Kaçar soyunun kurucusu olan bu
tanın muhafazakâr çevreleri şiddetli bir re­ zat Feth Ali H a n ’ın torunu, M u h a m m e d H a ­
aksiyon gösterip ayaklandılar ve ayrıca bir şanın oğluydu ve 1742 yılında doğmuştu. A n ­
müdahalede bulunması rîcasile çariçe Ka- cak henüz çocukluğunda Adil Ş ab’ın emri ile
terina’ya koştular. Esasında bu durum u n ha­ hadım edilmişti.
zırlayıcılarından olan çariçe büyük bir Rus
A ğ a M u h a m m e d H a n mevkiini korumak,
ordusunu Lehistan üzerine gönderdi ve V a r ­
devam ettirmek ve tamamen rakipsiz kalm ak
şova’yı işgal ettirdi (1792). Diğer taraftan
gayesile Zend hanedanının son uzvu Lûft Ali
fırsatı kaçırmak istemeyen Prusya krallığı
Hanla da sekiz sene mücadelesinde bulundu.
da Lehistanın batı bölgelerini işgali altına
Sonunda eline geçirdiği bu zatı işkencelerle
aldı. Sonunda b u iki devlet, Prusya ve Rus­
öldürttü 0 7 9 4 ). A kabinde Türkmenler aley­
ya, aralarında müzakerelere girişip Lehis-
tanın bazı parçalarını kendi topraklarına hine başarılı bir sefer yapıp kuzeydoğu sı­
nırlarım da sükûna kavuşturdu (1795).
katm ak hususunda anlaştılar. Rusya; Volhy-
nia, Podolya ve M insk bölgelerini; Prusya da
büyük Lehistan sahasını alarak Lehistanı
ikinci defa taksim ettiler (1793).

A n c a k bu taksim L e h vatanperverleri
tarafından kabul edilmediğinden daha 1794
yılı başlarında muhtelif bölgelerde ayaklan­
malar başgösterdi. Vatanperverlerin başında
Todeyuş Kostuşko (Kosciuszko) bulunuyor­
du. Yaptıkları çarpışmalar ve mücadelelerle
Varşovadaki R u s askerlerini kısa zamanda
defeden vatanperverler millî bir hükümet
kurdular. Fakat Ruslar da bu milli harekete
karşı general Suvorof kumandasında bir or­
du gönderip milliyetçileri ezmiye muvaffak
oldular. A yn ı zam anda geçen seferki gibi
Prusya krallığı ordusu da batıdan L eh İstana
girdi. Neticede kısa sürede Prusya ve Rusya
Lehistanda durum a tamamen ve mutlak ola­
rak hakim oldular. B u sefer Avusturyanjn
da iştirak ettirildiği üçlü bir müzakerede
Lehistan, krallığının tam am en kaldırılmasına
karar verilerek Rusya; Litvanya, Kurlandia
Avusturya da; Krakovi ve Lublin Prusya ise
Varşova dahil merkezi Lehistan bölgelerini
alm ak hususunda anlaştılar. İran Şahı Ağa (A g a) Muham m ed

2769 F . 26
Böyle uzun çarpışmalar ve mücadeleler olduğu elmasları işkence ile aldıktan başka
neticesinde orta vc güney İran’ı, kendisine Horasanı da m ü lkü ne katmıştır. Fakat b u ­
tam am en tâbi kıldıktan ve sınırlara da hâ­ nun akabinde bizzat A ğ a M u h a m m e d H a n da
k im olduktan sonra A ğa M u h a m m e d H a n bu idama m a h k û m ettiği iki esir tarafından öl­
sefer Azerbaycan ve Kafkasya'ya göz- dikmiş dürüldü (1797-1811). Yerine, kendi çocuğu
bulunuyordu. R evan ve Karabağ Hanları, olmadığından. Fetih Ali Şah ü n v a m ile y e ­
Osmanlı devletine başvurarak sınır vali vc ğeni Baban H a n İran tahtına Kaçar suyunun
beylerbeylerinin kendilerine asker yardımın­ ikinci mümessili olarak çıkmıştır.
da bulunmalarını ve o bölge halkından O s ­
manlI devletine iltica edeceklerin himaye Osmanlı ülkesinin doğu komşusunda bu
olunmasını istediler. Devlet, İran ile bir m e ­ olaylar cereyan ederken Bâb-ı âliye A v r u p a
sele çıkarmak istemiyordu. B u n u n la ' beraber, olaylarına dair çok heyecanlı ve enteresan
mültecileri kabul edeceğini, ancak bunlar­ havadisler gelmeye başladı.
dan geri d önm ek isteyenlere de engel olurt-
roıyacağım bildirdi. A ğ a M u h a m m e d H a n ise,
Azerbaycan tarafına gelip evvelâ K arabağ’m V enedik cumhuriyetinin paylaşılması
zaptına teşebbüs etmişken Gürcistan üzerine
giderek Tiflis şehrini vurdu ve yağmaladı. Viyana elçisi Afif Efcndi’den gelen bir
Sonra G en c e’ye hareket edip Şirvan bölge­ takrirden Fransa ve Avusturya devletlerinin
sini kendisine itaat ettirdi. Rusya ile savaşa­ 17 ekim 1797 tarihinde akdettikleri anlaşma
rak bütün Kafkasya'yı ele geçirmek hülya­ ile Venedik devletini aralarında paylaştıkla­
larını kurmaktaydı. B u sırada Dağıstan han­ rı ve bu eski devletin siyasî mevcudiyetinin
larının bir kısmı da onun tarafına geçmiş sona ermiş olduğu öğrenildi. Fransa, kendi­
ve kendisini Rusya aleyhine kışkırtmağa sine h ü c u m eden devletleri sonunda mağlûp
başlamışlardı. Rusya, o tarafların emniyetini ederek askerlerini ana vatanından koğmağa
temin etm ek bahanesiyle ve aslında A ğ a Mu- m uvaffak olmuş olduğu gibi, sonra da on­
h a m m e d H a n ’a haddini bildirmek gayesiyle lara karşı taarruza geçmişti. K end i yakın
Dağıstan’a asker gönderdi. R u s askeri Der- menfaatlerinden başka hiçbir şey düşün mi-
b end kalesini muhasara ve zaptettiler. Ağa yen Pı-usya daha fazla savaşı lüzumsuz gö­
Muhaııımed H a n sür’atle yetişip kaleden çık­ rüp müttefiklerinden ayrılarak Fransa ile
mış olan Rus kuvvetlerini bozup tekrar k a ­ barış imzalamıştı. B u n a göre R e n nehri F r a n ­
leye sürdü. B u n u n üzerine K u b a n tarafların­ sa ile Prusya arasında sınır oluyordu. Bel­
da bulunan K u s kuvvetleri Iran üzerine h a ­ çika böylece Fransa’nın eline geçtiği gibi
reket emrini aldılar. Esasen Tiflis h a m da F elem enk de âdeta bir Fransız eyâleti hali­
Rusya'nın yardımını istemiş bulunuyordu. ne geldi. B u durum a göre Fransa ile m u h a ­
A ğ a M u h a m m e d H a n , Rus ordularının hare­ rip olarak belli başlı iki büyük devlet, yani
kete geçtiğini duyunca, böyle boyundan b ü ­ İngiltere ile Avusturya kalmıştı. Sardunya
y ü k bir düşmana saldırdığına pişman olarak devleti Fransa’nın nüfuz ve tahakkümü al­
içinde bulunduğu tehlikeden kurtulmak için tına girmiş, İtalya’da ise cumhuriyet fikri
Osmanlı devletine başvurup yardım istedi. alıp yürümüştü. So nunda Avusturya da
Fakat Osmanlı devleti yeni bir savaş gai­ Fransa ile anlaşarak V en ed ik ’! aralarında
lesine girmiye kat'iyyen niyetli olmadığın­ taksim etm ek şartiyle barış yaptı. Denizlerde
dan b u istek neticesiz kaldı. Üstelik Osmanlı hâlâ İngiltere hâkim bulunuyorduysa da
devleti Ru sya ve Avusturya gibi iki kuvvetli Fransa’nın nüfuzu yavaş yavaş A vrup a ’ya
düşmanla .savaşırken, İran tam am en tarafsız yayılıyordu.
kalmış bulunuyordu. Ayrıca, A ğ a M u h a m ­
m ed H a n ’ın istediklerini elde ettikten sonra Bîr zam anlar deniz gücü bütün dünyaca
Osmanlı devletiyle münasebetlerinin ne şe­ tanınmış olan V en ed ik devletinin böyle bir
kil alacağı tam am en meçhuldü. Osmanlı dev­ anda tarihe karışması birçok memleketleri
leti. bir türlü itimad edemediği İran’da esa­ ürkütm üş ve cumhuriyet fikirlerinin sür’atle
sen kuvvetli bir hükümet ve kudretli bir yayılması hükümdarları haklı endişelere sev-
hükümdarın bulunmasını da pek arzu etmi­ ketnıeğe başlamış bulunduğu bu sırada, F r an ­
yordu. B u esnada İkinci Katerina vefat edip sa ordularının R o m a ’ya girerek cumhuriyeti
yerine oğlu Pol (Pavel) Petroviç geçti. Yeni ilân ettikleri, papalık hükümetinin ilga ve
çar, tahta geçer geçmez İran’la anlaşıp barış hükümdarlara tac ve taht bahşeden papanın
yaptığından bu mesele kendiliğinden kapanıp esir edildiği ve zorla Fransa’ya götürüldüğü
gitti (1796). haber alındı.

R u s tehlikesini böyle atlatan A ğ a M u ­


B âb-ı âlinin Kam po-Form iyo’ dansonra
h a m m e d Harı b u sefer Nadir Şah’m torunu
olup körlüğüne rağmen Meşhet’te h ü k ü m Fransa’ya karşı tutumu
sürmekte olan Şahruh ile uğraşmıya başladı.
Kısa zam anda onu eline geçirip ceddinin V enedik devletinin paylaşılmasında Fre-
Hindistan’ı istilâ ettiği vakit oradan getirmiş veze ve Parsa taraflarında elde ettiği arazî
doİayısiyîe Fransa cumhuriyeti, Osmaniı dev­ lara gönderilecek emirlerde bunu açık ve
letiyle doğrudan doğruya hudut komşusu ol­ kesin şekilde belirtecek tâbirler yerine do­
muştu. Cumhuriyetin ilk zamanlarında bütün lambaçlı bir ifade kullanılacaktı. îşte Bâb-ı
devletler Fransa'dan yüz çevirmiş ve b u re­ âli, böylece meseleyi halledilmiş sayıyordu.
jimi gay-i meşru ilân ederek Fransa’y a kar­
şı harekete geçmiş bulundukları halde O s ­ B u sırada bir Fransız yahudisi tarafın­
man] ı devleti tarafsızlığını m uhafaza ettiği dan kaleme alınıp yayınlanan bir beyannam e
gibi cumhuriyet hükümetinin elçisinin sefa­ ile K u d ü s ’te bir yahudi hükümeti kurulması
rethanede oturmasına müsaade etmiş, Fran- için bütün dünya yaîıudileri birleşmeğe da­
sızları ve Fransa’nın haklarını elinden geldi­ vet ediliyordu. Osmaniı devleti bunu o gün
ği kadar korumuştu. Fakat V en ed ik’! iki dev­ için gerçekleşmesi imkânsız bir hayal saydı­
let arasında paylaştıran Karapo-Formiyo ba­ ğı halde, M o r a ’da Fransızların yapmakta ol­
rış andlaşmasiyle Fransa Osmaniı devletine duğu tahrikler de gözününe alınarak b u dev­
h udud komşusu olunca, takip etmeğe başla­ lete karşı son derece dikkatli davram lm asm a
dığı politika, kendisine en müşkül zam anla­ ve bilhassa hiçbir suretle îtimad edilm em e­
rında gösterilen dostluğa, sinsice ve d üşm an ­ sine karar verildi.
ca bir karşı veriş oldu. Osmaniı devleti b u ­
n u n üzerine d u ru m u sezib Fransa île olan
Rus elçisinin Bâb-ı âliye müracaatı ve
siyasi münasebetlerine başka bir yön verm ek
zorunda kaldı. istekleri, Prusya haberleri

Fransa, Kampo-Formiyo barışı ile bir kı­ Bir taraftan da Rusya elçisi Bâb-ı âli'ye
şım Y u n a n adalariyle Preveze ve Parga kı­ başvurarak Petersburg’clan aldığı acele tali­
yılarını ele geçirince, Rumlarla temasa geçip matı bildirdi. B un a göre A vrup a ’da belirmiş
aslında bütün M o r a ’da o ırktan bir kimsenin olan kargaşalıklar ve Fransa ihtilâli dolayı-
kalmamış olduğu kadim Y u n a n devlet ve siyle Rusya devleti sadece kendisini koru­
cumhuriyetini kurm a fikrini, o devlet ve m a k gayesiyle olağanüstü tedbirlere başvur­
cumhuriyetle ne ırk, n e din, ne do kültür m a k zorunda bulunuyordu. B u n u n için sı­
bakımından alâkası bulunmıyan, hattâ yu- nırlarda bazı askeri hareketlere girişeceği gi­
nancayı rumca denilen bambaşka, ayrı bir bi, Karadenizde donanm a manevraları y ap a­
dile yakır. şekilde değişik olarak yedi-sekiz caktı. Ancak, bütün bunlar korunm a tedbir­
ayrı şive iîe konuşan ve Lâtin, Slav, Teselya, leri olup Osmaniı devleti aradaki barış ve
M akedo n, İUiriyen (A m a v u ö ), U lah ve Boğ- dostluğa riayet ettikçe, çar da b un un b o ­
danlıların karışımından hâsıl olmuş olan zulmaması için elinden gelen gayreti harcı-
R u m Ortodoks tebaaya aşılıyarak, sadece ken ­ ya çaktı, Elçiye verilen cevapta, Rusya dost­
di menfaatleri için devletleri aleyhine teş­ luk ve anlaşmalara sadakat gösterdiği tak­
vike başlamıştı. dirde, Osm aniı devletinin bunlara riayete
kat’iyyen kararlı olduğu bildirildikten son­
Avusturya ve Fransa devletleri elçileri ra Fransa, Rusya’ya bir hayli uzak m esafe­
ise, Bâb-ı âliye başvurarak Venedik halkı­ de iken Rusya'nın böyle korunm a tedbirle­
nın kendi paylarına düşen yerlerde yaşayan­ rine başvurmasına neden ihtiyaç hissettiği
ların kendi devletleri tebaası olarak k a b u ­ soruldu. Elçi, Fransa'nın Ispanya’yı İngilte­
lünü istediler. Osmaniı d ev! e ti ise Venedik'in re aleyhine kalkıştırmış olduğu gibi, O s m a n ­
paylaşılmış olmasını bile henüz resmen tanı­ lI devletini de Rusya aleyhine harekete geç­
mamıştı. Kefalonya, Zanta, Korfo gibi ada ­ meğe zorlamasının m ü m k ü n bulunduğunu
larda yaşayan halkın öteden, beri korsanlık­ söyledi. Bâb-ı âli, b u ihtimali reddetmekle
la, yağmacılıkla, liman hırsızlığı ve çapulcu­ beraber, Rusya’nın böyle hazırlıklara giriş­
luğu ile geçindiği m alûm bir şeydi. B u y ü z­ mesinin asıl sebeplerini araştırmaya koyuldu.
den Osmaniı devleti bunların osmaniı liman­ T a m b u sırada Prusya elçiliği baştereümanı
larına gelmelerini ve karaya çıkmalarını ya­ Osmaniı reisulküttabına başvurarak Rjusya
sak etmişti, gimdi onları Fransız tebaası ola­ devletinin bir zam andan beri Osmaniı devleti
rak kabul etmek, Fransa’ya ait bütün h a k ve aleyhine olarak kazandığı kudret ve kuvveti
imtiyazlara sahib olmalarını d a kabul etmek kırmağa Osmaniı devleti teşebbüs ettiği tak­
d e m e k olacaktı. O zam an zararlarından ko­ dirde Fransa’nın Rusya aleyhine kullanılmak
r un m a k imkânı kalma zdL Bâb-ı âli b u m ülâ­ üzere kırk-elli biti asker göndermeğe hazır
hazalarla Avusturya ve Fransa elçilerinin bulunduğu haberinin Prusya devletine gel­
isteklerini birdenbire kabule yanaşmadı. L â ­ miş olduğunu, böyle bir şeyin ash varsa, y a ­
kin Fransa elçisi şiddetle İsrar etti. Mesele n i Fransa, Osmaniı devletine böyle bir tek­
hüküm et erkânı arasında uzun boylu görü­ lifte bulunduysa aradaki dostluk ve itima­
şüldükten sonra nihayet ortalama bir hal dın isbatı olmak üzere bundan devletinin h a ­
çaresi bulundu. B un a göre elçilerin teklifleri berdar edilmesini istedi.
reddedilmiyecek, lâkin b u hususta eyâlet va­
lileriyle idari âmirlere ve alâkalı m e m u r ­ Reisülküttab Efendi, b u n u yalanladı. Ü s ­

2771
telik devletinin Rusya'nın son zamanlardaki güveni olmıyan Üçüncü Selim'in b u yazının
tutumundan m e m n u n bulunduğunu, bu y ü z­ üzerine:
den Fransa böyle bir şey teklif etse bile red­
* Benim vezirim. Boğaz kalelerinin bina­
dedeceğini bildirdi. Bfib-ı âli, Rusya’nın böy­
ları. tam am oldu m u ? K on acak toplar ve m ü ­
le haberlerden kuşkulanarak korunm a ted­
himmat tam am mıdır? Hiçbir şey geri kal­
birlerine başvurmuş olduğuna karar verip
mayıp tamamlansını. sözlerini yazmakla ikti­
Rusya elcisine b u hususta gerekli teminat
fa etti. İzzet Melımed Faşa verdiği cevapta,
verildi,
Boğaz kalelerine emredilen şekilde dikkat
Prusya elçisi bîr müddet sonra B&b-ı edildiğini, ancak Rusya’nın d urum icabı ola­
âli’ye tekrsr başvurup Avusturya ile Fransa rak Osmanlı devleti ile ittifak yapması ken­
arasında barış aııdlaşması imzalanmakla b e­ disinin de .menfaati iktizası olduğunu, bu
raber b u a ndırm anın bir takım gizli m a d ­ yüzden hulûs gösterdiğini, kendisine gere­
deleri bulunduğunu ve bunlar arasında Os- ken teminatın verilip tatiı d ü kullanılması­
maıılı devleti aleyhine bazı şeylerin de mev- nın doğru olacağını bildirdi.
cut elması muhtemel olduğundan, Osmanlı Reisülküttab Atıf Efendi ise Avrupa hâ­
devletinin tarafsızlık politikası şimdilik uy­ diselerinin son inkişafı üzerine Osmanlı dev­
gun ve doğru ise de, ilerisi için her halde letinin bir tarafa çekilip alan-bitcnlere seyir­
tedarikli bulunm ak icap edeceğini dostça ci kalamıyuçağını, kendi varlığını müdafaa
kaydiyle haber verdi. için mutlaka bir kısıtlı A vrup a devletleriyle
ittifak mecburiyetinde bulunduğunu, b u itti­
Biitiin bu hâdiseler, Bâb-ı âliyi Fransa’
fakın ise Osmanlı devletine ağır darbeler
ya karşı gittikçe daha dikkatli davranmağa
indirmiş bulunan Rusya ve Avusturya’ya
sevkediyordu.
aleyhdar devletlerle yapılmasının tabiî ol­
masına rağmen, bugünkü durum a göre F ran ­
Fransa’dan ve A vru p a’dan son gelen sa’ya düşm an devletlere yaklaşmanın daha
doğru olacağı düsüneesindeydi ve b u fikir­
haberler, A tıf Efendi’ nin lâyihası ve lerini bir lâyiha halinde kaleme alarak tak­
Bab-ı âli dim etti. B u lâyiha, Bâb-ı âli’de vükelâ ara­
sında m üzakere konusu oldu. Sonunda Atıf
B u sırada Direktuvar Fratîsasının gene­ Efendi'nin görüşü doğru bulundu. Devletin
rallerinden Bonapart’ıii Tulon limanında b ü ­ her halde maddî güçlerini artırması ve bir
y ü k bîr donanm a hazırlamağa başlaması da tecavüze karşı koym ağa hazırlanması, Fran­
endişeyi mucib oldu. Osmanlı devleti b u do­ sa'ya düşman bulunan Rusya, Prusya ve
nanm anın A rnavudluk taralına bir saldırı Avusturya ile elaltmdan müzakerelerde b u ­
gayesiyle hazırlandığından şüphelenirken, lunulması, lâkin Fransa’ya bir şey sezdiril-
Fransızların Mısır seferine niyetli olduğuna miyerek eskisi gibi iyi ve görünüşte dostça
dair yayılan haberler de ayrı bir endişe davranılması kararlaştırıldı. B u sırada yur­
uyandırdı. A yn ı zam anda Rusya elçisi baş- duna dönmekte olan Fransa maslahatgüzarı,
tereümanı Bâb-ı âli’ye müracaat edip R u s­ yeni maslahatgüzarla birlikte reis efendiyi
y a’nın Karadenize manevra için çıkaracağı evinde ziyaret ederek, devletinin Avusturya
donanmanın, Fransa tarafından Osınalı m e m ­ devletiyle aralarının yeniden ve sür’atle bo­
leketlerine bir taarruz vukuunda Osmanlı zulmakta olup bun un bir savaşla sona erme­
donanmasına katılacağını ve çarın böyle bir sinin pek y a k m bir ihtimal olduğunu söy­
saldırıya karşı Osmanlı devletiyle birlikte ledi ve Osmanlı devleti b u savaşta eski ve
karşı duracağını bildirdi, sadık dostu Fransa’ya askerce veya paraca
yardım edeceğini cumhuriyetin idarecilerine
Sadrıâzam İzzet M e h m e d Paşa durumu kendisi vasıtasiyle bildirirse bundan çok
hüküm dara arüedip Rusya’nın bir müddet- m em n u n kalacaklarını ve böyle bir Savaşın
tenberi Osmanlı politikasına karşı samimî neticesinde de Osmanlı devletinin çok kârlı
bir dostluk gösterdiğini, esasen Fransa ihti­ çıkacağını söyledi. Reisülküttab, Cevdet T a ­
lâlinin kendi yurduna da sirayetinden kor­ rihinin ifadesiyle, İstanbul’da yeni icad olu- ■
kan çarın buna mecbur bulunduğunu yazılı nan diplomat diliyle bazı m ü p h em sözlerle
olarak bildirdiyse de, Huşlara asla inanç ve d u r u m u geçiştirdi (Cevdet Tarihi C : 6, S: 5).

A N A D O L U V E R U M E L İD E K İ G A İ L E L E R
Üçüncü Selim ve devlet erkânı dahilde kıyanın tenkili gibi gailelerle uğraşıyorlardı.
ıslahat hareketlerini yürütmiye ve bir taraf­
tan da imparatorluğu dış tehlikelerden ko­ Rumeli’ deki dağlı ve Anadolu’daki
rumaya çareler bulmıya çalıştıkları bu yıl­
larda bir de ayrıca ¡memleketin muhtelif böl­
Acem -oğlu efkiyası
gelerindeki asillerin, mütegallibelerin ve eş­ Evvelce yazmış olduğumuz gibi dağlı eş­

2772
kıyasını tenkile Çirmen mutasarrıfı Ali Paşa içinde sivrilmiş ve nüfuz sahibi olmuş bulu­
m em u r edilmişti. B u eşkıyanı’) bir kısmı R u ­ nan Pasban — veya Pazvand — oğlu O s­
meli eyâletine dağılmış olduklarından Ebu- m a n A ğ a ’ya başvurup yardım, istediler. O da,
bekir Pasa bunların üstüne gidip birdenbire kendilerine top, cephane ve asker yardımın­
bastırarak birçoğunu öldürdü vc kellelerini da bulundu. Belgrad muhafızı Mustafa Paşa
İstanbul’a gönderdi (Nisan 17943. Çirmen m u ­ durum u öğrenince gerekli korunma ve sa­
tasarrıfı Ali Pa§a ise, hazırlıklarım tam am ­ vu n m a tedbirleri aldıysa da, yamaklar Bel­
ladıktan sonra karargâhı olan Nîş’den hare­ grad kalesi yeniçerileri ağası olan eski kul-
ket edip süratle pazarcık’a bağlı Dere köyün­ kethüdası Çelebi Mustafa A ğ a ile ve Belgrad
de toplanmış olaıı eşkiysnm üzerine giderek kalesini muhafazaya m em ur dört yeniçeri or­
cemiyetlerini dağıttı. Kimisin; esir, kimisini tası kumandanlariyle el altından anlaşmış
katletti. Pazarcık'm diğer köylerinde toplan­ oldukları için onların yardımiyle birdenbire
mış olaıı eşkiya b un u duyunca birleşik Ali kalenin varoşunu ele geçirdiler. Mustafa P a ­
Paşa’n m kuvvetlerine hücum ettiler. Geçen şa, hem en kendi kapı halkı ve kaledeki yerli
çarpışmalarda devlet askeri üstün geldiğin­ askerle iç kaleye kapanıp durum u İstanbul’a
den eşkıya kaçıp Güm ülcüne’ye bağlı Kirli bildirdi. Bun u n üzerine başta Rumeli valisi
köye sığındılar. Ali Paşa oraya da yetişip Seyyid Mustafa Paşa olmâk üzere civarda
köyü sardı. Dört gün süren savaş sonunda asker sahibi bütün beylere ve paşalara Rel-
eşkiya ümidsizliğc düşerek dışarıya uğrayıp grad’a yardım etmeleri bildirildi. Lâkin,
kaçarlarken çoğu öldürüldü. Dağılanlar da Belgrad muhafızı bu yardımın gelişini bek­
takib edilip tenkil olundular. Hasköy dağın­ lemeden kaleden çıkıp eşkiyanm üzerine h ü ­
da Yoğurtçu köyünde toplanmış bulunanlar cum ederek onları dağıttı. Çoğu öldü veya
da basılıp aynı akıbete uğratıldılar (Hazi­ yaralandı. Sağ kalanlar ise Vidin tarafına
ran 1794), kaçtılar. Eşkiya ile anlaştığı meydana çıkan
Çelebi Mustafa A ğ a idam edilip kaledeki ye­
Anadolu eyâletinde Acem-oğlu A h m e d niçeri ortaları Sinob'a sürülerek yerlerine
adlı türeyen eşkıyanın tenkiline Anadolu M ora kaleleriyle H a n y a ’dan dört orta yeni­
beylerbeyi Ali Paşa m em u r edildiyse de, çeri getirtildi.
aynı muvaffakiyeti gösteremedi. Mevsimin
kış elması, yanında bulunan askerin dağılıp Vidin’e kaçmış olan eşkiya ise. Belgrad’a
gitmesi üzerine Kütahya’ya dönm ek zorunda tekrar hiicum maksadiyle toplanmsğa başla­
kalan Ali Paşa K ara m an valiliğine tayin edi­ dıkları gibi, bir kısmı da Kalafat’a geçip E f­
lip (Aralık 1793) Anadolu eyâleti eşkiyayı lâk taraflarına taarruza başladılar. Bım un
tenkil şartiyle K ara m an valisi Azem-zâde üzerine Belgrad için hazırlanan kuvvetin Vi-
Abdullah Paşa ’ya verildi, Ali Paşa Kütahya’ din’e gönderilmesi emredildi. Vidin muhafızı
dan ayrılmadan hastalanıp vefat etti (1794). Pekm ezci M eh m ed paşa’nın bu işie gevşek­
B u n u n üzerine K aram an eyâleti bervechi il­ liği görülmüş ve serhadliler arasında da iti­
hak Çirmen mutasarrıfı Ali Paşa’ya tevcih barı kalmamış olduğundan azledilip yerine
olundu. B u zatın, kasım 1794 te, Anadolu o sırada K eşan ’da oturmağa m em u r bulunan
Beylerbeyi yepılması üzerine de Çirmen eski vezirlerden Gürcü O s m an Paşa tayin
sancağı A bd i Paşa'ya verildi. olundu (1795 yılı başları). B u n d an sonra V i­
din, devlet kuvvetleri tarafından sarıldıysa
Evvelce Uşak voyvodası iken şek ave te da birkaç kere vukubulan hücumlara ve şid­
geçen Acem-oğlu Ahmed'in tenkili onun faa­ detli çarpışmalara rağmen alınamadı. Kış da
liyet gösterdiği sahada nüfuz ve iktidarı b u ­ bastırdığı için şehir ve kale abluka edilip
lunan Karaosman-oğullarına verildi. A z son­ bahar beklenmeğe başlandı.
ra d a Acem-oğlu A h m e d Sim av kazasının
K öpenez köyünde sıkıştırılıp yakalanarak ke­
B u sırada Karahisar sancağına tayin edil­
silen başı İstanbul’a gönderildi (O c a k İ795 ).
miş olduğu halde henüz Vidin’de bulunan
Pekmezci M e h m e d Paşa ile Vidin kadısı
ve ileri gelenleri devlet kapısına bir m a h ­
Belgrad ve Vidin olayları, Dağlı zar gönderip Belgrad kalesinden koğulan
yamaklara bir daha yardım etmemek, Vidin
eşkıyası muhafızlarının emrinden çıkmamak, y a m a k
yevmiyelerinden münhal olarak birikmiş el­
Belgrad yamaklarından, yani muhafızla­ li yedi bin akçeyi derhal hazîneye teslim
rından bir kısmı evvelce uygunsuz bazı hal­ etmek, uhdesinde olan ve yıllık 20û kese
leri dolayısiyle kayınları terkin edilip kale­ ile iltizam edilen Vidin cizyesi mukaiaası
den kogulmuşlardı. Bunlar bazı eşkiyalık ha­ için yıllık 500 kese vermek, bütün geçmiş
reketlerine katıldığı için hakkında ölüm emri vergi borçlarını derhal ödemek, Eflak hal­
bulunan Börülceli Mustafa adlı şeririn başı- k a » bir daha hiçbir şekilde rahatsız etm e­
na toplanarak tekrar Belgrad’a girib kaleyi m ek ve b u bölgenin serhadler için vermesi
tamamen ele geçirmek içir. Vidin yamakları mutad olan zahire miktarı dışında bir şey

2773
istememek ve alm am ak şartiyle ve bütün 1795). Maiyetine topçu ve humbaracı kuvvet­
serhadlinin bu hususlara kefil olduklarını leri de verilerek Rum elide bulunan sancak
bildirerek Pasbanoğlu'nun aîfmı rica ettiler. mutasarrıflarına askerleriyle emrine girme­
Hazine darlığı fazla olduğu ve hâdisenin bir leri bildirildi. H a k k : Paşa, bir taraftan eşki-
an evvel kapanması istendiği için bu rica yayı tepeleyip kellelerini İstanbul’a gönde­
kabul edildi. Ancak, Vidin muhafızı O sm an rirken, bir taraftan da yerli mütegallibeden
Pasa ile Pasban-oğlu arasında birkaç kere eşkıyayı himaye edenlerin veya el altından
savaş geçtiği için bir arada bulunmaları birlik olanların ve namlı eşkiya reislerinin
m ü m k ü n olamıyaeağmdan O s m a n Paça, Si- de hakkından gelindi (1796).
listrc’y e ve Silistre valisi A b d i Paşa Vidin’e
tayin edildiler (O c a k 1796).
îşkodra’ Lı M-ahmud Paşa’ nın
B u hareket şüphesiz çok hatalıydı. D e v ­ hareketleri v e sonu
let kuvvetleriyle çarpışacak kadar isyan ve
küstahlığını ileri götürmüş olan Pasban-oğ- B u yüzyılın sonlarında A nadolu ve R u ­
lu’n u n mutlaka tenkil edilmesi icab ederdi. melide nüfuz sahibi olanlara ait ilâvemizde
B u nevi aflar, hem hakkında tatbik edilen anlatmış olduğumuz gibi, İşkedralı M a h m u d
zorbalara, h e m de başkalarına cesaret ve­ Paşa sefer dönüşü zorbalığı yine ele alıp
riyor ve b u yüzden zorbalık, eşkıyalık ve devlete başkaldırarak îşkodra ve civarına
başkaldırmalar birbirini kovalıyordu. astığı astık, kestiği kestik şeklinde hâkim
olmuştu. Halk, zulm ünden gayet şikâyetçi
Nitekim Dağlı eşkiy asının da b u yüzden idi. Hattâ öz kardeşi İbrahim. Paşa bile onun
bir türlü kökü Hazırlamıyordu. Sergerdeleri­ bu aşın hallerine dayanamıyarak kendisin­
nin bir daha böyle şeylere kalkışmamak şar- den yüz çevirip İşkodra’dan kaçmıştı. Sonra
tiyle sık sık affa uğramaları ceza korkusunu birader zâdesi Mehm et! Paşa'yı İstanbul’a
âdeta kaldırmış, affedilenler bir müddet son­ gönderip d u ru m u bütün açıkliğiyle anlattı.
ra yine şekavete başlamışlardı. Nihayet, bu B u n u n üzerine M a h m u d Paşa’nın vezareti
işin kat’i şekilde halli kararlaştırılıp eski sa­ alınarak îşkodra sancağı İbrahim Paşa’ya
daret kethüdası H akkı M e h m e d B e y ’e veza- tevcih edildi. Zorbanın tenkiline Rumeli bey­
retle Rumeli valiliği tevcih olundu (Aralık lerbeyi Ebübekir Paşa eyâleti askeriyle m e ­
m ur edildi. Ebübekir Paşa, M ahcıud Paşa’yı,
İşkodra'da muhasara ettiyse de kaleyi ala­
madı. M uhasara uzayıp kış geldi. Ebübekir
Pasa halka inanarak şehrin varoşunda kış­
lağa çekildi. Fakat, M a h m u d Pasa ahali ile
el altından anlaşıp bir gece orduyu bastı.
Ebübekir Paşa, bütün silâh, cephane ye ağır­
lıkları terkle canını güç kurtararak İbrahim
ve M e h m e d Paşalarla birlikte Elbasan’a ka­
dar çekildi ve olanları devlete yazdı (Ekim
1794).

Fransa ihtilâli sırasında bu memleketten


kaçan hanedan âzası Avusturya'nın him aye­
siyle Fransa’yı ihtilâlcilerden kurtararak ve
tekrar krallık rejimi kurm ak düşüncesiyle
asker toplarken b u arada bir vasıta ile
M a h m u d Paşa’ya da başvurmuşlar, o da d ev ­
lete danışmaya bile lüzum görmeden asker
vermeği va¿etmişti. Halbuki Osman] ı devleti
bu meselede itinalı bir tarafsızlık politikası
takibediyordu. M a h m u d Paşanın bu hareketi
tenkiline karar verilmesinin sebeplerinden
biri iken monarşilere gösterdiği bu sempati
dolay isiyle İspanya kralının rica ve tavassu­
tu üzerine kusurları affedilip tekrar Îşkodra
sancağında bırakıldı (Mart 1795). B u hâdise­
den sonra M a h m u d Paşa İsyan eden K a r a ­
dağlıları tenkil için İşkodra’dan çıkarak Pcd-
goriça yoliyle K aradağ’a gitmiş, lâkin âsile­
rin kalabalığını görünce sancağına dönerek
y a n m a yeter derecede kuvvet alıp tekrar yo­
la koyulmuşsa da bir konak yerinde aske­
P azvand (P a s b a n ) - oğlu Osm an Ağa rinden ayrı düştüğü sırada Karadağlılar gece

2774
vakti bulunduğu yeri basarak kendisini öl­ ken, Pasban-oğlu’nun da melaneti günden
dürmüşlerdir. Işkodra sancağı bun un üzerine, güne artıyordu. Tırnova kasabasını adam la­
ağabeysir.in devlete olan ikinin kese vergi rından M acar Ali’ye vurdurmuş olmasına göz
borcunun beşyüz kesesini peşin ve kalanım yum ulduğu için bundan cesaret alarak tu
taksitle ödemek şartiyie, İbrahim Paşa’ya sefer onu Niğbolu üzerine gör.derdi. M acar
verildi (T e m m u z Î796). Ali, kasabayı muhasara ve zaptedip birçok
kimseyi öldürdü. Nice evleri, dükkânları ve
camileri yakıp şehrin ayan v e mütesellimin!
Rumeli’deki olayların devamı ve ileri gelenleri bağlı olarak Vidin’e gön­
A li ve Hakkı Paşalar derdi. Pasban-oğlu, kendi adamlarından bi­
risini Niğbolu’ya mütesellim seçti. N ü fu z sa­
Rum eli valiliğine tayin edilmiş olan H a k ­ hasını yavaş yavaş genişletmek niyetinde ol­
kı Paşa, kendisine verilen eşkiya tenkili v a ­ duğu ve Rusçuk ve Şıunnu taraflarına da
zifesini tam am en yerine getiremediği İçin el atmağa hazırlandığı anlaşılıyordu, Böyle-
azlolunarak yerine Belgrad muhafızı M usta­ ce, kendisine vaktiyle kapana kısılmışken
fa Paşa tayin edilmişti. (1797 ilkbaharı). B u gösteriler, müsamahanın verdiği kötü netice
sırada A nado lu valisi Alî (Alo) Paşa da Dağlı m eydana çıkmış ve artık tenkili şart olmuş­
eşkıyasını tenkile m e m u r edilerek Rumeli’ye tu. Pasban-oğlu, bütün bunlar yetmiyormuş
gönderilmiş bulunuyrdu. Ali Paşa, evvelâ gibi bir taraftan da İstanbul’a müracaat edip
İstanbul’a gelip sadrıâzam ve padişahla gö­ kâh vezaret istiyor, kâh Vidin mukataasının
rüştükten ve gereken emirleri aldıktan son­ üç yüz kese birden indirilmesini ileri sürü­
ra kapısı halkı ve askeriyle Davud-paşa'da yordu. Üstelik o civarda nizam-ı cedid bö­
birkaç gün oturmuştu (Haziran 1737). B u lüklerinin kurulmasına engel olmuş b ulu­
sırada yanında bulunan dağlı eşkıyasından nuyordu. B u hali dolayısiyle de, yeniçeri
beter dairesi halkının şehirde yaptıkları ocağı kendisini tutmakta ve el altından m u ­
edebsizlikler ve Davud-paşa’dan yola çıkma­ kavemet için haberler göndermekleydi. Ni-
dan evvel bahşiş için kopardıkları kavgalar
herkesi heyretler içinde bıraktı.

Haleb valiliğine tayin edilmiş olan H a k ­


kı Paşa ise, Gelibolu’dan karşıya geçip yola
düzülmüştü. Söğüd kasabasına yaklaştığı sı­
rada kasaba halkı karşı yıkıp buraya uğra­
m adan geçmesini rica ettiler. Ç ünkü, vezir­
ler kalabalık kapıları halkiyle bir yerden bir
yere giderken yol üstünde bulunan köyler
ve kasabalar ahalisi bunları kondurm ak ve
ağırlamak için ağır masraflara katlanıyorlar­
dı. Anadolu valisi Ali (Alo) Pasa kısa bir
zam an evvel buradan geçtiği için Söğüdlüler
pek perişan olmuşlardı. Lâkin H akkı Paşa,
ahalinin bu arzularına kat’iyyen aldırış et­
mediği gibi, halkın ısrarı üzerine kızarak
maiyetinde bulunan askere kasabaya zorla
girme müsaadesi verdi. Onlar da, d üşm an bir
şehre girer gibi saldırıp bir taraftan kasa­
baya ateş verdiler, bir taraftan da önlerine
çıkanı öldürüp soydular. Ira ve n am u s teca­
vüzünde bulundular. Eşkıyayı tenkile m u ­
vaffak olamadıktan başka üstelik eşkiya gibi
kasaba vurup soyduğu duyulunca Üçüncü Sc-
lim’in bir emil ile Hakkı Paşa azledilip ve-
zareii de alınarak İstanköy adasına sürüldü.
Diğer taraftan Ali (Alo) Paşa da bir işe m u ­
vaffak olamadığından üç ay sonra eyâletinin
merkezi olan K ü ta h ya ’ya gönderildi.

Pasban-oğlunun isyanı ve fermanlı


oluşu Kaptan-t derya Küçük Hüseyin Paşa

Böylelikle kökü bir türlü kazm am ıyan (A sh Tcpkapı Sarayı mü=esi resim
dağlı eşkıyasının faaliyeti yine devam eder­ dairesindedir)

2775
hayet, o sırada b üyük nüfuz kazanmış olan yenerek kaleyi geri aldı. Diğer şehir ve k a ­
derya kaptanı Hüseyin Paşa'nın Pasban-oğ- saba âyâm da gayrete gelip Pasban-oğlu’nun
lunu tenkile m em u r edilmesine karar verildi. kuvvetlerini her yerde yenmeğe vc geri sür­
O n u n rakipleri, Üçüncü Selim’i bu işe ikna meğe başladılar (O c a k 1798). Pasban-oğlu
ile bir taşla İki kuş vurm ak istemişlerdi. H ü ­ işin bu sefo gayet ciddî tutulduğunu ve etra­
seyin Paşa b u işte muvaffak olursa, Pas- fındaki halkanın yavaş yavaş daraldığını gö­
ban-oğlu beiâsı ortadan kalkacak, m uvaf­ rünce elinde esir gibi bulunan Vidin m u h a ­
fak olamazsa kendisi itibarını kaybedip fızı Abdi Paşa’yı tazyik edip kendi affı için
gözden düşecekti. B u ikisi de, devlet ricali bir ariza yazdırdı vc A bdi Paşa’n m kethüda­
tarafından istenen hususlardı. Ancak, Fas- sı ve kendi yakın dostu Bozoklu M eh m ed
ban-oğlu yeniçerilik iddiasında olduğu için Efendi ile İstanbul’a gönderdiyse de M eh m ed
evvelâ ocağa başvurulup böyle padişaha âsi Efendi Büyükçekmece'yc vardığı sırada tev­
olmuş bir kimsenin yeniçerilikle alâkası b u ­ kif ve idam olundu.
lunmadığı kabul ettirildi. Şeyhülislâmdan da
fetva alındı (Kasım 1797). Pasban-oğlunun zaptettiği yerler, yavaş
yavaş geri alınıp eşkiya güruhu her yerde
mağlûp olarak nihayet ellerinde yalnız Vidin
Pasban-oğlu ile Hüseyin Paşa kalmıştı.

mücadelesi
Hmeyin Paşa’ nın V idin’i muhasarası,
Hüseyin Paşa, Rumelideki bütün vali ve
sancak beyleri kendi kuvvetleriyle emrine
A li Paşa’ nın idamı
girmek şartiyle serasker olarak Pasban-oğlu’
Serasker Hüseyin Psşa, ancak Nisan
nun üzerine gitmek için hazırlıklara başladı.
1798 de tersane işlerini yola koyup yanında
A nc a k tersanedeki işlerin de uhdesinde b u ­
topçu, humbaracı ve lâğımcı ortaları da bu­
lunması hareketini bir hayli geciktirdi.
lunduğu halde İstanbul'dan hareket edebildi.
Pasban-oğlu, Sava nehrinden Karadenize Maiyetindeki askerle bizzat Vidin’i m u h a ­
kadar olan bütün bölgeyi ele geçirmeyi kur­ sara etti. Pasban-oğlu seraskerden tekrar
muştu. B u n u n için bir taraftan Rusçuk ve affını isledi. Hüseyin Paşa, gelip teslim olur­
Varna bölgesine, bir taraftan Beşka ve Bel- sa kurtarmağa çalışacağını bildirdi. Pasban-
grad yönlerine asker gönderdiği gibi Sofya oğlu buna yanaşmadığından Vidin’in m u h a ­
ve Niş taraflarının da zaptına teşebbüs et­ sarası devam etti. Lâkin, elde büyük lop ol­
miş, Balkan boylarından Ş um n u’y a kadar madığı için kale alınamıyor, askerin kah­
olan yerleri istilâ ederek arada yalnız Lofça ramanca hücumları eşkıyanın şiddetli ate­
kalmıştı, Rusçuk ve V arna kalelerini de zap- şiyle akım kalıyordu. B u yüzden serasker
tederse Rumeli’nin sağ kolu denilen bütün ordusu sarsılmış olduğu gibi, Fransa’nın
bölgesini ele geçirmiş olacaktı. B u n u n için Bosna tarafına hücum cdeceği rivayeti üze­
kar ve kış demiyerek faaliyette bulunuyor­ rine bir kısım kuvvet ayrılıp gönderilmesi
du. Bir ara Varna’ya hücum eden kuvvet­ orduyu büsbütün zayıf düşürmüştü. Hüseyin
leri iç kaleye kadar girerek çarşıyı ateşe Paşanın istediği toplar ise, bir türlü gönderil­
verip evleri yağm aya başladıkları sırada miyordu. Üstelik seraskerin sert muamelesin­
Varna kadısının gayreti ve halkı teşviki ile den herkesin kalbi kırılmış olduğu gibi, di­
mağlûp edilip çoğu öldürülerek şehirden atıl­ ğer âyânlar da devlete sadık olmakla bera­
dılar. B u n u n gibi Rusçuk üzerine hücum ber, mahalli nüfuzları fazla olduğundan
eden sekiz-on bin kişilik kuvvet, Rusçuk Pasban-oğlu tepelenince Hüseyin Paşanın bu
âyâm Trisnikli-oğlu İsmail Ağa tarafından sefer kendi aralarında sivrilmiş olanları da
mağlûp ve ric’atc mecbur edildi (Aralık temizlemeğe teşebbüs edeceğini hissettikle­
1797). rinden herkes işi ucundan tutmağa başla­
mıştı. Nitekim orduda bulunanlardan Ali
Belgrad tarafına gönderilen eşkiya k uv­ (Alo) Paşa, Vidin’den eşkiya huruç edip O s ­
veti evvelâ Pasarofça’yı aldı. Sonra Sem en ­ m a n Paşa tarafından müdafaa edilen siper­
dere kalesini ele geçirdi. Belgrad varoşuna lere hücum etliği sırada seyirci kalmış ve
girdikleri sırada kale muhafızları hücum edip hattâ yardıma gidenlere engel olarak o ta­
ağır zayiat verdirerek püskürttüler. Y ü z elli rafla b üyük bir mağlûbiyete uğranılmasma
kadar eşkiya da, üç namlı sergerdeleriyle ele ve Osm an Paşanın şehid düşmesine sebeb
geçirildiler. olmuştu. B u sırada kış bastırdığı için eşkıya­
ya fırsat verm em ek maksadiylc kale ablu­
Pasban-oğlu, Niş ve Sofya halkına m e k ­ kada bulunduğu ve orada kışlanması seras­
tuplar yollayıp kendisine tabi olmalarım iste­ ker tarafından emredildiği halde Ali (Alo)
miş ve bu hususa ikna etmişti. B u yüzden Paşa onbeş bin kadar askeriyle gerilere çe­
gönderdiği kuvvetler, Sofya’yı rahatça işgal kilmişti. Hüseyin Paşa, buna ses çıkarma­
ettilerse de yetişen devlet askeri eşkıyayı dıysa da, kısa bir müddet sonra istişare ba­

2776
hanesiyle dâvet ettiği A li (Alo) Paşayı öl­ reket etmeğe başladılar. Dualar, zaman za­
dürüp kellesini İstanbul'a gönderdi (Kasını m an birbirleriyle de savaşarak kim üstün
1788). B u sırada Mısır seferi zuhur ettiği ve gelirse öbürünün bölgesini zapieder oldu.
Vidin'de hiçbir iş görülemediği için Hüse­ Böylece Vidin taralı, muhafız A bdi Paşayı
yin Paşa donanma isleriyle meşgul olmak da öldürmüş olan Pa:b=m-oğlunun. Rusçuk
üzere İstanbul’a çağrıldı. B u hâdise üzerine ve Şum nu, Trisnikli-oğlu'r.un. İbrail. A h m e d
Pasban-oğlu'nun şöhreti bir misli arttığı gibi A ğ a ’nın, Silistre tarafları Yılık-oğlu’nun,
b u hal hem en hemen bütün Rumeli'ye ya­ Yanya ve Mora TepedelenU Ali Paşanın elle­
yılıp mahallî ayanlar merkezin emirlerine rinde kalarak bundan sonra Rumeli ıızun
aldırış (itmemeğe ve âdeta müstakil gibi h a ­ müddet inzibat ve itaat altıca alınamadı.

F R A N S IZ L A R IN M IS IR A H Ü C U M U , O SM A N L I - R U S V E İN C İL İZ
İT T İF A K I
B u sırada Fransa ile İnfiiltere arasın­ Osmaniı elçisinin ve Bâb-ı âlinin
daki savaşlar da tavsayıp barış olacak gibi
iken cumhuriyeti idare edenler Kapoleon rtTİİrac;.aiian
Bonapart’m günden güne artan nüfuzunun
devlet idaresine de sirayetinden endişe ede­ Tulpn’dalii Fransız donanması daha yola
rek onu başka sahalarda meşgul etmek için çıkmadan evvel Paris’de bulungn Osmaniı
İngiltere ile barış_ teşebbüslerinden vazgeçip devleti elçisi Esseyyid Ali Efendi bu d onan­
tam tersine bir İngiltere ordusu kurdular, manın ne için hazırlandığını Fransa devle­
ve bunu Borıapart’ın emrine verdiler, Bo- tinden resmen sormuş, cevaben Osmaniı ve
napart, filgillere ile savaşmağa pek haristi. müslüman memleketlerine karşı kullamlmı-
Fakat, İngiliz donanmasını yenerek İngilte­ yacağı hakkında' İcat’! teminat alarak bunu
re'ye geçmek kendisi için imkânsız bulunu­ Bâb-ı âliye bildirmişti. B u n u n gibi, mesele
yordu. Bur.un üzerine Mısır’ı ele geçirip H i n ­ hakkında kendisinden bilgi istenen İstanbul-
distan yoluna hâkim olmak suretiyle İngil­ daki Fransa maslahatgüzarı da böyle bir şey­
tere'yi tazyiki düşündü. Üstelik, Mısır fatih­ den haberi olmadığını söyledi. Bunun üre­
lisi ünvanı, ona icabında Fransa'nın m u k a d ­ rine mesele B&b-ı âlide görüşüldü. Devlet
deratına hâkim olacak mevkiin yolunu aça­ erkânının Fratısaya itimadı yoktu. Hattâ es­
bilirdi. kiden beri Mısır’d a gözü, bulunan b u devle­
tin, uzun mesafe dolayısiyle kolayca yardım­
Mısır’ı almak esasen Fransızların öte- da buîunulamıyacak olan bu eyâlete Esseyid
denberi zihinlerine yerleşmiş bir hayaldi. Ali Efendinin terııiııat:r.<> rağmen, taarruzu
Hatta vaktiyle Ondördüncü T/ufyo, Mısır’ın m ü m kü n görülüyordu. B u n u n için Mısır’ın
nasıl zaptolunacagını, zaptından sonra da na­ ve Mısır’ın kilidi olan İskenderiye, Dim yat
sıl idaresi gerekeceğini ve bundan Fransa ve Reşid taraflarının, şimdiden takviyesine
için hâsıl olacak büyük menfaatleri anlatan karar verildi. Fakat, Mısır kölemen beyleri
bir lâyih® takdim olunmuştu. İşte b u yüz­ öteden beri vesveseli kimseler oldukları için
den, 1798 yılı baharında bir taraftan İngil­ bu hareketin kendilerine karsı olduğunu
tere’ye hücum için Fransa’nın batı kıyıla­ sanarak yeniden gaileler çıkartabilirlerdi.
rında büyük hazırlıklar devam ederken Bo- Bun u n için meselenin kendilerine de izahı
naparl da, Mısırı almak hülyasını gerçekleş­ lâzımdı. Nihayet Sadaret mektupçuluğu kale­
tirmek için Fransa'nın güney kıyısındaki Tu- minin ileri derece memurlarından Erib E fe n ­
lon limanında hazırlıklara başlamış bulunu­ dinin bu iş için Mısıra gönderilmesine karar
yordu. verilerek yola- çıkarıldı.

B u hazırlıklar sona erince» Napoleon do­ Osmaniı devletini bu karara sevkeden


nanm a ile 19 mayıs 17S8 tarihinde Tuion li­ amillerin başında Tulon’dan hususî ajanla­
manından hareket etti. Nereye gideceğini rın gönderdiği haber ve Fransa maslahat­
kimse bilmiyordu. Biraz sonra Fransız do- güzarı ile olan miilâkatta geçen bazı acayip
nanmasımn Malta adasını zaptederek Malta ifadelerdi.
korsan şövalyeleri tarikatını üga ettiği ve
burada bulunan müslüman esirleri serbest
Fransa maslahatgüzarı ile Reisülküt-
b;rakt;ğı haber alındı. Napoleon ayni zaman­
da yurdlanna döndükleri zaman onları ken­ tap’ın mülâkaiı
disinin kurtarmış olduğunu herkese ilân et­
melerini tembih, etmişti. B u n d a n gayesi y a ­ Fransa maslahatgüzarı Rufen, Bâb-ı âli­
kında istilâ etmeği düşündüğü müslüman ye dâvet edilip (19 haziran 1788} kendisine
memleketleri halkı üzerinde iyi bir tesir ya- Tulon’daki donanmanın ne gaye için hazır­
. Tatmaktı. landığı sorulunca: t

2777
*B u hazırlığın ne için olduğundan y e n in sefareti sırasında Paris'e dönen elçilik
kat’iyyen haberim yoktur. B un a dair bana tercümanı, bu sefer Marsilya’ya gelerek Tu-
hiçbir §ey yazılmamıştır» cevabını vermişti. lon'a m em u r edildiğini bana yazmış bulunu­
Reisülküttab Atıf Efendi, mutlaka bir bligi yor. M ektubunda verdiği bilgiye ¿öre m e m u ­
vermesi hususunda şiddetle ısrar etti. Rufen riyet yeri meçhul olduğu gibi bunu kendisi
bunun üzerine şunları söyledi: öğrenmeden benim öğreneceğimi de ima et­
mektedir. O n u n meçhul bir memuriyetle Tu-
-Osmanlı devletine yalan söyliyemem. lon’a geldiği bana bir kat daha endişe ver­
Oluz-kırk yıldır bu memlekette oturmakta* miştir. Ç ün k ü bu zat, Arapça ve Türkçe bi­
yım. İyi niyetim devlet nezdinde tecrübe ile lir tercümanlardandır. İşte, doğrusu budur.
sabit olmuştur. T am a m en meçhulüm olan bir Lâkin, asıl soruları bilmediğim için cevap ve­
mesele hakkında nasıl bilgi verebilirim L â ­ remem. Yalnız istenirse bu konuda kendi
kin, reis efendinin duyduğu müthiş haberleri duyduklarımı ve düşündüklerimi söyliye-
ben de d uy du m ve bu yüzden muztaribim. yim».
Ilaltâ vaktiyle İstanbul’da bulunup D ö Bey-
B un a müsaade edilince de şu şekilde
konuştu:

«Fransanm Mısır ticaretine ne kadar


muhtaç bulunduğu malûmlarıdır. Ticaretin
gelişmesi için emniyet ve refah şarttır. M ı ­
sırdaki Fransız tüccarları ise, beylerin zu­
lümlerine ve sonu gelmiyen isteklerine da-
yanamadıklarmdan otuz yıldır devlet vüke­
lâsına şikâyetler yağdırmakta oldukları gibi,
Fransa elçileri de durum u Bâb-ı âliye bil­
dirmektedirler. Ancak, Osmanlı devletinin
oralarda hükm ü geçmediği için mesele hal­
ledilememiş ve Fransa elçileri de nihayet
faydasız şikâyetten vazgeçmişlerdir. Hattâ
Fransa b u yüzden haklarını korumak için
kendi bizzat harekete geçmeği düşünürken
Cezayirli Gazi Haşan Paşa’nın kölemenleri
sindirmesi üzerine bundan vazgeçmiş ve her
şey bir müddet için, düzelmişti. M alû m u nu z­
dur ki, Gazi Paşanın bu harekete girişme­
sinin sebeplerinden birisi de Fransanm bu
hussutaki şikâyetleriydi Lâkin, Fransadaki
son değişiklikler üzerine beyler tekrar tu­
tumlarını değiştirdiler. Hattâ V e m i n a k elçi­
liği sırasında bu hususta şikâyetlerde de b u ­
lundu. Lâkin, faydası olmayınca o da şikâ­
yetten vazgeçti. Ancak, Fransız tüccarları
cumhuriyetin idarecilerine durm adan şikâ­
Elçiliğinin deva m ınca F ransa hüküm eti tara­ yette devam ettiler. Osmanlı devletinin M ı­
fından d a im a aldatılan Esscyyid Ali Efen- sırda hükm ü geçmediği gibi, buradan m en ­
di’nin bir resmi d a h a ■ faati de pek azdır. B u yüzden, h em kölemen
beylerinin tasallutlarım kaldırmak, hem de
İngiltere’yi Hindistan’dan elde ettiği m enfa­
atlerden m ah rum bırakmak maksadiyle Fran­
sa’nın Mısır üzerine bir sefer açması m ü m ­
kün olabilir sanırım. Lâkin b u sözlerim sa­
dece kendi düşünceler imdir. A m a bu sefer
nasıl olur, doğruca Mısır üstüne m i gidilir,
yoksa Osmanlı devletiyle anlaşılıp müşterek
m i hareket olunur. Bunlar aklımın ermediği
şeylerdir. Bir de b u tarafta son zamanlarda
Venedik’ten alman adalarla bir değişme ri­
vayeti vardır. B u n u n aslı var mı, yok m u
A Ii Efendi Paris'te halktan ve bilhassa kadın­ devletçe bilinmesi lâzımdır. Paris’teki elçi­
lardan b ü y ü k rağbet görm üş, kadın başlık- nize Fransa hükümeti tarafından bir şey söy­
ları bile Osm anlı kavuklarına uym uştu. lenmemiş mi? H e r halde bunları duymuştur.
{.Zam anında Paris’te çıkmış resimlerden) Alâkalılardan bir şey sormamış mı?»

2778
Rufen'in bu garip beyanatı Atıf E fen­ edici bir cevap alabilirim ümidiyle çağırmış­
diyi sinirlendirerek tercümana: tım, Lâkin, kendisi verdiği cevaplarla, hava­
«Maslahatgüzarın bu sözleri ciddî ise disleri tasdik etmiş oldu» dedi.
m alûm olan akil ve dirayetine yakışmaz.
Şaka ise meselenin buna tahammülü yoktur. Rufen, üzüntü içinde kendisinin b u Se­
B u kadar elçi miHtâlemelcrinde bulundum, ferin Mısır üzerine olacağını söylemediğini,
bu çeşit konuşma duymadım. Mısır beyleri­ ancak fikri sorulduğu için bir tahminde bu­
nin aradaki andlaşmalara aykırı bir hare­ lunduğunu, bu yüzden üzüldüğünü, devletin­
ketleri olursa devletler hukuku usullerine den bir haber alamadığını, hattâ İstanbul’da­
ve yürürlükte bulunan milletler aras: kai­ ki Fransız tüccarlarının kendisine başvurup
delere göre yine Osm anlI devletine başvu­ böyle bir şey olursa halimiz ne olur dedik­
rularak icabı ne ise yapılır. A m m a , defa­ lerini, kendisinin de böyle bir şey olursa O s­
larca müracaat edildiği halde faydası olmadı m anlI devletinden onlara bir zsrar gelmiye-
sözünü, yitıe kendi bîr sözüyle reddederim. ceğini, nihayet şahsen mesul olabileceğini
Zira Haşan Paşa m erhum un Mısıra tayinini anlattığını söyledi. Reisülküttab Efendi ise,
gerektiren sebeblerden birisinin de Fransa' kendi devletinin Osmanlı devleti hakkındaki
nın şikâyeti olduğunu kendisi söyledi, Os- niyetlerini bilmemesinin imkânsız olduğunu
matılı devleti de bunun üzerine nice m as­ söyliyerek Rufen’iri bu sözlerini kabul etme­
rafları icab ettiren hareketlere girişmekten di. Böylece görüşme sona erdi.
çekinmedi. D e m e k ki (müracaatlerin fayda
vermediği sözü doğru değildir. B undan baş­ Bir taraftan da İstanbul’da bulunan
ka bazı başkaldırmalar ve devlet idaresine Fransızlar, Fransa donanmasının İstanbul’a
karşı koyumla- Mısır’a mahsus bir şey olma­ gelip Osmanlı dcnanmasiyle birleşecek Ka-
yıp meselâ Fransa’aki son değişiklikler sı­ radenize çıkacakları ve Kırım’ın geri alına­
rasında İler tarafta nice karışıklıklar, ayak­ cağı havadislerini yayıyorlardı. İşte bundan
lanmalar ve karşı koymalar oldu. Hâlâ da sonradır ki Osmanlı devleti artık Fransa-
nıtı Mısıra saldıracağına iyiden iyiye kanaat
olmaktadır. İhtilâl vardır ve cumhuriyet ida­
getirmiş bulunuyordu. Buna karşılık diğer
recilerinin h ükm ü geçmiyor diye Osmanlı tedbîrlerinin yanında kendisine yardımcı
devleti meselâ Marsilya’ya donanm a ve as­ olabilecek müttefikleri aramağa başladı. M e ­
ker gönderse Fransa b u n u doğru bulur m u? sele ilk olarak o sırada Londra elçisi bulunan
İsmail Ferruh Efendiye yazıldı.
Osmanlı devleti savaş açtı demez mi? Os­
manlI devletinin böyle bir şeye kalkışması A n c a k Bâb-ı âli gerek müttefik temini
için ortada bir sebeb yok denirse, Fransa'nın için ve gerekse diğer hususlarda harekete
iazla sıkıntı ve kıtlık zamanında tebaamızdan geçmekte bir hayli geç kalmıştı. Onun, M ı ­
sırda gerekli tedbirlerin alınmasını temin
bir kısmı izin alıp Marsilya ve civarına gö­
edecek m em urunun daha yolda bulunduğu
türdükleri çok miktarda zahirenin bedeli
sırada Bonapart’ın emrindeki Fransızlar İs­
hâlâ ödenmemiş olup b u yüzden birçok tüc­ kenderiye’ye taarruz etmişlerdi.
carımız zararda ve sıkıntıdadırlar. Bundan
maada, Marsilya, Tulon ve sair iskelelerdeki İngiliz donanmasının İskenderiye'ye ilk
korsanlar nice ticaret gemilerimize musallat
gelişi ve amiralin ikazı
olup aradaki andlaşmalara aykırı şekilde
zaptederek bazılarını sattıkları ve bazılarım Napoleon Bcnapart'm, ikiyüz seksen par­
hâlâ ellerinde tuttuklarını bilmiyorlar mı? çalık donanm a ve b una bindirilmiş otuz seki?.
Dost olan devletler arasında
böyle hâdiseler oldukça yine
-müzakere yoluyla dostça halle-
dilegelmiştir. Aralarında and-
laşmalar bulunan devletler ufak
sebeblerle birbirlerinin m em le­
ketlerine saİdıracak olduktan
snrai andlaşmalara ne lüzum
var? A m a , î'ransa cumhuriyeti
kendi kendisine andlaşmayı bo­
zarsa o başka. Yoksa maslahat­
güzar dostumuzun kendi düşün­
celeri ve duydukları olarak ile­
ri sürdükleri oimıyacak rüya-
.. lardır. B e n de kendisini tatmin Eski İskenderiye'den bir görünüş

2779
bin kişilik bir ordu ile Tulon limanından neden geldiklerini öğrenmek için mila 2im
hareketi, İngiltere’nin gözünden kaçmamış kaptan Üm id Beyi Bonapart’a gönderdi.
ve on dört büyük gemiden mürekkep İngi­ Fransız generali şu cevabı verdi:
liz donanması Bonapart’ın peşine düşmüştü.
Evvelâ, A k a en izde gezen gemiler için pek «Benim kimseye zararım yoktur. D ü ş ­
m ühim bir üs olan Malta’nın F ran gların manımız olan İngilizler Hindistanı almış bu­
eline geçişi İngilizlerin hiç hoşuna gitme­ lunduklarından onu kurtarmağa gidiyorum.
di. Osmanlı devleti b un u haber alınca, bü­ Bütün dünya ile düşm an olsam, osmanlı-
tün limanlara emirler gönderip İngiliz gemi­ îarla dostum. Lâkin, bana top atarsanız bir
leri uğradığı takdirde yiyecek ve su veril­ geminiz donanmamla başa çıkamaz, boş ye­
mesini bildirdi. re kalyonu elden çıkarmış Olursunuz*.

İngiliz donanması Ti haziran 1798 tari­ İdris kaptan, bun un üzerine müdahale­
hinde İskenderiye limanına gelerek açıkta den vazgeçti. İskenderiye halkı, b u büyük
demirledi. Sandalla gönderilen mü kaleme donanma karşısında dehşet içinde kalmışlar­
m em uru şehrin eşrafından gümrükçü Seyyid dı. Seyyid M eh m ed Kerim Efendi M urad
Kerim Efendi ile görüşerek kendisine: Beye üst üste fcryadçılar gönderiyordu.
«Fransızlar m uazzam bir donanma ile Bonapart ise, İskenderiye önüne varır
denize açıldılar. Onları arıyoruz. Nereye git­ varmaz Fransız konsolosunu isteyerek gö­
tikleri bilinmiyor. Lâkin, bu taraflara sui- rüştü ve ondan İngiliz donanmasının kısa
kasdlan olduğu bazı hallerinden anlaşılıyor. bir zaman evvel İskenderiye’den ayrılmış
Buraya gelirlerse siz onları def etmeğe m u k ­ olduğunu öğrendi. B u n u n üzerine derhal ka­
tedir olamazsınız. Sizi korumak istiyoruz» raya asker çıkarmağa kalkıştıysa da konso­
dedi los kendisine kalenin mukavemet edeceğini
Lâkin. Seyyid M chm e d Kerim Efendi bu haber verdiği için bundan vazgeçip İskende­
sözleri İngilizlerin bir hilesine hamledip riye limanına girmedi ve civarda Merabit
reddetti. Hattâ red cevabım biraz Sert ve koyu denilen yerden çıkarma yapm aya k a ­
haşin bir ifade ile verdi. İngilizler bunun rar verdi. Vakit akşamı bulmuş, rüzgâr şid­
üzerine: detlenmiş ve deniz kabarmış olduğu halde
çıkarma emrini verip hattâ ilk filikaya ken­
«M a d em ki dostça ihtarlarımızı kabul disi binerek Mısır topraklarına heyecanla
etmiyorsunuz, bari biz açıklarda durup ka­ ayak bastı. Önce büyük zahmetler çekilerek
leyi düşmandan koruyalım. Siz sadece bize karaya beşbin kadar asker çıkarılabilmişti,
zahire ve su yetiştiriniz» dedilerse de, Sey­ Bonapart, karşL tarafa savunma tertibatı al«*
yid M eh m ed K erim Efendi buna da yanaş­ m a imkânını verm em ek için hem en yola çı­
mayarak: karak şafak sökerken İskenderiye önlerine
«Burası Osmanlı devletinin memleketle- vardı. İskenderiye kalesinin çok yer]eri ha­
rindendir. Burada Fransızların da başkala­ rap olup etrafı bir kaç kale ve bir eski du*
rının da işi yk, siz, işinize gidiniz* karşılı­ varla çevrili idi. Cephane ve savaş vasıtaları
ğını verdi. İngiliz amirali: yoktu. Bonapart, askerini üç kola ayırıp ka-
leye hücum ettirdi. İlk müdafaalar süratle
«Pek âlâ, am m a sonunda siz pişman olur­ bertaraf edilerek asker şehre girdi. B u es­
sunuz». diyerek Fransız donanmasını aramak nada şiddetli sokak savaşları başladı. Evlere,
üzere denize açıldı. köşelere, bucaklara, dar sokaklara iyice si­
İngiliz donanması gittikten sonra M urad perlenmiş olan ahali bütün gücüyle karşı ko*
Beyin adamı olan Seyyid M eh m ed Kerim yuyor, iki taraf da ağır zayiat veriyordu.
Efendi durum u derhal ona bildirip ihtiya­ Hattâ, Bonapart’in meşhur generallerinden
ten bir miktar asker istedi. Lâkin dünyadan Kleber (Kleber) de b u arada ağırca yara­
habersiz olan ve yalnız Fransız donanması landı. Nihayet, müdaîiler müzakere istediler.
değil bütün Avrupa orduları gelse yenebi­ Bonapart:
leceklerini sanan Kölemen beyleri buna al­
dırış etmediler. • Ben. yurdunuzu yağmalamağa ve yahut
Osmanlı devletinin elinden almağa gelmedim.
Maksadım, memleketi kölemenlerin zulm ün­
Botıapart’in İskenderiye’ yi zaptı den kurtarmak ve Fransızlara ettikleri ha~
karetlerin intikamını almaktır» diyor ve
İngiliz filosunun Mısır sularında bulun­ memurların değiştirilmiyeceğini, cami ve
duğu sırada 25 haziran 1789 tarihinde Mal- mcscidlerin eskisi gibi açık olacağını, herke­
tayı zapteyİçmiş olan Fransız donanması on­ sin ibadetinde serbest bulunacağını; kimse­
ların İskenderiye önlerinden ayrılmalarından nin canına ve malına zarar gelmeyeceğini
az sonra 1 temmuz 1798 günü bu limanın taahhüt ediyordu. B u şartlarla anlaşma ya«
önlerine gelip demirledi. Osmanlı donanm a­ pildi ve İskenderiye Fransızlara teslim edil­
sının ellisekiz toplu riyale gemisi o sırada di. Napolyon, kaleye Fransız bayrağı çekerek
limanda bulunuyorduo. Kaptanı İdris Bey, herkesin işile gücile uğraşmasını, göğsüne

2780
mavi-kırmızı-beyaz kokard takıp silâhlarını rilrniş olan bu kölemenler bütün diinyadâ
teslim etmesini bildirdi. misli bulunmayan iklimlerin en güzeli Mısırı
fesada veregelmişlerdir ve herşeye kadir olan
Bonapart’ın gayesi ve halk’a Allahın iradesi ise unların mülk ve devlet­
lerinin sona ermesiyle ilgilenmiştir. E y Mı­
beyannamesi
sırlılar, benim bu tarafa sadece Sİ2İ11 dininiz;
Bonapart’m gayesi, kölemenlerin nüfu­ ortadan kaldırmak maksadiyle gelmiş oldu­
zunu kırıp Osmanlı devletinin hakimiyetini ğumu telkin ediyorlar. Bu, açık bir yalan-
kurm ak bahanesiyle Mısırı istilâ etm ek son­ dır. B u n u doğru olarak kabul etmeyiniz ve
ra Osmanlı devletine başka tavizler tanıya­ iftira edenlere deyiniz ki benim bu taraf­
rak karşılığında Mısırın Fransaya terkini lara gelişim ancak sizin hakkınızı zalimler­
m ü m k ü n kılmaktı. Askerlerine, halkın can, den alıvermek içindir. Ben kölemenlerden da­
mal ve ırzma el uzatmamalarını iyice ten- ha fazla Allaha ibadet vc peygamberi Mu-
bih ettikten sonra arapçs olarak kaleme al­ ham m ed <A.SJ e ve Kur'ân-ı Kerime hür­
dırdığı bir beyannameyi bastırıp Kısırın her met ederim. Yine onlara deyiniz İri, Allah
tarafına dağıttı. Bunda, şöyle diyrdu: indinde herkes eşit olup birini diğerinden
«H ahm an ve rahim olan Allahın adiyle ayıran ancak akıl, fazilet ve ilim iken, köle­
Allahtan başka tapacak yoktur ve onun ev­ menlerin akla, fazilete ve ilme dair ne ser­
lâdı ve ortağı yoktur. mayeleri vardır ki onları öbürlerinden ayırıp
Hürriyet ve eşitlik esasına dayanan en âlâ şeylerin inhisarını onlara versin? Ner-
Fransa cumhuriyeti tarafından serasker vc de münbit toprak, güzel atlar, âlâ konaklar,
büyük kum andan olan Bonapart bütün Mısır dilber eariyeler varsa onlara mahsustur. Eğer
ahalisine boyan eder ki, uzun zamandanberi Mısır onların malikânesi ise, Allahın bu hu­
Mısıra musallat olmuî olan beyler Fransız susta kendilerine yazdığı belgeyi bize göster­
milletine zillet ve hakaret muamelesi ve tüc­ sinler- Lâkin, cenabı hak esirgeyici vc âdil­
carlarına eziyet hadden aşırı muamele, zu­ dir, B un d an sonra büyük memuriyetlere y ü k ­
lüm vc gadr etmektedirler, girndi onların selmede kimse istisna edilmiyecektir. V e iş­
sonu gelmiştir. N e yazık ki, bunca zam andan­ leri akıllı, faziletli ve bilgili kimseler idare
beri abaza ve çerkez memleketlerinden geti- edecektir. Bununla bütün halkın işi düzelir.

Fransız kuvvetlerinin İskenderiye yakınlarında karaya çıkışları


(V ersa y m üzesindeki bir tablodan)

2781
Eskiden Mısırda büyük şehirler, geniş liman, ler cumhuriyet ordusu kum andanına içlerin­
lar vardı. Ticaret çoktu, bunları hep köle­ den bir kaç kişi gönderip itaatlerini bildi­
menler ortadan kaldırmışlardır. E y kadı­ recek ve Fransız bandırası çekeceklerdir.
lar, şeyhler, imamlar, çorbacılar ve bejde­
ler âyânı, cemaatlerinize ve neferlerinize 2 — Fransızlara m ukavem et ve m ü d a ­
şunu söyleyin ki, Fransızlar halis müslüman- faada bulunan köy, tam am en yakılacaktır.
lardan sayılırlar. B u n u n isbatı da sudur.
Fransızlar Hırisliyanîarı Müslümanlarla dai­ 3 — Fı-ansaya itaat eden köyün, Fransız
m a savaşa kışkırtan papanın taht kurduğu bandırası çekmesi şarttır. B u ö u n gibi, dos­
kızıl elmaya varıp tahrip etmişlerdir. Sonra tumuz olan İslâm padişahının sancağını da
Malta adasını alarak müşliimar.larla savası beraber çekeceklerdir.
vaz geçilmez ve herkesin yapması gereken
bir din borcu sayan şövalyeleri oradan ko­ 4 — H e r yerin ileri gelenleri kölem en­
vu p uzaklaştırdılar. Bunlarla beraber halen lerin bütün erzak, ev ve mülklerini m ü h ü r ­
İslâm padişahı Fransızların halis dostu olup leyip bir şeyinin ziyan olmamasına dikkat
düşmanına düşmandırlar. Kölemenlerse bi­ edeceklerdir.
lâkis sultanın emrine uymıyarak ona itaat­
ten çekindiler ve asla baş eğmediler. M e ­ 5 — Şeyhler, kadılar ve imamlar herkes
ğer ki, kendi tamaları için olsun, ne mutlu, kendi işiyle uğraşıp ahali evlerinde rahatta
ne mutlu bizimle vakit geçirmeden ittifak olsunlar. Memleketin âdeti üzere camilerde
eden Mısır ahalisine ki, kendileri refaha namazlar kılınıp herkes birden kölemen sat-
kavuşacak ve mertebeleri yükselecektir. Y i ­ vetinin yıkılmasından dolayı cenabı hakkın
ne ne mutlu şu kimselere ki, savaşan taraf­ nimetine şükür ve dua etsinler ve yüksek
ları tutmayıp kendi evlerinde oturdular. B i­ sesle Osmanlı devletinin ve Fransız askeri­
zi gereği gibi anladıkları zaman yanımıza nin kudretinin devamına dua ve kölemenlere
koşup geleceklerdir. Lâkin, v a h şunlara ki lânet eylesinler.
kölemenlerle birleşip bizimle savaşta onlara
yardım ederler. Onlar, kurtuluş yolunu bula-
mıyarak vücutları âlem sahifesinden siline­ Bonapart’ın İskenderiye’deki diğer
cektir», icraatı
Bonapart, sonra Şunları bildiriyordu:
1 — Fransız askeri bir yerden geçerken B u beyannam e tam mânasiyle bir sah­
oraya üç saat uzaklıkta bulunan bütün köy- tekârlık belgesidir. Burada evvelâ halkın
dinî duygularından istifade için daha basta
İslâmî ara mahsus olan Allahın birliği inanı­
şı. ortağı ve bilhassa hıristiyan inanışlarına
aykırı olarak evlâdı bulunmadığı anılmış,
Bonapart İslâm peygamberini kabul ettiğini
iddia ederek m üslüm an olduğunu ilân etmiş
ve üstelik bütün Fransızların islâmiyeîini
iddiaya kadar varmıştır. B u n d a n başka b u
hareketi Osm anlı devletinin haberi ve hattâ
âdeta arzusiyle yaptığını, maksadının köle­
menlerin n üfuzunu kırmak ve Osm anlı d ev ­
letinin hakimiyetini k u r m a k olduğunu ileri
sürmüştür. Tabiî, bütün bunlar yalandı. F r a n ­
sa bu suretle devletler hukukunu, Osmanlı
devletiyle aralarındaki andlaş maları ve b u n ­
ca yıldır d eva m eden ve yalnız Fransaya
menfaatler sağlayan dostluğu hiçe sayıyor,
Osmanlı devletinin Fran san m en müşkül
zamanlarındaki dostça davranışını unutarak
bir Osmanlı Ülkesine askerî tecavüzde b u­
lunuyordu.

Bonapart b un da n m aada Mısır valisi L o k ­


macı Ebubekir Paşaya, kendisine tabi olm a­
sını bildiren ve yanına çağıran bîr yazı gö n­
derdi. Sonra, bütün memurları yerinde bıra­
kıp yalnız vergi işlerine Fransız mem urlar
tayin etti. Şehrin işlerine b ak m a k için ileri
gelenlerden m ürekkep bir divan teşkil etti.
Mıstr k ölem en lerinden M u r a d B e y Kalenin tamirini Fransız mühendislerine
( E n v e r Z iy a K a ra F ın O sm a n lı tarihinden) verdi. İskenderiyenin muhafazası maksadiy-

2782
le üç bin asker ayırdı. Bunlara kum an dan Râb-ı âlinin durumu öğrenmesi, B cn a-
olarak yaralı bulunan Kleber kalacaktı.
part’ın Rufen’e mektubu ve ittifak
Bonapart Nil nehrinin yükseliş mevsi­
m inden evvel Kahireyı ele geçirmek niye­ teşebbüsü
tinde bulunduğu için donanm a sandalların­
dan bir nehir filosu kurdu. Asker, ağırlık, Fı-ansız donanması İskenderiyeye geldiği
toplar ve cephane bu filo ile Keşid’e oradan zam an kale ön-erinde bulunan bir R u m ge­
B a h m an iy e’ye varacak ve esas ordunun ge­ misi ertesi günü Bcnapart'ın şehre taarruzu­
lişini bekleyecekti. nu ve geçen savaşları görünce oradan yelken
Ruhu, büyük ihtiraslarla kavrulan Bo- açarak Adalar denizine doğru savuşmuştu.
napart, T e m m u z u n altıncı günü İskenderiye’ H u esnada Çanakkale boğazında bulunan
den kuvvetleri ile hareket edip Kahireye bir kapudane bey ile derya tercümanının F r a n ­
gün evvel varm ak için D e m en h o r çölünden sız donanmasından bir haber almak için dört
yola koyuldu. tarafa göndermiş oldukları kayıklardan bi­
risi bu gemiye rastlayıp kaptanından haberi
duyunca onu alıp boğaza, getirdi. Rus k a p ­
Mısır valisi ve Kölemen beylerinin tanı orada sorguya çekilerek durum anlaşıl­
telâşı dı ve 17 tem m uz tarihli bir ariza ile İstan-
bula bildirildi. Bu sırada devlet Pasban-oğlu
Fransızların İskenderiyeyi işgali haberi gailesiyle uğraşıyor ve Vidini muhasara et­
gelince, M u ra d B e y fena halde sinirlenerek miş olan derya kaptanı Hüseyin Paşanın is­
hem en İbrahim Beye koştu. Bütün beyler, tediği loplarla sair malzemeyi tedarike ça­
âyân, ülema ve şeyhler davet olundu. Vali lışıyordu. İskcnderiyenin Fransızlar tarafın­
Ebubekir Paşa da kaleden inip geldi. Şehrin dan işgal edildiği haberi gelince, artık bütün
kadısı ve yedi ocak ağaları da hazır bulun­ b u gibi işlerden vaı geçilip Mısır meselesi­
duğu halde biiyük bir divan kurulup mesele nin ön plâna alınması zarureti ortaya çıktı.
görüşüldü. M u ra d Bey, Osmanlı devletinin İlk iş-olarak G arp ccaklariyle Ülgün ve Bar
keodi hakkında olan duygularını bildiği için korsanlarına m eveud gemileriyle denize açı­
Bekir Paşaya: lıp Fransız donanmasına taarruz emri ve­
rildi .
«Fransızların buraya gelişleri sadece
Osinanlı devletinin izni iledjr. Elbette vezi­
rin de bundan haberi vardır. Lâkin, bizim Napolyon Bonapart ise, İstanbuldaki
gücüm üz size d e onlara d a yeter» dedi. iransız maslahatgüzarına iki mektup gö nd e­
rip d u r u m u bildirmişti. Bunlarda, İsken­
Bekir Paşa, soğukkanlılıkla ve vakarla deriyeli aldıktan sonra Mısırı feth niyetin­
cevap verdi:
de bulunduğunu anlatıyor. Lâk in Osm anlı
«B a k M u ra d Bey... sana böyle büyük devletiyle dostluğunun baki bulunduğunu,
sözler söylemek düşme?.. Osmanlı devletinin maksadının kölemen beylerinin tedibi ve
Fransızların İslâm (ilkelerine
girmelerini tecvizine imkân yo k­
tur. Bilyle sözlerden vazgeçip
hecıer. mertçe durunuz ve sa­
vaşa hazırlanınız».

B u n u müteakip ilk icraat


olmak üzere Mısırdaki Fransız
konsolosu ve tüccarları tevkif
edilerek kalede hapis olundular.
Sonra İbrahim Beyle Ebubekir
Paşanın Kahirede kalmasına
M urad Beyin askerin bağında
bulunduğu halde Fransızların
üstüne gitmesine karar verildi
ve sefer hazırlığına bulanıldı.
Lâkin bu hazırlıklarda ülkeyi
bir yiyim yeri haline getirmiş
olan beyler keselerinden on pa­
ra harcamak istemedikleri için
bütün masrafı yeniden halka
yükleyerek kendilerine karşı
beslenen hiddet, kin ve nefre­ İskenderiye’d e n K a h ire 'y e giderken N a p o l y o n ve ordu­
tin bir kat daha artmasına se- s u n u n D e m e n h o r ç ölünden geçişi
beb oldular. (N o u v e ile histoire de France) ad h kitaptan.

2783
İngiltere ticaretinin zarara uğratılması oİ- Son zamanlarda İngiliz tercümanı Bâb-i
duğu yavelerini tekrarladıktan sonra yakın­ âliye başvurarak O snıanlı devletinin Fransa
da İstanbul’a bir b üyük elçi gönderileceğini politikasına fazla meyletmesinden şikâyette
bildiriyor, ve Rufen’den Osmanlı devletinin bulunmuş ve hattâ:
Fransa aleyhine harekete geçmemesi vc sa­
vağa kalkınmaması hususlarının teminini is­ «Osmanlı devleti bir kaç yıldanberi eski
tiyordu. dostu olan İngiltere devletini unuttu ve
Fransadan dostluk beklenmezken onıın hatı­
Rufen, Bâb-ı âliye gelerek bütün bun­ rını p e k fazla sayar oldu» demişti.
ları anlattı ve hattâ Bonapart’m, Mısır hal­
kına neşir ettiği beyannameyi d e gösterdiyse Bonapart’m Mısıra taarruzu tahakkuk
de artık sözüne inanan, hattâ onu dinleyen edince, Osmanlı devleti Fransanın düşmanları
yoktu, Fransa’nın hareketi İstanbulda alçak­ olan Rusya ve İngiltere île birer ittifak im ­
ça ve nankörce sayılıyor, haklı olarak hiç zalamağa karar verdi. Reîsülküttab Atıf
bir mazeret dinlenmek bile istenmiyordu. Efendi İngiltere elçisini davet edip meseleyi
uzun boylu görüştü (28 temmuz 1798). B u
tarihten itibaren İngiltere, Fransaya bedel
Osmanlı devletinin en yakın dostu ve sır­
larının m ahrem i oluyordu.

Mısır’da cereyan eden diğer savaşlar


Diğer taraftan Bonapartın İskeneöeriye-
yi istilâ ettiği haberi alındıktan beş gün. son­
ra Mısır beyleri hazırlıklarını tamamlamış
ve M u r a d Beyin kumandasında yirmi bin
kişilik bir kuvvet yola çıkmıştı. M urad B ey
A vrup a ordularının ne dem ek olduğunu he­
nüz bilmiyor, kölemen süvarilerinin cesaret
ve maharetlerine güvenerek fransız kuvvet­
lerini atlarına çiğneteceğini sanıyordu. Fran-
sızlar ise, sonsuz k u m deryaları içinde şim­
diye kadar görmedikleri bir sıcak ve susuz­
lukla mücadele ederek, emniyet kademeleri
k um d a n biter gibi peyda olan kölemen sü­
vari kollarının taarruzuna uğrayarak Do-
meniıor çölünü b ü yük bir güçlükle aşıp dört
günde Nil nehrinin kıyısına vardılar. B u
sırada birkaç yüz kişiden mürekkep bir kö­
lemen birliği general Dize (Desaix) k um a n ­
dasındaki öncü kuvvetlere hücum ettiyse de
Fransızların misket ve salkım ateşlerine da-
yanamıyarak dağıldı. K ölem en ordusunun
yakında olduğunu anlatan b u hâdise üzerine
Fransızlar savaşa lıaztrlaamağa başladılar.
Lâkin sandallardan teşkil olunan ince do­
nanm a henüz gelmediği için üç gün kadar
Rahm aniye’de beklemeğe m ecbur kaldılar.
M u ra d B ey de o civarda bulunuyordu. N i­
hayet, T e m m u z u n on üçüncü günü Fransız
sandalları geldi. O r d u lıemcn nehir boyunca
onlarla birlikte hareket etti Biraz sonra
Fransız sandalları M u ra d Beyin hazırladığı
sandallarla karşılaşarak savaşa tutuştular.
Fm sız ordusu hem en yetişti. Bonapart aske­
rini beş kısma ayırıp her kısmı ağırlıkları
ortada olmak üzere dörtgen şeklinde tertip
etti. Topları da köşelere yerleştirdi.

Sabırsızlanan M u r a d Bey, nihayet ordu­


suna hücum emri verdi. Bin, bin ikiyüz ki­
şilik süvari birlikleri arka arkaya dört nala
fransız saflarına saldırıp ateş mesafesine gir­
dikten sonra birer el tabanca atıyor sonra da

2784
Teskü ettiği «Niıarıvj C ed îd » adli askerlerin Ü çüncü Seline h u tu r u n d a bir gecitresrrrj

(Mufassal O sm an Jı Tarihi tablosu -


* N o : 47)
kılıçlarını çekerek hücum ediyorlardı. Lâkin, zorla getirilmiş fellahlardan da tabiî hiç bir
şiddetli top ateşiyle bir çoğu yere serildi ve hizmet beklenemezdi. Esasen ne daha evvel
kalanları süngülere rastlayıp salları bozam a­ savaşlarda bulunmuşlar, ne de doğru dürüst
dılar. Bir taraftan da tüfenJc daneleriyle birer silâh kullanmayı öğrenmişlerdi.
ikişer düşmese başladılar. B u sırada M urad
Beyin cephane ile dolu bir gemisi, düşen Fransız ordusu 23 temmuz C u m a günü
Fransız humbarasiyle ateş aldı. Patlama, y an ­ Cesr-i esvede varmıştı. Ertesi gün daha
gını civar gemilerle karada bulunan cepha­ giineş dogmadan ordusunu yola çıkaran Bo-
neye de sirayet ettiriverdi. Hepsi birden in­ ııapart, sağ tarafta ehramlar ve sol tarafta
filâk edip bu arada topçu başı Giridli Halil Kahire göründüğü zam an askerlerine:
A ğ a ile maiyetindeki askerler havaya uçtu­ «İşte, Mısır fatihleriyle yüz yüze sava­
lar. M urad Bey, bu halden b üyük bir üzün­ şacaksınız. Unutmayınız ki şu ehramların
tüye kapıldığı sırada Fransızların şiddetli bir tepesinden kırk yüz yıl size bakıyor» dedi.
ateşine uğradığından bütün ağırlıklarını bı­
rakıp kaçm ak zorunda kaldı. Bor.apart ilerledi. İki taraf arasında bir
top menzili kalınca M u ra d Beyin ordusu­
n u gözden geçirdi. Siperlerdeki topların ara­
Kahire’deki durum, Ehramlar savaşı badan m ahrum ve sabit olduklarını gördü.
B u ise, buradaki piyadenin siperlerden a y ­
B u haber Kahıreye gelince İbrahim B ey rılamayacağına alâmetti. Şu halde, M u r a d
şehri müdafaa için
ler yaptırmağa başladı,
halk bu siperlere zorla sürül­
dü. Ortada yalnız ihtiyar, alil
ve hastalarla kadın ve çocuk­
lar kalmıştı. İbrahim Bey, çöl
bedevilerine haber gönderip
onları da savunmaya katılmağa
davet etti. B u sırada M u ra d
B ey de bu savunma hattına ka­
dar çekilmiş ve siper kazılması
faaliyetine katılmıştı. Kölem en ­
ler bir taraftan kalede mahpus
bulunan Fransız tüccarlariyle
bazı hıristiyanları tazyik ede­
rek para, mal ve eşyalarını el­
lerinden almağa, karşı gelenle­
ri öldürmeğe başladılar. Ebu-
bekir Paşa, bütün nüfuzunu
kullanıp b u işi m en etmeseydi,
Kahirede bir tek hıristiyan sağ
kalmazdı. Bir taraftan da bu
beylerin para ve değerli eşya­ Eh.ramJar savası ( A . J . G ro s’ı.m tablosundan)
larını konaklarından başka yer­
lere, bir kısım fakir ahbapla­
rının evlerine taşıyarak sakla­
m ağa başlamaları halkı büsbü­
tün telâş ve endişeye düşürdü.

Dü ş m a n nereden ge'-of^eği
belli olmadığı için M urad Beyin
ordusu Nil ile Ehramlar arasın­
da yer almıştı îbrahim B e y ise,
kendi askeriyle îJil’in diğer ta­
rafında bulunuyordu Böylece,
m evcud kuvvetin ikiye ayrılma­
sı aslında büyük hatâ idi. M u ­
rad Beyin yanında onbin K öle­
m e n süvarisi, birkaç bin çöl be­
devisi ile zorla getirilmiş pek
çok fellah vardı. Bedevilerin
asıl maksadı bir kargaşalıkta
yağm aya katılmak olduğu gibi, Bon apa rt’ın K a h ir e ’ye ait-igi (Raffet’m n bir gravürü)

2785 F. 27
Beyin K il ne Ehramlar arasındaki süvari­ Kah ire’n in teslim olması, Murad Bey’in
sini yendikten, sonra bu siperlerin zaptı ga­
yet kolaydı. B u yüzden Bonapart doğru bun­ Bonapart’a teklifleri
ların üzerine yürüdü. Bu sırada Murad Bey,
Fransız ordusunun sağ kanadına bütün gü­ Bonapart, süratle Katıîreye doğru iler­
cüyle yüklendiyse de, karşılaştığı sert ve ledi. Feilahlar, bağıra bağıra kaçıyorlardı.
muntazam ateş yüzünden muvaffak olama­ Şehirdekiler de onlara uyarak Kahireden
dı, Defterdar Eyüp Bey kumandasında kö­ çıkıp çöllere dağıldılar, lâkin, nereye gide­
lemenlerin ou cesur ve usta silâhşörleri fe­ ceklerini ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı.
dakârca bîr hücumda bulundular ve b ir çok Çöl arapları ise bu fırsatı kaçırmayarak
Fransızı da küıçtan geçirmeğe muvaffak ol­ hepsini soyup soğana çevirdiler. Sabahleyin,
dular. L âkin ne çare ki top ve tüfenk ateşi Kahire şeyh ve Uleması E/.her'de toplanarak
hepsini yere serdi. Karsı tarafta bulunan as­ bir aman mektubu yazıp Eonaparta gönder­
kerler, nehri geçip imdada gelmek istediler. diler. O da verdiği cevapta ilk sözlerini tek­
Fakat kayık az, rüzgâr şiddetliydi. B u yüz­ rarladıktan sonra Fransızları tahkir ve tüc­
den pek azı güçlükle gççebildiyse de üstle­ carlarına zulüm edenleri esasen kısmen öl­
rine doğru esen kum fırtınasından güz gözü dürüp kısmen esir etliğini, bazılarının ise
görmez hale geldiğinden bir .faydaları olma­ kaçtığını, simdi bunları buluncaya kadar
dı. Esasen bu sırada Fransızların hücumuna M ısın tarayacağını, halka ve kendilerine hiç­
dayanamayan kölemen süvarileri bozulmuş, bir zararı dakunmıyacağını bildirdi. Bundar.
kim i vurulmuş, kim i nehre dökülmüş, kalan- sonra Kahire şeyh ve uleması ve- ileri gelen­
ler: Bonapartı ziyarete gittiler. Şehirdeki
ayak takım ı ise, kölemen beylerinin evlerine
htieum ile neleri varsa yağmalayıp ucuz pa­
halı sattılar.

Bonapart, Özbekjye’deki Elfi Mehmed


Beyin konağına indi. Kahire ve civarı Fraıı-
sızlar tarafından işgal olundu. Fransızlar,
ileri gelenlerden on kişilik bir Mısır divanı
kurdular. Bütün, memuriyetler kölemenler­
den alınıp türklere verildi. Fransız askerleri
kimsenin m al ve canına dokunmadıkları gibi,
satın aldıkları şeylerin parasını fazlasiyle
ödüyorlardı.

Bundan sonra Bonapart müslüman ve


hıristiyan bütün tüccarlara şamil olmak üze­
re .bos yüz bin riyal vergi tarh etti. Ayrıca,
eski beylerin zevceleri m al ve para için sı­
kıştırılıp yağmacılardan ellerinde kalan bu
suretle alındı. Yağmalanan eşya da her ta­
rafta aranmağa başladı. B ir taraftan da ka­
ledeki darphaneyi faaliyete geçirip Üçüncü
Selim namına para bastırdı. Sonra İbrahim
Bey üzerine bir kısım süvari gönderdi. Yan­
larında top ve humbara olmadığından bu
kuvvetler kölemen süvarilerine fena halde
yenildiler. Bonapart bizzat vak'a yerine ye-
tiştiyse de o zamana kadar askeri ağır tele­
Eb u k ır’ ın galib kum andanı İngiliz A m irali fat vermişti.
Nelson

İbrahim Bey ve Ebubekir Paşa, dön­


la n da esir düşmüşlerdi. Fransızlar bu sefer mekte olan kafilesini çöl iraplarının hücum ­
siperlere hücum ettiler, burasını evvelâ şid­ larından m üm kün olduğu kadar koruyarak
detli bir ateş altına almışlardı. Siperler bir Şama doğru çekilip gittiler. Bonapart, M u­
müddet dayandıktan sonra düştü. Murad rad Beye haber gönderip Fransaya tabi ol­
Bey kaçtı. Bonapart top ve humbara ate­ m ak şartiyle Said tarafının hüküm etini vaad
şini İbrahim Beyle Ebubekir Paşanın bu­ ettiyse de M urad Bey bunu red ile karşılı­
lunduğu tarafa çevirdi. Böyle muntazam ve ğında Bonaparta îskenderiyeye çekilmek şar­
tesirli ateî görmemiş olan buradaki asker tıyla onbin altın yol parası teklif etti. Bona­
de dağılıp gitti. Vali paşa ile İbrahim Bey part, bu teklifi büyük küstahlık sayarak
Adilye'ye çekildiler. Murad Beyin üzerine asker sevk etti.

2786
Ebuhur ( Abukır) deniz savaşı

Fransızlar İskenderiyeyi istilâ ettikleri


zaman, bir kaç parça firkateyn, ile küçük sa­
vaş ve nakliye gemilerini lim ana sokmuş­
lardı. Büyük gemileri kısmen İskenderiye
doğusundaki Ebuhur kalesi karşısında de­
mirlemiş bulunuyorlardı. Bunlar arasında
yarım dünya diye anılan yüz seksen toplu
ve üç snbarlı Oriyan adlı am iral gemisi de
vardı. Ancak Fransız am irali gerekli tedbir­
leri almadığından kolayca iıer ân b ir baskı­
na uğrayabilirdi. Nitekim kendilerini ara­
makta olan amiral Nelson kumandasındaki
İngiliz filosu birdenbire meydana çıkarak
Fransız gemilerinin önünden süratle geçip
birden dümen kırdı ve kara ile Fransa donan­
ması arasına girerek demir attı. Bu mahira-
ne manevradan sonra savaş başladı. Üç saat
süren çarpışma neticesinde Fransızların on
büyük gemisinden dokuzu ingilizlerin eline
geçti. Oriyan yandı. Yetmiş tonluk bir Fran­
sız gemisi karaya düştü ve orada yakıldı.
Üç gemi de îngilizler tarafından zapt ve
tahrip edildi. İki Fransız kalyoniyle iki fir­
kateyn, ik i korvet ve ik i bomba gemisi ka­
çıp kurtulabildi. <1 ağustos). Nelson, donan­
masının hasar görmeyen gemilerini isker.de-
riyeyi abluka etmek üzere bırakıp kendisi
donanmasının zedelenen kısmım tam ir için
Sicilyaya gitti. B u savaşlarda İspanya Fran- Ebykir deniz harbînde rransızlar

İngiliz d o n anm a sın ın Ebu k ır’d a Fransız donanm asını tahribi


( Z a m a n ı n d a yapılmış resim lerden)

2787
masının inütteiiki olduğu gibi Portekiz de bu işin içinden sıyrılmasının çaresini ara­
İııgiltereııitı m üttefiki olduğundan bir Por­ mağa başladı. Mısırda bir müddet dalla tu ­
tekiz donanması İskenderiye kıyılarına gel­ tunabilmek için halka hoş görünmeğe ça­
mişti. lâ k in Ebuhur savaşı sona ermiş bu­ lışıyor N il'in yükselme mevsimi geldiği için
lunuyordu. Portekiz amirali durumu öğre­ âdetlere uyarak şenlikler yaptırıyor, büyük
nince îCelson il« buluşmak üze*'1 Sicilyoya îörenlerle mevlûdlar okutuyordu. Lâkin iç­
doğru dümen kırdı: kinin alenen satılması, müsliimah kızlarının
yüzleri açık olarak gezdirilmeğe başlanması,
yol açmak maksadiyle evlerin ve mesçidle-
rin yıkılması, belediye nizamlarına uyma­
yanlara ağır para cezaları verilmesi. Mısır­
M ü şterek 'düşman
da kısılıp kalmış elan ordunun ihtiyaçları
Fransız’lara karşı z a ­
için görülmemiş vergilerin, toplanması, hal­
ferinden dolayı A m i ­ kın çok hürmet etliği bazı kimselerin Mu-
ral Nelson'a Üçüncü rad Beyin adamadır bahanesiyle idamları
Selim tarafından h e ­ gibi hâdiseler, bilâkis halkı ondan büsbütün
diye edilen elmasiı soğutuyor, kendisinin hâlâ iddia etmesine
sorguç rağmen Mısıra Osmanlı devletinin rizasiy-
ie gelmemiş olmasının anlaşılması ve Ebu-
hur’da donanmasının mahvoluşu üzerine
de itibarı büsbütün sarsılmış bulunuyordu,
Bonapart donanmanın uğradığı akibetin her
yerde duyulmaması için b u haberin yayıl­
masını menedip dinlemeyenler hakkında
sert cezalar tatbik etti. Lâkin, bu tedbir­
lere rağmen olay bütün Mısırda duyuldu.
Deniz savaşından sonra Fransız’ların
Mısır’daki durumu Bonapart halkı bir müddet daha oya­
lamak için Osjnaniı devleti tarafından
Transız donanmasının uğradığı yenilgi Azem-zâde Abdullah Paşanın Mısıra tayin
ve İskenderiye iJe Mısır sahillerinin abluka edildiği ve yakmda geleceği haberini yay­
altına alınması Bonapartı fer.a halde düşün­ dı. Hattâ bu maksatla konak hazırlayıp dö­
dürmeğe başlamıştı. Zira, bu suretle i'ran- şetti. H alk da Fransızların Mısırda kalma­
sadan yardım görmek ümidi kalmıyordu. sına dair İstanbuldan emir gelecek zanniy-
Halbuki ordusu bilhassa insan gücü bakı­ le beklemeğ« başladı. Lâkin, aradan aylar
mından tatviye edilmelise zamanla iş göre­ geçtiği halde gelen giden olmadığı için bu­
mez hale gelirdi. İngüialerin Akdenizde kuş nun da b ir oyalama siyaseti olduğu anlaşı­
uçurmamağa çalışacakları muhakkak oldu­ larak her tarafta muhalefet ve ayaklanma
ğuna göre, hu seferin sonucu felâketli ola­ belirtileri başladı,
bilirdi. Bonapart, bütün bunları düşünerek

Bonapart’ın Cezzar Ahm ed Paşa’ya


mektubu ve iki tarafın hareket tarzı

Bonapart ayrıca hususî bir memurla


■Sayda valisi Cezzar Ahmed Paşaya mektup
göndererek Pransanm uzun zamandanberi
Osmanlı devleti ile ittifak halinde bulundu­
ğunu, ancak İngilizlerin Hindistanda Fran-
saya ait yerleri işgal ettiklerini, bunun üze­
rine Osmanlı devletinden müsaade alıp M ı­
sıra geldiğini, maksadının evvelâ devlete
itaat etmeyen kölemenleri ortadan kaldır­
mak, sotıra da Mısırın ab alisini ıslah etmek
nihayet memleketlerini ingilizlerderî kur­
tarmak için Hindisiazıa gitmek olduğunu,
nitekim, kölemenleri ortadan kaldırarak hut­
be ve sikkeyi Üçüncü Selim namına ibka et­
N a polyo n, K ah ire 'yi' aldıktan sonra İslâm di­ tiğini, kendisinden emin olunmasını, Mısırla
nine göre idare siyaset; g ü tm ek gösterisile ticareti serbest bırakmasını bildirdi.
oranın ulemasından k u rdu ğ u divanda
(E n v e r Z iy a K ara l’ rn O sm a nlı tarihinden) Cezzar Ahmed Paşa ile bölgesini Fran-

2788
sızlara karşı korumak ödevini almış olduğu atalım» diye bağırmaya başladılar. Esa­
gibi, kendisinin esasen Fransızlarla arası sen böyle bir şey bekleyen ahali, hemen
yoktu. Hattâ bir müddet evvel eyâleti için­ ayaklandı. Ortalığı yatıştırmağa koşan bir
de bulunan Fransız konsoloslarını kovmuş­ fransız generali kafasına yediği b ir sopa
tu. Şimdi de mektubu getiren memuru ya­ darbesiyle öldü Halk, fransıziaraan kime
nına kabul etmeyerek kovdurdu. Bonapart
buna fena halde hiddetlenip Cezzarm üstüne
gimleye karar verdi. Diğer taraftan Cezzar
Ahmed Paşa Mısırın her tarafına haberler
gönderip halkı gayrı meşru olan Fransız
işgali aleyhine kışkırtıyordu. Şam’a gelmiş
olan İbrahim Bey de aynı şeyi yapmakta ve
gönderdiği mektuplarla Mısırın ileri gelen­
lerine ve halka yakında devlet ordusuyla
birlikte gelip kendilerini kurtaracaklarını
bildirmekteydi. Bu propagandaların büyük
tesiri görüldü. Bazı yerlerde halk Fransız-
lara hücum edip iki taraftan birçok kimseler
öldü. Mansure kasabasında ahali muhafız
Fransız askerlerine saldırıp hepsini katletti­
ler. Dimyat civarında da bir çok çarpışmalar
geçtiği gibi, Said'de Murad Beyle yapılan
savaşta Fransızlar çok zayiat verdiler. Bona­
part tarafından Süveyş kaptanı tayin edilen
Müteferrika İbrahim Ağa bir miktar Fran­
sız askeriyle giderken yolda çöl Araplarının
hücumuna uğrayıp başta kendisi olmak üze­
re hemen hepsi öldürüldüler.

Kahire’deki isyan

Bonapart bundan sonra başka bir pro­


pagandaya başlıyarak eski çağlardan beri
mamur vc refah içinde olan Mısırı Türkle-
rin harap ettiğini ve kendisinin Mısırlıları
bu idareden kurtarmağa geldiğini ilân etti.
Lâkin, bunun da ahalî üzerinde hiç bir te­ Na p o iy o n Mısır halkına hoş g ö rü n m e k için
siri olmadı. Bonapart halkın tutum unu an­ Ûsmanfı kıyafetile de gezerdi
lıyor ve bazı emniyet tedbirleri almak lü ­ (Z a m a n ı n d a yapılmış gravürlerden)
zumunu hissediyordu. Bu m ak­
satla mahalle başlarındaki b ü ­
yük kapıları yıktırıp sokakları
genişletmeğe başladığı gibi,
şehrin etrafını dolaşarak tahki­
m atı gözden geçirdi. Bütün
bunlar halkın hem hiddet, hem
de endişesini artırıyordu. Niha­
yet, bütün mısırlılara şamil ol­
mak üzere konan ye:û bir vergi,
bardağı taşıran son damla oldu
ve ihtilâl patlak verdi (21 ekim
1798).

Hâdise şöyle olmuştur. Kv-


velâ bazı kimseler Cami-i Kz-
her’de toplanarak aralarında
görüşüp ayaklanmaya karar
verdiler. Hemen her tarafa da­
ğıldılar ve:

«Bu gün gaza günüdür. N a p o ly o n 'u n halkı o y alam ak için K a h ir e Td e yaptırdığı bir
Düşmandan intikam alalım. m evlid alay:
...n Mağlûbiyet ayıbını üstümüzden (Colin'in bir gra v ürü nden)

2789
rastlarsa öldürüyorlardı Dağınık halde olan bir miktar vakit kazanılmasının uygun bu­
ve dil bilmedikleri için neye uğradıklarım lunacağım söylüyordu. Onun fikrince, bas­
anlayamayan Fransız askerlerinden pek ço­ ta Mora olmak üzere evvelâ serhadlerin
ğu bulundukları yerde katledildiler. Bor.a- takviyesi, sonra Fransaya düşman devletlerle
part, Cize’de bulunuyordu Hâdiseyi duyun­ görüşülüp b ir anlaşmaya varılması, nihayet
ca ih tilâli bastırmağa koştu Ahali ise, so­ Mısır hâdiselerinin biraz daha inkişafı bek­
kak başlarında yaptıkları siper ve barikat­ lenip sonra savaş ilân edilmeliydi. Lâkin,
larda şiddetle karşı koydu. Çarpışmalar üç sadrıâzam bunların bir emir olmayıp kendi
gün sürdü. Bonapart nihayet şehrî sardırıp düşünceleri olduğunu, böyle m ühim mese­
dışarıdan ve kaleden siper ve barikatlara lelerde ne padişahların ve ne de sadrıâzam-
mermi yağdırmağa başladı. Bu suretle bun­ ların İtendi başlarına karar vermelerinin
ları temizledi. Bu arada birçok büyük bi­ doğru olnuyacağını, kendisiyle birlikte şey­
nalar da yıkıldı. Siperler zaptedilince bir hülislâmın vesair devlet ricalinin de katıla­
şef tarafından idare edilmeyen halk dağıl­ cağı bir toplantıda herkes düşüncesini açık­
dı. Fransız askerleri şehre hâkim oldular. ladıktan sonra varılacak müşterek karara
Bu arada bazı yerleri ve Cami-i Ezher'i yağ­ göre hareket edilmesinin de icap edeceğini
ma ettiler. Bonapart, hemen genel a l ilâniyle de bildiriyordu.
ortalığı yatıştırdı. Ancak, hâdiseyi ilk tah­
rik edenler yakalanıp idam olundu. Bu
Yapılan meşveretler, teklifler ve
olaylar sırasında Fransız'lardan iki bin ve
ahaliden üç bin. kişi ölmüştü. Hâdisenin baş­ alman kararlar
langıcında kendisinden yardım istenen Said
şeyhi yardıma koşmuşsa da, o gelinceye ka­ Bundan sonra Bâb-ı âlide ve şeyhülislâm
dar ayaklanma bastırılmıştı. Gelen bedevî konağında bai; toplantılar yapılıp mesele
kuvvetleri Fransızların top ve humbara ate­ enine boyuna müzakere edildi. Evvelâ M ı­
şine dayanamıyarak dağıldılar. Bonapart, sır seraskerlerinin Sayda valisi Cezzar Ah-
Said şeyhini yakalatıp idam ettirdi ve yerine med Paşaya verilmesi düşünüldüyse de,
kardeşini tayin etti. ■ onun o bölgeden ayrılışiyle Liibnan halkı­
nın ve D ürzi aşiretlerinin ayaklanması m ah­
suru ileri sürüldü. Nihayet, Mısır serasker­
liğinin Şam valisi ve Hac emiri İbrahim Pa­
Mısır’a Fransız tecavüzünden sonra
şaya tevcih edilmesi, Cezzar Alımed Paşa­
Üçüncü Selim’in tutumu ya ise kıyılar seraskerliği verilmesi ve
Azem-zâde Abdullah Paşanın Mısır valiliği­
Bonapartın İskenderiyeyi alıp sonra da ne tayin edilmesi uygun görüldü.
Mısırı işgale başlaması Osmanlı devletine
savaş ilân ı hakkı veriyordu. Çünkü, fiilî te­ Bu sırada Cezzar Ahzned Paşa, kendi­
cavüze uğramı?, memleketinin bir kısmı is­ sine senet karşılığı b ir m iktar borç para
tilâ edilmiş ve istilâ devam etmekte bulun­ ve Mısır seraskerliği verilirse bu ülkeyi
muş oluyordu. Buna rağmen Osmanlı devle­ Fransızlardan kurtarmayı taahhüt edeceğini
ti Fransaya derhal savaş ilân etmedi. Bunun ve sonra borcunu ödeyerek senedini geri
sebehi. jse, basında birçok gaileler bul tut­ alacağını bildirmişti. Mesele müzakere olu­
masıydı. Meselâ evvelâ V idin’de başkaldır- nurken, Cezzarm hakikaten bu İşi başara­
mış olan Pasban-oğlu henüz tenkil edilme­ cağı kabul edildiği sırada valde kethüdası
miş bulunuyordu. B ir devlet ordusu onunla Yusuf Ağa:
savaş halindeydi. Hicazda, Osmanlı devleti­
nin büyük dayanağı olan din birliğini yıkma «Cezzarm M ısırı kurtarması ■m üm kün­
tehlikesini gösteren Vahhabi hareketi m ut­ dür. Lâkin, sonra onu Mısırdan kim çıka­
laka önlenmesi gerekli bir ayaklanma, bir racak» demesi üzerine bundan vazgeçildi.
isyan haline gelmekteydi. Devlet hâzinesi Yusuf Ağa, bir taraftan da. Fransaya karşı
darda, silâhlı kuvvetlerin durumu perişan­ Rusya ve İngiltere ittifakına da muarız b u ­
dı. Ayrıca, Fransar.m OsmanlI devletine ait lunuyor ve kâfirlerden yardım istemenin
başka yerlere de taarruzu m üm kün görülü­ şeriata aykırı düşeceğini ileri sürüyordu. As­
yordu. OsmanlI devleti Fransaya karşı, Fran- lında, bu memuriyet kendisine verilse bile
sanın diğer düşmanlariyle henüz bir and- Cezzarm Bonapartla başetmesine im kân
laşma yapmamıştı. Devlet ricalinin bir kıs­ yoktu. Onun kuvveti ancak D ürzi aşiretle­
m ı Fransa cumhuriyetine lıenien savaş ilân rini sindirecek kdar olup yeni savaş teknik­
edilmesi gerek tiği kanaatinde bulunmakla leriyle teçhiz edilmiş bir batı ordusuna ta­
beraber, ekseriyet acele edilmemesi ve ha­ arruz kudreti mevcut değildi. Osmanlı dev­
zırlıksız bir savaşa girilmemesi fikrindeydi. leti ise, bundan evvel dc müşterek düşman­
Hattâ, Üçüncü Selim de böyle düşünüyordu. lar ma karşı hıristtyan devletlerle ittifak
Sadrıâzam İzzet Mchmed Paşaya gönderdiği yapmış- ve bunun İslâm şeriatına aykırı b u­
b ir hatt-ı hümayunda, sefer tedarikinde ace­ lunm adığını devrin üleması izah ve isbat et­
le, savaş ilânında teenni tavsiye ediyor ve m işlerdi

27 9û
Fransa maslahatgüzarına yapılan Çanakkale boğazı için alman karar ve
tebligat îadrıâzamın azli, Fransa'ya harb ilânı

Fransızların, Osmanlı memleketlerine Bu sırada, Çanakkale boğazından girip


pervasızca saldırışlar: halkı son. derece he­ çıkacak bütün gemilerin, hangi devletin ban­
yecana şevketmiş ve iransızlar aleyhine dırasını çekmiş olursa olsun boğaz hisarla­
başlamalarına sebeb olmuştu. Halbuki, rında yoklanarak içindekilerin han?: m il­
Fransa maslahatgüzarı Rufen sefarethanede iste mensup ve ne gibi kimseler olduğu,
eskisi gibi oturuyor, Fransız tüccar ve te- ellerinde bulunan belgelerin mahiyeti ve
bessı ise şehirde serbestçe dolaşıyordu. Bu kendilerinin ahvali yoklanmadan boğazdan
hal, birçok dedikoduların alıp yürümesine geçirilmelerine ve bu yasaklara uymayan­
sebeb olduğu gibi, halkın Fransızlar aleyhi­ ların top aleşiyle batırılmalarına karar ve­
ne fiilen harekete geçmeleri ihtim ali de rilerek keyfiyet istanbulda bulunan yabancı
beliriyordu. Diğer taraftan Prangaya karşı elçi ve maslahatgüzarlara bildirildi ve bu
b ir ittifak yapılması için İngiliz elçisi ile hususta kendi konsoloslarına bilgi verilmesi
görüşülmüş ve İngiltere devletine gönderil­ istendi. Bir taraftan Fransa ile barış halin­
mek üzere bazı esaslar kararlaştırılmıştı. İn­ de bulunan Avustuıya devletine baş v uru­
giliz elçisi Bâb-ı âliye başvurup Osmar.lı larak Osmanlı devletiyle Fransa arasında
devletinin İransa hakkmdaki kararının ne bir savaş çıktığı takdirde Avusturyanm tu ­
olduğunu bildirmesi hususunda İsrar edi­ tum unun ne olacağı soruldu ve tarafsız ka­
yordu. Çünkii, Fransızlsr her yerele Bona- lacağı cevabı ahndj. Henüz ittifak andlaşması
partm, Mısıra Osmanlı devletinin emriyle imzalanması olmakla beraber, Rusya çarının
gitmiş olduğu ve Bâb-ı âlinin Fransa ya H in­ Rus donanmasına müşterek düşmana karşı
distan yolunu açtığı hakkında türlü haber­ savaşmak üzere İstanbula hareket emri ver­
ler yaymakta idiler. B ütün bunlar, henüz diği duyulduğundan gerekli kolaylığın göste­
savaş ilân edilmemiş olmakla beraber, Fran­ rim lisi için Karadeniz kıyılarında vazifeli
sa hakkında bazı tedbirler alınmasını zarurî bulunanlara emirler gönderildi. -
kılmaktaydı. Sadrıâzam İzzet Mehmed Paia vaktiy­
le uzun müddet Mısır valiliğinde bulundu­
Bunun üzerine Kulen, Bâb-ı âliye dâvet ğundan o tarafın muhafazası için gerekli
edilip kendisine İstanbulda ve Osmanlı mem­ çareleri bilmesi ve Fransızların nice zaman­
leketlerinde bulunan Fransız tüccar ve te­ dır Mısıra taarruz edecekleri söylendiğine
baasının oldukları yerde kalarak kimse ile göre de lüzum lu tedbirleri alması icap eder­
ihtilaf etmemeleri, kendisinin de sefaretha­ ken elleri bağlı beklediği ve bir işe yara­
neden ve elçilik tercümanının evinden çık­ madığı kendine telkin edilen Üçüncü Se­
maması, elçiliğe ait işaretlerin kaldırılması, lim , nihayet 30 ağustos 1798 tarihinde onu
devletle resmen muhaberede bulunmaması ve onun taraii&r! bulunan şeyhülislâm Dür-
ve birşey icap ederse Divan -1 hüm ayun ter­ rı-zâde A rif Efendiyi azil etti. Aşir Efendi
cümanı vasıtasiyle gayrı resmî şekilde arz şeyhülislâm, kapıcıbaşı İzzet Alımed Paşa­
olunması ve yahut daha m ühim şeyler için zade Abdullah Bey vezareöe sadaret kay­
elçilik tercümanının reisülküttab efendiyi makamı oldular. Sedaret m ührü eşkiya ten­
evinde gayr: resmi şekilde ziyaret etmesi kilinde muvaffakiyeti görülen Erzurum va­
nazik, lâkin kat’î bîr ifade ile bildirildi. lisi Yusuf Ziya Paşaya gönderildi. Eski sad-
Maslahatgüzar: rıâzam Sakız adasına ve eski şeyhülislâm.
Bursaya sürgün edildiler.
■Yakında elçimiz gelecektir. O zamana Nihayet 2 eylül 179S günü Fransa mas­
kadar beklense olmaz mı?» nev’inden söz­ lahatgüzarı Bâb-ı âliye getirtilip Fransa
lerle işi geciktirmek istediyse de kabul edil­ cumhuriyetinin andlaşmayı bozarak Osman­
lI devletinin bir parçası olan Mısıra fiilen
medi. Ruien, elçiliğe döndükten sonra Fran­ tecavüzde bulunması dolay isiyle bu devlete
sa ile Osmanlı devletinin muhaberesine Fe­ savaş ilân edildiği resmen bildirilmiş ve
lemenk elçiliğinin tavassut etmesini istemiş, kendisiyle elçilik memurları tevkif olunup
bu isteği uygun görülmüş ve Felemenk el­ Ycdikuleyc gönderilmişlerdir.
çisiyle görüşülerek gerekli protokol tesbit
olunmuştu. Hâdiselerin, inkişaf: karşısında Osmanlı devletiyle Rusya, İngiltere ve
Prusya elçisi de Bâb-ı âliye müracaat edip îki Sicilya arasında yapılan andlaşmalar
Fransa hakkında ne düşünüldüğünü dostane
sormuş ve kendisine Osmar.lı devletinin sa Rus'donanması, Osmanlı devletinin mii-
saadesiyle Karadeniz 'boğazından geçerek 5
vaş ilân ın ı gerekli hazırlıkları tamamlamak eylül 1788 tarihinde Büyükdere önlerinde
için geri bıraktığı gizlice haber verilmişti. demirledi. Andlaşma müzakereleri daha &e-

2791
vam ederken b u donanma Osmanlı donan- şacak, yardım asker, donanma veya para
m asiyle birlikte Mora ve Arnavudluk kıyı­ verilmek suretiyle yapılacak, bu atıdlaşma-
larını savunma ve Fransaya geçmiş bir k ı­ n ııı gayesi savunma olacak ve İngiltere,
sım Yunan adalarını alma gayesiyle Akde- Prusya ve Avusturya devletleri de isterler­
nize gönderildi. 23 aralık 1798 tarihinde se buna katılabileceklerdi. Ayrıca, iki dev­
Ruslarla ve S ocak 1799 tarihinde dc İngi­ let arasında 22 maddelik gizli bir anlaşma
lizlerle anlaşmaya varılıp ittifak andlaşma- imzalandı. Bu anlaşma. Osmanlı - Rus and-
Iarı imzalandı. (Ruslarla yakılan ittifakın iasmasımn Fransaya karşı olduğunu belirti­
imza tarihi, İ. H. Danişmend: İzahlı Osmanlı yor ve bunun tatbiki hakkındaki teferruatı
bal ediyordu.

Bu, Osmanlı devletinin ilk defa olarak


Avrupa devletleri ittifak sistemine girişidir.
Gerçi Prusya ile de daha evvel böyle bir
ittifak imzalanmışsa da, bunun hüküm leri
fiilen yürürlüğe girmemiş, yani Prusya taah­
hütlerini yerine getirmek istemediği için
tatbik alanı bulamamıştı. A yni zamanda Os­
manlI devleti kendisini Avrupa devletlerinin
ve b u devletlere ait meselelerin dışında
saymayı, yani an’anevi iniirad siyasetini böy-
lece artık terk etmiş bulunuyordu. Ayrıca
bu andlaşma, velev ki zaruretlerin netice­
sinde ve karşılıklı beslenen hislerden ve
nihaî gayelerden vazgeçilmeden akdedilmiş
olsun ve hattâ geçici olmuş bulunsun, Rusya
ile yapılan ilk dostluk andlaşmasıdır. Os­
manlI - İngiliz ittifakı ise on üç maddelikti.
İngiltere bunda kendisinin Osmanlı - Rus
andlaşmasma katıldığını ve aynı vecibeleri
kabul ettiğini bildiriyordu. Buna karşılık
Y e d ¡ada c um huriy etinin m ührü Osmanlı devleti Akdeniz lim anlarını Fran-
(Bclleten'den ) sıziara tamamen kapatacak ve 130.000 kişi­
lik bir kara kuvvetini Mısır seferi için ha­
zırlayacaktı. 21 ocak 1799 tarihinde de Os­
Tarihi Kronolojisi c: 4, s: 76 ve Muahedat m anlI devleti İki Sicilya krallığı ile Fran­
mecmuası, c: IV, s: 14-16 da 3 ocak 1799 - 26 saya karşı bunlara benzer bir ittifak and-
receb 1213 olarak gösterilmektedir). Rusya laşması imzaladı.
ile yapılan bu 14 maddelik andlaşmaya göre
ik i devlet birbirlerinin toprak bütünlüğünü
garanti ediyorlar, dostlarına dost, düşman­
larına düşman oluyorlar, aralarında çıkacak Denizde ve karada savaş hareketlerinin
b ütün ihtilâfları müzakere yoluyla hallini başlam ası
kabul ediyorlardı. Birisinin memleketine
vaki taarruzun defi için öbürü yardıma ko- İlk olarak Rus ve Osmanlı donanmaları­
nın müşterek hareketi ve kara-
dan Tepedelenli A li Paşanın yar-
dJmiyle Venediklilerden Fran­
saya geçen Yedi ada yani, îtaki,
Ayamavro, Kcfalonya, Korfo,
Zanta, Pakso ve Cuka adalariy-
le Preveze, Fargo ve Potrinto
(Butrinto) kaleleri alındı (Şu­
bat 1799). Bu yedi adadan m ü ­
rekkep olmak üzere vc Osmanlı
İmparatorluğunun himayesinde
ve Rusyanın kefaletinde olarak
«Yedi Adalar Cumhuriyeti» k u ­
ruldu. Cumhuriyetin hususî bay­
rağı bulunacak ve her üç yılda
Osmanlı devletine 75 bin k u­
ruş ci2yc ödeyecekti (21 mart
N H p o t y o n 'u n S u r iy e ’d e yaptığı Savaşlardan biri 1800).

2792
Evvelce Mısır seraskerliği için Ilaec emiri aldığı, şiddetli tedbirlerle gizledi. Nihayet
İbrahim Paşa uygun görülmüşse de bu va­ 24 martta Suriyenin son müdafaa noktası
zifeye taiip olan Cezzar Ahmed Paşanın olan Akkâ kalesinin önüne varıp derhal
hem daha enerjik oluşu hem de arzusu k ı­ muhasara etti. (Akkâ kalesine ilk ateşin
rılarak gücendirilmesin in bazı tehlikeler ve açılmasını, Tarih-i Cevdet: e: 7, s: 17 de
gaileler yaratacağı ihtim ali düşünülerek, Şam
vc Trablus eyâletleri. Kudüs ve Nablüs san­
cakları ve Hacc emirliği de uhdesinde bu­
lunmak üzere, Mısır seraskerliğine tayin
olundu. Tırhala mutasarrıfı Mustafa Paşa ise
kalabalık bir ordu ile ve deniz yoluyla İs-
kenderiyeye gönderilecek, ayrıca sadrıâzam
Yusuf Ziya Pasa kurulacak büyük bir or­
dunun başında Mısırı kurtarmağa bizzat gi­
decekti.

Napolyon’un Suriye seferi Eski Y a f a ’dan görünüş

Bonapart, Mısırda kısılıp kalmıştı. Os­


m an lI devleti kendisine müttefikler bulmuş,
Napolyonun Fransa ile bağlantısı imkânsız
hale gelmiş, bir yerden yardım görme üm i­
di kalmamıştı. Şu halde, şimdilik mısırda
yerleşmekten başka çaresi yoktu. Bu ülke­
de emniyet içinde bulunmak ve hattâ bulu­
nabilmek için ise, Suriyeye dc hâkim olmak
icap ediyordu. Onun fikrince, Mısır ile Su-
riyenin mutlaka aynı idarenin altında bu­
lunması şarttı. Bunu bir coğrafya zarureti
olarak kabul ediyordu. Bu suretle bütün do­
ğu Akdeniz limanlarına sahip olacak, bun­
ları İnciliz gemilerine kapatacak ve üstelik
Osmanlı devletini güneyden zorlayarak is­
tediği gibi bir barış elde edebilecekti.

Bütün bunlar, Bonapartı Suriye sefe­


rine şevketti. Mevcudu 24 bine inmiş olan
ordusundan 18 bin kişilik bir kuvvet ayıra­
rak Suriye üzerine yürüdü (10 şubat 1789). Nap olyo n Yafa’da vebalılar arasında
Kölemen süvarilerinin ufak tefek saldırışla­ ( A . J. Gros’un tablosundan)
rın ı bertaraf edip 20 şubatta
El^riş'j, 24 şubatta Gazze-'yi,
28 şubatta Remle’yi. ve beş
günlük savaşlar sonunda 7 mart­
ta Yafa’yı aldı. Yafa’da esir alı­
nan dört bin askerin idamı ve
müslüman ve hıristiyan ahali­
nin katliam edilmesi, Bonapart
hakkında her yerde genel bir
nefretin uyanmasına sebeb oldu.
Mısır valisi Azem-zâde Abdullah
Paşa Bonapartm ordusuna karşı
Gazze’yi müdafaa etmiş, lâkin
düşmanın ağır basması karşısın­
da çekilmek zorunda kalmıştı.

