Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 740

MUFASSAL

OSMANLI TARİH İ

BÎR. H E Y E T T A R A F IN D A N H A Z IR L A N M IŞ T IR .

Cilt: V I

B u cilt

t'
İskit Yayınevi tarafından hazırlanmış

gcHen
y/ıriNEvi

Güven Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

GÜVEN BASIMEVİ, İstanbul, 19V2


B U E S E R ÎÇİN
S E L Â H İ Y E T L İ BİR H E Y E T L E Ç A L Ş A N L A R :

M ETİN V E İ L Â V E L E R : Midhat Sertoğlu


(Başbakanlık Arşiv G enel M ü dü rü ve İst. Ü n .
Edebiyat Fakültesi Sonçağ Tarihi Kürsüsünde
U zm a n )

REDAKSİYON: SERVER R. İS K İ T VE
Z A R İ F O R G U N (Topkapı Sarayı Müzesi eski
mütehassıslarından) ve N A İ L İ N A L .

RESİM LER H A K K IN D A İZ A H

Padişahların portreleri: İkinci Sultan Mah-


m u d ’a kadar olan klâsik oval seri: Üçüncü
Sultan Selim zamanında ressam Kapıdağlı
Kostantin’e yaptırılmış ve b u n u n için m e v ­
cut vesikalara göre Üçüncü A h m e d zam a­
nında AvrupalI bir ressama yaptırılan toplu
seçere resminden faydalanılmıştır. Diğer
portrelerin ekserisi Topkapı sarayı müzesi
resim galerisindeki tablolardan alınmıştır.
İkinci Sultan Mustafa’ya kadar olan daire
şeklindeki küçük tire resimler ise İngiliz
diplomatı Ricaut’n u n iki cilt olarak almancaya
çevrilip 1694 ve 1701 de basılan meşhur tari­
hinden nakledilmiştir. B u seriler dışındaki
portrelerle vaka resimleri muhtelif müze, ar­
şiv, albüm ve kitaplardan alınmış olup, bazı
vakaların canlandırılması ve tetkikinin ko­
laylaştırılması için de ressamlarımızla hari­
tacımızın fırça ve kalemlerinden faydala-
mlmıştır.

Resimlerden, icabedenlerin altına nereden


alındığı veya kime ait olduğu yazılmıştır.

Orlinal y a z ı ve resimlerimizin
her hakkı mahfuzdur.
Osmanlı Devletinin «Kuruluş Devri» iti­
bar edilen 1299 -1453 senelerine ait vekayi
birinci ciltte verilmiş ve yine aynı ciltte
«Yükselm e Devri» kabuİ edilen 1453- 1579
senelerinin de Fatih’in ölümüne kadar olan
kısmı nakledilmiştir.
İkinci ciltte de «Yükselme Devri» nin K a ­
nunî Süleyman'ın ölümüne kadarki bölümü
yazılmıştı.
Üçüncü ciltte «Tükselme Devri» nin sonu
olan Sokultunun ölümü ve ondan sonra da
«Duraklam a Devri» addedilen 1579 -1683 yıl­
lan olaylarından 1617 tarihine kadar olanlar
verilmiştir .
Dördüncü ciltte «Duraklam a Devri» 1699
Karlofça muahedesine kadar getirilerek İk­
mal edilmiş, müteakip devirden 1703’tekî Sul­
tan İkinci Mustafa’nın hal’i olayı nakledil­
miştir.
Beşinci ciltte ise «Gerileme Devri» nin
1703 ten sonraki olayları ve «Yıkılma Devri»
nin, «İslahat» bölümü bulunmaktadır.
B u sonuncu ve altıncı cildimizde de; aynı
devrin «Tanzimat», «Meşrutiyet, İstibdad ve
çöküş» bölümleri verilerek sona ermektedir.
Abdüimecid'm tuğrası

A B D Ü L M E C İ D

Padış&nm cülusu, Nizib mağlûbiyetinden sonraki durum ve Londra and\a$malan — Tan*


zimatı hayriyyenin ilânı — Lübnan meselesi, Avrupa devletlerinin ilgileri, diğer olaylar —.
Avrupa’da 1848 ihtilâlleri — Memleketeyn olayları, Macar mültecileri, iç hareketler —
Rusya'nın yeni faaliyeti, Mübarek Makamlar meselesi — O sm an h -Rus savaş», Fransa ve
İngiltere ittifakı, Kırım harbi, Paris barışı, neticeleri — Devrin son olaylar«, Padişahın vefatı.

ıt ıım m ıııtu ııııt ııtıt^


ııııııııniimııır ABDÜ LM ECİD gaddar, amansız,' tut­
İkinci M a h m u d ha­
tuğunu koparır yara­
yata veda ettiği za­ | Babası : -ikinci M a h m u d =
dılışta idi (Abdurrah­
m an OsmanlI tahtına i Annesi : Bezmiâlem Sultan j
m an Şeref; Tarih M u ­
geçmeğe namzed b u ­ = Doğduğu tarih : 25 nisan 1823 j sahabeleri, S: 12).
lunan en büyük oğlu S Padişah olduğu tarih : 1 temm uz 1839 E İkinci M a h m ud’u n ' son
Abdülmecid, on altı
S. Ölümü : 25 haziran 1861 = günlerinde ve hastalı­
yaşını tamamlayalı he­
| Bilinen zevceleri : Bezmî, Duzdidil, Gü- = ğının arttığı sıralarda,
nüz iki ay kadar ol­
| Iüstü, Navekmisâl, Nesrin, Nükhetseza, i
muştu. Bu kadar taraftarları saray ileri
| RusdiL Servetseza, Şemsinur, Tirimüj- =
genç, tecürebsiz oluşu gelenleri vasıtasıyle.
I sân. Zeynimelek, Ceylangâr, Gülcemal, =
devlet idaresini elinde | Nalânöil, Nergis, Neveser, Ferest.û, Ser- | bunun dışarıdan m ü m ­
tutan Hüsrev Paşanın | firaz, ’Şayeste, Şevk-fezâ, Verdicenan = kün olduğu kadar du-
işine yaradı. 5 Sultanlar. = yulmamasını temin et­
miş, hele ölümü yakla­
İkinci M ahm ud | Çocukları: Abdülhamid (padişah olmuş- i
devrinde yeniçeriliğin şıp son demine geldiği
| tur.), Ahm ed Kemaleddin, Bahaddin, |
ilgasıyle kurulan Asa- § Abdüssamed, Âbıt, Burhanettin, Fuat, § zaman buna kimsenin
kir-i Mansure seras­ 5 M ehm ed M urad, (padişah olmuştur), § vâkıf olmaması için
kerliğine getirilerek 5 Nizameddin, M ehm ed Reşad (padişah § gerekli bütün tedbir­
: olmuştur), Rüşdü, M ehm ed Vahidüddin E leri almış, hususî hiz­
1836 yılına kadar bu
| (padişah olmuştur), Vamık, Ziyaeddin, | metine bakanlardan
mevkide kaldıktan | .Nureddin, Seyfeddin, Süleyman, Aliye, = maada hanedan m e n ­
sonra azledilip ertesi | Bedihe, Behice (Hüsnü Paşa ve Halil =
yıl Meclis-i Vâlây-ı subu olanlar dahil
| Ham id -Paşa-zâde Ham id Beyle evlen- =
Ahkâm-ı Adliye reis­ | miştir), Behiye, Cemile (M ah m u d Celâ- s kimseyi y anm a soktur-
liğine tayin edilen ve = leddin Paşa ile evlenmiştir), Fatm a § mamıştı. Kendisi ise
bu sırada aynı vazife­ 5 (Ali Gâlib, M ehm ed Nuri Paşalarla ev- J oğulluğu Serasker D&-
de bulunan Hüsrev S lenmiştir), Fehime (iki'tane), Hatice, i m ad Said Paşa ile ya­
Paşa, İkinci M ah m u d | Medihe (Ferit ve Necib-Paşalarla evlen- | kın adamları kurena-
devrinde elde edeme­ | miştir), Naile (Çerkeş M ehm ed Paşa ile § dan İzzet ve Rıza B ey ­
| evlenmiştir), Naime, Neyire, . Refia | lerle beraber Padişa­
diği Sadaret mevkiini
§ (M ah m u d Paşa ile evlenmiştir), Rukiye, |
bu fırsattan istifade hın bulunduğu Çamlı­
| Sabiha, Samiye, Seniha (Asaf M a h m u d E
ile kapm ak için he­ | Celâleddin Paşa ile evlenmiştir), Şehi- = ca kasrının bir odası­
m en teşebbüse geçti. 5 me, Zekiye. ’ = na yerleşmişti. Oradan
Kendisi son derece l ★ f durum u takip ediyor­
hırsılı, kurnaz, atak, *^I!lIIIUar.lt(tHI!t[ElIt![4»HII|{tniHlIl(Ilt(!İIUUI[[ilII(ilUIIUniIIIIlUn<k. du. Beklediği, Padişa-

2964
m n vefat ettiği haberi | Paşa Serasker, Said
gelince Serasker Said • Paşa Ticaret Nazırı
Paşaya gerekli inzibat \ oldular. Eski Sadrıâ-
ve âsâyiş tedbirlerini ; zamı Meclis-i Vâlây-ı
alması emrini verip I Ahkâm-ı Adliye reisli-
hem en İstanbul'a yol­ | ğine lâyık gördü. Ku-
ladı. Aynı zamanda ci­ ! renadan Rıza B ey Ma-
vardaki köşklerden bi­ j beyn Müşiri, Mühim-
rinde oturmakta olan | mat-i Askeriye Nazırı
veliahd Abdülmecid ile \ Ali Necib Bey, Valide
yeni Valide Sultana | Sultan kethüdası, De-
cülusa hazır olmaları avi N a zın Necib Efen­
için haber gönderdi. di, Muhimmat-ı Aske­
Maksadı, ilkönce biat riye Nazırı, Hacı Saib
etmek ve Sadareti Efendi, Deavt Nazırı,
kapmaktı. Abdülme- Maruzat-ı Dahiliye kâ­
eid’e şehzadeliğinden- tibi Şekib Efendi Beğ-
likçi; Maruzat-ı Hari­
beri kendisine taraftar
ciye kâtibi Ağribozlu
ve padişahlığını özler
Mahir Bey, Âmedci
olduğunu telkin et­
oldular (2 temmuz
mişti (Abdurrahman
1839).
Şeref; Tarih musaha­
beleri, S: 11). Yeni Abdülmecid,- bü­
padişah, Çamlıca köş­ tün tayinleri kabul,
künden araba ile H a ­ Hüsrev Paşanın arzu­
rem iskelesine, oradan su üzerine de onu
saltanat kayığı ile «Başvekil değil», eski­
Topkapı sarayına geç­ si gibi «Sadrıâzam»
ti, Aynı zamanda top­ unvanı ile hükümetin
lar atılarak cülus ilân başına getirdi. T a m a ­
edildi (l temmuz m en tevsiki m ü m kü n
1839). Bütün bunlar clmıyan bir rivayete
Hüsrev Paşanın ted­ göre İkinci M ah m u du n
birleriydi. O gün şid­ uzun süren hastalık
detli bir yağmur ya­ Sultan Abdülmecid günlerinde devletin
ğıyor ve başta Başve­ (Yabancı bir ressam tarafından yapılmış içinde bulunduğu pek
kil M ehm ed Em in portresi) dar ve sıkışık durum
Rauf Paşa olmak üze­ 0>f>"[f i ( i t [ " < f i ı ı t m ! i i [ ! i r i ( i ı n ı i i i ı t ı m ı ı : z i i i f i ı m ı t ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı i [ [ t ı ı i f i ı t ı r dolayısıyle bazı kim ­
re, vükelâ, ölen padi­ seler onun hail ile
şahın cenazesini Di- yerine Abdülmecid’in
vanyolunda Esm a Sul­ =Veziriazamları : M ehm ed Em in R a uf j geçirilmesini ileri sür­
tan sarayı arsasından | Paşa —> — 2 temmuz 1839, azil. Hüs- j
j
1rev M eh m ed Paşa 2 tem m uz 1839 — \ müşlerdi. B un a karşı­
türbe yapılmak için
E 8 haziran 1840, azil. M ehm ed Em in Ra- j lık İkinci M a h m u d ta­
ayrılan yerin karşısına
| uf Paşa (üçüncü defa) 8 haziran 1840 \ raftarları mutlaka iyi­
rastlıyan Köprülü k ü ­ 1 — 4 aralık 1841, azil. İzzet M ehm ed E leşeceğine inandıkları
tüphanesinde bekledik­ | Paşa (ikinci defa) 4 aralık 1841 — 30 § efendilerinin başından
leri sırada Hüsrev P a ­ E ağustos 1842 azil. M ehm ed Em in E böyle bir tehlikeyi
şa maiyetiyle birden­ = R auf Paşa (dördüncü defa) 30 ağus- i uzaklaştırmak için ve­
bire içeriye girerek | tos 1842 — 28 eylül 1846, azil. Mus- | liahd Abdülmecid’in
zorla Başvekil M e h ­ S tafa Reşid Paşa 28 eylül 1846 — 28 ni- = öldürülmesini karar­
m ed Em in Rauf Paşa­ E san 1848, azil. İbrahim Sarım Paşa 29 | laştırmış bulunuyor­
dan m ührü hüm ayunu i: nisan —> 12 ağustos 1848, azil. Muşta- §
lardı. Abdülmecid ta­
aldı (Abdurrahm an 5 i fa Reşid Paşa (ikinci defa) 12 ağustos E
1848 — 26 ocak 1852, azil. M ehm ed E raftarlarının başında
Şeref; Tarih musaha- 1 ;
§ Em in R a u f Peş a (beşinci cefa; 25 ocak ş Hüsrev Paşa, öbürle­
beleri, S: 11 de «tarz-ı j
1 -5 mart 1852, azil. Mustafa Reşid Paşa | rinin başında ise Ma-
cebbaraııe» tâbirleri |i (üçüncü defa) 5 mart — 5 ağustos E beyn Müşiri (sonra
kullanılır) ve böyle- İ İ 1852, azil. M ehm ed Em in Âli Paşa 6 E derya kaptanı olan)
likle kendiliğinden sa- jE ağustos — 3 ekim 1852, azil. Dam ad = A h m e d Fev 2 i Paşa
darete geçti. E n mü- E j M ehm ed Ali Paşa 3 ekim 1852 — 13 | vardı. Hüsrev Paşa,
him yerlere de adam- I5 mayıs 1853, azil. Mustafa Nailî Paşa 14 İ Abdülmecid’i bu riva­
larinı tayin etti. Köle- j- ■—^ • E yete inandırmış ve
liğinden yetişme Halil ’S in i m ı ı ı ı ı i J i ı ı ı ı i ı ı ı ı ı i ! i ı ı ı t ı ı t ) i i f i ı ı ı ı ı ı ı ı ı i [ i ! i ı ı u ı : i i n ı ı ı ı ı i [ t : t t ı ı ı t ı n n ı lV âdeta onu kendisine

2965
hayatını borçlu mevkie düşürmüştü. G en ç mekle beraber ilk günden itibaren de hüsnü
hük üm d ar b u tesirle onun ilk andaki bütün niyetinden şüphe eder olmuştu. (Abdurrah-
isteklerini ve yarattığı oldu bittiyi kabul et- m a n Şeref: Tarih musahabeleri, S: 11-12).

NİZİB M A Ğ L Û B İ Y E T İ H A B E R İ N İ N U L A Ş M A S I İLE M E Y D A N A
G E L E N D U R U M V E M IS IR M E S E L E S İ N İ N S O N S A F H A S I ,
LO N D R A B OĞ A ZLA R ANDLA3M ASI

Abdülmecid, tahta çıkar çıkmaz Mısır me aldığı bir yazıya ekleyip, İkinci
meselesiyle meşgul oldu. Nizib mağlûbiyeti M a h m u d ’a gönderdi. N e çare ki, b u m ektup
haberi İstanbul’a henüz gelmemiş bulunu­ İstanbul’a vardığı gün padişah ölmüş ve
yordu. Y e n i hükümdarın düşüneesi, M e h m e d m ektup da Hüsrev Paşanın eline geçmişti.
A li Paşa ile derhal savaştan vazgeçip isyanı­ A h m e d Fevzi Paşa, M ab ey in müşirliğinden-
nı olmamış farzederek kendisiyle anlaşmaktı.
beri daima Hüsrev Paşa aleyhinde çalışmış
B u arzusunun Mısır valisine bildirilmesini
ve iktidarın onun eline geçmemesine uğraş­
emretti. İrade, Dâr-ı Şûray-ı Bab-ı-âlî baş­
mıştı. Hüsrev Paşa b u n u da bildiği için fırsat
kâtibi Köse  k if Efendiye verilerek Peyk-i
eline düşmüşken gönlünce intikam alm ak
Şevket vapuru ile Mısır’a gönderildiği gibi,
Serasker Hafız A h m e d Paşaya savaş hare­ arzusu ile A h m e d Fevzi Paşaya hitaben do­
ketlerini durdurmasını bildirdi. A kd en iz’e n a n m a ile derhal İstanbul’a dönmesini, dön­
çıkarılan donanm anın da daha ileriye gitme­ mediği takdirde bütün rütbe ve m em uriyet­
mesi D e ry a kaptanı Ahıiıed Fevzi Paşaya lerinden m a h r u m edileceğini bildiren bir
emrolundu. emir yazdı ve b u n u da Peyk-i şevket vapuru
ile, yola çıkmış olan Köse  k if Efendi vası-
Halbuki, evvelki cildde yazdığımız Hafız
tasıyle göndermişti. Â k if Efendi bindiği va­
A h m e d Paşa, yanındaki Prusya’lı kurm ay
purla yolda donanm aya rastlayarak A h m e d
heyeti yerine ordudaki molla efendilerin
Fevzi Paşaya, İkinci M a h m u d ’un öldüğünü,
mütalâalarını dinlediği için ordu b üyük bir
mağlûbiyete uğramış bulunuyordu. B u haber yerine Abdülm ecid’in Osmanlı tahtına çıktı­
cülûstan ancak dört gün sonra İstanbul’a ğını, sadaret mevkiine Hüsrev Paşanın -geti­
geldi. D o n a n m a ise Mısır’a doğru yelken açıp rildiğini, yeni padişahın âsi Mısır valisi M e h ­
gitti. B u n a sebep, A h m e d Fevzi Paşanın can m e d Ali Paşayı affettiğini, b u yüzden savaşa
korkusu ve Hüsrev Paşa ile aralarında olan ve donanmanın daha ileriye gitmesine hacet
b ü yü k kin ve düşmanlıktı. kalmadığını kendisine bildirmeğe m em ur
edildiğini anlattı (Lûtfî Tarihi, C : 6, S : 41).
Kapdan-ı derya A h m e d Fevzi Paşanın A y n ı zam anda Sadrıâzam m b u husustaki ya­
donanma ile Mısır’a kaçışı zılı emrini de verdi. Köse  k if Efendi, va­
p uruna binerek İskenderiye tarafına açılır
Hüsrev Paşa, Çamlıca köşkünde bir açılmaz A h m e d Fevzi Paşa d onanm ada ken ­
Ç ı n ı n ı ı m ı m ı ı ı ı ı u m u m m ı t im i m i t t ıı ıın ıı ıt ı t ı ıı m n ı « ı, ı , «, ı ı ı | ,ı ı ı : ı ^ ı
odaya kapanmış, Sul­ disine yakın bildiği
tan M a h m u d ’u n ölü­ kimselerle ve b u ara­
m ü n ü beklediği g ün ­ ; —^ da bilhassa Piyale
lerde, padişahın ölü­ = mayıs — 8 tem m uz 1843, azil. Mustafa ~ O s m a n Beyle duru­
s Nailî Paşa (ikinci defa) 10 tem m uz 1853 =
m ü n d e n üç gün evvel, m u görüştü. İstanbul’a
İ — 29 mayıs 1854, azil. Kıbrıslı M e h m e d 5
vukubulacak yeni cü- I E m in Paşa 29 mayıs. — 23 kasım _1854, = dönm ek, kendi ayağı
lûs dolayısıyle donan­ = azil. Mustafa Reşid Paşa (dördüncü^de- S ile düşm ana teslim ol­
m anın sür’atle İstan­ = fa) 23 kasım 1854 — 2 mayıs 1855, isti- | m a k demekti. O s m a n
bul’a gelmesini D erya E fa. M e h m e d E m in Ali Paşa (ikinci de- = Bey, donanm a ile M ı ­
Kaptanı A h m e d Fevzi | fa) 2 mayıs 1855 — 1 Kasım 1856, azil. E sır’a gidip iltica et­
Paşaya yazmıştı. D e r ­ E Mustafa Reşid Paşa (beşinci defa) _ 1 E mekten başka çare bu-'
1 kasım 1856 — 6 ağustos 1857, azil. |
y a Kaptanı, aynı za ­ lunmadığını ileri sür­
| Mustafa Nailî Paşa (üçüncü defa) 6 |
m anda dostlarmdan dü. D u r u m dolayısıyle
E ağustos — 22 ekim 1857, azil. Mustafa =
birinden de padişahın | Reşid Paşa (altıncı defa) 22 ekim 1857 = gayet iyi şekilde k a­
iyileşmekte olduğuna | — 7 ocak 1858, ölüm. M e h m e d E m in E bul edilecekleri de
dair bir m ektup almış I Âli Pa şa (üçüncü defa) 11 ocak 1858 — | şüphesizdi. Hattâ M e h ­
bulunuyordu. B u y ü z­ 5 18 ekim 1859, azil. Kıbrıslı M e h m e d Pa- 5 m e d Ali Paşa ile bir-
den b ü y ü k bir şüphe­ I şa (ikinci defa) 18 ekim — 23 aralık s leşip İstanbul üzerine
ye düştü. Bir müddet | 1859, azil. M ütercim M e h m e d Rüşdi = gelerek can düşmanı
düşünüp taşındıktan = Paşa 24 aralık 1859 — 27 mayıs 1860, | Hüsrev ve Halil Paşa­
I azil. Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşa =
sonra her iki m ektu­ ları tepelemek ve bu
S (üçüncü defa) 28 mayıs 1860 — —^ |
bu, Hüsrev Paşanın arada Mehm ed Ali
aleyhine olarak kale­ '* W ı ı t i ( i f i f t ı ıı ıs m ıı m ıı ıı ıı ım m m ı m m i ii m ıi ! im m ı ım ıı ım ı m ıı t ım ı > Paşa ile yeni padi-

2966
dan üm id kesmiş
halde, dilinin döne­
bildiği kadar b u iş­
ten kat’iyen haberi
olmadığını anlatma­
ya çalıştı ise de, bir
odaya hapsolundu.
A ncak, A h m e d Fevzi
Paşa tarafından bir
adam gelip derya
kaptanı ile bütün
donanmanın subay
ve erleri ile birlikte
Mısır Paşasına deha-
let ettiklerini bildir- A h m e d Fevzi Paşa
mesi üzerine hak-
km d ak i şüpheler or­
tadan kalktığından serbest bırakıldı (Lûtfî
tarihi, C: 6, S: 42).
Hakikaten Osmanlı donanması Mısır ni­
yetiyle A kd en iz’de yol alırken Mısır ve Os-

in gençlik resmi

şah arasında tavassutta bulunup Mısır m ese­


lesini kökünden halletmek de m ü m k ü n d ü .
A h m e d Fevzi Paşa, b ü İşe kat’î surette
karar verdi. Evvelâ kendilerine uymayacağı
m u h ak k a k olan d on anm a müsteşarı M uhsin
Efendiyi eülûs' tebriki bahanesiyle İstanbul’a
gönderdi. Sonra donanm anın ileri gelen sözü
geçer ümerasından ferik Mustafa Paşa ile o
ayarda bir kaç kişiyi Paşa gemisine davet
edip orada göz hapsine aldı. A y n ı zamanda
donanm aya İskenderiye sularına hareket
emrini yerdi.
Köse  k if Efendinin vapuru Mısır’a daha
evvel varmış ve kendisi M e h m e d Ali Paşa
ile görüşüp İstanbul vukuatını anlattıktan
sonra yanında bulunan- tahriratı vermişti.
A ynı zam anda yolda donanm aya rastlıyarak
İstanbul’a dönüş emrini tebliğ ettiğini de
söyledi. M e h m e d Ali Paşa, İkinci M a h m u d ’un
Ölümünden doğan kederini ve yeni h ü k ü m ­
darın kendi ha k k m d a k i duygu, düşünce ve
kararlarından, dolayı şükranını ifade etti.
Onlar böyle kcnuşurlarken liman m e m u r u n ­
dan Osmanlı donanmasına benzer bir takım
gemilerin yaklaşmakta olduğu haberi geldi.
M e h m e d Ali Paşa telâşla: « B u nasıl h a ­
berdir? Böyle şey olur m u ? bakın» deyip d u ­
rurken yaklaşan gemilerin hakikaten O s ­
manlI donanması olduğu anlaşıldı. M e h m e d
Ali Paşa, ^donanmanın geliş sebebini bilme­
diği için  k if Efendiye hiddetle: «Efendi, bu
n e haldir? Sen beni kandırmak için m i gel­ Hüsrev Paşa’nın son resimlerinden
din?» diye çıkıştı. Zavallı Â kif Efendi, canın­ bir ta* basması

2967
m anii donanmaları arasında bir çarpışmaya kargaşalıkların çıktığını duyduklarını, O s ­
engel ■olma emrini almış bulunan F ransız manlI donanmasının da iltica ettiğini gör­
amirali Laland, İyena adlı gemi ile donan­ düklerini söyleyerek b u hususlara dair izahat
m anın yolunu keserek doğru kapdan-paşanm istediler. Mehmed- Ali Paşa, İstanbul’d a bir
gemisine gittiğinden kendi ile görüşen Ah- kargaşalık çıktı ise bununla kendisinin hiç
M e d Fevzi Paşa, Mısır donanması ile savaş­ bir alâkası bulunmadığını, hattâ b un dan h a ­
m a k sdeğil, donanm ayı Mısırlılara teslim et­ beri olmadığını, d on anm a meselesine gelince
m e k niyetinde bulunduğunu söylemişti. La- barışa dair henüz bir karar verilmediği için
land b unun üzerine: «K a p dan-paşa m adem ki kendisini Babıâli ile hâlâ savaş halinde say­
savaşmak niyetinde değildir, Mısır filosuna dığından, donanm anın geri verilmesinin d e­
rastlarsa çarpışmaya engel olm ak için y a n ­ lilik olacağını ve talihin kendisine verdiği
larına bir gemi verelim» dedi (K âm il Paşa: böyle bir rehini elden çıkaramıyacağmı, üs­
Tarih-i Siyasî-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, telik Osmanlı devleti ile aralarındaki anlaş­
C : 3, S: 182). m aya göre R u s kuvvetlerinin İstanbul’a var­
Teklifi kabul eden A h m e d Fevzi Paşa­ mış olmasının m ü m k ü n bulunduğunu, b un u n
nın bir Fransız korvetinin peşine takılarak ise kendisini nasıl bir karara sevkedeceğini
İskenderiye’ye varışının akabinde Osmanlı henüz bilmediğini cevap olarak ifade etti.
ordusunun Nizib’de uğradığı ağır mağlûbiyet Ertesi gün konsoloslar, M e h m e d Ali Paşa
haberi de geldi. Böylece, OsmanlIların ne ile tekrar görüşerek olayı şöyle bir zabıtla
ordusu, ne de donanması kalmamıştı. Meh- tesbit ettiler: «Paşa, padişaha itaat ve kullu­
m e d Ali Paşa, b un dan büsbütün cesaret aldı. ğuna dair yeni bir teminat verip ancak h ü ­
kümdarın yakınında kötü insanların b ulun ­
Konsolosların M eh m e d Ali Paşaya duğun u bildiğinden memlekete bunca fenalık
müracaatları eden Hüsrev Paşanın uzaklaştırılmasını bil­
hassa talebetmek zorunda bulunuyor. K e n ­
Fransa, Avusturya ve İngiltere konsolos­ disini ilgilendiren meseleye gelince, halen
ları paşaya müracaat edip İstanbul’da bazı tasarrufunda bulunan eyâletlerin ailesinin
lehine olarak verasetini talep eder. Teklif­
leri kabul olununca donanm ayı iade edecek­
tir (K âm il Paşa: Tarih-i Siyasî-i Devlet-i
Aliyye-i Osm aniye, C : 3, S: 186).
M e h m e d Ali Paşa, -Â k if Efendiye b u ci­
hetleri izah ederek kendisini geri gönderdi.
Ayrıca Valide Sultanla Halil Paşa el altın­
dan haberler yollayıp bütün fenalıklara
Hüsrev Paşanın sebep olduğunu ve o azledil­
medikçe d u ru m u n düzelemeyeceğini bildirdi.
Hattâ Hüsrev Paşaya yazdığı iki m ektu­
bun da hülâsaten «hayırlı bir iş y a p m a k ve
âsâyiş-i bilâd ve ibâdı kayırm ak isterse sa­
daretten istifasının» lüzum unu belirtti ( A b ­
durrahm an Şeref: Tarih musahabeleri, S : 13).
Babıâli ise, b ü y ü k bir telâş ve endişe
içinde bulunuyordu. Nizib mağlûbiyeti ve
donanmanın kaçışı haberleri üstüste gelmiş,
devlet âsi paşa karşısında hakikaten h e m
ordusuz, h e m donanmasız kalmıştı. M ü t e m a ­
diyen toplanan Meclis-i Hass-ı Vükelâ bir
karara varamıyordu. Nihayet, Suriye’nin
M e h m e d Ali Paşaya veraset yoluyla tevcih
edilmesi, buna karşılık A da na , Şam , Kudü s,
M ek k e, M edine h ak km dak i isteklerinden
vazgeçmesinin teklif olunması düşünüldü.

Avrupa devletlerinin Mısır meselesine


tekrar müdahaleleri, Padişahın
fceesrisrii

B u sırada Fransa ile İngiltere elçilikleri


Abdülm acid’in kılıç kuşanma töreni baş tercümanları Babıâliye gelip h e m e n bir­
(Avrupait bir . ressamın tahayyülüne göre) den arabuluculuk teklif eden beş devlete

2968
başvurulmadan bir karar verilmemesini tav­
siye ettiler. B u haber, Hüsrev Paşanın yüre­
ğine su •serpti. Ertesi günü Avusturya Dışiş­
leri Bakanı Meternih’in teşebbüsiyle kaleme
alınmış ve beş devlet yani Fransa, İngiltere,
Avusturya, Rusya ve Prusya elçileri tarafın­
dan imzalanmış olan bir nota, Babıâliye
tevdi edildi (27 tem m uz. 1839). B u n d a şöyle
deniyordu:
«Aşağıda imzası bulunan beş elçi dün
hükümetlerinden almış oldukları talimata
uyarak D o ğ u meselesi hakkında beş devletin
ittifakı m uhakkak olduğundan Babıâliye
haber verip b u devletlerin iyi niyetlerinin
neticesinin beklenmesini ve yardımları olma­
dan b u konuda mutlaka biç bir kesin karar
verilmemesini rica ederler.»
Osmanlı devletinin notayı kabul etme­
siyle bu meselede yeni bir çığır açılmış oldu.
İhtilâfın Padişahla âsî vali paşa arasında
doğrudan doğruya halli artık imkânsızdı.
D a h a doğrusu, Mısır bazı tazyiklerle istedik­
lerini elde edecek d urum d a bulunamıyacaktı.
B u ; gerçi Babıâlinin b üyük devletlerin bir
nevi vesayetini kabul etmesi d em ek ise de,
bir taraftan d a Osmanlı devleti resmen ol- ^
m am akla beraber, âdetâ A v ru p a devletleri
AbdüimecicPin bîr gençlik portresi
topluluğuna katılıyordu. İlk adım atılmış d e­
mekti.
R u sya’nın, rum ihtilâündenberi Doğuda •
artan nüfuzu ile Edirne ve bilhassa Hünkâr-
iskelesi andlaşmaları ile elde ettiği imtiyaz
ve kazançlardan her fırsatta -istifadeye kal­
kışması Osmanlı devletini bizar edecek rad­
deye gelmişti.

B u andlaşmalarm bütünü ile taşıdığı


Osmanlı imparatorluğunu, küçük düşürücü
m âna ve hüküm lerden son derece müteessir
olan Sultan Abdülm ecid, bir gün Topkapı
Sarayındaki Hırka-i Saadet dairesinde topla­
dığı vükelâya: «Pederimin zamanında taah-
hüd olunduğu halde geçiştirilmiş olan şeyleri
Rusya devleti, cülûsumu müteakip ortaya
koydu. B u hareketin halk nazarında bidayet-i
saltanatımı karalayacak ve kadrimi tenzil
edecek hâlâttan olduğu âşikârdır. Çaresini
bularak Önünü alm ak umur-ı dide olan sîz­
lere düşer iken doğrudan doğruya bana arz
etmişsiniz; ben ne yapayım? Teessüf ederim
ki içinizde beni kayırıcı kimse yok imiş; h a ­
kikaten yetim olduğum u anladım. Cenab-ı
Resalet M e a b a dehaletten başka tarik-i ne-
câtım kalmadı» diye ağlayarak teessürünü
beyanla Hırka-i Saadete kapanmıştı (A b d u r ­
rahm an Şeref: Tar.ih musahabeleri, S: 7-8).
Başta padişah olm ak üzere bütün devlet
ricali Hünkâr-iskelesi muahedesinin ağır
maddelerinden kurtulmak ve R u sya ’dan
uzaklaşmak için A v r u p a devletleri arasında­
ki kuvvet muvazenesi rekabetinden fayda­
lanmaktan başka çıkar yol olmadığını bil­
mekteydiler. Mısır Vaiisi M eh m ed Aii Paşa

2969
ve hâkimiyet bölgesinin genişlemesini İngil­
tere, kendi menfaatlerine aykırı görüyordu.
Sadece Mısır’ın, o da bazı şartlarla, M e h m e d
Ali Paşaya veraset yoluyla tevcihini kabul
etmekte idi. O n u n için kendisine h em e n bir
ültimatom gönderilip yalnız b u şartla Babıâli
ile anlaşmayı kabul etmediği takdirde aley­
hinde cebir vasıtalarının kullanılacağını
bildirilmesini istedi. Rusya, Avusturya ve
Prusya bu teklife itiraz etmedilerse de,
Fransa öbür vilâyetlerin de veraset yoluyle
tevcihinde ısrar etti. İngiltere ile Fransa’nın
bu yüzden arası açılır gibi oldu. Neticede,
ekseriyetin kararı M e h m e d Ali Paşaya bildi­
rildi. Mısır valisi, fena halde sarsıldı. B u ­
nunla beraber, bu teklifi nihaî bir netice
olarak kabul etmiyor, meselenin kat’î şekil­
de halli için toplanacak konferansta kendi
lehine bir karar çıkacağını um uyor ve b un u
temin edecek tedbirleri alıyordu. Halbuki,
beş devletten her biri b u meseleyi kendi po­
litikasına uygun şekilde halletmek faaliye­
tine girişmişlerdi. Avusturya, Viyana veya
Lo ndra’da bir konferans akdi ile meselenin
orada çözülmesini istiyordu. Rusya, bundan
maksadın Hünkâr-iskelesi muahedesini ıskat
Abdülmecid’m ilk Padişahlık devrine ait etmek olduğunu anlayarak Londra’ya gönder­
bir portresi daha diği B r u n n o w vasıtasıyle Ç a r’ın İngiltere ile
M e h m e d Ali Paşaya ileride kabul ettirilecek
şartlar hususunda aynı fikirde bulunduğunu
Rus nüfuzunun kırılması ve Fransa ileri sürüp müddetinin sona ermesine iki yıl
kalmış olan Hünkâr-iskelesi andlaşmasmı
Evvelce de yazdığımız gibi, Hünkâr- yenilemiyeceğini, yalnız Osma'nlı devleti arzu
iskelesi muahedesi başta Avusturya olmak ve talep ettiği takdirde Karadeniz’le Boğaz-
üzere diğer Batı devletlerini de düşündür­ lar’da yardımda bulunmasının kabul edilme­
meğe başlamıştı. R u sya ’nın b u d urum u, A v ­ sini ve Çar, Osmanlı devleti lehine silâhlı bir
rupa kuvvetler muvazenesini kökünden sar­ müdahleye girişecek olursa b u n u n . bütün
sacak mahiyette idi. O za m an Avusturya ve Avrup a namına ve ona vekâleten yapılmış
İngiltere devletleri Babıâliye ve M e h m e d sayılmasını teklif etti. İngiltere, b u teklifle­
Ali Paşaya bir anlaşmazlıktan kaçınarak rin hiç birisine yanaşmadı. Esasen, diğer dört
Hünkâr-iskelesi muahedesinin tatbikine m a ­ devlet de aralarında anlaşamıyorlardı. F r an ­
hal verecek bir durum yaratmamaya gayret sa isteklerinde ısrar ediyor, Avusturya
etmelerini tavsiye etmişlerdi. Şimdi, Mısır İngiltere’ye mütemayil bulunuyor, Prusya
meselesi tekrar ortaya çıkınca, Rusya'nın „ hangi tarafa katılacğmı kestiremiyordu.
b u n u çözme bahanesiyle Osmanlı devletini
kendine tâbi bir devlet haline getirmesi, B o ­
ğazların kontrolünü tam am en eline alması
ve Karadenizde olduğu gibi yavaş yavaş Londra konferansı
A kd en iz’e de hâkim olması m ü m k ü n d ü . Bu- '
nu önlemek için Avusturya devleti, İngiltere,
Fransa, ittifaktan ayrılacağı tehdidini
Fransa ve Prusya devletlerine başvurarak
savurduğu sırada İngiltere beş devletin
D o ğ u • meselesinin hiçbirisinin menfaatine
Londra’da bir konferans toplayıp meseleyi
aykırı dürmeyecek şekilde halli hususunda
halletmelerini teklif etti. B u teklif kabul
bir ittifak teklif etmiş, onlar da b u n u kabul
edilip müzakereler başladı. Fransa delegesi
etmişlerdi. Evvelce Avusturya’nın Mısır m e ­
selesinde yaptığı arabuluculuk teklifini bulunan Fransa’nın Londra elçisi Gizo (Gui-
İkinci M a h m u d ’a telkinleri ile reddettiren zot), d u rum u n Mısır’ın aleyhine olarak
Rusya da, şimdi bu meselede yalnız kalm a­ inkişaf ettiğini görünce, müzakereleri uzat­
m a k için Viyana kararlarına çaresiz katıl­ m a çarelerine başvurdu. BÖylece sürünce­
mıştı. m ede kalacak meselenin bir oldu bitti ile
halledileceğini ümid etmekteydi. B u arada
B u kararlar üzerine İngiltere’nin İstan­ bulduğu bahanelerden birisi de, Babıâlinin
bul’daki Rus nüfuzundan korkusu kalmadı. de b u müzakerelere katılması gerekeceği
M e h m e d Ali Paşanın gittikçe kuvvetlenmesi idi. Nihayet 184-0 yılı Nisan ayında Osmanlı

2970
devletinin murahhası N u ri Efendi Lo ndra’ya tarihinde Fransa açıkta bırakılmak şartiyle
vardı. B u n u n üzerine müzakerelerin bir an dört devlet — İngiltere, Avusturya, Rusya ve
evvel sena ermesini isteyen Avusturya ile Prusya— tarafından andlaşma imzalandı.
Prusya. Fransa’ya İngiltere ile anlaşmak h u ­ İmza merasiminde Osmanlı devleti namına
susunda arabuluculuklarını teklif ettiler. B u l­ Beğlikçi Şekib B e y bulunmuştu.
dukları ortalama hal çaresi şu idi: Mısır va­
liliği veraset yolu ile, Suriye valiliği ise
kayd-ı hayat şartiyle M e h m e d Ali Paşaya Londra andlaşmasınm esasları,
verilecekti. Lo ndra elçisi .ve aynı zamanda
M eh m e d Ali Paşanın davranışı
Hariciye Nazırı bulunan Mustafa Reşid Paşa
ile Paris büyük elçisi Fethi Paşa b u sırada B u andlaşma, beş maddelikti. Bir de
yeni hükümdarın cülûsunu tebrik için daha «ayrı senet» imzalanmıştı.
evvel İstanbul’a gelmişlerdi. .Mustafa Reşid Birinci m adde: Mısır valiliğinin M e h m e d
Paşa, devletin b u en güç durum u nd a Hari­ Ali Paşaya hakiki oğullarına geçmesi şartı
ciye Nezaretini hem e n eline aldı. Fethi Paşa ile verasetle, A k k â vali ve kumandanlığının
da Meclis-i Vâlâ âzalığına tayin olundu. ve Berüş-Şam güney bölgelerinin kayd-ı
hayat şartı ile verilmesini kabul ediyordu.
Fransa Başvekili T iyerin talimatı ile B u durum, Osmanlı devletinin bir m em u ru
Gizo, son teklife müsbet veya menfî bir ce­ tarafından kendisine resmen haber verildik­
vap vermiyerek işi uzatıyordu. A rad an iki ten sonra yürürlüğe girecekti. Y a n i paşaya,
ay geçtiği halde müzakereler ilerlememişti. on günlük bir mehil tanınıyordu. Ayrıca
B u sırada Mustafa Reşid Paşanın gayretiyle Cidde eyâleti ile b u eyâlet dahilinde bulu­
ayrı bir bahis halinde ele alm an «Tanzimat-ı nan mukaddes şehirlerden — M e k k e ve M e ­
Hayriyye» ilân edilmiş ve b u hal Avrup a dine’den— , Girid adasından ye Mısır ve A k k â
devletlerinin üzerinde çok iyi bir tesir bı­ paçalıkları hudud un a dahil olmayan bütün
rakmıştı. yerlerden çekilmeleri için kara ve deniz or­
duları kumandanlarına verilecek emir de bu
İngiltere bun dan faydalanarak son ve m em ura tevdi olunacaktı.
kat’î teklifini konferans üyelerine bildirdi;
İkinci m adde: M e h m e d Ali Paşa on gün
ya evet ya hayır şeklinde bir cevap istedi.
içinde bun u kabul etmediği takdirde A k k â
Teklif şu idi: «Mısır valiliği veraset yolu ile,
vali ve kumandanlığının kendisinden alına­
A kk â paşalığı kayd-ı hayat şartiyle M e h m e d
cağını bildiriyor.
Ali Paşaya verilecek ve kendisi diğer yer­
leri ve donanmayı hem e n Osmanlı devletine Üçüncü m adde; M e h m e d Ali Paşanın
iade edecekti». devlete vereceği vergileri tayin ediyor.
Dördüncü m adde: Osm anlı donanmasının
Fransa ise, İstanbul ve İskenderiye’de on günden yirmi güne kadar tayin edilmiş
çevirdiği entrikaların neticesini bekliyordu. olan müddetin bitiminden evvel müttefik
B u sırada Hüsrev Paşa azledilmiş, yerine devletler donanmaları kumandanları huzu-
M e h m e d E m in R auf Paşa üçüncü defa olarak
sadaret m akam ına geçmişti (8 haziran 1840).
M e h m e d Ali Paşa ise, hususî kâtibi Sam i
Beyi İstanbul’a göndererek donanmanın
iadesi şartı ile vasıtasız bir anlaşma zemini
aramakta idi. Kendisi b u sırada büyük bir
malî sıkıntıya düşmüştü. Arabistan ve Şam
ordularına yirmi aydır para gönderememiş
olduğu gibi, m erkez ordusunun da d urum u
daha parlak değildi. İltica eden Osmanlı
donanmasının m aaş ve tayın olarak yükle­
diği külfet de büyüktü. İngilizler bütün b u n ­
ları biliyorlardı. Suriye’de para kuvvetiyle
M e h m e d Ali Paşa aleyhine ayaklanmalar
tertip etmişlerdi. Cebel-i D ü rü z ve Filistin
kaynıyordu. Meseleyi beş devletin hakemli­
ğine terketmiş olan Babıâlinin ise, M e h m e d
Ali Paşa ile münferit bir anlaşma yapma-,
sına imkân yoktu. Böylece, zam an âsî vali
aleyhine çalışmağa ve tarafını tutan Fransa-
ııın vakit kazanm a ve işi sürüncemede bırak­
m a politikası onun zararına olmağa başla­
mıştı. Fransa b una rağm en meseleyi bir
prestij konusu haline getirdiğinden nihayet
İngiltere’nin ısrarı üzerine 15 tem m uz 1840 Fransa Başvekili Tiyer

2971
runda Osmanlı devleti m em uruna teslim loslar M eh m ed A ü Paçanın Londra anlaşma­
edileceğini. sına itaat etmediğini ve donanmayı iadeye
Beşinci madde; Osmanlı devletinin bü­ yanaşmadığını anlatan bir zabıt hazırlayıp
tün kanun ve ahitnamelerinin Mısır ve A kkâ bir nüshasını Rifat Beye verip Babıâlinin
kararını bekleyeceklerini söylediler,
vilâyetlerinde yürürlükte kalacağını açıklı­
yordu. Rifat Bey ise, M eh m ed Ali Paşanın da
arîzasmı alarak İstanbul’a hareket etti.
Dört devletin kararlarını 'M eh m ed Ali
Paşaya bildirmeğe Hariciye müsteşarı Sadık Şeyhülislâm kapısında toplanan bir m ec­
Rifat Bey m em ur edilmişti. Lâkin. M ehm ed liste Hariciye. Nazırı Mustafa Reşid Paşanın
Ali Paşadan aldığı cevap şu oldu: ısrarı ile daha evvel M e h m e d Ali Paşanın
«Vallahi, Billâhî,. Tallahi elimde bulunan doğrudan doğruya yapacağı bütün müracaat-
arazinin bir karışını bile terketmem. Eğer lerin reddine karar verilmiş ve hattâ âsî pa­
bana savaş ilân ederlerse, Osmanlı memle­ şanın Sadık Rifat Beyin ilk teklifine verdiği
ketlerinin altını üstüne getirerek harabesinin cevabın mahiyeti öğrenilir öğrenilmez Akkâ-
altına kendimi gömerim». nın kendisine kayd-ı hayat şartı ile verilme­
sinden vazgeçilerek Sayda, Safed ve Beyrut
B unun üzerine dört devlet konsolosları sancakları da ilâve ediliç Akdeniz Boğazı
evvelâ sözlü ve sonra yazılı olarak durumu
muhafızı eski Sadrıâzam İzzet M e h m e d P a ­
kendi devletleri namına resmen bildirdiler
şaya, Kudüs, Nablus ve Gazze sancakları ilâ­
ve cevap için belli mehiller verdiler. Birinci
vesiyle Şam eyâleti K o n y a müşiri Hacı Ali
mehilin bitişinde Sadık Rifat Beyle birlikte
Paşaya, Haleb eyâleti Sivas müşiri Esad
kendisini tekrar ziyaret ettikleri zaman
Paşaya, Tarsus sancağı da katılmak suretiyle
Fransa’nın bazı vaadlerine kanmış olan
A dana eyâleti ferik İzzet Paşaya. Girid eyâ­
M ehm ed Ali Paşa bu sefer:
leti vezaret rütbesi ile birlikte Girid m u h a ­
«Mülkü Allah verir, Allah alır. Ben A l ­ fızı 'Mustafa Paşaya tevcih edilmişti.
laha mütevekkilim» dedi.
11 eylül 1840 tarihinde yeniden toplanan
İkinci mehil sona erince de Paşa büyük mecliste, Sadık Rifat Beyin getirdiği arıza
bir hiddetle bir savaş başlarsa derhal İstan­ ile verdiği takrir, konsolosların zabıtları ile
bul’a yürüyeceğini, kendilerine emniyeti ol­ birlikte görüşüldü. U zun ve şiddetli m ü za ­
madığı için Sadıfc Rifat Beyle birlikte çeki­ kere ve münakaşalardan sonra M e h m e d Ali
lip gitmelerini söyledi ise de, konsoloslar Paşanın üçüncü defa olarak azline karar ve­
daha on günlük mühletleri bulunduğunu rildi ve Mısır valiliği İzzet M e h m e d Paşaya
taleplerini kabul etmezse A kk â ’yı da kaybet­ tevcih edildi. B u haber 22 eylülde İskenderi­
miş olacağını sözlerine ilâve ettiler. ye’de M e h m e d Ali Paşaya tebliğ olundu.
Aynı gün dört deylet konsolosları bandıra­
larını indirerek İskenderiye’yi terkettiler
M ehm ed Ali Paşanın Bâbıâii ile (Kâmil Paşa; Tarih-i Siyasî-i Devlet-i Aliy-
ye-ri Osmaniye, C: 3, S-: 301).
anlaşma teşebbüsü

M ehm ed Ali Paşa, Sadık Rifat Beyi iki M ehm ed Ali Paşayı yola getirmek için
gün sonra tek başına davet edip b u işin
Müslümanlara ait olduğunu, şu halde ailece başlayan askerî harekât
halli gerektiği ve buna yabancıların karıştı­
rılmasının iki taraf için de zararlı sonuçlar Babıâlinin aldığı karar üzerine müttefik *»
doğuracağını, konsolosların yanında bu yüz- . donanmaları _ hem en savaş hareketlerine
den hiddetli göründüğünü, aslında Mısır’ın başladılar. İzzet M eh m ed Paşa da askerî
veraset, ’ A kk â ’n m kayd-ı hayat şartı ile ken­ kuvvetle Kıbrıs sularına hareket ederek
disine verilmesine razı olup Girid, A d a n a ve Berüş-Şam sahillerinde bulunan İngiliz ve
Hicaz'ı derhal terke hazır bulunduğunu ve Avusturya savaş gemileri ile birlikte B ey ­
bunları anlatan 'bir ariza ile itaatini arzede- rut’a yakın Cüneyye mevkiine asker çıkardı.
ceğini soylerek bu arîzanm hükümdara ken­ İngiliz ve Avusturya gemilerinden birer bö­
disi tarafından takdim edilmesi ricasında lük asker, bin beşyüz İngiliz piyadesi yedi-
bulundu. Sadık Rifat B ey b u vazifeyi kabul sekiz bin Osmanlı askeri çıkarma kuvvetle­
etti. rini teşkil ediyorlardı. Beyrut da bombardı­
m a n edildi. B u hâdise, meselenin barış yolu
M eh m ed Ali Paşa b u arîzayı yazdığı gün ile halline engel olan Fransa’da bir iç buh ­
konsolosların verdiği mehil sona ermiş b u­ ran yarattı, Tiyer kabinesi düştü. Yeni ka­
lunuyordu. K at’î bir cevap almak üzere gel­ bineyi kurmaya daha mutedil tanınan Gizo
dikleri zaman paşanın rahatsızlığı dolayısiyle m em ur edildi.
görünemiyeceğini, esasen doğruca Hünkâra
yazdığı bir arıza ile itaatini arzetmiş oldu­ İngiliz ajanları Dürzi’lerle L ü b na n Ma-
ğunu hususî kâtibi Sam i ve tercüman Boğos rûnî’lerini ayaklandırmışlardı. İhtilâl gittik­
Beylerden öğrendiler. B u n u n üzerine konso­ çe şiddetlendi. Mısır kuvvetleri kumandanı

2972
İb ra h im Paşa zor dürümda kaldı. Cebei-i görüşerek dö­
Lübnan hâkimi M ir (emir) Beşir emlâki' ile nüşte müdafaa
hayatının korunması şartı ile devlete deha­ toplarının bir
let etti. Lâkin, dehaleti kabul edildiği halde kısmını çivile­
orduya gelmeyip yerine oğullarını gönder­ tecek kadar cü­
mesi tutumunu şüpheli gösterdi. B u yüzden ret göstermesi
ilticası kabul edilmiyerek azlolundu ve b ü ­ kolunu kanadı­
tün emlâki satılıp bedeli verilmek üzere nı kırmış bulu­
Malta’da ikâmete m em u r edildi. Yeri oğlu nuyordu (25 ka­
Mîr Beşirül Kasım ’a verildi. Mîr Kasım, ev­ sım 1840). Fran­
velce müttefikler ordusuna gelmiş ve Cebel sa’dan hiç ümid
âsîlerine kum anda etmişti. yoktu. M e h m e d
Ali Paşa, kendi
Suriye’de savaş hareketleri İbrahim tâbiri ‘ ile «al­
Paşanın aleyhine inkişaf ediyordu. Nihayet çakça terk» edil­
İngiliz donanması kumandanlarından Charles mişti. Bun u n
Napier, İbrahim Paşanın Şam üzerinden üzerine, İngiliz
Baalbek’e çekiliş yolunu temin için Beyrut’a amiralinin Su­
iki saat mesafedeki Halâs mevkiinde topla­ riye’nin iadesi
mış olduğu kuvvetlerle Marûnî ve Osmanlı şartı, Mısır’ın
askerlerinden mürekkep kuvvetlerle hücum veraset yolu ile
ederek dört saat süren m eydan savaşı sonun­ kendisine terkedileceği mealindeki ültima­
da bunları ağır bir mağlûbiyete uğrattı. tomuna karşılık hakikî bir M üslüm an sıfatı
İbrahim Paşa, güçlükle kaçıp kurtulabildi. ile baş eğerek teslimiyet göstereceğini bildir­
Kendisi bu sırada Beyrut’ta bulunan Fransız di. Haber İstanbul’a gelince, Babıâli, kaza­
asıllı Süleyman Paşadan yardım istemişti. nılan başarı dolayısıyle Napier’le olan anlaş­
Arkasından yenilgi haberi geldi, Süleyman mayı hükümsüz saymak ve M e h m e d Ali
Paşa, b u haberi ve İbrahim Paşanın meçhul Paşayı azletmek istediyse de büyük devletler
bir tarafa doğru kaçtığını duyunca, onu ara­ vazgeçirdiler. B un dan sonra Meclis-i Vâlâ
yıp bulmak için şehirdeki askerin yarısını âzâlarmdan eski Bahriye müsteşarı M azlûm
alıp gittiğinden Beyrut halkı, ateş yakıp Bey, Yâver Paşa ye Osmanlı devleti hizm e­
durumu İngiliz amiraline bildirerek dâvet tinde bulunan İngiliz kumandanlarından
ettiler. Amiral, sür’atle Beyrut üzerine geldi. Volker’den mürekkep bir hey’et donanmayı
Kalan Mısır askerlerinin kumandanı miralay teslim almak üzere Mısır’a gittiler.
Sadık Bey, askerleri ile birlikte savaşsız
teslim olduğu için şehir kolaylıkla alındı.
Süleyman Paşa, d urum u haber alınca geri
dönüp hücum ettiyse de püskürtüldü. B u n ­
dan sonra S-ayda ve Sur şehirleri de zayıf
bir müdafaadan sonra teslim oldular (16
ekim 1840). Mısır kuvvetleri, yalnız Trablus-
Şam ile A k k â ’da tutunabilmişlerdi. A kkâ
şiddetli bir bombardımana uğradı. Bun u n
tesiri ile cephanelik infilâk edince şehir
zaptedilerek üç bin esir, üçyüz top ve pek
çok erzak ele geçti (Kasım 1840).

Mehmet Ali Paşanın baş eğmesi,


İbrahim Paşanın durumu

Mehrned Ali Paşa, pek müşkül duruma


düşmüş bulunuyordu. Fransa’da kendisine
taraftar bulunan ve kendisini destekleyen
Tiyer "kabinesinin düşmesiyle Londra konfe­
ransında Fransa’yı temsil edip aslında müt­
tefiklerle anlaşma taraftarı bulunan Gizo’nun
Başvekil oluşu, Suriye’de üstüste uğranılan
mağlûbiyetler, İbrahim Paşadan bir türlü
haber alınamaması, İngiliz kumandanı Na-
pier’in İskenderiye önüne gelerek şehri b om ­
bardıman edeceği tehdidini savurması, hattâ
karaya çıkıp M eh m ed Ali Paşa ile tek başına Fransız delvet adamt Grzo

2973
M e h m e d Aİi P a şa donanmayı hiç itiraz­ dasına verilmişti. Mısır meselesinin böyîece
sız teslim etti. B u n u n üzerine metni uzun ya­ sonuna yaklaşması üzerine Mustafa Reşid
zışma ve tartışmalara sebep olan fermanın Paşaya İmtiyaz nişanının en b üyü k rütbesi
müzakereleri başladı. tevcih edilerek bizzat h ü k ü m d ar tarafından
göğsüne takıldı.
Mısır valisi M e h m e d Ali Paşa, Osmanlı
devletine çaresiz baş eğdiği sırada bir aydır
haber alamadığı oğlu İbrahim Paşa, Berüş- Mısır valisinin ilk fermana itirazı ve
Ş a m ’da bulunuyordu. Halâs bozgunu üzerine
toparlanmağa çalışmakta idi ise de durum u kabul edilen şekli
fena idi. A k k â ile muhaberesi ve ric’at yolu
kesilmişti. M îr Kasım, Zahle’ye kadar ilerle­ Diğer taraftan Mısır valisine verilen im ­
miş ve burasını zaptetmişti. H a v ra n halkı da tiyaz fermanı ile Mısır valiliği öbür valiler­
aleyhine dönm üş bulunuyordu. İbrahim Paşa den farksız ve hattâ aşağı dereceye düşürül­
evvelâ onların üzerine yürüdü. H avran ova­ müştü. M e h m e d Ali Paşanın yerine veraset
sında kazandığı galebe üzerine esirleri bile yolu ile vali olacak kimsenin H ü k üm d arc a
idam edecek kadar sert davrandı. Yanında seçilmesi, Mısır’ın devlete m ak tu bir vergi
toplanan Mısır kuvvetleri yirmi beş bin değil, yılda seksen bin kese tutan gelirinin
m untazam, otuz beş bin m ilis. askeriyle iki dörtte birini vermesi, Mısır’da devlet nam ı­
yüz top ve üç bin süvariden m ürekkep ol­ n a bir. defterdar bulunması, b ü yü k rütbeli
dukça kuvvetli bir ordu idi. B ununla m ü h im subayların nasb ve terfii, ordunun miktarı,
işler başarmak m ü m k ü n d ü . A nc a k, ahalinin fermanın alenen okunması gibi hususlara
isyan halinde oluşu, askerî teşkilâtın eksik­ M e h m e d Ali Paşa şiddetle itiraz etti. A v r u p a
liği, çekilen zahire sıkıntısı, A k k â yolunun devletleri M e h m e d Ali Paşaya daha fazla
kesilmiş olması o nu hareketsiz bırakıyordu. tazyikte bulunm ak istemediklerinden valinin
Biraz sonra da bulunduğu yeri öğrenen b a ­ mukabil tekliflerine ilk teklifte ısrar eden
basından Mısır’a d ö nm ek için emir aldı (9 Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa, m e v ­
aralık 1840). B u dönüş, tam bir karışıklık kiinden uzaklaştırıldı.
içinde cereyan ettiği için mevcut kuvvetinin
dörtte birini de b u sırada kaybetti (29 aralık Yerine geçen Rifat Paşa, her hususta
1840 - 19 şubat 1841 arası). Mustafa Reşid Paşa ile aynı düşüncede idi.
Lâkin, Padişah meselenin bir an evvel kesin
Diğer taraftan da serbest bırakılan Os- şekilde hallini istediği ve Şekib Efendiye de
manlı donanması İstanbul’a dönm üş ve derya Londra konferansında M e h m e d Alinin itiraz
kaptanı Çengel-oğlu Tahir Paşanın küman- ettiği noktalar hakkında nota verilip (10 m a ­
yıs 1841), tazyikte bulunulduğu için İmtiyaz
fermanında değişiklik yapılarak Mısır vali­
liğinin büyük oğuldan b ü y ü k oğula geçmesi
ve verginin yılda kırk milyon kuruşa inmesi
kabul edildi. B u n a m ukabil Rifat Paşanın
gayretiyle hükümranlık h u k uk un a ait olan
şartlar daha da ağırlaştırılmıştı. K a b u l edilen
şekle göre her yeni vali resmen Padişah ta­
rafından bir fermanla tayin edilecek, bu m ü ­
nasebetle yapılacak törende bulun m ak üzere*»
vali İstanbul’a gelecekti. Böylece Mısır m e ­
selesine katı olarak son veren 24 mayıs 1841
tarihli ferm an aşağıda esasları yazılı şekli
aldı:

Yalnız Mısır eyâleti b ü yük erkek evlâd-


dan b üyük erkek evlâda geçm ek ve bunlar­
dan kimse kalmazsa kız çocuklarının erkek
evlâdlarma geçmeyerek devlete intikal etme­
si şartı ile veraset usulü kuruluyor, M e h m e d
Ali Paşa da yerinde bırakılıyordu. Mısır v a ­
lileri rütbe ve kıdem hususunda diğer devlet
vezirleri ile aynı sırada bulunup aynı Unvan­
la anılacaklardı. Osmanlı devletinin yabancı
devletlerle yaptığı ve yapacağı bütün and-
laşmalarla çıkmış ve çıkacak kanunların h ü ­
kümleri Mısır’da da aynen yürürlükte ola­
cak, Mısır halkı Osmanlı tebaası sayılacak,
vergiler Osmanlı devleti nam ına ve aynı usul
Mısıriı İbrahim Paşa ve nisbetlerle alınacak, Mısır vergisi m un ta­

2974
zaman ödenecek, M e k k e ve M edine için yıllık B u hai, bütün Batılı devletleri endîşeye sevk
zahire yardımı devam edecek, para rayici etmiş bulunuyordu. Rusya’nın bu sayede
için verilecek karar Mısır'da da tatbik olu­ D o ğu A kd en iz’de bir hâkimiyet kurması, hiç­
nup b undan sonra ne ayar ne de fiyat değiş­ birinin işine gelmiyordu.' Nihayet Rusya bu
k esi m ü m k ü n olamıyacak ve bu para da andlaşmayı bütün A v r u p a ’nın muhalefetine
Osmanlı hükümdarı namına basılacak, M ı ­ rağmen yürütemiyeceğini anladı. Mısır m e­
sır’da askerî kuvvet barış zamanında on se­ selesini hai için L o nd ra ’da anlaşmaya varan
kiz bin askerden ibaret bulunup Mısır’ın devletler, yani İngiltere, Avusturya, Rusya
kara ve deniz ordusu devlet emrinde olduğu ve Prusya, bu sefer Fransa’yı da aralarına
için savaş zamanında bunların miktarı O s ­ alıp Osmanlı imparatorluğu ile Boğazlar
manlI padişahının tayin edeceği miktara çı­ andlaşmasmı imzaladılar (13 tem m uz 1841).
karılacak, askerlerin kıyafet, işaret ve san­ B u andlaşma, dört maddelikti. B u n a göre,
caklarında ayrı bir alâmet bulunmayacak, Osmanlı devleti barış zamanı dahil, Boğazları
miralay derecesinden üstün subayların tayini bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı
Padişahın iradesi ile olacak, devletin izni bulunduracak, beş devlet de buna riayet ede­
olmadıkça Mısır yeniden savaş gemisi yapa­ cek, yalnız elçiliklerin maiyetindeki hafif
m ayacak ve b u şartlardan her hangi birine savaş gemileri bun dan istisna edilecekti. B u
riayet olunmazsa veraset imtiyazı derhal andlaşmaya her isteyen devlet katılabilirdi.
kaldırılacaktı. Nitekim ertesi yıl Toskana, Danim arka, Bel­
Bu, M e h m e d A li Paşaya indirilmiş pek çika, İsveç ve Norveç devletleri sıra ile bu
büyük bir darbe idi. O da, çaresiz kabul etti. andlaşmaya katılmışlardır (Testa: C : I X , S:
Böylece, büyük emellerine, h u dud u Anadolu 317).
ortalarına kadar varacak, Hicaz’ı ve Girid’i
de içine alan müstakil bir devlet hayallerine Böylece, Boğazlar Rus nüfuzundan kur­
ebediyyen vedâ ediyordu. Hattâ, Mısır’a ait tulmuş ve A vrup a devletlerinin müşterek
olup daha evvel elinde bulundurduğu bir çok menfaatleri için tarafsız hale getirilmişti.
hakları da kaybetmiş ve devlete bir daha Artık ne Rusya savaş gemilerini A kdeniz’e
kafa tutamayacak hale gelmişti. gönderip bir tecavüz hareketinde bulunabi­
Londra konferansı üyelerinin bilhassa lecek, ne de diğer devletlerin savaş gemileri
İngiltere ile Avusturya’nın gerek Osmanlı ve Karadeniz’e çıkıp ona zarar verebileceklerdi.
gerekse Mısır üzerine, bir an evvel anlaşma­
B ü y ü k devletlerle. Boğazlar meselesinin
ları hususunda, yaptıkları tazyiklerin sebebi
halline çalışılırken b u sırada Yunanlılar’m
Boğazlar meselesini bir an evvel neticeye
Girid adasında bir ihtilâl çıkarmak teşebbü­
bağlayabilmek içindi.
sünde bulunmaları üzerine Derya Kâpdanı
Çengel-oğlu Tahir Paşa, adayı abluka etmek
Boğazlar için Londra andlaşması üzere donanm a ile yola çıktı. Girid’de vali
olarak Mustafa Paşa bulunuyordu. A lm an
Osmanlı devleti, âsî bir valiyi cezalandı­ tedbirler sonunda ihtilâl önlendi. Rumların
ramayacak kadar zayıf düşmüş, ona karşı en Etniki Eterya’n m faaliyeti sayesinde istiklâle
müthiş düşmanı olan Rusya’dan yardım iste­ kavuştuklarını unutm ayan Sırp ve Bulgarlar
miş ve bu münasebetle imzalanan Hünkâr- da buna benzer bazı komiteler kurup karı­
iskelesi andlaşması ile karşılığında Ruslar’a şıklıklar çıkarmak istedilerse de b u hare­
Boğazlar üzerinde siyasî bir nüfuz tanımıştı. ketler süratle bastırıldı.

O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U N D A IS L A H A T H A Z IR L IK A R İ
V E TANZİM AT- I H A Y R İ Y Y E

Kısa olarak Tanzimat veya resmî adiyle teri kadar ıslahat taraflısı rical bulunmaması
«Tanzimat-ı Hayriyye» diye anılan hareket, idi. Devlet erkânından çoğu, bir kısmı onu
Osmanlı devletine Batı anlamında bir ruh saydıklarından, bir kısmı korkup çekindikle­
ve şekil verm ek ve Fransız İhtilâli ile ortaya rinden aslında pek aşırı buldukları bu ha­
çıkan insan hakları prensiplerini Osmanlı reketlere taraftar görünüyorlardı. Bunların
memleketlerinde yaşayan halka da tanımak içinde b u hareketin aşağı yukarı tek samimî
amacıyle girişilen b üyük bir devrim hareke­ ve inanmış taraftarı ise, Mustafa Reşid Paşa
tidir. İkinci M a h m u d ’u n yeniçeri ocağının idi. Kendisi, devlet memurluklarında kade­
ilgasından sonra giriştiği ıslahat hareketleri­ m e kadem e yükselip bilhassa dış işlerinde
nin maddî ve mânevî hedefleri bu idi. B u n ­ ihtisas sahibi olmuştu. E n b ü y ü k rakip ve
ların hem en hepsini fiilen tatbike bile m u ­ düşmanı ise, Dahiliye Nazırı A kif Paşa idi.
vaffak olmuştu. A ncak, b un un memleket B u n a sebep, Âkıf Paşanın can düşmanı Per­
çapında olarak resmen ilânı kalmıştı. İkinci tev Paşanın Mustafa Reşid Paşanın ilk hâ­
M a h m u d ’un en büyük sıkıntısı, yanında ye­ misi olmasıydı. Nitekim, Tanzim atm bir

2975
Han- i nüm ayunla ^daha İkinci M a h m u d za­ deki acı misaller ini üe hatırlıyordu; ancak,
m anında ilânına  k if Paşa engel olmuştu. Mustafa Reşid Paşanın kendisine telkin et­
tiği prensiplerin ilânını erken bulmuş, toplu­
m u n henüz bunları sindirecek gerekli olgun­
Mustafa Reşid Paşanın ilk çalışmaları luk seviyesine yükselmemiş olduğuna kanaat
ve mücadelesi . getirerek b u işi geri bırakmıştı.
Mustafa Reşid Paşa b u n u n üzerine kendi
Mustafa Reşid Paşa, ilk Hariciye nazır­ ileri düşüncelerinin tatbikine en b ü yü k engel
lığı sırasında Padişaha daim a A v r u p a ’da gör­ saydığı ve esasen hâmisi Pertev Paşanın
düklerinden bahsedip onu da bunları tatbika haksız idamına sebep olduğu için ayrıca nef­
teşvik ederdi. AvrupalIların Osmanlı devle­ ret ettiği  k if Paşa ile mücadeleye girişti.
tine, bilhassa m üslüm an ve hıristiyan tebaa Nihayet 1837 yılında onu azlettirmeğe m u ­
arasında eşitlik gösterilmediği için düşm an vaffak oldu (Ö n ce Kocaeli valiliğine tayin
bulunduğunu söylüyordu.  k if Paşa, b üyük edilen  k if Paşa, ertesi yıl, halkın şikâyeti
bir kin ve düşmanlık beslediği Pertev Paşa­ üzerine b u vazifesinden de uzaklaştırılıp sü­
nın idamına sebep olmuştu, İkinci M a h m u d , rüldü ve m u h a k e m e edildikten sonra Bursa-
sonradan b u değerli vezirin idamına razı ol­ da oturmağa m e m u r edilip öm rünün sonuna
duğuna pişman olmuş, Mustafa Reşid Paşa kadar bir daha devlet hizmetinde kullanıl­
b u fırsattan istifade ederek ona kimsenin madı).
yargılanmadan idam edilmemesinin, hattâ Â k if Paşanın uzaklaştırılmasından sonra
hiç bir cezaya uğratılmamasının gerektiğini Mustafa Reşid Paşa,, istediği Hatt-ı h ü m a y u ­
telkin etmişti. Vergiler, askerlik hizmeti, n un çıkarılması için tekrar uğraşmış, fakat
devlet ve halkın karşılıklı ha k ve m es’uli- m uvaffak olamamıştır. Yalnız o nun m üte­
yetleri nev’inden bir çok konuların Batıda m adi ısrarı üzerine İkinci M a h m u d bir gün
nasıl anlaşılıp ne şekilde tatbik edildiğini yabancı elçileri huzuruna kabul ederek
izah eder, bunların bizde de kabul ve bir onlara:
Hatt-ı hüm ayunla ilânını ileri sürer, b un un «B e n tab’a m m m üslüm anm ı camide, hı-
itibarımızı arttırarak Osmanlı devletinin de ristiyanını kilisede, musevisini ise havrada
A vrup a devletleri topluluğuna alınması so­ görm ek isterim. Aralarında başka bir fark
nucun u doğuracağını, esasen siyasî varlığı­ yoktur. Hepsi hakkında sevgi ve adaletim
mızın devamı isteniyorsa b u n da n müstağni kuvvetlidir ve hepsi hakikî evlâdımdır» dedi.
kalamıyacağımızi, artık bize karşı olan bütün
bir Batı dünyası ile baş etmemize imkân Tanzimatın esaslarını tesbit için meclis
bulunmadığını ve onların kendilerinden say­
madıkça devletimizin devamına m üsaade et­ kurulması ve Reşid Paşanın Londra
meyeceklerini anlatmaya çalışırdı. İkinci sefirliği
M a h m u d ’u n bütün bunlara aklı ermiş ve
Tanzimatı ilâna karar vermişti. Lâkin, m ese­ İkinci M a h m u d , Tanzimatın ilânını ge­
leyi bir kere de  k if Paşaya danışmayı doğ­ ciktirirken sebep olarak meselenin bütün
ru buldu. teferruatı ile düşünülüp hazırlanması gerek­
tiğini de ileri sürüyordu. B u n u n için B a ş ­
Âkif Paşa, b u fikirlerin kim den ve nere­ vekil M e h m e d E m in Rauf, Hariciye Nazırı
den geldiğini sezdiğinden şiddetle muhalefet Mustafa Reşid, Serasker Said, Hasib ve Nâ-
ederek böyle bir şeyin Padişahın h ü k ü m ­ fiz Paşalardan m ürekkep bir meclisin haf­
ranlık haklarının bazılarından vazgeçmesi tada iki kere toplanarak b u meseleyi incele­
d em ek olacağını, b u n a ise hiç lüzum bulun­ mesini emretti.
madığını, istenen ıslahatın yavaş yavaş tat­
A n c a k b u sırada âsî Mısır valisi M e h ­
bik edilebileceğini ve bilhassa hıristiyanlara
m e d Ali Paşa işinin halli için çare olarak
eşit haklar verilmesinin m üslüm an teb’a ara­
Ingiltere ile bir askerî ittifak yapılması d ü ­
sında büyük hoşnutsuzluk uyandıracağını,
şünülmekteydi.
b unun bazı dedikodulara ve hattâ üzücü
hallere sebep olabileceğini, esasen de kendi­ Devlet bütün ümidini b una bağladığın­
sinin müslümanlarm Halifesi sıfatıyle müs- dan m üzakereye teşebbüs etti. Meselenin
lümanları daima üstün, tutması ve him aye istenen şekilde intacını teminen İngilizler
etmesi gerektiğini ileri sürerek Padişahı bu tarafından tanınan ve hakkında sevgi ve
düşüncesinden vazgeçirdi. İkinci M a h m u d , saygı beslenen, aynı zam anda evvelce orada
kendi hükümranlık haklarından bir kısmını elçi olarak bulunduğu için İngiliz politika­
fedaya hazırdı. Esasen bir insanda böyle sını iyice bilen Mustafa Reşid Paşanın, H a ­
hakların toplanmasının tam am en faydasız ve riciye Nazırlığı üstünde kalm ak üzere L o ndra
hattâ bazan çok zararlı olabileceğine de ina­ elçiliğine tayini uygun görülmüştü.
nıyor, b u hakları hatâlı ve ehliyetsizce <kul­ Mustafa Reşid Paşa, bunun üzerine
lanmanın bütün memleketi felâkete sürükle­ L o ndra’ya gitti ve h em en çalışmaya başladı.
yeceğini biliyor ve b u n u n kendi tarihimiz­ Bütün gayretlere rağmen İngiltere ile bir

2976
ittifak akdine m uvaffak olamadı. M e h m e d
Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa kumandasın­
daki bir Mısır ordusu Nizib’e doğru ilerler­
ken, başta Avusturya Başvekili Meternih
(Metternich) olmak üzere bütün A vrup a
devlet adamları meselenin savaşsız halli için
iki taraf nezdinde teşebbüslerde bulunuyor­
lardı. Böyle bir durum mevcut iken İngiltere
Osmanlı devleti ile askerî bir ittifak y ap ­
maktan çekindi. Böyle bir ittifakın Osmanlı
devletini savaşa teşvik edeceğini veya böyle
anlaşılması ihtimalinden korkuyordu. Üstelik
Osmanlı devleti ile Rusya arasındaki Hün kâr
iskelesi andlaşmasınm müddeti sona erm e­
den böyle bir ittifakı genel olarak da kendi
politikasına . aykırı buluyordu. Ç ü n kü bu,
İngiltere’yi âdeta istemediği, menfaatlerine
aykırı bularak protesto ettiği bir hali savun­
m a d urum una düşürüyordu. İngiltere bir
Osmanlı - Mısır çarpışması ve b unun m u h ­
temel sonuçları üzerine Rusya’nın nasıl bir
hareket hattı takip edeceğini anlam adan ha­
rekete geçm ek istemiyordu. İşte b u sebepler­
den dolayı Mustafa Reşid Paşa türlü şekil­
lerle oyalanıyor, her gün yeni ve ayrı bir
meselenin müzakeresi gerektiği ileri sürüle­
rek vakit kaybettiriliyordu. İstanbul’u n ise
beklemeğe tahammülü yoktu.

Hüsrev Paşanın Reşid Faşa aleyhine


çalışmaları
O sırada Meclis-i Vâlâ Reisi bulunan
eski Serasker Hüsrev Paşa, Mustafa Reşid
Paşayı ve onun ikbâlini çekemeyenlerin ba­ Mustafa Reşid Paşa
şında bulunuyordu. Kendisi esasen pek ileri
ıslahat hareketlerine ve bilhassa Tanzim atm
ahd henüz genç ve tecrübesiz olduğu için
ilânı düşüncesine karşı olanlardandı. İkinci
hükümdarlığa geçtiği takdirde yalnız S a d a ­
M a h m u d ’u mütemadiyen Mustafa Reşid Paşa ret m ührün ü değil, onu da tam am en avucu­
aleyhine kışkırtmaya ve bilhassa Lo nd ra ’da n a alıp devleti dilediği gibi idare etmeyi
arzu edilen sonuçların elde edilememesi ba­ um uyordu. B ununla beraber, son zamanlarda
hanesi ile Hariciye Nazırını yere vurm aya hastalığı dolay isiyle iradesi zayıflayan İkinci
başladı. Nihayet o nun ..teşviki ile İkinci M a h ­ M a h m u d ’a hulûl etmeğe başlamıştı.
m ud, Mustafa Reşid Paşaya İngiltere ile itti­ Nihayet m ütem adi telkin ve ısrarları
fak imzalanmışsa hem en geri dönmesini ve üzerine Mustafa Reşid Paşanın id am ı. h a k ­
eğer imzalanmamışsa işi tatlıya bağlayıp yine kında Padişahtan gizli bir irade almış, sonra
d urm adan İstanbul’a gelmesini bildirdi. K e n ­ d a Başvekil vasıtasıyle İstanbul’a dâvet et­
disi artık Padişahın iyice gözünden düşmüş tirmişti (M e h m e d Galib: Kırım seferinde
bulunuyordu. Düşmanları yalnız beceriksiz­ Babıâlî).
liğinden değil M e h m e d Ali Paşaya taraftar­ Mustafa Reşid Paşa, tam Londra’dan
yola çıkacağı za m an d u r u m u n u öğrendi. İs­
lığından dolayı da b u vazifeyi yerine getir­
tanbul’a doğru hareket edeceğine Fransa’ya
m em iş olduğunu mütem adiyen telkin ettik­
geçip Paris’e gitti. Burada bulunduğu sırada
leri için H ü n kâ r ona fena halde hiddetlen-
Osmanlı ve Mısır kuvvetleri arasında sava­
mişti. Bütün bunlar, İkinci M a h m u d ’un ye­
şın başlamış olduğu haberi geldi. Paşa, d e v ­
niden gözüne girmeğe m uvaffak olan Hüsrev letin d urum u nu pek yakından bildiği için
Paşanın tertipleriydi. Halbuki kendisi H ü ­ böyle bir savaşın kazanılamıyacağmı kesti­
kümdarı sevmediği gibi, onu iş başından riyordu. Esasen b u n u n için M e h m e d Ali Paşa
uzaklaştırıp A bdülm ecid’i tahta çıkarmak ile silâhlı bir çatışmaya düşülmemesine so­
isteyenlerin başında bulunuyordu. Ç ü n kü n u n a kadar gayret etmiş, hattâ b u yüzden
İkinci M a h m u d ’u n yenilik fikirlerinden bık­ düşmanları tarafından âsî valiye taraftar
mış ve sert karakterinden de .yılmıştı. Veli- olmakla da itham edilmişti.

2977 F. 2
Reşid Paşanın Londra ve Paris’teki . devlete gayet muzır olduğundan hükm-i pe*
deri hem en icra buyurmanız münasibdir».
beyanları, İstanbul’a gelişi H e nü z onaltı yaşında ve son derece iyi
niyetli olan Âbdülmecid, b u tezkereyi oku-,
.Mustafa Reşid Paşa, İngiltere’de "bulun­ yunca içini derin bir nefret duygusu kaplıya-
duğu zam an temas ettiği ecnebi devlet ada m ­ rak bir tarafa fırlattı, genç ve değerli H a ­
larına memleketteki ıslahat hazırlığını anla­ riciye Nazırının derhal huzuruna getirilme­
tıp halka sağlayacağı faydaları izahtan geri sini emretti (M eh m ed Galib: Kırım seferinde
kalmadığı gibi Paris’e gelişinde de boş dur­ Babıâlî). Mustafa Reşid Paşa huzura çıkıp
madı. Fransa Başvekili Mareşal Sult ile gö­ gerekli saygı merasimini ifa ettikten sonra
rüştü ve Kral L ü i Filip tarafından da kabul Padişah kendisine A vrup a ahvalini sordu. O
edildi. Kralın oğullarından Prens D ö Juanvil da, büyük bir kuvvet ve dirayetle uzun uzun
ile mülâkatında Osmanlı imparatorluğunda konuştu. Âbdülm ecid bu halden son derece
pek' yakında m ü h im bir ıslahatın ilân oluna­ m em n u n kalıp A vrup a devletlerinin Osmanlı
cağını ana hatları ile ifade etti. Prens bunun devletine dost ve taraftar bir hale getiril­
imkânsızlığını ileri sürünce Paşa böyle bir mesi için ne yap m ak lâzım geleceği hakkında
şeyin vukuunda dâvetli olarak hazır bulun­ fikrini bildirmesini istedi. O da bunun üze­
m a k isteyip istemiyeceğini sordu ve prens­ rine esasları ne zamandır kararlaştırılmış
ten müsbet cevap aldı. Nitekim Prens, Tan- olan Tanzim atm derhal ilânı gerekeceğini
zimatm ilânı günü davete icabetle gelmişitr söyleyerek b un un ana prensiplerini ve temin
(M e h m e d Galib: Kırım seferinde Babıâlî). edeceği faydaları H ü kü m d ara kısaca izah
Paşa b u temasları yaptığı sırada İkinci etti.
M a h m u d ’un vefat ederek yerine Abdülme- Aralarındaki konuşm a b u suretle sona
cid'in tahta çıktığını öğrendi. H e m e n İstan­ erince Âbdülm ecid b u sefer Hüsrev Paşanın
bul’a hareket etti. Osmanlı başkentine var­ kendi hakkında yazdığı tezkereyi ona göster­
dığı zam an ise, Hüsrev Paşanın sadaret m ev ­ di. Mustafa Reşid Paşa bunu okuyunca b ü­
kiine geçmiş olduğunu gördü. İlk iş olarak yük üzüntü ve heyecan içinde kaldı. Padi­
onu tebrik için Babıâlîye gitti. Hüsrev Paşa, şah, zerre kadar yeis ve endişeye kapılma-
onu görünüşte büyük sevinç ve iltifatlarla masmı söyledikten sonra Hariciye Nezare­
karşıladı ve: «Canım Paşa oğlumuz, nerede tinde bırakıldığına dair bir irade yazıp bunu
kaldınız? Bizi çok beklettiniz» dedikten son­ Sadrıâzama götürmesini emretti.
ra memleketin içinde bulunduğu olağanüstü
şartlar dolayısıyle elele vererek çalışmak ve Mustafa Reşid Paşa, Hüküm darın b u te­
birlikte hareket etmek arzusunda bulundu­ veccüh ve itimadına karşı şükranlarını arz­
ğunu bildirdi. Mustafa Beşid Paşa da esasen dan sonra Babıâlîye dönüp Sadrıâzamm h u ­
başka bir şey istemiyordu. Memleketin selâ­ zuruna çıktı ve Padişahın iradesini verdi.
meti uğruna çalışabilmek için kısa bir zaman Hüsrev Paşa, onun h em sağ ve sâlim dönü­
evvel kendi mahvı için uğraşan Sadrıâzamla şünden, h em de Hariciye Nezaretinde bıra­
işbirliğine hazırdı. kılmasından isteğinin kabul edilmemiş oldu­
ğunu anlayarak kendisini büyük bir riyakâr­
Hüsrev Paşa nihayet «İstanbul’a varm a­ lıkla hem en tebrik edip iltifatlara boğdu.
nızı ve esasen uhdenizde bulunan Hariciye
Nezareti vazifenize başlamanızı arzu edi­ B u hâdise, Hüsrev Paşanın kat’î edbarı-
yordum. B u hususa dair olan tezkereyi biz­ nın başlangıcı olmuş, itibarını yavaş yavaş
zat M abeyine götürüp durum u arz ediniz. kaybetmiş ve Tanzim atm ilânından bir m ü d ­
H e m de kulluk vazifenizi yerine getiriniz» det sonra evvelce.de yazdığımız gibi sadaret­
dedi ve hem en hazırladığı bir tezkereyi bir ten azledilmişti. Azlinin en m üh im sebebi,
zarfa koydukten sonra mühürleyerek kendi­ Tanzim atm aleyhinde olmasıydı. Tanzimat,
sine verdi. eski totaliter düzeni kaldıran bir kanundu.
Hüsrev Paşa gibi eski düşünceliler buna
muhaliftiler.
Mustafa Reşid Paşanın Sultan
Abdiilmecid’le ilk görüşmesi Mustafa Reşid Paşanın Tanzimatm

Mustafa Reşid Paşa, hiç bir şeyden şüp­


ilânına Padişahı ikna etmezi
helenmeyerek Saarıâzama vedâ edip Beşik­
Âbdülmecid, pek genç yaşta padişah ol­
taş sarayına doğru yola çıktı. Oraya vardığı
duğu halde, m ü kem m e l bir tahsil ve terbiye
zam an gelişini Hünkâra bildirdi ve Hüsrev
görmüştü. Babası onu tam' bir Batılı prens
Paşanın tezkeresini gönderdi.
gibi yatiştirmiş, fransızca ve Batı müziği Öğ­
Tezkerede aynen şunlar yazılıydı: renmesine itina etmişti. B u yüzden gayet
«İşbu arîzamı efendimize takdim edecek açık fikirli, batı usullerinin, her nevi yenilik
olan Reşid Paşa, Cennetmekân pederinizin ve ıslahatın tatbikine taraftar ve o zamanın
idamı için ferman buyurduğu zattır ve gene tâbiriyle tam mânasıyle «alafranga» bir pa-

2978
I dişahtı.. Şahsan çok gayretli ve hamiyetli idi.
[ Mustafa Reşid Paşa ile daha ilk görüştükleri
j gün ona ısınmış, o da kendisini batıdan mi-
1 saller vererek h'emen Tanzim atm ilânına
j teşvik etmişti. Hünkâra, düşünülen büyük
; devrimin esaslarını açıklamış, daha evvel bu
hususta yapılan çalışmaların sonuçlarını an-
alimış, bunun lüzum ve faydalarını belirte­
rek bilhassa batı devletlerinin çok hoşuna
gideceğini, b u sayede millî itibarımızın en
yüksek noktaya ulaşacağını ileri sürmüş ve
babasına olduğu gibi ona da bunun Osmanlı
devletinin A vrup a devletleri topluluğuna
alınması neticesini doğuracağını ısrarla söy­
lemişti. B u son nokta ise, Abdülm ecid’in en
zayıf tarafıydı. Esasen daha şehzadeliğinde
Mustafa Reşid P a ş a n m bir çok meziyetlerini
duymuş ve takdir ■etmişti. Görüştükçe de
takdir duygusu büsbütün artmıştı. O n a karşı
çok iltifatlı davranır, düşüncelerine çok de­
ğer verirdi. Mustafa Reşid P aşan m uzun
müddet A vrup a ’da bulunmuş olması, A vrupa
devletleri politikasına herkesten fazla vâkıf
bulunması, H ünkâr nezdindeki nüfuz ve iti­
barını herkesin üstüne çıkarmıştı. Kendisi
kuvvetli bir talâkate sahipti. Bütün bunlar­
Tanzimatı kabul ettiği sıralarda Abdüimecid
dan dolayı hükümdarın üzerinde b üyük “bir
tesir hasıl eder ve fikirlerini ona kolaylıkla (Topkapı Sarayı Resim galerisinden)
kabul ettirirdi. İşte b u sayede Tanzim atm
bir Hatt-ı hümayunla ilânına onu ikna etti.
Abdülmecid’in b un u kolayca kabul etmesin­ kuvvetlerine yenilmesi üzerine hasıl olan
de biraz da tecrübesizliğinin ve babası gibi buhranlı durum karşısında A vrup a devletle­
mutlak hâkimiyetin tadını tam mânasıyle rinin yardım ve taraftarlığını temin için
tatmamış olmasının tesiri de olmuştu. Lâkin, yeni hüküm dar tarafından acele olarak alı­
her ne olursa olsun büyük düşünce ve plân­ n an ve ileride riayet ve tatbiki hakkında
larının tatbikinde Mustafa Reşid Paşaya son pek de samimî niyet ve kararlar beslenmi-
derece müzahir olmuş ve Hüsrev Paşa gibi yen bir tedbirden ibaretti. Halbuki, yukarıda
muhaliflerine ve bu m ü h im devrime taraflı izah edildiği gibi b u hareket tatbikatta daha
olmayanlara karşı onu müdafaa etmiştir. İkinci M a h m u d ’un hayatmda ve bilhassa
Yeniçeri ocağının ilgasından sonra yavaş y a ­
P e k haklı olarak «Büyük» lâkabı ile
vaş tahakkuk ettirilmekteydi.
anılmış olan Reşid Paşa, kendisine muhalif
olanlara karşı M e h m e d E m in Âli Efendi
Osmanlı devlet adamlarını Tanizmatı h a ­
(Paşa), Sadık Rifat B e y (Paşa), M e h m e d
zırlamağa ve ilâna sevkeden âmiller, haki­
Fuad Efendi (Paşa) gibi şahsına bağlı rical
katen hiç bir zam an böyle tek ve acele zuhur
ile idarede ıslahat • lüzum unu benimsemiş
etmiş bir sebebe bağlanamaz. İkinci Mah-
genç memurlardan mürekkep taraftarlara
m ud, devletin devamını, bu şekilde kökten
dayanıyordu. B u, hakikaten değerli gençleri
bir devrim ile yapısını kuvvetlendirmekte
Âkif ve Pertev Paşalar yetiştirmişlerdi. O n ­
görüyordu. Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren
lar gibi Abdülm ecid’in cülûsu sırasında
millet ve milliyet fikirleri yavaş yavaş u y a n ­
30-40 yaşları arasında bulunan genç ve
mağa ve müslüman olmayan Osmanlı tab’ası
mevki sahibi memurların hem en hepsi M u s ­
arasında yayılmağa başlamıştı. B u fikirleri
tafa Reşid Paşadan yana idiler.
en fazla ayakta tutan ise din gayretiydi. O s ­
m a n lI memleketleri bilhassa Edirne andlaş-
m asm dan sonra kaynaşm a halindeydi. İm pa­
Yabancıların Tanzimat’a dair görüş­ ratorluğun ayrı unsurları arasında çözülme
istidadı baş göstermişti. Devlet idaresini
leri, buna sebep olan esas âmiller elinde bulunduranlar b u n u sezmekteydiler.
Y ü z elli yıl evvel imparatorluğu ayakta tu­
S. Garianoff, E. Driault, Ubiçini, Engel­ tan maya, İslâmiyet fikri ve müslüman unsu­
hard gibi bir çok Batılı tarih yazarları, T a n ­ run hâkim unsur olarak en başta himayesi
zimat hareketini başka türlü izah etmişler­ iken, şimdi tek bir zümreye dayanarak dev­
dir. Onlara göre Tanzimat, Osmanlı ordusu­ let birliğini muhafazaya imkân , kalmadığı
n un Nizib’de Mısır valisi M e h m e d Ali Paşa anlaşılıyordu. Uyanan, fikir alanında yükse-

2979
İen, lâkin hırİstiyanlık ruhundan hiç bir şey haleleri aştıktan sonra Abdülm ecid’i Tanzi-
kaybetmemiş- olan Avrupa* artık Osmanlı matın bir Hatt-ı h üm ayu n şeklinde ilânına
tab’ası . hıristiyanların m a h k û m ve bir çok ikna etti. B u n u n müsveddesini kendisi kale­
haklardan m a h r u m bir topluluk halinde kal- m e aldı. H ü k ü m d ar a okuduktan ve m uv a fa ­
masına tahammül edemiyor, b u yüzden her katini aldıktan sonra ilânı kararlaştırıldı.
fırsatta Osmanlı devletine karşı birleşiyor,
Haçlılar zihniyeti b u fırsatlarla sık sık hort-
luyordu. Tanzimat-ı Hayriyye fermanının ilânı

Bir taraftan ise, ehlij-etsiz idarecilerin ve Reşid Paşanın heyecanı


derebeyi sistemine dayanan tutumlarının
zararlarını memleket -acı şekilde çekiyor, Hattın okunacağı tarihi gün nihayet gelip
ağır .ve çok zam an hiç bir düzene bağlı ol­ çattı. Mustafa Reşid Paşa üstünde Padişahın
mayan. ..adaletsiz vergiler halkı eziyor, can, Hatt-ı h ü m a yu nu nu ve altında ileri gelen
mal ve ırz emniyetinin devlet kanunlarının devlet ricalinin mühürlerini ihtiva eden bir
hat’i himayesi altında bulunmayışı çok za­ «Meclis-i Hass-ı Vükelâ mazbatası», yani B a ­
m a n toplum düzenini bozacak olayların doğ- kanlar K urulu kararı hazırladı. B u suretle
masınâ ve m e m n u n olmayan kütlelerin te­ Tanzimatın ilânının resmî dayanağını m e y ­
şekkülüne sebep oluyordu. A yn ı sebepler, dana getirmiş oldu. Merasim de okunacak
memlekette ticarî .faaliyetin durgunlaşması­ olan Hatt-ı h ü m a yu n ise, o devre göre basit
na V e ; zam an za m an ağır İktisadî buhranla­ ve açık, bütün halkın anlayabileceği bir dille
rın meydana, çıkmasına da yol açmaktaydı. ve âdet olduğu üzere Sadrıâzama hitaben
Bütün b unlardan. dolayı imparatorluğun y a ­ kaleme alınmıştı
pışı tam anlamıyla ıslaha v e b u n u n için de B u Hatt-ı h üm ayun, Topkapı Sarayında
evvelâ içtimai İdarî ve siyasî müesseselerin Gülhane meydanında okunmuştur. B u y ü z­
mutlak rasyonel bir düzene bağlanması lâ­ den bir adı da «Gülhane Hatt-ı h üm ayunu»
zımdı. İşte Tanzimat düşüncesini ve b unun dur (Gülhane meydanı, Sarayburnundan
hakikat alanına çıkmasını hazırlayan asıl Topkapı sarayının duvarlarına ve bir taraftan
sebepler bunlardı. şimdiki askerî hastahaneye ve b un a inen yo­
kuşun başında olup hâlen mevcut bulunmı-
Tanzimat hareketi, bir taraftan da Os-
yan Çizm e kapısı hizasına kadar devam eden
manlı memleketlerinde hürriyet fikrinin doğ­
" M arm ara yönündeki alandır. (B u sahanın de­
makta olduğunun ilk belirtisidir. B u düşünce
nize yakın batısında vaktiyle sıra ile gül
geniş halk tabakalarında henüz şuur altında
bahçeleri bulunduğu için b u isimle anılmış­
bir halde bulunmasına karşılık, ileri fikirli
tır). Hatt-ı hüm ayun, Şaban 1255 tarihine
ve ıslahat taraflısı devlet ricalinde şuurlu
rastlayan 3 kasım 1839 Pazar günü, okun m ak
bir prensip halinde mevcuttu. Esasen Batı
suretiyle Tanzimat resmen ilân edilmiştir.
memleketlerinde böyle İçtimaî ıslahat hare­
Devrin vak ’anüvisi Lûtfi Efendi- diyor ki
ketlerine hükümetleri halk zorlamış ve b u ­
(Tarih, C : 6, S: 64).
nu, Fransa’da olduğu gibi, bazan kanlı ihti­
lâllerle başarmış olmasına karşılık, Osmanlı « 3 u kitabın yazarı ben, orada kürsüye
devletinde tam tersine b u hareketler halkın yakın yerde bulunan Hatt-ı h ü m a y u n u cü m ­
istek ve hattâ direnişine rağmen daima dev- le dinledim. O okuyuştaki güzellik ve hitâ-
elt tarafından gelmişti. Nitekim, Tanzimatın betteki tatlılık görülmüş şey değildi. A r k a ­
ilânı, halkın siyasî olmasa bile bazı İçtimaî sından toplar atılarak kurbanlar kesildi ve
hak ve hürriyetlerini kısmen teminat altına d urum bütün memlekete ilân edilip o gün­
aldığı halde tatbikatta direnme yine halktan den başlamak üzere yeni usulün tatbikine
gelmiştir. teşebbüs edildi».

Tanzimat hareketinin başında bulunan G en ç hüküm dar, okunuşta hazır bulun­


Mustafa Reşid Paşa, A v ru p a devletlerini ve m a k için Gülhane meydanına bakan kasra
onların politik ve toplumsal yapısını gayet gelmiş ve merasimi buradan takip, etmiştir.
iyi tanıyordu. B u sistemin iyi ve kötü ta­ Bütün devlet ricali ve erkânı, ileri gelen b ü ­
raflarını gözü ile görmüş ve Osmanlı m e m ­ tün memurlar, ilmiye sınıfının yüksek kısmı,
leketlerinde tatbiki halinde nasıl bir değiş­ İstanbul’da bulunan bütün yabancı elçilerle
tirmeye tâbi tutulması gerekeceğini de tasar­ elçilik erkânı, bütün gayrı m üslim cemaat
lamış bulunuyordu. Yine, bütün düşüncele­ temsilcileri, esnaf kethüdaları ve halkın ileri
rinin birden fiile çıkmasının imkânsızlığını gelenleri b u törene dâvet edilmişler ve gel­
takdir ettiğinden evvelâ bunların birer pren­ mişlerdi. Bunlar için Gülhane meydânında
sip olarak vaz’ ve kabulünü kâfi görüp b ü­ çadırlar kurulmuştu. Ayrıca, son derece ka-
tün teferruatı ile tatbikinin daha geniş bir İabalık bir halk kütlesi toplanmış bulunuyor-
zam anda yapılmasının kaçınılmazlığını anlı­ . du. M eydanın ortasında gayet yüksek bir
yordu. kürsü hazırlanmıştı. Hatt-ı h ü m a y u n u oku­
yacak olan Mustafa Reşid Paşa, heyecan
Mustafa Reşid. Paşa, işte bütün bu m er­ içindeydi. B u hareketin başta gelen devlet

2980
nünde Tanzimat fermanının okunm a töreni. Padişahın bulunduğu Gülhane
hemen arkasında görülen binadır. Bugün mevcut olmayan bu kasır,
M arm ara denizi tarafında, demiryolunun üstüne düşen sahada ve
Idıgı üzere sıra ile kubbe ve bacalar/ görüien Matbah-f âmirenin önünde
(Zam anında yapılmış bir resimden)

Ressam M ünif Fehim ’e göre Reşid Paşanın Tanzimat fermanını okuyuşu

2981
ricali arasında pek çok aleyhtarı bulundu­ liğe dönmüştür. Halbuki şerî kanunlarla
ğunu biliyordu. Hattâ, çoğunluk böyle idi. idare olunmayan memleketlerin pâyidâr ola­
Zira hem en hepsi Tanzim atm şiddetle m e n ’e- mayacağı belli bir şeydir. Cülûsumuzdanberi
deeeği rüşvet, irtikâp ve nüfuz sayesinde eserleri hayırlı ■düşüncelerimiz sadece m e m ­
menfaat sağlamaya alışık kimselerdi (Lûtfî leketin i’marı, halkın ve fakirlerin refaha
Tarihi, C: 6, S : 60). kavuşturulması faydalı meselesine inhisar
Mustafa Reşid Paşa bu işte sadece A b ­ etmiştir. Memleketimizin coğrafî durumuna,
dülmecid’in desteklemesi sayesinde muvaffak münbit arazisine ve halkın kabiliyet ve isti­
olmuş, öbürleri de b un u bildikleri için ses
dadına göre lüzumlu şeylere teşebbüs olun­
çıkartamamışlardı. Lâkin, el altından hare­
duğu takdirde beş on yıl içinde Allahın yar-
kete geçip bir fitne ve fesad yaratarak bu
dımiyle istenilen şeylerin hasıl olacağı belli
hareketi önlemeleri ve önayak olanları ber­
olmakla beraber Allahın yardım ve inâyetine
taraf etmeleri ih.tirp.ali akla gelebilirdi.
itimad edip Peygamberimizin ruhanî im da­
Mustafa Keşid Paşanın heyecanı, sadece bu
büyük ve tarihî hâdisenin vu kuu ile yıllar­ dına dayanarak bundan sonra devletimizin
dır beslediği idealinin hakikat alanına çıktı­ ve memleketimizin iyi şekilde idaresi için
ğını görme anının gelip çatmasından değil, bazı yeni kanunlar konulması lüzumlu ve
böyle endişelerden de ileri geliyordu. Nite­ m ühim görülmüştür. B u kanunların esas
kim, Tanzimatm ilân edileceği günden evvel­ maddeleri de can emniyeti ile ırz, nam us ve
ler de zihnen pek meşgul bulunduğu için y a­ malın korunması, vergi tayini, lâzım olan
n m a yaklaşamayan kethüdası — sonradan v e­ askerin toplanış tarzı ve kullanılma müddeti
zir olan— Topçubaşızâde Salih Bey o akşam meselelerinden ibaret olup şöyle ki: dünyada
gece yarısından sonra fırsatını bularak ken­ candan ve ırz ve namustan daha aziz bir şey
disine sokulup maruzatta bulunm ak isteyince olmadığından bir insanın onları tehlikede
Mustfaa Reşid Paşa ona ağız açtırmadan: gördükçe yaradılış itibariyle hiyanete mail
«Efendim, sen ne düşüncelerdesin, ben olmasa bile can ve nam usunu korum ak için
ne haldeyim. Ben yarınki gün bir tehlike­ elbette bazı şeylere bas vurmayı, bunun da
deyim ki akşama sağ çıkacağımdan ümidim
devlet ve memlekete zararlı olageldiği her­
yoktur* demişti (Lûtfî Tarihi, C: 6, S: 64-65).
kesçe kabul edilmiş olduğu gibi, bilâkis can
B u n a rağmen her ne olursa olsun Hatt-ı hu-
ve nam usundan emin olduğu takdirde sada­
m a yu nu bizzat okumağa karar vermiş ve bir
tehlike vukua gelirse buna katlanmayı peşin kat ve doğruluktan ayrılmıyacağı ve işi gücü
olarak göze almıştı. Kendisi, biraz evhamlı hem en devlet ve millete iyi hizmetten ibaret
olmakla beraber, son derece cesurdu. Siyasî olacağı da belli ve meydandadır. M al em ni­
hayatında bu cesaretinin bir çok misallerini yetinin m evcud olmayışı halinde ise, herkes
daima vermiştir. ne devlet ve ne milletine ısmmayıp, ne de
memleketin imarına bakmayıp daima endişe
ve izdıraptan kurtulamıyacağı gibi aksi tak­
Tanzimat fermanı (Güihane dirde, yâni mal ve mülkünün tam emniyet
hatt-ı hümayunu) içinde olduğu halde de hem en kendi işi ile
ve geçim imkânlarını genişletmekle uğraşa­
Hattı okuma vakti geldiğinde Mustafa cağı ve kendisinde günden güne devlet ve
Reşid Paşa, metin adımlarla kürsüye doğru millet gayreti ve vatan sevgisi artıp ona göre
ilerledi. Merdivenleri ağır ağır çıktı. H ü k ü m ­ iyi harekete çalışacağı şüpheden uzaktır.
darın bulunduğu tarafa doğru saygı ile bak­ Vergi tayini maddesi ise, bir devlet m em le­
tıktan sonra hazır bulunanları nazikâne se­ keti korum ak için' elbette askere ve diğer
lâmladı ve Hatt-ı hüm ayu nu yüksek ve per­ lüzumlu masraflara muhtaç bulunup b u ise
vasız bir sesle ve son derece güzel bir tarzda para ile idare olunacağına ve para da tab’a-
okudu. n m vergisiyle hasıl olacağına göre bun un da
B u Hatt-ı hüm ayunun bugün konuştuğu­ çaresine iyi bir şekilde b akm ak çok m ühim
m u z dile çevrilmişi şöyledir: olup gerçi ilk zamanlarda gelir sanılmış olan
bir elden toplayış belâsından hamdolsun
«Benim Vezirim, memleketimiz ahalisi bundan evvel kurtul­
Herkesin bildiği gibi, devletimizin m e y ­ muş ise de, memleketi tahrib vasıtası olup
dana çıkışının başlangıcmdanberi K u r ’an h ü ­ hiç bir zam an faydalı sonuçlar verm eyen
kümlerine ve şeriat kanunlarına m ükem m el zararlı iltizam usulü hâlâ mevcut ve bu da
şekilde riayet olunduğundan saltanatımızın ' bir memleketin siyasî ve malî işlerini bir
kuvveti ve d urum u ve bütün tab’asm m refah a da m m bildiği gibi kullanmak üzere eline ve
ve mamurluğu son dereceye varmışken, yüz belki de cebir ve kahır pençesine teslim de­
elli yıl var ki birbirini kovalayan gaileler ve m e k olup o da zaten eğer iyi bir a dam de­
çeşitli sebeplerden dolayı ne şeriat, ne de ğilse hem en kendi çıkarma bakarak bütün
kanunlara uyulm ak yüzünden eski kuvvet işi gücü başkasına haksızlık ve zulümden
ve m a ’murluk tam tersine zayıflık ve fakir­ ibaret olduğundan bundan sonra memleket

2982
___ '
^V .,v -r- .,— ‘^ «***»*<*&*'&***' \
j # & èï , :^ } ^ ¿ ^ ^ - - / - — * * * * * < f^*? f * * \
%*j& -J&-* -V" *&► ^ -wv J- $tJ *» > -- * Û **** ^-.r-* * * * v / f * ^
:’'s> p¿*¿¿ ••• •-; /j ^j^'- s.. ,. ,i „ CJç'ïS'V'* ‘A ’£4-
's \&* Ş*i>£**4 * ? « <

* w *,,C->j»v : *¿i >*>'■*y+ ij* ¿*ifjb &iffjj'


& & & * ¿# J¿s v»f¿ ¿ V * ¿ j *~f¿'¿^*s, K s + y r w * i

& -^V' -'Jfe»?^ -'Jf^VW ->>A*□


?rJ ■
■--
.J- S y > ' '¿j *>J WJ *< ;>* Ok*S¡jt*jí\*¿SJ/3y¿&>

& 4 ÏÎ* •■> ¿ & "*¿i& * * & $¿'¿Á í '•

V W * £ , t S V j «T *> ‘ í > * ¿A* 't r - á ^ t * * * ¿ > <S^V?* -<A»* < ^ V ^ ‘ * *


4^ 7^ ♦ A ^ y j & f ; t¿'■#{fjJ! i *»1 <¿¡m 's *?*>ty*. *^>* í¿~°*s,' ¿‘ j y -&1

I '; •jjJ}'- K'y & i¿ ■>✓> ¿-' *&' ¿ A <•&* •-•v-s>'.-^ % /& * * * * •* '*J¡?&'ÍS '¿>'S ¿-'¿iS,

: Mty 1>JÚ* éfj- v j j & i / y '©«> 2*

i ^ y ^ V 'ÿ w u ^ Úi / ^ L ^ Â s r ^ **S- & * * * * * vfyiT?** 1

V*sj¿s¿¿^■ \ ^- 'yÁ>,*° *?*'*■■•''-?' ®*J'*<^£.«* g **& & C


L<J'rjjj £>* wv ’-.Á ' ^ ■
• ^'-j»1' -
••;i --'J-:w-^ ‘'-^ ^W rJw V
*.>* ■^P^'-.^.-jr.v' -^‘v-></\.r- «^U-y*j**úi •*' ^ < <''*'?¿'»»if**’'*'

^ /j <¿?S.

*<¿¿ é & *&»<&?' ^ ^

4&¿( £ b s î J & '


& V¿ ' - i & ' ı x~* — ^*-^-r>v*'g5 vf»w’i./‘-ç>''>V ".•^'-yy*-r/.v^ '¡¿¿»uf*

^ 5 ^ !Ji? WfcjílfrWy ^ W > ¿ 4 ■


’ t>W

^ y t * * J ö& v v ^ -í » ^ v .
^■J -■>■»V 'İ V ; ,!•.>-■»Ví.>>><.wv;j> .• ;_^ '4?», ^ ,•/; ‘f V^j^>*> * * f * A ?,-<< < J * ^

.. <?*<&&*« y*¿4m> ' -A -


•■
, '„ » - .,* 1^
P ^ V '^v ,, , , , , ,
-s , * .i > ,* ,
• . ;. < tí V*^ > »JA1«£ *;«<£■
':V^ ^ '
'. * ; 4 ---- ¿i -
.

^ < ^ V e í í ^ ,V ^ ’ ^ ^ .-
i||i|p Ä | i ( B p ® - 1 1 ^ ^ •

„ Tan2imat - «> - ' (B ^ kâiet Arsivinden)


R e ş id P a ş a n ın okudug

2983
ahalisinden her ferdin malına ve kudretine sına sebep olduğundan her memleketten lü­
göre uygun bir vergi tayin edilerek kimse­ zum unda istenecek asker için bazı iyi usuller
den fazla bir şey alınmaması ve devletimizin ve dört veyahut beş sene kullanıldıktan son­
karada ve denizde askeri ve diğer masrafları ra bir değiştirme yolu konulması gerekir.
da lâzım gelen kanunlarla sınırlandırılıp Velhasıl bu nizamî kanunlar hasıl olmadıkça
açıklanarak bun un ona göre yapılması lâzım­ kuvvet ve m a ’m urluk ve birlik ve düzenlik
dır. Asker maddesi de, yukarıda yazılan m ü ­ elde edilmesi m ü m k ü n olmayıp hepsinin
him maddelerden olup gerçi vatanın m u h a ­ esası da bu anlatılan maddelerden ibaret ol­
fazası için asker vermek ahalinin boynuna duğundan bundan sonra suç işleyenlerin dâ­
borç ise de. şimdiye kadar süregeldiği gibi vaları şer’î kanunlara göre açık olarak ince­
bir memleketin mevcut nüfusu sayısına ba- lenip görülerek h ü k ü m olmadıkça hiç k im ­
kılmıyarak kiminden tahammül derecesinden senin hakkında gizli ve açık idam m u a m e ­
fazla ve kiminden noksan asker istemek h em lesi caiz olm am ak ve hiç kimse tarafından
nizamsızlığa ve h e m de pek faydalı şeyler başkasının ırz ve nam usuna tasallût vuku-
olan ziraat ve ticaretin ihlâline sebep olduğu bulm am ak ve herkesi m al ve m ülküne tam
gibi, askerliğe gelenlerin ömürlerinin sonuna serbestlikle malik ve mutasarrıf olarak hiç
kadar kullanılmaları da h em bıkkınlığa ve bir taraftan m üdahale edilmemek ve meselâ
tahammülsüzlüğe h em de neslin çoğalmama­ bir kimse bir töhmet altında bulunur veya
bir kabahat işlerse onun vâris­
leri . veraset haklarından m a h ­
rum edilm em ek ve saltanatımı­
zın tab’ası olan müslümanlar
ve diğer milletler b u şahane
müsaademize istisnasız müzahir
olmak üzere can ve ırz ve n a ­
m us ve m al maddelerinde şe-
riatin hü k m ü iktizasından ola­
* wuvî-u*>* rak memleketimizin bütün aha­
w;'* fjU,«.<!». lisine tarafımızdan tam teminat
¿j*İÇİ?4İ—J ^ J** ^5 *7•
-y verilmiş ve diğer hususlara
—--w-—j-— • jjjj w-c dahi oy birliği ile karar veril­
'jjU.'' 4İ.J. j J J3J ütj^ Vji» ıj*yî*ıjyi C>Vj-6j»j J*^V mesi lâzım gelmiş olduğundan
•jl»''SjrVî J-*-’ •/») *-îJ ■'—2^ ^ »sA - j ' . ' T j-.lsîjKj'-jji£j «j|iCii—•
jijl*^ 1».wjJj' 'SJ.LOC’urJj-j' ■‘-ı j/iI*-*fK»1¿-¿jj j,»oi*»} Meclis-i Ahkâm-ı Adliye üye­
İİlf i, •sj-,j\Jİ Jl*. leri gereği derecesinde çoğaltı­
''¿'t J w-iUL. j¿1A.İJJ’ lıp ve devletimizin vükelâ ve
jiU.1ji^-i¿Liy vu
ricâli de ta’yin olunacak bazı
. ^1, V 14 «-fi-.
C.Lcj J-oU J*# .J.Ji UÜ.C.I.TCJJ«oL-Tj günlerde toplanarak ve hepsi
«J* JjjJ i J>JJ.Jİ 4 j'jU-'î J-j «, W3 J 3 U Lj düşünce ve mütalâalarını hiç
£*}* O?'?J»-!♦£** s- '-,V'J— a> ¿X*» çekinmeden serbestçe söyleye­
-»y . j fji*r
rek b u can ve m al emniyeti ve
Jj*rt«itJS'j*K'«4dilj4Î/+ <UUijt
•jUa4 ¿y. ¿‘J-f O a O j j - *—1 JÎ uS^-y.;.» vergi hususlarına dair lâzım ge­
•ı & t <£■& j. Oj— J j ' tS"jt ’J-''ûJ-y ‘Cjd *S i j V *Ü-lt J>Jİ Jİj JU l ’
¿ j3 Şjy*3 p fü ,05Lcî
_p ■
*.’ < ¿X>-3 *5-JJ İ t il3 ^\ y ^İ3 ¿ ¿ ¡' JL
len kanunlar bir taraftan ka­
y.i& J¿V ÜjUo j j * 4 Uli’a-3j A elif 4-İ1-¿ t jU l*» rarlaştırılıp askerî tanzimat
¿u. i—» ÖJ‘-Jj» ^ «i»vslj maddesi de Serasker Kapısı
»ûW c ¿ c <• '¿»j&'y-i Dâr-ı Şûrasında konuşulup her
j-» ¿¿s»j«* û1*?V J—
y\—° vV-y'-^j i»liıy5 kanun kararlaştırıldıkça, her
jV •—C*- '-JJöx>_I^İ.it.ljii şeyin Allaha ait olduğu nisbet­
Jiü;UÜJjj ¿.’¿îJjH>lOuUİ l/-i. J te, işlerde esas tutulmak üzere
İV»)' 4«îj' «JiÎ’iU* JU*'jOfjyty wVj »¡Ş*
vjTK'ı-o*j' ör*w^*J¿Jjj ^iı jjjii üstü Hatt-ı hüm ayunum uzla tas-'
.j’ı» JJ«ij' ij'Jtîy-*“>»jîJ JUjl +U5^iCtri» dik olunm ak için tarafımıza arz
ö J1—j«Jcljj O <111 li olunsun. B u şer e uygun ka n u n ­
i-Jİjt lar yalnız din ve devlet ve
-i/ 5 J.*1¿l*i; J-JÜj.,t J1-" ^ <!i«jj16«— ^
«îilfiiS'.ij<W>.v)<>İ!Ak.¿Lû W UjijÎUİT memleket ve milleti ihya etmek
«r^ ’*z1 *r>i;■ j-
»*:?.^ ovı•.•<_?! ii.^ı Cî*5 tîJÎl.j için konulacağından tarafımız­
j ^ ıA>V ¿.Ul/JtOL-«¿ j/ ıf>v-"1iİ5jeCÖ.V-i>î»eıii-**⻫>J Oüjl^i dan bunlara aykırı hareket v u ­
1İUjyij j^rj}-*ı»î^î'-a*- 'j-iJ L.lüuic^»îvjVj!jjw iûJo
ku bulmayacağına ahd ve mîsak
*ri-JEVsl"y.U *î *#
j «3^^3 vyîl»*3*jUjj* olunup Hırka-i Şerif odasında
tifiis. *>jf‘^JJb ¡w*1 *JU!crjl«w , “?=*■t W)UM •¿»¿(»U.X» bütün ümera ve vükelâ hazır
*> •J;; ¿i*-/"¿a •i»5 Ji» oldukları halde Allaha yemin
edilerek ülema ve vükelâ da
Tanzimat fermanının devletin resmî gazetesi olan tahlif olunacağından ona göre
«Takvim-i V e kay i» de ilânı ülema ve vezirlerden velhasıl

2984
her kim olursa olsun şer'i kanunlara ay­ üyeleri çoğaltılacak ve bir taraftan devletin
kırı hareket edenlerin sabit olan kaba­ ileri gelen vükelâ ve ricâli de belli zam an ­
hatlerine göre cezalarının lâyık oldukları larda toplantılara katılıp bütün bunlar h a k ­
şekilde ve hiç bir rütbeye ve hatır ve gönüle kında kanunlar ve b u arada bir ceza kanunu
bakılmadan yerine getirilmesi için hususî bir hazırlayacaktır.
ceza kanunu da tanzim ettirilsin. Bütün m e ­ 10 — Bütün devlet memurlarına belli
murların şimdiki halde kâfi miktarda m aaş­ maaşlar bağlanacaktır,
ları bulunup eğer henüz bulunmayanları var­
11 — Rüşvet, kati olarak kalkacak ve
sa onlar da yoluna konulacağından şer’an
buna cesaret edenler şiddetle cezalandırıla­
m enfur olup memleketin harap olmamasının
caklardır.
en büyük sebebi olan pek çirkin rüşvet işinin
bundan sonra vukua gelmemesinin de k u v ­ 12 — H ü k ü m d ar bizzat kendisi bu usul­
vetli bir kanunla tekidine bakılsın. B u anla­ lere riayet etmeği ve bunlara aykırı davran­
tılan şeyler eski usulü baştan başa değiştir­ m amayı kabul ettiği gibi, ülema ve devlet
m e k ve yenilemek olacağından b u şahane ricâli de bu hususta yemin edeceklerdir.
irademiz İstanbul ve bütün memleketlerimiz
ahalisine ilân edilip duyurulacağı gibi dost
Gülhane Hattmm iç ve dıştaki tepkileri
devletlerin de b u usulün inşallah ebediyyen
bekasına sahid olması için İstanbul’da oturan Gülhane Hatt-ı h üm ayu nu nu tenkid
bütün elçilere de resmen bildirilsin. H e m e n edenler, onun biraz acele ve belli bir progra^
U lu Tanrımız hepimizi muvaffak buyursun m a bağlı olmayarak gelişi güzel hazırlandı­
ve bu kurulan kanunlara aykırı hareket ğını, b u yüzden tertipsizliğini ileri sürmüş­
edenler Ulu Tanrının lânetine uğrasınlar ve lerdir. B u düşünceler, az çok yerindedir.
ebediyyen kurtuluş bulmasınlar, Â m in (Gül- Ancak, Mustafa Reşid Faşanm , hazır H ü k ü m ­
hane Hatt-ı hüm ayunu: Başbakanlık arşivin­ darı ikna etmişken onun caymasına vakit
deki orijinalinden). bırakmadan Tanzim atm ilânını bir oldu bitti
şekline sokmak için pek acele ettiğini, iç ve
dış siyasî olayların da kendisini ayrıca böyle
Tanzimat fermanının getirdiklerinin davranmağa zorladığını, b u yüzden metnin
kaleme almışını kısa bir zam ana sığdırmak
ana hatları zorunda bulunduğunu un u tm am ak lâzımdır.
B u n a rağmen bu fermanda tatbiki düşünülen
Gülhane Hatt-ı hü m ayununun ilân ettiği her şey anlatılmış ve hiç bir şey unutulma-
prensipler şu şekilde hülâsa edilebilir:
1 — Osmanlı. memleketlerinde yaşayan
hangi din ve millete mensup olursa olsun
bütün tab’a can, ırz ve nam us garantisine
sahip olacaklardır.
2 — Herkes mülkiyet hakkına sahip b u ­
lunacak ve. bu hak ferdin lehine olarak dev­
W
let tarafından müdafaa edilecektir.
3 — Vergiler için belli ve âdil nisbetler
tayin edilecek ve vergi mükellefiyeti eşit
olacaktır.
4 — Askerlik hizmeti için belli bir süre
ve her .yerin nüfusu nisbetinde mükellefiyet
konulacaktır.
5 — Suç işlediği iddia olunanlar hakkın­
İ
da tahkikat açık olarak yapılacak ve bunlar
alenen m uh akem e edileceklerdir.
6 — K im se hakkında m ahkem enin kara­
rı (hükm ü) olmadan idam cezası tatbik olu-'
namıy a çaktır.
7 — M a h k û m olanların vârisleri veraset
hakkından m ahrum edilmiyeceklerdir.
8 — Bütün bunlar hakkında çeşitli din
ve milletlerden olan tab’aya eşitlik tanına­
Tanzimat için biri okunduğu yerde, diğeri
caktır.
Bayezid camii avlusunda dikilmesi kararla­
9 — İkinci M a h m u d devrinde kurulan şan, fakat projesi ancak onbes sene sonra
ve bazı teşriî ödevleri de bulunan Meclis-i yapıldığı haîde tahakkuk edemeyen
Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliyenin bir taraftan âbidenin resmi

2985
mıştır. Esasen b u ferm andan gaye, kabul İkinci M a h m u d devrindenberi başlayıp T a n ­
edilen prensipleri ilândan ibaretti. B u pren­ zimat'ça tamamlanan, b u ihtiyacın giderilmesi
siplerin tatbiki için lâzım olan kanu n ve ve idari tasarrufların yerine geçecek ve b ü ­
nizamların hazırlanması da bir meclise ha­ tün imparatorlukta yürürlü olacak kanunla*
vale ediliyordu. rm hazırlanmasıdır.

A ncak, bütün bunlardan Osmanlı devle­


tinin o zam ana kadar ka nu n ve nizamlardan İstanbul halkının durumu, yabancı
m a h ru m bulunduğu mânasını çıkarmamak
lâzımdır. Devlet; Fâtih devrine kadar m e v ­
basının neşriyatı
cut örf ve an’anelere göre idare olunurdu.
B u Örf ve âdetler ise muhit, zaman, ihtiyaç - Tanzim atm ilânı, İstanbul halkı arasında
ve göreneklerin doğurduğu kaidelerin kısmen sevinç uyandırmıştı. Onları sevindiren, k en ­
din kurallarıyle birleşmesinden hasıl olmuş­ dilerine vadedilen huzurdu. Gayrı müslim-
tu. B u n d a genel olarak O ğ u z töresinin de lerin sevinci ise iki kat oldu. Müslümanların
b üyük etkisi vardı. Fatih, bütün bunları top­ devlet idaresi, askerlik ve tarım gibi işlerle
layıp tasnif ve tensik ederek bir kanu n şek­ uğraşmalarına karşılık, nail oldukları bir çok
line soktu. Kavanîn-i Âl-i O s m a n denilen b u muafiyetlerden istifade ile ticaret, küçük en­
kanun, memleketin Anayasası idi. Y a v u z düstri ve esnaflık sayesinde son yüz yılda
Selim ve oğlu K a n u n î Süleym an ise, devrinin imparatorluğun en kalkınmış zümresi onlar-
ve kendi görüşlerine göre daha ileri za m an ­ dı. Şehir ve kasabalarda yaşayanları b u sa­
ların ihtiyaçlarını da gözönüne alarak bazı yede orta refah seviyesinin üstüne çıkmış­
değişiklikler ve ekler kattılar. B u anayasa­ lardı. Hıristiyan köylü zümresi askerlikle
nın dışında Osmanlı devletinde M edenî K a ­ mükellef olmadıkları için son yüz yılda dur­
nun, Ceza K a n u n u , Vergi ve Ticaret K a n u n ­ m adan devam eden savaşlara katılmamış­
ları, İdarî kanunlar, Teşkilât kanunları da lardı. B u yüzden köyleri daha m a m u r ve
mevcuttu. A n c a k bunlar bir tane olmayıp kendileri daha refahlıydı. Tanzim at ise, on­
her eyâlette o eyâletin hususiyetine göre lara da can, m al ve ırz garantisi veriyordu.
Ayrıca, müslümanlardan farklı elbise giy­
tedvin edilip ayrı kanunlar şeklindeydi.
Bunlar, u m u m î ve müşterek vasıfları haiz m ek, şehir içinde ata binem em ek, gâvur diye
olmakla beraber, tatbikat ve teferruatta hakaretli şekilde anılmak gibi şeyler de orta­
mahallî icaplara göre ayrı hususiyetler taşı­ dan kalkıyordu. Sonradan zam an zam an
ısdar edilen ıslahat fermanları ve nihayet
yorlardı. Zira, Osmanlı devleti ayrı din,
1876 anayasası arada tam bir eşitlik kurmuş,
m ezhep ve milletlerin yaşadığı ülkelerin bir
araya gelmesinden doğm a bir imparatorluk­ bütün devlet memuriyetleri kendilerine açıl­
tu. Birbirinden çok zam an tam am en ayrı et­ mış, eskiden müslümaıılar hakkında şahitlik­
nik, toplumsal, tarımsal, ekonomik vasıfları leri bile kabul edilmezken m ahkem elerde
hâkimlik etmişler, b ü yük elçilik, nazırlık
olan b u ülkelerin aynı kanunlarla idaresine
im kân yoktu. Bunlar mahallî örf ve ihtiyaç­ .iTibi en yüksek memuriyetlere yükselmişler,
lara cevap vermedikçe ne devlet ve ne de ayrıca cemaatleri için çeşitli imtiyazlar elde
etinişler, şeref ve haysiyetleri ile servet ve
tab’a için faydalı olamazlardı. B u yüzden
refah içinde yaşamışlardır.
bilhassa yeni fetihlerle alm an memleketlerde
ekseriya Osmanlı idaresinden evvel mevcut İkinci M a h m u d , saltanatı sırasında, vilâ­
kanunlar kısmen ibka olunur, kısmen halkın yetlerdeki âyân adlı türedilere karşı çetin
lehine olarak tâdil edildikten sonra tatbikine bir mücadele açıp hepsini sindirmişti. Tan-
d evam edilirdi. zimatm tatbikatından olarak yine kuvvetlen­
m e k istidadını gösteren b u züm reye göz aç­
Fetihler devri kapanıp imparatorluk tırılmamış, mütegallibe kılıklı valiler tepe­
topluluğuna dahil ülkeler, b u topluluk içinde lenmiş, vilâyetlerin İdarî ve malî işleri k u v ­
uzun müddet bir arada yaşadıktan 'sonra vetle m erkeze bağlanmış ve devlet gelirinin
yavaş yavaş müşterek hususiyetleri çoğaldı. onun b u n u n kesesine girmesine engel olun­
Müşterek ihtiyaçları hasıl oldu. Ond o kuzu ncu muştur. Tanzimat, imparatorlukta bir prog­
yüzyılda #ise, Macaristan, Erdel, Kırım, Besa- ram dahilind eyâlet eyâlet tatbik olunmuş,
rabya, Özi, M ora gibi bir çok yerler elden rastlanan mahallî dirençler m utlaka kırılmış,
çıkmış, müslüman tab’a n m yaşadığı yerlerin b u harekete karşı olanlar sindirilmiştir.
nisbeti, hıristiyan tab’asının yaşadığı yerlerin
nisbetine göre süratle artmıştı. A ra d a n ge­ Tanzim atm ilânının, A v r u p a ’daki akisleri
çen üç dört yüz yıl, bir çok alanlarda m a ­ çok müsbet olmuş; Londra, Paris ve Viyana
hallî hususiyetleri ortadan kaldırmış bulunu­ gazeteleri b u hareketi alkışlayıp, göklere
yordu. imparatorluk artık her ülkesine şâmil çıkarmışlardır. Gerçi Osmanlı devletinin v
müşterek kanunlarla idare edilebilecek hale düşmanları, Babıâlinin biraz sıkışınca tatlı
gelmişti. B u yüzden, eyâlet kanunları esasen ıslahat vaadleri ile taahhütler altına girmek
unutulmuş, tatbikattan fiilen kalkmış olan­ ve güçlükler ortadan kalkınca bildiğinden
ların yerini İdarî, tasarruflar almışti. İşte, şaşmamak mesleğinde olduğunu ileri sürüp

2986
b u yeni hareketin değerini düşürmek iste­ luğu yüzünden mutaassıp güruhu Mustafa
mişlerse de, Mustafa Reşid Paşayı yakından Reşid Paşanın aleyhine dönm üş olduğu gibi,
tanıyan Batı devletleri onun şahsında bu Tanzimata taraftar olmayan devlet ricâli ve
dâvanın beka ve istikrarını gördüklerinden hattâ b u arada Avusturya elçisi b u meselenin
b u sefer b u isin ciddî ve kat’î şekilde ele halli için Paşanın azlinden başka çare bulun­
alındığına inanıyorlar ve Osmanlı devletine madığını Padişaha duyurm anın yolunu bul­
itimad ediyorlardı. Nitekim Tanzimatin ilâ­ dular (Ali Fuad: Ricâl-i Mühimme-i siyasiye,
mından onbeş yıl sonra Çarlık Ru sya’sının, S: 9). B u zevatın M e h m e d A li Paşanın parası
imparatorluğun varlığına kasteden hareketi ile hareket ettiği rivayet olunmuştur ki, bu
karşısında birleşerek yardıma koşmuşlar, pek m ü m kü n dü r. Nihayet, daha onbeş gün
birlikte savaşmışlar ve birlikte kazanılan evvel Mısır meselesinde gösterdiği başarı do­
Kırım harbi sonunda Paris’de akdolunan lay isiyle pırlantalı İmtiyaz nişanı ve bin altın
meşhur andlaşma ile Osmanlı devletini A v ­ aliyye verilmiş olan Mustafa Reşid Paşa, ev­
rupa devletleri topluluğuna kabul edip ve velce kaydettiğimiz gibi Hariciye Nazırlığın­
mülkî bütünlüğünü müşterek garanti altına dan azlolundu. Kendisi, Edirne valiliğine ta­
almışlardır. B u ise, geçen onbeş yıl içinde yin edildi. Yerine de Rifat Paşa getirildi (31
b u dâvadan vazgeçilmediğini ve bazı durak­ mart 1841). A ncak, Reşid Paşanın azli ile
lamalara rağm en işin yürüdüğünü görmele­ Tanzimattan vazgeçildiği gibi bir düşüncenin
rinden ileri geliyordu. hasıl olmaması için Babıâliye gönderilen bir
Katt-ı hüm ayunla Tanzim at hareketinin y ü ­
Tanzim at aleyhtarlarınızı faaliyeti, rüyeceği bildirildi (Atâ Tarihi, C : 7, S: 6).

Reşid Paşanın azli ve uzaklaştırılması


izze t M eh m e d Paşanın ikinci Sadareti
Tanzimatin ilânı sadece Mısır meselesi­
nin halline yarayacağı için pek ses çıkarma­ Mısır valisine verilecek olan İmtiyaz
mış ve işe karışmamış bulunan pek çok dev­ fermanı yüzünden Sultan Abdülm ecid tara­
let rıcâli, b u iş sona erer ermez el altından fından politik mülâhazalarla Hariciye N e z a ­
faaliyete geçmişlerdi. Evvelce Mısır mesele- retinden azledilen Mustafa Reşid Paşa, tayin

-- — „iarak on iki serte sonra 1850 de Brüksel’de basılan


ırası
'onz madalya. Büyüklüğü yedi santim çapında olan bu madalyanın
asili; '¡ndan İstanbul Arkeoloji müzesinde de mevcuttur.

sini naklederken yazdığımız gibi, Mustafa edildiği Edirne valiliğine gitmemişti. O n u


Reşid Paşa, M e h m e d Ali Paşaya verilen ilk çok takdir eden Abdülm ecid, iki sene son­
ferm andaki şartların hafifletilmesini doğru ra arzusunu yerine getirip Paris elçiliğine
bulmamıştı. H albu ki Londra’da hazırlanan gönderdi. Mustafa Reşid Paşa b u suretle
protokolün imzası, bu fermanın M e h m e d Ali uzaklaştıktan sonra İstanbul’da en nüfuzlu
Paşa tarafından kabulüne bağlı idi. O zam an kimse olan onun rakiplerinden Serasker Rıza
M e h m e d Ali Paşa, b u cihetlerin detiştiril- Paşa kaldı. Sadrıâzam M e h e m d E m in R a u f
mesini temin için Osmanlı Hariciye Nazırına Paşa bile onun nüfuzuna baş eğmişti a m m a,
el altından görülmemiş rüşvetler teklif et­ devrimciler ile yapmış olduğu işbirliği u n u ­
mişse de, kabul ettirememişti. B u n u n üzerine tulmamıştı. Serasker Rıza Paşanın ısrarı
o da ilk imtiyaz fermanını kabul etmemekte .üzerine ihtiyarlığı ve artık istirahate m uhtaç
ayak diremiş ve yeni bir buhrana sebep ol­ bulunduğu bahanesiyle azledilip eski Sadrı-
muştu. B u sırada AvrupalIlarla fazla dost- âzamlardan Dârendeli İzzet M e h m e d Paşa,

2987
sevkedilen K ü tahya ve Karahisar. bölgeleri
redif erleri, isyan ederek memleketleri tara­
fında savaşmak . istediler. Hareket, şiddetle
bastırıldı. M es’uller m a h k em ey e verilip şid­
detli cezalara çarptırıldılar. A y n ı şekilde,
L ü b n a n ve Cebel-i D ü rü z’de kargaşalıklar
çıktı. B u n u n üzerine M îr K asım azledilip
Macarlı Ö m e r Paşa, Cebel E m in i tayin edildi.
T anzim atm tatbikinde yalnız mutaassıp
yobaz güruhu ile menfaatleri bozulan bir
kısım devlet ricâli memnuniyetsizlik göster­
mekle kalmıyor, ne gariptir ki b u suretle
eskiye nazaran durumları düzelen hıristiyan
tab’a n m da muhalefetine uğruyordu. M üslü­
manlarla aynı haklara sahip olmak, onları
birdenbire şımartmıştı. Şimdi, daha heyecanlı
idiler, imtiyazlarının genişletilmesi, onları
daha fazlasını istemeğe şevketmekten başka
bir işe yaramamıştı. Kendisini ortodokslarm
hâmisi ilân ve Edirne muahedesiyle b u h u ­
susta bazı haklar elde etmiş bulunan Rus
Çarı bun dan istifadeye hazırlanıyordu. O s ­
manlI memleketlerinde yaşayan çeşitli mîl­
letlere m ensup bütün ortodokslar da onu
Rıfat Pa-a hâmî bilerek müracaatta bulunuyor, katoük-
ler aynı şekilde Fransa’ya ve sayıları gittikçe
artmakta olan protestanlar ise İngiltere’ye
ikinci defa olarak b u m a k a m a getirildi (4 başvuruyorlardı. B u arada Ruslar kendisin­
aralık 1841). den m e m n u n bulunmadıkları Sırp K nezi
İzzet M e h m e d Paşa, Tanzimattan evvelki Miloş’u istifaya m ecbur ederek yerine M ihal
gibi bir Sadrıâzam olmak iddiasmdaydı. İşe adlı birisinin getirilmesine m uvaffak olmuş­
başlar başlamaz ilk olarak Mustafa Reşid lardı. B u , Rusya’nın Tanzimattan sonraki ilk
Paşanın adamlarından olup onun yerine müdahalesiydi. Halbuki Sırb halkı Miloş’dan
Hariciye Nezaretine getirilen Rıfat Paşayı m e m n u n d u . Nitekim M ihal’in zalim idaresine
azil ile b u m a k a m a Sarım Efendiyi tayin ancak iki yıl kadar dayanabilip sonunda onu
ettirdi. B u n a benzer başka icraatı ile m u h a ­ koğmuşlar ve yerine K a r a Yorgi soyundan
fazakârların gözüne girdi ise de, Sadarete Aleksandr’m knezliğini temin etmişlerdir.
gelmesiyle birlikte huzursuzluklar ve hattâ B u n d a n dolayı da Sırbistan’da Obrenoviç ve
bazı karışıklıklar başladı. Y e m e n tarafına K a r a Yorgi hanedanları arasında b ü y ü k re­
kabet doğmuş, Rusya ile Avusturya ayrı/ta­
rafları tutarak b u rekabeti körüklemişlerdir.
B u haller Bulgaristan’a da sirayet edip ayak­
lanma alâmetleri belirince, devlet kuvvetleri
düzeni iade ettiler. Rusya; b u n u da bahane
ederek müdahalede b ulun m ak istediyse de
m ey da n verilmedi.

M ehm ed Emin Rauf Paşanm tekrar


Sadarete gelmesi, Mısır valisine
rütbe verilmesi

Abdülm ecid, İzzet M ehm ed Paşanın


sadrıâzamlığmdan m e m n u n kalmamıştı. O n u n
aslında Tanzimat hareketine taraftar olmadı­
ğını daha evvel bilmiyordu. Lâkin, hâdise­
lerin inkişafı ile d u r u m u kavrayarak Sa da ­
reti dokuz ayı doldurmadan azledip yerine
evvelce ihtiyarlığı ve istirahate ihtiyacı baha­
nesiyle uzaklaştırılan M e h m e d E m in R a u f
Paşa dördüncü defa olarak b u m evkie geti­
Sırp Knezi Miioş Obronovic rildi (30 ağustos 1842). Zaten Padişahın ne

2988
zam an başı sıkılsa R a u f Paşayı Sadarete dâ- Paşa devlette en kudretli iki şahıs haline gel­
vet ederdi (A b d u r ra h m an Şeref: Tarih m u ­ mişler, bütün iktidarı aralarında paylaşarak
sahabeleri, S : 8). O n d a n boşalan Meclis-i devlet idaresini tam am en ellerine almışlardı.
Vâlâ Başkanlığına da Halil Rifat Paşa tayin Abdülmecid, bilhassa Rıza Paşanın tahakkü­
olundu. m ü n den bıkmış olduğu gibi, Tanzimatı da
Mısır meselesi hallolmuş, M e h m e d Ali ciddiye almadığını hissediyordu. Nihayet,
Paşa, devlete tam a m en baş eğmiş bulunuyor ikisini birden azledip Meclis-i Vâlâ Reisi
ve b u uysallığı d evam ederek yeni gaileler Süleym an Paşayı Seraskerliğe ve eski Maliye
çıkarmıyacağı anlaşılıyordu. Kendisini büs­ Nazırı Nafiz Paşayı yine Maliye Nazırlığına
bütün m e m n u n ve tatmin etmek için H ü ­ tayin etti (18 ağustos 1845 - 14 şaban 1261).
küm dar tarafından Sadrıâzamlık rütbesi ve­ Seraskerin azli, b ü yü k bir hayret u y a n ­
rilip b una m ahsus nişan bir Hatt-ı h ü m a ­ dırdı. İkbali gözleri o kadar kamaştırmıştı ki,
yunla Mısır’a gönderildi (Lûtfî Tarihi; C : 7, azlini duyanlar birbirlerinin kulağına b ü yü k
S: 46). bir ihtiyatla: «D u y d u n u z m u ? Serasker azl-
olunmuş... am m a! benden d uym uş olmayın!»
diye fısıldamışlardı. Kendlisi h e m Serasker,
Padişahın yurd içi tetkik gezisi h e m de M ab ey in Müşiri olarak ikbalinin en
üst kademesine çıkmış bulunuyordu. Sadrı-
Osmanlı hükümdarları yüz yıldan fazla
âzam M e h m e d E m in R a u f Paşa, mücadele
bir zam andanberi yine İstanbul’a ve hattâ sa­
edemiyeceğini anlayıp ona baş eğmiş d u r u m ­
raylarına kapanmış durumdaydılar. A b d ü lm e ­
daydı. Esasen ihtiyarlamış ve her türlü m ü ­
cid, yurd içinde bir geziye çıkarak memleketi
cadele kabiliyetini kaybetmiş, mevkiinde bir
az çok tanımak ve b u münasebetle geniş halk
kukla haline gelmişti. B u sırada H ü k ü m d a ­
kitleleriyle biraz daha yakından temas ede­
rın kardeşi veliahd Abdülâziz Efendi, tahsi­
bilmek arzusunu gösterdi. B u n u n üzerine,
satının arttırılmasını isteyen yazılı bir rica-
kendisi için hazırlanan Eser- iCedid adlı v a ­
n am e sunmuş, Abdülm ecid de b u n u n altına
pura binip yola çıktı, evvelâ İzmit’e gitti (25
muvafakatini yazıp iade etmişti. B u tezkere­
haziran 1844). Buradaki fabrikaları, resmî
nin veliahde, M abeyin Müşiri sıfatiyle Rıza
daireleri gezdi. Bir kaç gün kalıp memurlara
Paşa tarafından geri verilmesi gerektiği hal~
ve halkın ileri gelenlerine rütbe ve nişanlar
de, Rıza Paşa onu getirenle iade edince veli­
dağıttı. Halkın fakir kısmına ve çocuklara
ahd bun dan alınıp ağabeysinin huzuruna
ihsanlarda bulundu. Sonra • aynı vapurla M u ­
danya’ya doğru yola çıktı. O rad a karaya çı­
karak Bursa’ya kadar gidip ecdad türbelerini
ziyaret etti. B u ra d a da rütbe, nişan ve ihsan­
lar dağıtıp bilhassa halkla m ü m k ü n olduğu
kadar temasta bulundu. M u d a n y a ’ya dönüp
yine vapura binerek Çanakkale Boğazından
çıkıp Midilli ile bazı adaları gezdi. A y n ı za­
m a n d a Boğazdaki kalelerin tahkimatını göz­
den geçirdi. Y i n e halkla görüştü. Sonra Geli­
bolu’y a ve oradan İstanbul’a döndü (T a k ­
vim-i Vakayi, S : 271).

Arnavutluk isyanı
Arnavutluğun, K e g a lık bölgesinde bir
isyan çıktığı ve bastırılamadığı haberi gel­
mesi üzerine Ru m eli ordusu müşiri Reşid
Paşa ile R u m eli valisi Said Paşaya gerekli
emirler verildi. Asker sevkedilip bir çok çar­
pışmalardan sonra daha ziyade eşkiya m a h i­
yetinde olan âsiler' dağıtıldı. ' Sergerdeleri
yakalanıp İstanbul’a gönderildi. Ötedenberi
yağmaladıkları şeyler, halka geri verildi.
Y e n i mülkî ve adlî teşkilât yapıldı. D e b re’de
de baş gösteren kargaşalıklar süratle bastı­
rıldı. Dört yüzden fazla eşkiya öldürüldü
(1844).

Rıza Paşanın Seraskerlikten azli olayı


H a lk arasında «Cihan Seraskeri» diye
anılan Rıza Paşa ile Maliye Nazırı Safvetî Cihar» Seraskeri diye m aruf Rtza Paşa

2989
çıkmiş ve Seraskere bu kadar yüz verilme­ dan kaçırmış ve bu da Padişahın kulağına
sinin doğru olmadığını söylemiş, huzurda gelerek canını sıkmıştı. Rıza Paşa gerçi
bulunan damad Fethi Paşa da onu destekle­ «irade benim' dediğim gibidir» dem ek istemiş
mişti. Esasen bir kaç gün evvel Vükelâ M ec ­ ise de, sarayda kurduğu sıkı disiplinden
lisinde bir mesele görüşülürken Sadrıâzam m em nun bulunmayan Abdülmecid’in yakın­
işi hükümdara sormayı doğru bularak: ları işi ona başka türlü aksettirmişlerdi. B ü ­
«Acaba bu hususta irade nasıldır?» de- tün bunlar birikince, nihayet Seraskerin az­
yince_ Rıza Paşa: line ve K o n y a ’ya sürgün edilmesine sebep
«İrade benim dediğimdir!» sözünü ağzın­ oldu (Lûtfî Tarihi, C : 8. S: 29).

L Ü B N A N M ESE LESİ, D Ü R Z Î - M A R U N Î R E K A B E T İ , A V R U P A
D E V L E T L E R İ N İ N İLGİ V E M Ü D A H A L E L E R İ , D İ Ğ E R ÇEŞİTLİ
OLAYLAR

Tanzimatm ilânından sonra Osmanlı şartiyie Osmanlı idaresi de Cebel halkının iç


devletinin çeşitli bölgelerinde meydana gelen işlerine karışmamış, her yıl maktu bir vergi
karışıklık ve kargaşalıkların hepsi devlet almakla iktifa etmişti.
kuvvetleri tarafından bastırılmış, bunlardan Cebel halkı, buraya Havran’dan göçmüş
yalnız bir tanesi, Lübnan ayaklanması ya­ ve sonra hıristiyan olmuş Şihabî ailesi tara­
bancı müdahaleye yol açmıştır. fından bir nevi muhtariyetle idare edilmek­
Lübnan eyâletinin merkezi olan Cebel-i teydi. Yılda devlete verilen vergi 2650 kese­
Lübnan (Lübnan dağı) Ötedenberi türlü din, den ibaretti. Şihabîlerin reisi ve L ü b na n hâ­
mezhep ve ırklara mensup kimselerin bir kimi olan Mır Beşir, Osmanlı -Mısır sava­
arada oturduğu huzursuz bir bölgeydi. B u şının sonlarına doğru azledilip yerine oğulla­
ahali, başlıca iki kısma ayrılmıştı: rının en kabiliyetsizi M ir Kasım tayin olun­
1 — Aralarında pek az Sünnî müslüman muştu. Mîr Beşir, gerçi devletin tarafını tut­
bulunan Dürzî, Mutvalî, Nuseyrî, İsmailî gibi muşsa da bazı şüpheli halleri sezilmiş ve
olan zümre. Mısır meselesinin hallinden sonra b u sefer
2 — Marunî ve Katolik R u m (Melkit) onun ayaklanıp istiklâl sevdası peşine düş­
cemaatlerine mensup olan Hıristiyan zümre. mesi muhtemel görüldüğü için azlolunmuştu.
Bunlardan, birincilerin en mühimi Dür- Esasen gayet sert, gaddar ve zalim bir kimse
zîler ve İkincilerin en mühimleri Marunîler- olduğu için Lübnanlılar da kendisini pek
di. Bunlar, pek eski zamanlardanberi yarı sevmezlerdi. Mîr Kasım ise son derece basi­
müstakil yaşamağa alışmış oldukları için, retsiz bir zat olduğundan L ü b na n ’ı iyi idare
devletin yüksek hâkimiyetini kabul etmek edemiyordu. B u sırada memleketin büyük
bir derdi vardı. Mısır savaşı sırasında İbra­
him Paşa burasını işgal ettiği zam an yıllık

W^ÆÊÊÈÈÈk
m m

ikinci M ah m u d ’un kızı ve Fethi Paşa zevcesi


Damad A hm ed Fethi Paşa Atiye Sultanin bir çocukluk resmi

2990
Vergiyi 6500 keseye çıkarmıştı. Lü b n a n ’ın
bunu ödemesine imkân yoktu. Cebren yapı­
lan bir tahsilât halkı perişan etmişti. Esasen
Lübnanlıların İbrahim Paşaya isyan ederek
Osmanlı devleti tarafına geçmeleri bu yüz­
dendi. Mısırlılar buradan çekildikten sonra
Akkâ valisi M eh m ed Selim Paşa, Tanzimatm
esaslarına uygun şekilde bütün cemaat ileri
gelenlerinden mürekkep bir divan kurdu.
Bun u n reisi, Lübnan hâkimiydi. Bölgenin
bütün idaresini bu divan yürütecekti. B u sı­
rada M ehm ed Selim Paşa ilk iş olarak yıllık
vergiyi 3500 keseye indirdi. Lâkin Lübnanlı­
lar devlete başvurup savaşta çok ezildikleri­
ni ve İktisadî düzenlerinin bozulduğunu ileri
sürüp bu verginin eski haddi olan 2500
ye indirilmesini rica ettiler. Ancak,
hâzinesi de büyük bir darlık içinde bulundu­
ğundan Lübnanlıların bu isteği kabul olun­
madı. Bun u n üzerine Dürzîler çeteler teşkil
edip Marunîlere hücum ettiler. Hıristiyan
köyleri yağma edildi, yakılıp yıkıldı (1841).
Böylece, iki cemaat arasında esasen mevcut
bulunan nefret ve düşmanlık bu baKane ile
patlak vermiş oluyordu. Dürzîler, bununla
da iktifa etmeyerek Mîr Kasım ’ı, Deyrul-Ka-
m erdeki konağından kaldırıp, hakaretlerle
sokaklarda sürüklediler. Dürzîlerin bu gale­
yanına sebep, daha evvel vergileri topla­
Dürzi’ler topluluğundan bir görünüş
makla görevli mutavassıtların hıristiyanlar-
dan seçilmesi ve onların kendi mezhepdaşla-
rmı kayırıp müslümanlardan zorla fazla tah­
silât yapmalarıydı. Selim Paşa, iki tarafa da
nasihatlerde bulunduysa da dinletemedi.
Bun u n üzerine zor kullanmak mecburiyetin­
de kaldı.

Fransa’nın müdahalesi

Üçüncü Selim zamanında giriştiği hare­


kâtta muvaffak olamayıp Suriye ve Mısır­
dan atılmış olan Fransa’nın hâlâ bu toprak­
larda gözü bulunduğu için taarruza uğrayan
katoiikleri himaye bahanesiyle hemen işe k a ­
rıştı. Ona, diğer devletler de katıldılar. İs­
tanbul'da bulunan elçileri Babıâlîye m üra­
caat ederek işin tatlılıkla ve kan dökülme­
den sonuçlandırılmasını istediler. Bun u n
üzerine o sırada Serasker bulunan Mustafa
Nuri Paşa meseleyi hal için hususî bir m e ­
muriyetle ve geniş yetkilerle Beyrut'a gön­
derildi. Mustafa Nuri Paşa, ilk iş olarak
idaresiz bir zat olan Mîr Kasınfı azledip,
Dürzîler Marunîlere ve Marünîler Dürzîlere
tâbi olmak istemediklerinden evvelce ka y ­
dettiğimiz gibi Macarlı Mirliva Ö m er Paşayı
Lübnan Emîri tayin etti. B u suretle L ü b ­
nan'ın muhtariyeti ortadan kalkmış oluyor­
du. B u tedbir, bir müddet için ortalığı yatış­
tırmış oldu (Lütfî Tarihi, C : 7, S: 34). Hattâ,
bu halin devamı da pek muhtemeldi. Ö m er
Paşa, iki cemaat hakkında tarafsızlığını m u ­
Marunî’ler topluluğundan b^r görünüş hafaza ettikçe büyük ihtilâfların çıkması

2991
beklenemezdi. Ancak, burada s ü k u n e t i n geri sine uğramıyacaktı. Fakat, müdahaleci dev­
gelmesinden biç de m em n u n kalmamış olan letlerin el altından yaptıkları kışkırtmalar,
Fransa, bu usulün Lüb nan muhtariyetine son yeniden karışıklıklara ve kanlı hâdiselere
verdiğini ileri sürüp Rusya ile birlikte bir sebep oldu. Dürzîler, Marunîlere hücum etti­
daha müdahalede bulunarak eskisi gibi Şiha- ler, iki Fransız manastırı basıldı, bir papaz
bîlerden bir emîr tayinini istedi. B u, Dürzî- öldürüldü. Böylece, Halil Rıfat P aşan m b ü ­
ierin bir daha M arunî hâkimiyeti altına gir­ tün gayretleri boşa gitmiş oldu. Kendisi geri
mesi dem ek olacağından kabul edilmedi. B u ­ döndükten sonra beş devlet Babıâliye m üş­
n u n üzerine ortalama bir hal çaresi arandı terek bir tebliğde bulunup karışıklıklara son
ve bulundu. Macarlı Ö m e r Paşanın görevine verilmesini istediler. B u n u n üzerine Hariciye
son verilerek Dürzi ve Marunîlerden birer Nazırı Şekib Efendi, 14 eylül 1845 tarihinde
kaym akam seçildi ve Lü b n a n halkı, bunlar Beyrut’a vardı. D u r u m u inceledikten sonra
arasında âdeta ikiye bölündü (1842). Lâkin, karışıklık çıkaran ve kanlı hâdiselere sebep
b u çare yine iki tarafı m em n u n edemedi. olanların mutlaka tenkili gerekeceğini, yoksa
Çünkü, Dürzî ve Marunîler, Lü b n a n ’ın bir bu olayların sürüp gideceğini anlayarak B e y ­
çok yerlerinde karmakarışık o lara k. otur­ rut’taki beş devlet konsoloslarını topladı ve
maktaydılar. B u n u n için meselenin coğrafî kendilerine askerî harekât başlayacağından,
bir taksim ile halli imkânsızdı. Sayda valisi­ zarar görmemeleri için Cebel’deki tab’alarmı
ne tâbi bulunacak ve j^alnız din esasına göre geri çekmelerini bildirdi. Fransız konsolosu
ayrılmış cemaatleri temsil edecek olan kay­ Pujad b u teklifi ancak yerlerinden yurdla-
makamların üstelik yetki ve görevleri tama­ rm dan olacak Fransız tab’asmın b u yüzden
m e n belli değildi. B u yüzden, b u idare tar­ uğrayacakları zararın tazmini şartiyle kabul
zının kurulması ile birlikte ihtilâlflar başla­ edebileceğini, ayrıca yağmalanan Fransız
mış ve Lü b n a n meselesi kısa zam anda devle­ manastırları dolayısıyle de tazminat verilme­
tin başına gaile olmuştur. sini ve öldürülen papazın katili olduğu iddia -
siyle Şeyh H a m m u d E b u N e k e d ’in cezalan-
■dırılmasmı istedi. Fransız elçisi Burkeney de
Fransız -İngiliz rekabeti, olaylar ve Babıâliye bir nota vererek aynı talepleri
ileri sürdü; hattâ tercümanını Babıâliye gön­
Babı âlinin tutumu
derip eğer istekleri kabul edilmezse sefaret­
haneyi terk ile devletinin talimatını Boğazda
Lü b n a n meselesine İngiltere, Fransa,
bekleyeceğini bildirdi (Lûtfî Tarihi, C : 8,
Rusya, Prusya ve Avusturya müdahalede
S: 50).
bulunmuşlardı. Bunlar içinde, bu bölgede
menfaatleri en ziyade çatışan Fransa ile
Babıâli, Şekib Efendiden henüz beklenen
İngiltere idi. Fransa Marunİleri, İngiltere
rapor gelmediğinden elçiye cevap vermedi,
Dürzîleri tutmakta idi. Huzursuzluğun deva­
A n c a k durum u Hariciye Nazırına bildirdi.
mı üzerine bu sefer Derya Kapdanı Halil
Rıfat Paşa gönderildi (1843). Halil Rıfat Şekib Efendi ise, Cebel’in merkezi olan"
Paşa, Dürzî ve M arunî kaymakamların görev Deyrül-KamerJe gidip burada Arabistan or­
ve yetkilerini ve nüfuz sahalarını belirtip dusu Müşiri Nam ık Paşa ile görüştü. İlk iş
sınırlandırmağa çalıştı. İki cemaatin karışık olarak muhtelif unsurların birbirlerini kır­
olarak oturdukları bölgelerde ise her biri malarına engel olmak maksadıyle halkın
için kaym akam vekillikleri ihdas edildi. Neti­ elinde bulunan silâhların toplanmasına k a ­
cede her cemaat kendi işini kendisi görüp rar verildi. B u n u n temini için de yirmi dört
diğer cemaate mensup kimselerin müdahale­ tabur piyade v e . bir süvari müfrezesi ile
Cebel bölgesi askerî işgal altına alındı. Şekib
Efendi b u n u arapça bir beyannam e ile halka
bildirdiği gibi, son karışıklıklarda suçlu gö­
rülenlerin affedileceğini, 1841 karışıklıkla­
rında vukua gelen zararların devlet tarafın­
dan ödeneceğini, b undan sonra her cemaa­
tin vergilerinin kendi vekilleri vasıtasıyle
toplanacağını ilân etti ise de, bilhassa F ran ­
sızların el altından yaptıkları kışkırtmalar
yüzünden Marunîler silâhlarını teslim etme­
diler. Dürzîler de hem en onlara uydular. B u
yüzden bir çok hâdiseler çıktı. B u n u n üze­
rine Dürzî ve M arunî kaymakamları ile iki
tarafın ileri gelenlerinden bir çoğu halkı
mukavemete teşvik suçu ile tevkif edildiler.
Alaylı bazı subaylar, silâh toplanması sıra­
sında şiddetli davrandılar. Bir kısım halk,
si r Dürzî Em iri sarayı bu arada mallarının da yağm aya uğradığını

2992
Mustafa Reşid Paşa

(Mufassal Osmanlı Tarihi tablosu - N o : 51)


iddia etti. Bir manastır tecavüze uğrayıp maddelik bir beyanname neşredip L ü b n a n ’ın
papazları hakarete m aruz kaldılar. Nam ık idaresini en Uygun esaslara bağladı. B u sa­
Paşa, gayet enerjik hareket ederek buna yede bu bölge on dört yıl kadar sükûn içinde
sebep olanları da tevkif edip harb divanla­ kaldı.
rına verdi. BÖylece de olayların tekerrürü­ Şekib Efendinin neşrettiği beyannamenin
nün önüne geçti. esasları şunlardı:
1 — Cebel-i L ü b na n bir Dürzî ve bir
Fransa’nın fiilî müdahalesi* meselenin Marunî kaymakamlığına ayrılacaktır.
kapanması 2 — Bu kaym akam lar Sayda valisine
tâbi bulunacaklardır.
B u münferit olaylar, müthiş iftiralara 3 '— Ahalisinin çeşitli cemaatler halinde
yol açarak A v ru p a ’da kıyametlerin kopm a­ karışık olarak yaşadıkları yerlerde azınlık
sına sebep oldu. Türklerin Dürzîlerle birlikte halinde olanlar için birer k a ym a k am vekili
hıristiyanları katliâma başladıkları ileri sü­ bulunacak, vergiler bunlar vasıtasıyle topla­
rülüyordu. B u sırada, silâhını teslim etmek nacaktır.
istemeyen bir M arunî tevkif edilmişti. K e n ­ 4 — H e r kaym akam ın maiyetinde on iki
disi, Fransız konsolosluğu tercümanının kar­ üyeden mürekkep karm a bir meclis buluna­
deşi ve ayrıca kâtibi olduğu için Fransa he­ caktır.
m en onun m evkuf bulunduğu Cüneyye’ye bir
5 — B u meclislerin İdarî, adlî ve malî
savaş gemisi gönderdi. Kasabayı topa tut­
yetkileri olacaktır.
mak, karaya asker çıkarmak gibi lüzumsuz
6 — H e r meclisin on iki üyesinden bir
ve uygunsuz taşkınlıklarda bulundu. Ö bür
tanesi reis vekili ve ka y m a k am vekili sayı­
konsoloslar bile bu hareketi doğru bulm a­
dılar. lacaktır, her mecliste Müslüm an, Dürzî, M a ­
runî, Katolik, R u m ve Melkit R u m cemaat­
Şekib Efendi böyle patırdılara papuç lerinden ikişer ve Mutvalî ve Nuseyrî ce­
bırakacak gibi değildi, işine devam etti. N e maatlerinden birer mümessil bulunacaktır.
çare ki aleyhinde bir kam panya açıldı. Hattâ
7 — Lübnan, delvet hâzinesine yılda
h u dâvada Osmanlı devletini tutan A v u s­
maktu olarak 3500 kese vergi verecektir.
turya Başvekili Meternih (Metternich) bile
8 — Vergiler, mükelelflerin malî yetki­
Viyana elçisi Nafi’ Efendiye:
lerine göre tahsil olunacaktır.
«N e yapıyorsunuz? Fransa’nın Beyrut
konsolosunu niçin tevkif ettiniz?» diye sor­
m uş ve Nafi’ Efendi tevkif edilenin Fransız
konsolosu değil, Fransa tab’asından bile ol­
m ayan bir arapça kâtibi olduğunu söyleyince
şaşıp kalmış, inanm ak istememişti. N e çare
ki, Şekib Efendinin gösterdiği metaneti
Babıâli gösteremiyerek gevşemeğe başlamış­
tı. Hariciye Nazırına şiddetli hareket edilme­
yip şikâyeti mucip olacak her şeyden vazge­
çilmesi bildirildi. Şekib Efendi ile N am ık
Paşa verdikleri cevapta olayların pek m ü ­
balâğalı aksettirildiğini, silâh toplanmasına
devam edileceğini, çünkü bun un mutlaka
lüzumlu bulunduğunu, hattâ gerektiğinde
zor kullanarak bu iş tamamlanmazsa iki ce­
maatin savaşma engel olunamıyacağıhı, kay­
makamlarla ileri gelen kimselerin tevkifinin
bir misafirlik şeklinde olduğunu, nihayet bu
icraat yarıda bırakılırsa bir daha b u bölgede
devlet nüfuzunun kurulamıyacağını açıkça
bildirdiler.
Şekib Efendi buna rağmen Hariciye N e ­
zaretinden azledilip Londra elçiliğine tayin
olundu. Hariciye Nezaretine ise, bu sırada
Paris elçisi bulunan Mustafa Reşid Paşa ge­
tirildi (18 ekim 1846). Şekib Efendiye kay­
makamları serbest bırakması ve silâh topla­
m a işinden vazgeçip meseleyi tatlıya bağla­
ması emrolundu.
Şekib Efendi, son bir hizmet olarak sekiz Şekib Efendi

2933
ğundan vazgeçip karadan V arn a’ya kadar
giderek deniz yolu ile yine İstanbul’a döndü
(Vesaik-i Tarihiye, S: 33-34). B u gezide edin­
diği intihalara göre aşağıda yazılı işlerin
acele olarak ele alınmasını Sadrıâzama bil­
dirdi;
1 — Meriç nehrinin tesviyesi ve İnoz
limanının temizlettirilmesi.
2 — Edirne, Rusçuk ve Ziştova g üm rük­
lerinin ilgası.
3 — Taşralarda hububattan ve her nevi
erzakla hayvanlardan alm an ihtisap vergisi­
nin kaldırılması.
4 — Taşralarda zaptiye (polis) erlerinin
hem yetişme, h em de sayı bakımlarından ki­
fayetsiz olmaları göze çarptığından bunların
hemen. ıslahı.
5 — Silistre köylerinde hayvan hastalığı
çıktığı için büyük zarar gören halka gerekli
yardımın yapılması.
6 — H e r tarafta ' cehaletin kaldırılması
için gerekli tedbirlerin alınması.

Mısır valsi M eh m e d Ali Paşanın İstan-


bul’a gelzşi ve oğlunun Londra’yı ziya­
reti, Süveyş kanalı fikri
i
1846 yılının en m ü h im olayları şüphesiz
ki Mısır valisi M e h m e d A li Paşanın İstan­
bul’a gelerek Abdülm ecid’i ziyaretidir. O n u n
böyle bir arzusu bulunduğu haber alınınca
H üküm darın yakınlarından Serkurena Ham-
di Bey, hem en Mısıra gönderilip M e h m e d
Ali Paşa Padişah tarafından resmen dâvet
olundu. M e h m e d Ali Paşa onunla birlikte bir
vapura binip İstanbul’a geldi (19 tem m uz
1846). Kendisine tahsis olunan F er’iye sara­
I
yına indi. H ü k ü m d a r ve devlet ricâli tara­
fından büyük misafirperverlik gösterildi. Bir
çok defalar Padişahın huzuruna çıkarak gö­
rüşüp iltifatlara m azhar oldu. Valide Sultan
Mecid devrinde İki hâdise ile Esm a Sultan ve vükelâ taraflarından ken ­
disine parlak ziyafetler verildi. Nihayet,
İstanbul’da 29 gün kaldıktan sonra Ram azan
1844 de İ s t a n b u l ’ a gelen Comasgi (Komasgİ)
aym a bir kaç gün kala M e h m e d Ali Paşa
adi e İtalyan, Haydarpaşa ve sonra Taksim’de
izin isteyip refakatinde yine H a m d i B ey b u ­
balonla iki uçuş yapmış ve yine Haydarpaşa-
lunduğu halde Mısır’a döndü. B u sırada b ü ­
aaki üçüncü uçuşunda kaybolmuştur. Bu
y ü k oğlu ve kendisinden sonra Mısır valisi
uçuşlar h a l k ı n büyük alâka ve heyecanım
namzedi bulunan İbrahim Paşa da Lo ndra’da
mucip olmuştur.
İngiltere Başbakanı ile görüşüyordu (Lûtfî
1851 de de Feyzi Barî adlı buharlı gemi­
Tarihi: C : 8, S: 112).
miz İngiltere’ye kadar gitmiştir. M e h m e d Ali Paşanın İstanbul’a gelişi
öyle basit bir hâdise değildir. Kendisi daha
Padişahın ikinci yurdiçi tetkik gezisi evvel devlete isyan etmiş, hattâ devlet ordu-
ve direktifleri larıyle savaşmıştı. İkinci M a h m u d devrinde
dâvet olunsa bile her halde kafiyen gelmi-
Abdülmecid, b u sefer de Rum eli tarafla­ yeceği devlet merkezine bu sefer kendisinin
rında bir inceleme gezisi yapmağa karar gelmeyi arzu edişi Mustafa Reşid Paşanın
vermişti. 29 nisan 1846 çarşamba günü İstan­ büyük bir muvaffakiyetidir. O n u n aldığı ted­
bul’dan hareket ederek Yeşilköy’de iki gün birler sayesinde Mısır meselesi süratle hal-
kaldı; hava muhalefetinden deniz yolculu­ olunmuş, M e h m e d Ali Paşa istediği imtiyaz-

2994
Abdiilmecid zamanında bazı sahalarda Tanzimat hareketleri

(İlâve: 1 7 4 )

:k

Abdülmecid zamanın da, tanzimat •—>


devrimi prensiplerinin tatbiki için ev­ j elerinin hazırlanması için m ühendis­
velâ Meclis-i Tanzim at kuruldu. B u lere gerekli emirler verildi ise de, bir
meclisin kararları da tatbik kabiliyeti­ m üddet sonra b u iş tavsadı ve un u tu­
ni haizdi. lup gitti. Hattâ b u münasebetle yapıl­
1845 yılında Meclis-i vâlâca verilen m ağa başlamış olan Trabzon - Erzu­
bir karar üzerine T an zim atm ve mül­ rum, Bursa - Gem lik yolları da yarım
kî ıslâhatın tatbiki için her bölgenin kaldı.
ihtiyaç ve hususiyetlerini yakından ta­ Mustafa Reşid Paşanın ilk sada­
nım ak maksadıyle her memleket halkı­ retinde 1846 yılında, devletin eskiden-
nın işe yarar ve itimat olunurlarından beri birikmiş evrakını m uh afaza için
iki kişi seçilerek İstanbul’a gönderile­
Bâb-ı âlî bahçesi dahilinde bir Hazine-i.
ceklerdi. Bunların yol paraları mahalli
evrak (arşiv) binası inşa olundu (hâ­
mal sandıklarından ödenecek ve İstan len Başbakanlık Arşivinin depoların*
bul’da büyüklerin konaklarında misa­ dandır). Bâb-ı âlî civarındaki köhne
fir edileceklerdi. Sonra bunlar Meclis-i
bir mahzende ve Sultan Ahmed-mey-
vâlâ üyeleriyle birlikte toplanarak daııma bakan Defterhanede karmakarı­
memleket meselelerini, mahallî ihtiyaç­
şık ve bir kısmı çürümüş ve ihmâl
ları görüşüp karara bağlayacaklardı.
edilmiş bir halde bulunan eski belge­
B u karar hususî varaklar bastırıla­
ler bu suretle kurtarılmış oldu.
rak yurdun her tarafına duyuruldu.
B u n u n üzerine her yerin ileri gelenle­ İstanbuldaki tabib ve cerrahların
rinden aklı başında ikişer kişi seçilerek | çoğu Galata ve Beyoğlunda oturdukları
İstanbul’a gönderildi. Hepsi devlet ri- j I için İstanbul halkından bunlara bir-
calinin konaklarında- misafir edildiler, i i denbire ihtiyaç hissedenler güçlüklere
Sonra Meclisi vâlâya davet edilip bir j uğradıkları için Ba-yezid’de Sırmakeş
arada toplanılarak bölgelerinin duru- hanının karşısındaki eczahane tabib.
m u ile muhtaç olduğu İslâhat hakkın- | ve cerrahlar için nöbet yeri seçilip bu-
da kendilerine sorulan sualleri cevap- i j rada on doktorla iki operatörün daima
landırdılar. B ü tü n bunlar m untazam an hazır bulunmaları emir olundu. B u n ­
zabıtlara geçtikten sonra, her eyâlette i ların maaşları devlet tarafından veri­
devlet merkezinden birer geçici meclis | leceği için halkdan ücret istemiyecek-
gönderilmesine ve mahallî istek ve ih- \ leri gibi ihtiyaç sahiplerine verilecek
tiyaçlarm bunlar tarafından tetkik ve i ilâçların bedeli de maliye hâzinesinden
tesbit edilerek Bab-ı âlîye bildirilmesine ; | ödenecekti (1846).
karar verildi. Her mecliste askerî, sivil ★
ve ilmiye memurlarından birer m ü ­
messil bulunacaktı. Anadolu ve Rume- î Malî işlerin tanzimi için de Meclis i
linin bazı vilâyetlerinde Mecalis-i ima- j j Hazain teşkil edilerek eski sistemi esa-
riye, yani İmar Meclisleri denilen b u i I sınd an değiştiren bir tatbikatta bulu-
meclisler hem en kuruldu. Her meclise j İ nulm ak istendi. T an zim atm maliye
bir de kâtip tayin edilerek gerekli ma- [ alanında getirdiği yeniliklerin başında
aşlar da tahsis edildi. ] herkesin vermekle mükellef bulunduğu
B u şekilde ilk kurulan meclisler, verginin tayin ve tesbiti ile b u n u n h ü ­
şu bölgelerde hem en faaliyete geçtiler: i kümet tarafından toplanmasıdır. B u ­
Konya, Hüdavendigâr ve Bolu, Si- ! nunla beraber b u hükümetçe toplan­
vas ve Ankara, Diyarbekir, Erzurum, ' ması ciheti tatbik olunamamış, buna
Vidin ve Niş, Çirmeri ve Silistire, Üs- j karşılık devam edegelen iltizam usulü
küp, Selânik ve Tırhala, Tanya. j ıslâh edilmiştir. Hristiyanlarm vergile­
Yedi, sekiz ay kadar müddetle bu j rinde ise Patrikhanelerin aracılığı ka­
meclisler bölgelerini dolaşıp kendileri- i bul olundu. Ayrıca malî yetkiler idare
n e verilen talimat dahilinde hazırladık- j âmirlerinden alınarak Defterdarlara ve­
la n raporları Bab-ı âlîye birer, ikişer j rildi. Vergilerin toplanmasından mes’ul
gönderdiler. Bunlar Meclis-i vâlâya ha- j maliye memurları teşkilâtı kuruldu.
vale olundu ve orada gözden geçirilip ' | Her bölge vergilerinin ayarlanması vi­
yapılması m ü m k ü n olan işler tesbit ] lâyet meclislerine verildi, ve nihayet
edilerek birinci derecede ihtiyaç görü- \ devlet memurlarının iltizam işleriyle
len yollar, köprüler ve limanların pro- I uğraşması yasak edildi. Maliye düze-

2995
^ i
ninde Fransa teşkilâtı örnek alınmış- | aynî haklara ait kısımlar m evcut değil­
tır. i dir. Bunlar fıkıh ve ferâiz kaidelerine
terk olunmuştur. B u n u n için tam bir

M edenî K a n u n vasfını taşımaz.
Diğer taraftan Osmanlı İmpara- j T anzim at devrinden evvel Osmanlı
torluğu tanzim atm ilânıyle artık batı > devletinde üç tip M ah k em e vardı. B u n ­
h u k u k sistemiyle bağdaşmak durumun- | lar da: şer-î mahkemeler, cemaatlere
da bulunuyordu. İşte b u maksatla, ! S m ahsus yalnız medenî h u k u k a ait dâ­
Gülhane hattı h ü m a y u n u n u n okunu- j vaların görüldüğü mahkemeler ve O s­
şun d an hem e n altı ay sonra ilk defa j m a n l I memleketlerinde oturan yabancı­
olarak b u m ân ad a ve tanzimat devri- ların kendi aralarındaki ticarî dâvâlar
m inin r u h u n a uy g u n şekilde bir ceza için kurulm uş kapitülasyon m a h k e m e ­
ka n u n u hazırlandı. leri. Tanzim at, bunlara karm a ticaret
B u k a nu n, kısmen Fransızca dan ve karm a asliye ceza mahkemelerini
tercüme edilmişti. A n a prensipleri, dev­ ! kattı. BÖylece yabancı devlet tab’ası ile
rin batı ceza h u k u k u n a uygundu. B u Osmanlı tab’ası arasında çıkan ticarî
prensiplerin başında- olarak da, vatan­ dâvaların ve Osmanlı tab’ası arasındaki
daşların kanun karşısında eşit d u ru m ­ ceza dâvalarının görülmesi m ü m k ü n
da bulunmaları geliyordu. Y e d i yıl son­ olacaktı. Bunların ilki 1857 İkincisi
ra da, memurların memuriyet yetki ve i 1859 yılında kurulmuştur. 1869 yılında
sorumluluğunu belirten ve bunları ise, ticarî işlerin dışında kalan h u k u k
kullandıkları sırada işleyecekleri suç­ i alanında d a yetkili olmak üzere mah-
lar için cezalar tayin eden bir k a n u n • kemeler kurulması hakkında bir ni­
hazırlandı. B u , bilhassa, m ü h im bir za m n a m e çıktı. B u mahkemelere, niza-
adımdır. Çünki daha önceleri vali, m u ­ ı m jye mahkemeleri deniliyor ve bunlar
tasarrıf nev’inden b üyük âmirler kendi | şeklen şer’î mahkemelerden ayrılıyordu.
bölgelerinde, mevcut bir k a n u n u n m ü ­
eyyidelerine day an m adan hapis, sür­
gün, müsadere, bedenî eza ve idam ce­ Tanzim at fermanında doğrudan
zalarını verebiliyorlar ve bunları ke­ doğruya millî eğitimle ilgili bir kısım
yiflerince infaz ediyorlardı. j görülmez, çünki b u n a ait işler dah a ev­
1850 yılında ceza k a n u n u tadil edil- j vel başlamıştı. Ocak, 1839 senesi Şubat
miştir. j ayında (1254 zilkaade sonu) Sultan
1857 yılında ise, arazi k a n u n u çık­ M a h m u d ’u n saltanatının son ayların­
tı. B u k a n u n u n b üyük hususiyeti, b u da, İmam-zâde Esad Efendi Rüştiye
devrede çıkan diğer birçok kanunların mektepleri nezaretine (Mekâtibi R ü ş­
aksine olarak Batıdan adapte edilme­ tiye Nezareti) tayin edilmiş ve hazırla­
miş olmasıdır. B u n a sebep ise, O sm an ­ dığı lâyihanın uygulanması için padi­
lI imparatorluğundaki toprak tasarruf şahtan irade alınmıştı.
sisteminin Ba-tıdakine uymayışıdır. Bu- j İmam-zâde Esat Efendinin hazırla­
n u n kaynağı, eski Osmanlı ka n u n n a ­ dığı lâyihaya göre Rüştiye mekteple­
meleriyle başta E bussuud Efendi olmak rinden m e zu n olanların devlet dairele­
üzere b u ko nu da verilmiş fetvalardır. rine tercihan alınmalarına karar veril­
184=9 yılında çıkarılan Ticaret K a ­ diğinden, Sultan A h m e d camii içeri­
n u n u ise b u hususî h u k u k sahasında sinde tedrisata başlayan ve Maarif-i
ilk büyük kanundur. Hükümlerinin ek­ adliye ve Ulum-ı edebiye nam ında iki
serisi Fransız Ticâret K a n u n u n d a n alın­ şubesi b ulun a n ve adı Mekteb-i M a a ­
mıştır. Deniz Ticaret K a n u n u ise, 1863 rif-i Adlî olan ilk Rüştiye mektebi b ü ­
de çıkmıştır. 1861 yılında Ticaret M u ­ y ük rağbet görmüş ve 2 nisan 1841 cu­
hakemesi usulü nizamnamesi meriyete i martesi yapılan mezuniyet imtihanına
konmuştur. Bir nevi M edeni K a n u n j her iki şubesinden 400 den fazla talebe
olan Mecelle-i ahkâm-ı adliye veya kısa j katılmıştır.
adı ile Mecelle çalışmaları 1855 yılında j Aynı mektebin 1842 senesi m ezu n i­
başlamış, 1872 de bitirilerek son kısmı yet imtihanları 22 nisan perşembe gü­
basılmıştır. B u n u n m eydana gelmesi n ü Sultan Abdülm ecid’in h u zu r u n d a
için kurulan Mecelle cemiyetinin ve yapılmıştır.
b u n u n başkanlığında bulun m uş olan Memleketin her tarafında yeni
Cevdet Faşa’n m b üyük himmeti geç­ mektepler açılmasını ve sıbyan m ek ­
miştir. Esası islâm fıkıh, yani şer-î h ü ­ teplerinin çoğaltılmasını isteyen Ab-
kümler ile İslâmî örfler olan b u kanun, dülmecid, 1845 yılında bir gü n Bab-ı
ayrı kitaplar halinde şu bölümleri kap- ) âlîye gelerek sadrıâzım ile ileri devlet
samakta idi: î memurlarına hitaben “menba-ı u lu m
Satın alma, ticaret, kefalet, havale, | ve fü n u n ve mehaz-ı sanayi-i n ü m ü n
rehin, emanetler, hibe, gasp, itlaf, ha- j olan mekâtib-i lâzıma icat ve inşası
cir, - zorlama - şüfa, şirket, vekâlet, j ind-i şahanemizde akdem-i u m u r addo­
sulh, ibra, ızrar, dâvâ, beyyineler, kaza-. lunm akla memalikin m ünasip mahalle­
1851 m add eden m ürekkep olan rine iktiza eden mekteplerin tanzimiy­
mecellede, şahıs, aile, miras hukukî ve i le terbiye-i â m m en in çaresine bakılsın”

2996
—>
diyerek tanzimat devrinin sindirilebil- B u okulun açılış törenine Şehzade
mesi için cehaletin yok edilmesi gerek­ | M ura d Efendi ile F atm a Sultanı elle­
tiğine işaret ettiğinden b u işi düzenle­ rinden tutarak gelen Sultan Abdülme-
m ek ve belli bir programa bağlamak j cid, Mekâtib-i um um îye m ü d ü rü K em al
gayesiyle Bab-ı âlrde bir komisyon ku- j Efendiye yaklaşarak, çocuklarına:
| rulmasma karar verildi. “Efendinin elini Öpünüz, bundan
| B u komisyona yenilik taraftarı ol- sonra sizin hocanız efendidir” efendiye
j makla n a m salmış - sonradan şeyhülis- ! de “Bunları sizin terbiyenize bırakıyo­
İ lâm - Arif Hikmet Efendi, V a k ’anüvis rum. Diğer talebelerle bir tutmanızı ri­
Esad Efendi. Hariciye müsteşarı Âlî ca ederim” demiştir.
j Efendi, Divan-ı h ü m a y u n baştercümanı Aynı mektep bilahare Darülmaarif
| Fuad Efendi gibi seçkin kimseler alm- | adını almış ve üç yıllık bir ders prog-
| dılar. Varılan kararlar bir k a n u n haline ! ramı uygulanm aya başlanmıştır.. B u
î getirildi. B u n u n ana prensibi şunlardı: mektep mezunlarının da “ Mekteb-i
| a — Sıbyan mekteplerinin tama- i Maarif-i Adlî” den çıkanlar gibi devlet
| m en devlet kontroluna alınması. İ memuriyetine alınmalarına karar ye-
b — Bunlarla daha yukarı kade- ! rilmiştir.
! medeki okullara ait müfredat prog- j 1851 yılında, Darülfünun açılıncaya
| ramlarının A vrupa’dakilere • benzer şe- | i kadar, okutulacak dersler için eserler
i kilde düzenlenmesi, hazırlamak üzere (Encümen-i Dâniş)
j c — Medresenin dışında ve o nu n i adı ile ilk Osmanlı ilimler akademisi
her türlü tesirinden uzak olmak üzere ! İ kuruldu: Hariciye müsteşarı F u a d Efen-
bir Darülfünun kurulması. \ i di (paşa) ile Cevded Efendi (paşa) n m
B u k a n u n u n çıkışından sonra hü- I müşterek olarak yazdıkları Kavaid-i
j kümdarın diğer bir emri ile OsmanlI i Türkiye adlı kitap b u encüm en, tara-
i devletinin maarif işleriyle meşgul ol- j i fm d a n kabul edilen ilk eserdir. .
i m ak üzere bir Meclis-i daimî-i maarif-i j ■ Fakat bu gayretlere rağmen Abdül-
j um um îye kuruldu. Riyasetine m eşhur i ! mecid zam anında Darülfünun, açılıp fa-
j riyaziyeci Ferik E m in Paşa, Maarif-i i j aliyete geçirilememiştir. B u n a mukabil
| um um îye nazırlığına vak’anüvıs Esad | ! 1858 yılında idarî kademelerde vazife
Efendi, Muavinliğe sadaret kalemi mü- i alacak m e m u r sınıfını yetiştirmek üze-
meyyizi K em al Efendi tayin olundular. j re Mülkiye Mektebi kuruldu.
38i8 senesi sonunda E m in Paşa Rume- ! . Bir yıl sonra Sıbyan mektebi deni-
li ordusu müşirliğine tayin edildiğin­ ! len İlk okullardan Rüştiyelere, yani
den Esad Efendi Meclis-i Maarif reisliği- I i Orta- okullara alınacak talebenin imti-
ne^ tayin ve Maarif-i u m u m iy e nezareti j | h a n a tabi’ tutulması usulü kabul edil-
lâğvedildi. K em al Efendi de Mekâtib-i I j miş, çeşitli vilâyetlerde otuzdan fazla
um um iye m üdürlüğüne getirildi. | i Rüştiye mektebi açılmış ve İstanbul’da
1846 yılında Darülfün un un binası- ! yalnız kızlara m ahsus olmak üzere ye-
| m.n temeli atılmış ve Darülmuallim de J I di Rüştiye açılması kararlaştırılmıştır.
| tedrisat başlamıştır. j | Mülkiye mektebine de doğrudan doğru-'
j Darülfünuna, gelince; Ayasof yanın I | ya- vilâyet maiyet m e m u r u yetiştirecek
ve Üçüncü A h m e d Çeşmesinin karsısı- J | özel bir şube ilâve olunmuştur. Yine bu
i na rastlıyan eski Mehterhanenin bu- | I sene “Maarif-i um u m iy e nizamnamele-
j lunduğu yerde başlayan inşaat isi uza- j I ri neşredilmiş, maarif meclisi de İlmî
i dıkça uzamış, binanın mukaveleli mi- | [ ve idarî bölümlere ayrılmıştır.
marına verilen ücretler büyük bir ye-
\ kün tutmuştur. j
j- B u binanın inşası birçok engeller ş i Yeniçeri ocağının kaldırılması ile
i yüzünden u z u n za m an tamamlanama- | i m u n t a za m ordunun kuruluşundan beri
] mış, nihayet sona ermiş, b u sefer de ilk J | on yıl geçmiş olduğu ve Tanzim at fer-
i ■maksat için kullanılamamıştır. Sonra, i I m anında yapılacağı bildirildiği halde
| Abdülâziz devrinde kâğıt paranın ilga- | askere almış ve terhis meseleleri henüz
ı sı kararı b u binada alınmış, b u yüzden yoluna, konulamamıştı.
bu işe “Darülfünun kaidesi” denilmiş- Askere alınacaklar ne yaş sırası
j tir. (Bina Cum huriyet devrinde İstan- I . mükellefiyetine, ne de kur’a usulüne
i bul adliyesi iken 1934 yılında yanmış- I tâbi’ idiler. Memleketin her tarafından
| tır). j vücut yapısı askerliğe elverişli, kim-
j Darülfünun binasının inşaatı de- | sesiz ve fakir gençler yakalanıp kışla-
! va m ederken diğer taraftan tedris için | lara sevkedilmekte idiler. Bunların as-
! tedbirler almıyordu. Bilhassa mevcut ' ! kerlik hizmetinden bir dah a kurtulma-
j orta tahsil kademeleri Darülfünun öğ- j larma da -imkân yoktu.
i renci yetiştirecek seviyede olmadığın­ Nihayet b u iş kökünden halledilip
dan bu maksatla kurulan ve 1849 yı­ ; belli yaşa varmış olanlar arasından ih-
lında tedrisata başlıyan Bezmialem İ tiyac nisbetinde kur’a ile asker alınma-
Valde Sultanın eseri olduğu için de 1 sı ve ounıarm beş yıl sonra terhis o-
(Valde .MektebiJ denilen mektep büyük I ıunması usulü kabul edildi.
bir önem kazanmıştır. K u r ’a usulünün tatbiki için gerekli

2997
hazırlıklar uzayacağından bir defaya | lerle bunlara m ani olunm ak istenmiş-
m ahsus olmak üzere beş yıllık hizmet­ ! tir. Bunların başında rüşvet gelir.
lerini dolduranların terhisi ile yerleri­
1 Rüşvet onaltıncı yüzyıl sonlarından
nin eyaletlerdeki rediflerle doldurul- |
itibaren yavaş yavaş pek tabiî bir hal
ması kararlaştırıldı (6 eylül 1843). j
almıştı. Memuriyet elde etme karşılı­
K u r ’a ile askere almış nizamname- j ğı daha yüksek kademelerde bulunan
si 1847 yılında neşredildi. B u n a göre j mes’ul veya gayrı mes’ul kimselere pa­
yirmi yaşında b ulunup gönüllü olarak i ra ödeyen kimseler, b u n u halkın sır­
askere gelen veya kendisine kur’a İsa- j tından çıkarmak zorunda bulunuyor­
bet edenler beş yıl silâhlı eğitim gör- j lardı. B u şekilde yavaş yavaş irtikâp
dükten sonra terhis edilecekler, bun- i kapıları da açılmış ve göz yummalar
d an sonra da yedi yıl müddetle savaş j sonunda b u da yerleşmişti. G ülhane
ve yılda bir kere eğitim mükellefiyeti j hatt-ı h ü m a y u n u n u n getirdiği yenilik­
aljtmda bulunacaklardı. Bunların bi­ lerden birisi de rüşvet ve irtikâbın
rincilerine Nizamiye askeri, ordu ihti­ kat’i şekilde m eni idi. Lâkin b u n a alış­
yatını teşkil eden İkincilerine ise Redif mış birçok vezirler ve devlet adamları
askeri deniliyordu. Her yıl otuz bin ki­ için terki kolay değildi. B u n u n için b u
şi silâh altına alınacak ve aynı miktar­ ! itiyatlarına devam etmek istediler. B u
da asker de terhis olunacaktı. 1843 yı­ | yüzden, başta sadrıâzam Hüsrev Paşa
lında yapılan yeni teşkilâta göre ordu i olmak üzere, Akif, Nafiz, Tahir ve Ha-
sayısı beşe çıkarılmıştı. ! sib Paşalar gibi büyük mevkilerde bu-
1 — Merkezi İstanbul olan Hassa ] lunm uş kimseler yargılandılar ve ceza­
ordusu. 2 — Merkezi Üsküdar olan Der- landırıldılar. B u n a rağmen rüşvet ve ir­
saadet ordusu iikinci M a h m u d zam a­ tikâbın b u tedbirlerle tam am en kalkmış j
nındaki M ansure ordusu). 3 — M erke­ olduğu iddia edilemez. |
zi Manastır olan Rumeli ordusu. 4 —
Merkezi Erzincan olan Anadolu ordusu. Tanzim at cemiyet hayatına da ye- I
5 — Merkezi Şam olan Arabistan ordu­ nilikler getirmiş, rical ziyareti Avrupa ;
su. 6 — Merkezi Bağdad olan Irak or­ usulünce yürütülmek istenmişti. Ç ü n ­
dusu. kü o zamanlar herkes aklının estiği
I gün ve saatte, vakitli, vakitsiz devlet
Orduların teşkilâtı ise şöyle olacak­
i ricalinden ve ileri derecede memurlar-
tı:
! dan istediği zatın evine gidip ziyarette
1 inci ve 3 üncü ordular: 7 piyade bulunabilirdi. B u ise. birçok rahatsız­
alayı, 7 talla taburu, 5 süvari alayı, 1 lıklara sebep oluyordu. Ziyaret kabul
topçu alayı. edenler her gece geç vakitlere kadar
2 nci, 4 üncü ve 5 inci ordular: 6 misafir ağırlamak ve onlarla oturmak
piyade alayı. 6 talia taburu, 4 süvari zorunda kalıyor, dinlenmek fırsatını
alayı, 1 topçu alayı. ! bulamıyordu. B u n a engel olmak üzere
6 ncı ordu: 4 piyade alayı, 4 talia ] evlerinde misafir kabul edecek b u gibi
taburu, 2 süvari alayı, l topçu alayı. I kimselerden hangisinin evlerinin han-
| gi gecelerde açık bulunacağı tesbit ve
Her piyade alayı üç tabur, her sü­
i ilân olundu. B u n a göre c u m a geceleri
vari alayı altı bölük, her topçu alayı on
i Sadrıâzâm ve Şeyhülislâmlar cumartesi ı
iki bataryadan kurulmuştu. N e kadar
piyade alayı varsa o bölgede karşılığın­ geceleri Seraskerle Tophane müşiri, pa­
da en az o kadar redif alayı buluna- j zar geceleri Derya kaptanı ve deniz j
çaktı. ümerası, pazartesi geceleri Hariciye,
Maliye, Darphane nazırları, salı gecele- i
Redif ordusu, her biri 800 mevcut- ] ri Reis-ür Rüesa ve Hassa müşiri, çar- ]
lu 120 taburdu. Her sene otuz bin kişi j sam ba geceleri Zaptiye müşiri ile Tica- j
bu sayıya katılıyor ve yedi yıl m üddet­ ret nazırı ve Sadaret müsteşarı, per- j
le Redif ordusunda kalıyordu. Böylece şembe geceleri Deâvi ve Masraf nazırla- !
ilk yedi yılın sonunda iki yüz on bin rı misafir ve ziyaretçi kabul edecekler­
kişilik bir ihtiyat ordusu m eydana gel­ di. B u n a , adı Fransızcadan alınarak
mişti. (Suvare usulü) dendiyse de u z u n m ü d ­
M uvazzaf ordunun genel kadrosu det tatbik edilemeyip unutulm uş git­
ise şöyle idi: miştir.
26 piyade alayı, 36 talia taburu,
26 süvari alayı, 7 sahra topçusu alayı,
4 kale topçusu alayı, 2 istihkâm alayı, Bibliyografya : Maarif-i U m um iy e
1 sanayi alayı. Nezareti tarih-i teşkilât ve icraatı. Mec-
mua-ı Ebuzziya, sayı 120. Devlet salna
mesi. Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi
c: 5 ve 6. O sm an Ergin; Türkiye Maarif
T an zim atm ilâniyie devam edip tarihi. Lrûtfi; Tarih. Ziya Karamürsel;
gelen birtakım kötü adetlerin hareket- \ Osmanlı malî tarihi hakkında tetkikler
lerin önlenmesine çalışılmış, müeyyide- j Tanzim at (yüzüncü yıldönüm ünde çı­
karılan) .

2998
lardan yalnız bir tanesini elde edebilmiş,
devlete baş eğm ek zorunda kalmış ve itaat
ve sadakatinin devamı kendi menfaati haline
gelerek bun u teyid için Osmanlı hükümdarı-'
nın ayağına yüz sürmeğe can atmıştı. B u sı­ 'İğ*
rada, İbrahim Paşanın Lo nd ra ’yı ziyareti de
tesadüfi değildi. Mısır meselesinde İngiltere-
nin Osmanlı devletini şiddetle tutmasına se­ ;
bep en kısa ve rahat Hindistan yolunun Kı-
zıldeniz’den geçmesiydi. Mısır ne kadar k u v ­
vetlenir ve ne derece bağımsızlaşırsa, b u yol
' - 8
o derecede tehlikej^e düşerdi. Fransa’nın
Mısır’ın tarafını da tutması b u şekilde İngil­
tere'yi baskı altında bulundurabilmek içindi.
İngiliz Başvekili b u görüşmede İbrahim P a ­
S
M
’ -
şaya Süveyş yolunun açılması fikrini telkin
ederek bun dan sonra Mısır’ın, Ingiltere’nin
Hindistan
engel
yolunu
olmadıkça,
serbestçe
aleyhinde
kullanmasına
çalışmıyacağı
hakkında teminat vermişti. Fransa politika­
"S i l
t.
sına karşılık gittikçe kuvvetlenen İngiliz
politikasına mütemayil bulunan İbrahim
Paşa, bu teminatla Mısır’a döndü. Lâkin, b a ­
bası M e h m e d Ali Paşayı Süveyş kanalı fik­
rine ikna edemedi. Eski kurd, b u n u n zamanla *■&$$$£-j
yabancı rekabet ve müdahalesine yol açaca­
ğını, böyle m ü h im bir vasıtayı elinde bulun- Abdülm ecid’in kızı Fatma Sultan

2999
hazırlıklar uzayacağından bir defaya lerle bunlara m ani olunm ak istenmiş­
mahsus olmak üzere beş yıllık hizmet­ tir. Bunların başında rüşvet gelir.
lerini dolduranların terhisi ile yerleri­
| Rüşvet onaltmcı yüzyıl sonlarından
nin eyaletlerdeki rediflerle doldurul­
itibaren yavaş yavaş pek tabiî bir hal
ması kararlaştırıldı (6 eylül 1843).
almıştı. Mem uriyet' elde etme karşılı­
K u r ’a ile askere almış nizam nam e­ ğı daha yüksek kademelerde bulunan
si 1847 yılında neşredildi. B u n a göre mes’ul veya gayrı mes’ul kimselere pa­
yirmi yaşında b ulun up gönüllü olarak ra ödeyen kimseler, b u n u halkın sır­
askere gelen veya kendisine kur’a isa­ tından çıkarmak zorunda bulunuyor­
bet edenler beş yıl silâhlı eğitim gör­ lardı. B u şekilde yavaş yavaş irtikâp
dükten sonra terhis edilecekler, b u n ­ kapıları da açılmış ve göz yummalar
dan sonra da yedi yıl müddetle savaş . sonunda b u da yerleşmişti. Gülhane
ve yılda bir kere eğitim mükellefiyeti i hatt-ı h ü m a y u n u n u n getirdiği yenilik­
altında bulunacaklardı. Bunların bi­ lerden birisi de rüşvet ve irtikâbın
rincilerine Nizamiye askeri, ordu ihti­ kat’i şekilde m eni idi. Lâkin b u n a alış­
yatını teşkil eden İkincilerine ise Redif mış birçok vezirler ve devlet adamları
askeri deniliyordu. Her yıl otuz bin ki­ için terki kolay değildi. B u n u n için b u
şi silâh altına alınacak ve aynı miktar­ itiyatlarına devam etmek istediler. B u
d a asker de terhis olunacaktı. 1843 yı­ yüzden, başta sadrıâzam Hüsrev Paşa
lında yapılan yeni teşkilâta göre ordu olmak üzere, Akif, Nafiz, Tahir ve Ha-
sayısı beşe çıkarılmıştı. sib Paşalar gibi büyük mevkilerde b u ­
1 — Merkezi İstanbul olan Hassa j lunm uş kimseler yargılandılar ve ceza­
ordusu. 2 — Merkezi Üsküdar olan Der- j landırıldılar. B u n a rağmen rüşvet ve ir­
saadet ordusu (ikinci M a h m u d zama- \ tikâbın bu tedbirlerle tam am en kalkmış
nmda-ki Mansure ordusu). 3 — Merke­ olduğu iddia edilemez.
zi Manastır olan Rumeli ordusu. 4 —
Merkezi Erzincan olan Anadolu ordusu. Tanzim at cemiyet hayatına da ye­
5 — Merkezi Ş a m olan Arabistan ordu­ nilikler getirmiş, rical ziyareti Avrupa
su. 6 — Merkezi Bağdad olan Irak or­ usulünce yürütülmek istenmişti.. Ç ü n ­
dusu. kü o zamanlar herkes akimın estiği
| gün ve saatte, vakitli, vakitsiz devlet
Orduların teşkilâtı ise şöyle olacak­
; ricalinden ve ileri derecede memurlar-
tı:
! dan istediği zatın evine gidip ziyarette
X inci ve 3 üncü ordular: 7 piyade bulunabilirdi. B u ise. birçok rahatsız­
alayı, 7 talia taburu, 5 süvari alayı, l lıklara sebep oluyordu. Ziyaret kabul
topçu alayı. edenler her gece geç vakitlere kadar
2 nci, 4 üncü ve 5 inci ordular: 6 misafir ağırlamak ve onlarla oturm ak
piyade alayı, 6 talia taburu, 4 süvari i zorunda kalıyor, dinlenmek fırsatını
alayı, 1 topçu alayı. j bulamıyordu. B u n a engel olmak üzere
6 ncı ordu: 4 piyade alayı, 4 talia i! evlerinde misafir kabul edecek b u gibi j
taburu, 2 süvari alayı, 1 topçu alayı. kimselerden hangisinin evlerinin han- j
gi gecelerde açık bulunacağı tesbit ve j
Her piyade alayı üç tabur, her sü­
ilân olundu. B u n a göre c u m a geceleri i
vari alayı altı bölük: her topçu alayı on
Sadrıâzâm ve Şeyhülislâmlar cumartesi j
iki bataryadan kurulmuştu. N e kadar
piyade alayı varsa o bölgede karşılığın­ geceleri Seraskerle T ophane müşiri, pa- i
| zar geceleri Derya kaptanı ve deniz
da en az o kadar redif alayı buluna- ;
ümerası, pazartesi geceleri Hariciye,
çaktı.
Maliye, Darphane nazırları, salı gecele­
Redif ordusu, her biri 800 mevcut­ ri Reis-ür Rüesa ve Hassa müşiri, çar­
lu 120 taburdu. Her sene otuz bin kişi şam ba geceleri Zaptiye müşiri ile Tica­
bu sayıya katılıyor ve yedi yıl m üddet­ ret nazırı ve Sadaret müsteşarı, per­
le Redif ordusunda kalıyordu. Böylece şembe geceleri Deâvi ve Masraf nazırla- I
ilk yedi yılın sonunda, iki yüz on bin rı misafir ve ziyaretçi kabul edecekler- !
kişilik bir ihtiyat ordusu m eydana gel­ di. B u n a , adı Pransızcadan alınarak j
mişti. (Suvare usulü) dendiyse de u z u n m ü d ­
M uvazzaf ordunun genel kadrosu det tatbik edilemeyip unutulm uş git­
ise şöyle idi: miştir.
36 piyade alayı, 36 talia taburu,
26 süvari alayı, 7 sahra topçusu alayı,
4 kale topçusu alayı, 2 istihkâm alayı, Bibliyografya : Maarif-i U m um iy e
1 sanayi alayı. Nezareti tarih-i teşkilât ve icraatı. Mec-
mua-ı Ebuzziya, sayı 120. Devlet salna
* mesi. Enver Ziya Karal; Osmanlı Tarihi
c: 5 ve 6. O s m a n Ergin; Türkiye Maarif
T a n zim atm ilâniyle devam edip tarihi. Lûtfi; Tarih. Ziya Karamürsel;
gelen birtakım kötü adetlerin hareket- 1 Osmanlı malî tarihi hakkında tetkikler.
lerin önlenmesine çalışılmış, müeyyide­ Tanzim at (yüzüncü yıldönümünde çı­
karılan}.