A kkâ kalesi savaşları

Yafa’nir: alınışından sonra


Fransız ordusunda veba başgös- Eski A k k â ’d a n bir görünüş (sağda Cezzar Ahm ed P aşa
.lerdiyse de Napolcon bunu camii)

2793
12 mart 1799 - 5 şevval 1213 ve î. H. Da- getireni kovmuş, ikinci ve tebciid edici bir
nişmend; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi ifade ile yazılmış 19 ekim. 3798 tarihli m ek­
c: IV, s: 77 de 13 mart 1799 - 12 şevval tubu getirenin ise kafasını kestirmişti. Yafa
1213 olarak kaydetmektedir). Burasını Cez­ katliâm ından sonra Bonapart üçüncü bir
zar Ahmed Paşa savunuyordu. Bonapart. Os­ mektup göndererek kendisiyle dost ve cüiş-
manlI ülkelerine geldiği gündenberi kar­ manlariyle düşman olmasını istemiş ve yap­
şılaştığı en çetin rakibin Cezzar olduğunu tığı ve daha da yapacağı kötülükler kadar
biliyordu. B u yüzden çok daha evvel mek­ iyilikte de bulunabileceğini bildirmişti. Cez­
tuplar gönderip onu kendi tarafına çekme­ zar, buna cevap vermeyerek müdafaa terti­
ğe çalışmış, lâkin muvaffak olamamıştı. Cez­ batı aldı. Yanında kralcı Fransızlardan Fe-
zar ilk 26 ağustos 1798 tarihli mektubu lipo adlı bir topçu ve Sı'dney Smith adlı bir
İngiliz deniz subayı bulunuyor ve kendisine
yardım ediyorlardı. Ayrıca Cezzar Ahmed
Paşaya, İstanbuldan nizarn-ı cedid askeri de
gönderilmişti.

Fransızlar, b ütan güçleriyle kaleye yük-


Iendilerse de gördükleri şiddetli mukavemet
yüzünden m uvaffak olamadılar, Kale deniz­
den İngiliz ve Osmanlı donanmasiyle irtibat
halinde bulunuyor, ağır toplarını getireme­
miş olan Bonapart bu pek müstahkem kaleyi
ancak sahra toplariylc değebiliyordu. Ak-
kâ’ya yardıma, gelen kölemen kuvvetlerini
Fransızlar bozguna uğrattılarsa da, kaleyi
alamıyarak yenilgiyi kabul zorunda kaldılar.
B u savunma sırasında nizam-ı cedid askeri
derhal temayüz, etmiş, böylece muntazam bir
avrupa tarzında talim ve terbiye görmüş olan
askerin öbürlerinden daha üstün olduğu a n ­
laşılmıştı. Nizam-ı cedid askeri, kendisiyle
savaşan Fransız askerinin bütün harp tekni­
ğini biliyor, b u yüzden hücum larını kolayca
püskürtüyor, her noktada mağlûp ediyordu.

Napolyon’un Suriye’den çekilmesi ve


Fransa’ya dönüşü, Fransız ordusunun
Mısır’ı terki

Napolycrı’un Mısırda bıraktığı F ra n sız ordusu Bonapart, b u arada D ürzi aşiretlerini


k u m a n d a n ı ge n e ra l K leber ayaklandırmak için reisleri Em ir Bcşir’e ha­
ber gönderdiyse de cevap ala­
madı. A ynı zamanda yukarı m ı­
sıra çekilmiş bulunan kölemen­
lerin çete savaşlariyle orada ka­
lan kuvvetleri bunalttıklarını
duydu. Kendisi, Suriyede üten
mısırda bir ayaklanma patlak
verirşe bunun bastırclamamasın-
dan korkuyordu. Öyle bir d u­
rum hasıl olursa, kendisi Suriye -
de kısılır ve mahvolurdu. Niha­
yet 5 mayış 1799 gününde A kkâ
kalesine yaptığı son hücumda
m uvaffak olamayınca, F ransa
ihtilâlinin yenilmez şöhretli k u ­
mandanı, ilk mağlûbiyet acısını
kürklerden tadarak ricat emri
verdi. (A kkâ Önünden çekiliş,
Tarih-i Cevdet; c: 7, s: 21 de
Osm anlı o r d u su n u n m a ğ lû p olduğu Helyopotis savağı 16 mayıs 1789 -11 2İlhicce 1213

2794
ve I. H. Danişmend; İzahlı Osmanlı Tarihi Eâb-ı âliyi tekrar Fransız politikasına
Kronolojisi, c: IV, s: 77 de 21 mayıs 1799-
16 zilhicce 1213 olarak kaydetmektedir). L â ­ meylettiren olaylar, Amîen barışı
kin, Suriye seferinin mısıra yürümekte olan
Osmanlı ordusunun mağlubiyetle sona er­ Fransızların doğu Akdetıizden bu suret­
diğini de ilân etmekten de çekinmedi. Fakat, le çekilişinden sonra Malta adasını da ele ge­
buna inanan bulunmadı, çünkü kat’i şekilde çirmiş olan İngiltere onların boşalttığı Mısıra
mağlûp olmuştu. göz dikm iş bulunuyordu. B u ülke eline ge­
çerse bütün doğu ticaretini ve karadan H in ­
distan yolunu tam bir emniyet altına almış
Bonapart’ın Suriye üzerine yürümesi Os­ olacaktı. Bâb-ı âli, bazı alâmetlerden cnun
manlI devletini telâşa verm işti Sadrıâzam
bu niyetini sezmişti. Huşların ise, Fransız 1ar­
Yusuf Ziya Paşanın ordu ile hemen kara­
dan alman ve Osmanlı devleti himayesine
dan yola çıkması. Köse Mustafa Paşa’nın ise
verilen 3redi adalarla kıyı kalelerine yerleş­
Rodos'tan deniz kuvvetiyle doğru mısır üze­
mek için buralarda ve Mora hıristiyanları
rine yürümesi kararlaştırıldı. Lâkin, Benapart
arasında geniş b ir propogandaya başladıkları
Suriye'den yenilmiş olarak döndüğü için sad-
ve R um ları devlet aleyhine kışkırtmağa ça­
rıâzam çarpışacak düşman bulamamıştı. Yo-
lıştıkları artık gizliliğini kaybetmiş b ir olay­
ia çıkmış olan Köse Mustafa Paşa ise, Ebu-
dı. Osmanlı devleti, Fransaya karşı ittifak
hur’a çıktı (14 temmuz). Nspolyon Rahma-
ândlaşmasiyl* bağlandığı bu iki devletin,
niyeden hareket edip bu kuvvetler üzerine
Fransa tehlikesi kalktıktan sonra kendisi için
yürüdü. 25 temmuz 1799 günü cereyan eden
bir tehlike haline geldiğini görüyordu. Bu
savaş sonunda Köse Mustafa Paşa m ağlûp ve
yüzden bir muvazene temini gayesiyle Fran­
esir oldu. Az sonra, yenilen Osmanlı kuvvet­
sız politikasına m eyil etmeyi doğru buîarak
lerinin son dayanak noktası olatı Ebuhur
Paris elçisi Esseyyid A li Efendî’ye ik i dev­
(Abuk-r) kalesi de Napolyon'un eline geçti
let arasında kurulacak barışın esaslarını tesbit
(2 ağustos).
için temaslarda bulunmasını bildirdi. M ısır­
dan dönüşünden sonra Birinci konsül ünva-
Bor.apart, avrupada Fransa ile yeniden niyle Fransa’nın başına geçmiş olan Rona-
savaşa başlayan AvusturyalIların Fransız or­ part ise, kendisine karşı kurulan birliği par­
dularını yenmekte olduğunu duyunca yerine çalamak İçin, Fransızlarcan aldığı Malta
general Klebcr’i bırakarak yurduna döndü adasını kendi himayesine girmiş olan şöval­
(23 ağustos 1799). Kumandan Kleber esasen yelere vermeğe yanaşmadığından dolayı çar
M ısır işinin bir çıkmaza girmiş olduğuna ve Birinci P ol’ün kırgın bulunduğu İngiltere ile
bu seferden müsbet bir sonuç alınamıyaca- Rusya’nın arasını açmak politikasını güt­
ğına inanıyordu. Elariş'e kadar gelmiş olan mekteydi. Birinci Pol, Akdeniz muvazenesi­
sadrıâzam Yusuf Ziya Paşa’m yanındaki alt­ nin Fransa lehine olduğu gibi, İngiltere le­
mış bin kişi ile her an Mısır üzerine y ü rü ­ hine de bozulmasını istemiyor, hele buna
mesi beklenebilirdi. Kleber bunun üzerine âlet olmayı hiç arzu etmiyordu. Nitekim,
M ısırı boşaltmayı teklif etti. Üç m üttefik dev­ Avusturya’nın İtalyayı tamamen hâkimiyeti
let, yani Osmanlı devleti, Rusya ve İngiltere altına almağa kalkışması yüzünden b u dev­
mümessilleri Fransız murahhaslariyle görü­ letle olan ittifakını da bozmuştu. Bonapart,
şüp bunun şartlarını tesbit ettiler <24 ocak çar Pol’un emellerini ve ihtiraslarını b ili­
1800). Ancak İngiltere devleti Mısırdaki F ran ­ yordu. O nları biraz okşamak suretiyle Rusya
sızların tamamen takattan düşüp aciz b ir ha­ ile evvelâ barış sonra ittifak andlaşması im ­
le geldikleri için bu teklifte bulunduklarını zaladı. İki devlet. Fransa ile Rusya büyük
sanıp hazırlanan şsrtnamayi tasdik etmeye­ bir proje üzerinde anlaşmışlardı Buna gö­
rek Fransız ordusunun esir edilmesinde İsrar re Fransanm askeri yardimiyle Rusya İranı,
etti. B u yüzden savaş tekrar başladı ve Fran­ Afganistanı, Buhura’ya kadar olan bölgeyi
sız ordusu Helyopoliste Osmanlı ordusunu alıp Hindistana kadar ilerleyerek İngil izleri
yenerek mütareke gereğince çekildiği yerleri bu memleketten atm ak suretiyle büyük bir
tekrar işgal etti. Mısırda bulunan Fransız or­ doğu imparatorluğu kuracak, Fransa ise M ı­
duları kum andanı general Kleber 14 haziran sır ve Suriyeyc yerleşip doğu Akdenize h a ­
1800 tarihinde H alil Süleyman adlı bir Türk kim olacaktı. Bu projenin İngiltereye rağ­
fedaisi tarafından öldürülünce bu sefer ku­ men ancak Avusturyanın muvafakatiyle ta ­
mandayı general Menü (Menou) ele aldı. İs- hakkukunu m üm kün gören Bonapart, bu
kenderiyeye çıkarma yapan İngilizler, onu devlete gizlice başvurup kendilerine m ü za ­
mağlûp ettiler (2 mart 1801) ve ilcrliyen Os­ heret şartiyle parçalanmak üzere bulunan
manlI - İngiliz kuvvetleri karşısında mısırın Osmanlı devletinden nereleri islediğini sordu.
boşaltılması müzakereleri yeniden başladı. Avusturya: Sırbistan, Bosna-IIersek, Eflak-
Neticede imzalanan andlaşmaya göre Fransız Boğdan ve Bulgaristan’ı istiyordu. Ancak bu
ordusu Olduğu gibi, yani bütün silâh vs ağır- sırada Birinci Pol’ün, Fransa siyasetine m ey­
lıklariyle Mısırdan çekildi (30 ağustos 1S01). letmesine taraftar olmayanlar tarafından ö l­

2795
dürülüşü üzerine Rusya çarlığına oğlu B irin­ tere ile Amyen (Amien); Osmanlı devletiyle
ci Aleksandr geçti (1801). Yeni çar mahsul­ Paris andiaşmalarını imzaladı (1802). Böy-
leri İngiltere’ye satamamaktan sıkıntıya düş­ lece. Bonapsrt’m İskenderiye’ye taarruzu ile
müş bulunan geniş toprak sahiplerinin taz- doğan durum ortadan kalkmış ve Osmanlı -
Fransız münasebetleri tekrar dostluğa dön­
müştü.

Ancak bu Fransa dostluğuna dönmek pek


kolay olmamıştır. Bunun sebebi de Napol-
yen'un yeni b ir takım icraatı ve müttefiklerin
Osmanlı devletine karşı takip ettikleri hattı
hareketti.

Bonapırt’m Mısır dönüşünden sonra


Fransa ve Avrupa

Kapolyon Bonapart, Mısır’dan dönüşün­


de. ih iilâl hüküm etlerinin senelerden beri
süregelen gevşekliği, suiistimalleri ve duru­
ma bir türlü gereği gibi hakim olamamaları
dolayısile halkın bu idareden gittikçe uzak­
laştığını görerek hasıl olan havadan istifade­
ye karar verdi. Gerekli tertibatını alarak
IMrektuvara ve meclisine karşı harekete
geçti ve kolayca muvaffak oldu. Nitekım Na-
poleon Bonapart 9 kasım 1733 tarihinde askerî
güce dayanarak Parlamentoyu kapatıp Birin­
ci Konsül unvanile Fransa'nın mukadderatı­
nı eline aldığı zaman hiçbir itirazla karşılaş­
madı. Napoleon, iktidarı eline aldıktan son­
ra idari, m ülki, adlî, m ali ve İktisadî saha­
larda şaşılacak kadar kısa zaman içinde pek
büyük ıslahat yaparak Fransayı düzene sok­
tu. Henüz otuz bir yaşında bulunan bir gen­
R u s çarı Birinci P o l'ü n öldürülüşü
cin bu büyük başarısı karşısında ker.disi
Fransa’yı kurtarm ak için Alish tarafından
yikiyle b u devletle bir anlaşma imzaladı. Bu gönderilmiş telâkki edilmeğe başlandı. En
suretle evveiee hazırlanan büyük proje suya büyük ve en faydalı muvaffakiyetleri de B i­
düşmüş oldu. Fransa sonunda İngiltere ve rinci konsüllük ile imparatorluk <1799-1304)
Osmanlı devletleriyle barışa yanaştı. İngil- devri arasındadır.

Napolyon iç ıslahattan başka dış düşman­


lara karşı da m uvaffak olmuş, bilhassa üst
üste mağlûbiyetlere uğradıktan sonra im pa­
rator İkinci Fransuvs’ya Lönevil (Luneville)
andlaşmasmı kabul ettirerek baş erdirmişti
O şubat 1801), sonra da evvelce yazdığımız
gibi Amyen de um u m î b ir sulha razı olmuş­
tu. O, beyiece Avusturya, İtalya’dan tama­
men vaz geçmiş bulunuyordu. Bu zaferlerine
karşılık kendisine müddeti on yıl olan Kon-
süll ük kaydıhayat şartile verilmiş, ik i yi! son­
ra da imparator ilân edilmişti. Bonapart, bu­
nun üzerine eski asalet unvanlarını ihdas
ederek hizmetlerine göre silâh arkadaşlarına
tevzi etti. Papa, merasimle imparfor] uk tacı­
nı ona giydirmek için Paris’e kadar geldi.
K a to lik . mezhebi yine devletçe tanınmış ve
külseler papaslara geri verilmişti. Bundan
sonra Fransa ordularının fütuhat devri baş­
ladı. İmparator Napolyon 1805 .yılında Avus­
R u s çarı Birinci A leksandr turya ve Rusya birleşik ordusunu Osterliç

2796
de Eyiûl aymda a Sır b ir İıazimete uğratarak eden gemiler hiç b ir Umana kabul edilme­
Presburg andlaşmasile <1805) bütün istekle­ yecekti. İsveç ve Osmanlı imparatorluğu,
rini Avusturyaya kabul ettirdi. Yine o yıl müstesna, bütün devletler bu kararları tat­
İngiltere üzerine hazırlanan hücum muvaffa- bik ettiler. Amma, sonunda İngiltere'den
kıyetsizliklo neticelenmiş ve Fransa ile m ü t­
tefiki İspanya, donanması Trafaigar deniz
meydan savaşında ağır b ir mağlûbiyete uğ ­
ramışsa da Frar.sa bu sarsıntıları karada ka­
zandığı başarılarla kolayca atlatmıştır (Ekim
1805).

Nspolyon Presburg’da Avusturya'ya ka­


b ul ettirdiği şartlardan sonra Almanya impa­
ratorluğunu ilga ederek <Rayn federasyonu»
nu teşkil etmişti. Prusya ve Avusturya bu
birliğe alınmamışlardı. Birlik, dört kral, beş
büyük duka, yirm i üç duka ve prensten ku­
rulmuştu. Y irm i milyona yakın nüfusu var­
dı. Merkezi, birliği idare eden n iy et mec­
lisinin toplandığı Frankfurt şehriydi. Bu
birlik, Fransa’nın müttefiki idi. Yine Bona-
part’m tazyikile Avusturya imparatoru. A l­
man imparatorluğundan ve bu unvandan
feragat zorunda kaldı. Bonapart, 1806 y ılın ­
da Rusya ve Prusyaya savaş astı. Prusya or­
Mısır’d a Osmanlı-Fransız savaşları m ü n a ­
dusunu 14 ekimde Yena ve Örsted’de, Rusya
sebetiyle yaptırılan m a d a ly a
ordusunu 8 şubat 1807 tarihinde Eylav ve
14 huiiranda Fridland (Freyland) savaşla­ (İsmail Gallb B e y ’ in «Takvim-i m e s k u ­
rında yere serdi, Prusya’y ı alt üst etti. kât-: O s m a n i y e » adlı eserinden)

Bonapart, Avusturya ve Rusya’nın Prus­ çok Avrupa ekonomisi sarsıldı, Kaçakçılık


ya nüfuzunu kırdıktan sonra Varşova büyük ve korsanlık alıp yürüdü. İngiltere, abluka
dukalı£ı’xu kurarak Lehistan’ı istiklâline ka­ kararma uyan gemilerin harp ganimeti sa­
vuşturmuştu. D iğer'taraftan o, Belçika’yı da yılacağını ilân etti. Napolcon karşılığında bu
Fransa’ya katmıştı. Hollanda krallığını evve­
lâ kardeşi L ui Napoleon’a verdiyse de, onun
kendisine körü körüne itaat etmemesi üze­
rine kendisini istifa ettirip Hollanda'yı da
Fransa'ya kattı. Daha evvel Bonapart ordu­
la rı tarafından istilâ olunan İtalya da za­
manla üç kısım halinde birleştirildi ve üçün­
de de Fransızların idaresi hâkim oldu. İm ­
paratorluk devrinde bunların birincisi Na-
poleon'un üvey oğlu Boharne’hin başında
bulunduğu Venedik ve Milano eyâletlerin­
den kurulan İtalya krallığı, İkincisi Napo-
leon’Un eniştesi Müra’n m idaresindeki Na­
poli krallığı, üçüncüsü ise doğrudan doğru­
ya Fransa’ya katılmış olan Piyemon, Ceno-
va, Toskana, Parma ve Roma bölgesiydi.
İmparator Bonapart’ı bütün bunlara sevk
eden sebeplerden biri, esas düşmanı İngilte­
re’yi en hassas yerinden vurmak için ilân
ettiği kara ablukasını başarıya ulaştırabil­
mekti. Buna göre Britanya adaları ile bütün
münasebetler, ticaret ve haberleşme kalkı­
yordu. Avrupa’da bulunan İngiliz tebaası harp
esiri sayılacaktı. Bunlara sit taşınır veya
taşınmaz bütün malisi- ve servetler müsade­
re olunacaktı,' İngiliz m allarının alım ve sa­
tım ı yasak ediliyordu. Bunlar da müsade­ A v u s t u r y a im p aratoru Birinci (A - m a n i m ­
reye tâbi idi. Hiç bir İngiliz gemisi veya paratorluğundan feragattan önce, İkinci)
İngiltere ile müstemlekelerinden hareket Fra n su v a

2797
karara uymayanların taşıdıkları bandırala­ Brezilya'ya. kaçtı (1807).
rın bütün haklarını kaybedip İngiliz m alı Bonapart’m bu im paratrluğunu ilânı ve
addedilerek öyle muamele göreceklerine da­ takip ettiği politika Osmanlı devleti içinde
ir bit- kararnme yayınladı B u karara uymak pek değişik durumların meydana gelmesine
istemeyen Portekiz işgal olundu. Kral ailesi sebeb oldu.

EÂB-I Â LİN İN M Ü T T E F İ K L E R İ N D E N U Z A K L A Ş M A S I , İÇ O L A Y L A R ,
R U S Y A V E İ N G İ L T E R E İLE S A V A Ş I N B A Ş L A M A S I

Şehzadeliğinden beri Fransa taraftarlığı lendirmeğe çalıştı. Çünkü, şimdi aleyhine


ve dostluğu üe tanınmış olan Üçüncü Selim, birleşmiş olan Rusya ve İngiltereye karşı
bu devletin Mısıra taarruzu ile büyük hayal gerektiğinde Osmanlı devletini kullanmayı
kırıklığına uğramış butun uyord u. i ran sız düşünüyordu. Üçüncü Selim ise, yukarıda
dostluğunun tekrar kurulması onu son de­ söylediğimiz gibi, niyetlerinden endişe duy­
recede memnun etmişti. Bonapart ise, Os­ mağa başladığı Rusya ve İngiltereye muka­
manlI devletini batılaştırm ak yolunda bü­ b il b ir muvazene kurabilmek için Fransa
yük gayretler harcayan Üçüncü Selime kar­ politikasına m eyil etmeyi doğru buldu. Çün­
sı samimi saygı histeriyle doluydu. Bu duy­ kü bir tarafta Osmanlı devleti için tehlikeli
gularını, iki devlet arasında savaş cereyan bir ittifak olan Rusya - Ingiltere, öbür ta­
ederken bile ortaya vurmaktan çekinmezdi. rafta ise tehlike olmaktan çıkmış bulunan
Barıştan sonra ise Osmanlı padişahına gön­ Fransa vardı ve Osmanlı devletî bunlardan
derdiği mektuplarla onu ıslahata devama birisini seçmek zorunda bulunuyordu. Üçün­
te$vik ettiği gibi, aradaki dostluğu kuvvet­ cü. Selim, doğru olanı seçmişti.

Bâb-ı âli ile Fransa arasındaki


anlaşmazlık

Fratısa ile İngUterenin barışı kısa.' sür­


müş ve Bonapart Malta adasını bırakmak is­
temeyen bu devlete savaş açtığı gibi 2 ara­
lık 1804 tarihinde de konsül Unvanını terk
ederek imparatorluğunu ilân etmişti. İngil­
tere, bu olayın Bonapartm avrupa üzerin­
deki sonsuz emel ve ihtiraslarının bir ifa­
desi olduğuna ikna etmiş bulunduğu Rusya,
Avusturya, İsveç ve Napoli ile birlikte Fran-
saya karşı .bir ittifak bloku kurdu.

B u durum, Osmanlı imparatorluğu için


beklenmeyen bir siyasî buhran yarattı. Dev­
let, Fransa ile barış ve dostluk halinde bu­
lunduğu için yeni rejimi, yani Bonap artın
imparatorluğunu tanımağa hazırlanırken
Rusya ile İngiltere Bâb-ı âliye başvurup
aralarındaki ittifakın buna engel bulundu­
ğunu, eğer Osmanlı devleti bunu yaparsa
ittifakı feshetmiş sayılacağını bildirdiler.
Bâb-ı âlinin görüşü ise başka türlüydü. İh­
tilâlden evvel Fransa devletinin reisinin
Fransa padişahı diye anıldığını, Fransanın
yine böyle bîr rejime dönmesi dolayısiyle
Bonapart’a aynı ünvanır. verilebileceğini,
esasen imparatorluk rejim inin reddinin
Fransa ile savaş demek olacağını, Osmanlı
devletinin ise böyle bir şeyi arzu etmediğini
İngiltere ve Rusya elçilerine izah etti. L â ­
kin, iki devlet elçileri b u görüşü kabul et­
meyerek İsrarlarım tehdid derecesine kadar
çıkardılar. Bâb-ı â li nihayet, gerilemek zo­
runda kaldı ve bunun herşeyden evvel A v­
N a p o ly o n im parator kıyafetiyle rupa devletlerini alâkadar eden bir husus

2798
öldüğünü ve ancak haien Avrupada bulunan tığını anlayıp devletin başına yeni bir gai­
iki imparatorluğun, yani Avusturya ile Rus- le çıkmasını önlemek gayesile Mehmed Ali
yanın Fransa imparatorluğunu tanım aların­ Ağaya, Mısırdan uzaklaştırmak için, vezarel-
dan sonra kendisinin de tanıyabileceğini ilân le Cidde valiliğini tevcih ettirdi. Fakat bunu
e tti Fransa elçisi, Bâb-ı âliye baş vurup bu anlıyan ve Mısırı terketmek niyetinde olmı-
kararı reddetti. Lâkin, Bâb-ı âli bunu de- yan Mehmed A li yeniden tertiplediği bir
ğiştiremiyeceğini bildirdiği için, Fransa el­ ayaklanma ve halkın lehinde olan ısrarı so­
çisi pasaportlarını alıp yurduna döndü. Böy- nunda Mısırda kaldı. Bu durum onunla vali
lecc, İngiliz vc Kuşlar, İstanbulda Fransızlara Hurşid Paşa arasında silâhlı bir çarpışmaya
rağmen siyasî bir zafer kazanmış oluyorlar­ kadar siden bir ihtilâfın doğmasına sebeb ol-
dı (Ocak 1804).

Sadrâzamın istifası ve Mısır valiliği


mes’elesi

İç vc dış işlerin gittikçe b ir çıkmaza


girdiğini ve her an vahim hâdiseler çıkması­
nın muhtemel bulunduğunu sezen Sadrıâzam
Yusui Pasa, arada kendi başının da belâya
girmesinden korkarak ihtiyarlık ve hastalık
bahanesiyle 24 nisan 1805 tarihinde istifa
etmiş vc Beylerbeyi civarındaki yalısında
oturmasına müsaade olunup sadaret maka­
mına derya kaptanı eski bost&ncıbaşı Hafız
İsmail Pasa getirilmişti.

Bonapari’ın çekilişinden sonra devlet


Mısırda kuvvetli bir idare kurmaya karar
vererek Hüsrev Paşayı valiliğe tayin etmiş­
ti. Hüsrev Paşa, Mısırda kölemenlerin eski
nüfuzlarını kazanmamaları için devletin da­
yanacağı muntazam bir ordu teşkiline baş­
ladı. Bunun kurulusu ilerledikçe de başı
bozuk, yani milis askerini istiskal eder oldu.
Nihayet, Kahircyi büsbütün terk etmelerini
istedi. B u asker, Mısır valiliğine göz dikmiş
olan serçeşmeleri Mehmed A li Ağanın da
teşvikiyle ve birikmiş ulufelerini istemek
bahanesiyle ayaklanıp bu valiyi kaçırdılar. Sultan Ü çüncü Selim
(J o u s n n i n ’d e n )
Arabgirden Kavalaya göçüp yerleşmiş
bir aileye mensup bulunan Mehmed A li Ağa, du. Neticede Hurşid Paşa, valilikten uzak­
1769 yılında Kavalada doğmuştur. Kasabanın laştırılıp yerine Mehmed A li Paşa tayin
bekçibaşısı İbrahim Ağanın oğlu ve Kavala edildi (19 haziran 1805). Mısırda kuvve Ii
kazası âyânı Hüseyin Ağanın yeğeni idi. bir idare isteyen Bâb-ı âli, bunu onun ku-
Mehmed Ali, Kavalada büyüyerek genç yaş­ rabilceeğini kestirmiş bulunuyrdu. Lâkin,
ta hayatını kazandı. On sekiz yaşlarında bu- bu pek zor bir işti. Zira, kölemenlerin hâlâ
lunuycrken askerliğe intisap etti. Sonra. Bo- büyük bir nüfuzu olduğu gibi, burada istik-'
naparta karşı sevk edilen bir askerî birliğin rarlı bir idareyi menfaatlerine aykırı gören
basında bulunduğu halde Kahireye geldi, bir İngilizler de onları desteklemekteydiler. Her-
müddet geçince buradaki milis askerinin şeye rağmen Kavalalı Mehmed Ali Paşa kö­
kumandanlığı kendisine verildi. Okur yazar lemenlerle uzun sürecek mücadelesine giriş­
olmamakla beraber, aklı, cesarcti ve çalış­ mekten çekinmedi.
kanlığı sayesinde süratle temayüz c'.mişti.

Bâb-ı â li Mısırdaki bu ayaklanmayı oldu Edirne vak’ası (ikinci)


bitti kabul ederek Cezayirli (Trabluslu) A li
Paşayı oraya vali olarak gönderdi. Fakat Yapılan İslahata ve nizam-ı cedide karşı
kölemen beyleri de onu beğenmeyip öldü­ irtica hareketi, ilk .defa Edirne vak’asiyle
rünce bu sefer Hurşid Paşa tayin edildi. patlak verdiyse de Üçüncü Selim bu mesele
Kahireye gelen bu yeni vali ise, yaptırdığı üzerinde icabı gibi durup ileriye m atuf ted­
tahkikat sonunda ayaklanmayı kim in kışkırt­ birler almadı. Hâdise, şu idi:

2799
Üçüncü Selim zamanındaki veziriazamlar

(İlâve: 1 6 3 )


KOCA Y C 'Sl'F FAŞ A
Paşa sadrı&zam olunca onu derya kap-
Gürcüdür. Tersane Uman
A slen d an lığına getirmek istemiş, lâkin ü-
reisi Haşan kaptanın kölesidir. Efen- çüncü Selim b u n u doğru bulmayıp
i dişine şayet sadık oîup azad edildik­ Vidin seraskerliğinde bırakmıştır. 17SC
ten sonra bile onun ölümüne kadar yılı Ekim inde b u görevden alınıp
! kendisine bağlı ve hürmetkar kai- Köstendil sancağı gibi çok daha aşa­
i mıhtır. Yusuf Ağa ilk samanlarda U- ğı bir memuriyet verilmiş, bir kaç
| caretle meşgul olurdu, Cezayirli Gazi ay sonra da Bosna valisi olmuştur.
Haşan Paşa riyale kapdanı iken ken­
Koca Y u s u f Paşa, sadrıâzam ve
disine sermaye vererek dürüstlü ¿ün ü
tecrübe etmiş ve derya kapdanı olun- serdar-ı ekrem Çelebi-zâde Şerif K a ­
san Paşanın idamı üzerine 27 şubat
i ça onu kendisine evvela hazinedar, 1791 tarihinde ikinci kerre bu ma-
sonra kspı kethüdası tayin edip ka-
I k a m a getirildi. Lâkin, artık savaşın
P’cıbaşıhk rütbesi tevcih ettirmişti.
| Y u s u f Aga, b u m ü n a s e b e t l e saraya kaybedildiği anlaşıldığından bütün gü-
gidip nüfuzlu kimselerle tanışmış, ri- i cünü barış işine harcadı. Ruslarla Yaş
kâb a£ahğı verilmesi bahis konusu ol­ andlaşmasını imzalayıp îstanbula
duğu sırada Cezayirli Gazi Haşan P a ­ döndü. Lâkin bilhassa yeni düzen ko-
! n usun d a ne hükümdarla, ne de yeni
şanın nüfuzunun artmasından ve her
yerde adamlarının bulunmasından e n ­ [ devlet ricaliyle anlaşmasına imkân
bulunmadığı için 4 mayıs 1792 tari-
dişelenen. s a d r ı âz a m Ş a h i n Ali P a ş a
j hinde azil edildi ve müsadereye u ğ ­
b u n a e n g e l o lm u ş , v e s a r e t i e Mora v a ­
ramadan A n a p a seraskerliği ile Trab­
liliği verip saray m uhitinden uzaklaç­
zon valiliğine tayin olundu. B u n d a n
tırmıştır U S ağustos 1785). Cezayirli
sonra Cidde valiliği verildi ve b u va­
| Gazi Rasan Paşa, bu meseleyi olduğu
zifede iken 1800 yılı haziran ayında
j gibi bırakmayıp ürerinde durdu. Ni­
hayet beş ay sonra Şahin Ali Paşayı vefat etti. N e m ü h i m bir hizmeti ne
azil ettirip y e r in e Y u s u f A ğ a y ı s a d a ­ b üyük bir meriyeti vardı. Y atm a va-
ret mevkiine getirmeğe muvaffak ol­ 1 kur ve oldukça hamiyet sahibi bir
d u (2 5 ocak 17 8 6 ). devletliydi. Paraya ve menfaata, zevk
K o c a Y u s u f Paşa, gayretli ve ha­ ve safaya düşkün, sert, zalim ve ca­
miyetli bir' zattı. Kırımın kayıp edil- hildi. Fındıklıda 1787 yılında bir se-
mesinin u m u m î efkârda bir türlü si­ ı bil ve çeşme yaptırmıştır.
linmeyen tepkisi, b un a ra&men sonu
:
gelmeyen R u s istekleri ve nihayet İn­ KETHÜDA CENAZE HAŞAN" PAŞA
giltere ile Frusyam n teşvikleri ve yar­
dım vaidleri tesirinde kalarak Kusya- Aslen Çerkez olup Ü çüncü A h m e d
! va savaş açtı. Savaşın açılmasına Bi­ devri vezirlerinden Kazıkçı Haşan Pa-
rinci Abdülham id tam am en aleyh d ar­ i şanın kölesidir. Dizlikci M eh m ed Paşa­
dı. Lâkin Koca Y u s u f Paşanın onu, nın hazine kâtibi ve sonra Mora va­
i Kırım meselesinin halk arasında bir liliğinde Muhsin-zâde M eh m ed Paşaya
! taşkınlığa sebeb olacağını ve b u n u n mütesellim olmuştur. B u sırada yani
kendisinin hal’ine kadar gideceğini 1770 yılında Mora asilerini tenkilde
; ileri sürerek bir nevi tehdid ile bu b üyük başarısı görülmüş, b u n u n üze­
işe razı ettiği rivayet olunmuştur. rine Melek M e h m e d Faşa y a n m a ala­
Ordu sevk ve idaresinde tamamen rak kethüdalık hizmetinde kullan­
î acemi bulunan K oca Y u s u f Paşa. mıştır. Efendisi Vidin valiliğinden a-
Avusturya cephesinde kazanılan bir zil edilince, bu memuriyet vezaret
iki zaferden sonra işlerin kötü git­ rütbesiyle kendisine verildi. Koca Y u ­
mesi. m ütemadi mağlubiyetlere uğ­ suf Paşanın sadareti ve serdar-ı ek-
ranıl m^sir, üstelik rüşvet ve irti- remli^ı sırasında seferde Avusturya-
; kabı dile düşmesi, ordu kışlık karar- ; cephesinde Haşan Paşanın b ü yü k ya­
gâhda türlü sıkıntılar içinde bunalır­ rarlımı görülmüş ve M uhadiye ve Şe­
ken cariye]erle eğlendiğinin duyulma­ feca ve Lugoşda elde edilen zaferler
sı üzerine 7 haziran 1789 tarihinde o n u n sayesinde olmuştur. Nihayet, :7
- bu ilk sadnâzamiığmdan azil edil- haziran 1789 tarihinde Koca. Yusuf
f miştir. Birinci Abdülham idin son ve Paşa yerine sadrıâzamlık ve serdar-ı
üçüncü Selimin ilk sadrıâzamıdır. Az­ i ekremlik kendisine verildi. B u sırada
linden sonra Vidin cephesi serasker­ a£ır şekilde hasta bulunduğ undan sa­
liği verilmiş, Cezayirli Gazi Kasan daret m ührü kendisine yatağında

2800
teslim edildiği ve hila t da yatağında ı dan canını kurtarmak için ispanya-
giydirildiği için asker tarafından “Ce­ ı ya kaçtı. Oradan İstanbula geldi. Ko­
naze” lakabı, takılmıştır. Kendisi, bir ca Ragıb Paçanın sadareti zamanıydı.
i kum andanın emrinde serasker olarak ; Cezayir beylerbeyi Haşan Ağa. onun
hizmet ettiği sırada parlak muvaffa- \ j sancak beyi olarak bulunduğu Ylem-
Kiyetler elde ettiği halde, b ütün or­ san hâzinesinden para çalıp kaçtığını
d unun idaresinde, yani başkumandan bildirdiği için tevkif edildi. Lâkin, ya­
olarak muvaffak olmayıp Avusturya- pılan tahkikat sonunda b unun iftira
i Iıiara karşı Buzaov meydan savaşında olduğu anlaşıldı. 1760 yılında donan­
büyük bir yenilgiye uğradığı ve altı maya kapdan olarak alındı. 17GG da
! ay süren sadaretinden sonra 23 ka- kapuriane-i hüm âyun, yani miri kal­
j sim 1789 tarihinde azil olunup m alı yonların başkapdanına aid geminin
müsadere edilmeden Rusçuk m uha­ süvariliğine tayin edildi. 1770 yılında
fızlığına gönderildi. İki ay sonra da Çeşme deniz faciasında bulundu. B u­
hem malları müsadere edilerek, hem- rada büyük bir cesarctlc döğüşvip so­
de vezareti alınmak suretile Bozca- nunda yaralı olarak kurtuldu. Sonra
adaya sürüldü. Burada iki buçuk yıl i beylerbeyi rütbesiyle Çanakkale boğa-
kadar kaldı. Nihayet efendisi Melek i zının muhafazasına memur edildi. Bu ;
Mehmed Paşanın sadaretinde. J792 yı- [ sırada Lim ni adasını Ruslardan ve !
lı Mayıs ayında vezaretle Silistre va- j böylece Boğazı Rus tehdidinden kur­
1 iliğine ve pek kısa bir /.aman sonra tardı. O zaman kendisine altın çe­
da Hanya m uhafızlığına gönderildi, j lenk ve gazilik unvaniyie derya kap-
İki yıl sonra Kandiye tekrar Hanya • danlığı verildi (1770 ekim ayı sonla- \
m uhafızı ve 1797 yılında Mora mu- rı). Bu görevde üç yıl kaldıktan son­
hassılı oldu. Fransızların Mısıra ta­ ra Çanakkale muhafızı, arkasından
arruzu sırasında Moraya da tecavüz­ Rusçuk seraskeri ve 1774 yılı Eyiü-
de bulunmaları ihtim ali belirdiğinden i | lünde ikinci defa olarak derya kap-
burasının muhafaza ve müdafaası I- danı oldu ve tam bir istiklal ile on-
çin daha genç bir vezire ihtiyaç gö­ beş yıl hizmet etti. Birinci Abdülha-
rülm üş ve Cenaze Haşan Paşa istediği mid kendisine son derece itim ad etti'
yerde oturmak şartı ile emekliye sevk ği ve her işte fikrini aldığı için dev­
olunmuştur. Kendisi Tırhala Yenişeh- let idaresinde sadrıâzarnlardan ü s tü n
i rini seçti. Burada 1800 yılm a kadar n ü fu z sahibi idi. N üfuzunun gittik-
kaldıktan sonra tekrar faal vazifeye ' çe artmasından endişe edilerek 1779
alınıp evvela Bender ve sonra Hotin yılı Ağustos ayında Mora valiliği ile !
m uhafızlıklarına gönderildi. 1802 yı­ i uzaklaştırıldıysa da Ekim başında
lında bir daha emekli oldu ise de tek- j tekrar derya kapdanı .oldu. 1785 yı-
rar Bender m uhafızlığına tayin edildi S ■ lırıda padişaha zamanın sadnâzann
ve Rusların Kasım 1806 da yaptıkları Halil Ham id Paşa tarafından hal’olun-
ani bir taarruz üzerine Bender dü- 1 mak istendiğini ihbar etmek sure­
şünce esir olup Rusyaya götürüldü, tiyle büsbütün göze girdi. Bu arada
i Esaretten dönüşte yine Tırhala Yeni- Suriyedeki Tahir Ömer isyanını bas-
şehrinde oturdu ve 18 10 tarihinde o- dırmağa ve Mısırdaki kölemen serkeş­
rxda vefat etti. Yaşı doksanın üstün- liğini gidermeğe memur edilerek bu
i de bulunuyordu. görevleri başarı ile sona erdirdi. 1787-
Kendisi namuslu, gayretli. cesur 1792 savaşlarında Karadenizde Rus
! ve hamiyetli bir vezirdi. Ancak, müs­ : donanmasiyle yaptığı çarpışmalarda
takil iş görmek kabiliyeti olmadı- j j bir muvaffakiyet gösteremedi. Niha­
gından emir altında daha çok muvaf­ yet, Birinci Abdülham idin vefatı üze-
fak olurdu. Hotinde bir cami yap­ i rine yerine geçen üçüncü Selim ta ­
tırmıştır. rafından İsmail seraskerliğine tayin
edilerek süratle îstanbuldan uzaklaş­
CEZAYİRLİ GAZt KASAN PAŞA tırıldı. Üçüncü Selim, veliahd b u lu n ­
duğu sırada kendisini tah ta geçmeğe
Aslen KafkasyalI olup Tekirdağm- [ çalışmakla itham etmiş bulunan Gazi
da ticaretle meşgul Osman adlı bir j Haşan Paşaya kırgın bulunuyordu.
zatın kölesi ve oğulluğudur, önceleri | Cezayirli Gazi Haşan Paşa, İsma­
sahibinin verdiği sermaye ile ticarete il kalesi önünde Huşlara karşı parlak
başlamıştı. Çocukluğundan beri çok bir zafer kazanıp Bozaov bozgunu
cesur ve ataktı. Efendisi İle olan bir üzerine azil edilen Cenaze Haşan Pa­
j ih tilâ f yüzünden yanından kaçtı. Yir- şanın yerine sadrı âzam ve serdar-ı ek-
j mibeş yaşlarında iken yeniçeri oldu. J rem tayin edildi <23 kasım 1789).
1738 yılında Rusya ve Avusturya se­ üçün cü Selim, kendisini hiç sevme­
ferinde bulundu. Sonra da Cezayıre diği halde devlet için faydalı bir h iz­
gitti. Orada zamanla cesaret ve sil'âh- met görebilir kanaatiyle iş başına
şörlüğü ile tanındı. Bir müddet sonra | getirmiş, böylece §ahsi duygularını
sancak beyliğine yükseldiyse de, Ceza^ yenmeğe muvaffak olmuştur. Gazi
yir beylerbeyi ile de arası açıldığın- ; Haşan Paşa idareyi ele alınca pek

F . 28
2801
—^
şiddetli davranmış, uğranan muvaffa- dam ile Tatar Hanı b ütü n kabahati
kiyetslzltklere sebeb olanları aman j ona yüklediler- İstanbula yazdığı ser­
vermeden idam etmiş, herkesin gözü- [ best ve acık m ütalaalar da hoşa gitm i­
n ü korkutup cephe durum unu düzelt- ; yordu. Azli düşünülürken isyan etmek
mişti. K ılık değiştirerek yaptığı bir j üzere bulunduğuna dair gelen uydur­
| teftiş sırasında soğuk alarak şiddetle m a haberler yüzünden idamına karar
hastalanmış ve 30 m ârt 1790 tarihin­ verildi. 14 şubat 1791 tarihinde sada­
de vefat ederek Ştmmu’da yaptırmış ret, m ührü kendisinden alınıp son­
olduğu bektaşi tekkesinde gömülmüş­ ra 0:» Şum nu’da öldürüldü.
tür. Zeki ve cesur olmakla beraber
Cesur, namuslu, eli fevkalade açık, devlet hizmetinden yetişmediği için
becerikli, aklı her işe erer kıymetli ; ne idare işlerine ne de teşrifatın ince­
bir devlet adamı ve mahir bir ku- ! liklerine vukufu yoktu. En büyıik ta­
inandandı. En dar zamanlarda dev­ lihsizliği. sadaret kurasın ın kendisine
lete büyük hizmetlerde bulunmuştur. ! çıkmış olmasıdır ki, bu hal sonunda J
Tersanedeki kalyoncu kışlasını kendi I j ölüm üne sebtfb olmuştur. İşrete m üp­
paresiyle yaptırdığı gibi, Kasımpaşa tela ve paraya düşkün olduğu riva­
ile Büyük-derede, Rumeli kavağında, yet olunur.
Tenimahailede bir çok çeşmeleri var­
dır. Ayrıca Çanakkale'de ve Şunınu-
da tekke, Vize’de cami ile hamam ve KOÇA YUSUF PAŞA
çeşme, Sakız» L/imni, îstanköy ve Mi- , (İkinci sadareti)
; d illi’de çeşmeler inşa ettirmiştir. Ö-
M ELEK M EHMED PAŞ A
lüm ünde yaşı sekseni geçiyordu.
Aslı BosnalI olan beylerbey ilerden
K U S Ç C K L l î ÇELEUt-ZÂDE
F in d ikir lı Süleyman Faşa’n ın oğlu­
SF.RİF I1ASA X PAŞA
d ur ve 1719 yılında doğmuştur. 1735
Rusçuk âyânı Çelebi Süleyman tarihinde babası derya kapdanı olarak
ağanın okludur. Kırım Girayla bir­ Taman'da bulunurken denizcilik hiz­
metine girmiş ve İstanbula dönüşte
likte akmlarda bulun up cesaretiyle Tersane kethüdalığı verilmiştir. 1761
tanındı. Sonra kapıcıbaşılık rütbesi yılında beylerbeyi rütbesiyle derya
verildi. Babası ölünce âyânlık iddia- kapdanı oldu. Ertesi yıl vegaret tevcih
siyle serkeşliklerde bulunduğu için olundu. 1754 yılında azil edilerek Is­
idama mahkûmiyeti üzerine K ırım G i­ tan köyde oturmağa memur edildi. Er­
raya iltica ve onun ricasiyle affedi­ tesi yıl vezareti geri verilip Selanik j
lerek bir şeye karışmamak şarkiyle sancağına gönderildi ttçüncü Musta-
Rusçukta oturmasına isin verildi. Lâ­ fanın cülüsunda nişancılıkla Istan- j
kin, tek durmayıp yine âyânlığı elde bula davet edildi. Kendisine üçün cü
etmece çalışdığı için tedip eö ilmesi Ahmedin kızı Zeynep Sultan verilip
emir edildiyse de tekrar yakayı kur­ Yanya sancağı arpalık olarak ihsan
tardı. 1768 Rus seferi sırasında hiz­ olundu. 1763 tarihinde Vidin m uha­
metleri ve yararlıkları görüldü- 8 ey­ fızı, ertesi yıl Belgrad m uhafızı oldu.
lü l 1773 tarihinde vezaretle Yergöğü Sonra, sultanla oturmak üzere bir
seraskerliği verildi. Lâkin buna karşı- m üddet için İstanbula davet edildi.
j lık ta a hh ü t ettiği gibi YergöSü kale- 1764 yılı tevcihatmda Anadolu eyâleti
\ sini alamadığından azil edildi. Küçük verilerek bir ay kadar sadaret kay*
( Kaynarca barışından sonra ö z i nıu- j mak analığı yaptı. Yeni sadrıâzam Muh-
| h a f ı z ı olduysa d a , bu vazifeye gitmek ! sin-zade Mehmed Paşa kendisine ev-
i istemediğinden ve^areti alınıp Rus­ ■ veia Aydın sancağını verdi. 1765 te
çuk ve sonra Selanikde oturmağa me­ Rum eli valisi, ertesi yıl ikinci defa
m ur edildi. 1787 yılında savaş sıra­ i derya kapdanı oldu. Bir yıl sonra azil
sında v e z a r e t i geri verilerek M i s iv r i i edilip nişancılık ile sultan sarayında
ve sonra Vidin m uhafızı oldu. Ralıova oturdu. Ertesi yıl Rusya seferi müna-
m uhafızı bulunduğu »ırada, vefat e- ■ sebetiyle sadnâzam, serdar-ı ekrem
den Cezayirli Ga-/i Haşan Paşanın ye­ olarak cepheye gidince sadaret kay­
rine sadrı âza m ve serdar-ı ekrcmîik m akam lığı Melek Mehmed Paşaya ve­
! vekâletine tayin edildi. Bu sırada Xs- rildi. Bu memuriyette altı ay kaldık­
tanbulda çekilen kurT a kendisine rast- tan sonra Birinci Abdülham idin cülü-
1 ladığm dan b u vazife asaleten verildi j su üzerine a2il edilip Üçüncü defa
(16 nisan 179ü,1. Evvela bazı m u v a f- olarak derya kapdanı oldu. Ertesi yıl
! fakiyetler k a za n d ığa da, derya kapda- Hottn valisi, 1776 yılında Belgrad va­
I n ı ile Tatar H anının üzerlerine dü­ lisi-. 1779 yılında Mora muîıassılı, ay­
şen vazifeyi yapmamaları sonunda ve n ı yıl Ağrıboz m uhafızı, 1730 yılında
kendisinin de bası hatâları yüzünden j Mısır valisi ertesi yıl tekrar Belgrad
[ K ili. İ s m a il,- Tolcu, İsakçı g ib i m ü - | m uhafızı oldu. îki ay sonra Kandiye
i him müdafaa noktaları olan kaleler m uhafızı, 1763 yılında tekrar Mora j
İ Rusların eline geçti. Lâkin, derya kap- m uhassıllıjı, ertesi yıl Bender muha-

2802
i
| f ız ligi, 17S5 yılında Vidin mufaafız- | ile uzaklaş Liri İdi. Sonra bo£a?< hisarı j
r lığı veri lcii. Bu sıraca b i r yangın so­ 1 m uhafızlığına gönderildi. 1790 tari- |
nunda evi, eşyası ve nesi varsa yanıp l hinde Mısır, sonra Anadolu valiliği i
varı yoğu mahvolarak ortada kaldığı verildi. Buradan yola çıkıp ağır ağır
: yetmezmiş gibi sadrıâzam Koca Tu- ilerleyerek eyâletinin merkezi olan
j suf Paşanın tesiriyle azledilip emlâki i Kütahyaya varmadan evvel ve henüz
müsadere edildikten sonra Sakız ada­ Gediz civarında bulunurken İstanbu-
sına sürüldü. la acele devet edilip sadaret makamına
üçüncü Selim tahta çıkınca, baba getirildi (20 ekim 1704). Üç sene on-
yadigârı Melek Mehmed Paşanın ve- bir ay bu mevkide kaldı. Sonra Fran­
zaretini geri vererek Kandiye vali­ sızların Mısıra taarruzu üzerine, o ta- i
liğine tayin etti. B u sırada Koca Y u­ rafm muhafazası için gerekli çareleri
suf Faşa azil olduğundan sadaret es­ bilmesi ve Fransızların ne zamandır
ki ve emekdar bir vezir olan Melek böyle bir tecavüzde bulunacakları da j
M e h m e d Paşaya tevcih edildi ( i ma­ söylendiğinden lü z u m lu tedbirleri al-
yıs 1792J. Kendisine en dar zama­ ması icap ederken elleri bağlı bekle­
nında. en büyük kötülüğü yapmış diği ve bir işe yaramadığı gibi sebeb-
olan eski sadrcâzajoı Gönlünce ceza­ lerle 30 Ağustos 1798 tarihinde azil
landırması m üm kün olduğu halde af edilerek Sakız adasına sürüldü. Men­
edip arzu ettiği Cidde valiliğini de fası bir müddet sonra Manisaya tah­
l verdi* İki buçuk sene kadar sadaretle vil edilmiş ve 1812 tarihinde orada
kalan Melek Mehmed Paşa* ihtiyarlığı vefat etmiştir..
yüzünden çalışma temposu hü k ü m ­ H e r k e s e iyi m u a m e le eder, iyi \
dara uymadığı için azil edildi (19 e- j k a lp li, g ü l e r yüzlü, cömerd bir zattı.
kim 1794). Lâkin, diğer sadnâzam İ idari işlere kabiliyeti vardı. Ayrıca
mazuUeri gibi sürgüne gönderiImeyip • kaleminin kuvvetiyle şöhret kazanmış­
Ortaköyde satın almış olduğu Ayşe tı. Balık-pazarında bir cami yaptır­
S ultan yalısında oturmasına müsaade ıl mı$tır.
e d ild i Burada yedi sene kadar otur- j
duktan sonra 180ı yılında vefat ede­ YUSUF ZİYA PAŞA
rek İslanbulda GüLhane parkı kapı­
sındaki Soğuk çeşme karşısında ken­ Aslen G ürcü olup imrahor Musta­
disinden evvel vefat eden zevcesi sulr fa Paşanın Köleliğinden yetişmedir.
tanın yaptırdığı türbeye ve onun ya­ Onun oğlu Anadolu kazaskeri İbra­
nm a gömüldü. him Beyin dairesinde okuyup yetişti.
Gayet güzel yüzlü ve güzel huy­ Azati edildikten sonra Ispanakçı Mus­
lu, kimseyi incitmez, latifeyi sever, tafa Paşaya intisap ederek hizmette
halim selim, zulümden kaçman, kin bulundu. Sonra. Halil Hsmid Paşanın
eritmeyen cidden melek gibi bir zat­ yanına girdi. Zamanla yükselerek pa­
tı. Ancak fazlaca hasisti. şanın süahdarı oldu. Halil Hamid Pa­
şa kendisine son derece itim ad ederek
İZ Z E T M EH M ED PA ŞA m üh im vazifelerde şöhret sahibi ol­
masını temin etti. Efendisinin azil ve
1743 yılmda Safranbolu d a doğdu. idamından sonra maden emini oldu.
Babası Ali Ağa, saraydan, z ü lü flü bal­ 1798 tarihinde vezaretle Erzurum va-
tacılar ocağından yetişmeydi. 1759 yı­ ! 1iliği verildi. Ancak- maden eminli ği
lında îstanbula gelerek derya kapda- de ‘ uhdesinde bırakıldığından yeni
nı benli Mustafa Paşanın akrabasın- memuriyetine bizzat gitmeyip bir
< dan bulunduğu iç i n onun vasıtasiyle kaymakam gönderdi. Bu sırada sad-
i devrin tanınm ış ülemasından kazas­ rıâzam İzzet Mehmed Paşa azil olu­
ker İbrahim Beyden ders okuyup ye- nup yerine Mısırı Fransızlardan kur­
1 tişti. Birinci A bdülham idin cülüsun- tarmayı becerebilecek b in arandığı
dan sonra ihya edilen sürat topçular: zaman akla gelerek sadaret makamı­
! ocağına alındı zamanla imrahor oldu na tayin olundu (30 ağustos 1798).
Sonra silah dar Seyyid Mehmed Efen- O rdunun başında karadan Mısır üze­
; diye intisap edip “Bey halife" diye rine hareket etti. Suriyeye geldiği za­
! şöhret buldu. Evvela kapı hasekisi, man Bonapart. oradan çekilmiş olduğu
i sonra ağa yazıcısı olarak 1779 yılında için Y usuf Ziya Faşa Mısıra doğru i-
j başmtıhascbçcilik payesi verildi. Aynı lerleyip Salihiyeyi zaptettiği eribi bir
! yıl darphane eminliğine tayin edildi, barış da yaptı. Ancak müttefiklerin
j 1784 tarihinde azil olunup sultan ket- b un u kabulden im tinaı üzerine ge­
hüdalığında kullanıldı. Aynı yıl tev- neral Kleber, Osmanlı ordusunu Hel-
cihatta şehir eminliği. ertesi yıl ter­ yopolis’öe ağır b ir mağlûbiyete uğra- ’
sane eminligi verilip Koca Y usuf Pa­ tıp ricata mecbur etti. Sonradan Ge­
şanın sadaretinde vezaretle Hanya va­ neral Menü ile tekrar müzakerelere
liliğine tayin edildi. Ertesi yıl Diyar­ girişildi ve Mısırın boşaltılması temin
bakır eyâleti, b ir ay sonra İçel san­ olundu. Y usuf &iya Faşa da îstanbula
cağı ile Bender kalesi m uhafızlığı ve- döndü. Bundan sonra iç ve dış işle­
< rilerek bir ay sonra da Cidde valiliği j rin gittikçe kötüye yöneldiğini ve

2803
devletin büyük bir buhrana sürüklen­ di. Vazifesine düşkün, dürüst, ve ça^
mek istidadında olduğunu gören ve lışkan olduğu için Üçüncü Seüm onu !
bu arada kendisinin de bir belaya uğ­ sever kendisine iltifatta bulunurdu, j
rayacağını sezen Yusuf ziya Paşa, ih­ Yedi sene müddetle bostancıbaşılık ı
tiyarlık ve hastalık bahanelerini ileri * ettikten sonra derya Kapdaniığma ge-
sürüp 24 nisan 1805 tarihinde sada*- tirildi. Aynı zamanda üçüncü Seli- |
retten istifa ile Beylerbeyindeki yalı- ' min akıl danıştığı yakınlarından biri
1 sına çekildi. 3 u esnada esasen sa/an- oldu. Derya kapdanlığmda dört beş î
â 2amlann bir adı kalmış, devlet işleri ay kadar kaldıktan sonra Yusuf Zıya |
; ise İbrahim kethüda, sır kâtibi Ah- Paşanın istifası Üzerine sedaret ma- j
' med Efendi, bostancıbaşı Şakir Bey kamına tayin edildi (24 nisan 1805).
darphane emini, Ebubekir Ağa. mabe­ Lâkin, bir müddet geçince padişahın
yinci Ahmed Bey gibi padişahın yakın yakini olup aslında devlet işlerini elin­
adamlarının eline geçmişti. Selâhiyet de bulunduran zümre ile araları açıl- ]
onlarda, mesuliyet ise satinâz&miarda dı. Kendisi Yusuf Ziya Paşanın seda-
idi. Yusuf Ziya Paşa, yaklaşmakta o- reti sırasında vazifesi olmayan işle- I
! lan tehlikeyi sezmekle beraber, isti­ re burnunu sokmayı gayet tabii bul- I
lasında bu halin de büyük tesiri ol­ duğu halde, şimdi başkalarının bil­
muştu. vasıta müdahalelerine taham mül ede­
Yusuf Ziya Paşa, bir kaç ay sonra miyordu. Bu yüzden nizam-ı cedid
vezareti iade olunarak devlete başkal- aleyhdarı olup türlü tü rlü fesadlar
dıran Tayyar Mahmud Paşanın üze- hazırlamakta olanlarla el altından ha­
rine gönderildi. Mahmud Paşa onun berleşerek anlaştı. Maksadı, bir ayak­
geldiğini duyunca Rusyaya kaçtı. Rus­ lanma bahanesiyle hüküm darın ya­
ya da, Osmanlı memleketlerine teca­ nında bulunan ve onun son derece­
vüzde bulunup barışı bozmuş olduğu de itim adını kazanmış olan kimsele­
için Yusuf Zıya Paşa doğu cephesi rin kökünü kazıyarak hareketlerinde
seraskerliğine tayin olundu. Bu sıra­ müstakil kalmaktı. Bunlar arasında
da Üçüncü Selim hallolunarak yeri­ bilhassa İbrahim kethüdaya düşman­
ne Dördüncü Mustafa geçmişti. Yeni­ dı. Bir müddet sonra Rumelide n i­
den yapılan tevcihatta Yusuf Zıya zam-1 ccdlde karşı vaki olan fiili a-
Paşaya Bağdad eyaleti tevcih olundu. yaklanmalarda da parmağı bulunduğu
Bu memuriyeti kabul edip etmemek­ anlaşıldığından azil edilerek evvela
te mütereddit bulunurken, bu sefer Bursaya. sonra Sakıza sürüldü (14 ey­
Dördüncü Mustafanın hal’edilerek ye­ lü l 1806). Suçu o devre göre idamı
rine İkinci Mahmuöun hüküm dar ol­ icap ettirdiği halde, Üçüncü Selim
duğunu duydu, ¿kinci Mahmud bir kendi yetiştirmesi olan bu eski ada­
müddet sonra kendisini İstanbula m ına kıyamamıştı. Dördüncü Muşta-
davet edip ikinci defa olarak sada­ ' fa zamanında vezareti peri verilerek
ret makamına tayin etti (1 ocak Akdeniz muhafızlığına tayin ediidiy- \
1809). Yusuf Ziya Paşa Rus savaşı se de, bir kaç ay sonra hastalanıp
devam ettiği için hemen ordu ile Ru- öldü. !
mcliye geçerek cepheye hareket etti. Cesur, çalışkan, vakur, hamiyet \
İki sene sonra ihtiyarlığının verdiği sahibi bir devletliydi. Bununla bera- I
rahavet doiayısiyle ve rüşvet ve men­ ber, sadece duygularına tabi olarak I
faate düşkünlük ithamile azil edilip Üçüncü Selime karşı el altından m-
Dimetoka’ya sürüldü (Nisan 1811). zam-ı cedid aleyhdarlariyle birleşmesi
1815 tarihinde vezareti verilip Kariı- affolunmaz bir hatâdır.
ili m uhafızlığına gönderildi. Ertesi-
yıl azil edilerek Sakıza gönderildi. keçi boynuzu aga
Aynı yıl Sakız muhafızı oldu. 1818 İBKAUİM UİLMt PAŞA
de burada vefat etti. Alim, şair, akıl­
lı, bocerikli bir zattı. Gözü iyi gör- Yeniçeri ocağı beytülmalcısı Meh-
mezdi. B ütün Ömrünce zevcesi Kan» med A ğanın oğludur. 1747 yılında
dilli hamamı ustalarından Ayşe ha~ Üsküdar’da Atik valde camii civa­
ninım sözüyle oturup katkdığı riva­ rında Kaşımağa mahallesinde doğdu.
yet olunmuştur. Büyüdüğü zaman yeniçeri ocağına a-
lındı. Burada zamanla yükselip Tur-
I1A F 1Z İS M A İL F A Ş A nacıbaşı, Trabzon ve Kandiye Ağası
1757 yılında İstanbulda doğdu. olduktan sonra İstanbul’a döndü. Yo­
Babası bostancı ocağına mensuo olup luyla seksoncubaşı, zağarcıbaşı, kul-
••Zemişanlı haseki” diye maruftu. kcthüdası ve nihayet 1805 yılında ye­
Gençliğinde Kuranıkerim! ezberleyip niçeri ağası oldu. Ertesi sene sadarei
hafız oldu. Sonra baba mesleğini se­ makamına getirildi ve serdar-ı ekrem
çerek bostancı ocağına girdi, zamanla olarak rus ccphesine gitti. Biraz son- i
yükselerek yol hasekisi, ağa karaku­ ra Üçüncü Selim hallolunarak yerine
lağı, tebdil hasekisi ve haseki ağa ol­ Dördüncü Mustafa geçti. Bu sırada j
du ve nihayet bostancıbaşılığa yüksel- orduda meydana gelen karışıklıklar |
—» —^ !•

2804
Anadoluda Cebbar-zâde ile Karaman ğını bildiği için kararında İsrar etmemişti.
valisi Kadı Abdurrahman Paşanın himmetle­ Ancak, İbrahim kethüdaya olan düşmanlığı
riyle nizam-: cedid eyice tutunmuş ve bir dolayısiyle muhalifleri cl altından destekle­
hayli talimli asker yetişmişti. Rumeli, bu işte miş olduğu anlaşılan sadnâzam Hafız İsmail
daha geri idi. Sebebi de âyânin muntazam Paşa derhal azledilip evvelâ Bursaya, sonra
askerden kurulmuş birliklerden korkmasıydı. Sakıza sürüldü, yerine yeniçeri ağası Keçi­
Çünkü, haksız vc kanunsuz nüfuzları ancak boynuzu İbrahim Hilmi Ağa seöareie tayiıı
bu vasıta ile kırılabilirdi. Bu sırada Rume- olundu (13 eylül 1806). Şeyhülislâm Salih-
lide üağl! eşkıyasının yeniden faaliyete baş­ z&de Ahmed Efendi son hâdisede karşı ko­
laması, Sırp reayasının dış teşviklere kapı­ yanlar 2 İeyhine fetva verdiği için kendisi
larak baş kaldırmaları, Fransızların Adriya­ bizzat hükümdara azlinin ve bir müddet bir
tik kıyılarına yerlşemeleri, Rusya ile fiilî bir tarafa çekilmesinin doğru olacağını söyledi­
savaş ihtimalinin, günden güne artması üze­ ğinden bu arzusu kabul edilip şeyhülislâm­
rine devlet Anadoİudaki nizara-ı cedid aske­ lığa eski Rumeli kadıaskeri Kakibüleşraf
rini Humeliye geçirmeğe karar verdi. Bu Senf-zâde Ataullah Efendi getirildi. Ataul­
bahane ile nizam-î cedidin Rumeiide de yer­ lah Efendi, aslında yeni düzene şiddetle m u­
leşeceği üm id ediliyordu. Kadı Abdurrah­ hali! olanlardandı.
man Paşa kumandasındaki birlikler, bu mak­
satla IJsküdardan karşıya geçirildiler. (2 ha­
ziran 1806-15 rebiülevvel 1221). H ic azd a k i d u ru m
Sîıdrıâzam Hafız İsmail Paşa el altından
muhaliflerle birleşmişti. Ayanlara, bu hare­ Bu sırada Vah&abilenn reisi olan Suııd
ketin kendi üzerlerine olduğuna dair gizlice bin Abdülaziz Medine üzerine yürüyerek
haber uçurdu. Yeni düzen düşmanlarının ba­ burasını zaptedip İslam ileri gelenlerine ait
şı olan veliahd Mustafa da, Rumeliye hase­ nekadar mezar ve türbe varsa yerle b ir et­
kiler gönderip ortalığı karıştırıyordu. İlk miş, yalnız rica üzerine İslâm peygamberi
olarak Tekirdağmda nizara-ı cedid teşkili (S.S.'t nin türbesine dokunmamış, üstelik:
fermanını okuyan hakim, ayaklanan yeniçe­ bulduğu bütün nadir ve değerli eşya ile m ü ­
riler tarafından öldürüldü. Nizam-ı cedide cevherleri yağmalamış, hutbeden padişahın
Silâhla karşı koymağa karar vermiş olanla­ adını kaldırtmış, Vahhabi olmayanlara müş­
rın toplandıkları Edirneyc doğru ilerleyen rik gözile baktığından Kâbeyi ziyaretten ve
K adı Abdurrahman Paşa ordusuna, Silivri tavaftan men etmişti. Bu yüzden Hacc kafi­
ve Çorlu halkı karşı koydular, hâdise bü­ lesi geri dönmek zorunda kalmış ve Suud
yüdü (Temmuz). Neredeyse bir iç savaş kop­ bin Abdülâziz üstelik Üçüncü Selime bir
m ak üzereydi. Padişah, Kadı Abdurrahman mektup gönderip Vahhabiliğin kabulünü iste­
Paşaya geri dönmesini bildirdi. Bu ise, mu­ mişti.
haliflerin büsbütün şımarmasına ve cesaret­
lerinin artmasına sebeb oldu. Devlet ısrar
Bâb-ı âlin in m üttefikle rini terki v e
etse, k a d ı Abdurrahman Paşa kumandasın­
daki kuvvetler Edimeye varır ve burada Fransa ile anlaşması
toplananları dağıtahilirdi. Fakat herhalde
pek çok da kan dökülürdü. Üçüncü Selim, İngiltere ve Rusya, îstanbulcîa, Bâb-ı âli
bu nazik durumda b ir iç gailenin ancak dev­ nezdinde isteklerini kabul ettirerek Fraıısız-
leti kuvvetten düşürüp düşmanlara yarayaca­ lara politik bakımdan üstünlük sağlamakla

!
yüüünden hayatını tehlikede görüb taraftardı. İlk zamanlarda gayet s&a-
sadaret ve serdarlımı terkecierek A- yıf olduğu için “keçi boynuzu” diye
Icnıdar Muştala Faşa'nuı yanına kaç­ anılmıştır, sonraları şîşmaniamıştır.
tı (3 haziran 1807). Bir ay sonra Se­ Vefatında, 77 yaşında bulunuyordu.
lanik. 180a da Bosna valisi oldu. 1813
de azledildi, vezareti alınarak Geli­ Rîtiiiyogrâfja : Vasıf; Tarih. Asım:
bolu'ya siirülöLÜ. Bir muadet geçince Tariiı. Cevdet: Tarih. Osman-zâde Ta-
vezaret. iade edilerek ICandıye ve son­ ıb; Hadlkatül'Vüzera (Ahmed Cav id
ra İçel valiliği verildi. ISIS de tekrar ve Abdülfettah Bağdadi zeyiller* K
vezareti aiınıb İstanköy'e sürüldü. Er­ Hüseyin Ayvansarayi;. Hadikatül-Ceva-
tesi yıl vesaretle aynı yeritı muhafızı, ı mi. Mehmed Süreyya; Sicill-i Osnıa-
1820 yılında da valisi oldu. 1824- yı­ ni. İbrahim Hilmi Tanışık: İstanbul
lında îstanköy’de vefat etti. Olduk­ Çeşmeleri, İ. U. Uaunçarşılı; Osmanlı
ça okur-yazar. hoşsohbet, cömert, ile­ Târihi C- é, K: 2. Zinkelsen; Gescİıi-
riyi görtir bir vezirdi. Ocaktan yetiş­ chte des Osmanichen Reich.es in Eu*
me olduğu halde yeniçerileri sevmez­ ropa. Başbakanlık Arşivi Mühimrae
di. Üçüncü Selim'e bağlı ve ıslahata defterleri C: J 66, 176. 183, 187. İslâm
l Ansiklopedisinde alakalı maddeler.

2805
beraber ayni zamanda Avrupada orduları Osmanlı devletini İngiltere ve Rusya
Napolyona karşı girişmiş oldukları savaşları
kaybetmekteydiler. İngilterenin Fransa aley­ ile savaşa götüren olaylar
hine kurduğu ittifak manzumesi her yerde
başarısızlığa uğramıştı. 2 araiık 1805 tari­ Sebastiyani, bu sayede, Rusya aleyhine
hinde ise Bonapart Rusya ve Avusturya or­ olan bütün isteklerini kolayca kabul ettirdi.
dularını Osterliç’de ağır ve k a fi bir şekilde Bu devlete taraftar oldukları için Eflak ve
mağlûp ve perişan etti. Bu haber geldiği Boğdan voyvodaları azil edildi. Rus gemi­
zaman, Osmanlı devleti Rusya ile 1799 tari­ lerine aradaki ittifak gereğince verilmiş olan
hinde imzaladığı ittifak anlaşmasını henüz boğazlardan serbest geçiş ¡müsaadesi kaldırıl­
yenilemiş bulunuyordu Fransız zaferi, hem dı. Rusya, bunu derhal protesto etti. İngilte­
hükümdar ve devlet ricali üzerinde hem de re elçisi ise, Bonapartuı yakında mağlûp edi­
halk arasında büyük bir heyecan yarattı. leceğinin de göz Önüne alınmasını Bâb-ı â li­
Kararlar bir anda değişti. Rusya ve İngil­ ye tavsiye etti. Karadeniz ye Akdenizdeki
tere ile çıkacak her çeşit ihtilâflar ve bun­ Rus ve İngiliz donanmaları İstanbulu tehdid
ların doğuracağı on vahim sonuçlar göze alı­ ediyorlardı. Osmanlı devleti, çaresi2 bir da­
narak Fransanın yeni rejiminin ve Bona- ha gerilemek zorunda kalarak voyvodaları
part’ın imparatorluğunun tanınması uygun vazifelerine iade ile Rus gemilerine geçiş
görüldü ve Ahmed Muhib Efendi bu mak- hakkını tanıdı. B u suretle Rusya ve İngil­
sadla ve fevkalâde elçi sıfatile Napolyona tere İstanbulda Fransaya karşı yeniden bir
gönderildi. Napolyon, karşılığında general siyasî zafer kazanmış oluyorlardı. Lâkin
Sebastiyani'yi İstanbula yolladı. Bu suretle Rusya, Osmanlı devletinin bu istekleri kabul
ayrıca kesilmiş bulunan siyasî münasebetler edeceğini ummadığından daha evvel savaş
de yeniden kurulmuş oluyordu. Sebastiyani ilânına bile lüzum görmeden ordularına ha­
îstanbulda (15 ağustos 1806) tehalükle kar­ reket emri vermişti (16 ekim 1806). Bu or­
şılanıp Üçüncü Selimin teşrifat üstü iltifat­ dular Dinyoster (Turla) suyunu aşıp sürat­
larına nail oldu. Bonapartuı gönderdiği he­ le Eflak ve Boğdanı işgal ettiler. Bu hareket
diyeler arasında bir de resminin bulunması İstanbulda büyük hayret uyandırdı. Çünkü,
hükümdarı çok memnun etmişti. bir ittifakı, bilhassa tedafüi bir ittifakı ih ­
lâl etmek, hattâ feshetmek, hiç bir zaman kar­
Üçüncü Selimin bu davranışı yalnız şı tarafa tecavüz ve savaş hakkı vermezdi.
Fransaya olan sempatisinden ileri gelmiyor­ Ancak, Boğdan tarafları ile Turla boyunda
du. Gerek kendisi ve gerekse devlet ricali, bulunan kalelerin akıbeti hakkında gelen
aradaki ittifaka rağmen Rusyaya kat’ıyen ilk haberlerin tahakkuku üzerine Bâb-ı âli
itimad etmiyorlar ve bu devletin, Osmanlı kendi topraklarına saldıran müttefiki Rus­
imparatorluğunun bakası için bile daimî bir yaya karşı harp ilân etti (22 aralık 1806).
tehlike olduğunu unutmuyorlardı. Osmanlı Ayrıca durumu İstanbuldaki elçilere birer
devleti, bu tehlike ile hiç bir zaman tek ba­ nota ile bildirdi (5 ocak 1807). Stir’atle Rus­
şına mücadele edemezdi. Avrupada bu sı­ yaya karşı savaş tedbirlerine tevessül eden
rada Rusyanm kuvvet ve satvetini kırabi­ Osmanlı devleti pek az sonra ikinci bir nota
lecek olan tek devlet ise, Fransa idi. Os­ ile Boğazlardan geçişin menedildiğini açık­
manlI devleti bu yüzden kendisi için biricik ladı (17 ocak 1807).
kurtuluş çaresi olarak gördüğü Fransa po­
litikasına dönmeyi bir zaruret şeklinde ka­ Bu sırada Fransa ile savaş halinde bu­
bul ediyordu ve bunda da haklı, idî. lunan İngiltere hükümeti ve İstanbuldaki

- öF
c

M a r m a r a ’ya girm ek üzere İngiliz donanm asının üslendiği Bozcaada !im a n t

2806
elçisi müttefiki Rusyanın bu hareketini ön ­ nakkale boğazı kuvvetli tahkimattan mah­
celeri tasvip etmemişlerdi İngiltere, evvelâ rum bir halde bulunuyordu. Bu hal, İngiliz-
Bûb-ı âlinin Fransa ile herhangi b ir şekil­ lerin işine pek yaradı. Kapak denilen sekiz
de ittifak kurmasını önlemek gayesile ta­ büyük gemi, ik i firkateyn, iki korvet ve iki
rafsızlığını ilân etmekle beraber, sonraları, kalyondan, mürekkep bir İngiliz donanması
iki müttefik arasında harbe dayanan ihtilâf amiral Dakvoıf (Duckworth) ve ikinci am i­
üzerine gütmekte olduğu ihtiyatkSr poliıka- ral Sidney Smith kumandasında bulunduğu
dan uzaklaşmayı uygun buldu. Kuvveti: bir halde boğaz önünde toplandı. Derya kapta­
müttefik olan Rusyanın Bonaparta karsı sa­ nı, İngiliz donanmasının hâlâ bcgazdan ge­
vaşmadı ingilterenin en yüksek menfaatinin çip Marmaraya girebileceğine ihtimal vermi­
ürtizasıydı. B u yüzdendir ki iki müttefiki yordu. Bu yü/.den biç bir tedbir alınmamış­
arasında vukua gelmemesi için elinden ge­ tı. Bayram münasebetiyle asker dağılmış,
len gayreti sarfettiği halde iş savaşa daya­ esasen zayıf olan tahkimattaki topların ba -
nınca Rusya tarafını tutmuştu. şında bunları doğru dürüst kullanacak kimse
kalmamıştı. 17 şubat 1307 tarihinde uygun
İngilerenin İstanbul elçisi kendi görüş­ bir rüzgâr bulan İngiliz donanması, boğaza
lerine tamamen, aykırı olmakla beraber ça­ doğru ilerledi. Osmar.li toplarının derme çat­
resiz oldu bittiyi kabul eden hükümetinin ma ateşi hiç bir zarar veremediğinden boğaz
emrine uyup işgal ettiği yerlerin Rusyaya kolaylıkla aşıldı. Boğaz; iç tarafta korumak
terkini, OsmanlI donanmasiyle Çanakkale için bulundurulması gereken donanma ye­
tahkimatının İngiltere’ye teslimini ve Fran­ rine, Nara önlerinde bir kaç işe yaramaz, sa­
sa ile bütün münasebetlerin kesilmesini is­ vaş kabiliyetinden mahrum tekne bulunu­
teyen bir ültimatomu Bâb-ı âliye tevdi etti. yordu. Bunlardan bir tanesi zamanında dav­
ranıp İngiliz donanmasının İstanbula doğru
Osmanlı devleti ise, Rusyanın ecavuzü- dümen kırdığını haber vermek için acele yo­
nü fiü i savaş saydığı gjbi, îngilterenin is­ la çıktı.
teklerini de reddetti. İngiliz elçisi Arb-jthnot
pasaportlarını alıp gizlice Bozca-ada önünde
bekleyen İngiliz donanmasına gitti. (27 ocak İstanbul’daki telâş, Sebastiyani’nİn
ISO"). Böylece Osmanlı devleti ile Rusyadarı gayretleri
sar.ra İngiltere ile de arasında savaş başla­
mış oldu. Haber, İstanbulda tam bir panik yarat­
tı. Üçüncü Selim, bütün soğuk kanlılığını
İngiltere donanmasının Çanakkale kaybetmişti. Şehrin ve bilhassa sarayın bom­
bardıman edilmesi düşüncesi İradesini elin­
boğazından geçişi den almış, onu ne yapacağını şaşırmış bir
hale getirmişti. Şehir halkı da aynı ruh hali
Üçüncü Selim. Rus tehlikesine karşı Ka­ içinde bulunuyordu. Bir düşman donanma­
radeniz boğazı kalelerini tahkim etmiş, daha sının İstanbul gibi bir şehre neler yapabi­
sonra Çanakkale tahkimatının İslahını kap­ leceği bilinmiyordu. Dolaşan dedikodular
tan paşaya emretmişse de, yapılan keşifte müthişti. Bütün evlerin yanıp yıkılacağı, ço­
bunun için pek büyük masraflar gerektiği luk çocuğun düşman mermileri altında can
anlaşılmış, etrafta acele bir tehlike görülme­ vereceği, camilerin yerle bir olacağı söyle­
diği için bu ig geri kalmıştı. Böylece Çar- niyordu. Nihayet Divan-ı hümayun toplan-

 nî bir baskınla İngiliz ilcnan m asım n geçtiği Ç an a k k a le boğazı


(İki resim de Choiseul Gouffter'nin kitabından)
di. Tam bir korku ve acz içinde bulunan İngiliz tekliflerinin reddi, İstanbul’un
hüküm et adamları tek çare olarak vaktiyle
reddedilmiş olan İngiliz tekliflerinin kabu­ tahkimi
lünü düşünüyorlardı. Hemen buna karar ve­
rild i ve bu şartlardan b iri de Fransa ile si­ Eunıuı üzerine müslüman ve hıristiyan
yasî münasebetlerin kesilmesi olduğu için bütün ahali, şehirlerini müdafaa için hazır­
Frar.sız elçisi Sebastiyani’ye İstanbulu terk lığa giriştiler. Bâb-ı âiinin derhal gevşeme­
etmesi bildirildi. siyle İngiliz tekliflerini kabule yanaşması,
halk tabakaları arasında büyük nefret ya­
îlk anda şaşırmış olan Sebastiyani, ken­ ratmış, inkilâpçı devlete açıkça cephe al­
disini toparladı. Bir asker olduğu için kara mağa başlayan ocak da bu fırsatı kaçırmaya­
ordusuyla desteklenmeyen bir donanmanın rak halkın duygularını körüklemişti. Şehir­
iş göremiyeceğini biliyordu. Hattâ, İngiliz de âdeta bir isyan havası esiyordu. Bütün
dnanmasının Çanakkaleyi geçip Marmara- bunlar, nihayet Bâb-ı âliyi kararlarından
ya girmek suretiyle kendisini tehlikeye attı­ döndürmeğe ve İngiliz tecavüzüne karşı koy­
ğını ve bir maceraya giriştiğini bile anlı­ mağa sevk etti. Hükümet bunun üzerine İn­
yordu. Durumu, Osmanlı devlet adamlarına giliz amirali iie müzakereleri sürümcemede
uzun uzun izah etti. Bunun sadece bir blöf bırakarak savunma faaliyetine katıldı. Bu
olduğunu anlattı. Onun fikrine göre b u cihet şırada Varşova’ya girmiş olan Bonapart,
derhal halka açıklanmalı, beyhude paniğin Üçüncü Selime gönderdiği mektuplarla Huş­
önüne geçilmeli, gelecek olan İngiliz donan­ ların Eflak ve Bğdana tecavüzlerinin savaş
ması amirali ile müzakereye giriş ilm eli ve sebebi sayılıp İngiliz isteklerinin reddinden
mümkünse bu sırada Çanakkale boğazında dolayı kendisini tebrik ederek Rus ordusunun
vaktiyle bir Fransız mühendisinin verdiği yenilmekte olduğunu, yakında Osmanlı dev­
rapora göre tahkimata başlanıp bu gafil do­ letine yardımda bulunacağını bildiriyor, se­
nanmanın yolu kesilerek esir edilmeliydi. bat ve mukavemete devam olunmasını tav­
Bu sözler, devlet ricalini vc kendisini siye ediyordu.
onlardan daha evvel toparlamış olan Ü çün­
cü Selimi bir hayli yatıştırmıştı. Bu yüz­ Yedikule ile Sarayburnu arası süratle
den İngiliz donanmasının İstanbul önlerine tahkim edildi. Üçüncü Selim, buralarda ba-
gelişi, bir hayli soğuk kanlılıkla karşılandı. zan yalnız, bazatı Fransa elçisi ile beraber
H alk üzerinde ise, hâdise tamamen başka ve çok zaman yaya olarak dolaşıyor, ihsan­
bir reaksiyon yaratmıştı. Korku ve panik larda bulunuyor, halkı ve askeri teşvik edi­
yerini umulmayacak bir süratle hiddet ve yordu. Sadece beş gün gibi çok kısa bir
azme terketti. Bunda, asker ocaklarının da zaman içinde Yedikuleden Sarayburnuna ka­
büyük tesiri olmuştu. Nizam-ı cedid dolayı- dar 102 top ve 69 havan, sağ kıyıya 240 top
siyle itibarlarının kırılm ağa başladığını his­ ve 12 havan, boğazın karşısına 84 tp ve
seden yeniçerilerle diğer kapıkulu ocakları, 15 havan, Üsküdar tarafına 94 top vc 15
kırgın bulundukları hükümdardan emir bek­ havan yerleştirilerek düşman donanmasının
lemeden silâhlanmağa ve haikı da mukave­ buralara sokulması âdeta imkânsız hale ge­
mete teşvike başlamışlardı. tirildi. Bu sırada Çanakkale boğazının sürat-

i l
r v.
W w -- A ■ ■
.

Ingiliz don anm asının M a r m a r a ’y a girerek civarında dem irleyip beklediği adaların
za m a n ı n d a yapılmış bir resmi (M e llin g 'd e n )

2608
le tahkim edilmesi İr.gilizieri fena halde d ü ­ İngiliz’lerin Mısır’a hücumu
şündürmeğe başladı. İngiliz elçisi hasta idi.
Müzakereleri donanma amiraline bırakmıştı. Am iral Dakvort:un filosunu uzaklaştır­
Bu amiral, üçlü ittifakın canlandırılmasını masından bir müddet sonra da tngilizlerin
ve Sebastiyaninin uzaklaştırılmasını teklif mısıra taarruzu haber alındı. Hakikaten 17
ediyordu. Kendisine OsmanlI devletinin teh- mart 1807 tarihinde amiral Levis kuman­
did altında hiç bir müzakereye yanaşmıya- dasında larak İskenderiyeye gelen Îngili2
e.ağı ve İngiliz donanması Çanakkaleden çı­
dnanması, burasını işgal etti. Mısır valisi
kıp gitmedikçe görüşmelere devam edilemi-
bulunan Kavalalı Mehmed A li Paşa bu sı­
yecefi kesin şekilde bildirildi.
rada Said tarafındaki kölemenlerle uğraşı-
vrdu. Taarruz haberini alır almaz derhal kö­
lemenlerle anlaştı: Sâid bölgesinin idaresini,
İngiliz donanmasının sen hareketleri ve haracını tediye etmek şartı ile ulara terke-
çekilmesi, Akdeniz’deki Rus donanması derek bu dış ve esas düşmana karşı hazırlan­
ır. ıyn başladı. Kölemenler evvelce sözleştik­
Derya kaptanı A li Paşa kumandasında leri halde, bu pek klay elde edilen muvaf­
yirm i parçadan mürekkep bir donanma, Be­ fakiyetle iktifa edip, İngilizlcrin davetlerine
şiktaş önünde hareket emri bekliyordu. K ı­ kulak aşmadılar. Buna rağmen, İngilizler,
yılarda ise, asker ve ahali dolu kayıklar ha­ Reşid’i almağa teşebbüs ettilerse de, ağır bir
zırdı. Dakvort, İngiliz donanması biraz daha mağlûbiyete uğrayarak çekildiler. Lâkin, da­
durursa, hepsinin mahvolacağını anladı. 1 ha büyük kuvvetlerle tekrar buraya hücum
mart 1807 günü anî bir kararla yelken aça­ ettiler. 22 nisan 1807 tarihinde Mehmed Ali
rak adalar ününden İstanbula doğru yürü­ Paşanın gönderdiği askerle geçen şiddetli bir
dü. Lâkin, surlara yaklaşmadan geri döndü. savaşta yemden mağlûp Idular, zayiat bü­
Böylece her defasında halkın yuhalariyle yüklü. Birçk subaylar ve bir_ general maktul
karşılaşarak bir müddet volta vurduktan düşmüştü. Bununla beraber, ingilizler İsken-
sonra güneş batarken güneye doğru dümen deriyede bir ay daha kaldılar. Lâkin, burada
kırıp gitti. Ertesi günü, halk ve padişah sur­ bir iş göremiyrlardı. Nihayet Mehmed Ali
lara çıktıkları zaman Ingiliz donanmasının Paşa rdusunun başında bulunduğu halde biz­
kaçmış olduğunu gördüler. Ahali, Üçüncü
zat şehrin üzerine yürüdü. B u sırada OsmanlI
Selimi uzun uzun alkışladı.
tahtında değişiklik oldu, az sonra da İstan­
bula Eonapart ile Çarın Tilsit'de görüşüp bir
İngiliz donanması, Çanakkaleden geçer­
andlaşma imzaladıkları ve Fransızların Sicil-
ken bu sefer İslah edilmiş olan istihkâm­
yaya hücuma hazırlandıkları haberi geldi.
lardan şiddetli bir top ateşi yedi. Gemiler
oldukça hasara uğradı. İngilziler 130 ölü ve İngilizler, bunun üzerine bilâhare Mehmed
412 yaralı vererek güç hal ile Akdenize ka­ A li Paşa ile anlaşarak 14 eylül 1807 tarihinde
pağı attılar. Anadolu kıyısının tahkimatı İskenderiyeyi terk ve tahliye etmişlerdir.
biraz daha kuvvetli olup topları da sabit bu-
lunmasaydı, İngiliz donanmasının tamamen
mahvedilmesi işten bile değildi.

İngilizler Fransızlara karşı Trafalgar


deniz savaşını kazanmışlar ve Kopenhag’da
bir zafer elde etmişlerdi, lâkin, İstanbul’da
uğradıkları hezimet bunların neşesini sildi.

Akdenizde dolaşan Rus amirali Siniavin


biraz sonra Bozcaada önlerinde am iral Dak-
vort’a rastlayıp birlikte İstanbula dönmeyi
teklif ettiyse de, İngilizler bu işin teklike-
sini ve güçlülüğünü tatmış olduklarından bu
sefcr sadece Ruslara yarayacak olan bu tek­
lifi reddettiler, Siniavin Selanik önlerine
kadar gittiyse de, bir saldırıya cesaret ede-
miyerek geri döndü. Sonra Bozcaadayı şid­
detle bombardıman edip iki bin kadar asker
çıkarttı ve zaptetti. Derya kaptanı Seyyid
A li Paşa, sekiz gemi ve beşbin askerle ada­
yı kurtarmağa gönderildi. Rusların İstanbul
önlerindeki bu faaliyetinden hoşlanmayan
İngiliz amirali ise Mısıra doğru yelken aç­
mıştı. Rus A k d e m * filosu A m irali Siniavin

2809
ÜÇÜNCÜ S E L İ M ’İN S A L T A N A T T A N U Z A K L A Ş T IR IL M A S I

İstanbul'da um umi efkâr yavaş yavaş mış, hattâ sadrıâzsmlar bile azil ve sürgün
Üçüncü Selimin aleyhine dünmüş bulunu­ korkusuyla bir kuru ünvana kanaat eder ol­
yordu. Ketıdisi ve bir avuç inkılâpçı, adeta muşlardı. Lâkin, kalben Üçüncü Selime mu­
yalnız kalmışlardı. Bunlar, başta eski sada­ halif olanlarla birliktiler.
ret kethüdası olup bu sırsda hiçbir resmi
Yeni düzene ve İslahata aleyhtar oianlar
vazifesi bulunmadığı halde devlette büyük
bütün bunları istismar ederek programlı,
nüfuz sahibi dian İbrahim kethüda olmak
devamlı ve tesirli bîr propaganda ile um u­
üzere Bahriye nazırı Hacı İbrahim, nikâh
m î efkârı yavaş yavaş hükümdardan soğut­
kethüdası Hacı Memiş, Rikâb reisi Ahmed, muşlardı. Bu aleyhtarlar, cahil yobaz güru­
İrad-ı eedid defterdarı Ahmed, Darphane
hu ile bir çok haksız menfaatleri tehlikeye
emini Ebubekir, Valde kethüdesı Yusuf, sır
girenlerden mürekkepti. Bunların başında
kâtibi Ahmed, Mabeyinci Ahmed, Bostancı-
bir kısım sözde ulema ile ocaklı geliyordu.
başı Sakır. Müderrislerden kapan naibi Lüt-
fullah Efendilerden mürekkep d a n ekipti,
Devle', Kuşlarla savaş halindeydi. Lâkin, Sadnâzamın ordu île İstanbul’dan
Üçüncü Selini yetiştirdiği yeni orduyu düş­
mana karşı göndermese çekiniyordu. Bu­ hareketi ve propagandanın artması
nun, yeniçeri ocağının isyanına sebeb olaca­
ğını biliyor, gericilere fırsat vermek iste­ Rusya ve İngiltere ile olan savaşın fiilen
miyordu. Nitekim, nizam-ı cet!id askerinin baklamsı, İngiliz donanmasının İstanbul
Aklcâ'da Bonaparta karşı kazanmış olduğu önünden ricatı ile İngilizlerin Mısıra taar­
zafer, ocaklının kıskançlıktan doğan kin ve ruzu ve vali K avalalı Mehmed Ali Paşa ile
nefretinin büsbütün artmasına sebeb ol­ uğraşmıya ve çarpışmaya başladıkları sıra­
muştu. da sadrıâzam İbrahim H ilm i Paşa serdar-ı
ekrem sıfa tiyle ordu ile Kümeliye hareket
Üçüncü Selimin bu davada gittikçe yal­ etti (12 nisan 1807), B ir müddet evvel Rus­
nız kalmasının ve hemen bütiin İstanbul hal- ları yenmiş olan Fransızların yakında yar­
kının aleyhine dönmesinin başlıca sebebleri dıma geieeegi umuluyor, boylece düşmanın
şunlardı: Eflak ve Bogdandan, hattâ Basarabyadan atı­
lıp Ö zi’nin geri alınacağı belki de K ırım ın
1 — Kiıam-ı cedid meselesine teşebbüs kurtarılacağı ümid ediliyordu. Nitekim, Rus­
edildiği sırada bütün devlet ricalinden bu larla iik çarpışmalarda üstün gelinmiş, bu
hususa dair birer lâyiha istenmiş, yeni bir da manevî gücü yükseltmişti. Fakat sadrıâ-
ordu kurulma klansa eskisinin ıslâhına ta­ zamın ve ordunun İstanbul’dan ayrılması m u­
raftar bulunmuş olanlar sonradan alaya haliflere meydanı boş bırakmış bulunuyor­
alındıkları ve küçük görüldükleri için işe du.
yarar bir çok tecrübeli devlet adamı hüküm ­
dara küserek birer tarafa çekilmişlerdi. Ataullah Efendinin şeyhülislâmlığa ta­
yininden sonra Üçüncü Selim, bir hatâ daha
2 — Yeni sivrilip göze girenlerin bir kıs­ işleyerek muhaliflere mensup olan ve hattâ
mı el altından menfaatler teminini de ihmal el altından şehzade Mustafa ile anlaşmış bu­
etmeyip gündüzleri 33b-ı âliye ait işleri ev­ lunan Köse Musa Paşayı sadaret kaymakam­
lerinde görmeleri, geceleri ise çalgıcılar, lığına getirmişti. Böylece, devletin en m ü­
dalkavuklar, rüşvete vasıta olan pespaye he­ him iki mevkiinde kendisinin ve kendi fikir­
riflerle saz ve işret âlemlerine dalarak ara­ lerinin en mühim iki düşmanı elele vermiş­
da devlete ait esrarı şunun bunun yanında lerdi. Nitekim, yeni düzen ve padişahın şah­
anlatmaları çok çirkin görülüyordu. sı aLayhindeki propaganda, onların sayesin­
de rahatça inkişaf etmekteydi.
3 — Para ayarının düşmesi, çeşitli yeni Camilerde vaizler:
vergiler ihdası, erzak ve eşya fiyatları­
nın artması yüzünden halkın geçimi gün­ •Askere pantolon ve ceket giydirip frenk
den güne daraldığı halde, nizam -1 cedidi küp muallimlere teslim eden padişaha elbette A l­
doldurma vesilesi ittihaz eden bazı devlet lah yardım etmez» diye pervasızca atıp tut­
ricaline bu hal söylendikçe: «Burası zengin makta, yeni düzene düşman bulunan devlet
yatağıdır. Buraya fıkara yakışmaz. Devletli­ ricalinden Tayyar Paşa ise:
lerin arasına müflis güruhu sığmak, ve «Müslümanlara kâfir elbisesi giydirildi.
■«Tamam, halkı meşgul etmeğe bundan âlâ Sim di ne sipahi, ne yeniçeri var. Cümlesi ba­
vesile olamaz. Geçini derdine düşsünler de şı kalpaklı frenk oldu. Bunları emreden pa­
devlet işlerine karışmasınlar» gibi sözler sar- dişahtır. Kendisinin dine ve halka hıyaneti
fetükleri halk arasında duyulmuştu. meydandadır» şeklinde çok ağır takriklerde
4 — Padişah, yakınlarının fazla tesiri bulunuyordu. B u arada, Osmanlı devletinin
altında kalıp bunların nüfuzu gittikçe art­ İngiliz ve Ruslarla uyuşmasından korkan

2810
Fransa elçisi Sebastîyani de,
Bâb-ı âliyi tazyik altında bulun­
durabilmek için yeniçerileri:
»K'izam-ı cediddetı maksat
ocağın kaldırılmasıdır. Vükelâ
bı: suretle ulufeleri kendi cep­
lerine: atacaklardır. » nev’indcıı
sözlerle gizlice kışkırtmaktaydı.
işte bütün bunlar, sonunda
yeni düzeni tasfiye eden bir is­
yanın kopmasına sebep oldu.

İsyan hareketinin
hazırlanm ası

Sadaret kaymakamı Köse


Musa Pasa ile şeyhülislâm Ata-
ullah Efer.di bu işin artık tama­
men kemale erdiğine kanaat ge­
tirerek sadrıszamın da Istan bul-
da bulunmamasından istifade
ile yeni düzeni, bir hamlede yık­
mağa karar vermişlerdi. İkisi de
bir taraftan padişaha yenilik ta­
raftarı gibi görünüp onun itima­
dını. kazanmağa çalışıyorlar, bir
taraftan ise kuyusunu kazıyor­
lardı.
Evvelce Trabzondan ikibin
kadar asker getirilip Karadeniz
boğazındaki kalelerdeki muhafız
Sultan Üçüncü Selirn’irı bîr portresi
yamaklara ilâve olunmuşlardı. H ippoiitte Eerteaux, Aslı Topkapı Sarayı resim
Bunların ulufeler: irad-ı cedid galeri sindedir)
hâzinesinden veriliyordu. Mak-
sad kendilerini boğazın iki ta­
rafında bulunan nizam-ı cedid askeriyle gö­ arasında kavgalar başladı. Köse Musa Pasa,
rüştürüp bu işe ısındırmaktı. Hattâ bostan- sadece bir hadise çıkması için Boğaz nazırı İn­
eıbaşı Şakir Bey arasıra buralara gidip Bo­ giliz Ma hmu d Efendi’ye yamaklara da rıizurn-ı
ğaz nazır; İngiliz Mahmud Efendi ile görü­ cedid elbisesi giydirilmesini emretti. 3 u sı­
şüyor. bazı yamaklara: «Siz de nizam-ı cedi­ rada Karaman valiliğine tayin edilen Şamlı
de girin, hem yevmiyeni?, artar, hem tayın­ îîagtp Paşa, padişaha huîus çakmak gayesiy­
larınız mükemmel olur» diye onları bu işe le nizam-ı cedid işaretleri taşıyan kaputlar
teşvik ediyordu. Musa Paşa ise yeniçeri o- yaptırarak kavaslarından bir kısmına giydir­
cağınt durmadan kışkırttığı gibi yamaklara mek istedi. Trabzonlu askerlerden ve yamak­
da kendi adamlarından bazıları vasıtasıyle: lardan ol an kavaslar, bunu reddederek doğru
•Sîzler de yeniçeri sayılırsınız. Frenk kılı­ Boğaza koşup olanları naklettiler. Yamaklar
ğına girmiş askerle nasıl olur da konuşursu­ bunun üzerine:
nuz? amma yakında nizam-ı cedid elbisesi
giymezseniz boğazdan kovulacaksınız» şek­ «Padişah bütün dünyayı nizam-ı cedid et­
linde haberler ulaştırmaktaydı. Yamaklar o mek için Ragıp Paşa’ya tuğ vermiş» diye
kadar tahrik edilmişlerdi ki, nihayet topla­ ayaklandılar. Kendilerine böyle bir şeyin as­
nıp: «Biz kul oğlu kuluz. Babadan ve dede­ lı olmadığını anlatmak isteyen Macar tabyası
den yeniçeriyiz. Nizam-ı cedid elbisesi giy­ kumandanı Halil, haseki ve Boğaz n a zın İn­
meyiz» diye karar verdiler. Hele Üçüncü giliz Mahmud Efendi ile uşağını öldürdüler.
Selim’in İstanbul kulluklarına üçer beşer n i­ Durum İstanbul’da duyulunca hükümdar hâ­
zam -ı cedid askeri koymayı düşünü düğü nü, disenin mahiyetini sordu: Köse Musa Pasa:
lâkin sekbanbaşı A rif Ağanın seferde bulu­
nan yeniçeri ağasının emri olmadan bunu * E ir kazadır olmuş, yamaklar itaat etmek
kendisinin yapamayacağını söylemesi üzerine üzre bulunuyor» diye onu oyaladı, Ertesi gü­
bundan vazgeçtiğini duyunca ocaklıdan İstan­ nü ocak ihtiyarlarından seçilme bir hey’ei,
bul’da kalmış olanlar fena halde işkillendiler, yamaklara nasihat için gönderildi. Kendile­
sağda solda yamaklarla nizam-ı cedid askeri rini yatıştırmak gayesi ile de Ragıp Paşa az­

2811
ledilip vezareti de alınarak Kütahya’ya sürül­ ahdettiler. İçlerinden Kabakçı Mustafa çavu­
dü. A ynı gün, Käse Muss Pasa, İbrahim ket­ şu kendilerine baş ve A m avu d A li ile Bay­
hüda, yeni boğaz nazırı In.ee Mehrned Paşa burtlu Süleyman çavuşları da yardımcı seçip
ile devlet ricalinden bir kısmı Çardak kullu ­ rastladıkları serserileri de toplayarak İstan­
ğunda toplanıp sekbanbsşı A rif Ağa ile oca­ bul'a doğru yola çıktılar. Lâkin, »izam-ı ee-
ğın ileri ağalarından bir kaçını çağırdılar ve did askerinden korkuyorlardı. Köse Musa Pa­
meseleyi konuştular. Sckbanbaşı, tehlikeye şa, bunun da çaresini buldu. Evvelâ onlara,
işaret ederek: nizam.-! cedide yerlerinden kım ıldam am aları
«Yamakların İstanbul'a gelip bir fesad çı­ ve hiç bir şeye karışmamaları emrini verdi.
karmak niyetinde oldukları söyleniyor» de­ Sonra Üçüncü Sciim ’i kandırarak yeniçeri
diyse de m ağrur İbrahim kethüda: ocağından olup b u sayede bakırcılık ve ka­
«Bunlar kavga demeğidir. Ehemmiyet zancılık ticaretini inhisar şeklinde elde etmiş
vermeğe değme-/.. İtaat etmezlerse zorla itaat ve büyük bir servet kazanmış bulunan ni-
ettirilir» nevinden ileri geri konuşarak U îı zam-ı cedid düşmanlığı ile tanınmış Hacı
onun ağzına tıktı. Tabii, Köse IVIusa Paşa bu­ Mustafa Ağayı sözde yamakları nasihaila da­
na çok memnun oldu. ğıtmağa gönderdi. Âsilerle Yettiköyde görü­
şen Hacı Mustafa Ağanın getirdiği habere
Köre yamaklar Halil Haseki ile M ahm ud
Kabakçı Mustafa ve diğer âsilerin
Efendi’yi öldürdüklerine pişmen olmuşlardı.
harekete geçmesi Ancak, boğaz taraflarında nizam-ı cedid as­
keri bulundukça kendilerine emniyet gelcmi-
Ertesi günü beşyüz kadar yamak Büyük- yeceğinden onlar çekilir çekilmez yerlerine
derede toplandılar. M üslüm an ve hıristiyaıı dönmeği kabul ediyorlardı. Bunun üzerine
kimsenin mal, can ve ırzına dokunmamak, Üçüncü Selim, m zam l cedidin Levend çiftli­
dokunan olursa öldürmek, şeyhülislâmlıkça ğinde ve Üsküdar’da bulunan kışlalarına çe­
tasdik edilmeden hiç bir şey istememek, kilm elerini emretti. Böylece, pek büyük bir
Et-meydanında toplanarak istekleri hü k ü ­ hata daha işlemiş oldu. Şehzade Mustafa'nın
metçe kabul edilmedikçe dağılmamak Ü2erc adamlarından Abdurrahm an Ağa ile ulema

ilk geliştiği Boğazın K a r a d e n i z tarafım v e kalelerinin genel olarak


lerini gösteren bir resim. Sa ğ kıytda. bu lu n a n kalelerin v e tep edeki harabelerin
m e v z u ile ilgisi y o k t u r (Barlett’ten)

2812
kılıklı yobazların gönderdiği Hammaİ-oğlu leştiler. Ocak ihtiyarlan şeyhülislâm Atauİ-
Mustafa Ağa yamaklara karışmış, onlara akıl lah Efendi, Rum eli kazaskeri Ahmed M uh­
hocalığı ediyorlardı. Âsiler, nizam-ı cedid tar Efendi, Anadolu kazaskeri Mehmed Hafid
korkusu uzaklaşınca gerileyeceklerine ilerle­ Efendi ve İstanbul kadısı Mehmed Murad
diler. Önlerinde birkaç kişi: Efendilerle görüştüler. Ulema efendiler, âsi­
nEy ibadullah... M aksadım a nizam-ı ce­ leri tasvip ediyorlardı. Üçüncü Selim, saray
did belâsını kaldırmaktır. Başka niyetimiz kapılarını kapatmıştı. Kendisine serdar-ı ek-
yoktur. Müslüman olanlar, kendilerini ocak­ reme haber gönderip orduyu imdada çağır­
lı sayanlar bizimle beraber olsun» diye bağı­ masını tavsiye ettiler:
rıyorlardı. Böyleee, K abakçının gitikçe ar­ •Serhedler boş kalırsa Ruslar Çatalca'ya
tan cemaati Tophaneye kadar geldi. Topçu- kadar iner» diyerek bıır.u da reddetti. Böy­
başı eşkıyayı dağıtmaya hazırlanırken Köse lece, taht ve tacı ve hattâ hayatı bahis ko­
Musa Paşa ile sekbanbaşı tarafından: nusu olduğu halde memleket menfaatlerini
«Karsı gelmesinler, bu iş cümlenin itti­ ör.dc tutuyordu. Esasen daha yeni düzene
fakı iledir» haberini aldılar. Bunun üzerine ilk karar verdiği zaman kelleyi Koltuğa al­
topçu ocağı kazanlarını Tophane meydanına mış, bu uğurda her fedakârlığa hazırlanmış­
çıkarıp cemiyete katıldılar. tı. Elinden gelmeyen sadece masum vatan­
daş kanının dökülmesine sebep olmaktı. Bu
yüzden, âsilerin en büyük arzusuna uyarak
Padişahın durumu, âsilerin istekleri kendisini bütün müdafaa kuvvetlerinden
m ahrum bıraktığını bile bile nizam-ı cedidi
Üçüncü Selim korkak ve gevşek bir pa­ ilga ettiğini bir hatt-ı hümayunla bildirdi.
dişah değildi. LSkin, bütün küvetleri kendi Nizam-ı cedidden hâlâ korkan âsiler, buna
aleyhine birleşmiş görüyordu. Partiyi kay­ pek sevindiler. Lâkin, yatışacak yerde büs­
bettiğini anlamaktaydı. İstanbul’da onüç bin bütün azıttılar. Köse Musa Paşa, Kabakçı
kadar nizam-ı cedid askeri vardı. Bunları Mustafa’ya el altından padişahın en yakın
âsiler üzerine sevk etmek müm kündü. Lâkin, fikir ve mesai arkadaşı olan ve inkılâpçı
sonunda b ir vatandaş kavgasını göze almak ekibi teşkil eden onbir kişinin adı yazılı bir
gerekiyordu. Üçüncü Selim, dökülecek ka­ liste verdi. Kabakçı bunu derhal ortaya ko­
nın ne maddî, ne de manevî mesuliyetini üze­ yup:
rine alamıyordu. Bu işi tahrik edenlerin kim ­ «Memleketi harab eden bu onbir kişidir.
ler olduğunu bildiği halde. Köse Mustafa Pa- Bunları diri, ölü padişahtan isteriz» diye ilân
şa'ya, devlet ricalini Bâb-ı âlîde toplayıp bir etti. Nizam-ı cedidin ilga edildiğini her taraf­
tedbir düşünülmesini emretti. Âsiler ise, ka­ ta deliallar ilân ederlerken eşkıya Et-mey-
yıklarla Unkapanı ve Çardak iskelelerine ge­ danından kalkıp At-meydanına geldiler:
çip Et-meydanına indiler. Galata ve Üskü- -Şer’ilc görülecek dâvamız vardır. Şey­
darda ne kadar kayıkçı, hammal. serseri var­ hülislâm. ve Kazaskerler buraya gelsinler»
sa peşlerine takılmış, beş yüz kadar kalyon­ diyerek listeyi Ağa-kapısıııa gönderdiler. Ata-
cu da derneklerine katılmıştı. Yeniçeri ka­ uılah Efendi hükümdara bu onbir kişinin ce­
zanları ortaya çıktı. Cebeciler de onlarla bir­ zası tertip edildiği takdirde âsilerin yatışa­

E vveice p ek çok defalar olduğu gibi K ab a k ç ı isyanında da adı geçen A t - m ey dan ının
(Su ltan - ah m ed) 1783 teki hali
(Choiseul G o u ffier’in kitabından. Ressam ı J . B. H ü a ir)

2813
cağını bildirdi. Üçüncü Selim, sırkâtibi AIı- hane emini Ebubekir Efendilerle Bostancıba-
med Erendi ile mabeyinci Ahraed Bey'e: şı Şakir Bey hemen sarayda boğdurulup kel­
leleri âsilere gönderildi. İbrahim kethüda
•Sîzleri de istiyorlar. Belki elimden alır­ kaçtıysa da yakalanıp Mühendisbaşı A li ağa
lar. Varın başınızın çaresine bakın» diye izin ile birlikte Et-mcydanjzıda vahşice paralandı.
verdi, sonra Köse Musa Paşa’ya: Su sırada: «Nizam-ı cedid geliyor» diye bir
«İbrahim losthüda, Bahriye nazırı Hacı ses duyulmuş, âsiler hemen herşeyi bırakıp
İbrahim vc sır kâtibi Ahmed Efendilerle ara­ bir birini çiğneyerek kaçmaya başlamışlardı.
mızda ahidlcşme var. Onların idamlarından Lâkin, bunun doğru olmadığı anlaşılıp yeni­
vazgeçilsin, geri kalanların kurtarılması den toparlandılar.
mümkün olmazsa icaplarına bakılsın» dedi. Üçüncü. Selim, sadaret kaymakamına bir
Üçüncü Selim, Osmanlı tarihini iyi bilirdi,
İrad-ı cedid gönderip:
asker bir kere birisini istedi mi, vermekten
başka çare yoktu. Yoksa, saraya girer ve ■Daha meramları nedir?» diye sordu.
zorla alırlardı. RİKâb kethüdası Hiçmiş, Darb- İrad-ı cedid hâzinesinin ilgasını istediler. Hü-
____ kümdar, bunu da kabul ve ilân
... J; T O » < ^ a a B 5 » î ? 'T ig etti

Üçüncü Selim’in hal’î


Âsilerin topluluğu bir tü rlü
dağılmıyordu. Nihayet bu sefer
------- de Birinci Aodülkam ld'in oful-
a l i l l i ları şehzade Mustafa ve Mah-
mud'u padişaha îtim ad edeme­
’İ V -
yip kendileri koruyacaklarını
bildirdiler. Padişah, buna da
razı olarak ulemadan ve ocak­
lıdan birer kişi istedi. Bâb-ı
âliye gönderdiği hatt-ı hüm a­
yunda ise:
•Benim kendi evlâdım yok­
tur. Şehzadeler evlâdım ve göz
nurum d ur. Allah göstermesin,
benim onlara kıyıp Osmanlı sü­
Sultan Ü çünçü Selim 'in Ü s k ü d a r ’da Şefi m iye kışlasr yarım­ lâlesinin. kesilmesine ve Osmanlı
daki cami1! (Adom'dart) devletinin sona ermesine sebeb

■ İJ y i-

y/'jçıi.v iti

, : r -M

K ü ç ü k s u ’da Ü çüncü S a lim ’in annesi Mihrişa.h Sultan adına yapdan m eydan çeşmesi
(Sarlett'ten)

2814
olmam hiç akii ve hayale gelir mi? Aİlah «Allahın takdiri böyle imiş» diyerek ha­
o günleri göstermesin, cenabıhak onlara uzun reme çekildi. Böylece hal’i kabul etmiş olu­
ömürler versin» diyordu. Hatt-ı hümayun, yordu. Lâkin, sarayda bundan kimsenin ha­
Bâb-ı âlide bulunanları ağlattı. Lâkin, âsi­ beri yoktu. Dışarda ise coşkunluk artıyordu;
ler o gün de dağılmadı. Ertesi cuma günü «Sultan Selim’i istemeyiz. Sultan Musta­
şeyhülislâmın başkanlığında sekbanbaşı ile fa Efendimizi isteriz» naraları yükseliyor,
mazulleri, turnacıbaşılar ve ocak ihtiyarları Köse Musa Haşa saray kapılarını açtırmak
toplandılar. Derneğin dağılması ve herkesin için lâğımcılar arıyordu. Bu sırada mabcynci
yerli yerine gidip boğa?, sergerdelerine hil’at- Ahmed Mustar Bey de ele geçirilerek parça­
lar giydirilmesi, rütbe ve bahşişler verilmesi landı. Nihayet şeyhülislâm ile devlet ricali
kararlaştırıldı. Boylecc, isyan sona ererken Bâb-ı âliden saraya geldiler. Köse Musa Pa­
A taullah Efendi birdenbire: sa ile Ataullah Efendi başkanlığında bir he­
«Varın bir kerre başbuğlara ve sergerde­ yet birinci kapıdan girdi. Üçüncü kapıda hep­
si orada kalıp sadaret kaymakamı ve şeyhü­
lere serun, başka bir istekleri var mı» dedi.
lislâm Hünkâr sofasına kadar ilerlediler. A ta­
Bunun üzerine ocak ihtiyarlarından dört k i­
ullah Efendi durumu Üçüncü Selim’e gayet
şi sergerdelerin yanma gittiler. Onlar da:
nazikâne bir şekilde ve sözde b u işten büyük
«Neferlerimizle konuşalım» dediler. Tam bir üzüntü duyuyormuş gibi bir tavırla izah
bu sırada İstanbul kadısı Mehmed Murad etti. Böylece Üçüncü Selirıı’in ousekiz yıi,
Efendi âsilerin yanına gelip:
«Bundan sonra bu padişaha
emniyet olur mu?» deyince me­
selenin şekli birdenbire değişti.
Âsiler şeyhülislâma hücum edip:
«Sultan Sclim’in saltanatın­
da istiklâli yok. Hükümeti bir
takım zalimlerin eline verdi.
Kendisi zevk ve sefasiyle meş­
gul. Devlete getirdikleri de fı-
knrnya ve reayaya her türlü
zulmü ediyorlar. Böyle bir padi­
şahın hilâfeti caİ2 midir?» de­
yince, esasen mesele bir tertip
eseri olduğundan, Ataullah
Efendi de caiz olmadığını söyle­
yerek Üçüncü Sclim’in hal’i fet­
vasını verdi. Bâb-ı âlide bulu­
nan bir kısım ulema At-nıeyda-
mtıa gelip hal'in doğru olmadı­
ğını âsilere anlatmağa çalışır­ M ihrisah V a ld e S u lt a m n E y û b ’çeki imaretinin kapısı,
ken sergerde Bayburdlu Süley­ türbe ve sebili
man:
«Şimdiden sonra ne o bize
padişahlık eder, ne de biz ona
kulluk edebiliriz. Hemen bu işe
bir rabıta verelim» diye kesip
a t‘ı. Aynı zamanda Sultan Mus­
tafa’nın cülusuna fatiha okundu.
Asker amin diye bağırmıştı.
Ataullah Efendi, yanma âsiler­
den ikibin kişi alıp saraya yol­
landı. Oraya varılınca bayraklar
Bâb-ı hümayunun iki tarafına
dikildi. Hal’ haberini Sultan Se-
Iim ’e Anadolu Kazaskeri Meh­
med Hafid Efendi haber vere­
cekti. Kızlar ağasına Sultan
Musiafa cülûs etmedikçe askeri
dağılmıyacağını yazıp gönderdi.
Ağa, tezkereyi açmadan sünnet
odasında butunan Üçüncü Se-
lim ’e verdi. Hünkâr bunu oku­
yunca: Imeretin mutfakları

2815
bir ay ve yirm i ik i gün süren saltanatı sona olacağı telkini ile büyümüştü. Buna da çok
ertniş oluyordu (29 mayıs 1807). inanır ve her işinde muvaffak olacağına iti-
kad ederdi.
Üçüncü Selim’in şahsiyeti Diğer taraftan babasının çok tesiri altın­
Üçüncü Selim yaradılışta halim selim da kalarak tamamen ıslahatçılık vc inkılâpçı­
fevkalâde nazik ve terbiyeli bir zattı. Küçük­ lık ruhiyle yetişmiştir. Bu hususta âdeta ihti­
lüğünden beri büyük bir padişah ve cihangir ras sahibiydi. Çok buhranlı zamanda ele a l­
mış olduğu Osmanlı devletinin başka türlü
siyasî mevcudiyetini muhafaza edemiyeceği-
ne inanmış bulunuyordu. Bu maksatla avrupa
memleketlerinden çeşitli uzmanlar getirterek
büyük bir azimle içe girişmiş, başta muntazam
vc batı usulü bir ordu kurmak olduğu halde
birçok şeylerde muvaffak olmuştur. Lâkin
nc çare ki gerici kuvveti yenemedL Sonunda
ideali uğrunda saltanatını ve bir müddet son­
ra da hayatını kaybetti. Amoa-zâdesi veliaht
Mustafa’nın, sadece tac ve tahtı elde etmek
için yeni düzen alcyhdarlarıyla birleşip za­
rarlı faaliyetlerde bulunduğunu bildiği hal­
de, vaktiyle onun babası Birinci Abdülha-
mid*in kendi hakkında yaptığı gibi bunu bü­
yük bir müsamaha ile karşılamıştır. Politika­
da Fransa taraftarıydı. Bonapart, üçüncü Se-
lim ’c karşı büyük saygı duyar, yaptığı inki-
lûpları takdir ederdi. Ancak, onun sarayına
Ü çüncü S e ü m ’in sandukası kapanıp kalmasını doğru bulmaz, kendisi gi­
B u padişah h a fin d e n bir z a m a n sonra şehid bi bizzat askerinin başında bulunmasını tel­
edilince Lâleli c am i’i türbesinde babası kin ve tavsiye ederdi. Saltanatı daimi gaile­
Üçüncü M usta fa’nın yanına defnedilmiştir ler içinde geçmiştir. Amcası zamanında giri-

Üçüncü Selim (1 7 8 9 -1807) zamanındaki hükümdarlar

( İlâve s 164)


Avusturya : İkinci Jozef —* — 1790,
İkinci Leopold 1790 — 1792, İkin­ ! t* yon kardeşi Jozef i buraya tayin
1
ci Fransuva 1792 — —* . etmiştir).

Pas '• Meviay M u h a m m e d —* — 1792, İngiltere : Üçüncü Jorj —» — —*.


Mevlay Yezid 1792 — 1794. Mev- ı
İran : Şahrulı (aişarlı soyu) —* — ]
lay Sliman (Süleyman) 1794 — —».
1796. Lütf Ali H a n (zend soyu)
Fransa : O n altıncı Lui —► — 1792, 1789 — 1794. Aga M uh a m m ed
Birinci Cumhuriyet (devirleri: H a n (bu zatın 1786 da şahlığını
Konvansiyon 1792 — 1795. Dirck- ilân etmesiyle Kaçar soyu başlar)
tuvar 1795 — 1799. Konsüla 1799 1794 — 1797. Feth Ali Sah 1797
— 1804). Birinci Napoleon Bona- —

part <Birinci imparatorluk) 1804


İspanya : Dördüncü Şarl _ » ---
İsveç : Üçüncü Güstav — 1792.
Hindistan : Celalüddin Şahilcm -•» Dördüncü Güstav 1792 — —* .
— 1806 (daha 1774 yılından iti­ .
baren Hindistanda durum a daha Papalık : Altıncı Pi —+ — 1799. Y e­
ziyade înffiliz valileri hakim ol- i dinci Pi 1800 —
muş. Celalüddin şah Alem ve so- > Prusya : İkinci Frederik Giyyom —»
yu önemini büsbütün kaybetmiş — 17Ö7. üçüncü Frederik Giy­
yeni yent soylar türemişti). yom 1797 — —> .
i
iki Sicilya t Dördüncü Fcrdinand R u s y a : İkinci Katerina —> — 1796.
—■> — 1806 (B u nd an sonra Napol- Birinci Pol 1796 — »801, Birinci
I_____________________________________ i İ Aleksanor 1801 — .

2816
jilen Avusturya ve Rusya Savaşından mağlûp Üçüncü Selim fazla merhamet ve şefkat
çıkıldığı gibi, memleketin bir çok yerleri âsi sahibi olduğu için vatandaşları b ir birine k ır­
mütegallibe elinde kalmıştı. Devlet bunlara dırmak istemeyip, Kabakçı Mustafa isyanını,
hâkim olamıyordu. Lâkin, bunlar bile onun nizam-ı cedid askeri vasıtesiyle bastırır. ıya-
Sühsrna karşı büyük bir saygı gösterirler ve rak kendisini âdeta bile bile bir tehlikeye
sadece etrafını almış ve devlet idaresinde atmıştır. Bu isyanı perde arkasından idare
nüîıız sahibi olmuş olanların davranışlarına eden bazı devlet ricalinin Fransa politikasına
muhalif bulunduklarını ileri sürerlerdi. Bun­ mayii olan hükümdara karşı, Rusya ve İn-
lardan Cezzar Ahıned Paşa Üçüncü Selim in gilterenin teşvikiyle bu işi yapmış oldukları
adı anıldıkça ayağa kalkar, fermam geldikçe rivayet olunmuştur.
binek taşma kadar inip karşılar ve:
Kendisi musikide büyük bir üstaddı. G ü ­
•Benim boynum sultan Selim’e kıldan zel ney çalar, sanatkfirane besteler yapardı.
incedir. K ailim i istediklerini bilsem, b ir da­ Bu besteleri Türk musikisinin hâlâ çalman
kika durmam başımı teslim ederim» derdi.
ve sevilen pek parlak eserleridir. Hattâ Suzi-
Uitekizn, Payas’ta isyan ederek oldukça nam
dilâra 2 dlı yeni bir makam bulmuş ve b u
alan Küçük Ali-oğlu H alil Paşa da. şöyle de­
makamda güzel eserler meydana getirmiştir.
mişti:
Musikide üslûbu tamamen orijinal ve kendi
«Devlet dediğini? yalnız saltanat tarafı
şahsına mahsus olup devrin büyük üstadları-
mıdır, yoksa devletin vükelâsı mıdır? yahud
nın tesiri altında kalmamıştır. Bestelerinde
ikisinden ibaret bir heyet midir? Saltanat
derin ve coşkun, heyecan verici bir lirizm
tarafı ise, emrine baş eğeriz. Çünkü, Allah
hâkimdir. Kendisi aynı zamanda pek m ahir
göstermesin; kıl kadar isyanda bulunanların
bir hattattı. Bilhassa talik denilen yazı «evin­
namaz ve nikâhı sahih olmaz, ikinci ve
de usta idi.
üçüncüye gelince bir memlekette bir çok pa­
dişah olmaz. Bizim serkeşliğimiz Yusuf Ağa Üçüncü Selim aynı zamanda iyi bir şair­
ve İbrahim kethüda gibilere karşıdır». d i de, şiirde *İlhamî» takma adını kullanırdı.

2317 P. 29
D ördü n cü Mustafa'nın tuğrası

DÖRDÜNCÜ MUSTÂFA

Padişahın cülusu, olayîarm cephede duyulm asr, tepkileri — Tiisit görüşmeler«, R u sç u k yârâ-
m r Puslarla m ütareke akdi — Üçüncü Selitrt’i tekrar padişah y a p m a k üsîere A le m d a r Mustafa
P aşaTm n Edirne'den ordu ile birlikte İstanbul’a gelmesi — âli ve Saraya karşı h arek e­
tin başlaması, Ü ç ün cü Selîm'în sefa adeti* §çhzâde M a h m u d ’un- kurtarıl ısrp Sultan Mustâ­
fa'nın saltanattan ufaklaştırılması.


Dördüncü Musta­ DÖRDÜ NCÜ M USTAFA .... .. cak kaptanlığı, serger­
fa kendisine biat olun­ delerden Mcmiş’e yüz
duktan sonra Ayasof- | Babası : Birinci Abüülhamiü yirm i akçe yevmiye ile
ya camiine cuma na­ | A nn esi: Ayşe Sine (Şerliye) perver Sul- f haseki tekaüdlüğü tev­
mazına çıkarak hemen, § tan. E cih olunduğu gibi,
1 Doiduiru tarih : 8 eylül 1770 ;
halka göründü. Âsiler maiyetinde bulunan
ve gericiler fevkalâde 5 Patlişaiı olduğu tarih ı 29 mayıs 1807 ; onyedi çavuşa kırkar,
memnunda. Bu sırada İ Tahttan indirildiği tarih : 28 temimiz = ellişer, altmışar akçe
1 1808 I
Kabakçı'ıun verdiği i Öldürülmesi : 17 üasıuı 1808 yevmiye bağlandı. Y a­
|
defterde adı bulunan­ makların da hepsi yir­
= Bilinen zevceleri : Dılpemr. Sitarc, I mişer akçe istiyorlar­
lardan egizlisstrcıa> di­ ; Peykidu, Şevkmur sultanlar. =
ye anılan Bahriye nâ­ dı. Pek uslsüz ve ha­
z ın İbrahim Efendi = Bilinen çocukları : Emine Sultan zine için ağır bir yük
yalısının mahzeninde olan bu isteğe, sekban-
yakalandı. Musa Paşa­ * 1 başı A rif Ağa engel
nın elaltmöan verdiği I Veziriazamları: Keçiboynuzu îbralıim E oldu. Ayrıca, Üçüncü
emirle zorbalar: î Hilmi Paşa. -* — ıfi haıirsm. 1807, fi* = Selim’in yeni düzen
cBuna gizlisıtma i rar ve azil. Çelebi Mustafa Paşa 18 1 namına vücuda getir­
| haziran 1807 — 28 temmuz 1808, ezil. ; diği bütün miiessesele-
derler. K im i tutarsa
kurtulamaz. Fakat sa­ rin kaldırılmasına da­
kalının kılı kendi za­ ir Kazaskerler, Naki-
rarını defeder!» diye sakalını yola yola büyük büleşraf, İstanbul ve Galata kadıları tara­
bir vahşet ve rezaletle Bayezid meydanına fından şeyhülislâm Ataullah Efendi'nitı ko­
kadar sürükleyip orada kafasını kestiler. Sır- nağında bir hüccet yazılıp imzalandı. Bu
kâtibi A hae d Efendi, damdan dama kaçar­ toplantıda yeniçerilerin ve ayaklanma ha­
ken düşüp harap bir halde ele geçerek onun reketinin elebaşıları da bulundu. Hüccet­
da kafası kesildi. te, vukua gelen hâdiselerden dolayı oca­
Cumartesi günü, At-sıeydamnda büyük ğın mensuplarından iıiç kimsenin mes’ul
bir toplantı oldu. Burada yapılan törenle Ka­ tutulmıyacağı, yeniçerilerin de bir daha dev­
bakçı Mustafa'ya oeağm ileri ve gözde me­ let işlerine karışmayacakları, görülmemiş bir
muriyetlerinden turnaeıb&şılık rütbesi, ser­ bid’at diye anılan nizâm-ı cedid ve zulüm
gerdelerden Arr.avud A li’ye Anadolu kalele­ diye adlandırılan irad-ı cedid hâzinesinin ilga
ri ağalığı, Bayburdiu Süleyman’a tersane san­ olunduğu bildiriliyordu- Dördüncü Mustafa

2818
üst tarafına buna göre hareket edilmesine da­ sından korkarak azledip yerine kethüdası
ir bir hatt-ı rümayun yazdıktan sonra alay­ Eyüp Ağa’yı getirdi. Lâkin Pehlivan Ağa:
la Ağa-kapısına götürülüp orada okundu. «Beni azlettiler. Maksad yeniçeriyi kal­
Ocakta ve devlet nezdinde kalmak üzere nüs­ dırmaktır* diye iiân edince yeniçeriler akın
haları teati edildi. Ertesi günü dc Musa Pa- akın Silistre'yc döndüler ve:
şa’nın sadaret kaymakamlığında kalmasına «Biz ağamızdan hoşnuduz, böyle kâfir
dair olan hatt-ı hümayun okunup askere vc karşısında azlinden murad nedir» diye söy­
yamaklara cülûs bahşişi dağıtıldı. Musa Pa­ lenmeğe başladılar. Bir fitnenin ayaklanmak
şa ile adamları ise, öldürülenlerin devlet hâ­ üzere bulunduğunu hisseden sadrıâzam, onu
zinesine geçmesi gereken para, mücevher ve memuriyetinde bıraktı. Bu sırada Sultan Se­
eshamını yağmaladık­ lim’in orduda bulunan
ları gibi evlerini, ya­ yakın adamları azlo­
lılarını vc eşyalarım lunmağa başladı. Bu
aralarında paylaştılar. arada başmuhasebeci
Câhil, ahmak ve Ramiz Efendi Kavala-
haris bir adam olan ya sürüldü. Bu haller,
Dördüncü Mustafa ise, Pehlivan Ağa'yı büs­
saltanat sürmekten bütün şımarttı. Hele,
başka hiçbir şey dü­ yamaklar böyle m ü­
şünmüyordu. him işler başarmış ol­
dukları halde, kendi­
leri yeniçeri iken el­
İstanbul olaylarının lerinin kollarının bağlı
orduda duyulması durmasını kabul ede­
ve tepkileri miyordu. Nihayet bir
gün kendisi de serdar -1
Üçüncü Selim’in ekremin otağına h ü ­
hal'i üe nizam-ı cedi­ cum maksadiyle b ir­
din ilgası ve Dördün­ den bire Silistre’ye
cü Mustafa’nın Os- geçti. Serdar-ı ekrem
manlı tahtına geçtşi ise durumu daha ev­
Tuna boyundaki Os­ vel sezmiş olduğundan
manlI ordusunda du­ Rusçuk âyânı Alem­
yulduğu zaman büyük dar Mustafa Paşa’nuı
bir heyecan hâsıl ol­ Rusçuk civarındcki
du. Ordunun düşma­ çiftliğine sığınmıştı.
na nazaran bu sırada Durum İstanbul’dan
stratejik durumu çok öğrenilince İbrahim
mükemmeldi. Sağ: ka- Hilmi Paşa a2İedilerek
nad kuvvetleri Kalas sadaret mührü asıl
üzerine sarkmış, asıl yeniçeri ağası olan
kuvvetler ise Tuna’yı Anadolu valisi vc Ça­
geçip Bükreş üzerine nakkale boğazı muha­
yürüyerek general fızı Çelebi Jlfusta fa
îsayef kumandasında Paşaya gönderildi (18
bulunan düşman ordu­ haziran 1807). Pehli­
sunun sağ kanadının van Ağa ise:
çekiliş ylunu kesecek hale gelmişti. Halbuki «İstanbul’daki ricali yoldaşlar haklamış­
Vidin’i tehdit etmekte olan bu kuvvetler, lar. Biz de buradakileri tamamlayalım» diye­
Belgrad’ı almış olan Sırplarla birleşmek üze­ rek ortalığı karıştırıyordu. Orduya âdeta ta­
re harekete geçmiş bulunuyordu. Ruslar, mamen hâkim olmuştu. İstediği gibi atıp tu ­
düştükleri tehlikeli durumu sezerek Bük­ tuyor, azil ve tâyinler yapıyordu. Ruscuk'da
bulunan Alemdar Musafa Paşa bunu duyun­
reş’i boşaltmağa başlamışlardı. Yeniçeri ağa­ ca beş bin seçme süvari üe birdenbire Silis-
sı Pehlivan Ağa yanma bir kısım kuvvetler re’ye gelip zorbaları sindirdi ve kargaşalığı
alarak Silistre’den kaşıya geçmiş ve Karalaş yatıştırdı. Ancak, sadaret mührünün Çelebi
adasını zapietmişti. Kendisi niz&tn-ı cedide Mustafa Paşa gibi bir kimseye verilmiş olma­
son derece düşman ve Dördüncü Mustafa sı canını sıkmış bulunuyordu. Üstelik yeni
taraftan olmakla meşhurdu. İstanbul’daki serdar-ı ekremin Silistre’ye gelişinde takındı­
hâdiselerin orduda duyulması üzerine sadn- ğı olağanüstü azametli hal vc bu da yetmi­
âzam ve serdar-ı ekrem İbrahim Hilm i Paşa yormuş gibi, Pehlivan adlı şerire vezaret rü t­
onun düşman karşısında bir fesad çıkarma­ besi getirmiş olması karşısında hemen oradan

2819
ayrılıp Rusçuk'a döndü. Yeniçeri zorbaları bu yerdeki Tilsit’de Fransa imparatoru Bonapart
fırsatı kaçırmayıp yine yüze çıktılar. Orduya ve Rus çarı Aleksandr da Osmanlı devletinin
gerektiği kadar zahire göndermediği bahane­ bölünüşünü görüşmekteydiler.
siyle de Çelebi Mustafa Paşa île Alemdar
Mustafa Paşa’n m arası büsbütün, açıldı. Bonapart, Rus ordusunu Frayland’da
ağır ve kat i bir hezimete uğratmıştı. Ruslar,
Düşman, Osraanîı ordusunda beliren bu yirmi beş bin ölü ve yaralı vermişler ve sek­
zaaftan isi i£ad eyi bildi. Çar hacı kuvvetleri sen top kaybetmişlerdi. Artık Fransız ordu­
kumandanı A li Paşa mağlup olarak çekilmek larını durduracak kuvveti bulunımyan Rus
zorunda kaldı. Aynı zamanda Rusların beşin­ çarı, müttefiklerinden de bîr yardım üm idi
ci kolu da durmadan çalışıyor, bir taraftan kalmayınca onlardan yüz çevirip Bonapart’
yeniçerileri kaldırıp nizam-ı cedidi kurtar­ dan bir müiSkat istedi. İki imparator nehir
mak için Sultan Selim’in emriyle geldiklerini üzerinde bir salda buluştular. Bu sırada Na~
söyleyerek sahte fermanlar gösteriyorlar, bir poleon İstanbul’da Kabakçı isyanının, çıkarak
taraftan Gsmanlı kılığına soktukları adamları iktidarın el değiştirdiğini. Fransızların her
vasıtasiyle devletin Hotın. ve Ben der kalele­ yerde hakarete uğradıklarını, yeni düzenin
rini para ile satmış oldukları haberini yayı­ ortadan kaldırıldığını haber almıştı. Görüş­
yorlardı. Bu sırada Seyyid A li Paşa kuman­ melerin birinde bunu Rus çarına haber vere­
dasındaki Osmanlı donanmasının Bozcaada rek:
önünde Rus donanmasına yenilerek bir kısım
gemilerin battığı veya esir olduğu, bir kısmı­ «Bu, bundan sonra Osmanlı devletinin
nın ise karaya vurarak içindeki askerin kaç­ devam edeıniyeceğiııi bana bildiren İlâhî bir
tığı haberi geldi. Devlet ricali, ne yapacağını hüccetdiTi dedi. Hakikaten, Bonapart son h â­
şaşırmış durumdaydı. diselere ve irticaın geri gelmesi üzerine' artık
Osmanlı imparatorluğundan ümidini kesmiş
bulunuyordu. Vaktiyle Bonapart aleyhine it­
Osmanlı devletinin durumu hakkında tifaklar tertip eden Prusya başvekili Harden-
berg. uğranılan mağlûbiyetlerin acısını Os-
imparatorların görüşleri manlı devletinden çıkarmak istermiş gibi, bir
paylaşma tasarısı hazırlıyaralî Rus çarına ver­
Üçüncü Selim’in saltanatını ve yeni düze­ miş bulunuyordu. 3 u tasarıya göre Eflak,
n i kanlı bir şekilde tasfiye edenler bir taraf­ Boğdan, Bulgaristan, Sdlrne, İstanbul ve Bo­
ta İstanbul'da bu devrin öldürülen ricaline ğazlar, yani bemen hemen bütün Rumeli böl­
ait mal ve m ülkü böl üşürlerken diğer taraf­ gesi Rusya’ya; Dalmaçya, Bosna-ilersek, Sır­
ta da denizde ve karada uğranılan başarısız­ bistan Avusturya’ya, Yunanistan ile Akdeniz
lığın devlet ricalinde yarattığı şaşkınlığın adaları Fransa’ya verilecek, Prusya ile Avus­
sürüp gittiği bir sırada İstanbul’dan ve Os- turya ve Rusya Lehistan’daki paylarından
manlı sınırlarından çek uzakta Doğu-Prus- vazgeçip bu memleket krallığına Saks kralı
ya’da Memel suyu ile Tüs suyunun birleştiği getirilmek suretiyle ihya olunacaktı. B u son
husus bilhassa Kapoleon’un bü­
yük arzusuydu.

Bonapart’ın esas plânı Os­


manlIları Rsuya ve Rusya’yı İn­
giltere üzerine saidırtraak ol­
duğu için Osmanlı devletinin
paylaşılması meselesinde müte­
redditti. Bilhassa Rusların İs.
tanbul’a yerleşmelerini hiç iste­
miyordu, Aleksandr ile görüşe­
rek bu meseleyi daha sonraya
bıraktı. Nihayet uzun görüşme­
ler neticesinde Tilsit andlaşma-
sı imzalandı. Bunun esaslarına
göre Ruslar, Bâb-l âli ile m üta­
reke imzalayıp Eflak ve Boğ-
dan’ı boşaltacaklar ve Kattaro
ile Yunan adalarındaki Fransız
hâkimiyetini tanıyacaklardı.
Karşılığında Napoleon, Lehistan
krallığını diriltmekten vazgeçe­
cek, Rusya ile Osmanlı devleti
arasında barışa tavassut edip
Eflak ve Boğdan’m Ruslara ter­

2820
kini teinine çalışacaktı. Ruslar da Fransız­ yerine veîaretle çavuşbaşı Şehsuvar-zâde
larla İngilizler arasında barış için ara-bu- Hamdullah Paşa tayin edildi (27 haziran)
luculukta bulunacaklar, İngilizler bunu red­
dederlerse veya müzakereler müsbet sonu­ Üçüncü Selimin saltanatı sırasında dev­
ca varmazsa Rusya îngiltereye savaş ilân rin ricali aleyhinde bulunan bir zat sonra­
edecek, bunun gibi Fransızların Osman!) dev­ dan şeyhülislâm Ataul’ah Efendinin gerçek
leti nezrimdeki tavassutları bir netice ver­ durumunu Öğrenince onun kendine bir şey
mezse Bonapart, Aleksandr île bir olup İs­ yapmasından korkmıya başladı. İşte bu za­
tanbul müstesna olmak üzere Türkleri A v­ tın şeyhülislâmı mevkiinden uzaklaştırmak
rupa’dan sürüp çıkaracaklardı (9 temmuz için yaptığı tezvir ve hazırladığı tertip üze­
1807), rinedir ki Kabakçı Mustafa ile ocağın da onu
istemediği sanıldığından Atauliah Efendi
Böylcee, Osmanlı devleti Fransa politi­ mevkiinden uzaklaştırılıp yerine Samani-zâ-
kasına eğimli olduğu için Rusya ile savaşa de Ömer Hulusi Efendi getirildi (13 tem­
Sürüklendiği halde, Fransa Rusya ile Osman­ muz). Lâkin ertesi günü durumu öğrenen
lI devleti aleyhine olarak anlaşmaktan çe­ yeniçeriler ayaklanarak padişah Dördüncü
kinmiyordu. Ama, bu Fransa’nın dostluk te­ Mustafa'nın muhalefetine rağmen Ataullah
ranesiyle avuttuğu ve bu sayede pek çok Efendiyi yeniden mevkiine tayin ettirdiler
menfaatler elde etmiş olduğu Osmanlj dev­ (14 temmuz). Bu ikinci meşihata gelişinde
letine ilk ihaneti değildi. Bunun birçok m i­ mevkii iyice kuvvetlenen Ataullah Efendi
sallerini daha yakarlarda görmüştük. Musa Paşa olmayınca işleri yürütemiyeceğini
sezerek onu tekrar İstanbul'a getirtip kay­
makam yaptırdı. (7 ağustos).
Alemdsr Mustafa Paşa ile Rusçuk
Eski kaymakam Hamdullah Paşa zama­
yârânı ve Istanbuldahâdiselerin devamı nında yeni padişahın yakınları y ç ı k m ı ş ­
lar, her işe burunlarını sokar olmuşlar, sul­
Devletin içte ve dışta kötü durumda bu­ tanlara varıncaya kadar bütün saray mensup­
lunduğu ve Bâb -1 âlinin aciz kaldığı bugün­ ları fena halde rüşvete dadanmışlar, ötekine
lerde kendisini paniğe kaptırmıyan, tehlike­ berikine memuriyetler, iltizamlar, muka t sa­
de gördüğü devlet gemisini selâmete çıkar­ lar tevcihi için mesul makamlarda bulunan­
ma çarelerini araştırmakta bulunan sade ları şiddetli bir baskı altına almışlardı. Böy-
Alemdar Muştala Paşa idi. lece bir taraftan ocağın, bir taraftan sara-
Kcndisi okur yazar olmamakla beraber,
gayet açık fikirli vc ateşli bîr ıslahat taraf­
tarıydı. Bu yüzden Üçüncü Selim'e son de­
rece bağlı ve hayrandı. Onun hal’in i duy­
duğu zaman çok müteessir olmuş ve gerek
İstanbul’dan ve gerekse ordudan firar edip
yanma sığınmış olan rıizam-ı cedid taraftar­
larını derhal himayesine almıştı. Bunlar eski
reisülküttab Cîalib, Tuna kıyıları mubayaa­
cısı Behiç, eski sadaret mektupçusu Tahsin,
eski sadaret kethüdası Refik ve Kavala'ya
sürgün edildiği halde Alemdar'ın gönderdi­
ği haber üzerine Filibe’den geri dönen Ra-
miz Efendilerdi. Tarihimize «Rusçuk yârânı»
diye geçmiş olan bu kimseler, Alemdar Mus­
tafa Paşa ile durumu uzun uzadıya görüşüp
Üçüncü Selim'i tekrar tahta çıkarmağa karar
vermişlerdi.

İstanbul’da ise, kargaşalık sürüp gidi­


yordu. Söz vermiş olmalarına rağmen yeni­
çeriler her işe burunlarını sokmaktaydılar.
Kendi adamları olduğu halde sekbanbaşı
Arif Ağa’yı sürdürdüler <24 haziran). Diğer
taraftan sadaret kaymakamı Musa Paşa da,
işlerin iyi gitmediğini görüyordu. Esasen
yağmalarda oldukça servet sahibi olmuştu.
Bunu bir kenarda rahatça hazmedebilmek
için rahatsızlığını ileri sürüp sadaret kay­
makamlığından istifa ile Bursa’ya gidinee Prusya başvekili Hardenbcrg

2821
ym çeşitli müdahaleleri Bâb-ı âlinin nüfu­ ka Silistre ordugâhını talana kalkıştılar (30
zunu hiçe indirmiş bulunuyordu. İstanbul'da temmuz 1807). işte b u keşmekeş arasında
asayiş diye bir şey kalmamıştı. H al’ ve icISs Fransa’nın İstanbul elçisi Sebastiyani’nin,
işlerine karışmak yüzünden şımarmış bulu­ Bonaparttan gelen talimata dayanarak, ver­
nan yamakların yapmadığı rezalet kalmıyor­ diği takrire göre, Rusya ile mütâreke müza­
du. Yavaş yavaş azıtarak şehirde âlenen işret kerelerine başlanması gerekince, Bâb-ı âli,
etmeğe, sokaklarda naralar atmağa, kadınla­ Üçüncü Selim taraftarı olduğundan evvelce
ra sataşmağa başladılar. Nihayet saray kapı­ idama mahkûm edilen Galib Efendiyi tecrü­
larındaki. bostancılara bile tecavüz edince besinden istifade etmek üzere bu işe memur
Sultan Mustafa'nın emriyle şehir kapıları tu­ etmiye mecbur kaldı. Fransız subaylarından
tularak içeride ele geçen yirm i üç yamak miralay (albay) Guilleminot’un da dahil ol­
boğulup denize atüdı. Diğerlerine şehre in­ duğu mütareke görüşmelerinin sonunda Ga-
memeleri hakkında şiddetli emirler gönde­ lib Efendi ile Rus delegesi general Laşkaref
rildi. arasında Yergöğü civarındaki Sloboziada 7
maddelik ve müddeti gelecek yıl Nisan ayı­
na kadar olan bir mütareko-nâme imzalandı
Ruslarla mütareke akdi (26 ağustos 1807).
Ruslar ile doğu cephesinde devam eden
harp zaten aleyhimize bu vaziyette cereyan Bu mütarekenin şartları Osmanlı devle­
etmekteyken İstanbul hâdiselerinin duyul­ ti için oldukça uygundu. Buna göre, Rusya
ması üzerüle bir iş görülemiyeceği anlaşı­ başta Eflak ve Boğdan olmak üzere zaptet­
larak geri çckilinmck istenirken meydana tiği yerleri otuz beş gün içinde boşaltarak
gelen karışıklık bir felâket halini aldığından çekilecek, lâkin barış imzalanıncaya kadar
Osmanlı ordusu perişan oldu. Osmanlı ordusu buralarını işgal etmiyecekti.
İsmail, İbrail ve Yergöğü kalelerinde bir
Diğer taraftan Rum eli ordusu da hiç bir miktar asker kalacak ve Ruslar çekildikçe
sahilde düşmana mukavemet edecek halde Osmanlı kuvvetleri Tuna’nm. karşı kıyısına
bulunmadığından vaziyet pek vahimdi. A n­ geçeceklerdi. Rus donanması, Bozcaadayı b ı­
cak Bonapartın çar ile Tilsitte yaptığı m ua­ rakacak ve Boğazı ablukadan da vazgeçe­
hedede Rusyanm OsmanlIlarla mütareke cekti. Ruslar ayrıca OsmanlIları kendi tebaa­
yapmağa mecbur tutulması durumu kısmen ları olan âsi Sırplarla da mütareke yapmağa
kurtardı. Fırsattan istifade edip bir göste­
zorladılar. Lâkin tebaa ile mütarekenin
riş yapmak istiyen sadrıâzamın Kalaraşiye
gayr-ı m üm kün bulunduğu söylenince o ke­
geçmesi üzerine de, yeniçeriler Pehlivan Ağa
simdeki sırp kuvvetlerine bir m iktar Rusun
aleyhine isyan ederek onu öldürdükten baş-
da karışmış olduğunu ileri sürdüler. Nihayet
barış antlaşmasına kadar Sırplarla da m üta­
reke ilân edildi. Bundan sonra da ordu kış­
lamak üzere Edirne’ye döndü.

Ruslarla mütarekenin yapılmasında


önemli faaliyet gösteren Fransa elçisi Se-
bastiyani büsbütün şımararak devlet işlerine,
valilerin azil ve tayinine kadar karışmağa
başlamıştı. Onun himaye ettiği Divân-ı hü­
mayun tercümanı Aleko (Alexandre Sutzo)
Bey de vazifesi olmıyan işlere müdahaleye
kalkıştığı için idam olundu. Bu ise, Fransız
elçisinin devletin başını bir hayli ağrıtma­
sına sebeb oldu. Bu sırada Kabakçı isyanın­
da mühim rol oynayanlardan olup kendisine
Gümüşhane emaneti verilmiş bulunan K a­
zancı Mustafa, fazla nüfuzundan çekinilerek
idam edildi. Aynı zamanda vezaret verilen
yeniçeri ağası Pehlivan Paşanın da bizzat
kendi adamları tarafından öldürüldüğü ha­
beri İstanbul’a geldi. İşte, sadaret kethüdası
Refik Efendi bu kargaşalıktan istifade ede­
rek Alcmdar’m yanma sığınmış ve onu, Rus­
ya ile mütareke görüşmelerine memur edil­
miş olan reisülküttab Galib Efendi takip et­
mişti. Ancak yukarda yazdığımız gibi ken­
Dlvan-ı hüm ayun tercümanı Aleksatıdre disinin tecrübesinden istifade edilecek bir
Sutzo kimse olması vaziyetini kurtarmaktaydı.

2822
ESKİ P A D İ Ş A H I K U R T A R M A K VE ÖLDÜRMEK İSTEYENLERİN
K A R Ş IL IK L I F A A L İ Y E T L E R İ

Rusçuk ysrânı, Üçüncü Selim’in hayatını deti sona erdi. Lâkin, ne barış yapılabilmişti,
tehlikeye atmadan kendisini tekrar tahtına ne de ordunun sıvaşacak hali vardı. Senetsiz
çıkarmanın çaresini arıyorlardı. Nihayet, bir mütareke îıaü devam ediyordu. Edirne’de
evvelâ İstanbul’da bir zemin yoklamasına toplanan bir danışma meclisinde Refik Efen­
karar verildi. Refik Efendi başkente gelerek dinin İstanbula gidip durumu şifahen padişa­
Dördüncü Mustafa’n ın yakınlarından hazine ha anlatması kararlaştırıldı. Galib Efendi reis-
vekili Nezir, hazine kethüdası Ebe Selim ve iilküttab kâtibliğine, Tahsin Efendi çavuşba-
basçuhadar Abdülfettah Ağalara yanaştı. şılığa ve Alemdar Mustafa Paşanın yakınla­
Onlara, zorbaîarın azıtarak devlete hâkim rından Kaid Efendi kasap başılığa tayin edil­
olduklarını, bunlar tepelenmedikçe Dördüncü diler. Böyleee Rusçuk y ârin i orduya hâkim
Mustafa'nın saltanatta müstakil kalamıyaca- olmıya çalışıyorlardı. Lâkin, Alemdar Musta­
ğını, padişaha sadık ve taraftar bulunan. fa Paşadan kuşkulanan serdar-ı ekrem, âyân
Alemdar Paşanın İstanbula geîerek durumu ve eşkiyadan Yılıkoğlu, Gâvur Haşan ve İb ­
Lsiah edebileceğini izah etti. Bu fikrin: on­ ra il muhafızı ile el altından haberleşip kendi­
lara kabul ettirdiyse de, Dördüncü Mustafa: lerini Edirne’ye dâvet etti. Ayni zamanda
Alemdar’m da on bin kadar askerle ve av
«Ocaklı yatışır gibi oldu. Şim dilik du­ bahanesiyle Edirne’ye doğru yola çıktığı d u ­
run» diyerek buna razı olmadı. Yalnız Re­ yuldu, İstanbul’da bir telâştır belirmişti. D ör­
fik Efendiyi reisülküttaplığa asaleten tayin düncü Mustafa şeyhülislâm Ataullah Efendi
ederek mükâfatlandırdı. Refik Efendi, m ak­ ile yeni sadaret kaymakamı Eğinli Musta­
sadına tamamen muvaffak olamamışsa da, fa Paşayı gece vakti saraya dâvet edip m e­
uygun bir ortam yaratmıştı. Edirne’ye döndü selenin aslını «orduysa da, tatmin edici bir
ve buraya gelmiş olan Galib ve Tahsin cevap alamadı. O rdu erkânından gizlice
Efendilerle buluştu. Bu sırada nedense du­ Alemdar Mustafa Paşa taraftan olanlar ise,
rumdan kuşkulanmış olan Dördüncü Musta­ serdar-ı ekremin son aldığı tedbirlerin
fa’nın adamları Sultan Seiim’i ortadan kal­ Alemdar’ı gücendirdiğini bildirmişlerdi. B u ­
dırma düşüncesine kapılmışlardı. Musa Pa­ nun üzerine Çelebi Mustafa Paşaya Alem-
şa bunu hissedince mesuliyetten kurtulmak dar’ın sevmediği adamların, derhal E d im e ’
için sadaret kaymakamlığından çekilme den uzaklaştırılması bildirildi. Bu sırada
çarelerini araştırmağa başladı. Nihayet onun
mütareke sona ermiş olduğu için Ruslar Boğ-
bu maksada âlet olamıyacağt anlaşıldığından dan’a yeniden asker sokmağa başlamışlardı.
iş başından uzaklaştırılıp yerine vaktiyle kaç­
Bu ise, savaşın da yeniden başladığına a lâ ­
tığı Rusya’dan dönmüş bulunan Tayyar m e tti Alem darla serdar-ı ekremin arasını
Mahmud paşa, Trabzon valiliği de uhdesin­
bulmağa gönderilen Behiç Efendi, ordu h e ­
de bulunmak şartiyle sadaret kaymakamlığı­ yetinin Edirne’de kalmasına ve Alemdar
na getirildi (Kasım 1807). Mustafa Paşanın yeteri kadar kuvvetle Tuna
kıyılarını muhafaza etmesine dair verilen
Ordunun tutumu ve durumu karan İstanbul’a getirdi, Abdülfettah ve Ne­
zir Ağalarla görüşerek Alemdar’m D ördün­
Bir müddet sotıra y ılm son ulûfesinin cü Mustafa’ya fevkalâde sadık olup yalnız
verilebilmesi için bin kese akçe ile Edirne’ye ona hizmet etmek istediğine ikisini de ikna
gelmiş olan hazine vekili zenci Nezir Ağa, etti. Ağalar bunun üzerine:
serdar-ı ekrems ve sadaret kethüdası Me­
rali Oim an Efendiye Üçüncü Sclim'in katli «Mademki efendimize sadıktır, o halde
meselesini açmıştı (Mart 180B). Lâkin, Os­ evvelâ Sultan Selim’i idam, etmelidir» dedi­
man Efendi yeniçeri ağasına: ler. Behiç Efendi böylece onların maksadını
«Genç Osman’ın kanı henüz ocaktan si­ anlamış oldu. Lâkin ordunun ve Rumeli ¿yâ­
linmedi. Sakının... sonra A llahın linetine uğ­ nın ve hattâ Fransa devletinin buna taraftar
rarsınız» dîye gizlice haber gönderdiği için
bulunm adığını ileri sürerek şim dilik buna
bu iş orduca kabul edilmedi.
im kân bulurun ıyacağım, lâkin Alemdar Mus­
Diğer taraftan, Rusçuk yârâm da boş tafa Paşanın uygun bir zamanda bu işi ba­
durmuyordu. Refik Efendi sadaret kayma­
şaracağını söyleyip onlar vasıtasiyle padi­
kamı ile sadrıâzamın arasım açmağa çalışı­
yor, Tayyar Mahmud Paşa ise kendisine ta­ şahtan:
hakküm dâvasında bulunan Ataullsh Efendiyi
azlettirmege uğraşıyordu. Lâkin, kendisi az­ «İktizasına göre harekete izn-i hümayu­
le uğrayıp sürgüne gönderildi (Mart 1808). Bu num olmuştur» şeklinde bir hatt-ı hümayun
sirada Rusya İle imzalanan mütarekenin müd­ kopartarak Alem dara gönderdi.

2823
Ordunun İstanbul’a hareketi, Kabakçı ile maiyetindeki âyânlar Çırpıcı ordugâhına
gönderildiler. Sadrıâzam ise padişahla bir­
Mustafa’nın öldürülmesi likte Davud-paşa köşküne gittiler. Usulen
burada sadrâzam lara bir ziyafet verilmesi
İstanbul'da alman bütün tedbirler ne gerekirken bundan vazgeçilip yalnız kahve
asayişsizliği, ne de yamakların azgınlığını içildi. Sonra padişah To p kap ı- saraym a döne­
önlivobilmişti. Hapsolunan bazı arkadaşları - rek alayla gelen Sancağ-ı şerifi bir de orada
nı kurtarmak için Çardak kulluğunu bastık­ karşüayıp yerine koydu. Sonra Çelobi Mus­
ları gibi, Ağa-kapısma da taarruz ederek tafa Paşa, Bâb-ı âliye gidip tebrikleri kabul
yeniçeri ağasını sille tokat sürükleyip baş- etti. Bu arada Kabakçının idamının Alem ­
yasakçı odasına hapsetmişlerdi. dar Mustafa Paşanın emriyle olduğu anlaşıl­
B u esnada. Alemdar Mustafa Paşa ile dığı için Pm arhisan âyârıi A li Ağanın yakası
serdar-ı ekrem. barışmış bulunuyorlardı. bırakıldı.
Hattâ sefer işlerini görüşmek üzere Çelebi
Mustafa Paşa Alemdar’ı Edim eye dâvet etti. Alemdar Mustafa Paşa’nın ve Rusçuk
Burada ahpaplığı ilerlettiler. Çoğu Kuşçuk
yârânm dan veya Alemdar taraftarlarından yaranının icraatı, saray ve sadnâzamın
olan ordu erkânı bir müzakere sırasında as­ telâşı
kerin Edirne’de oturması dolayısiyle ayda
birkaç b in kese harcandığını, halbuki para Bu esnada yamaklar Alemdar korkusuyla
tedarik etmenin gittikçe zorlaştığını, bunun kaçacak delik arayan farelere dönmüşlardi.
doğrusunun İstanbul’a gidip ordunun nok­ Şehirce ortalık süt lim andı. İki nam lı oda­
sanlarının da tamamlanması olduğunu ileri başı idam edildi, seş çıkaran olmadı. Zorba­
sürdüler. Serdar-ı ekrem, bunu uygun b ul­ larının adamlarından Rum eli ve Anadolu ka­
du. A lem dar da: zaskerleri sürüldüler, yine kimse sesini çı­
«O halde ben de birlikte gelüp padişahın karmadı. Alemdar’m 21 temmuz 1809 per­
yüzünü göreyim ve ayağına yüz süreyim» şembe günü beş-altı bin kadar askerle gelip
dedi. Serdar-ı ekrem, verilen kararı İstar.- Bâb-ı âliye oturması ve garip elbiseli, m ü t­
bula bildirmekle beraber bir cevap ve izin hiş silâhlı Rum eli askerinin İstanbulu dol­
beklemeden yola çıktı. durması kimsede nefes alacak hal bırakma­
mıştı. . Bu arada hal’ vakasında m ühim rol
Edirne’den hareketten bir-iki gün evvel oynıyanlardan olup hünkâr imamı bulunan
Alemdar Mustafa, Paşa, P m arhisan âyâm Aygır imam diye meşhur Derviş Mehmed
Hacı A li Ağayı göndererek Boğaz nazırı Efendi de azlolundu. Bunun gibi Ataullah
Mustafa’yı evinde bastırıp öldürtmüştü. K a­ Efendi şeyhülislâmlıktan uzaklaştırılarak
bakçının kellesi geldiği sırada ordu Çorlu Bebekteki yalısında ikamete memur edilmiş
civarına varmış bulunuyordu. Yamaklar, ev­ ve Arab-zâde A rif Efendi yerine tayin olun­
velâ şaşırdılarsa da sonra toparlanıp A li Ağa­ muştu. Zorba ve mütegalübe birer ikişer te­
yı kalede muhasara ettiler. Hakkında idam peleniyordu. Sadrıâzam durumdan pek mem­
emri elde etmişlerdi. L âkin o top ve tüfenkle nundu. Zorbalar ortadan kalkınca sadarette
karşı koyuyordu. Birdenbire ordunun şehre müstakil kalacağına seviniyor, yalnız Alem ­
girmek üzere bulunduğu haber alınarak or­ dar Mustafa Paşanın bir an evvel dönmesi­
talık büsbütün karıştı. Saray ve Bâb-ı â li şa­ n i bekliyordu. Bu sırada zorbalarla yakınlı­
şırıp kalmıştı. Serdarın artık emir dinlemedi­ ğı ve işbirliği bulunduğu bilmen derya kap­
ği anlaşılmaktaydı. Ne fermanlar ne hatt-ı tanı Şeydi A li Paşanın da azli kararlaştırıl­
hüm ayunlar para ediyordu. Sonunda sadaret mıştı. Lâkin, padişah ve valide sultan buna
kaymakamı ordunun Salı günü İstanbul’a muhalefet ettiler. Rusçuk yârânı ise İstan­
varacağını bildirdi. D ördüncü Mustafa çare­ bula sadece zorbaları gidermek için geldik­
siz sadrıâzama: lerini ileri sürüp bu hususta ısrar ediyor­
«Çünkü cümle vüzera ve rical ve ocaklı lardı. Sadrıâzam, arada şaşırmış kalmıştı.
ile müşavere olunup orduy-u hümayunumun Nihayet Alemdar Mustafa Paşaya:
livay-ı şerifle Mustafa Paşa (Alemdar) be­
raber olarak İstanbula gelmesini münasip •Aramızdaki anlaşmaya göre mütegalli-
gördüğünüze binaen izn-i hümayunum ol­ berün ortadan kaldırılması için ne kadar
muştur» diye haber gönderdi. Sancağ-ı şeri­ uğraştığımı görüyorlar. Lâkin zamanın ik ti­
fin daveti için de Nezir Ağayı yolladı. zasına göre bazılarının şim dilik geri bırakıl­
19 temmuz 1808 günü şeyhülislâm, sada­ masına lüzum vardır. Kendileri selâmetle
ret kaymakamı, kazaskerler, ulema ve dev­ avdet buyursunlar. Ben burada işlere iste­
let rieâli orduyu İncirli’de karşıladılar. D ör­ diklerinden âlâ nizam veririm. Bundan son­
düncü Mustafa da, Sancağ-ı şerifi İncirli ile ra artık buralarda oturmalarını gerektirecek
Davud-paşa arasında karşıladı. Sadrıâzam b ir hal kalmadı» diye haber gönderdi. Bu
Çelebi Mustafa Pasa ve Alemdar Mustafa âdeta istiskaldi. Alemdar Mustafa Paşa he­
Paşa ayak öptüler. Alemdar Mustafa Paşa men:

2824
«Yok... Affederler. Bizim sözümüz ve tevkif olunup üçün c ü Selim kolaylıkla tah­
kararımız devleti mütegailibe elinden kur­ ta çıkabilirdi.
tarma şartına ve dönüşümüz bunun tama­ Ram iz Efendi, son aldığı haberi b ild irin ­
men yapılmasına bağlıdır, diye sert bir kar­
ce, Alemdar Mus'afa Paşa 28 temmuz 1803
şılık yolladı (Cevdet Tarihî C: 8, S: 3031. Perşmebe seher vakti onbeş binden fazla as­
Sadnâv-am Çeiebi Mustafa Pasa bu um m a­ kerle İstanbul» girerek Bâb-ı âliye gitti. D oğ­
d ığı cevap karsısında şaşırın kaldı. Lâkin,
ru arz-odasma varıp orada bulunan Eadrıâ-
isin seklini de beğenmemeğe başlamıştı. O zama gök gürütülüsünü andırır sesiyle:
sırada bazı kimseler kendisine maksadın
Sultan Selim’in yeniden cülusunu temin et­ »Bire herif, rnühr-ü hüm ayunu ver» diye
mek olduğunu fısıldadılar. Bu ise, cnun hiç haykırdı. Çelebi Mustafa Paşa, şaşırıp eli
de isine gelmediğinden durumu hemen ya­ koynunda ve koltuğunda birçok anlaştıktan
kınları vasıtasiyle padişaha, bildirdi. Halbuki sunra m ühürü zorla bulup verdi. Alemdar
enderunlular Rusçuk yârânı tarafından daha Mustafa Paga bunu, Refik Efendinin ikaziyle
evvel kandırılmış ve uyutulmuş bulunuyor­ çavuşbaşı Tahsin Efendiye teslim edip sad-
lardı. Bu yüzden Dördüncü Mustafa sadrıâ- rıâzam ı da maiyetindeki âyândan Boşnak
zamın telâşına pek aldırmadı. Çelebi Mustafa Ağa ile Çırpıcıdaki ordugâhına gönderdi.
Paşa bunun üzerine hüküm darın yakınlarını A ynı zamanda şeyhülislâm ile kazaskerleri
çağırtarak onlara şunları söyledi: derhal çağırttı. Şeyhülislâm Arab-zâde bu
«İS işten geçiyor. Efendimiz hana izin makama yeni gelmiş nâzik bir şehir çelebisi
versin. Şim di İstanbul’un içinde bulunan Re­ idi. Sadrıâzamm uğradığı muameleyi duymuş
fik Efendi ile arkadaşlarını idam edeyim. bulunuyordu. Etrafım saran dev gibi Rum eli
Dışarıda yalnız A lem darla Sam ız kalır. İs­ âyânlariyle yola çıkıp korku içinde Bâb-ı
tanbul’un kapılarını kapatır, ocaklıyı ele ala­ âlide arz-odasma geldi. Alemdar Mustafa P a ­
rak onların da icabına bakarız. Yoksa sonra şa onu görünce:
pişmanlık çekilir,»
Lâkin, Refik Efendiye iyice kanmış olan
Nezir Ağa:
«Alemdar Paşanın efendimize hizmetten
başka m uradı olmadığını herkes biliyor. Sad-
rıâzam hazretleri boş yere rahatsız olmuş­
lar, Öyle birtakım evhama uyarak kapatıl­
ması imkânsız bulunan fesad kapılarını aç­
mak akıl kârı değildir» cevabını verdi (Asım
Tarihi C: 2, S: 201).

Üçüncü Seltm’in kurtarılması ve iclası


hareketinin başlaması

D urum u Refik Efendi haber alarak he­


men Ramiz Efendiye haber uçurdu ve derhal
harekete geçilmezse neticenin vahim oldu­
ğunu bildirdi.
Ramiz Efendi vaktiyle Dördüncü Mus­
tafa, Sancağ-ı şerifi karşılamağa Davud-pa- ■
Saya geldiği zaman hemen tevkif edilmesini
ve doğru Topkapı sarayına gidilip Üçüncü
Selim’in tehlikesizce tahta çıkarılmasını tek­
lif etmiş idiyse de, Alemdar Mustafa Paşa
o zaman bunu:
«Merdliğe sığmaz» diyerek reddetmişti
(Cevdet Tarihi, C: 8, S: 302). H attâ bunu,
Öbür yârân da doğru bulmamış, Sancağ-ı
şerifi karşılamağa gelen hüküm darın tevkifi­
n in pek çirkin düşeceğini ileri sürmüşlerdi.
O nların düşüncesine göre zorba ve mütegal-
îibe bir kere ortadan kaldırıldıktan sonra
her şeyin kolaylıkla halli mümkündü. Padi­ A l e m d a r ’ın ordu ile İstanbul’a gelm esine m ü ­
şahın yakınları iyice kandırılır ve sefer saade o l u n d u ğ u n a dair DSrdiincü Musiafa'nırr
ahvali için padişah huzurunda bir meclis ter­ s a e n â z a m a hattr
tip edilerek Dördjinçü Mustafa bu sırada (T o p k a p ı Sarayı arşivinden)

2825
«Din ve devlete dair işlerimiz var» di­ dimizir. cülûsunu istiyorlar. Buraya onun
yerek hünkârın yanma gideceklerini söyle­ için geldik. Tiz var, Sultan Selim Efendi­
di. Şeyhülislâm Efendi meseleyi birden anla­ mizi çıkar» dedi (Efdalüddin; Alemdar Mus­
nıp korkusundan dizlerinin bağı çözülerek tafa Paşa, Tarihi Osmanî ilncümeni mec­
olduğu yerde kaldı. Alemdar Mustafa Paşa muası, Yıl: 3, S: 323). Ağa gidince arkasın­
onun bu halinden işi ağıra alıyor sanarak dan da şeyhülislâm efendiyi durumu Sultan
fena halde içerlemişti. Birden: Mustafa’ya bildirmek üzere gönderdi. Z a­
«Arab-oğlu musun nesin?... kalk» diye vallı Arif Efendi, padişahın huzuruna çıkıp
şiddetli bağırdı. Zavallı A rif Efendi büsbütün daha ağzını açarken Dördüncü Mustafa b ü ­
şaşırıp iman tazeleyerek yürüdü. yük bir hiddetle:
«Bu fesadda sen de paşa ile b irlik imiş­
sin. Önüne düşüp de beni hal'etmeğe geldin.
Tcpkapı sarayına gidilmesi, Dördüncü Şimdi seni parça parça ederim» diye pay­
Mustafa’nın hiddeti layarak susturdu. Şeyhülislâm durum u an­
latmak istedikçe de:
Bu hâdiseler duyulunca, saray allak-bul- ■Yıkıl git herif!... S im di bu dem eği dağıt
lak olmuş, herkes acaba ne yapmlı diye dü­ ve paşayı geri gönder. Yoksa seni tepele­
şünmeğe başlamıştı. Bu sırada Soğuk-çeşme rim...» diye ağız dolusu küfrediyordu. A rif
kapısından giren Alemdar Mustafa Paşa ve Efendi padişahın yanından perişan bir halde
maiyeti kubbe altına kadar ilerlemişlerdi. çıktı. Dördüncü Mustafa’nın yakınları da san­
Alemdar Mustafa Paşa, harem dairesinin en k i bütün bu işi o tertip etmiş gibi söğe saya
büyük memuru olan kızlar-ağasını oraya ça­ geri yolladılar. Zavallı neye uğradığını b il­
ğırtarak kendisine: mez, sersemlikten sarhoş gibi bir halde sen­
— Abo ağa... devletliler, Rumeli ağalsrıdeleyerek Alem dar Mustafa Paşanın yanma
ve Anadolu hanedanları Sultan Selim Efen- gelip başı sonu olmıyan sözlerle durum u iza­
ha çalıştıysa da bu sefer Alemdar fena hal­
de içerleyip haykırdı:
«Bire m ünafık herif... sen içerde işi baş­
ka kalıba döktün. Tiz var işi düzelt» (Asım
Tarihi, C: 2, S: 204).
A rif Efendi, bu hal ile saray avlusunda
biraz dolaştıktan sonra kendisini toparlayıp
Alemdar’a padişahın ve saray takım ının lâf
anlamak istemediklerini söyliyebildi. Tam da
bu sırada Bâb üs-saadenin kapandığını gör­
düler. Alemdar hemen koşup kazma ve bal­
talarla kapının kırılmasına çalışmağa başla­
dı. B ir taraftan da gittikçe yüksek sesle at­
tığı naralar, içerde bulunanların akıllarım
başlarından alıyordu.

Üçüncü Selimin şehadeti ve şehzade


M a h m u d ’un kurtarılışı

Lâkin sarayda asıl işin başında bulunan­


lar hiç şaşırmadılar. Hemen Dördüncü Mus­
tafa'nın yanına koşup:
«Sultan Selim ile şehzade Mahmud idam
olunursa şüphesiz tahtta kalırsınız. Hemen
izin verin, hareme girip onları idam ede­
lim. Ancak o zamana kadar Bâb üs-saade ka­
palı dursun» dediler. Uzağı görüş kabiliye­
tinden mahrum ve haris padişah buna rfizı
oldu. Osmanlı soyunun son erkek ferdi ola­
rak kalınca kendisine artık kimsenin doku-
namıyacağım ve hal’edilemiyeceğini hesaplı­
yordu. Bunun üzerine Abdülfettah, Ebe Se­
lim ve Nezir Ağalar, yanlarına deli imrahor
Eyüblü Mehmed Bey ile tebdil hasekisi Bağ-
Ş e h za c e M a h m u d ’un bir ç oc ukluk resmi dadlı Hacı A li ve avadan bostancılarından,
(T o p ka p ı Sarayı M ü z e s in d e n ) deli Mustafa’yı ve birkaç bostancı ve bal­

2826
tacı alıp yirm i kişi kadar oldukları halde ğini anlayıp çaresizlik içinde çırpınırken
hareme yollandılar. Durum u öğrenen harem birdenbire son bir ümidle hamam külhanın­
ağaları hemen kızlar ağası Mercan Ağaya dan bir tas kül aldı. Kaatiller Anber’e ve
haber gönderdilerse de, kendisi de aslında İsa Ağalara hücum edince hemen bu külii
onlarla birlik olduğundan dairesine çekil­ gözlerine serpti. Onlar, gözlerini silip açmak
mekle iktifa etti. Halbuki, haremin mesulü istedikçe cariye yeniden kül serpiyordu. An­
kendisi olduğundan isterse içeriye kimseyi ber Ağa ile İsa Ağa bu fırsatı kaçırmıyarak
sokmazdı. Üstelik Alemdar Mustafa Paşa­ şehzade Mahmud’u dama çıkardılar. Sen
dan Sultan Selim’i meydana çıkarma emrini
almıştı. Alemdar'ın ise naraları onun b u ­
lunduğu yere kadar geliyor ve kapı her ân
kırılm ak üzere bulunuyordu. Mercan Ağa,
mesuliyetini unutup sonradan da yakasın:
kurtaramıyacağını düşünemiyerek kasti İlerin
içeriye girmesine engel olmadı. Y alnız bos-
tancıbaşı onları durdurmak istediyse de hü­
cum edip dayaktan dermansız hale getirdi­
ler. Sonra, melunca maksatlarını ifa için ha­
reme saldırdılar. Kızlar ağası ortada görün­
mediğinden harem te vasileri de bir şeye ka-
nsm ayıp olacaklara seyirci kalmayı tercih
ediyorlardı. Yalnız baş lala Tayyar Efendi,
Abdülfettah'a yanaşarak:

«Nereye gidiyorsunuz?.. Bu sevdadan


vazgeçiniz. Bunun vehameti görülür ve piş­
m anlığı çekilir» dediyse de: -Evvelâ şu Sul­
tan Selim taraftarlarını bitirelim» diyerek
üzerine kılıç ile hücum ettikleri için Tayyar
Efendi bir tarafa savuşup gitti. Nezir Ağa:

«Bırakınız, onunla uğraşmağa vakit yok.


Biz işimize bakalım» diyerek Tayyar Efen­
dinin peşine düşenleri geri döndürdü. Son­
ra has-oda yanındaki kapıdan hareme gi­
rip doğru Sultan Selim’in dairesine koş­
tular.

Tayyar Efendi ise, can korkusu ile se-


ferlî dairesine kaçarak gchzâde M ahmud’
un lalası bulunan seferi i kethüdası Receb
Paşa-zâde Mehmed Beye durum u haber ver­
di. B u sırada hünkâr im am ı Tatar hafız Ab-
med Efendi de yanlarına gelmişti. Hemen
aralarında görüştüler. Alemdar, Bâb-üs-saa-
deyi kırmak üzereydi. Ne olursa olsun ha­
rem dairesine girerek Sultan Selim ile Şeh-
zâde M ahmud’un harem bacasından. kuşhane
rmıtbağı ile aynı hizada olan Bab üs-saadenm
karşısındaki damın üzerine çıkarılmalarına
karar verildi. Sultan Selim’in adamlarından
olup kuşhanede nöbetçi bulutlan Anber Ağa
ile arkadaşı Hafız İsa Ağa’ya durumu bild ir­
diler. Onlar sür’atle hareme koşi,ularsa da
kaatiller bu sırada Üçüncü Selimi şehid et­
miş bulunuyorlardı (28 temmuz 1808). Anbcr
Ağa ile Hafız İsa Ağa durum u görünce hiç
olmazsa şehzade M ahm ud’u kurtarm ak için
o tarafa seğirttiler. Şeh.zâdenir. yanına câ-
nilerden evvel yetişi ilerse de, arkalarından
onlar da sökün edince k ıim çla n n ı çekip çar­ Ş e h za d e M a h m u d ’ un katline m a n i olm ak için
pışmağa başladılar. Bu sırada Çevriye adlı h ü c u m edenlere kül saçılan v e ö n ü nde ç arpı­
bir câriye Sultan Selim’in dairesindeki gü­ şılan H a r e m d e k i dairenin m erdiven i ve M a h ­
rültüleri duyarak şehzadeye de sıra gelece­ m u d ’ un çıkarılarak kaçırıldığı d a m

2327
anda yetişen Ebe Selim’in Arkaçsa fırlattığı bulup culûs ettirmeliyiz, olmaya k i Sultan
hançer şehzade M ahmud’tm kolunu hafifçe Mahmud Efendimize de b ir zarar erişme­
yaralamış ve alnını kapının kenarına çarpıp sin» diyerek ikazda bulundu. Alemdar Mus­
sağ kaşının üstü biraz ezilmişti, Aşağıda tafa Paşa bunu duyunca aklı başından gidip:
bakliyen Tayyar Efendi, İmam Hafız Ahmed ■Aman Sultan Mahmud Efendimize ba­
Efendi, Mehmed Bey ve koyun yiyen diye kîn, damlara çıkın... Kapıları yıkın» diye bir
meşhur bulunan enderunlulardan şair Arif emir verdi. Asker, hemea koşuştu. Ancak
Ağa kuşhane m utfağı ile meşkhanede bul­ Enderun halkı korkularından şura3'a buraya
dukları merdivenleri kuşaklariyle birbirleri­ gizlenmiş oldukları için ortada kimseler yok­
ne bağlıyarak şehzadeyi yere indirdiler. tu. Alemdar’m adamlar: ise sarayın acemisi
idiler. Bu yiizden ne yapacaklarını, nereye
Alemdar Mustafa Paşa’nın teessürü, gideceklerini, şehzadeyi nerede arayacakla­
rım bir türlü bilemiyorlardı.
şehzade M a h m u d ’Ia ilk görüşmesi Tam bu kargaşalık arasında Alemdar
Kaatiller, Alemdar'; ilk anda ye’se uğra­ Mustafa Paşa şehzadenin Hafız Ahmed Efen­
tıp b u işten vazgeçirmek için Sultan Se­ di önüne düşmüş ve Tayyar Efendi ile Meh-
lim 'in jıs’şım bir şilteye koyarak arz odası­ med Bey kollarına girmiş olduğu halde gel-
nın Bâb üs-saadeye bakan kapısının ününde­ d iğirıi gördü. Korkunç sesiyle:
ki sofaya bırakmışlardı. B u sırada Alemdar «Bu kimdir?» diye haykırdı. İmam A h ­
da kapıyı açtırıp içeri dalmış bulunuyordu. med Efendi ileriye varıp:
Her tarafı kan içinde, yaralarla delik deşik «İşte Sultan Mahmud Efendimiz budur.
olan ve sağ şakağının derisi sakalıyle b ir­ Hilâfet nevbeti kendilerinindir. Ben, biat et­
likte çenesine kadar inmiş bulunan bu ııa’şı tim. Bu hayırlı işiıı tamamlanması sizin him ­
görünce tizerine kapanıp: metinize kaldı» karşılığım verdi.
«Vah efendim... Seni tahta çıkarmak Alemdar, hemen kendisini toparlıyarak
için bu kadar yolu aşıp gelmişken gözlerim şehzâdeyi saygı ile selâmladı ve:
seni bu halde gördü. Şu Enderun balkı de­ «Ah efendim, ben amcanı tahta çıkar­
dikleri hainleri öldürüp intikamını alayım* mak için gelmiştim. Körolası gözlerim onu bu
diye yüksek sesle ağla inağa başladı. Etra­ halde gördü. Bârı seni eülûs ettirerek te­
fında bulunan sekban ve âyânlar da hep bir selli bulayım. L âkin ona kıyan, bu hale ko­
ağızdan haykırmağa koyuldukları için sara­ yan Enderun halkıdır. Onları tamamen kı-
yın içini müthiş bir gulgule doldurdu. Bir Iınçtan geçireceğim.».
sözüyle can vermeğe hazır bulundukları Yeni bir fâcia başlamak üzereydi. 'Ah­
Alemdar’m insan-iistü bir varlık olarak d ü ­ med Efendi derhal müdahalede bulundu.
şündükleri padişah cenazesine kapanıp in ti­ «Etendim, Enderun halkının bunda ne
kam sözünü ağzına alması akıllarını başla­ kabahati var? B u cinayeti işleyenler m a­
rından almıştı. Nerede ise hücum ederek lûmdur. Efendimiz onları buldurup cezaları
bulduklarını öldürecekler ve sarayı yerle bir için size gönderir».
edeceklerdi. Bereket Rainiz Efendi ortaya Şehzade Mahmud o güne kadar görüş­
atıldı ve: mesine müsaade edilen birkaç yakiniııden
«Anıan efendim şimdi olmuşa ağlana­ başka yabancı iki insanı bir arada görme­
cak, ö¡müsün intikam ı alınacak zaman değil­ mişti. Halbuki Arz-o d asının önü ve üçüncü
dir. Vakit gayet dardır ve devleti kurtara­ yer denilen Enderun meydanı sarip kıya­
cak pek nâzik bir ¡samandır. Tahtın sahibini fetli vahşî tavırlı, tepeden tırnağa silâhlı

I
Dördüncü Mustafa (1807- 1808) zamanındaki hükümdarlar

(îiave: 1 6 5 )

A\”jsturya : İkinci Fransuva —----- j .


F a s : Mevisy Sliman (Süleyman) —i İspanya : Döroüncü Şarl — _>,
İsveç : Dördüncü Güstav -> — ->.
Fransa : Birinci Napoleon Bonapart
Papalık : Yedinci Pi —> — >.
İngiltere : Üçüncü Jorj —> --- > . Prusya: üçün c ü Freüerik Giyyom
İran : Fettı-Ali Şah —* — —,.
Rusya : Birinci Aleksandır _> —

2828
mütemadiyen homurdanan ve hiddetli h id ­ saltanatı sırasında bütün işleri âsilerin ve
detli dolaşan bir sürü insanla dolu idi. B u ­ zorbaların arzularına göre idare etmiştir. Ga­
na rağmen, hiç soğukkanlılığını bozmadan yet câhil, kandırılması kolay bir adamdı. Sal­
büyük bir vakarla Alcmdar’a hitab etti: tanatta rakipsin kalmak gayesiyle eski padi­
ePaşa, ben onları buldurur sana gönde­ şahı ve kendi kardeşi şehzâde Mahmud’u öl­
ririm. Sen askerini dağıt ve silâhlarım çıkar. dürtmeğe teşebbüs etmiş, fakat neticede yine
Rırka-i saadet dairesine gidelim». gayesine ulaşamamıştır. Dördüncü Mustafa
Alemdar Mustafa Paganın emri üzerine bundan sonra saraydaki dairesine hapsedil-
askerleri Bâb üs-saadederı dışarı çıktılar. Y a­
nında ancak üç-beş kişi kaldı. Bunlar, her ne
olursa olsun ondan ayrılmayan fedaîleriydi.
Alemdar, silâhlarını çıkardı. Yalnız belinde
murassa bir pata kalmıştı. Buııa bakarak:
«Elendim, amcanın yadigârıdır» deyince
çıkarmamasına müsaade olundu. Beraberce
Hırka-i .şerif dairesine gidildi. Şehzade, b u ­
raya girdi. Alemdar Mustafa Paşa da arslan-
haneye alınarak tatlı ve kahve ikram edildi.

Sultan Mustafa’nın saltanattan


uzaklaştırılması, şahsiyeti

Bu sırada Dördüncü Muştala, Bağdsd


köşkünün sofasında geziniyor, bir taraftan
da:
«Ben tahtdan inmedim. Mabmudu Jdm
çıkardı?» diye söyleniyordu.
Alemdar onu görünce:
«Bu kim, Sultan Mustafa mı?» diye sor­
du. Sonra, huşunetle ilâve etti:
«Söyleyin şuna, bucağına gitsin. Yoksa
elimden kıyamete kadar lanetleme olacak bir
iş çıkmasına sebeb olur.»
İmam Ahmed Efendi ve diğer bazı kim-
■Seler hemen Dördüncü Mustafa’nın yanına
gidip:
«Efendim, tahtda kısmetiniz bu k a d a r ­
mış... Biraz da hareme teşrif edip istirahat
buyrun» diyerek içeri gönderdikleri sırada
annesi harem kapısına geldi ve Alemdar
Mustafa Faşa’ya ağzına gelen ağır sözleri H a l ’ediien M ustafa’ nın hapsedildiği y erd en
sarfettiyse dc, kadınlara el ve dil uzanmadı­ taraftarlarından birine yazdığı yukarıdaki
ğından Alemdar Mustafa Paşa sesini çıkar­ m e k t u b u n d a ; asker toplayarak Sa ray a çelip
madı. îm am Ahmed Efendi, onu da sustu­ kendisinin tekrar tahta çıkarılması yazılıdır
rup hareme soktu. (Top kapı Sarayı arşivinden)
Dördüncü Mustafa son derece' haris ve
düşüncesizdi. Amcası Üçüncü Selim zama­ mis, lâkin burada rahat durnuyarak ikinci bir
nında, onun müsamahasından istifade ile giz­ ihtilâli el altından durmadan kışkırtmış' ır.
lice yeni düzen aleyhdarları ile temas edip Dışarıda kendisine ve eski fikirlere bağlı bu­
anlaşmış ve yeniçeri ocağiyle eskiye taraftar lunduğuna inandığı kimselere mektuplar gön­
bulunanları el altından durm adan. isyana ve derip memuriyetler vaadetmiştir. Sonra gö­
İhtilâle kışkırtmıştır. Buııdar. gayesi sadece receğimin. üzere bu hareket olmuş fakat ken­
üçün cü Selim’i devirip yerine padişah olmak­ disi de öldürülmüştür. Babası Birinci Abdül-
tı. Bu arzusuna nihayet erişti. Kısa süren ham id’in yanında gömülüdür.
İkinci Mahmud’un tuğrası

İKİNCİ MAHMUD

Padişahın cü!û?u, Alemdar'ın şehadeti ve diğer olaylar — İngiltere barış ve ittifakı, Rusya
savaşının devamı ve Bükreş barısı — A vrup a ahvaline bakış — İç ve dış gaileler, bağım­
sızlık hareketleri — İslâhat hareketlerinin başlaması, V a k ’a-i hayriyye — Avrupa devlet*
lerinin müdahalesi, Navarin olayı, Osmanlı-Rus savası ve Edirne barısı — Cezayir’in kaybe­
dilmesi, Mısır valisinin isyanı — 1830 ihtilâlleri — Nizib savaşı, padişahın vefatı.

Eski padişahın ve if'HMIimillllllfl İK İN C İ M A H M U D llllllllllllllflllf icabediyor idiyse de,


yakınlarının haremde vakit dar olduğundan
kendilerine ayrılan ye­ Babası : Birinci Abdülham id sıraya riayet edilme­
re gönderildikleri sıra­ Annesi : Nakşidil Sultan den biat töreni tam am­
da Bâb üs-saadenin D o&dugu tarih : 20 tem m uz 1785 landı. Bu iş sona e rin ­
önünde taht kurulmuş Padişah olduğu tarih : 28 t em m uz § ce, yeni OsmanlI h ü ­
olup herkes biat töre­ 1808 = küm darı İkinci M ah­
n in i bekliyordu. Böyle Ö lü m ü : 30 haziran / 3 tem m uz 1839 = m ud tahttan kalkıp arz
zamanda müneccimba- Bilinen zevceleri : Alicenab. Aşubu- odasına geçti.
şımn uygun bulduğu can. Bezmiâlem, Ebrreftar, Fatma,
Gtilcemal. Hüsnümelek, Hûsyar. Keri­
saati tayin etmesi âdet me, Mislinayab, Nevfidan, Nuritab, B u sırada Rusçuk
ise de, enderunda kah- Perestu, pertevniyal, Pervizfelek. Tir- yârânı Alem dar’ı bir
vccibaşmın bile bulun­ yal. Zernigâr sultanlar. tarafa çekmiş ve h e ­
madığı bu kargaşalık­ Bilinen çocukları : Abdullah. Abdül- m en sadaret istemesini
ta dışarıda münoccim- âziz (padişah olmuştur), Abdülha- telkin etmişlerdi. Ç ü n ­
başmm bulunmasına m iü (iki tane). Abdülmecid (padişah k ü sadaret m akam ına
ve bu işin Alemdar’a olmuştur}. A h m e d (beş tane), Baye- bir başkası gelirse
izahına im kân olmadı­ zid, Kemaleddin. M a h m u d , M ehm ed Alem darın T u n a b o y u­
<iki tane), M urad, Nizamcddin. O s­
ğından bundan vazge­ m an, Süleyman. Âdile (M ehm ed Ali
na dönmesi icap edi­
çildi. Şehzade Mahmud Paşa ile evlenmiştir), Fatm a (İlci ta­ yor, b u ise onların işi­
ise, Alemdar’ı Hırka-i ne), Esma. Emine. Ayşe, Atiye <Ah- n e gelmiyordu. N ih a ­
şerif odasına çağırtıp m ed Fethi Paşa ile evlenmiştir), Zey- yet yârânm ısrariyle
biraz baş-başa görüştü neb. Şah. Salime (M ehm ed Halil P*i- b u işe aklı yatan A l e m ­
ve onu sadaret kayma­ fût Paşa ile evlenmiştir), Münire. dar Mustafa Paşa, A r z
kamlığına tayin ettik­ M ihrim ah (M ehm ed Said Paşa ile ev­ odasında bulunan İkin­
lenmiştir), Hayriye (iki tane), H a m i­
ten sonra kalktı ve de (iki tane), Hatice.
ci M a h m u d ’un huzuru­
Bâb üs-saadeden çıka­ na çıkıp:
rak kurulmuş olan «Hünkarım , divan
tahta oturdu (28 tem­ ahalisi kulunuzun sad-
m uz 1808). Evvelâ : Veziriazamları : Alemdar Mustafa rıâzam olmamı istiyor­
İ Paşa. 28 tem m uz — 16 kasım 1808,
Alemdar Mustafa Pa­ lar, emir efendimizin-
= şehid. M em iş Paşa 21 kasım 1808 —
şa, sonra şeyhülislâm | 1 ocak 1809, azil. Y u suf Ziya Paşa
dir» dedi. Sultan M a h ­
Arab-zâde biat ettiler. | (İkinci defa) 1 ocak 1809 — 10 nisan m u d , b u n u çaresiz k a ­
Bundan sonra evvelâ bul ederek Alem dar’a
r —^
Endcrunlularm biati sadaret kü rkü n ü gıy-

2830
dirdi (Başbakanlık Arşivi: M illî emlâkden tancı Mustafa Soğukçeşme ocağında bulunup
devrolunan defterler, sayı 1 1 ). yakalandılar ve tazyik olunmak üzere bostan-
cıbaşı hapsine verildiler. İmrahor Mehmed de
Cülûs töreni sırasında kızlar ağası Mer­ Bâb-ı âliye çağrılıp orada tevkif edildi.
can Ağa Alemdar':r. gözüne ilişmiçti. Açılıp
kapanması kendi emrinde olan Bab üs-saadeyi Alemdar Mustafa Paşa sadrıâzam sıiatiy-
açtırmıyarak ve kaatillcrin harem dairesine ic yanındaki korkunç görünüşlü muhafızla-
hücum larını önlemiye- riyle birlikte o gün
rek Üçüncü Sclim’in Bâb-ı âliye geldiyse
şehid edilmesine sebep de, vakit pek geç ol­
olduğunu birden ha­ duğundan devlet rica­
tırlayıp yeni padişahın linin ancak birkaçına
nuzurunda en ağır söz­ hil’at. giydirilebildi.
lerle hakarette b ulun ­ Aynı sebepten dolayı,
du. H albuki hüküm da­ Sultan Selim’in cena­
rın huzurunda başka­ zesi de o gün kaldırıl-
sını paylamak saray mayıp ertesi güne b ı­
âdâbına aykırı idi rakıldı. Bütün Bâb-ı
Alemdar’m tabii böy­ âli ricali o gece orada
le şeylerden hiç habe­ kaldılar ve ertesi cuma
ri yoktu. Sadaret k ü r­ günü başta sadrıâzam
kün ü giydikten sonra ve şeyhülislâm olmak
ilk işlerinden biri İkin­ üzere erkenden saray­
ci M ahm ud’dan Ü çün­ da toplanıp Üçüncü
cü Selim’in kaatilleri- Selim’in cenaze nam a­
nin derhal idam ı m ü ­ zını kıldılar ve n â ’şını
saadesini istemek oldu. Lâleli camiindeki ba­
Padişah, acele ile yan­ basının türbesine göm­
lışlık yapılmasından ve düler. A ynı gün Aya-
bu işte parmağı olmı- sofya câmiine selâmlık
yanların da sorgusuz olarak İkinci M ahmud
sualsiz cezaya uğrama­ cuma namazında ilk
sından çekinerek: defa halka göründü.
=Sabret» diye kar­ Kaşının üstündeki ya­
şılık verdi. Biat töre­ ra bellî oluyordu.
n i bitince, herkese es­ Sultan İkinci M a h m u d Üçüncü Sclim’in vahşi­
kisi gibi vazifelerine (Ressam ı S . A . Allais) ce öldürülüşüne pek
devam izni verildikten müteessir bulunan
sonra İkinci Mahmud ■ıtiHiıııııt *ıtun ıt ııııııtıııı u n m ıııım ııııu j tıııı tınını halk, bunu da görünce
da Enderuna döndü. Enrîerunlulara lânet
1811, azil. La2 Ahmed Paşa 10 nisan okumağa başladı. Bos-
Yeni Padişahın ve f 1811 — 5 eylül 1812. azil. Hurşid Ah­ tancıbaşı hapsinde bu­
med Paşa 5 eylül 1812 — 30 mart lunanların bu sırada
Alemdar Mustafa ?| 1815. azil. Mehmed Emin Rauf Paşa
£ 30 m art 1815 — 5 ocak : 8 i 8, azıl. sorgusu bitmiş, hâdise
Paşa’nın ilk icraatı || Derviş Mehmed Paşa 5 ocak 1818 — aydınlanmış ve mes’ul-
= 4 ocak 1820, azil. Scyyid Alı Paşa 4 ler tesbit edilmiş b u lu ­
İlk arzusu kaatil- 5 i ocak 1820 — 28 m art 1821, azii. Ben- nuyordu. Bunun üzeri­
lerin cezaya uğraması || derli AH Paşa 28 mart — 30 nisan
ne cezalar başladı.
olduğu için hemen |i 1821, azil. Hacı Salih Paşa 30 nisan
bunlardan olup kaçmış |E 1821 — i l kasım 1822 azil. Deli Ab- Evvelâ hâdiseyi
ve saklanmış bulunan- | § dullah Paşa 11 kasım 1822 -- 4 mart önlemek, Bâb üs-saa-
ların yakalanarak sor- |E 3823, azil Silâhdar Ali Paşa 4 mart denin kapanmasına en­
guya çekilmek üzere i | — 13 aralık 1823. azil. Mehmed Said gel olmak, kaatillsri
| Galib Paşa 13 aralık 1323 — 15 eylül hareme sokmamak,
bostancıbaşı hapsine |ş 1824, azil. Benderli Mehmed Selim
konulmaları hakkında i l Sırrı Paşa 15 eylül 1824 — 26 ekim Sultan Selim’i koru­
gerekli emirler verdi. |jj 1828. azil- Topal İzzet Mehmed Paşa mak elinde iken ve
İlk önce, Abdülfet- =: 26 ekim 1828 — 28 ocak 1829, azıl. bunlar vazifesi b u lu ­
tah Ağa Kabataş’ta, i [ Reşid Mehmed Paşa 28 ocak 1829 — nurken bir tarafa çe­
Salih Ağa yalısına bi- E§ 17 şubat 1833, esaret ve azil. Mehmed kilip hiçbir müdahale­
l Emin Rauf Paşa (ikinci defa) 17 şu-
tişik bir evde yakalan- |E bat 1833 “30 m art 1838 den sonra de bulunmıyan, aslın­
dı. Sonra zenci Nezir i l başvekil” — da ise bu işe taraftar
Ağa Üsküdar’da, bos- y ıııiıtııııııiııın ıııu iiıın n ın n ın ın ı ıtnıtt ın ıtn n tııııın n in n im i „„i olduğu anlaşılan kızlar
ağası Mercan Ağa tevkii edilerek Balıkha­ oiundular. Bu ceza kasırgasından ocak da
neye indirildi ve orada idam olundu. Aynı emin kalamadı. Başta ocak bezirganı ve eski
gün deli im rahor Eyuplu Mehmed ile hazi­ sekbanbaşı A r ii Ağa olmak üzere hâdiselere
ne vekili zenci Nezir’in ve saray kahveci- karışmış olanların hepsi öldürüldü veya
başısmın. A ’ay-köşkü önünde boyunları vu­ uzak yerlere sürüldü. Karadeniz boğazı ocak­
ruldu. Ertesi günü sır kâtibi Ahmed ile ma- ları ise ilga edildi.
beynei Cevher aynı yerde katledildiler. Ha­
zine kethüdası Ebe Selim, cülus g ü nü hâzi­ B u icraat sonunda İstanbul’un hali bir
neden padişahlara mahsus kıym etli bir sor­ anda değişti. Uzun zamandan beri kargaşalı­
guç ile birçok mücevher alarak evvelâ Fın- ğın hüküm sürdüğü şehirde asayiş geri gel­
dıklı'da kendi kaftancısı Nazif ile b ir evde di. Öteden beri yeniçeri taraftarlığı ile ta­
saklanıp oradan da himaye' edileceği üm idiy­ nınm ış bulunan R um eli âyâr.iarı, şimdi on­
le saya ocağına sığınmıştı. Lâkin, ocak su­ lardan nefret eder olmuşlar ve vaktiyle Sul­
bayları tarafından tevkif edilerek verilen tan Selim’in icraatına karşı geldikleri için
emir üzerine İstanbul'a gönderildi. Kaatiller- pişm anlık getirmişlerdi. Başta Alemdar ol­
den Acı Bağdadlı diye anılan bostancı da Üs­ m ak üzere, hepsine birer mükemmel konak
küdar’da yakalandığından birlikte idam olun­ verilmişti. Her gün üçer-beşer yüz Rum eli
dular. K aatilleri Sultan Selim’in dairesine askeriyle Bâb-ı âliye gidip geliyorlardı. R u ­
ulaştıran ve kendilerine iğrenç işlerinde yar­ meli askerinin heybetinden yeniçeriler or­
dım eden bir k ıfim câriyeler de tevkif olun­ tadan silinmiş, âdeta kaçacak delik arar ol­
muşlardı. Bir gece Kızkulesi açığında boğu­ muşlardı. Aksaray'da, Okçular başında, Ba-
lup denize atıldılar. Kaaiillere katılmış olan lıkpazarında, Parmakkapıda lıer gün idam
on yedi saray muhafızı baltacı ve bostancı­ edilen b irinin cesedi yerlerde yatıyordu. Bu
dan bir kısmı ele geçmiş ve derhal idam- şekilde bir-iki ay içinde binden fazla adam
olunmuş, bîr kısmı kaçıp saklanmıştı. Bunlar öldürülmüştü. İstanbul'da sadrıâzam, ordusu
Şiddetle takip edilerek zamanla ele geçilirilipveya icraatı hakkında kimse ağzını açıp bir
cezalarını gördüler. Velhasıl, b u olaya karış­ kelime söylemeğe cesaret edemez olmuştu.
mış olanlardan hiçbirisi sağ olarak kurtula­ Üçüncü Selim’in adı, sağ ve tahtında im iş ka­
madı (Şani-zâde Tarihi, C: I, S: 21-24). dar saygı ile anılmaktaydı. Yeniçeriler ise
her yerde hor görülüyorlar, böyle bir padi­
şahın değerini bilm edikleri ve ona karşı gel­
Kılınç alayı, yeni azil ve tayinler, dikleri için ağır tenkidlere ve hakaretlere
İstanbul’un asayişi uğradıkları halde korkudan seslerini çıkara -
iniyorlardı. Yalnız bu hal onlarda Alemdar
13 temmuz 1808 günü İkinci Mahmud, Mustafa Paşa'ya karşı büyük bir kin ve nef­
muhteşem bir alayla saraydan çıktı. Divan, - retin uyanmasına ve yerleşmesine sebep olu­
yoluyla ilerliyerek yolu üzerinde rasiîadıgı yordu. Bundan maada, Aiemdar Paşa’nııı sa­
ecdad kabirlerini ziyaret edip Eyüp Sultan’a bırsızlığı yüzünden kendisine kabahat isnad
indi ve türbede merasimle ltılmç kuşandık­ edilenlerin bir kısmı, uzun boylu tahkikat
tan sonra deniz yoluyla saraya döndü. yapılmasına lüzum görülmeden şiddetli ceza­
lara uğradıkları için bu hal de bazı hoşııud-
Çelebi Mustafa Pasa yanında Alemdar suzluklara sebep olmaktaydı. Bununla bera­
ve ordu bulunduğu halde İstanbul'a dönünce, ber, Bâb-ı âlide sürüncemede kalmış işler
Üçüncü Selim’in halind e büyük rolü olan sür’atle sona erdiriliyor, sadrıâzamdan kor­
sadaret kaymakamı Köse Musa Paşa zorba­ kan memurlar bir şikâyete meydan verilme­
larla ülfeti yüzünden tstanköy adasına sürül­ mesi için müracaat sahiplerinin işlerini ça­
müş, sonra kendi ricasiyle menfası İzmir'e bucak neticelendiriyorlardı. Geçen hâdiseleri
tahvil olunmuştu. Yanında yağmalardan elde tahrik etmiş olan yobaz güruhu da fena halde
ettiği büyük bir servet vardı. H al’ ve cülûs sinmiş ve kabuğuna çekilmiş, halkın gözün­
işlerine karışmış olduğu için başına ergeç bir den düşmüştü. B u arada Alemdar tarafın­
belânın geleceğini tahm in ettiği için bura­ dan Varna m uhafızlığına gönderilmiş bulu­
dan bir gemi tedarik edip yanında bulunan nan Tayyar M ahm ud Paşa da eski rejim in
bütün servetiyle birlikte Avrupa’ya kaçmayı sadık adamlarından olduğu için idam edile­
düşünüyordu. Bu sırada .İkine: M ahmud’un
cülûsu vaki olarak idam: hakkında ferman rek kellesi İstanbul’a gönderildi,
çıktı. Bir haseki bu ferm anı İzmir’e götürdü,
İzmir mütesellimi ve kadısı yanlarına gerekli Chtnanlı devletinin iç ve diş durumu,
adamları alıp evinde bastırdılar ve devletsiz
Padişahla âyan arasında yapılan sened
başını keserek İstanbul’a gönderdiler. Bir ta­
raftan da şeyhülislâm, Rumeli kazaskeri, İs­ Bu esnada devletin hali cidden perişan
tanbul kadısı öteye-beriye sürüldükleri gibi, bir manzara göstermekteydi, Rum eli ve A na­
eski valide sultanın yakın adam ları da idam dolu hemen tamamen mütegallibe eline geç­

2&S2
mişti. Bozok mutasarrıfı Cebbar-zâde Sü­ yetini devam ettiremiyeeeğini anlattıktan
leyman Bey, Saruhan mutasarrıfı Ksraosman- sonra aradaki ayrılıkların birlik ve beraber­
oğlu Ömer Bey, Bilecik’de Kalyoncu Musta­ liğe dönmesi gerektiğini, herkesin bu birliğe
fa bunların meşhurlarıydı. Arnavutluğum sımsıkı yapışıp çalışmalı lüzum unu ileri sür­
Toska'ık kısmı Yarıya valisi Tepedelenli A li dü. Mecliste bulunanların hepsi bu düşünce­
Paşa nın Kegalık kıtm: ise İşkodıa valisi K a­ lere katılıyorlardı. Bunun üzerine görüşme-
ra Mahmud Paşa’nın hükrnündeydi. Screzli 3ar başlayıp nihayet üç madde üzerinde ka­
İsmail Bey, ferman dinlemiyordu. Haleb, kö­ rar verildi:’
lemen ocağının pençesine düşmüştü, Cezayir'­
de dayılar hâkimdi. Hicaz Vahhabilerin n ü ­ 1 — Padişahın emirleri her yerde, her
fuzunda bulunuyordu. Mısır, Kavalalı Meh- durumda geçccekti.
med A li Paşa’n ın el ine geçmekteydi. Velhasıl,
hüküm etin otoritesi memlekette âdeta yürü­ 2 — Devlete ait vergiler muntazam top­
müyordu. Deniz ve kara kuvvetleri perişan, lanacak, bunlarla alâkalı herkes taahhüdünü
hazine boştu. Kısaca, imparatorluğun yıkılışı ‘ noksansız yerine getirecekti.
âdeta gelip çatmıştı. Üstelik Kusya ve İngil­
tere ile savaş halinde idik. 3 — Devlet namına asker alınacak, buna
engel olanlar her yerde âyân T'0 hanedanlar
Alemdar Mustafa Paşa idareyi ele aldığı tarafından tedib edilecek, buna karşılık ta-
zaman bu Çetin şartlarla savaşmak Korunda ahhüdlerini yerine getiren ve devlet em irle­
bulunuyordu. Evvelâ memleketin ileri gelen­ rine itaat eden âyân ve hanedana da doku-
lerini büyiik bir meclis halinde toplayıp bü­ nulmıyacaktı, Bunları belirten yedi madde ve
tün meseleleri görüşmeğe ve hop beraber bir bir hatimeyi havi .aened-i ittifak» denilen
hal çaresi bulmağa karar verdi. Bunun için mukavele hazırlanıp hazır bulunanlar tara­
mütegalübenin bir kısm ını bilo dâvet etti. fından imzalandıktan soııra tasdiki iyin ik in ­
Bunlar da A lem dardan çekindikleri için bu ci M ahm ud’a verildi. Yeni hükümdar, d uru­
dâveti kabul ettiler. Serezli İsmail Bey on iki m u yanındakilere danıştı. Başçuhadar Eğri-
bin. Kalyoncu Mustafa beş bin askerle gel­ boyun Öm er Ağa, bunun padişahın hü k ü m ­
diler. Eski nizam-ı cedid kum andanı Kadı ranlık haklarına aykırı bulunduğunu, lâkin
Abdurrahman Paşa da dağılmış olan talim li şim dilik kabulden başka çare olmayıp ilerde
askerden beş bin kadarım tüfekçi adiyle alıp ilga edilebileceğini söyledi. İkinci M ahm ud
getirdi. Cebbar-zâde Süleyman, Karaosm&a- senedi istemiye istemiye bil' hatt-ı hümayunla
oğlu Ömer Beyler de gelmişlerdi. Bunlar, tasdik etti (Ekim 1SQ8). Bu, ây in in ve bazı
ssdnâzam vasıtasivîe Çağlayan köşkünde pa­ hanedanın hükümet içinde hüküm et şeklinde
dişah tarafından kabul edildiler (29 eylül ve hiç b ir meşru ve haklı dayanağı bulun-
1808 - 8 şâban 1223). Sonra devlet ricalinin mıyan nüfuzlarını resmen kabul etmek de­
de katıldığı büyük meclis toplandı. Alem­ mekti. B u senedde Alemdar’ın imzasiyle bir­
dar burada söz alarak geçen hâdiselerin ve likte âyân ve hanedandan maada, Rusçuk yâ-
devletin içinde bulunduğu durumun, kısa rânından derya kaptanı Eamiz, sadaret ket­
b ir izahını yaptı. Sonra kendisinin yeniçeri hüdası Refik, defterdar Behiç, çavuşbaşı
taraftarı olduğunu tasrih etti. Lâkin, talim li Tahsin'in de im zaları vardı. Kaleme alan
askere mutlaka lüzum bulunduğunu, böyle bir ise, beylikçi İzzet Bey idi. İkinci Mahmud,
teşkilâtı olmadıkça devletin siyasî mevcudi­ hepsine karşı derin bir infial duydu. Hele

A vrupalı bir ressam tarafından yapılan gen ç bir padişahın ilk c u m a selâmlığını tasvir
e d en b u sesim de S ultan İkinci M a h m u d 'u n k a s d e d ü m iş olması m u h t em eld ir

2833 F . 30
Alemdar Mustafa Pasa'nm devlet idaresine danlarını satın alarak kendilerine belli bir
lam b ir diktatör gibi hâkim bulunması ve gelir tem in edenlerden arzusuyla bunları
başına buyruk hareket etmesi hiç hoşuna geri verenlere gümrüklerden yarı bedelleri
g i‘iniyordu. verilmesini, belli bir müddet içinde esame-
İcri teslim etmiyenlerin haklarının düşmesi­
n i emretti. Sekban-ı cedid ise, sekizinci ka-
Sskfcan-ı cedid’in teşkili, yeniçeri pukulu ocağı sayılıp ayrı tuğ ve bayrak ve­
ocağının durumu rildi. Öbürleri yeniçeri, topçu, top arabacı­
ları, cebeciler, lâğımcılar ve süvari ocakla­
B ir taraftan da nizam-ı cedidin yeniden rıydı. B u hal yeniçerileri fena halde kız­
kurulmasına karar verilmişti. Yeniden asker dırdı. Lâkin Alemdar’ın korkusundan ses çı-
yazılıyor ve bunlar Levend çiftliği ile Üs­ kartamayıp fırsat kollamağa başladılar.
küdar (Selimiye) kışlalarına gönderiliyorlar­
dı. Lâkin, nizam-ı cedid adı yeniden kulla- Yeniçeri ocağına kayıdlı birçok kimse­
nılm ıyarak bunlara yeniçeri ocağının bir bö­ ler de vardı ki, askerlikte mükellef bulun­
lüm üne mensup olanların adı olan sekban is­ dukları halde askerlik sanatını hiç b ilm i­
m i verildi ve *Sekban-ı cedid» diye anılm a­ yorlar, dışarda hamallık, kayıkçılık nevin­
ları kararlaştırıldı. Nizam-ı cedid askeri baş­ den işlerle uğraşıyorlar, ayrıca devletten
larına kırm ızı bostancı baratası giyerlerken, ulüfe alıp sefer zamanlarında savaşa gidi­
sekbanlara serpuş olarak Rum eli ahalisinin yorlardı. Bunların da evvelâ belli bir m üd­
giydiği Şubara adlı d ilim li kalpak seçildi. det sekban veya kalyoncu yazılıp askeri ta­
Üstlerine kırm ızı ve sarı şal saracak­ lim ve terbiye gördükten sonra sanatlarını
lardı. icrada serbest olm aları kararlaştırıldı. BU
Hükümet, yeniçeri ocağının da ıslahına ise, b u zümrenin son derece hoşnutsuzluğu­
karar vermişken İkinci Mahmud hem yeni n u celbetti. Derya kaptanı Ramiz Paşa, ge­
bir kargaşalık çıkmasından çekindiği, hem milere musallat olup balta asarak baç alan
de A lem dar’ın pek artan nüfuzuna karşı oca­ ocak kabadayılarını sindirmiş ve hattâ pek
ğı icabında kendi tarafına çekmeyi düşün­ meşhurlarından Kahveci-oğlu Burunsuz Mus­
düğü için bunu kabul etmedi. Ancak, fiilen tafa’yı idam etmişti. Ocaklı, b u yüzden de
askerlik etmeyip esâme denilen maaş cüz­ derin bir kin bağladı.

RUSÇUK Y Â R Â N IN A , SA D R IÂ Z A M A VE YENİ İCRAATA KARŞI


O C A Ğ I N A Y A K L A N M A S I , A L E M D A R ’IN Ş E H A D E T İ

Yeni hüküm darın etrafını alan Enderun- gelmekteydiler. Önlerinden elli altmış çuha­
lularla, Bâb-ı â li ricalinin gittikçe araları dar, arkalarında iç-ağaları ve yedek atlariy-
açılmaktaydı. İkinci M ahmud’un, kendisine le haşmet ve debdebe satmaları ise hiç hoş
kabul ettirilen senet ve Alemdar Mustafa görülmüyordu. Alemdar Mustafa Paşaya
Paşa ile Rusçuk yârânm artan tahakkümü gelince, üst üste sunulan cariyelcr arasında
yüzünden durumdan memnun olmayışı, bu­ âdeta kendisini kaybetmiş, hele sürgünden
nun başlıca sebebiydi. Hnderuıüular, gönç kurtulm ak için Anadolu kazaskerinin tak­
hüküm darı kışkırtıyorlar, bütün salâhiyet vc dim ettiği Kamertab yüzünden pusulayı şa­
hâkim iyetin kayıtsız şartsız kendine ait ol­ şırır hale gelmişti. B u dilber ve fettan ca-
duğunu, halen mevcud durum un ise buna riyenin kendisine öğretilmesi üzerine kork­
uymadığım ve emsalinin bulunm adığını ileri tuğunu bahane ederek Alemdar Paşaya si­
sürüyorlardı. B ir taraftan da el altından lâhlarını çıkarttırması ve onun divana bu şe­
yeniçeri ocağını okşamakta ve kendi taraf­ kilde gelmeğe başlaması ise herkesi hayret­
larına çekmeğe çalışmaktaydılar. ler içinde bırakmıştı. Etrafını alanlar, onu
Alemdar Paşa ile Rusçuk yârânı ise, zor­ zevk ve safa ile sersemlettikten sonra yavaş
baların ve ocağın tamamen sinmiş olduğunu yavaş maksatlarına âlet etmeğe, düşmanla­
sanarak içleri rahat olduğu halde yavaş ya­ rını sürdürmeğe, kendi hesaplarına müsa­
vaş kendilerini İstanbul’un meşhur zevk vc dere ve yağmalara onun nüfuzunu siper et­
safa âlemlerine kaptırmağa başlamışlardı. meğe balşamışlardı. Sadık adamları onun bu
Eğlenceler, ziyafetler, toplantılar birbirini dizginsiz gidişini beğenmiyerek yavaş yavaş
kovalıyor, memuriyet tevcihi veya suçlula­ yanından uzaklaşıyorlardı. A k ıl hocası Köse
rın affı için alınan rüşvetler, göze girmek ve Ahm ed kethüda, Rusçuk’taki bazı işlerini
menfaat sağlamak istiyenlerin sunduğu he­ bahane ederek gitmiş ve b ir daha dönme­
diyeler, müsaderelerden elde edilen servet­ mişti. Kısa bir müddet sonra Serezli İsmail
ler yeni ricali zengin ediyordu. Bâb-ı âliye Bey de döndü. Onu, öbür âyânlar birer ik i­
sırmalı elbiseler ve samur kürklerle gidip şer takip ettiler. Böylece, Alemdar Mustafa

283-t
Paşanın kuvveti gittikçe azalıyordu. Onun
aleyhinde el altından büyük bir komplo ha­
zırlayanlar da boş durmuyorlardı. Vidin va­
lisi Molla İdris Paşa, ocağın arzusuyla Rus­
çuk üzerine yürüdü. Alemdar, çâresiz bir
kısım adamlarını ayırıp o tarafa göndermek
zorunda kaldı ve kuvvetleri biraz daha azal­
mış oldu.

Yeniçeri ocağının, eski padişah taraf­


tarlarının ve ulemanın baştakilere kin
ve nefretleri, Fatih camr’i olayı

Kısa aba poturları, süslü cepkenleri, kıy­


metli şallar sarılmış şubaraları ile sek ban -ı
cedid askeri pek şık ve gözde idi. Alemdar
Mustafa Paşanm askerlerine gelince, altın
ve gümüş tozlukları, ceviz kadar gümüş d üğ­
meleri, som gümüş kundaklı tabanca ve tü-
f erkleri, işlemeli kese ve i işen kİ iki eri ile
y irm i 1otuz okka gümüş yükünün altında âde­
ta zorla yürümekteydiler. Tamamen gözden
düşmüş olan yeniçeriler ise, pejmürde kıya­
fetleriyle köşe başlarında sebze, limon, kö­
m ür satarak, hamallık, kayıkçılık ederek sü­
rünüyorlardı. Halbuki onlar, vaktiyle dev­
letin en muteber sınıfı ve biricik dayanağıy­
dılar, İşte bu zümre, üstelik bütün hâkim i­
yet ve iktidarları da ellerinden alınınca ta-. Sultan İkinci Mahrouci
b ii olarak yalnız intikam ı düşünmeğe baş­ (Eski bir gravürden)
ladı (Şani-zâde Tarihi, C: I, S: 100). Bir ta­
raftan kenarda köşede kalmış ve postu kur­
tarmış Dördüncü Mustafa taraftan eski rical denilen rütbe ve mevki sahibi resmî ulema
de el altından mütemadiyen tahriklerde bu­ bu halden kuşkulanarak, tıp kı yeniçeri oca­
lunuyorlardı, A lem darın yeniçeri ocağını ta­ ğ ı için düşünüldüğü gibi, fiilî hizmet şartı­
mamen ilga edeceği, ocak mensuplarının n ın kendilerine de teşmilinden, aralarında
kısmen sckban-ı cedide alınıp geri kalanla­ b u suretle büyük tensikat yapılarak çoğu­
rının esâmeleri iptal edilerek aç bîilâç or­ nun açıkta bırakılmalarından korkmuşlar,
tada bırakılacakları, kargı gelmek istiyenle­ esasen yeniliklere de prensip itibariyle k a r­
rin tepeleneceği dönen rivayetler arasınday­ şı olduklarından A lem dara düşman kuvvet­
dı. Ocak, bunlara karşı tedbirler almağa, lerle hemen birleşip tahrik kampanyasına
Alemdarla yaranını aradan çıkarmak için katılmışlardı.
plânlar kurmağa çoktan başlamıştı. Alem­
dar ile arkadaşları ise, tamamen gafildiler.
Yeniçerilere hamal, kayıkçı, manav ve ser­ İlk hâdise, Ramazan günü Fatih cam iin­
seri sürüsü gözüyle bakıyorlar, onlardan de vukubuldu. Üçüncü Selim devrinde yeni
artık hiçbir tehlike gelemiyeceği zannınrta düzeni ve talim li askeri müdafaa etmiş olan
ve aşrın bir gaflet uykusunda bulunuyor- ulemadan Ubeydulla!) Efendi, Dördüncü
laıdı. Mustafa devrinde bile bu işin gizlice propa­
gandasını yapmış, Alemdar duruma hâkim
olunca da vaazlarında herkesi, alenen sekban-ı
Diğer taraftan ulema da Aemdara cedide girmeğe dâvel eder olmuştu. O gün
aleyhtardılar. Buna sebcb ise, yine ekmek Fatih camiinde vaaz verirken talim li aske­
parası korkusuydu. Bir gün AJemdar’m hu­ rin islâmın emri olduğunu söyleyip buna e n ­
zurunda görülen dâvada vekayi kâtibi bütün gel olmak isteyenlere ve bu arada yeniçeri
meseleyi izah ve delillerini münakaşa et­ ocağına iena halde atıp tuttu. Yeniçeriler
tikten sonra kazasker efendi hükm ü verince, arasında ise, ocak aleyhine söz söylemek k ü ­
sadrıâzam: fü r derecesinde ağır görülürdü. Camide halk
arasında hazır bulunan yedinci cemaat oöa-
<Bütün işi şu küçük efendi görüyor... O b aşısı dayanamayıp yerinden fırladı ve
. hnlde o büyük efendinin ne lüzum u var?» Ubeydullah Efendiyi kürsüden indirmek için
deyivermişti. İşte o devirde ülemay-ı rit'iüm eteğine yapıştı. Hoca Efendi:

2835
«Ulema yok ¡ıra?» diye haykırınca m ol­ da ocağa haber uçurup bayramdan soniâ
lalar yardıma koştular. Odabaşı da: yeniçeriliğin tamamen kaldırılmasına karar
verildiğini bildirmişti. B unu yapanın, Alem-
•Yeniçeri yok mu?» feryadını bastı, ce­ dar’a ve yaranına düşman Enderunlulardan
maat arasında bulunan yeniçeriler ayakla­ birisinin olması da muhtemeldir. Bu haber,
nınca büyült bir kavga çıkmak istidadı be­ ocakta büyük b ir telâş ve endişe yarattı.
lirerek ik i taraf güçlükle yatıştırıldı. Dokuzuncu bölüğün odasında birkaç odaba­
şı gizlice toplanarak görüştüler ve biraz da­
Lâkin, büyük bir fiine kopmak üzere
ha kaybedilirse sekban-j eedid büsbütün kuv­
idi ve buna artık engel olunamazdı.
vetleneceğinden kendileriyle bnşedilemiyece-
ğine, bu yüzden şimdiden harekete geçme­
ikinci hâdise ve yeniçeri ocağının nin doğru olacağına karar verdiler.

harekete geçmesi İlk düşündükleri plânları basitti. Evvelâ


halkı ayağa kaldırmak ve kulakları patırdıyu
5 kssım 1303 salı günü, (Ramayalım 26 alıştırmak ve bu suretle asıl maksatlarını
sına rastlıyordu) gece, kadir gecesiydi. Sad- gizlemek için gece yarısına doğru birkaç de­
rıâzam Alemdar Mustafa Pasa, Divan-yolun- fa haberci gönderip «yangın var» diye orta­
da, A tik A li Paşa cami inin karşısında bu­ lığ ı telâşa verdiler. BByiece Bâb-ı âliye yü­
lunan şeyhülislâm konağına iftara gitmişti. rüyüşlerini herkes yangın söndürmeğe ^ d i ­
Dönüşle, alay: seyretmek için bir sürü hal­ yorlar sanacaktı. Alemdar, ne oluyor diye
kın caddeyi doldurmuş ve kapatmış olduğu dışarıya uğrarsa, hemen tiifenkle vuracaklar­
görüldü. Alemdar, buna bir mâna veremiye- dı. Lâkin, sadrıâzam ve yârânı bu gürültüye
rek kendisine karşı bir komplo, bir sui-kasd -aldırış etmediler. O zaman Alem darı Bâb-ı
teşebbüsü sanıp kalabalığın dağıtılmasını b il­ âlide bastırıp tepelemeğe karar verdiler.
dirdi. Yanında bulunan sekbanlar önlerine Esasen orada yalnızdı. Güvendiği adamları,
geleni değnek ve kamçı darbeleriyle dağıtıp öldürülen veya sürülen eski ricalin konakla­
yolu, açtılar. Kafile, buyleee Ayasofyaya ka­ rına yerleştirilmiş bulunuyorlardı.
dar seldi. Teravih namazı orada kılındıktan
ve mütad merasimin icrasından sonra Alem­ Yeniçerilerin Bâb-ı âliye yürüyüşü,
dar, Bâb-ı âliye ve sekbanlar yerli yerlerine
döndüler. Alemdar’in mukavemeti

Bu şekilde sopa ve kamçı darbelerine Bu karar, hemen tatbik edildi. Güneşin


uğrayan, yaralanan, ve berelenenler ise doğ­ batışından yedi saat sonra (15-16 kasım gece­
ru yeniçeri ve cebeci kahvelerine giderek; si) yeniçeriler kışlalarından hareket ettiler.
Birbirlerini tanıyıp anlamak için aralarında
«Biz müslüroan olup zerre kadar suç ve «sabahtır» sözünü parola olarak seçmişlerdi.
günahımız yok iken bizi böyle döğmek ve Evvelâ Ağa-kapısına vardılar. Yeni vükelânın
hakaret etmek neden ıcab etti? Bir haydud himayesi sayesinde kısa zamanda yükselerek
başı geldi. Bir padişahı hal’edip zorla m üh­ odabaşılıktan yeniçeri ağası olan Mustafa
rü aldı. Hâlâ şevketiû padişahımıza da lâ ­ Ağaya niyetlerini anlatıp kendileriyle birlik
yık olan kulluk muamelesini göstermiyor. olmasını istediler. Mustafa Ağa, yeni rejimin
Hemen birtakım hainlerin sözüyle din ve nimetini görenlerden olduğu için onları nasi­
devlet erkânı olan ülenıa ile ocaklıyı kal­ hatle bu işten vazgeçirmeğe kalkışınca ken­
dırmak ve fakir ve zayıfları ayaklar altına disini derhal öldürdüler. Yerine kul kethü­
aldırmak istiyor. Bundan sonra bize yaşa­ dasını bir miktar askerle vekil bırakıp sür'at-
mak ne lâzım ve niçin korkmalıyız? Allaha le Bâb-ı âliye gelerek; sessiz sadasız her tara­
şükür biz onun yanındaki bir avuç hayta gü­ fını kuşattılar. Sonra haberciler kulluğu ci­
ruhundan kat kat fazlayız. Onlarla başa çı­ varında hazırlanmış olan kuru otları Alay-
kamaz mıyız? Ona müslüman lığımızı ve ye­ köşkü tarafındaki büyük kapının üzerinde
niçeriliğimizi anlatmalıyız, dediler. bulunan sadaret kethüdası -odasının altına
yığarak tutuşturdular. Alevler iyice yükse­
Ocaklı esasen bir hâdise çıkarmağa ha­ lince de tüfenk atmağa ve civar han ve dük­
zırlanmış ve hattâ bunun için bir kısım adam kânlardan dışarıya uğrayan sekbanları öl­
da ayırmıştı. Halkın böyle kahvelerde ken­ dürmeğe başladılar. Harem dairesinde bu­
dilerine şikâyette bulunmaları ve Alemdar’ lunan sadrıâzam, b u baskını çok geç haber
m aleyhine alenen atıp tutmaları onlara halk aldı. Hemen içerden davul çaldırarak civar­
efkârının kendileriyle birlikte ölduğımu an­ daki dürt-beş bin kadar sekban-ı cedid as­
lattı. B u m ühim fırsatı kaçırmak istomiye- kerini yardıma çağırdı. Lâkin bunlar, sağda
rek hemen bu işle alâkalı olanlara gerekli solda dağınık halde idiler. Böyle bir hâdise
haberleri gönderdiler. Bu sırada devlet ricali çıkarsa nasıl hareket edecekleri kendileri­
arasında bulunup Alemdar’! sevmiyen ve ne daha evvel bildirilmemişti. Bu yüzden ne
bu hali hoş görmiyen adı belirsiz bir zat yapacaklarını bilmiyorlardı. Üstelik Bâb-ı

2836
âliye yaklaşanların hemen öldürüldüğünü
duyarak ötede beride takım takım toplanıp
kendilerine bir emir verilmesini beklemeğe
başladılar.

Elde bu kadar asker varken evvelce


belli yerlere ycrleşiirilmiş, başlarına nöbetçi
subaylar konulmuş, kendilerine gerekli ta­
lim at verilmiş olsaydı, Bâb-ı âliye hücum
eden yeniçerileri bir anda dağıtmak işten
değildi. Üstelik şehirde dört-beş bin de R u­
meli askeri Levend çiftliği ve Üsküdar kış­
lalarında bir o kadar talim li asker mev­
cuttu. Burum karşısında ocağın kıpırdama­
sına imkân yoktu. İste, yeniçeriler de bunu
düşündükleri için hareketi bir baskın şek­
linde tertip etmişlerdi. Bu işin başında bu­
lunanlar, Rumeli askeriyle sekbanların du­
rumunu günlerce incelemişler, nihayet âni
bir hareket karşısında onlar toparlanıncaya
kadar Alemdar’in vc yârin in haklarından
geleceklerini hesapladıktan sonra bu içe gi­
rişmişlerdi. Nitekim, Levend çiftliği ve Üs­
küdar kışlalarındaki askere büyük bir gaflet
eseri olarak cephane bile verilmemiş oldu­
ğunu öğrenmişlerdi. Yeniçeriler aynı zaman­
da sadrıâzamin şurada, burada dağınık bu­
lunan adamlarına da:

«Bizim işimiz ancak ocağımızın düşmanı


olan vezir iledir, Onun da işi tamam oldu. Alemdar Mustafa Paşa
S izler basımızla beraber arkadaşımız ve ta­
rikte ayakdaşımız ve yoldaşlarımızsmız. K ış­
lalarınıza buyruıı ve müsterih olun» diye üst hâdisenin bütün şehirde duyulduğunu, sara­
yın da haber aldığını, bıı yüzden er-geç y a r­
üste haberler gönderdiler. Onlar da hakika­
dıma koşulacağını hesaplamaktaydı.
ten ssdrıâz&mın öldürüldüğünü Sanıp böyle
b ir baskına cesaret edenleri de pek kalaba­
Mahalle bekçileri, yangını ilân etme­
lık ve kuvvetli iarzederek no yapacaklarım
mişlerdi. Tüfek ve tabanca seslerini duyan
bilemediler. B ir kısmı gelip onlara katıl­
civar evlerdeki halk dışarıya uğramış, ye­
dılar. Katılmiysnlara da yeniçeriler şehrin
niçeriler ise onlara:
kale kapılarını açarak memleketlerine dojru
yol gösterdiler. «Bu yangın bildiğiniz yangınlardan de­
ğildir» diyerek meseleyi haber vermişlerdi.
Alemdar, bu olanlardan habersiz bulu­ A k lı başında ırz ve namus ehli, hemen dö­
nuyor, yalnız adamlarının yardıma koşma­ nüp evlerine kapandılar. Serseri ve hayta
dıklarına hayret ediyordu. Lâkin kendile­ güruhu ise silâhlanıp Paşakapısuss koştular.
rinden henüz tamamen üm idini kesmemişti. Böyleec dernek kalabalıklaştı ve Bâb-ı â li­
Yanında bulunan bölükbaşılarmdan bazıları nin etrafı adam almaz oldu.
şurada düşman eline düşmektense, ahırdaki
atlara binip âsilere hücum ederek yarıp geç­ Yeniçeriler, bu ayaklanmada yağmacılık
meği ve mümkün olursa dısardaki sekban­ etmemeğe karar vermişlerdi. Lâkin, Bâb-ı
larla birleşmeği teklit ettiler. Alemdar, dı­ âlideki eşya yanmasın bahanesiyle ellerin­
şarı çıkmanın kurulmuş olan tuzağa düşmek den geldiği kadar bu işi de bccerdiler. İçer­
demek olacağını düşünüp: den pagalı kılığında çıkanlara hücum edip
döğüyor, kim ini vuruyorlardı, B ir taraftan
«Bize elbette imdad olunur. O vakte da yangının etrafa yayılınamasma çalışıyor­
kadar pusuda savaşıp dayanalım» dedi. Câ- lar ve buna muvaffak da oluyorlardı. Nite­
riyeleriııi harem dairesindeki mahzene in­ kim civar evler halkına:
dirdi. Kendisi de köleleriyle buraya sığındı.
İçerden kendilerini müdafaa ediyorlar ve «Bu yangın başka yere bulaşmaz» de­
yaklaşmağa teşebbüs edenleri lüfenk ve ta­ mişler ve eşyalarını boşaltıp götürmelerine
banca mermisi ile karşılıyorlardı. Sadnâzam engel olmuşlardı.

2337
Rusçuk yârânma karşı olan hareket, etrafındaki kalabalık gittikçe artıyordu. Sa­
daret kethüdası, daha fazla uğraşmanın bey­
Rainiz ve Kadı Abdurrahman Paşaların hude olacağını anlıyarak ocağa ilticaya ve
tereddütleri canını böyle kurtarmağı tecrübeye karar
verip binek taşma kadar indi ve yeniçeri
Bu sırada orta aşçılarından bir kısmı, ileri gelenlerinden birkaçını rica için çağırt­
yanlarına bir mikdar âsi alıp Alemdar'ın ya­ tı. Lâkin, bir kısım eşkiya kendisini görünce
ranından reisülküttab Galib Efendinin ko­ hemen hücum edip onu da Uzunca-âbâd âyâ-
nağına vardılar. Galib Efendi, olanları duy­ n ı Mustafa Ağayı da hemen paraladılar vc
muştu. L âk in bilmemezlikten gelerek ne is­ gaza m alım ızdır diyerek konakta ne buldu­
tediklerini sordu. Onlar, maiyetinde bulu­ larsa yağma ettiler.
nan sekbanları istediklerini, başka bir mak­
satları bulunm adığım söylediler. O da ya­ Derya kaptanı Ramiz Paşa hâdiseyi
nında altmış kadar sekban bulunduğunu ha­ duyduğu zaman Alemdar Paşanın sekbanla­
ber verdi. Yeniçeriler bunlardan kendilerine rının sağda solda dağınık bir halde bulun­
b ir zarar gelmiyeceğini sezerek sekbanları duklarını hatırlayıp lâkin kendi maiyetinde
yanlarına aldılar ve ev halkına: bulunan sekbanlar ve gemicilerle ve Levend
çiftliği ile Üsküdar kışlalarında bulunan as­
kerlerle âsileri dağıtabileceğini hesapladı.
»Safamzda o2un> deyip gittiler. İkinci
Yanındaki Rum eli sekbanlarını Edirne-kapı-
defterdar ve Umur-j cihadiye n âzın bulunan sı taraflarına gönderdi. Maksadı, Edirne ve
yarandan Behiç Efendi, vak’ayı duyar duy­
Silivri’den yeniçerilerin yardımına gelenler
maz davranıp kılığını değiştirerek kaçmış ve
olursa yollarını kesmekti. Gidenlere ayrıca:
saklanmış olduğundan her ne kadar aradıiar-
sa da bulamadılar. B ir kısım yeniçeri de
defterdar Tahsin Efendinin konağına koştu- «Sadrıazam h âlâ hayatta. Bizlcr imda­
iarsa da, o da ortalardan kaybolmuştu. B u­ dına gitmek üzere olduğumuz için onun as­
nun üzerine, sadaret kethüdası Refik Efen­ kerinden Rum eli taraflarına gidenler olursa
d inin evine yollandılar. Refik Efendi daha geri gönderiniz» diye tenbih etti. Tersaneli­
evvel Behiç Efendinin yaptığı gibi, yanın­ n in eşkiya ile temasını men için ver-yer ka­
daki sekbanları teslim edip işin içinden sıy­ rakollar çıkararak Levend çiftliğindeki sek-
rılmağa karar vermişken, evinden kaçmış ban-ı cedid askerlerini Tophaneye indirerek
olan Tahsin Efendi gelerek: cephane dağıttı. Bahçe-kapısiylc Top-kapısı
arasındaki topların âsilerin eline geçmemesi
için gerekli tedbirleri aldıktan sonra kale
•Bizim için bunlara mukabele edip ca­ kapılarını da tuttu. Üsküdar’da bulunan
nımızı kurtarmaktan başka çaremiz yoktur» sekban-ı cedid kum andanı Kadı Abdurrah-
diye tutturdu. Orada bulunan Uzunca-âbâd man Paşa da askere cephane dağıttırıp ne­
Ilasköy âyânı Mustafa Ağa da bu sözleri
ticeyi beklemeğe başladı. Lâkin bütün bu
tasdik edince sekbanlarla öbür ağalar da si­
tedbirler, İstanbul’daki fitnenin dışarıya si­
lâha davranıp gelenlerle çarpışmağa başla­ rayetine engel olmakla beraber, yeniçeriler
dılar. İki taraftan da birçok adam düştü. içeride hâkimdi. Bu sırada Alemdar Mustafa
Kavga gittikçe kızıştı. Lâkin, savunanların Paşa şiddetle dayanıyor ve kuru kabadayı­
»ayısı azaldığı halde, hücum edenler yeni lık gayretiyle bulunduğu mahzene yaklaşmak
katılanlarla gittikçe kalabalıklaşıyorlardı. isteyenleri derhal yere seriyordu. Ramiz Pa­
Yeniçeriler, tüfenk ve tabanca çarplşmasiyle şa, yanındaki askerle İstanbul tarafına ge­
işin uzayacağını anlayıp Topkapısından bir çip Bâb-ı âliye yürüm üş olsaydı Alemdar’a
top getirdiler. Aralarında topçu neferi b u­ hücum eden âsi yeniçeri ve serseri takımını
lunmadığından bunu zorla doldurup ne hal kolaylıkla dağıtıp onu kurtarabilirdi
ise bir defa konağın kapısına doğru ateş et­
tiler. İçerdeki sekban ve ağalar bundan ü r­
kerek çıkıp âsilere katıldılar. Tahsin Efendi Ocağın telâşı, padişaha müracaatları
durumu görünce canını kurtarmak için arka
kapıdan sıvışıp civardaki adamlarının b iri­ Böylece sabah, öğle ve ikindi vakti ol­
sinin evine girerken görülüp yakalandı. du. Alemdar hâlâ dayanıyor vc bulunduğu
Hemen Ağa-kapısma doğru yola çıkardılar. yere eşkiya yaklaşamıyordu Saray ise, ta­
Giderken bir taraftan kendisine haklı hak­ mamen Iâkayd ve hâdiselere seyirci bir hal­
sız isnad edilen suçları sayıyorlar, bir taraf­ deydi. Bu arada Ram iz Paşa’nm Alemdar’a
tan da hakaret edip döğüyorlardı. Böylece yardım etmemesinin izahı hakikaten güçtür.
İbrahim Paşa camime kadar geldikleri sıra­ A klı başında bir adam olduğu için Alemdar
da artık taham m ül edemeyip orda çullana­ belâya uğrarsa bunun kendisine de sirayet
rak öldürdüler ve ölüsünün ayağına ip ta­ edebileceğini düşünmesi lâzımdı. Burada iki
kıp Ağa-kapısına kadar sürükliyerek öldü­ ihtim al mevcuttur. Ram iz Paşa ya Alem-
rülen yeniçeri ağasının cesedinin yanma b ı­ dar’ın partiyi kaybedeceğine kanaat getirerek
raktılar. Bir taraftan Refik Efendinin evinin bu vak’aya fiilen karışmamak suretiyle ken-

2838
dişini kurtarmağı düşünmüş veya saraydan dm efendisiyle, sadık adamı tavaşi harem
bir emir beklemiş ve böyle bir em ir alama­ ağası dışarıya çıkmayı reddederek paşa ile
yınca bu işin hüküm darın rizasiyJe yapıl­ beraber kaldılar. Alemdar Paşa bundan
dığını sanıp bu hale göre bir tarafta dur­ sonra:
mayı daha uygun bulmuş olmalıdır.
«Nefsime bir zarar gelmemek şartiyle
Ocaklı, işin uzadığını görünce, dâvaları­ size kendimi de teslim ederim. Lâkin, haşe-
n ı kuvvetlendirmek için kazaskerlerle ma­ ratın bana su-i kastta bulunmamaları için
lu lle rini ve İstanbul kadısını ister istemez aslında mensubu bulunduğum kırkikinci bö­
toparlayıp Ağa-kapısma getirdiler ve ocakla­ lüğün odabaşısiyle ustasını bana gönderiniz.
rını söndürmeğe niyet eden veziri ortadan Gelip beni buradan alsınlar» dedi.
kaldırmağa karar verdiklerini, karşı gelen
ağaların emsali gibi k ul elinde öldüğü, ken­ Yeniçeriler, buna çok memnun olarak
di başlarının ulemaya bağlı olması dolayı- hemen kalabalıkta istenen ustayı buldular.
siyle yeni bir ağa ve hattâ bir sadrıâzam O da odabaşıyla birlikte pencerenin önüne
tayiniyle meselenin halli için içlerinden b i­ gelince Alemdar ağız dolusu söğdükten
risinin padişaha varmasını rica ettiler. Bu sonra:
işin. Üçüncü Selim’in nicc nimet ve ihsan­
larına nail olmuşken onun hal’ine ön-ayak
«Bire devlet hainleri, ben vaktiyle oca­
olanlardan Rum eli kazaskeri «aygır imam»
ğınıza sui- kasd edecek olsaydım şimdiye ka­
namiyle m âruf eski hünkâr imamı Derviş
Efendi tarafından görülmesi uygun bulundu. dar tamamen mahvedemez miydim sanırsı­
Aygır imam bu vazifeyi kabul edip hemen nız? Amma, sizin kendi ihtilâliniz yüzünden
fırladı ve odanın ortasına kadar ilerliyerek devleti harap edecek olduğunuz ve hiçbir
ocaklıya hitaben: türlü söz kabul etmediğiniz cümlenin m a ­
lû m u iken, ben yine ocağınızı canlandırıp
sizi ıslaha uğraştım. Kışlanıza çeşme yaptı­
«İşte gidiyorum. Cülusu da istiyor m u­ rıp size bunca ihsanlarda bulundum. Ş im di
sunuz?» diye sordu. bana yardım ve başkalarına karşı müdafaa
edecek iken, başlariyle birleşip bana hiya-
Toplantıya zorla getirilmiş olanlardan net ediyorsunuz. Sizin gibi filân ların ah­
İstanbul kadısı Tahir Efendi, b u münase­ dine inanıp da kendimi size teslim ederek
betsiz ve tehlikeli sözlere karşı: kıyamete kadar bednam olmayı kabul eder
miyim sanıyorsunuz» diyerek ustanın y an ın ­
«Efendi ne söylüyorsun? Kim i ielâs ede­ da sersem-sepet bakınan odabaşınm ağzına
ceksin? Ocaklı hâşâ zorba mıdır k i böyle bir yağlı kurşun gönderip hemen öldürdü.
mekruh işe kalkışsınlar!...» diye onu pay­ Sonra yeni baştan tüfenk vc tabanca ile
layıp susturdu. Öbiir ülema da ona iştirâk kendisini müdafaaya başladı. Mağaraya k a ­
ettikleri gibi, padişahın huzurunda da m üna­ panmış kükremiş bir aslanı andırıyor, k im ­
sebetsiz bazı sözlere kalkışacağını düşünerek seyi yanına uğratmıyordu.
onu göndermekten vazgeçip onıın yerine Ta­
hir Efendinin gitmesini kararlaştırdılar. Yeniçeriler bunun üzerine kazma ve kü-
lünklerini aldılar ve binanın arka tarafın­
dan dolaşarak merdivenlerle kubbeye çıkıp
Alemdar Mustafa Paşa’nın şehadeti delmeğe başladılar. Alemdar, yukardan bir
delik açıp kendisini rahatça vurabilecekleri­
Paşs-kapısında bulunan zorbalar ise, n i anladı. Yardımına gelinmemiş ve kendisi
Alemdor’a cepheden hücum ederek b ir şey için hiçbir kurtuluş çaresi kalmamıştı. O za­
elde edemeyeceklerini anlayıp arka taraf­ man, tasarladığı son çareye başvurmağa ka­
lardan dolaşarak bir yeri delmeğe ve ora­ rar verdi. Bu suretle, postu ucuza vermemiş
dan Alemdar’ı kurşunla vurmağa karar ver­ olacaktı. Elindeki dolu tabanca ile yanında
diler. Hemen kazma ve külünk tedarikine yığılı duyan cephanelere ateş etti. Bir anda
başladılar. Alemdar Mustafa Paşa hazırlığı müthiş bir infilâk hâsıl oldu. Mahzenin kub ­
görünce onların maksadını anlayıp en son­ besi, üzerinde bulunan beşyüz kadar eşkiya
raya sakladığı çâreye başvurmağa karar ile havaya uçtu. Etrafta bulunanlardan da
verdi. Yalnız yanında bulunan köle ve câri- pek çok kimse patlamanın tesiriyle öldü.
yeleri kurtarmak istiyerek içerden seslenip Kalanlar ise, çil yavrusu gibi dağılıp kaçtı­
yeniçeri subaylarından birkaç kişiyi istedi. lar (Şâni-zâde Tarihi, C: I, S: 115). Kış
Bunun üzerine aşçı, usta ve başkarakulluk- günleri için hazırlanmış pek çok odun ile
çulardan birkaçı mahzen kapısına yaklaştı­ binanın ahşap kısmı da tutuşmuş, korkunç
lar. Alemdar, kendisi de teslim olacakmış b ir şekilde yanmağa başlamıştı. Bu yüzden
gibi, evvelâ köle ve câriyelerini ocağın na­ ve yeni b ir infilâk korkusuyla yağmacılar
musuna emanet ederek birer birer dışarı yaklaşamıyarak uzaktan seyretmekle yetin­
çıkardı. Lâkin, paşanın câriyclcrinden başka- diler (16 kasım 1808).

2839
Âsilerin gerçek niyeti ve İkinci
M ah m u d ’un tedbirleri

Enderun mensuplarından Alemdar’ın ber­


taraf edilmesiyle her şeyin hallolunup fit­
nenin de yatışacağını sandıkları için bu olay
sırasında kendisine yardım için gerekli ted­
birleri almamak ve lüzumlu emirler; ver­
memek suretiyle onu mukadderatiyle baj-
bsşa bırakanlar ve bu işi el altından gizlice
kışkırtmış olanlar, aldanmış olduklarını ça­
bucak anladılar. Çünkü, söz tekrar ayağa
düşmüş, korkunç ve düzensiz kuvvet duru­
ma hâkim hale gelmişti. Cevdet tarihinin
ifadesiyle ateş çatıyı sardıktan sonra kun­
dağı koyanlar da söndürülmesine muktedir
nlamıyarak asıl güçlük meydana yeni çıkmış
oldu (Cevdet Tarihi, C: S- 30). Yeniçeriler,
dununa bir kere hâkim olduktan sonra bü­
tün isteklerini yaptırmak dâvasındaydılar.
Saray ise, buna râzı değildi. Hâkimiyetin ka­
yıtsız ve şartsız padişaha ait olması esastı
ve Alemdar, sadece bunun için istenmemişti.
Şimdi, onun elinden çıkan hâkimiyetin,
ocağın eline geçmesini kabule imkân yok­
tu.

Sadrıâzamın öldüğü henüz resmen bilin­


Alemdarım sehadetinî tasvir eden yukanki miyordu. Çünkü cesedi ele geçmemişti. De­
resim bir A vrupai rcssamtndrr, fakat vak’aya vam eden yangın, bir araştırmaya imkân
uygun değridir. Yeniçeriler onu öldürmek için bırakmıyordu. İkinci Malımud, ilk iş ola­
böyle resimde göste­ rak hükümet işlerinin yürümesini temin için
rildiği gibi yanına çavuşbaşı Am avud Memiş Ağayı vezaretle
kadar geîmiye imkân sadaret kaymakamlığına tayin, etti. Cesaret
ve vakit bulamamış- ve cür’eti dolayısiyle böyle zamanda kendi­
[ârdır. sinden haşan umulmaktaydı. İkinci Mah-
nıud, bir taraftan da yeniçerilerin saraya
* hücum ederek kendisini haî :edip tekrar
Dördüncü Mustafa'yı tahta çıkarmağa teşeb­
Alemdar'ın, şitncîî büs etmelerinden korktuğu için bir savun­
GülVıane Parkı karşı­ ma tedbiri olmak üzere eski derya kaptanı
sındaki Zeyneb S ul­ Ram iz Paşa ile Kadı A bdUrraiımatt Paşa­
tan camii yanında ya maiyetlerindeki kuvvetlerle gelmelerini
bulunan kabrinin ta­ bildirdi. B u emir, derhal yerine getirilip
sı (Paşanın şehade* sekban-ı cedid, topçu ve bahriye askerleri
tinden sönra cfege- yetişerek sarayda gerekli savunma tertibatı
cem cesedi âtıfdıgr aJmdi.
hendek (veya kör
kuyu) te yıllarca, Yeniçerilerin niyeti hakikaten Bâb-ı â li­
yeniçeri ocağımın il­ den' sonra saraya hücum edib Dördüncü
gasına kadar kalmış^ Mustafa'ya sallantı temindi. Bu yüzden sa­
t.*r. Sonra kaîanfart rayın kuvvetle müdafaa altına alındığını gö­
buradan çıkartılıp rünce fena halde içerlediler. Hemen ocak­
Yedi-kü!e yakmına ları uğrunda murdar canlarını vermek ve
gomü’müşj üstüne dû ölünceye kadar birbirlerinden ayrılmamak
bu tas dikifmişttc üzere ahdettiler. Sonra saraya saldırdılar.
İkinci meşrutiyetin Lâkin saray kuvvetle müdafaa olunduğu için
ilânım müteakip de çok ağır telefat vererek ¿eri çekilmek zorun­
şimdi bulunduğu ye“ da kaldılarsa da ablukayı devanı ettirdiler,
re nakledilmiştir) O gün sabahtan beri yollar- kapalı ve sa­
rayda yiyecek az olduğu için tâlim li asker
• * ağası Süleyman Ağa bir şeyler tedarik et­

2840
mek için üç yüz kadar sekbanla Bâb-ı h ü ­ dı. Süleyman Ağa, kuvvetlerini burada üçs
mayundan çıkıp rastladıkları eşkiya toplu­ böldü. Bir kısmını ihtiyat olarak bıraktıktan
luklarını ateşle dağıtarak Dikilitaş civarına sonra b ir kısmını Ahır-kapı’ya, bir kısmını
kadar ilerledi ve dükkânlarda bulduğu simit, Ağa-kapısma doğru hücuma geçirdi. Ahır -
çörek sibi şeyleri alarak Alemdar Paşanın kapı tarafları temizlendi. Başında Süleyman
da akıbetini kat’î şekilde öğrenmek gayesiy­ Ağa’nın bulundu ju kol, Irgad-pazarına kadar
le Bâb-ı âii tarafından dolaşıp saraya döndü. ilerlediği sırada ahali ile birleşen yeniçeri­
Sadece bu hareket birkaç saat evvel yapıl­ lerin müdhiş bir hücumuna uğrayıp durak­
mış olsaydı Alemdar'ı kolaylıkla kurtarmak ladılar. Eşkiya, sekbanların a tef ine karşı dü­
kaabil olurdu. şene bakmadan hücum ediyordu. Bu sırada
saraydan geri dönme emri alan Süleyman
Ağa, muntazam şekilde ric a t ederek A t-mey­
Eskİ padifahın öldürülmesi, âsilerle danında bıraktığı kuvvetlerle birleşip aske­
olan çarpışmalar rini Bâb-ı hümayun önünde topladı. Cebeci­
ler kışlasında bulunan sekbanları yeniçeriler
Yeniçerilerin uğradığı bu muvaffakıyet- sarmış ve kışlayı ateşe vermişlerdi. Bâb-ı
sizlik ocağı telâşa şevketaıişti. Onlarla birlik hümayun önündeki askerden bir kısmı yar­
bulunan yobazlar, yeniçeri ve halkı saraya dımlarına koşarak bunları kurtardılarsa da,
hücuma davete başladıkları gibi, yer yer yangın civardaki ahşap ve sık mahallelere
çıkarılan dsllâllarla yardıma gelmiyenlerîn sür’aUe yayıldı vc ortalığı kasıp kavurmağa
kâfir olduğunu ilân ettiler. Sekban'-arin hü­ başladı. Halk, can korkusiyle sokaklara uğ­
cumundan korkulduğu için Afa-kapısı o ge­ ruyor, kimi de buna vakit bulamıyarak pen­
ce dikkatle muhafaza edildi. Asiler ertesi 17 cerelerden kendisini atıp sakatlanıyor, dur­
kasım 1308 (28 ramazan) perşembe günü madan patlayan tüfenklerin mermilerine bir­
süleymaniye civarında toplanarak saray çok mâsum kimseler hedef oluyordu. Yağma,
üzerine hareket etliler. Ne kadar serseri ta­ ev basma, namusa el uzatma ise adım başına
kımı varsa yolda kendiier:ne katfııyordu. rastlanan vukuattandı. Bir taraftan da Sul­
Sarayı korumağa memur edilen askerden tan Mustafa'nın yeniden tahta geçirilmesi
topçularla tersaneliler o gece dağılıp gitmiş, ağlıdan agıza dolaşmaktaydı. Eski hükümda­
sarayda yalnız dört bin kadar sekban kal­ rın öldürülmüş olduğu henüz bilinmiyordu.
mıştı. Bundan maada sarayın çeşidli hiz­
metlerinde vazifeli ahçı, ekmekçi, helvacı,
İsyanın yeni safhası, firarlar, Sekban-ı
bostancı, baltacı gibi sınıflar da ocak gay­
retiyle sekbanlara düşman kesilmiş bulunu­ cedid’in ilgası
yor, tenhada rastladıklarını haklıyorlardı.
Eşkiya ise sarayı sarmış, bir kısmı Ayasof- Son savaşlar dahil, sekbanların altı yüz­
ya minarelerine çıkarak oradan tüfenk mer­ den fazlası ölmüş, bu arada ocak ağası Sü­
misi yağdırmaya başlamışlardı. İkinci M ah­ leyman Ağa ile çarpışmalarda büyük yarar­
mud, ne olursa olsun sonuna kadar dayan­ lığı görülen subaylardan yağlıkçı binbaşı şe-
mağa. ve âsilere başeğmemeğe karar , ver­ hid düşmüşlerdi. Âsilerden ise, beş bine ya­
mişti. İlk iş olarak b u fitnenin ve bundan kın ölü vardı, ikinci Mahroud, Un-kapam ön­
evvelkinin baş tahrikçisi bulunan Dördüncü lerinde demirli bulunan savaş gemilerinin
Mustafa’nın idamını emretti. Sarayda bulu­ âsilerin karargâhı olan Ağa-kapısını topa tut­
nan derya kaptanı Kainiz Paşa, Kadı Abdur­ malarını emretti. Bu sırada yangının kol-kol
rahman Paşa, umur-ı bahriye nazırı Mara­ yayılması üzerine eşkıyadan bir kısmı evle­
lı A li Efendi ve bahriye ümerasından İneç rinin ev eşyalarının derdine düşerek dağıl­
Mehmed Bey b u vazifeyi üzerlerine alıb eski mışlar, bir kısmı ise sinmişlerdi. Ağa-kapısı-
padişahı dairesinde boğdurdular. Böylece n uı da topa tutulması üzerine ocağın ileri
Dördüncü Mustafa Üçüncü Selim’e yapmış ağaları ülemayı padişaha göndererek top ate­
olduğu kötülüğün cezasını aynı şekilde ca­ şinin kesilmesini rica edip âsilerin derneğini
niyle ödemiş aldu. dağıtacaklarını bildirdiler ve öldürülen ağa
gibi kendileri de Sözde eşkıyanın elinde kal­
Sarayda yiyecek bulunmadığı gibi âsiler mış ve bu yüzden tasvip etmedikleri bu hâ­
su yollarını da kesip içercekileri cidden müş­
diselere engel de olamamış bulunduklarını
kül bir duruma düşürdüler. Bunun üzerine,
müdafaadan Vazgeçilerek büyük b ir taarruz anlattılar. İkinci Mahmud, bundan sonra böy­
hareketine karar verildi. Sekban-ı cedid oca­ le hâdiseler çıkarmamak şartiyîe yeniçerileri
ğ ı ağası Süleyman. Ağa, dört bin asker ve affettiğini bildirdi. Bunun üzerine kavga ke­
dört topla saraydan çıkıp âsilere hücum et­ sildi, Sekbanlar saraya döndüler. Hemen yan­
ti ve bir anda püskürtüp dağıtarak ilerledi. gının söndürülmeğine çalışılmağa başlandı.
Cebeciler kışlası alınıp içinde bulunan eş­ Lâkin, rüzgâr şiddetle estiği için ilerliyen
kıya öldürüldü. Sonra, At-meydanma varıl­ yangın kolları ancak geniş meydanlara veya

2341
kâğit evlere dayandığı noktalarda durabili­ görüşmelerini yapacak başkası bulunmadığı
yor, yanabilecek ne varsa yanıyordu. bahanesiyle Galib Efendilin idamına engel
oldular, Diğer kaçanların yakalanınca ceza­
Böyle ce, üstünlük devlette kaldığı sırada ları verilmek ve sekban-j cedid ilga olunmak
eski derya kaptanı olup Bursa'da sürgünde üzerç anlaşma oldu. Esasen Dördüncü Mus­
bulunan Seyyid Ali Paşg’ıım adamlarından tafa’nın da ölümü ilân edilmiş olduğundan
Kandıralı Mehmed adlı birisi Kasınıpaşaya bu cihetten de ümidi kesen âsiler dağıldılar.
geçerek Tersane, Galata, Boğa s ve Üsküdar Sekbanların bir kısım subayları öldürüldüy*
tarafına kaçmış olan âsileri tekrar ayaklan­ şe de, kendilerine dokunulmadı. Bu arada,
dırıp başına topladı. Tersane ile limanda bu­ Selimiye kıblesiyle sekban ocağı ağasının ve
lunan gemileri ele geçirdi. Tophane kışlasına binbaşılarının evleri, Kadı Abdurrahman Pa-
gidip aoria açtırarak tepçu ve top arabacısı şa'nın konağı, Levend çiftliği ile etrafındaki
kazanlarını çıkarttırdı ve Et-meydanına gön* evler ve dükkânlar yakıldı. Gerici kuvvet üs**
derdi, Şehirde deliâîlar: tün gelmişti,

«Gemilerle tersane, karşı taraf ve Top­ Böylece, delvetin dayandığı müesseseler!


hane eli m İzde i...» diye ilân ettiler. Bir kısım ıslah etmek ve Batı askeri tekniğine göre bir
haşerat ise: ordu kurmak teşebbüsü, bir kere daha mu­
vaffak olamamış oluyordu.
«Devlet vükelâsı kaleleri kafire sattılar.
Orduda iken bize savaştan vazgeçip geri çe­
kilmemizi emrettiler* diye bağırarak sokak­
larda dolaşıyorlardı. Böylece, sinmiş olan eş­ Memiş Pafa’mtı sadareti ve firarilerin
kıya yeniden ayaklanıp isyan alevlendi. Sa­ akıbeti
rayda ¡bulunan Bam ta Paşa, Kadı Abdurrah­
man Paşa, bahriye nâzın Morali Ali Efendi, Hâdise yatıştıktan sonra sadaret makamı
İnce Mehmed Bey zorbaların bu sefer mut­ M emiş Paşa'ya asaleten tevcih olundu (21 ka­
laka kendi başlarını istiyeçeklerin i hissederek sım 1808). Şeyhülislâmlığa ise Dürrt-zâdc Ab­
deniz yoluyla Üsküdar’a’ kaçtılarsa da, orada dullah Efendi getirildi. İki taraf da yorgun ve
karaya çıkamayıp Marmara’ya doğru yelken hükümet zayıftı. Kandıralı Mehmed bundan
çtılar. Âsiler, kaçtıklarını sezmiş ve kendi­ istifade ederek Bursa’da bulunan efendisi
lerini takibe koyulmuş bulunuyorlardı. Bu­ Scyyid Ali Paşa’yı İstanbul'a davet etti. O da
nunla beraber Aya-Stefanos i Yeşilköy)'a çı­ kimseden izin almağa dahi lüzum görmeden
kıp izlerini kaybettirmeğe muvaffak oldu­ derya kaptanlığı makamına oturdu. Hamiz
lar. Faşa ile İnce Mehmed. Bey, Selim Giray’m
Çatalca’daki çiftliğine sığınmışlardı. Merali
Âsiler, yangının şiddetinden Bâfo-ı âliye Ali Efendi İstanbul'a gelip bir tarafta gizlen­
iki gün kadar yan aşamamışlardı. Ateş sönün­ di. Kadı Abdurrahman Paşa da kılıcını değiş­
ce araştırmağa başladılar. Rastladıkları iki tirip İstanbul’a dönerek bir müddet kaldık­
demir kapıyı açarak bir mahzene girdiler. tan sonra oğlunun mutasarrıfı bulunduğu
Alemdarla başkadmm ve harem ağasının ce­ Aiâiye kalesine gittiyse de, ocağın ısrarı üze­
setleri burada idi. Altın ve mücevher dolu rine gönderilen Teke mutasarrıfı Mehmed
keseler ve küçük sandıklar da ortada bulu­ Ağa on bin kadar askerle şehri beş altı ay
nuyordu. Bunlar derha] yağma edildikten muhasara ettikten sonra paşa’yı, oğlunu ve
sonra kaçıp saklanmış olduğu rivayet edilmiş büyük oflu müderris Mehmed Beyi yakala­
olan Alemdarın cesedinin bulunduğu Ağa - yıp idam etti- Bnmiz Paşa, $elim Giray*ın.
kapısına haber verildi. Bu c^sed sürüklenerek yanından ayrılıp Rusçukla giderek Alemdar’m
Et-meydamna getirildi. Üç gün orada bira« eski kethüdası Köse Ahmed Efendfye sığın­
kıldıktan sonra Ycdİ-kulede bir hendeğe atıl­ dı. Lâkin beylerbeylik verilmiş bulunan Kan­
dı. Yeniçeriler bundan sonra âdetleri ol­ dıralı Mehmed, Seyyid Ali Paga’mn emriyle
duğu üzere kellesini istedikleri devlet ricali­ onu takibe memur edilmişti. Tuna seraskeri
nin listesini saraya gönderdiler. Ülema araya Hüsrev Paşa bir kısım âyânla Rusçuk üze­
Eirerek vaktiyle nizamdı cedid için fetva ver­ rine yürüdüğü sırada Ramız Paşa ile Köse
miş olan şeyhülislâm Salih-zâde Es’ad Efen- Ahmed Efendi ve Alemdarın sarrafı Manok,
di’nin sorguyu çekilmesine ve Rusya ile barış Rusya’ya iltica ettiler.