2998
lardan yalnız bir ianesini elde edebilmiş,
devlete baş eğm ek zorunda kalmış ve itaat
ve sadakatinin devamı kendi menfaati haline
gelerek b u n u teyid için Osmanlı hükümdarı-'
nın ayağına yüz sürmeğe can atmıştı. B u sı­
rada, İbrahim Paşanın Lo nd ra ’yı ziyareti de
tesadüfi değildi. Mısır meselesinde İngiltere -
nin Osmanlı devletini şiddetle tutmasına se­
bep en kısa ve rahat Hindistan yolunun Kı-
zıldeniz’den geçmesiydi. Mısır ne kadar k u v ­
vetlenir ve ne derece bağımsızlaşırsa, b u yol
o derecede tehlikeye düşerdi. Fransa’nın
Mısır’ın tarafını da tutması b u şekilde İngil­
tere’yi baskı altında bulundurabilmek içindi.
İngiliz Başvekili b u görüşmede İbrahim P a ­
şaya Süveyş yolunun açılması fikrini telkin
ederek bun dan sonra Mısır’ın, İngiltere’nin
Hindistan yolunu serbestçe kullanmasına
engel olmadıkça, aleyhinde çalışmıyacağı
hakkında teminat vermişti. Fransa politika­
sına karşılık gittikçe kuvvetlenen İngiliz
politikasına mütemayil bulunan İbrahim
Paşa, b u teminatla Mısır a döndü. Lâkin, ba­
bası M e h m e d Ali Paşayı Süveyş kanalı fik­
rine ikna edemedi. Eski kurd, b u n u n zamanla
rekabet ve müdahalesine yol açaca-
m ü h im bir vasıtayı elinde bulun-

Ayasofya’da Abdüîm ecid’in yaptırdığı Darülfünun (Üniversite) binası

2999
duran Mısır’ın rahat bırakılmayıp sonunda Seraskerlikten azledildi. Yerine D a m a d Said
bir Avrup a sömürgesi haline geleceğini ileri Paşa tayin edildi. Hassa Müşirliği Serasker­
sürüyordu. likten ayrılarak kumandanlığı Müşirlik rüt­
M e h m e d Ali Paşa, İstanbul’da bulunduğu besiyle ordu k a ym a k am ı Reşid Paşaya ve­
sırada eski can düşmanı Hüsrev Paşa ile de rildi. Esasen Mustafa Reşid F aşanın Sadarete
görüşerek «Paşa B aba» diye şakalaşmalardı. gelmesinden sonra Hüsrev Paşanın m evkiin­
Herkese evlât demeği âdet edinen Mısır v a ­ de uzun m üddet kalması beklenmiyordu.
lisi bir gün Hüküm darın huzurunda aynı 1847 yılının en m ü h im hâdisesi Tanzima-
sözü ağzından kaçırmış, sonra ayaklarına tm ruhuna ve insan haklarına uy m a ya n esa­
kapanıp afimi istemiş, son derece nazik bir retin memlekette yasak edilmesidir. Büyük-
zat olan Aböülm ecid ise: «Siz devletin babası çarşı civarında bulunan esir pazarı H ü k ü m ­
yerinde.. sayılırsınız!» n ev’inden iltifatlarla darın bir emri ile dağıtılarak esirlerin ale­
mahcubiyetini gidermişti (Lûtfî Tarihi, C : 8. nen alınıp satılması m e n ’edildi.
S: 113).: Atina’daki Osm anlı elçisi Kostaki Beyin
m aruz kaldığı soğuk bir m uam ele üzerine is­
Mustafa Reşid Paşanın Sadaret tenen tarziye zamanında verilmediği için bu
devletle siyasî münasebetler kesildi.
makamına gelişi? icraatı Musul vilâyetindeki Cizre kazası m üte­
sellimi olan yerli mütegallibeden Bedirhan
M e h m e d Ali Paşa Mısır’a döndükten son­ Bey, bütün nasihatlere rağm en merkezin
ra, esasen artık pek ihtiyarlamış bulunan emirlerine itaat etmediği için A na do lu ordu­
M e h m e d E m in R a uf Paşa azledilip yerine su müşiri O s m a n Paşa üzerine gönderildi.
1845 ekimindenberi Hariciye Nazırı bulunan O sm a n Paşa, Bedirhan Beyi sıkıştırıp em an
Mustafa Reşid Paşa tayin edildi (28 eylül dilemeğe ve teslim olmağa m ecbur ederek
1846). iki oğlu ile birlikte İstanbul’a yolladı. B u n u n
Yeni Sadrıâzamm isteği üzerine aynı za­ gibi Necid’de baş kaldıran Faysal bin Turkî
m a nd a Hariciye Müsteşarı M e h m e d E m in Ali gailesi de M e k k e Şerifi vasıtasıyle giderildi,
Efendi Hariciye Nezaretine, G ü m r ü k Em ini
İbrahim Sarım Efendi Sadaret Müsteşarlığı­
na tayin olundular.
Mustafa Reşid Pasa aleyhine çalışan­
Bu. sırada Bosna’da baş kaldıran Bihkeli lar, Sadaret makamında değişmeler
M e h m e d Beyin üzerine Bosna valisi Halil
Kâmilî Paşa tarafından asker sevkolunup Derya K a p d a m Halil Paşanın son za­
mağlûp edilerek avenesiyle birlikte yakalan­ manlarda nüfuzu pek artmış, âdeta eskiden
dığı haberi geldi. Serasker Rıza Paşanın yaptığı gibi devlete
1846 yılının sonunda Hüsrev Paşa, ve erkânına h ü k m e başlamıştı. Bir taraftan
da Hüsrev Paşanın yine Sadaret mevkiine
getirileceği dedikoduları alıp yürümüştü.
Mustafa Reşid Paşanın tavsiyesi üzerine
Halil Paça Derya Kapdanlığ m dan uzaklaştı­
rılarak yerine D a m a d M e h m e d Ali Paşa ta­
yin edildi. Düşmanları ise Saarıâzam aleyhi­
ne şiddetli bir k a m p a n y a açmışlar du. K e n d i­
sinin dinî icaplara uymadığı ve din adam la­
rına hürmet etmediği, tam am en frenk tak­
litçisi olduğu ve Padişahı da bunlara teşvik
ettiği söyletileri çıkarılmış, hakkında şu
kıt’a gibi:

Zamanenin çu ta b ifa-i nâ-reşidini görkim


Revaç verm ek için kendi kâr-u sfnaatine
Vücud-t nazik-i devlet rehin-i sıhhat iken
Düşürdü rey’i sakimi fi rengi iMetine

hicviyeler tertip olunmuş, mesele yabancı


gazetelere kadar aksetmiş ve onlar Sadrı-
âzamı savunmuşlardı (Lûtfî Tarihi, C : 8, S:
1190. Aleyhtarları A bdülm ecid’e bir taraftan
da Mustafa Reşid Paşanın hanedana düşm an
ve cumhuriyete taraftar olduğunu fısıldaya­
rak mevkiini sarsmağa çalışıyorlardı. M eşhur
İbrahim Sarim Pasa Şinasi’nin onu ö v m ek için yazdığı kasidede:

3000
Eyâ ehali-i fazlın reisi cumhuru üzere T anzim atm en samimî taraftarların­
dan dokuz kişinin sürgün edilmesi için bir
ve başka bir kasidede de: liste hazırlandı, fakat onun yetiştirmelerin­
den bulunan yeni Sadrıâzam İbrahim Sarım
Bir ¡tıknâmedir insana senin kanunun Paşa b u n u reddetti. B u n a rağmen bir çok
Bildirir haddini sultana senin kanunun nakil ve becayişler yapıldı. B u arada H a r i­
ciye Nazırı Â li Paşa açığa çıkarıldı. Lâkin,
demesi ise, ortalığın, çalkanm asm a sebep ol­ b u hal p ek uzun sürmeyerek üç buçuk a y
muştu. Sadrıâzamm en belli düşmanlarından kadar sonra Mustafa Reşid Paşa büyük ilti­
Serasker Said Paşa h e m e n saraya gidip h u ­ fatları ihtiva eden bir Hatt-ı hüm ayunla
zura çıkmış ve: tekrar Sadaret mevkiine getirildi (12 ağustos
«B u adam cumhuriyeti ilân edecek... 1848). O da ilk iş olarak Âli Paşayı yine
Saltanatın elden gidiyor, daha ne duruyorsu­ Hariciye Nazırı tayin ettirdi.
nuz? » diye Padişahı heyecana sevkederek Osmanlı imparatorluğunda b u çeşitli h â ­
Sadaret m ührün ün Mustafa Reşid Paşadan diseler cereyan ederken, Batıda, A vrup a ’da
alınmasına sebep olmuştu (28 nisan 1848) da bir takım ihtilâller başlamıştı. Sonradan
(O s m a n Ergin: Maarif Tarihi, S: 353). Ertesi neticeleri Osmanlı devletini de meşgul eden
gü n ise, başta kendisi ve A li Paşa olmak bu hâdiseleri görelim.

O N D O K U Z U N C U Y Ü Z Y IL O R T A L A R IN D A A V R U P A DEV LETLER İ
V E 1848 İH TİLÂLLERİ

Viyana kongresinin hatalı tertip ve tan­ Fransa’da huzursuzluk doğuran sebepler­


zimleri yüzünden vaad edilenlere kavuşa­ den birisi de, seçim kanu nu nd a seçmen ola­
m a ya n A vrup a milletleri alm an çeşitli ted­ bilmek için yilda en az iki yüz frank vergi
birlere rağmen 1830 da ilk hareketlerini verm ek icab edeceğine dair olan maddelerdi.
yapmışlardı. Yine maksatlarına ulaşmadıkla­ Bir de memuriyetle milletvekilliğinin aynı
rından huzursuzlukları d evam etmiş ve on kimsede birleşebilmesi yüzünden yasam a ve
sekiz senelik bir devreden sonra tekrar fiilî yürütme haklarının aynı kimselerde toplan­
harekete geçmişlerdi. B u sefer .de hareketin ması gibi parlamanter rejimin ana prensiple­
öncülüğünü Fransa yapmıştır. rine aykırı bir durum olmaktaydı. Bunların
düzeltilmesi için verilen kanu n tasarısı, 1847-
döneminde meclis tarafından reddolundu.
Fransa B u n u n üzerine nümayişler başladı. Başbakan
olan Gizo buna rağm en b u yılın sonuna k a ­
B u devlette 1840 yılından sonra bilhassa dar d u r u m u idare etti. Kendisi Parlâmentoda
Tiyer ve Gizo gibi değerli devlet adamları­ muhaliflerine daim a galip gelmiş parlak bir
nın hükümette vazife almaları ile daha istik­ hatip, namuslu, kudretli, bilgili ve hürriyet-
rarlı bir devir başladı. Bun u nla beraber, hâlâ sever bir devlet adamıydı. Ancak, güttüğü
Burbonlar’a taraftar olanlarla Bonapartçılar politikada hiç taviz tanımazdı. M evcut ida-
ve Cumhuriyetçiler arasında mücadele d e­
v a m ediyordu. B u sırada m eydana çıkan sos­
yalistler de cumhuriyetçilere katılmışlardı.
Bunların hepsi Orlean hanedanını indirip
'idareyi ele almağa hevesli ve hattâ azimliy­
diler. Orlean’lara, yani K ral Lui-Filip’e ta­
raftar bulunanlar bile aralarında iç ve dış
politika meselelerinde anlaşamayan üç kısma
ayrılmışlardı. Böylece tam bir huzurun k u ­
rulması m ü m k ü n olamıyordu. Bununla b e ­
raber, yeni rejim Fransa’da tutulmuş ve se­
vilmişti. B u n u n sebebi alm an tedbirler saye­
sinde ekonomik d urum u n düzelerek halkın
refah seviyesinin artması, kralın ve h ü k ü m e ­
tin anayasa ile diğer kanunlara b ü yü k bir
titizlikle riayet etmeleri ve bilhassa adalet
mekanizmasının tarafsızlıkla çalışmasıydı.
Böylece cumhuriyetçilerle sosyalistlerin ve
Bonapartçılarm hazırladıkları bütün ayak­
lanmalar bastırılmış, kral ve oğulları bir çok
suikastlardan kurtulmuşlardı. Fransa Kralı Lui -Fiiîp

3001
reyi en m ü kem m e l idare saydığından m u h a ­ sosyalist kıyamı idi. K u r u c u meclis, General
liflerin teklif ettikleri ufak tefek değişiklik­ K av en y a k ’a diktatör yetkisi verip ihtilâli
leri bile kabul etmezdi. bastırmaya m e m u r etti. K a v e n y a k üç gün üç
1848 yılı şubatında nihayet beklenen gece süren kanlı sokak savaşlarından sonra
fırtına koptu. B u ihtilâl Lui-Filip rejimini âsileri dağıtıp sindirmeğe m uvaffak oldu.
sürüp götürdü. K ral 24 şubatta istifa ederek B u n d a n sonra anayasa ve seçim k a nu nu
ailesiyle birlikte Paris’i terketti, İngiltere’ye süratle hazırlandı ve ilân edildi. B u usule
sığındı. Böylece, bir ihtilâl ile kurulmuş olan göre cumhurreisi halk tarafından seçilecekti.
b u rejim, yine bir ihtilâl ile sona ererek E n başta gelen namzet ise K a v e n y a k idi.
Cumhuriyet ilân ve geçici bir hüküm et k u ­ Herkes onun seçileceğini sanırken, ancak bir
ruldu. Bir kurucular meclisi toplanması için buçuk milyon oy alabildi. Cum hurbaşkanlı­
çalışmalar başladı. İhtilâl, İktisadî hayata ğını, ise Bonapart’m yeğeni Prens L u i Napol­
b üyük bir darbe indirmiş, ticaret durmuş, yon kazandı (10 ocak 1848). H albu ki 1815
fabrikalar kapanmış, işsizler ortalığı doldur­ yılmdanberi Fransa dışında yaşayan, halk
muştu. Geçici hüküm et bunlar için millî tarafından tanınmayan bir kimseydi. A ncak,
atölyeler kurdu. B u n u n üzerine hakikî ,işsiz Napolyon adının halk vicdanında bıraktığı
ameleden m aada ne kadar serseri ve haylaz unutulmaz tesir, ona evvelâ C u m h urb a şk an ­
varsa buralara doldular. Maksatları boş dur­ lığını, sonra da Ü çüncü Napolyon ünvanı ile
m ak, gündelik almaktı. Kurucular meclisi 23 imparatorluğu kazandırdı (1852).
nisanda toplanıp cumhuriyeti resmen ilân
etti. Geçici hükümet, devlet reisi seçilinceye Alm anya ve Prusya
kadar b u görevi üzerine aldı. Sonra yasama
ve yürütme kuvvetleri birlikte toplanıp dev­ 1840 yılında A lm anya, Fransa'nın A l ­
letin başına belâ kesilmiş, tembel ve serseri m anya’ya savaş açması ihtimali A l m a n Birli­
yatağı ve nihayet para yetiştirilemez hale ğinin kurulmasına sebep oldu. İlk gıdımı
gelmiş olan millî atölyelerin kapatılmasına Prusya atarak ko m şu hükümetlerle bir g ü m ­
karar verdi. B urad a bulunanlar ya askere rük birliği kurdu. Zam anla bir çok A l m a n
yazılacak veya yol inşaatında çalışmak üzere hükümetleri b u birliğe katıldılar. Böylece,
taşraya gideceklerdi. İşçiler, b u n u kabul et­ birleşmeğe taraftar. hükümetler, Prusya’yı
medikleri gibi, hem en kırmızı bayraklar açıp yavaş yavaş b u işin lideri olarak görmeğe
ayaklandılar, barikatlar kurdular. B u ilk başladılar (Şarl Senyobüs: Siyasî Tarih, C : 2,
S: 157 -160).
1848 ihtilâlinin aksi ile A lm a n y a daha
da kuvvetli oldu. Hürriyetçiler tekrar ayak­
lanıp hükümdarları halkın arzularına u y m a ­
ğa mecbur ettiler. Prusya Kralı Dördüncü
Frederik Vilhelm bile Meşrutiyeti ilâna m ec ­
bur kaldı. B u n d a n sonra birleşme temayül­
leri süratle gelişti. Meternih’in köhne politi­
kasına âlet olmaktan başka bir şey yapamı-
yan Frankfurt Diyet Meclisi ilga edilip 1848
mayısında aynı şehirde A lm a n y a Parlâm en­
tosu toplanarak bir imparator seçmeğe karar
verdi. A ncak, akadem ik münakaşalara dalan
bir parlâmento ciddî bir iş göremedi. S o n u n ­
da imparatorluk tacını Prusya’ya teklif et­
tiyse de. Prusya kralı b u n u reddetti. Çünkü,
Avusturya’nın derhal harekete geçeceğini
biliyordu. Prusya b u sırada esasen yirmi yedi
kadar hükümeti ittifak dairesine alıp âdeta
bir küçük A lm a n y a kurmuştu.

İtalya devletleri

İtalya’da da, diğer milletlerde olduğu


gibi yabancı boyunduruğundan kurtulma,
meşrutî idare Özlemi ve birlik fik r i. uyan­
mıştı. H a lk kitlesinin gittikçe artan tazyiki,
hükümetlerce hissediliyordu. Bazıları b u n u n
patlak vermesinden evvel normal bir yola
tevcihini daha doğru buldular. İlk defa ola­
Prens Lûi'N ap o ly o n rak 1846 da Papalık m akam ına çıkan D o k u ­

3002
zu ncu Pi, tab’asm a meşrutiyeti verdi. B unu, feragat etti. Diğer taraftan, hürriyetçiler
diktayı en hafif şekilde tatbik eden, hattâ R o m a ve Floransa’da şiddetli nümayişler
diğer hükümetlerde takibata uğrayıp kaçan yaptılar. T e k kurtuluşu, bütün İtalya’nın
mültecileri kabul ve him aye etmiş olan Tos- mümessillerinden m ürekkep bir meclisin
k ana takip etti. Piyem o n ve Napoli Kralları kurulmasında ve milletin mukadderatına h â ­
d a h em e n b u n a uydular. Piyem on Kralı Şarl kim elmasında görüyorlardı. B u meclisin ise,
A lber üstelik, bütün İtalyanların hürriyeti R o m a ’da toplanması arzu edilmekte idi. Papa,
için sonuna kadar mücadele edeceğini ilân çaresiz Napoli'ye kaçtı. Maççini’niıı teşviki
etti. ile de Ro m a 'da cumhuriyet ilân olundu. Biri
Fransa’daki 1848 hâdiseleri, en şiddetli Maççini olan üç kişilik m uvakkat bir h ü k ü ­
tepkiyi şüphesiz ki İtalya’da göstermişti. met kuruldu. B u hükümet, P a p a ’yi geri ça-
M art ayında M ilano’da müthiş bir ayaklan­ ğırdıysa da, D o kuzuncu Pi, b u hareketi dine
m a oldu. Avusturya kum andanı yenilerek aykırı bularak takbih etti. Cum huriyet ida­
şehirden kaçtı. M a n in adlı bir genç de V e ­ resi b un un üzerine ruhanî nüfuzu bakî kal­
nedik’ten Avusturya askerini kovarak c u m ­ m a k şar tiyle P a p a ’yı hükümdarlıktan ıskat
huriyeti ilân etti (Şarl Senyobüs: Siyasî T a ­ etti. Maççini, Floransa’ya yürüdü. Toskana
rih, C : 2, S: 22). Şarl A lber bu millî kıyamın Dukası kaçtığından h em e n cumhuriyet ilân
başına geçerek Avusturya’ya savaş ilân etti. edildi. V enedik de istiklâlini ilân etmiş ol­
İtalya’nın diğer hükümdarları da tab’alarm m duğundan böylece İtalya’da Avusturya b o ­
coşkunluğuna karşı koyamıyarak ister iste­ y unduruğundan kurtulmuş üç devlet hasıl
m e z savaşa katıldılar. Lâkin, b u devir ancak olmuştu. Bunlar, anayasalarını hazır larlar-
üç ay kadar sürebildi. Evvelâ tab’asından on ken. Şarl Alber yenilmiş, İtalya’yı m üdafaa
yedi bin gönüllünün Piyem on ordusuna- ka­ edecek bir kuvvet kalmamıştı. Kısa za m an
tılmasına engel olmamış bulunan P a p a D o ­ sonra Toskana Dukası, hüküm eti yine ele
k uzun cu Pi, Avusturya ile savaşa cevaz ver­ geçirdi. R o m a meselesi ise, katolik âleminde
m ey en bir beyannam e neşretti. Maççini ile
cumhuriyetçilerin Floransa’ya gelişi, küçük
hükümdarları ciddî endişelere şevketti. Tos-
kana dukası İkinci Leopold, askerlerini geri
çekti. Biraz sonra Napoli Kralı da aynı şeyi
yaptı. Yalnız başına kalan Şarl Alber, A v u s ­
turya ordularına mağlûp olunca, artık İtal­
y a ’nın kurtuluşundan ümidini kesip oğlu
İkinci Viktor E m an u el lehine tahtından

Garifcaldi

heyecan uyandırmıştı. Avusturya askerleri


M o d en a ve P a r m a ’yı işgal edip ilerlemeğe
başladılar. Napoli kralı, Garigiiyano ırmağı­
nın kenarında ordusunu -topladı. İspanya,
«Kutsal B aba» ya yardım için d onanm a h a ­
Maççini zırlamakta idi. Hattâ, Fransa bile olaya -pek

3003
kayıtsız görünmüyordu. Maççini, Garibaldi,
K a v u r gibi hürriyet fedaileri ve bir çok
İtalyan gönüllüsü ise R o m a ’da toplanmış ve
vatanlarının istiklâli için sonuna kadar m ü ­
cadeleye devam edeceklerini ilân etmişlerdi.
B u n u n üzerine Avusturya ordusu Floransa’yı
alarak R o m a üzerine yürüdü^ Napoli asker­
leri güneyden hareket ettiler. İspanya donan­
ması batı kıyılarına yanaştı. Nihayet otuz
bin Fransız askeri de karaya çıktı. Hattâ,
R o m a ’ya ilkönce onlar girdi. Bir avuç gönül­
lünün ise, daha fazla dayanması esasen b ek ­
lenemezdi (2 tem m uz 1849). Fransız ordusu,
meclisi ve cumhuriyet erkânını dağıttı. P a p a ­
lık hükümetini iade etti. A ncak, hürriyet ve
cumhuriyetin müdafii Fransız ordusunun b u
hareketi halk arasmda çok fena karşılandı­
ğından Prens L u i Napoléon, Fransız kuvvet­
lerinin İtalya’da hürriyeti söndürmeğe değil
bir düzene koym ağa m e m u r bulunduğunu
ilân zorunda kaldı. Esasta Fransızların m ü ­
dahalesi hiç bir şey düzeltmediği gibi, ayrıca
P apa ile Kardinalleri de gücendirmiş ve
D o ku zun c u Pi, ancak bir yıl sonra R o m a ’ya
haklarını ko rum ak için bir Fransız birliği
yirmi sene kadar R o m a ’da kalmıştır. İngiltere Kraliçesi Viktorya
B u arada dayanan tek yer olarak V e n e ­
dik kalmıştı. Kendisine diktatörlük yetkileri 1 — İtalya _ birliğinin henüz vakti gel­
verilmiş olan M anip. cumhuriyeti b üyük bir memişti.
azimle savunuyordu. Lâkin bir yıl süren 2 — Halkın istek ve arzularına karşı
muhasaranın doğurduğu açlık, Avusturya takip edilecek politikaların muvaffakiyet
m erm i ve humbaralarının tahribatı, üstelik devri artık kapanmış bulunuyordu. N e çare
şehirde çıkan şiddetli bir kolera yüzünden ki, A vrup a devletlerinin başında bulunan h ü ­
V enedik de teslim oldu (25 ağustos 1849). küm dar ve idarecilerin çoğu hâlâ b u n u anla­
Böylece. iki şey anlaşılmış oldu. Bunlar m a k istemiyorlardı.
da:

Ingiltere
Hükümdarlığı müddeti altmış dört yıl
gibi uzun bir za m an d evam eden Viktorya,
kraliçelik için hususî şekilde yetiştirilmiş ve
bu ödevi hayatı boyunca pek m ü k em m e l şe­
kilde ifa etmiştir. Devri, İngiltere’nin en
parlak devri olmuştur. İlk zamanlarda m ü ­
him gailelerle karşılaştı. K a n a d a ihtilâli,
Efganistan savası, Çin seferi, Mısır meselesi
bunlardan bir kaçıdır. Hattâ, b u son mesele
hürriyetçilerin düşerek muhafazakârların
tekrar iktidara gelmelerine sebep olmuştur
(3 eylül 1841). Y e n i hüküm et ilk iş olarak
bütçe açığını k a pa m ak ve malî sıkıntıya çare
b ulm ak için İngiltere’de gelir vergisi siste­
mini kabul ve tatbik etti. A yn ı zam anda
İngiltere Bankasına dört yüz milyon sterlin­
lik kâğıt para basm a yetkisi verdi. İrlanda’ya
ekonomik yardımlarda bulundu. B u sırada
Riçard Kofcden adlı Mançester’li bir fabrika­
tör ticarette him aye usulünün aleyhinde b u ­
lunarak kurduğu bir cemiyet vasıtası ile ih­
tiyaç maddelerinden g ü m rü k vergisinin kal­
dırılması ile (ticarette serbestlik sayesinde
K avur hürriyet - barış ve anlaşma) prensiplerinin

3004
m üdafaam a başladı. M uhafazakâr parti, bu menbaları tükenince Rusİarm eline düştü
prensipleri benimsedi. Evvelâ zahire güm rü­ (1360-61). Lâkin Çar, ona esir değil, kahra­
ğü ilga olundu (1846). A yn ı yıl Parlâmento m a n muamelesinde bulundu. Hattâ Osmanlı
him aye usulü yerine serbest ticaret usulünü devletini ziyaretine bile izin verdi.
kabul etti. Buna, lordlar ve zengin sınıf cephe Birinci Nikola, mutaassıp bir ortodoks
aldıklarından kabine düştü. Bun u nla beraber, sıfatiyle Rusya’yı batının «dinsizce düşünce­
konulan ye işçi sınıfının lehinde olan usuller lerinden» uzak tutmayı bir vazife sayıyor,
kaldı. Çünkü, iktidara gelen hürrij^etçiler A v r u p a âdet ve usullerinden nefret ediyor­
aynı prensiplere taraftardılar. Ayrıca, Ingiliz du. Otuz yıl süren saltanatı boyunca batı ile
gemilerine mahsus olan nakliye monopolü bağları kesmeğe ve R u sya’da eski idare tar­
kaldırılarak ithalât ve ihracat kolaylaştırıldı. zını geri getirmeğe çalıştı. B u yüzden A vrup a
B u kabinede Dışişleri Bakanı olan meşhur ile temas p ek güç bir hale geldi. Rusya’ya
Palmerston ataklığı ve serkeşçe tavırları ile girmesine müsaade edilen yabancı m em urlar
çalışma arkadaşlarını daim a rahatsız etmişse yani diplomatlar polis nezareti altında bulun­
de, dış memleketlerde Ingiltere’nin itibarını duruluyor, bütün kitaplar, gazeteler hudut­
yükseltmiştir. larda sansür tarafından müsadere ediliyordu.
R u s kanunlarına göre ise, Çarın tab’ası esa­
sen yurd dışına çıkmak hakkından m a h r u m ­
Rusya ve hâkim olduğu bölgeler dular. Çar, böyle bir müsaadeyi nadiren v e ­
rirdi. Böylece dünya ile bağları kesilen
Husya zamanla Finlandiya’yı îsveç’den Ruslar irtica yoluna girdiler. A n c a k devlet
almış, Lehistan’ı ele geçirmiş, Kırım, K u b a n , memurları yine diğer devlet memurları ta--
ö zi ve Besarabya’yı Osmanlı devletinden ko­ rafından kontrol edildikleri için Ç a r m genel
parmış, Eflak ve Bo gdan meselelerinde söz mürakabesi ekseriya tesirsiz kalıyordu. M e ­
sahibi olmuş ve nihayet Kafkasya’yı istilâ murların irtikâbı, â m m e hizmetlerindeki k a ­
etmişti. Karadeniz'de d onanm a bulundurm ak yıtsızlıkları, âmirlerine yaltaklanmaları ve
hakkını elde ettiği gibi, 3 tem m uz 1841 tari­ halka fena muameleleri alıp yürümüştü.
hinde L o ndra’da imzalanan andlaşmaya k a ­ T a b ’a itiraz hakkına m alik değildi. Basın,
dar Boğazlara da hâkim d urum a geçmişti. hükümetin icraatını tenkid edemez, halk si­
Bun u nla beraber b u andlaşma onun A k d e ­ yasetle uğraşamazdı. 1848 yılında -genç su-
niz’e çıkıp başka memleketlere taarruzuna
engel oluyorsa da, başka donanmaların K a ­
radeniz’e girip kendisine saldırmalarına da
m âni idi. Beri yandan İran da R u s nüfuzuna
baş eğmişti. Esasen batısı Prusya ve Avus-
turya-Macaristan ile kapalı bulunan b u dev­
let, gözlerini doğu, güney ve güney doğu
taraflarına dikmişti. B u arada kendisini en
fazla uğraştıran K afkasya oldu. B u bölgede
oturan dağlar ahalisi, yurdlarmı sonuna ka­
dar m üdafaadan geri kalmadılar. Arazinin
müsaid oluşundan da istifade ederek Rusları
hiç ummadıkları kadar uğraştırdılar. Verilen
zayiat ağırdı. Öyle ki, Kafkasya’da vazife
alan bir subayın sağ olarak geri dönmesini
kimse beklemez olmuştu. Ruslar, Kabartay,
Lezgi, Çerkezistan, Dağıstan, Gürcistan ve Şir­
van’ı bü yük uğraşmalardan sonra birer birer
hâkimiyetleri altına alabilmişlerdir. B u ara­
da yalnız Şeyh Şâmil onlarla yirmi beş yıl
mücadele etmişti.
Şeyh Şâmil, Dağıstan’ın Sünnî müslü-
manlarmdandı. Dağıstan o zamanlar bir çok
Beyler arasında âdeta bölüşülmüş durum d a
olduğundan kuvveti azalmıştı. B u beyler Rus
saldırışına karşı alınması gerekli tedbirleri
görüşmek için bir toplantı yapmışlar ve onu
da dâvet etmişlerdi. Ş eyh Şâmil b u toplan­
tıda söz alarak aralarında birlik olup Tanrı
buyruklarına uymadıkça vatanlarını savuna-
mıyacaklarını ileri sürdü. Kepsi ona hak
verdiler ve kendilerine baş seçtiler. O da, Kafkasiarda Rus İstilâsına karşı koyan
yurdunu sonuna kadar m üdafaa etti. Bütün Şeyh Şâmil

3005
baylar, memurlar ve genç öğretmenler gece­ bunlar arasında idi. Yirm i beş ■senedir L e ­
leri gizlice toplanıp A v r u p a ’dan gelen eser­ histan'ı idare eden Paskiyeviç öyle şiddetli
leri okumağa başlamışlardı. Bunların otuzu bir askerî dikta idaresi kurm uştu ki ne
ele geçip idama m a h k û m oldular. Çar, son Krakovi’&eki cumhuriyetin ilgası (6 kasım
anda bunu kürek cezasına çevirdi. Sonradan 1848), ne de 1848 olaylarında Lehliler yerle­
yazar olarak şöhret kazanan Dostoyevski de rinden kımıldayamadılar. Batıdan bu kadar
nefret eden Çar Nikola, her şeyden evvel
bir asker hükümdardı.
Görüldüğü gibi 1848 ihtilâlleri Rusya’da
ve onun hâkimiyetinin bulunduğu yerlerde
göze çarpar bir tesirde bulunup geniş hare­
ketlere sebep olamamıştır. Bununla beraber
Rusya bu 1848 ihtilâlinin Avusturya -M a c a ­
ristan imparatorluğunda yarattığı durum
dolayısıyle vaki davet üzerine ihtilâlcilere
karşı fiilî müdahalede bulunmuş, b u yüzden
de ileride bahsedeceğimiz gibi Osmanlı
devleti ile ihtilâflı vaziyetlere sebep ol­
muştur.

Avusturya -Macaristan

Fransa’da başlayan 1848 ihtilâlinin en


kuvvetli olarak tesir ettiği devletlerden biri
de Avusturya - Macaristan imparatorluğu
oldu. D a h a mart ayında Viyana’da müthiş
bir ayaklanma oldu. Hürriyet taraftarları
ordu ile çarpıştı.
Bonapart’m mağlûbiyetinden sonra ve
onun bütün yaptıklarını tasfiye ederek Avru-
paya eski düzenini m ü m k ü n olduğu kadar
geri getirmek için toplanan Viyana kongre-
Avusturya İmparatoru Birinci Ferdinand sindenberi, Avusturya imparatorluğunu koyu
bir istibdatla idare etmekte olan Başbakan
Meternih (Metternich) kaçıp canını kurtardı.
İmparator Birinci Ferdinand, ihtilâl patırdı-
ları arasında teşriî meclisi topladıysa da-
Viyana’da kalamıyarak O lm u ç ’a (Olmutz)
kaçmağa mecbur oldu. Fakat, ordu devlete
sadık kaldığı için ihtilâl bastırıldı. Bütün bu
hâdiselerin en m ü h im tepkisi, imparatorlu­
ğun Cerm en olmayan tab’ası arasında görül­
dü. İmparatorluk Öz Cermenlerden m aada
kuzey-doğudaki Bohem ya, Silezya, M oravya
ve Lehistan’dan zaptolunan Galiçya halkın­
dan, güney-batıdaki Tirol, Venezya ve Lom-
bardiya’daki îtalyanlardan, Macaristan’dan
ve güney-doğudaki Erdel’de oturan bir kısım
R u m e n ’lerden ve batıdaki Hırvat ve Sloven-
lerden mürekkepti. Bütün b u unsurlar ise,
imparatorluk birliğinden ayrılmağa ve millî
ve siyasî egemenliklerini elde etmeğe can
atıyorlardı.
Viyana’dan sonra Macaristan, B o h em y a
ihtilâlleri koptu. İtalyan şehirleri imparator­
luktan ayrıldıklarını ilân ettiler. O nb ir m a ­
yısta imparator V iyana’yı terketti. 22 tem ­
m uzda ise, Rayştağ, yani Avusturya Parlâ­
mentosu ilk defa olarak V iy ana’da toplandı.'
Lâkin çeşitli milletlerin mümessillerinden
mürekkep bulunan bu meclis, müsbet bir iş
Avusturya Başvekili Meternih göremedi, yalnız derebeyliği imtiyazlarını
ilga ile vatandaşlar arası eşitliği ilân etti. turya kuvvetleri püskürtüldü. Koşut başa
İmparaotrluğa geçen Fransuva Jozef, ordu geçti ve büyük bir mücadeleye girişti. B i­
kendisine sadık olduğu için durum a hâkim rinci Ferdinand ise imparatorluktan çekilip
oldu. Rayştağ’ı kapattı, fakat meşrutî idareyi Avusturya ve Macaristan tacını yeğeni
de tab’asına bahşetti. Bo hem y a ve Rusya'nın rransuva Jozefe ıcrkctti. Macaristan, onun
yardım: ile Macaristan’a baş em­
dirdi. İtalyan şehirlerini de im-
paratoriuğa yeniden bağladı. B u
hareketler arasında bilhassa Ma- Ji*
carların ki Avusturya'yı pek
meşgul elmiş ve Osmanlı dev- |¡lÍ:¡f, m . j
leti ile yeni ihtliâflara düşme­
sine sebep olmuştur.
Macarlar, İkinci A n d re za­
manında, yani daha 1222 yılın­
da Altın F erm a n diye andıkları
bir anayasaya nail olmuşlardı.
Ü
B u n a göre bir millî meclisleri
bulunacak ve memleketi ilgilen­
diren bütün meseleler hakkında
b u meclis karar verecekti. M a ­
caristan 173 yıl kaldığı Osmanlı
hâkimiyetinden sonra Avustur­
y a ’nın eline geçince, Avusturya
imparatorları olan Habsburg’lar Kosut’un iam bağımsızlık için Avusturya’ya karşı
M acar krallığını da şahıslarında Macarían ayaklandırması
topladılar. M acar tahtına çıktık­
ları zam an Altın F erm ana uy a ­
caklarına yem in ederlerdi, lâkin b u lâfta krallığını tanımayıp mücadeleye devam etti.
Macarlar evvelâ yenildilerse de sonra üstüste
kalırdı. İstiklâllerine ve millî haysiyetle­
zaferler kazandılar. 14 nisan 1849 da M acar
rine çok'; düşkün olan Macarlar, bu
meclisi Habsburg’ları ıskat edip Koşut’u
yüzden Hâbsburg’ıarın idaresinden ve bil­
hassa geniş halk kütlelerini âdeta sefa­
lete sürükleyen ağır vergilerden hiç m e m ­
n u n değillerdi. 1848 yiİîşda Fransa’da esen
hürriyet rüzgârı, Macâiİiarı da coşturdu.
V iyana hâdiseleri, Çeklerin imparatorluk­
tan ayrılmak veya hiç olmazsa muhtar
bir idareye kavuşm ak gayesi ile harekete
geçmeleri, İtalyan aslından olan şehirlerin
ise büsbütün İtalya’ya (o zamanki adiyle
Piyem on Krallığına) katılmak için istiklâl­
lerini ilân edip geçici hükümetler kurmaları
sırasında Macarlar arasında da istiklâl te­
mayülleri belirdi. İmparatorluğun en büyük
parçasının tehlikeye düştüğünü gören Birinci
Ferdinand, M acar krallığının meşrutî şeklini
kabul etti. Böylece, Macaristan muhtar bir
idareye kavuşuyordu. Bir müddet sonra V i ­
yana ile Peşte’nin arası açılınca, M acar istik­
lâl hareketinin başında bulunanlardan Lui
Koşut (Louis Kossuth) Avusturya’dan büs­
bütün ayrılmak tezini ortaya attı. Lâkin,
aristokrat sınıf buna muhalifti. Ç e k ihtilâlini
bastıran, İtalyan şehirlerini ve onlara yardım
eden Piyem on kuvvetlerini yenen Avusturya
ordusu, bu sırada Macaristan’a yürüdü. Aris­
tokratların da yardımı karşısında M acar mil­
liyetçileri çatışmayı kaybettiler. Macaristan’a
verilen bütün imtiyazlar da ilga olundu. Yeni Avusturya imparatoru
B u n a rağmen M acar halkı baş eğmedi. A v u s ­ Fransuva Jozef

3007
Cumhurbaşkanı seçti. Avusturya imparatoru madı. B u arada genç asilzadelerden Andraşi,
b un u n üzerine ihtilâlerden nefret eden Rus İstanbul’a gönderilmişti. Vazifesi, kardeş
çarını yardıma çağırdı. 200,000 kişilik bir milletten yardım istemekti. N e çare ki O s­
R us ordusunun harekete geçmesi, Macarların m a n l I devleti Rusya ve Avusturya ile savaşı
savaşı tamamen kaybetmelerine sebep oldu. göze alacak halde değildi. Yalnız, iltica ede­
İstiklâl ordularının başında bulunan Görgey cek bütün mültecilerin himaye olunacağım
boş yere Macar kanı dökülmemesi için teslim
ilân etti. B u n u n üzerine başlarında Koşut,
oldu. B u n u n üzerine Macaristan’da bir terör
Bem , K lapka Dem binski ve ayrıca bir çok
başladı. Vatan müdafaasına ve istiklâl savaş­
M acar âlim ve sanatkârları bulunan binden
larına katılmış olan Macarlar, suçlu gibi y a ­
kalanıp kurşuna diziliyorlardı. M eşhur gene­ fazla Macar, Osmanlı devletine sığındı. A v u s ­
raller, devlet adamları, millî kahramanlar turya’nın şiddetli protestosu ve bunları geri
insafsızca idam edildiler. Macarlar, dünya istemesi, Babıâlinin onları sonuna kadar hi­
milletlerine başvurarak bu terörün durdurul­ m aye etmesi yeni meselelerin m eydana gel­
masını istedilerse de kimsenin kılı kıpırda­ mesine sebep oldu.

ECGDAN VE E F L A K (M E M L E K E T E Y N ) O L A Y L A R I, M A C A R
M Ü L T E C İ L E R İ M E S E L E S İ , ÇEŞİTLİ İÇ H A R E K E T L E R

1848 ihtilâlinin İspanya, İrlanda, Belçika


bulunuyordu. Rusların desteklediği Boyarlar,
ve Hollanda’da da tesirleri görülmüş, hürri­ bu devletin politikasına uyarak geniş halk
yet taraftarları hükümdarlara baş kaldırma­ tabakasını büyük bir baskı altında tutmakta
ğa başlamışlardı. Avrupa devletlerinin M a ­ idiler. 1848 ihtilâlinin heyecanlı tesirleri, işte
car ihtilâlcilerinin uğradıkları teröre kayıtsız bu tabakaya mensup münevverler tarafından
kalmaları da bu yüzdendi. Nihayet bu hare­ süratle yayıldı. İlk ihtilâl teşebbüsü Boğdan-
ketin tepkisi, Osmanlı devletinin A vrup a’ya da oldu. Lâkin bu, halkın değil Boyarların
en y a k m bölgesinde, yani Eflak ve Boğdan- Voyvoda Mihail Sturza’ya karşı ayaklanma­
da tesirini gösterdi. Edirne andlaşması, bu larıydı. Bunlar, Eflâkle birleşmek ve tek bir
memleketlerin muhtariyetlerini kuvvetlendir­ prenslik haline gelm ek istiyorlardı, Halkın
miş olmakla beraber, Boyarların, yani yerli pek ilgilenmediği bu hareket, Sturza tara­
eşrafın köylüye karşı nüfuzunu da artırmış fından kolaylıkla bertaraf edildi.
Halbuki, Eflâk’de çıkan ihtilâl halka
karşı bütün nüfuzu ellerinde toplamış bulu­
nan ve Rusya himayesine dayanan Boyarlara,
yani neticede Rus tahakkümüne karşı idi.
Hattâ, bir müddettenberi Boyarların halkı
b u derece ezmesine razı olmıyan, lâkin on­
lara söz geçiremeyen Eflak Voyvodası Georgi
Bibesku bu ihtilâlin hedefi değildi. Halk
aydınları, onu Osmanlı devletine dayanarak
Rusya aleyhine döndürmeğe çalışıyorlardı.
Lâkin, ihtilâlin büyümesi üzerine kendisi
prensliği bırakıp Transilvanya’ya (Erdel)
kaçtı. Halk, durum a hâkim olmağa başla­
mıştı. Boyarlara imtiyaz veren belgeler kili­
selerden alınıp törenle yakılıyordu. Osmanlı
devleti, bu' hareketin kendisine karşı olma­
dığını hissettiğinden, Rusya’nın teşvikine
rağmen askerî harekâta girişmiyordu. B o ­
yarları himaye için Rusya, Eflak ve Boğdan’ı
kuzeyden işgale başlayınca, güneyden de
Osmanlı ordusu işgal etti. B u sırada halk,
geçici hükümet, Eflak halkını Boyarlara ez-
ilâmna m uvaffak olmuş bulunuyordu. B u
geçici hükümet, Eflak halkını boyarlara ez­
direcek olan Rus hâkimiyetine geçmekten se
yine Osmanlı devletine bağlı kalmayı tercih
ediyordu. Babıâli, anlaşmaya hazır ve taraf-
tardıysa da, Rusya’nın şiddetli baskısı yü­
Macar ihtilâlcisi Lui Koşut zünden bundan vazgeçmek ve Eflak’de olan

3008
Sultan Abdülmecidin bîr selâmlık resminden dönüşü
(Bu resmin aslı Topkapı sarayındaki Mecidiye köşkündedir. Ressamı; Pavlonora'dır)
değişiklikleri tanımadığını ilân etmek zorun­ ğınanlar arasında Macarlardan m aada onlarla
da kaldı. Âsiler, fazla k a n dökülmeden da­ işbirliği yapmış Lehliler de vardı. Osmanlı
ğıldılar. Bükreş, Osmanlı ve Ru s askerlerinin devleti, onlara da iltica hakkı tanımıştı. B u n ­
müşterek işgali altına alındı B u sırada dan sonra Avusturya ile Rusya’nın sığınan­
Âmedi-i Divan-ı H ü m a y u n F u a d Efendi, Pe- ları geri istemek hususundaki müracaatları­
tersburg’da meseleyi R us hâriciyesi ile m ü ­ nın ardı arkası kesilmedi. Avusturya, Bel-
zakere etmekteydi. Nihayet 1 mayıs 1849 ta­ grad andlaşmasının on sekizinci maddesini
rihinde iki devlet arasında İstanbul’da B o ­ ileri sürerek «âsi» lerin iadesi için ayak
ğaziçi’nde Baltalimanı anlaşması imzalandı diriyor, Rusya da Lehliler için kendi tab’ası
(Kolonel La m u ş : Türkiye Tarihi, C : 2, S: 347). «haydutlar» olduğunu iddia ediyordu. Oe-
manlı devleti. Avusturya ve Rusya’nın iddia­
Balta-Iimam anlaşması larını reddederek M acar ve Lehli mülteci­
lerin âsi ve haydut olduklarını kabul etmedi.
Anlaşm aya göre iki devlet Eflak ve Boğ- Bunları, yurdlarm m istiklâli için savaşmış
dan ’ı her cins ihtilâlci prensiplerden koru­ vatanperverler sayıyordu. İki devlet b un un
m ağa çalışacaklardı. Voyvodalar halk tara­ üzerine Babıâliyi siyasî münasebetleri kes­
fından seçilip yedişer sene için iki devlet mekle tehdid ettiler. Aradaki andlaşmalarm
arasında kararlaştırılacak namzetler arasın­ kendilerine hak verdiğini ileri sürmekte
dan tâyin olunacaklardı. M üddet sona erince idiler. Osmanlı devleti b u n u n üzerine m ü l ­
bir ihtilâf olmazsa iki devletin muvafakati tecilere islâmiyeti kabul etmelerini teklif
ile b u müddet uzayabilecekti. Böylece Rusya, etti. Çoğu buna uyarak andlaşmalar gere­
Eflak ve Boğdan meselelerine iyice burnunu ğince iade edilmekten tam am en kurtuldular
sokm ak salâhiyetini kazanmış oluyordu. ve hem en yüksek maaşlar ve rütbelerle dev­
B un d an maada, halkı yatıştırmak ve bir let hizmetine alındılar. B u hal, Avusturya’yı
müddet için sükûneti temin etmek için bo­ büsbütün kızdırdı. Bununla beraber, Osmanlı
yarların nüfuzunun kırılması da düşünülmüş devleti İslâm dinine girmemiş olanları da
ve boyarlar meclisi ilga olunmuştu. B u n a iade etmedi. Babıâlinin b u husustaki azimli
karşılık bir kısım boyarlarla bir kısım y ü k­ tutumu büyük takdir uyandırmıştı. İngiltere
sek rütbeli iş adamlarından m ürekkep bir ve Fransa, bu davranışın haklı olduğunu ilân
meclis kuruluyordu. İstiklâl ve ihtilâl tema­ ettiler. B u iki devlet de Osmanlı devleti gibi,
yülleri her iki memlekette tam am en ortadan istiklâlleri için ayaklanan M acar ve Lehlile­
kalkıncaya kadar R us ve Osmanlı kuvvetleri ri eşkıya değil, kahram an saymaktaydı. H a l ­
Eflak ve Boğdan’ı işgal altında bulundura­ buki, Osmanlı devleti de. çeşitli milletlerden
caklar ve ortalık iyice yatıştıktan sonra her kurulmuştu ve elli yıla yakın bir zamandan-
iki taraf kuvvetlerini geri çekeceklerdi. İn­ beri bunlar arasında milliyetçilik fikri ve
zibat işleri için ise, yerli kuvvetler kullanı­ istiklâl eğilimi uyanmış ve hattâ fiilî belirti­
lacaktı. leri ortaya çıkmıştı. B u n a rağm en bü yü k
B u anlaşma, Eflak ve Boğdan’da Ru s n ü ­ zararlar gördüğü iki kom şusunu zayıf düşür­
fuzunun büsbütün artmasına ve Osmanlı mesi muhtemel bulunan b u dâvayı savunu­
nüfuzunun yavaş yavaş silinmesine yol aç­ yordu. Esasen kendisine iltica edenleri geri
mıştır (Enver Ziya Karal: Osmanlı Tarihi, vermeyi de devlet şeref ve haysiyeti ile teli­
C : 5, S : 220). fini m ü m k ü n göremediğinden Rusya ve
Avusturya’nın son tehditlerine rağm en tutu­
Avusturya ve Rusya’nın M acar mülte­ m u n u değiştirmedi. B u n a karşılık iki devlet
elçilerini geri alıp siyasî münasebetlerini
cileri meselesinden Bahıâlî ile diplo­ resmen kestiler. Babıâli ise milliyetçileri
matik münasebetlerini kesmeleri sadece şeref ve insanlık duygularıyle m ü d a ­
faa ettiğini ve b u yüzden katlanmak zorunda
Mülteciler meselesi henüz kapanmış de­ kaldığı fedakârlıkları belirtir bir rapor h a ­
ğildi. Osmanlı devleti Macaristan'daki istik­ zırlayıp A vrup a ’da yayınladı. B u rapor,_ Batı
lâl hareketini desteklemekteydi. Ç ünkü, K a ­ devletleri arasında heyecan uyandırdı. İngil­
nunî Sultan Süleyman devrinde bir Osmanlı tere’de ve Fransa’da Osmanlı devleti lehinde
eyâleti haline getirilmiş ve 173 yıl böyle kal­ samimî gösteriler oldu. İngiliz gençleri
mış olan b u ülkenin bir Avusturya eyâleti Londra’da Osmanlı elçisi M üzürüs Paşaya
halinde bulunmaktansa, müstakil bir devlet rastlamışlar, arabasının atlarını sökerek el­
olmasını tercih ederdi. Üstelik aradaki din çiliğe kadar kendileri çekip götürmüşlerdi.
farkına rağmen Osmanlı aydmları Macarla­ İngiltere, iş silâhlı bir ihtilâfa kadar varır­
rın Türklerle aynı ırka m ensup kardeş bir sa, doııanmasıyle Osmanlı devletine yardıma
millet olduğunu biliyorlardı. Mustafa Reşid hazır bulunduğunu bildirdi. Ayrıca Fransa
Paşa, bu yüzden M acar istiklâlini destekle­ nezdinde de ihtiyaç halinde böyle bir yar­
yen bir politika gütmüş, mültecileri kabule dıma katılması hususunda gerekli teşebbüste
Padişahı ikna etmişti. Osmanlı devletine sı­ bulundu. Osmanlı devleti bir taraftan da

3009 F. 4
F u a d Efendi vasıtasıyle Çar hükümeti ile mayı kendisi için hayatî bir problem olarak
temastaydı. Nihayet, bu dâvada bütün A v ­ kabul etmiş ve gittikçe gücü azalan Osmanlı
rupa halkına ve hükümetlerine karşı koya- imparatorluğunun b u halinden istifade fır­
ırayacaklarını anlayan Avusturya ve Rusya, satını kaçırmamıştır. Arzusuna en fazla âlet
Babıâli ile anlaşmaya yanaştılar. B u n a göre, ettiği devlet ise, daima Avusturya olmuştur.
islâmiyeti kabul etmiş olan mülteciler, k a ­ Diğer Batı devletlerinin ikazlarına rağmen,
yıtsız şartsız Osmanlı memleketlerinde kala­ Avusturj^a, Rusya ile dostluğu dış politika­
caklar, diğerlerinden isteyenlerin, ancak ha­ sının ana prensibi haline getirmiş bulunu­
yatlarına ve hürriyetlerine dokunulmayaca­ yordu. Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren ise
ğına dair iki devletten teminat alındıktan İngiltere, Orta Doğudan geçen Hindistan
sonra dönmelerine müsaade edilecekti. Neti­ yolunun emniyetini temin için Osmalı dev­
cede Avusturya ve Rusya elçilerini İstan­ letini hem Rusya’ya, h em d e Fransa’ya karşı
bul’a gönderip siyasî münasebetlerini yeni­ savunmayı ve bu bölge ile alâkalanmayı
den kurdular. ön plâna almağa başlamış, bilhassa Tanzima-
Rusya böylece ilk defa olarak Osmanlı tm ilânından sonra Osmanlı devletini bütün
devletinin İngiltere ve Fransa tarafından gücüyle desteklemeğe devam etmiştir. F ran ­
sa, bu konuda İngiliz politikası karşısında
daima m a h k û m durum da kalmış, Rusya ise,
nüfuzunu İngiltere’den daha aşağıya düşür­
mem eğe çalışmıştır. Rusya’nın değişmez
sinsi emeli Osmanlı devletini ortadan kal­
dırıp büyük kısmını ve bilhassa Boğazlar
gibi askerî ve ticarî ehemmiyetteki m er­
kezlerini ele geçirmekti. Ingiltere ise, her ne
olursa olsun Osmanlı imparatorluğunun de­
vamını kendi menfaatlerine uygun görüyor­
du. Böylece. Osmanlı devletinin bekası yavaş
yavaş çeşitli devletlerin menfaat ve politika
hesaplarına, kendi görüşlerine göre dünya
muvazenesine bağlı bir önem kazanmıştı.
Mustafa Reşid Paşa ile onun, yetiştir­
meleri olan devlet adamları b u hakikati an­
ladıkları için Osmanlı devletinin bekasını
yalnız bu m uvazeneye bırakmak istemiyor­
lar. imparatorluğun gerektiğinde kendi k en ­
disini m üdafaa edebilmesi için geniş ıslahat
hareketleri ile bünyesini kuvvetlendirmeğe
çalışıyorlardı. İşte Tanzimat, b u gayelerle
doğan bir hareketti ve devleti şiddetle tehdit
Mısır valisi Abbas Paşa eden Mısır meselesinin hallinde bü yü k tesiri
olmuştu.
kendisine karşı desteklendiğini ve hattâ
fiilen savunulmağa karar verilmiş olduğunu Mfcsır valiliğinin İbrahim ve Abbas
gördü. B u durum, Çar Birinci Nikola (Ni-
cholas) yı ciddî olarak ürkütmüş, hattâ bu
Paşalara tevcihi
yüzden onu İngiltere’ye yaklaşmak ve Şark
Mısır valisi M e h m e d Ali Paşa, 1849 yı­
meselesini birlikte halle çalışmayı teklif et­
m e k teşebbüsüne sevketmiştir. lında tam am en bunadığı için büyük oğlu
İbrahim Paşa bütün idareyi eline almış b u ­
lunuyordu. Nihayet, babasının sağlığında
Osmanlı devletinin dış politikası veraset usulü ile Mısır valisi olduysa da 71
gün sonra vefat etti. B u n u n üzerine Mısır
Avrup a kıtasındaki büyük değişiklikler
valiliği bu soyun en büyük erkek evlâdı olan
sırasında Osmanlı imparatorluğu Batı dev­
Abbas Paşaya tevcih edildi. Ferman, Deavî
letlerince bazan önem kazanmış, bazan âdeta
Nazırı M azlûm Beyle gönderildi. M azlû m
unutulmuştur. Geçen yüzyılın ortalarından
Bey, Abbas Paşanın valiliğini ilân ettikten
itibaren Yakm - Doğu (Şark) meselesinde en
büyük rakip Fransa ve Rusya idiler. Fransa, sonra onu İstanbul’a getirdi. A bb as Paşa,
D o ğ u Akdeniz ticaretini elinde tutmak için Fer’iye sarayında misafir edildi. Sonra P a ­
Rusya’nın güneye doğru inmesine elinden dişahın huzuruna çıkıp teşekkürde bulundu,
geldiği kadar engel olmağa ve b u devlete iltifatlara nail oldu. Valilik ile beraber k en ­
karşı Osmanlı devletini daima desteklemeğe disine vezaret rütbesi verilmişti; b u sefer
.çalışmıştır. Rusya ise. sıcak denizlere çık­ Sadaret rütbesi tevcih olundu, bir müddet

3010
soııra M e h m e d Ali Paşanin vefat haberi geidi. etmeleri üsuİdeıi oimüş, büna göre kimin
Mustafa Reşid Paşanın ikinci defa Sa ­ nerede ve. nasıl yem in edeceği de tesbit edil­
daret m akamına gelişi ile gericiler iktidar­ miştir. Şöyle ki:
dan ebediyen uzaklaştırılmış görünüyorlar­ Şer’iye sınıfı Şeyhülislâmın huzurunda
dı. Bunların başında o zamanlar D a m a d Said Padişaha sadakat ve hediye fıkralarından
Paşa vardı. Mustafa Reşid Paşa ile taraftar­ sonra:
larına son derece düşm an olan b u zat, İbra­ «Ve tarafı Padişahiden m e m u r buyurul“
him Sarım Paşanın kısa süren Sadareti sıra­ d uğ um umur-u şer’iyenin icrasına ve ¡mal-i
sında oııları tam am en bertaraf etmek iste­ yetimin ahkâm-ı şer’iyeye tatbikan hüsn-İ
mişse de, muvaffak olamamıştı.. B u arada muhafazasıyle bir akçesi telef olmamasına
rüştiye mekteplerindeki resim dersini kal- kemaliyle tekayyüd ve ihtimam edeceğime
dırtmış, hattâ harita öğretimini bile yasak ve mutâd olan resmî kısmından ziyade akçe
etmek istemişti. Bereket versin ki İbrahim almıyacağıma, elhasıl hüâf-ı şer’i şerif ve
Sarım Paşa A vrup a usulüne vakıf, aklı ba­ mügayir-i kanun-u m ünif hareketi bir veç­
şında bir devlet adamı olduğu için onun hile tecviz etmiyeceğime» diyerek yem in'
ifratlarına engel olmuştur. Yeniliğin meşhur edeceklerdi.
muhaliflerinden Hüsrev Paşa ile İzzet M e h ­ İstanbul’da bulunan Asakir-i Hassa ve
m e d Paşa ise, devlette esasen artık söz sa­ Nizamiye, Dâr-ı Şûray-ı Askeri, Tophane-i
hibi değillerdi. Âm ire ve Tersanenin bilcümle zabitleri ken ­
di meclislerinde; taşradaki orduların zabit­
leri ise kendi mahallî meclislerinde yem in
Hediye-rüşvet meselesi ve Suîfcan
edeceklerdi.
AbdüImecicPm yemini Askeri sınıfın yem in şekli, Padişaha sa­
dakat ve hediye fıkrasından sonrası:
Reşid Paşanın b u defaki sadaretinde «V e kanun ve nizam-ı askeriye mugayir
başardığı en m ü h im iş şüphesiz asırlardan- harekette bulunmayacağıma ve m em u r oldu­
beri imparatorluğu içten kemiren bir hasta­ ğu m hizmetlerde sadakat ve istikamet üzere
lık halini almış olan ricale hediye namı al­ hareket edeceğime ve zir-ı idare ve k u m a n ­
tında verile gelmekte bulunan rüşveti önle­ d am d a olan Asakir-i Şâhanenin ta’y in at . ve
yici tedbiri olmuştur. B u hususta Meclis-i melbusat vesair mühimmatlarını daima hüs-
Vâlâ’ya hazırlattığı nizamnamenin, mülkiye, nüm uhafaza ile telef etmiyeceğime ve ettir-
askeriye ve şer’iye sınıfının ileri gelenlerini miyeceğime ve hiçbir suretle irtikâba meyil
toplıyarak Babıâlide Meclis-i U m u m îd e m ü ­ etmiyeceğime ve zabitan v e neferattan terfi
zakeresini yaptırmış ve b u n u hepsine kabul ve rütbeye ve zabitliğe kesb-i istihkak eden­
ettirmiştir. lerin haklarım ketmetmeyeceğime» şeklinde
Pazartesi günü Meclis-i U m u m î toplan­ idi.
tıda iken Sultan M ecid de Babıâliye gelerek Ayrıca memleketin her tarafında rüşvet
müzakereleri yakından dinlemiş ve m ev zu ve ondan farkı olmayan ve gayrı meşrû ad­
karara bağlanınca da ayağa kalkıp ilk yem i­ dedilen hediye alıp vermenin yasak olduğu,
ni kendisi etmiştir (11 aralık 1849). B u n u n bundan sonra böyle şeyleri ve emval-i mîrî-
üzerine mecliste hazır bulunanların hepsi yeyi irtikâb edenlere insan nazariyle bakıl-
teker teker Padişahın huzurunda K u r ’an-ı mayacağmın vali, mutasarrıf, kaym akam
K er im ’e el basarak: bulunanlar tarafından herkese ilân edilmesi
«Padişahıma ve Devlet-i Aliyyelerine sa- için emirler gönderildi.
dakattan ayrılmayacağıma ve her nasıl n a m
ve te’vil ile olursa olsun rüşvet almıyacağı-
m a ve Padişahımın rızay-ı seniyyesiyle k a ­
bulü mücaz olan hedayey-ı resmiyeden baş­
ka m e m n u olan hediyeyi kabul etmiyeceği-
m e ve emval-i mîriyyeyi irtikâb ve telef et­
m eyip ve hiç kimseye ettirmeyeceğim ve
lüzum u hakikîsi tebeyyün etmedikçe hazine-i
mîriyyeye masarif v u k u u n u tecviz eylemeye^
ceğime ve icab-ı olmadıkça mücerred riayet-i
hatıra m ebni m em u r istihdamına lüzum gös-
termiyeceğime» ibaresini okuyup yem in et­
mişlerdir.
A lm a n karar gereğince de bundan sonra
yeniden .memuriyete tayin edileceklerin
Şeyhülislâm ve Sadrıâzam dahil, her sınıftan
büyüğündn küçüğüne kadar bütün m em u r­ Tunus Beyi adına gelen Hayrettin Paşanın
ların, K u r ’an-ı K e r im ’e el basarak yemin Abdülmecîd’den beylik mensurunu alış töreni

3011
Padişahın Ege ve Akdeniz adalarını çocukları, devlet erkânı da bulunuyorlardi
ki bunların hepsi Taif vapuruna alındılar.
ziyareti İstikbal topları’ atılmış, askerler nöbet ateşi
endahtm da bulunmuş, gece de şehir donatıl­
Esasen Sultan Abdülm ecid de gericilerin mıştır (Hayreddin; Vesaik-i Tarihiye ve Si­
bir an evvel iş başından uzaklaştırılmalarını yasîye, S: 2 7 -S0).
arzulamakta ve T anzim atm her sahada Böylece halk Padişahı geziler vesilesiyle
eksiksiz olarak tatbikini istemekte, fırsat yakından gördüğü gibi, kışlalarda terhis edi­
buldukça gezilere çıkarak halk tabakaları lecek askerlere yapılan merasime iştirak et­
ile temas etmekte, dertlerini dinlemekte ve tiğini, rüşdiye mektepleri imtihanlarında da
alınacak tedbirler hakkında hükümete emir­ hazır bulunduğunu bilmekte idi.
ler vermekte idi. Nitekim Sultan Abdülm ecid bu gaye ile
1850 senesi haziran başında, cumartesi Babıâliye gitmiş, Meclis-i Vâlâ odasında b ü ­
günü Çırağan sarayından Taif vapuru ile tün vükelâ ve ricâl-i ilmiye ve mülkiye h a ­
beraberinde Veliahd A ziz Efendi ile M u ra d zır bulunduğu halde Davudpaşa, Bayezid,
Efendi olduğu halde hareket eden Padişahın Üsküdar vesair rüşdiye mektepleri talebele­
maiyetinde Serasker Rıza, Tophane Müşiri rinin M aarif Nazırı K e m a l Efendi vasıtasıyle
A h m e d Fethi, Ticaret Nazırı İsmail Paşalar sarf ve nahiv, Gülistan, Coğrafya, hesap gibi
da bulunuyordu. O gece M arm a ra limanın­ derslerden yapılan imtihanında bulunm uş ve
da kalındı. Pazartesi g ünü L im n i adasına elli kadar talebeye Nişan-ı Aferin vermiştir
gelindi. Adanın görülecek yerleri gezilip ve (Hayreddin: Vesaik-i Tarihiye ve Siyasiye,
Mısrî Hazretlerinin türbesi ziyaret olundu. S: 61- 62).
Ertesi sabah Lim n i’den hareketle Salı günü Diğer taraftan Mustafa Reşid Paşa da
Girid’e gelindi. Padişah, Su da limanına çı­ kendisi gibi düşünen devlet adamlarını ya­
karak H a n y a ’ya gitti ve toplanan halk tara­ n m a toplayarak saraya karşı hükümetin n ü ­
fından hararetle alkışlandı. Abdülm ecid bir fuzunu tesis etmiş ve Babıâlinin otuz yıl ka­
gece vali konağında, bir gece de H a n y a ’nın dar süren kudret ve itibarı böylece m eydana
yakınındaki kasırda kaldıktan sonra Perşem ­ gelmiştir.
be günü limana döndü, liman sahasını ve
kaleyi gezdi. İki gecesini de vapurda geçiren
Padişah Cumartesi günü Resm o’ya, oradan Reşid Paşanın ıslahat politikası
da K andiye’ye gitti ve burada da iki gün
kaldı ki bu suretle adanın her tarafını gez­ B u arada zuhur eden Lübnan, Bosna,
miş ve görülecek yerlerini görmüş oldu. Beairhan Bey, Eflak gaileleri gibi iç güçlük­
Salı günü K an diye’den uğurlanan Hünkâr, ler ve M acar mültecileri n ev’inden dış güç­
ertesi sabah Rodos’a geldi. Mısır Hidivi A b ­ lükler atlatılabilmiştir.
bas Paşa, Sultan A bdülm ecid’in Akdeniz
Mustafa Reşid Paşanın iki kolu, Âli ve
adalarını ziyaret edeceği haberini almış, F u a d Efendiler (Paşalar) di. Kendileri, b ü ­
kendisini istikbal için o .da Rodos’a gelmişti. tün hayatları boyunca hocalarının politika­
Padişah, Hidivin bu hareketinden m e m n u n
sını takip etmişlerdir. İbrahim Sarım Paşa,
olarak kendisine bir kıt’a imtiyaz nişanı Sadık Rifat Paşa, Nafî Efendi ve Sekib
verdi. Cumartesi günü Rodos’tan kalkılıp Efendi de yine onun, yetiştirdiği değerli dev­
Marmaris, SÖnbeki. Bodrum , îstanköy. Si­ let ve siyaset adamlarıdır. B u devirde aksa­
sam, K u şa d a ’ları önünden geçilerek Sakız'a yan bir taraf, ileri derecede devlet m e m u r ­
gelindi. Padişah, Sakız adalarında kaza kay ­ larının ve idare adamlarının yerlerinde uzun
m akam ı Sücûdî Efendinin kasaba dışındaki müddet kalamayıp sık sık değiştirilmeleri
kulesine üç gün misafir oldu ve C u m a günü idi. Böjdece bulundukları vazifelere dört el
namına nisbetle yeni yapılmış olan Mecidiye ile sarılmalarına imkân kalmıyordu. Hele,
camiinde nam az kıldı. Oradan Çeşm e’ye ge­ en az iki yüz kişilik maiyet sahibi paçaların
çilerek Cumartesi sabahı İzmir’e vasıl olan Erzurum ’dan Belgrad’a, Bosna’dan Bağ dad’a,
Padişah, burada halkla temas ettiği gibi, Haleb’den Bosna’ya... gibi birbirinden uzak,
ecnebi konsoloslarını dâ kabul etti. İzmir’den iklim şartları ayrı, halkın örf ve âdeti ve
tekrar Taif vapuruna binildi. İstanbul’a dö­ yaşayışı birbirine tam am en zıd yerlere dur­
nülürken Gelibolu’da karaya çıkan Padişah, m adan tayinleri h e m kendileri için zahmetli,
burada Kutbülârifin Yazıcızade M ehm ed hem de devlet ve âm m e hizmeti için zararlı
Efendi, ve A h m e d Bîcan Hazretlerinin tür­ olmakta idi.
belerini ziyaret etti.
Mustafa Reşid Paşa ve taraftarları bil­
Seyahatin yirmi dördüncü Pazartesi gü­ hassa Rusya'dan gelecek tehlikeye karşı
n ü Sultan Abdülm ecid pâyitahta döndü ve uyanık bulunuyorlardı. Memleketin bünyesi­
Ayastefanos açıklarında irili ufaklı gemilere ni kuvvetlendirmek için ıslahat hareketleri­
binmiş talebeler ve halk tarafından karşı­ ne ne olursa olsun devam zarurî idi. Vilâ­
landı. Karşılayıcılar arasında validesi, bazı yetlerin idaresi hakkında alm an kararlar, bu

3012
ıslahattan biridir. Böylece vilâyetleri teşkil
eden daha küçük bölümlerin her vilâyet için
sayıları ve bunların da kendi bünyelerindeki
teşkilâtı tesbit olundu. Hepsinin merkezinde
birer idare meclisi kuruldu. B u usul Rumeli-
de evvelâ Edirne, A nado lu’da evvelâ Hüda-
vendigâr ve Suriye’de evvelâ Sayda eyâlet­
lerinde tatbik edildi.
M ülkî idarede- ıslahata girişilirken
maarif sahasında da ve A v ru p a örneğinde
çalışmalara başlanıldı. Bütün medenî m e m ­
leketlerde ilimler akademileri mevcut bulun­
duğu halde, Osmanlı devletinde henüz böyle
bir şey yoktu. B u n u telâfi için Mustafa Reşid
Paşanın gayreti ile Encümen-i Dâniş adlı
müessese kuruldu. Bunun teşkilâtı için
Fransız Akadem isi örnek alınmıştı. K ırk aslî
ve otuz fahri üyesi mevcuttu. Toplantı gün­
leri her ayın ilk Cumartesi günü idi. T o p ­
lantı yeri de Sultan M a h m u d türbesi yanında
ikinci defa Darülfünun olarak yapılan bina­
nın bir dairesiydi. Başkanlığa^ devrin meşhur
ülem asmdan Kazasker E b û îshakzâde Şerif
M e h m e d Efendi, ikinci başkanlığa tarihçi
Hayrullah Efendi (şair A bd ülhak H â m id ’in
babası) seçildiler. Mustafa Reşid Paşa, M e h ­
m ed E m in Âli Paşa n e v in d e n ileri ve gözde
devlet ricâlinin bir kısmı ile, Cevdet Efendi
(Paşa), A h m e d Vefik Efendi (Paşa) gibi o

Abdülm ecid’in bir portresi

devirde aynı zam anda ilimleri ile tanmnuş


kimseler aslî âza idiler. Fahrî âzalar arasında
ise tarihçi Avusturya’lı H a m m e r , D o ğ u dil­
leri âlimi İngiliz Redhavz, fransızca ve türk-
çe lügat sahibi Fransız âlimi Biyanki gibi
meşhur yabancılar da vardı. Bir kısım R u m
ve Erm eni âlimler de bunlar arasında bulu­
nuyorlardı (B u akademi, onbir yıl kadar ça­
lıştıktan sonra memlekette İlmî seviyenin
düşüklüğü, ilimden çok İdarî ve siyasî işlerle
meşgul kimselerin âza seçilmesi yüzünden
ilim adamlarının ikinci plâna düşmesi, açılış
merasimi 18 tem m uz 1851 de yapılan mües*
sesenin müstakil ve salâhiyetli bir bünyeye
sahip olamaması gibi sebebler yüzünden
1862 de dağıtılmasıyle neticelenmiştir. B u
arada başardığı en müsbet iş Cevdet Paşanın
1774- 1824 yıllarını içine alan meşhur oniki
cildlik tarihinin vücuda gelmesidir. K eza,
Baron Joze Van H a m m er Hayrullah Efendinin Osm anlı devleti tarihi
. . (1774 -1856) de b u arada sayılabilir).
Şarkta uzun müddet bulunmuş bu Avustur­ Mustafa Reşid ^Paşanın ikinci sadareti
yalI zat, bilhassa Osmanlı tarihi üzerinde tet­ sırasında 1851 yılında başarılan ve m ühim
kiklerde bulunmuş, devletin kuruluşundan bir iktfsadî teşebbüs olan Şirket-i Hayriyye-
Kaynarca muahedesi (1774) ne kadar olan den de bahsetmek lâzımdır.
devresini yazmıştır Başta Valide Sultan ile Padişah olmak

3013
üzere bütün devlet ricalinin iştirâki ile ve k m kaldıktan sonra, görünüşte hiç bir sebep
taahhüt ettikleri hisse karşılığı toplanan yokken azledilip yerine M e h m e d E m in Rauf
paralarla m eydana gelen şirket asrın ilerle­ Paşa beşinci ve son defa Sadrıâzam oldu (26
melerine, buhar gemilerinin sağladığı faide- ocak 1852).
lere, kayıtsız kalınmadığını göstermekle be­ Koca Reşid Paşa, ikinci sadaretinden
raber fakir ve orta halli halkı da pazar k a ­ azlinde Meclis-i Vâlâ Başkanlığına getiril­
yıklarından kurtarmış, şehire ve Boğaziçine miştir. Azlinin gerçek sebebi M ü barek M a ­
bir canlılık getirmiştir. kamlar meselesinden çıkan ihtilâf dolayısıyle
varılmak istenen anlaşmanın Fransa elçisi
tarafından reddi idi. Abdülmecid, onu Fran-
Tanzimatm Rumeli’nde tatbiki
sızları teskin için m uvazaa yollu bir m üddet
iş başından uzaklaştırmak istemiş, kısa za­
Vidin valisi bulunan ve imparatorluğun
m a n sonra sadareti tekrar vermişti.
pek hassas bir noktası olan b u bölgeyi büyük
bir dirayetle idare eden A ğ a Hüseyin Paşa B u yüzden M e h m e d E m in R a u f Paşa, bu
vefat ettiği için yerine eski Aydın valilerin­ mevkiinde ancak bir ay ve dokuz gün kala­
d en Karaosmanoğlu Y a k u b Paşa tayin edil­ bildikten sonra pek fazla ihtiyarladığından
mişti. O sm an Paşa ihtiyar ve rahatsız bulun­ dolayı azledilerek yerine tekrar Mustafa
duğundan b u vazifeyi kabul edemedi. B u n u n Reşid Paşa üçüncü defa sadarete getirildi (5
üzerine Vidin valiliği askerî ümeradan eski mart 1852).
Tırhala mutasarrıfı Ziya Paşaya verildi.
Reşid Paşanın bu defaki sadareti ise beş
A ğ a Hüseyin Paşadan yıldıkları için sin­
ay sürdükten sonra tekrar azledilerek sa­
miş durum da bulunan Bulgar lar, bundan daret m ührü onun yetiştirmesi M e h m e d
faydalanıp kıpırdamalar gösterdilerse de, bu
E m in Âli Paşaya verildi (6 ağustos 1852),
hal süratle bertaraf edildi.
Tanzimat yurdun her bölgesinde yavaş' Reşid Paşanın beş ay sonra yine azline
tatbik ediliyor, eyâletler tedricen bu usule sebep ise, Tophane Müşiri D a m a d Fethi Paşa
uyduruluyordu. Bu arada Macarlı Ö m e r ile aralarının fena halde açılması ve bu h a ­
Paşa da bunu Bosna vilâyetinde tatbika lin devlet işlerine kadar sirayeti idi. Hünkâr,
m em urdu. O n u n ilk‘icraatına ses çıkarmamış pek takdir ettiği b u iki zatın uzlaşmalarını
olan bir kısım sergerdeler, bir müddet sonra imkânsız görünce, ikisini birden azletmişti.
Zvornik ve Mostar taraflarında ayaklandılar.
Mustafa Reşid Faşa ile D a m a d Fethi P a ­
B u hareket de bastırıldı. B u n u n gibi k u r’a
şanın aralarının açılmasının sebebi ise şu
ile asker alınması daha evvel böyle m ükel­
idi: Mustafa Reşid Paşa, Fethi Paşayı Pertev
lefiyetler altında bulunm ağa alışmamış olan Paşanın aleyhtarlarından sandığı için hiç
Baalbek ve Hâvranlılar arasında bir isyanın
sevmezdi. Aslında ise böyle değildi. Hattâ
çıkmasına sebep oldu. A ya klan m a süratle
sonraları şahsî tatbikatı ile ve Fethi Paşanın
bertaraf edildiği gibi, Haleb’de de böyle bir
verdiği teminat • üzerine böyle olmadığını
ayaklanma teşebbüsü önlenip elebaşıları ya­
anladığı halde bu düşünceyi zihninden bir
kalandılar. Bir taraftan da Tanzim atm tat­
türlü söküp atamadığını kendisi de itiraf
bikini kontrol için Rumeli ve A nado lu’ya bir
etmişti (İbnül-Emin M ahm ud K e m a l ’den
çok müfettişler tayin olundu.
naklen, Cavid B a y sim: Mustafa Reşid Paşa -
Tanzimat, S: 74). işte, bundan dolayı En-
Sadaret makamında -arka arkaya cümen-i Dâniş kurulurken bir çok devlet
ricâli buraya üye tayin edildikleri sırada,
olan değişmeler çok m ünevver ve bir kaç yabancı dil bilir
bir zat olan D a m a d Fethi Paşa dışarıda bı­
Mustafa Reşid Paşanın en uzun sadareti
rakılmıştı. B u hâdise, Fethi Paşanın sabrını
olan bu ikinci sadaretinde uçbuçuk yıla ya-
taşırmış ve iş çığırından çıkmıştı. A b d ü lm e ­
cid, Fethi Paşayı da çok sever ve takdir
ederdi. B ununla beraber, devlet otoritesinin
korunması için, Müzeciliğin yurdum uzda
kurucusu olan b u değerli zatı da Sadrıâzam-,
la birlikte azle mecbur kalmıştı.
Paşanın b u sadaretinden uzaklaştırılması
da yeni bir kırgınlığa sebep olmuştur. B u
hâdise ikisinin arasını ebediyyen açmıştır.
Mustafa Reşid Paşa, elinden tutarak yükselt­
tiği Âli Paşanın kendisinin azlinden sonra
sadareti kabul edişini hoş görmemiş, onun
daha yüksek bir mevkie çıkmasını hazmede-
Abdülmecid devrinde teşekkül eden Şirket-i memiştir. Bir takım münafıklar d a ' iki tara­
Hayriyye’nin ilk vapurlarından biri fın birbirinden gittikçe uzaklaşıp sonunda

3014
uzlaşmaz bir hale gelmelerine sebep olmuş­ m ühim iki mevkie geliyor ve Tanzimatçılar
lardır. Halbuki M e h m e d E m in Âli Paşa. iş başında kalmış oluyorlardı.
Sadrıâzam olur olmaz Mustafa Reşid Paşanın M e h m e d E m in Âli Paşanın bu ilk sada­
yalısına gitmiş ve eteğini öpmeğe davrana­ reti iki ay bile devam etmedi, yine M übarek
cak derecede tevazu^ göstermişti. M akam lar meselesinin siyasî bir buhran h a ­
M e h m e d E m in Âli Paşa, Sadaret m a k a ­ lini alması üzerine sadaretten azledilip İzmir
mına getirilince, ondan boşalan Hariciye N a ­ valiliğine tayin olundu (3 ekim 1852). Sa d a ­
zırlığı da, yine Mustafa Reşid Paşanın yetiş­ ret m ührü ise, aynı gün Derya Kapdanı Da-
tirmelerinden olan ve M acar mültecileri ile m a d M e h m e d Âli Paşaya verildi.
Mem leketeyn meselelerinin hallinde büyük Sadaret m akam ında arka arkaya b u de­
hizm eti. görülen Sadaret Müsteşarı M e h m e d ğişikliklerin olduğu sırada Babıâli, Rusya ile
F u a d Efendiye tevcih edildi. Böylece, M u s ­ Fransa’nın yeni tazyiklerile ve onların y a ­
tafa Reşid Paşanın en yakın iki adamı en rattıkları yehi meselelerle uğraşıyordu.

O S M A N L I D E V L E T İ N E K A R Ş I R U S Y A ’N IN F A A L İ Y E T İ ,
M Ü B A R E K M A K A M L A R MESELESİ

Rusya, bilhassa Hünkâr-iskelesi andlaş- eder olmuştur. Zam anla İngiltere’nin İstanbul
masından sonra Osmanlı devletine karşı hâ­ elçisi Stratford bilhassa dış politika mesele­
ini tavrı takınmış bulunuyordu. B u hal Batı lerinde bütün fikirleri dinlenecek kadar söz
devletlerinin hassaten İngiltere’nin gözün­ sahibi olm uş. bulunuyordu. A n c a k kendisi b u
den kaçmadığı gibi, Rusya’nın yakın dostu nüfuzunu daima Osmanlı devletini iltizam
Avusturya bile bu andlaşmanın tatbika kon­ eder gibi göstermişse de esasında İngiltere’­
mamasını Çar'dan rica etmişti. İngiltere ise, nin Orta-doğudaki menfaatlerini sağlamaya
Ru s gelişmesinin kendi menfaatlerini bozar çalışmıştır.
mahiyette olduğunu sezmekteydi. B u yüzden Çar Nikola, İngiltere’nin Osmanlı devleti
«M acar mültecileri» meselesinde Rusya, Os- üzerinde kazanmış olduğu b u nüfuzdan fay­
manlı devletiyle siyasî münasebetlerini ke­ dalanarak 1844 yılında ilk defa olmak üzere
since, bu bahane ile savaş açması ihtimaline Osmanlı devletinin aralarında bölüşülmesini
karşı donanmasını Çanakkale’ye gönderdiği teklif etti. İngiltere, buna ne müsbet, ne de
gibi. Lcrd J. Rusel (Russel) nutkunda: menfî bir cevap verdi.
«Eğer Rusya’yı T u n a nehri kıyısında Osmanlı devleti, giriştiği ıslahatla yavaş
durdurmazsak, bir gün İndus nehri kıyısın­ yavaş kuvvetlenerek bazı muvaffakiyetler
elde etmeğe başlamıştı. Sırbistan’da Obreno-
da durdurm ak zorunda kalırız» demişti.
Tanzimat hareketiyle Osmanlı devleti
idarecilerinin memleket bünyesini kuvvet­
lendirmeğe çalışmaları ve b u alanda ilk
sonuçları almaları b u ülke hakkında besle­
diği emeller dolayısıyle R usya’yı hiç de
m em nun etmemişti. Katerina, İstanbul’u
alarak merkezi b u şehir olmak üzere kendi
himayesinde bir G rek devleti kurm ak, yani
eski Bizans imparatorluğunu canlandırmak
hülyasında idi. D a h a realist olan Birinci Ni-
kola ise, Osmanlı memleketlerinde yaşayan
hıristiyan - ortodoks tab’ayı himaye hakkını
elde ettikten sonra, yavaş yavaş Osmanlı
devletini kendi himayesi altına alıp Lehistan
haline getirmek düşüncesindeydi. B u yüzden,
Osmanlı devletinin Tanzimatta n um duğu
faydaları tamamen elde edemeden harekete
geçm ek tasavvurunda bulunuyordu.

Diğer taraftan Mısır meselesinin Os-


manlı devleti lehinde halli, aynı zamanda
İngiltere politikası tarafından Fransız politi­
kasına indirilmiş ağır bir darbe idi. B u dar­
beden Rusya da hissesini almış, Osmanlı dev­
leti Hünkâr-iskelesi andlaşmasmın tesirinden
kurtulmuş, b u tarihten itibaren de Babıâli,
İngiltere’ye mütemayil bir politika takip Dam ad M eh m ed A Ii Paşa

3015
viç sülâlesinin yerine K a r a Yorgi sülâlesin­ rafından idare edilir, devlete m aktu hafif
d en Aleksandr’m K n e z seçtirilmesi, Memle- bir vergi verirdi. Yalnız Vladikalar ruhanî
keteyn ¿meselesinde Eflak ve B o ğdan ’a asker sıfatı haiz oldukları için b u n u tevsik gaye­
sevkedilip Rus işgalinin durdurulması, M a ­ siyle Petersburg’daki Sen-Sinod meclisinden
car mültecilerinin bütün tehditlere karşılık bir belge alırlardı. Yani, cnlarm bu sıfatını
iade edilmemesi ve b un dan dcğan buhranın R us kilisesi tasdik ederdi ki, b u tamamen
Osmanlı devletinin lehinde olarak halli, gayrı resmî bir d urum du. Öyle olmakla be­
Bosna’da ayaklanmalara karşı Tanzim atm raber R usya’nın teşviki ile Vladika bulunan
tatbikinin silâh kuvvetiyle kabul ettirilişi, Danilo, kendisini K ar a d a ğ prensi ilân etti.
A bb as Paşanın muhalefet etmesine rağmen, Petersburg’a gidip Çar Nikola ile görüştü.
bun un Mısır’da da tatbiki için yapılan ısrar, Çar, onun prensliğini tasdik edip para yar­
harcanan emekler ve elde edilen neticeler dımında bulundu. B ü y ü k rütbeli nişanlar
b u n un delilleriydi. tevcih etti. Prensliğin kendi ailesinde kalıp
B u sırada Fransa'da 1848 hâdiseleri, b u ­ babadan oğula geçmesini temin için gayret
n u n kıt’adaki b üyük etkileri, Orta A v r u p a ’da harcıyacağı vaadinde de bulundu. Danilo,
zuhur eden A lm an y a Birliği meseleleri b ü ­ K aradağ'a döner dönm ez devlete isyanla
tün memleketlerin alâkasını daha ziyade b u istiklâlini resmen ilân etti (1853).
taraflara çekmişti. Birinci Nikola, b u fırsat­
Danilo, istiklâlini ilân ettiği sırada bir
tan faydalanmak istedi. Usulü, her zam anki
Karadağ çetesi de eski m erkez olan Zabliak’ı
usuldü. Hıristiyan tab’ayı devleti aleyhine
işgal etmişti. G er ek Danilo’n u n o zamana
kışkırtmak ve bunların ayaklanışını bertaraf
kadar resmen tâbi olduğu devlete bağlılığını
etmek üzere Babıâli harekete geçmeden he­
kesmesi, gerekse bu çete hareketleri Babı-
m e n müdahalede bulunm ak, üstelik böyle
âliyi harekete ^mecbur etti. Verilen emir üze­
bir müdahale, karşısında bütün A v ru p a dev­
rine Serdar Ö m e r Paşanın kumandasındaki
letlerinin kendisini haklı görmesini temin
kuvvetler beş koldan K ara da ğ ’a girdiler.
edecek «Hıristiyanlara zulüm yapılması» se­
Osmanlı kuvvetlerine karşı koyamıyacağmı
bep ve bahanesi de hazırdı.
anlayan Danilo, her vesile ile Osm anlı dev­
Halbuki bunlar, meşrû. devletin kendi leti aleyhine çalışmayı fırsat bilen R u s y a ’yı
topraklarında huzur ve istikrarı, her nevi ve OsmanlIların M acar mültecilerini koru­
âsâyişi temin için giriştiği ve hattâ girişme­ masını fena karşılamış olan Avusturya’yı
ğe mecbur bulunduğu hareketlerdi. yardıma çağırdı. B u n u n üzerine Avusturya,
İstanbul’a K en t Leiniııgen’in başkanlığında
Karadağ'ın isyanı, Babzâlinin kuvvet bir hey’et yolladı. Osmanlı devletinin K a r a ­
dağ’ın muhtariyetini tehdit eder kareketler-
göndermesi de bulunmasını şiddetle protesto etti. Babıâli
b u yüzden tenkil hareketlerini durdurm ak
B u düşünce iledir ki R usya b u sefer de zorunda kaldı ve 3 mart 1853 de hudutlarda
Karadağ’ı kışkırttı. Böylece, bütün Rumeli statükonun muhafazası için bir anlaşma im ­
hıristiyanlarını ayaklandırmayı üm id ediyor­ zalandı.
du. Karadağ, Osmanlı devletine tâbi ve bazı
Avusturya’nın müdahalesi ve süratle
gayrı resmî imtiyazları bulunan bir ülkeydi.
meseleyi kapatması R usya’nın istediği neti­
A yn ı zam anda dinî reisi olan Vladikalar ta­
ceye ulaşmasına daha başlangıçta m âni oldu.
Yeniden fırsat kollamağa başladı.

Rus Çannzn Osmanlı devleti hakkında


Ingiltere’ye yapisğı teklifler

Zaten Çar, İngiltere’den hâlâ ümidini


kesmemiş bulunuyordu. Osm anlı devletinin
Tanzimatı ilândan senra ıslahat hareketlerine
başlamasına sinirlenmekte ve . avını elden
kaçırmamaya dikkat etmekteydi. Elçilerle
mülâkatında im a yoluyla tasavvurlarını açık­
lamaktan geri kalmıyordu. Hattâ M en ç ik o fu n
sefarete tayininden evvel (9 ocak 1853) Gran
Düşeslerden birinin sarayında bir balo gecesi
İngiltere sefiri Hamilton Seym o u r’a büsbü­
tün açılıp «hasta adamın» yaklaşan ölüm ün­
den bahisle mirasını dostça paylaşmayı teklif
etmiş, sonra anlaşmazlıklara ve m ünakaşa­
Eski Karadağlı tip ve kıyafetleri lara m ey dan bırakılmaması için ölümden

3016
evvel icabına bakılmasının daha münasip arasında daim a bir rekabet meselesi olurdu.
olacağını, şayet İngiltere Rusya'nın Osmanlı Hıristiyanlarca m ü b arek sayılan yerler,
memleketi üzerindeki haklarını tanıyacak şunlardı:
olursa, İngiltere’nin de Mısır ve Girid’i ilhak
1 — K a m a m e kilisesi. 2 — Hazreti İsa-
edebileceğini söylemişti (A bd urra h m an Şe­
nın mezarı olduğu iddia edilen yer ile etra­
ref: Tarih musahabeleri, S: 150).
fındaki arazi. 3 — Hazreti M e r y e m ’in türbesi
Elçi b u teklifleri devletine bildireceğini
olduğu iddia edilen yer ile bun a bitişik b ah ­
söyledi ve öyle de yaptı, İngiltere ise, Rusya-
çe. 4 — Beytül-Lâ-hm’d a bulunan b ü yü k ki­
n m b u tekliflerini b u sefer kesin ve açık bir
lise. 5 — Tahunül-Atik meydanı ve m a h zen ­
dille reddetti.
leri. 6 — Reate mağarası ve etrafındaki arazi.
İşte, Rusya b u n u n üzerine meseleyi tek 7 — M e h d mağarası. 8 — Hacer-i Mugtesil.
başına halle karar vererek, mesele yaratmak
için Fransa tarafından ortaya atılan ve hâd B u yerlerin herbirinin bir kısmı üzerin­
hale gelen «M ü b arek M akam lar» meselesini de ortcdokslarm, katoliklerin ve gregoriyen
fırsat bilip b un dan istifadeye karar verdi. (Erm eni) lerin çeşitli h a k ve imtiyaz ve
iddiaları mevcuttu. İstanbul’u n fethinden iki
yıl sonra K u d ü s patriği, İstanbul’a gelerek,
Mübarek makamlar (Makamat-ı vaktiyle İslâm Halifesi Hazreti Ö m e r ’in M ü ­
mübareke ) barek M aka m lar hakkında ortodokslara ta­
nıdığı haklara dair kendi eliyle yazıp verdiği
Hazreti İsa’nın doğduğu, yaşadığı, hıris- bir belgeyi Fatih Sultan M e h m e d ’e gösterip
tiyanlık dinini ilk önce yaydığı, nihayet hı- haklarını tanıtmış ve b u münasebetle bir çok
ristiyan inanışına göre çarmıha gerildiği, an­ ihsanlara da nail olmuştu (Başbakanlık A r ­
nesi Hazreti M e r y e m ’in öm rünü geçirdiği şivi: K a m a m e defteri, sayı 30, S: 6). Y a v u z
yerler, K u d ü s ’de ve b u şehrin dolaylarında Sultan Selim H a n zam anında rumlar ve er-
bulunduğu için hıristiyanlar eskidenberi b u ­
meniler müracaatta bulunarak M ü b a r e k M a ­
ralarda bir çok kiliseler yapmışlar, ^ ziyaret
kamlardaki haklarına dair fermanlar elde
ve dinî tören yerleri kurmuşlardı. İşte, b u
ettiler. K an u n î Sultan Süleym an H a n , salta­
yerlerin muhafazası, idaresi, gerektiğinde
natının yedinci yılında babası tarafından
onarılması hıristiyanlar için dinî ve siyasî
önem taşıyan pek şerefli hizmetlerdi. B u n ­ bahşolunan b u hakları tasdik eden fermanlar
lar, çeşitli hıristiyan mezhepleri mensupları verdi.

Eski K udü s’ten bir görünüş

3017
dildi. Katoliklerin eline geçmiş olan Beytül-
Lâhrn kilisesinin anahtarları yine K u d ü s
patriğine teslim _ edilip M ü ba rek yerlerdeki
eski imtiyazları tasdik olundu.
B u hal, katoliklere ağır geldi. Katolik
bir devlet olan Fransa, mücadeleden vazgeç­
medi. Nihayet lâtinlerin 1564 yılmdanberi
K udü s kadılarından zam an zam an almış ol­
dukları M ü ba rek Makamlarla ilgili h a k ve
imtiyazları tanıyan ilâmları 1678 yılında y e­
nilenen kapitülâsyon anlaşmasına koydur­
mağa muvaffak oldular. B u n a göre «Kudüs
ziyaretine ve K a m a m e adlı kilisede olan ra­
Beyiül-Lahm
hiplere müdahale ve taarruzda bulunulm aya­
cak, K u d ü s ziyaretine evveldenberi varagel-
Fransa'nın bu yerlerle ilgisi ve Rusya diklerı gibi varagelip incitilmeyecekler» di.
ile rekabetinin sebebîeri B u sözlerden katolikler kastediliyor ve an­
laşmanın bir yerinde de «K udüs dahilinde
OsmanlIların lâtin diye andıkları kato- ve haricinde ve K a m a m e adlı kilisede eski-
İikler de bıi yerlere karşı kayıtsız değillerdi. denberi olageldiği gibi yer alan frenk — -yani
B u yerlerde ortcdokslar hadar hakları b u ­ Fransız— rahiplerinin hâlâ sâkin olup elle­
lunduğunu ileri sürüyorlardı. B u yüzden rinde bulunan ziyaret yerleri yine frenk ra­
ilkönce Dördüncü M u ra d devrinde, 1637 yı­ hiplerinin elinde bulunacak ve kimse karış­
lında rum ve ermenilerle katolikler arasında mayacak» deniliyordu.
ihtilâflar çıktı. Sonra 1656 yılında Dördüncü
M e h m e d zamanında mesele büyümüş, niha­ Fransa ile olan kapitülâsyon anlaşması
yet Şeyhülislâm ve kazaskerlerle vezirlerden 1740 yılında yenilendiği zam an Fransızlar,
kurulan bir diVanda dâvaları görülmüştür. Osmanlı memleketlerinde bulunan lâtinlerin
Neticede mesele, crtodokslar lehinde halle- hâmisi sıfatını elde etmişler ve K u d ü s ’ün
dışında bulunan ziyaret yerlerinin m uhafaza
haklarını almışlardı. Hattâ K u d ü s ’de Hazreti
M erye m ’in mezarı olduğu iddia olunan yer
ile, Beytül-Lâhm’da Hazreti İsa’nın doğum
yeri sayılan mevki, K a m a m e kilisesi ve K u ­
düs Haçlılar elinde bulunduğu sırada hüjküm
süren Lâtin krallarının mezarlarının katolik
papazlarının ellerinde bulunması da teminat
altına alınmıştı (Başbakanlık Arşivi, Fransa
defteri, sayı 2 9 /4 ). Böylece, katolikler bir
üstünlük kazanmış bulunuyorlardı. Ancak,
Fransa ihtilâlinden sonra b u memlekette k u ­
rulan hükümetler lâiklik prensibini esas almış
oldukları için M ü ba rek M akam larda o güne
kadar Fransa’nın, müdafaa ettiği haklarla
alâkadar olmadılar ve b u ko nu ile âdeta
ilgilerini kestiler. Böylece, buradaki katolik­
ler himayesiz kaldı. Katolik ziyaretçileri
K u d ü s ’e artık gelmez oldu. B u n a karşılık,
ortodokslar ziyaretlerini arttırmış ve sıklaş­
tırmışlardı. Bilhassa K ü ç ü k Kaynarca and-
laşmasınm yedinci maddesinin Rusya’ya Os-
manii memleketlerinde yaşayan ortodoksları
himaye hakkını ve bu mezhep mensuplarına

m
M übarek Makam ları serbestçe ziyaret hakkı­
nı vermesi, durum da onlar lehine bir in k L
şaf ha^ıl etti. Viyana kongresinden sonra,
Fransa’da krallık idaresi yeniden kurulunca,
Fransa kralları vaktiyle kapitülâsyonların
katoliklere tanımış oldukları haklardan tek­
rar faydalanmak istedilerse de, bu sefer Or­
todoksların haklarını himaye eden Rusya’yı
K am a m e kilisesi karşılarında buldular. Ruslar, son andlaşma-

3018
ların kendilerine ve hâmisi kesildikleri or-
todokslara temin etmiş olduğu hakları m ü ­
dafaa ettiler. B u hal, 1848 inkılâbına kadar
devam etti. Lui-Napolyon, Cumhurbaşkanlı­
ğına seçildikten sonra elde etmeyi um d uğu
imparatorluğa kavuşm ak için papazlar sını­
fının desteğine ihtiyaç hissettiğinden dinî bir
politika takip etmeğe başladı. A ynı zamanda
Fransızların doğuda haiz oldukları Birinci
Napoleon ve Lui-Filip zamanında ihmal edil­
miş eski hak ve imtiyazları da muhafaza az­
minde idi. T a m bu sırada ortodokslar Babı-
âiiden K u d ü s ’teki bazı yerlerin tamiri için
izin almışlar ve bu sırada lâtinlere ait bir
K a m a m e ’de mukaddes taş
kısım mevkilere tecavüz etmişlerdi. Henüz
cumhurbaşkanı bulunan Lui-Napoleon, ka-
tolik haklarının himayesi maksadıyle İstan­ ve Fransa b u karar suretini uygun bulduk­
bul elçisi Lavalet vasıtasıyle eski andlaşma- ları takdirde mesele halledilmiş olacaktı.
larının bahşettiği hak ve imtiyazların mah- Bunda, mevzu, beş m adde halinde toplan­
fuziyeti ve yürürlüğü için Babıâli nezdinde makta idi:
şiddetli teşebbüslerde. bulundu. Bu, aslında 1 — Lâtinlerin yalnız kendilerine ait ol­
lâtinlerin Slâvlara karşı açtığı bir nüfuz mü- duğunu iddia ettikleri ziyaret yerleri onlara
cadelesiydi. Böylece, R us ve Fransız nüfuz­ iade edilmiyerek b u iddiaları reddolunmakta
ları İstanbul’da çarpışmağa başlamış oldu. idi.
2 — K a m a m e kilisesinin büyük kubbesi
2 aralık 1851 de cumhuriyeti ilga ve im ­iki mezhebin de aziz saydığı bir yeri örttü­
paratorluğunu ilândan sonra meşrûluğu m ü ­ ğünden yalnız bir tarafa tahsisi caiz görül­
nakaşa edilen saltanatının ayıbını örtmek, memekte, müşterek tutulması uygun bulun­
kendisini destekleyen katolik fırkasına ve makta ve küçük kubbesinin eskisi gibi orto-
tab’asına yaranmak, politika sahasında da dokslara ait olması kararlaştırılmakta idi.
taşıdığı ismin şöhretine lâyık, birinci dere­
cede söz sahibi olmak için ihtilâf m evzuu
M ü barek M akam lar meselesini körükleyen,
alevlendiren, katolik ve emperyalist mat­
buatı vasıtasıyle de bir yandan Fransız u m u ­
mî efkârını kışkırtan Lui-Napoleon (Louis
Napoleon), katolik haklarına vaki tecavüzün
giderilmesi için Osmanlı devletini de d urm a­
dan tazyike başlamıştı. Ortodoksların elde
ettiklerini iadelerine ise, Rusya hiç bir su­
retle 37anaşmamaktaydı.

Osmanlı devletinin ihtilâfa hal çareleri


araması

Babıâli, herkesin hak ve imtiyazlarını


koruyan belgeleri ortaya koymasını ve b u n ­
ların karma bir komisyonda incelenmesini,
buna göre .bir anlaşmaya varılmasını uygun
gördü. Avusturya, İspanya, Portekiz, Sicilya-,
teyn (İki Sicilya), Toskana gibi katolik dev­
letler tarafından b u dâvada desteklenen
Fransa bu komisyonda patrikhane m ü m es­
silinin bulunmasına itiraz etti. Rusya Çarı
ise, esasen ortodoks haklarının kadîm oldu­
ğunu iddia ederek böyle bir komisyonu ta­
nımayacağını bildirdi. B u n u n üzerine Babı-
âlide bu sefer yalnız m üslüman üyelerden
m ürekkep olacak bir komisyon kurulup bu
işin müzakeresi ve neticelendirilmesi karar­
laştırıldı. Sonunda beş maddelik bir karar
sureti kabul edildi. İki taraf da, yani Rusya K a m a m e ’nin içi

3019
3 — Hazreti M e r y e m ’in mezarı olduğu giltere elçisi Corc Ham ilton Seym o u r’un
iddia edilen yerde bütün mezhepler müşterek Petersburg’da balodaki tarihî görüşmelerin­
olduğu halde lâtinlerin b u n u n dışında kal­ den 14 gün şonra (23 şubat 1853) R usya’dan
ması uygun görülmediğinden bunların haiz ayrılan Prens, İstanbul’a geldi (28 şubat)..
oldukları fermanlara göre b u yerden istifade Kendisi; R usya’nın Bahriye Nazırı, aynı za­
etmeleri sağlanmakta İdi. m a n d a Baltık filoları k um andanı idi ve
4 — B ü y ü k Beytül-Lâhm kilisesi yüz yıl- Finlandiya eyâletinin de genel valisi bulu­
lardanberi ortodokslarm elinde bulunm akta nuyordu. İstanbul’a gelirken K aradeniz do­
olup gerçi lâtinler b u n u n vaktiyle kendileri nanmasını ve Basarabya’daki R u s ordusunu
tarafından inşa edildiğini iddia ediyorlarsa gözden geçirmişti. Maiyetinde m eşhur Rus
da içinde bulunan «doğum yeri» müşterek bir devlet adamlarından Prens Galiçin (Gali-
ziyaret m akam ı olduğundan kilise kapıları­ tzin), K o n t Neselrod (Nesselrode), Karadeniz
nın bir anahtarıyle kurban yerinin iki anah­ filosu kum andanı A m iral Kornilof (Khorni-
tarının lâtinlere verilmesi, lâkin bunların lof), Basarabya’daki ordunun kurm ay başka­
kilise içinden geçişten başka bir hakları ol­ nı General Nikopolçinski (Nikopolchinski)
maması gerekmekte idi. de vardı.
5 — Hazreti M e r y e m ’in mezarı olduğu Mençikof, İstanbul’da son derece şımarık
ileri sürülen yerdeki «Göğe çıkış mescidi»nde ve küstahça tavırlar takınmıştı. Geldiğinin
bundan sonra ortodokslarm da âyin yap m a ertesi günü usul dışı bir kılıkla ve sokak el­
hakları olacaktı.
bisesiyle, yani b ü yü k üniformasını giyip ni­
şanlarını takm adan Babıâliye gitti. Böylece,
Fransa iie Rusya arısında gerginliğin Osmanlı devletini istihfaf ediyordu. Sadrı-
âzamla görüştükten sonra usulen Hariciye
artması Nazırını da ziyaret etmesi lâzım gelirken b u ­
n u yapmadı. Sebep olarak da Hariciye Nazırı
B u karar sureti, İransa elçisi Lavalet ta­
F u a d Efendinin Rus düşmanı ve sözünde
rafından şiddetle reddedildi. B u n u n üzerine
durm az bir kimse olduğunu ileri sürdü (A .
Mustafa Reşid Paşa Sadaretten, m uvazaa
Slade - A . R . Seyfi' tercümesi: Türkiye ve
yollu, azledilip Fransızların teskinine çalı­
Kırım harbi, S: 52). Aslında daha evvel
şıldı (26 ocak 1852). Ö bü r taraftan ise, Rusya
M em leketeyn meselesinde Osm anlı görüşünü
tarafından tahrik edilen ortodokslar da b u
anlatmak ve m üdafaa etm ek üzere Rusya’ya
karar suretinden m e m n u n kalmamış görüne­
gönderilmiş olan F u a d Efendinin siyasî cer­
rek yer yer kıpırdanmaya başladılar. H a lb u ­
bezesinden çekiniyor, müzakerelerde onunla
ki, burada onların menfaatleri ön plâna alın­
karşılaşmak istemiyordu.
mış ve korunmuştu. Ortodokslar, b u n un sa­
dece Rusya Çarı sayesinde elde edildiğini İngiliz ve Fransız elçileri b u sırada İstan­
sanarak büsbütün şımardılar. Mesele büyüdü bul’da bulunmuyorlardı. Esasen böyle bir za­
ve' imparatorluk üzerinde siyasî nüfuz reka­ m an, Ruslar tarafmdan bilhassa seçilmişti.
beti haline geldi. Birinci Nikola ile Üçüncü Abdülm ecid akıl danışacak dost devletler
N ap o leo nu n fena halde aralan açıldı. Fransa, diplomatlarının bulunmayışı dolayısıyle b u
Osmanlı devletine R usya’ya karşı ittifak tek­ d urum karşısında ne yapacağını bilemeyip
lif ettiği gibi, Rusya da Küçük-Kaynarca ve şaşaladı. Rusların mutlaka bir mesele çıkar­
Edirne andlaşmalarmı ileriye sürüp Çarın m a k istedikleri anlaşılıyordu. Kendilerine
Osmanlı memleketlerinde yaşayan bütün Or­ b u vesileyi v erm em ek için, F u a d Efendiyi
todoksların resmen hâmisi olduğunu ilân etti. Hariciye Nezaretinden uzaklaştırmak lâzımdı.
Fransa, R usya’nın b u dâvada d u ru m u n u n D u r u m u hisseden F u a d Efendi kendiliğinden
daha kuvvetli ve ortodoks haklarının daha istifa edince, yerine Rifat Paşa tayin edildi
eski olduğunu bildiği için gerilemek zorunda (İbnül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Osmanlı
kaldı. Evvelâ, hiçbir mesele üzerinde anlaş­ devrinde son Sadrıâzamlar, S-: 157).
m a k istemeyen Lavalet geri çağırıldı. İm pa­
R us elçisinin b u hal ve tavırları, ciddî
rator Çara, iki devletin M ü b a re k M aka m lar
endişelerin doğmasına sebep olmaktaydı. N i­
hakkında doğrudan doğruya, yani vasıtasız
tekim, R u s fevkalâde murahhasının az sonra
olarak görüşmelerini teklif etti. Çar, m e m ­
Babıâlide sözlü bir nota şeklinde açıkladığı:
n u n kalmış görünmekle beraber işin Rusya
lehine halli için de teşebbüsten geri kalmı­ 1 — R u m ortodoks kilisesinin M übarek
yordu. M akam lar hakkındaki istekleri kabul oluna­
cak.

Prens MençikoFun sefareti ve talebleri 2 — Beytül-Lâhm kilisesinin bütün anah­


tarları ve Hazreti İsa’nın doğduğu iddia edi­
R us Çarı Birinci Nikola, görünüşte M ü ­ len yer ortodokslara bırakılacak.
barek M akam lar meselesinin halli için b ü ­ 3 — Beytül-Lâhm kilisesinin bahçesi, or­
yükelçi ve fevkalâde m urahhas olarak Prens todoks ve katoliklerin müşterek nezareti al­
Mençikof’u İstanbul'a gönderdi. Ç a r ile İn­ tında bulunacak.

3020
4 — K a m a m e kilisesinin tamir hakkı, kendilerinin m uhafaza hakkı olmasını isteyen
Fener patriğine ait olacak. iki kilise arasındaki anlaşmazlığın kalkm a­
Talebleri ile gerçek niyetlerini belli etti. sını gerçekten ister, lâkin Şarkta hakikî bir
A v ru p a siyaseti kullanılmasının eh em m iy e­
M ü b a r e k M ak a m lar ha k k m d a k i b u istek­
tini m üdrik hiçbir İngiliz yoktur ki m akul
lerin kabulü, b u hususta daha evvel katolik-
hudutlarını aşm aya daim a müsait olan bir
lere. tanınan ve bilhassa Fransa ile imzalan­
siyasî nüfuz ve tesirin b u işde galip çıkma­
mış andlagmalara geçen haklara aykırı bulu­
sını teessüf ve endişe ile telâkki etmesin»
nuyordu. Üstelik m ukaddes ortodoks patrik­
(A . Slade - A . R . Seyfi tercümesi: Türkiye
liğine tanınan hakların Fen er r u m patrikli­
ve Kırım harbi. S: 50), diyerek m akul h u ­
ğine verilmesi isteniyordu ki b u hal M o ra
dutlarını aşmaya müsait siyasî nüfuz üze­
isyanı sırasında oynadığı m e ş ’u m rol hâlâ
rine dikkati çekmeye çalıştığı gibi Osmanlı
unutulmamış olan b u müesseseye yeni imti­
Hariciye Nazırına da R u s elçisinin M ü ba rek
yazların tanınması, kudret ve n üfuzu nu n art­
M aka m lar ha k k m da k i tekliflerinin bir anda
tırılması demekti.
reddedilmeyerek m üzakere kapısı açılmasını
ve m ev zu u n âdilâne bir şekilde çözülmesine
Fransa ile Ingiltere’nin tutumu, gayret edilmesini, b u n u n dışında bilhassa
Osmanlı devletinin hüküm ranlık haklarıyle
meselenin halli ilgili yeni teklifler ileri sürülürse b u n u n
reddedilmesini tavsiye etti. A y n ı zam anda,
Ruslar, müzakerelerin iki devlet arasın­ A lba y Rose’un davranışını doğru bularak,
da gizli olarak cereyan etmesini istiyorlardı. A kd en iz donanmasına, M alta’dan İstanbul’a
Lâkin Sadrıâzam, elçilerine vekâlet eden doğru hareket etmesi emrini verdi.
Fransız ve İngiliz maslahatgüzarlarına vazi­ Fransız elçisi Dölakur ( D e L a Cour) ise
yeti bildirdi. Osmanlı devletinin diğer batı M ü b a r e k M ak a m lar meselesi, b u konuda
devletleriyle mevcut kapitülâsyon andlaşma- katolik devletlerin mümessili ve katolik h a k ­
larma göre tek başına karar verip hallede- larının müdafii sıfatıyle kendisini en başta
miyeceği meselelerin ileri sürülmesi ve üste­ alâkadar ettiğinden, İstanbul’a varır varm az
lik diğer devletler hesaba katılmadan R usya M ençikof’la görüştü ve kendisine meselenin
lehine bir karara bağlanmasının istenmesi Osmanlı devleti ile R u sya arasında hallinin
b u devletin niyetleri hakkında bazı endişe­ imkânsız olduğunu, m evcut andlaşmalarıh
lerin uyanmasına sebep oldu ve bir savaş b un a engel bulunduğunu açıkça ve kesin şe­
bahanesi aradığı şüphelerini hasıl etti. İngiliz kilde bildirdi. R u s elçisi, daha fazla ısrar
maslahatgüzarı A lb a y Rose, b u n u n üzerine edemediğinden Babıâli, Fransa ve Rusya
bütün m es’uliyeti üzerine alarak M alta’daki arasında müzakereler başladı. Ü ç hafta süren
İngiliz donanmasına hareket emrini verdi.
A y n i zam an da d u ru m u devletine bildirdi.
Pransız maslahatgüzarı da son hâdiseleri
Paris’e bildirdikten m aada, o da Tulon’daki
Fransız donanmasını çağırdı. İngiltere, İs­
tanbul maslahatgüzarının endişelerini yersiz
bulm am akla beraber, meseleyi büsbütün alev­
lendirm emek için donanm ayı göndermemeğe
karar verdi. D u r u m u aynı soğukkanlılıkla
mütalâa edem eyen Fransa ise, donanmasının
Çanakkale istikametinde hareket etmesini
tasvib etti. A y n i za m an d a her iki memleket
elçilerine derhal İstanbul’a dönmelerini bil­
dirdiler. Elçiler, Nisan ayında İstanbul’a var­
dılar. Babıâlide ve sarayda b ü y ü k nüfuzu
bulunan İngiliz elçisi Stratford Redklayf
(Stratford de Redcliffe) hüküm etinden aldı­
ğı, lâtin ve ortodoks kiliseleri arasında çık­
ması m uhtem el olan hâdiseleri takip ve ra­
por etmesi, ancak kendisinin işe hiç karış­
mam ası talimatına uyarak d u r u m u inceledik­
ten sonra İngiltere Başvekiline gönderdiği
raporunda: «E m ri gözönünde bulundurarak
yalnız uzaktan iki d üşm an ordugâhının ara­
sında olup bitenleri gözetlemek vazifesini
yapıyorum. Meselede yakından alâkalı pimi-
yan bir hırlstiyan sıfâtiyle insan, müşterek
dinimizin M ü b a r e k M akam ları üzerinde sırf Prens Mençikof

3021
b u müzakereler sonunda katoİik ve ortodoks edilmediği takdirde, taraflarca hazırlanacak
h ak ve imtiyazlarına dair ortalama bir hal bir «sened» le işin halledilebileceğini ileri
çaresi bulundu. Sonunda, K u d ü s mutasarrı­ sürmekteydi (Enver Ziya Karal: Osmanlı
fına hitaben sadır olan bir ferman, meseleyi Tarihi, C : 5, S: 235).
her iki tarafın isteğine uygun şekilde halletti. B u n u n kabulü, devletin bir kısım h ü­
kümranlık haklarından vazgeçmesi, R u s m ü ­
MençikoPun esas talebini yapması dahalesini her zam an kabule hazır bulun­
ması ve neticede tam am en R u s nüfuz ve hâ­
İngiltere ile Fransa ve Osmanlı impara­ kimiyeti altına girmesi demekti. B u ültima­
torluğunun iyi niyetleri, Rusya ile ihtilâfa tomun kabul veya reddi için beş günlük m e ­
son vermeğe kâfi gelmedi, çünkü Mençi- hil verilmişti.
kof’u n asıl maksadı başka idi. Nitekim M u ­ Babıâli, İngiltere ve Fransa elçileriyle
kaddes M aka m lar meselesi halledilince asıl görüştükten sonra b u ültimatomun ancak
gayesini açığa vuran talep ve teklifini bil­ müzakeresini kabul edebileceğini bildirdi.
dirdi: B u n u , İstanbul’a gelişinden iki ay k a ­ Mençikof, isteklerini mutlaka elde edebile­
dar sonra, Babıâliye verdiği yeni bir ültima­ ceğini sandığından, buna yanaştı ve m ü zak e­
tomla yaptı (5 mayıs 1853). reler başladı.
B u n a göre R u s Çarı Birinci Nikola, Os-
manlı H üküm darı Abdülm ecid'e daimî bir B u sırada Rusya’nın bir taraftan da as­
kerî hazırlıklarda bulunması, tersanelerinde
ittifak teklif ediyor, karşılığında da Osmanlı
b üyük bir faaliyetin h ü k ü m sürmesi Paris’te
memleketlerinde yaşayan bütün ortodoks
bir savaş hazırlığı sayılıyor ve 1841 Londra
tab’anın hâmisi olduğunun resmen tanınma­
sını istiyordu. A y n ı zam an da daha evvelki anlaşmasına göre Osmanlı devletinin mülkî
imtiyaz ve anlaşmalardaki bütün « R u m kili­ bütünlüğünü kabul etmiş devletlere bir m e y ­
sesi» tâbirleri kalkacak, b u n u n yerini «Rus dan o kum a şeklinde tefsir ediliyordu. M ü b a ­
rek M ak am lar meselesinde katolik haklarını
kilisesi» alacaktı.
müdafaa etmiş olan Fransa, b u yeni ihtilâfın
Küçük-Kaynarca andlaşmasmda Rusya-
bir savaşla sonuçlanması halinde Osmanlı
y a İstanbul’da kurulacak Rus ortodoks kili­
devletini m üdafaaya karar vermiş olmakla
sesini himaye hakkı tanınmıştı. İşte Rusya
beraber, b u n u tek başına yapm ayı göze ala­
b una dayanarak ortodoks tab’a hakkında
madığından İngiltere, Avusturya ve Prusya-
yeni bir andlaşma yapılmasını ve bunların
n m da buna katılması gerekeceği hakkında
âdeta Rus tab’ası sayılmasını ve diğer Rus
İstanbul elçisine talimat verdi.
tab’asma tanınan h a k ve imtiyazlardan b u n ­
ların da faydalanmasını istemekteydi. Men-
çikof, bu hususta ayrı bir andlaşma kabul Hariciye Nazırının ve S^dnâzamın
değişmesi, Reşid Paşanın tasarısı

R us elçisiyle müzakereler devam ediyor­


du. Osmanlı devleti bir savaşa engel olmak
için hükümranlık haklarından fedakârlıkta
bulunm adan yapılması m ü m k ü n âzamî feda­
kârlığa karar vermiş gibiydi. Evvelâ, K ü ç ü k
K aynarca andlaşmasıyle Ru sya’ya temin edi­
len hakların tanınmaya devam edeceğini ve
ortodoks mezhebinin Osmanlı devletinde tam
bir serbestliğe m azhar olmasının kabul olu­
nacağı açıklandı.. BÖylece, Rusya’nın ram la­
rın dinî isleri hakkında istedikleri him aye
hakkına sahip olabileceğinin rumlarca anla­
şılacak şekilde ifadesi kabul edilir gibi ol­
¡¡¡İ fa muşsa da müzakereler birdenbire kesildi.
B u n u n sebebi ise şu idi: Babıâliye m ensup
Legofet Aristaki B e y adlı bir rum , Mençi-
kof’a gizlice başvurup R u s sefareti baş ter­
cümanı Argiropulo’n u n kendisine ihanet ede­
rek OsmanlIlara hizmet ettiğini, hattâ buna
karşılık kendisine Büyükdere’de bir yalı ve­

l H rildiğini, Osmanlı Hariciye Nazırı değiştirile­


cek olursa daha y um uşak başlı ve daha a n ­
layışlı olan Mustafa Reşid Paşa ile pazarlığa
girişmenin Ru sya’ya b ü y ü k avantajlar sağ­
Mustafa Nailî Paşa layacağını haber vermişti. Halbuki bu, İngi­

3022
liz elçisinin bir o yunu idi. Mençikof bıı oyıinâ da, Osmanlı devletinden ve devlet adamla­
kanarak H ü n kâ ra başvurup Mustafa Reşid rından göreceği mukavem eti hesaba katm a­
Paşanın Hariciye Nazırlığına getirilmesinin mış, isteklerini mutlaka kabul ettireceğini
müzakereleri kolaylaştıracağını bildirdi. Ab- sanmıştı. Müzakerelerin idaresini elinde tut­
dülmeeid’in de esasen istediği buydu. M u s ­ m a k için İstanbul’a gelir gelmez çetin bir
tafa Reşid Paşa, o gün Hariciye Nazırı oldu devlet adamı olarak tanıdığı F u a d Efendi
(15 mayıs 18553) (A bd u rra h m an Şeref: Tarih (Paşa) n m Hariciye Nezaretinden uzaklaş­
musahabeleri, S: 146- 148). masını sağlamış, bir m üddet sonra Legofet
B u arada yine İngiliz elçisinin teklifi ile Aristakı Beyin sözüne kanarak yeni Nazır
Sadaret makamının ehli olmadığını belli R.ifat Paşanın azli ile ve Mustafa Reşid P a ­
eden D a m a d M e h m e d A li Paşanın bir gün şanın onun yerini almasını istemişti. Şimdi
evvel azlolunup yerine Meclis-i Vâlâ Reisi ise nasıl çetin bir cevize çattığını anlıyor,
Giridli Mustafa Nailî Paşa tayin olunmuştu Mustafa Reşid Paşa ileri sürdüğü şartlardan
(14 mayıs 1853). geri dönmüyor, Osmanlı devletinin h ü k ü m ­
ranlık haklarına taallûk eden meselelerde
R u s elçisi, fena halde aldanmış olduğunu
hiç bir tâviz tanımıyordu.
kısa zam anda anladı. Ç ü n k ü yeni Hariciye
Nazırı nüfuz edilmesi, eğilip bükülmesi im ­
kânsız, taş gibi bir politikacıydı. Hakikaten Meclisi Kebîr’in karan, Mençikof’un
Mustafa Reşid Paşanın esasen en b üyük h u ­
susiyetlerinden birisi fikir ve kanaatlerinde siyasî münasebetleri kesip gitmesi
ve bunların tatbikinde hiç toleransı olmayışı,
hiç tâviz tanımayışıydı. Bilhassa devletin
hükümranlık haklarıyle alâkalı meselelerde Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa, b u
daha da mutaassıptı. Mustafa Reşid Paşa, meselede bir savaşı göze almış bulunuyordu.
Ç ünkü, böyle bir hal vu k uu nd a İngiltere ve
mutadı olduğu üzere müzakerelere kendince
Fransa’nın Osmanlı devletini yalnız bırak-
hazırladığı bir ön tasarı ile gelmişti. B u n a
göre daha evvelki müzakerelerde kabul edi­ mıyacaklarmı kestirmekteydi. Kendisi m ut­
len bazı noktaları derhal reddetti. Evvelâ, laka savaşa taraftar değildi ve bir savaşı tah­
rik etmeye uğraşmıyordu a m a b u savaş haklı
K ü ç ü k Kaynarca andlaşmasmda İstanbul’da
kurulacak R u s kilisesi için tanınan himaye sebeplerle kaçınılmaz hale gelirse buna gir­
hakkının, ortodoks mezhebine Osmanlı dev­ m e m e k için devletin şeref ve haysiyetinden
letinde tanınan serbestlik ile birleştirilip ve hükümranlık haklarından fedakârlıkta
b un da n Ç ar’m bütün ortodokslarm hâmisi bulunmasına da taraftar değildi. A ncak, b u
olduğu anlamı çıkarılamayacağını ileri sürdü. işin m es’uliyetini de tek başına yüklenm ek
Çünkü, Rusların istediği ortodokslarm dine istemeyerek Babıâlide devlet adamlarından
ve dünyaya ait bütün hususlarında R u s hi­ ve ulemadan m ürekkep kırk üç kişilik büyük
mayesinin tanmmasıydı. Mustafa Reşid Paşa bir meclis kurdurup (Meclis-i Kebir) meseleyi
ise, sadece din ve m ezhep meselelerinde hi­ burada bütün teferruatıyle müzakereye koy­
m ayenin bahis konusu olabileceğini ileri d u (17 mayıs). B u meclis sonunda üçe karşı
sürdü ve üstelik metne, Osmanlı h ü k ü m d a ­ kırk oyla Rus tekliflerinin reddine karar
rının Osmanlı memleketlerindeki mutlak hü­ verdi. B u karar, kaba tavırları ve küstahça
kümranlık haklarının her şeye rağm en k a ­ davranışları ile her türlü terbiye ve neza­
yıtsız ve şartsız yürüyeceğinin de ilâvesini ketten m a h r u m bulunduğunu dosta düşm ana
istedi ve bunda sonuna kadar ısrar etti. belli etmiş olan Mençikof’a bildirildi ve O s ­
manlI devleti ile Rusya arasındaki siyasî
münasebetlerin kesildiği halka ilân olundu
Mençikof’un bocalaması (19 mayıs). Rus elçisi, hiç beklemediği bu
kesin red cevabı karşısında şaşırıp kaldı. Son
Mençikof, isteklerinden gerilemek zo­ bir nümayiş olarak Büyükdere’de kendisini
runda bulunduğunu anlıyordu. Lâkin, önce­ bekleyen gemisine bindi (19 mayıs 1853), o
den p ek fazla atıp tuttuğu için b u n u yapa­ sırada çıkan fırtınayı bahane ederek h em e n
mıyordu. Böylece, yanlış davranışı yüzünden hareket etmedi, Fransa, İngiltere, Avusturya
içinden çıkılmaz bir d u ru m a düşmüştü. B u ve Prusya devletleri b u fırsattan faydalanıp
politika hatasının tipik bir örneğidir. M e n ­ ortalama bir hal yolu bulm ak ve d urum un
çikof, Osmanlı memleketlerinde yaşayan or­ bir savaşa kadar varmasını önlemek için
todoks tab’asının din ve dünya işlerinde M ençikof nezdinde son bir teşebbüste bulun­
Çarın himayesine gireceğini ve Rusya’nın dular. R u s elçisi hâlâ eski isteklerinde ısrar
bundan vazgeçmiyeceğini önceden kesin şe­ ettiği için b u da fayda vermedi, Mençikof
kilde ortaya atmıştı. B u n d a n dönmesi, dev­ İstanbul’dan ayrıldı (21 mayıs). Ertesi günü
letin çoğu r u m olan ortodoks tab’a üzerin­ ise, R u s elçiliğinin kapılarındaki armalar,
deki prestijinden vazgeçmesi demekti. Şu taraftarları yerli rumların göz yaşları ara­
halde b u n u y a kabul ettirmek veya savaş­ sında söküldü (Enver Ziya Karal: Osmanlı
m a k durum u na düşmüş bulunuyordu. B u r a ­ Tarihi, C : 5, S: 237). İstanbul’u n m üslüm an

3023
haİkı ise Mençikof’un gelmesiyle ağırlaşan sarkmağa çabalıyordu. Ö nü, mutlaka durdur­
havadan o kadar sıkılmış ve onun kaba ta­ m a k lâzımdı. Barış ve anlaşma yolu ile buna
vırlarından o kadar nefret etmişti ki gider­ muvaffak olunamayacağı, sıcak denizlere çık­
ken ayağı dağlansın, bir daha gelmez olsun manın Rusya’nın eski, değişmez ve vazgeçil­
diye bir çok evlerden kadınlar sokaklara sı­ m ez politikası olduğu m eydanda idi. Ş u hal­
cak su dökmüşlerdi (A bdurrahm an Şeref: de, sıcak denizlerle Rusya arasmdaki engelin,
Tarih musahabeleri, S: 85), Osmanlı devletinin kuvvetlendirilmesi ve ge­
rektiğinde Rusya’nın zorla yola getirilmesi
Ingiliz elçisinin rolü şarttı. İngiltere, Osmanlı devletini b u yüz­
den daima desteklemiş olduğu gibi, Stratford
Meselenin b u hale gelmesinde en büyük Redklayf de şahsan artık Rusya’ya bir ders
rolü İngiltere elçisi Stratford Redklayf vermek ve onu beslediği emellerden bir
(Stradford de Redcliffe) oynamıştı. B u zat, müddet için kat’î şekilde vazgeçirmek zam a­
Doğuda 1809 tarihinde sahneye çıkmış ve o nının gelmiş bulunduğu kanaatindeydi. M ü ­
zamandanberi büyük işlere karışmıştı. 1841 barek M akam lar meselesi çıkınca, b unun
Londra anlaşmasıyle Rusların vasiliği altında Rusya ile Fransa arasında gittikçe büyüye­
bulunmaktan kurtulmuş olan OsmanlIların cek bir hâdise haline gelmesini ümidle bek­
Tanzim atm getirdiği yeniliklerle kalkınması lemişse de u m d uğ u çıkmamış, Fransa talep­
ve kuvvetlenmesi için b u devleti ve başında lerinde ısrarı bırakmıştı. Mençikof’u n O s ­
bulunan inkılâpçı ricâli elinden geldiği k a ­ manlI devletinin hükümranlık haklarını hiçe
dar desteklemiş, çeşitli vesilelerle isbat ettiği sayan ikinci isteklerinin ise d urum u savaşsız
iyi niyeti sayesinde devlet nezdinde büyük halledilemez hale soktuğunu kestirdi. N e
itimad ve itibar kazanmış, Mustafa Reşid çare ki, Hariciye Nazırı Rifat Paşa, Sadrı-
Paşa ile olan samimî işbirliği onu Osmanlı âza m m da tesiri ile b u istekleri kısmen k a­
politikasında söz sahibi etmişti. B u yüzden bule yanaşıyordu. Stradford Redklayf, bütün
halk arasında «İngiliz Sultan» diye anılırdı. maharetini kullanarak Rifat Paşanın değiş­
tirilip yerine Mustafa Reşid P a ş an m getiril­
Yakın ve Orta D o ğ u işlerinin b üyük m ü ­
mesini temin suretiyle buna engel oldu. Bir
tehassısı olan b u zat, b u bölgelerdeki Rus
taraftan da Abdülm ecid’e, Rus istekleri
nüfuzunun inkişafını endişe ile takip etmişti.
reddedildiği takdirde İngiliz donanmasının
B u nüfuz b u bölgede gittikçe artan İngiliz
menfaatlerini ihlâl etmek istidadmdaydı. B u yardıma hazır bulunacağını bildirdi. B u do­
n an m a daha evvel de iki kere Malta’dan ha­
yüz yılda İngiltere’nin en hassas noktası,
reket emrini almış, sonra yine durdurulmuş­
Hindistan yolu idi. Rusya, b u yola doğru
tu. Müzakereler İngiliz elçisinin istediği gibi
d evam edip nihayet mesele çıkmaza girerek
Mençikof bü yü k bir nümayişle İstanbul’dan
ayrıldığı gün, Stradford Redklayf de Malta’-
daki İngiliz donanmasına Çanakkale’ye doğru
yola çıkmasını bildirdi. Artık istediği olmuş,
Rusya ile savaş kaçınılmaz hale gelmişti.

Son gayretler ve Çar’m son kararı

Rus Çarı Birinci Nikola sofu, müstebid


ve müteazzım; salibin hilâl üzerine kat’î ga­
lebesini m aksad edinmiş ve b u maksadım
I tab’asma olduğu kadar Osmanlı imparator­
luğu idaresinde yaşayan hıristiyanlara da
sezdirmiş bir hükümdardı. Ortodoksları hi­
m aye ve M ü barek M akam lar meselesine m ü ­

¥
dahaleyi m ukaddes bir vazife saymakla be­
raber, Osmanlı devletini ortadan kaldırıp
İstanbul’u elde etmek için, henüz vaktin gel­
mediğini, b un un için daha üç Çarlık bir ça­
lışmaya ihtiyaç bulunduğunu vükelâsının
telkinleri ile anlamıştı. Binaenaleyh Mençi­
kof, Çar Birinci Nikola tarafından aslında
Osmanlı devletiyle bir savaş çıkarmak için
değil, tam tersine anlaşma yoluyla yeni im ­
tiyazlar koparm ak için gönderilmişti. Çünkü,.
Rusya için bir savaş mevsimsizdi. Üstelik
İngiliz Elçisi Stradford de Redcliffe büyük Batı devletleri b u dâvada Osmanlı im ­

3024
paratorluğunu desteklemekteydi. Rusya ise, oİan niyet-i halisanesine karşı bilâ sebep em '
yalnız ve müttefiksiz bulunuyordu. Tek • niyetsizlik .gösterilerek n e büyük hakaret
ümidi eski dostu Avusturya’nın Öbür Batı edildiğinin bir kere daha nazarı dikkate alın­
devletlerinden ayrılıp kendisine katılmasıy- ması ve binaenaleyh karar-ı vâkfden vazge­
dı. B û ise, pek m ü m k ü n ve ihtimal dahilinde çilmesi» tavsiye olunuyordu (Abdurrahm an
görünmüyordu. Böylece, politikadan hiç an­ Şeref: Tarih musahabeleri, S: 150-151).
lamayışı ve üstüste işlediği hatalar yüzünden Rusların neticesiz kalan bu son teşebbüs­
Mençikof Rusya’yı da _ müşkül durum a dü­ leri üzerine 6 haziran 1853 günü İstanbul’a
şürmüş bulunuyordu. İşte bunu örtmek ve gelen bir Rus m em u run un getirdiği tahrirat­
mes’uliyeti üzerinden atmak için meseleyi ta Rus Başbakanı, Mençikof’un Osmanlı dev­
Çar’a bire bin katarak anlattı. Yaptığı haka­ letiyle siyasî münasebetlerin kesilmesi hak-
retleri, kendisi m aruz kalmış gibi gösterdi. km daki kararının Çar tarafından da tasdik
Babıâlinin hiç bir şeye, hattâ K u d ü s ’deki edildiğini bildirmekte idi.
M übarek Makamları ziyarete giden Huşlara
İstanbul halkı, bir savaşın başlayacağına
kötü m uamele edilmesine son verilmesine
inanamıyordu.
bile yanaşmadığını ve bütün uzlaşma teklif­
lerinin şiddetle reddedildiğini bildirdi. Öyle Rusya ise, evvelâ halk efkârını bir sa­
ki, Çar Nikola sonunda: vaşa hazırlamak için geniş bir propagandaya
«Sultan Abdülmecid’den yediğim sillenin girişmiş ve:
acısını tepemde ve beş parmağının izini y ü ­ «Kudüs'ü Yahudilere sattılar» sözleriyle
zümde hissediyorum» diyerek infialini belirt­ onların dinî taassuplarını körüklemeğe baş­
mesi üzerine Hariciye . Nazırı Neselrod’dan lamıştı. B u n u n üzerine Osmanlı devleti de
Babıâliye gönderilen 31 mayıs 1853 .tarihli gafil avlanm am ak gerektiğini hissetti. Fransa
tahriratta: ve İngiltere ile daima temas edilmekle bera­
«Mençikof’un teklifatınm derece-i itidal ber, bir taraftan da Anadolu ve Rum eli’de
ve isabetini ve reddinden dolayı Çar hazret­ ordular- hazırlanıyor, Mısır'dan gelen gemi­
lerinin o kadar dostane ve müsaafakârane lerle donanma takviye ediliyordu.

Avrupa’ya meydan okuyan Rus Ç a n Birinci Nikola ve maiyeti

3025 F. 5
O S M A N L I -R U S S A V A Ş IN IN B A Ş L A M A S I, F R A N S A V E
İ N G İ L T E R E 'N İ N B A B I Â L İ İLE İ T T İF A K I

Osmanlı devleti siyasî münasebetlerin zarrır olduğumuz teminatı mâneviyeyi ita­


kesilmiş ve savaş hazırlıklarının başlamış d an istinkâf etmekle onun yerine m u v a k k a ­
olmasına rağmen R us tab’a ve konsolosları ten teminatı m addiye ikamesine bizi m ecbur
■hakkında binalarm kapılarındaki levha ve eyledi» deniliyor, diğer taraftan da Avustur­
armaların sökülmesinden başka, hiçbir ted­ ya’ya müzakereye hazır bulunduklarını bil­
bire başvurmayıp gönül rahatlığı içinde iş­ diriyorlardı. Babıâli, tecavüz olayını hem en
leri ve güçleriyle meşgul olabileceklerini protesto .etti. B u d u r u m karşısmda Fransa
kendilerine bildirdi. Böylece R u sya ’ya hiç Dışişleri Bakanı, Rusya ile savaşm ak üzere
bir bahane bulma fırsatı verilmek istenmi­ İngiltere ile ittifak edildiğini resmen yalan­
yordu. H e m savaş ilânının, h e m de savaş h a ­ ladı. Avusturya Başbakanı K o n t Buol ise,
reketlerine başlanmasının R usya’dan gelmesi Fransa’nın yalnız 1841 anlaşmasıyle teminat
ve dolayısıyle meşguliyetin ona yüklenmesi altına alm an hususları m üdafaadan başka bir
tercih ediliyordu. maksadı bulunmadığını ilân ediyordu. Hâlâ
bir savaşa girmeden istediklerini elde ede­
Rus ordusunun Prut nehrini geçerek bilmeyi u m a n R usya ise, ağırdan alıyordu.
Böylece, barışın korunması için İngiltere
Eflak-Boğdan beyliklerine yayılması hariç bütün A v r u p a devletleri bir gayret
harcama kampanyasına girişmişlerdi. Lâkin,
Tarafların hazırlıklarına rağmen savaş son olaylarda taraflardan birisini teşkil etmiş
birdenbire başlamadı. Bilhassa Avusturya olan Osmanlı devletinin b u hususta fikrini
devleti büyük bir siyasî faaliyet göstererek soran yoktu. B u devletler, kendi aralarında
meselenin barış yoluyla halline çalışıyordu. bir uzlaşma çaresi arayarak savaşı durdur­
Fransa ve İngiltere donanmaları Çanakkale m ağa çalışıyorlarsa da b u çarenin Babıâli
Boğazının dışında Beşike’ye ulaşmışlar, e m ­ için ne ifade ettiğini, kabule şayan olup ol­
re hazır bekliyorlardı (25 haziran 1853). M a ­ mayacağını düşünmüyorlardı.
reşal Gorçakof kumandasındaki R u s kuvvet­ Osm anlı devleti ise, bütün m addî ve m â ­
leri Prut nehrinin karşı kıyısına, Osmanlı nevi gücüyle savaşa hazırlanıyor, bilhassa
devleti topraklarına geçirilmiş ve 3 tem m uz A v ru p a um u m î efkârını b u haklı dâvada
1853 tarihinde Bükreş’i işgal etmiş oldukları kendi tarafına çekmeğe çalışıyordu. R u m ve
halde bir taraftan b üyük A v r u p a devletleri­ E rm en i patriklerinin neşrettikleri sadakat
ne gönderdikleri 11 haziran 1853 tarihli u m u ­ beyannamesinin b u hususta b ü y ü k tesiri ol­
mî notada: «Memleketeyni işgal ediyoruz, fa­ muştur.
kat Devlet-i Aliyye ile tecavüzî harb etmek
maksadiyle değildir. Babıâli, bihakkın muta- R usya’nın Eflak ve Boğdan’ı işgali, O s ­
manlI imparatorluğu kadar Avusturya ve
Prusya’yı da alâkadar etmekteydi. B u iki
devlet D o ğ u A v r u p a ve Balkanlardaki statü­
konun şimdilik muhafazasını şart görüyor­
lardı. Hele, b u n un Rusya lehine olarak bo­
zulması, bilhassa Avusturya’nın hiç işine gel­
mezdi. Eskidenberi göz dikmiş olduğu Mem-
leketeyn bölgesinin Rusya tarafından işgalini r
hem en protesto ederek hududtlara kuvvet
yığmağa başladı. B u n u , Prusya’nın protesto­
su takip etti. O n u n korkusu, çıkacak savaşın
umumileşmesi, b u arada Fran san m R e n hav­
zasına. saldırmasıydı. Fransa ise, R usya’nın
hareketlerini tasvip etmeyip menfaatlerine
aykırı bulmakla beraber, savaşa henüz karar
vermemişti.

Viyana konferansı, Babıâlinin


notayı reddi

İşte, b u sebeplerden dolayı Avusturya,


meselenin V iy a na ’da Avusturya, Fransa,
İngiltere, ve Prusya’nın katılacakları dörtlü
bir konferansta görüşülüp hallini teklif edin­
M areşa! Gorçakof ce, hepsi razı oldular. Burada hazırlanan bir

3026
flota, her iki devlete tevdi edildi. Rusya, or­ anlaşmazlığın hakikî sebebi, R u m kilisele­
talama bir hal şekli getiren b u notayı tat­ rinin m ezhep imtiyazlarını Rusya’nın bir
minkâr bulmamıştı. Rus Başbakanı Neselrod nevi taahhüde bağlam ak istemesi ve Os-
(Nesselrode), K ü ç ü k Kaynarca ve Edirne manlı devletinin buna haklı olarak razı ol­
andlaşmalarınm büsbütün ilgasıyle Viyana- mamasıdır.
nın tekliflerinde bazı değişiklikler yapılma­
Halbuki, m ezhep imtiyazları Fatih Sul­
sını, yalnız hıristiyanlarm b u andlaşmalara
tan M e h m e d H a n tarafından ihsan' olunarak
göre him aye edilmesine deva m olunmasını
gelip geçmiş padişahlar zamanlarında da ib-
istiyordu. Lâkin, Prusya’nın şiddetli ısrarı
ka olunmuş ve nihayet Padişahımız (yani
üzerine Osmanlı devletince hiç bir yeri d e­
Abdülm ecid) de onların eserine uymuştur.
ğiştirilmeden kabul edilmek şartıyle Rusya-
Osmanlı devletinin, böyle kendiliğinden ih­
n m da b u n u kabul edeceğini bildirdi.
das etmiş olduğu eski imtiyazları bozm ak
Babıâli, notayı tetkik etti. Bun da, o güne hiç bir zaman, hiç kimsenin aklına gelmedi­
kadar Osmanlı memleketlerinde yaşayan or­ ğinden bu şekilde kararlaştırılmış olan bir
todoks rum larm Rusya tarafından himaye meseleden dolayı devlet bütün dünyaya te­
edildiği ve R u s çarlarının ricası üzerine hak minat verebileceği gibi, R usya devletinin
ve imtiyazlarının korunduğu ifade ediliyor­ söz konusu olan bazı yersiz şüphelerini gi­
du. Halbuki, Osmanlı devleti ortodoks r u m ­ derm ek için de teminat vermekten çekinme­
iara mezhebi h a k ve imtiyazlar tanıdığı za- miştir.
. m a n R us devletinin henüz adı ve sapı bile
Bir devletin bünyesinden olup bunca n ü ­
yoktu. D o ğ u hıristiyanlarının hâmisi Rusya
fus teşkil eden bir milletin m ezhep imtiyaz­
değil, vicdan hürriyeti prensibini daima m ü ­
dafaa etmiş olan Osmanlı türkleriydi. B u ­ ları hakkında başka bir devletle taahhüd
nunla beraber, İngiliz devleti notanın kabul tarzında veya kuvvetinde bir anlaşma yap­
edilmesini istiyordu. ması o devletin istiklâline ve meşru’ hakla­
rına dokunacağı için böyle bir şeyin yapıla­
Stradford Redklayf ise, devletinin görü­ mayacağı defalarca dostane ve hâlisane be­
şünü doğru bulm ayarak b u teklifin reddini
yan olunduğu halde, b u konuda b u derece
tavsiye etti. Prusya elçisi de b u görüşe katılı­
ısrar etmek gerekm ezken R usya devleti yine
yordu. Babıâli b u n u n üzerine notayı Osmanlı
dâvasından vazgeçmiyerek hattâ b u sefer
devletinin hükümranlık haklarını ihlâl eden
Eflak ve Boğdan memleketlerini işgal etmek
kısımları değişmedikçe kabul edemiyeceğini
gayesiyle R us askerinin Prut suyunu aşmış
bildirdi. Viyana, b un u hiç dinlemiyordu.
Rusya ise, daha evvel de bildirmiş olduğu olması Osmanlı devletinde b ü yü k ve m ües­
gibi, hiç bir değişikliği kabule yanaşmadı. sir bir hayret uyandırmıştır. B u sebepten
dolayı, andlaşmalara aykırı böyle bir halin
asla kabul olunamıyacağı b ü yü k devletlere
İstanbul olayları, yayınlanan resmen ve^ açıkça bildirilmiştir. Devletler
beyanname arasında birbirinin m ü lk bütünlüğü ve istik­
lâli hakkında yapılmış andlaşmalara göre bir
nevi karşılıklı ve müteselsil kefalet bulun­
B u sırada İstanbul’da medrese talebeleri
duğu için b u gibi m ü h im meseleler ortaya
savaş lehinde nümayişlere başlamışlardı.
Olayları yakınen takip eden halkın sabrı çıkınca hepsinin reyi ve muvafakati alınması
sona ermiş gibiydi. Çırağan sarayında M u s ­ usulden olduğundan ve Rusya devleti asıl
tafa Reşid Paşanın başkanlığında vükelâ, maksadının Osmanlı devleti ile savaş olma­
devlet ricâli ve ülem adan m ürekkep 163 kişi­ yıp isteğini elde edinceye kadar Eflak ve
lik fevkalâde bir meclis toplanıp durum in­ B oğdan’ı rehin gibi elinde tutacağını ilân
celendi (25-26 eylül 1853), devletlerarası si­ ettiğinden Osmanlı devleti tarafından bütün
yasî görüşme ve pazarlıklara son verilerek Batı devletleri hakkında derece derece dost-
Rusya ile savaşa başlanması için
Padişaha rica edilmesi hususu
ittifakla kararlaştırıldı. . B u n u n
üzerine Abdülm ecid 29 eylülde,
bir Hatt-ı hümayunla, fevkalâde
meclisin kararını tasdik ve k a ­
bul etti.
Fevkalâde meclisin R u s is­
teklerinin haksızlığını ortaya
koyduktan sonra devletin k e n ­
dini silâhla m üdafaaya karar
verdiğini tasdik ve bildiren b e­
yannamesi şöyleydi: Siyasî m ü şkü l d u r u m dolayısiyfe içinde fevkalâ de bir
«Rusya devletiyle . meycut toplantı yapılan eski Çıragan sarayı

3027
ması için T u n a kıyılarında vé A nadolu h u ­
dutlarında silâhlı kuvvetler bulundurulması­
na oy birliğiyle karar verilmiştir.»
Beyannam enin Rus tab’aya ayrılan son
kısmı şeyle idi:
«Rusya devletinin dâvasıyle R u m milleti
ileri gelenlerinin ve halkının katiyen ilgileri
olmayıp hattâ kendilerinin devletlerinden
her cihetle memnuniyetleri ve şükranları
kemâl derecesinde iken böyle bir dâvanın
ortaya atılmasından dolayı R u m milletinin
herkesten fazla müteessir bulunduğu da bi­
linmektedir. B u mesele yüzünden onlara
düşman gözüyle b akm ak doğru olmayıp E r ­
meni, Katolik, Protestan ve Yahudiler nasıl
sadık tab’adan ise Rum iar da aynen öyle ol­
duklarından herkesin birbiriyle iyi geçin­
mesi ve kısaca kimsenin vazifesinden hariç
sözlere karışmayıp ve istenen aykırı hare­
ketlerde bulunmayıp herkesin işi üe ve gü­
cüyle meşgul olması lâzımdır. B u açıklanan
ve beyan edilen tedbir ve karar ve tenbihler
Şeyhülislâm, ü lem anm ileri gelenleri vesair
devlet vükelâ ve ricâli hazır oldukları halde
. '■
,•>;'^:;.' >- i‘.;ğ^-^^^^C-4S:•'.?-
iiç.-' ¿ g y s , s ? ’ Sadrıâzamm huzurunda toplanan um u m î

• •;••t*.- '-^'î>; meclisin mülâhazalarının sonucu olup Padi­
.v.. .■ ■
■:' *>’'£'5 Îc<^*£îÎ î-'J^îî.■
-ii'îS^^sv.'^wbSwr:»-,-Sî&_
şahın emir ve fermanı da bu şeklide sadır
olmuş olmakla her kim b u kararı beğen­
Rum eli ordusu kum andanı Öm er Piaşa mezse ve tenbihlerin aksine hareket ederse
itaatsizlik dem ek olacağından şiddetle ceza­
landırılacaktır».
luk düşünceleri izhar edilmiş olmakla bera­
ber, içlerinden İngiltere ve Fransa devletle­ B u beyannam e, Osmanlı devletinin bu
rinin deniz kuvvetleri fazla ve kendileri O s ­ mesele hakkm daki bütün düşünce ve karar­
manlI devletine dayanak olacak ve itimad larını açıklıyordu. Böylece, barış ve savaş
verecek şekilde dostluk ve iyi niyetlerinin tamamen Rusya’nın davranışına kalmaktaydı.
fiilî eserini de. göstermiş bulundukları için İngiltere halk efkârı gelen haberlerden
b u devletlerle muhabere edilmekte olup, O s ­ heyecanlı ve Rusya'nın aleyhindeydi. Fransa-
manlI devleti ne olursa olsun istiklâlini ve da Viktor Hügo ve K ine gibi cumhuriyet ta­
hükümranlık haklarını ihlâl edecek bir tek­ raftarı kalem sahipleri Ruslar aleyhine pek
lifi kabul etmiyeceğindeıı meselenin ne şekil şiddetli yazılar yazmaktaydılar. Fransa ka-
alacağı anlaşılmcaya kadar devletin korun- tolikleri ise, M ü ba rek M akam lar meselesin­
den dolayı Osmanlı devletini kuvvetle tutu­
yorlardı. B u sırada Abdülmecid, bir Hatt-ı
hümayunla meclisin kararını tasdik ettiğini
bildirdi.

Savaşın resmen başlaması, Padişahın


hattı, Rusya’nın görüşü

Osmanlı devleti, kendi kararını açıkla­


yan beyannameyi neşrettiği halde, “R u sya b u ­
n un kat’iyen farkında değilmiş gibi davra­
nıyor, Eflak ve Boğdan’ı işgal ettiği gibi, b u ­
ralarda daha ileri hareketler için bazı faali­
yetlerde ve askerî hazırlıklarda da bulunu­
yordu. B u n u n üzerine, Ş u m n u ’da bulunan
Ö m er Paşaya gerekli talimat verildi. O da
4 ekim 1853 tarihinde Rus orduları k u m a n ­
danı Gorçakof’a (Gortschakof) bir ültimatom
verdi. Bunda, üç ay evvel işgal edilmiş olan
Eski Ş u m n u ’dan görünüş Eflak ve Boğdan’m on beş gün içinde boşal­

3028
tılması isteniyor, aksi takdirde Osmanlı dev­
letinin askerî harekâta başlayacağı bildirili­
yordu. B u n u n reddi savaş demekti. Gorçakof
reddederek savaşı kabul etmiş oldu ve böy­
lelikle harp resmen başladı.
Abdüimecid bu münasebetle ısdar ettiği
Hatt-ı hüm ayu nu nda d u ru m u açıkladıktan
sonra: «B u savaşın asıl sebebi, devletimizin
m ukaddes haklarını ve istiklâlini muhafaza
meselesi olduğundan hayatı yaratan Tanrı­
nın yardımıyle ve Peygamberimizin ruhani-
yetine dayanarak böyle İlâhî bir vazifenin
icrasında •bizzat bulunm ak maksadıyle ilkba­
harda kendisinin de ordusu ile birlikte yola
çıkacağını» haber veriyordu.
Rusya, savaşı pek arzu etmemekle bera­
ber, bundan fazla da kaçınmıyordu. Kendisi,
evvelâ Prusya ve Avusturya’nın tarafsızlığı­
na güvenmekteydi. Sonra, Fransa ve İngil­
tere’nin kendisine karşı ittifak edeceklerini
hiç um m uyordu. Üstelik Balkanlardaki hıris- -
■ } * M
tiyan tab’anın Osmanlı devleti aleyhine der­
hal ayaklanacaklarını ve Yunanistan’ın da
Rusya’ya güvenerek Epir ve Tesalya taraf­
i
larına tecavüz edeceğini ümid etmekteydi.
Çar, bir taraftan İran’ı, Osmanlı devletine
Abdülırtecid’in güze! bir resmi
karşı kışkırtırken, Baltık denizinde emniyet­
te olmak için Danim arka’yı ittifaka çağırıyor
ve parasız pulsuz olan Osmanlı devletinin
kısa zamanda barış istemek zorunda kalaca­ niça’nın işgali üzerine Ruslar Osmanlı hare­
ğını ilân ediyordu. kâtının Bükreş’i hedef tuttuğunu zannederek
Vidin tarafındaki kuvvetlerini buraya çekti­
ler ve derhal taarruza başladılar. Taarruz
Rumeli’deki ilk çarpışmalar, Osman- eden Rus kuvvetleri General Dannenberg
Iılarm Olteniça ve Çatanamdaki kumandasında 22 piyade taburu ile 3 süvari
alayından mürekkepti. Dü şm a n beş saat fa­
başarıları sılasız taarruz ettikten sonra bozguna uğra­
tıldı, harb meydanında 1200 ölü bırakarak
Avusturya, Viy a na ’da bir konferans top­ kaçtı. Ö m er Paşa bu harekâtı Totrakan’dan
layıp Babıâliden Rusya ile nihaî anlaşma idare etti,
şartlarını sorarken Rus ordusu K ü çü k Eflak - Olteniça muvaffakiyeti b u harbde Tuna
de toplanmıştı. Maksatları Vidin’i zaptetmek. " boyunda ilk Osmanlı zaferidir. B u m uvaffa­
Niş-Sofya-Istsnbul yoluna hâkim olmak, kiyetten sonra Olteniça’daki kuvvetler Vidin
Balkanları çevirip Sırplarla MakedonyalIları ve Kalafat’ın tahkimatı tamamlandığından
ayaklandırmak, bunlardan çeteler kurup bir­ geri alındılar (11 kasım 1853).
likte İstanbul üzerine yürü­
mekti.
Rumeli ordusu kumandanı
Rus plânını akamete uğratmak
için ilk tedbir olarak 27 ekim
1853 de Vidin’in karşısındaki
Kalafat’ı T u n a ’dan karşıya as­
ker geçirerek derhal işgal etti.
Hem en tabya ve istihkâmlar
yaptırmaya başladı. Vidin ile
Kalafattaki istihkâm ve tah­
kimatını kısa zam anda tam am ­
lamak isteyen Ö m er Paşa düş­
manı oyalamak için Rusçuk’dan
Yergöğü’ne ve Totrakan’dan Ol-
teniça’ya asker geçirdi (3 kasım
1853). Bükreş yakınındaki Olte- Ö m e r Paşa karargâhında

3029
Olteniça hezimetinden sonra b un u n acı­ kuvvetleri belli bir hareket plânına göre
sını çıkarmak için Kalafat’a taarruz etmek değil, mevcut kalelere göre bölümlere ayrıl­
isteyen Ruslar, Çatana civarındaki tepeyi mış bulunuyordu. B u da b u cephede daha zi­
dayanak noktası olarak kullanmak amaciyle yade bir müdafâa savaşı yapılacağını göster­
tahkime başladılar. Ruslara fırsat vermeden mekteydi. Halbuki Kafkaslar bölgesi, Rusya
Kalafat’ta bulunan Rumeli ordusu erkânı- nın en hassas yeriydi. Buradan yapılacak
harbiye reisi (kurm ay başkanı) A h m e d Paşa ciddî taarruzlar, Rus idaresine bir türlü ısı-
on bin askeri üç kola ayırarak Mustafa, İs­ namamış olan yerli halkın da yardımıyle
mail ve O s m an Paşalar kum andasm da Çata- kolaylıkla inkişaf eder ve iyi sonuçlar vere­
n a’ya şevketti. İki kol taarruz edecek, bir kol bilirdi. B u n a rağmen, b u savaş sırasında en
gelecek Rus imdad _ kuvvetini önlemek için fazla muvaffakıyetsizliğe uğranan cephe,
ihtiyatta kalacaktı. İsmail Paşa derhal taar­ Do ğu A nadolu cephesi olmuştur.
ruza geçti. Rus siperlerini hücumla zapteden B u cepheye ayrılan kuvvetlerin toplamı
Osmanlı kuvvetleri kaçan düşmanın köyün 150 bin kişiydi. Bunların üçte ikisi m unta­
içinde mukavemet eden artıklarını da sün- zam asker, üçte biri başıbozuk ve gönüllü­
güleyerek imha ettiler. B u harekette İsmail lerdi. Kuvvetlerin taksimi ise şöyle idi:
Paşa yaralandığından yerini Mustafa Paşa
a — Müşir A bd i Paşa kumandasında ola­
aldı. Yardım a gelen Rus kuvvetleri de O s ­
rak 60 bin kişilik bir ordu K ars ve 50 bin
manlI ihtiyatlarına çattılar, mağlûp edilip
kişilik bir ordu Erzurum kalelerinde.
püskürtüldüler, tahkim edilen tepe şiddetli
b — Müşir Selim Paşa kumandasında 26
top ateşi altına alındı, düşm an burada da
bin kişilik bir ordu Batum bölgesinde.
bozguna uğratıldı.
c — B u kuvvetlerden 6 bin kişilik bir
Bilâhare Ruslar, Kalafat civarına 32 bin
gurup A rd a h an ’da.
piyade, 4, alay süvari, 82 top sevkederek beş
gün içinde müteaddit taarruzlara teşebbüs ç — 10 bin kişilik bir kuvvet de Doğu-
ettilerse de hepsinde ağır zayiat vererek Bayezid’de.
püskürtüldüler (5 ocak 1854).. B u n a karşılık Rus kuvvetleri 160 bin
Tarihe Çatana zaferi olarak geçen bu kişilik bir ordu halindeydi. B u ordu, tek bir
muvaffakiyet üzerine Sultan Abdülmecid, kumandanın, General Voronzof (W oronzof)’
Ö m e r Paşaya, Serdar-ı E k rem ünvanını tev­ un emrinde bulunuyordu. Yalnız b u kuvvet­
cih etti. lerin m ü h im bir kısmı Şeyh Şâmil’e karşı
A yn ı yıl A nadolu cephesinde cereyan harekâtta bulunmaktaydı. Osmanlı ordusu­
eden savaşlar genel olarak OsmanlIlar için nun karşısında ise daha az bir kuvvet yer
başarılı olmadı. almıştı.
Savaşın başladığı haber alınır alınmaz,
Osmanlı orduları taarruza geçtiler. Bunlar­
Doğu-Anadolu tarafındaki ilk
dan Selim Paşanın kumandasındaki B atum
çarpışmalar ordusu 24/25 ekim gecesi.Batum civarındaki
Sen-Nikola ( = Şevketli) kalesinin üzerine
Doğu A nadolu cephesindeki Osmanlı yürüdü. B u harekete, yerli halk da geniş
ölçüde işlirâk etti. Baskın tar­
zında yapılan b u taarruz so­
nun da 24 ekim günü kale H u ş­
lardan alındı (1853).
A bd i Paşa kumandasındaki
K ars ordusu ise Gürarü istika­
metinde harekete geçti. B u k u v ­
vetten ayrılan Ali Rıza Paşa
kumandasındaki bir kısım k u v ­
vetler de, Ahilkelek’e doğru
gönderildi. A bd i Paşa, Doğu-
Bayezid tarafından gelen Rus
kazak süvarisini yendikten son­
ra G ü m r ü ’yü muhasara etti (26
kasım 1853). Ali Rlza Paşa ise,
üstün Rus kuvvetleri karşısında
çekilmek zorunda kaldı. Böyle-
ce, çekiliş yolu tehlikeye düşen
A b d i Paşa da G ü m r ü m uhasa­
rasını kaldırıp geri döndü.
K ars’ın kuzeyindeki Gedikler
mevkiine gelince, evvelce Ali

3030
Rıza Paşayı yenmiş olan General Andornikof tekrar orada toplandı. Gemilerin hepsi
kuvvetleriyle bu sefer kendisi savaşa tutuş­ az çok hasara uğramıştı. Zabitan ve ne-
mağa mecbur oldu. Orduda bulunan gönüllü ferat da soğuktan ve yorgunluktan bitkin
başıbozuklar süratle dağıldıkları için A bdi bir durum da idiler; hattâ gemiler demirle­
Paşa. Ruslara karşı muvaffak olamayarak dikten sonra yelkeni sarmaya, direğe çıka­
Kars kalesine çekildi. Düşmanın eline bir çok cak takatları dahi kalmamıştı. Osm anlı filo­
tc-p, ■savaş malzemesi ve esir geçmişti. sunu n son gemisi Sinob’a geldikten bir gün
Gedikler yenilişi üzerine Abdi Paşa sonra liman açığında bir R u s filosu görün­
azlolunup yerine A h m e d Paşa tayin edil­ mesi üzerine durum müzakere edildi. K u ­
miştir. manda mevkiindekilerin çoğunluğu b u filo­
nun, Sinob’a 180 mil mesafedeki Sivastopol-
Ruslar bir taraftan da Şevketil kalesini
dan her zam an takviye alabileceği, binaen­
geri almak için denizden (18 kasım) ve ka­
aleyh Rus gemileri uzaklaşır uzaklaşmaz
radan (19 kasım) bir çok teşebbüslerde bu-
Boğaza dönülmesini ileri sürdülerse de O s ­
lundularsa da, muvaffak olamadılar. B u su­
m a n Paşa tekrar fırtınaya yaklanmaktan
retle Şevketil kalesi savaşın sonuna kadar
ve açık denizde Ruslarla muharebeye tutuş­
OsmanlIların elinde kaldı.
tuğu takdirde bütün gemilerini kaybetmek­
Anadolu cephesindeki genel başarısızlığa ten korktuğundan düşmanla demir üzerinde
mukabil denizlerde yine b u yıl sonlarında karşılaşmayı daha uygun bulduğunu söyledi
cereyan eden bir olay savaşa yeni bir veçhe ve neticede filonun limanda yatmasına karar
verdi. verildi.

Sinop baskını
Osmanlı donanmasının faaliyeti
Diğer taraftan Rus filosu kumandanı
25 haziran 1853 de Beşiki’ye gelişleri bir
Nahim of’un Sivastopol’dan istediği yardım
türlü Çar Nikola tarafından hazmolunamayan da 27 kasım günü gelip yetişti ve filo Sinoba
ve kendisine karşı hakaret ve .Rusya'ya sığınmış avını elden kaçırmamak için limanı
karşı tecavüz niyeti olarak ilân edilen kontrol ettiği gibi 6 üç ambarlı, 2 kapak,
Fransız ve İngiliz donanmalarından oniki 2 firkateyn ve 3 vapurdan mürekkep m ü h im
gemi 2 kasımda Boğazdan geçip Büyükdere bir kuvvet oldu.
önünde demirlemiş, Karadeniz kıyılarının
korunması için işe Bahriye Feriki Kayserili Rus filosu, Sinob limanı açıklarmda üç
gün havanın yatışmasını bekledi.
A h m e d Paşa- kumandasındaki cem ’an bin on
sekiz topu bulunan yirmibir gemiden m ü ­ Zayıf Osmanlı filosu da liman içinde
rekkep Osmanlı donanması Boğazdan çık­ demirlediği onbeş kulaç suda muharebe dü ­
mıştı. zenine girmiş, kasabanın önünde ay şeklinde
sıralanmıştı. Lim anda üç de kara bataryası
Donanm anın bir kısmı cephane ve sair
vardı.
savaş levazımı götürmek üzere Mustafa Paşa
kumandasında Batum 'a yollandı. Halkı Rus­ Rus filosu, Osmanlı gemilerinden kaçm a­
lara hâlâ ısınamamış ve hattâ tam am en baş ya kalkışacakların yolunu kesm ek üzere,
eğmemiş olan Kafkasya, Rusya'nın en zayıf vapurlarını liman dışında bırakıp filikala­
noktasıydı. İngilizîer burada
bir cephe açılmasını ve taarru­
za geçilmesini tavsiye etmiş­
lerdi.
1853 ekim ayının sonlarına
doğru üç kapak ve kalyon, iki
firkateyn ve bir vapurdan m ü ­
rekkep bir Rus filosunun B o ­
ğazın 120 mil açıklarında dolaş­
makta olduğu haber alınınca
Büyükdere’de yatmakta olan
Osmanlı filosundan ayrılan h a ­
fif gemilerin Karadenize açıl­
ması kararlaştırıldı.
Patrona O sm an Paşa k u ­
mandasında denize açılan hafif
filo yolda şiddetli bir fırtınaya
yakalandığından dağıldı. Ku­
m andan gemisi direği kırılmış
halde Sinob’a yol verdi ve filo S in o p lim a n ın ın eski b ir resm i

3031
rım yedeğe almış olarak tam yelkenle Sinob maniaların ateşinden çok hasara uğradılar,
limanına girdi (30 kasım 1853). Rusların fili­ eğer bu ateş daha evvel Ruslar yavaş yavaş
kalarını indirip yedeklerinde bulundurmaları limana girip mevki almaya uğraşırlarken
nasıl olsa teslim olacak Osmanlı gemilerine başlasa idi harbin neticesine tesir edebilirdi.
.kolayca el koym ak için düşünülmüş bir ted­ Bidayette Rusların ateşi- tesirli değildi.
bir, belki de filikalarını Osmanlı mermileri Yarım saat kadar karşılıklı top atışından
ile parçalanmaktan kurtarmak ve lüzum un­ liman dum an içinde kalmış, göz gözü görmez
da «tonoz» ve «pürmeçe» tutmakta kullan­ hale gelmişti; fakat âııiden çıkan rüzgâr b a­
m a k istemelerinden ileri gelmekteydi. rut dumanlarını dağıttığından Ruslar hem en
Sinob valisi Hüseyin Paşa, limanın Huş­ bundan faydalandılar ve atışlarını tashih ve
lar tarafından ablukasmdanberi ağırlıklarını tanzim ettiler ve işte bundan sonra korkunç
bağlatmış, şehri terke hazırlanmıştı. Rus ge­ tahribat başladı. Bazı Osmanlı gemileri R u s­
mileri yelken üzerinde limana girerlerken. ların b u ağır ateşi başladıktan sonra topla­
Paşa da maiyeti' ile Sinob’dan kaçıyordu. rını kullanamaz oldular. Bütün Osmanlı ge­
Halk da valiye uyduğundan şehir hem en milerinde vurulanlar o kadar çoktu ki yedek
boşaldı. topçu, top başına cephane yetiştirecek k im ­
Rus filosu ilerlerken Osmanlı filosu k u ­ se kalmamıştı.
mandanı yine kararsızlık içinde idi. Gemiler
Y a n m a y a başlayan gemilerin müretteba­
ateş menziline girdiği halde Osmanlı gemi­
tından yüzlercesi filikalara yahut bir .seren
leri hâlâ intizar ediyorlardı. B u n a da sebep
parçasına tutunarak krutulznaya çalışırlar­
O sm an Paşanın Babıâiiden aldığı emirdi;
ken boğularak şehid oldular..
Huşlar âteş açmayınca ateş edilmiyecektı.
Halbuki O sm an Paşa mes’uliyeti üzerine alıp Osmanlı gemileri üzerlerine yağan de­
gerektiği gibi hareket etseydi Rus filosu mir, ateş sağnağmdan -m ezbahaya dönmüştü.
serbestçe limana girip usulünce harb mevkii­ Dem ir zincirleri düşm an mermilerile kesil­
ni alamazdı. Hattâ Nâvek-i Bahri kumandanı memiş olan gemiler de demirlerini bırakarak
işaretle ateş açmak için müsade istediyse rüzgâr ve sularla kıyılara vurdular. Niza­
de cevap bile alamadı. Nihayet Osmanlı fi­ miye firkateyni (60 toplu) yanaraktan, K a a d
losunun ikinci kumandanı Piyale Haşan (50 toplu) firkateyni üzerine düşmüştü, her
Paşa, gemisi Nizamiye firkateyninin düşman ikisi beraber yanıp mahvoldular.
tarafından iki ateş arasına alınmaya çalışıl­ K ahra m an İmamoğlu Ali Beyin gemisi
dığını görmesi üzerine ilk olarak ve emir Nâvek-i Bahri, karşısına demirlemiş .olan
almadan ateşe başladı. O zam an bütün O s ­ Rus kapağının borda ateşi ile perişan olmuş­
manlI gemileri de ateşe başladılar. Rusların tu. B u durum karşısında Ali B e y herkesin
üç ambarlıları iki Türk amiralinin bulundu­ gemiyi terketmesini emretti ve eline geçir­
ğu firkateynler karşısında mevki almışlardı. diği. bir meşaleyle kendisini cephaneliğe
B u manevra sırasında bazı Rus gemileri Os- atarak gemisini havaya uçurdu.

S in o p d e n iz m u h are b e si

3032
çok Osmanlı askerîni bu suretle şehid etti.
A ynı zamanda Sinob’un müslüman mahalle­
lerini de yaktı. Karaya vurm uş bütün O s ­
manlI gemilerini — biri müstesna— yakmca-
ya kadar ateşe devam etti.
Ruslar zafer nişanesi olarak götürmek
için Nesim firkateynini aldılarsa da pek fazla
su ettiğinden onu da yağlı paçavralarla er­
tesi günü yaktılar.
B u muharebede Osmanlı hafif filosunun
4200 kişilik mecvudundan. 2700 ü şehid düştü.
Başından gülle parçası ile yaralanan Piyale
Haşan Paşa da şehitler arasında idi. Merdce
çarpışan bu zatın ölüsü sonra denizde bulu­
narak Sinop’da Seyyid Bilâl türbesine defne­
dildi. Patrona O s m a n Paşa ile 5 zabit ve
150 kadar askeri de Ruslar esir ederek gö­
türdüler.

Hâdiseyi kazırlıyan âmiller

. Sinop faciasının sebepleri araştırılacak


olursa bunda birinci derecede rol oynayanın
İngiliz büyük elçisi Stradford olduğu görü­
lür. Çünkü, Karadenize çıkacak Osmanlı filo­
M uharebe bir buçuk saat içinde netice­ sunun düşmanla boy ölçüşebilmesi için kal­
lenmişti. B u n a rağmen Rus amirali Nahimof yon ve kapak gemilerinden müteşekkil ol­
harb dışı kalmış, karaya vurmuş Osmanlı ması kararlaştırıldığı halde bunu engelledi­
gemileri üzerine gülle ve yağlı paçavra at­ ğini 5 kasım 1853 de hükümetine gönderdiği
m aya devam etti ve müdafaasız kalmış bir raporundaki şu cümlelerinden öğreniyoruz:

S in o p sav aşın ın son safhası

3033
«Babıâliyi gu sırada Karadenize birinci kuvvetini işe yaramaz hale getirip İngiliz
sınıf harb gemileriyle firkateynlerden müte­ hâkimiyetini bu sularda da tesise çalışması­
şekkil bir filo göndermek teşebbüsünden vaz dır. İşin aslı böyle olmakla beraber Strad-
geçirmeye ikna ettim» diyen elçinin maksa­ ford’un olayı tevil- ile kabahati Babıâliye
dının ilerisini düşünerek Osmanlıların deniz yüklemeğe çalıştığı da görülmektedir. İngil­
tere Hariciye Nezaretine gönderdiği 17 ara­
lık 1853 tarihli raporda:
«Eğer erken davranılıp da İngiliz ve
Fransız gemileri Sinob’a gönderilseydi bu
. kadar Osmanlı gemisinin mahvolmaması
muhtemel bulunduğu hakikatini kendi nef­
simden de saklıyamıyorum. Bununla beraber
b u felâketin vukuundan doğan kabahati
Babıâli ile onun Paşalarından başka bir ta­
rafa atmak niyetinde değilim... Kendilerin­
den çok fazla düşman gemilerinin hücum una
maruz bir filoyu o kadar uzun müddet bir
tehlike içinde bırakmak gibi aşikâr bir ted­
birsizlikten yalnız onlar mes'uldür» diyen
elçi bilindiği gibi ağır gemilerin filoya k a ­
tılmasını önliyerek bu felâketin başlıca m ü ­
sebbibidir. Diğer taraftan İstanbul’daki İn­
giliz filosu emrinde iken bunları d a maksa­
dının yani bir kısım Osmanlı gemilerinin
mahvolmasının temini için yerinden kıpır­
datmamıştır (A . Slade - A . Rıza Seyfi tercü­
mesi; Türkiye ve Kırım Harbi, S: 84-99).
Faciayı hazırlıyan sebeplerden İkincisi
de Patrona O sm an Paşanın Rus filosu takvi­
ye almadan limandan çıkıp, icap ederse açık-
denizde harb ede ede Boğaz’a dönüşü göze
alamayışıdır. Bununla beraber Osmanlı de­
nizcileri, an’anevı kahramanlıklarının Örne­
ğini Sinob’da yine de verdiler.

Osm anh devletî hizm etinde ç a­


Olay m İstanbul’da duyulm-asıyle hasıl
lışan v e «M ü şav ir Paşa» diye
anılan İngiliz deniz subayı Sir olan durum ve Rusya’ya verilen
A d o ip h u s Slade
müşterek nota
(A b d ü lm e c id devrine ait m ü h im
bir eseri vardır) Savaşın başlangıcında Taif vapuru demi­
rini bırakarak aradan sıyrılıp İstanbul'a doğ­
ru yola çıkmıştı. Hâdise devlet merkezinde
bu suretle öğrenildi ve büyük bir elem y a ­
rattı. Bahriye Nazırı M a h m u d Paşa azledile­
rek yerine eski Serasker Rıza Paşa tayin
olundu. Boğazda bulunan : İngiliz ve Fransız
donanmalarından birer gemi 1 aralık 1853 de
hem en Sinob’a hareketle gerekli tahkikatı
yaparak yaralıları alıp İstanbul’a döndüler.
Osmanlı devleti, Fransa ve İngiltere’ye
başvurarak Sinob felâketinden sonra İstan­
bul’un tamamen müdafaasız kaldığını bildir­
di. İngiltere’de b üyük bir heyecan hasıl oldu.
Lâkin, Başvekil Aberdin tereddüt ediyordu.
Dışişleri Bakanı Lord Palmerston istifa etti.
E u n u n üzerine Aberdin (Aberdeen) onun
programını kabule mecbur kaldı. Fransa’da
ise Rusların Sinob’da Osmanlı donanmasını
ve şehri tahrip etmeleri her türlü devletler
h ukukunu ayaklar altına alan bir şiddet ha­
Lord Palmerston reketi olarak kabul edildi.

3034
Nihayet #Fransa Başbakanının teklifi ile naya vardığını görünce, çaresiz talebeyi as­
Fransa ve İngiltere, Rusya’ya müşterek bir ker vasıtasıyle dağıttı. Yakalananlar U m um î
nota vererek Memleketeyn boşaltılmcaya Mecliste fetva ile verilen karara karşı gel­
kadar Rus donanm asm m bir daha Karadeniz- dikleri için cezalandırıldılar. Bir kısmı, he­
de faaliyette bulunmamasını kat’î bir dil ile m en o gün Girid’e sürüldü. Mustafa Reşid
bildirdiler. Bu, onların savaşa karışmasının Paşanın istifası kabul edilmediğinden vazife­
ilk adımı sayılabilir. sinin başına döndü (İ. E. M a h m u d K em al İnal;
Halbuki Rusya, İngiliz ve Fransız filola­ Son Sadrıâzamlar, S: 64), M eh m ed Ali Paşa
rının Çanakkale’yi aşmasını 184=1 Londra a n ­ bir müddet sonra önce Seraskerlikten azil
laşmasının ihlâli saymakta ve Karadeniz’de­ olundu (Ali Fuad; Ricâl-i Mühimme-i Siya­
ki Osmanlı gemilerine hücum ederek K a f ­ sîye, S: 17) ve daha sonra da Kastamonu’ya
kasya cephesine yardım gönderilmesini önle­ sürüldü.
m e k istemekteydi. Aynı anlaşmayı imzalayan
devletlerden Avusturya ve Prusya ise hiç Rusya’ya yapılan teklif ve bunun
seslerini çıkarmamışlardı. İngiltere, b u anlaş­
reddi, Çar’ın halka beyannamesi,
manın aynı zamanda Boğazların hiç bir dev­
letin savaş gemileri için kullanılamıyacağı- Avusturya’nın tutumu
nı derpiş ettiğini ve dolayısıyle b unu imza­
layan devletlerin Osmanlı devletinin mülkî B u sırada Avusturya devleti bir daha
bütünlüğünü de kabul etmiş olduklarını, araya girerek Babıâlinin barış şartlarını ilân
Rusya’nın Memleketeyn’e tecavüzde bulun­ etti. Bunlar şu dört m addeden ibaretti:
m ak üzere Karadeniz donanmasıyle Boğazları 1 — Osmanlı devletinin mülkî bütünlü­
ve İstanbul'u tehdit etmek suretiyle bu an­ ğünün. devam ettirilmesi ziman altına alına­
laşmayı bozduğunu, kendi hareketlerinin ise caktır.
sadece statükoyu müdafaaya mâtuf bulundu­ 2 — Memleketyn, Ruslar tarafından bo­
ğunu ileri sürüyordu. BÖylece, Osmanlı-Rus şaltılacaktır.
anlaşmazlığı, Boğazlar problemi yüzünden 3 — Batı devletleri tarafından 1841 yılın­
bir A vrupa meselesi haline gelmiş oluyordu. da Osmanlı devletine temin edilen taahhüd-
ler yenilenecektir.
4 — Padişahın İdarî istiklâli tanınacak­
Softalarsa ayaklanması» Mustafa Reşid tır (Padişah, hıristiyan tab’aya yeni imtiyaz­
Paşanın istifası ları kendi serbest arzusuyle verecektir).
- 1 -Wi\ Avrupa ahvalinin gittikçe kötüye dön-

Sadaretten azlolunan D a m a d M eh m ed
Ali Paşa, Seraskerliğe tayin edilmiş, Rumeli
orduları serdarlığma ise Ö m er Paşa getiril­
mişti. M eh m ed Ali Paşa Sadaretten azlini bir
türlü hazmedemiyor ve b un u hep Reşid P a ­
şadan biliyordu. Nihayet, onu mevkiinden
düşürmek için Çırağan Meclisi kararma kar­
şı Medrese talebesini ayaklandırdı. Mollalar:
«Böyle zamanda ders okum ak caiz de­
ğildir. ilim göklere kalktı» diyerek derslerini
tatil ve ders rahlelerini Bayezid camiinin
minarelerine astılar ve Bayezid ile Süley-
maniye camileri avlularında toplandılar.
Lâkin, ne istediklerini kendileri de bilmi­
yorlardı. Huzura çağırılan Mustafa Reşid
Paşa,, bu ayaklanmanın Seraskerin telkini ile
olduğunu söyleyerek azlini istedi. Cevap ala­
mayınca Hariciye Nazırlığından istifa etti
(İbnül-Emin Mahm ud K em al İnal: Son
Sadrıâzamlar, S: 64). Böyle m ühim zamanda
istifa etmiş olduğundan Padişahın hışmına
uğramaktan korktuğu için de kendi konağı­
na gelemiyerek oğlu M eh m ed Cemil Bey
(Paşa) nın Beşiktaş’taki evine gitti, ve b u ­
rada üç gün gizlendi. A yn ı zamanda Sadrı-
âzam Mustafa Nailî Paşa ile öbür nazırlar­
dan çoğu da makamlarına gelmediler. İngil­
tere ve Fransa, hâdisenin hemen kapanm a­
sını istiyorlardı. M eh m ed Ali Paşa, işin fe­ Kont Neselrod

3035
nıesi, Avusturya Başbakanına b u şartları B u n a karşılık. Osmanlı devleti şu hu»
k a b u l . ettirmişti. A z sonra da şartların Rus susları taahhüd edecekti:
' Çarına resmen tevdiine karar verildi (ocak 1 — Vatandaşlar k anu n karşısında eşit
1854). İngiltere Kraliçesi Viktorya ile im pa­ olacaklardır.
rator Üçüncü Napoleon da bunların kabulü 2 — Bütün devlet memuriyetleri din ve
hususunda Rusya nezdinde tavassutta bulun­ milliyet farkı gözetmeksizin bütün Osmanlı
tularsa da, -mağrur Birinci Nikola bütün tab’asm a açık bulunacaktır.
bunları reddetti. Kendisine ve ordusuna pek 3 — M ahkem elerde hıriştiyanlarm şahit­
güveniyor ve İngiltere ile Fransa savaşa ka­ liği de müslümanlar gibi m uteber tutula­
tılsalar bile Rusya’nın üstün çıkacağını u m u ­ caktır.
yordu. Aslında modern teşkilât ve teçhizat­ 4 — İmparatorluğun hıristiyan tab’ası-
tan m a h rum bulunan, talim _ ve terbiyesi nın bulunduğu yerlerde karm a mahkem eler
eksik, savaş gücü düşük ordusunu, dünya­ kurulacaktır.
nın en m ükem m el ve en kuvvetli ordusu 5 — Yalnız hıristiyan tab’aya mahsus
sanmaktaydı. olan vergiler kalkacaktır.
Çar Birinci Nikola, halkına hitaben bir Birinci Nikola, b u ültimatomu reddetti.
beyannam e neşretmişti (21 şubat 1854). B u Üstelik 9 şubat 1854 tarihinde R u s ordusuna
beyannam e ile Osmanlı devleti üzerine âdeta T u n a ’yı aşma emrini verdi. B u n u n üzerine
bir Haçlılar seferi açıyordu. Başbakan .Ne- Fransa ve İngiltere, Rusya’ya savaş ilân
selrod, Çarın yalnız Osmanlı devleti tarafın­ ettiler (27 mart 1854). Böylece b u iki devlet
dan değil, Beşike’ye kadar donanm a gönde­ K ro m v el (Crom well) denberi ilk defa ola­
ren Fransa ve İngiltere tarafından da tahrik rak müşterek bir düşm ana karşı birlikte h a ­
edilip şeref ve haysiyetini, memleketinin rekete geçmiş oluyorlardı (Enver Ziya Ka-
menfaatlerini korum ak için harekete geç­ ral; Osmanlı Tarihi, C : 5, S: 243). Gayeleri
m ek .zorunda kaldığını ilân ediyordu. H a l­ ise savaşın genişlememesi, bir an evvel sona
buki, b u donanmalar gelmeden evvel Ruslar erdirilmesi, belli bir sınır içine alınmasıydı.
Memleketeyn’e tecavüzde bulunmuşlardı. B u n u temin için üç andlaşma imzalanmıştı:
Neselrod’un iddiasına göre Çar ancak Rus- I — 12 mart 1854 tarihli İstanbul and--
■y a ’m n emniyetini temine çalışıyordu. Eğer
laşması, b un un hükümleri şunlardı:
bu temin edilir ve istekleri yerine getiri­
1 — Fransa ve İngiltere, daha evvel
lirse Eflak ve B o ğ a an ’ı derhal boşaltacaktı. göndermiş oldukları deniz kuvvetlerine ilâ­
Avusturya ise, b u dâvada ister istemez veten gerekli noktalara kara kuvvetleri de
Rusları desteklemek zorundaydı. 1849 ve göndereceklerdir.
1850 ihtilâllerinde Ruslar Avusturya im pa­ 2 — Üç müttefik, birbirinden ayrı ola­
ratorluğuna yardım ederek b u buhranları
rak Rusya ile barış yapmayacakları gibi, bu
atlatmasını temin etmişlerdi. B u n d a n m aada
gaye ile hiç bir müzakereye de girişmeye­
Çar, Bo hem ya’da ve Sava nehri taraflarında
ceklerdir. A yn ı zam anda Ruslar tarafından
yaşayan Slav tab’ayı Avusturya aleyhine
vâki olacak her teklifi birbirlerine haber
ayaklandırabilirdi. Diğer taraftan Avusturya
vermekle mükellef bulunacaklardır.
imparatorluğu Osmanlı devletinin çökmesine
3 — İttifakın gayesi tahakkuk ederek
ve Rus nüfuzu altına girmesine seyirci kala­
Osmanlı devletinin mülkî bütünlüğü temin
mazdı. Ç ü n kü b u da çıkarlarına aykırı idi.
B u yüzden iki taraflı bir rol oynayarak m ü ­ edildikten sonra b u memleketteki Fransız
temadiyen bir uzlaşma zemini arıyordu. ve İngiliz kara ve deniz kuvvetleri, barış
B u n a ise artık imkân kalmamış, ok yaydan andlaşması tarihinden itibaren en geç kırk
çıkmış, savaş fiilen başlamıştı. gün içinde Osmanlı topraklarından ve sula­
rından çekileceklerdir.
4 — ■Savaş hareketlerine katılmak n o k ­
Çar’ın ültimatomu reddi, Fransa ve tasında İngiliz ve Fransız kuvvetleri Osmanlı
. makamlarına bağlı bulunm ayarak müstakil
İngiltere’nin Rusya’ya savaş ilânı ve
olacaklar ve her hususta gerekli kolaylığı
bu savaşla ilgili andlaşmalar göreceklerdir. Müttefik kumandanlar, kendi
askerî inzibatlarını kurmakla beraber, O s ­
Son tavassut teklifinin _ ve Osmanlı barış manlI k anu n ve talimatlarına da uym akla
şartlarının reddi üzerine, İngiltere ve F ran ­ mükellef bulunacaklardır. Savaş hareketleri,
sa, Rusya’ya bir ültimatom verdiler (27 şu­ üç müttefik k um an dan tarafından birlikte gö­
bat 1854). B u n d a M em leketeyn’in derhal rüşülerek düzenlenecektir. Müttefik k u m a n ­
boşaltılması istenerek b un un kabul edilme­ danların askerî ihtiyaçlara dair olan istek­
mesinin savaş sebebi sayılacağı bildiriliyor, leri yerine getirilecektir:
Osmanlı imparatorluğunun mülkî bütünlü­ 5 — B u andlaşma en çok altı hafta için­
ğünün tanınması ve Çarın b u memlekette de tasdik edilip nüshaları İstanbul’da teati
yaşayan ortodoksları himaye iddiasından edilecektir (M a h m u d Mes-’ud: Mecmua-i
vazgeçmesi talep olunuyordu. M uahedat; C : 4, S: 219).

3 036
B u ittifakın akdi, Mustafâ Reşid Paşâ* lunarak çetelerin teşvik Ve himayesi devâîtt
üin b üyük başarılarından birisidir. Andlaş- ettiği takdirde- Yunanistan” ı abluka altına
m anın başlangıcında, Osmanlı devletinin alacaklarını bildirdiler. Osmanlı devleti ay­
Fransa ve İngiltere’yi böyle bir ittifaka dâ* rıca, isyana katılan Y u n a n subaylarının ce­
vet ettiği, onların da Osmanlı imparatorlu­ zalandırılmasını, sınırlara riayetle Osmanlı
ğunun varlığını A vrup a dengesi için zarurî topraklarına tecavüzden vazgeçilmesini ve
gördüklerinden Rusya’ya kargı işbirliğinde Y u n a n hükümetinin isyanı . takbih etmesini
bulundukları yazılıydı. istedi. Fransa ve İngiltere de b u talepleri
II — B u n d a n sonra Fransa ve İngiltere, desteklediler. Lâkin, Ruslardan hâlâ ümidi
Osmanlı devletinden hususî menfaatler elde kesmemiş olan ve «Megalo idea» rüyaları
etmek niyetinde bulunmadıklarını ilân eden gören Y u n a n Kralı Oton, müsbet bir cevap
Londra andlaşmasını imzaladılar. vermedi. B u sebepten, Osmanlı devleti 9
mart 1854 tarihinde Yunanistan’la siyasî m ü ­
III — Nihayet Fransa ve İngiltere 15
nasebetlerini kesti. İstanbul’daki Y u n a n el­
nisanda Osmanlı imparatorluğu, Avusturya
çisine pasaportu verildiği gibi, m uayyen bir
ve Prusya’nın da iştirâki ile savaşı takip
müddet içinde bütün Y u n a n tüccar ve
edecek olan prensipleri ilân eden andlaşma-
tab’asınm da h u dud dışı edilmeleri istenildi
yı imzaladılar.
ise de b u tedbiri h e m çok sert h e m de kendi­
ne göre g ünün siyasetine aykırı bulan Fransız
Rus propagandası ve buna kapılan elçisi, Babıâli ve Fransa’nın doğudaki kato-
likleri himaye hakkından bahsederek m ü ­
Yunanistan’a karşı alınan tedbirler
racaatta bulundu ve kararın değiştirilmesini
talep etti. Oysa ki Fransa, Y u n a n krallığı
Fransa ve İngiltere’nin Babıâli ile itti­ kurulurken Yunanlı olan katolikler üzerinde
fakına karşılık Rusya b u savaşa ortodokslar- artık böyle bir hakkı kalmayacağmı kabul
arası kutsal bir savaş halini vermeğe çalıştı. etmişti. Elçinin bundan tegafül ederek Babı-
M ü ba rek M aka m lar meselesinde ortodoks âliye müracaatı karşısında aldığı cevap inzi­
haklarının çiğnendiğini ve Çarın bunları bat işleri ile din ve m ezh ep meselelerinin
geri alm ak için silâha sarıldığını yaydığı biribirlerine karıştırılmaması icap ettiği
gibi, Balkanlara sızan Rus ajanları İstan­ merkezinde idi. B u cevap elçiyi adamakıllı
bul’un Y u n a n devletine verileceğimi, rumla- gücendirmişti. Eğer üç gün içinde karar d e­
ra telkin ediyorlardı. B u abdalca hayâl, d er­ ğiştirilmezse İstanbul’u terkedeceği tehdidin­
hal rağbet buldu. Balkan rumları arasmda de bulundu. Babıâli böyle bir zam anda ufak
kıpırdamalar başladı. Osmanlı imparatorlu­ bir meseleden dolayı elçinin gitmesine sebe­
ğunun yakında çöküp dağılacağı ve patriğin biyet vörm em ek için Serasker Rıza Paşayı
Ayasofya’da yapacağı törenle Bizans devle­ göndererek gönlünü almaya çalışırken bu
tini dirilteceği artık inanılır bir m ev zu ol­ sefer aynı m ev zu için İngiliz elçisi Stradford
muştu. Etolya’da, Epir’de ayaklanmalar gö­ da Osmanlı hükümetine başvurdu ve İngil­
rüldü. Y u n a n hükümeti de aynı hayallere tere’deki ticarethanelerle ilgisi olan Y u n a n
kapılmıştı. B u savaşın sonunda Osmanlı d ev ­ tab’asınin memleketten çıkarılmamasını is­
letinin mutlaka çöküp dağılacağına inanıyor tedi. Neticede Osmanlı hükümeti elçilerle
ve hasıl olacak y ağm adan iyi bir pay almak anlaştı. B u n a göre fenalıkları yapan ve y a ­
için de harekete geçmiş bulunuyordu. B u pabilecek olan zengin ve himayeli Y u na n
maksatla, bir taraftan askerî hazırlıklar y a ­ tab’ası alıkonulacak, kimsesiz ve fakirler
pıyor, bir taraftan da Osmanlı topraklarında koğulacaktı (A . Slade - A . Rıza tercümesi;
faaliyet gösteren çeteleri teşkilâtlandırıyor, Türkiye ve Kırım harbi, S : 116).
kendiliğinden kurulmuş olanları da para,
Osmanlı devleti aynı zam anda eski H a ­
cephane vermek, subay gönderm ek suretiyle
riciye Nazırı F u a d Paşayı kendisine İdarî,
destekliyordu. Çeteler, Tesalya’n m merkezi
olan Yenişehir (Larisa) ile Preveze’nin k u ­ siyasî ve askerî salâhiyetler vererek rumla-
zey doğusundaki N ard a’yı ellerine geçirmiş­ r m isyanım tenkile m e m u r etti ( 1 mart
lerdi. Buraları faaliyetlerinin merkezi oldu. 1854). Fuad Paşa, b u tenkil hareketlerini çok
Y a n y a ve Tırhala halkı, çetelerin şeni’ teca­ iyi şekilde yürütmüştür. Evvelâ rumların
vüzlerine uğradılar. Ortalık kan ve ateşe başkumandanı diye anılan Tzavellas’ı, e m ­
boğuldu. rindeki çetelerle birlikte N a r d a ’nın kuzeyin­
B u hâdiseler üzerine Babıâli, Y u n a n h ü ­ deki Pita mevkiinde tam am en tenkil ettiği
küm etinden resmen izahat istedi. Aldığı ga­ gibi, kısa za m an sonra Tesalya’daki âsilerin
rip cevap ise, şu idi: başkanı Grivas’ı da aynı âkibete uğrattı.
«B u ihtilâl millî ve dinî hislere d ayan­ Diğer taraftan, Yunanistan’ın müttefik­
makta olup bütün hükümetler b u hislere lerinin isteklerine uymadığı görüldüğü için
riayetle mükelleftirler!» Fransızlar da Pire’yi işgal ettiler. Ayrıca,
B u n u n üzerine Fransa ve İngiltere h ü ­ Yunanistan’ın abluka altına alındığı ilân
kümetleri Y u n a n hükümetine tebligatta b u ­ olundu. B u davranış Yunanlıların aklını ça­

3037
bucak başlarına toplamalarına sebep oldu. İere mensup ortodoks tab’a arasinda devlet­
Kral Oton, gaflet uykusundan bir anda lerine karşı u m d uğ u ayaklanmalar da ol­
uyandı. H e m e n sınırlardaki çeteleri geri madı.
çekti ve b u savaşta fiilen taraf tutmayaca­
ğını resmen temin etmek zorunda kaldı. Savaşa karşı Osmanlı topluluklarının
Yunanistan’ın b u suretle yelkenleri su­ moral durumu ve bazı olaylar
ya indirmesi Ru sya’nın b u kozunu elinden
aldığı gibi Balkanlarda yaşayan diğer millet- Denizde uğranılan felâkete rağm en kara
savaşlarında ilk anlarda kazanı­
lan bazı muvaffakiyetler ve
Rusların bir kazanç elde ede­
memeleri, zafer hakkında ümit­
lerin belirmesine ve halkın b ü ­
y ü k bir ferahlık duymasına se­
bep olmuştu. Fransa ve Ingil­
tere ile yapılan ittifak anlaş­
ması üzerine bu devletlerin
Rusya’ya savaş ilânları ise b ü ­
yük sevinç yaratmıştı. Herkes
malıyla canıyla hizmete koşu­
yor, elinden gelen fedakârlığı
y apm aya çalışıyordu. Çeşitli din
ve mezheplere m ensup hıristi-
yan tab’a da b u hamiyet yarı­
şına katılmıştı. Hattâ rum pat-
'riği, metrepolidlerle birlikte
ilkbaharda cepheye hareket
edecek olan H ü k ü m d arın m ai­
yetinde bulunm ağa hazır olduk­
larını ilân etmişti. H a lk da coş­
muş, milletin din ve can düş­
manı Moskofdan geçmiş za m an ­
ki mağlûbiyetlerin intikamını
almak için devlete elinden ge­
len yardımı yapm ağ a başlamış­
tı. Y u r d u n her tarafından yar­
dım parası ve atlar yollanıyor,
İstanbul’un varlıklı ailelerinin
harem dairelerinde orduya ça­
maşırlar dikiliyor, A nado lu’nun
her tarafından çiftini çubuğunu
satıp silâhına sarılan gönüllüler
pâyitahta akın edi37orlardı. G ö ­
nüllüler, yirmişer,' otuzar kişilik
kafileler halinde köylerinden,
kasabalarından yola çıkıp ^ yağ­
mur, soğuk, kar demeyip Ü skü­
dar’a geliyorlardı. Bunlar Seli­
m iye kışlasına yerleştirilip bir
kaç gün istirahat ettiriliyor, bir
kaç yüz kişi oldukları zam an
karşıya geçirilerek Tophane,
Galata yolu ile Serasker kapı­
sına getiriliyorlar ve Serasker
tarafından merasimle karşılana­
rak vatan ve millet uğruna gös­
terdikleri gayret ve hamiyetten
dolayı tebrik ediliyorlardı.
Dâr-ı Şûra-yı Askerî Müftüsü
A b d ü lm e c id devrinde O sm a n lı kara askeri kıyafetleri de muvaffakiyet ve zafer k a ­
ve y ü rü y ü ş kolu nizamı zanmaları için duada bulunu­

3038
yordu. B u şekilde karşılanmadan zevk ve m in için Sırbistan’a mahsus imtiyaz iermani
şevk alan gönüllü' kafileleri Davudpaşa gönderildi.
ve R a m i kışlalarına sevkolunuyorlar, şehir Mısır valisi Ab'bas Paşa vefat ettiğinden
halkı yollarda toplanarak bunların davullu yerine M e h m e d Ali Paşanın oğlu Said Paşa
zurnalı mahallî ve millî kıyafetli geçişler ir i tayin edildi. Said Paşa, İstanbul’a gelerek
bir bay ram havası neşesiyle seyrediyor, ken ­ huzura çıktı ve kendisine Sadaret rütbesiyle
dilerini hararetle uğurluyorlardı. H e m e n he­ birinci rütbe Mecidî ve murassa’ imtiyaz ni­
m e n her kafilede henüz onaltısmda delikan­ şanları verildi.
lılarla altmışını geçmiş, sakalı ağarmış b u­
lunanlar da vardı. Bilhassa yaşlıların millî
Rusların Tuna boyunda harekete geç­
kıyafetlerini, ellerinde eski harblerin ata ya­
digârı, belki de M o h a ç ’da, Estergon’da dal­ meleri, Fransız ve İngiliz birliklerinin
galanmış olan bayraklarını görenlerin göz­ Gelibolu ve İstanbul’a gelişleri
leri imparatorluğun haşmetli devirlerinin
özlemi ile yaşarıyordu. R um eli cephesinde yeni savaş yılma
B u gönüllü grupları içinde şehir halkı­ Ruslar 23 mart 1854 günü sabaha karşı ta­
nın ilgisini en çok çeken M araş’d a n gelenler arruza geçerek T u n a nehrini Kalas, İbrail
oldu. Bunlar yüz kişi kadardı ve hepsi a k ­ ve İsmail taraflarından aşıp kuzey Dobruca-
raba idiler. Başlarında yüzü güneşten tunç­ yı istilâ ile başladılar. Tolcu, Maçin, İsakcı,
laşmış, orta yaşlı K a r a Fatm a isimli bir k a ­ Hırsova ve Köstence üstüste düşerek Trayan
hattına kadar olan arazi düşm an eline geçti.
dın vardı. Üsküdar’a gelişlerinden itibaren
Ssrdar Ö m e r Paşanın plânı gereğince b un ­
şehrin her yerinde konuşulan tek m ev zu bir
ların bazıları mukavemetsiz tahliye olun­
kadının kumandasındaki b u grup üzerine
muştu. Yalnız Tutrakan’da İsmail Paşa şid­
idi. H a lk onu görmek için geçmesi m uhte­
detle karşı koyarak düşmanı ağır zayiata
m el yollarda toplanıyordu. Sultan Abdül-
uğrattı. Ruslar, ikibin beşyüzden fazla ölü
mecid de K a r a Fatm a ve gönüllüleri gör­ vermişlerdi.
m eyi istediğinden Üsküdar’dan kayıklarla
D üşm anın plânı Silistre, Ş u m n u ve V a r ­
getirilip Beşiktaş sarayının yanında karaya
n a ’yı alıp Edirne’ye doğru inmekti. B u n u n
çıkarıldılar. K a r a Fatm a zırh giyinmiş ve iki
için Dobruca’yı hareket m erkezi yapmayı
yanında iki yaşlı a dam olduğu halde en önde tasarlamışlardı. Civardaki yerleri b u yüzden
at üzerinde ilerliyordu. Belinde tabancaları ele geçirmek istiyorlardı.
vardı, yanında kılıcı asılıydı. Gönüllüleri
arkasından ikişerli sırada vakar ve heybetle İşte,. Fransa ve İngiltere’nin Rusya’ya
resmen savaş ilânı, Rusya’nın b u taarruz h a ­
yürüyorlardı. A t üstünde heykel gibi duran,
reketine başlamasından dört gün sonra ol­
soyunun erkeklerini arkasına takıp Moskofla
muştur.
cenge koşan bu kadın, biraz yadırganmakla
beraber herkesin hayranlığını kazanmıştı.
Sokak ve meydanlarda Sürre alaylarından
çok fazla halk toplanmış, Maraşlıları seyret­
miş ve uğurlamıştı.

Alay, Serasker kapısına varınca K a r a


Fatm a ile adamları atlarından indiler. Seras­
ker Rıza Paşa onları nezaketle kabul etti, il­
tifatlarda bulundu ve kahve ikram etti. K a r a
Fatm a Seraskerle görüşüp vedalaştıktan
sonra daire önünde atma bindi ve maiyetini
de etrafına topladı, birlikte müftünün d ua­
sını dinlediler. D u a bitince de daire m ey da ­
nında at oynattılar, gösteriler yaptılar. O r a ­
dan yine kafile halinde neşe ile Davudpaşa
kışlasının yolunu tuttular (A . Slade - A . Rıza
Seyfi tercümesi; Türkiye ve Kırım. Harbi, S:
115-116).
Diğer taraftan Osmanlı hükümetince sa­
vaş masraflarına m edar olmak üzere bir
nevi esham çıkartıldığı gibi, devlet vükelâ
ve ricâli ile ileri memurlarından para iane­
leri de alındı.
B u buhranlı zam an d a R u s propaganda­
sına kapılm am ak ve rahat durmalarını te­

3039
İbransa Harbiye Nazırı Mareşal Sent- (A . Sİade - A . Rıza Seyfi tercümesi; Türkiye
A rn o (Şaint-Arnaud) kumandasında bulunan ve Kırım Harbi).
bir Fransız ordusu 19 martta Marsilya’dan Ruslarla yapılacak savaşlara bilfiil k a ­
hareket ederek 31 mart günü Gelibolu’ya tılmak gayesiyle gelen ve Paris’ten Tulo n ’a
vardı. Ertesi günü Fransız birlikleri karaya kadar sefirimiz tarafından refakat veya teşyi
çıktılar (Gustave Marchla; L a guerre de olunan Prens Napoleon ile Him alaya yolcu­
Crimée; S: 44). Prens Napoléon da Fransız ları arasında bulunan K em briç D ü k ü için
ordusu ile beraber gelmişti. Fransızlardan Osmanlı hükümetince Nişatâbâd ve Fer’iye
sonra da Lo rd Raglan kumandasındaki İngi­ sarayları hazırlattırılmıştı. Prens kendisine
liz kuvvetleri geldiler. Lo rd Raglan meşhur tahsis olunan sarayda oturmuşsa da Kem briç
Vaterlo savaşında Velington’u n yaverliğini D ü k ü askerlerinin bulunduğu Selimiye kış­
yapmış ve b u sırada bir kolunu kaybetmiş, lasında kalmayı bir kaç gün ikamet ettiği
tecrübeli bir askerdi. B u kuvvetler nisan or­ saraya tercih ettiğini söyleyerek kışlaya git­
talarına doğru İstanbul’a geldiler. Fransızlar, miştir.
Harbiye ve ' M a ç k a kışlalarına yerleştirildi­ H a lk müttefiklerin evvelâ Gelibolu’da
ler. Him alaya adlı bir gemi ile gelen ve İn­ kalışlarını b u seferde T u n a boyunda başlı-
giliz ordusunun öncüleri olan 31 ve 41 inci y an harb harekâtına iştirâk etm ek dururken
alaylar da Selimiye kışlasına misafir edildi­ İstanbul’da kışlalara yerleşmelerine bir m â ­
ler (15 nisan). Aralarında D u k e of C a m ­ n a verememiş» olay türlü söylentilere yol
bridge de vardı. Y ü k s ek rütbeli subayların açmıştır.
eşleri de kışlaya alındı. B u suretle tarihte
ilk defa bir Osm anlı kışlasına kadın ayağı Rusların Küçük-Eilak’dan çekilmeleri
basıyordu. B u asker kadınları, güzellik ve
sıhhate uygunluk bakımından hiç bir yerde
ve O desa’nm denizden bom bardım anı
böyle bir kışla görmediklerini söylüyorlardı. Ruslar, plânlarına göre Edirne üzerine
in m ek için K ü ç ü k Eflâk’de b u ­
lunan kuvvetlerini Dobruca
cephesine çekmeğe karar ver­
mişlerdi. B u harekâtı örtmek
maksadıyle Serdar Ö m e r Paşa
tarafından işgal ve tahkim edil­
miş olan Kalafat üzerine bir
taarruz hareketinde bulundu-
larsa da bozguna uğrayarak b u ­
rada da ağır zayiat verdiler (17
nisan 1854). Dört gün sonra ise,
K ü ç ü k Eflak’ı boşaltmağa baş­
ladılar. Ö m e r Paşa, b u sırada
düşm ana karşı iz’aç hareketle­
rine girişmiş, çekilmeyi zorlaş­
tırmıştı. K ü ç ü k Eflak’ın m erk e­
zi olan Karayova, Osmanlılar
tarafından işgal edildi (10 m a ­
yıs) .
Fransa ve İngiltere’nin R u s­
ya’ya savaş ilânı üzerine Odesa-
da bulunan konsolos ve tab’ala­
rmı alm ak üzere buharlı bir
İngiliz savaş gemisi m ükâlem e
bayrağı çekilip gönderildiyse
de, Ruslar devletler h u k uk un a
tam am en aykırı bir şekilde b u
gemiye sahil istihkâmlarından
ateş açtılar. B u n u n üzerine beş
İngiliz ve üç Fransız buharlı
savaş gemisinden m ürekkep bir
Osmanlı-Rus harbinde yardıma gelen müttefik kuvvetleri
kumandanları: Oturan Lord Ragîan, ayaktakiler soldan filo O desa limanına gelerek on
itibaren D u k e of Cambridge, General Brown, Prens Napoly saat süren şiddetli bir bom b ar­
itibaren D u k e of Cambridge, General Brown (İngiliz) dım anda bulundular (2 nisan
General Canrobert, Mareşal Saint-Arnaud, Prens Napolyon 1854). B u bom bardım an sonun­
(Fransız) d a bir kısım R u s istihkâmları

3040
tahrip edildi. Barut dspc^u infi­
lâk etti. O nbeş R u s gemisi ba-
tırıldı veya yakıldı. Bahrî te­
sisler harap oldu. C ephane dolu
on üç gem i ele .geçirildi. B u
arada çeşitli milletere ait tica­
ret gemilerinin bulunduğu li­
m a n a dokunulmamıştı.

Silistre’nin muhasaraya
düşmesi

Ruslar, O de sa bombardı­
manına, T u n a cephesinde yeni­
den taarruza geçmekle karşılık
verdiler. Hedef, Silistre idi. B u ­
n u n için, evvelâ kalenin karşı­
Müttefik nanmasmın Odesa’yı bombardımanı
sında ve T u n a üzerinde bulu­
ında yapılmış bir resimden)
n a n adayı işgal ettiler. Osmanlı
birliklerinin iz’aç hareketlerine
rağm en T u n a nehrinde köprüler kurdular. Giridli Mustafa Paşa ile Reşid Paşanın
Nihayet, General Şilder kumandasındaki
çekişmeleri, Sadaret makamında
R u s birlikleri T u n a ’n m sol kıyısından kaleyi
m uhasaraya başladı (15 mayıs 1854). Trayan değişme
hattının batı ucundan ilerleyen General Lu- Sadrıâzam Giridli Mustafa Nailî Paşa,
ders ise, aynı şeyi sağ kıyıdan yapıyordu (18 Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşanın her
m ayıs). Bir kaç g ü n sonra, Silistre m u h a ­ meselede birinci derecede söz sahibi olup,
sara edilmiş bulunuyordu. M uhasara ordusu kendisini âdeta gölgede bırakmasını çekemi­
80 bin kişilik olup u m u m î kum andanı Gor- yordu. H albu ki aslında okuyup y azm adan
çakof’un yerine tayin edilmiş olan Mareşal bile m a h r u m cahil bir adamdı. G eçen sene
.Faskıyevıç idi. O r d u d a 130 top -vardı. Rus de (8 tem m uz 1853) b u geçimsizlikleri y ü ­
zünden ikisi de azledilmişler, iki gün sonra
topları Silistre kalesini döğmeğe başladı (22
tekrar vazifelerine iade olunm uş ve çalışma­
mayıs 1854). K aleyi m üdafaa eden Topçu ğa başlamışlardı. Lâkin, b u seferki ihtilâf
Feriki M u s a Paşanın ise yanında ancak on daha büyüktü. Hattâ Vükelâ Meclisinde,
bin kişi mevcuttu. D a h a m uhasara başlarken M ustafa Nailî Paşa, Hariciye Nazırına ağır
Osm anlı' birlikleri nisbetsiz derecede üstün hitaplarda bulunm uş, nihayet ikisinin bir
düşm an kuvvetlerine karşı huruç hareketle­ arada çalışamıyacağı anlaşılarak esasen de­
rinde bulunarak m ü m k ü n olduğu kadar hır­ ğerli bir zat olmıyan Sadrıâzam -azloUm m uş­
tur (29 mayıs 1854). Sadaret m akam ına Kıb-
palamağa çalışmışlardı.
rıslı M e h m e d E m in Paşa getirildi. B u zat
B u sırada İstanbul’da bir iç politika b u h ­ Paris’te tahsil görmüş, m ünevver bir devlet
ranı patlak vermişti. adamı idi.

O sm a n lı devleti v e müttefiklerinin d o n a n m a la r ı n d a n gö rünüş


( Z a m a n ı n d a yapılmış eski bir resim den)

3041
yola çıktı. D ü ş m a n ise, Silistre’yi ağır şekil­
de tazyik ediyordu. Mareşal Paskiyeviç
(Paskiewitch) b u sırada 24 taburluk bir k u v ­
vetin başında olarak Mecidiye tabyasına
karşı bizzat h ücum a kalkti. B u h ü c u m püs-
kürtüidüğü gibi, R u s k u m a n d a m bir Osmanlı
mermisiyle kalçasından ağır şekilde yara­
landı. R u yüzden bir kaç gün sonra R u sya ’ya
nakledilip yerine yine Gorçakof (Gortcha-
kof) tayin edildi ( 1 2 haziran).
. Diğer taraftan Silistre kalesinin kahra­
m a n kum andanı M u s a Paşa da daha önce,
haziranın ilk günlerinde bir gülle isabetiyle
şehid düşmüştü. Kendisi b u sırada, nam az
kılmak için abdest almaktaydı. Ü ç gün evvel
ona «Müşir» rütbesi verilmiş, b u n u haber
aldığı zam an şahadet rütbesini tercih ettiğini
söylemiş ve sonunda b u en b ü y ü k rütbeye
de erişmişti.

M u s a Paşanın yerine tayin edilen Rifat


Paşa, 7 hazirandan itibaren fiilen kumada-
yı ele almış bulunuyordu.
Gorçakof, tayini akabinde m uv affak ol­
m a k için, 2 ve 1 1 haziranda iki defa takviye
Kıbrısh M eh m ed Em in Paşa
alan Silistre kalesinin Şızmnu ile olan ir­
tibatını da kesm ek üzere 13 haziran 1854 de
Silistre savunması, Rusların buradan
Mecidiye, A ra b ve Y a n y a tabyalarına karşı
ve Eflak’dan çekilmeleri um u m î bir h ü c um tertip etti ve b u maksatla
hzaırlanan lâğımlara ateş verildi. Ruslar,
Rusların Silistre’ye hücum u üzerine,
Silistre -Ş u m n u irtibatını kesmeğe m uvaffak
Gelibolu’da bulunan 6 bini İngiliz ve 22 bini
oldularsa da tabyalara karşı taarruzlarında
Fransızlardan m ürekkep 28 bin kişilik m üt­
başarı kazanamadılar. OsmanlIlar da aynı
tefik ordusu karadan V a rn a istikametinde
zam an da dört noktadan birden m ukabil h ü ­
cum a geçtiler. P e k şiddetli cereyan eden
çarpışmalar sonunda, düşmanın nisbetsiz de­
recede üstün kuvvetleri ağır bir mağlûbiyete
uğratılarak geri hatlara kadar püskürtüldü.
Rusların zayiatı ağırdı. B u arada General
Şilder maktul düşmüş, General Gorçakof ile
General Luders yaralanarak savaş dışı kal­
mışlardı. OsmanlIların ölü ve yaralı sayısı
bine yakındı. B u sayı m üdafaa kuvvetlerinin
onda birine denkti. Bir çok d üşm an topları
ve bayrakları ele geçmişti. R u s ordusunun
mâneviyatı çok sarsılmış bulunuyordu. B u
hal disiplinin gevşemesine bile sebep ol­
muştu. Rus k urm a y heyeti muhasarayı kal­
dırmaktan başka çare göremiyordu. . Hattâ
Ç ar Birinci Nikola’n m ısrarına rağm en b u
kararı tatbika hazırlanmaktaydılar. Bir kaç
gün sonra Osm anlı kuvvetleri ikinci defa
olarak taarruza geçtiler (15 haziran). B u
taarruz, Rusları büsbütün yıldırdı ve çekil­
m e hakkında k a fi bir karar almağa şevketti.
Çekilme hareketini him aye için, onbin kişi­
lik bir kuvvet bırakılarak büyük kısım Silis-
tre’nin 90 kilometre kuzey doğusunda, Tuna-
nm sağ kıyısından K aradeniz’e uzanan
Traya şeddinin başlangıcına yakın Rasova
kasabasına doğru yola çıkarıldı. B u hareket
Rus mareşal i Paskiyeviç on gün sürmüş, sonunda muhasara toplarıyle

3042
I

1854 savaşlarından eski Siiistre v e etrafının genel gö rünüşü (y u k a rı d a ) v e yin e bu savaşta


Süistre m uhasarası m uhare belerini gösteren resimler (aşağıdakiler)

ağırlıklar kaldırılmış, T u n a fi­


losu da Silistre’den Kalas’a çe­
kilmişti (25 haziran 1854). B u
savaşlar, neticede Ruslara on-
beş bin asker kaybettirmiştir.
B u arada dokuz generalleri d e
maktul düşmüş bulunuyordu.
Osmanlılarm zayiatı d a üçbine
yakındı.

Silistre’den çekilmek zorun­


da kalan Ruslar, E flak ve Boğ-
d an’da da b u suretle müşkül
durum a düşmüşlerdi. Memleke-
teyn’nin onlar tarafından işga­
lini esasen işin başmdanberi
hoş karşılamamış olan A vustur­
yalIlar, burasını boşaltmaları
için Rusları tazy ik. ediyorlar ve
bu tazyiklerini yavaş yavaş
tehdid haline getiriyorlardı. B u
iki sebep y ü zün den Ruslar, E f ­
lak ve B o ğdan ’ı boşaltarak Tu-
n a’nın tam am en karşı kıyısına
çekildiler. B u , onlar için bir za­
ruretti. Lâkin Ç a r Birinci Ni-
kola b u zarureti kabul etmek
istemiyordu. Esasen üstüste u ğ ­
ranılan başarısızlıklar ve bil­
hassa Silistre’de. onbin kişilik
Osmanlı savunm a ordusunun
seksen bin kişilik K u s taarruz
ordusunu yenip çekilmeğe m e c ­
bur edişi onu son derecede m ü ­
teessir etmişti. Derhal başku­
m andan Gorçakof’a bir emir
göndererek M em leketeyn’in y e ­
niden işgalini bildirdi. B u n u n
üzerine otuzbin kişilik bir R us
ordusu Bükreş’e kadar ilerledi.
Osmanlı kuvvetleri b u n u haber
alınca Yergöğü (Yerköy) üze­
rine yürüdüler. G eçe n savaş­
lar sonunda esasen m ânevi gücü sıfıra de Osmanlı ordusu Eflak’ı tam am en işgal
inmiş olan Ruslar, her yerde mağlûp olarak ederek Bükreş’e girdi. R u s işgal idaresi al­
T u n a ’daki gemilerini ve köprüleri yakıp tında bunalmış ve canları burunlarına gel­
Boğdan’a doğru savuştular. B u n u n neticesin­ miş olan Eflakliler, Osm anlı ordusunun geri

3043
Müttefik ordulan başkumandanları ile
Rumeli cephesi için yapılan görüşme­
ler, Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin
Varna'ya gelmeleri olayı

Rusların yukarıda naklettiğimiz b u 1854


yılı T u n a boyu harekâtına başlamalarından
az sonra 8 mayıs 1854 de Fransız ve İngiliz
başkumandanları ile Osmanlı askerî erkânı
arasında İstanbul’da yapılan. toplantıda R u ­
meli cephesinin d u r u m u ile ilgili kararların
alınması için Varna'ya gidilmesi kararlaştı­
rılmıştır.
Müttefik başkumandanları yanlarında
Serasker Rıza Paşa olduğu halde 18 mayısta
Siiistre müdafii M usa Paşanın şehadeti Varna'ya hareket ettikleri sırada Ruslar da
(Eski bir Fransız mecmuasından) Silistre’yi muhasara etmek üzere harekete
geçmiş bulunuyorlardı.
Varna'da toplanan harb meclisinde de
Ö m e r Paşa Rusların 130-200 bin kişilik bir
gelişini büyük bir sevinçle karşılayıp b u hâ­ kuvvetle harekete başlamış olduğunu, Silis-
diseyi kiliselerde âyinlerle tes’id etmişlerdir. tre’nin onbeş gün içinde Rusların eline dü­
B o ğ d a n a çekilen Ruslar, bir m üddet sonra şeceği gibi altı hafta da dayanabileceğini
burasını da tam am en boşaltmak zorunda ileri sürerek burası için müttefiklerden acele
kaldılar. yardım istemişti.
Müttefik başkumandanları Bulgaristan
yollarının kötülüğünü, ve ikmal güçlüklerini
ileri sürerek b u yardıma taraftar olmamış­
lar ve Ö m e r Paşanın teklifini kabul etmeyip
23 mayısta. İstanbul’a dönen b u Fransız ve
İngiliz başkumandanları ayrı ayrı harekât
plânları tanzim etmeye başlamışlardı.
Fransız başkum andanı müttefik ordula­
rının Dobruca mıntıkasını işgal ile buradan
M açin istikametinde taarruz edildiği takdirde
Rusların M em leketeyn’i boşaltmak zorund.a
kalacaklarını ileri sürüyordu.
B u plânı tasarlayan Fransız b aşk u m an ­
danı Mareşal Arno, daha yüksek rütbede ol­
masından, İngiliz başkumandanı Lo rd Rag-
lan’m emrine girmek istemediğinden, emir
ve kum a n da meselesinin de hallini şart k o ­
şuyor, Fransız ve İngiliz kuvvetleri müşte­
rek bir harekette bulunacakları zam an daha
yüksek rütbede _bir kum andanın emrinde ol­
masını, ayrıca Ö m e r Paşanın da Fransız k u ­
mandanının emrine girmesini istiyordu.
Bütün bu teklifleri reddeden Lord Rag-
lan, bilhassa Ö m e r Paşanın nüfuz ve faali­
yetini kıracak böyle bir düşünce ve teşeb­
büsten vazgeçilmesini istemişti.
Lord Raglan’m V a rn a ’da toplanmak ve
buradan taarruza geçme teklifini de Fransız
kum andanı yiyecek, giyecek ve ulaştırma
araçlarının azlığını ileri sürerek evvelâ k a ­
bul etmek istememişse de bilâhare bu fikrin­
den vazgeçerek Fransız ordusunun Varna'ya
k um an d an lığ ın a tayin edilen naklolunacağını, ancak gecikmenin zarurî ol­
Rifat P?.;a duğunu bildirmişti.

3044
4 haziranda Fransız başku­
mandanı, Fransız kuvvetlerinin
kullanılması hakkında şu kara­
rı almıştı: «Bir Fransız fırkası
V a rn a ’ya gönderilecek, diğer
bütün Fransız kuvvetleri Bal­
kanlar güneyinde um u m î ihti­
yatta bulundurulacak.»
Halbuki, Lord Raglan V a r ­
n a ’ya bir Fransız fırkasından
fazla asker gönderilmesini, M I
1
Fransızların kendi başlarına
başka bir harekete kalkışma­
malarını istemişti.
Ö m e r Paşa ise Silistre m u ­
hasarasını kaldırtmak için m üt­
tefik ordularının Ş u m n u ’da
toplanmasında ısrar ediyordu.
B u şekilde ayrı düşünce ve Silistre savaşları sırasında Varna limanında bir gemi
plânlar yüzünden müttefikler o İçinde, yapılacak harekâta dair Osmanlı ve müttefikleri
za m an bir türlü harekete geçe­ kumandanlarının ilk toplantısı (Scîdan: Lord Raglan,
mediler, nihayet pek geç olarak M a reşa l S a in t A rn a u d , öm er, Rrza ve M eh m ed Paşalar,
20 bin kişilik bir kuvvetle Ö m e r A dn an Bey)
Paşanın takviyesine ve şöyle
bir plânın tatbikine karar verebilmişlerdi ettiğimiz gibi, örice Fransız General Kan-
Hober fırkası 31 mayısta Gelibolu’dan hare­
Ö m e r Paşa Ş u m n u ’d an T u n a kuzeyine ketle deniz yolu ile 2-14 haziran arası Varna-
taarruz ederken müttefik orduları da sahili ya gelmişti.
takiben harekâta başlıyacaklardı (Müttefik­ D a h a sonra da Prens Napoleon’un k u ­
ler yolların fenalığından, ulaştırma araçları­ m a nd a ettiği üç fırka Gelibolu’d an kara yolu
nın azlığından, donanmalarının himaye ve ile İstanbul’a gelip buradan deniz yolu ile
yardımı ile Karadeiz kıyılarından ilerleme­ V a rn a ’ya ulaşmıştır (19-24 haziran).
yi uygun bulmuşlardı). General Bosken’in iki fırkası da Fransız
B u plânın tatbiki için V a rn a ’da toplanıl­ kum andanı Mareşal A r n o ’nun evvelce tasar­
m a y a karar verildikten sonra evvelce işaret ladığı plân üzerine Balkanların güneyinde

*
i k ; ?■
— £

Varna limanı ve Osmanlı askerleri (Bartlett’ten)

3045
toplanmak için Edirne’ye gelmişti. B u k u v ­ A vusturya ile B cğd an -E flak hakkında
vetler, sonra, meşakkatli bir kara yürüyüşü
ile V a rn a ’ya geldiler ( 6-8 tem m uz). yapılan anlaşma v e Prusya’nın tutumu
Fakat bu işler olurken Silistre kurtarıl­
dıktan başka Eflak ve Boğ'dan’daki vaziyet Avusturya, ihtilâfın başındanberi Eflak
de değişmeğe başlamış bulunuyordu. ve Boğdan’m Ruslar tarafından işgalini en ­

o sm an u D E V L E T İN İN eşa s hududu,

BOSDAst - Ç u& YA HUDUDU

-—> (Sus KU VVETLERİ , YÜ RÜ YÜ Ş VE


T A A & fZ u Z L A R l , Ç E K !L İ Ş u E JZ I

—q - O S M A N L I D EV LETİN /N M Ü T T & P İK L E R /

#
T X > S O
f r a k s îz . _ iN G ı'U 'z .
Yü fs ü y ü ş L E iz İ
M Ü T T E p rİK L E iZ l'N
k u ^ /e t u b r J

D EN İ İ Z
ve

N A K L İY A T I,
f \ O SM AN LI K U V V E T LE /Z i
V i

1853 - 1854 yıllarında T u n a kıyısında v e D o b r u c a ’d a O sm a n lı - R u s savaş hareketleriyle


müttefiklerin yığınağını gösterir kroki

3046
dişe ile karşılamıştı. B u n ü n kendi Slav
tab’ası arasındaki tepkisinden çekiniyor, bu
devletin bu bölgeye yerleşmesini, Balkanlara
doğru uzanm a politikasının başlangıcı sayı­
yordu. Bir taraftan da bu hususta Osmanlı
devletiyle temas halindeydi. Nihayet, yapı­
lan müzakereler neticelenerek 14 haziran
1854 tarihinde Boğaziçinde Boyacıköy’de ye­
di maddelik bir anlaşma imzalandı. Buna
göre Avusturya, Memleketeyn:i tahliye et­
tirmek için her türlü teşebbüse başvuracak,
sonunda barış andlaşmasına kadar b u böl­

mı.
geyi kendisi işgal altında bulunduracak, and-
laşma imzalanınca tahliye edecekti. İşgal sı­
rasında ise M em leketeyn’i her türlü taarruza
karşı korumayı taahhüd ediyordu (M a h m u d
M e s ’ud; Mecmua-i M uahedat, C : 3, S: 172).
Doğu-Bayezid’in eski bir resmi
Böylece, müttefiklerin y ükü hafiflemiş olu­
yordu.
Prusya ile onun tâbii haline gelmiş olan rumdaydı. Daha Marsilya’dan hareket edil­
A lm a n hükümetleri, bu savaşın başındanberi diği zaman kolera ve tifo başlamıştı. Varna-
Rusya’nın zaferini temenni ediyorlardı. B u da salgın arttı ve henüz savaşa girmeden
yüzden Avusturya’nın b u tutumunu ,şiddetle Fransız ordusunun dörtte birini eritti.
protesto edip tarafsızlığa aykırı buldular. B u sene D o ğ u A nadolu cephesindeki h a ­
Avusturya b un un üzerine müttefiklere baş­ rekât yine Osmanlı ordusu aleyhine netice­
vurarak savaşın sonuna kadar onların da lendi.
Mem leketeyn’e girmemelerini rica ve bunu
temin etti.
Prusya daha evvel, İngilizlerle ittifak Doğu-Anadolu cephesi oîaylan
halinde bulunan Fransızların R e n bölgesine
hücumlarından korkuyordu. B u n u n üzerine Çoğu gönüllülerden m ürekkep bulunan
20 nisan 1854 tarihinde Avusturya ile Berlin Doğu Bayezid’deki onbin kişilik kuvvet, Ru s
andlaşmasmı imzaladı. B u n a göre hangi ta­ ileri hareketleri üzerine Karabulak gediğine
raf hücuma uğrarsa, öbürü yardıma koşa­ alınmıştı. Ruslar, bu kuvvetlere karşı 29
caktı. İşte, aralarındaki bu anlaşma dolayı- temmuz 1854 tarihinde taarruza geçtiler. O s ­
sıyle Avusturya’nın M em leketeyn’i boşalt­ m a n l I birliği şiddetle m ukavem et etti. A r a ­
ması için Rusya’yı tezyik etmesine Prusya, zinin savunma imkânlarından faydalanarak
diğer A lm a n devletleri gibi fazla itirazda düşmanı güç durum a soktu. Lâkin, Rusların
bulunamamıştı. Bir taraftan da Rusya’nın gü­ mütemadiyen takviye alması üzerine çekil­
neyde meşgul bulunmasından faydalanan m e k zorunda kaldı.
İsveç’in Finlandiya’yı .
geri almak gayesiyle
harekete geçmesinden
korkuluyordu. Böyle
bir hâdisenin bir A v ­
rupa savaşma yol aç­
ması m ü m k ü n d ü . -B u
sırada müttefikler, k u ­
zeyde de harekete ge­
çip Rusya’yı iki cep­
h eden sıkıştırarak bir
an evvel barışa zor­
lamayı düşündüler.
Fransız donanması b u
maksatla 16 ağustosta
Baltık denizindeki A-
land adalarını topa
tutarak bunlardan Bo-
m arsund’u zaptetti.
V a rn a ’daki Fransız or­
dusu ise çok fena d u ­ D o ğ u - A n ado lu cephesinde R u s birlikleri

3047
Ruslar, b u muvaffakiyetlerinden âzami d ö n m ek zorunda kaldı. Rus kuvvetlerinin
derecede faydalanmasını bildiler ve süratle pek hatalı olarak bir takip hareketi y ap m a ­
güneye doğru ilerleyip D o ğ u Bayezid’i işgal maları, OsmanlIları tam bir hezimete uğra­
ettiler. Sonra E rzu ru m ’a doğru harekete maktan korumuştur. B u sırada Şeyh Şâ-
geçtiler. mil’in maiyetindeki yerli kuvvetlerle Tiflis’e
K ars ordusu kum andanı M üşir A h m e d yürüdüğü duyulunca, Gökdere savaşı galibi
Paşa, b u n u n üzerine kaleden çıkarak G ü m r ü General Robodof, aldığı emir üzerine b u ta­
istikametinde ilerledi. Ruslar b u n u haber rafa doğru hareket etti. Ç ü nkü , Şeyh Şâ-
alınca A h m e d Paşa ile kesin sonuçlu bir sa­ mil’in hareketleri inkişaf ederse, D o ğ u A n a ­
vaşı kabul etmek üzere Gökdere mevkiinde dolu cephesinde bulunan R u s kuvvetlerinin
savunm a mevzilerine yerleştiler. A h m e d P a ­ bütün ikmâl ve muvasala yolları kesilebi­
şa, b u yere varır varmaz Ruslara taarruz lirdi. Çekilen Rusları Osmanlı süvari k u v ­
etti. Taarruz evvelâ inkişaf etti, hattâ, Rus vetleri takip etmişse de onlara b ü yü k bir
sol kanadı geriledi veya gerilemek zorunda zarar verdirememişti. Ruslar, D o ğ u Bayezid’i
kalmış göründü. A yn ı zam anda sağ kanatta de boşaltıp gitmişlerdi. B u suretle Ş eyh
bulunan düşman süvarileri A h m e d Paşa or­ Şâmil’in Tiflis’e doğru yürümesinin Osmanlı
dusunun sol kanat gerisine doğru akarak ordusuna büyük faydası dokunm uş, lâkin
Osmanlı hatlarının içine kadar nüfuz ettiler. üzerine p ek büyük kuvvetlerin geldiğini
A h m e d Paşa, bozularak bir çok ölü ve y a ­ görünce çekilmiş ve b u savaşın sonuna k a ­
ralı ve pek fazla esir verip K ars kalesine dar bir daha faaliyet gösterememiştir.

K IR IM CEPHESİNİN A Ç IL M A S I, K IR IM SAVAŞLARI

Rusların Silistre muhasarasını kaldırıp bini Fransız ve onbeş bini îngilizdi. B u k u v ­


Mem leketeyn’i tahliye etmeleriyle savaşın vetler, T u n a boyunda geçen savaşlara karış­
birinci safhası sona ermiş bulunuyordu. Ş im ­ mamışlardı.
diye kadar Ruslar’la yalnız OsmanlIlar çar­ Ağustos ortalarına doğru Ruslar, A v u s ­
pışmışlar ve geçen savaşları kazanarak düş­ turya’nın tazyikiyle M em leketeyn’i boşalt­
m anın ilk hamlede Edirne’yi ve sonra İstan­ m a ya başlayınca müttefik orduları başku­
bul’u hedef tutan harekât plânlarını akim mandanları d urum u yeniden m üzakere etti­
bırakmışlardı. Böylece, savaşın b u ilk saf­ ler. Çünkü, Ruslara taarruz için yalnız Ba~
hası Rusların kesin yenilgileriyle sonuçlan­ sarabya istikameti kalmıştı. B u n a rağmen,
mıştı. yapılacak harekât hakkında kum andanlar
arasında el’an bir fikir birliği yoktu.
Diğer taraftan Gelibolu’ya ihraç edilip
Fransızlar A n a p a veya Kırım kıyıların­
karadan V a rn a ’ya gelmiş bulunan askerlerin
dan birine çıkarma yapılmasını; Dobruca”yı
sayısı ellibeş bini bulmuştu. Bunların kırk
geri aldıktan başka, M em leketeyn’i işgale

O z a m a n k i R u s o rd u su n u n m u n t a z a m askeri
ile başıbozuk sınıfını gösteren iki resim

3048
başlayan AvusturyalIlardan önce Eflak'a gi­ Fransız ve İngiliz kumandanları arala­
rip Bükreş’i de ele geçirmiş (6 ağustos rında görüşerek Rusları barışa bir an evvel
1854) bulunan Serdar Ö m e r Paşa ise, daha zorlamak için savaş hareketlerinin Kırım ’a
çabuk neticeye ulaşılması ve Basarabya’nın intikal ettirilmesine ve Sivastopol’ü n zapt ve
tekrar imparatorluğa katılabilmesi için, ha­ tahribine karar verdiler. B u teklif, İngiliz k u ­
rekâtın Basarabya istikametinde devamını m andanı L o r d Raglan’d an gelmiş ve m ü z a ­
istemekte idiler. kereler sonunda kabul olunmuştu. Sivasto-

SEV»C£77L

SA&KAMİŞ

1853 - 1854 savaşlarında D o ğ u - A n a d o lu ’da O sm a n !ı - Ru s harekâtını gösterir kroki

3049
pol’un tahribi, Rusların Karadeniz’de saldır­ di. Osmanlı kuvvetlerinin kum andanı Ö m er
gan durum dan çıkmalarına sebep olacaktı. Paşa vasat kudret ve kabiliyetteydi. T u n a
Böylece, İstanbul ve Boğazlar da tehlikeden boyları savaşlarında öyle büyük bir stratej
uzun m üddet uzak bulunacak ve Ç a r sıcak olmadığını ortaya koymuştu. Fransız kuvvet­
denizlere inme plânını tatbik edemiyecekti. leri kum andanı Sent A rn o (Saint-Arnaud)
B u da, Hindistan yolunun emniyet içinde da büyük tecrübe sahibi değildi. İngiliz k u ­
bulunması için lüzumluydu. Fransızlar ise, mandanı Lord Raglan ise fazla yaşlı ve sa­
Doğu Akdenizdekı ticarî menfaatleri için vaş usullerinde biraz eskiye bağlıydı.
buna taraftardılar. Böylece, b u R us askerî B u n a mukabil, R us askerleri, T u n a boy­
üssünün tahribi, h e m Osmanlı, h e m İngiliz larında yenilmiş olmakla beraber, şimdi bir
ye h e m de Fransız menfaatlerine uygundu. vatan müdafaası yapacaklarını biliyorlardı.
Üstelik kara ve deniz kuvvetleriyle tersane­ B u n u n için azimle döğüşecekleri m u h a k k a k ­
lerinin toplandığı b u yerin ortadan kalkışı tı. Kornilof, Totleben gibi kudretli k u m a n ­
Ruslara daha ağır şartlı bir barış andlaşması danlara malik bulunan b u ordu, ikmâl üsle­
yükleyeceği gibi, barışın devamlı olmasını rine yakındı, müttefiklerin yabancı bulun­
da sağlayacaktı. duğu bölge iklimine alışıktı. Üstelik, bir m ü ­
Müttefikler, Kırım savaşını kısa bir za­ dafaa savaşı yapacaktı.
m and a sona erdireceklerini umuyorlardı.
Halbuki, kendileri için bir çok dezavantajlar Sivastopol’ü ele geçirmek için
mevcuttu. Evvelâ, Fransız ve İngiliz ordu­
ları A v ru p a ’daki üslerinden çok uzaktaydı­ girişilen hareketler
lar. Kolera ve tifo, b u orduları takatsiz d ü ­
şürmüş olduğu gibi, mânevî güçlerini de İngilizlerce ileri sürülen ve nihayet k a ­
sarsmıştı. Askerler, Ruslarla döğüşmeğe pek bul ettirilen Sivastopol seferi için, otuz bin
istekli değildi. B u savaşı bir vatan müdafaası Fransız, yirmi bin İngiliz ve yedi bin Os-
saymamaktaydılar. Diğer taraftan orduların m anii askeri götüren 89 savaş gemisinin re­
savaş teçhizatı pek m ü k em m e l değildi. Üste­ fakatindeki 267 taşıt gemisi yola çıktı. Mem-
lik aralarında neticenin süratle alınmasını leketyn henüz tam am en boşaltılmamış ol­
temin edecek k u m a n da birliği mevcut değil­ d u ğ u için Osm anlı ordusunun bir kısmı

Kırım harekâtı hazırlığı sırasında m üttefik k u m a n d a n la rı. S o l d a n ; Öm er Paşa, L o rd


R a glan, S a in t A r n a u d v e maiyetleri

3050
Ö m e r Paşa kumandasında olarak T u n a boy­
larında kalmış, bir kısmı Karadeniz kıyıla­
rının muhafazasında bırakılmış bulunduğun­
dan Osınanlılar b u savaşa şimdilik yedi bin
kişilik bir tümenle katılıyordu. Bununla b e­
raber b u tümen baştan sona seçme, çok iyi
yetiştirilmiş askerlerden mürekkepti. Fransız
birlikleri dört, İngiliz birlikleri üç tümen ve
bir tugay halinde teşkilâtlanmışlardı.
Diğer taraftan hazırlıkların Ruslar tara­
fından anlaşılmaması için de Dobruca’da bir
oyalama taarruzunun yapılması düşünüldü.
B u oyalama taarruzu bir Fransız fırkası ile Eski G ö z lö v e ’den bir görünüş
Yu suf Paşa kumandasındaki aşiret kuvvet­
leri tarafından yapıldı ise de harekât hede­
den m ürekkep General Boske (Bosquet)
fine ulaşamadı, neticesiz kaldı. Birliklerde
grubu; b un u n vazifesi iki kol halinde hare­
başlayan kolera salgmı ve sıtma yüzünden
kete geçip A lm a suyunu ağzından ve biraz
Fransız fırkası 2-750 kişi kaybetti. Otuz bin
daha yukarıdan geçm ek ve o taraftan K u ş ­
mevcutlu Yusuf Paşa kuvvetleri ise üç bin
lara hü c um etmekti.
atlıya indiler.
2 — Ortada iki Fransız tümeni; bunlar
13 eylül 1854 günü V a rn a ve Balçık’tan
iki kadem e halinde kuzeyden suyu geçerek
yola çıkan b u kuvvetler 14 eylülde Kırım’ın ilerliyeceklerdi.
batı kıyılarında ve Sivastopol’ün kuzeyinde 3 — Sol kanatta İngiliz kuvvetleri gru­
bulunan A lm a nehrinin mansabiyle onun bu: bunların bir tümeni önde, bir tümeni
kuzeyindeki Gözleve (Eupatoria) kasabası ikinci hatta bulunacak, bir tümeni de sol
arasında Eskihisar (Aldford) m evkii civa­ kanat sol gerisinde ihtiyatta kalacaktı.
rında karaya çıkarıldılar. B u ihraç hareketi M evcut stratejik durum a göre, müttefik
ve ordunun yola çıkma hazırlıkları beş gün ordusunun en hafif tarafı, sağ kanattı. Fena
sürdü. 19 eylülde müttefik ordusu Sivasto- bir politikacı olduğu kadar fena bir asker
pol’a doğru yürüyüşe geçti. olduğunu d a ortaya koyan Mençikof, b u nok­
R u s amirali, Şinob’da hasara uğrayıp taya pek güvendiği kazak süvarileriyle h ü ­
henüz tamir olunam ayan donanmasıyle karşı c um etm em ek hatasına düştü. Sağ kanad
çıkmağa cesaret edememiş, limanın ağzını suyu aştıktan sonra A h m e d Paşa k u m a n da ­
k apam ak için gemileri batırmakla iktifa et­ sındaki Osm anlı tümeni sağa doğru açıldı.
mişti. Yanlış davranışları ve uzlaşmaz karak­ Karşısına çıkan R u s kuvvetlerini sert bir
teriyle bu savaşın çıkmasına sebep olan çarpışma sonunda yenerek Ulukol -Acıbulak
Prens Mençikof, elli bin kişilik bir ordunun istikametinde ilerledi. Ruslar, Telgraf tepesi
başında bulunduğu halde Sivastopol yolunu tabyasında şiddetle m ukavem et ediyorlardı.
kapamıştı. Gorçakof ise, yardımcı olarak General Boske kumandasındaki Fransız tü­
maiyetinde bulunuyordu. menleri yarlardan tırmanıp derelerden geçe-

A lm a savaşı

Müttefik ordu, dört beş


saatlik bir yürüyüşten sonra
A l m a nehrinin güneyindeki te­
pelerde gayet iyi şekilde tahkim
olunmuş siperlerde m evzi almış
olan Rus kuvvetlerine rastladı­
lar. Lâkin, b u sırada güneş b a ­
tıp ortalık karardığı için sava­
şa tutuşmadılar. O gece iki or­
d unun hazırlıklarını tam am la-
malarıyle geçti ve ertesi 20 ey ­
lül 1854 çarşamba günü m eşhur
A l m a m ey dan savaşı v u k u a gel­
di. Sabahleyin müttefik ordular
A lm a nehri gerisindeki R us
savunm a tertiplerine taarruz
için şöyle tertiplenmişlerdi:
1 — Sağ kanatta bir Os- Müttefiklerin K ırım ’da Eskihisar civarında karaya
manii ve iki Fransız tümenin- asker ihracı

3051
rek bu tabya müdaf ilerine yandan taarruzda zaferden sonra da hem en harekete geçile­
bulundular. B u n d an istifade eden merkez memiş, iki gün beyhude vakit kaybedilmişti.
grubu, A lm a yaylasına çıkınca Ruslar, Tel­ B u gibi hatalar orduda kum anda birliği b u ­
graf tabyasını terketmek zorunda kaldılar. lunmamasından doğuyordu. Müttefikler ordu­
B u sırada sağ kanad açığında ilerleyen O s ­ su bu hatalarını daha sonra verm ek zorun­
m an lı tümeni Sivastopol 3rolunu tehdit ettiği da kaldıkları müteaddit m eydan savaşların­
için, Ruslar savaşı bırakıp çekilmeğe başla­ da kanlarıyle Ödemişlerdir (A . Tevfik Gürel;
dılar. mağrur. Mençikof silâh ve ağırlıklarını Kırım savaşı, S: 88 ). Fransız birlikleriyle
terkederek kaçtı. hiç bir m evki ve sıfatı olmaksızın A lm a sa­
Süvari kuvveti en fazla olan sol cenah vaşma katılan Prens Napoléon hastalandığın­
İngiliz grubu bu sırada henüz A lm a suyunu dan İstanbul’a dönmüş ve Fransız sefaretha­
tamamen geçmemişti. B u grubun çok ihti­ nesine misafir edilerek tedavisine başlanmış­
yatlı ve ağır davranışı yüzünden kaçan Rus tır (Hayreddin; Vesaik-i Tarihiyye ve Siya­
ordusu takip edilemeyerek ana kuvvetleriyle siye,. S: 1 2 ).
çekilmeğe m uvaffak oldu. Ya ni savaş kaza­
Sivastopol’ü hedef tutan savaşlar olur­
nılmış, lâkin bir imha, muharebesi yapılama­
ken, bir müddet sonra Ş u m n u ’da bulunan ve
mıştı. Halbuki, bu kuvvetler, diğerleriyle
görüşünde ısrar eden Serdar Ö m e r Paşanın
birlikte aynı süratle ilerleyip Rus savunma
da Kırım’a geçmesi doğru görüldü. Hariciye
birliklerine sol taraftan taarruz etmiş ve
müsteşarı M a h m u d N e dim B e y bunu bildi­
İngiliz süvarileri bunların sol gerisine inmiş
ren emri kendisine tebliğ etti. Ö m er Paşa,
olsalardı, Osmaıılı tümeni Sivastopol yolunu
tutmuş olduğundan Ruslar çekilemeyerek yanındaki asker ve savaş malzemeleriyle
daha büyük çapta bir m eydan savaşını ka­ Varna’dan Kırım ’a geçmek üzere hazırlıklara
bul zorunda kalacaklardı. B u m eydan sava­ başladı. O n u n ayrılışı üzerine Rum eli k u ­
şını kaybedecekleri ise muhakkaktı. Böyle mandanlığına A nadolu ordusu müşiri İsmail
bir durumda ise, Kırım ve Sivastopol’ü m ü ­ Paşa, onun yerine de İstanbul ordusu m ü ­
dafaa edecek ordu kalmıyordu. Halbuki, çe­ şirliği ile birlikte eski Arabistan müşiri V a ­
kilen ordu, takip bile edilememişti. Nitekim sıf Paşa tayin olundular.

A lm a savaşı (Zamanında yapılmış resimlerden)

3052
Müttefiklerin yeniden ileri harekete ismi A İm a kahramanı olarak geçen Sent
A rn o ise tedavi için İstanbul’a götürülürken
geçmeleri, Sivastopol’ün tahkimatı yolda vefat etti (26 eylül).

A lm a zaferini kazanmış olan müttefik­ Taarruz istikametinin tayin edilmesi


ler ordusu, iki gün boş yere vakit kaybedip
düşmana rahatça çekilme ve yeni müdafaa Son durum a göre, Ruslar, Sivastopol’ün
mevzilerine yerleşme fırsatı verdikten sonra müdafaası için daha az bir kuvvet ayırmış
SivastopoFa d o ğ r u ' tekrar harekete geçti (23 ve asıl kuvvetleriyle yaya bir günlük mesa-
eylül). O gün Kaça ve ertesi, günü Belbek
(Belik) suları aşıldı. B u sırada hiç bir düş­
m a n mukavemetine rastlanmadı.
Sivastopol, giriş yeri dar olmakla bera­
ber oldukça uzun bir kara parçasının güney
kıyısmdadır. Müttefik ordusunun hedefi,
Belbek vâdisinden. Sivastopol koyuna inen
Çernaya suyu vâdisine geçmek sur'etiyle
şehrin kuzey tahkimatını kuşatmak ve Ba-
laklava iskelesine inerek SivastopoFa g ü­
neyden hücum imkânını hazırlamaktı. G ü ­
neydeki Kersonez yaylasına yerleşmek bu
hareketin başarılı olması için şarttı.
Ruslar, müttefiklerin, Kırım’a çıkarma
yapmalarından itibaren Sivastopol’ün tahki­
m i için büyük gayret harcamağa başla­
mıştı. Ancak, müttefikler ordusunun yalnız
kuzeyden ' geleceğini tahmin ettiklerinden
daha ziyade kuzey istihkâmlarına önem ver­
mişlerdi. Simdi, güneyden de ilerlediklerini
görünce, bu sefer güney tahkimatına e h e m ­
miyet vermeğe başladılar. K ü ç ü k ve büyük
limanlara hâkim bulunan Karabilnaya tab­
yaları, siperlerle birbirine bağlandı. Önleri­
ne, mazgallı istihkâmlar yapıldı. B u tabya­
lardan limandaki gemiler ve karşı kıyı ateş R u s amirali Kornilof
altına alınabilirdi. Bunların doğusundaki te­
pede bulunan Malakof tabyasının sağ ve so­ fede bulunan. Bahçcsaray’a çekilmiş bulun­
lunda kat kat istihkâmlar vücuda getiril­ duğundan müttefikler ordusu için iki hare­
mişti. Bunlardan maada, asıl şehir kısmı da ket tarzı bahis konusu olabilirdi:
tahkim edilmiş bulunuyordu. B ü y ü k limanın 1 — Düşm anın asıl kuvvetlerini hafif
ağzı daha bidayette batık gemilerle kapatıl­
mıştı. Ayrıca, karşılıklı Kostantin ve Alek-
sandı-r tabyalariyle de müdafaa ediliyordu.
A lm a savaşından sonra Sivastopol isti­
kametinde çekilen Prens Mençikof, rahatça
buraya gelmiş ve altı bin kişilik bir kuvvet
ayırıp Amiral Kornilof (Khornilof) k u m a n ­
dasında Sivastopol’ün müdafaasında bırak­
tıktan sonra kendisi asıl kuvvetlerle O s ­
manlIlar zamanında Kırım’ın idari merkezi
olan Bahçesaray’a çekilmişti. Amiral K orn i­
lof, batırılan gemilerin mürettebatı olan on
bin kişilik deniz erleriyle müdafaayı takviye
etti. Ayrıca, batırılmadan evvel yerlerinden
sökülen gemi toplarını da tabyalara yerleş­
tirdi. Böyleçe müttefiklerin kaybettikleri
zamanı Euslar kazanıyordu.
B u sırada Fransız birliklerinin k u m a n ­
danı olan General Sent Arno (Saint-Arnaud)
yakalandığı tifodan dolayı kumandayı terket-
m e k zorunda kaldığından General Kanirober
(Canrobert) b u vazifeyi üzerine aldı. Tarihe Bahçesaray’m eski bir resmi

3053
kuvvetlerle gözetlemek ve b ü y ü k güçle Si­ B u n u n üzerine savaş plânı yapıldı. İki
vastopol’ü muhasara ve zaptetmek. Fransız tümeni ile . Osmanlı tümeni Mençikof
2 — Sivastopol’ü hafif bir kuvvetle gö­ordusunu gözetlemek üzere Telgraf tepesi
zetlemek ve asıl kuvvetlerle M ençikof ordu­ ile Çernaya deresinin batı kıyısı arasında
sunun üzerine gidip onu mağlûp etmek. mevzi aldı. İki Fransız tümeni ile İngiliz
B u her iki şıkkın da faydalı ve m ahzur­ kuvvetleri, Sivastopol’ü n muhasarasına m e ­
lu tarafları mevcuttu. Birinci hareket tarzı mur. edildiler. M uhasara ordusu, kıyı ile İn-
seçilirse, bir günlük mesafede bulunan düş­ kerm an sırtları arasında yerleştiler. İngiliz
m a n ordusunun tehdit ve tesiri altında bir süvari tugayı Balkalava’da bulunuyordu. B u
muhasara hareketine girişilecek demekti. liman aynı zam anda ikmâl üssü olarak kul­
Bilhassa kaybedilen zam an d an istifade edi­ lanılacaktı. Do n an m anın bir kısmı burada,
lerek Sivastopol’ü n iyice tahkim edildiği a n ­ bir kısmı Kamışlı limanlarında demirlemişti.
laşıldıktan sonra b u hatalı bir davranış ola­
bilirdi. İkinci hareket tarzında da, düşmanın Sivastopol’ün denizden bombardıma­
savaşı kabul etmiyerek d aha gerilere çekil­
mesi, büyük bir oyalama stratejisine giriş­ nı, Rusların mukabil hareketi,
mesi, b u orduyu yorup yıprattıktan sonra Balaklava savaşı
mağlûp etmesi m ü m k ü n d ü .
Müttefik orduları kurmayları bir araya Müttefikler d on anm a ile Sivastopol’ü
gelerek birinci şıkkı tercih ettiler. Bunda, denizden sıkıştırmak suretiyle buradaki tab­
İrigilizlerin tesiri çok olmuştu. Ç ü n k ü onlar yaların susturulmasını ve hattâ düşürülme­
ne olursa olsun Sivastopol’ü n tahribini isti­ sini kararlaştırdılar. Şehir 26, 27 ve 28 eylül­
yorlar ve b u n u hedef tutan hareketleri ter­ de b u maksatla denizden ve karadan b o m ­
cih ediyorlardı. bardıman edildi. E kim in ilk günü bombardı­
m anlar şiddetle tekrarlandı. L â ­
kin, hiçbir tabya ne susturula-
bildi, ne d e düşürülebildi. Y a l­
nız iki müttefik gemisi R u s
mermileriyle ağırca zedelendi.
500 kadar deniz eri öldü. H u ş ­
ların da aynı derecede zayiatı
vardı. Ayrıca bir amiralleri
maktul düşmüş ve A m iral Kor-
nilof da ağırca yaralanmıştı
(Yüzbaşı Fevzi; 1853-55 T ü r k -
'¿ 2 R u s harbi).

V a r n a ’da bulunan bir F r an ­


sız tümeni ile bir süvari tugayı,
bu sırada Sivastopol’a celb
olunmuştu. M ençikof ise, dur­
m a d a n imdat almaktaydı. H a t ­
tâ bir tümeni Sivastopol’a sok­
m ağa bile m uvaffak olmuştu.
Ç ünkü, müttefik ordu v e do­
nanması Sivastopol’ü tam am en
kuşatamamış ve şehrin kuzeyle
bağlantısı hen üz kesilememişti.
Mençikof, İngiliz- ordugâhı
ile donanması arasındaki irti­
batı k esm ek için R u s generali
Lipranti kum andasında yirmi
bin kişilik bir kuvveti Çernaya
deresi istikametinden taarruz
ettirdi (25 ek im 1854). Balakla-
va’n m kuzey doğusundaki tepe­
lerde bulunan istihkâmlar, O s ­
manlI tümeni tarafından m ü ­
dafaa ediliyordu. Ç o k üstün sa­
yıda düşm an, b u siperlere bir­
Osmanlı ve müttefik donanmalarının Sivastopol denbire baskın şeklinde hücum
bombardımanını gösteren eskt bir resim edip bir kısmını ele geçirdi.

3054
İngilizİer, K on t Gardigan kumandasındaki m a d a n yardım gören ve takviye aian Rus
süvari tugayını ileri sürdüler. İskoç süvari­ ordusu ise, 90.000 kişiyi bulmuştu. B u ordu,
leri, kahram anca h ü c um etti. B u hücum, si­ müttefikler ordusunun Sivastopol’a h ü c um u­
perlenmiş piyadeye karşı idi. Ruslar, İngiliz- n a engel olmak ve sarılmış kuvvetlere yar­
leri top ve tüfek ateşiyle karşıladılar. Şid­ dım etmek için daha evvel taarruza geçmek
detli bir savaş sonunda, İngiliz tugayı tama­ kararındaydı. B u kararını, 5 kasımda tatbik
m en mahvoldu. Lâkin, düşm an da ağır za­ etti. 20 bin kişilik bir kolordu kuzeyden, 13
yiata uğramıştı. Ruslar, b u n u n üzerine nis- bin kişilik bir kolordu daha güneyden m u ­
betsiz derecede üstün kuvvetlerle Osm anlI­ hasara kuvvetlerine h ü c u m etti. B u kuvvet­
lara yüklendiler. Osmanlı birlikleri, gerekli ler, sisten faydalanarak ilerlemişlerdi. İngi­
m ukavem eti gösterdikten sonra sarılıp esir liz ileri karakolları püskürtüldükten sonra
olm am ak için Kadıköy istikametinde çekildi­ ileri sürülen R u s topçusu müttefik ordular
ler. Ruslar, OsmanlIları takip ettilerse de, karargâhını ateş altına aldı ise de Fransız­
evvelâ İngiliz ve sonra Fransız süvarisinin ların tam yerinde bir taarruzu karşısmda
yardıma gelmesiyle b u ilerleyiş durduruldu. R u s kolorduları çekilmek zorunda kaldılar.
Sonra İngiliz birlikleri Kadıköy, istikametin­ Rusların Sivastopol’dan limana doğru, yap ­
de taarruza geçti. B u taarruz, Fransız birlik­ tıkları bir taarruz da böylece akim bırakıldı.
leri tarafından d a desteklenince, Ruslar B u savaşlarda dokuz binden fazla Rus askeri
mağlûbiyeti kabul ederek çekilme zorunda ölmüştü. İngilizlerin zayiatı iki bin altı yüz,
kaldılar. Fransızların ise bin sekiz yüzdü. Lord Rag-
B u suretle M ençikof’u n düşündüğü plân lan’m , Mençikof’un böyle bir taarruzunu
tatbik olunamadı. um m am ası yüzünden gafil avlanması, kale­
den çıkan kuvvetlerin İngilizleri iki ateş
İnkermaa savaşı arasına alması, İngiliz zayiatının fazla olma­
sına sebep olmuştu. M am afih, Fransız bir­
K asım ayı başlarında Kırım’daki mütte­ likleri yetişinceye kadar İngilizİer kahra­
fikler ordusunun m ev cudu şöyle idi: m anca dayanmışlar, sonra onlarla birleşip
Fransız ordusu 40.000 kişi, İngiliz ordusu düşmanı geri atmağa m uvaffak olmuşlardı.
24.000 kişi, Osmanlı ordusu 5.000 kişi. D u r ­ Mençikof, b üyük bir itina ile hazırladığı

M m
ıM s P lf lİ !
B a la k la v a savaşı (Z a m a n ı n d a yapılm ış bir resim den)

3055
piânınıri muvaffak olamaması vé Küsİarin sefarethaneye gitmesi hatıra gelmediğinden
bir tek savaşta ordularının onda birini ka y ­ herkes şaşırmıştı.
betmeleri üzerine kederinden hastalanmış­ Bir müddet sonra sefarethaneye giden
tır. Böylece, emrindeki kuvvetlerle Sivasto­ Sultan Abdülmecid, . Seryaver E d h e m Paşa
pol’ü kurtaramıyacağını anlamış bulunu­ ile tercüman Şefer hazır olduğu halde Prens
yordu Napoléon ile mülâkatta bulunmuştur. Prens
Napoléon, İnkerman muharebesine kadar
olan olayları Zat-ı Şahaneye izah etmiş, A b ­
İstanbul olaylan; Padişahın Fransa
dülmecid de alâka ile dinlemiştir. Mülâkatm
sefarethanesine gitmesi, sadarette sonunda Prens Napoléon Padişahı Fransa’ya
dâvet etmiştir. B u davete karşılık Sultan
yapılan değişiklik
Abdülmecid her n e kadar bir vaadde bulun­
Abdülmecid, Balaklava ve İnkerman mamışsa da ertesi günü sulhün takarrürün­
muharebelerinin müttefikler lehine sonuç­ den sonra Fransa’y a bir seyahat tasavvurun­
landığını 1854 senesi kasım ayı sonlarında da olduğunu bazı bendegânına söylemiştir.
bir C u m a selâmlığında Fransa sefareti baş Prens iki aydan ziyade Fransa sefaret­
tercümanı Şefer’den öğrenmiş ve haberden hanesinde kaldı. O sırada sefir. yoktu. Bir
pek m em n u n kalan Padişah tercümana Prens maslahatgüzar vardı. Prensin salâhiyeti ol­
Napoléon’u ziyaret etmek arzusunda bulun­ madığı halde kumandanlara müdahalesi ve
duğunu bildirmişti. Prens Napoléon ertesi harb hareketlerini tenkidi, sefaret m uh ab e­
günü Şefer’i saraya göndererek arzı teşekkür ratına el atması dedikoduyu mucip olduğun­
eyledi. A n c a k Şefer, Padişahı saraydan çık­ dan imparator kendisine Paris’e dönmesi e m ­
m a k üzere bulmuş, atlar da hazırlattırılmış rini vermişti.
olduğundan sefarethaneye gerektiği şekilde Sadrıâzam Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşa
karşılanması için Padişahtan hiç olmazsa iki azil edilip yerine Mustafa Reşid Paşa dör­
saat kadar hareketinin geri bırakılmasını düncü defa olarak Sadaret m akam ına geti­
rica etmiştir. Esasen sefarethanede fevkalâ­ rilmesine (23 kasım 1854) sebep, M e h m e d
de bir hazırlık da yapılacak değildi. İmkân E m in Paşanın selefi Mustafa Nailî Paşa gibi
ve zaman yoktu. O zam ana kadar Padişahın Hariciye Nazırı ile geçinmemesi olduğu ka-

irtkerman savaşı (Zamanında yapılmış bîr resimden)

3056
(

Sultan Abdülmecid ve Kırım H a r b i ’ne iştirak eden yabancı ordular ku m and anları

Ortada Sultan Abdülmecid ve sağında da Serdar Ömer Paşa görülmektedir.


dar olağanüstü önem kazanan bu devirde m a yapılalı beş aya yakm bir zaman olmuş,
hükümetin başında Mustafa Reşid Paşanın bir çok kanlı savaşlar geçmiş ve hepsi müt­
bulunmasının Hünkâr tarafından da arzu tefiklerin zaferi ile sona ermişti. B u savaş­
edilmesiydi. Çünkü, Sadrıâzam kim olursa lar ve bulaşıcı hastalıklar oldukça zayiata
olsun, Mustafa Keşid Paşanın onunla normal sebep olmuş, arasıra takviye kıtaları gel­
işbirliği halinde çalışmasına imkân yoktu. mişse de Fransız ve İngiliz ordularının
B u sırada kendi hizmetinden de müstağni memleketlerinden çok uzaklarda savaşma­
kalınamıyaeağından Sadaret makamına ge­ ları yardımın gerektiği kadar yapılama­
tirildi. B u iki zat arasında böylece başlamış masına sebep olmuştu. Halbuki Ruslar,
olan münaferet, ömürlerinin sonuna kadar kendi memleketlerinde savaştıkları için i ş e ­
devam etmiştir. dikleri kadar takviye alıyorlardı. B u savaş­
larda baştanberi bilhassa İngilizlerin zayiatı
Politik olayîar, Avustuya’nm yeni tu­ çok olmuş ve mevcutları yan dan aza düş­
müştü. Bun u n üzerine 3 şubat 1855 tarihinde
tumu, Piyemonte’nin müttefiklere ka­
Osmanlı devleti ile İngiltere arasında bir
tılması, Osmanh -ingiiiz askerî anlaşma yapıldı. Buna göre Osmanlı devleti
anlaşması İngiliz ordusuna yirmi bin asker verecekti.
Bunların subayları İngiliz olacak ve bu su­
Rusya'nın müttefiklerle baş edemiyeceği baylar Osmanlı askerine kum anda ettikleri
yavaş yavaş anlaşılmağa başlayınca, Avus­ müddetçe Osmanlı subaylarının haklarına
turya çaresiz tarafsızlık politikasından uzak­ sahip bulunacaklardı. Osmanlı askerleri bu
laşmak zorunda kaldı. Savaşa fiilen katılma­ sırada İngiliz ordusunun nizamlarına tâbi
ğa niyeti bulunmamakla beraber, Fransa ve bulunacaklar, kendi ordularının üniformala­
Ingiltere ile mühim konularda anlaşmak ih­ rını giyeceklerdi. Yalnız bu üniformanın
tiyacını duydu. Buna göre Avusturya da Rus­ rengi İngiliz askerlerinkine uyacaktı. O s ­
ya ile yapılacak barış andlaşmasma dahil m a n l I birliklerinin elbise, silâh ve aylıkları
edilecek, buna karşılık geçici şekilde işgal İngiltere tarafından verilecek, dinî örf ve
altında bulundurduğu Memleketeyn’i yeni
âdetlerine karışılmıyacak, savaş sona erince
bir Rus istilâsından koruyacak, lâkin gerek­
terhis ve iade olunacaklardı.
tiğinde müttefik ordularının burada harekât­
ta bulunmalarına engel olmıyacaktı. Bir bakıma İngilizler, t>u suretle daha
Kırım harbi başlarken İtalya millî bir­ az İngiliz askerinin ölmesini temin etmek
liğini kurmak ve büyük devletler araşma istiyorlardı. Lâkin bu askerler, İngiltere’yi
karışmak niyet ve arzusunda idi. Piyemonte değil, Osmanlı imparatorluğunu savunacak­
(Sardenya) kralı İkinci Viktor Emanuel, bu lardı. Üstelik, bu savunmanın bütün masraf­
savaştan istifade ederek İngiliz ve Fransız­ larını da İngiltere yükleniyordu. Babıâli ise,
larla Torino and-
laşması imzalandı
(26 ocak 1855). B u
andlaşma hem te­
dafüi, hem de te­
cavüz! idi. Piye­
monte, bu suretle
müttefiklerle Rus­
ya arasında geçen
savaşa fiilen katıl­
mayı kabul ediyor­
du. Viktor Emanuel
bu sayede gayele­
rinin tahakkukuna
bir kısım İtalyan
topraklarını işgal
altında bulunduran
Avusturya’nın en­
gel olmasını önle­
meyi, bu konuda
Fransa ve İngilte­
re’nin yardımını te­
min etmeyi de
umuyordu. Sultan A b d ü lm e c id ’in A y aso fy a’da bir c u m a selâmlığı
Kırıma çıkar­ (Z a m a n ı n d a yapılmış bir resimden)

3057
hareketlerini durdurur gibi ol-
muştu. A v r u p a ’da politik faali-
yetler b u n un tersine olarak hı-
zını artırmış bulunuyordu. Müt-
¿s tefikler ise, .Ruslara son darbe-
^ m dirm eye hazırlanmaktay-

|||^1||. '¿¡M * • Aldığı emir üzerine T u n a


i§P | • ° ¥• -f’ ' "'İ- r ■■£‘-r:'■
'■M :!■ li' boyundaki askerî birliklerle Kı-
r '- M { 9 H j lİ-î-Ş^ ' Î : » ; $ rım’a geçmiş olan Ö m e r Paşa.
?'*Ûİl\ ' '•-.vi- ' v,v> 'fi '*"* 'V'SR/- tutarı yirmi bin kişi olan iki
*xV'' Osmanlı ve bir Mısır tümeni ile
’i G ö z l e v e ' y e gelmiş bulunuyordu
.V. «d»«.* a ve bundan sonraki harekâtın
idaresi için büyük önem taşıyan
|||F- Gözleve'yi tahkime başlamıştı

ö i r W - f ■jpK (O c a k 1855). Rusiar tarafından


Öpatorya diye anılan bu yer,
■ '“ -■-■■’ : \ müttefik ord-jlannm Kırım'a
ihraç bülgesiydi. İlkbaharda
Abdüimecİd devrinde Fransız elçiliğinde bir balo başlaması düşünülen savaş ha­
reketlerine üs vazifesini göre-
■_ ' _ .■ çekti. Burada evvelce küçük bir
b u buhranlı zam anda böyle bir teklifi red Fransız müfrezesi vardı. 3 u n u n karşısında
edemezdi. ise, bir kısım R u s süvarisi bulunuyordu.

Kış aylarında Kırım olayları, Ruslann Osmanlı ordusunun Gözleve’ye gelişi ha­
ber alınınca, R u s hüküm darı buradaki k u v ­
Gözleve’ye hücumu
Hücumu vetlerin bir çenber içine alınmasını, b u su­
retle ileri hareketlerine engel olunmasını ve
İnkerman savaşından sonra o sene pek m ü m k ü n olursa denize dökülmesini General
erken gelen ve şiddetle bastıran kış, savas
savaş Varangeli’ye emretti. B u kuvvetlerin ilerle­
yip R us ordusunun bağlantı yollarını kesm e­
sinden korkuluyordu. Evvelce burada iki K a ­
zak süvari alayı, bir mızraklı süvari tümeni
vardı. Varangeli, bir Dragon tümeni ve yir­
m i dört piyade taburu daha getirdi. Osmanlı
mevzilerini inceledikten sonra bir h ü c u m
mes’uliyetini üzerine alm ak istemiyerek m ü ­
dafaada kalınmasını ileri sürdüyse de teklifi
kabul edilmeyip -bu vazifeden alındı. Yerine
topçu kumandanlarından General Hrolof ta­
yin edildi. Taarruza iştirâk edecek kuvvet­
ler, hepsi otuz bin kişi. tutan yirmi iki piya­
de taburu, yirmi dokuz süvari bölüğü şek­
linde teşkilâtlandırıldı. Top sayısı ise 105 di.

Rusiar, Osm anlı mevzilerine karşı ev­


velâ şiddetli bir topçu ateşi açtılar (17 şubat
1855). B u ateş, daha sonra Osm anlı kuvvet­
lerinin sol kanadında toplandı. B u n u m ütea­
kip, Rus sağ kanadı taarruza geçti. Dü şm an ,
Osmanlı hatlarına yüz metre mesafeye k a ­
dar sokuldu ise de, şiddetli piyade ateşiyle
durduruldu. S a v a ş . gemileri de denizden top
ateşiyle Osm anlı piyadesini destekliyorlardı.
Nihayet, süngü hücum uyla R us taarruzu püs­
kürtüldü.

İkinci bir R u s taarruzu, Osm anlı m ü d a ­


faasının sağ kanadıyle merkeze doğru baş­
P iy e m o n te (Sardenya) kralı ladı. B u da Osmanlı piyadesinin m untazam
İkinci Viktor E m a n u e l ve tesirli ateşi karşısında durdu. Arkasm-

3058
dan, Osmanlı süvarisi hücum a kalktı. R u s ­ runun hazırladığı zehiri içip intihar ettiği de
lar, b u h ü c u m u ancak ihtiyat kuvvetleriyle rivayet edilmiştir (İsmail H a m i Dânişmend:
karşılayabildiler. Hrolof, tehlikeli durum a İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi; C : 4, S:
düşen m erkez koluna çekilme emri vermek 164). Yerine b ü yü k oğlu İkinci Aleksandr
zorunda kaldı. Çekilme daha sonra bütün geçti. M ençikof azledilip başkumandanlığa
Rus kuvvetlerine sirayet eden bir bozgun Gorçakof getirildi.
halini aldı.
İİk kadın hastabakıcının gelişi, Piye-
Bütün memleket, bahusus İstanbul halkı
uzayıp giden Kırım savaşının bezginliği için­ monte ile Osmanlı devleti arasında
de cepheden gelen b u zafer haberine sevi­
yapılan anlaşma
nirken, 28 şubat 1855 de her tarafta az çok
şiddetli hissedilen bir zelzele oldu. İki gün
Şiddetli savaşlar sonunda Kırım cephe­
sonra Bursa’n m harab olduğu haberi payi­
sinden gelen ağır yaralılar ve bulaşıcı has­
tahta geldi ve u m u m î bir teessür uyandırdı.
talığa yakalananlarla hastahaneler ve Seli­
Ç ü n k ü Bursa’da n e kadar cami, türbe, han,
miye kışlası dolup taşmıştı. Bak ım iyi de­
h a m a m varsa zelzelenin ağır tahribatına uğ­
ğildi. Nihayet 12. mart 1855 de Selimiye kış­
ramış; kervansaraylar, konaklarla birlikte
lasına ayak basan gönüllü hastabakıcı Flo­
orta ve fakir tabakanın evleri de yıkılmış,
rence Nightingale burayı yeniden düzene
büyük m a l ve can kaybı olmuş, meşhur ka p ­
koydu, kendi gayreti ile âdeta yeniden bir
lıcaların suları kaçmıştı.
hastahane kurdu. H e r taraf pislik içersinde
A z sonra yayılan yeni bir havadis, sulh idi, evvelâ temizliğe önem verdi, koğuşları
için yeni ümidler yarattı.

Rus Çar’ı Birinci


Nikala’nın ölümü :: hp§§6
Cepheden gelen hezimet ha- f| ■
beri, Petersburg’u altüst etti. *-
Çar Nikola için b u pek b ü y ü k
bir darbe idi. Yalnız Osmanlı
ve m üslüm anlarm değil, insan
İÜ FvSM

?.
iSpff
m
haklarının da b ü y ü k düşmanı
olan b u müstebit hüküm dar )’ ’
hasta bulunduğu halde, doktor- '
larm ihtarına kulak asmadan
bir sinir buhranı içinde yata­ ¡ M
ğından kalkıp sıfıraltı 20 dere­
cede askerlerini teftiş etti. H a s ­
talığı arttı ve nihayet öldü (2
mart 1855). «N am u su n u temizle­
m e k için» kendi emriyle dokto­ Kırım harbinde O sm anlı o r d u s u n u n bir y ü rü y ü ş kolu

. - .

! İ ■ i ■ ; S 1 1 .iiilfi II
IBİİ^ l ■¡f ¿g- ggp

K ırım h arbin e gidecek Osm an lı birliklerinin bir geçit töreni

3059
tanzim etti. Tarihte ilk kadın hastabakıcı 3 — Piyemonte devleti tablasına, Fransa
olarak adı geçen -b u gayretli ve şefkatli in­ ve İngiltere tab’ası gibi m uam ele edilecekti.
sanin çalışmalarıyle burada kazandığı şöhret 4 — B u andlaşma taraflarca en çok altı
kısa zamanda bütün dünyaya yayıldı. hafta içinde tasdik olunacaktı (M a h m u d
Torino andlaşmasmdan (26 ocak 1855) M e s ’ud:. Mecmua-i M uahedat, C: 1, S: 129).
sonra Piyemonte ile OsmanlI imparatorluğu
arasında da bir ittifak andlaşması imzalan­ Üçüncü Napolyon’un Kırım’da
mıştı (15 mart 1855). B u andlaşma, Torino
kumandayı eİe almak istemesi
andlaşm asm m normal bir sonucudur. Dört
maddelik olan andlaşm anm esasları şun­ Üçüncü Napoléon, pek uzayan Sivastopol
lardı: muhasarasını biran evvel sona erdirmek için
1 — Piyemonte kralı, savaş yerine asker Kırım’a bizzat gitmeyi kurdu. Hattâ, ikameti
göndermeyi taahhüt ediyordu. için alınacak tertibata nezaret' etm ek üzere
2 — ' Piyemonte askerlerine, Fransa ve saray müdürü BeviPi İstanbul’a gönderdi. B u
İngiltere askerleriyle her hususta eşit m u a ­ zat sefaret tercümanı vasıtasıyle Abdülm ecid
melede bulunulacaktı. ile hususî şekilde görüştü. Bevil, imparatorun
İstanbul’a zevcesiyle birlikte gelip onu b u ­
rada bıraktıktan sonra Kırım’a gideceğini
söylemişti. B u n u n üzerine. Baltalimanı kasrı
hazırlandı. İmparatoriçe Ö ieni’nin karyolası­
na baştanbaşa incilerle süslü cibinlik kondu.
Daireleri, Osmanlı sarayının en değerli ve
yabancıların, hattâ saray halkının bilmediği
ve görmediği eşya ve mobilyalarla döşendi.
(Hayreddin: Vesaik-i Tarihiyye ve Siyasiye,
S: 17).
Üçüncü Napoléon’un bu kararı, bir çok
dedikodulara sebep olmuştu. E n fazla Prusya
kuşkulandı. Bismark, onun İstanbul’u almak
ve burada «Lâtin Hüküm eti» k urm a k niye­
tinde bulunduğunu iddia ediyordu. İmpara­
tor, 16 nisanda Lo nd ra’ya gelmişti. Ingiliz
hük-ûmeti kendisini, Kırım seyahati düşünce­
sinden vazgeçirdi. Londra onu n bu yolculu­
ğunun Osmanlı devleti nezdinde Fransa n ü ­
fuz ve itibarının artmasına sebep olmasından
korkuyordu. Üçüncü Napoléon’a kendisi K ı ­
rım’da iken muhaliflerinin Fransa’da baş kal­
dırabileceği, hattâ doğru veya yanlış da olsa,
Kırım’dan gelecek bir mağlûbiyet haberinin
tahtını tehlikeye koyabileceği söylenmişti.

Reşid Paşanın istifası ve sebebleri,


Viyana konferansı
Rusların Gözleve taarruzundaki başarı­
sızlığından sonra Kırım’da harb hareketleri­
nin hafifçe durakladığı sıralarda, Sadrıâzam
Kırım savaşları sırasında Mustafa Reşid Paşa istifa etti (2 mayıs 1855).
İstanbul’a gelerek has- Yerine, o esnada V iyana’da bulunan Hariciye
tahane haline k o n u lm u ş Nazırı Âli Paşa tayin olundu. O gelinceye
bu lu n a n m uhtelif b i n a ­ kadar Sadaret m akam ına Maliye Nazırı
lardan Selim iye kışla­ Şefik Paşa getirildi. Âli Paşanın İstanbul’a
sında vazife alan ilk k a ­ gelip işe başlaması ise, 17 haziranı bulmuştur.
dın hastabakıcı İngiliz
Mustafa Reşid Paşanın Sadaretten istifa­
Florence Nightingale
sının görünüşteki sebebi, Mısır valisi Said
yaralıların başında ve
Paşanın, Süveyş kanalının kazdırılması imti­
jıda son resimlerin­
yazını Fransız diplomatlarından Ferdinand
d e n biri.
dö Leseps’e vereceğini hisseden İngilizlerin
Sadrıâzamı sıkıştırıp buna engel olmak için
Said Paşanın eniştesi bulunan Meclis’i Vâlâ

3060
Reisi Yusuf Kâmil Paşaya bir mektup yaz­
dırarak Mısır valisini bundan vazgeçirmeğe
çalışmalarının Fransa tarafından haber alın-
masıydı. Fransız elçisinin H ü kü m d ara vaki’
şikâyetleri üzerine Mustafa Reşid Paşa S a ­
daretten ayrılmayı doğru bulmuştu.
Halbuki, meselenin diğer bir cephesi de
vardı. B u sırada Avusturya'nın idare ettiği
büyük bir diplomatik faaliyet h ü k ü m sür­
mekteydi. Avusturya Hariciye Nazırı, 1855
yılı ocak ayı ortalarında İstanbul elçisi va-
sıtasıyle Babıâiiye başvurup barışın tekrar
kurulması için Rusya'nın dört şarta, yani
Eflak ve Boğdan’m b ü yü k devletlerin müşte­
rek himayelerine alınması. Tuna'da gemi iş­
letme serbestliği usulünün kabulü, K ara de­
niz’in tarafsızlığı ile Osmanlı devletinin top­
rak bütünlüğünün tanınmasına karşılık b u n ­
lara ait imtiyazların yenilenmesi şartlarına
razı olarak Gorçakof’a buna dair devleti ta­
rafından yetki verildiğini bildirmişti. İngil­
tere, Fransa ve Prusya elçileri de Viyana'da
toplanacaklardı. B u n u n üzerine Viyana elçisi R us Çarı İkinci A îek sa ndr
Ârif Efendiye ruhsatname gönderilmişti
(Hayreddin; Vesaik-i Tarihiyye ve Siyasiyye, naşmak istemiyordu. Ârif Efendinin fransız­
kitap 1, S: 95). Lâkin başlayan müzakereler ca bilmemesi, her mesele hakkında m erkez­
türlü ilerleyemedi. Bilhassa Rusya, Kara- den talimat istemesi müzakereleri büsbütün
tarafsızlığı meselesine katiyen ya- uzatıyordu. Nihayet, Hariciye Nazırı Meh-

K irim harbi sırasında İngiltere kraliçesi Vikto rya He Fransa imparatoru


üçüncü N a p o ly o n bir arada.

3061
giltere ve Fransa delegeleri çıkmaza giren
konferansı terkedip gitmişlerdi.
Mustafa Reşid Paşa, bu konferansta biz­
zat bulunmayı arzu ettiği gibi, Abdülm ecid
de böyle istiyordu. Hattâ, onu götürmek ve
Âli Paşayı getirmek için bir vapur hazırlan­
masını bile irade etmişti. Mustafa Reşid Paşa
da yola çıkmağa hazırlanıyordu. B u sırada
konferansın dağıldığı ve V iy a na ’dan Paris’e
dönen Fransa Dışişleri Bakanının da b u y ü z­
den bakanlıktan ayrıldığı haberi geldi (Hay-
reddin: Vesaik-i Tarihiye ve Siyasiye; Kitap
3, S: 101). B u n u n üzerine tabiatiyle Mustafa
Reşid Paganın V iy ana’ya hareketi geri bıra­
kıldı.

Ali Pa§a -Stradford

Diğer taraftan Âli Paşanın Sadarete gel­


mesi, Fransa’yı m e m n u n etmişti. B u zatın
bilhassa İstanbul’da büyük bir nüfuz _kazana­
rak her i?e müdahaleye başlayan İngiltere
elçisi Stradford’u sevmediği biliniyordu. H a ­
kikaten Âli Paşa, elçinin kudret ve diraye­
tini, hattâ Osmanlı devleti ha k k m da k i iyi ni­
yetlerini kabul etmekle beraber, onu çok ki­
birli ve fazla haris bulurdu. Babıâlinin saray
tesirinde . bile bulunmasına tahammül ede­
M us ta fa Resi d P aşa
mezken, bu elçinin her işe karışmasını veya
karışmak istemesini hoş görmez, buna ta­
h am m ül edemezdi. Osmanlı hükümetlerinin
m e d E m in Âli Paşa, fevkalâde salâhiyetle ^de­ kuvvetli, müstakil ve itibarlı olmasına taraf-
lege olarak konferansa gönderildi. Ârif
Efendi, onun maiyetinde bulunacaktı. B u n a
rağmen yine müzakereler yürümedi. A v u s ­
turya’nın d u ru m u şüphe uyandırıyor, İngil­
tere ise b u devlete esasen itimad edemiyor,
Stradford, Avusturya’yı düşm an tarafı tut­
makla açıkça itham ediyordu. Fransa, uza­
yan savaştan şikâyetçi olduğu için barışın
bir an evvel geri gelmesini istemekteydi.
B u n a mukabil İngiltere, Sivastopol'ün zapt
ve tahribinden evvel bir barış istemiyordu.
Mustafa Reşid Paşanın İngiltere politikasına
bağlı bir .taraftar bulunmasına karşılık Âli
Paşa, Fransız politikasına taraftardı. M ü z a ­
kerelerde Fransa’nın tarafını tuttuğu takdir­
de, İngiltere’nin yalnız kalması ihtimali
vardı.

İşte b u yüzden Kâm il Paşaya yazdırılan


m ektup meselesini bahane ederek Mustafa
Reşid Paşanın istifası sağlanmış ve hem en
Âli Paşanın yerine Viy ana kongresi üyeliğine
tayin olunmuştur. Esasen kendisi daha evvel
Âli Paşanın gönderilmesini de pek arzu et­
memiş,. işi bir m üddet sürümcemede bırakmış
ve hattâ b u yüzden Hariciye Nazırı ile ara­
ları biraz daha açılmıştı.

Âli Paşa, Sadaret m akam ına tâyin edüip


İstanbul’a dâvet edildiği zam an konferans
tesadüfen inkıtaa uğramış bulunuyordu. İn­ M eh m e d E m in Âli P aşa

3062
K f f Z /A A

ISTIHKAfiA V E TABYEÛ 3Z.

Krrım ve Sivastopol m uharebelerini gösteren kroki

3063
tardı. Bir çok milletlerden bir araya gelmiş yer sarsıntısına aldırmayarak senenin başın-
imparatorluğun ancak b u sayede doğru d ü­ danberi ordularını takviye etmekle meşgul
rüst idare edilebileceği kanaatinde bulunu­ idiler. Menekşeler solmadan evvel Sivasto­
yordu. pol’ü almak istiyorlardı (A . Slade - A . Rıza
Viyana konferansı neticesiz kalınca, m u ­ Seyfi tercümesi; Türkiye . ve Kırım harbi;
harip devletler barışı kurm ak için müşterek S: 230).
düşmanı bir an evvel yenmekten başka çare 1855 martında Fransız ve İngiliz ordula­
kalmamış olduğunu bir daha anlamış bulu­ rının kuvveti OsmanlIlarla birlikte 145 bin
nuyorlardı. B u n u n için cephedeki kuvvetle­ kişiyi bulmuştu. H a r b sahasına tabya edilen
rini m ü m k ü n olduğu kadar arttırmağa çalış­ çeşitli topların sayısı da 500 kadardı ve her
tılar. top için 500 atımlık m erm i vardı. Ayrıca ik­
mâl işlerini çabuklaştırmak üzere de Balak-
Savaşı bitirmek için müttefiklerin lava’dan ordugâha kadar bir demiryolu dö­
aldıkları tedbirler, yılın ilk şenmişti.
1855 yılı ilkbahar m a kadar noksanlarını
çarpışmaları
tamamlamaya çalışan müttefikler Sivasto­
Müttefikler ise, imparatorluğun her ta­ pol'ün zaptı için m untazam muhasara plânı
rafında büyük üzüntüyü mucip olan Bursa içinde örümcek ağına çevirdikleri mevzile­
rini Ru s tabyalarına gittikçe
yaklaştırdılar. Fransızların B e ­
yaz kale tabyasına, İngilizlerin
Redan ve Çernaya (Karasu) ya
karşı yaptıkları taarruzlar, R u s ­
ların sık sık başvurdukları çıkış
hareketleri hep mevzii savaş
faaliyetleri halinde kaldı. B u n ­
ların en m ühim m i, 22/23 mart
gecesi General Hrolof’un sekiz
bin kişilik kuvvetle Yeşil tepe­
den yaptığı çıkış hareketidir.
B u hareket, Ruslara 1400 ölüye
mal olarak neticesiz kalmıştı
(A . Tevfik Gürel; Kırım savaşı,
S: 95).

B u sırada, müttefik ordula­


Müttefik kum and an ları (soldan) Pefisiye,
rının kuvveti, en yüksek dere­
Raglán savaş yerinde
cesine varmış bulunuyordu. H er
biri dörder tümenden mürekkep
iki kolordu ile bir ihtiyat kolor­
dusu şeklinde tensik edilen
Fransız birlikleri 75 bin m evcu­ í*
d u bulmuştu. İngilizler de beş
altı bin kişilik bir takviye al­
mışlarsa da, soğuk . ve hastalık
yüzünden verdikleri kayıplar­
dan kuvvetleri 27 bin kişi kal­
mıştı. Ayrıca Gözleve’de bulu­
nan Ö m er Paşa kuvvetleriyle,
İstanbul’daki bir Mısır tümeni­
nin Sivastopol’a getirilmesine
karar verilmişti. Kuvvetli bir
bombardımanla düşm an tahki­
matının tahrip edilip Rus ordu­
sunun taarruza m ecbur bırakıla­
cağı ve kat’î zaferin de b u or­
Öm er Paşa, Pelisİye arasında savaşın yönetim i d un un yenilmesiyle elde edile­
üzerinde bir gö rü şm e ceği umuluyordu.

3064
Kerç’e ilk çıkartma teşebbüsü ve Sivastopol’ün hücumla alınmasına ka­
kumandanlar arasında ihtilâf, rar verilmesi, Malakof tabyası taarruza
Kerç’in alınması
Müttefikler daha evvel Sivastopol’ü kat’î
bir muhasara altına aldıktan sonra kendili­
İngilizler, Rusların A z a k denizindeki k u ­
ğinden düşmesini beklemeğe karar vermiş­
zey iskelelerden istifade ederek Kırım’daki
lerdi. Kanrober (Canrobert) bilhassa b u fi­
kuvvetlerini besleyen ikmâl yollarının kesil­
kirdeydi. General Pelisiye (Pelissier) ise,
mesini teklif ettiler. Fransız başkumandanı,
b u n un vakit kaybetmekten başka bir şeye
kuvvetleri şimdilik dağıtmanın doğru olma­
yaramadığı düşüncesindeydi. İngiliz k u m a n ­
dığını ileri sürdüyse de İngilizler ısrar etti­
danı da böyle düşündüğü için_ mevkiin hü­
ler. Nihayet, Osmanlı, Fransız ve İngiliz
cumla zaptına karar verildi. Üçüncü Napo-
kuvvetlerinden m ürekkep bir savaş birliği,
leon’un b u hususta General Pelisiye’ye gön­
Kerç’e bir çıkarma y ap m a k üzere gemilere
derdiği kat’î emirlerin esası şunlardı:
bindirildi. Kuvvetleri dağıtmamağa taraftar
1 — Rus ordusu mağlûp edilecektir.
bulunan Fransa devletinden başkum andan­
2 — M üstahkem liman zaptolunacaktır.
ları K a n r o b e r e gelen emir üzerine geri dö­
3 — Sivastopol düştükten sonra Kırım
nüldü ve hareket böylece yarım kaldıl İngi­
tahliye edilecek, istihkâmlar tahrip veya O s ­
lizler, hattâ Fransız kuvvetlerindeki subay­
manlIlara teslim olunacaktır.
lar buna Kanrober "in sebep olduğunu sandık­
İmparator, İngiliz kuvvetleri kumandanı
larından bir çok dedikodular alıp yürüdü.
Reglan'a da kendi devletince aynı emrin ve­
Aralarındaki fikir ayrılıklarının Fransız v e .
rildiğini bildiriyordu (30 mayıs 1855).
İngiliz birliğini tehlikeye düşüreceğini hisse­
4 haziran günü, Rusların m eşhur Mala-
den Fransız kuvvetleri başkumandanı, im pa­
ratora telgrafla müracaat ederek vazifeden
affını istedi. Yerine eski Cezayir valisi olup
bu sırada Kırım’da tümen kum andanı olarak
vazife gpren General Pelisiye (Pelissier) nin
tayinini tavsiye etti. Kendisi ise. sadece bir
tümen kumandanlığı istiyordu. Üçüncü N a ­
poléon bu üç isteği de kabul etti.

16 mayısta General M arm o ra kum a n da ­


sında onbeş bin kişilik bir Piyemonte ordusu
savaşlara katılmak üzere Kırım’a gelmişti.
B u sırada İngiliz askerlerinin m evcudu 32
bine, Osmanlı askerlerinin sayısı ise 55 bine
varmış bulunuyordu. Yani, Kırım’da bulunan
müttefik ordularının toptan asker m evcudu
200 binin üstüne çıkmıştı.
B u n u n üzerine son ve kat’î darbe indi­
rilmeden evvel düşm an kuvvetlerinin sarsıl­
ması için K erç ’e- çıkarma teşebbüsünün tek­
rarlanmasına karar verildi. B u maksatla dört
Fransız piyade alayı, iki Fransız süvari ta­ Rus istihkâm uzmanı Todleben
buru, dört İngiliz piyade alayı ve dört O s ­
manlI piyade alayından mürekkep 16 bin ki­
şilik bir kuvvet hazırlandı. B u kuvvet, bir
savaş filosunun himayesinde K erç kıyıların­
da Kam ış B u rn u mevkiinde karaya çıkarıldı
ve doğru K erç şehri üzerine yürüdü. Bura­
sını altı bin kişilik bir kuvvetle muhafaza
eden General Varengel, bir savunma sava­
şma teşebbüs etmeden şehirden çekildi. Aynı
zam anda m u a zza m erzak stoklarını im ha etti
(24 mayıs 1855). Müttefik birlikleri ileri ha­
reketlerine devam ederek Yenikale’yi de zapt
ettiler. Sonra, A z a k denizi kıyılarındaki er­
zak ve malzeme depolarını birer birer tahrip
edip Rusları b u kaynaklardan m a h ru m bı­
raktılar. Diğer taraftan Ruslar, A n a p a ve
So h u m müstahkem kalelerini tahrip ederek
bu mevkilerden de çekildiler. Kırım’da Piyemonte birlikleri

3065
kof tabyalarını koruyan Yeşil Tepe mevkiin­ kât birliği kurulamamasında bulan Fransız
den şiddetli bir iz’aç ateşi başladı. B u n a kar­ kuvvetleri başkumandanı General Pelisiye
şılık 6 haziranda Yeşil Tepe müttefik topları istifa ettiyse de, Harbiye Nazırının ricası
tarafından kesif bir ateş altına alındı. Ertesi üzerine istifasını geri aldı. Yalnız onun ar­
günü taarruza geçildi. Kanlı savaşlar sonun­ zusu üzerine General K anrober ile General
da Yeşil Tepe zaptedildi. B u savaşlarda, müt­ Boske geri alınarak yerlerine General Mak-
tefikler ve Ruslar, aşağı yukarı yarı yarıya nıahon (Mac-Mahon) ve General Herbion
paylaşmak şartiyle on bin ölü ve yaralı ver-* tayin edildiler. B u sırada İngiliz kuvvetleri
mişlerdir. başkumandanı Raglan da, bir türlü Önü alı-
Sivastopol’ü müdafaa eden en m ü h im namıyan koleraya yakalanıp öldüğü için, ye­
yer, şüphesiz ki M alakof tabyalarıydı. B u ­ rine General Simson (Simpson) geçti (28 ha­
rası hem savaş sahasına, h e m de büyük ve ziran 1855).
küçük limanlara hâkimdi. Zaptedild.iği tak­ Diğer taraftan müttefiklerin mütemadi
dirde hem limandaki R u s donanması tahrip bombardımanları yüzünden, Rusların Sto-
edilir, h e m de Sivastopol’ün müdafaası za­ min, Amiral Nahimof, Pam erkof gibi değerli
yıflardı. Ruslar bu yere, savaşın başlarında kumandanların ölümüne sebep olmuştu.
ölen Amiral Kornilof'un adını vermişlerdi. Sivastopol müstahkem m ev ki kumandanı
B u tabyaları, Rusların meşhur istihkâm uz­ Todleben de yaralı bulunduğu için verilen
manı Yarbay Todle'ben hazırlamıştı. emirlere güçlükle nezaret edebiliyordu.
Müttefikler, 17 mayısta şiddetli bir topçu Gorçakof ise, maiyetindeki kuvvetlerle bir­
ateşi açıp ertesi günü taarruza geçtiler. B u ­ likte hâlâ Bahçesaray’da idi. Baştanberi te­
rası elden çıktığı takdirde Sivastopol’ün da reddüt içinde bulunuyor ve b u savaşa kay­
müdafaa edilemiyeceğini bilen Ruslar, m u a z­ bedilmiş gözüyle bakıyordu. Tifo ve skorpit
zam bir mukavemet gösterdiler. Üstelik müt­ yüzünden müttefikler ordusu adamakıllı sar­
tefik ordusunda kum an da birliği bulunmadı­ sılmış ve muhasara gevşemiş olduğu halde,
ğı için beş bine yakın zayiat verildiği halde ağustos başlarında Sivastopol’ü n tahrip edi­
Malakof tabyaları alınamadı. Savu nm a sa­ lip boşaltılmasını teklif etmişti. Ç ar A lek ­
vaşı yapan Rusların zayiatı ise, ancak 1500 sandr, b un u reddetti. Gorçakof, yanında yıp­
kadardı. ranmamış bir ordu bulunduğu halde Sivas­
topol savaşlarına seyirci kalmasının tenkid
Müttefik ve Rus kumanda heyetinin edilmesi üzerine, yenildiği takdirde m es’uli-
yet kabul etmemek şartiyle müttefiklere
durumu, GorçakoFun taarruzu
karşı harekete geçebileceğini bildirdi. B u ­
n u n üzerine Karasu (Çernaya) istikametinde
Uğranılan b u muvaffakıyetsiziiğin en
taarruz emri aldı. Müttefikler de onun hare­
b ü yü k sebebini, İngilizlerle bir türlü hare-
kete. geçeceğini sezinlemişlerdi. Ö m e r Paşa
kumandasında bulunan 12 ^Osmanlı taburu
ile 4 İngiliz süvari bölüğü, İngiliz ve Fransız
topçu kuvvetleri ve bir miktar Fransız süva­
risinin aynı istikamette bir keşif taarruzu
yapmasına karar verilmişti. B u kuvvetler
ilerleyerek Çernaya’nın sağ kıyısındaki sırt­
ları işgal ettiler. Hiç bir düşm ana rastlanma­
mıştı. Bir kaç gün sonra da iki Fransız tü­
m eni ile bütün Fransız süvarisi Çernaya de­
resine ve köprüsüne hâkim bölgeleri tuttu­
lar. Böylece Gorçakof ordusunun yolu kesil­
miş oluyordu. 40 bin kişiyi bulan b u kuvvet­
ler, General Herbion (Herbillon) u n kuman-
dasmdaydılar. Bunların sağında Piyemonte
tümeni, merkez ve sol kanadda birer Fransız
tümeni, bunların gerisinde birer Fransız tu­
gayı, sağ kanad gerisinde Osmanlı ordusu ile
bir kısım İngi]iz kuvvetleri yer almışlardı.

Ü ç kolordudan m ürekkep 60 bin kişilik


Ru s ordusu, b u örtme kıtalarına 16 ağustos
tarihinde taarruz etti. O sabah iki R us kolor„
duşu önde ve biri arkada olmak üzere ilerle­
yip müttefik ileri karakollarını geri attıktan
sonra Çernaya deresini geçerek asıl m evzi­
lere hücum da bulunmuşlardı. Müttefikler
Fransız generali M akm ahon gecedenberi başlayan düşm an faaliyetini sez- .
miş oldukları için gafil avlanmadılar. Fran- bulunuyorlardı. Burası 350, Malakof tabya­
sızlar şiddetle m ukavem et ettikleri gibi, Os- ları 250, Büyük-ok tabyası 200 topla döğüle-
manlı ordusu bir kısmı ile sağ kanaddan ve bilecekti. B u taarruzun ilk hedefi, Malakof
diğer kısmı ile Fransız -Piyemonte kuvvet­ tabyaları olacaktı. Çünkü, yukarıda da söy­
lerinin arasından taarruzda bulunup düşma­ lediğimiz gibi, burası ele geçmeden Sivas­
nı pek ağır zayiat verdirerek püskürttü. topol’ün düşmesi hem en hem en imkânsızdı.
İkinci Fransız ihtiyat kolordusu savaş yerine B u sırada Sivastopol’da bulunan düşman
yetiştiği zaman, Ru s ihtiyat kolordusu da ta­ m üdafaa kuvvetleri seksen bin m evcudu bul­
arruza geçmişti. B u da püskürtüldüğü için muştu.
Ptuslar, Ç e m a y a suyunu gerisin geriye geçip 5 eylül 1855 tarihinde bütün müttefik ba­
çekilmek zorunda kaldılar. Arazi fazla ârı- taryaları şiddetli bir bom bardım ana başla­
zalı olduğu için süvari takibi yapılamadı. D i ­ dılar. Bütün tahkimat, 8 eylül günü öğleye
ğer birliklerin de mevzilerini bırakmaları kadar fasılalarla ağır şekilde döğüldü. B u
doğru görülmediğinden Ruslar çekiliş hare­ bombardımanlara, savaş gemileri de katılı­
ketlerini kolaylıkla başardılar. Bununla b e ­ yorlardı. Rus m ukavem et noktaları ağır şe­
raber, altı binden fazla zayiat vermişlerdi. kilde ezildi. Şehirde bir çok yangınlar çık­
mış, cephanelikler infilâk etmiş, limandaki
gemiler batmıştı. Sonra, bütün noktalardan
Malakof tabyalarının ele geçirilmesi,
taarruz başladı. Asıl hedef M alakof tabyası
Sivastopol’ün düşüşü idi. B u tabya 350 metre genişliğinde ve 150
metre derinliğinde toprak bir kale idi. Etrafı
Böylece, Gorçakof kumandasındaki Rus derin ve geniş hendeklerle çevrilmiş, 62 topla
ordusunun bir başarı kazanamıyacağı ve teh­ müdafaa ediliyordu. M alakof tabyasına karşı
like teşkil edemiyeceği anlaşılmış olduğun­ yapılan hücum u Fransız Generali M ak m a h o n
dan, bütün kuvvetlerin Sivastopol’a yapıla­ idare etmekteydi. Etrafı saran d u m a n ve
cak kat’î taarruza katılmasına karar verildi. alev, atılan lâğımların korkunç gürültüleri
Esasen siperler ilerliye ilerliye Ru s tahkima­ arasmda General Pelisiye genel h ü c u m emri­
tına iyice yaklaşmış bulunuyordu. Malakof ni vermişti. Savaşlar, gittikçe artan bir şid­
tabyalarına. ve Küçük-ok tabyaya ancak yir- detle devam ediyordu. A ra d a n saatler geç­
mibeş metre kalmıştı. îngilizler Büyük-ok tiği halde, zaferin hangi tarafa güleceği belli
tabyaya 200 metre mesafeye kadar sokulmuş­ değildi. İngilizlerin Büyük-ok tabyaya karşı
lardı. M erkez burcuna 30-40 metre uzaklıkta giriştikleri taarruz hareketi m uvaffak ola­

SİvastopoI muhasarasmrn genel gnrünüşü

3067
mamıştı. M erkez burcuna karşı yapılan karşılık Mareşal rütbesi ve M alakof dukası
Fransız hü c um u da inkişaf edemiyordu. B u ­ ü n v a m verildi.
na rağmen. M a k m a h o n , bu kudretli asker, Sivastopol’ün zaptı neticesini veren son
taarruz hareketini durm adan tekrarlıyor, hiç hareketlerde Rüslar 13 bin, müttefikler 10.
gevşetmiyordu. Fransız birlikleri, akşama bin zayiat vermişlerdi.
doğru M alakof tabyalarına girdiler. Ruslar, Sivastopol’dan çıkan Ruslar, kuzeye doğ­
burasını geri alm ak için dalgalar halinde ru çekilmişler ve orada müttefiklerin yeni
hücumlarda bulundularsa da muvaffak ola­ bir taarruzunu beklemeğe başlamışlardı. B u
madılar (8 eylül 1855). taarruz, yapılmadı. İngilizlerin ve Üçüncü
Napol^on’u n bütün arzusuna rağm en Pelisiye
Ertesi günü, Gorçakof daha fazla dayan­
yeni ve kanlı savaşlara girişmeyi doğru bul­
manın faydasız olduğuna karar vererek mü-
muyordu. Yalnız Odesa’n m karşısındaki Kıl-
daf ilerin Sivastopol'ü terketm elerine m ü ­
burun kalesinin mutlaka alınmasına karar
saade etti. Asıl şehir, Sivastopol körfezinin
verilmişti. B u n u n için 15 ekim de Kılburun’a
güney kıyısında bulunuyordu. K u z e y kıyıya
beş kilometre mesafede karaya asker çıka­
bir köprü ile bağlıydı. Kuzeydeki tahkimat
rıldı. Ertesi günü kaleye ateş açıldı. B o m ­
ise zayıftı. Ruslar bu yoldan çekiliyorlardı.
bardıman otuz saat sürdükten sonra Kılbu-
Şehirde çıkan ve çıkartılan b üyük yangın­
run teslim oldu (17 ekim 1855). İki gü n sonra
lar, infilâk eden cephanelikler, havaya atı­
Rusİar, Ö zi kalesini de tahliye zorunda kal­
lan tahkimat müttefiklerin onları takibine
mışlardır.
engel oluyordu. Nihayet şehir boşaltıldıktan
Diğer taraftan ise, Rusların Gözleve ya­
sonra köprü de ortadan kaldırıldı. Müttefik­
kınındaki karargâhını abluka altında tutan
ler tamamen tutuşup yanmakta ve infilâk-
Osmanlı ve Fransız birlikleri Ruslara karşı
lerle sarsılmakta olan şehre, güçlükle gire­
müşterek harekete geçip bu kuvvetleri de
bildiler. A n c a k birkaç gün içinde yangınlar
çekilmek zorunda bıraktılar. D a h a evvel de
söndürülüp yollar temizlenebildi. Müttefik
Osmanlı ordusunun m ü h im bir kısmı, Ruslar
bayrakları zafer nişanesi olarak harabeler
tarafından sıkıştırılan K ars kalesinin kur­
üzerinde dalgalanıyordu.
tarılmasına yardım için gemilerle S o h u m ’a
General Pelisiye’ye bu muvaffakiyetine doğru yola çıkarılmışlardı.

« S v-

M a la k o f tabyasının zaptı ( Y v o n ’un bir tablo sundan)

3068
Doğu-Anadolu cephesi olayları için mağlûp halde kaçan düşm an takip edile­
medi.
Doğu-Anadolu cephesinde 1854 yılı çar­
pışmalarından sonra başlayan, dokuz ay k a ­ Kars müdafaası ve kalenin
dar süren, bir durgunluk devri sırasında, Os- teslim olması
manlı ordusunun kumandanlığına Zarif
Mustafa Paşa tayin edilmiş ve İngiliz albayı Rusiar, b u esnada K ar s ’ı şiddetle tazyik
Vilyams kumandasında bir İngiliz subay ediyorlardı. E rzu ru m ’da bulunan Selim P a ­
grubu da gönderilmişti. Zarif Mustafa Paşa şa, Trabzon üzerinden yardıma gitme emrini
bunlarla geçinemediği için A na do lu ordusu aldığı halde harekete geçmemişti. Kars mü-
kumandanlığı, Rum eli cephesinde başarılar aafileri ve ahalisi, kalede tükenen yiyecek
kazanmış olan İsmail Paşaya verilmiştir. yüzünden pek güç durum a düşmüşlerdi. A ç ­
lıktan askerde derman kalmamıştı. H alk da
U zu n durgunluk aylarından sonra, Rus
ordusu, 14 haziranda tekrar harekete geçe­
rek K ars üzerine yürüdü (1855). OsmanlIlar,
K ars’ı bütün güçleriyle m üdafaaya karar
vermişlerdi. Rusiar, 16 haziranda Osmanlı
ileri karakollarını geri atmışlar ve kaleye
onbeş, yirmi kilometre mesafeye kadar y ak­
laşmışlardı. B u ordu otuz bin kişilikti. M ü ­
dafaa ordusu da buna yakındı. Rusiar, K ars’ı
muhasara ettiler. E rzu ru m ve B a tu m ’da b u ­
lunan Osmanlı kuvvetlerinin b u savaşa m ü ­
dahale edebilmeleri İstanbul’dan buna dair
bir emir almalarına bağlı bulunduğu gibi,
b u ordularda idaresizlik, inzibatsızlık, talim
ve terbiye noksanlığı son derecede bulundu­
ğu için ciddî bir yardımlarının dokunması
da esasen şüpheliydi. B u n u n üzerine O s ­
manlI, Fransız ve İngiliz askerlerinden m ü ­
rekkep 43 bin kişilik bir kuvvetin deniz yo­
luyla Anadolu’ya taşınması düşünüldü ise de,
tahakkuk etmecii. Nihayet yalnız Osmanlı
kuvvetlerinin gönderilmesi kararlaştırıldı.
B u sefer de, çıkarmanın nereye yapılacağı
hakkında bir türlü düşünce birliğine varı­
lamadı. B u münakaşalarla aradan bir ay
geçti. Rusiar ise, K ars’ı muhasara etmişler,
açlıktan teslim olmasını bekliyorlardı. Böy-
lece, eylül sonu ve Sivastopol’ün sukutu ve
Ö m e r Paşa kuvvetlerinin Sohumkaleye çı­
karm a yaptıkları haberi geldi. Rus k u m a n ­
danı, b un un üzerine K ars’ı hücumla zaptet­
Serdar-ı ek rem Öm er Paşa
meğe karar verdi. Taarruz 22 eylülde baskın
şeklinde yapıldı ise de müdafiler gafil av­
lanmadıkları için b u taarruz kanlı şekilde
püskürtüldü. Rusiar, yedi bine yakın ölü ver­
mişlerdi.

K ars’a yardım için 20 bin kişi i|e So ­


humkaleye çıkan Ö m e r Pa şan ın ' yanında ay­
rıca 37 top vardı (7 ekim 1855). Kasım ba­
şında b u kuvvetler İngur nehrinin kuzey kı­
yılarına vardı. Rusiar, nehrin karşı tarafın­
da müdafaa mevzii almışlardı. Ö m e r Paşa,
6 kasımda taarruza geçti. İskender Paşa k u ­
mandasındaki bir tüm en düşmanı cepheden
tesbit ederken kendisi' Rusların sağ kanadına
hücum etti. R u s generali sarılmamak için
çekilmek zorunda kaldı. B u sırada İskender
Paşa tümeninin açtığı şiddetli ateş, düşm a­
na p ek ağır zayiat verdirdi. Osmanlı ordu­
sunda kuvvetli süvari birlikleri bulunmadığı Sohum - kale’d en görünüş

3069
aynı durum da idi. Kalede bulunan Ingi]iz 6 — Ö.rduda bulunan yabancı subay vè
subayları halkı at eti yem eğe teşvik ettik­ uzmanlar memleketlerine döneceklerdir.
leri halde, evvelâ reddedilmiş, lâkin açlık 7 — 4, 5 ve 6 ncı maddelerde adı geçen­
hâd derecesine varınca ölü hayvanlar bile ler, savasın devamınea hiç bir muharebeye
yenmişti. Hastahanelerde ise, iki bin hasta katılmayacaklarına dair askerî şerefleri üze­
ve yaralı asker yatıyorlardı. 2 1 kasımda kar rine söz vereceklerdir.
fırtınası başladı. H e r gün soğuktan ve aç­
Kars kalesinin tesliminden sonra gerek
lıktan bir çok kimseler ölüyordu (General
kışın şiddeti ve gerekse iki tarafın yorgun
Vilyams’m Erzurum konsolosu Briand’a gön­
düşmesi dolayısıyle savaş hareketleri durdu.
derdiği mektuplar. Yüzbaşı Fevzi’nin 1853 -
Ö m e r Paşa ordusu da, bü yük güçlük ve fena
55 Türk -Rus harbi adlı eserinden naklen).
hava şartları içinde geriye çekildi. Zivi n eh ­
23 kasımda gün doğarken Ruslar, Os- rini aşıp Çolotu’ya geldi. O rdu da romatizma
manlı karargâhını bombardımana başladılar. ile salgın hastalıklar yaygın halde idi. B u
Verilen alarm işaretine ancak yedi asker ordu da savaş sonuna kadar yeni bir hare­
itaat edebildi. Böylece, hiç bir kurtuluş üm i­ kette bulunamadı.
di kalmadığı anlaşıldı. Ruslar taarruza ge­ Do ğ u Anadolu cephelerinde geçen savaş­
çecek olsa, karşı koyacak kuvvet kalm a­ lar sırasında şahsî gayretsizlik ve hataları
mıştı. B u n u n üzerine daha evvel davranıp yüzünden genilgilere ve felâketlere uğranıl-
barış yoluyla teslim olunmağa karar verildi. masına sebep oldukları için Müşir A h m e d
Sonunda -müzakereler başladı ve Kars k a ­ Paşa ile Ferik Rıza Paşaların rütbeleri alınıp
lesi aşağıdaki şartlarla Ruslara teslim edildi beşer yıl müddetle M ağosa’ya sürgün edil­
(25 kasım 1855). mişlerdir.
1 — K ars m üstahkem mevkii teslim edi­
lecektir. Savaşın sön safhasında İngiliz-Fransız
2 — K ars’daki askerî kuvvetler, şerefleri anlaşmazlığı, Osmaniı devletinin
muhafaza şartiyle kumandanlarıyle birlikte
teslim olacaklardır. M üdafaada gösterilen ce­ durumu
saret ve liyakat dolayısıyle subayların kılıcı
alınmayacaktır. BÖylece, D o ğ u Anadolu cephesinde sa­
vaşlar sona ermiş, Sivastopol da zapt ve tah­
3 — Sa vu nm a kuvvetlerinin zati eşyala­
rip edilmişti. İngilizler V iyana’da ileri sü­
rına dokunulmayacaktır.
rülen dört maddelik teklifi kabule yanaşm a­
4 — Gönüllü ve Redif askerleri m em le­
mış olan R u sya ’nın tam am en yere serilme­
ketlerine döneceklerdir. sini istiyorlar, Kronştad m üstahkem m evkii­
5 — Savaşçı sınıfa mensup olmayan dok­ nin de tahribinden, Petersburg’u n bombardı­
tor, kâtiplerle sıhhi hizmette çalışanlar m e m ­ manından bahsediyorlardı. Hattâ, Finlandi­
leketlerine döneceklerdir. y a ’nın iadesi vaadiyle İsveç’le bir anlaşma­
ya bile varmışlardı.
Üçüncü Napoléon.
Fransa’ya pek paha­
lıya^ mal olan b u sa­
vaşın artık durması
arzusundaydı. İngil­
tere’nin ısrarı üze- *'
rine de ancak A v r u ­
pa haritasını yeni­
den düzenliyecek b ü ­
yük hareketlere k a ­
tılabileceğini kesin
şekilde söyledi. O n a
göre Lehistan’ın
Rusya’dan, Macaris­
tan’ın Avusturya’dan
ayrılmasını, İtalya
Birliğinin kurulm a­
sını, Ren nehrinin
sol kıyısıy]e Belçika-
nın Fransa’ya katıl­
masını temin ede­
cek, yani 1815 V iy a ­
na Kongresinin kur»

3070
ilk kâğıt para ve dış istikrazlar
(İlâve : 175)


Abdülmecid tahta çıktığı zam an, j
Osmanlı devleti büyük bir para darlığı arkalarında (Nezaret-i Celile-i Maliye)
içinde bulunuyordu. Üçüncü Mustafa damgası vardı. İlk el yazısı kaimelerin
zam anında başlıyan ve 1792 de sona ise taklitleri pek çoğaldığından 1842
eren savaşlar, 1798 de Fransızların Mı- j yılında yeni bir n u m u n e üzerine bası­
sır’a taarruzu, 1804 Sırp isyanı, 1806 j larak eskileri tedavülden kaldırıldı.
yılında başlıyan R u s savaşı, b u n u ta- j B u n d a n m aad a taşralarda sahtesiyle
kip eden M ora ihtilâli, yeni bir R u s sa- | hakikîsini ayırmak m üşkül olduğundan
vaşı ve nihayet Mısır valisinin ayak- j para gibi tedavülleri yalnız İstanbul’a
lanması gibi olayların devlet hâzinesine j i tahsis olundu.
yüklediği ağır külfet Osmanlı devleti- \ Bir m üddet sonra .kaime sahipleri
nin malî takatini sona erdirmişti. B u ­ bunları sadece faizinden faydalanmak
n a çare olarak Onyedinci yüz yıl orta­ iÇin ellerinde tutup tedavüle sevket-
larından beri tatbik edilen .zararlı bir m ez oldular. Senede iki kerre faizini
usule yani bir nevi enflasyona gidiş de­ almakla yetiniyorlardı. B u , bir hayli
m ek olan tedavüldeki paranın ayarı­ kârlı idi fakat piyasada kaime buhra­
nı düşürmek çaresine baş vurulmuş, bu nı yarattı. Devlet b u n u n üzerine faiz­
ise iktisadı düzeni alt üst etmişti. Ab- leri yüzde altıya indirmek zorunda kal­
dülmecid talıta- çıktığı sırada paranın dı. 1848 yılında Evkaf-ı H ü m a y u n hâzi­
ayarı o kadar bozulmuştu ki, d aha az nesi tarafından onar, yirmişer ve yüzer
masrafla imâl edebildikleri için, kalpa­ akçelik ve akçesi 50 kuruş hesabiyle
zanların piyasaya sürdükleri kalp para­ 500, 1000 ve 5000 kuruşluk üç cins tah­
lar değer bakımından devlet parasın­ vil çıkarılmış ve bunların adına “Ev-
d an daha üstün hale gelmiş b ulun u­ rak-ı Vezâif” denmiştir. Bunlar da
yordu. yüzde sekiz faizliydi. Kaimelerden fark­
İşte, b u d u ru m karşısında Avrupada ları yalnız arzu edenlere satılmaları idi.
onsekizinci yüzyılın sonlarından itiba­ B u suretle Evkaf nezareti için darpha­
ren kullanılmaya başlanan kâğıt para nede on beş bin liralık “Evrak-ı Vezâ­
usulüne baş vurulmak mecburiyeti hâ­ if” basıldı.
sıl oldu. B u n u n üzerine ilk defa 1840 Aynı yıl devlet tarafından yeniden
tarihinde (Kaime-i Mutebere) adiyle kaime basılmağa başlandı. B u arada
160 bin Osmanlı altını karşılığında kâ­ değerce pek küçük, âdeta ufaklık para
ğıt para çıkarıldı. Bir kaimenin azamî karşılığı olanlar da çıkarıldığı için faiz­
değeri 500 kuruş, en küçük kup ür ise leri pek az tutuyordu. Nihayet, faizsiz
on kuruştu. Bunlar, el ile hazırlanı­ olarak tedavüllerine karar verildi. B u n ­
yordu. Üstelik üzerlerinde seri ve sıra lar çabuk yıprandığından her yıl yenile­
numarası yoktu. Y a ni piyasadaki m ik ­ riyle değiştiriliyor, b u sırada şekilleri
tarlarının kontrolü imkânsızdı. B u yüz­ de değiştiğinden sahteleriyle kolayca j
den taklit edilmeleri çok kolaydı. B u mücadele m ü m k ü n oluyordu. B üyük
ilk kaimeler yüzde seksen faizli idi. değerde olanlarının ise .altı ayda bir hâ­
Halka, altın para karşılığında verili­ zinece muayenesi ve mühürlenmesi
yordu. Sekiz yıl sonra altın para ile de­ usulü konmuştu. Lâkin bu tedbirlere
ğiştirilecekleri ilân edilmişti. Y a n i as­ rağmen sahtelerinin sayısı bazen haki­
lında hamiline ait faizli devlet tahvilâ­ kilerini aşmakta idi. B ü t ü n dünya kal­
tı veya hazine bonosu değerinde idi­ pazanları âdetâ seferber olmuşlardı.
ler. Bunlar için kıymetli m a d en olarak Taklidi pek kolay ve pek ucuz olan
her hangi bir karşılık bahis konusu de­ “Kaime-i Mutebere” yi durm adan basıp
ğildi. Devlet başta vergi borcu olmak yurda sokuyorlardı. B u suretle yalnız
üzere b ütün hazine alacakları için bu Amerika’da basılanların miktarı on iki
kaimeleri aynen nakit para gibi kabul milyon kuruştan fazlaydı.
ettiğinden değerleri böylece . garanti B u n u n üzerine 1852 yılında kâğıt
edilmiş oluyordu. paranın ilgasına karar verilerek b ü ­
B u şekilde devlete az bir masrafla tün m em u r ve tüccardan “ İane-i ümu-
bolca paraya kavuşm ak tatlı geldiğin­ miyye” adıyla bir defaya m ahsus olmak
den aynı yıl içinde 400 bin liralık kai­ üzere bir b uçuk milyon lira toplandı.
m e daha çıkarıldı. 50, 100, 500 kuruş­ Lâkin b u paranın ancak dörtte biri ka­
luk kupürler halinde olan b u kaime­ imenin im hasına.tahsis edilip piyasa­
lerin eni ve boyu Öbürlerinden biraz dan çekilebildi. Geri kalan para, devle­
daha küçüktü. Ayrıca kolayca taklitleri­ tin diğer pek zarurî ihtiyaçlarına
ne engel olunm ak için üstlerinde tura, harcandığından kâğıt para yine piyasa­
altlarında Maliye nazırının m ü h ü rü ve .i da kaldı.

3071
Ortada- kâğıt para tedavül ettikçe Lâkin konsolidier zam anla itfa olu-
yabancı paraların da b u n a göre sabit nam adığ m d an faizleri gittikçe hâzine­
bir değere bağlanması gerektiğinden ye b üyük y ü k olmağa başlamış, O s m a n ­
Galatam n iki m eşhur sarrafı olan Leon lI bankası ise sade kendi kârını ve malî
ve Baltazzi (Baltacı) hüküm etin m a d ­ itibarını hesaplar bir tavır takınmıştı.
dî yardımı, nezaret ve garantisi altın­ B u yüzden sonraları çaresiz yeni
da (İstanbul Bankası) adıyla bir m ü ­ padişahın devrinde piyasaya yeniden
essese kurdular. Bir m üddet sonra dev­ ve b u sefer faizsiz h e m de taşralarda
let b u ban kad an 130 milyon kuruşluk tedavül etmek üzere bol miktarda kâğıt
bir borç aldı ve vadesi geldiği za m an paranın sürüldüğü görülür.
öd eyeme di. B a n k a güç d u ru m a düştü­

ğünden piyasaya devletin müsaadesiyle
B a n k a kaimesi ( = Banknot) çıkarmağa Osmanlı devletinin ekonomik ve |
ve poliçelerini b un un la karşılamağa malî sıkıntılarını halletmek, dolayısiy- j
banladı. Bunları belli bir süre sonunda le gelir - gider dengesini temin için b u
altın ve güm üş para ile değiştirirken yüz yılda başvurduğu çarelerden biri |
iskonto haddini istediği gibi tesbit et­ de dış krediler, istikrazlar olmuştur. i
ti. B u iş pek kârlı idi. Nitekim, diğer j İmparatorluğun idarecileri b u sı- I
sarraflar da b u yolu tuttular ve İstan­ kmtılarm önlenmesi ve giderilmesi için |
bul bankasının ilgasından sonra bile en basit bir tedbir olan, millî istihsali
devletin malî itibarını sarsan ve icabın­ artırmak ve ekonom ik yapıyı kuvvet- j
da hiçe sayan b u usulü devam ettirdi­ lendirmek suretiyle geliri çoğaltmak,
ler. aynı za m a n d a tasarrufla gideri azalt­
1856 yılında merkezi Londra’da ol­ m a k gibi ilmî ve esaslı çarelere baş vu­
m a k üzere sırf Ingiliz sermayesiyle ku­ racakları yerde önceleri yukarıda nak­
rulmuş olan (O to m a n B a n k ), Fransız lettiğimiz ayarı bozuk para çıkararak
sermayesinin de iştirakiyle genişletile­ enflâsyonist tedbirlere başvurmuştur.
rek merkezi İstanbul’a naklolundu ve Bilahare de onsekizinci yüz yıl sonla­
b u n a Osmanlı devletinin bir nevi mer­ rına doğru bilhassa Rusya - Avusturya
kez Bankası sıfatı ve (Bank-ı 0_mani-i savaşlarında imparatorluğun malî d u ­
Şahane) adı verildi. B u banka, tütün, r u m u hakikaten çıkmaza girince b u se­
tuz, dam ga ve patent resimleri karşılı­ fer de yeni bir çare olarak ilk defa dış
ğında devlete dokuz milyon lira borç krediye başvurm ak akla gelmişse de bu
verdi. B u n u n la elde bulun an kaimele­ hususta müracaatta bulunulan Fele­
rin yüzde kırkı n akden ve yüzde altmı­ m enk, İspanya ve Fas ayrı ayrı red ce­
şı ise % 6 faiz ve % 2 amortismanıı es­ vabı vermişlerdi.
h a m ile ödenecekti. B u esham çok rağ­ B u n d a n sonra ilk istikraz teşebbü­
bet bulm uş ve bilhassa Londra ve Pa­ süne 1850 yılında ve Mustafa Reşit
ris piyaslarında tutunarak devletin m a ­ Paşanın sadareti sırasında başvuruldu.
lî itibarını yükseltmişti. Aynı zam an d a Hâzinenin İstanbul bankasına olan ağır
da 1861 yılı ağustos ayının sonuna ka­ faizli ve vadesi gelip geçmiş borçları­
dar halkın elindeki b ü tü n kaimeler nın ödenebilmesi için Paris’de Beşe •
değiştirilmiş oldu. Detona bankası ve Londra’daki Devo
Böylece, ilk ihdasından yirmi üç müessesesiyle elli beş milyon franklık
yıl sonra ilga olunm uş olan b u kaime­ bir istikraz mukavelesi imzalandı. A n ­
lerin piyasadan çekilmesi için halka laşmaya göre b u borca karşılık yüzde
üç milyon Osmanlı altını ile İngiliz li­ seksen ihraç fiyatiyle elli beş bin tah­
rası ve Fransız frangı ve bir milyona vil çıkarılacak ve hepsi yirmi yedi yılda
yakın Mecidiyye ile altı milyon kadar itfa olunacaktı. B u n u n üzerine vadesi
esham dağıtılmıştı. gelen poliçelerini karşılamak için İs*
\ tanbul bankasının Londra’daki şubesi­
B u arada Osmanlı - R u s ve Kırım ne b u istikraza m ah sub en 20 milyon
savaşı sırasında çıkarılmış olan ordu franklık bir avans yatırıldıysa da, o sı­
kaimeleri de pek küçük kupürler halin­ rada Reşid Paşa iktidardan düştüğü
de ve hiçbir h a d ve h u d u d a tâbi tutul« için Abdülm ecid b u anlaşmayı tasdiki
m adan piyasaya sürülmüş oldukları reddetti (O c ak . 1852). Avans iade olun­
için b üyük bir enflâsyon tehlikesi ya­ duğu gibi devlet iki milyon iki yüz bin
ratmışlardı. Devlet çare olmak üzere frank ödem ek zorunda kaldı.
bunları vergi borcu karşılığında kabul Hüküm darın istikraz mukavelesini
ve ele geçeni im ha ederek b u tehlikeyi tastik etmeyişine sebep b u n u n h ü k ü ­
önledi. met tarafından kabul edilmeyişiydi.
Halk arasında Konsolide diye anı­ Ç ü n k ü b u borcun zam anında ödenemi-
lan yeni eshamın resmî tâbiriyle yeceği tahm in ediliyor böyle bir halin
“Esham-ı Cedide” n in ise itibarı, gittik­ ise siyasî tazyiklere yol açmasından
çe arttığından yerli ve yabancı birçok korkuluyordu. B u n u n üzerine dış kre­
sermaye ve bilhassa yurd içi küçük ta­ di yerine iç krediye başvurulmasına,
sarruflar bunlara geniş mikyasta yatı­ yani yeniden kâğıt para çıkarılmasına
rılmıştı. karar verildi. A ncak Osmanlı - R u s ve
—»

3072
Kırım savaşının yüklediği ağır m as­ teb’asm a olduğu gibi yabancılara da
raflar iç kredi ile karşılanamaz hale ge­ satılabilmesi veya kiralanması, devletin
lince çaresiz istikraza karar verildi bütün kalan varidatını karşılık göster­
(1854). Devlet b u istikrazı İngiltere’­ mesi, vakıflara ait mallarda esaslı bir
den yapmıştır. İtfası için Mısır vergi­ tensikat yapılması ve Osmanlı mâliye­
sinden altmış bin kese karşılık göste­ sinin miletlerarası bir kontrol altına
rilmiş olan yüzde altı faizli b u istik­ konulması ileri sürülmüş ve ihraç fiya­
razdan devlet hâzinesine (2.514.913) tının ancak yüzde 53 3 /4 olabileceği
Osmanlı altını girmiştir. Faiz ve m as­ bildirilmişti.
raflarla birlikte borçlanılan miktar ise B u istikrazdan vazgeçildikten sonra
3,3 milyon Osmanlı altınını bulmuştu. Paris’e bir heyet gönderildi (1860). L â ­
Borç taksitleri Nisan ve E k im aylarıydı. kin Osmanlı devletinin arzu ettiği gibi
Böylece Osmanlı borçları devri~ açılmış ikramiyeli tahvilât esasına dayanan is­
oldu. D e v a m eden savaşın bütçede hâ­ tikraz sistemine kimse yanaşmıyordu.
sıl ettiği açık b u istikrazla kapatıldıy- Paris borsası b u teklifi reddetti. B u n u n
sa da bir yıl sonra husule gelen büyük üzerine malî teşebbüsleriyle şöhret ve
malî kriz, devleti yeni bir istikraza sü­ itibar kazanmış bankerlerden Mires ta­
rükledi. B u n u n şartları çok müsaitti. vassutta bulundu. B u sayede istikraz
Faizi yüzde dört, ihraç fiatı yüzde Paris borsa cetveline kayıt olundu. B u ­
102 5 /8 di. B u yüzden ele gecen m ik­ na göre borçlanılacak miktar 400 m il­
tar (5.644.375) osmanlı altını, borçlanı­ yon franktı. Faizi % 4 , ihraç fiyatı y ü z­
lan miktar ise 5,5 milyon osmanlı altını de 53 3/5 olarak, tesbit olundu. İtfa
idi. Karşılık olarak Mısır vergisinden, müddeti otuz altı yıldı. Her biri itiba­
İzmir güm rüğünden ve Suriye güm rü­ rî kıymeti, beş yüz franklık 800 bin
ğünden cem ’an yılda 6-3 milyon frank tahvil çıkarılacaktı. Bunları ihraç fiya-
tahsis edilmişti. B u istikraz Londra’da­ tiyle ve peşin para ile banker Mires sa­
ki Roçild bankası tarafından başa baş tın almayı taahhüt ediyordu. Karşılı­
satın alınmış ve karşılığında her biri ğında kalan g üm rük geliri ve tütün-,
yirmi Sterlin değerinde yüzde dört fa­ tuzlu balık, gtilyağı resimleriyle ipek ve
izli 250 bin tahvil çıkarılmıştı. zeytinyağı a’şarı, tuzlalar iltizam bede­
li gösterilecekti. Neticede b u tahviller
Savaştan sonra devlet yeniden m a ­
Londra ve Am sterdam borsalarında iyi
lî darlığa düştü (1858). Bir kere de
kabul görmediği gibi Paris malî çevre­
borç almağa alışıldığı için hem en bu
lerince de itibar olunmadığından 102
çare akla geldi. B u suretle değerini
bin tanesi satıldıktan sonra durdurul­
kaybeden kâğıt paranın geri çekilmesi
du. Esasen dah a fazlasını kimse almı­
düşünülüyordu. B u istikraz akdedilirse
yordu. B u n u n üzerine b u n d a n hâsıl
hazine bonolarının tam am en kaldırıl­
olan (1.400.588) altın Osmanlı hâzine­
ması ve kâğıt paranın iki yıl içinde il­
sine ödendi. Devlet ise (2.240.942) altın
gası kabil olabileceği hesaplanmıştı
borçlanmıştı. Mires bir cemile olmak
Lâkin. Osmanlı malî m enbalarm a karşı
üzere ihraç fiyatının yüzde 62,5 çıka­
gösterilen emniyetsizlik işi güçleştirdi.
rılmasını temin etti.
B u sırada Osmanlı bankasının kurul­
İşte Abdülmecid devrinde dış kre­
ması iyi bir tesir uyandırdı. Devlet bu
sayede İngiltere’deki D e n t Polmer ban- diye başvurulmasının sonucu bu ol­
muştur. Neticede devlet b u m üddet
kasiyle bir istikraz akdetti. B u n u n
şartları oldukça ağırdı. Devlet 5,5 mil­ içinde (17.540.942) Osmanlı altını borç­
yon Osmanlı altını borçlanıyordu. B u ­ lanmış, hazîneye ise 13.616.026) O sm an ­
lI altını girmiştir. Devletin faiz ve m as­
n u n 3,3 m ilyonunun ihraç fiyatı yüzde
raf için ödediği miktar ise (3.924.916)
seksen beş, 2,2 m ilyonunun yüzde alt­
mış iki buçuktu. Faiz % 6 idi. Devlet Osmanlı altınıydı.
hâzinesine bu istikrazdan (4-056.250)
lira girdi. İstikraz 1860 yılında başla­ Bibliyografya : Lütfi; Tarih. M usta­
m a k üzere otuz üç yılda itfa edilecek­ fa Nuri Paşa-; Netayicül V u k u a t .. E n ­
ti. Karşıiık İstanbul güm rüğü geliri ile ver Ziya Karal; Ragıp Efendinin Islâ­
Oktorva resminden yılda verilecek 350 hat lâyihaları. Ziya Karamürsal; O s m a n ­
bin sterlindi. B u n u n m u n taza m a n tah­ lI devletinin kuruluşundan X I X . asır
siline tahvil hamilleri tarafından seçi­ yarısına kadar malî tarihe bir bakış
len delegeler nezaret edecekti. Hakkı Yeniay; Osmanlı borçları tarihi.
B u ağır şartlar ve çeşitli devlet va­ Dr. Refii Şükrü Suvla; Tanzim at dev­
ridatının borç taksitlerine bağlanması, rinde istikrazlar. Donald G. Blaidell;
devleti yeniden daha vahim malî b u h ­ Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa m a ­
ranlara sürükledi. B u sefer 17.6 milyon lî kontrolü. A. D u Velay; Essai sur
Osmanlı altını borçlanılmak isteniyor­ Histoir Financière.de la Turquie. Şükrü
du. Lâkin o kadar ağır şartlar teklif B a b a n ; Tanzim at ve para. Memaliki
edildi ki, devlet b u n d a n vazgeçmek zo- ! Osmaniyede evrakı nakdiyye kıymetinin
runda kaldı. B u n a göre devletin elinde tenziliyle netâyici hakkında muhtıra.
bulunan emlâk ve arazinin Osmanlı Charles Morawitz: Les Finances de la
Turquie._____________________ ________________

3073 F.
duğu A v ru p a düzenini temelinden değiştire­ mazlık diğer dert devlete bildirilecek ve on­
bilecek bir genel barış için savaşa devam ların arabuluculuğuna başvurulacaktır. B o ­
edebilirdi. İngilizler, b u istekler karşısında ğazların kapalı olması usulü kabul edile­
gerilediler. B u konuları canlandırmaktansa, cektir.
Rusya ile kifayetsiz şartlar altında barış m ü ­ 4 — Osmanlı memleketlerinde bulunan
zakerelerine girişmeyi uygun buldular. Barış hıristiyan tabanın hakları Padişahın istiklâl
andlaşmasma esas olacak protokolün hazır­ ve hâkimiyetine asla dokunulm am ak şartiyle
lanması için 1855 yılı aralık ayında V iy a na ’- tasdik olunacak, Padişah b u hususta Rusya -
da tekrar görüşmeler başladı. n m muvafakatini icap ettiren bir taahhüdde
bulunacaktır.
Yıllardanberi devam eden savaş, Osmanlı
Çar, bazı hafif ihtirazı kayıtlar beyan
devletinin maddî gücünü sonuna kadar tü­
ketmiş bulunuyordu. Bütün malî kaynaklar ederek bu şartların hepsini kabul ettiğini
k urum uş haldeydi. Devlet askerî masrafları bildirdi. B u n u n üzerine, barış andlaşmasını
göremez durum a gelmişti. H iç bir yerden hazırlamak üzere 25 şubatta Paris konferansı
para tedarikine im kân kalmayınca, dışarı­ toplandı (1856).
dan borç alındı.

İşte bütün b u güçlükler yüzünden sava­


Abdiiİmecid’in baloya gidişi, Islahat
şın doğurduğu ağır masraflardan daha fazla fermanının ilânı
dayanmasına im kân kalm ayan Osmanlı dev­
leti barışa pek istekli bulunuyordu. K eza,
1856 senesi şubatının 4 ünde İstanbul’da,
Rusya’nın düşmanı d urum u na sürüklenmiş
Fransız sefiri Touvenol, seferethanede büyük
bulunan Avusturya da bu halin sona ermesi
bir balo verdi. Sultan Abdülm ecid’in m u ­
için barışın bir an evvel kurulmasına taraf­
rassa’ Lejyon donör nişanını takarak baloyu
tardı. Fransa, yukarıda açıklanan sebepler­
şereflendirmesi yerli ve yabancı herkesi şa­
den esasen b u savaştan usanmıştı. Bütün
şırtan bir olaydı. Padişahın baloya gelmesi,
bunlara karşt baş eğm ek zorunda kalan İn-
Paris’den alm an haberlerle ilgili idi. Ç ü n k ü
gilizlerin de katılmasıyle Viyana müzakere­
Fransızlar A v r u p a muvazenesi hesaplarına
leri süratle sona erdi. Avusturya imparatoru
göre Ruslara mütemayil bir tavır takınmış­
16 aralıkta (1855) bir ültimatom imzalayarak
lardı. Sultan M ecid’in başlayacak olan sulh
Çara gönderdi. Bun da, barışa esas olacak
konferansının gidişine tesir edecek havayı
dört şart kabul edilerek müzakerelere giri­
yaratmak maksadıyle bu baloya gelişinde dış
şilmesine, Avusturya’nın Fransa ve İngiltere
kapıda sefir ve o sırada bulunan Fransız
ile bir ittifak andlaşması imzalayacağı bildi­
Generalleri tarafından karşılandı.
riliyordu. Avusturya’nın b u davranışına se­
Karşılama merasiminde Osmanlı hassa
bep, Rusya’yı bir an evvel barışa zorlamaktı.
ve bahriye askerlerinden başka İstanbul’da
Bir ay süreli olan b u ültimatomun şartları
bulunan Fransız alaylarından seçme kıtalar
bundan evvelki Viyana konferansında karar­
da resm-i selâmı ifa ettiler. Fransız askerî
laştırılan dört şartın hem en aynı olup şun­
mızıkası Mecidiye marşını çaldı.
lardı:
Bir müddet sefarethanenin bir salonun­
1 — T u n a beglikleri; yani Eflak, Boğdan da sefir ile yalnızca görüşen Padişah, Fransız
ve Sırbistan büyük devletlerin toplu him a­ devletinin ve Napoleon’u n kendisi ve Os-
yeleri altma konacak, bunların iç teşkilâtı manlı halkı hakkında gösterdiği dostluktan
bu devletler tarafından tekeffül edilecek, memnuniyetini beyan ile kongrede m ura h ­
Osmanlı devleti b u beğlikleri himayesinde hası evvel sıfatıyle bulunacak olan Sadrıâ-
bulunduran devletlerin önceden m uv afaka­ zam Âli Paşayı imparatora tavsiye etmesini
tini almadan silâhlı müdahalede bulunamı- elçiden iltimas buyurdu ve Touvenol’e nişan
yacak, Basarabya tarafında hudut tashihi verdi ve tasvirini de hediye edeceği vaadin­
de bulundu.
yapılacaktır.
Fransa sefiri ile başbaşa olan mülâkat
3 — Barış andlaşmasını imzalayan dev­
bitince diğer bir salona geçen Abdülmecid,
letlerin kontrolü altında olmak üzere Tuna-
burada bütün ecnebi devlet sefirleri, İngiliz
da serbest gem i işletilmesi usulü konacaktır.
ve Fransız generalleri ile tanıştı, hepsi ile
3 — Karadeniz tarafsız hale getirilecek,ayrı ayrı görüştü, iltiftalarda bulundu.
bu hususta Babıâli ile Rusya arasında bir Balo salonunda da bir saat kadar dans­
uyuşm a yapılacak ve anlaşma büyük devlet­ ları seyreden Padişah, veda edip sefaretten
ler tarafından kefalet altma alınacaktır. Os- ayrıldı, atma binerek maiyeti ile sarayına
manlı devleti, A v ru p a devletleri topluluğuna .döndü.
kabul edilecek, b u devletle beş devlet.(Fran­ 18 şubat 1856 tarihinde ilân edilen Isla­
sa, İngiltere, Rusya, Avusturya. Piyemonte) hat fermanı, Gülhane Hatt-ı h ü m a yu nu nu n
den biri arasında zuhur edecek her anlaş­ esas hükümlerini teyid ve tekrar etmekle be-

3074
Islahat fermanı
(İlave ; 176)

1839 yılında Tanzim at fermaniyle
ilân edilen ve onbeş yıl içinde tam am ­ de almalarına lü zu m bulunmadığını
lanacağı u m u la n ıslahat, türlü sebepler­ ilân etti. Ancak, kendilerine askerî m ü ­
le yürüyememişti. Tanzimat fermanı kellefiyet yükleyen b u karar M üslü­
Batı devletlerinin İstanbul elçilerine m a n olmayan tab’ayı m e m n u n etmedi­
resmen tebliğ edilmiş olduğundan b u ­ ğinden b u n d a n vazgeçilmek zorunda
n u n v ad ettiği ıslahatı ve b u arada bil­ kalındı.
hassa Hıristiyan tab’aya eşitlik veril­ Rusya savaşı, Osmanlı devletiyle
mesini devlet âdeta onlara karşı taah­ müttefiklerinin kesin zaferiyle sona
h ü t eylemiş bulunuyordu. B u hareke­ erince, Paris'de toplanan barış konfe­
tin başında bulunanların bütün iyi ni­ ransına iştirak edecek Osmanlı m urah ­
yetleri ve didinmeleri, tanzim atm tat- hasları İstanbul’dan hareket etmeden
bik m a kâfi gelmiyor, tatbikat çok za­ evvel Osmanlı devleti b u işi kesin şe­
m a n noksan ve yanlış oluyordu. B u hal kilde halletmek ve konferansta lehi­
Avrupa devletlerinin Osmanlı impara­ m izde bir cereyan yaratmak için hazır­
torluğu hakkında beslemeğe başladık­ lanan ıslahat fermanını onların hare­
ları ümitlerin azalmasına sebeb olmak­ ketinden az sonra ilân etti. B u ferman
taydı. Rusya, b u d urum dan her za­ 18 şubat 1855 tarihinde Bab-ı âlî’de
m anki gibi istifade ederek M ukaddes okundu.
Makam lar ve Ortodoks tab’asımn him a­ Islahat fermanı, tanzimat fermanı­
yesi gibi bahanelerle memleketin iç iş­ nın esaslarını teyit etmekle beraber,
lerine karışmaya. Hünkâr İskelesi uz- onları biraz daha genişletiyor ve tav­
laşmasiyle elde edip faydalanamadığı zih ediyordu.
hususları yeniden ele geçirmeye kal­ B u n u n esas hükümleri şunlardı:
kıştı. Osmanlı imparatorluğunun Rus â — Can, mal ve ırz emniyeti.
tazyikine Batı memleketlerinden ve bil­ b — M ü slü m an ve Hıristiyan b ü ­
hassa İngiltere’den aldığı teminat üze­ tün tab’aya verilmiş olan m ezhebi imti­
rine kat’î şekilde karşı koyması ise, sa­ yazların ve muafiyetlerin tanınması ve
vaşı doğurdu. B u savasın sonlarına korunması, Hıristiyanlara ait b u hakla­
doğru barış görüşmelerine esas olmak rın kontrolü için Patriklerin kaydı ha­
üzere bir protokol hazırlanması için yat şartı ile hizm et görmeleri, ruhanî­
Viyana’d a toplanan . Fransa, İngiltere, lerin vazifeye başlarken yem in etmele­
Avusturya, Osmanlı devletleri delegele­ ri, kendilerine m aaş tahsisi ve b u n a
rinden m ürekkep konferansta Rusya’­ karşılık cemaatten aidat almamaları,
nın Osmanlı ülkesi Hıristiyanları üze­ M üslüm an olmayan tab’a n m kendileri­
rinde her türlü himaye iddiasından ne ait işlerine seçilmiş üyelerden k u ­
vazgeçmesi için M üslüm an olmayan rulacak bir meclisde bakılması, mabet,
tab’a hakkında Bab-ı âlî’n in bazı imti­ mektep, hastahane, mezarlık gibi mü-
yaz ve muafiyetler tanıması ve bunla­ eseselerin aslına dokunulm adan yapıla­
rın Batı devletlerinin garantisi altında cak tamirlerine engel olunmaması, ye­
bulunması istendi. Osmanlı devleti ise nileri için m üsaade verilmesi, her m ez­
Fatih Sultan M e h m e d H a n zam anından hebe m ensup olanların âyinlerini ser­
beri Hıristiyanların esasen mezhebi bestçe icra edebilmelerinin temini için
imtiyazları bulun d uğu nu ve b u n u tas­ bütün tedbirlerin alınması.
dike her za m an için hazır- olduğunu, c — Irk, dil ve din bakımından
ancak barış uzlaşmasına konacak bir birbirinden ayrı olan tab’adan her h a n ­
m adde ile b u cihetin yabancı devletle­ gi birisinin diğerinden aşağı tutulma-
rin garantisine verilmesinin devletin maması, kendileri için haysiyet kırıcı
hükümranlık haklanyle telifi m ü m k ü n tabirler kullanılmaması, kimsenin din
olmayan ve devletler u m u m î h u k u k u ­ veya mezhebini değiştirmeye’ zorlanma­
n a aykırı b ulunan bir d u ru m hâsıl ması, devlet hizmet ve memuriyetleri­
edeceğini ileri sürüp b u isteği kesin şe­ nin bütün tab’aya açık olması, hepsi­
kilde reddetti ve b u n un , tab’aya eşit nin askerî ve sivil devlet okullarına ka­
haklar sağlayan Tanzim at fermanının bulü, öğretmenleri ve öğretim sistemle­
ruh u n a aykırı b ulun d uğu nu ileri sürdü. ri devletçe kurulacak karm a bir maarif
Ancak, 7 mayıs 1855 tarihinde Hıristi- meclisi tarafından kontrol edilmek
yanlardan alınan hususî vergilerin il­ şartiyle her cemaatin u m u m î ve teknik
ga edildiğini, bunların orduya ve ida­ tedrisat yapan okullar açabilmesi.
ri vazifelere alınacağını, kiliselerini ta- j ç — İltizam usulünün kaldırılarak
mir ve yenilerini inşa için özel müsaa­ vergilerin doğruca devlet eliyle toplan-

3075
râber, bunları daha genişletmiş bulunuyor- B u ferman, Tanzim at devrinin devam edece-
du. Bilhassa, hıristiyan tab’aya tanıdığı eşit ğini anlatan bir belge idi. G er ek dahilde,
haklar ve mükellefiyetler tavzih edilmişti. gerek hariçte b ü y ü k tesirleri oldu.

PARİS S U L H K O N F E R A N S I V E NETİCELERİ
B u konferansa Osmanlı devleti, Rusya, tercümanı N ureddin Bey, Baş sır kâtibi Arifi
İngiltere, Fransa ve Piyem onte’den maada, Bey, Türkçe metinler kâtipliği için Tanzi­
Avusturya ve Prusya da katılıyorlardı. O s ­ mat Meclisi kâtiplerinden Celâl Bey, F ran ­
manlI devleti, ilk defa olarak milletlerarası sızca metinler kâtipliği için de tercüme odası
bir kongreye, ona katılan devletlerle eşit memurlarından Kostaki Efendi bulunuyor­
haklara • sahip olarak dâvet edilmiş bulunu­ lardı. K ongrede lehimize bir hava yaratmak
yordu. Prusya’nın dâvetine sebeb ise, Rusya- maksadiyle  li Paşanın İstanbul’dan hareketi
ya karşı olan savaşa ne katılmış, n e de onun
sırasında Gülhane Hatt-ı h ü m a y u n u n u tekid
aleyhinde taraf tutmuş olmamakla beraber,
eden «Islahat fermanı» neşredilmişti.
1841 Londra anlaşmasını imzalamış olması
idi. B u kongreye her devlet, en seçkin dip­ B u kongrede Fransa’yı Hariciye Nazırı
lomatlarını göndermişti. Osmanlı delegasyo­ K o n t Valevski (W alew ski) ile Baron dö
n u n u n başında. Sadrıâzam Âli Paşa bulunu­ B urkeney (B. de Bourqueney), İngiltere’yi
yordu. Gerçi Abdülm ecid Mustafa Reşid P a ­ Lord Klarandon (Clarendon) ve Lo rd Kav-'
şanın iştirakini arzu etmi£ ve o da b u n u ley (C o w le y), Avusturya’yı Kont Buol
kuvvetle istemişse de, İngiltere’ye p e k m ü ­ (Buol) ve Baron Hü b ner, R u sya ’yı Prens
temayil bulunduğu için Fransa b u n a itirazda, Orlof ve Baron B run o f (B run o v), Piyemon-
bulunmuştur. Âli P a ş a n m y a n m d a ikinci te’yi K o n t K a v u r (Cavour) ve M a r k i de
delege olarak Paris elçisi M e h m e d Cemil Villamarina birinci ve ikinci delege olarak
Bey ve maiyetinde Beğlikçi Afif Bey, Divan temsil ediyorlardı.

Islahat fermanı hâtı­


rası olarak dört b u ç u k
santim çap ında bası­
lan b ro n z m a d a ly a

(Orijinalleri İstanbul
Arkeo loji M ü ze s in d e v e
A r i f Sp or eF d e d ir)

; ması, bütün tab’a n m karma, m a h k em e­ h — Maaşların bir düzene konarak


lerde şahitliklerinin kabulü. zamanında Ödenmeleri.
| d — Mahkemelerin alenî olup ilâm- i — Malî işlerin düzenlenmesi, ser­
' larm neşri, suçluların mallarının mü- vet kaynaklarının ıslahı, yol ve kanal­
! sadere olunmaması, cismanî işkence lar yapılarak ticari ve ziraî faaliyetin
I cezalarının kaldırılması, id am ve affın gelişmesinin sağlanması, bunlar için
j yalnız hükümdarların haklarından ol- Batı bilgi, teknik ve sermayesinden
: ması, ticaret, h u k u k ve ceza m a h k em e­ faydalanılması
lerinin ayrılıp her birinin m u h ak em e
I usulüne dair kanunlar yapılması. Islahat fermanı, Paris konferansın­
| e — M ü slü m an olmayan tab’a n m da m üzakere konusu olmuş ve esasları
I da vilâyet, kaza ve nahiye meclisleriyle murahhasımız Âli Paşa’n m m uhalefe­
| yüksek meclislere üye olabilmeleri, tine rağmen andlaşm anm dokuzuncu
i f — Rüşvet ve ihtilasın m e n ’i için maddesinde yer almıştır. A nc a k b u h u ­
şiddetli ka nu n hükümlerinin konulm a­ sus, ileride b u ıslahatın tatbiki veya
sı ve bunların tatbiki. tatbik şekli bahanesiyle yabancı dev­
g — Herkesin askerlikle mükellef letlere daim a iç işlerimize • m üdahale
bulunması, lâkin şahsî nakdî bedel ka­ imkânını vermiş, hattâ bazen bunların
bulü. tatbikine bizzat kalkışmalarına yol
acar olmuştur.

3076
Müttefikler savaş sıra­
sında ■göstermiş oldukları
Tir* *«-
kuvvetli işbirliğini, barış
müzakerelerinde m u h afa ­
za edememişlerdir. İngilte­
re ile Osmanlı devleti. R u s ­
ya’ya ağır şartların yükle­
tilmesin! istiyorlardı. B u n a
evvelâ Fransa yanaşmadı.
Osmanlı İmparatorluğunun
İngiliz politikasına fazla
mail oluşu, gerekse A v u s ­
turya ile Prusya’nın b u
Vj>>r4C s - V * * y j ; ¿¿s' '
kongrede işbirliği Üçüncü jy,‘-¿¡S Jj-ı!y>U .j\ i d* JL j M *-£r'f â p *
Napoleon’da bazı endişele­
rin uyanmasına sebep ol­
muştu. K on gre başkam ■
*- «5"05.«jjL_>- o - ¿vy ¡.^
Fransız delegesi K o n t Va- M .— 'X OUyC-Vu.C SJS'A y- ¿*55'W
levski idi. B u zat bir F r a n ­ SjEg'i s-**'JİI¿,'-•yyr}gji'^ Ar <*• ^ ■
’¿"'üv»Ş * —-s- ‘- * j .ivgtö
-^vp-îj ¿il/ $g$İ!
sız -Rus andlaşmasını ile­ ■'■’’t'1' ’■
*/.v*~v * * •/; .l-
.'u,j-
1'1—iu*î-
ride devletinin menfaatle­
rine uygun gördüğü için ^ „vy j a j n uj,û< ,iı
R u s delegelerini okşamağa
ve onların tarafını tutma­
ğa ve müzakerelerle onla­ '“J;!*;î^lr^!-i7j ‘-./ÖJ*—¡/¿-
"'■
d"»: ft'u&jj
y *% “ ■/ u*— * ---7^- v 'r r j * r ^ r
rın lehinde bir cereyan jy j
vermeğe başladı. Hattâ, f$68aj -
.8* ¿>si *— -.O— Sj-

- . '^ It •J;—* '* -fj_ Jİ- ^ 1—-Jjlj^jJ » ı 'J J C ^ IS> ¿.Jşjj
R u s delegelerine: ¿yy. J . U fi V- i1 ^ &
«Savaş meydanında k a ­ ¿UVjLsV_j-jVL-y-f—jj'¿>jİJ -jJ J;
zanamadığınız şan ve şere­ _ ■! v H ' i * l _ül ¿c
H. ) tf- *1*~*V *Î> -Ji'le-t-^U^jJJ.
fi, siyaset meydanında k a ­ 's*v:¿-ij-¿fca-i-i’ *-»5«, ^ ^ L^To^ - -
zanacağınıza em inim » d e­
mişti (Enver Ziya Karal;
Osmanlı Tarihi, C : 5, S: f;/y1
p.. _ - . - - - *}>"£1-*liVv1*-~2vS«û> ?
249). İşte Ruslar, b u d u ­ ¡İ'S-
i-
|uyr <»r'f’*-
*•■^■3¿A1fu*~|
r um dan ve Fransa’nın des­ 0J ^y.3 tJıĞj '^^y^- Jiyj^. U\xS.±fs„*--±f
V U*-»jls'jjit. ¿fi3jW /
teğinden faydalanarak v a k ­
tiyle K ü ç ü k K aynarca and- ¿■
‘- '» ' j!•>»—”’■ -jiyJV-jt'jp*y^ıijloi^jr ¿U.iiL>: -=^îijW «-û* j
laşmasıyle elde edip za­ •-*?-tfJiAy^J-C&c'¿Jiı J'j .SJ—!<fÎSâc< y'} ^y.lj-aJjW j i î j ’ ı ^ > ^ A ' İ J-*î JS* «J.J S^/î
m anla yeniledikleri imti­
yazları kısmen olsun kabul
Vr''4^
....... .
<^“J:“-
Â:1—
f) ^|y.jijl¿r-
.,
j!ojj¿i s-
,j2eC
-_ - fry'—J» i

ettirmeğe kalkıştılarsa da, jv-Jos, jjU f


gerek İngiltere ve gerekse
Osmanlı delegelerinin ke­ Î^î Oİİİ>j-^^LroU.J j-L.V 06
sin şekilde karşı koymaları ij¡S'5» •-'■'«-»■*vj ji:UjjUjjj'«*'s> ov>ju..j^\ ^
jy .^J wV»'_, ¡§3
r^-s-i— •-
*• JİAj-iiy-VtfİjUivl-JJKj'.Ui/jrj,ıPjiîri:
yüzünden b un a m uvaffak i '0 ;"■ — Mri^•■¿î-Sm»1»•a-i-j.Ui*'
ıslamadılar. Diğer taraftan jjfe^ ^ î:
.e » ^ ^ .yç^
* / —“ ı-*r^~£*-r
Oo.;u,<
-
vSj )y :y » '¿ ¡ y » İ « _ ~ j i *Jaİ¿ «,-
.» '
ü
-¿¿¿^;
'.^j.t

İngilizlerle OsmanlIlar da Vî“<"r-


c—'»-
ı¿' *>>-
»'■¿îUUİ.vV"U-S*ıf y 4J_Jsejj4!^j«Î>.
ÎA\>| f^°y'*-J r•»K’jy'y-ıVy.Jİ. J j.;u yic, JV J _r~,,-¿-} j } p ¿Ln*~\ ¿l*.Jy Jr'S-0“ -r: — itıV uV jijifc
daha önceden aralarında
kararlaştırdıkları ağır şart­
ları hafifletmek ^ zorunda •l£İU‘T'-J'v»Vj' L»;^ I i i i ı ^ Uk i y i
kaldılar. B u ise, Âli Paşa­ tî-"'**t>' •■
>
—**Pj
. JSf»' jyt |
nın muarızları tarafından e»1»'Ct“îr*j•%-j*-*rj’^ ■ < o'0i<£jS»
•fâp/'] ¿■»¿*r&<tfahsjr*:*^»cj^-'->jt*j üMûvy¿^•*|ofc1¿wöı_9¿>^»4ı'¿u»'jlyı/j !,(<t<_s.gy¿»r4,1
sonradan tenkidlere uğra­ *>j'î,*^5-=-^>JiJ-î¿W»o*?
mıştır. İleride kısmen b ah ­ 5?« ''A-r** *■ »j^"1 «^Ujj <sjr* cr-*' '¿j?*^ ¿¿f- jtj '¿*1
;cf^j -~3'v^t—>- *>= f'®
sedeceğimiz b u tenkid ve
rivayetler kendisinin S a da ­ » U -W "^ ’vfEp-î - i j y »İLİ»Jj ‘J C j 'j J - j j j J A J j '- J r i ; S-'^V j V C ı'- i^ jV ^ JiJlk ıj
¿1X. js-sV'',
retten azlini hazırlayan se­ »U ÜV ¿İy-f-1¿ i ^ - jiJ.y>*i^ .
J *' U«S' «
beplerden olmuştur. r'W '* ***»^jWj v^!>*■
. '^¿^3¿b [
> y * f fr■ i»5» ¿j" <4i!Aı'-rc; ^^^'ÎJ-^y~X^-. Adı.!-'
^ Jri-^/vU-•j r . c r ¡au'aoV *>-osu-^ j -/■«/J -v.ı. !vn
J*Ji K-tj-t»J U Î M » *-jV-L.-.*y-^#/-V-'jü';Cİİ- >j
Jj •—•>■>''l'r^J-'y_3 j
Islahat ferm anının
dağıtılan sureti

3077
Konferansta Osmanlı devletinin A — G enef hükümfer

duyumu 1 — B u andlaşmanm tasdikinden itiba­


ren Osmanlı devleti, Fransa, İngiltere ve Pi-
Abdülmecid devrine, daha doğrusu Tan- yemonte devletleriyle Rusya arasında ebedî
zimata kadar Osmanlı devleti Avrup a poli­ bir barış başlayacaktır.
tikasında zam an zam an pek m ü h im bir m u ­ 2 — İki taraf, b u savaşta işgal ettikleri
vazene unsuru rolü oynadığı halde, kendi­ bütün araziyi boşaltacaklardır.
sini Avrupa devletleri topluluğunun daima
3 — Rusya, Kars şehri kalesiyle elinde
dışında saymış ve bunların arasında m er:î
bulunan diğer yerleri Osmanlı devletine iade
olan devletler genel haklarından faydalan­
edecektir.
mayı hiç düşünmemişti. B u devirden itiba­
ren ise, yabancı devletlerle çıkan anlaşmaz­ 4 — B un a karşılık müttefikler Sivasto­
lıkların halli sırasında Osmanlı hariciye n a ­ pol, Balaklava, Kamış, Gözleve, Kerç, Y e n i,
zırları kendi iddialarını müdafaa için dev­ kale ve Kılburun şehir ve limanlarıyle m üt­
letler genel haklarını ileriye sürmeğe başla­ tefik askerlerinin elinde bulunan diğer yer­
mışlarsa da her defasında b u haklar Osmanlı leri Rusya’ya geri vereceklerdir.
devleti için tanınmamıştır. B u d urum ise, en 5 ,— Müttefikler, b u savaş sırasında düş­
çok ve daima Rusya’nın işine yaramış, b u m a n tarafını tutmuş veya hizmetinde bulun­
devletin Osmanlı devletinin iç işlerine bile m uş olan kendi tab’alarmı affedeceklerdir.
pervasızca müdahalelerine yol açmıştır. İşte, 6 — Bütün savaş esirleri karşılıklı ola­
Rusya’nın b u sayede Osmanlı devleti üzerin­ rak serbest bırakılacaklardır.
de baskı yaparak nüfuz kurmasını, hıristi-
yan tab'ayı himayeye kalkışıp devletin hü ­
B — Osmanlı devletinin yeni
kümranlık haklarına tecavüz etmesini kendi
hukukî durumu
çıkarları için zararlı gören Fransa ve İngil­
tere bu yüzden Paris andlaşmasıyle Osmanlı
7 — Fransa, İngiltere, Avusturya, Rusya
devletinin artık Avrupa devletleri toplulu­
ve Piyemonte devletleri, Osmanlı devletinin
ğundan sayılmasını ve devletler genel hak­
Avrupa genel haklarından ve topluluğu m e n ­
larından faydalanmasını temin etmişlerdir,
faatlerinden hissedar olmaya dahil olduğunu
BÖylece, Osmanlı devleti için b u alanda yeni
ilân ve ayrıca b u devletlerden herbiri ayrı
bir devir açılıyordu. Üstelik, b u anlaşma ile
ayrı Osmanlı memleketlerinin tamamiyle is­
imparatorluğun mülkî bütünlüğünün garanti
tiklâline riayet etmeyi taahhüt ederler. B u
altına alınması pek m ü h im bir kazanç ve
taahhütlerin ifasına da müştereken kefil ola­
nazarî de olsa geleceğin bir garantisi idi.
caklardır. B u yüzden, b u n u ihlâl edecek bir
BÖylece, elde edilen yalnız b u iki sonuç, Âli
durum, genel menfaatlere dokunur bir m e ­
Paşanın hizmetlerini değerlendirmeye kâfi
sele olarak kabul edilecektir.
gelir.
8 — Osmanlı devletiyle b u devletlerden
biri veya bir kaçı arasında bir anlaşmazlık
Paris andlaşmasınuî esasları çıkarsa, kuvvete baş vurulmadan evvel di­
ğerlerinin arabuluculuğu kabul olunacaktır.
Barış müzakereleri bir çok çekişme ve
münakaşalardan sonra neticeye bağlanarak C — Hıristiyan tab’a
30 mart 1856 tarihinde Paris andlaşması im ­
zalanmıştır. B u anlaşmanın hükümleri şun­ 9 — Osmanlı hükümdarı, tab’asının saa- **
lardır: deti için din ve milliyet ayırmamakla bera-

a
im şpv**

Paris konferansında Osmanlı ve Rus delegeleri


M

Soldan: Âlî Pa§a, M ehm ed Cemil Bey, Prens Orlof, Baron Brunof)

3078
3079
m a k ve salâhiyetini b u devletlere verm em ek­
tedir.

Ç — Boğazlar

10 —• Akdeniz ve Karadeniz Boğazları­


nın kapalı tutulmasını tazam m un eden 13
temmuz 1841 Londra anlaşması yürürlükte
kalacaktır.

D K ara den izin tarafsızlığı

11 — Karadeniz tarafsız olacak ve her


milletin ticaret gemilerine açık bulundurula­
caktır. B u denizin suları ve limanları b u an ­
laşmanın ondört ve ondokuzuncu m addele­
rinde belirtilen istisnalar dışında, bu denize
sahili olan ve olmayan bütün devletlerin
savaş gemilerine daimî ve kesin olarak k a ­
palı bulunacaktır.
12 —• Karadeniz liman ve sularında ti­
caret serbest ve her engelden uzak buluna­
cak, sağlık, polis ve güm rük memurlarından
başka hiç bir şeye tâbi .olmıyacaktır. O s ­
manlI devleti ve Rusya bütün milletlerin
faydalanması ve ticaret ve gemi seyrinin
emniyeti için b u denizin kıyılarındaki liman­
larda devlet hakları kaidelerine göre kon­
soloslar bulundurulmasını kabul edecek­
A b d ü im e c id 'in bir resmi lerdir.
13 — B u deniz kıyılarında Osmanlı dev­
letiyle Rusya hiç bir savaş tersanesi kurmi-
ber, hıristiyan tab’a hak kındaki iyi niyetle­
yacaklar ve mevcut olanları devam ettirmi-
rini teyid eden bir ferman ihsan etmiş ol­ yeceklerdir.
duğundan ve b u husustaki düşüncelerinin
yeni bir delilini ortaya koym ak istediğinden 14 — ■Osmanlı devleti ile Rusya’nın Ka-
kendi müstakil iradesiyle sadır olmuş bulu­ radenizde kıyı hizmetlerine lâzım olacak k a ­
nan bu fermanı, andlaşmaya katılan devlet­ dar bulundurulacak olan hafif gemilerin sayı
lere tebliğ etmeyi uygun bulmuştur. B u dev­ ve kuvvetini tayin için yaptıkları anlaşma,
letler de, bu fermanın kadrini teyid ederler. bu andlaşmaya eklenecek ve bun un bir par­
Lâkin bununla beraber şurası da m uh akka k­ çası kuvvet ve h ükm ünde olacaktır.
tır ki tebliğ ne hükümdarın kendi tab’a -
siyle olan muamelelerine, ne de devletin E — Tuna nehrinin serbestliği
işlerine tek tek veya toplu olarak karışma-
15 ‘— Birkaç devletin topraklarını ayı­
ran veya içlerinden geçen nehirlerde gemi
işletilmesi usulü Viyana kongresinde karar­
laştırılmış olduğundan bu usul T u n a nehri
ve Boğazlar için de tatbik edilecektir. And-
laşmayı imzalayan devletler b u hali, A vrup a
devletleri haklarından saydıkları için kefa­
letleri altına aldıklarını ilân ederler. T u n a
nehrinde gemi işletilmesi aşağıdaki m a dd e­
lerde geçen şartlar dışında tahdid edilemi-
yeçektir. B u n u n için b u nehirde gezen ge­
milerden ve taşıdıkları mallardan hiç bir, rü­
sum ve vergi alınmayacaktır. B u nehrin bir­
birinden ayırdığı veya içinden geçtiği m e m ­
leketlerin emniyeti için kurulmuş sağlık ve
polis nizamları, gemilerin seyrini m ü m k ü n
olduğu kadar kolaylaştıracak şekilde tertip
A b d ü î m e c i d 'm Eyübsultanı ziyareti ve tanzim olunacaktır. B u n u n dışında gemi-

3080
ierin serbestçe seyrine hiç bir engel konmı-
yacaktır.
16 — B u hususlara nezaret've T u n a bo­
ğazlarının temizlenmesini temin için Osmanlı
devleti, Fransa, İngiltere. Avusturya, Prusya,
Rusya ve Piyemonte devletleri üyelerinden
mürekkep bir komisyon kurulacaktır. B u M
komisyonun masraflarını, karşılamak için %
hangi millete mensup olursa olsun bu nehir­
den faydalanan her gemiden belli ve eşit bir
rüsum alınacaktır.
17 — Ayrıca, Osmanlı devleti Avustur­
ya, Bavyera, Vürtemberg. devletlerinin tayin
U f
edecekleri birer memurla Eflak, Boğdan ve
Sırbistan Beğliklerine mensup, nasb ve ta­
yinleri Osmanlı devletine ait birer komiser­
den mürekkep olmak üzere daimî bir komis­
yon kurulacaktır. B u komisyonun vazifeleri
şunlardır:
a — Nehirde seyrüsefer ve polis nizam ­
larını düzenlemek.
b — Viyana kongresinde kararlaştırılan
usulün T un a nehrinde tatbikine engel olan
hususları bertaraf etmek.
c — Bütün nehir boyunca yapılması ge­
rekli işleri emretmek ve yaptırmak.
ç — Milletlerarası T u n a nehri komisyo­
n unun müddeti sena erince onun görevlerini
üzerine almak.
18 — Birinci komisyon bütün işlerini,
ikinci yani T u n a ’da kıyısı bulunan devlet ve
beğlikler mümessillerinden mürekkep olan
komisyon ilk iki vazifesini iki yıl içinde ta­
mamlayacaklardır.
Abdülmecid’in diğer bir portresi
19 — B u nizamların yürümesini temin
için andlaşmaya dahil devletler T un a ağızla­
rında ikişer hafif gemi bulundurabilecek­ üzerinde ayrı bir him aye kurm a veya b u n ­
ların iç işlerine karışma hakkı olmıyacaktır.
lerdir.
23 — Osmanlı devleti b u beyliklerin k e n ­
di idarelerinde, iç işlerinde, dinlerinde, tica-
F — Besarabya yönü hududu
caretlerinde, gemi işletmeciliğinde tamamen
20 — Besarabya hududunun Karadeniz serbest bulunmalarını taahhüt eder. Bu
kıyısından Prut nehri üzerindeki Kanamori memleketlerde gerekli millî ve id.arî ıslahatı
mevkiine kadar olan kısmında Osmanlı dev­ y ap m ak üzere kararlaştırılacak usule uyula­
leti lehinde tafsilâtı yazılı düzeltme yapıla­ rak bir komisyon toplanıp çalışma sonuçla­
caktır. rını Bükreş’deki devlet komiseri vasıtasıyle
Babıâliye arzedecektir.
21 — Rusya tarafından terkolunacak bu
24 — Osmanlı hükümdarı her iki bey-
arazi, Osmanlı devletinin uyrukluğunda ol­
likde, her sınıf halkın hakikî menfaatlerini
m ak üzere Boğdan’a eklenecektir. Burada
doğru olarak arz ve beyan edecek kudret ve
yaşayanlar Memleketeyn halkının hak ve im ­
tiyazlarından faydalanacaklar ve isterlerse kabiliyette birer hususî. divan kurulacağını
vaad eder.
üç yıl içinde mallarını serbestçe satıp başka
yerlere göç edebileceklerdir. 25 — B u divanların mütalâaları komis
yon tarafından gözden geçirilerek kendi m ü ­
G — Memleketeyn meseiesi talâalarını da ekleyip Paris’de M ükâlem e
Meclisine sunacak ve burada incelenip a n d ­
22 — Eflak ve Boğdan beylikleri Osmanlı laşmaya dahil devletler tarafından bir m u ­
devletinin uyrukluğunda ve andlaşmayı im ­ kavele ile tekid olunacaktır,
zalayan devletlerin garantisi altında buluna­ 26 — B u beğlikler iç emniyetlerini ve
rak sahip oldukları imtiyaz ve muafiyetler­ sınırlarını korum ak için askerî kuvvet ter­
den istifade etmeye devam edeceklerdir. G a ­ tip edeceklerdir. Yabancı saldırışlara karşı
ranti veren devletlerden hiç birinin bunlar koym ak için Osmanlı devletiyle birlikte bu

3081
iki memleketin alacakları savunm a tedbirle­ nen ve yenilenler, b ü yü k insan ve servet
rine kimse karışmayacaktır. kaybına uğramışlardır. Elde edilen en m ü ­
27 — M em leketeyn’de bir iç huzursuzlukhim netice ise, Rusya tarafından bozulm ak
zuhur ederse veya iç düzen bozulursa, ge­ istenen milletlerarası m uvazenenin tekrar
rekli tedbirleri Osmanlı devleti, andlaşmaya kurulmasıdır. B u n u , Paris andlaşması sağ­
katılan devletlerle görüştükten sonra tatbik lamıştır. B u andlaşma, Osmanlı devletine
edecektir. B u n d a n evvel silâhlı bir m ü d a h a ­ bazı menfaatler sağladığı gibi, bazı zararlar
lede bulunmayacaktır. da vermiştir. Sağladığı menfaatlerin başında
Rusya’dan gelecek olan tehlikelerin bir m ü d ­
det için de olsa, ortadan kalkmasıdır. B u n ­
H — S ;r p beŞii$i
dan m aada, Osmanlı devleti devletler genel
2S — Sırp beğliği de b u n d a n sonra a nd ­ haklarından faydalanm ak avantajını kazan­
laşmaya katılan devletlerin garantisi altında mış, A v r u p a devletleri topluluğuna eşit h a k ­
bulunacak, ha k ve muafiyetlerini tayin larla kabul edilmiş, mülkî bütünlüğü garanti
eden fermanlara göre Osmanlı devletine altına alınmıştı. Lâkin, A v r u p a devletleri b u
tâbi olacaktır. E u beğlik de iç işlerinde, prensiplere kendi aralarında bile riayet et­
mezhebi meselelerde, kendi kanunlarında, ti­ miyorlardı. B u yüzden, Osmanlı devletinin
caret ve gemi işletmeciliğinde serbest ola­ varlığını sağlar gibi görünen b u hükümler,
caktır. kâğıt üzerinde kalm ağa m a h k û m bulunuyor­
lardı. Nitekim daha sonraları Rusya, Fransa
29 — Osmanlı devleti b u memlekette as­
ve hattâ İngiltere za m an zam an b u andlaş­
ker. bulundurm ak hakkını m uhafaza edecek­
m a hiç m evcut değilmiş, gibi hareket etm ek­
tir. A ndlaşm aya dahil devletler, b u beğlik
ten çekinmemişlerdir (Enver Ziya Karal;
ile Babıâli arasında hiç bir meselede arabu­
Osmanlı Tarihi, C : 5, S: 252).
luculuğa kalkışmayacaklardır.
B u n a karşılık, Eflak, B oğdan ve Sırbis­
! — A nado lu yönü hududu tan’ın imtiyazları genişletilmiş, durumları
milletlerarası garanti altına konulmuş, im p a ­
30 — B u h u d u d savaştan evvelki hali ratorluğa yalnız resmen bağlı bir hale geti­
esas olmak üzere iki tarafın ve buralarda rilmişlerdi. Hıristiyan tab’aya tanınan h a k ­
yaşayan halkın menfaatleri gözetilerek m e v ­ lar, yalnız R usya’ya karşı değil, lâkin b u se­
cut anlaşmazlıkların giderilmesi maksadıyle fer andlaşmayı imzalayan bütün devletlere
yeniden tesbit ve gerektiğinde tashih oluna­ karşı taahhüd altına alınmış bulunuyordu.
caktır. B u n u n için iki Osmanlı, iki Rus, bir Hüküm d arın ıslahat vaadeden fermanındaki
Fransız ve bir İngiliz delegesinden m ü rek­ esasların anlaşmaya alınması b u n a dahil
kep karm a bir komisyon kurulacak ve and- devletlerin andlaşm anm açık hükümlerine
laşm anm tasdik ve mübadelesinden sonra. rağmen ileride Osm anlı devleti üzerinde b u
sekiz ay içinde işini bitirecektir. vasıta ile baskı yapmalarına yol açmıştır.
Bunlar, b u ıslahatın daim a kendi görüşleri­
i — M ü teferrik h ü k ü m l e r ne, daha doğrusu menfaatlerine uyg un şekil­
de yürütülmesini istemişler ve devleti buna
32 — Savaştan evvel savaşan devletler zorlayarak, hattâ b u n u n kendi uzmanlarının
arasında bulunan andlaşmalar ve sözleşme­ nezaretinde tatbikini temin ederek h ü k ü m ­
ler yenileninceye veya yenileri hazırlanınca­ ranlık haklarına tecavüzde bulunmuşlardır.
ya kadar ithalât ve ihracat her tarafta y ü ­ Karadenizin tarafsız hale konulmasında ise,
rürlükte olan usul ve kaidelere göre yapıla­ b u savaşı kaybetmiş olan R u sya’ya kabul et­
caktır. Karşılıklı işler için en fazla m üsaade­ tirilen durum , b u savaşın galiplerinden olan
ye m azhar devlet muamelesi carî olacaktır. Osmanlı devletine de kabul ettirilmek sure­
33 — Osmanlı devleti, Fransa ve İngil­ tiyle b ü y ü k bir haksızlık yapılmıştır. Neti­
tere ile Rusya arasında A lan d adalarına dair cede b u andlaşma Osmanlı devleti için bir
yapılan anlaşma, b u andlaşm anm bir par­ gelecek garantisi yerine, yeni ihtilâfların
çası kuvvet ve h ü k m ü n d e . olacaktır. kaynağı olmuş ve b u yüzden b u devlet için
34 — B u andlaşm anm tasdik olunmuş pek uzun bir barış devri temin edememiştir.
nüshaları en çok dört hafta içinde Paris’de
Esasen o günkü şartlarla ve İngiltere ile
mübadele olunacaktır (M a h m u d M e s ’ud:
Piyemonte’den m a ad a kongreye katılan b ü ­
Mecmua-i M uahedat, C : 4, S: 242),
tün devletlerin Osmanlı imparatorluğuna .
karşı R u sya ’yı tutmaları karşısında Osmanlı
Paris and [aşmasının muhtelif devle- devleti iç in . b u n d a n fazlasını elde etmeğe
lere göre durumu, Rusya’nın görüşü im kân yoktu.

ve İngiltere İngiltere’ye gelince, b u savaşa katılmak­


tan maksadı sadece R usya’nın D o ğ u A kdenize
Kırım savaşma katılan devletlerden y e­ inip Hindistan yolunu tehdit etmesine engel

3082
Bu devire ait bazı yapılar
(ilave : 177)

B u devirde birtakım bina ve abide- ]


lerin tamir, ikmal edildiği veya sıktırı­ Sipahi ağası M e h m e d E m in A ğa’m n se­
lıp yeniden inşa edildiği, hattâ mev- j bil ve çeşmesinin karşısında deniz ke­
cutlarma yenilerinin katıldığı görülür. | narında yaptırılmağa başlanmış olan
Bunlar arasında Hırka-i Şerif cami’i i cami, duvarları yükseldiği sırada valide
başlıcalarmdandır. Peygamberimiz (S. j sultan vefat ettiğinden Abdülm ecid ta
S J hazretlerinin Veyselkarani’ye ver- ! rafından tamamlanmıştır. B u n a rağ­
dikleri bir hırkalarını Veysı Efendi j m e n cam i sahibinin a;dı ile değil, bu­
adında bir zat İstanbul’a getirmiş ve i lunduğu yerin adı ile Dolm abahçe camii
konağının bahçesinde kubbeli bir bina i diye anılır.
yaptırarak burada halka ziyaret ettir- I Camiin dört avlu kapısı vardır. Sa­
m eğe başlamıştı. B u bina, 1847 yılın- I
at kulesi tarafına açılan kapısının üs­
da devlet tarafından tamir ettirildi.
tünde şair Z iverin tarih kitabesi b u ­
1850 yılında Abdülm ecid b u binayı ; lunmaktadır.
cam i’ye çevirtti. i
B u kitabe hattat Ali H ay lar Efen­
Cami, yüz yıl evvelki mimarimizi
di tarafından yazılmıştır. Kitabenin
göstermesi bakımından m ühim dir. Üç
üzerinde hicrî 1270 tarihli bir tuğra
b ü yü k avlu kapısı vardır. Sağdaki kapı- |
vardır. Kapının köşe tarafında büyük
n m üzerinde Abdülm ecid’in tuğrası itina ile yapılmış mermer bir sebil mev­
bulunmaktadır. Tuğrada hicrî 1267 ta- |
cuttur.
rihi okunmaktadır.
. M ab ed bir kubbelidir. Kıble cep­
K apıdan girilince, dik dörtken bir |
hesinde beş, öbür cephelerde altışar
kemer ve sağa sola açılan iki kapı göze j
penceresi vardır. Ayrıca üç tarafının
çarpar. İkinci ve geniş bir kapı ma.be- j
üstlerinde tavus kuyruğu şeklinde açıl­
din içine açılır. C am i bir kubbelidir.
mış üçer parça pencere görülür. B u n ­
K u b b en in kasnağında sekiz pencere
lar Cihangir camiinin pencerelerini an­
vardır.
dırmaktadır. H ü n k â r mahfeli, sağ ta­
Sekiz köşeli bir plân esasına göre
raftadır. B u n u n dört sütunlu kapısı,
inşa edilmiş olan camiin dış taraflarını
deniz tarafına doğru açılır.
camekânlı iki tabaka sarar. Mihrabın
Cam iin m ihrap ve minberi kırmızı
ö nünde Hırkai şerifi m u h a fa za eden
somaki ve mermerdendir. Sağında ve
tek kubbeli ayrı bir daire mevcuttur i
solunda ikişer şerefeli iki ince minaresi
ki bu, camiin mimarisine seçkin bir .!
vardır. Şerefelerin altı geometrik şekil­
özellik vermektedir. Cam iin yan taraf- j
ler ve yapraklarla süslüdür.
lara açılmış iki kapısı daha mevcuttur. !
B ü t ü n hususiyeti deniz kenarına
B u kapılardan m abedin H ün kâr mah-
inşa edilmiş olmasından ve korent sü­
felinin ve törenlere iştirak eden sultan­
tunlarını andıracak narinlikteki iki mi
lara ait yerlerin b ulun d uğu kata çıkı­
naresinden ibarettir. Hiç bir mimarî
lır.; B u iki yer, birer loca halinde h a ­
değeri yoktur.
fifçe çıkıntılıdır. Sağdaki hünkârlara,
Dolmabahçe, Bezm iâlem valide
soldaki sultanlara mahsustur.
sultan camii K a r a Ba-lî bahçesi denilen
Camiin en kıymetli eserleri minbe- j
yerde bina edilmiştir. Avizesi Kraliçe
ri, mihrabı ve vaiz kürsüsüdür. Bunlar i
Viktorya’n m hediyesidir. 1948 yılında
mermer ve kırmızı somakiden yapılmış­
ön duvarı yıktırılıp geriye alındığından
tır. Minberin ^korkuluğu som. beyaz
dış görünüşü itibariyle değişikliğe uğ­
mermerdendir. Üstüne kırmızı somaki- I
ramış, m uh teşem avlu kapısı, K ara Ba-
den büyük yapraklar oturtulmuştur.
lî türbesi ve haziredeki K ara Ba-lî us­
M ihrab stalaktitlerle süslüdür. Vaiz
talarının mezarları kaldırılmış, muvak-
kürsüsü ise beyaz bir çiçek halindeki
kithanenin yeri değiştirilmiştir. Cami
mermer göbeğine kırmızı somakiden bir
bir m üd det Deniz m üzesi olarak da
taç gibi oturtulmuştur.
kullanılmıştır. Ort-aköyde deniz kena­
Camiin minareleri, u m u m î görünü­
rında iskele yakınındaki harab camiyi
şü ile bilhassa fevkalâde tenasüp ha- J
linde, ince, narin ve geniş şerefeli olup ; de Abdülm ecid yaptırıp b u g ü n mevcut
olanını yeniden inşa ettirmiştir. B u n ­
iki tanedir. O za m an d an beri cami ve
lardan başka Çırağan sarayının karşı­
bulunduğu semt, Hırka-i Şerif adını al­
sındaki ve Teşvikiye camileri de onun
mıştır.
devrinin eserleridir.
Yine b u devrin dinî eserlerinden |
biri, Abdülm ecid’in annesi Bezmiâlem ★
valide sultan tarafından 1853 yılında, j Devrin en m ü h im ve büyük inşaa­
Dolmabahçe d e saat kulesinin yanında j tından biri b u g ü n m evcut olan Dolma-

3083
İte ise jss

US
m D o l m a b a h ç e cam ii
İ M -,

Ortaköy camii ve Fer’iye sarayları

B u sa yfada görülen cam iler v e köşk A b d ü î m e c id


d evrin de yapılmışlardır

To p ka p ı sarayının M arm araya bakan kısmındaki Mecidiye k öşk ü’n ü n dıştan ve içten g ö rünüşü

3084
bahçe sarayıdır. Evvelce on yedinci yüz ; deler dairelerini ihtiva ediyordu. Ö n ü n e ■
yıl başlarında b u sahada İkinci Selim’- j altı yüz metre uzun luğ u nd a büyük bir ı
in bahçesinde havu zu da bulun an köş­ j rıhtım yapılmıştı; Fransa ve İtalyadan 1
k ünden başka bir yapı yoktu. Kara- j I . getirtilen san’atkârlara yaptırılan iç \
Balî (K ara Abalı M e h m e d Ba ba ) n m j ( tezyinatı fevkalâde itinalı, m ükem m el
bahçesi (Dolm abahçe camiinin yeri) ile \ ve muhteşemdi. Abdülmecid, bütün
Beşiktaş arasındaki körfez Birinci Ah- j j saltanatı boyunca h e m e n daimî olarak ]
m e d ’in emriyle sadrıâzâm N asuh Paşa | ! burada oturmuştur. I
tarafından K ap tan ı derya Halil Paşa j Tophanede halen m evcud ve “ Harp
vasıtasiyle binlerle amele kullanılarak j M alûlü Gaziler Y u r d u ” b ulun an ve za­
civarındaki tepenin taş ve toprağı de-, m anımıza kadar önemli pek çeşitli I
nize atılmak suretiyle dolduruldu. Ha- olayların geçtiği Tophane-kasrı da |
dikatü.t cevamide b u ameliye şöyle n ak­ 1265 (1849) yılında b u padişah tarafın- !
ledilir: “ Dolm abahçe denmekle meşhur dan inşa ettirilmiştir. j
m ahal 1023 recebi şerifinde (1614) Su l­ Yine Abdülmecid tarafından yaptı­
tan A h m e d Han-ı evvel hazretlerinin rılan ve 1850 senesinde tam am lanan b u |
emri hümayunları üzerine doldurul­ çeşit ufak yapılardan’biri K ü ç ü ksu kas- j
muştur. Sebebi b u veçhile mervidir ki rıdır.
beher sene donanma, çıktıkd a Kaptan- Evvelce aynı yerde, ilk defa Birin­
paşalar ol m ahalde birkaç gün ikamet ci M a h m u d ’u n 1751 senesinde tam am ­
ettikleri ve alelhusus ziyafeti Tesmiye­ lanan, tam am en ahşaptan ve eli böğ*
lerini orada icra eylemiş oldukları ci­ ründelerle ikinci katı denize taşkın bir
hetle b u körfezin dolması, m ünasip gö­ sahil sarayı vardı. 1792 senesinde Üçün­
rülerek dört defa kapdan ve iki defa cü Selim tarafından tamir ettirilen bu
sahibi m ü h ü r olan Halil Paşa defa-i sa­ sahilsaray tam am en yıktırılmış ve ka­
niye kaptanlığında tecemmu-ı amele zanılan sahasına Abdülm ecid’in zam a­
ile körfezi kurbinde olan dağı bahre ıl­ nımıza kadar gelen b u g ü n k ü kasrı bina
ka ve Beşiktaş ile K ara Balı bahçeleri ettirilmiştir. Kasır zem in kat üzerinde j
mabeyni doldurulup hadaik-i sultaniye- iki kattan ibarettir. Her katında ortada
den kılındı” . büyük bir salon ve b u salona kapıları
B u suretle denizden kazanılan ve. olan- dört odası vardır. Dış görünüşü
Dolm abahçe denilen sahada Birinci A h ­ itibariyle B o zu k ampir karakterinde j
m ed devrinden itibaren birçok h ü k ü m ­ olan kasrın içi de devrinin stilinde ;
darlar köşkler yaptırmaya başladılar. yağlı boya ile yapılmış barok - ampir
İlk esaslı inşaat ise Dörd ün cü M eh m ed sitili dekorasyonludur. Mimarı Balyan
zam anında olmuştur. Yapı bir yıl sür­ ailesinden Nikogos kalfadır.
m ü ş ve 1680 yılında tamamlanmıştır. Diğer taraftan, bir mesire mahalli .
Lâkin burası zam anla metrûk hale ge­ olan ve on sekizinci yüzyıldan itibaren j
lerek harap oldu. Nihayet 1715 yılında Osmanlı hükümdarlarının ok ve tüfenk j
dam ad İbrahim Paşa tarafından tamir atma gibi spor hareketleri için sık sık i
ettirildi. Birinci M a h m u d 1741 tarihin­ gittikleri bir tenezzühgâh olarak rağ- ]
de iki kasır d a h a yaptırdı. Üçüncü O s­ bet kazanan Ihlam ur’daki ahşap köşk j
m a n küçük bir kısım kattı. de sultan Abdülm ecid zam anında yık- ı
1755 yangınında çoğu ahşap olan tırılarak yerine ampir tarzındaki şimdi­
bü tün binalar yandı. Üçüncü Mustafa ki kasır inşa ettirilmiştir (1855). M im a ­
devrinde kârgir kısımları tamir gördü. rı Balyan ailesinden Nikogos kalfadır.
Birinci A bdülham id birçok köşkler ilâ­ K öşkü n civarında ok ve tüfenk atışla­
ve etti. Ü çüncü Selim m eşhur m im ar rına ait nişan taşları imparatorluk dev­
Melling’e bir köşk inşa ettirdi. rinin bir hatırası olarak durmaktadır.
ikinci M a h m u d Topkapı Sarayını ★
sevmez, pek kasvetli bulur, burada Teşvikiye semtinin yollarını açtı- j
oturmak istemezdi. B u yüzden 1809 yı­ ran Abdülmecid, bu hayrının hatırası |
lında Beşiktaş sarayını tamir ettirmiş olarak üzerlerinde (Eseri âvâtıfı Meci- j
ve orada ikamete başlamıştı. Burası ve diyye Mahalle-i cedide-i Teşvikiyye) ya- j
deniz kenarında kalın surlarla çevrili, zılı sütunlar diktirmiş tir (Bunlar hâlen J
ekserisi t am a m en ahşap olan binalar, Nişantaşı dört yol ağzında köşebaşmda j
kasırlar ve köşklerden ibaretti. ve karakolun yanındadırlar).
Nihayet Abdülmecid, kendi devrine Sultan Mecid bunlardan maada, i
kadar gelen b ü tü n bina ve kasırları Ihlamur’daki sütun vari mermer ve Hay­
yıktırarak 1853 yılında Balyan Karabet darpaşa hastane civarında tek yüzlü
kalfaya Am pir tarzında b u g ü n k ü m u h ­ çeşmeyi, Üsküdarda Selimiye kışlası
teşem sarayı yaptırdı. B u saray, orta karşısında bü yü k m eydan çeşmesini,
yerinde yüksek bir bina ile b u n a biri Yeşilköy m eydan çeşmesini ve Fatih !
sağdan, öbürü soldan iki üstü kapalı Atpazarındaki m eydan çeşmesini de in­
dehlizle bağlı diğer iki binadan m ü ­ şa ettirmiştir (Metrûk ve bakımsız biı
rekkeptir. Asıl saray m abeyn ile h ü n ­ durum da ve suları kesilmiş olan bu
kâr daireleri, büyük m uayede salonu, çeşmelerin sonuncusu yıkılıp ortadan
valde sultan, kadın efendiler ve şehza- kalkmıştır).
—>
Tophane kasrı

Küçüksu kasrı

Solda resimleri görülen kasırlar ve


A b d ü i m e c i d dev rinde yapıim ıslardır*,
rıdaki B e y k o z kasrı, yine bu devirde .tu ş u
valisi M e h m e d Ali tarafından başlanıp oğul­
ları z a m a n ı n d a t a m a m la n a r a k A b d ü l m e c i d ’e
h ediy e edilmiştir.)

v e köprü
nde yapılmışlardır.

Galata köprüsü

Bezmiâlem valide sultan hayır sa­


hiplerine Örnek olmak üzere Guraba
(garibler) ve fıkaraya mahsus Yenibah-
çede Nakkaş Paşa arsasında bir has-
tahane yaptırmıştır (1845- 46). Y en i
Galata köprüsü de b u tarihlerde hiz­
mete girmiştir.

Birliyografya : Halil E them Eldem:


Camilerimiz. E . M am boury: İstanbul
Touristique. I. Hilm i Tanışık: İstanbul
çeşmeleri. Sem avi Eyice: Istanbul (P e ­
tit guide a travers les m onuments B y ­
zantines et Turcs). Âbideler (Yedigün
neşriyatından). Hüseyin Ayvansarayî
Hadikatül-cevami c: II.
— -------------------------- - İhlamur kasrı

3086
olmaktı. Karadenizin tarafsızlığını temin edip şartlardan kurtulma fırsatı, bu devlet içirl
buradaki Rus deniz gücünü ve b u n un dayan­ doğmuş olacaktı.
dığı tersanelerle askerî tesislerini ortadan
Bütün bunları sezen İngiltere, durum u
kaldıran Paris barış andlaşması bu yüzden
onun için tatminkâr olmuştur. Böylece, A k ­ biraz daha sağlama bağlamak için Paris and-
deniz ticaretini ve sömürge yolunu emniyet laşmasının yedinci maddesinin Osmanlı dev­
altına almış oluyordu. B u netice, benzer se­ letine temin ettiği hakları m üdafaa maksadı
beplerden dolayı Fransa’yı da b u bakımdan ile Fransa ve Avusturya ile birlikte 15 nisan
tatmin etmişti. R usya’nın ne zamandır sıcak 1856 tarihinde Paris’de üç maddelik ayrı bir
denizlere çıkmak istediğini biliyor, hattâ anlaşma imzalandı. B u n a göre, b u hakların
M ü ba rek M akam lar meselesini b u politika­ diğer bir devlet tarafından ihlâli savaş se­
sını yürütmek için sadece bir paravan ola­ bebi sayılacak ve üç devlet kara ve deniz
rak kullandığını seziyordu. Piyemonte’nin kuvvetleriyle mütecavize karşı harekete ge­
kazancı ise, Avusturya’nın protestosuna rağ­ çeceklerdi (G . Noradounghian: R .A .İ .E .O C :
m en İtalya Birliği fikrini b u kongre baha­ III, S: 88 ).
nesiyle savunmuş, yaymış ve
büyük devletler üyelerine dâva­
sını izah edebilmiş olması idi.
Rusya Sivastopol’ün tahribi,
Karadenizdeki tersanelerinin
kaybı karşılığında b u savaşta
kara kuvvetlerini m uhafaza et­
miş ve üstelik dört devlete iki
yıl dayanacak durum da bulun­
duğunu ortaya koymuştu. Paris
andlaşmasmı, ilk fırsatta yırt­
m a k niyetiyle imzalamıştı. Ç ü n ­
kü, daha evvel Osmanlı im pa­
ratorluğu ile yapmış olduğu
andlaşmalarm kendisine sağla­
dığı menfaatlerden Karadeniz-
de temin etmiş olduğu avantaj­
lardan ve b un u n istikbal için
vaad ettiklerinden vazgeçmek,
Eflak, Boğdan ve Sırbistan’a
tanınan devletlerarası garantile­
rin kendisinin Balkanlara yayıl­
masına engel olmasını sürekli
şekilde kabul etmek onun sonu­
na kadar baş eğeceği şartlar de­
ğildi. Bununla beraber, Osmanlı
imparatorluğu üzerinde besledi­
ği emellerden şimdilik' vazgeç­
m e k zorunda kaldı. Rusya, 1856
barışının devamının, ancak bu
barışın imzalandığı tarihte A v ­
rupa’da mevcut siyasî şartların
devamına bağlı bulunduğunu
biliyordu. B u şartlar ise, değiş­
meğe m a h k û m du . Fransa, R u s ­
ya ’dan sonra Avusturya’nın da
ezilmesine taraftardı. A lm an y a
ve İtalya, millî birliklerini k u r­
m aya namzettiler. Prusya, F r a n ­
sa tehlikesini bertaraf etme fır­
satını arıyordu. Bütün bunlar,
A v ru p a ’da kurulmuş olan siyasî
dengenin bozulmaya m ahkûm
olduğunu anlatıyordu. O zaman, D o lm a b a h ç e sarayı
b u dengeye dayanan Paris and- Yu k a rık i resimlerde dıştan v e içten görülen bu saray da
laşm asm m Rusya’ya yüklediği A b d ü l m e c id tarafından yaptırılmıştır

3087
Barış şenlikleri, Paris elçiliğindeki G sıralarda sefarethanede bir h ü k ü m ­
darı ağırlayacak eşya yoktu. B u n u gören Âli
ziyafet ve balo Paşa, Babıâliye müracaat etmiş, gümüş, bil-
Paris andlaşmasımn imzalanması İstan­ lûr, porselen' takımları ile h adem e elbiseleri
bul’da b üyük törenlerle kutlandı. T o p atışları getirtmiş, ayrıca tahsisattan da yüzelli bin
ve donanmalar yapıldı (30 mart 1856). D e v ­ frank fazla sarfına mezuniyet almıştı.
let vükelâsı Padişahı tebrik için huzura k a ­
B u baloya Üçüncü Napoléon b ü y ü k üni­
bul edildiler.
formasını giyerek saltanat arabası ile geldi.
Anadolu ordusunu ıslaha m e m u r edilen
İngiliz Generali Vilyam s’a vezaret rütbesi Bir b u ç uk saat kadar sefarethanede kaldı.
verildi. K on gre birinci Osm anlı m urahhası Sadrı-
Diğer taraftan 1 nisan Perşem be günü âzam  li Paşa ile sefir M e h m e d Cem il Beye
akşamı Paris’deki Osmanlı sefarethanesinde zât-ı şahane h a k k m da k i dostane niyetlerini
de büyük bir balo tertip olundu. izhar etti.
Paris’deki b u balo hakika­
ten m uvaffak olmuş, bizzat im ­
paratorun dahi takdirini kazan­
mıştır. Fakat gerek Sultan Ab-
dülmecid’in İstanbul’daki baloya
gidişi, gerek  li Paşanın Paris’­
teki gayreti, politika sahasında
bir netice vermemiş, Fransızla­
rın konferanstaki tutumları de­
ğişmemişti.

Barıştan sonra Ali Paşaya


yöneltilen tenkidler ve ri­
vayetler, sadarette ve hâ­
riciyede tebeddülat

iB fş /m m 'im m m Paris barışı imzalanıp- kon­


ferans sona erdikten bir m ü d ­
det sonra İstanbul’da konferans­
Barışın imzas! m ü n aseb etiy le İstanbul’d a İngiltere taki tutum undan dolayı Â li P a ­
elçisinin verdiği balo şa şiddetli tenkidlere hedef ol­
m a y a ve Sadaretten uzaklaştı­
rılmasını temin için çeşitli riva­
yetler ileri sürülmeye başlandı.
Meselâ; İngiltere, R u s işgalinde
bulunan K afkasya’nın kurtarıla­
rak müstakil veya m uhtar bir
idareye kavuşturulmasını istedi- **
gi halde, Âli Paşanın b u mesele
üzerinde durmayıp Çürüksu ta­
rafında basit bir sınır tashihi is­
temekle iktifa ettiğini Re'şid

p ili
Paşa taraftarları ileri sürmüş­
tür (Cevdet Paşa; M aruzat).
Y in e Ziya Paşanın iddia­
sına göre, barış görüşmeleri sı­
rasında hıristiyan tab’aya eşit
haklar verilmesinin resmî bir
taahhüd haline getirilmesi,
M em leketeyn meselesinin bu
bölge h a l k m m reyine göre halli,
K aradağ statükosunun m uh afa ­
zası n ev ’inden devletin istiklâli
A y n ı m ü nasebetle O sm a n lı devleti Paris elçiliğinde ve hükümranlık haklarına ay­
verilen balo kırı bazı esasların kararlaştırıl-

3088
inââı üzerine, kongre tutanağını gören İngil­ iki beğliğin birleşmesine taraftar bulunan
tere Başbakanı Lo rd Palmerston, İngiliz de­ namzetlerin seçilmesine Babıâlinin engel ol­
legesi Lo rd K larandon’a (Clarandon) büyük d uğ u n u ve b u maksatla Boğdan’daki seçime
bir hayretle: fesat karıştırdığını ileri sürüp b u n u n iptalini
istedi. Msutafa Reşid Paşanın b u iddiayı
«Siz konferansta Osmanlı devletine hiç
reddetmesi üzerine Fransa elçisi Tuverel d u ­
yardımda bulunmamışsınız» demiş ve ondan:
r u m u protesto edip İstanbul’u terkedeceğini
«Bir kimseye yardım, o nun istek ve isti­
bildirdi. Rusya, Prusya ve Piyemonte elçi­
dadına göre olur, şu sizin beğenmediğiniz
leri de onu destekleyince, Abdülm ecid,
bazı maddeleri, Osmanlı devletinin delege­
sadrıâzamını feda zorunda kaldı (Ali F uad:
leri bizzat tesbit ettiği için artık başkasına
Rical-i mühimme-i siyasiye, S: 38). Mustafa
söz düşer m i? Bir Türkten ziyade T ü r k ola­
Reşid Paşa azledildi ve geçen sadaretlerinde
m a m » cevabını almıştır (Ziya Paşa: Zafer-
hiç bir işe yaramadığı anlaşıldığı halde bu
n am e şerhi, S: 77). Lâkin, bütün bunlarm
m a k a m a Mustafa Nailî Paşa üçüncü defa
Âlî Paşa aleyhine açılan ka m panyaya esas olarak getirildi (6 ağustos 1857). Hariciye
olm ak üzere ortaya atılmış olmaları çok Nazırlığı, Âli Paşaya verildi.. Böylece,. H a r i­
m ü m k ü n dü r; . Hâdiselerin incelenmesinden,
ciye Nazırlığına Fransız politikasına eğilimli
kongrenin havasına göre Ruslara daha ağır
bir zat, Sadarete ise tarafsız bir zat getirili-
şartların yüklenemiyeceği ve Osmanlı dev­
leti hakkında daha müsaid bir d u r u m m e y ­
dana getirilemiyeceği anlaşılmaktadır. Y o k ­
sa, Âli Paşa gibi tecrübeli bir politikacının
böyle basit hatalara düşmesine im kân y o k­
tur. Devleti Fransız politikasının tam am en
tesirinden kurtarmak ve İngiliz emellerinin
âleti haline getirmek isteyen Straaford’un,
kendisi için daha müsaid bulunan Mustafa
Reşid Paşanın Sadaret m evkiine gelmesi için
böyle olmayacak meseleleri ortaya atarak
A bdülm ecid üzerinde bir tesir y ap m a k iste­
diği muhakkaktır. Nitekim, barış andlaşma-
sının imzalanıp  li Paşanın geri dönmesin­
den yedi ay sonra Stradford, Abdülm ecid’in
huzuruna çıkarak Hariciye Nazırı F u a d P a ­
şadan şikâyet etmiş, vü kelânm değiştirilme­
sini ve Mustafa Reşid Paşanın tekrar S a da ­
ret m akam ına getirilmesini ısrarla istemiş
ve neticede  li Paşa azledilip Mustafa Reşid
Paşa 1 kasım 1856 tarihinde beşinci defa
Sadrıâzam olmuştur (İbn-ül-Emin M a h m u d A b d ü i m e c i d ’in bir m a d a l y o n resmî
K e m a l İnal: So n Sadrıâzamlar, S: 15). 5
A y n ı zam an da azlolunan Hariciye Nazırı yordu. Âli Paşanın Sadarete tayin edilme­
F u a d Paşanın yerine Âli Paşa tayin edildi mesi suretiyle de İngiltere büsbütün gücen­
ise de, istifa etti. Mustafa Reşid Paşa b un u dirilmemiş oluyordu. Netice itibariyle • yavaş
kabul etmediğinden F u a d Paşa ile birlikte yavaş hangi memleket ağır basarsa orıün
«Meclis-i Vükelâya m em u r» edildiler, yani politikasına taraftar olanların iktidar m evkii­
kendilerine devlet bakanlıkları verildi. H a ­ ne getirilmesi gibi bir usul yerleşmeğe baş­
riciye Nazırlığına ise Ferik E d h e m Paşa, ve- lamış bulunuyordu. B u y üzden yüksek m e v ­
zaret rütbesiyle getirildi. kilerde azil ve tayinler birbirini takip eder
oldu.

Fransız -İngiliz rekabeti, Sadarette


Mustafa Reşid Paşanın son sadareti*
değişiklik
vefatı
Paris barış andlaşmasından sonra İngil­
tere ve Fransa arasında siyasî bir rekabet Mustafa Nailî. Paşanın Sadareti ancak
alıp yürümüştü. Fransa, İngiliz politikasına iki ay kadar sürüp azledilerek b u m a k a m a
bağlı bulunan Mustafa Reşid Paşanın ayağını Mustafa Reşid Paşa altıncı defa getirildi (22
kaydırmaya çalışıyordu. B u sırada bir fırsat ekim 1857). Abdülmecid, bir gün huzurunda
ele geçti. Paris andlaşmasmın yirmi dör­ temas ettiği siyasî bir meseleyi kavrayam a­
düncü maddesine göre Eflak ve B o ğdan ’da mış olmasını bahane ederek Nustafa Naili
halk temsilcilerinden m ürekkep olarak k u ru ­ Paşayı azletmiştir. Aslında ise, Mustâfa R e ­
lacak divanların seçimi sırasında Fransa bu şid Paşanın azline sebep olan hâdise yatış*

3089
kesif bir çalışma, pek üzüntülü yıllar, onu
m in e n ve m addeten yıpratmıştı. Sadarete
geçtikten iki ay kadar sonra hastalandı. K alb
yetersizliğinden şikâyetçi idi. B u yüzden
Babıâliye gelemiyor, lâkin yalısına gelenleri-
kabul edip görüşüyor, böylece mutlak şekil­
de muhtaç bulunduğu istirahatten kendisini
m ahrum ediyordu. K alb yetersizliği, ciğerle­
rinde kan suyu birikmesine sebep olduğun­
dan hastalığı bir aralık zatülcenb sanıldı.
Sonra iyileşir gibi oldu. İlk iş olarak k en ­
disini yalısında ziyaret eden elçilerin ziya-

i t ;.:

M usta fa Reşid P aşa

mış, Padişah onunla hususî şekilde görüşmüş


ve Sadareti tekrar kendisine tevcih etmişti.
Yine Abdülmecid’in emriyle, Âli Paşa H ari­
Paşanın İstanbul’da B a y e z id ’deki türbesi
ciye Nezaretinde kaldığı gibi Padişah b u n ­
dan sonra rekabetten vazgeçip iyi geçinme­ retlerini iade etti. B u ise, kendisini son de­
lerini tenbih etmiş, b u arada Fransa elçisine rece yoruyordu. Nihayet, bir ziyaret dönü­
de gerekli teminat verilmişti. şünde yalısında fenalaşarak kalb durmasın­
Bu, Mustafa Reşid Paşanın son sadareti­ dan vefat etti (7 ocak 1857). H e n ü z elliyedi
dir ve hem en tamamen gailesiz geçmiştir. yaşında bulunuyordu. Kendisi, T ü rk milleti­
Çünkü ortada m ü h im bir mesele yoktu. Pek nin yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından
sevdiği iktidar koltuğuna rahatça yerleşti. biriydi.
Âli Paşa ile düzelmiş bulunan arayı açm a­ Mustafa Reşid Paşanın vefatı gününde
m a k için onun hem en hiç bir işine karışmı­ yalıda bulunan Yusuf Kâm il Paşa, Sadaret
yordu. Esasen, son onyedi yıldır pek hare­ m ühürünü saraya iade etti. B u m ühür, 11
ketli geçen hayatı, halline mecbur kaldığı ocak 1857 tarihinde Âli Paşaya verilip Sa ­
ağır meseleler, ıstirahate zam an bırakmayan daret m akam ına üçüncü defa olarak getirildi.

A B D Ü L M E C İ D ’İN S A L T A N A T I N I N S O N Y IL L A R IN A AİD
ÇEŞİTLİ OLAYLAR

Devletin en yüksek idare m akam ında şu İstanbul şehri de altı belediye dairesine
veya bu sebepten arka arkaya bu gibi de­ ayrıldı.
ğişikliklerin cereyan ettiği sırada imparator­
Kızıldeniz kıyılarmd'aki iskeleler arasın­
lukta haberleşme, idare, ulaştırma, millî eği­
da buharlı gemilerle yolcu ve yük taşımak
tim ve basın alanında yeni hamleler de y a ­
pılmaktaydı. Bunlar arasında önemlileri şöy­ üzere Mecidiye adlı sekiz yüz bin altın ser­
le sıralanabilir: mayeli bir şirket kuruldu. B u şirket, gerek­
İstanbul’dan Bağdad’a kadar uzanacak tiğinde Akdenizde de faaliyette bulunabile­
bir telgraf hattının inşasına başlandığı gibi, cekti.