İNGİLTERE İLE BARIŞ V E R U S S A V A Ş L A R I

Ispanya’da muvaffak oîamıyan Bonapart, laşmaya vardılar (12 ekim 1808). Buna göre,
Do|u Avrupa‘da durumunu kuvvetlendirmek İngiltere'ye resmen barış teklif edilecek, ak-
için Rus çariyle Prusya’daki Erfurt kasaba- tedilceek anlaşmada İspanya krallığı faane-
sında bir daha buluşarak Doğu ve Batı Av- dazımın değişmesi tasdik edilecek, Finlandiya
rupa mes'elelerl üzerinde görüşüp bir an- ile Eflak ve Boğdan Rusya'ya katılacaktı. Bo-

2842
i

napart ilk iki şart uğruna üçüncülünü kabul 9 — În g ili 2 e lç i v e k o n so lo sla rın ın ku lla-
etmekle beraber, bunun O sm an lI devletine n a c a k la r ı te rc ü m a n la r v e b u n lara v e r ile c e k
birdenbire tebliğine râzı olmuyor, bunun O s­ b e ra tla rın v e r iliş şek lin in tesbiti.
manlIların İn g iliz politikasın3 meyletmesine 10 — O rm a n lı d e v le ti r e a y a v e tü c c a r v e
seb ep olacağını ileri sürüyordu. te b aa sın d a n b ir şah sa İn g iliz patent;?sı ve
izin siz e lç i v e konsolos paten tası v e r ilm iy c -
ceğt.
Ormanlı devletinin İngiltere ile ban? İ l — K a ra d e n iz v e A k d e n iz b o ğ a z la r m -
ve ittifak yapm ası d an h e r y a b a n c ı d e v le t h a rp g e m ile rin in sa ­
v a ş ta v e b arışta m iisad esiz g eçm esin in y asa k
E sa se n A le m d a r v a k ıa sın d a n son ra İ s t a n ­ o ld u ğ u u su lü n e İn g ilte re n in ria y e t ed eceği.
b u l'd a u m u m î e fk â r n iz a m -ı ced id v e İsla h a t 12 — B u m uam elen in ta s d ik li n ü s h a la r ı­
k ış k ırtıc ısı olarak ta n ın a n F r a n s a ’n ın şid d e tle n ın İsta n b u l'd a m ü b a d ele o lu n ac ağ ı (M enm ed
a le y h in e dön m üş b u lu n u y o rd u . N itek im , V a ­ M es'u d ; M ecm u a-i m u ah ed ad , C ; I, S : 2f5§),
hi tf E te n d i İn g iliz d e le g e si K o b e rt A d e r l e
B u a n d lsşm a m n O sm a n lılarc a en m ühim
g ö r ü lm e k ü zere Ç a n a k k a le 'y e g ö n d erilm işti. ta ra fı, B o ğ a z la rın y a b a n c ı d o n a n m a la ra k a ­
H a d ım -zade ç iftliğ in d e geçen müzâkereler,
p a lılığ ı prensibini. In g iL tere ye k a b u i ettirmesi,
Avusturya elçisi Ştümer'in d e h im m e tiy le kı­
İn g ilte re için de B o n a p a rt tarafından kend i
sa zamanda n e tic e le n e re k Kale-i S u lta n iy e d e v i e? i a le y h in e ta tb ik ed ile n «k ara m uh a­
b a rış andlaşması im z alan d ı (5 o cak İ8ÛSÛ, On
s ara sı* nda b ir g e d ik a ç m a ğ a m u v a ffa k ol­
ik i m a d d ey i ih tiv a ed en bu b a rış andlaşması m asıyd ı- D iğ e r ta ra fta n b u b a r ış dolayısiyie
şu e s a s la rı ih tiv a ç im e k te y d i:
F r a n s a ’nın O sm anlı d e v le tin e ta a r r u z u ihti­
1 — B u a h ıd n a m e im za ta rih in d e n it ib a ­ m a li d e d ü şü n ü le rek b u b a r ış m u a h e d esi ile
ren ik i d e v le t a ra s ın d a h iç b ir d ü şm a n lık k a l ­ a y n ı zam an d a b i r d e g iz li O srn a n lı-tn g iliz it­
m az v e e n k ıs a mamanda ta r a fla r ın e lin d e b u ­ tifa k ı y a p ıld ı. D ö rt m a d d ey i ih tiv a e d e n bu
lu n a n e s ir le r h em en v e b ilâ m ü şk ü lâ t v e b e ­ j£ tifa k m esa sla rı da ş u a la r d ı:
d e l m ü b a d ele o lun ur.
l — F ra n s a d e v le ti ta ra fın d a n O sm anlı
2 — im z ad a n o tu z b ir gün son ra, e ğ e r d e v le ti a le y h in e h a rp ilâ n ı v e te h d id i v â k i
Ö sm a n lı arazisin den , a ld ığ ı y e r l e r v a r s a , İ n ­ o lu rsa İngiltere,, O sm an lı d e v le tin e y a rd ım
g ilte r e b u n la rı o ld u ğ u g ib i ia d e ed ece k tir. ta a h h ü d ü n d e b u lu n d u ğ u n d an A kd e n iz a d a la n
3 — Osm a n lı d e v le tin in e lin d e Ingiliz tü c ­ v e O sm anlı k ıy ıla r ın ın m u h afaz ası iç in iç
c a rın a a it t e v k ii e d ilm iş e m v a l v e e ş y a v a r s a detib.de h a z ır la n a c a k d o n an m an ın t a fs il ve
ta m a m e n ia d e v e te siîm o lu n ac ak tır, ta n zim i h u su su n d a İsta n b u l'd a g ö rü şm elerd e
4 — H ic r î 1D86 (İ675> se n e si c u m a d e la h i- b u lu n u la ca ğ ı.
r e s i o rta la rın d a a k te d ü e n a h id n a m en in e s a s ­ 2.—• F ran sa'n ın . O sm an lı d e v le tin e k a rşı
l a r ı v e K a r a d e n iz tic a re ti g ib i e v v e lc e e s a sa h e rh a n g i b ir h asım d u ru m u n a geçm esi h a lin ­
b a ğ la n a n b a z ı im tiy a z la r (K a p itü lâ s y o n la r . de, D e v le ti a iiy y e 'n in B o sn a v e D a lm a çya k ı­
g ib i) fe s ih e d ilm e m iş g ib i y ü r ü r lü k te k a la ­ y ı la r ı istih k â m la rın ın te z y id i için. In g ilte r e
ca k tır. d e v le ti g ö ste rile n deniz m e v z ile rin e to p v e
5 — O sm a n lı d e v le tin in , İn g iliz tü c c a rı­ b a r u t v e d iğ e r m üh im m atı v e rm e y i ta a h h ü t
n ın m al v e e ş y a s ı v e g em i le v a z ım ı v e a h z ed er.
v e ita la r ın a d a ir v e s a ir tic a re tin i k o la y la ş ­
3 — İn g iliz le rin İsk e n d e r iy e ’y i iş g a l ve
tırm a sı v e m ü saa d e sin e k a rşılık , I n g ilt e r e
ç e k iliş le ri esn asın d a İn g iliz k u m a n d a n la rı ile
h ü k ü m e ti d e m e m le k e tin e g id ip g e le c e k O s-
O sm a n lı d e v le ti m em u rla rı a r a m d a v a k i
m a n h tü cca r v e te b a a sı v e b a y r a k la r ı h a k ­
olan m u k a v e le le rin İsta n b u l’d a güzden g e ç ir i­
k ın d a m ü s a d e 'i tam v e do stça m u a m ele e d e ­
lip ta n zim o lu n ac ağ ı.
c e k tir.
6 —-E s k i resm o lan y ü z d e Üç esasi, O s- 4 — İn g ilte re , O sm anlı d e v le tin d e n ön­
m snlj, d e v le tin c e so n ra d a n tanzim, edilen, g ü m ­ ce, R u s y a ile b a rış y a p a rs a , o zam an İngil^
r ü k ta r ife s i v e h ıısu sile iç tic a r e t m a d d esi te re d e v le tî İ lu s y a ile O sm a n lIlar a r a sm '
n asıl tan zim olun m uşsa, İn g ilte re h ü k ü m e ti d a O sm an lı p a d işa h ın ın şa n ın a u y g u n b ir
b u n u n esa s tu tu lm a sın ı k a b u l ed er. b a rış y a p ılm a sın ı taah h ü d e d er. İşb ıı m ad ­
? — İn g ilte re e lç ile ri d iğ e r d e v le t e lç ile ­ d e le r d iğ e r d e v le tle rd e n g iz li tu tu la c a k tır
r in in m a ü h a r o ld u k la rı im tiy a z v e itib a r ı h a ­ (M ec m u a -i m uah edat, C : I, S : 26S).
iz o la c a k , b ilm u k a b e le O sm an lı d e v le tin in İ n ­ K a M k a te n İn g ilte re il e b arış y a p ıld ığ ı­
g ilte r e e lç isi de a y n ı m u a m e le y e tâ b i b u lu ­ nın a ç ık la n m a sı F r a n s ız la r ı fe n a h a ld e h id ­
n a c a k tır. d e tle n d ird i. F a k a t n e F r a n s a m a slah a tg ü z a ­
8 — O sm an lı tü c c a rın ın iş le r in i g& rm ekrın ın B â b - ı â liy i teh d id e kalkışm ası., ne
v e n ez a ret e tm e k ü z e re M a lta ’d a v e I n g ilt e ­ d e P a r is e lç isi M ü h ib E fe n d in in re s m e n is­
r e m em le k etle rin d e lü z u m gö rü len y e r le r d e t is k a li n e tic e y i d e ğ iştirm e d i- A n d laşm an m
ş e h b e n d e rlik le rin k u ru lm a sı v e b u n la r için. im z a la n ışı Ç a n a k k a le ’de k a r ş ılık lı to p a te ­
O sm an lı ü lk e sin d e k i İn g iliz k o n so lo sla rı h a k ­ ş iy le k u tla n d ık ta n son ra İn g ilte r e e lç is i İs ­
k ın d a c a r i o la n m u a fiy e tin k a b u l e d ild iğ i. ta n b u l'a g eld i.

2843
Rus savaşının devamı sadnâzamın lu kuvveti de Yergöğü üzerine gelmişti. Bu
kalenin muhafızları gerekli müdafaa tedbir­
değişmesi, yılın çarpışmaları lerini aldıktan başka Rusçuk âyânı tarafından
da yardım olarak Tuııadan asker ve m ühim ­
Bununla beraber, Rusya ile savaş iıaii m at geçirilmeğe başlandı. Ruslar kale rntt-
devam ediyordu. yaş kasabasındaki bar 15 dafılerı ile yaptıkları bir kaç çarpışmada ne­
görüşmeleri, bir türlü ilerlememekteydi. İs­ tice alamayınca, Turtadan geletı yardımı da
tanbul’da kopan san ihtilâl üzerine devle­ dikkate alarak, İbrail Önlerinde uğradıkları
tin düştüğü zayii hali fırsat sayan Huşlar, hezimete benzer bir vaziyetle karşılaşmadan
Eflak ve Bcğdan’m kendilerinde bırakılma­ çekilmeyi uygun buldular.
sında şiddetle ısrar etmekteydiler. Hcisül-
küttab Galib Efendi’nin başkanlığındaki
Ancak İsmail kalesine giden üçüncü bir
Rus ordusu burasın: şiddetle muhasara et­
mekleydi. Diğer taraftan mareşal Poiorovski-
□in esas ordu ile Turtayı aşmak üzere hazır­
latm akta olduğu söylenmekteydi. Cephedeki
OsmanlI kuvvetleri bu ilkbahar çarpışmala­
rından tahminlerin hilâfında başarı göster­
mişler, savaş şevk ve güçlerinin yerinde ol­
duğunu belli etmişlerdi.

İstanbul’da daha senenin ilk gününde


böyle m ühim ve nazik bir zamanda devleti
idare kabiliyetinden mahrum bulunan Me-
miş Paşa azTedilip Sakız adasında oturmağa
memur edilmişti. Sadaret m ührü ise gizlice
eski sadrıâzam olup bu sırada Halcb valisi
bulunan Yusuf Ziya Paşaya gönderilerek o
gelinceye kadar da sadaret kaymakamlığına
Sadrtâzam Yusuf 2 iy a Paşa Carhacı A li Paşa tayin olunmuştu (1 ocak
1809), Yusuf Ziya Paşa, İstanbul’a gelir gel­
mez savaş hazırlıklarına başladı. Kendisi sek­
Csmanlı heyeti, bunun üzerine müzakerele­ senlik bir ihtiyar olduğu gibi, vaktiyle Mısır
ri terkedip ger; döndü. Huşlar buna, İsma­ savaşında başarı gösterememişti. Yeniçeri
il, Yergüğü ve İbrail iarafma asker şevket­ ordusu, tamamen denııe-çatma düzen ve di­
in ekle karşılık verdiler (Nisan). siplinden mahrum, savaş bilgisi ve kabiliye­
ti oltnıyan bir kalabalıktan ibaret bulunduğu
Rus başkumandanı mareşal Prozorovski halde boy ölçüşeceği Rus ordusu batı usul
tarafından bir kısım kuvvetlerle İbrail kale­ ve tekniğine göre yetişmiş, şöhret sahibi ku­
si üzerine gönderilen general, bu kale civa­ mandanların idaresindeki birliklerden mürek­
rına gelip muhafızlarından teslim olmalarını kepti. B ütün bunlara rağmen yukarda nasıl
istedi. Fakat ona müdafi ierce top ve lıumba- başlandığını ve cereyan şeklini naklettiğimiz
ra ateşi ile cevap verildi. Eus generali İbrail Tuna boyları savaşları ordunun o tarafa git­
kalesini mulıasara ve tazyikle almak isteyin­ mesini icab ettirir, ek leydi. Toplanan bir m ü ­
ce daha da şiddetli mukabele gördü. Bilhassa şavere meclisinde orduyu hüm âyunun Rume-
İbrail nazırı Laz Ahmed Ağa cesaret ve şeca­ liye hareketi karar altına alındı ve tuğlar
ati ile bütün müdafilere güzel bir örnek ol­ Davud-paşa sahrasına dikildi (Haziran). Tem­
du, onların gücünü artırdı. Gece, gündüz den­
muz ayında Sancağ-ı Şerifi teslim alan sadrı-
meyip kalede düşman tarafından açılan her
gedik hemen kapatıldıktan başka, fırsat bu­ âzam ve serdar -1 ekrem Yusuf Ziya Paşa
lundukça, bir miköRr süvari ile muhasırlar Edirne'ye doğru yola çıktı.
üzerine hüeurr. ve huruç hareketlerinde bu­
lunuldu. Bu şekilde hayli devam eden çar­ Ordu İstanbul'dan lıareket etmeden
pışmaların sonlarında, Ahmed Ağa kalabalık
Morali A li ve Bchiç Efendiler yeni sadrıâ-
süvari ve piyade birlikleri ile kaleden çıkıp
Ruslarla pek şiddetli bir savaşa girişti. Sa­ zamın gayretkaşligi ile idam edilmişlerdi.
bahlan akşama kadar süren bu çetin çar­ Davud-paşadan yola koyuları yeniçeri ordu­
pışmada düşman pek fazla zayiat verdiğin­ su dört bini savaşçı olmak üzere beş bin
den bir kaç top ve bir mikdar cephanc ve
kişiden ibaretti. Bununla beraber, mevcut­
çadırlarını terkedip çekilip gitti (Mayıs).
larının on dört bin olduğunu bildirip tayin
İbraildeki çarpışmalar sırasında yine Rus ve ulûfeierinî ona göre tahakkuk ettirmiş­
mareşalinin gönderdiği başka bir düşman ko­ lerdi.

2344
Rusİann savaş hareketlerine başlamaları Zanta, Kefalonya ve İtaki adalarını aidi. Aya-
üzerine, Sırplar da ayaklanıp Sofya’ya ka­ mavra'yı savaşla zapt ve Korfo’y u da m u­
dar inmişlerse de, o tarafın seraskeri Hur- hasara etti.
şid A h m e d Paşa bunları püskürtüp Kaman-
ce (Köstendil güneyinde Kam eniza) karye­
sine kadar çekilmeğe mecbur bırakmıştı. Rusların Balkanlarda ilerlemeleri,
Darva köprüsünde bir daha yenerek tamamen sadnâzamm azli
dağıttı. B u sırada Ağustos ayı başlarında
Edirne’ye ulaşan v e burada toplanan m ec ­ İlkbaharda Rus ordularının yeni başku­
liste alınan karar gereğince tekrar hareket mandanı Kam enski üç koldan taarruza geçti
eden ordu Ş um n u’ya varmış ve burada k a ­ (Mayıs 1810). Bir kol, Balçık’tan ilerliyerek
rargâh kurmuştu (27 ağustos). Sadece bir ulufe kavgası yüzünden Halil Paşa k um an da­
savunma savaşı yapılmasına tarar verilmiş sındaki askerin dağılmasından istifade ile
bulunuyordu. Ruslar, T un a ’nın sağ kıyısına V a rn a ’yı muhasara etti. İkinci kol, Hacı -
geçmiş olduklarından bir kısım kuvvetlerin oğlu Pazarında şiddetli bir m ukavem et gö­
Rusçuk’tan Yergöğü’ye geçerek arkalarını rüp onbiııc yakın telefat verdiği lıaldc so­
çevirmelerine karar verildiyse de Tuna ser­ nunda burasını aldı. Arkasından Hezargrad
askeri Hüsrev Paşa Rasvat’da Kuşlara yenilip (Razgrad) Rusların eline geçti. A n c a k Hazi­
gerî döndü, Ruslar, Silistre’yı muhasara et­ ran başından beri muhasarada bulunan Si­
tiler.
listre kalesi de b u sırada eski mütesellimi
Yılık-oğlu’nun düşmanla olan gizli m uhabe­
Rus başkumandanı Prozorovski'nin ölü­ re ve anlaşması icabı vire ile R u s kuvvet­
m ü üzerine yerine tayin edilen Gürcü asıllı lerine teslim oldu (11 Haziran). Totrakan da
Bağratıyan, Rus ordularını genel bir taar­ aynı akıbete uğradı. Bulgaristan yolu Rus-
ruza kaldırıp Maçin, Köstence ve Hırşovayı iara açılmıştı. îstanbulda padişah, Hacı-oğiu
alarak ilerledi ve Tatariçe mevkiinde O s ­ Pazarı müdafii Baba-Paşanın esareti ve bil­
m a nlI ordusuyla büyük bir m eydan savaşı­ hassa Yıiık-oğlunun ihaneti üzerine Silistre-
na tutuştu. OsmanlI askeri, kahramanca d o ­ nin düşm ana teslimini duyunca «Cihad-ı ek-
ğuştu. Savaşın en kritik zamanında Tepede- ber» ilân ederek bütün tebaayı devleti kur­
lenli-zâde Muhtar Paşanın yardımcı kuvvet­ tarmaya dâvet etmekteydi (25 haziran). Ser-
lerle yetişmesi üzerine boğaz boğaza süren dar-ı ekrem Y u suf Ziya Paşa da K am en ski’
m eydan savaşını OsmanlIlar kazandı. Ruslar, den mütareke istediyse de, mağrur düşman
ağır zayiat vererek Silistre önlerindeki istih­ başkumandanı ancak devletinin istediği şart­
kâmlarına çekildiler (24 ekim 1809). Burada larla barışa razı olunduğu takdirde bunu
da tutunamıyacaklarını aniıyan Ruslar tek­ kabul edeceğini bildirip Ş um n u üzerine yü­
rar Tiinamn Eflak tarafına çekilmeyi u y ­ rüdü. Burasını aldıktan sonra, İstanbul ön­
gun buldular. Sadrıâzam hemen Silistre sah­ lerinde barış imzalayacağını ilân etmişti. Lâ­
rasına gelip ordugâh kurdu. Kış bastırınca kin, S u m n u ’da büyük bir mağlûbiyete uğra­
da ordu Ş u m n u ’ya döndü (22 kasım). yıp Rusçuk’a doğru çekildi (4 ağustos). Az
sonra da Osmanlı donanmasının V a rn a önü­
Ruslar kışın uzun zamandan beri m u h a ­ ne gelmesi üzerine buradaki Rus ordusu da
sara ettikleri kalelerden, önce zahiresizlik muhasarayı çözüp gitti. Ş um n u’dan mağlû-
yüzünden vire ile teslim olan İsmaili (A r a ­ ben Rusçuğa doğru giden R u s ordusu bura­
lık 1809), senra da îbrail’i (O c a k 1810) ele sını muhasara ettikten sonra Silistre'ye geçti.
geçirmeğe muvaffak oldular. Lâkin, ordula­ Çekiliş sırasında bıraktığı yerleri yakıp yıkı­
rında bulunan yirmi binden fazla hasta ve yordu. Rusçuk, Rus hücumlarına şiddetle <îa-
yaraiı bellerini büküyordu. Osmanlı ordusu­ yandıysa da, imdada koşan Halil Paşa ordu­
nun bu kadar dayanacağını ve Rusları bir su Batin civarındaki m eydan savaşında ağır
mes’dan savaşında yeneceğini kimse ümid bir mağlûbiyete uğradı. Halil Paşa şehid
etmiyordu. düştü. Serdar-ı ekrem, zamanında yardım
etmiş olsaydı b u savaşın kazanılıp Rusların
Derya kaptanlığına getirilmiş bulunan pek tehlikeli bir durum a düşmeleri m ü m k ü n ­
Hacı M e h m e d Paşanın kumandasında olarak dü. Bununla beraber, Hacı-oğlu Pazarına sal­
Karadenize çıkarılan donanm a ise en lüzumlu dırdıklarından beri Rus telefatı elli bini bul­
teçhizattan ve tâlim görmüş askerden m a h ­ muştu.
rum du. E u yüzden durum u tehlikeliydi. L â ­
kin, düşman donanmasına rastlanmadı. İngi­ Batin zaferinden sonra Ruslar, Rusçuk,
liz donanması ise Akdenizde R u s amirali Sin- Yergöğü ve Niğbolu’yu da zaptedip <27 ey­
yavin kumandasındaki Rus savaş gemilerile lül) Balkanları aşarak Lofça’ya girdiler. Sırp-
lar ise adam-akı Ilı ayaklanmışlardı. Ancak
rastladığı Rus ticaret gemilerini zaptettiği gi­
Rusya’nın, Fransa ile araları gittikçe açıl­
bi, çarla olan anlaşma gereğince Fransaya makta olduğu için Osmatılı devletiyle bir ba­
geçen Yediada cumhuriyetine hücum ederek rışa canatıyor, İâkin barış şartlarından feda­

2845
kârlıkta bulunm ak istemiyordu. Bununla ğildi, Nitekim, ikiye bölünmüş olan Osmanlı
beraber, her muvaffakiyetten sonra daha h a ­ ordusu, agir bir mağlûbiyete uğradı.
fif şartlar ileri sürüp barışa bir ân. evvel
kavuşmağa çalışmaktaydı. Kışın yaklaşması O n u bu harekete sevkeöen Sirozi îsm?-
ve Fran&ıs tehlikesi Rus ileri harekâtını dur­ İl Eeyin Vidin’den T u n a ’yı geçerek Kalafat­
dur muştu. ta bulunan R u s kuvvetlerine başarılı bir
darbe vurmasıdır (T em m u z 1811). L a z Ah-
Sadrıâzara Yusuf Ziya Paşa, ocaklıya ya­ med Paşa da onun kazandığı başarıyı örnek
ranm ak için kendilerine lüzumundan fazla alarak bir şeyler yapm ak gayesiyle harekete
yiiz verip şımarmalarına sebeb olduğu gibi, geçti.
servet ve ihtişama pek düşkündü. Ayrıca, b'J
Önce Rusların Yergöğündeki kuvvetlerini
savaşı padişahın istediği gibi yü Tütemiyor-
azaltmak gayesile bir şaşırtma hareketine
du. B u sebebler yüzünden nihayet azledilip
baş vurup Vidin’e ve oradan Kalafat’a geçe­
yerine îbrail'de Rusları mağlup etmiş olan
cekmiş gibi hazırlıklara başlayıp bir takım
İbrail nazır) X.,âz A h m e d A ğa tayin edildi
aldatıcı hareketler yaptı. Ruslar da aldanıp
(15 nisan İSli). Yusuf Ziya Paşa evvelâ Di-
hakikaten bazı birliklerini Kalafat tarafına
metnka’da oturmağa m em u r oldu. Sonra m al­
kaydırmaya başladılar. İşte o zam an serdar-ı
lan müsadere edilip Rodos'a sürüldü.
ekrem Rusçuk yakınında ve T u n a üzerinde
bulunan adaya bir kısım kuvvet çıkardı. Her
ne kadar Ruslar adaya kuvvet Sevkedip m ü ­
Osre 2.nl> serdarının hatası ve orduların dafaa etmek istedilerse de neticede çekilmek
zorunda kaldılar. B un d an sonra da Rusçuk
muhasaraya düşmesi
tarafındaki esas Osmanlı birlikleri adada b u­
lunan kuvvetlerinin himaye ateşi altında Tu-
B u sırada hastalanan Rus başkumandanı nayı aşıp karşı kıyıya geçmeğe başladı. So ­
da değiştirilmiş ve yerine Kutuz of tayin nunda serdar-1 ekrem de kapısı halkı ile o n ­
edilmişti. Kendisi, İkinci Kaîerina zamanında lara iltihak etti. Eflak tarafında toplanan
karga savaşında, Maçin muharebelerinde bu büyük Osmanlı ordusu Yergöğüne bir saat
bulunmuş tecrübeli bir kumandandı. Üstelik mesafede bulunan A n b a r mevkiine gelip tah­
Kam enski gibi hsyal-perest olmadığı için İs­ kimat yapmağa başladı.
tanbul yolunun zorlanmasından bir fayda
elde edilemiyeceğini anlıyordu. Devletinin Rusların Osmanlı ordusunun geçişini ve
de, Fransa tehlikesi karşısında acele barışa sonra da ilerleyişini önlemek gay esile yap­
muhtaç bulunduğunu bilmekteydi. .Lâkin, tıkları hareketler bir netiee vermediğinden
yeni serdar -1 ekrem Rusçuk’u zaptelmiş b u ­ onlar da mukabil müdafaa tedbirlerine te­
lunuyordu (T e m m u z 1811). Şimdi barışa y a ­ vessül ettiler,
naşmak, mağlûp durum da barış yap m ak gibi
olu;du. B u n u n için bir muvaffakiyet kazan­ Böylece iki tara! da bir siper harbine
ması şarttı. B u esnada serdar-ı ekrem A h ­ hazırlanmaya başlamıştı. İstanbul'a bu du­
in ed Paşa, yanındaki ordu ile Rusçuk'tan T u ­ rum bildirildiğinden (15 eylül) her ân bir
na nehrini geçmek sevdasına düştü. B u ise, kat’î savaş, haberi beklenmekteydi. H ak ik a­
o günkü şartlarla delilikten başka bir şey d e­ ten bir takım çarpışmalar oldu ve bazı Rus
grupları esir edildi, fakat iki ta­
raf da kat'i bir neticeye ulaşa­
madı.
İşte işin uzadığı esnada
R u s kum andanı Kutuzof, aşıl
Osmanlı kuvvetlerinin Yergöğü
kıyısında ve buna mukabil pek
zayıf birliklerin Veli Paşa ile
Galip Efendi emrinde Rueeuk
etrafında bulunduğunu ve b u n ­
ların tedbirsiz ve gaflet halin­
de olduklarını istihbar edip öğ­
rendi. Fırsattan istifade etmesini
bilen Kutuzoî cüretkâr bir te­
şebbüste bulundu. Bir gece ani­
den şalupa ve dubalarla Ruscük
yakınındaki Dikilitaş mevkiine
Rus birlikleri geçirdi ve hemen
burayı geceden tahkim etti (14
ek im ),
R u so uk (Bartletften) Sabah Rusçuk’taki ordugâh-

2846
ia d urum öğrenilince bir telâş başisdı. Ü s­ arasında daim! hududun Prut olabileceğini
telik pek erken saatlarda iki bin kişilik k a ­ ilk iş olarak bildirdiler.
zak birliğinin hücuma geçip Voli Pasa k u v ­
vetlerini firara mecbur ettiği duyulunca G a ­ Kutuzof Osmanlı sadriâzamına Eflak
lip Efendinin yanındakiler de dağıldı. G a ­ tarafında bulunan Osmanlı ordusu barışın
lip Efendi de Kuşçuk kalesine kaçtı. B u Rus imzasında derhal iade edilmek şartiyle mi-
kuvvetlerinin Rusçuğu muhasaraya başladı­ safireten kendisine teslim edilmedikçe bu
ğı sırada Yergöğü yakınındaki sadrıâzam ve teklifi çara bildirmeğe cesaret edemiyeceği-
serdar-ı ekrem vaziyeti öğrendi. Lâz Ah- ni ve bu husus kabul edilmedikçe muhasara­
med Pasa asıl karargâhının bulunduğu R u s ­ daki Osmanlı ordusunun son ferdine kadar
çuk tarafını önemli sayıp Cebbar-zâde Celâ- öldürüleceğini serdar-ı ekrem e haber verdi.
liiddin ve Maraşiı Kalender Paşa kuvvetle­ Lâz A h m e d Paşa, çâresi/, b u ağır şarta da
rini orada bırakıp kendisi Rusçuk tarafına razı oldu. Otuz altı bin kişiden on iki bin
geçmeyi uygun görerek pek güç elan bu işi kişiye inmiş olan ve askerleri insandan zi­
başarmıya muvaffak oldu. yade hayaletlere benziyen fokat hâlâ Rusları
korkutmağa yelen ordu, 1 op ve silâhlariyle
birlikte Ruslara teslim edildi. B un d an i-cnra
Sadnâzam m mütareke ve fcanş isteği, Rusçuktaki Kus birlikleri tekrar Yergöğü ta­
Yergöğü görüşmeleri ralına geçerken Osmanlı sadrıâzamı ve ser-
dar-ı ekremi de yanında bulunan kuvvet­
lerle kışlamak üzere Ş um nuya çekilmek üze­
Ancak vaziyetin vehameti karsısında
Sadrıâzam ve serdar-ı ekrem, Kutuzof’dan re o tarafa doğru hareket elti.
mütareke ve barış istemek zorunda kaldı.
B u sırada çar Birinci Aleksandr Kuttızof’a’,
OsmanlIlarla derhal barış yapılmasını ve Bükreş görüşmeleri ve barışı
yirmi milyon kuruş harp tazminatı ile Boğ-
dan’m Sorct suyuna kadar olan kısmını iste­ Önceleri uzun zaman Yergöğü’n dc de­
mekle iktifa etmesini bildiren talimat gel­ vam eden (Aralık 1811) ve bir neticeye
mişti, Halbuki, Ruslar şimdi Osmanlı ordu­ bağlanamıyan barış müzakereleri sonradan
larını müşkül duruma sokmuşlardı. Serdar-ı Bükreş’e nakledildi (Ocak 1 8 12 ). B u şehirde­
ekrem bir tarafta, karsıda kendi haline bıra­ ki ilk toplantı 12 ocakta oldu. Ancak. Os-
kılan ve Ruslar tarafından sarılan ordu da maniı delegeleri Kutuzof'un gittikçe ağırla­
soğuktan ve hastalıktan kırılarak, açlıktan şan şartları ve istekleri karşısında kalıp
ot, kek ve at ölüsü yiyerek ve Rus topçusu­ bunları kat’i bir tavırla reddedince is tek­
nun ateşiyle ezilerek m ahve m a hkûm bir ha­ rar çücmaza girdi. Bilhassa Kutuzof'un teh-
le gelmişti. did makamında Eflak köylerine misafireten
Kutuzof, bu zafer üzerine Bcsarabya ile yerleştirilen Osmanlı ordusu askerlerinin sa­
bütün Boğdan’ı istedi. Ayrıca Eflak'a bir ne­ vaş esiri olduğunu açıklaması bardağı taşı­
vi muhtariyet ve Sırbistan’a istiklâl veril­ ran son damla oldu. O zam an Osmanlı de­
mesini şart koşmuştu. Anadolu tarafında da legeleri bunun mütareke şartlarına riayet­
Faş suyunun denize döküldüğü yerdeki kü ­ sizlik hattâ bunun bozulması dem ek oldu­
çük bir arazi parçasını istiyordu. Sadrıâzam, ğunu ve Rusların bundan böyle verdikleri
barış müzakerelerine başlanması için evvelâ ne şenel ve ne de sözlere itimad kalmadı­
bir mütareke akdini istediyse de Kutuzof ğından bu şartlar altında görüşmelere de­
bunu reddederek T u n a ’nın kuzeyindeki b ü ­ vama salâhiyetleri olmadığını söylediler ve
tün yerleri aldı. A h m e d Pasa, nihayet Seret d urum u İslanbula bir rapor halinde yazdı­
nehrini mütareke için hudud olarak teklif lar. İstanbul’da bu rapor muh'eviyatını tet­
etti. Ruslar bunu kabul etmekle beraber, kik için toplanan meşveret meclisinin ve bil­
serdar-ı ekremin ayrı düşmüş bulunduğu cr- hassa i'ransa elçisinin de teşvikiyle İkinci
du ile irtibat kurmasına müsaade edilemi- M a h m u d Ruslarla savaşa devum kararı ver­
yeceğini, yalnız açlıktan mahvolmakta b u ­ di. Kutuzof’un bu haline sinirlenen çar Alek­
lunan bu orduya bir mikdar peksimed yol­ sandr. c nu azlederek yerine amiral Çiça-
layacaklarını bildirdiler. Bu
şartların kabulü ile mütareke
haline girildi. Esas müzakere­
ler Yergöğü’dc başladı (Kasım
1811). Osmanlı delegesi seçilen
sadaret kethüdası Galip, ordu
kadısı Müftü-zâde Selim ve y e ­
niçeri efendisi H am id ölendi­
ler, İkinci M a h m u d ’un Seret
nehrini ancak mütareke hududu
olarak kabul edip iki devletin

2847
ğof’u tayin etti. Barış için çok acele etmek evvelce aktedilen ve gerek b u andlaşma ve
teydi, Ç ünkü, Fransa’dan m aada Avusturya gerekse evvelce değiştirilmiyen esaslar ve
da Rusya için tehlikeli olmağa başlamıştı. sndlaşmalar evvelki gibi baki ve yürürlük­
te bulunurlar.
Çiçagof, Bükreş’e vardığı zam an barış
esasları hazırlanmış; bulunuyordu. A z soııra 4 — A v r u p a tarafında Rusya île O s m a n ­
28 mayıs 1812 tarihinde hem en imzalandı. lI devleti h u dud u Prut suyunun Boğdaıra gir­
Rus delegeleri _ ulan Aııdrey İtaünski, diği yerden T u n a nehrine döküldüğü kısma
İv an Sabaniev de İosif Fontonun da imza­ kadar Prut suyu ve bu suyun T u n ay a dökül­
ları bulunan b u atıdlasma bir başlangıç ve düğü yerden Kili boğazına, oradan Karadeni-
bir tetimme ve onaltı m addeden ibarettir. 2 e kadar T u n a nehri ve bu üst koldur. Rus
Maddelerinin ihtiva ettiği esaslar şunlardı: harp gemileri Kili boğazından Prut ağzına
kadar gelebileceklerdir (Ayrıca T u n a üze­
1 — H e r iki taraf da bu barış andlaş- rindeki adaların ve iki kıyıdaki arazi par­
ması ile aralarındaki her türlü karşılık^ çasının iskân, tahkim ve ticaret işlerine dair
düşmanlığa son verip barış ve dostluğa dön- esaslar tesbit edilmekledir).
miye ve b u n u devam ettirmeye ve bu and-
laşmaöafci esaslara riayeti kabul etmişler­ 5 — H u d u d olan Prut suyunun doğu­
dir. sunda kalan kısmı hariç Boğdan ve Eflak
ve K a r a Eflaki savaştan önce olduğu gibi
2 — K e r iki taraf, savaş esnasında gerek
Osmanlı devletine iade olunacaktır. A n c a k
askerî harekâtta ve gerekse sair işlerde ken ­
bu iade edilen yerler için evvelki andlag-
di tebaasından olup uygunsuz hareket eden­
malarda kabul edilen ve değiştirilmiyen
leri affetmeyi kabul ederler.
maddeler yürürlükte kalacaktır. B u sulhun
3 — Rusya ile Osmanlı devleti arasında akdinden iki sene geçmeyince bu. m e m ­
leket ahalisinden vergi alırımı-
yacaktır.
0 — Anadolu tarafındaki
hudud aynen savaştan evvelki
gibi olacak ve Rusların aldığı
yerler şimdiki halile Osm anlI­
lara iade olunacaktır.
7 — Rusyaya bırakılan
memleketlerin T ü r k ve müslü-
m a n ahalisi isterlerse Osmanlı
ülkesine hicret edebilecekler,
mallarını satıp bedelini rahat­
ça götürebileceklerdir. A ynı
h ak OsmanlIlarda kalan ara­
zideki lııristiyanlar için de ta­
nınmaktadır. Bilhassa nakli el­
zem olan Bucaktaki Yedisan
tatarlarının nakil masrafları
OsmanlIlara aittir.
8 — Sırplar m uharebe es­
nasında yaptıklarından dolayı
Osmanlı devleti tarafından ee-
zalandırilmıyacaklar ve Sırbis-
tanda b u savaş icabı yapılan
istihkâm ve . emsali . yıkılacak
ve atıcak eskiden beri mevcud
olarak m uhafaza edilebilecek­
tir, Sırplara da bazı imtiyazlar
tanınacaktır üç işlerini d ü ­
zenleme ve vergilerini kendi­
lerinin tayini).
9 — B u m adde esirlerin
mübadelesinde takip edilecek
esasları tesbit etmektedir.
10 — İki taraf reayaları
arasında savaştan önce mevcud
Bükreş barısından sonra Avrupa kıtasında O sm a n lı alacak meseleleri halledile­
sınırları (E . 2 . K a r a l ’ın O sm a n lı Ta rih i’ n d en ) cektir.

2848
İl — B u mübadelenin akdi ve tasdikna­ toprak oİarak zaptettikleri yerlerden yalnız
melerinin mübadelesinden sonra Rusya, O s ­ Besarabya’yı m uhafaza ettiler. E ü a k ve Boğ-
manlI memleketlerindeki asker vc d on a nm a ­ dan, Osm anlı devletine iade edildi. Prut
sını çekmiye başlayacaktır (B u n a n nasıl ola­ nehiri iki devlet arasında h u d u d olarak ka­
cağına dair esasları ve OsmanlIların riayet bul olundu. Besarabya’ya tam am en hâkim
etmesi icabeden şeyleri de havidir). olan Ruslar, Kili boğazını da ele geçirmiş
12 — Yaş anöiaşmasımn yedinci m adde­ ve T u n a nehrinin b u ağzında Osmanlı devle­
sinde yazılı G a r b ocakları korsanlarının R u s­ tiyle müşterek haklara sahip olmuşlardı. E f ­
ya devleti reayası tüccarına haşaratı niza­ lak imtiyaz ve Sırbistan istiklâl kazanamadı.
mına ve gerek ipka olunan ticaret şartları­
na her iki taraf riayet cdecektir. A nc a k, Sırplara bazı imtiyazlar tanın­
ması bilhassa M o r a halkı için kötü bir m i­
13 •— B u andlaşma akdolununca, Rusya
sal olmuş ve onların istiklâl arzularını kö­
ile İran arasındaki ihtilâfların halli için O s ­
rüklemiştir.
m a n l I devletinin tavassutuna Ruslar rıza gös­
tereceklerdir.
Rusçuk yaranından olup, A lem dar v a k ’a-
14 — B u andlaşm anm imza ve teyidi sı’ndan sonra Husya’ya kaçmış bulunan eski
akabinde taraflar hem en karşılıklı olarak derya kaptanı Ram ız Paşa, barış imzalanın­
düşmanlığa son verdiklerini kumandanlara ca geri d ö nm ek müsaadesi istemişti. B u m ü ­
bildirecekler ve im zadan sonra herhangi bir saade kendisine verildi. Lâkin, İkinci Mah-
düşmanlık hareketi veya arazi tecavüzü gibi m u d tahta çıktığı zam an ayanlara d o k u n m a ­
şeyler almsa almamış gibi kabul edilecektir. yacağına dair kendisine imzalatılan senedi
15 — B u andlaşmanuı iki taraf delege­ hazırlayanlardan bulunduğu için âyânlara ta-
lerinin imzasından sonra Osmanlı sadrıdzamı rafdarlık töhmeti altındaydı. B u yü2 den, pa-
ile R u s delegesi tarafından teyid edilmesini dişah’m emrile 3 o ğ d a n h u dud un a vardığı
müteakip iki taraf delegeler; arasında m ü ­ zam an idam edilip kafası İstanbul’a gönderil­
badele olunacaktır. di, Halbuki aslında yenilik hareketlerinin h a ­
16 — B u andlaşm anm iki taraf h ü k ü m ­ raretli taraftarı, fevkalâde dirayetli ve çok
darları tarafından bizzat imzalanıp resmen değerli bir devlet adamıydı,
tasdik ve teyidlerinden sonradır ki bu tas­
Rusyayı kendi lehine olan savaş d u r u m u ­
dikli nüshalar en kısa lam an da mübadele
na rağmen OsmanlIlarla her şeye rağm en
olunacaktır.
barış yapmıya sevkeden şey Avrupa, bilhassa
Netice olarak Ruslar, bu andlaşma ile Napolyon Fransasımn durum u idî.

AVRUPA A V H A Lİ, V İY A N A KONGRESİNDEN SONRAKİ O L A Y L A R

Ü çüncü Selim devrindeki olayların nakli pek çok kararlar, andlaşmalar olmuştur.
sırasında birkaç defa temas ettiğimiz üzere B u A vrup a devletleri kurdukları sistemde
Fransa ihtilâlinin yaydığı fikirler ve ihtilâl kendilerinde yasak ettikleri şeyleri O s m a n ­
hükümetlerinin takip ettiği politika ve niha­ lI imparatorluğu için m ub a h görmüşlerdir.
yet Napolyon'un imparatorluğunu ilân ede­ İşte sonraki Osmanlı imparatorluğu olayları­
rek Avrtıpaya hakim olmak istemesi ve b u ­ nı daha iyi anlıya bilmek gayesile A v r u p a
na karşı olanların tarzı hareketleri b u kıt’a- hâdiselerine sebeb olan Bonapart Fransası-
da m ü h im bir buhran yaratmış, senelerce sü­ nı ve sonraki Fransayı, diğer Avrupa d ev ­
ren huzursuzluk ve savaşların m ey dan a gel­ letlerindeki olayları kısaca gözden geçire­
mesine sebeb olmuştu. Bilhassa Fransa im ­ ceğiz.
paratorluğu hegemonyası karşısında m em le­
ketini ve sömürgelerini tehlikede gören İn­
giltere herşeye rağmen tek kaldığı zam an Napoleon Fransası ve sonrası
bile Bonapart Fransasiyle mücadeleyi bırak­
mamış, her iki taraf kendileri için ölüm, İngiltere’ye karşı kara ablukasını şid­
kalım savaşı haline gelen b u çarpışmayı detlendirmek ve müessir hale getirmek h u ­
mutlaka kazanabilmek gayesile her çareye susunda her çareye başvuran Bonapart,
baş vurmuşlardı. Diğer devletler de Fransa- müttefiki İspanyaya da müdahalede bulunup
ya, im kân buludkça, karşı durmuşlar, Napo- kralını tahtından uzaklaştırıp oraya da k a r ­
leon’un hâkimiyetini onun kurm ak istediği deşlerinden birini kral yapmıştı (1808). A n ­
nizamı (sistemi) b ozm ak ve ihtilâl fikirle­ cak bu icraatı İspanyoliar tarafından n e f­
rinin yarattığı havayı her fırsatta eskiye retle karşılanmış ve dolayısile İspanya olay­
döndürmiye çalışmışlardır, A vrupada gerek ları başlamış, buradaki savaşlar Fransa’yı
Napoleon zamanında gerekse ondan sonra çok sarsmıştı. B u n d a n istifade eden A v u s ­
cereyan eden olaylar sırasında Osmanlı im ­ turya tekrar savaşa başladıysa da, Bonapart,
paratorluğunu da dclayısiyle ilgilendiren İspanya’dan sür’alle A lm an ya ’ya geçerek Eş-

2849 F. 31
iing ve Vagrarr. savaşlarında imparatoru bir Lâkin Rusya teslim oîmaâ). Moskova dahil
dalıa -yenip Viyana’ya ikinci kere girdi bütün köyler ve kasabaları yakarak m e m ­
(1809). Aynı /.amanda R o m a’yı zaptederek leket f’ran sızlar için bannılamıyacak hale
kendisine muhalefet c den Papa’yı tevkil ede­ getirildi. Rusya’nın sert iklimi aç, susuz kalan
rek Fransa'ya götürdü, Hollanda’yı Fransa' Fransız ordusunu sür’atle eritiyordu. Üstelik
ya kattı. tspaııya ve Avusturya'dan fena haberler ge­
Bonapart, 1810 yılında ikbalinin en üst liyordu. Bonapart, çaresiz geri döndü. M u a z­
derecesine çıkmış bulunuyordu. Karısı Joze- zam bir kış, müthiş bir belâ halinde çekilen
fin’i boşayıp Avusturya imparatorunun kızı ordunun üzerine çöktü. Çekiliş yolları da
M ari Luiz ile evlendi. Ertesi yıl doğan oğlu Ruslar taralından tahrip edildiği için yiye­
R o m a kralı ilân olundu. cek bulunamıyor, ordu güçlükle ilerliyordu.
Bonapart, yendiği R u s çarı ile Tilsit Berezina ırmağı geçitlerinde üç Rus ordusu
ve Erfurtta görüşerek anlaşmış, ona büyük birden Bonapart'm yolunu kesti. Burasını
ümitler vermişti, Çar ise, bir müddet sonra aşmak için ellibin asker feda edildi. Fran­
aldatıldığını anladı. Ç ün kü Napoleon onun sız’lar, Almanlar, Lehlilerden mürekkep b u ­
bilhassa Osmanlı devleti hakkındaki emel­ lunan b u ordu. Rusya’ya hareket ettiği za­
lerini terviç etmemişti. B u ittifaktan Fran­ m an dörtyüz bin kişilikti. Bonapart bir bu
sa çok kazanmış, Rusya ise bir şey elde kadar askeri de gerileri muhafaza etmek için
edememişti. İki devletin sür'atle araları açıl­ bırakmış, böylece aşağı yukarı sekizyüz bin
dı. Nihayet bu iş, savaşa kadar vardı. Rus­ kişiyi silâh altına almıştı. Bu, o zamana ka­
ya, Osmgnlı devi etile hemen Bükreş barışını dar görülmüş şey değildi. Lâkin ordu A l­
imzalayarak bütün gücü ile Fransızlara kar­ m anya’ya vardığı zaman kırkhin kişi ancak
şı durduysa da orduları her yerde yenildi. kalmıştı. Bonapart orduyu bırakıp süratle
Bonapart 7 eylül 1312 de Moskova’ya girdi. Paris’e gelerek felâketi haber verdi. Lâkin,

Muhtelif z am a n lar d a aralarının kanallarla birleştirilmesine teşebbüs edilen Sa k a ry a n e h ­


ri -Sap anca gölü * İzmit körfezi bölgesi (Barlett’den)

2850
Sakarya nehri -Sabanca gölü -İzmit körfezi kanalı için son teşebbüsler

(İlâ v e : 166)

Evvelisi ilâvelerimizin birinde bu \


kanalın açılmasına dair j-apılan muhte­ den muhtelif yerlere, limanlara, is­
lif teşebbüsleri ve şekillerini kaydet­ kelelere gönderilen çeşi&li mal ve em-
miştik. İkinci M a h m u d ’un saltanatı- j teamn nekadar güç nakledildiğini ve
n m daha ilk yıllarında Hüdavendi- i pahalıya mal olduğunu da belirterek
Rar (Bursa) ve îÇoca-eli sancakları f bu kanal işinin uygulanması halinde
mutasarrıflarından vezir Hacı Ahmed ne gibi kolaylıkların dolayısile ucuz­
Aziz Paşanın şahsî gayr etile bu ka- j luğun sağlanacağını açıklamaktılar
nalın açılması işi tekrar ortaya çık­ ve "İşbu veçhile nehri Sakarya men-
tı (1823). baından veyahud Beypazarı kazasın­
Paşa, İstanbul a arzettiği yasısın* ! dan Sabanca kazasına gelince ber
ük, Sakarya nehri — Sabanca. Gölü. — i vıfkı dilhah t&thir ve cereyanına ra-
İzmit körfezi kanalının inşası nal indi* i t bıta verilerek nizam verildiği hâlde
ve bilhasa Sak aryanın m e n b n ma. ve- Ankara ve Ayaş ve Haym ana ovasın*
yahud hiç olmazsa Bey pazarına kadar, ! i dan ve Eskişehir etrafından ve mu-
mecrasının temizlenmesi takdirinde, i j rur eylediği kazalar civarından gerek
iktisaden hasıl olacak faydalan belirt- j ! tebşir ve gerek emtea ve gerek ke~
m iftir. O, yine bu yazısında Sakarya ! 1 reste şallar ile İznikmid (İzmit)e ka­
nehrine hcmciv&r olan yerlerin her ! dar geleceği aşikâr olub ve masarif
türlü ürününün ancak bu şeklîde pek \ hususu gerek yollara ve gerek tathi-
kolayca Marmaraya nakledilebileceğini i rine ve gerek kebir taşların kal’ine
kaydettikten başka işin teknik tara­ barut ı siyahtan maada ber veçhi tah­
fının ilmi ve esaslı bir şekilde teükik J min yüseilibin kuruşu tecavüz etmi-
edilerek ölçülü resimlerinin yapılma- j yeceği ve her nekadar masarif olu­
sının temini için lüzumlu memur. i nursa dahi bir iki sene zarfında İs­
mühendis ve mimarın gönderilmesi tanbul’a gelen cedit kereste gümrü­
talebinde bulunmuştur* B u talebin j ğünden eda olunacağı ve nice fevaidi
îstanbulda dikkate alınması ve sa- j kes ireyi mucib bir asarı cedide ola­
bı.k çavuşbaşılardan Abdullah (Abdi) cağı bahir ve huveyda iduği muhatı
İffet Beyin başkanlığında mühendis- j ilmi âlileri buyrulduktan diyerek ka-
nane öğretmen muavinlerinden üçün- î naatlannı açıkça yazarak raporlarına
cü halife Ahmed ve dördüncü halife son vermekteydiler.
M ehm ed Efendilerle mimar öğretmen- ] Is tan bula gönderilen b u rapordan
lerinden Seyyid Muşta fadan meydana j sonra kanalı uygulama işi Hacı Ahmed
gelen bir ilmi keşif heyetinin o ta- j A ziz Paşaya havale edilip kendisine
rafa gönderilmesi özerinedirki kanal \ bu hususu bildiren iltifatı havi fer­
meselesi tekrar canlanmış oldu. manla bir de hil’at gönderildi.
Gönderilen ilk heyet’in Sakarya îkinCİ M a h m u d devrindeki bu te­
nehri bölgesinde faaliyete geçmelerin- j \ şebbüse “ Keşfi nehri Sakarya** başlı­
den kısa bir zaman sonra bu kadro- | ğı altında yazdığı kısanda temas eden
n un işin büyüklüğüne nazaran pek ı ! Şam-zâde <C: 2 , S . 202), Sabanca gö­
dar olduğu meydana çıktığından» ter- î j lünü, Sakarya gölü diye yazmakta, ve
sane kaptanlarından Mustafa Hoca- j j “Sakarya ırmağının yine ismi m ez­
kaptan ve mimar hülefasından Ali- ; kûr ile meşhur gölden deryaya ilhak
Riza Beylerin dahil bulunduğu yedi | \ ve icra olunması kaabil ve bu tak­
kişilik bir fen heyeti daha evvelkilere dirde nehri mezbur carı ve saiik ol­
ilâve olunmuştur, i duğu havali ve enhadan sahili der­
Tedkik ve keşif heybetindeki m ü ­ yaya eüz'i masraf ve edna zahmetle
hendislerden Ahm ed ve M ehm ed Efen- j ha (¡ab ve aehair tenzili ve hususa
diler Kaçı A hm ed Aziz Paşanın £os- ; Tersanc-i âmtreye dair kereste vesair
terdiği lüzum üzerine Sakarya neiı- { eşya sevk ve nakli hususlarında ve
rinln çıktığı yerden bavlıyarak Saban­ cihat t um-ada her veçhile sühulet h a ­
ca Gölü yakınlarına kadar b u suyun sıl olduğu elsinei nâsöa ötedenberi
bütün mecrasının d urum unu incele- j m ü teva tır ve cari olub ancak eztmne-i
diler. Hazırladıkları. gayet mufassal j salifede bu hususa birkaç defa irade-i
bir raporda melihadan itibaren Sa­ sentyye taalluk etmiş iken herbirinde
banca- gölü yakınma kadar Sakarya J bir özür ve illete veyahud müeddi'i
nehri mecrasında temizlik yapılması \ mazarrât olur” gibi şeylerle muhtelif
ic&b eden yerleri ve diğer hususları j teşebbüslerin yar: d a kaldığını işaret
kaydettikten başka halen bu bölge- >
, ; etmektedir. B u n d an sonra. Şani-zâde,

2851
ertesi yıl bun u telâfi edeceğini söylüyordu. ketlerinden tamamen sürüp çıkarmıştı, İtaİ-
Bu sırada, sinen düşmanları birden ayak­ ya kaynıyordu. Bonapart, 16 ekim 1813 ta­
landılar. İsveç. Prusya ve arkasından A v u s ­ rihinde müttefiklere karşı Laypzig m eydan
turya Fransa’ya savaş ilân ettiler. Kısa za­ savaşını kaybetti Lâkin, Fransa'nın eski
manda diğer A lm an hükümetleri de b un ­ toprağına çekilmekten ibaret olan barış şart­
lara katıldılar. İspanya, Fransızları memle- larını kabul etmedi. 1814 de müttefikler

Hacı A hm ed Aziz Paşanın gavretile 1860 da da Osmanlı devleti hizmetine


tekrar canlanan kanal İşinden bahse­ giren Andreas David Mordtman “ Ana- \
derken. keşif Heyeti arasında kethü­ dolu" adlı eserinde imparatorluğun ■
dayı sadn esbak Morali Osm an Efen- muhtelif bölgelerindeki scyyahatiarı-
dinin de b ulunduğunu yazmakladır. nı dol ayısıyle bazı görüş ve kanaat-
Ahmet Aziz Paşaya gönderilen h e y ­ i larını de yazmıştır. Sabanca’dan İz-
etin çalışmalarına temasında “Müşa- mite doğru olan bir gezisinden bah­
rileyh dahi mumaileyhimayı ve m ü ­ sederken kanal meselesine temasla
hendisleri ve bu makule um u r ve vu­ "Biraz sonra yağmur durup, atları­
kufu m a zm u n olan bazı kimseleri mızla tepeden aşağı inmiye başlayın­
istishabla nehri mezkûr havalisini ca etrafı tetkik imkânını buldum. Sa­
keştü güzar ve iktiza eden mahalle­ banca gölü ile İzmit körfezi arasında
rinin arz ve u m k u n u ve içindeki ka­ j genişçe bir kanal yapılsa bu m ünbid !
yalar ve tabii sedler ve sığ yerleri j ve mahsuldar sahaların yetiştirdikleri {
I rü’yet ve istibsar badehu Sakarya gö­ ; şeyler kolayca ulaştırılabilir. Ve bu ;
lünün alt yanında gadir: mezburdan kanal pek pahalıya da mal olmaz..
bahre kadar yarılıp açılacak mahalli Bug ü n sefil ve fakir olarak yaşıyan
dahi alatı hendesiyye ve rüesa ve a- bu mıntıka ahalisi de zenginliğe ve
melc ile mesaha ve tashih ederek saadete ulaşır.
tariki eshelini tahmin birle pezirayı ••Bu plân daha Bithynya kralları
karar eyledikten sonra erbabı fünun zamanında varmış. Fakat bu krallar
müşair ve mumaileyhim vechi imkân dofcu ve güneylerindeki pontus ve
ve süiıuletini tarif ve ihbar eyledik­ Bergama kralları gibi faal ve işyapıcı
leri" ni nakleder. değilmiş. Sonra Romalılar zamanında
Muhtelif kaynaklarda faydalarının imparator Trayan’a Bithynya valisi
belirtildiğini, hatta bu son seferde tarafından teklif edilmiş fakat Rom a
esaslı keşiflerinin yapıldığını, uygu­ imparatorları müstemlekelerinin imar
lanması işinin pek iltifatlı bir fer­ ve inşaasma o kadar ehemmiyet ver­
manla Hacı A hm ed Aziz Paşaya ve­ mediklerinden o vakitte unutulup
rildiğini gördüğümüz teşebbüsde m a ­ gitmiş. BizanslIlar zamanında bu ka­
alesef akim kalmıştır. B u seferki a- nal plânı iki defa ileri sürülür, fakat
kim kalışın sebebleri arasında Şanî- bilhassa Asya topraklarına karşı ih­
zâde eserinde birşey zikretmeden sa­ mal ve likaydı b u defa da tahakkuk
dece “ Zannı acizıye göre bir başka ettirmez.
cihhetı m ahzur ve mütaleasma meb- “ Türk iOsmanlı) devleti za m a ­
ni kelevvel meskutu anlı kaldı’* 8ını, nında da bu plân en az dört defa
bu mesele üzerinde esaslı ve ciddi bir meydana çıkar. 2593 te sadnâzam Si­
incelemede bulunan Ord. Prof. İ. H. nan Paşa, 1653 te Dördüncü M ehm ed.
U 2unçarşılı **Bu kanal işini bu son- 1759 da Üçüncü Mustafa ve son ola­
defa meydana atan Aziz Paşa idi. B ü ­ rak 1846 da Türk ordusunda çalışan
tün keşifler de o nu n himmetiyle ya­ Alman generali Jochmus tarafından
pıldı. Kendisine son emir de verildi, serasker Hüsrev Paçaya teklif edildi.
fakat b u fermanın gönderilmesinden Fakat her defasında da proje kat’iy- !
yirmi gün sonra Aziz. Paşa vefat etti yen konuşulmadı ve bir müddet son-
ve işte bu vefat dolayısiylc araya gi­ ra unutuldu.” ğunu kaydetmektedir, j
ren veya serdedilen mütalealar üze­ B u yazı bize pek eski teşebbüsleri
rine hafriyata başlanamadı." ğını yaz­
ve noksan da olsa Osmanlı devrinde­
maktadırlar.
kiler! ve nihayet en son olarak bir
★ de Jochm us’u n teklifi b u l u n d u r m a
Bir batılının da aynı bölgedeki ve yapılsaydı faydalı bir iş olacakını
kanal meselesine dair görüşünü ve anlatmaktadır.
dolayısiyie Abdülmecid zamanındaki
başka bir teklife kısaca temas ederek « Bibliyografya : i. H. Uzunçarşılı: Mar~
yazımıza son vermeyi uygun bulduk. ! mara ve Karadeniz’in birleştirilmesi
OsmanlI ülkesinde. Ham burg — j• hakkında (Belleten, C : IV, S : 14-15).
Lübck — Bremcn birleşik hükümeti- ; Başbakanlık Arşivi. M ü h im m e defter-*
nin Bâb-ı âli nezdinde 1845 yılından leri, C : 234 ve C : 235. Şanî-7.âde; Ta­
itibaren önceleri maslahatgüzarlık ve rih. C : 2. A .D. M ordtm ann (M . Şevki
sonraları sefirlik payesile bulunan Yazm an tercümesi); Anadolu (Yeni
Tarih Dergisi, sayı: 35. 42).

2852
Fransa'ya tekrar hücum ettiler. Almanya, rasyonu haline getirildi. Avusturya ve Prus­
Avusturya, Prusya, İngiltere, Rusya ve İs­ ya da bu birliğe dahildiler. Kongrede bu­
panya kuvvetlerini bir araya getirip yarım lunan Prusya mümessilleri bu usule itiraz
milyonluk bir ordu çıkarmışlardı. Eonapart ederek Alm an milli birliğini kurm a fik­
yenildi, 30 mart 13 14 de Paris teslim oldu. rini savunmuşlarsa da azınlıkta kalmış­
S nisanda Senato. Naşoleon’u imparatorluk­ lardı. Bilhassa Avusturya’nın gayretiyle,
tan Iskat etti. Onaltıncı L u i’nin kardeşi On- eski usule dönülmüş ve A lm an ya otuz sekiz
sckizinci Luî kral ilân edildi, Tstiia etmiş irili ufaklı bastan mürekkep bir viicut halin­
olan Bonapart, Elfae adasında ikamete m ec­ de kalmıştı. Daha sonra bilhassa güney hükü­
bur edildi. Lâkin krallık hükümetinin üst metlerinde birleşme ve hürriyet fikirleri alıp
üste işlediği hatâlar üzerine, Fransızların gö­ yürümüşse de, Avusturya başbakanı Meter-
zü Elbe adasına döndü. Napoleon bundan is­ nih'in gayretilc bunlar sür’atle bertaraf edil­
tifade ederek sürgünden on bir ay sonra mişti. B u halile bir büyük A lm an yan m te­
Fransa kıyılarına çıktı. Her yerde tezahü­ şekkülü ve meydana çıkması imkânsız gi­
ratla karşılanıp 19 mart İSİ 5 günü Paris'e biydi- İtalya da aşağı yukarı buna benzer bir
girerek bir tek silâh patlamadan tekrar im ­ durum arzettikten başka ileri için fazla ümid
parator oldu. B u sırada Avrupa'ya eski dü­ vermiyordu.
zenini verm ek gayesiyle Viyana
kongresi toplanmış bulunuyordu.
Avusturya ve İngiltere dertıal
harekete geçtiler. Artık bütün %%■
devletlerle barış içinde yaşaya­
cağını temin eden Bonapart’a
inanmıyorlardı. Napoleon, ikinci
saltanatının yüzüncü, gününde U **'&»>> ■?,)
Vaterlu m eydan savaşını kaybe­
fes?/
dip b u sefer bir daha Fransa’ya
dönm em ek ü^ere Sent-Elen ada­
sına yollandı. Onsekizinci Lui ..... .... ,

tekrar tahtına döndü. H e r yer­


de irtica geri geldi. Yalnız m ec­
lis dağıtılmamıştı. Hürriyetçiler h j i
v ’i - 1* « “ ' ’

yeis içindeydi. 1821 de Eona- : J.-r/ V> Jy ’ -^ ^ S - ^


part’m ölümü haberi geldi. 1824 Xi'-;\s>Xc, f'jj* vsŞV & —
yılında ise yaşlı ve hasta bulu­
nan Onsekizinci Luj öldü. Y e ­
rine geçen O n u n c u Şarl büsbü­
tün müstebit ve gericiydi. Kral
olur olmaz bunu belli eden ka­
nunları Parlamentodan geçirdi. ^ U * * * * ’$ '
E u kanunlar içinde yalni2 başı­
na sansür konmasını derpiş ede­ S a k a r y a -S a p an c a - İz m it kanalı ile îlgiEi KocacI] ve Hüda-
ni meclisten geçememişti. B u vendrgâr mutasarrıfına Divandı h ü m a y u n d a n yazılan hat
halîle Fransa yeni birtakım hâ­
diselere sahne olmak üzereydi.
• ' ..~l!ı: .*. • -
s- •.
H A -T* J f i, JV ->—U» «iki
Almanya’nın durumu *¿4* *#"*. v ~ . , r :V-V ^-WV > > . J L .. +.
Bonapart'm Rusya'dan peri­
şan bir halde dönmesi üzerine, «ff.f*!-uC' 4 **:!
Avusturya ve Prusya orduları,
bütün. A lm anya’yı ayaklandırıp
Fransız ordusunu A lm an ya ’dan ¿j» {¿J '¿>¿1
attıkları gibi, ertesi yıl Paris’e
kadar ilerlediler. Nihayet, Eo-
napart’ın tamamen sukutu üze­
rine topianan Viyana kongresi
A lm an ya’ya Fransız tecavüzün­
den evvelki durum u iade etti.
Ancak, hükümetlerin sayısı
otuz sekize indirilip R ayn fede­ K a n a l isin m ü h e n d is le r in y a z d ık la rı ra p o ru n sonu ve k endi
rasyonu, Cerm anya koafede- is im le r in in b u lu n d u ğ u k ısım

2853
İtalya’d aki hareketler ve adaletste idaresine götürüyordu. İtalya’da
milli bir hüküm et kurulmadıktan sonra baş­
Bonapart’m Avrupa sahnesinden çekil­ larında Bonspart’ın adamları yerine Burbon-
mesinden sonra toplanan Viyana kongresi ları veya Habsburg’ları görmekten İtalya hal­
onun krallıklarına son vererek Avrupa'da kı ne kazanabilirdi. Üstelik, gelenler hem en
kurduğu yeni düzen gereğince İtalya'yı şu gidenleri aratmağa başlamışlardı. Halbuki
sekiz parçaya bölmüştü: bütün İtalya'da hürriyet ve milli birlik fikri
uyanmış bulunuyordu. Yeni hükümetler ise
1 — V enedik (Venesya) - Lombardiya ne b u uyanan cereyanla mücadele edecek
Krallığı: 2 — Piyem on - Sardenya krallığı: kudrette, ne de İtalyan milletinin meşru
3 — Toskana büyükdukalıgı; 4 — Papalık: emellerine normal bir yol verecek kabiliyet­
S — Napoli - Sicilya krallığı: 6 — Parm a teydi. Ayrıca Avusturya idaresine geçen V e ­
dukalığı; 7 — M od en a dukalığı; 8 — L u k a nesya -Lom bardiya bölgesini Almanlaştırarak
dukalığı. Avusturya’nın tam am en bir eyâleti haline
Ilabsburg’lar Venesya ve Lom bardiya’ koym ak isteyen Möternih senatoyu, idare
datı m aada, İtaya’nın kuzeyinde m ü h im stra­ meclislerini, milli orduyu ilga elmiş ve İtal­
tejik mevkileri elo geçirmişlerdi. Dukalıkla­ yan askerlerini Avusturya birliklerine da­
ra. kendilerine mensup kimseleri tâyin ettire­ ğıtmıştı. Üstelik basın hürriyetine son ver­
rek İtalya’yı nüfuzları altına aldılar. Bunlar di. Olağanüstü yetkili mahkemeler kurdu.
hep, Metcrnih’in muvaffakiyetleriydi. Sarrien Devlet memuriyetlerinden İtalyanları uzak­
ya adasının eklendiği Piyem on krallığı yine laştırıp yerine AvusturyalIları tâyin etti.
Savua hanedanına verilmiş ve Ceneviz şehri Avusturya kanunlarını tatbike- başladı. Hal­
de buna katılmıştı. Krallığın merkezi Torino kı ağır bir tazyik ve tedhiş havasile idare-
idi. M erkezi Floransa olan Toskana büyük- ya koyuldu. E n küçük hoşnutsuzluk alâme­
dukalığının başına Habsburg'lardan Ferdi- ti, en âdi bir şikâyet pek ağır şekilde ceza­
nand geçirilmişti. Napoli -Sicilya krallığı, es­ landırılıyordu. İtalya'daki diğer hükümetler
ki sahibi olan Burbon hanedanından Ferdi- de bu hususta h em en Meternih’i taklit et­
n an d ’a iade edildi. tiler.

Parm a dukalığı ise, Napoleon’un zevce­ Başlangıcı orta çağa kadar uzanan Kar-
si Avusturya prensesi M ari Luiz’e verildi. buı.ar: (^kö m ü rcüler) adlı gizli siyasî teşek­
Kendisi imparatoriçe ünvanım terk ettiği gi­ kül, bu yeni rejime karşı derhal mücadeleye
bi, Saint-Eİen’deki kocasını ve Viyana’daki başladı. Evvelâ güney İtalya’da teşkilâtlandı.
oğlunu çabucak unutarak babası imparator Sonra inanılmaz bir hızla Rom a. Toskana,
tarafından dukalığın müsteşarlığına tâyin Lombardiya ve Piyernoıı’a atlayıp dal budak
edilen bir albaydan yeniden bir çok çocuk­ saldı. B u cemiyet, bilhassa orta sınıf tarafın­
lar doğurmuştur. M o d en a dukalığı eski sahibi dan kuvvetle tutuluyordu. Gayesi, İtalyan
Ispanya Burbonlarm dan Dördüncü Fransu- milletini yabancı idarelerden kurtararak hür
va'ya iade olundu. K eza, L u k a dukalığı da bir ve müstakil bir devlet topluluğu altında bir­
Burbon prensine düştü. Böylece A lm a n bir­ leştirmekti.
liğini temin etmemiş olan Viyana kongresi,
İlk ihtilâl, Napoli’de koptu. Karbçnari
İtalya’yı da dağınık bir halde bırakmıştı. Ü s­
m ensuplan kırmızı-siyah-mavi bayraklarını
telik yeni kurulan hükümetler, Piyem on
açarak askerî mevkileri zaptettiler. Kral
krallığı ve Papalık hariç, İtalya için yabancı
korkusundan meşrutiyet rejimini kabul edip
olan prenslerin idaresine verilmişti. Bunlar
bir hafta içinde anayasayı ilân edeceğini
ise, eski usule bağlı, her çeşit kudret ve k a ­
bildirdi (6 tem m uz 1820). Lâkin, ihtilâlciler
biliyetten m ahrum bir takım mürtecilerdi.
b u kadar beklemeyerek üç gün sonra 1812
Meternih'in .İtalya'yı b u şekilde kendisini
İspanya anayasasını ilân edip kralı buna sa­
korumağa gücü yetmeyen küçük hüküm et­
dık kalacağına yem in etmek zorunda bırak­
lere ayırmaktan maksadı, hepsinin Avustur­
tılar. Ancak, A v r u p a d a dikta rejimlerini ko­
ya’ya muhtaç halde kalmasıydı. Gerçi Ro-
ruyan ■mukaddes-ittifaka dahil devletlerin
napart istilâsı da bîr yabancı istilâ idi ve
La y b ah (Lu by an a) da akdettikleri kongreye
Fransız idaresi halkı oldukça ağır vergi m ü ­
davet, edilen Napoli kralı Ferdinand’a yardım
kellefiyetleri altına koymuştu; lâkin Bona-
etme k a r a n üzerine o, maiyetine verilen bir
part İtalya’yı’ birleştirmeğe çalışmış, İtal­
Avusturya ordusu ile geri dönüp yeni idareyi
yanları milli birlik düşüncesini aşılamış, üs­
ilga etti. Avusturya askeri, diktayı korum ak
telik Fransız ihtilâlinin büyük prensibi olan
için dört yıl Napoli’de kaldı.
insan hakları beyannamesinden alınmış ka­
n u n ve nizamları tatbik ederek b u m em le­ Piyem on kralı Birinci Viktor Em anuel
kette h u k u k devleti; İdarî, adlî ve sosyal de istibdat taraftarı olmakla beraber, A v u s ­
eşitlik fikirlerinin doğmasına ve az çok da turya'dan şiddetle nefret ettiği için bütün
yerleşmesine .çebeb olmuştu. Viyana kongre­ kötülüklere onu sebep gösterir ve halkın dü­
sinin getirdiği yeni şekil ise, İtalya’yı otuz şüncesini b u merkezî otorite, aleyhine çevir­
kırk yıl evveline, o devrin düzensiz, haksız meğe uğraşırdı. T e k bir İtalya devletini

2854
düşünen karbonari, bütün ümidini hanedanı Cizvitlerin memleketten kovulması, engizis-
İtalyan olan bu krallığa bağlamıştı. Esasen yon’un ilgası, basın hürriyetinin geri veril­
hürriyetçi ve milli birlikçiler, en rahat ola­ mesi hakkında kralın emirleri \neisredildi.
rak bu topraklarda vazife görmekteydiler. Meclis, büyük bir hevesle işe başladı. B ü y ü k
İdarî ıslahsta girişildi. Kral görünüşte hürri­
Avusturya ordusu Napoli üzerine yürü­ yetçilerin her arzusunu yerine getiriyordu.
yünce Piyem on’da bir ayaklanma baş gös­ Halbuki gerek kendisi ve gerekse menfaatları
termişti. Kalk ve asker. Torino kalesini zap­ bozulan asilzadeler ile ruhanî reisler meşru-
tedip kralı istifa zorunda bıraktılar. Kral, tij'etin can düşmanıydılar.
M o d e n a ’da bulunan kardeşi ve halefi Şarl
Feliks halk tarafından hiç sevilmediği için B u sırada monarşi rejimlerini koruyan
yeğeni Şarl Alber'i kral naibi tayin ederek Mukaddes-ittifak devletleri Laybah ve Ve-
ihtilâlin bastırılmasını ona emretti. Hürriyet­ rona’da 182ı ve 1822 yıllarında kongreler
çiler tarafından sevilen ve tutulan Şarl Al- toplamışlardı. M ora ve İspanya olayları gö­
ber, bu davada onları terk etti. A y n i zam anda rüşüldüğü sırada Rusya, M o r a ve o sırada
bir Avusturya ordusu 18 nisan 1821 günü To- krallığın yeniden kurulmuş olduğu Fransa
rino’y u zaptederek eski idareyi kurdu. B u ise İspanya meselelerine müdahaleyi teklif
sırada Milano'da da baş gösteren bir hareket ettiler. İngiltere, her memleketin kendi iç
hem en bastırıldı. Böylcce Avusturya nüfuzu işlerinin kendisine ait olduğunu savunarak
İtalya’da kuvvetle yerleşti. müdahalelerin şiddetle aleyhinde bulun u­
yordu. Lâkin, ısrarında yalnız kaldı. Sonunda
Fransa’nın İspanya’ya müdahalesine karar
İspanya verildi. Fransız ordusu, hiçbir ciddi m u k a v e ­
mete rastlamadan Ispanya’yı baştan başa
Ö n ce müttefiki bulunan bu krallığı biraz işgal altına aldı. D u r u m a tekrar hâkim olan
da Ingiltereye karşı daha müessir hareket Kral, genel af ilân etti. A yn i zam anda m eş­
edebilmek gayesiyle işgal eden Bonapart, İs­ rutiyet usulünü kaldırdı. B u n d an sonra geri­
panya kralı Dördüncü Şarl ile oğlu Yedinci ciler hürriyetseverlerden intikamlarını almak
Ferdinand'ı Fransa'ya naklederek kardeşi için yapmadık vahşet bırakmadılar.
Jozef Bcnapart’ı zorla İspanya kralı yapmış­
tı. Lâkin, İspanyollara karşı açtığı lüzumsuz
savaşı bir türlü sona erdiremedi. Gerilla sa­ Portekiz’in vaziyeti
vaşı yapan halkla başa çıkamıyordu. F r a n ­
sız kumandanı mareşal Şuse, sonunda kral Jo- Fransa bahsinde gördüğümüz gibi, İngil­
zei Bonapart namına meşrutî idareyi kurarak tere’ye karşı ilân edilen kara ablukasına ria­
İspanyollara siyasî haklarını verdi (1812). iki yet etmek istemediği için Portekiz Bonapart’
yıl sonra, Napoleon'un İmparatorluktan istifa m orduları tarafından çiğnenmiş ve kral
zorunda kalması üzerine kardeşi de mccbu- hanedanı Brezilya’ya kaçm ak zorunda kal­
ren İspanya krallığından çekildi. Yedinci mıştı (1807). Portekiz kralı Altıncı J a n b u ­
Ferdinand, büyük şenlikler arasında m em le­ rada kendisini Brezilya imparatoru ilân ede­
ketine dönerek tahtı elde etti. Kendisi 1812 rek Riyo-dö-Jeneyro’y u başkent seçti. Bin
Anayasasına uymayı kabul etmiş olduğu hal­ türlü kargaşalıklar içinde bulunan kendi
de, bir kere tahta seçince Meclise gelip ye­ memleketini âdeta unuttu. Nitekim, Viyana
m in etmesi beklenirken orduya dayanarak kongresinden sonra Portekiz tahtına çağırıl­
hürriyet taraftarlarından ileri gelenleri dığı za m an gelmek istemedi. Hatta, Porte­
hapsedip Anayasayı ilga etti (Mayıs 1814). kiz’i Brezilya’ya bağlı bir memleket haline
Dikta usulü geri geldi. İnsanlığın yüz karası getirmeyi düşündü. Portekizlilerin vatanları­
m enfur Engizisyon yeniden kurulup siyasi nın istiklâli ve düşm an işgalinden kurtul­
suçlar, dinî suçlarla birleştirildi. Cizvitler ması için yedi yıldan fazla devam eden ve
gayet m em n un du . Fransız idaresi zamanında zaferle sona eren mücadeleleri onun gözün­
kapatılan manastırları yeniden açılarak ki­ de hiçbir değer taşımıyordu. Portekiz’e yar­
liselere ait emlâk, bunları bedeli karşılığında dıma gelen İngilizler ise, Fransızlar gittik­
satın alanlardan bedelsiz istirdat edilip iade ten sonra memleketin bütün limanlarına ve
olundu. Memleketin ızdıraplanna kayıtsız ticaret kaynaklarına el koymuşlardı. Fransız
bulunan Kralın yeniden evlenmeğe kalkıştığı ordusunun Portekiz’de kaldığı sırada yaydığı
sırada ilk ihtilâl A m erika’da isyan halinde hürriyet fikri, halkı oldukça uyarmış b ulun ­
bulunan sömürgelere gönderilmek istenen d uğundan ekonomik faaliyetlerin sonucun­
askerler arasında çıktı (1 ocak 1820). Riyego dan başka bir memleketin faydalandığını,
adlı genç bir subay âsilerin lideriydi. H e m e n Kralın ise Portekiz’le hiç ilgilenmediğini gö­
meşrutiyeti ilân etti. Ispanya’daki bütün as­ rerek 1820 yılında ayaklanıp 1812 İspanya
keri birlikler ona katıldılar. Aslında gayet Anayasasını ilân ettiler ve İngilizleri yurt­
korkak bir adam olan Yedinci Ferdinand, larından çıkardılar. B u haber üzerine Altıncı
mevkiini m uhafaza edebilmek için 1812 A n a ­ J a n Lizbon’a d ö nm ek ve meşrutî idareyi ka­
yasasını yürürlüğe koydu. Meclis toplandı. bul etmek zorunda kaldı.

2855
Danimarka, Norveç, İsveç, Belçika ve alt üst etmesinden sonra sıranın Rusya’ya
geleceğini düşünerek öbür monarşilerle iş
Hollanda birliğinde bulundu. Böylece Rus orduları
Fransa hudutlarına kadar geldi. Çar, Zürih’te
Bonapart’m imparatorluğu zamanında uğradığı mağlûbiyetten ibret alarak yaptığı
Norveç Danim arka’ya tabiydi. İsveç ise, kıs­ hatâdan dönmedi. Lâkin 1805 de Osterliç,
m en Finlandiya’yı içine alan geni? toprak­ 1807 de Eylav ve Fridland meydan savaşla­
lara sahip bulunuyordu. İsveç kralı Dördüncü rında Rus orduları ağır mağlûbiyet ve zayia­
Güstav bu sırada Avrupa'da iki amansız ra­ ta uğradılar. Birinci Aleksandr, bunun üze­
kip olan Fransa ve İngiltere’den hangisini rine inadından vaz geçti. Üstelik Bonapart’la
tutacağını bilemiyordu. Kara ablukasından Tiisit ve Erfurt buluşmalarında gördüğü iyi
hem İsveç, hem de Danimarka büyük zarar­ muameleye aldandı. Artık bundan sonra bü­
lar görmüşlerdi. Nihayet beceriksizlikle it­ tün A vrup a’yı onunla birlikte idare edece­
ham edilen Güstav hal’ edilip yerine amcası ğini sanıyordu. Lâkin, Napoleon’un ne kadar
Onüçüncü Sari tahta çıkarıldı (13 mart 1809). iki yüzlü bir politika takip ettiğini bir m ü d ­
Bonapart ile Rus çarı Nikola’nın anlaşmaları det sonra anladı. 1812 de Moskova’ya giren
üzçrine Onüçüncü Şarl 17 aralık 1809 tari­ Bonapart ise, bir milleti bir ordu ile m ağ­
hinde Frediksham andlaşmasile Finlandiya’ lûp etmenin imkânsızlığını öğrenmiş oldu.
nin tamamını, Aland adasını ve diğer bâzı
toprakları Ruslara terk zorunda kaldı. İsveç­ Birinci Alcksandr buna rağmen zaferden
liler, ileride daha büyük zararlara uğrama­ sonra Paris’te bulunduğu sırada Fransızlar
m ak için varisi olmayan Krallarına Fransız hakkında beslediği sevgiyi bir çok vesilelerle
ordusu generallerinden Bernadot’u Veliaht izhar etmiştir. Viyana kongresinin en kolay
tâyin ettiler. B u zatın zevcesile Jozef Bona­ uyuşulan üyesi de Rusya oldu. Avusturya
part’m zevcesi kardeş olduklarından böylece ile imzalanan m ukaddes ittifakın tanzimin­
Fransa’nın daimî taraftarlığını elde etmeyi de hiçbir güçlük çıkarmadığı gibi, hemen bir
umuyorlardı. Bonapart, Bernadot’a pek iti- Lehistan krallığının kurulması ve hattâ bu­
m ad etmemekle beraber itiraz etmedi. G e ­ nun parlaman ter rejimle idaresini kabul etti,
neral hemen İsveç’e gidip Kralın ihtiyarlı­ hattâ:
ğından ve aczinden istifade ile idareyi eli­
ne aldı. Bonapart'ın Moskova seferinde uğ­ «Y urdum da Cumhuriyet taraftarı olarak
radığı felâket üzerine de hemen O ’nun düş- bir ben varım!» derdi. Hakikaten milletlerin
manlarile birleşti ve birlikte harekete geçti. kendi mukadderatına hâkim bulunmasına vc
Nihayet buna mükâfat olarak 1818 yılında halkın mümessillerinden mürekkep meclisler
Ondördüncü Şarl ünvanile kral olarak İsveç' tarafından idare edilmelerine taraftardı. G a ­
te yeni bir sülâle kurdu. yesinin Rusya’da da böyle bir rejim kur­
m a k olduğunu, lâkin bunu henüz erken bul­
Danimarka kralı, şerrinden korunmak duğunu her zam an söylerdi.
için Napoleon’a daima baş eğmiş, lâkın Vi­
yana kongresinde bu hali aleyhinde olmuş, 1 aralık 1925 tarihinde vefat ettiği za­
Norveç elinden alınıp Finlandiya, Pomeranya m a n Kostantin, Nikola ve Mihaii adlı üç
yerine İsveç’e verilmiş, karşılığında Lenburg kardeşi vardı. E n büyükleri olan Kostantin,
ve Holştayn’ın idaresi Danim arka’ya bırakıl­ b u sırada Lehistan’da kral naibi olarak b u­
mıştır. Lâkin bu iki yer Alm an memleket­ lunuyordu. Kendisi daha dört yıl evvel gön­
lerinden olduğu için bu ilhak hem Danim ar­ derdiği bir mektupla veliah tlikten kat’i şe­
ka, hem de Avrupa için bir çok güçlüklerin kilde istifa etmişti. Lâkin, bundan bir kaç
menbaı olup kalmıştır. Viyana kongresinde nazırdan maada hiç kimsenin ve bilhassa
ise, Belçika Hollanda ile birleştirilip Ncder- Nikola’nın haberi yoktu. Alcksandr, bunu bir
Iand adlı bir krallık teşkil edildi (1815). L â ­ sır olarak saklamıştı. Nikola Pctersburg’da
kin dilleri, dinleri, kültürleri birbirine uy ­ hemen ağabeysinin çarlığını ilân ederek K i ­
m ayan ^bu iki millet bir türlü kaynaşama­ lise ve ordu ileri gelenlerini yeni h ü k ü m ­
dılar. Üstelik HollandalI olan Kral Giyyom, dara biat ettirdi. Kostantin bunu duyunca
Belçikalılara azınlık muamelesi ederek eşit kendisinin hükümdarlığa ne hevesi ve ne de
haklar tanımıyordu. Viyana kongresinin bu kabiliyeti bulunduğunu bildirip bu sefer ale­
geleneklere aykırı kararları ilerde yeni ka­ nen istifa etti. Lâkin Nikola, ağabeysi durur­
rışıklıklara zemin ve vesile hazırlamaktaydı. ken tahta çıkamayacağını ileri sürdü. B ö y ­
lece bir çok memleketlerde babalarla evlât­
ları, kardeşlerle kardeşleri kanlı rekabet­
Rusya çarlığı lere düşüren hükümdarlık tacı Rusya’da iki
kardeşin birbirine olan sevgi, saygı ve iti­
Fransız ihtilâli Avrupa'nın doğusunda madı yüzünden karşılıklı ikramlar dolayısile
bulunan Rusya'da hiçbir tesir hasıl edeme­ yirmi gün kadar sahipsiz kaldı. Bir müddet«
mişti. A nc a k çar Birinci Alcksandr, hürriyet tenberi Rusya’da da kurulmuş olan gizli hür­
fikirlerinin Avrupa devletlerinin düzenini riyet cemiyetleri bu fırsattan fayda lan-

2856
m ak istediler ve sözde Kostantin’in saltana­ tercih ederek naib'i hareketlerinde serbest
tını talep bahanesile 16 aralık 1825 tarihinde bıraktı. O nu n ölümünden sonra Rusya tah­
Peteresburg’da: tına geçen Birinci Nikola da Lehistan tacını
giydi ve bu memleketteki şekil meşrutiyeti
'Yaşasın Kosiantin!» avazelcril* başlayan
muhafaza etti.
bir askeri ayalkanma tertiplediler. ftikola,
isyanı çıkartan subayların ne ağabeysini ve
ne de kendisini istemediklerini, maksatlar m m
İngiltere
idareyi cie geçirip cumhuriyeti ilân olduğunu
anladı. Bunun üzerine asilere karşı her ne
İngiltere'de eskiden beri hürriyetçiler
olursa olsun saltanatını ilân edip küçük kar­ ve muhafazakârlar adile birb;rine rakip iki
deşi Mihail’in ve kendisine sadık kalan bir siyasi parti vardı. Muhafazakârlar, dahilde
süvari alayının yardımile ayaklanmayı bas­
eski mevcut usulleri muhafaza ve hariçte
tırdı. Asileri top ateşile dağıtmıştı. Sonradan
siyasi nüfuz ve itibarı artırma amacmdaydı-
ele geçenler hakkında da çok şiddetli dav­ lar. Hürriyetçiler ise dahilde daha geniş bir
randı. B u ona ibret dersi olmuş, yurdunu
hürriyet rejimi takip edip hariçte devletler
bütün saltanatı boyunca istibdatla idare et­
arasında çıkan anlaşmazlıklara pek karış­
miş, hürriyet sözünü ağzına alanı Sibirya’ya
m am ak, her milletin hukukuna riayet eder
sürmüştür. Avrupa hükümdarları içinde hür­
görünmek ve İngiltere menfaatlarma bağlı
riyet fikirlerine en fazla tahammül edemi-
olmayan işlerle ilgilenmemek taraftarı bu­
yen o idi. B u yüzden Lehistan ihtilâlini kanlı
lunuyorlardı. O y hakkına sahip vatandaşlar
bir şekilde bastırıp ceza olarak bu memle­
bu iki partiden birini tutar ve seçimle ikti­
ketin istiklâline son vermekten bile çekinme­
dara getirirlerdi. Nöbetle iktidara gelen bu
miştir.
iki parti, böylece icraatta birbirinin ifratını
giderip devleti daima doğru bir yöne sevk
Lehistan’ın yeniden kuruluş gayretleri ederlerdi. B u sayede Ingiltere o sıraa A v ­
rupa'nın hiçbir memleketinde görülmeyen
ve Rusya m ükemmel bir idare tarzına sahip bulunu­
yordu.
Napoleon’un Avrupa sahnesinden çekil­
mesinden sonra Çar Birinci Aleksandr Lehli­
Fransa ihtilâlinin bütün Avrupa’da gö­
leri kendisine bağlamak için tam bir istiklâl
rülen akisleri, bu hareketin yalnız Fransa'y 1
ve meşrutiyete sahip olmak üzere Lehistan
değil, insan hakları beyannamesi dolayısile
krallığını ihya etti ve büyük bir törenle
bütün memleketleri alâkadar etmesindendi.
krallık tacını kendisi giydi. Varşova, Vilna
Fransız toplum hayatında alt üst olan düzen
ve Krakov’da^ üniversiteler faaliyete geçti.
dolayısile meydana gelen ifrat hareketleri
Meb'uslar ve A y a n meclisi Varşova’da topla­
narak serbest müzakerelere başladılar. Birin­ İngiltere’de iyi karşılanmadı. Bilhassa M u ­
ci Aleksandr kardeşi Kostantin’i kral naibi hafazakâr Parti bunun İngiltere’ye de siraye-
seçmiş, o da karısını boşayıp bir L e h asilza­ tinden korktu. O sırada bu Partinin baskr.nı
desinin kızile evlenmişti. B u zat. Parlaman- olan Vilyam Pit. bu yüzden Fransız ihtilâli­
ter rejime aleyhtar idi. Bonapart’in ordu­ nin şiddetli düşmanı kesildi. Halbuki, F r an ­
sunda vazife alarak Rusya’ya hücum eden, sa'ya hürriyet ve demokra. i fikri yakın k o m ­
köyleri vc kasabaları yakan Lehlilere verilen şusu İngiltere’den sirayet etmiş ve İngiliz
bu imtiyazları fazla görüyordu. T*âkin Alek­ Parlamanter rejiminin Fransız aydınları üze­
sandr parlâmentonun açılışında bizzat hazır rinde yarattığı tesir zamanla halk tabaka­
bulunmuş ve fransızca olarak irad ettiği n u ­ larına inip ihtilâli hazırlamıştı. Bu yüzden
tukta Rusya için de meşruti rejimi düşündü­ İngiltere'deki Fransız ihtilâli düşmanlığı ya­
ğünü söylemişti. Kostantin bu yünden şekli vaş yavaş hedef değiştirip zamanla bilhassa
olmak şartilc meşrutiyet idaresinin devamı­ Bonapart sayesinde yükselen Fransız satvet
na göz y um du ise de. memleketi tam bir is­ ve hakimiyeti düşmanlığı haline döndü. N i ­
tibdatla idare etti. Bütün büyük mevkileri tekim sonunda İngiltere Bonapart’ı Vaterlo’
Rus'ara verdi. Hürriyetperverler Sibirya’ya da kat’î şekilde yere serip bu davâyı esasın­
sürüldü. B u arada Lehistan’da kuvvetli ve dan halletti. Böylece denizler hakimiyetine ve
muntazam bir ordu kurulmuş, top ve barut sömürgelerdeki hegemonyasına saldıracak
fabrikaları açılmıştı. Lehli vatanseverler tehlike ortadan kalkmış oluyordu. Bununla
doğruca çara başvurup naib’in kanunu ihlâl beraber 1792-1814 yılları arasında süren sa­
ederek memleketi ağır ve sert bir istibdatla vaş ve mücadeleler O ’nu da takatsiz düşür­
idare ettiğini bildirdilerse de, onlara ksrşı müş, jktisaden perişan etmişti. Ancak. V i ­
tanıdığı müsaadeler yüzünden kendi mille­ yana kongresinde tasdik ettirdiği sömürge­
tinin ve devlet erkânının tenkidlerine ve leri sayesinde bu krizi atlatmaca nam zed
Prusya ile Avusturya gibi parlamenter re­ görünüyordu. İngiltere’de Krallar yalnız sal­
jim aleyhdarı devletlerin ikazlarına maruz tanat sürüp idare tamamen halk oyu ile ik­
kalmış olan çar bunlara kulak aşmamayı tidara gelmiş Partilere mensup pek m ü m ­

2857
taz devlet adamlarının elinde bulunduğu için hakların verilmesiydi. Böylece. Katolik İr­
işler yavaş yavaş yoluna girdi. O sırada landa'nın ve neticede İngiltere’nin pek m ü ­
hükümeti elinde bulunduran Muhafazakâr him bir davası halledilmiş oluyordu (Andre
Parti de, yeni zamanların ve yeni durumla­ Moruva; İngiltere tarihi: C: II, S: 60i).
rın icaplarına uym ak için rijid prensiplerden
tamamen vaz geçmek zorunda kaldı. Meselâ, Fransa ihtilâlinin yaydığı fikir ve yarat­
bunun en m ühim tatbikatından biri, daha tığı heyecan, yukarda gördüğümüz diğer Av-
evvel bir türlü başarılamamış olan, Kato- raupa hareketlerinin OsmanlI İmparatorlu­
liklcre Protcstanlarla eşit medenî ve siyasî ğunda da yankıları görüldü.

C N D O K U Z U N C U Y Ü Z Y I L B A Ş L A R I N D A İ M P A R A T O R L U Ğ U N İÇ V E
DIŞ G A İ L E L E R İ , B A Ğ I M S I Z L I K H A R E K E T L E R İ

Fransız ihtilâlinin ortaya koyduğu ve fih bu hareketin başlamasında bu cııştan aşı­


yaydığı fikirlerden milliyetçilik fikri bütün lanan fikirlerin tesiri kadar belki daha fazla
Avrupada tesirini gösterdiği gibi zamanla olarak Osmaniı devletinin idari hatâlarıyla
muhtelif yollardan Osmaniı imparatorluğuna yüzyıldan beri belirli hale gelen zaafından
da sızmıştı. Bilhassa Üçüncü Selim devrin­ mütevellit otoritesizliğinin ve artık düşm an­
deki dış olaylarla beraber imparatorluğun larına karşı mütemadiyen yenilmesinden
bazı bölgeleri ve buralardaki tebaası arasın­ ötürü ona karsı güvenin kalmamasının, çok­
da yaygın hale gelmiye başlamıştı. tan beri tebaasına karşı âdil hareket edem e­
mesinin dc tesiri vardır.
Milliyetçilik fikrinin yabancı propagan­
dacıları da çalışmalarını daha ziyade sızması
kolay ve çalışmaları için uygun bir vasat Sırp isyanları ve bağımsızlık hareket­
olan hıristiyan tebaa arasında gösterdiklerin­ lerinin başlaması
den bu fikirler ilk olarak bunlara aşılan­
mıştı. Evvelce do muhtelif maksatlarla ve Fatih devrinde fethedilen Sırbistan'da
muhtelif şekillerde AvusturyalIlar ve bilhassa yaşayan ahali, çağdaş A vrup a’nın derebeylik
Kuşlar aynı bölgelerde ve aynı tebaa ara­ rejimiyle idare edilen kendileri gibi ziraatçı
sında çalıştıklarından biraz da uygun va­ ahalisine nazaran kıyas kabul etmiyccek de-
sat vardı. Onsekizinci yüzyılın sonunda, or­ reccde âdil ve ileri bir idareye kavuşmuş­
taya çıkan Bonapart, her işte olduğu gibi, lardı. Osmaniı hâkimiyetinin emniyet ve is­
milliyetçilik fikrini de politika ve diğer is­ tikrar, İktisadî refah imkânları, din, vicdan
tilâ emellerini kolay tahakkuk ettirebilmek hürriyeti bu kütleyi m em n u n bırakmış ve
gaycsile kullanmayı düşünerek, meseleyi Sırplar imparatorluğun daima sadık tebaası
sistematik olarak ele almış ve tatbik etmişti. olmuşlardı. Lâkin, onsekizinci yüzyıldan iti­
Bonapart. Kampo-Formiyo muahedesi ile baren Avusturya ve Rusya ile yapılan savaş­
Vcnodik’i yıkıp P'ranssya Dalmaçya, Bosna lara b u memleketin çok zaman alan olma­
hattâ Yunanistan ve M ora’da OsmanlIlarla sı. AvusturyalI ve Rusyalı ajanların sırplar
hemhudut olmak imkânını kazandırınca, he­ arasında milliyet fikirlerini uyandırarak on­
men buralarda kurduğu propaganda maki­ ları devletlerine karşı kışkırtmaları, bu dev­
nesini faaliyete geçirmişti. O , Osmaniı h u ­ letler ordularında hizmet gören bir kısım
dutlarına civar olan bölgelerde bulunan k u ­ Sırplının yurdlarına döndükten sonra giriş­
mandanların gönde; digi emirlerde ««Halkı tikleri propagandalar ve en m ühim m i de bu
kazanm ak için elinizden geleni yapınız, eğer memleketteki âdil idarenin — imparatorlu­
bu ahalinin bağımsızlığa meyli varsa bu duy­ ğun her yerinde olduğu gibi— zamanla orta­
gularını kışkırtınız* demiş ve gayelerinden dan kalkması, yerli yeniçerilerin ve Paz-
biri olan Akdenizi Fransız gölü haline getir­ vand-oğullan gibi âyânların terör rejimi ile
m ek için Devleti aliyye tebaasının 3âb-ı âli­ ağır vergiler Sırpların nihayet devlete baş­
ye karşı tahrik edilmesini, onlara milliyet­ kaldırmalarına sebeb olmuştur.
çilik fikrinin aşılanmasını ve icabında gi-
riştiklcri hareketlerde az dahi olsa isyan­ Sırp eşrafından mürekkep bir heyet
cılara malzemece fiilen yardımda bulunulma­ evvelâ İstanbul’a kadar gelerek Üçüncü Se-
sını uygun bulmuştu. lim’in huzuruna çıkmış ve haklı şikâyetlerini
anlatıp bunların giderilmesi için yalvarmıştı.
Böylece evvelki yüzyıldan beri dıştan ge­ Padişah, derhal gerekli emirleri verdiyse de
len çeşitli propaganda ve tahriklerle devle­ Sırbistan'daki yeniçeriler buna öfkelenerek
te karşı gelmeğe hazır olan bu bölgelerin knez diye anılan büyük kişizadelerden bir
hıristiyan halkına bir de milliyetçiliğin aşı­ kaçını öldürdüler. Sırplar, bunun üzerine yer­
lanması neticede onların bağımsızlık hare­ li yeniçerilere karşı silâhlı olarak fiilî m u ­
ketlerine başlamasına sebcb olmuştu. M a ama - kavemete giriştiler (4 şubat 1804). İşte «Pırvi

2858
Âyân, mütegailibe ve sergerdeler, bunlarla yapılan mücadele

(İlâve: 1 6 7 )


İkinci M a h m u d tahta çıist ığ ı Ka­
m an Osmânlı devletinde merkezî ida­ ı faş genişletiyordu. Artık merkezin e-
re bütün memlekette cari değildi. İ mirlerine de uymaz olmuş ve son Fais
Gerçi iînpara torluk hıaünde olan bu i .seferi sırasında kendisine bir çok
devlete bağlı bazı hükümetler eski­ I amirler gönderildiği halde ne kendisi
den beri bir nevi muhtariyete saiıfp- i ¿el'ere gelmiş ve ne de asker gönder­
tiîer; meselâ Kırım Hanlığı, Eflak ve mişti. ikinci Maiimud, Kocaeli m u t a ­
Bogdan voyvodalıkları, Erdel prens­ sarrıfı Hac; Aziz PKş^'ya onun tenki­
limi. Mekke şerifliği böyle idare edil­ lini bildirdi. Hacı Azla Paşa, üzerine
mekteydiler: lâkin ^ zamanla Mısır, f yürüyünce Kalyoncu Ali Aga da lıe-
[ m en askerini toplayıp hassır oldu. Lâ-
| Cezaiı-’ i garb gibi im.paxatorî uğa uzak
: kin- ilk çarpışmada mağlup olarak
bölgeler ve sanı an, zam an Bsgdad res-
j kaçmak zorunda kaldı. Şiddetle ta-
| m en devlete lamamen bağlı ocukları
ı kip ediUp yakalandı ve kesUen keh­
ve .resmî imtiyazları bulunmadığı bal- lesi İstanbul'a gönderildi.
J de daha ziyade yerli mütegaiîibenin Yine zorba güruhundan olup her
i eline düşmüş, buralarda bazı ocaklar ¿ittiği yerce hadise çıkartan ve m er­
j türemiş ve zaaf içinde bulunan dev­ kezin emirlerine karşı selen Divriklt
let de bu hale göz y um m ak mecbu- Yusuf Paşa da Anadolu valisi B a ba
i riyetinde kalmıştı. Lâkin, on sekizinci ¿•aça vasıtasile tenkil edildi. Baba P a ­
I yüzyıldan itibaren hu mütegailibe gü­ şa bun dan sonra kendisine iltica e-
ruhu her t«rafla görülmeğe başladı. den meşhur bir R u m şakisini hima-
Mahalli, beledî işleri görmek için halk I ye edip devlete teslim ’ etmeyen Eum-
tarafından seçilen âyanlar bunların ! kaleli Bekir Beyin üzerine yürüyüp
başın üa geliyor, gücü yeten ayanlı ğı ı kaleyi muhasara etti. Re kir Bey ev­
ele geçirerek bütün bölgeye hâkim velâ karşı koyduysa da, top ateşieril e
J oluyor, idari işlerini ele alıyor, vali- i surların yıkılmağa başladığını görün-
J lerm, mutasarrıfların İliç ehemmiyeti i ce şakiyi teslim etti. Lâkin Baba. Paşa
kalmıyordu. Bazı yerlerde de yerli eş­ | muhasarayı kaldırmayarak lağımlarla
raf aileleri hakimiyet kurmuşlardı, [ burçları ve bedenleri indirdi. S o n u n ­
j B ütün bunların maiyetinde hüküın- da Bekir Beyle avenesi ele geçirilip
ı lerini yürütmek ve icabında devlete ! idam olundular, bir taraftan öa vilâ-
\ kafa tutabilmek için kuvvetli askerî ; yet ve sancak paşalarına emirler gön­
birlikler vardı. Bir kısmı, merkezde derilip mütegalübeye a m an verilme-
nüfûs sahibi kimseleri menfaati ar ' mesi bildirildi. Lâkın, bu arada şahsî
karşılığın da elde etmişierdi. Devlet, düşmanlıklar ve rekabetler yüzünden
bunlarla zam an zaman mücadele et­ İ bir cok suçsuz kimselerin do belâya
miş. b u mücadelelerinde muvaffak uğradıkları oldu.
olamamış, hiç olmaksa ilaatUrım te-
; m in için mütegallibeye bazan vezaret
j dereceğine kadar varan rütbeler, bâ- Rumeli tarafındaki d u ru m
j zan o bölgenin idare âmiriigıni ver­
mek zorunda kalmıştı. Bunlar ara- Onbeş yıldan beri Rumeli tara?-
I sında meselâ Pazvand-o£lu fîibi dev. ' larmda baş kaldırmış ve ele geçirilen
^ letle adeta savaşmış ve buna rağmen i mejniş olan Hasköylü E m in Ağan m
tenkil edilememiş olanlar vardı. İkine! üzerine asker gönderilip mağlup edil-
M ah m u Ğ tan ta çıktığı zaman memle­ i di. E m in Ağa kaçtıysa da takip edi-
ketin kendisine tabj olmasını teinin j lerek adamlarile birlikte yakalandı
f.çin a y a n a dok unm a ya ca ğ ına dair bîr s ve hepsi öldürüldü.
belge imzalamak zorunda bırakılmış­ ; Rumeli'nin meşhur âyânj arından
tı, Lâkin, bir müddet sonra bunlarla \ Serezli İsmail Bey ise, bu sırada ece-
mücadeleye haşladı. Hepsinin kökünü j lile öldü. Yine meşhur mütega;iıbe-
kazımağa karar vermişti. Ruslarla [ den eski Vidin muhafızı ve Kiğ’ooiu
Bükreş sulhu imzalanır imzalanmaz | eyâleti valisi İdris Paşa’m n da ece­
ou işe içirişti <1812). lle öldüğü haberi gejdi-
İlk önce, bunların daha az dişli­ Serezii İsmail Bey vefat edince
leri tepelendi. Meselâ. Bilecik voyvo­ i yerini oğlu Yusuf Be? aldıysa da.
dası Kalyoncu Ali A§a, bütün o böl­ j onun nufuzu Serez kasabası hudut-
geyi ve civardaki ayanları n u f u z u al­ ) larım aşamadı. Lâkin, İsmıüJ Bey m
tına almış bulunuyordu. Hatta, b un ­ I ölümünden sonra Dram a nazırı Malı-
ların azlini ve nasbim bile o yapı­ • m u d Bey sivrilip başına bir çok lıa^
yor ve hakimiyet sahasını yavaş ya- | şarat topladı Kavala ve Pravigta ta-
—>

2859
raflarını ele geçirmek ve buralara há- 1 türeyen mütcgallibeden Kalyoncu-oğlu
! kim olmak iddiasındaydı. Mevcut zor­ Haşan ve Ali ile Veli-oğlu Manav, Ak-
ba ve dercbeylerini tenkile çalışan bıyık-oğlu Haşan ve A h m ed adlı zor- |
İkinci M a h m u d , yenilerinin türeme­ baları idam edip kellelerini İstanbul'a
sine meydan vermek istemediği için gönderdi.
Dram a'dan çıkmaması ve kazasının ■ Vezarett alınmış olarak Dimctoka’
sınırı dışında faaliyette bulunmaması ! i da sürgün bulunan Çelebi Ham id Pa­
hususunda kat’i bir emir gönderdi. şa da namlı zalim ve zorbalardan bu-
Lâkin kendisini çekemiven Yusuf ¡ lunduğu için bu sırada idam edildi.
Beyle çatışacakları anlaşıldığından Eniştesi olup kendisi gibi vezareti
yerine bir vekil bırakması bildirilip ! alınmış ve Haleb’de ikamete memur
İstanbul’a çağırıldı. edilmiş bulunan Ebum erak M eh m ed
Devleti yıllarca uğraştıran dağlı Paşa da fesat çıkarmağa çalıştığı için
eşkıyasının reislerinden olup yirmi Halcb valisi Çelebi Ragıb Paşa vası-
! senedenberi Rumeli’de büyük nufu z j tasile idam ettirildi.
j ve şöhret elde eden ve Alemdar M us­
tafa Pasa’dan sonra Rusçuk âyânlığı- Doğu Karadeniz bölgesi, Tuzcu-oğlu
na tayin edilmiş bulunan Y:lık-oğlu M em iş Ağa
| Süleyman şumnıı’dan üzerine gönde- }
j rilen kuvvetler sayesinde yakalanarak Doğu Karadeniz’de. Trabzon’da
katledildi. türeyen bir kısım zorba ile O f eşki-
Yine mütegallibeden Adakalc \ yasu Sürm ene kazasından Bazi-oğlu
'-Ada-i Kebir) muhafızı Recep Ağa Haşan. Suiçmez-oğlu Haşan. Genç
j idam olunup mallarının müsadaresi M ehm ed, Deli A h m ed. K ü ç ü k Ali-oğ-
emredilmiş, lâkin kardeşleri Bekir, lu Salih ve İsmail-oğlu Y a k u p ve
İ A dem ve Salih Ağalar baş kaldırarak Çehreli-oğlu Haşan birleşerek Sürmene
Fcthül islâm bölgesini ele geçirdik- müteseilimini basıp mallarını ve eş­
1 leri gibi Eflak tarafına yürümüşler. yasını yağmalayarak etrafı da talan
I Karayuva’yı da zaptedip halkın zahi- ettikleri için Trabzon valisi Kazine-
! resini zorla almışlardı. Kapıcıbaşılar- dar-oğlu Süleyman paşa’ya tenkilleri
dan Derviş Beyle Y u suf Ağa. Vidin emredildi. Rize âyânı Tuzcu-oğlu M e ­
m uhafi 2 i Ali Paşa ve Eflak voyvodası miş Ağanın merkezden gcîcn emirlere
Adakale. Fethülislâm ve Karajnava'yı itaat etmeyerek halkı soyduğu ve
âsilerden almağa ve kendilerini ten­ ölenlerin terekesini zaptedip varisle­
kile m em ur edildiler. B u sırada Sır­ rini haklarından m a h r u m ettiği Sü ­
bistan âsilerinin Üzerine gönderilen İ leyman Paşa tarafından bildirildiği
Tepedelenli-zâde Veli Paşa o civardan İ için hakkından gelinmesi yine ona
geçiyordu. Âsiler, ona dehalet ettiler. havale edildi.
O da devlet nezdinde tavassutta b u­ Süleyman Paşa, kendisine yardıma
lunup bâzı şartlarla aflarını temin ! m em u r edilen Kastam onu valisi Alı
etti. Lâkin, bu hal mütegallibenin Paşa ile birlikte Tuzcu-oğlu Memiş
tenkiline başlandığı bu sırada pek kö­ Ağanın üzerine yürümüştü. Tuzcu-
tü bir rnısal oldu. Üstelik, üzerlerine | oğîu’n u n fazla kuvveti yoktu. O f ka­
gönderilen Kuvvetler âsileri tenkile zasına kaçtı, orada sarıldı. Oflular
kâfi gelirdi. kendisini sevdikleri için himaye edip
O devrin en cesur ve tanınmış teslim etmek istemedilerse de sonun­
derebeylerindcn birisi de, ilczargrad da ele geçirilerek idam edildi.
âyini Haşan ağa idi. Savaşlarda bir B u Tuzcuoğlu. ilk zamanlarda ti­
hayli yararlığı görülmüştü. Lâkin zor- caretle zengin olmuş, sonunda niifüzu
; balığı da yerinde idi. Başına bir çok artmış, yavaş yavaş halkın vergi borç­
zalim, ele avuca sığmaz haşarat topla­ larını deraten ödeyip sonra mahsul
mıştı. Bunları beslemek için de halkı zamanı b u n u zahire olarak kendile­
soyup soğana çevirmekteydi. Şikâyet rinden almağa başlamıştı. B u, ilk za­
üzerine Silistro valisi Rüştü Paşa’ya manlarda halk için bir kolaylık Al­
tenkili emredildi. Rüştü Pa$a. Silistre tmışsa da, M em iş Ağa bir verip iki
kazalarındaki öbür âyânlarla birlikte alma yolunu tutmuş^, beş on kazanın
her taraftan sarıp Haşan Ağayı ele bütün gelirini b u suretle ele geçire­
geçirerek idam etti. B u arada Dimc- rek halkı bunaltmış ve sırtlarından
loka âyânı Kıllı-oğlu Ömer de tepe­ büyük servetler kazanmıştı. Bir ara
lenip kellesi İstanbul’a gönderildi. Trabzon valisi Süleyman Paşa ken­
Eski-Zağra âyânı Hacı M ehm ed Ağa disinden senet karşılığı yüz bin ve
Rodos’a sürüldü. Edirne’de zorbalar iki defa da ikiyüz bin kuruş borç al­
n u fu z sahibi olageldiğinden eskiden mış. sonra da birden İkiyüz elli bin j
! beri mutasarrıflar Çirmen kasabasın­ kuruş daha istemişti. Memiş Ağa. es­
da otururlardı. B u usul de kaldırılıp ki senetleri yırtıp alacağından vaz
Edirne’de oturmak üzere Vidin ve geçtiğini, lâkin yeniden bu parayı
Niğebolu mutasarrıfı Ali Celâl Paşa vermeğe kudreti olmadığım bildirdiği
mutasarrıf tayin edildi. Ali Celal Pa­ için Süleyman Paşa kendisine düşm an
şa, aldığı emir üzerine Güm ülcün e’do ı olup devlete şikâyet etmişti.
j Karaosmaıı-o^uliarımm d u ru m u ve yurdluk ve ocaklık şekiinde tasarruf
diğer bazı mütegallihe eden Baban hanedanı. Bağdad vali­
lerine gâh tabi olur, gâh isyan eder,
B u sırada Karaosman-oğlu Hüse­
bazan da İran devletinin hakimiyetini
yin Ağa vefat etmişti. Karaosman-
tanır, işlerine geldiği zam an ise, dev­
oğullan Saruhan bölgesinde nice yıl­
let askerile bir olup İran’a karşı sa­
lardır mütesallibe şeklinde hakimdiler.
vaşırlardı. B ü tün mesele, u z u n bir
Devlete daima itaat etmiş olmalarilc
zam andan beri kölemen vc mütegalli­
beraber, böyle mahallî nufûzların or­
tadan kaldırılması istendiğinden, H ü ­ beden olan Bagdad valilerinin onları I
seyin Ağanın iltizamında olan zeamet dirayetle idare edecılmesindeydi.
ve mukataaları zaptetmek üzere dev­ Birinci Abdülh&mıd zamanında, i
let ricalinden Abdi Bey ve bölgenin İran savaşını müteakip Basra ve son- i
mahalli znütcgallibc nufû 2 un d an kur­ ra da Bağdad valiliğine tayın edildi- •
tarılmasını temin etmek için de eski fini gördüğümüz Süleyman Ağa (P a ­
sadaret kethüdası Morali O s m a n Efen­ şa) — kendisi “ Büyük” lâkabı ile anı­
di gönderildiler. lır — buradaki pek u z u n idareciliği
Y ine mütegaliibe g üruhundan ve j sırasında kölemen ocağını tekrar kuv- i
namlı derebeylerinden Karahisar voy­ vetlcndirm:şbi. O n u n ölümüyle yerine
vodası İbrahim Ağa. idam edildiği gi­ j tayin oiur.an Ebu Gadd&re Ali Paşa
bi Pay as*ta türeyen K ü çü k Ali-oğlu j katledilince, Bâb-ı âli fırsattan istifade
Dede Bey vc onu koruyanlardan Ma- edip. Iraktan kölemen hakimiyetini
raş'a bağlı Bulanık kazası âyânı Akçı kaldırmak istemişti. O tarafa vali ola- i
Beyle kardeşi A h m et Beyin tenkilleri rak tayin ettiği Yusuf Ziya Pa$a ile I
\ Maraş valisi Kalender Paşa’ya havale 1 b un a henüz teşebbüs etmişti ki F ran ­
olundu. sa elçisinin baskısı sonunda yine kö­
Namlı mütegallibeden olan Ada- lemenlerden Süleyman (Küçük) Paşayı
na’lı Haşan Paşa-zâde M e h m e d Beyin tayin etmek zorunda kaldığından, te­
idamı ise. A dana valisi Mustafa Pa- şebbüsü akim kalmıştı. Vali K ü ç ü k
şa'ya bildirildi. Haşan Pa 5 a-2i.de Süleyman Paşanın bâzı taahhütlerini j
M ehm ed Bey. b u n u hissedip Payas'a yerine getirmemesi ve uygunsuz hare- j
j doğru gitti ve Kendisi Kibi zorbalar­ ketlerde bulunması, Bâb-ı âliyi ona
dan K ü ç ü k Ali-oğlu Dede Bey ile Çaylı karşı harekete şevketmiş. Halet Efendi
ve Ocaklı eşkiyasile Pay as ve Kar-he- i o tarafa gönderilmiştir. B u zat, kürl i
yazı taraflarında kendisini koruma i beyleri ve Babanlılarla birleşip Kü- ¡
tedbirleri aldı. B u yüzden Gâvur-dağı çük Süleyman Paşanın üzerine, Bağ-
eteklerinde bir sürü eçkiyanın top­ dad’a yürümüş, bu kuvvetler Paşaya
lanmış b ulunduğunu Halep ve Maraş mağlub olduğu halde, o nu n da ordu­
valileri bildirdiler. Hacc vakti yakın su dağıldığından kendisi Arab urba-
olduğundan ve bunların hacc kafile­ nına sığınmak zorunda kalmıştır vc
sine de hü c u m u muhtemel görüldü­ I bunlar tarafından öldürülmüştü. İs­
ğünden bir an evvel tenkilleri için te bundan sonra b üyük bir alayla
Mustafa Paşa*ya üst üste emir!er geldi. Bağdad’a giren Halet Efendi elindeki
Haleb eyâletinde Mürsel-oğlu Hay­ isim yeri boş bir fermanla yine köle­
dar, Topal Ali. Said, Amo-oğlu Ömer menlerden Abdullah Ağa ıPaşa) yı
adlı zorbalar türemiş ve her biri bir valiliğe tayin etmişti.
tarafta nufuz sahibi olarak devlet Abdullah Paşa Bağdad valisi b u ­
! emirlerini dinlemez hale gelmişlerdi. lunurken Babanlılarla arası açılmış,
Kendilerini tenkile yine zorlu lâkin bunlardan Haiid ve Abdurrahm an Pa-
devlete tamamen sadık mütegallibeden ¡ şalarla çarpışmıştı. İ r a n l I la r , bu b a ­
Haleb valisi Cebbar-zâde Celâlüddin hane iic müdahalede bulundular, j
m em u r edildi Elbistan bölgesine i Esas metinde Kaçar politikası kıs- j
hâkim olan Mürsel-oğlu Haydar, Rak- m ında yazdığımız gibi İran hüküm- j
darı Fethi Ali Şah kendisinin henü:'.
ka tarafına savuşup çöl Arapîarına savaş halinde bulunduğu Rusya ile !
iltica ederek yakayı sıyırdı. Topal Ali
Osmanlı devletinin Bükreş anlaşma»
ile Said de evvelâ R a kka ’ya, senra sını imzalamasına esasen kırılmış bu- j
Zor üzerinden H a m a ’ya indiler. Ora­ lunuyordu. Bir ordu gönderip Bağdad
da aşiretlerle birleşip Haleb nahiyele­ etrafını yağma ettirdi. Abdullah P a ­
rine saldırmak istedilerse de Celalüd- şa. karşılık vermeğe davrandı. Lâkin.
dir. Paşa’n m asker göndermesi üzerine I selefi Süleyman Paşa'nın oğlu köle*
i kaçıp Hacc kafilesine katılarak Mek- \ ! menlerden Said Beyin Münteiik ta­
ke’ye kadar gittiler ve orada zorbalı­ raflarına kaçıp orada bir ayaklanma
ğa tövbe ettikleri için affa uğradı­ tertip ettiğini duyarak şehirden ayrıl- ;
lar. mayı doğru bulmayıp İr a n lIla rla uyus-
• tu. İran lIlara taraftar olduğu için
Ba'»aıı sanca ¿t hanedanı, mütegftllfbo vaktile azletmiş olduğu BabanJı Ab^
ve kölemen Bağda d paşaları, bu böl­ j durrahm an Paşa’ya Baban. Köy ve
gelerdeki nıüdahule ve mücadeleler Harir sancaklarını yeniden vererek
Baban, Köy ve Harır sancaklarına i Said Beyi ele geçirmek üzere Münte-

2861

—*
iik üzerine yürüdü. Said Bey, Münte- İ altından haberleştiğini öğrendiği Ba-
fik şeyhi Hamudüs-Sâmur ile uyuş­ ■ banlı M a h m u d Paşa’yı azledip yerini
m uştu. Yirmi bin askeri« karşı çıktı­ kardeşi I-Iüseyin Paşa'ya verdi. İran­
ğı gribi, Abdullah Faşa’nın ordusunda < lIlar, on bine yakın askerle derhal
bulunan kölemen askerini de gizlice ¡ : M a h m u d Paşa’ya yardım, ettiler, Da­
elde etmişti. Abdullah Paşa mağlup vud Paşa K erkü k’le büyük bir ordu
ve esir oldu. Hamudüs-Sâmir savaşta ! topladı. M a h m u d Paşa ile İranlı kuv-
ya-ralanan oğlunun vefatı üzerine Pa­ ; ve tler b u n u n üzerine h ü c u m a cesaret
şa ile kethüdasının kafalarını kesip i edemiyerek barışa yanaştılar. B a ba n
Sai d Beye yolladı. B u zafer üzerine sancağı M a h m u d Paşa’ya, Köy ve Ha-
Sald Bey b üyük alayla Ba&dad*a gir­ rir sancakları Hüseyin Faşa'ya veri­
miş, evvelâ vali kaymakamlığı ile işe lerek mesele halledildi. Fakat Ba£-
başlamış ve kısa za m an sonra Bagdad j dad kölemen ocağı bu vali zamanında
vilâyeti kendisine verilmişti. yine kuvvet kazandı.
Böyleee Bağcad valisi Abdullah I
Faşa'nın yerine ister istemez tayin j Çeşitli bölgelerdeki muhtelif ¡Syân
edilen Sai d (Bey ) Paşa, eskiden beri v e miitcgaliîue
Bagdad kölemenlerinin ileri gelenleri­
ne verilmekte olan m ü h ü r ü arlık, ha- ¡ Diğer taraftan Haleb 1te Haşşaş ad-
zinedarlık, keUıüdalık gibi memuri- : i lı bir takım sergerdeler türemişti. H at­
yetleri onların elinden alıp b u zü m ­ ta Haleb valileri bunların şerrinden
reyi gücendirdiği gibi. aşağı ta'oaka^ şehirde oturamaz olmuşlar, Haleb dı­
dan Hadi ! Eamnıeöi I adlı birisine ; şındaki Şeyhbekir mevkiine çekilmiş-
yakayı kaptırmış ve o da b ü t ü n işleri İerdi. Cebbar-aâde Celalüddin Ps*şa
eline almıştı. Hadi, B a ba n mutasar­ Haleb valisi iken kethüdası bunların
rıfı M a h m u d P a ş a 'y ı azlettirip yeri- ! en azılılarından on beş tanesini te­
ne aynı aileden Abdullah Faşa’yı la- i peleyerek öbürlerini sindirmişti. Son­
yin ettirdi. M a h m u d Paşa'nm hamiş! radan vali olan Hurşid Paşa biraz
olan İran devleti hem sn on bin asker i gevşekçe olduğu için sergerdeler yine
yollayarak Abdullah Paşa’yı kaçırdı. i azıp bir gece kethüda’n m evini basa­
33â‘i>-ı âlı* b u Hadise üzerine Said Pa- ¡ rak kendini öldürdüler. Sonra isv3 n
sayı azil ile yerine kölemenlerin reisi ¡ bayrağını kaldırdılar. A dana valisi
n a m lı u ‘em ad a n M ahm ud Efendiyi ¡ Cebbar-z&de iie Jtakka valisi Lutfullah
ves etle Bağdad, B?sra ve Şehri zor Paşa hem en Haleb üzerine yürüdü­
valiliklerine tayin etti. B u n u n üzerine ler. Harami kasteli mevkiinde asiler
bütün B a b a n beyleri kendisine itaat mağlup edildi, î-lalcb alındı. Asi reis­
etiller, Said Faşa’nın azline ait fer- lerinden yedi kişinin boynu vurulup
m an. süt kardeşi A h m ed Beye Gön­ kafaları İstanbul'a gönderildi.
derilmiş ve Süleyman iye'de bulunan
Namlı mütegallibeden Edirne aya­
Davud Paşa’n m gelişine kadar kay­
nı Dağdevıren-oğLu M eh m ed Ağa İs­
m a k a m tayin olunmuştu. Lâkin. A il­
tanbul’a davet o lunm uş ve Surre c-
m e el Bey bu vazifeyi yerine getirmeğe
minl]£; verilerek Hicaz’a gönderilmiş­
cesaret edemedi. Davut Paşa, ¡Süley­
ti. Dönerken gönderilen emir üzerine
m a n iye'd en hareket edip Kerkük üze­
yolda a m a n verilmeden katlolundu.
rine gittiyse de yerli yeniçerilerle halk
Aynı za m an d a kardeşi Yergröijü bina
A h m ed Beyin tesvikile karşı seldiler.
Davtfd Faşa, onları bir hamlede da­ emini A h m e d Ağa da Yergöğü m u h a ­
ğıttı. Diğer taraftan Sai d Paşa da j li fızı vasi tasile idam edildi. Nevşehir’de
yine M ün tetik şeyhi iie biri eşip m u ­ î fesada, kalkışan Yazıeı-zâde İbrahim
kavemete karar vermişti. Lâkin, on­ de b u sırada tepelenip malları hazi-
dan u m d u ğ u yardımı göremedi. Ta- j j ne nam ına alındı. Karahisar kazası
rafdarları da -yavaş yavaş dağılıyor- j âyâm Bekir Ağadan da bâzı şikayetler
lardı. Hatta.' bunların bir tanesi Ha- j geldiği için Magosa'ya sürüldü.
d i’yi yaraladı. Said Paşa, onunla bir- ; Van muhafızı Derviş Paşa da sa­
İlkte B af dad'in iç-kalesine kapandı, i m anla Hiütegallibc kesilip ferman üm-
D a v u d Paşa, ve Halet Efendinin bir ı | lemez hale gelmişti. Hatta* adına pa­
adamı vasıtaaiyle gönderilen üç vilâ­ ra basacak fcadar ileri gidip askeriie
yetin m en şuru nu ham.il olduğu halde sağı solu yağmalıyor, kendine tâbi
ordusu ile Ba&dad'a girerek ikisini de ! i olmak istemeyenleri ortadan kaldırı­
yakalayıp idam etti. Babanlı M a h m u d ; yordu. Üstelik, İranlIlarla da h udut
P a ş a ise. kendisine yardım eden İran­ ! hadiseleri çıkarmaktaydı. B u n u n üze-
lIlarla el altından anlaşmış bulunu­ ! rine Kırşehir sancağına tayin edile­
yordu. İranlIlar, bu bölgede daima rek V a n muhafızlığı E rzurum ’un ileri
kargaşalıklar çıkartmak ve tecavüss gelenlerinden Ispanakçı-zâde Y ü m n ü
hareketleri için daima bahaneler ya­ : Beye vezaretie verildi- Ancak, Derviş
ratmaktaydılar, Faşa’ya karşı bü tü n tertibat alınmış­
Davut Paşa. Bağdad’a hakim o- tı. O da karşı gelemiyeeeğini ve İran
lunca İranlIların Kirm anşah valisi j yolunun da kesilmiş olduğunu anla­
ş&hzade M ulıam m cd Ali M irza ile el yarak Van'd an çıktı. Y ü m n ü Paşa,
Sırpsk: Usíanak» denilen ilk sırp kıyamı bu- ve ayanlarla amansız bir mücadeleye giriş­
dur. Âsiler kendilerine K ara Yorgi Fetroviç mişlerdi.
adlı d o m u z ticaretiyle meşgul bir ímezi baş-
Durumlarını tehlikede gören dayılar R u ­
kan seçtiler. Kars. Yorgi dağda eşkıyalık yap­
meli ve Bosna valilerine haber gönderip yar­
mış, Avusturya ordusunda hizmet görmüş iri-
dım istedilerse de. Kara Yorgi de müracaatta
yarı, güçlü-kuvvetli bir kişizade idi. K e n d i­
bulunup ıSırplt âsi değildir, fakat, dayılar
si iş basma geçer geçmez sırp m ukavem et
padişahın vezirini katletmiş olduklarından
hareketini bir plâna bağladı, olaylar da b u
onun intikamını almak isterler. Âsi Belgrad-
hususta kendisine yardımcı oldu. K a r a Y o r ­
lıdır» diye onları kandırdı ve yardım etme­
gi, d u rum u tehlikeli gören ve ona k a ­
lerini önledi. İstanbuîda toplanan mecliste
tılmak istemiyen bir kısım sırp köylüsüne
dayılara yardım etmemiye, bilâkis onların âsî
de kendisinin padişaha âsi olmayıp bilâkis
oldukları kabul edilince d urum büsbütün ka­
o m m emriyle yerli yeniçerileri ortadan kal­
rıştı.
dırmağa m em u r edilmiş olduğunu söylüyor­
du. B u sayede, bu züm reye düşman bir kısım İsyan; bastırmıya Bosna valisi E b û Bekir
raüslümanlardan da yardım gördüler. Hattâ Paşa m e m u r edilmişti. B u vaziyetten istifâ­
Bosna valisi Bekir Paşa bile kendilerine yar­ deyi düşünen K ar a Yorgi, r.ahiren dayıları
dım etmişti. tedip etmek ve esasında ise Sırp istiklâlini
temin gayesile başladığı harekâta devamla
Üçüncü Selim devrinde Hum eli alayla­
taraftarlarıyla Betarad önüne geldi (1804).
rını yazdığımız sırada adı geçen Belgrad m u ­
E b û Bekir Paşa Sırplara niçin geldiklerini
hafızı Musíala Paşa, ikide birde ayaklanan
sorunca onlar «Belgraddaki dört nefer da­
itaatsiz yamaklara karşı kuvvetli bulunm ak
yının mezalim ve ta’diyatından bizar olduk­
için maiyetini dağlı eşkıyası ile doldurmuştu.
larını» söylemişlerdi. Belgrad’m durum u kri­
Fakat bu dağlılar da inzibattan m ahrum dular
tik bir hal almıştı kî Dağlı sergerdelerden
ve reayaya çok zulmetmekteydiler, Küm eli­
Gusancalı Halil A ğ a da buraya yardıma gön­
de, yine Üçüncü Selim'in saltanatı sırasında,
derildi'. Devlet tarafından Belgrad m uhafız­
yer yer isyanların deva m etmekte olduğu sı­
lığına tayin edilen Süleym an Paşa da A v u s ­
rada yamaklar da b u hareketlere uyarak fır­
turya bölgesinde bulunan Zem lin’dc idi.
satım bulup Mustafa Faşa’y? öldürmüşler ve
isyan etmişlerdi (1802). Devlet fazla ileri gi­ E b û Bekir ve Süleym an Paşalarla Halil
decek durum da olmadığından, onları affetmek A ğ an ın bir tertibi neticesinde Belgrad kale­
zorunda kalmıştı. G a r b ocaklarında olduğu sine girilip dayılar ele geçirildi ve h em e n öl­
gibi, yamaklardan türeyen dayılar Belgrad’a dürüldüler. Artık Sırpların sebebi isyanı oian
hâkim olunca, timar ve zeamet usulüne tâbi dayılar ortadan kaldırıldığından onların yer­
köyleri de çiftlik ittihaz ile hâsılattan hisse lerine dönüp eski işlerine devamları lâzımdı.
almıya ve keyfî muameleleri ile bütün halkı Fakat öyle olmadı, Belgrad’nı yamaklardan
bizar etmiye başlamışlardı. İşte b u ölaylaı- alınmasında Bekir Paşanın kuvvetleriyle iş­
K a r a Yorgi’ye m ey dan a çıkma fırsatı ver­ birliği yapan Sırp çeteleri, dağılıp gitmek için
miş ve Sırpları isyana teşvik etmiye başla­ bazı şartlar ileri sürdüler. Belgrad muhafızı­
mıştı. Herkese «Mustafa Paşayı öldüren da­ nın maiyetinde kendilerinin bir temsilcisi ve
yılara padişah gücenip onların terbiyesini kale muhafızlar; arasında 150Û Sırp b uluna­
Sırpiıya havale etti, buna dair ferman geldi» cak, um u m î af ilân edilccek, birikmiş '/ersi­
diye hertarafa haberler gönderip Sırp reaya­ ler istenmîyecek, yeniçerilerin tenkili sıra­
sını ayaklandırmaya, onlardan çeteler kurup sında yapılan masraflar devletçe ödenecek,
geriüa savaşına girişmişti. Çeteler yolları, kiliselerinin tamirine, buralarda çan çalınıp
kervansarayları, palankaları basarak yam ak haç konulmasına müsaade olunacaktı.