3090
Mustafa Reşid Paşa

(İlave : 178)

Tanzim at devrinin yaratıcısı, bü­


yük devlet adamı M ustafa Reşid Paşa ile âmirlerinin h em en dikkatini çeki­
13 mart 1800 tarihinde İstanbul’da doğ­ yordu. B u yüzden M eh m ed Pertev
muştur. Babası İkinci Bayezid evkafı Efendi (sonra paşa) onu himayesine
Ruznamecisi M ustafa Efendi, dedesi aldı. Verilen her işi başarması ve gayet
Abdülkerim Efendi, dedesinin babası
ketum olması sayesinde en güç ve m a h ­
Kastamoni eşrafından Veliyüddin Efen­
didir. rem işler kendisine havale olunurdu.
1828 R u s seferi başladığı sırada sadrıâ-
Babası küçük yaştan beri onu
okutm ak hevesindeydi. Oğlunda gördü­ zâm bulunan Selim M eh m ed Paşa, K ö ­
ğü istidat, o n u teşvik ediyordu. Musta­ se Akif Efendinin tavsiyesi üzerine
fa Reşid böylece evvelâ babasından Mustafa Reşid Beyi M ühürdar olarak
okudu. Lâkin, on yaşında yetim kaldı. yanına aldı. İkinci M a h m u d , çok itimad
B u yüzden resmî yüksek tahsil kade­ ettiği Akif Efendiye Rumelide b ulun ­
melerini aşamadı. B u n d a n sonra bilgisi­ duğu m üddet zarfında cereyan eden
ni tam am en şahsî gayreti ile arttırdı. m ü h im hâdiseleri bildirmeğe her cihet­
İlk vazifesi, eniştesi Seyyid Ali Paşanın ten itimada lâyık birisini m e m u r et­
mühürdarlık hizmetidir. O n u n maiye­ mesini tenbih etmiş, o da b u vazifeyi
tinde memleketi dolaşarak yakından Mustafa Reşid Beye vermişti. İkinci
tanımış ve İdarî işlerde gayret sahibi M a h m u d , O rdudan gelen kâğıtların ifa­
olmuştur. Seyyid Ali Paşa sadaretten de ve yazılış tarzını son derece beğene­
azlinden sonra 1821 yılında Mora Seras­ rek nihayet bunları kimin kaleme aldı­
kerliğine tayin edilâiği za m an o n u be­ ğını sormuştu. Hâmisi Pertev Efendi
raberinde götürdü. Tenkil hareketlerini b u fırsatı kaçırmıyarak Mustafa Reşid
baştan başa takip ettiği gibi, M ora hal­ Beyi Hü nkâra gıyaben tanıttı. Padişah,
kının devlete baş kaldırmaları sebeple­ derhal maaşına za m yapılmasını em ­
ri üzerinde durup devlet mekanizması­ retti. Savaş sona erip, barış görüşmele­
nın bozuk ve fena işliyen taraflarını ve ri başlayınca Mustafa Reşid Bey Os­
b u n u n memlekette hâsıl ettiği kötü te­ manlI m urahhas hey’etine sırkâtibi ola­
sirlerini öğrendi. O n d a Osmanlı devle­ rak dahil edildi.
tinin hüviyetini baştan başa değiştire­
İkinci M a h m u d , İstanbula dönü­
cek bir devrime m uhtaç bulunduğuna şünde onu hem en saraya çağırtıp gö­
dair fikirler o za m a n doğmıya başla­
rüştü. Birçok iltifatlardan sonra da
mıştır. Seyyid Ali Paşanın Mora’daki
Fransızcayı m utlaka öğrenmesini ten­
memuriyetinden azil olunması- üzerine
bih etti. Aynı za m an d a devlet işlerinde
o da m en k û p oldu. İstanbul’a dönüp
tecrübe sahibi olabilmesi için m ü h im
Davud-Paşa civarındaki evine çekildi.
Gayet eli açık olduğu için maaşlarında işlerde kullanılması emrini verdi. Per­
hiç tasarrufta bulunmamıştı. B u yüz- tev Efendi 1830 yılında hususî m em uri­
. den sıkıntıya düştü. B u n a rağmen du­ yetle Mısıra gönderildiği za m an maiye­
rum a büyük bir sabırla katlandı. Böy­ tinde o da vardı. Burada M e h m e d Alî
lece bir hayli sefalet çektikten . sonra Paşanın derhal dikatini çekti. Mısırda
Mısır divan efendisi İbrahim Efendinin kalması teklif edildiyse de, kabul et­
kızıyle evlenip b u n d a n kurtuldu. Lâkin, medi. Mısırdan dönüşte vekâleten
bir türlü memuriyet alamıyordu. İki amedci oldu. Ertesi 1832 yılında b u va­
sene sonra ise, Seyyid Ali Paşa vefat zife kendisine âsâleten verildi. Aynı yıl
etti. Paşanın cariyelerinden Adile H a ­ b u sefer D a m a t Halil Paşanın maiye­
n ım Kabataş civarında oturmaktaydı. tinde olarak Mısıra gidip M e h m e d Ali
Efendisinin vefatı üzerine M ustafa R e­ Paşa ile yapılan müzakerelere katıldı.
şid Beye haber göndererek karısını bo­ B u sırada M e h m e d Ali Paşanın devlet
şayıp kendisini almasını teklif etti. O için n e derece tehlikeli bir kimse oldu­
da bu teklifi kabul edip Adile Hanımla ğu nu ve n e sonsuz bir ihtirasa sahip
evlendi ve Kabataştaki evine yerleşti. b ulun d uğ u nu anladı. Asî valinin kuv­
B u sırada devlet memuriyeti almak için vetleri K ütah ya’ya kadar ilerleyip dev­
üst üste vaki olan müracaatları netice let kuvvetlerini yendikten sonra gerek
vermiyordu/ Nihayet eniştesinin dostla­ onunla ve gerekse oğlu İbrahim Paşa
rından Beğlikçi Köse Arif Efendinin ta­ ile görüşmiye yine Mustafa Reşid Bey
vassutu ile Sadaret M ektubî kalemine m em u r edildi. B ü t ü n bu muvafakiyet-
girdi. Bir m üd det sonra Am edî kalemi­ leri üzerine 1834 yılında orta elçilik
ne nakil olundu. Bu lu n du ğ u yerlerde pâyesiyle Paris elçiliğine tayin olundu.
zekâsı, gayreti, kabiliyeti ve dürüstlüğü Yolda Viyana’ya uğrayıp Başbakan

3091
I Prens Meternih ile görüşüp o n u n ilti- uzaklaştırılmasına irade aldıysa- da,
i fatlarma d a nail oldu. İkinci M a h m u d b u n d a n vazgeçip M u s ­
| Mustafa Reşid Beyin b u ilk Paris tafa Reşid Paşayı Hariciye nazırlığında
j elçiliği on bir ay kadar sürdü. B u sıra- . bıraktı. Mustafa Reşit Paşa, b u ilk H a ­
; da M e h m e d Aîi Paşanın Avrupada aley- riciye nazırlığı sırasında H üküm dara
j himizde açtığı kampanyayı durdurma­ daima Avrupada gördüklerinden bahse-
ğa muvaffak olduğu gibi,- Fransızların i derek o nu ıslahata teşvik ederdi. Batılı-
Cezayiri işgallerinden doğan d u ru m do- | larm Osmanlı devletine, bilhassa Müs-
layısiyle Fransa hâriciyesiyle de temas­ ! lüman ve Hıristiyan tab’a arasında eşit­
larda bulunarak devletin haklarını so- j lik gözetilmediği için düşm an b ulundu­
n u n a kadar m üdafaa etti. Cezayirin iş- j ğ u nu söyler. Kim senin yargılanmadan
gali karşısında Osmanlı siyasetinin te- \ idam olunmaması gerektiğini, vergilerin
malini attı ki devlet sonraları b u politi­ adalete uygun bir düzen altında alın­
kayı daima takip etmiştir (Ercümend j ması lâzım geldiğini tekrarlar ve Pa ­
K u r a n ; Cezayirin Fransızlar tarafından | dişaha bir Hattı hüm ayunla bunların
işgali karşısında Osmanlı siyaseti), j ilânını telkin ederdi.
Mustafa Reşid Bey izinli olarak İs- j Fakat padişah üzerinde b üyük n ü ­
tanbula geldiği za m an padişah tarafın­ fuz sahibi olan Akif Pı:şa b u n u Önle­
dan hararetle karşılandı ve kendisine yince Mustafa Reşid Paşa, evvelâ Akif
hem en büyük elçilik payesi verildi. Paşa’ya karşı bir mücadele açıp o nu
Parise tekrar döndükten sonra 1836 devlet memuriyetinden uzaklaştırmıya
yılına kadar burada kaldı.. B u yıl ken- ! i muvaffak oldu. İkinci M a h m u d bun-
dişine Hariciye müsteşarlığı payesi ve­ | dan sonra Tanzim at projesinin hazır-
rilip Londra elçiliğine gönderildi. B u j lanm asm a razı oldu. B u esnada yeniden
tayin onu çok m e m n u n etti. Ç ü n k ü o J Önem kazanan Mısır meselesinin halli
zamanlar Londra’yı dünya siyasetinin \ | için Mustafa Reşid Paşa’n m Hariciye
merkezi saydığı gibi, İngilizlere büyük | nazırlığı uhdesinde kalmak üzere Lon-
muhabbeti vardı. Burada bulunduğu i ! dra’ya gitmesi gerekti. Devlet İngiltere
müddetçe Mısır ve Cezayir meselelerini . j ile bir ittifak^ akdetmek istiyordu. İn­
halle çalıştı. Bunların birincisinde mu- j giltere’nin, İstanbul elçisi bulunan
vaffak' oldu. İngiltere devleti M eh m ed Lord Ponsonby o nu b u görevi kabule
Ali’yi daima Osmanlı devletinin bir va- teşvik ederek:
j lisi olarak kabul ve yeni ihtilâflar ha ­ “ Siz Hükümdarınızın hakikî m e n ­
linde Bab-ı âlî’yi desteklemeyi taahhüd faatlerini lâyıkiyle bildiğiniz gibi Avru­
ettiği gibi .kraliçe Viktoria Suriye’nin pa ahvaline ve İngiltere politikasına dâ
âsi valinin elinden kurtarılmasına vâkıfsınız. Londra’ya gidişiniz bu işin
gayret sarf edileceği vaadinde bulundu. başarılmasına sebeb olabilir. B en de bu
Cezayir.; meselesinde de Osmanlı devle- J hususta elimden gelen yardımda bulu-
tini tamamen, haklı bulduğunu ve ! n u ru m ” dernişti.
Fransa’nın bir Osmanlı eyaletine teca- | Fakat İngiltere hüküm eti böyle bir
| vü zünün pek çirkin bir şey olduğunu ] ittifakın savaşı körükleyeceğini ileri sü­
] kabul., ettiği halde, Ingiltere şimdilik j rüp teklifi kabul etmedi. B u hal, Reşid
bu işe karişmıyacağını ve b u yüzden j Paşanın düşmanları tarafından istis­
Fransa ile bozuşmayı göze alamayacağı- i m ar edildi. Meclis-i Vâlâ Reisi bulunan
nı bildirdi. i Hüsrev Paşa, padişahı Mustafa Reşid
1 Mustafa Reşid Bey b un a karşılık: J Paşa’m n bu ittifakı akdettirmemek için
j “ Y u n a n meselesi çıktığı zam an ; M ehm ed Ali Paşa’dan rüşvet almış ol­
j devletler kan dökülmesin diye hem en - duğuna inandırıp idamına irade aldı,
j birlik oldular. Şimdi Cezayirde haksız I îstanbula hareket etmek üzere bulunan
i olarak dökülen kanlar için bir şey de- i Mustafa Reşid Paşa, b u n u dostlarından
j miyorlar. Acaba Avrupa devletlerinin \ öğrenince Paris’e geldi. Padişahın öldü­
1 Cezayirdeki bir takım günahsızlara j ğünü duyunca İstanbul’a döndü. Sada-
I acımamaları onlara insan gözüyle bak- j ret mevkiine yükselmiş olan Hüsrev
İ mamalarından m ı ileri gelmektedir?” i Paşa bu sefer yeni hük ü m d ar Abdülme-
| dediyse de, Dış işleri bakanı Lord Pöl- | cid’e Hariciye nazırının babası tarafm-
i merston b u n u cevapsız bıraktı. j j dan idam a m a h k û m edilmiş olduğunu
j Hariciye nazırı A h m e d Hûlûsî Pa- j bildirerek b u h ü k m ü n infazını istediy­
şanın 1837 yılında vefatı üzerine müşir se de; Abdülmecid b u n u reddedip H a ­
rütbesiyle b u vazifeye tayin olunan | riciye nazırlığında bıraktı ve o n u n tel­
Mustafa Reşid Paşa İstanbul’a geldiği kini ile bir m üddet sonra Tanzimatı
zam an Hüküm darın yeniden iltifatları- j ilân etti (3 kasım 1839).
n a m azhar oldu. ! Mustafa Reşid Paşa’nın hazırladığı
İstanbul’da Mustafa Reşid Paşayı Mısır veraset fermanına M e h m e d Ali
sevmiyen ve ikbalini çekemiyen pek Paşa’n m itirazı ve Hariciye nazırı ola­
m ü h im bir şahıs vardı: Dahiliye Nazırı ] rak görüşünde isran y üzünden çıkan
Akif Paşa. B u zat, hem en o nu n aleyhi- f ihtilâftan Mustafa Reşid Paşa azledil­
n e çalışmağa başlayıp Padişaha da te­ di. Bir m üddet evinde oturduktan son­
sir ederek tekrar elçilikle İstanbuldan ra 1841 yılı tem m uz ayında Paris elçi-

3092
Muhtelif bölgelerde yaptırılması düşünü­ Basın alanında da, matbaaların ayrıca
len demiryolları için yabancı şirketlere bu bir izin almıya lüzum görmeden açılabilmesi
hususta ilk imtiyazlar verilmiye başlandı. temin edildi. 1849 yılında matbaa açacak
İkinci defa olarak bir «Maarif Nezareti» olanların hükümetten izin alması, ruhsatsız
kurulup nazırlığa Tanzimat Meclisi üyelerin­ kitap ve gazete basılmaması ve bunların bar
den Mısırlı Sam i Paşa tayin edildi. sılmadan evvel kontrolü usulü, yani bir nevi

liğine gönderildi. B u elçiliğinde L ü b ­ Mustafa Reşid Paşanın dördüncü


n an ve OsmanlI - Yunan* meseleleri onu sadareti 23 kasım 1854 tarihindedir ve
çok yormuştu. Rahatsızlığını ileri sü­ 2 mayıs 1855 tarihine kadar sürmüş­
rüp geri dönm ek istedi. B u talebi evve­ tür. B u n d a n istifa suretiyle ayrılmış­
lâ kabul olunmadı. Fakat İsrarı üzeri­ tır. İstifasının sebeplerinden biri S ü ­
ne İstanbul’a döndü. Bir zam an sonra veyş kanalının açılması hakkında Fer-
kendisine Edirne valiliği verildiyse de dinand dö Leseps’e imtiyaz verilmesine
kabul etmedi. İki yıla yakın memuri- muhalefet etmesidir.
yetsiz kalıp bir hayli borçlandıktan Sadaretten ayrıldıktan sonra bir
.sonra 1843 yılı sonlarında tekrar Paris müddet dinlenmiş ve bu arada Mısırı
elçisi oldu. B u vazifede iki sene kadar ziyaret etmiştir. İngiliz elçisinin tavas­
kaldıktan sonra ikinci defa olarak H a ­ sutu ve hattâ kat’î isteği üzerine 1 ka­
riciye nazırlığınatayin edildi. B u göre­ sım 1856 tarihinde beşinci defa sadaret
vi sırasında Mısır valisi M ehm ed Ali m akam ına getirildi. Lâkin Fransa’nın
Paşa’nın İstanbul’a gelerek padişahı Boğdan seçimlerine fesad karıştırıldığı­
ziyaretini temin etmeğe muvaffak oı- nı iddia ederek bunların iptalini iste­
ması yüzünden son derece göze girmiş mesi, Rusya, Prusya ve Piyemonte’nin
ve nihayet 28 eylül 1840 tarihinde bi­ de bu devleti tutmaları karşısında bu
rinci defa olarak sadaret mevkiine ta­ iddiayı kabul etmeyerek ayak diremesi
yin edilmiştir. üzerine Fransa siyasî münasebetleri
kesmeğe kalkışınca sadaretten ayrılmak
Mustafa Reşid Paşa’n m bu ikbali
zorunda kaldı (6 ağustos 1857).
rakipleri tarafından çekilememiş ve
B u mesele yatışır yatışmaz tekrar
cumhuriyet taraftarlığı ile ittiham edi­
lerek iktidarda kalmasının kendi tahtı sadarete getirildi (22 ekim 1857). N iha­
için tehlike teşkil ettiğine hüküm dar yet Sadrazam bulunduğu halde 7 ocak
ikna olunmuştu. B u n u n tesiriyle 28 ni­ 1858 tarihinde kalb yetersizliğinden ve­
fat etti.
san 1848 tarihinde azledildi ise de üç
buçuk ay kadar sonra tekrar sadrazam­ Kendisi, Türk milletinin yetiştirdi­
ği en büyük adamlardan biridir. İdarî
lığa tayin olundu_(13 ağustos 1848).
B u tayinde İngiliz elçisi Strad- ve siyasî meselelerde büyük görüş ve
ford’u n tesiri olmuştu. Reşid Paşanın kabiliyete sahipti. Zekâsı, basireti, n a ­
m u s ve istikameti çok üstün derece-
bu sadareti en u z u n sürmüş ve b u sı­
rada kendisini en fazla meşgul eden deydi. Sonsuz bir enerjisi, tükenmez
sabrı, kırılmayan iradesi vardı. Samimî
mülteciler meselesinin Osmanlı devleti­
bir ıslahat taraftarı idi. Devletin beka­
nin lehine halline muvaffak olmuştur.
Mustafa Reşid Paşa, 26 ocak 1852 sını bile b un da görürdü. T a m bir batı­
tarihinde azledilip Meclis-i Vâlâ baş­ lı kafaya sahipti. Kendisi İngiliz politi­
kanlığına tayin olundu. Lâkin bu du­ kasına eğilimli olduğundan siyasî h a ­
rum ancak kırk gün kadar sürdükten yatı boyunca b u n u gütmüştür. C ö ­
mertliği, vekarı, efendiliği doğuda ve
sonra yine sadarete getirildi. (5 mart
1852). B u sadareti sırasında padişahın batıda takdir olunmuştur. Büyük m e ­
yakınlarından Tophane müşiri damad ziyetlerinden birisi de adam yetiştir­
Pethi Paşa ile aralarında çıkan vahim mekti. Yetiştirdiği adamlar Abdülâziz
devrinin sonlarına kadar devleti idare,
anlaşmazlık devlet idaresine kadar si­
rayet ettiğinden ikisi birden azlolundu- etmiş m ü h im simalardır.
lar (5 ağustos 1852). Zayıf tarafı, her lütuf ve atıfetin
kendisinden beklenmesini istemesi ve
M übarek makamlar meselesi ve Or­ başkalarına başvuranları affetmemesiy-
todoks tab’a n m Ru s .çarı tarafından di. Bir de kendi yetiştirmesi bulunan
himayesi meselesinde İstanbul’a fevka­ kimselerin kendisi dururken sadaret'
lâde büyük elçi olarak gelen Mençi- m akam ına tayini • kabul etmelerini bir
kof’un. kendisine yapılan telkinlere al­ türlü hazmedemezdi.
danarak Hariciye nazırı Rıfat Paşanın
uzaklaştırılıp M ustafa Reşid Paşayı is­ Bibliyografya : Lûtfi; Tarih. A b ­
temesi üzerine Hariciye nezaretine geti- . durrahm an Şeref; Tarih. Musahabeleri.
rildi (15 mayıs 1853). Cavid Baysun; Mustafa Reşid Paşa
Osmanlı - R u s savaşının başlama­ (Tanzim at s: 723 - 746). A h m ed Rifat;
sına m ani olamamakla beraber İngilte­ Verdülhakayık. Ali F uad; Ricâl-i Mü-
re ile Fransa’nın ittifakım temin etti. himme-i Siyasiye. M e h m e d Selâhaddin;
Bir Türk diplomatının evrakı siyasiyesL

3093
sansür konm uş bulunuyordu. B u suretle, bu kapılan yerli m üslüm an halk ile hacılar, hı-
sansür de kalkmış oldu. ristiyan ahali üzerine yürüdüler. Fransız ve
Fakat gerek iç olaylar gerekse yeni di­ İngiliz konsolosları kendi tab’alarmı himaye
ğer hâdiseler ve politik durumlar b u nevi­ için müdahalede bulundukları sırada maktul
den çalışmaları daima aksatıyor veya geri düştüler. B u n u n üzerine mesele pek vahim
plâna atıyordu. bir şekil aldı. O n gün sonra limana .gelen
Fransız ve İngiliz savaş gemileri — Paris
Cidde meselesi andlaşm asının açık hükümlerine rağmen— -
şehri bombaladılar. Hâdiseyi teşvik ettiğini
ileri, sürerek Cidde eşrafından on kişiyi ya-
Âli Paşayı b u seferki Sadaretinde bir
kalayıp astılar. Halbuki, Paris andlaşması-
çok çetin meseleler bekliyordu. Bunların ilki,
n m 8 ve 9 uncu maddelerine göre, b u iki
Cidde olayıdır. •
devletin fiilen harekete geçmeye hakları yok­
' G erek G ülhane Hatt.ı h ü m a y u n u ile Is­
tu. Evvelâ Babıâliye başvurmaları ve b u n e ­
lahat fermanının hıristiyan tab’aya âdeta
tice vermezse andlaşmada imzası bulunan
müslüman tab’adan üstün olarak bahşettiği
devletlerin arabuluculuğu ile işi halletmeleri
hak ve imtiyazlar ve gerekse bunların Paris
gerekiyordu. Andlaşm anın b u maddesinin b u
andlaşmasırida bir taahhüd halinde yer al­
şekilde hazırlanmasında bilhassa ısrar etmiş
ması bir taraftan m üslüm an tab’a n m teessür
olan İngiltere’nin andlaşmanın m ürekkebi
ve kırgınlığına» diğer taraftan kendilerini
kurum adan böyle bir harekete karışması, o
yabancı devletlerin himayesinde saymağa
devirde milletlerarası andlaşmalara ve O s ­
başlayan hıristiyan tab’anın şımarıkça taşkın­
manlI devletinin hükümranlık haklarıyle
lıklarına yol açmıştı. B u hal, yavaş yavaş
toprak bütünlüğüne ne derecede ehemmiyet
bir gerginlik yaratmaktaydı. Hıristiyanlar
verdiğini gösterir.
lehine hasıl olan bu durum , yalnız Osmanlı
imparatorluğunda değil, bütün İslâm âlemin­
de üzüntü ve heyecan yaratmıştı. B u n u n ilk
Karadağ meselesi
tepkisi, Cidde olayı ile m eydana çıktı.
H a c mevsimine rastlayan 15 tem m uz
Osmanlı -Rus ve Kırım savaşı sırasında
1857 günü (3 zilhicce 1275), bazı tahriklere
Danilo, Rusya’dan yüz çevirip Avusturya’ya
yaklaşmıştı. Bütün savaş boyunca da tek
durmuş ve tarafsız davranmıştı. Paris k o n ­
gresi sırasında K ara da ğ b una mükâfaten is­
tiklâlinin tanınmasını ve Hersek sancağının
bir kısmı ile B a r limanının kendisine veril­
mesini istemişti. Babıâli, b u tekliflerin h ep ­
sini reddederek bazı hafif imtiyazlara razı
olmuş bulunuyordu. K aradağ da b u n u kabul
etmemiş ve mesele muallâkta kalmıştı. D a ­
nilo, isteklerinde ısrar ile, Osmanlı devleti­
nin yüksek hâkimiyetini kabul etmeyi red„
dettiğinden devlet K aradağ ’a asker sevket-
m ek zorunda kaldı. B u kuvvetler, ufak tefek
muvaffakiyetler kazandıktan sonra Danilo-
n u n kardeşi M irko kumandasındaki kuvvet­
lere karşı G rakova savaşını kaybetti. Fransa
ise, henüz m ürekkebi kurumuş. Paris andlaş-
masına tam am en aykırı bir şekilde, A driy a­
tik denizine savaş gemileri gönderip K a r a ­
dağlıları teşvik ve him ayeden çekinmedi.
Babıâli, yeni kuvvetler gönderip b u işi kö­
künden halletmeyi düşünürken Rusya ve
Fransa meselenin m üzakere yolu üe hallinde
ısrar ettiler. Nihayet İstanbul’da Osmanlı
devleti, Fransa, İngiltere, Avusturya, Rusya
ve Prusya delegelerinden m ürekkep bir k o ­
misyon kuruldu. B u komisyon, K ara da ğ ’ın
hudutlarını çizdi. Lâkin, mesele yine m ua l­
lâkta kaldı. Osmanlı devleti K aradağ’ın im ­
İmparatorlukta, dem iry o lu inhası için verilen tiyazlarını genişletmek istemiyor, K aradağ
imtiyazlardan; « K a r a d e n i z ve T u n a dem iry olu ise, kendisini müstakil bir devlet sayıyordu.
kum panyası» na ait B o ğ a z k ö y - Köstence Yapılan sınır tahdidi, âdeta bir mütareke
hattının ferm anı hattı gibiydi. Nitekim, bir m üddet sonra, sa-

3094
▼aş yine başlamış ve b u n u n neticesinde, im ­ iki beğlik bir voyvodanın idaresinde topla­
zalanan barışla Karadağ'ın d u r u m u kat’î bir nıyordu. Bu.ise, Paris’de varılan andlaşmaya
sonuca bağlanmıştır (8 kasım Î858). ■aykırı idi. Babıâli, bütün gayretlerine rağ­
m en, Avusturya hariç, andlaşmaya imza k o ­
y an hiç bir devlete derdini anlatamadı. S o ­
Memîeketeyn (Boğdan - Eflak) nunda d urum u kabule m ecbur kalarak Alek-
hakkmdaki andlaşma sandır Jan K u z a ’ya Eflak ve Boğdan voyvo­
dalıklarının tasdikine dair ayrı ayrı iki fer­
m a n gönderdi (25 eylül 1859).
19 ağustos 1858 tarihinde M em leketeyn’in
yeni teşkilâtına ait Paris andlagması imza­
landı. Buna, Paris andlaşmasmda imzası b u ­ Süveyş kanalının kazılmaya
lunan devletler' ile Prusya katılmışlardı. A s ­ başlanması
lında b u andlaşma; Eflak ve Boğdan’ın bir-
leşip müstakil bir devlet haline gelmesinin Süveyş kanalının açılma imtiyazı için
temellerini atmıştır. A n d la ş m a n m hüküm le­
Fransız diplomatlarından Ferdinand dö Le-
rine göre M emîeketeyn, «Birleşik Boğdan ve seps 1854 yılından beri yaptıği mücadeleyi
Eflak Beğlikleri = Priııcipauted unies de
İngiltere’nin engel olm ak hususunda sarfet-
Moldavie et Valachie» adını alıyordu. Os- tiği gayretlere rağmen, kazanarak b u imti­
manlı hükümdarlarının yüksek hâkimiyetini
yazı Mısır valisi Said Paşadan koparmağa
tanımakta devam edecek, lâkin kendi idare­
muvaffak olmuştu. Port-Said iskelesini Kı-
lerinde tam am en müstakil olacak olan bu
zıldeniz’deki Süveyş limanına bağlayacak
beğlikleri birer Voyvoda ile halk tarafından
seçilmiş birer meclis idare edecek ve beğ-
liklerin müşterek işlerine b ak m a k üzere bir
de merkezî komisyon kurulacaktı. Eflak
beğliği devlet hâzinesine yılda iki buçuk,
®TŞİİÜ ı
Boğdan beğliği bir buçuk milyon kuruş ver­
gi vereceklerdi. B u beğlikler bir dış teca­
vüze uğradıkları zam an Osmanlı devleti or­
dusu onları kendi dâvet ve rızaları olursa
m üdafaa edecekti. Babıâlinın imzaladığı and-
laşmalar, Eflak ve B o ğ da n ’da, b u beğliklerin
imtiyazlarına aykırı o lm am ak şartıyle yürür­ C id d e limanının genel görünüşü
lükte olacaktı. İmtiyazların ihlâli halinde
beğlikler andlaşmaya im za koyan devletlere
başvurabileceklerdi. Voyvodaları millet, m ec­
lisleri kaydı hayat şartıyle seçeceklerdi.
Voyvodaların o memlekette doğmuş kimse­
lerin oğlu olmaları, en az. on yıl devlet m e ­
muriyeti yapmaları ve yılda üç bin dükadan
' az olm am ak şartı ile gelir getiren arazi sa­
hiplerinden bulunmaları şarttı. Voyvoda,
bakanları kendi seçecekti. Millet meclisi ise,
yedi yılda bir halk tarafından seçilecekti. C id d e iskelesi
Merkezî komisyonun dörder
âzası voyvodalar tarafından ta­
yin ve dörder âzası da meclisler
tarafından intihap olunacaklar­
dı. Ayrıca, iki beğliğin müşte­
rek bir temyiz mahkem esi b u ­
lunacaktı.

Babıâli, devletlerin itira­


zına uğrayan Bo ğdan seçimi­
nin feshine razı olmuştu. Lâkin
yeni meclisler seçildikten sonra
um ulm adık bir d u ru m hasıl ol­
du. Boğdan meclisi voyvodalığa
Aleksandır Jan K u z a ’yı seçmiş­
ti. O n dokuz gün sonra, yani 5
şubat 1859 tarihinde toplanan
Eflak meclisi de Eflak voyvo­
dalığına aynı zatı seçti. Böylece, C id d e ’d e Fransız konsolosunu Öldürenlerin idamı

3095
olan b u kanalın kazılmasına 24 nisan. 1859 mahallesi halkından N asuh Efendi, Nakşi­
yılında başlandı (Hayreddin: Vesaikti Tari­ bendî şeyhlerinden Hezargradlı Feyzullah
hiye ve siyasiye, C : II, S: 85-90). Efendi, Kütahyalı Şeyh İsmail Efendi, S ü ­
leyman Paşazadelerden Abdülkadir Bey,
Çerkez Şuayip Efendi, Topçu bölük emini
Kuleli vak’ası Aydınlı Mustafa Efendi, Hüseyin Paşanın
yaveri Serezli yüzbaşı Hidayet Efendi, Topçu
•Âli Paşanın b u sadaretindeki en m ühim ihtiyat alayı sakalarından Beypazarlı A h m e d
olaylardan biri de, şüphesiz ki «kuleli Ağa, Tophane neferlerinden Bolulu Receb,
vak’ası» dır. B u doğrudan doğruya Abdül- Topçu alayı ihtiyat binbaşılarından Ali
mecid’in şahsına karşı yapılması düşünülen Efendi, Mağribli Hacı A h m e d , Erzurumlu
bir suikast teşebbüsü idi. Abdülmecid’in son mahallebici Mustafa, Topçu ihtiyat alayı bin­
zamanlarında sarayın israfı haddi tamamen başılarından İsmail Ağa, Tophane mızıka
aşmış, b u n u karşılamak için Beyoğlu sarraf­ başçavuşu Erzurum lu M e h m e d ’den m ü rek­
larrndan- rehin, sened karşılığı ağır faizlerle kepti. Bunlar, birliğe birer ikişer girmişler­
para alınmış ve bunlar Ödenememişti. M e ­ di. Bir kısmı d urum u tam am en biliyor, saf
selâ, Hüküm darın kızı Fatma Sultan evlen­ ve cahil olan bir kısmı ise bilmiyorlardı. İç­
dirilirken yapılan düğün dolayısıyle iki mil­ lerinden bazısı ise, yalnız ismen bu işe dahil
yon Osmanlı altını kadar bir masrafa giril­ olmuş, sonra hiç bir faaliyete katılmamış,
mişti. Başta Rıza Paşa bulunm ak üzere bazı hattâ bu işten vazgeçmiş ise de. hükümeti
vükelâlar padişahın zaafından istifade ' ile de durum dan haberdar etmemişlerdi. Şeyh
büyük servetler elde ettikleri halk arasında Feyzullah bin ve Şeyh İsmail, altı bin mü-
söyleniyor ve bütün b u haberler Avrup a’ya ridle' yardım vaadinde bulunmuşlardı. Cafer
kadar aksediyordu. G e re k bunlardan dolayı, Paşa, A rn a v u d askerlerini ayaklandırmayı
gerekse hıristiyan tab’aya verilen imtiyazla­ üzerine almıştı. Bir taraftan da suikastı yap­
rın mutaassıp halk arasında uyandırdığı tep­ m a k üzere Mihaliç taraflarından çerkezler
kiler, Abdülmecid idaresine karşı bir anti- tedarik olunuyordu. Şeyh A h m e d , yabancı
patinin uyanmasına sebep olmuştu. B u anti- devletlerin ve İstanbul hıristiyanlarmm da
pati arttıkça, âdeta bir ihtilâl istidadı mey- bu işte kendileriyle birlik olduğuna, gizli
. dana geldi; A n a . fikir Abdülm ecid’in hail, cemiyete girenleri ikna etmişti.
icabında ortadan kaldırılması ve yerine şeh- '
,zade Abdülâziz’in geçirilmesi, namuslu ve Mesele, bir ihbar üzerine m eydana çık­
dirayetli vükelâdan m ürekkep bir hükümet mıştır. Cemiyete girmiş olanlardan Tophane
kurularak devletin sürüklenmekte olduğu mızıka başçavuşu Erzurum lu A h m e d , ya bu
felâketten kurtarılmasıydı. B u hareketin b a ­ işe vicdanı razı olmadığından veya korktu­
şında. bulunan zat, M usul’a bağlı Süleymani- ğundan d urum u kolağası -Haşan A ğaya bil­
ye sancağı halkından olup Bayezid m edre­ dirm iş, o da mirliva Tatar Haşan Paşaya h a ­
sesinde oturan Şeyh A h m e d adlı bir sarıklı ber vermiştir. B u n u n üzerine hü k ü m et işi
idi. Kendisi, maksadı temin için gizli bir ce­ haber almış ve gizli cemiyete dahil olanlar
miyet kurmağa çalışmış ve Rumeli ordusu birer ikişer tevkif edilerek Kuleli kışlasına
feriklerinden Dâr-ı Şûra-yı Seraskeri Reisi sevk, orada hapis, isticvap ve m u h ak em e
Çerkez Hüseyin Paşayı ikna etmişti. Sonra olunmuşlardır (14 eylül 1859). O lay işte b u
Arnavut Cafer Paşa da kendilerine katılmış­ yüzden «Kuleli V a k ’ası» adını almıştır. C e ­
tır. Cemiyetin^ diğer üyeleri başta Tophane miyet mensupları, kararlarını tam tatbike
ketebesinden Ârif Bey, İmalât Meclisi âza- hazırlanırlarken yakayı ele vermişlerdi. Bir
larından Binbaşı Rasim Bey, Tophane M e c ­ kısmı, Tophanede Kılıç Ali Paşa camiinde
lisi Müftüsü Bekir Efendi olmak üzere İstih­ âdeta suç üstü durum da yakalandılar. K e n ­
k âm alayı yüzbaşılarından Osm an. Pazarlı disine karşı fiilen harekete geçm ek için biraz
İbrahim A.ğa, Mühendishane yüzbaşılarından
sonra burasını .ziyaret edecek olan Hüküm-,
Süleymaniyeli Süleyman Paşazade Ali Bey
darm gelişini bekliyorlardı. Sonra da, vü ke­
ve kardeşi Haşan Bey, Sinekli medresesi ta­
lâyı öldürmeyi kararlaştırmışlardı. İçlerin­
lebelerinden. Harputlu Bekir Efendi ile M e h ­
den yalnız Cafer Paşa, tevkif edilip Kuleli
m ed Efendi, Tophane Meclisi üçüncü kâtibi
kışlasına getirilirken kendisini sandaldan de­
Hurşid Efendi, T o m ruk hizmetinde bulunan
alay emini M e h m e d Efendi, Üçüncü süvari nize atarak intihar etmiştir. Diğerleri, Sadrı-
alayı nalbant yüzbaşısı Tekirdağlı E m in Ağa, âzam m başkanlığında, Şeyhülislâm. Serasker,
Tophane anbar taburundan Beypazarlı İbra­ Tanzimat Meclisi, Meclis-i Vâlâ, Dâr-ı Şû„
him "Çavuş, İkinci süvari alayından mülâzimi ra-yı Askerî Reislerinden mürekkep fevkalâ­
sanı \Tahir ..Ağa, Topçu onbaşılarından A d a ­ de bir heyet huzurunda ifade vermişlerdir.
nalı Hacı İbrahim Âğa, Tophaneli Tellâl Çer­ Sorgu işlerini, Meclis-i Vâlâ ikinci kâtibi
kez Veli, Ferik Hüseyin Paşanın oğlu y üz­ Midhat Efendi (sonra Paşa) idare etmiştir.
başı Haşan Bey, Çerkez muhacirlerinden M u h a k e m e sonunda Şeyh A h m e d , Hüseyin
Karaçaylı Hacı M e h m e d Efendi, Nişanca Paşa, Ârif B e y ve Rasim B e y idama, öbürleri

3096
Abdülmecid zamanındaki veziriazamlar
(İlâve : 179)

H Ü S R E V M E H M E D PASA
Mehmed Ali Paşa şiddetle israr edip
j Çavuşbaşı Said Efendinin kölele- aksi halde askerini geri çekeceğini bil- :|
! rind.end.ir. Aslen A baza olup küçük ya- ! dirdi. Bab-ı âlî, daha fazla mukavemet i
| şm da İstanbul’a getirilmiştir. Sonra edemedi. Hüsrev Paşa, Anadolu valili-
Enderuna alınmış, Üçüncü Selim’in ğine tayin olundu. Eskidenberi askerî
i tahta çıkışını müteakip Çuhadar, 1792 ıslahata ve batı tarzında talimli ve dü~ :
İ yılında Kaptanpaşa mühürdarı ve bir zenlî ordu kurulmasına taraftardı. Ye- \
| m üddet sonra Kethüdası olmuştur. B u niçeri ocağının ilgasından sonra kuru- |
j sırada zuhur eden Mısır hâdiseleri ilk lan Asâkir-i Mansure seraskerliğine [
i şöhretini temin etti. Mısırda • Fransız­ 1827 yılında Ağa Hüseyin Paşa yerine j
larla olan mücadelede kazandığı zafer- serasker tayin edildi. Bu mevkide on
; 1er üzerine evvelâ vezaretle İzmit vali- yıl kaldı. Bu sırada yeni ordunun ku^ ,
| ligi ve 1801 yılı eylül ayında Mısır vali- rulmasmda çok büyük emeği geçmiş i
j liği verildi. Lâkin, büyük kargaşalıklar i olduğu gibi, kendi kudret ve nüfuzu |
' içinde bulunan Mısır’da u z u n m üddet '
tutunamadı. Kendisine karşı başkal- j
da gittikçe artmış ve devlette birinci j
dıran başıbozuk askere yenilip Ka-hi-
i derecede söz sahibi olmuştur. Bu on j
reden kaçtı.; Mısıra Kavalalı M ehm ed
yıl içinde iç ve dış politikanın bütün i
meselelerinde onun büyük tesirini gör-
j Ali Paşa hâkim oldu. Dimyata kapan- j
I mış olan Hüsrev Paşaya ise Selânik |
| mek kabildir. Sayıları 40 - 50 yi bulan
; sancağı verildi. M e h m e d Ali Paşa ile j
kölelerini konağında yetiştirir, sonra
| devlet hizmetine verirdi. Bunlardan
amansız düşmanlıkları b u tarihten ;
'. otuz kadarı paşa olmuştur. Bunu ken­
başlar. . j di nüfuz ve iktidarı için bir vasıta ola- S
Hüsrev Paşa, Mısır’dan ayrılmaya j
rak kulanmıştır.
muvaffak olamadan Kölemenlerin eli­
ne esir düştü. Evvelâ kaçtıysa da tek- j Hüsrev Paşa, iktidarının en parlak i
rar yakalanıp hapsedildi. Sekiz ay son- j ! zamanında seraskerlikten azledildi. Or- )
j ra Kölemenlerle M e h m e d Ali Paşa’n m | d u n u n yüksek rütbeli genç kumandan- )
aralarının açılması üzerine o nu n tara­ lan artık “ eskiyen” seraskeri tasfiye i
fından serbest bırakıldı. B u sayede Mı­ ! etmeye m uvaffak olmuşlardı. Bir yıl ‘
sır’dan ayrılıp tayin edildiği Diyarıba- j sonra Meclis-i Vâiâ reisliği verildi (23 j
kır valiliğine gitti (1803). Ertesi yıl, ! mart 1838). Lâkin, bu onu tatmin etmi- j
Selânik sancağına gönderildi. Sonra j ; yordu. İkinci M a h m u d ’a tekrar hulul j
muhtelif Rumeli eyâletlerinde vali ola- j j ederek, yıldızı sürale parlamıya başla- [
rak bulundu. 1806 da başlayan Osman- ! j yan Hariciye nazırı M ustafa Reşid Pa- j
lı - R u s savaşında değerli hizmetlerde i şanın aleyhinde çalışmıya başladı. j
. bulundu. 1809 da Silistire valisi ve Tu- j ; Hüsrev Paşa, Abdülmecid’in cülûs gü- i
' na kıyıları Seraskeri oldu. 1810 yılında j i n ü sadaret m ü h r ü n ü M eh m ed Em in ‘ ]
Varna seraskerliği verildi. Hizmetleri I Rauf Paşanın elinden adeta zorla alıp !
j takdir olunduğundan Derya kaptanlı- i i sadaret makamına kurulmuş ve. bu ol- i
i ğına getirildi (22 ocak 1811). Hâmisi j i du bittiyi genç ve tecrübesiz hüküm- •
j sadnâzâm R a u f Paşanın azlinden son- I dara da kabul ettirmişti (2 temmuz
[ ra Derya kapanlığmdan alınarak Trab- | 1839).
j zon valiliğine gönderildi (şubat 1818). j Fakat senesine varmadan Mustafa
B u n d an sonra birçok valiliklerde do- Reşid Paşa, hayatiyle oynamaktan çe­
, laştı. Erzurum valisi bulunduğu sırada kinmeyecek derecede haris ve insafsız .
j Doğu seraskerliğine tayin edildi ( E kim olan siyasî rakibi Hüsrev Paşayı sada-
İ 1820). B u vazifeyi istenilen şekilde ba- j retten azlettirmiye muvaffak oldu (9 !
] şaramadığmdan bir ay . sonra yine ! haziran 1840). Kendisinin azli ile ikti- t
!■ Trabzon valiliği verildi. M ora meselesi­ | fa olunmayıp hakkında- rüşvet ve. irti- j
nin önem kazanması üzerine deniz sa­ kâp dâvası da açıldı. Neticede suçu sa- j
vaşlarındaki tecrübesi göz önüne alı­ i bit görülerek vezaret rütbesinin geri j
narak 9 aralık 1822 tarihinde ikinci i alınmasına, bir daha devlet hizmetinde |
kerre Derya kaptanlığına getirildi. B u i kullanılmamasına ve Tekirdağma sür- j
esnada cidden fedakârca çalıştı ve fay­ i gün edilip iki yıl müddetle orada neza- j
dalı hizmetler gördü. Mısır ordusunun | ret altında ikametine karar verildi. j
Mora’ya taşınmasını temin etti. Lâkin, i Üstelik, emekli maaşı da kesildi. Aldığı j
M eh m ed Ali Paşa ile aralan açık oldu­ ! paralar rüşvet addedildiğinden sahip­
ğundan Mısır valisi onu n azlini istedi. lerine iadesi kararlaştırılmıştı. Birçok j
İkinci M a h m u d b u n u reddettiyse de, | alacaklılar her gün istidalar yağdırma- j

3097
—>
ğa başladılar. Bunlar arasında köleli- • dı. Arkadaşları arasında kısa zam anda
ğinden vezirliğe yükselmiş olanlar bile zekâsı ve çalışkanlığı ile dikkati çekti.
vardı. Bir kısım malı ve m ülkü devlet B u ’ yüzden M ü h im m e kalemine verildi.
nezaretinde satılıp alacağını isbat eden­ Reisülküttab Süleyman Necib Efendi
lere dağıtıldı. B ü tü n taraftarları da iş onu n her halini beğendiğinden kendisi­
başından uzaklaştırıldılar. i ne dam ad yaptı ve 1822 yılında Hace-
Hüsrev M e h m e d Paşa, bir yıl sonra I gânlık rütbesi tevcih ettirdi, sonra
affedilerek sürgünden döndü ve İz2et | Amedî hülefası ve o sırada Am edci b u ­
M ehm ed Paşanın sadaretinde o nun va- } lunan Mustafa Reşid Bey (sonra paşa)
sıtasiyle yeni yıl tebrikinde padişahın j in Mısır’a gidişi sırasında yerine Amed- ‘
h uzuruna çıkıp iltifatlara nail oldu- j ci vekili (1832), aynı yıl Baş mukataacı
Bir müddet sonra Meclis-i Vükelâya j oldu. İtimada şayan bir zat olduğundan {
m em ur edildi. Nihayet 29 ocak 1846 ta- j birçok vezirlerin kapı kethüdalığı hiz- j
rihinde ikinci kerre Seraskerlik m aka­ ! metinde bulundu. 1837 yılında Beğlik-
mına gelmeğe muvaffak oldu. B u arada I ciliğe tayin olundu. Aynı yıl tahta çı­
Hüsrev Paşa tekrar kendi adamlarını kan kraliçe Viktorya’yı tebrik için M u s ­
dikkatle m ü h im mevkilere yerleştirmiye i tafa Reşid Paşanın yerine B ü y ük elçi­
başladı. Aynı yıl İstanbul’u tekrar zi- \ lik rütbesi ve Hariciye müsteşarlığı pâ- j
yaret eden Mısır valisi M eh m ed Ali I yesiyle Londra’ya gönderildi. 1838 yılın- j
Paşa ile görüşüp nihayet iki eski ve ih- | da geri dönüp Bab-ı âli dâr-ı şurası j
tiyar rakip barıştılar. B u arada yaptığı I âzâsı ve aynı yıl dahiliye müsteşarı ol- i
pek hayırlı işlerden biri de, 1844 yılın- ; du. Abdülmecid’in culûsundan kısa j
da M açkadan Dolmabahçe sarayındaki ■ müddet sonra azledilip fevkalâde m u ­
Çinili köşke taşınmış olan Harbiye ! rahhas büyük elçi ünvaniyle İran’a
(Harb Okulu) yi. K ü ç ü k Taksim diye | gönderildi. Dönüşte Sayda defterdarlı- |
anılan Pangaltıdaki -binaya naklettir- ! ğı verildiyse d e,. rahatsızlığını ileri sü- j
m ek olmuştur. Bir müddet sonra sada- İ rüp istifa etti. 1841 yılında Meclis-i vâ- j
) ret mevkiine gelen Mustafa Reşid Pa- 1 i lâ âzası, aynı yıl Ticaret nazırı ve yine
şa, onu seraskerlikten yine uzaklaştır­ i aynı yıl içinde Hariciye nazırı oldu.
dı. Bu, onun son ve kat’î mağlûbiyeti- j 1843 yılında azledilerek yine Meclis-i
dir. B u n d a n sonra yaşadığı yedi yıl ; vâlâ âzalığı verildi. 1844 yılında ikinci
zarfında tekrar iktidara geçmek için el- j j . kere Londra elçisi, sonra Paris elçisi ve
altından başvurduğu bütün faaliyetler ; j bu son memuriyetine gitmeden ikinci
semeresiz kaldı ve nihayet 3 mart 1855 i kere'Ticaret nazırı oldu (1845). Biraz
tarihinde vefat etti. Yaşı, doksanı aş- İ | sonra Ziraat nazırlığı da memuriyetine
• mıştı. Çocuğu olmadığı için bütün ser­ j ilâve olundu. Aynı yıl azledilerek Em- -j
vetini hayır işlerine vakfetmiştir. i tea güm rüğü emini, kısa za m an sonra j
Ş da Sadaret müsteşarı oldu. 1846 yılında ]
Çok haris, paraya düşkün, amansız,
I vezaret rütbesiyle Maliye nazırlığı ve- :
gaddar, rüşvete mübtelâ, lâkin çok ze­
i rildi. Ertesi sene Meclis-i vâlâ reisi ve
ki, H üküm d ara sadık, cömert, ış bilir
29 hisan 1848 tarihinde Mustafa Reşid
ve dirayetli bir devlet adamıydı. M ü s ­
Paşanın yerine sadrâzam oldu. Aynı yı-’
tehzi, nüktedan, atak ve sert olmakla
İm 11 ağustosunda azledilip evinde
maruftu. Şekli kısa boylu, tıknaz, kır­
oturmağa m em u r edildi. 1849 yılında
mızı yüzlü, mavi gözlü, isısa kesilmiş
' Hüdavendigâr valiliğine gönderildi. İki
sakallıydı. Kocam an kırmızı fesi ve lâ­
yıl sonra geri döndü. O yıl Trabzon va­
civert bol harmanisi ile garip bir görü­
liliği verildi. Dönüşünde 1852 yılı eylül
nüşü vardı.
ayının ortalarında vefat ettiğinde 65
yaşlarında bulunuyordu.
M E H M E D E M İ N R A U F PAŞA
(Üçüncü sadareti) İbrahim Sarım Paşa, Mustafa Re- j
şid Paşa tarafından himaye edilip ye- ı
T O P A L İZ Z E T M E H M E D PAŞA tiştirilmiş, zeki, çalışkan, nam uslu bir !
(İkinci sadareti) devlet adamıydı. Garip bir talih eseri
ı olarak tayin edildiği memuriyetlerde
M E H M E D E M İ N R A U F PAŞA uzu n m üddet kalamazdı. Sadnâzım ol­
(Dördüncü sadareti) duğu zam an iktidardan düşen Mustafa
j Reşid Paşa ile devrimci arkadaşları
M U S T A F A REŞ İD PAŞA ! aleyhine alınmak istenen tedbirleri
(Ayrı bir ilâve halinde yazılmıştır) j tasvip etmemiş ve bunların tatbikine j
| engel olmuştur. Yenilik ve ıslahat ta- |
İ B R A H İ M S A R I M PAŞA
j raftarlanndandı. [
Ayasofya türbedarlarmdan hafız
M U S T A F A RE Ş İD PA Ş A
M usa Efendinin oğludur ve 1801 tari­
ı (İkinci sadareti)
hinde doğmuştur. Babasının himmetiy­
le bir müddet tahsil gördükten sonra M E H M E D E M İ N R A U F PA Ş A
Divan-ı h ü m a y u n a devama, bilgi ve (Beşinci sadareti)
görgüsünü bu arada ilerletmeğe başla­

3098
M U S T A F A REŞİD PA ŞA diği zam an Âlî Paşa velinimeti üstüne
(Üçüncü sadareti) o m a kam a gelmeyi istemiyerek henüz
yaşının kırka bile varmadığını ile­
M EHMED EM İN ÂLÎ PA Ş A ri sürüp itizar etmişse de Abdülm e­
cid “İnşaailah bu m a k a m d a sakal
1814 yılında İstanbul’da doğmuş­ j ağartırsınız” diyerek b u mazereti kabul
tur. Mısır çarşısında aktarlık eden ve etmemişti.
bir vazifesi de ücret karşılığı Bahçe - Âlî Paşa sadaret m akam ında 3 ekim
kapısını sabah akşam açıp kapatmak 1852 tarihine kadar kaldıktan sonra,
olan Ali Rıza Efendinin otludur. M a ­ Mübarek makamlar meselesinde çıkan
halle mektebinde okuduktan sonra Ba- güçlük dolayısiyle vazifesinden aynla-
yezid medresesine devam ederken ba­ rak İzmir valiliğine gönderildi. 1854 yı­
basının ölümü üzerine geçim kaygusu- ! lında. Hüdavendigâr valisi, aynı yıl
na düşmüş ve bu yüzden tahsili terk ) Tanzim at meclisi reisi oldu. Mustafa
zorunda kalmıştı. Bir zatın delâletiyle i Reşid Paşanın dördüncü sadaretinde
1829.yılında Divan-ı h ü m a y u n kalemi­ | (23 kasım .1854) üçüncü kere Hariciye
ne girdi. Burada resmî kitabeti öğren­ ' nazırlığı bu memuriyetine ilâveten ve­
meğe çalıştığı gibi Fransızcaya da baş­ rildi. Osmanlı - R u s ve Kırım savaşı-
ladı. 1833 yılında Tercüme odasına me-. j nın sonlarında barış protokolünün tes-
m ur edildi. Bir müddet sonra Hâcegân- biti için Viyana’ya gönderildi. B u sıra- I
Iık rütbesi verildi. Tercüme odasında ! | da, Mustafa Reşid Paşanın istifası üze-
iken Jorj Sardo’dan bir yıl Fransızca rine Âlî Paşa ikinci kere sadaret maka-
okuyup bu dilde olan bilgisini ilerlet- ' ı m ına getirildi (2 mayıs 1855).
ti. A h m e d Fethi Paşa, Avusturya im ­ I Âlî Paşa b u sadaretinde Paris
paratoru Birinci Ferdinand’m cülusu­ ! kongresine katılmış ve barışın hazır-
n u tebrik için Viyana’ya gönderildiği I 1anmasında bulunmuştur. Elde edilen
zam an maiyetinde bulundu. Orada bir I neticeden daha fazlasını elde etmeye
buçuk yıl kalıp gece, gündüz Fransız- I imkân olmadığı halde, bilhassa Reşid
caya çalıştı. A h m e d Fethi Paşa ile bir­ Paşa ve taraftarları bu andîaşmayı
likte Petersburg’a gitti ve beraber İs- i I şiddetle tenkit etmişlerdir. Aleyhine
tanbul’a döndü. 1837 yılında Divan-ı | açılan bu kam panya sonunda 1 kasım
h ü m a y u n tercümanı oldu. 1838 yılında ] i 1856 tarihinde sadaretten azledildi.
Hariciye nazırı Mustafa Reşid Pâşa j ! Sadarete geçen Mustafa Reşid Paşa,
Londra elçisi olunca onu sefaret müs- j I onu Hariciye nazırlığına tayin ettir-
teşarı olarak beraber götürdü. Kendisi I j m ek istediyse de Âlî Paşa b u n u reddet- j
sefaretten ayrılınca da yerine Masla­ j ti. Lâkin Memleketeyn meselesinin ya- j
hatgüzar olarak bıraktı M e h m e d E m in j | rattığı buhran yüzünden Mustafa Re- j
Âlî Efendi, b u sırada h en ü z yirmi beş ' ; şid Paşanın sadaretten ayrılması ve bu
j yaşında bulunuyordu. Abdülmecid’in ! ] m akam a Mustafa Nailî Paşa getirilme- j
i cülûsunda İstanbul’a dönüp Divandaki sinden sonra Âlî Paşa da Hariciye na- i
tercümanlık hizmetinde bulundu. i zırlığını tereddütsüz kabul ederek sa-
1841 tarihinde Hariciye müsteşarı, I dece iğbirarından dolayı Mustafa Reşid
1843 tarihinde Şekib Efendinin yeril}e j Paşa ile işbirliğini reddetmiş olduğunu
Londra büyük elçisi, İstanbul’a dönü­ | ortaya koydu (6 ağustos 1857).
şünde Hariciye nazırı vekili, 1845 tari- j i Mustafa Reşid Paşanın vefatından !
hinde Beğlikci ve ikinci defa Hariciye j sonra ise üçüncü defa olarak sadaret i
müsteşarı, 28 eylül 1846 tarihnde ise makam ına getirildi (11 ocak 1857). j
Hariciye nazırı oldu. 6 ocak 1848 tari­ B u sadaretinde gerek biten sava- j
hinde vezaret rütbesi verildi. Elinden şm yüklediği ağır masraflar ve gerekse ;
tutmuş, onu yetiştirmiş ve yükseltmiş i i sarayın ve sultanların devam eden i
olan Mustafa Reşid Paşanın sadaretten masrafları yüzünden devletin malî ta-
ayrılması üzerine o da Hariciye nazır- j j katının tükenmesini huzurda biraz acı j
lığından ayrıldı (28 nisan 1848). Bir ay i j dil ile tenkit etmesi azline sebep oldu
sonra Meclis-i vâlâ reisi ve . Mustafa ! (18 ocak 1859). 1
Reşid Paşanın sadarete dönmesi üzeri­ I Dört ay sonra Tanzim at meclisi re- ;
ne tekrar Hariciye nazırı oldu (13 ağus­ ! isi oldu. Sadrıâzâm Kıbrıslı M e h m e d j
tos 1848). Mustafa Reşid Paşanın azlin­ i Paşa Rumeli teftişine çıktığı zam an |
de ilk defa sadaret m akam ın a getiril­ | sadaret kaymakamlığı verildi. 1860 yı- j
di (6 ağustos 1852). İşte b u n d a n sonra lm da F u a d Paşanın fevkalâde m em uri­
hâmîsi ile araları açılmıştır. Mustafa yetle Suriye’ye gönderilmesi üzerine I
Reşid Paşa, onu n kendisinin azli üze­ onun yerine Hariciye nazırı vekili oldu.
rine sadaret makamını kabul edişini Ertesi yıl altıncı defa olarak âsâleten
bir türlü hazmedemeyerek icraatını en Hariciye nazırlığına getirildi. Abdülâ-
ağır şekilde tenkide başlamış, bu yüz­ ziz’in cülûsundan bir m üddet sonra
den ve bazı dedikoducularla fesadcıla- dördüncü defa sadrıâzâm oldu (6 ağus­
rın gayretiyle araları gittikçe açılmış tos 1861). B u m a k am d a b u sefer 22 |
ve bir daha uzlaşamaz olmuşlardır. kasım 1861 tarihine kadar kaldı. Yeri­
Halbuki kendisine sadaret teklif edil- ne tayin edilen F u a d Paşa, sadareti Âlî j

3099
rının çoğu Fransa’da talebe için siyasî j
I Paşanın Hariciye nazırlığına getirilme-
| si şartiyle kabul ettiğinden yedinci ke-
üslûp örneği teşkil etmek maksadiyle 1
bastırılmıştır. j
i re Hariciye nazırlığı verildi. B u memu-
•' riyeti altı yıl sürdü. Nihayet Sırbistan Adı gibi Âlî, yüksek, hizmetleri j
l kaleleri ve Girit ihtilâli gibi çetin me- unutulm az büyük bir devlet adamıydı, j
j selelerin zuhuru üzerine istifa eden
| Mütercim Rüşdi Paşanın yerine 11 şu- DAMAD MEHMED ALİ PAŞA J
| bat 1867 tarihinde beşinci defa sadaret
I m akam ına getirildi. Sırbistan kaleleri Hemşinli Galata-başağası Hacı Ö- |
i ve Girit meselelerinin halli ona kalı­ mer Ağanın oğludur. 1813 yılında Hem- j
yordu. Gayretleri sonunda elde edilen şin’de doğmuş, babasiyle birlikte Istan- j
neticeleri düşmanları istismar ederek bul’a gelmiştir. Evvelâ Derya-kaptani
ona şiddetle h ü c u m ettiler. B u n a rağ­ A h m e d Paşaya ve 1827 yılında o nun |
men mevkii sarsılmadı. F u a d Paşanın delâletiyle Enderuna intisap etti. Za- j
vefatı üzerine Hariciye nazırlığı da m anla üçüncü ve ikinci mabeyinci ol- j
memuriyetine ilıve edildi. Ağır çalışma­ du. 1837 de Nizib’de bulunan Osmanlı j
lar, üzüntülü memuriyet hayatı ve bil­ ordusunun teftişine m e m u r edildi. Or- |
hassa büyük hizmetlerine rağmen siya- d u n u n mağlûbiyetini Malatya’da iken ]
| sı rakiplerinin ağır ve insafsız hücum- öğrenerek geri döndü. B u sırada İkinci |
i iarı esasen nahif olan sıhhatini büsbü- M a h m u d vefat etmiş bulunuyordu. Mir- |
| tün bozdu, nihayet yatağa düştü. Üç livalıkla saray dışı hizmetine çıktı. Ay­
I ay hasta yattıktan sonra Bebekteki ya­ nı yıl Ferik ve Dar-işuray-ı askerî üye- !
lısında henüz elli sekiz yaşında iken si, Ertesi yıl Tophane feriki, 1844 de j
I tüberkülozdan vefat etti (7 eylül 1871). Tophane müşiri oldu. Ertesi yıl da Ab- \
j Âlî Paşa, son derece terbiyeli ve dülmecid’in hemşiresi Adile sultanla [
nazik, ufak tefek, efendi ve çelebi bir evlendirildi. Biraz sonra Derya-kaptan-
i zattı. A z konuşur, çok düşünür, her iş­ lığı verildi. 1848 yılında b u vazifeden
te en doğru kararı verirdi. Parlak zekâ­ ayrıldıysa da aynı sene içinde tekrar
sı, büyük dirayet ve basireti, sarsılmaz Derya-kaptanı oldu. 1849 yılında Seras­
azmi, fazilet ve doğruluğu, duygu ve kerliğe tayin edildi. 1851 yılında üçün­
düşüncelerindeki samimiyeti ile yalnız cü kere Derya-kaptanlığma getirildi. 3
Osmanlı âleminde değil, bütün Avru­ ekim 1852 tarihinde, Âlî Paşanın ilk sa- )
pa’da şöhret sahibi . olmuştu. Samimî daretinden azlinde o n u n yerine b u m a ­
i bir ıslahat taraftarıydı. Batı memle­ k a m a geldi.
ketlerinde büyük itibarı vardı. Şahsına
her zam an ehemmiyet verilir ve itimat Prens Mençikof’u n fevkalâde selâ- j
i olunurdu. Fransızcaya vukufu, yazdığı hiyetlerle büyük elçi olarak İstanbul’a I
siyasî lâyihaları Fransız diplomatları- gelişiyle ehemmiyet kesbeden siyasî du- I
ru m u idare edecek kadar dirayet ve li- î
j nın kolaylıkla yazamıyacağı derecedey­
di. Devrinde bütün n ü fuzu Bab-ı âlîde yaka t sahibi olmadığından 13 mayıs j
1853 tarihinde sadaretten ayrılıp ikinci
toplamış, sarayın hüküm et üzerindeki
tesirini kaldırmıştı. B u yüzden, bilhas­ defa Seraskerliğe tayin edildi. Lâkin az­
lini hazmedemeyip d urum u Mustafa
sa Abdülâziz çok sıkılırdı. O n u sevmez,
j lâkin iş başından uzaklaştırmağa çeki­ | Reşid Paşa aleyhine çevirmek gayesiy-
nirdi. Paşa gayet cömert ve eli açık ol­ ! le medrese talebesini ayaklanmaya teş-
! vik ettiği için Reşid paşanın israriyle
duğu için Öldüğü za m an ailesine yalnız
| borç bırakabilmiştir. B ü y ü k kusuru a- j azil (ocak 1854) ve sonra da bazı suiis-
] d am yetiştirmemesidir. Yabancılar o- | timalleri m eydana çıktığından Kasta-
[ n u n devrinde Avrupa siyasetine en fazla m oni’ye sürgün edildi (nisan 1854) ise
! vâkıf bir devlet adamı olduğunu tas- de affolundu. 1855 yılında dördüncü
| dik etmiş oldukları halde, aynı kuv- defa Derya-kaptanı olarak b u memuri- j
; vette adam yetiştirmemesi hakikaten ! yette 1858 yılma kadar kaldı. B u ta- 1
i bir eksikliktir. Vefatı, Avrupa’d a bile j rihte Abdülmecid’in hışmına uğrayıp !
I büyük teessür uyandırmış ve b u Avru­ vazifesinden uzaklaştırıldı. Fakat aynı j
pa çapında bir kayıp sayılmıştır. Üçün­ | yıl Derya-kaptanlığı tekrar verildi. 186-1 i
cü Napolyon, Tarihçi ve devlet adamı yılında Tophane, Askerî m ü h im m a t ve
Tiyer kendisini pek takdir edenlerden ! Hazine-i hassa nazırlıklariyle birlikte !
ve fikrini alan kimselerdendi. İstanbul’u j I M abeyn müşirliği tevcih olundu. 1863 j
ziyarete gelen Avusturya - Macaristan i yılında azledildi. B u n a sebep sadareti
imparatoru Fransuva Jozef’in padişah­ I sırasında Abdülmecid’e, veliaht Abdü-
tan sonra o nu da ziyaret etmesi, şahsı­ j lâziz Efendinin öldürülmesini tavsiye
na verilen ehemmiyeti pek güzel göste­ i etmesi rivayetidir. |
rir. Alm anya imparatoru, Paşanın ve­ İki sene memuriyetsiz kaldıktan
fatından sonra terekeleri satılırken, ! sonra Tanzim at meclisi üyeliği verildi.
başbakan Bismark’a o nu n m eşhur nota ] 1866 yılında altıncı defa Derya-kaptanı
ve lâyihalarım yazdığı yazı takımını | oldu. Bir yıl sonra Derya-kaptanlığı ün-
satm aldırıp müzeye koydurmuştur. | vanı Bahriye nazırlığına çevrilince
Fransızca olarak kaleme aldığı notala­ açıkta kaldı. Y ine Tanzim at meclisine
m em ur edilip 29 haziran 1868 tarihinde j Paşa bu durUm a razı olmadığından
vefat etti Mustafa Reşid Paşa ile aralarında ge­
Yükselişi ve büyük makamlara çı- j çimsizlik başladı. B u yüzden de 8 tem­
kışı daha ziyade damadlığı sayesinde | m u z 1853 tarihinde her ikisi birden az­
olmuş, büyük liyakat ve meziyetleri ol­ ledildiler. O gün, hicri 1269 yılı K u r ­
mayan bir devletlü idi. Cessur ve cü- ban bayramının birinci g ünü idi. Ma-
j retkâr, insafsız ve bencil olmakla meş- j zuliyetleri ancak iki gün sürdükten
i hurdur. Rüşvete ve menfaat sağlama- i sonra bayramın üçüncü günü ikisi de
| ğa mütemayil idi. İlim ve din adamları- i yine vazifelerine iade olundular. Arala­
| n a itibar eder, mütevazı görünüşlü, cö- i rındaki geçimsizlik yine devam etti.
| mert ve eli açıktı. : Bir gün Vükelâ meclsinde ’ adamakıllı
çatıştılar. Sergerdelikten yetişme olup
M U S T A F A NAİLİ PAŞA toplum terbiyesinden m a h r u m bulunan
i Mustafa Naili Paşa, Reşid Paşaya karşı
Kesriye’ye bağlı Polyan köyü hane- j ağır sözler sarfetti. .Padişahtan bile
d an m da n İsmail Beyin oğlu olup 1798 i saygı görmeye alışık bulunan Hariciye
tarihinde bu köyde doğmUştur. O t u 2 ; nazırı “Ben senin kavas başın deği­
yıl kadar Girit valiliğinde bulunduğu | lim... ben de o m ak am d a - yani sada­
için Giridli diye anılır. Sadrıâzâm Y u ­ rette - üç ; kerre ^ b u lu n d u m ’' diyerek
suf Ziya Paşanın maiyetinde Mısır sa- meclisi terketti. Ö bü r vükelâ güçlükle
I vaşlarmda bulunarak El-Ariş kalesinin yatıştırıp ricalar ederek geri getirdiler.
Fransızlardan geri alınmasındaki gay­ Ertesi 29 mayıs 1854 günü Mustafa Na­
reti dolayısiyle Beylerbeylik rütbesi ve­ ili Paşa sadaretten azlolundu.
rilen dayısı Tahir Paşa Mısır valisi Bir müddet sonra Mustafa Reşid
olunca onun maiyetinde vazife gördü Paşa Boğdan seçimleri (Memleketeyn)
ve babasının vefatı üzerine memleketi- meselesinden dolayı çekilmek mecburi-
j ne döndü. 1809 tarihinde öbür dayısı j yetinde kalm a sadaret m akam ı tek­
İ Haşan Paşanın daveti üzerine yine Mı- rar Mustafa Naili Paşaya verildi (fi
j sır’a geldi. Vahhabî ayaklanmasında
onunla beraber Hicaza giderek beş yıl
ağustos 1857). Lâkin bu sadareti kısa
sürmüş ve Fransa ile olan siyasî ger­
M ekke’de kalıp tekrar Mısır’a döndü. ginlik azalınca Mustafa Nailî Paşa az­
Çok küçük yaştan beri, heves ettiği as­ ledilmiştir (22 ekim 1857). Mustafa N a ­
kerlik mesleğine girdi. 1821 yılında Gi- ilî Paşa b u son sadaretinden evvel m ü ­
ritteki ihtilâli yatıştırmağa m em ur him ve gözde bir zatla uğraşamıyaeağı-
edilen Haşan Paşa ile birlikte harekâta nı söyleyen dostlarının sözüne uyarak
katıldı. Haşan Paşanın vefatı üzerine Mustafa Reşid Paşaya iltica etmiş, o da
beylerbeyi rütbesiyle Kandiye valiliği­ kusurunu bağışlayıp kendisiyle barış­
ne tayin edildi (1826). Giridin idaresi mıştı,
Mısır valiliğine verildiğinden mülkî ve
askerî işler Kavalalı M eh m ed Ali Paşa Mustafa Naili Paşa bu defaki azlin­
tarafından muhafız ünvanı ile Musta­ den sonra Meclis üyeliklerinde bulun­
fa Naili Paşaya tevdi olundu. 1837 yı­ muş, nihayet 1866 tarihinde Giriddeki
lında L ü b n a n ’da çıkan karışıklıklar sı­ kargaşalıkların giderilmesine m em ur
rasında burada vazife verildi. B u n u ba­ edilmiştir.- Burada kaldığı müddetçe,
şardıktan sonra tekrar Giride döndü. Giriddeki ihtilâli bir türlü başaram a­
1840 yılında M e h m e d Ali Paşanın inha- dığından kendisi İstanbul’a davet
, sı üzerine Girid valiliği vezaret rütbe­ olundu. Bir m üddet sonra, 28 aralık
siyle ve kaydı hayat şartiyle kendisine 1871 tarihinde vefat etti.
tevcih olundu. 1842 yılında izinli ola­ Devlet işlerinde biraz tecrübesi ol­
rak İstanbul’a geldi. Hüküm darın ilti­ makla beraber son derece cahil ve inat­
fatlarına m azhar olup tekrar Girid’e çıydı. M am afih sadık, nam uslu ve dü­
avdet etti. Abdülmecid Akdeniz seyya- rüsttü.
hatine çıktığı zam an Giride uğrayarak
M U S T A F A NAİLİ PA Ş A
bir gece misafiri o ld u .'
(İkinci sadareti)
Girid valiliği kendisine kaydıhayat
i şartiyle verilmiş olduğu halde, böyle K I B R I S L I M E H M E D E M İ N PA Ş A
i tevcihler devlet için zararlı görüldü­
ğünden ve Kavalalı M eh m ed Ali Paşa­ Kıbrısta 1813 yılında doğmuştur.
nın Giridle alâkası kalmadığından İs­ Babası Hazine kethüdası M eh m ed Em in
tanbul’a davet olunarak Meclis-i vâlâ Efendinin kardeşi' Kıbrıslı Hüseyin
üyeliğine tayin olundu (1851). Ertesi Efendidir. İstanbul’a gelerek amcasının
İ yıl aynı Meclis başkanlığına getirildi, delâletiyle End eru nu n hazine odasına
i 14 mayıs 1853 tarihinde sadrıâzâm oldu. alındı. 1828 yılında Asâkir-i Mansure
Kendisi okur yazar olmayan bir zattı. ; yüzbaşılığı verildi. 1833 de Namık Pa-
J O sırada devletin dizginleri esasen Ha- ! şa Londra’ya giderken y a n m a aldı ve
| riciye nazırı Mustafa Reşid Paşanın i o nu Paris’de bıraktı. Üç _ ay sonra Lon-
elinde b ulunduğu için b u n u n pek ehem ­ j i dra’ya çağırdı. Buradan İstanbul’a gön-
miyeti de yoktu. Pakat, Mustafa Naili j | derecek iken vazgeçip sekiz ay sonra
‘ i —>
i

3101
. . . . .
yine Paris’e yollandı. İki sene sonra fikir ayrılıkları derhal m eydana çıktı­
İstanbul’a döndüğü zam an Kolağası ğından rakiplerinin de çevirdiği entri­
rütbesi verildi. Binbaşı olunca- tahsilini kalar yüzünden bir buçuk ay sonra va­
tamamlamak için tekrar Paris’e gitti. zifesinden uzaklaştırıldı (6 ağustos
Abdülmecid’in cülûsunda İstanbul’a 1861). Aynı yıl ikinci kere Edirne vali­
döndü, miralaylıkla Tophaneye m em ur liğine tayin edildi. Sonra b u görevden
edildi. Kısa zam an sonra da mirlivalık­ ayrılarak İstanbul’a geldi. 1866 yılında
la Tophane meclisi üyesi oldu. 1840 yi- Meclis-i vâlâ başkanı oldu. Ertesi yıl
lında Dar-ı şuray-ı askerî üyeliğine bu memuriyetten ayrıldı ve 9 eylül
nakledildi. 1843 yılında yapılan tensi­ 1871 tarihinde vefat etti.
katta beylerbeyilik rütbesi verilip ordu­ Son derece dürüst, hamiyetli, ce­
dan çıkarıldı. Bir m üddet açıkta kal­ sur, memleket sever bir zat ve çok m ü ­
dıktan sonra 1844 yılında- A kkâ m u h a ­ kemmel tahsil görmüş, batı dili bilen,
fızı, ertesi yıl K u d ü s mutasarrıfı, 1847 ıslahat taraftarı, cidden aydın bir ve­
yılında Tırnova kaymakamı oldu. B u zirdi Sert şiddetli ve aceleciydi. Lâkin
memuriyetinden istifa etti. Aynı yıl adaletten ayrılmaz, doğrusu kendisine
Belgrad muhafızlığı verilerek ertesi se­ izah edildiği zam an hatada kat’îyyen
ne azledildi. Tırhala mutasarrıflığına israr etmez, çabuk hiddetlenirse de,
tayin olunduğu sırada hâmisi damad hiddeti çabuk geçerdi. Üç kere sadaret
A hm ed Fethi Paşanın kayırmasiyle mevkiinde bulunduğu halde öldüğü
Londra^ elçiliğne tayin edildi (5 eylül zam an sadece 81 lirası çıkmıştır. Mısı­
1848). İzinli olarak 185Ö yılında İstan­ ra ait bir meselenin vükelâ meclisinde
bul’da bulunduğu şırada Haleb’de baş- istediği gibi halli için Mısır valisi bazı
gösteren kargaşalığı yatıştırmak için vezirlere hediyeler sunduğu sırada ona
buraya vali oldu. B u vazifeyi m ü k em ­ da on bin altın göndermişti. İş esasen
melen başarınca Girid valiliği verildijr- lehde halledilecek olduğu halde M e h ­
se de istifa- etti. Ertesi yıl Arabistan m ed Paşa “Devlet sayesinde ihtiyacım
ordusu müşirliği ile eski mesleği olan yoktur. H em , Mısır valisinin bana para
askerliğe döndü. Lâkin Osmanlı - Rus göndermek de haddi değildir” diye b u ­
ve Kırım savaşının başlangıcında Şam n u redetmişti. O devirde böyle bir
civarında Lece mevkiinde çıkan karı­ jestte bulunacak beş kişi bulm ak im ­
şıklıkları bastıramadığı için azledildi. kânsızdı. Üstelik kendisi b u sırada b ü ­
1853 yılında Edirne valisi, Sinop’ta Os­ yük sıkıntı içinde ve ağır borçlar altın­
manlI donanmasının uğradığı felâket­ da bunalmış bir d urum da idi.
ten sonra ertesi yılbaşlarında Derya- Kıbrıslı M eh m ed E m in Paşa, Fran-
kaptahı ve Mustafa Naili Paşanın azli sızcadan başka Ar abca ve R u m c a da bi­
üzerine henüz kırk bir yaşında bulun­ lirdi. Lâkin b u n a karşılık Türkçesi
duğu halde 29 mayıs 1854 tarihinde m un taza m kitabet edemiyecek kadar
sadrıâzâm oldu. B u mevkide ancak 23 hafifti. Devlet işlerinin ve dış politi­
kasım 1854 tarihine kadar kalabildi. kanın inceliklerine bir türlü vâkıf ola­
B u n a sebep, o nu n d a Mustafa Reşid madığı için sadaretlerinde muvaffak
Paşa ile geçinemeyişi idi. Böylece ara­ olamamıştır. Üstelik dilini tutmasını
larında başlıyan düşmanlık ömürleri bilmez, bilhassa kızdığı za m a n herkes
boyunca sürüp gitmiştir. Gayet hiddet­ için ağzına geleni söylerdi. B u yüzden
li ve şiddetli bir zat olan M eh m ed Emin takdir edeni çok, lâkin dostu azdı.
Paşa, Hariciye nazırının kendisine ta­
h akküm ünü bir türlü hazmedememiş­ MUSTAFA REŞİD PAŞA
ti. (Dördüncü sadareti)
1855 yılında Tanzim at meclisi re­ MEHMED EMİN ÂLİ PAŞA
isliği verildi. Sadriâzâm Âlî Paşa Paris (İkinci sadareti)
kongresine gidince sadaret kaym akam ­
lığına tayin olundu (2 şubat 1856). MUSTAFA REŞİD PAŞA
Barıştan sonra fevkalâde büyük elçi (Beşinci sadareti)
olarak Rusya’ya gönderildi. Petersburg
daimî elçiliğini kurup İstanbul’a dön­ MUSTAFA NAİLİ PAŞA
dü. 1858 de ikinci kere Derya-kaptanlı- (Üçüncü sadareti)
ğı verildi. Aynı yıl Meclis üyeliğine ta­
yin ve 1859 da azlolundu. 18 ekim 1859
MUSTAFA REŞİD PAŞA
(Altıncı sadareti)
tarihinde ikinci kere sadaret m akam ı­
n a getirildi. Aynı yıl 23 aralıkta vazi­ MEHMED EMİN ALİ PAŞA
feden azledildi. B u n a sebep padişahın (Üçüncü sadareti)
huzurunda valde sultanın bazı güm ­
rük irtikâplarına karışmasını açıkça KIBRISLI MEHMED EMİN PAŞA
söylemesidir. 28 mayıs 1860 tarihinde (İkinci sadareti)
üçüncü kere sadriâzâm oldu.
Abdülâziz’in cülûsunda Kıbrıslı MÜTERCİM MEHMED RÜŞDİ PAŞA
M ehm ed E m in Paşa sadarette bırakıl- (Kendisinden Abdülâziz’in veziri­
dıysa da yeni hüküm darla aralarında azamları arasında bahsedilmiştir)
-Hv

3102
m üebbed kürek, kal’abend, hapis, sürgün gibi
cezalara uğramışlardır (8 ekim 1859). A b d ü l­
mecid ise, verilen idam kararlarını «ortada
katil fiili yok, tasavvurda kalmış, ben adam
öldürmek istemem, cezaları kal’abendliğe
tahvil edilsin» diyerek infaz ettirmemiştir
(Uluğ İğdemir: Kuleli vak’ası hakkında bir
araştırma).

Ali Paşanın sadaretten ayrılışı

18 ekim 1859 tarihinde Sadrıâzam Âli


Paşa azledilerek yerine Kıbrıslı M eh m ed
Em in Paşa ikinci defa Sadaret mevkiine ge­
tirildi.
B u sırada devletin malî d u ru m u tama­
m en bir çıkmaza girmiş bulunuyordu. Savaş
masraflarını karşılamak için yapılmış olan
ağır şartlı istikrazların devlet ■hâzinesine
yüklediği mükellefiyetlerin yanında Padişa­
hın ve sarayın şuursuz israfları b u durum u
gittikçe ağırlaştırıyordu. Beyoğlu sarrafla­
rından alman borcun miktarı, seksen milyon
altın lirayı aşmıştı. Bunlar için rehin olarak
verilen mücevherlerle borç senetlerinin bir
kısmı yabancı tüccar ve bankerlerin eline
geçmiş ve kasalarına girmiş bulunuyordu.
Bir gün vükelâ meclisinde mesele görüşülür
ve bir çare aranırken d urum u n Abdülm ecid’e
bütün açıklığı ile anlatılması kararlaştırıldı.
Bir kaç gün sonra hepsi birden saraya dâvet
olunup huzura kabul edildiler. Abdülmecid A b d ü i m e c i d ’in son portrelerinden biri
kendilerine içinde bulunulan malî buhranın
hallinin çaresine bakılmak üzere Babıâliye da gerekli himmet esirgenmiyeceğinden v ü ­
bir Hatt-ı hüm ayu n gönderileceğini bildirdi kelâ birleşip b un u n çaresini düşünsünler ve
ve hazırlanan metni okudu. B u n d a hulâsa müzakerelerin neticesini arzetsinler».
olarak şöyle deniliyordu: Âli Paşa, evvelce arkadaşları ile birlikte
«Devletin terakkisi malî kudrete muhtaç her şeyi hüküm dara açıkça söylemek husu­
olduğu halde bir zamandanberi türlü sebep­ sunda verilen karara uyarak:
lerden dolayı Beyoğlu tüccarlarından günlük «Halimiz efendimizin şahane m erham et­
masrafları karşılamak için ağır şartlarla borç lerine kalmıştır» diye söze başlayıp durum u
para alınması devletin malî itibarını bozdu­ bütün çıplaklığı ile açıkladı. Lâkin, öbür n a ­
ğundan ve bu hususta Padişah tarafından zırlar ağızlarını açıp tek bir kelime ile k e n ­
disini desteklemediler. BÖylece, . Abdülme-
—^ cid’in hiddetini  li Paşanın üzerine çektiler.
K IB R I S L I M E H M E D EM İN PAŞA Padişahın bahsettiği Hatt-ı hüm ayun ertesi
(Üçüncü sadareti) günü Babıâliye gönderildi. Fakat alenen d e ­
ğil, bir odada hükümet erkâniyle bazı ileri
memurların huzurunda okundu. B u n u n ü ze­
Bibliyografya : Cevdet; Tarih. Lût-
rine müzakereler başladı. Bunlar, oldukça
fî; Tarih. Tayyarzâde Ata; Enderun
tarihi. A h m ed Rıfat; Verdül - Hakayık. sert cereyan etti. Herkes devlet ve bilhassa
M . Süreyya; Nuiıbetül vekayi’. Ali Fuad; saray masrafları, Kırım savaşından evvelki
Rical-i Mühimme-i Siyasiye. Cevdet Pa- j hale getirilmedikçe, bu derdin çaresinin bu-
şa; Maruzat ve Tezakir. Ziya Paşa; j lunamıyacağı, bu gidişle ise devletin iflâsa
Zafername şerhi. A bdurrahm an Şe- j m a h k û m bulunduğu fikrinde idi. Nihayet,
ref; Tarih Musahabeleri. Fatm a Ali- j bütün bunları acı ve açık şekilde anlatan bir
ye; Cevdet Paşa, ve zamanı. Hayreddin; j mazbata hazırlandı. Abdülmecid, durum u h a ­
Vesaik-i Siyasiye ve Tarihiye. İbnülemin i ber almıştı. Mazbatanın kendisine takdimine
M a h m u d K em al İnal; Son Sadrıazam- j
m eydan vermeden esasen, huzurunda yaptığı
lar. İslâm Ansiklopedisi. Faik M e m d u h !
Paşa; Mir’at-ı Şuunat. Takvim-i Vaka- | ağır tenkidlerden dolayı kendisine kızmış
yi-i Ceride-i H a v a d i s . _____________ I olduğu Âli Paşayı Sadaretten uzaklaştırdı
(İbn-ül-Emin M a h m u d K em al İnal: Son

3103
Sadrıâzamİar, S: 18). Padişahın tekrar gö­ Âli Paşanın yerine Sadarete getirilmiş olan
züne girmiş olan Tophane Müşiri Hıza Paşa­ Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşanın olağanüstü
nın, saray masraflarına dair takdim ettiği yetkilerle Kümeli vilâyetlerini dolaşıp duru­
pusulayı Âli Paşanın kabul etmemesi üzerine m u bir kere yerinde incelemesini teklif etti.
Sadrıâzamm azli, için Padişahı teşvik ettiği M e h m e d E m in Paşa b un u n üzerine y anm da
de rivayet olunur (Aynı eser, S: 90). müslüm an ve hıristiyan memurlar bulundu­
ğu halde evvelâ V arn a’ya, oradan Ş u m n u ’ya
Rumeli oiayîan ve Ruscuk’a gitti. Burada Eflak ve Boğdan
Beğliği dış işlerine m e m u r olanlarla Sırp
1859 yılı ekim ayında beş büyük devlet,meclisi reisi ve İngiltere'nin Belgrad konso­
yani Fransa, İngiltere, Avusturya, Prusya ve losu ile .görüştü. Oradan V idin’e geçti. Sofya
Rusya elçileri tarafından Babıâliye bir m u h ­ yoluyla Manastır’a kadar gitti. Sonra Selâ-
tıra takdim edildi. Bunda, Osmanlı devleti­ nik’e geldi. Oradan da İstanbul’a döndü.
nin Islahat fermanında bildirilen hususların Tetkikleri hakkında bir lâyiha yazıp takdim
tatbikine pek hevesli görünmediğinden, bu etti. B un d a hıristiyan ahalinin her sınıf halk
işin yavaş yavaş da olsa daimî şekilde yürü- arasında zuhur eden bazı şerirlerden başka,
müslüman ahaliden şikâyetleri olmadığını,
âşâr vergisinin ıslahı, yolların tamiri, yeni­
lerinin yapılması nev’inden ıslahatın bir an
evvel yapılması, hıristiyan ruhanî reislerinin
suiistimallerinin önüne geçilmesi' gerektiği
n ev’inden konulara dokunulmuştu. Sadrıâ-
zam bu seyahati sırasında bir kaç eşkıya as­
mış, halkın şikâyetlerini dinlemiş, bazı m e ­
murların yerini değiştirmiş, o sırada Niş va ­
liliğine R auf Paşazade O s m an Paşayı tayin
etmişti. Niş Bulgarları, Sırbistan’a katılma
dâvasmdaydılar. B u yüzden bir kısmı Sırbis­
tan’a göçüyor, bir kısmı ise komiteler kura­
rak ortalığı fesada veriyorlardı. M e h m e d
E m in Paşa, İstanbul’a döndükten sonra Niş
valisini bir daha değiştirip yerine evvelce.
b u bölgede iki kere memuriyet almış, olan
Meclis-i Valâ başkâtibi M idhat Efendiyi ve-
zaret rütbesiyle tayin ettirmişti.

Niş valisinin icraatı

Midhat Paşa, valiliğe başlar başlamaz,


M üslüm an ve Bulgar ileri gelenlerini topla­
yıp kendileriyle görüştü, şikâyet ve dilekle­
rini tesbit etti ve şü sonuçlara vardı:
Rıza P aşa
1 — Vilâyetin hiç bir tarafında araba
işleyecek sosa bulunmadığından halk m a h ­
mediğinden şikâyet ediliyordu. Üstelik, b u n ­
sulü pazarlara taşımak ve satmak hususunda
ların temini için büyük devletlerin ayrı ayrı
büyük güçlükler çekmektedirler.
müdahalede bulunabilecekleri ima edilmekte
idi. 2 — Bir kaç yıldır artan şekavet, her
türlü alım satımı ve ticarî muameleleri dur­
Nitekim, bir müddet sonra bu hususta
durm uş olduğu için ahali fakir düşmüş, dev­
Rusya ilk adımı attı. Gayesi, doğuda kaybet­
lete bir kaç yıllık vergi borçları biriktiği
tiği nüfuzu başka yoldan ele geçirmekti. B u
gibi, çiftlik sahiplerine de çok borçlanmıştır.
maksatla Bulgaristan’la Bosna-Hersek hıris-
tiyan halkının ahvali hakkında milletlerarası 3 — Eyâlete bitişik Sırbistan bölgesinde
tahkikat açılması ve burada emniyetli bir yollar m untazam ve her yer m am ur, âsâyiş
idare usulünün kurulması meselesini ortaya ise yerinde olduğundan bu hal Bulgarlarda
attı. B u um ulm ayan istek hem Babıâliyi hem oraya göçmek veya katılmak arzusunu, uyan­
de devleti şaşırttı. Babıâli karşılığında Slav­ dırmaktadır.
larla m eskûn yerlerdeki mahallî hıristiyan 4 — Devlet bunun ıslahat yoluyla çare­
halkından ve devlet memurlarından m ürek­ sine bakacağına göçü önlemek için hudut
kep komisyonlar kuracağını ilân ettiyse de, köylerine asker yerleştirmiştir. B u asker ise,
Rusya b un u kabul etmedi. B u n u n üzerine köylülerin evlerini işgal ederek onlar için
Fransa ortalama bir hal şekli olarak o. sırada bir yük teşkil ettiğinden halkın göç arzu-

3104
larmı körüklemekten başka işe yaramamak- Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşa azledildiği
tadır. zam an İngiltere Kraliçesi, Abdülmecid’e h u ­
M idhat Paşa, halk mümessillerine n e is- susî bir mektup gönderip böyle h e m dürüst,
terlerse yapılacağını, iki yıl kadar devlet hem de dirayetli bir adamın iş başından
hâzinesine ve çiftlik sahiplerine olan borç­ uzaklaştırılmasından dolayı duyduğu üzün­
larının tasfiye edileceğini, şekâvetin tama­ tüyü bildirmişti. B u n u n üzerine Sadrıâzam
m en kaldırılacağını, buna karşılık onların da Mütercim Rüştü Paşa azledilip (27 mayıs
kendilerine düşen hizmet ve mükellefiyetleri 1860), ertesi günü, Sadarete tekrar Kıbrıslı
ifa etmelerinin gerekeceğini bildirdi. Bunlar, M e h m e d E m in Paşa getirilmişti.
halk mümessilleri tarafından kabul edildiği
için hem en hudut köylerindeki askerler kal­
dırıldı. Niş ve Sofya şosasınm inşasına baş­ Liibnan hâdiselerinin tekrar
landı. Eyâlet dahilindeki haydut ve eşkiya- had hale gelmesi
nın süratle tenkiline ve köylünün çiftlik sa­
hiplerine olan hesaplarının incelenmesine
girişildi. Lübnan, bir kaç yıldır yabancı nüfuz,
Diğer taraftan Ruslar, milletlerarası tah­ rekabet ve entrikalarına en çok sahne olmuş
kikat projesinden vazgeçmemişlerdi. İngilte­ bir yerdi. 1845 yılında alm an tedbirler ve
re, bun un için bir konferans toplanmasını kurulan idare şekli, burasını onbeş yıla y a ­
istediyse de Babıâli, Islahat Fermanının cid­ kın bir müddet için sükûna kavuşturmuştu.
dî olarak tatbik edileceğini ileri sürerek b u ­ Son zamanlarda müslümanlar arasında hıris-
na şiddetle itiraz etti. tiyanlara karşı uyanan ve tam am en onların
taşkınlık ve şımarıklıklarının sebep olduğu
infial, b u bölgenin yeniden huzurunu bozdu.
Rıza Paş-a komisyonu ve Sadaret Bir taraftan Fransızların L ü b n a n . Marunîle-
rini mütemadiyen müslümanlar aleyhine kış­
mevkiinde olan tebeddüller
kırtmaları, diğer taraftan İngilizlerin Dtir-
zîleri el altından vaadlerle himaye etmeleri
Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşanın sadare­ burada gittikçe gerginleşen bir hava yarat­
tinden sonra memuriyetine Seraskerlik de mıştı. Ş am valisi ve Arabistan ordusu Müşiri
katılmış bulunan Rıza Paşanın maiyetinde A h m e d Paşa, d urum u hissettiğinden Babıâli-
olarak Tophanede bir komisyon kurulup ça­ ye başvurup gerekli tedbirlerin alınmasını
lışmaya başlandı. Sarraflardan borçlara ait ve b u arada bu bölgeye bir miktar daha as­
defterler istendi. Bunların çoğu gelişi güzel ker gönderilmesini istedi. Lâkin, merkezi h ü ­
tutulmuş, hakikate ne kadar uygun olduğu kümet buna aldırış etmemekle kalmayıp b u ­
belli olmayan kayıtlardı. Borç yekûnlarına radaki askerin bir kısmını geri çekti. Böylece
bir sürü faiz ■eklenmişti. Bunlardan genel Suriye ordusu zayıflamış oldu.
olarak bazı indirimler yapıldı. Devletin gi­
derinin mutlaka gelirine uydurulması ve b u ­ İşte bu sırada A h m e d Paşanın tahmin
n un için ciddî ve kat’î masraf tedbirlerine ettiği., gibi olaylar patlak verdi. Beyrut civa­
başvurulması kararlaştırıldı. A yn ı tasarrufa rındaki Kesrivan Marunîleri kendi şeyhleri
büyük ve küçük devlet memurlarının da aleyhine ayaklanarak beş yüz kadarı Baabda-
riayeti bir Hatt-ı hümayunla bildirildi. L â ­ da toplanmışlardı. D u r u m u haber alan- Ah-
kin bütün bunlar, kararı verenler tarafından m e d Paşa, hem en bölgeye bir miktar asker
bile ciddîye alınmadığı için hiç faydalı o L göndermiş, kendilerine bir hâdise olmadıkça
mamış ve devletin daha ağır malî buhranlara müdahalede bulunmamalarını bildirmişti.
sürüklenmesini engelleyememiş tedbirlerdir, Dürzîler de, Marunîler de gizli gizli hazırla­
Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşa, son dere­ nıyorlardı. İlk tecavüz, Marunîler’den geldi.
cede namuslu, ciddî, vekarlı ve sözünü sa­ K ırk kadar Marunî bir Dürzî köyüne h ü c um
kınmaz bir zattı. Aynı zam anda hiddetli ve ettiler. Dürzîler bunları püskürttükleri gibi
aceleciydi. Bir gün H üküm darın huzurunda B aabda’da toplanmış olan Marunîleri de d a ­
güm rük gelirlerinin sözü açılınca hiç çekin­ ğıttılar. A yn ı zam anda Dürzî ailelerinden
meden: Canbulat’lara mensup Said Bey, İsmail At-
«M erhu m Valide Sultan bunda da irti­ raş’m idaresinde olarak Marunîlere h ü cum
kâp etmiş idi» dedi. ettiler. Beyrut valisi Hurşid Paşa, Fransız
Abdülm ecid’in buna çok canı sıkıldı. H a ­ konsolosunun müracaati üzerine üç yüz k a ­
reme döndüğü zaman: dar asker gönderdiyse de, gerek bunlar ve
«B u herif benim ölmüş annem den ne is­ gerekse daha evvel gönderilenler m üslüm an­
tiyor» diyerek kırgınlığını belli etti. Aynı lara karşı hıristiyanları müdafaa etmek iste­
zam anda kendisini Sadaretten azledip ertesi mediklerinden hiç bir şeye karışmıyorlardı.
günü yerine Tanzimat Meclisi Reisi Mütercim Hattâ içlerinden bazılarının yağmalara katıl­
Rüştü Paşayı tayin etti (24 aralık 1859). F a ­ dığı konsolos tarafından iddia edilmekteydi.
kat Rüştü Paşanın Sadrıâzamlığı hiç de uzun Marunîlerin yeniden bir Dürzî köyüne sal­
sürmedi. dırmaları üzerine Raşeyya, Sayda, Cizzim,

3105 F. 10
Hasbeyya, Deyrülkam er ve Zahle’de bir çok m eydan vermediler. B u n d a n sonra, Martini­
çarpışmalar oldu. Hıristiyan evleri taarruza lerin kalabalık ve kuvvetli olarak b ulun duk­
uğradı. Ö len ve yaralananların sayısı kaba­ ları Zahle Dürzîler tarafından sarıldı. K o n ­
rıktı. Canbulatoğlu Said B e y Cizzim ’i tama­ soloslar, Hurşid Paşaya başvurarak Baabda-
m e n yağm a etmişti. Burada Dürziler Maru- daki askerlerin buraya gönderilmesini iste­
nîleri katliâm ettiler. Kaçanlar Sayda’ya diler. Vali, hıristiyanlar da silâhlarını bırak­
geldilerse de, buradaki Dürzîler de onları m a k şartiyle bunu kabul edeceğini bildirdi.
öldürdüler. H a vra n Dürzîleri ise, Marunîle- Fakat Dürzîler bunlardan evvel davranıp
rin toplu ve kalabalık olarak bulundukları kasabayı zaptettiler. Halk, kaçıp kurtulduysa
Raşeyya ve Hasbeyya’yı muhasara etmişler­ da, Marunîleri tahrik eden bir kaç Cizvit
di. Mutasarrıf ve kaym akam lar hıristiyan papazı öldürüldü. Deyrülkam er, k u m a n d a n ­
halkı himaye ederek yeniden bir hâdiseye lardan Tahir Paşanın kefaletiyle savaşsız
Dürzîlere teslim olmuştu. Dürzîler evvelâ
rahat durdular. Lâkin, 21 haziran günü bir­
denbire Marunîlere h ü c u m ettiler (1860).
Osmanlı askerlerinin him aye edebildikleri
kurtuldu, diğerleri öldürüldü veya kaçmağa
m ecbur kaldı. Hurşid Paşa, süratle vak’a
mahalline gelerek bütün güciyle uğraşıp dü­
zeni iade ettiyse de, burada p ek çok M arunî
ölmüş ve olay A v r u p a ’da b ü y ü k heyecan
uyandırmıştı. •
B u hâdise , henüz sena ermişken, Şam,
olayı patlak verdi. V a k ’aya, oyun oynıyan
hıristiyan ve m üslüm an çocuklar arasında
çıkan kavga sebep olmuş, taarruza uğrayan
m üslüm an çocukları m üdafaa için işe b üyük­
ler m üdahale etmiş ve böylece Dürzî ve Ma-
runîler arasında çatışma başlamıştı. Şehirde
çeşitli mezheplere mensup yirmi beş bin ka­
dar hıristiyan vardı. A h m e d Paşa, b u işde
tarafsız kalm ak isteyerek yanındaki asker­
lerle m üdahalede bulunmayıp hüküm et ko­
nağına ka p a n m a k •hatasını işledi. Ölenler
arasında Hollanda ve A m er ik a konsolosları,
nın da bulunması meseleye birdenbire siyasî
bir olay mahiyeti verdi. B u sırada, Cezayir-
den kaçıp Ş a m ’da yerleşmiş olan E m ir Ab-
dülkadir maiyeti halkı da Ş a m ’d a bulunan
Cezayirlilerle hıristiyanları m üdafaa için or­
taya atıldı. O n u n b u müdahalesiyle katliâmın
önüne geçildi. Cezayirliler sokaklarda m anga
m ang a gezerek hıristiyanları topluyorlar, te­
cavüzde bulun m ak isteyenleri silâh kuvvetile
dağıtıyorlardı. Konsoloslar, yerli ve yabancı *
papazlar, rahipler A b dülkadir’in evine sığın­
mışlardı. Kutsal toprak papazları manastırla­
rını terkeîmek istemedikleri için hepsi öldü­
rüldüler. Şehirdeki yerli ve yabancı hıristi-
yan mümessilleri, hattâ konsolosluklar bile
yağmalanıp yakıldı (tem m uz 1860).

Lübnan olaylarının tepkileri, Padişah


ve Babıâlinin tedbirleri

Haber, süratle duyuldu. İstanbul’da bü­


yük bir endişe hasıl oldu. Abdülm ecid, olanın
A v r u p a ’da hasıl edeceği tepkiyi beklemeden
Üçüncü Napoléon ile Kraliçe Viktorya’ya
tessürünü bidiren mektuplar gönderdi. H a ­
B e y ru t lim a n ı v e Lübnan d a g ia r ı riciye Nazırı F u a d Paşa ise L ü b n a n v a k ’ası

3106
duyulunca fevkalâde korîiiser olarak gĞrekli
tahkikatı y a p m a k v e tedbirleri alm ak için
b ü yü k yetkilerle L ü b n a n ’a yollanmıştı.

Hariciye Nazırı F u a d Paşa, yanında üç


bin askerle 9 tem m uz 1860 da İstanbul’dan
hareket etti. Beyrut’a vardığı gün, Ş a m olay­
larını haber almış bulunuyordu. Y a n m d a k i
askerlerin bir kısmını L ü b n a n ’a gönderip,
kendisi süratle Ş a m ’a giderek d urum a el
koydu. Şehri muhasara altına aldı. Sonra
ileri gelenleri çağırtıp âsileri ve yağm a edil­
miş malları derhal teslim etmeleri, aksi hal­
de hepsinin şiddetle cezalandırılacağını kat’!
şekilde bildirdi. Ş a m halkı bir kaç gün içinde
bir kaç yüz araba dolusu yağm a edilmiş mal
getirdikleri gibi olayları kışkırtanları ve
bunlara katılanlardan p ek çoğunu teslim et­
tiler. F u a d Paşa, m e m u r ve subaylardan m ü ­
rekkep bir komisyon kurup h em e n tahkikata
başladı. İncelemeler, hâdisenin iddia edildiği
gibi gizli bir cemiyet tarafından idare edil­
mediğini ortaya koydu. Lâkin, katliâma işti-
râk edenlerden elli altı kişi derhal idam
edildi. Olayları bastırmak vazifeleri iken b u ­
n u yapmadıkları gibi yağmalara katıldıkla­
rı, hattâ kısmen katliâmlara iştirâk ettikleri
anlaşılan yüz on bir asker de idama m a h k û m
oldu. Bunlardan ellisi Ş a m sokaklarında asıl­ Keçeci-zâde Fuad Paşa
dı. Âmirleri kurşuna dizildi. Ayrıca olaylar­
la alâkası tesbit edilenler m üeb bed küreğe Avrupa devletlerinin müdahalesi,
m ahkûm edilip İstanbul’a gönderildiler.
K e n d i tâbiriyle «Ö m rün d e bir tavuk kesm e­ Paris protokolü
miş» olan F u a d Paşanın b u kadar şiddetli
davranmasına sebep bir yabancı m üdahale­ L ü b n a n ve Ş a m olayları, A v r u p a ’da ve
sine m ey dan y erm em ek için idi. bilhassa Fransa’da büyük bir heyecan yarat­
mıştı. Paris gazeteleri pek mübalâğalı h a ­
Yağmacılardan ve katillerden sonra sıra berler yayarak ateş püskürüyorlar ve bütün
yüksek rütbeli subaylara geldi. Evvelâ Ş a m D o ğ u Hıristiyanlığının tehdid ve tehlike al­
valisi ve Arabistan ordusu kum andanı Ah- tında bulunduğunu iddia ediyorlardı.^ B u
m ed Paşa ile miralay Ali, k a y m a k am Abdüs- bölgede daim a Dürzîleri tutmuş olan İngil­
selâm ve O s m a n Beyler ve dört. binbaşı tev­ tere’de ise A v a m Kamarası heyecanlı m ü z a ­
kif edilip İstanbul’a gönderildiler. Burada kerelere sahne oldu. Osm anlı idaresi şiddetle
rütbeleri alındıktan sonra tekrar Ş a m ’a iade tenkid edildi. Fransa, Suriye hakkında öte-
olundular. K urula n fevkalâde bir harb di­ denberi beslediği emellerin hakikat safhası­
vanı, vazifelerini ifa etmiyerek h u olaylara na çıkmasının zamanı geldiğine hükm ederek
sebep oldukları için hepsinin idamına karar askerî bir müdahalede bulunulmasını istedi.
verdi. A h m e d Paşa, d u ru m u daha evvel’ se­ Diğer devletler, Paris andlaşmasmı gözönüne
zip tedbir alınmasını istemiş, nedense sonra­ alarak re’sen m üdahalede bulunm ayı reddet­
dan kendi inisyatifi ile hiçbir müdahalede tiler. B u n u n üzerine 3 ağustos 1860 tarihinde
bulunmamıştı. Binbaşı Ali A ğ a ile k a y m a ­ Osmanlı devletinin Paris elçisi A h m e d Vefik
k a m O s m a n B e y aslında 'Hasbeyya ve Ra- Paşa ile Fransa, İngiltere ve Avusturya,
seyya’dakı olaylara m üdahale edip katliâmı Prusya ve R usya mümessillerinin katıldığı
durduranlardandı. Lâkin, hepsi kurşuna di_ bir toplantıda b u işe «Osm anlı devletine yar­
zildiler. A h m e d Paşa, h ü k ü m kendisine teb­ dım» adı altında karar verildi ve bir protokol
liğ edildiği zam an: imzalandı. B u n a göre âsâyişin temini için,
Osmanlı askerlerine yardım etmek üzere en
«Devletin b u gailesi benimle bertaraf çok on iki bin kişilik A v r u p a askeri Suriye-
olacaksa, kanım helâl olsun» demişti. Böyle- ye gönderilecek, b u kuvvetlerin yarısını
ce, idam edilenlerin sayısı 125 i .bulmuş, za­ Fransız birlikleri teşkil edecekti. Fransa, b u
rar gören hıristiyanlara ise 75 milyon lira kuvvetin gerektiğinde bir misli arttırılması
tazminat ödenmişti. hususunda Babıâli ile anlaşabilecekti. Dev-

3107
İetler aynı maksatla Suriye kıyılarına savaş ç —-Âsâyiş, karm a yerli kuvvetler tara­
gemileri de gönderebileceklerdi. B u kuvvet­ fından korunacaktır. Mutasarrıf lüzum gö­
ler, Suriye’de altı ay kalacaklardı. rürse Suriye ordusundan yardım, istiyebile-
B u anlaşma üzerine Fransa hem en altı cektir.
bin kişi göndermiş, lâkin Öbür devletler buna d — L ü b n a n vergisinden mahallî ihti­
katılmamış, yalnız Beyrut limanına savaş ge­ yaçlar karşılandıktan sonra kalanı devlet h â ­
mileri yollamakla yetinmişlerdi. B u arada, zinesine gönderilecek, masraf daha fazla
erzak yardımı bahanesiyle bir iki İspanyol olursa b un u Babıâli ödeyecektir (Ed. Engel-
ve Y u n a n gemisi de Beyrut’a gelmiş ve Os- hardt; L a Turquie et le Tanzimat, C : I, S: 75).
m anii devletinin itirazına rağmen burada
B u n d a n m aada imzalanan bir protokola
kalmışlardır.
göre (9 haziran 1861) L ü b n a n mutasarrıfına
F u a d Paşa, daha evvel bütün gerekli ted­
vezaret rütbesi verilmesi, merkezin Deyrül­
birleri. almış ve âsâyişi iade etmiş bulunduğu
kam er olması, mutasarrıflık müddetinin üç
için Beyrut’a çıkan Fransız askerlerine y a ­
yıl sürmesi, b un u n sonunda Babıâlinin dev­
pacak bir iş kalmamıştı. B u n u n üzerine O s ­
letlere danışarak yenisini seçmesi ve bütün
m a n l I askerleriyle birlikte L ü b n a n ’da dolaşıp
bunların bir fermanla ilânı kararlaştırıldı.
düzeni korumağa m e m u r edildiler. B u sırada
m uhakem esi sona eren Hurşid Paşa ile m a i­ L ü b n a n mutasarrıflığına ilk seçilen D a ­
yetindeki subaylar da m üebbed hapse m a h ­ vid Efendi adlı bir Erm eni katolikti. K e n d i­
k û m edilip İstanbul’a gönderildiler. sine nizam nam eye göre vezirlik rütbesi ve­
rilmiş, üç yıl sonra da memuriyeti uzatılmış­
tır (M . Tayyip Gökbilgin; 1840-1861’e kadar
Lübnan’a imtiyaz verilmesi Cebel-i L ü b n a n meselesi ve Dürzîler, Belle­
ten, sayı 40, S: 703).
: Paris protokolünü imzalayan devletler,
ayrıca' d urum u yerinde görm ek ve alınacak Böylece, hıristiyan tab’adan birisine ilk
kesin,tedbirlerin neler olduğunu tesbit-etmek defa olarak vezirlik verilmiş oluyordu. K e n ­
için Suriye’ye bir heyet göndermişlerdi. N e ­ disi daha evvel telgraf m üdürü idi. Bir R a ­
ticede, b u bölgede sükûnun iadesi, kuvvetli m azan gününde Sadrıâzam bulunan Âli P a ­
ve tesirli bir idarenin-kurulması ve kan dö­ şanın konağındaki iftar sofrasında:
külmesinin kesin olarak önüne geçilmesi için «Müslümanlığı çok severim. Engel olma­
-Lübnan’da imtiyazlı bir idare kurulması ge­ salar Ram azan da camilere gitmeyi isterdim»
rekeceğine karar verdiler ve b u n u temin demiş, Âlî Paşa da:
için hazırladıkları nizam nam eyi Babıâliye «Senin bugünkü itibar ve vezaretin hı-
tevdi ettiler. İdaresizliği yüzünden olaylara ristiyanlığm içindir, yoksa, müslümanlığa
sebep olan Osmanlı devleti için b un u kabul­ meylin için değildir» cevabını vermiştir.
den başka çare yoktu. Babıâli, teferruata ait
ehemmiyetsiz bazı değişikliklerden sonra
Ortodoks kilisesindeki ayrılık ve
muvafakatini bildirdi. Böylece, L ü b n a n im ­
tiyazlı bir sancak haline geldi. yarattığı buhran
B u nizam nam enin esasları şunlardı:
B u zam ana kadar Osmanlı memleketle­
a — L ü b n a n sancağı, Babıâlinin idaresi
rindeki hıristiyan ve m üslüm an tab’a ara­
altında olarak onun tayin edeceği bir hıristi-
sında dinî ihtilâflar mevcut iken, b u sefer
yan, mutasarrıfı tarafından idare edilecektir.
hıristiyanlar arasında bir takım anlaşmaz­
B u mutasarrıf icra kuvvetlerinin bütün salâ­
lıklar zuhur etti. Ortodoks cemaati tarafın­
hiyetlerini, İdarî, malî yetkileri, memurların
dan seçilip memuriyeti Padişahça tasdik olu-,
tayini, âsâyişin temini, m a hkem e kararları­
n an İstanbul r u m patriği, Osmanlı m em le­
nın infazı yetkilerini haiz olacaktır.
ketlerindeki ortodoks tab’anın ruhanî reisi
■b — B u mutasarrıfın başkanlığında her tanınmıştı. Patrik, ötedenberi Osm anlı dev­
ccmaatten — M üslüm an, Dürzî, Marunî, Ka- leti tarafından ortodokslarm dinî ve mezhebi
tclik R u m , Ortodoks R u m , Mitvalî— seçile­ hususlarına dair kendisine verilmiş olan im ­
cek. iki üyeden m ürekkep bir idare meclisi tiyaz ve salâhiyetlerden dolayı bunlar üze­
bulunacaktır. rinde b ü y ü k bir nüfuza sahipti. B u arada
c — Lübnan, altı kazaya ayrılacak ve piskoposları da kendi tayin ederdi. B u m ü ­
her kazada altışar kişilik — her cemaatten nasebetle, r u m patriği ile seçmiş olduğu pis­
birer kişi— bir meclîs bulunacaktır. Kazalar koposlar. çeşitli milletlere mensup ortodoks-
ise, m ü m k ü n olduğu kadar aynı cemaate ları rumlaştırmağa çalışırlardı. Bilhassa B u L
m ensup halktan kurulacak, nahiyelere bölü­ garistan’da imtiyazlı ru m mektepleri açılmış
necektir. H e r nahiyede her cemaat için bir ve âyinlerde bulgarcanm yerine rumcanın
sulh hâkimi, her kazada 3-6 karm a üyeden konulmasını temin etmişlerdi.
m ürekkep bir adlî meclis, ve bütün sancağa İkinci M a h m u d zamanında, 1828-1829 sa­
şâmil olmak üzere oniki karm a üyeden m ü ­ vaşında rum larm b u bölgeyi işgalleri sıra­
rekkep bir b ü y ü k adlî meclis bulunacaktır. sında onlarla olan temas sonunda Bulgarlar

3108
kendi millî varlıklarını idrâke başlamışlardı. n un teminini isteyen dilekçeler yağıyordu.
B u yüzden, patrikhanenin rumlaştırma poli­ Babıâli, b u isteklere karşı koydu. P a p a ' ta­
tikasına karşı koym a temayülleri başladı ve rafından başpiskoposluğa yükseltilmek üzere
zamanla kuvvetlenip fiilî sahaya intikal etti. R o m a ’ya gitmiş olan Katolik-Bulgar cemaati
Ruslar, Bulgarların dinî muhtariyete kavuş­ reisi Jozef Sokolski İstanbul’a döndükten bir
malarını kendi çıkarlarına uygun gördükleri iki ay sonra Odesa'ya firar ve Ruslara iltica
için onları el altından durm adan kışkırtıyor­ edince b u mesele de tavsadı.
lardı.
Nihayet, 1860 yılı nisan avında Bulgar AbdüİmecıcPin ölümü ve şahsiyeti
ortodokslarmdan m ürekkep bir heyet Babı-
âliye gelerek bundan sonra ru m patriğinin Abdülm ecid, babası gibi tüberküloza ya­
ruhaî üstünlüğünü tanımıyacaklarını haber kalanmıştı. B u yüzden sıhhatine çok itina
verdiler. Patrikhaneden ayrıldıklarını açıkça etmesi _ gerektiği halde, sefahate dalıp git­
ilân eden bir çok Bulgarlar, bir kaç gün mişti. İçkiye ve kadına çok müptelâ idi. Sa ­
sonra Rusya elçiliğinin önünde toplanıp Ç a ­ rayın, dünyanın en seçme genç kızları ile
rın şerefine İlâhiler okudular. R u m patriği dolu olan harem dairesi, esasen zayıf olan
Kiryalos, bütün bunlara engel olamadığı için iradesini hiçe indirmekte idi. Bütün bunlar
istifa etti. Babıâli, b u meseleye fazla karış­ yüzünden sıhhati gittikçe bozuldu; nihayet
m a k istemiyordu. Yalnız, yeni bir patriğin 25 haziran 1861 tarihinde Ihlamur köşkünde
seçilmesini istedi. Filibe, Vidin, Tırnova, Niş vefat ettiği zam an henüz otuz dokuz yaşında
ve Sam ako v’daki Bulgar cemaatleri seçime bulunuyordu.
katılmaktan imtina ettiler. Kısa bir zam an Abdülmecid, tahta çıkışı büyük bir se­
sonra Bulgarlar da ikiye ayrıldılar. Bir kıs­ vinç uyandırmış, lâkin son zam anda halkın
mı, müstakil Bulgar kilisesine taraftardı. Bir sevgi ve sempatisini içkiye olan iptilâsı, h u ­
kısmı ise, R usya’nın emellerine tam am en zıt susî eğlenceleri ve kaime meseleleri ve isra-
olarak katolik mezhebine girmek istiyorlar­ fatı yüzünden tam am en kaybetmiş ve âdeta
dı. Selânik, Manastır ve Tolcu’da b u cereyan ölümü beklenir ve arzulanır olmuş bir h ü ­
bilhassa kuvvetliydi. Hattâ bir Bulgar pis­ kümdardır. O n u n tarafından gayet serbest
koposu yanında cemaati temsil eden kimse­ bırakılmış veliaht Abdülâziz Efendinin, İs­
lerle birlikte Erm eni katolik patrikhanesine tanbul caddelerinde atla gezmesi, Boğaziçi
gidip Bulgar papazlarının katolik mezhebine sahillerinde cirid oynaması, serbest ve k a h ­
giriş şartlarını bile görüştü. Piskopos, K ato ­ ramanca tavırları İstanbul halkını teshir et­
lik Bulgar kilisesinin Fransa'nın himayesi al­ miş ve bu zat cülûs ederse her şey düzelir
tında bulunmasını istiyor ve Bulgar mille­ düşüncesinin doğmasına sebep olmuştu. .
tini ancak katolik mezhebinin kurtarabilece­ Engelhard’m dediği gibi yakınlarının
ğini ileri sürüyordu. Üçüncü Napoléon bu entrikalarına âlet olan, kadın gibi zarif ve
d urum karşısında tereddüde kapıldı. B u ve­ narin bir hükümdarın yerine hasail-i m er­
sile ile Balkanlarda nüfuz sahibi olmayı arzu danesiyle Şaltanat-ı Osm aniyenin ilk mües-
ederdi ama Rusya’yı da gücendirmek işine sislerini andıran bir padişah geçeceği için,
gelmiyordu. B u n u n için tarafsızlığı tercih A bdülm ecid’in irtihali arzu olunur bir hâdise
etti. idi.
B u sırada R u m patrikliğine Kapıdağı Abdülmecid, babası tarafından tam A v ­
metrepolidi Y u v a k im Efendi seçilmiş ve m e ­ rupalI bir prens gibi yetiştirilmiş bulunuyor­
muriyeti Padişah tarafından tasdik olun­ du. İyi bir Batı kültürü almıştı. Fransızcayı
muştu.
Bulgar münevverleri ise, R u m ve Rus
kilisesine tâbi olmayarak katolik mezhebine
girmekle ısrar etmekteydiler. Babıâli, B u l­
garların eskisi gibi R u m kilisesine tâbi olma­
sını istiyordu. Çünkü, mezhebi istiklâlin ile­
ride siyasî istiklâle yol açmasından korku­
luyordu. Yeni patrik de buna taraftardı. B u ­
n un üzerine patrikhaneden ayrılmak isteyen­
lere önayak olmuş olan Bulgar piskoposu
Helaryon Efendinin patriği ziyaretle tarziye
vermesi istendiyse de Bulgarlar b u n u da
reddettiler. Ruslar ise, kendilerine taraftar
bulunan Bulgarları durm adan kışkırtmakta
idiler. Nihayet Rus elçisi, Babıâliye başvurup
Bulgar kilisesinin R u m kilisesinden ayrılarak
müstakil olmasını istedi. Bir taraftan da onun
tesiri ile Bulgarlar tarafından Babıâliye b u ­ Tırn o v a’m n genel görünüşü

3109
İetler aynı maksatla Suriye kıyılarına savaş ç — Âsâyiş, karm a yerli kuvvetler tara­
gemileri de gönderebileceklerdi. B u kuvvet­ fından korunacaktır. Mutasarrıf lüzum gö­
ler, Suriye’de altı ay kalacaklardı. rürse Suriye ordusundan yardım istiyebile-
B u anlaşma üzerine Fransa h e m e n altı cektir.
bin kişi göndermiş, lâkin öbür devletler b una d -— L ü b n a n vergisinden mahallî ihti­
katılmamış, yalnız Beyrut limanına savaş ge­ yaçlar karşılandıktan- sonra kalanı devlet hâ­
mileri yollamakla yetinmişlerdi. B u arada, zinesine gönderilecek, masraf daha fazla
erzak yardımı bahanesiyle bir iki İspanyol olursa bun u Babıâli Ödeyecektir (Ed. Engel-
ve Y u n a n gemisi de- Beyrut’a gelmiş ve O s ­ hardt; L a Turquie et le Tanzimat, C : I, S: 75).
m anlI devletinin itirazına rağm en burada
B u n d a n m aada imzalanan bir protokola
kalmışlardır.
göre (9 haziran 1861) L ü b n a n mutasarrıfına
Füâd Paşa, daha evvel bütün gerekli ted­
vezaret rütbesi verilmesi, m erkezin Deyrül­
birleri -almış ve âsâyişi iade etmiş bulunduğu
kamer olması, mutasarrıflık müddetinin üç
için Beyrut’a çıkan Fransız askerlerine y a ­
yıl sürmesi, b unun sonunda Babıâlinin dev­
pacak bir iş kalmamıştı. B u n u n üzerine O s ­
letlere danışarak yenisini seçmesi ve bütün
m anlI .askerleriyle birlikte L ü b n a n ’da dolaşıp
bunların bir fermanla ilânı kararlaştırıldı.
düzeni korum ağa m e m u r edildiler. B u sırada
m uhakem esi sona eren Hurşid Paşa ile m ai­ L ü b n a n mutasarrıflığına ilk seçilen D a ­
yetindeki subaylar da m üebbed hapse m a h ­ vid Efendi adlı bir Erm eni katolikti. K e n d i­
k û m edilip. İstanbul’a gönderildiler. sine nizam nam eye göre vezirlik rütbesi ve­
rilmiş, üç yıl sonra da memuriyeti uzatılmış­
tır (M . Tayyip Gökbilgin; 1840-186re kadar
Lübnan’a imtiyaz verilmesi Cebel-i L ü b n a n meselesi ve Dürzîler, Belle­
ten, sayı 40, S: 703).
Paris protokolünü imzalayan devletler,
ayrıca' d urum u yerinde görm ek ve alınacak Böylece, hıristiyan tab’adan birisine ilk
kesin.tedbirlerin neler olduğunu tesbit etmek defa olarak vezirlik verilmiş oluyordu. K e n ­
için Suriye’ye bir heyet göndermişlerdi. N e ­ disi daha evvel telgraf m üdürü idi. Bir R a ­
ticede, b u bölgede sükûnun iadesi, kuvvetli mazan gününde Sadrıâzam bulunan Âli P a ­
ve tesirli bir idarenin -kurulması ve kan dö­ şanın konağındaki iftar sofrasında:
külmesinin kesin olarak önüne geçilmesi için «Müslümanlığı çok severim. Engel olma­
•Lübnan’da imtiyazlı bir idare kurulması ge­ salar Ram azan da camilere gitmeyi isterdim»
rekeceğine karar verdiler ve b u n u temin demiş, Âlî Paşa da:
için hazırladıkları nizamnameyi Babıâliye «Senin b ugü nkü itibar ve vezaretin hı-
tevdi ettiler. İdaresizliği yüzünden olaylara ristiyanlığın içindir;, yoksa, müslümanlığa
sebep olan Osmanlı devleti için b u n u kabul­ meylin için değildir» cevabını vermiştir.
den başka çare yoktu. Babıâli, teferruata ait
ehemmiyetsiz bazı değişikliklerden sonra
Ortodoks kilisesindeki ayrılık ve
muvafakatini bildirdi. Böylece, L ü b n a n im-
ti37azlı bir sancak haline geldi. yarattığı buhran
B u nizam nam enin esasları şunlardı:
B u zam ana kadar Osmanlı memleketle­
a — L ü b n a n sancağı, Babıâlinin idaresi
rindeki hıristiyan ve m üslüm an tab’a ara­
altında olarak onun tayin edeceği bir Hıristi­
sında dinî ihtilâflar mevcut iken, b u sefer
yan mutasarrıfı tarafından idare edilecektir.
hıristiyanlar arasında bir takım anlaşmaz­
E u mutasarrıf icra kuvvetlerinin bütün salâ­
lıklar zuhur etti. Ortodoks cemaati tarafın­
hiyetlerini, İdarî, malî yetkileri, memurların
dan seçilip memuriyeti Padişahça tasdik olu­
tayini, âsâyişin temini, m a hkem e kararları­
nan İstanbul r u m patriği, Osmanlı m em le­
nın infazı yetkilerini haiz olacaktır.
ketlerindeki ortodoks tab’a n m ruhanî reisi
. b — B u mutasarrıfın başkanlığında her tanınmıştı. Patrik, ötedenberi Osmanlı dev­
comaatten — M üslüm an, Dürzî, Marunî, K a ­ leti tarafından ortodokslarm dinî v e mezhebi
tolik R u m , Ortodoks R u m , Mitvalî— seçile­ hususlarına dair kendisine verilmiş olan im ­
cek. iki üyeden mürekkep bir idare meclisi tiyaz ve salâhiyetlerden dolayı bunlar üze­
bulunacaktır. rinde b ü yü k bir nüfuza sahipti. B u arada
c — Lüb nan, altı kazaya ayrılacak ve piskoposları da kendi tayin ederdi. B u m ü ­
her kazada altışar kişilik — her cemaatten nasebetle, r u m patriği ile seçmiş olduğu pis­
birer kişi— bir meclis bulunacaktır. Kazalar koposlar, çeşitli milletlere m ensup ortodoks-
ise, m ü m k ü n olduğu kadar aynı cemaate ları rumlaştırmağa çalışırlardı. Bilhassa B ul­
mensup halktan kurulacak, nahiyelere bölü­ garistan’da imtiyazlı rum mektepleri açılmış
necektir. H e r nahiyede her cemaat için bir ve âyinlerde bulgarcanm yerine r um c a nm
sulh hâkimi, her kazada 3-6 karm a üyeden konulmasmı temin etmişlerdi.
mürekkep bir adlî meclis, ve bütün sancağa İkinci M a h m u d zamanında, 1828-1829 sa­
şâmil olmak üzere oniki karm a üyeden m ü ­ vaşında rum larm b u bölgeyi işgalleri sıra­
rekkep bir büyük adlî meclis bulunacaktır. sında onlarla olan temas sonunda Bulgarlar

3108
kendi millî varlıklarını idrâke başlamışlardı. nun teminini isteyen dilekçeler yağıyordu.
B u yüzden, patrikhanenin rumlaştırma poli­ Babıâli, b u isteklere karşı koydu. P a p a ' ta­
tikasına karşı ko y m a temayülleri başladı ve rafından başpiskoposluğa yükseltilmek üzere
zamanla kuvvetlenip fiilî sahaya intikal etti. R o m a ’ya gitmiş olan Katolik-Bulgar cemaati
Ruslar, Bulgarların dinî muhtariyete kavuş­ reisi Jozef Sokolski İstanbul’a döndükten bir
malarını kendi çıkarlarına uygun gördükleri iki ay sonra Odesa’ya firar ve Ruslara iltica
için onları el altından durm adan kışkırtıyor­ edince b u mesele de tavsadı.
lardı.
Nihayet, 1860 yılı nisan ayında Bulgar Abdülmecîd’m ölümü ve şahsiyeti
ortodokslarından m ürekkep bir heyet Babı-
âliye gelerek bun dan sonra rum patriğinin Abdülm ecid, babası gibi tüberküloza ya­
ruhaî üstünlüğünü tanımıyacaklarmı haber kalanmıştı. B u yüzden sıhhatine çok itina
verdiler. Patrikhaneden ayrıldıklarını açıkça etmesi _ gerektiği halde, sefahate dalıp git­
ilân eden bir çok Bulgarlar,. bir kaç gün mişti. İçkiye ve kadına çok müptelâ idi. Sa ­
sonra Rusya elçiliğinin önünde ' toplanıp Ç a ­ rayın, dünyanın en seçme genç kızları ile
rın şerefine İlâhiler okudular. R u m patriği dolu olan harem dairesi, esasen zayıf olan
. Kiryalos, bütün bunlara engel olamadığı için iradesini hiçe indirmekte idi. Bütün bunlar
istifa etti. Babıâli, bu meseleye fazla karış­ yüzünden sıhhati gittikçe bozuldu; nihayet
m a k istemiyordu. Yalnız, yeni bir patriğin 25 haziran 1861 tarihinde Ihlamur köşkünde
seçilmesini istedi. Filibe,- Vidin, Tırnova, Niş vefat ettiği zam an henüz otuz dokuz yaşında
ve S a m a k o v ’daki Bulgar cemaatleri seçime bulunuyordu.
katılmaktan imtina ettiler. Kısa bir zam an Abdülm ecid, tahta çıkışı b üyük bir ser.
sonra Bulgarlar da ikiye ayrıldılar. Bir kıs­ vinç uyandırmış, lâkin son zam anda halkın
mı, müstakil Bulgar kilisesine taraftardı. Bir sevgi ve sempatisini içkiye olan iptilâsı, h u ­
kısmı ise, Rusya’nın emellerine tam am en zıt susî eğlenceleri ve kaime meseleleri ve isra-
olarak katolik mezhebine girmek istiyorlar­ fatı yüzünden tam am en kaybetmiş ve âdeta
dı. Selânik, Manastır ve Tolcu’da b u cereyan ölümü beklenir ve arzulanır olmuş bir h ü ­
bilhassa kuvvetliydi. Hattâ bir Bulgar pis­ kümdardır. O n u n tarafından gayet serbest
koposu yanında cemaati temsil eden kimse­ bırakılmış veliaht Abdülâziz Efendinin, İs­
lerle birlikte Erm eni katolik patrikhanesine tanbul caddelerinde atla gezmesi, Boğaziçi
gidip Bulgar papazlarının katolik mezhebine sahillerinde cirid oynaması, serbest ve k a h ­
giriş şartlarını bile görüştü. Piskopos, K ato­ ramanca tavırları İstanbul halkını teshir et­
lik Bulgar kilisesinin Fransa’nın himayesi al-, miş Ve b u zat cülûs ederse her şey düzelir
tında bulunmasını istiyor ve Bulgar mille­ düşüncesinin doğmasına sebep olmuştu. -
tini ancak katolik mezhebinin kurtarabilece­ Engelhard’m dediği gibi yakınlarının
ğini ileri sürüyordu. Üçüncü Napoléon b u entrikalarına âlet olan, kadın gibi zarif ve
durum karşısında tereddüde kapıldı. B u ve­ narin bir hükümdarın yerine hasail-i m er ­
sile ile Balkanlarda nüfuz sahibi olmayı arzu danesiyle Şaltanat-ı O sm aniyenin ilk mües-
ederdi am a Rusya’yı da gücendirmek işine sislerini andıran bir padişah geçeceği için,
gelmiyordu. B u n u n için tarafsızlığı tercih A bdülm ecid’in irtihali arzu olunur bir hâdise
etti. idi.
B u sırada R u m patrikliğine Kapıdağı Abdülmecid, babası tarafından tam A v ­
metrepolidi Y u v a k im Efendi seçilmiş ve m e ­ rupalI bir prens gibi yetiştirilmiş bulunuyor­
muriyeti Padişah tarafından tasdik olun­ du. îyi bir Batı kültürü almıştı. Fransızcayı
muştu.
Bulgar münevverleri ise, R u m ve Rus
kilisesine tâbi olmayarak katolik mezhebine
girmekle ısrar etmekteydiler. Babıâli, B u l­
garların eskisi gibi R u m kilisesine tâbi olma­
sını istiyordu. Çünkü, m ezhebi istiklâlin ile­
ride siyasî istiklâle yol açmasından korku­
luyordu. Y en i patrik de b u n a taraftardı. B u ­
nun üzerine patrikhaneden ayrılmak isteyen­
lere önayak olmuş olan Bulgar piskoposu
Helaryon Efendinin patriği ziyaretle tarziye
vermesi istendiyse de Bulgarlar b u n u da
reddettiler. Ruslar ise, kendilerine taraftar
bulunan Bulgarları durm adan kışkırtmakta
idiler. Nihayet Rus elçisi, Babıâliye başvurup
Bulgar kilisesinin R u m kilisesinden ayrılarak
müstakil olmasını istedi. Bir taraftan da onun
tesiri ile Bulgarlar tarafından Babıâliye b u ­ T rr n o v a ,,m n genel gö rünüşü

3109
kuvvetli olarak öğrenmişti. B u dilde basıl­ Reşid Paşa son zamanlarında onun devlet
mış kitap ve dergilere abone idi. Daim a b u n ­ işlerine dair durm adan sorduğu suallere ce­
ları okurdu. Batı musikisine hayrandı. B u ­ vap vermekten âciz kaldığını itiraf etmiştir.
nunla bizzat uğraşırdı. Batı usulü ıslahata Sadaret mevkiine getireceklerini seçerdi.
samimî olarak taraftardı. Tanzimata ve onun Bunları sahşi iğbirarları yüzünden azlettiği
prensiplerine bağlıydı. Zekâsı, fevkalâde ter­ olur, lâkin bunu çabuk unutur ve tekrar iş
biye ve nezaketi, D o ğ u ve Batıya dâir sağ­ başına getirmekten çekinmezdi. Saltanatı sı­
lam bilgisi, baba mirası olan yeniliğe bağlı­ rasında en çok muhafazakâr ve mutaassıpla­
lığı büyük meziyetleriydi. B u n u n yanında rın muhalefetine uğramıştı. Osmanlı h ü k ü m ­
iradesi de kuvvetli bir hüküm dar olsaydı darları içinde yurd gezilerine çıkarak halkın
pek büyük işlere muvaffak olabilirdi ki bu derdini ilk defa vasıtasız şekilde dinleyen
hasleti yoktu. İyi niyetine rağmen başkala­ odur. Arasıra Babıâliye giderek Vükelâ M e c ­
rının ve bilhassa yakınlarının tesiri altında lisi müzakerelerinde hazır bulunur, bazan
kalarak hatalı şekilde davrandığı sık sık orada emirler verirdi. Kışlaları, tersaneyi,
vâki olurdu. E n büyük^ talihi Mustafa Reşid askeri anbarları teftiş eder, askerî ve rüşdî
Paşa, M e h m e d E m in Âli Paşa, F u a d Paşa okulların imtihanlarında bulunur, camileri
gibi devlet adamlarına sahip olmasıydı. Ç o ­ dolaşırdı. K a n dökmekten ve savaştan nefret
cuk denecek yaşta tahta çıkmıştı. Devlet iş­ eder, her şeyi tatlılıkla halletmeyi ve tatlıya
leriyle meşgul olmayı severdi. Üstüste gelen bağlamayı isterdi. Batı kaynakları onun ada­
güçlükler içinde pişip yetişmişti. Mustafa letinden, merhametinden, itidalinden, ıslahat­
çılığından ve bilhassa
müslüm an ve hıristiyan
u * ,U bütün tab'ası hakkm daki
sonsuz şefkatinden bahse­
1 j y / derler. B u yüzden A v r u ­
pa’da büyük saygı ve iti­
bar kazanmıştı.

Sıhhatinin süratle bo­


A b d ü lm e c i d ’in annesi B ezm tâ lem sultan oğluna gönderdiği bu zulmasına ' ve doktorların
tezkerede; hazırladiğf bir carîyeyî h e m e n görüp beğenip begen_ bütün tavsiyelerine rağ­
m ediğini bildirmesi yazılıdır m en sefahati terketme-
mişti. Nitekim, mükellef

Abdülmecid (1839- 1861) zamanındaki hükümdarlar


(İlave : 1 8 0 )

Avusturya Birinci (Dördüncü)


Ferdinand — 1848, Fransuva Jozef krallığı) Vikıor Em anuel (1861 den
1848 --- > . sonra İtalya kralı) 1849 — —> .
Fas : Mevlây A bdurrahm an — Karadağ : İkinci Dapilo 1851-1860,
1859, Seydî M u h a m m e d 1859 — —> - Nikola 1860 — —> .

Fransa : Lui Filip —- 1848, İkin­ Papalık : Cnaltıncı Greguvar —


ci cumhuriyet 1848 - 1852, Üçüncü Na- 1846, D o k u zu n c u Pi 1846 — .
polyon tİmparator) 1852 -— —» .
Prusya : Üçüncü Frederik Giyyom
İngiltere : Viktorya —» — —» . — 1840, Dördüncü Frederik Giyyom

İsveç : Ondördüncü Şarl —> — 1840 — 1861.


1844, Birinci Oskar — . 1844 — 1859, On- Rusya : Birinci Nikola - — 1855.
beşinci Şarl 1859 -- » • İkinci Aleksandr 1855 — —>

İran : M u h a m m e d Şah — 1848, Sırbistan : Milan Obronoviç 1839,


Nâsırüddin Şah — 1848 — —* . Mihal Obronoviç 1839 — 1842' Alek-
sandre Karayorgoviç 1842 — 1858, Mi-
ispanya ikinci Izabella (Mari- loş Obronoviç (ikinci defa) 1858 —
kristin) —» - 1860, Mihal Obronoviç (ikinci defa)
1860 — .
İtalya (Sardonya — Piyomente
Yunanistan .-.Birinci Otto —> --- » .

3110
bir içki ziyafetinden sonra hastalanıp gasyan deki Adalar seyahati sırasında şunları söy­
başlamış, hem en Ihlamur köşküne kaldırıl­ lemiştir:
mış ve bütün tedbirlere rağmen kurtarıla­ «Denize açıldıkça kalbim teheyyüç edi­
m ayarak orada vefat etmiştir. Saltanat m ü d ­ yor. herkes öyle zannediyor ki' ben karde­
deti 21 yıl ve 6 ay sürmüştür. Otuz kadar şimi korkum dan ve kendisine pek m ütem a­
çocuğu olmuşsa da, çoğu yaşamamıştır. yil olan halk arasında yalnız bırakmak iste­
mediğimden beraber götürüyorum. Halbuki
Sultan Abdülm ecid’in, memleket ve dün­
hakikati iyi bilmiyorlar. B u çocuk ele avuca
ya görüşünü, din ve mezhep meseleleri hak-
sığmaz, onu göz önünde bulundurmayı daha
km daki fikirlerini, bilhassa iç âlemini anla­
muvafık buluyorum. Seyahat tasavvurunda
mak, bütün cepheleri ile karakterini tahlil
olduğumu haber alır almaz hiddetinden tit­
için 1844 den 1850 senesine kadar özel dok­
reyerek yanıma geldi. Kendisini böyle ebedi­
toru Spitzer’in notlarını tetkik lâzımdır. B u
yen m ahbus m u tutacağımı sual etti. K end i
notlardan bazı parçaları buraya almayı u y ­
de dünya yüzü görmez, müstakbel tab’asmı
gun gördük (A h m e d Refik tercüme ve neşri:
tanımak ve onlarla görüşmek istediğini söy­
Tarih-i O sm anî E ncüm eni Mecmuası, Sene*.
ledi. B u cüretkârane sözler başka devirde
5, Sayı: 34).
başka kardeşe karşı tehlikeli olurdu. Fakat
1850 senesinde Abdülm ecid’in zehirlene­
ben kendisine acıdım. M ü m k ü n olduğu k a ­
rek bertaraf edilmek istenmesi hâdisesi kar­
dar muhabbetini kazanm ak, benim çektiğim
şısında özel doktorluktan ayrılmak isteyen
veya elde etmeye çalıştığım menafii bilâhare
Spitzer, Padişahın ısrarı ile devlet hizmetin­
mahvetmemesi için onu asrıhazır ^efkârına
de alıkonulmuş, Viyana Osmanlı sefareti
vâkıf etmek fikriyle yanıma aldım. Öyle his­
müsteşarlığına tayin edilmiştir.
sediyorum ki hiç bir lütuf onu m e m n u n et­
1857 de Abdülmecid hastalanınca doktormiyor, her gün başka bir fikre kapılıyor.
Spitzer İstanbul’a dâvet olundu ve geldi. Meselâ bir gün benimle beraber camie git­
H ü kü m d ar iyileşince dönmesine izin verildi. mesine müsaade etmekliğimi arzu ediyor, er­
B u sefer Napoli’ye m e m u r edildi. tesi sabah Sadrıâzam olm ak istiyor, daha
1859 da Abdülm ecid yine hastalandı. sonra kendisini bir vilâyete vali nasbetmek-
Hattâ hayatından üm id kesildi, kendisini bu liğimi talep ediyor. Görüyorsunuz ya dost ol­
sefer doktor Konstantin Karateodori tedavi mam ız kabil değil. O n u n ileride oğullarımı
etti. tazyik edeceğine, her türlü isyanlara sebep
Diğer taraftan Abdülmecid, Spitzerin olacağına kanaatim var. Ben i istiklâline ve
de çağırılmasını istedi ise de b u hususta çe­ saltanatına yegâne mâni zannediyor.
kilen telgrafların, hiç birisi doktorun eline Kardeşim konsolosların ziyaretlerini n a ­
geçmedi. Padişahın ölüm döşeğinde iken b u n ­ sıl telâkki eder bilir misiniz? Ekseriya b a ­
dan M u r a d Efendiye şikâyette bulunduğu ğırarak b u gâvurlar size ne kadar dost gö­
söylenir. rünürlerse görünsünler yine hepsi bizim
Doktor Spitzer’in notlarında Abdülâziz müttefik düşmanlarımızdır. Elim de olsa h ep ­
Efendiye ait olanlar şehzadenin kişiliğini m e y ­ sini birden kayığa bindikleri zam an topları
dana ko y m ak bakımından hayli enteresan­ üzerlerine çevirtir, geberdiklerini kemali
dır; bu hususta Abdülmecid doktoruna 1850 zevkle temaşa ederdim.»
A b d ü la z iz ’in tu ğ r a s ı

A B D Ü L A Z l Z

Padişahın cülusu, İlk icraatı — Babıâlinin bağımsız prensliklerle ihtilâftan, İsyanlar — Girid
ihtilâli, Padişahın gezileri, 1284 ferm anı, P anislavizm , bazı eyâletlerin d u r u m u — A v r u p a
savaşları v e R u sy a , O sm a n lı devletinin tu tu m u , diğer o l a y l a r — im paratorlar kararı v e H e r ­
sek, Bosna, B u lg a r isyanları, dış tazyikler, malî d u r u m , Tenzil-i faiz k a r a n , Batı milletleri
üzerindeki tepkisi, Sela n ik ve İstanbul olayları — Padişahın saltanattan uzaklaştırılması.

(irn ıı ı ın m m i m i n i m 4 Z iZ
Yaşı küçük bulun­ zerler. İçlerinden ise
duğu sırada, ağabeysi saltanat iddiasında b u ­
| Babası : İkinci M a h m u d §
Abdülmecid, Abdül- lunacaklar çıkabilir.
âziz’e hiç ehemmiyet | Annesi : Pertevniyal Sultan E H albu k i b u devletin
vermezdi. Veİiahd b ü ­ E Doğduğu tarih : 7 /8 şubat 1830 E b ü y ü k bir kuvveti de.
yüyüp de halk arasın­ | Padişah olduğu tarih : 25 haziran 1861 E kendisine muarız bir
da dolaşmağa v e k e n ­ | Tahttan indirildiği tarih : 30 mayıs | saltanat iddiacısı b u ­
dine iyi bir şöhret te­ 1 „ 1876 | lunmamasıdır» (C ev ­
minine başlayınca m e _ I Ö lü m ü : 4 haziran 1876 § det Paşa; Mâruzât).
sele değişti. Padişah, | Bilinen zevceleri : Dürrinev, Gevheri, § Padişah, bunun
yavaş yavaş o nu n var­ jjj Eddil, Hayrandil, Nesrin, Mihrişah, Yıl- E üzerine tasavvurundan
= diz sultanlar. §
lığından rahatsız ol­ vazgeçti. Endişesi d e ­
m ağa başladı. B u sıra­ | Çocukları : Y u s u f İzzeddin, M a h m u d E v a m ediyordu. Abdül-
E Celâleddin, M e h m e d Selim, Abdülmecid =
da bazı yakınları, hat­ aziz Efendi de kendi­
= (yalnız Halife olmuştur), M e h m e d Sey- 5
tâ, devlet ricali. onu sini tahrik edecek d av ­
= feddin M e h m e d Şevket, Saliha (Kurt- S
veliahdlikten ıskat = z â d e A h m e d Zülfî Paşa ile evlenmiştir), § ranışlarda bulunmakta
ederek saltanatı kendi | Em ine, Nazim e (Ali Halid Paşa ile ev- 5 idi. Meselâ bir gün s
büyük oğlu M urad | lenmiştir), E sm a (Çerkeş M e h m e d Pa- 1 önünden geçtiği B e y ­
Efendiye temin etmesi S şa- ile evlenmiştir), E m in e (Çavdaroğlu 1 lerbeyi karakoluna h e ­
için Osmanlı veraset 5 M e h m e d Şerif Faşa ile evlenmiştir), = diye olarak bir m ik ­
E Fatma, M ünir e. E tar para göndermişti.
usulünü değiştirmesi­
ni telkin ettiler. = * E Karakol kum andanı
Abdülm ecid, bu E Veziriazamları : Kıbrıslı M e h m e d E m in = b u n u Serasker M e h ­
hususta zemin yokla­ İ Paşa —» — 6 ağustos 1861, azil. M e h m e d Ş m e d R ü şd ü Paşaya gö­
m a k için önce İngiliz E E m in Âlî Paşa (dördüncü defa) 6 ağus- § türdü. O d a Padişaha
§ tos — 22 kasım 1861, azil. Keçeci-zâde E takdim etti. Abdülme-
elçisi K a n in ’in el altın­
| M e h m e d F ua d Paşa 22 kasım 1861 — 2 i
dan düşüncesini sor­
| ocak 1863, istifa. Y u s u f Kâm il Paşa 5 E cid’in b u olaya fena
durdu. O n u n verdiği E ocak — 1 haziran 1863, azil. Keçeci-zâ- = halde canı sıkılmıştı.
cevap şuydu: «Veraset E de M e h m e d F u a d Paşa (ikinci defa) 1 5 Abdülaziz Efendiye;
usulü değiştiği takdir­ j haziran 1863 — 5 haziran 1866, azil. E «Askere böyle az bir
de böylece hakların­ E Mütercim M e h m e d R üşd ü Paşa (ikin- E şey verm ek yakışık al­
d a n m a h r u m edilecek l ci defa) 5 .haziran 1866 — 11 şubat = m az. Vereceksen faz­
E 1867, istifa. M e h m e d E m in Â.1Î Pasa §
olan şehzadeleri artık laca ver» diye haber
m ahpus tutamazsınız. yollamış ve bir kese
Onlar da serbest ge- ' imiuiiiii mıııııınıııı ı ın mı u [ i i ı ı ı ı m ı ı ı m ı ı ı n m ı ı i i i ı ı ı m ı ı ı n ı m ı i i m » ' . de ' altın göndermişti.

3112
Abdülmecid, b u hâdise üzerine Veliahdi Efendinin değil, M u r a d Efendinin tahta çık­
Trablusgarb Valisi tâyin ederek Istanbul- masını arzu ediyorlardı. Rıza Paşanın ahba­
dan uzaklaştırmayı düşünmüştü. Lâkin, bı Fransa elçisinin de buna taraftar olduğu
Sadrıâzam Âli Paşa b u n u doğru bulmadı­ söyleniyordu. Hattâ A h m e d B e y bir gün
ğından vazgeçerek onu daha sıkı bir nezaret meseleyi dostu Hariciye Teşrifatçısı Kâmil
altma almağa karar verdi. D a m a d M e h m e d B e y e açmış, lâkin ondan: «Sen böyle şeyler
Ali Paşa’m n sadaretinde ise, Veliahdin hal­ söyleme... B u şeriate dokunur bir meseledir.
lerinden sıkıldığını söyleyince Sadrıâzamm B ü y ü k ihtilâli dâvet eder. B u , parasızlığa da
Abdülâziz Efendimin ortadan kaldırılması benzem ez. N e sen bana b u n u söylemiş ol, ne
tavsiyesini nefretle reddetmekle _ beraber, de ben dinlemiş olayım» cevabını almıştı
telâşı da devam edi- " (Cevdet Paşa; Tezâ-
yor, bilhassa Abdüla- ...............—-- — kir).
ziz Efendi’nin kendisi-
ne tahsis edilen va- Sadrıâzam D a m a d
purla Boğaz:da ve M e h m e d Ali Paşa, P a ­
M ar m a r a ’da dolaşması dişahın söylediği söz­
ve bazan pek uzaklara lerin veliahdin kulağı­
kadar gitmesi onu en- n a gidip ileride başı­
dişeleıidiriyordu. Niha- 8 nın belâya uğramasın­
yet geminin süvarisi dan korktuğundan söz­
Ahm ed Vesim Beye ': de sadakatini belli et­
m e k için Serasker Rı­
(Abdülâziz devrinde
D e rya Kaptanı A h m e d
V esim Pa şa): «Gemiyi
3h za Paşanın kardeşi Ri-
fat Paşanın konağında
karaya oturtursa bira­ bazı kimseler toplanıp
der korkar, bir daha M u r a d Efendinin veli-
bu seyahatlere çık­ ahdliğini temin edecek
m az» diye haber gön­ faaliyetlerde bulun­
d e r d i . Mesleğindeki duklarını haber ver­
mahareti ile meşhur miş, lâkin kendisinin
buna engel olmak için
bulunan A h m e d Vesim
Bey, ancak acemi bir « başını koyduğunu »
bildirmişti. Abdülâziz
kaptanın yapacağı b u
Efendi haklı olarak
iş izzetinefsine doku n ­
telâş etti ve Rıza P a ­
d uğ u için, kendisinin
şadan b u n u n aslı olup
m azur görülmesini ve
olmadığını sorduysa
meselenin başkasına
da Serasker: «Birader­
havale edilmesini söy­ leri nasıl Efendizâdem
ledi (H alûk Y . Şehsu- ise, onlar dahi öyledir.
varoğlu; Abdülâziz, h a ­
İkisine de hulûs ve sa­
yatı, hal’i, ölümü, S:
Sultan Abdülâziz dakatim aynı derece­
17)». Ahm ed V esim dedir. B u , akla gelir
Beyin b u meseleyi Ab- (Topkapı Sarayı Resim galerisinden) şey "değildir. M addeyi
dülaziz Efendiye nakl­ tahkik buyursunlar»
ettiği, o da sadakatin­ diye haber gönderdi.
den m e m n u n kalarak umEtnmttt zn mıi füt u ui ın Mi mmııı ii mn tmmctn ıımn rttf ctmi' r^, Abdülâziz Efendi ise
cülûsundan kısa bir yaptığı tahkikatta ri­
m üddet sonra kendisi­ vayeti doğrulayacak
ni b u yüzden Şûray-ı = (beşinci defa) 11 şubat 1867 — 7 eylül :
bir şeye rastlamadı
E 1871, ölüm. M a h m u ö N edim Paşa 8 j
Bahrî Reisliğine getir­ (M ura d Efendi h ak­
| eylül 1871 — 31 tem m uz 1872, azil j
diği ve sonra da Derya = M idhat Paşa 31 tem m uz — 19 ekim : kında güzel bir eser
Kaptanlığına tayin et­ § 1872 — 15 şubat 1873, azil. A h m e d Esad E yazmış olan Com te de
tiği rivayet olunmuş­ : Paşa 15 şubat — 15 nisan 1873, azil E Keratry, o za m an Ab-
tur. E Şirvanî-zâde M e h m e d R ü şd ü Faşa 15 j dülâzizin meseleyi biz­
= nisan 1873 — 13 şubat 1874, azil. Hü- : zat M u r a d Efendiden
Başta Serasker Rı­ E şeyin Avni Paşa 15 Şubat 1874 — 25 E
sorduğunu ve onun
za Paşa olmak üzere, = nisan 1875, azil. A h m e d Esad Paşa :
: (ikinci defa) 26 nisan — 25 ağustos E verdiği tatminkâr ce­
kardeşi Rıfat Bey, Baş
E 1875, azil. M a h m u d N e d im Paşa (ikin- s vabı üzerine rahatla­
mabeyinci A h m e d B e y E ci defa) 26 ağustos 1875 — 11 mayıs = dığını kaydeder).
ve daha bazı kimseler I 1876, azil. Mütercim R ü şd ü Paşa (dör- |
ise, ileride Abdülme- E düncü defa) 12 mayıs 1876 — . = Abdülmecdi, son
cid’in yerine Abdülâziz ^ilİtlIIIIIIIlIlIlIllllllllilIIIKtlIIlIIIIIlIIÜIirilIllltlttlIliilllSIIIIIlDIltlIt W* K u r b a n bayramında

3113
fm vefat etti. Taht ve saltanat teş-
rifinize muntazırdır, buyurun»
sözleriyle haber verip onu aynı
i zam anda tahta dâvet etti. Ab-
dülaziz, b u n u duyunca bü yü k
'fa: '•' teessüre kapıldı: «V a h vah..
Birader vefat etti mi? N e vakit
vefat etti?» diyerek ağlamağa
başladı, hattâ fena oldu. S u içi­
rip teselli ettiler. Biraz açılınca
üç vezir kendisini Padişahın
dairesine götürdüler. Abdülaziz
orada biraz dinlendikten sonra
Topkapı Sarayına gidildi. D a h a
evvel M u r a d Efendinin tahta
çıkarılmış olduğuna dair riva­
yetler alıp yürüdüğü için yeni
Valide Pertevniyal Sultan endi­
şesini yenemiyerek oğlunun ar«
kasından Topkapı Sarayına gel­
di. Halubki endişesi beyhude
idi. G en ç veliahd, Babüssaade
A b d ü l a z i z ’e biat töreni önünde kurulmuş olan ecdadı­
(Z a m a n ı n ı n A v r u p a m e c m u a la r ı n d a n ) nın tahtına oturup resm en O s ­
m anlI Padişahı ilân edilmiştir
(25 haziran 1961). B u n a rağmen
m ûtad törene güçlükle katılmıştı. Saraya M u r a d Efendinin veya onun cülüs etmesi
dönüşünde Abdülaziz Efendiyi çağırtıp: «B i­ hakkında gizli bir mücadelenin cereyan etmiş
rader, benden artık hayır yok... B e n b u b ay ­ olduğuna dair deliller mevcuttur. Nitekim,
ramlaşmaya ancak vükelâ ile vedâ için çık­ vükelâ ve devlet ricaline cülüs için gönde­
tım. İşte her şey sana kalacak. İnşallah m u ­ rilen tezkerelerde isim yerinin açık bırakıl­
vaffak olursun. Evlâtlarımı sana emanet et­ dığı ve buraya sonradan Abdülâziz’in adının
tim. Onlara darlık çektirme!» demiş. A b ­ yazılmış olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu
dülaziz Efendi teessüründen hüngür hüngür (Cevdet Paşa; Tezâkir).
ağlamıştı. Abdülm ecid de, gözleri dolu oldu­
Cülüstan ve biat töreninden sonra yeni
ğ u halde: «Vükelâ bana ihanet ettiler. S e ­
hüküm d ar Dolm abahçe sarayına dönerek, Ab-
ninle kardeşliğimi bildirmediler!» diyerek
dülmecid’in oğullarını huzuruna kabul edip
ondan âdeta özür dilemişti.
kendilerine şöyle hitapta bulundu: «Size hiç
Abdülmecid, günden güne artan zaafının bir türlü sıkıntı çektirmem. Babanızın za­
ilerlemiş bir tüberkülozdan dolayı olduğunu manında nasıl gezdiysem, siz de öyle Padi-
bilmiyordu. Lâkin, halini beğenmiyor ve h a ­ şahzadeliğe yakışır şekilde gezmelisiniz. C u ­
yatından ümidini kesmiş bulunuyordu. Nite­ m a günleri İstediğiniz camilere gidip nam az
kim, Rum eli Ordusu K u m a n d a n ı Ö m e r P a ­ kılınız, Öbür günler, okuyup yazınız». M u ­
şa, Hersek isyanını bastırmak vazifesini alıp rad Efendiye dönerek: «Benden sonra b u
vedâ için huzuruna çıktığı zam an: «Allah se­ tahta sen geçeceksin. Çalışıp görgü ve bil­
lâmet versin. İnşallah m uvaffak olup gelir­ gini arttırmaksın. Sonra da, o güne kadar
sin. A m m a , beni bulamıyacaksm. Yakın za­ devrin âdetine göre doğuşu gizli tutulmuş
m a n d a da gelsen bulamıyacaksm. Beni karı­ ve beş yaşlarına varmış bulunan kendi oğlu
larım ve kızlarım bitirdiler!» demişti (C e v ­ Yu suf İzzettin Efendiyi getirtip onların el­
det Paşa; Mâruzât). So n dakikalarını geçir­ lerini . öptürdü ve alt taraflarına geçirip:
diği zam an odada Sadrıâzam Kıbrıslı Meh- «B u da sizdendir. M e r h u m efendimiz de bi­
m e d E m in Pasa; Serasker Rıza Paşa ve D e r ­ lirdi. B u n a da bakıverin!» dedi.
y a Kaptanı M e h m e d Ali Paşa bulunuyorlar­
dı. Abdülmecid, fâni hayata gözlerini yum ar
y u m m a z dışarıya çıktılar. E vkaf Nazırı Ha- Abdülaziz’in iik Hatt-ı hümâyûnu
sip Paşayı kapının önünde nöbetçi bırakıp
Veliaht Abdülâziz Efendinin deiresine gitti­ Abdülâziz cülûsundan sonra Sadrıâzam
ler. Ağabeysinin vefatını ve hükümdarlık Kıbrıslı M e h m e d E m in Paşayı, Şeyhülislâm
sırasının kendisine geldiğini Sadrıâzam: Sadettin Efendiyi, Serasker Rıza Paşayı yer­
«Efendimiz, başınız sağ olsun... Biraderiniz lerinde bıraktı. A y n ı zam anda Bâbıâli’ye bü-

3114
tün devlet memurlarının vazifelerinde ipka sadakatle ifa etmesi emrimizdir. B ü y ü k dev­
olunduklarını bildiren bir Hatt-ı h üm a yu n let meselelerinin Allahın yardımı ve devlet
gönderdi. B u Hatt-ı hüm a y u n d a ayrıca T a n ­ erkânının sebatı ve birliği ile iyi neticeye
zimat ve Islahat Fermanlarını teyid etmek­ bağlandıkları kabul edilmiştir. Devletimizin
teydi. B u n d a şöyle deniyordu: mülkî ve malî işlerinin istenen intizam ve
. «Devletimizin saadetinin ikmalinin ve derli topluluk derecesine götürülmesi işte
istisnasız bütün tebaamızın refah ve saadet­ b u belli kaideye herkes tarafından halisane
lerinin emelimizin en büyüğü olduğunu ve ve doğrulukla ihtimam ve gayret edilmesine
b u hayırlı işin husulü ile bütün memleket bağlı olup tarafımızdan da her türlü n eza­
halkının can, ırz ve mallarının emniyeti için ret ve ihtimamın yapılacağı ve bir müddet-
tesis olunmuş olan kanunların tarafımızdan tenberi çeşitli sebeplerden işlerin uğradığı
tamamen tekid ve teyid edildiğini herkese güçlüğün . Allahın yardımıyle y a k m d a gide­
ilân ederim. Saltanatımızın teyidine medar rilmesi için ayrıca göstereceğimiz himmete
ve şevketinin esası ve adaletin kendisi olan her daire ve idare tarafından hakkıyle ve
şeriatın hükümleri hepimize selâmet yolu­ tamamen uyularak ve bizim de devletimizin
n u n göstericisi olduğu için şerî işlere faz- malî kudretinin iadesinden ve çoğaltılma­
lasıyle dikkat olunması haklı matlûbumuz- sından ve tebaamızın refahından başka d ü ­
dur. Her devletin şevket ve âsâyişinin de­ şünce ve emelimizin olmadığı bilinerek dev­
vamına ve artmasına sebep mevcut ka nu n ­ let malının hasıl oluşunda ve harcanışmda
lara herkes tarafından tam am en itaat olun­ tam tasarrufa ve boş yere ziyanından k o ­
ması ve b ü y ü k ve küçük herkesin h a k ve runmasına, devletimizin şevketine biricik se­
vazife h u dud un u aşmaması olduğundan böy­ bep olan kara ve deniz askerimizin de her
le hareket edenler tarafımızdan mükâfata zam an ve her yerde nizam ve intizamının
m azhar olacakları gibi, buna muhalefet muhafazasına ve refahlarının arttırılmasına
edenlerin de cezaya uğrayacakları m u h a k ­ dikkat edilmesi, saltanatımızın dost ve m üt­
kaktır. B u n u n için çeşitli devlet işlerinde, tefiki olan yabancı devletlerle olan samimî
herkesin doğrulukla hizmet ve vazifesini münasebetlerinin her ân tekidine cehdedil-

İ
i:


A :

m M-T-

Jk jliİ Ji m w
i 1
lwî
m m
..■ ■ r

A b d ü fâ ziz ’in cü lu su n u m ü teak ip, agabeysi Sultan M e c i d ’in ce naze alayının T o p k a p ı


S a ray ın d a n çjkışını gösteren bu resim zam a nın ın Batı m e c m u a la r ı n d a n alınmıştır

3115
mesi ve andlaşmalar hükümlerine daima sayıyorlardı. Hattâ Abdülm ecid’in son za­
riayet edilmesi, velhasıl devlet idaresinin manlardaki sınır kabul etmeyen israf ve
her işinde ve bütün teferruatında vazife sefahatinden usanan yenilik taraftarları bile
doğruluğu, iffet ve sadakati ve gayreti her­ bundan m e m n u n kalmışlardı.
kesin kendisine hareket esası ve selâmet ve
Abdülaziz H a n ’ın ilk icraatından biri,
felâh sebebi bilmesi kat?î irademizdir. Ş u ­
şahsen hiç itimad edemediği Rıza Paşanın
rasını da ilâve ve ilân ederim ki, tabaam m
seraskerlikten azliyle yerine N a m ık Paşa­
âsâyiş ve refahı hakkında olan arzum istis­
nın tayinidir. B u n d a n sonra Valide Sultan’a
na kabul etmiyeceğinden çeşitli din ve mil­
bin kese maaş tahsis edip şehzadelere H a zi­
letlerde bulunanlar hepsi birden tarafım­
ne-i Hassadan verilen maaşları maliye hâzi­
dan adalet him m et ve iyi hallerinin temi­
nesine naklettirdi.
ninde eşit dikkat göreceklerdir. Cenabı H a k ­
kın memleketimize ihsan buyurm uş olduğu Cülûsun üçüncü günü E y ü p Sultan tür­
büyük servet kaynaklarının yavaş yavaş ge­ besinde kılıç kuşatma töreni yapıldı. Ertesi
nişletilmesi, saltanatımız sayesinde cümlenin günü, E y ü b ’de M e k k e Mollası Satı Efendi-
zâde K adri Beyin evinde büyüyen Yusuf
saadetini mucip olacak hakikî terakkidir.
İzzeddin' Efendinin şehzadeliği bir Hatt-ı h ü ­
Bunların ve devletimizin istiklâlinin indi­
m ayunla resmen ilân olundu.
mizde m ü h im olduğunu tekrarlarım».
Hariciye Nezaretine Âli Paşa, Tanzimat
Abdülâziz’in Veliahtliği sırasında iyi ni­
Meclisiyle birleştirilen Meclisi Vâlâ B a ş ­
yeti ve fikrî selâmeti hakkm daki şöhreti Ab-
kanlığına Hariciye Nazırı F u a d Paşa tayin
dülmecid’e hiç benzem eyen güçlü kuvvetli,
edildiler. B u arada ilga edilen Tanzimat
gösterişli ve heybetli hali dolayısıj'le cülûsu
Meclisi, Meclisli Vâlâ Başkanlıklarının ve
b üyük bir ümitle beklendiği gibi, ağabeysi-
Hariciye Nezaretiyle Ticaret Nezaretinin
nin yenilik merakından bıkmış olan muha-‘
maaşları birleştirilip hasıl olan 248.884 k u ­
faz-akâriar o nun başa geçmesini bir kurtuluş
ruştan 75 bin kuruşu Hariciye Nezaretine,
75 bin kuruşu Meclis-i Vâlâ Başkanlığına, 35
bin kuruşu Ticaret Nezaretine tahsis olunup
artan 63.834 kuruş Hâzineye alındı.

Kıbnslı M eh m ed Emin Paşanın azlı,


Ali Paşanın Sadareti

Fakat Sadrıâzam M e h m e d E m in Paşa ile


yeni Padişah anlaşamadılar. Paşa, h em en
her gün saraya uğrayarak bir iş bahanesiy­
le Hünkârı görüyordu. Abdülaziz, bundan
sıkılır olmuştu. H ü n k â r bir gün Şeyhülislâm
Kapısına gitmişti. Hususî bir emir olmadığı
halde M e h m e d E m in Paşa oraya da gelerek
S
JPPiP
l iN
l!?
i kendisini âdeta göz hapsine almasından Ab-
dülâziz büsbütün sıkıldı. Kendisinin ise, sa­
^ İÜ İİ vaş gemisi inşasına merakı vardı. B u n u n için
ilgglgjg tersane masraflarına elli, altmış bin kese
kadar katılmasını emretti. B u istek, Sadrı-
Sİlk âzamı şaşırtmıştı. Padişaha: «Efendimiz, b u ­
gün devletimiz kabuksuz bir yum urta gibi­
dir. Bir taraftan bir diken dokunacak olursa
m â m
akıp gidecektir. Evvelâ malî işlerimizi yo­
S luna koyalım. Asker tanzimine ve donanm a
hazırlanmasına sonra çalışalım» dedi. Lâkin
9 | Abdülaziz: «Evet am a, düşm an bizim ısla­
hatımızı beklemez. Bir taraftan yüz göste­
rir. K aradağ meselesi ortada. B u meselenin
halli için herhalde askere ihtiyaç vardır. Şu
halde h e m m ü m k ü n olduğu kadar ıslahata
çalışmak, h e m de ordu ve donanm ayı ihmal
etm em ek lâzımdır» diyerek ısrar ettiyse de,
M e h m e d E m in Paşa ötedenberi fikir ve ka­
naatlerinden fedakârlık y apm am akla m eş­
Şehzadeliği resm en ilân o lu n a n Sultan Ab- hurdu. «Malî m uvazenenin taham m ülü ol­
dülaziz’in b ü y ü k oğlu Y u s u f İzzeddin Efendi madığı için şimdi b u n u n vakti değildir!» di-

3116
ye kesip attı. İşin en doğru hareket tarzı da
b u idi. Devlet esasen yeni bir malî krizin
eşiğinde bulunuyordu. Hattâ b u n u n ilk alâ­
metleri belirmişti. Yapılacak şey, carî m as­
rafları arttırmak değil, mevcut olanları
azaltmaktı. N e çare ki, Abdülâziz’i de d ü ­ W 2 . .
şüncesinden döndürm eğe im kân yoktu. Ç ü n ­
mm
kü o da devletin b u hale düşmesinin sebe­
bini, ordu ve donanmasının zaafında bulu­ m k I H
yordu. Sanki b u düzelse. her şey düzelecek,
âdeta eski fetihler devri açılacaktı.
Hasıl olan d u r u m karşısında Kıbrıslı
M e h m e d E m in Paşa azlolunarak sadarete
dördüncü defa olarak Âli Paşa getirildi (6
ağustos 1861).
m m j m

Alî Paşanın azli, Fuad Paşanın MM

Sadareti
9 0 ? ■
Âli Paşanın Sadaretinden sonra düş­
manları ve b u arada bilhassa o sırada Ma-
beyn kâtiplerinden bulunan Zıya B e y (P a ­
şa) h em en aleyhine çalışmağa başladılar.
Padişahın gözünden düşürm ek için ellerin­
den geleni yaptılar. B u n u n neticesi olarak
Âli Paşa kısa zam an d a Sadaretten azlolun-
d u (22 kasım 1861).
Zıya Paşa sonradan A v r u p a ’da Y en i O s ­
manlIların neşrettikleri Hürriyet gazetesinde
yazdığı imzasız bir m akalede (Sayı 39) azline
şu olayı sebep, göstermiştir: «Kıbrıslmın yeri­
ne  li Paşa nasbolundu. B ir iki ay geçer geç­
m ez damadı Salâhaddin Bey in babası Ziver
Paşayı Şeyhülharem tayin ettirdi. Bir ay Mehm ed E m in  li P aşa
geçince Şeyhülharem Paşanın memuriyetine
gitmeğe malî kudreti olmadığından, Mâliye­ Â li Paşanın yerine o sırada hâlâ Suriye
nin eski bakayasına m ahsup edilmek üzere ıslahatı ile meşgul bulunan Keçeci-zâde
altı yüz kese atıyye ihsan buyurulmasmı M e h m e d F u a d Paşa tayin edildi. B u zat, S a ­
arzetti. Padişah: ‘‘B e n şunun b u n u n maaşını daret makamını ancak  li Paşa Hariciye N e ­
kesip hazine için tasarruf etmeğe çalışırken, zaretine getirilirse kabul edebileceğini bil­
vekilimiz olacak zat kendisine alâkası olan­ dirmiş olduğundan böyle yapıldı. Y en i Sad-
ları kayırmak sevdasında. Artık b u adamla rıâzam İstanbul’a gelinceye kadar Sadaret
beraber gidilmez,, dedi ve azletti». Kaymakamlığına Meclis-i Vâlâ Keisi (baş­
Ancak, b u fıkranın doğru o lm am ak ih­ kan) Y u suf K â m il Paşa tayin olundu.
timali de vardır. Âli Paşanın azline asıl se­ Âli Paşanın üç buçuk ay kadar süren b u
bep ise, b u sırada İngiliz politikasının ağır sadareti esnasında C e m ’iyet-i tıbbiye kurul­
basması, Fransa’nın ise Osmanlı devletinden muş, yeni teşekkül etmiş olan İtalyan kral­
yavaş yavaş yüz çevirip Balkanlardaki ayak­ lığı tanınmış. İngiltere, Fransa ve İtalya ile
lanmaları kışkırtan ve âsilere silâh yardı­ ticarî andlaşmalar imzalanmış, ticaret nizam ­
mında bulunan R u sy a ’ya yaklaşmasıydı. namesi yürürlüğe konmuştur.

A V R U P A V E K O M Ş U D E V L E T L E R D E K İ O L A Y L A R , B A B IÂ L İ N İ N
B A Ğ IM SIZ PRENSLİK LERLE İH TİLÂFLARI, İSYAN LAR
V E İÇ D U R U M

Kırım Savaşının galiplerinden olan ve mışlardı. B u n a en büyük engel ise, bir kı­
Paris A nd laşm asm da imzası bulunan Piye- sım. İtalyan şehirlerini elinde bulunduran
mohte Kralı Viktor Emanuel. ile Başvekil ve güneyinde genç ve kuvvetli bir devletin
K avur, #bundan sonra bütün siyasî faaliyet­ mevcudiyetini hiç istemeyen Avusturya İm ­
lerini İtalya Birliği için harcamağa başla­ paratorluğu idi. Prusya Krallığı nasıl yavaş

3117
yâvaş A v u stu r y a lIn başına belâ kesilmişse, Rusya, Balkan Slâvları arasında tahriklerden
İtalya Devletinin de kendisi için daimî bir vazgeçmiyordu. D a h a 1856 yılında Moskova
tehlike teşkil edeceğini- hesaplıyordu. Ü çün ­ Üniversitesi. hâmisi Bahmetiyef (Bahmetief)
cü Napolyon ise, İtalya. Birliğine b ü y ü k bir in başkanlığında ve b u üniversite profesörle­
önem veriyor ve b u n u n tahakkukunu bütün rinden Pogodin (Pogodine) ve P o p of (Po-
samimîliği ile istiyordu. Hattâ b u n u bir kaç poff) ün yardımlarıyle ilk Panislavizm ko­
kere resmen ve açıkça ifade etmişti. Bir de­ mitesi kurulmuş ve Rusya devleti tarafın­
fasında Piyemonte Kralıyle Plombiye’de giz­ dan yardım görerek h em en faaliyete başla­
lice buluşup b u meseleyi m üzakere ettiler. mıştı. B u komitenin tesir ve teşvikiyle H e r ­
İmparator, K a v u r ’a, İtalya’nın hürriyet ve sek Hıristiyan Slavları bazı istekler ileri sü­
istiklâli için gerektiğinde askerî yardımda rerek isyan bayrağını açtılar. Mostar’daki
bulunacağını vaadetti. Üstelik Viktor Ema- yabancı konsolosluklar vasıtasıyle ileri sürü­
nuel’in kızı Prenses Klotild’le Jerom Napo- len b u istekler şunlardı:
léon’un evlenmeleri ile iki hanedan arasın­
da kurulan akrabalık Fransa ile Piyemonte- a — Osmanlı memurları ile mahallî h ü ­
yi birbirine daha da yaklaştırdı. kümet arasında teması sağlayacak ve kendi
menfaatlerini müdafaa edecek bir Kocaba-
Üçüncü Napoléon Tüyleri sarayında y a ­ şılarınin bulunması.
bancı elçileri kabul ettiği sırada Avusturya.
Elçisine: «Devletinizle aramızdaki m ünase­ b — Dinlerine saygı gösterilmesi.
betlerin geçmişteki gibi iyi olmadığından do­ c — Kiliseler ve kiliselerine çan kule­
layı teessüflerimi beyan ederim» demiş ve leri inşalarına müsaade olunması.
b u söz savaş tehdidi sayılmıştı (1 ocak 1859). ç — K e n d i milletlerinden bir piskopo­
Piyemonte Kralı bun dan cesaret alarak, sun ruhanî başkanlığı altında bulunmaları.
bütün İtalya halkının isteklerini daha fazla d — Mektepler açabilmeleri.
duymamazlıktan gelemiyeceğini bildirdi ve e — Osmanlı zaptiyelerinin geri alın­
ihtiyat askerlerini silâh altına aldı. Lombar- ması.
diya sınırına kuvvet yığmağa başladı. A v u s ­
f — Arazi sahibi beylere mahsulün dört­
turya, bun un üzerine resmen izahat istediyse
te birinden fazlasının verilmemesi ve b u n un
de, bunu vermedi. Askerini terhis etmesi is­
da kendi vekilleri tarafından cibayeti.
tenmişti, b unu da reddedince, savaş başladı.
Üçüncü Napoléon yüz yirmi bin kişilik ordu­ g — Vergilerin ev başına m aktu olarak
sunun başında bulunduğu halde bizzat Piye­ tayini ile tahsiline Kocabaşılarının m e m u r
monte krallığının yardımına koştu. İlk büyük edilmesi.
m eydan savaşı olan Macenta (Magenta) m u ­
harebesini AvusturyalIlar müttefiklere karşı Devlet, her şeyden evvel kendi toprak­
kaybettiler. Üçüncü. Napoléon ile Viktor larında sükûn ve âsâyişi #temin ile mükellef
Emanuel, Milâno’ya . girdiler. Fransuva bulunduğu için, Serdar Ö m e r Paşa’ya H e r ­
Jozef’in kumandasındaki Avusturya ordula­ sek isyanını yatıştırmak vazifesi verildi. B u
rı Solferino savaşını da kaybettiler. B u sa­ sırada Karadağ, OsmanlIlara karşı evvelce
vaştan bir kaç gün sonra iki İmparator Vil- Grahova’da bir galibiyet kazanmış olan Mir-
lafranka’da buluşup barışın esaslarını k a ­ ko’n u n idaresinde bulunuyordu. O n u n terti­
rarlaştırdılar. Üçüncü Napoléon, Zurih’de biyle bir çok çeteler gönüllü adı altında sınırı
barışı imzaladıktan sonra Fransa’y a döndü. geçip Herseklilere yardıma başladılar. H a t­
İtalyanlar, yalnız Lom bardiya’yı almışlardı. tâ Sotorüıa, Nakşik gibi bazı yerleri zaptet- *'*
İmparatorun böyle vakitsiz geri dönüşüne tiler. Babıali, Karadağ’ın b u gayrı res­
kızdılar. B u sırada Orta İtalya’da ihtilâller mî yardımına engel olmak için K ara da ğ h u ­
çıkmış, halk Toskana ve P a r m a Dükalarını dud u boyunca bir tarassut kordonu kurdur­
koğmuşlardı. Rom aniyi (Ro m agn e) bölgesi du. Ayrıca Adriyatik denizine bir filo gön­
ahalisi de P a p a ’dan ayrılarak Piyemonte’ye derip limanları abluka altına aldı. K aradağ
katılmışlardı. İhtilâlci Garibaldi, Sicilya’ya Prensi Nikola Petroviç b un u protesto etme­
geçip burada da halkı ayaklandırdı. 1861 yı­ ğe kalkıştıysa da,_ tabiî bir netice vermedi.
lında bütün İtalya, Viktor E m an u ePi kral ta­ B u sırada Serdar Ö m e r Paşa, yanındaki k u v ­
nıdı. Böylece, İtalya Birliği kurulmuş oldu. vetlerle Hersek’e varmış bulunuyordu. H e r ­
sek eşkiyası, Piva mevkiinde toplanmıştı. 21
kasım 1861 tarihinde geçen savaş sonunda
Rus tahrikleri ve Hersek isyanı, Serdar Ö m e r Paşa bunları ağır ve kesin bir
Karadağ’ın tutumu yenilgiye uğratıp dağıttı. Artık Hersek’de
ötede beride münferit bir kaç çeteden-başka
devlet ordusuna karşı koyacak kuvvet kal­
Evvelce 8 kasım 1858 tarihinde imzala­ mamıştı.
nan hudut protokolünden sonra K ara da ğ ’da
nisbî bir sükûnet hasıl olmuştu. A nc a k, Kırım K aradağ Prensi tarafsızlığını ilân etmiş
yenilgisinin öcünü almak sevdasında olan olduğu halde asker toplamağa ve kuvvetle -

3118
rini seferi durum a getirmeğe devam ediyor­ Işkodra barış andlaşmasımn esasları
du. Babıâli, gayet haklı olarak kendisine as­
kerini terhis etmesini bildirdi. ^Nikola Petro-
İmzalanan andlaşmanın esasları şu idi;
viç b un u reddedince, Serdar Ö m e r Paşa k u ­
a — Karadağ, iç idaresinde eskisi gibi
mandasındaki altmış bin. kişilik kuvvet, ka-
kalacaktır
radağ h u d u d u n u abluka etti.
b — Eski hudut kabul edilecektir,
Karadağ, tepelerinden birleşik ve kuzey­ c — Prens Mirko, bir daha geri d ö nm e­
batı ile güney-batı taraflarında Nakşik ve m e k üzere K aradağ ’ı terkedecektir.
Spoz kalelerinin hâkim oldukları vâdi tara-, ç — K aradağ ticarî m al mübadelesi için
fm d an birleştirilmiş iki üçkenden m eydana B a r limanından istifade edecek, buna kar­
gelmişti. Ö m e r Paşa, ordusuyle sınırı aşıp şılık memlekete silâh sokulmayacaktır.
dört koldan ilerlemeğe başladı. Derviş ve d — Hersek -İşkodra yolunun Karadağ-
A b d i Paşalar kumandasındaki iki kolordu b u dan geçen kısmında sonradan kararlaştırıla­
iki noktadan hareketle D u g a vâdisiyle bo­ cak noktalar Osmanlı askerî işgali altında
ğazını zorlayarak merkezde birleşeceklerdi. bulunacak ve b un u temin için b u yerlerde
Hüseyin A v n i Paşa kumandasındaki kolordu blokhavzlar inşa edilecektir.
ise, düşmanı Bırda taraflarına çekip iki kol­
ordunun harekâtını kolaylaştırmak vazifesi­
ni almıştı. Lâkin, L i m nehrini geçerken düş­
m a n hücum una uğradı. B u n u püskürtemedi.
Böylece Karadağlılar L i m boğazına hâkim
oldular. Prens Mirko, Derviş ve A b d i Paşa
kuvvetini iki ay kadar burada tuttu. So ­
n unda Derviş Paşa, gayet ustaca bir m a nev­
ra ile D u g a boğazını çevirmeğe muvaffak
oldu ve kolordusunu Ostrog’un altına kadar
sürdü. İki ateş arasında kalan Mirko, ricate
m ecbur kaldı (A . de la Joııquiere; Histoire
de l'Empire Ottoman, S: 533). B u sırada K a ­
radağlıların Osmanlı esirlerine reva gördük­
leri vahşet, hakikaten nefret vericiydi. B u n ­
ların burunlarını, kulaklarını keserek salı­
veriyorlardı. Hattâ bu yaralılar, İstanbul’a
getirilmeyerek Çanakkale hastanelerine ya­
tırıldılar. Tedaviden sonra İstanbul’a uğra­
tılmadan memleketlerine gönderilmeleri için
yeter sayıda hekim ve cerrah gönderildi.
A v r u p a devletlerinden hiçbiri sesini çı­
karmıyordu. Yalnız Pa p a D o ku zun c u Pi, A r ­
navutlukta bulunan katolik piskoposlara bir
beyannam e gönderip Katoliklerin Müslü-
manlara yardımda bulunmamasını emretti.
ö m e r Paşa ise, harekât plânını değiştir­
miş bulunuyordu. Tsirneoviçka, Riyeka bo­
yunca sür’atle ilerleyip son kuvvetlerinin
başında Riyeka’da bulunan M irko’n u n üze­
rine yürüdü Geçen savaşlarda Karadağlılar
ümitsizce bir taarruza kalktılarsa da, Ö m er
Paşa şiddetli bir topçu ateşiyle b u hücum u
kırdıktan sonra karşı taarruzla düşm an or­ Sultan A b d ü lâ zîz ’in bir resmi
dusunu mağlûp ve tam am en imha. etti. Sonra
da, K aradağ’ın merkezi olan Çetine’ye doğ­ e — Bütün K aradağ ileri gelenleri, K a ­
ru ilerlemeğe başlayınca, Hıristiyanlık da­ radağlıların bir daha isyan etmiyeceklerine
marları depreşen batılı devletler Babıâli ve Osmanlı topraklarında isyan çıkarsa buna
nezdinde müdahalede bulundular. B u m ü d a ­ yardımda bulunmayacaklarına dair yazılı te­
hale, görünüşte bir tavassut şeklindeydi. A s ­ minat vereceklerdir. ,
lında harekâtın bir an evvel sona ermesini f — K aradağ ile sınır komşuları arasın-*
Babıâli de istediği^ için Osmanlı ordusu Ç e ­ da çıkan' ve halledilemeyen ihtilâflar için
tine’ye girmeden îşkodra’da barış görüşme- Babıâli tavasutta bulunacaktır.
reli başladı. Nihayet, 31 ağustos 1861 tarihin­ g — Karadağ, Bo sna- Hersek ve A r n a ­
de 14 maddelik andlaşma Serdar Ö m e r Paşa vutluk hu dudunda hiçbir tahkimat yapamı-
tarafından imzalandı yacaktır.

3119
h — Hiç kimse, Ösmanİı pasaportu ol­ M emleketin m ü h im kaleleri Osmanİıİariıı as­
m a d a n K ara da ğ ’a giremiyecek ve eğer gire­ kerî işgalinde bulundukça ve Sırbistan’da
cek olursa derhal çıkartılacaktır (Nora- M üslüm an ahali m evcut oldukça b u işin ta­
dounghian, C : 3, S: 202 ). hakkuku pek güç olacağından evvelâ bu
noktayı halletmeyi düşünüyorlar ve bir b a ­
B u esaslardan c maddesinde gösterilen­ hane arıyorlardı. Ruslar da onları durm adan
den devlet sonradan vazgeçmiştir. B u n a se­
kışkırtarak başta Belgrad olmak üzere O s ­
bep ise, M irko ’ya lüzum undan fazla eh e m ­
manlI askerî işgali altında bulunan Semen-
miyet verilip şahsiyetine bir propaganda ve­
dre, Sokod, Eskice (Ujitse), Feth-ül İslâm
silesi kazandırmamaktı, d maddesine ise,
(Gladova) ve Böğürdelen (Şabaç) kalelerini
Ruslar itiraz etmek istedilerse de. hükümet
almağa sevkediyorlardı.
buna aldırmayarak h em e n bir blokhavz y ap ­
tırmıştır. Lâkin, bun a Fransa ile bilhassa
Sırplar, bir müddettenberi 1830 anlaş­
b u meselede Babıâliyi desteklemiş bulunan
masının iyi tatbik edilmediğinden ve O s m a n ­
Avusturya da m üdahale edince, yeni bir si­
lIların b un a riayet etmediklerinden şikâyet­
yasî buhranı önlemek için, o sırada Sadaret
çiydiler. Müslümanların b u altı kale dışında
mevkiine geçmiş bulunan Y u s u f K âm il P a ­
Sırbistan’da oturmaları yasak ve b u kaleler
şa, K aradağ Prensine. Osmanlı H ü küm d arı­
haricinde Sırbistan kanunları yürürlükte ol­
nın b u işten vazgeçtiğini bildirdi (3 mart.
duğu halde Hıristiyanlarla m eskûn bulunan
1863). A n c a k b u tahkimatın himaye edecek
Belgrad varoşunda bir M ü slü m an mahallesi­
yolcularla mallarına bir zarar gelirse b u n un
nin mevcut bulunduğunu, Belgrad muhafızı­
K ara da ğ tarafından tazmin edilmesi şart
nın memleket işlerine karıştığını, köylerde
kondu. Prens Nikola b u n u h em e n kabul etti.
oturan Müslümanların ise Sırp kanunlarını
Blokhavz, 1864 yılı Haziran, ayında yıktırıl­
tanımadıklarını iddiaediyorlardı. Sırbistan
dı. Osmanlı Devleti ise, bütün hudut b oy u n ­
Beyliği, b u şikâyetleri Babıâlî’ye bildirmek
ca yeni blokhavzlar yaptırarak Karadağı sı­
üzere Graşanin adlı bir m e m u r u n u İstanbul’a
kı bir nezaret altına aldı.
yolladı. Graşanin’e gerekirse karm a bir tah­
Kara da ğ meselesinin halli, Hersek ihti­ kik kom isyonu kurulacağı nev’inden baştan -
lâlinin de tam am en yatışmasını temin et­ savma bir cevap verildi. Hattâ Â li Paşa, 1861
mişti. Lâkin, Panislavizm faaliyeti devam yılı O c ak ayı sonlarında Said Efendi adlı bi­
ediyordu. Hattâ beş ay sonra çıkan Girid is­ risinin komiser tayin edilmiş olduğunu bil­
yanı sırasında Balkanlarda: «E y şahinler,, dirdiği halde Sırp Prensliği M üdürler B a ş ­
kalkınız. Slâv namını bütün asaleti ile taşı­ kanı (bir nevi hüküm et başkanı) Ristiç’in
m ağa çalışınız. Elimizi kuzey kartallarına bütün ısrarlarına rağm en Said Efendi bir
verelim. Rus, Bulgar, Sırp, Ç ek, Karadağlı türlü İstanbul’dan hareket edemedi.
hepsi aynı ananın oğulları, hepsi aynı dinin
ve aynı kanın kardeşleridir» propagandası B u sırada, Sırpların istediği b ah ane de
ile G ü n e y Slavları kandırılıyorlardı. Rusya zuhur etti. M ü slü m an ve Hıristiyan ahali
onlara hürriyet ve istiklâl vaad ediyordu. esasen geçinemiyor ve sık sık kavga ediyor­
Asıl gayesi ise hepsini kendi idaresi altında lardı. 1862 yılı Haziran ayının 15 inci günü
toplamak, ve sınırlarını A kd en ize kadar ge„ yine böyle bir kavga, barut yığınına düşen
nişletmekti. Böylece Panislavizm, sadece kıvılcım vazifesini gördü. Belgrad civarında
R u s emperyalizminin bir vasıtası, Rom anof Topçudere mevkiindeki çeşmeden su alma
hanedanı çıkarlarının bir silâhı haline gel­ meselesinden ■ bir. Osmanlı askeriyle bir Sırplı
miş bulunuyordu. arasında kavga çıktı. K av g a d a Sırplı öldü.
O n u tevkife koşan Sırp jandarmasına O s ­
manlI karakolu ateş açtı. A ra d a Sırp polis
Sırbistan prensliği ile oian ihtilâf tercümanı vuruldu. B u n u n üzerine Belgrad-
lılar ayaklanarak şehirde bulunan Osmanlı
ve yapılan anlaşma karakoluna h ü c um edip zaptettiler. G r a ­
şanin halkı yatıştırmağa çalışıp esir edilen
Evvelce 29 ağustos 1830 tarihinde Sırbis­ Osmanlı askeriyle sivil halkını bir askerî bir­
tan’a verilen muhtariyet fermanına göre lik himayesinde olarak kaleye gönderdi. B ö y ­
Müslümanlar Sırbistan şehirlerinde oturmı- lece, b u bahane ile şehirdeki sivil ve asker
yacaklardı. Sâde, Osmanlı askeri işgaline bı­ OsmanlIlardan kurtulmak istiyordu. Kafile
rakılan kalelerde bulunabileceklerdi. Yalnız kaleye yaklaştığı sırada askerler şehri bırak­
Belgrad’da kalenin dışındaki şehirde bir mış olduklarına pişman olup karakolları iş­
M ü slü m an mahallesi mevcuttu. Sırplilarm gal için geri d ö nm ek istedilerse de muhafız
gayesi ise, b u kalelerdeki Osmanlı askerî iş­ Sırp askerleri. bun a engel oldular. B u y ü z­
galine son verm ek ve M ü slü m an halkı tama­ den aralarında bir çarpışma oldu. B u hâdise
m e n uzaklaştırmaktı. B u n d a n maksatları Sır­ üzerine Belgrad halkı bir daha ayaklanıp
bistan’ı Osmanlı idaresinden çıkarıp yavaş metrisler kazarak kaleyi muhasaraya kalkış­
yavaş müstakil bir devlet haline getirmekti. tılar. Belgrad muhafızı Âşir Paşa, bundan

3120
vazgeçmelerini ihtar ettiği halde aldırış et­ c — Müsİüm anİarm yalnız kalelerde
mediler. O sırada yabancı konsolosların ta- oturmalarına karar verildi.
vassutiyle m üzakere yoluna gidildi. Nihayet, ç — Belgrad şehrindeki Osm anlı kara­
şehrin tam am en boşaltılıp kalan M üslüm an kolları kaldırıldı.
halkın da kaleye çekilmesine ve Osmanlı d — Belgrad şehrinden m aada, varoş ve
devletiyle Sırp prensliği arasında varılacak istihkâmları da Sırplara bırakıldı.
anlaşmaya intizar olunmasına karar verildi. e — Osm anlı Devletinin, karm a bir k o ­
Craşanin b u tehliyenin kendi kefaleti altın­ misyonun göstereceği lü zu m üzerine Belgrad
da vukufculacağmı temin etti. Âşir Paşa, b u ­ kalesini genişletebileceği, Sırbistan’la anlaş­
n u evvelâ kabulde tereddüt etmişse de M ü s ­ m a k suretiyle b u hususta gerekli istimlâkleri
lüm an halkın her ân bir katliâma m aruz yapabileceği ve Sırpların dinî binalara do ­
kalabileceğini düşünerek razı olduğundan, kunm am ası kabul edildi (Testa, C : 7, S: 7 ).
tam am en kaleye çekildiler. Lâkin, Belgrad-
Böylece, devlet iki kalesinden vazgeçi­
lılar onları burada muhasara ettiler. Âşir
yor, Belgrad şehrindeki karakolları kaldır­
Paşa, anlaşma gereğince verilecek karara
m a k ve M üslü m an halkı geri çek m ek zorun­
kadar böyle hareketlerden vazgeçilmesini
da kalıyordu. L â k in b u anlaşma, tam bir is­
kesin şekilde bildirdiyse de, sözünü dinlete­
tiklâl dâvasında olan Sırbistan’ı yine de
medi. Nihayet, kendisine düşen vazifeyi y e­
m e m n u n edememişti.
rine getirip şehri topa tuttu.

Hâdise, A v r u p a ’da b ü y ü k bir tepki ya­ Malî buhran, kâğıt paranın kalkışı
rattı. Rusya’ya yaklaşmağa çalışan Fransa,
meselenin halli için İstanbul’da konferans F u a d Paşa, Sadaret m evkiine geçtiği za ­
toplanmasını ve b u n a hazırlık olm ak üzere m a n devlet hâzinesinde darlık son dereceyi
konsoloslardan m ürekkep bir tahkik hey e­ bulmuştu. Borçlarm faizleri ve memurların
tinin kurulmasını ileri sürdü. Babıâli, Bel­ maaşı bile ödenemiyordu. Kâğıt paranın hac­
grad hâdisesine yabancı konsolosların karış­ mi artmış ve değeri yüzde altmış düşmüş, b u
tırılmasını istiklâline aykırı görerek reddet­ da eşya fiyatlarının iki misline fırlamasına
ti. B u n u n üzerine yalnız. Paris andlaşmasm- sebep olmuştu. B u n a rağm en içinde bulunu­
da imzası bulunan devletler sefirlerinden lan buhranın mutlaka atlatılması lâzımdı.
mürekkep bir konferans kurulması ve m e ­ B u n u n için de yeniden ya iç, ya dış krediye
selenin burada müzakeresi kararlaştırıldı. başvurm ak gerekiyordu.
Avusturya ve İngiltere, Sırbistan Prensliği­ F u a d Paşa, Padişaha bir lâyiha takdim
ni haksız buluyorlardı. Hattâ müzakerelerde ederek devletin içinde bulunduğu malî güç­
Fransa tarafından, Avusturya’nın Belgrad lükleri gayet açık şekilde izah edip sebeple­
konsolosu Vasiçln Âşir Paşa’yı bombardı­ rini de anlattıktan sonra malî ıslahata git­
m a na teşvik ettiği bile iddia edildi. İngilte­ m enin şart olduğunu ileri- sürdü. O n u n fik-
re’nin İstanbul Elçisi H e nri Bulver (Bul- rince, bütün gayri m un tazam borçlar m unta­
w e r ), konferansa on m addelik bir lâyiha zam hale getirilmeli, devletin hâlâ geniş im ­
sundu. Bunda, Osmanlı Devletinin şehri kânlar vaad eden malî kaynakları ıslah olun­
bombardıman etmekte haklı b ulun duğu h u ­ malı, iyi şartlarla bir dış kredi temin edil­
kukî delilleriyle izah ve isbat olunuyordu. meli ve b u n u n sayesinde kâğıt para tam a­
Fransa Elçisi M utiye (Moustier), Belgrad m e n ortadan kaldırılmalı, b ü y ü k bir tasar­
kalesinin Sırbistan’a terki için p ek çok ıs­ rufa riayet edilerek her n e olursa olsun dev­
rarda bulunduysa da b u n u kabul ettiremedi. let gelirini giderine uy d u r m a k suretiyle yıl­
lık bütçenin açık verm em esi .temin edilme­
Müzakerelerin esası, Paris andlaşması- liydi. Dış borçların ödenmesi bir plâna bağ­
nın 22 nci maddesine dayanıyordu. B u m a d ­ lanıp gayri m untazam borçlar ortadan kalk­
de, Sırbistan Besiliğini andlaşmada imzası tıktan sonra bütçe açık vermedikçe bir daha
bulunan devletleri» müşterek kefaleti altı­ ne iç, ne de dış krediye başvurm ak icap et­
na koymaktaydı. Osmanlı Devleti, K aradağ meyecek ve böylece devletin malî yapısı git­
gailesi ve Gir id’de başlayan olaylar y üzün ­ tikçe düzelip sağlamlaşacaktı.
den meseleyi uzatmayarak kısa zam an da bir
Abdülâziz, b u lâyihayı inceledikten son­
anlaşmaya varm ak d urum u nda' bulunuyor­
ra Sadrıâzam F u a d Paşa’ya geniş yetkiler
du. Nihyet, 8 eylül 1882 tarihinde meseleyi
verdi. F u a d Paşa, kâğıt paranın kaldırılması
halleden bir protokol imzalandı. B u n a göre:
için şart gördüğü dış krediyi temin etmenin
a — Osmanlı Devleti hâkimiyet ve as­ ancak müsbet icraatla m ü m k ü n bulunduğu­
kerî işgalinde bulunan Şokad ve Ujitsa ka­ na inandığından bir kısım, müteferrik borç­
leleri Sırbistan’a terkedildi. larm tasfiyesi, birikmiş istikraz faizlerinin
ödenmesi ve bir kısım m e m a r maaşlarının
b — Belgrad, Sem endre, Şabaç, Feth-ül tediyesi gerektiğine karar verdi. İlk olarak
İslâm kaleleri eskisi gibi Osmanlı Devleti halkm altın ve güm üş âvanî kullanmasını
hâkimiyet ve askerî işgalinde kaldı. yasak etti. Herkes elinde bulunan böyle âva-

3121 F . 11
nîyi devlete teslim edecek ve bunlardan tam S u istikraz plânına dahil olan gâyfi^
âyarlı para basılacaktı. F u a d Paşa, hattâ m untazam borçlar tam am en tasfiye edildiği
saraylarda bulunanları bile istedi. B u hal gibi, bütçede tasarruf cihetine de gidilmiştir.
Abdülaziz’e pek aykırı geldiğinden: «B u iş Hattâ bunu ilkönce H ü k ü m d a r tatbik ederek
nasıl olur? Sultanların âvanisi nasıl alınır? Hazine-i Hassa’nın yıllık' altmış bin kese
Meselâ onların seyir yerlerinde su içtikleri tutan ek tahsisatını devlet hâzinesine terket-
gümüş tasları vardır. Bunlar alınır mı?» di­ miştir. Ayrıca hanedana ait ödeneklerle sa­
ye itirazda bulunduysa da, F u a d Paşa: «H ay ray masraflarından kısmtı yapmıştır. B u gü­
hay efendim... Onları da alırız. Allah gös- zel bir örnek olmuş ve bütün Nezaret büt­
tremesin devlete bir fenalık gelip de E fen ­ çelerinde aynı şekilde kısıntı ve tasarruf te­
dimiz K o n y a ’ya doğru giderken bizler dahi min edilmiştir. Bütün bunlar sonunda büt­
rikâbınıza düşüp gidecek olduğumuz zam an çenin gider fazlası ortadan kalktığı gibi, ge­
Sultan Efendiler b u taslarla ayrılık çeşme­ lir lehine kırk üç bin keselik bir fark hasıl
sinden su m u içecekler? Efendimiz, saltana­ olmuştur.
tın vârisisiniz. Lâkin, borçlu bir devleti m i­ F u a d Paşa ise, malî ıslahatı tamamladık­
ras aldınız!» diyerek d u ru m u en acı ve en tan sonra bütçe usulünü kesin şekilde kur­
açık şekilde izah etti (Cevdet Paşa; M aru„ muş, Divan-ı M uhasebat (Sayıştay) ı ihdas
zat). ederek bütün devlet sarfiyatını kanunî bir
F u a d Paşanın aldığı bu tedbirler saye­ kontrol altına almıştı. B u n d a n sonra harca­
sinde devlet yeniden dış kredi imkânlarını nacak her metelik için hesap verilecek, usul­
elde edebilmişti. A nc a k, kâğıt paranın tama­ süz harcamalar yapanlar bunu ödemekle m ü ­
m e n kaldırılması, gayri m untazam borçların kellef bulunacaklardı.
kökünden tasfiyesi ve gider bütçesinin ıslahı
için en az yarım milyon frank lâzımdı. L â ­
Fuad Paşanın istifası
kin b u kadar para bulm ak m ü m k ü n değildi.
Nihayet, Osmanlı Bankasının tavassutiyle
Lo nd ra’da iki yüz bin franklık bir istikraz F u a d Paşa, devletin malî işlerini tam yo­
luna koym uş bulunduğu sırada, ordu ve do­
aktedildi. B u n u n şartları ise, um ulduğu kadar
müsait olmadı. Faiz % 6, amortisman % 2 nanmayı kuvvetlendirmek düşüncesinden bir
türlü vazgeçemeyen ve b u hususta son de­
idi. İhraç fiyatı ise, % 68 olarak kabul edil­
rece aceleci olan Abdülâziz, askerî masraf­
mişti. Böylece devlet hâzinesi 8.8 milyon
lar için büyük paralar istedi. F u a d Paşa, b u ­
Osmanlı altını tutarında yeni bir borcun al­
tına girmiş oluyordu. Ele geçen miktar ise, n u kabul etmedi. Padişahın yakınında bulu­
5.984.000 Osmanlı altınıydı. B u borca tütün, n an bazı düşmanları b u n u fırsat bilerek Ab-
tuz, dam ga ve temettü resim ve vergileri dülâziz’i onun aleyhinde tahrik ettiler ve
karşılık gösterilmişti. Bununla, kâğıt paranın arzettiği bazı meselelerin cevapsız kalması­
yüzde kırkı altın olarak ödenebilecekti. Y ü z ­ na sebep oldular. F u a d Paşa, b u d urum da
de altmışı için ise esham-ı cedide (konsülid) Sadarette kalmayı lüzumsuz buluyordu. H a ­
verildi. Faizi % 5 olan b u tahviller, A vrup a riciye Nazırı Âli, Serasker M ütercim Büştü
borsalarmda tutunmuş ve rağbet kazanmış ve Meclis-i Vâlâ Reisi Yusuf K â m il Paşalar­
olduğu için halk elindeki kâğıt parayı b u la görüşüp hep birden istifaya karar verdi­
ler. H ü k ü m d ar, istifalarının sebebini sorar­
şartlarla seve seve değiştiriyordu. B u işe, 13
tem m uz 1862 tarihinde başlandı. 1 2 eylül sa, tutulan yolun çıkar bir yol olmadığını
1862 tarihine kadar deva m etti (Zıya K a r a ­ ve b u durum a göre m es’uliyeti üzerlerine
mürsel; Osmanlı malî tarihi hakkında tet­ alamayacaklarını söylemeğe karar vermiş­
kikler). B u muamele, Ayasofya camiinin ar­ lerdi. Lâkin, M ütercim Rüştü Paşanın, K a p ­
kasında Darülfünun binası olarak inşa edilen tan Paşaya da danışmak bahanesiyle yan
çizmek niyetinde bulunduğunu hissettikleri
binada yapıldığı için «Darülfünun Kaidesi»
için bundan vazgeçtiler. Ertesi günü Seras­
diye anılmıştır. Böylece piyasadaki bütün
kerle, Derya Kaptanı M e h m e d Ali Paşa
kâğıt para çekilip imha edilmiş oldu.
azlolundular. Sonra K âm il Paşada da bir te­
Kâğıt paranın b u suretle ilgasını tenkid reddüt hasıl oldu. F u a d ve  li Paşalar yal­
edenler olmuştur. Çün kü, o sırada kaimenin nız kalmışlardı. F u a d Paşa, 2 ocak 1863 ta­
değeri yarı yarıya düşmüş olduğu için yüzde rihinde mufassal m ucib ■sebepli istifaname­
kırk yerine yarısı değerinde altın verilse, sini M a b ey n e takdim etti. A k ş a m d a n sonra
kalan kısmı için esham-ı cedide vermeğe, M abeyinci H a şan Efendi _ gönderilip istifası­
borcu borçla karşılamağa lüzum kalm adan nın sebebi sorulunca: «İstifanamede arzet-
kâğıt paranın ortadan kalkması m ü m k ü n d ü tiğim gibi, işin ilerisi ağırdır. Başvurulacak
(M a h m u d Celâleddin Paşa; M ir ’ât-ı Hakikat, b ü y ü k tedbirler,. Padişahın tam itimadına
S: 24). Böyle yapılmaması hâzineyi zarara bağlıdır. B e n ise bir müddettenberi b u n u n
ve ağır bir külfete sokmuş, bir kaç yıl sonra ortadan kalktığını görüyorum. Çaresiz istifa
eshâm-ı cedide faizlerini ödem ek bir mesele ettim» dedi. Açılışı sonradan 27 şubat 1863
haline gelmiştir. te yapılan Sergi-i Umumî-i Osm an î adlı ve

3122
milletierarasi ilk İstanbul ¿ergisinin hazir- Padişahın gezisi, Mısır valisinin
lanması ile V a rn a ve -Rusçuk demiryollarının
inşasına başlanması F u a d Paşanın bu sada­ İstanbul’a gelmesi
reti zamanına rastlar.
Abdülâziz, bilhassa donanm aya ehem m i­
yet vermekte devam ediyordu. F uad Paşanın
Padişahın vehimlenmesi, Yusuf istifasından evvel İzmit’te inşası sona eren
Kâmil Paşanın Sadareti Rehber-i Nusret adlı savaş gemisinin denize

İstifa üzerine m ü h ü r F u a d Paşadan alın­


dı. Ertesi günü Abdülâziz, Şeyhülislâm Sa-
deddin Efendiyi çağırtarak ona d u ru m u aç­
tı. Rivayete göre daha evvel Sadaret m a k a ­
mını yıllardanberi Beylerbeyindeki yalısın­
da her şeyden uzak ‘halde yaşayan D a m a d
Said Paşaya teklif etmiş, lâkin b u zat, affmı
rica etmişti. Ö fke içinde bulunan Padişah,
b u sırada huzurundaki Maliye Nazırı Nevres
Paşaya: «Ben b u işi sizinle de idare ederim»
demiş, o d a kendisini sadrıâzam oldu sa­
narak ayak öpüp hattâ ertesi günü Sadeddin
Efendi ile birlikte saraya geldiği zam an üni-
\ formasını ve nişanlarını da birlikte getir­
mişti. Diğer bir rivayete göre de Nevres P a ­
şa, Hüküm darın teklifini, b u işi başaramıya- İstanbul’da S u l t a n a h m e d ’de açılan
cağını ileri sürerek reddetmişti. Abdülâziz Sergi-i Um um î- i O s m a n î
ise onu Sadrıâzam yapmağı aklına ko ydu­
ğundan meseleyi Sadeddin Efendiye danış­ indirilmesi töreninde bulunm ak için bizzat
mış, lâkin Şeyhülislâmın Nevres Paşanın oraya kadar gitmişti. Padişah İngiltere’ye de
tecrübesizliğinden _ bahsetmesi üzerine b u n ­ zırhlı gemiler sipariş etmiş bulunuyordu.
dan vazgeçmişti (İbnül’emin M a h m u d K e m a l M e h m e d Ali Paşanın derya kaptanlığından
İnal; Son Sadrıâzamlar, S: 169). uzaklaştırılmasından sonra yerine önce «T er.
sane-i Âm ire Nazırı, ü nvan ve «muvakka-
Abdülâziz b u n u n üzerine Sadaret için
kimi tavsiye ettiğini Sadeddin Efendiye so­
runca, M u s a Safveti Paşayı ileri sürdü. H a l­
buki bu zatı h ü k ü m d a r hiç sevmezdi, canı
sıkıldı. Sonra Âli Paşa ha k k m d a k i düşünce­
sini sordu. Sadeddin Efendi: _« O da istifa ede­
cekmiş» dedi. Abdülâziz: «Öyle bir şey gel­
medi» karşılığını verince Şeyhülislâmın:
«İhtimal ki gelmiş veya gelmek üzeredir» de­
mesi üzerine Padişah sordurunca hakikaten
Hariciye Nazır m m da istifanamesinin M a ­
beyne takdim edilmiş olduğunu öğrendi.

Abdülâziz, üstüste gelen b u istifalardan


evhamlandığından tevcihatı bir gün geri bı­
raktı. B u yüzden Sadaret m a kam ı o gün de
boş kaldı. Ertesi gün ise, Âli Paşanın istifası
reddolunarak Sadaret m akam ına Meclis-i
Vâlâ Reisi Y u suf K â m il Paşa ve o nun y e­
rine de F u a d Paşa tayin edildiler (5 ocak
1863).