; askarite V an'a geldi. Derviş Paşa ise, yürüdüler. Derviş Paşa kaçtaysa da
V a n ’da olan tarafdartssrile el altından yakalanıp idam olundu.
temastaydı. Nihayet, başına topladığı ■ Böylece ¿yân ve mütegallibe g ü ­
; aşiret askerile birden geri dönüp Van ruhu ile sergerdeler tepelenerek mer- î
kalesini kuşattı. B ü tü n ahali de o- kezın h ü k m ü nisbeten her yerde se­
rumia birlik ' olduğundan Y ü ır .n u Pa§a çer olmuş, sspjrbalar Binmişti.
! kurtuluş ümidi kalmadığını göründe i
cephaneye ateş verip adamlarile bir­ Bibliyografya : Cevdet; Tarih Lütfi:
likte mahvoldu. B u n u n üzerine İçel Tarih. İ. H . Uzunçarşılı: Meşhur R u ­
i mutasarrıfı Sert M alum ıd Paşay a Van meli ayanları. Başbakanlık Arşivi; Hat- !
j mutasarrıflığı verilerek Erzurum valisi | fc-ı hüm ayunlar (III. Selim ve II. M a h ­
t ile beraber Derviş Paşa'm n üzerine mud.). Enver siya Karal; OsmanlI
I__________ _______________ _____________ 1—? ^ tarihi cilt V. İ

2863
İsyanın yeni safhası ve Ruslar Aziz Beyi de hile ile öldürten K ar a Yorgi,
nihayet Süleym an Paşa’y a da «Devleti âliyye
Osmanlı devleti, b u istekleri bir kalem­ Belgrad’ı Sırplıya verdi, sana dahi Rumeîide
de ve kat i şekilde reddedince K ar a Yorgi başka bir mansıp verilmek üzere, Niş’e git­
Belgıad muhasarasından vazgeçmediği gibi meniz lâzım geldi» diye haber gönderip ka­
Eöğürdelen, Semendre. Öziçe ve Solcol k a ­ leyi terkini bildirdi. Süleym an Paşa çaresiz
lelerini de muhasaraya başladı. Diğer taraf­ maiyeti ile Niş’e giderken, yolda pusuya d ü ­
tan Sırp millet meclisi «Skupçina» toplanıp şürüldü ve şehid edildi. B u n d an sonra da
K a r a Yorgi'yi başknez seçti O da Sırbistan Belgrad’da kalan müslümanlar feci bir su­
istiklâline kavuşuncaya kadar mücadele ede­ rette kati-i âm a uğradı. Sırbistanı (yani Belg-
ceğini ilân etti. A z sonra da Avusturya ve rad veya Sem endre paşalığı) ele geçiren
Rusya devletleri, Bâb-ı âliye Sırbistanm da K ara Yorgi artık istiklâli tanınmadıkça, silâ­
Boğdan ve Eflâk gibi bir müstakil emaret hını bırakmıy a cağını açıkça ilân ediyordu.
haline getirilmesi teklifinde bulundular. B u ­ O n a b u cür’eti veren R u s yardımı idi.
n u n Bonapart’m da arzusuna muhalif oldu­
ğunu bilen Bâb-ı âli, teklifi şiddetle ve cesa­ Bir müddet evvel Rusya ile Osmanlı d ev ­
retle reddetmekten çekinmedi (1806). Osman- leti arasında savaş başlayıp Rus askerî bir­
lı-Rus savaşlarından az evvel K ara Yorgi likleri Eflak'a girince, çar Sırplara ittifak
Süleyman Paşa ile muhabere edip Goşancaiı teklifinde bulunmuş, Skupçina b u n u kabul
Halil Ağa ’nın Betgraddan gitmesini iş edi ve etmişti. B u n u n üzerine aslen M acar olan ve
bu olursa darılacaklarını bildirdi. Yalnız Rusyada h u k u k tahsil etmiş bulunan Teodor
«Kale-i Bâlâ» ya hakim olabilen ve bu ha­ Filipoviç adlı Sırbistanlı bir Rus mümessili
bere inanan Süleym an Paşa, «Kale-i Zîr» i Belgrad’a yerleşti. Sırplılara evvelâ yalnız
elinde bulunduran Halil A ğ a ’yı buradan askerî teşkilâtla iktifa etmeyip mülkî bir teş­
uzaklaştırabilecek kudrette değildi. Fakat, kilât da kurmayı telkin ederek daimî surette
H a ü l A ğ a durum u tehlikeli gördüğünden ken­ çalışacak bir senato teşkil ettirdi. Rusya bir
diliğinden çekip gitmeği düşünmiye başladı. taraftan geniş şekilde yardıma başlamıştı.
İşte b u sırada yirmi binden fazla bir kuvvet­ Avusturya ise, Rusya’nın himayesinde k uru­
le Belgrad şehrini ve kalesini kuşatan Kara lacak bir Sırp devletine muhalifti. B u n a rağ­
Yergi, varoş kapılarından birini tutan Aziz m en K ar a Yorgi 1808 de kendisini bütün
B c y ’i para ile kandırıp şehre girmeye m u ­ Sırpların kralı ilân etti. Osmanlı -Rus m ü ­
vaffak olduysa da kaleyi ele geçiremedi (18 tarekesi görüşmeleri sırasında Ruslar m üta­
şubat 1807 - 22 zilhicce 1221). B u vaziyette rekenin sırplılara da teşmilini istediler. Böy-
on-ekiz gün daha kalede kalan Halil A ğ a bir lece, Sırbistan’ın fiili ve hukukî m evcudiye­
kısım roüsıüman ahali ile nehir yolundan tini Osmanlı devletine kabul ettirmek m a k ­
Ada-kaleye çekildi. Kendisine hizmet eden sadını güdüyorlardı. Osmanlı devleti, evvelâ
direndiyse de, zayıf bir ânında bulunduğu için
b u n u kabul zorunda kaldı. Ruslar, m ütare­
kenin sona ermesini müteakip Bükreş barış
andlaşmasına kadar Sırpları maddî ve m â ­
nevi şekilde desteklediler. B u müddet içinde
Hurşid Paşa kumandasındaki Osmanlı k u v ­
vetleri Sırp birliklerini iki ağır hezimete
uğratıp hem en tamamiyle dağıttılar. A n c a k
Osmanlı -Rus harbine son veren Bükreş and-
laşmasının imzalanması ve bu andlaşm anm
sekizinci maddesinde Sırp reayasının içişle­
rinin kendi taraflarından idaresi ve vergile­
rinin maktu olarak toptan alınması, Sırpların
her nevi müracaatlerinin Bâb-ı âli ile Sırp
milleti arasında halli derpiş ediliyordu. Böy-
lece de Sırplara bazı imtiyazlar tanınmış
oluyordu (M a h m ad M e s ’ud; Meemua-i mu-
ahedat C : 4, S : 49). K a r a Yorgi, bu m a d ­
denin tatbiki sırasında istiklâle benzer im ­
tiyazlar talebinde bulundu. B u sırada Rus-
yaıım Napolyon ile olan ihtilâfından hasıl
olan m usa id durum dan faydalanmayı düşü­
nen Osmanlı devleti, Sırp mes'elesinin kesin
şekilde halli için derhal harekete geçti ve
bu işe Hurşid Paşa’yı m em u r etti. Hurşid

2864
Yeniçerilerin imhasından evvel Sultan ve devlet ricali ktyafetlerlrden {Resim : Jean Brindesİ)
Paşanın kuvvetleri Niş, Vidin ve Bosna’dan raklarını tekrar ele geçirmek gayesile R u s ­
hareket ederek K ara Yorgi’nin birliklerini larla devamlı mücadelelerde bulunan vc
meğlûp ve perişan ettiler (7 ekim 1813). K a ­ ayrıca da Osmanlı devletinin hükümranlı­
ra Yorgi âsileri yüzüstü bıraktı ye hâzine­ ğındaki Baban paşaları ile Sehrizor’a m ü d a ­
siyle birlikte Avusturya’ya iltica edip bu dâ­ hale politikası takip eden bir zattı. D o ğ u
vadan vazgeçti. Sırbistan’ın büyük bir kısmı komşusu bu devletin istikrarsız ve acayip
devlete itaat etti. B u arada Selgrad tekrar hattı harekeli yüzünden iki devlet arasın­
OsmanlIlara geçti. da daimî huzursuzluk yaratan olaylar barı}
haline rağmen sürüp gidiyordu. Üçüncü S e ­
lim devri nihayetlerinde, Rusyaya savaş ilân
Bâb-ı âli’nin Sıi'plara imtiyaz vermesi edildikten bir m üddet sonra, bu keşm eke­
şin düzeltilebileceği ve hattâ bir ittifaka
Sırpîılar, bun dan sonra V iyana kongre­ bile gidilebilecek durum hasıl oldu.
sine bir heyet göndererek A vrup a devletle­
rinin bu işe müdahalesini istedilerse de,
Feth-Ali Şah ve oğlu (aynı zamanda ve-
Avusturya devleti müstakil ve hattâ muhtar
liahdi) A bb as Mirza Rusları, Kafkaslardan,
bir Sırbistan’a taraftar bulunmadığı için bir
Gürcistandan atmak gayesile çalışan, b u n u
netice hâsıl olmadı. Sırplar, tekrar mücadele­
m üm kün kılabilmek için dışardan çeşitli
ye giriştiler ve b u sefer kendilerine bir çift­
yardım ve yardımcı teminiyle uğraşan k im ­
lik uşağının torunu olan Miloş Obrenoviç’i
selerdi. B u yüzden önce Napolyon’la işbir­
başknez seçmişlerdi (T e m m u z 1815). Lâkin
liği yapmışlardı. O da hususî memurları
Hurşid Paşa’nın kuvveti ağır basıyor, Sırp
R o m ieux ve JauberCi ve sonra da sefir ün-
halkı ise çok zarar gördüğü b u mücadele­
vaniyle general G a r d a n ’ı göndermişti (1806).
den bıkmış bulunuyordu. Sırp sergerdelerin­
Zam anla çarla Napoleonun arası açılmaya
den Matyo Nenadoviç, Hurşid Paşa’ya başvu­
başlayınca Feth-Ali şah ve oğlu, bira^ da
rarak itaat edeceklerini bildirdi. Hurşid P a ­
imparatorun teşvik ve vaadlerine kapılarak,
şa, savaş hareketlerini h em en durdurdu. A n ­
Ruslara karşı savaşa karar vermişlerdi. İşte
cak, Bonapart tehlikesi kalmadığı için Rus-
b u yeni durum da, Rusya ile zaten çarpış­
îar da Sırbistan meselesine kat’ı şekilde m ü*
makta olan OsmanlIlarla İranın aralarında
dahaleye hazırlanmaktaydı. Bâb-ı âli bunu
anlaşıp müşterek düşmana karşı birlikte
sezerek herhangi bir müdahaleyi önlemek
hareketleri uygun olurdu. Diğer taraftan, O s ­
için dâvayı bir ân evvel halle karar verdi. B u
m anlIlarla Kale-i Sultaniye andlaşması ve it­
sırada Sırp sergerdelerinin hemen hepsi kaç­
tifakından başka İran devletiyle de bir anlaş-
mış, ortada yalnız Miloş Obrenoviç kalmıştı.
Hurşid Paşa kendisini davet etti. O da geldi,
kendisine paşa tarafından padişahın emriyle
başkııezlik verildiği bildirildi. Üstelik, kale­
ler Osmanlı devletine kalm ak şartiyle kuzey
Sırbistan için bazı imtiyazlar bahşolundu
(1816). B u n a göre halk tarafından seçilen
oniki knez, başknezlerini seçecekler, vergi
toplıyacaklar, adalet tevzi edeceklerdi. Sırp­
ların kilise ve mektepleri tam am en serbest
olacaktı. B u suretle âdeta, imtiyazlı bir
prenslik oluyordu. Osmanlı devleti, kendi
tebaasından bir kütleye karşı ilk defa olarak
mücadeleyi terkedip isteklerini kabul etmiş
bulunuyordu. Sonra da başka misalleri geçe­
cek olan bu hal, yıkılma devrinin bir karak­
teristiğidir.

Bâb-ı âli şu veya b u şekilde hallettiğini


sandığı Sırp meselesi arkasından, meydana
çıkan bir çok gaileler arasında, bir de' doğu
komşusu İranm yarattığı hâdiselerle meş­
gul olmak zorunda kalmaktaydı.

Osmanlı -Iran münasebetleri,


Kaçar’Iann politikası

Osmanlı devletinin doğu komşusu İrana


h akim olan Kaçat- soyunun ikinci hü kü m d a ­
rı Feth-AU g ah da selefi gibi eski İran top­ İran Şahı Feth A !i

2865 F . 32
m a yapan İngiltere devleti, İranda Fransız ki kendisine gönderilen hatt-ı hüm âyunda
nüfuzunu kırmış, Fransızları Tahran’ı terke yalnız cvvclcc yazdığımız fıkra vardı, b u n ­
m ecbur bırakmış olmakla beraber, şimdi dc da taahhüdü ifade eden birşey yoktu. Üs­
bir İran-Osmanlı andlaşması teminine çalış­ telik sonradan da -harp ve sulh te beraber
makta ve bunun için gayretler sarfetmek- bulunm ak üzere m eyanede bir ittifak m u a ­
teydi. hedesi akdolunmamışlı». Yu k ard a da yazdı­
ğımız üzere b u mesele ezeli ve sonu gelmi-
İki taraf da buna lüzum görmüş olmalı­ yen m âlum ihtilâflar, m ukabil acayip teklif­
lar ki Bâb-ı âlinin doğu eyâletleri paşala­ ler sebebiie çoktan unutulmuştu. Şah, İran­
rına İranlı idarecilerle iyi geçitıilmesi husu­ daki İngiliz elçisine OsmanlIların b u Rusya
sunda gönderdiği emrin arkasından, Şahın ile barışından ötürü şikâyette bulununca,
ve A bb as Mirzanın İstanbulda m u k im m as­ m ezkûr elçi, OsmanlIların m azur olduğunu
lahatgüzarları Hacı Hüseyin A ğa, devletinin, beyanla, İran devletinin dc Rusya ile anlaş­
müşterek düşmana karşı birlikte hareketi masını tavsiye etmiştir. Kaldı ki Osmanlı
temennilerini ve bazı eyâlet paşaları hak­ devleti, evvelce bahsinde yazdığımız gibi,
kında bir takım isteklerini ihtiva eden tak­ Bükreşte' yapılan barış muahedesinde Rus-
ririni Bâb-ı âliye verdi (Şubat 1810). lara, İranla yapacakları anlaşma için tavas­
sutunu kabul ettiren m add e koydurm uş­
tu.
Osmanlı devleti, eyâlet paşaları hakkın­
da alınan kararları cevaben bildirdikten baş­
ka, iki devlet arasında devam edip giden ih­ IranlJarin Bağdad civarını
tilâfa sebeb olan hususları halletmek ve m üş­ yağmalamaları
terek düşmana karşı birlikte hareketi temin
için Yasinci (Yasini)-zâde Abdulvahhab E-
iendiyi sefaretle İrana göndermiye karar Bütün bunlara rağm en Feth-Ali Şah bir
verdi. U zu n bir hazırlığı müteakip, hediye­ intikam arzusu ile hareket edip B aban P a ­
ler ve A bb as Mirzaya hitaben yazılan ihtilâf- şaları meselesinden ötürü B ağdad paşasının
lı meselelere ait kısımlardan başka «cihheti yaptığı bir hareketi bahane edip 1812 son­
baharında Bağdad civarına gönderdiği b ü ­
camia-i islâmiyye iktizasında adüvvi dinimiz
olan moskovların oltarafta dahi kahrü isti- y ü k bir ordu ile bu havaliyi yağm a ettirdi.
salleri emrinde lâzımgelen hususatın dahi se­ B u sefer, yağm alanan malların kurtarılıp
geri alınması gayesile Osmanlı devleti, Celâ-
firi muamaileyh vesatetile canibi devleti aliy-
yemize iş’ar ile teşyidi erkânı hulus ve lüddin M e h m e d Efendi’yi sefaretle İrana
vedade himmet kılınmak* fıkrası bulunan gönderdi. Bağdad tarikile İrana gidip 18 ha­
bir hatt-ı hümâyûnla İrana doğru yola çı­ ziran 1813 de taşıdığı name-i hü m â y û nu tes­
lim ve memuriyetini tebliğ ettiği sırada O s ­
kan (Kasım 1810), b u zatın yanında Bozoklu
manlI sefiri, Feth-Ali Şaha ağır hitapta b u ­
O s m a n Şakir ve Hayret Efendiler bulunm ak­
lunmuştur. Sonradan İran vükelası ile elan
taydı. Kaçarların başkenti Tahrana ulaş-
görüşmeleri de bir neticeye ulaşamayınca,
*’klarında (Mayıs 1811), şah ile konuşup
şah tarafından, Tebrizde bulunan A bdulvah ­
.¡attı ve hediyeleri takdim ettiler. Şah, ih­
tilâftı hususlar için Osmanlı devletinin istek­ hab Efendinin y a n m a gitmesinin bildirilme­
lerine karşı yeni birtakım acayip taleplerle si üzerine, o tarafa hareket etti. Orada A b ­
dulvahhab Efendi ile birlikte olarak İran
karşılık verince işi mutlaka iyi bir neticeye
vardırmak istiyen Osmanlı sefiri Tebrize ileri gelenleriyle tekrar yapılan toplantıda
yağmalanan malların geri alınması bahis ko­
gitti. Çünki, İran devletinin birçok husus­
larda esas idare âmiri olan, Abbas M irza nusu olunca, İranlılar cevaben, Irak-ı Arab
Rusyaya karşı olan savaş hazırlıkları için da çok İranlmın mal ve eşyası gasbolun-
orada bulunmaktaydı. N e yazık ki eski ih­ muştur diyerek, onların da geri alınmasının
icab ettiğini ileri sürdüler. B a ba n paşaları ve
tilâfların halli şöyle dursun her an bir ye­
nisinin zuhur etmesi esas gaye olması ica- Sehrizor işlerindeki müdahaleler dolayısile
beden «müşterek düşm ana birlikte hareket de Osmanlı sefirlerinin iddialarım tam am en
reddeden İranlılar, b u hususta hiç bir h u ­
etmek» hususunu unutturmuştu. Belki bir
k u k kaidesine uym ıyan şeyler söyleyip tek­
neticeye ulaşılabilir ümidiyle, Osmanlı sefiri, rar acayip tekliflerde ve isteklerde bulun­
A b b as Mirzanın yanındaki ikametini uzat­ dular. Artık bir netice alınamıyacağmı kat’i
tığı sırada gelen yeni bir haber şahı O s m a n ­ olarak anlıyan ve burada kalmanın lüzum ­

lIlara karşı gücendirdi. suzluğunu gören Abdulvehhab Efendi İstan­


bul a dündü. Celalüddin Efendi de hareket
OsmanlIların, İran devletinin m uvafaka­ etmiye kararlı ikon şahin teklifi üzerine
tini almaksızın Rusya ile Bükreş barışını biraz daha Tebrizde bulunmuşsa da bir n e ­
yapması bu gücenikliğin sebebiydi. H a lbu ­ tice hasıl olmıyacağını bildiğinden Erzurum
ki İran şahı bunda tamamen haksızdı. Ç ü n ­ seraskeri Ahm ed Paşayı görmek bahanesi

2866
lie veda bile etmeden, Tebrizden ayrılıp göndermeyi uygun buldu. Muhib-Ali H a n
İstanbula gelmiştir. B u hal iki devlet arasında adlı b u zat Ocak 1818 de İstanbula ulaşıp
soğukluğu ve gerginliği artıracak bîr vazi­ padişahın huzuruna çıktığında; evvelâ Rus-
yetse de bilâhare İran devleti dostluğun te­ y s n m devleti hakkındski fena niyetlerinden
yidi gay esile M irza Rıza’yı sefaretle yola çı­ bahisle, iki islâuı devletinin ittihadı lüzu­
karmış, o da Erzurum tarikile İstaııbula gelip m u n a temasla sonra da İran hacılarının ha-
vazifesini yerine getirmiştir. remeynde uğradıkları kötü m uam eleden şi­
kâyette bulundu. Kendisile bilâhare esas ih­
.İranı b u sırada böyle bir harekete sevk tilaflı meselelerin halli için ayrıca aktolunan
eden en m ü h im âmil her halde, Napoleocun bir mecliste, evvelce şahlarının kabul ve Os-
M oskova seferinden de istifade gayesile Rus- manlı elçilerine Şifahen de vaad ettiği ü ze­
yaya karşı açılmış olan savakta başarısızlığa re Kürdistandart el çekmeleri, rehinelerden
uğratıılması ve Abbas M irza kuvvetlerinin başkalarının iadesi, firarilerin taraflarca k a ­
arka arkaya R u s generali Kotlyarevskiy ta­ bul edilmemesi, bundan böyle hudud teca­
rafından Aslandüî ve L en ¡tersad a mağlûp vüzlerine son verilmesi maddeleri tekrarla­
edilmeleriydi B u ağır darbeler az sonra İra­ narak hepsine riayet edileceği taahhüdü
nı Rusya ile ağır şartlı Gülistan m uahede­ alındı. V a n hududunda İrsnlılar tarafından
sini imzaiamıya mecbur bırakmıştır (Ekim tahrip edilen bir kalenin ihyası masrafının
1813). Böylece Karabağ, Şeki, Sirvan, D e r­ dahi devletince ödeneceğine söz veren bu
bent, K u b a , B a k û ve Talis hanlıkları ara­ sefir Mayıs 1818 d e memleketine döndü,
zisinin mutlak olarak Rusyaya terkinden Osmanlı devleti de, bundan sonra îran fira­
başka adı geçen devletten gayri hiçbir dev­ rilerini:! iadesi ve İran tüccarlarına iyi m u ­
letin Hazer denizinde harp gemisi bulundu­ amele edilmesi hususlarını havi emirlerini
ranı ıyaeağı hususu da İran tarafından kabul Çıldır ve Erzurum valilerine gönderdi. Fakat
edilmişti. bütün bunlara ve hattâ sonradan İran’a elçi
olarak gidip gelen Süleyman H a d i Efendiye
şahın bizzat; Osmanlı h ududunun tecavüz
B u şiddetli darbeden sonra her bakım­
ve aşılmasına kat’iyyen rızam yoktur, iki
dan p ek sarsılan İran devletî bir müddet
devlet arasında m ü n ’akid olan şartların de­
için daha Osmanlılara karşı hırçın, uyuşmaz
vamı arzumdur, serhad memurlarına gerekli
ve istikrarsız politikasına ister istemez son
tenbihatta bulundum, demesine rağmen, iki
verm ek zorunda kaldığından, b u iki devlet
devlet arasında hava gittikçe değişmeye baş­
arasındaki münasebetlerde . oldukça' sakin
ladı.
geçen yıllar birbirini takip etti. Dört-beş
senelik bir devrenin sonlarında, 1817 de B a g ­
dad valisi ile Baban sancağı paşası arasında­
İran’ın yeniden tecavüze geçmesi ve
ki bir ihtilâfa, İranın K irm anşah valisinin,
Bsbatılı paşaya yardım etmek üzere, dev­ Osmanlı -İran savaşı
letler h u kukuna aykırı olarak Osmanlı h u ­
d u d u n u geçtiğinde, Bâb-ı. âlinin savaşa gi­ Esasında İran devleti bir zamandanberi
den k afi tavrı karşısında İran hükümeti Rusyaya verdiklerini telâfi etm ek gayesiîe
aradaki soğukluğun izalesi için bir sefir topraklarına tekrar göz diktiği Osmanlı

İran’a m uhtelif tarihlerde gönderilen elçiler: Sold an sağa; Elçi Yâsinci-zâde Sey y id
A b d ü l v e h h a b , maiyyeti B o z e k ’lu O s m a n Sakir-, Elçi C elâlü ddin M e h m e d Efendiler
(Asılları İstanbul Arkeoloji M ü aesi kütüphanesindedir)

2867
devletinin meşguliyetinden istifade etmeği başka çare yoktu. Boylece iki devlet arasın­
düşünüyor, müsait fırsat koliuyordu. Nite­ da zarurî hale gelen savaş iki yönde, B a ğ ­
kim, Osmanlı ülkesinde, evvelce bir şekle dan ve E rzu ru m cephelerinde cereyan
bağlandığını gördüğümüz Sırp hareketini, etti.
sonra ayrı bir bahiste ele alacağımız, M ora
ve Yur. 2 n:st3 i! isyanının ve diğer bazı iç gai­ B a ğ da d tarafında Kirrnanşah valisi Mu-
lelerin takip etmesi. İrana .ıradığı fırsatı h a m m e d AJi Mirzanın hücumları Osmanlı
temin, eteıek üzereydi. Gerçekten de, birbi­ kum andanı D a v u d Paşa tarafından başarı ile
rine karışmış haldeki R u m ve Tcpedelenli def edildikten başka Kürdistan işleri de
isyanı dolayısile karada ve denizde bunlarla yola kondu. Biraz sonra da M u h a m m e d Ali
meşgalesi arttıkça İran tavrını degiştirmiye Mirza, vefat ettiğinden yerine geien k u m a n ­
başladı. dan M u h a m m e d Hüseyin Mirza da m uvaf­
fak olamamıştır. B u n u n üzerine b u tarafın
Osmanlı devletinin mütegailibe ve âyân- işleri de A b b a s M irzaya havale edildi.
ların tedibi için, Halet Efendinin ittihaz et­
tiği, sert bir politikayı takibi imparatorlu­ Esasında E rzurum yönü kuvvetleri k u ­
ğun doğu bölgesindeki p ek çok aşiret ve ka­ mandanı olan bu 2 at savaş başlayınca çar-
bile beyinin ürkmesine ve yavaş yavaş İrana hacısı Hüseyin H a n K aç a r ı Tebriz'den H o y 'a
meyletmesine sebeb olmaktaydı. B u n a m u ­ sevkedip arkasından da kendisi hareket et­
kabil iç ve dış d u r u m u her bakımdan keş­ mişti. (Eylül 1821). Hüseyin Har. Toprak-ka-
mekeş içinde bulunan İran devleti aşiret leyi kolayca ele geçirdi. A bb as M irza da Bs-
reislerini hoş tutmak politikasını takibe baş­ yezid (Doğu) kalesini aldı. B u sırada evvel­
lamıştı, Neticede Osmanlı -İran hududunda ce Bayezid sancağı mutasarrıfı iken azledi­
hâdiseler birbirini takib etti. Eâb-ı âli, İran lip Erzurum da m ev k u f bulunan Bchlül P a ­
devletinin gerçek niyetini hissetmiye başla­ şa firarla A b b as M irzaya iltica etti. O da
yınca doğu valilerine icab eden emirleri gön­ kendisine tekrar Bayezid (Doğu) mutasarrıf­
derip, B.um isyanile uğraşırken bir de İran lığını verdi. Bunda») sonra Erzurum a doğru
harbine başlamak istemediğinden, ona göre ileri harekâta d e v a m olundu. Diğer taraf­
davranılmasın!, m üdafaa tedbirlerinin alın­ tan bir kol İran askeri d e Diyarbekir istika­
masını bildirdi. A z sonra evvelce İrana sı­ metinde ilerleyip Bitlisi aldı. M u ş mutasar­
ğınan birtakım kürt aşiretlerinin İran ordu­ rıfı Selim Paşa İran temayüllü olduğundan
su ile Kağızm an taraflarını yağm a etmesi Abbas M irza tarafından ona teminat verildi.
tehlikenin pek yakın olduğunu gösterdiğinden V a n gölü üstündeki Erciş kalesi de kısa bir
E rzu ru m valisi Hüsrev Paşa şark serasker­ mukavem etten sonra İranlIlara teslim oldu
liğine getirildi (E k im 1820), Osmanlı devle­ (E k im 1821). Kışın yaklaşması üzerine Abbas
tinin batıda meşgalesi arttıkça, İranın da M irza ordusu ile Tebrize döndü.
doğuda cür’eti fazlalaşıyordu. Doğu-Bayezid,
V a n taraflarından yeniden h u dud geçm e­
ler ve Halet Efendinin taşralar hakkında
İkinci savaş yılı, Erzurum banşı
tertip eylediği sert siyasetin uyandırdığı ak­
A yn ı senenin sonlarında D o ğ u seras­
si tesir olarak bazı m evki ve kalelerin İran
kerliği ile E rzu ru m valiliğine eski sadrıâzam.
himayesini tanımaları daha da ciddî tedbirle­
M ehm ed Emiıı Eau£ Paşanın getirilmesi
rin alınmasını icab ettirince, İran hududuna
üzerine Hüsrev Faşa da Trabzon valiliğine
sevk olunm ak üzere Trabzon’a 80 top ve
tayin edildi (Aralık 1821). B a h ar mevsimi
lü zum u kadar m ühim m at ve sekix orta top­
gelip sefer zamanı yaklaştığında yeni seras­
çu, dfirt orta arabacı gönderildi (O c a k 1821).
Biraz sonra, A bb as Mirzanın İran hacılarının ker, Cebbar-zâde M a h m u d Celâlüddin P a ­
şayı çarhacısı tayin ederek M u ş mutasarrıfı
rahatça hacca gitmelerine OsmanlIların m â ­
Selim Paşayı da maiyetine vermişti. M a h m u d
ni olduğunu ileri sürüp Erzurum da bulu­
Celalüddin Paşa hem en harekete geçip Top-
nan temsilcisini geri çağırdığı. D o ğ u seras­
rakkaleyi muhasaraya "başladı. B u sırada
keri taralından Bâb-ı âliye bildirildi. M e r ­ tekrar harekete geçen A bb as Mirza Tebriz-
kezden, bu seraskere hitaben yazılan ve den ayrılıp (M ayıs 1822), H o y taraflarına
İranlIların H u m fesadından istifade etmele­ geldi. O rad an M a h m u d Celâliiddin Paşa üze­
ri, hattâ Osmanlı devleti aleyhine Rusya ile rine yürüdü, giddetle vukua gelen savaşîar-
müttefik olmaları ihtimali de hatırlatılarak, da Osmanlı kuvvetleri İran temayüllü aşi­
ona güre uyanık bulunulması lâzımgeldiğini retlerin biihassa Selim Paşanın hareket­
bildiren, cevabî mektup gönderildi (Mayıs siz kalmaları yüzünden mağlûp oldular.
1821). B u sırada müsait vakiin geldiğini ka­ Fakat A b b a s M irza da galip geldiği hal­
bul eden vo OsmanlIlarla her türlü m u h a ­ de ileri harekete, ordusunda çıkan kole­
bereyi kesen İranlılar her taraftan h u dud u radan dolayı, m uvaffak olamsyıp şaşkın hal­
tecavüze başladılar, artık onlarla savaştan de ric’at etti. H iç beklemediği bu darbe

2868
Vahhabîliğin esasları ve yayılması

(İlâve: 1 6 8 )


OsmanlI devletini uzun müddet i ! —>
uğraştırmış olan Vahhabi'liğin kuru­ mezhebini yaymaktaydı. Niyeti Hicaz
cusu Hanbelî ulemasından Şeyh Nec- ! ve Irak bölgelerini ele geçirip ayrı bir
dİ diye meşhur M uham m et! bin Ab- deıiet kurmaktı. B u n u n için eskiden ]
beri istiklâl davasında olan Der'iye
dülvahhab’tır. Kendisi Hicaz ile Bas­
ra arasındaki Y e m â m e bölgesi çöl şeyhi M u h a m m e d bin S u u d ’un oğlu
Abdülazizde istediği şahsı buldu. Vah-
j
;
Araplarındandı. T e m îm kabilesine
m ensubtu. 1699 yılında Necid’de A y ­ habiliğin asıl kuvvet kazanıp, Arab
niye adlı köyde doğmuştu. B u koy. yarımadasının bir çok kısımlarına |
M ekke’den Basra istikametine doğru yayılması bu zatın babasının ölümü-
on beş merhale mesafedeydi. Hindde. ! n ü müteakip yerine geçmesiyle baş­
İran’da. Bağdad ve Basra taraflarında lar. Abdülaziz, köy ve kasabaları do-
bir m üddet dolaşmış ve tahsilini | laşıp öşür ve zekât toplamak b ah a ­
Şam ’da yapmıştı. Sonra Necid’e dö­ nesine halkı soymağa ve karşı gelmek
nerek 1730 yılında- mezhebini yayma­ isteyen sünni ulemasını idama baş- j
ğa başladı. Gerçi Sünnî müslüman- i ladı. A yn ı zam anda mezhebini Arap ka- j
lardan inanış (itikadJ değil, sadece hilelerinin arasında yayıyordu. Başına •
işleyiş iamel) meselelerinde pek e- bir hayli eşkiya topladıktan sonra s
hem m iy etsiz bâ^ı teferruatta ayrıl ı- : M u h a m m e d bin Abdülvahhainn da !
yordıysa da. bunları kabul etmeyen tensibiyle hilâfetini ilân etti. Sonra j
herkesi kâfir sayıyordu. kabileler reislerini toplayıp kendile- |
B u mezhebin esasları, Allaha va­ rine :
sıtasız ibadet olunacağı, amel itika­ “ Ben, islediğimi elde edecek kadar I
dın bir parçası olduğundan dinin farz askere sahibim. M aksadım hilâfet
ettiği ibadetleri terk ve ihmal eden­ merkezimiz olan Der’iye’den çıkıp uğ-
lerin kâfir olup dinden çıkacağı. Pey­ i radığım yerleri de kendime tabi kıla­
gamberimizden ve evliyadan yardım rak doğru dini talim ede ede Bağ-
ve şefaat istemenin şirk, yâni Allaha dad’a kadar gitmek ve orâsır.ı ele gc- I
ortak koşma olduğu, ölüleri ziyaret «irmektir. Bir taraftan da ehlisünnet ]
etmenin, türbe yapmanın, kandil yak­ uleması geçinen müşrikleri ortadan
manın, adak adam anın ve kına yap­ kaldıracağım. Ç ü n k ü bunların b ulun ­
m anın caiz olmadığı idi. dukları memleketlerde mezhebdaşla-
Necid’in nufuzlu emirlerinden rımızın rahat yüzü görmelerine im kan j
De r’iye Şeyhi M u h a m m e d bin S u u d u n yoktur” diye hitabetti. B u söyledik- !
b u mezhebi kabulü ve Abdülvahlıabm lcrini hepsi doğru buîup kabul etti- \
damadı olması üzerine Necid halkı ler ve :
yeni mezhebi süratle benimsedi. Bir ‘•Biz senin emir ve fermanlarına
m üddet sonra da bu Necid emiri M u ­ uymağa hazırız. İşte bu uğurda yeri- j
h a m m e d bin S u u d 'u n sayretile Va- mizi yurd um u zu bırakıp Der’iye dağ- I
habilik 1745 den itibaren Arabistan larına ve Necid çöllerine çekildik.
yarımadasında yayılmağa başladı. Emirlerini tereddütsüz yerine getiri­
1774 yılında M ekke Emiri bulunan riz” diyerek birer birer kalkıp elini
Şerif M es’ud, M u h a m m e d bin Abdül- öpmek suretile biat ettiler. Abdül­
vahhab'ın halkı yavaş yavaş İslâm aziz b u n u n üzerine:
inanışlarından uzaklaştırdığını d uya­ “ Şu halde mezhebimizi her taraf­
rak Mekke ulemasına meseleyi sordu. ta yaymağa ve halkı m üslüm an adı
Onlar da: altındaki müşriklerle savaşa şevke baş­
“M u h a m m e d bin A bdülvahhab’ın layın” dedi.
yanlış yoldan zorla geri döndürülmesi Hadise duyulunca Der’iye bölge­
ve eğer davasında sebat ederse katli sindeki sünnî ulema can korkusuna
vaciptir” diye fetva verdiler. O da düşerek yurdlarını bırakıp JJağdad’a
b u n u devlete bildirdiyse de, buna ilk kaçtılar ve olan biteni Bağdad valisi
zamanlarda pek ehemmiyet verilmeyip Süieym an Paşa’ya anlattılar. B u sı­
fazlaca mutaassıp ve isl&mm aslına rada M u h a m m e d bin Abdülvahhap se-
aykırı olmayan bir mezhebi cereyan yahatta idi. Ahdülaziz’in yanında ise
sayıldı. Yalınız Cidde valisine bu işle kendi fikrini telkin etmek üzere a-
meşgul olması vc siyasi faaliyetlere j dam larm dan M u h a m m e d bin Alımedül
kalkışdıkları takdirde Vahhabllerin j HıfzI’yi bırakmıştı. Abdülaziz’i cn
tenkil edilmesi bildirildi. fazla o kışkırtmaktaydı. Süleyman P a ­
M u h a m m e d bin Abdülvahhab ise. j şa. meseleyi iyice anlam adan hare­
tarafdarlarım gittikçe artırmakta ve i kete geçmek istemediği için Abdül-
i I

2869
1 ^
| azız’e bir mektup göndererek inaksa- J deşi Şerif Abdülaziz'i Vahhabîleri ten­
r dinin, ne olduğunu sordu. Abdülaziz, li kile m em ur etti. Şerif Abdülaziz, rast-
sadece onu oyalamak için verdiği ce* ! ladini Vahhabî birliklerini dağıttıysa
vapta kendisinin devlete sadık ve I da Deriye’ye kadar uzanamadı. Şerif
itaatli bulunduğunu, bir takım fe- ' Galib ise. asıl burasını zaptedip Vatı-
sadçılarin arayı açmak ve kendisini i habî ocağını söndürmek istediği için
gözden düşürmek için iftira ettikle­ kardeşinin bu işi yapmamış olmasına
rini, bunların ise İslâm dini ve şe­ gücendi. Lâkin, gayet akıllı bir zat
riatına uym ak istemeyen bâzı kim­ olan öbür kardeşi FUhayd kendisine :
seler olduklarını, bunun için idam ile ’•Vahhabilerin sıkındıkları yer,
cezalandırılırlarsa bundan sonra ga- hem çok müstahkem, h em de buraya
razkâriarm meydan bulamayacaklarım çok uzaktır. Eğer savaş talihi yardım
bildirdi. Süleyman Paşa, bu mektu­ etmez de yenilirsek Mekke’den yardım
bun yazılış tarzından Abdülaziz'le ci­ göremeyiz, Vahhabilerin arzu etiğiniz
ğer VahhâbSlerin asıl maksadlnrım şekilde tedibi ise, büyük bir kuvvete
sezmişti. , ihtiyaç göstermektedir. B u da, ancak
Diğer taraftan Aodülaziz Ahmcdül devletin başarabileceği büyük bir iş- i
Kıfzî'mn telkiniyle Arap yarımada­ tir. Biz ise, ancak Mekke'yi m uhafaza j
sına ve sonra İslâm dünyasına hâkim edebileceğimin için ejer buraya sal- j
olmak için evvelâ M ekke ve M edine’yi dınrlarsa savaşırız. Toksa, bu derecede \
ele geçirmek gerekeceğini düşünüp { kuvvetlenmiş bir düşman üzerine gi- j
bir hayli asker toplayarak Mekke Şe­ i dip de bozulacak olursak Hicaz kıt­
rifi'ne başvurdu ve iıace müsaadesi asını elden çıkarmış oluruz1* dedi.
istedi. Şerif, onun asıl maksadının Lâkin. Şerif Gaîib onu diniemi- )
hile ile bu yeklere sokulup sonra ceb­ yerek yeteri kadar asker tedarik edip
ren hâkim olmak olduğunu bildiği Deriye'yi ele geçirmek niyetile Mek-
için isteğini reddetmekle beraber, bir ke’den hareket etti. Evvelâ Şa’ra va­
mikdar asker de toplayarak Deriye disi karşısındaki topraktan yapılmış
üzerine yürüdü. Kendisi, şecaatle meş­ tabyalarla çevrili ve yetmiş Vahhabı
hur bir zat olduğundan Abdülaziz tarafından m üdafaa edilen kaleye va­
ona karşı çıkmağa cesaret edemiyerek rıp burasını almak istedi. Vahhabîler
j sarp dallara çekildi. Şerif toplu halde top ve tüfek mermisile karşılık ver­
bulunan Vahhabîleri dağıtıp bir kıs­ diler. Şerif Galib. bu küçük kaleyi
mını da kılıçtan geçirdiyse de, kısa mutlaka almağa karar vermişti. Et­
zaman sonra rahatsızlanarak vefat rafım sararak top, tüfek ve bum bara
etti. ateş ile yirmi gün kadar sıkıştırdı.. Lâ­
O n u n vefatı üzerine cesaretlenen kin, müdafiler inadla kargı koydular.
Abdülaziz. tekrar ortaya çıkarak şe* Nihayet h ü c um edip almağa karar
kavet dairesini genişletip başına pek verdi. Mekke’den demir merdivenler
çok çapulcu topladı. Bunların hemen getirtti. Bütün teşebbüsleri ağır za­
hepsi Vahbabı mezhebinin değil, İs­ yiata mal olarak neticesiz kaldı. N i­
lâm dininin bile esasım bilmeyen bir hayet, bir kaç ay beyhude uğraştık­
sürü cahil harami idi- Ancak Abdül­ tan sonra geri dönmek zorunda kaldı.
aziz, Vahabi olmayanların can ve m a­ Mekke'de bir mikdar asker daha ha^
lına saldırma emri vermiş olduğu için zırlayıp civardaki çöl eşkıyasının üze­
sadece yağma ga yeşile başına topla­ rine giderek bunları dağıttı. Aynı sa­
nıyorlardı. Abdülazizin 1787 den beri manda kendisi Hisar muhasarasında
kendisile birlikte icrayı hükümet eden iken istediği yardımı yapmamış olan
ve orduların kumandanı bulunan oğlu bedevi kabilelerini çiğneyip köylerini
Su u d 1789 yılında Fırat nehri üze­ harap etti (1793). Sonra gidip T a it'd e
rindeki Cüfeyr kalesini almak için on oturdu. BLardeşi Fuhayd.. MekkeTye
beş bin şaki ile Der’iye’den hareket dönmesinin daha doğru olduğunu, j
etti. Bağda# valisi Süleyman Paşa, çünkü talana ahşan ve başı boş bira- [
hazırladığı yirmi bin kadar askerle kılan askerinin çeşitli fenalıklara
üzerine gittiyse de ağır bir mağlûbi­ başladıklarını kendisine yazdığı halde,
yete uğradı. B u n u n üzerine Uakka Şerif Galib b u n u da dinlemedi. Lâ­
âyânı Hacı M ehm ed Ağa, Rakk- vali­ kin, kardeşinin dediği çıktı. Taif or­
sinin hazırladığı on bin kişilik as­ dugâhındaki asker, sağa sola dağılıp
kerle S u ud ’un üzerine yürüdü. Vah- mal ve hatta ırza el uzattılar. Bun u n
habîler. bu sefer mağlup olarak kaç* üzerine bedevi kabileleri birleşip Taif
tılar» Bir çok ölü vermişler, ikiyüz üzerine yürüdüler. Gafil avladıkları
dev e kaybetmişlerdi. şerif Galib’in ordusuna h ü c um etti­
Lâkin Suud. bu yenil giden fütur ler. Şerif,, güçlükle Mekke’ye kaçabil-
getirmedi. Dağılan kuvvetlerini bir dıyse üe, askerinden iki yüzü ve kırk
beş Şerif kılıçtan geçirilip öbürleri
yerde toplayarak çeki diizen verdikten
dağıldı ve bütün eşya ve m ühim m at
sonra Mısır hacc kafilesine hücum
edip yüzlerce günahsız m asum u öl­ yağma edildi. Mekke’ye varan Şerif
dürdü. Mallarını yağmaladı. Mekke Galib’in ise, halk nazarında hiç bir
Emiri Şerif Galib bun u duyunca, kar- kıymet ve itibarı kalmamıştı. B u fır-

2870
ı ■
satı kaçırmak istemeyen Suud bin aest şeran caia değildir.'’ cevabını
Abdülaziz Derlye’den çıkıp Taif’e aldı. B u n u n üzerine askerî harekâta
doğru yaklaşdıysa da. Şerif Gaîib bir girişmeğe karar verdiyse de bütün
mikaar askerle üzerine gidince kaça­ bedevi kabilelerinin Vahh&bllerin ta­
rak dağlık bölgeye sığındı. Şerif Ga^ rafına geçtiğini görüp bu kadar kuv­
Ub, kendisini takip etmediğinden o vete esasen yanında pek şlz kalmış
çekilince civardaki bedevi kabileleri askeri e karşı koyamayacağını ve on­
ve çöl Araplarile temasa geçip çoğunu larla baş edemiyeceğini anladığından
kendi mezhebine soktu. S u kabileler* Vah İlâhîlerin reisine haber göndererek
Şerif Gatib'e düşman oldukları için anlaşmaya "İki taraftan hiç kimseye
v&htıabS mezhebini kabul ediyorlar zulüm ve ta&ddi edilmemek’* madde-
ve onun tarafından tekrar taarruza sinin ilâvesini ve barışmayı teklif 1
uğrarlarsa S u u d ’un yardımı sayesinde etti. Aynı zamanda vak tile kardeşinin
karşı koymayı düşünüyorlardı. Şerif sözlerini dinlemediğine pişman oldu­
Galib, etrafının kuvvetli bir düşman ğunu itiraftan çekinmedi. Fuhayd ise,
çen berile sarıldığım görünce, Sun d ve Hicazın elden çıkacağını anlayarak
babası Abdiilaziz ile anlaşmak zorun­ Şerif Galib’e haber vermeden bir ge­
da kaldı. B u n a göre Vahhabîier iste­ ce Mekke’yi terk edip M edine’ye, ora­
dikleri zaman Kâbe’yi ziyaret ve ta­ dan Şam'a ve Şam'dan da Akkâ’ya
vafta bulunabileceklerdi. İki tarafın gidip ömrünün sonuna kadar burada i
tebaası birbirile alış veri$ edecekler, oturdu.
I Taif vak'asmdan Mekke Şerifi’nin or- Lâkin Şerif Galib de um duğu ra­
¡ duşuna hücum eden bedevi ar&piar i hata kavuşamadı. Çöl A raplannm iki
1 affolunacaklardı. Böylecc. Hicaz kıt- ¡ i meşhur kabile reisi Osmanüi-Mudayiki
i ası Mekke Şerifi Galib ile Vahîıabî- | ve Muhsinül-Hadimî Deriye’ye gidip
lerin reisi Âbdülazız arasında payla* i Aödülazizle görüştükten sonra emir­
s şılmış oluyordu <1 7 9 7 ) . Şerif Galib’in lerindeki Vahhabî ordusu ile Ta ire
j üst üste işlediği hatalar bu ağır ne- yürüdüler. Bir taraftan da Mekke E-
J ticeyi vermiş ve Vahhabîlcrin nufu- m i r V n e haber göndererek kendilerinin
İ zunu gayet artırmıştı. Abdülaziz ka­ ve Ab d iilazız ve oğlu Suud’u n anlaş­
labalık asker ve maiyetüe 1798 ve J799 mayı bozduklarını, bütün kabilelerin
yıllan Hacc mevsimlerinde Mekke ve birlik olup Kâbe'yi zapta karar ver­
Arafat'ta bulunarak Arap kabileleri diklerini bildirdiler. Şerif Galib aşa­
arasında büyük propaganda, yapmış ve ğıdan alarak Osmanül-Mudayıki’ye
b u yüzden bu iki yıl arasında kendi­ nasihat yollu bir mektup gönderip
sine katıl anlar büsbütün artmıştır. şakavetten ve etrafa başladığı taar­
Diğer taraftan 1795 te Lahsa ve ruzdan vaz geçmesini tavsiye ettiyse
K a t i n alan Vahhabilcrden buralarını de haydut buna aldırış etmedi ve et­
istlrdad gayesile Bagdad valisi Süley­ rafa saldırmağa başladı. Ü&tüne gön*
m an Paşanın hazırladığı ve icrasını j d erilen kuvvetleri de yendiği için- Şe*
1797 de MÜntefik şeyhinin, 1798 de | rif Galib çaresiz Taif kalesine çekilip
de Kâhya Ali Paşanın yaptığı askerî i kapandı. Mudayıkı bundan sonra onun
harekâtın tam bir başarısızlıkla sona ı Vahhabîlere karşı koyamayacağını an­
ermesi üzerine Bağdad valisi 1799 da j layınca Şubat 1803 (Şevval 1217 son­
Abdülazifcle altı yıllık bir mütârekeyi ! ları) Salim bin Şekban vaşıîasiyle Şe­
kaüul zorunda kalmıştı. Ancak şi*i j rif Galib’e meydan okudu. O da, bu
bir kabile Vahhabîlere aid bir ker- ¡ kadarına tahammül edemeyip mey­
vanı vurunca S u ud bin Abdülassia dan okuyuşa cevap vermemek de A-
Kerb elaya hücum ile şehri yağma ve rapiar arasında gayet haysiyet kırıcı
şi'İ ibadethanelerini tahrip ettifti gibi bir hal olduğundan yanında bulunan
halkı da kılıçtan geçirdi, böylece m ü ­ askerüe Vahabilerin ordugâhına h ü ­
tareke de bozuldu iNisan 1802). İran c u m etti. Salim bin Şokban ağır ata-
hükümdarı Fetb-Aü Şahı pek hid­ yiat vererek yenildi. Lâkin yeniden
detlendiren ve Bağdadı istilâ tehdi­ asker toplayıp tekrar saldırdı. Şerif
dine kadar götüren bu Vahhabi şeka- Galib bu sefer yenilerek Taifi bıra­
vetinin cezalandırılmasına Süleyman kıp kaçtı. Vahhabîler ne buldularsa
Paşan m ölümü dolayısiyle iAğustos yağmaladılar. Lâkin, kale halkı m u ­
1802) Osmaniı devletince Gaddare Ali kavemet ederek bütün hücumları püs­
Paşa ve Asem-aâde Abdullah Paşalar kürttüler. Vahhabi eşkiyası ise. zayi­
m em ur edilmişlerse de, ımkânsıelıklar ata bakmadan üst üste saldırışları
yüzünden sefer yapılamamıştır. tekrarlıyorlardı. Müdafilerin sayısı
Mekke Şerifi Galib* Vahhabi mez­ pek azdı. A m an dilemek üzere iki kişi
hebinin yavaş yavaş bütün Hicaa'ı sa­ gönderdiler. Bunlar vardığı zaman,
racağını anlayarak aradaki anlaşma kaleyi almaktan ümidi kesmiş bulu­
gereğince Vahhabîler tarafına geçmiş nan Vahhabîler çekiliyorlardı. Elçiler.
bedevi Arapların köylerine iade edil- j
Vahhâbîlere tarafdar oldukları için
melerini Suud ve babası Abdülaaiz'c ı d urum u onlara bildirip T aifin teslim
sert bir dille bildirdiyse de onlardan: , olmağa hazır bulunduğunu haber ver­
"H a k dîne dehalet edenlerin ia- | diler. Vahhabîler* hemen kaleye bir

2871
adam gönderdiler. B u gelen müdafi- M ekke’yi zaptedip Kâbe’yi de ele ge­
, lere: çirmek gayesile bir m ikuar muhafız
“ Gerçekten teslim olup aman di- bıraktığı Taif’ten ayrıldı, Seyl m ev­
İ liyors&niz ea m m zi kurtarmak için ne kiinde Su u d u n ordusu ile birleşti.
kadar malınız varsa vermelisiniz'1 de­ Lâkin bu sırada hacc kafilesi îe bir­
til, Sonra verileni azımsayıp daha faz­ likte Cidde valisi Şerif Paşa/nın M ek­
lasını istedikten maada yalınız er­ ke’ye varmış olduğu haberi geldiğin­
keklerin serbest bırakılacağını, kadın den buna cesaret edemediler.
ve çocukların ise esir edileceğini bil­ Şerif Galib, rnüsiümanlara karşı
dirüi. B u n u n üzerine halk galeyana olan tutumlar ile islâm dininden ar­
gelerek herifi tepelediler. Lâkin, bu tık çıkmış sayıldıkları için Haricî diye
mütareke görüşmesi sırasında, kaleye anılan Vahhabilerm Mekke ve M edine
sokulmuş olan Vaiıhabiler birden ka­ şehrini ele geçirip öbür islâm m em ­
pılan kırıp içeriye girdiler ve erkek, leketlerinde oturan m üsiüm anların
kadın, çocuk kime rastladilarsa hatta hacc etmesine engel olacaklarını ileri
beşikteki çocuklara kadar vahşice öl­ sürerek kendisine biraz yardım edi­
dürdüler* Ne buldularsa yağmaladılar. lirse Su u d bin Abdülaziz'i yakalamak
Taliniz kalenin doğu tarafındaki bü­ sur etile fitneyi kökünden kazıyaca­
yük kârgir evlere sığınmış olanlar ğını Şerif Paşa ile Mısır ve Şam Hacc
hücumları püskürtüp teslim olmadı­ emirlerine bildirdiyse de. üçü de red
lar. Vahhabîler, güneş tattıktan sonra cevabı verdiler. Şerif Galib, b u n u n
Çekildiler. Lâkin, büsbütün gitmediler. 2
Ü erine kardeşlerinden Abdülm uîn’i
Vahhabîler bu sırada ötede beride t yerine kaym akam bırakıp konağım
gizlenmiş olan ahaliyi hile ile ele yakarak çoluk çocuğuyla birlikte Cid­
geçirip bir tepeye çıkartarak etrafla­ de’ye gitti. Zira, kendisine pek düş­
rını sardılar, Burada aç ve susuz bı­ m a n oian Abdüiazizlrı eline düşmek­
raktılar. Günlerce türlü dayaklar ve ten korkuyordu. O gittikten sonra
işkencelerle öldürdüler. Bunların ço­ kardeşile M ekke Uleması bir olup ona
ğunluğunu ise kadın ve çocuklar teş- müracaat ederek am an dilediler (Ni­
' kil ediyordu. Taif'deki evlere kapa- san 1803.). Su u d b u n u kabul etti ve
nanlar ise on iki gün kadar dayan­ yanındaki Haricî sürüsüyle M ekke’ye
dıktan sonra »ahire ve cephaneleri geldi. Abdülm uin'i kaymakamlık ma-
bitti. Salim bin Şekban kendilerine kamına oturttu. Aynı zam anda İslâm
lıaber gönderip savaştan vaz geçtik­ Peygamber in in esbabının ve islâm
leri takdirde aman vereceğini bildireli, ulularına ait ne kadar kubbe, türbe
Müdafiier, b u n a kanarak teslim oldu­ ve mezar varsa yıkılarak yerle bir
larsa da, hepsinin mallan yağma edil­ edilmelerini emretti. Suud, bundan
dikten sonra m ahut tepeye sürüldü­ sonra Cidde üzerine yürdüyse de, Şe-
ler ve hepsi orada aç ve susuz bıra­ rif Paşa ile Şerif Galib’in birleşik
kıldıktan sonra vahşice öldürüldüler. kuvvetlerine yenilip geri döndü. M ek­
Cesetleri vahşi hayvanlara terk olun­ ke1deki Şerif Abdülm uin ise, müslü-
du. İşte, İslâm dininde ıslahat iddia- | inanları şerlerinden korumak için H a ­
sile ortaya çıkan Vahhabllerin içyüzü ricilerle m ü m k ü n olduğu kadar iyi
bu idi. T&ifi yağmaladıkları zaman geçinmeğe çalışıyor, buna rağmen bîr
tefsir ve hadte ilimlerine ve di&er İs­ çok kötülüklere engel olamıyordu.
lâmî ilimlere, tarih, ve edebiyata dair Nihayet, b u n u n çıkar bir yol olma­
ellerine pek çok nadir yakmalar geç- dığını anladı. D u r u m u Şerif Gallb’e
' inişti. Bunların hepsini tahrip ederek yazarak Vahhabî haşaratının Muallâ
işe yaramaz hale getirdiler. ETur’anı mevkiîndeki çadırlarında oMuk2arînzt
kerimlerin üzerlerine ayetler ve m ü ­ bu sırada Ciyad kalesinde bulunan
barek isimler yazılı altın yaldızlı deri S u u d ’u n baskınla yakalanabileceğini
ciltlerini kopartarak murdar ayakla­ bildirdi. Şerif Galib, hem en Cidde
rına çarıklar yapıp giydiler. Salim bin valisi şerif Paşa ile birlikte yanında
Şekban, K u r ’anı kerimlerin yırtılma- güvendiği süvari askerleri bulunduğu
masını emrettiyse de, bu mukaddes halde bir gece M ekke’yi bastı. Mual-
kitabı diğer kitaplardan ayıracak ka­ lâ'da bulunan Haricilerin etrafını
biliyette olmayan Vahhabl h aşeratı sardı. Lâkin, Su u d bir çaresini bula­
onları da lime lime doğrayıp yerlere rak kaçtı. Dört tarafları sarılan Vah-
attılar. B u n d an sonra Taif’te Islâm habîler* am an dilediler,: Bü y ük bir
hata eseri olarak bu a m an kendilerine
ulularına ait ne kadar türbe ve mezar verildi ve silahlarım terk etmek şar-
varsa hepsini tahrip ve yerle bir etti­
tile yurtlarına dönmelerine müsaade
ler. Hatta cami, medrese, mescit n e 1
olundu. Fakat Taif -geri alınamadı.
varsa onları da yıkmağa kalkıştılarsa
da, b u fikirlerinden güçlükle vaz ge­
2
Hica tarafında bu hadiselerin ol­
duğu sırada, Vahhabllerin merkezi
çirUdiler. Ortada sanki İslâm devri
Der’iye’de, bir müddet evvel kerbelâ-
sona ermiş ve islâmdan evvelki cahi­
daki şiî m ukaddes makamlarının Valı-
liye devri geri gelmiş gibi bir hal
vardı. habîîerce yağma ve tahribinden do­
Osm anül Mudayıkî bun dan sonra layı çılgına dönen bir şiî tarafından

2B72
Emir Abdülaziz camide nama?! kılar­ lümanlar çeşitli tehditler altında b u ­
ken hançerlerımiştı i 14 ekim 1803), j ! lunuyorlardı. Şerif Galib, böylece b ü ­
Diğer bir rivayete göre de oğlu Suud'- tün halkın dinden çıkarak haricî ola­
u n çetelerinden, birisi Mekke’den dö- | cağını kestirince SuucTa:
j nen bir kafileyi vurmuş, bir çok ¡cim- j “Sen . Haccdan sotfra M ekke'de
selen öldürüp soymuş tu. çü n k ü Vah- : kalırsan İstanbul'dan gelecek oian as­
I iı&bller, kea.dilerir.den: olmayanların .| kere karşı duramayıp yakalanırsın. •
canını ve malını helal sayıyorlardı. Ba na kalırsa Hw.cc biuii.ee Mekke’den \
| Burada ölenlerden birisinin kardeşi ; çık git" diyerek onu uzaklaştırmak ■
! intikam g&yesiie su u d bin Abdüiazizl istediyse de. S u ud bu sözlere kulak '
i öidürmek için Deriye’ye gelmiş, onu asmadı. M ekke'de bir hayli kaldıktan
j bulamayınca babası Aödülazızi Öldür­ sonra yerine Mudayıkî’yi vekil bıra­
müştü. j kıp D er*iye‘ye döndü. Çeteleri ise.
U zun samandan beri babasile bir- ) bütün Arab-y arımad astm kasıp kavu- j
1 lıkte icra-i hüküm et eden ve şmıdi ruyordu. Vahhabi olmayan herkesin
i hemen onun yerine çeçen Suud. ku­ ! öldürülmesi emrini vermişti. Müslü- I
mandanlık devrindeki' harekâtından m a n ia n artık görmece bile tahammül
i anlaşılacağı veçhile, babasından beter edemiyordu. Bir müddet sonra Medine
bir şakî idi- j şehrini de almağa karar vererek a- \
Yeni emir Suueî’da babası gibi ; [ damlarından biriîe Medine’Iilerc bir ‘
h em en oğu Abdullah* orduların ku- ! m ektup gönderip kendisine tâbi olma-
mandanı yaptı ve icraatına iştirak et­ ' iannı bildirdi. Taif halkının, başına •
tirdi. İlk zamanlarında Bağda d ve î gelen henüz unutulmamış olduğundan
i U m m a n a karşı ehemmiyetsiz birkaç ! Medineiiler dehşete düşerek müsbet ve
! seferden sonra, esas gayesi olan H i­ ! menfî bir cevap göndermediler, Lâ- :
caz'ın zaptına ve Şerif Galib'in ida­ kin bu sırada Âzem-zâde Abdullah ]
resine son vermiye yönejdi. O tarafta. | Paşa hacc kafileeile yetişti. Yanındaki
• esasen ufak tefek çarpışmalar devam ! askerlerle Haricîlere h ü c u m edip yen­
I «dip gitmekteydi. B u. yeni harekâta di ve dağıttı. Lâkin. Şam kafilesi dö- j
j başladığı sırada Y em e n taraflarında İ ner dönmez Vahhabîler Medine'yi sa- ■
bulunan Mudayıkl kuvvetlerile ora- ! rarak su yollarını da kestiler. Böylece
dan hareketle M ekke’ye yürüyerek î halkı hem aç, nem de susun bırak- ı
I Hüseyniye tarafından sardı, S u u d ’un I ! m ak istiyorlardı. Muhasara uzadı,
| gönderdiği askerler de saidiye tara- ) j Medineiiierm ümidi kalmayınca Suu-
fini kuşatmışlaraı. B u muftasara Uç era bir mektup yazaraK aman dile­
i ay kadar şiddetle devana etti. Şerif diler. O da kendilerine ancak Vahha- l
Galib, bir çok defalar $ahhabllere j bitiği kabul ve M u h a m m e d bin Ab- i
j hücum, ettiyse der yenilip geri döndü. dülvahhab'a Allahtan ilham geldiğini
Şehirde yiyecek kalmamış? ve halkın tasdik etmek ve bütün türbe ve kub- |
mukavemeti sona ermişti. Okkası beş j beleri yıkmak, mezarları yerle bir [
riyale çıktığı halde ekmek bulunmaz etmek ve Vahhabîliğm diğer icaplarını
olmu$, ahali evvelâ güvercinleri, son- 1 yerine getirmek şartile Medine'yi tes­
ra ked i. ve köpekleri, nilıayet ot ve lim ederlerse am an vereceğini bildirdi, i
ağaç yaprağı yemeğe mecbur kalmış­ Medineiiler, bunlara earesiR razı ol- j
lardı. Lâkin hu da sona crince kim­ dular. Gerçi- Vahhablliği gönülden
seye ilişmemek şartile S u u d ‘u n M ek­ kabul etmemişler ve devletleri bir \
ke’ye girmesine müsaade edilip barış gün yardım geleceğine dair olan ümit- i
yapıldı. Suud M ekke’ye girdi. K &b e ’- j i terinden vaz geçmemişlerse de: bu }
ni:ı süslü örtüsünü çıkartıp âdi aba- j t yardım bir türlü gelmedi. Uç yıl -
dan bir örtii ile örttü. Şerif Galib 1e müddetle Vahlı abilerin her türlü zu­
dokuıımadıysa da bütün, iktidarı ken­ lümlerine katlandılar.
di eline alıp büyük bir şiddetle h ü ­ S u u d bin Abdülaziz ise, bütün
k ü m sürmeğe başladı. Şerif Galib ise, kabilelerin ve çöl Arap!arının reislc-
M ekke’nin Haricilerin eline düşmesine ; rine davetiyeler gönderip hepsini Der’-
devlet tarafından gerekli yardımın iye'd e topladı. Sonra hükümdarlığını
yapılmamış olmasının sebebiyet ver­ j ilân ederek kendisine Necid padişahı
diğini ileri sürerek, halkı devletten i unvanı verdi ve bunu hepsine kabul •
soğutmağa, propagandalarına bir ta­ ettirdi. B u iş tamamlanınca Yem en
raftan da Vahhabiierı OsmanlI m em ­ ; halkına bir mektup yazarak Vahha- j
leketlerinden gelecek Hacc kafilelerini ; bılige girmeğe çadırdı. Y em e n kadısı !
Mekke'ye ’ sokmamağa kışkırtmağa baş- i bu daveti şiddetle reddi le Vahhabi- j
ladL Lâkin, o nu n kişkırmalarile büs- | e ierin Harici ve kâfir olduklarım ilân ;
bütün azıtan Su u d Sünni Ulemanın ] etti, Suud. b u n a fena halde içerleyip j
ileri gelenlerinden çoğunu haksin yere \ Der"iyeTden M edine’ye geldi. H em en j
şehit ettiği gibi, eşraf ve âyândan [ kalan bir kaç ashap türbesinin de j
nicelerini asarak idam etti. Çarşı ve r yıkılmasını emretti. Sonra kaleye j
passarda her g ün: | Vahhabî muhafızlar koydu. Bir de ;
“Su u d ’un dinm e giriniz” diye ilân j vali tayin ederek Der’iyc'ye döndü, j
j ettiriyordu. B u n u kabul etmeyen müs- j Bu arada yalınız İslâm. Paygamber'i- j

2873
nin türbeleri taarruzdan kurtulmuş­
!. Sonra bütün kabile reislerine Os-
tu. Su ud , Hacc zamanı M ekke’ye ge­ manii padişahı İkinci M a h m u d ’un
derek bu sefer Şerif Galibi ister is- babasına olan fermanı üzerine Vah-
! tcme 2 kendisine biat ettirdi. 1807 yı­ habî şakavetini mutlaka kaldırmak
lında ıhicri 1222 senesi zilkade ayı- ( maksadile gelmiş bulunduğunu. H a ­
nın sonları) hacc kafilesi geldiyse ricîlerin tarafını tutacak herkesin
de. M ekke’ye giremedi ve o sene hacc mutlaka kılıçla cezalandırılacağını bil­
yapılamadı. S u u d ’u b u yola Şerif G a ­ dirdi. B u n u n üzerine bütün kabileler
lib kışkırtıyor ve bu suretle devletin bir kısmı devlet tarafından ve bir
müdahalesini temin etmeyi ümit edi­ kısmı tarafsız olmak üzere ikiye ay­
yordu. rıldılar. A h m ed T osun Pasa bir ta­
Su u d , bir m üddet sonra M ekke ve raftan da M edine’de S u u d ’un en iti­
M edine kadılarını azledip yerine Vaiı- mat edip her işi reyine bırakmış ol­
iıabi ulemasından geçinenleri tayin duğu Haşan K al’i Çavuş’a bir mektup
etti. Eskilerini ise Üçüncü Selim’e j göndererek itaata çağırdı. O da Medi­
hitaben yazdığı bir mektupla İstan­ ne’nin ileri gelenlerile gizlice istişa-
bul’a gönderdi. Su u d bu m ektubunda rede bulunup b u n u kabul etti. A hm ed
Osmanlı Padişahi'nı Valıhabi akide­ Tosun Paşa b u n u n üzerine O s m an K â ­
sini kabule ve icaplarını icraya davet j şif kum andasında beşyüz kadar as- j
ediyordu. kerden mürekkep bir birlik gönderdi. !
8 uud. bir taraftan da Medine’deki M edine’de bulunan b u n u n on misli j
Peygamber hâzinesini yağma ederek 1 Vahhabi, hem en şehirden çıkarak hü- ,
1 yüz yıllardır burada birikmiş ne var­ * cum a geçtilerse de. Mısırın m u n t a ­
sa alıp götürdü. Sonra yıkılmamış zam tâlımli Cihadiye askeri başıbo­
' kubbeleri yıktırmağa koyuldu. Bu zu k çöl bedevilerine kanlı bir savaş
arada ahalinin ricası üzerine sadece sonunda üstün geldi. Vahhabîler ye­
İslam Peygamber i*nin türbesine ait nilip geri döndtilerse de. M edine hal­
kubbe harap bir halde terk edildi. kı şehrin kapılarını kapatmış bulu­
Hutbelerden Osmanlı padişahlarının j nuyordu. Ortada kalan Vahhabîler ser­
adı kaldırıldı. Sonra halka içlerinden | sem sepet öteye beriye dağıldılar. A h ­
biri bile Vahhabi akidesine aykırı bir met Tosun Paşa’n m askerleri onları
davranışta bulunursa, hepsini öldürüp takip ediyor ve buldukları yerde te­
çocuklarını ve kadınlarını esir ve J peliyorlardı.
mallarını yağma edeceğini bildirdi ve ) Vahhabîler. M edine halkının şehir >
oğlu Abdullah'ı vali bırakarak ken­ kapılarını açmamalarını kendi tenbih-
disi yine Der’iye’ye döndü. leri icabı sanarak onların Mısır as-
Devlet, nihayet bu meseleyi kafi kerile birlik olduğunu anlamamışlar­
şekilde halletmeğe karar vererek Mekke dı. Medineliler, O s m a n Kâşif’e gizlice
ve M edine’yi ele geçiren ve Hacc yo­ haber gönderip kale kapılarını ken­
lunu kapayan Harici eşkiyasmı ten­ dilerine açacaklarını bildirdiler. Er­
kil etmesini Mısır valisi M ehm ed Ali tesi sabah O sm an Kâşif top ve tüfek
Paşa’ya bildirdi. O da. oğlu Ahm ed ateşile yeniden toplanmış olan eşkiva
Tosun Paşa’yı Cidde valisi tayin ede­ çetelerini dağıttıktan sonra AnberVye
rek y an m a asker verip M edine’ye gön­ kapısına yaklaştı. B u sırada şehir
derdi. Tosun Paşa, yolda rastladığı halkı Haşan Kal’i’nin işareti üzerine
Vahhabi çetelerini temizleye temizleye silâhlarını kaparak kalenin burç ve
Ham ra köyüne kadar geldi. Hem en bedenlerinde bulunan Vahhabi m u ­
civardaki bütün kabileler itaatlarıııı hafızlarına h ü c u m ettiler. Aynı za­
j bildirdiler. Vahhabi orduları k u m a n ­ m a nd a bir kaç fedâî yiğit ileri atılıp
danı Abdullah bin S u ud bunu d u y u n ­ canlarını hiçe sayarak kapıyı açtılar.
ca y an m a Vahhabl askerini ve M e ­ Mısır askeri içeri girip kapıyı derhal
dine halkını alıp süratle ilerliyerek kapattıktan sonra A h m ed Tosun Pa­
A h m e d Tosun Paşa’yı Ham ra köyünde şa’ya haber göndererek yardım iste­
bastı. Beş gün süren büyük bir savaş diler. O da hem en üçbin kişilik bir
sonunda Mısır ordusu mağlup oldu. kuvvet yolladı. İmdat kuvvetinin ge­
Bütün silâh ve ağırlıkları tamamen lişi üzerine bir kısım tabyalara sığın­
Vahhabllerin eline geçti. mış olan Haricî eşkiyası buraları bı­
Denizden Mısır Divan kâtibi Ta- rakıp kaçtılar. İçkaledekiler ise daya­
! hir Efendi vasıtasile gönderilmiş olan nıyorlardı. Burası bir lağımla atıla­
asker ise, Ycnbuül-Bahr’i savaşsız ve rak gedik açıldı- Buradan H ü c u m edi­
! Tenbuül-Berr'i kanlı savaşlar sonunda lerek içkale alındı. Hâlâ dayanmakta
ele geçirmişti. A h m ed Tosun Paşa, olan eşkıya temizlendi. Teslim olan­
Vahhabl baskınına uğrayıp yenildik- lara am an verilip silâhlarını bıraka­
I ten sonra Yenbuül-Bahr’e gelerek du­ rak çekilmelerine müsaade edildi
rum u Mısır valisine bildirdi ve yar­ (1812). Bunlar. Medine halkından
dımcı kuvvet istedi. İstediği kuvvet- I korktuklarını söyleyerek kendilerinin
ler. fazlasile gönderildi. A hm ed Tosun j m uhafaza altında götürülmelerini is­
Paşa hem en harekete geçti. Bedr mev- j tediler. O s m an Kâşif, b u n u kabul e-
kiine kadar ilerleyip ordugâh kurdu, j derek onları şehirden çıkardı; lâkin

2874
—> 1
Urayz vadisine varıldığı zam an tekrar • hareketine kızdığı A h m ed Tosun Pa-
taarruzlarına uğradığı için savaşmağa şa’yı Mısıra geri gönderdi. Bir müd-
mecbur kaldı. B u savaştan ancak yedi . det sonra da Abidin Beyi m uhafız
Vahabi kurtulup Der’iye’ye kapağı bırakarak kendisi de Mısır’a döndü
atabildiler. Böylece S u u d 'u n Medine’de .1815). Abdullah bin S u u d ise. M ekke
bıraktığı 14 bin m uhafızdan kurtu­ ve Medine şehirlerini almak hayalin-
lanlar yalınız bunlar olmuştur. ; den vaz geçmemişti. H e m en asker top­
A hm ed Tosun Paşa, zafer haberi- layıp hazırlığa başladı. Ahali b u n u
‘ ni alınca ertesi günü kalkıp M edine’­ j haber alınca durum u İstanbul'a bil-
ye geldi ve şehrin anahtarlarını ytr- | dirdiler. M eh m ed Ali Paşa’ya ikinci
rr.isekiz bin kişilik bir kuvvetle bizzat i j bir emir geldi. B u n d a Abdullah’ın
Cidde’ye selmiş olan (Ağustos 1817) .i diri veya ölü olarak mutlaka ele ge­
babası Me2ımed Ali Paşa’ya gönderdi. \ çirilmesi bildiriliyordu. M ehm ed Ali
M ehm ed Ali Paşa bunları İstanbul’a Paşa bu sefer büyük oğlu İbrahim
yolladığı gibi, Mustafa Bey k u m a n ­ ; Paşa’yı göiderdi (eylül 1816J. İbra­
dasındaki bir kuvveti de M ekke’ye h im Paşa Medine’ye vardığı za m a n
gönderdi. A h m ed T osun Paşa da M e ­ i oldukça ihmal edilmiş halde bulduğu
dine’den çıkıp yolda rastladığı Vah- İslâm Peygambcri’nin türbesini ve
habî kabilelerini dağıtarak bu kuv- ı I mescidim temizletip yıkattıktan sonra
vetle birleşti. Hep beraber M ekke üze- I yanındaki askerle hareket etti. Yolda
rine yürüdüler. rastladığı kalelere ve m üstahkem yer­
M ekke’de bulunan yedibin kadar 1 lere asker koyarak ileriledi. Nihayet.
Vahhabî, b u n u duyunca şehri bırakıp * Der’iye kalesinin önüne vardı. Sonra
Z u m e y m m üstahkem mevkiine iltica I kaleyi dört tarafından sardı. U yg un
ettilerse de, Mustafa Bey onları ye­ yerlere büyük çapla toplar tabiye et­
nerek püskürttü ve burasını aldı. ti. Abdullah bin Suud, evvelâ çıkıp
M ehm ed Ali Paşa da Bcndcr’dsn ha­ ı Mısır askerine saldırmayı düşündüy-
reketle M ekke’ye geldi ve Taif'in fethi j se de, bundan vaz geçerek müdafaaya
için bir kısım Kuvvet gönderdi. Bu- • karar verdi. Gerek onu ve gerekse ka­
ranın muhafızı Mudayıki Haricilerin
ledeki Vahhabı eşkıyasını büyük bir
her yerde yenildiğini duyarak kaleyi korku almış bulunuyordu. Ç ünkü da-
bırakıp kaçtığından Taif kolaylıkla f ! ha evvel bu m untazam askerin her
işgal edildi. Mudayıki ise bir kaç gün | yerde tfaltp geldiğine ve başıbozuk
sonra başına topladığı haşeratla Seyl i çöl askerile onlara karşı durmanın
mevkiine kadar ilerledi. Taif’e gelmiş m ü m k ü n olmadığına şahit olmuşlardı.
olan Mefımed Ali Paşa hem en o ta­ İbrahim Paşa ise beyhude asker
rafa asker gönderdi. Kanlı savaşlar­ kırmamak için hücum etmeyerek
dan sonra hariciler yenildiler. O ka­ şehri sıkı bir ablukaya almakla iktifa
dar zayiat vermişlerdi ki. cesetleri te­ etti. Beş ay süren muhasara sonunda
peler halinde yığılıp kalmıştı. B u su- j
e\*veiâ D e r ’iye alındı. Sonra içkale tes­
retle gerek M edine savaşlarında ve
lim oldu. Abdullah bin S u u d diri ola-
gerekse bu savaşlarda Vahhabilerin !
■ rak ele geçti (Eylül 1818.. Eli ayağı
Taiflilere reva gördükleri zulm ün in­
bağlı bir halde M edine’ye gönderildi.
tikamı alınmış oldu. Mudayıkî ise. |
Babasının İslâm Peygamberi’nin tür­
tanınmamak için elbisesini çıkarıp
besinden yağma ettiği eşya da ele ge-
hem en yarı çıplak halde civardaki bir
I çip kendisi ile beraber İstanbul’a gön-
mağaraya sığınmış bulunuyordu. Ora­
r derilmek üzere Mısır’a yollandı. D e r ’­
da Vahhabilerin ağır zulm üne uğra­
iye kalesi ise yerle beraber yıkılıp
mış bedeviler tarafından yakalanıp
i tahrip edildi. Abdullah bin S u u d ’u n
Taif’e götürüldü. M ehm ed Ali Paşa
yakalandığı duyulunca. Vahhabîligi
onu ve Y c m e n ’i istilâ etmiş olan { kabul etmiş kabileler ve etrafta b ulu­
Vahhabilerin kum andanı olup bu sı­ nan Haricîler İbrahim Paşa’ya gelip
rada yakalanmış bulunan Tam î’yi M ı­ af ve aman dileyerek bu batıl m e z ­
sır yolu ile İstanbul’a gönderdi. İs­
hebi terk ettiklerini bildirdiler. B a g ­
tanbul’dan aldığı emir . üzerine de .
dad valisi Davud Paşa’nın o civarda
Şerif Galib ile üç oğlunu Selanık'e .
kalabalık halde bulunan Vahhabilerin
yolladı. Haricîlerin uğradığı ağır mağ- j
Der’iye'ye yardımına engel olması da
-lubiyet haberi üzerine Su u d B in Ab- j
b u muvaffakiyette m ü h im bir rol oy­
dülaziz kederinden hastalandı, etleri namıştı. Abdullah bin S u ud ile be-
çürüyüp dökülerek öldü (Nisan 1814). j
ra’oer dört yaşındaki oğlu Haiid ve
Terine oğlu Abdullah bin S u u d geçti. f Vahhabî ulemasından ve akıl hoca­
H em en M edine’yi geri almak için bü­
larından A h m ed Hanbelî de ele geç­
yük bir kuvvetle Der’iye’dcn hareket mişti. Aynı zam anda İbni S u u d ’u n
etti. A h m ed Tosun Paşa b u n u du­
diğer dört oğlu ile ileri gelen a d a m ­
yunca karşı çıktı. Birkaç çarpışma­
ları da yakalanmışlardı. B u sırada
dan sonra bâzı kabile reislerinin araya
bütün Hicaz kıt’asm da büyük bir se­
girmesi üzerine iki taraf yerlerine vinç h ü k ü m sürüyor, H alk Vahhabî-
ı döndüler. M ehm ed Ali Paşa, vaziyeti lerden kurtuluşu bayram şeklinde
öğrenince hem en Medine'ye gelip bu tes’id ediyordu. Vahhabîlerden yakayı
1

2875
Eski M e d in e 'd e n bir gö rünüş ( d ’O H s s o n ’d an )

karsısında İran devleti sulha meyledip Ab- islâmiye icabmca bizim ana ianemiz lâzım
bas Mirza ile Hoğu seraskeri arasında bu iken bilâ mucib nakzı ahid ile m uharebe­
hususa dair muhabereler başladı. Barış h a ­ miz şer’in hiîâfıdır. B un d an başka ticaret
linin bir an evvel gelmesini istiyen İran yolları mesdud ve İranlIların esbabı teay-
tüccarı mümessilleri de bu hususta şahı ve yüşleri m efkud oldu m ahaza Devleti Osma-
hükümeti şiddetle tazyik etmekteydiler. niyye lâzım mahiyeti olan, şefkat iktizasın*
Bunlar, «Devlet-i Osmaniyye tuğyan eden eş­ ea emvalimizi kendü tüccarının emvalinden
kıyayı R u m ’un define taraf taraf şevki as- ziyade muhafaza ile bizi mazharı inayet
Jcer etmekte olduğu halde cihheti camia-i buyurmaktadır» diyerek bir a n evvel sul-

-T
kurtaranlar, mezheplerini gizliyerek nesinden yağmaladıkları değerli eşya­
öteye beriye dağılıp saklandılar. Bir dan ele gcçmiyenleri ne yaptıkları
kısmı Hind'e kadar grittiler. hakkında sorguya çekildikten sonra
Vahhabi gailesinin ortadan kalk- cezalarının verilmesi Padişah’ın Kski-
sarayı ziyaretine tehir edildi. Nihayet
J masile evvelâ M edine ve arkasından
| M ekke’nin anahtarlarının İstanbul’a üç £ün sonra İkinci M a h m u d alayla
gelmesi İkinci M a h m u d ’u son de­ Eski saraya geldi. Abdullah bin S u ud
ile avenesi h u zuruna çıkarıldı. Yarım
rece sevindirmiş ve bunları oiiyük
I alaylar tertip ettirip karşılamıştır saat kaciar ayakta bekletilip halka
teşhirden sonra İkinci M a h m u d ’un.
(1818J. Alay. Eyüp camii kapısından
hareket ederek Bâb-ı H ü m a y u n ’a gel- emriZe bostancıbaşı Halil Ağa idam­
I di. Bütün devlet ricali, Ulema ve larına m em ur olarak Abdullah bin
Ocaklı bu alayda hazırdı. Yollarda S u u d ’un saray meydanında, T am ı’nin
iki taraflı dizilen İstanbul halkı, ala­ Alay-koşkü önünde, Abdullah’ın hazi­
yı seyrettiler. nedarının Mercan çarşısında, Mudayı-
ki’nin Bâb-ı h ü m âyûn önünde ve di- '
Abdullah bin Su u d yakalandık­ ğerlerinin münasip yerlerde boyunları
tan sonra başta gelen adamlarile M ı­ vuruldu (Aralık 1818 - Safer 1234 i.
sır'a ve oradan İstanbul’a gönderil­ B u m ezhebin ilk kurucusu olan j
mişlerdi. Vardıkları gün Defterdar M u h a m m e d bin Abdülvahhah ise, da- i
iskelesine çıkarıldılar. Buradan boğaz­ ha 1792 yılında 89 yaşında bulunduğu ;
larında çifte zincirli laleler ve elle­ halde vefat etmiş bulunuyordu.
rinde zincirli kelepçeler bulunduğu
halde askerden mürekkep bir alayla Bibliyografya : Cevdet: Tarih. Lütfi:
yola çıkarıldılar. İki taraflarından ye­ Tarih. Eyyüp Sabri Paşa; Tarih-i Vah-
dilerek Divan yolu ile Bâb-ı ali’ye habiyan. R. Dozy; Essai sur l’histoire
getirilip oradan bostancıbaşı hapsine de l’İslamisme (Tarih-i İslamiyet, a-
gönderildiler. Burada Peygamber hâzi­ diyle Dr. Abdullah Cevdet tercümesi).
İslâm ansiklopedisi.__________________________l

2876
Eski M e k k e ’den bir görünüş (d 'O h s s û n 'd a n )

hun yapılmasını istemekteydiler. Osmanlı lere mensup bir kısım halkın din ve zam an ­
devleti de R u m isyanının hadd hale geldiği la dil birliği bağlariylc bir araya gelmele­
bir sırada kendisi için sulhu zaruri görü­ rinden ortaya çıkan Rumlar, diğer Hıristiyan
yordu. tebaanın aksine olarak, ötedenberi impara­
torluğun her tarafına dağılmış halde b u­
Taraflar arasmda cereyan eden birkaç lun uyorlardi. Bununla beraber M era'da Ege
m uhabereden sonra Osmanlı devleti delege­ adalarında ve Teselya’da çoğunluktaydılar.
liğine tayin edilen Do ğu seraskeri vc E r ­ Bunlar da sırplar ve diğer hıristiyan te­
zurum valisi M e h m e d Em in R a uf Paşa ile baa gibi âdil ve kendileri için faydalı bir
Iran devleti temsilciliğile Erzu ru m » gelen idareye m &zhar olmuşlardı. Üstelik bir ge­
M u h a m m e d Ali Mirza arasında barış görüş­ mici ve tüccar sınıfına da sahiptiler. Batı
meleri başladı (Haziran 1823). Esas olarak ile devamlı temas halindeydiler. Bunların re­
1İ59 (1746) tarihinde Nadir Sah ile akdolu- fah seviyesi çok yüksekti. B ü y ü k bir ticaret
nan barış muahedesi kabul edilip iş böyle­ filoları vardı. B u ticaret filosu zamanla Ak-
ce kclayca bitecekken İran delegesinin ba­ denizde ehemmiyeti kaybolan ve nihayet or­
zı aşiretlerin İran tebaası olduklarını iddia tadan kalkan Venedık’in yerini almıştı. Y a ­
etmesi müzakereleri uzattı, hattâ barışın ak­ bancı memleketlerin liman şehirlerinde m ü ­
dini tehlikeye sofciu. Nihayet bu aşiretler için him R u m kolonileri kurulmuştu. İstanbul’da
de bazı şartlar dahilinde Osmanlı m urahha­ Fenerli Rum lar önemli devlet işlerinde va­
sının İran lehine feragatta bulunması üze­ zife alıyorlardı. Merkezi İstanbul’da bulu­
rine 28 tem m uz 1823 günü neticeye varıldı nan Rum-ortodoks patrikhanesinin ise, Fa­
ve barış imzalandı. Padişahın bu andlaşmayı tih devrinden beri gelen imtiyazları vardı.
tasdikinden sonra eski beylikçilerderı A n a ­ Kısaca Rumlar, devletin h em en hem en en
dolu muhasebecisi M e b m c d Necib Efendi or­ rahat hıristiyan tcbaasıydı,' Nitekim, Kar-
ta elçi tayin edilip Erzuruma gönderildi ve lofça barışı ile M o r a Venediklilerin eline
bu vasıta ile tasdikli nüshaların mübadelesi geçince bura halkı bu devletin ağır vergi­
de orada yapılmış oldu. lerinden, sert idaresinden, vicdan hürriyeti
tammıyan dinî politikasından nefret etmiş­
Osmanlı devleti artık R u m isyanı gailesi ler, eski idareyi arşmışlar ve Pasaroîça ba­
ile daha iyi uğraşabilirdi. rışı ile tekrar Osmanlı tebaası haline gelme­
ği sevinçle karşılamışlardı. Lâkin, bundan
sonra bilhassa Rusların tahriki ile m u k a ­
Mora ve diğer R u m isyanları vemet hareketine giriştiler. B u hareketler ilk

R u m en , İlliryen, Tesalyen, Grek, Slav zamanlarda kolaylıkla bastırıldı. A ra d a za­


gibi pek değişik etnik menşeli ayrı millet­ rarlı çıkan sadece Rumlar oldu. Lâkin Av­

2877
rupa'da rönesans ve hürr.anîzrna hareketiyle pagandalarla bu fikri Rum lar araşma yaya­
başhyan Grek dostluk ve hayranlığı gittik­ rak bir Y u n a n milliyetçiliği cereyanı hâsıl
çe gelişiyor ve b u dostluk ve hayranlık ta­ etmeğe çalışmaktaydılar. Bilhassa Ruslsr
m a m en yanlış olarak eski Y u n a n medeniye­ bunda tamamen kendi çıkarlarını düşünü­
tinin vârisleri sayılan Runılara teveccüh edi­ yorlar ve merkezi İstanbul olacak ve başın­
yordu. Osmanlı devletinin bilhassa onseki- da bir Rus prensi Bulunacak olan bir G rek
zinci yüzyıldaki iki m ühim düşmanı, Ruslar imparatorluğu hayali peşinden koşuyorlar­
ve AvusturyalIlar ise geniş ve sistemli pro- dı.

Osmanlı devletinin sadece menfaat dos­


tu olan Fransızlar, Bonapart zamanında Y e ­
di adalara ve Balkan yarımadasının batı ve
güney batı bölgesindeki bazı yerlere yerle­
şince ilk iş olarak Fransa ihtilâlinin getir­
diği fikirleri, ve milliyetçiliği sadece onları
devletleri aleyhine kışkırtmak için değil
kendi maksatlarının husulünü de kolaylaştı­
racak zemini yaratmak gayesile Rum lar ara­
sında yaym ağa koyuldular.

İlk teşkilât ve Tepedelenli Ali Paşa’mn


ihbarı

Osmanlı memleketlerinde veya Avrupa


şehirlerinde yaşayan R u m aydınları da ev.-
velki yüzyılın sonu ve bu yüzyılın basından
itibaren tarihçi, şair ve yazar olarak Ada-
mantius Korayis, A n U m o s Gazis ve Rigas
gibi kimseler Y u n a n milliyeti ve istiklâli fi­
kirlerini yaym ağa ve b u da vay ı bir Avrupa
meselesi haline getirmek için gayret sarfına
başladılar. Nihayet, 1814 yılında. Odesa’da
iki R u m ve bir Bulgar tarafından »Etniki
Eterya» adlı bir cemiyet kurulda B un u n
resmî gayesi, hır ist¡yar. O s m anlı tebaasının
eğitimiyle meşgul olmak, kültürlerinin ge­
lişmesine yardım etmekti. Asıl gizli gayesi
ise, R u m patriğinin idaresinde olarak eski
Bizans imparatorluğunu canlandırmak ve bu
gayenin temini için de R u m istiklâli uğruna
mücadele etmekti. Cemiyeti çar himaye edi­
yor, faaliyetleri ise çarın yaveri Aleksandr
Ipsilanti tarafından yürütülüyordu. B u ce­
miyetin. âzası sür’atle arttı. H e r dâhil olan
malını ve canını gerektiğinde feda edeceği­
ne ve cemiyetin sırrını saklıyaeağma dair
yemin ediyordu.

Etsıiki Eterya’nın Osmarılı ülkesinin bir


çok yerlerinde şubeleri açıldı. R u m patriği
ve Eflak voyvodası da buna inlisab ettiler.
H e r yerde teşkült kurarak büyük bir R u m
ayaklanması hazırladılar. Ancak, Tepedelen­
li Ali Paşadan korkmaları harekete geçmele­
rini geriye bırakıyordu.

Ali Paşanın üç oğlu: Veli, Muhtar, ve


Salih ile torunu M e h m e d de devlete hizmet­
lerinden ötürü paşalığa yükseltilmiş ve za­
manla nüfuz sahibi olmuş kimselerdi. B u
Y u r a "ı milliyetçîliss v e İhtilâli fikrini ailenin onsekizinci yüzyılın sonlarından iti­
yayanlardan: Y u k a rıd a Teselyah Rigas, baren bütün M ora’da ve batı Yunanistanda
aşağıda Gazis tesisine başladığı kudret, kazandığı nüfuz ve

2878
ehemmiyet, Rumların kütle halinde isyanları­ rının yaveri, Avusturya’ya ilticaya mecbur
na engel oluyordu. Ailenin reisi ve Y any a oldu.
mutsarrıfı olan Tepedelefili Ali Paşa, ken­
dine sadık bir R u m tabib vasıtasıyjc Etniği A yn ı zam anda Mora’da da Patras pisko­
Eterya’m n bütün gaye ve faaliyetlerin; öğre­ posu Germanos’un A. İpsilanti’nin ilk hare­
nerek Bâb-ı âliyi durum dan haberdar etti. ketlerine paralel olarak hem en bayrağını aç­
Lâkin, İkinci M a h m u d ’un mühürdarlığında tığı isyan orada sür’atle gelişti. Müslüm an
bulunarak nüfuz ve zamanla devlelte soz ahali ile devlet askeri kalelere sığınıp kapan­
sahibi olmuş olan Halet Efendi, Fenerli Kteı m ağa mecbur kaldılar. Lâkin, yardım göre­
beylerinin yanında yetişme olduğu ve Ali medikleri için bu kaleler birer birer âsilerin
Paşadan beklediği hediyeleri alamadığı için eline geçti. Üç hafta gibi pek kısa bir zaman
Rumları müdafaa etti. O n u n tezvirleri, İkin­ bütün M o ra ’ya âsilerin hakim olamsma kâfi
ci M a h m u d ’u Tepedelenli aleyhine çevirmiş­ gelmiş, yalnız vilâyetin mcrke 2İ olan Tripolî-
ti. Nihayet İngiliz elçisinin, ikazı üzerine d u ­ ça kalesi aylarca süren bir mukavemette bu­
rum u tetkike gönderilen divan tercümanı lunmuştu. Harekât sırasında esir edilen nıüs-
Nikola Mozuri, gizli cemiyetin âza’ arından Iiimanlar vahşice öldürülerek malları yağma
olduğu için M ora’da R u m tebaanın sâkin ve edildi. Savaş donanması haline getirilen R u m
devlete bağlı bulunduklarına dair bir rapor ticaret filosu başında Miaculis olduğu halde,
verince, Halet Efendi bunu Ali Paşanın aley­ isyanı bütün adalara yayıyor ve O s m a n h do­
hinde kullanarak evvelâ kendisinin ve oğul­ nanmasına da kafa tutuyordu.
larının Y a n y a ’dsn gayri yerlerden ellerini
çekmelerine dair bir ferman ısdar ettirdi. Boğdan ile Eflak ve M o r a ’dski hâdiseler
Sonra vezaretin: kaldırttı. Tepcdelenli'nin İstanbul'da öğrenilince isyanın hazırlanma­
affı için Bâb-ı âliye vaki müracaatlar H a ­ sında m ü h im rot oynıyan ve devlete ihanet
let Efendi yüzünden akim kalıyordu. H a y a ­ eden R u m ileri gelenleri hem en devlet hizm e­
tını tehlikede gören Paşa, sonunda isyan et­ tinden uzaklaştırıldılar. Fenerli R u m beyleri
ti. Üzerine gönderilen Hurşid Paşa Alı P a ­ bütün itibar vc ¡nevililerini kaybetti. Hâdise­
şanın düşman ve rakibi olan bazı sergerde, ler, Rumlara itimad eden ve onlardan para da
âyân ve paşalarla bir olup Yanyayı m uh a ­ aldığından işleri daima kendi politikasına uy­
sara ettiler. Tepedelenli, askeri işgal edip duran Halet Efendi’nin de itibarını kırdı. O
yakayı kurtarmak için Rumları isyana teşvik
etti. Neticede Ali Paşa tenkil edildiyse de
endan ve Tepedelenli ailesiyle mensupların­
dan korkuları kalmıyan Rumlar isyan için
müsait vasati temin etmişlerdi,

Rınn isyan hareketinin muhtelif bölge­


lerdeki seyri ve Rusya

Aleksaîldr İpsilanti evvelâ Eflak ve Boğ-


dan’m ayaklanmasını ve bu sayede Rus yar­
dımının teminini uygun görerek üç bin kişi
ile Odesa’dan Y a şa gelmişti. Kendisi, Boğ-
dan voyvodası R u m Milıail Suço tarafından
iyi karşılandı. Lâkin, ayrı bîr idare tarzı
¿ ’tında bulunan ve bundan bir şikâyetleri
de olmıyan Eflak ve Boğdanlılar isyana ka­
tılmadıkları gibi, daha ziyade milliyetper­
ver hisle hareket eden ve Eflaktaki R u m
aleyhtarı köylülerin başında bulunan Tudor
Vladimirçseu, İpsilantiye karşı geldi, onun­
la işbirliğini reddetti. Eur.un üzerine Mart
1831 de girdiği Bükreşten uzaklaşıp önce
Tcrgoviştcye- ve oradan da Piteştiye çeki­
len İpsilanti, isyanı vc entrikalarını bura­
dan idareye başladı. Hazırladığı bir kom p­
lo ile Golaştide, Tudor’u katlettirmiye m u ­
vaffak olduysa da, vaziyet icabı çarın tas­
vip etmediği bu isyan hareketi de başarıya
ulaşamadı, üzerine gelen Osmanît kuvvetleri Ru m âsilerinin kaptanı
A İpsilanti kuvvetlerini dağıttılar, Rus ça­ Mıaouiis (Mîyaulia)

2879
hem en şiddetle R u m aleyhtarı olmak suretiyle raber, M ora için tam am en faydasız oldu. B u
mevkiini m uhafaza ve görüşlerini kabul et­ sırada Tepedelenii'yi idam ederek kafasını İs­
tirmeğe çalıştı, fakat artık sonu pek y a ­ tanbul'a göndermiş olan. Hurşid Paşa, M ora
kındı. üzerine yürüdü.

îkinci M a h m u d , hiddetlenerek Rumların


hepsinin katlini emrettiyse de, devlet erkânı İşte o zam an Rusya Runı isyanına ilk
tarafından b u kararından vazgeçirildi. M a ­ defa olarak resmen müdahalede bulundu (28
mafih, bu işle alâklı görülenler şiddetle ce­ tem m uz 1821). R u s elçisi, Küçük-Kaynarca
zalandırıldılar. K orkusundan âsiler aleyhine andlaşmasım ileri sürüp Ortodoks tebaa h ak ­
bir afarozname neşrettiği halde, Etniki Eter- kında Osmanlı devletinden kat'I teminat is­
ya’y a dâhil bulunduğu anlaşılan R u m patriği tedi. B u, Mora isyanının askerî güçle bas-
Gregoryos bile resmi elbisesiyle asıldı (Nisan trrılamaması demekti. Bâb-ı fili, isteklerini
1821). Bütün b u tedbirler, İstanbul’da, hattâ reddedince, Rus elçisi İstanbul'u terketti.
diğer yerlerde az-çk tesirini göstermekle b e­ Çar, meseleyi büsbütün alevlendirmek için
b u d u r u m yüzünden Osmanlı devleti ile
Rusya arasında çıkacak bir ihtilâf karşısın­
daki tutumlarının ne olacağını A vrup a dev­
letlerine sordu. Avusturya ile İngiltere, âsi­
leri desteklemenin ihtilâl prensiplerini des­
teklemek olacağım ileri sürdüler. Rusya’nın
istediği, kendi himayesinde bir Y u n a n m u h ­
tariyeti idi. Lâkin, bu sırada Rumların ka­
yıtsız şartsız istiklâl istediklerini ve, bir ikin­
ci devlete tabi olmayı kesin şekilde redde­
deceklerini ilân etmeleri, Rusya’nın âsilerden
yüz çevirip Bâb-ı âli ile anlaşmasına yol aç­
tı. Nitekim sonradan A vrup a devletleri
1822 yılı E k im ayında Verona’da yaptıkla­
rı müzakereler sonunda Rum lar lehinde bir
karar almadılar. A vrup a devletlerinin po­
litikası böyle olmakla beraber, um u m î efkâr
âsilerle birlikti. B u aynı zam anda bir müs-
lüman-hıristiyan savaşı sayılmaktaydı. Av­
rupa şehirlerinin çoğunda M ora âsilerine
yardım dem ekleri kuruldu. Birçok tanın­
mış kimseler, çeşitli rütbeden subaylar,
Tep edelenl! Ali Lord Byron, A lba y Fabier ve Richard
Chureh gibi kimseler Türk-
lere ve müslümanîara karşı
döğüşmek üzere gönüllü ya­
zıldılar .

Yunanlıların istiklâllerini
ilânı, denizdeki olaylar,
Bâb-ı âli’nin son tedbiri

B u sırada faaliyet göste­


ren âsiler genel olarak üç g u­
rupta mütalaa edilmektedir.
Birinci gurup: Kuzcy-Yuna-
nistanla Epir'de eskiden beri
eşkiyalıkta bulunan Palikar­
yalar (R u m ve hıristiyan A r n a ­
vutları, dağlara çekilip h a y ­
dutluk yaptıklarından daha
ziyade Klephtos (=kleftis =
haydut) ismile şöhret bulm uş­
lardı. İkinci gurup: güney Mo-
ra’da devamlı huzursuzluk ve
İsyanla ilgili görülen R u m patrik} G regarios’u n idamını isyan bölgesi M a n y a ’daki m eş­
temsilen yapılan bir resim hur Manyotlardı. Üçüncü gu-

2880
1826 da imhalar* sırasında, ton kıyafetlerinden (Resim: Jean Brinde*!-)
Tepedelenli Ali Paşa

(İlâve: 16 9) .

Üçüncü Selim. Dördüncü Mustafâ


ve İkinci M a h m u d zamanlarında otuz mıştı. Ali Bey, bu fermanı yerine gc-
yıldan fazla bir müddet Yanya'da S tirerek onu yakalayıp öldürdü. Kısa i
valilik etmiş ve geniş bir bölgede bir zamanda Ergiri. Konıça ve Premedi
Hüküm dar gibi hükm ü yürümüş olan taraflarını h ü k m ü altına aldı. Mu-
Ali Paşa 174 i yılında Arnavutluk'taki j hiiincie kazandığı nufûz ve şöhretin i
Tepedelcn kasabasında doğmuştur. İstanbul'da duyulduğu sırada Delvine ;
Büyük babası Tcpedclcn mütesellimi i mutasarrıfı Mustafa Paşa eşkiya ta­
M uhtar Dey. kahraman bir asker o-
rafından katledilince- Ali Bey mir-i
lup Venediklilere karşı Korfo kalesi­ miranlıkla (beylerbeyi) bu sancağa
nin muhasarası sırasında kaleye hü- tayin edildi. Mütegallibeden Selim Pa- \
c um ettiği sırada şehit düşmüştür.
şanın tedibinde büyük başarı göster- !
B u zatın üç oğlu vardı. E n küçükleri
di. Düşmanı Hormovo'luları da peri­
Veli Beyi mirasından m ahrum ettiği
şan etti. Kendisine Delvir.eye mül- j
için o da haydutluğa başlayarak bu
hak olarak Yanya mutasarrıflığı da
sayede büyük bir servet kazanmışta.
verildiyse de sonradan yine yalnız j
Sonra Tepedelen‘e dönerek kendisine
Delvine ile iktifa zorunda kaldı. Hatta ■
düşman olan ve vaktile babasına g am ­ bir aralık burası da başkasına verildi. !
mazlayarak mirastan m ah rum kalma­ O zaman sabık Delvine ve Yanya m u ­
sına sebep olmuş bulunan kardeşle­ tasarrıfı olan Ali Bey'e iPaşa) Tırhala 1
rine hücum ederek evlerlle birlikte
İ mutasarrıflığı ve biraz sonra da ilâ­
diri diri yaktı. B u n u n üzerine Tepe-
veten derbendler b&şbuğluğu tevcih
delen eşrafı birleşip kendisini memle­
ketlerinden kovdular. Veli Bey daha
edildiğini görüyoruz <1785-6). Ali Pa- 1
şa gayretleri sonunda Tırhala'ya h a ­
sonra vefat etti. Bir karısından bir ]
oğlu, öbür karısından bir oğlu ile bir kim olunca. Yanya’yı da ele geçirmek ¡
kızı kalmıştı. Hanko adlı olan bu ka­ için teşebbüslere başladı. Nihayet,
dın şayet cesur ve şirretti. Tepede- i 1788 yılında vezaretle Yanya valisi j
I oldu. B undan sonra açılan Rusya ve
len beylerinden kocasının intikamını
almak en büyük emeliydi. O n u n eski Avusturya seferine maiyetindeki ar-
arkadaşlarüe birleşti. Oğlu Ali Beyi 1 navut askerile gönüllü olarak katıldı,
küçük yaşından beri bu fikirlerle savaşta gösterdiği gayret ve cesaret |
doldurarak büyüttü. Kardik kasabası takdir ecMldi. Nufuz ve kudretinin
beylerile aralarında daimi bir Husu­ artması üzerine eski düşmanların- I
met bulunduğu için bunlar Hanko dan rahatça intikam almak fır­
İle kızı Şamnisa hakkında bazı tah­ satını buldu. Kardik beylerini key­
kir edici muamelelerde bulunmuş ol­ fince ezdi. Bir taraftan da nüfuz pa- 1
duklarından Hanko vefat ederken on­ hasını genişletmeğe ve icraatına karşı i
lardan intikam almasını oğluna vasi­ gelenleri zararsız lıaie getirmeğe baş- \
yet etmişti. ladı. Kurt Paşa'nm yerine Arnavut j
Ali Bey. babasının sanatını tuta­ Belgradı valisi olan İbrahim Paşa ]
rak kısa zamanda servet ve kudret, boyun eğmek istemediği için üzerine :
sahibi oldu. Bu sırada Arnavut Bel- asker sevk ederek onu yakaladı ve
gradı (Berat) valisi Kurt Paşa’ya o Yanya kalesinin karanlık bir bodru­
bölgedeki eşkıyayı tenkil etmesi için m unda hapsetti. İki kısım kendi oğul- J
kati ve şiddetli emirler gelmişti. ‘ lan Muhtar ve Veli Beylere zorla aldı.
Bunların başında ise. Ali Bey bulu- i İbrahim paşa iyi idaresi ve iyi ahlâ- :
nuyordu. Kurt Paşa, onu kendi tara­ ' kile herkesi m em n u n bırakmış oldu- j
fına kazanmak suretile bölgede asa- ■ ! ğundan ahali Ali Paşa'ya serbest bı- J
yışt temin edebileceğini düşünerek rakılm asını rica ettikçe onu daha i
yanm a çağırmış, kızını vermeyi vaad ¡ şiddetle hapsetmiş ve nihayet İbrahim
etmiş ve bu suretle eşkıyalığın önüne Paşa'nm tahliye edilip memuriyetine
geçmiş olduğu halde bu sözünden dö­ 1 gönderilmesi hakkında İstanbul'dan
nerek Avlonyalı İbrahim Paşa'yı da­ , kat’i bir emir gelince — rivayete göre
mat edindi. Ali Bey, bunun üzerine kendi elile — öldürüp ecelile öldü-
Kurt Paşa'yı terk ederek. Delvine I ğünü Bâb-ı âli’ye bildirmiştir. Böy-
mutasarrıfı Kaplan paşaya intisab lece nüfuzu Elbasan'dan Debre’ye ka­
etti ve yirmi yaşında bulunduğu sı­ dar yayıldığı gibi Tırhala ve Yeni­
rada onun kızı Emine ile evlendi. Bir şehir İle, Mora ve Ağrıboz hariç ol­
müddet sonra kain pederi Kaplan Pa- m ak üzere Yunanistan'ın kalan ta^
şa'nın İdamı hakkında ferman çık- j rafları h ü k m ü altına girmişti. Bu ara-
I -»

2881 F . 33
i
da oğlu M uhtar Paşa*yı beylcrbeyiiik ber vermişlerdi. Buniar arasında bu­
ile înebahtı ve öbür oğlu Veli Paşa'yı lunan meşhur Paşo Bey, Halet Efendi
vezaretle Tırhala mutasarrıflıklarına vasıtasile İkinci M a h m u d ’a Tepede-
tayin ettirmiş bulunuyordu. Venedik lenli Ali Paşa’n m istiklalini ilân ni-
devistinin çöküp dağılışı üzerine. Ko- [ yetinde b ulunduğunu duyurdu. Tepe-
nica, Butrinto Parga ve Freveze Fran- İ deienli Ali Paşa, ise her şeye rağmen
sızların eline geçmişti. Tepedelenli i devlete itaattan ayrılmamıştı ve böyle
Ali Paşa Vonica ve Preveze’yi Fran- ? bir niyeti de yoktu. Bir taraftan Et-
sızlardan savaşla zaptetti. Napoleon } rıiki E te ry a n m bütün faaliyetlerini
} imparatorluğunun sona ermesi üzeri­ öğrenmiş ve bu durum dan devleti ha­
ne İngilizlere geçen Parsayı ise cnlar- berdar etmişti. Rumlara kapılmış ve
daıı satın aldı. onların menfaatlarmı aleti haline gel­
Tepedelenli Ali Paşa, okum a ve i miş bulunan Halet Efendi ise, Alî
yazma bilmeyen cahil bir adamdı. Paşanın iddialarının varit olmadığına
Lâkin yaradılışta zeki ve idareci idi. ! j hükümdarı ikna etti. O sırada paşo
N u fu z u n u n h ü k ü m sürdüğü yerlerde l Beye karşı tertiplenen ve muvaffak
güven ve düzeni temin etmiş, eşkıya­ olamayan bir suikastta Tepedelenli’nin
lığın kökünü kurutmuş, yollar ve parmağı hissedildiğinden, aynı zam an­
köprüler yapmış, imar hareketlerine da Avlonya mutasarrıfı İbrahim Pa-
girişmişti. Lâkın, bir taraftan da gayet şa’yı hapsedip sancağını zaptetmiş
hilekâr ve zalimdi. Düşmanlarına gö> bulunduğundan bütün bunlara sinir­
zün ün önünde en ağır işkenceleri lenen hünkâr, onu cezalandırmağa ka­
yaptırır ve bunları zevkle seyrederdi, i rar verdi, tik iş olarak kendisinin ve
Kudret ve serveti arttıkça bu hali de ı oğullarının sadece Yanya sancağile ik­
artmış, halkın çoğu kendisinden h em ! tifa edip diğer yerlerden el çekmeleri
korkar, hern de nefret eder olmuştu. j bildirildi. D u r u m u n aleyhine dönmeğe
15n yakın maiyeti bile — pek istisna başladığını hisseden Tepedelenli, af­
iic — kendisini sevmez. 1İkin korku fını rica ettiyse de, Halet Efendinin
ve menfaat yüzünden itaat ederdi. tesirile bu isteği kabul olunmadı. Üs­
Arnavutluk bölgesinin neresinde şöh- i telik Yany a’dan da azledilip vezareti
ret ve n üfuz sahibi bir hanedan var- ! de kaldırıldı (1820). Ali Paşa, düş-
! sa bin türlü vasıtalarla, gerektiğinde i manlarile çevrili olduğu için, bunu
j kuvvet ve gerektiğinde hile kullana- j kabul edecek durum da değildi. Tek­
i rak mahvetmişti. Bir kısmı da. bu rar devlete başvurup hizmetlerini sa­
yüzden yurtlarını bırakıp başka yer- j yarak affını istediyse de. hepsi red-
lere göç etmek zorunda kalmışlardı. \ dolundu. Üstelik, devletin emrine der­
Ahali, türlü vergi ve angaryalar al­ hal tiaat etmemesi isyan sayıldı. As­
tında ezilmekteydi. Pençesine düşme­ ımda, Ali Paşa azli kabul etmeyerek
m ek için herkes servetini gizler ol­ isyan etmiş oluyordu. 1821 yılında
muş, güzel kadın ve kızlar sokağa j üzerine Hurşid Paşa kumandasında
çıkamaz hale gelmişlerdi. Kendisi ca­ asker sevk edilince, kendisinden canı
hil olduğu için bilgi ve kültüre ehem­ • yanmış veya daima korku içinde ya-
miyet vermezdi. D a h a evvel Arnavut­ ! şamaktar. usanmış bütün Aranavut-
lukta hanedan konaklarında beyzâde- luk beyleri hem en gönüllü olarak
lerin yetişmesi için çeşitli hocalar Hurşid Paşaya yardıma koştular. Te­
bulunur ve bunların bazıları da hal- i pedelenli Alı Paşa, teslim olmayı red­
ka m ahus okullar açarlardı. Tepede- j dederek Yanya kalesine kapandı. Bir
lenli zamanında bunların hepsi da­
taraftan da R u m sergerdelerine haber
ğılıp gitmiş, yerine karanlık bir ceha­
i gönderip devlete karşı ayaklanmalarını
let çökmüştü. İdari işlerde Rumları bildirdi. B u sırada Berat*ta muhasara
çok kullanır, yazışmalar ise kendisi­ edilen oğulları devlet kuvvetlerine
nin anlayabileceği kaba bir Rum ca teslim oldular. Ali Paşa’nın ise ya­
ile cereyan ederdi. Amavutlar kendi­ nında R u m ve Müsllimanlardan m ü ­
sinden yavaş yavaş yüz çevirince, rekkep dörtbin kişilik bir kuvvet var­
Rumları ele almış, şahsî güvenlisini dı. Topları, tüfekleri, cephanesi hep
temin için bunların namlı kaptan- İngiliz malıydı. Bunlarla hücumlara
! larını silâhlandırmıştı. Rumlar, ken- karşı koydu. Muhasara, iki yıla yakın
İ dişinden son dcrece çekindikleri için sürdü ve bu arada Paşa’m n affı için
o n u n idaresi zamanında isyana cesa­ vaki ricaları daima reddolundu. Hur­
ret edememişlerse dc. sonraki ayak­ şid Paşa bir taraftan da para kuvve­
lanmalarında b u silâhları kullanmış­ tli« ve casuslar vasıtasile onun aske­
lardır. Tepedelenli Ali Paşa son dc­ rini dağıtıyor, vurulanların ve ölen­
rece haris bir adam olduğundan, ga­ lerin yerini alacak kimse ise bulun­
yesi nüfuz sahasını m ü m k ü n olduğu muyordu. Kaleden çıkıp kaçanlar af­
kadar genişletmek ve öm rünün sonu­ folunduktan m aada rütbelere ve ih­
na kadar mevkiini muhafaza edebil- j sanlara da nail olmaktaydılar. Böy-
inekti. lece esasen bir kısmı gönülsüz olarak
Tepedelenirnin zulm unaan İstan­ hizmetinde bulunanlar birer ikişer
bul'a kaçanlar, bütün bu olanları ha- kendisini terkettiler. Bunlar arasında

2882
rtıp dâ, M ora batısında ve Argoİit körfezi nistanm istiklâlini ilân ettiler, Mavrokor-
yakınında bulunan Çamlıca ( = H y d r a ), S u ­ dato adlı A vrup a’da tahsil görmüş birisi­
luca C^Spaetza) ve İpsara (,— Psara) adala­ ni hüküm et reisliğine seçtiler. D . İpsilântî,
rında eskiden beri imtiyazlı olan ve b u yiiz^ hem en bir anayasa hasırlamalarını tavsiye
den pek zengin halo gelen,, gemilerinde kor­ edip bu hususta kendilerine yardımda da
sanlara karşı top dahi bulunduran tüccarlar, bulundu. Beş kişilik bir yönetim kurulu bir
armatörlerdi. de statü hazırlandı. H e n ü z ele geçirilmiş olan
13 ocak 1822 tarihinde Epidor civarın­Kcrinthos başkentleri olacaktı. Fakat b u teş­
da âsilerin büyük meclisi toplanıp Yuna- kilâtı reislerden Kolokotronis nüfuzu altına

i
t
i

T e p e d e l e n ü Ati P a s a ve Y a n y a gölünde gezintisi

'?
i mühürdarı Ago. siiahdan Elmas ve ) j üşi beğenmemişti. M eh m ed Paşaya t
akıl lıocası T&hir Abbas da vardı* i ■ ateş ettiyse de, kürk gocuklar Paşa’yı |
j Paşa, sonunda elli altmış Kişi ile ' J ölümden kurtardı. Yalınız yaralan- j
İ kaldı. Evvelce bulunduğu büyük kale, ; j ım§cı. Faşa'm n adamları da Tepede-*
I lagün ile atılmış olduğundan göl ke- j lenli’yc ateş edip yaraladılar. Ali Pa­
narındaki kaleye sığınmıştı. Eğer iıü- i j şa buna rağmen mukavemet- etti. j
curet edilirse, burasını berhava edece­ Eski adamları tarafından aşağı kat- j
ğini bildirdi. Hurşid Paşa ise, kendi- i İ tan atılan mermiler tavanı delip onu
sini tekrar teslim olmağa davet edip I \ yeniden ağır şekilde yaraladı. Nihayet
bu n u kabul ederse affolunacağım bil- j j bütün adamları vurulup kendisinin de
dirdi. Tepedelenü, evvelâ affolunmayı ; kafası keyüerek İstanbul'a gönderildi
şart koştu. Hurşid Paşa b u n u n üzeri­ iO c ak 18 2 2 L Üç oğlunun ve bir to­
ne İstanbul'a gidip devletçe gösteri- j ru n u n u n kafalarile birlikte teşhir
leu yerde oturmak ve bağlanacak olunduktan sonra Siüvri-k&pısı dı­
İ maaşa kanaat etmek şartîle canına [ şında gömüldü. B u sırada yaşı, sek­
j aman verildiğini bildiren bir- senet r seni aşkın bulunuyordu. O n u n men- t
] imaaladı ki, bu selahiyeti dahiündey- ! küp oluşuyla hiçbir korkusu kalma- j
• di. Aynı zam anda durum u İstanbul’a j yan Kumlar kitle halm de ayaklanıp
bildirdi- Tepedelcnii b u n u n üzerine nihayet yabancı devletlerin m üdaha­
i kaleyi terk edip beş on adamı ile Yan- lesini. Rusya iie savaşı v e ’ Y u n a n is­
l ya gölündeki adaya, geçip neticeyi j tiklâlini temin etmişlerdi. Bulundu-
! beklemeye başladı. Halet Efendi işe Su yerde bir derebeylik idaresi ku?v
bir daha burnunu sokarak Hurşid Pa- m u ş olmakla beraber, prensip olarak
şa'nm teklifinin ve verdiği amanın ı daima devlete sadık kalmış olan Te-
reddine sebep oldu. Kurşit Paşa için ] i pedelenlinin tenkile kalkışılması mu-
Tepedelenli’yi idamdan başka çare j j hakkak ki zamansız olmu§ ve zararlı
kalmamıştı. B u n u kolaylıkla başara- i * neticeler doğurmuştur.
bilmek için sahte bir af fermanı d ü ­
züp Mora valisi Köse M ehm ed Paşa­ ; Bibliyografya : Şani-sâde; Tarih. Asım;
ya . verdi ve Ali Paşa’n m katlini de Tarih. Cevdet: Tarih. Ijûtfi; Tarih.
ona havale etti. Köse M eh m ed Paşa, A hm et M üfid; Tepedelenü Ali Paşa.
üst üste iki kürk gocuk giyerek bir Gabriel Efcemerand; Tepodelenli Ali
göl peremesiyle adaya çıktı. Lâkin> Paşa iA H Kemali ' Aksüt teioümesi).
gayet kurnaz olan Tepedelcnii b u ge~ Başbakanlık arşivi. M ü h im m e deffcer-
leri 181-238.

2883
âldı. A ncak bu haL âsileri çeteciler taraftarı ronis partiyi kaybedip hapse atıldıysa da,
vc anayasacılar taraftarı olmak üzere ikiye ikilik ortadan kalkmadı. B u ikiliğin sürüp
böldü. Sonunda çetecilerin reisi Kolokot- gitmesine rağmen âsiler delvet kuvvetlerini
her yerde mağlûp etmeği bildiler. H e r tür­
lü savaş kabiliyetinden m ahrum yeniçeri or­
dusu ile, askerlik mesleğinden habersiz m i­
lis kıt’aları, âsilerin plânlı gerilla savaşları
karşısında bunalmışlar ve âciz kalmışlardı.

Denizlerdeki mücadelelerinde ufak gemi­


ler kullanan âsiler, sığ sularda kolayca m a ­
nevra yapabildiklerinden, büyük gemilerden
mürekkep Osmanlı donanması onları ezeme-
miş, hem en hem en bütün Ege adaları ahalisi
Rumlajr da âsilerle birlik olmuştu. Daha ilk
anda, 60 ufak ve 17 büyük gemiden teşekkül
eden bir âsi kuvveti Mart ayında Sakız ada­
sına geldi. Yerli Rum lar ds bunlara katıldı­
ğından Sakız kalesi karadan ve denizden şid­
detle kuşatıldı. Bir buçuk ay, Osmanlı donan­
masının gelmesine kadar, bu muhasara de­
vam etti. Asi gemilerinin, Osmanlı donanm a­
sını görünce çekilmeleri üzerine Çeşme’den
adaya kara askeri geçirilmek suretiyle Sakız
kalesi muhasaradan kurtarıldı. Harekât esna­
sında âsilerin 20 teknesinin yakılmasına ve
15 kayığı ile 30 topunun ele geçirilmesine
karşılık onlar da bir ateş kayığı vasıtasiyle
Osmanlı donanmasının kum anda gemisini
yakmjya muvaffak olmuşlardı (1821). Ertesi
yıl da tedbirli davranan kaptan-ı derya Hüs-
rev Paşa, ufak gemilerden bir filo tertipledi.
Kendisi b u filo ile M ora sularında bulundu­
ğu sırada 200 âsi gemisi M enem en ve Çan-
darlı taraflarını vurdu. Diğer taraftan, ev­
velce ahalisini kandırmadıkları Lim ni ada­
sına, 45 gemi ve 3000 savaşçı ile tekrar ge­
len âsiler bir başarı kazanam adan çekilmek
zorunda kaldılar (1822). İsyana katılan Ağ-
rıboz Rumlarına karşı, kaptan Derviş Paşa
kumandasında 1823 baharında M ora’ya giden
Osmanlı donanması, önce buraya uğrayıp
asker bıraktı. Sonra da İpsara (Psara) ada­
sına gelip burayı muhasaraya aldı, bilâhare
karaya asker ihracı suretile âsileri ezdi, 100
den fazla topunu ele geçirdi. Âsilerin bu
önemli deniz üssü dağıtılınca, donanma, yar­
dıma gelen Mısır kuvvetleri ile birleşmiş ve
artık esas kara harekâtı başlamıştı.

Mısır valisinden yardım istenmesi

Padişah İkinci M ah m u d, gittikçe alevle­


nen M ora ve Yunanistan âsilerinin ezilmesini
nihayet biraz da istemiyerek batı tekniğine
göre yetiştirilmiş ordu ve donanması bulunan
Mısır valisi M e h m e d Ali Paşa’ya havale
etmişti.

Yukarıdakiler soldan sağa: A . İpsilantî, D. Ip- M e h m e d Ali Paşa bu R u m isyanının ge-


silantj kardeşler. Aşağıdakiler; Koloktronis, nişliyerek Akdeniz ve Ege adalarına yayıl­
Mavrokordato masından, dolayısile Mısırın ticaretinin de

2884
zarar görmesinden 8türü evvelce Bâb-l âli­
nin R u m korsanlarının tedibi için verdiği
emre isteyerek katılmıştı. O zam an İsmail
B ey kumandasında bir iilo ve Topuz-oğlu
kumandasında bir kuvvet de OsmanlIlarla
işbirliğinde bulunmuş ve Rodos sularında
tadib harekâtına iştirakten soara Çanakkale
boğazına gidip OsmanlI donanmasile temasa
geçmişti. B u kuvvet sonradan girit üzerine
yapılacak harekâta hazırlanmak, üzere İs­
kenderiye'ye dönmüştü (Mart 1822). A z son­
ra beşbîn kişiye yakın bir mısır kuvveti isya­
nın bulaştığı Girile hareketle (Haziran 1822)
buradaki âsileri de tamamen tenkil etmiye
muvaffak olmuş bulunuyordu. İşte M e h m e d
Ali Paşa bu başarılar üzerinedir ki padi­
şah tarafından uhdesine verilen M ora ve
Y u nan istandaki R u m âsilerinin tenkili emir
ve vazifesini Ciritten başka, M ora valili­
ğinin de kendisine verilmesi şartiyle k a ­
bil! etti. A z sonra M e h m e d Ali Paşa’nın
oğlu İbrahim Paşa 60 savaş ve 150 n ak­
liye gemisi ile 17.000 asker ve 150 toptan
meydana gelen bir kuvvetin başında bu­
lunduğu halde İskenderiye'den hareket et­
ti (19 temmuz 1824). Rodosta Hüsrev Paşa
kumandasında bulunan Osrr.anlı donanması
île bulunacaktı. A ncak bu sularda R u m kor­
sanlarının verdiği huzursuzluk üzerine G i ­
rit arîasmâ döndü. Burada, R u m liderleri
arasında çıkan ihtilâflar ve mücadeleler do-
layıslle âsilerin kıyı savunmasında bir ffe-
dik hâsıl oluncaya kadar kalmaya m ec­
bur oldu. Beklediği fırsatın ilk zuhurunda
hem en hareketle M ors’ya geçti ve Modon'a
girdi (Şubat 1825). İbrahim Paşa bizzat
kumanda ettiği Mısır kuvveilerile âsile­
rin tedibine başladı ve sür’atle kat’î neti­
ceye gidiyordu; muhasara ettiği Navarjn'i
18 martta aldı, Kalamata, Arkadya ve Mo-
ra'nm merkezi Tripoliçan’ın ele geçirilme­
sini 23 haziranda tamamladı. Patras’ın (Ba-
libadre) fethini müteakip Şubat ve Nisan
(1826) aylarında âsilerin son mukavemet
noktası olan Misolongi’nin muhasarasına yar­
dımda buiundu. B u mevki 23 nisan 1826 da
teslim olduğu vakit M ora ve Yunanistan
isyanı hemeıı hemen sona ermek üzereydi.
A ncak Avrupa devletlerinin R ’jmiar lehine
bazı kararlara varmış olması neticeyi ta­
m am en değiştirmek, yeni bir safhaya sok­
m ak üzere bulunuyordu. Diğer taraftan ikinci
M ah m u d da yetişmiş, Mısır ordusu ile O sm an ­
lI devletinin yeniçerilerinin bu isyan hare­
ketinin tedibi sırasında aldıkları neticeyi
mukayese ederek ufukta beliren dış tehdit
ve tehlikelere rağmen k a fi olarak kapı-kulu
teşkilâtına karşı harekete geçmeye karar M o r a Rumlarını ayaklandıran papazlar ve
vermişti. âsilerin çarpışmalarından bir görünüş

2885
İKİNCİ M A H M U D ’U N I S L Â H A T İÇİN İL K H A R E K E T İ ,
V A K ’A-İ H A Y R İ Y Y E

D a h a yukarda muhtelif defalar da izah reddetmişti, Yeniçeriler ne sayılarının tesbi-


etmiş olduğumuz gibi, Osmanlı devletinin tini, ne kışlalarında asker hayatı geçirme-
on m ü h im savaş gücü olan kapıkulu ocak­ Si ne de askerî tâlim ve terbiyeyi kabule
ları teşkilâtının bozulması, kanunlarına ria­ yanaşıyorlardı. Üstelik kendilerinden ayrı
yet edilmemesi, modern savaş teknik vasıta talimli bir yaya ordusu kurulmasına da ta*
ve îmetodlarının kabulüne yanaşılmaması hammülleri yoktu. Nizam-ı cedid ile sek-
yüzünden bütün değerini kaybetmiş ve b u ban-ı cedidi, kanlı ve korkunç isyanlarla ilga
hal, harplerde acı şekilde belli olmuştu. T o p ­ ettirmişlerdi. Lâkin son hâdiseler ve bil­
çu, lâğımcı, humbaraeı gibi teknik sınıflar­ hassa M o r a isyanı b u ordunun artık kati
da yapılan bazı ıslahata karşılık, yaya gücü surette hiçbir işe yaramadığını vc devletin
olan yeniçeri ordusu olduğu gibi kalmış, siyasî bakasım m uhafaza etmek ve parça­
hattâ kendi usul ve kanunlarına göre yapı­ lanmaktan kurtulmak için yeni bir askerî
lacak bir teşkilâtlandırılmayı bile ısrarla güce mutlaka ihtiyaç bulunduğunu ortaya
koymuştu.

Sadrıâzamlsr ve Halet
Efendi

Sekban-i cedidin kurucusu


İkinci M a h m u d , bu yeni teşkilâ­
tın kanlı bir şekilde tasfiyesin­
den sonra ikinci bir teşebbüs
için tam on sekiz yıl bekledi. B u
arada Sırp isyanları, Vahhabi-
ler, Girid, Kıbrıs isyanları ve
nihayet M ora meselesi gibi çe­
tin olaylar o n u hakikaten b u ­
naltmış bulunuyordu. Merekzf
idarenin zaafı, yer yer ayanla­
rın nüfuzu ve artan dış tehlike­
ler arasında geçen b u m üddet
içinde, Lâz A h m e d Paşa’dan iti­
baren on dört yıl içinde or. sad-
rıâzam değişmişti. Bükreş sul­
h undan sonra, L â z A h m e d Paşa
Âsilerin O s m a n lı kuvvetlerine saldırışı azledilerek sadaret m akam ı Hur-
şid A h m e d P a ş a y a verilmişti
(5 eylül 1812). Hurgid A h m e d
Paşa, Sırpların tenkilinde m u ­
vaffakiyet gösterdiyse de, e h e m ­
miyetsiz bir yeniçeri patırtısı
sırasında gevseklik gösterdiği
için azlonulup yerine defterdar
M e h m e d E m in R a uf Paşa geti­
rildi (30 mart 1815). Lâkin o da,
Hâlet Efendinin gadrine uğra­
yıp 5 ocak 1818 tarihinde azle­
dildi. Yerine geçen Derviş Meh-
M e d Paşa, 4 ocak 1820 tarihine
kadar mevkiini m uhafaza edip
İstanbul’da ırgadlarla yeniçeri­
ler arasında çıkan patırdıya ka­
yıtsız kaldığından m ühür elin­
den alındı. O , buna çoktan râzı
idi. Yeniçerilerin işine karışıp
kelleyi vermektense, karışın ayıp
Korinth limanı ve kalesi azlolunmak evlâ idi. Sadâret
m ührü Seyyid Ali Paşa’ya verildi. Tepede-
Ienli A H Paşanın tenkili ve R u m isyanının
başlaması, onun devrine rastlar. Kendisi
sadrıâzam olmakla beraber bütün nüfuz ve
iktidar Halet Efendinin elinde bulunuyor­
du. Nihayet, devletin içinde yuvarlandığı
b üyük buhranları halletmek d u ru m u hâsıl
olunca b u işi basaramıyacağı anlaşılarak
azlolunmu? ve yerine Bcnderli Ali Paşa ta­
yin edilmişti (28 mart 1821). Lâkin bu za­
tın sadareti p ek kısa sürmüş ve 30 nisan
1821 tarihinde azlolımmuştur. B u n a sebep
ise, devleti Halet Efendinin elinden kurtar­
m a k istemesiydi. M evkiinin sarsılmağa baş­
ladığını hisseden Hâlet Efendi, el altından
yeniçeri ocağım elde etmiş v e .n ü fu zu n u o
sayede kuvveüer.direbilmişti. Eflak ve Boğ-
danın Fenerli Rum lardan olan voyvodaları
onun tensibine göre seçildikleri veya azlo-
lundukları için, kendilerinden aldığı b üyük
rüşvetleri ocağa dağıtarak ayakta durmağa
çalışıyordu.

Benderli Ali Paşanın yerine sadarete


tayin edilen Hacı Salih Paşa, Hâlet Efendi­
ye karşı çetin bir mücadele açmış, lâkin
b u n u kaybederek Hâlet Efendinin kışkırttı­
H u r jid P aşa
ğı yeniçerilerin ağır basması üzerine azlo­
lunmuştur. Azlinden sonra İkinci M a h m u d
hiçbir hiddet ve kırgınlığı bu-
lunmıyan eski sadrıâzama orta­
lığın yatışması ve ahvalin d ü ­
zelmesi için ne yapılması gerek­
tiğim sormuş, o da Hâlet Efen­
dinin İstanbul'dan sürülmesini
tavsiye etmişti. Hacı Salih Paşa
yerine sadaret mevkiine A n a d o ­
lu ve Boğazlar muhafızı Deli
Abdullah Paşa getirilmiştir (11
kasım 1822). Kendisine verilen
ilk emir, Hâlet Efendinin Eur-
sa’ya sürgün Edilmesiydi. Eflak
ve Bo ğdan voyvodalığından ve
diğer yerlerden Fenerli Rumlar
uzaklaştırılmış bulunması dola-
yısiyle varidatı kesilen Hâlet
Efendi ocağa yeterli derecede
rüşvet yetiştiremediğinden y e ­
niçerilerin büyük kısmı aleyhi­
ne dönmüşlerdi. Hâlet Efendi­
nin nelyi bu yüzden mesele ol­
madı. Üsküdara geçirildiği sıra­
da sürgün yerinin K o n y a olarak
değiştirilmesini rica etmiş ve b u
ricası kabul olunmuştu. N üfu zu
kalmayınca düşmanları ayakla­
nıp yaptığı kötülükleri ve yol­
suz işleri ortaya dökerek idamı­
n a ferman aldıkları için Hâlet
O s m a n lIla r ın â s ile r i te ’d ip h a re k e ti B a tılı y a z a r ve re s s a m ­
Efendi kısa bir m üddet sonra
la r ta r a f ın d a n d a im a a le y h e ta s v ir e d ilm iş t ir
K o n y a ’da idam olundu (1322

2887
sonlan). Yeni sadrıâzam safdil ve beceriksiz tıiçcri ağulıgma getirerek onun vasıtasiyle üç
bir adamdı. Yakasını kısa zamanda yeniçeri ay içinde yeniçeri zorba ve eşkıyalarını te­
zorbalarına kaptırdı, İkinci M a h m u d b u sıra­ mizledi. Hüseyin Ağaya daha sonra vezaret
da zağarcıbaşi Ruâçuklu Hüseyin Ağayı ye- rütbesi verilmiş ve A ğ a Faşa diye meşhur
olmuştur. Hiçbir işe yaramadığı anlaşılan D e ­
li Abdullah Paşa da, şehirde üst üste çıkan
iki yangın bahanesiyle azledilip sadaret İkin­
ci M a h m u d ’un eski silâhtarı Ali Paşaya veril­
di ti mart 1823), Lâkın, bu zat da mevkiinde
bir yıl bile kalamıyarak idari işlerdeki
elîliyei sizliği yüzünden azlolıınup yerine
Bursa ve Kocacii mutasarrıfı M eh m ed Said
Galib Paşa tayin edildi (13 aralık 1823).
Mısır valisi M e h m e d Ali Psşa-zâde İbrahim
Paşanın M ora'ya gelişi bunun sadaretine
rastlar. İkinci M ah m u d, bu sırada yeniçeri
ocağını kaldırmayı iyice kurmuş bulunuyor­
du. Düşüncesini sadrıâzama açınca o bu
işin ehli olmadığını ileri sürüp azlini rica
etti. Aslında, ocak’tan korkmaktaydı. Ç ü n ­
kü m uvaffak olunamazsa, mutlaka kabak
kendi başına patlardı. İkinci M a h m u d bu is­
tifayı kabul ettiği gibi, sadareti de yine onun
tavsiyesiyle Silı’stre valisi Benderli M e h m e d
Selim Sırn Paşaya verdi (15 eylül 1824).

Padişahın yeniçeri ocağım ilga


teşebbüsü ve takip ettiği yol

İşte tarihlerimize «Vak’a-ı bayriyye* di­


M o ra ve diğer R u m âsilerinin te’difcine g ö n d e ­ ye geçmiş olan yeniçeri ocağının kaldırılma­
rilen Mısırlı İbrahim Pasa sı hâdisesi, bu zatın sadareti zamanına rast-

M iso lo n g i m u h a s a r a s ın d a k i savaşları da aleyhe tasvir eden garplı bir ressamın eseri da h a

2888
lar. Yukarıda söylemiş olduğumuz gibi, son
savaşlaida vc M ora isyanı sırasında yeniçe­
rilerden hayır gelmiyeceji anlaşılmış oldu­
ğu gibi, Mısırdan M o ra ’ya İbrahim Pasa k u ­
mandasında olarak gelmiş olan «Cilıadiye»
adlı muntazam askerili kazandığı muvaffa­
kiyet de dikkati çekmişti. Dış düşmanları ve
iç isyanlar dolayısıyle ■devletin içinde bu-
lundugu tehlikeli durumdan kurtarılması ise,
mutlaka böyle bir teşkilâtın kurulmasına
bağlı idi. Şimdiye kadar kurıılanlsrı yeniçe­
riler yaşatmamış olmakla beraber, İkinci
M ah m u d kelleyi koltuğa alarak bu işi bir
daha tecrübe etmeğe karar verdi. E n .ziyade
güvendiği ve lehinde gördüğü cihet ise, İs­
tanbul’da halk efkârının tamamen yeniçeri­
ler aleyhine dönmüş olmasıydı.

İkinci M a b m u d , m ü m kü n olduğu kadar


taraftar kazanmak için ulemaya çok yüz ve­
riyor, iltifatta bulunuyor, ocak İçin her za­
m an büyük kuvvet, olmuş olan bu zümreyi
kananarak yeniçerileri bir dayanaklarından
mahrum etmek istiyordu. Esasen ocaklının
günden güne artmış olan şımarıklığı ve te­
cavüzleri nasıl halkı onlardan soğu'muş
bulunuyorsa, ulema da yavaş yavaş kendi­ Sultan ikinci Mahm ud (Juanrrin'den)
lerinden yüz çevirmişti. Sultan Malımud,
bundan başka başta topçular olmak üzere
lâğımcılar ve humbnracılar gibi aşağı y uka­
rı yüz yılrianberi bazı ıslahatı kabul etmiş
bulunan ordunun teknik sınıflarını da ele
almış ve kendi tarafına kazanmıştı. Son­
ra, ocağı zayıflatmak için Ağa H ü se y in . P a ­
şanın yeniçeri ağalığı zamanında en azgın
ve namlı yeniçeri zorbalarını teneîemişli.
Aynı zamanda Anadolu ve Rumeli’nin çe­
şitli yerlerinde dağınık halde bulunan si­
pahileri de lâiŞtme-, ve humbaracı ocakla­
rına katarak nizam altına aldı. Tophanede
yaptırdığı Nusratîye eğitirinin ikmâlinden
sonra ilk cuma namazından çıktığı zim a n
sağda topçular, solda yeniçeriler selâma
durmuşlardı. İkinci M ah m u d, topçuların se­
lâmına karşılık verdiği halde, yeniçerilere
hiç aldırış etmedi. B u hal, herkesin dik­
katini çekmişti. Bundan sonra padişah ev­
velâ ulema ile gizlice görüşerek miişjjümaa
memleketlerini düşman istilâsından korumak
gayesi ile muntazam tâlim görmüş askerin
elzem olduğunu ve kendisinin böyle asker
yetiştirecek yeni bir ocak kurmağa karar
verdiğini ve vaziyeti kurtarmak için başka
bir care kalmadığını onlara da kabul ettir­
di, ulema bü hususta kendisini destekleye­
ceklerini vaad ettiler. Fakat her şeyden ön­
ce karşı koyacak yeniçeri ocağının ilgası
gibi en başta gelen meselenin halli lâzımdı.
Bunun nasıl ta'bik olunacağı hakkında dü­
şüncesi sorulan Boğaz muhafızı A ğa Hüseyin
Paşa ise, ocağın en tehlikeli sınıfı mütevelli, îkinoi M a h m u d ’un Tophanede yaptırdığı
aşçı, usta, haseki oturağı gibi kimselerden Nusratiyye camii

2889
mürekkep orta kısmın teşkil ettiğini, ocak «Üzerimize fetva üe cenk talimi vacip
ileri gelenleriyle küçükleri bu işe râzı etme­ oldu. N e dersiniz?., tâahhüdünüzü Bâb-: âli­
nin kolay olduğunu, ancak bu orta sınıfın ye bildireceğim» dedi. Bölük ağalariyle ocak
aşağı sınıfı ayaklanmağa kışkırtmasının m ü m ­ ihtiyarlarının taahhüdü tekrarlayıp hücce­
kün bulunduğunu söyledi ve bunların sayı­ tin altı, ocağın büyük ve küçük rütbeli
sı m ahdud olduğu için hepsinin birden ida­ âubayîariyle efradı tarafından mühürlen­
mını tavsiye etti. Lâkin, ikinci M a h m u d da­ di.
ha başlangıçta kafili bîr usule gitmek iste­ Lâkin bütün fitneler böyle hâdiselerin
miyordu. Yeniçeri ağası Celâlüddin A ğa va- arkasından çıktığı vc başta bulunanları mah-
sıtasiyle kulkethüdası Haşan ve ocakta söz vettiği için bu »Eşkinci» meselesinin bir
sahibi olanlardan Canbaz Y u su f!s aynı d e­ ocak ayaklanmasına sebeb olacağı endişesi
recede ileri gelenlerden bir kısmı çağınlıp başta padişah olduğu halde herkesin içini kap-
rütbeler, ihsanlar vaadiyle mesele kendile­ lamı$tı. Hattâ sadrıâzam bir gece Boğaz m u ­
rine açılarak b u ije itiraz etmeyeceklerine hafızı A ğ a Hüseyin Paşayı yalısına dâvet
ve itiraz eden olursa susturacaklarına dair ederek bu endişeyi izhar etti. A ğ a Hüseyin
sÖ2 alındı. Paşa, cesur ve metin bir adamdı:
«B u işe m adem ki şer’i şerife göre um u­
Talimli a?ker için fetva verilmesi mi ittifak ile karar verilmiştir; bıaıdan zerre
kadar dönüş caiz değildir. Sebet ve ayak
ve «Eçkinci» birliklerinin kuruluşu direme lâzımdır» diyerek kesip attı CLûtfi
tarihi, C: î, S : 127).
Bun u n üzerine 25 mayıs 132G tarihinde B un d an sonra, «Eşkinci» askeri yazıl­
yeni şeyhülislâm Kadı-zâde M e h m e d Tabir mağa başlandı. Kendilerine birer kundaklı
Efendinin konağında sadrâzam M ehm ed tüfenk, birer kılmç veriliyordu. Ayaklarına
Selim Sırrı Paşa başta olmak üzere ulema dar potur, başlarına yeşil kalpak giyecek­
ve n e v in ricalinin ileri gelenleri toplanarak lerdi. Böylece, Saib Efendi, Eşkinci nazırlı­
mesele bir daha görüşülüp evvelâ ta'nmli ğına, Cihadiye askeri binbaşılarından D a v u d
asker yetiştirmenin meşru olduğuna dair A ğa ile talim bilen iki kişi de muallim ola­
fetva alındı. Meclis*e hazır bulunan yeni­ rak tayin edildiler. Eşkinci askeri, yeniçeri
çeri ağası da ocaklının b una muhalif bulun­ ağasının ve ocak ileri gelenlerinin de
madığını büdirdi. B u n u n üzerine, ocağın el- iıazır bulunduğu bir törenle talime başladı­
libir ortasından yüz ellişer kişi olmak üze­ lar.
re ycdibiıı altıyüz kişiden mürekkep Eşkin­
ci adlı talimli bir askeri sınıf kurulmasına
karar verildi. Ü ç gün sonra da yine şeyhülis­ Yeniçerilerin sözlerinden caymaları
lâm konağında ulema ve devlet ricalinden
mâda ocağın bütün ileri gelenleri toplandı.
ve isyana başlamaları
M eh m ed Selim Sırrı Paşa söze başlayıp dev­
letin içinde bulunduğu tehlikeleri, buna kar­ Ancak, ocaklı talimli askeri kabul ede­
şılık askeri gücümüzün perişanlığını izah ceklerine dair taahhüdde bulundukları gün
ederek Avrupa ordularının durum undan bah­ söz vermiş oldukları halde yine ayaklanma
setti ve sonunda: görüşmelerine başlamışlardı. Habib O d a b a ­
şı, C anbaz Yusuf gibi söz sahibi şerirler,
«Artık bıçak kemiğe dayandı, müslüman- talime başlama törenine katılmamışlardı. Ce-
lığa lâyık olan ne ise bu mecliste beyan lâlüddin A ğ a sebebini sorunca:
edilsin» dedi. B u n u n üzerine başta ulema
olmak üzere herkes talimli askerin mutlaka •Neferlerimiz kaim kafalıdır». B u tek­
lüzumu hakkında konuştular. Hattâ kulket- lif olunan şekil için de «gâvur talimidir, ta­
hüdası: lim etmeyiz. Biz kılınç ile keçe çalarız. Şeş-
hane atar, nişan vururuz ¿{melerinden çeki­
»Böyle tertipsiz askerle savaşa m em ur niyoruz» cevabını gönderdiler, Yeniçeri h a ­
cdilsem gitmekte tereddüt ederim» dedi. B ü ­ şaratı ise:
tün ocaklı üa onu tasdik ettiler. Bun u n üze­ «Biz b u talim meselesini evvelâ anlaya­
rine hazırlanmış olan Eşkinci lâyihası okun­ madık, yoksa böyle olacağını bilseydik k a ­
du, Ocaklıdan söz ve taahhiid alındı, b u ta- bul etmezdik» dem eye başladılar.
ahhüdden sonra sadrı âzam :
Devlet, bu d urum karşısında hem en ge­
"B u meşru işin aleyhinde bulunacakların rekli tedbirleri alarak bir ayaklanma olursa
cezası lâzım gelmez mi?» diye sorunca şey­ âsilerin şiddetle cezalandırılmasına karar
hülislâm şiddetle cezalandırılmaları gereke­ verildi. Mesele, topçu, lâğımcı, humbaracı ve
ceğine dair fetva verdi. B u n a dair evvelce tersane ocakları subaylarına da bildirdi. A ğ a
hazırlanan hüccet mühürlenip alayla Ağa- Hüseyin Paşa ile Mehm_ed İzzet Paşanın üçbin
kapısına gidilerek fetvalarla hüccetler vc kişilik kuvvetle derhal İstanbula gelebilmeleri
eşkinci lâyihası orada da okundu. Celâlüddin temin edildi. Medrese talebesi ve ahali de
A ğ a ocaklıya: devlet t&rafınöaydı.

2890
A ncak her işine gelmiyen, menfaatına «Biz bu talimi istemeyiz. Bizim usulü­
dokunan, istikbalini tehlikeye düşüren her m ü z destiye tüfek atmak ve keçeye kılıç
icraata karşı hemen ayaklanan, onu yıkan çalmaktır. Yeni talimi çıkaranları isteriz».
yeniçeri ocağı yine aynı yola gitmekte ka­ Lâkin, b u sefer kendilerine um m adık­
rarlıydı. ları bir cevap verildi. Bütün teklifleri red­
dedildiği gibi hepsinin kırılıp geçirileceği
Zorbalar 14/15 haziran 1826 gecesi yavaş bildirildi. B u sırada topçu, arabacı, hum-
yavaş Et-meydanında toplandılar. Kulkethü- baracı. lâğımcı, tersane ve kalyoncu ocakları
dası Haşan Ağayı da davet ettilerse de o ge­ Topkapı-'saraymda toplanmış bulunuyorlar­
lenleri bir bahane ile başından savdı. Â si­ dı. Padişah ikinci M a h m u d da kılıcını ku­
lerin başında Habib Odabaşı bulunuyor: şanmış olduğu halde deniz yoluyla bu saraya
gelmişti. Hazır bulunanlara, ahidlerinden
«Ayakdsşlar iutur getirmeyin. Tereddüt
dönen vc isyan eden yeniçeriler hakkında
etmeyin... Ocağın adı kıyamete kadar kalk­
m az göreyim sizi. Hacı Bektaş ocağını uyan­
dırın» diye onlara cesaret veriyordu. Gece
yarısından bir saat kadar sonra bir kısım ye­
niçeri Ağa-kapısma gidip Celâlüddin Ağayı
aradılarsa da o da bir tarafa gizlenmiş oldu­
ğu için bulamadılar, sabaha karşı kazanlar
Et-ır.eydanına çıkmıştı. Diğer ocaklardan C e ­
beciler derhal âsilere katıldı. Tahtakale, As-
maaltı, Unkapanı gibi haşaratın toplu bulun­
duğu yerlere karakullukçular gönderip b un ­
ları demeklerine çağırdılar. Bâb-ı âliyi ve
Eşkinci muallimlerinin evlerini basmağa
adam gönderdiler. Sadrıâzam Beylcrbcyin-
deydi. Bâb-ı âlide bulunan harem halkı m a h ­
zenlere gizlendiler. Gelenler sadaret hâzine­
sinde buldukları altıbin kese akçeyi yağm a­
ladılar. Bazı ricalin de evlerini basıp para,
mücevher ve değerli eşyalarını alıp götür­
düler. Eskidenberi ulemaya karşı olan bek-
faşi babaları Etmeydanındn ellerinde tober-
lerile âsiler arasında dolaşıyor, onları talimin
meşru olduğuna dair fetva verenler aleyhi­ Asa Hüseyin P aşa
ne kışkırtıyorlardı. Yeniçeriler dellâllar va-
sıtasiyle: ne yapılmak gerektiğini sordu. Ulem a, ka­
tillerine fetva verdiler. Herkes bir ağızdan,
♦Fetva ve hüccet yazanları, bize karşı «Ölüm var, dönme yok...» diyerek padişahla
gelenleri, bütün başı kavukluları kahr ve birlik olduklarını iiân ettiler. İkinci M a h ­
evlâd ve ayallerini esir ederiz. Kızlarını mud, Sancağ-ı Şerifi çıkarmakta tereddüt
onar, dullarını beşer kuruşa satarız. Herkes ediyordu. Çünkü bu, halk ile ordunun sa­
dükkânını açsın. Sırçası kaybolana cevher vaşı demekti. Çok kan akacağı muhakkaktı.
veririz» diye ilân ediyorlardı. Üstelik âsiler kazanırsa, artık devletten ü m i­
di kesmek lâzımdı. B u tereddüt üzerine
ulemadan Abdurrahm an Efendi yüksek ses­
Asilerin istekleri ve kendilerine karşı
le: «B u din ve devletin bakasım Allah mu-
harekâtın başlaması rad ettiyse, o habisleri vurup mahvederim...
Y o k değilse biz de b u din ve devletle b e­
Sadrıâzam olayı duyunca A ğa Hüseyin raber batıp gideriz. Daha ne olmak ihtimali
ve M eh m ed İzzet Paşalara askerleriyle Yalı- var?» diyerek teşbihini hiddetle yere vurdu.
köşküne gelmelerini emretti. Kendisi kayıkla Tcfbih koparak daneleri mermerlerin üze­
buraya gelip hâdiseyi Beşiktaş-sarayında rinde yuvarlandı. Hazır bulunanların gözle­
bulunan hünkâra haber verdi ve hemen rinden gayrı ihtiyari yaşlar boşandı, ikinci
Topkapı-sarayına dönerek Sancağ'ı Şerifi çı­ M a h m u d da ağlayarak Sancağ’ı Şerifi oda­
karmasını rica etti. Aynı zamanda şeyhülis­ sından çıkarıp teslim etti. Kendisi de aske­
lâm ile devlet ricalini çağırdı. Bir taraftan rin başında harekâta iştirâk etmek istediy­
da tersane eminine, topçu başıya, arabacı ba- se de, ulema ve vükela sarayda kalmasını
şıya, humbaracı vc lâğımcı başılarg askerle­ uygun gördüler. İstanbul kadısı mahalle
riyle gelmeleri için haber gönderdi. Ulema imamlarına haber gönderip: «Müslüm an olan­
da merdese talebesini davet etti. Sonra, lar sancağ-ı şerif altına gelsin» diye ilân
âsilere haber gönderilip maksadları soruldu. ettiriyor, âsilerin dellâlları ise: «Yeniçeri
Alınan cevap şu idi: olan kazanların yanına gelsin» diye haykı­

2891
rıyorlardı. İki tarafın da azmi kafi idi. Bu verildi. Scnra Bâb-ı hüm ayun açılıp tekbir
sefer b u dâvayı kökünden halle karar ver­ seslcrile Sultan A h m e d cemime gelindi. B u ­
miş görünüyorlardı. Bu, nihaî bir mücadele rası. karargâh olacaktı. Âsiler üzerine gide­
olacağa benziyor, kazananın lam kaşanacağı, ceklere kum anda etmek üzere Ağa Hüseyin
kayıp edenin ise mahvolacağı anlaşılıyordu. ve M e h m e d izzet Paşalar seçilmişlerdi. T o p ­
Medrese talebesi silâhlanmış, halktan da çu, humbaraöl, lâğımcı, kalyoncu ve sek­
silâhını kapan saraya koşmuştu. îç-cebehane b an askerleriyle talebe ve ahali hep birden
açılarak silâhı olmayanlara ödünç olarak ilerlediler.

iLehzadebaşt’ndaki yeniçeri Eski-odalannın kapısı bu resm in solundaki sütunlu yerdi


(A ü o m ’dan)

A k s a r a y 'd a Et- m eydani’ndaki Ycni-odalar (Kığla) ın topla tahribinden sonraki hali

2892
Asakir-i Mansure-i Mııhammediyye

(İlâve: 1 7 0 )


O ndokuzuncu yüz yılbaşında O s­
m anlI devletinin yaya savaş gücü o- ;
şeyle alâkalı kimselerden mürekkep i
lan Yeniçeri ocağı tamamen dejenere !
olan yeniçeri ocağı tam am en çığrından ]
oimuş durumdaydı. Yeniçerilerin ku­ çıkmış her* türlü inti2 am . disiplin ve
ruluş kanunlarında bunların harp askeri terbiyeden m a h r u m bir kala-
esirlerinden veya hıristiyan tebaadan i balık haline gelmişti. B u n u n tabiî nc- i
devşirilen gençlerden gelmesi esastı. ticesi olarak bu ordu savaşları m ü te­
Bunlar, evvelâ Anadolu çiftçisine da­ madiyen kaybediyor. bu hal ise devle­
ğıtılarak onların yanında muayyen tin bekasını tehdit eder bir hal aîı-
bir müddet hizmet edip Türkçeyi. İs­ ı yordu. j
lam dinini iyice öğrenirler, Türk Kül­ Humbaracı, lağımcı, topçu gibi
türü ile yoğrulurlardı. Sonra Gelibolu j bazı teknik sınıflar onsekizinci yüz­
ve İstanbul acemi ocaklarına verile­ yıldan beri kısmen olsun ıslah edJI- !
rek buralarda da yıllar yılı hizmet j : dikleri halde, yeniçeriler daima ol- :
edip mazilerini unutarak âdeta yeni bir i dokları çifci kalmışlar. ıslahata değil,
kalıba dökülürler, sonra da ihtiyaca ocaklarının m ut ad kanunlarının tat- ı
göre Kapı-kuîu yaya ocaklarına (Yeni­ bikine bile yanaşmamışlar, cephelerde j
çeri, Topçu. Topambacısı, Cebeci, Hum- işe yaramadıkları gibi ikide birde ka­
baracı. Lağımcı) alınarak buralarda j zan kaldırıp ayaklanarak devlet niza­
vazife görürlerdi. Daim i olarak Kış­ mını alt üst eder olmuşlar, softa ve
lalarında oturur, askerî talim ve ter­ yobazlarla eî ele vererek her nevi yeni- !
k iy e ile meşgul olur ve askerlikten lik ve batılı ilerleyişinin memlekette
başka hiçbir şey bilmezlerdi. İşte b u n ­ tatbikine engel hale gelmişlerdi.
lar, Osrnanlı devletinin yenilmez kuv- j Memlekette yeni bir düzen k ur­
vetlni teşkil e d e n m un tazam ve di­ m ak gayesile işe girişen Üçüncü Sc-
siplinli askeriydi- ü m ’in başına gelenleri evvelki kısım­
Onyedinci yüzyıldan itibaren gc- \ larda görmüştük. İkinci M a h m u d da,
rek ocağa "iriş kanunu, cerekse oca­ tahta çıkar çıkmaz yeniçerilerin sek­
ğın nizamı yavaş yavaş bozulmuştur, i ban ocağına bağlı olmak üzere ve j
Evvelâ •‘veledeş” adiyle yeniçeri çocuk- i “sckban-ı cedid*’ adı altında bir teş- 1
larınm ocağa doğrudan doğruya alın- j kılât kurmuştu. Ne çare ki aynı yıl
ması kabul edildi. Sonra ağa çıraklığı ayaklanan yeniçeriler bu teşkilâtı da
usulü de kabul edHerek yeniçeri ağa­ dağıtmağa muvaffak olmuşlardı j
larına oca^a bir mikdar yabancı alma­ B u n d a n sonra İkinci M a h m u d , on
ları hakkı tanındı. Nihayet yavaş ya- ! sekiz yıl sabretti. B u aradı», çıkan sa­
vaç iş çığrmdan çıkıp onsekizinci yüz­ vaşlarda yeniçeriler üst üste mağlup
yılda herkes ocağa girer oldu. Dev­ olarak hiçbir işe yaramadıklarını bir
şirme k a nu nu tamamen unutuldu, o ca­ daha orlava koydular. İkinci M a h ­
ğın disiplini bozuldu. Askerî talim vc m u d . ulemayı ve ocak ileri gelenlerini
terbiye evvelâ gevşedi, sonra kalktı. j topladı. Kendilerine talimsiz askerin
Yersiz yurtsuz olanlardan başka hiç hiçbir işe yaramayacağı bir daha i- î
kimce kışlalarda oturmuyordu. Esasen zah olundu. Onlar da ocak subay ve i
para rayici düştüğü için verilen ulufe ! erlerine sordular. Hepsinin kabulü 1
bunların geçinme ve ihtiyaçlarına yel­ üzerine yine ocaklılardan ayrılmak ü-
miyor. hepsi dışarıda kayıkçılık, manav- | I zere “eşkinci“ adlı bir askeri sınıf
Iık. naltbantlık, hamallık sibi bir işle i kuruldu.
meşgul olarak hayatını kazanmağa İkinci M a h m u d 'u n teşkil ettiği
çalışıyor, sefer zamanı ise dükkânını ••eskine!" askerinin esüs teşkilâtı şu
i tezgâhını kapatıp cepheye gidiyordu. ■ şekilde idi:
Ayrıca, “esâme” denilen maaş cüzdan­ İstanbul'un içinde ve sur dışın- i
ları para İle alınıp satılıyor, bunlardan ] daki kulluklarda hizmet gören hO- j
kim hangi sayıda tedarik edebilirse o ; lük cemaat ve daire ağaları ve soîak-
kadar kimsenin maaşını alıyordu. B u i başıları ve Bâb-ı âli ve Ağa-kapısı
I esameler, bilhassa ocak ileri gelenle- ! hizmetinde ve başçavuş ile ocak im a­
i rile bâzı zorbalarda toplanmıştı. Bu mı ve ocak beytülmalcisi maiyetlerin­
yüzden ocakta ıslahat yapılmasını is­ den ve otuz avcı ortasından olmak
temezlerdi. Ç ü n k ü o zam an bu usul- ‘ iizere elli bir ortanın her birinden
i
i süzlük kalkar, kendi menfaatJsrı bo­ i eli silâh tutan ve savaşabilecek kud- j
zulurdu. | retle bulunan aslı nesli m alum yü 2
İşte böylece askerlikten başka her | ellişer kişi ayrılacaktı. Kendilerine
i

289S
—>
küçük ve büyük rütbede subaylar | önce her birine “ tertip” denilen se-
seçilecekti. Bunlar,, yeniçeri subayla­ ; kiz alay teşkil edildi. Hepsi birden
rının unvanlarını taşıyacaklardı. Eş­ ; “ serasker” adlı bir kum andanın em ­
kinci olarak altı yıl hizmet edene yüz rinde bulunacaktı. Alayların ikisi Se- •
yirmi akça yevmiye île emeklilik ma- I rasker-kapısrnda, üçü D ay u t-*Paşa’d a ;
! aşı bağlanacak, yahut da isterlerse ve üçü Üsküdar'da bulunacaktı. Üs­
i hizmete devam ederek yeniçeri suba- küdar (Selimiye) kışlasının - Alemdar
Î yi olmak için ocak efradile birlikte vak*asında âsiler tarafından yakıldığı
sıraya gireceklerdi. Eşkincilerin lıer j için - yeniden yapılması emredilmiş.
İ ortasında onbeş karakullukçu* bir ısa- j ! ve Davut-PaşaTda da bir kışla inşasına
ka, bir baş karakullukçu, bir tay m J başlanmıştı.
ustası, bir alemdar, bir vekilharç, bir j Asakir-i M ansure’nin k a n u n u ve
cerrah, bir ortabaşı, bir ortaçoroacısı ; i teşkilâtı şöyle idi:
bulunacaktı. Bunlar, m u n taza m ola­ Evvelâ, onbeş ile kırkbeş yaş a- i
rak kundaklı tüfek ve süngü ile ya­ rasın d a bulunup kim olduğu belirsiz,
naşık ve da£mık düzen talimi göre­ m ü h tod i, soysuz kimselerden olmamak
cekler ve m u n t a za m savaş için yetiş- i i şartile gücü kuvveti ve vücut tena­
tiril ecekl erdi. Her eşkinci ortası, yu- j sübü yerinde olanlardan, subaylardan
k a n d a sayılan subaylarından m aada maada, ilk hamlede onikibin er yazı­
yüz otuz erden mürekkep olacaktı lacak ve bunlar bin beşyüzer kişilik
Ayrıca, her ortaya İstanbul kadısı- j sekiz tertibe ayrılacaktı. Her erin on
nın inlıasiie birer im a m tayin olu- f beş kuruş aylığı ve kâfi tayını ola­
nacaktı. Her on eşkinci bir karakul- i caktı. B u on ikibin kişi, bir ordu l
lukçuya bağlı bulunacak, barışta ve j sayılacaktı. Bir tertipte yirmi altı
savaşta her halleri ondan sorulacaktı. j subay bulunacaktı. Y ü z er bir saf sa­
Eşkinciler, yalınız askerlikle meşgul yılacak, her safta b u yaya erlerinden
olup dışarıda başka işleri olmayacak m aada altmış kuruş aylıklı bir top
ve daima kışlalarında oturacaklar, i ustası, otuz kuruş aylıklı bir top ha- |
m azbut bir hayat geçireceklerdi. Bel- j UfesL on beş kuruş maaşlı sekiz top- j
li bir Süre hizmet edenlere memleket­ eu, dört arabacı, iki cephaneei eri ve ;
lerine gidip dönmek üzere izin kâ­ birer top, yüz seksen kuruş aylıklı j
ğıtları verilecek ve bunlarda izin m ü d ­ bir yüzbaşı ve yüz yirmi kuruş ay- j
detleri yazılı olacaktı. Subaylarının î lıklı iki yüzbaşı mülâzımı, altmış ku- J
silâhı bir kılıç, erlerinin, birer tüfek ruş aylıklı birer sancaktar ve çavuş,
ve birer kılıç olacaktı. Her ere seksen otuz kuruş aylıklı on tane onbaşı,
sekiz buçuk akça ulufe tayin edile- her tertipte yediyüz elli kuruş aylıklı
j cek. b u n u n sekiz buçuk akçası yemek bir binbaşı, ikiyüz kuruş aylıklı bir
bedeli olarak kesilecek, b u n d a n artan j topçubaşı, yüz kuruş aylıklı bir top­
! ölümlerinde varislerine verilecek 11 j çu çavuşu, yüz elli kuruş aylıklı bir
arabacıbaşı, seksen kuruş aylıklı bir

İ
Bir fcerre eşkinci yazılanlar bir daha
eski ocaklarına dönemeyecekler, ka­ arabacı çavuşu, yüz otuz kuruş ay­
çanlar ağır şekilde cezalandırılacak­ lıklı bir cepîıaneci çavuşu, yüz kırk
lardı. Bunların esamelei’i, yani maaş kuruş aylıklı bir mehterbaşı, altmış
j cüzdanları alınıp satılamayacaktı. kuruş aylıklı bir zurnazenbaşı, birer
i Bu teşkilâta hen üz başlanılma- hekim ve cerrah bulunacaktı. Heı
| mıştı ki yeniçeriler tekrar ayaklandı- tertip, sağ ve sol olmak üzere iki ki-
r lar. B u sefer ulema İle topçu* hum- ; sırn olacak, her birine dörder yüz. ku-
'baracı, lağımcı gibi teknik sınıflar ve ] ruş aylıklı birer sağ ve sol kolağası
yeniçerilerin edepsizliğinden bıkan bü­ \ ve bunlara ikiyüz ellişer kuruş aylıklı
tün halk padişahla beraberdi. Ayak- j i birer mülâzim ve on beşer kuruş ay­
lanm a alâkalı kısımda yazdığımız ü- lıklı ikişer davulcu ve zurnacı. nek~
zere kanlı bir şekilde bastırılıp ocak | kareci. zilei ve trampeteci ve yirmi­
bir darbede yere serildi. Yeniçerilik şer kuruş aylıklı ikişer saka ve yüz
ilga olundu. O cak zorbaları ve m en ­ i elli kuruş aylıklı birer kâtip, otuzar
suplan her yerde takip ve tenkil edil­ ! kuruş maaşlı birer im a m tayin olu­
diler. nacaktı.
Yeniçeriliğin ilgasından sonra, B u sekiz tertib’in binbaşıları ka-
7650 kişiden ibaret olup b u ocağa pıcıbaşı derecesinde bir başbinbaşı’ya
bağlı olan eşkinciler de kendiliğinden tâbi olacaklar, o da serasker’in emrin­
ortadan kalkmış oldu. B u n u n üzerine de bulunacaktı. B ütü n bu derecelerde
İkinci Malımud, derhal yeni bir ordu m ün hal oldukça ehliyet ve liyakat sa­
kurulmasını emretti. T a m a m e n batı hipleri tayin edilecekti. B u ordunun,
tarzında teşkilâtlandırılmış olacak o- derecesi p ad işalı’n masraf kâtibile sü­
lan b u ordu, ayni zam an d a batı or­ vari mukabelecisi arasında olan, ve
duları gibi talim ve terbiye görecek, bir suçu bulunmadıkça azledilmeyen
gerektiğinde onlarla savaşta güçlük bir kâtibi bulunacaktı. O rdu da mera-
çekmeyecekti. tip silsilesine dikkat ile riayet edile-
B u yeni ordunun adına "Asakir-i j cek, herkes bir iş veya emir hususunda
Mansure^i M uham m ediyy e” dendi. İlk j ancak bir üstü veya bir astı ile temas
L *—>

2894
i ı
edecekti. O rd u n u n seraskerden maada, Her tertibe günde yediyûz seksen
bir de nazın bulunacaktı. Subayla­ bir okka ekmek, otuz dokuz buçuk
rın seçim ve tayini ve ordunun her okka et, sabah ve akşam çorbası için
türlü ihtiyacı için. Bâb-ı âli’ye takdim yüz beş okka yüz yetmiş dört dir­
edilecek ara tezkirelerini hem seras­ h e m pirinç, dokuz buçuk okka yüz
ker paşa, h em nazır efendi mühürle- beş dirhem yemek yağı verilecekti.
yeceklcrdi. Askerin zapt-ü raptı ve Yine her tertibin haftada iki kere
talim ve terbiyesi seraskere, b u n u n C u m a ve Pazartesi geceleri pilav pi­
dışında. kalan idari işler nszır’a ait şirmek için üçyüz on iki okka yüz
olup bütün işlerin yine ikisinin reyile altmış dirhem pirinç ve elli iki b u ­
görülmesine çalışılacaktı. Eder, kıdem­ çuk okka seksen yedi dirhem sade
leri le ve ehliyetlerine göre samanla yağı hakkı vardı. B u n d an maada her
yüzbaşı, sa£ ve sol kolağası mülâzımı,, tertibe haftada üçyüz doksan b u ç u k
yüzbaşı, sağ ve sol kol ağasımül âzımı, okka kömür ve ayda yetmiş sekiz b u ­
sa£ veya sol kolağası ve binbaşı ola­ çuk okka soğan, yediyüz seksen bir
bileceklerdi. Topçu erleri ise, za m an ­ okka tuz, yelmiş beş okka yagm um u.
la halife, topustası, çavuş, topçubaşı yetmiş beş okka sabun, yetmiş beş
olacaklar ve ehliyet gösterirlerse bin­ okka zeytinyağı, yüz elli çeki o d u n
başılığa yükseleceklerdi. Bunlar gibi, tahsis olunacaktı.
top arabacısı eri. halife, çavuş ve ara- Serasker paşa ile na^ır efendinin,
bacıbaşı, eeph&neci eri, zurnacı veya günde kırkar çift ekmek ve on beşer
davulcubaşı ve mehterbaşı olacaktı. okka et ve başbinbaşrm n on beş çift
B ü tü n b u terfilerde, ehliyet kıdeme ekm ek ve altı okka et ve başkâtib
üstün tutulacak, gerektiğinde aşağı­ efendinin on beş çift ekm ek ve altı
dakiler sıra atlayarak yukarıya geçi­ okka et istihkakları vardı,
rileceklerdi. Sekiz binbaşıdan ikisi
Serasker-kapısı yapılan Eski-sarayda Asakir-i m ansure’ye yazılan bir
işimdi İstanbul Üniversitesi merkez er oniki yıl hizmet ettikten sonra
binasının bulunduğu yerde) ki _k:şla- isterse ayrılabilirdi- Zam anla ihtiyar
larmda oturacaklar ve nöbetle İstan­ ve alil olanlar hizmet ve istihkaklarına
bul'daki büyük kulluklara erîerilfc göre maaşlarının yarısile. yarısından
yüzbaşılar, yüzbaşılar da küçük kul­ fazlasile veya tamamı ila emekliye
luklara onbaşılar gönderip gece gün^ ayrılacaklardı. Sefer zamanı yaralanıp
düz şehrin m uhafaza __ ve asayişi ile ! I sakat kalanlara ise, maaşlarının üçte
meşgul olacaklardı. Üsküdar kışla­ ikisi derecesinde veya savaştaki feda­
sında bulunacak üç binbaşı, Fener­ kârlık ve sakatlık derecesine göre da­
bahçe'den Karadeniz'e kadar Anadolu ha çok bir nisbetle emeklilik maaşı
kıyısındaki kale, tabya ve karakolları bağlanacaktı. Emekli maaşına hak ka­
ve Davut-paşa kışlasında bulunacak zanılması için Hekimbaşı tarafından
üç binbaşı B a m th a n e ’den yine Kara­ rapor verilmesi şarttı. Kadrolarda her
deniz’e kadar olan kıyılardaki kale, ne suretle olursa olsun hasıl olan
tabya ve karakolları! m uhafaza edip boşluklar, hem en yeniden asker ya­
bu bölgelerin asayişinden sorumlu zılmak suretile doldurulacaktı. Askere
olacaklardı. Buralardaki asker, m u n t a ­ maaş cüzdanı verilmeyecek, aylıklar
zam nöbet usuüle değiştirileceklerdi. bordro usulüne göre serasker paşa
Bunlar, bu vazifeleri sırasında boş ve nazır efendi’nin h uzurunda dağı­
durmayarak talim ve terbiye ile uğ ­ tılacaktı.
raşacaklardı. Binbaşılara b u vazifele­ B u teşkilât, biraz aceleye gelmiş­
rine tayinleri sırasında birer çaprazlı ti. Kısa bir müddet sonra Avrupa or­
kadife ç.epken, güvez renkli çuhadan dularına uym ayan taraflan bulunduğu
sıkma (baldırları dar şalvar), telli şu­ anlaşılarak 1S28 yılı sonlarında bazı
bara ve b un a sarılacak lalıur şal ve­ değişiklikler yapıldı. B u n a göre „ter­
rilecek, bunlar eskidikçe kendi m aaş­ tip” yerine -alay' dendi; “ saf” tâbiri
larından yenisini yaptıracaklardı. Her yerini “ bölük” tâbirine bıraktı. Her
sene Hıdrellezde binbaşı mülayimleri­ alay üç tabura ayrıldı. Her taburda
ne ve kolagalanna çuhadan kısa çep- ise. sekiz bölük bulunacaktı. Aynı
ken ve sıkma telli şubara, çiçekli ve teşkilât gereğince başbinbaşı kalkı­
bagdadkâra. baş salı, yüzbaşılarla mü- yordu. Her alay’e bir “ miralay" tal­
lâzimlere, sancaktarlara ve çavuşlara bay? k u m a n da edecekti. Taburlar bin­
şal hariç ‘aynı elbise verilecekti. Er­ başıların. bölükler yüzbaşıların k u m a n ­
ler ise başlarına sade şubara, tâlim dasında olacaktı. Her alayda miralayd­
abası çuhadan kısa çepken, şayak ın muavini ve gerektiğinde vekili ol­
sıkma ve serhadli ayakkabısı giyecek­ m ak üzere bir “ k aym akam " (yarbay),
lerdi. Ceket ve pantalonun kabulün­ levazım işlerine bakm ak üısere bir a-
den sonra bu kıyafetlerde çepkenin lay emini, her taburda sağ ve sol kol­
yerini ceket» sıkmanın yerini panta- a jla r ı ünvanile iki kolağası, bir san­
lon ve şubaranın yerini mavi perişan caktar ve bir kâtib bulunacaktı. B ö ­
püsküllü fes almıştır. lüklere yüzbaşılar k u m a n d a edecek,
Tayınlarına gelince : her bölükte ayrıca iki mülâzım, bir

2895
Üstte; Yeniçeri ferin kafdirjlmasrndan sonra
Seraskerlik m akam ı yap itan Bayezicirdeki Eski
Saray (şimdiki Üniversite m e r k ez binasr ve
bahçesi) m ey d an ın d a Asakrî-i !Vîansurc-i
M u h a m m c d E y y e ^ i n çadır!: ordugâhı
CBartfett’ten)

Solda: Â dj geçen yerin Baye^id m ey dan ına


b akan dss kapısı

Altta; Asakir-î Mansure-i M uh am m ediyye


brHik/erinirr S u itan A b m e d m ey dan ın da İkin­
ci M a h m u d tarafından teftişi (Aslı Dofma-
bahçe Sarayı’ndadîr)

2896
—^ 1
başçavuş. dört çavuş ve bir bölükemi- lasında “Sıbyan” bölüklerinin teşkili j
ni bulunacaktı. ile başlanmıştır. Okul yine bu yıl j
Asadır-; Mansure teşkilâtı gittikçe içinde, o zamana göre İstanbul şeh- 1
genişlediği ve alayların sayısı arttığı rınden uzak bir semt olan Maçka’daki !
ı için iki alay bir "liva” sayılıp ••mir­ kışlaya. buradaki gerekli tadillerin
liva" adlı bir paşa (general) kuman- ikmalini müteakip nakledilmiştir. O-
î d asına verildi. M erkezi İstanbul'da o- kulun tahsil seviyesi zaruri olarak ilk
lan alayların teşkil ettiği ordu “has­ okuldan itibaren başlıyordu. Bu Har­
sa’*. merkezi Üsküdar’da olan alayların biye mektebi teşkilât olarakta tabur
teşkil ettiği ordu ise “mansure" diye sayılıyor ve sekiz kısım ihtiva ediyor­
anıldı. Kumandanlıklarına “ferik” ad­ du.
lı paşalar tayin olundu. 1832 tarihinde Ma&mafih 1836 da bu mektebi
hassa ferikliği ve bir müddet sonra ziyaret eden İngiliz Mis Pardo’n u n
da mansure ferikliği •*müşür"lük (ma­ görüşleri pek bedbindir. Bu hanım
reşal; haline getirildi. Ferikler ise iki ziyaretinin intihalarını naklederken;
livadan mürekkep fırkalara kumanda Harbiyenin dışarıdan gö rünüşünü an­
edeceklerdi. lattıktan sonra okulun kuruluşundan
Böylece, askeri rütbe silsilesi şu beklenen gayeyi elde etmek için lâzım
şekil aldı : olan esaslardan m ahrum olduğunu
Er. Onbaşı, Bölükemini, Çavuş. belirterek: “Para ve ihtimam hiç esir»
Başçavuş. Mülâzım , Yüzbaşı, Tabur genmeden sarfedilmiştir. öğrenci oku •
kâtibi. Sol kolağası. Alaycmini. Sa£ mağa teşnedir. Sultan da pek heves- j
kolağası. Binbaşı. Kaymakam. Mira­ kâr, Ahmed Paşa. Azmi Bey ise dur- |
lay. Mirliva. Ferik, Müşür. m adan çok iyi niyetlerle çalışıyor. Fa­
Topçu, top arabacıları, humbaracı kat ne yazık ki bu okul, ruhu olmı- ;
ve lağımcı ocakları uzun zaman ısla­ yan bir cesede benziyor. B u taze ve
hatı kabul etmiş ve yeniçeri ocağının ümitli gençlerin tecrübesiz kanatlarını i
ilgası sırasında devlete büyük hizmet­ kuvvetlendirmek için akilâne yardıma i
lerde bulunmuş oldukları için hemen ihtiyaçları vardır. Yardımın gölgesi
ilga edilmeyip lâkin yeni usule göre var fakat esası yoktur. B u müessese j
tensik edilerek alaylara ayrılmışlardı. öğretmenlerinin iktidarsızlığı, dostla­
1834 tarihinde Topçubaşılık ilga edi- rının aldatıcı methü senaları ve batıl I
lerek Tophane müşürlüğü kuruldu ve fikirleri yüzünden mahvolup gidecek- j
bu teşkilât buraya bağlandı. tir" diye yazmaktdir.
Osm anlı devletinin atlı savaş gü­ Devletin ileri çelenleri de, bu ha-
cünü teşkil eden altı bölük kapılculu lile okuldan istenilen neticelerin alı-
süvarisinin de teşkilâtı bozulmuş ve namıyacağmı gördüklerinden, mektep
işe yaramaz hale gelmiş olduklarından nazın değiştirilip yeni bir hamle ya- j
bunlar da iisa edilerek yeni tarzda sü­ pildi, tabur teşkilâtı ve diğer bazı fay­
vari alayları kurulmuş ve bunlar dasız şeyler lağvedilerek yerine lüzum­
için Çengelköyü’nde "Kuleli kışlası" luları kondu U 8 3? (. Okulun o zamana
inşa edilmiştir. B u n u n gibi taşralarda kadar her bakımdan er gibi olan ve
da aynı şekilde süvari alayları teşki­ muamele gören müdavimlerinin duru­
line başlanmıştır. Süvarilerin de rüt­ m u da 1837 ıslâhatilc iyi bir şekle so­
be silsileleri piyadeler gibi olup yal­ kuldu ve ancak bundan sonra talebe
nız yüzbaşıdan önce yüzbaşı vekili ve ünvanmı taşımaya başladılar. Biraz
• mülâzımdan evvel mülâzım-ı sanı adlı başarı gösteren bu talebelerden bir
iki rütbe ilâve edilmiştir. Ayrıca, top- Kısmı Viyana. Paris ve Londraya tah­
raklı süvariden henüz mevcut bulu- j sile gönderilerek ilerisi için değerli
nanlar bu alaylara, yahut topçu, hum- tedbirler alındı.
baracı ve lağımcı alaylarına katılmış- ★
J lardır. Bu suretle bu sınıf erlerinin 1833 yılında devlet hizmetine gi­
bir kısmı aylıklı, bir kısmı dirlikit ren PrusyalI subaylar ve sonradan
olmuştur. A ynı «amanda Avrupa’dan bunlara katılan meşhur Moltke, ordu­
getirtilen mütehassıslar vasıtasile M e h ­ nun ihtiyat gücünü teşkil etmek üze­
terhane de ıslah edilip her alayda bir re Redif alayları kurulmasını tavsiye
bando kurulmuştur. etmişti. Bun u n üzerine. 1836 tarihin­
★ den itibaren Ankara, Hüdavendigâr,
B u yeni kurulan ve teşkilâtlandı, Konya. Erzurum. Aydır» ve Edirne va­
rılan ordunun subay ihtiyacını gider- lilerine “ Redif-i Mansure Müşürü” u n ­
; m ek için ilk alman tedbirler istenilen vanı verilip bu işle görevlendirildiler.
neticeyi vermedi. Bun u n Üzerine son­ Redif alayları, belli zamanlarda ta­
radan Harbiye mektebi (Harp O k u lu ) lim ve terbiyeye çağırılacak erlerden
açıldı. mürekkep olacak, daimî silâh altında
Harbiyenin ilk kuruluşuna Avrupa bulunmayıp savaşlarda ayrı birlikler
görmüş miralay Namık Bey ve hassa halinde ordu emrinde vazife görecek­
müşürü Ahmed Fevzi Paşa’n m gayret lerdi.
ve yardzmlarile, 2Ö34 de Selimiye kış- ikinci M ahm ud, saltanatı boyun-

F. 34
Yeniçeri oda (kışla) lamım yıkılması

Âsiler. Divan-yolu ile Bayezid tarafını,


Uzun-çarşıyı ve anayolları tutmuşlardı. L â ­
kin, topçu yüzbaşılarından Kars -cehennem
diye meşhur İbrahim Ağanın çekilen iki
topla ve tekbir sesleri arasında geldiğini gö­
rünce, tuttukları yerleri bırakıp Et-meyda-
nına çekildiler. Ağa Hüseyin Paşa ise, topçu
askeriyle Saraçhaneden ilerliyordu, Sadrıâza-
m m Sultan A h m ed d e hazırladığı yeni kuv­
vetler, baruthane nazırı Necip Efendinin k u­
mandasında olarak gönderildi. Ağa Hüseyin
Paşamın kuvvetleri Horhor çeşmesine var­
dığı zaman zorbaların ilk hücumuna uğradı.
İki topçu eri öldüyse de püskürtülen âsiler
Et-meydani kışlasına kaçtılar- Kışlanın Önü-
Asakîr-i Msnsure-î M uhammediye için ba- ne gelen A ğa Hüseyin Paşa vc kuvvetleri
s.-lan talimnamelerden birinin kapağt buranın kapısının kapatılmış, arkasına taş

Sultan Ikinei Martmud zam anında Osm anlj ordusunda hizmet eden meşhur A lm an subayı
(Mareşal) MoitfceYJn c zarnsna ait almanca basılmış h âtıralarında kendisi tarafından
kari katur ize edilerek yapJİmts resimlerden Asökîr-î Mansure-İ Muheırnmedîyye er ve
subaylarından basıları

ca durmadan gayet çetin mesele ve } askeri 3.000, ¡bunların toplamı 1X8*400


gailelerle uğraşmış olduğu ve yeniçe- : kişi ediyordu.
l riliğin kaldırılmasından sonra ancak Savaş zamanında ayrıca 100.000
ondört yıl yaşadığı nalde ordu ile dai- ! j kadar Redif askeri çıkarmak m ü m k ü n
i m a meşgul olmuş, gücünü durmadan j olduğu gibi, her sancaktan eski usulle
arttırmağa çalışmıştır. Hayata gözle - de bir mikdar asker toplanacak oldu- I
i rini -y um duğu zaman bıraktığı askeri I Üuna göre, seferi güç 250.000 kişi kadar j
i güç Şöyle idi: oluyordu. Depolarda (İçyüz bine ya- |
iler biri aitıbin kişilik iki hassa kın tüfek, beşyüs bine ■yakın Kılıç ve i
I fırkası 12 000, her biri ikibin kişilik kırk bine yakm mızrak vardı. Gerek
\ o t u z yedi mansure piyade alayı 7S.000. talim vc terbiye ile savaş metodunda, I
2ier biri bin ikiyiiz kişilik onbeg man- gerekse silâhların cinsi ve kullandı- ■
• sure süvari alayı 15.000, her Din feinıki- şında Prusya sistemi kabul edilmişti.
yüz kişilik dört mansure topçu alayı i I -- ------ -— _
4 SOOı her biri binikiyüz kişilik dört ! [ Bibliyografya i Lûtfi; Tarih. Cevat
mansure lıumbaracı alayı 4.300. her bj- î j Pasa; Tarih-i askeri-i Osm an L Muhtar 1
ri binikiyüı kişilik dört mansure la­ I Faşa; Rehber-i Müze-i Hüm ayun, ,
ğımcı alayı 4*800, Baltacı (istihkâm) ' l Mafcmud Şevket Paşa; Osmanlı teşki- !
1 lât ve kıyafet-i asker iyesi._________________ -

2898
yığılmış olduğunu gördüler
(Lütfü tarihi, C: I, S: 140). B u
sırada İzzet Mehmerf Paşa kolu
da yetiştiğinden kışla iyice sa­
rıldı. Kara-cehennem meydan
kapısına kadar gelerek âsilere
itaat edip padişahtan aî dileme­
leri hususunda nasihatta bulun­
duysa da dinlemek istemediler.
Necip Efendinin maiyetindeki
kuvvetler de gelmiş oldukların­
dan hemen harekete geçilmeğe
karar verildi. Kara-cehennem
İbrahim Ağa, toplarla kapıyı
nişanladı. İlk atışta kapının bir
kanadı kırılarak arkasında bi­
rikmiş olan âsilerden bir çoğu
öldü. M eh m ed İzzet Paşa, M u s ­
tafa adlı bir topçu yiğidine iki-
bin beşyuz kuruş verip serden
geçtilik teklif etti. O da bunu İkinci M a h m u d ’un Heybeliadada yaptırdığı kışla (S o n r a ­
kabul ederek kellesini koltuğu­ ları Bahriye mektebi olmuştur)
na alıp kapının öbür kanadını
açtı. Kara-cehennem ile topha­
ne imamı kahramanca ilerledi­
ler. Asker, onları takip etti. Y e ­
niçeriler kendilerini tüfek ate­
şiyle müdafaa ediyorlardı. Ka-
ra-cchenncm topuğundan vurul­
muş olduğu halde aldırış etmi­
yordu. Asiler bu şiddetli h ü ­
cum karşısında dağılarak bir
kısmı meydan tekkesine, bir
kısmı odalarıtıa kaçışıp buralar­
dan müdafaaya başladılar. Top­
çu Mustafa, ocağın kasaphanesi Y e n id en yapılan Selimiye kışlası

M a ç ka 'da Hairfaiye (H a r b O k u lu ) olarak kuHanjlart kışla

2899
olan tom ruk dairesine ateş verdi. Topiar İse am aç verilmeden öldürülmekteydi. Böylece
durm adan salkım ve yağlı paçavra atıyorlardı. beş yüz yıllık ocak, beş saatte m ahvolm uş ve
Kışla tutuşmuş, alev alev yanıyordu. Eşkiya, varlığı sona ermişti.

Muvaffakiyet haberi sadnâzam a ve on­


dan padişaha ulaştı, Vükela birbirini tehrîk
ediyordu. H e m e n temizlik başiadı. Yeniçeri­
ler her yerde aranıp bulunuyor, Sultan Ak-
m ed meydanına gönderilip orada sadrıazam
tarafından kısaca sorguya çekildikten sonra
idam ediliyordu. Et-moydanındaki bu yeci-
odalar kışlaları tam am en yanıp yıkıldıktan
sonra Şehzadebâşı camii karşısında bulunan
eski odalar da yıktırıldı. Herhangi bir ihti­
lâli önlemek için derhal şehir sıkı bir m u h a ­
fazaya alındı, kapılar kapatıldı. A sker saba­
ha kadar kol gezdi. A ğa Hüseyin Paşa, Sü-
leymaniye camii avlusunda çadır kurmuş,
ulem a ve vükelâ Sultan Alım ed cam im de
sabahlamıştı.

Yeniçeri ocağının ilgası, yeni ordunun


kurulması

Ertesi günü de tutulan âsilerin idamına


devam olunarak kökleri kazındı. Tutulam a­
yanlar sindi ve gizlendi. C u m a günü selâm­
lıkta yeniçeri subayları m eveud değildi. B u
ise, İstanbul alındığından beri b u şehirde
görülmemiş bir haldi. O gü n ocağın sadık
emektarlarının kayırılması ve esâme sahip­
lerinin kaydı hayat şaı-tiyle b un da n istifade
etmeleri uygun görülmüşken, ertesi günü bu
teferruattan tam am en vaz geçilip ocağın hiç
bir iz kalm am ak şartiyle kati şekilde ilga­
sına karar verildi (17 haziran 1326). B u n u n
yerine «Asâkir-i Mansure-i M uh am m ediye»
adlı yeni bir ordu kuruluyordu. Celâlüddin
A ğa reddettiği için b u teşkilâtın seraskerli­
ğine A ğ a Hüseyin Paşa, nazırlığına Saib
Efendi getirildiler. Ağa-kapısı, Şeyhülislâm-
kapısı; Eski saray serasker kapısı ittihaz edil­
di. Böylece, şeyhülislâmlar konaklarında v a ­
zife görmekten kurtuldular. Dellâllar sokak­
larda:

«Yeniçeriliğin adı kalktı. Asakir-i M a n ­


sure yazılıyor, İrz ehli olanlar dükkânlarını
açsınlar. Şevketlû padişahımıza dua etsin­
ler» diye ilân etmekteydiler. Bir taraftan da
b u son isyanı kışkırtıp öteye beriye saklan­
mış olan zorbabaşılar birer birer yakalana­
rak idam ediliyorlardı. Bunlardan hiç kurtu­
lan olmadı. Kİrk iki gün içinde yalnız sü­
rülenlerin sayısı yirmi bini bulmuş, idam
edilenler altıbini aşmıştı. Boğaz muhafızla­
rından Asakir-i M a n s üreye girmeyenlerin
hepsi memleketlerine gönderildiler. Ke;-a,
Şehzadebaşmdaki acemi ocağı da ilga edilip
burası Asakir-i M ansureye yazılmış onbeş
yaşından küçük çocuklar için talimhane ol­
du. Yeniçeriliğe ait n e kadar unvan ve âdet
Nam ık Paşa (Üstte gençliği) varsa kaldırıldı.

2800
M uhzır ağa maiyetindeki habercilere k a ­ M erdiven kö y ü,' Çamlıca dergâhları yıktırıl­
vas ve muhzır ağaya tomruk ağası denildi. dı. İçindekiler hapse atıldı. Devlet ricalin­
Yeniçerilerin vaktiyle toplandıkları kahveler den bektaşiiiğc m ensup olanlar bile sürgünü
cr'adan kaldırıldı. Ocağın dayandığı Bektaşi boyladı, V a k ’ada hizmet ve yararlığı görü­
tarikatı da ilga edilip bir kısım tekkeleri lenlere ise rütbeler, ihsanlar, memuriyetler
Nakşi şeyhlerine verildi. Bektaşi babalarının
dağıtıldı. Bu münasebetle İstanbulu doldu­
namlılara idam olundu. I*£üridleri sağa sola
sürüldü. Rumeli-hisarı, Ö k ü s limanı. K a r a ­ ran bir sürü serseri, ırgafi ve işsiz güruhu
ağaç, Yedikııle, Sütlüce, Eyüb, Üsküdar, toplanarak memleketlerine gönderildi.

A V R U P A D E V L E T L E R İN İN R U M İSY A N IN A M Ü D A H A L E S İ , N A V A R İ N
O L A Y I , O S M A N L I -R U S S A V A Ş I V E E D İ R N E B A R IŞ I

İstanbul’da henüz ocak meselesinin halli da H u m âsilerini «muharib taraf» olarak ta­
düşünülür ve tedbirler aranırken, Bâb-ı âli nıdığını ilân etmişti. İsyanın bastırılışmdan
bir taraftan da yeni bir lakım dış ve diğer ziyade M e h m e d Ali Paşanın D o ğ u Akde-
bg/.ı meselelerle karşı karşıya bulunuyordu. nizde elde ettiği nüfuz, İngiltere’yi tedirgin
D a h a evvel M orada, OsmanlI ve Mısır k u v ­
vetlerinin âsileri ezmekte bulunduğu bir sı­
rada H u s çarı Birinci Aleksandr ölmüş ve
yerine Birinci Mikola geçmişti (1825 yılı
sonları). Yalnız askerlikten hoşlanan bu zat
R u m isyanının ezilmesini, M o r a ve Girit vası­
ta sile doğu Akdenize M e h m e d Ali Paşa’n m
hakim olmasını iyi karşılamamaktaydı. B u
meselede A v ru p a devletlerinin arasında gö­
rüş birliği olmaması ve dolayısile uzayıp gi­
den müzakereler cnu sıkıyordu. Nihayet
•eğer b u devletlerden biri benimle gelmezse
kendi başıma harekete geçmek zorunda ka­
lacağım; kan; olabilirsiniz ki bun un için
elimde kâfi derecede vasıtalarım vardır*
diyerek harpçi fikirlerini belirtti. Kendisi­
nin tahta çıkma töreninde b ulunm ak üzere
Petrograd (Petersburg) a gelen Avusturya
arşidiikasına da b un u tekrardan çekinmedi.
Yeniden bazı Osm anlI topraklarını Rusyaya
ilhakı am aç edinen b u çar, ilk önce Bükreş
andlasmasmın iyi tatbik edilmediğini ileri
sürüp, Bcğdan ve Eflak beyleri meselesinin
kesin bir sonuca bağlanmasını temin gaye-
sile M art 1828 da Bâb-ı âliye bir nota verdi.
Bunda,- Bâb-ı âlinin T u n a boylarında 1821
den önceki durum u iade etmesi, Sırplar hak­
kında Bükreş andlaşmasma tam. riayeti, ka­
rışık işleri tam ve nihaî bir sonuca bağlı­
yor» açık resmî belge verilmesi ve nihayet İkinci Sultan M s h m u d ’un fes v e garp kiîfğînı
Bâb-ı âlinin bunların temini için m urahhas­ kabuî ettikten sonra yaptlmış bir portresi
larını R u s sınırına göndermesi ve islerin altı
hatta içinde bitirilmesi isteniyordu.
Çar Nikola, bir taraftan da, İngiliz kra­ ediyordu. Rumların Bâb-ı âli ile barıştırıl-
lının tebriklerini bildirmek üzere Petrog­ maları için İngiltereye başvurmuş olmalarını
rad "a gelmiş bulunan Wellington dükası ile bahane eden bu devlet çarın el altından
de A vrup a meseleleri ve bilhassa Y u n a n ­ teklif ettiği işbirliğini kabul etmiş, W el­
lılar hakkında anlaşmaya va rm a k üze­ lington Dükası da Petersburüta yaptığı gö­
reydi. rüşmelerle işi neticeye ulaştırmaya çalışıyor­
du. Nihayet «din, adalet ve insaniyet adına»
M ora isyanı çıktığı zaman, daha evvelki Yunanistan ve adalardaki kavganın sona er­
anlaşmalarla Osmanlı devletinin toprak b ü ­ dirilmesi için, İngiltere ve Rusya da anlaşmış­
tünlüğünü tanımış olan İngiltere hükümeti lardı. İki devletin, aralarında 4 nisan 1826 da
tam am en tarafsız kalmış, lâkin um u m î ef­ imzalanan ve «Petersburg protokolü» denen
kârın tazyiki karşısında nihayet 1323 yılm- bu anlaşmaya göre; Yunanistan Osmanlı i m ­

2501
paratorluğuna sadece vergi ile bağlı, muhtar Böylece 7 ekim 1826 da akdedilen Akkcr-
idareli ve idarecileri Bâb-ı âlinin de iştiraki maıı anlaşması (Ruslara göre Conveticn
ile mevkie getirilen bir devlet haline konacak Anlaşm a), başlangıçta Bükreş barışının bir
ve burada yasayan Türk ve müslümanlar çeşit yorumlanması, açıklanması şeklinde d ü ­
memleketi terkedeceklerdi. Her iki devlet de şünülürken, sonunda onu baştanbaşa değiş­
OsmanlIlardan toprak almayı, yeni ticarî tiren bir sekle girmişti Sekiz m adde ile buna
imtiyazlar koparmayı ve tek başına olarak bağlı iki ayrı, senetten ibaret bulunan anlaş­
nüfuz tesis etmeyi reddediyorlardı. B u pro­ ma kısaca şunları ihtiva ediyordu:
tokol, diğer büyük Avrupa devletlerine bil­
dirildi. 1 — B u anlaşma ile Bükreş andlaşması
esasları tamamen tasdik olunur ve bu an­
laşmanın akdinin gayesi de Bükreş andlaş-
Ruslarla Akkel'man arılaşmasının masının nas ve ibareleri takviyesi ve m ef­
yapılması ve esasları humlarını sarihen teyiddir.

Memleketten yeni bir ordu teşkilâtı k u ­ 2 — Bükreş andlaşmasının dördüncü


rulmakta bulunulduğu sırada Bâb-ı âli, M u ­ maddesine göre, İsmail ve Kili önünde b u­
rada ve Yunanistanda âsilerin ezildiği ve son lunan OsmanlIların tasarrufundaki iki büyük
olarak ellerinde bulunan Atina'yı da teslim boş ada tahkimsizdi. Böyle bırakılmalarının
etmek üzere bulunmalarına rağmen, Rusların mahzuru anlaşıldığından kısmen tahkimleri
notasında teklif edilen müzakereleri kabul için evvelce 21 ağustos 1817 de İstanbulda
etmeyi uygun bulmuştu. Çünkü Rusya’nın yapılmış bulunan andlaşmanın bu anlaşmaya
Avusturyayı kendi tarafına kazanması m u h ­ dahil edildiği,
temel görüldüğünden, isyanların tam bastı­
rılmak üzere bulunduğu bir sırada herhangi 3 — Bcğdan ve Eflak’ın imtiyazları h u ­
bir yabancı müdahalesine maruz kalınmadan susunda akdolunan vesika ve suretlerin y ü­
notadaki tekliflerin kolayca halledileceği sa­ rürlüğü Bükreş andlaşmasının beşinci mad-
nılıyordu. dcsiîe açıkça tasdik olunmuş ve Osmanlı dev­
leti 1802 ferrtıanile verdiği bu imtiyazı bu
Haziran (1826) ayında, Anadolu m u h a ­ anlaşmanın tasdikinden sonra altı ay için­
sebecisi Hadi vc Köse İbrahim Efendilerden de yeniliyeceğini tashhüd ettikten başka,
müteşekkil O sm an h delegasyonu yola çıka­ Boğdan ve Ellak’ta mâl um ahvalden snnra
rıldılar. Rus hududları içindeki Akkerman- voyvodaların yerli boyarlardan tayin edil­
da başlıyan görüşmeler aynı yılın Temou- mekte olmalarını R usyanm kabul ettiği ve
2uıldan E kim a y m a kadar sürdü. T.tısyayı görüşmelerde kararlaştırıldığı üzere 1802
temsil eden Voronzoi ile Ribeaupierre, gö­ deki hatt-ı şerifin bu anlaşmaya mülhak bir
rüşmeler ilerledikçe notaya nazaran istek­ senet halinde çıkarılacağı.
lerini mütemadiyen genişletmişler ve hemen
hemen hepsini kabul ettirmişlerdir. 4 — Bükreş andlaşmasının altıncı mad-
desile. Anadolu tarafında Ruslarca OsmanlI­
lara verilmesi gereken Kafkas kalelerinden
OsmanlIlar vazgeçmişlerdir.

5 — Sırplar için Bükreş andlaşmasının


yedinci maddesinde yazılı olanlar bu anlaş­
ma ile teyid olunur. Konulan kaideye uygun
görülen eshab ve tedbirleri sırp milleti
m eb’usları tanzim edecekti. B u meselenin
usul ve furuuna dair icabeden tahkikat 13
aya lüzum gösterdiğinden, anlaşmaya ek ola­
rak tarafeynin kararlaştırdığı münferit se­
nedin m efhum una göre, Sırp m eb’uslariie
bizzat fstanbuldaki müzakerelerden senra
alınacak kararın bir hait ı hümâyûnla kabul
edileceği ve bunun kısa zamanda çıkarıla­
cağı.

S — Bükreş andlaşmasının onuncu m a d ­


desinde yazılı olduğu üzere tarafların tebaa­
ları arasındaki çeşitli ihtilâfların halli ve
miriden alacaklarının bitirilmesi lâzım geldi­
ğinden, b u hususlar tekrar mukavele olun­
muştu. R u s tebaasına ve reayasına Garb ocak­
R u s çarı Birinci Nikola larından gelen zararlar, 1806 da başlıyan sa­

2902
vaştan dolayı olan müsadereler
ve 1821 senesinden sonra vukua
gelen müsadereye ve keyfiyet­
lerin hakkaniyet ve muadelet
üzere tesbit ve tediye edilmele­
ri için iki tarafça tayin edilecek
memurların onsekiz ayda bunu
hitama erdirmeleri.
7 — Gerek Bükreş and taş­
masının üçüncü ve onikinci
maddeleri iktizasınca. gerekse
C e 2 ayirf Tunus ve Trablus kor­
sanlarının Rusya reaya ve tüc­
carına yaptıkları hasarın niza­
mı ve ¿erek ticaret ahidnamesi
şartlan ve yaş and la$masının
yedinci maddesinin esaslarının
tamamen icraları Osmanlı dev­
Tophane Nezâreti solda (A (lo m 'd a n )
letince tekrar taahhüd ve vaad
olunur (B unun icrasında dört
grup halinde tesbit edilen kı­
sımlarda; Garb ocaklarının Rus
tüccar ve tebaasına karsı her­
hangi kötü bir hareketinde
muhtelif anlaşmalara göre tat­
biki gereken esaslardan başka,
karşılıklı ticarete ait maddele­
rin, nizamların tatbiki ve Rus
tüccarının Osmanîı ülkesi için­
de serbestçe ticaret yapabilme­
leri ve Rusvanın Karadeniz ti­
caretini geliştirmek için başka
devlet gemileri hakkında çar
tarafından girişilecek teşebbüs­
lerin destekleneceği yazılıdır).
8 — İşbu anlanma Bükreş Beylerbeyi sarayı ( Bartlett'ten)
ahidnamesinin şerh ve tekidi
makamından olup tasdikli nüshalar akid günü Anlaşma metninde de bahsi geçen iki se­
tarihinden itibaren dört hafta içinde iki ta­ netten biri Boğdan ve Eflâk'a diğeri de Sır-
rafın delegeleri arasında mübadele oluna­ bistana a it'ir. Boğdan ve Eflak'a ait bulunan
caktır. özel olarak şöyîedir:

Tadil ve tam irden sonra eski Çırağan sarayı (İkinci Mahm ud devrinde yapılmışlardır}

2903
«Bu iki emaretin voyvodaları yerli bo­ dıklarından, Devleti aliyyeye vermece mec­
yarlardan olmaktadır. Bundan böyle de her bur oldukları cizye ve sair resimleri iki sene
iki memleketin her tarafında Devleti aliy- Ödemiyeeeklerdir. Voyvodalar sebepsiz ola­
yenin reyi ve iradesile ve memleketin eski rak boyarJarı kendi reyile doğrudan doğ­
kaidelerine göre voyvodalar, boyarlar divanı ruya tedib edemez. Eğer boyarların bir cür-
tarafından seçilecektir. Voyvodalığa seçileni mü görülür ve töhmeti tesbit edilirse, m em ­
boyarlar divanı bir mahzar ile Bab-ı âliye leketin eski kanun ve an’anelen üzere di­
bildirecek, onun kabulü halinde seçilen nasb vanda aleyhine hüküm verildikten sonra
ve tayin edilmiş olacaktır. Bâb-ı âli esaslı tedib ve tenkil olunurlar. Bu memlekete ve­
sebeplere dayanarak bu seçimi tasdik etmi- rilen imtiyazlar ve bunu hamil hatt-ı hü­
yebilir. B u takdirde sebebler Rusyaya bil­ mâyûnlar, bu senet ile değişenler hariç, hepsi
dirilecek. o da yapılan müzakerede bunlart tasdik olunur ve aynen yürürlüktedir­
makul görürse, boyarlardan yeni voyvoda ler*.
seçmeleri istenebilir. Voyvodalık müddeti
yedi sene olup, eğer bu zamanda suçları Sırbistan için olan senede gelince
görülürse, Osmanlı Devleti ve Rusya anla­ «Bükreş andlaşmasmm sekizinci maddesinin
şarak bu zatı azledebileceklerdir. Müddetini şurulunun icabı o zaman îstanbula selen
kusursuz ikmal eden voyvodalar tekrar se­ Sırp m eb’usları memleketlerinin emniyet ve
çilebilirler. Müstafi veya mazul voyvodalar iyiliğini temin gayesile verilen müsaade­
yalnız boyarlık sıfatını muhafaza ederler, yi kullanmışlar ve şunları bildirmişlerdi:
ancak boyarlar divanında üye olamazlar, tek­ Sırp memleketinde din ve mezheplerinin
rar voyvoda seçilemezler ve devlet hizme­ serbestçe icra olunabilmesi, sergerdelerinin
tinde de kullanılamazlar. Boğdan ve Eflak'ın kendilerince seçilmesi, iç idarelerinde tam
vergi ve senevi tekâlifleri voyvodaları ve bağımsız bulunmaları, sırbistandan ayrılan
kazaların tekrar ilhakiylc bütün emlak vc
boyarlar divanları tarafından müştereken
emvalin idaresinin sırplara terki, Sırpların
tayin ve tahsis edilirler. Bu memleketlere serbestçe ticaret edebilmeleri ve kendi m ü ­
verilen imtiyazların korunması ve bu se­ rur kâğıtları ile Osmanlı ülkesinde de geze­
nette yazılı şartların yürürlükte bulunabil­ bilmek hakkının Sırp tüccarına tanınması,
memleketlerinde hastahane ve okul yapma­
mesi hususunda îstanbuldaki Rus elçisi ile
larına ve açmalarına izin verilmesi, kale­
onun emirlerini ifa edecek olan Eflak ve lerin muhafazasında olanlardan başka bü­
Boğdan Rus konsoloslukları voyvodalara her tün islâmm sırbistanı terki gibi taleb ve is­
iki memleket ihtilâl dolayısile hasara uğra­ teklerde bulunmuşlardı. B u meseleler tetkik
ve tanzim olunmak üzere iken bazı mani­
lerin çıkmasıylc olduğu gibi kalmıştı. Os-
rnaniı devleti, Bükreş andlaşmasımn sekizin­
ci maddesinin surutunu kat’î olarak yerine
getirmek kararında olduğundan, sadık ve
muti olan sırp reayasının bu istekleri İs­
tanbul’da sırp m cb’uslarile müzakere ile bir
nizama bağlanması ve sekizinci madde şuru-
tunun yerine getirildiğinin bildirilmesi ve bu
hususta bir hatt-ı şerifin çıkarılması* gibi
esasları ihtiva etmekteydi.

Londra anlaşmaları ve müttefiklerin


müdahaleleri

Bâb-ı âli R u m isyanı ve Rumlar hakkında


hiçbir hükmü havi bulunmıyan Akkerman
anlaşması ile Rusların muhtemel isteklerini
Önlediğini sanıyor ve müzakereler sırasında
Onların Yunan meselesine dair bir teklifle
bulunmadığını dikkate alarak vaziyetten pek
ümitli bulunuyordu. Diğer taraftan Osmanlı -
Mısır ordularının her yerde perişan ettikleri
âsilerin, 1826 yazından itibaren son m uka­
vemet noktalarından Atina’yı da, mahsurla­
rın ümidsiz gayretlerine ve arasıra aldıkla­
rı yardımlara rajmen, şiddetle muhasara al­
Boğdan'da boyarların seçtiği bîr voyvoda tında tutması işin sonunun yaklaştığına işa­

2904
ret say iliyordu. Ancak hâdiseler esasında hiç­ İbrahim Pass'ya mütareke teklif ettiler. İb­
te Bâb-ı âli’rûn ümid ve tahmin ettiği gibi rahim Paşa, merkezden gelen emre ¿öre ha­
yürümedi. Yukarıda bahsi geçen Petersburg reket edince müttefik donanma Naverin li­
protokolünü, kendilerine bildirilen devletler­ manına girip tarihlerimizde «N&varin faci­
den Avusturya ve Prusya bunu prensip ola­ ası» diye geçen olaya sebeb oldu.
rak reddetmişlerse dcr kendisine karşı ku­
rulmuş elan «Mukaddes-ittifak* ı yıkmak ve
tekrar birinci sınıf devlet sıfatını kazanmak Navarin olayı ve neticeleri
gayesinde olan Fransa tarafından hemen ka­
bul edilmişti. Bâb-ı âli nezdinde önce Fran* H u m isyanı başladığı zamsm Mora'da afi­
sa'mn ve sonra da İngiltere'nin 1S26-1827 kı­ lerin ilk hücumuna uğrayan yerlerden biri
çında Petersburg protokolü esasları üzerinde Zia varin’di. Bu kale dört aylık bir mukave­
yaptıkları sondajlar iyi netice vermekten çok metten sonra yardım göremediklerinden
uzaktı. Diğer taraftan Londra'da Fetersburg
protokolü etrafında yapılması arzu edilen
beşli ittifak görüşmeleri de netice verme­ İkin ci M ah m u d de v ­ - İ v
mekle beraber İngiltere, Rusya ve Fransa rin d e yeniçeriliğin

i
k a ld ırılm a s ın d a n son­
mutlaka bir şeyler yapmak kararırdaydılar.
ra yaptırrJan ta h ta
Bâb-ı âli bunlara karşı protokolün padişah
k üfe nin y ıkılm ası
nezdinde hiçbir değeri olmadığını, çünkü ne
üzerine yerine inşa
Busya’nm» ne de İngiltere'nin padişaha ait
yerlere dair kararlar vermiye hakları bu­ ediSerc fimefikt Bsye-
zid ysngrn kulesi •Î 3 ’
lunmadığım açıklamaya devam etti. Yuna-
nistsndan gelen haberler de henüz OsmanlIla­
rın lehine olmakta berdevam ve ümit verici *
idi; yenilgilerin yarattığı buhranı önlemek
üzere yedi yıllık bir zaman için R u m âsilerince Gü l hane parkı kapı-
devlet başkam seçilen Kapodistdas’m kurdu­ se y ak ın ın d ak i eski
ğu hükümetin (N i s a n 18 27) bütün gayret ve k öşkün yerine y a p ­
tedbirlerine rağmen neticede Atİnanın Os­ tır ıla n yeni Alay-
m anlI ordularına teslim olmasına mani olıma- köskü {Aîtta}
mamıştı (5 haziran 1827). Bundan az sonra
bizzat İkinci M ahm ud bütün devletlere görü­
şünü bir beyanname ile açıkladı: Kendisi ba­
ğımsız bir hükümdardı ve Rumlar meşrû hü­
kümdarlarına karşı âsi idiler. Avrupa devlet­
lerinin hareketlerine esas tuttukları ve *hür-
riyet» ve «tarafsızlık» bu muydu? Bir impa­
rator «bir avuç haydutla» elbette anlaşmalar
yapamazdı. Londra’daki üçler buna cBab-l
âlin, Pctersburg protokolünü kabul ettiği tak­
dirde, onunla âsiler arasında bir mütareke
yapılacağı ve bundan sonra Yunanistan dev­
letinin kurulacağı; şayet kabul etmezse pro­
tokolü Smzalıyan üç devletin Yuııan âsilerine
fiilen yardım ettikten başka Osmanlı devle­
tini yola getirmek üzere onu baskı altında
bulunduracakları* yazılı bir muahede yap­
makla bir nevi mukabelede bulundular (6
temmuz 1827). Anlaşmaya imza koyan dev­
letler, evvelce 16 ağustos, sonra 31 ağustosta
verdikleri notalarla Bâb-ı aH’den Yunan m e­
selesi için kararlaştırdıkları esasları kabul
etmesini istediler. Bâb-ı âli, bunları, devle­
tin iç işlerine müdahale addederek reddedin­
ce de müttefikler plânlan gereğince Mısır fie
Mora arasındaki irtibatı kesmek üzere ilk
tedbirlere tevesüslle üç devletin Akdeniz-
deki filoları Mora yı abloka altına aldılar.
Sonra, Osmanlı ve Mısır donanmalarının b u ­
lunduğu Navarin limanının ağzını tutarak

2905
gelerek önce Sphakteria adasını alıp burayı
iahkime çalışmışlar ve Navarin muhasara­
sını buradan idareyi düşünmüşlerdi. Ancak,
Mısır kuvvetlerinin mukabil darbesiyle bir
şeye muvaffak olamadan adadan uzaklaşıp
i. gitmişlerdi. Bir zam an sonra da Navarin ken­
disine cil-.anşumul bir Şöhret kazandıran, O s ­
m a n lI devletinin Londra anlaşması esaslarını
reddetmesiyle müttefik filolarının harekete
geçmesinden ötürü m eydana gelen olaya sah­
ne olmuştur.

Ön ce İngilizlerin amiral Codrington, son­


ra da Fransızların amiral de Rigny k u m a n ­
dalındaki filoları h avarin önüne geldiler. B u
sırada Çensel-oğlu Tahir Paşanın bir filo
kumandanı olarak bulunduğu Osmanlı-Mısır
donanması Navarin limanında yatmaktaydı.
Fransız ve İngiliz amiralleri, İbrahim Paşa
ile görüşüp onunla bir mütareke yaptılar
(25 eylûİ 1827). B u n a göre Osmanlı vc Mısır
donanmaları limandan ayrılmıyacaklardı.
Mütarekeden sonra olayların gelişmesini ve
İbrahim Paşanın merkezle olan diğer husus­
lara ait muhaberesinin neticesini beklemek
üzere Navarin dcr. çekilen İngiliz ve Fransız
filoları Zanta vc Milo taraflarına gittiler.
Ancak, Osmanlı donanmasının Navarin’den
ayrılmak üzere olduğunu duyunca. M ora
harekâtının kat’i olarak durdurulması için
İbrahim Paşa’yı tazyik etmek üzere tekrar
Navarin önüne geldiler. A z sonra da amiral
K eyd en kumandasındaki Rus filosu da b u n ­
lara iltihak etti (18 ekim ). Müttefik amiraller
Çengel-oğlu T a h ir Paşa evvelâ mütarekeye riayet edilmesi talebinde
bulundular, sonra da, Navarin limanına gir­
amanla teslim olmuştu (2S mart -7 ağustos meye karar verdiler. Kararlarının tatbikinde
1821). Ancak âsiler verdikleri söze rağmen hiçbir şekilde muhalefet görmediklerinden
teslim olan İslâm ahalinin büyük bir kısmı­ liman ağzında kolayca dizildiler ve güya dos­
nı öldürmüşlerdir. Sonraları, R u m isyanını tane bir harekette bulunacakmış gibi hare­
bastırmaya mernuren Mora'ya gelen Mısır or­ ketle, methaldeki bataryalardan mukavem et
dusu ve İbrahim Paşa, ilk önce burayı kur­ görmeden geçip limana, içeri girdiler. A r k a ­
tarmıştır (1825). Navarin'in kurtarılması o sından hem en Osmanlı-Mısır donanmasında­
zaman, âsiler arasında büyük heyecana se- ki ateş gemisinin başka tarafa naklini iste­
fceb olmuş ve âsi kaptanlar onu tekrar ele meleri ve bizzat yapmıya kalkışmaları tah­
ireçirmek üzere yemin etmişlerdi. A z sonra ribini tasarladıkları, bu donanmaya karşı on­
da hafif bir donanma ile hemen kalenin önüne lara ateş açmaları fırsatını ve bahanesini ver­
di (20 ekim 1827). Osmanlı ateş
gemisinden kendisine doğru ge­
len düşm an filikalarına yaklaş­
mamaları için karşı kcnması
üzerine, amiral de Rigny tara­
fından bütün gemilerden ateş
edilmesi emri verilmek suretiy­
le, Osmanlı-Mısır donanması to­
pa tutuldu. Üç saat süren ve bü­
y ü k bir kargaşalık içinde cere­
yan eden çarpışmada, Osmanlı -
Mısır donanması limanda hilâl
şeklinde ve üç sıra halinde de­
mirli olarak bulunuyordu. Da h a
Eskl A tin a 'd a n b ir g ö r ü n ü ş önce Çengel-oğlu Tahir’in do-

2906
nanmanın limandan çıkıp açılması hususun­ yük oldu (M uharrem Bey, İbrahim paja’nın j
daki tavsiyesine uyulrrıayıp, Mısır kaptanla­ eniştesi idi). Osmanlı donanmasından iki j
rından M uharrem B e y ’in hatâlı tâbiyesine kalyon, flört firkateyn işe yaramaz hale gel- 1
göre hareket edilip limanda kalındığından di. Bir firkateyn ile iki korvet ve iki brik
Osmanlı-Mısır donanmasının zayiatı pek b ü ­ bat'.ı. Bir kalyon, sekiz firkateyn, onbes kor­

Navariıı [imanında müttefik İngiliz, Fransız ve R us donanm asının O sm a n ii'M ıs ır donan­


malarını imhasını gösteren bu resimlerden üstteki D e n i z M ü ze m iz d e d ir

2907
vet ve iki brik yandı. Mısır donanmasından tazyikler yaparak hakiki niyetlerini belli edip
ise bir firkateyn, iki brik, iki golt battı. İki onları tahrike çalıştı. Osmanlı devletinin
firkateyn, üç korvet, iki brik ve üç ateş ge­ zayıf d u r u m u n u bilen çar Birinci Nikola,
misi yandı ve müttefiklerin 1000 denizcisine 8 ocak 1328 tarihli bir notasında, yunan m e ­
karşı 6£0Q denizci kaybedildi. Böylece, Mo- selesi ve Osmanlı toprakları h a kkm daki d ü ­
ra'daki Osmanlı-Mısır kuvvetlerinin üstün­ şüncelerini pervasızca açıkladı. Genel olarak
lüğüne. prestijine ağır darbe vurulmuş ve ye­ özü, Yur.an (R u m ) meselesinin R u s y a n m ar­
nilmiş d urum a sokulmuş olmaktan başka, bil­ zularına göre halledilmesinden ibaret olan
hassa donanmanın elden çıkmasıyla İbrahim notadan, Boğdan ve Eflak'ın Rus askerlerin­
Paşa’nin da memleketiyle alâkası kesilmiş ce işgal edilmek istendiği anlaşılıyordu. B i­
bulunuyordu. T a m mânasiyle haksız ve çir­ raz sonra İranla yaptığı savaşları kazandı­
kin olan b u tecavüzün sağladığı netice kar­ ğından bu devletle akdettiği Türkmen-çay
şısında A v ru p a ’da halk bajTram ederken, mil­ andlaşmasiyle (22 şubat 1827) b üyük m e n ­
liyet ve milli istiklâl aleyhinde bulunan ve faatler elde eden çar, artık büsbütün serbest­
bunun kendi memleke'ini de parçalayacağını ti. Padişahın Navarin olayından sonra b ü ­
sezen ve diğer taraftan Mukaddes-İttifak ru­ tün tebaasına din ve devlet uğruna silâhlan­
huna da aykırı bulan Avusturya başvekili maları için acele emirler vermesi ve vilâyet
Metternich: âyânlarına gönderdiği fermanda, A kke rm an
andlaşmasınm vakit kazanm ak için yapıldı­
«Navarin ile tarihte yeni bir devir baş­
ğını ihsas ettiren bir kelime kullanması, esas
lıyor» diyerek büyük devle4lerin tâbi millet­
amacı Osmanlı devletini parçalamak olan çar
lerin istiklâl arzularını desteklemesinin A v ­
tarafından baslıyaeağı hareketi haklı göste­
rupa kuvvetler muvazenesini ve neticede bu
recek bir vesile addedildi. H e m en , AvrupalI­
kıt'anin siyasî haritasını değiştireceğini an­
ların h er anlaşma teklifini reddeden O s m a n ­
latmak istedi.
lIlara harp açılması lâzım geldiğini ilân etti.
Elim vak*a Londra’da hüküm et ve par­ A n c a k ne müttefiklerinin, ne de Avusturya-
lamento muhitinde de büyük hoşnutsuzluk nın böyle bir harekete niyeti olmadığını iyi­
uyandırdı; amiral Codrington azledildi, par- ce anladığından müzakerelerden bıkan B i­
İcmentoda bu husufta cereya eden müzakere­ rinci Nikola, onları uzlaşma çareleri ile baş-
lerde «meş’um hâdise» olarak tavsif edildi. başa bırakıp «Rus adının şerefini, Rus devle­
Osmanlı memleketlerinde yaşıyan Türk tinin haysiyetini, haklarının dokunulmazlığı­
ve islâm halkı ise, b un u bir haçlı seferinin nı ve millî şerefi» savunm a bahanesiyle Os-
başlangıcı saydılar. Zira dost ve düşman bil­ manlı devletine savaş ilân etti (28 nisan
dikleri birçok memleketler, birlik olarak 1828). A kabin de bir Rus ordusu 7 mayısta
karşılarına dikilmişti. Bâb-ı âli, Fransa, R u s­ Prut suyunu aşarak Rum eli yönünde Osmanlı
ya ve İngiltere devletlerini protesto ederek ülkelerine saldırırken diğer bir ordu ile de
tarziye ve tazminat istedi. Onlar ise, va k’aya general Paskievjitch A nadolu hudutlarında
Osmanlı donanmasının sebeb olduğunu ve bu faaliyete geçti, A n a p a kalesi kuşatıldı.
yüzden kendilerinin de zarar gördüğünü ile­
ri sürdüler. B u izahları kabul edilmeyince,
İstanbul elçilerini geri çektiler. Osmanlı devletinin Rus savaşına karar
vermesi
Navarinden sonra müttefiklerin tutumu Baştan beri naklettiğimiz olayların göz­
den geçirilmesi, Osmanlı devletinin Rusya ile
M am afih esasında ne Fransa ne de İngil­
savaşacak d urum da olmadığını ortaya koyar.
tere, Osmanlı devleti ile savaşmak niyetinde
Esasen Osmanlı devleti böyle bir savaşı iste­
değildi. Onlar sadece kendi maksatlarının
miyordu. R u s y a n m ise, b u savaşı açacak h a k ­
husulü için ve bilhassa R u m isyanının tasfi­ lı bir sebebi yoktu. Diğer taraftan b u savaş
yesi ve doyu A kd en iz meselesinden hareket
ilân edildiği zam an yeniçeriliğin ilgası üze­
ediyorlardı. Fakat, daha baştan beri Rusya,
rinden iki yıl kadar geçmiş bulunuyordu.
Boğdan ve Eflak'ı işgal etmek ve Bâb-ı âli’ye
Asâkir-i Mansure-i M u h a m m e d iy e adiyle k u ­
A vrup a devletlerinin de muvafakatim almış
rulan yeni ve m un tazam ordu, bir savaş için
olarak harp açmak gayesinde idi. O n u n bü­
henüz yeterli hale gelmemiş, gerekli derece­
tün anlaşmalardan beklediği, Osmanlı impa­
de olgunlaşmamıştı. D o n a n m a ise. Navarin-
ratorluğunun parçalanmasını temin edecek
de elden çıkmıştı. Böylcce devlet, deniz k u v ­
bir müşterek, anlaşmış hareketti. Artık vasa­
tın, bazı bakımlardan Avusturya ve Prusya- vetinden tam am en m ahrum bulunuyordu.
nın davranışları hariç, oldukça müsaid b u ­ Başka memleketlerden yardım görm ek im ­
lunmasına rağmen sırf müttefiklerini de bu kânı da yoktu. Gerçi, Rusların isteklerini ka­
işe razı edebilmek, onları da birlikle sürük-
bul ederek savaştan kurtulmak . m ü m k ü n d ü ;
liyebilmek gayesile biraz daha kendilerile
müzakerelerde bulunmayı uygun gördü. A y ­ lâkin b u isteklerin en azı M o r a ’nın istiklâli
nı zam anda, OsmanlIlarla çeşitli yollardan idi. B u yolun açılması ise, imparatorluğun

2908
parçalanmağa başlamasını kabul etmek olur­
du. Hiç mücadelesiz b un a razı olmanın ne­
lere yo! açacağını ise kestirmek imkânsızdı.
İkinci M a b m u d u n itimad ettiği devlet a d a m ­
larından Pertev Paşa, hükümdarı bir sava­
şın zaruri bulunduğuna ikna etmişti. Bazı
hayalperestler tarafından bu savaşın kazanı­
lacağı, K u sy an m yere serilip hattâ Kırımın
bil* geri alınacağı söylenecek kadar aptalca
iyimserliklerin de gösterildiği, ulema, ileri
gelen devlet ve askeri erkândan mürekkep,
fevkalâde bir meclisle de her şeye rağmen
harp k a r a n verildi <20 mayıs).

Genel olarak sadece bir savunm a savaşı


yapması kabul edilen O s m a n h ordularının
başına; T un a seraskerliğine A ğ a Hüseyin,
V arna muhafızlığına derya kaptanı İzzet
M eh m ed , A nadolu tarafında eski s a d r a za m ­
lardan M e h m e d Said Galib Paşalar k u m a n ­
dan tayin edildiler. Birkaç gün sonra da he-
nii/ teşekkül halinde bulunan Asakir-i Man-
sıırc ve diğer bazı birliklerden mürekkep za­
yıf bir ordu Davud-paşa sahrasından Şurnnu-
y a doğru hareket etti <24 mayıs).
Fransa, Avusturya ve İngiltere'ye b u sa­
vaşta yeni yerler k azan m ak gayesini gütme-
d iğini, maksadının sadece M ora hakkm daki
Londra protokolünü Csmanlı devletine ksbul
ettirerek bu meselenin hallini temin olduğu­
n u bildiren Rusya, bu suretle onların m u h ­
temel müdahalelerinden uzak kalmaya çalı­ ifcinci M a h m u d 'u n b u resm i T o p k a p ı S ara y i
şıyordu. resim g a ıe r is in d e d ir

Savaşın ilk ytlında Rumeli ve Anadolu med Paşa, donanmanın da yardımı ile b u yeri
şiddetle savunuyordu. Rusları bir hayli de
cepheleri
sarsmıştı. Çar Birinci Tîikola bizzat m uh asa­
rayı idareye geldi. İzzet M e h m e d Pa ş a ’nın
Iranla yaptığı savaşlar dolayısiie de da­
sonuna kadar savunma gücüne mukabil m u ­
ha teeı-üboli ve yetişkin halde hazırlıklı b u ­
hafız Serezli Yusuf Paşa’n m düşmanla gizlice
lunan Rus orduları süratle ilerlemeye baş­
temas edip buranın Ç a ra ve maiyetindeki R u ­
ladılar. Bogdanı aldıktan sonra Kflaka gir-
meli askerleriyle beraber cna iltica etmesi
c.iier ve Bülıreşi işgal ettiler. Kalas’! da alın­
V a rn a ’nın düşman eline geçmesine sebeb el-
ca İbrail muhasarasına çar bizzat geldi. R u s­
d u (11 ekim 1828). Kadrıâzam ve serdarı ek-
'a r arka arkaya yaptıkları müthiş hücumlar­
rom öcndcrli M e h m e d Selim Paşa kıımanda-
la az zam anda îsakçı kalesini aldılar (6 h a ­
ziran), arkasından Toleu. Maçiıı, İbrail kale­ f.mda olarak İstanbul’dan ikinci bir ordu gön­
leri birer birer düştü (Kaziran/Temrr.uz). dermiş olan İkinci M a h m u d , bu vaziyetten
çok yavaş ilerleyen serdarı ekremi sorumlu
H e n ü z Haziran bitmeden Dobrucanın önemli
gördüğünden onu azletti ve İzzet Mehrned
mevkileri Ruslara geçti Birkaç gün senra
onbeş bin kişilik bir K u s kuvveti Kozluca vö Paşa'yı sadarete getirdi (26 ekim 1828). Kış
Yassı1,epe'de mağlûp edildiyse de, Bükreş’ten mevsimi yaklaşmaya başlayınca Uuslar Siiis-
tre muhasarasını bırakıp çekildiler.
gelen general Koîh kuvvetlerine Hırsova tes­
lim cidu (13 tem m uz), tik anda R u s ilerleyi­ Anadolu ve Kafkas cephesindeki Rus
şini durduran yegâne ver Silistrc kalesi ve
kuvvetlerinin de ilerlemesi oldukça sür’atliy-
m üdsf ileriye i.
di. Am iral M encikof ve Greigh çetin bir m u ­
Hiğer taraftan biraz sonra da Şuıtmu ve hasara sonunda önce A na na <6 haziran. Bazı
Edirne yolunu savunan O s m anlı kuvveleri­ kaynaklara göre de, 2S haziran) daha sonra
nin mukavemeti ve V a rn a kalesi önünde üç- da Poti ve diğer sahil kalelerini aldılar.
bine yakın telefata rağmen geri atılmaları İran savaşları galibi general Paskiyeviç
Rusları duraklamaya m ecbur bıraktı. B u cep­ (Paski6witch) emrindeki kuvvetlerle yaptığı
hede yılın en elim, olayı Va rn a önünde cere­ gayet cür’etli harekât ve hücumlar sonun­
yan etti. Kaptanı derya Barendeli İzzet Meh- da K ars şehri ve kalesini ele geçirdi (T e m ­

2SÛ9
m uz). Ağustos ayının sonu gelirken  h ıska buradaki Osmsnlı hâkimiyeti kat’i olarak so­
da teslim olmuş bulunuyordu. na ermiş oldu. M o r s ve Kiklad adaları hak-
kındaki yer.i bir Londra protokolü ile bura­
ların İngiltere, Fransa ve Rusyanin m u v a k ­
Mora’rtm kaybı kat kefaletleri altına alındığı açıklandı ( K a ­
sım 1828). Bâb-ı âli buna karşı şu buhranlı
O sm anI; devleti, Ruslarla cepbelcrde sa­ ânında hiçbir şey yapabilecek durum da d e­
vaşırken M ora ve adalar meselesi iciıı de uğ­ ğildi.
raşm ak zorunda kalmıştı. Bâb-: âli, ordu­
larının çarpıştığı bu sırada, Fransa ve İn­
giltere ile siyasi münasebetlerini tekrar kur­ Kış olayları, sadnâzamııı azli
mayı faydalı görerek teşebbüse geçti. îki
devletin elçileri İstanbuîa döndüler. Lâkin, K a r a savaşlarının cereyan ettiği sırada
b u hiç bir fayda vermedi. kesif bir faaliyet gösteren Rus donanması
M ora ’daki Csmanlı-Mısır kuvvetleri, N a ­ Karadeniz ve Çanakkale boğazlarını kapatmış
varin olayından sonra 1HÏ8 bakarına kadar bulunuyordu. Neticede İstanbul'da kıtlık baş
burada kalmışlardır. A nc a k başlıyan Rus sa­ gösterdi. B u sefer İzzet M e h m e d Paşa azil
vaşından başka, İngiltere'nin buradaki Mısır olunarak sadaret ve serdar-ı ekremlik Reşid
kuvvetlerinin ayrılmaları hususunda doğru­ M e h m e d Paşa’ya verildi ((28 ocak 1829). F a ­
dan doğruya M e h m e d A li Paşa ile arılaşma­ kat Karadeniz R u s donanmasının Süzobolu’y u
sı durum a değiştirdi (6 ağustos 1828). Diğer almasına mani olunamadı (28 şubat).
tara;tan üç mQ.tetik, Ingiltere, Rusya, F r a n ­ Herşeye rağm en savaşın ilk yılı O s m a n ­
sa aralarında anlaştıktan sonra Mısır ve O s ­ lIlar iein başarılı sayılmış, imparatorlukta
m a n l I kuvvetlerinin M ora'dan uzaklaştırılma­ siyasi ve askeri işlerin yeni bîr düzene k o ­
sı ve bursların işgali vazifesini Fransa’ya nulmasından sonra, pek kısa zam anda yalnız
vermişlerdi. General M aiscn kumandasında­ m ukavem et kabiliyetinin değil yapılanların
ki Fransız kuvvetleri Mesenya'ya çıkıp (29 da oldukça ve ümidin fevkinde benimsendiği
ağustos) ilerlerden., İbrahim Pasa vc birlik­ görülmüştü. Diğer taraftan büyiil; bir hayal
leri. İngilizlerin verdikleri gemilerle üç se­ kırıklığına uğrayan çar Nikola, Prusya’ya bir
ne kaldıkları M o ra 'dan padişahtan emir al­ seyahat yaparak kendisi için birtakım siyasî
maksızın ayrılıp yittiler (E kim ). Fransızların menfaatler elde etti. B u seyahatinde Prusya-
hem en h em en hiçbir m ukavem et görmeden nın Avusturya ile işbirliği yaparak Rusya’nın
bütün yarımadayı kolayca işgal etmeleriyle karşısına çıkıp harbî önlemeleri ihtimalini
ortadan kaldırmıştı. Eöylece çar yeni yıl sa­
vaşlarına hazırlanırken daha seri bir başarı
ümid etmekleydi,

R u m âsilerle çarpışmalar, İnebabtı’mn


kayt edilmesi

Pransıziar tarafından işgal edildiğin: gör­


düğümüz M ora yarım-adasından sonra, bu
sefer ayaklanan Yunanlılar. Fransızların da
yardımı ile Karlı-eli (Akarııanya) bölgesini
almak üzere faaliyete geçmişlerdi. Osmanlı
ordularının Rus savaşlarıyla meşgul bulun­
ması onlara müsaid bir vasat (ortam) yarat­
mış bulunuyordu.
M o r a ’da ciddi m ukavem et gösteren Ri-
yon’daki Mora-Kssteli (Kasteli Moreas, Cha-
teau de Mcree) general Schneider’in şiddetli
bir taarruzu neticesinde kaybedilmiş bulunu­
yordu ((K asım 1S28). B u n d a n sonra ilkbahar­
da tekrar faaliyete geçmiş bulunan âsile­
rin Korinth körfezinin kuzey kısmındaki
R u m el i-Kasteli (Antiriyonda Kasteli R u m e ­
li®s) üzerine hareketleri başlamıştı. Za^cl-
las ile Hacı Hristos karadan, Miaoulis deniz­
den b u mevkie karşı hücum a geçtiler. Fran­
sa ve İngiltere’nin her türlü yardımı ile âsi­
lerin deniz kuvvetleri önce İnebahtı boğazı­
Varna kafesinin Rusiara testimi na girerek Rumeli-Kasteli’ni ateş altına aldı­
( B ir Almarr ressamına göre) lar (24 mart 1829). Fransızların da iştirakiyle,

2910
palikaryalar, b u sırada, karadan hücum et­ B âb*ı âLi’nin bağım sız Y u n a n ista n a rıza
mekteydiler. İki taraflı p ek şiddetli tazyik
(basınç) karşısında Osmanlı müdafilerinin gösterm esi ve E d irn e ’n in teslim olm ası
dayanması kırıldığından zz zam anda kale âsi­
lerin eline geçti. B u n d an sonra da, bütün İşte tam bu kritik anda, bağmışız bir
civarı ve etrafının istilâya uğradığı ve her Yunanistanın kurulması hususunda anlaşmış
türlü yardımlardan da ümîd kesildiği için bulunan Fransa, İngiltere ve Rusya, Bâb-ı
Karls-eli sancağı merkezi İnebahtı (Lepanto) âli'ye ulaştıkları neticeyi bir nota halinde
kalesi de Fspodistrias'a teslim olmak sorun­ bildirdiler (9 temmuz) Fransa vC İngiltere’
da kaldı (Mayıs 1823). nirt İstanbul'da elçilerinin verdiği bu notaya
giire M ora ile Kiklad adalarından mürekkep
olmak üzere bir Y u n a n devleti kurulacak,
R us savaşlarının ikinci yılı burası krallık ile idare ediiecek, krallığa
Fransa, İngiltere ve Rusya hanedanına m e n ­
Sadrıâzam Reşid M e h m e d Paşa’nın Sü- sup olmayan biri getirilecek, bu krai üç d e v .
zebolu’yu kurtarma gayretleri hiçbir netice leîin muvafakatiyle tayin olunup krallık
vermemişti. Mayıs ayı geldiği zam an batıda­ onun hanedanına aid olacak, Yunanistan, O s ­
ki Rus kuvvetleri başına getirilen general manlI devicene yılda bir buçuk milyon k u ­
Dibiç (Diebitsch) doğru Silisîre üzerine yürü­ ruş verecek ve ayrıca topraklarını mecburen
dü. Aynı zamanda general Roth da Pravadi’ye terk edecek olan müslümsnların mülklerinin
yaklaştı, iakat burada sadrıâzam ve serdar-ı bedellerini de ödeyecekti.
ekrem Reşid M e h m e d Paşa'dan şiddetli bir
darbe yiyince çekilmek zorunda kaldı (25 B u sefer Osmanlı devleti bunları kabul
mayıs). A nc a k R aho va'nm kaybı (10 hazi­ ettiğini bildiren bir cevabı verm ek zorunda
ran) durum u yine değiştirdi. Silistre önlerin­ kaldı {15 ağustos). O n a baş eğdiren, bu ce­
de oyalanmadan ileri harekete geçen Dibiç, vabı verdiren ilerliyen Rus orduları idi.
Roth’un kuvvetleri ile birleşip seri bir hare­ Ç ünkü a2 evvel İsiimye'yi de alan (10
ketle Prevadi’deki serdar-ı ekrem kuvvetle­ ağustos) düşmana Edirne yolu açılmış, m u ­
rine baskın yaptı. Başarılı hir m eydan savaşı kavemet edebilecek esaslı tek birlik dahi kal­
verip kendine yol açar, serdar-ı ekrem V a r ­ mamış bulunuyordu. General Dibiç’in asker­
na ile ş u m n u arasında Gülefçe mevkiinde leri Yaııbclu üzerinden süratle Edirne’ye y ü ­
yaptıi'ı çarpışmada durum lehine inkişaf et­ rümekteydiler. K er nekadar b u sıralarda,
mekte iken tesadüfi bir cephane patlaması Edirne'nin etrafının m ü m k ü n olduğu kadar
orduda karışıklık çıkardı. Dağılan ordu top­ tahkime çalışılmaya başlanmışsa da, b u n u n
larının büyük kısmını terketti. Resid M e h m e d kısa bir zam anda ikmâli ile m ukvem et im ­
kânsız görülmüştü. Balkanların güneyindeki
Paşa da güçlükle Su m nu 'y a çekilebildi (H a ­
ziran). E u sayede R uslar Balkanlarda ordu­
larına geçit açmış oldular. A z sonra Sil istre­
nin de teslim olması (1 temmuz) buradaki
Rus kuvvetlerini serbest bırak ı. Sadrıâzam,
Su m nu 'da muhtemel bir hücuma karşı bek­
lerken Rus orduları cür’etkâr bir hareketle
K am ç ik çayı boyunca ilerleyip Balkanları
astılar (14-17 tem m uz). Bizzat general Dibic,
.M ¡sivri üzerine yürüdü, Burgaz’ı aldı. Aydos-
iaki Osmanlı birliklerinin mukabil hücum u
m uvaffak olamadı ve sen m ukavem et noktası
îsliinye ( = Sclmraıo — Slivno'j muhasaraya
alındı.