F uad Paşayı Abdülâziz saraya çağırtmış


ve Meclis-i Vâlâ Reisliğini kabul etmesi h u ­
susunda bizzat ısrarda, bulumrs'uştu. Lâkin
F uad, Âli ve Y u suf K â m il Paşalar arasında
o güne kadar süren kardeşlik derecesindeki
arkadaşlık, b u suretle yerini yavaş yavaş si­
yasî rekabete bırakır oldu (Cevdet Paşa;
Mâruzât). Yusuf K â m ii P aşa

3123
ten» kaydı ile Mecİis-i Bahriye reisi (baş­ Dedikodular üzerine yayınlanan
kanı) İngiliz Mustafa Paşa tayin edilmişti
(2 ocak 1863). İki hafta sonra vazifesine son Hatt-ı hümayun
verilen b u zatın yerine Ateş M e h m e d Paşa
tayin ve zırhlı gemilerin inşasına nezaret et­ Diğer taraftan İstanbul’da F u a d Paşanın
mekle görevlendirildi. (Takvim-i Vekayi; sarayın hüküm et salâhiyetlerine m üdahale­
679). sinden ve bütçe muvazenesini korum ağa ça­
lışmak yüzünden istifa ettiği halk arasında
Mısır valisi Said Paşa, bir hayli gezip
yayılmıştı. B u n d an da, Padişahın b u m u v a ze ­
tozduktan sonra İstanbul’a gelmiş, Padişahın
neye ehem m iyet vermediği mânası çıktığı ve
İzmit seyahatinde yanında bulunuyordu.
buna dair bir çok dedikodular yayıldığı için
Said Paşa Mısır’a dönüşünde Girid ada­
yakınlarının teşvikiyle Abdülâziz b u hususa
sına uğradı ye bir kaç gün de burada
dair h em en bir Hatt-ı h ü m a y u n neşretti.
kaldı. Vali İsmail Paşa ve vilâyet er­
Bunda, şöyle deniyordu:
kânı, hakkında büyük saygı gösterdiler. O
da bun dan mütehassis olarak Vali Paşaya «Hazine muvazenesinin yoluna k o n m a ­
iki bin beş yüz altın ve m em u r ve askerlere sını, yani gelir ve giderin birbirini karşıla­
dağıtılmak üzere dolgunca bir miktar hedi­ masını mutlaka istediğimden b una açık bir
yede bulundu. İsmail Paşa, bunları sahiple­ delil olmak, üzere ihtiyat için ayda ayrılan
rine verdiği halde, hediyelere dair olan ni­ beş bin kesenin b u şubat (1863) ayının b a ­
za m a aykırı bulunduğu için kendisine veri­ şından itibaren terkolunması ve Sultanlar
len parayı almak istemedi. Said Paşanın ıs­ maaşlarının da ilişik pusulalar gereğince in­
rarı üzerine nihayet d urum u Hün kâra arz dirilmesi irademiz iktizasından • olduğu için
ve onuh' müsaadesi üzerine kabul etti. A z asla hatır ve gönüle bakılmadan İstanbul’da
sonra da Said Paşanın vefatı haberi gelince ve taşralarda mevcut lüzumsuz m em uriyet­
de yerine İsmail Paşa vezaret rütbesiyle lerin kaldırılması, sahibi m uhtaç olmadığı
Mısır valiliğine tayin edildi. halde tahsis olunmuş yüksek maaşların ve
kâğıt paranın (bu sırada kaldırılmaktaydı)
Yu suf K â m il Paşa, Sadaret makamına
ilgası ve daire masraflarının indirilmesi ve
geçtikten sonra devletin bütün kanun ve ni­
b una karşılık lüzumlu ve tabiî bulunan tah­
zamlarını içine alan Düstur’un neşrine baş­
sisatın icabeden dereceye çıkarılması ile
landı. devletimizin istidatlı olduğu ilerleme sebep­
lerinin elde edilmesi ve hazine muvazenesi­
nin düzeltilmesi..., matlûbum uzdur».
B u sırada Anadolu ve Rum eli’nin birçok
yerlerinde İdarî âmirler aleyhine . şikâyet­
ler yağdığı için «memleket ahalisinin ahva­
lini tahkik» maksadiyle çeşitli bölgelere m ü ­
fettiş heyetleri gönderildi.

Y un an kırlarının değişmesi

Paris ' aııdlaşması, Yunanistan’ı yanlış yo­


la sevkeden hizipçileri affetti. Lâkin, Y u n a n ­
lılar onları affetmediler ve başları olan Kral
O t o n a karşı cephe aldılar; Islahat fermanı
ve b u n u n tatbikatı onları büsbütün kızdırdı.
Ç ü n kü : eşit haklara kavuşan Osmanlı Hıris„
tiyan ve M üslüm an tebaasının barışmasını
millî gayeleri için zararlı görüyorlardı. Bul-
garis (Boulgaris). Kanaris (Canaris) gibi po­
litikacıların kral aleyhine açtıkları k a m p a n ­
yaya bütün halk katıldı. Halbuki aslında faz­
la dirayet ve enerji sahibi olmamakla bera­
ber, K ral Oton Y u n a n emellerine karşı k a ­
yıtsız değildi.
Diğer taraftan .İngiltere daha 1854 yılın-
danberi onun mensup bulunduğu Bavyera
hanedanım Yunanistan’dan uzaklaştırmağa
karar vermişti. Y u n a n tahtını, İtalya Kralı
Viktor E m an u el’in kardeşi C enova D ü k a s m a
(Du c de G êne) teklif edilmiş, lâkin K a v u r
Ateş M eh m ed Paşa (Cavour) buna razı olmamıştı. K ra l Oton

3124
ise, mevkiini sonuna kadar m uhafaza etme­ yurdiçi gezintilerinden halk arasında doğan
ğe karar vermiş bulunuyordu. N e İngiltere- iyi tesirleri anlatmış ve nihayet onu b u se­
n i n .aleyhtarlığına ve hattâ ne de Yunanlıla­ yahatin faydasına inandırmıştı. Abdülâziz,
rın hakaret derecesine varan istiskallerine daha evvel yalnız Bursa’ya kadar gidip ec-
ve isyanlarına aldırış ettiği yoktu. Halkın dad mezarlarını ziyaret etmiş ve İzmit’te de­
genel ayaklanışmı bastırmak için İtalya’dan nize gem i indirilmesinde hazır bulunmuştu.
bir ordu getirmeğe karar verdi. B u n u n için B u onun ilk b ü yü k yolculuğu olacaktı. 15
Garibaldi ile görüşmelere başladı (1861). mart 1863 tarihinde Meclis-i Vâlâ Riyase­
Vıktor Em anuel, buna razı oldu. T a m iş ol­ tinden Seraskerliğe tayin edilmiş bulunan
m a k üzere iken taşradaki ordu birlikleri F u a d Paşa da Abdülâziz’i b u seyahate teş­
baş kaldırdı. Kral, vilâyetleri dolaşıp ken ­ vik edenler arasında bulunuyor ve bundan
disine taraftar bularak bunların başına geç­ b ü yü k faydalar um uyordu.
m e k suretiyle d urum a hâkim olm ak için
3 nisan 1863 günü C u m a Selâmlığını m ü ­
Atina’yı terketti. Halbuki artık iş işten geç­
teakip, H ü n k â r Dolm abahçe sarayında topla­
miş bulunuyordu. Taraftarı olduğu Rusya
nan Vükelâ ve Devlet ricaline ayrı ayrı ilti­
bile onu tutmuyor, Birinci Nikola’nın toru­
fatlarda bulundu. Sonra Veliahd M urad, Şeh­
nu Löyhtenberg (Leuchtenberg) Dükasm ı
zade A bdü lh am id ve Reşad Efendilerle devlet
Yunanistan tahtına geçirmek istiyordu. Kral
erkânından Serasker F uad, D e r y a Kaptanı
Oton, Atina’dan ayrıldıktan sonra bir kısım
Ateş M e h m e d Paşalar, bir kısım saray m e n ­
vilâyetler halkının kendisine taraftar bulun­
supları, hocası Akşehirli H a şan F eh m i Efendi
duğu ve bunların başkent üzerine hücum
yanında bulunduğu halde Feyz-i C ihad va­
edecekleri haberi yayıldı. Ahali derhal ayak­
puruna binip yola çıktı. Diğer devlet a da m ­
landı. Muhafız askerleriyle vukubulan hafif
ları ve İstanbul halkının bir kısmı tarafın­
bir' çarpışmadan sonra askerlerin silâhlarını dan vapur ve .kayıklarla M arm a ra Denizinin
terketmesi üzerine ahali sarayı yağmaladı.
Meclis üyelerinden Bulgaris, Bahriye Bakanı
Kanaris ve eski bakanlardan Rufos (Roupho)
d^n m ürekkep geçici bir hüküm et kuruldu.
B u hüküm et Millet Meclisini topladı. Meclis,
Kral Oton ile zevcesinin ve hanedanı üye­
lerinin Y u n a n milleti üzerinde olan h ü k ü m ­
ranlık haklarının sukut ettiğini ilân etti.
(Şarl Senyöbüs; Tarih-i Siyasî, C : 2, S: 451).
Kral. Atina’ya dönerken olayı duydu. Pire
iskelesine çıkmak istemiyerek içinde bulun­
duğu Emili adlı Y u n a n gemisini de terkedip
bir İngiliz savaş gemisine geçti ve Avrupa-
ya doğru yola çıktı. Böylelikle mücadeleyi
terketmiş oluyordu.
Yunan kralı O to n
İngilizler, Rusların nam zedinden kurtul­
m a k için Dan im arka Kralının oğlu Prens
Jorj (Yorgi) u teklif ettiler. A yn ı zam anda
onun krallığı kabul edilirse, 1815 yılından-
•beri kendi idarelerinde bulunan Y ed i Adayı
da Yunanistan’a terkedeceklerini bildirdiler.
Prens Jorj, 30 mart 1863 tarihinde Y u n a n
Kralı ilân olundu.

Padişahın Mısır seyahati

B u 1863 yılının e n m ü h im iç olayların­


dan birisi de, şüphesiz ki Abdülâziz’in Mısır
seyahatidir.
Osmanlı Hüküm darını b u yolculuğa teş­
vik eden, Kavalalı M e h m e d Ali Paşanın da­
madı bulunan Sadrıâzam Y u suf K âm il Paşa­
dır. B u suretle M e h m e d Ali Paşa zamanından-
beri âdeta ayrı bir hüküm et halini almağa
başlayan b u eyâleti devlete daha kuvvetle
bağlamak ve Mısırlıları Osmanlı Hüküm d arı­
na ısındırmak istiyordu. Abdülâziz’e b u cihet­
leri uzun uzun izah etmiş, Abdülm ecid’in S on rak i Yunan kral? Yorgİ

3125
ortalarına kadar teşyi olundu. Padişahlar İstanbul’a dönüş ve Fuad Paşanın
İstanbul’dan ayrıldıkları za m a n bir K a y m a ­
k a m bırakmaları eskidenberi âdet olduğu Sadareti
için b u vazife Sadrıâzam Y u su f K â m il Paşa­
ya verildi. Abdülâziz’in İstanbul’a dönüşü şerefine
Abdülâziz, İskenderiye’de Mısır Valisi tertiplenen don anm a ve şenlikler üç gün
İsmail Paşa tarafından p ek parlak şekilde sürmüştür.
karşılanmış, Mısır halkı kendisine görülme­ İkinci gün Serasker kapısmda şerefine
miş tezahüratta bulunmuştu. Abdülâziz k a ­ verilen akşam ziyafetinden sonra Padişah
raya çıktıktan sonra binmesi için mükellef atla çarşı içinde dolaşmış, Hasırcılar ve As-
bir at hazırlanmıştı. Ayrıca, İsmail Paşa ile maaltı kısımlarını temaşa etmiştir. Çarşı
F u a d Paşa için de birer at getirilmişti; F u a d içinden geçerken atının ayakları altına çarşı­
Paşa, b u ata binmeyi reddederek Abdülâ- lılar k u m yerine pul serpmişler, bazı sokak­
ziz’in rikâbmda yaya yürüm eyi tercih etmek lara da kıymetli kumaşlar sermişlerdir.
suretiyle Mısır valisi İsmail Paşayı da, b ü ­ Üçüncü gü nü n akşamı T aksim kışlasın­
tün Mısır halkının gözü önünde Padişahın daki ziyafetten sonra da Beyoğlu semtini gez­
atının yanında yaya y ürüm ek mecburiyetinde miştir.
bırakmak suretiyle Mısır Valisinin hakikî Ü ç gün üç gece süren d on anm a ve şen­
mevkiini ortaya koym uş oldu. B u , cidden liklerde halk sabahlara kadar gezmiş, eğlen­
akıllıca bir jestti. miş, saz âlemleri yapılmış, m eydanlarda as­
Mısır’d a kaldığı müddetçe İsmail Paşa, kerî mızıkalar konserler vermişler ve so­
Abdülâziz’i ağırlayıp gözüne girmek için kaklarda gösteriler yapmışlardır.
elinden geleni yapmış, m uhteşem ziyafetler Payitahta girişinde karşılanışı hususunda
ve türlü eğlencelerle dolu bir program tat­ memnuniyetsizliğini belirtmiş olan Padişah,
bik etmiştir. F u a d Paşanın biraz da göze girm ek için ter­
Abdülâziz, Mısır seyahatinden pek m e m ­ tiplediği ve üç gün deva m eden şenlikler so­
n u n döndü. Bilhassa halkın h a kkm da ki teza­ nunda fikrini değiştirmiş, İstanbul halkının
hüratından çok mütehassis kalmıştı. A v d e ­ ha kkm da k i samimî sevgi gösterisine b u şehir
tinde İzmir’e uğrayan Padişah burada da halkından askerlik mükellefiyetini kaldır­
coşkunca karşılandı; hattâ tatlısu frenkleri m a k suretiyle m ukabele etmiştir. Böylelikle
V ive le Sultan (Yaşasın Sultan) âvazeleriyle İstanbul, Tanzimatın tatbiki ile kaybettiği
yere diz çöküp kendisini selâmladılar. B u imtiyazlı d u r u m u n u tekrar elde etmiştir
hareketler Padişahın kibir ve gururunu son (Cevdet Paşa; Mâruzât).
haddine vardırmıştı. Abdülâziz’in Mısır’dan İstanbul’a dönü­
İstanbul şehri, çarşı ve bilhassa pirinç- şü münasebetiyle gece çarşı ve bedesten
çilerle hasırcı esnafının mağazalarını gelin- açılarak her tarafta sabahlara kadar şenlik­
evi gibi süslemeleri, avizelerle donatmaları; ler yapılırken halkın, H ü k ü m d a r a b ü y ü k m u ­
bütün ev, dükkân ve hanların defne dalları, habbeti d evam ediyordu. Bütü n İstanbul
fener ve kandillerle donanması bakımından ahalisi nam ına on b in ' kırk yedi imzalı bir
Mısır ve İzmir’den kat kat üstün olduğu hal­ dilekçe, kendisi Kâğıthane Kasrında bulun­
de halk bağırıp çağırarak hissiyatını belli et­ duğu sırada takdim edilerek bütün halka
m eğe alışık olmadığından, Padişah «oralarda bir yadigâr olm ak üzere resminin neşri is­
gördüğümüz âsar-ı m eyi ve muhabbeti İs­ tendi. Abdülâziz, bir Hatt-ı H ü m a y u n la b u ­
tanbul’da görmedik» diyerek üzüntüsünü na müsaade etti.
belli etti. Mısır seyahati sırasında F u a d Paşa, P a ­
dişaha çok yakınlık peyda ede­
rek gözüne girmişti. İstanbul
donanması b u n u büsbütün tak­
viye etti. Abdülâziz, onu n dira­
yet ve zarafetine hayran olmuş­
tu. Nitekim, İstanbul’a dönüşle­
rinden kısa bir za m an sonra, 1
haziran 1863 tarihinde azledilen
Sadrıâzam Y u s u f K â m il Paşanın
yerine, Seraskerliğe ilâveten
Sadareti de tevcih etti. Yirm i
iki gün evvel de kendisine ilk
defa olarak kullanılan «Yâver-i
E k rem » unvanı verilmiş bulu­
nuyordu. Böylece, devletin üç
Sultan A b d ü lâ z iz ’m Mısır seyahatinde Iskender-ye m ü h im pâyesini nefsinde topla­
lim an ın da karşılanışı mış, istikbalin en yüksek derece-

3126
sine ulaşmıştı. Sadrıâzam olduğu için m a k a ­ Nitekim bizzat M idhat Paşa T u n a %vilâyetin­
mına yaverlik kordoniyle gelmesini ise Âli deki tatbikatta bir çok engellerle mücadele
Paşa: «Sadaret m akam ının haysiyetini ihlâl zorunda kalmıştı. Bilhassa Şeyhülislâm Sa­
ediyor» diyerek tenkid etmiştir. dettin Efendi’nin yetiştirmelerinden olup bu
sırada Rusçuk Nâibi bulunan Sürurî E fen ­
di, Vilâyet M ektupçusu Senih Efendi, Adli­
Pizren eyâleti -Midhat Paşanın
ye Müfettişi Nazif Efendi ile Çerkeş m u h a ­
faaliyeti ve alınan kararlar cirlerini iskâna m e m u r edilmiş bulunan ve
icraatında k a nu n ve nizam tanımayan, ge­
Pizren’de v u kua gelmiş olan karışıklık­ rektiğinde hapishaneleri basıp zorla adam
lar, Niş Valisi M idhat Paşanın akıllıca ic­
raatı ile bertaraf edilmiş, güven ve âsâyiş
fazlasıyle kurulmuştu. Niş eyâleti ise, üç yıl
içinde her alanda p ek çok kalkınmış, her­
kesin takdirle karşıladığı bir düzen içinde
ilerlemiş ve eskisi gibi ne Sırbistan tarafın­
dan ve ne de yabancı devletlerce vaki olan
şikâyetler kalmıştı. Lâkin, Vidin ve Silistre
vilâyetlerinin idareleri pek yolunda olmadı­
ğından ve bilhassa Balkan dağları tarafın­
daki Bulgarların -zulüm ve haksızlıklara u ğ ­
radıklarına dair Rusların A v r u p a ’y a ulaş­
tırmağa çalıştıkları şikâyetler artmış bulu­
nuyordu. Â li ve F u a d Paşalar bir m üddet,
tenberi vilâyetler idaresinin yeniden ıslahı­
n a ve düzenlenmesine karar vermiş bulunu­
yorlardı. M idhat Paşanın tatbik ettiği idare
usulünün faydaları m ey dan a çıkınca, b u işi
ı l | j| r
ele almağa karar verip meseleyi birlikte
görüşmek üzere, kendisini İstanbul’a dâvet ÎVIidhat P asa
ettiler (1864). M idhat Paşa acele olarak gel­ Tuna valisi iken
di. Yapılan görüşmelerden sonra şu karar­
lara varıldı:
alan Nusret Paşa ona karşı gelmişlerdi. M it­
a — Vidin, Silistre ve Niş vilâyetleri hat Paşa, bütün b u zevatı vilâyetten atarak
birleştirilip bir «T u n a Vilâyeti »kurulacak, icraatına devam a m uvaffak olmuştur ( B u n ­
b — Bunun için hususî bir nizam nam e lar arasında bulunan ve b u y üzden ona kar­
hazırlanacak, şı sönmez bir kin bağlayan Sürurî Efendi,
c — B u nizam nam enin tatbikinde görü­ sonraları M idhat Paşa Abdülaziz’i öldürme­
len eksiklikler giderildikten sonra öbür vi­ ğe iştirâkle suçlandırıldığı za m an o n u yar­
lâyetlere de teşmil edilecek, gılayacak m a h kem e reisliğine tâyin edilmiş
ve onu idam a m a h k û m ederek çirkin kinini
ç — Tuna vilâyeti Valiliğine Midhat
tatmine m uvaffak olmuştur).
Paşa tayin olunacaktı.
M idhat Paşa tatbikata şöyle başladı: E v ­
Bu müzakereler sonunda hazırlanan
velâ, köylerde ihtiyar heyetleri kurdurdu.
mazbata, Vekiller Meclisi tarafından tasdik
Bunlar, köy halkı tarafından seçiliyorlardı.
olunduktan sonra iradesi alındı.
A ynı usulle nahiye meclisleri kuruluyordu.
Vilâyetler idaresi için düşünülen usul, Kazalarda İdarî ve adlî işler için ayrı m ec­
evvelâ Batıda olduğu gibi sabit mülkî taksi­ lisler teşekkül ediyor, bunlar d a sancaklar­
matın kurulmasıydı. Vilâyetler; belli san­ daki benzeri meclisler vasıtasıyle vilâyet
cak, kaza ve nahiyelere ayrılacaklardı. meclislerine bağlı bulunuyorlardı. Vilâyette,
Bunların herbirinin seçimle gelmiş bir ida­ validen başka vali muavinliği, m erkez san­
re meclisi ve birer m ahkem esi bulunacaktı. cağı mutasarrıflığı, yabancı işleri ve nafıa
Böylece, mahallî idarelerde olsun halkın is­ işleri müdürlükleri ihdas edilerek ehilleri
tek ve ihtiyaçları, doğrudan doğruya onlar tayin olundu. Bütün vilâyet içinde evvelce
tarafından tesbit edilecek ve yerine getiril­ Niş’de yapıldığı gibi h e m e n m untazam şose­
mesine yine onlar vasıtasıyle çalışılacaktı. ler inşasına başlandı. Ticarî faaliyet derhal
B u devirde yetişmiş devlet ricali arasında emniyet altına alındı. Âsayişi gerektiren bü­
parlanıanter usulün taraftarı bulunan M it­ tün tedbirlere başvuruldu. M idhat Paşa, bu
hat Paşa, böylece halkı b u sisteme yavaş arada bir nevi banka olan «Menafi* Sandığı»
yavaş alıştırma gayesini güdüyordu. Oysa m , «T u n a Ticaret Vapurları» Şirketini, «A ra ­
b u ; güç ve alışılmamış, eskiye taraftar b u ­ ba ile Nakliyat» Şirketini, teknik tedrisatın
lunanları şiddetle tedirgin eden bir usuldü. başlangıcı olarak Islahhaneyi kyrçiu, F<ab?>

3127
kalar, hastahaneler, hapishane binaları, hü­ teğine mukavemet edemeyerek nihayet Et.
kümet daireleri inşa ettirdi. O n u n üç buçuk lak ve Boğdan’m millî meclislerini birleştir­
yıl süren valiliği sırasında Tuna Vilâyeti de» di. B u n u n için de, en uygun zamanı seçmiş
nilen bölge hakikaten görülmemiş şekilde bulunuyordu, Paris andlaşmasını imzalamış
kalkındı. Ahali rahata, âsâyişe ve refaha ka ­ bulunan devletler arasında eski birlik ve
vuştu. Üstelik b u bölgede hazine geliri — hiç bilhassa Rusya’ya ve Rus emperyalizmi teh­
bir yeni vergi konmadığı halde— • yüzde elli likesine karşı beraberlik kalmamıştı. Fran ­
nisbetinde arttı. Böyle ce «Tensikat-ı Cedi- sa. Osmanlı Devletinin hükümranlığından
de-i Mülkiye» adı altında neşredilen ka n u ­ çıktıktan sonra b u bölgenin hangi devletin
n un ilk tatbikatı pek parlak olmuştu. B u nüfuzu altına gireceğini ve bunun m uhte­
düzen aleyhine şiddetli bir kam panya açmış m el sonuçlarını hiç düşünmeden Eflâk ve
ve ellerinden gelen her vasıta ile köstek­ Boğdanlıları birleşmeğe ve bağımsızlıklarını
lemeğe çalışmış olan Sadettin Efendi ve elde etmeğe teşvik etmekteydi. İngiltere, A v ­
taraftarları, netice karşısında büyük bir hi­ rupa devletleriyle gittikçe ilgisini keserek bir
cap ve hezimete uğramışlardır. nevi inziva politikası takibine başlamıştı.
Avusturya ise, küçük milletlerin ve bağlı
prensliklerin istiklâllerine prensip olarak
Boğdan ve Eflak (Memleketeyn) m taraftar olmamakla beraber, şimdilik Prus­
yeni istekleri, İstanbul protokolü ya tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu için
bu mesele ile uğraşamazdı. Ç ü n kü b u genç
Millî Meclisleri ayrı ayrı olan Eflak ve devlet, Cerm en milletlerinin liderliğini onun
Boğdan’m ikisi de Prensliğe Alesksandr Jan elinden alma dâvasmdaydı. Bütün bunlardan
K u za (Alexandre Jean Couza) yı seçmişler­ dolayı, toprak bütünlüğü hakkında verilmiş
di. Babıâli de sonunda bunu kabule mecbur teminata ve A vrup a devletleri genel hakla­
kalarak K u z a ’ya, Eflâk ve Boğdan V o yv o ­ rından istifade imkânlarını kazanmış olma­
dalığına tayinini bildiren ayrı ayrı iki fer­ sına rağmen böyle bir meselede hiçbir dev­
m an göndermişti. Eflak ve Boğdan, böylece letin Osmanlı İmparatorluğu tarafını tutma­
Rom anya Birliğine ve millî istiklâle doğru sına imkân yoktu. B u hareketi cebren dur­
m ü h im bir adım atmış olmakla beraber, bu durmağa kalkışsa. Rusya ile Fransa'yı ve'
memleketlerde heyecan yatışmamış bulunu­ hattâ diğer bazı A vrup a devletlerini karşı­
yordu. U m u m î efkâr, kaynaşma halindeydi. sında bulacağı da muhakkaktı. Bütün bu se­
B un u n sebebi, halkın R o m a ny a Birliğinin
bepler, Babıâli’yi K u z a ’nın yaptığı b u oldu -
fiilen tahakkuku için pek acele etmesiydi.
bitti yi kabul zorunda bıraktı. Ancak, iki
Halbuki Osmanlı Devleti, K u z a ’yı M em le­
Beyliğin Millî Meclislerinin birleşmesini bu
keteyn Prensi değil, Eflak ve Boğdan’m, ay­
rı ayrı voyvodası olarak tanıyor, Eflâk m e ­ zatın Prensliği müddeti için kabul etti. K e n ­
selelerinde Eflak Beyi, ve Boğdan meselele­ disinden sonra. Eflâk ve Boğdanlılar ayrı
rinde Boğdan Beyi kabul ediyor, kendisine Beyler seçtikleri takdirde esasen eski d u ­
o şekilde hitapta bulunuyordu. rum avdet ediyor, yine aynı Beyi seçerlerse,
Bütün RomanyalIların Birinci Aleksandr meclisler ayrı kalıyordu. Y a n i Babıâli, fiilî
diye andıkları Prens K uza, halkın genel is­ durum u kabul etmiş, lâkin bunun hukukî
bir durum haline gelmesine ya­
naşmamıştı.

Osmanlı devletinin bu mü-r,


samahası ve meseleyi barışçı
bir zihniyetle halli, R o m a ny a ­
lIları um ulduğunun aksine yine
tatmin etmemiş ve yatıştırma­
mış bulunuyordu. Onlar, Prens
K uza devrine inhisar edecek
olan bu fiilî durum u, daimî ve
millî bir hak şeklinde elde et­
m e k istiyorlardı. Eflak ve Boğ-
danlılar, kendilerinin ayrı mil­
letler değil, tek bir millet, R u ­
m en milleti olarak kabul edil­
melerinde ısrar etmekteydiler.
B un d an vazgeçmelerine artık
imkân yoktu. Babıâli, eski usul­
de direnmenin genel bir ayak­
lanmaya kadar varacağını anla­
Mîdhat Paşa Turta valisi iken vilâyet erkânıyle beraber dı, O zaman, daha ağır şartlarla

3128
ve belki Memleketeyn bağımsızlığının bile Patrikhanenin tarafını tutmuştu. 1858 de
kabulü mecburiyeti ortaya çıkabilirdi. N iha ­ toplanan bir konferans, Patrikhane ile M e m ­
yet, bir adım daha geri çekilmeğe karar ver­ leketeyn Beyinin dostça anlaşmalarına ka­
di. Lâkin, hasıl olan yeni durum da olsun is­ rar vermişti. Bir müddet sonra meselenin
tikrarın milletlerarası bir garantiye bağlan­ Babıâli ile b ü y ü k devletlerin müşterek ola­
masını temin için meseleyi bir konferansla rak tayin edecekleri bir hakeme havalesine
halli daha uygun buldu. B u n u n üzerine Fran ­ karar verilmiş, lâkin b u iş yürümemişti.
sa, İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya ve Prens K u z a 1863 yılında manastırlara
İtalya delegelerinin de katılmasıyle İstanbul- ait mal ve mülklerin haczedilip gelirlerinin
da bir konferans toplandı. Müzakereler so­ irad kaydedilmesi emrini verdi. Patrikhane
nunda yirmi maddelik bir protokol imza­ b u muameleyi bir gasb olarak ilân etti. Rus­
landı (28 haziran 1864). B u protokolün esas-, ya, patrikhaneyi _ desteklemekte devam edi­
la n şunlardı: yordu. Nihayet İngiltere ve Avusturya da
a — Birleşik Eflak ve Boğdan Beyliği, onun tarafını tuttular. Onların tazyikiyle
Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altında kala­ Babıâli, Prens K u z a ’y a haczi derhal kaldır­
caktır. masını, aksi halde askerî müdahalede bulu­
b — Osmanlı Devletinin imzalamış ol­ nacağını- bildirdi. Fransa buna şiddetle iti­
duğu andlaşmalar. Memleketeyn için de yü­ razda bulundu. Böylece, Rus entrikaları ne­
rürlü olacaktır. ticesiz kaldı. Fener Patrikhanesi' ise, bu m e ­
selenin Osmanlı Devletinin tavassutu olma­
c — Eflak ve Boğdan bir Prens, bir
dan kendisiyle Prens arasında hallini m en ­
Millî Meclis ve bir Senato tarafından idare
edilecektir. faatlerine daha uygun buluyordu.

Protokol, b u üç prensibi vazettikten Bütün bu teşebbüsler neticesinde 12 E y ­


m aada Meclislerin görev ve yetkilerini, se­ lül 1863 tarihinde Prens Kuza, nihaî kararı­
çiliş ve teşekkül usullerini bütün teferruatiy- nı açıkladı. B u n u n esasları şunlardı:
le anlatıyordu. a — Bir defaya mahsus olmak üzere
Böylece resmen birleşmiş olan Eflak ve seksen dört milyon kuruş verecekti.
Boğdan ülkelerinin Beyi Prens Kuza, m e m ­ b — B u para, mukaddes yerlerdeki m a ­
leket idaresinde daha ziyade çiftçi ve köylü nastırlara ve hayır işlerine harcanacaktı.
tabakasına dayanm a politikasını gütmeğe c — B u ' husus, Osmanlı Devleti ile bü­
başladı. yük devletlerin ve R u m a n y a ’n m müşterek
kefaleti altında bulunacaktı.
Memleketeyndeki iç olaylar, Bafaıâli ç — Manastırlar, her yıl malî m u a m e­
lelerini bildireceklerdi.
ve diğer devletler
d — R u m an y a aynı zamanda Istanbul-
da bir hastane ve her mezhepteki Hıristi-
Memleketine cidden büyük hizmetler­
yanlara mahsus bir mektep kurulması için
de bulunmuş olan bu zat, geniş halk ta­
on milyon kuruş verecekti.
bakaları arasında çok sevilip tutulmasına
rağmen, daha ziyade büyük arazi sahibi B o ­ Sadrıâzam bulunan Âli Paşa, bu esaslar
yarları temsil eden Millî Meclis ile arası dahilinde müzakerelere girişmeyi kabul et­
açıldı. Ç o k ağır şartlar altında ezilen ve se­ tiyse de, R u m papazları şiddetle karşı koy­
falet içinde bunalan köylü ve çiftçi zümre­ dular. B u n u n üzerine R u m an y a Millî M ec ­
sini biraz rahata- kavuşturacak olan tedbir­ lisi 24 eylülde vakıf olsun olmasın bütün
ler, Boyarlar sınıfının menfaatlerine dokun­ manastırların Beyliğin malı olduğunu ilân
duğu için hem en Prense karşı cephe alıyor­ etti. Patrikhanenin fena halde etekleri tu­
lar ve b u tedbirlerin tatbikine engel oluyor­ tuşarak b u kararı iptal ettirmek için teşeb­
lardı. Üstelik Prensle Fener Patrikhanesi- büse geçti. Rusya’ya başvurup Babıâli nez-
arasında manastırlar meselesinden dolayı dinde tavassutta bulunmasını istedi. Osmanlı
evveldenberi bir anlaşmazlık mevcuttu. K u ­ Devleti, Prensin itibarını kırma politikasına
za, yıllık bir gelir karşılığında R u m an y a ’da esasen devam ediyordu. Rusya ile diğer dev­
bulunan- manastırlara ait bütün malların letlerin de b u hususta kendisini destekleye­
Prensliğe terkini istiyordu. Rusya, buna iti­ ceklerine emin olarak K u z a ’ya b u kararın
raz etmişti. Çün kü patrikhaneyi kendi nüfu­ h ü k m ü olmadığını ve manastırların Beyli­
zu ve bütün Ortodoksları Patrikhanenin n ü ­ ğin malı haline gelmesinin kabul edilemiye-
fuzu altında bulundurm ak suretiyle onlar ceğini bildirdi. Fransa yine itiraz etti. B u
üzerinde bilvasıta hâkimiyet iddiasmdaydı. sefer İtalya da ona katıldı. Fransa, Babıâli
R u m an y a ’da Patrikhane nüfuzu azalırsa, ile devletlere, R u m a n y a aleyhindeki hiçbir
kendi nüfuzu da azalırdı. Ayrıca, Patrikha­ zecrî tedbire razı olamıyacağmı bildirdi.
neyi elde tutabilmek için onun haklarını da B u n u n üzerine Âli Paşa ile Fransa ve İngil­
müdafaa zorundaydı. Osmanlı Devleti de o tere Elçileri, Prens K u z a y a tazminatın yüz
sıralarda K u z a ’n m itibarını kırmak için elli milyon kuruşa çıkarılmasını müştereken

3129
teklif ettiler. R u m a n y a b u n u kabul ettiyse Sonunda da R u m a n y a ’yı» millî kiliseyi kur­
de, Patrikhane böyle bir anlaşmayı dinî v a ­ m a k suretiyle, Patrikhanenin ve dolayısıyle
zifelerine aykırı buluyordu. O n u n b u uzlaş­ Rusya’nın nüfuzundan tam am en kurtardı.
m az tavrı M emleketeyn'de büyük bir kırgın­
lık yaratmıştı. Patrikhane, b u ülkeyi tama­
m e n kaybediyordu. 26 mayıs 1864 yılında
K uza’m n istifa«!, Karoi’un seçilmesi ve
.yayınlanan bir kanun, Prense Metropolid ve kendisine verilen ferman
Piskopos tayini salâhiyetini verdi. B u ise ile­
ride, 1865 yılında, R u m an y a' Millî Sinod’un u n Ancak, bütün b u ıslahatın tatbikatı pa­
toplanarak ' Ro m any a kilisesinin İstanbul raya dayanıyordu. Prens b u yüzden vergi­
Patrikhanesinden ayrı ve bağımsız Olduğu­ leri arttırmak zorunda kalmıştı. B u arada
n u ilân etmesi sonucunu doğurdu. lüzumsuz bazı masraflar ve Prensin yakın­
Diğer taraftan da yukarıda izah olunan larının geniş irtikâpları K u z a ’yı halkın gö­
sebeplerden dolayı Millî Meclisle Prens Ku- zünden yavaş yavaş düşürdü. Ötede beride
za’n m arası gittikçe açılmaktaydı. Prens ni­ beliren muhalefetler ise, şiddetle tenkil edil­
hayet kendi bütün kararlarını reddeden ve di. Boyarlar el altmdan durm adan onun
köylü sınıfı lehine olarak tasarladığı ıslaha­ aleyhinde çalışıyorlardı. Onların şikâyeti
ta dalma engel olan Millî Meclisi 14 mayıs üzerine Babıâli halka karşı cebir yoluna ve
1864 tarihinde feshetti. İstanbul protokolü silâhlı kuvvetlere .başvurulmamasmı istedi.
imzalandığı zam an b u meclis dağılmış bulu­ Prens b u hususta anlayış gösterdiyse de, 23
nuyordu. Prens, yeni meclisi seçtirmedi. şubat 1866 tarihinde Romariul gazetesinin
Babıâli, biraz tereddütten sonra Prensin O s ­ sahibi ve Milletvekili Rosetti’nin idaresinde
manlI Devletine danışmadan iç idaresinde olarak kopan bir ihtilâl neticesinde canını
istediği değişikliği yapabileceğine karar ver­ kurtarmak için istifa zorunda kaldı.
di. Böylece Prens, memleketi tam bir dikta­
İhtilâlciler, R u m an y a ’n m başına yabancı
törlükle idareye başladı. İlk iş olarak a n ­
bir Prens getirmek istiyorlardı. İlkönce Bıır-
garyanın ilgası ile köylülerin toprak sahibi bon (Bourbon) hanedanından Flandr (Fîan-
olabilmelerini temin edecek bir Ziraat K a ­
dre) Kontuna teklifte bulunuldu. 10 mart
n u n u neşretti. Sonra ölçülerde ve tartılarda
1866 da Paris’de toplanan, Paris andlaşması-
desimal sistemi kabul eden bir kararname
nı imzalamış devlet elçileri, Rusya delegesi
imzaladı. Nüfus tescili, m edenî nikâh niza­
müstesna b u isteği reddettiler ve hiçbir y a ­
mı, ilk tahsil mecburiyeti, cinayet dâvala-.
bancı Prensin seçilmemesine karar verdiler.
rm d a jüri usulünün kabulü, askerî, okullar
Lâkin, Rumanyalılar bu kararlara hiç aldır­
açılması, güzel san’atlar ve öğretmen okul­
madılar. 10 nisan 1866 günü, Prusya hane­
ları ile hastaneler inşası, ziraat heyetlerinin
danına m ensup Prens Şarl’ı (Charles) R u ­
kurulması gibi icraatı birbirini takip etti.
m a n y a tahtına dâvet ettiler. Birinci Karol
adını alan yeni Prens, tâbiiyet ve sadakatini
bir telgrafla Babıâliye bildirdi. Osmanlı
Devleti, bu işe haklı olarak itirazda bulundu
ve Bükreş’teki konsoloslardan kendisiyle te­
mas ve m uhaberede bulunmamalarını istedi.
Babıâliye sadakat telgrafı çekmiş bulu­
nan Prens. Millî Mecliste söylediği nutukta
Osmanlı Devletinin hükümranlık hakların­
dan hiç bahsetmemiş, yalnız «ileride zuhuru :
muhtem el her şeye m ukavem et» edeceğini
bildirmişti. Paris’teki konferansta ise, onun
Prensliğe seçilmesi tasdik edilmediği gibi,
R u m a n y a :ya gidişinin devletler haklarına
aykırı bulunduğu ilân edildi.
Prens Karol, b u olup bitenlere katiyen
aldırış etmiyordu. Hüküm eti ele almış, ordu
kendisine sadakat yemini etmişti. Millî M e c ­
lis, Prensin babasıyle kardeşine de, R u m a n ­
ya tebaalığını vermiş bulunuyordu.
Osmanlı Devletinin Paris B ü y ü k Elçisi
tarafından, olan bitenler hakkında konfe­
ransa bir protesto tevdi edildiği gibi, öbür
devletler nezdinde ve bu arada Rusya’da b u ­
lunan Osmanlı Elçileri de b u devletlere ay­
nı mealde birer protesto notası verdiler. İn­
R u m an y a prensi Şar! (Karol) giltere Dışişleri Bakanı, Parlâmentoda söy­

3130
lediği bir nutukta Prensin R u m a n y a ’ya gidi­ ikna kabiliyeti olan kurnaz ve desisekâr bir
şiyle Devletler H u k u k u n u n ayaklar altına kimseydi. İstanbul’a altın ve ağır hediyeler
alınmış olduğunu ileri sürdü. Konferansta yağdırarak devlet vükelâsını kendi tarafına
ise Osmanlı delegesi, devletinin R u m a n y a ’ya çekmeğe m uvaffak olmuş, Mısır seyahati sı­
asker şevketmek niyetinde bulunduğunu be­ rasında ikram, ziyafet ve tabasbuslarıyle
yan etti. Rusya delegesi, böyle bir şeyin v u ­ Abdülâziz’in gözüne girmeği becermişti. B ü ­
kuunda kendi devletinin de derhal aynı şeyi tün gayesi, Mısır’da veraset usulünü değiş­
yapacağını söyledi. Lâkin, hiçbir netice çık­ tirerek valiliğin hanedanın en yaşlısına de­
madı. Devlet, T u n a boylarında bazı hazırlık­ ğil, babadan oğula geçmesini temin etmekti.
lara başladığı ^ ra d a , Girid buhranının pat­ B u suretle kendisiyle başlayan bir hanedan
lak vermesi, b u d u r u m u Babıâlinin kabulü­ soyu kurm a k istiyordu. B u ise, Mısır’ın is­
ne sebep oldu. Üçüncü Napoleon’u n gayret­ tiklâline doğru atılacak yeni bir adım ola­
leriyle de A v ru p a devletleri sonunda ısrar­ caktı.
dan vazgeçtiler.
B u dâva, evvelce kaydettiğimiz üzere
Osmanlı Devleti tarafından Prens Ka-
Abdülmecid zamanında Osmanlı hanedanında
rol’a, R u m an y a Prensliğine seçilmesini tas­
da canlanmıştı. Bazı yakınları şimdi de Ab-
dik mahiyetinde olarak verilen ferman, şu
dülâziz’i yavaş yavaş aynı telkin altında b u ­
esasları ihtiva etmekteydi:
lunduruyorlar ve Yu suf İzzettin Efendi’yi öne
a — -Birleşik Beylik, Osmanlı Devleti­ sürüyorlardı. B u bahis, Abdülâziz'i son de­
nin yüksek hâkimiyeti altında bulunmakta rece ilgilendiriyor, b ü y ü k şehzadesi henüz
devam edecektir.
yaşça küçük olduğundan p ek acele etmiyor,
b — Beyliğin ordusu otuz bin kişiden
meseleyi hep ileride daha münasip bir za­
fazla olmayacaktır.
c — Osmanlı Devletinin imzaladığı and- m ana tâlik ediyordu.
laşmalar, Birleşik Beylikte de yürürlükte İsmail Paşa, b un u bildiği için Padişahın
bulunacak ve Beylik kendi namına ayrıca Mısır veraset usulünün değişmesine p ek de
andlaşmalar imzalamayacaktır. itiraz etmiyeceğini tahmin ediyordu. Ç ü n k ü
ç — Beyliğin bastırdığı paralarda Os- bu, kendisi için de, ileride bir emel olabi­
manlı Devletinin yüksek hâkimiyetini anla­ lirdi. Mısır Valisi daha evvel bütün saray
tan bir işaret bulunacaktır. ve Babıâli ricalinin kalbini kazanmayı bil­
d — Prens Karol, ayrıca nişan İhdas di. Onlara karşı daim a mütevazı davran­
edemeyecektir. mış, aşağıdan almış, kendisini onlardan üs­
e — Beyliğin verdiği yıllık haraç arttı­ tün saymayarak: «Kapı yoldaşım!» diye hi­
rılacaktır. tap etmiş, tatlı diller ve ağır . hediyelerle
f — Beylik, Prens K arcl’u n hanedanına kendisine bağlayıp müsait bir zem in hazır­
mahsus olacaktır. lamıştı. B u n d a n sonra versaet usulü m ese­
(Başbakanlık Arşivi N a m e .Dosyaları, lesini yavaş yavaş ileri sürdü ve bü yü k bir
N o . 390). muhalefetle karşılaşmadı. Abdülâziz niha­
Karol, bir m ü d d e t . sonra Osmanlı H ü ­ yet 28 mayıs 1866 tarihli bir fermanla M ı ­
kümdarını resmen ziyarete gelmiştir. ^ A b ­ sır’da valiliğin hanedanın en büyüğüne geç­
dülâziz’in yaverlerinden Cem il Paşa, İzzet­ m e usulünü kaldırıp İsmail Paşadan itiba­
tin vapuruyle V a rn a ’ya gidip Prensi oradan ren A v ru p a hanedanında olduğu gibi b ab a ­
alarak İstanbul’a getirmiş ve misafir edile­ dan oğula geçmesini emir ve ilân etti.
ceği G ö ksu Kasrına götürmüştür. Prens Halbuki mesele o kadar basit değildi. İs­
biraz dinlendikten sonra yine aynı vapurla mail Paşanın bütün amcazâdeleri bu fer­
Dolmabahçe sarayına gelerek Padişahın h u ­ manla veraset haklarından m a h r u m edildik­
zuruna çıktı ve kendisine M em leketeyn V o y ­ leri gibi, öz kardeşi bulunan ve o sırada İs­
vodalığı resmen tevcih olundu. O rad an Sir- tanbul’da Meclis’i Hazain Reisi olarak vazi­
keci’ye geldi ve iki taraflı selâmına duran fe gören Mustafa Fazıl Paşa da bir nevi ve-
askerlerin arasından geçerek paytonla B a bI­ liahdlik haklarını kaybediyordu. B u ise,
âli’ye gidip devlet ricaliyle görüştü. Hepsi M e h m e d Ali ailesi ferdleri arasında büyük
kendisini tebrik ettiler. Ertesi günü de H ü ­ bir düşmanlık doğurdu. B u düşmanlık, bil­
küm dar tarafından murassa’ Osmanlı nişa­ hassa Mustafa Fazıl Paşa vasıtasıyle bir
nı ve beş tane A ra p atı verildi. Dokuzuncu müddet sonra buna sebep olan Abdülâziz’in
günü İstanbul’dan memleketine doğru hare-' şahsına yöneltilmiş ve b u zatın. A v ru p a ’da
.ket etti. Abdülâziz rejimi aleyhinde çalışan «Yeni
OsmanlIlar» m en m ü h im hâmisi olmaya
Mısır veraset meselesi, Fuad Paşanın sevketmiştir.
sadaretten azli İsmail Paşa, veraset fermanını elde, et­
tikten m aad a aynı fermanla Sevâkin ve Mu-
Mısır Valisi İsmail Paşa, son derece gir­ savva kazaları da Mısır Eyaletine katılmış,
gin, güler yüzlü, işini bilir, karşısındakiler! buna mukabil yılda seksen bin kese olan Mı-

3131
. sır vergisi yüz elli bin keseye çıkartılmıştır. şekilde «Hidiviyet-i Mısriye (Mısır Hidivli-
O devirdeki kese râyicine göre bu miktar ği)» diye anıldı.
yediyüz elli bin Osmanlı altını ediyordu. Y i ­ Esasen,, daha M e h m e d Ali Paşa za m a.
ne bu fermanla, Mısır ordusunun m evcudu­ nındanberi Mısır valilerine vezirliğin üstün­
nun otuz bin kişiye çıkarılmasına müsaade de bir derece tevcihi düşünülmüş ve Sada­
olunmuştur. ret pâyesi verilmişti. B u yüzden Batıda tıp­
kı Sadrıâzamlar gibi Altes ünvaniyle anılır­
Veraset fermanını elde ettikten beş gün
lardı. Şimdi ise Mısır bir Beylik haline ge­
sonra, yani 2 haziran 1866 tarihinde 'İsmail liyordu. Bununla beraber Osmanlı H ü k ü m ­
Paşa Hidiv unvanına da resmen nail oldu. darlarının bir hidivi azletme salâhiyetleri
B u unvan, Mısır valileri ve hattâ Osmanlı daima mevcuttu.
Sadrıâzamları hakkında daha evvel gayrı-
resmî şekilde kullanılmış bulunuyordu. İm ­ Hidivin. sonu gelmez ihtirası, Sadrıâzam
tiyazları genişlemiş olan İsmail Paşa, Vali Fuad Paşanın şiddetle dikkatini çekm ek­
unvanını kendisine az gördüğünden yine teydi. B u yüzden onun hareketlerini dik­
m uazzam b ir . pişkeşle göz boyayarak vak­ katle takip ediyordu. Esasen üstüste el­
tiyle Yusuf Peygambere verilen «Aziz-i M ı ­ de ettiği imtiyazların, devletin yüksek m e n ­
sır» unvanını istemişti. Do ğu kaynaklarında faatleriyle telifini kabil görmüyor, Padişaha
ve mukaddes kitaplarda bu, Mısır Vezirine hulûl etmiş olan b u tehlikeli adamı durdur­
verilen ünvandı. İsmail Paşa bÖylece ülke­ mağa da gücü yetmiyordu.
nin asıl sahibi olmadığını, bu. yerin Padişa­ Nihayet, Padişahın Tevhide Hanımla ev­
hın malı olduğunu, kendisinin ancak onun
lenmek istemesi ve F ua d Paşanın da buna
veziri ve vekili bulunduğunu ileri sürmek mâni olması bardağı taşıran damla oldu.
inceliğini gösterip bu muhteşem ünvanı ko­ Abdülâziz, b u meselede Sadrıâzamm kendi­
parm ak istediyse de, Abdülâziz’in adiyle il­ sine karşı hürmetsizce davrandığını bahane
tibasa sebebiyet vereceği için kabul edilme­ ederek onu azletti ve yerine Meclis-i Vâlâ
di. Hidiv ünvanı tevcihiyle mesele geçişti­ Reisi Mütercim Rüştü Paşayı Sadaret m a k a ­
rildi. İsmail Paşa, buna da m e m n u n oldu. mına getirdi (5 ha-ziran 1866).
B u n d a n sonra da Mısır valiliği artık resmî
Hünkâr, b u münasebetle F ua d Paşaya,
onu vefatına kadar bir daha Sadrazamlığa
getirmiyecek kadar kırılmıştır. B u işe Padi­
şahı kışkırtanların başında F ua d Paşanın
eski rakibi • Rıza Paşa ile, De rya Kaptanı
M e h m e d Ali Paşa geliyorlardı. Nitekim, Fuad
Paşanın azlinden sonra Hıza Paşa tekrar
Serasker olmuştur.
Yine bu yıllarda imparatorlukta bulaşıcı
hastalıklar görüldü ve yangınlar oldu. Bil­
hassa 1866 yılında kolera salgını İstanbul’u
kırıp geçirdi. Lâğımların kuyulara ve su
yollarına sızması hastalığın geniş tahribat
yapmasına sebep olmuş ve b u salgın halk
arasında yıllarca «Bü yü k Kolera» diye anıl­
mıştır. Aynı yıl Hocapaşa yangını da geniş
ölçüde hasara sebep oldu.

Devletin malî durumu ve Padişahın


tutumu

Abdülâziz, son zamanlarda devlet hâzi­


nesinde hiç para kalmamış olduğu için bu
işin kabahatini yine Fuad Paşaya yüklemek
istiyordu. Halbuki, kendisi zırhlı savaş ge­
mileri inşa ettirmek, İngiltere’ye yivli tü­
fekler ısmarlamak gibi ağır masraflara gi­
riştiği gibi, Mısır’dan dönüşündenberi İs­
mail Paşayı takliden ağır masraflı ziyafet
ve eğlencelere ve saray israflarına dalmış
ve bütün bunları devlet hâzinesine yükle-
Mtsjr Hicüvi İsmail P asa mişti. F ua d Paşanın ilk tertip ettiği bütçe-

3132
Yeni Osmanhiar
(İlâve : 181)

★ .

Başta devrimci icraatiyîe Osmanlı


padişahları arasında m üm taz bir mev­ rini her tarafta kurup m untazam an
kii bulunan İkinci M a h m u a olmak işler hale getirdikten sonra bunların
üzere, Tanzimatı hazırlayan, ilân ve seçilecekleri temsilciler vasıtasilye dev-
tatbik eden ileri fikirli devlet adamla­ ’ let merkezinde bir teşrii organ meyda­
rı Osmanlı imparatorluğunun devamını na getirmekti. Osmanlı imparatorlu­
ancak bünyesinde esaslı b ir . değişiklik, ğunda demokratik rejimin ancak bu
batı anlamında geniş çapta ıslahat ya­ şeklinin m ü m k ü n olabileceğini kabul
pılmasında görüyorlardı. B u yüzden I ediyorlardı. Yeni vilâyetler idaresi dü-
çetin bir mücadeleye girişmişler, dev­ j zeni, Şûrayı devlet teşkilâtı hep b u ga-
letin ayakta durması için evvelâ top­ ! ye için kurulmuştu. B u n a karşı, bir
lum olarak dayandığı "temelleri, bazı Anayasa ilâniyle derhal serbest seçim­
müesseseler! ıslah etmenin şart oldu­ ler yapılması ve bu suretle toplanacak
ğunu kabul edip buradan işe başlamış­ olan meclise memleketin mukaderatı-
lardı. nın teslim edilmesi gerektiğine ve im­
Devrim taraftarları üç büyük sîma, paratorluğun ancak bu şekilde kurtu­
yani Mustafa Reşid, Âlî ve F ua d Paşa­ labileceğine inanan diğer bir zümre
lar Osmanlı ülkesinde halk iradesine vardı. Bunlar, bilhassa Abdülâziz dev­
dayanan demokratik rejimin ancak ıs­ rinden itibaren b u fikir etrafında top-
lahatın başarılmasında ve tanzimat | lanmışlardı. D a h a sonra “Yeni O sm an ­
devriminin memleket ölçüsünde yer­ lIlar Cemiyeti” adı .altında teşkilâtlan­
leşmesinden sonra m ü m k ü n olabilece­ dılar. Kendilerine fikir lideri olarak
ği kanaatindeydiler. Âlî ve Fuad Paşa­ Şinasi’yi seçmişlerdi. Fiilî liderleri ise.
lar, üstelik bu rejimin Batıdaki tarz Sağır A hm ed paşa-zâde M eh m ed Beydi.
ve şekliyle Osmanlı imparatorluğu için Sağır A h m ed Paşa, Abdülâziz’in
tatbikini imkânsız -görüyorlardı. Ç ü n ­ sadnâzâmlarmdan M ahm ud Nedim
kü, iki tarafta şartlar aynı değildi. B u Paşanın kardeşiydi. Yani, M ahm ud
idareyi kabul ve tatbik etmiş olan dev­ Nedim Paşa, M eh m ed Beyin amcasıydı.
letlerin toplumsal yapısı Osmanlı dev­ Diğerleri Şinasi'nin Avrupa’ya gidişin­
letine uymuyordu. B u yüzden bu ida­ den sonra yeni OsmanlIların fikrî li­
re tarzının da ona uymayacağına emin­ derliğini ele alan Namık Kemal, Subhi
diler. Nitekim, benzer yapıda olan Pa'şa-zâde Ayetullah, Kaya-zâde Reşad,
Avusturya ve Rusya devletleri de buna Ebüzziya Tevfik, Ali Suavi, reji kom-
aynı şekilde muhalif ve muarızdılar. seri Nuri, şair Ziya, Refik beyler ve
Osmanlı devleti, çeşitli din, mez- Tercüman-ı Ahval gazetesi sahibi Agâh
heb ve milletlere mensub kitlelerin •
Efendiydi.
yaşadığı birçok memleketlerin bir ara­
ya gelmesiyle kurulmuş bulunuyordu. Şinasi, evvelden beri parlamanter
O ndo kuzu ncu yüzyılda gelişen milli­ rejime ve b u n u n Osmanlı devletinde
yet fikirleri bu kitleleri uyarmıştı. D e ­ vakit geçirilmeden tatbikine taraftar­
ğil ayrı dinde, aynı dinde bulunan dı. Tasviri- Efkâr gazetesini çıkardığı
milletlerde bile imparatorluktan ayrılıp sırada, bir kısmını gazetenin, yazı ’ aile­
bağımsız hale gelmek eğilimi vardı. O si arasına aldığı bu gençlere daima
halde, doğrudan doğruya halk oyu ile b un u telkin etmişti. Tanzimatçılar,
seçilmiş bir meclisde b u eğilimler kuv­ kendilerinden evvelkileri nasıl geri ve
vetle temsil edilecek, b u da imparator­ hamle kabiliyetinden m a h r u m görüyor­
luğu sür’atle parçlanmaya götürecekti. lar idiyse, bu grup da tanzimatçıları
B u n a inanmış bulunan Âlî ve Pu- j aynı şekilde görüyorlardı. Âlî ve Fuad
ad Paşalar, b u yüzden neticede böyle paşa ve mensublarma bu yüzden düş­
bir meclisin hem en toplanmasını temin mandılar. Onları, Osmanlı devletinde
edecek bütün fikir ve faaliyetlere ka­ demokrasinin kurulması için en büyük
rıştılar. engel saymaktaydılar.
Onların düşündüğü, hangi din ve B u düşünce etrafında birleşen Sa­
millete mensub bulunursa bulunsun, ğır A h m ed Bey-zâde M ehm ed, Reji ko­
bütün vatandaşlarda imparatorluğu miseri Nuri, Kaya-zâde Reşad, subhi
m uhafaza fikrini yerleştirmek ve b u ­ Paşa-zâde Ayetullah, ve Nam ık Kemal
n u n hepsinin çıkarına _ olduğuna ken- ' Beylerdi. Böylece uzunca bir zaman-
dilerini inandırmaktı. İlk gayeleri on- j 1865 yılında b u gizli cemiyeti “Yeni
lan evvelâ mahallî idareler vasıtasiyle OsmanlIlar Cemiyeti” kurdular. İlk
devlet idaresine iştirake alıştırmak, toplantı Sağır A h m e d Beyin yalısında
nahiye, kaza ve vilâyet idare meclisle­ i yapıldı. Cemiyetin b u beş kurucusuna

3133
—^ ^
dan beri süreri fikrî hazırlıktan sonra ya, başta . sadrıâzâm Âlî Paşa olmak
sonradan yatılanlar ise şair Ziya “Pa- | üzere nazırları öldürerek sadaret mev­
şa” , Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, M ir’at > kiine Sağır  h m e d Bey-zâde M eh m ed
mecmuası sahibi Refik ve Agâh Efen- | Beyin amcâsı olup o ‘sırada Trablus-
diydi. garb valisi bulunan ve kendi ikbali için
M eh m ed Bey tebdil kıyafet ederek onları elaltmdan kışkırtan M a h m u d
Fatih medreselerini dolaşır ve hocaları Nedim Paşayı getirmeğe ve k a n u n u
cemiyete kazanmağa uğraşır, A h m ed esasi ile meşrutiyeti ilân etmeğe karar
Ağa da köyleri dolaşarak halka meşru­ verdiler. Tabiî, aslında hazırlıksız bu­
tiyetin faydalarını anlatırdı. lunduklarından b u kararı tatbik etme­
Mısır Valisi İsmail Paşa, 1866 tari­ lerine im kân yoktu.İçlerinden şimdilik
hinde elde ettiği bir fermanla Mısır’da j ) sadece fikrî mücadeleye taraftar bulu­
veraset usulünü değiştirmesi ve valili- \ nan Subhi Paşa-zâde Ayetullah Bey,
ğin babadan oğula geçmesini temini o meselenin bu dereceye kadar varmasm-
sırada Osmanlı devletinde Meciis-i Ka- | dan ürkerek meseleyi babasına açtı. O
zain başkanlığı ve maliye nazırlığı hiz­ da keyfiyeti şahsen dargın bulunduğu
metlerinde bulunm uş olan kardeşi M u s ­ ! sadrıâzâm Âlî Paşaya Serasker müter­
tafa Pazıl Paşayı bütün haklarından cim R üsdü Paşa vasıtasiyle haber ver-
m a h ru m bırakmıştı. Mustafa Fazıl pa­ ; di. Hüküm et, derhal harekete geçti.
şa, bu yüzden Abdülâziz ile Âlî ve Fu- | Ertesi günü Sağır  h m e d Beyin İstin-
ad Paşalara düşm an kesilerek sadece | yedeki yalısı basılarak M e h m e d Bey
onlardan intikam alabilmek gayesiyle arandıysa da bulunamadı. B u n u n üze-
yeni OsmanlIlara katıldı ve onlarla iş­ > rine başta M eh m ed Bey olmak . üzere
birliği yaptı. ! Nuri ye Reşad Beyler derhal Avrupa’ya
B u cemiyet, başlıca dört isimle | kaçtılar. D a h a evvel Paris’e gelmiş bu-
! lunan Mustafa Fazıl Paşanın davet ve
anılmıştır:
1 — Yen i OsmanlIlar. _ 2 — Jön | | teşvikiyle Ziya Paşa, Nam ık K em al Bey,
Türk (Jeunes Turcs). 3 — İttifakı Ha- j Agâh Efendi ve Ali Suavi de kısa za­
m a n sonra onları takib ettiler. Böyle-
miyet. 4 — Türkistan’ın erbab şebabı.
| ce, Yeni OsmanlIlar Cemiyeti Paris’e
Bunlar arasında en fazla kullanı­
lan Türkçe “Yeni OsmanlIlar” ve Fran- j | nakledilmiş oldu. Paris elçiliği memur-
sızca “Jön Türk” = Jeunes Turcs” ı ı lanndan K an i Paşa-zâde Rafet Bey de
| onlara katıldı.
adıdır. B u ikinci tabir, daha ziyade ce>-
miyet merkezinin Avrupa’ya naklinden I M eh m ed Bey ve arkadaşlarının ka-
| çığlarından sonra İstanbul’da gıyapla-
sonra yapılmıştır.
Yeni OsmanlIlar cemiyetinin baş­ J Tında başlayan m uh akem ede M eh m ed
j Bey cemiyet reisi olmak sıfatiyle idama
tan sona kadar m ü d afaa ettiği düşün­
j m a h k û m edildi.
celer iki noktada toplanılabilir:
1 — Osmanlı devleti tab’asınm I Sağır A h m e d Paşa o sıralarda şir­
haklarını, hürriyetlerini, eşitliklerini pençeden ağır derecede hasta bulunu-
kanunların teminatı altına almak. | yordu. Babasının Ölüm döşeğine yattı-
2 — Osmanlı devletinde meşrutî | j ğmı haber alan M e h m e d Beyin, idama
idareyi kurmak. j s m a h k û m edilmiş olmasına, rağmen, pa-
Sayıları zam anla 245 e kadar yük­ j paz kıyafeti ile gizlice İstanbul’a gelip
selen cemiyet mensubları, Osmanlı | i İstinye’deki yalılarında beş on gün ka-
devleti birliğinin ve tab’a n m m uhtaç ! | lıp ailesini ziyaretten ve babasiyle ve­
bulunduğu âdil idarenin ancak b u su­ dalaştıktan sonra tekrar Paris’e dön-
retle temin edilebileceğine inanıyor- j ! mesi büyük cesaret sahibi olduğunu
lardı. Bunlardan, birinci m addede ifa- j | gösterir.
de edilen prensib, esasen tanzimatçı- i M eh m ed Bey Paris’de iken başlı-
2ar tarafından da kabul edilmiş, baş- \ / yan Fransa - Prusya harbine, Fransız
tan beri kanunlar yapan ve bunların j' ordusunda gönüllü olarak katıldı.
tatbikine nezaret eden meclislerle ça- Ş İki buçuk milyon altın liralık bir
lışmak ve u m u m î bir teşri’i meclise j servete sahib bulunan Mustafa Fazıl
doğru gitmek yolu tutulmuş bulunu- j Paşa, Paris’e gelmiş bulunan Yeni Os­
yordu. İkinci m addede anılan prensib | manlIların bütün masraflarını üzerine
ise, Yeni OsmanlIların ana gayesiydi. I aldı. Hepsine maaşlar bağladı ve onla-
Ancak, b u n u n tahakkuku ko nusunda ; | r m lideri mevkiine geçti. Gerçi fikrî
aralarında düşünce ayrılğı vardı. Bir j j liderleri Şinasi de bu sırada Paris'de
kısmı ihtilâller, şiddet hareketleri ve j | bulunuyorsa da, onlarla temas etmi-
gerekirse kanlı mücadelelerle buna j j yordu.
varmak; bir kısmı bu gayeye fikir mü- j | . Mustafa Fazıl Paşa Paris’e geldiği
cadelesiyle erişmek taraftarı idiler. ] zam an M eh m ed Beyin başyazarlığını
Yeni OsmanlIlar cemiyeti mensub- i ! ettiği Liberte gazetesi vasıtasiyle Ab-
larının ilk dokuzu 1867 yılında Veli j j dülâziz’e karşı açık bir m ektub neş-
Efendi çayırında bir toplantı yaptılar, j retmişti. B u m ektub ayrıca Osmanlı
Burada vükelâ meclisi toplantı halinde [ ülkesinde konuşulan çeşitli dillere ter­
iken Bab-ı âlî’yi bazı fedailerle basma- i cüm e edilerek elli bin nüshadan fazla

3134
«Tasvir-i Efkâr» gazetesini çıkardıkları z a m a n Şinssî (solda) ve N a m ı k Kem al

Z iy a Bey (P a sa ) Agâh Efendi

Y u k a r d a resimleri, bulun a nlard an Şinasi, k u rd u ğ u «Tasvir-i Efkâr» gazetesi iie h ü r fikirleri


yaymıştı. Bir m ü d d e t sonra Paris’e gidince gazetede aynı göreve M a m ik ^ K e m a l d e v a m
etmiş, fakat hü kü m etç e yazarlıktan menedilmişti. K e m a l ’e Zıya Beyler v e A g â h Efendi ve
diğer fikir arkadaşiarf h ü k ü m e t aleyhine bir topiuiuk ofan « Y e n i Osmarilriar Cem iyeti» m
k urm uşla r v e h aber alınıp aranm aları üzerine A v r u p a ’y a gitmişlerdir.

3135

| basılıp İıer vâsıta ile her tarafa yayıl- bütün aydın ve hattâ orta aydın taba­
! mıştı. M ustafa Fazıl Paşa b u mektu- kaya yayılmış ve yerleşmiştir.
| b u n d a evvelâ hükümdarların sarayla- İstanbul’a dönen Yeni Osmanlıla-,
| rina en son giren şeyin doğruluk oldu­ rın bazıları, yavaş yavaş M ithad Paşa-
ğunu kaydettikten sonra Abdülâziz’- | n m etrafında toplandılar. O n u destek­
i den Osmanlı devletinin idare usulü- lediler. M ithad Paşanın ilk sadareti
i nün değişmesini ve “Nizam-ı serbes- (30 t em m uz 1872) sırasında ona dört
| tane” diye andığı demokrasinin kurul- el ile sarıldılar. Aradıkları hakikî lide­
j masını istiyor, etrafını almış olan dev- ri o n u n şahsında^ görüyorlardı.
j let ricalinin, yani Âlî ve F u a d Paşala­ Abdülâziz’in Âlî ve F u a d Paşaların
rın hain ve cahil kimseler olduğunu i vefatlariyie başlıyan müstebid ve m ü s ­
ileri sürüyordu, sadece şahsî kin ve rif idaresinin yarattığı ortamdan da
garezle hareket ettiği şüphesiz bulunan istifade eden Yeni OsmanlIların çalış-
M ustafa Fazıl Paşa daha evvel Maliye malariyle memlekette meşrutiyet taraf­
nazırı bulunduğu sırada takdim ettiği tarları gittikçe çoğalmakta idi. Halkta
lâyihalarla bu iki zatı, onların idare Í da vatan ve millet sevgisi uyanm ağa
i politikalarını göklere çıkarmıştı. } başlamıştı.
Yeni OsmanlIlar Avrupa’da neşir Güllü Agob’u n Gedikpaşa’daki ti­
yoliyle de faaliyete geçmişlerdi. Ali yatrosundan da kendi propagandaları
Suavi evvelce İstanbul’da yayınladığı için fayda u m a n cemiyet buraya- telif
M uh b ir gazetesini, Londra’da tekrar ve tercüme eserler veriyor, hattâ b u n ­
kurdu. Ziya ve Nam ık K em al Beyler ların sahneye konulmalarına yardım
ise “ Hürriyet” gazetesini çıkarıyorlar­ ediyordu. Aynı tiyatroda Nam ık K e m a ­
dı. Ayrıca da “ U lû m ” gazetesi de ya­ lin “Vatan yahut Silistire” piyesinin
yınlanmağa başladı. Cemiyetin resmî ilk temsil edildiği gece halk coşmuş
organı “Hürriyet” gazetesiydi. B ü tü n “Yaşasın vatan” diye bağırmıştı. T e m ­
b u neşriyatla m üd afaa edilen müşte- silden sonra sahneye davet edilen N a ­
! rek fikirler “Nizamat-ı esasiye = Ana- mık K em al şiddetle alkışlanmış, kendi­
I yasa”, “Nizam-ı serbestane = Demok- sine karşı duyulan takdir ve sevgi his­
j rasi” ve “ Şûray-ı üm m et — Millet leri seyircilerin tiyatrodan çıkışların­
! Meclisi” idi. Ancak, • Lâiklik bahsinde dan sonra da devam etmiş ve sokaklar
j ikiye ayrılmışlardı. Meselâ Ziya Paşa “Yaşasın Kemali Yaşasın millet” seda-
lariyle çmlamıştır. “Muradınız nedir ”
] ile Nam ık K em al Bey din ve devlet iş-
| lerinin ayrılmasına taraftar değillerdi, diye soranlara ise halkın “Muradımız
i Onlar “ Usul-i meşveret” i “D in üzerine b u dur, Allah muradımızı versin” de­
| tesis” e taraftardılar. Ali Suavi ile Mus- melerinden veliahd M ura d Efendi’nin
| tafa Fazıl Paşa ise b u düşüncenin aksi- hürriyet taraftarlığı mânası çıkarıl­
j ni savunuyorlardı. B u arada Ziya Paşa mıştır.
Vatan y ahud Silistre’nin ertesi ge­
da “ İdare-i Cum huriye” lehine maka-
j leler yazmaktaydı. ce temsili sırasında Nam ık K em al Bey
tiyatroda tevkif edilerek Magosa’ya,
Abdülâziz Avrupa seyyahati sıra­ Nuri ve Hakkı Beyler A kk â ’ya, A h m e d
sında M ustafa Fazıl Paşa ile görüşüp J M ithad Efendi ile Tevfik Bey Rodos’a
ona iltifatta bulunm uş, paşa b u n u n sürülmüşlerdir.
üzerine maaşlarını vermeğe devam et­ B u hal, bir kısmının sahneden si­
mekle beraber, Yeni OsmanlIları terke- linmesine karşılık, bir kısmının gizli
I dip İstanbul'a dönmüş, hattâ h ükü­ faaliyetlere devamlarına engel olama­
mette vazife de almıştır. Yalnız, Ali dı. B ü tü n bunlar ise, sonunda O s m a n ­
I Suavi ve Sağır A h m e d Paşa-zâde Meh- lI imparatorluğunda • 23 aralık 1876
| m ed Bey b u hâdise üzerine o n u n bağ­ Anayasanın ilânı ve öm rü kısa süren
ladığı aylığı reddetmişlerdi, •Birinci Meşrutiyet devrinin açılmasını
i" Bir taraftan da Yen i OsmanlIlar sağlamıştır,
arasında baştan beri mevcud bulunan j ikinci A bdülham id Sultan Aziz
anlaşmazlıklar artıp onların küçük I devrinde cereyan eden hâdiselere dair
gruplara ayrılmalarına sebeb oldu. Ni- ı kurenasm dan Besim Beye dikte ettir­
hayet 1871 yılından itibaren hükü- diği ve Yıldız evrakı arasında ele geçip
j 'metle anlaşarak veya genel aftan fay- Tarihi Osm ani m ecmuasında neşredi­
] dalanarak birer ikişer yurda döndüler, i len muhtırada Yeni OsmanlIlar cemi­
i Bunların arasında İkinci A bdülham id’- yetinin Veliahd M u r a d Efendi’n in m a ­
| in cülûsundan sonra mutlakıyet ida- lûmatı altında ve saltanatı elde etmek
| resi lehine yazılar yazmış olan Ali S u ­ için o n u n teşvikiyle faaliyette bulun- |
avi, en sonda dönmüştür. Böylece, Y e ­ duğunu, hattâ Sağır A h m e d Paşa-zâde
ni OsmanlIlar Cemiyeti fiilen dağılmış M e h m e d Beyin kendisine gelerek m a k ­
oldu. Avrupa’da iken Anayasa ve meş- j satlarını açıkladığını ileri sürer ve ce­
rutiyet uğruna mücadele edenler, dev­ miyetin gayesini “ Cemiyet-i fesadiye-i
lette yeniden memuriyetler aldılar. A n ­ mezkûrenin gece ve günd üz mesaisi \
cak, bu mücadeleleri boşa gitmemiş, m e r h u m u n (Abdülâziz) hal’i veya kat­
; ■ hürriyet ve demokrasi fikri bu sayede li hususuna münhasırdı” diyerek büs-
-7>

3136
3-®'* ıjyU».jJÎÇ«#*jl».

£>JÜ*itİ4
^ .J.TCJ ¿liaj-VV<
aJh »1!i*J*j» 4ly l» «1 > m U .- 'jV .Jr *J> JTjVj$ £ * _ ijiJ w»İJj.v2
i/TJ*' o*y *ii5İ4(Jji>y <r—İ» •İtfc'«
—^ ks*‘r" ¿ W
Şinasi’nin gazetesi «Tasvir-i Efkâr»

V AŞîfEE. ÎC. J .

SUm U DtJ KÜSKBIR

A ii Suavi’nin A v ru p a ’da çıkardığı


«M uhbir» gazetesi

HÜ R RİYETE -

BCREAtTt
Btf HÜRRİYETE •»»£*

>J cJ. ,/rfy J J - /r* 1


tfir, vjv»

jU>/* C-* <;ri>i' J-.-ibJ* •jk.Vıj. ¿Ljll ...»


¿JU. C.)y; ¿.J^' X
i**}]?? *!•'" û/^" *JIİ'jfjî? ^Cj_İjl *İ-tf •A j j «>tj»

«Yeni Osrnanlılar Cemiyeti» nin A vrupa’da


hükümet aleyhine çıkardıkları
«Hürriyet» gazetesi

Bilhassa «Tasvir-i Efkâr» fa başlayan


Hürriyet ve Meşrutiyet istekleri, nihayet
«Yeni Osmanlılar Cemiyeti» ni kurmakla fi’lî
harekete geçmek üzere iken hükümetçe ha­
ber alinmiş ve ilgililer A v ru p a ’ya kaçmışlar,
orada neşriyata başlamışlardır.
Sağ taraftaki resimler: Ali Suavi, alttaki
de Paris’te iken Âgâh efencU ve Ziya Bey

3137 F . 12
nin tatbikatı sonunda 1864 yılında iki y üz bin başta gelen sebebi, Abdülâziz'in inadı ye ve­
altından çok bir gelir fazlası hasıl olduğu zirlerini yıldıran şiddetli mizacıydı. Â li ve
halde,. Sadaretten azlolunduğu vakit hazine F u a d Paşalar, malî işleri düzeltmek için el­
tamtakır bulunuyordu. Y e n i Sadrıâzâm ile lerinden gelen gayreti harcıyor ve hakika­
Vükelâ başbaşa vererek hiç olmazsa devlet ten faydalı tedbirler buluyorlardı. N e çâre
memurlarının bir aylığını ödemenin çaresi­ ki, H ü k ü m d arı masrafı kısmağa ikna edem i­
ni aradılarsa da, gelirin geçen yılki borçlara yorlardı. Abdülâziz, tam Doğulu bir h ü k ü m ­
havale edilmiş olduğunu, memurların altı dar tipi idi. Mem leketi ken di babasından
aylık maaşlarının biriktiğini ve konsülid kalmış Öz malı gibi görüyor, keyfince hare­
faizlerinin zamanının geldiğini görerek şaş­ ket etmek istiyor, kendisini sonsuz salâhi­
kına döndüler. Nihayet o senenin âşâr ver­ yetti, fakat tam am en m es’uliyetsiz sayıyor­
gisine ait bir miktar iltizam bedeliyle, yeni du. »Arzularının yerine getirilmesinden baş­
veraset fermanına karşılık Mısır vergisine ka emeli yoktu; ötesini düşünm ek istemiyor­
eklenen meblâğı karşılık gösterip Galata du. Bütün güçlüklere Vükelânın çare bul­
bankerlerinden iki milyon altın lira borç masını bekliyor, kendisine zorluk ve para­
alındı. sızlıktan bahsedilmesini taham m ül edem i,
Devletin malî d u r u m u n u n bozulmasının yordu. O r d u ve donanm ayı d urm a da n k u v ­
vetlendirmek ve bir savaşta R u sya ’yı yene­
rek devlete eski şan ve şöhretini kazandır­
m a k fikri sâbitine kapılmıştı. M emleketin
diğer. alanlarda da muhtaç bulunduğu kal-

Ahm ed Paşa-zâde M ehm ed Bey Mı sırlı P ren s F a z ¡i M u s ta fa P a şa

bütün başka yönde göstermek ister. Yeni OsmanlIlar. Ali Haydar M idhat;
A bdülham id’i'n maksadının olayları M ithad Paşa “Tabsara-i İbret ve M ir ’-
amcasının (Abdülâziz) ölüm hâdisesi at-ı Hayret” . M a h m u l Celâledöin Pa­
ile ilgili göstererek b u n d a n azamî nis- şa; M ir’at-i Hakikat. M em dûlı Paşa;
bette faydalanmayı gözettiğinden bu M ir'at-1 Şuunat. İbnülemin M a h m u d
iddiasındaki samimiyetsizliği ve haki­ K em al İnal; Son asır -Türk Şairleri,
kat payının azlığı kendiliğinden mey­ Son Sadnâzâmlar. Âlî Paşa; Réponse a
dana çıkar. Son Altesse Moustapiıa Fazil Pacha au
sujet de sa lettre au Sultan. Şakir Pa­
Bibliyografya : Lütfî; Tarih. Ab- şa;- Y en i Osmanlılar tarihi.' İbrahim
durrahm an Şeref; Yeni Osmanlılar ve Necati; Yeni Osmanlılar tarihi. Ebuz-
Hürriyet. İhsan Sungur; Tanzim at ve zij-a Tevfik; Yeni Osmanlılar tarihi.

3138
Aodiilazîz ve Tevhide Kanım
(İlâve : 182)

ir
K a v alalı M e h m e d Ali Paşanın so­
fu n d a n gelen beşinci Mısır valisi İsma­ Paşa, o n u n Hü n k ârdan bir emir getir­
il Paşa, vali olduğundan beri emeli bu diğini sanarak:
ülkenin imtiyazlarını yavaş yavaş da “ Bir irade varsa tebliğ ediniz!” de­
olsa m ü m k ü n mertebe genişletmek ve di. Ali Bej* :
nihayet Mısır’ı bağımsız bir devlet ha­ “ Zat-ı sâmileriyle birlikte gidece­
line getirmekti. B u n d a n gayesi ise, M ı­ ğiz!” demekle yetindi. Kayığa bindi ve
sır milletinin istiklâle kavuşması de­ Sadrıâzâmm Kanlıca’daki yalısına bir­
ğil, şahsen Osmanlı devletinin m ü d a ­ likte gitti. Selâmlıkta başbaşa- kaldık­
halesinden kurtulup bildiği gibi hare­ ları za m an padişahın seiâmıriı tebliğ
ket etmekti. ettikten sonra meseleyi açtı. Hünkârın,
İsmail Paşa Abdülâziz’in Mısır sey- huzura çıktığı za m a n Tevhide Hanımı
yahati sırasında ona hulûl etmeğe m u ­ pek beğendiğini, nikâhla almak iste­
vaffak oldu. Hattâ, b u padişahı ilk de­ diğini scyliyerek b u husustaki düşün-
fa israf ve_ sefahate teşvik 'edenlerden . cesini öğrenmek arzusunda bulun d u­
birinin de İsmail Paşa olduğu söylenir. ğunu haber verdi.
İsmail Paşa, 1866 yılında Mısır’d a ve­ F u a d Paşa, böyle bir şeyi hiç u m ­
raset usulünü değiştirecek bir ferman madığı için evvelâ şaşıp kaldı. B u iz-
elde etti. İ . divacm doğuracağı mahzurları padi- !
Abdülâziss de, aynı şeyi OsmanlI ; şahın kendiliğinden düşünm esi lâzım- [
devleti için havai ettiğinden bir baş­ dı. Ç ün k ü , b u n d a n sonra Hidivin her
langıç ve örnek olmak üzere b u n u ko­ istediğini Hünkâra yaptırmağa kalkı­
laylıkla kabul etmişti. İki gün sonra şacağı muhakkaktı. Üstelik, Abdülâzi-
geldiği İstanbul’da imtiyaz fermanını zin ipi ile kuyuya inilmezdi. Yarın
elde ettikten başka, bir de hidiv ünva- öbürgün Tevhide H a nım d a n usanması
n m a nail olan Mısır valisi İsmail Paşa ] ve onu ihmal etmesi m ü m k ü n d ü . Sa-
şerefine bir akşam Derya-kapta.ni ve ' raydaki diğer cariyeler d u r u m u n d a bu-
hüküm darın hemşiresi Adile Sultanın lunrmyan Tevhide Hanım ın 'bu hale
zevci dam ad M e h m e d Ali Paşanın yalı­ katlanmaması ’ ve memleketine dönme­
sında. b üyük bir ziyafet hazırlanmış ğe kalkışması akla gelebilirdi. Bir par
bulunuyordu. B u ziyafete, Abdülâziz d işahm zevcesi memleketten çıkamı-
de davetliydi (4 haziran 1866). I yacağm a göre, böyle bir hal vu kuu nd a
İsmail Paşa İstanbul’a, bu' gelişin­ Abdülâziz’in o n u boşaması gerekecek­
de fevkalâde güzelliği ile şöhret kazan­ ti. B u ise, Mısır’la vah im bir ihtilâfa
mış olan kızı Tevhide Hanımı da bir­ yol açabilirdi. .
likte getirmiş ve Osmanlı sarayına F uad Paşa bu mülâhazalarla Ali
takdim etmişti. Abdülâziz, daha ilk Beye padişahın arzusunun gayet meş­
görüşte kendisini b u genç kızın cazi­ ru’ bir şey olduğunu, lâkin birçok da
besine kaptırdı. O n a iltifatlarda b u ­ mahzurları b u lu n d u ğ u n u söyledi ve
lundu. Fazlaca alâka gösterdi. Hidivin b u mahzurları sayıp döktü. Başmabe-
da gayesi esasen b u idi. Abdülâziz yinci bunları H ü k ü m d a r a arz edeceği­
Tevhide Hanım ı beğenir ve onunla iz­ ni söyeyince, fikirlerinin yanlış veya
divaç ederse, İsmail Paşa b u n d a n ken­ eksik şekilde nakledilmesi ihtimaline
di hesabına b üyük çıkarlar sağlayabi­ karşı bunları yazılı olarak bildirmeğe
lirdi. karar verip bir kâğıt parçasına aşağı-
Abdülâziz’in annesi Pertevniyal I daki notu yazdı ve H ünkâ ra arz olun- |
Sultan da Tevhide Hanım ı pek beğen­ masını istedi. j
miş ve “ Arslanına’- ’ lâyık görmüştü. Yazdığı şuydu : “ Kullarında iki
Hatta, onu nikâhla alması düşüncesini hal vardır. Birisi sadece Fuadlık, öbü­
Hünkâra ilk açan o oldu rü sadrıâzâmlıktır. Fuadlık, Efendimi­
Abdülâziz, b u düşünceyi hem en zin rahatı ve gönlü neyi isterse onu
benimsedi. Teklifinin Hidiv tarafından yapmaktır. Sadrıâzâmlık çaresiz bazı
da büyük bir memnuniyetle kabul edi­ mütalea dermeyan etmeyi m ecbur eder.
leceği şüphesizdi. Yalnız bir kere de B u mütalea ise sed çekmek değil, sed
Sadrıâzâm F u a d Paşanın fikrinin alın­ var mı, yok m u o nu aramak ve sed
ması lâzımdı. varsa, def’i çaresine bakmaktır. B u da­
Sadrıâzâm saraya davet olunarak hi düşünm eğe ve efendimizle beraber
huzura çıktı. Abdülâziz kendisine b ü ­ bir kolay tariki bulm ağa çalışmağa
y ü k iltifatlarda b ulu n d u ise de mese­ muhtaçtır. O n u n için b u akşam senin
leyi açmadı. Mısır valisine gitmeni tensib edeırfem
F uad Paşa dönüşte tam kayığa bi­ i ve bu ifademi veliyyinimetimin ayak­
nerken Başmabevinci Ali Bey geldi. ları bastığı yerlere yüz bin kere vüzü-

3138
kınmayı; malî ve İktisadî imkânları geliş- gemileri geldikçe ve ordunun teşkilâtı ge­
tirme çarelerini aramayı birinci plânda say- nişledikçe memnuniyetinden kabına sığamı-
mıyor; İngiltere’ye ısmarlanan zırhlı savaş yordu. B u arada meselâ V arna’dan Rusçuğa

j m ü sürerek: arzetmeyi yine sadrıâzâm- di. E m in Bey, iradeyi tebliğ etti. F u a d j


( lıkla teklif eylerim. Yine her halde i Paşa çıkarıp m ü h r ü verdi. Başkâtib, ;
i emir ve ferman veliyynimetimizindir” . I m ü h ü r ü n bir zarf içine konularak ağ-
Sonradan F u a d Paşa yakınlarına j zın m mühürlenip kendisine o şekilde i
şunları söylemiştir: j teslim edilmesi gerektiğini hatırlatın- j
“—-Hünkâr Tevhide Hanımla izdi­ ca: ı
vaç ederse Hidiv onun vasıtasiyie her j “ B u da bizim ihdas etmiş olduğu-
istediğini yaptırır. Fevkalâde imtiyaz­ j m u z bir usul olsun” dedi. E m in Bey,
lar elde eder. B u suretle devlet zarar j kendi kayığına binerek saraya, F ua d
i görür, halk da bana taan eder. H e m I Paşa ise Kanlıca’daki yalısına döndü- i
devleti h e m nefsimi m uh afa za için S 1er. Abdülâziz, m ü h ü r ü n alındığı ha- !
muvafakat etmedim. Hünkâr b ugün j beri geldikten sonra damadının yalısı-
getir, diye ısrar ettiği gibi, yarın da | n a gitti. Tevhide Hanımın sözünü ağ- i
bıkar, başımdan al götür diye ısrara 3ina almadı. F ua d Paşayı azletmişse de,
başlar. Devletin başına yeniden bir Mı­ I mütaleasını kabul zorunda kalmıştı.
sır gailesi çıkar” . Sadaret m ü h ü r ü ertesi günü Âlî j
Diğer taraftan Abdülâziz, F ua d Pa­ Paşa’ya değil, mütercim Rüşdü Paşaya !
şanın tezkeresini alınca hiddetinden verildi. İsmail Paşa h e m u m d u ğ u işin j
küplere bindi. Çünki Tevhide H anım ­ olmayışına, h e m de kendi davetli bu- I
la izdivacı adamakıllı kurmuştu. Üste­ i lunduğu bir ziyafette sadrıâzâmm azle-
lik Sadrıâzâmm düşüncesini böyle bir ! dilişine çok üzüldü. İstanbul’u terke- I
pusula ile bildirmesine fena halde j Gib derhal Mısır’a dönme kararını al- !
i içerlemişti. Gerçi Ali Beyin ağızdan dı. Hattâ eşyalarının bir kısmını va- j
naklettiği sözlerde m akul ve reddi güç i pura yolladı. B u hareketinin hüküm- i
I şeylerdi ama, ne olursa olsun b u izdi- | dara karşı çok çirkin düşeceğini söyli-
! vac olmalıydı. B u n u n üzerine başkâti- . i yerek onu b u düşüncesinden vazgeçir-
bi sadrıâzâmm yalısına tekrar gönde­ I diler.
rip mutlaka muvafakatini almasmi | i Abdülâziz, bu meseleden dolayı !
tenbih etti. j i F ua d Paşaya, onu bir daha Sadrı-
Fu a d Paşa, diğer devlet ricali gibi | j âzâm olarak -kullanmıyacak kadar gü-
davetli bulunduğu ziyafette hazır bu- j cenmiştir. Hidivin de gitmeğe kalkış-
lunm ak üzere Derya-kaptanı M e h m e d ) ; masına da canı sıkılmış ve h u zuru na J
i Ali Paşanın yalısına gitmişti. Hariciye j çıktığı zam an kendisine ağır sitemler- t
nazırı Âlî Paşa, mütercim R üşd ü Pa- | de bulundu ve: “F ua d Paşa için darıl- !
! şa, Kavalalı M eh m ed Ali Paşanın kızı i mışsın... gidecekmişsin, uğurlar olsun,
Zeyneb Hanımın kocası Y u su f Kâmil j | var git, Askerini de al götür, bana lâ-
Paşa ve diğer rical hep b u ziyafette ha- | | zım değildir. A m m a , bir kerre görüp
] zır bulunuyorlardı. Şerefine ziyafet anladın mı devletimizin şu hali ne- j
I verilen Hidiv İsmail Paşa da gelmişti. | dir? Bunlara sebeb hep o a da m değil \
Fuad Paşa, Hünkârın b u olayı hazme- i I midir? B u n e hamiyetsizliktir sen in- i
demiyeceğini bildiği için uşağına: i j saf et? Sen de insaf et, şimdiye kadar : }
“Etrafı iyice gözle, eğer başkâtib hiçbir menfaati görülmedi. Meğer b ü ­
beyin kayığı bu taraflarda görünürse j tün gün yalan söylermiş. Bir de anali
I bana hem en haber ver” diye tenbih ] b u adamı istemiyor” dedi. İsmail Paşa
i etmişti. Diğer taraftan M e h m e d Ali i ! b u n u n üzerine af diledi. F ua d Paşa ise,
Paşa ile İsmail Paşa heyecan içindey- { j memleket menfaatlerini her şeyden üs-
diler. Her an padişahtan haber bekli- i i tün tuttuğu için esasen azli de, hattâ
yorlardı. Hidiv, kazanacağı şerefi ve j daha ağır bir muameleye uğramayı da
j ileride b u sayede elde edeceği çıkarları j göze almış bulunuyordu. Abdülâziz on­
| düşünerek seviniyor, M e h m e d Ali Paşa dan asıl hıncını, birlikte gittikleri Av-
j da b u izdivaç tebliğinin kendi evinde Ş rupa seyyah atinde almış, paşayı her ve-
ı yapılacağı hayaliyle kabına sığamıyor- ş j sile ile olmayacak kaprisler ileri sürüp
| du. Hünkârla sadrıâzâm arasında, ge- j taham m ülü güç durumlarda bırakmış,
i çenlerden İse, hiçbirisinin haberi yok- j ; ağır hakaretlerle ezmişti.
i tu. I
\ Ziyafet neş’e içinde devam' eder- ! Bibliyografya : M e m d u h Paşa;
j ken, F u a d Paşa yerinden kalkarak Âiî j ( M ir’at-ı şuunat. M a h m u d Celâleddin
| Paşaya yaklaştı ve kulağına eğilip: ] Paşa; M ir’at-ı hakikat. Ali F u a d ; Ri-
“Sadaretinizi tebrik ederim!” dedi. : j cal-i mühimme-i siyasiyye. Lûtfî;_ Ta-
Çünki, Mabeyin Başkâtibinin geldiğini j | rih. İbnülemin M a h m u d Kem al İnal;
öğrenmişti. Aşağıya indi. O n u beş çif- Son Sadrıâzâmlar. L. Gordey; Voyage
telisine aldığı zam an gülerek: j . du Sultan Abdülâziz de Stamboul au
“ Neden geldiğinizi biliyorum!” de- ] i Caire. Zeki Pakalm ; So n Sadrıâzâmlar
____ _ ' ______ - » I I ve Başvekiller.______ _

3140
kadar uzatılan demiryolu sayesinde Paris'e
dört buçuk ve Lo nd ra’ya beş günde gitmek
imkânı hasıl olmuş bulunması, onu ikinci
derecede ilgilendiriyordu.

Tuna vilâyetinde Bulgar çetecilerinin


faaliyeti

Avrupa'da çeşitli olaylar cereyan eder­


ken, Rusya da boş durmayıp Panislavizm ha­
reketini kuvvetle destekliyordu. Rus m em u r ­
ları, Balkan Yarımadasının her yerine sıza­
rak Güney Slavlarını Osmanlı Devleti
aleyhine durm adan kışkırtmakta idiler. E n
büyük propagandaları Paris Analaşmasmda
taahhüt edilen ıslahatın yapılmamış olma-
siirdı. Panislavist teşekkülün kurduğu silâhlı
çeteler, nihayet 1866 yılı yazında Bulgaris­
tan’a sızarak sâkin ve yeknesak bir köylü
hayatı geçiren, hayvancılıkla geçinen, halle­
rinden m e m n u n Bulgar tebaayı zorla dev­
letleri aleyhine ayaklandırmağa kalkıştılar.
T un a Valisi Midhat Paşa durum u tetkik edip

f o> '3 Sultan Abdüfâziz'm kendisiyle evlenmek iste,


diği Hidiv İsmail Paşanın kızı Tevhide Hanım

y 's * - * ,

ss*S 1İP
J > 'A ’ ¿ J , .
Emirgân’da Hidivin köşkü

^ v l/ş & ¿u v bJ^


&

- 4T -
•' * «litCUf
Abdülaziz’in Hidiv İsmai! Paşanın kızı T e v ­
hide Hanımla evlenmek arzusu üzerine
Sadrıâzam Fuad Pasantn düşüncesini bildiren
mektubun orijinali Aynı yerdeki diğer köşk

3141
derhal BabIâli’ye bildirdi. Aldığı cevapta çeteci asıldı ve bir o kadarı pranga ve kü­
böyle hareketlerin şiddetle tenkil edilmesi rek cezasına m ahkûm oldu. Kargaşalıklara
emrediliyordu, ve 'yağma hareketlerine kalkışan, Müslüman-
Kırıstiyan halktan kim olursa olsun şiddetle
Midhat Paşa, bunu gizli tutarak askerî cezalandırılıyorlardı. Bir Bulgarin karısını öl­
hazırlıkları tamamladıktan sonra yeni hâdi­
dürdüğü meydana çıkan M ehm ed adlı zap­
seleri beklemeğe başladı. Çok geçmeden
tiye çavuşu tutulup kurşuna dizildi. B u serî
Ziştovi’den gelen bir telgraf, o gece Eflâk’- ve âdilâne tedbirler sayesinde ortalık bir
ten bir kaç silâhlı çetenin sızdığım ve Ziş- hafta içinde yatıştı ve Niş ve Sofya taraf­
tovi’deki Bulgar gençleriyle birleşip hareke­
ları müstesna olm ak üzere diğer bölgelerde
te geçtiklerini, ilk olarak da o sabah kuzu­
ve bilhassa Filibe ve İslimiye taraflarında
larını otlatmak için kasaba dışına çıkan beş isyana hazırlanan köy ve kasabalar halkı
Türk çocuğunu fecî şekilde Öldürdükten
bundan vazgeçtiler.
sonra Tım ova’ya doğru gittiklerini bildirdi.
K uzu otlatan beş çocuğun katilleri Tır-
Midhat Paşa, hemen hazır bulunan as­ nova'da asıldıktan sonra, Ziştovi ihtilâlinde
keri alıp bir vapurla Ziştovi’ye gitti. Bura­ parmağı olanlar meydana çıkarılarak bun­
da, Müslüman ve Hıristiyan halkı büyük bir lara yardım eden yerli ve yabancı bazı pa­
dehşet ve korku içinde buldu. Tırncva’dan pazlarla birlikte Rusçuğa getirildiler. B u n ­
aldığı bir telgraf, eşkıyanın kendilerine .ka­ lar, Rusçuk Temyiz Mahkemesinde yargıla­
tılan yerli Bulgarlarla birlikte iki yüz kişi narak idama m ahkûm olanların hükümleri
kadar olduklarını, lâkin yol boyunca birçok hemen infaz olundu. Kürek cezası yiyenler
Bulgar gençlerinin bunlarla birleştiklerin­ prangaya vuruldu. Yerli papazlar Aynaroz’a
den sayılarının gittikçe arttığını anlatıyor­ sürüldü. Yabancılar konsolosları vasıtasıyle
du. Midhat Paşa daha evvel eski ihtilâllerde memleketlerine gönderildiler (1867).
âsilerin_ sığınmayı âdet edindikleri Kapino-
va ve İblanova manastırlarına dörder bölük K ıla’-E erfesa (Dort kale) mn.
asker koymuştu. Eşkıya Gabrova yoluna hâ­
kim bulunan bu manastırlar yüzünden o ta­ Sırblara terki
raftan Balkanı tutamıyarak Selvafya doğru
çekildi. Tırnova'da iki tabur asker vardı. 8 eylül 1862 tarihinde imzalanan İstanbul
Bunlar hemen gerekli yerlere sevkedilip protokolü ile Sırbistan’da Gsmaniı askeri
Müslümanlarla çetecilerden bıkmış olan bir işgalinde bulunan kalelerden Sokod ve Ujit-
kısım Hıristiyan halkın da yardımıyle eşkı­ sa (Eskihisar) tamamen Sırp Beyliğine terk
ya sarıldı. Çoğu teslim oldu. Bir -kısmı ka­ edilmiş, buna karşılık dört kale, yani Bel-
çabildi. grad, Şabaç (Bcğürdelen), Semendre ve
Giadova (Feth-ül İslâm) eskisi gibi Osmanlı
Diğer taraftan İslimiye, Kazgan. Toryan askerî işgalinde kalmıştı. Girid meselesinin
ve tvraca gibi üç beş günlük yerlerden alevlendiği bir sırada Sırbistan Beyliği, bu
onar, yirmişer kişilik çeteler Tırnova ve dört kalenin muhafazasının Sırp askerine bı­
Selva taraflarına yayıldılar. Uğradıkları rakılmasını kat’î şekilde istedi. Sırp Knezi
köyler, dehşet ve heyecan içinde kalıyor, Mihal’i buna teşvik eden Üçüncü Napoléon’-
Hır istiyanlard an çekinen Müslümanlar cami­ du. Rusya -da kendisini destekliyordu. İngil­
lere, Muslümanlardan çekinen Hıristiyanlar tere bu hususta Osmanlı Devletini mukave­
ise kiliselere sığmıyorlardı. Eşkiya, asker mete teşvik etmiş. Avusturya ise tarafsız gö­
tarafından her tarafta sıkıştırılıp yakalan­ rünmüş, lâkin meselenin barışçı görüşle hal-
maktaydı. Yağm a ve katliâma engel olmak lini sureta tavsiye etmişti.
için silâh taşımak vilâyetin bir emriyle ya­
Sırp Beyliğinin bu isteğinin reddi, Tuna
sak edildi. Eşkiya ile birlikte bir. sürü de
boylarının yeniden kan ve ateşe boğulması,
yağmacı yakalanmıştı. Hepsinin yargılan­
devletin başına mutlaka yabancı müdahaleyi
ması için Tırnova’da altısı Türk, ve altısı
gerektirecek bir gailenin açılması demekti.
Bulgar halkının ileri gelenlerinden olmak
Mesele Vükelâ Meclisinde görüşüldü. Sonun­
üzere bir mahkeme kuruldu. Rusçukta bulu­
da, Sırbistan ahalisinin devletlerinden vâki
nan yabancı konsoloslar bu muhakemede h a ­
.niyazları üzerine, kaydı ile b u dört kaledeki
zır bulunmak üzere Tırn ov a ya gelmişler ve­
Osmanlı askerinin geri çekilip muhafazaları­
ya vekillerini göndermişlerdi. Ceza K a n u n u ­
nın Sırbistan Beyine bırakılması kararlaştı­
na göre yargılanan çeteciler idama m ahkûm
rıldı. Mesele Hükümdara arzedilerek iradesi
oldukça hemen mazbataları yapılıp hüküm ­
alındı. Ancak, bu kalelerde Sırp bayrağı ile
leri asılmak suretiyle infaz olunuyor, yerli
birlikte Osmanlı bayrağı da bulunacak, yani
Bulgarlardan bunlara cephane götüren veya
fiilen olmasa. bile, hükmen Osmanlı Devle­
kılavuzluk edenler prangaya vurulmak ve
tinin yüksek hâkimiyetinin devamı kabul
küreğe konulmak üzere Vidin’e gönderiliyor­
edilecekti. Bunun üzerine Sırbistan Beyi
lardı.
Mihal Obrenovie’e hitaben bu. mealde bir
Üç dört gün müddetle günde sekiz on ferman sadır olarak mesele halledilmiş oldu.

3142
Kalelerde 'Osmanlı bayrağının bulunması miştir. (Başbakanlık Arşivi Name Dosyaları.
ve bunların Kıla-ı Kaka&iye diye anılmak­ No. 395).
ta devam edilmesi aslında zavahiri kurtar­ O günkü şartlara göre katlanılması ça­
mak için başvurulmuş zayıf bir çareden baş­ resiz bulunan, bu olay, Âli Paşanın düşman­
ka bir şey değildi. Görünüşte, Sırbistan Bey­ larına ayrı bir fırsat vermiş ve kendisine
liği, Osmanlı imparatorluğuna tâbi bulun­ ağır hücumlarda bulunulmuştur. Kalenin is­
duğu için, hukukî durumda hiç bir değişiklik tirdadında:
olmuyordu: aslında ise Sırbistan’ın devlete
Çıkarup leşker-i küffarı didîm tarihin,
bağlılığı lâftan ibaretti. Çünkü, devlet nüfu­
zu buralarda katiyen geçerli değildi. Mihail. Belgırad kakasım aldı Mehemmed Pasa.
müstakil bir h ü k ü m d a r gibi hareket ediyor, tairhı söylenmişti. Bu seferki terkinde Ayaşlı
aradaki anlaşmaya rağmen istediği kadar as„ Hayri:
keri silâh altında bulunduruyor, Osmanlı
Devleti ile imzaladığı antlaşmalara ister Çikarup leşker-i isiâmt didim tarihin.«
uyuyor, ister uymuyordu. Sırbistan’da Türk Beigırad kal’ası Sırpîu eline geçti vah.
hâkimiyetinin tek fiilî eseri ise, b u dört ka­ tarihini düşürmüş, Ziya Paşa da Zafarname
lenin askerî işgal altında bulunmasıydı. Bu­ Şerhinde:
nun için, bunların Sırp askerinin • muhafaza­
sına tevdii, Osmanlı Devletinin Sırbistan’dan BeJgirad kal’asm ihsan ile Sırhisian^a
tamamen el çekmesi ve 1521 yılında Kanunî Devletin kıldı tamamiy.yelini istikmai.
Sultan Süleyman Han’ın Macarlardan aldığı
Belgrad kalesinin 348 yıl sonra daimî olarak beytleriyle yine pek haksız olarak hücumda
Sırplara terki demekti. Fetihler devresinde bulunmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunun pek mühim bir
dayanak noktası olup OsmanlIlar tarafından Mesele bu şekilde halledildikten sonra,
Dâruccihad (—Savaş Yurdu) diye anılırdı. Sırp Prensi Mihal Obrenoviç, resmen tâbi
bulunduğu Osmanlı İmparatoruna teşekkür­
Belgrad ı Sırbistan Beyliğine teslim eden lerini bildirmek için Belgrad kalesinin son
ferman, 18 nisan 1367 tarihinde kalenin son muhafızı Ali Hıza Paşa ile birlikte İstanbul’a
Osmanlı kumandan ve muhafızı Ali Rıza P a ­ gelmiştir. Varna’ya kadar kara yolu takip
şa ile Prens Mfhaîrin hazır bulunduğu bir tö­ edilmiş, sonra bilhassa gönderilen «Sultani­
rende okunup burçlara Sırp ve Osmanlı bay­ ye» vapuriyle İstanbul’a gelinmiş, Prens
rakları çekilerek Belgrad kalesi Osmanlı Mihal huzura çıkarak milleti namına Ab-
askeri tarafından Sırp askerine teslim edil­ dülâziz’e teşekkürlerini arzetmiştir.

GİRİB İHTİLÂLİ, 1284 FERMANI VE PARÎS KONFERANSI,


FANÎSLAVİZM, BAZI EYÂLETLERDE DURUM

İngiltere Başbakanı Lord Palmerston’ün ya ve Fransa, Danimarka ile Prusya_ ve


vefatı üzerine bu devlet yavaş yavaş Avru- Avusturya, ve Avusturya ile Prusya ve İtal-
pa meseleleriyle doğrudan doğruya alâka- ya arasında son çıkan olaylar ve savaşlarla
dar olmayarak bir nevi inziva siyaseti taki- hemen hiç ilgilenmemişti. Avrupa’da ise,
bine başlamıştı. Nitekim, Avusturya ile İtal- Avusturya’nın yıldızı yavaş yavaş sönmüş,

Askerliğe meraktı olan Abdülâziz, sık sık yaptırdığı geçit resimlerinden birini
kumandanlarla beraber takip ederken (Asli Topkapt Sarayt öaierisindedir)

3143
buna mukabil Prusya’nın ve bilhassa F ran ­ landırdılar. Devlet, bu ayaklanmayı da ko­
sa’nın siyasi nüfuzu artmıştı. layca bertaraf etti.
Osmanlı Devletinde de F u a d Paşanın
Sadaretten azledilerek yerine Mütercim İlk hareketlerin başlaması
Rüştü Paşanın geçmesi, Fransız nüfuzunun
artmasına sebep olmuştu. Rüştü Paşa, Sada­ B u seferki Girid ihtilâli ise, daha geniş
ret makamına geldiği zam an b üyük bir malî ölçüde ve daha plânlı olarak hazırlanmıştı.
krizle karşılaşmıştı. Dış kredi faizlerini öde­ Girid Rumları vergilerin ağırlığı, güm rük
m ek için bir kısım vilâyetler gelirlerinin resminin yüksek nisbeti, vergi cibayetinde
tamamen b u işe tahsisi suretiyle malî itiba­ belli bir usulün bulunmayışı, mahkemelerin
rın yükseltilmesi istenmişse de, daha bir çok âdil olmayışı gibi bahanelerle Vali İsmail
m übrem ihtiyaçlar bulunduğu için Galata Paşayı devlete şikâyet ettiler (14 mayıs
bankerlerine başvurulmuştu. 1866).
İşte, devletin b u en sıkışık zamanında İsmail Paşa, adada bir ayaklanma, h a ­
Girid ihtilâli patlak verdi. zırlandığını hissetmişti. İlk iş olarak toplan­
tıları yasak edip böyle yerlere gidenlere âsi
1830 tarihinde istiklâlini elde eden Y u ­
göziyle bakılacağını ilân ederek M üslüm an
nanistan, hâlâ bir türlü sükûn ve istikrara
ahalinin korunması için de gerekli yerlere
kavuşamamıştı. Sonsuz bir ihtiras, b u mil­
asker şevketti. Babıâli’den Giridlilere gelen
leti rahat bırakmıyordu. B ü y ü k Yunanistan
cevapta ise, durumlarının düzeltilmesine ça­
ve Bizans hülyası fikr-i sabit halinde zihin­
lışılacağı, nizamlara karşı gelenlerin ise şid­
lere yerleşmişti. Balkanların yarısı, bütün
detle cezalandırılacağı bildiriliyordu. B u n u n
Trakya, İstanbul, M arm ara Havzası, bütün
üzerine ihtilâl patlak verdi.
Ege adaları, Girid, Kıbrıs, Batı A nadolu ve
hattâ K u ze y Karadeniz kıyıları b u malihul­ Babıâli, elçileri vasıtasıyle b ü yü k dev­
yaya dahildi. Paris A ndlaşm asm dan sonra letlere verdiği notada, Atina’d a bulunan kış­
birbirine yaklaşan Rusya ve Fransa, Y u n a ­ kırtıcıların gazeteler vasıtasıyle bir takım
nistan’ı yeniden kışkırtmağa başlamışlardı. fesad uyandırıcı yazılar neşrettiklerini, ale­
Bir Rus prensesiyle evlenmiş olan yeni Y u ­ nen ve Y u n a n hükümetinin gözü önünde çe­
nan kralına İngiltere kendi işgalinde bulu­ teler kurduklarım ve Y u n a n basınının O s ­
nan Y ed i Adayı terketmiş, Babıâli de bun u manlI Devleti aleyhine tecavüzkâr yazılar
Yunanistan lehine tasdik zorunda kalmıştı yayınlandığını bildirdi.
(M a h m u d M es’ud; Mecmua-i Muahedat, C : 5, Girid’de ise bir anda bir kaç bin âsi top­
S: 40). B u hal, Y u n a n Megalo İdea’sını büs­ lanmıştı. BabIâli’ye vermiş oldukları şikâye­
bütün kamçılamış ve b u sefer ilk hedef ola­ tin bir aynını — hiç bir münasebeti olm am ak
rak Girid’e göz dikmelerine sebep olmuştur. gerekirken— konsoloslara tevdi ettiler. H a n ­
ya’daki Rus konsolosu esasen durm adan Hı-
Osmanlılarm Venediklilerden aldıkları
ristiyanları ayaklandırmağa çalışıyordu .
Girid, bundan sonra yüz elli yıl kadar
(M a h m u d Celâleddin Paşa; M ir ’ât-ı Hakikat.
barış ve huzur içinde yaşamıştır. Ç a r Petro
S: 25). B u zat, ada Rumlarına Y u n a n kralı­
devrinden itibaren R us tahrikleri Hıristiyan
nın aldığı Rus prensesinin çeyizi olarak ada­
Osmanlı tebaası arasında huzursuzluk yarat­
nın kendisine verilmiş olduğunu telkin edi­
mağa başlamış, Fransız İhtilâli de miliyet
yordu. Diğer taraftan Yunanistan da büyük
fikirlerinin yayılmasına yol açınca devletin
bir propaganda faaliyetine girişmişti. K o n u
zayıflayan iç düzeni Hıristiyanlarla meskûn
Osmanlı idaresinde ıstırap çeken Hıristiyan-
bölgelerde bağımsızlık fikrinin doğup geliş­
lar meselesi olarak ortaya atılıyordu. Prus- *
mesine sebep olmuştu. M ora Rumlarının b u
ya tehlikesine karşı Rusya'ya dayanm ak ih­
gaye için kurmuş oldukları Etniki Etarya,
tiyacını hisseden Fransa, Girid meselesinde
Girid’de de faaliyet göstermeğe başlamıştı.
R us -Y u n a n tezine katıldığı için b u buhran
Dölayısıyle M o ra âsileriyle beraber Girid’li
bir A vrup a meselesi haline gelerek Osmanlı
hıristiyanlar da ayaklanmışlardı. B u isyan
İmparatorluğunu ciddî bir tehlike karşısında
o zam an M e h m e d Ali Paşa vasıtasıyle bas­
bırakmıştı (İsmail H â m i Dânişm end; İzahlı
tırıldı ise de 1830 yılında Yunanistan istiklâ­
Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C : 4, S : 208).
line kavuştuğu halde Girid’in Osmanlı ida­
resinde kalması üzerine ikinci bir ihtilâl ko­ Girid âsileri, BabIâli’nin son cevabı üze­
punca Babıâli, M e h m e d Ali Paşaya bir daha rine Sfakiya adlı sarp dağlık bölgede topla­
başvurmuş ve onun eşkiyayı sür’atle tenkil narak Girid’in Yunanistan’a ilhakını ilân et­
etmesine karşılık adanın idaresi kendisine tiler (2 eylül 1866). Girid’de on altı tabur
bırakılmıştı. 1840 Londra anlaşması üzerine Osmanlı askeri mevcut olmakla beraber,
Adanın idaresi Mısır Valisinden alınmış ve Babıâli, A vrup a devletlerinin müdahalesine
yine doğruca Devlete bağlanmıştı. B u hâ­ m eydan vermemelç için hem en silâhlı tenkil
dise üzerine, M e h m e d Ali Paşanın korkusun­ hareketlerine girişmedi.
dan adadan göçmüş olan ihtilâlciler yavaş Âsiler ise, bu halden büsbütün şımardı­
yavaş geri döndüler ve halkı yeniden ayak­ lar. Reisleri Hacı Mihail bütün A d a Hıristi-

3144
yanlarına hitaben neşrettiği' beyannamede: rini bırakarak kalelere can atmak üzere yol­
« K im silâhını alıp yanıma gelmezse, evini lara düşmüşlerdi. Eylül ayı sonlarında K a n ­
ve harmanını yakarım» diye ilân etti. B u diye kalesinde elli bin kişi birikmişti.
yüzden aslında isyana karışmak istemeyen Osmanlı Devleti, bun un üzerine kesin
bir çok Hıristiyanlar da korkularından ona siyasî ve askerî tedbirler almaya karar ver­
katılmak zorunda kaldılar. Âsilerin cemiyeti di. Siyasî tedbir olarak meseleyi bütün te-
b u suretle büyüdü. ferruatiyle ve doğru bir şekilde, bilhassa
Abdülâziz’in emri üzerine Mısır Hidivi, Yunanistan’ın rolü belirtilerek bir nota h a­
Girid’e Ferik Şahin Paşa kumandasında dört linde yabancı devletlere bildirdi. Askerî ted­
tabur asker gönderdi. Vali İsmail Paşa ile, bir olarak da adaya yeniden kırk bin kişilik
askerî kum andan O s m a n Paşa yanlarında iki bir kuvvet gönderildiği gibi, Yunanistan’dan
tabur asker bulunduğu halde isyan merkez­ silâh, cephane ve gönüllü şevkini durdur­
lerinden olan Apokron nahiyesi civarındaki m a k için adayı donanm a ile abluka altına
Fıstıklı köyüne giderek halkı sükûna dâvet aldırdı.
eden rumca bir emirname dağıttılarsa da,
burada toplananlar b u n u dinlemediler ve K ü ç ü k Yunanistan, bir taraftan bu bölge­
2400 metre yüksekliğindeki Sfakiya dağına lerdeki büyük emellerini de tatmine vesile
bulmak, bir yandan Osmanlı Devletini, ay­
çekildiler. Bir kısmı itaate can atıyor, fakat
Haci Mihail’den korkuyorlardı. rıca meşgul etmek için Kiryako adlı bir şa­
kinin idaresindeki çetelerle Tesalya tarafla­
rını da ayaklandırmağa çalışıyordu.
Yıın-sn hükümetinin iutumu ve Bahtâli
Fransa, b üyük bir hararetle Y u n a n te­
Yunanistan hükümeti sureta resmen ta­ zini savunmaktaydı. Yunanlıların eski dostu
rafsızlığını m uhafaza etmekteydi; aslında İngiltere de kayıtsız kalamadı. Bir müdet-
ise, Atina’da âsilere yardım için kurulan bir tir kapandığı siyasî inzivadan Yunanlılar le­
komisyon alenen faaliyette bulunuyordu. B u hinde müdahalede bulunm ak için ayrıldı.
komisyon vasıtasıyle Girid’e muntazam an B u n u derhal yapm ayarak uygun bir fırsatı­
para, silâh, cephane, erzak ve hattâ gönüllü nı bekledi. Evvelâ Fransa ve Rusya, Babı-
gönderilmekteydi. B u arada, içlerinde Albay âliye başvurup meselenin kökünden halli
Koreneos’u n da bulunduğu bir çok Y u n a n su­ için adanın Yunanistan'a terkini veya hiç
bayları da gerillayı teşkilâtlandırmak üzere olmazsa burada muhtar ve imtiyazlı bir ida­
aynı vasıta ile adaya ulaştırılmışlardı. B ü ­ re kurulmasını, istediler. Misal olarak Si­
tün bu işlerde Y u n a n vapurları kullanılıyor sam’daki idareyi gösteriyorlardı. Babıâli, bu
ve b u vapurlar Y u n a n donanmasına mensup müracaatlere hiç iltifat etmedi. Müslüm an
gemilerin himayesinde sefer yapıyorlardı. ve Hıristiyan halk mümessillerinden kurulu
B u olaylar, Batılı devletlerin gözü önünde bir heyeti İstanbul'a dâvet etti. Âsiler buna
geçtiği halde ve Babıâlinin, ikaz ve itirazla­ razı olmadılar.
rına rağmen Yunanistan’ın tarafsızlığını m u ­ B u n u n üzerine adada sistemli bir tenkil
hafaza ettiği kabul olunmaktaydı. Beri ta­ hareketi başlayınca, yabancı, müdahale he­
raftan isyana katılanlarm aile efradı, ne olur m e n kendini gösterdi. B u, daima böyle olur­
ne olmaz mülâhazasıyle yine Y u n a n kayık du. Hıristiyan çeteciler M üslüm an köylerine
ve vapurlarıyle Yunanistan’a
göçüyor, b u ise Osmanlılarm hı-
ristiyan ahaliyi tehcir ettiği şek­
linde propaganda ediliyordu.
Atmalılar işi, Osmanlı sefareti
önünde nümayişlerde b ulun m a­
ğa kadar ileri vardırdılar. İn­
giltere ve Fransa devletleri Su-
da’ya, Rusya H a n y a ’ya birer
vapur gönderdiler. H aci Mihali
kumandasındaki çeteler hareke­
te geçerek m üslüm an ve isyana
katılmayan hıristiyan köylerine
hücum edip bunları yakmağa
ve halkını vahşice Öldürmeğe
başladıklarından İsmail Paşanın
gönderdiği kuvvetler, bunların
bir kısmını dağıttı. A pokron ile
K andiye taraflarındaki müslü­
m an halk, bütün mal ve mülkle­ S fa k iy a (G ir id ) âsileri

3145
hücum edip bunları yakar, yıkar, sayısız m a ­ Girid valiliğinde bulunduğu için Girid.ll di­
sum u katliâm eder, kimse sesini çıkarmaz, ye anılan eski S a dn â za m Mustafa Nailî P a ­
hattâ bu hareketler takdir ve teşvik görür; şanın meseleyi hal için büyük yetkilerle
lâkin, köylerini yakılıp yıkılmaktan ve m a ­ adaya gönderilmesine karar verildi.
sum halkını vahşice öldürülmekten koru­ Mustafa Nailî Paşa. Mecidiye vapuriyle
m a k için Devlet kuvvetleri çok zam an kendi yola çıkarak^ 10 eylül Salı' gecesi Suda lima­
dindaşlarını bile katliâmdan çekinmeyen bu nına vardı. Âli Paşa ise. b u münasebetle bü­
eşkıya sürüsüne karşı harekete geçince, H ı ­ yük devletler nezdinde bulunan elçilerimize
ristiyan âleminde hemen: «Türkler Hıristi- gönderdiği tahriratta Mustafa Nailî Paşaya
yanları kesiyor!» feryatları yükselirdi. verilen talimatın, yabancı tahriklerle isyan
İşte bunun için, vazifesi âsâyişi ve em ­ etmiş olan Girid halkı hakkında gayet iyi
niyeti temin ve tebaasının can ve malını ko­ niyetleri ihtiva ettiğini; Girid meselesinin
rumak olan devlet ordusu harekete başlar Osmanlı Devletinin tamamen bir iç işi ol­
başlamaz, bu yabancı müdahale takip etti. duğunu, Yunanistan’ın ' ise İzdir ve Karva-
Babıâli. Avrupa devletlerinin istek, ıs­ sara taraflarına hâla durmadan asker him a­
rar ve hattâ tehditlerine rağmen onların yesi altında haydut çeteleri sevkettiklerini
devletin iç işlerine müdahalelerini red ile, bildirdi.
milletlerarası bir komisyonun Girid’de' ince­ Mustafa Nailî Paşa. Girid’e varır var­
lemelerde bulunmak hususundaki arzularını m az daha o gece Girid’i ablukaya m em ur ve
da kabul etmedi. deniz kuvvetlerinin kumandanı olup Suda
limanındaki Şadiye gemisinde bulunan F e ­
Mustafa Nailî Paşa’nm Girid’e rik İbrahim Paşa ile görüştü. Neticede, ada­
ya Yunanistan’dan gelen devamlı yardımın
gönderilmesi tamamen durdurulamadığını, buna sebep
ise ablukaya m em ur edilen deniz kuvvetle­
Nihayet, Fransa ve İngiltere’nin teşeb­
büs ve ricaları üzerine otuz yıl müddetle rinin yeter derecede olmadığı anlaşıldı.
' Mustafa Nailî Paşa, bir taraftan b u h u ­
susu hem en Babıâliye bildirip ablukanın
tam olarak tatbiki için gerekli tedbirlerin
alınmasını istedi; diğer taraftan da tenkil
hareketlerine girişti. Sarp dağlara çekilmiş
ve sığınmış olan eşkıyaya karşı bir şey ya­
pamıyordu. Kendisi esasen cahil ve hattâ
üm m î bîr zat olup Girid Valiliği sırasında
da kötü hâtıralar bırakmıştı. Âsiler, kendi­
siyle hiç bir müzakereye girişmek isteme­
diler.
Giria’le Yunanistan arasında ise m ü n a ­
kale rahatça devam ediyordu. Çeteciler, bir
ara cüretlerini iyice arttırarak Hesm o’da b u ­
lunan Mısır askerlerine mahsus hastahaneyi
basıp yararlıları parça parça ettiler. O n ta­
nesini de kilise kapısının önünde astılar.
Mustafa Naili Paşanın buraya sevkettiği kuv­
vetlerle yedi saatten fazla savaşıp sonra çe­
kildiler.

T e n k il h a ?e k e tim n h ızla n m a s ı v e
Batı devletleri

B u vak’a Mısır’da duyulunca Cihadiye


Nazırı İsmail Paşa, yedi tabur askerle he­
m en Girid’e gönderildi. K a p as mevkiinde bu
' askerle dört bin kadar âsi arasında şiddetli
bir savaş geçti. Âsiler, ağır telefat verdiler
ve bunun öcünü almak için, M üslüm an m e ­
zarlıklarını tahrip ettiler. Eesm o civarında­
ki A rka d.i manastırında Y u n a n Albayı Ko-
renos kumandasında olarak kalabalık bir çe­
teci grubu bulunuyordu. Resrno askerî has-
Girid’de Suda limanını k o ruya n Aziziye tahanesine de essaeıı bunların ' saldırdığı
tabyası (öndeki) v e adacık üzerindeki eski tahmin edilmekteydi. Mustafa Nailî Paşa altı
S u d a kalesi tabur askerle burasını sarıp eşkiyaya teslim

3146
elmalarını bildirdiyse de, teklifine pencere Öm er Paşam a G iıic P e g ö n d e r ilm e s i,
ve mazgallardan mermi yağdırmakla cevap
verdiler B u n u n üzerine manastıra hücum  l i Pag-anm S a d a r e t i
edildi. Patlayan ve iki tarafa da zayiat ver­
diren bir lâğımın açtığı gedikten içeri giril­ Girid meselesi, bir taraftan da, yavaş
di. Çeteciler kendilerini eda oda müdafaa yavaş bir Yunanistan meselesi haline geli­
ettiler. Üç buçuk saat süren çarpışmalardan yordu. Gerçi Başvekil K o m a n a ere s hâlâ ta­
sonra buradaki altı yüz çeteci temizlendi. rafsızlık iddiasında ise de, Y u n a n hükümeti
B u sırada, eşkiya reislerinden bazıları — işin Koreneos’u • ihtilâli idareye m em ur etmişti.
ciddîye doğru gittiğini görerek— dehalet et­ Hattâ Te salya’da. Armira taraflarında faali­
tiler. Lakos dağlarının zirvelerine kadar çı­ yette bulunan Kiryako’nuıı hareketlerini de
kan devlet askeri, eşkiya ile burada savaşa yarı gizli y a n açık himaye ediyordu. B u sı­
tutuşup bunları süre süre deniz kıyısına ka­ rada İngiltere politikasını değiştirmeğe ve
dar indirdi. Bunların dört yüz kadarı bir pek haksız bulduğu Yunanistan’ı destekle­
Rus vapuruna ilticaya muvaffak oldular. Â f memeğe başlamıştı. Babıâli, bu sayede F r an ­
talebiyle teslim olanlardan yedi binden faz­ sız ve Rus politikasının tazyiklerine daha ce­
la silâh alındı. surca dayanabiliyordu. Hattâ Rusya Dışişleri
Bakanı Gorçakofun İstanbul'daki sözcüsü,
Tenkil faaliyetinin hılzanması Batı dev­
kesilmiş olan ve Tesalya ile Epir’in de Y u ­
letlerinin hoşuna gitmiyordu. Babıâliyi yine
nanistan'a verilmesi fikrini savunan Fransız
tazyike başladılar.
Elçisi Mutiye’ye (Moustier) yalnız Girid’in
 li Paşa, halâ ada halkından mürekkep terki için en az ikinci bir. Navarüre ihtiyaç
bir heyetle müzakerelere girişerek anlaşmak bulunduğu bildirildi, işte, kesin tenkil hare­
düşüncesindeydi. Bunun üzerine Server ketlerine girişmek üzere Serdar Ö m er P a ­
Efendi adlı bir zat, Girid’e yollandı. Girid şanın adaya gönderilmesi de bunun üzeri­
koy ve kasabaları M üslüm an ve Hıristiyan nedir.
halkından ikişer kişi seçilip otuz beş kişilik
Mustafa Nailî Paşa Girid’e gönderildiği
bir heyet kuruldu ve bu heyet Tali’a vapu-
zaman Sadaret m akam ında Mütercim Rüştü
riyle İstanbul’a getirilip Fındıklı’da hususî
Paşa bulunuyordu. Girid meselesinin en
şekilde hazırlanan bir konağa misafir edildi
buhranlı zamanlarının gelip çattığı ve ne­
ise de, bunun hiç bir faydası olmadı. Çünkü
rede ise Yunanistan’la bir savaş patlak ver­
Girid âsileri, bunu kabul edeceklerin hain
m e k -üzere bulunduğu sırada, yine Rusların
sayılacağını ilân etmişlerdi.
teşvikiyle Sırbistan; kalelerdeki Csmanlı as­
B u sırada Kandiye’deki Rus konsolosu kerinin çekilerek bunların kendisine veril­
bu heyetin seçilip İstanbul’a gönderilmesine mesini istemiş ve devletin başına b u dar. za­
engel olmak için elinden geleni yapmış ve m anda yeni bir .gaile çıkmıştı. Mütercim
hattâ bu hususa dair yazmış olduğu bir m ek­ Rüştü Paşa, kendisi iktidarda değilken baş­
tup ele geçmişti. kalarını tenkid etmeği pek sevdiği halde, bir
Babıâli, müzakere yoliyle bir şey elde müşkülâta uğradı mı işi bırakırdı. B u sefer
edilemiyeceğini anlamıştı. Mustafa Nailî de Öyle yaparak Sadaret makamından istifa
Paşa ise,' tenkil hareketle­
rinde kat’î bir muvaffakiyet
kazanamamıştı. Nihayet her
şeyden evvel âsilerin mutla­
ka ve kat’î şekilde sindiril­
melerine karar verildi. B u ­
n u n üzerine Âli Paşa tara­
fından Mustafa Nailî Paşaya
mektup gönderilerek Girid
meselsinin onun gayretiyle
yatıştığı, kedisi gibi m ühim
bir vezir orada bulundukça
ise, hâlâ ehemmiyet verildiği
mânası çıkacağı, b unun için
askerî kumandayı Hüseyin
A vn ı Paşaya bırakıp hem en
İstanbul’a dönmesi bildirildi
(Girid.İhtilâline Dâir M u h ­
tıra; İbn-üİ-Emin Mahnıud
K e m a l İnal’ın Son Sadrı-
âzamlar, S: 81 den naklen).
Yerine ise, Serdar Ö m e r P a ­
şa gönderildi.

3147.
etti; Yerine ise, bilâkis en güç ^zamanlarda müzakere voliyle almak için bir kongre şek­
vazife kabul etmeyi şeref sayan Âli Paşa ta­ linde toplanmanın lüzum una dair .göndermiş
yin edildi (11 şubat. 1867). Şüphesiz ki bu olduğunuz mektubu, Elçiniz eliyle aldım. B u
d urum memleket için de daha isabetli oldu. vesile ile hakkım da izhar olunan temiz ve
Âli Paşa Sadaret m akam ına geçince, Harici­ dostça düşüncelere samimî olarak teşek­
ye .Nezaretine de F u a d Paşayı tayin ettirdi. kür ederim. B u husustaki düşüncelerimizin
karşılıklı olduğuna ve uzun asırlardanberi
Üçüncü Napcîyon’un Sultan Azizdi iki devlet arasında mevcut bulunan eski
dostluk bağlarının kuvvetlendirilmesini ne
daveti kadar istediğimi isbat etmenin emellerimin
başında geldiğine itimad buyurmanızı rica
B u sırada Fransa İmparatoru Üçüncü ederim. B ug ü n kü menfaat ve saadeti başlı­
Napolyon, Milletlerarası Paris Sergisinin ca barışın devam ve muhafazasına bağlı
açılması münasebetiyle Abdülâziz’i Fransa- olan bir Devletin Padişahı bulunduğum için
ya dâvet etti. B u fırsatla genel barışı k u v ­ barışın sağlam ve sabit bir esas üzerine k u ­
vetlendirecek görüşmelerin ve fikir teatile­ rulduğunu görmekle cidden sevinç duyaca­
rinin de olacağını İstanbul Elçisi vasıtasıyle ğım şüphesizdir. Teklifiniz h a kkm daki şahsî
bildirmişti. düşünceme gelince bu hususta B ü y ü k Elçi­
niz ile vukubulm uş olan görüşmemize ve
nezdinizde bulunan B ü y ü k Elçimizin. y ap ­
mağa m em u r edilmiş olduğu dostça tebliga­
ta başvurulmasını temenni ve b u vesile ile
de iyi ve samimî duygularımı izhar ederim.»
Üçüncü Napoléon, 1867 tarihinde Millet­
lerarası Paris Sergisi münasebetiyle Abdül-
aziz’i Paris’e dâvet ettiği zam an Girid m ese­
lesi en buhranlı safhalarını yaşıyordu. Girid
âsileri ve Yunanistan ise, bu konuda en çok
Rusya ve Fransa’dan teşvik görmekteydiler.
Osmanlı Vükelâsı, iki hüküm darın bir ara­
ya gelmesinde fayda umuyorlardı. Hattâ,
yerli ve yabancı basın da aynı düşüncedey­
di. Beyoğlu’nda çıkan L a Turquie gazetesi,
b u münasebetle şunları yazmıştı: «B u seya­
hat, İmparatorluğun mukadderatını değişti­
recektir. Çünkü, bu, yalnız bir hükümdarın
seyahati değil, bir prensibin seyahatidir ve
bütün müesseseler üzerinde derin 'bir tesir
yapacaktır. B u seyahat sırasında bir çok ha­
S erd ar Ö m e r P aşa yaller ve kuruntular sona erecek, b.ir çok
fikirler doğacak ve bir çok proieler tasarla­
nacaktır.»
B u dâvet, son derece m ü h im ve entere­
san bir olaydı. B u n d an evvel Karadağ. B u n u n gibi, Fransa’da çıkan gazeteler de
Sırbistan, Memleketeyn gibi Balkan Prens­ b u seyahatin çok faydalı sonuçlar vereceğini
likleri İmparatorluktan ayrılıp millî ve ba­ yazmakta birbirleriyle âdeta yarışıyorlardı.
ğımsız devletler halinde gelmek hususunda
Hakikaten Girid buhranı Osmanlı D e v ­
harcadıkları gayretler sırasında en büyük
letini çok çetin bir durum a düşürmüş, mesele
teşvik ve himayeyi Rusya _ ile Fransa’dan-
bir Avrup a meselesi halini almış, Fransa ise
görmüşlerdi. B u n a rağmen İmparatorun ge­
milliyet prensiplerinden hareket ettiğini id­
nel barışı kuvvetlendirme meselesini bahis
dia ederek Yunanistan’ı kuvvetle destekle­
konusu etmesi bu dâveti büsbütün mâna-
mişti. Davette ‘barışın kuvvetlenmesi için fi­
landırıyordu. Osmanlı devleti adamları böy­
kir teatisi bahis konusu olduğundan Padişa­
le en üst kademede vâki olacak bir görüş­
hın-bu meseledeki Osmanlı tezini Paris’e k a ­
m enin bir çok m üzm in anlaşmazlıkları or­
dar götürmesi ve İmparatora bizzat izah et­
tadan kaldırıp memleket lehine bazı avan­
mesi mutlaka yerinde bir hareket olarak gö­
tajlar doğuracağına kani bulunduklarından
rülüyor ve Üçüncü Napoleon’un da muhteşem
Abdülâziz’i dâveti kabule teşvik ettiler.
misafirini kırmıyacak bir karşılık vereceği
Hünkâr bunun üzerine Üçüncü Napolyon’a
umuluyordu. Esasen Abdülaziz’in bu dâveti
gerekli cevabı verdi. Bunda, şöyle diyordu:
şahsan kabulünde sadece b u üm id rol oyna­
«A vrupa’nın bugünkü ahvalinden bah­
mıştır.
sederek mevcut d u ru m u düzenlemek ve ile­
riyi temin için gerekli tedbirleri birlikte ve A v r u p a ’daki' çeşitli yenilikleri görmek

3148
vé gerekenleri İmparatorlukta tatbik etmek borç pâra aiamıyacaktı. İsmail Paşa bu ara­
arzusu ise, bun dan çok sonra geliyordu. da «Muzaffer», «İbrahimiye» ve «Hayriye»
Abdülaziz, Paris’de Üçüncü Napoléon’la adlı üç zırhlı savaş gemisini devlete terket-
Girid buhranı meselesini de görüşmüştür. m ek zorunda kaldı (1867 -1868).
İmparator, b u hususa dair şahsî düşüncesini
hülâsa ederek meselenin tek hal şeklinin Öm er Paşanın A d a d a faaliyeti
A dayı Yunanistan’a terketmek olduğunu ileri
sürmüşse de Abdülâziz’den şu cevabı almış­ Ö m e r Paşa Girid’de vazifeye başlayınca
tır: «Girid için Osmaıılı Devleti yirmi yedi mevcut askeri iki kola ayırarak evvelâ Res-
yıl kan dökmüş, Adayı böyle ilhak etmiştir. m c'da tenkil hareketlerine girişti. Bir taraf­
Girid’in toprağı Osmanlı kaniyle yuğurul- tan da A da, bu sefer Yunanistan’dan hiçbir
muştur. Görünüşte iyi niyetli ve aslında dev­ yardım gelemeyecek şekilde sıkı bir abluka­
letimin m ânen perişanlığına sebep olacak bu ya alındı. B u ablukanın en unutulmaz hâ ­
teklif beni meyus etmiştir. Ancak, büyük tırası şüphesiz ki Gamsız Haşan B e y k u m a n ­
devletler, birleserek Girid’in Yunanistan’a dasındaki İzzettin vapurunun, sür’ati, sağ­
terkini resmî notalarla teklif etseler bile, bu lamlığı ve ateş kudreti kendisinden çok üs­
tekliflerini red, askerimi son neferine varın­ tün olan Arkadi adlı Y u n a n vapurunu y a ­
caya kadar A d a y a sevk v e donanm adan da kalaması ve çetin bir savaştan sonra Girid
bir sandal kalıncaya kadar sebat eder ve ça­ egkiyasına cephane götüren b u gemiyi batır­
resiz kalınırsa Girid’i öyle bırakırım». masıdır. Gamsız Haşan Bey, b u m uvaffaki­
yeti üzerine Kolağalığmdan Miralay (Albay)
Abdülâziz’in . b u kesin tavrı karşısında
lığa yükseltilmek suretiyle mükâfatlandırıl­
Üçüncü Napoléon ısrardan vazgeçerek: « M a ­
mıştır.
dem ki düşünceleriniz b u merkezdedir, Girid
meselesi bertaraf olmuştur. Müsterih olu­ Ö m e r Paşa, yanındaki kuvvetlerle Lasi-
nuz» diyerek b u bahse şahsan bir daha dön­ ti’de toplanmış olan on bin kadar eşkiyartın
m edi (Başmabeyinci Hafız M e h m e d Beyden üzerine yürüyerek sert savaşlardan sonra
naklen). B u arada, Hariciye Nazırı F u a d P a ­ yenip dağıttı. Bunlar, ondan fazla köy y ak ­
şanın da fikri yollandı. Hattâ Üçüncü N a ­ mışlar, yakaladıkları Osmanlı askerlerini el­
poléon bir sohbet sırasında yarı şaka tar­ lerini keserek, kafa derilerini yüzerek, göğüs­
zında: «Şu Girid’i Yunanistan’a satın, olsun lerini yarıp kalblerihi çıkararak insanlığa
bitsin» dedi. F u a d Paşa, «buna hazır bulun­ yakışmaz bir vahşetle şehid etmişlerdi. O n ­
duklarını» söyledi. Biraz ümidlenen İmpara­ ların mağlûbiyeti üzerine bütün bölge hal­
tor,-bu sefer daha ciddî olarak Girid’in kaça kının itaat ettiğini ve beş bin kadar yivli tü­
satılabileceğini sorunca, şu_ cevabı aldı: «A l­ feğin teslim alındığını Ö m e r Paşa, Babıâîiye
dığımız fiyata veririrz» . ( İ .. H . Dânigmend; bildirdi. Bir taraftan da Sfakya dağları ta­
İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C : 4, S: ranıp mağaralara sığman âsiler muhasaraya
219). alınmışlardı.
B u icraat Batıkların hamiyet damarla­
Üçünsü Napoléon ile, Fransa devlet
rını yeniden ve derhal depreştirmeye vesile
adamları b u temaslar sonunda Osmanlı D e v ­
oldu. Ö m e r Paşanın isyanı yatıştırmak ba­
letinin Girid Adasından vazgeçmeğe katiyen
hanesiyle bütün A dayı tahrip ve Hıristiyan-
niyetli olmadığını ve Hüküm darla Vezirinin
ları katliâm etmekte olduğu ileri sürülüyor­
buna ikna edilmelerinin m ü m k ü n bulun m a­
du. Girid’de bulunan konsoloslarla mensup
dığını anlamışlardır. B u ise, onların düşün­
oldukları hükümetler, insaniyet namına A v ­
celerinde bazı değişikliklere sebep olmuş ve
rupalılarca bir tahkikat açılmasını istediler.
nihayet b u sayede daha sonraki Paris kon­
Babıâîiye verilen notada Girid’e milletler­
feransı kararlarıyle b u mesele lehimize ola­
arası bir komisyon gönderilmesi, bir plebi­
rak kapanmıştır.
sit yapılarak Girid’in âkıbetinin ve yeni
Yine bu sırada Mısır Hidivi İsmail P a ­ idare tarzının buna göre tayini ileri sürülü­
şanın israfları ve imtiyazlarının dışındaki yordu. L ü b n a n meselesindeki, acı tecrübe
davranışları gözönüne alınarak durum unu unutulmamıştı. Girid’de d e. en az yabancı
bir düzene koyması kesin şekilde ihtar edil­ devletler kefaletinde muhtar bir idare k u ­
di. Sadrıâzam  li Paşa tarafından kendisine rulmak istendiği anlaşılmaktaydı. Babıâli,
gönderilen yazı silâh ve gemi satın alınması böyle bir şeye m eydan verm em ek için Âli
ve yabancı devletlerle olan münasebetler Paşayı, meseleyi müzakere yoliyle halletmek
konusunda âdeta bir ültimatom mahiyetinde ve mutlaka bir çaresini b ulm ak vazifesiyle
idi. Bütün imtiyazlarına rağmen, Mısır vali­ Girid’e gönderdi. Osmanlı Sadrıâzamı, m a i­
lerinin azilleri Osmanlı İmparatorlarının yetine verilen gerekli memurlarla Sultaniye
elinde bulunduğu için İsmail Paşa çaresiz vapuruna binip Girid’e gitti.
baş eğdi. Böylece Hidiv, p e k m u b r e m ve ha­ B u sefer Avusturya ile İngiltere’nin di­
kikî ihtiyaçlar bulunmadıkça halka yeniden ğer devletlerin; yâni Rusya, Fransa, Prusya
vergiler yükleyemiyecek ■ve A v r u p a ’dan da ve İtalya’nın son isteklerine katılmayışları,

3149
Babıâlinin milletlerarası komisyon meselesi­ ayaklanma sebeplerinin neler olduğunu öğ­
ne şiddetle itirazına imkân vermiştir. Nafıa renm ek maksadıyle âsi eleb aşılarıyle m ü za ­
Nazırı Ali Kabulî Faşa, Ferik R a u f Paşa, kerelere girişti. • B u, gayet yerinde bir ted­
sonradan Vezir ve Hariciye Nazırı da olmuş birdi.
elan K ar a Todcri Efendi, müteakiben Paris Genel affın ilânı, isyana istemiyerek ka­
elçisi olan Sürurî Efendi, yine sonraları ikisi tılmış veya zorla iştirak ettirilmiş bulunan­
de Girid valiliğinde bulunan Sava ve Kostaki ların hem en itaatlerine sebep olmuş ve b u n ­
Adossidi Efendiler, türkge kâtibi M a h m u d lar çoğunlukta oldukları için A danın büyük
Bey, fransızea kâtibi Şarl Mismer, ulem a­ kısmında âsâyişin geri gelmesi temin edil­
dan Amasyalı M ecid Efendi v e bir kısım y a ­ miştir. İsyan elebaşılarının hükümetle m ü ­
verler, Âlî Paşanın maiyeti halkını teşkil zakerelere girişmeğe razı olmaları <5.a b u şe­
ediyordu. kilde itaat edenlerin sayılarının artması so­
nucunu doğurmuştur.
Âli Paşanın Girid’e gitmesi Elebaşılarla yapılan görüşmelerden ise,
beklendiği derecede bir faide hâsıl olmadı.
Âlî Faşa, 4 ekim 1867 tarihinde Hanya- Zira, âsilerin bütün istediklerini kabul et­
ya vardı. Evvelâ genel bir af ilân etti. Aynı mek, Adayı Yunanistan’a terketmeğe kadar
zam anda Girid’de tatbik edilecek yeni ida­ varırdı. A n c a k şikâyetleri tesbit edilerek
renin esaslarını tesbit için şikâyetlerinin ve bunlardan haklı olanlarının giderilmesi k a ­
rarlaştırıldı.
Âlî Paşa, bundan sonra her nahiyeden
gönderilmiş iki Hıristiyan ve iki M üslüm an
delegeden m ürekkep bir Meclis-i U m u m î
teşkil ettirdi. Bunlar, bütün halkı temsilen
şikâyet ve ihtiyaçlarını bildirmek fırsatım
buldukları gibi, Âlî Paşa da yapılacak ısla­
hatı ve Girid için düşünülen yeni idare tar­
zını bu vasıta ile bütün halka duyurm ak im ­

mk
kânını elde etmiş oldu. İtaat eden bölgeler
ise, asker vasıtasıyle derhal emniyet altına
alınarak buralarda yeni kargaşalıkların çık­
ması kesin şekilde önlendi. Ada, askerî ba­
kımdan tahaffuz dairelerine bölündü. İstih­
1 kâmlar kuvvetlendirildi. Askerî yollar inşa­
sına başlandı. İtaat etmemekte direnen eş-
kiyanm_ ise tenkiline devam olunuyordu. B u
arada Ö m e r Paşa, yerli bir kadınla geçirdiği
macera büyük bir skandal halini aldığı için
azlolunarak yerine Hüseyin A v n i Paşa tayin
gf edildi (Şarl Mism er; İslâm  lem i Hâtıraları,
«Türkçe tercümesi» S: 57-58).
izzettin v a p u r u k u m a n d a n ı G a m s ız H a şan Âlî Paşa, ayrıca halka ağır gelen bir kı­
B ey in sonraki resimlerinden sım vergileri ilga ederek yapılacak nizam ­
nam ede bunların daimî şekilde
kaldırılacağını ve bir kısmının
hafifletileceğini bildirip halkı
b u cihetten de m e m n u n etti.
Üstelik, Girid’den vergi yoliyie
hasıl olan gelir, devlet hâzinesi­
ne girmeyerek Adanın kendi
ihtiyaçlarına harcanacaktı.

Girid fermam

14 şubat 1868 tarihinde G i­


rid Genel Meclisinde Âlî Paşa
tarafından Adanın yeni düzeni­
ni bildiren ferman okundu. Hic­
rî yıla nisbetle 1284 Fermanı
İzzettin v a p u r u n u n Y u n a n gemisi A r k a d r y e bindirmesi diye anılan b u ıslahatın esası
(Aslı D e n iz m ü zesindedir) şunlardı:

3150
Abdülazis5m Avrupa gezisi ve bu geziden bazı notlar
'(İlâve : 18 3)

i . ★
Fransa’da 1867 yılında tertib edi- ; —> |
len milletlerarası Paris sergisini ziya- j mıştı. Uskurlu zırhlı Aziziye ve zırhlı
. ret etmek üzere imparator Üçüncü Na- Osmanlı firkateynleri Marsilya’ya ka­
polyon, Osmanlı padişahı Abdüiâziz i dar birlikte geleceklerdi. Fransız elçisi
Hanı Faris’e davet etmiş., aynı zam an­ ! Forbın adlı eçilik istasyoner gemisine
da b u vesile ile genel barışı kuvvet­ binmişti. Keza, İngiltere elçiliği baş
lendirecek fikirler teatisi^ fırsatının tercümanı da Abdülâziz’in refakatinde
zuhur etmiş olacağını da İstanbul’da­ bulunuyordu. Padişah yurd dışında-
ki b üyük elçisi v asit asiyle bildirmişti. kalacağı müddetçe devlet reisliği vazi­
B u sırada Osmanlı devleti cidden fesini vekâleten görmek üzere Sadrıâ-
buhranlar içinde bulunuyordu. Hersek j zam Âlî Paşa saltanat naibi tayin edil-
ihtilâli, Girid isyanı, hazine darlığı gi­ j mişti. Bu, tarihimizde ilk defa cereyan |
bi halli pek güç meseleler mes5ul dev­ eden bir olaydı. Ç ün k ü daha Önce hü- !
let adamlarını endişelere sevketmek- kümdarlar ancak savaş münasebetiyle
. teydi. Üstelik Avrupa gazeteleri bunla­ ordunun başında bulunarak gerekti- I
rı bahane ederek aleyhimizde olmadık ginde sınırların dışına çıkmışlardı. O ■
'
neşriyatta bulunuyor ve dış itibarımızı zamanlar padişah İstanbul’u terkedince
sarsıyorlardı. Fransa, milliyet prensibi Başşehirde bir sadaret kaymakamı ka­
namına Hersek ve Girid olaylarını des- lırdı. Ancak b u zat- hü kü m dara değil,
j teklemekteydi, iki hüküm darın bu me- sadrıâzâma vekâlet ederdi. }
j seleleri karşılıklı görüşmeleri ve Fran- Abdüiâziz M arm ara denizinde do- j
j sa imparatoruna Osmanlı tezinin vasi- | naııma ve çeşitli deniz vasıtalarına j
tasız olarak izahı Bao-ı âlî tarafından j binmiş bulunan asker, halk,, mekteb
| gayet faydalı mülâhaza edildiği için talebeleri ve elçilik yatları tarafından ;
i. teklif müsait karşılandı ve kabul edil- parlak bir şekilde uğurlandı. Yolcu- i
I di. B u n d a n başka padişahın Avrupa’- luk güzel ve müsait bir hava ile baş- j
;' daki yenilik ve ilerlemeleri yakından lamış ve öyle devam etmiştir. 22 hazi­
| görmesi ve bunların kendi memleke- ran günü Sultaniye vapuru ve refaka­
| • tinde de tatbiki çarelerini araması ne- tindeki diğer gemiler Çanakkâleye var­
] vinden faydalar da mevcuttu. Lâkin, dılar. Abdüiâziz, iki kıyıdan top atışla- j
j bu ikinci derecede düşünülüyor, daha riyle selâmlandı. Boğazın dışında, ise j
| ziyade Fransa ile anlaşmak suretiyle Fransız donanması tarafından yine top
mevcut çeşitli buhranlara hal çaresi ateşiyle karşılandı. Ertesi günü Midilli
bulunacağı umuluyordu.. Fransa'ya ve Sakız adaları hizalarından geçildi.
davet edilen padişah İngiliz elçisi ta­ B u sırada Girid meselesi en h a d saf- (
rafından Kraliçe Viktoryanın davetlisi hasında bulunuyor, Abdüiâziz, b u n a i
olarak İngiltere’ye -de çağırılıyordu. rağmen kafile Y u n a n kıyılarına olduk- J
Abdüiâziz, 21 haziran 1867 cum a ça yakın mesafeden geçirtildi.
günü, c u m a namazını Ortaköy camiin­
de kıldıktan sonra Dolmabahçe sarayı­ Osmanlı padişahı, 25 haziran 1867 j
na gelmiş ve öğleden sonra saat 16 su­ tarihinde Etna yanardağının açıkların- i
larında saraydan ayrılarak kendisini dan dolaşıp aynı gün öğleden sonra j
Marsilya’ya kadar götürecek olan “Sul­ Messina limanına vardı. Kaleden atı- j
taniye” vapuruna binmişti. B u yolcu­ lan toplarla selâmlandı. Kafile , o gece
luğu sırasında hünkâra başta veliahd Messina’da kaldı. Ertesi sabah tekrar
M urad Efendi olmak üzere, oğlu Y u ­ yola çıkılarak Tirenyen denizine giril­
suf İzzeddin Efendi, şehzade Abdül- di. 27 haziran 1867 perşembe günü Os- :
m ecid-Efendi, Bagmabeyinci Cemil Bey, manii hükümdarını karşılamağa gelen |
Başkâtib M e h m e d E m in Bey, Hariciye bir İtalyan filosu kafileye katıldı. Er­
nazısı Fuad Paşa, Hariciye teşrifatçısı tesi günü kafile Napoli’ye vardı. O s­
Kâm il Bey, İkinci im a m hocası Akşe- manlI elçisi Rüstem Bey ile mahallî
j hir’li Haşan Nam ı Efendi, Divan-ı hü- hüküm et erkânı ve filo amirali Sulta­
m ayun tercümanı Arif Bey (Sonradan niye vapuruna gelip Abdüiâziz’e tâ­
Başvekil olan Arif Faşa), sonradan limlerini arzettiler.
başmabeyinci olan Hâfız M e h m e d Be­ Abdüiâziz, Napoli’de birkaç saat
yin de bulunduğu altı mabeyinci, dört kaldıktan sonra hareket emrini verdi.
yaver, altı yüksek rütbeli subay, on İtalyan filosu tarafından teşyi’ oluna­
alta subay, on silâhşor, kendisinin oniki rak Tulon’a doğru yol aldı. 29 haziran
i şehzadelerinin altı hizmetkârı refakat 1867 cumartesi günü buraya va n p bek-
; ediyorlardı. Kademeler ve seyyaha t le­ lenmiyen ve umulmayan pek büyük bir
vazımı pertevpiyale vapuruna alın- törenle karşılanarak Fransız toprakla-
•—>

3151
rina ayak bastı. L im a n d a hazır bulu- ' Paris'e muvasalat buyurdular, im para­
n a n bütün savaş gemileri ve askeri ; tor bütün . maiyyetleriyle kendilerini
mevkiler kendisini m u a z z a m top atı- ] j istasyondan karşıladılar. Halk, son de­
şıyle selâmlamışlardı. j recede alkışladı. Zat-ı 'şahane doğruca
Ancak, donanma ve müstahkem Tüileri sarayına gittiler. Orada impa-
yerler toplarının arkası gelmiyen salvo- j ratorice tarafından karşılandılar. T a k ­
!' lan, Abdülâzizl yavaş yavaş sinirlen- j dim merasiminden sonra zat-ı şahane
[ dirmiş, bu kadar olağanüstü bir tören j ve imparator Elize sarayına gittiler.
beklemediği için biraz da alaya alındı­ İmparator oradan ayrıldı” .
ğı zannma kapılarak Fuad Paşaya geri j Abdülâziz, o g ü n ü istirahatle ge­
dönülmesini bildirmişti. Fuad Paşa j çirdi. Ertesi g ünü imparatorla birlikte
ona, Barbaros devrinden beri Osmanı- I aynı araba ile ve halkın gittikçe artan
larm hâtırasının bu limanlarda gayet sevgi gösterileri arasında milletlerarası
canlı olarak yaşadığını, Fransa Kıralı j Paris sergisini ziyarete gitti. Serginin
Birinci Fransuva’n m Kanunî Sultan j açılış töreninde bulun d u. Fransızlara
Süleyman Handan yardım ve himaye i bir cemile olmak üzere Sevr mamulâ-
talebinde bulunduğu sırada bu bölge- i t m d a n birçok şeyler satın aldı ve bun^
nin geçici bir süre için Barbaros’un ida- | larm sergi sonuna kadar teşhire devam
resine verildiğinin ve Osmanlı devleti- j edilmesine m üsaade etti.
nin müdahalesiyle Birinci Fransuva’n m l Abdülâziz, Paris’te b ulun duğu m ü d ­
esaretten kurtulduğunun hâlâ unutul- j det içinde pek beğendiği sergiyi bir
madiğini uzun uzun izah ederek bu \ daha ziyaret etti. Burada Osmanlı kah­
coşkunluğun sebebini böylece anlattı [ vehanesi açılmıştı. K ahvehanenin çı­
ve: raklarına Osmanlı mahallî ve millî kı­
“Efendimiz, kulunuzu Sultaniye’- i yafetleri giydirilmiş bulunuyordu. Os­
nin seren direğine asıp dönüş emrini I manlI pavyonunda halılar, seccadeler,
ondan sonra veriniz!” dedi. ! fevkalâde san’at eseri şamdanlar, k a h ­
B u sırada salvolar da sona erdiği j ve takımları, silâh armaları ve çeşitli
için Abdülâziz dönüşten vazgeçti ve j el san’atı eserler teşhir ediliyor ve sa­
Tulon’dan trenle . Marsilya’ya hareket j tılıyordu.
etti.. A kşam yemeği burada yendikten j Napolyon, Abdülâziz şerefine b ü ­
sonra trenle yola devam edilecekti. yük bir geçit resmi hazırlattı. Padişah
Marsilya’da padişahı karşılamağa i b u geçit resminde resmî üniforması ve
ve şöhretlerini ne zamandır duydukla- i göğsünde imparatorun vermiş olduğu
rı Türkleri yakından görmeğe bir sürü Lejyon Donör niş aniyle hazır bulundu.
Fransız kadın ve genç kızları gelmiş- [ Paris belediyesi ayrıca Osmanlı h ü k ü m ­
lerdi. Bunların bir kısmı bizim ağa ve 1 darı şerefine bir ziyafet verdi. Abdülâ­
hademelere sokulmuş işve ve cilvelere ziz, b u n d a n m a ad a birçok resmî ve h u ­
başlamışlardı. Bereket versin ki, Fuad susî ziyafetlere katıldı. Tiyatro tem­
Paşa vaktinde farkına varıp işe m üda­ sillerine gitti. Paris’in görülecek her
hale ederek nahoş bir hâdisenin çık­ yerini ‘ gezip dolaştı. Avusturya ve
masına meydan vermedi. Prusya hükümdarları n am ına b ü yü k
Marsilya’dan yola çıkan Abdülâziz, elçiler tarafından kendi memleketlerini
| . 30 haziran pazar günü saat 11 suların­ de ziyarete davet olundu. B u arada
da Paris’e vardı. İstasyonda Üçüncü bilhassa resmî bir tebliğ yayınlanmadı.
* Napolyon tarafından karşılandı. Şere- ! Ancak, bir anlaşmaya varılmadığı m u ­
j fine bütün istasyon kıymetli halı ve hakkaktır. Zira Üçüncü Napolyon buh-
kumaşlarla döşenmişti. Parlak bir as- ; | ranın halli için Girid adasının Yuna-
! kerî törenden sonra Ondördüncü Lui’- | | nistan’a terkini tek çare olarak görü-
! nin muhteşem tarihî arabasiyle Tüileri i i yordu. Abdülâziz’in ise, b u n a yanaş­
; sarayına doğru hareket edildi. Yolda masına imkân yoktu. B u yüzden im­
halk Osmanlı padişahına büyük sempa- i paratorun teklifini pek kesin şekilde
I ti gösterilerinde bulunmuş, onu alkış- ; | ve b u ko nu da hiçbir tavize yanaşmı-
! lamış: | yacağım belirten bir ifade ile reddet-
j “Yaşasın Sultan, yaşasın İmpara- j I miş, imparator da bir dah a b u bahse
| tor” sesleri göklere yükselmişti. __ i ; dönmemiştir.
ı Abdülâziz’i Tüileri sarayında Üçün- j i Padişah 10 tem m u z tarihine kadar
i cü Napolyon’un zevcesi, güzelliği ve | Paris’te kalmış ve sonra Londra’ya ha-
; zarafeti ile bütün ^Avrupa’da meşhur [ i reket etmek üzere buradan ayrılmıştır,
: olan imparatoriçe Ojeni karşıladı. İm- j j Abdülâziz Paris’ten, karşılanması-
j parator, karısını Osmanlı padişahiyle | i na eşit bir ihtişamla teşyi’ olunm uş­
; tanıştırdı. Tercüman vasıtasiyle neza- j tur. Kendisine Özel bir tren tahsis
j ket sözleri teati edildikten sonra Üçün- | i edilmiş ve b ununla Bulonya limanına
'■ cü Napolyon Abdülâziz’i ikametine | i gitmiştir. Geceyi burada geçiren Os-
j tahsis edilmiş olan Elize sarayına gö- i m anii hüküm darı, ertesi g ü n ü vapurla
j türüp bıraktı. Bunun üzerine Fuad Pa- ; İngiltere kıyısındaki Dover limanına
| şa Bab-ı âlîye şu telgrafı çekti: . | İ vardı.
| “ Zat-ı şahane kemali himmetle j M a n ş denizi o gün pek fırtınalıydı.
i 1
3152
—^ i
Hattâ Abdülâziz fırtınanın dinmesi için j j Karadağ asîlerini m ütem adiyen Osman-
biraz beklenmesini istediyse de, yine ; | lı devleti . aleyhine kışkırttığı ve R u s ­
F u a d Paşanın ısrarı üzerine program ya ile birlikte aleyhimizde bir siyaset
bozulmadı. | takib ettiği için Abdülâziz b u sözler-
Abdülâziz, Fransız donanması ta­ i den pek m e m n u n kalmıştı.
rafından uğurlanırken, bir yandan da j ! Prusya’dan çok m e m n u n bir halde
| İngiliz donanması tarafından istikbal j j ayrılan Abdülâziz, 28 tem m u z 1867 pa-
edildi. Kendisini Dover limanında kra- | i zar g ü n ü Viyanaya vardı. Avusturya ve
liçe Viktorya adına veliahd Edouard i Macaristan imparatoru Fransuva Jozef
karşıladı. Dinlenmesine tahsis edilen kendisini istasyonda karşıladı. Osmanlı
bir köşkte Öğle yemeği ikram olunduk­ hüküm darı Şoenburn sarayında üç gün
tan sonra yine özel bir trenle Londra’­ misafir edilip ağırlandı. Şerefine geçit
ya iıareket edildi. Londra’ya saat 18 resimleri, ziyafetler, balolar, eğlenceler
sularında varıldı. Buradaki karşılama tertib edildi. Askerî manevralar yapıl­
da pek parlak ve m uh teşem oldu. So n ­ dı. Fransuva Jozef, K a n u n î Sultan Sü ­
ra alayla B u k in g a m sarayına gidildi. leyman H a n ’ın Viyana muhasarası sı­
Abdülâziz geceyi burada geçirdi. Erte­ rasında otağını kurm uş olduğu yeri
si g ü n ü trenle Vindsor’a gidildi. Krali­ Abüülâziz’e gösterdi. Abdülâziz ayrıca
çe.. ile padişah, Vindsor sarayında b u ­ çeşitli fabrikaları, imalâthaneleri, iş
luşup görüştüler. B urada Abdülâziz yerlerini gezip incelemelerde bulundu
kendi şerefine verilen m uhteşem ziya­ Nihayet, 31 tem m uzda T u n a nehri va-
fette hazır bulunduktan sonra L o n ­ sıtasiyle ve_ vapurla Budapeşte’ye hare­
dra’ya dönüldü. B u n d a n sonra ziya­ ket etti. İmparator Fransuva Jozef
fetler, balolar, konserler, tiyatro tem­ onu bizzat teşyie gelmiş ve vapur göz­
silleri birbirini takib etti. O rdu ve do­ den kayboluncaya kadar kıyıda dur­
n a n m a resmi geçitleri yapıldı.- Padişah muştu.
belediye dairesini ve A v a m Kamarası Abdülâziz ve maiyyetinde bulu­
nı ziyaret etti. Müzakereleri dinledi. nanlar, aynı g ü n ü n akşamı Budapeş­
Site’yi gezdi. Bilhassa tersaneleri ince­ te’ye vardılar. Padişah, geceyi vapurda
ledi. R u s politikasına karşı OsmanlI­ geçirdi. T u n a valisi M idhat Paşa ken­
larla işbirliği siyasetiyle şöhret kazan­ disini burada karşılamıştı. Ertesi günü
mış ve iki yıl evvel vefat etmiş olan hünkâr vaktiyle yüz altmış yıl O s m an ­
eski Başbakan Lord Palmerston’u n evi­ lI idaresinde kalan ve B ud in Beyler­
ne _ giderek ailesini ziyarette b ulunm a­ beyliğinin merkezi vazifesini gören
sı İngiliz halkı üzerinde çok iyi bir te­ şehre çıktı. Kıraliık sarayında şerefine
sir bıraktı. Kıraliçe Viktorya’n m diz- verilen Öğle yemeğinde bulundu. Son­
bağı nişanını kendi eliyle takması ise, ra yapılan kabul resminde Macaris­
Abdülâziz’i fazlasiyle m e m n u n etmiş­ tan’ın ileri gelenleri kendisine takdim
ti. BÖylece Osmanlı hüküm darı on bir edildiler. Nihayet şehrin görülecek yer­
g ün kaldıktan sonra 23 tem m u z 1867 lerini dolaştı ve akşam üzeri yine va­
tarihinde Londra’dan b ü yü k bir tören- purla hareket etti.
j le uğurlanarak hareket etti. Dover li- Osmanlı hüküm darı, 3 ağustos
j m anında hazırlanan hususî bir vapur- 1867 cumartesi günü Vidin’e vararak
! la ve İngiliz donanması tarafından tekrar Osmanlı devleti topraklarına
! teşyi’ edilip Fransa’nın Kale limanına ayak basmış oldu. Geceyi burada ge­
j geldi. Buradan özel trenle Viyana’ya çirdi. Şerefine büyük eğlenceler, do­
doğru yola çıktı. Özel tren, 24 tem m uz J nanmalar yapılmış, :top ve tüfek şen­
çarşamba g ü n ü Brüksel’e vardı. İstas­ likleriyle yer yerinden oynamıştı.
yon fevkalâde şekilde süslenmişti. Ab- . Abdülâziz ertesi g ü nü öğleden son­
dülâziz Belçika askeri tarafından se­ ra R u s c u k ’a doğru yola çıktı. Sadrıâ-
lâmlandı. Kıral Leopold Ösmanlı h ü ­ zâm Âlî ve Serasker mütercim Rüşdü
kümdarı şerefine bir öğle yemeği ver­ Paşalar, padişahı burada karşıladılar.
di. Abdülâziz, öğleden sonra Brüksel’­ A kşam üstü R u scuk ’a varan h ü k ü m ­
den hareket etti. Ertesi g ü n ü Kob- dar, geceyi orada geçirdi. 5 ağustos
lentz’e vardı. B u r a d a Prusya Kıralı ve pazartesi günü Memleketeyn Beyi
Kıraliçesi tarafından karşılandı. Prus­ Prens Karol gelip hu zura kabul edile­
ya ordusu fevkalâde bir geçit resmi ile rek saygılarını sundu. Padişah, ertesi
Abdülâziz’in gözlerini kamaştırdı. G e ­ g ü n ü trenle Varna’ya hareket ve burada
ce Osmanlı hüküm darı kendi şerefine birkaç saat istirahatten sonra akşama
hazırlanan şenlikleri seyretti. Ren n eh ­ doğru Sultaniye vapuruna _ binip 7
ri üzerinde gezdirildi. Abdülâziz, Bi­ ağustos çarşamba g ü n ü İstanbul’a
rinci Giyyom = Vilheml’e veda eder­ vardı.
ken bilhassa ordu nu n mükemmelliğin­ Sultaniye vapuru Karadeniz bo­
den dolayı kendisini tebrik etti. Kıral, ğazına vardığı zam an iki taraflı tab­
şu cevabı verdi: yalardan top atışiyle selâmlandı. B ü ­
“B u orduyu Fransa için hazırla­ tün devlet ricali, ruhanî reisler ve ya­
dım’’. bancı elçiler, ayrıca halk ve mekteb
Ü çüncü Napolyon Girid, Hersek ve talebesi padişahı karşılamağa gelmiş

3153 F.
bulunuyordu. Boğazın iki yakasını al­ giymişlerdi. B iz de nişanlarımızı tak­
kış tutan ve şenlik yapan bir kalabalık madık. Ziyafet de o kadar parlak ol­
doldurmuştu. Abdüiâziz, bu sempati madı.
gösterileri arasında Sultaniye vapurun­ Fransa’da bir kere de büyük ope­
dan yedi çifte saltanat kayığına geçti raya gittik. Orada usul olduğu üzere
ve onunla Dolmabaiıçe sarayına geldi. m ü dü r mabeyincilerden biriydi. Bizi
Padişahın İstanbul’a tekrar varışı hususi odalara aldılar. Pastalar yedir­
dolayısiyle şehir üç gün üç gece donan­ diler. Adeta saray gibi bir tiyatro. B ü ­
mış, şenlik ve eğlenceler tertib olun­ yük bir bina. O yu nc u kadınlar adeta
muştur. çıplak. T e n rengi daracık fanila giy­
Abdüiâziz dönüşünü müteakib bir mişler. Etleri görünüyor. Üzerlerine kı­
beyanname neşrederek yolculuk inti­ sa börümcük birer örtü koymuşlar.
halarından tab’asmı resmen haberdar Bü tü n göğüsleri, her tarafları açık
etmiştir. Bıi beyannamede en dikkati raksediyorlar. O vakit elektrik ışığı ol­
çeken taraf, padişahın Avrupa’ya göre madığından hususî renkli ışıklar ak­
Osmanlı ülkesinin ne kadar geri kal­ settiriyorlar. M evsim yaz. Hava sıcak.
mış olduğunu anlamış ve b u n u telâfi Biz adeta localarda otururken, halk
için, herkesin elbirliği ile çalışması ge­ yerlerinde terliyor, şişman şişman he­
rektiğini ilân etmiş olmasıdır. rifler almlarındaki teri mendilleriyle
siliyor, yine oyunu seyrediyorlardı.

Bir de geçit resminde bulunduk.
B u yolculuk sırasında Osmanlı h ü ­
Hattâ şimdiki Karadağ Kıralı o zam an
kümdarının en çok canını sıkan olay,
prensti. Teşrifat sırası benim yanıma
veliahd M urad Efendiye her yerde
düştü. Hepim iz at üzerinde idik. Ora­
gösterilen itibardı. Meselâ, Paris’de b u ­
da kendisini tanıdım. B izim ön ü m ü z­
lunulduğu sırada Üçüncü Napolyon
de ilk sırada amcam, Napolyon ve İm-
kendisiyle görüşmek istemişti. B u mü- )
paratoriçe bulunuyordu. O zam an dik­
lâkatm Abdülâziz’ln huzurunda cere- j
katimi bir şey çekti. Hep birden kimi­
yan etmesi daha uygun görüldüğünden
si yaşasın imparator, kimisi yaşasın
veliahd davet olunmuş, M urad Efendi
imparatoriçe, kimisi de yaşasın vatan
salona girdiği zam an imparator ayağa
diye bağırarak geçiyorlardı.
kalkınca Abdüiâziz de o na uymağa
Dünyanın hiçbir yerinde İngilte­
tnecbur kalmış ve b u hal kendisini son
re’deki servet yoktur. Bir g ün Londra’­
derece kızdırmıştı. Abdüiâziz Fransa’­
da B u k ing a m sarayında arabalara bin­
dan ayrılmadan' evvel Üçüncü Napol-
dik. Yirmi dakika sonra istasyona gel­
yon seyyahat dönüşü veliahdın Fran­
dik. Oradan iki saat trenle giderken
sa’ya gönderilmesini ve b u suretle bir
Allah bilir hayrette kaldım. Bizim bin­
müddet Fransa devlet idaresini yakın­
diğimiz tren adeta havadan gidiyor.
dan görüp tanımasına fırsat verilmesi­
Pek derinde dağ eteğinde evlerinin
ni teklif ettiyse de, b u istek nazikâne,
önünde kadınlar çamaşır yıkıyorlar.
lâkin kat’î bir şekilde reddedildi.
Diğer bir tren bizim tren hattının al­
Keza, M urad Efendi İngilterede de
tından çaprazvari geçiyor. D a h a Ötede
çok iyi bir tesir uyandırmış, sevilmiş
ve takdir toplamıştı. Nitekim yıllar
diğer bir hat üstüm üzden gidiyor. Ağ
gibi demiryolu. İngiltere’de askerlik
sonra Hüseyin Avni Paşa Londra’yı zi­
bizde ve başka devletlerde olduğu gibi
yareti sırasında Osmanlı tahtında onun
kur’a ile değil.
lehinde bir değişiklik bahis konusu et­
İngiliz süvarilerinin elbiseleri gö­
tikleri zam an b u düşünce İngiliz dev- j
rülmeğe lâyık. Atların her biri kırk el­
Iet ricali tarafından müsait karşılan­
li liralık. O debdebe ve dârat hiçbir
mıştı.
yerde yapılamaz.
B u yolculuğa katılanlardan Şehza­ Misafir olduğum uz sarayda bize
de Abdülham id Efendi - Sonradan çıkarılan tabaklar, bıçak ve çatal ta­
İkinci Abdülham id H a n - padişahlığı kımları hep altındı. Bunlar belki yüz,
sırasında Doktor Hüseyin A kim Beye iki yüz senelik takımlardır. Hiçbiri
yazdırdığı muhtıralarda enteresan in- kaybolmamış.
tibalarmı nakletmiştir. Bunlarda şöyle D ü n y ad a İngiliz kadını kadar gü­
demektedir: zel, kibar, vekarlı kadın yoktur. İnsan
“Napolyon pek azametli ve kibirli ecnebi kadını alacak mı, İngiliz kadı­
bir zattı. Bize bile elini uzattığı za­ nı almalıdır.
m a n işaret parmağını uzatırdı. Bir ba­ Bizim gittiğimiz zam an Kraliçe
cağı kısa idi. Kendisine m ahsus bir Viktorya idi. B a n a akrabalarından bir
yürüyüş tarzı tutturmuştu. B iz orada güzel kız vermek istedi. Fakat ben o
iken Napolyon’u n Meksika’ya gönder­ zam an istemedim.
diği Maksimilyen’i öldürmüşler. Fran- Londra’da bir zengin kızı bir gece
sızlar m atem tuttular. O gece Napol- j bize bir konser verdi. Eve girdiğimiz
yon bize bir ziyafet verecekti. Gece ! vakit kızın güzelliğine hayran kaldık.
m atem elbisesi giydiler. Siyah elbise­ Bü y ük birader - yani M urad E fen di­
ler ve dize kadar gelen siyah çoraplar li bana genç ve güzel kızı işaret ederek:

3154
Sağ sü tunda birinci ve ikin­
ci resimler A b d ü lâ ziz ve m a iy e ­
tini T u l o n ’a götüren «Sultaniy-
ye» v a p u r u n u ve alt kat sa/o-
nunu,

O n u n altındaki sırada sag


ve sol resimler Paris’te Ü çün cü
N a p o ly o n ’u ziyaretini ve Paris
sergisine iştirak edenlere h u z u ­
r u n d a m ü kâ fat dağıtıldım,

En altta solda
şerefine verilen bir baloda b u
lunuşunu, sağda d a V i y a n a ’da
k arşılam anı gö sterm ek ied1"

mm
t
.... &• i i .
-

^ Z-ZJ

3155
İ — 1 Âşar vergisinin 1868 yılı M art ayın­ zenlenip gerektiği kadar livalar kurulacak,
dan itibaren ilk iki seneliği tamamen ve on­ bunların yarışma M üslüm an ve yarısına H ı ­
dan sonraki iki seneliğinin ise yarısı affedi­ ristiyan mutasarrıflar tayin edilecekdi.
liyordu. Müslüm an mutasarrıfların Hıristiyan ve H ı­
2 .— Adanın vergi geliri, tamamen m a ­ ristiyan mutasarrıfların Müslüm an yardımcı­
hallî ihtiyaçlara tahsis olunacaktı. ları bulunacaktı .

3 — Adanın M üslüm an halkı askerlik 6 — Livalar kazalara ayrılacak ve kaza


ödevinden istisna edildikçe, Hıristiyan hal­ kaymakamları da aynı usule göre tayin olu­
kından da nakdî bedel almmıyacaktı. nacaktı. Defterdar, muhasebeci, M a l m ü d ü ­
4 — Adanın mülkî idaresi bir valiye, rü vesair memurlar da bulundukları bölge­
askerî işleri ise bir kumandana tevdi edile­ ye ve icabına göre Hıristiyan veya M üslü­
cek, valinin biri Müslüm an ve biri Hıristi­ m an olacaktı.
yan olmak üzere iki müşaviri bulunacaktı. 7 — A d a idare işlerine ait yazışmalar
5 — A dada mülkî teşkilât yeniden dü­ iki dilden geçeceğinden her livada iki mek-

“Nasıl, beğendin mi?” dedi. Ben ğünü - Ben kapıya karşı oturduğum
del için - gördüm. M a d a m orada öldü. T a ­
“Eh, fena değil!” diye cevap ver­ bii ziyafet devam etsin diye gizli tut­
dim. Derken, kızın babası olan zengin tular. Zavallı M üzü rü z Paşa ertesi gü­
Londra’lı yanımıza yaklaşıp bize Türk­ n ü gözlerinden çeşme gibi yaşlar aka­
çe olarak: rak:
“B en şimdi ne yapacağım ... Kızla­
“ Ben Sakızlıyım; Hemşehriyiz. rım anasız kaldı!" diye pek müteessir
Çoktan buraya geldik.” demez mi?...
oldu.”
Biz, kıpkırmızı olduk. Lâkin, onlar bi;
zim söylediğimiz sözlere gücenmediler'. Abdülhamid, bu muhtırada Kırali-
Öyle alışmışlarsa da, biz mahcub olduk. çe Viktorya’nın kendisine prensesler­
Biz İngiltere’ye gittiğimiz. zam an den birisini vermek istediğini kaydet­
bir ziyafet verildi. ' Edvard veliahddı. mektedir. Bilinen ise, İngiltere Kırali-
Sefirimiz de Müzürüs Paşa idi. Müzü- çesinin kendi kızlarından 'birisini veli­
rüs Paşaya ve madam ına orada herkes aht Murad Efendiye vermek istediği ve
hürmet ederdi. Devletin o zaman İngil­ veliahdın da bunu çok arzu ettiği idi.
tere ile politikası gayet yolundaydı. O n u n İngiliz Kırallık hanedaniyle bu
Sefire riayeten Prens ûö Gal M a d a m şekilde akrabalık kurmayı tasarladığını
Müzürüs’ü koluna almış merdivenden Abdülhamid Abdülaziz’e gizlice haber
j üst kattaki ziyafet salonuna çıkıyor­ verdi. Padişah buna fena halde içerle­
lar. Kadın gayet şişman, dekolte. Kor­ di. Abdülâziz’e veliahdın İngiltere h a ­
se sıkmış, nefes alamıyor. Prens dö nedaniyle akrabalık kurmak istemesi­
Gal kılıcını salıvermiş. M adam ın ko­ nin sebebi, ileride b u devlete dayanıp
luna girmiş vazifesinde değil, boyu da tahtı ele geçirmek istemesidir denmiş­
uzun. Zavallı kadının ayakları yerden ti. Paris’te padişah tarafından kabul
kesiliyor. Veliahd kendisini merdiven­ edilip affa uğrayan Mısır’lı Fazü M u s ­
tafa Paşa ise Abdülâziz’e değil yalnız
den hızlı hızlı sürükleyip götürüyor.
Murad Efendinin,. Yu suf İzzeddin Efen­
Benim de koluma Kıraliçenin akra- dinin de bir İngiliz prensesiyle, evlen­
i balarından bir prenses girdi. Prenses i dirilmesinin ileride devlete pek büyük
| gayet dilber. Elini kolumun üzerine ! faydalar sağiıyacağmı uzun u z u n an­
| koydu. Cildi gayet ince. Alah bilir,
da- 1 lattı Ancak en büyük m ahzur o za-
i marları ve içindeki kanın akışı görü- < j manlar Osmanlı ülkesinde birden faz­
! nüyordu. Ben de o vakit gençtim. Hat- j la kadınla evlenmenin m ü m k ü n olu­
j tâ birader bana yan gözle “ Nasıl?” di- ; şuydu. Yabancılar bu yüzden O sm an­
; yordu. İşte biz de onların arkasından lI şehzadelerine kız vermek istemiyor­
takib ediyoruz. Sofra odasına çıkıldı, j lardı.
Benim sağ tarafıma M a d a m Müzürüs, !
soluma prenses tesadüf etti. Fakat ma- \
d am yorulmuş, nefes aldıkça hopluyor. .1 Bibliyografya : Lûtfı; Tarih. Hafız
Kalbi fena halde sıkışmış. Dikkatimi j M eh m ed Bey; Hakayikül Beyan fi
çekti. Y ü z ü morarmış. Hem en karşım­ hakk-ı Cennet mekân Sultan Abdülâ-
da Fuad Paşa oturuyordu. ziz Han. Halîmi Efendi; Sultan Abdü-
lâziz H a n Hazretlerinin Avrupa seya­
“ Paşa, m adam a dikkat ediniz...
hatnamesi. Halûk Şehsuv&roğlu; Sul­
Rahatsız galiba” dedim. O da:
tan Aziz. Ebuzziya Tevfik; Yeni Os­
“Evet” dedi. Müsaade . istedi. K a ­ m anlIlar tarihi. Dr. Hüseyin Atıf; G ü n ­
dın söz söyliyecek halde değildi. He­ lük Muhtıra. İsmail H a m i Danışmend;
m en koltuğuna girdiler. Kapıdan çıkar Osmanlı Tarihi Kronolojisi. Ali Kema-
çıkmaz pat diye m adamın yere düştü- | lî Aksüt; Sultan Aziz’in Mısır ve Av-
___________________________________ ________ —> j rupa seyahati.

'3156
tupçu ve sancaklarda ikişer tahrirat kâtibi Âli Paşaya hücumlar, Paris
■bulunacaktı.
8 — Vilâyet merkeziyle liva ve kazalar­ konferansı
da birer idare meclisi teşkil edilecek; vali,
mutasarrıf veya kaymakamların başkanlık Âlî Paşa, böylece cidden büyük bir m u ­
edeceği bu meclislerde vilâyet müşavirleri, vaffakiyet kazandığı ve devleti m uazzam bir
veya yerine göre mutasarrıf ve kaym akam gaileden kurtardığı halde, başta Zıya Paşa
yardımcıları, defterdar, muhasebeci, mal olmak üzere şahsî düşmanları ve kendisini
müdürü, mektupçu veya tahrirat kâtibi gibi çekemeyenler b u fırsatı kaçırmadılar ve bu
normal üyelerden maada ahali tarafından icraatı ağır bir tenkid ve hattâ alay m evzuu
seçilmiş üç Müslüman ve üç Hıristiyan üye yaparak kendisine hücum a geçtiler. B u ara­
bulunacaktı. da Zıya Paşanın yazdığı «Zafernâme Şerhi»
9 -
— B u meclislerden başka, her kaza­ bu haksız hücumların başta, gelen bir örne­
dan seçilmiş dörder temsilciden kurulacak ğidir. H e r türlü insaf ve vicdan ölçülerinin
ve her sene vilâyet merkezi olan Hanyada dışında olarak yazılmış olan h u eser, Âlî P a ­
toplanacak olan bir genel meclis bulunacak şaya çok tesir etmiş, hastalanmasına ve hat­
ve bu meclis bütün vilâyete ait işlerle meş­ tâ vefatına sebep olmuştur.
gul olacaktı. Yeni teşkilâta göre Girid beş Halbuki, onun Girid’de yaptığı ıslahat ve
liva ile yirmi bir kazaya, bölünmüş olduğun­ tatbikini istediği yeni düzen, her şeyden ev­
dan b u mecliste gerekli sayıda üye buluna­ vel vu k u u gün meselesi haline gelmiş olan
caktı. ve devletin haysiyeti ile hükümranlık hak­
10 — Mahkemeler, Müslüm an ve Hıris­ larını ağır şekilde zedeliyecek yabancı
tiyan üyelerden mürekkep olarak karma şe­ müdahalesini önlemeğe matuftu. Nitekim is­
kilde teşkil edilecek ve iki cemaat arasın­ yan geniş çapta ortadan kalkmış, ancak pek
daki dâvalara bunlar bakacaktı. küçük bir dağlık bölgeye inhisar ederek sön­
meğe yüz tutmuştur. B u ıslahat aynı zam an­
11 — Köylerde ihtiyar heyetleri kuru­
da A vrup a devletlerini tatmin ettiği için bu
lacak ve köyleri bunlar temsil edecekti.
husustaki Y u n a n propagandası tesirini tama­
1 2 — İçki ve gümrük resimlerinin indi­ m en kaybetmiştir.
rilmesine karşılık ihdas edilmiş olan tuz ve
Girid; neticede Yunanistan’a katılmadığı
tütün resminden başka hiç bir resim alın­
gibi milletlerarası bir idare rejimine d e ve­
mayacaktı (Başbakanlık Arşivi; Girid Me-
rilmemiş, hattâ Sisam gibi imtiyazlı bir ida­
salihi, İrade No. 279).
reye de nail olamayarak sadece mahallî h u­
Âlî Paşa, bundan sonra hemen tatbikine susiyetlere göre yapılan, bazı ıslahat saye­
başlanan bu kararların tamamen icrasını sinde devlete bağlı kalmıştır. Halbuki bunun
Hüseyin A v n i Paşaya bırakıp İstanbul’a dön­ aksi olsaydı, olayın imparatorluk için çok
m ek istediğini bildirdi. Mesele Vükelâ M e c ­ kötü bir misal teşkil etmesi ve onların da
lisinde görüşülürken onun bu muvaffakiye­ hemen aynı yola başvurmağa kalkışması pek
tini fena halde kıskanan ve o sırada muhtemeldi.
Serasker bulunan Mütercim Rüştü Pa­
şa: «Gidişinde bize danıştı mı? Sadrıâzam- Girid probleminin Osmanlı devletinin
dır, dönebilir!» dedi. Yusuf Kâmil Paşa ile lehine olarak çözülmüş olduğunun en b ü ­
M a h m u d N edim Paşa da ileri geri konuş­ yük delili de, Esham-ı Cedide = Konsülid
tular. Neticede Sadaret kaym akam ı Fuad fiatlarının bütün Avrup a piyasasında bir­
Paşanın yazdığı mektupla bir müddet daha denbire artışı ve b u artışın devam etmesi­
Girid’de kalıp ıslahatın tatbikatına nezaret dir. Halbuki, A d a isyanının başlamasından
etmesi bildirildi. Âlî Paşa verdiği cevapta: ve bilhassa yabancı müdahalesi ihtimali be­
«M adem ki avdetim arzu buyurulmuyor, bir lirdikten sonra konsülıdlerin fiatı düşmüş
yer gösteriniz, gidip orada oturayım» ceva­ ve itibarları azalmıştı.
bını verdi. B un u n üzerine Padişah, İstan­ Girid meselesinin bu şekilde hallinden
bul’a dönmesini bildirdi. (Sadrıâzam Said en fazla m em n un kalmayan şüphesiz ki Y u ­
Paşadan naklen İbn-ül-Emin M a h m u d K e ­ nanistan’dı. Âlî Paşanın büyük muvaffaki­
mal İnal; Son Sadrıâzamlar, S: 23). yeti, b u küçük memleketi çileden çıkarmış­
İlân edilen bu yeni düzen A d a R um la­ tı. A lm a n tedbirler, artık onun Adadan üm i­
rının çoğunu tatmin ettiği için dehaletler dini kesmesini gerektiriyordu. Megalo Idea-
gittikçe artıyordu. Sfakiya dağlarında kalan­ nın ruh hastası haline getirdiği halkı oyala­
lar, azınlığı teşkil ediyorlardı. Bununla bera­ m a k için hükümet adamları hemen savaş
ber ablukaya rağmen Yunanistan’dan gelen hazırlığına başladılar. Başbakanları meclis­
yardım ve teşvikler yüzünden isyan ateşi te, b u işin halli için Girid’in Yunanistan’a
büsbütün sönmemişti. Fakat alman b u ted­ verilmesinden başka çare bulunmadığını
birler sayesinde ne Yunanlılar ve ne de G i­ resmen beyan etti. Atina’da bulunan bir kı­
rid âsileri için artık hiçbir ümid kalmamış sım Girid’liler, ellerinde bayraklarla Türk
bulunuyordu. elçiliğinin önünde gösteri yaptılar.

3157
A deta bir savaş çıkmak ü ze­
re idi ve Osmanlı devleti­
nin bundan kaçınmayarak ne
zam andanberi türlü taşkın­
lıklarla kendisini rahatsız
eden küçük Yunanistan’a
unutamıyaeağı bir ders ver­
m ey i arzu ettiği. anlaşılıyor­
du. A ncak, böyle bir savaşın
A v r u p a ’ya da sirayetinden
korkan bü yü k devletler ara­
ya girip meselenin Paris’de
toplanacak bir konferansta
hallini ileri sürdüler.'

Konferansa, Osmanlı
Devletinden m a ad a Fransa,
İngiltere, Avusturya, Prusya,
İtalya ve . Rusya da katıldı­
lar. Yunanistan ise, oya iş­
1869 Paris konferansı tirak etm em ek üzere sadece
bir müşavir göndermeğe dâ-
vet edilmişse de kabul etme­
Babıâli buna. Atina Elçimiz Fotyadi B e ­ miş, b una aldırış edilmeyerek, 9 ocak 1869
yi geri çekerek Yunanistan’la siyasî m ü n a ­ tarihinde konferans açılmıştır.
sebetleri kesm ek suretiyle karşılık verdi. Konferansın devam ettiği 18 şubat tari­
Böylece,, b u meselede gayet azimli bir poli­ hine kadar Babıâli, Osmanlı Devleti hiz­
tika takip etmeğe karar verdiğini anlatmış metine girmiş bulunan d onanm a kum andanı
oldu (2 aralık 1868). D o k u z gün sonra ise İngiliz Kobart Paşa vasıtasıyle Girid’i ve
Yunanistan devletine bir ültimatom verildi. Pire limanını abluka altında bulundurarak
A d a y a yeniden kaçak silâh ve çeteci şevki­
ne engel olmuştur. Konferansta Âlî Paşanın
b üyük mahareti sayesinde İngiltere, A v u s ­
turya ve Prusya, Osmanlı Devletinin tarafı­
nı tutmuşlar, o nu n Yunanistan’a daha evvel
verdiği ültimatomla belirttiği görüşünü m ü ­
dafaa. etmişlerdir. Sonunda, Fransa -R u sya
tezi b u sayede m uvaffak olamamıştır. K o n ­
feransın nihaî kararm a göre, Yunanistan
Girid isyanına her türlü m üdahaleden ke’sin
şekilde vazgeçecek, çeteler dağıtılacak ve
A d a y a yardımda bulunan Y u n a n vapurları
enterne edileceklerdi.
Bütün ümidini kaybeden Yunanistan,
devletlerin b u müşterek tebliğini kabul zo­
runda' kaldı. Böylece, GiridJde hâlâ silâhlı
mukavemette direnen âsiler için bü yü k bir
hayal kırıklığı hasıl oldu. Artık, yardım gör­
melerine im kân kalmamıştı. B u yüzden, ba­
zı sergerdelerin son kanlı maceralarını m ü ­
teakip isyan tam am en bastırıldı ve mesele
halledilmiş oldu.
Osmanlı hüküm eti bun dan sonra Balkan­
larda sür’atle gelişmiş olan ve İmparatorlu­
ğun bütünlüğü yönünden pek önemli bir h a ­
reketi izlemeye başladı.

Pamsl'avizm hareketleri

Panislavizm hareketi alıp yürümüştü.


B u n d a n Osm anlı Devleti kadar, hattâ daha
fazla Avusturya da müteessir olmaktaydı.
H o b a r t P aşa İmparatorun tebaası olan Ç e k le r V iyana’da-

3158
ki Rayışrat (Reichsrath) ve Hırvat’lar Peş-
te’deki Rayştag (Reichstag) Meclislerine
üyelerini göndermekten vazgeçmişlerdi.
Fransuva Jozef, Prag’a kadar bizzat gi­
derek Ç e k ileri gelenleriyle görüşmeğe ve
gönüllerini almak için gayret harcamağa
mecbur kaldı. Ö bü r taraftan yine Slâvlarla
m eskûn bulunan Galiçya eyaleti de M a c a ­
ristan gibi muhtariyet istemeğe başlamıştı.
B o h em y a Slâvları da ayni emeller peşindey­
diler. Sloven’ler ise merkezi L a y b a h (Lub-
yana) olmak üzere Dalm açya’yı da içine ala­
cak bir krallık ku rm a k sevdasmdaydılar.
Bütün bu Slav zümrelerini kışkırtan Rusya
idi.
B u esnada Sırbistan’da Obrenoviç ve
Karayorgeviç hanedanı mücadele halinde
bulunuyordu. B u n u n neticeöi olarak K a r a ­
yorgeviç taraftarları 10 haziran 1868 günü
Prens M ihal’i öldürdüler. Yerine henüz 14
yaşında olan ve o sırada Paris’de tahsilde
bulünan yeğeni M ilan’ı geçirdiler.

Midhat Paşanın T un a eyâletine gön­


derilmesi, Fuad Paşanın vefatı

Panislavizm hareketinin başında olan ve


b u n u b ü yü k bir maharetle idare eden G e n e ­
ral îgnatiyef b u sırada İstanbul’da Rusya
devletinin büyük elçisi sıfatiyle bulunuyor­
du. O n u n gizli faaliyetleri neticesi olarak
R u m a n y a ’daki Bulgar ihtilâl komitesi sek­
sen kadar çeteciden m ürekkep bir grupu Keçeci zâ d e Fuad P aşa
gönderip T u n a vilâyetinin âsâyişini bozm a­
ğa teşebbüs etti. Şurayı Devlet Başkanı M i d ­ gar fesadmı açıkça him aye ediyordu. H ü k ü ­
hat Paşa, b u n u önlemek için muvakkaten met reisi Bratiyano b u sırada 26 ekim 1867
T u n a vilâyetine gönderildi. Rom anya, Bul- (1283 fermaniyle otuz bin kişi olarak tah-
did edilmiş olan R u m a n y a ordusunu hazerde.
yetmiş sekiz bin ve seferde yüz yetmiş dört
bin kişiye çıkarmak üzere Birleşik Beylik
Meclisine bir tasarı vermişti. Babıâli bun dan
kuşkulanarak anlaşmanın ihlâl edilemeyece­
ğini bildirdiyse de Bratiyano gayet azametli
bir cevap verdi. Mem leketeyn, artık müsta­
kil bir devlet imiş gibi harekete başlamıştı.

M idhat Paşa, kendisine verilen vazifeyi


yirmi günde tamamlayarak T u n a vilâyetinde
âsâyişi iade ettikten sonra İstanbul’a döndü.
T u n a vilâyeti valisi Sabri Paşa, hâdisenin
başında fazla telâşa kapılıp istifa ^etmiş ol­
duğu için yerine Selânik valisi  k if Paşa
tayin olundu. M idhat Paşa, eski vazifesine
döndü.

Abdülâziz’in A v r u p a seyahatinden dönü­


şünde, Âlî Paşanın Girid’e gitmesi üzerine-
b u sefer sadaret kaymakamlığına tayin edil­
miş bulunan F u a d Paşanın sıhhati çok bozul­
muştu. O n u n Girid’den dönüşünde biraz is­
Yerti A d liy e sarayı civarında tirahat ve tedavi maksadıyle Nis’e giden F u a d
F u a d P a ş a türbesi Paşa orada vefat etti (11 şubat 1869).

3159
Midhat Paşa ve Bağdad eyâleti

Nizamnameler, büyük inşaat işleri, ka ­


nunlar v.s. daha evvel Şûrayı Devlette ince­
lenerek bir neticeye bağlanacaktı. D e m ir ­
yollarının ve bazı başka m ü h im işlerin Şû­
rayı- Devlete havale edilmeden yapılmağa
başlanması Midhat Paşanın fena halde canı­
nı sıkıyor, Âlî Paşaya karşı beslediği bü yük
saygı yüzünden de bunlara katlanıyordu.
Nihayet, bir vilâyet valiliğini b u vazifesine
tercih edecek hale geldi. O sırada Bağdad
valisi azlolunduğu için kendisinin . gösterdiği
arzu üzerine Âlî Paşa da b u işe razı oldu­
ğundan Midhat Paşa altıncı orduya d a neza­
ret etmek üzere Bağdat valiliğine tayin
olundu (1869) (Ali Hay dar Midhat; Midhat
Paşa «Tabsara-i İbret», S: 66-67).
Midhat Paşa, Bağdad’a varır varm az vi­
lâyetler idaresi hakkındaki k an u n u tatbike
başladı. Evvelâ ihtisap resimlerini kaldırdı.
Bağdad civarındaki araziden ve bahçe m a h ­
sullerinden öşür alınması usulünü koydu. O
zam ana kadar iltizam’a verilen ve b u yüz­
den bir çok suiistimal ve şikâyetlere konu
olan Müntefik mukataasını ilga etti. Da h a
evvel Irak halkından asker alınmamıştı. E v ­
velâ Bağdad’dan kur’a usuliyle asker alın­
masına karar verdi. B u mükellefiyete alışık
olmayan halk arasında memnuniyetsizlik ve
m ukavem et alâmetleri belirdi ise de Midhat
Paşa, hâdiseyi büyüm eden bastırarak kur’a
usulünü halkı göçebe olan Müntefik, Düleym
ve Sum m âre bölgeleri müstesna olmak üze­
re bütün Irak vilâyetine teşmil etti. Bedevi
kabileler, ne zamandır vergilerini vermez
___________ olmuşlardı. M idhat Paşa, bunu
ilgp^Şlî^ kendilerinden kat’î şekilde ^ iste-
SjB gjjtei yince bir kısmı isyan etti. Üzer-
ög|gjfi3|pSj 1 er ine asker sevkedilerek bu
| mukavemetleri kırıldı. Elebaşı­
ları yakalanıp idam olundu.
Böyîece, hüküm et nüfuzu her
yerde geçer oldu.

Irak’da bütün toprak devle­


tindi. Devlet tohumluk verir,
halk b un u eker ve mahsulün
üçte ikisini hazine alırdı. Böy-
lece, topraktan m a h r u m ve pek
büyük bir sefalet içinde bulu­
n a n köylü, vergi mültezimleri
ile bir kısım kabile şeyhlerinin
nüfuz ve zulm ü altında, perişan
bir halde yaşıyorlardı. Kendile­
rine ait olmayan ve onları ge-
çindiremeyen b u topraklara bağ­
lı değillerdi. B u n u n için ev yap­
m ak, ağaç dikmek, hayvan ye­
tiştirmek gibi işlerle meşgul ol­
Yu k a rıd a : S ü v e y ş kanalını açan F e rd in a n d d e Lesseps, or­ madıkları gibi, son dereceye
tada- kanalın gü n e y d e n genel görünüşü, altta k an a ld an geçiş varmış olan sefaletleri onları

3160
Süveyş Kanalı
(İlâve : 18 4 )

Akdeniz havzasiyle Avrupa devlet­


lerinin siyasî, ticarî ve iktisadı haya­ tı ve Leper’in muhtırasını gösterdi.
tında büyük tesirler ve hattâ değişik­ İkisi birden berzah boyunca yeniden
likler m eydana getirmiş olan b u kana­ incelemelerde bulundular ve iki deni­
lın açılma fikri ise, çok eskidir. Bilin­ zin yüksekliği arasında Leper’in sandı­
diğine göre ilk önce İsa’nın doğuşun­ ğı farkın bulunmadığı sonucuna kesin i
dan bin dört yüz yıl evvel Mısır Fira­ olarak vardılar. B u n u n üzerine Leseps I
vunu İkinci Ramses Kızıldeniz ile Nil kanal projesine dört elle sarılarak bu i
nehri arasında bir kanal açtırmak su­ düşünce etrafında geniş bir kampanya j
retiyle iki denizi birleştirmeğe muvaf­ açtı. Lâkin, kendisini büyük güçlükler i
fak olmuştu. Zam anla terkedilen bu beklemekteydi. İki denizi birleştirmek
kanal, kumların hücumuna- uğrayarak projesinden vaktiyle Mısır valisi Kava- j
tıkanmış, sonraları birkaç defa tekrar la’lı M eh m ed Ali Paşaya da bahsedil­
açılmışsa da nihayet R o m a imparator­ mişse de kendisi b u n u şiddetle reddet- J
luğunun inhitat devrinde ihmal edile­ miş ve o nu n görüşü haleflerine de
rek metrûk ve işe yaramaz hale geldi. miras kalmıştı. Üstelik Leseps bu
kampanyaya giriştiği sırada Mısır valisi
İslâm fütuhatı sırasında, Mısır’ın bulunan Abbas Paşa İngiliz dostuydu.
Arablarm eline geçmesini müteakip İngilizler ise, Mısır’da Fransız n üfuzu­
İkinci İslâm halifesi Hazreti Öm er za­ n u n artmasına sebeb olacak olan bu
m anında ve Mısır valisi Amribnil-Âs projeye karşıydılar. Ç ü n k ü o zam an
tarafından 640 yılında yeniden açılıp Fransa’nın Hindistan ticaret yoluna hâ­
sekizinci yüz yıla kadar kullanıldı. kim olması ve İngiltere’nin b u m üs­
Emevîler devrinde ihmal edilip Abbasî­ temlekesinin daimî tehdit altında b u ­
ler devrinde Halife M ansur zamanında lunmasını kaçınılmaz bir netice haline
Mısırlıların Arab yarımadasına hücu­ getirdi İngilizler, esasen Fransızların
m u n u önlemek maksadiyle tıkanarak bu konuda yalnız bu düşünce ile hare­
kullanılmaz hale geldi ve bin yıla ya­ kete geçtikleri kanaatindeydiler.
kın bu şekilde kaldı.
İngilizler Abbas Paşaya Süveyş ka-.
Akdeniz’le Kızıl denizi birleştir­ nalına bedel, Kahire - Süveyş demir yo­
m ek düşüncesi 1799 yılında Napolyo- lu fikrini telkin ettiler. Fransızlara
n u n maiyetinde Leper adlı değerli bir d üşm an bulunan Mısır valisi, onları
m ühendis vardı. B u zat daha önce İs­ Mısır’dan kovarak b u demir yolunu in­
tanbul’da da bulunm uş, hattâ bir top j şaya karar verdi ise de, onun ölümü ile
dökümhanesi kurmağa m e m u r edilmiş yerine geçen M eh m ed Said Paşa, her
ve b u n u başarmıştı. Bonapart onu, es­ şeyi bir anda değiştirdi. Ç ü n k ü yeni
ki kanalın geçtiği yolu tesbite ve cu­ vali Fransız dostuydu. Leseps, bundan
ranın haritasını çizmeğe m e m u r etti. istifade ile kanal fikrini ona kolaylıkla
İşte, Akdeniz’le Kızıl denizi Süveyş kabul ettirdi ve imtiyazı kopardı i 1854).
berzahını yarmak suretiyle Nil nehri­ Leseps, ertesi yıl inşaat projesini
ni vasıta etmeden birleştirmek düşün­ Said Paşaya sundu. H e m en faaliyete
cesini ortaya ilk atan b u zattır. Ancak geçmek için ise, büyük bir engel vardı.
Leper berzah boyunca yaptığı incele­ Mısır, müstakil bir devlet olmayıp sa-
meler sonunda iki deniz arasında on ! dece Osmanlı imparatorluğunun imti-
metre kadar bir yükseklik farkı bulun ­ j ya2İı bir eyaletiydi. B u yüzden Bab-ı
duğu za n n m a kapıldığından - B u g ü n ­ | âlî tarafından tasdik edilmedikçe Mi-
kü P a na m a kanalı gibi - eklüzlü bir • i sır’m verdiği m üsaadenin hiçbir değe-
kanal açılabileceğini ileri sürmüştür. j ri yoktu.
Leper’in düşüncesi kırk üç yıl ya- I j Osmanlı imparatorluğu b u projeye
zılı bir muhtıra halinde bir köşede kal­ j bimok sebeblerden dolayı haklı olarak
dı. 1832 yılında Ferdinand dö Leseps i karşıydı. Evvelâ, Avrupa ile Asya ara-
(Ferdinand de Lesseps) adlı bir hari­ : smdaki ticaret yolları Anadolu’dan ge­
ciye m em uru, Fransa’nın İskenderiye çiyor ve b u kıtanın Akdeniz’e açılan
konsolosu bulunduğu sırada b u n u ele limanları bun dan pek büyük faydalar
geçirerek okudu. Böyle bir kanalın ne sağlıyordu. Osmanlı İmparatorluğu da­
demek olduğunu ve neler sağlayacağı- . h a kurulma ve yayılma devrinde bu
nı derhal seçdi. B u sırada Mısır idare­ durum dan pek çok istifade sağlamıştı.
sinin su işleri müşaviri Linon adlı bir Lâkin zamanla Afrikayı dolaşan büyük
Fransızdı. Leseps, düşüncesini o na aç­ deniz yolunun iÜmid B u r n u ’n u n ) keş-
—^

3161
fi, dana meşakkatli olan b u kara yolu­
207 bin tanesini Fransa, 170 bin tane­
n u n ehemmiyetini azaltmıştı. OsmanlI­
sini Mısır Hidivi, 23 bin tanesini Avus­
ların Akdeniz hâkimiyetini kurmaları, turya ve Rusya almışlardı. Hidiv’in
bilhassa Ege denizi adalarını ele geçi­
elinde bulunan 85 bin hisse senedi ise,
rerek Batı Akdeniz ticaret yolunu em­
satın almak istedikleri takdirde diğer
niyet altına almaları kendi aleyhlerine devletler için ayrılmıştı. İngiltere b u n ­
olarak Anadolu transit yolunun ehem­
ları, hattâ m ü m kü n se daha fazlasını
miyetini _ büsbütün azaltmıştı. B u n a almayı şiddetle arzu etmekle beraber,
rağmen, İstanbul ve İzmir gibi liman­ itidal ve teenni politikasına sadık ka­
lar hâlâ b u yol sayesinde nisbeten
larak en uygun fırsatı gözetmeğe baş­
canlılıklarını m uh afaza ediyorlardı. ladı. B u fırsat ise, altı yıl sonra_ gelip
Süveyş kanalının açılması ise, Anadolu çattı. O sırada Hidiv bulunan İsmail
kara ticaret yolunun önemini tamamen
Paşa sonsuz israf ve sefahati yüzünden
ortadan kaldıracaktı. B u n d a n m aada
büyük borçlara girmiş ve sıkıntıya düş­
İngiltere b u imtiyazın tasdik olunma­
müştü. B u yüzden hisse # senetlerine
ması için Bab-ı âlî’yi bütün güçiyie
müşteri aramaya başladı. İngiltere der­
tasdik ediyordu. İngiliz elçisi Lord j
Stradford, devletinden aldığı talimat hal harekete geçerek pek kısa süren
bir'pazarlık sonunda yüz milyon frank
üzerine b u proje kabul edildiği takdir­
karşılığında İsmail Paşamın bütün
de İngiltere’nin Kırım Andlaşmasm-
hisse senetlerini satın aldı. Lâkin şir­
dan vazgeçeceğini bildirmişti. Osmanlı
ketin nizamnamesi her jnrmi senede
devleti kanalın ayrıca Mısır’da gittik­
bir oy tanıdığı için 170 bin hisse sene­
çe kuvvetlenen istiklâl temayülünü kö-
rükliyeceğini ve Fransız n ü fu zu n u n İn^ dine sahib olduğu halde İngiltere ka­
nal işlerinde malî ve idarî kontrol ve
giltere ile birlikte Osmanlı devletinin
idareyi elde edemedi.
aleyhine de inkişaf edeceğini hesaba
katıyordu. İngiltere ise- Said Paşayı İngiltere, b u n u n üzerine başka ça­
verdiği karardan döndürmek için fiilî relere başvurdu. Leseps’e verilen ve
bir nümayişe ihtiyaç hissederek donan­ Osmanlı devleti tarafından 1864 yılın­
masını İskenderiye limanına gönderdi. da tasdik olunan imtiyaza- göre Süveyş
kanalı tarafsız bir bölge olacak; barış
Leseps bütün bunlara rağmen yıl­ ve savaş zamanlarında bütün -devletle­
madı ve mücadelesine devam etti. Za­
rin gemilerine açık bulundurulacak:
m an, onu n en büyük yardımcısıydı, kıyılarına asker çıkarılmayacak ve tah­
hakikaten İngiltere’nin ve Osmanlı dev­ kimat yapılmayacak; hiçbir devlete
letinin mukavemetleri gittikçe gevşedi. ekonomik üstünlük sağlamıyacaktı.
Bulunan son bir formül ise, bütün en­ Halbuki İngiltere bu durum a razı ola­
gelleri ortadan kaldırdı. B u n a göre, mazdı. Ç ü n k ü kanal Hindistan yolunun
kanalı milletlerarası bir şirket açacak üzerindeydi. O n u gerektiğinde ve bil­
ve işletecekti. B u konuda taraflar ara­ hassa bir savaş halinde kontrol altın­
sında anlaşma olunca, 24 nisan 1859 da bulundurm ak için tek çare ise, M ı­
günü kazı başladı. Büyük güçlük ve sır’ı ele geçirmekti. Bir m üddet sonra
fedakârlıklarla on yıl sürdükten sonra İngiltere bizzat yarattığı hâdiseleri ba­
1869 yılı kasım ayının on dokuzuncu hane ederek Mısır’ı muvakkaten işgal
g ünü muhteşem bir törenle Akdeniz’­ etti. Böylece Süveyş’e tam am en hâkim
deki Portsaid ile Kızıl denizdeki Sü ­ olmuştu. Geçici adiyle başlayan Mı­
veyş limanı arasındaki mesafesi yani sır’ın işgali ise, 1954 yılında bağımsız
uzunluğu 162,5 kilometreyi bulan ve Mısır devletinin kuruluşuna kadar de­
su sathında genişliği 68 - 100 ve derin­ vam etmiş, b u tarihten itibaren İngil­
liği 10,5 - 8,5 metre olan kanal gemi iş­ tere kanalı Mısır devletine bırakıp çe­
letmesine açıldı. kilmek zorunda kalmıştır.
Süveyş kanalına sahib olan şirke­
tin adı (üniverselle du Canal Maritime
de Suez Compagnie) idi. İngiltere inşa Bibliyografya : Lutfı; Tarih. M a h ­
masraflarına kafiyen katılmadı ve ka­ m u d Celâlettin Paşa; Mir’at-ı Hakikat.
nal tamamen Fransız - Mısır sermaye­ Ali Tanoğlu; Mısır ve Süveyş kanalı.
siyle vücude geldiği gibi, inşaat sona N. Ponchetti; L. Egypte et ses progès
erdiği zam an çıkarılan dört yüz bin sous Ismail pacha. J. Charles - Roux;
hissesinden. de derhal pay almadı. Fa­ L ’isthme et le canal du Suez. L. Bré-
kat, b u geçici bir haldi. İngiltere gerçi hier; L ’Egypte de 1799 a 1900. R . Ded-
hiç olmazsa malî sebebler yüzünden I reux; Der. Suez - kanal im internatio­
inşaatın yarım kalabileceğini umarak nalen Rechte. C. de Frayeinet; La
para yardımında bulunmamıştı; Lâkin
Question d’Egypte. A. Hasenclever;
kanal m eydana geldikten sonra hâsıl
Geschichte Ägyptens im 19. Jahrhun­
olan durum a kayıdsız kalamıyacağı
dert; 1798 - 1914. S. Lane - Poole; His-
normaldi. Şirketin hisse senetlerinden
tory of Egypte. Àmêlinau; Géographie
de l’Egypte à l’époque Copte.

3162
her türlü fesatlara âlet olacak haîe getir­
mişti.

Midhat Paşa, ilk iş olarak köylüyü çalış­


tıkları toprağın sahibi yapmağa karar verdi.
Bir yıl içinde bunun tatbikinin parlak neti­
celeri alınmağa başlandı. Toprak / sahibi ha­
line gelen köylüler, b u yerleri imar için dört
elle işe sarıldıkları gibi, mahsulün üçte ikisi
yerine onda biri nisbetinde vergi verecekle­
rini öğrenmeleri h em şevklerini, h em de
devlete olan bağlılıklarını büsbütün arttırdı.
B u n u n ilk sonucu, âsâyişin her yerde süratle
kurulması oldu.

M idhat Paşa, Dicle nehrinde bir vapur


kumpanyası kurduğu gibi, Süveyş Kanalı Fran sa İmparatoriçesi Ö je n i’ nin İstanbul’u
açıldığı için Kızıldeniz’de artan deniz trafi­ ziyaretinde Beylerbeyi sarayında şerefine
ğinden istifadeyi düşünüp Basra körfeziyle yapılan tören
U m m a n ve Necid kıyılarında ve Kızıld eniz -
de işlemek üzere dört vapurdan mürekkep
ayrı bir şirket teşkil etti. Ayrıca Bağdad’da dıkları zaman b u ülkeye Fransızların tesiriy­
bir Emniyet Sandığı, bir hastahane, bir ıs­ le hiç bir yardım yapılamamıştı.
lahhane, memleket bahçesi, su makinesi, pi­
rinç fabrikası ve tramvay işletmesi kuruldu. Süveyş Kanalının hizmete açılışı
Müntefik halkını çadır hayatından kurtar­
m a k için Nasırıye adlı bir kasaba vücuda 1869 yılının en m ü h im olaylarından bi­
getirdi. K uveyt’i devlete kat’î şekilde bağla­ risi Süveyş Kanalının açılmasıdır. Bir taraf­
dı. Bütün A rap Yarımadasını Devlet aleyhi­ tan H a c yolunu kısaltacak, diğer taraftan
ne kışkırtan göçebeler reisi Abdülkerim’i dünya ticaretinde pek m ühim rol oynıya-
yaralı olarak esir etti. Necid’de kıpırdama- cak olan bu kanalm kazılmasına, 24 nisan
ğa başlayan Suud tenkil olunarak, Aksa li­ 1859 yılında başlanmıştı. 19 Kasım 1869 yı­
vası kuruldu ve Katar buna bağlandı. M id ­ lında ise açılış töreni yapıldı. BÖylece, A k ­
hat Paşa, İngilizlerin takibine aldırış etmi- deniz’le Kizıldeniz ve dolayısıyle Atlantik
yerek bir savaş gemisiyle Bahreyn’e kadar ile H ind Okyanusu birbirine en kısa yoldan
gidip buranın hâkimi Şeyh İsa ile görüştü. bağlanmış bulunuyordu.
Şeyh İsa, limanda bir kömür deposu ve te­ Kanalın uzunluğu Akdeniz’deki Port-
ferruatı için gereken yerleri devlete bedel­ Said limanından Kızıldeniz’deki Süveyş is­
siz olarak verdi. M idhat Paşanın bütün bu kelesine kadar 162.5 kilometre idi.
muvaffakiyetleri takdir olunarak Babıâli Kendisini yavaş yavaş bir hüküm dar gi­
tarafından kendisine murassa’ bir kılıç gön­ bi görmeğe başlayan İsmail Paşa, Kanalın
derildi. işletmeye açılışı dolayısıyle bü yü k bir tören

Tunus eyâleti ftlK

Tunus eyâleti, iç ve dış


borçlar altında nefes alamaz
hale gelmişti. Nihayet, bütün 3
bunların birleştirilerek yüzde
beş faize bağlanmasına ve mun- fjjf
tazam bir ödeme programının
tatbikine karar verildi._ B u n u n \ '
için Tunus’taki Fransa, İngiltere İjğ iSİli^lfig tl
ve Avusturya devletleri konso-
loslarıyle Tunuslu ve Fransız
memurlarından mürekkep bir
komisyon kurularak isin yürü-
tülmesi buna havale edildi. B u Sf| 8 !SS|ijS
eyâlet de esasen İmparatorluğa
yalnız ismen bağlı, merkezin - ^
nüfuz ve tesirinden çıkmış, hat-^
tâ Fransızlar Cezayir’e saldır- Kanalın açıhş töreni genlikleri

3163
tertip etmiş ve b u n a bir kısım A v ru p a h ü ­ ayrılarak Tarlabaşı, Beyoğlu caddesi, K a l­
kümdarlarını da dâvet etmiştir. B u arada, yoncu Kulluğu semtlerine sirayet etmiştir.
Abdülâziz’e ziyaretini iadeye gelen Avustur­ Bazı m ağaza sahipleri dükkânlarının ke-
ya İmparatoru Fransuva Jozef ile, Fransa penklerini indirerek mallarını kurtarmak
İmparatoru Ü çüncü Napoleon’u n zevcesi istemişlerse de diri diri'yanmışlar; evlerinin
O je ni İstanbul’d an sonra Mısır’a gidip bu mahzenlerine, sarnıçlarına sığman bir çok
törende hazır bulundukları gibi, bir kısım aileler de kavrulup ölmüşlerdir. 1809 da inşa
A vrup a prensleri ve b u arada P r u s y a ' Veli- edilen İngiltere Sefarethanesi tam am en yan­
ahdi de memleketlerini temsilen gelmiş­ mış, Mekteb-i Sultanî (Galatasaray) bahçe
lerdir. ortasında olduğu halde güçlükle kurtarıla-
Beyoğlu yangını bilmiştir.
Beyoğlunun yarıdan fazlasını m ahveden
5 haziran 1870 de Beyoğlu Valide Çeş­ b u yangın, beş bine yakın binayı kül ettiği
mesi sokağında çıkan yangın, rüzgârın k u v ­ gibi 150 den fazla can kaybına da sebep
vetli esmesiyle h em en büyümüş, altı kola olmuştur.

A V R U P A S A V A Ş L A R I V E R U S Y A , O S M A N L I DEVLETİNİN T U T U M U ,
DİĞ ER O L A Y L A R

Abdülâziz devrinde, A v r u p a ’nın en m ü ­ turyalIlardan alm ak için harekete geçmişse


him olayı, şüphesiz ki b u kıt’a n m kuvvetler de ordusu Küstoza (Custozza) da, donan­
muvazenesini esaslı şekilde değiştiren 1870 ması ise Lissa’da yenildi. B un u nla beraber
Fransa -Prusya savaşıdır. Prag A ndlaşm asm da Fransa’nın tavassutiyle
Venediği elde etti.
A v ru p a ’da küçük Prusya Krallığı, Millî
Sa v u n m a Bakanı Ro o n ve Genel K u r m a y Bismark, b ü y ü k gayretler harcayarak
B a şk am Moltke vasıtasıyle p ek m ü k e m m e l K u z e y A lm a n Birliğini kurm uştu. Hes-Kasel
bir ordu kurm uş bulunuyordu. B u ordu, ile Frankfurt’u n katılması ve İngiltere Kral­
Avusturya ordusuyle birlikte Holştayn Düka- lığı sülâlesine ait H a n o v r Krallığının da
lığınm muhtariyeti yüzünden D a n im a rk a ’ya almmasıyle sınırlar R usya’d an Fransa’ya ka­
karşı savaştı. Dan im arka yenilerek Dükalığı dar genişlemiş bulunuyordu. Genel seçimler
terketmek zorunda kaldı. Şlizvig, Prusya ve usulü kabul edilerek Birlik kuvvetlendirildi.
Holştayn Avusturya idaresine geçti. Böylece A lm an y a bir taraftan Berlin’deki
Rayştag Meclisinde temsil edildiği gibi, kü.-
Bir m üddet sonra İtalya ile bir ittifak
çük hükümetleri de tatmin için ayrıca A l ­
anlaşması imzalayan Prusya, Avusturya’yı
m a n prenslerinden ve Prusya Kralının ve­
Dükalığı fena idare etmekle ithama başla­
killerinden m ürekkep Bundesrat (Bundes-
dı. Mesele, Diyet Meclisine götürüldü. B u
rath) Meclisi mevcuttu. Bism ark ise, b u iki
Mecliste Prusya delegesi, C e rm e n Birliği
meclisin tesirinin dışında, yalnız K rala kar­
Anayasasının noksanlarından ve yetersizlik­
şı m es’ul Başbakandı.
lerinden bahsederek memleketinin artık bu
birlik içinde yaşayamıyacağmı ileri sürdü. Üçüncü Napolyon, b u yeni ve kudretli
Avusturya, 1815 de yürürlüğe ko nm uş bulu­ devletten fena halde kuşkulanıyordu. B u
n an b u Anayasayı m üdafaa edeceğini bildi­ arada Hollanda. Kralına başvurup Lüksen- 1
rerek Prusya’ya savaş ilân etti. Savaş kısa burg B ü y ü k Dükalığmı satın alm ak istemiş,
sürdü. Prusya orduları, H ano v er ve Bavyera lâkin Bism ark’ın müdahalesiyle b u iş yarım
ordularını yenip Frankfurt’a girdiler. B o ­ kalmıştı. T a m b u sırada. İspanyollar Kraliçe
hem y a işgal edildi. Prusya Kralının, Moltke - İzabel’i hal’etmişlerdi. D a h a barışçı bir hü­
nin ve Prens Frederik-Şarlın kum andasın­ küm d ar istiyorlardı. Geçici hüküm et başkanı
daki ordular Sadova’da AvusturyalIları kat’I Mareşal Prim , İspanya tacını Prusya Kralı­
bir yenilgiye uğrattı (6 T e m m u z 1866). M ü ­ nın yeğenlerinden Leopcld’e teklif etti.
kem m el ’ demiryolu alayları sayesinde Prus­ Fransa h em e n protestoda bulun d u (4 tem­
yalIlar bir kaç saat sonra V iy a na önlerine m u z 1870). H e r tarafının Hohenzolern’lerle
geldiler, b u suretle Avusturya ordularının çevrilmesini istemiyordu. Prusya Devleti
ric’at hattı kesilmiş bulunuyordu. İmparator nezdindeki elçisi Benedetti vasıtasıyle doğ­
barış istemek zorunda kaldı. İmzalanan Prag ruca K rala başvurdu. K ra l G iy y o m (Guil-
A ndlaşm asm a göre 1815 de kurulan C erm en laume), b u meselenin Prusya Devleti ile alâ­
Birliğinin ilgası ve A lm a n y a ’nın Prusya ta­ kası bulunmadığını, ancak bir hanedan m e ­
rafından teşkilâtlandırılması kabul edildi. selesi olduğunu, kendisinin ise, Prensin
B u ise, Prusya’nın A lm a n y a ’ya hâkim, olma­ m ensup bulunduğu Hohenzolern hanedanı­
sı demekti (1866). nın Sigmorinken kolu üzerinde nü fuzu b u ­
B u savaş sırasında İtalya Venediği A v u s ­ lunmadığını bildirdi. Fransa’da heyecan art­

3164
tı. İşin bir A v ru p a savaşina kadar sürüklen­
mesi tehlikesi dolayısıyle b u namzetliği B a ­
tılı devletlerden hiçbiri tasvib etmiyordu.
Prens, b u n u n üzerine 1 2 tem m uzda namzet­
liğini şahsan geri aldı. Fransızlar b u m ese­ m
leyi Bism ark’m sadece Fransa’nın izzetinef­
sini kırmak için ortaya attığını sanıyorlardı.
B u sefer prensin b u feragatten vazgeçmiye- M » m m
ceğini kralın taahhüt etmesini istediler. Giy-
yom , b u n u kesin şekilde reddetti. B u hususta
durm adan ısrarda bulunan Fransız elçisini ni­
hayet huzuruna kabul etmedi. B u n u hakaret
sayan Fransa Parlâmentosu, savaş kararını
verdi (19 tem m uz 1870).
*
Fransa, b u savaşta yalnız kaldı. İtalya-
t
yı durm adan kendi aleyhine kışkırttığı için
Avusturya ona düşmandı. R o m a ’dan askerini
çekmediği ve Toskana ile M o d e n a ’yı kendi­
sine vermediği için İtalya, Fransa’ya kırgın­
dı. Rusya ise, Kırım savaşının acısını unut­
mamıştı. Üstelik Fransızların PolonyalIları t
istiklâllerini elde etmeğe d urm a da n teşvik
etmeleri Rusları çileden çıkartıyordu. İngil­
tere ise, ne A v r u p a ’d a çıkacak bir savaşa k a ­
rışmayı istiyor, ne de Fransa’nın daha fazla
kuvvetlenmesine taham m ül edebiliyordu.
Üstelik, Fransa, karsısında yalnız Prusya’yı
değil, bütün A lm anyayı buldu.
Savaş, baştanberi M eksika seferinden
fl
yıpranmış Fransa aleyhinde . cereyan etti.
Fransızlar evvelâ M e ç savaşlarını kaybetti­ Fra n sa İm paratoru Üçüncü N a p o ly o n
ler. Sonra Sedan m ey da n savaşında ağır bir
mağlûbiyete uğradılar. O r d u , İmparatorla birlikte teslim oldu. Bun u , M e ç ’in teslim olu­
şu takip etti. Fransa, bir m üddet daha d a ­
yandı. A ç kalan ve bombardımanlar altında
ezilen Paris, ancak 24 ocakta teslim alına­
bildi (1871).
İmparatorun esir düşmesi üzerine Fran-
sızlar daha 4 eylülde Cum huriyeti ilân et­
mişlerdi.
m
Prusya, sulh andlaşmasım Cum huriyet
hükümetiyle imzaladı. Neticede Belfar hariç
olmak üzere bütün Alsas ve ayrıca Loren’in
büyük kısmı Prusya’ya terkedildi. B u n d a n
maada, beş milyar franklık ağır bir tazminat
ödenecekti. B u ödeninceye kadar da F r a n ­
sa’nın istilâ edilen .yerleri A l m a n işgalinde
kalacaktı. Böylece Fransa’da İmparatorluk
rejimi yıkılmış, 1.500.000 hektar arazi ve bir
adlili» buçuk milyonluk nüfus kaybedilmişti. A y ­
ni zam anda A lm a n Birliği tam am en kurul­
muş, İtalya Birliği de tamamlanıp Papalığın
cismanî hükümeti sona ermişti.

Savaş neticesinin Osmanlı


devletine tesiri
B u savaşın Osmanlı Devleti cephesinden
m ü h im neticeleri olmuştur. Bunları, şöyle
sıralayabiliriz:
Evvelce O s m a n lı o r d u s u n d a hizmeti olan Kırım savaşma son veren Paris andlaş-
P r u s y a M areşali H . M oltke m asınm 10, 11, 13 ve 14 üncü maddeleri Ka-
radenizi tarafsız hale getirmişti. B u n a göre,

3165
ermiş oluyordu. B u denizdeki R u s d onan­
ması Osmanlı donanm asm dan üstün hale
gelmiş olduğu için neticede Ru sya m ü h im
bir avantajdan m a h r u m kalmaktaydı. Bun^
dan m aada, Abdülâziz’in m ütem adi gayreti
sayesinde yirmiden fazla zırhlı ve yüze y a ­
kın ahşap gemiden m ürekkep olarak yeni­
den teşkilâtlandırılan Osmanlı donanması,
İngiltere’den sonra en kuvvetli, yani dünya­
nın ikinci armadası haline gelmişti. B u ise,
Rusya.’yı ayrıca düşündürüyordu. B u donan­
ma, bir savaş zuhurunda sadece Karadeniz
Boğazını aşıp bütün G ü n e y Rusya’yı ağır
tehdid altında bulundurabilirdi. Rusya’nın
ise, bu denizde b un a karşı koyacak bir do­
nanması mevcut değildi.

İşte Rusya, A v r u p a ’da çıkan son savaş­


tan faydalanarak b u d urum d a n kurtulmak
istedi ve M e ç ’in PrusyalIlara teslim olma­
sından iki gün sonra, yani 29 ekim 1870 ta­
rihinde Paris andlaşmasmın b u husustaki
kararlarını ilga ederek K aradeniz’deki «hü­
kümranlık haklarından» istifade etmeğe k a ­
rar verdiğini b u andlaşmayı imzalayan dev­
letlere bildirdi.

■ Bu, Paris andlaşmasma indirilmiş pek


ağır bir darbeydi. B u n d a n evvel Memleke-
teyn meselesinin b u andlaşma hükümlerine
A l m a n Birliğine vücut veren aykırı bir şekilde halli esasen b u yolda bir
P ru sy a Başvekili B is m a r k başlangıç olmuştu. Batılı devletler İ856 Isla­
hat Fermanının icabı gibi tatbik edilmemiş
b u denize sahili bulunan ve bulunm ayan hiç olduğuna kani bulunuyorlardı. Rusya, bunu
bir devlet burada donanm a bulunduram aya­ her zam an ileri sürerek A v r u p a devletleri­
cağı gibi mevcut tersaneler de yıkılacaktı. nin d uygu ve düşüncelerini daim a aleyhimi­
Boğazlar ise, savaşta da barışta da bütün sa­ ze çevirmek ve böylece yap m a k tasavvurun­
vaş gemilerine kapalı bulunacaktı. Böylece, da bulunduğu oldu -bittilere uygun bir ze­
Rusva’nın Karadenizdeki hâkimiyeti sona min hazırlamak için b ü yük gayretler harca­
mıştı. B u n a rağm en İnglitere
d u r u m u şiddetle protesto etti.
Verdiği cevapta, bir kısım and­
laşma hükümlerinin b un da im ­
zası bulunan devletlerin hiçbi­
risinin oyu ve arzusu katılma­
dan kaldırılmasına razı olamı-
yacağmı bildirdi. Ru sya Dışiş­
leri Bakanı Prens Gorçakof bu
notayı kendisine tevdi eden İn­
giltere elçisine, kendilerinin bu
m addeyi feshe kat’î şekilde ka­
rar verdiklerini ve eğer O s ­
manlI devleti b u n a razı olmazsa
mevcut ordularma bir tek asker
eklemeden, kendi m ânevi nüfu­
zuna güvenen Şark Hıristiyan­
larının, Rusya'nın bir küçük işa­
retiyle takım takım isyan hare­
ketlerine başlayacaklarını sÖyle-<
di (M a h m u d Celâleddin Paşa;
M ir ’ât-ı Hakikat, S: 33). İngil­
A lm an la rın F r a n s a ’ya galebesinden son ra 1 8 ocak 1871 de tere Hüküm eti, b u sırada Paris-
V e r s a y ’d a P r u s y a kralının A l m a n y a im paratoru ilânı töreni de bulunan Bism ark’la tema­

3166
sa geçti. Ru sya’ya savaş açılmasını istiyordu.
Avusturya da aynı fikirdeydi. Lâkin Bis-
m ark, Avusturya’nın Fransa ile birleşeme-
mesi için Rusya’ya muhtaçtı. Bir taraftan da
Fransa lehine dönmesinden çekindiği için
İngiltere’yi kırmak istemiyordu. Nihayet,
Paris andlaşmasmda imzası bulunan devlet­
lerin meseleyi bir konferansta müzakere ve
hallini teklif etti. B u n u h e m Londra, h e m de
Petersburg kabul ettiler.

Londra konferansı ve andlaşması

Prusya tarafından desteklenen Rusya’ya


karşı müttefiksiz ve parasız bulunan Qs-
manlı Devletinin yeni bir savaş macerasına
atılmasına im kân yoktu. Nihayet İngiltere-
nin tavassutuyle Osmanlı, Fransa, İngiltere,
Rusya, Prusya ve İtalya delegelerinin katıl-
masıyle Bism ark?m istediği konferans L o n ­
dra’da toplandı ve sonunda, dokuz maddelik
bir anlaşma imzalandı (13 m art 1871). Buna
göre: K aradeniz’in tarafsızlığı ortadan kal­
kıyor, buna karşılık Osmanlı Devleti de ba­
rış zamanı Boğazı kapalı tutmak mükellefi­
yetinden kurtuluyordu. Yani, -silâhlı bir ih­
tilâf vukubulmasa bile, Osmanlı Devleti dost
v e müttefik donanmaları Karadeniz’e geç­ A b d ü lâ ziz ’in profil bir portresi
m ekte serbest bırakabilecekti (M a h m u a
M e s ’ud, Mecmua-i M uahedat. C : 4, S: 164./
C : 5, S: 103). meşine karar vermişti. Bulgarlar, Rusların
teşvikiyle kilise meselesinden bir türlü v a z­
A v r u p a ’da değişen kuvvetler m uvazene­ geçmiyorlardı. E n b ü yük bahaneleri ise,
si yüzünden Batılı devletlerin Rusya’ya kar­ Patrikhanenin kendilerini rumlaştırmağa ça-
şı müşterek olarak cephe almalarına imkân lışmasıydı. -.Nihayet, b u meselenin bütün
kalmadığından ve K araden iz’de kazandığı Bulgaristan’ı ayaklandırıp her zam anki gibi
avantajlardan istifade ederek Rusya, Balkan­ bir yabancı müdahaleye yol açmasından çe­
larda hem en faaliyete geçmiş* n üfuzunu bu kinen Babıâli, b u isteği kabul zorunda kaldı.
sahada ilerletmeye koyuldu. Rusya b u h a ­ 11 mart 1870 tarihli ferman, Bulgar kilisesi­
reketi ile p ek yakın bir Osmanlı -R u s har­ ni R u m kilisesinden ayırdı.
binin sebeplerini hazırlıyordu. . Âlî Paşanın ilânını geciktirdiği b u fer­
Diğer taraftan ortaya bir Alsas-Loren m ana göre bir Eksarh idaresindeki yeni k i­
meselesi çıkmış, A lm a n y a ve İtalya Birlikle­ lise, bütün Bulgaristan’la M ak ed o ny a ’d a
rini tamamlayarak daha evvel paylaşılan Bulgarların oturduğu bölgeyi ruhanî nüfuzu
d ü ny a sömürgelerine göz . dikmiş, bozulan içine alıyordu.
A v r u p a kuvvetler muvazenesi b ü y ü k siyasî, Bulgar Sinodu tarafından seçilecek olan
İktisadî ve askerî rekabetlerin doğmasına se­ Eksarh’m namzetliğini daha evvel Babıâlinin
bep olmuştu. de kabulü şart olacak, b u seçimi ise R u m
kilisesi tasdik edecek, dualarda, R u m Patri-
İşte Fransa İmparatoru Üçüncü Napol- kinin adının anılması şart olacaktı. Rusya,
y on’un yanlış, kararsız, ne realist ve ne de b u suretle bir arzusuna daha nail olmuşsa
samimî olan dış politikası, sonunda yalnız da, Balkanlarda bir R u m -Bulgar kilisesi r e­
Osmanlı devleti için değil, A v ru p a için de kabeti başlamış ve bu. ileride bir çok çatış­
tehlikeli neticeler doğurmuştur. malara, hattâ za m a n za m an b u iki unsurun
devlete karşı birleşememelerine sebep ol­
muştur. Bilhassa ileride İkinci A bd ü lh am id
Bulgar kilisesinin istikbâli
bun dan çok faydalanmayı bilerek Balkanlar­
da bir nevi m uvazene kurm ağa m uvaffak
Bulgarlar, 1867 yılmdaberi millî bir ki­ olmuştur.
lise ku rm a k dâvasmdaydılar. Babıâli ise,
ileride bağımsızlık isteğine de yol açacağı
Malî durum, artan masraflar
endişesiyle buna karşı koymuş, Bulgarların
R u m Patrikhanesine tâbi olmakta d e v a m et- Devletin, malî durum u/ son on yıldanbe-

3167
kaya alınamamış ve M o r a ile irtibatı kesile-
memişti. B u hal Abdülâziz’i deniz kuvvetle­
rini büsbütün arttırmağa sevketmiştir. B u
ise, tasarruf düşünüldüğü sırada yeni m as­
rafların çıkmasına sebep- olmuştur. Böylece
Osmanlı Devleti tam bir fâsid daire içine
düşmüş bulunuyordu. Mevcudiyetini m u h a ­
faza için ordu ve donanm aya ihtiyacı vardı.
Devletin malî takati ise, bunların tam mâ-
nasıyle n e kurulmasına, ne de idam e etti­
rilmesine kifayetliydi. Dışarıdan alm an borç­
ların ve hazine tahvillerinin faizleri bile
ödenemezken ordu ve donanm a masrafı dev­
leti malî ve İktisadî yönden bir iflâs felâ­
ketine sürüklemek istidadmdaydı; halbuki
bunlara çekidüzen verilmezse dış düşm anla­
rın ve bilhassa Rusya’nın bir darbesiyle İm ­
paratorluk dağılıp gidebilirdi. B u d u r u m İm ­
paratorluğun artık hiç bir şekilde devamına
imkân kalmamış bulunduğunu, m uvakkat
bekasının ise A vrup a devletlerinin siyasî re­
kabetine bağlı olduğunu anlatmaktaydı.

Âli Paşanın vefatı

Devletin b u cidden dar ve m üşkül za­


manında, en bü yü k dayanaklarından biri
olan Âlî Paşa, Sadaret mevkiinde b ulun du­
ğu halde vefat etti (7 eylül 1871). Kendisi ,
son günlerde esasen hasta idi. Devletin b ü ­
y ü k gaileleri onu m â nen ve maddeten harab
ve perişan bir hale getirmişti. E n parlak
Âlî Paşanın son bir fotoğrafı muvaffakiyetlerinden birisi olan Girid m e ­
selesinin halli dolayısıyle düşmanlarının
ri, alm an bütün tedbirlere rağmen, daima haksız ve insafsız hücumları ona nihaî dar­
fenaya doğru gitmiş, 1870 yılında muntazam beyi indirmiş bulunuyordu. Üstelik son za­
borçların yekûnu bir milyar frangı bulm uş­ manlarda hayatına kasdedileceğine dair
tu. «Geçmişin hesaplarını temizlemek ve ge­ Zaptiye Nezaretinden verilen raporlar, âsa-
leceği temin etmek» gayesiyle akdolunan bını bozmuştu. Bir m üddet E renköyünde h a ­
1869 istikrazı, bu işlere hiç dokunulm adan va tebdilinde bulundu. Esasen Mütercim
harcanıp gitmişti. M em urlar maaşlarını pek Rüştü Paşanın lüzumsuz derecede şiddetli
büyük güçlüklerle alabiliyorlardı. Malsan- bir h ü c um u na uğradığmdanberi — gerekli
dıklarında para yoktu. Hazine tahvilâtı faiz­ karşılığı vermiş olmakla beraber— bir daha
leri bile ödenemiyordu. Devlet, iflâsa doğru Vükelâ Meclisi toplantılarına katılmamıştı
gittiği halde ne masrafları kısmanın çaresi (İbn-ül-Emin M a h m u d Kem al İnal; Son
bulunuyor, ne de malî idare ile vergilerin Sadrıâzamlar, S: 25). Erenköyünde um d uğ u
tarh ve cibayet usullerinin ıslahı düşünülü­ gibi sıhhati düzelmedi. Bebekteki yalısına
yordu. Nihayet, ilk tedbir olarak ordu m e v ­ nakledildi. Hastalığı arttığı halde, Devlet iş­
cudunun biraz azaltılması düşünüldü. leriyle uğraşmakta devam ediyordu. Hattâ,
Halbuki 1870 yılında Asir taraflarının dermansızlığına rağm en bir gün Padişahla
âsâyişi için yedinci ordunun kurulmasına te­ görüşmek ihtiyacını hissederek Dolm abahçe
şebbüs edilmişti. Asir Emîri M e h m e d bin Sarayına gitti ise de kendisinde üst kata çı­
Âyiz, Tiham e’ye kadar yürümüş, hattâ Hu- kacak kuvveti bulamadı. Abdülâziz, bunun
deyde’yi basmıştı. Böylece, Y e m e n ve M e k k e üzerine onun beklediği yere gelmek nezake­
tarafları tehlikeye düşmüş bulunuyordu. B u ­ tini gösterdi. B u ise, onların birbirlerini son
n u n üzerine Y e m e n ’e Redif Paşa k u m a n d a ­ görüşleri oldu.
sında 17 tabur ve Mısır’dan da yirmi bin as­ Abdülâziz, yanlış icraatının karşısına ^ka­
ker gönderilerek Asir meselesi bertaraf edi­ ya gibi dikilen Âlî Paşayı hiç sevmez, lâkin
lip yeniden bir Y e m e n vilâyeti kuruldu. ondan çekinirdi. Bir gün: «Allah şu adamı
Girid ihtilâli sırasında ordu ile donan­ başımdan alsın» demiş, huzurda bulunan
manın noksanları m ey dan a çıkmıştı. Meselâ, Başmabeyinci, azlinin gayet kolay olduğunu
bütün gayretlen r-ağmen A d a tam bir ablu­ söyleyince: «Çık dışarı... B e n onu azletmeyi

3168
senin kadar bilmez miyim?... Azledip de Av- Rüştü Paşanın A m as y a ’ya, Hüseyin Avni P a ­
rupaca b u kadar tanınmış bir adamın yerine şanın İsparta’ya nefyolunmaları, Tanzim at
kimi getireyim» diye onu paylamıştı. V e fa ­ ve Islahat Fermanlarının ruhuna tam am en
tından sonra da saray erkânından birisine: aykırıydı. B u da, keyfi idarenin başlaması
«Şu kanapeyi görüyor m usun? Âlî bana çok idi.
kere bun un üzerinde sabahı ettirmiştir!» de­
M a h m u d N e d im Paşa, Abdülâziz’e: «Siz
mesi meşhurdur. Vefatını haber alınca da:
müstebit bir Padişahsınız. H e r fermanınızı
«İşte şimdi serbest oldum! Padişah olduğu­
icraya kaadirsiniz» diyerek otuz yıldır nice
m u şimdi anladım» _ diyerek sevincini açığa
mücadeleler sonunda kurulm ağa çalışılan
vurmuştur. Ç ü n k ü Âlî Paşa, Babıâlinin n ü ­
h u k u k devleti sistemini yıkmağa onu teşvik
fuzunu son dereceye çıkarmış ve burasını
ediyor, Abdülâziz de b u n u büyük bir zevkle
doğru olarak bütün işlerin mercii haline ge­
yapıyordu. M a h m u d N e d im Paşa, tam onun
tirmiş, sarayın hüküm et işlerine m üdahale­
mizacına göre arayıp bulamayacağı bir
sine son vermiştir. Ö yle ki, dâvet olunsa
Sadrıâzamdı. Abdülâziz onun pohpohlam a­
bile Vükelâdan hiçbiri kendine haber ver­
ları ve yaltaklanmaları yüzünden zamanla
m eden saraya gidemez olmuştu. Kendisi ise,
kibir ve gururu o dereceye vardırmıştı ki,
Abdülâziz’in ka nu n ve usullere aykırı irade­
huzuruna çıkanların kırk kere yer öpmele­
lerini katiyen infaz etmez, Tanzimat ve Is­
rini, yüzüne asla bakmamalarını ve kendisi­
lahat fermanlarının tebaaya verdiği hakları,
ne tâpmır gibi bir takım tavırlar takınmala­
Padişaha karşı daima sonuna kadar müdafaa
rım ister olmuştu. D ü n y ad a kendisinden baş­
ederdi
k a Aziz adını taşıyan kimsenin bulunmasına
tahammül edem ez hale geldiği için o isimde
M ahm ud Nedim Paşanın Sadareti birisinin adı geçen arz tezkereleri kendisine
sunulduğu zam an b u isimler İzzet gibi b e n ­
ve ilk icraatı zer bir ada veya başka bir isme döndürülür­
dü. A rz tezkerelerinde ise bir çok duaların
Âli Paşanın vefatı üzerine Sadaret m a ­ yazılması âdet olmuştu. Bunlardan birisi
kamına Bahriye Nazırı M a h m u d N e d im P a ­ eksik olsa, o işe ait irade çıkmazdı (A h m e d
şa getirildi (7 eylül 1871) Hariciye Nezare­ Midhat; Üss-i Inkilâb, C : 1, S: 200).
tine de Server Paşa geldi
Neticede keyfî idare devam edip gitti.
M a h m u d N e d im Paşa, Âlî Paşanın has­ Meselâ, m aaşm a ilâve edilen elli bin k uru­
talığı sırasında Padişaha yaklaşmak fırsatını şa rağmen Şûrayı Devlet Reisi Y u s u f K âm il
bulmuş, onun istibdat damarlarını okşamış, Paşa ile Adliye Nazırı Mütercim Rüştü P a ­
Bahriye Nezareti tahsisatından paralar tak­
dim ederek gözüne girmiş ye nihayet Sada­
ret m akam ına yerleşmişti. İkiyüzlü, hilekâr,
iktidarda kalmaktan ve şahsî menfaatinden
başka bir şey düşünmez bir tipti
M a h m u d N e d im Paşa, Âlî Paşanın tevec­
cühünü kazan m ak sayesinde ikbal yoluna
adım attığı halde, Sadrıâzam olur olmaz
onun taraftarlarını birer ikişer mevkilerin-
den uzaklaştırdı. Valiler ise d a m a taşı gibi
oradan oraya değiştirilir oldu. İsraf kapı­
ları ardına kadar açıldı. Sadrıâzam, kendi
mevkiini m uhafaza için Şûrayı Devlet Reisi
Yusuf K âm il Paşanın maaşına elli bin kuruş
birden ilâve ederk yetmiş beş bin kuruşa
çıkardı. B u suretle onu taraftarları arasına
almak veya hiç olmazsa aleyhdarlarıyle bir­
leşmesine engel olmak istiyordu. B u n d a n
maada, Rüsum at Emanetine on bin, Bahriye
Nezaretine yetmiş beş ‘bin, Nafıa ve Ticaret
Nezaretine elli bin kuruş za m ettirdiği gibi,
Hariciye ve Maliye Nezaretlerine birer M ü ­
şir tayını tahsis etti. Diğer taraftan, F u a d ve
Âlî Paşaların adamlarından olan Adliye N a ­
zırı Şirvanî-zâde Rüştü ve Serasker Hüseyin
A v n i Paşalar azil ile iktifa edilmemişler, rüt­
be ve nişanları alınarak sürgüne gönderil­
mişlerdi. Halbuki b u şekilde, yani bir m a h ­
kemede yargılanıp suçları belli olmadan Mahm ud N e d im Paşa

3169 F. 14
şa, bu kanunsuz ve keyfi cezalara itirazda den emniyet ve itimad ortadan kalkmış bu­
bulundukları için azledildiler. Ayrıca Âlî lunuyor, aklı başında kimseler bu delice gi­
Paşaya mensup bulunan Zaptiye Müşiri Hüs­ dişi hayretle- takip ettikleri gibi, İstanbul’da
nü Paşa ile Mabeyri Başkâtibi Emin Bey yabancı dillerde basılan gazetelerle, Avru­
rütbeleri alınarak Kıbrıs’a, îşkodra vali ve pa’dan gelen yabancı gazeteler bunları her
kumandanı İsmail Paşa Trabzon’a, Veliahd gün alay mevzuu yapıyorlardı, İş o derecede
Murad Efendinin mensuplarından Şehremini çığırından çıkmış bulunuyordu ki, bu kar­
Haydar Efendi Midilli'ye sürüldüler. Bunun gaşalıkta ilân edilen hükümet programında
gibi bir çok kimseler de hiç bir kabahatleri dış işleri tamamen unutulmuş gitmişti.
olmadığı halde ya azledildiler veya uzak
B u arada, Devletin aklı başında Vezirle­
taşra memuriyetlerine tayin edildiler.
rinden Midhat Paşa da bir darbe yedi. Bağ-
Sadrıâzam Mahznud Nedim Paşanın bu
dad’da yaptığı ıslahat neticesinde bu viâyet-
tutumu ve İdarî alandaki hareket tarzı Babı-
ten Devlet hâzinesine on para gelmezken yıl­
âlinin nüfuzunun kırılmasına, sarayın tek­
da Devlet hâzinesi için iki yüz elli bin lira
rar idarî işlere hâkimiyetine sebep olmuş,
hasıl olmağa başlamış ve Midhat Paşa bunu
diğer taraftan dış politikada, biraz da zaru­
göndermeyi de taahhüt etmişti. Mahmud
ret icabı olmakla beraber; Rusya’ya temayül
Nedim Paşanın mahut komisyonu bunu hiç
göstermesi ve dolayısıyle Rus elçisi İgnati-
dikkate almayarak vilâyet genel masrafların­
yef’e aşırı itimadı devlet için hiç de hayırlı
dan yirmi dört bin kese indirilerek bunun
, olmayan bir istikamet almaya başlamıştı..
hemen nakden gönderilmesini istedi. Midhat
Paşa, derhal istifa etti. M ahm ud Nedim Paşa­
Tunus'a verilen ferman nın da istediği buydu. O n u kendisine rakip
gördüğü için bu bahane ile .ezmek gayesini
Bu sırada dikkati çekecek olaylardan güdüyordu. İstanbul’a doğru yola çıkan Pa­
birisi de Tunus meselesidir. Tunus valisi Sa­ şayı bir emirle Sivas’a sürgün ettirdi.
dık Paşa tarafından Floransa’ya gönderilmiş
Mahm ud Nedim Paşa bir taraftan da
olan Hayreddin Paşa, Tunus vilâyeti ile İtal­
kendisinden evvel yapılmış faydalı işleri
ya arasında aktedilen istikrazdan doğan an- bozmak gibi tamamen yersiz, sabit bir dü­
laşmazlığı Babıâliye bildirmek üzere İstan­
şünceye kapılmıştı. Bir yıla yakm zaman ev­
bul’a gelmişti. Tunus’a dönüşünde valiye bir
vel- Hirş Şirketi Rumeli demiryolu imtiyazı­
ferman götürdü. Bunda, Tunus valiliğinin nı almış ve İstanbul’da, Dedeağaç’ta, Selânik-
Sadık Paşaya veraset usuliyle ve imtiyazlı te inşaata başlamıştı. M ahm ud Nedim Paşa,
olarak verildiği bildiriliyordu. Buna karşılık
demiryolu mukavelesini feshetti. B u işde,
para ve hutbe Padişah namına olacak, bay­ Rusya elçisi İgnatiyef’in de. büyük tesiri .ol­
rağın rengi ve şekli değişmeyecek, savaşta
muştu. Rumeli demiryollarının yapılmasını
Tunus imkânları dahilinde asker yardımın­
Rusya, menfaatlerine aykırı görüyordu. B u­
da bulunacak, iç idaresinde müstakil olmak­ nun durdurulması için . faaliyete geçmişti.
la beraber halkm. can, mal ve ırzı teminat Nihayet Ignatiyefin tesiriyle masrafının faz­
altında bulunarak. haklarında Osmanlı D ev­
la ve imtiyaz müddetinin uzun olduğu baha­
letinin kanunları tatbik edilecek, Tunus ya­
nesiyle 2300 kilometrelik inşaata ait 1.98 mil­
bancı devletlerle olan münasebet ve muame­ yonluk hisse senedi o vakte kadar yapılması
lelerinde evvelki gibi serbest olacak, valilik
sona eren kısma ve imtiyaz müddetinin azal-
babadan büyük oğula geçecek ve bu husus . tılmasma karşılık Baron Hirş’e terkedilip yüz
her defasında iradeye iktiran edip valilere
binlerce lira irtikâp edildi (Mahm ud Çelâ-*‘
Vezirlik, ve Müşirlik rütbeleri verilecekti. ieddin Paşa; Mir’ât-ı Hakikat, S: 37).
Tunus’un böylece Osmanlı Devletinin
yüksek hâkimiyetini âdeta yeniden kabulü, Bundan sonra vilâyetlerin kurulu düze­
beliren Fransız işgali tehlikesine karşıydı. nini bozarak Sofya’yı Tuna vilâyetinden, Şe­
binkarahisar’ını Trabzon’dan, Maraş’ı Ada-
Tenkihat ve Tasarrufat Komisyonu na’dan ayırıp ayrı valilikler haline getirdi.
Bunun gibi, Bosna vilâyetine bağlı Hersek
ve icraatı sancağını Yenipazar’la birleştirip yeni bir
vilâyet teşkil etti. Ayrıca, bütün, vilâyetlerin
Çeşitli idarî işleri yeniden tanzim ve ko­ masraflarını hesapsız ve Ölçüsüz şekilde in­
layca yürütmek, tasarruf sağlama iddiasıyle direrek fazlasının merkeze gönderilmesini
Sadrıâzam Mahm ud Nedim Paşa taraimdan istemek suretiyle idarelerini altüst ederek,
kurulmuş olan «Tenkihat ve Tasarrufat idare âmirlerinin, zaptiye ve âşar memurla­
Komisyonu» nun yaptığı yeni değişiklikler, rının halkı yeniden tazyike başlamalarına ve
azil ve tayinler birbirini kovalıyor ve bu bu yüzden yeniden bir çok şikâyetlerin yük­
sayede yılda yirmi beş ¡milyon kuruştan faz­ selmesine sebep oldu. Mütemadi becayişlerle
la bir tasarruf temin edileceği ilân ediliyor­ de memurları gezici bir kütle haline getirdi
du. Her gün olmayacak yeni tasavvurlar or­ (Ali Haydar Midhat; Midhat Paşa, Tabsara-i
taya atılıyor, yeni şayialar çıkıyor, bu yüz­ İbret S: 130).

3170
Bu sırada Midhat Paşa Sivasa gitmeden Midhat Paşanın Sadareti
Edirne valiliğine tayin olundu.
Mafamud Nedim Paşa, bir taraftan da Midhat Paşa, Sadaret makamına geldiği
vilâyetlerde jurnal memurlukları ihdas etti. zaman (31 temmuz 1872) ilk uğradığı güçlük
Bunlar, mahallî meseleler hakkında Babıâli- Mahmud Nedim Paşanın vilâyetler idaresi
ye muntazaman bilgi vereceklerdi. Bu âdeta hakkında usulü bozmasından doğan karga­
idare âmirlerinin mes’uliyetsiz kimseler ta­ şalıktı. Bu sırada Hüseyin Avni Paşa ile Şir-
rafından kontrolü demekti. Yaptığı bütçede vani-zâde Büştü Paşa da sürgünden döndü­
üç milyon lira gelir fazlası gösterildiği hal­ ler. Rüştü Paşa Evkaf, Mahmud N e d im Pa­
de, Galata sarraflarından bir buçuk milyon şanın teşkil ettiği Maraş vilâyeti valiliğin­
liradan fazla borç alınmıştı. Dış ve iç borç­ den dönen Cevdet Paşa Maarif, İzmir valisi
lar yekûnu 138.674.780 liraya varmış bulunu­ Sadık Paşa Maliye, Paris Elçisi Cemil Paşa
yordu ki bunun sadece yıllık faizi 457.485 Hariciye Nazırlıklarına tayin olundular. Es­
lira tutuyordu. Devletin yıllık bütçe geliri ki Sadrıâzamm kurduğu m ahut komisyon da
ise 27.100.000 lira idi. ilga edildi.
Müstakil Bulgar kilisesinin kurulması, Midhat Paşa, evvelâ Mahmud Nedim Pa­
Âlî Paşa zamanında kararlaştırılmış, ancak şanın yaptığı bütçeyi tetkik ettirdi. B u büt­
Âlî Paşa fermanın verilmesini geri bıraktır- çede üç milyon lira fazla gelir gösterilmiş,
mıştı. Mahmud Nedim Paşa, yine İgnatiyef’in Galata sarraflarından alman bir milyon altı
tesiriyle hu fermanı verdirdi. Onun, Rus po­ yüz bin Ura ile Küçükoğlu Agop vasıtasıyle
litikasının bu derece tesiri altında kalması akdolunan on milyonluk istikrazın faiz ve
halk arasında büyük dedikoduların yayılma­ masrafları çıktıktan sonra kalan beş yüz bin
sına ve kendisine Nedimof lâkabının takıl­ liranın yüz hin lirası saraya takdim olun­
masına sebep olmuştur. muş, üç yüz elli bin lirasıyle de İngiltere’ye
bir zırhlı savaş gemisi ısmarlanmıştı.
Halbuki, yapılan incelemelerde bu ' büt­
Mahmud Nedim Paşanın azli çenin aslında üç milyondan fazla açık ver-
diği ve bunun hesap hileleriyle örtüldü-
ğü anlaşıldı. Bütçeyi hazırlamış olan Mah­
Mahmud Nedim Paşa, bir taraftan vilâ­ mud Nedim Paşanın mahut «Tenkihat ve Is­
yetlerin tahsisatını keserek bir taraftan da lahat Komisyonu» üyeleri derhal sorguya çe­
resmen yüzde on, aslında ise yüzde yirmi kildiler. Bunlar, bütçenin hazırlanmasında,
gibi korkunç bir faizle Küçükoğlu Agop va- hazine kayıtlarına değil, Mahmud Nedim
sıtasıyle on milyon liralık bir istikraz akte- Paşanın verdiği bilgilere dayanıldığını söy­
dip Padişaha para yetiştiriyordu. Gayesi, sa­ lediler (Ali Haydar Midhat; Midhat Paşa
ray ne isterse yapmak ve bu suretle mevkii­ Tabsara-i İbret, S: 136).
ni muhafaza edebilmekti. Bir zamanlar res­ Midhat Paşa, on milyonluk istikrazdan
mi muameie ve icraatında Babıâlinin vazife yüz bin liranın komisyon olarak verildiğini
ve salâhiyetlerini hiç ihlâl etmeyen, Devlet görüp Mahmud Nedim Paşayı bu hususta
kanun ve nizamlarına her hususta uyan Ab- sorguya çekti. Halbuki bu para, saraya tak­
dülâziz, şimdi bütün bunlardan vazgeçmiş bu­ dim edilen yüz bin altındı ve Padişahın hu­
lunuyordu. Bu hal hoşuna gitmekle beraber, susi emriyle komisyon şeklinde gösterilmiş­
Mahmud Nedim Paşanın halk nazarında itiba­ ti. Abdülâziz, bu emrini inkâr etti. Mahmud
rını kaybedip pek fena şekilde dile düştüğünü, Nedim Paşa onu küçük düşürmemek için
idari düzenin onun yüzünden altüst olduğunu böyle bir emrin bulunduğunu ileri sürmedi­
da duymakta ve sezmekteydi. Bu halin eninde ği için yüz bin altını ödemeğe mahkûm edil­
sonunda kendisine de zarar vereceğini hesap­ diyse de, işin aslını bilen Padişah kendisini
layarak ve genel hoşnutsuzluğu biraz gider­ bu ödemeden affedip bir müddet sonra da
mek gayesiyle onu bir müddet için fedaya ka­ Kastamonu valiliği ile gönlünü aldı (M ah­
rar verdi. Boylece halk ve yabancılar gözün­ mud Celâleddin Paşa; Mir’ât-ı Hakikat,
de bütün mes’uliyeti Mahmud Nedim Paşa S: 38).
yüklenmiş, kendisi onun ■tarafından kandırıl­ Midhat Paşanın iki buçuk ay kadar sü~
mış olacaktı. Fuad ve Âlî Paşalar devrinden ren bu ilk sadareti sırasında Bağdad ve Vi-
kalma Hüseyin Avni Paşa gibi hâlâ nüfuzu din demiryolları, Hicaz telgraf hattı, ölçü ve
bulunanların kin ve düşmanlığından da ile­ tartılarda desimal sistemin kabulü gibi teşeb­
ride bu sayede kendisini korumayı umuyor­ büslere girişilmişse de hepsi akim kalmıştır.
du. Bunun üzerine Mahmud Nedim Paşanın
sadece rekabet hissiyle Edirne valiliğine at­ Mısır Hıdivine istikraz yapabilmesi
tığı Midhat Paşayı Sadaret makamına geti­
rip Mahmud Nedim Paşayı görünüşte ikbal için verilen Ferman
mevkiinden uzaklaştırmak suretiyle umumî
efkârı yatıştırmayı denedi (Mahmud Celâ- Mahmud Nedim Paşa zamanında Mısır
leddin Paşa; Mir’ât-ı Hakikat, S: 38). Hıdivi İsmail Paşa Avrupa’dan borç alma

3171
I
sadaretinde Hidiv isteğini yeniledi. M i d ­
hat Paşa, bu işin sebep olacağı tehlikeleri
sezdiği ve bunun hattâ bir gün Mısır’ın ta­
m am en ka37'bedilmesi neticesini verebilece­
ğini anladığı için evvelâ buna karşı koydu.
Padişahın evvelce söz vermiş olduğu ileri sü­
rüldüğünden ortalama bir hal çaresi olarak
böyle bir müsaadenin daha ileride verilebi­
leceği yazıldıysa da, İsmail Paşa b u n u kabul
etmeyip M ab ey ne müracaat etti. B u n u n üze­
rine, Sadrıâzama danışılmadan re’sen bir
irade ile istenen müsaade verildi (28 eylül
1872). B u müsaade Mısır’a varır varmaz, İs­
mail Paşa sıcağı sıcağına yüzde on üç faiz
ve yüzde bir buçuk komisyonla bir milyon
liralık bir istikraz yaptı (Lûtfi Tarihi, B a ­
sılmamış kısım).

Midhat Paşamn azli, Mütercim


Rüştü Paşamn Sadareti

Midhat Paşa, 19 ekim 1872 tarihinde Sa ­


daretten azlolunmuştur. Esasen kendisi bu
m akam a geldiği gündenberi Padişahın raha­
tı kaçmış bulunuyordu. Evvelâ bol bol isra­
fa alışan saray halkı: «M a h m u d N e d im Paşa
M ü tercim Rüştü P aşa gelir ve gideri yoluna koyup Padişaha hiz­
met ve sadakatte bulundu. Midhat Paşa ise,
Padişahımıza para verm em ek için Devlet hâ­
zinesini borçlu çıkardı» gibi telkinlerle Ab-
dülâziz’i bu meselede ona aleyhdar hale ge­
tirdiler ve Padişahda hakikaten Midhat P a ­
şanın kendisinden para esirgediği fikrini
uyandırdılar. B u n d a n m aada M id h a t . Paşa,
M a h m u d N e dim Paşanın yaptığı gibi huzur­
da secdeye kapanmıyor, ayak öpmüyor, Âlî
ve F u a d Paşalar gibi terbiyeli ve vakur dav­
ranıyordu. Bir müddettir huzuruna çıkanla­
rın kendisine âdeta tapınır gibi tavırlar al­
masına alıştırılan Abdülâziz, bu hale kızı­
yordu. Bir taraftan da M a h m u d N e dim P a ­
şa devrinin avantalarını özleyenler, onun
aleyhinde Padişaha olmadık iftiralar yağdır­
maktaydılar. Ayrıca, M a h m u d N e d im Paşa­
nın cezalandırılmasında ısrar ettiği halde
Padişahın onu Kastam onu valiliğine tayin
etmesini alenen tenkidi, Mısır valisinin iste­
diği istikraz müsaadesine şiddetle karşı koy­
ması nihayet azline sebep olmuştur. Yerine
ise, aynı gün Mütercim Rüştü Paşa üçüncü
kere olarak Sadaret m akam ına getirildi. L â ­
kin o da bu m a k am d a ancak dört aya yakın
tutunabildikten sonra 15 şubat 1873 tarihinde
azlolundu. B u n a sebep, evvelâ onun da M id ­
hat Paşa gibi makamının şeref ve haysiye­
tini muhafaza endişesiyle hareket etmesi ve
M a h m u d N e dim Paşa gibi riyakârlıkta ve
A h m e d Esad P aşa tabasbusta bulunmamasıdır. A yn i zamanda
Babıâlinin saraya karşı eski itibarını m u h a ­
salâhiyeti istemiş, Sadaret değişikliği dolayı- fazaya çalışması mabeyin halkına ağır gele­
sıyle bu iş yarım kalmıştı. Midhat Paşanın rek bu hususta daha hafif bir zat aranmış

3172
ve Rüştü Paşa azledilip Sadaret m akam ı S a ­
kızlı A h m e d Esad Paşaya verilmiştir (C ev­
det Paşa; Tezakir).
B u arada Londra’ya sipariş edilen zırh­
lılardan birisinin taksiti, zamanında Ödene-
miyerek b u yüzden satılmış ve bu hal de
Sadrıâzamm gayretsizliğine verilmişti.

A h m e d Esad ve Şirvanı-zâde Riîştii


Paşaların sadaretleri

A h m e d Esad Paşa, F ua d Paşanın yetiş­


tirmelerinden bilgili, faziletli, iyi niyetli bir
zattı, Sadrıâzam olduğu sırada henüz 44 ya­
şında idi. Siyasî ve idarî işlerde uzun boylu
tecrübe görmemiş olması ve daha pek genç
bulunması yüzünden Sadaret m akam ına ta-
j'ini kendisinden yaşlı, yani kıdemli devlet
vükelâsına biraz ağır ve halka pek garip gel­
mişti. Nitekim, onu çok takdir ettiği halde,
Yusuf Kâm il Paşa b u tayini duyunca: «Efen­
dimiz nerede ise pabuçlarını Sadrıâzam ya­
pacaklar» demekten kendisini alamamış, olay
Abdülâziz’in. kulağına gidince Padişah: «Bu Şirvanî-zâde Rüştü P asa
sözü sizden beklemezdim» demiş, o da «Ne
fayda ki hakikattir» karşılığını vermişti.
Esad Paşa, öbür Vükelâ ile bir türlü
Valde Sultan tarafından iltifatlarla karşılan­
bağdaşamadı. Kendisini küçük görmelerine
mıştı. K u rn az Hidiv, h em e n kesenin ağzını
engel olamadı. Nihayet Hüseyin A v n i Paşa
açarak Vükelâyı altınlara boğdu. B u arada
ile Şirvanî-zâde Rüştü Paşanın m abeyne ka­
Şirvanî-zâde Rüştü Paşa ile Serasker Hüseyin
dar gelip b u isin yürüyemiyeceğini arzetme-
A v n i Paşa da hisselerini almışlardı. İsmail
leri üzerine, Sadareti on ay bile sürmeden
Paşanın b u sefer Padişaha, yakınlarına ve
16 nisan 1873 tarihinde azledilip yerine Şir-
Devlet Vükelâsına dağıttığı para, beş yüz bin
vanîzade Rüştü Paşa tayin olundu.
Osmanlı altınını bulmuştu (M a h m u d Celâ-
Şirvanî-zâde Sadrıâzam olunca, ilk iş leddin Paşa; Mirât-ı Hakikat, S: 40). Böyle-
olarak eski Sadrıâzam M a h m u d N e dim Paşa ce, gayeleri için zemin hazırlamış ve istekle-,
aleyhine takibat açtırdı. Hüseyin A v n i ve rini reddolunmaz hale getirmişti. Nihayet,
Midhat Paşaların da birlikte arzetmeleri üze­ Âlî Paşanın son Sadaretinde kendisine kabul
rine Padişah, M a h m u d N e d im Paşanın sor­ ettirilmiş olan A vrup a ’dan silâh ve gemi sa­
guya çekilmesine razı oldu. Kastam onu va­ tın alamaması, yabancı devletlerle m ünase­
lisi bulunan Paşa, İstanbul’a dâvet olunarak bet kuramaması, izinsiz istikraz akdedeme-
kendisine sorulacak. suallerin hazırlanmasına mesi, halka yeniden vergiler koyamaması
başlandı. gibi tedbirleri kaldıran bir ferman kopardı.
M a h m u d N edim Paşa, ne yaptıysa aslın­ İsmail Paşa, Mısır için, kanu n ve nizamlar
da Padişahın haberi, ve arzusuyle yapmıştı. yapabilecek, yabancılarla gümrük, ticaret
Bunların m eydana çıkması ihtimali belirin­ andlaşmaları imzalayabilecek. Devlete sor­
ce, Abdülâziz h e m onu, h em de kendisini m adan onlardan borç para alabilecekti. A y ­
kurtarmak için eski Vezirini mahkemesiz ni zamanda Mısır ordusunu ve donanmasını
Trabzon’a sürdürdü. Biraz sonra da A d a n a istediği kadar kuvvetlendirmek salâhiyetini
valiliğini vererek yine gönlünü almayı de elde ediyordu. Yalnız, zırhlı gemiler inşa
unutmadı. ettiremiyecekti. Böylece Mısır âdeta müsta­
kil bir devlet oldu. B u imtiyaz fermanı, cid­
Mısır imtiyaz fermanı. Iran şahının den büyük bir hata idi. B u hal, A vrup a dev­
letleri tarafından bile takbih olunmuş, hattâ
ziyareti
A lm an ya İmparatoru, memleketini ziyaretten
Rüştü Paşanın Sadareti sırasında geçen sonra İstanbul’a giden İran Şahı Nâsırüddin
en m ü h im olaylardan birisi de Mısır Hidivi Şaha: «Sen- öyle bir Padişahın ziyaretine gi­
diyorsun ki, kolunu kendi eliyle kesmiştir»
İsmail Paşaya imtiyazlarının genişletilmesi­
ne dair verilmiş olan fermandır. İsmail P a ­ demekten kendisini alamamıştı.
şa, 1873 yılında İstanbul’a gelmiş, Padişah ve Nâsirüddin Şah da, bu durum dan istifa-

3173
olduğundan istikraz işi yürümüyordu. Rü su­
mat E m ini Sadık Paşa b u maksatla Paris’e
gönderilmişti. Fransızlar, bundan başka tür­
lü istifadeye kalktılar. İstanbul’daki Erm eni
Katolik cemaatinin resmen tanınmasını isti­
yorlardı. A lm an ya ise. buna muhalifti. 1870

M savaşını kaybeden Fransa’nın siyasî nüfuzu


kalmamış olduğu için Hüseyin A v n i Paşa b u
işe muhalifti. Sadrıâzam ise, istikraz m ese­
lesinin hallini buna bağlı görüyordu. Nite­
kim, Fransa’nın İstanbul Elçiliği baş tercü­
manı, M abeyin Başkâtibini gizlice ziyaret
edip Abdülâziz’in bir ay kadar evvel b u h u ­
susta söz verdiğini, işin geri kalmasının h em
Sadık Paşanın memuriyetine, h em de iki
devletin dostluğuna tesir edecğini söylemiş­
ti. Abdülâziz b u hususta Hüseyin A v n i Paşa
vasıtasıyle A lm an ya Elçisinin de gizlice fik­
rm
■ Kk
ir k rini aldıktan sonra nasılsa Devletin menfaat­
t m m lerine aykırı bulunduğu kanaatine vardı.
£ fe % flE H Hüseyin A v n i Paşa ayrıca, esasen Sadık P a ­
*m m ■s şanın bitirmeğe çalıştığı işin de Devlet için
zararlı olacağını ileri sürüp Rüştü Paşanın
bir çok da yolsuzluklarını sayıp döktü. B u
- ;İ - A 0 W % t e *
sırada m abeynden maliye hâzinesine borç
olarak verilmiş konsülidlerin vâdesi gelmiş
ve ödenmemiş bulunuyordu. Abdülâziz, b u ­
n u da bahane ederek Rüştü Paşayı azle k a­
rar verdi. Esasında Padişahı b u karara sevke-
den başka bir meseleydi.
İran h ü kü m da rı Nâsırüddin Ş ah

deyi düşünüp İstanbul’da bulunduğu sırada Şırvanî-zâde Rüştü Paşanın azli,


Şirvanî-zâdeyi yalısında ziyarete giderek
İran’la Osmanlı Devleti arasında mevcut Hüseyin Avni Paşanın Sadarete
andlaşmada İran lehinde bazı değişiklikler getirilmesi
yaptırmağa muvaffak oldu (Basiretçi Ali
Efendi; İstanbul’da Yarım Asırlık Vakayi-i
Devletin ileri gelenleri ve bilhassa Mid-
M ühim m e, S : 45).
hat ve Hüseyin A v n i Paşalar arasında İm­
paratorluğu içinde bulunduğu kötü durum ­
Demiryollarının hizmete açılması ve dan kurtarmak için Meşrutiyetin ilânından
yeni istikraz imkânlarının başka çare kalmadığı kanaati hasıl olmuş
bulunmakta idi. Abdülâziz’e b u n u n anlatıl­
araştırılması ması imkânsız olduğundan nihayet Sadrı-
âzam Şirvanî-zâde Rüştü Paşanın yalısında
3 mayıs 1873 tarihinde Haydarpaşa-İzmit yapılan bir toplantıda gözle görülen fenalık­
ve 20 mayıs 1873 tarihinde İstanbul -Edirne - ları m ü m k ü n olduğu kadar ortadan kaldır­
Filibe demiryollarının açılış törenleri yapıl­ m a k ve ıslah etmek ve hâzinenin gelir-gider
dı. Sadrıâzam b u törenlerde bizzat bulundu. dengesini korum ak için bazı kanun ve ni­
Rumeli demiryollarına. devam edilebilmesi zamlar hazırlanmasına dair bir lâyiha yazıla­
için Sadrıâzamla Hüseyin A v n i Paşanın ri­ rak Hükü m d ara sunulmasına karar verildi. :
cası üzerine Abdülâziz on milyon liralık kon- B u lâyihayı ise, M iahat Paşa kaleme alacak­
sülid verdi. B u n a karşılık iki Paşanın m üş­ tı. Hüseyin A v n i Paşa, Erm eni katolikleri
terek olarak hazırladıkları senedi alıp sak­ meselesi dolayısıyle Hüküm darla görüşürken
ladı. Sadrıâzamı büsbütün gözden düşürmek için
Bir taraftan da yeni bir istikraz için uğ­ onun Anayasaya ve M ura d Efendiye taraftar
raşılıyordu. Malî d urum un düzelmesinde o olduğunu da ileri sürmüştü. Ertesi gün Rüştü
güne kadar hiç bir faydası görülmemiş olan, Paşa huzurda b u lâyiha meselesini kısmen
tam tersine Devleti b üyük bir bâdireye sü- ağzından kaçırınca Padişah büsbütün şüphe­
rülkemek istidadında bulunan dış kredi te­ lenip fena halde içerliyerek Midhat Paşayı
mini, o sırada, ilerisi düşünülmeyen en büyük derhal Selânik valiliği ile, İstanbul’dan uzak­
hüner ve muvaffakiyet sayılıyordu. Bununla, laştırdığı gibi, arkasından Sadrıâzamı da. azil
beraber Devletin malî itibarı hiç kalmamış ile Haleb valiliğine gönderdi (Ali Haydar

3174
Midhat; Midhat Paşa «Tabsara-i İbret», S: zat Abdülâziz tarafından reddedilmiş olan
151). Hidiv İsmail Paşa b un u Hüseyin A vn i Paşa­
Hüseyin A v n i ■Paşanın daha evel Rüştü dan bildiği için İstanbul’daki taraftarları va-
Paşanın bu yolda isnadlarda bulunmasını ise sıtasıyle Sadrıâzam aleyhine şiddetli bir
kendisine sadakatine hamlettiğinden Seras­ kam panya açmıştı. Hüseyin A v n i Paşa, d ü ­
kerlik de üzerinde kalm ak üzere Sadaret m a ­ rüst bir adam değildi, çeşitli karanlık yollar­
kamına getirdi (14 şubat 1874). dan kısa zam anda büyük servet sahibi olmuş
ve b u yüzden halkın diline düşmüş bulunu­
Hüseyin A vn i Paşa, Sadaret makamına
yordu. Bütün bunlar ortaya atıldı. Padişaha
geldikten bir müddet sonra, foyası meydana
ulaştırıldı. Abdülâziz, onun kendisine haki­
çıkmak ihtimaline karşı. Şirvanî-zâdeyi Haleb
katte sadık, olmadığına inandırıldı. Diğer ta­
valiliğinden Hicaz valiliğine uzaklaştırmış,
raftan Devlet geliriyle gideri arasmdaki açık
Rüştü Paşa kısa zam an sonra orada vefat
bir türlü kapatılamamış, Şirvanî-zâdenin te­
ederek gailesi bertaraf olmuştur.
şebbüs ettiği istikraz yarım kalmış, Hüseyin
A v n i Paşa b u işin çaresini bulamıyarak piya­
Hüseyin Avni Paşanın Padişah saya yeniden konsülid sürmekle iktifa et­
mişti. Bütün b u hâdiseler, onun azlini hazır­
hakkmdaki tasavvurları ve azli lamış bulunuyordu. Padişah Sadaret m akam ı
için yine A h m e d Esad Paşayı seçmiş ve onu
Hüseyin A v n i Paşa, b üyük ihtirasla bağ­
lı bulunduğu Sadaret m akam ında kalabil­
m ek için Abdülâziz’e ordu kendi elinde b u ­
lundukça şahsinin her türlü tehlikeden uzak
olduğunu temin ettiği gibi, M a h m u d Nedim
Paşanın usulüne başvurup Harbiye tahsisa­
tından m ühim paralar ayırarak el altından
takdimden geri kalmıyordu. Halbuki, A b ­
dülâziz’e büyük bir k in 'v e husumeti bulun­
duğundan onu mutlaka hal’a karar vermişti.
Sadaret ve Seraskerlik gibi iki m ühim ku v ­
vetin elinde bulunuşu da büyük bir fırsattı.
Hattâ bundan faydalanıp Padişahı arasıra
gittiği Alemdağı Kasrında süvari kuvvetle­
riyle sardırarak har etmeyi kurup da, Ab-
dülâziz’in orada bir geceden fazla kalmayışı
tasavvurunu icra etmesine engel oldu. B u n ­
dan maada, Padişahı zehirleyerek ortadan
kaldırmayı da düşünmüş, fakat Abdülâziz*Ll
bu hususta gayet dikkatli ve ihtiyatlı davran­
ması yüzünden muvaffak olamamıştı. Mah-
m ü d N e dim Paşanın Sadareti sırasında, azle-
diiişini, rütbe ve nişanlarının almışını ve
evinde ağır hasta yatarken sürgün emrinin
kendisine tebliğ olunuşunu unutmamıştı. O
sırada, bir daha iktidara geldiği takdirde,
böyle bir akıbete uğram am ak için gerekli
tedbirleri alacağını söylemişti (Şarl Mismer,
İslâm Âlem i Hâtıraları, S: 184 -185).
. B u esnada Mısır Hidivi İsmail Paşa, İs­
tanbul’daki K apı Kethüdası A braham Efendi H ü seyin A v n i P asa
vasıtasıyle sağa sola altın yağdırarak Mı^
sır’m yabancı memleketlerde kendi işleri
Suriye valiliğinden getirtip Bahriye Nezare
için mümessiller bulundurmak müsaadesini .
tine tayin etmişti. 28 nisan 1875 tarihinde S a ­
koparmak istediyse de, Abdülâziz bunu .şid­
daret m ührü Hüseyin A v n i Paşadan alınarak
detle reddetti ve Hıdivin Osmanlı Devletinin
ikinci defa olmak üzere A h m e d Esad Paşaya
hükümranlık haklarına aykırı bazı .davra­
verildi.
nışlardan derhal vazgeçmesini, aksi halde
imtiyazlarının tekrar tahdid olunacağını bil­
dirdi (İbn-ül-Emin M a h m u d K em al İnal; A h m e d Esad Paşanın ikinci Sadareti
Son Sadrıâzamlar, S: 496).
Hüseyin A v n i Paşa ise, bütün çaba ve A h m e d Esad Paşa, iş başına gelir gelmez
entrikalarına rağmen Sadaret mevkiinde evvelâ malî gülçüklere çare aramağa başla­
um d uğ u kadar tutunamadı. • Son arzusu biz­ dı. B u n u n için Babıâlide bazı Vükelâ ve m e ­

3175
murlardan m ürekkep olmak üzere bir ko­ dan da bir miktar keserek Devletin kat’î şe­
m isyon kurdu. Yapılan incelemeler sonunda kilde tasarruf yoluna girdiğini yabancı dev­
bütçede beş milyon lira açık bulunduğu m e y ­ letlere ve bilhassa istikraz tahvilleri hâmil­
dana çıktı. B u n u n kısmen olsun kapatılabil­ lerinin en çok bulunduğu Fransa ve İngil­
mesi için m e m u r maaşlarından indirme ya­ tere’ye isbat etmek ve bu sayede borç faiz­
pılması düşünüldü. Evvelâ, Sadarete mahsus lerinden kısmen olsun indirme çaresini ara­
olan 200 bin kuruş, 50 bin kuruşa indirildi. maktı. Lâkin b u sırada Abdülâziz masrafı
Diğer Vükelânın ve vilâyet valilerinin m aaş­ kendi tarafından ö denm ek üzere H aydarpa­
larından da aynı nisbette ve um u m î prensip şa’dan Bağdad’a kadar bir demiryolu yapıl­
olarak da maaşı üç bin kuruştan fazla olan­ masını emrettiğinden, Padişahın tahsisatın­
ların fazlasının yarısı kesildi a m a maaşların dan indirmeğe de im kân kalmadı. Diğer ta­
tamamı bile kesilse b u aıçğm kapanmasına raftan bazı A v r u p a devletlerinin kararları
imkân yoktu. onun b u sadareti zamanında delvet için ciddî
Esad Paşanın plânı, Padişahın tahsisatın­ buhranların başlamasına sebep oldu.

İM PARATORLAR K A R A R I V E HERSEK, BOSNA, B U L G A R


İ S Y A N L A R I , DIŞ T A Z Y İ K L E R , M A L İ D U R U M , SEÂNİK V E
İSTANBUL O L A Y L A R I

Evvelce bahsettiğimiz 1870 savaşından Rusya imparatoru İkinci Aleksandr ile B a ş ­


sonra A v ru p a ’nın idaresi üç imparatorluğun; vekili Gorçakof, Avusturya İmparatoru
yani Rusya, A lm an y a ve Avusturya’nın eline Fransuva Jozef ile Başvekili Andraşi ve A l ­
geçmiş bulunuyordu. B u devletlerin h ü k ü m ­ m anya İmparatoru Birinci G iy y o m ile B a ş ­
darları, aralarındaki meseleleri hal için 1872 vekili Bism ark hazır bulundular. B u toplan­
yılından itibaren senede bir başkentlerden tıda ele alm an konuların en m ü h im m i Şark
birisinde toplanıp görüşmeyi itiyad edinmiş­ meselesi ve varılan kararların en m ü h im m i
lerdi. 1875 yılında ise, Avusturya’nın Rayhş- ise, Osmanlı Devletinin Hıristiyan tebaasının
tad şehrinde toplandılar. Bu toplantıda muhtem el isyanlarında üç devletin tarafsız
kalmasıydı. B u karara, Gorça­
k o f un teklifi üzerine varıl­
mıştı. Rusya’nın maksadı açık­
tı. Rum eli’de ergeç büyük
ayaklanmalar bekliyordu. B ö y ­
le bir hal karşısında kendisi
âsilere el altından istediği gi­
bi x yardımda bulunabilirdi.
B u n a karşılık Osmanlı D e v ­
leti hiç bir yerden yardım gö-
remiyecekti.

Rus Çarı İkinci A le k ­


sandr, kendisini ortodokslarm
tabiî hâmisi addetmekteydi. t*
B u n u m ukaddes bir vazife sa^
yiyordu. Öte yandan, son L o n ­
dra andlaşmasmın bile sile-
m em iş olduğu Paris andlaş-
m asm ın hakaretli hâtırasını
ortadan kaldırmak azmindey-
di. B u yüzden, takip ettiği po­
litika, Osmanlı Devletini A v ­
rupa’da kendisine dost ve ta­
raftar bulunan veya çıkarları
icabı böyle bir siyaset takib
eden devletlerden m üm kün
olduğu kadar uzaklaştırmak,
tecrid etmek, dahilen çürüt­
m e k ve zayıflatmak ve sonra
meselesi üzerinde birleşen üç im parator. Y u k a r d a da çullanıp bir darbede ta­
G i y y o m ( A l m a n y a ) , aşağıda solda İkinci A le k s a n d r m a m e n ve kesin şekilde yere
( R u s y a ) , sağda F r a n s u v a J o z e f (A v u s t u r y a ) sermekti.

3176
Bir taraftan da Gorçakof, A lm an y a Baş­ Başlangıçta daha kat’î tedbirler almak, m a ­
vekili Bism ark’m nail olduğu muvaffakiyet­ hallinde tahkikat yaptırmadan mülteciler
leri çekemiyor, o da siyasî hayatını parlak hakkında hem en bir karar verm em ek icab
bir şekilde sona erdirmek istiyordu. ederken bunların yurdlarma serbestçe dön­
melerine m üsaade etti. Ayrıca Bosna Valisi
Rusların kışkırtmaları Derviş Paşaya meseleyi tahkik etmesini
bildirdi.
Karadağ’dan Nevesin’e dönenler, köyle­
İmparatorun da, Başvekilin de gayele­
rine suçlu gibi değil, bir zafer kazanmış gibi
rine ulaşmak için ellerinde m ü h im bir silâh burunları havada olarak geldiler. H e r ne
vardı: Panislâvizm.
olursa olsun Rusya’nın kendilerini himaye
Dinî ve siyasî neşriyat ve faaliyetle her
edeceğini, Osmanlı Devletinden korkmanın
gün daha m ü h im bir kuvvet haline gelen b u mânası kalmadığını ortalığa yaydılar. B u n u n
cereyan Ro m any a, Sırbistan ve Karadağ
üzerine Hıristiyan halk birleşip belli bir
merkezlerine yerleşmişti. Buralardan Bosna-
nisbete indirilmedikçe vergilerini ödem e­
Hersek ve Bulgaristan’ı tehdid ediyordu.
meğe karar verdiler. Toplulukları sür’atle
Panislâvizm, B ü y ü k Yunanistan hülyasına büyüdü. Nevesin nahiye m üdürüne hücum
karşıydı. Ayrıca Avusturya’nın Belgrad ve
ederek kaçırdılar^ Üzerlerine gönderilen
Bükreş’de elde ettiği nüfuzdan da m e m n u n zaptiye neferlerini öldürdüler. Böylece, Esad
değildi. Avusturya ise, b u cereyandan başka Paşanın hatalı davranışı ilk acı meyvalarını
türlü istifadeyi düşünüyor, İtalya da kaybet­ verdi. Bosna Valisi Derviş Paşanın b u ayak-
tiklerine bedel Slâv tebaası sayesinde Bosna-
Hersek’i ele geçirmeyi um uyor, hattâ Selânik
limanını bile programı içine almış bulunu­
yordu.
Rus ajanları 1875 yılında T u n a boyların­
daki faaliyetlerini büsbütün arttırdılar. İşte,
b un un neticesi, olarak da Hersek ihtilâli
patlak verdi. Hâdise şöyle olmuştur:
Hersek sancağına bağlı Nevesin kazası
Hıristiyanlarmdan 160-360 kişi kadar olduk­
ları tahmin edilen bir grup, koyun vergisiyle
askerî bedelin ağırlığından ve iltizam me-
murlarıyle zaptiyelerin sert hareketlerinden
şikâyet ederek K aradağ’a iltica etmişler ve
Prens Nikolay’a. d urum u anlatmışlardı. M e ­
sele esasen danışıklı bir döğüştü. B u n u n için
K aradağ Prensi kendilerine daha' evvel h a ­
zırlanmış cevabı verdi: « B u söylediklerinizi
R usya’nın İstanbul Elçisine yazarım ve şikâ­
yetlerinizin tahkiki için Osmanlı Devleti
tarafından hususî bir m e m u r gönderilmesini
iltimas ettiririm».
Şikâyetçiler: «Karadağ’a iltica ettiğimiz
için Devlet bizi sorumlu tutar» diyerek geri
dönmekte tereddüd gösterdiler. Prens Nikola Karadağ prensi Nikola
b unun üzerine _ d u r u m u R u sya ’nın İstanbul
Elçisi General İgnatiyef’e yazdı ve aynı za ­
m a n d a K aradağ’ın b u mültecilere uzun m ü d ­
det b a k m a k iktidarında bulunmadığını da
bildirip Devlet tarafından gerekli garantinin
verilerek bir ân önce yurdlarma dönmele­
rinin temin edilmesini istedi. General îgna-
tiyef, Sadrıâzam Esad Paşaya başvurup bu
meselenin ka n dökülmeden hallinin daha
uygun olacağını söyledi.

£sad Paşanın çekingen davranışı


ve neticesi
Esad Paşa, tecrübesiz bir adamdı. Üstelik
yakasını M ab ey n e kaptırmış bulunuyor, her
işde sarayın arzusuna göre hareket ediyordu. P apazların Bufgariarı tahriki

3177
lanmayı dağıtmak içiiı hiç vakit kaybetme­ nasihat etmesini tavsiye etti. Derviş Paşa,
den lüzumlu tedbirleri alması icab ederken Saray şehrinden Hüseyin Paşa ile Kostan
kendisi gayet mütereddid bir zat olduğu için Efendiyi gönderdiyse de âsiler bunları din­
hareket tarzı hakkında Babıâliden talimat lemek bile istemeyip kaba muamelelerle iade
istedi. B u sırada âsiler Nevesin sokaklarında ettiler.
kazdıkları siperlerle yol keserek gelip geçen
Müslümanları Öldürmeğe başlamışlardı. İstanbul'da General îgnatiyef kapı kapı
Sadrıâzam Esad Paşa. Bosna Valisine âsilere dolaşarak hâlâ meselenin k an dökülmeden
hallinin gerektiğini, aksi halde işin pek b ü ­
yüyeceğini telkin ediyor ve Rusya vesair
devlet konsoloslarına havale edilirse onlar
vasıtasıyle bu gailenin kolayca bertaraf
edilebileceğini ileri sürüyordu. Halbuki bu,
Devletin kendisine ait bir vazifeyi yabancı­
lara tevdii hükümranlık hakları ve Devlet
haysiyeti ile telifi m ü m k ü n olmayan bir
haldi. Bununla beraber Esad Paşa da âsiler
üzerine asker gönderilip şiddete başvuru­
lursa Karadağlıların da b undan ürkerek
Rusya’ya ve diğer yabancı devletlere m ü r a ­
caatla güç bir d u r u m hasıl olacağını, onların
da b u n u fırsat bilerek müdahaleye kalkışa­
cakları ve b u yüzden bir savaş vukubulursa
bunun m es’uliyetini Osmanlı Devletine yük- .
leyecekleri düşüncesi hasıl olmuş ve yerleş­
mişti. B u n u n için Bosna Valisine âsiler üze­
rine asker gönderilip ayaklanmanın ‘ şiddetle
bastırılması yoluna gidilmemesini • üstüste
bildirdi. .Ancak, hâdise büyür, isyan etrafa
yayılır ve yazışma ile işin uzaması tehlikeli
bir durum hasıl ederse, eşkiya topluluğunu
dağıtacak kadar asker gönderilecek, bu
askerin önünde ise zaptiyeler bulunacak, işe
gerektiğinde onlar müdahale edip askerî
kuvvet yardımcı ve ihtiyat olarak kullanıla­
caktı.

Hersek’de durum

Bosna -Hersek'de yaşayan halk bir milyon


iki yüz elli bin kişi civarında olup b u n u n
yarım milyon k a d a r ı. Hıristiyandı. Bölge,
Sırbistan’la K aradağ arasında bulunuyordu.
Bir taraftan da Avusturya’nın Slavlarla,
meskûn. Dalmaçya, Hırvatistan ve Slovenya
bölgeleriyle kom şu idi. B u yüzden Panislâ-
vizm için en müsaid saha halindeydi. Vilâ­
yetin K aradağ ile hudut, bulunduğu bölgeler­
deki köyler, esasen yirmi yıla yakın zaman-
danberi isyan halinde, ve âdeta K aradağ ’a
katılmış bir d urum da bulunuyorlardı. Esad
Paşa, işte b u nazik vaziyeti sezemeyerek
Nevesin ihtilâline hiç önem vermemekteydi.
Derviş Paşa ise, bütün tereddüdüne rağmen,
d urum u daha yakından gördüğü için iş b ü ­
y üm eden mutlaka m üdahale icab edeceği
fikrindeydi. K o c a Hersek’de ise, bir tek tabur
asker vardı. Ç o k defa olduğu gibi b u sefer
m es’ul m akam larda bulunanlarm araların­
daki kırgınlık ve dargınlıklar yüzünden
karacağa benziyordu. Ç ü n k ü Esad Paşa ile
Yukarıda Hersekfi, aşağıda BosnalıIar Derviş Paşa arasında bir münaferet mevcut

3178
bulunduktan başka, Serasker Ali Saib Paşa Fransa’nın, Avrupa devletlerinin ola­
da Bosna Valisinin eski düşmanlarındandı.
B u yüzden alınacak tedbirler Vükelâ Mecli­ ya müdahalelerini istemesi
sinde görüşülürken Esad Paşa: «İşin hiç
ehemmiyeti yoktur. Lâ k in Derviş Paşa yapı­ Avusturya’nın el altından âsileri tahrik
lacak masrafın bir kısmmı ihtilas ümidiyle ve himaye edip Slav unsurunu kendisine
asker şevkine yol açm ak istiyor» demiş, bağlamağa çalışması, Ru sya’yı fena halde
Serasker de kendisini destekleyince, Bosna gocundurmağa başlamış bulunuyordu. 1S70
Valisinin azlini ileri sürmüştü. Derviş Paşa, mağlûbiyetindenberi siyasî n ü fuzunu kaybet­
Sadrıâzamm kendisine vâki emrine rağmen m iş olan Fransa, b u buhranlı durum dan
âsiler üzerine zaptiye sevkederek iki üç çar­ faydalanıp A vrup a işlerinde yine söz sahibi
pışmada bir çoğunun öldürüldüğünü ve k a ­ olmak fırsatını ele geçirmek istedi. Fransa
lanların dağlara dağıldıklarını Babıâliye
daha evvel yazmış ve hattâ ayaklanmanın
tam am en zail olduğuna Vükelâyı inandırmış
gibiydi. N e çare ki, bilâkis isyanın sınırını
sür’atle genişlettiği haberleri üstüste geldi.
Hakikaten vaktinde alınmayan tedbirler y ü ­
zünden ayaklanma Hersek’in merkezi olan
Mostar’dan Avusturya hu dud un a kadar olan
bütün sahaya yaj^ılmış bulunuyordu. Hattâ
Avusturya Devleti bu yüzden sınırlarında
bazı emniyet tedbirleri alm ak ihtiyacını
duydu.

Esad Paşa ise Derviş Paşaya gönderdiği


emirlerle, âsilerin hâlâ nasihatle yola getiril­
mesini bildirmekteydi.

Âsiler ise: «N e yaparsak yapalım, Devlet


üzerimize kuvvet sevkedemez!» propaganda­
sını ele alıp o zam ana kadar b u olaylara
karışmayan bir kısım halkı da ayaklandır­
dıkları gibi, isyanı Hersek’den m aada B o s ­
na’ya . da sür’atle sirayet ettirdiler. Kozora,
Gradişka, Piridor, Gaçka, Trebin kazaları
köylerindeki Müslümanların köyleri yakıldı.
Malları yağmalandı. Kendileri ise y a kaçtı­
lar, ya katliâm edildiler. T e m m u z ayı sonla­
rında cür’etleri büsbütün artan âsiler, üç
bölük asker tarafından m uhafaza olunan
Trebin kasabasını m uhasara ettiler. Burası,
Karadağ’a yakın ve m ü h im bir yol kavşağı
olduğu için mutlaka ele geçirmek azminde
idiler. K asabadaki Osmanlı askerleri şiddetle
karşı koyup muhasara hattını bir kaç defa
yarmağa teşebbüs ettilerse de m uvaffak ola­
madılar. A yn ı şekilde muhasara edilmiş
olan L u p in ve Stolça âsilerin eline geçti.
Nakşik kalesi de sarıldı. îşte Babıâli, ancak
bundan sonra kat’î şekilde harekete geçmeğe
karar vererek geniş çapta askerî harekât
hazırlığına başladı. Lâkin, alev saçağı a d a m ­
akıllı sarmış, silâhlı âsilerin sayısı on beş
bini geçmiş, isyan ve m ukav em et fikri ise
bütün Bosna-Hersek Hıristiyanlarına yayıl­
mıştı. Derviş Paşa, emrine verilen kuvvet­
lerle tam harekete geçeceği sırada evvelâ'
askerî kumandanlıktan, sonra valilikten
azlolundu. Yerine gönderilen A h m e d H a m d i
Paşa, âciz bir adamdı. Bir taraftan ise, tenkil
hareketleri şiddetlendikçe, isyan da kuvvet­
leniyordu. O sm a n lı b lo k h av z’l a r m a h ü c u m

3179
ayrılmışlardı. R auf Paşanın rahatsızlığı üze­
rine vazifeden ayrılmasıyle yerine A h m e d
M uhtar Paşa tayin olundu. B u sırada Hersek
isyanı, en şiddetli raddesine varmış bulunu­
yordu.
Hersek hâdiseleri, ne Sadrıâzam A h m e d
Esad Paşanın, ne de Serasker Ali Saib Paşa­

¡§|¡¡
nın m üh im zamanlarda işe yarayacak şahsi­
yetler olmadıklarını m eydana çıkarmış bulu­
nuyordu. Padişah, onları değiştirmeyi aklına
koymuştu. A h m e d Esad Paşa da b u meseleyi
tek başına halledemiyeceğini ve m es’uliyetin
gittikçe kendi omuzlarına yüklenmekte ol­
duğunu hissetmişti. Abdülâziz’e başvurarak
Hüseyin A v n i Paşanın tekrar Seraskerliğe
P E IP SI *' ve Midhat Paşanın Adliye Nezaretine getiril­
mesi suretiyle hükümetin kuvvetlendirilme­
sini. istedi. Padişah, b un u kabul etti; ancak
aynı zamanda A d a n a Valiliğinden affedilerek
İstanbul’a gelmiş olan eski Sadrıâzam Mah-
m u d N e dim Paşayı da kendisi Şûrayı Devlet
Reisliğine getirdi. M a h m u d N e d im Paşa,
Sadaret mevkiini tekrar elde etmek için,
dolaplar çeviriyor, Ötede beride Padişahın
kulağına gidecek şekilde: «B u mesele bir
haftada hallolunacak iştir, Babıâli işi büyü­
tüyor» diyordu.

Nihayet, 26 ağustos 1875 günü Sadaret


m ührü Esad Paşadan alınarak ikinci defa
olmak üzere M a h m u d N e dim Paşaya verildi.
O n u n yerine Şûrayı Devlet Reisliğine getiri­
len Server Paşa ise, Fransa Hariciye Nazırı
Dökaz (Decazes)’m kabul edilen teklifine
göre konsolosların âsilerle yapacakları nasi­
hatleri müteakip onlarla doğruca temas için
B osna v a ü ve k u m an d an ı Derviş P aşa
M ostara fevkalâde memuriyetle gönderildi.
Hariciye Nazırı hem en Paris Andlaşm asm da
imzası bulunan ■ devletlere birer muhtıra Ingiltere’nin tutumıı
gönderip âsiler dışarıdan yardım gördükçe
veya yardım görme ümidi devam ettikçe Yabancı devletlerin iç işlerimize m üda­
isyanın yatışmasına imkân bulunmadığını halesi dem ek olan böyle bir durum u n kabulü,
bildirerek ■ konsoloslardan mürekkep bir
Devlet için, haysiyet kırıcı bir hata idi. BabI­
heyetin kendileriyle temas etmesini, onlara âli bu konsoloslar heyetinde Fransa, Rusya „
yabancı devletlerin bun dan böyle hiç bir ve Avusturya konsoloslarından m aada, İngil­
yardımda bulunmayacaklarının, binaenaleyh tere mümessilinin de bulunmasını istemişti.
Babıâli tarafından gönderilecek fevkalâde Esad Paşanın azlinden bir gün evvel İngiltere
komiserle müzakerelere girişip anlaşmaları Hâriciyesinden İstanbul Elçiliğine gelen bir
gerekeceğinin anlatılmasını teklif etti. B u
telgrafta ise şöyle deniliyordu: «İngiltere
teklif, kabul olundu (20 ağustos 1875). Devleti, ihtilâl yerine konsolos göndermesi
için vaki olan teklifi istemeyerek kabul eder.
Asilerin tenkili, Esad Paşanın yerine Çünkü, konsolosların müdahalesinin uygun
olmadığı zannmdadır. Lâkin, bizim b u teşeb­
Mıhmışd Nedim Paşanın tekrar
büsün dışında kalmamaklığımız Babıâli tara­
Sadarete gelişi fından rica Olunduğundan Osmanlı Devleti­
nin, İngiltere’nin muvafakatinin buna dayan­
Hiç bir müsbet iç göremeyen A h m e d dığını bilmesi lâzımdır ve Osmanlı Devleti­
H a m d i Paşanın yerine tayin olunan Rauf nin katiyen yabancı müdahalesine baş vur­
Paşa, . tenkil hareketlerini şiddetlendirip mayarak eşkiya hakkında gerekli muameleyi
âsileri bir çok- noktalarda yendi ve dağıttı. kendisinin ifası tercih olunur».
Trebin muhasaradan kurtuldu. Esasen âsile­ Elçilik, telgrafın bir örneğini Babıâliye
rin arasında da ihtilâflar çıkmış ve üç gruba takdim etti. B u , tam mânasıyle dostça bir

3180
davranıştı. A m a . Öabıâİi dostu düşmanı altın lira açık vardı. Ösmanlı Devletinin ne
ayırmaktan âcizdi. İngiltere’nin b u cevap zamandır takip ettiği malî politika, borcu
tarzına, kendisine vaki bir müracaat sebep borçla ödemek ve bütçe açığını yeni borç­
olduğundan İgnatiyef’in telkiniyle Hariciye larla kapamaktı. Dışarıdan istikraz yapıla­
Nazırı Safvet Paşa azlolunup yerine Raşid madığı veya acele para lâzım olduğu zaman
Paşa tayin edildi. Diğer taraftan Server Paşa ise, Galata sarraflarından ağır faizlerle borç
Mostar’a varmış ve konsoloslar da âsilerin almak yoluna gidilmekteydi. B u sefer, her
bulundukları yere gidip kendilerine bazı iki yol kapalı gibi görünüyordu. Acele bir
vaadlerde bulunarak silâhlarını bırakmağa dış kredi temini imkânsızdı. Galata sarrafla­
dâvet etmişlerdi. Eşkıya, konsolosların böyle rının ise Devletin bütçe açığı ve yeni askerî
ayaklarına gelmesinden büsbütün şımarıp masrafları için hem en muhtaç olduğu 6- 7
bu teklifleri reddettikten maada, Hersek için milyon altın lirayı tedarik edebilmeleri
imtiyazlı bir idare tanınmadıkça, mücadele­ şüpheli bulunuyor, daha doğrusu alacakları
den vazgeçemeyeceklerini bildirdiler. B u su­ durmadan biriken bu sarraflar, Devlete yeni
retle İngiltere haklı çıkmış, konsolosların bir kredi açmak istemiyorlardı.
müdahalesi fayda değil, zarar vermişti.
M a h m u d N e d im Paşa, bu güçlüğe çare
ararken imdadına yine General İgnatiyef
Çetecilerin üzerinde bulunan talimat yetişti. O n u n verdiği akıl şuydu: Devletin
yılda borç taksiti ve faiz olarak Ödediği 14
Sırbistan ve Dalm açya’da faaliyette b u ­ milyon liranın yarısı beş yıl için kesilecekti.
lunan Panislâvizm Komitesi tarafından ha­ B u n a karşılık yüzde beş faizli esham verile­
zırlanıp Bosna ve Hersek’e gönderilen çete­ cek, bunların bedeli beş yıl içinde ödene­
lerin reislerine verilmiş talimat, bunlardan mezse müddeti ilk bitecek bir istikraza ait
bazılarının tenkili sırasında ele geçmiş bulu­ teminatla karşılanacaktı. Böylece, hâzineye
nuyordu. B u talimatla âsilere Müslümanları 3redi milyon lira kalıyordu. B u n u n beş milyon
öldürüp mallarını yağm a ve köylerini tahrip
ederek Sırp askerinin düşünülen hareketle­
rine yol açmaları ve Bosna Hıristiyanların! I
l iill li i
ayaklandırarak hâdiseyi genel bir Slâv ihti­
lâli haline getirmeleri bildiriliyordu (A h m e d
Midhat; Üss-i înkilâb, C : 1, S: 310-312).
Âsiler, her tarafta faaliyete geçerek köyleri
tahribe ve M üslüm an halkı görülmemiş vah­
şetlerle öldürmeğe başladılar. B u n u n üzerine
bütün Bosna-Hers'ek Müslümanları silâha
sarılıp kendilerini müdafaaya karar verdiler.
Müslümanların canlarını kurtarmak için
giriştikleri b u hareket, ihtilâl ateşinin alev­
lenmesini isteyen bazı yabancı devletler
tarafından dinî bir savaş, Müslümanların
Hıristiyaniara bir taarruz hareketi halinde-,
gösterilerek duygu ve düşünceler âsiler
lehinde çelinmeğe başlandı.
M a h m u d N e d im Paşa ise, Hersek ihtilâ­
linin General İgnatiyef’in dostluğu sayesinde
halledileceği ümîdindeydi. B u yüzden hâdi­
seler onu fazla telâşlandırmıyordu. Âsilerin,
Rusya'nın bir emriyle sineceğinden emin
bulunuyor ve b u hususu da Rus Elçisinin
temin edeceğine inanıyor, b u yüzden onun
ağzına bakıyordu. Kendisinin asıl halletmek
istediği ve ehemmiyet verdiği ise, malî b u h ­
randı.

Bütçe açığım kapamak için


bulunan şekii

B u sırada m untazam borçlar iki yüz


milyon lirayı bulmuştu. Bir yılda borçtan
ve faizden ödenen miktar on dört milyon
altındı. Hersek harekâtı dolayısıyle yapılan
yeni masraflarla beraber bütçede beş milyon R u s sefiri general İgnatiyef

3181
cesi ile küçük tasarruf sahipleri varlarını
yoklarını buna bağlamış bulunuyorlardı.
M a h m u d N e d im Paşa, b u projeyi Abdül-
âziz’e açtı. Fikir cazipti; ancak Padişah
İngiltere ve Fransa Elçilerinin muvafakatle­
rinin alınmasından sonra meselenin Vükelâ
Mecliside görüşülüp bir karara bağlanm a­
sını uygun gördü. Böyle m ü h im bir meselede
re’sen karar verm ek istemiyordu. M a h m u d
N e d im Paşa, b u n u n d a çaresini buldu. Meşe-
leyi evvelâ Fransa ve İngiltere Elçilerine
gizlice anlattı. Onlar, kendi kefaletlerinde
bulunan borçlara d ok u nu lm am a k şartıyle
Osmanlı Devletinin diğer muamelelerine
karışmayacaklarını ve itirazda bulunm aya­
caklarını söylediler. M a h m u d N e d i m Paşa,
en b ü yü k düşmanı saydığı Hüseyin A vn i
Paşayı evvelce Bursa Valiliği ile uzaklaştır­
mıştı. Yerine tayin olunan Rıza Paşa, Adliye
Nazırı M idhat Paşa, o sırada henüz azledil­
memiş bulunan Hariciye Nazırı Safvet
Paşa, Ticaret Nazırı D a m a d M a h m u d Paşa,
Maliye Nazırı Y u s u f Paşa ve Sadaret M üste­
şarı Said Efendiden m ürekkep hususî bir
encüm en kurdurdu. Sonra meseleyi burada
Sultan A b d ü lâ ziz ’in bir portresi müzakereye vaz’etti. K onuşm alar başlama­
(T o p ka p ı Sarayt R esim galerisinden) dan evvel_ b u n u Padişahın arzu ettiğini,
Fransa ve İngiltere Elçilerinin de razı olduk­
larını söyledi. B u arada, elçilerin ileri sür­
lirasıyle bütçe açığı kapatılacak ve iki m il­
dükleri şarttan hiç bahsetmedi. Mesele, m ü ­
y o nu askerî harekât masraflarına tahsis
zakere ve kabul olundu (6 ekim 1875). Geri
olunacaktı.
bırakılan yedi milyon lira için çıkarılacak
İgnatiyef’in b u fikri telkin etmesi bey­ yüzde beş faizli eshama güm rük, tuz, tütün
hu de değildi. Ç ü n k ü dış barçlara.aıt konsü- geliri ve Mısır vergisi karşılık gösterilmişti.
lid hâmillerinin çoğu Fransa ve İngiltere’de İçeride ve dışarıda kimsenin akıl ve ha­
idi. R u s Elçisi b u suretle Osmanlı Devletinin yaline gelmeyen b u kararnamenin ilân edil­
b u iki devletle ve bilhassa son zamanlarda diği gün âlem birbirine girdi. Konsülid fiyat­
Osmanlı Devletini tuttuğu hissedilen İngil­ larının yarı yarıya düşmesi üzerine herkes
tere ile aralarını açmak, Devletin batıdaki ne yapacağını şaşırdı. Binlerce kimse zengin
itibarını tam am en kırmak ve onu dostsuz ve iken birden fakir hale geldi.
yardımcısız hale getirmek içindi.
M a h m u d N e d im Paşa ise, günün ü gün Tenzili faiz kararının yarattığı durum
etmekten ve Sadaret m akam ında kalmaktan
başka hiç bir şey düşünmüyordu. B u projeyi
Halk, b u um ulm adık darbenin altında
h em e n benimsedi.
ezilmiş kalmışken müzakere meclisine dahil
Konsülidler, yüzde beş, altı faizli idi. olup karardan daha e v v e l . haberdar olmuş
Lâkin ihraç fiyatları yarıya yakın v e bazan bulunan zevatın çoğu hava oyunları ve kon­
yarı derecesine kadar düşmüş olduğu için sülid satışlarıyle binlerce altm kazandılar
b u faiz haddi efektif olarak % 9 -1 2 ye kadar (M a h m u d Celâleddin Paşa; M ir ’ât-ı Hakikat,
çıkmış bulunuyordu. Devlet, her güçlüğe S: 65). Cevdet Paşa Maruzatta ( T .O .E .M . 47)
rağm en o güne kadar bunların faizlerini ve Midhat Paşanın geceden kendi sarrafı ile
taksitlerini m untazam şekilde ödemişti. B u haberleşip ertesi günü kararnam e henüz ilân
yüzden dış piyasada b u tahvilâta karşı em ni­ edilmeden b ü y ü k miktarda konsülid sattır­
yet vardı. A v ru p a ’nın rağbeti zam anla O s ­ mış olduğunu ileri sürerse de b u konuda
manlI memleketlerine de sirayet ederek çok tarafsız bir yazar olarak kabul edilemez. (B u
kimse malını, mülkünü, kadınlar ziynet eş­ ifadesi, düşm an bulunduğu b ü y ü k devrimciye
yalarını satıp konsülid almışlardı. Bunlara açık ve ağır bir iftiradır. Nitekim, aynı
dayanılarak yapılmış vakıflar ve diğer tesiş- Cevdet Paşa, Çadır. K ö ş k ü m ahkem esi sonun­
ler vardı. Yetim sandıklarının paraları bile da M idhat Paşanın idamı lehinde oy verenler
bunlara yatırılmıştı. BÖylece b u tahvillerin arasında bulunmuştur. B u gayretkeşliği ise
çoğu dış memleketlerde olduğu için Devlet sadece, Abdülham id'e y aranm ak içindir. L â ­
bunların faizini vermemezlik edem ez düşün­ kin, M a h m u d N e d im Paşa ile General îgna-

3182
Abdülaziz devrinde yapılan çeşitli işler

(İlâve : 185)

Sultan Abdülâziz devrinde idarî [ —>
alanda yapılan işlerin en m ü h im m i “ Şûrayı devlet” 10 mayıs 1868 ta­
h.iç şüphesiz “ Şûrayı Devlet” in açılı­ rihinde törenle açılmıştır. B u m ü n â ­
şıdır. Şurayı devlet .faaliyete geçinceye i sebetle. Abdülâziz de Bab-ı âlîye geie-
kadar o devirde en yüksek .müracaat j- I rek bir hitabede bulun m uş ve b u ara- !
mercii “Meclis-i vâlâ” idi. Âlî Paşa Gi- \ ! da: .
rid meselesini Halledip İstanbul’a dön­ [ “ Her kim olursa ve hangi, millet- I
dükten sonra padişahla görüşmüş ve j i ten bulunursa bulunsun b ütün ikti- j
onu ikna ederek “ Şûrayı devlet” i kur- ! dar erbabının b u meclise dahil olma-
muştur. B u n a karşılık yetkisi kalma­ ! sim , arzu ederim.. Şûrayı devlet onlar [
yan Meclis-i vâlâ kaldırılmıştır ( 1 . ni­ için bir merkez olmalı ve kendileri j
san 1868). ] devlet vükelâsına vardım etmelidir. ]
Âlî ve F u a d Paşalar, birçok millet- j ; Yeni teşkilât icraî kuvvetleri adlî ve j
lerden ve memleketlerden müteşekkil i dinî kuvvetlerden ayırma esasına da- j
bulunan Osmanlı devletinde Avrupa yanmaktadır’' diyerek dünya ve din iş- I
memleketlerinde olduğu tarzda parla- ! ‘ lerinin ayrılmasına, yani layikliğe doğ- i
manter bir rejimin, kurulması zamanı- i ■ ru da gidileceğine işaret etmiştir ki o
nın hen üz erken olduğu kanaatini bes- ■ j devir için bu h ususun önemi küçüm-
liyorlar, İkinci M a h m u d ’u n tesis etti- . j 1 senemez.
ği meclisleri geliştirerek bunlarla ça- j | B u n u n la beraber, Şûrayı devlet j
lışmayı daha doğru bulmakla beraber j i üstelerinin kısmen olsun seçilmiş olma- j
imparatorluğun mutlaka teşriî bir or- j ları usulü devam etmemiş, bunlar za- I
gana ihtiyacını da takdir ediyorlardı, j j m anla h ü k ü m d ar tarafından tayin edi- j
K end i görüşlerine nazaran devlet ida­ | lir’ olmuş, bilhassa A bd ülh am id dev- ı
resinin gayri mes’ul ellere geçmesine j | rinden itibaren b u müessese basit bir
.ve keyfî bir yöne doğru götürülmesine \ devlet dairesi haline getirilmiştir.
ancak böyle bir şûra engel olabilirdi. J ! “ Divan-ı ahkâm-ı adliye” ise bir
Esasen “ İmar meclisleri” ve bir kısım j m üddet sonra Adliye nezareti adını
vilâyetlerde kurulan vilâyet - liva ve ! alarak iki büyük m a h k em e halinde
kaza meclisleri sayesinde halkın vasi- \ î teşkilâtlanmıştır. Bunlardan biri hu-
tali da olsa devlet işlerine, iştiraki | ! k u k ce ceza dairelerine ayrılan temyiz
sağlanmış ve b u şekil m uvaffak da. ol- ; mahkemesi, diğeri de h u k u k , ceza ve
m uştu. i ticaret dairelerine ayrılan istinaf mah-
Âlî Paşa Avrupa seyyahatinden dö- j kemesiydi. Bü tü n bu mahkemelerin
nen Abdülâziz'in orada edindiği inti­ yargıçları teminatlı idi, yani azilleri
halardan dâ istifâde ederek d aha m ü ­ yoktu.
tekâmil bir meclis sistemine gidilmesi­ Şûrayı - devletin ilk reisi T u n a vi­
ne onu razı etmiştir. “Meclis-i vâlâ” lâyeti valisi M idhat Paşadır. Divan-ı
b ütün kuvvetleri bir yerde topluyor­ ahkâm-ı adliyeye ise ilk nazır olarak
du. Âlî Paşa “ Şûrayı devlet” ve “ Di- Cevdet Paşa tayin olunmuştur. Tan-
. van-ı ahkâm-ı adliye” yi ayrı ayrı k u ­ } zimat, maliye, mülkiye, maarif ve na-
rarak ilk defa bir kuvvet bölüm ü ya- j j fıa dairelerine ayrılmış bulunan Şûra-
pıyordu.. Böylece idarî ve adlı işler j j yı devlette ayrıca, merci’ ihtilâfları en-
birbirinden tam am en ayrılıyor, icra ve ; j cümeni vardı.
kaza müstakil oluyordu. Bunları te- I Yabancı devletler ile şahıslar ara­
m in eden n izam nam e padişahın da ba- | sındaki dâvalara bakm ak, bir dâvanın
z ı .salâhiyetlerini daraltmakta idi. B u görüleceği m ah k em e hakkında adlî ve
ise OsmanlI imparatorluğunda demok- idarî makamlar arasında çıkacak an­
rasiye doğru atılmış pek m ü h im bir J laşmazlıkları gidermek, k a nu n ve ni-
adımdır. j j zamların tatbikinde hâsıl olacak tered-
..“ Şûrayı devlet” e evvelâ evvelâ ı j dütleri aydınlatıcı mütalâalarda bu-
muhtelif vilâyetlerin .. ileri gelenleri j i lunm ak, devlet memurları hakkında
arasından seçilmiş üyelerin de! iştiraki j I gerektiğinde tahkikat açarak onları
temin edilerek adeta bir temsilciler ı 1 vazifeleri dolayısiyle işledikleri suçla-
meclisi kurulm ak istenmiştir. İlga edi- | j r m d a n dolayı yargılamak, her sene
len “Meclis-i vâlâ’’. nın azalan da bun- [ [ vilâyetlerde toplanacak olan meclislerin
lara katılmıştır, “ Şûrayı devlet” in ı ! mahallî ihtiyaç ve ıslahata dair hazır-
teşrii salâhiyeti yanında büdcenin ha- j j uyacakları mazbataları b u meclisler
sırlanması ile d e irgörevli idi. B u n d a n j J üyelerinden İstanbul’a davet edilecek
dolayıdır ki bazı yabancı . müellifler j | üç, dördünün de katılacağı komisyon­
“ Şurayı devlet” i bir nevi parlâmento j larda görüşüp karara bağlamak gibi iş-
tecrübesi saymışlardır. I j ler de Şûrayı devletin vazifelerindendi.
->

3183
Şurayı devietten soiıra. memleket­ ıslahat yapılması için İâ66 da verdiği
te yapılan diğer bir yenilik de yabancı­ nota üzerine ve. İstanbul’daki Fransız
lara Hicaz bölgesi hariç olmak üzere elçisi Bouree’nin Âlî ve F uad Paşaları
Osmanlı ülkesinde m ülk sahibi olabil­ imparatorun notası hükümlerinin yeri­
m e hakkının verilmesidir. ne getirilmesi için devamlı ısrarı karşı­
Islahat fermanında temas edilen sında açılmıştır.
b u mesele 10 haziran 1868 tarihinde Fransızlar açılacak mektebe milli­
beş maddelik bir kanunla ilân edildi. yet ve din farkı gözetilmeksizin talebe
B u n a göre bu haktan faydalanmak is­ alınmasını, derslerin Fransızca olma­
teyen devletler evvelâ Bab-ı âlînin ba­ sını, idare elemanlarının ve öğretmen­
zı şartlarını kabul zorunda idiler. İlk lerin Fransız olmasını istiyorlardı. Os­
müracaatı yapan Fransa oldu. İmzala­ m a n lI devlet adamları ise tedrisatın
nan protokola göre, Fransız tab’asının Türkçe yapılması arzu ediyorlardı. Ne­
Osmanlı memleketinde mülkiyet sahibi ticede bazı derslerin Türkçe okutulma­
olmalarına karşılık Fransa da kapitü­ sı şartiyle Fransız teklifi kabul edildi.
lâsyonlarda Osmanlı devleti lehine ba­ 1869 da kabul edilen ve ufak tefek
zı tadilleri kabul ediyordu. değişikliklerle Cumhuriyet devrine ka­
Fransa’dan sonra aynı şartlarla İs­ dar tatbik edilen (Maarifi U m um iye
veç ve Norveç’in, Belçika’nın, İngilte­ Nizamnamesi) nin ana bükümleri ise
re’nin, Avusturya’nın, Danimarka’nın, şunlardır:
Prusya’nın, Yunanistan’ın, Rusya’nın a — İlk öğrenim mecburiyeti,
ve İtalya’nın da sırasiyle b u çeşit m ü ­ b — Okulların çeşitlere ve düzen­
racaatları kabul olunmuştur. li tahsil kademelerine ayrılması.
★ c — Öğretim ve eğitim usullerinin
Sultan Aziz’in . on beş sene süren ıslahı.
saltanatı zamanında devlet bütçesin­ ç — Öğretmenlerin bilgilerini kuv­
den pek az bir para ayrılmasına rağ­ vetlendirecek, içtimai durumlarını ve
m en millî eğitim sahasındaki çalışma­ refah seviyelerini yükseltecek tedbirle­
lar ve açılan çeşitli mektebler yine de rin alınması.
memlekete yenilik getirecek hayırlı te­ d — Maarif teşkilâtının ıslahı ve
şebbüsler olmuştur. bütün memlekete yayılması.
1862 yılında devlet dairelerine kâ­ e — Çeşitli tahsil kademelerine ait
tip yetiştirmek üzere rüştiyeyi ikmal tamamlama ve diploma imtihanlarının
edenlerin girebileceği ve tahsil süresi konması.
bir sene olan sonra üç seneye çıkarılan f — İlim müesseselerinin çoğaltıl­
Mekteb-i Mahrec-i Eklâm kuruldu. B u ması.
mekteb, Mülkiye mektebinin program­ g — Genel kültür müesseseleri için
larında yapılan değişiklik üzerine 1874 halkın m a d d î . yardımına başvurulması.
yılında lâğvedilmiştir. h — Mahallelerle köylerde ilkokul­
1864 senesinde devlet dairelerine lar, en az 500 evli kasabalarda rüştiye­
yabancı dil bilen m em ur yetiştirmek ler, ev sayısı bini aşan kasabalarda ida­
üzere bir lisan mektebinin faaliyete diler, vilâyet merkezlerinde sultaniler
başladığı görülür. ve Öğretmen okulları ile bir de Darül­
Her ne kadar ilk tahsil çağındaki. fün un kurulması ve uygun görülecek
m üslüman çocuklarının, devam edegel- yerde kızlara mahsus rüştiyeler açıl-,
dikleri sıbyan mekteblerinin devlet ması.
kontrolü altında ıslahı işi bu padişah i — Programlarına- din dersleri de
zamanında da ele alınmamışsa da yi­ bulunan rüştiyelerin her cemaat için
ne ilk tahsil veren rüştiyelere ehem­ ayrı olmasına karşılık, sultanilere öğ­
miyet verildiği ve bu mekteblerin sa­ renimi ’ hazırliyacak, çeşitli tab’a ço­
yılarının yıldan yıla süratle arttığı gö cukları arasında birlik ve. beraberlik
rülür. B u cümleden olarak ilk kız rüş­ kuracak olan idadilere fazla ehem m i­
tiyesi de 1861 yılında İstanbul’da açıl­ yet verilmesi ve bunların da her yerde
mıştır. açılmalarına çalışılması.
2867 yılma kadar rüştiyelere yalnız ı — İlk okulların kuruluş ve ida­
müslüman çocukları alınırken bu ta­ re masraflarının eskiden olduğu gibi,
rihten itibaren Türkçeden giriş imti­ halka ait olması, Rüştiye ve idadilerin
hanını kazanan Hıristiyan çocukları böyle masraflarının dörtte birinin dev­
da kabul edilmeye başlanmıştır. let hazinesince karşılanması ve dörtte
Yine bu devirde açılan (I eylül üçünün de mahallî idareler tarafından
1868) ve Fransız liselerinin programı­ temin edilmesi.
nı hemen- hemen aynen uygulayan G a ­ j — Her tahsil kademesi için lü­
latasaray Sultanisinin resmî adı “M ek ­ zumlu ders kitaplarının - telif veya
tebi Sultani” idi. Fransızca olarak ise tercüme suretiyle 7 hazırlanması ve
Lycée Impérial Ottoman de Galata gerekli vasıfta yetecek kadar öğretmen
Séraï diye anılıyordu. yetiştirilmesi.
Mektebi Sultani = Galatasaray Sul­ k — Memleketi saadet ve medeni­
tanisi Fransanm Bab-ı âlîye eğitimde yete götürecek olan bu prensiblerin
—>

3184
tatbikma, toalî güçlükler, oahanesinin için dört senelik bir tedris progranu
asla engel olmaması. vardı.
1 — B u ıslahatın tatbikine İstan­ Abdülmecid zamanında kararlaştı­
bul’dan başlanıp tedricen diğer vilâ­ rılmış olan Darülfünunun tesisi çalış­
yetlere de teşmili. maları İnşası uzayan binası ve diğer
m ■ — M üslüm an olmayan tab’aya bazı sebebler yüzünden uygulanamar
ait okulların ders programlarının kon­ mıştı. B u bina 1863 te tamamlanmış
trol hakkının devlete ait olması. olmakla beraber başka maksatlar için
n — Çeşitli bilim ve tekniklere ait kullanılmıya başlandı. A ncak bir iki
eserlerin en kısa zam anda Türkçeye odası üniversiteye hazırlayıcı mahiyet­
çevrilmesi. te olmak üzere serbest konferanslara
Böylece bu nizamnamenin derpiş tahsis edildi. A z sonra bu üniversite
ettiği konular, üç ana bölümde topla­ taslağı odalardan da çıkarılınca Çem-
nabilir. berlitaş civarında bir konağa taşındı.
1 — Millî Eğitim hizmetini bir Orası da yanınca b u teşebbüs de akim
devlet vazifesi olarak kabul etmek. kalmıştır.
2 —• Çeşitli tahsil kademeleri teş­ 1867 deki Fransız notasında Bab-î
kilâtını kurm ak ve b un un işlemesi için âlîye Darülfünunun açılması tavsiye
gerekli tedbirleri almak. edilmiş ve bun dan iki sene sonra neşre­
Z — Millî Eğitimi dinî tesislerden dilen Maarifi um um iye nizamnamesin­
uzak tutmak için tahsil müesseselerini de de “Darülfünun-ı Osm anî” nin açı­
dinî müesseselerin idaresinden ayırmak. lacağı kaydedilmişti.
B u nizamname ile tesbit edilen iş­ U zu n çalışmalardan sonra, adeta
lerin yürütülmesini temin için İstan’- kitabsız ve hocasız olarak 8 şubat 1870
buida Maarif nazırlarının başkanlığın­ de “Darülfünun-ı Osmanî” sadrıâzâm
da b ulun m ak üzere bir Meclisi Kebir-i ve devlet ricalinin de katıldığı bir tö­
Maarif = B ü y ü k maarif meclisi) ku­ renle nihayet, ikinci M a h m u d türbesi
ruldu. B u meclis, İlmî ve idari olarak yanında yeni inşa ettirilen binada iha­
iki kısımdı. İlmî kısım da dahilî ve ha­ len mevcut olup İstanbul Belediyesinin
ricî olmak üzere ikiye bölündü. Dahilî bazı daireleri buradadır), resmen açı­
âza Osmanlı devleti tab’asmdan, hari­ labildi. Sonraları u m u m a m ahsus ders­
cî âza yabancı müşavirlerden olacaktı. ler verilmeğe ve bunların Takvimi veka-
Dahilî âza hem orta ve yüksek tahsil yi ile neşrine başlanıldı. Geceleri de
müesseseleri için h em de um u m î bilgi Bab-ı âlî kâtibleri ile medrese talebele­
ve kültür için eserler yazacaklar veya rinin devamı için sınıflar kuruldu.
tercüme edeceklerdi. Ayrıca, Avrupa Fakat açılış g ü nü “Cemaİeddin Ef-
üniversiteleriyle daimî temasta buluna­ ganî” nin hitabesindeki “ san’at nübüv­
rak bilim, ve tekniklerdeki yenilikler­ vettir” mânasına gelen bir cümleyi D a ­
den haberdar olacaklardı. Başkaları ta­ rülfünun ile hocalarının aleyhine is­
rafından yazılmış veya tercüme edil­ tismar eden gericilerin tahriki netice­
miş eserleri de bunlar inceliyerek fay­ sinde 1871 yılı sonuna doğru Abdülâ-
daları görülenlerin basılmalarına karar ziz tarafından kapatıldı.
vereceklerdi. İdarî kısmın vazifesi ise Darülfünunun tekrar faaliyete geç­
memlekette mevcud bütün millî eği­ mesi Cevdet Paşa’n m maarif nazırlığı
tim teşkilâtiyle, müze, kitablık ve mat­ zamanında Galatasary lisesinde ve 1874
baalara nezaret ve bunları idare et­ yılında olmuştur.
mekti. Maarif büdçelerini hazırlamak,
teşkilât nizamnameleri yapmak, öğret­ ★
menlerin tayini ile meşgul olmak hep Yine bu devirde teknik ve meslekî
bu kısmın görevlerindendi. B u büyük eğitimde yeni teşebbüslerde bulunul­
maarif meclisinden m aada her vilâ­ muş, ileri adımlar atılmıştır. 1868 se­
yette de bir maarif meclisi bulunacak, nesinde, Midhat Faşa T u n a valiliğinden
gerekli bölgelerde iki muavinden ve iki Şûray-ı devlet riyaseine getirildiği sıra­
müfettişten biri gayri müslim cemaat­ da İstanbulda bir sanayi mektebi kur­
ten olacaktı. B u meclisler, vilâyetin İl­ maya da m em u r edilmiş idi. Midhat
mî ve İdarî bütün millî eğitim işlerini Faşa Niş valisi iken (1860) ilk defa
yürüteceklerdi. orada bir san’at okulu kurm uş ve k im ­
1870 yılında Maarif-i um um iye ni­ sesiz, yetim çocukları mektebe almış
zamnamesinin vilâyetlerde de tatbiki ve adına da ıslahhane demişti. Mithad
için bir talimatname hazırlanmıştır Yi­ Faşa bu ilk tecrübesinde m uvaffak ol­
ne bu yıl telif ve tercüme nizamnamesi duğunu görünce Sofya ve Busçukta da
neşredilmiştir. ıslahhaneler açmıştı (1864).
26 nisan 1870 de ilk kız öğretmen Aynı yılda İstanbul’da Maarif neza­
okulu “Darülmuâllimat” açıldı. Sıbyan retinin idaresinde olarak bir sanayi
okulları ile kız rüştiyelerine öğretmen sergisi tertiblenmiş bu münasebetle
yetiştirecek olan müessesede sıbyan o- bir de Islah sanayi komisyonu kurul­
kullarına öğretmen olacaklar için iki muştu. B u komisyon yerli mamüllerin
sfcne, rüştiyelere öğretmen olacaklar Avrupa mata’larma nazaran düşük ka-

3185 E.
• —>
litede oluşlarını b u işte çalışanların çıkarıldığı gibi şehir harabeleri bile
yeter bilgiye sahip olmamalarında gör­ naklolunmuştur.
m üş ve bir sanayi mektebinin kurul­ Sultan Aziz devrinde eski eserlere
masının lüzu m un u belirtmiştir. B u n u n eskisine nazaran önem verildiği görü­
üzerine ve Rumeli’deki bilinen tecrü­ lür.
be ve muvaffakiyetine binaen Mithad 1869 yılında “Müze-i h ü m a y u n ” is­
Paşa’nın kurmaya m em ur edildiği sana­ m ini alan müesseseye Mektebi Sultanî
yi mektebi Sultanahmed’de açılmıştır. (Galatasaray) Öğretmenlerinden Goold
Gececi ve gündüzcü olmak üzere adında bir İngiliz m üdür tayin olunur.
iki grup talebesi bulunan mektebde B u zat çalışmalarını “ Catologue expli­
okum a yazma, aritmetik derslerinden catif, historique et scientifique d’u n
başka terzilik, debbağlık, dokumacılık, certain nombre d ’objets contenus dans
mürettiblik, demircilik, makinistlik, le museé Impérial de Constantinople”
; mimarlık gibi san’atlar da öğretilmek­ taş basması eserinde yayınlanmıştır.
te idi. r Osmanlı müzeleri hakkında ilk neşriyat
Erkek san’at okulunun tedrisata j budur.
başlamasını müteakip 1869 da kız j 1871 yılında Müze-i h ü m a y u n m ü ­
. sanayi mektebi de açılmıştır, dürlüğü lâğvedilmiş, Avusturya sefiri
j 1870 de Heybeİiadadaki Bahriye Prokesch Osten’in tavsiyesi üzerine
• mektebi içinde, sivil kaptan mektebi meskukat meraklısı olan ressam Te-
! açıldı. Azabkapı’da da bu mektebin ya- ranzio fahrî olarak bir sene müdürlük
| tısız bir şubesi bulunuyordu. yapmıştır.
Sultan Aziz devrinde devlet tara­ 1872 mayıs ayının 21 inde Sultan
fından açılan eğitim müesseseleri ya­ Aziz Bab-ı âlî’yi ziyaretinde memleket­
nında özel bir teşebbüs olan “Darüşşa- te eğitim sahasında genel olarak alın­
faka” dan da bahsetmek icab eder. ması icab eden tedbirler hakkında söy­
1865 yılında Y u suf Ziya Bey (M a ­ lediği nutkunda eski eser m evzuuna
liye nazırı Y u suf Ziya Paşa), M uhtar “Ezm ine’i kadime tevarihine vasıtai
Bey (Gazi A km e d M uhtar Paşa), Tev- ıtla’ olmak hasebiyle maariften ad ve
fik Bey (Vidinli Tevfik Paşa) tarafla- itibar kılman asarı atikanın celb ve
İ rm dan kurulan ve çarşı açılıncaya ka­ cenriyie mevcud olan m üzehanenin ne-
dar boş zamanlarını değerlendirmek vakışı bir taraftan ikmal ve tetmim...”
için kapalı çarşı esnafının çıraklarına diyerek temas etmesi üzerine aynı yıl
evvelâ Örücüler kapısındaki _sıbyan M üze’i h ü m ayu n müdürlüğü tekrar ih­
mektebinde, sonra Bayezid’de İmetul- das olunarak b u vazifeye Déthier adın­
lah valde sultan mektebinde serbest da bir Alm an tayin edilmiştir.
dersler vermeğe başlayan “ Cemiyet-i Osmanlı imparatorluğunda 1874 yı­
Tedrisiye-i İslâmiye” nin gördüğü rağ­ lında yürürlüğe konulan 36 maddelik
bet büyük olmuş Aksaray’daki Ebu- asar-ı atika nizamnamesinin b u zatın
bekir Paşa mektebinde de derslere baş­ gösterdiği lüzum üzerine, tanzim edil­
lanmıştır. diğinde şüphe yoktur.
Mektebin um ulduğundan fazla rağ­ Asar-ı atika nizamnamesinin arz
bet görmesi ve alman netice karşısın­ tezkeresinde :
da cemiyet âzaları yalnız yetim M ü s ­ “Asr-î mes’ud-ı padişahîierinin mu-
lüman çocuklarının okutulması için hassenat-ı celile-i cümle-i cemilesinden
“ Darüşşafaka” nın tesisine karar verdi­ olmak üzere m uk ad dem a Dersaadetle-
ler. Başta Abdülâziz olmak üzere dev­ rinde küşad olunan M üzehanenin tesi­
let ricali, Mısır Hidiv’i ve bazı müesse- si sırasında âsâr-ı âtika için vaz’olun-
selerden verilen 35 bin altın ile mekte­ m uş nizamın kâfi olmamasına ve sair
bin inşasına başlanmış ve 1873 yılında düvel-i m ütemeddine ve m untazâm ada
lise derecesinde Öğretim yapan b u ha­ olduğu misillû saye-i terakki vaye-i
yırlı müessese böylelikle memlekete ka­ cenab-ı mülûkânelerinde bir müddetten
zandırılmış ve yaşatılması için vakıf­ beri Devlet-i aliyyelerince dahi âşâr-ı
lar da tesis olunmuştur. makbule ve nadiren cem’i ve tedari­
kiyle muhafazası piş-i nazar-ı itinaya
-k alınmakta idüğüne ve memalik-i mah-
Abdülmecid zamanında damad Ah- rusa-i şahanelerinde ve bilâd-ı saireden
m ed Fethi Paşanın gayretiyle Cebeha- efzûn eserler rûnem un olmasiyle b un ­
ne’de (Aya-İrini kilisesi) “M ecm a’i es- ların taharrisi usul-i m azbuta içinde
lihai atika ve M ecm a’i asarı atika” ad­ deveran ettirilerek ketm-ü teleften vi­
ları altında kurulmuş olan (1847) ilk kayelerine dikkat olunduğu takdirde
m ü ze teşkilâtına rağmen memleketin saltanat-ı seniyyeleri m ü ze hanesinin
her tarafında, bilhassa ecnebilerin yap­ az vakitte pek ziyade kesb-i iştihar
makta oldukları kazılar ve araştırmalar edeceği bulunduğuna binaen maslaha­
neticesinde çıkan eski eserler m evzuu tın her bir asıl ve fer’ini muhtevi ola­
1867 tarihinde hazırlanan bir nizamna­ rak Maarif nezaretince yapılan nizâm­
m e ile düzene konulmak istenmiş ise nâme lâyihasının icra-y-ı muktezası”
de yine yurd dışına antik eşya serbestçe denilmektedir.

3186
—~
B u n a göre hazırlanan nizam nam e­ Abdülâziz tahta, çıktığı zaman
de Osmanlı memleketinde eski eser toplamı 452 kilometreyi bulan ve onun
araştırmaları Maarif nezaretinin m üsa­ da 286 kilometresi Rumelinde olan de­
adesi ile ve araştırmalarda çıkan eser­ mir yolu vardı. Bunlar:
lerin üçte ikisi hafriyatz yapana, üçte . 220 kilometrelik Varna - Rusçuk,
biri memlekte ait olacaktı. 66 kilometrelik C em avoda - Köstence,
Seraskerlik makamının Cebehane’- 93 kilometrelik İzmir - Kasaba, 73 ki­
nin (Aya-İrini kilisesi) boşaltılmasını lometrelik İzmir - Aydın hatları idiler.
ısrarla istemesi karşısında müzeye baş­ Ondo kuzu ncu yüzyıl ortalarında
ka bir bina aranmış b u işe Topkapı Avrupa devletlerinde çalışan.ve yapıl­
sarayı müştemilâtından Çinili köşk’ün makta olan demir yollariyle kıyaslana-
müsait olduğuna karar verilerek. tamir mıyacak derecede olan Osmanlı demir
ettirilmiş, Cebehane’deki eserler 1874 yollarının genişletilmesi imtiyazını al­
senesinden itibaren peyderpey Çinili mış müessese ve şahıslar da b u işi ba­
KÖşk’e nakledilerek M ü ze ’i h üm ayu n şaracak yabancı sermayeyi kolayca te­
bu binada yeniden kurulmaya başlan­ m in edememekte idiler. Yabancı serma­
mıştır* yesinin Osmanlı ülkesine gelmesi ya­
1875 senesinde müzeye eleman ye­ bancı devletlerin de davranışlarına te­
tiştirmek gayesiyle bir m üze mektebi sir edecek, kendi menaatlerini koru­
açılmak istenmiş ise de b u teşebbüs m a k isterken Osmanlı devletinin bü­
tahakkuk etmemiştir. tünlüğü ile daha yakından ilgilenecek­
lerdi. Bilhassa F uad Paşa yabancı ser­

mayesinin İktisadî olduğu kadar m em ­
Kendisi de tıb tahsili yapmış olan ] lekete siyasî faydalar da sağlıyacağı
F uad Paşa, sadareti sırasında, memle­ kanaati ile hareket etmekteydi.
kette sivil doktorlar yetiştirecek bir B üy ük devletlerin 1867 müşterek
müessesenin faaliyete geçmesini, Avru­ notasında her sahada yapılacağı vaade-
pa’da bulunduğu sıralardaki müşahe­ dilen ıslahatın yavaşlığından ve ye­
delerine de dayanarak lüzumlu görmek­ tersizliğinden şikâyet etmeleri üze­
te idi. rine Bab-ı âlî AvrupalIlar tarafından
Osmanlı imparatorluğunda medre­ yapılacak her tavsiyenin hüsniniyetle
seden ve pratikten yetişme hekimlik ve inceleneceğini bildirmişti. B u n u n bir
cerrahlık mesleği yanında yabancı neticesi olarak Osmanlı devletine de­
memleketlerde tahsil görmüş gayri miryolu inşası ile ilgili olarak verilen
m üslim doktorlarla ecnebi doktorlar projeler arasında bulunan bir tanesi
memleketin sivil hizmetlerine yetişecek •^zerinde duruldu. B u İstanbul’u Viya-
sayıda değillerdi. Ehliyet dereceleri bi- na’ya, oradan da Paris’e bağlıyacak iki
linmiyen bunların faaliyet sahaları da . bin kilometrelik bir hât idi. B u hattın
belli büyük şehirlere inhisar ediyordu. inşası için AvusturyalI Baron' Hirsch
K a za ve köyler hattâ uzak vilâyetler­ ile imtiyaz müddeti 99 sene plan bir
deki halk hastalık ve derdine çare ara­ mukavele imzalandı. Hattın İstanbul
m akta idi. Askerî tıb okulu ordunun ile Edirne arasındaki 319, Edirne -De-
kendi kadrosu içinde kurulmuş oldu­ deağaç arasındaki 148 - 338 kilometre­
ğundan buradan m ezu n olanlar ordu lik Edirne - Sofya hattının da 243 kilo­
hizmetine almıyorlardı. B ütün bu se­ metrelik kısımları yapılarak 1874 de iş­
bepler gözönünde tutularak ve kasa­ letmeye açıldı.
balara kadar devlet kontrolü altında B u hattın Sirkeci ile Ahırkapı ara­
doktor gönderebilmek amaciyle 1866 sındaki kısmında Topkapı sarayına ait
senesinde kurulan sivil tıb okulu Has-bahçeden geçirilmesi, bazı kasr
“Mekteb-i Tıbbiye-i şahane” adı ile as­ ve köşklerle sahil surlarının Saraybur-
keri tıb binasında ayrı bir dershanede n u n a kadar boydan boya yıktırılması
tedrisata başlamıştır. Hazırlanan prog­ halk efkârında fena bir tepki yarattı­
rama göre tahsil devresi beş sene olan ğı gibi devlet ricalini de birbirine dü­
bu yeni mektebin rağbet görmesi için şürmüştür. O devirde Meclis-i_,âliyyeye
askerî tıbbiyeye giriş şartı olan dokto­ m em ur mütercim R ü şdü Paşa bir gün
ra imtihanından namzetlerin m u a f tu­ Meclis-i hasda “Bir firenk şirketinin
tulmaları ve m ezu n olanlara salise rüt­ böyle saray-ı h üm ayu na tecavüzünden”
besi verilerek biner kuruş maaşla ta­ söz açarak sadrıâzâm Âlî Paşaya şid­
yinleri ve askere alınmamaları karar­ detle h ü c u m etmiş, Âlî paşa d a: “Ne
laştırıldı. yapalım efendim! M ü lk ü n sahibi arzu
“ Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane” okulu ve müsaade etti ve hattâ şimendifer
kurulduğu sırada eczacılık ile ilgili ted­ yapılsın da iserse sırtımdan geçsin ra­
risata da başlandı ise d© doktorluk ile zıyım buyurdu” cevabiyle onu sustur­
eczacılığın ayrı meslekler olduğu kabul muştu.
edilerek 1867 ylm da ayrı şubeler halin­ Avrupa seyyahatinden Rusçuktan
de teşkilâtlandırılmış, bilâhare eczacı­ trenle Varna’ya kadar gelen ve b u n u n
lık okulu da kurulmuştur. rahatlığını ve faydalarını yakından gö­
rüp anlayan Abdülâziz’in memlekette

3187
demiryollarının inşâsini samimiyetle Abdülaziz devri öoriuhda ise tel­
arzu ettiği hattâ sarayından binalar ve graf şebekesinin bütün imparatorluğa
yer kaybı gibi bir fedakârlığı göze aldığı teşmili tamamlanmış, her tarafta açı­
muhakkaktır. lan telgrafhanelerle vilâyetlerin kaza­
Diğer taraftan devlet eliyle de; ları ile irtibatı temin edildiği gibi
bütçe imkânı nisbetihde, memlekette
bunların hüküm et merkezi ile haber­
demiryolu inşası faaliyetine başlanıl­
leşme imkânı da sağlanmıştır.
dı. 99 kilometrelik Haydarpaşa - İzmit
hattı 1873 de işletmeye açıldı ve bu İstanbul, Köstence, Varna liman­
hat ileride Eskişehir, Ankara, Kayseri, larının ve İzmir rıhtımının inşası işle­
Sivas, Diyarbakır ve Mardin’den geçe­ ri de yabacı şirketlere imtiyaz şeklinde
rek Bağd&d'a ulaşacak demir yolunun verilmiş diğer taraftan Abdülmecid dev­
birinci kısmı idi. rinden kalma Şirketi Hayriye’nin imti­
Tine 1873 de Bursa - M u d a n y a ara­
yazı tahdid edilerek İdare-i Aziziye k u­
sı dar hattının yol tesviyesine başla­
rulmuştur.
nılmış, ray döşeme işi bir Fransız m ü ­
teahhidine yerilmiş, 40 kilometrelik ★
hat döşendikten sonra parasızlıktan Abdülaziz, Osmanlı imparatorlu­
devlet müteahhide ödemede buluna­ ğunun devamını Rusya’ya karşı koya­
madığından iş durmuştu. bilecek kudrette bir askerî kuvvete sa-
Bir İngiliz şirketi tarafından ya­ hib olmakta gördüğünden saltanatı
pılmış olan İzmir - Kasaba hattı da
kasabadan Âlaşehire kadar devlet ta­ . müddetince b una çalışmış, kendi tahsi­
rafından uzatılmıştır. satından paralar sarfettiği gibi istik­
Netice itibariyle Abdülaziz dev­ razlarla düzenlenen devlet bütçesinin
rinde evvelce mevcud olanlarla birlik­ milyonlarını da bu uğurda harcamış­
te Rumeli’nde işletmeye açılmış olan tır. Kendisi, esasen askerliği seven bir
demiryolunun, uzunluğu 1344 kilomet­ padişahtı. Çocukluğundan beri yaptığı
re idi. B u n a mukabil Anadolu’da çalı­ resim çalışmalarında hep harb sahnele­
şan hattın uzunluğu sadece 329 kilo­
ri çizerdi.
metreden ibaretti.
★ Abdülâziz devrinde, askerlik ala­
1862 yılında mevcut kara yolları­ nında yapılan çalışmaları iki bölümde
nın tamiri ile yenilerinin yapılması tetkik lâzımdır.
işi ele alınmış, 1863 de Midhat Paşanın Birinci bölüm : Cülûsundan 1869
valiliği zamanında ve onların gayreti, yılma kadar olan zamandır ki b u dev­
hattâ şahsî teşebbüsiyle Niş, Bosna ve rede gösterişe de son derecede meraklı
Vidin’de yeni yollar açılmıştı.
olan padişahın Hassa alayını kurdurdu­
Vâlâ meclisinin hazırlayıp sadrıâ-
ğu, asker ve zabitlere yeni kıyafetler
zâm Âlî Paşaya 1869 yılında verdiği
muhtırada “ U m um î refahın ve serve- uyguladığı görülür.
tin gelişmesine tesirli bir surette hiz­ Tine bu devrede, Prusya’nın Dani­
met edecek olan yolların ıslahı” ndan marka ve Avusturya’ya galip geldiği
da bahsedilmekte îdi. harblerde üstünlüğünü temin eden ye­
Rumeli’nde yol yapımı çalışmaları­ ni model iğneli tüfeklerden satın alı­
na paralel olarak Anadolu’da b u iş yü­ narak orduya dağıtıldı. Böylelikle Prus-
rütülmek istenilmiş, Amasya, Sam sun yadan sonra Osmanlı ordusu bu yeni
ve Kastamonuda yeni yollar yapılmış­ tüfekleri ilk kabul edip kullanan ordu
tır. oldu.
Yabancı sermayenin şose ve araba K ru p fabrikasından satın alman
yolları inşası m evzuuna ilgi gösterme­ büyük çaplı toplarla Akdeniz ve Kara­
mesi yanında devlet bütçesinin de ye­ deniz boğazları, Kars, Erzurum kalele­
tersizliği Abdülaziz devrinde b u işin ri ve T u n a boyundaki dayanak nokta­
plânlı ve süratli bir şekilde ele alına­ ları tahkim edildi.
mamasının başlıca sebeblerindendir. Tophane fabrikaları da Avrupa’dan
Abdülaziz devrinde üzerinde en getirtilen makinelerle yeni modelde
çok durulan ve başarılan iş telgraf şe­ top, tüfek, cebhane yapacak hale ko­
bekesinin bütün imparatorluk vilâyet­ nuldu.
lerine kadar uzatılması çalışmalarıdır. Orduya subay yetiştiren müessese-
Devlet b u suretle memleketin en uzak lerin de Prusya ordusu teşkilâtından
j faydalanılarak . düzene konulması işi
yerlerinden bile günü gününe hâdise­
i 1866 da Rüşdü Paşanın seraskerliği za-
lerden haber alabilecekti.
| manında ele alındı. Viyana harb aka-
Abdülmecid zamanında başlanmış | demişinde ihtisas yapmış olarak Galib
olan telgrafçılık gittikçe gelişmiş, 1864 S Paşa Harb okuluna kum andan tayin
yılında 76 merkez faaliyete geçmişti. ! edildi.

3188
—> —^
Askeri mekteblerin ıslahı için de varmakta idi. Yine b u tensikatta redif
altı Osmanlı ve' üç yabancı subaydan sınıfı iki kısma ayrılmış bulunuyordu.
B u n u n ilk üç yıllık müddetine smıf-ı
mürekkeb bir komisyon kuruldu.
M u k a d d e m ve son üç yıla Smıf-ı Tali
1869 yılında silâh altında bulunan
adı verildi.
asker yekûnu 36 piyade alayından ku­
Bir taraftan dâ bu ordunun subay
rulu altı orduya bölünmüş olarak 120
ihtiyatını karşılamak için Harb okulu­
bin kadardı. Her orduda ayrıca dört
n a öğrenci yetiştirecek olan askerî ida­
alay süvari, bir alay da topçu vardı.
dilere talebe temin edecek askerî rüş­
. B u n u n dışında Girid, T u n u s ve Trab- j
tiyeler kuruldu. D a h a evvel bu maksat­
lusgarb’da birer tümen bulunuyordu. ]
la Hasköy’de kurulmuş olan okulun
Osmanlı ordusunda geniş ıslahat i yatılı kısmı kapatıldı. Yeni askerî rüş­
teşebbüsü 1869 yılında Hüseyin Avni j tiyelerin kurulması 1875 yılma raslar.
Paşanın seraskerliğe getirilmesiyle baş­ Açılanlar ise şunlardır:
lamıştır. Böylece askerlik alanındaki ça­ Soğukçeşme, Gülhane, Kocamusta-
lışmaların ikinci bölümüne girilir.
fa-paşa, Fatih, Hasköy, Kasımpaşa, Be­
Hüseyin Avni Paşa 1843 kanunna­
şiktaş, Üsküdar Paşakapısı, Toptaşı as­
mesini değiştirmiş ve 1869 yılında ye­
kerî rüştiyeleri.
ni bir ka nu n ile ordunun bünyesinde
Bunlardan m aada Bosna, Erzurum
bir tensikat hareketine girişmiştir. A n ­
ve Bağdad şehirlerinde birer askerî
cak bu tensikat sırasında eski teşkilâtta
idadî açıldı. Ayrıca, Rumeli’de olduğu
büyük bir değişiklik olmadı. Yalnız
gibi Anadoluda müteferrik bir hal­
Üçüncü orduya üçer taburlu iki Boşnak
alayı ve biri üçer, ikisi dörder taburlu de bulunan ve o zamanlar h e m polis,
üç h u d u d alayı bir de kordon taburu hem jandarma vazifesi gören zaptiye
askerleri de teşkilâta bağlanarak bu
ilâve edildi. Altıncı orduda mevcut b u­
maksatla Bursa, Konya, Aydın, A nka­
lunan dört piyade alayına bir alay da­
ra, Trabzon, Kastamonu, Adana, Hicaz
h a katıldı. Ayrıca merkezi Sa n ’a olmak
ve Yem e n ’de birer zaptiye alayı kurul­
üzere Yedinci ordu - Yem en ordusu - du. Bunların hepsi İstanbul’daki zap­
kurulmuş olup bu ordu üçer taburlu tiye müşirliğine bağlandı.
beş piyade alayı ve sekizer bölüklü, beş j Tanzimat devrinin hem en akabinde
talia taburu, altı bölüklü bir topçu j ) (1877) yapılan ıslahat ise, Avrupa’daki
alayından ibaretti. Aynı zam anda her örneklerine uyularak savaş birlikleri­
orduya bir istihkâm bölüğü ilâve edil- nin daha büyük üniteler haline getiril­
di. mesidir. Böylece fırka (tümen) teşkilâ­
Askerî mükellefiyet ise 20 yaşından tı kurulmuş oldu. Her tümen iki tu­
40 yaşma kadar sürmek üzere yirmi gaydan, her tugay iki alaydan mürek­
yıla çıkarıldı. B u n u n altı yılı nizami­ keb olacaktı. Alayda dört tabur, tabur­
ye, altı yılı redif ve sekiz yılı da Mus- da da dört bölük bulunacaktı. Her tü­
t-ahfaz hizmetiydi. Nizamijrenin dört mende bir de nişancı taburu mevcut
yılı silâh altında, iki yılı ihtiyat ola­ olacaktı. Hazer zamanı her ordu iki
rak geçecekti. İhtiyata ayrılanlar m e m ­ piyade ve bir süvari tümeninden kuru­
leketlerine dönecekler, lâkin mensub lacaktı. Sefer zamanında ise iki niza­
oldukları redif taburu bölgesinin dışına miye, iki redif ve bir süvari tümenin­
çıkamıyacaklardı. Müstahfaz sınıfına den mürekkeb kolordular teşkil ede­
ayrılanlar ise, artık eğitime ve diğer cekti. Her orduda dört bölüklü bir
kayıtlara tâbi değillerdi. Böylece aske­ nakliye ( = ulaştırma) taburu ile bir de
telgraf bölüğü bulunacaktı. Muvazzaf
ri görevle mükellef olanlardan:
askerlik ise üç yıla iniyor, ihtiyat m ü d ­
20 - 24 yaş arasında bulunanlar ni­
deti buna karşılık üç yıla çıkıyor, re­
zamiye,
diflik sekiz yıl oluyordu.
24 - 26 yaş arasında bulunanlar ih­ O rduda yapılan tensikat sırasında
tiyat, kışlalar mevzuu da ele alınmış, mev­
26 - 32 yaş arasında bulunanlar re­ cutları tamir ettirildiği gibi yenileri de
dif, inşa edilmiştir. Bunların arasında bil­
32 - 40 yaş arasında bulunanlar hassa Taşkışla (1282), Güm üşsüyü kışla­
mu'sta-hfaz askeri sayıldılar. Kırk yaşını sı (1870), Taksim topçu kışlası (1874)
tamamlamış olanlar ise, savaş zamanı bi­ n m inşaları Abdülaziz devrindedir.
le silâh altına alınmayacaklar, ancak Y a n a n M açka kışlasını da tamir
gönüllü olarak gelirlerse hizmete kabul ettiren Abdülâziz burada bir de Dar-ül
edileceklerdik -esliha kurmuştur (1874). Halen İstan­
Yapılan hesaba göre, nizamiye as­ bul Üniversitesinin Bayezid meydanına
kerlerinin mevcudu yüz elli bin, ihti­ bakan büyük bahçe - kapısı ve merkez
yat askerinin altmış bin, redif askeri­ binası da b u padişah tarafından “ Har­
nin yüz doksan bin ve müstahfazlarm biye Nezareti” olarak yaptırılmıştır.
üç yüz bin kişi idi. Böylece, ordunun Abdülâziz kara ordusundan başka
tam seferi kadrosu yedi yüz bin kişiye deniz ordusuna da büyük önem vermiş

3189
Daire*i U m u r u A skerİyye (H a r b iy e

i! ve H ıfz u rra h m a n tipi zırhlı


Fethibülend zırhlı korvetlerden biri

izafer v e A v n F iia h tipi zırhlı


korvetlerden biri Îclâtîye zırhlı korveti

3190
i

$ -
£ •» ;

N e c m /şe v k e t ve Âsârışevket tipi zırhlı Zırhlı Âsârıtevfik firkateyn-i hüm ayunu


korvetlerden bîri

O sm a n iy e , O r h a n iy e , M a h m u d i y e ve A ziziy e D o n a n m a n ı n zırhlı gem ilerinin en bü yüğü


tipi z-rhiı firkateynlerden biri oian M e s u d i y e firkateyni

Padişah A bdülâzjz, askerliğe o.lan özeJ m e r ak fn d an ve drger sebeplerden k ara v e deniz


kuvvetlerine p ek ö n e m vermişti. İngiltereden sonra dü nyanrn b ü y ü k deniz kuvveti olan
Osm aniı donanm asını O r ta k ö y Önlerinde topluca tasvir eden tablo To p kap r Saray m d ad ır.

3191
tiyef’in o gece hava oyunlarına giriştikleri olarak tatbik edilmesi, tahvil hâmillerinin
m uhakkaktır). elçiliklerimizin önünde gösteriler yapm ala­
Konsülid fiyatlarının bir anda yarıya rına sebep olduğu gibi, gazeteler de aleyhi­
düşüşü bütün tahvilâtın itibarını sarsmış ve mize p ek şiddetli'yazılar neşrettiler. B u n la ­
hepsinde düşme kaydedilmişti. B u karar, rın bir kısmı: «OsmanlIlar bizi dolandırıp,
Fransa ve İngiltere halkına p ek ağır gelmiş­ altınlarımızı sefahat uğrunda harcadılar.
ti. Verilen teminata rağm en kararın um u m î Bunların bekası A v r u p a için zararlıdır!»

•—^
Ingiltere ve Fransa ayarında bir do­ ile bağlanmasının kendisine b ü yü k
n an m ay a sahib olma amaciyle b u uğur­ menfaat ve halka da faydalar sağlıya-
da bütçe takatinin üstünde m u a zza m cağını hesaplıyarak bir proje hazırladı
paralar harcamıştır. ve 1869 da m üddeti kırk iki sene olan
bir imtiyaz elde etmeğe m uvaffak ol­
1863 - 64 yılı bütçesinin yarısını
donanm aya harcayan padişah ilk iş ola­ du.
rak İstanbul, İzmit ve Gem lik tersane­ G a va n b u n d a n sonra projesini ta­
lerinin ıslahı işini ön plâna aldırmış­ h a k k u k ettirmek için para aramaya
tır. Esasen devir değişmiş, yelkenli ah- başladı. Fransızlardan ilgi göremediği
şab geminin yerini önce buharlı gemi­ için İngiliz sermayedarlarına başvur­
ler, sonra d a zırhlılar almıştı. d u ve İngilizlerden m ürekkeb bir şir­
Yerli tershanelerde h e m e n zırhlı ket kurm aya m uvaffak oldu. B u suret­
gemilerin inşasına im kân yoktu. Bu­ le 1871 de Galata tünelinin inşasına
n u n içindir ki Osmanlı donanmasının başlanıldı ve üç b u ç uk senede tam am ­
ilk zırhlıları İngiltere’den satın alındı­ lanarak 1874 de işletmeye açıldı ve
lar. u m u ld u ğ u n d an çok fazla rağbet gördü.
1866 Girid isyanında Osmanlı do­ Tünelin inşası tamamlandıktan
nanmasının müsbet hiç bir iş göreme­ sonra İngiliz sermayedarları bir tazmi­
mesi ortaya yeni bir m ev zu çıkarmış nat ödeyerek G a v a n ’d an imtiyazı satın
oldu. D o n a n m a için yalnız buharlı ve aldılar ve kendisinin şirketle ilgisini
zırhlı gemiler kâfi değildi. Asıl bunları kestiler.
kullanabilecek bilgiye sahip personele İstanbulda 1870 de v u k u a gelen
ihtiyaç vardı. B u n d a n sonradır ki tersa­ yangından sonra m evcud askerî itfai­
nelerle birlikte eğitime de ehemmiyet yenin ve mahalle tulumbacılarının ye­
verildi. İngiliz H ubart Paşa Heybeliada tersizliği y ak m e n görüldüğünden M a ­
Deniz okuluna k u m a n d a n tayin edildi. caristan’dan K o n t Serein Ö d m ismin­
Halen Kasım - paşa’da M arm ara ve de bir, mütehassıs getirildi. B u zatın
Karadeniz deniz saha kumandanlığının çalışmaları ile dört nizamiye ve bir
b ulun d uğu m uh teşem bina ve etrafını bahriye taburundan m ürekkeb itfai­
da Abdülâziz “Bahriye Nezareti” olarak ye alayı kuruldu (26 eylül 1874). B u
yaptırmıştı. teşkilât belediye tarafından 1923 yılın­
Abdülâziz’in şahsî merakı, heves da fiilen devrolunm asm a kadar devam
ve ısrarı ile m ey dan a gelen ve devrin­ etmiştir.
de d ünyada üçüncü deniz kuvveti ad­
dedilen Osmanlı donanması b u padişa­
Bibliyografya: E. Z. Karal; O s m a n ­
hın saltanatı sonunda on biri İngilte­ lI Tarihi, C : V I. Tanzim at (y ü züncü yı­
re’de, üçü İstanbul’d a Tersane-i âmire-
lında çıkarılan). Bahriye salnamesi (yıl
de, beşi Fransa’da, biri İtalya’d a yapıl­
1307). Askerî Salnam e (yıl 1282- 1293).
mış irili ufaklı 20 zırhlı; ikisi İstan­
Devlet Salnamesi (1263 - 1293). Maarif-i'
bul’d a biri İzmit ve biri Sinop’ta ya­ U m u m iy e nezareti tarihce-i teşkilat ve
pılmış 4 k a l y o n y i n e ikisi İstanbul,
icraatı. Topkapı Sarayı Müzesi Maarif
ikisi İzmit, l i İskenderiye tersanesin­
nezareti arşivi m aruzat defterleri. Za­
de yapılmış 5 firkateyn; dördü İngilte­
rif O rgu n; Çinili köşk, Arkitekt neşri­
re’de üçü yerli tersanelerde yapılmış yatı N o : 11. Tahsin Ö z; A h m e d Fethi
yedi korvet; yirmi üçü yerli tersane­ Paşa ve Müzeler. A bdurrahm an Şeref;
lerde, diğerleri yabancı tezgâhlarda ya­ Tarihi O sm an i Enc ü m e ni M ecm uasında
pılmış olan 43 nakliye gemisinden iba­
ilgili yazılar. A . Şeref; Tarih M usah ab e­
retti.
leri (E m in Âlî Paşa kısmı). Topkapı
Sarayı müzesi rehberi (1932). Y . M ü ­
1867 senesinde İstanbul’a gezgin hendis Rıza A v d a n ; Tünel (Aylık A n ­
olarak gelen Henri G a va n adındaki bir siklopedi). İstanbul Yangınları (İstan^
Fransız m ühendisi şehrin ticaret m er­ bul Belediyesi neşriyatı).
kezi olan Galata’daki iş sahiplerinin Akdenizle Kızıldeniz arasındaki en
çoğunun Beyoğlu semtinde oturdukla­ kısa kara yolu olan Süveyş Berzahı’-
rını, Yüksekkaldırımdan günde orta­ n m 1869 yılında yarılmasının tam am ­
lam a kırk bin kişinin inip' çıkmakta lanıp Süveyş ' kanalının açılması, b u
O lduğunu görerek iki yerin bir tünel iki denizle birlikte iki âlemi de birleş­
tirmiş oldu. ________________

3192
diyorlardı. İngiltere Parlâmentosunda m u h a ­
lefet lideri Gladston şiddetli nutuklarıyle
İngiliz halk efkârından Osmanlı dostluk ve
taraftarlığını hem en h e m e n tam am en sildi.
Böylece, Devletin şeref ve haysiyeti iki para­
lık edilmişti. M a h m u d N e d im Paşa ise, öde­
necek yarım faizlerle meşguldü. Ç ü n k ü D e v ­
let hâzinesinde b u n u karşılayacak kadar bile
para yoktu. B u n u n üzerine vilâyet gelirle­
rinden ne kadar hasıl olduysa hepsi İstan­
bul’a getirtilerek zorla bir taksit ödendi.

M a h m u d N e d im Paşanın, b u kararı, ala­


cak sahiplerinin rızası olmadan almış ve ilân
etmiş olması içeride ve dışarıda
Padişah aleyhinde b ü y ü k bir nefretin
masına sebep olmuştu. Bu kararnameyi
Şadnâzam la birlikte imzalayanlar, kendileri­
ne yanlış bilgi verilmiş olduğunu ileri süre­
rek kabahati ona yüklediler. Halbuki İngil­
tere’nin İstanbul Elçisi Henri Elyot, durum u
devletine daha evvel bildirmiş ve Osmanlı
Devletinin içinde bulunduğu ' büyük malî
güçlüklerden kurtulmak için ya iflâsını ilân
etmesi veya faiz hadlerini indirmesi gerekti­
ğini, b unun başka hiç bir çaresi olmadığmı A b d ü iâ z iz ’in b ro n z bir heykeli
yazmıştı. Lâkin İngiltere’deki tahvil hâmil­
(T o p k a p ı Sarayı Resim galerisinde)
leri kendi sefirlerinin bu resmî şahadetini
gözönüne alıp vaziyeti mazur_ görmediler Faiz ve borç taksitleri yarıya indiği
(Blue Book, 1876). Fransa ve İngiltere, bu halde, b u n un ödenmesinde uğranılan büyük
d urum karşısında kendi tebaalarına Osmanlı güçlükler, Devleti belki de böyle bir karar
Devletinin b un da n sonra akdetm ek isteyeceği almak zorunda bulunduruyordu; ancak b u ­
istikrazlardan artık hiç bir m es’uliyet kabul n u n tek taraflı olarak alınması doğru değildi.
edemeyeceklerini ilân etmişlerdir. Tahmil hâmillerinin mümessilleriyle görüşüp

A b d ü lâ ziz ’in bir askerîvbirliği teftişi (Z a m a n ın d a çekilmiş bir fotoğraftan)

3193
yordu. Rusya b u işde Panislâvizm emelleri­
nin tahakkukunu görüyor, Avusturya, Os-
manlı Devleti idaresinin tesirini b u suretle
kaybedeceğini, Bosna-Her sek’i daha kolaylık­
la kendi topraklarına katabileceğim hesaplı­
yordu. A lm an ya ise. Fransa’ya karşı Rusya-
yı tutmayı dış politikasının bir unsuru hali­
ne getirmiş, kendisi için b u suretle siyasî
bir denge kurmuştu.
Adliye Nazırı M idhat Paşa, b u n u haber
aldığı gibi, Bulgaristan’da da bir ayaklanm a
hazırlığı sezmiş bulunuyordu. B u n a karşılık
M a h m u d N e d im Paşanın, kendisini tam am en
İgnatiyef’in kandırmalarına kaptırmış olduğu
için, hiç bir müsbet ve Devlet için faydalı
karar almadığını ve gösterilen doğru ve
çıkar yola gitmek istemediğini görüyordu.
Memleketi âdeta R u s Elçisi idare eder ol­
muştu. Ignatiyef, M a h m u d N e d im Paşaya
verdiği bir lâyihada Rum eli’de b u lu n a n . ka­
zaların M ü slü m an ve Hıristiyan halkından
hangisi ekseriyette ise. İdarî v e adlî âmirle­
rin onlardan olması. Bulgarlardan milis as­
keri teşkilâtı kurulması, Devlet gelirinden
yüzde belli bir miktarı hâzineye alındıktan
sonra kalanının milis askeri ve mahallî ihti­
yaçlar masraflarına terkedilmesi, kale ve
kışla olan yerlerden başka mahallerde dev­
let askeri bulundurulmaması v.s. n evind en
Cevdet Fasa gayet zararlı esaslara dayanan bir nizam na­
m e yapılmasını tavsiye etmiş, S a d n â za m da
b u n u terviç ederek kendi adamı olan eski
faiz ve borç taksitlerinden ödenmeyecek kı­
Maliye Nazırı E m in Paşanın başkanlığında
sım hakkında daha sağlam teminata ve
bir komisyon kürdurmuştu. Halbuki, bu
onların rızasına dayanan bir anlaşmaya v a ­
lâyihada ilk anılan hususun bile tatbiki,
rılması icab ederdi. B u n u n bir oldu-bitti
Rum eli’nin tam am en Bulgarlara teslimi de­
şeklinde ortaya atılması, Devletin itibarını
m e k olacağından komisyonun b u hususa dair
hiçe indirmiş, Fransa ve İngiltere halkını
hazırladığı mazbata Vükelâ Meclisinde red-
ise OsmanlIlara âdeta düşm an etmişti. Esa­
dolunmustu.
sen İgnatiyef’in de istediği b un da n ibaretti.
Diğer taraftan Hersek olaylarının yeni isti­ İşte bütün bu hâdiseler yüzünden M i d ­
kameti üç A v r u p a devletini yeni kararlara hat Paşa memleketi felâkete götürmekte
götürmekteydi. olan bir iktidarın m es’uliyetine iştirâk etmek
istemiyerek Adliye Nezaretinden istifa' etti.
M a h m u d N e d im Paşa, esasen onu kendi
Uç başvekilin Berlin toplantısı* emellerinin tahakkukuna engel gördüğü için
buna p ek sevindi. Yerine. Cevdet Paşa tayin
Ingilîzlerm teklifi olundu.

Hersek ihtilâli Bosna’ya da sirayet etmiş Andraşi lâyihası,. Hariciye Nazınmn


ve M üslüm an halk kendilerini korum ak için
bizzat silâhlanmak zorunda kalmışlardı. N i ­ beyanı
hayet A vustury a . Başvekili K on t Andrasi •
(Andrassy) ile Rusya Başvekili Prens Gor- K o n t Andraşi ise, kendisine verilen vazi-
çakof Berlin'e giderek A lm an y a Başvekili fevi yerine getirerek lâyihayı hazırlamıştı.
Bism arkla buluşup Şark meselesi hakkında B u lâyihanın metni, Paris Barış Andlaşma-
fikir mübadelesinde bulundular. . Sonunda, smda imzaları bulunan devletlere birer nota
Andrasi’nin bir lâyiha kaleme almasına karar ile bildirilip muvafakatleri alındıktan sonra
verdiler. Meseleyi başka türlü halledecek 31 ocak 1876 tarihinde Babıâliye sözlü bir
bir çare göremiyorlardı. Osmanlı Devletinin nota şeklinde tebliğ olundu.
Bosna-Hersek’de sükûneti bir türlü kura­ Lâyihanın başlangıcında, Osmanlı Devle­
m ayıp mütemadiyen kan dökülmesinin Önüne tinin evvelce vaad ve ilân etmiş olduğu
geçememesi onlara b u fırsatı vermiş b ulun u­ ıslahatın tatbik edilmemiş bulunduğu, b u n ­

3194
dan sonra yapılacakların ise devletlerin m u ­ bakımından kendi âsi tebaasiyle başa çıka­
rakabe ve tasdikinden sonra tatbik edilme­ m ayan Devletin onlarla hiç uğraşamıyacağı-
sinin gerektiği belirtiliyor ve neticede aşa­ nı, halbuki b u teklifler kabul olunduğu
ğıda gösterilen esasların mutlaka yerine ge­ halde ihtilâl sona ermezse Osmanlı Devleti­
tirilmesi isteniyordu: nin en sert ve şiddetli tedbirleri almasına
a — Hıristiyan tebaa, için tam bir din artık yabancıların ses çıkar amıyacaklarmı
ve âyin serbestliği. uzun uzadıya anlattıktan sonra, yalnız m a ­
b — Âşar vergisinde iltizam usulünün hallî vergilerin tam am en mahallî ihtiyaçlara
tam am en ilgası. harcanması maddesinin değiştirilip sadece
c — K öylün ün toprak mülkiyet ve ta­ Bosna -Hersek bölgesinde ihtilâlin doğurdu­
sarruf haklarını kesin şekilde belirtecek olan ğu hasarın giderilmesi için mahallî ihtiyaç­
bir kadastro yapılması. lara harcanacak vergi nisbetinin hususî m ü ­
saade ile arttırılabileceğinin tasrihi ile diğer
ç — Vilâyet meclislerinin Hıristiyan ve
maddelerin kabulünün zarurî olduğunu ileri
Müslüm anlardan karm a olarak kurulup ısla­
hına b u meclislerin nezaret hakkı bulunması. sürmüş, lâyiha b u n u n üzerine b u şekilde
kabul edilmişti (12 şubat 1786).
d — Vergilerin mahallî ihtiyaçlara har­
canması.
Babiâlinin tutumu ve Karadağ seferi
Babıâii, b u lâyihayı p ek ehemmiyetsiz
değişikliklerle kabul etmiştir. Halbuki b u n ­
Vükelâ Meclisi, Andraşi lâyihasının ka-
ların kabulü, Devletin bir kısım hü kü m ra n ­
buliyle, Hersek meselesinin Osmanlı Devleti­
lık haklarından vazgeçmesiydi. Bilhassa ısla­
nin hükümranlık haklarına dokunulm adan
hatın tatbikinde yabancı devletlerin kontro­
hallini üm id ediyordu. Halbuki b u lâyiha
lüne razı olmak, karm a vilâyet idare meclis­
bilâkis yabancılar için büsbütün müdahale
lerine de b u hususta b ü y ü k salâhiyet ver­ kapıları açmaktaydı. Nitekim b u n u n kabul
m ek, vergilerin tam am en mahallî ihtiyaçlara
edilmiş olduğu devletlere tebliğ edildiği za­
harcanmasını kabul etmek, kadastro bahane­
m a n evvelâ hepsi memnuniyetlerini ifade
siyle toprak mülkiyet ve tasarruf sisteminde
ettiler. Husya, Sırbistan ve K ara da ğ Prensle­
Hıristiyan tebaa lehine tavizlere boyun eğ­
rine âsilere yardım etmemeleri için gerekli
m e k gibi şartlar, b u yerlere âdeta imtiyazlı
tenbihlerde bulunulduğunu haber verdi.
bir idare temin ediyor demekti. Nitekim, bu.
Avusturya ise kendisi tarafsız kalacağı gibi
notanın tevdiine iştirak etmiş olmakla bera­
topraklarına iltica eden âsilerin ailelerini
ber, hakikî Osmanlı dostu İngiltere Elçisi
dört hafta içinde iadeye başlayacağını, âsi­
K enri Elyot, Babıâiiyi bu hususta gizlice ikaz
lere silâh ve m ü h im m at naklettirmeyeceğini
etmiş, b un a rağmen M a h m u d N e d im Paşa ve Rusya ile görüşüp bunların memleketin­
iktidarı, General İgnatiyefin baskısıyle. b u n ­
den geçirilmemesi için gerekli tedbirleri
ları kabul etmek hatasına sürüklenmişti. alacağını bildirdi.
Notanın Babıâliye tevdiinden sonra b u Babıâii b u n u n üzerine dört hafta içinde
maddelerin müzakeresi için Vükelâ Meclisi silâhlarını bırakıp dehalet edenlerin affolu-
evvelâ bir akşam Serasker Rıza Paşanın
konağında ve ertesi günü de Babıâlide top­
lanmıştı. İlk toplantıda bir karar verileme­
miş, ikinci toplantıda Hariciye Nazırı Raşid
Paşa söz alarak, Bosna -Hersek ihtilâlinin
bir türlü bastırilam ad ığını, Avusturya hudut­
ları içine yerleşmiş Panislâvizm cemiyetler
rinin silâhlandırdıkları ihtilâlcileri durm adan
hududttan içeriye soktuklarını, bunların
Hıristiyan tebaayı kandırıp ayaklandırdıkları
yetmezmiş gibi Müslümanlar arasına da
nifak soktuklarını, Karadağlıların alenen bu
ihtilâle karıştıklarını, Sırplılarm da geniş
ölçüde karışmak için hazırlıklarda bulun d uk­
larını, Osmanlı Devleti b u işi sona erdirmek
için evvelâ âsilerin dışarıdan yardım ve hi­
m aye görmemeleri gerektiğini düşünerek
Avusturya Devletine ve başka alâkalılara
b u hususta, başvurduğunu, lâkin b undan bir
sonuç alınamadığını, buna göre b u notada
istenen hususlar kabul edilirse, devletlerin
müdahalesiyle ihtilâlin sona ereceğini, aksi
takdirde iş alevlenip yabancı devletlerin
fiilî müdahalesi başlayacağını, asker ve para Korst A n d raş i

3195
narak b u müddetin sonunda isyana, devam m u a f tutulacak, yanmış ve yıkılmış ev ve
edenlerin tenkiline devam olunacağını, b u n ­ mâbedlerin yeniden yapılması için gerekli
ların m al ve mülklerinin satılıp bedelinin kereste mirî ormanlardan verilecek ve m u h ­
itaat edenlere ve ihtilâlden zarar görenlere taç olanlara h e m e n ziraate başlamaları için
dağıtılacağını ilân etti. Ayrıca, dönecek m ü l­ tohumluk dağıtılacaktı.
teciler bir sene öşürden ve iki sene vergiden T a m bu sırada General İgnatiyef. nahi­
yelerin idaresi için bir lâyiha hazırlamış ve
Hariciye Nezaretine vermişti. B u lâyiha
Nezarette tercüme edilip sonra Nezaretçe
kaleme alınmış gibi Vükelâ Meclisine sevk
olundu. B u n a göre, vilâyetlerde her iki yüz
ev bir nahiye sayılacak, her nahiyenin seçil­
miş bir meclisi, bir de nahiye m ü dü rü bulu­
nacaktı. Yalnız nahiyenin nüfus çoğunluğu
hangi milletten ise, m ü d ü rü n de o milletten
olması şartı bulunacaktı. Böylece, Rum eli’de
bilhassa Bulgaristan’da bütün nahiyelerin
idaresi yerli Hıristiyanlara geçiyor demekti.
Diğer taraftan, Andraşi lâyihası kabul
edilmiş olduğu halde, âsiler dört hafta içinde
devlete itaat etmek şöyle dursun, faaliyetle­
rini büsbütün arttırmışlardı. Avusturya ise,
mültecileri iade etme meselesini tavsatmış,
Dalm açya’ya sığman eşkiya Karadağlılarla
birleşip Nakşik kalesinin yolu olan D u g a
boğazını kapatarak orada bulunan askerlerle
M üslüm an halkı m uhasaraya almışlardı. Kış
şiddetli olduğu için kaleye ne asker ve ne
de zahire ulaştırılamıyordu. Bilhassa zahire
gönderilememesi, kaledekileri güç durum a
düşürmüştü. Babıâli tarafından Karadağ
Prensine tarafsızlığını m uhafaza etmesi bir
daha ihtar edilip savaş hareketleri durdurul­
duğu takdirde kaleye zahire gönderileceği
hakkm dak i Avusturya tavassutu da reddo­
lunduktan sonra A h m e d M uhtar Paşa askerî
harekâta girişti. Âsileri her yerde ağır m a ğ ­
lûbiyetlere uğratttı. K ale tehlikeden kur­
tuldu. A ncak, m untazam ordunun karşısına
bu sefer sekiz bin kişilikten on altı bin
kişiliğe kadar âsi gruplarının çıkmış olması,
K a r a d a s çeteleri faaliyeti isyanın ne dereceye kadar büyüm ü ş ve
kuvvetlenmiş olduğunu gösteriyordu. Ayrıca
âsilerin arasında bir çok da Karadağlıların
bulunduğu görülmüş ve gerek Babıâli tara­
fından, gerekse devletler tarafından yapılan
tebligata rağm en Prensin isyanı açıkça
desteklediği ve âsilere yardımda bulunduğu
anlaşılmıştı. B u n u n üzerine Vükelâ M ecli­
sinde mesele görüşülüp evvelâ Karadağ
üzerine askerî harekattâ bulunulması bahis
konusu olduysa da, meselenin büsbütün
alevlenerek K aradağ ’ın Rusya veya A v u s ­
turya’dan yardım istemesi neticesini doğu­
rabileceği ve o zam an da d u r u m u n içinden
çıkılmaz bir hal alacağı düşünülerek bundan
vazgeçildi. Yalnız İşkodra bölgesine asker
yığılıp K ara da ğ ’ın b u suretle baskı altında
tutulmasına karar verildi.

Alınan yeni tedbirler


Karadag v e H e r s e k bölgesinde
O sm a n lı askeri Hersek ihtilâlinin bir türlü bâstıralama-

3196
masına ve K ara da ğ ’lılarm yardımına engel Filibe konsolosu N a y din ve Rusçuk konso­
olunam am asm a çok üzülen Abdülâziz, Ser­ losu M asnin’in kışkırtmalarıyle Kızanlık,
asker Rıza Paşayı azil ile yerine eski Bosna Eski Zağra, Hasköy ve Çirpan kazalarında
Valisi Bahriye Nazırı Derviş Paşayı tayin oturan Bulgariar, topj'ekûn isyana karar
etti. verdiler; ancak Kızanlık ve Eski Zağra’daki
kükûmet memurlarının uyanıklığı sayesinde
Derviş Paşa, isyanı kesin şekilde tenkile
ayaklanma başlamadan bastırıldı ve elebaşı­
m em u rdu . B u n u n üzerine Babıâlide mesele
lar j^akalanıp hapsedildiler. B u n la r m sorgu­
görüşüldü. Yapılan incelemelerden Bosna’da
ya çekilmesi sırasında bütün Bulgaristan’da
yirmi, Hersek’de kırk iki, İşkodra’da on bir
bir ihtilâl hazırlandığına dair deliller bulun­
ve Yenipazar - Niş - Vidin taraflarında yet­
duğu gibi, gerektiğinde Bulgaristan’a fiilen
miş tabur asker bulunduğu anlaşıldı. Böy-
yardım için Sırbistan’ın da savaşa hazırlan­
lece, Bosna^Hersek âsilerine, Sırbistan’a ve
dığını belirten evrak ele geçti
K aradağ’a karşı Ru m eli’de yüz kırk sekiz
B u durum, Rus Elçisi İgnatiyef’i fena
tabur asker mevcuttu. B u taburlardan çoğu
halde tedirgin ettiği için Babıâliye başvurup:
iki üç yüz mevcutlu olduğundan ortalama
«Osmanlı Devleti b u hâdiseyi bizim kışkırt­
bir hesapla hepsi yetmiş bin kadar asker
tığımızı sanmasın. Rusya, Bulgaristan’da
ediyordu. Bunların silâhlı ve muharip kısmı
âsâyişin devamını ister. Bulgarları iyi şekil­
ise, ancak elli bin kişiydi. Halbuki, yalnız
de idare etmek Osmanlı Devletinin çıkarma
Hersek âsilerinin sayısı otuz bini bulmuştu.
olduğu halde bazı fesatçıların sözüne kanan
Sırbistan’ın askerî gücü ise seksen binden
bir kısım safdillere âsi göziyle b a k m a k ve
ve Karadağlıların kırk binden aşağı değildi.
bunları yakalayıp hapsetmek doğru değildir.
Ayrıca o günlerde Bulgarların da gizlice
Böyle şiddetli tebdirler alan m em urlar yer­
isyana hazırlandıkları haber alınmıştı. B u ­
lerinde kaldıkça Bulgariar emniyet içinde
n u n için askerî kum andanlar mutlaka b u
bulunmazlar ve tam tersine içlerine karışmış
tarafa da bir miktar kuvvet ayrılmasında
bazı ifratçılarm tahriklerine u y m a k zorunda
ısrar ediyorlardı Rusya, Bulgarları alenen
kalırlar. B u yüzden de Bulgaristan’da âsâyiş
him aye ettiği için, burada alınacak bütün
bozulursa Rusya ile öbür devletler kayıtsız
askerî tedbirlere, hattâ bunlar en tabiî ve
kalamazlar» diyerek Edirne Valisi Hurşid
meşru ihtiyat tedbirleri bile olsa, itirazda
Paşa ile Kızanlık ve Eskizağra k a y m a k a m ­
bulunacağı ve esasen b u bölgeye m üdahale
larının azillerini veya değiştirilmelerini ve
için bahane aradığı düşünülüp b u teklif
hapsedilenlerin serbest bırakılmalarını istedi.
reddolundu. A ncak, T u n a ve Edirne vilâyet­
Bir ayaklanmayı vaktinden evvel sezip
lerindeki otuz tabur kadar redif askerinin
kan dökülmeden akim bırakmaya muvaffak
m utad talim ve terbiye bahanesiyle silâh
olmuş bulunan böyle memurların tam tersine
altına alınmasına karar verildi.
kuvvetle himayesi ve vazifeleri başında bıra­
Derviş Paşa ise, Bahriye Nazırı bulun­ kılmaları ve onların dikkatleri mahsulü
duğu sırada bir tüm en askerle ihtilâli b a ş a ­ olarak m ey dan a çıkan yeni fesad hazırlık­
rabileceğini söyleyerek b u yüzden Serasker­ larına karşı gerekli tedbirlerin alınması icap
liği elde ettiği halde, İşkodra’ya gitmekten ederken, M a h m u d N e d im Paşa, General
kaçınıp A h m e d H a m d i Paşa gibi cidden işe İgnatiyef’in isteğini kabul ederek vali ve
yaramadığı tecrübe ile anlaşılmış bir zatı kaymakamları değiştirip tevkif edilen fesad
b u m ü h im yerin kumandanlığında bıraktı. elebaşılarını serbest bıraktırdı. B u hatalı
davranış ise, sonunda Bulgaristan genel ihti­
Bulgarların ilk hareketleri ve Ignatiyef lâlinin çıkmasını çabuklaştırdı.

Panslâvist komitelerin Eflak yoluyle


m ütem adiyen Bulgaristan’a sızarak buralar­
M a h m u d Nedim Paşanın hatalı icraatı
da yaşayan Hıristiyan tebaayı devletleri
aleyhine çok kere zorla ayaklanm aya sevk D a h a Hüseyin A v n i Paşanın Seraskerliği
etmeleri üzerine, b u bölgede sükûn ve h u ­ sırasında Sırp’ların Hersek taraflarına dur­
zuru temin vazifesi M idhat Paşaya verilmiş, m adan çeteler göndermekle kalmıyarak ge­
o da T u n a vilâyetini teşkil edip kurduğu rektiğinde Bulgaristan’a da yardım için V i ­
yeni idare tarzı ve yaptığı ıslahatla bilhassa din, Nis ve Kosova taraflarına asker yığ­
Hıristiyan halkın türlü şikâyetlerinin önünü maları üzerine, Hüseyin A v n i Paşa, çıkması
almış, sükûn ve hu zuru temin etmişti. A n ­ kuvvetle muhtem el hâdiseleri önlem ek için
cak, T u n a vilâyetinin kurulmasıyle hasıl kuvvetli bir ordu ile Sırbistan’a girilmesini
olan İdarî birlik ve Bulgar kilisesine tanınan teklif -etmiş, bir taraftan da Vidin ve Niş
serbestlik, Bulgarların yavaş yavaş daha, kalelerindeki askerî gücü arttırmıştı. Sırbis­
imtiyazlı ve sonu istiklâle varacak muhtar tan Prensi b u n u haber alınca telâşa düşüp
bir idareye kavuşm a temayüllerini arttır­ Devlete itaatini bildiren mektuplar gönder­
mıştı. Ruslar ise onları b u hususta durm adan m eğe başladı. Rus elçisi de h em e n m ü d a ­
teşvik etmekteydiler. Nihayet, Rusya’nın halede bulunup Niş h u dud un a asker yığl-

3197
masının sebebini sorarak b u halin Sırplıları m e n adı altında Bulgaristan’a bir çok Sırp
ürkütüp korkutacağını, b u n u n ise o bölgede subayının sokulduğunu, bunların Bulgar
âsâyişin bozulması neticesini doğuracağını halkına gizlice askerî talimler yaptırıp sa­
ve kargaşalıklara sebeb olacağını ileri sürdü vaşa hazırlandıklarını ve Çerkeş kıyafetine
ve askerin geri alınmasını istedi. sokulmuş bazı Bulgarların' köylere saldırtı-
İşte, M a h m u d N e d im Paşa, b u n u bahane larak b u bahane ile isyan çıkarılacağını h a ­
edip Hüseyin A v n i Paşayı Seraskerlikten ber verdiği halde, M a h m u d N e d i m Paşa,
azlettirerek Bursa Valiliğine göndermişti. Rusların gönlünü hoş etmek için gerekli
Lâkin, yeni Serasker N a m ık Paşa da Sırbis­ tedbirleri almaktan kaçınmıştı. Nitekim, Aziz
tan hududundaki askerin geri çekilmesini Paşanın bu. ikazından bir buçuk ay sonra
doğru bulmayıp Abdülâziz’i -de b u hususta Bulgaristan’da ihtilâl patlak, vermiştir.
ikna etti.
Aslında Hüseyin A v n i Paşanın düşündü­ Bulgar ihtilâli, Otluk köyü vsk’ası
ğü tedbir gayet doğru idi. Yani, Sırbistan'a
asker sokulmadan ne Hersek ihtilâlinin ya-
Hâdise şöyle başlayıp cereyan etmişti:
tıştırılmasma, ne de Bulgaristan’ın durulm a­
Aslında Avretalan’lı olup Osmanlı -Rus ve
sına imkân vardı. Gerçi Paris Andlaşmasının
Kırım savaşı sırasında düşm ana casus­
21 ve 29 uncu maddeleri gereğince Sırbistan
luk ettiği m eydana çıkınca R u s y a ’ya
âsâyişi bozacak bir d u ru m yaratırsa Osmanlı
kaçan N a y din • adlı bir Bulgar, bu ül­
Devleti diğer devletlerin rızasını alm adan
kede düşünülen ihtilâli hazırlamak için
müdahalede bulunam az. Onlar da böyle bir
Rusya devleti tarafından Filibe konsoloslu­
şeye asla r,azı olmazlardı. A ncak, Hersek
ğuna tayin edilmişti. Halbuki, yerlilerden
ihtilâli, Osmanlı Devleti için hayatî bir m e ­
konsolos tayini andlaşmalara aykırı bulun­
sele halini almış bulunuyordu. Osmanlı
duğu gibi, Devlete karşı suç işlemiş eski
Devletinin Sırbistan’ı askerî işgal altına
tebaadan birisinin katiyen böyle bir hizmet
alması, meseleyi kökünden halleder, ihtilâl
görmemesi gerekirken, b u n u n memuriyeti
tam am en yatışırdı. B u n d a n sonra devletlerin
nasılsa kabul edilmiş bulunuyordu. Kendisi,
yapacakları itirazların ve d,oğacak siyasî
b u vazifede bulunduğu on yıl içinde Bulga­
gerginliğin zararı ise, hiç bir za m an mevcut
ristan’ı elinden geldiği kadar ihtilâle hazırla­
d urum dan ve v u k u u m uhtem el hâdiselerden
mış, T u n a boylarından İstanbul kapılarına
daha ağır olamazdı. Sırbistan henüz bütün
dayanan B ü y ü k Bulgaristan fikrini gençler
hazırlıklarını tamamlayamamış olduğundan
‘ arasında yaymış, halkı silâhlandırmış, ayak­
işgale karşı koyamıyacak, b un da n sonra da
lanmaya tam am en hazır bir hale getirmişti.
fiilî d urum yazışma ve çizişmelere dökülüp
Diğer taraftan Panislâvizm hareketinin ba­
nihayet bulunacak olan her hal tarzı m u ­
şında bulunanlar Bulgaristan ihtilâlinin
h a kkak ki Devlet için daha faydalı neticeler
başlangıç tarihi olarak 1876 yılının mayıs
verecekti. Rusya’nın böyle bir hâdise için
ayını seçmişlerdi. Komiteciler, son olarak 27
savaş açamıyacağı m u h a k k a k bulunduğuna
nisan 1876 tarihinde Otlukköyde toplan­
göre bir müddet sonra çıkan Bulgaristan
mışlardı. B u toplantıda Edirne, Filibe,. Sofya,
ihtilâli de böylece önlenmiş ve Balkanlardaki
Ihtiman, Kızanlık, Eski Zağra, Pazarcık gibi
Hıristiyan tebaa uzun müddet için sinmiş
m ü h im kasabaların tam am en yakılıp yıkıl­
olacaktı.
ması, bütün Tü rk ve M üslüm anların öldü­
Tıpkı Hüseyin A v n i Paşa gibi b u fikri rülmesi ve m ü m k ü n olan her yerde idarenin
savunan N a m ık Paşa da Seraskerlikten he­ ele alınması kararlaştırılmış ve 13 mayısta
m e n uzaklaştırılıp yerine mevkiini m uhafaza harekete geçilmesi hususunda mutabakata
için her şeye baş eğmeye hazır bulunan varılmıştı. Y ed i yüze yakın köy b u ayaklan­
Rıza Paşa tayin olunmuştu. m a y a katılmayı taahhüt etmiş bulunuyordu.
M a h m u d N e d im Paşa, onun Seraskerliği Bunların uğrayacakları bütün zarar ve zi­
sırasında yine İğnatiyef’in arzusu üzerine yanlar komite tarafından ödeneceği için, bir
Edirne ve T u n a vilâyetlerindeki askerleri taraftan da köylünün her türlü mallarının
çekti. B u suretle Bulgaristan’da bir ihtilâl tesbitine geçilmişti.
zuhurunda süratle müdahalede bulunup Otlukköy ve Avretalan mevkileri büyük
bunu bastıracak k uv ve t. kalmamış oldu. Balkanın eteğinde, sığınmaya ve m üdafaaya
M a h m u d N e d im Paşanın bilhassa b u son elverişli yerler olduğu için bunların etrafın­
hareketini gaflet değil, ancak ihanetle vasıf­ da istihkâmar yapılmış, silâh ve cephane
landırmak kabildir. Nitekim Edirne Valisi istif edilmiş, demir çenberli ve katranlı ipler
 k if Paşa ve Filibe Mutasarrıfı A z iz Paşa sarılı ağaç toplar hazırlanmış, ve katliâma
Babıâliye ' üstüste yazılar yollayarak Bulga­ iştirak edecek Bulgar kadınlarının kullan­
ristan’da ihtilâl hazırlıklarının alıp yürüdü­ ması için süngülü sopalar yaptırılmıştı. Ci­
ğünü bildirip asker gönderilmesini istedilerse vardaki köylüler, kıymetli eşyalarını ve
de kendilerine aldırış eden olmadı. Aziz paralarını toprağa gömerek üzerine sebze
Paşa, Babıâliye gönderdiği mektupta Öğret­ ekmişlerdi.

3198
İsyan, kararlaştırılan zam an d an İİ gün
evvel, 2 mayıs 1876 tarihinde koptu. B u n a
sebeb ise. Otlukköy ve Avretalaıı’da yapılan
hazırlıkların sezilmemesi için M üslüm anla­
rın o civardan geçmelerine engel olunmasıy-
dı. Olay, evvelâ Pazarcık kazasında duyul­
m uş ve h em e n Filibe’ye bildirilmişti. A y n i
zam anda yapılması düşünülen b ü y ü k katli­
â m dan ve b u n u n m uhtem el sonuçlarından
ürken çetecilerden N iko Çorbacı, d urum u
mahallî hükümete haber verdi. Filibe m uta­
sarrıfı h em e n iki zaptiye subayını Avret-
alan’a gönderdi. Bunlar, acele yetişip nahiye
m erkezinde tevkiflere başladılar. Mutasarrıf
A ziz Paşa ise, doğru Pazarcık’a gitti. Niyeti
burada bulunan kuvvetleri alıp Avretalan'a
yetişmekti. Komiteciler durum u görünce,
çanlar çalarak isyanı ilân ettiler. Otlukköy
ve Pazarcık köylerindeki Bulgarlar hem en
ayaklanarak Müslümanları b ü yü k bir v a h ­
şetle öldürüp evlerini yaktılar (M a h m u d
Celâledain Paşa; Mirat-ı Hakikat, C : 1, S:
83). 700 köy söz verdiği halde, ihtilâle ancak
50 -55 kö y katılmıştı. Âsiler, kendilerine
u y m a k istemiyenleri evlerinden zorla çıkar­
tarak köylerini ateşe veriyorlardı. Yaralı
halde canlarını kurtaranlar Pazarcık’a gel­
m eğe başladılar. B u arada Avretalan Nahiye
M ü d ü r ü Ali Efendi ile bütün ailesi halkı,
maiyetindeki mem urlar ve zaptiyelerle b e­
raber âsiler tarafından şehid edilmişlerdi.
B u sırada eşkiyanm Pazarcık civarında Ge-
levre köyünde toplandıkları ve ele geçirdik­
leri kıptıları öldürerek kasabaya hücum a
hazırlandıkları haber alındı. B u n u n üzerine B u ig a r âsîleri
bütün kasaba halkı canlarını kurtarmak için
silâhlandılarsa da, b u n u duyan eşkiya h ü ­
cum dan vazgeçip Balkanlara doğru çekildi­
ler. Pazarcık ve Filibe’ye bağlı bütün M ü s ­
lüm an köyleri yakılmış, halk katliâm edil­
miş, köprüler ve telgraf hatları tahrip olun­ u'K S & n Jiv -E -
muştu. Balkan geçidlerindeki kuleler de
CSMANL.I
tecavüze uğrayarak muhafızları öldürülmüş,
hattâ Belova demiryolu istasyonu, buraya

Hersek, Bosna ve B u lg a r isyanı bölgeleri haritası

319S
sığınanlarla birlikte ateşe verilmişti. Âsiler halka emniyet geldiği gibi, üzerlerine asker
bir taraftan hâlâ tereddütte bulunan ve k e n ­ sevkedildiğini gören isyan idarecileri o güne
dilerine katılmak istemiyen b ir kısım B ul­ kadar isyana katılmamış olan Bulgar köyle­
garları isyana zorlamak için bunların da rini ayaklandırmaktan vazgeçip diğerlerini
çoluk çocuğunu katliâma başlamışlar ve b u de h em e n Devlet kuvvetlerine itaate dâvet
zavallıları kurtarmak isteyen Müslümanların ettiler. Ç ü n k ü askerle başedemiyeceklerini
çocuklarını katrana bulayıp gözlerinin Önün­ ve ağır şekilde tenkil olunacaklarını biliyor­
de diri diri yakmışlardı. lar, b u işin idaresini az çok ellerinden k a ­
R u s ve Sırp ajanlarının da b u husustaki çırmış bulunuyorlardı. İsyan ateşi yavaş
faaliyetlerine rağm en b u ihtilâl bütün B u l­ yavaş Sofya ^ve İslice taraflarına d a sirayet
garistan’a yayılmıyarak Rodop dâğlariyle etmekteydi. Âdil Paşa, yanındaki kuvvetlerle
Balkan dağ silsileleri arasındaki bölgede bütün Bulgaristan’a hâkim olacak d urum d a
kalmıştı. B u n a sebeb ise, ova köylerinin değildi. B u n u n üzerine halktan yardım isten­
ihtilâle katılmak istemeyişi ve isyanın aşağı mesine karar verildi. Kurtuluşu mücadelede
yukarı dağ köyleri halkına inhisar etmiş gören halk ise, silâhını kapıp b u dâvete se­
olmasıydı. verek koştu. Böylece, elde oldukça bir k u v ­
vet toplandı. Evvelâ, ihtilâlin m erkezi olan
Otlukköy altı saat kadar süren bir çarpışma­
Asilerin tenkiline başlanması dan sonra ele geçirildi (11 mayıs 1876).
Âsilerden kurtulanlar dağlara sığındılar.'
Filibe Mutasarrıfı A ziz Paşa, daha evvel Yeniköy tarafında birikmiş olan eşkiya da
böyle bir ihtilâlin zuhur edeceğini, Babıâliye İhtiman istikametinden gelen asker tarafın­
haber vererek B alkan geçidlerinin ve isyana d an dağıtıldı. İstanbul’dan yeniden sevkedi-
eğilimli bölgelerin m üdafaa ve m uhafazadan lenlerle 24 piyade taburu ve 2 süvari alayına
m a h ru m bulunduğunu bildirmiş, hattâ Otluk- varan Devlet kuvvetleri temizleme hareke­
k öy hâdisesini duyar d uy m az bir tabur ol­ tine devam ettiler. Otlukköy ve Yenikö y’den
sun asker gönderilmesini tekrar yazmışsa da, maada, Avretalan, Prostençe, İvraca, Batak-
İgnatiyef b u n u n mahallî küçük bir hâdise köy, Trauna, Boyacıköy ve Praçkova bölge­
olduğunu, işin büyütülmemesi gerektiğini lerinde de çarpışmalar olmuş ve nihayet 9
M a h m u d N e d im Paşaya söyleyerek engel haziran günü harekât sona ermiş, âsilerden
olmuş, neticede olaylar sür’atle inkişaf ede­ yakayı kurtaranlar tam am en dağlara çekil­
rek bir çok M ü slü m an ve Hıristiyan köyleri mişlerdi.
âsiler tarafından vurulmuştu. B u arada F i­ Bulgar âsileri b u arada üç bin kadar
libe kasabasına iki yerden ateş verilmişken koy yakmış, p ek çok m a s u m halkı vahşice
bastırıldı. öldürmüşlerdi. Tenkil hareketi sırasında
Edirne Valisi  k if Paşa ise, gayet uyanık öldürülen âsilerin sayısı ise dört binden
davranıp demiryolu hatlariyle köprüleri biraz fazla idi. Lâkin, R u s propagandası,
âsilerin . tahribine engel olduğu gibi, redif OsmanlIların on beş bin Bulgari boğazlayıp
askerini silâh altma çağırmış, bir taraftan da köylerini yaktıklarını ilân ettiler. A v r u p a ’da
«vatana hizmet* parolasiyle her tarafa hem en m utad feryad yükseldi: «Türkler
telgraflar gönderip sekiz bin kadar milis Hıristiyanları kesiyor!»
askeri toplamış ve b u sayede muhasaraya
düşmüş bir çok T ü r k ve M üslüm an köylerini
Selâr^k olayı
eşkiyanm elinden kurtarmıştı.
Babıâli meselenin ehemmiyetini ancak
b un da n sonra kavrayarak asker şevkine k a ­ Diğer taraftan Bulgaristan olaylarının
rar verdi. Diğer taraftan Bulgar komiteci­ başlamasından biraz sonra 6 mayıs 1876 tari­
lerinin İstanbul’u da ateşe verecekleri hinde Selânik şehrinde cereyan eden m ües­
şayiası şehirde b üyük heyecan yarattı. sif bir olay d urum u n vahametini büsbütün
Serasker Derviş Paşa ise, sarayı korum ak arttırmıştı.
gayesiyle Ortaköy tarafına toplar yerleştirip Avrethisarı nahiyesi halkından bir B ul­
Bulgar Eksarhanesini tehdide kalkışmak gibi gar kızı M ü slüm an olmağa karar vererek, o
garib tedbirler illeri sürdüğü için b u m a k a m a devrin M ü slü m an kadınları gibi ferace giyip
tayininden on beş gün sonra azledilerek yüzü örtülü olduğu halde Selânik’e gelmişti.
yerine Bahriye Nazırı A b d i Paşa getirildi. Kendisini istasyondan üç zaptiye alıp h ü kü ­
Bir taraftan da  d il Paşa kumandasında met konağına götürecekti. Maksadını yolda
olarak trenle Edirne’ye doğru beş altı tabur gelirken ağzından kaçırmış bulunduğu için
asker ve bir batarya top yola çıkarıldı. Âdil tren memurlarından bir Hıristiyan ve bir
Paşa doğru Filibe ve oradan Pazarcık’a Yahudi, d u r u m u A m erik a ’nın Selânik ko n ­
gitti. Filibe kum andanı olup yanında askerî solosuna bildirmiş bulunuyorlardı. Perikli
birlikler bulunmadığı için o güne kadar eli Lazari (Hacı Lazaro) adlı V o dina’lı R u m
böğründe bekliyen Hafız Paşa d a Ayvab asıllı ve R u s uyruklu olan b u garip konsolos,
istikametinde ilerledi. Böylece M üslüm an haberi alınca istasyon civarında R u m ve

3200
f
Abdülaziz devrinin bazı Önemü yapıları

(İlâve : 186)


Abdülâziz devrinde yapılan ihti- |
şamlı yapıların başında b ug ü n harabe- | Sultan Aziz Avrupa seyyahatinden
si görülen Çırağan sarayı başta gelir. döndüğü zam an Çırağan sarayının in­
Evvelce, Üçüncü Ahm ed zamanında, şaatı bitmiş yalnız camları takılma­
Çırağan safalan ile m eşhur olan bu mıştı. B u iş de tamamlanınca Çırağa^
mevkide d am a d İbrahim Paşanın sa- n a nakleden Abdülaziz burasını karan­
hil-sarayı bulunuyordu. B u saray sonra lık ve kasvetli bulmuş, üstelik hasta­
da her padişah devrinde tamir ve ta­ lanmıştı da.
diller görmüştür. Ü çüncü Selim evvel­ H alk arasında mevlevihanenin yık­
kileri tam am en yıktırıp yerine pek tırılarak sahasına saray yapılması pa­
m eşhur ve m u a z z a m bir saray yaptır­ dişaha uğursuzluk (şeamet) getirdi gi­
dı (1804). İkinci M a h m u d ’u n yeniçeri . bi lâfların da çıkması üzerine Çırağa-
ocağını ilgasından sonra b u sarayın ön nı terkeden padişah bir daha burasını
cephesi kırk kadar sütunla süslenerek ikametgâh olarak kullanmamıştır.
klâsik bir veçhe almıştır. Abdülmecid Yine Abdülâziz tarafından 1865 de
saltanatının sonlarında b u sarayı da j inşa ettirilen Beylerbeyi sarayının mi- I
yıktırarak yenisini yaptırmak üzere j | marı da Balyan ailesinden hassa m i­
hazırlıklara başlamıştı. Fakat, sonra- f marı Serkis Beydir.
dan, halk arasında israf atından dolayı j Zamanım ıza intikal eden b u saray
uyanan tepki dolayısile vazgeçti. yapılmadan evvel aynı yerde İkinci
Abdülaziz tahta çıkınca terkedilen M a h m u d ’u n ahşabdan bir sahil-sarayı
b u işi ele alıp, misafirhane ve muzika- vardı. Sultan Aziz b u n u yıktırtarak ye­
cı daireleri arsalarını da mevcut sahaya rine dışı tam am en mermer kaplamalı,
katarak sarayı yaptırmıya başladı. F a ­ içerisi de mermer somakiler ve oyma
kat, Abdülmecid’in inşa ettirdiği Dol- j cevizden levhalarla süslü olan ampir
İ ma-bahçe sarayından daha güzel ve ! tarzındaki sarayı yaptırmıştır.
m uh teşem bir eser m eydana koym ak j Beylerbeyi sarayı plân . itibariyle
iddiasında olan Abdülaziz, yapılan kı- j alt ve üst katta iki b ü y ü k salonu olan
sımların hepsini ve yakınında bulunan j ve b u salonlara açılan odaları bulu­
mevlevihaneyi de yıktırdı. Ayrıca, Or- j n an bir yapıdır.
taköy’e doğru birkaç yalıyı da satın I Alt kat salonundaki taşçılık san’a»
alarak sahili 670 metreyi bulan bir tının bir şaheseri olan ve dantela gibi
I saha üzerine, istikrazlarla elde edilen işlenmiş mermer havuzu, üst katında­
| paralardan son Çırağan sarayını inşa ki m uhteşem h a m am ı ile m eşhur oldu­
| ettirdi. B u sarayın mimarı Balyan ai- ğu kadar iç dekorasyonunun zenginli-
f leşinden ve Karabet kalfanın oğlu has- ı ği, hayvan resimli duvar panoları, üst
; sa mimarı Serkis Bey olup yapıya^ m ü ­ kattaki eski yazı ile seçkin m a n z u m
şir M a h m u d Paşa nezaret etmiştir. İnşa- kitabeleri ile de şark tezyin san’atm m
| sına 1863 te başlanan b u büyük eser j en güzel örneklerini bir araya toplayan
i 1867 de tamamlanabildi. j | bir saraydır.
Çeşitli rivayetlerle tamamının m a ­ j Sultan Aziz yaz aylarında ekseri-
liyeti 1,5 ilâ 4 milyon OsmanlI altını i i yetle b u sarayda ikamet ederdi,
olarak bildirilen yapı, Osmanlı mima- I i Sahildeki bahçesinden m aada, ar-
rîsinin rönesansı olarak gösterilmekte- j I kasındaki dağ kısmının geniş bir saha­
dir. Saray; planı, kullanılan malzeme- j sı da bir kemerle saraya bağlanmıştır.
sinin zenginliği, çeşitliliği, dahilî tez- i | Burada sedler, havuzlar yapılmış, ay­
yinatm ihtişamı ve mobilyasının fev- i rıca S a n köşk ve M erm er köşk adla-
kalâdeliği ve m uhteşem saltanat kapı­ riyle iki köşk de bina edilmiştir. B u
larıyla ondokuzuncu yüzyılda yapılmış ! arka bahçede vahşi hayvan beslenme-
diğer Osmanlı saraylarından üstün ol- j sine ve bakımına ait yerler de vardır.
dûktan başka, Avrupa saraylarına da | 1869 da, Sultan Aziz’in Paris’i ziya-
b u cihetten tefevvuk etmektedir. Çı- I retini iade maksadiyle, İstanbul’a gelen
rağan; esas saray (halen haraptır), I İmparatoriçe Eugénie bu sarayda mi-
harem (şimdi Beşiktaş kız lisesi) ve J safir edildiği gibi İran şahı Nasırüddin
Ağalar dairesi (şimdi İ.E.T.T. malzeme ! şaha da İstanbul’da kaldığı müddetçe
deposu) olmak üzere üç binayı, büyük ş Beylerbeyi sarayı tahsis olunmuştur,
bahçeleri (biri Şeref stadıdır), birçok i Sultan Aziz Beylerbeyi ve Çırağan
havuzları, birkaç tane köşkü, ufak te­ | saraylarından m a ad a Kâğıthane kas-
fek çeşitli binaları ve bir limanı (kis- i n n ı esasından tamir ettirmiş, Çekme-
m e n Et Balık K u r u m u deposu yeri) ih- j ce ve İzmit av köşklerini de . tamam-
] tiva ediyordu. ! Vatmış veya inşa ettirmiştir.