Anadoluda, doğu cephesindeki savaşlar


da osmanlıların aleyhine cereyan etmekteydi.
B u tarafın seraskerliğine getirilen Eğinli H a ­
cı Salih Paşa ve ordu kumandanlarından
Hakkı Paşa daha ilk anda müşkül durum a
düşmüşler, Erzuruma yürüyen Rus ordularına
karşı yaptıkları Soğanlı-di ,4 savaşını kaybet­
mişlerdi (Haziran IS20), Ciddî bir m u k a v e ­
met görmiyen Rus kuvvetleri ilerleyip Erzu-
ru m u muhasara ederek kısa zam anda b u ­
rasını almışlar (8 tem m uz), Bayburt ve Trab­
zon yönlerine doğru harekete başlamışlardı. R u s generali Dibic

2311
belli başlı kum a n da n ve idarecilerin, serasker A n c a k b u son vaziyet diğer devletleri de h a ­
kaym akamı Rıfat, İbrahim ve Çirmcn kay­ rekete getirdi. Bâb-ı âli, Prusya kralının gön­
m akam ı Vecih: Paşaların da katıldığı Edır- derdiği zat ile elçi Rovaye'tün barış için ara­
nede yapılan toplantıda, ruslarla muharebe buluculuğunu isterken, İngiliz ve Fransız el­
edilmemeye karar verilmişti, M evc ud derme - çileri de Dibiç’in ilerlemesini önlemek üzere
çatma bir iki birlikle m ü m k ü n olmıyan m u ­ ellerinden geleni yaptılar. General Dibiç,
kavemete kalkıp şehrin ve dolaylarının bir bunların da isteği üzerine savaş hareketlerini
de tahrip ve yağmasına sebeb olmak düşün­ durdurdu. Edirneyi geçmiş olan düşm an bir­
cesi bu kararı aldırmıştı. Onıki bin kişilik likleri durduruldular.
bir düşm an kuvveti Edirne'ye yaklaştığı za­
m an, heyecanlanan halkı yatıştıran Vecihi Sadrıâzam daha evvel mütareke için
Paşa, şehir adına göndermiş olduğu hey’etten Ruslara başvurmuş (6 ağustos) ve önce de
Rusların teslim tekliflerini öğrendi ve bir giin kralı tarafından tavassuta m em u r edilen
sonra da d üşm an ordusu savaşsız Edirne’ye Prusya elçisi Rovaye (Royer) bazı gayretler
girdi (22 ağustos 1828 -21 safer 1245, Bazı sarfetmişti. A z sonra Prusya kralının olağan
kaynaklara göre, 19 ağustos 1829 -18 safer üstü elçisi ve aynı zam anda çardan da yet­
1245). kili olarak İstanbul'a gelen general V o n Müff-
ling de Bâb-ı âliye Londra protokol!arından
başka yeni birtakım istekleri kabule ikna et­
Eâb-ı â ii’n in barış istemesi miş bulunuyordu (16 ağustos)- A n c a k son
olaylar artık d u r u m u tamamen değiştirmiş
¡Muhtelif kimselerin; general Dibiç’in as­ bulunuyordu. Devleti âliyyeyi temsil en barış
kerleri yergun ve ric’at yolları kolayca kesi­ için Edirne’deki Dibiç karargâhına gelen S a ­
lebilir bir d urum da idiler. Eğer M akedonya dık Efendi Cbaşdelege) ve Em in Bey-zâde
ve Arnavutlukta bulunan Osmsnlı birlikleri Abdülkadir B ey (ikinci delege) in riyasetin­
E d im e n in imdadına yetişmiş olsalardı rus- deki Osmanlı hey'eti burada kısa süren bir
larm yenilgiye uğramaları ve mahvedümele- m üzakereden sonra savaşa son veren belgeyi
ri mukadderdi, mütaleasmda bulunduğu bu imzaladılar, daha doğrusu hazırlanan şart­
son olay Ormanlıları barış istemeğe mccbur ları R u s delegesi K o n t Alexis Orloff ve K on t
bıraktı. F. de Pahlen tarafından adeta kabule m ecbur
bırakıldılar (14 eylül. Bazı kaynaklarda 15
Doğu A nadoluda E r /u r u m u n kaybından eylül 1829).
sonra Rumeiide de E d im e n in teslim olması
ve H u » atlılarının KIrklareli, liüleburgaz,
Çorlu ve nihayet Tekirdağ ve E nez önle­ E d irn e barışın ın esasları
rinde görülmeleri padişahın ve devlet rica­
linin metanetini kırmış, ümitsizliğe düşür­ Onaltı m addeden m eydana gelen Edirne
müştü. Ç ü n k ü Kus başkumandanı Dibiç, doğ- barış anöiaşmasım, Rusya ve Rus tüccarla­
rudsn doğruya İstanbul u tehdit etmekteydi. rına tazminat, harp tazminatı ve işgal altın-

Saray-içi sahasından Edirn en în gö rünüşü

2912
I

daki Osmanİı arazisinin boşaltılmasına dair 6 — A kke rm an andlaşmasmdu Sırbİu için


bir senet ve Boğdanla Eflak'a ait münferit beşinci maddeye ek senedin esasları bilinen
senet tamamlamaktaydı. Andlaşm anın m a d ­ olaylar dolayısile yer it;e getirilememişti. E u n ­
delerindeki esaslar kısaca şunlardı: ların hem en yapılmasını ve Sırbistandan ay­
rılan altı nahiyenin tekrar Sırbistana ilhakını
1 — İki devlet arasında devam eden her Osmanlı devleti taahhüö ettikten başka b u
türlü h u su m et m ünazaa bugünden itibaren barışın imzasından sonra bir ay içinde b u
denizlerde ve karalarda sona erecek ve ba­ hususa dair çıkaracağı bir hatt-ı şerifle d u r u ­
rışın devamlı olması için bu barışın şartla­ m u açıklamayı da kabul eder.
rına iki taraf ta riayet edeceklerdir,
7 — B u andlaşmanın akdiyle Rusya tebaa­
2 — B u andlaşma ile Rusya savaşkan ev­ sı, evvelki andlaşmalar gereğince, bütün Os-
velki sınırlariylc Boğdan ve Eflak;, O sm an 'ı manlı ülkelerinde gerek karada ve gerekse
devletine iade ettikten başka, T u n a d a n Ka- denizlerde eski ticarî serbestiyetine tama-
radenize kadar, Dobruea dahil, güneyde Rus mıyle sabib olur. B u n d a n böyle R u s tebaa, ge­
askeri imaline uğrıyan Rumeli ve Balkanlar­ mi, ma) ve emtiası her türlü taarruz ve m ü ­
daki bütün kale, şehir ve köyleri de tama­ dahaleden masun kaldıktan başka, m ezkûr
m e n Osmanlı devletine terk edecektir. tebaa münhasıran R u s elçi ve konsoloslarının
3 — İki devlet arasında batıdaki sınır h ü k ü m ve Kaptı altında bulunacaklardır.
hattı, evvelce olduğu gibi, Prut nehri (Boğ- Rusya gemilerinde, Osmanlı memurları tara­
dana girdiği yerden itibaren) ve onun Tıı- fından ne denizde ııe de Osmanlı limanla­
naya kavuştuğu yere kadar aynıdır. B u n d a n rında yoklanamıyacaktır. Rus tebaasından bi­
sonrası T un a nehri cereyanını takiben Hızır rine ait bilcümle emtia veya zahire, tarifesi­
İlyas boğazından Karader.ize ulaşır. T u n a ne göre gümrüğü verildikten sonra, serbestçe
kolları ¡ilerindeki adalar Rusların tasarrufun­ satılması veyahut diğer bir millete devri
da, sağ kıyı da evvelki gibi OsmanlIlarda ola­ m ü m k ü n olduğu gibi yine bu R u s devletinin
caktır. Adalar ve OsmanlIlara ait sağ kıyının tebaasından olan kimsenin memleket zabı­
bir kısmında tahkimat ve imar işleri yapılma­ tasına ihbarına ve ruhsat almasına lü zum
yacaktır. H e r iki devletin ticaret gemileri olmadığı ve Rusyadan gelen zahire ile emti­
Tunanın tam boyunca işliyobilecek, aynı za­ anın da bu- şartlara tabi olması kararlaştırıl­
m anda İslâm bayrağı taşıyan gemiler de Kili mıştır. Osmanlı devleti, Karadenizden Ak-
ve Sünne boğazlarından serbestçe geçecek­ denize ve Akdenizden Karadeııize geçen d o ­
lerdi. Hızır İlyas boğalı her iki devletin sa­ lu veya boş Rus ticaret bayrağı taşıyan ge­
vaş, ticaret gemilerine açıksa da, R u s savaş milerle diğer devletlerin ticarct gemilerine
gemileri Prut'un Tuna'ya kavuştuğu yerden Boğazlardan ¡jirip-çıkışı serbest bırakacaktır.
yukarı geçemezler. Aksine hareket, Rus elçisinin b u husustaki
istidasına çabuk tarziye verilmediği takdirde,
4 — D o ğ u hudutları; Gürcistan, İmere, Rusya devletine b u hareket hasm ane telâkki
Megril, Guril ve Kafkasya taraflarında b u ­ etmesine ve derhal mukabele-i bilmişle te­
lunan diğer yerler bîr zam andan beri Rusya - şebbüsüne hak verecektir.
ya katılmış olduğundan ve Rusya devleti
Türkmen-çay andlaşması ile de İrandan, Eri­ 8 — A kk e r m an anlaşmasının altıncı m a d ­
van (Revatı), Nahcivan hanlıklarını da aldı­ desinde yazılı, iki taraf tebaa v e tüccarının,
ğından, Osmanİı ve Rus devletleri ileride bir 1806 dan beri olaıı hâdiseler dolayısile vaki
nizayâ m eydan verm em ek gayesile; Guril zarar ve ziyanlarının tazminine dair b u lu ­
memleketinin Karadenizden şimdiki sının ile n an şart yerine getirilmemiş olduktan başka
giderek İmere hududuna çıkıp oradan en b u son savaşta da R u s ticareti daha da z a ­
doğru yolu takiben Alııska ve Kars eyâletle­ rara uğradığından, Devlet-i aliyye bunların
rinin Gürcistan sınırlarına bitişik oldukları taamınatı için, Rusya tarafından tayin oluna­
yerlere kadar olan hattı sınır tayin etmişler­ cak taksitlerle, onsekiz ay zarfında 1,5 m il­
dir. B un a £öre; A napa, Poti, Ahıska ve Ahil- yon maear altınını Rusyaya ödiyecektir.
kelek Ruslarda kalacak; Erzurum , Kars, Ea-
yezid (D o ğ u ) şehir ve eyâletleriyle Ahıska 9 — R u sya devleti bu savaşta pek çok
eyâletinin kalan kısmı, OsmanlIlara iade olu­ masrafa girmiş bulunduğundan, Osmanlı d e v ­
nacaktır. (R u syam n Gürcistan üzerindeki hâ­ leti karşılık olarak Anadolu tarafından bir
kimiyeti böylece tanınmaktadır), arazi parçasını Rusyaya terkettikten başka
miktarı tayin edilecek bir meblâğı da ö d e­
5 — Boğdan vc Eflak, kendilerine verilen meyi taahhüt eder.
şartlar ve imtiyazlarla Gsmar.lı devleti tabii­
yetini (uyrukluğunu) kabul ettiklerinden 10 — Osmanlı devleti L o ndra’da, Rusya,
Rusya da- onların refah hallerinin mütekeffi- İngiltere ve Fransa devletleri arasında akdo-
lidir. Kendilerine muhtelif tarihlerde ve şim­ lunan andlaşmaya (6 tem m uz 1827) m uv a fa ­
di b u andlaşmada verilen imtiyazat ve m u a ­ kati olduğunu ilân ettikten başka yine b u
fiyeti tekid eden bir senet bu andlaşmaya devletler tarafından 1823 martında, bu L o n ­
yüklenecektir. dra andlaşmasının mutlaka icrasına dair h a ­

2913 F. 35
zırlanan ve kabul edilen tazminatın tafsilâ­ 13 — İki taraf da, tebaalarından hangi si­
tını havi, yayınlanan senede de muvafakat m i ve taifeden olursa olsun, gerek savaş es­
eder. B u andlaşmanın imza ve tasdiknamele­ nasında gerek imar-ı harbiyede ve etvar ve
rinin mübadelesinden sonra Fransa, İngilte­ hareketleriyle veyahut rey ve efkârlarını
re, Rusya devletleri ile Londra şart ve tanzi- beyanla muhariblerden diğerine alâkalarını
m atmın icrasını tesviye için Osmanlı devleti izhar etmiş olanlar affedilecek, can ve mal
tarafından murahhaslar tayin olunacaktır. bakımından rahatsız edilmeyip, gitmek isîi-
y enleri de, onsekiz ay içinde emlâkini satıp
11 — B u andlaşmanın imza ve tasdikna­
serbestçe gidebileceklerdir. İstirdat veya zap-
melerinin mübadelesini müteakip havi bu­
toJunan memleketlerdeki Osmanlı ve Rus te­
lunduğu şartların, hususile Rumeli ve A n a ­
baaları da gerek savaş öncesi ve gerek sa­
dolu tarafında iki devletin memleketlerini
vaştan beri iktisab eyledikleri emlâki ister­
ayırd edecek sınırlara dair olan üç ve dör­
lerse satıp- para ve eşyalariyle yine onsekiz
düncü maddelerle Boğdan ve Eflak memle­
ay içinde taraflardan birine geçebilir.
ketlerine Sırplıya dair olan beş ve altıncı
maddelerin, sür'atle ve tamamen icrasına Os- 14— Hangi millet ve taifeden olursa ol­
manlı devletince hemen teşebbüs olunacak­ sun iki tarafın harb esirleri bilâ bedel ve
tır. Bunlar icra olunmuş addolunabilecekleri semin, barışın tasdiknameleri mübadelesi aka­
andan itibaren bu andlaşmaya bağlı olarak binde, istirdat olunur. Ancak kendi rızasiyle
yapılan hususi seneddeki esaslara göre O s ­ Osmanlı ülkesinde müslümanlığı veya Rus-
m anlI ülkesinin Ruslarca tahliyesine mübaşe­ yada hırisiiyanlığı kabul edenler bundan
ret olunabilecektir. müstesnadır. Esir mübadelesi hududlarda
olacaktır.
12 — B u andlaşmanm temessüklerinin
imza ve mübadelesinden sonra gerek karada 15 — Osmanlı devleti ile Rusya arasında
ve gerekse denizde iki taraf kumandanlarına muhtelif tarihlerde akdolunan andlaşma ve
husumetin sona erdiğini bildiren emirler ve­ diğer belgeler b u andlaşma ile değiştirilen
rilecek ve bundan sonra vukua gelen harekât kısımlar hariç tamamen yürürlükte olup iki
sonunda elde ediien mahaller hemen istirdat taraf da b un u tasdik ederler.
olunacaktır. 16 — İşbu andlaşma, âkid iki devlet tara-

Edirnc’de Saray-içinc'e gösteren bu resimde solda barış görüşmelerinin cereyan


»ostancı köşkü vc ortada A dalet kasrı (ku le ), sağda R u s çadırları ve ön plânda da
süvarileri görülmektedir

2914
i'mdan tasdik olunup tasdiknameleri delege­ 3 — Andİaşmanın dokuzuncu maddesinde
leri arasında altı haftada m üm künse daha harp masrafları tazminatının da Osmanlı dev­
önce mübadele olunacaktır. letince ödenmesi taahhüd edilmiştir. B u taz­
minatın miktarı on milyon Macar altını olup,
Dört maddelik tazminata ve tahliyeye da­ çar bunun ödenmesinde kolaylık olmak üze­
ir olan senede gelince: re kabule şayan eşyayı da aynen kabul et­
meğe rıza göstermektedir.
1 — Barış andîasmasının beşine! m adde­
sine gore yapılan, Boğdarı ile Eflak'a aid ek 4 — A ndlaşm anm on birinci maddesi şar­
senedin bir bendinde kayıtlı olduğu üzere, tına göre Osmanlı ülkelerinden Rus işgalin­
Tutıanın sol kıyısındaki İslâm beldeleri ve de bulunan yerlerin terk ve tahliyesi b u su­
arazisi Eflak’a terkedilecektir. Aynı Kamanda retle tesbit edilen esaslara göre yapılacaktır.
yine bu kıyıdaki tahkimat da terkedilip ye­ Şöyle ki: Rus tüccar ve tebaasına ait tazmi­
nilenen! iyece k ve bu halde OsmanlIlarda b u ­ natın (b u senedin ikinci maddesine göre)
lunan Yergöğü kalesi istihkâmları yıkılıp cn- yüzbinlik taksitinin ödenmesi ve Sırplıya aid
'beş gün içinde Huşlara teslim edilecektir. O s ­ maddenin <andIaşmada altıncı) yerine ge­
manlI askerleri ve dj£er İslâm ahali de mal­ tirilişi ile Yergöğünün teslimi (bu senedin
larını ve eşyalarını alıp onlarla beraber çe­ ilk maddesi) tamamlanınca Ruslar da Edir­
kileceklerdir. ne, KırkkÜise (Kırklareli), Lüleburgaz M id ­
ye ve îjjŞneadayı ve diğer bazı yerleri boşal­
2 — Barış andlaşmasının sekizinci m a d ­ tacaklardır. Dörtyüz binlik taksit verilince
desindeki şarta göre Osmanlı devleti 1806 dan (bu senedin ikinci maddesine göre) yani al­
beri Rus tebaasına ve tüccarlarına muhtelif tı ay sonra, Balkanlardan denize ve Burgaz
zamanlarda vaki olan zarar ve ziyanın taz­ körfezine kadar elan kısım, ilk beşyüz bin
minatı olarak tesbit edilen birbuçuk milyon verilince de (bu senedin ikinci maddesine
Macar altını onsekiz ayda şu taksitlerle' göre) yani ikinci altı ay sonunda Dobruca ve
Ödiyecektir: Andlaşm anın tasdiknameleri m ü ­ T u n a ’dan Karadenize kadar kısımlar R u s as­
badelesinde yüzbini, bundan sonraki ilk altı kerleri tarafından terkedilip Osmanlı m em u r ­
ayda dörtyüz bini, ikinci altı ayda beşyüz larına devredilecektir. A ncak Silistre ile Boğ­
bini, üçüncü altı dada yine beşyüz bini tama­ dan ve Eflak’ın tahliyesi ise b u senedin üçün­
m en tediye edilmiş olacaktır. cü maddesinde yazılı savaş tazminatının ta-

B o s t a n c ı- k a s r ın d a O sm a n i ( fa r la R u s i a r a r a s ı n d a E d i m e a n d la ş m a s ı g ö r ü ş m e le r i ( B u v e
b u n d a n e v v e l k i îk i re s im ç a r B ir in c i N ik o fa ’ m n re s s a m S a y g e r v e D e sa rn o c T y a 18 2 9 -13 3 0 d a
y a p t ır ıp b a s t ır d ığ ı a lb ü m d e n a lın m ış t ır )
niamen ödenmesinden sonra, iki ay içinde, aşları voyvodalar tarafından verilen silâhlı
yerine getirilecektir. Doğuda, Anadolu tara­ neferleri bu işlerin icrasında kullanabilecek­
fında Rusların OsmanlIlara terkedecekleri lerdi. Şimdiye kadar padişahlara verilen za­
<.andlaşman:n dördüncü maddesi) yerlerin hire. koyun, keresle bundan sonra ver ilmi -
boşaltılmasına gelince; barış andlaşmasının yecek, bu memleketlerin halkı angaryada
tasdiknameleri mübadelesinden üç ay sonra kulianılamıyacakUr. B una mukabil Hazine-i
bu hususa dair orada Paskiyeviç divanında âmirede yeni durum dan hâsıl olan zararları
yapılacak toplantıda hazırlanan senede ve bu telâfi için 1802 hatt-ı şerifine göre cizye. ıy-
senedin mübadelesinden sekİ2 ay geçince bağ­ diye ve rikâbiye namiyle verilen senelik
lıyacaktır. vergi hariç yeni bir yıllık vergi verecekler­
dir. Bunun miktarı iki taraf arasında karar­
Boğdan ve Eflaka aid münferit surette
laştırılacak ve bu tesbit edilenden başka ne
A kkerm an anlaşmasındaki esaslar tekrarlan­
ahaliden ne de voyvodalardan bir talepte bu-
makta ve şunlar kaydedilmekteydi;
lunulamıyacaktır. Voyvodası değişen m e m ­
Voyvodalar, azledilmeleri veya istifaları leket sadece bir yıllık meblâğ ¿diyeceklerdir.
hariç hayatları boyunca makamlarında kala­ Her iki memleket çok sıkıntı çektiklerinden
caklar ve iç meselelerini, andlaşmalarla hatt-ı vermeleri icab eden vergileri de Rusların bu­
şeriflerin esaslarını bozmadan, divanlarında raları tahliyesinden iki sene sonra ödemeleri
serbestçe görüşüp halledebileceklerdi. Hudud- kabul edilmiştir. Rus işgalindeki idare şekli
ları Tuna nehri orta hatlı ve Prut suyu men- de iki memleketin meclisleri tarafından ka­
baına kadar olan kavsin kavradığı arazi rarlaştırılacak ve OsmanlIlar bunu kabul
parçasıydı. Osmanlı devleti Tunanın sağ kı­ ederlerse tasdik edeceklerdir.
yısında tahkimli yer bırakmıyacak ve bu kı­
yılarda müslümanlarm oturmalarına müsaade Avusturya elçisi, bu Edirne andlaşması-
etmiyccekti. Eflak ve Boğdanda da müslü- nı, «muzaffer bir devletin zayıf bir düşmana
manlar oturamıyacaklar, hububat satın ala­ şimdiye kadar kabul ettirmiş olduğu andlaş-
cak tüccar da ellerinde müsaadeleri olduğu malardan hepsinin en ağırı» ve Bâb-ı âli’nin
takdirde buralara girebileceklerdi. T un a so­ «artık bağımsız devletler arasında sayamadı­
lundaki İslâm şehirleri ve arazisi Eflak’a ğına» bir alâmet olarak vasıflandırdı. A z
terk olunacak, buralardaki İslâm ahali em ­ sonra, Yunanistan için yapılan teklifler sıra­
lâk ve arazisini onsekiz ay içinde yerlilere sında Mctternich de, b u gibi şartlar altında
satacaklardı. Yerli idareler hududlarına ka­ «Osmanlı devletinin yaşamakta devam etmesi
rakol ve karantina koyabilecekler, hattâ m a ­ tamamiyle şüpheli bir hale geldiği* nl söyledi.

B A R IŞ S O N R A S I D E V R E , C E Z A Y İ R ’İN İS T İL Â Y A U Ğ R A M A S I,
M IS IR V A L İS İN İN İS Y A N I

Osmanlı devleti, barıştan sonra da m e m ­ potamos suyu (Misolongi batısında) ağzından


leketin her sahada muhtaç olduğu ıslâhatı Zeytin (Lam ia) körfezinde Spcrchius nehri
istediği gibi yürütecek bir sükûnete, rahata ağzına doğru çekilen hattın güneyini ve Ağ-
kavuşamadı. Gerek E d im e andlaşması ve ge­ rıboz. Skyro. Kiklad ve Şeytan adalarının
rekse ona bağlı senetlerin ahkâmının yarat­ müstakil bir prenslik olan Yunanistana veril­
tığı güçlüklerin yanında yeniden meydana diği şeklinde idi.
gelen çok önemli iç ve dış gaileler birbirini Osmanlı devletini en çok düşündüren bir
takip etti. mesele de. harb tazminatının ağırlığıydı. B u
kadar parayı bu müddet içinde ödemeğe asla
imkân yoktu. Bun u n üzerine, bazı yabancı
Y ım a nistana verilen yeni haklar, son elçiliklerin tavsiyesiyle Halil Paşa büyük el­
çi ve Süleyman Necib Efendi elçilik müste­
harbin sarsıntıları şarı olarak Petersburg’s yollandılar. Vazi­
feleri, R u s çarının insafına bas vurarak taz­
Edirne andlaşmasının metni İngiltere’ye minatı hafifletmekti. Bir hayli uğraşıldıktan
varınca Osmanlı devletinin bekası o kadar sonra tazminat sekiz milyon Macar altınına
şüpheli görülmeğe başlandı ki, yeniden ku­ indirildi. İlk taksit olarak iki milyon öde­
rulacak olan Yunanistamn idaresinin böyle nince, Rus kuvvetleri Silistre hariç olmak
bir devlete bağlanması doğru görülmeyerek üzere işgal altında bulundurdukları yerleri
‘ am am en müstakil bir devlet olmasına karar boşaltacaklardı. Kalan altı milyon altın, altı
verilmiş, Fransa ile Rusya ve Avusturya bu­ yılda ve eşit taksitlerle ödenecekti (Haziran
nu kabul ettikleri gibi Bâb-ı âli de kabul zo­ 1830). A nc a k bundan sonra taksitler ödendik­
runda kalmıştı (24 nisan 1830). Bir nota ha­ çe evvelâ Tuııa nehri -Karadeniz bölgesi, m ü ­
linde verilen ve Osmanlı devletince de ister teakiben Boğdan ve Eflak (O cak 1834 -R a ­
istemez kabul edilen bu yeni kararlar; Aspro mazan 1249), en nihayet Silistre (Nisan 1836 -

2916
Zilhicce 1251) nin Ruslar tarafından boşaltılıp
Osmanlı egemenliğine terki temin edilebil­
miştir,
Osmaniı devleti savaşta hem toprak kay­
bına uğramış, hem bir parçası bütün halinde
ayrılmış, hem de ağır bir tazminat yüklenmiş
olmaktan mâda, Rusyayı artık askerî güçle
yenemlyscek ve bu daimî tehlikeyi bertaraf
edemiyecek duruma düşmüştü- Diğer taraf­
tan bu savaş ve sonradan devam eden olay­
ları imparatorluğun Rumeli bölgesini pek
derinden sarsmış bulunuyordu. Bilhassa dev­
letin İsianbuldan önce başşehri bulunan Edir­
ne'nin düşman istilâsı geçirmesi müsltiman
halkın maneviyatını pek bozmuş ve genel
bir muhacerete sebeb olmuştu. O kadar ki
az zamanda yalnız Edirne’nin 140 bin civa­
rında olan nüfusunun 100 bine indiği görül­
dü. B u vaziyetlerden üzüntü duyan padişah
İkinci Mahrnud halkın mâneviyatmı kuvvet­
lendirmek gayesile az sonra bir Edirne seya­
hati yapmayı faydalı buldu (Haziran 1831).
Edirnede kaldığı müddet içinde askerî m ü ­
esseseler! teftiş ettikten başka, Meriç üzerin­
deki büyük köprünün yapılması emrini verdi
ve şehrin eski hareketini kazanması için alâ­
ka gösterdi.
Kakat imparatorluk öyle bir devrine gir­
mişti ki iç ve d ıs gailelerin sonu gelmiyordu.
Henü z Edirne seyahati yapılmadan ve son Sultan İkinci M a h m u r u n mânalı bîr portresi
savaşın yarattığı zaafın cn şiddetli devrinde,
devletin kuzey Afrika batısındaki bir ülkesi
olan Cezayir-i garb ocağı, tıpkı imparatorluk
hücuma uğramış bulunuyordu.
gibi batının teknik ilerleyişini takip edemedi­
ği için Akdcnizde donanm a bulunduran A v ­
Fransızların Cezayir! istilâsı rupa devletlerine karşı savaş kudretini sa­
manla kaybetmişti. 1815 yılında toplanan V i­
Osmanlı imparatorluğunun bir parçası yana kongresinde korsanlığa son verilmesi

2917
kabul olunmuş ve b u kararı İngiltere yürüt­ kibirli ve dünya ahvalinden tam am en gafil
meğe m em u r edilmişti. Ertesi yıl kuvvetli bir bir zaltı. Direktuvar idaresi zamanında, yani
İngiliz filosu Cezayir limanını topa tutarak 1797 yılmda Cezayir dayısı Fransa’ya harç
donanmayı batırdı. Cezayir dayısı dize gelip olarak bej milyon frank ve bir miktar h u b u ­
hıristiyan esirleri serbest bırakmayı, daha bat vermişti. B u borcun tahsili ise, iki Y a h u d i
evvel aldığı fidyeleri iade etmeyi ve donan­ tüccara havale olunmuştu. Frsnsa bu. borcu
m a masrafını ödemeği kabul zorunda kaldı. tanıyor, lâkın bazı hesap ihtilâfları yüzünden
Bnylece, Cezayir-i garb büsbütün zayıflamış ödemeyi durdurm uş bulunuyordu. Dayı H ü ­
oldu. Eskiden beri burada gözü olan Fran- seyin Paşa, alacağına kargılık bir kısım
sızlar, bu fırsatı kaçırmak istemediler, Hele Fransız gemilerini zaptetti. Fransa konsolo­
Osmanlılarm Rusyaya karşı giriştikleri son su, meseleyi görüşmek üzere geldiği zam an
savaş yüzünden müşkül durum da bulunm a­ da dayı onun tavrı karşısında hiddete kapı­
ları büsbütün işlerine yaradı. B u sırada C e­ larak elindeki yelpaze ile yüzüne vurdu (30
zayir-i garb dayısı bulunan ■İzmirli Hüseyin ağustos 1327), Cezayir-i garb dayısı tarziye
Paşa oldukça okur yazar, lâkin son derece vermeyi de reddettiğinden mesele büyüdü.
Bâb-ı fili dayı Hüseyin Paşa’ya Fransa ile
bileceğini sandığından buna yanaşm ak iste­
medi. Fransa devleti de I\’avarin olayından
sonra M o r a ’y a kuvvet gönderdiğinden bütün
arzusuna rağmen Cezayire karşı ciddî bir h a ­
rekete girişemeden don anm a ablukası ile ik­
tifa etti. Ü ç senelik bir abluka ve semeresiz
kalan uzlaşma teşebbüslerinden sonra Frsnsa
hükümeti, o sırada pek müşkii bir durum da
olan Bâb-ı âli’nin, Cessayir-i garb üzerinde
bulunan haklarını hiçe sayarak daha esaslı
bir harekete karar verdi ve İngilterenia m u ­
halefetine rağm en Fransa başvekili Polignac
kı'tıdi iç politikası icabı Cezayı M u..ıb da­
yısına karşı bir sefer tertib etti. Y ü z savaş,
beş yüz nakliye gemisiyle Cezayire gelen
Fransızlar, karaya 36000 kişilik bir kuvvet
çıkardılar (12 haziran 1830), Hüseyin Paşa,
kısa bir savaştan sonra teslim olmak zo­
runda kaldı (5 tem m uz). Rus savaşında ta­
m a m e n takatsiz düşen Osnıanlı devleti ise bu
deniz aşırı ülkesine hiç bir JCi'ili yardımda
hulunamıyarak sadece olayı Fransa nezdinde
protesto etmekle iktifa etti. Bâb-ı âli b u isti­
lâyı hukuken uzun zam an tanımamakla bera­
C e za y ir ’in son dayısı H ü se y in Faşa ber fi’len Cezayir-i garbı ebe­
diyen kaybetmiş ve M o r a ’dan
sonra imparatorluğun b u parça­
sı da elden gitmiş oluyordu

S ırb istan v e S isam ’a m u h ta ­


riyet Y tm an istan a arazi
verilm esi

Devlet-i aiiyye, b u uzak ül­


kesine bir yardım yapam am anın
aczi içinde protestolarla iktifa
ederken, E d i m e barış andlaş-
masının bir şartına göre de Sır-
bistanm muhtariyetini temin
eden hatt-ı şerifi çıkardı (A ğ us­
tos 1830),
Evvelce kendisine bir takım
imtiyazlar verilerek başknezliğe
Dayı H ü s e y in P a j a ’ nın Fransıı konsolosunu tahkiri getirildiğini gördüğümüz Miloş
(Bir Fransız resminden) Obrenoviç, memleketinin tam

2918
muhtariyeti için o zam andan itibaren onbeş gos’taki hükümeti yegâna meşru hüküm et
yıl durm adan çalışarak elinden geleni yap­ tanıdılar. Sonra müstakil Yunanistan için kral
mıştı. Nihayet Ruslar Edirne barış andlaşma- tayini, hudutların tevsii ve idari işlere ait
sına dere ettirdikleri bir m a dd e ile onun bu nizam nam e bakımından yeni kararlara varıp
çalışmasının semeresini mükafatlandırmış­ bunları Bâb-ı âliye bildirdiler (21 tem m uz
lardı. Çıkarılan hatt-ı şerife göre: Sırbistan 1832). B u n a göre; Y u n a n krallığına Bavyera
Bâb-ı âliye vergi verir bir emaretti ve yal­ kralının oğlu Otto (.Othcn) tayin ediliyor,
nız Bei-grad kalesinde eskisi gibi Osmanlı Aspropotama suyunun denize ulaştığı yere
devleti askeri bulunacaktı. Zabıta, adalet, kadar olan kuzey hududu, batıda Karlı-eli
mezhep, maliye işlerinde Sırp hükümeti ta­ A karm any a) de katılarak K a r d a körfezine,
m a m e n müstakil hareket edecek ve millî as­ doğuda ise Vole (Golosj körfezi güneyine
ker birlikleri kurabilecekti. B u n d an uz son­ doğru genişletiliyordu Buna mukabil de Os-
ra da Sırbistan prensliğinin Miloş Obrennviç manlı devle'ine orıiki milyon frank veri!m ek­
soyuna veraset yolu ile intikali beratı veril­ teydi. İstanbul’da cereyan eden biraz m ü z a ­
miştir (Eylül 183G). İki sene sonra bu m u h ­ kere. ve görüşmelerden sonra İngiliz, F r a n ­
tariyeti Ege denizi adalarından Sisama veri­ sız, R u s sefirlerine muvafakati mutazamrrun
len takib etmiştir. höccet verildi (26 aralık 1832). Böylece Y u n a n
krallığı da teşekkül etmiş oldu.
İlk R u m isyanları sırasında ve sonra da
devam müddetince Sisamlılar büyük faaliyet Eâb ı âliye bu imtiyazları havi notayı
gösterdiler ve bağımsız Y u n a n devletinin k u ­ ve diğer teklifleri kabule m ecbur eden şey-
rulmasında bu gayretlerinden
ötürü önemli rolleri oldu. A n ­
cak Y u n a n devleti kurulunca
Sisam onur, hudutları dışında
bulunduğundan Osmanlı idare­
sine karşı pek müşkil durum da
kalmışlardı. İşte bu hal dolayı-
sile Fransa, İngiltere ve Rusya
devletleri Sisamı himaye mak-
sadile hazırladıkları bir takım
imtiyazları havi notayı Osmanlı
devletine vererek bermutad k a ­
bul ettirdiler (10 aralık 1832).
Onsekiz maddeyi ihtiva eden
notanın esasları şunlardı: Sisaın-
da u m u m ! bir af ilân olunup,
ada seçimle kurulacak bir mu-
teberan meclisince idare oluna­
cak ve idari teşkilâtı da bu
meclis kuracaktı. Meclisin baş­
kanlığını, Sisam beyi denilen Cezayir se hrini.n 1829 d a Fransız don anm ası tarafından
ve Bâb-ı âli tarafından, mutlaka b o m b ard ım a n ı
ortndoks m ezhebinden olmak
şart iyi e, seçilen zat yapacaktı.
A d a d a asker buhınmıyacak ve
her sene Osmanlı devletine mak-
tuan dörtyüz bin kuruş vergi
ödiyecckti.

Bunu hem en Yunanistana


verilen yeni bir muvafakat
hücceti takip etti. M uva kka t bir
senato tarafından idare edilmek­
te olan Yunanistanda durum
karışıktı. Kapodistrias’m öldü­
rülmesinden sonra onun yerini
tutacak kimse de bulunamadı­
ğından, partiler birbirine karşı
pervasızca harekete başlamış­
lar, iş bir iç harbe kadar git­
mişti. Londra’da toplanan üç hâ-
-m i devlet temsilcileri önce Ar- 1830 da Cezayir şehri

2919
lerin başında artık had halinde bulunan M ı ­
sır valisi meselesi idi.

M ısırın d u r u m u ve K a v alalı M e hm ed
A li Paşa

üçüncü Selim devrindeki vukuatı n a k ­


lederken yazdığımız üzere Mısır eyaleti vali­
liği isler istemez Kavalalı M eh m ed Ali Pa-

Solda: Kapodistrias, sağda: M . O bre n o v iç

O sm anlr fm parato rlu ğu nu n Edirn e andlaşmast h ükü m lerinin yerine getirilmesinden sonra
A v r u p a kıtasındaki vaziyeti ( E . 2 . K a r a l ’ ı Osm a n it T a r ih im d e n tadilen alınmıştır)

2920
İkinci M ahm ucPun ıslahatı ve ıslahatçılığı

(İla v e ; 1 7 1 )


İkinci M a h m u d tahta geçtiği sı-' j
rada babası Birinci Abdülhamid gibi rine hâkim olarak merkezi idarenin
devam etmekte bulunan bir Osman.Ii n u fu 2 im u hiçe indirmiş o3an âyâr, ve |
—R u s savaşı ile karşılaşmıştı. Bir Saç ! mütegallîbeyi bertaraf edip devlet o- !
yjl sonra Bükreş barışı ile sona erdi­ tori resini bütün memlekevte hakim
rilen ton savacı Osmanlı ü evleti kay­ kılmıştır. B u alanda» yalıma Misit va­
betmişti. Ancak banktan sonraki dev- lisi Kavalalı M ehm ed Ali Faşa, ile ol sn
re de sükûnet' içinde geçmemiş iç ve mücadeleyi kazanamamıştır. M em le­
yeni dış gaileler bir birini takip et­ kette kuvvetli bir merkezî idare ku­
mişti. rulduktan sonra valilerin gittikleri
Önce? devlete kafa. tutan âyân ve yerlerde vergi toplayarak bununla gö- ;
mütegallibe paşalar sonra Sırp, Mem- çın m eleri usulü kaldırılmış ve kendi- j
ieketeyn ve Mora isyanları, dogu kom­ lerine m uayyen maaşlar bağlanmıştır i
şusu Iranın huzursuz politikası, yeni­ Böylece eskiden bulundukları yerin ?
çeri ocağmın ilgası, yenilgi ile sona mutlak hâkimi olan, eyâleti keyfince
eren bir R u s seferL Yunanistanın is­ idare eden, istediği gibi vergi topla­
tiklâli ve nihayet Mısır valisi M ehm ed yan, istediğini hapis, işkence ve idam ;
Ali Paşanın isyanı, devlet ordularının eden ve çok zaman halk: sonuna kn- :
âsi paşaya üst üste yenilmelerinin do­ dar sömüren, icabında devlete bi-e i
ğurduğu teliilkeler ve yarattığı üşün­ kafa tutup azil kabul ei.meyeıı vali- |
tüler MalırmidTu n saltanat müddetini lerin yerini, merkeze tamamen ita- ;
hemen hemen tamamen doldurmuş vr atlı, vazife ve sel illiyetleri tayin ve i
onu yıprandırmış. sıhhatini bozmuş tahdit edilmiş memurlar aldı. Bunîara |
tüberküloza yakalanmasına sebeb ol­ zamanla batı tarzında askeri birlikler i

muştu. Fakat İkinci M a h m u d bütün yetiştirmek vazifesi de verildi. Redif


bu sıhhatim bozan ağır dertler ara­ denilen bu askerin rnikdarı çoğalınca '
sında devletî kurtarmak, o nu yaşat­ eyâletlerde asken kumandanlar de­
m a k için var kuvvetiyle çalışmış, ıs­ m ek olan “ müşirlikler" kuruldu. Mü- J
lahat- için imkânlar yaratmıştı. K e n ­ şirler zamanla salâhiyetleri genişleyip \
disinde Osmanlı devletini ve devletin valilik va&i fesini, yâni mülki idare \
dayanağı olan müesseseleri ıslâh etmek âmlrligini de üzerlerine aldılar.
sabit, değişmez bir fikir halinde idi. Merkezî idarede iser büyük bir j
Yeni düzeni ve batı usulüne göre devrim oldu. Osmanlı devletinin lıü- i
talimli orduyu terviç ettiği için tah­ kümeli başlangıçta Divan-ı îıümayun'-
tını ve hayatını kaybeden Üçüncü du. Sonra, bilhassa onsekizincl yüz- ■
Selim‘in yerine Osmanlı tahtına çık- ] yıl ortalarına doğru “Hademe-i bab>ı
tığı halde»- ilk iş olarak alâkalı bahiste asafi" denilen sadaret dairesi mermtr-
yandığımız gibi -sekban-ı cedid" adlı lan bu vazifeyi üzerlerine almışlardı, j
tâlimi! bit askeri sınıf kurmaktan çe­ Bunların bir kısmı dîvana m ensup, r
kinmedi. Ancak az sonra kopan bir bir kısmı sadaret dairesine m ensup |
yeniçeri isyanı bu teşkilâtı ona lağvet- * kimselerdi. Divan-ı h ü m a y u n ehem m i­
tirdi- Hatta tahtı ve hayatı da tehli­ yetini kaybetmişti. Lâkin salâhiyetleri­
keye girdi. B u n d a n sonra u z u n saman ni hukukan muhafaza ediyordu. Bir '<
diğer meselelerle meşgul olarak. ıslâ­ çok büyük memuriyetlerin devlet id«- i
hatın nasıl gerçekleştirilebileceğini ka­ resinde hiçbir görevi kalmamıştı. Bîr !
zandığı tecrübelere göre tasarlamış ve çok memuriyetlerin de vassife ve se- j
ona göre harekete geçmiştir. M uvaf­ lâhiyetleri tedahül halinde idi. İdari, j
fakiyetlerinin başında artık dejenere , ynalı mülkî, askerî işler bu yüzden
i tam bir karışıklık içinde bulunuyordu.
olmuş ve devletin başına belâ kesil­
B ütün bunların yanında gayri resmi i
miş, her yeniüge. bütün ıslahata en­
selâhiy etler türemiş, çeşitli müessese- '
gel olan “yeniçeri ocağı” m bîr dar-
lerin zam an zam an devlet üzerinde
bede ilgası gelir. B u işte b üyük bir
n üfuz ve tesiri dalgalanırlar halinde j
cesaret ve metanet gösterip sonunda
Hissedilir olmuştu. ikinci Mahmvıd,
m uvaffak olmuştur. Tasarladığı yeni­
merkez teşkilâtını tamamen batı dev- \
liklerin tatbiki ise, bundan sonra im­
letlerine uydurdu. Böylece:
kân dahiline girebilmiştir. Sadaret kethüöahg'i 1SS5 yılında
O n u n muhtelif alanda yaptığı ıs­
Umur-u mülkiye Nezareti <B a k a n l^ı)
lahat gözden geçirtirse -şunlar görülür:
ve 1837 yılında Dahiliye Nezareti ol­
l — İdari alanda : du. 1838 yılında saüareı’.e birleşti
Evvelâ, memleketin çeşitli böîgele- (sonra jsöfi yılında yeniden' ayrı ne-

2921
i -
ı zaret Olmuş. 1871 de yine bir! eşip i | yaptı. B u n a göre meseleler hüküm dara
^ 1878 ce tekrar ayrılmıştır), | değil, hüküm dara arz oiunmak üzere
Reisül-küttûb’lık, 1836 yılında U- ; M ab eyn başkatibine yazalı olarak bil-
mur-u hariciye Nezareti oldu. Bir ta- i ! dirilecek» padişah mesele hakkındaki
rallan, onun e m m e Hariciye teşki- j i kararım başkâtibe şifahen ifade ede-
lâtı yenicen tensik edilip Dış memle- ı c«k, û ûa b un u sadrazamın yazısının
ket elçilikleri teşkilâtı m untazam bir ! altına ve kendi tarafından sadrazama
düzene kondu (sonra îSfiS yılında ha- ; ; hitaben yazıp iade edecekti. B u şekleT ;
[ riciye nezareti sadaretle birleşmiş, “ irade'' dendi.
2871 yılında yine ayrılmıştır). Sadrazamlar, hükümdarın mutlak
Defterdarlık. 1838 yılında Maliye | vekili ve bütün işlerin tek salahiyet
Nezareti oldu. İ ve mesuliyetlisi iken, bu devirden iti­
çavuşbaşıllk, 1836 ‘yılında DeaiTI baren “ Nezaret” yâni “Bakanlık1’lann
Nezareti isonradan 1870 yılında Ad- j kurulmasile selâhiyet ve mesuliyet
üye Nezareti > oldu. bölüşüldü. Eskiden bir m e m u r . zam an
Yeniçeri Ağalığı* 182& yılında Ser­ zaman her cins devlet işlerinde çalı­
askerlik ısonradan lyOS yılında Har­ şırken yavaş yavaş çeşitli kariyerler
biye Nezareti) oldu. meydana geldi ve Dahiliye, Hariciye
D&rya kaptanlığı, unvanı kalmakla ve Maliye olmak üzere üç ana grupta
beraber, teşkilâtı modernleştirildi toplandı* Bunlar, sivil fmülkiye? me
Î (1878 yılında Bahriye Nezaret: ol­ memuriyetlerdi. Bunlar, kademe ve
m uş tur) * derecelere ayrıldı vc aralarında bir *
Sadrazamlara. 30 mart 1838 yı­ muadelet esası kuruldu. Bunlara göre j
lından itibaren ■ ‘Başvekil** .denmiştir s ; resmî elbiseler ve işaretler ihdas olun- Ş
(Bu unvan, İkinci. Mabmııd’u n ölü- f i du. Ayrıca çeşitli devlet islerinin gö- j
m ü n den sonra terk olunmuş, 4 şubat i ı rüşülmesi, karara bağlanması, istişarî
1878 öe tekrar kul lanı İmiş, aynî yılın ; i mütalealar hazırlanması için ve bir j
28 mayınında yine terk olunmuş, 29 | nevi teşriî organ vazifesi görmek üzere i
j haziran L87Q dan 2 aralık ye ‘kû- j
\ çeşitli meclisler kuruldu. Bunların eîı !
| öar yine kullanılmıştır î.
| m ühim m i “Medis-I Vâiây-ı Ahkâm-ı
B u suretle Osmaniı kabinesi ku- j
Adliye”, “ Dâr-ı Şûray-ı Bâb-ı Âli” ve i
' rulmuş oluyordu. Evvelce, Divan-ı hü- ;
j m ayu n'u n iki m ü h im üyesi olan Ana- I "Dâr-ı Şûrây-ı Askerî”dir. Birincisi,
dolu ve Rumeli kazaskerleri bu yeni adlî işlerin,’ İkincisi idari işlerin, üçün-
r hükümete daiıü edilıueMişlerdi. B un a i ! cüsü ise askerî işlerin en yüksek mer-
İ karşılık evvelce hükümete İştiraki ( ı1 eii vazifesini de göreceklerdi. Böylecet
bulunmayan şeyhülislamlar alınmışlar­ devletin dayandığı eski müesseseler,
dı. B u kabinenin üyelerini bizzat hü­ •I yerlerini yavaş yavaş yeni müessese-
küm dar tayin ederdi (bu hal. Meşru­ ı lere bırakıyordu.
tiyete kadar böyle sürmüştür). Hemen İkinci M ahm ud devrine kadar,
hem en hiçbir fonksiyonu kalmayan ş devlet hizmetinde bulunanların malı,
Divan-ı hüm ayun ise resmen ilga edil- j mülkü padişaha aitti. Bunların vefat-
! meyerek “ beylikçi, amedei** gibi eski- i [ larında veya azillerinde bütün bunlar
den birer kalem şefi otan memurların ^ ] devlete intikal eder, varislerine veya
j idaresinde daha ziyade bir süs gibi î Ü sahiplerine verilmesi sadece bir atıfet
m uhafaza edilmiştir. Yeni hükümet İ sayılırdı- îkinel M a h m u d , bu usulü de
' şeklinin teessüsü ile birlikte bütün | kaldırıp bu cins mülkiyet haklarının
j devlet ■ bürolarî da yeniden düzenlen­ devamlılığını sağladı. Bir taraftan da
miş, devlet muamelatının yürüyüşü | çeşitli dinlere mensup tebaanın ancak
[ buna göre değiştirilmiştir. OsmanlI i cami, havra, ve kilisede ayrılıp b u n u n
devletinin ilk zamanlarında bütün me- dışında devlet kanun ve nizamları
i seleler divanda görüşülür ve her şey karşısında eşit haklara sahip olması
j padişahlar namına ısdar edilen fer- esasım kabul etti ki. vefatından son­
i manlaıia halledilirdi. Burada halletii- ra ilân edilen Tanzimat m ana pren­
| lemcyen işler, ise sadrazamlarm konak- siplerinden birisi budur.
| larında toplanan ikindi divanlarına 2 — Mülkî alanda : |
kalırdı. Onyedinci yüzyıl ortalarından Osmanlı, devletinde baştan beri
itibaren kurulan Sadaret dairesi git- yeni memleketler fethedildikçe, yeni
I tikçe ehemmiyet kazanmış bir taraf­ eülüslar oldukça, büyük demografik
tan da fermanların yerin' yavaş ya­ (beşerî istatistiğe ait) hareketler vu~
vaş Hstt-ı hümayunlar, yâni padişah­ kubuldukça arazi ve nüfus tahrirleri
ların yazılı emirleri almıştı. Bunlar, yapılırdı. Nadiren halkın arzusu üze~
ya sadaret, tarafından arzedilen bir rine bu tahrirler tekrarlanırdı. As­
mesele dolayısile veya resen yazılırdı. lında otuz senede bir tahrirlerin tek­
Onsekizinci yüzyıldan itibaren ise fer­ rarlanması kanundu (Kemankeş Kara
manların yerini hemen tamamen Hat- Mustafa Paşa lâyihası; Tarih vesika­
t-ı hümayunlar almış bulunuyordu. ları C :l, S : 6J. Lâkin bu, her zam an
İkinci M a h m u d . bir değişiklik daha tatbik olunmazdı. Arazinin mülkiyet

2922
r
vc tasarruf sistemini teabit vc vergi­ i da yıllık gelir tahminlerini yapabil- ?
leri tayin eden bu mükemmel tahrir­ mek imkânım buluyordu.
ler, zamanla terk: edilmiş ve onyedinci Batı memleketlerinde ne zaman- ,
yüzyıl ortalarından itibaren yalıma ! dar tatbik edilen posta usulü, ikinci j
yeni yerlerin fethine inhisar etmiştir. İ M a h m u d tarafından O sm snl; memie-
Onsekizinci yüzyılm ilte yarısı içinde i j kelleri için de kabul edilmiştir. Boy- i
İran‘cilan fethedilen yerler için yapı- j ? leoe, haberleşme hizmetini devlet üze* \
lanlar ise, son tahrirlerdir. j rine almış oluyordu. B u n u temin için ' ;
İkinci Mahmııd. Yeniçeri ocağının j devlet posta yolları yapacak* posta, va-
ilgasından iki yıl sonra yıllardan beri * sıtalarını işletecek, vatandaşlar mek- |
ihmal edilen bu işe de el attı, çünki. ; tup ve paketlerini bu sayede istedik- }
imparatorlukta uzun zaman içinde i ! leri yere ulaştıracaklardı B u münase- j
vuku bulan çeşitli afetler, salgın h&s- i betle her nevi hususi posta teşkilâtı j
talıklsrdan başka, siyasi ve iktisadi ve hizmeti ilga olundu. Bundan sonra ;
sebebler dolayısiyle de m uhakkak ki bü- ; da yurt dışına çıkanların pasaport j
yük ve. geniş ölçüde demografik deği­ almaları usulü kondu- B u vazife Ka- I
şiklikler olmuştur. Gerek tebaa üzerin- j riciye Nezareti'ne veriMi. Ayrıca, yurt !
içi gezintileri için vatandaşı arın mü- •:
de mevcut mükellefiyetlerde adaletin
rur tezkiresi adlı bir nevi iç pasaport i
sağlanması veya bunlarda yapılacak j almaları mecburi yei kabul edildi. Da- ;
bir ıslahatın temini hususları gerekse ha evvel yabancı memleketlere gülde-
yeniden yapılması, kurulması lâzım ge- j ; çekler, vazifeli devlet m em uru bile
len şeylerin tesbiti yük.’e*ilecek mü- ; o’salar, o memleketin O s m anlı devle- r
keltefiyctlerin ona göre doğru vc adi­ İ tindeki elçisinden bir belge almak
lane tcvziTi ancak bu şekilde, hal i2ıa- i mecbur;yetinde idiler. Pasaport usulü i
zır durum u bilmekle m ü m k ü n olabi- j kabul edilerek bu küçültücü tarz kal-
lirdi. Müverrih Lütfi Efendi bu hu- j ! dırıldî Yabancı elçilere ise sadece vi- :
susta <C: 3- S : 143J: »tahriri nufus j ze hakkı tanındı. Yalınız mürur tez­
kaziyyesi mukaddemce merkezi salta- j kiresi, vatandaşların yurt içi seyahat ,
natta (İstanbuIdaJ icra olunmuş ise J ! hürriyetini sınırlayan bir usuldü (b u ;■
dç gavaili h&rbiyyenin teakubu mânii j ) usul ’ise, ikinci Meşrutiyete kadar de- ]
tamimi” olduğunu kaydetmektedir j vam etmiştir).
<B&zı kaynaklara göre bu mevzii tah­ 3 — Millî Eğitim alanında :
rir 1829 da yapılmıştır i. Fakat, İkinci j O n altıncı yüzyılda OsmanlI İmpa-
Mahmud. işin Önemini bildiğinden* j j ratorluğunda orta derecedeki bilgi ve i:
Edirne barısından sonra tekrar bu me- ! j kültür, çok yaygındı. Şehir ve kasa­
seleye avcıet etti, 1831 yılında btitün ! balardaki Sıbyan mektepleri iilkokull *
memlekete ¡şamil olmak üzere büyük j sayısı, batı memlekctleriie hiç bir j
bir tahrir yaptırdı. B u n u n sistemi es- şekilde kıyaslanmayacak derecede fazla i
kiler« nazaran az çok değişik olmakla ; ] idi. §er‘i şerif yedi yaşından itibaren i
beraber, prensipleri hemen hemen ay- j dinî vazifelerin ve muaşeret adabı- j
nı idi. B u suretle her eyâletin mıfusu ? nm , yazı kıraat ve hesabın kız ve er-
ve emlaki tesbit edilmiş oldu. Nufus ! kek bütün çocuklara öğretilmesini i
sayımında esas, eskiden olduğu gibi, mecburi tutmaktaydı ve o zamanlar bu
yalınız erkeklerdi. Bur.lar, müsliiman- î ■ «sasın m ü m k ü n olduğu kadar yerine
lar ve diğer din mensupları ayrı ayrı I getirilmesine çalışılırdı. Ancak, gitgide i
olmak üzere mahalle ve köy ünitele­ 5 b u Sıbyan mektepleri de bozulmuş, |
rine göre isimleri ve baba adları ile i sadece Ar abca elifba ile K u r an ve an- i
yazıldılar, üstelik nufus vukuatının î îaşılması güç Türkçe bir ilmihal oku- |
bundan sonra bu defterlere işlenmesi i tan daha doğrusu ezberleten müesse- i
kabul edildi. Boylece* lıem vergi h em ı seler olmuştu. D a h a yukarı derecedeki |
de askerî mükellefiyete esas olacak öğrenim dc Yükselme devri ile Dıı- j
kayıtlar kurulmuş oldu. Aynı zamanda f ! raklama devrinin yarısına kadar iyi . ı
bu münasebetle tebaanın vermekle idi. O zamanlar devrin ilimlerini oku- !
mükellef bulunacağı vergiler âdil bir tan medreseler ve bunlarda ders veren I
esasa bağlandı. Taşınmaz mallarda* bir çok değerli âlimler, OsmanlI mem- j
zirai, ve ticari faaliyetlerin temin et­ leketlerinin her tarafına darılmış du­
tiği gelirlerle bunların dışında kalan rumda idi. Onyedinci yüzyılın orta- \
gelirlerden alınacak vergiler için binde lanndan itibaren bütün ilim ve kül- ı
hesabile hisbetler kabul edildi. Ola­ tür müesseseler i süratle inhitata uğ­
ğanüstü vergilerin almış zam an ve ramış, onsekizinci yüayıîın ilk yarı- !
tarzı belli usullere bağlandı. Herkese sından itibaren başlıyan münferit
mükellef olduğu vergiyi belirten bel­ : hamlelerden olumlu bir netice alma-
geler verilmesi, vergilerin yılda iki i m&miştı. Saplandığı yerde kalmış ve
eşit taksitle alınması, ve malî yılba­ skolastiğin aşamadığı duvarları ara­
şını» M a n olarak kabulü kararlaştı­ sına sıkışmış olan medrese ise, onye­
rıldı. B u n u n dışında, hiç kimseden ; dinci yüzyıla nazaran durum u nu bir
hiçbir suretle hiçbir şey istenmiye- aralık nisbeten hayli düzeltmiş, ıslah
cekti. B u suretle devlet aynı zaman- etmiş olmasına rağmen sonradan yi-

2923
İkinci M a h m u d devrine ait bu sayfadaki resim lerden yukarıdaki eski ihtişamım d e v a m
ettiren bir veriri v e barok tezyinattı sa lonu nu gösterm ektedir ( A H o m ’d an )

A şağ ıd a ve solda, kadın ve çocukların sok ak


kıyafetleri tasvir edilmiştir ( M e r y ’a e n )

Altta v e sağda, 1827 de Paris’e tahsile g ö n ­


derilen öğrencilerin resimleridir. Soldaki
sonraları sadrıâzam olan E t h em P a ş a ’drr

2S24
Y u k a r ıd a sağda İkinci Mah-
m u d ’ un 1831 de, aynt z a m a n d a
s*m j * 4' — t ' ^ j vJj «ir rj ji f i
devlet aleyhindeki dedikodular*
ö n ie m e k için neşrine başladsğr ^ t-®j -' 1
«Takvim-î V a k a y ı» adlı haftalık J * i * r j-JT"
resmî gazetenin ilk n ü s h a birin­ JŞ-j’Jp'*—i1J(J
vfi t ¿ 1 / * #-4yJ! ^ v / î j 1'JÎ/ * i j>
ci sayfası. B u H k n ü s h a d a n ev- -rfuj-**-v a **.j^
ve| dağıtılan « M ukaddirne-ı Jrfj-v^r* *—vİJ*1— Jjjf'
Takvim- i V a k a y i» île gazetenin
1
ser i şerife aykırı bulunm adığı
' ^ jc V ı3,/ i jr > W r } / r ' r . T , ' ' * ^ * ^ 0
*rUA.'«S-
ve neşrini îcabettiren sebepler
bildirilmiştir.

¿i—rij*— ¿v.
ıT'jAî'AJ1./**"j-111 J'*1J
jftT- «*>J!- A # ; - ¿ f ^y ■J \ * l v—/

A '-^nV-"-¿iv.« . J ¿’si*1
OjjP ¿.t# '>J
S a ğ d a n ikinci resim de 1833 iari* « /* * £ .—.i at,-. - i .- i . -m ■'-
h inde Galatasaray’d a A skerî
Tıbbîye m ek tebinin açı iıs tö­
reni; altta sağdaki resim de Tc.c-
kspı Sarayı ya n ın d a d a h a evvel
açı îrrüş d a n «C e rra h han e» tas­
vir edilmiştir. H e r eki resim de
O rd ,( Prof. Süheyî U n ver’ in eser­
lerinden alınmıştır.

A!t*'a ve saldaki resim de yine


İkinci M a h m u d d e v rin d e b u la­
şıcı hastalıklar hastanesi olarak
kullanılan K izkulesi’nın bir asır
evvelki d u r u m u n a aittir.
(Bartietften)

2925
^ . ■ i .. .. % t T, f
ne tereddi yoluna girdiğindân gerçek ¡ lerle dışarıda bulunan elçiliklere •
man&sıle aydınlık kafalar yetiştirecek i gönderiliyordu. i
yüksek öğretim mücssesesi nitelimin- j 4 -
— Tib ve sağlık alanında :
den çok uzak bulunuyordu. Hattâ o i j Osmanlı ülkesinde hekimler dışa­
şimdi daha ziyade bütün yeniliklere, [ ! rıdan gelenler hariç umumiyetle tıb I
maddî ve manevi kalkınmalara, batıîı ¡ j medreselerinden yetişirdi. Önsek izınci
yüzyılda bazı olayların tazyiki ve za­
görüş ve düşünüşe düşman bulunanlar­
rureti neticesinde batı tıbbının bir
la elbirliği eden ve bu yüzden de za- t j kısım hususları OsmanlI hekimlerince
rarlı hale gelmiş olan bir kurumdu, j kabul edilmişti. V ak ’a-i hayriyyeye ka­
II. M ahm u d, buna rağmen medreseye dar vaziyet böyle devam etti. Ancak,
dokunmadı. Hatta gerektiğinde bu yeniçeri ocağı ilga edilip “Asakir-i
müessese?i okşadı. Çünkü um um î ef- mansure" teşkil edilince bun un ba­
k&rda hâlâ ' büyük tesiri ve ona Isti- rışta ve savaşta hekim, cerrah ihtiya­
, kamet verme kudreti mevcuttu. Buna cını gidermek Üzere yeni bir müessese
karşılık batı tarzında okullar açmak kurulması kabul edildi- İkinci Mah-
gerekiyordu. B u ise. Üçüncü Ahm ed m u d ’un, îstanbıılda, Şchzadebaşmda,
devrinden beri bir mücadele halinde Eski-odalar karşısında Tulumbacıbaşi-
tecrübe edilmiş ve Üçüncü selim dev­ n m konağında kurdurduğu Tıbhane ve |
rinde anlatmış olduğumuz müessese­ Cerrahhane (14 mart 1827 — 12 şaban
ler doğmuştu. İkinci M ahm u d, bütün 1242) ile medrese tabibi iğine ilk dar­
yeniliklere ve devleti batmaktan kur* beyi vurdu. Tahsil süresi dört sene j
taracak ıslahata engel olan eski ve j olan bu okulun cerratıhane kısmı 1831 {
köhne müesseselerin sadece cehalete de Topkapı-Sarayınm deniz: kıyısında ;
dayandığını anladığından bunları za- ! bulunan hastalar odasına nakledildi
; rarsız hale getirmek için cehaleti or­ ve Fransız cerrahı Sad dö Kalyer j
tadan kaWirmafc ve Kültürü m ü m kü n (Sade de CaliöreJ buraya hoca tayin
olduğu kaçlar yaymak gerektiğine ka- ' edildi. Bir müddet sonra. -i83ö da,
rar verdi. İlk iş olarak da ilk öğretimi Tıbhane ile Cerrahhanc tekrar birleş­
şimdilik yalnız İstanbul d a mecburi tirilmek suretiyle yine saray sahasında
hale getirdi. Çünki bunu bile tahak- bulunan Otlukcu kışlasında tedrisata
j kuk ettirecek vasıtalar ve personel devanı eltiler, iki sene geçince Tıb-
mevcut delildi v e -gerçi eldeki ilk öğ­ hane ve Cerrahhane, Galatasaray’a
retim programları okuma yazma ba- j nakledildiler ve Viyan a*dan getirtilen
si5 şekilde iıesap ve din bilgisi ver- ı bir uzm an tedris sisteminde geniş ıs­
| inekten ileriye gidemiyordu: lâkin t lâhat yapıp tahsil süresini altı yıla
İkinci M a h m u d bu işin prensibinin j çıkarttı. “Mekteb-i Tıbbiye-i Adîiye-i
i vaz'ı gerekeceğini düşünerek bu mec­ Şahane" adı verilen bu yeni okulda
buriye'- bir fermanla ilândan çekin- 1 öğrenim dili olarak fransızca, kabul
meffdlşft. Bir taraftan daha yüksek | edildi. Arapça ve din _ dersleri kaldı­
tahsil kademelerine öğrenci yetiştir- | rıldı. Aynı zam anda İstanbul’da ilk
mek için İstanbul'un çeşitli yerlerinde m o dem hastahane açıldı.
“ Rü^diyeler’* kuruldu. Diğer taraftan Yüzyıllardan beri. genel olarak
da, ilk okulu bitirenlerin onsekiz ya- Haec dan sonra- Hindistan ve Mısır­
f şm a gelinceye kadar tahsil görecekleri dan gelen bulaşıcı hastalıklar irnpa- :
ayrı bir teşekkül olan "Mefcteb-i Clu- ratorluğun her tarafına yayılır ve ¡ge­
m-ı Edebiye*’ açıldı. B u okula devam niş tahribatla bulunurdu. Ulemada
edenlere başarılarına göre aylıklar ve dolayısiyle halkta hakim olan,
| bağlanmasına karar verildi. Bunlardan hastalıkların insanlara Agahtan gön­
maada, devlet dairelerinin küçük ka- derildiği ve bulaşıcı olarmyacağı gibi
[ demedeki memuriyetlerine orta dere- esasında islâmiyetle hiçbir alakası b u­
| cede tahsilli memurlar yetiştirmek a- lurun ıyan acayib inanışlar yüzünden
maeile “Mekteb-i Maarif-i Adli” açıldı karantina usulü» bir türlü kabul ve (
tBuradaki adlî sözü okulun adliye tatbik mevkiine konulmamıştır. Çünki
memurları yetiştirmesine delâlet et­ onların nazarında karantina gâvur
m e/ip İkinci M a h m u d ’un unvanı olan işiydi ve tatbiki Allahtan gelen bir
Adlîdir l. ı şeye karşı koymaktı. Halbuki daha
O devre1 kadar, devleti ilerilendiren evvel karantina usulünü kabul etmiş
idlerin halka duyurulmasını sağlayan bulunan Mısır'da salgınlar zararlı ola­
bir vasıta yoktu. Halbuki, batı m em ­ mamıştı. O zam an bu usulün bütün
leketlerinde bu işi gören resmi gaze­ imparatorlukta kabulü için girişilen
telerin mevcut Olduğunu elçiler ra- bazı teşebbüsler, yobaz güruhunun
■ porlerile daima bildirmekteydiler- Ni- muhalefeti ile karşılanmış ve tatbik
■ hay et İkinci M a h m u d ’u n verdiği emir edilememişti. Esasında, karantinayı ;
üzerine ♦‘Takvlm-i vakayi*’ adlı gazete emreden tek din islâmiyetti. Buna ;
J b u gaye için kuruldu. Türkçe ve Pran- j rağmen memlekette hakim bulunan i
sızca olan bu gazete, haftada bir defa cehalet ve gericilik buna engel olu­
beş b in n ü s h a olarak basılıyor ve yordu. Nihayet 1S3Ö dan sonraki yıl­
yurdun her tarafındaki resmi daire- larda vuku bulan devamlı veba (ta-
şa’ya veriİmişti. Mehmed Aİi Paşa eyâletinde nüfuz kazandığını ve bunun tehlikeli oldu­
tam bir hâkimiyet sağlayalı im ek için köle­ ğunu iler: sürdüler. Bunun üzerine Selanik
menleri zararsız bir hale getirmeğe karar ve Kavala valiliklerine tayin edildiyse de,
verdi. 1811 yılında bunların ileri gelenlerini Mısır ulema ve eşrafının izhar ettikleri top­
bir ziyafette ortadan kaldırdı, mensuplarını lu arzu ve daha ziyade padişaha sunulan ağır
dağıttı. Böylece, geçmişi aîtı yüz yıla yakla­ hediyeler ve yakınlarına verilen büyük rüş­
şan kölemen ocağı sönmüş oldu. İkinci Mah- vetler sayesinde yerinde kaldı.
mudun yakınları ise padişahı ikaz ederek M ehm ed Ali Pa$ar devlet tarafından 1812
Mehmed AH Paşa'nm Mısırda olağan üstü bîr yılında Vahhabi isyanını bastırmağa memur

un) salgınlarının geniş tahribatı ka­ larına» fikirlerini serbest olarak söy- ■
rantinanın kabulunu zaruri kılmış ve | İçmelerine ve hatta meseleleri tartış- ş
1838 tarihinde batıda onbeşinci yüz­ malarına müsaade etti-
yıldan beri tâbbijg edilen karantina ı İkinci Mahmud, bütün gayretile
usulü kabul edilip muhtelif yerlerde kurmağa çalıştığı bu düzenin daha
tahaffuzhaneler kurulmasına başlan­ sonra da yürüyebilmesi için batı gö­
mıştır. Yeniçeri ocağı kaldırıldığından rüş ve düşünüşüne göre bir kadronun
beri gericiler istinat noktalarını ve yetişmesi gerektiğini anladığından
vasıtalarını kaybettiklerinden yeni ic­ bunu temin için halk tarafından çir
raata karşı bir şey yapabilecek du­ kin görünmesine,, kendisinin, ve devle- 1
rumda değillerdi, Fakat. İkinci Mah- ■ ,i tin dinsizlikle itham edilmesine al- |
mu d. hikmeti hükümet icabı ulemaya dırmadan Enderun ağalarının genç ve |
danışıyor, onları hoş tutarak yine ka­ i isti dati ü arın d an yüz elli kişilik bir \
rarlarını alıyordu. Bu karantina işinde | kafileyi öğrenci olarak Avrupa'nın çe-
de öyle hareket edilmiştir. Önce sû- j fitil memleketlerine gönderdi. Kendi­
rayda toplanan şer’l bir mecliste “ta­ si, yaptığı devrimlerı aneaK orada ye­
un i'vebaj Allahın iznile bulaşıcı oldu­ tişecek bu münevver kitlenin devam
ğu*’ kabul edildi, sonradan bu illete ettireceğine inandığı için öbür icraatı
karşı "eşbaö-ı tahaffctsiyeye teşebbüs arasında bu yaptığını çok m ühim
etmekte’' bir m âni olmadığı hususunda sayardı.
fetva alınıp neşredilmek suretiyle ki­ ikinci Mahmud. yüz yıldır kurul­
taba uyduruldu. Arkasından, yıllardan \ masına çalışılan yeni düzenin prensip­
beri veba hastahanesi olarak kullanıl- ? lerini benimseyip daha geniş çap-.a
makta bulunulan K ‘s -kulesindeki bir tatbik ediciydi, Batıda, geniş halk j
Fransız teb&alı doktorlardan Antuvan I. Kitleleri devletlerini ıslahata zorlamak ı
Laeo'ya veba s a lın m a karşı Korunmak için ayaklanmış, yani yeni düzen is- )
için yapılacak şeylere dair hazırlatı­ teğl aşağıdan gelmişti. Osmanlı im ­
lan (4 nisan 1838 - 9 muharrem 12545 paratorluğunda ise. devlet yeni düzeni
lâyihaya uygun bir ferman çıkartıldı Kurmak için halk ki tleî erile mücadele
fTemmuz 1338 — Bcbiulft&r 1254 i. ■Torunda kalmıştı. İkinci Mahmud. bu
Böylece bütün imparatorluk' * tahaf- uğurda ilk deia kuvvet kullanmaktan
fûz (karantina) n:n tatbiki mümkün | çekinmeyen bir hükümdardır. Kendisi ;
oldu. ısi&hata sadece devlet otoritesini tesis
maksadile değil, imparatorluğun siyasi
bakasım sağlamak, devleti ayak*a tu­
tacak yeni temeller için sağlam bir
I İkinci M a n m u d ’un yaptığı bir ye- gemin temin etmek gayeyle girişmişti
i nilik de. Osm anh padişahlarına ait ¡' En büyük eksiği ye:eri kadar sayıda
i bir çok tören ve gelenekleri barakma- bir devrimci ekip kur amamasıy d ı.
fitûir Hükümdarların ananevi giyini­ Çünkü böyle kimseler yeter sayıda
şini terk edip batıdan Mısır’a girmiş değildi. Lâkin, ilerisi için bunların
oian kıyafeti Kabul etti. Resmî serpuş sayısını arttıracak tedbirleri almıştı.
olan kavuk ilga edilerek yerine fes . Yaptığı ıslahatın en değerli tarafı,
alındı. İkinci Mahmud. bu Jrcynfet bunların dışta ve şeKüde kalmayıp
j değişikliğini bütün ödevlet memurları I \ toplumun yapışına nufus etmesini
i için mecburi bir hale, koydu. Devlet j • sağlamaca çalışması ve buna o günkü ;
dairelerine resmini astıracak kadar ; imkânlara göre de clsa muvaffak el­
ileri gitmekten çekinmedi Kendisin­ masıdır, îik zamanlarda cahil halk
den evvel selen hükümdarlar ~ibi kitlesinde hasıi olan reaksiyondan yıl-
sarayda kapanıp kalmayı terk ederek i madi. Kendisine “gâvur padişah” den­
yurd gczintinierine çıktı, Osmanlı pa­ mesine bile aldırış etmedi. Lâkin son­
dişahlarını,. deftiI halktan, en büyük raları aynı kitlenin yeni düzeni bir :
devlet memurlarından ayıran doku­ nisbet dahilinde de olsa sindirdiğine j
nulmaz çelenkleri ve aşılması mesafeyi j kendisi de şahit oldu. Bununla bera- j
kaldırdı. Onların huzurunda oturma- f ber, bu büyük idealist muzzam mü- [
larına vç kendisile rahatça konuşma- j cadelesinin bütün neticelerini göre- j
: meaen hayata veda etmiştir._______ i

2927
edilerek b un u muvaffakiyetle başardı. Aynı şeker endüstrisi b u faaliyete paralel olarak
zamanda ülkenin kalkındırılması için büyük hızla ilerlemişti. U m um î gelir ve refah sevi­
gayret harcıyor ve muvaffak da oluyordu. yesi de durm adan ilerliyordu. Vali olduğu
N ü d e n İskenderiye’ye kadar açtırdığı M a h ­ zaman Mısırın geliri onüç bin keseydi. B u
mudiye kanalı sayesinde sulama iğleri geliş­ miktar ilk dört yılda üç misli artmış, daha
miş ve ziraat süratle inkişaf etmişti. Vakıf­ sonraları dört yüz bin keseye yükselmişti
lara ait olup ihmal edilmiş ve kısmen muat­ Devle' e ise, yine eskisi gibi yılda on iki bin
tal kalmış topraklarla, kölemenlerden kalan kese gönderildiği için Mısırda büyük bir ser­
yerlere pamuk, afyon ve pirinç ekilmiş, ver­ vet birikiyor, b u ise imar ve kalkınma işle­
giler ıslah olunmuş, ipek, dokuma, alkol ve rine harcandığından memleket her sahada
ve gittikçe yükseliyordu. B u para sayesinde
M eh m ed Ali Paşa Fransız subay ve teknis­
yenlerinin de yardımiyle modern bir ordu ile
m ükemmel bir donanmaya sahip olmuştu.
K u rm u ş olduğu ecihadı ye» adlı muntazam
ordu sayesinde her savaşta ve işte m uvaf­
fak oluyordu. Ü s‘•elik Avrupa memleketlerine
ve b u arada bilhassa Fransa’ya bir çek öğ­
renci gönderdi. Böyîece, Osmanlı devletinin
yapamadığı ıslahatı, bir vali başarabiliyordu.
M eh m ed Ali Paşa İstanbul’da hükümet ve sa­
ray muhitinde bulunan söz sahiplerine daima
bol paralar göndererek hepsini kendi lehine
çevirmekteydi. Mora meselesinde de devlete
büyük yardımda bulunmuş ve âsileri sindir­
mişti. B u son. hareket esnasında, Mısır valisi­
nin büyük masraflara girmesine, pek çek
can kaybetmesine ve donanmasının imhâsma
mal elmuş ve neticede elinde yalni2 Girit
kalmıştı. Ancak, buna mukabil. Bâb-ı âli’ye
danışmadan, onun tavassutuna lüzum görme­
den Avrupa devletleri ile anlaşmalar yap­
m ak suretile M eh m ed Ali Paşa hem m em le­
ket, hem de Avrupa çapında bir şöhret sağ­
lamış ve başarılara her yerde saygı İle anıl­
dığından kendisinin aynı zamanda Mısır’ın
mânevi itibar ve nüfuzu yükselmiş bulunu­
yordu.

M ehm ed Ali Paşa’n m âsi ilân edilmesi


K ah h 'e ’dcrc b ir g ö r ü n ü ş
Fakat hükümdarın yakarı muhitinde b u ­
lunanlar, bilhassa M e h m e d Ali
Paşa'nm eski rakibi Küsrev Fa-
§8, onu şiddetle kıskandıklara -
dan, biraz da hissi hareketle,
İkinci Mahznud ile Mısır valisi­
nin aralarının açılmasını önle­
mekten ziyade aksine en ufak
bir şeyden istifade ile artırdılar.
Zira, bunlar padişahı her fır^
şatla eski ve şahsî düşmanları
M e h m e d Ali Paça aleyhine kış-
kır maktaydılar. Nihayet bu hal
ve Mısır valisinin son hareket­
leri zaten kendisinden daima
şüphelenilen vali ve padişah
İkinci Mahraud arasında gergin­
liği artırdı ve imparatorluk için
vahim olaylara sebeb oldu.
. O sm an ü-Rus seferi sırasında
Mehmeçi Ali Paşa Anadolu ser­
M a h m u d iy e cam ii ve k ale kapısı askerliğini, oğlu İbrahim Paşa

2923
için " e Rumeli seraskerliğini istemişti. B u
istekler kabul edilmiş olsaydı savaşın neti­
cesi belki başka türlü olurdu. Ancak, nüfu­
zunun anmasından korkulduğu için reddedil­
di. O da savaşa seyirci kaldL Edirne and-
laşmasının imzasından sonra ise M ora mese­
lesindeki yardımı mukabilinde kendisine y a-
ad olunmuş olan Girid valiliği İle Mera'ya
karşılık Suriye ve Trablusşam valiliklerini
istedi. İkinci Mahraud, son savaşta hiç yar-
dtm göndermemiş olan Mısır paşasına yalnız
Girid valiliğini verdi. Bir taraftan da onu
bertaraf etmek için plânlar hazırlıyordu. B u
piânlar gereğince eski sadrıâzam Mefcsmed
Selim Sırr> Paşa, Şam valiliğine tâyin olun­
du. Buradan birdenbire Mısır üzerine hare­
kete geçecekti. M e h m e d Ali Paşanın Bâb-ı
ğüdeki casusları durum u kendisine bildir­
diler.

Eskiden beri Suriyedc gözü olduğu ve


burası için emeller beslediği iddia edilen
M eh m ed A!i Paşa da, batı devletlerinin 1830
ihtilâlleri ve neticeleri ile meşgul bulunduk­
ları sırada hemen mukabil harekete geçe­
rek Akkâ. valisinin kendisine olan borcu ve
iade etmek istemediği köleleri meselesini ba­
hane ederek 24000 kişilik bir kuvveti oğlu
İbrahim Paşanın kumandasında olarak A b ­
dullah Paşa üzerine gönderdi (Ekim 1831).
İbrahim Paşa ve yanında bulunan Fransız
asıiiı kumandanlardan Süleyman Pa$a iki ay­
rı yoldan hareket ederek hiç bir mukavemete
rastlamadan Gazze ve Yafayı alıp Hayfada
birleştiler. A z sonra da K u d ü s ve Nablus’u
hâdisesi?, şekilde ele geçirince, Akkâ kalesini
Devletin başına b ü y ü k gaile aÇan Mısır valisi
denizden ve karadan şiddetle muhasaraya
M e h m e d Ali Pasa
başladılar (26 kasını). İlerliyen, mısır kuv­
vetleri Suriyede gayri memnunları harekete
getirdi ve evvelden beri M e h m e d Ali'ye sem­
patisi olan Lübnan emirî Beşir el Şibah'm
İbrahim Paşa'ya iltihakı (1832 başları), Şam,
Ilaleb müstesna bütün b u bölgenin ontı» eli­
ne geçmesini kolaylaştırdı. A kkâ muhasara,
sının devamı sırasında bir taraftan Sûr, Say-
da, Beyrut ve Trablus alındıktan başka, di­
ğer taraftan da Şamda bulunan M e h m e d Se­
lim Sırrı Psşfl'yı bertaraf için hazırlıklara
başladı. Ahali gizliden ona karşı isyana teş­
vik edildi. 3 u hareketler sonradan semeresini
verip adı geçen paşanın katlini hazırladı.

Mısır valisinin daha ilk hareketi sırasın­


da sinirlenen İkinci Mahrnud, devleti bir şoy
yapmıya muktedir olamadığından, hsrşeye
rağmen meseleyi önceleri barış ile halletme
yoluna gitti. Fakat bundan bir netice elde
edilemeyince M eh m ed Ali Pa$a ile oğlu va­
zifelerinden azledildikten başka (Mart 1832),
ulemanın fetvasile mezkûr vali âsi ilân olun­
du. Arkasından da hemen, Arabistan seraske­
ri tayin edilen M ehm ed Paşa'dan başka,
Edirne valisi A ğa Hüseyin Paşa, Mısır, Girit M isii* valisinin oğ[u ve ordularının k u m a n ­
ye Habeş valisi tayın edilip başkumandan danı İbrahim Pasa

2929 F. 38
yapıldı ve ikinci bir ordu ile âsi Hışır k uv­ anarşi içinde bulunan Ş a m ’ı da ele geçirmeyi
vetleri üzerine gitmek üzere Haleb’e doğru ihmal etmedi (16 haziran). Sa m da gereği k a ­
yola çıkarıldı (Nisan), dar dinlenince U u m u s ’a doğru hareketle b u ­
rada, şahsî rekabet yüzünden A ğ a Hüseyin
Paşa ile birleşemeyen M e h m o d Paşa kuvvet­
Mısır ve Osmanlı kuvvetlerinin ilk lerini yendi (8 tem m uz). Antakya dar. g üne­
çarpışmaları ye dûğru. ordusu ile inmekte olan A ğ a H ü ­
seyin Paşa kanattaki ordusu yenilge haberini
İbrahim Paşa kuvvetleri ile C b i r ­ a itnea Hale be doğrıj döndü. Fakat şehir ona
likleri ilk olarak Ei-zarra mevkiinde çarpış­ kapılarım açmadı. O da bu durum karsısında
mışlar ve Trablus-sam valisi O sm an Pasa k u ­ m ey dan muharebesinden çekinip Baylan
mandasındaki derme-çatma devlet birlikleri (Beylan = Belen) geçidinde savunm a savaş­
mağlûp olarak dağılmışlardı, Esasında b u ları yapmayı uygun bulduğundan o tarafa
önemsiz bir çarpısına olmakla beraber, Os- gitti. A z sonra Haleb’e gelen İbrahim Paşa
maniı devleti kuvvetlerine karşı kazanılan ve ordusu çok iyi karşılandı (15 tem m uz). Bir
bir zaferdi ve b u hâdise Suriyelilerin mısır müddet Haleb'de kalan ve ordusunu dinlen­
tarafına iltihaklarına büsbütün kuvvet verdi. diren paşa tekrar ileri harekete geçip Baylan­
A z sonra da altı aydan beri muhasarada b u ­ daki Osm;:.,İİ ordusunu perişan etti (29 tem­
lunan A k k â teslim olunca (27 mayıs) vali m uz).
Abdullah Paşa harp esiri olarak Mısıra gön­ Artık Mısır ordusunun önünün açıldığı ve
derildi. B u şekilde yürüyüşüne basarı He de­ Çukuruvaya ilerlediği b u sırada henüz âsi v a ­
v a m eden İbrahim Pasa çarpışacağı asıl O s ­ li îiehm ed Ali Paşa, bazı tarihçilerin iddia­
manlI crdusiyle karşılaşmadan önce ikmal ve sının aksine olarak hiç bir zam an imparator­
çekiliş yolunu emniyete almak üzere zaten luğun başına geçmeği düşünmüyordu. Hattâ
bir yabancı diplomata:

^Padişahın hizmetkârı olarak


kalm ak arzumdur. Oğlum İbra­
him İsianbuia varmağa m uv a f­
fak olursa, Padişahın ayakla­
rına kapanacak ve af dileyip
Mısıra dönmesine müsaade edil­
mesini rica edecektir* demişti.
Lâkin, Mısırda hiç olmazsa y a n
bağımsız bir idare kurmayı ve
bunun sınırlarını zamanla geniş­
letmeyi istediği şüphesizdir.
A ğ a Hüseyin Paşanın yenilgi­
sinden sonra Bâb-ı âliye Suriye
valiliği kendisine verilmek şar-
tiyle askerî hareketleri durdur­
mayı teklif etti. Lâkin, kabul
olunmadı. B u sefer Reşid Meh-
m ed Paşa serasker tayin olundu.

Az zamanda Çukur- ovaya


hâkim olan İbrahim Paşa, Ada-
ııada kısa bir istirahatı m ütea­
kip ileri yürüyüşe geçti ve hiç
bir engelle karşılaşmadan ko­
layca Külek'ten Torosları aştı.
İlerleyişine devamla, başında
bizzat sadrıâzamm bulunduğu
Osmanlı ordusuyla karşılaşmak
üzere K o n y a ’ya geldi. Osmanlı
devletinin son gayretle çıkara­
bildiği kuvvetlerin başında bu­
lunan sadrıâz&m Resid M e h m e d
Paşanın plânı, K o n y a ’yı sarıp
İbrahim Paşa’n m Mısıria ba­
ğıntısını kesmekti. Esasen m ev­
sim de kış olduğundan en doğru
hareket buydu, Anoak, İkinci
Antakya M a h m u d , uğranılan başarısızlı-

2930
ğ m biran evvel intikamın: almak istediğin­
den bu piâm kabul etmeyip düşmana hücum
edilmesini emretti- B u emir üzerine Mısır
kuvvetleriyle K on y a m eydan savaşı vukua
geldi (21 aralık 1832). Havanın sisli olması
yüzünden, düşmanın yerini gereği gibi tâyin
edemiyen Osmanlj kumandanı, disiplinden
uzak ordusu ile aksine iyice yetişmiş Mısırlı­
lara mağlûp oldu ve bizzat kendisi, Reşid
M e h m e d Paşa, esir düştükten başka otuzbej-
bin de asker telef oldu.

B u m eydan muharebesinden sonra, Ana-


dolunun büyük bir kısmı Mısır idaresine gir­
m ek arzusunu alenen izhar ettiği gibi, O s ­
manlI hükümetinin zaaf ve aczi yüzünden,
türeyen ne kadar âsi ve yenilik aleyhtarı var­
sa İbrahim Paşa'nın yanında toplandı. Diğer
sunu durduracak bir kuvvet yok demekti.
Lâkin, M e h m e d Ali Paşa hâlâ anlaşmaya h a ­
zırdı. M e h m e d Ali Paşa, esir düşen sadrıâza-
m a hiç bir şey olmamış gibi hürmet gösterip
onu yine sadrıâzam tanıdığından, kendisi va-
sıtasilc padişaha anlaşma şartlarını bildirdi.
Fakat, İkinci M a h m u d ve Bâb-ı âli onun is­
teklerini kabul etmedikten başka, daha m ü ­
zakereler esnasında İbrahim Paşa kuvvetle­
rinin Kon y adan hareketle (20 ocak 1833) az
sonra Kütahyaya ulaşması (2 şubat 1833) İs­
tanbul için bir tehdid sayıldı.

İkinci M a h m u d u n teklifleri kabul ederek


meseleye son vermesi m üm kün ken, âsi paşa­
yı mutlaka ezm ek isteyen padişah bu son ha­
reketleri ve sonra da İbrahim Paşanın kışı Sultan İkinci M a h m u d ’un bir portresi
Bursada geçirmek arzusunu izhar etmesinden
haklı olarak şüphelenerek, bir zam andan be­
ri yardım teklifinde bulunan Rusyaya m ü ra ­ didine engel olan Osmanlı imparatorluğunun
caatta bulunması işleri büsbütün karıştırdı. toprak bütünlüğünü muhafaza etmesine ta­
raftar ve Fransa’nın A kdeniz politikasına
aleyhtar bulunan ve artık uyanan İngiltere­
nin de Osmanlı devletini desteklemesi tabii
Mısır meselesinin Avrupa politikasına idi. Üstelik Suriye ve Mısırı ele geçirecek ve
karışması müstakil bir idareye kavuşacak olan Mısırın,
kendi doğu ticaretindeki menfaatlerini ihlal
Osmanlı devletinin İngiltereden gerekli edeceği muhakkaktı.
alâka görmemesi üzerine en tehlikeli düşman
olmasına rağmen, Rusyadan yardım kabul et­ Rusya ise, Birinci Petro’dan beri A k d e ­
mesi olayı, Mısır meselesini aynı zamanda nize inm ek politikasını takip ediyordu. B u
bir A vrup a meselesi haline getiriyordu. Ne- yüzden, A kdeniz meselelerine karışmak için
tekim, Fransa da derhal M e h m e d Ali Paşa­ esasen bahane aramaktaydı, Osmanlı devle­
nın tarafını tuttu. Esasen paşa, Fransa ile tini zayıf düşürecek olan M e h m e d Ali Paşa
dosttu. Mısır ordu ve donanmasını Fransız isyanını evvelâ iyi karşılamış, lâkin onun im ­
subay ve teknisyenleri geliştirmişlerdi. M ı­ paratorluğa hâkim durum a geçme ihtimali
sırlı gençler Fransada tahsil görüyorlardı. belirir.ee, buna m eydan vermemeye ve Rusya
İmparatorluk siyaseti güden Avusturya ise, için daha faydalı bir politika takibine yönel­
böyle hareketlerin kendi idaresindeki millet­ mişti. Ç ü n k ü aksi halde güneyinde zayii bir
lere de sirayetinden korktuğu için, bu m e ­ devlet yerine kuvvetli bir devlet m eydana
selede de prensip olarak Osmanlı devletinin çıkar, o zaman da kendisine bütün ananevi
yan m da yer aldı. Ananevi bir dış politikası plânlarından vazgeçmek düşerdi. İşte b u y e ­
bul unmıyan Prusya çok zam an olduğu gibi, ni politika icabı bir taraftan Bâb-ı âliye el­
Avsuturyanın görüşünü benimsedi. Ru syan m çisi vasıtasiyle başvurup Osmanlı devletine
Akdenize inerek kendi sömürge yollarını teh- yardıma hazır bulunduğunu birkaç defa bil­

2931
dirmiş olduğu gibi, diğer taraftan Kahireye virmekte pek mahir bulunduğu entrikalarla
bir özel m em ur gönderip, savaş: durdurması Anadoluda yer yer kargaşalıklar çıkarmağa
hususunda M e h m e d Ali Paşaya resmen m ü ­ çalışmakta idi.
racaata teşebbüs etti.
D u ru m padişahın yeniden endişelerinin
T a m bu sırada, İbrahim Paşa ordusunun artmasına ve Rusların kara birliklerinin de
K onyadan ileri doğru harekete geçmesinden İstanbula davetine sebeb oldu.
sonra, Osmanlı devletinin, İstanbul'daki Rus
elçisi kanalı ile teklif edilen yardımının ka­ Bun u n üzerine, 5 nisan 1833 tarihinde
bul edildiğini bildirmesi R u s nüfuzunun y ü k ­ 15000 kişilik bir Rus kuvvetinin İstanbulu
selmesine vesile olmuştu. Osmanlı devleti K a ­ korumak bahanesiyle Boğazın Anadolu ya­
radeniz filosundan mada, otuzbin kişilik kara kasında Beykoza yerleşmeleri, Fransa ve İn-
ordusiyle İstanbulun korunmasını istemek­ giltereyi yeniden büyük endişelere sevk etti.
teydi. Çar Birinci Nikola bu teklifi m e m n u ­ İki devlet birden, hükümdarla valisi arasın­
niyetle kabul etti. da arabuluculuğa talip oldular. İkinci Mah-
m u d bunu kabul etti. Am cdci Reşid Bey,
İkinci Malımud, kendisini kuvvetli his­ Fransa maslahatgüzarı ile birlikte İbrahim
sedince M eh m ed Ali Paşa’nın anlaşmaya ra?.: Paşanın ordugâhına gönderildiler. İki tara­
olacağını ümid ederek bir teşebbüste bulun­ fın ileri sürdüğü şartlar üzerinde uzun boylu
duysa da. bu sefer de Mısır valisi Fransız tartışmalardan senra anlaşmaya varılıp niha­
müşavirlerinin tesiriyle buna yanaşmadı. Rus yet Kütahya barışı yapıldı. (B u anlaşmanın
visamirali Lazarev kumandasındaki bir Rus tarihi, eserlerde çeşitli olarak gösterilmekte­
donanmasının, Buyükdcrc önüne demirlemiş dir: İ. H . Danişm end: İzahlı Osmanlı Tarihi
bulunduğu bugünlerde, Konya muharebesin­ kronolojisinde 8 nisan 1833, İslâm Ansiklo­
de esir düşen sadrıâzam Reşid M e h m e d Paşa pedisi, Cüz: 71, S: 804 de ve C. Tukin; B o ­
da resmen azledilerek yerine M eh m ed Em in ğazlar Meselesi S : 179 da (S mayıs 1833, E. Z.
Rauf Paşa ikinci defa olarak bu m akam a ge­ Karal: Osmanlı Tarihi C: V , S: 159 da 14 m a ­
tirildi (17 şubat 1333). yıs 1833 olarak kaydetmişlerdir). B u barış
pek çok yazarlar tarafından Kütahya m ua ­
Diğer taraftan Bâb-ı âlinin Rusyadan hedesi adı ile de anılmaktadır; fakat esasın­
yardım istemesi ve Rus donanmasının İstan­ da muahede (andlaşma) şeklinde teati edil­
bula gelmesi devletler arasında yeni bir b u h ­ miş bir vesika yoktur. Sadece tevcihlerin
ran yaratmış bulunuyordu. Rusların impa­ yapıldığı usul üzere, keyfiyet fermanlarla
ratorlukta tamamen hâkim duruma geçme­ alâkalılara bildirilmiştir.
sinden ayrı ayrı sebebler yüzünden endişe­
lenen ve b u meselede ayrı tarafları tutmuş Varılan anlaşmaya göre M eh m ed Ali Pa-
olan Fransa ve İngiltere devletleri de donan­ şa’ya Mısır ve Girit valiliklerinden maadt
malarına Çanakkale istikametinde harekete Şam valiliği, İbrahim Paşaya da Cidde vali­
geçmeleri emrini verdiler. Fransa daha büyük liğine ek olarak A d a n a valiliği veriliyordu.
bir telâşa kapılmıştı. Rusların geri çekilme­ Ayrıca, Anadolu hareketi sırasında M eh m ed
sinin ancak M e h m e d Ali Paşanın Bâb-ı âli Aİİ Paşa’nın tarafım tutmuş olanlar hakkın­
ile anlaşmasına bağlı olduğunu biliyordu. da af ilân edildi. İbrahim Paşa, Anadoluyu
H e m en Mısır paşası üzerindeki nüfuzunu kul­ boşaltıp Sultan-dağının, sonra Torosların ge­
lanarak Suriyenin tamamından vazgeçip risine çekildi. M e h m e d Ali Paşa, evvelcc iıcrl
sürdüğü valilikte veraset usulü ile tazminat
Trablus-şam, Kudüs, A kk â ve Nablus san-
meselesinden vaz geçmişti.
cakiarıyle iktifa etmesini ve buna karşılık
ordusunu geri çekmesini tehditkâr bir tavırla
istedi. M eh m ed Ali Paşa, bu teklifi reddetti. Ruslarla Hünkâr-iskelesi andlaşmasının
Şimdi artık Suriyenin tamamı ile de iktifa
etmiyor. Adananın kendisine bırakılmasını is­ akdi
tiyordu. Böylece, bütün zekâsına rağmen A v ­
rupa politikasına iyice nüfuz etmemiş olduğu Varılan bu anlaşmanın ise aslında bir
anlaşılmaktadır. Zira b u dâvâda kendisini tu­ andlaşma değeri yoktu. Ç ünkü hak vc imti­
tan tek devlet olan Fransa’nın bile Rusya yazlar temin eden bir belge değil, bunları
tehlikesi karşısında onu desteklemekten vaz diğer bir fermanla herzaman geri alabilirdi.
geçtiğini görmüyor, diğer Avrupa devletle­ Aynı şekilde Mısır valisi, ilerisi için hiç bir
rinin ve bilhassa Rusyanın doğu ve güney taahhüdde bulunmamıştı. Bir gün ordularını
doğu Akdenizde statükonun muhafazası m e ­ yine Suriye üzerinden Anadoluya sokabilir
selesinde kararlı bulunduklarını sezmiyor ve ve bu suretle devlet ü2erinde tazyik yaparak
hâlâ b u dâvânin Osmanlı devletiyle kendi elde ettiklerini muhafaza çarelerine' baş vu­
arasında hal edilebileceğini sanıyordu. B u rabilirdi. İngiltere ile Fransa. M eh m ed Ali
yüzden, istekleri kabul edilmezse, İbrahim Paşa ile devlet arasında tavassutta bulunur­
Paşanın Üsküdara doğru yola çıkacak olduğu larken, varılan neticelere fiöre daha 2 iyade
tehdidini de savurmuştu. Bir taraftan da çe­ âsi paşanın menfaatlerini korumuş oldukla­

2932
rından İkinci Maîımud ilerideki emniyeti için
bunlara güvenemez olmuştu. Geriye Rusya
kalıyordu. B u devlet, İbrhaim Paşa kum an­
dasındaki ordular Anadoluda ilerlerken — ta­
bii sadece kendi menfaatleri uğruna— Os-
maniı devletine yardım elini uzatmıştı. Ü s­
telik, bu yand!m: herzaman yapabilecek ka­
dar yakında bulunuyordu. Hünkâr bütün
bunları düşünerek M eh m ed Ali Paşa tehli­
kesine karşı bir Rus ittifakını düşündü. Çar,
b u düşünceyi gayet müsaid karşıladığından
müzakerelere başlandı ve nihayet iki devlet
arasında İstanbulda Beykoz yakınında H ü n ­
kâr iskelesi andlaşması imzalandı (S temmuz
1833).

Altısı açık ve biri gizli olmak üzere ye­


di maddeyi ihtiva eden andlaşmanın ön sö­
zünde bunun sadece savunma gayesi güttüğü
yazılıydı. Birinci maddesi de bunu teyid edi­
yor ve iki devletin huzur ve güvenlikleri ile
ilgili meselelerde birbirlerine yardımda b u ­
lunacaklarını açıklıyor, ikinci maddesi İse
1829 tarihli Edirne andlaşmasiyio bunda adı
geçen diğer nndlaşmalaruı ve daha sonra im ­
zalanmış olanların hükümlerinin yürüyece­
ğini belirtiyordu. Üçüncü madde, OsmanlI
devleti talep ettiği zaman Rusyanin kara vc
deniz günüyle yardımda bulunmasını derpiş
ediyordu. B u yardımın miktarı iki devlet ikinci M a h m u d fun son resimlerinden
arasında görüşülüp kararlaştırılacaktı. Y a r ­ (Ressamı: ScHlesinger)
dıma gelen kuvvetlere aid masrafların, yar­
danı isteyen taraiça ödeneceğini dördüncü
madde belirtmekte idi. Beşinci madde, an­ birisiyle savaşırsa, onların donanmaları
laşmanın sekiz yıl işin olduğunu kayıt edi­ Karadenize çıkamıyaeak, lâkin Rus donan­
yor, altıncı m adde andlaşmanın taraflarca ması Akdenizc geçebilecekti. Böylece R u s ­
en geç iki ay içinde onanacağını kayıt edi­ ya devleti, Boğazlar üzerinde bazı haklara
yordu.
sahip oluyordu, Baltık denizi yıhn ancak
bir kaç ayında deniz hareketlerine elverişli
B u undlaşmatıın, bir de gizli maddesi
bulunduğundan düşmanlarının Rusyaya sal­
vardı ki, aynen şuydu:
dırmaları, ancak Almanyayı çiğnemelerine
•Osmanlı devleti ile Rusya arasında ak- bağlı kalıyor, Rusya ise böyle bir imkânı el­
dolunan savunma andiaşmasınm birinci m ad­ de bulunduruyordu. B u; Avrupa m uvazene­
desi gereğince iki taraf kendi memleketleri­ sinin bozulması demekti. Hünkâr iskelesi
nin emniyeti için birbirlerine maddî ve cid­ andlaşması aynı zamanda Osmanlı devletini
dî yardımda bulunmak durumundadırlar. B u ­ adeta Rusyanm himayesine koyuyordu.
nunla beraber Rusya imparato­
ru maddî yardımdan hâsıl ola-
cak güçlüğün yükünden O s m a n ­
lI devletini uzak bulundurmak
için bu yardımı istemeyip duru-
m göre Oimanlı devleti bunu
tedarik zorunda kalsa bile y a ­
pacağı yardıma karşılık bıı and-
laşmamn karşılıklı yardım esa­
sına göre Husya devletinin m e n ­
faatlerine uygun olarak Çanak
kale boğazını kapatacak, yani
hiçbir yabancı savaş gemisinin
hiç bir bahane ile -'çeri girme­
sine müsaade etmiyecektir».
B u gizli m adde gereğince,
Rusya Avrupa devletlerinden B e y k o z ’da Hünkâr-iskelesi (A ilo m 'd a n )

2933
İngiltere ve Fran sanın telâşı, huzursuz ral; Osmanlı tarihi C*. V , S -. 142). Aynı za­
m anda Fransa ve îngilterenin herhangi bir
bekleyiş devresine girişi müdahalesini önlemek için de Avusturya ve
Prusya ile Münhengratz anlaşmasını imza­
Andlaşma, Fransa ve İngiltere’yi telâşa ladı (18 eylül 1833). B u anlaşma ile, bir dev­
verdi. H e r iki devlet, bunu protesto ettiler. let hükümdarının başka bir devlet hüküm da­
İngiltere, bu suretle boğazlar hakkında es­
rını yardımına çağırabileceği ve böyle bir
kiden beri yürürlükte bulunan usulün ihlâl
durumda üçüncü bir hükümdarın buna engel
edildiğini ileri sürdü. Akdenizdeki deniz kuv­
olmak için müdahalede bulunamıyacağı pren­
vetlerini hemen artıran Fransa ve Ingiltere
sibi ve ayrıca Rusya, Avusturya ve Prusya
boğazdan zorla geçip Hus filosunun imhasını devletlerinden birisinin böyle bir yardımı
bile düşündüler. Avusturya devleti» bu an­
yerine getirmek konusunda başkalarının taz­
laşmanın tatbikinin Avrupa politikasında ha­
yikine uğramaları halinde birlikte savaşacak­
sıl edeceği mahzurları Rusyaya bildirdi ları kabul ediliyordu.
Bâb-ı âli ıngiltereye Hünkâr iskelesi antlaş­
masının Osmanlı devletinin kendisiyle ve Avrupa büyük devletlerinin bir kısmını,
diğer devletlerle olan andlaşmalarına aykırı M eh m ed Ali Paşa isyanı başında gereği gibi
bulunmadığım bildirdiği gibi Çar Nıkola da müdahaleden alakoyan ve sonra da büsbü­
bu andlaşmayı mutlaka yürürlüğe koyması­ tün huzursuz bir devre açılmasını hazırlıyan
nın şart olmadığını ima eder tarzda cevap sebeplerin başında bizzat Avrupada başla­
vererek ortalığı yatıştırdı (Enver Ziya Ka- mış olan yeni ihtilâllerdi.

AVRUPADA 18 30 İ H T İL Â L L E R İ

İmparator Napolyon Bonapart’m kat’i ye­ prensiplerini, Avusturyanm muhalefetine


nilgisinden sonra Viyana’da toplanan kon­ rağmen, Osmanlı devletine karşı isyan eden
grede Avrupa için verilen kararlar milletle­ tebaası R u m ve Sırplara yardım için çiğne­
rin arzularına ve beklediklerine uygun de­ mekten çekinmemişlerdi.
ğildi. Napolyonla ölüm kalım savaşına giren H e m e n hem en kurucusu olduğundan ve
müttefik hükümdarlar o zamanlar, milletlerin devamı için de pek çok gayretler sarfettiğin-
hak ve hukukuna riayet edeceklerini bol bol den Avusturya başvekilinin adiyle «Metter-
vaadettikleri halde bu kongrede verdikleri nich sistemi» diye de anılan b u müstebit ve
sözleri ve vaadlcri unutmuşlardı. Orada dün­
baskılı idare karşısında da Avrupadaki hür­
ya haritasını, milletlerin mukadderatını, onla­ riyetçilerin cesareti ve mücadele azmi kınla-
rın arzusuna göre değil, kendilerinin menfa­ mamıştı. Bilhassa îngilterenin güney A m eri­
atine ve eskidenberi b u gibi işlerde mesnet
ka olayları karşısında takındığı tavır ve ev­
olarak kullanılan muvazene ve tavizat pren­
velki bölümlerde gördüğümüz »Doğu mese­
siplerine uygun, istibdat ve irtica-ı yeniden
lesi» ile R u m (Yunan) ihtilâlleri yüzünden,
hâkim kılacak şekilde kararlar alıp tanzim
Mukaddes-ittifak devletleri arasında ihtilâf
ettiler. A ncak ihtilâl mağlûp olmakla bera­ başgösterip gediklerin meydana gelmesi, bir­
ber onun bütün Avrupayı kaplıyan fikirleri liğin kuvvetini azaltınca hemen faaliyete
yaşıyordu. B u fikirlerin de yeni bir ihtilâl geçmişlerdi. B u sefer de ihtilâl hareketi
doğurması m üm kündü. İşte bunu dikkate
Fransada başlamış ve diğerlerine tesir edip
alan ve Viyanada kurulan sistemin muhafaza oralarda da alevlenmesi işareti olmuştur. A v ­
edilmesini, devletinin yapısı dolayısile en
rupada 1830 da başlıy-m bu ihtilâller muhtelif
çok arzu eden Avusturya başvekili Metter-
devlet bölge ve milletlerde çeşitli neticelere
nich, dört büyük devletin müttefik bulundu­
ulaşmıştır.
ğu bir zamanda bu ihtimale karşı, hüküm ­
darların ve sistemin sigortası olarak Mukad- Onsekizinei Louisden sonra krallığa ge­
des-itti£ak’ı hazırlamıştı. Buna göre, her ne­ çen O nuncu Şarl 1830 yılma kadar Fransayı
rede bir ihtilâl olursa, her nerede hüküm dar­ gittikçe artan bir istibdatla idare etti. Gerici­
lar ahaliye hürriyet verirse müttefikler mü- lerin namlılarından Polinyak tarafından k u ­
dahele edecek ve buna m ani olacakladı. Aşağı rulan son kabinenin tutumu ve kralın m ec­
yukarı 1815 ten 1830 a kadar Avrupada, Mu- lise karşı hareketleri bardağı taşıran son d am ­
kaddes-ittifak sayesinde, Viyanada kurulan la oldu. Kalk, 27 tem m uzda ayaklandı. Kral,
ve sonra muhtelif tarihlerde muhtelif yerler­ olaylara evvelâ önem verm edi Fakat 29 tem­
deki yeni kongrelerle inkişaf ettirilen sistem m uz günü askerlerden bir kısmı da kralın be­
koruyabilmişti. Halbuki, bazı Avrupa devlet­ yaz bayrağını yere atarak halka katıldılar. İh­
leri, «restorasyon devri» de denen bu zam an­ tilâlciler, resmi daireleri süratle vc kolaylıkla
da (1815-1830), kendi memleket ve milletleri ele geçirdiler. O r du nu n ihtilâle katılmayan
için pek riayet ettikleri Mukaddes-ittiiak kısmı, halkla döğüşmek istemiyerek şehri

2931
Dördüncü Mustafa ve İkinci M ahm ud zamanındaki veziriazamlar

(İlâve: 17 2)

ÇEl.KBt M l'S T A F A PAŞA


t ^
lanşörü rütbesi de tevcih olundu. Paz-
Ahmed_ Ağa adlı bir yeniçerinin ■ vand-oiiunun meşhur adamlarından
i oğlu olub İstanbul'da doğmuş ve baba ¡ Manav îbrahimi yakalaması üzerine
mesleğini seçib oca&a girmiştir. Za- | ! Kapıcıbaşılığa yükseltildi (18033. Aynı
manla Turnac*başı, sekbanbaşı ve Edir- ] i y:l Hezargrad âyâm seçildi, i2 ağustos
ne ağası oldu. Şiddeti ve disiplini ile i í i806 tarihinde İsmail Ağanın ölümü
f şöhret Kazandı. I8Ö6 yılında vez&retle i ! üzerine de Rusçuk fty&aliğı kendisine
Anadolu valiliği ve Akdeniz boğazı verildi. Devlete sadık ve itaatli hizme­
j seraskerliği verildi. Sonra İbrahim tinden istifade edilir bir kimse oldu­
Hilmi paşa'm n yerine sadrıâzam ve ğundan daima hoş tutulmuş, bir m ü d ­
serdar-ı ekrem oldu f 18 haziran 1807). i det sonra Imrahorluk payesi tevcih
Alemdar Mustafa Paşa_4 ile birlikte İs- j ohınmuş tur. Ayanlı grina rasiay&n K u ş
| tanbul'a geldiyse de. Üçüncü Selimin \ seferi esnasında başarılı hikmetlerde
' tekrar cülusuna tarafdar bulunmadığı bulunm uş Silistrenln düşman eline
için 28 tem m uz 1808 tarihinde aske­ geçmesine engel olmuş. Yergöğüde G e ­
riyle Bâb-ı âliye gelen Alemdar müh- j neral Mişelson kuvvetlerine kargı beş
ra eiinden zorla alıp aralarındaki saat devam eden bîr savaşı kazan­
eski ahdinden dolayı öldürmiyerek j mıştır. B u muvaffakiyetleri üzerine
ordugâhına gönderdi. İkinci M a h m u d ' | kendisine vesaretle Silistre eyâleti v e .
un cülûsundân sonra İsmail muha- j T un a seraskerliği verildi 14 şubat
fızlığı verildi. 1800 tarihinde Kocaeli i i 1807).
valiliği memuriyetine ilâve edildi. Kabakçı Mustafa isyanı üzerine
Aynı yıl azledilib Sakıza sürül dil. \ Üçüncü Selim hal olunup nizam-j
Bir müddet sonra süratin yeri Ay d m j cedid ilga, edilince, yeni diızen ta­
Güselîıisar’m a çevrildi ve İSli yılında rafd arı inkılapçı ve islalıatcılsr her
orada vefat etti, ocakdan yetişme, yeni tarafda takibe başlandılar. Bunlar»
düzen düşmanı, eskiye bağlı, bulunduğu birer ikişer Alemdar Mustafa Paşaya
işlerde muvaffak olamamış, câhil ve iltica ettiler. Sonradan Rusçuk ya­
inadcıydı. Üç oğlu okumuş ve yetlşib ranı diye anılan Tahsin Efendi. R am iz
müderris olmuşlardı. Efendi, Behiç Efendi, Refik Efendi ve
Galip Efendi Alemdar Mustafa Paşa­
A L E M D A R M U S T A F A PAŞA yı Dördüncü Muşta fayı hal’ eöjp tah­
ta tekrar Üçüncü Selimi geçirmek vc
Hotin de 1765 yılında dolmuştur. 1 yeni düzeni iade etmek hususunda
I Babası yeniçeri ocağına mensub Hacı daimi telkinleri altında bulundur­
Hasar, adlı Rusçuklu bir zattır. Mus- muşlar ve zamanla bu düşünceyi ken­
I tafa Paşa d a ' Rusçuk’d a yetişmiştir. disine aşılamışlardır. B u arada yeni
‘! Delikanlılık çağrında İstan bu la gelerek sadrı âzam ve serdar-ı ekrem Çelebi
tıbkı babası gibi yeniçeri ocağına girdi. Mustâfa Paşa ile araları açılmış. Çele­
42 nci ağa bölüğünde hizmet gördü. I bi Mustafa Paşa merkeze onun teh­
1787 savaşında bölüğünün bayrağını ta- likeli bir yeni düzen tarâfdarı oldu­
j şıdığı için “Bayrakdar" ve daha sonra J ğunu bildirmiş. lâkin Alemdar M us­
| ‘'Alemdar" adiyle şöhret bulduğu riva- tafa Paşa, Dördüncü M us taf anın baş
| yet olunmuştur. Sonra Rusçuğa dönüp çuhadarı Abdülfeuah Ağaya gönderdi­
î zamanında âdet olduğu gibi, ocakla ği mektuplar vasıtasiyle hükümdarı
bağlantısı devam etmek üzere ziraat i sadakatin a inandırmıştır. Bir müddet
j vc hayvan ticareti ile uğraştı. Aynı za- [ sonra sadnâzamla da barıştılar. Bu
m anda Rusçuk âyâm Trisnikli-oğlu İs­ sırada İstanbulda korkunç bir düzen­
mail Ağanın hizmetine erirdi. H e m dü- sizlik h ü k ü m sürüyordu. Dördüncü
! rüst, hem becerikli olduğundan kısa i M us tufanın yakınları da, şahsında dai­
zam anda ağasının iıaaincdarlığına ka­ ma bir tehlike gördükleri eski padi­
dar yükseldi. Da ha sonra kethüdası ol- j • şah Üçüncü Selimi ortadan kaldırmak
! du. B u arada İsmail Ağanın askerlerine için tertibat almağa başlamışlardı.
bayraktarlık da yaptı. Bayraktar diye Rusçuk yaranı bunu sezdiklerinden
anılmış olmasına bciki.de b u görevi se- j j Alemdarı İstanbul üzerine yürümeğe
beb olmuştur. Asi Fazvand-oğîuya karşı | : teşvik ettiler. O da, sadriâzama baş­
«çılan mücadelelerde jranarhgz görülerek şehirde türeyen zorbaları tenkil edip
kendisine hassa hasekiliği verildi. Aynı asayişi geri getirmek ve ordu noksan­
sebeb dolayısiyle 1799 yılında hassa si- j \ larını tamamlamak için İstanbula
-> , i

2935
I —^
j gitmek ve savaş barış meselelerini bu sadık yeni düzene tarafdar. cesur, ze­
! fırsattan istifade ederek padişahla ki. çok saf ve devlet işlerinde tecrü­
görüşmek icap edeceğim söyledi. Ni- besizdi.
j hayet, Istanbuldan 12ın almadan, hat­ 1
ta haber bile vermeden hareket edil­ M EM tŞ PA SA
di. Alemdar Mustafa Paşa, maiyetin­ j
deki kendisine fevkalade sadık Rumeli i Arnavutlukda doğmuş, bazı vezir­
! askerile birlikte orduda bulunuyordu. lere intisab ederek kapılarında yetiş­
Ordu. 19 temmuz 1808 de Davud-pa- miş. ckur yazar. eli kalem tutar ola­
şaya vardı. Yak:nları Alemdara. Sa:i- rak Şöhret kazanmıştı. Nihayet sadn-
cağ-ı şerifi karşılamağa gelen Dör­ âzam Y u suf Ziya Paşanın hizmetine
düncü Mustafanın hemen tevkif ve girdi. O n u n sayesinde devlet memu-
hal’ini tavsiye ettilerse de uygun bul­ , riyetine ayak basıp Divan-ı h ü m a ­
madı. Îstanbuldaki zorbalar ayıklan- i yunda vazife aldı. Fazla liyakatli olma­
j diktan sonra Çelebi Mustafa Paşa makla beraber, çalışkanlığı ve dürüst-
Alemdarı istiskale başladı, o da bir • lü£ü sayesinde 1807 tarihinde çavuş-
gün askeriyle Bâb-ı âliye gelip m ü h ­ başı oldu. İstanbulda yeniçeri ocağı­
rü onun elinden zorla aldıktan sonra nın ayaklanması ve sadrıâzam bulu­
1 saraya yürüdü. Lâkin. Kapılar kapan­ nan Alemdar Mustafa Paşanın ölümü
dığı için Bâb ü6-şaadeyi kırıp içeriye j üzerine evvelâ sadaret kaymakamı ve
girinceye kadar Üçüncü Selim şehid 21 kasım 1308 tarihinde asaleten sad-
edildi. O da Dördüncü Mustafay’i rıâzam oldu. Ancak, bu mevkide kırk
hal* edip yerine kardeşi İkinci Mab* ' gün kadar kalabilip 1 ocak 1809 ta-
m u d u geçirdi <28 temmuz 1808J. Aynı j ! r:ilinde azil edildi. Azlinden sonra
i gün kendisine evvelâ sadaret kaym a­ vezareti de alınıp Bursava sürgün
kamlığı. sonrada sadrıâzamlık verildi. | • edilmiş, kısa bir müddet geçince sür­
• Lâkin, b u mevkide dört ay kadar ka- gün yeri Sakız adası olarak değişti-
j labildi. Tatbike başladığı ıslahata ta- i ! rumiş ve aynı yıl orada vefat etmiş­
• h am m ül edemeyen yobazların kışkırt­ tir. Ne faydası ne zararı olan kendi
maları üzerine esasen ezilmiş ve ona i halinde bir adamcağızdı.
düşm an kesilmiş olan yeniçeri ocağı
birden ayaklanıp Bâb-ı âliyi bastı- * YUSUF ZİYA PAŞA
j Alemdar Mustafa Paşa mücadele edip i
dayandıysa da, kendisine hiçbir yer~ 1 i (İkinci sadareti. Evvelce, Üçüncü Se-
den yardım çelmedi ve âsilerin I lirn’in veziriazamları ilâvesinde, ken­
bulunduğu .verin üstüne çıkıp kub ' 1 disinden bahsedilmiştir)
beyi delmeğe başlamaları üzerine cep­
haneye ateş verdi, infilak sonunda LAZ AHMED PAŞ A
telef oldu (16 kasım 1808;. Saray, elde
bulunan sekban-ı cedid askerile daha Trabzonludur. îstanbula gelmiş,
evvel müdahclcde bulunsaydı, kendi­ ' bazı hizmetlerde bulunduktan sonra
sini şüphesiz kurtarmak kabil olur- ; kapıcıbaşı olmuştur. Sonra İbrail na­
du. Ancak, Alemdarın fazla tahakkü­ zırlığı verildi. Surdaki hizmeti beğe-
m ü hoşa gitmediği için mukaddera- nildiğinden îstanbula getirtilip im-
tile başbaşa bırakılmıştır. rahorluk payesi tevcih edildi- R u s se­
Alemdar Mustafa Paşanın sonra­ feri devam ediyordu. Kendisi, orduya
dan bulunan cesedi, bu balıse ait kıs- | cephane ve asker yetiştirmeğe m em ur
m ında yazdığımız gibi, sürüklenerek I i edilerek gönderildi- B u sırada sadrı-
Et-meydanıns götürülüp orada dut âzam ve serdar-ı ekrem bulunan Yu-
ağacına başaşağı asılarak üç gün teş- ‘ | suf Ziya Paşa, h em fazla ihtiyar, hem-
hir edildikten sonra parçalanıp Yedi- de servet ve ihtişama düşkün bulun­
kule dışındaki battal bir kuyuya atıl- ; duğu ve askere lüzum undan fazla yüz
mıştı. B u ‘ceset ondokuz yirmi yıl bu- ! ; verip şımarmalarına sebeb olduğu için
rada kaldıktan sonra “ V ak’a-ı Hayriye” azil olundu. Askere hakim olacak bir
akabinde, sadrr&zam Bcnderli Selim i sadrıâzam düşünülürken sadaret kay­
Paşanın emriyle, kör-kuyudan çıka­ makamı Şakir A h m ed Paşa eski İb-
rılan kemikleri Yedi-kule suru yanın­ ' rail nazırı A hm ed Ağayı tavsiye etti­
da yüksekçe bir yere gömü.'müş ve ğinden Edirneden geri döndürülüp sc-
buraya kitabesi İzzet Molla tarafından 1 daret m ü h rü verildi (10 nisan 1811).
yazılan taş dikilmiştir. Yıllarca sonra • i A hm ed Paşanın sedareti bir sene beş
İkinci Meşrutiyetin ilânını mıitekip I ay kadar sürdükten sonra 5 eylül
Tarihi Osm ani Encüm eninin teşebbüsü I8l3 tarihinde azil olundu. Serdar ola­
ile kemikler Yedi-kule sûru yanındaki j rak cepheye gittiği zam an yanındaki
yerinden çıkarılıp. defterdar Tahsin müşavirleri dinlemiyerek T u n anın
Efendininkiîerle, Gülhane Parkı’n m karşı tarafına geçmeye kalkışması yü-
kapısı karşısında bulunan Zcyneb j zünden ordu ikiye bölünmüş ve m ağ­
Sultan Camii mezarlığına gömülmüş- J lubiyete uğratılarak düşm andan barış
tür. • istenmek zorunda kalınmıştır. K end i­
Alemdar Mustafa Paşa devlete J sinin gözü pek ve cüretkâr savaş

2936
—> 1 ^ i
adamı bir kimse olduğundan. Bükreş memuriyetine ilâve edilmiştir. Aynı
barışını müteakip, evvelki hatâları da j yıl devam eden R u m isyanı dolayısiyle
dikkate alınarak sadaretten azledil­ Mora seraskerliğine tayin edilerek 1822
miştir. Bir m üddet Bursada sürgün yılında Yenişehırde vefat etti. Cesur,
olarak kaldıktan sonra i 8 \Z yılında dürüst, cömercî, lâkin biraz safdildi.
Anadolu. 1316 yılında Haleb ve biraz
sonra Erzurum valisi olarak 18İS yı­ M E 1 IM E D E M İ N R A C F P A S A
lında orada vefat etli. Cesur, gayretli,
sabırlı bir zat idiyse de devle: işle­ İstanbulludur, ve 1780 yılında doğ­
rinden ve ordu idaresinden haber­ muştur. Ruznamcecilik. çavuşbaşıltk
sizdi. Bursada bulunduğu sırada Emir- ve nişancılık hizmetlerinde bulunm uş
sultan türbesini yeniden yaptırmıştır. olan Said Efendinin oğludur. Kendisi
de devlet hizmetine girerek sedaret
HL'HŞtD AHMED PAŞA mektubeuluğu kalemine devam etmiş,
iüüS yılında serhalife ve ertesi yıl se­
Gürcüdür, bir tatarın kölesi iken faret mektupçusu olmuştur. I8t)3 yı­
o sırada Rumeli valisi bulunan öeüm lında memuriyetine süvari mukabele- |
S :r n Paşa tarafından satın alınıp cıliği eklenmiş, 1811 de rikâb defter­
yetiştirilmiştir. Aza d olduktan sonra darı. 1813 de asaleten başdefterdar
devlet ricalinden Rasih Efendiye, son­ olmuştur. Nihayet 30 mart 1815 ta- ı
ra da reisülküttab Raşid Efendiye, rihinde Hurşid A hm ed Paşanın azli
nihayet derya kapdani K üçük Hüseyin üzerine vezaretie sadaret m akam ın»
Paşaya intisap etti. Mısır savaşlarında getirildi. Sadareti üç yıl kadar sûrmuş
bulundu. Sonra K ü çü k Hüseyin Pa­ ve bir hayli, gaileli zam ana rastla- i
şanın delaletiyle 1802 yılında beyler­ mıştır. Hü kü m dar kendisini sever ve
beylikle İskenderiye mulıafızlığı er­ takdir ederdi. B u iıai devlette büyük
tesi yıi Mısırın Fransızlar tarafından n ufu z sahici olan Halet Efendinin
boşaltılması üzerine ve.’saretle Mısır kıskançlığını celp etmişti. Sonunda,
valiliği verildi. Burada, Kavalalı Mch- bu zat İkinci Maiımuda tesir ederek
m ed Ali Paşanın entrikalarına maruz 5 ocak 1818 tarihince Mehnıed E m in
kaldı. O n u n tertiplediği ayaklanma R a u f Paşayı azil ve sakız adasına \
sonunda valiliği kaybetti. 1806 yılında sürgün ettirmiştir. B u arada Halet
Niş ve Mora valisi ertesi yıl Sofya Efendi onun idamı için de uğraştiy- 1
seraskeri olmuş baş kaldıran Sırplara sa da, padişah razı olmadı. M . E. R a u f
karşı üst üste muvaffakiyetler kaza­ Paşanın bir yıl sonra vezareti iade
nıp bütün kuvvetlerini hezimete uğra­ edilip Teke ve Hamiö sancağı. 1820 î
tarak dağıtmıştır. B u sefer sırasında yılında M aden emanetiyle birlikte Di-
başka yararlıkları da görüldüğünden yarbekir valiliği, ertesi yıl şark ser­
Laz A h m ed Paşanın azli üzerine sada­ askerliği ile Erzurum valiliği verilmiş, j
ret kendisine verildi <5 eylül 18 12 ). 1823 de a::ii olunup 1821 yılında K a s ­
Sirplara karşı Bükreş barışı esasları­ tamonu üç yıl sonra Haleb. ertesi yıl
nın uygulanmasına ve onlardan Bcl- K u d ü s sancağı ve Hacc emirliği ilâ­
gradia diğer yerlerin seri alınmasına vesiyle Şam valiliğine tayin edilmiş.
muvaffak olduktan sonra I8i3 yılı !83l yılında vezareti ref o.’unarak
nihayetinde İstar.bula geldi. B undan Bursada oturmağa m em ur olmuş, aynı
sonra bir yıl kadar scdaretı vardır. yıl vezareti geri verilib Menteşe ve
2 8 M senesinde İstanbul'da çıkan bir karahisar mutasarrıflığ na. 1322 yı­
yeniçeri partırdısı sırasında lüzumu lında sadaret kaymakamlığına getiril­
kadar enerjik hareket etmemekle it­ miştir. S ad d âzam Reşid M sh m ed Paşa
h a m edilip azil olunmuştur (30 mart Konyada Mısır kuvvetlerine yenilerek
1815J. Aslında ise. İkinci M a h m u d u n esir düşünce sadaret ikinci defa ola­
yeniçeri ocağını ilga etmek istediğini rak M chm cd E m in Rauf Paşaya veril­
bildiği için bu vak’a bahanesiyle top­ di »17 şubat 1833;. Kendisi, mülkiye
çu ve kumbaracı ocaklarını ele alarak nazırı Pertev ve sonra dahiliye nasırı
yeniçeri ocağını basıp dağıtmağa kal­ Akif Paşaların şiddetli muhalefet!eri­
kıştığı. lâkin, ocağa carafdar olar. ve ne ve aleyhinde çalışmalarına rağmen.
padişahı tesiri altında bulunduran İkinci M ahm udun vefatına kadar
Halet Efendinin buna engel olup so­ { mevkiini m uhafaza etmiştir. 30 mart
n un da kendisini azil ettirdiği rivayet J838 tarihinde Akif Paşanın dahiliye
olunmuştur. nezaretinden azli üzerine b u hikmette
Ilurşid A h m ed Paşa, azlinden son~ ] kendisine verilmiş ve sadnâzpm u n ­
ra Tekirdağında ikamete m em ur edil­ vanı Başvekil olarak değiştirilmiştir.
miş, bir yıl sonra Bosna, aynı yıl \ Abdülmecidin cülus günü. Hüsrev .
içinde Se^ânik ertesi yıl Anadolu, 1817 Paça m ührü adeta zorla elinden al­
yılında Haleb valisi olmuş. 1819 yı­ mış. kendisine M ec’isi vâîâ reisliği
lında Mora valiliği ile Tepedelenli verilmiş, lâkin 8 haziran 1840 tari- j
Ali Paşa üzerine gönderilip onu ten­ hinde tekrar sadnâzam olmuştur. B u ;
kil etmiş, ertesi yıl Rumeli valiliği • j sefer, bir buçuk yıl hizmet gördükten
verilmiş, 1821 yılında. Yany a valiliği sonra 7 ekim 1841 yılında azil edilip J

2937
! M alisi vâlâ reisi olmuş. 3 eylül 1842 Azlinden sonra kendisine Karadeniz
yılında dördüncü defa olarak sedaret seraskerliği, bir m üddet sonra tekrar
m akam ına getirilmiştir. B u sefer de Mora valiliği verilmiş 1821 yılında azil
İ dört yıldan biraz fazla bu m akam ca edilip orduda vazife almış, sonunda
i kailmiş ve 28 eylül 1846 tarihinde azil Ankara ve Çankırı sancakları tevcih
edilmiştir. Beşinci sedareti 27 ocak olunmuştur. 1822 yılında bu sancak­
; 1852 tarihinde olup ancak o mart lardan da aasil edildi. 1824 tarihinde
1852 tarihine kadar devam edebil­ vezaretı alınıp Filibe'de oturmağa m e­
miştir. Nihayet J860 yı2:nda seksen m u r oldu. Sonra K onya valiliği veri­
: yaşında bulunduğu halde vefat et­ lerek Maltepede oturtuldu. 1826 yı­
miştir. Dürüst, dirayetli, gayretli, bil­ lında vefat etti. Hiç bir m ü h im hiz­
gili bir devlet adamıydı. Çok uzun meti olmıyan, hiçbir vazifede m uvaf­
boylu ve yakışıklı olmakla meşhur­ fakiyet göstermemiş bir zattı.
dur.
B E N D E R L İ A L Î PAŞ A
D E R V İŞ M K IÎM K D PAŞA
Benderlidir. Ağa-baba diye anılan
Moranın AnaboSu kasabasından- bir zatın oğludur. Bir suç işlediği için
dır. Rüstem A§a adlı bir zatın oğıu- ■ Hotin’e kaçmış ve oranın ileri gelen­
j dur. Morali sal akbaş A h m cd Paşaya lerinden Ali Ağaya intisap etmiştir.
intisab ederek dairesinden yetişmiş, Sonra îbrail muhafızı Laz A h m cd
mülıürdarlıgma ksdar çıkmış. o nu n i Paşanın hizmetine girip onun sada­
delaletiyle beylerbeyi ve Balıkesir mu- 1 retinde silâh d a n oldu. Efendisinin
tasa m f i olmuştur. i814 yılında A n ­ vefatına kadar yanından ayrılmadı.
takya, sonra vezaretle Anadolu valisi O nu nla birlikte Erzurum a gitti, bu
r ve bir ara Bursa valisi oldu. B u sırada sırada kapıcıbaşılık rütbesi verildi.
• Halef Efendinin tesiriyle M eh m ed Alımed Paşa vefat edince İstanbuia
E m in R a u f P??a azıl edilmişti. Der­ döndü. Kendisine G üm ü lc ü n c ’den or­
viş M eh m ed Paşa, Halet Efendiye j du için zahire mübayaası vazifesi ve­
m ensub bulunduğu için sedaret m a ­ rildi. B u vazifeden dönünce beyler-
kamına getirildi 15 ocak 1818). Bu beyilik rütbesiyle Edirne mutasarrıfı
mevkide iki yıl kalarak 4 ocak 182C ve ordu çarhacısı oldu i 1812). Daha
ı tarihinde azil olundu. Azline sebeb, j sonra Ahısha muhafızlığı ve vezaret-
o sırada yeniçerilerle bir kısım ırgad- j lc Çıldır valiliği verildi. 28 mart 1821
lar arasında çıkan hadiseye seyirci tarihînde Seyyid Ali Paşanın azli üze­
j kalmasıdır. B u hal gevşekliğine ve rine sadaret, m akam ına getirtildi- Ben-
idaresizliğine verilmişti. Kendisi ise. I dcrli Ali Paşa, vazifeye başladıktan
yeniçerilerin işine karışıp belaya uğ- i sonra etrafına karşı çok sert davran­
ramaktansa azil edilmeyi canına min- ! dı. O devirde büyük nüfûz sahibi ve
net bilmişti. Azlinden sonra K u d ü s aynı zam an d a bir çok fenalıkların ve
ve Şam valiliği ile Kacc emirliği veril­ yolsuzlukların da başı bulunan Halet
miştir. Aynı yıl tekrar Anadolu valisi Efendiye hiç ehemmiyet vermedi, hat­
oldu. 182i yılında azil edilip emekli ta onu ortadan kaldırmayı düşündü.
maaşı bağlandı. 1837 yılında Şeyhül- Bir danışma meclisinde İstanbulda si­
! harem tayin olunarak gittiği Yenbu- lahlı olarak dolaşan bir çok serserinin
de iken vefat etti. B u sırada yetmiş ötekine berikine saldırıp her gün kan
yaşlarında bulunuyordu. Orta derece­ döktükleri konuşulurken Halet Efendi
de bir devlet adamıydı. Bursada bazı bunların hepsinin öldürülmesi fikrin­
j hayratı ve İstanbulda bir çeşmesi de bulundu. Benderli Ali Paşa, ona
• vardır. bakarak:
j , i ••Öyle değil, suçlu olanları katlet­
S E Y Y tD ALÎ PAŞA mek lâzımdır. Aslına bakılırsa böyle
1 bir takım başsız kimseleri silâhlan­
İsparilıdır« bir çok vezirlerin dai- dırıp da payitahtda halkı öldürmele­
j resinde hizmet ettikten sonra kapı- rine müsaade edenlerin hakkından gel­
cıbaşı oldu. 1815 tarihinde vezaretle melidir” dedi. Halet Efendinin kor­
Mora valiliği, 1818 tarihinde Bursa kudan dudakları titremeğe başladı.
valiliği verildi. 4 ocak 1820 tarihinde Sadnâzam , aciz bulunan devlet ricali
Derviş M eh m ed Paşanın azli üzerine ve ocaklıdan tam bir birlik istedi. Bir
sedaret m akam ına getirildi. Lâkin, bu iki gün sonra da padişahla görüşüp
hizmeti pek u zu n sürmeyerek 28 mart kendisine mutlak selâhiyet verilmesi
182ı tarihinde azil edilmiştir. Azline , talebinde bulundu. B u arada idam
j sebeb, devletin içinde bulunduğu buh- j vakti çoktan gelmiş olan Halet Efen­
ranlı devirde güçlüklerle .mücadeleye i dinin de _ katlini istediği rivayet olun­
ehliyetinin kâfi gelmemesidir Mora muştur. ikinci M a h m u d onun bu hal­
ayaklanmasının doğurduğu ağır du- I lerinden rahatsız olup meseleyi düşü­
rum , devlet ricalini birbirine düşür- nerek cevap vereceğini bildirdi. 30 ni­
m ü ş ve sonunda Seyyid Ali Paşa se- j san 1821 günü saraya davet etti. Ge- ı
daret mevkiinden uzaklaştırılmıştır. linçe kendisini bostancıbaşı karşıladı. ]
Kızlar ağası hem en gelerek m ü h rü I diye gürültü kopardılar. Hünkâr b u n u
aldı. Aîi Paşa ise balıkhaneye indiri­ d uyunca ağayı çağırtarak sebebini sor- \
lerek oradan Kıbrıs adasına sürgün du. O da hadiseyi anlatınca padişah :
| edildi. Lâkin, Halet Efendi o nu n ya- j “ Var söyle dağılsınlar... Meramları j
İ kasını bırakmayıp idamına padişahı hasıl olur’1 dedi.
! ikna etti. Hem en idam fermaniyle 1 Halet Efendi olayı duydu. B u n a . !
î bir m em u r gönderildi. E enderli Ali kendisine cephe almış bulunan sadrı- j
i PD.şa fermanı okuyunca,:: i âzamin sebeb olduğunu sanarak he- j
“ Kyvah, bilemedim. Evvelâ isi gö­ | m en padişaha Kaçı Salih Paşanın az- j
rüp yani Halet Efendiyi İdam edip • lıni arz etti. İkinci M alım ud. Halet
— sonra bildirmek varmış” dedi. K a ­ Efendinin el altından bir fesad çı- j
fası İstanbula getirilmiş ve ibret ta- ; karmasından çekindiğinden onu gafil
şm da teşhir olunmuştur. Cesur, iyi : i avlamak için b u arzusunu kabul ede­
niyetli- lâkin calıil bir zattı. İdam rek sadreâ'sam ile o nu n yakın dostu
edildiği zam an elli yaşım biraz geç­ ! şeyhülislam Abdülvahhab Efendi azil
miş bulunuyordu. olundular. Salih Paşa sarayda tevkif
i edilerek Balıkhaneye indirildi. Bu,
HA CT SA LİH PA Ş A i ! hüküm darın gazabına uğradığına ala­
İzmirlidir, İstatıhula gelmiş ve metti. Aslında ise, ikinci M a h m u d u n
kendisine hiç bir kızgınlığı yoktu.
burada isl&miyeti kabul etmiştir. Asıl -
milliyeti meçhuldür. ISIS tarihinde i Nete kim. Bal} ¡"hanede bulunduğu sı- \
k&pıcıb&şılıkla arpa emini oldu. 1820 ! i rada kendisino mallarının müsadere !
' edilmiyeceğini bildirdi ve-
tarihinde İspartalı Ali Paçanın azli ‘
üzerine vezaretle Çıldır valisi ve S e v - ; “ Hakkında asla infialim yokdur.
Ancak şu heriflerin yatışması için
yid Ali Paşa azil olunup yerine Ben-
derii Ali Paşa tayin edilince o gelin­ böyle bir değişiklik yapıldı. Lâkin.
ceye kadar sadaret kaymakamı tayin ; bununla istenen hasıl olur m u olmasa- [
edildi. Benderli Ali Paşanın a2 li üzc- mı ve b u n u n acele çâresi nedir?’"' <51-
: ye lıaber gönderdi. Salih Paşa, hu- j
j rine ise, sadaret m akam ına getirildi
(30 nisan 1821). B u vazifede bir bu- i
İ küm dann teveccühüne teşekkür et­
çuk yıl kaldı. M ütemadiyen işlere ka­ tikten sonra: -Bu işin acele çaresi •?
Haiet Efendinin bir m üddet seyahat \
rışan Halet Efendi ile seçinemediğı
için il kasım 1822 tarihinde a2 il • i ettirilmesidir” cevabını verdi.
Padişah bu tavsiyeyi tutmuş ve
olundu. Bun u nla beraber, azlinden
hem en sonra Halet Efendinin de sür- i istediğini elde ettiği için içi rahat
güne gönderilmesine muvaffak olmuş- j ! etmişken yeni sadrıâzcm nelj A bdul­
i dur ki b u n u kısa zam an sonra b u lah Paşaya ilk iş olarak: Halet Efen- i
i cidden zararlı adamın İdamı takip et- İ dinin Bursa ya gönderilmesini emir
| mlştlr. Hadisenin vuku*u şöyledir: i etmiştir. Haiet ¡Efendi. menfasının
Halet Efendi, mevki’ini m uhafaza j K o n y ay a çevrilmesini istemiş* bu rl-
| cîisi kabul olunmuş ve kısa zam an
edebilmek için daima yeniçeri ocağına
dayanır ve ileri gelenlerini rüşvet ve i sonra orada idam . edilmiştir (1322
hediyelere boğardı, So n zaman! ada i sonlan).
ise, mali menbalc.rı tükenmişti. B u n u n i Salih Pîîşa ise, aynı yıl Anadolu. I
sebebi. Eflak ve Bo ğdam n R u m îsya- j bir kaç ay sonra da S a m valisi ve H a c c i
1 nına basamak olması dolayısile ora- j emiri olarak n&cc vazifesini İfa etti '
larda hasıl olan karışıklıklardan son­ 1 >833 yılında Kars ve Do ğu Bayezid ■
valiliği. 1825 yılında Bozok ve Kay-
ra yerli Boyarlardan voyvodalar tayin '
\ sen mutas&rrıfılığı, ertr.si yıl tekrar 1
edilmesi ve Fenerli Rum lara hiç bir Şam veliliği verildi. 1823 yılında azil
şekilde itimad katmadığından bunla­ ile, Konyada oturmağa m em ur edilip
rın gerek Divan-ı hü m a y u n ge­ aynı yıl orada, vefat etti. Akıllı, dira­
rekse diğer yerlerden uzaklaştırılmış yetli, becerikli, namuslu bir devlet
olmalarıydı 11821). Evvelce buralara
adamıydı. Oğlu A h m e d îzzet Bey 1894
Fenerli ailelerden voyvoda tayin edil­
yılında yüz yaşını geçkin olduğu hal- j
mesinde Halet Efendinin tesiri büyük j
i de Eyübde vefat etmiştir.
olduğu için voyvodalar hem tayinleri
münasebetiyle, hem de yerlerini m u h a ­ DE Lİ A B D U L L A H PAŞA
faza için kendisine büyük rüşvetler ve- !
rirlerdi. B u kaynak kuruyunca alış­ Babası Ali Aga Safranboluîu olup
tıkları menfaatlerden m a h r u m kalan i kendisi İstanbulda Çengeik$vünde j
jreniçeri kokono 2 ları aleyhine döndüler. doğdu. 1780 yılında bostancı ocağına
Sultan M a h m u d o günlerde şehirde j girerek zamanla hasekiliğe yükseldi,
tebdil gezerken Bayezid türbesine uğ- j ı İkinci M a h m u d u n cüıûsunda bostancı-
ramıştı. Yeniçeri ağası hem en usulen j başıiik verildi. Vazifesini ifada fev-
Bayezid. kulluğuna geldi. Bir kısım ye- | { kalade muvaffak: olmuş, eşkiyayı ve
niçen ustaları ağanın y a n m a varıp : serserileri tenkil ederek şehrin inzi­
"V a r efendimize söyle... Biz o he- | batını temin etmiştir. B u yüzden deli
Tifi (y&ni Halet Efendiyi; istemeyiz** ? bostancı diye anıldı. Nihayet hasfs-

2939
¿andığından bu vazifesini bırakıp 2815 tur. Sadaret mektupçuluğu kalemi |
tarihinde siiahdarlar «¿alığına. 1818 baş halifesi Seyyid A hm ed Efendinin
yılında büyük imrahorluğa ve aynı oğludur. O da büyüyünce aynı kaleme
yıl vezaretle derya kapdanlığına geti- girmiş. 1787 yılında R u s seferi sıra­
rildi. Tekrar hastalandığından b u va­ sında orduda bulunm uş. 1795 yılında
zifesinden de istifa etti. 1821 yılında babası gibi baş haiıfe olmuş, iki yıl
Kütahya vc Karahisar sancakları tev­ sonrada amedcili$e tayin edilmiştir.
cih olunup İstanbul civarındaki sahil­ 180: yılında elçilikle Parisc gönde­
lerin muhaiazasiylc görevlendirildi. rildi. Dönüşünde büyük tezkereci 1806
11 kasım 1822 tarihinde Hacı Sa­ ; yılında reısülküttab olup Rusya ile
lih Paşanın azli üzerine sadaret mütareke yapmağa m em ur edilmiş,
m akamına getirildi. Bu vazifede bir ara nişancı ve tekrar reisülküttab
4 mart 1823 t?rihine kadar kalarak I olmuş bu vazifede bulunduğu sırada
azil olundu. Kendisinin padişahı kız­ Üçüncü Selim hal’ edilerek yerine
dıracak bir hali veya bir kabahati Dördüncü Mustafa geçmiş ve yeni d ü ­
yoksa da. o sırada, pek nezaket kes- zen tarafdarı bulunan Galib Efendi
belmiş bulunan devlet işlerini yürü- j Alemdar Mustafa Paşaya iltica- ederek
tec'.*k ehliyette olmadığı anlaşıldığı Rusçuk yaranından olmuş. Alemdarın
gibi bostanc'başılıktaki icraatının ölümünden sonra öbür arkadaşları öl­
aksine ve daha ziyade hastalığının dürüldüğü halde, Rusya ile barış gö­
tesiriyle yeniçeri eşkiyasına karşı za­ rüşmelerini idare edecek daha teerti- !
yıf davrandığı için şehirde üst üste beli kimse bulunmadığı için yakayı ı
zuhur eden iki yangın bahane edi- i • kurtarmıştır. B u başarısına karşılık
Ilp vazifesinden uzaklaştırılmıştır. Sa­ 18 11 tarihinde sadaret kethüdalığma
dareti sırasında en m ü h im icraatı. r tayin edildi. Üç yıl sonra yine reisül- ı
Halet Efendinin neryl ve katlidir. A z­ küttabîzğa getirildi. Aynı yıl azil olu- !
linden sonra tedavi vc istirahatı için nub Kutahyaya sürüldü. Kısa zam an
İzmite gitmesine müsaade edilmiş ve sonra vezaretle Bolu. 1811 yılında Si­
1823 yılında orada vefat etmiştir. Çen­ vas. 1816 yılında Niğde ve sonra A n ­
gelköy'ünde bir cami yaptırmıştır. kara ve Çankırı, ikinci kere Bolu ve
Devlete sadık, çalışkan, fazlaca asabi Kastamonu valisi oldu. 1820 yılında
bir insandı. vezareti kaldırılıp Konyaya gönderildi.
S İ L A H D A K ALİ PAŞA 1822 yılında vezareti ibka edilerek
Bozok ve Kayseri valisi ve sonra İzmit
Rusçuklu İzzet A h m e d Paşanın ve Bursa valiliği ile Karadeniz bo- •
oğlu olup İstanbulda doğmuştur. Genç
ğazı muhafızı oldu. 13 aralık 18.23 ta­
yaşta Enderuna girip yetişti 1811 ta­ rihinde Silahdar Ali Paşanın azli -ize- !
rihinde silahdar oldu. 1817 tarihinde i ■ rine sadaret m ü h r ü verildi. B u sırada
bu vazifesinden azil edilip bej yıl j İkinci M a h m u d yer.'.çcri ocağını kaldır­
mazul kaldj. Deli Abdullah Paşanın m ağa karar vermişti. B u düşüncesini
azli üzerine 4 mart 1823 tarihinde kendisine açınca. M e h m e d Saıd Galip
birdenbire sadrıâzam oldu. B u vazife ı Paşa vaktiyle başına gelenleri v? ca­
sırasında şehrin asayiş işlerini yeniçe- nım güç hal ile kurtarmış olduğunu
ri ağası Ağa Hüseyin Paşaya bırakıp ; düşünüp* muvaffak olunamadıgı tak­
kendisi hükümdarın huyuna suyuna dirde mutlaka kellesinin srideceSini
göre hizmete çalışmış ise de, dokuz hesaplayarak böyle bir meselede daha
ay sonra azil edilmiştir (13 aralık liyakatli bir vezire ihtiyaç bulunaca- [
¡823'. İkinci M & h m u d kendisini se- i ğını ileri sürdü ve padişaha Berıderlı ■
verdi. Ancak, bu sırada gittikçe alev­ M ehm ed Selim Sırrı Paşayı tavsiye
lenen Mora meselesi doiayısiyle sa­ ettikten sonra vazifeden affını rica
daret m akam ında daha dirayetli bir etti. B u n u n üzerine azil edildi (15
kimsenin bulunması icab ettiğinden .• eylül 1824). Vezareti de alınıp evvelâ
onu vazifesinden uzaklaştırmış, lâkin \ Geliboluya, sonra Manisaya sürüldü.
mallarını müsadere ettirmiyerek Ge- Sonrada da Erzurum valiliği ve şark
lıboluda oturmasını emir etmiştir. | seraskerliği verildi. Üç yıl bu vazifede
Aynı yıl K on y a valisi olmuş. 1827 yı­ kaldı. Nihayet Rusya seferi açıldığın­
lında vezareti ref edilip Maltepede dan bir m üddet sonra seraskerlikten
oturmağa m em ur edilmiştir. 1828 yı­ azil ve vezareti kaldırılarak Baîıkesire
lında hükümdarın hu zuru na kabul sürgün edilmiş. 1828 yılında burada
edilerek bir çok iltifatlara mazhar ol­ bulunduğu sırada 65 yaşında olduğu
duktan sonra Çanakkale muhafızlığına halde vefat etmiştir. İlim ve İrfan
tayin edilmiş ve o sene orada vefat sahibi, şair ve hattat, cömerd, avrupa
ettiğinde altmış yaşlarında bulun u­ i politikasına vakıf, akıllı, becerikli, ile- i
yordu. Halim selim, cömerd, iyi hu y ­ riyi görür bir devlet adamıydı
lu devlete sadık vc çalışkan bir zattı.
Orta derecede bir devlet adamıydı. BENDERLÎ M E H M E D SELÎM
S I R R I PA Ş A
M EHMED SAİD CAI.ÎIJ PAŞA
1763 yılında İstanbulda. doğmuş- HoUnli kapıcıbaşı Mustafa Ağ a-
-> !