3201 F . 16
Bulgarlardan m ürekkep y üz elli kişi hazır­ duyulunca ertesi günü üç, beş bin kişi h ü ­
ladı. Bunlar, M ü s lü m an olmağa gelen Bulgar kümet konağına giderek validen kızm m u t­
kızını zaptiyelerin elinden zorla alarak yaş­ laka kurtarılmasını istediler. V ali M e h m e d
m a k ve feracesini yırtıp M üslüm an olduğu­ R e ’fet Paşa, kendilerine b u hususu vaad
n u haykırmasına ehemmiyet verm eden k o n ­ ettiyse de, bununla iktifa etmediler ve
solosluk arabasiyle A m erik a konsolosluğuna Saatli C a m i de denilen Selim Paşa camiinde
götürdüler. Etraftan yetişen beş on M ü slü ­ toplanıp istekleri yerine getirilmedikçe d a ­
m an, kızı ellerinden alamamışlardı. Hâdise ğılmamağa karar verdiler. Böylece, hâdise

Sultan  b d ü lâ z iz ’m yaptsrdığı saraylardan Ç ıragan saraylarının


dış ve içten

Sultan Abdülâziz’in validesi Per- inşa ettirilen C1873 J dinî eserlerdendi.


tevniyal Sultan tarafından Aksaray’da Kasımpaşa’da hâlen mevcut olan Ca­
Hacı M ustafa Efendi cam i’i yerine inşa m i’i kebir bir yangında yanan evvelki
ettirilen ve balen m ecud olup “ Valde yerine Abdülâziz tarafından yeniden
cami’i” adiyle anılan eser 1871 de ik­ ve iki minareli yaptırılarak selâtin ca­
m al edilmiştir. M imarî tarzı bakımın­ milerine dahil edilen eserlerdendir.
dan yabancı bir şekil arzeden yapının
mimarı İtalyan M outani’dir. Valde sul­ Bibliyografya : Halûk Y . Şehsuva-
tanın türbesi de buradadır. roglu; (Türkiye Turizm ve Otomobil
Yakın zam ana kadar mevcudken K u lu b ü mecmuası, Çıragan Sarayı).
Salı-pazarı’n da yolun genişletilmesi E. M am boury; İstanbul touristique.
dolayısile ortadan kalkan • Süheyl Bey Resimli Hayat mecmuası. M . Zeki pa-
cami’i de Sultan Abdülâziz tarafından kalm ; Tarih deyimleri klavuzu. Se m a ­
eskisi yerine tam am en yeni bir tarzda vi Eyice; İstanbul’da Bizans ve Türk
eserleri. Halil E th em ; Camilerimiz.

3202
bü y ü m e istidadını göstermeğe başladı. Esa­ derecesine göre cezalara uğratıldılar. Böy-
sen kalabalığa b u maksatla bazı tahrikçiler lece, yabancı filoların karaya asker çıkar­
de karışmış bulunuyordu. A m erik a konsolosu malarını gerektirecek bir sebeb kalmadı.
ise, kızın kendi arzusiyle iltica ettiğini iddia
ederek iade etmiyeceğini, h e m vilâyete, h e m
de Selânik’te bulunan diğer konsoloslara İstanbul olayları, talebe-i ulûmun
bildirdi. Vali Paşa, halkı yatıştırmak için nümayişi
kalkıp Saatli C a m i’e geldiyse de kalabalık
dağılmadığı gibi, kendisini ne dinlediler ve
G e r e k M idhat Paşa ve gerekse Hüseyin
ne de dönüp gitmesine m üsaade ettiler. B u
A v n i Paşa saltanatta kalışm ı h e m Devlet
sırada Fransız Konsolosu M ü lin (M uline) ve
için, h e m de kendi şahıslan için zararlı
A lm an y a Konsolosu A bo t v a k ’a yerine gel­
gördükleri Abdülâziz’e aleyhtar v e düşm an­
mişlerdi. Bunlar, Perikli Lazari’nin sözüne
dılar. B u hüküm dar, hal’olunmadıkça Devle­
inanmış bulunduklarından halka kızın A m e ­
tin düzelmiyeceğine artık kanaat getirmiş
rikan konsoloshanesine kendi arzusiyle git­
bulunuyorlardı. G eç e n b u kadar acı hâdise­
miş v e oraya iltica etmiş olduğunu, bun a
lere rağm en ve bunlardan hiç ibret alm ak
göre geri verilmesinin m ü m k ü n bulunmadı­
istemiyerek M a h m u d N e d i m Paşa gibi icraa-
ğını anlatmak istiyorlardı. Ö ra da bulunan
tiyle Devleti batırmağa ahdetmiş olan, R u s ­
zabıta bölük ağası H ü s n ü Efendi kendilerine
ya’nın kuklası haline gelen ve Devletin b a ­
halkın * hiç bir şey dinlemek istemediğini,
şına üstüste bir çok belâlar getirip her g ü n
valiyi bile alakoyduklarını, b u n u n için camie göz göre göre daha fazla çıkmaza sokan bir
girişlerinin tehlikeli olabileceğini haber ver­
adamı Sadarete getirmekte ve orada tutmak­
di. Konsoloslar, o n u dinlemiyerek içeriye
ta ısrar edişi, A bdülaziz’in ıslahı ve doğru
girdiler. Konsolos sözünü d u y a n halk, büs­
yolu • görmesi kabil olm ayan bir müstebid
bütün hiddetlendi. B u arada içlerine karıştı­
olduğunu onların nazarm da, hattâ oldukça
rılmış bazı tahrikçilerin önayak olmasiyle
geniş bir züm re nazarında m ey da n a koym uş
konsoloslara h ü c u m edilip ikisi de maalesef
bulunuyordu. B u n u n için, o nun tarafından
öldürüldü (6 mayıs 1876).
kendi isteğiyle azli m ü m k ü n bulunm ayan
Kalabalık ise dağılmıyor, bilâkis saatler M a h m u d N e d im Paşayı zorla yerinden düşür­
geçtikçe artıyordu. Selânik’de bulunan öbür m e k için medrese talebesini ayaklandırmayı
devlet konsolosları da kendileri ve aileleri düşündüler. M a h m u d N e d i m Paşa bir kere
halkının taarruza uğramalarından korkmağa bertaraf edildikten sonra Abdülâziz’i istedik-
başladılar. Nihayet, İngiliz konsolosunun
Perikli Lazari’ye ihtarı üzerine mühtedi.
Bulgar kızı hüküm ete teslim edildi ve halk-
dağılıp gitti.
Fransa ve A lm a n y a Konsoloslarının bu
şekilde Öldürülmüş oldukları duyulur duyul­
m a z İstanbul’daki elçiler — esasen el altın­
d an b u olayı tertib ve idare etmiş olan—
General İgnatiyef’in başkanlığında bir top­
lantı yaparak d u r u m u görüştüler. Neticede
SİSİ W ife t'&VSİ
aldıkları karar üzerine Fransa, A lm an ya,
Rusya, Avusturya ve İtalya devletleri «siyasî
mümessilleriyle ailelerinin ve tebaalarının
hayat ve h u k u k u n u m üdafaa» bahanesiyle
Selânik limanına birer savaş filosu gönder«
dikleri gibi, konsolosları öldürenlerin ve b u
hâdiseyi oluşundan evvel gerekli tedbirlerle s.
önleyemiyen vilâyet valisi ile sorumlu m e ­
murların sür’atle ve şiddetle cezalandırılma­ - :
sını Babıâliden istediler. İstekleri hem en
yerine getirilmezse karaya asker çıkartarak
şehri işgal etmeğe ve katilleri bulup cezala­
rını bizzat kendileri vermeğe kararlı bulu­
nuyorlardı.

Babıâli b u hususta gayet serî davrandı.


Altı kişiden ibaret b ulunan katiller hem en
yakalanıp alenen m uhakem eleri yapıldıktan
sonra idam edildiler. Vali azledildi. M e s ’ul
askerî şahıslar ve zaptiye memurları tevkif A b d ü lâ zi z ’in validesi Pertevniyal Sultanın
edilip sorguya çekildiler. İhmali görülenler A k s a r a y ’d a yaptırdığı V a l id e camii

3203
İerini kabule zorlayacaklar, b u olmadığı Şerif Efendiler gibi ileri rütbe sahibi ulemâ
takdirde ise Dörd ün cü Mustafa’dan, yani da katılmışlardı. B u n d a n m aada, şehrin bir
1808 yılmdanberi unutulmuş olan saltanat çok mutaassıp Müslümanları başlarına sa­
değişikliği çaresine başvuracaklardı. rıklar sarıp talebe arasına „karışarak cami
işte bu gaye ile İstanbul medreselerin­ avlularında, caddelerde, Babıâli ve Şeyhülis­
deki talebeler el altından kışkırtıldılar. B u n ­ lâm kapısı civarında silâhlı olarak dolaşma­
lar arasında Rum eli’nin bilhassa Hersek ve ğa başladılar. Bunlar, kimsenin m al ve ca­
Bulgaristan bölgelerinden olanlar, esasen nına el uzatm ak niyetinde bulunm ayıp hattâ
memleketlerinde geçen hâdiselerden ve za­ silâhlarını gizleyerek sâkin ve terbiyeli bir
m anında alınmıyan tedbirler yüzünden bin­ tavırla gezdikleri halde, çarşının Hıristiyan
lerce insanın ölmesinden dolayı M a h m u d esnafı dükkânlarını kapatıp evlerine çekil­
N e d im Paşaya b ü y ü k bir düşmanlık besli­ mişlerdi. B u n u n üzerine toplantıyı idare
yorlardı. edenler kendilerine gerekli teminatı vererek
telâş ve endişelerini giderdiler.
Böylece, 10 mayıs 1876 günü evvelâ Fatih
ve sonra Bayezid ve Süleymaniye medrese­ B u ayaklanma, m ü k em m e l şekilde plân-
leri talebeleri derslerini bıraktılar ve «D e v ­ landığı için talebenin istekleri, yani M a h m u d
let ve memleketin h u k u k u ve istiklâli düş­ N e d im Paşa ile Şeyhülislâm H a ş an F e h m i
m anlar tarafından çiğnendiği bir zam anda Efendinin azilleri ilân edilmedikçe dağılma­
dersle uğraşmak hamiyet ve dindarlığa u y ­ larına im kân yoktu. Zira, hareket m uvaffak
gun değildir. M üslüm anlar her tarafta Hıris­ olmazsa bunun tertipleyicilerinin m es’ul
tiyanların hakaret v e ezaları altında ezili­ olacakları m uhakkaktı. B u sırada m âzul b u ­
yorlar. B u n a sebeb olanları ortadan kaldır­ lunan M idhat Paşa Topkapı dışında, Çırpıcı
m a k şer’an. hepimizin vazifesidir» gibi n u ­ civarında yaptırmış olduğu konağında, Ziya
tuklar söyliyerek Fatih ve Bayezid m ey d a n ­ Paşa, Â g â h Efendi, Şirvanî-zâde A h m e d
larında toplandılar. B u arada bilhassa Şey- Hulûsi Efendi, Veliahd M urad Efendi­
hüislâm H aşan F e h m i Efendi aleyhinde atıp nin sarrafı Hristaki Efendi ve hususî d o k ­
tutuyorlardı. B u toplantılara yalnız talebe toru K apolycn Efendi gibi kimselerle gizlice
değil, Şirvanî-zâde A h m e d Hulûsi. Gürcü toplanıp işi kararlaştırmışlardı. Hattâ Hris­
taki Efendi. M idhat Paşa vasıtasıyle talebeye
b u iş için dağıtılacak parayı vermişti (M a h ­
m u d Celâleddin Paşa; Mirât-ı Hakikat, C : 1,
S : 194), M idhat Paşa, b u zat ve K apolyon
Efendi vasıtasıyle M u r a d Efendi ile gizlice
haberleşir di.
Talebenin b u şekilde yaptığı toplantıların
haberini M a h m u d N e d im Paşa Babıâlide
Vükelâ Meclisi toplantı halinde bulunduğu
sırada haber alarak fena halde üzülmüş ve
sıkılmıştı. Talebenin bir kısmı da Şeyhülislâm
Kapısında toplanarak H aşan F e h m i Efendi
aleyhinde gösterilerde bulunmuştu. Şeyhülis­
lâmın bir m üddet evvel Rusya Elçisi İgna-
tiyef’i ziyaret ederek: «Bir oğlum sensin, bir
oğlum da Haydardır!» diye kendisine sahip
çıkması için ricada bulunduğu rivayet olun­
d uğu için bilhassa Ruslara p ek düşm an b u ­
lunan Rumelili talebe ağzına geleni söylü­
yordu. H a şan F eh m i Efendi o sırada Babı-
âlide bulunuyordu. Hâdiseyi duyunca rengi
atarak acele kalkıp m akam ına geldi; fakat
toplananları dağıtamıyacağmı anlayınca ya­
lısına savuştu.
M a h m u d N e d im Paşa, b u darbenin nere­
den geldiğini sezerek saraya gidip Valide
Sultanla görüştü ve b u işin yatışması için
Midhat Paşanın İstanbul’dan uzaklaştırılıp
A nado lu Kazaskeri G ürcü Şerif Efendinin
Şeyhülislâmlığa tayinini şart gösterdi. B u sı­
rada borçları birleştirip yeni bir istikrazla
Seiârtik Sel im paşa camiinde konsolosların malî d urum u düzeltmeği düşünüyor ve
katli olayını tasvir eden bu resim, zam anın­ Beyoğlu sarrafları ve İngiliz Palmir B a n k a ­
daki Avrupa mecmualarından alınmıştır sının mümessilleriyle son görüşmelerde b u ­

3204
lun uy ordu. B u istikraz sonunda saraya bir B u n u n üzerine Şeyhülislâmlığa b u zatın ge­
m ilyon lira takdim etmeyi de taahhüt et­ tirilmesi kararlaştırıldı. Ertesi günü M a h m u d
mişti. Bütün bunları tekrarladı. Lâkin, sa­ N e d im Paşa yeni Şeyhülislâmın gelmesini
raydan dönüşünden sonra M idhat Paşanın beklem ek için Babıâliye gitti. Sirkeci iskele­
Bursa Valiliğine ve Bursa Valisi eski Seras­ sine çıktığı za m an talebe kalabalığının bir
ker ve Sadrıâzam Hüseyin A v n i Paşanın gün evvelkinden daha fazla olduğunu göre­
Vükelâ Meclisine m e m u r edilmek üzere rek m akam ına b ü yü k bir telâş ve endişe için­
İstanbul’a dâvetine dair bir irade sadır oldu­ de geldi.
ğunu duyarak Valide Sultana: «Efendimiz
beni Hüseyin A v n i Paşa ile korkutm ak isti­ Valde Sultanla Başmabeyinci Hafız M e h ­
yor... A m a . en b ü y ü k düşmanları olduğu m e d B e y ise, Abdülâziz’i M a h m u d N e d im
için ondan kendileri korksunlar. Zira iş işten Paşayı azle ikna etmiş bulunuyorlardı. O
geçiyor ve akıbet p e k va h im görünüyor!» gece Padişah gerekli emri vermişti. Hafız
diye haber gönderdi. Valide Sultan, b u söz­ M e h m e d B e y ertesi günü Sadrıâzamdan biraz
lerin altındaki tehdid mânasına fena halde sonra Babıâliye varıp y a n m a girdi ve S a d a ­
kızıp: «Arslanıma böyle sözler söylenir mi?» ret m ührün ü almağa geldiğini söyledi. A y n i
cevabını verdi. zam anda Babıâliyi derhal terketmesini bil­
dirdi. M a h m u d N e d im Paşa, b ü y ü k bir kor­
kuya kapılarak: « A m a n evlâdım, beni par­
Nümayişin devamı, M a h m u d Nedim çalarlar... B a n a sahip ol!» diye yalvarmağa
Paşanın azli başladı. Hafız M e h m e d B e y ise, m ü hrü alıp
döndü.
Abdülâziz, Hersek ve Bulgaristan m ese­ M a h m u d N e d im Paşa, telâşından çıkar­
lelerine çok üzülmüş ve havanın da güzelli­ mış olduğu ayakkabılarını bile giymeye vakit
ğinden istifade ederek biraz dinlenmek için b ulam adan h e m e n yaya Babıâliden çıktı.
A yazağ a çiftliğine gitmişti. Hâdiseyi orada Yukarı doğru giderken İran Elçiliği tarafın­
haber aldı, hem e n Yıldız Sarayına döndü. d an bazı talebelerin geldiğini görüp geri
Bir m üddet sonra ise Babıâli, Şeyhülislâm döndü. Elçiliğin alt tarafındaki dar sokağa
Kapısı v§" Serasker Kapısında gösteriler ya­ sapıp aşağıda bir araba bularak iskeleye indi.
pan talebe, Yıldız Sarayının önüne kadar ge­ O radan yalısına gitti. Gelen talebe ise, onu
lip tezahürata başladılar ve Şeyhülislâm ile ortadan kaldırmağa kararlı bir fedai grupu
Sadrıâzamm mutlaka azlini istediler.
idi. Babıâliye varınca Sadrıâzamı sordular.
Abdülâziz, bunları bir bölük askerle da­ A z evvel azledilip gittiğini öğrenince geri
ğıtabilirdi. Lâkin, galeyandan ürktüğü için döndüler (Cevdet Paşa, Tezakir).
M idhat Paşa taraftarı olan Başm abeynci H a ­
M a h m u d N e d im Paşa, Babıâliden çıkar­
fız M e h m e d Beyle Seryaver Halil Paşayı
ken kapının etrafında hazırlanan bazı kimse­
ayaklarına kadar gönderip isteklerinin yeri­
ler tarafından da ayrıca yuhalanarak b u son
ne getirileceğini haber verdi.
Sadaretinden b ü yü k bir rezaletle ayrılmıştır.
B u arada hepsi de maksatlı olarak bir
takım heyecan verici şayialar çıkartılıyor, H a şan F e h m i Efendinin Şeyhülislâmlık­
Abdülâziz’in kendi oğlu Yusuf
İzzeddin Efendiyi Veliahd ilân
edeceği ve b u n u kabul ettirmek
için Rusya’d an kırk bin asker
getirteceği, şehirde M üslüm an
ve Hıristiyan halk arasında bir
çarpışma olacağı söyleniyor, İg-
natiyef zihinleri büsbütün b u ­
landırmak için elçiliği yüz k a ­
dar Karadağlının muhafazasına
veriyor, Avusturya elçisi de onu
taklid ediyordu.
M a h m u d N e d im Paşa, son
bir üm id olarak G ü r c ü Şerif
Efendiye başvurdu ve onun va-
sıtasıyle kendisine taraftar tale­
be ve hocalara b u gösterileri
M idhat Paşanın hazırlattığını,
kendilerinin ise sadece Şeyhülis­
lâm dan m e m n u n olmayıp yerine
Şerif Efendiyi istediklerini a n ­
latan bir m ahzar mühürleyip N ü m a y î ş y a p a n m ed rese talebesinin Babıâliye y ü rü y ü şü
M a b e y n Başkâtibine gönderdi. (Z a m a n ı n d a k i A v r u p a m e c m u a la r ı n d a n )

3205
tan azli duyulmuşsa da, G ürcü Şerif Efendi­ rızasıyle baş eğmediği anlaşılıyordu. Nite­
nin d e son anda M a h m u d N e d im Paşa lehinde kim, bir kaç gün sonra Abdülâziz, Sadaret
faaliyette bulunması üzerine talebe o n u n da makamını yeniden M a h m u d N e d i m Paşaya
Şeyhülislâmlığını istemiyor, Sadarete de ki­ teklif etmişse de eski Sadrıâzam b u vazifeyi
m in tayin olunacağı henüz belli olmadığından Mütercim Rüştü, Mithat ve Hü seyin A v n i
dağılmıyordu. 12 mayıs C u m a günü, Sadaret Paşalar İstanbul’dan uzaklaştırılmadıkça k a ­
m a k a m m a Mütercim Rüştü Paşanın getiril­ bul edemeyeceğini bildirmiş, Padişah da b u ­
diği, Şeyhülislâmlığa H a şan Hayrullah E fen ­ n a cesaret edemediğinden h üküm et yerinde
dinin, Seraskerliğe Hüseyin A v n i Paşanın ta­ kalmıştı. Lâkin, M ab ey in ileri gelenleri b u
yin olundukları ve M idhat Paşanın d a Vükelâ haberi kendilerine ulaştırdıklarından Paşala­
Meclisine m e m u r edildiği ilân olununca, rın Abdülâziz h a k km da k i düşmanlıkları büs­
u m u m î heyecan yatıştı ve talebe de dağıldı. bütün artmıştı (M a h m u d Celâleddin Paşa,
Eski Serasker A b d i Paşa ise, Serdar-ı E k r em M ir ’ât-ı Hakikat, C : 1, S: 96).
unvaniyle Bulgaristan’a gönderildi.
Abdülâziz’in bütün b u hâdiselerden âsabı Herlin memorandumu ve Ingiltere
son derece bozulmuştu. Hattâ Sadaret m ü h ­
rünü verirken Rüştü Paşaya: «H alk sizi iste­ Bulgaristan’da son yapılan tenkil hare­
diği için m e m u r ettim!» dedi. Rüştü Paşa: ketleriyle âsilerin dağıtılıp âsâyişin iade
«H alk bizi ne bilsin? Namımızın duyulması, edilmesi Rusları hiç m e m n u n etmemişti. R u s
şâhane teveccühünüzün eseridir» cevabını propagandası h em e n harekete geçerek sayı­
verdiyse de Padişah sözünü tekrarlamakla, sız Bulgar köyünün Türkler tarafından y a ­
iktifa etti. B u n d a n da bütün b u işlere gönül kıldığını ve on beş binden fazla Bulgarin da
--r ■- öldürüldüğünü bütün dünyaya
. ilân etti. Konsül id faizlerinin
' indirilmesi meselesinden A v r u ­
palIlar esasen Osm anlı Devleti­
n e kırgındılar. H e m e n d urum u
yerinde tahkik için kendi m e ­
murlarını Bulgaristan’a gönder­
m eğe kalkıştılar. O sırada henüz
Sadaret m evkiinde bulunan
M a h m u d N e d im Paşa, b u n a razı
m olup yalnız yanlarm a Babıâli-
den bazı kimselerin verilmesini
şart koştu. R u s elçisi h em e n
davranarak bunları kendi tara­
fından satın alınmış kimseler­
d en seçtirdi. İşte b u yüzden ge­
len raporlar, Osm anlı Devleti­
nin aleyhinde oldu. Artık bütün

■ Avrupa, Bulgarların m ağduri­


yetinden bahsediyordu. B u n d a n
sonra zuhur eden Selânik hâdi­
sesi ise, devletleri büsbütün h e ­
yecana verdi. Artık, Osmanlı
memleketlerinde yaşayan tafra­
larının can ve mallarının em ni­
yet altında bulunmadığını ve
her an bir tecavüze uğrayabile­
ceklerini iddia ediyorlardı. İşte

S a r a y b u r n u 'n u gösteren b u ikî


resim den üstteki; A b d ü iâ z iz ’in
saltanatının ilk yılında bir y a n ­
gında y a n a n v e «Saray-f Cedîd-i
 m i r e » y e ismini v e r e n To p kap ı
Sarayı ile S e rd a b k ö ş k ü n ü gös­
term ektedir. Alttaki de aynı sa­
hanın ya n g ın d an sonraki d u r u ­
m u n a aittir. Bilâhare b u yerd en

& dem iry o lu geçirilmiştir.

3206
bu fırsattan faydalanm ak isteyen R u sya i m ­ kabul etti. İtalya da A lm a n y a ’nın nüfuzuna
paratoru, Berlin’e giderek meseleyi evvelâ muhtaç bulunduğundan aynı şekilde davran­
A lm an ya İmparatoru ile görüştü. Sonra R u s­ dı. A n c a k, düşünülen hususların tatbiki için
ya Başbakanı Gorçakof, A lm a n y a Başbakanı donanması sayesinde dünya denizlerine h â ­
Bism ark ve Avusturya Başbakanı Andraşi 11 kim d urum d a bulunan İngiltere’nin _de me-
mayıs 1876 da Berlin’de toplanıp esaslarını m o rad o m u kabul etmesi lâzımdı. İngiltere
birlikte tesbit ettikleri ve metni Go rçako f un b una muhalif kaldıkça öbür devletler tara­
kaleminden çıkan m em o ra n d o m u hazırladı­ fından deniz yoliyle Osmanlı İmparatorluğu
lar. B u n u Babıâliye tebliğ ederek derhal tat­ aleyhine harekete geçilmesine im kân yoktu.
bikini isteyeceklerdi. Yalnız daha evvel onla­ İngiltere Devleti ise Rusya, A lm an y a ve
rın da kabul etmesi için birer örneğini Paris Avusturya’nın emellerine âlet olarak. Osmanlı
Andlaşmasında imzası bulunan devletlere Devletini perişan edecek böyle bir-teşebbüse
gönderdiler. katılmak istemediği gibi kendisi katılmasa bile
B u M e m o r a n d u m u n esasları şunlardı; böyle bir şeyin yapılmasına taraftar b ulun­
Selânik va k’ası gibi hâdieslerin diğer m uyordu. Böylece, bütün A v r u p a ’da, her
Osmanlı memleketlerinde ve bilhassa İstan­ şeye rağm en Babıâliye dost olarak kalmış
bul ve İzmir gibi şehirlerde zuhur etmesi tek devlet İngiltere idi ve b u n u n fiilî eseri­
m ü m k ü n bulunduğu için devletler âsâyişini ni, 13 mayıs 1876 tarihinde hazırlanıp k e n ­
tehlikeli gördükleri yerlere savaş gemileri disine tebliğ edilen Berlin m em o rando m un u
gönderebilecek ve gerektiğinde silâhlı m ü ­ 15 mayıs 1876 tarihinde kat’î bir lisanla red
dahale için filo kumandanlarına yetki vere­ etmek suretiyle gönderdi. Böylece, memoran-
ceklerdi. d o m u n hiç bir h ü k m ü kalmamış oldu.
Bosna-Hersek ihtilâlinin sür’atîe ve tas
m a m e n yatıştırılması için tek çare olan
Andraşi lâyihasının Babıâli tarafından kabul
olunan esaslarının tatbiki hususunda O s ­
m anlI Devletinin vaadlerine bun dan sonra
güvenilemiyeceğinden Babıâlinin A v r u p a ’ya
karşı vaki olan taahhütlerini tam am en ye­
rine getirmesi için devletler hep birden ge­
rekli tazyiklerde bulunacaklardı. B u n a baş­
langıç olmak üzere Bosna ve Hersek’d e as­
kerî hareketlerin iki ay müddetle durdurul­
masını temin için b u anlaşmaya dahil olacak
devletler Babıâliyi kuvvetle sıkıştıracaklardı.
Ayrıca, Osmanlı Devletinin Bosna-Her­
sek için kabul ettiği şeylerin icrasına konso­
loslar nezaret edeceklerdi.
Osm anlı askeri kuvvetleri ise harekât
durur durm az belli bir yere topluca çekile­
ceklerdi. Bunlar kabul edilmezse, devletler
hepsi birden gerekli müdahalede buluna­
caklardı.
Berlin’de kararlaştırılan b u esaslar, Os-
manlı Devletinin tam am en mahvına gidecek
mahiyetteydi. Bilhassa Rusya, A v r u p a ’da
kurulan yeni kuvvetler dengesinden faydala­
narak, İmparatorluğa bir savaş açm adan son Sultan A b d ü lâ ziz 'in bir profil resm i d a h a
öldürücü darbeyi b u suretle indirmek isti­
yordu. Diğer taraftan, dış olaylarm ve malî d u ­
M em o ran d o m tebliğ edildiği zam an, 1870 ru m u n buhranlı günlerinde bazı devlet a d a m ­
yenilgisindenberi A lm a n y a ile iyi geçinmek ları, imparatorluk için faydalı olacağma
ve Rusya’nın dostluğunu m uhafaza etmek inandıkları pek önemli bir karara yönelmek­
mecburiyetini hisseden Fransa b u n u derhal teydiler.

A E D Ü L A Z İZ ’ÎN S A L T A N A T T A N U Z A K L A Ş T IR IL M A S I

M ütercim Rüştü Paşa, M idhat Paşa, H ü ­ nin çarelerini araştırdılar. B u n u n için de


seyin A v n i Paşa ve H a ş a n Hayrullah Efendi onun giriştiği teşebbüsleri durdurdular.^ P e k
ekibi iş başına gelince, evvelâ M a h m u d N e ­ zararlı olan b u teşebbüslerden birisi, İgna-
dim Paşanın bir daha iktidara geçememesi­ tiyef’in verdiği lâyiha üzerine Rum eli’de

3207
kurulacak yeni idare tarzı idi. M a h m u d N e ­ mat E m in i K â n i Paşa ve Şehremini K adri
dim. Paşa, b u n u n tatbiki için hazırlıklara Bey, Y u s u f Paşanın fikrini m üdafaa ettiler.
başlamış ve vilâyetlere bazı emirler vermiş Böylece mesele günlerce m üzakere konusu
olduğundan h e m e n yeniden emirler gönde­ olup bir sonuç alınamadı. Nihayet Abdülâziz,
rilip b u işten vazgeçildiği bildirildi. M a h m u d N e d im Paşaya tek başına b u m u ­
Zararlı olan ikinci teşebbüs ise, istikraz kaveleyi im za yetkisini verdi ise de tam o
meselesi idi. Konsülid faizlerinin yarıya sırada ortalık talebe-i ulû m nümayişiyle
indirilmesine rağm en dışarıya ödenecek faiz ayağa kalktığından M a h m u d N e d im Paşa
ve ana borç taksiti olan yedi milyon lira için azlolundu ve mesele neticelenmeden kaldı.
bütün vilâyetlerin indirilen masrafları hası­ Mütercim Rüştü Paşa Sadaret m akam ına
latı tahsis olunabilmiş ve böylece bir taksit geçince (12 mayıs 1876), Bankanın vekilleri
güçlükle karşılanabilmişti. Galata ve Beyoğlu b ü yü k kârlar umdukları m ukavelenin im za­
sarraflarına borçlanılan miktar on beş mil­ lanması için tekrar müracaatta bulundular.
yo n lirayı bulmuştu. M a h m u d N e d i m Paşa, Y en i Vükelâ meseleyi bütün teferruatiyle
h e m faiz indiriminden doğan kötü tesirleri bildikleri ve eskilerden mevkilerini m uhafaza
gidermek, h e m d e şiddetle h ü k ü m süren malî edenler de şiddetle muhalefete d ev a m ettik­
krizi atlatmak için yeni bir çare düşündü. leri için b u istek reddolundu. Aslında D e v ­
L o ndra ve Paris malî çevreleriyle temaslara letin zarurî masraflarından m a ad a borçların
geçti. B u n u n üzerine Lo nd ra ’daki Palmir Ödenmesine tahsis edeceği gelir beş milyon
Bankası, Fransa’daki alacaklıları da temsil liradan azken, aracıların istedikleri faiz do ­
eden vekillerini İstanbul’a gönderdi. Varılan kuz milyon lirayı geçiyordu B u n u n için,
anlaşmaya göre, Devletin bütün borçlarma Devletin b u taahhüdünü yerine getirmesine
karşılık yeniden 125 milyon liralık tahvilât esasen im kân yoktu. Üstelik, Devlet geliri­
çıkartılacak, b u n u n 68,7 milyonluk kısmı nin yabancı bir şirketin iltizamına verilmesi
genel borçlara karşı tutulacak, 30.8 milyonu asla doğru görülmüyordu. Neticede, b u teklif
gayrimuntazam borçlarla fevkalâde masraf­ reddolunarak b u n u tatbik etmektense malî
ların ödenmesine tahsis edilecek, 7.6 milyonu ıslahatın başka bir çaresine bakılması daha
ise Rum eli demiryolları inşaatının tam a m ­ doğru görüldü. B u sırada gerektiğinde ken ­
lanmasına harcanacaktı. B u yeni tahvilât, di ■ hakkının korunması için Abdülâziz’in
beş sene için yüzde beş ve ondan sonra yüzde sarraf Zariffye yazdığı senedi Babıâliye
altı faizli olacak ve senede 270 bin liralığı göndermesi ise, b ü y ü k hayret uyandırmış ve
k ur’a ile kaldırılacaktı. B u m uam ele için b u n u getiren Mabeyinci Âtıf Bey, sertçe bir
gümrük, tuz, tütün v.s. resimleriyle A nadolu cevapla iade olunmuştu.
ve Rum eli’de yedi sekiz vilâyetin aşar ver­
gisi karşılık, gösterilmiş ve b u gelirin, ku r u ­
lacak bir şirkete iltizam şeklinde otuz yıl H a P kararının alınması ve Mütercim
için verilmesi kararlaştırılmıştı. Tabiî b u Rüştü Paşanın görüşü
arada M a h m u d N e d i m Paşa, Devletin b u
kadar aleyhinde olan bir işi başarm ak için
İktidar değişikliğinden bir kaç gün sonra
ağır rüşvetler alacağı gibi, karşı taraf Ab-
.Abdülâziz’in, Zarifi’nin senedini Babıâliye
dülâziz’e bir milyon lira veya b u n u tedarike
göndermesi ve Seraskere de askerî masraf­
yetecek miktarda hisse senedi vermeği taah-
lardan seksen bin lira tedarik edip yollama­
h ü d etmişti. Hattâ b u işe tavassut edenlerden
sını bildirmesi üzerine Mütercim Rüştü
Y u n a n uyruklu sarraf Zarifi b u hususu taah-
Paşa, M idhat ve Hüseyin A v n i Paşalara: «P a ­
h ü d eden bir sened yazıp Padişaha takdim
dişahın böyle üstüste istediği paraları b u dar
etmiş bile bulunuyordu.
zam anda verm enin ve ne yazık ki kendisini
Mesele Vükelâ Meclisinde görüşülürken de b u y o ld a n .çevirmenin imkânı yok!» dedi.
itirazlara uğradı. Bilhassa M aliye Nazırı Hüseyin A v n i Paşa, b u n u n üzerine: «A r ­
bulunan Y u s u f Paşa, Devlet varidatının tık b u n u haretmekten başka çare kalmadı.
böyle m aktu bir iltizam şeklinde yabancı bir H e m e n icabına bakmalı!» karşılığını verdi.
şirkete verilemiyeceğini ileri sürdü. Devlet
Midhat Paşa da, b u düşünceye katıldı.
geliri her ne ise ortaya konulup zarurî m a s­
Sadrıâzam Mütercim Rüştü Paşa ise m üte­
raflar çıktıktan sonra kalanının tahvilâta
redditti. B u tereddüdünü alenen ortaya koy­
karşılık olarak taahhüd edilmesinden başka
maktan çekinerek sadece hal’in nasıl yapıla­
çıkar yol olamıyacağı fikrini savundu.
bileceğini sordu. Hüseyin A v n i Paşa: « B u iş
M a h m u d N e d i m Paşa, bir milyon lira kolaylıkla ve hiç bir patırdı çıkmadan olur.
meselesini ortaya atarak Abdülâziz’i b u işe U m u m î efkâr da bizden yana çıkar!» dedi.
razı ettikten sonra Y u s u f Paşayı Defter-i M idhat Paşa, Rüştü Paşanın tereddüdünü
Hakanî Nezaretine, Defter-i Hakanî Nazırı sezdiğinden: .«Eğer b u m aksadda ittifaktan
Galib Paşayı M aliye Nezaretine tayin ettirip ayrılırsan, milletin seni Bayezid m eydanında
meseleyi tekrar Vükelâ Meclisine getirdi. B u parça parça edeceğini düşünmelisin!» diyerek
gefer de Ticaret Nazırı Sadullah Bey, R ü su ­ Sadrıâzamı sindirdi, .

3208
B u konuşm adan h e m e n sonra Hüseyin bul’da zuhur eden heyecan henüz yatıştırıl-
A v n i Paşa evvelâ kendisinin ve bir gün sonra mışken onun yine Sadarete geleceği tahak­
da Sadrıâzamın azlinin ve M a h m u d N e d im k u k , edince Devlet ve memleketin b ü y ü k bir
Paşanın Sadarete, Derviş Paşanın ise Seras­ tehlikeye uğrayacağından korkmamış olsay­
kerliğe tayinlerinin Abdülâziz tarafından dım, hal’ işini geri bırakmağa çalışırdım
düşünüldüğünü ve hattâ kararlaştırıldığını (M ir’ât-ı Hakikat, C : l, S : 107-108).
duyarak d u r u m u arkadaşlarına bildirdi. B u
hâdise, bütün tereddütlerin bir tarafa bıra­ Abdülaziz’in haPinde başlıca
kılıp hal’ işine bir an evvel girişilmesine se­
bep oldu. İşe devrin telâkkisine göre, şer’a rolü olasılar
uygun bir şekil verm ek için A nadolu
Kazaskerliği rütbesini haiz Fetvâ Em ini Abdülâziz’in hal’inde en b ü y ü k rolü oy­
K ar a Halil Efendi, H a ş an Hayrullah Efendi namış dört kişiden. Mütercim Rüştü Paşa,
vasıtasıyle M idhat P a ş a n m ko nağm a dâvet M idhat Paşa, Hüseyin A v n i Paşa ve H a y rul­
edildi. M idhat Paşa kendisine: «Padişah m ülk lah Efendiden yalnız biri, yani M idhat Paşa
ve mileti tahri'b ve M ü slü m an beytülmalini hakikî ve samimî bir devrimci idi. Gayesi
— -yani hâzineyi— israf etti. Halkın halini ise, Veliaht M u r a d Efendiyi Osmanlı tahtına
ıslahı için- hal’i düşünülüyor. B u n a seran ce­ geçirmek ve b u sayede Anayasayı ilân ile
vaz var mıdır?» diye sorunca, K a r a Halil Osmanlı Devleti için parlâmanter rejimi
Efendi: «B u hayırlı işe çarşaf kadar fetvâ — o günkü tâbirle Meşrutiyeti— kabul ettir­
veririm!» dedi B u n u n üzerine Hüseyin A v n i mekti. B u hususta veliahdle tam bir anlaşma
Paşanın askerle Dolm abahçe Sarayını sarıp halindeydi.
Veliahd M u r a d Efendiyi alarak Serasker
M idhat Paşa, şahsen Abdülâziz’i sevmez­
Kapısına getirmesine ve orada kendisine biat
di. B u n a sebep d e onun memleketi felâkete
edilip Abdülâziz’in hal’olunmasına karar
verildi. sürüklediğine inanmasıydı. Padişahın hiç
bir suretle doğru yolu seçemiyeceğine kani
Mütercim Rüştü Paşa, sonradan M a h m u d bulunuyordu. İmparatorluğun içinde b ulun­
Celâleddin Paşaya aslında b u işe taraftar duğu korkunç ve ümidsiz d u r u m u görüyor,
olmadığını, lâkin ne karşı durmanın ve ne keyfî idare sona ermedikçe, bir çıkar yol
de menetmenin elinde bulunmadığını şu şe­ düşünemiyordu. O n u n için, son ü m id b u idi.
kilde ifade etmiştir: «B e n Hüseyin A vn i B u n u n tahakkuku ise Abdülâziz’in hal’i ve
Paşanın Padişah aleyhinde bir harekete m e y ­ yerine M u r a d Efendinin geçmesiyle kabildi.
lini evvelce de hissetmiş ve saray erkânın­ Hüseyin A v n i Paşaya gelince, b u zat hiç
d an ve Padişahın en ziyade sevdiklerinden bir za m an samimî bir meşrutiyet taraftarı
bir zata üstü kapalı olarak haber vermiştim değildi. Yalnız Abdülâziz’e karşı b ü yü k bir
(b u zatın Başmabeyinci Hafız M e h m e d B e y kin ve husumetle doluydu. A ra d a uğradığı
olması muhtemeldir). A ncak, o zatı Hüseyin azil ve hakaretleri unutm uyordu. Ergeç onun
A v n i Paşanın kendi tarafına çekmiş olduğu­ ağır bir darbesine uğrayabileceğini hesaplı­
n u bilmiyordum. H a b e r verdiğim şeyi P a d i­ yordu. Bun u nla beraber, ayrıca Abdülâziz
şaha 'duyurur diye u m d u ğ u m halde ertesi idaresinin memleket için zararlı olduğunu
günü Hüseyin A y n i Paşa o zata gizlice bil­ kabul etmişti. İyi bir k um an dan, teşkilâtçı
dirdiklerimi . tam am en b an a söyleyince m ü ş ­ bir askerdi. B u sahada daim a başarı kazan­
mıştı. O rd u d a nüfuzu vardı. B u n a güveniyor­
kül durum da kaldım. Aram ıza soğukluk koy­
d u. Abdülâziz’i hal’ işinde bun dan istifadeyi
m a k maksadıyle böyle şeyler icad ediyorlar
düşünüyordu. B u işde, M idhat Paşa ile tam
diye tevil ederek macerayı efkâra mecbur bir anlaşma halinde idiler. Hüseyin A v n i
oldum. Sultan Abdülâziz’e böyle niyetleri Paşa, sadece Padişahın hal’ini istiyordu. Y e ­
haber verm ek ise güçtü. Farzedelim ki söy­ rine kim in geçeceği onun için m ü h im değil­
lenmiş bile olsa, Hüseyin A v n i Paşaya aça­ di. Hattâ M a h m u d Celâleddin Paşanın anlat­
rak meseleyi benimle onun arasında bırak­ tığına göre M idhat Paşa kendisine, Hüseyin
m a k isteyeceği şüphesizdi. O takdirde, H ü s e ­ A v n i Paşanın Mısır Hidivi İsmail Paşayı bile
yin A v n i Paşanın intikam kılıcını karşıla­ tahta geçirmeyi düşündüğünü ve: «İşimize
m ağa g ücüm yetmezdi. Diğer taraftan Sultan gelmezse o nu da defederiz» dediğini, hattâ
Abdülâziz’in isteklerini yerine getirmek, yani b u fikrinden gayet gizli olarak Hidive de
Devlet hâzinesinin fevkalâde darlığı ve m e m ­ bahsettiğini nakletmiş olduğunu söylemiştir
leketin b ü yü k gaileleri arasında, tahsisatın­ (Mirât-ı Hakikat adlı eserinin Başbakanlık
dan fazla yüz binlerce altın tedarik edip Arşivi kütüphanesinde bulunan nüshasına
verm ek elimde olmadığı gibi, k im Sadarete asıl müsveddeleri eklenmiş notlar, C : 1, S:
gelse buna muktedir olamaz ve b u hal bir 104-105).
müddet daha d ev a m edemezdi. B un u nla b e­ Mütercim Rüştü Paşa ise, gayet değişik
raber, M a h m u d N e d im Paşa hakkında içde mizaçlı, ne yapacağı belli olmayan, iktidar
ve dışta bir emniyetsizlik peyda olup İstan­ mevkiinde kalmağa son derece haris bir

3209
adamdı. O da Abdülâziz’i sevmezdi. Zayıf d an Beşinci Talia T ab u ru Yüzbaşılarından
iradeli olduğu için çok za m an hâdiselerin Necib Efendidir.
akışına sürüklenmeğe mütemayildi. Abdülâ- Bunlar arasında bulunan Sü leym an P a ­
ziz’in hal’i ve Meşrutiyet meselesini M idhat şa, son derece dürüst, nam uslu ve vatansever
ve Hüseyin A v n i Paşalarla çok evvel k o ­ bir askerdi. B u işe, b u duygularla katılmıştı.
nuşm uş bulunuyordu. Yalnız, fiilen harekete Memleketi parlâmanter rejime kavuşturmak
geçmekte tereddütlüydü. suretiyle keyfî idareye sen vermeyi o da tek
kurtuluş yolu olarak görüyor ve b u n un ta­
Şeyhülislâm H a şan Hayrulıah Efendi ise,
h a k k u k u için ıslah kabul etmeyen A bd ülâ ­
Abdülâziz’in imamlığından yetişmiş, onu lâ-
ziz’in hal’ini şart sayıyordu. B u harekete k a ­
tifeleri ve dalkavuklukları ile eğlendirmiş,
tılan diğer subaylar da tam am en aynı duygu
ötekini berikini çekiştirmekte, dedikoduda
ve düşüncede idiler ve böyle temiz bir gaye
usta, cahil ve haris bir adamdı. Hattâ, Baş-
■ için her tehlikeyi göze alarak ortaya atıl­
mabeyinci Hafız M e h m e d B e y onu «Şerrul-
mışlardı.
lah» diye anardı. Şeyhülislâmlığına engel ol­
m ağa 'çalışmış ise de m uvaffak olamamıştı.
Abdülâziz ise: «Hayrullah Efendi bizim Olaydan once Abdülâziz5in durumu
dairemizde iken kendisine müfsid im a m der­
lerdi. Rüştü Paşanm tavsiyesiyle şimdi Abdülâziz ise, d u r u m u hâlâ ne görm ek
Şeyhülislâm nasbettik» diyerek onu lâyık ol­ ve ne de anlam ak istiyordu. O , hâdiseye k a ­
madığı b u m a k a m a istemiyerek getirmiş panmış gözüyle bakıyor, eskisi gibi ölçüsüz
olduğunu ifade etmişti. Hayrullah Efendinin hareketlerine deva m etmeyi arzuluyor, hattâ
ne Abdülâziz’e karşı hususî bir düşmanlığı, ortalık biraz yatışınca istemiyerek iktidara
ne de Meşrutiyet idaresi hakkında hattâ getirdiği züm reyi iş başm dan uzaklaştırmayı
doğru dürüst bir fikri vardı. İkbal hırsı ve kuruyordu. Nitekim, iktidar değişikliğinden
Şeyhülislâmlıkta kalabilmek emeli için M i d ­ sonra Hafız M e h m e d Beyi Şeyhülislâm K a p ı ­
hat ve Hüseyin A v n i Paşalara uyarak hal5 sına gönderip yeni Şeyhülislâmın huzurunda
işine karışmıştı. ulemaya ve talebeye karşı şu tebliğde bulun­
muştu: «Devletin şevketini, h u k u k u n u n k o ­
runmasını temin etmek azmiyle bir misli
B u işe dahil olan diğer kimseler
görülmemiş zırhlı donanm a yaptırdım. K ara
kuvvetlerinin takviyesi için ordulara yeni
Hüseyin A v n i Paşa, Abdülâziz’i haFet- icad olunmuş toplar, tüfekler ve cephane
m eğe çok evvel karar vermiş olduğu için bü aldırdım. Em elim , âsâyişin devam ı iken bazı
işe taraftar aramış ve altmıştan fazla kimse ulemanın olmayacak sözlere kalkışması k e n ­
bulmuştur (Şarl M ism er; İslâm  le m i Hâtı­ dilerini suçlandırmağa ve sorgu suale çek­
raları, S: 255). Bunların hepsinin adını bil­ m eğe lâyık ise de, b u sefer affa nail oldular.
miyorsak da, vak’aya karışmış olmaları dc- Lâkin tekrar böyle bir şeye cesaret ederlerse,
layısıyle bir kısmı bilinmektedir. Bunlarsa, D ü ş m a n için hazırladığım silâhları onlara
daha çok teşebbüse son anlarda katılmış karşı kullanırım».
olanlardır (İsmail H â m i Dânişm end; İzahlı
Ulem a, b u sözlerden dehşete ve korkuya
Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C : 4, S. 258),
düşerek Padişaha görünüşte bağlılıklarını
Dâr-ı Şûray-ı Seraskerî Reisi Redif Paşa,
bildirdilerse de, aslında kalben büsbütün kı­
Askerî Mektepler Nazırı Süleym an Paşa,
rıldılar ve aleyhine düştüler.
Bahriye Nazırı Kayserili A h m e d Paşa ve
o nun vasıtasıyle D o n a n m a K u m a n d a n ı Ârif M idhat Paşa, sonra (tevkifinde sorguya
Paşa, Dâr-ı Şûray-ı Seraskerî üyelerinden çekilmesi sırasında) demiştir ki:
Hüseyin Sabri Paşa, Necib Paşa, Seraskerlik «Artık hal’ ve cülûs sözleri herkesin
Başyaveri Miralay Mustafa Bey, Hassa O r ­ diline düşüp vükelâ ve ulem adan b u n a v u ­
dusu Meclisi üyelerinden Miralay Raşid Bey kufu olmayan ve m em nuniyetini belli etme­
bunlar arasında sayılabilir. Hüseyin A v n i yen yoktu. Misafir olarak bir yere gidip ge­
Paşa, ayrıca harekâta filen katılmak üzere lenlerin çoğunun sözleri b un u n b ir . an evvel
İstanbul M erkez K u m a n d an ı Mustafa Seyfi olması arzusunu ifade ediyordu. Hususiyle
Paşa’yı, Harbiye Mektebi Dahiliye Miralayı bir gün Fetvâ E m ini Halil Efendi, ulem adan
A h m e d Hıfzı Beyi, Erkânıharp Kolağası Şerif ve Servet Efendiler ve ismi aklımda
Manastırlı Rıfat Efendiyi, Kolağası Bedri kalm ayan diğer iki zat bize gelip b u bahsi
B ey i (sonradan İşkodra Valisi Ferik Bedri açarak ko y nu ndan fetvâ müsveddesini çıka­
Paşa) elde etmişti. S-üleyman Paşa vasıtasıyle rıp göstermişti. B u arzunun u m u m î olduğuna
b u işe fiilen katılmağa ikna edilenler ise, şüphe kalmamıştı. O aralık Hüseyin Avni
Beşinci Talia Tab uru Binbaşısı İzzet, İkinci Paşa sık sık bize gelip b u iş için gereken .
Hassa Taburu- Binbaşısı E them Beyler, D ö r ­ tedbirleri hazırladığını ve Sultan M u r a d ’dan
düncü Talia Tab uru Binbaşısı O s m a n Ağa, m aad a bütün diğer şehzadelerin de m uv a fa ­
İstinye Karakol K u m a n d a n ı Yüzbaşı Halil kat ve arzularının alındığını söylemiş ve bu,
A ğ a ve M ura d Efendinin yakın adamların­ bir kere de Rüştü Paşadan duyulmuştu»

3210
Ahdiilâziz zamanındaki Veziriazamlar
(İlâve : 1 8 7 )


MEHMEB EMEX ALİ PAŞA
(D ö rd ü n cü sadareti) yoliyle halledildi. B u hizmetine karşılık
yurda dönüşte sadaret müsteşarlığına
KEÇECİ-ZÂDE MEHMED FUAD PAŞA tayin olundu. .
İlmiye ricalinden m eşhur şair B u n d a n sonra kendisine verilen en
Keçeci-zâde İzzet Molla’n m oğludur. m ü h im vazife, 1852 yılında hususî m e ­
1814 yılında İstanbul'da doğmuştur. muriyetle Mısır’a- gönderilmesidir. M ı­
Annesi, sadrıâzâm Merzifonlu K ara sır valisi Abbas Paşayı azletmek isti-
Mustafa Paşa ahfadından ve ilmiye ri­ yen M ustafa Reşid Paşa Tanzimatı M ı­
calinden M ekke pâyeli İsmail Mekkî j sır’da tatbike kalkışırsa paşanın bun a
Beyin kızı Hibetullah Hanımdır. itiraz edeceğini u m d u ğ u n d a n b u duru­
P u a d Efendi, o devrin diğer ulema j m u tesbit için F uad Efendiyi Mısır’a
evlâdı gibi, daha çocuk yaşta iken il-, j göndertmişti. F u a d Efendi b u azle ta­
miye sınıfına alındı ve müderrislik' pâ- j raftar olmamakla beraber kanaatini
yesi verildi. O n dört yaşında bulundu- ş Reşit Paşaya izhar etmedi. Orada önce
ğu sırada esasen borç içinde b ulunan \ Tanzim at fermanını vilâyet erkân ve
babası Sivas’a sürgün edildiği için bü- I ümerasının önünde okuyarak ilân, son­
tün aile darlığa- düştüğünden İkinci ra da Mısır vergisini altmış bin kese­
M a h m u d ’u n Galatasaraymda açmış ol­ den seksen bin keseye çıkartıp yarısı­
duğu Tıbbiyyeye girdi. B u mektebde nı peşin alarak vazifesini devletin çıka­
dersler Fransızca okutuluyordu. B u sa­ rm a u y u n bir şekilde halletmek sure­
yede, daha küçük yaşta iken bu dili tiyle geri döndü. Reşid Paşa., b u m u ­
öğrendi. Tahsilini tamamlayınca derya- vaffakiyet karşısında bir şey diyemediy-
kaptanı Çengel-oğlu Tahir Paşanın m a ­ se de b u g ü n d e n . itibaren araları açıldı.
iyetinde alay tabibi olarak Trablusgar- Âlî ve Rüşdî Paşalar birleşip ona cebhe
b a gitti. Bir yıl sonra geri döndü. T o p ­ aldılar. Düşmanları azlolmaması için
hane ve bahriye tab iblislerinde vazife Mısır valisinin F uad Paşaya ağır rüş­
gördü. vetler s un d uğ un u iftiradan çekinmedi­
O n u , mesleğini terkedip idarî ve ler. Her. ne kadar verginin artırılması­
■ siyasî hayata atılmağa teşvik eden B ü ­ n a karşılık paşaya evvelce verilmiş im ­
y ü k Reşid Paşadır. O n u n delâletiyle tiyazların kaydıhayat ■şartiyle tasdikin­
1835 yılında Bab-ı âlî tercüme odasına den de tenkidlere uğramışsa da Abdül-
intisab etti. Ertesi yıl Nafıa meclisi mecid o nu n b u hizmetlerinden m e m ­
ikinci kâtibi, 1839 yılında Bab-ı âlî n u n kalarak Mısır’dan dönüşünden son­
başıhütercimi oldu. 1840 yılında Londra ra Hariciye Nezaretine tayin etmiştir.
elçiliği başkâtibiiğine gönderildi. 1843 Osmanlı - Rus ve Kırım savaşma
yılında İspanya, ertesi yıl Portekiz dev­ tekaddüm eden günlerde olağanüstü
letleri nezdinde m uvakkat elçi- oldu. B u R u s elçisi Mençikof İstanbul’a geldiği
vazifeleri sırasında zekâsı, zarafet ve zam an talakat ve cerbezesini daha ev­
nezaketi ile bilyük_ takdir kazandı. vel Rusya’dan bildiği F u a d Efendi ile j
1845 yılında İstanbul’a döndü ve müzakerelere girişmek istemediğinden j
Divanı h ü m a y u n tercümanlığına tayin Hariciye nezaretinden istifası icab et- j
edildi. M ustafa Reşid Paşa ilk sadare­ ti. i
tinde o n u Divanı h ü m a y u n Amedcili- j Savaş sırasında da Yunanistan’ın
ğine getirdi (eylül 1846). Eflâk ihti­ I fırsattan faydalanmağa kalkışması üze-
lâli sırasında Bükreş’e gönderildi. | rine F u a d Efendi b ü yü k salâhiyetlerle
(1849). Bir yıldan fazia burada kalıp | Y a ny a ve Tırhala kumandanlığına gön-
asayişi temine ve R u s işgal ve m ü d a h a ­ j derildi. Y u n a n eşkıyasını ve R u m çete­
lesinin ilerlemesine engel oldu. lerini tenkil ederek asayişi yeniden
| Mülteciler meselesi zu hur ettiği i kurdu. Dönüşte kurulmuş olan Tanzi­
I zam an Osmanlı devletinin kat’î davra- mat meclisi âzahğ m a tayin olundu
| nışı karşısında Avusturya ve Rusya dev- | (1854), M ustafa Reşid Paşamın istifası
I leti ile Osmanlı imparatorluğunun ara- üzerine Âlî Paşanın tekrar sadarete ge­
! sı açılmış olduğu sırada Rusya çarına lişinde vezaret rütbesi- verilerek ikinci
i meselenin karşılıklı anlayış ve iyi ni­ defa Hariciye nazırlığına tayin olundu
yetle halli* için yazılan nâmeyi götür­ j (2 mayıs 1855). Âlî Paşanın sadaretten
meğe Bükreş’te b ulun a n F u a d Efendi azli üzerine Hariciye nazırlığından is-
m em u r edilmişti. i tifa etti (kasım 1857). T anzim at mec-
F u a d Efendi, 1849 yılında Peters- | lisi reisi bulunduğu sırada, Âlî Paşaya
burg’a gitti, çarla görüştü. F u a d Efen­ ] yine sadaret verilince, o da üçüncü de-
dinin şahsî kabiliyeti ile mesele, barış ; fa Hariciye nazırı oldu (11 ocak 1858).

3211
memleketeyn meselesinin müzakeresi veraset usulü değişerek valiliğin baba­
için Paris’de toplanan konferansa Os­ dan oğula geçmesi kabul olunmuş, M ı­
manlI delegesi olarak katıldı. Her yerde sır valilerine- hidiv unvanı resmen ta­
muvaffakiyet kazanması üzerine yıldızı nınmış, yine bu arada Şehzade Camii
gittikçe parlıyordu. Cebel-i L ü b n a n ’da civarındaki konağı bütün eşyasiyle
v u kua gelen olaylar üzerine hem en yanmıştır. B u hâdise üzerine kendisin­
d u ru m u düzeltmeğe m em u r edildi. den müsaade alarak Yu suf Kâm il Pa­
Yolda bulunduğu sırada Şam ’da yeni şanın Demirkapı’daki konağına yerleş-
kanlı hâdiseler de geçtiğinden Beyrut’­ J ti. T a m döşenip dayanmasını bitirdiği
ta bütün b u işleri ele alan paşa Fran­ sırada burası da yandı.
sız askerinin fiilî müdahalesine mey­ Abdülâzizln Mısır hidivi İsmail
dan kalmaması için süratli ve şiddetli Paşanın kızı Tevhide Hanım la evlen­
tedbirlerle karışıklığı giderdi. Katliâm melerine engel olması yüzünden h e m
m es’ullerini derhal mahkemeye verdi. sadaretten h e m de seraskerlikten azlo-
Yü zd en fazla insan idam olundu. Fu- lundu (4/5 haziran 1866).
ad Paşa bu münasebetle: Sekiz buçuk ay kadar açıkta kal­
“B en ömrümde bir tavuk kesmiş, dıktan sonra, mütercim Rüşdî Paşanın
bir kuş vurmuş değil iken, Allah beni istifası üzerine sadarete gelen Âlî Pa­
nelere alet etti” demiştir. şanın ısrarı ile beşinci defa olarak H a ­
B u sırada- Batılı devletler Suriye,' „ riciye nazırlığını kabul etti (11 şubat
Filistin ve L ü b n a n ’ın bir hidivlik ha- 1867). B u vazifesi sırasında Âbdülâziz’e
J
ü n d e birleştirilip başına F ua d Paşamın Avrupa seyyahatinde refakat ta bulun­
i getirilmesini teklif ettiler. Bab-ı âlî bu du. Yolculuk boyunca Abdülâziz’in bin
teklifi kendisine bildirdi. Paşa buna- türlü kaprislerini önlediğinden bu yüz­
! şidetle itiraz edip böyle şeylerin impa­ den hakaretlerine m aruz kalıp bunları
ratorluğu biran evvel parçalayacağını hazmetmeğe mecbur oldu. B u ise, m a d ­
söyledi. den ve m ânen kendisini çok sarstı.
F uad Paşa Ş a m ’da bulunduğu sıra­ Esasen mübtelâ bulunduğu kalb has­
da Abdülmecid vefat ederek yerine Ab- talığı büsbütün arttı. Bir m üddet iş­
dülâziz geçmişti. B u esnada meclisi vâ- lerden uzak kalıp dinlendi. Âlî Paşa
lâ ile meclisi tanzimat birleştirilip Girid meselesini hal için adaya gittiği
başkanlığına tayin olundu. Arkasın­ sırada sadaret kaymakamlığı verildi. B u
dan dördüncü defa olarak Hariciye ne­ esnada Bayezid’de inşa ettirmekte ol­
zareti verildi (1861). H e nü z Suriye’den duğu konağın maliye dairesi olarak
hareket etmeden Âlî Paşanın azli üze­ kullanılmak üzere elinden ahnması
rine onun yerine sadaret tevcih olundu kendisine pek ağır geldiğinden h em
(22 kasım 1862). Kendisi gelinciye ka­ sadaret kaymakamlığından h e m de
dar sadaret kaymakamlığına Y u suf Kâ- Hariciye nazırlığından istifa ettiyse de j
! mil Paşa tayin olundu. I kabul olunmadı.
Fuad Paşa, sadaretinde bütün gay­ Kalb hastalığı gittikçe arttığından
retini malî ıslahata verdi. B u hususta tedavi ve istirahat için doktorların tavsi­
hayli muvaffakiyetler elde etti. Devle­ yesiyle Nis’e gitti ve 12 şubat 1869 ta­
tin malî itibarını yükseltti. B u sayede rihinde orada vefat etti. Cenazesi İs­
bir dış istikraz akdolundu. İtibarı kal- tanbul’a getirilerek türbesine gömüldü,
mıyan kâğıt para kaldırıldı. Yine onun j Fuad Paşa u z u n boylu, zayıf, sey-
sadareti sırasında Karadağ meselesi ne­ | rek beyaz sakallı bir zattı. Vefatında
ticeye bağlandığı gibi, Sırbistan kale­ 55 yaşında bulunduğu halde, ağır ve
leri hakkında, da anlaşmaya varıldı. j üzücü devlet hizmetleri altında ezildi­
Padişahın askerî masraflar için müte- ği için 80 yaşında gösterirdi. Son dere-
| madiyen para istemesi bütçe muvaze- | ce bilgili, parlak zekâlı, talakat sahibi,
î nesini alt üst etme tehlikesini göster- Ş cesur, cerbezeli, tuttuğunu koparır,
j diğinden Fuad Paşanın b u n a yanaşma­ | ileriyi görür doğru ve nam uslu bir
ması üzerine Abdülâziz ile araları açıl- j devlet adamıydı. Aleyhinde söylenen-
; di. Arzettiği meselelere cevap verilmedi. | lere, aykırı fikirlere aldırış etmiyerek
| F ua d Paşa b u n u n üzerine sadaretten | hedefine doğruca gitmesini bilir ve bu
istifa yoliyle ayrıldı (2 ocak 1863), | yüzden daima muvaffak olurdu. Fran-
meclisi vâlâ başkanlığnıa tajnn olundu. j sızcayı konuşuşundaki güzellik, Fran-
Sadaretten istifasından bir ay on ! sızları bile hayran ederdi. Fakat bu dil-
i üç gün sonra Seraskerlik tevcih olun- j deki kitabette Âlî Paşa kendisinden daha
| du. Abdülâziz’in Mısır seyyahati sıra- | üstündü. Taassubdan uzak, devrimci |
i s m d a refakatinde bulunarak yakınlık ; ve ' ilerici olduğu için zam anında “ Zi- ı
peyda etti. Kendisine ilk defa- olmak !' yade alafranga” lıkla itham olunurdu,
üzere Yaver-i ekrem unvanı verildi. İs­ j Aslında ise, tam bir Avrupa’lıydı. Ken- j
tanbul’a dönüşünden kısa bir zam an j disi, dış işlerine olduğu kadar'iç işlere
sonra Seraskerlik de uhdesinde kalmak I ve malî meselelere de vâkıf olduğu için
üzere ikinci kere ' sadarete getirildi I her sahada m uvaffak olurdu. Herkese
il haziran 1863). B u sadareti sırasın­ hulûl etmesini, gönül almasını, düşün-
da Eflâk - Boğdan birleşmiş, Mısır’da I çelerini kabul ettirmesini bilir tatlı dıl-
i —> i

3212
-5*
li, hazır cevap, İâtifeci bir zattı. Hazır I vâlâ ve maarif meclisi üyeliklerine ta-
cevaplığı için şu esprisi tarihe geçmiş­ j yin edildi. Aynı yıl vezaret rütbesi ve­
tir: Ecnebilerle bir sohbette devletle­ rildi. 1852 yılında Ticaret nazın oldu.
rin kuvvet ve kudretinden bahsedilir­ | Bir yıl sonra yine meclis-i vâlâ üyesi,
ken F ua d Paşa en kuvvetli devletin Os­ ! 1854 yılında ikinci kere Ticaret nazırı,
m a n lI imparatorluğu olduğunu söyle­ I aynı yıl Tanzim at meclisi başkanı,
dikte, bulunanlar hayretle kendisine 1855 de ilâveten Meclis’i vâlâ başkanı
bakakalmışlardı o da: “E n kuvvetli | oldu. Süveyş kanalı imtiyazının Fran-
devlet bizim devletimizdir. Zira siz dı­ I sızlara verilmemesi için Mustafa Reşid
şardan fciz içerden yıkmaya çalışıyo­ | Paşanın el altından giriştiği faaliyete
ruz, yine de yıkamıyoruz” demiştir. İh­ ! katıldı. B u faaliyetin Serasker Rıza
tişam ve alâyişi pek sever ve çok mas­ ! Paşa tarafından Fransa elçisine duyu-
raflı yaşardı. Biraz laubali meşrebli j rulması üzerine, elçi mâbeyne şikâyet-
olduğu halde, sözlerinin ilerisini geri­ | te bulundu. Mustafa Reşid Paşa istifa
sini gözetir ve basiretten ayrılmazdı. j ederek çekildiği gibi, Kâm il Paşa da
Reşid Paşa’nın yetiştirdiği iki büyük ] istifa etti (2 mayıs 1855). Bir yıl son­
devlet adamından birisi de o idi. Reşid j ra Mısır valisi Said Paşa, oğlu için
Paşa ile aralan açıldığı halde ona hür- j | terfcibettiği muazzam sünnet düğünü-
mette hiç kusur etmez, gıyabında bile j ne onu ve Reşid Paşayı davet etti. Eir-
büyük saygı gösterirdi. j likte gidip kırk gün sonra döndüler.
] Sait Paşa onlara büyük saygı gösterdi,
Y U S U F K Â M İ L PA ŞA j Fevkalâde ağırladı.
Akkoyunlu _ soyundan Gökbeyî ai­ | Mustafa Reşid Paşanın beşinci sa-
lesine mensub İsmail Bey-zâde M eh m ed | daretinde tekrar meclis-i vâlâ başkanı
Beyin oğludur. 1808 yılında Arabkir’de İ oldu (1 kasım 1856). İki buçuk yıla
doğmuştur. Babası, kendisi pek küçük yakın bu görevde kaldıktan sonra K u ­
yaşta iken vefat ettiği için amcası leli vak’ası sırasında padişahın kendi­
gümrükçü O sm an Paşa o n u himayesine sine devlet işlerine bir çeki düzen ver­
almış ve okuyup yetiştirmiştir. mesini alenen söylediği için azledildi.
Devlet memuriyetine başlaması B u sözleri söylerken esasen azlini gö­
1829 yılında Divan-ı h ü m a y u n kalemine ze almış bulunduğundan müteessir ol­
girişiyledir. Burada dört yıl.vazife gör­ madı. 1861 de Mısır’a gitti. Oradan Sa­
dükten sonra gördüğü bir rüya üzerine it Paşa ile birlikte yola çıkıp H a c va­
Mısır’a gidip M eh m ed Ali Paşaya inti- zifesini yerine getirdiler.
sab etti. Evvelâ hazine kâtibi, sonra Abdülâziz’in Osmanlı tahtına çık­
vilâyet divanı ikinci kâtibi oldu. Bir * tığını duyunca geri döndü. Sonra yine
taraftan tahsilini ilerletmeğe çalışırken Mısır’a gitti ve geri dönüşünde mec^
bir taraftan da M e h m e d Ali Paşanın i lis-i vâlâ başkanlığına getirildi. Şam'-
emriyle Fransızca’ya başladı, bitikçe | da bulunan F ua d Paşaya sadaret veril­
göze girdi. Süratle terfi edip Mirliva diği zam an o gelinceye kadar sadaret
oldu. İlmini, zekâsını ve doğruluğunu kaymakamlığına tayin olundu (22 ka­
takdir eden M eh m ed Ali Paşa, ona kı­ sım 1861). Bu sırada malî buhran son
zı Zeyneb Hanımı verip dam ad edindi. dereceyi b u lm u ş ,. kâğıt para geçmez
1845 ylında Adile sultanın evlenme tö­ hale gelmiş, altın ortadan çekilip dük­
reninde M eh m ed Ali Paşayı temsil et­ kânlar kapanmış, halk büyük heyeca­
m ek için İstanbul’a geldi. Abdülmecid na kapılmıştı. Her an nahoş hâdiseler,
h u zuru na kabul ettiği zam an kendisi­ kargaşalıklar beklenirken, Y u suf K â ­
ni pek beğenerek Beylerbeyi rütbesini mil Paşa Borsa hanını kapatp hava
verdi. oyunlarını durdurmuş, köşe başlanna
Yu suf Kâmil Paşanın damadlığma, sarraflar koydurup kâğıt parayı kendi
M eh m ed Ali Paşa ailesi aslında m u h a ­ cebinden altınla değiştirmeğe başlata­
lifti. Mısır valiliğine Abbas Paşa geçin­ rak ortalığı yatıştırmış ve birkaç gün
ce onu Asuvan’a sürgün edip Zeyneb sonra borsa tekrar acilmiş ve normai
Hanımı boşaması için çok fazla tazyik­ şekilde çalışmağa başlamıştı.
lerde bulundu. Paşa, b u n a evvelâ kar­ F uad Paşanın sadaretten istifası
şı koyduysa da nihayet canına kaste­ üzerine Abdülâziz kendisini çağırtıp
dileceğini anlayıp çaresiz razı oldu. bu makamı' teklif etti. Y u s u f Kâmil
Lâkin, bir çaresini bularak halini M u s ­ Paşa, kabul etmek istemedi. Çünki F u­
tafa Reşid Paşaya bildirdi. O n u n da ad Paşanın istifasını gerektiren sebep­
padişaha söylemesi üzerine Abdülme- ler ortada duruyordu. Yani hüküm dar
cid’in emri üzerine üç ay süren sürgün malî muvazeneye aldırış etmeden m ü ­
ve hapis hayatı sona erdi ve 1849 yı­ temadiyen para istiyor, saray erkânı
lında İstanbul’a gönderildi. Bir müd- j hüküm et işlerine karışıp Bab-ı âlînin
det sonra yine hüküm darın iradesiyle j istiklâlini ihlâl ediyorlardı. Padişah
Zeyneb Hanım da İstanbul’a getirtildi, j şiddetle ısrar etti. B u n u n üzerine Y u ­
nikâhları yeniden kıyıldı. suf Kâmil Paşa, selefinin şikâyet etti­
Kâmil Paşa, 1850 yılında meclis-i ği meseleler düzelmek şartiyle sadareti

3213
•—i> 1 ' j
kabule mecbur kaldı (6 ocak İ863). J beli ve çok dirayetli bir vezirdi. Aynı t
Abdülâziz. bundan sonra kendisine | zamanda hazır cevaplılığı ve nükte- j
cephe alıp memuriyetlerinden birlikte i danlığı ile meşhurdu. Devlet memuri- ,
çekilmiş olan Fuad ve Âlî Paşaların yetinde bulunduğu müddetçe maaşını
birer valilik ile İstanbul’dan uzaklaş­ evine götürmez, Bab-ı âlî memur ve
tırılmalarını istediyse de K â m il, Paşa hademesine dağıtır, öğle yemeklerini
kat’î şekilde karşı koyup buna engel yemeleri için harcardı. Muhtaçlara
olduğu gibi, Âlî Paşanın istifasını red­ durmadan yardım eder, dairesinden
dettirerek Hariciye nezaretinde bırak­ evine çok zaman yaya döner, yolda yü- |
tırdı. Fuad Paşa da bir hafta sonra zünün ifadesinden darlık içinde bu­
Meclis-i vâlâ başkanlığına getirildi. lunduğunu sezdiği kimseleri bu halle- ]
Yusuf Kâmil Paşa, şahsen çok rinden kurtarırdı. Zeyneb Kâmil has­
zengin idi. Devlet hâzinesi darda oldu­ tanesini zevcesiyle birlikte yaptırdığı
ğu için sadaret maaşını almamak iste­ gibi, Harput’ta- mükemmel bir medre­
diyse de, Abdülâziz bunun doğru olma­ se, birçok cami, mescid, yol, mekteb,
yacağını ileri sürdüğünden 2500 altın çeşme yaptırmış, fukara evlerini tamir
olan aylık tahsisatın yalnız 500 altını­ ettirmiş, yoksulluk yüzünden evlenen
nı almakla iktifa etti. Kendisi herkesin ; miyen sayısız genç kız ve delikanlıyı
saygısını kazanmış olduğundan sada- ş evlendirmiştir. B u yüzden onu herkes
reti büyük bir memnuniyet yaratmıştı, i sever ve sayar ve kendisinden hürmet
Fuad Paşa Mısır seyyahatinde Ab- j ve minnetle bahsederdi. 1
dülâziz’in refakatinde bulunarak göze ^ j
girmişti. Dönüşte Yusuf Kâmil Paşa M Ü T E R C İ M RÜ ŞDI PAŞA
azlolunup sadaret ona verildi (1 hazi­ .(İkinci sadareti) |
ran 1863). Yusuf Kâmil Paşa ise dör­
Mehmed Rüşdî Paşa, Sinob’a bağlı |
düncü kere Meclis-i vâlâ başkanı ol­
du. Bu makamda üç yıl kaldı. Yerine Ayandon kazasından Haşan Ağa adlı
Rüşdî Paşanın tayini üzerine bu vazi- j fakir bir kayıkçının oğludur. 1811 ta- j
j rihiııde Ayandon’da doğmuştur. Kendi- \
fesi sona erdi. Memur edildiği Vükelâ j
ı si üç yaşında iken, babası onu ve an- j
meclisinde bir müddet bulunduktan j
sonra 1869 yılında Devlet şûrası baş- j
; nesini alıp İstanbul’a göçtü. Tophane
kanı oldu. Âlî Paşanın hastalığında j civarında yerleştiler. Burada bir müd- j
Vükelâ meclisine başkanlık etti. Mah- i det1mektebe devam etti. Yeniçeri oca- I
ğınm ilgasından bir hafta sonra' yeni
m u d Nedim Paşa sadaretinde Şirvani- j
zâde Rüşdî Paşa ile diğer bazı zevatı kurulan Asâkir-i manşure ordusuna
muhakemesiz sürgüne göndermeğe j girdi. Zamanla terfi ederek mülâzım
oldu. Okumağa ve öğrenmeğe fevkalâ­
kalkışınca bunun aksini müdafaa et­
de meraklı olduğundan maaşından ar­
tiğinden Devlet şûrası reisliğinden ay­
tırabildiği üç beş kuruşla hususî ola­
rıldı. Üç ay sonra Divan-ı ahkâm-ı j
adliye nazırı oldu. Altı ay sonra tek- j
rak Arabca, Farsça- ve Fransızca ders- !
rar Şûray-ı devlet reisliğine getirildi, j leri aldı. Dil bildiğini duyan Serasker j
Bu sırada mübtelâ bulunduğu ka-lb Hüsrev Paşa kendisini himaye ve pa- ]
hastalığı arttığından istirahat için Mı- ı i dişaha tavsiye etti. Bunun üzerine î
sır’a gitti. Beş ay sonra geri döndü. Bir | Serasker kapısında askerî nizamname- ı
müddet de İstanbul’da dinlendi ve I leri Fransızcadan Türkçeye tercüme J
tekrar vazifesine başladı. Hastalığı ye- j
| vazifesi verilerek burada epey zaman
niden arttığı için vazifesinden ayrıl­ çalıştı ve bu yüzden Ömrünün sonü-
m ak zorunda kaldı (1875). Biraz iyile- j
na kadar Mütercim adiyle anıldı. K o ­
lağası olduktan sonra Rumeli, Anado­
şince, devlet işlerindeki bilgi ve tecrü-
lu ve Suriye’de dokuz yıl kadar vazife
besinden faydalanılmak için Vükelâ
gördü. Sonra Binbaşı oldu. Aiayeminli-
meclisine memur edildi. 1876 yılında ]
tekrar Devlet şûrası başkanı oldu. Bir i ğine yükseldiği zaman tekrar tercüme
odasına alındı. Burada terfi ederek
müddet sonra rahatsızlığı nüksettiğin­
kaj-makam ve miralaylığa yükseldi*
den yine daha hafif bir hizmet olan
Vükelâ meclisi üyeliğine naklolundu. | 184-3 tensikatında Mirlivalıkla Ru- j
Şahsen çok sevdiği Ab dülâziz’in hal’i meli ordusuna- memur edildi. .Sonra
ve bir müddet sonra vefatı ona çok te­ Dar-ı Şûra’yı Askeriye üye oldu. 1845 -yı­
sir etmiş ve hastalığının büsbütün art- i lında Ferikliğe yükseldi. Bir müddet
masına sebep olmuştur. B u n u n tesi- ; sonra da Redif askerinin teşkili vazifesi,
riyle 11 ekim 1876 tarihinde Bebek’- i Redif nazırı unvaniyle kendisine verildi.
deki yalısında 68 yaşında bulunduğu j 1847 de Hassa müşiri, ertesi yıl Dar-ı
halde vefat etti. Üsküdarda Nuhkuyu- şûra reisi ve 17 mayıs 1851 tarihinde
su’nda zevcesiyle birlikte yaptırdığı j Serasker oldu. 1853 yılında bu vazife­
(Zeyneb KâmilJ hastanesinin bahçesin­ den ayrılarak tekrar Hassa müşirliği
deki _ türbeye defnedildi. verildi. Yedi ay sonra istifa etti. -Şam
İlim ve irfan sahibi, doğru, sadık, valiliği ve Arabistan ordusu müşirliği­
namuslu, vekarlı, gayet cömert, iyilik ne tayin edildiyse de, bu vazifeyi de
ve fukarasever. devlet işlerinde tecrü- kabul* etmedi. 1854 de Tanzimat mecli-
—>

3214
si reisliğine getirildi. 4 haziran 1855 Ij tinden 11 şubat 1867 tarihinde istifa
I tarihinde ikinci defa Serasker oldu, j suretiyle ayrılmıştır. B una sebep ise,
j Kendisinin daha evvel Deryakap- | Sırbistan kaleleri ve Girid ihtilâli gibi
tanlığı ve sadaret için fikri yoklanmış, ! m ühim meselelerin zuhur etmiş olma-
I lâkin reddetmişti. * Fransız ve İngiliz j I sidir. Kendisi iktidarda değil iken iş
politikasının Babıâlîde şiddetle çarpış­ | başında bulunanları şiddetle tenkid
tığı bir zamandı. Fransız politikası ta- ! ! etmeyi pek sevdiği halde, müşkül za-
raftarları iktidarı kaybetmişlerdi. Esa- I- manlar da bu şekilde işin içinden sıy-
sen m ühim yerlere tarafsız kimselerin j rılmak da. adetiydi. İstifası üzerine
yakîni ile iki büyük devlet de m em ­ j kendisine beşinci defa olarak Serasker-
nun edilmek isteniyordu. Abdülmecid j j lik verildi. 1867 tarihinde bu görevin-
bunun üzerine Rüşdî Paşayı davet ede- i i den ayrıldı. Yüksek meclis üyeliklerin-
rek itiraz etmesine meydan bırakma- j j de ve 1871 tarihinde Divan-ı ahkâm-ı
dan Seraskerliğini tebliğ etmişti. j I adliye nazırlığında bulundu. B u sırada
20 ekim 1856 tarihinde bu vazife­ sadrıâzâm M ahm ud Nedim Paşanın
sinden azledildi. 16 ağustos 1857 tari- j I bazı devlet ricalini muhakemesiz sür-
hinde üçüncü defa Serasker oldu ve j j güne göndermesine Şûrayı devlet rei-
bu sefer 23 ekim 1857 tarihinde azle- i ! si YuS&f Kâmil Paşanın itirazı ve Rüş­
dildi. Dört ay sonra Tophane müşirliği­ dî Paşanın Adliye nazırı sıfatiyle bu
ne getirildi. 1858 yılında Tanzimat itiraza katılması üzerine ikisi de azle­
meclisi reisi ve 24 aralık 1859 tarihin- • dildi.
de Kıbrıslı Mehmed Em in Paşanın ye- \ 19 ekim 1872 tarihinde Midhat pa­
rine sadrıâzâm oldu. Kendisi bu maka- , şanın azli üzerine üçüncü defa .olarak
mı daha evvel kabul etmediği halde, ! sadaret makamına getirildi. 15 şubat
aslında Rıza Paşanın rakibi iken so- j 1873 tarihinde ise azlolundu.
nunda Âlî Paşa ile de araları açıldığı | Bu azline sebep, Hariciye nazırı
için yalnız- kalmış ve bu yüzden eski | Mısır’lı Halil Şerif Paşayı Mısır hıdivi­
itibarı azalmış olduğundan bunu telâ- | nin ısrarına rağmen azletmek isteme­
fi için bu sefer hemen kabul etmişti, j yişidir. Hidiv, evvelâ on beş bin, son­
Bir müddet sonra azledileceği duyul- da yirmi beş bin altın teklif etmiş,
} du. Rüşdî Paşa, kendisi daha evvel dav- j Borç içinde bulunan sadrıâzâm bunu
j ranıp istifa etmek istediyse de padişah reddetmişti. Hidiv bu sefer, mabeynci
I teminat vererek vazifeye devamını iste- ; Ziver Beyi elde ederek Abdülâziz üze­
di. Lâkin arkasından hemen azlolundu rinde müessir oldu. Abdülâziz sadrıâ-
(27 mayıs 1860). Böyle garip durumlar i zâma Hariciye nazırının azlini arzetme-
ise o devir için gayet normal şeylerdi, j si için üst üste haberler gönderdiği I
Bir ay sonra Meclis-i Hazâin başkanlığı- j halde yapmadı. Nihayet ısrar karşısın-- |
I na getirildi. Raratsızlandığmdan göz- | da, padişahın kendi arzına muhtaç |
| lerini tedavi ettirmek için bir ara Ber- j bulunmadığını, isterse hem onu hem j
| . lin’e gitti. B u sırada üçüncü defa ola- i de kendisini azledebileceğim bildirip !
rak seraskerliğe tayin olundu (1861). j istifa ederek konağına çekildi. Lâkin, i
! Avrupa’da bir müddet dolaştıktan son- \ istifası kabul edilmiyerek azlolundu. j
i ra İstanbul’a geldi. Bir müddet sonra ise; sadrıâzâm Mah- j
} Bu esnada padişah ile vükelâsı ara- j m u d Nedim Paşayı istemiyen medrese j
i smda bir anlaşmazlık çıkmıştı. Padişa- talebesinin bazı teşviklere kapılarak I
\ h m ordu ve donanma masrafları için i | ayaklanmaları üzerine hâsıl olan güç 1
istediği büyük meblağın bütçeyi alt üst J ve karışık durumda Abdülâziz bu na-
edeceği için hükümetçe kabul edilmi- I ] muslu vezirini hatırladı ve sadaret-tek-
yordu. Abdülâziz buna karşılık kendi- j j lif. ettiyse de, ihtiyarlık ve hastalığını
sine arzolunan diğer meseleleri cevap­ bahane edip reddetti. Lâkin, hüküm-
landırmaktan istinkâf etmekteydi. B u ­ i dar ısrarda bulununca çaresiz kabul
nun üzerine sadrıâzâm Âlî Paşa Hari­ j • zorunda kaldı. (12 mayıs 1876). Abdü­
ciye nazırı Fuad, Meclis-i vâlâ reisi Y u ­ lâziz onu sadarete esmeğe başlayan ih­
suf Kâmil ve Serasker Rüşdî Paşalarla tilâl havasını dağıtmak için getirmişti.
görüşüp hep birden istifaya karar ve­ Nitekim Abdülâziz birkaç gün sonrst |
rildi. Lâkin Rüşdî Paşa: M ah m u d Nedim Paşaya tekrar sadareti
“Ben Derva-kaptanı ile görüşesim... teklif etmişti. Mütercim Rüşdî Paşa
Her halde o da bu fikirdedir!” gibi | bu sırada Midhat ve Hüseyin Avni Fa-
sözler sarfettiği için istifa niyetinde ol­ I şalarla birlikte Abdülâziz’in hal’ini ha­
madığı anlaşıldı. B u n u n üzerine, öbür­ zırlıyorlardı. Nihayet bu hâdise oldu, j
leri de istifa etmedilerse de Serasker- j [ ' Mütercim Rüşdî Paşa sadarette kaldı. j
le Derya-kaptanı Mehmed Ali Paşa er­ Beşinci Murad’dan sonra İkinci Abdül- j
tesi günü azlolundular (2 ocak 1863). hamid Osmanlı tahtına çıktığı zaman ,
1865 yılında Yüksek meclisler üye- sadrıâzâm bulunuyordu. Daha Beşinci |
j liğine, ertesi yıl Meclis-i vâlâ başkanlı- Murad’m cülûsunda istifa edip bir ta- j
J ğma tayin olundu. 5 haziran 1866 tari- rafa çekilmiş, lâkin hükümdar bunu J
j hinde Fuad Paşanın yerine sadaret kabul etmemişti. Abdülhamid’in sadrı-
î makamına ketirildi. B u ikinci sadare- âzâma danışmağa lüzum körmeden ic- -
—> i

3215

raata başlaması, meselâ seraskeri bu her şeye itiraz eder, iş başında iken
şekilde azli, sadrıâzâmm arzlarını hiçe ise itiraza tahammül edemez ve dara
sayarak bildiği gibi hareket etmek su­ geldi mi istifa edip işin içinden sıyrı­
retiyle hükümet otoritesini zedelemesi lırdı. Gerek Abdülâziz’e ve gerek Ab-
Mütercim Rüşdî Paşanın sadrıâzâmlık- dülmecid’e karşı - ikisini' de hiç sev­
tan çekilmesine sebeb olmuştu C19 ara­ mediği halde - pek fazla saygı alâmet­
lık 1876). leri göstermesini riyakârlığına veren­
Ali Suavi hâdisesinden sonra ise, ler, vekarmı ise kibirle yorumlıyanlar
beşinci defa olarak sadaret makamına olmuştur. Nitekim dostları gayet na-
getirildi (28 mayıs 1878). Lâkin, bir tuk, düşmanlan ise son derece geveze
hafta sonra azledildi (4 haziran 1878). l olduğunu söylemişlerdir. Mantık ve
Buna sebeb, damad M ah m u d Pa­ talakatı hakikaten parlaktı. En mantı­
şa ile birlikte kendisini hal’edip ve­ kî mütalâaları canı isterse daha m an­
liahdı tahta çıkarmağa çalıştıklarına tıkî mütalâalarla çürütmeyi becerirdi.
dair İkinci Abdülhamid’e verilen jur- Gayet ciddî idi. Ya- işiyle güciyle veya
nallardı. İki hal’ ve iki iclâs işine ka­ okumakla meşgul olurdu. Devrin diğer
rışmış olduğu için hükümdarın ken- . vükelâsı gibi içki, eğlence âlemlerinden
dişine esasen itimadı yoktu. B u uzak dururdu. Gayet sofu idi. Cami,
son sadarete getiriliş sebebinin her tekkelere devam ederdi. Düşmanları
şeye itiraz eden bu zatın Kıb­ ise, her türlü içki ve kadın eğlencele­
rıs adasının İngiliz işgaline terkine riyle gizlice meşgul olup bunu kimse­
dair olan antlaşmaya itiraz etmesinden ye belli etmediğini ve bilhassa bunun
ileri geldiği rivayet olunmuştur. Azli­ halk arasında duyulmaması için ge­
ni haber aldığı zaman esasen bu m a­ rekli tedbirleri aldığını söylerlerdi. Ken­
kama zorla getirildiğinden bahsedip: disi, Osmanlı devletinin kurtarılmasına
“B u seferki sadaretimiz, sadaret imkân bulamadığını ve er geç inkıraza
değil rezalet oldu” demiştir. m ahkûm olduğu kanaatinde olup bunu
Abdülhamid bundan sonra verilen defalarca açığa vurmaktan çekinme­
jurnall&r yüzünden onun mevcudiye­ miştir. Velhasıl, lehinde ve aleyhinde
tinden adeta rahatsız olmağa başladı. çok söz söylenmiş, lâkin mutlaka me­
Sadrıâzâm Saffet Paşaya İstanbul’dan ziyetleri kusurlarına galib bir zattı.
sürülmesini bildirdiyse de, sadrıâzâm Bilhassa seraskerliklerinde muvaffak
bu emri yerine getirmek istemedi. B u olmuştur.
yüzden azlolundu. Yerine tayin edi­
len Hayreddin Paşa da aynı şekilde ha­ M E H M E D EM İN ÂLÎ PAŞA
reket etti. Ancak Rüşdî Paşaya, ara (Beşinci sadareti)
sıra saraya gelip hulûs ve sadakatini
belli etmesini tavsiye etti. Rüşdî Paşa M A H M U D N EDİM PAŞA
buna karşılık rahatsız bulunduğunu
ileri sürüp hava değişimi için Manisa- 1818 yılında İstanbulda doğmuştur.
Gürcü Necib Paşanın oğludur. Tahsilini
ya gitmesine izin verilmesini arzetti.
tamamlayıp sadaret mektubî kalemine
Böylece, başına gelmesi muhtemel bir
belâdan kurtulmak istiyordu. Bu izin, girdi. O n yıl burada hizmet gördükten
hemen verildi. Fakat, belâdan yine de sonra Amedî kalemine geçti (1841).
Kendisini Fuad Paşa himaye etmiş ve
kurtulamadı. Abdülâziz’in öldürüldüğü
Reşid Paşaya tanıtmıştır. Reşid Paşanın
iddiasiyle açılan dâvaya dahil edildi.
Sorguya çekilmek üzere İzmir’e cel- ilk sadaretinde sadaret mektubcusu
bedildi. Hâdise ile uzak yakın alâkası tayin edildi (28 eylül 1846). Yine onun
olmadığını ileri sürdü. Rahatsızlığı himayesiyle Amedci ve Beğlikçi oldu.
arttğı İçin Manisa’ya iade edildi. B u sı­ Nihayet 1854 yılında sadaret müsteşar­
rada haremağalarmdan Said Ağa para lığına yükseldi. Dört ay sonra hariciye
ile kandırılıp efendisini öldürmeğe ra­ müsteşarlığına nakledildi. 1855 yılında
zı edildiyse de, orada bulunan kadın­ vezaretle Saydâ valiliğine tayin olun­
lardan birisinin müdahalesiyle suikasd du. Buna sebeb Rıza ve Safvetî Paşa­
yarım kaldı. ların iltizam işlerinden birçok töhmet-
26 mart 1882 tarihinde Manisa’da ■li ve dalavereli meseleleri Meclis-i vâlâ-
vefat etti. ya geleceğinden, değişik mizaçlı ve her
Mütercim Rüşdî Paşa, çok dikkate kalıba uyar yaradılışlı bulunan M ah ­
şayan bir sımadır. Asker ocağına nefer m ud Nedim Paşa’n m Meclis-i vâlâ baş­
olarak girmiş, muntazam tahsil görme­ kanlığına getirilmesine çalışmalarıydı.
miş olduğu halde kendi kendisini ye­ Mustafa Reşid Paşa, bunu hissettiğin­
tiştirmiş ve şahsî gayretiyle en yüksek den bir oldu bittiye meydan vermemek
makamlara çıkmıştır. için kendisini bu suretle İstanbul'dan
Kendisi son derece dürüst ve na­ uzaklaştırmayı uygun bulmuştu. Esa­
muslu, para ile satın alınması imkân­ sen ondan yavaş yavaş sıdkı sıyrılma­
sız, doğru bildiği düşünceden dönmez, I ya başlamıştı. Saydâ valisi iken Beyrut
basiretli, vekar ve haysiyet sahibiydi, j gümrüğü iltizamı şirketinden birçok
Yalnız iş başında bulunmadığı zaman paralar aldığı hakkında çıkan dediko-

3216
dular üzerine kendisi başka yere nak­ | düşmeğe başladı İse de M ah m ud Ne­
lini istediğinden Şam valiliği verildi. dim Paşa her hafta konağına giderek
1856 yılında İzmir valisi, 1858 yılında tenhada dizlerine kapanıp sadakatini
Tanzimat meclisi üyesi, Puad Paşa Pa- temin etmek suretiyle onu da idare
ris’de bulunurken Hariciye nazırı veki­ ediyordu. Âlî Paşanın hastalığı sırasın­
li oldu. Yabancı dil bilmediğinden mü* da Abdülâziz’e büsbütün yakınlık pey­
bim işleri sadnâzâm Âlî Paşa görüyor, da etti ve nihayet onun ölümü üzeri­
hukuk bilgisi de olmadığından yaban­ ne sadaret makamına geçmeğe muvaf­
cıların muhakemesine, kanun ve ni­ fak oldu (7 eylül 1871). Hemen Âlî Pa­
zamlara ait işlerde Cevdet Paşa yar­ şa taraftarlarını ve kendine rakip gör­
dım ediyor, M ah m u d Nedim Paşaya düklerini birer tarafa sürdürdü.
günün evrak işleri kalıyordu. Cevdet M ahm ud Nedim Paşanın bu ilk sa­
Paşanın “Maruzat” da ileri . sürdüğü daretinde, sarayın ve padişahın keyfine
mütalâaya göre, , o zamanlar Hariciye uygun hareketleri, İdarî işlerde takip
nezareti adeta Âlî ve Puad Paşaların ettiği hatalı yol ve bilhassa Rus elçisi
inhisarında bulunduğundan bu mev­ İgnatief’in her dediğini yapması ken­
kie başkasının geçmesini istemezlerdi. disine karşı genel bir nefretin uyan­
B u yüzden nezaretin vekâletine, hâri­ masına sebeb olduktan başka, bu nef­
ciyeden anlar birisini getirip ileride retin padişaha da sirayetine sebeb ol­
başlarına belâ olmasından ise, hârici­ muştu.
yede tutunması imkânsız bulunan Edirne valiliği ile uzaklaştırdığı
M ah m u d Nedim Paşanın tayinini uy­ Midhat Paşa veda için huzura girdiği
gun görmüşlerdi. zaman onun bütün zararlı ve yolsuz
1858 de Ticaret nezaretine tayin icraatını sayıp döktü. Bağdad valiliği­
olunan M ah m u d Nedim Paşa bir yıl ne giden müşir Mustafa Sıdkı Paşa da
sonra azledildi. 1860 yılında kendi ar- aynı şekilde konuştuğu ve Başmabeyn-
zusiyle Trablusgarb valiliğine gönde­ ci Hurşid Bey bütün bu sözleri teyid
rildi. Yedi sene burada kaldı. Bu sıra­ ettiği için M ah m ud Nedim Paşa sada­
da Yeni OsmanlIlar cemiyeti üyeleri retinin on birinci ajanda nihayet azle­
bir toplantılarında Bab-ı âlîde Vükela dildi (31 temmuz 1872). Yerine geçen
meclisi içtima halinde iken burasını Midhat Paşa, onu derhal mahkemeye
basmayı ve başta Âlî Paşa bulunduğu verdi. Bir taraftan, bir daha sadarete
halde vükelayı öldürüp sadarete M a h ­ gelememesi için gazetelerde aleyhinde
m u d Nedim Paşayı getirmeyi tasarla­ çok ağır yazılar çıkmasına müsaade et­
mışlardı. tiği gibi, kendisinden zarar görenlerin
Cemiyetten birinin ihbariyle durum­ kayıklarla yalısının önünde toplanıp
dan haberdar olan Âlî Paşa fena halde tahkir edici gösterilerde bulunmasına
hiddetlenip azline karar vermişken, ses çıkarmadı.
M ahm ud Nedim Paşa, izinli olarak İs­ Padişah M ah m u d Nedim Paşayı
tanbul’a geldi. Hemen Âlı Paşaya ko­ Kastamonu valiliğine tayin etti.# Bir
şup bu işten haberi bile olmadığını te­ müddet sonra azledilerek tekrar İstan­
min etti. Halbuki, Yeni OsmanlIlar ce­ bul’a getirdiyse de, Abdülâziz onu bu
miyetinin kurucularından kardeşinin sefer Trabzona sürgün etmek suretiyle
oğlu Sağır Ahm ed Bey-zade Mehmed kurtardı. Kısa zaman sonra da Adana
Bey vasıtasiyle M ah m u d Nedim Paşa valiliğini verdi^ (1873). Paşa Adana’ya
bütün bunlardan haberliydi. Fakat o I gitmek üzere İstanbul’a uğradığı za­
Âlî Paşayı aldatıp suçsuz olduğuna m an sadnâzâm bulunan Rüşdî Paşayı
inandırmağa muvaffak olmuştu. B u ziyaret edip eteğini öperek kendisini
sayede Trablus valiliğine gitmekten vaktiyle sürgün gönderdiği için affını
kurtularak Meclis-i vâlâ üyesi oldu. rica ettiyse de Adana’ya gitmekten
Yine Âlî Paşanın himayesiyle 1867 yı­ kurtulamadı.
lında Deavî nazın, ertesi yıl ikinci de­ M ahm ud Nedim Paşa, iki seneden
fa sadaret müsteşarı oldu. Bir hafta fazla Adana’da kaldıktan sonra İstan­
sonra da vefat eden Hakkı Paşanın ye­ bul’a dönmeğe muvaffak oldu. Bir ça­
rine bizzat hükümdar tarafından Bah­ resi bulunamıyan Hersek ihtilâli için
riye nazırlığına getirildi. B u n a sebeb sağda solda bunun bir haftada halli
ise, Abdülâziz’e hulûl ederek onun te­ m üm k ün bir mesele olduğunu iddia
mayüllerini kollamayı bilmesi ve Âlî edince, Abdülâziz onun İgnatiyef’in
Paşa aleyhine konuşmak suretiyle gö­ dostluğu sayesinde buna hakikaten
ze girmesiydi. Bahriye nazırı olduktan muvaffak olacağını sandığından eski
sonra Abdülâziz’in zırhlı gemilere olan delice icraatını ve kendinin bile halkın
merakını bildiğinden ayrıca bu husus­ gözünden düşmesine sebeb olduğunu
ta teşviklerde bulunmak ve tersane unutarak evvelâ Devlet şûrası başkan­
masraflarından para artırıp padişaha lığına ve sonra ikinci defa sadarete ge­
takdim etmek sayesinde büsbütün iti­ tirdi (26 ağustos 1875).
bar kazandı. Abdülâziz, Bab-ı âlîye da­ MahmuG?. Nedim Paşa, sadarete ge­
nışmadan onun maaşını artırdı. B u çince ihtilâlleri bastıramadığı gibi dış
haller yüzünden Âlî Paşanın gözünden borçların tediyesinde aldığı kasarla

3217 F.
—>
devletin itibarım büsbütün kırdı, ni­ sinden zayıflara karşı ezici, kendisin­
hayet Balkanlardaki yeni hâdiseler ve den kuvvetlilere karşı mutabasbıs idi.
b u n u takib eden İstanbul’d a medrese E n ağır' hakaretleri ve kötü mua-
talebelerinin ayaklanması üzerine sa­ memeleri menfaati uğ runda hazmeder,
daretten azlolundu (11 mayıs 1876). her şeye katlanır, bir gün evvel m a h ­
Abdülâziz, ortalık yatıştıktan bir­ vetmeğe çalıştıklarının bir g ü n sonra
kaç gün sonra gizlice sadareti yine eteğini ve ayağını öpmekten çekinmez­
M a h m u d N e d im Paşaya teklif ettiyse di. Hususî meclislerinde ise hoşsohbet
de ileri sürdüğü şartın tatbikine padi­ ve nüktedandı. K onuşm asına doyum
şah cesaret gösteremedi. olmazdı. Kuvvetli bir şairdi,
M idhat ve Hüseyin Avni Paşalar i M a h m u d N e d im Paşanın sadarette
M a h m u d N e d im Paşanın m uhakem e ] yerini sağlama bağlamak için Abdü-
edilmesini istedilerse de M ütercim [ lâziz’in her isteğine boyun eğmesi Âlî
Rüşdî Paşa padişahın şahsiyle alâkalı I ve F u a d Paşaların b ü yü k çalışmalarla
nahoş bazı meselelerin de ortaya çıka­ tesisine m uv affak oldukları Bab-ı âlî­
cağım düşünüp İstanbul’d an uzaklaş- ı n in istiklâlinin saray tarafından ihlâl
tırılmakla yetinilmesinin daha doğru olunmasına, hattâ Tanzim at esasları­
olacağına arkadaşlarını ikna etti. Ev- j nın hiçe sayılmasına m eydan ve im kân
velâ Hicaz valiliğine tayini düşünül- vermiştir. Âlî Paşanın en b ü y ü k m u a ­
diyse de, b u n d a n vazgeçildi. Kendisi, rızlarından Zıya Paşa, o nd an sonra
bir m üddet için Avrupa’ya gitmek ar­ sadarete gelen M a h m u d N e d im Paşanın
zu su n u izhar etti. A nc a k faizlerin in­ icraatını görünce Âlî Paşanın mezan-
dirilmesi meselesi y ü zü n den orada iyi j n a kadar gidip ölüsünden özür dile­
m uam ele görmiyeceği düşünülüp b u miştir.
d a doğru bulunm adı. Nihayet kendi M a h m u d N e d im Paşa, yakasını R u s
arzusiyle Çeşm e’de oturmağa m e m u r politikasına ve İgnatiyef’e kaptırdığı
edildi. Hüseyin Avni Paşa b u n d a n son­ için b ü tü n memleketin nefretini k a­
ra onu öldürtmeyi bile tasarladıysa da, zanmıştı. Abdülâziz bile o nu yalancı­
m uvaffak olamadı. Bir m üd det geçince ı lık, vehim ve durduğu kadar fikir ve
menfası Sakız’a çevrildi. kanaat değiştirmekle itham eder, b u n a \
A bd ülham id cülûs edince M a h m u d rağmen gururunu okşadığı ve her ar-* j
Nedim Paşa da, üç yıl sürgün hayatın­ zu su n u yerine getirdiği için kendisin­
d an sonra ihtiyar ve emektar olduğu­ den bir türlü vazgeçemezdi. O n u n , ■
n u ileri sürerek affını rica etti. Abdül- ! her memuriyetinde k ü p ü n ü doldurma- |
hamid, b u n u kabul edip İstanbul’a ğa çalıştığını, n ü fu z suiistimali, rüşvet ı
dönmesine izin verdi. Said Paşanın ilk ve irtikâbla b ü y ü k vurgunlar elde etti- j
sadaretinde Dahiliye nazırlığına geti­ ğini bildiği halde kusurlarını daim a i
rildi (19 ekim 1879). Sadarette b ulun­ affederdi. j
duğu sırada gayet sert ve herkesi kırı­
cı olduğu halde, b u memuriyeti esna­ A H M E D M Î D H A T PA Ş A
sında kimseyi incitmemeğe çalıştı. (İkinci Abdülhamid. devrinde
Herkesle iyi geçindi. Gerek m em urla­ müstakil ilâve olarak verildi)
ra, gerek müracaat sahiplerine tatlılık­
M Ü T E R C İM RÜŞDÎ PAŞA
la m uam elede bulun d u. A h m e d Vefik
Paşanın 2 aralık 1882 tarihinde Başve­ (Ü çüncü sadareti)
killikten ikinci kere azlinde b u m a k a m
A h m e d Esad Paşa Sakızlı Sol k u ­
kendisine teklif edildi. Rahatsılzığı
le ağası namiyle yadolunan sol kul
dolayısiyle itizarda bulun d u. Padişah i
ağası M e h m e d Ağanın oğludur. 1828
ısrar etti, hatta m ü h ü r verildiği halde, yılında b u adada doğmuştur. Derya-
yine vaz geçildi. H&stalığı üzadığmdan
kaptanı Halil Rıfat Paşa 1847 yılında
1883 yılında Dahiliye nezaretinden az­
Sakız’a geldiği za m a n zekâ ve dirayeti­
ledilip 15 bin kuruş m aaş bağlandı. 14
ni beğenerek beraberinde İstanbul’a ge­
mayıs 1883 tarihinde 65 yaşında b ulun ­
tirmiş ve Harbiye mektebine yazdır­
duğu halde vefat etti. Cağaloğlu’n d a
mıştı. 1858 yılında Erkânı harbiye m ü ­
satın alm an arsaya gömüldü. Sonra da
lâzımı (K u r m a y teğmen) oldu. Ertesi
türbesi yapıldı. yıl sınıfının birincisi olarak yüzbaşı­
M a h m u d N e dim Paşa oldukça okur lıkla diploma aldı ve Harbiye mektebi­
yazardı. Batı dili bilmezdi. So n dere­ ne m atem atik hocası tayin edildi. Bir
ce haris, ikbale düşkün, iktidara geç­ yıl sonra kolağalığma yükseldi. F u a d
m e k ve orada kalmak için her şeyi yap­ Paşa Ş a m vak’asını tahkike fevkalâde
mağa hazır, hiylekâr, iki yüzlü, basi­ salâhiyetlerle m e m u r edildiği sırada
ret ve dirayetten m a h r u m bir zattı. kendisini yaver olarak yanında götür­
Sadareti 2 a m a n m d a devleti musibetten d ü ve ehemmiyetli hizmetlerde kullan­
musibete, felâketten felâkete sürükle­ dı. Sadrıâzâm olarak İstanbul’a dön­
miş, Abdülâziz’i dalkavuklukları ile çi­ düğü za m a n Paris askerî ataşeliğine
leden çıkarmış, el altından paralar al­ gönderdi (1861). Aynı za m an d a Paris’­
m ağa ve israfa alıştırmış, nihayet o nu n te açılan “ Mekteb-i Osm anî” m üdür­
da felâketine sebeb olmuştur. K end i­ lüğünü verip rütbesini binbaşılığa

3218
yükseltti. Abdüİâziz Avrupa seyyahati kiyet gösterdi. 1874 yılında Beşinci or­
sırasında Paris’e uğradığı esnada ya­ d u müşiri ve Suriye valisi oldu. Bir se­
nında Hariciye nazırı olarak b ulunan n e sonra tekrar Bahriye nazırlığına ge­
hâmisi F u a d Paşa, o nu padişaha da tirildi. Padişahın teveccühü devam et­
takdim etti. Padişah iyi hareketlerini, tiğinden Hüseyin A vni Paşanın yerine
zekâ ve dirayetini beğenip mirlivalık ikinci defa sadaret m a k am ın a getiril­
rütbesi verdL Esad Paşa, padişahın di (26 nisan 1875).
maiyetinde İstanul’a d öndü ve Dar-ı A h m e d E sad Paşa b u sadaretin­
Şûrayı Askerî üyeliğine tayin, edildi. den, bütçe açığını kapatm ak için aldı­
1868 yılında ferik rütbesiyle Bo sna as­ ğı fakat pekte faydası olmıyan malî
kerî kum andanı, aynı yıl işkodra m u ­ tedbirler yanında Hersek ihtilâlini ön-
tasarrıfı oldu. O n bir ay kadar sonra liyememesi ve nihayet muhaliflerinin
İstanbul’a davet edilip Dar-ı Şûrayı faaliyeti sonunda kısa za m a n d a azle­
Askerî başkanlığına ve Hassa ordusu dildi (26 ağustos 1875). Üç g ün sonra
müşirliğine getirildi. Prusya Kıralı Bi­ A h m e d Esad Paşa, Nafia nazırlığına ta­
rinci Giyyom (Vilhelm) A lm an ya im ­ yin edilmekle beraber yeni_ sadrîâzâm
paratorluğu tacını giyerken OsmanlI M a h m u d N e dim Paşa o n u İstanbul’da
devletini temsilen Berlin’de bulundu. tutm ak istemiyerek Aydın valiliği ile
Serasker Hüseyin A vni Paşa o n u n uzaklaştırdı. B u memuriyetinde bulun­
şahsında kendisi için b ü y ü k bir rakib d uğu sırada birden bire hastalandı.
gördüğünden, bir çaresini bularak vali­ Hastalığı süratle ağırlaştı. Yapılan te­
lik ve Yedinci ordu kumandanlığı ile davilere rağmen h e n ü z kırk yedi yaşın­
İstanbul’d an uzaklaştırıp Y e m e n ’e d a b ulun d uğ u halde vefat etti (28
göndermek istedi. O sırada M a h m u d ekim 1875).
N e d im Paşa sadrıâzâm olunca hem en A h m e d Esad Paşanın genç denecek
Hüseyin A vni Paşayı azlettirip A h m e d yaşta vefatı, Paris sefaretine tayin
Esad Paşayı seraskerliğe getirdi (1871). edilen Sadık Paşaya verdiği akşam zi­
M a h m u d N e d im Paşa beş ay geçince yafetinde yediği yemekten ileri geldiği
bu dürüst ve nam u slu askerle işbirliği rivayeti yanında yem ek esnasında sadık
edemiyeceğini anladığından D ö rd ü n cü Paşa ile devletin hali hazır d u rum u
ordu müşirliği ile E rzu ru m valiliğine, hakkında konuşulurken o n u n söyledi­
üç g ü n sonra A nka ra valiliğine, dört ği sözlerden teessüre kapılmasına yo­
ay sonra da Sivas valiliğine tayin et­ ranlar olduğu gibi Hüseyin Avni Paşa
tirdi. tarafından _ zehirlendiği söylentisi de
Sadaretteki değişiklik üzerine A h ­ mevcuttur İzmirde Şeyh Seyyid Mükri-
m ed Esad Paşa evvelâ Bahriye nazırı m ü d d in dergâhı haziresine defnedil-
ve üç ay sonra tekrar Seraker oldu miştir.
(1872). B u sırada Hassa ordusu müşir­ Bilgili, dürüst, nam uslu, dirayetli
liği rütbesi verilmiş olan Şehzade Y u ­ bir devlet adamıydı. Ç ok süratle yük­
suf İzzeddin Efendi ile daim a beraber selmiş, ikbal ve idbarı üst üste tatmış,
bulunuşu ve Vükelâ meclisine devam n e ikbalde iken gurur getirmiş, ne de
etmeyişi Mütercim Rüşdî Paşa ile ara­ idbarda iken yeise kapılmıştı. B u m e ­
larının açılmasına sebeb olmuştu. H at­ ziyetleri sayesinde kendisinden çok
tâ sadrıâzâm bir defasında: “Tuhaf daha yaşlı ve tecrübeli kimselere n aza­
şey... Seraskerlik m a kam ı çocuk lalalığı­ ran b ü y ü k bir olgunluk göstermeğe
na mı indi” demekten kendisini ala­ m uvaffak olmuştu. Arabca, Ru m ca,
mamıştır. Hiç beklemediği halde a z son­ Fransızca, Alm an ca ve İngilizce bilirdi.
ra M ütercim Rüşdî Paşanın yerine sa­ İyi kalbli, mütevazı, y um u şak huylu,
darete Esad Paşa getirildi (15 şubat cömerd, devlete sadık, hamiyet sahibi,
1873). b ü tü n eski vezirlerin ve devlet mert bir askerdi. G e n ç yaşta ölümü,
ricalinin kendisine cebhe alması üze­ devleti müstakbel hizmetlerinden m a h ­
rine A h m e d Esad Paşa sadaretinde r u m etmiştir.
başarı gösteremedi. O n u bilhassa el-
altmdan çevirdiği dolablarla azlettir- ŞİRVANÎ- ZÂDE M E H M E D
meğe çalışanların başında Serasker H ü ­ RÜŞDÎ PAŞA
seyin A vni Paşa geliyordu. Gedikpaşa’da
Güllü Agob’u n tiyatrosunda Nam ık B ü y ü k ulem adan ve ^Halveti tari­
K em al’in Vatan yahut Silistre adlı katının ulu şeyhlerinden İsmail Sira-
eserinin temsili sırasında hâsıl olan cüddin Efendinin oğludur. Am asya’da
d urum d a n istifadeyi düşünen Hüseyin 1828 yılında doğmuştur. Babası Şir­
Avni Paşa m abeyne s a d n â zâ m m b ü tü n van’d an göçüp geldiği için kendisi son­
bunlara göz y u m d u ğ u n u ve veliahd radan Şirvanî-zâde diye anıldı. İlk tah­
M u ra d Efendinin adının b u şekilde silini memleketinde babasından ve ağa-
dillerde dolaşmasına sebeb olduğunu beysinden gördükten sonra 1850 yılında
fısıldadı. Neticede A h m e d Esad Paşa İstanbul’a geldi. Medrese tahsilini ta­
sadaretten azlolundu (16 nisan 1873). mamlayıp icazet aldı. 1853 yılında
Ertesi g ü n ü de K o n y a valiliğine tayin Am asya evkaf m üdürlüğü ile devlet
edildi. B u vazifesinde b ü y ü k m uvaffa­ hizmetine girdi. Bir yıl sonra istifa
—>

3219
I
I ! —»
ederek İstnbul’a döndü. Bab-ı âlîde Halbuki konsolidler zam anında
kurulan arazi komisyonuna devama i iade olunmuş. Rüşdî Paşa bunları !
başladı. B u sırada Âlı ve Pu ad Paşalar ! alırken verdiği., senedi geri istetmiş, j
kendisini tanıyıp takdir ettiler. Pu ad j padişah kızıp b u n u kendisine arzeden i
Paşa Suriye’ye fevkalâde memuriyetle Başmabeynci Hakkı Beyi:-
giderken o n u da birlikte götürdü. D ö ­ “B e herif, ben sarraf mıyım?... Ben-
nüşünde Şeyhülislâm Sadeddin Efen­ ! den ne senedi istiyorsun?” diye kov-
diye kendisine Mahreç payesi vermesi- | m uş ve sonra onu da görevinden uzak-
| ni sadaret vasıtasiyle rica etti. Saded- j laştırmıştı.
| din Efendi, b u isteği haksız olarak red­
dedince sadrıâzâm Âlî Paşa onu Mec- Şirvanî-zâde M e h m e d Rüşdî Paşa
I lis-i vâlâ üyeliğine tayin ettirdi (1861). önce Haleb valiliği ile İstanbul’dan
I İki yıl sonra da, Sadeddin Efendiye uzaklaştırıldı. Bir ay kadar geçmeden
i inat, vezaretle Suriye valiliği verildi. Hicaz valiliğine gönderildi. Buranın
M eh m ed Rüşdî Paşa, bu vazifesinde . 38520 kuruş olan maaşını verdirmeyip
başarı gösterdi. 1865 yılında Evkaf ne- j 20000 kuruş tahsis ettirildi. Ayrıca is­
zaretine getirildi. Aynı yıl maliye ve temesine rağmen harcırah da verdir­
Hazine’i Hassa nazırı oldu. Dahiliye medi.
nezareti kurulunca b u vazifeye Meh- j Şirvanî-zâde Rüşdî Paşa Hicaz’a
m ed Rüşdî Paşa tayin olundu (1869). vardıktan sonra h u m m a y a yakalandı
j Âlî Paşa, Bab-ı âlînin istiklâlini ve 46 yaşında vefat etti (23 eylül 1874).
| korumak için takib ettiği usule uy- Rüşdî Paşa süratla yükselmiş üst !
1 madiği ve habersiz saraya gitmesi ve , üste m ü h im memuriyetlerde bulun- '
bir gün Vükelâ meclisinde Rumeli de­ muş, nihayet kısa zam anda sadarete !
miryollarına ait bir müzakere sırasın- \ geçmiş, idbarı da ikbali gibi çabuk ol- ]
I da sadrıâzâma şiddetle muhalefette ; muştur. Kendisi çok m ükem m el bir * j
| bulunması dahiliye nezaretiden azline i tahsil görmüştü. Zeki, becerikliydi, yal- i
j sebep oldu. 1871 yılında Hazine-i Kas- nız, büyük mevkilere vakitsiz geçtiği f
! sa nazırlığı üstünde kalmak şartiyle için tecrübesi azdı. B u yüzden birçok j
| Maliye nazırlığına- getirildi. B u sırada i falsolar yapmış, yanlış hareketlerde bu- |
| Maliye hâzinesinden durm adan para ) ■ lunm uş ve neticede tecrübeli düşman- !
İ isteyen Abdülâziz’le çatıştı. Padişah, j | lan tarafından altedilmiştir. Kısa za­
kendisinin hem en sürgüne gönderilme- j m a n d a b üyük servet edinmenin yolu- I
I sini emrettiyse de, Âlî Paşa b u n u ön- \ i n u bulanlardandır. Paraya, mevkie, ik- ,
i ledi. Hazine’i Hassa ve Maliye nezaret- | bale düşkündü. Bunları , elde etmek için
] lerinden azlolunan Rüşdî Paşa nafia | meşru ve gayri meşru her vasıtaya baş-
| nezaretine ve on beş gün sonra da Di- | vurmaktan çekinmezdi.
! van-ı ahkâm-ı adliye nezaretine tayin {
| olundu. i H Ü S E Y İ N A V N İ PA Ş A
M a h m u d Nedim Paşanın ilk sada- ;
j retinde birçok devlet erkânı gibi Şirva- İsparta’nın Doğu-karaağaç kazası-
| nî-zâde Rüşdî Paşa da azlolunup Amas- . n a bağlı Avşar nahiyesinin Gelendos
| ya’ya sürüldü. M a h m u d N edim Paşa- j köyünde 1820 yılında- doğdu. Babası
) m a azlinden sonra affedildi. İstanbula i b u köy halkından Odabaşı-zâde A hm ed
j dönüşünde O rm an ve m aadin nazırı , j ağadır. A h m ed Ağa, Eğirdir Beylerinden
I oldu. B u vazifede iki ay kalmadan yine | ; Hacı M em iş oğularm m uşağı idi. Oğlu-
Evkaf nazırlığına tayin edildi. Dört ay j n u n okumasını isteyerek kasabanın
sonra da ikinci kere Maliye nazırlığına. \ ! medresesine verdi. B u sırada her m e m ­
getirildi. A h m ed Esad Paşanın azli leket eşrafından birinin oğlunun Har­
üzerine sadaret m ü h ü r ü ona verildi ; biye mektebine gönderilmesi emredil­
(16 nisan 1873). di. A h m e d Ağanın efendisi kendi çocuk­
Sadareti esnasında Mısır hıdivinin larını kurtarmak için • Hüseyini gönder­
yeni imtiyazlar koparmak gayesiyle j di. O da böylece İstanbul’a geldi. Ev­
sarfettiği paralardan * hissesini alan j velâ bir m üddet M a h m u d Paşa medre­
Şirvanî-zâde M ehm ed Rüşdî Paşa’m n i sesinde okudu. Sonra M açka’daki Har- j
bir gün huzurda Midhat Paşanın, dev­ biye mektebine girdi. (1836). B u n u n la |
leti içinde bulunduğu çıkmazdan -kur- İ beraber, sadece medrese tahsilini ta- j
tarmak maksadiyle kalem e ' aldığı lâyı- j marnlamak için İstanbul’a gelmiş, Çor- i
hayı ağzından kaçırması ve ayrıca sa- i lu’lu Ali Paşa medresesinde müderris
darete göz koyan Hüseyin, Avni Paşa- j olan dayısının y a n m a sığınmış, ondan
nın. padişahı aleyhine doldurması, m ev­ Arabca okumuş, K u r ’an hıfzına başla­
kiinden azline sebeb oldu (13 şubat ! mış, dayısı evlenip medresyi terkettiği
1874). Abdülâziz, Maliye hâzinesinin için ortada kalmış ve Harbiye mektebi­
darlığını gidermek için kendisinden ne kaydolunan bir hemşehrisine ras-
borç olarak alman konsolidlerin zam a­ layıp o nun delâletiyle bu mektebe ya­
nında iade olunmadığını bahane etmiş i zılmış olduğu rivayet edilmiştir (bi­
ve o gün cum a selâmlığından sonra rinci rivayet İsparta’da incelemeler ya­
m ü hü rü aldırmıştı. \ pan Hikm et T urh a n Dağlıoğlu’n u n
ikinci rivayet İbnülemin M a h m u d Ke- j ' o nun yine bazı saray kadınlarına karşı
m al İnal’m d ır). j [ duyduğu alâkada, cum a selâmlığında-
Mektebe girdikten sekiz ay sonra j | Dolmabahçe’de araba içinde alayda bu-
onbaşı, 1839 yılında başçavuş ve üç yıl i ! lunan harem m ensubiarm a söz ve göz
sonra mülâzım, (teğmen) oldu. 1847 yı- j j atmasından doğduğu ileri sürülmüş-
U nd a Erkânı Harbiye (kurmay) sınıfı­ j tür.
n a alındı. 1848 yılında Erkânı Harb I | Kendisini him aye eden Âlî Paşa
yüzbaşılığna yükseldi. Bir yıl sonra da j | vefatından birkaç g ü n evvel onunla
kolağası olarak diploma aldı. Harbiye 1 ; görüşerek sadarete M a h m u d Nedim
mektebine öğretmen tayin olundu. Dört \ ! Paşanın gelmesi ihtimalinden bahsedip
yıl sonra binbaşılığa terfi etti. Bir yıl ? i elbirliğiyle çalışmasına dair tavsiyeler­
sonra kaym akam (yarbay) rütbesiyle i de bulunm uş, Âlî Paşa vefat edince
Ş u m n u ’ya gönderildi. R u s savaşı başla- j | sadaretin kime verilmesinin doğru ola-
dığı zam an orada bulunuyordu. Kala- / j çağm a dair Abdülâziz’in fikrini sor-
fat’taki istihkâmların inşasına nezaret j j durması üzerine de, bu m a k a m a Mah-
ettiği sırada Çatana köyüne inen R u s j • m u d N edim Paşa geçerse kendilerini
askerine karşı taarruza geçerek parlak i | sürgün ettireceğini M abeyn Başkâtibi
bir zafer kazandı.. B u n u n üzerine mi- j [ E m in Beye söylemiş ve hakikaten dedi­
ralaylığa (albay) yükseltildi. Kısa za- ! ği çıkmıştır. Hüseyin Avni Paşanın
m a n sonra da liva (general) rütbesiyle i ] Abdülâziz;e sonsuz kin ve düşmanlığı
Anadolu ordusu Erkânı Harb reisliğine j j b u sürgün hâdisesi ile başlamış ve git-
(kurmay başkanı) tâyin edildi. Bura­ i cikçe artmıştır.
da alınacak m üdafaa tertiblerinde İn- f Hüseyin Avni Paşa, on bir ay sür-
giliz Vilyams Paşa ile anlaşamadıkla­ i gün kaldıktan sonra affedildi. İstan-
rından geri alınıp Kırım’a gönderilen j | bul’a dönüşünde yalısı iade olundu,
o rdunun Erkânı Harbiye reisliğine ge- j i 1872 yılında ■Aydın valiliğine gönderil-
tirildi (1855). Barıştan sonra Doğu hu- j İ di. İki ay geçmeden Bahriye nazırlığı­
d u d u n u tayin edecek komisyonun baş- ı na tayin edildi. Serasker A h m ed Said
kanlığında bulundu. Sonra İstanbul’a ! Paşanın sadaretinde ikinci defa olarak
döndü. Karadağ ihtilâli sırasında Gro- ! Seraskerlik verildi (5 şubat 1873). Bir
hovo savaşının kaybedilmesi üzerine j sene b u vazifeyi gördükten sonra, 13
oradaki ordunun Erkânı Harbiye reisli­ şubat 1874 tarihnde Seraskerlik üze­
ğine, sonra da sınır tahdidi' komisyo- ! rinde kalmak şartiyle sadrıâzâm oldu.
n u n a m em u r edilmiştir. Dönüşte Har-- j Fakat b u m akam ında fazla kalamıya-
biye mektebi nazırı oldu. 1861 yılında 1 rak, Padişahtan yeni imtiyazlar kopar­
Erkânı Harbiye reisliği b u vazifesine ek- .] m a k isteyen Mısır hidiv’inin b un da
îendi. 1862 tarihnde tekrar alevlenen j m uvaffak olamayışını Hüseyin Avni Pa ­
Karadağ isyanını yatıştırma görevi ve- i şadan bilmesi ve adamları vasıtasile
rildî. Aynı zamanda ferikliğe yüksel- \ Paşa aleyhine çalışması, bilhassa kı­
tildi. 1863 yılında Dar-ı Şurayı Askerî . zını evlendirmesi dolayısiyle. yap­
reisi oldu. B u n d a n sonra Fuad Paşaya | tığı dü ğ ünün masraf ve ihtişamı­
intisab edip o nu n hamayesini gördü, i nın dillerde gezdiği ve halk üze­
F ua d Paşaya Seraskerlikle birlikte sa- j rinde kötü bir tesir uyandırdığı aynı
daret verilince Serasker kaymakamlığı- i vasıta ile fısıldanması, diğer düşm an­
na getirildi (1 haziran 1863). Aynı za- j larının ise her gün kötülük ve yolsuz­
m a n d a Hassa müşirliği de verildi. 1865 j luklarını. saraya' duyurmalarıydı. B u
yılında bu vazifelerinden azledildi. İ | arada Bahriye nazırı A h m e d Said Paşa-
Y a n y a ve Tırhala kumandanlığı ile İs- j i m n mabeyne maliye hâzinesinin büyük
tanbul’dan uzaklaştırıldı. B u azle, sa- i I açığı olduğunu, b u gidişle iflasın mu-
raya m ensub bazı kadınlarla alâkadar ! | hakkak b ulunduğ unu söylemesi Hüse­
oluşunun sebeb olduğu rivayet edilmiş- j yin Avni Paşa’nın azline sebeb olmuş-
tir. F ua d Paşanın azlinden sonra ise, ! ; . tur (25 nisan 1875).
adı sanı unutuldu. İ i Hüseyin Avni Paşa, azlinden bir-
Âlî Paşa, Girid’e m e m u r edildiği i ! kaç gün sonra tekrar Aydın valiliğine
zam an F ua d Paşa ona Hüseyin Avni ) j tayin edildi. İzmir’e vardığı zam an ra-
Paşayı tavsiye etti.
B u n u n üzerine Gi- i | hatsızlandığmdan Fransa kaplıcalarm-
rid harekâtında kullanıldı. Sonra Gi- ,! j da tedavi olunm ak için memuriyetin-
rid kumandanlığı verildi (1867). Ertesi ı den affını rica etti. B u isteği _ kabul
yıl Seraskerliğe tayin olundu. M a h m u d j i olundu. Bir m üddet Fransa ve İngilte-
Nedim Paşanın ilk sadaretinde azledilip J | re’de bulunduktan sonra 26 haziran
rütbe ve nişanları alınarak ve hattâ j I 1875 tarihinde K on y a valiliğine tayin
yalısı müsadere edilerek İsparta’ya sü- ¡' i edildi.
rüldü (7 eylül 1871). Sürgün emri ken- ; Hüseyin Avni paşa İngiltere’yi zi-
dişine tebliğ edildiği zam an ağır hasta ! ! yaret ettiği sırada Rusya politikasına
bulunuyordu. Doktorların bütün iti- \ [ meyleden Abdülâziz’den m e m n u n bu-
razlarma rağmen Abdülâziz sürgünün I lunmıyan İngiliz ricaliyle görüşmüş ve
birkaç gün geri bırakılmasını güçlükle j onların padişahın memleketlerini ziya-
kabul etti. Padişahın b u hiddetinin ] i reti sırasında yanında görüp tanıdıkla-
ı

3221
(İsmail Hakkı Uzunçarşılı; M idha t ve Rüştü sine: «Valide Sultan selâm etti Mütalâanızı
Paşaların tevkiflerine dair vesikalar, S: 54). havi bir lâyiha istiyor» dedi. M idhat Paşa:
B ü tü n bunlardan anlaşılacağı gibi, Abdülâ- «Şimdiye kadar p ek çok lâyiha takdim et­
ziz’in hal’i herkes tarafından âdeta beklenir tim. H iç birine itibar edilmedi. Halbu ki or­
ve istenir bir hale gelmiş, hakkındaki hoş­ talık günden güne fenalaşıyor. Size yazaca­
nutsuzluk son dereceyi b ulm uşta ğım lâyihanın h e m e n h ü k m ü n ü icra ettir­
B u arada, Peretvniyal Valide Sultan, m eyi taahhüd ederseniz yazar gönderirim»
Cevher ağa vasıtasiyle haber göndererek karşılığını verdi. Cevher A ğ a b u n u kabul
M idhat Paşayı davet etti. Paşa, Cevher A ğ a ­ etti. M idhat Paşa bir gün uğraşarak dört beş
nın K adıköy’ündeki bağına gitti. A ğ a kendi­ m addelik lâyihayı yazıp takdim etti. O gün

rı ve pek beğendikleri veliahd M ura d det sonra sadaret mevkiine bile geçme­
Efendinin Abdülâziz’in yerine OsmanlI yi düşünüyordu. B u n a vakit bulam a­
tahtına geçmesi h u su sun da düşüncele­ dan Haşan adlı bir kolağası tarafından
rini yoklamış, zemini gayet müsait bul­ öldürüldü (15/16 haziran 1876).
m uştu. Kendisinin . İngiltere siyasî ri­ Hüseyin A vni Paşa, mesleğinde bil­
caliyle bazı gizli müzakerelerde b ulu n ­ gili, değerli, teşkilâtçı ve cesur bir as­
duğu duyulduğundan Abdüİâziz b u n ­ kerdi. Ancak, son derece istibdada
dan kuşkulanarak K o n y a valiliği ile meyyal, mağrur, alaycı, bencil, kindar-
uzaklaştırmayı u y g u n görmüştü. Emir, ve inatçıydı. Rüşvet ve irtikâbla, bil­
A vrupa’da bulun d uğu sırada kendisine hassa Avrupa’d an ağır faizlerle alınmış
telgrafla tebliğ edilip derhal geri d ön ­ paralarla satın alınan askerî m alzem e
mesi bildirilmişse de, Hüseyin A vni Pa­ dolayısiyle elde ettiği gayri meşru ko­
şa epey ayak sürüdükten sonra dönm üş­ misyonlarla bü yü k bir servet sahibi ol­
tür. İstanbul’a varınca saraydaki bazı m uştu. Nefsi için her şeyi meşru gö­
taraftarlarının gayretiyle K o n y a ’ya rür, kendi şahsî çıkar ve ikbalinden
gitmekten kurtuldu ve Hersek mesele­ başka bir şey düşünm ezdi. Cüretkâr,
sinin ehemmiyet kesbetmesı üzerine ve son derece pervasız olduğunu çağ­
tekrar Seraskerliğe getirildi (21 ağus­ daş devlet adamları nakletmişlerdir.
tos 1875). Hersek ihtilâlinin yatıştınl-
ması için Sırbistan’a asker şevkinde A H M E D ESA D PAŞA
haklı olarak ısrar ettiğinden R u s elçisi (İkinci sadareti)
îgnatiyef’in telkiniyle 1 ekim 1875 ta­
rihinde azlolundu. Hüseyin Avni Paşa, M A H M U D N E D İ M PA Ş A
azlinden sonra h e m e n Selânik valiliği­ (İkinci sadareti)
n e tayin edildi. Hazırlıklarını yaparken
M Ü T E R C İ M RÜŞDÎ PAŞA
Süleymaniye civarındaki konağı yandı.
(Dö rdüncü sadareti)
B u konak, fevkalâde süs ve ihtişamı,
emsalsiz möblesi, antika eşyası ve çok
Bibliyografya : Lutfî; Tarih. Ali
değerli kütübhanesiyle meşhurdu. R üş­
Fua-d; Rical-i Mühimme-i siyasiye. Fat­
vet almakla ye irtikâbla pek dile düş­
m a Aliye; A h m e d Cevdet Paşa ve za­
m ü ş olduğu için çok kimse kazayı İlâ­
manı. A h m e d Rıfat Efendi; Verdül-ha-
hî bir ceza şeklinde tefsir etti. Yangın­
kayik. A h m e d M idhat; ^ Üss-ı İnkılâb.
dan on gün sonra Selânikten vazgeçi­
Süleym an Paşa; Hiss-i İnkılâb. Hayrüd-
lip Hüdavendigâr vilâyetine tayin olun­
din; Vesaik-i tarihiye ve siyasiye. Cev­
du ve bir an evvel hareket etmesi bil­
det Paşa; Tezâkir. Cevdet Paşa; M a r u ­
dirildi (21 ocak 1876). İstanbul hâdise­
zat. Ebüzziya Tevfik; Yeni OsmanlIlar
lerinden sonra sadarete Mütercim
tarihi. Ziya Paşa; Zafernâme şerhi. Zi­
Rüşdî Paşa geçince Hüseyin Avni Paşa
ya Paşa; Veraset mektupları. M e h m e d
da İstanbul’a davet olunarak Serasker­
M e m d u h Paşa; Esvatıs - Sudur. Faik
liğe getirilmiştir (29 nisan 1876).
M e m d u h Paşa; M ir’at-ı şuunat. M a h ­
B u olaydan sonra Abdülâziz’i haP- m u d Celâlüddin Paşa; M ir’at-ı Haki­
ederek yerine Beşinci M u r a d ’ı geçirdi­ kat. A bd ü rrah m a n Şeref; Tarih m u s a ­
ler, A z sonra da eski padişahın ölmesi, habeleri. Takvim-i Vekayi. Ceride-i H a ­
Hüseyin A v n i Paşayı büsbütün mem- vadis. Ali Haydar M idhat; M idh a t P a ­
| n u n etti. Böylece, şahsına karşı b üyük şa “ Tabsara-i İbret ve M ir’at-ı H a y ­
bir kin ve gayz beslemekte olduğu Ab- ret” . M . Galib ve A. Rıza; O n ü ç ü n c ü
dülâziz böylece kendisi için tam am en Asr-ı hicride Osmanlı ricali. Basiretçi
zararsız bir hale gelmişti. Ali; Yarım asırlık vekai-i m ü h im m e .
Hüseyin Avni Paga_bütün b u işleri İbnülemin M a h m u d K em al ^İnal; Son
memlekette, M idhat Paşanın tasarladı­ Sadrazamlar. İ. M . K em al İnal; So n
ğı meşrutiyet rejimini kurm ak için de­ Asır T ü rk Şairleri. Charles Mismer;
ğil, yalnız Abdülâziz’i hal’edip ondan Souvenir d u M o n d e M u s u lm a n . Ed.
öcünü almak gayesiyle yapmıştı. Engehardt; L a Turquie et le Tanzim at.
Hüseyin Avni Paşa, belki bir m ü d ­ h. Garday; Voyage du Sultan Abdula-
ziz de Stanbul au Caire.

3222
Vükelâ toplantısı olacağından Babıâliye gitti. karşısında demirli bulunan zırhlı donanm a
Hüseyin A v n i Paşa kendisini görerek bütün k u m a n d a n ı. Ârif Paşaya gerekli emirler ve­
tertibatın tamamlanmış olduğunu haber rildiği gibi, ’ Dolm abahçeye bakan yakın te­
verdi. M idhat Paşa, son derece iyi niyetli bir pelere de gizlice toplar yerleştirildi.
zat olduğundan işin m ü m k ü n se patırdısız
Böylece haT işine kat’i şekilde karar
düzelmesine taraftar bulunuyordu, So n yaz­
verildiği ve bütün tertibat alındığı sırada
dığı lâyiha kabul edilirse, esasen Abdülâziz’in
M idhat Paşa b u kararm devletin en ileri ge­
hal’ine hacet kalmıyacaktı. K endisi b u k o n u ­ lenlerinden p ek m ahdut kimseler arasında
da, şahsî kin ve düşmanlık hisleriyle değil,
kalmasını doğru görmeyerek bazı vezirlerle
sadece vatanseverlik duygularıyle hareket
görüşmeler yapm ayı u y g u n buldu. Y ü k s e k
ettiğini ve lâyihanın kabul v e tatbik edilece­
Meclise m e m u r N a m ı k Paşaya giderek: «Ab-
ğini de u m d u ğ u için Hüseyin A v n i Paşa: « O
dülâziz H a n ı halletmedikçe devletin ıslahı
şekil caiz değildir» diyerek işin geri bırakıl­
kabil . değildir. İcabedenlerle ittifak, hasıl
masını anlattı. K o n a ğ m a dönüşünde Valide
oldu. S e n nasıl harekette bulunacaksın?»
Sultandan bir tezkere geldi. Pertevniyal Sul­
diye sormuş ve ondan: «Sokağa çıkıp halkı
tan b un da: «Lâyihayı okudum , beğendim.
başıma toplayacak değilim ya... İlâhî m u ­
İnşallah icra olunur» diyordu. Lâkin, lâyi­
kadderat ne ise zuhur eder» cevabını almıştı
hayı Padişahm gördüğüne dair, bir şey söy­
(İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Sultan
lemiyordu. M idhat Paşa, b Öylece b u n u n Ab-
A ziz’e dair, T .O .E .M . 15/177).
dülâziz’e takdimine cesaret edilememiş ol­
duğun u anladı. 28 mayıs 1876 Pazar günü Hüseyin A v n i
Paşa, M idhat Paşa ile görüştükten sonra o
M idhat Paşa yine sorgusu sırasında ule­
akşam Süleym an Paşayı yalısma çağırttı.
m a ve ordunun kat’î kararı üzerine b u işin
H a l’ zamanı yaklaştıkça Seraskerin endişesi
artık durdurulm az hale geldiğini, C u m a r ­
artmış ve b u iş başarılamazsa uğramaları
tesi (27 mayıs 1876) g ünü b u işin Çarşamba
m uhtem el ve hattâ m u h a k k a k olan âkıbet
günü yapılmasına karar verildiğini, sonra
kendisini düşündürmeğe başlamıştı. O za ­
Hayrullah Efendi ile Hüseyin A v n i P a şan m
m a n Abdülâziz’i hal’etmeden M u r a d Efendi­
görüşerek bir gün evveline aldıklarını ve
yi iclâs etmenin doğru olamıyacağmı kestirip
Haşan Hayrullah Efendinin kendisine b u
Abdülâziz’in ise saraydan zorla alm arak
şekilde gelip haber verdiğini söylemiştir
başka yere götürülmesi de hâdiselere sebep
(İ. H . Uzunçarşılı; M idhat ve Rüştü Paşala­
olabileceğinden Süleym an Paşaya Hünkârın
rın tevkiflerine dair vesikalar, S : 55).
bir hafta sonraki Pazar günü tekrar Yıldız
köşküne gitmek ihtimali bulunduğunu, o
H a P kararının tatbike konulması za m an kendisinin bir tabur askerle köşkü
sarmasını ve y a n m a alacağı on, on beş ta­
H a l ’ hâdisesinin teferruatı son defa 26 bancalı subayla Padişahı tehdid ederek za­
mayıs 1876 C u m a g ünü akşamı Serasker rarsız hale getirmesini, b u sırada da M u r a d
Hüseyin A v n i P a şa n m Paşalimanı’ndaki ya­ Efendinin dairesinden çıkarılıp biat için
lısında toplanan Hüseyin A vn i, Redif ve Topkapı Saray m a götürülmesini teklif etti.
Süleyma Paşalar arasında görüşülüp karar­ Eğer Abdülâziz o hafta Yıldız köşküne git­
laştırılmış ve tarih olarak 31 mayıs Çarşam ­ m eyecek olursa, şimdiki teşebbüse o zam an
ba günü seçilmişti. geçilebileceğini de ilâve etti.

Ertesi günü Hüseyin A v n i Paşa imtihan­ Süleym an Paşa, b u n u tehlikeli buldu. B u


lar bahanesiyle Harbiye M ektebine gelerek kadar tertibat alındıktan sonra mesele geri
Süleym an Paşa ile görüştü. Süleym an Paşa kalırsa duyulması ihtimali büyüktü. B u n u n
bu sırada M iralay A h m e d Hıfzı, Kolağası üzerine, yine eski plâna dönüldü.
Bedri ve Rıfat Beyleri Seraskere takdim
29 mayıs 1876 Pazartesi günü sabahleyin
ederek b u işe hazır bulunduklarını söyledi.
Şehzade Y u suf İzzeddin Efendi Serasker
Süleym an Paşa b u n d a n sonra Dolma-
K apışm a geldi ve âdet olduğu üzere Hüseyin
bahçe Sarayı civarındaki G ü m ü şsü y ü kışla-
A v n i Paşa tarafından karşılandı. O d a y a gir­
sıyle Taşkışlada bulunan birliklerin güven­
dikleri zam an Y u suf İzzeddin Efendi, Ser­
diği subaylarını çağırtıp meseleyi kendileri­
askere oturmasını söyledi. Hüseyin A v n i
ne açtı ve istenildiği za m a n saray üzerine
Paşa işi olduğunu söyleyerek mazaret beyan
hareket edilmesini bildirdi.' B u birliklerle
etti. Şehzade ısrarda bulununca oturdu.
Harbiye talebesine gerekli cephaneyi talim
Y u su f İzzeddin Efendi, büyük annesini
bahanesiyle verdirdi. Diğer taraftan Hüseyin
kastederek: « B u hatun senden ne ister? Sen
A v n i Paşa da Bahriye Nazırı Kayserili A h ­
M u r a d Efendi ile m uh abere ediyormuşsun
m ed Paşayı d on anm a sandallarıyle Dolma-
diye çekiştiriyor!» dedi.
bahçe Sarayını denizden sarmağa m e m u r
etti. Harekât başladıktan sonra eğer saray Serasker, bu fırsattan faydalanarak:
tarafından karşı koyan zuhur eder ve silâhlı « M a h m u d N e d im Paşa yine Sadrıâzam ola­
m ukavem et olursa b u n u gidermek için saray cakmış ve büyü k valideniz azlinden sonra

3223
hatırını sormak için birisini göndermiş» diye K apışm a gelmeli, kendisine orada biat olun­
ağız aradı. Şehzade, b u n u tasdik etti. malıydı. Kapolyon Efendi, Veliahdın saray­
Hüseyin A v n i Paşa, b u n u n üzerine telâ­ dan çıkıp öyle kendiliğinden Serasker K a ­
şa kapılarak o gün bazı resmî işler için gel­ pısına gidemiyeceğini, gitmek niyetinde olsa
miş bulunan Hünkârın Başkâtibi Âtr£ Beye, bile Padişah tarafından engel olunursa yine
M a h m u d N e d im Paşanın tekrar Sadarete askerin müdahalesi gerekeceğini, üstelik as­
getirileceğinin doğru olup olmadığını sordu. ker ve ahali tarafından alınmadan saraydan
Âtıf Bey, b u n u n aslının olmadığını söylediyse çıkmasının çirkin ve A v ru p a ’y a karşı ayıp
de, Hüseyin A v n i Paşa kani olmadı. Âtıf olacağını ileri sürüyor ve M u r a d Efendinin:
Beye: «Yarın burada Vükelâ Meclisi topla­ «B e n bir kere saraydan almdıktan sonra
nacak. B u n a da sebep bazı askerî meselelerin artık bir daha içeri giremem (yâni Padişah
müzakeresi, bir de R u sya Hariciye Nazırının olmadıkça saraya d önem em )» dediğini tek­
bugünkü d u ru m hakkında kaleme aldığı rarlayıp duruyordu,
lâyihaya karşılık gerekli tedbirlerin alınma­ Süleym an Paşa, dayanamıyarak m ü d a ­
sıdır» dedi. Sonra Serasker Kapısından ay­ halede bulundu: «Bizim Sultan A ziz’in şah­
rılıp Şeyhülislâm H a şan Hayrullah Efendinin sına hiç bir düşmanlığımız yok. B e n belki
Kuruçeşm e’de bulunan yalısına giderek ora­ kendilerinden lütuf da gördüm. M urad
da Midhat ve Rüştü Paşalarla görüştü. Sonra Efendi Hazretlerinden de şahsî bir menfaat
Sadrıâzam geç vakit Babıâliye geldi. İş için talebinde veya ümidinde -değilim. B u işe
yanına giren M ektupçuya ertesi gün Seras­ sadece milleti görünen tehlikeden kurtarmak
ker Kapısında um u m î bir meclis yapılması­ için teşebbüs olunuyor. Kendileri de b u mil­
nı, hâzinede çok darlık olduğunu, askerin letin bir ferdidir. Biz b u kadar fedakârlık
para istediğini, b un a çare aranılacağını söy­ gösteriyoruz. Bir kısmmı da onlar üzerlerine*
ledi ve: «Serasker Paşa, defterler verecekti. alsınlar» dedi (Süleyman Paşa; Hiss-i İnkı-
Acaba hazırlayabildi mi?» diye sordu. lâb, S : 23).
Saat yediye doğru Seraskerlikten bir
Zıya Paşa ile Kapolyon Efendi ise, Veli-
yaver gelip kulağına bir şey söyledi. M üter­
ahdin mutlaka asker vasıtasıyle aldırıima-
cim Rüştü Paşanın yüzü değişerek M ektu p ­
sm da ısrar ediyorlardı. A n c a k Süleyman
çuya: «Defterler yapılmış. Yarın Serasker
Paşa: «Efendi Hazretlerini gündüz gelip as­
Kapısm da meclis olacaktır. îcabeden tezke­
kerle alm ak pek tehlikelidir» diyerek göze
releri şimdiden yazın!» dedi.
alınacak b u tehlikeye karşılık m aksada va ­
rılırsa ne gibi faydalar sağlanacağını sorup,
HaPin bîr gün önce uygulanması hiç olmazsa Veliahdın meşrutiyeti kabul ede­
ceğini şimdiden taahhüd etmesini ortaya
attı. M idhat Paşa ciddiyetle: «Maksadımız
Halbuki, yaverin getirdiği haber, hal’
bir müstebidi kaldırıp yerine başka bir
işinin Çarşambadan Salıya almdığı idi.
müstebidi k o y m ak değildir. Elbette böyle
Süleyman Paşa da bun dan haberli olmadığı
olacaktır. Cülûsları anında bir Hatt-ı H ü ­
için bütün gizli hazırlıkları Çarşambaya göre
m a y u n neşrederler. O arzu hasıl olurî» kar­
yapmıştı. Hüseyin A v n i Paşa ona da bir ya­
şılığını verdi.
ver gönderip d urum u bildirdi. B u n a göre
hareket, Salı günü saat 12.30 da olacaktı. Sonunda, sarayın erken saatlerde asker­
Veliahd, sesizce saraydan çıkarak Serasker le kuşatılması ve Veliahdin m ü m k ü n olduğu
Kapısına gelecek ve kendisine orada biat kadar gürültüsüzce, çıkarılması, b u olmadığı
edilecekti. takdirde kuvvetlerin müdahalesi kararlaş­
tırıldı.
Serasker, M idhat Paşaya da b u haberin
ulaştırılmasını ve Zıya B e y vasıtasıyle M u ­ Hüseyin A v n i Paşayı telâşa sevkedip
rad Efendinin de yeni durum dan haberdar meseleyi bir gün evveline almasına sebep
edilmesini istedi. Ç ü n k ü Veliahd de işin olan hâdise ise şuydu: 29 mayıs Pazartesi
Çarşamba günü olacağını biliyordu. Zıya B e y günü redif askerlerini getirmiş bulunan
Süleyman Paşaya M u r a d Efendinin b u n u Sultaniye vapuru, Dolm abahçe Sarayının
kabul edeceğini sanmadığını, bununla bera­ önünde demirlemiş bulunuyordu. B u askerin
ber Kapolyon Efendi vasıtasıyle haberin nereye yerleştirileceği işiyle Abdüİâziz biz­
ulaştırılacağını söyledi. Süleym an Paşa da zat meşgul olmuş ve hattâ bir ara: «Serasker
Serasker Kapısına gelip Zıya Beyin sözlerini geldi m i?» diye sormuştu. Başmabeyinci
nakiettiyse de, Hüseyin A v n i Paşa fikrinde Hafız M e h m e d Bey, Padişahın onu istediğini
ısrar etti. Süleym an Paşa, oradan ayrılıp sanıp vapurdaki asker hakkında bilgi ver­
M idhat Paşanın konağm a gittiği zam an P a ­ m e k üzere saraya gelmesini Hüseyin A vn i
şayı Zıya B ey ve Kapolyon Efendi ile m ü ­ Paşaya bildirdi.
nakaşa halinde buldu. Süleym an Paşa da O gün, hava çok fena idi. Y a ğ m u r şid­
ordunun m ü m k ü n olduğu kadar işe karıştı­ detle yağıyor, sokaklarda seller akıyor, rüz­
rılmaması fikrindeydi. O n a göre, M u r a d gârın şiddetinden yer yer ağaçlar devrilmiş
Efendi dairesinden çıkıp doğru Serasker bulunuyordu. Serasker Selimiye’de askeri

3224
yerleştirmekle meşguldü. B u iş sona erince üzerinde bile durmamış ve akşam namazın­
geleceğini söyledi. Aslında ise, b u davetten dan sonra dairesine çekilmişti.
kuşkulanmıştı. B u yüzden gelmeyip yalısına
döndü. İkinci davet haberini getiren yavere: Murad Efendinin saraydan alınması
«Askerin yerleştirilmesi sona ermedi. A yn i
zam anda yağm ur şiddetle yağıyor. B u a k­
Harekât başlarken Bahriye Nazırı K a y ­
şam gelemiyeceğim, artık yarın gelirim.»
serili A h m et Paşa donanmanın başında b u ­
dedi. Hafız M e h m e d Bey, hayretler içinde
lunm ak için Seraskerin yalısından zırhlı
kaldı. Padişah tarafından vâki bir dâvete
M es’udiye savaş gemisine, Sadrıâzam ise
böyle karşılık verilmez, hem en gelinirdi.
Serasker Kapısına gitmiş, Hüseyin A v n i
Yaver üstelik: «Seraskerin b u akşam hali ve
Paşa da bir çatana ile Fmdıklı’ya geçmişti.
tavırları başka zamanlardakine benzemiyor­
Bahriye Nazırı, karakol sandallarını hem en
du. Kendisine irade tebliğ ettiğim zaman
harekete geçirip sarayı denizden abluka al­
daima yumuşaklıkla cevap verirdi. Bugün
tına aldırdı. Serasker ise. Fmdıklı’da haber
v'ekar ve azametle konuştu» demişti. Hafız
bekliyordu. Nihayet askerin sarayı sardığı
M e h m e d Bey: «Serasker dört kadeh fazla
haberi gelince, hazır bulunan arabaya binip
içmiş olacak... B u n u n için gelemiyor dem ek­
yola çıktı.
tir. Efendimiz de harem e teşrif ettiler. S a ­
bahla akşamın farkı yok. Yarın gelir!» diye­ Saray, d urum kendilerine izah edilmiş
rek işi geçiştirdi bulunan üç tabur askerle, Veliahd dairesi
Harbiye talebesiyle sarılmıştı. B u sırada gü­
İşte, Hüseyin A v n i Paşa b u yüzden kuş­ neş doğm ak üzere bulunuyordu. Süleyman
kulanmış, durum un sezildiği şüphesine düş­ Paşa, iki bölük askerle Veliahd dairesinin
müş ve meselenin daha evvel olmasına ka ­ sabah namazına çıkacaklar için açık bulu­
rar vermişti. Böylece, Çarşamba günü 12.30 nan dış kapısından girip • askeri sağa sola
da yapılması kararlaştırılan teşebbüs önce yerleştirdikten sonra ilerledi. İç kapı ö n ü n ­
12 saat evvele, sonra gündüz uygun görül- de rastladığı M ura d Efendinin adamlarından
meyerek yalnız yedi saat evvele, 4.30 a, yani bir kaç kişi ile harem ağasına: «Kapıyı açın,
güneşin doğuşundan bir iki dakika önceye efendimizi isterim» dedi. Onlar, biraz tered­
alınmıştı. Hüseyin A v n i Faşa, Redif ve S ü ­ dütten sonra kapıyı açmağa çalıştılar. Telâş
leyman Paşalarla son bir görüşme daha içinde bulunan Süleym an Paşa: «Çabuk olu­
vaptı. Teşebbüsün mutlaka haber alındığını nuz, Efendimize haber veriniz. Dışarı teşrif
sanıyordu. Bununla beraber, artık ok yay­ buyursunlar!» diye bağırdı. K ap ı açıldı. İçeri
dan çıkmıştı. İstanbul’un her yerle telgraf girildi. B u sırada hâdisenin öne alındığını
muhaberesinin derhal kesilmesine karar v e­ bilmeyen Veliahd M u r a d Efendi dairesinde
rilerek herkes vazifesinin başına gitti. H ü ­ uykuda bulunuyordu. Ağalar vasıtasıyle k a ­
seyin A v n i Paşa, şiddetli yağm ur ve fırtına pısının önünde yatan hazinedar usta kendi­
altında üç çifte kayıkla yola çıktı. Maksadı sini uyandırdı. Süleym an Paşa rütbe işare­
Sadrıâzamm Beb ek’teki yalısına giderek son tini taşımadığı için kendisini tanımamışlardı.
durum u kendisine bildirmekti. Lâkin akın­ M urad Efendiye: «Bir Binbaşı sizi istiyor!»
tıyı aşamadı. Sandalının kürekleri, kırıldı. dediler. Veliahdin akim a ilk gelen, hâdise­
Zorlukla kıyıya varıp yaya olarak Sadrıâza- nin duyulması v e kendisinin tevkife gelin­
m m yalısına gitti O nunla görüşüp endişele­ miş olmasıydı. B u yüzden çok heyecanlandır
rinden bahsetti. B u n u n üzerine bir beş çif­ «İçeri gelsin, bakalım görelim kimdir? S o n ­
teye binip birlikte Seraskerin yalısına dön­ ra çıkarım» dedi.
düler. Gece vakti Bahriye Nazırı Kayserili Süleyman Paşa çok acele ettiği halde,
A h m e d Paşa da dâvet edildi. A y n i zamanda b u suretle işi geciktiren teferruattan sıkıl-
sabaha karşı harekete geçileceği hakkında .makla beraber, b un u kabul zorunda kaldı,'
Midhat Paşaya gizlice haber gönderildi. Ancak: «Belki efendi korkar!» diyerek ta­
bancasını çıkarmasmı da rica ettiler. Süley­
Askerî harekât kararlaşan vakitte baş­ m a n Paşa, Veliahdin y an m a girdiği zaman,
lamış bulunuyordu. annesi de başı örtülü buluduğu halde, ar­
kasında duruyordu. Veliahdin lalası: «B u
Telgraf haberleşmesinin kesildiğini gö­
Süleyman Paşadır» diye o nu tanıttı. Paşa da
ren Rus Elçisi İgnatiyef, bir şeyler olduğunu
M ura d Efendiyi selâmlayıp: «Buyurun, teşri­
hissederek ortalığı karıştırmak için hem en •
finize intizar ediyoruz. Asker sizi bekliyor»
muhafız Karadağlıları, Büyükdere çarşısına dedi. Veliahd, bü yü k bir telâş ve heyecan
gönderip: «İstanbul’da halk ayaklanmış... içinde bulunuyordu. Süleym an Paşanın ar­
Çarpışma varmış!» diye ortalığı ayaağ kal­ kasından bahçeye inmeden evvel Abdülha-
dırmak istedi. B u n u n üzerine hem en bir m id Efendiye: «Beni alıp götürüyorlar. B i ­
bölük asker gönderilip emniyet temin edildi. rader benim daireye gelsin!» diye haber
Abdülâziz ise. aslında hiç bir şeyden gönderdi. Aşağıdaki iki bölük asker, sert bir
şüphelenmemiş, hattâ Seraskerin gelmemesi kum an da ile selâmına durdular. Süleyman

3225
Paşa önde olduğu halde, bunlarla sarılı bir kolunun Önünde bir an duruldu. B urad a b u ­
şekilde dış kapıdan çıktı. Dış kapıyı tutmuş lunan Redif Paşa, M u r a d Efendiye tazimle­
olan karakollar da kendisini selâmladılar. rini sundu. Sonra tekrar yola çıkıldı. T a m
Süleym an Paşa, dışarı çıkılır çıkılmaz kılı­ Dolm abahçe kordonu geçilirken, oraya ko n ­
cını çekerek askerin başına geçti. Buradaki m uş beşinci ordunun türkçe bilmeyen asker­
askerle Harbiye talebesi hem e n selâm vazi­ leri, süngülerini atların göğsüne dayayıp:
yetini almslardı. .«Yasak!» diyerek arabayı durdurdular. H e ­
m e n arapça bilen bir subay m üdahale edip
yol açtı. A ncak, Veliahd yeniden heyecan­
M urad Efendinin biat için Serasker lanmış bulunuyordu. Dolm abahçe camii rıh­
Kapısına götürülmesi tımında arabadan inilerek hazır bekleyen
bir üç çifte kayığa binildi. Biraz açıkta H ü ­
M u r a d Efendi, Dolm abahçe karakoluna seyin A v n i Paşanın beş çiftelisine geçildi.
doğru yirmi beş, otuz adım kadar ilerlediği Rüzgâr şiddetle esiyor ve y ağ m u r durm adan
sırada Hüseyin A v n i Paşa araba, ile yetişti. yağıyordu. Sular, beş çifteyi zırhlı gemiler­
Aleyhdarlarına göre kibir ve azametinden,
den birisine doğru sürükledi. M u r a d Efendi,
taraf tutmayanlara göre ise sadece korku ve
yeniden ürktü. Nihayet, Salıpazarı önünde
telâşından arabadan inmeyerek Veliahdi y a ­
devriye gezen bir tersane çatanasına aktar­
nına dâvet etti. Süleym an Paşayı sarayın
m a edilip Sirkeci iskelesine gelindi. K ara ya
muhafazasına m e m u r edip kendisi Veliahdle
ayak basılınca Hüseyin A v n i Paşa, İstanbul
birlikte yola çıktı. A rab ay a binerken ağala­
rından biri M u r a d Efendiye bir tabanca ver­ tarafına salimen varıldığının yeni Valide
mişti. Hüseyin A v n i Paşa da kendi tabanca­ Sultana bildirilmesi için Süleym an Paşaya
sını verip: «Eğer hayatınız tehlikeye düşerse haber gönderdi. Sirkeci’de dikkati çekm em ek
bununla evvelâ beni öldürünüz» dedi. M u r a d için ayrıca araba hazırlanmamıştı. Hüseyin
Efendi, bütün b u hallerden ürküyor, korku­ A v n i Paşa ile M u r a d Efendi b u yüzden bir .
su fena halde artıyordu. Dolm abahçe kara­ kira ara basma binip yola düzüldüler.

-.

k İ / . h m

ı —11

Sultan A b d ü lâ zis ’in halM sırasm da D olm abahçe Sarayında alınan askerî tertibat
(Z am a n ın d a batı m ecm ua larında çıkmış resim lerden)

3226
Yeni Padişaha biat ediliş ve Abdiila-
ziz’in hal’ine alînan fetva

Serasker Kapısına varıldığı za m an Mu-


rad Efendi üstüste gelen hâdiseler ve çıkan
aksilikler yüzünden m addeten p e k yorgun
ve m â n en perişan bir halde bulunuyordu.
Serasker Kapısında ise, başta Sadrıâzam
Mütercim Rüştü Paşa bulunduğu halde.
Midhat Paşa, N a m ık Paşa ve Şeyhülislâm H a ­
şan Hayrullah Efendi Veliahdin gelişini b ü ­
yük bir m e ra k ve heyecan içinde bekliyor­
lardı. A ra b a görününce koşup kendisini kar­
şıladılar ve Serasker Kapısında hüküm dara
m ahsus olan daireye aldılar. O r ad a hem en
kendisine biat ettiler. V a k ’ayı haber alan
diğer Vükelâ ve devlet ricali de biat için
Serasker Kapısına gelmeğe başladılar. B u n ­
lar arasında bulunan M e k k e Şerifi Abdül-
muttalib Efendinin hatırlatması üzerine, biat
merasimi aralanır gibi olduğu bir sırada
Abdülâziz’in hal’ine dair olan fetva okundu.

B u fetvanın metni şudur:


«Emirül-mü’m inin olan Z e y d muhtelbiş-
şuur ve umur-ı siyasiyeden bî behre olup
emvâl-i mirîyeyi m ü lk ve milletin takat ve
Sultan A b d ü lâ ziz ’in son fotoğraflarından biri
tahammül edemiyeceği mertebe masârif-i
nefsâniyelerine sarf ve umur-ı diniyye ve
dünyevîyyeyi ihlâl ve teşviş ve m ü lk ve
milleti tahrib edip bakası m ü lk ve millet dülâziz’in hal’i o g ü nkü şartlar içinde kaçı­
hakkında m uzir olsa h a il lâzım olur m u? nılmaz bir lüzum du. A n c a k, bütün bunlara
Bey an buyurula. El-cevâb A llahü teâlâ a lem , rağmen hal’i için yazılan b u fetva, kısmen
olur» (îbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l înal; haksız bir vesikadır. Ç ü n k ü Abdülâziz’in
' Sultan Abdülâziz’e dair, T .O .E .M . 15/177). evvelâ şuuru yerinde idi. Siyasî işlere ve
(B u fetvanın b u g ü n k ü dil ile ifade şekli memleket idaresine aklı ererdi. Müsrifliği
şudur: M üm inlerin emiri olan kimse şuuru hakikaten p ek fazla ve lüzum suz derecede
bozuk ve siyasî işlerden anlam az olup devlet olmakla beraber, din işlerini bozacak karak­
raflara harcar ve düny a ve din işlerini bo­ terde değildi. Bilâkis, sofu ve dindardı. İba­
zu k ve siyasî işlerden anlam az olup devlet- detlerini ihmal etmez, içki kullanmaz ve
malmı memleket ve milletin takat v e taham ­ hattâ su yerine zem zem içerdi. A ncak, d u y ­
m ül edemeyeceği derecede şahsına ait m as­ gularına fazla tâbi oluşu kendisini hakikat­
raflara harcar ve dünya v e din işlerini bo­ lere bile bile göz y u m m a ğ a sevketmiştir.
zar ve karıştırır, memleket ve milleti harab Sultan M u r a d ’a biat edilip kendisi böy-
edip yerinde kalması m em leket ve millet lece resmen Osmanlı Devletinin Hü kü m d arı
için zararlı olsa hal’i lâzım olur m u ? Bey an olduğu gibi, Abdülâziz de bir fetva ile res­
buyurula. Cevap: E n doğrusunu Allah bilir m e n hal’edilmişti. Böylece, Osm anlı Devleti
ki, olur). kanu n ve an’anelerine göre, bütün devlet
Tarafsız tarihçiler, şüphesiz ki Abdül- memurları da azledilmiş sayılıyorlardı. M e ­
âziz’in tam am en çığırından çıkmış, yola gel­ muriyetlerine devamları ise, yeni H ü k ü m d a r
mez bir hal almış olduğunu tasdik ederler. tarafından tasdik olununcaya kadar ancak
Padişah olarak tahtta kalmasının memleketi vekâleten idi. B u yüzden Sadrıâzam M üter­
felâkete sürüklemesi p e k m ü m k ü n d ü . Bil­ cim Rüştü Paşa kendi üzerinde bulunan ve
hassa kendisine bol para yetiştiren ve her Sadarete mahsus olan Abdülâziz’in m üh rü n ü
türlü diktatörce duy gu ve heveslerini okşa­ M a b e y n ileri gelenlerinden bir zata verip:
yan M a h m u d N e d im Paşadan bir türlü v a z­ «Millet, Abdülâziz H a n Hazretlerini haFetti.
geçememişi, M a h m u d N e d i m P a ş a n m ise Rus Artık b u m ü h rü n h ü k m ü kalmadı. B u n u
Elçisi îgnatiyef’in kuklası haline gelmiş b u ­ kendilerine teslim edip, olan değişikliği de
lunması, Devletin siyasî varlığını ve Osmanlı haber veriniz» dedi ( A h m e d Midhat. Uss-i
milletinin millî bekasmı tehdit eden bir teh­ İnkılâp. C : 1, S: 221). A y n i zam an d a evvelce
like idi. Bunları d üşünm ek bile istemeyen kararlaştırılmış olduğu gibi, Bayezid kulesi­
ve sadece heveslerinin esiri bulunan Ab- ne bir işaret çekildi. B u n u gören Dolma-

3227
bahçe önündeki savaş filosu, h em e n donandı tıklarmı görünce: « B u y a n g m değil.., Arşla -
ve cülûs topları atılmağa başlandı. nımı hal’ettiler. M u r a d Efendi cülûs etti.
Süleym an Paşa, b u sırada M u r a d Efendi­ Cenabı H a k k ın emri böyle imiş..» dedi. B ü ­
n in validesi yanında idi. Valide Sultan: tün teessürüne rağm en soğukkanlılığını kay-
«Yeryüzünde bir tek evlâdım var. Evvelâ betmiyerek dairesinden çıktı ve oğlunun y a ­
Allaha, sonra size emanet..» derken ilk top n m a gidip onu uyandırdı.
sesi duyuldu. Süleym an Paşa, Valide Sul­ Abdülâziz, u y k u sersemliği içinde: «N e
tanı yerden selâmlıyarak: «İşte Sultan M u ­ var valide... ne oluyor?» diye sordu.
rad Hazretleri cülûs ettiler. B u atılan biat Pertevniyal Sultan, ona hakikati birden
topudur. Tebrik ederim. Artık bendenize söylemek istemiyerek yangından bahsetti.
müsaade buyurun, askerin y a n m a gideyim» L â kin Abdülâziz, donanm ayı ve atılan top­
diyerek oradan ayrıldı. ları görünce, meseleyi anladı ve: «Beni .Sul­
B u sırada Harbiye talebesinin attıkları tan Selim ’e döndürdüler!» dedi. Sonra, yeis
toplar, don anm a toplarına karadan karşılık içinde: «Valide, b u işi k im yaptı biliyor m u ­
verdiği gibi, Redif Paşanın emriyle Dolma- sun?» diye sordu.
bahçe karakolundan ve maiyet bölüğü daire­ Pertevniyal Sultan tahminini ortaya
sinden atılan toplar da bunlara katılmıştı. koydu: «Oğlum , Hüseyin A v n i Paşa olsa ge­
rektir».
Abdülazzz’m , hal’ini duyması Abdülâziz: «Yalnız o değildir. Sadrıâzam
M e h m e d Rüştü Paşa ve Kap tan A h m e d Paşa
da beraber olm ak lâzımğelir!» diyerek k ed e­
Abdülâziz’in dairesinde sarayın askerle
rinden ağladı.
kuşatıldığını ilkönce nöbetçi kalfa ve ağalar Annesi, kendisini teselli etmek istedi:
sezmişlerdi. A n c a k bunlar, bir haF olayını
«Aslanım, işi bir kere etrafiyle tahkik ede­
havsalalarına .sığdıramadıkları ve orduyu
lim».
Padişaha mutlak şekilde sadık sandıkları Lâkin, Abdülâziz d u rum u iyice anlıyor­
için herhalde Veliahdin duyulan bir ihane­ d u: «Artık tahkikatın sırası değil... Ç ü n k ü
tine karşı b u tedbiri Abdülâziz’in aldığını b u hale uğrayacağımı üç kere rüyada gör­
m üştüm . Gökten Cebrail inse, b enim için
saltanata d ö nm ek m ü m k ü n olamaz. B uradan
çıkıp gitmeliyim» dedi (Pertevniyal Sultanın
vefatm dan sonra çıkan Sergüzeştnamesinden
naklen. M a h m u d Celâleddin Paşa; M ir ’at-ı
Hakikat, C : 1, S: 115).

Eski Padişaha durumun bildirilmesi,


Dolmabahçe Sarayından ayrılışı

Serasker Kapısında ise biat merasimi


sona ermiş bulunuyordu. Artık yeni H ü k ü m ­
darın Dolm abahçe Sarayına dönmesi lâzımdı.
Ancak, Sultan M urad, Abdülâziz oradan ay­
rılmadıkça Dolm abahçeye ' gelemiyeceğiııi ¡r*
bildirmişti. B u n u n üzerine Serasker, Başya^
verini Süleym an Paşaya gönderip durum u
bildirdi. Sü leym an Paşa, Abdülâziz’in baş
harem ağası C evh er Ağayı çağırttıysa da,
ağa korkusundan bir yere gizlenmişti. N i ­
hayet, kendisine gönderilen kat’î emir üze­
rine ortaya çıktı. Validé dairesinin kapısın­
dan beş altı ağa ile görünerek Sü leym an P a ­
Sultan A b d ü lâ z iz ’in Başm abeyincîsi şanın karşısına gelip onu etek öpercesine
H afız M e h m e d B e y selâmladı (H a lû k Şehsuvaroğlu; Sultan Aziz,
S: 79). Paşa kendisine: «K a za ve kaderin
sandılar. Hattâ içlerinden bazıları Iıiç sev­ h ü k m ü böyle imiş... Milleti hoşnud edemedi.
medikleri M u r a d Efendinin b u vesile ile Yaptıklarından ve hareketlerinden m em n u n
cezalandırılacağını düşünerek sevindiler. îlk olmadılar. Kendisini hal’ettiler. Sultan M u ­
cülûs toplarını duydukları zam an ise, bir rad Hazretleri, ulema, vükelâ ve milletin
yerde yangın çıkmış zannettiler. B u n u n için ittifakı ile cülûs eyledi ve Abdülâziz H a n
gidip Valide Pertevniyal Sultanı uyandırdı­ Hazretlerinin h em e n Topkapı Sarayına
lar. Pertevniyal Sultan, pencerelere koştu. nakledilmelerini irade etti. Evlâdından ve
Dışarıda donanmış gemilerin top şenliği yap- ailesi halkından kaç kişiyi isterlerse hem en

3228
beraberlerine alarak teşrif eylesinler, kork­ lara boyadı. Ebedî bir esefi cümleye yadigâr
masınlar ve hayatlarından em in olsunlar. bıraktı. B u her an gözlerimize çarpmaktadır.
Tehlikeden masundurlar. Onların kıllarına İşte onlarm gördükleri felâket benim başıma
gelecek hata için yine b u asker başını ko y ­ da geldi».
muştur. Ç ü n k ü şahıslarına suikast yoktur ve Biraz daha düşündükten sonra da: «Biz
b u hareket bir düşmanlığa dayanmıyor. M il­ ne yapacağız?» diye sordu.
letin selâmeti arzusundan ileri gelmiştir.
Lâkin eğer saraydan çıkmakta tereddüt gös­ H a f ı z . M e h m e d Bey, kendisi hakkında
terir veya inad ederlerse netice vahimdir verilen kararı, yani Topakpı Sarayına n a k ­
ve b un dan doğacak m es’uliyet kendilerine ledileceğini haber verdi. Abdülâizz. b u n un
ait olur. B u m es’uliyeti üzerlerine almasın­ üzerine: «B e nim silâhlandırdığım asker, tan­
lar. Rica ederiz, bizi de böyle ağır bir zim ve ıslah ettiğim donanm a b u dakikada
m es’uliyet altında bırakmasınlar ve dakika beni ablukaya almışlar. B u halde buradan
kaybetmeden teşrif etsinler!» dedi (Süley­ nasıl giderim? Fakat gitm em ek de olmaz.
m a n Paşa; Hiss-i inkılâp, S: 56). M a d e m k i M u r a d Efendi buraya gelecektir,
biraz daha durulursa, izdiham dan gidilmek
Cevher A ğ a, ellerini uğuşturarak: «Ben
kabil olmıyacak... Vaktiyle gitmek münasip
bunları nasıl arzederim?» diye mırıldandı.
olur» dedi.
Lâkin Süleym an Paşa, sert bir şekilde:
«Artık o sıra geçti... H e m e n acele etsinler, Sonra, birdenbire endişeye kapıldı: « G i­
buyursunlar!» karşılığını verdi. C evher A ğ a delim, lâkin şahsımızın kuvvetli emniyet al­
bun un üzerine Dolm abahçe karakolunda b u ­ tına alınması lâzımdır. Yo lda bize ilişmesin­
lunan Redif Paşaya başv urm ak üzere oraya ler. B u n u n çaresi nedir?»
gitti. D a h a evvel hâdiseyi duyarak araba ile Hafız M e h m e d Bey, h em e n Dolm abahçe
Dolm abahçe Sarayına doğru hareket edip karakoluna gidip Abdülâziz’in endişelerini
yolda tevkif edilerek karakola getirilmiş b u ­ söyledi. O r ad a bulunan Redif ve Kayserili
lunan Başmabeyinci Hafız M e h m e d Beyle A h m e d Paşalar: «Eski H a k a n her cihetten
Başkâtip Rıfat B e y de orada bulunuyorlardı. em in ve müsterih olsunlar. İrade buyurur­
B u iki zat evvelâ Serasker Kapısına götürül­ larsa hususî surette karakol sandalları tertip
müş ve orada kendilerine eski H ü k ü m d a r a edelim. B u n d a n da emin olmazlarsa küçük
h em en sarayı terketmesinin tebliği emri v e ­ bir vapur hazırlayalım» dediler.
rilmişti. Redif Paşa, gelen C evher Ağayı da
yanlarına katıp onları b u vazife ile D o lm a ­ Abdülâziz, karakol sandalları tertip edi­
bahçe Sarayına gönderdi. lip bunların arasından kayıkla Topkapı
Sarayına gitmek şeklini tercih etti. (Hafız
Bunlardan Hafız M e h m e d Bey, Abdülâ-
M e h m e d B ey ; Hakayik-ül-beyan fî Ahval-i
ziz’n r yatak odasına girerek ayak öptükten
C enn etm ekân),
sonra ayakta bekledi. Abdülâziz, durm adan
bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Nihayet, Bütün b u m üddet içinde Abdülâziz, y a ­
onun önünde durarak: «Hafız B ey , şu acaip tak odasm dan hiç çıkmamış bulunuyordu.
vukuat nedir?» diye sordu. Hafız M e h m e d Beyle Âtıf B e y bütün hazır­
Hafız M e h m e d Bey: «Efendimiz, hatır ve lıkları tamamladılar. Sonra gelip haber ver­
hayale gelmez bir kaza!» diyebildi. diler. B u sırada eski hüküm darın yanında
Abdülâziz deva m etti: «Cülus m u vuku- bulunanlardan ikinci hazinedar kalfa onlara:
buldu?» «Gözünüz kör olsun. Hepiniz de ihtar etme­
diniz. Hepiniz birliksiniz» diye çıkışmağa
Başmabeyinci: «R ab bim öm rünüzü müz- başladı. Abdülâziz: «Sus, artık o lâkırdının
dad buyursun» diye başlayarak bütün geçen­
sırası geçti» diye m üdahalede bulundu.
leri anlattı. Abdülâziz, b ü y ü k bir yeis ve k e ­
Sonra: «S ak o m u getirin. Y u s u f’la M a h m u d
der, içinde dinliyordu. A ra d a : « K i m cülûs nerede?.. Çağırm!» dedi. Sako sunu giydikten
etti?» diye sordu.
sonra da daim a odasında sakladığı Sultan
Hafız M e h m e d Bey, b u n u bir türlü • söy­ Selim’in palasını b u n u n altına astı. O d a d a n
leyemiyordu. Eski H ü k ü m d a r titrek ve hafif ayrıldı. Saray mensuplarının sessiz hıçkırık­
bir sesle sordu: «M u ra d Efendi m i Padişah ları ve gözyaşları arasında saraydan çıktı.
oldu?» . Y a ğ m u r hâlâ şiddetle yağmaktaydı.
Başmabeyinci: «Öyle imiş Efendimiz!» Süleym an Paşa, bütün tertibatı tam am ­
karşılığını verdi. lamış, rıhtımı kordon altına almıştı. B u sı­
Abdülâziz, biraz düşünüp: «Acaip!» d e­ rada zabitlerden biri: «Abdülâziz Efendi gö­
dikten sonra ilâve etti: «Böyle olacağmı rününce n e yapalım?» diye sordu. B u suretle,
biliyordum. Zira gelip geçmiş sultanlardan haTindenberi ilk defa olarak kendisinden
benim gibi b u devletin şevket ve şanını Abdülâziz Efendi diye bahsedilmişti. Süley­
yükseltmeğe çalışanlar hep felâkete uğra­ m a n Paşa, gerekli ihtiramın gösterilmesini ve
dılar. Şehid am cam ın ahvali ve uğradığı bilhassa yüzüne hiç bakılmamasını, bir şey
felâketin derecesi, tarih sahifelerini al k a n ­ sorarsa cevap verilmemesini, hattâ işlerin-

3229
den birisini öidürse bile kimsenin m ü d ah a­
lede bulunmamasını tenbih etti (Süleym an
Paşa; Hiss-i İnkılâb; S : 58).

Bütün bunlara hacet,, kalm adan Abdülâ­


ziz, m ah zun lâkin vakur bir tavırla ilerledi.
Oğulları Şehzade Y u suf İzzeddin ve M a h m u d
Celâleddin Efendilerle JBaşmabeyinei Hafız
M e h m e d ve Başkâtip Âtıf Beyler yanında
bulunduğu halde kendisini Topkapı Sarayı­
na götürecek olan kayığa bindi. Valide Sul­
tanla öbür şehzadeler, sultanlar ve kadınlar
arkadan başka kayıklarla geleceklerdi.

Böylece, Osmanlı tahtında saltanatı so­


na eren Abdülâziz, pek sevdiği Dolmabahçe
Sarayına ve çok bağlı bulunduğu hüküm-
\bdülâziz’in yaptığı bir deniz harbi çizgisi darlığa veda etmiş bulunuyordu (30 mayıs
1876).

Abdülâziz (1 8 6 1 - 1 8 7 6 ) zamanındaki hükümdarlar


(İlâve : 188 )

Avusturya : Frajısuva Jozef —
—^
—> . İtalya : İkinci Viktor Em anuel
1861 — -> .
Fas : Sidi (Şeydi) M u h a m m e d —^
— 1873,.Mevlay Haşan 1873 — - Karadağ : Nikola —> — —> .
Papalık : D o ku zun cu Pi — .
Fransa : Üçüncü Napolyon —> —
Prusya (Almanya) : DÖrdüncü
1870 (İmparatorluğun sonu ve Üçüncü
Frederik Giyyom -» — 1861, Birinci
Cum huriyet). Giyyom 1861 (1871 den itibaren Al­
m a ny a imparatoru) — —> .
Ingiltere : Viktorya —> — — .
Ro m any a : . Birinci Aleksandr
İsveç : Onbeşinci Şarl —» — 1872, (Couza) 1861 — 1866, Karol (charles)
İkinci Oskar 1872 — . 1866 — .
ı
Iran : Nasırüddin Şah ->• — —> . Busya : İkinci Aleksandr —
-» •
İspanya.: İkinci İzabel — 1868,
İhtilâl devri 1868 — 1870, A m ede 1870 Sırbistan : M ihal Obronoviç —»
— 1873, Cumhuriyet 1873 — 1874, Oni- — 1866, M ilan Obronoviç 1868 ---» .
kinci Alfons 1874 — —> .
Yunanistan : Oton —> — 1869, Bi-
rinCi Yorgi 1868 ---» .

3230
Abdülaziz’in şahsiyeti tur. H a s ahırdaki bazı atlara vükelânın isim­
lerini koyup o adlarla çağırır, geceleri sa­
rayda maskaralara vezirlerinin taklidini yap-
Abdülâziz şehzadeliğinde babası İkinci 'tırıp eğlenirdi. Diğer- taraftan, devlet hâzi­
M a h m u d tarafından sıkı bir disiplin altında nesi tam iflâs halinde bulunduğu, dışardan
yetiştirilmiştir. Babasının ölümü ile ağabeysi alman borçların taksitlerini ödem ek imkânı
A b dülmecid’in tahta çıkışından sonra şahsî kalmadığı halde, israf yoluna gitmekten geri
gayreti ile tahsilini durm adan ilerletmişti. kalmamıştır. Devleti, âdeta kendi m ülkü ve
B u sırada hocası Akşehirli H aşan F ehm i b una canı istediği gibi tasarrufa hakkı oldu­
Efendi idi. O n d a n arapca, arap edebiyatı ve ğunu sanmaktaydı. Bunların doğuracağı so­
şer’î ilimleri okudu. Veliahdliğinde iyi ve nucu görememesi, takdir edememesi en b ü ­
mazbut haliyle tanınmıştı. îçki kullanmaz, y ü k kusurudur. M a h m u d N e d im Paşanın onu
sefahati sevmez, m un tazam bir hayat yaşardı. götürdüğü hatâlı yolu, annesi Pertevniyal
Abdülâziz, tahta ilk geçtiği yıllarda b ü ­ Valide Sultan bile sezmiş, Abdülâziz’e:
tün tab a imparatorluğu kurtaracak bir h ü ­ «A m a n oğlum, b u herif m ecnundur. B u n u n
küm dara kavuştuğunu sanmıştı. O n u n A v r u ­ sadarette kalması devlet ve milletin izmih­
pa âdetlerinden hoşlanmaması, opera ve laline sebep olacaktır. B u adamı defet. D e v ­
tiyatro yerine orta-oyunu seyretmesi, koç ve let ve milleti b u zalimin elinden kurtar»
horoz doğüştürüp pehlivan güreştirmesi m u ­ diye ikaz etmiş, lâkin Abdülâziz’e söz anlat­
taassıp ve eski örf ve usullere bağlı olanları m a k m ü m k ü n olamamış, b u hal ise sonunda
m em n u n etmiş ve millî ahlâkın onun saye­ h e m tahtını, hem de. hayatını kaybetmesine
sinde yükseleceği düşüncesini uyandırmıştı. sebep olmuştur.
Abdülâziz’in hakikatte batılı tarafı hiç yok­ H e r güçlüğe devlet vükelâsının çare bul­
tu. Fransızca öğrenmemiş, A v ru p a ilim ve masını ve bunlara kafa yorm am ayı tercih
kültürü ile temasa geçmemişti. Kendisi « O s ­ eden Abdülâziz’in bir gayesi de; AvrupalI­
manlI musikisi» ni çok iyi bildiği ve m ü k e m ­ larla, bilhassa Ruslarla boy ölçüşebilecek ve
mel ney çaldığı halde, alafranga müzikten onları yere serebilecek bir askeri güc (k u v ­
nefret ederdi. Batı âdetlerinin memleket için vet) m eydana getirebilmekti. B u yüzden dur­
zararlı olduğuna inanmıştı. §ahsen zekî ve m a da n zırhlı gemiler, toplar, tüfekler ısmar-
akıllı bir adamdı. M em leketin eskiden olduğu lamıştı. A n c a k devletin, böyle askerî bir gücü
gibi tam bir dikta rejimi ile, kanunsuz v e ni­ ne kurm aya ne de devam ettirmeye mali d u ­
zamsız idare edilemiyeceğini, hükümet işle­ ru m u n u n ve kudretinin yetişmeyeceğini d ü ­
rinin hükümet ricaline bırakılması gerekti­ şünmezdi. Evvelâ devletin bünyesinin, İkti­
ğini bilirdi. A ncak, hem en bütün Osmanlı p a­ sadî durum u nu n ve gelir kaynaklarının ısla­
dişahları gibi hükümdarların düşünce ve k a ­ hı lâzım geldiğini ve diğer işlere bundan
rarlarında serbest ve müstakil olmasının sonra girişilebileceğini ona izaha imkân ol­
saltanat icabından bulunduğu fikri onda da mazdı.
vardı. Boş zamanlarında resim yapar, aynı za­
O n u n b u muhafazakâr görünüşünden, Ab- m anda bestekârdı ve musikî ü e de uğraşırdı.
dülmecid’in ölümü ile ıslahat hareketleri hı­ Gördüğüm üz el yazılarından yazısının güzel
zında bir duraklama oldu. ve imlâsının düzgün olduğu anlaşılmaktadır.
Abdülâziz, karakter itibariyle istibdada Kırmızı mürekkep kullanm ak itiyadında
ve israfa meyyaldi. Âlî ve F u a d Paşa ikti­ idi. Arasıra devrin ulemasını'huzurunda m ü ­
darı onun b u ' temayüllerini m ü m k ü n ola­ nakaşa ettirir ve kendisi de b u ilmî tartışma­
bildiği kadar dizginlemiş, devleti bun un teh­ lara katılırdı. Alafrangalığı biraz da dinsiz­
likelerinden korumuşlardır. Fakat, b u iki lik diye sevmez, alafranga vükelâsını ve b u
adamın ölümünden sonra M a h m u d N e dim arada bilhassa F u a d Paşayı «gâvur» diye
Paşanın Sadarete gelmesi, Abdülâziz’de b ü ­ anardı. Namazlarını m untazam kılar, sabah­
yük değişiklikler yapmış, gerçek halinin ları K u r ’an-ı K erim okur ve sofu idi İsrafa
meydana çıkmasına sebep olmuştur. Padişah olan meyli, kendisini intihara kadar sürük­
zamanla kendisini kibir ve gurura kaptırmış, leyen sonsuz kibri ve sabit düşünceleri dışın­
halkı da, devlet ricalini de hiçe sayar olmuş­ da iyi niyetli bir hükümdardı.
B eşinci M uracFm T u ğ ra sı

B E N CI M URA

Padişahın D o l m a b a h ç e S a ra y ın a gelişi v e b u ra d ak i biat — Eski padişah A b d ü î a z i z ’in T o p k a p ı


sarayı günleri, pa dişa ha m ektupları, F e r ’iyeye nakli, ö lü m ü v e b u n a dair i d d ia l a r — Kanun- ı
Esasî ve Meşrutiyet çalışmaları, bazt v ü k e lâ v e S ü l e y m a n Paşan ın görüşleri, Ç e rk e ş H a ş a n
olayı — O sm a n lı - Sırp ve K a r a d a ğ savaşı, Padîşahrn d u r u m u v e veliahdin faaliyeti, Sultan
M u r a d ’ın saltanattan uzaklaştın iması, Ç ırağan yılları.

propagandasını yap ­
BEŞİNCİ M U R A D uiinuttıttaıııımı/^
.o u ı m ı m m u i i i ı ı n
Abdülaziz’in Dol- mışlar, halk vicdanın-
m abahçe’den ayrıldı­ Babası : Abdülmecid İ da onun lehine bir te-
ğı haberi gelmesi üze­ A nnesi: Şevkefza sultan = sir uyandırmışlardı.
rine Beşinci M urad, Do ğd uğu tarih : 21 eylül 1840 E B u yüzden Veliahdli-
bir arabaya binerek
Padişah olduğu tarih : 30 mayıs 1876 | ğinden itibaren Os-
Serasker Kapısından
Tahttan indirildiği tarih : 31 ağustos | m anii hanedanında
hareket etti. Rüştü ve | misli gelmemiş bir
1876
M idhat Paşalar ve di­ l şehzade olduğuna ina-
Ö lü m ü : 29 ağustos 1904
ğer vükelâ ve devlet İ nılmıştı.
Bilinen zevceleri : Canâniyar, Ebrû
ricali de başka araba­
(Mevhibe), Filizten, Gevheri, Meyli-
lara binerek o nu ta­ = Yeni Padişahın ve-
servet, Reftandil, Rezan, Şahcan (Şa-
kip ettiler. B öylece h a n ), Teranıdil.
Bayezid - Divanyolu -
! İiahtlik günleri, Ye-
Çocukları : M e h m e ü Selâhaddin, Sey-
Babıâliden alayla g e­ feddin, Süleym an; Aliye, Fatm a (Ka- | ni Osmanîılar ve
çilip Sirkeci iskelesine racehennem Faik Bey-zâde Refik Bey­ i Midhat Paşa île
inildi. Bütün yol b o ­ le evlenmiştir), Fehim e (Ali Galib Pa­
y u n u b ü y ü k bir k a ­ şa, M a h m u d Bey ile evlenmiştir), Hati i ilgisi
labalık doldurmuştu. ce (Hayreddin Bey-zâde R a u f B ey ile Abdülâziz tahta çı­
H alk, yeni Padişahı evlenmiştir). . * lanca K adıköyde Kur-
coşkunca alkışlıyordu. = * I bağalıdere’deki kendi
Gösterilen sevgi ve = Veziriazamlar : Mütercim Rüşdi | çiftliğini ve içindeki
sempati hudutsuzdu. = Paşa -» >• . | köşkü artık veliahd
Hattâ Bayezid m e y d a ­ '^iiıifmıımıımiiiııınrmmımııııımıtııııımıınnımmcmııuıtımı;!^' olan M u r a d Efendiye
nını geçerken arabasının atları çıkarılmış ve tahsis etmişti. B u n d a n maksadı daha ziyade
araba bir m üddet halk tarafından çekilmişti. nisbeten de olsun o n a İstanbul’dan uzaklaş-
Bütün bunlara sebep, memleketin üstü­ tırabilmekti. Hakikaten M u r a d Efendi onbeş
ne son_ zamanlarda çöken ağır kâbus h ava­ yıl süren veliahdliği sırasında zamanının
sıydı. İçinde bulunulan bütün güçlüklerden
m ü h im bir kısmını ve bilhassa yaz aylarını
şahsen Abdülâziz m es’ul görülüyor, onun
b u köşkte geçirmek zorunda kalmıştı. A nç a k
tahttan uzaklaştırılmasiyle kötü idarenin
sona ereceği, çetin meselelerin hallolunaca­ kışları Dolm abahçe sarayının veliahd daire­
ğı, devletin düşm üş olduğu malî çıkmazdan sinde, Padişah Abdüıaziz’in yalnız ona tah­
kurtulacağı üm id ediliyordu. Y e n i O sm anlI­ sis edeceğine dair verdiği söze rağmen, Ab-
lar, uzun müddeti enberi Beşinci M u r a d ’ın aülhamid Efendi ile paylaşarak oturabilmek-

3232
teydi. Ç o k sonraları B e b e k ’teki Nisbetiye veliahdin hareketlerini sıkı kontrol altında
köşkü de tahsis edilince bazı yazları orada bulundurmakla beraber m üdahale etmezdi.
oturmaya başlamıştır. B a zen d e sarraf Köçe- Y e n i OsmanlIlar sağa sola sürüldükleri za­
oğullarınm A rnavutköyü’ndeki yalılarına ve­ m a n ona hiç bir şey yapmamıştı. Fakat çe­
ya Çamlıca’daki köşklerine misafir giderdi. şitli sebeplerden veliahdliğinin son zamanla­
Abdülâziz hükümdarlık devresinde türlü rında, M u r a d Efendinin Y e n i OsmanlIlar ara­
vehim ve endişeler yüzün den veliahd M u r a d sında taraftarları gittikçe azalmış, âdeta yal­
Efendiden yavaş yavaş soğumuş, onu sevmez nız Zıya ve N a m ık K e m a l Beyler kalmıştı.
hattâ sözünün edilmesine bile taham m ül ede­ Padişahlığına yakın günlerde o, Ab-
m ez olmuştur. Mısır ve A v r u p a gezilerine düzlâziz’i hal’e önayak olmuş olan devlet
giderken o nu da bir­ ricaliyle v e b u arada
likte götürmesi daha bilhassa M idh at Paşa
ziyade bir ihtiyat ted­ ile vasıtalı olarak te­
biri idi. H e r iki gezide maslarda bulunm ak­
de M u r a d Efendinin taydı. B u temasları te­
gördüğü iltifat ve iti­ m in edenler ise, Zıya
bar Padişahı p e k öf­ B e y (Paşa) ile veliah­
kelendirip canını sık­ din özel tabibi doktor
mış, bir seferinde veli- K apolyon Efendi idi...
ahdin bir yıl m üddet­ BÖylece ancak, o
le dairesinden çıkma­ da veliahdle vasıtalı
sını bile menetmişti. olarak, en çok temas
Padişahı veliahd h a k ­ eden M idh at Paşa,
kında b u kadar fazla memleketin istikbali­
vehm e ve endişeye ne dair bütün ümidini
sevkeden bir husus M u r a d Efendinin tah­
da, M u ra d Efendinin ta çıkmasıyle m eşru­
«Yeni OsmanlIlar» la tiyetin ilân edilmesi­
olan alâkasıydı. ne bağlamıştı.
Yeni OsmanlIlar, Abdülâziz idare­
henüz bir cemiyet h a ­ sinin son zamanların­
linde teşkilâtlanmayıp da tutum undan dolayı
«Tasvir-i Efkâr» ga­ bu padişahtan soğu­
zetesinin matbaasında yan halk da ayni
toplanarak hüküm et ümitte idi. O n u n için­
icraatını tenkide baş­ dir ki, b u ümidin h a ­
ladıkları za m an d an • kikat olduğunu göre­
itibaren M u r a d Efendi rek yeni hükümdarı
Sultan Beşinci M u r a d can. ve gönülden al­
kendileriyle m ünase­
(Aslı T o p kapı Sarayı M ü zesi resim kışlıyorlardı.
bet kurmuş, ziyaretle­
ri kabul etmiş ve on­ galerisinde. R es sam : A yvazofsk i} Mahalle bekçileri
larla görüşmüştü. Y e ­ çok erken saatlerde
ni OsmanlIlar, Abdülâziz idaresinden tama­ kapı kapı dolaşıp: «Kom şular, komşular...
m en ümidi kesmiş bulunduklarından impara­ Sultan M u r a d Efendim iz Padişah oldu!» di­
torluğun selâmeti için onun hal’edilmesiyle yerek b u m üjdeyi duyurmuşlardı.
M u r a d Efendinin Osmanlı tahtına çıkmasın­ Sultan M u r a d böylece alkışlar ve sevgi
dan başka çıkar yol görmüyorlardı. gösterileri arasında Sirkeci’ye vardı. Burad a
Hakikaten de Osmanlı hanedanı arasın­ saltanat kayığı bekliyordu. Y e n i Padişah,
da samimi olarak hürriyet v e meşrutiyet hemşiresi Fatm a Sultanın kocası olup -Mâ-
taraftarı olan yalnız odur. Memlekette b u beyn Müşirliğine tayin ettiği D a m a d . N u ri
fikirlerin müdafileri olan Şinasi ve N a m ık Paşayı, Başyaver Halil Paşayı v e M abeynci
K em al Beyler en çok temasta bulunduğu Ziver B ey i kayığm a aldı. H a v a hâlâ yağış­
kimselerdi. lıydı. Saltanat kayığı limandaki gemiler ta­
rafından selâmlanarak Dolm abahçeye doğru
Y e n i OsmanlIların fikrî lideri Şinasi, ilerledi.
Veliahdi bir m üddet sonra terkedip onunla
alâka ve münasebetlerini kesmişse de N a m ık Padişahın ve devlet ricalinin
Kem al, M u r a d Efendiyi sık sık ziyaret eder
Doimabahçe Sarayına gelişleri
veya mektuplaşırdı. Fikren anlaştığı v e ay­
rıca itimad ettiği herkese de onun propa­ Cülûs, toplar atılmak suretiyle ilân edil­
gandasını yapar, hürriyetseverliğinden, kül­ m iş olmakla beraber, hal’d e n henüz herkesin
türünden, yüksek meziyetlerinden bahseder­ haberi yoktu. Hattâ tarihçi Cevdet Paşa,
di. B u durumlardan ötürü padişah Abdülâziz, cülûs toplarmı Beylerbeyinde kira ile otur­

3233 F . 18
duğu yalıdan duyarak hem en hazırlanıp bir Biat için huzuruna her çıkan, M ura d
kayıkla Dolmabahçeye yollanmıştı. Saraya Efendiyi son derece yorgun ve hattâ bitkin
yaklaştığı sırada aşağıdan saltanat kayığının bir halde buluyordu. Y ü z ü solgun ve gözleri
geldiğini gördü. İçinde Sultan M u r a d ’ın b u ­ fersizdi. M e m n u n m u? m a h zun m u?? olduğu­
lunduğunu kayıkçılar haber verdiler ve k ü ­ n u anlam ak imkânsızdı. Meselâ, b ü y ü k oğlu
reklerini bırakıp yeni Hüküm darı selâmla­ Şehzade Salâhaddin Efendi kendisini tebrik
dılar. Kayık, saltanat kapısına yanaştı. C e v ­ ettiği zam an: «Oğlum, beni değil, amcanı
det Paşa d a Vezir iskelesine çıkıp vezirlerin (AbdülâzizU) tebrik et» demişti. Diğer
odasına gitti. Ortalık pek tenha idi. O d a d a taraftan kalabalık arasında tuhaflığı ve n ü k ­
kimse yoktu. teleriyle tanınmış V eh b i Molla’yı görünce
Cevdet Paşa, Abdülâziz’in fücceten vefat bir gülümsemedir tutturdu v e hep öyle kal­
etmiş olduğunu sanıyordu. Yalnız, an’aneye dı. Padişahın pek yorgun ve heyecanlı bir
göre biat merasiminin Topkapı Sarayında halde bulunduğunu gören vükelâ, biat m era­
yapılması gerekirken Sultan M u r a d ’in aşa­ simini gayet kısa tuttular. Hattâ en sonraya
ğıdan kayıkla gelmesine bir m â n a vereme­ kalan Hıristiyan ruhanî reisler kara cübbe­
mişti. Biraz sonra K em al Paşa vezir odasına leriyle ilerleyince Sultan M u r a d ürkmüş ve
geldi. Cevdet Paşa d urum u ona sorunca, geriye doğru çekilmişti.
Serasker Kapısında erkenden biat töreninin Kendisini cülûs günü ve cülûsun dör­
yapıldığını öğrendi. B u n u n üzerine: «Y a ce­ düncü C u m a günü görmüş olan Abdülham id
naze alayı nasıl olacak?» diye sordu. onu ağzının etrafı küçük ve bü yük uçuklarla
K e m a l Paşa: «Nasıl cenaze alayı? Sultan dolu, gözlerinin akı büyüm üş ve sararmış,
A ziz hal’edildi» cevabını verince vaziyeti gözbebekleri küçülmüş ve y ü zü morarmış
kavradı. olduğunu, Sultan M u r a d ’in: «Birader halime
Cevdet Paşa gibi, d urum u vaktinde öğ- bak!» diye şikâyette bulunduğunu, başının
renemeyip biat edemeyenler çoğaldığı için, taş varmış gibi ağır olduğunu söylediğini,
nihayet Serasker Kapısındaki törende hazır kendisini, yorgun bir halde ve ıstırap içinde
bulunamayanların burada biat edecekleri, gördüğünü anlatmıştır.
bunun için dağılıp gitmemeleri bildirildi.
Erken saatlerde gelen bu zevat, Öğleden Abdülazîz’in hal’ine üzülenler
sonraya kadar bekletildi. O gün hava pek
yağmurlu olduğu için padişahların cülûs Devlet ricali arasında Abdülâziz’in
günlerinde oturmaları âdet olan altın taht, hal’inden en fazla müteessir olanlar, ona
Topkapı Sarayından Serasker Kapışm a ge­ Veliahdliğindenberi intisabı bulunan eski
tirilememiş ve Sultan M u r a d orada bir yal­ Bahriye Nazırı Hacı Vesîm Paşa ile eski
dızlı koltuğa oturtularak acele biat edilmişti. S a dn â za m Yusuf K â m il Paşa idiler. Hacı
A y n i hal, Dolmabahçe Saraym da da oldu ve Vesim Paşa, Pendikteki köşkünde otururken
yeni H ü k ü m d ar yüzyıllardır ecdadının cülûs donanmış bir gemi görüp top seslerini de
ettiği tahta oturamadı. BÖylece, Serasker duyarak cülûs olduğunu anlamış ve hem en
Kapısındaki törene yetişemeyenler, Dolma- Dolmabahçe Sar ay m a gelmişti. Sultan Mu-
bahçede biat ettiler. rad’ı heyecanlı ve yorgun halde buldu. Vesim

Serasker Kapısındaki biatten sonra Sultan Beşinci MuracPın saltanat kayığı ife D o lm a b ah ç e
sarayına dönüşü

3234
Paşaya saraydan nasıl alınarak Serasker
Kapısına götürüldüğünü âdeta abu k sabuk
bir şekilde anlattı: «Kapıdan çıktık. Asker­
ler yasak dediler... B e n korkmadım Paşa.
Dolmabahçede süngülü askerler kordon yap­
mışlardı. Arabayı ' durdurdular. Süngüleri
çevirip yasak dediler... Ben korkmadım
Paşa...»
Halbuki, b u ifade tarzı hâlâ o korkunun
tesiri altmda bulunduğunu gösteriyordu.
V esim Paşa, müteessir bir halde huzurdan
ayrıldı. Dışarıda kalabalıkta Şeyhülislâm
Hayrullah Efendiye rastladı. O n u n Abdülâ-
ziz’e pek eskidenberi m ensup bulunduğunu
bilen Hayrullah Efendi manalı bir ifade ile:
«Acaba seninki şimdi nasıldır?» diye sordu.
Paşa, anlamazlıktan gelerek: «K im ?» d e­
yince: « K im olacak canım. M ahlû ’ HakanI»
dedi.
Hacı Vesim Paşa, b u sözler üzerine da-
yanamıyarak Hayrullah Efendiyi yüksek
sesle: «A m a n Efendi Hazretleri, aylıkları,
kaymakiyye par alarmı alırken, ihsanlara
nail olurken sizinki idi de, hal’edildikten
sonra mı bizimki oldu?» diye onu tersledi,
Şeyhülislâm, b un u n üzerine kalabalığa karı­
şıp ortadan kayboldu (Hacı Vesim Paşanın'
ailesine anlattığı hâtıralardan naklen, Halûk
Şehsuvaroğlu; Sultan Aziz, S : 105).
Yusuf K â m il Paşa ise, Abdülâziz’in ha­
tâlarını kabul etmekle beraber, .b u hal’e
katiyen taraftar değildi. Âli ve F u a d Paşa­ Sultan Beşinci M u r a d ’m ilk selâmlık törenine
lar zamanında nasıl idare edildiyse, mukte­ g itm ek üzere D o l m a b a h ç e sarayından çıkışı
dir vükelânın Padişahı pekâlâ idare edebile­ (Z a m a n ı n d a Bati m e c m u a la rı n d a çıkmış
ceklerine inanıyor ve olan yolsuzluklardan resim lerden)
onları m es’ul tutuyordu.
Kendisi o sırada Vükelâ Meclisine m e ­
için Bebekteki yalısında oturuyor ve hem en
m urdu. A n c a k kalbinden rahatsız bulunduğu
hem en hiç bir yere çıkmıyordu. Olaydan
bir gün evvel akşam üstü Sadaret m akam ın­
dan bir tezkere almıştı. Bunda, bazı m ü h im
meseleler görüşlüeceği için ertesi günü
Serasker Kapısında toplanacak ¡meclise gel­
mesi bildirüiyordu.
Paşa ertesi günü hususî istimbotu ile
(o devirde bunlara M u ş denirdi) Bebek’ten
Sirkeci’ye geldi. Ortada bir fevkalâdelik
vardı. H alk Öbek öbek toplanmıştı. Gazete
müvezzileri haykırıp duruyordu. B u sırada
eski Serasker Rıza Paşanın üç çiftelisiyle
geldiğini görerek ona seslendi ve kendisini
istimbotuna alıp b u gürültünün sebebini
sordu. Yaşlı vezirin kalbinden rahatsız ol­
duğunu bildiği için d u r u m u birdenbire açık­
lamak istemeyen Rıza Paşa, bir şey bilme­
diğini, onun da kendisi gibi davet edilmiş
olduğunu söyledikten sonra: «Şimdi d uy du­
ğum a göre sarayda toplanılacakmış.. O raya
gidelim!» dedi. B u n u n üzerine Dolm abahçe
Saraym a yollandılar. Saray m iskelesine y a ­
naştıkları zam an Rıza Paşa, Abdülâziz’in
halledilmiş bulunduğunu nihayet söyledi,
Dam ad N u ri P aşa Yu suf Kâm il Paşa, son derece müteessir ol-
-bazı kimseler Âbdüİâziz’in varisi yerine ge­
çip saltanata ait. bir kısım malları gasbet-
m eğe yol buldular. Bunların başında ise
Sultan M u r a d ’m annesi ' Şevkefza Valide
Sultan geliyordu.
Saltanat değişikliğinden sonra haFedilen
padişahın ve validesinin harem dairesinde
saklı bulunan altm sandıklarına el atarak
D a m a d N u r i Paşa ile birlikte güçleri yetti­
ği kadar para aşırdıktan sonra Abdülâziz’in
ailesi h a k k m d a mücevherleri ve değerli
eşyayı aldırdı ve gasbetti. Bunların saltanat
m akam ına ait oldukları düşünülerek bilfarz
Abdülâziz ailesinden geri alınması lâzımdır
denilirse, o halde muhafazalarına ihtimam
olunması ve başka ellere geçmemesine, bil­
hassa nakid paranın ziyan olm asm a fırsat
verilmemesi icabederken buraları kimsenin
aklına gelmedi. Abdülâziz’in Beşiktaş Sarayı
hâzinesinde yalnız yedi milyon üç y ü z dok­
san dokuz bin altı y üz altmış ,beş lira itibarî
değerde u m u m î esham v e üç bin y ü z altı
tane demiryolu tahvilâtı ile seksen beş bin
Osmanlı altını çıktı denilerek b u seksen beş
bin lira cülûs atiyyelerine karşılık olmak
üzere yine sarayda tutuldu. Tahvilât ise,
maliye hâzinesinden olan alacaklarma kar­
şılık Osm anlı Bankası tarafından istenip,
böyle dar bir zam an da b u gibi borçların
Besinci Mu-rad’ın şehzadeliğinde yapılmış
ödenmesi m ü h im bir mesele değil iken baş­
bir yağlı bo y a resmi ta bulunanların müsaadesiyle tam a m en adı
(Asli Server İskit’in k oleksiyonundadır)
geçen bankaya teslim olundu. BÖylece, Ab-

du. İstimbottan çıktılar. Alt kattaki salona


gittiler. Ortalık kalabalıktı. Sadrıâzam M ü ­
tercim Büştü Paşa o n u b ü yü k bir saygı ile
karşıladı. Y u suf K â m il Paşa teessürünü ye-
nemiyerek yüksek sesle: «Rüştü Paşa, iyi
b ... yediniz!» dedi. Sonra bir odaya girdiler.
İhtiyar vezir, orada da ağzına geleni söyle­
m ekle' beraber (İbn-ül-Emin M a h m u d K e ­
m al İnal; So n Sadrıâzamlar, S: 233) kulluk
vazifesini yerine getirmek için de Sultan
M u r a d ’m huzuruna çıkarak biatte bulundu
ve şu beyti okudu:

H a l’olup Suitan A z i z şâh-r M u r a d h an oldu


Biri giryân g ö z ü m ü n diğeri h a n d a n cidu

Dolmabahçe Sarayında mal yağması

Cülûs günü sarayda âdeta bir m al yağ­


ması cereyan etmiştir. Hâdiseyi, M a h m u d
Celâleddin Paşa şöyle nakleder:
Abdülâziz bir müddettenberi para ve
m al toplayıp saklamağa inhimâk ettiğinden
saray hâzinesinde bir hayli altın ve tahvilât
birikmişti. H a l’ meselesine önayak olanlar
devlet, hâzinesindeki sıkışıklığı gidermek için
bunların zapt ve müsaderesini doğru bul­
dular. A n c a k böyle bir karışık zam anda h a ­ Beşinci M u r a d ı n şe h z a d e iken çekilm iş
ra m lokmalarla servet sahibi olm ak isteyen bir fotoğrafı

3236
dülâziz’in biriktirdiklerinin bir akçesi bile
devlet hâzinesine giremedi.
Saltanat, değişikliğinden sonra Abdülâziz
ailesinin elinden alm an mücevherlerden,
harem dairesinde Sultan M u r a d ’m annesi
tarafından ele geçirilip saklananlardan m a a ­
dası Rüştü, Hüseyin A v n i ve M idhat Paşa­
ların huzurunda bir deftere kaydedilerek
Beşiktaş Sarayında saklattırdı ise de Da-
m a d N u ri Paşanın M â b e y n Müşirliği m a k a ­
m ına geçip saray işlerinin idaresini eline al­
ması üzerine b u mücevherler çok geçmeden
y o k oldu. Şöyle ki, evvelâ Sultan M u r a d ’ın
sarrafı Hıristaki, uzun müddettenberi borç
verdiği parayı sağlama bağlam ak isteyerek,
esasen Sultan M u r a d bir milyon lira borç
içinde tahta çıkmış, akıl ve hesaba sığmaz
sefahatlere alışmış olduğundan cülûs atıy-
yesi karşılığı olm ak üzere Sultan A ziz’den
intikal eden seksen beş bin lira sarayda kal­
dıktan m a ad a sözde saltanat icabı olan bazı
ihtiyaçlara harcanm ak üzere Hıristaki’den
yine para alınmış ve bunlar Valide Sultanla
N u r i Paşaya yaramıştı. A n c a k Hıristaki o
sırada verdiği altınları eski alacakla rıyle
birleştirerek Abdülâziz ailesinden alınıp
saklanan ağır mücevherleri yine devlet er­
kânının muvafakatiyle rehin şeklinde alıp
Londra’ya aşırdı (Hıristaki bir m üddet son­
ra A v ru p a ’ya gitmiş ve bir daha dönm em iş­
tir), N u r i Paşa ise sarayda kalan m ücev­
herlerden ve bir çok yerlerde bulunan kasır
ve kâşaneler eşyasından ve saray ahırların­
daki hayvanlardan istediği kadar çaldı Beşinci M ura dın veliahd iken oğlu Selâhad-
(M ir’ât-ı Hakikat, C : 1, S: 124-İ25). din Efendi ile çekilmiş bir fotoğrafı

ESK İ P A D İ Ş A H A B D Ü L A Z İ Z ’İN T O P K A P ! S A R A Y I N D A K İ
G Ü N L E R İ , F E R ’İ Y E Y E N A K L İ V E Ö L Ü M Ü

Abdülâziz, Topkapı Sarayına vardığı mışlara yardım etmek meziyetini gösterdi-


za m an kendisine Ü çüncü Selim’in dairesinin ğinden tengnây-ı ıztırabdan halâs ile bir
ayrılmış olduğunu görerek müteessir oldu mahall-i mahsus için inâyet-i şehriyârilerini
ve: «Burası a m c a m Sultan Selim ’in dairesi. rica eder ve saltanat-ı âl-i O s m a n Sultan
Ben i de onun gibi burada bitirmek istiyor- M ecid H a n Hazretlerinin hân edan m a tebrik
lar!» dedi. Üstelik duracak, oturacak bir yer eylerim».
yoktu. Kendisinin ve çocuklarının yağmur- Abdülâziz b u m ek tub u Başmâbeyncisi
dan sırsıklam bir halde ortalarda kalması _Hafız M e h m e d Beyle Dolm abahçe Sarayına
eski hüküm darı büsbütün incitmişti. N e den gönderdi. Hafız M e h m e d Beyi bir odada
sonra oda hazırlandı. O za m a n buraya geçip beklettiler. N u ri Paşa m ek tub u yeni Padi-
bir hokka kalem isteyerek Sultan M u r a d ’a şaha götürdü. Sultan M u r a d b u n u okuyunca
hitaben şu m ektubu yazdı: çok müteessir oldu ve: « A m c a m hakkında
«Evvelâ Cenab-ı H a k k a , bâdehu atabe-i b u hakareti asla kabul ed em em . Topkapı
şevketlerine sığınırım. Hizmet-i milette Sarayına gönderilmesine razı değildim .. Vü-
mesaî etmiş isem de hoşnudî hasıl edemedi- kelâ gönderdiler. Sarayların hangisini taleb
ğimi beyan ve zât-ı şâhânelerinin hoşnudi-i buyururlarsa oraya nakil buyursunlar...»
milleti müstelzim olacak hayırlı işlere mu- dedi.
vaffakıyetini temennî ile beraber kendi Sonra, Hafız M e h m e d Bey i görm ek iste-
elimle silâhlandırdığım asker beni b u hale di. Eski hüküm darın başmabeyincisi y a n m a
getirdiğini tahattur buyurmalarını tavsiyeye girdiği zam an, onu denize bakan odada sa-
ibtidar ederek ¡mürüvvet ve insaniyet sıkıl- b ah kahvaltısını ederken buldu. Sultan Mu-

3237
rad ona garip ve hayret dolu bakışlarla b a ­ hakk-ı âlîlerinde müretteb zimmet-i fütüv-
kıp telâşlı bir tavırla Abdülâziz’in halini vet ve m ürüvvet ne ise icrasmı diriğ etmiye-
sordu ve: «N e yapıyorlar?.. P e k ziyade m i ceğime kalb-i âlîleri şehadet eder. Â r â m b u ­
endişe ediyorlar? Korkmasınlar, m erak b u ­ yurulan mahallin hâl-i harâbîsine gelince,
yurmasınlar. B e n zalim değilim!» dedi. b una vukuf-ı sahih olmıyarak mücerred h a ­
Hafız M ehm ed Bey: «Estağfurullah zır bir m ahal idüği haber verilmesine meb-
Efendimiz. A m ca n ız p ek muztariptirler ve nî ihtiyar olunmuş ise de şimdi ana bir çare
y e’sin son derecesinde bulunuyorlar. Şimdi aranılmakta olduğu gibi sair surette esbâb-ı
bulundukları hal çok acıklıdır. Hattâ kul­ huzûr ve âsâyişlerine dahi bezl-i mesaî ola­
ları köleliğim hasebiyle vicdanlarm m raha­ cağını temine ibtidâr eylerim».
tını temin için söylediğim teselli sözlerinin
tesirini göremediğimden halecanlarmı yatış­ Eski padişahın evhamı ve tekrar
tırmaktan âciz kaldım. B un u nla beraber,
mektup yazması
lütuf ve adalete m azhar olmak ümidleri k u v ­
vetlidir» kargılığını verdi. D a h a d ev a m ede­ B u mektup, Abdülâziz’i m e m n u n etme­
cek iken Sultan M u ra d : «Müsterih olsunlar» di. Ç ü n k ü o buradan, yani Topkapı Sara­
diye sözünü kesti. yından bir an evvel kurtulm ak istiyordu.
Hafız M e h m e d B e y b un un üzerine oda­ Sultan M u r a d ise b una hâlâ «bir çare ara­
dan çıktı. Dışarıda bekletildi. Sultan M u r a d nılmakta» olduğundan bahsetmekteydi. H a l ­
amcasına bizzat cevap y azm ak istemişti. b uki bir çok saraylar mevcuttu. Bunların
Belki sözlerinin eksik veya yanlış naklinden birine nakli pekâlâ kabildi. B u basit arzu­
çekiniyordu. Nihayet, şu cevabı yazarak yine sunun vakit geçirilmeden kabul edileceğini
Hafız M e h m e d Beyle gönderdi: u m a n Abdülâziz, b u suretle hayal kırıklığına
«Tezkire-i aliyyenizi kemâl-i dikkat ve uğramıştı. B u hal, evhamlarını büsbütün
rikkat ile mütalâa eyledim. H a k k ım d a şâ- tahrik etti. O nd a, âkıbeti hakkında kötü
yân buyrulan eltâf-ı celîlelerine teşekkür­ kararlar verilmiş olduğu şüphelerini u y a n ­
den başka diyeceğim yoktur. Mücerred mu- dırmağa başladı.
kadöerat-ı îlâhiyyeden olan şu hal üzerine M e k tu b u okuduktan sonra bir m üddet
düşündü ve: «Fesübhânallah...
dedi.