2940
n m oğlu olup Benderde doğmuştur. 1829 tarihinde, yani üç ay sonra azil
Bulunduğu yerin d üşm an istilasına olunup Tekırdağma sürüldü. U zun ca
uğraması üzerine Ş u m n u 'y a gelmiştir. i bir m üddet memuriyetsiz kaldıktan j
Sefer zamanı olduğundan orduda va­ sonra 183i tarihinde Vidin. 1833 tari­
zife alarak hizmet gördü. Bir m üddet hinde Karahisar valiliği verildi. Sonra !
sonra turnacıbaşıîık payesiyle Varna Ankara. Çankırı ve Kastam onu da
ve Yar.bolu serdarı, sonra kapıcıbaşı memuriyetine katıldı. Yeniçerilerin il­
ve başbakikulu oldu. Bir aralık Tra‘0- gasında görülen hizmetleri dolay isiyle
lusgarbe gönderildi. Sonra ölen Şam iftihar nişanıyla taltif olundu. İkinci
valisinin mallarını hazine namına M a h m u d u n ölümü üzerine m em uri­
zapta m em ur edildi. İstanbul a dönü­ yetlerinden azil edildi. Ertesi sene
şünde Edirne bostancıbaşılığma t&r ikinci kerre olarak Boğaz muhafızlığı,
yin olundu. 1818 yılında vezaretle Si- daha sonra Sayda. Beyrut» ve Trablus-
listre valiliği verildi. 15 eylül 1324 şam da katılmak suretiyle Akkâ vali-
yılında sadrıâzam M eh m ed Said Ga- Üğ.» ve Berruşşam seraskerliği verildi.
lib Paşanın tavsiyesiyle bu m akam a Burada büyük muvaffakiyetler göste­
getirildi. Yeniçeri ocağının ilgasında rip savaşı kazandıysa da eğerinin k u ­
canla başla çalıştı. Dört sene bu m a ­ burunda bulunan tabanca ateş ala-
kam da kaldı. Rusya seferi sırasında j rak ayağından yaralanmış ve sakat
serdar-ı ckrcm olarak Edirncde bulun­ i kalmıştır. B u yüzden seraskerlikden
duğu sırada imdad göndermediğinden alınıp Edirne valiliğine gönderildi.
Varna kalesinin düşmesine sebeb ol­ Lâkin, yarası henüz kapanmadığı için j
duğu için ve bazı gevşek hareketleri vazifesinden istifa ederek Gcliboludan
yüzünden a2 il edilip malları müsadere İstanbula döndü. 7 ekim 1841 tari- j
olunarak Geiiboluya sürüldü (26 ekim hinde ikinci kerre olmak üzere sada- ;
1828;. Üç ay sonra, affedilip Rumeli re; m akam ına getirildi. Sekiz ay b u
valiliği, sonra Haleb ve 1831 tarihinde görevde kaldıktan sonra idaresizliği
asayişi yoluna koymak üzere Şam va­ ileri sürülüp azil edildi <3 eylül 1842) |
liliği verildi. Ancak, Şamlılar böyle ve Edirne valiliğine gönderildi. Ertesi
şöhret sahibi, m ü h im işleri başarmış yıl, rahatsızlığını ileri sürüp istifa j
f bir ocağın ilgasında sadrıâzam olarak ettiğinden Tekirdağında oturtuldu.
bulunm uş olan bir kimsenin valili­ Sonra İstanbula gelmesine m üsaade |
ğini iştemiyerek bir zam an sonra da olundu. 1854 yılında vefat etti. Doğru,
M eh m ed Ali Paşanın tertipleriyle û- çf.liikan. cesur ve nrm uslu bir dev­
yaklandıklarmdan azil edildi. B u n u n i let adanrydı. Çok katı kalbi i olduğu
üzerine Şam eşkiyası h ü c u m edip ko­ rivayet edilmiştir.
nağını tutuşturdular. Kentlisi de ko­
nağı ile birlikte yandığında altmış i RKŞİD M EHMED PAŞ A
yaşlarında bulunuyordu. Cesur, gay- ;
retli, akıllı, namuslu bir devlet ada­ Gürcü olup Hüsrev Paşanın dai­
mıydı. ölüm ünde iki yüz kese borcu resinde terbiye görerek yetişmiştir.
çıkmış. Rumelideki çiftlikleri satıla­ Cesareti ve silahşorluğu ile meşhur- j
rak ödenmiştir. dur. Hüsrev Paşa Tekeli-oğlu İbra­
him Beyi yakalamağa m em u r edildi- !
TOPAL İZZET M EHMED PAŞA ğinöe onunla birlikte gitti. B u sırada
ve sonra Çarhacı Ali Paşanın raaiye- !
Darende hanedanından İbrahim tine verildiği zam en gösterdiği yarar­
Beyin oğludur. 1792 yılında doğmuş- lıklar üzerine beyierbeyıiik tevcih o-
! tur. Bazı valiliklerde bulun m uş olan lunm uş ve Karahisar sancağına ta­
amcası Ali Paşanın dairesinde yetişip yin edilmiştir. Kütahya valisi Bekir
onun mühürdarı oîdu. Kendisine ka- Paşa Mora ya m em u r edildiği zam an
• pıeıbaşüık ve imrahorluk rütbeleri ona vekâlet etmiş, bu sırada Tepede- f
verildi. Sonra, Ispartalı İbrahim Pa­ i lenli-zâde Veli Paşa ile oğlu M eh m ed
şaya intisap ederek zamanla kethüda- Paşanın idamlarına m e m u r edilmiş,
lığma yükseldi. İbrahim Paşa, Boğaz bu vazifeyi başarması üzerine i820 !
muhafızı iken bütün işlerini onun varillinde vezaretle K onya valiliğine
idare ettiği anlaşıldığından paşanın tayin edilmiştir Scr.ra. R u m ayak­
1821 tarihindeki azli üzerine beyler­ lanması dolayısiyie Moraya gönderil­
beylikle Bursa sancağı ve Boğaz m u ­ di. Burada muvaffakiyet gösterdi.
hafızlığı verildi. Yeniçerilerin ilgası 1822 yılında Tırlınla, ertesi yıl Vidin
hadisesinde gayet b ü yük hizmeti ve valisi oldu. 1324 yılında Rumeli ser­
gayreti görüldü. B u n u n üzerine 1827 askeri ve Y any a valisi tayin edildi.
yılında derya kapdanlığına tayin olun­ 182? yılında İnebahtı ve Karlı-üi mu- •
du. R u s seferinde Varna muhafazası­ hafızlığı verildi. 28 ocak 18 2 1 tari- !
na m em u r edildi. Dönüşünde M e h ­ hinde sadaret m akam ına getirildi. Se- i
met Selim Sırrı Paşanın yerine sa­ fer zamanı olduğu için h em e n Ş u m n u
daret makam ına getirildi <26 ekim ordugâhına gitti. Pravadide Huşlara
1828J. Ancak. Rus seferinde görülen galip geldiyse de. Gülefçe’de ağır bir
muvafiakiyetsi 2 ük üzerine 28 ocak mağlubiyete uğradı. Ruslar ilerleyip i
—> I

2941
ter ketti. O n u n c u Şarlın aklı başına gelip ev­ A lm an hükümetlerinin çoğu tebaalarına m eş­
velce yayınladığı emirleri geri almağı kabul rutî idareyi tanımak zorunda kaldılar. B u n a
ettiyse de artık lif işten geçmişti. Çaresiz baş eğmeyenler ise mevkilerini kayıp ettiler.
krallıktan istifa edip İngiltereye sığındı. Y e ­ Fakat buna mukabil muhafazakârların göster­
rine, Orlean hanedanından Lui-Fîlîp Fransız- dikleri tepki, 1834 nazırlar konferansının top­
lar kralı unvanı ile h üküm d ar oldu. Kendisi lanması sonucunu vermiş ve bu yüzden her
hamiyetli, dirayetli, hürriyetsever bir zattı. tarafta halk temsilcileri meclislerinin yetki­
Gayet doğru ve namuslu» çalışkan, sade ve lerinin azaltılması kararına gidilmiştir.
kanaatkardı, Parlamanter rejimin büyük m ü ­
dafii oldu. Fransadakı 1330 olayları İtalyada, önee
Parm a, Moderta ve Papalıkda etkilerini gös­
Viyana kongresi kararlar; gereğincc Hol­ terdi. Halk, ayaklanıp hükümdarlara saldırdı.
landa ile birleştirilmiş ola11 Belçika b u d u M od en a dükası Dördüncü Fransuva ile Par­
rum dan, kültür, ticaret ve ayrılık: göste­ m a düşesi M ar i Lüiz saraylarından kaçm ak
ren diğer hususlar dolayısile, kat’iyyen zorunda kaldılar. Fapa, n e yapacağını bile­
m e m n u n değildi. Üstelik HollandalI olan miyordu. A z zam anda Avusturya orduları ye­
müşterek krsl G iyo m Belçikalılara azınlık
tişerek her yerde eski düzeni yeniden kur­
muamelesi yapmakta direniyordu. B u yüzden
dular. A vusturyanm İtalya işlerine b u kadar
Fransa’daki hareketi öriıek alarak 26 ağustos
karışmasını hoş karjılamıyan Lui-Filip ve
1830 tarihinde Belçikalılar ayaklandılar. B r ü k ­
başvekili K azim ir Perye Avrupa genel hakla­
sel halkı barikadlar arkasında Hollanda as-
rının savunucusu olarak ortaya atildılarsa da
kerile günlerce savaştılar. Attvers şehri ve
Ankonanın birkaç yıllık işgalinden başka bîr-
tersaneleri HollandalIlar taralından tahrip
şey yapamadılar.
edildi. Nihayet, mesele milletler arası bir hal
aldı. Londrada toplanan bir konferans so­
Eski çar gibi Birinci Nîkola da Lehlileri
nunda Eelçikamn Hollandadan ayrılmasına
severdi. B u millete elinden gelen iyiliği yap­
karar verildi. A lm an prenslerinden Leopald
m a k niyetindeydi. Lâkin lehlilerin onu ve
kral seçildi (Haziran 1831). Lâkin, kral Giy-
öbür Huşları hiç sevmediğini, bu asil mille­
y o m b u kararları tanımayıp askerî harekâta
tin kalbinde sadece istiklâl ateşi yandığını ve
deva m etti. B u n u n üzerine bir Fransız or­
bütün gayelerinin Rus tahakküm ünden kur­
dusu Belçikalıların yardımına koşarak H o l­
tulmak olduğunu bir ttirlü anlayamıyordu.
landalIları memleketten çıkardı. Böylece Bel­
Lehistanda d u r u m u beğenmiyenler. iki parti
çika istiklâle kavuştu.
halinde organize oldular. Bunlarm birisi daha
Aî manyada, Meternich sisteminin baskı­ mutedil olan, Meşruti krallığın devamını kabul
sına rağmen, doğan liberal hareketler Fran ­ eden, lâkin aynı zam anda anayasanın n ok ­
sa'da 1830 tem m uzunda kopan ihtilâlle k u v ­ sansız olarak tatbikini isteyen beyazlar par.
vetlenerek onların hürriyet fikirlerini büsbü­ tisiydi. Bütün b ü yü k devlet memurları, asil­
tün kamçıladı. H e r yerde ayaklanmalar oldu. zadeler vc orta sınıf b u partiyi tutmakta idî.
Mntternleh sistemi bir zam an için sarsıldı. Ö b ü rü ise kırmızılar partisiydi. Üniversite-

"T
Edim eyl aldılar. Edirne barışından üesine verilip o havalinin ıslahına
sonra Rumeli İslahatına girişerek bir m em u r oldu. Gösterdiği başarı üze­
hayiı muvaffak oldu- Nihayet Mısır rine bir Iıatt-ı hüm ayunla taltif edil­
valisi Melımeil Ali Paşa isyan edip di. 1836 yılında Diyarıbeklrde vefat
oğlu İbrahim • Paşa kumandasındaki etti. Akıllı, bilgili, cesur, sadık, bece­
kuvvetler Anadoluyş. yürüyünce. or­ rikli bir devlet adamıydı.
d u n u n başında onu t ı'nkilo m em ur
edildi. Konyaya vardığı zamar. kış YIKHMEL) E M İN R A U F P A S A
bastırmıştı İbrahim Paça kuvvetle­ (ikinci defal
riyle Mısırın alâkasını JîbüIp ilk ba-
harda taarruza geçmeği düşünürken,
merkezden aldı£ı emir üzerine onunla Bibliyografya: Cevdet: Tarih. Lütfi;
savaşmak zorunda kaldı. B u savası Tarih. Asım ; Tarih. Haaikatülvüzera
kaybedip esir düşünce sadaretten (Abûülfettalı Bağdadi zeyil). M eh m ed
azil edildi (17 şubat 1S33>. Aynı yıl Süreyya: Siclll-i Osmanı. Şemseddin
serbest bırakılıp İstanbula döndü. S a m i; Kamusül-A14m. Abdurrahm an
Halta limanındaki yalısında bir m ü d ­ Şeref: Tarih-i devlet-i Osmaniye. M u s ­
det dinlendikten sonra ıâSS yılında tafa Nuri: Netayicülvukuat. Alımed
Sivas valilisine gönderildi. Biraz sonra Ata: Enderun Tarihi. İ. H. Dzunçar-
Diyar ıbek ir ve Rstkfca valilikleri de uh- şılı; Alem aar Mustafa Pasa, Kesm i
Ahm ed: Ilalifefrür-Rüesa.

2942
ler, ordu ve bütün gençlik bu
partiye taraftardı. Kırmızıların
gayesi, Rusları Lehistandan ta-
mamer. k o v m a k ve bir cumhuri­
yet kurmaktı. Bütün memleket-
te faaliyette bulunan gidi hür­
riyet cemiyetleri bu partiyi des­
teklemekteydi.
Paristeki 1830 tem m uz ihti­
lâli, Lehistamn da karışmasına
sebeb oldu.. Birinci Nikola’nın.
1890 ihtilâlinin tesiriyle istiklâl­
leri uğrunda Avusturyaya karşı
ayaklanan birtakım milletleri
sindirmek için Lehistan ordusu­
n u kullanacağı haberinin V a r ­
şova'da duyulması ihtilâlin kop­
masına kâfi geldi (29 kasım
1830). Aslında hâdise bardağı
taşıran son damla olmuş ve leh­
lilerin sabrı tam am en sona er­
miş bulunuyordu. Varşova'da is­
y an bayrağını kaldıran halk,
şehrin bir kaç yerini ateşe ver­
di. Kral naibi Kcstantin sara­
yından kaçmağa m ecbur kaldı.
Yirmi dört saat içinde bütün Lc-
his:an ayaklandı. Kostantinin
gayretleriyle Lehistanda ku v ­
vetli bir ordu kurulduğu için Sultan İkinci M a h m u d ’ un saltanat kayığı ila bir deniz
Rusların bununla başetmesi m e ­ gezintisi (Asit Topkapı Sa ray : M üzesi nc-ed ir)
sele oldu. Biraz sonra da gran-
dük Kostantin, Lehistanı terk edip Peters- suyunu geçip Varşova üzerine yürüdü. Leh
burg’a dönerken yolda R u s ordusunun y a y ­ hükümeti büyük devletlerin yardımım istedi.
dığı koleraya tutulun ölmüştür (27 haziran İhtilâlden neiret eden A vrup a menarşik dev­
1831). letlerinin kılı kıpırdamadı. Yalnız Fransa, o
İhtilâlin başlangıcında beyanlar ve kır­ da (iilen müdahale etmeden ancak sözle L e h ­
mızıların tutumu ayrı idi. A n c a k beyazların, lilerin dâvasını destekledi. Kısa bir zam an
Lehistan kralı olması sıfatiyle çar’a baş v u ­ sonra Pcskiyeviç Varşova’yı kuşattı. A z son­
rup; anayasanın kayıdsız şartsız yürürlüğü­ ra da, teslim şartları reddedilince, R u s kuv­
nün temini ve parlamento hâkimiyetinin ta­ vetleri 8 eylül 1831 tarihinde savaşla Varşo­
nınması, vergilerin meclis karariyle konm a­ vaya girdiler (Şarl Senyobus; Siyasi tarih,
sı ve T.ehistanVjaki Rus askerinin çekilmesi C : 2. S: 33i).
ricalarına Ç ar Birinci TJikola’nın, tebaasının Ruslar, Lehliler hakkında pek sert dav­
krallarına karşı şarUar koşmak hakkına m a ­ randılar. Çar, Lehistamn istiklâlini bîr be­
lik olmadıkları gerekçesiyle red cevabı ver­ y an nam e ile kaldırıp bu m em leke'i R u sy a m n
mesi, a y m zam anda mareşal Dibiç'in ayak­ bir vilâyeti olarak ilân etti. Meclis v e Leh
lanmayı bastırmaya göndermesi durum u d e ­ ordusu ilga edildi, Lehistanm idaresi R u s va­
ğiştirdi. lisine ve Rus memurlarına verildi. Yalnız Leh
B u haber Varşovsya geldiği zam an, be­ kilisesine, mahallî idarelere ve dile dokunul­
yazlar ve kırmızılar h em e n birleştiler. Meclis mayacağı vaadcdildi. Lâkin, hiç bir dayanağı
Birinci Nikolayı Lehistan krallığından iskat olmayan bu vasd de tutulmamıştır. Bilâkis
ve Lehistan .ile Li tva riyanın ebediyyen bir leş- kendisine Vaı-şova prensi unvanı verilen ilk
tisini ilân etti. H e m e n yedi kişilik geçici bir vali general Poskiyeviç Lehlilerin Ruslaştırıl -
hükümet kurularak Napolyonun silâh arka­ ması '-Çin gereken her şeyi yaptı. Üniversi'e-
daşlarından Hlobiçki diktatör seçildi. B un d an ler kapatıldı. Okullarda millî tedrisat yasak
sonra, Rusya ile Lehistan arasında kanlı bir edildi. Lasın sert bir sansür altına alındı. D i­
savaş başladı. B u savaş sekiz ay sürmüştür. ğer taraftan ihtilâle önayak olmuş veya ka­
Mareşal Dibiç, Mayıs 183i de Ostrolenka m ey ­ tılmış olanlardan hapis ve Sibirysya sürgün
dan savaşını kazanarak lehlileri Varşovaya cazalarına uğrayanlardan m aada beşbin m ülk
doğru sürmeğe muvaffak oldu. Sonra da ye­ sahibi müsadereye uğradıktan sonra Kafkas-
rine tayin edilen general Poskiyeviç, Vistül y s y a ' nakil edildi. Başta asilzadeler olmak

294S
üzere ahaliden bir çok kimse de yurdlsrına B un a karşılık o sırada bulunmayan Mançes-
veda ederek İtalya, Almanya, Belçika, M a ­ ter, Liverpöl, Birm ingham gibi büyük m er­
caristan ve Fransa gibi memleketlere göçtü­ kezler hasıl olmuştu. Lâkin, eldeki seçim k a ­
ler. Velhasıl bu memleket daha evvel kay­ nununa göre bunların oy hakkı yoklu, Beş on
bettiği bağımsızlığa kavuşamadık'an başka evli iakir ve küçük köylerde ise, bu h ak var­
mevcut imtiyazlarını da kaybetti. dı. Hürriyetçilerin Mayıs 1831 tarihinde A v a m
kamarasın« verdikleri lâyiha, b u haksızlığı
İngiltercde 26 haziran 1830 da. ağabey si ve mantıksızlığı düzeltecek mahiyette idi.
Dördüncü Jorj’un çocuksuz ölümü üzerine T<âkin, bu tasarı A v a m kamarasında kıyamet­
altmış dört yaşında bulunduğu halde kral ler kopardı. Muhafazakârlar şiddetle m üca­
olan Dördüncü Giy y o m eskiden beri hür­ dele ettiler. Haziran 1832 de kanun kabul
riyetçilere taraitar bulunduğu için m u h a ­ olundu. Hürriyetçiler bundan sonra üç m ü ­
fazakâr parti iktidardan çekilip yerini si­ him ıslahatı daha başarmışlardır. Bunlardan
yasî rakibine bıraktı. Bunda, Fransa’daki birincisi zenci esaretinin kaldırılması, İkin­
temmuz 1830 hâdiselerinin tesiriyle îngiltere- cisi fabrika ve madenlerde çalışan belli yaş­
de de bazı kargaşalıkların çıkmasının da te­ tan küçük işçilerin iş saatlerinin azaltılması,
siri olmuştu. Hürriyetçiler, ilk iş olarak se­ üçüncüsü dilencilik ve serseriliğin kaldırılıp
çim kanununun değiştirilmesini ele aldılar. bunların iş sahalarına şevkidir.
Orta çağda jngilterede parlemento usulü ku­
rulduğu saman krallar üçe ve bucaklara Dördüncü Giyyom 20 haziran 1837 de ve­
A v a m kamarasına mebus göndermek se'ıâhi- fat ettiği zam an yeğeni ensekiz yaşındaki
yeti vermişlerdi. B u n a hâlâ titizlikle riayet Viktoryadan başka tahtın varisi yoktu. Av-
ediliyordu. Halbuki, aradan yeçen yüzyıllar rupada bu hâdiselerin cereyanı sırasında, M ı ­
içinde bu ilçe ve bucakların çoğu önemsiz, sır meselesinin tekrar alevlenmesi dikkatleri
bos cn ev ii, fakir köyler haline gelmişlerdi. o tarafa çekti.

M IS IR M E S E L E S İN İN D E V A M I V E P A D İ Ş A H I N V E F A T I

Evvelce akdini ve esaslarını yazdığımız sı m ü m k ü n imtiyazlardı. Gayesi, ikinci bir


Münhengr&tz anlaşması hakikaten Fransa ve iıamlede bu kazançlarım hem ariırmak, hem
İngilterenin elini kolunu bağladı. Zira, bu de Sağlama bağlamaktı.
meseleye müdahale ettikleri takdirde Rus-
İşte, iki tarafuı 6 u tutumu, kısa zam an­
yadan maada Avusturya ve Prusyayı da kar­
da yeni bir ihtilâfa yol açt). Bir müddet
sılarında bulacaklardı. B u n u n için bütün m e ­
sonra, Mısır ile ilk anlaşmazlık zuhur etti.
sele Osmanlı devletinin Rusyanın yardımını
M e h m e d Ali Paşa kendisine bırakılan yerlere
istemek zorunda kalacağı bir d urum un hâsıl
karşılık yılda 32 bin kese göndermeğe kalkış­
olmamasıydı. Osmanlı devleti ise böyle bir
tı. B u ise, yalnız Mısırdan elde ettiği gelirin
duruma en yakın ihtimal olarak aııcak Mısır
cııda birinden azdı. Bâb-ı âli idare sahasının
valisi M eh m ed Ali Paşa'nuı çıkaracağı yeni
genişlemiş olduğunu ileri sürerek h u parayı
bir anlaşmazlık yüzünden düşebilirdi. B u n u n
yetersiz buldu. M e h m e d Ali Paşa ise, Mısır
için iki devlet, iki laraia bir anlaşmazlıktan
vergisinin sadece 12 bin kese olduğunu, kendi
kaçınarak Hünkâr-iskelesi andlaşmasmın tat­
idaresine bırakılan yerlerin devlette kayıtlı
bikine m ahal vermemelerini tavsiye edip
bulunan geliri buna eklendiği halde 32 bin
kendi menfaatlerinin de bunu gerektirdiğini
kese de tutmayacağını ileri sürüp daha fazla
hatırlattılar.
veremiyeceğini kesin bîr şekilde bildirdi, m e ­
sele öylece kaldı.

Bâfa-ı âli ile Mısır valisi arasındaki İkinci anlaşmazlık, 22 mayıs 1834 tari­
hinde çıktı. Lü b na nd a M e h m e d Ali Paşa
ihtilâfların çarpışmaya dönmesi idaresine karşı bir ayaklanma olmuş ve h â ­
dise Osmanlı devleti tarafından desteklen­
Halbuki, Kütahya anlaşması devamlı ol­ mişti. Bir taraftan da sınıra Reşid Başa k u ­
m am ağa malıkûmdu. Çünkü, hiç bir tarafı mandasında kuvvetler yığılmaklaydı, İbrahim
tatmin etmemişti. Devlet bu- anlaşma ile b ü ­ Paşa, buna karşılık TTrfaya yakın bölgede
yük kayıplara uğradığın: biliyor ve M e h m e d Mısır kuvvetlerini toplağama başladı. Suriye
A H Paşayı gayrı resmi şekilde de olsa hâlâ halkı ise. Mısır idaresinden m em n u n değil­
tenkili gereken âsi bir vali telâkki ediyordu. di. Bunun, başlıca üç sebebi var dr.
B u n a karşılık, M eh m ed Ali Paşa kazançla­
1 — M üslüm an ve hıristiyanlar arasın­
rını as ve bilhassa tamamen garantisiz bul­
da ilân edilen eşitlik,
makta idi. Çünkü yukarıda da izah ettiğimiz
gibi, elde ettikleri karşılıklı olarak taahhüt 2 — M e h m e d Ali Paşa’m n koyduğu ağır
edilmiş haklar değil, iıerzamaa geri alınma­ vergiler,

2944
3 — Kütahya anlaşmasından sonra Meh-askerin sayısı, Osmanlı ordusundaki asker
m ed Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’da uya­ sayısına eşitti. B u asker, yorgundu. Çadırları
nan istiklâl temayülü. olmadığı için gece açıkta yatıyorlardı. G ıd a ­
ları iyi değildi. Hastalariyle meşgul olan
Mısır müstakil olduğu takdirde Suriye yoktu. Osmanlı ordusu daha dinçti. Yiyecek
onun sınırları içinde kalacaktı. K eza, M ek k e boldu, hastalık yoktu. Y a y a kuvvetlerin ço­
ve M edine de bu yeni devletin toprakları ğunluğunu talim görmüş asker teşkil ediyor­
içine giriyor ve böylece OsmanlI hüküm dar­ du. Üstelik meydan savaşlarının tekniğine
larının m ukaddes İslâm şehirleri üzerinde vakıf değerli bir k urm ay hey’etıne sahipti
hâkimiyeti kalmıyordu. İbrahim. Paşa, o halde İki ordu stratejik yerleri tutmağa ve uygun
esasen Mısırdan alınmış olan Halifeliğin yi­ savaş nizamı alma hareketlerine başladılar.
ne Mısıra iadesi gerektiği fikrindeydi. O n u n 28 haziran 1839 cum a günü, kurm a y hey’eti
bu görüşü, müslüman Suriye halkının duygu­ Hafız M e h m e d Paşa’ya Osmanlı ordusunun
larını ayrıca incitmekteydi. İkinci M a h m u d , birdenbire p ek müsaid ve düşmanın ise ta­
Suriycnin kendi lehine olan d u ru m u n u bili­ m a m en aksi bir durum da bulunduğunu h a ­
yordu. Bir taraftan da İngiltere ile dostluk ber verip derhal h ü c um ederlerse savaşın
bağlarını sıklaştırmıştı. O rdu su n u geliştir­ mutlaka kazanılacağını söylediler. Lâkin, or­
miş bulunduğu gibi, Rusyadan aradaki an­ duda bulunan ulema efendiler, cum a gü nü
laşmaya göre her zam an için yardım isteye­ savaşın caiz bulunmadığını ileri sürüp b un a
bilirdi. Mısır valisi M e h m e d Ali Paşa zam a­ engel oldular. Hafız M e h m e d Paşa, cahil bir
nın kendi aleyhine çalıştığını hissederek ida­ adam olduğu için kurmaylardan çok molla­
resinde bulunan yerlerin babadan oğula geç­ ların sözüne itibar ediyordu. Böylece fırsat
m e hakkını istedi. Bâb-ı âli, bir çatışmayı kaçtı. Mısır ordusu güç durum dan sıyrıldı.
henüz mevsimsiz bulduğundan Mısır, Trab- Ertesi günü Moltke bir gecc baskını ile za ­
lusşam ve A k k â için bun un kabul edilebilece­ ferin elde edilebileceğini bildirdi. Lâkin, asıl
ğini, ancak Suriye ve A d a n a ’nın iadesi ge­ kurm ay heyeti kendileri imiş gibi mollalar
rektiğini bildirdi. M e h m e d Ali Pasa, bunu yine işe müdahale ederek öyle gece vakti ve
kabul etmeyerek istiklâlini ilân etti. İkinci birdenbire haydutlar gibi karanlık içinde sa­
M a h m u d , durum u Rusyaya haber verdikten vaşmanın padişah askerinin şanına lâyık
ve fikir sorduktan sonra âsi paşaya karşı as­ düşmeyeceğini iddia edip bu teklifin reddine
keri harekâta girişilmesi emrini verdi. sebeb oldular. Böylece, kendikendimize ve
kendi aleyhimize alarak ne y ap m ak m ü m k ü n
ise yapm ak hususunda herkes adeta söz bir­
İki tarafın durumu ve ilk hareketler liği etmiş gibiydi

B u sırada A d a n a taraflarında Toros ge-


çidlerini tahkim etmiş olan ve karargâhı Ha- Nizib savaşı
lebde bulunan İbrahim Paşanın kumandasın­
da 80 bin kişilik bir ordu mevcut bulunuyor­ Osmanlı ordusunun kurm ay h ey ’eti baş­
du. Mısırda ise 50 bin kişilik ikinci bir ordu kanı Moltke, bu sefer düşmanın daha m üsa­
ile donanm a hazırlanmakta idî. İkinci M a h ­ it durum a geçmiş olduğunu görerek Ilafız
m ud, Mısır ordusuna karşı döğüşecck kuv­ A h m c d Paşa’ya bir m eydan savaşma giriş­
vetlerin kumandanlığını Hafız M e h m e d Pa- m eden ric’at edilmesini teklif etti. Hafız Aiı-
şa'ya vermişti. Kırk-kırkbeş bin kişilik ka­ m e d Paşa karar veremiyordu. Y in e bir hoca,
dar olup Mısırın, cihadiye askerî derecesin­ sabr-ü sebatın her şeyi halledebileceğini ileri
deki talimli ve m untazam kısmı pek az b u­ sürdü. Moltke, askerlikten anlamıyanların bu
lunan, çoğu yerli vc aşiret askerlerinden m ü ­ işe karışmasının doğru olamıyacağmı, yoksa
rekkep Osmanlı ordusunda, başta meşhur güneş batmadan Hafız A h m ed Paşa’nın or-
Moltkc olmak üzere yabancı uzm an subaylar dusuz kalacağını söyledi. Böylece, akşama k a ­
da bulunuyordu. B u ordu. 21 nisan 1839 ta­ dar vakit geçti. Moltke ric’at teklifini tek­
rihinde Fırat suyunu aşmaya başlayarak 3 rarladı. ve bu fikri kesin olarak red edilince
mayıs günü Halcb yolu üzerindeki Nizib istifa etti. A h m e d Paşa, gayrı resmi olarak
mevkiini işgal etti. Aynı zamanda M e h m e d müşavirlikte kalması ricasında bulundu. G e ­
Ali Paşa âsi ve fermanlı (yani hakkında ce ordunun cephesi doğuya karşı tashih edil­
idam fermanı çıkmış) olarak ilân ve Hafız di. Sol kanat ise, ağır topçu ile emniyet al­
M e h m e d Paşa Mısır valiliğine tayin edilmişti. tına almdı. Merkezin önünde bir vadi vardı.
Hafız M eh m ed Paşa, cesur bir askerdi; lâkin Bir arazi dalgasının gerisine ise ihtiyatlar
iyi bir kum andan değildi Maiyetinde bulu­ yerleştirilmişti
nan yabancı uzm an subaylardan mürekkep
kurm ay hey’etinden istifade etmeyi bileme­ Sabahleyin, Osmanlı ordusu savaşa hazır
di. Osmanlı ordusuna hücum emrini alan İb­ durum da idi. Düşm an ordugâhına bir ateş
rahim Paşa, daha evvel tutulmuş olan geçid- baskını yapıldı. Lâkin, piyade hareketsiz kal­
leri ustalıkla aşarak Nizib ile Birecik arasın­ dığı için nctice alınamadı. İbrahim Paşa, n i­
daki ovaya indi. B u sırada yanında bulunan hayet her biri 12 taburdan m ürekkep üç kol

2945 F. 37
ile Birecik istikametinde harekete geçti Dört mı ile topçusunu sol kolda toplamış bulunu­
batarya ile takviye edilmiş üç süvari alayı yordu. Ö b ü r kollar piyadeden mürekkepti.
karşı tarafındaki kolun önünde ilerliyor, Bunları sola doğru açmağa başladı. Sonra top­
dört batarya ve iki süvari alayı ardcı vazi­ çusunu sür'atle ilerletip mevzie soktu, ve
fesini görüyordu. İbrahim Paşa, Mısır ordu* ateş açtı. Süvari topçuyu örtmek için iler­
sunu, Osmanlı ordusu ile Birecik arasına yer­ ledi. Piyade biraz geride kalmıştı. B u m a ­
leştirmişti. Kendisi, son kozunu oynuyordu. nevra, Osmanlı topçusunun ateşinin dağıl­
Y a mahvolmayı veya Osmanlı ordusunu m a h ­ masına sebeb oldu. İbrahim Paşa, bundan
vetmeyi göze almıştı. Süvarisinin büyük kıs­ sonra iki piyade ve dört süvari alayı vc bir
kısım başı-bozuk süvari kuvve­
tiyle Osmanlı sol kanadına ta­
arruza geçti. Hafız A h m c d P a ­
şa hem en bütün ihtiyatlarını bu
tarafa sürdü. Şiddetli bir m u k a ­
beleye uğrayan Mısır saldırışı
kırılıp geri atıldı. B u n u ise, bir
panik takibetti. Mısır topçusu,
yanlışlıkla kendi piyadesini ateş
altına aldı. İbrahim ve Süleyman
Paşalar, hem en ileri atılıp b ü ­
y ü k bir gayretle paniği durdur­
dular ve tekrar taarruza geçti­
ler. Mısır ordusunun merkezi,
açık arazide ilerleyerek O s m a n ­
lI ordusunun merkezine yaklaş­
tı. Aynı zam anda Mısır ordusu
sağ kanadı da taarruza katıldı.
B u şiddetli taarruz, Osmanlı or­
dusunu sarstı. Birlik k u m a n da n ­
ları, vazifelerinin başmda şehid
oluncaya kadar çarpıştılar. B u
sırada süvari tugayı, hiç bir
emir almadan kendiliğinden
düşm ana karşı taarruza geçti.
Lâkin, ilk hattı asamadan ric’
ate m ecbur oldu. Savaşan piya­
deni n üstüne düşen bozgun sü­
vari, paniğe sebeb oldu. Aynı
zam anda düşman süvarisi hep
birden sağ kanada yüklendiyse
de Mustafa Paşa, hassa ve İsma­
il Paşa tugayları bu hücumu
püskürttüler. Sonra, merkezin
sür'atle çekilmeğe başlaması
üzerine ric’at zorunda kaldılar.
Süvari hiç bir iş göremeden, hiç
bir yerde süngü savaşı olmadan
um u m î ric’at başlamıştı. Mısır
ordusu, .şiddetli bir takip hare­
keti ile b u çekilişi perişan bir
hale getirdi. Redifler, silâhları­
nı atıp dağıldılar. Osmanlı or­
dusu m evcudunun beşte dördü­
nü kaybetmiş bulunuyordu (29
haziran 1839). O r du nu n dökün­
tüleri Maraş. K um k ale ve Behis-
ni istikametinde çekildiler. Şe­
hit ve yaralı sayısı on bini aşı­
yordu. Böylece, Osmaniı ordu­
su, Nizib m eydan savaşında ağır
Y u k a rık i resimde Mısır ordugâhında bir tören, ortada
solda, sağda topçu v e piyad e askerleri, e n altta İbrahim bir mağlûbiyete uğramış — Mol-
P aşa karargâhı görülm ektedir tke’nin dediği çıkmış— Kum ka

2946
le-Behisni üzerinden Malatya’ya çekilmişti
(Feridun Dirimtekin; Nizip, S: 39-iü).

İkinci Mahrnudun ölümü, şahsiyeti

E u olaylar sırasında, bir müddetten beri


sıhhati bozulmuş oisn. İkinci M a h m u d ’un ra­
hatsızlığı büsbütün artmış bulunuyordu.
Saray tabibleri akciğer iltihabına yakalan­
dığı teşhisini koymuşlardı. Hakikaten geçirdi­
ği üzücü hayat, mücadele ettiği güçlükler,
katlanmak zorunda kaldığı gaileler onu m a ­
nen olduğu kadar maddeten de yıpratarak
tüberküloza sürüklemiş bulunuyordu. Niha­
yet, hava değişimi için Çamlıeaya gitti. Vi-
yana’dan getirtilen meşhur bir hekim, ken ­
disin; m uayene ellikten sonra günleri sayıiı
ömrü kaldığını söylemiş bulunuyordu. Bir
aralık Esm a Sultanın tabibi tarafından veri­
len ilâç üzerine üç saat kadar uyuyup uya­
nınca iki çubuk içmiş ve biraz yem ek vem içti.
B u hale aldanan saray halkı onu iyileşmiş
sandılar. H e m e n kurbanlar kesildi. V e b a y ü­
zünden karantinada bulunan hacılar serbest
bırakıldı. Borç yüzünden hapiste bulunanlar
tahliye edildi. O gece havai fişeklerle senlik
yapıldı. Lâkin hüküm dar ertesi günü büsbü­
tün ağırlaştı. B u hsl halktan gizlendiği için
şenlikler devam ederken vefat etti <1 tem­
m uz 1838).

A lem dar Mustafa Paşa’m n saray baskını


sırasında Üçüncü Selim’in şehid edilmesi üze­
rine Osmaıılı tahtına çıktığında yirmi üç yas­
larında bulunuyordu. Onycdinci yüzyıldan
beri gelen Osmaıılı padişahlarının en değer­
lisidir. Şehzadeliğinde hüküm dar bulunan
amcası Üçüncü Selim’in aon derecede tesiri
alvuıda kalmış, b u ileri görüşlü padişah bir
gün Osmanlı tahtına çıkacak olan şehzadenin
yetişmesi içirı büyük gayret harcamıştır. A ğ a ­
bey si Dördüncü Mustafa’nın aksine olarak
yenilik fikirlerini kabul eden İkinci Mah-
m ud, böylece Üçüncü Mustafa’dan Üçüncü
Selim'e intikal eden «Devleti batı usulüne
göre yeni bir düzene koyma» gayesini benim­
semiş bulunuyordu. Amcasından aynı zam an­
da yazı ve musiki öğrenip iyi hattat ve pek
m ükem m el bir musikişinas olarak yetişmiştir.
Çağı, klâsik T ürk musikisinin en yüksek de­
recesine çıktığı çağdır. Kendisinin de cidden
parlak besteleri vardır.

İkinci M ahiSUd, cesur ve irade sahibiydi.


Padişah olduğu zam an sadaretini kendisine
âdeta zorla kabul ettiren Alemdar Mustafa
Paşa’m n tahakküme kalkışmasından hiç hoş­
lanmamıştı. A nanevi olarak mutlak hâkimi­
yetin kendisinde toplanmasını isterdi. B u h u ­
susta hiç bir şekilde fedakârlık yapm ak arzu­ Üsttekiler, Nizib savağında Osmartlı o r d u s u n ­
sunda değildi, O kadar ki kendisi, 1308 ayak­ da m ü şav ir olarak b u lu n a n m e ş h u r ( A l m a n
lanmasında kritik durum una rağmen, müte­ mareşali) M o ltke’nin gençlik resimleri, altta
r a k k im gördüğü ye ayanlarla arasında hü- Nizib'den bir g S r ü n ü j

29«
kümranlığını tahdid eden bir senedi imzalat- halde mes’ul mevkilerde bulunanları sıkıştı­
tığı için, hiç sevmediği Alemdar Muştala Paşa rırdı. Bir çok işlerinde, b u takip fikri saye­
Bâb-ı âlide âsiler tarafından sarıldığı za­ sinde muvaffak olmuştur. Amcası Üçüncü
m a n ona yardım teşebbüsünde bile bulunma­ Selim’in aksine son derece hiddetli ve çabuk
mış, ancak paşanın şehadetinden sonra hare­ müteessir olucu idi. Son zamanlarda içkiye
kete geçmişti. artan iptilâsı asabını bozmuştu. E n zayıf ta­
rafı, yakınlarının tesiri altında kalmış ol­
Başladığı ve emrettiği işleri hiç durm a­ masıdır. B u hal o nu ba 2i hatâlara sürükle­
dan takip eder, başta sadrazamlar olduğa miş, sonraları bundan da sıyrılmıştır.

Bütün işlerinde Batı teknik


ve kültürüne doğru bir yönelme
vardı. Osmanlı devletine tem e­
linden itibaren yeni bir düzen
ve Avrupai bir hüviyet verilmek
Sayesiyle onun ölümünden bir
yıl sonra ilân edilen «Tanzimat-ı
Hayriye» aslında tamamen İkin­
ci M a h m u d ’un eseridir. O n u n
devrinde hazırlanmış, hatta kıs­
m e n tatbik edilmiş, resmen ilâ­
nını göremeden vefat etmiştir.
Yaptığı ıslâhat, süratle yıkılma­
ğa giden Osmanlı devletini bir
müddet daha ayakta tutmuş ve
öm rünü uzatmıştır. Bazı tarih­
çilere göre bir müddet daha ya-
şasa idi, oğlu Abdülm ecid zam a­
İkinci M a h m u d vefat edince, kardeşi E s m a Sultanın Di- nındaki gibi yarı doğulu yarı
v an y o iu ’ndaki kışlık sarayının bahçesine y ö m ü l m ü * ve batılı bir tanzimat olmaz, dev­
h em en üstüne türbe inşasına başlanarak a m p ir stilindeki let m uh akk ik ki tamamen batılı
türbe ve teferruatı 1840 e k im ind e tamamlanmıştır. bir hüviyet alırdı.

i
İkinci M ahm ud (1808- 1839) zamanındaki hükümdarlar

(İlâve: 17 3)

Avusturya : İkinci Fransuva —» —


1835, Dördüncü Ferdinand 1835 dinci Ferdinand 1813 — 1833»
— —>• Mari Kristin 183$
Fas : Mevlây Sliman (Süleyman) —> İsveç : Dördüncü Güstav _> — 1809,
— 1822, Mevlây Abdurrahm an 1822 Onüçü ncü Şarl 1809 — 3818, On-
dördüncü Şarl 1 8 1 8 --- » .
Fransa : Birinci Napoleon —> — 1814, Papalık : Yedinci Pi —> — 1823. On-
Onscfcizfncf Luf 1814 — 1824, ikinci Leon 1823 — 1829, Sekizinci
Or.uncu Şarl 1824 — 1830, Lui
Pi 1829 — 1830, Onaltıncı Gre-
Fiiip .1830 — —
guvar 1831 — _> .
İngiltere : Üçüncü Jorj —» — 1820,
Prusya : Üçüncü Frederik Giyyom
Dördüncü Jorj 1820 — 1830, Dör­
düncü Giyyom 1830 — 1837, Vik- —> — —»•
torya 1837 — —» . Rusya : Birinci Aleksandır —> — 1825,
Birinci Nikola 1825 ---
İran : Feth Ali Şah -> — 1834. Mu-
b am m ed Şah 1834 — Sırbistan : Birinci Miloş Obrenoviç
İspanya : Dördüncü Şarl —► — 1808, • bağımsız prenslik) 1834 — 1839.
Jozef Bor.apart 1808 — 1813, Te- Yunanistan : Birinci Otto (Bavyeralı
kral) 1833 — -

★ ★ ★

2948
BİBLİYOGRAFYA

At3Dİ : Tarttı iPatrona ihtilâli hakkın­ A L E X A N D E R B R Ü C H N E R : Peter der


da, F. R. U n at neşri) Ankara 1943. Grosse. Berlin is 79.
A. B O P P e ; Les peintres &u Bosphore A LF ÎO G R A S S İ : Charte Turque ou or­
en dix-huitième siècle. Puri s 1911. ganisation religieuse. Civile et militaire de
A D N A N ADIVArt : OsmanlI Türklerinde i'Empire Ottoman, Paris 1826.
ilùn, İstanbul 1943, ALI K A D R Ï A N IT : Baltacı M ehm ed
A H M E D A T Â (T AY YAR - ZÂ D E ) : Ende­ P&§a ve Birinci Kat-srina, Istanbul 1946.
run. tarihi, İstanbul 1*291/92 ALİ R IZ A S E Y F I S E Y F I O G L U : Çeşme
A H M E D C A V İD : V erci-i m ut arra, Istan­ dénia faciası ve Akdeniz^ e ilse Rus donan­
bul 1271. ması, Istanbul 1943.
AHMED C E V A D : Tarih-i aşkeri-i Os- ALİ SE Y D Î ; Alemdar Mustafa Paşa,
manı, İstanbul 1297. Istanbul 1329.
A H M E D LUTFÎ ; Tarih. İstanbul 1290 A R İF PAŞA : Collection de costumes
— 1328. (Mecmuai tesavir), Paris 1863. ?
ARMED M U H T A R PAŞA.: 1828 • 1820 A S IM «K Ü Ç Ü K ÇELEBİ-ZADE) : Ta-
Türkiye — Rusya seferi ve Edirne m uahe­ rih-i Vak&yi. Istanbul 1741/ 18Ö5.
desi, Ankara 1928. A T A U L L A H fŞÂNÎ-ZADEJ : Tarih. Is­
A H M E D M U H T A R PAŞA : Rus mena- tanbul 1284.
biine fföre Prut seferi (Tarihi Osmanı E n ­ A ZİZ S A M Î H İ L T E R : Şimalî Afrikada
cümeni Mecmuası. 8/45-46 ). Türkler. Istanbul 1937.
A H M E D M Ü FÏD : Tepedeicnli Ali Paşa A ZÏZ B e R K E R . : Mora ihtilalinin tarih­
İstanbul 1324. çesi veya Fen ah Elendi mecmuası iTarih
A H M E D Ü A 5 I M : OsmanlI Tarihi, İstan­ Vesikaları dergisi i, İstanbul 1943.
bul 1326 - 1328. B A R O N D E T E S T A : Recueil des traites
A H M E D R E F İ K ; Memalik-i Osmaniyede de la port Ottoman avec les puissances ét­
Kiral Rakoçi ve tevabi'i, Istanbul 1333. rangères, Paris 1931.
A H M E D R E F İ K ; Hicrî Onikinci Asırda B A R O N D E T O T T : Mémoires sur les
İstanbul hayatı, İstanbul 1931, Turcs et les Tartares. Amsterdam 1784.
A H M E D R E F İ K •- Fasarofça m uahede­ B A Ş B A K A N LIK ARŞİVİ : Mühimme-i
sinden sonra Viyan a’ya sefir iuami (Tarfîıî
Mısır defterleri. Sayı: 1-12.
Osmani Encümeni Mccmuası 7/211).
B A Ş B A K A N L K ARŞİVİ : Nam e defter­
A H M E D H E P İ K : Alimler ve san atkâr­
leri. Sayı: 1 -İL
lar, İstanbul 1924.
B A Ş B A K A N L I K ARŞİVİ : Milhimme def­
A H M E D R E F İ K : Kabakçı Mustafa, Is­ terleri. Sayı 112-253.
tanbul 1-331.
B L A N C H E T : Grèce depuis la Conquête
A H M E D R E F İ K : Memalik-i O sm an iye­
Romaine jusqu’a nos jours, Paris 1860.
de Demirbaş Şarl. İstanbul 1332.
BONNEVAL ÎC O N T E D E ) : Mémoires,
A H M E D R E F İ K : Baltacı M ehm ed Paşa
Paris 1806,
ve Büyük Pet.ro, Istanbul 1911.
A H M E D R E F İ K ; Türkler ve Büy ük Pet­ O A V Ï D A H M E D ; Tarih, Üniversite kü­
ro, Istanbul 1932. tüphanesi No. 93.
A H M E D R E Ş ID r M ükem m el Tarih-i ös- C E L A L E R K İ N : 1828- 1829 Türk— Rus
mani, İstanbul 1323. harbi iKaikas Cephesi), İstanbul 1940.
AHMED V A S IF : Mehasinül-Âsâr ve C E LÂ L ESA D : Türk Sanatı, İstanbul
H akayi kül-Atıbar, İstanbul 1804. 1928.
A K D E S N İ M E T K U R A T : Prut seferi ve C E M Â L T U K İ N : Bo£&zIar Meselesi, İs­
Barışı, Ankara- 1953. tanbul 1947.
A K D E S N İ M E T K U R A T ■ İsveç kiralı C E V A D E R B A K A N : 1736- 1739 Osmanlı
X I I Karl'm hayatı ve faaliyeti, İstanbul — R u s vc Avusturya savaşları. İstanbul 1933.
1G4U C E V D E T PAŞ A : Tarih. İstanbul 1309.
A L B E R T BORELr : La Question d’Ori­ C H A R L E S S E İ G N O B O S : Tarih-1 Siyasî
ent, Paris 1889 . (Alı Reşad tercümesi s, İstanbul 1326.
A LEK ST T O L S T O Y : Büyiik Petro (Na- C HOİSEUL G O U F F ÎE R : Voyage pitto­
suhi Bay d ar tercümesi), Ankara. resque de la Grece (Ressamları Van Mour,

2949
D İM İT R Î M E R J E K O V S K İ : Deli Petro [ HÜ SEYİN A Y V A N S A R A Y İ : Haciikatül-
llilair). Paris, Birinci ciid 1783, ikinci 3 809. : Cevami. İstanbul 128i.
Üçüncü 1822. i İB R A H İM H İLM İ T A N IŞ IK : İstanbul
¡Fikret Âdil tercümesi), İstanbul. I Çeşmeieri, İstanbul 1943.
D O Z Y : Essai sur 1‘fclsiolre öe l’lslamis- | İSMAİL B E I.IG : Güldeste-i riyaz-ı ir­
me iAbdullah Cevdet tercümesi) İstanbul j fan, İstanbul 1302.
1908. I İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş îL I : Meş-
K D O U A R D D R İ A U L T ; Selim-İ Salis ve lıur Rumeli âyânlarmöan Tirsinikli İsmail
Napolyon iFua<i Köprülü tercümesi i. Istan- • v .sj, İstanbul 1942.
bul 133i. İSMAİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş IL I : Ceza-
E N V E U ZİYA K A R a l : Fransa - Mısır , yirll Gazi Haşan Paşa’ya dair, İstanbul 1912
ve O sm a n h İmparatorluğu, İstanbul 1938 j İSMAİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş IL I Selim
E N V E R ZİYA K A R A L : Ni*am-ı Cedide IlI'ün veliah d iken Fransa kralı Lui X V I
dâir lâyihalar, Istanbul IG43. ile muhabereleri. Istanbul 1930.
E N V E R Z İ Y A K A R A L : S elim I II vc Ni- ; İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A K Ş IL I * Bon a-
s&m-ı C edi d. A n k a r a 1046. | partin Akkâ muhasarasına dair bir Vakayi­
E N V E R Z İ Y A K A f t A L : Selim I I l ’ü n Kat- name, Istanbul 1938.
t-j h üm a y u n lar ı, A n k a r a 1942. İSMAİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş IL I : Arşiv
E N V E R Z I Y A K A R A L ; T a n z ima itan ev­ j vesikalarına göre Yedi ada Cumhuriyeti '.Bel­
vel garplılaşma hareketleri, İstanbul 19 4 ü. leten 1/3-4?. Ankara 1937.
E N V E R Z I Y A K A R A U : Halet Efen d in in İSMAİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş IL I - Sadn-
l’aris büyükelçiliği, İstanbul 1940. azam Hali! H am id Paşa. İstanbul 193«.
E N V K R Z İ Y A K A R A L : O sm a n lI Tarihi İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş IL I : Osrnan-
C : V, A n k a r a 1947. iı Tarihi ü : IV. Kısım; l ve 2. Ankara. i9öG,
E R C Ü m E N D K U R A K : Fransanın Cesair'e İSMAİL K A M I D A N İ Ş M E N D : İzahlı O s­
T ec a v ü zü , T a rih DerRiüi C : 3. Sayı 5 - 6 , İs­ manlI Tarihi Kronolojisi, C" 4, İstanbul 1955.
tanb ul 19,73. İSM AİL P A Ş A 3 A G D A D L I : Kadikatül-
E R N E ST D IE Z — O K T A Y A SLA N A PA : Ârifin. İstanbul 1951,
T ü r k s a n 'a tı. İstanbul 1955. İSMAİL F A Ş A (B A G D A D L I ) : Keşfiz-
E S A D E F E N D İ : Atrabül -Asar, Üniver­ Z ü n u n Zeyli, İstanbul 1945.
site k ü tü p h a n e si N o . 1730. İSMAİL ZİYAÎ : Mataliii-âliye, Üniversite
E S A D ( S A K H A F L A R Ş E Y H İ - Z Â D E ) : Üss-i kütüphanesi No. 2486’.
Zafer, İstanbul 1243. İ SM E T E F E N D İ : Tekmiletüş-Şekaik (Ta­
E Y Ü B S A B R I P A Ş A : Tarih-i Vahhabi- rim O sm an i Encüm eni mecmuası S: 15).
5’an. İstanbul 1296. İZZET K U M B A R A C I L A R : İstanbul Se­
F A H R E T T İ N — S E Y F İ ; 1820 - 1827 M o ­ bilim . İstanbul 1938,
ra isyanı, Istanbul 1934. .IRAN B R IN D E S Î : Elbisei atıka, Musée
F A İ K R E Ş A D : Eslâf. İstanbul 1312. des anciens Costumes Turcs. Paris, 'L.
P A T I N : Tezkire, Istanbul 127i . J O N Q U i E R E (A. D E L A î : Histoire de
F E R İ D U N D Î R İ M T E K İ N : 1715 - 1718 T ü r k rEmpirë Ottoman. (2. 6d;, Paris, 1914.
— Avusturya- - Venedik Seferi, İstanbul 1932. JORGA ; Geschichte des Osm am chen
F E R İ D U N D İ R İ M T E K İ N : 1736 - 1739 T ü r k Reiches, Gotha 1Ö1İ.
— A vusturya— R u s Seferi, İstanbul 1928. J O U A N N Î N : Univers (Turquie), Paris
FER RİOL Explication dea cent es­ 1853.
tam pes (Ressamı V a n M o u r ). Paris 1715. J U C H E R A N D E ST . D E N Y S - . Histoire de
F E V Z İ K U R T O Ğ L U : 1768 - 1774 O s m a n ­ l'Empire Ottoman, Paris 1944.
lI— R u s harbi ve Cezairli Hasarı Paşa, İstan­ K Â M İ L PA Ş A : Tari h-i siyası -î devlet-i
bul 1942. alïyye-i Osmaniye, İstanbul 1326.
F E V Z İ K U R T O Ğ L U : Frut Seferi, İstan­ I jA M O U C H E r Histoire de la Turquie,
bul 1938. Paris 1934.
F R A N C I S R I A U X : L ’Egypte et la F r a n ­ M A H M U D M E S ’U D PAŞA : Mscmuû-i
ce. Paris 1870. M u ah edat, Istanbul 1294.
G A B R IE L N O R A D U N G IÏIA N : Recueil M A I IM U D Ş E V K E T PA Ş A : Osm anlı teş­
d'actes internationaux de r E m p ir e O t t o m a n . kilat vc kıyafet-i aekeriyesi, İstanbul 1325
Paris 1900. M E H M E D : R u m fetretine dairT İstanbul
G A B R I E L R E M E R A N D : Ali de Tepelen 1288
P a c h a de Ja n in a , Parts 1920. M E H M E D Â R İ F : Kumbaracı A h m ed Pa­
G. EDUARD R A C Z Y N SK I: Malerischeşa iTarihi Osm ani Encüm eni mecmuası & :
reische in e m i l e n provingen des Osmani- 4/19).
cher., Breslau 1824. M E H M E D E M İ N V A H I D : Fransa sefaret-
H A B I B E F E N D İ : H a t ve Rattatan, Is­ namesi, İstanbul 1282 .
tanbul 1915. M E H M E D E S A D : Mirat-ı Müfcenûısha-
H A C I A B D U E G A F F A R ( K I R I M L I ) : Um- ne„ İstanbul 1895.
detÜt-Tavârih <Tarihî Osm anl Encüm eni M E H M E D E S A D : Mirat-ı Mekteb-i Har­
M e c m u ası S : 15- 15), biye, İstanbul 1873.
HALİM G İR A Y : Gülbün-ı K a n a n , İs­ M E H M E D G A L IB : T&limat-ı Şehid Ali
tanbul 1327. Paşa (Tarifti Osm ani Encüm eni Mecmuası
H A M M E R (JO S E P H V O N ) : Histoire de S : 1/140-149).
l'Em pire O t t o m a n ( j . J, Hellert’in fransiz- M E H M E D M E M D U H PA Ş A : Asvat-ı Su-
ca tercümesi), Paris 1835-4). dür, İzmir 1328..

2950
M E H M E B SAÏD (FERAIZ- ZADE) : GiU- S A R I M E H M E D PAŞA (D E F T E R D A R ! :
şen-i Maarif, Istanbul 1252 Züböetül-vakayı, Nur-ı Osmaniye kütüpha­
M S H M E D S E H A C L 'D D IN : Mecmua-i 5 U- nesi N o : 3J22.
ara, Istanbul 1S2S. SERGE GO R İA N O PF : Deviet-i Osm a­
M E H M E D S Ü R E Y Y A : Sicill-i OsmanE, niye— iiusya siyaseti (Macar Iskenae.- ve
İstanbul i308-iSii. Ali Reşad tercümesi). İstanbul I33ı.
M E H M E D ŞEM 'I M O L L A : ilaveli Esma- S E R V E R İSK İ T : Bizim ilk =atba&nuz.
rttt-T&varih m sa zeyi, Istsmbul 1293. Aylık Ansiklopedi, C: III, S : 812. İstanbul,
M E H M E D T A K I R (B U R S A L I) : OsmanlI 1946-
Müellifleri. Istanbul 1333/1342. S E L İM N Ü Z H E T G E R Ç E K : Türk Mat-
M . G U E K : Moeurs et usages cies Turcs, baacılıâı. İstanbul 193a.
(iki ciid) Paris 1747. S Î L A H D A R F IN D I K L I L I M E H M E D A G A :
M O L T K E : 1828 Seferi (A hm ed Rasltn — Nusretnâme, Veliyyücein Efendi kütüphane­
M ua m m er tercümesil. Istanbul W32. si N o : 2 4
M O N T A G Ü E : Lettres de Milady Wort- S O U T Z O ' Histoir de la revolution Grce.
¡ay Montsgute, Psris i 7İ:4 nue. Paris 1829.
M A17HA DJA D 'O H S S O N : Tableau gcr.c- S Ü B E I : (Sami, Şakır. Subhi) - Tarih,
[/. 1e de l'Empire Ottoman, Paris, birinci c;ïü İstanbul 1783
1787, ikinci 1790 üçüncü 1820, SÜLEYM AN iÇAMDAKİ- ZADE! : ' Müri-
M U S A K A ZIM : Muiıtıra-i tical-i siya- üt-tnvarib (ve basılmamış kısım.. İstanbul
siyyun, Istanbul 132(5. 1338.
M U S T A F A K EC İB: Tarih-i Mustafa Ne­ S Ü L E Y M A N I z z î : Tarih-i Vakayı, İstan­
ci b 'III. Selim ve Kabalcçı isyanı;, İstanbul bul I78R
1230. SÜ LEYM AN KANİ İSTEM Boğazlar
M U S T A F A NURİ F a ş a : NetSyicül-Vu- Meselesi. İstanbul 1936.
kuat. Işianrîul 1S27. 1
S Ü L E Y M A N N D Î K İ : Muhaberat- . baîı-
NACİ <M U A L L İ M ) : OsmanlI Şairleri, İs­ riye-i Osmaniye. İstanbul 1307.
tanbul 1307. S ü l e y m a n s .v d ü d d İn (m ü s t a k i m - -
zâ-
N E C A T İ S A L İ M : Prut (1711), İstanbul, DE> : Tuhfetül-H&ttatln, İstanbul 1328.
193ı. Ç E M I M O L L A : Ilâvelı Esmanı t-Tavarih.
ÖMER- Kitab-ı minet-Tarih, Fatilı k ü ­ İstanbul 1295.
tüphanesi No. «53. ŞİNASÎ A L T U N D A G : Kavalah M eh m« i
Ö M E R iB O S N A L I ı: Ahval-i G&zavat Æer Alı I’aşa isyanı sırasında Namık Paşanın
<Üyar-ı Boana, İstanbul 1293. Londrays gönderilmesi.. Ankara 1942,
P O U Q Ü E V İLLE ; Voyage dans la Grèce, ŞİNASÎ A L T U N D A G : K a v alalı Melıraed.
Ali Paşa isyanı — Mısır meselesi. Ankara
Paris 182 Ü-2 İ
1942
P O U Q I7E V ÎLLE : Voyage en Morèe à Cons- Ş Ü K R Ü : Onikinci ŞarI tarihi. İstanbul
tantinople etc . Paris 1805.
1297.
RA Ş ÎD : Tarih, Istanbul 1282.
T A H S İ N Ö Z : Türk kumaş v'e kadifeleri,
R A Ş İD (B E L G R A D !) : Tarih-i vaka-i Hay-
İstanbul 1345/1931.
retnüraay-; Belgrad ve Sırbistan. İstanbul.
T A H S İ N Ö Z : Selim III. ön sır-k&tibi
1291.
tarafından tutulan ruzname (Tarih vesika­
H AŞ İD PAŞA : Vak'a-i hayrctnüma lar dergisi, C : III. S: 13-14).
(Sırp isyanı I. İstanbul 1291 . T Â İ E (ÖBMAN- z A D E ) : Hadikatül-Vüze-
RE SM Î A H M E U E F E N D İ : Halifetür - Rü- ra. <ve Zeyilleri). İstanbul 1271.
esa (ve zeyilleri). İstanbul 1269. TALÂT M Ü MTAZ YAM AN : OsmanlI
R B S M İ A H M E D E F E N D İ : Hüiâsatül-îti- İmparatorluğu Mülkî idaresinde Avrupalı­
fear, İstanbul 1286 . laşma İstanbul 1940
R İ C A U T t Oftomanische Bsortert, Aug- T O P K A F I S A R A Y I ARŞİVİ : III. Os­
spurg. birinci cild 1694. ikinci 1701- man, III. Musıafa, I. Abdülhamid, III. Se­
5
R Î F A T : Devh.atiil-me âyiîı ve Zeyli. lim ru2nameleri, No. 1358- 1361.
IİİFAT : Verdül-hakayik T O P K A F I S A R A Y I . Arşiv kılavuzu, İs­
R O B E R T : (.es Slaves en Turquie, Pa­ tanbul 1938,
ris 1844. V O L T A I R E : Histoire de Charles X II..
SA'DİÎDDİN N Ü a H E T E R G Û N : Türk M u ­ Paris 1889.
sikisi Antolojisi, İstanbul 1943. Y U S U F A K Ç O R A : Osmanlı Devletinin
S A L A H ; : Zabt-ı Vakayi-t yevmiye-i Şeh- dağılma. devri. İstanbul 1640.
riyâri, Üniversite kütüphanesi No, 2518, Z i N K E IS E N : Geschicb r.e des Osmânis*
S A L 2 M : "'îzkire, İstanbul 127i. ehen Rciehes in Europa, H am bu rg Î840.

2951
Besinci
»
Cildin Fihristi

ÜÇÜNCÜ AHMED
2372 — 2467

Edirne’deki culûstan sonraki olaylar 2872. Asilerin ve elebaşı Çalık A h m ed'in sonu
2873. — Sadrâzamın ve Şeyhülislâmların, diğer bazı ricalin azli 2376. — Eski padişah. İkinci
Mustafa’nın vefatı. D a m a d Morali Haşan Paşa’n m yerine Kalavlıkoz A h m cd Paşa’nm. tâ­
yini. Baltacı Melımed Paşa'nm ilk sadareti ve azli 2377..

O n sekizinci yüzyılın başında Avrupa’nın durum u ve Osmanlı devleti 2378 • ’¿381

R u s - İsveç çatışmasının sebepleri ve K uzey savaşı 2379. — İsveç'in mukabelesi 23SU —


Petro’n u n gayretleri 2381. — Poltava savaşı. OsmanlI - İsveç münasebetleri 2382. — Sad­
râzamın İsveç'e yardım vâdetmesi 2384.

1111 üsmaıılı - Rus Savası 2384 - 2403.

Rusların ikinci defa sınırı geçmesi. İsveç kralının istek ve teklifleri 2385. —
Ruslarla yeniden anlaşma ve İsveç kralı. İsveç kralının tesiri, sadrâzamın azli 2386. — Çar
petro’n un Sırbistan, Eflak ve Boğdan'üaki tahrikleri. Padişah, ve devlet erkânının barışa
devam arzusu 2387. — N u m a n Paşa’n m sadareti. N u m a n Paşa’n m azli ve Baltacı M eh m ed
Paşa'nın ikinci sadareti 2388. — Rusya'ya sefer açılması kararı. Sefer kararı vc Avusturya
2390. ... Kırım Ilazıı’nın Y u su f Paş&’yı kıskanması 2391. — Petro’n u n bazı mülâhazaları vc
barış isledi. Ruslann hazırlığı ve OsmanlIlara savaş ilânı 2392. — Şubat -'Nisan ayların­
daki akınlar ve çarpışmalar. Osmanlı ordusunun îstanbuldan hareketi. Petro ve R u s ordusu
başkumandanlığı 2393. — Osmanlı ordusunun Edirne’den hareketi. İsveç kralının hatâsı.
R u s ordusunun harekâtı 2394. - Baltacı M eh m ed Paşa’n m savaş bilgisi ve İsveç kralının
teklifi. Petro n u n yeni kararı. Osmanlı ordusunun ileri hareketi 2395. — ö n c ü çarpışmaları
ve Prut suy u nu geçiş. R u s ordusunun çekilme kararı 2396. — Rus ordusunun kuşatılması
2397 — Prut savaşı. R u s ordugâhında düşünülen kurtuluş çareleri 2398. — R u slan n barış
teklifi 2399. — Toplanan mecliste ileri sürülen fikir, R u slan n tekrar müracaatı. Barış
için sadrâzamla yakınlarının vc Kının Hanımın düşünceleri 2400 Müzakerenin ka­
bulü. Petro’n u n sevinci ve delegesine talimatı. Ponyatovski ve sadrâzamın istekleri, di­
vanda h â k im olan fikir 2401. — Prut barışının imzası ve şartlan 2402. — Türkçe metin­
deki farklar. Baltacı • Katerina rivayeti 2403.

Barıştan sonraki hâdiseler 2402 - 2410.

Prut barışının İstanbul’daki akisleri. Baltacı aleyhine söylentiler 2404. — Baltacı M eh m ed


Paşa’m n azli 2405. — Mısır’daki olaylar. Rusyaya karşı yeni sefer kararı 2407. — Ruslarla
tekrar anlaşma yapılması karar:. Sadarette değişiklik, ikinci Şarl için alm an karar 2408. —
Ruslarla yapılan yeni bir anlaşma 2409. — İsveç kralının memleketine gitmesi 2410.

1715 - 1718 Osmanlı - Venedik ve Avusturya savaşları 2410 - 2431.

Eflak ve Boğdan'dakj olaylar Karadağ hâdiseleri ve Venedik 2415. — Venedik’le olan ihti­
lâflar ve harb ilânı. Savaş hazırlıkları 2416. — O rd u n u n hareketi. Harb meclisi toplantısı.
Denizdeki hareketler vc Korint’in fethi 2417. — Anapoli’nin zabtı. Venedik’lilerin Preveze-
ye h ü c u m u 2418. — M odon, Koron ve Navarin’in fethi. Mora'da ve denizlerde diğer fetihler.
Bosna tarafındaki çarpışmalar 2419. — Avusturya’nın savaşa girmesi. Danışm a meclisindeki
fikirler ve Avusturya'ya savaş ilânı 2420. — İki cepheli savaşa hazırlık. O r d u n u n İstanbul-
dan hareketi ve Belgrad’a ulaşması. Earb mcclisi toplantısı, ilk çarpışmo'ar 2421. — iki
taraf kuvvetlerinin durum u, Petervaradin savaşı 2422. — Sadrâzam Ali Paşa’m n şehadeti.
Başarısız Korfo harekâtı, Venediklilerin h ü c u m u 2423. — Teni sadrâzam tâyini. Temeşvar'm

2952
elden çıkması ve ordunun dönüşü 2424. — Eflak. Ûoğdan olayları, Kırım Hanı’m n değiş­
mesi, Rakoçi ile yapılan anlaşma Osmanlı - Avusturya savaşının İkinci yılı. Eelgrad'm
düşmesi 2425- — Venedik ve deniz cephesi. Barış için ilk teşebbüsler 2426. —■ Mütareke
yapılması ve müzakerelerin başlaması, sadarette değişme. Pasarofça muahedesi 2430. —
Venedik’le yapılan andiaşma 243i.

Nevçehirü Da m a d İbrahim Paşa Devri 2431 - 2435.

Rusyanin ebedi sulh teklifi 2432. — Aşiretlerin iskânı. Hıristiyan tebeaya gösterilen şef­
kat 2433. — İbrahim Paşa’nın icraatının tepkileri 2435

Osmatılı - îraıı Savaşları 2136 - 2460

İranın durum u 2439. — Osmanlıiartn müdahalesi. İranla savaş 2440. — Azerbaycan cephesi.
Kafkas cephesi 2414. — İran'da yeni olaylar. Eçref H a n hâkimiyeti 2447- — İran hakkında
Osmanlı - Rus müzakereleri. Müzakerelerin ikinci safhası. İran için Osmanlı - R u s anlaş­
ması ve şartları 2448. — Eşref H a n ’ın elçilerinin reddedilmesi 2449 — Eşref H a n ’la yapı­
lan barış 2457. — İran'da yeni olaylar. Nadir H a n ’ın vaziyete hâkim olması ve Şah Tahmasp-
dan gelen elçi ile yapılan anlaşma 2458 — Nadir H a n ’ın tecavüzü 2459. — İran'a sefer
açılması 2460.

Patrona Halil îs.vanı 2460 • 2465.

İsyan hareketinin haşlaması 246i. — Padişahla, veziriazamın vaziyeti duymaları. Asilerin


isteklerinin bildirilmesi. Şeyhülislâmın kurtuluş için bulduğu çare 2462. — Asilere gön­
derilen heyet ve bunlara verilen talimat. Asilerin yaptıkları tâyinler ve yağmalar 2463. —
Asilerin ayak diremeleri. İbrahim Paşa'nın azli ve akıbeti 2404. — İsyanın devam etmesi.
Üçüncü A h m e d ’in padişahlıktan ayrılması ve yeğenine nasihatleri 2465. — ü ç ü n cü Ah-
m ed ’in hususiyetleri 2467.

BİRtNCt M A H M t.’D
2463 - 2551

İskandan sonraki olavlar 2468. -Zorbaların teminat istemeleri ve ihtilâlin sonu 2469. —
Asilerin emniyetleri için yaptıkları tâyinler. Elebaşıların ezilmesi için yapılan hazırlık
2470. — Elebaşıların, veziriazam sarayına daveti vc toplantı Asilerin yeni kararları. Kaplan
Girayın tertibi 2471. — Veziriazam sarayında ikinci toplantı ve Topkapı sarayına gidiş.
Zorbabaşıların öldürülmesi 2472. — Saraydaki diğer zorbabaşıların imhası. Yeni tâyinler
ve sadarette değişiklik 2473. — Yeni bir isyan hareketi. Sadrâzamın mukabil tedbirleri.
Sancağ-ı Şeriı’in çıkarılması ve asilerin ezilmesi 2474. — İsyan tahkikatı, yeni tâyin ve
tedbirler 2475. — Patrona’cılarm sen hareketi. Sadrâzamın azli 2476.

Osmanlı - tran savaşlarının devamı 2471 - 2185

Şirvan’daki olay ve Azerbaycan’daki harekât. İrak harekâtı ve Kurican savaşı. İran'la


barış 2478. ... Barışın uyandırdığı memnuniyetsizlik, sadrâzamın azli. İran tahtında deği­
şiklik ve İran’la savaşın devamı 2479. — Nadir H a n ’ın Bağdad muhasarası vc D u ç u m m ağ­
lûbiyeti. H a n ’ın M usul’a h ü c u m u . Kerkük savaşı 2480. — H a n ’ın B ağdad’ı tehdidi. Ye­
niden hü c u m u . Gence ve Tiflis’in muhasarası ve Kars muahedesi 2481. — Osmanlı ordu­
sunun baskına uğraması vc Scrasker’in şehadeli. Hekimoğlu Ali Paşa'nın azli 2482. —
Yeni sadrâzamın icraatı ve azli. Nadir H a n ’ın barış teklifi 2483. — Müzakerelerin başla­
ması. İranlIların yeni istekleri ve H a n ’a gönderilen heyet 2484. — İstanbul olayları, eski
padişah Üçüncü A h m e d ’in vefatı 2485.

1736 - 1739 Osmanlı - Rus ve Avusturya savaşları 2485 - 2517.

Lehistan Krallığı ve Osmanlı devleti 2486. — K a f kaslarda Osmanlı - Rus ihtilâfları 2187. —
Rusların hakikî niyetleri ve âni hücumları. Barışın devamı için son gayretler ve savaş
karan 2488. — Devletlerden gelen cevaplar, Avusturya ve Fransa’nın görüşleri 2489. —
Azak ve Kırım'dan gelen haberler, ilk hazırlıklar, ordunun hareketi. Kırım olayları 2490. —
Kırım H a n i’nın değişmesi ve Kırım için alm an tedbirler. Sadrâzam ve etrafı. Karadeniz-
deki olaylar 2491. — Avusturya’nın sahte aracılığı ve diplomatik faaliyetler. Niycmlrov
müzakereleri 2492. — Tehlikeyi belirten kum andanlar ve O s m a n Halisa" Efendi 2493. __
R u s taarruzu, Ö zi’nin kaybı, Boğdan için alm an tedbirler 2494. — Rusların Kırım’a tek­
rar h ü c u m u . AvusturyalIların savaşa girmesi 2495. — Muhsin-zâde Abdullah Paşa’n m

2953
sadareti ve icraatı. Barış komedyasının sonu 2496. — Fransa’nın Avusturya nezrindeki
teşebbüsü. AvusturyalIların ilerlemesi, yerli Hıristiyanların faaliyeti. Yeni - Pa2ar’m kaybı
2498. — AvusturyalIların ilk yenilgileri ve Niş’in istirdadı. Vidın tarafındaki yeni başarı­
lar 2499 — Bosna hcyeiı olayları. Valjnın. d ü 5mar. kumandaniylc görüşmesi 2500. — Bos­
na valisinin tedbirleri. AvusturyalIların hücum a geçmesi. Düşm anın Banaluka’yı m uhasa­
rası 2501. Banaluka savaşı 2302. • AvusturyalIların paniğe uğraması. iîekimo^lu ile ga­
zilerin r.altifi. Rııs c^prıcti ve ordunun îstanbula harece;; 2503. — İvaz Paça'nın kış faa^
üye ti. Muhsin-2âdeT.m azli ve yeğen M ehm ed Paşa’nın sadareti. Diplomatik olaylar ve
Fransa Başvekilinin m ekiubu 2504. • — Sadrâzamın devie-jere m ektubu ve müşavere mec­
lisinin karan 2505. — Rakoçi ile yapılan anlaşma. Elçilerin gayretleri- Devlet erkânında
hâkim olan fikir 2506. — O r du nu n sefere çıkışı ve Fransa'nın tavassut teklifi. Harb mec­
lisinin kararı. Muhadiye savaşı. Semendere’nin alınması 2507. — Ordudaki yağma olayı,
İrşovanm kaybı. İrşova'nm gorı alınması ve Ali Paşa’nın mağlûbiyeti 2503- — İvaz Meh.-
m ed paşa’nın tekrar sadareir Tâyini. Ada-: Kebir kalesinin alınması 2609. — Diplomatik
'aaliyetler. Padişahın tereddütleri, Kırım Hanımın barış taraftarlığı 2510. — Y e ğ e n Meh-
med Paşamın azli 2511. — İvaz M ehm ed Paşa'nın sadareti ve ordunun hareketi. Avusturya-
ya hareket kararı. Yeniden yapılan müşavere toplantısı 2512. — Hisarcık m eydan sa­
vaşı. Belprad'in muhasarası 25ı 3. — Vsdin kum ana anının idamı. Mareşal Valiis’in barış
teklifi. Müzakereler ve 3elgrad barışı 2514. — Rus cephc&i olayları 2515. ... Rusya ile
barış. İstanbul'a dönüş 2517.

Barış devri olayları 2.117 - 252L.

îsveçle ittifak. Siciiyateyn krallığı He anlaşma. Fransa’ya verilen imtiyazlar. Bir kısım
mahalli nıütejîallibenın ezilmesi 2518. — İstanbul’da hâdiseler. Sadrâzamın azli 2519. —
Donanm anın avdeti. Avusturya h u d u d u n u n tesbiti 2520. — Fransa’ya gönderilen elçi,
P.usya ile olan ihtilâfın halli 2521.

Yeni bir traıı seferi 25521 - 5531.

Kadir Şah’m Dağıstan'a müdahalesi ve yen: istekleri 2521. — Hekimoğlu’n u n ikinci sada­
reti. İran’a karşı tedbirler Nadir Şah’m yeni tehditleri 2 5 2 2 . — Toplanan müşavere mec­
lisinde alman karar ve tedbirler 2523. — Nadire karşı Safi’nin Şah ilânı - Kerkük kalesi­
nin kaybı - Hekimoğlu’nun azil ve Haşan Paşa’nın sadarete tâyini 2524. — Savaşın ilâm,
ilk icraat-. Nadir’in M usul’u muhasarası. Devletin İsveç ve Rusya’ya teşekkürü 2525. —
Kırım Han-.’n m azli. Kuzey cephesi olanları, Kars muhasarası 2526. — Hindistan’dan geler.
elçi ve talebi 2527. — I.evendlerin ihaneti, ordunun Revan mağlûbiyeti. Levendler ve hak­
larında verilen fetva. Nadir Şah’in barış istek ve teklifleri 2529. — Gelen elçi ve yeni
teklifler. İran’la sulh yapılması 2530.

Devriu son olayları 2531 - 2532

safi'nin tâbi olduğu muamele. Avrupa’daki olaylar. Osmanlı devleti ve Avusturya 2531. —
Sadarette değişiklik Hafız Beşır Aga’nın akıbeti 2537. — Birinci M aiım ud’u n vefatı ve
bir rivayet 2538. — Birinci M a h m u d ’un şahsiyeti 2539.

CçCNCİ- OSM AN
2540 - 2551

Culüsu 2540. — Bahir Mustafa Paşa’nın azli ve Hekimoğlu’n u n üçüncü sadareti 2541. —
Naili Mustafa Paşa’n m sadareti vc azli 2542. — Bıyıklı Ali Paşa’nın sadareti ve azli. Said
Mcîımed Paşa’m n sadareti ve azii. Bahir Mustafa Paşa’n m ikinci sadareti 2543. - • Leyendlere
karşı yeni bir hareket. Mısır ve Bagdad eyaletlerinin vaziyetleri 2544. — Garp ocakları­
nın durum u. Boğdan ve Eflak’ın durum u 2545. — Şehzade M eh m ed ’in ölümü, Bahir M u s ­
tafa Paşa’n m azli 2549. — Koca Ragıp Paşa’nın sadareti. Kızlaragası’n m Ragıp Paşa ile
mücadelesi 2350. —■ Üçüncü O sm an ’ın ölümü ve şahsiyeti 2551.

ÜÇÜNCÜ M U ST A FA
2552 - 2603

Cülus ve biat, merasimi 2552. - Hac yolu ve Haremeyn mukataaları meselesi 2553- —
Padişahın bu meseleye verdiği önem ve alman tedbirler 2554.

2954
Avrupa olayları ve Osmanlı devleti 2555 - 2563.

Yedi sene savaşları ve sonuçları 2555. — Osmanlı devletine yapılan ittifak teklifleri
2556. — Koca Rajpp Paşa'nın ittifak hu susundaki lâyihası ve Prusya müzakere! erinin, yan-
kısı. Lehistan tacı meselesi ve Osmanlı devleti 2558. — Padişah ve sadrâzamları. A h m ed
IlesKtîZ Efendi’nin Prusya sefareti 25öL Sadaret makam ında derişmeler. Lehistan olay­
larının y<?ni safhası 2562,

1774 - 1808 Osmanlı - K us savaşları 2568 - 2575

2
Muhst n- âde*mn sadaretten azli 2593 — Mahir H a m za Paşa* sun sadareti- Rus elçisiyle
görüşme ve sefer kararı 2564. — Sadaret değişikliği 2505. — İngiltere'nin aracılık teklifi.
Sefer arı fesinde Kırım'ın ahvali 2366- — Kırım Hanının akını. O rdunun hareketi 2567. —-
Rusların durum u ve tertibatı. Hotln olayı. Serdarın tereddütleri ve Leh vatanperverleri­
nin ordugâha gelmeleri 2563. — Huğdan voyvodasının ihaneti, çekilen erzak sıkıntısı
2059 1
* . .— S â i r t e n i n icraatı 257 . — Rusların Hotln*i tekrar muhasarası. Sadaret r&aka-
mınrîtı değişme 2572. — Turla bozgunu ve Hotin’in bırakılması 2573 — - Boğdan olayları.
Rusların faaliyeti, Kırım Hanının azli. Kırım Hanının mağlubiyeti, Larga savaşı 2574. — -
B u yenilginin sebepleri. Bender, İsmail. Kili, İbrail ve Akkerman'ın kaybı, sadaret
e eğişikliği 2575.

Akdeniz ve Mora cephesinin açılması 2575 - 2581.

Rus B altık filosunun hareketi. Fransa’nın telâşı ve in barı. R u s filosunun Koron'u m u ­


hasarası, Mora isyanı 2576. — havarin in düşmesi ve diğer hâdiseler. Osmanlı donanmasının
ftisieketi 2578. — Mora'da son durum . Ko.vun Adaları deniz savaşı 2579. - Çeşme’de Os­
m a n lI donanmasının yakılması 2580. — BabIâli’nin İlk tedbirleri 2583. — Rus filosunun
yeni hareketleri 2582. Limni Adası savaşları 2533. — İlk barış teşebbüsü. 2584.

Savaşların devamı, Kuşların Ktrınvı istilâsı 2581 - 2600-

Kırım’m kaybedilmesi 25S7 - - Avusturya'nın telâşı ve OsmanlIlarla ittifakı. Lehistan'ın


taksimi ve Rus^a 25S9. — EusU rın ikinci barış teşebbüsü. Fokşani müzakereleri 2590. —
Barjş müzakerelerinin kesilmesi ve devamı için çalışmalar 2591. — Bükreş görüşmele.’.
ri. Sadrâzamın tereddütleri, barışın yapılamaması 2592. — Akdenizdeki R u s donanması^
nın Mısır ve Suriye isyanlarına karışması. Mısır hâdiseleri 2599. — Suriye’deki asi. Rus
donanmasının son faaliyetleri. Barış şartlarının reddinden sonra T u n a Boyu savaşları
2C 00. — Üçüncü Mustafa'nın ölümii ve şahsiyeti 2601.

BİRİNCİ ABUÜ LHAM İD


2604 - 2609

Rusların barış teklifi ve sebepleri. Osmanlı ricalinin fikirleri, barışın reddi 2605. — K o z ­
luca bozgunu 2600, — Serdar-ı-âzaaajn barış isteği K ü ç ü k Kaynarca müzakereleri 2-607. —■
-Küçük Kaynarca barışı ve esasları 2308.

Barış devri olayları 2609 - 2(îl5

Ordunun, dönüşü ve sadrâzamın vefatı. Avusturya ‘u m Bukovina'yı alması 2609. — Kırım­


daki olaylar ve Osmanlı devletine gelen Heyet, Kırım'dan tekrar heyet gelmesi 26:0, —
Sadarette değişiklik. Suriye’deki hâdisenin sonu 2613-. — İiyşndîerin imhası vc Suriye'­
deki yeni hâdise. Cezzar A hm ed Paşa'nın baz* hareketleri ve Hicaz'ın Vehabi’lerce tehdi­
di. Şeyhülislâm ve sadrâzam tebdili 2612. — Rusların Kırım’a müdahaleleri. OsmanlIla­
rın savaş hasırlığı. Rusların tekrar müdahalesi ve OsmanlIların savaş kararı 2613- — Sa ­
darette değilme. Aynalı-kamk tenkili namesi 2614

Osmaulı - Iran savaşı 2« 15 - 2618

Baban sancağındaki hâdise ve Bağdad valisi 2615. — Basra'nın muhasarası ve teslim oluşu.
İran’a savaş açılması, ordunun hareketi 2616. -■ Kerim Han'ın son hareketleri ve Basra’­
nın istirdadı . Arnavutların Mora’daki hareketleri ve tedibleri. Sadarette değişme 2617.

Aynalı - Kavak tenkihnamesinden sonraki devre 2618 - 2G33.

Avusturya ile Rusya’nın OsmanlIlara karşı ittifakı, Fransa ile diğer devletlerin tutu­
m u 2618. — Fransa ^ İngiltere harbi ve silâhlı tarafsızlık. OsmanlIların savaş hazırlığı ve

2955
Ruslarla bazı yeni ihtilâflar. M e h m e d izzet Paşa'nın ikinci sadareti 2619. — Yeg*en Meh-
m cd Paşa’n m sadareti. İspanya ite siyasî ve ticari an dİaşma. Halil Hara id Paşa'nın sada­
reti 2620. — Rusların Kırım'a müdahalesi. Rusya'nın Kırım'ı lliıakı 2 6 2 1 .- Rusların Şa-
hingiray'a. son darbesi 2622. — - Kırım’ın ilhakı karşısında Osmanlı devleti ve vaziyetin res­
m en kabulü 2623. — Sadrâaam Halil Hami d Paşa'nın gözden düşmedi 2626. ■-Azli ve ida­
mı, Şahin Ali Paşa'nın sadareti O n u n da azli ve Y u su f Paşa'nın sadrazamlığı. Rusya ile
OsmanlIlar arasında yeni ihtilâflar 2627. - Ingiliz elçisinin telkini. İhtilaflı noktalar ve
sebepler 2629. — Mısır’da yeni olaylar 2650. — Mısır'da çarpışan yabancı menfaatler ve
asilere karşı harekâtın başlaması 2631. — R u s y a 'm n asilere el uzatması ve m eydana
çıkışı 2632.

1787 - 1792 Osmanlı - Kus ve Avusturya savaşlarının başlaması 2633 - 26^9

Rusya'ya karşı savaşın ilânı 2634- 1 — Savaşın ilâm zam anında yapılan hatâ. Savaş hazır­
lıkları ve tertipler 2635. — İlk çarpışmalar. Potemkin’id telâşı. A vusturyanm savaşa katı­
lışı 2636. — Padişah h u zu ru n d a toplanan meclis, yayınlanan beyanname, azil ve tâyin­
ler 2637. O r d u n u n İstanbul'dan hareketi. Avusturyanm savaş tertibi,, çeşitli bölgeler­
deki çarpışmalar 2G38. — Semendere’deki çarpışma. Eflak hareketleri- D o n an m a nın çıkışı.
O r d u n u n Edirne’den hareketi 2639. — Sırbistan ve 3o sna hareketleri. Niş ordugâhında
toplanan meclis. Yeniçeri ayaklanması 2640. —- Ketli U da Haşan Paşa’nın. sadareti. Lasa-
rethane’nin almışı. Osmanlı ordusunun ileri harekâtı 2641, - M uhadiye savaşı, îniik'in
fethi 2642, — Şebeş savaşı 2645. — Avusturya bölgelerine son akınlar. O r d u n u n kışlağa
dönmesi 2G4.1. — AvusturyalIların kış faaliyeti. Rusya cephesi 2645. ■ — Karadem zdeki do­
nanm anın harekâtı ve Rusya'nın Ö z i'yi muhasarası 2651 -— K ap tan paşa'ya verilen cevap
ve alman tedbirler 2052. — Cezayirli Gazi Haşan Paşa’n m sözden düşmesi 2653. — İsveç -
R u s savaşının başlaması ve Osmanlı devletine yapılan teklif 2654. - - Özi kalesinin düş­
mesi 2655. —- Olayın İstanbul’da aksi ve padişahın teessürü- Bender taraflarındaki d urum
2 56
Ç . — îik barış istekleri 2037. — Pâdişâhın 5! tünü 2658. — Birinci Ab&iilhamid’In
şahsiyeti 2659.

O n sekizinci asırda Utm ve sanat hayalı, iktisadi «lurutu

A S R A U M U M İ B İR B A K I Ş
2650 - 2Ö75

I lîım hayatı: 2660 - 2668


O n sekizinci asrın yetiştirdiği birinci sınıf ilim ve fikir adamları 2661 — 1 - Dinî,
hukukî ve felsefî eserler ■— 2 - Tarihle ilgili eserler 2664 — 3 - Coğrafya ve fizikle ilgili
eserler. — 4 - Matematik, geometri, astronomi ile ilgili eserler 2666 —■5 - Tıbla iİGili eser­
ler 0257.

II. Edebiyat vc sanat hayatı 2668 - 2678,


1 - Edebiyat 2868 — 2 - Musiki ve bestekârlar 2670 — 3 - Yazı vc hattatlar 2671 —
4 • Resim, nakış, tezhip, oyma, çini 2672 — 5 - Mimarlık 2673.

III. İktisadi d urum 2674 - 2675.


1 - M ad en işletmeleri 2 - D o k u m a tezgâhlan ve el mamulatı 2674 — 3 - Ticarî d u­
rum 2675.

Yıkılma devri 2£76 - £G77

Ü Ç Ü N C Ü S E LİM
2678 - 2817

Selimin şehzadelik devri 2678. — Culüs ve biat merasimi 2683. — İlk icraatı. Malî ve as­
kerî d u ru m için yapılan toplantı 2682.

Cephelerdeki savaşların devamı 2883 - £701

Koca Y u suf Paşa’nın tedbirleri, sadaretten azil. Sadrâzam Cenaze Haşan Paşa, ve icraatı
2684. — OsmanlI - İsveç ittifakı, İsveç - Rus savaşının devamı 2685- — Serdar E k r em ln h a ­
reketi ve İstanbul'dan gelen emir. Fokşani bozgunu. Sadrâzamın üzüntüsü ve padişahın
hattı 2686. — Padişahın mektubu 2687. — Seraskerin toplantısı ve alm an tedbirler,
Buzaov mağlûbiyeti 2688. — AvusturyalIların b u savaş hakkında yazdıkları 2689. — Os-

2956
manii ordusunun İsmail galebesi 2691. ... Serdarın kışlağa çekilmesi, Eflak olayları 2G02. —
A kkerm an kalesinin Huşlara teslim olması 2693. — Belgrad'ın AvusturyalIlar tarafından
alınması 2094. — AvusturyalIların ilerlemesi. Sırpların isyanı. A lm an tedbirler, padişahın
teessürü. 2696, — Bentler kalesinin Ruslara teslim olması. Sadrâzam ve Serdar-ı E k r em ’in
azli 2697. — Yeni sadrâzam Cezayirli Gazi Haşan F aşa 'n m icraatı. Diplomatik faaliyetler,
barış teşebbüsleri 2698. - OsmanlI - Prusya ittifakı müzakereleri ve Osmanlı Uleması.
Sadrâzamın, temayülü ve Pm sy&nın asıl gayesi ,2699. — Prusya ile İttifak ve esasları. Ceza­
yirli’nın vefatı ve yerine sadrâzam tâyini 2700.

Bazı eyaletlerdeki olaylar 2701 - 27 İH.

Mısır eyaleti ve Kölem en Beyleri 270]. *—- Hicaz'ın d u ru m u 2703* —* Suriye’deki hâdiseler
ve Ceszar Aiımod Pa^a 2704.

Avusturya ve Ilusya ile savaşın devamı, tfiğer olaylar 2705 - 2722

O r d u n u n yeni savaş yılı için Sahraya çıkışı. Ordudaki noksanlar ve sebepleri 27C5. — Tatar
Hanının durum u. Rusya elçisinin savasın devamını temini. Prusyanm gerçek niyetleri
270iî. - Barış faaliyetinin orduda tesiri, padişahın hattı. Bazı çarpışmalar ve akınlar,
A vust üryanın sulh için taarruzu. OsmanlIların Y erKöğü zaferi 270 B. — OsmanlI ordusu­
n u n T u n a 'yı geçmesi. R ay h am b ah anlaşması ve OsmanlI devleti 2710. — Avusturya ile
mütarekeyi Morlaştıran şeyler 2711 — Prusya elçisi ve BabIâli. Padişahın hattı h ü m ayu nu ,
Avusturya ile mütarekenin akdi 2712, — Sadrâ 2 a m m bazı hareketleri ve Eflak Voyvoda­
sının akıbeti, Ru sya ile barış yapması ve O s m a n lı devleti 2718. — Lehistan'ın O s m anlı­
larla ittifak arzusu. Ruslarla T u n a cephesinde çarpışmalar 2714. — Kili. Sünne. Tolcu,
İsafcçının kaybedilmesi, kışlağa çekiliş. Berlin'e gönderilen elçi ve Prusya kralına yazılan
m ektup 2716. — Osmaniı devletinin barışa teşviki. İsmail kalesinin Ruslar tarafından
alınışı 2717. — Serdar-ı E krem ’in düşünce ve hareketleri, padişahın emirleri 2718. —
İstanbul’daki hâdiseler ve rivayetler- Sadrâzam Şerif Hüseyin Paşa‘nın katli. A kden iz ve
Kar ad en izdeki don anm a faaliyeti 2720. — • Koca Y u s u f Faşa 'n m ikinci sadareti. Prusya’nın
yeni bir manevrası 2722.

Savaşların «an yılı ve barış and taşmaları 2722 - 27 İG

Yılın ilk çarpi|malarır Rusların M açın "i zaptı., R-usiarın îörail muhasarası ve tealim tek­
lifi 2723. — Basların Baba-d ağı yakıp çekilişi ve Serdar-ı Ekrem ’in orduya hitabı. M açin
ordusiyle diğer kuvvetlerin bozgunu. Serdar-ı Ekrem ordusunun da bozguna katılışı
2727. — AvusturyalIlarla devam eden müzakereler ve Ziştova barışının imzası 2728. —
Ziştova andlasması 2729. Ruslarla K a f kaslarda savaşlar 2731. —■Kafkaskların Osm anlI
devletine müracaatı. Battal Hüseyin Faşa’n m Kafkashlara muamelesi- Battal’m üıaneti
2732. — A n a p a m n Ruslar tarafından alınması 2733 -- Karadeniz savaşları 2734- — iki ta­
rafın barış teşebbüslerine bir bakış 2735- — Sadrâzam Y u s u f Paşa’nın son tedbîrleri ve
Rus kum andanına müracaat. R u s kum andanının mütareke şartlan 2736. — Ruslarla Kalas
mütarekesinin yapılması 2737. — Ruslarla Yaş barış müzakeresinin başlaması 2738. — Yaş
muahedesinin esasları 2740. - R u m e ü d e eşkıya tenkili ve ordunun İstanbul'a dönüşü
2741. Kıyafet ve hediyelere dair padişahın emri. Sadarette değişiklik 2742. — ■A k d e m »
korsanlarının tenkili 2745.

O n seki/.t ileri yüzyılda diğer kıtalar« sömürgecili ite ve bu yüzyılın


¿¿onunda Avrupa 2746 - 2751

Avrupa'nın problemleri. Almanya, Avusturya ve Prusya'nın A lm anya’ya h â k im olma gay­


retleri 2749. — Rusya. T o p lu m un oynaması ve yeni akımlar, ihtilâl fikri 2750. — Fransa
ihtilâli 2751.

Üçüncü Selim in çeşitli alanda ıslâhata başlaması ve barış sonrası olayları 27o4 - 2772

Yapılacak işler için yazılan lâyihalardaki esaslar 2754. — Yeniçeri ocağının d u rum u ve
padişahın düşüncesi, ıslâhat ekibi, program, Esk-i müesseseler deki ıslâhat, yeniçeri ocağı­
nın tepkisi 2755. — Topraklı süvariler 2756. — D o n a n m a ve tersanede yapılan işleı* 2762 —
Çeşitli sahalarda değişiklik ve icraat, daimi elçilikler ihdası 2764. — Sadaret m akam ında
değişme 2765. — Islâhat sırasında dış politika 2766. — Fransa ihtilâli ve Babıâli, ilıtilâl
Fransaşı elçilerinin İstanbul'daki gayretleri 2767 Fransa cumhuriyetinin tanınması ve
ittifak meselesi 2708, — Lehistan krailıftmn ortadan kaldırılması. İran'daki hareketler
ve' Babıâli 27G9, — Venedik cumhuriyetinin paylaşılması. BabIâli'nin K a m p o - Form io’d an
sonra Fransa'ya, karşı tutum u. 2770, — R u s elçisinin BabIâli'ye müracaatı ve istekleri,
Prusya haberleri 2771. — Fransa ve Avrupa’dan gelen son haberler. Atıf Efendi’nin lâyi­
hası ve BabIâli 2772.

2957
Anadolu ve BtuneUßäfiKi gaileler 2772 - 2776

ftumelindeki Dağlı ve Acem - o£lu eşkıyası 2772, — Belgrad ve Vidın olayları. Dağlı eşkı­
yası 2773. — İşkodra'daki M a h m u d Paşa'nın hareketlen ve sonu 2774. •— Rumeli deki olay­
ların devamı, Ali ve Hakkı Paşalar. pa&pan-oğlu’n u n isyanı ve fermanlı oluşu 2775 —
Paspamoğlu ile Hüseyin Paşa mücâdelesi. Hüseyin paşamın Vidtn'i muhasarası, Ali Paşa­
nın ¿damı $776,

Fransızların Mısır'a hücum u, Osmanlı - Rus ve İngiliz ittifakı 2777 - 2798

Fransa maslahatgüzarı ile Reis-ül-Küttab’m mülakatı 2777. — İngiliz donanmasının


İskenderiye’ye ilk gelişi ve amiralin ikazı 2779. — Bonapart’m İskenderiye’yi zaptı. 2780, —•
Bonapart’ın gayesi ve halka beyannamesi 278i. — Bcnapart’m İskenderiye’deki diğer
icraatı. 2782. — Mısır valisi ve Kölemen beylerinin telâşı- BabIâli’nin d u rum u öğrenmesi,
Bonaparrın R u f en1e mektubu ve ittifak teşebbüsü 2783. — Mısır’da cereyan eden diğer
savaşlar 2784, — Kahire‘deki durum, Ehramlar savaşı 2785. Kahirc’nin teslimi, M urad
B ey in Bonapart’a teklifleri 2785. — Ebukır deniz savaşı 2787. ~ Deniz savaşından sonra
Fransızların Mısırdaki ü\ırum\ı. Bonapart’m. Cezzar A h m ed Paşa'ya m ektubu ve iki ta­
rafın hareket taraşı 2788. — Kaftire'deki isyan 2789 — Mısır'a, Fransız tecavüztinden sonra
Üçüncü Selim’in tutumu. Yapılan müşavereler, teklifler, alınan kararlar 2730- — Fr&nsia
maslahatgüzarına yapılan tebligat. Çanakkale Boğazı için alm an karar vc sadrâzamın
azli, Fransa’ya harb ilânı. Osmanlı devletiyle Rusya, İngiltere ve iki Sicilya arasında yapı­
lan anlaşmalar 2791. - Dersi* ve karada savaş Hareketlerinin başlaması 2792. — Napolyo-
n u n Suriye’ye seferi. Akka kalesi savaşları 2793. -
— Kapoiyon+u n Suriye’den çekilmesi ve
Fransa'ya dönüşü. Fransız ordusunun Mısır'ı terki 2794. — Babıâlryi tekrar Fransız politi­
kasına, meylettiren olaylar, Am ien barışı 2795. -«~ Napolyon’u n Mısır dönüşünden sonra
Fransa ve Avrupa 2796.

BaiîiâH’nin mfitiefikierimlen uzaklanması, iç olaylar, Rusya ve tngiltere ile


savaşın başlaması 2 7 9 8 - 2 8 0 9

Babıâli îie Fransa arasındaki anlaşmaklık 2788. — Sadrâzamın İstifası ve Mısır valiliği
meselesi, ikinci E d im e vak'ası 2799. — Hicaz’daki durum, BabIâli’nin Fransa ile anlaş­
ması 2303. — -Devleti İngiltere ve Rusya ile savaşa götüren olaylar 2806. - — İngiltere
donanmasının Çanakkale Boğazından geçişi. İstanbul’da telâş ve Scb&stiani’ntn gayret­
leri 2807. — İngiliz tekliflerinin reddi, İstanbul’u n tahkimi 2808. — İngiliz donanmasının
son hareketleri ve çekilmesi, Akdenizdeki Rus donanması 2809.

Üçüncü £?l!xn*In saltanattan, uzaklaştırılması 2810 - 261 7

Sadrâzamın ordu ile İstanbul’dan harekeli ve propagandanın artması 2810. — İsyan hare­
ketinin hazırlanması 2811. - Kabakçı Mustafa _vc aiğer asilerin harekete geçmesi 2812.
Padişah:n durum u, asilerin istekleri 28 3
: . — Üçüncü Selim’in hal’i 2814. — Üçüncü Se­
lim in şahsiyeti 2816.

DÖRDÜ NCÜ M USTAFA


2818 - 2829

İstanbul olaylarının orduda duyulması ve tepkileri 2819. - Osmanlı devletinin durum u


hakkında imparatorların görüşleri 2&20. — Alemdar Mustafa Paşa ile Rusçuk yârânı ve
İstanbul'da hâdiselerin devamı 2821
. — Ruslann mütareke akdi * 2822
Kskl padişahı kurtarmak ve öldürmek ist¡yenlerin karşılıklı faaliyetleri 2823 - 2823

Ordu nu n tutumu ve durum u 2823. — Ordu nu n İstanbul'dan hareketi. Kabakçı Mustafa-


n m öldürülmesi. Alemdar Mustafa Paşa’nın ve Rusçuk yârânının icraatı, saray ve sad­
râzamın. telâşı 2824. - — Üçüncü Selim’in kurtarılması ve iclast hareketlerinin bağlaması
2825. — Topkapı sarayına" gidilmesi. Dördüncü Mustafa’nın hiddeti. Üçüncü Selim’in
senadeti ve Şehzade M a h m u d ’un kurtarılması 2826. - Alemdar Mustafa Paşa’nın teessürü.
Şehzade M a h m u d ’ia ilk görüşmesi 282$. — Sultan Mustafa’nın saltanattan uzaklaştırıl­
ması. şahsiyeti 2829.

IKÎX CÎ M A IIM IT )
2830 - 2S48

Culüs 2830. — Yeni padişahın ve Alemdar’m ilk icraatı 2831. - K ıh ç alayı, yeni azil ve

2958
t&yinicr. İstanbul'un asayişi. Osmanlı devletinin iç ve dış durum u, padişahla ayan ara-
İsında yapılan senet 2832. — Sekbar.-ı Cedid’in teşkili, yeniçeri ocağının durum u 2834.
Rusçuk yâranına, sadrâzama ve yeni icraata karşı ocağın ayaklanması,

Alemdarın şahadeti 2834 - 2842

Yeniçeri ocağının ve Ulemanın baştakilere kin ve nefreti. Fatih c&mıi olayı 2835 — İkinci
hâdise ve yeniçeri ocağının harekete geçmesi. Yeniçerilerin Babıâii'ye yürüyüşü. Alemdar'ın
mukavemeti 283G. — Rusçuk yâranma karşı hareket. Ramiz ve Kadı Abdurrahm an Efen­
dilerin tereddütleri. Ocağın telâşı, padişaha müracaatları 2838. - Alemdar'ın şehacSeti
2839. — Asilerin gerçek niyeti ve İkinci M atım ud'un tedbirleri 2810. — Eski padişahın öldü­
rülmesi, asilerle çarpışmalar, isyanın yeni safhası, firarlar, sekban-ı Cedidin ilgası 284 i —
Memiş PaşaT.ın sadareti ve firarilerin akıbeti 2842.

İngiltere ile barış ve Kus savaşları 2812 - 2847

Osm anlIların înstltere ile barış ve ittiiak yapması 2843. — Rus savaşının devamı,sadrâ­
zam tebdili, yılın çarpışmaian 2844. — Rusların Balkanlarda ilerlemesi, sadrâzamın azli
2845. — Oemanlı serdarının hatası vc orduların muhasaraya düşmesi 2848. — Sadrâzamın
mütareke ve barış isteği. Yergöğü görüşmeleri. Bükreş görüşmeleri vc barış 2847.

Avrupa ahvali, Viyana kongresinden sonraki olaylar 28-17 - 2857

Napolyon Pransası vc sonrası 284?. — Almanya'nın durum u 2853. — İtalya’daki hareket­


ler* 2854. — İspanya - Portekiz'in vaziyeti 2855. — Danimarka, İsveç. Norveç- Belçika ve
Hollanda. Rusya çarlığı 2853. — Lehistan’ın yeniden kuruluş gayretlen ve Rusya 2857.

Otı d o k u zu m u yüzyıl başlarında imnaratorLuğun iç ve dış gaileleri,


bakımsızlık hareketleri 2857 - 2884

S u p isyanlarının ve bağımsızlık hareketlerinin başlaması 2857 — İsyanın yeni safhası ve


Ruslar 2864. — BabIâli’nin Sırplare imli ya?, vermesi. Otmanlı - İran münasebetleri. Kaçar­
ların politikası 28G5 — İ r a n l I l a r ı n Bagdad civarım ya£maiamalsrı 2856. — İranın yeni­
den tecavüze geçmesi ve Osmanlı - İran savaşı 2807. • - İkinci savaş yılı, Erzurum barışı
2868. — Mora ve diğer R u m isyanları 2377. — ilk teşkilât ve Tepedeîeniı Ali Paşa’nın ih-
carı 2878. — R u m isyanı hareketinin muhtelif bölgelerdeki seyri ve Rusya 2879. - Y u n a n ­
lıların istiklâllerinin İlânı, denizdeki olaylar. BabIâli'nin tedbiri 2880. — Mısır valisinin
yardım istemesi 2884.

İkinci M a h m u d ’un ıslâhat İçin ilk harekeli, vak’a-i Hayriye 2886 - 2901

Padişahın yeniçeri ocağını ilga teşebbüsü ve takip ettiği yol 2888. — Talimli asker için fet­
va verilmesi ve Eşkinci birliklerinin teşkili. Yeniçerilerin sözlerinden caymaları ve isya­
na başlamalar: 2890 — Asilerin istekleri ve kendilerine karşı harekâtın başlaması
28D1. — Yeniçeri ocağının ilgası, yeni ordunun kuruluşu 2900.

Avrupa devletlerinin R u m isyanına müdahalesi, Navartn olayı. Osmanlı - K us


savası ve Edirne barışı 2901 - 2912

Hasların Akkerman anlaşmasının yapılması vc esasları 2902. — Londra anlaşmaları ve


müttefiklerin müdahaleleri 2904. — Navarin olayı ve neticeleri 2905. — Navarinden sonra
müttefiklerin tutumu. Osmanlı devletinin R u s savaşma karar vermesi 2908. — Savaşın ilk
yılında Rumeli ve Anadolu cepheleri 2909. — Moranın kay'oı. Kış olayları, sadrâzamın azil.
R u m asilerle çarpışmalar, İnebaiılı’n m kaybedilmesi 2910. — Rus savaşlarının ikinci yılı
2911. — BabIâli’nin barış istemesi. Edirne barışının esasları 2912.,

Barış sonrası devre. Cezayir’in istilâya uğraması» Mısır valisinin isyaııı 2916 - 2931

Yunanistana verilen yeni haklar, son harbin sarsıntıları 2916. — Fransızların Cezayir'i
istilâsı 2917. — Sırbistan ve Sisam’a muhtariyet. Yunanistan’a ar&2 i verilmesi 2918. —
Mısır’ın durumu. Kavaialı M ehm ed Ali Paşa 2920. — M ehm ed Ali Paşa'nın asi ilân edil­
mesi 2928. — Mısır ve Osmanlı kuvvetlerinin ilk çarpışması 2929. — Mısır meselesinin
Avrupa politikasına karışması 29 31. — Ruslarla Hünkâr İskelesi andiaşmasının akdi
2932. — Ingiltere ve Fr ansan m telâşı 2934.

Avrupada 1830 ihtilâller; 2934 - 2944

2959
Sİısır meşelerinin devamı ve padişahın vefatı 2944 - 2948
Babıâli ile Mısır valisinin arasındaki ihtilâfların çarpışmaya dönmesi 2944. İki tarafın
durumu ve ille hareketler. Nizib savaşı 2945 -- İkinci Mahttıud'un Ölümü, şahsiyeti 2947
Bibliyografya 2949 — Beşinci cilde ait fihrist ve ilâveler 2952,

B E Ş ÎN C İ C İL D E A İT İL Â V E L E R

141 Demirbaş şarl Charles X II ) ... ........................... ....................... . 2411


342 M açar mültecileri: Tököli İmre ve Rakoczi Ferenc ............ ........... 2438
143 Lâle Devri ....................................................... . ................................. 2437
144 Yirmi sekiz Çelebi M etine t Efendi ve sefaretn^mest .......................... 2441
145 Bizim ilk matbaamın ve îzrahim Müteferrika .......................... 2445
149 Üçüncü Alımed zamanındaki v ezin âzam L ar........................................... 2450
147 Üçüncü A hm ed (1703 - 173ü) zamanındaki hükümdarlar ... ... 2466
148 Ordu ve ıslâhat teşebbüsü. Kumbaracı Ahm eü Paşa, ilk teknik okul, Top a k lı
Süvariler ... ............................................... . .......................... 2497
149 Birinci M a h m u d 'u n imar, inşa ve sosyal hizmet faaliyetleri .......... 2527
150 Birinci M a h m u d /.ajanındaki veziriazamlar ................................. 2532
15! Birinci M ahm u d <1730 - 1754) zaman7ndaki hükümdarlar ............ 2538
152 Üçüncü O sm an zamanındaki veziriazamlar ......................................... 2546
153 Üçüncü Osm an <175+ - 1757? zamanındaki hükümdarlar .......... 2550
154 Kanal açma teşebbüsleri ve nazı eserlerin im a n .................. ... 2570
155 Barende Tott ve askeri ıslâhat teşebbüsü ......................................... 2585
156 Üçüncü Mustafa zamanındaki veziriâzamlar ....................... ... 2593
157 Üçüncü Mustafa <1757 - 1774 > zamanındaki hükümdarlar .......... . 2602
158 Birinci Abdtilhamid devrinde ıslâhat teşebbüsleri .......................... 2624
159 Birinci Abüüliıamid zamanındaki 2 2
ve iriâ anıiar .......................... 2646
¿60 Birinci AbdîUhamid (1774 - 1789) zamanındaki hükümdarlar ... 2658
16] O n sekizinci yüzyıl sonlarında Anadolu vc Rumeli de nüfuz sahipleri 2724
162 Nizam-j Ccdid. teknik eğitim müesseseleri. diğer çalışmalar ............ 2757
iG3 Üçüncü Selim zamanındaki veziriazamlar .......................................... 2800
164 üçüncü Selim, <1789 - 1807) zamanındaki hükümdarlar ................... 2816
!65 Dördüncü Mustafa (1807 - 1803) zamanındaki hükümdarlar ..........., 2828
166 Sakarya nehri - Eabfcnca fltöiü - İzmit körfezi kanalı için son teşebbüsle: 2851
3<57 Ayan, mütegaliibe ve sergerdeler, bunlarla yapılan mücadeleler ... 2859
168 Vehabili£in esasları ve yayılması ................. ... .........................# 2869
169 Tepedelenli Ali Paşa ................................’ .......... [ ... ... 2881
170 A&ükir-ı Mansure-ı Muhammedıyy’e ... ... ... ... 2893
171 ikinci M a h m u d ’un ıslâhatı ve ıslâhatçj lığı ... .......................... 2921
172 Dördüncü Mustafa ve ikinci M a h m u d zamanındaki veziri&zamlar 2935
173 ikinci M ah m u d (1808 - 1839) zamanındaki hükümdarlar 2948

* * *

2960

You might also like