Arkasından: « B u m ektubu
kendisi m i yazdı?» diye sordu.
Hafız M e h m e d B ey d e n müsbet
karşılık alınca bir şey söyle­
medi.
O sıralarda halkın coşkun­
luğu hâlâ d evam ediyor, İstan­
bul daimî bir b ay ram havası
yaşıyor, şenlikler, eğlenceler sü­
rüp gidiyordu.

Abdülâziz, şehrin dinm eyen


uğultusunu Topkapı Sarayından
duyuyor ve don anm a şenlikle­
rini d e görüyordu. K e n d i hal’i-
nin b u kadar b ü y ü k sevinç gös­
terilerine sebep olacağı evvelce
akıl ve hayâlinden bile geçmez­
di. Nihayet: « B u hali beğenm i­
A b d ü lâ ziz ’ in hal’d e n son ra T o p k a p ı S a r a y ı n a götürülüşü yorum . P e k çirkin görüyorum.
(Y a b a n c ı m e c m u a l a r d a n ) Asker ve ahali tarafından yapı­
lan nümayişler fikrime d o ku nu­
yor. A ca ba bana bir suikasıtta
bulunacaklar mı?» dedi.

Hafız M e h m e d Bey, onu


m ü m k ü n olduğu kadar teselli
etmekteydi. Bun u nla beraber,
hâlen bulunduğu vazifeden
m e m n u n değildi. . Kendisi öte-
denberi Hüseyin A v n i Paşaya
A b d ü î â z iz ’in T o p k a p ı Sa ra y ı n d a n Su ltan Beşinci M u r a d 'a eğilimli ve onun adam ı gibiydi.
k endi el yazısıyle ilk m e k t u b u Paşanın teşebbüsiyle bir hal’

3238
hazırlandığını daha evvel sezmiş bulunuyor­ yeni bir mektup gönderdi (B u m ektup ele
du. B u n u n neticesinde ise herhalde mevkiini geçmemiştir). M ahm ud Celâleddin Paşa,
kaybedip tahttan indirilmiş bir hükümdarın b u n u n diğerleriyle birlikte bir kaç saat
mabeyincisi olarak kalmayı ü m id etmiyordu. elinde kaldığını, lâkin meşguliyetinin fazla­
N e çare iki, efendisiyle birlikte feleğin sille­ lığından dolayı istinsah edemediğini kayde­
sini o da yemiş bulunuyordu. der. Aklında kalan, sadece şu cümlelerdir:
«Allah ve Resul aşkına beni buradan halâs
Abdülâziz, onun teselli mahiyetindeki eyle... Zira canımdan em in değilim. N e y e
sözlerine şu karşılığı verdi: «Sen bilmezsin. malik isem cümlesi sana helâl olsun. B u n ­
Eslâfun zam anm danberi b u gibi haller zu ­ d an böyle ne verilirse ona kanaat edece­
hur etmiştir ve pek b ü y ü k fenalıklar doğ­ ğim» (Mirât-ı Hakikat, C : 1, S: 118-119).
masına sebep olmuştur. B u yolda yakılan
canlar, dökülen kanlar bir araya gelse başlı
basm a bir millet, bir deniz teşkil eder. B a n a Padişahın cevabı ve yeni yerinin
muhalif olanlar bulunduğu gibi, beni sahi­ tayin edilmesi
den sevenler v e m uhabbet besleyenler de
vardır. İki tarafın zıd fikirleri maazallah bir
B u mektubu, Abdülâziz’in üçüncü m a ­
bü yü k kargaşalığın çıkmasına sebebiyet ve­
beyincisi Tahir B e y getirmişti. Sultan M u ­
rir. B u da A llah göstermesin, sonu bastınla-
rad, b u n u okuyunca b ü y ü k bir teessüre k a ­
m ayacak bir ihtilâl doğurabilir. Eğer bir hal
pıldı. Eski hüküm darın b u arzusunun derhal
vukubulursa h e m b enim y ü zü m d en bir çok
yerine getirilmesini emretti. A y n i zam anda
m azlûm kanı dökülür, h e m de vü cu du m un
kendisine şu m ektubu yazdı:
muhaliflerin elinde parça parça olması n e ­
ticesini doğurur. Allahaşkm a olsun, eğer «B u d e fa dahi irsal buyurulan tezkire-i
böyle bir hal hissetmekte iseniz b u kadar seniyyelerini mütalâa ile hakikaten mütees­
musibet görmüş, dertlere boğulmuş olan ve sir oldum. D ü n k i îş’arım veçhile nezd-i hâli-
artık değeri kalmamış vücut ve canımı ihti­ sânemde en ziyâde m ültezem ve m u k a d d e m
lâlciler eline düşürmekten ko rum a k ve vatan olan istirahat-i vücûdiyeleri kaziyyesidir.
evlâdına birbirinin kanm ı döktürmekten ise, Saray-ı atikde istihzar olunan mahallin
her nasıl ederseniz ediniz, bana bir miktar adem-i kabilyyeti m uah h aran taayyün etme­
zehir bulup yetiştiriniz. B e n de kurtulayım, siyle Ortaköy’deki dairenin h em e n tanzimine
millet de kurtulsun!» teşebbüs edildi. Teessüf ederim k i bugün
yetiştirilemediğinden inşallah cemi’ levâzımı
Hafız M e h m e d Bey in bütün avutucu yarın ikmal olunarak oraya nakl-i âlileri
sözlerine rağm en Abdülâziz’in kendi hakkın­ mukarrerdir. Böyle ahval üzerine münasib
da bir suikast düşünüldüğüne ve b u n u n olmıyan mülâhazat ile efkâr-ı aliyyenizi it’ab
mutlaka yapılmak istendiğine dair olan ka­ ve tahriş buyurmamanızı rica ederim. Zira
naati gittikçe yerleşiyor v e Topkapı gibi maâzallah-ü teâlâ zatınızın değil, hânedanı-
tenha ve ıssız bir saraya gönderilmiş olma­ nızdan birisi h a k k m d a zerrece bir zarar v u ­
sını sadece b u n a hamlediyordu. Topkapı k u u n u tasavvur bile kimsenin hatırına gel­
Sarayında karşılanış tarzı, ortalıkta ıslak memiştir. Kendinizi evlâd ve hânedanınızla
elbiselerle kalışı, saatler geçtiği halde bir Cenâb-ı H ak k ın ve Resûl-i E k r e m sallâllahü
tas çorba vermeyi kimsenin düşünmeyişi, teâlâ aleyh-i vesellem efendimiz hazretleri­
arkasından gönderilen annesiyle harem nin avn v e inayet-i aliyyesinde cemi’ hatar-
halkının üstlerinin başlarının ve eşyalarının d an m asun bilmenizi kemâl-i ehemmiyetle
aranıp para ve m ücevher olarak ne bulun­ beyân ederim.»
duysa almışı, buradan, başka yere naklini Sultan M urad, ayni zam anda kendi Baş-
istediği ve b u da pek m ü m k ü n olduğu halde mabeyincisi E d h e m Beyi çağırtıp şunları
bu isteğinin Sultan M u r a d tarafından bile söyledi: «Seni sabık hakan hazretlerine gön­
yerine getirilmeyişi Abdülâziz’in şüphelerini dereceğim. B u tezkereyi hâk-i pây-i şâhâ-
gittikçe kuvvetlendiriyor, bilhassa karakte­ nelerine takdim ile m ahsusen m ü barek
rini gayet iyi bildiği Hüseyin A v n i Paşadan dest-i şâhânelerinr öperim. H iç teessüf b u ­
her kötülüğü um uyordu. Diğer taraftan göz yurulmasın. H ü d â hakkı için Topkapı Sara­
önünde bir yerde bulunursa kendisine ilişe- yının ol veçhile dar ve rahatsız olduğu bi­
miyeceklerini sanıyor ve: «A caba Beşiktaşta linmediğinden orası tensib olunmuş. B e n
bir yerde oturamaz mıyım? B e n hep orada zât-ı şâhâneleri tarafından vekâleten bulu­
büyüdüm . İnsanlarm doğdukları yere ¡mu­ nuyorum . Sarayların hepsi kendilerinindir.
habbetleri tabiîdir. H iç olmazsa o tarafta iki Hangisini emir ve ferm an buyururlarsa ora­
ya teşrif buyursunlar. D a h a ne suretle mu-
odalı bir ev tedarik edilse orada rahat ede­
tayyeb olurlarsa o veçhile _ arzedersiniz
ceğim» diyordu.
(Ibn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Hâtıra-i
İlk gün Öylece geçti. U y k u s u z bir gece­ Âtıf, T .O .E .M . 15/51).
nin sabahında Abdülâziz, Beşinci M u r a d ’a Edhem Bey m ektubu alıp Topkapı S a ­

3239
rayına gitti. Eski hünkârm huzuruna çıktı. B e y tekrar Topkapı Sarayına giderek A b ­
Sultan M u ra d ’m sözlerini' naklederek m e k ­ dülâziz’e sarayın hazır bulunduğunu haber
tubunu da verdi. Abdülâziz, b u halden son verdi. Abdülâziz kendisine şunları söyledi:
derece duygulandı ve: «Vallahi b en b u işin «Araba ile köprüden bir takım ahalinin ara­
adamı v e erbabı olmadığımı biliyordum. sından geçm ek münasib değildir. İnşallah
Bun d an dört beş ay evvel kendi rızamla C u m a günü sabah namazından evvelce yine
terkedecektim. Görür m üsün b u çoluk çocu­ sen gel de beraber gidelim. B u hususa m ü ­
ğun ikdamını?.. Bizi b u sevdadan vazgeçir­ saade buyururlarsa m e m n u n olurum.» Sonra
diler. Allah tahtta dâim eylesin. Allah mu- ilâve etti: «Bizim çoluk çocuklara biraz m ü ­
• vaffak buyursun. Fakat ben burada gayet cevher almıştım. Onlar gençtirler, heves
sıkılıyorum. Çoluk çocuk cümlesi ayaklar ederler. Hepsi olmazsa, ikişer üçer parçaları
altında. H e m de cennetmekân am ca m m er­ verilirse m e m n u n olurum. Validem in zaten
h u m şehid hatırımdan hiçbir veçhile çıkmı­ mücevherleri yoktur. Fakat pederimin, za­
yor. O n u n için başka saraya naklimi iste­ manından kalm a üç beş parça vardır. O n ­
rim» dedi. ları yadigâr olarak saklardı. Onların kendi­
E d h e m B ey tekrar hangi sarayı isterse sine verilmesini ifade edersiniz».
tercih edebileceğini söyledi. Abdülâziz bir Sultan M urad, E d h e m Beyi dinledikten
çok. düşündükten sonra OrtakÖy’de yaptır­ sonra: «Pek münasib. Yarın icab eden araba
mış olduğu dairede, yani F er’iye'de karar ve kayığı hazırla. Gece de Topkapı Sarayında
kıldı. Yalnız burasının acele hazırlanmasını kal. Nasıl ferman buyururlarsa, öyle hareket
istedi ve: «Zât-ı Şâhânenin mahsusan göz­ et» emrini verdi.
lerinden öperimi» diye ilâve etti. E d h e m
Bey, Topkapı Sarayından ayrılmadan eski B u n u n üzerine E d h e m B e y araba ve k a ­
hüküm dar kendisini tekrar çağırttı. Kararı­ yığın ertesi günü saat 7 de Topkapıda hazır
nı değiştirmişti: «Validem orada rahatsız bulunmasını gereklilere bildirip kendisi ak­
olursunuz. K ışm OrtakÖy’de, sayfiye olarak şamdan saraya gitti.
da Beylerbeyi Sarayına naklolunursa m ü n a ­
Abdülâziz, durum dan m em n u n d u . E d h e m
sip olur dediler. Zât-ı Şâhâneyc öylece ifade
Beye yanında yeter derecede kalfa, hazine­
edersiniz!» dedi.
dar v.s. bulunduğunu söyleyerek Beşiktaş
E d h e m Bey, bütün söylenenleri Sultan Sarayından başkalarının gönderilmemesini
M ura d ’a bildirdi. Sonra onun emriyle d u ­ istedi. Sabahleyin E d h e m Beyin de nezare­
ru m u o sırada sarayda bulunan Sadrıâzam tinde bohçalar hazırlanıp çantalara yerleş­
Mütercim Rüştü, Hariciye Nazırı Raşid, tirildi. Şonra Sultan Aziz, başmabeyincisi
Bahriye Nazırı Kayserili A h m e d Paşalarla Hafız M e h m e d ve ikinci mabeyincisi Fahri
Haşan Hayrullah Efendiye de anlattı. Onlar Beylerle birlikte arabaya binip sarayın sa­
da uygun gördüler. hiline indi. Dolmabahçeden ayrılırken almış
B u arada Sultan M u r a d ’m Abdülâziz’e olduğu Sultan Selim’in palasını yine sakosu-
yazdığı iki cevabî mektubun kendisi tarafın­ n un altma asmıştı.
d an değil de M idhat Paşanın hazırladığı
Abdülâziz, sahile vardığı zam an kendi­
müsveddelere göre kaleme alındığı söylen­
sinin evvelce Hüseyin A v n i Paşaya hediye
mektedir. M a h m u d Celâleddin Paşa, M ir’ât-ı
etmiş olduğu beş çiftenin hâzır bulunduğu­
Hakikat’de b u hususta «İkisine M idhat Paşa
n u gördü. O n a büyük bir kin besleyen ve bu
kalemiyle Sultan M u ra d tarafından teminat-ı
kini hal’i ile bile sönmemiş olan Serasker,
lâzimeyi havi cevap yazıldı» diyerek kendi­
eski hükümdarın b u kayıkla kendi yalısının
sinde olan birinin müsveddelerini de Yıldız
önünden geçirilerek Fer’iye’ye götürülmesi­
mahkemesine vermiştir,
ni emretmiş bulunuyordu. Nitekim . b u m a n ­
zarayı yalısının penceresinden b ü y ü k bir
Afedülaziz’in Feriye Sarayına nakli hazla seyretti.
Abdülâziz, Fer’iye sarayının rıhtımına
Feriy e Sarayı yapıldığmdanberi döşen- çıktığı zam an sahilden saraya kadar iki ta­
memışti. Çırağan Sarayının harem kısmında raflı süngülü askerler dizilmiş bulunuyordu.
duran ve Abdülâziz’e ait olan eşya ile döşe­ B unlarm arasından geçerek sarayın kapısın­
nerek. sür’atle hazırlatıldı. Saray ertesi günü dan içeriye girdi. Askerin başında bulunan
oturulacak hale gelmiş bulunuyordu. Sultan Binbaşı İzzet Bey, başmabeyinci Hafız M e h ­
M urad, b u işle bizzat meşgul olmuş ve h a ­ m e d Beyin içeriye girmesine' engel oldu.
zırlıkların eski h ü kü m d arm arzusiyle bir an Hafız M e h m e d B e y sebebini sorunca: « M e m ­
evvel tamamlanmasını temin etmiş, ayni za­ n udur ve b u bilhassa sizin içindir. Girem ez­
m and a yine onun isteği üzerine Âbdülâziz’in siniz!» dedi.
üç beş takım gecelik elbisesiyle bir kaç kür­ B u, Abdülâziz’in keyfini ilk kaçıran hâ­
k ünü göndermişti. dise oldu. B u n u İkincisi takip etti. Kendisin­
1 haziran 1876 Perşembe akşamı E d h e m den sonra valide Pertevniyal Sultan ile şeh­

3240
zadeler, kalfa ve hazinedarlar ve haremağa­ dır?» diye başlayarak ağzına geleni söyledi.
ları gelmişlerdi. İzzet Bey, haremağalarını Kendisine cevap verilmedi. Bir gün de sa­
da saraya sokmadı ve geldikleri kayıklarla rayın bahçesine inmişti. Yanında E d h e m B ey
Topkapı’ya dönmelerini bildirdi. Ağalar, bulunduğu halde dolaşırken yapılmakta olan
efendilerinden ayrılmak istemiyerek avaz bir onarım yerine doğru yürüdü. Vazifeli bir
avaz haykırmağa başladılar. Saraydaki ka ­ zabit yolunu keserek: «Burada durm ak y a ­
dınlar da buna katılınca ortalık karışır gibi saktır, içeri giriniz!» dedi. Abdülâziz, bu
oldu. Gürültüyü dayan Hafız M e h m e d Bey. m uameleden müteessir olup E d h e m Beye:
Fer’iye karakolundan çıkmıştı. Olayları pen­ «Belki sizi bilemediler. Yabancı sandılar.
cereden seyreden Abdülâziz, onu görünce: Kendinizi anlatınız!» diye b u hitabı ona mal
«İşte Hafız burada... Çağırın, çağırın!» diye etmek istedi. E d h e m Bey, subayın kulağına
seslendiyse de, İzzet B e y durum a müdahale eğilip hitapta bulunduğu kimsenin Abdülâ­
edip ortalığı yatıştırdı. Ağalar, kayıkla geri ziz olduğunu ve kendisinin de Başmabeyınci
gönderildiler. bulunduğunu söyledi. B u n u n üzerine zabit
Abdülâziz, olanlardan büsbütün evhara­ yüksek sesle: «Size söylemiyorum. Aziz E fe n ­
lanmıştı.. Kendisine sadık bildiği adamları­ diye hitap ediyorum!» karşılığını verdi. B u
nın yanından ayrılması şüphelerini arttırı­ son sözlerin yarattığı derin üzüntü yüzün­
yor, âkıbetinden gittikçe daha fazla endişe den Abdülâziz’e fenalık geldi. Kollarına gi­
ediyordu. B u yüzden kendisine hazırlanmış rerek bitap bir halde dairesine götürdüler.
olan odaya girdiği vakit: «Benim işim artık Feriye Sarayının önünde bulunan harb
Allaha kalmıştır!» dedi. Böylece, annesi, gemilerinin toplarını üzerlerine çevirmiş ol­
şehzadeleri ve üç yüz kadar cariye ile kapa­ maları da eski hükümdarı evhamlandırmak-
tıldığı Fer’iye Sarayında kendisini fevkalâde taydı: «Bizi acaba topa mı tutarlar, yoksa
sıkan yeni hayatına başladı. Âsabı son de­ başka bir şekilde m i mahvederler?» deyip
rece bozuktu. Halledilmiş olmayı ve haFin- duruyordu. Bilhassa daima aşağıda bekleyen
denberi cereyan eden hâdiseleri bir türlü ve kendisine u m d uğ u saygıyı göstermeyen
hazmedemiyordu. O n beş yıl padişahlık et­ iki subaydan şüphelenmekteydi. Annesine,
miş, bütün emirlerinin yapılmasına, herkes­ hakkında mutlaka bir fenalık vukubulaca-
ten sonsuz saygı görmeğe alışmıştı. Şimdi ğmı söyleyip duruyordu. Pertevniyal Valide
her vesile ile horlanması ve istihfaf edilmesi Sultan onu teselli için: «N e m erak ediyor­
kendisi için hakikaten tahammülü imkânsız sun? Azil erkekler içindir. Biz de elbette bir
bir haldi. Hele hayatına kastedileceği fikri,
suretle geçiniriz!» dedi.
onu harap ediyordu. Ç ü n k ü korktuğu Ölmek
değil, hakaret ve eziyetlerle öldürülmekti. Lâkin Abdülâziz: «Bir memlekette iki
Nitekim kendisi zillete uğramış tarihî şahsi­ padişah olur m u? Beni tahttan indirmek el­
yetlerin buna katlanarak intihar etmemiş bette öldürmek içindir» diyordu. Valide Sul­
olmalarını daima tenkid etmiş olduğu, gibi, tan: «Tanzimatm ilânından sonra böyle şey
Topkapı Sarayında bulunduğu zam an da: kalmadığından m erak edilmemelidir. Allaha
«Bana bir miktar zehir tedarik edip yetişti­ tevekkül edin... N e olacak?» diye ısrar etti.
rin. B e n de kurtulayım, millet de kurtulsun!» Abdülâziz ise: «N e olacak, görürsün!» kar­
demişti. şılığını verdi. B u hal annesine pek dokun­

.Fer’iye Sarayında geçen


diğer olaylar

Fer’iye Sarayına naklinden


sonra üzücü hâdiseler devam
etti. Abdülâziz ertesi günü, son­
radan vefat etmiş olduğu oda­
n ı n ' yanındaki odada bulunuyor­
du. Denize ve bahçeye bakan
pencerenin önünde durmaktay­
dı. Aşağıda askerlerin gülerek
ve yüksek sesle konuşarak siga­
ra içmeleri, kendisi pencerede
görüldüğü halde en küçük bir
ihtiram vaziyeti almamaları onu
fena halde sinirlendirdi: «Sizi
kendi elimle silâhlandırdım.
Utanm az herifler.... B a n a deli
dediniz. Deli ben miyim, yok­ A b d ü lâ ziz ’m Topkapı Sa rayında n O rt a k ö y ’de F e r ’iye Sara-
sa şimdiki padişahınız mı­ yrna nakli (Z a m a n ı n d a k i İngiliz m ec m u a ların d a n )

3241
duğundan fenalaşıp dairesine çekildi. O rad a miş bulunuyordu. Yavaş yavaş hiç kimse ile
bayıldı. konuşmaz olmuştu.' Bütün vaktini K u r ’an-ı
Pertevniyal Valide Sultan, ötesini şöyle K e r im okum akla ve ibadetle geçiriyordu.
anlatır: «Bir m üddet o halde kaldığımdan, Valide Sultan, oğlunun b u halinden endişe­
eennetmekân m erak etmiş. Dairelerine git­ lendi. Hiddet ve şiddetinin, heyecan ve asa­
tim. O vakit artık her taraf askerle dolu ol­ biyetinin birdenbire sönerek ..sakin bir hal
duğundan iki a d a m m oda kapısında durup alması, bir şeye karar vermiş olduğu inti­
şimdi girelim, yok sonra girelim diye söy­ baını uyandırmaktaydı. B u n u n için ikinci
leştiklerini işittim. Fakat cennetmekâna bir mabeyinci Fahri Beye: «Ben b u hali beğen­
kat daha fenalık gelm em ek için söylemedim. miyorum . A ca b a hasta mıdır? B u düşünce
Böyle iki kişi yukarıda ve üç kişi de aşağıda ve sükûnet nedendir?» demiş v e m ü m k ü n
b u iş için bekliyorlardı. O akşam saat dörde olduğu kadar yalnız bırakılmamasını tenbih
kadar yanında kaldım ise de, daim a hakla­ etmişti. Oğlun un yeis haliyle bir şey yap ­
rında icra olunacak gaddarlığı söylerdi masından endişe etmekteydi. Nitekim A b ­
(İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l înal;. Sultan dülâziz, daim a y a n m d a bulunm ağa çalışan
Abdülâziz’e dair; T .O .E .M . 15/194). Fahri Beye, dalgın dalgın bakarak: «B u
Abdülâziz’in ev h am ve teessürü iyiden dünyada bizim için tad kalmadı!» demişti.
iyiye artmıştı. Kendisini öldürmek için bazı
3 haziran Cumartesi günü Fahri Bey,
tertibat alındığını hissediyordu.
karakoldan çağırıldı.- Binbaşı İzzet Bey, k e n ­
O n u n Fer’iye dairesine nakli ile meşgul
disine şunları söyledi: «Aziz Efendinin y a ­
bulunduğu sırada nasıl m uhafaza edilmesi
nında bir rövelver ile pala varmış. Bunları
gerekeceği bahis konusu olunca Hüseyin
alıp getirin».
A v n i Paşa: «O iş benimle Kayserilinin
— Bahriye Nazırı Kayserili A h m e d Paşa — Fahri Bey, İzzet Beyin isteğini doğruca
bileceği şeydir!» diyerek b u n u üzerine al­ Abdülâziz’e söylemiyerek d u r u m u Valide
mıştı. Kendisinin Abdülâziz’e hiç bir suretle Sultana anlattı. Tabanca mevcut değildi.
sönmiyecek bir kini vardı. Hattâ bir gün Pala ise, ikinci hazinedar tarafından m u h a ­
Mısırlı Mustafa Fazıl Paşaya: «O n d a n inti­ faza edilmekteydi. Valide Sultanla hazine­
k a m almadıkça Allah canımı almasın!» de­ dar, Abdülâziz farkına varır ve büsbütün
miş olduğu gibi, kilerci b aşıyı elde ederek üzülür veya kızar endişesiyle palayı ver­
padişahı zehirlemeğe karar verdiği, A bdülâ­ m e k istemedilerse de Fahri B e y ısrar etti.
ziz’in ihtiyatlı davranmasından b u n a m u v a f­ Kendilerine b u isteği yerine getirmkten
fak olamadığı, Mısırlı H a lim Paşaya, padi­ başka çare bulunmadığını, anlattı. B u n u n
şahın hayatına son verecek bir fedai teda­ üzerine, Abdülâziz’in haberi olmadan pala
rikini teklif ettiği,^ Sadareti sırasında Adliye teslim edildi.
Nazırı bulunan  k if Paşaya Abdülâziz’in
4 haziran Pazar günü sabahı Fahri B ey
vü cu du nu ortadan -kaldırmak için bir A r n a ­
merdiven sahanlığında otururken Abdülâziz
vut buldurmasını söylediği, Kayserili A h m e d
abdest tazelemek için, odasından çıktı. Fahri
Paşa ile beraber M atlı Celâl Pasa va»
sıtasıyle evvelce getirdikleri fedai bir Arna- Beyi orada görünce y a n m a çağırdı ve: «N e
vudun Zaptiye Müşiri H ü s n ü Paşa tarafın­ haber var?» diye sordu.
dan yakalandığı bilinen hâdiseler olduğuna Fahri B ey : «Hayır efendim, bir şey yok­
göre Hüseyin A v n i Paşanın Abdülâziz’i ha­ tur.» diye karşılık, verdi.
kikaten öldürmeğe niyeti vardı denilebilir.
Eski padişahın hizmetine tayin edilen Abdülâziz abdest aldıktan sonra odasına
kimseler de ayrıca şüphe uyandırmıştır. Y a ­ döndü ve içeride bulunan annesinden saka­
nında eski adamlarının bulunması m ahzurlu lını düzeltmek için m akas istedi. B u , her za­
olacağı bahanesiyle Sultan M u r a d ’m emek- m a n yaptığı bir şeydi. Pertevniyal Valide
darlarmdan üç kişi, yani pehlivan Mustafa, Sultan kendisine küçük bir m akas verdi (B u
Cezayirli Mustafa ve Hacı A h m e d , F er’iye m akas hâlâ^ Topkapı Sarayı müzesinde dur­
Sarayına verilmişlerdi. maktadır. İncelenmesinden, kullanıldığı ve
M idhat Paşanın-nakline göre, bunlar haf­ hattâ zorlandığı anlaşılmaktadır. Çift olan
tada bir kere dışarı çıkacakları ve hariçle b u makasların bir eşi, olaydan sonra hazi­
temas etmiyecekleri için kim kabul ederse nedar tarafından o zam anki tahkik heyetine
yüzer lira maaş verileceği Sultan M u r a d ’m verilmiştir. B u da, diğeriyle birlikte ayni
ve validesinin emriyle dairede Hân edilmiş m üzededir).
v e bunlar talib olmuşlardı (Mirât-ı H a k i ­ Abdülâziz, makası annesinden aldıktan
kat, S : 219). sonra sakalını düzeltmek üzere yalnız kal­
m a k istediğini söyledi. Valide Sultan tered­
İntihar olayı düt ettiyse de, esasen asabi ve üzg ü n bulu­
nan oğlunu daha fazla ü zm em e k için oda­
Bütün b u olaylar ve kapıldığı şüpheler dan çıktı. Abdülâziz, kapıyı kapadı. Valide
Abdülâziz’i durgun ve dalgın bir hale getir­ Sultanın içine bir şüphe düşmüştü. Nöbetçi

3242
kalfalar da ayni şekilde şüphelendiklerinden ğı kanaatine vararak hiç bir müdahalede
d u r u m u hâlâ m erdiven sahanlığında bekle­ bulunmadı. Esasen Abdülâziz, validesinin
yen Fahri B ey e haber verdiler. Cariyelerden kucağında olduğu ve etrafını bir çok earîye-
birisi ise, çıkıntılı y an pencerelerden odanın ler çevirmiş bulunduğu halde vefat etmişti.
içini gözetlemekteydi. Valide Sultana, A b ­
dülâziz’in aynanın karşısında hakikaten sa­ Hüseyin A v n i Paşanın ve sonra
kalını düzeltmekte olduğunu haber verdi.
B u n u n üzerine Valide Sultanla Fahri B ey Sadrıâzamın Fer’iye Sarayına
de pencereye gelip baktılarsa da, bir şey gelmeleri
göremediler. B u n u da, kendisinin gözetlen­
diğini hissedip yer değiştirmiş olmasıyle Devlet ricalinden olay yerine * en önce
tefsir ettiler. Valide Sultan, biraz rahatlamış gelen Serasker Hüseyin A v n i Paşa, ilk iş
h a lde. pencereden çekildi. olarak hâlâ avaz avaz haykıran kadınların
A rad an kısa bir zam an geçince Abdülâ- b u halini m enetm ek oldu; herkesin odala­
ziz’in bulunduğu odadan iniltiler gelmeğe rına çekilmesini bildirdi. Saraylılar, onun
başladı. Başta Valide Sultan olmak üzere, şahsından ötedenberi ürktükleri için hem en
telâşla kapıya koştular, fakat kapı içeriden sindiler.
kilitlenmişti. Fahri B e y dahil, hep birden Yalnız, Valide Sultan hâlâ Abdülâziz’e
abanınca kilit kırıldığı için içeriye girdiler. sarılı ve ağlamakta idi. Oğlundan bir türlü
Gördükleri m anzara şu idi: ayrılmak istemiyordu. Hüseyin A v n i Paşa­
nın emriyle âdeta zorla ayırdılar. Sonra,
Abdülâziz kolları sıvalı, başı açık oldu­
yine onun emriyle Abdülâziz’in nâşı aşağıya
ğu halde odanın y an tarafındaki minderin
indirilip Fer’iye karakolunun kahve ocağına
üzerinde sağ tarafm a yatmış ve kanlara b u ­
taşındı, erlere mahsus bir ot yatağın üzerine
lanmış bir haldeydi. Sıvalı kollarının kesil­
yatırıldı. Pencerelerden birisinin perdesi ko­
miş olan damarlarından hâlâ kan akıyordu.
partılarak üstüne örtüldü. N e d en sonra diğer
Ö n ü nd e küçük bir masada «Y usuf Sûresi»
devlet ricali F er ’iye sarayına gelmeğe başla­
açık bulunan bir K u r !an-ı K e r im vardı. K e n ­
dılar.
disi henüz hayattaydı. Bir şey söylemiyorsa
Devrin Sadrıâzamı M ütercim Rüştü Paşa,
da gözlerini açıp kapatıyordu. bilâhare Abdülâziz’in öldürüldüğü iddiası
B u acıklı m anzara karşısında kadınlar üzerine tevkif edildiği za m an yapılan sor­
sarayın camlarını kırarak acı ve müthiş çığ­ gusu sırasında hâdiseyi duyuşunu ve F er’iye
lıklar koparmağa başladılar. Valide Sultan, Sarayına gelişini şöyle anlatır: «O gün ya­
deli gibi oğlunun üzerine atılmış, ona sarıl­ lıda idim. K u ş lu k vakti Avusturya Elçisi
mış ve bayılmıştı. gelmişti. O nu nla politikaya dair konuşuyor­
duk. Uşağın biri gelip:
Geçen her saniyenin Abdülâziz’in hayatı
«Bir yaver geldi, sizi istiyorlar» dedi.
bakımından ne kadar değerli olduğunu anla­
Dışarı çıktım. Y a v er telâşlıydı. «N e haber?»
yan Fahri B e y paniğe kapılmayarak tıbbî bir
dedim.
m üdahale temin için h e m e n bir doktor
«Sultan A ziz kendisini öldürmüş. Vükelâ
bulm ak maksadıyle aşağı kata indi ve nöbet­
ve ulem a Fer’iye’ye toplanmışlar. Sizi isti­
çiye kapalı bulunan kapıyı açmasını söyledi.
yorlar!» dedi. Derhal elçiye veda ettim. K a ­
Saraydaki feryatlar Fer’iye karakolundan da
yığıma bindim. Sü r’atle Fer’iye önüne var­
duyulmuş olduğu için İzzet B e y hem e n ya­
dım. Karakolhanenin etrafını halk ile dolu
nındaki askerlerle seyirtip gelmişti. Fahri
gördüm. Karakolun önünden dışarı çıktım.
B ey ona d urum u kısaca izah ederek acele
Vükelâ başıma toplandılar.
bir hekim gönderilmesini söyledi. Karakolda
«Nedir b u hal?» diye onlara sordum.
h e k i m ' mevcut değildi B u sırada sarayın
«Sultan A z iz makasla kollarının sinirle­
cam ve kafesleri hâlâ kırılmakta ve feryad-
rini kesmiş» dediler. Nâşını karakola çıkar­
lar durm adan yükselmekte olduğundan d u ­
mışlar ve çıkardıkları za m an kendisinde ha­
rum u tam am en öğrenememiş olan askerler,
yat eseri mevcutmuş. Sonra münkatı’ olmuş
silâhlarını pencerelere çevirmiş bulunuyor­
olduğunu dahi söylediler ve hekimler dahi
lardı. İzzet Bey, askerlerin silâhlarını indir­
orada hazırdı. Onlar da m er h u m d a karakola
tip yanına bir kaç tanesini alarak karakola
çıkarıldığı vakit hayat eseri olduğunu tasdik
yakın kapıdan içeriye girdi. Fahri Beyle bir­
ettiler. B u halde bir köşeye çekildik. H e ­
likte üst kata çıktılar. M erdiven başında
kimlerin bir takımı gelmiş ve bir takımı
hizmetçilerden biri: «Yaraya bir bakır onluk
daha istenilmiş. Sefaret hekimleri bekleni­
koyup bağlayın!» diyordu.
yordu. B u arada ben m addeyi anlamağa ça­
Olayı bildirmek için m es’ul devlet a d a m ­ lışıyordum. O rad a bulunan ya Nuri Paşa ve­
larına h em en haberciler gönderildiği gibi, yahut başkaları Fahri B e y adında bir çocuğu
doktor tedariki için de sağa sola adamlar getirdiler ve Fahri B e y 'için: «M erh u m u n
salınmıştı. Hâdise yerine ilk gelen Doktor mabeyincisidir ve en evvel b u işe vâkıf olan
A vn i Paşa, artık yapacak bir şey kalmadı­ budur» dediler. B u Fahri B e y m erh u m un

3243
mabeyincisi olup sairleri dağıldığı sırada Sultana haber vermişler. O da kapıyı zorla­
Valide Sultan, tarafından m e r h u m u n yanın­ mış, açamamış. O vakit Fahri B ey i içeriye
da alakonulmuş. Harem, dairesinin dışında celbetmişler. Fahri B ey gitmiş, kapıyı kır­
bir oda varmış. O rad a yatar kalkarmış. mış. D e m in dediğim gibi m e r h u m u bulm uş
O rad a bazı işe kullanırlarmış. B u n u saray olduklarını içeriye girenlerden yaptıkları
takımı da söyledi. Fahri B ey i sorguya çek­ tahkikatı böylece b a n a , anlattılar» (İsmail
tim: «Beni bir telâş ile içeriye çağırdılar. H a kk ı Uzunçarşılı; M idhat ve Rüştü Paşala­
H a rem e girdim. Yukarı çıktım. M e r h u m u n rın tevkiflerine dair vesikalar, S: 125-127).
odasının önüne kadınlar toplanmış. Valide Rüştü Paşa ayrıca Abdülâziz’in cesedi­
Sultan da oradaydı. Kapıyı açmağa çalışıyor­ nin tıbben m uay en e edildiğini, bir rapor d ü ­
lardı. B e n de gittim baktım, kapı arkasın­ zenlendiğini ve bir de şer’î ilâm hazırlandı-
d an sürmeli. Zorladım, kırdım. K a p ı açıldı. . ğını söylemiştir.
Bir de baktık, m erh u m al kanlar içinde yatı­ Pertevniyal Valide Sultan, keder ve te­
yor. Kolları açık. Sinirleri kesilmiş. Y a ­ essüründen deli gibi bir haldeydi. H a r e m
nında bir makas, daha kendisinde hayat dairesi hekimlerinden İngiliz asıllı D r . Me-
eseri var. Şaşırdım. Dışarı çıktım. Karakol lincen yatıştırıcı bir ilâç ve rm ek üzere k e n ­
sahiplerine haber verdim» dedi. disini görmeği teklif etmişse de, Valide Su l­
Saraya haber gitmiş. Hüseyin A v n i Paşa tan: «O ğ lu m u n hayatına kıyan b en oldum.
ve yakın yalılarda olan vükelâ ve ulem a ve B a na h ekim göndereceğinize cellâd gönderi­
ricale de haber gitmiş. . Gelmişler. O vakit niz!» feryadiyle b u n u reddetmiş ve intihar
toplananlardan bazıları içeriye girip m erh u­ âleti olan makası kendisinin vermiş, A b ­
m u n b u halini görmüşler. O halde dışarıya dülâziz’in de bununla intihar etmiş olduğunu
çıkarılması düşüncesinde kim bulundu bile­ böylece ifade etmiştir.
m e m . Z a n m m a göre saraydan gelenler ol­
malı. M e r h u m u n nâşmı dışarı çıkarmışlar. Midhat Paşanın olayı haber alması.
Evvelce dediğim gibi çıkardıkları vakit ken ­
Sultan M urad’ın telâşı
disinde hayat eseri de m evcutm uş ve içeri
girdikleri vakit gördükleri hali ve harem
halkından yaptıkları tahkikatı şöyle söyle­ Devlet ricali arasında hâdiseyi en son ■
diler. İfadeleri: « M e r h u m bir ayna ile bir haber alan M idhat Paşadır. Sonradan Ab-
m akas istemiş. Validesinden sormuşlar. V e ­ dülâziz’i öldürtmüş olmakla itham edilen
rin demiş, vermişler. M akasla aynayı alıp b ü yü k devrimcinin aslmda padişahın ölmüş
odaya girmiş. Kapıyı kapamış. İçeride saka­ olduğundan bile haberi yoktu. Vükelâ M e c ­
lını kesmekle meşgul olmuş. B u n u da, vali­ lisine gitmek üzere Babıâliye geldiği zam an
desi bulunduğu odanın penceresinden içerisi orada kimsenin bulunmadığını görmüş, bu~
görünürmüş de validesi arada bakar ve sa- n u n üzerine sebebi anlam ak için Sadaret
kalıyle meşgul olduğunu görmüş o ld u ğ u n u ' Müsteşarı Said Efendinin odasına girmiş ve
söylediği için öğrenmişler.. M e r h u m u n kapı­ ondan vükelânın Abdülâziz’in cenazesine
sının önünde dört beş halayık hizmet için gittiklerini öğrenmişti. M idh at Paşa, hay ­
bekler imiş. B ir aralık oda içerisinde bir hı­ retler içinde kalıp ölüm bir suikast so­
rıltı zuhur etmiş. Halayıklar kapıyı açacak n un da olduysa, bun dan bütü n vükelânın
olmuşlar. K ap ı sürmeli olduğundan Valide lekeleneceğini teessürle söylemiş ve üzüntü­
sünü belirtmişti. Said Paşa b u n u n üzerine
w' kendisine Abdülâziz’in bir makasla intihar
ettiğini haber vermişti. M idhat Paşa, bunu
duyunca biraz ferahlayıp arabasına binmiş
ve sür’atle olay yerine yollanmıştı.. Yıldız

■w; -â l m ahkem esinde verdiği ifade sırasında, o
İli v- î# :M I I esnada Abdülâziz’in ölüm ünün memleket
için daha hayırlı olduğunu, çünkü idaresinin
güç olacağını düşündüğünü söylemiştir.
Ü ' :< ? "": Paşa, evvelâ Dolm abahçe Sarayına uğ­
- :• ..i: % ■
■-W - rayıp Sultan M u r a d ’ı teselli etti. D a h a evvel
f I m m âk M ab ey in Müşiri N uri Paşa saraya gelmiş
bulunuyordu. Kendisi m a h k em ey e verdiği
fçi>' Ü ”|lt§İpil af*' I !
-S.** VÇ,' 'V ; arîzada Abdülâziz’in makasla intihar ettiğini
Padişaha haber verdiğini, Sultan M u r a d ’m
b u n u n üzerine: «Eyvah gitti... A m a şimdi
halk b u n u benden bilir!» dediğini naklettiği
halde, sorguya çekildiği za m an olayı şöyle
anlatmıştır:
A b d ü lâ ziz ’in biiek dam arlarını kestiği m a k a s «Sultan M urad taam buyuruyorlardı.
(T o p k a p ı Sarayı M ü ze sin d e ) Bendeleri karşılarında bulun d uğu m halde

3244
Mayıncı Said B e y (H a lû k Sehsuvaroğlu5- kilde kanlı bir halde bularak raporlarına
n un nakline göre Kilercibaşı A li Efendi; b u n u da ilâve ettiler. Rapor sonunda: «Yara­
Sultan Aziz, S: 148) gelip gülerek: «Sultan ların hey’et ve istikametinden ve bunları
İbrahim’in türbesine gömülecek zat, Allah husule getirmiş olan yaralayıcı âletten bir
sîzlere ömür versin, vefat etti» demesiyle intihar, yani kendini öldürme vu kua geldiği
Sultan M u r a d ’m elinden çatalı düşüp: istidlâl olunuyor» denmekteydi.
« A m a n b u ne haldir?. Git şunu anla» Raporu, şu tabibler imzalamışlardı:
diyerek bayıldı. Geri dönüşüm de Seyyid B e y D r . M arko, D r . Nuri, D r . Soto, D r . Es-
Sultan M u r a d ’m belini uğuşturmaktaydı. panyol, D r . M a r k Markel, D r . Yatropulo, D r .
«Paşa, tahkik ettin m i? B u nasıl hal­ A b d ü nn ur, D r . Servet, D r . D ö Kastro, D r .
dir?» dediğinde ufak bir yara aldığını d u y a ­ M aroen, D r . Jül Melincen, D r . Kostantin
rak hekim M ark o . Paşanın götürülmesini Karatodori, D r . Dikson, D r . Vitalis, Dr. Ed-
tenbih eylediğimi arzettım: « A m a n durma, vard Spadoro, Dr. Nurican, Dr. M ylan, Dr.
kendin git. A llahaşkm a olsun tedavisine Mustafa, D r . M e h m e d .
dikkat olunsun. A m a n bir şey olmasın. B ü ­ A bd u rra h m an Şeref Bey, raporu kaleme
tün millet b u n u benden bilir» dedi. almağa evvelâ Tıbbiye Mektebi muallimle-'
rinden D r . N a r v a n ’m m e m u r edildiğini, h a ­
zırladığının beğenilmeyerek yeniden yazıldı­
Doktorların verdikleri raporlar ğını, D r. N a r v a n ’m hazırladığı raporun inti­
harı hakikate aykırı şekilde pek teyid edici
M idhat Paşa, F er’iye Sarayına geldiği za­ bulunduğunu, b u n u n sonradan A bdülham id’e
m a n bütün vükelâyı, askerî ve sivil ricali jurnal edilerek m üsveddenin bulunması için
ve dâvet edilmiş olan hekimleri orada buldu. şiddetli bir irade sadır olduğunu, lâkin m e k ­
Hâdisenin nasıl cereyan ettiğini Sadrıâzam tebin didik didik edildiği halde bulunm adı­
Rüştü Paşadan sorarak öğrendi. Rüştü Paşa, ğını kaydeder (Sultan A ziz’in vefatı. T .O .
hekimlerle şer’î memurların olay yerinde E .M . 14/322-324)
gerekli keşif ve incelemeleri yaptıklarını
Yıldız m ahkem esi dosyasında 5 haziran
anlatıp bir kâğıt içinde d u r a n makası da gös­
1876 tarihli beş doktor tarafından imzalan­
terdi. M idhat Paşa, ayrıca Fahri Beyle ha-
mış diğer bir rapor da Abdülâziz’in cesedi­
remağalarmdan da hâdisenin cereyan tarzını
nin dikkat ve itina ile m ua y en e edildiği, v ü ­
dinledi. Sonra vükelâdan bir zata: «Vükelâ­
cudun tam am en kansız, sağ ve sol kollardaki
d a n biri Valide Sultana gidip şu işi sorsa
yaralardan soldakinin üç aşr-ı zira, sağda-
güzel olur» dedi. O da: «Hüseyin A v n i P a ­
kinin daha küçük, fakat ikisinin hayli derin,
şayı göndermeli. Valide Sultan başına bir
yaralarm gayrı m untazam v e aldıkları h a ­
şey vursun da kırsın» kargılığını verdi. B u
bere göre yaralama âletinin m akas olduğunu
n u d uyan Serasker gülmekle iktifa etti. B u
beyan etmişlerdir (H a lû k Şehsuvaroğlu;
sözün sebebi, saray halkı ve Abdülaziz’le
Sultan Aziz, S: 134)
aralarında eskidenberi münaferet bulunması
ve onu hal5etmekte önayak olmasıydı.

Elçilikler hekimlerinin de katıldığı on Abdülaziz’in cenaze merasimi


dokuz tabibden kurulu bir hey ’et, Abdülâ-
ziz’i m uayene ederek bir rapor hazırlamağa Raporun tanziminden ve şer’î memurla-«,
m em u r edilmişlerdi. Hekim lerden bazıları rın tahkikatının nihayete ermesinden sonra,
eski hükümdarın cesedinin karakolda b ulun­ Abdülâziz’in cesedi deniz yoliyle Topkapı
duğu vaziyetten müteessir olarak m uayeneye Saraym a nakledildi. Yıkanması, kefenlenme-
fiilen katılmamışlardır. Bunlardan birisi de si, tabutlanması orada yapıldıktan sonra sa­
M ark o Paşadır. Doktorlar cesedi etraflı şe­ dır olan irade üzerine İkinci M a h m u d tür­
kilde m uayene etmek- istedilerse de, kılıcına besine gömüldü.- Cenaze töreni kalabalık ol­
dayanmış bulunduğu halde kapıda duran mamış, resmî zevat ile bir kısım halk işti­
Serasker Hüseyin A v n i Paşa: « B u cenaze rak etmişti.
A h m e d ağanın, M e h m e d ağanın değildir. Bir Vefat haberi, 6 haziran 1876 tarihli Ce-
padişahındır; onun her tarafını açıp size ride-i Havadis gazetesinde bir intihar olarak
gösteremem» diyerek b u n a engel oldu. ilân edilmiş, diğer gazeteler de hem en aynı
H e y ’et mensupları, b u n u n üzerine biraz mealde yazılar yazmışlardır.
sathî olan m uay en eden sonra kollarında açı­ Abdülâziz’in b u şekilde Ölümü, Sultan
lan yaralardan akan kanın ölüme sebep ol­ M u r a d ’a çok tesir etmiş, geçirdiği şok, D r .
duğunu ve kendilerine gösterilen makasla b u K apolyon’u n cahilâne müdahalesiyle daha
yaraların açılabileceğini bildiren bir rapor va him bir hal almış ve o günden itibaren
tanzim ettiler. Sonra Abdülâziz’in vefat et­ asabî bir rahatsızlığın bütün ârazı gittikçe
tiği odaya çıkarak minderi üstü kandan göl daha belirtili bir şekilde ortaya çıkmıştır.
kesilmiş ve yerdeki hasırın üssüne ötesine B u hal, nihayet kendisinin hal’ine sebep
berisine sıçramış ve yer yer pıhtılaşmış şe­ olmuştur.

3245
K Â N U N - I E S A S Î V E M E Ş R U T İ Y E T Ç A L IŞ M A L A R I
P A D İŞ A H IN D U R U M U , Ç E R K E Ş H A Ş A N O L A Y I

Abdülâziz’i hal’etmekte işbirliği etmiş m üm kün olamıyacağmı, bunun çaresinin


olan devlet ricali arasında Kanun-ı Esasinin acele ve şiddetli icraat olduğunu söyledi.
ve. Meşrutiyetin ilânına yalnız M idhat Paşa Böylece, b u toplantı neticesiz kalmış,
samimî olarak taraftar idi. Onlarla b u mak- ancak Sultan M u r a d ’m M idhat Paşa ile tam
sad için işbirliğinde bulunmuştu. B u yüzden, fikir birliği içinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Sultan M u r a d ’m cülûsundan hem en sonra,
arkadaşlarıyle aralarında fikir ayrılıkları Son toplantı ve Süleyman Paşa
başladı.
Sadrıâzam M ütercim Rüştü ve Serasker B u n d a n sonraki toplantı, Şeyhülislâm K a ­
Hüseyin A v n i Paşalar, eski idare rejiminin pısında yapıldı. B un a, geçen sefer iştirak
devamı taraflısıydılar. B u hususta bühassa eden kimselerden m a ad a Dâr-ı Şûray-ı Ser­
Hüseyin A v n i Paşanın düşüncesini açıkça askerî Reisi Redif Paşa, hal’ olayında m ü h im .
belirtmesi, Sultan M u r a d ’ı bile endişelere rolü bulunan Süleym an Paşa, Kazasker Sey-
düşürmüştü. O n u n eülûs g ünü M idhat Paşa, feddin ve Fetva E m in i Halil Efendilerle,
Padişah için bir nutuk müsveddesi hazırla­ Â m ed c i ve M ek tu p çu Beyler de katılmış­
mıştı. B u n d a vükelânın m es’uliyetine ve lardı (8 haziran 1876).
meşrutiyet rejimine dair olan esaslar belir­ B u toplantıda d a ilk sözü yine Sadrıâzam
tilmişti. Sadrıâzam b u hususların nutukta M ütercim Rüştü Paşa alarak Meşrutiyet ida­
yer almaması için şiddetle ısrar etmiş, H ü ­ resi aleyhinde u z u n bir konuşma, yaptı. Esas
seyin A v n i Pa şa da onun tarafını tutmuştu. iddiası, b u idareye vatandaşlarda henü z ka­
Nihayet, Dolm abahçe Sarayında H ü k ü m ­ biliyet bulunmadığı ve halka hürriyet veri­
darın başkanlığında Vükelâ Meclisinin top­ lirse b un u n b ü y ü k zararları zuhur edeceği
lanıp meseleyi m üzakere etmeleri kararlaş­ idi. Sözünü bitirirken: «Biz ahaliye bazı m ü ­
tırıldı. B u toplantı sırasında ilk sözü, alan saadeler verelim. Onlar da devletten hakla­
Sadrıâzam M ütercim Rüştü Paşa, evvelâ rımızı elde ettik sansınlar. Lâkin, aslında
geçmiş idarenin kötülüklerini ve bunlar m .hiç bir şey verm em iş olalım!» dedi.
memlekete verdikleri zararları anlattı. N i ­ Toplantıda hazır bulunan ve gerilerde
hayet, İmparatorluğun b u n d a n sonraki idare­ oturan Sü leym an Paşa, Seraskerden ve R e ­
sinin nasıl olması gerektiği hakkında m ü z a ­ dif Paşadan, bahis askerliğe intikal etme­
kere açüacağmı bildirdi. dikçe söze karışılmaması hakkında emir al­
mış olduğu halde daha fazla dayanamıyarak
Midhat Paşa b u n u n üzerine evvelâ M e ş ­
b ulunduğu yerden ayağa kalkıp yüksek sesle
rutiyetin ilân edilmesinin gerekeceğini kat’î
Sadrıâzama hitab etti: «Paşa Hazretleri.
bir ifade ile söyledi. Geçm iş devirdeki bir
Saltanat değişikliği şimdiki istibdadı koru­
çok fenalıkların, en yüksek idare k a d e m e ­
m a k için olmadı. Herkes b u fedakârlığı mil­
sinde bulunanların, yani vükelânın m es’uli-
letin istikbalini temin için üzerine aldı. B u
yeti ve her türlü icraatın kontrolü usulünün
işi yapanların n e hal’olunan Sultana şahsî
mevcut bulunmamasından ileri geldiğini ileri
bir düşmanlıkları ye ne de şimdikine hususî
sürerek böyle mahzurlara ancak Meşrutiyet
bir mensubiyetleri vardı. Müzakerelere b u **
rejiminin kabulü, A nayasa’n m ilânı ve se­
noktaları dikkate alarak^ devam buyurunuz»
çimler sonunda toplanacak meclisin çalışma-
(Süleym an Paşa; Hiss-i İnkılâp, S : 62).
larıyle son verilebileceğini ileri sürdü. Söz­
lerinin bitiminde Sultan M u r a d ’a hitaben B u n u n üzerine, karşılıklı münakaşalar
vatanseverliğinin kendisinden böyle bir fe­ başladı. Halil Şerif Paşa, M idhat Paşa ile bir'
dakârlık istediğini ve b u takdirde namının olmuştu. N a m ı k Paşa Meşrutiyete taraftar
ve şanının Osmanlı tarihinde ebediyen tak­ görünmekle beraber, ayrı dinden olan unsur­
dis edileceğini ilâve etti. ların Osm anlı Parlâmentosunda temsilini
tehlikeli buluyor v e İngiltere misalini ortaya
Sultan M u ra d, m e m n u n tavrı ve başmı atarak yalnız M üslüm anlardan m ü rekkep bir
hafifçe sallamasıyle bütün b u sözleri tasvib meclisin toplanmasmı teklif ediyordu. Sadrı-
ettiğini anlatmaktaydı. Hüseyin A v n i Paşa âzam, o n u ihtilâlci fikirler beslemekle itham
ise, fena halde suratını asmıştı. B u sözlerin ettikten sonra «Canım, b u ahaliye imtiyaz
hiç de hoşuna gitmediği halinden açıkça a n ­ verm eğe gelmez. Verdikçe daima._ daha faz­
laşılıyordu. Ö b ü r vükelâ ise, müsbet veya lasını isterler. K an aa t etmezler. İşte Girid-
menfî, hiç bir kanaat izhar etmediler. lilere geçende imtiyaz verilmişti. Bakın,
M idhat Paşa konuşm asm ı bitirince, H ü ­ şimdi genişletilmesini istiyorlar» dedi.
seyin A v n i Paşa hem e n söz alarak, devleti B u n a , yine Süleym an Pa şa karşılık ver­
hâlen içinde bulunduğu tehlikeli d urum d a n di: «Giridlilere vaktiyle o imtiyaz verilip de
meclisler ve müzakerelerle kurtarmanın kötü misal olacağına devlet terbiyelerinden

2246
Abdülaziz’in ölümü olayı üzerindeki üpîıe, rivayet ve karşılıklı iddialar
(İlâve : 1 8 9 )


Osm anlI tahtından indirildikten
beş gün sonra, 4 haziran 1876 pazar ğine tayin edilip orada vefat ettiğini
g ü n ü ikametine tahsis edilmiş bulu­ yazar (Sultan Abdülaziz’in vefatı, T .O .
n a n Fer’iye sarayında vefat eden A b ­ E .M . 14/333).
dülâziz’in; intihar veya katledildiği Nitekim, Abdülaziz’in vefat ânını
j dâvası g ü n ü m ü ze kadar devam eden bütün şahadetler, rivayetler ve kaynak­
! ve ara sıra çeşitli sebep ve vesilelerle lar yukarıda anlattığımız şekilde zik­
aktüel hale gelen bir konudur. B u m e ­ rederler. O sırada Sadrıâzam bulunan
sele, Abdülâziz’in vefatından hem en R ü ş d ü Paşa ise, Abdülâziz’in odasında
sonra başlamış, b u hususta pek çok ölmediğini şu şekilde nakleder: “ Nâşı
şey söylenmiş ve yazılmıştır. Nihayet karakola çıkarmışlar ve çıkardıkları
İkinci Abdülm ecid devrinde hü kü m et za m a n kendisinde hayat eseri mevcut­
b u hususta resmen tahkikat açmış, m uş. Sonra m ü n k a t r olmuş olduğunu
olayla ilgili, görülenler tevkif olunmuş dahi söylediler. Hekimler de orada ha­
ve sorgularını müteakip Yıldız’da k u ­ zırdı. Onlar da karakola çıkarıldığı za­
rulan bir m a h kem ed e yapılan yargıla­ m a n m er h u m d a hayat eseri mevcut
rı sonunda Abdülaziz’in bir suikaste olduğunu tasdik ettiler (İsmail Hakkı
kurban giderek öldürüldüğü kabul edi­ Uzunçarşılı; M idh a t ve R ü ş d ü Paşala­
lip mesul sayılanlar çeşitli cezalara rın tevkiflerine dâir vesikalar. S-
uğratılmışlardı.. 126).
Sırası gelince, İkinci A bd ülham id ’
in bir tertibi olan b u m uh akem e nin Bir de vak’anüvis Lûtfi Efendi b u !
mahiyetinden ve safhalarından bahse­ hâdiseye dair yazdığı risalede A b d ü ­
deceğiz. B urada yalnız Abdülaziz’in laziz’in karakolun kahve ocağında, o t . J
şilte üzerinde “ gözlerini Avni Paşaya
ölümü konusu ele alınacaktır. Önce
dikerek” vefat ettiğini kaydeder.
Abdülâziz’in ölüm ü üzerine yazılanlar
ve birbirini tutm ayan rivayetleri ele Doktor Kastro ise, Abdülâziz’in ce­
alalım. sedini ve vefat ettiği odayı m uayene
ettikten sonra eski padişahın henüz-
Abdülâziz’in son başmabeyincisi
Hafız M e h m e d Bey “ Hakayikül-beyan hayatta olduğundan bahsedip kendisi­
fi hakk-ı cennetmekân Sultan Abdü- ni teselli etmek için b ü y ü k oğlu Y u s u f j
laziz h a n ” adlı hâtıralarında Doktor, | İzzeddin Efendinin odasına götürdük­
Avni Paşa geldiği za m an Abdülaziz’i lerini, onu b u suretle teselli etmeğe :
can çekişme halinde bularak bir şey çalıştıkları halde şehzadenin emin ola- j
yapm adan d urdu ğun u, sadece: “B u iş . mayıp ağladığını nakletmiştir. Abdülâ- i
bir iki sene evvel olmalıydı” dediğini, ziz’in karakola indirildiği za m a n he­
o sırada olay yerine gelip yetişmiş b u ­ n ü z yaşamakta olduğu hakkındaki ri­
lunan Serasker Hüseyin Avni Paşanın vayetin b u yüzden çıkmış olması da
bunu duyarak doktorun rütbelerini muhtemeldir.
ref’ettiğini kaydeder. Abdülaziz intihar etmek için ken­
M abeyn Müşiri D a m a d Nuri Paşa disini yaraladığı za m an çocuklarını ya­
| ise, Yıldız’d a sonradan yapılan muha- n m a bırakmamışlardı. O^sırada 19 yaş­
j kemesi sırasında verdiği arizada rütbe- larında b ulunan Y u s u f İzzeddin Efen­
j leri sökülüp askerlikten tard_olunan za- di, Yıldız m ahkem esi evrakı arasında
j t m M abeyn tabiblerinden Ö m er Paşa b ulun a n yazılı ifadesinde şunları söy­
olduğunu, karakola getirtilip Abdülâ­ lemiştir: “ Saraydan Fer’iye’ye naklinde
ziz’in nâşı kendisine m uayene ettiril­ cennetmekân gayet muztarip oldukla­
m e k istendiği za m an b u n u reddetmesi rından teselliye m edar olacak bazı ifa­
üzerine Avni Paşanın: “Edepsizlik edi­ delerde bulunulm uş ise de, m erak et­
yorsun” diyerek hakkında b u m u a m e ­ tikleri şeyin zelilâne şekilde bir öldü­
leyi yaptığını ve kendisine de b u n u n rülme olduğunu beyan etmişlerdi. Sa­
hüküm darın tasdikine arzedilmesini rayın her tarafının askerle doldurul­
söylediğini nakleder (İbn-ül-Emin Mah- m uş ve anahtarlar d a alınıp onlara ve­
! m u d K em al İnal; Abdülâziz’e dair, rilmiş olması yü zü n den bende de elem
T .O .E .M . 15/179). ve ıztırap pek fazla idi. K endim den
! A bdurrahm an Şeref Bey ise, hatır­ geçerek yatmıştım. V a k ’anın zu h u r u n ­
lamadığı bir hekim in Abdülaziz’in ve­ da olan gürültü üzerine uyanmış ve
fatına ait rapora im za koymaktan is- 2ennetm ekânm odasına gitmiş isem de
tinkâ? ettiği için Trablus’a sürüldüğü­ içeriye girmeğe bırakmadılar” .
nü, Yıldız m uhakem esinden sonra Ğ sıralarda on dört yaşlarında b u ­
Edirne askerî hastahanesi baştabibli- lunan diğer oğlu M a h m u d Celâleddin

3247
'—^
Efendi şöyle demişti: “Sabahleyin saat bir müslümandı. ibadetlerini m u n ta ­
ikide (alaturka iki, o mevsimde bu­ za m yapar, "her türlü h aram dan kaçı­
g ü nkü saate göre 6.30 a rastlar) u y ku­ nır, içki, içmez, su yerine bile zem zem
dan "henüz uyanmışken bir ses zuhur ■ içerdi? Hattâ vefat ettiği za m an yanın­
edip cennetmekân hazretleri de bizden da Y u suf sûresi açık bir- K u r a n ı Kerim
üç daire aşın yerde, bulundukları ye­ bulunm uştu. Böyle bir kimsenin Islâm
rin de altına asker konm uş olduğundan dini tarafından m enfur görülen, şid­
vukuatın ne olduğunu bilmeden bizle- detle m en olunan ve bu inanışa- göre
ri bir küçük odaya götürüp bir de nok­ insanı ahret saadetinden ve istiraha-
ta koydular. B u cihetle o gün saat do­ tinden m a h r u m bırakan intihan, ne
kuza kadar odadan dışarı çıkıp sofayı olursa olsun göze alması imkânsızdır.
dahi göremedik” . 2 — Abdülâziz’in ölüm ünü anlatan
Abdülmecid Efendi ise, o sırada ve b u n u n 'b ir intihar olabileceğini ile­
6-7 yaşlarındaydı. Sonradan babasının ri süren ta-bibler raporu, kanunî şart
intihar etmiyerek Öldürüldüğünü iddia ve şekillere uygun olmadığı gibi, esa­
etmiş, hattâ kendisinin Y u s u f îzzeddin sen m üsaade edilmediği için cesedi
Efendi ile aynı odada bulunduklarını, •m uayene etmeden acele hazırlanmış,
babalarının im dad istiyen sesini duy­ daha ziyade siyasi bir belgedir. Nitekim
duklarını, can korkusiyle odadaki eş­ Marko Paşa gibi bazı tabibler m uaye­
yayı kapının arkasına yığıp gelenlere neye katılmadan raporu imzalamışlar,
açmadıklarını ileri sürmüş ise de, Y u ­ bazıları bu işe karışmaktan tam am en
suf îzzeddin Efendi b u rivayetleri dai­ imtina etmişler ve hattâ b u yüzden
m a reddedip kardeşinin bunlara akıl cezalara uğramışlardır. B u rapor sonra­
erdiremiyecek kadar küçük yaşta bu­ dan Türkiye ve Avrupada doktorlar ve
lunduğunu söyliyerek o n u n bu iddia­ doktor olmayanlar arasında türlü ten-
larını hayretle karşılamıştır. kid ve münakaşalara yol açmıştır.
Y u s u f İzzedin Efendinin uzun 3 — O sırada b ü yü k n ü fuzu bulu­
müddet hizmetinde bulun m uş ve inti­ nan ve adeta bir nevi diktatör kesilmiş
harına kadar yanında kalmış bulunan, olan Serasker Hüseyin Avni Paşa, Ab-
o nun hususî hayatını en ince teferru­ dül&ziz’e karşı hiç bir şekilde sönmez
atına kadar bilen eski Belediye Müzesi ve dinmez bir kinle dolu olduğunu çe­
M üdürü^ İsmail Baykal, hâtıralarında şitli olaylarla ortaya koymuş, “ O n d a n
Y u s u f îzzeddin Efendinin babasının intikam almadıkça Allah canımı alma­
intiharına kat’î şekilde emin b ulundu­ sın” gibi sözleri açıkça .söylemekten
ğunu, Abdülmecid Efendinin böyle bir çekinmemiş, hattâ dah a evvel Abdüla-
iddiada bulunmasının, bir insanın an­ ziz’i öldürmek teşebbüslerine de giriş-,
cak şuurunu kaybettikten sonra inti­ miştir. B u n a göre, h alin den sonra onu
har edebileceğine göre, babasını böyle ortadan kaldırmak istemesi kadar ta­
bir töhmetten kurtarmak gayretinden biî bir şey olamaz.
ileri geldiğini nakletmiştir (Tarih D ü n ­ 4: — M idhat Paşa, İzmir’de tevkif
yası, C : 2, S : 12- 14). edilip İstanbul’a getirilirken vapurda
Devlet ricalinden hâdise yerine ilk yapılan sorgusunda Abdülaziz’in öldü­
gelen Serasker Hüseyin Avni- Paşadır. rülmüş olduğunu itiraf etmiştir. Nite­
O n u n bu geliş tarzı, sonradan birçok kim ölüm ü nü .haber aldığı zam an
tefsirlere yol açmıştır. “muhafazası, pek müşkül ve tehlikeli
Giridli Mustafa Nailî Paşazade Pa­ olduğundan” bu şekilde vefatını pek
ris Sefiri Veliyüddin Paşa, Abdülâziz hayırlı bulm uş ve m uhakem esi başlar­
intihar ettiği gün Seraskerin yalısında ken, kendisinin rüşvet, hırsızlık, İrfci-
ve yanında bulunuyordu. Anlattığına kâb nevinden ahlâk ve fazilet şahinle­
göre, Hüseyin Avni Paşa onu dinler­ ri için leke olacak bir mesele ile değil
ken, bir hâdise bekler gibi, dik dik ve de, millî gayret ve vatanî hamiyyetten
sık sık Fer’iye’ye bakıyormuş. Oradaki doğabilecek bir hâdise ile itham, edil-
sesleri duyunca hem en hazır bulunan j diğinden dolayı memnuniyetini alenen
beş çiftelisine atlayıp acele karşıya ı izhar etmiştir. Zira esasen kendisi de
geçmiş (Abdürrahm an Şeref; Abdüla­ | • b u işte müşterektir.
ziz’in vefatı. T .O .E .M . 14/330). B u n d an , 5 — Abdülaziz’in Ölüm ünden son-
Hüseyin Avni Paşanın, Abdülaziz’in | ra hü k üm et gerekli adlî tahkikatı yap­
vefatının gün ve saatini gayet iyi bil­ mamış, yalnız, esasen bu hâdisede m ü ş ­
diğini istidlâl edenler olmuştur. terek olan ve bu yüzden Yıldız m ah k e­
B u hususta bütün yazılanlar, b ü ­ mesinde h ü k ü m giyen, M abeynci F ah ­
tün anlatılanlar, mevcut yazılı belge­ ri Beyle bir haremağasının intihar
ler, Yıldız mahkemesinin zabıtları, b ü ­ hakkındaki iddialarının dinlenilmesiyle
tün iddia ve rivayetler incelendikten yetinilmiş, Abdülâziz’in aile efradiyle
sonra şu neticeye varılmaktadır: sarayda bulunan cariyelerin ifadelerine
■ Abdülaziz’in intihar etmeyip öldü­ başvurulmamıştır. Şer’î ilâm için gelen
rüldüğüne inananların delilleri şun­ m em u r da yalnız Fahri Beyi dinlemiş
lardır : ve ertesi g ü nü gönderilen sorgu hâki­
1 — Abdülâziz son derece dindar m i aynı şeyle iktifa etmiştir.

3248
6 — Hâdise g ü n ü M idhat Paşa, j 13 — Fer’iye sarayındaki cariyeler,
olayın bir ker^ de valde sultandan so- < Abdülaziz’in öldürüldüğüne kanidirler.
rulmasmı istemiş, vükelâdan biri, Ma- i 14 — Abdülaziz’i öldüren YozgatlI
Üye Nazırı Y u s u f Paşa, b u n u n üzerine: j Mustafa, Cezayirli M ustafa ve Boyâ-
“Hüseyin Avni Paşayı göndermeli, Val- j bâdlı M e h m e d cinayetlerini itiraf et­
de sultan başına bir şey vursun ve mişler ve gerekli tafsilâtı d a m ah k em e
kırsın” demiş. Hüseyin A vni Paşa bu h u zuru nd a vermişlerdir. Nitekim olay­
söze sadece gülmüş, Y u s u f Paşa da, dan sonra üç beş lira aylıklı bekçi ve
Hüseyin Avni Paşa için: “M ^l’u n herif, korucu makulesinden olan bu kimse­
padişahın başını yedi. Înş.fc/Lah, h a k ­ lere, başardıkları kanlı vazife' dolayı-
kında “Beşşirû katil-ü-bil-katlin *= siyle yüzer altın aylık bağlanmış ve
Katile, kendisinin de katledileceğini ha ­ otuzar altın ihsanda bulunularak
ber veriniz h ü k m ü tecelli eder” diye­ köylerine gönderilmişlerdir. Y ü z altın
rek o n u n Abdülâziz’i öldürdüğüne ka­ o zam anın rayicine göre Ferik maaşı­
ni b u lun d uğ u nu ifade etmiştir. dır. Ortada bir katil meselesi olmasay­
7 — Abdülaziz’in . yanında silâh dı böyle bir şey yapılmazdı.
olarak yalnız bir pala mevcut olduğu 15 — Öldürülüşü sırasında Abdü-
halde, kendisini m üd afa a edememesi la-zlz’in kollarını tutm uş olan Mabeyn-
için, olaydan kısa za m an evvel ısrarla ci Fahri Bey, sorgusunda “B en sultan
istenmiş ve alınmıştır. Aziz kendisini öldürdü diyemem, öl­
dürmedi de diyemem. Ben zaten Mus-
8 — Aslında hâdise nasıl cereyan
tafalarla M e h m e d Ağanın oraya gelişini
etmiş olursa olsun, m e r h u m u n cesedi­ pek beğenmemiştim” diyerek cinayeti
nin b ulunduğu yerde bırakılması, hiç­ te’vilen itiraf etmiştir.
bir şeye el sürülmemesi gerektiği hal­ 16 — Katil fiilinin tertipçilerinden
de, hiç lü zu m u yokken hem e n odasın­ D a m a d M a h m u d Celâleddin ve Nuri
dan kaldırılarak Fer’iye karakolunun
Paşalar, m u h ak em e sırasında buna
kahve ocağına nakledilmiştir. H e n ü z benzer itiraflarda bulunmuşlardır. Hat­
yaralı b ulunduğu sırada kollarından tâ M a h m u d Celâleddin Paşa m ahkem e­
akan kanı durduracak ve hayatını kur­ ye yazılı olarak tevdi ettiği varakada:
taracak hiçbir tedbir alınmamıştır. K a ­ “Sultan M ura d ve valdesi ve Hüseyin
rakola indirildiği za m a n bile d aha öl­ Avni Paşa hazır oldukları halde Musa-
m emiş b ulun duğu halde daha bir saat hib Abdülkerim A ğa vasıtasiyle kul­
kadar b u halde devam edilmiş, hattâ larını çağırtıp Nuri Paşaya muavenet
hadem eden biri yaraya bir bakır para olmak üzere süvari Mustafa’ya söyle
bastırıp bağlanmasını tavsiye etmişse bir an evvel Sultan Aziz’in v ü cu du nu n
de kulak asan olmamıştır. B u ihmale ortadan kaldırılmasiyle Nuri Paşadan
sebep, ölmesinin istenmesidir. alacakları emre imtisal etsinler. Sonra
9 — Hüseyin Avni Paşa, o gün Pa- kendileri mabeyn-i h ü m a y u n a alına­
şalimamndaki yalısından Fer’iye sara­ caklardır, dedi. K u l u n u z da nasıl b u
yını mütemadiyen gözlemiş ve o sıra­ irade’i şahaneyi tebliğ edeyim dedi­
da yanında bulun an Paris Elçisi Veli- ğimde Hüseyin Avni Paşa gözlerini
yüddin Paşanın ifadesine göre Fer’iye- açıp üçü birden n e dem ek Sonra sen
den cam ve . kafes kırmalariyle karışık fena olursun, diye kulu nu zu tehdit et­
feryatlar yükselince hem e n fırlamış ve tiler. Ç ü n k ü Sultan M urad kuvve-i
hazır bulunan beş çiftelisine atlayarak mücbire ile cülus ettiğinden istifa et­
vak’a yerine yetişmiştir. B u n d a n da meğe b u söz üzerine cesaret edemedi­
Abdülaziz’in o sırada Öldürüleceğini ğimi arz ederim” , diye meselenin nasıl
bildiği anlaşılmaktadır. hazırlandığını bile anlatmıştır.
10 — M ab ey n Müşiri Nuri paşaya 17 — M a h m u d Celâleddin Paşa,
Abdüıazız’in yaralandığı haber verildi­ İkinci Abdülham id’in çok sevdiği kız-
ği sırada, civarda başka doktor bulm ak kardeşi Cemile Sultanın kocasıdır. Sul­
kabil iken o K u zg u n c u k ’ta oturan tan M u r a d devrinde Ticaret nazın b u ­
M arko Paşaya haber göndermiş, b u su- i lunduğu sırada Abdülham id’in O s m an ­
retle, esasen katil şebekesine dahil b u ­ lI tahtına geçmesi için pek b ü yü k gay­
lunduğu için, yaralının ölüm ünü ça- retler harcamış, Redif Paşa ile b u h u ­
buklaştırmıştır. susta işbirliğinde bulun m uş ve Abdül-
11 — Valde Sultan perişan bir hal­ ha m id de b u sayede padişah olabil­
de iken kendisini teskin için bir dok­ miştir. Kendisinin h e m eniştesi bulu­
tor göndermek istenilince: “Evlâdım nan, h e m de ona b u derece iyilik ve
şehid oldu. Beni de şehid etsinler... yardımı dokunan bir kimseyi, ortada
B a n a hekimin lü zu m u yoktur” diye hiçbir sebep yokken Abdülham id’in
feryad ederek oğlunun öldürülmüş ol­ mahkem eye sevketmesine ve kızkarde-
d uğ unu açıkça ifade etmiştir. şinin gözyaşlarına rağmen m a h k û m et­
12 — O sırada Fer’iye sarayında tirmesine im kân yoktur.
b ulunan Şehzade Abdülmecid Efendi 18 — Abdülaziz’in cenazesini Sul­
babasının öldürüldüğünü kat’î şekilde tan A h m e d Şeyhi Ö m er Efendi yıka­
ifade etmiştir. mıştır. Yıldız mahkem esinde şahit ola-

3249 F.
—^
rak dinlendiği za m an cesedin kalbinin ı ikaste karar verilmiş ve icra olunmuş*
etrafının mosmor morarmış olduğunu i tur. B u n d a ayrıca Hüseyin Avni Paşa’-
yeminle söylemiştir. M ahkem e de îıâdise n m sabık h a k an a olan sonsuz kin ve
g ü n ü Abdülaziz’in sırtında b ulunan I düşmanlığı d a rol oynamıştır. Abdüla-
hırka teşhir olunm uş ve b u n u n kalb | ziz’i öldürmek için Sultan M u r a d ’ın
j. hizasındaki deliği gösterilmiştir. Gasil i ve annesinin emirleriyle evvelâ sarayda
i hizmetinde Ö m er Efendiye yardım eden bir komite kuruldu. M idh a t Paşa, H ü ­
Kırkai Şerif hadem esinden yedi kişi seyin Avni Paşa-, M ütercim R ü ş d ü P a ­
şahadetleri sırasında kalb hizasındaki şa, D a m a d Celâleddin Paşa ve M abeyn
morartıdan başka Abdülâziz’in iki di­ Müşiri Nuri Paşa, b u komiteye dahil­
şinin kırık ve sakalının sol tarafının diler. M abeynci Said Bey, Mabeynci
yoluk olduğunu söylemişlerdir. B u ise, Fahri Bey, Binbaşı Necib Bey, İzzet
bir mücadelenin geçtiğine büyük delil­ Bey vesaire gibi kimselerle işbirliği ya­
dir. pıldı. Abdülaziz’in öldürülmesi için
19 — Abdülaziz’in sağ eliyle sol bütün tertibat alındı. Hattâ Cezayirli
kolunun veridleriyle kubital . şiryanı Mustafa, Yozkatlı M ustafa pehivan-
kestikten sonra, sol eliyle sağ kolunun vanlarla Boyâbâdlı Hacı M e h m e d b u iş­
veridlerini kesmesine im kân b u lu n m a ­ le görevlendirilip Fer’iye sarayına- gön­
dığı gibi, esasen Kubital şiryanı gibi derildiler. Kendilerine D a m a d M a h m u d
derinde b ulunan bir damarını kesecek Celâleddin Paşa ile Kızlarağası tara­
kadar can acısına dayanmasına ve b u ­ fından gerekli talimat- verildi. Üç katil
n u kendi kendisine yapmasına imkân o . geceyi Fer’iye karakolunda keçirdiler.
yoktur. B u çeşit intiharlarda ise ekse­ Ertesi sabah Mabeynci Fahri B e y ken­
riya veridlerin veyahut Radial şiryanı dilerini alıp içeriye götürdü. B u sırada
gibi satha- yakın atardamarların kesil­ YozgatlI M ustafa’nın eline beyaz sap­
diği adlî tıb literatürüne girmiş bir lı bir çakı verdi. Sabık hakanın odası­
keyfiyettir. B u da, Abdülaziz’in damar­ n a girince Fahri Bey Abdülâziz’i arka­
larını bizzat kesmediğini gösterir.. sından tutup kucakladı. Kollarını ya­
20 — Abdülâziz intihar etmek şöy­ kaladı. Cezayirli M ustafa ile Boj^âbâd-
le dursun, h a lin den sonra m ütem adi­ lı M e h m e d ayaklarına oturdular. Y o z­
yen can kaygusuna düşmüş, öldürül­ gatlI Mustafa- Abdülâ-ziz’in evvelâ sağ,
mekten korkmuş, b u n u yakınlarına sonra sol k o la n n m damarlarını kesti.
durm adan söylemiş, hattâ Sultan Mu- B u iş, beş on dakikada sona erdi. Y o z­
rad’a yazdığı m ektupta d a ifade et­ gatlI Mustafa, pencerelerden birisinin
miştir. Esasen Topkapıdan başka yere perdesini koparıp Abdülaziz’in cesedi­
naklini istemesi de sadece ölüm korku- nin üstünü örttü Sonra cesed karako­
sundandır. Böyle bir kimsenin kendisi­ la indirildi. B u iş yapılırken Necib ve
ni öldürmesine im kân yoktur. Ali Bey adlı zabitler oda kapısının iç
21 — Yıldız m uhakem esinin cere­ tarafında kılıçlarını çekip beklediler.
yan tarzı o g ü nkü m u h a k e m e usulleri Abdülâziz öldürülürken: “ A m a n Al­
k a n u n u n a tam am en u y g un şekildedir. lah!” diye bağırmış, lâkin imdadına
Meselâ hâkimler arasında b ulun a n Al­ koşmağa kimse cesaret edememişti.
manyalI E m in Efendi son derece doğ­ Pertevniyal Valde Sultana mesele b u n ­
ruluğu ve inadiyle şöhret kazanmış bir dan sonra haber verilmiş ve koşup fa­
hukukçudur. Kendisinde en küçük bir cia yerine gelmiştir.
şüphe olsa, karara katılmıyacağı m u ­ Boyâbâdlı M e h m e d ’le Yozgatlı M u s ­
hakkak iken böyle yapmamış, yalnız tafa, kapıdan çıkıp gitmişler, yalnız
usul hakkında bir m addede azınlıkta Cezayirli M ustafa pencereden savuş-
kalmış, m ahkem en in h ü k m ü n ü ise te­ muştur. Katiller, hâdisenin b u teferru­
reddütsüz imzalamıştır. atını m ah k em ed e böyle anlatmışlar.
22 — Pertevniyal Valde Sultan pa­ Abdülaziz’in intihar ettiğini kabul
dişahın kendisine bir suikaste uğraya­ i edenler ise, b u delilleri şu şekilde red­
cağından emin b u lu n d u ğ u n u söylediği detmişler ve kendi iddialarını da şu
gibi, kendisi de oda kapısında iki ki­ \ delillere dayandırmışlardır:
şinin durup: “ Şimdi girelim, yok son­
I 1 — Abdülâziz gerçi dindar bir
ra girelim” diye konuştuklarını duy du­
| m üslüm andı; ancak intihar sırasında
ğunu, lâkin büsbütün üzülmesin, diye
] esasen şuuru yerinde olmadığından
b u n u oğluna söylemediğini nakletmiş­
] b u n u n dinen m e m n u bir fiil olduğunu
tir.
i düşünecek halde değildi. Nitekim Ha-
Yine Abdülaziz’in öldürüldüğüne
i rem doktorlarından Melincen, hal’
inananlar, hâdisenin şöyle cereyan et­
I olunduğundan beri Abdülaziz’in şuu-
tiğini iddia etmişlerdir:
1 runa az çok bozukluk geldiğinden ken-
Sultan M u ra d ’m cülusundan kısa
İ dişini veya başkalarını incitecek her
zam an sonra evvelâ asabında, sonra
] türlü silâh ve aletin ortadan kaldırıldı-
şuurunda bozukluk, görülmesi üzerine
j ğını saraylılardan d uy du ğ un u naklet-
padişahlıkta fazla kalamıyacağı anla­
şılınca, Abdülaziz’in tahta dönmesi ih- \ j miştir.
timalini ortadan kaldırmak için b u su- ] Abdülazizde, esasen d ah a evvel de
—> |

3250
—^ I
bazı garib sabit fikirlerin tezahürü var­ | rildiği sırada vapurda yapılan sorgusu
dı. Meselâ, siyah yazıya asla bakamadığı j esnasında Abdülaziz’in öldürüldüğünü
için kırmızı m ürekkep kullanırdı. A n ­ itiraf etmemiştir. Kendisine sayılan
cak, b u arada sefirlerin itimatnamele­ uy d urm a deliller ve ağır işkenceler al­
rinin kırmızı mürekkeple im zalanm a­ tında alınmış itiraflar karşısında, böy­
sına im kân bulunmadığından bunlar le bir şey olmuşsa kendisinin iştiraki
bir türlü vazifelerinin başına gidemez­ değil, haberi bile bulunmadığını söyle­
lerdi. Anormal derecede taşkın mizacı, miştir. Hakikat de böyledir. Abdüla­
hiddet ve şiddeti m a lû m du . Esasen o ziz’in vefatını devlet ricali içinde en
devirde Osmanlı hanedanı adeta deje­ son haber alan kendisidir Hattâ o gün
nerelerden mürekkepti. İçlerinde sinir­ vükelâ toplantısına gitmek üzere Bab-ı
leri ve kafası tam am en normal kimse âlî’ye uğradığı za m an orada kimsenin
yoktu. Nitekim oğlu Y u s u f İzzeddin bulunmadığını görmüş, b u n u n üzerine
Efendi de intihar ederek ölmüştür. suikast neticesinde olduysa bütün vü­
2 — A bdülaziz’in ö lüm ün ü anlatan kelânın lekeleneceğini söyliyerek ü zü n ­
ve b u n u n bir intihar olabileceğini ileri tüsünü belirtmiş, ancak Abdülaziz’in
süren, o sırada İstanbul’d a bulu­ intihar ettiğini öğrenince ferahlamış-
n a n en m a ru f on dokuz doktorun J tır. Kendisinin, meselenin b u şekilde
imzasını taşımaktadır. Bunların bir i sona ermesinin memleket için dah a
kısmı yabancı elçilikler tabibleridir. hayırlı olduğu kanaatini izah et-
Kepsi o güne kadar iffet ve istikamet- j mesi de hiçbir za m a n aleyhinde bir
leriye tanınmış b u on dokuz . hekim in i delil olamıyacağı gibi, m a h k em ed e söy­
hakikate uy gun olmayan ve ilmî ve s lediği sözler de öyledir. Nitekim, yargı­
vicdanî kanaatlerine samimî şekilde sı sırasında Abdülaziz’in öldürüldüğü
uym ayan bir rapor tanziminde birleş- | keyfiyetini şiddetle reddetmiş, ileri sü-
melerine im kân yoktur. Doğruluğu ile ! rülen delilleri birer birer çürüterek
m aruf M arko Paşanın m uayeneye ka­ çok za m an hâkimler heyetini bunalt­
tılmaması sadece teessüründen doğmuş mış ve susmağa m ecbur bırakmıştır.
bir haldir. B u n a rağmen heyetin diğer Esasen bilinen tab’ı ve mizacı, böyle
üyelerine itimat ederek raporu imza- j cinayetlere m üsait değildir.
lamıştır. M uayen eden imtina edenlere ! 5 — Hâdiseden sonra şer’î m em u r­
gelince, bunların kimler olduğu bile ] lar gerekli tahkikatı yapmışlardır. M e ­
tam am en belli değildir. B u hususta selenin rüyet şahitleri oldukları için
mabeynei Hafız M e h m e d Beyle Nuri Fahri Beyle bir haremağasmın ifadele­
Paşanın ifadeleri birbirine u y m a m a k ­ ri alınmış ve en çok bunların üzerinde
tadır. Nihayet, imtina ediş sebepleri durulmuştur. Bir katil asla akla gel­
meçhuldür ve bir iddiadada b u lu n m a ­ mediği için o sırada geniş ve teferruat-,
mışlardır. Rapor, dar za m an d a hazır- j lı bir adlî tahkikat açılmamışsa da, er­
landığı için b u acele ile kanunî forma­ tesi g ü n ü sorgu yargıcı vasıtasiyle ilk
litelerinde noksan mevcutsa, b u hal tahkikat tamamlanmış, şüpheli hiçbir
ifade_ ettiği tıbbî h ü k m e tesirli değil­ hal görülmemiş ve mesele kapanmıştır.
dir. İngiliz elçisi Henri Elyot hâdiseyi 6 — Valde Sultanın Hüseyin Avni
duyduğu za m an kendisinin de tered- Paşaya kızgınlığı, oğlunu hal’etmekte
düte. düştüğünü, lâkin raporda elçilik önayak olmasındandır. D a h a evvel geç­
tabibi Dikson’u n imzasını görünce miş bazı hâdiseler, saray halkında Se­
şüphesinin dağılıp intihara kanaat raskere karşı bir nefret uyandırmış b u ­
getirdiğini yazmış ve şu cümleyi kul­ lunuyordu. Nitekim, Maliye Nazırı Y u ­
lanmıştır: “ Doktor Dikson gayet muk- suf Paşanın sözlerinden Hüseyin Avni
tedir^ve tecrübeli bir zat olup cina­ Paşa, şahsına bir itham mânası çıkar­
yet alâmetlerini görüp geçecek adam ­ madığı için gülüp geçmiştir. Y u s u f
lardan da olmadığından Abdülâziz’in Kâm il Paşanın sözleri ise, Hüseyin A v­
intihar ettiğine dair zerre kadar şüp­ ni Paşanın Abdüıaziz’i öldürdüğüne
hesi olsaydı benden sakîamıyarak h a ­ değil, intiharına sebep olduğuna delâ­
kikati söylerdi. Fakat Doktor Dikson, let eder.
Abdülaziz’in cesedini m uayene ettikten 7 — Abdülaziz’in yanında bulunan
sonra doğrudan doğruya Tarabya’ya ge­ pala, bilâkis devam eden asabı hali do-
lerek vak’a n m ' m u h a k k a k surette inti­ layısiyle kendisine veya başkalarına
har olup katledildiğine dair geçen de­ zarar vermemesi için alınmıştır.
dikoduların kat’iyen esassız olduğunu 8 — Abdüıaziz’in cesedi, cariyele- .
ban a temin etti.” rin nâle ve feryatlarına son vermek
3 — Hüseyin A vni Paşanın Abdü- için Feriye karakoluna nakledilmiştir.
lâziz’e b üyük bir kin beslediği ve hat­ B u belki hatalı bir hareket ise de,
tâ onu öldürtmeyi d ah a evvel düşün­ aleyhte bir delil değildir. Kendisinin
düğü, belki de hal’inden sonra da b u ­ aşağıya indirildiği sırada esasen ölmüş
n u tasarladığı kabul edilebilir. Lâkin bulunduğu . rivayeti d ah a kuvvetlidir.
bunlar, katil fiilinin kat’î ve kanunî Nitekim Doktor Kasro şunları söyle­
delili değildirler. miştir: “ M e r h u m u n vefat etmeyip el’an
4 — M idha t Paşa, İzmir’den geti- berhayat olduğundan bahsetmemiz ve

3251
> t -»
tecelli vermemiz için'Y u su f İzzeddin i b u n u teyid etmiş ve Y u s u f izzeddin
Efendinin' odasına götürdüler.” Efendinin, babasının intiharına in a n ‘
İşte, Abdülaziz’in h em e n vefat et \ dığmı kendisine birçok kereler söyledi- i
mediğine dair çıkan rivayetin kaynağı İ ğini nakletmiştir. Hattâ Abdülmecid ■
f budür. B u n u başkalarından duyarak i Efendi de" bir defasında: “Kardeşim j
“ Tabibler de tasdik ettiler” diye ifade i babamın ölüm şeklini taklid ederek in- I
eden yalnız Mütercim R ü şd ü paşadır. i tihar etti.” demiştir.
Tarihçi Lütfi Efendi, ondan nakletmiş- I | 13 — Feriye sarayındaki bü tü n ca- j
tir. R ü şd ü Faşa, hâdiseden beş yıl son- j riyeler, şüphesiz ki Abdülaziz int-ilıar •
I ra-sorguya çekilmiş' bulunduğu sırada i ettiği za m an orada hazır değillerdi. j
h e m çok' ihtiyar ve h e m de ' ağır hasta i Odanın dışındaki sofada b ulunan Ha- j
idi. B ü t ü n teferruatı hatırlamasına im- | zinedar Arzıniyaz ile ikinci kâtip Eb^ \
I kân yoktu. Aklında kaldığı kadar söy- | runigâr ve ikinci Hazinedar Ebruke- |
| lediği ve böyİece başkalarını da yanıl- i m a n ve birkaç cariye daha, Abdülâziz’-
| tan rivayetlerin çıkmasına sebep oldu- ! | in ölüm ünün bir intihar olduğunu i
! düğü muhakkaktır. Bütün hâdiseler ve I j açıkça söylemişlerdir. Katline kani I
I aleyhdeki iddialar, Hüseyin Avni Faşa- ; ! olanlar, sonradan rivayet ve dedikodu-
| nin olaydan eh çok -on beş yirmi daki- I ların tesiri altında kalmış olanlardır,
| ka sonra Fer’iye sarayına geldiğini gös- j 14 — Abdülaziz’i öldürmekle itham
i terir. Halbuki" da!ha evvel doktor. Avni j I edilen Yozgatlı Mustafa, Cezayirli Mus-
: Paşa gelmiş ve artık yapacak bir şey | | tafa ile Boyâbâdlı M e h m e d m a h k em e­
| kalmadığını- görmüş bulunuyordu. Hat­ de suçlarım itiraf ■etmişlerse de, İki
ta bu yüzden hiçbir müdahalede : de Mustafaya pek ağır işkenceler yapıldı­
bulunmamıştır. ğı ve işlemedikleri suçun kendilerine
; 9 Hliseyın' Avni Paşanın ya-lısın- itiraf ettirildiği, b u işkenceleri gören
j dan Ferdiye sarayına bakması' bir tesa­ Boyâbâdlı M e h m e d ’in de aynı akıbete
düf de" olabilir veya büyük kin besle- uğram am ak için her şeyi kabul ettiği
• diğifAbdülaziz’in hapsedildiği -bu yere bilinmektedir. B u şekilde taham m ül
gözleri ihtiyarsız olarak mütemadiyen edilmez işkencelerle elde edilmiş itiraf­
kayabilir. B u 3"üzden, olayı' hem en far- ların ise elbette kanunî delil olarak
kötmesi ' ve hâdise sterine koşması hiçbir değeri yoktur. Bunlar korucu,
m üm kün dür. bekçi makulesi değillerdi, M ura d Efen­
• 10 — ; M abeyn Müşiri Nuri Paşanın dinin dairesine m ensup adamlardı. A b ­
M ârko'Paşaya haber göndermesi, başka dülâziz’in, kendi adamları yanından
;• bir hekime göndermemiş olduğuna de­ ayrıldıktan sonra daimî hu zuru nd a
li lâiet etmez. Nitekim. Doktor Avni Pa- Fer’iye sarayında oturtulacağı, hariçle
j şa da hem en çağırtılmış ve gelmiştir. temas ve ihtilâtta bulundurulmıyacağı
| Mârko' Paşa sarayca ve' hüküm etçe çok için ağır bir vazife olan b u işe kim ta­
itimat edilen bir tabib Olduğu için bu lip olursa yüzer, lira m aaş verileceği .
I hâdiseye- çağırılması çok tabiîdir söylenmiş ve bu üç kişi talib olmuş­
J "••■il' — Valde sultanın “ O ğ lu m u n ha- lardı. Yıldız m uhakem esi sırasında N u ­
f yatına 'kıyan ben oldum. B a n a hekim ri Paşa verdiği ifadede bunlardan
| goridereceğinize cellât . gönderin.” diye bahsederken şöyle demiştir: “Mustafa
ı bağırdığı muhakkaktır Diğeri zayıf bir Çavuşa asıl vazifeniz. Sultan Aziz’e
[ rivayettir; Nitekim, Harem doktoru akılca biraz hafiflik geldiğinden bir
| Mel.incen de b u n u teyid etmiştir. Per- kaza veya tehlike olmaması için oraya
: tevniya-İ Valde Sultan oğluna makası m em u rsun uz” dedim. B u akılca, olan
i: vermek suretiyle ölümüne sebep oldu- hafifliği de kulunuza göstermekle, be­
[ ğu için böyle söylemiştir raber Seyid Bey söyledi. B u adam çı­
i 12 — Şehzade Abdülmecid Efendi karken,. Seyid Bey “ Sultan Aziz kuvvet­
I o sırada altı yedi yaşlarında bir çocuk lidir, onu n için b u adamları seçtik”
İ olduğu, için sonradan bütün teferrua- dedi. Mustafaya da “Bir kaza v u k u u n ­
I ti' hatırlamasına imkân yoktur. Kendi-- da kollarından yakalarsın” diyerek be­
| si, aynı zam anda intihar, ancak şuur- raber çıktılar. Hacı M e h m e d (Boyâbâd-
I suz hâlde yapılabilecek bir' iş olduğun- lı) ve diğer Mustafa (Cezayirli) yi de
I dan babasını böyle bir töhmetten ve birer birer getirerek bunlara da yuka­
! dindarca olmayan davranışının yarata- rıdaki- talimatı verdim. Bunlar da çı­
I cağı kötü tesirden korumak' için böyle karken “Sultan Aziz’in delilik halini
i söylemiştir.' O sırada on dokuz yaşla- i ifşa etmeyiniz ve etmiyeceğinize emi­
] rinda bulunan ağabeysi Y u s u f İzzed- i nim. Ç ü n k ü yemin ettiniz” diye Seyid
; din Efendi ise, kardeşinin bu iddiasını Bey söyledi.” .
I her za m an hayretle karşılamış ve" red- | B u n d a n da bu üç kişinin Abdüla­
j detmişti'r. Kendisi babasının intihar | ziz’i öldürmekle değil, bilâkis koruma­
i ettiğine kaniydi. Hattâ b u sabit fikir, ' ; ğa m e m u r edildikleri anlaşılmaktadır.
| onu da intihara sürüklemiştir. Ölümü- Olaydan sonra bunların memleketleri­
i he kadar yanında Mabeyne! olarak bu- j \ ne gönderilmeleri ise, çıkan dedikodu­
I lunân eski Belediye Müzesi M üdürü i i lara adları karıştığı içindir. Bir h ü k ü m ­
i İsmail Baykal neşrettiği' hâtıralarında j j darın hizmetine tayin edildiklerinden
! —^
dolayı, bağlanan maaşlar da normal­ 1 “kemal-i dikkat ve itina” ile m uayene
dir. Bunlar esasen M idhat Paşanın ettiklerini, her tarafını gözden geçir­
“ Tabsıra-i İbret” te naklettiği gibi, diklerini, hiçbir zorlama alâmeti gör­
■ Fer’iye sarayına gönderildikleri zam an mediklerini, Abdülaziz’in derisi bir ço-
j Abdülâziz’in y a n m a ve hizmetine gir- ; cuk derisi kadar emsalsiz derecede. in-
i melerine vakit kalm adan ve onlar he­ i ce ve yum uşak olduğu halde üzerinde
n ü z karakolda iken Abdülaziz’in vefatı en ufak yara, bere ve çürük alâmeti
vukubulmuştur. görmediklerini onlardan naklen yaz­
15 — Mabeynci Fahri Bey, Abdü- mıştır.
| laziz’in ne öldürüldüğünü, n e de ken­ i 19 — İleri sürülen b u iddia., insa­
disinin b u hâdiseye iştirak ettiği asla nın normal zamanı, içindir. Lâkin ınti-
j söylememiştir. Tevkifinden sonra uğ- i hara teşebbüs edecek hale gelmiş- kim-
: radığı ağır tazyikler yüzünden ni­ I seler için varid olamaz. Hattâ Adlı t-ıb
hayet karışık bir ifade vermek zorunda i literatüründe b u n u n d ah a ağır emsa­
i kalmış, lâkin kat’î bir itirafta asla bu- li bile vardır. Nitekim Abdülaziz sol
i lunmamıştır. i kolunun damarlarını kestikten sonra,
16 — Da m a t Nuri Paşa da, ne A b ­ bu kolu yaralı olduğu için sağ kolunu
dülâziz’in öldürüldüğünü ve n e de aynı derecede kesememiş ve yalnız ve-
kendisinin bu işle alâkalı bulunduğu- ridleri zedeleyebilmiştir.
; ■ n u söylememiştir.' Tevkif edildiğinden '2 0 — B ü t ü n olayların incelenme­
m ahkûm edilip sonra çıldırdığı ana sinden; Abdülaziz’in ölümden değil,
kadar b u n u daim a reddetmiştir. Mah- öldürülmekten korktuğu anlaşılmakta­
î m U d Celâleddin Paşanın mahkemeye dır. Y üksek gururu başkalarının elinde
yazılı olarak verdiği ifadede Abdülâ­ zillet ve hakaretle can vermeğe engel
ziz’in öldürülüşünü kabul etmesi ise bulunduğu için b u n a m eydan verme­
kendisine yapılan vaadler ve tehditler m ek gayesiyle intihar etmiştir.
| neticesidir. İfadelerin birbirini tutmaz 21 — Yıldız m uhakem esinin cere­
hali ve tereddütlü uslûbu b u n u anlat- yan tarzı o g ü n k ü m u h a k e m e usulleri-
i maktadır. Kendisi b u suretle yakasını j ne tam am en uyg un olmamıştır. Ç.ün-
i kurtarmayı um m u ş, lâkin m a h k û m î kü, padişahın kur’enası. m ah kem e sa­
edilmiştir. lonuna. sık sık .geliyorlar, hâkimlerin
i 17 — Hiçbir hüküm d ar, başkasının i arkasındaki yaldızlı koltuklara oturu-
minneti altında kalmağa tahammül | yorlar, iradeleri tebliğ, ediyorlar, hâ-
edemez. B u . hal, tarih boyunca sabit- j kimlerle konuşuyorlardı. M ahkem enin
| tir. Üstelik M a h m u d Celâleddin Paşa i böyle baskılar altında cereyan ettiği
A bd ü lh am idln ilk cülûsu zamanların- J muhakaktır. E m in Efendi ise, itiraflar
! da ona az çok tahakküm etmeğe çalış- j ! ve uyd urm a _deliller karşısında h ü km e
| mış, avucu içine almağa uğraşmıştır, j [ katılmıştır. Üstelik m a h kem e reisi Su-
! Hattâ, cülûsundan iki b uçuk ay kadar i ; rurî Efendi burada yargılananlardan
| sonra Sultan M u ra d ’ı Çırağan’dan ka- | | Midiıat Paşanın caiı düşmanı idi. Mu-
çırma teşebbüsünün bile o n u n tara-' i i hakem enin Yıldızda Malta Kö şkü ya-’
j f m d a n tertib edilmiş yapm a bir teşeb- j n m d a kurulan bir çadırda geçmesi, sa­
i büs olduğu, bu suretle padişahı avucu i nıkların Yıldızda m evkuf tutulması,, bu
| içine almağa çalıştığı rivayet olunmuş- uyd urm a yargının en ağır şekilde yerli
! tur. , ve yabancı tenkidlere yol açmasına se­
| 18 — Abdülaziz’in kalbinin etrafı- bep olmuştur.
| nın morarmış bulunması, ânî kan kay- j .22 — Pertevniyal Valde Sultanın bu
| binin doğurduğu bir neticedir. B u n u n i sözleri, orada bekliyen . o kimselerin
I bir kan pıhtısı olduğu d a . söylenmiş- ! tam niyetini anlatır mahiyette değil­
I tir. Hırkasının kalbi hizasındaki delik, i dir. Üstelik kendisinin sonradan ..yaz­
şüphesiz ki sonradan delil uydurulma- dırdığı. Sergüzeştnâmesinde oğlunun
| sı için açılmıştır. Dişlerinin esasen j öldürüldüğüne dair kesin bir kayıd
| noksan bulunduğu ise eskiden beri : yoktur. Keza, o devri yaşayıp yazanla­
! m alûm dur. O sırada kırılmış olsaydı, j rın eserlerinde de böyle bir iddiaya
b u n u m eydana getiren sebebin yüzün^ I rastlanmaz.
i den de bazı izler bırakması mutlaka i 23 — Sarayın Ha rem dairesinde
i lâzımdı. Cesedinin y ü zü n ü tabib.lerden j b ulun an Sultan A zizin Odasına gün­
i m aada devlet ricali ve orada . vazifeli j düz vakti beş altı kişinin birden gir­
olarak bulunanlar da görmüşler, lâkin J meleri ve üç yüz kadar cariye tarafın­
böyle bir şeyden bahsetmemişlerdir. dan görülmemeleri imkânsızdır. Üste­
Keza, sakalının yoluk olduğunu da I lik Abdülâziz gibi bedenî kuvveti fev­
görmemişlerdir. Ancak, intihardan ev- j kalâde olan bir insanın bunlara kolay­
vei sakalını düzeltmeğe başladığı için, j lıkla teslim olması,, bağırıp çağırmama­
yarısını düzeltmiş, yarısını bırakmış j sı ve boğuşmaması d ü şünü lem ez.. .
veya heyecan ve asabiyet halinde b u I 24 — Midiıat Paşa, m ahkem ede
işi gayrımuntazam şekilde yapmış ola- j Valde Pertevniyal Sultanın şahadetine
bilir. Kaldı ki Henri Elyot; Doktor j müracaat edilmesini ve o Abdülaziz’in
Dikson ile Doktor Melincen’in cesedi Öldürüldüğünü kabul ettiği takdirde

3253
kendisi de b ü tü n suçu kabul edeceğini de tatminkâr değildir. K eza, Pertevni-
bildirdiği îıalde b u iş yapılmamıştır. yal Valde Sultanın oğlunun bir suikas-
Ç ü n k ü Valde Sultan, oğlunun intiha­ te uğrayacağından em in b ulu n d u ğ u n u
rına kaniydi. söylemesi, bahsettiği iki kişi, Abdülâ-
25 —-Abdülaziz’in vefat ettiği oda, ziz’in hayatından üm it kesmesi gibi
Fer’iye sarayının üçün cü katında idi. deliller ortadadır.
Cezayir’li M ustafa’nın beyan ettiği şe­ B u n a karşılık, birçok noktaları ka­
kilde b u odanın penceresinden kaçma­ ranlık kalmış olan hâdisenin aslı, kana­
sına ve dar bir çıkıntıya tutunarak atimize göre şöyledir:
aşağıya atlamasına imkân yoktu. Hüseyin A vn i Paşa, hal’inden son­
26 — Yıldız mahkemesi, sadece ra Abdülaziz’i hakikaten öldürmek is­
Midhat Paşa ile arkadaşlarını, çeşitli temiştir. Geçen olayların incelenme­
sebepler dolayısiyle m ahvetm ek için sinden baştan beri b u n u n tertibatını
oynanmış bir komedyadır. aldığı da sezilmektedir. YozgatlI ve
27 — Abdülaziz’in öldürüldüğüne Cezayirli Mustafa’lar ile Hacı M eh m ed ,
inandığı söylenilen cariyelerden hiç­ b u İş için hazırlanmışlar, Abdülaziz
biri ve b u arada Zevkiyab kalfa katil d u ru m u anlamış ve daha evvel davra­
fiilini veya katilerin gelişini gördükle­ nıp intihar etmiştir. B u fikir, onda
rini söylememişler, yalnız zevkiyab esasen mevcuttu (Fransız imparatoru
kalfa Cezayirli M ustafa’nın pencereden Üçüncü Napolyon Alınanlara esir düş­
kaçtığını iddia etmiştir. B u n u n uydur­ tüğü za m an şerefini kurtarmak için
m a bir şahadet olduğu muhakkaktır. | intiharı düşünm em iş olduğundan do­
Yoksa Zevkiyab kalfa b u n u d a h a evvel layı ona küfürler etmişti). DahaTopka-
kendi yakınlarına anlatır ve mesele pı sarayında bulunurken, düşmanları­
duyulurdu. Beş sene sustuktan sonra nın eline düşüp zelilane ölmekten ise.
m ahkem ede böyle bir şahadette b ulun ­ kendisine bir parça zehir tedarik edil­
ması b u n u n mahiyetini anlatmaktadır. mesini arzu etmiştir. Esasen öteden be­
Pehlivan M ustafa’lar ile Boyâbâdlı ri asabı mizaçlı, fevkalâde m ağrur bir
M e h m e d ve Fahri Bey b u katil fiilini hükümdardı. Hal’i, kendisine bir şok
işlemiş olsalardı, odanın her tarafına tesiri yapmıştı. Hal’inden sonra uğrar
dağılan kan, m utlaka üstlerine sıçrar dığı muameleler ise, cidden o n u n için
ve kendilerine bulaşırdı... Onları ne b u taham m ülü imkânsız hallerdi. Bunlara
halde, ne de elbiselerini temizlerken nisbeten göğüs germiş, lâkin öldürül­
gören olmamıştır. mesi için tertibler alındığını hissettiği
B u karşılıklı delil ve iddialar ta­ a nda b u işi kendisi yapmıştır. İşte, alı­
rafsız şekilde incelenirse, intihar riva­ n a n b u tertiblerin m eydana çıkm am a­
yetinin çok d a h a kuvvetli olduğu ve sı için Hüseyin Avni Paşanın tesiriyle
katli ispata yarayan delillerin çoğunun adil tahkikat derinleştirilmemiş, b u
kolayca çürütülebileceği görülür. H a ­ vazifeyi kabul edenler ileride ağızların­
kikaten de, Abdülaziz’in kendisini Öl­ dan bir şey kaçırırlar korkusiyle para
dürdüğü muhakkaktır. Lâkin, öldürül­ bakımından tatmin edilerek İstanbul-
düğü hakkında ileri sürülen iddianın dan uzaklaştırılmışlardır.
da bir kısım delilleri cidden çok kuv­ Hüseyin Avni Paşa, o gün Abdüla­
vetlidir. Meselâ Hüseyin A vni Paşanın ziz’in öldürüleceğini sandığından tetik­
Abdülaziz’e olan b üyük kini ve o n u da­ te dir. Belki de ilk a nd a b u işe m e m u r
h a evvel de öldürtmeğe teşebbüs et­ edilenlerin vazifelerini başardıklarını
mesi dolayısiyle hal’inden sonra b ulun­ sanmış ve Abdülaziz’i acele Fer’iye ka­
d uğu d u r u m d a n m utlaka istifade et­ rakoluna indirtmiş, doktorların iyice
m e k isteyeceği hakikaten akla gelir. muayenelerine engel olmağa teşebbüs
B u arada bilhassa Sultan M u r a d ’ın has­ etmiştir. Sonradan Abdülaziz’in haki­
talığı, halk arasında çıkan dedikodu­ katen intihar ettiğini anlayınca mese­
lar, Abdülâziz’in haksız olarak hal’edil- lenin üzerinde fazla durmamış, ancak
diği hakkında yayınlanan dedikodular evvelce aldığı tertiblerin anlaşılmama­
o nu büsbütün tahrik etmiş olabilir. sı tedbirine başvurmuştur.
Ölen eski bir h ü k ü m d a r olduğu ve Ölü­ B u işte kendisiyle müşterek olanlar
m ü n ü n birçok dedikoduları m ucib ola­ kimlerdir? B u m eçhuldür. Yalnız şu
bileceği halde, hakikaten gerekli adlî muhakkaktır ki M idh a t Paşa tam am en
tahkikat tam yapılmamış, mesele, üs­ m asum dur. Bunun gibi, Sadrıâzam
tün körü örtbas edilmiştir. Mütercim R ü ş d ü Paşanın, M a h m u d
Ayrıca, Paris elçisi Veliyüddin Pa­ Celâleddin Paşanın, M abeynci Fahri.
şanın da şahadeti yabana atılacak gibi Beyin, mabeynci Seyid Beyin de b u iş­
değildi?. Hüseyin A vni Paşanın bir ola­ le hiçbir alâkaları yoktur. K eza, ne
yı bekler şekilde Fer’iye sarayını göz­ Sultan M u r a d ’m ne de annesinin b u
lemesi ve hâdise yerine h e m e n koşup işe karışmadıkları anlaşılmaktadır. D i­
gelmesi tesadüflerle izah edilemez. ğerleri hakkında ise, kesin bir şey
YozgatlI ve Cezayirli Mustafalar’la Bo- söylenemez.
yabâdlı M e h m e d ’in hem e n yüksek m a ­ Kanaatim ize göre, Abdülaziz’in öl-
aşlarla köylerine gönderilmesinin tevili dürülmeyip intihar ettiğine inananla-

3254
âciz kaldıysa A d a d a n tam am en el çekm e­ lunduğunu söylediler ve b u iddialarını m i­
liydi. E a n a kalırsa bunlar imtiyazı devletten salleriyle isbat- ettiler. Neticede bir karara
değil, şahıstan istiyorlar. Bir Millet M ecli­ varılamaaan meclis, ileride toplanmak üzere
sinin bulunuşu ise, böyle taleplere m ahal ve dağıldı ve bir daha da toplanamadı.
salâhiyet bırakmaz».
Süleym an Paşa, b u sözlerle, bir meclis Sadrıâzamın Zıya Paşa ile çatışması.
tarafından icraatı kontrol edilmeyen Sadrı-
âzamlar tarafından nice hatalar yapılmış ol­ Vükelâ tarafından alman karar
d uğ unu anlatmak istiyordu. Sadaret m a k a ­
mını o güne kadar dört defa işgal etmiş b u ­ Beşinci M u r a d tahta çıkmadan evvel,
lunan Rüştü Paşa, b u n a fena halde içerledi. Abdülâziz’in hal’ine ve kendisinin Osmanlı
M idhat Paşa, Süleym an Paşanın sözlerini Devleti tahtına çıkmasına sebep olan V ü k e ­
te’vile çalıştıysa da, m uv affak olamadı. N e ­ lâyı şahsen tanımamış, Padişah olunca arada
tice olarak hazır "bulunanlardan M idhat Paşa, vasıta olan Zıya B eyi kendisine Başkâtip
Raşid Paşa, Halil Paşa, Server Paşa. Süley­ tâyin etmişti.
m a n Paşa gibileri şiddetle Meşrutiyeti m ü ­ Hüseyin A v n i Paşa yavaş yavaş dikta­
dafaa etmişler; Rüştü Paşa, Rıza Paşa, Hâlet tör tavırları takınmağa başlamıştı. Meselâ
Paşa, Halil Efendi b u n u aynı şiddetle reddet­ H ü küm d arla doğrudan doğruya görüşmeyi
mişler; Cevdet Paşa, Safvet Paşa ve Seyfed- menederek, huzura çıkacakların evvelâ k en ­
din Efendi iki tarafın arasını bulm ağa ve işi disine başvurmalarını ve o m üsaade ederse
ortalama bir hal şekline bağlamağa çalışmış H üküm darla görüşebileceklerini kat’î şekilde
lar, Hüseyin A v n i Paşa, Redif Paşa, Y u suf bildirmişti. Tabiî yeni hüküm darın bundan
Paşa, Galib Paşa, Kayserili A h m e d Paşa ve haberi bile yoktu. D a h a evvel Abdülâziz ta­
Şeyhülislâm Hayrullah Efendi ise hiç söze rafm d a n sürgüne gönderilmiş olan N a m ık
karışmamışlardı. Hattâ Halil Efendi bir ara K e m a l’in geri dönmesini pek arzu ediyordu.
Vükelâya hitaben: «Efendim. Siz devletin N a m ık K em al, onırn h e m fikir arkadaşı, h e m
eminlerisiniz. Maşallah cümleniz akıllı ve şahsî dostuydu. Zu lü m idaresinin kalkması
tecrübe görmüş kimselersiniz. A n a d o lu ’n un üzerine sürgünlerin dönmesi kadar tabiî bir
ve Rum eli’nin bir takım cahil Türklerini(î) şey olamazdı. B u n u n için daha tahta çıktığı
toplayıp da onlara akıl m ı danışacaksınız. gün Zıya Beyi, çağırıp: «Sadrıâzama söyle,
H e r işi âdilâne görünüz. Eğer bir meselede K e m e l B e y ile arkadaşlarının gelmeleri için
şüpheniz olursa fetvaya müracaat ediniz» . telgraf yazsınlar» dedi.
dedi (Süleym an Paşa; Hiss-i İnkılâp, S: 64). Zıya Bey, Padişahın emrini Sadrıâzama
B u n u n üzerine Safvet Paşa, Cevdet Paşa tebliğ etti. Lâkin ondan şu karşılığı aldı:
ve Süleym an Paşa onun bu- saçma sözlerini «H er işimiz bitti de b u m u kaldı? B u şıma­
reddederek A n a d o lu ve Ru m eli’nde fikirle­ rıklar on gün sonra gelseler kıyamet m i k o ­
rinden faydalanılacak p ek çok adamlar b u ­ par, dünya mı yıkılır? A m a , b u işleri yapan

i r m başında A bd ü lh am id gelir. M idhat j İnal; Sultan Abdülaziz’e dâir (T.T.E.


j Paşa ve arkadaşlarından kurtulma ar- ' ¡ M J . Aynı müellif; So n Sadrıazamlar.
1 zusu, onu b u Yıldız m ahkem esi komed­ I Aynı müellif (T .T .E M J . Hatıra-ı Âtıf.
yasını tertibe sevketmiştir. Hüseyin j j İ. Hakkı -üzunçarşılı; M idh at ve Rüş-
! Avni Paşanın vaktiyle aldığı tertiblerin | I d ü Paşaların tevkiflerine^ dair vesika-
! ortakan kalkamıyan delilleri, ise. b u j I lar. İ. H a m i Dan işm en d; İzahlı Osman-
I uy durm a m a hkem ed e sanıklar aley- ! i lı Tarihi Kronolojisi. Sir Henry Elliot;
j hinde kullanılmış, hattâ birçok taraf- i | . (asılları Nineteenth Century dergisin­
i sız kimseler bile bunlara bakarak ha- ! de. Tercümeleri Hürriyet gazetesinde
j kikaten Abdülaz-iz’in öldürüldüğünü j çıkan); Makaleler. Ceride-i Havadis,
j sanmışlardır. B u mesele hakkında bu- j • 6. 6. 1876. İsmail Baykal; Tarih Dünya- j
I güne kadar sürüp gelen tereddütlerin ■ ! sı dergisinde çıkan hâtıraları. O sm an
İ kaynağı da b u dur. : İ Nuri; Abdülhamid-i sanî ve devr-i
; * ___________________ _________________________ j ! saltanatı Aynı müellifin; V a k ’a-i Sul­
I Bibliyografya : M e m d u h Paşa; Mi- | tan Abdülâziz. A h m e d Sâib; Abdülha-
i rât-ı şuunat. M a h m u d .Celâleddin Pa- I m id ’in evâil-i saltanatı. M e h m e d M e m ­
| şa;' Mirât-ı hakikat. M idhat Paşa; Tab- d u h Paşa; hali’ler, iclâslar M idh at Pa­
j sara-i ibret ve M ir’ât-ı hayret. Hafız | şa; Peryad ve figanlar (M idhat Paşa’-
| M eh m ed ; Hakayik-ül beyan fi hakk-ı | nın heyyet-i hâkimeye karşı söyledik­
| cennetmekân Sultan Abdülâziz ha n. i leri). Selânikli Tevfik; M idh at P aşan ın ;
! Halûk Şehsuvaroğlu; Sultan Aziz. Ab- j son seneleri. A h m e d M idh a t; Üs-si İn- • j
| dürrahm an Şeref; Sultan Aziz’in vefa­ kılâb. B. Brunswick; L a Vérité sur |
tı T .T .E .M . îbnülemin M a h m u d K em al i M idhat Pacha. Başbakanlık Arşivi; Yıl­
İ —> ■ dız mahkem esi belgeleri.

3255
mış bulunuyordu. O sırada M a b e y n Müşiri
bulunan Nuri Paşa, Yıldız m ahkem esinde bu
hususta şu ifadeyi vermişti: «K o rku ile şuu­
runa fenalık başlangıcı gelmiş ve cülûsunun
ilk zamanlarında Vükelâ bu halin vahim ne­
ticelerini anlayarak on gün kadar m abeyin­
den ayrılmamışlardı. Aralarında fiskos et­
mekteydiler. O arada Hüseyin A v n i Paşa,
Sultan M u r a d için: «Böyle olmıyacaktı!» de­
yince, M idhat Paşa: «En cesurlarının hali a n ­
laşıldı» karşılığını verdi.
B u n u n üzerine Mabeyinde kendilerinden
mürekkep bir komisyon kurmağa karar ver­
diler ve hattâ: «Nuri Paşa, Efendimize söyle­
yin. Kendiliğinden iş görüyor. B u böyle ola­
cak değildi» demişlerdi. B en de kendilerine
arzettim ve «Komisyon karar vermedikçe bir
şey yapılmasın», diye irade aldım» (Halûk
Şehsuvaroğlu; Sultan Aziz, S: 145).

Padişahın durumu

Sultan M u r a d ’m ilk selâmlık resmi, yani


törenle C u m a namazına gidişi için Ayasofya
camii seçilmişti. Kendisinin şuurunda bozuk-

/ ’ • • \
/ \

Beşinci M u r ac P m veliahcUik
devrinden iki resim

hep sîzsiniz. Padişahımıza söyleyecek başka


bir şey m i bulamadınız?»
Zıya Bey, kendisine hâkim olamıyarak
Sadrıâzama pek ağır bir karşılıkta bulundu.
B u n u n üzerine hem en Başkâtiplikten azledi­
lip yerine Sadullah B ey (Paşa) tayin edüdi
(Halûk Şehsuvaroğlu; Sultan Aziz, S; 143 -
144).
Sultan M urad, Abdülâziz’in halü için
kararlaştırılan ve kendisine bildirilen va ­
kitten bir gece evvel, ummadığı bir zam anda
sabaha karşı uykusundan uyandırılarak dai­
resinden alınmış ve biat edilmek üzere
Serasker Kapışm a götürülmüştü. B u sırada
bazı aksilikler de olmuştu. Bütün bunlar, luk olduğu da ilk defa- burada ortaya çıktı.
kendisini son derece yormuş ve âsabmı boz­ Şehzadeliğindenberi ona intisabı bulunan
m uş bulunuyordu. Esasen daha evvel içki mabeyincisi Seyyid Bey, yeni hükümdarın
iptilâsı yüzünden asabî bir kriz geçirmiş ve anormal hareketlerini önlemek ve Örtmek
deniz banyolarıyle tedavisine çalışılmıştı. için akla karayı seçmiş, lâkin tam mânasıyle
Mabeyinci Seyyid Bey, cülûsunun ilk günün­ m uvaffak olamamıştı.
den itibaren kendisinde geçirdiği şiddetli Sultan M urad, bu ilk C u m a selâmlığının
korku ve heyecandan doğma bir rahatsızlık a kşam m da erkek kardeşleri için Msbetiye
alâmeti bulunduğunu Yıldız m ahkem esinde­ köşkünde bir akşam yemeği hazırlanmasını
ki ifadesinde söylemişti. Cülûsun üçüncü emretmişti. Şehzade Vahidüddin Efendi o
günü ise, bütün dudaklarını uçuklar kapla­ gün C u m a namazı için Teşvikiye camiine
gitmişti. Dönüşte köşke gidecekti. Yolda bir dişahı bizzat görmek için o gün saraya gitti.
çavuş yetişip ziyafetin Dolmabahçede verile­ N uri Paşayı gördü. N uri Paşa, olayı kendi­
ceğini söyledi. A k ş a m üstü Abdülham id sine aynen nakletti. Sadrıâzam, o sırada h a ­
Efendi, Reşad Efendi, Vahidüddin Efendi, rem de bulunan ve yatmakta olan Padişahı
K em aleddin Efendi. Nureddin Efendi ve Sü ­ mutlaka görm ek istedi. Bir haremağasmın
leyman Efendi sarayda buluştular. Kendile­ delâletiyle y an m a götürüldü. Sultan M u r a d
rine alelacele üstünkörü bir y em ek verildi. onu görünce hem en yataktan geceliği ile
B un a hepsi pek şaştılar. Zira kardeşlerini fırlayıp: «Paşa, b en iyiyim!» dedi. Sadrıâ-
çok seven Sultan M urad, Veliahdliğinde on­ zam : «Elhamdüüllâh, bir şeyiniz yok!» kar­
ları Kurbağlıdere’deki köşke çağırdıkça şılığını verdiyse de, halini beğenmemişti.
mükellef alafranga masa hazırlatır ve m ü ­ Sultan M urad, karmakarışık şeyler söylüyor
zikli yem ek verirdi. Sarayda da bir m a h zu n ­ ve bilhassa başının ağrısmdan şikâyette b u ­
luk vardı. Yem ekten sonra şehzadeler h u­ lunuyordu.
zura çıktılar. Padişah onları başı açık ve Rahatsızlığın artmasına, D r . Kapolyon’u n
ayakta olarak kabul etmişti. Baş ağrıların­ yanlış tedavi usulü de tesir etmişti. ‘O n u
dan şikâyet ediyordu. Dışarı çıktılar. Hepsi evvelâ sıcak banyoya sokmuş, sonra şakak­
bir şeyler hissediyorlardı. Aralarında bu larına otuz altı sülük yapıştırmıştı. B u hal,
meseleyi konuştular. Kem aleddin Efendi bu asabî krizlerin artmasına sebep olmuş, Vali­
hali içkiyi fazlaca kaçırmış olmasına hamle­ de Sultan b u n u n üzerine oğlunu nefesi k u v ­
diyordu. O sırada Sultan M u r a d dışarıya vetli bir hocaya okutmuştu.
çıktı. H e m e n yanlarına gelip ne konuştuk­
P e k az sonra vu kua gelen Çerkeş H a ­
larını sordu. Vahidüddin Efendi, Kemaleddin
şan vak’ası kendisine haber verildiği zam an
Efendinin sözlerini nakle mecbur kaldı. Sul­
ise, Sultan M u r a d b u n u artık anlayacak halde
tan M u r a d b u n u n üzerine: «Sus, sakın bunu
bile bulunmuyordu.
kimseye söyleme!» dedi (Ali F u a d Türk-
geldi; Görüp İşittiklerim, S: 296). A bd ülha­
m id ise sonradan Nisbetiye köşkündeki Çerkeş Haşan ve Hiiseyin Avni Paşa
ziyafetin şehzadeleri zehirleyip öldürmek
için tertib edildiğini iddia etmişse de tabiîdir
ki aslı yoktur. Abdülâziz’in hal’i, b u hâdisede b ü yük
rolü olan ve sonra d a o n u öldürmekle itham
Abdülâziz’in ölümü, bilhassa ölüm şekli
edilen Hüseyin A v n i Paşaya karşı eski p a ­
Sultan M u r a d ’m üzerinde çok ağır bir tesir
dişahın yakınları arasında b ü y ü k bir kin. ve
icra etmişti. O geceyi fena bir halde geçirdi.
düşmanlık duygusunun doğmasına sebep ol­
Sabahleyin de aynı haldeydi. O gün müte­
muştu. B u kin ve düşmanlığı nihayet, A b ­
madiyen amcasının ölümü ile meşgul olmuş,
dülâziz’in üçüncü Kadm efendisinin kardeşi,
yakınları tarafından verilen birbirini tutmaz
yani Şehzade Şevket Efendinin dayısı olan
haberler zihnini büsbütün bulandırmıştı.
(Esvatıs-Sudur, S: 31) ve o sırada Sağ K o l ­
Hattâ bir aralık kendisini teselli etmek isti-
ağası bulunan Çerkeş Haşan, fiilî sahaya in­
yen annesine: «Bizim halimiz ne olacak? İşte
tikal ettirmiştir.
amcamızı da öldürdüler.» dediği hakkında
da bir rivayet mevcuttur (H a lû k Şehsuvar- Çerkeş Haşan, . 1872 yılında Harbiyeden
oğlu; Sultan Aziz, S: 150). Eğer b u doğru ise, mülâzım olarak çıkmıştı. M erkezi Bağdad
birbirini tutmaz haberlerin onu ne kadar olan Altıncı O rdu ya talib olanlara Yüzbaşı­
şaşırtmış olduğunu anlatır. lık veriliyordu. B u n a talib oldu, yüzbaşılığa
yükseldi. Kendisi saray tarafından him aye
Sultan M urad, b undan sonra derin bir olunduğu için ordusuna gitmiyerek Dâr-ı
sükûta dalmış ve kimse ile konuşmaz olmuş­ Şûray-ı Seraskerî yaverliğine tayin edildi.
tur. B u ise onda, ciddî şuur sarsıntısının ilk Bir müddet sonra Hassa Müşirliği yaveri oldu
alâmetidir. B u arada hava değişimi için ve Kolağası rütbesiyle Şehzade Y u s u f İzzed-
Yıldız Sarayına götürülmüşse de b un un fay­ •din Efendinin maiyetine verildi. Abdülâziz’in
dası görülmemiş,, hattâ bahçede gezerken hal’inden sonra b u görevinden alındı ve der­
kendisini elbiseleriyle birlikte birdenbire hal Bağdad’a gitmesi bildirildi ise de aldır­
havuza atmak gibi hareketlere kalkıştığın­ madı. Serasker Hüseyin A v n i Paşa, onu şah­
dan tekrar Dolmabahçeye getirilmiştir. Dol- san tanırdı. A vrup a ’dan yeni silâhlar geldik­
mabahçe'ye Perşembe günü dönülmüştü. çe tecrübe atışlarında bulunur ve b u sırada
Ertesi günü Sultan M urad, ikinci C u m a se­ iyi nişancı olan Çerkeş H a ş an atışlar yapar,
lâmlığına çıktı. İşte, aklî muvazenesindeki Serasker onun atıcılığını takdir ve teşvik
bozukluk b u sırada camiin merdivenlerin­ ederdi. Abdülâziz’in vefatından bir müddet
den çıkarken inmek, inerken çıkmak, ata sonra Hüseyin A v n i Paşa, Bağdad’a gitmesi
ters binm ek gibi hareketleriyle tam mâna- hakkında kesin bir emir verdi ve Dâr-ı Şû-
siyle ortaya çıktı. ray-ı Seraskeri Başkanı Redif Paşa ile otur­
Sadrıâzam Mütercim Rüştü Paşa, işin b u dukları sırada kendisini çağırtıp: «Bağdad’a
dereceye varmış olduğunu haber alınca P a ­ gideceksin.,. Artık dayanacak yerin kaldı

3257
mı?-» dedi. Çerkeş Haşan bundan müteessir gelenek halini almış olduğundan Çerkeş
olarak: «Siz büyük zatsınız. Böyle büyük Haşan çok eskidenberi bun un tesiri altında
değişiklikler üzerine benim gibi küçük bir bulunuyordu. Abdülâziz’in hal’ ve vefatı,
zabiti Bağdad’a göndermenize teessüf ede­ kendisinin Bağdad’a gönderilmek üzere taz­
rim» karşılığını’ verdi. Serasker ise, B a ğ ­ yike uğraması onu ayrıca şiddetle tahrik
dad’a gönderilmek üzere o gün (16 haziran ederek nihayet bu hâdiseyi icraya sevket-
1876 Perşembe) Çerkeş H a san ’ı Serasker miştir.
Kapısında tevkif ve hapsettirdi.

Hüseyin A v n i Paşa, daha Abdülâziz’in


Çerkeş Haşanın Seraskerî takibi
hal’inden evvel ikinci kere Serasker oldu-
ğundanberi Çerkeş H a san ’ı Bağdad’a gönder­ ve Vükela toplantısı
m e k için uğraşmıştır. O n u n o şartla yüzbaşı
olduğu halde saraya dayanıp Altıncı Orduya Çerkeş Haşan, Serasker Kapısından ay­
gitmemesi bir çok dedikoduların çıkmasına rıldıktan sonra doğru kalmakta olduğu Çiba-
ve şikâyetlere yol açmıştı. Bir defasında li'deki eniştesi Ateş M e h m e d Paşanın kona­
Hüseyin A v n i Paşa kendisini çağırtarak B a ğ ­ ğına gitti. Serbest bırakılmadan evvel Seras­
dad’a gitmesi için ısrar etmiş, saraya pek kere bizzat hem en ertesi ■ günü Bağdad’a gi­
güvenen Çerkeş Haşan onun üzerine yürü­ deceğini söylemiş ve: «Gitmezsem tardedin»
m üş ve orada hazır bulunan Abdülkerim demişti. K on a ğ a varınca başma gelenleri an­
Nadir Paşa işi önlemişti. Bir müddet sonra latıp ertesi günü hem en yola çıkacağını söy­
ve Abdülaziz’in haline yakın günlerde Ç er­ ledi ve eşyalarının hazırlanmasını tenbih
keş Haşan, Hüseyin A v n i Paşanın yalısma etti. Konakta misafir olarak bulunan aile
giderek Abdülkerim Nadir, Redif ve Süley­ dostları Çerkeş Tayyar Paşa ona bir çok
m a n Paşaların yanında bu Bağdad işinden nasihatlerde bulundu ve Hüseyin A v n i Paşa
affedilmesi ricasına, Serasker: «Asker için ile Redif Paşaya uğrayıp vedâ etmesini,
her yer birdir, gitmeli» diye ısrarda bulun­ hattâ yaptığı çocukluklardan dolayı özür
muştu. B u n a fena halde hiddetlenen Çerkeş dilemesini tenbih etti. Tayyar Paşa, saat
Haşan, Yusuf İzzeddin Efendi ile birlikte dokuzu biraz geçe kalkıp gitti. Çerkeş H a ­
G öksu’da bulundukları bir gün oraya gelmiş şan, yemekten sonra odasına gidip yanında
olan Seraskeri vurm ağa karar vermişse de, iki tabanca bulunduğu halde, iki dolu tabanca
arkadaşları kendisini bundan vazgeçirmiş- daha ve bir de Çerkeş kaması alarak: «Ben
lerdi, Serasker Paşanın yalısma gidiyorum. Saat
Çerkeş Haşan, tevkifinden sonra B a ğ ­ altıya (1.30) kadar gelirim» dedi. Kendisine
dad’a gideceğine dair söz vererek serbest ertesi günü gidebileceği söylendiyse de, sa­
bırakılmasını rica etti. B u n u n üzerine aynı bahleyin kalabalık olacağı bahanesini ileri
gün tahliye olundu. Halbuki m evkuf bulun­ sürdü.“ Herkes onu, Bağ dad’dan kısa zam an ­
duğu sırada, Hüseyin A v n i Paşayı vurup da İstanbul’a dönebilmek için Seraskerden
öldürmeyi tasarlamış bulunuyordu. Kendisi, özür dilemeğe ve ona vedaa gidiyor sanı­
sorgusu sırasında Seraskeri ilkönce hal’ günü yordu.
öldürmeyi tasarladığını, hattâ bu arada B a h ­ Çerkeş Haşan, Cibali’den bir kayığa bi­
riye Nazırı Kayserili A h m e d Paşayı da öl­ nerek doğru Hüseyin A v n i Paşanın Paşali-
dürmeğe karar verdiğini ve b ü nu sadece m a nm d aki yalısına gitti. O rada Seraskerin
Abdülâziz’i hal’ettikleri ve b u yüzden millet M idhat Paşanın Tavşantaşı’ndaki konağında
haini oldukları için yaptığını ifade etmişse bulunduğunu Öğrenerek aynı kayıkla Sirke-
de, hâdiselerin cereyan tarzına göre b u ifade ci’ye döndü. Kayıkçı ile eniştesinin konağına:
samimî değildir. Ç ü n k ü Seraskeri daha evvel «Beni beklemesinler» diye haber gönderdi
de öldürmeyi kurm uş olduğu gibi, .bu işde ve Midhat Paşanın konağına doğru yollandı.
ona olan büyük kin ve nefretinden maada, O günlerde yükü artan ve temposu hız­
kendisini zorla Bağdad’a göndermeğe kal­ lanan devlet işlerinin görülmesi gündüzleri
kışması da rol oynamıştır. Sorgu sırasında: Babıâlide sona ermediğinden geceleri nöbetle
«B u işi nefsim için yapmadım» demesi; ken- - vükelâdan birisinin konağında veya yalısın­
dişine halk nazarında bir kahram an pâyesi da toplanılıp çalışılıyordu. O gece vükelâ
verdirmek içindir. Esasen Hüseyin A v n i Midhat Paşanın Bayezidde Tavşantaşı’ndaki
Paşaya şahsî kini olmasa, hal’ meselesinde konağının üst kat salonunda toplanmıştı. Sa­
onun kadar rol oynamış diğer devlet erkâ­ londa ev sahibi M idhat Paşadan maada
nına, meselâ Midhat ve Rüştü Paşalara da Sadrıâzam Mütercim Rüştü Paşa, Hariciye
aynı düşmanlığı beslemesi ve onları da öl­ Nazırı Raşid Paşa, Serasker Hüseyin Avni
dürmeyi tasarlaması gerekirdi. Kayserili Paşa, Derya Kaptanı Kayserili A h m e d Paşa,
A h m e d Paşaya olan hiddeti ise, olay sırasın­ Maarif Nazırı Cevdet Paşa,-Defter-i Hakanî
da onun vaki müdahalesinden doğmuştur. Nazırı Yusuf Paşa, Y üksek Meclislere m em ur
Hüseyin A v n i Paşa nefret ve düşmanlığı, Hâlet Paşa ile Şerif ve Said Efendi, Âm edci
bir çok sebeplerden dolayı sarayda âdeta bir M a h m u d ve Sadaret Mektupçusu M e m d u h

3253
yler hazır bulunuyorlardı (İsmail Hakkı So n Sadrıâzamlar, S: 573). Lâkın Çerkeş
:unçarşılı; Çerkeş Haşan v a k’ası, Belleten Haşan, Raşid Paşanın hizasma varınca taban­
). Girid ve Karadağ meseleleri üzerine ko­ casını Seraskere çevirerek ateş etti. Hüseyin
nulmaktaydı. A v n i Paşa, göğsünden ve karnından yarala­
narak elini şiddetle dizine vurup yere y u ­
varlandı.
Toplantı odasına girişi ve Seraskeri
Ortalık birdenbire karıştı. Herkes birer
vurması tarafa savuşmağa can atarken, henüz ölme­
miş bulunan Seraskerin silâhma davranaca­
Çerkeş Haşan, bu sırada bir kira beygiri ğını hissettiği için Çerkeş Haşan ona tekrar
i Midhat Paşanın konağına varmış bulunu­ ateş edeceği sırada Kayserili A h m e d Paşa
l d u . Aşağıları boş bularak ikinci kata arkasından çullanarak kollarından yakaladı.
ktı. Tütüncübaşmın odasına gitti. Orada Çerkeş Haşan içeri girip Seraskere ateş eder
kiye ve oyuna dalmış olan ağalar: etmez ilkönce onun gerisinde kalan Sadaret
«Hayrola Haşan Bey?» diye sordular. M ektupçusu M e m d u h B ey sofaya fırlamıştı.
O da: «Yarın Bağdad’a gidiyorum. Seras- Midhat Paşa ile Rıza Paşa ise h em e n kapı­
sr Paşa burada mı?» dedi. sından kaçtılar. Cevdet, Yusuf ve Şerif H ü ­
Seraskerin ağalarından Raşid ağa: «B u ­ seyin Paşalar meclis odasının yanındaki oda­
ldadır» deyince: ya can atmışlardı. Mütercim Rüştü Paşa,
«Beni Tayyar Paşa gönderdi. Serasker Kayserili A h m e d Paşanın Çerkeş Hasan ’ı o
aşayı göreceğim. Ç o k iltifatlarını gördü- şekilde yakalamasından istifade edip arkasın­
im den teşekkür edeceğim» karşılığını ver- dan dolaşarak Halet Paşa ile birlikte aynı
L Lâkin Raşid ağa, bunun şimdilik imkân- odaya girdiler. Burasının sofaya b ak a n k a ­
z olduğunu bildirdi: «Meclis var, içeriye pısı mevcut idiyse de buradan çıkmağa ce­
iremem. Afedeste çıktığı vakit söylerim», saret edemediklerinden Sadaret Müsteşarı
bü r ağalar da: «Vükelâ müzakerattadır. E l­ M em d u h , A m edc i M a h m u d Beyler, odanın
anızı arzedemeyiz» dediler. kiler merdivenine açılan kapısından çıkıp
merdivenden kaçtılar. Cevdet Paşa da aynı
Çerkeş Haşan bun un üzerine: «Öyle ise
yolu takip etti. Hademelerin bir kısmı silâhlı
âkipâylerine yarın yüz sürerim» diyerek
dadan ayrıldı; fakat toplantı salonunun bu- olarak merdivenin alt başını tutmuşlardı.
m d u ğ u en üst katın merdivenlerini boş gö-
üp hem en sessizce yukarıya fırladı (Meh-
ned M e m d u h Paşa; Mirât-ı Şuûnat; S: 96).
Ağalar evvelce içlerinden iki tanesinin
oplantı salonunun kapısında nöbet bekle -
nelerini kararlaştırmışlardı. B u sırara Sad-
'lâzam Mütercim Rüştü ve M idhat Paşaların
ığaları nöbette bulunuyorlardı. Küştü Paşa-
ım ağası, bir kanapede uyuyakalmış, Midhat
Paşanın ağası Yusuf ağa ise karlığa su dol-
iurm ak üzere kilere inmişti. Çerkeş Haşan,
3u andan faydalanıp toplantı. o da sm m kapı­
sını aralıyarak içeriye baktı ve herkesin
lerede oturduğunu görüp tesbit etti. Sadrı-
Izamın ağasi bu sırada uyanmıştı. Yerinden
fırlayıp: «A m a n çekil, görürler de sonra bize
söz gelir» diyerek kapıyı kapattı. Çerkeş H a ­
şan ona: «İçeriye girmek istiyorum. Acele bir
ifadem var. Yaverlerden birini çağır da içeri
haber versin» dedi.
Uşak, içki m ahm urluğu ve uy ku sersem­
liği ile onun isteğine uyup merdivenlerden
inmeğe başladı. Çerkeş Haşan, bundan isti­
fade ederek kapıyı sertçe açtı. Bir elinde
tabanca ve bir elinde kam a bulunduğu halde
içeriye girdi ve:
«Davranmayın... D av ran m a Serasker»
diyerek odanın ortasma doğru ilerledi. Hazır
bulunanlar şaşırmışlardı. Bir kısmı gayrı-
ihtiyarî olarak ayağa kalktı. Hattâ Cevdet
Paşa: «Bir soytarı herif tuhaflık yapacak»
sanmıştı (İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Ç erk eş H a ş a n

3259
Cevdet Paşa güç hal ile kendisini tanıtarak Herkes, bir fesad heyetinin vükelâyı bastı­
aralarından geçti. B u sırada bahçeden silâh ğını sanıyordu.
sesleri geliyordu. Bir kısım ağalar, selâmlık Yukarıda .ise, facia d ev a m etmekteydi.
merdivenlerinden çıkmağa . başlamışlardı. Salonda birbirleriyle uğraşan Kayserili A h ­
m e d Paşa ile Çerkeş Haşan, yerde ağır yaralı
yatan . Hüseyin A v n i Paşa ve iskemlesinde
p " ¡ S l i p
korku ve heyecandan kendisinden geçmiş
j t halde Raşid Paşa kalmışlardı.
A h m e d Paşa güçlü kuvvetli ve fakat
H I l i i Ş t g S s i ,îj ^
yaşlı idi. Yorulm ağa başlamıştı. G ayet genç
ve çevik olan Çerkeş Haşan, onun elinden
— ^
kurtulm ak için şiddetle çabalayıp çırpmıyor,
bir taraftan da okşayıcı sözlerle kandırm ak
1 1 . i l i ve elinden kurtulm ak istiyordu. D e r y a K a p ­
tanı, bunlara hiç aldırmıyarak o nu sımsıkı
tutmakta deva m ediyordu. Maksadı, yardıma
t l ,f l m i î
gelecek olanlara b u şekilde kolaylıkla teslim
etmekti. G elen olmadığı için b u nisbetsiz
mücadele onun aleyhinde inkişaf etti. Y o r u ­

1 1 m
lup ' bilekleri gevşediğinden bir k o l u . oldukça
serbest kalan Çerkeş Haşan, kamasını savur­
mağa, onu kolundan, yüzünden, kulağından

L t
yaralamağa başladı. K a n kaybı yüzünden
büsbütün halsiz düşen A h m e d Paşa, onun,
elinden kurtulacağını hissederek son güciyle
sofaya doğru sürdü. Sonra şiddetli bir tekme

i ;
k J M f l
• ile yere düşürüp Sadrıâzam m bulunduğu
odaya kapağı attı.
Onlar boğuşurlarken, yaralı bulunan
m i i , ’
Serasker, b ü y ü k bir gayretle doğurulup kalk­
t »
» » "v . . 1 :':S & L i . ■ mış ve sofaya kadar gidebilmişse de, tekrar
yere yığılmıştı. Serbest kalan Çerkeş Haşan
H â diseden kurtulan B a h r iy e N a z ı n onu görünce A h m e d Paşayı kovalamaktan
Kayserili A h m e d P a ş a vazegçip üzerine atıldı. Elindeki k a m a ile
vü cu du nu delik deşik etti. Hattâ, ağzını k u ­
laklarına kadar yırttı. Ö ldü ğüne iyice k a ­
naat getirdikten sonra salona döndü. O za-,
m a n iskemlesinde baygın bir halde duran
Raşid Paşayı gördü. Kendisine h ü c u m eder
korkusiyle evvelâ tabanca ile ateş ederek
sol mem esi üzerinden vurdu. Sonra, kama-
sıyle boğazını kesti. Böylece zavallı Hariciye
Nazırı, davetli bulunmadığı b u toplantıya
gelmek suretiyle eceline koşm uş oldu.

Diğer Vükelâya hücumu, yardıma


gelenler ve Ölenler, teslim olması

Çerkeş Haşan, b u n d a n sonra M ütercim


Küştü Paşa ile bir kısım vükelânın sığınmış
oldukları odaya h ü c u m etti. B u odanın iki
kapısı vardı. Bunların kilitleri m evcut de­
ğildi. Kapılardan birisinin önüne kanepe
koyarak gayet şişman olan Hâlet Paşayı
oturttular. Öbürleri de kendileri h ep bir­
den bütün güçleriyle dayandılar. Çerkeş
Haşan, âdeta şuurunu kaybetmiş, gözünü kan
bürüm üş haldeydi. Paşaların dayandığı k a­
pıyı bütün güciyle zorladıysa d a açamadı.
H â disede öldürülenlerden Hasıl olan aralıktan elini soktu. Rüştü Paşa
Serask er H ü s e y in A v n i P a şa s o b a . demiriyle vurunca, geri çekm ek zorun -

3260
da kaldı. Sonra, öbür kapıya yüklendi. B u ­
rasını da açamayınca tekrar öbür kapıya
saldırdı. Bir taraftan da Rüştü Paşaya:

«Sen millet babasısın. A y a ğ m ı öpeceğim.


Rıza Paşa da velinimetimdir. Size b ir' şey
y ap m a m . Kayseriliyi ban a verin!» diyordu.
Rüştü Paşa ise: «O ğ lu m H a ş a n Bey, şim ­
di hiddetin üzerindedir. Kapıyı açam am .
Yarın görüşürüz. B a n a bir şey yapmıyacağını
bilirsem de, hiddet arasında belki bir fenalık
olur» gibi sözlerle onu oyalamağa ve uzak ­
laştırmağa çalışıyordu. B u sırada Midhat.
Paşanın adamlarından mühtedi A h m e d ağa
elinde bir e k m e k bıçağı olduğu halde yetişip
Çerkeş H a sa n ’ı ensesinden v u r d u (M a h m u d
Ceâleddin Paşa; Mirât-ı Hakikat, C : 1, S:
129). Bıçak kullanmakta melekesi olmadığı
için ancak yaralıyabildi. Çerkeş Haşan,, can
acısıyle geri döndü ve tabancasıyle .A h m e d
ağayı, gözünden vurup cansız yere, serdi.
Sonra, iskemlelerden birisini kaptı ve avi­
zeye indirdi. M aksadı yangın çıkarmaktı.
D ü şe n m um lar, perdeleri . tutuşturdu (Ali
H ay dar Midhat; M idhat Paşa «Tabsara-i İb­
ret» S: 175).
Aşağıda bulunan ağalarla yaverler,
üçüncü katın merdivenlerine kadar sokul­
muşlarsa da, korkudan daha yukarıya çıka­
mamışlardı. Bir taraftan yakında ...bulunan
Hasanpaşa karakoluna ve. Serasker K apışm a
haber gönderilmiş ve imdat istemişlerdi.
Hasanpaşa karakolundan gelen zaptiyeler, Sultan Murad'ın veliahdl iğine ait
üçüncü katın merdivenlerini çıkıp Çerkeş ¡kİ resim daha
H a s a n ’a ateş etmeğe başladılar.' Odalardaki

Paşalar içeriden: «Öldürmeyin, sağ tutun!»


emrini verdikleri için öldürmek değil, kor­
kutarak teslim olmasını sağlamak maksadıyle
ateş, ediyorlardı. Yoksa, onu h em e n v u rm a ­
ları. kabildi. Gayet iyi nişancı olan gözü k a ­
rarmış katil ise bunlara h em en karşılık verip
birisini öldürdü v e . birisini de yaraladı. B u
sırada, Serasker Kapısından bir Yüzbaşı k u ­
mandasında askerler yetişmişlerdi. Bunlar,
kendilerine verilen yersiz bir emir üzerine
silâhlarını doğrultup konağa gelişigüzel ate­
şe başladılar. B u hal, içeride büsbütün panik
yarattı.- O la y yerine gelen bir Binbaşı, hem en
durum a müdahale edip ateşi kestirdi ve as­
kerleri’ tertipleyerek içeri soktu. Bir. kısmına
süngü taktırıp yukarıya çıkardı.
Çerkeş H a şan b u n u görünce: «Ben as­
kere silâh atmam»: dedi ve tabancasını verip
teslim oldu.
Çerkeş' Haşan, merdivenlerden indirilir­
ken-Sadaret yaverlerinden Bahriye Kolağası
Şükrü B ey e rastladı. Şükrü Bey, ağır söz­
lerle üzerine yürüyüp kılıcına davranınca,
Çerkeş Haşan-- çizmesinin. koncunda sakladığı
tabancayı bir anda çekip o n u boğazm dan
vurarak öldürdü..
Çerkeş Haşan yakalandığı sırada evi

3261
Lâleli tarafında bulunan Zaptiye Nazırı büyü k kapının yaninda bulunan dut ağacına
Sabrı Pa^a da olay yerine yetişmişti. Öbür asılmak suretiyle* h ü k ü m infaz olundu, cesedi
Paşalar da odadan çıkıp aşağıya indiler ve burada iki gü n teşhir edildi.
katilin etrafını aldılar. Kendisinin, yaraları fazla kanadığından
İlk defa olarak Sabri Paşa: o gece esasen ölmüş olduğu ve ancak cesedi­
«B u işi neden yaptın? Seni kim teşvik nin asıldığı halk arasında çıkan rivayetler­
etti?» diye sordu. Katil, büyük bir soğuk' dendir.
kanlılkla: « O benim bileceğim iş* karşılı­
ğını verdi. Çerkeş Haşan, b u işe kimsenin teşviki
Çerkeş Haşan, b u şekilde tevkif edilince eseri olarak kalkışmadığını kat’î şekilde ifa­
hem en tahkikata başlandı. Olay sırasında de etmiş olmakla beraber, K a y m a k a m Çerkeş
beş kişi Ölmüş, Kayserili A h m e d Paşa ile bir O sm a n Beyle bir görüşmeleri sırasmda onun
zaptiye eri yaralanmıştı. oldukça telkini altında kalmıştır. O s m a n Bey,
atıcılığı ve biniciliği sayesinde Abdülâziz’in
takdirini kazanmış ve böylece refahlı bir
Çerkeş Haşanın idamı ve olay hayata kavuşmuştu. Hüküm darın haFinden
ve vefatından son derece müteessir olmuş
hakkında yazılanlar
bulunuyordu. Tophane’deki evinde Çerkeş
Hasan’la görüştükleri sırada vükelâyı Öldür­
Çerkeş Haşan, Serasker Kapısına götü­ m e k istediğini ona açmış, Çerkeş Haşan da:
rülüp Süleymaniye kışlasında (sonradan cAbdülziz’in intikamını senin alm an doğru
Bekirağa bölüğü diye anılan yer) ilk sorgusu değildir. Çoluk çocuk sahibisin. O n u n inti­
yapıldı. Korkunç katil, geçen bütün hâdise­ kamını alm ak senden ziyade bana düşer.
lere ve yaralarına rağmen gayet soğukkan­ Ç ü n kü , ben Sultan A ziz’in h e m yaveri, hem
lıydı. İki saat kadar sonra başının arka ta­ de kayınbiraderiyim. B en im arkam dan ba­
rafındaki yaradan fazlaca kan gelmeğe baş­ kacak kim sem yok» demişti.
ladığı için sorguya ara verildi. Ertesi günü
Çerkeş H a s an ’m iki tabancası vardı.
saat on sekizde tekrar sorgu başladı. B u
O s m an B e y b u n u n üzerine kendisine bir ta­
arada yarasına bakılmak üzere kendisine
cerrah gönderildiyse de: «Beni ya asacaklar, banca daha vermiş ve dördüncüyü de teda­
ya kurşuna dizecekler. Artık nafile yere y a ­ rik etmesine yardım etmiştir (Abdurrahm an
 d ü Beyin basılmamış notlarından naklen,
ralarıma baktırmak abestir» . diye bunu red­
detti (A h m e d Midhat; Uss-i İnkılâp, C : 1, S: İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Çerkeş Haşan
408). vak’ası, Belleten 33).
Sorgusu sırasında b u işi kim in teşvikiyle K a y m a k a m O sm an B ey ,' olaydan sonra
yaptığı meselesi üzerinde çok duruldu. Çer­ Dolmabahçe Sarayının etrafında dolaşırken
keş Haşan böyle bir teşvik görmediğinde tevkif edilmişse de yakayı kurtarmış; Abdül-
ısrar ile Abdülâziz’in h a fin den müteessir hamid zamanında Taşkışla kum andanı ol­
olarak bu işe 'kalkıştığını, hattâ daha .hal5 muş, sonra verilen bir jurnal' üzerine İstan­
günü teşebbüse geçmeyi düşündüğünü, H ü ­ bul’dan çıkarılıp Şeyhülharem’likle Medine-
seyin A vn i Paşaya 1869 yılmdanberi esasen de ikamete m em u r edilmiştir.
kızgın olduğunu söyledi ve cinayeti hazırlayış, Cevdet Paşa, hâdiseden beş yıl sonra,
işleyiş tarzını bütün tafsilâtiyle anlattı. B u Abdülham id’e b u olay hakkında yazıp tak­
arada Serasker Hüseyin A v n i Paşa ile Raşid dim ettiği muhtırada «maktullerin familya­
Paşayı ve A h m e d A ğayı öldürdüğünü, K a y ­ larından dahi va k’adan iki gün evvel Çerkeş
serili A h m e d Paşayı da öldürmek istediğini Haşan, Rıza Paşanın konağına gitmiş v e m ü ­
kabul etti. Diğerlerinin ise kendisine atı­ teakiben Rıza Paşa beş çiftelisini hazırlama­
lan kurşunlarla vurulup ölmüş olduklarını ğa başlamış, y an i Seraskerliğe hazırlanmış
ileri sürdü. B u n u n gibi, Başid Paşayı öldür­ gibi sözler» duyulduğunu yazmıştır. B u
müş olmasının sebebini de izah edemedi; muhtıranın müsveddesinde, yine işitildiği
vaktiyle bazı kötülüklerini duyduğundan o gibi, va k ’adan hem en sonra Rıza Paşanın sa­
anda öldürmeğe karar verdiğini söyledi. O n u raylı haremi dahi «Çerkeş Hasan’m. elleri
Hüseyin A v n i Paşadan evvel v e gözünün nurdan kopsun. N e iyi etmiş» cümlesi de gö­
üstünden tabanca ile vurduğunu, sonra bo­ rülmüştür (İ. E . M , K em al İnal; Son Sadrı-
ğazını kestiğini ifade etti (İsmail Hakkı âzamlar; S : 5755).
Uzunçarşılı; Çerkeş H a şan va k’ası, Belleten
33). Bunlardan da, cinayeti işlediği sırada Çerkeş Haşan vak’ası, sarayı oldukça te­
geçen olayların bir kısmını hatırlayamayacak lâşa düşürmüş ve hattâ m uhafaza tedbirleri
kadar gözünün kararmış olduğu anlaşılmak­ alınmıştır. A y n ı zam anda b u arada bir çok
tadır. dedikodular d a alıp yürümüştür. H a lk ara­
Çerkeş Haşan, H a rb Divanında yargılan­ sında Midhat Paşaya karşı b üyük bir saygı
dıktan sonra rütbesinin almmasıyle idamına olmakla beraber, Hüseyin A v n i Paşa hiç se­
karar verildi ve 18 haziran 1876 Cumartesi vilmezdi. B u yüzden öldürülüşü hem en her­
günü sabaha karşı Bayezid meydanına açılan kesi m em n un etmişti. B u , biraz da onun Ab-

3262
dülâzîz’i öldürtmüş olduğuna dair halk ara­ beyin Başkâtibi Sadullah Bey, hem en Taş-
sında yerleşmiş olan kanaatten ileri geliyor­ kışladan dört bölük asker getirtip Yıldız’m
du. Kibirli, sert ve kindar olmakla tanınmış etrafına gizlice yerleştirmişti. Bir müddet-
Seraskeri seven yoktu. tenberi dalgın ve çevresine karşı alâkasız
V a k ’a duyulduğu zam an ilk anda n e ol­ görünen Sultan M urad, Yıldız’ın etrafına as­
duğu anlaşılmamış, bir fesad heyetinin vü­ ker konduğunun farkına varmış ve bundan
kelâyı bastığı sanılmıştı. Sultan M u r a d bu çok korkmuştur (M eh m ed Süreyya; Nuh-
sırada Yıldız Sarayında bulunuyordu. M a ­ betül-Vakayi, C: 3, S: 185).

O S M A N L I -S IR P , K A R A D A Ğ S A V A Ş I, S U L T A N M U R A D ’IN
S A L T A N A T T A N U Z A K L A Ş T IR IL M A S I

Sultan M urad, tahta çıktığı zam an (30 grad’a gitmişti. Babıâli, ültimatoma red ce­
mayıs 1876), Bulgar isyanı tenkil edilmekte vabı verince, Prens Milan 2 temmuz 1876
idi. Hersek isyanı ise, esasen bir türlü ta­ tarihinde Sırbistan halkına . hitaben bir b e­
m a m en bastırılamamıştı. Diğer taraftan Sır- yannam e neşrederek Osmanlı Devletine sa­
bistanla Karadağ, Osmanlı Devletine karşı vaş ilân etti. B u hukuken savaş ilânı değil,
müşterek bir harekete hazırlanıyorlardı. isyandı. Ç ü n k ü Sırbistan Beyliği o sırada
Prens Milan ve Prens Nikola daha 26 m a ­ Osmanlı Devletine bağlı bulunuyordu. Aynı
yısta metb u’larına karşı bir tecavüz -m ü ­ gün müttefiki olan K aradağ da b u savaşa
dafaa andlaşması imzalayarak niyetlerini katıldığını bildirdi. Prens Nikola savaş ilâ­
âdeta açığa vurmuşlardı. B u hususta Sırbis­ nına sebep olarak Osmanlı askerî kuvvetleri
tan Prensi M ilan daha cesur görünüyor, K a ­ tarafından Prensliğin güney sınırlarının ta­
radağlılar ise daha ihtiyatlı davranmayı ve m a m e n ablukası suretiyle düşmanca duygu­
Osmanlı Devletiyle hem en silâhlı bir ihtilâfa ların ortaya vurulduğunu, .b u n u n m em leke­
düşmemeyi tercih ediyorlardı. Sırbistan, bu tin ticarî ve İktisadî hayatma tesir ettiğini,
sırada yüzde sekiz faiz ve beş yıl vâde ile üstelik Hersek ihtilâlinin bertaraf edilme­
on iki milyon franklık bir dış kredi temin mesi yüzünden K aradağ halkının heyecanı­
etmiş olduğu gibi gayet kısa vâde ile 50 bin nın gittikçe arttığını ve b u n u n zaptının im ­
Şaspo tüfeği ve altmış K ru p topu ısmarla- kânsız hale geldiğini ileri sürüyordu.
mıştı. Sırbistan’ın Osmanlı Devletine savaş
Bütün bunlar, Babıâlinin gözünden kaç­ ilânı, Rusya’da büyük bir heyecan yarattı.
mıyordu. 9 haziranda yani son Bulgar isya­
nının tenkil edildiği gün Sadrıâzam M üter­
cim Rüştü Paşa, Prens M ilan ile Prens Ni-
kola’ya telgrafla b u hazırlıkların sebebini
sordu. Buna, gayet y um uşak cevaplar geldi.
Hattâ Prens Milan, İstanbul’da daimî olarak
bulundurduğu' kapı kethüdası Magarinoviç-
den maada, sadece b u iş için izahat vermek
üzere fevkalâde bir m e m u r göndereceğini
bildirmiş* Sadrıâzam da b u n u kabul etmişti;
Halbuki beklenen m em u r yerine 27 haziran­
da Prens M ilan’m Babıâliye gönderdiği ülti­
m atom geldi. Sırp Prensi b un da Bosna -
Hersek’de ne zamandır devam eden karga­
şalıklar ve Osmanlı Devletinin müdahalesi
yüzünden Sırbistan'ın ticarî ve iktisadi, ay­
rıca mânevi zararlara uğradığını, Sırbistan
hududundaki Osmanlı başıbozuk kuvvetleri­
nin köylere taarruz ederek daimî bir âsâyiş-
sizlik m eydana getirdiğini ileri sürüyor ve
bütün b u hallere son verm ek üzere kendisi­
nin Bosna valiliğine tayinini, Bosna’nın Sırp
askerleri tarafından işgalini, buradaki Os-
. manii kuvvetlerinin çekilmesini istiyordu.
Aynı şekilde K aradağ Prensi Nikola da
Hersek’in kendi idaresine verilmesini talep
etmekte idi.
Prens Milan aynı gün Belgrad’dan çıkıp
genel karargâh ittihaz etmiş olduğu Deli- Sırbistan prensi M ifan

3263
âırp ordusu başkumandanlığını, Taşkend siıiı, İstanbul’daki sefirler ârasinda Româriyâ
fâtihi unvanını takınmış olan- Ru s Generali tarafından da bir vekil bulundurulmasına
Çernayef üzerine almıştı. İmparatoriçe, iane müsaade edilmesini ve Osmanlı memleket-
toplamak için kurulan cemiyetleri resmen lerinde oturan RomanyalIlara ait dâvaların
himaye ediyordu. 13 tem m uzda M oskova b u vekil vasıtasıyle görülmesini, bir anlaş-
Başpiskoposu ruhanî bir âyin tertipleyerek m a 2lık konusu olan T u n a adaları sınırının
Sırbistan ve K aradağ Prenslerinin, Hıristı- tahdidini, posta ve telgraf, ticaret, suçlula-
yanlık düşmanlarına karşı m uvaffak olma- r m iadesi andlaşmaları imzalanmasına mü-
ları için dualar etti. Rusya’dan Sırbistan’a saade olunmasını, R o m a n y a tarafından veri-
kadınlar idaresinde sıhhiye teşkilâtı ve pa- lecek pasaportların Osmanlı Devleti tarafm-
ralar gönderildi. Sayısız Rus gönüllüsü Sır- dan kabulünü istediyse de, Paris Andlaşma-
bistan ordusuna katıldı. sim imzalamış olan devletler b u n u n şimdilik
R om anya b u savaşta tarafsız kalmayı sırası olmadığı karşılığını verdiler,
tercih ediyordu. A ncak, Osmanlı Devleti ta­
rafından hâlâ R o m a n y a değil, de, Eflak ve Yunanistan da kesin olarak tarafsızlığı
Boğdan Beylikleri diye anılmaktan şikâyetçi tercih ediyordu. A n c a k Girid'de huzursuzluk
idi. B u n u n için Prens Karol, 16 tem m uzda vardı. ^Burada verilen imtiyaza göre, idare
b ü yü k devletlere bir muhtıra göndererek meclisi ile m ahkem eler üyelerini tayin ede-
memleketinin tarihî R o m a n y a adiyle anılma- ce^ -bir meclis seçilmişti. A n c a k b u meclisin
Hıristiyan üyeleri A d a d a Müslüm anlara ve­
rilen imtiyazların daha fazla olduğunu ileri
sürerek Babiâliye bir çok müracaatlerde
bulunm uş oldukları gibi, aynı maksatla 1,876
yılında tekrar İstanbul’a başvurmuşlardı. O
sırada Abdülâziz henüz hal’edilmemiş bulu­
nuyordu. Mütercim Rüştü Paşa, şimdilik
idare meclisi ve m ah k em e üyeleri seçiminin
geri bırakılıp günlük işlerle meşgul olunma­
sını söylemişti. Beşinci M u r a d ’ın cülusundan
sonra bu seçimlerin yapılıp meclisin dağıl­
ması bildirildi. Hıristiyan üyeler, b u n u ka­
bul etmeyerek dağıldılar. B u n u n üzerine G i­
rid’in Hıristiyan halkı, M üslü m an hâkimle­
rin verecekleri kararları tanımamağa karar
verdiklerinden A d a d a h em en h em e n bütün
işler durdu.

^Sırbistan, Osmanlı Devletine savaş ilân


ettiği za m an daha evvel seferberliğini ta-
Karadağ'ın merkezi Çetine marnlamış, ve 120 -bin piyade, 30 süvari bö­
lüğü ve 300 toptan mürekkep
kuvvetlerini aşağı yukarı birbi­
rine denk dört ordu halinde
toplamış bulunuyordu. B u , aza­
m î çıkarabileceği kuvvetti. B u ­
na karşılık Osmanlı kuvvetleri
10 0 bin kişilik tek bir ordu ha­
lindeydi. Üstelik b u kuvvet ko­
laylıkla arttırılabilirdi. Askerin
silâhı mükemmeldi;- Piyadelerde
Snayder tüfekleri, süvarilerde
mızrak ve seri ateşli Vinçester.
tüfekleri vardı. Topçu K ru p ve
Gotîing toplanyle mücehhezdi.
Hayvanlar m ü kem m el, cephane
boldu. Ayrıca, Abdülâziz dev­
rinde A m erik a ’ya ısmarlanan
600 bin Martini H a nri tüfeği de
gelerek askere dağıtılmağa baş­
lanmıştı. Buna kargılık Sırp
kuvvetleri dört orduya bölün­
müş, böylece stratejik bir hatâ
yapılmıştı. Tüfeklerin sistemi

3264
(Mufassal OsmanlI Tarihi tablosu - No. 54)
SULTAN İKİNCİ MAHMUD ZAM ANINDA
(Şalvarlı devre)
Yeniçerilerin ilgasından sonra Asakir* Mansure« Muhammedi'ye
Soîdan sağa: Piyade neferi, Binbaşı, Kolağası, Yüzbaşı, Kumbaracı neferi, Topçu neferi.


(Setre pantaionlu devre)

Soldan sağa: Muzika neferi, Bahriye zabiti, Piyade zabiti, Mektebi Harbiye talebesi,
piyade neferi, Bahriye Stlâhendaz neferi.

SU LTAN ABDÜ LM ECİP Z A M A N IN D A

Süvari neferi, Piyade neferi, Topçu nefer«, Tcpçu zabiti, Bahriye topçu zabiti, Bahriyeli.

S U L T A N AZİZ Z A M A N IN D A

İtfaiye sabiti, Bahriye Uç anbarlı süvarisi, Büyük üniforma ile Piyade Mirlivası, Taîis
(Avcı) taburu yüzbaşısı, Kapufclu bîr zabit, Mektebi Harbiye talebesi.

Mahmud Şevket Paşa’nm (Osmanlı teşkilât ve kıyafeti askeriyesi) adlı eserinden alınmıştır.
(Mufassal Osmanlı Tarihi tablosu - No; 55)
YİN E SULTAN A Z İZ D EV RİN DE

Soldan sağa: Çerkez Alayı Neferi, Dragon Alayı Zabiti, Süvari Zabiti, 3 ve 4 üncü
Süvari Alayt Neferi, 1 ve 2 ncİ Süvari Alayı Neferi.


Topçu Neferi, Bahriye Neferi, Talia (Avcı) Taburları Neferi, Piyade Alayları Neferi,
1 inci Zuaf Alayları Neferi, 2 net Zuaf Alayları Neferi.

İKİNCİ ABDÜLHAMÎD DEVRİNDE


Süvari Yüzbaşist, Topçu Mirlivası, Süvari Ferik’i; Büyük üniforma ile Piyade Ferik'i,
Dcktor Binbaşısı, Piyade Taburları Baltacısı.


Topçu Yüzbaşısı, Büyük Üniforma ile Topçu Mirlivası, Süvari ErtuğruS Alayı Miralayı,
Birinci Mızraklı Süvari Alayı Binbaşısı, Süvari Neferi.

Mahmud Şevket Paşa’nın (Osmanlı Teşkilât ve kıyafeti askeriyesi) adlı eserinden.


p ek eski, topların çoğu ağızdan dolmaydı. yeti onların bunlardan faydalanmalarına
Osmanlı ordusunda bulunan Arnavut ve Çer­ engel olmuştur
keş gönüllü milis askeri ise, şiddetleri ve
amansızlıkları ile tanınmışlardı.
Padişahın son durumu
M ilan ve Nikola’n m plânları, ordularını
iki taraftan Bosna ve Herşek’e sokarak orada Ye n i hüküm darın uzayan ve artık bütün
esasen mevcut olan ihtilâli körükleyip genel ihtimamlara rağm en halk tarafından da h a ­
bir ayaklanm a şekline sokmaktı. Rusya, Sır­ ber alm an rahatsızlığı garip, bir d u r u m hâsıl
bistan’ın b u savaşı kazanamıyacağını biliyor, etmişti. Padişahın görmesi y e iradesine ikti­
lâkin b u vesile ile m üdahalede bulunm ağa ran etmesi gereken evrak, Babıâliden saraya
hazırlanıyordu. Çar, Fransuva Jozef’le görü­ gönderiliyor, bazıları zamanında, bir kısmı
şerek Avusturya’nın tarafsızlığını temin etti. ise pek geç olarak Sultan M ü r a d ’ın imzasıyle
Avusturya b u n u n üzerine K lik limanını O s ­ iade olunuyordu. B u gibi evrak M a b e y n
manlI askeri ve cephanesi için kapattığını
bildirdi. B u suretle tarafsızlığını korum ak
iddiasında bulunuyor, aslında ise Osmanlı
Devletini güç d u ru m a sokuyordu. B u y ü z­
den Babıâlinin vaki olan protestosunu kabul
etmedi. K e n d i üm idi ise, burada deva m eden
karışıklıklara son ve rm ek üzere B o sna -
Hersek’i ergeç askerî işgal altına alabilmekti.

Çernayef Bulgarlara hitaben bir beyan­


n a m e neşrederek ayaklanıp b u savaşa katıl­
malarını istediyse de, ağır bir tenkile yeni
uğramış olan Bulgarlar, Sırbistan ve K a r a ­
dağ tarafından kat’î zaferler kazanılmadıkça
harekete geçm ek niyetinde değillerdi. Üste­
lik sınırları aşıp rastladıkları köyleri yakan
yıkan, her şeylerini yağm alayan Sırp çete­
lerine bir m üddet sonra d üşm an göziyle b a k ­
m ağa başladılar.

Bütün b u sebeplerden dolayı, Sırplıların


savaş plânları hiç bir işe yaramamış, R usya -
n m her türlü m addî ve m ânevî yardımına
rağm en orduları her yerde mağlûp ve peri­
şan olmuştur. Nihayet Serasker Abdülkerim
Nadir Paşa kum andasındaki Osm anlı ordusu,
•General Çernayef kum andasındaki Sırp or­
dusuna karşı 19-24 ağustos tarihleri arasın­ Rus generali Çernayef
da cereyan eden Aleksinac
m ey da n savaşını kazandı. A n ­
cak, yabancı devletlerin ve bil­
hassa Rusya’nın müdahalesine
fırsat ve rm e m e k için Osmanlı
orduları savaşları kazanm akla
iktifa ediyor, Sırbistan’ın içeri­
lerine doğru ilerlemiyordu. Ni-
. tekim Prens Milan, telâşa düşe­
rek A v r u p a devletlerine iltica
etmiş ve Osmanlı devletiyle
Sırbistan arasında barışın y e ­
niden kurulması için arabulu­
culuklarını istemiştir.

K ara da ğ cephesindeki ordu­


ların k um an danı M u h tar Paşa
ise aynı başarıyı gösterememiş,
bir çok talihsizliklere uğramış
ve Karadağlılar mevziî bazı
muvaffakiyetler kazanmışlardı.
A ncak, Sırbistan’ın mağlûbi­ Sırph - O sm an h çarpışmaları

3265 F . 20
Başkâtibi Sadullah Bey vasıtasıyle Şevkefza rini takdim edememişlerdi. Saraya çekilmiş
Valide Sultana verilmekte, o da uygun ve olan Padişah, kimse ile görüştürülmüyordu.
biraz sakin bir zamanı seçerek Hüküm dara Bununla beraber, Çerkeş Haşan vak’asını
göstermekteydi. Sonra Sadullah Bey çağırı- takip eden iki hafta müstesna olmak üzere,
lıp birlikte bir karar veriliyordu. Valide Sultan M urad C u m a selâmlıklarına çıkarılı­
Sultan bazan da Vükelâ ile doğrudan doğru­ yordu. Padişah bir araba ile en yakın bir
ya temas ediyordu. camie, çok zam an Beşiktaş camiine götürü­
B u hal, Rüştü Paşanın işine gelmekteydi. lüyor, karşısında usule aykırı şekilde bir
Böyleee Padişahın şuurunun yerinde olma­ veya iki mabeyinci oturuyor, kendisi araba­
dığını Üeri sürerek şimdüik idarede bir de­ nın bir köşesine büzülüyordu. Sırtında ve
ğişiklik yapılmasının zamanı olmadığını söy­ yüzünde iki çıban çıktığı rivayeti yayılmağa
lüyor ve Midhat Paşanın Kanun-ı Esasî’nin çalışılıyor ve durum bununla izah edilmek
ilânı isteğine rahatça sed çekiyordu. Ayrıca isteniyorsa da, çok kimse buna inanmıyordu.
devleti padişahsız idare etmek daha kolayına Sultan M urad ’ın rahatsızlığının görünür
gitmekte idi. A n c a k bu hal halk arasında belirtileri son derece asabî hassasiyet, iştah­
dedikoduların artmasına sebep olmuştu. H e r ­ sızlık, uykusuzluk, sayıklama, hayal görme
kes Sadrıâzamm saltanat nâibı kesilmesini gibi şeylerdi. Bazan odasmda durmadan do­
tenkid ediyor, ulema ise .Halife şuursuz ol­
laşıyor, bazan ise bir minderin üzerinde ha­
duğundan C u m a namazlarının caiz olmadı­ reketsiz saatler geçiriyordu. Bazan:
ğını söylemeğe başlamış bulunuyordu.
«K an istemem, Padişahlık istemem» diye
B u güçlükler arasında Sultan Murad, bağırıyor, kendisini teskin etmek m ü m k ü n
bir cuma selâmlığından dönüşte resmî elbi­ olamıyordu.
sesini çıkarmayarak o halde gecelemiş ve
sabahleyin erkenden sarayın alt katina ine­ Sultan M u r a d ’m hususî tabibi D r. Ka-
rek pencerelerin camlarını kırıp kendisini polyon ilk günlerde rahatsızlığı tedavi
bahçeye atmış, oradan koşarak şehzadeler mes’uliyetini üzerine almış ve Padişahın
dairesi önündeki demir parmaklıktan geçip başka hekimlere muayene ettirilmesine engel
kendisini haremağaları koğuşlarının sahil olmuştu. Ancak, cahilâne müdahaleleri neti­
tarafındaki kayık havuzuna atacağı sırada cesinde hastalık birdenbire ağırlaştı. Bu n u n
hademeleri yetişip tutmuşlardı. Sonra âdeta üzerine Padişah, Salih Efendi, Â k if Paşa,
çeke çeke zorla götürürlerken Sultan M urad Kapolyon, Monceri ve A vrupa’dan getirtilen
parmaklıklara sarılıp bırakmak istememiş, Dr. Pana’dan mürekkep bir hey’ete muayene
bunun üzerine ellerine vurularak hırpalanıp ettirildi. Sonunda kaleme aldığı raporda Dr.
bahçeye aşırılmıştı. B u hâdiseyi gören Veli- Pana, hastalığın başlangıcının şiddetli olmuş
ahd Abdülhamid Efendi, ağabeysi hakkında olduğunu, yapılan tedavinin iyi netice verdi­
böyle hürmet dışı muamelede bulunulmama­ ğini bildiriyor, banyolar, açık hava gezinti­
sını söylemiş olduğu gibi, durum u Sadrıâza- leri, muntazam gıda ve u y ku ilâçları tavsiye
m a da bildirmişti. ediyordu.
T em m u z ayı içinde Sultan Murad'ın ra­ Bütün bunlara rağmen hastada hiç bir
hatsızlığı büsbütün arttığı için Vükelâ işi selâh görülmedi. Nihayet, D r. Â k if Paşa ile
ciddî olarak ele almak zorunda kaldüar. Kapolyon müşterek bir rapor hazırladüar.
Çünkü, aradan iki aya yakın bir zam an geç­ Bunda, Padişahm bünyesinin kuvvetli, lâkin
tiği halde yeni Padişahın kılıç alayı mera­ âsabının zayıf olduğunu, buna ise on beş
simi yapılamamış ve sefirler itimadnamele- yıldır yaşadığı güç ve tehlikeli hayatın sebe­
biyet verdiğini, cülûsundan evvel vukubulan
medreseliler ayaklanması gibi olaylar üzeri­
ne dairesinden çıkmaması emredilince ken­
disine bir suikast yapılacağını sandığını ve
b u yüzden yirmi beş gün, yirmi beş gece
durmadan içki içtiğini ve b u halle tahta çık­
tığını, cülus gününün heyecanlarının ve
amcasının ölüm şeklinin ayrıca âsabı üze­
rinde şok tesiri yaptığını ve nihayet «hazin,
sâkin ve mütefekkir» bir hale düştüğünü
bildiriyorlardı. Yine b u rapora göre T e m m u ­
zun onuncu gününden itibaren hastalığın
belirtileri şiddetle ortaya çıkmış, Padişah,
halkın aleyhinde ayaklandığı, herkesin ken­
disinden nefret ettiği zannm a kapılmış, m ev­
cut olmayan bazı şeyler hayal etmeğe baş­
Osmanlr - Karadağ savaşlar« sırasında lamış, hattâ bazı fareler görüp korkmuş ve
Podgorİçe, arka da O s m a n h karargâhı kendisini öldürmeğe kalkışmış bulunduğu

3266
■belirtiliyor ve Beşinci M u r a d ’m iyileşme reyi tavsiye ve tatbik ederlerse hastalığın iyî
ihtimalinin gayet az olduğu ifade ediliyordu. olacağına dair kesin bir şey söylenemez».
Hakikaten yanm dan hekimler çıkar çık­
m az üfürükçüler, okuyucular ve türlü dok­
Vükelanın karan tor taslakları Sultan M urad’m başına üşü-
şürlerdi. Laydesdorf gelmeden evvel ona o
B u konuda kesin bir kanaate varmak kadar çok ve çeşitli, uydurm a ilâçlar içir-
isteyen Vükelâ, b u alanda devrin en büyük mişlerdi ki, hastanın bazan kızıp ilâç şişe­
otorötesi olan Viyana’lı D r. Laydesdorf’ı lerini hizmetçilerin kafalarına fırlattığı, ilâç
(Laidersdorf) getirtmeğe karar verdiler. korkusundan odanın bir köşesine gizlendiği
Padişahın hastalığının artık saklanamaz hale olurdu (O sm an Nuri; Abdülhamid-i Sani ve
geldiği endişesiyle bu hususta evvelâ tered­ Devr-i Saltanatı, C : 1, S: 95).
düt ettiyse de, buna dair haberlerin A v ­ Viyanalı doktorun dönüşünden sonra '
rupa gazetelerinde çıkması, hattâ bir kaç tavsiyeleri tatbik edilerek Padişah, Pertev
tabib raporu yayınlanması, Vükelâyı kat’î Piyâle vapuriyle Boğazda ve M arm arada ge­
şekilde harekete geçmek zorunda bırakmıştı. zintilere çıkarılmağa başlandı. Gazeteler ise,
İstanbul’a gelen Dr. Laydesdorf, Beşinci Mu- onun gittikçe iyileştiğini yazıyorlardı. Ç ü n ­
rad’ı dikkatle muayene etti. Padişahın bede­ kü, hastalığı artık gizlenmiyordu.
nen sağlam olduğunu, ancak asabı bir rahat­
sızlığa yakalandığını, yapacağı tavsiyelere
uyulduğu takdirde iki üç ay içinde iyileşe­ Velkahd Abdülhamid Efendinin
bileceğini söyledi. Banyo ve açık havada faaliyeti
gezintiler tavsiye etti. Hattâ:
«Benim Viyana’daki hastahanemde yal­
Sultan M urad ’m rahatsızlığı duyuldu-
nız altı hafta kalsm, ben b u müddetin so­
na erişinde hastayı iyileşmiş olarak iade ğundanberi saltanat sırası kendisinde bulu­
ederim» dedi. Yakınlarına ise, düşüncesini nan Şehzade Abdülhamid Efendi de, adam ­
şöyle açıklamıştı: ları ve taraftarları vasıtasıyle el altından
«Padişahın hastalığının tedavisi nisbeten faaliyete geçmiş bulunuyordu. Bunların
kabildir. Bir şartla ki, kendisini bir padişah başında eniştesi D a m a d M a h m u d Celâleddin
gibi değil, alelâde bir hasta gibi tedavi altı­ Paşa ile, devletin bulunduğu müşkül durum
na almak lâzımdır. Yoksa bütün saray halkı içinde mutlaka bir saltanat değişikliği. ile
ve hükümet erkânı her akıllarına gelen ça­ tahta aklı başında bir hükümdarın çıkmasını

*'4-'
- '' ^ ’'S1
*?*''*'''

"f’iyf.i i.-.' . Vy*:<;.%"-. '^ ' ' "t



•- «i.-..... .*. -**, ■
, ‘ »***

fit'S;
mmmmmmmâm
i'~?' •Vj' ,‘^K,^jT

- V
#«.»,/£»ıl. . -• i T'" t -\* v r ■ 'i':,

Sultan M u r a d ’m rahatsızlığına dair verilen raporlardan; solda Doktor P a n a 'n m 14 t e m m u z


1292 (26 t e m m u z 1876) tarihli v e sağda Doktor  k i f P aşa ile K ap o ly o n ’un 1 ağustos 1876
tarihî/ müşterek raporları fotokopileri görülmektedir

3267
zarurî -gören Hassa O rdu su kum andanı ve hattâ A bdülham id fefendi Padişahlığı kabul
Serasker K ay m ak a m ı Redif Paşa bulunuyor­ için Sultan M u r a d ’ın artık Hüküm darlık ya-
lardı. Hattâ sokaklara, b u faaliyetler netice­ pamıyacağına dair kesin bir tabib raporu
sinde, Osmanlı Padişahı ve İslâm Halifesi istemiş, nihayet D r . Laydesdorf da b un un
olan zatın H üküm et ve Hilâfet iktidarında üzerine dâvet edilmiştir (O s m a n Nuri; Ab-
bulunmadığını ve devleti onun yerine Mid- dülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı, C : 1,
hat ve Rüştü Paşaların idare ettiğini bildiren S: 94-55). A n c a k b u iddianın teyidine yete­
yaftalar yapıştırılmıştı. cek başka bilgi ve belge mevcut değildir. B u
yüzden ancak bir rivayet olarak kabul edile­
O s m ^ n . N u ri Bey, eserinde, Sultan. M.u-
bilir.
rad’m rahatsızlığının gittikçe artması üzeri­
Bilinen, A bdülham id Efendinin o d e­
ne çıkarılan dedikodu ve zararlı faaliyetlere
virde bütün vükelâ' ve devlet ricalinin h ü r­
son verm ek için. Midhat Paşa, Vükelâ Heyeti
metini kazanmış bulunan Yenikapı Mevlevî-
kararıyle Veliahdın tahta- hangi şartlarla hanesi Şeyhi O s m a n Salâhaddin Efendiye
cülûsa razı olacağını anlamağa m e m u r edil­
M a h m u d Celâleddin .Paşa vasıtasıyle haber
diğinden, ..Abdülhamid Efendiyi M aslak’tak.i
gönderip Sultan M u r a d iyileşemiyeceğine
Musluoğlu köşkünde ziyarete gitmiştir, göre d urum a müdahalede bulunmasını iste­
M idhat Paşa Veliahde ağabeysinin sıhhî miş olmasıdır.
d u ru m u dolay isiyle m uvakkaten devlet işle­
rinden el çekmesi gerektiğini söylemiş ve
kendisinin saltanat naibliğini kabul edip et-
Veliahdın, Vükelâya karşı tutumu
miyeceğini sormuş, A bdülham id b u n u kesin
şekilde reddedince: «Biraderiniz hayatta A bd ü lh am id ’den m üdahale talebi geldiği
iken Padişah olmağa nasıl razı olursunuz?» za m an odada bulunan Pirîzade Sahib Molla
demiş ve ondan: «Biraderimin artık iyileşe­ Bey, her şeyden evvel Veliahdin devlet idar
m eye c eğ i . anlaşılmıştır» cevabını, almış ve resi h a k k m d a k i fikirlerinin öğrenilmesi ge­
rekeceğini ileri sürdü. B u n d a n sonra Şeyh
O sm a n Salâhaddin Efendi ile Abd ülh am id
Efendi, Dolm abahçe Sarayının Veliahd
dairesinde görüştürüldüler. B u görüşme ise,
M idhat Paşa ile Veliahd arasında Maslak
köşkünde bir mülâkatı temin etti. M idhat
Paşa, ikinci bir mülâkata yanında Rüştü
Paşa da bulunduğu halde gitti. A bd ü lh am id ’e
ikisinin de ötedenberi emniyeti yoktu. Fakat
Veliahd b u görüşmede onları ikna etti. B ü ­
tün tekliflerini kabule hazır olduğunu bil­
dirdi. Bunlar da Kanun-ı Esasî’nin ilânı, h ü ­
küm et işlerinde mes’ul müşavirlerin fikirle­
rinin alınması,. Sadullah Bey in M a b e y n B a ş ­
kâtipliğine ve Zıya ve N a m ı k K e m a l Beyle­
rin M a b e y n kâtipliklerine tayini idi. M idhat
ve Rüştü Paşalar, b u n a . bilhassa ehemmiyet
veriyor ve şimdiye, kadar olagelen türlü sa­
ray entrikalarını; böylece neticesiz bırakm a­
yı umuyorlardı......
A bdülham id Efendi, bilhassa M idhat P a ­
şaya çok iltifatta bulunmuş, sigarasını bizzat
yakmış, kol düğmelerini yadigâr olarak ver-
miş,^ onun duygularını okşam ak için daha ilk
görüşmede: «Meşrutiyet usulüne dayanmıya-
cak bir hükümeti asla kabul etmem!» demiş,
«Habeşistan’dan gelen zencilerle Çerkezis-
tan’dan gelen halayıkların elinde büyüm üş
bizim gibilerden ne beklenir? Siz olmadıkça
b u devlet nasıl idare edilebilir?» gibi söz­
lerle Paşaların, kalbini kazanm ayı ve zihin­
lerini çelmeyi bilmişti. B u arada, M idhat P a ­
şadan bile daha hürriyetsever görünmüş ve
evvelce hazırlanan Kanun-ı Esasî tasarısı­
nın, halk^ hâkimiyetini daha da arttıracak şe­
Y e n îk ap ı M evi ev ihan es i şeyhi kilde değişmesine taraftar görünmüştü. Ü s ­
O s m a n S a lâ ha ddin Efendi telik ağabeysi iyileşecek olursa saltanatı yine

3268
Tanzimat devri ve çeşitli edanda getirdiklerine genel bakış
(İlâve : 19 0 )


T a n zim atm ilânı tarihi olan 3 ka- j
sim 1839 (26 şaban 1255) tarihinden, rec-i A klam ’m 88 öğrencisi mevcuttu.
! Birinci meşrutiyetin ilânı tarihi, olan j İstanbul dışında bütü n memlekette
25 aralık 1876 (7 zilhicce 1293) tarihi­ 362 rüştiye vardı ve bunlarda 18750 öğ­
ne kadar geçen '37 yıllık zamanı, “T a n ­ renci okuyordu Tan zim at prensipleri
zimat devri” olarak a n m a k doğru olur. ise ilk okullara hiç n ü fu z etmemiş,
Tanzim at fermanında b ü tü n me- j ] bunlar tam am en eskisi gibi kalmıştı.
j selelere yer verildiği halde eğitimden M idhat Paşanın 1860 yılında açtığı ıs­
| bahsedilmemesi mevcut müesseselerle. j lahhane ile dokuz yıl sonra kurulan kız
İ İkinci M a h m u d ’u n son senelerinde alı- i sanayi mektebi gibi m a h d u d misalle­
n an ilk tahsil mecburiyetinin yeter gö­ rin dışında teknik öğretime ehem m i­
rülmüş bulunması, sebep olarak, gös- yet verilmemiştir. Gerçi Tanzim at •
| terilemez. okullarından m e zu n olanlar tam am en
! B u b ü yü k devrimi halka mal ede- başka bir formasyonda yetişiyor idiyse­
j bilmenin tek çaresinin memleket sathı- ler de, bunların sayısı azdı D ö ğ u kül- <
| na yaygın, u z u n vadeli bir eğitim türünü temsil eden medrese hâlâ çok
| programının tatbiki ile m ü m k ü n ola­ daha kuvvetliydi. Hattâ, kendisi hiç­
bileceğine başta- padişah olmak üzere bir yeniliği kabul etmek istemediği gi­
| Tanzimat taraftarları devlet ricali de. bi, Tan zim at okulları programlarında
| kani idiler. Böyle olduğu halde fer- yer alan bazı derslere bile itiraz ediyor,
j m a n d a yer veriİmeyiş inin başlıca se­ icabında da b u itirazı dinletebiliyordu.
bepleri bütçe yetersizliği yanında 1254 Hâlâ kuvvet halinde olan medreseyi bu
senesinde alınmış ilk tahsil mecburi­ yüzden Tan zim at ricali daim a kolla-
yetinin uygulanması için istenilen va- j m ak zorunda kalmışlardı. . !
j sıfta hocalar olmayışı ve medreseler dı- | H ü r düşünceye karşı açtığı savaşı
j şm da hoca yetiştirecek müesseseler bu- I her defasında medrese kazanmıştır-
I lunmayışı idi. Çoğu vakfa dayanan [ Meselâ, rüştiyeleri ıslaha çalışan Kemâl
( sıbyan mekteplerinin asırlık gelenek- j Efendi, yobazların engellemesi yüzün-
| lerle devam etmekte olan düzenini bir I den nezaretten çekilmiye m ecbur kal- .
hamlede bozmak, buralarda b u yüzden j mıştır. Okullardaki coğrafya hartaları
j yeni bir sistem uygulam ak imkânsızdı. küfürdür diye lâğımlara atılmıştır. Se­
| Abdülmecid’in Bab-ı âlî’ye geliş­ lim Sabit Efendi açtığı okulda sıra, ka­
lerindeki n u t k u hümayunlarının sık ratahta, harita bulundurduğu için biz­
zat Şeyhülislâmın müdahalesiyle hoca­
sık memleket maarifinden bahsetme-
| sine ve Tanzimatçıların bü tü n iyi ni- j lığı terke m ecbur kalmıştır. 1870 de
yetlerine rağmen, askerî okullar dışında açılan darülfünun, yobazların türlü
plânlı ve programlı bir sistem tatbik j tezvirleri ve m enfi faaliyetleri yüzün-
| edilmemesi karşısında zam anın ve taas­ j den iki yıl sonra kapanmıştır. Bunlar
subun büsbütün dejenere ettiği, işe ya­ belki sayılı, lâkin karakteristik' misal­
lerdir. Burada anmadığımız daha nice
ramaz hale koyduğu medreseler yine de
devlet dairelerine m em u r veren m ües­ misaller vardır ki, neticede bize -velev-
seseler idiler. B ura d an çıkanlar ise ki programsız bile olsa- Tanzimatta
j başlayan millî eğitim çalışmalarının
doğru dürüst Türkçe okuyup yazm ak­
yürümesine medresenin ve softa smıfı-
tan bile m a h r u m idiler.
j nın engel olduğunu açıkça anlatmak­
Diğer taraftan yeni idare ve teşki­
lât sisteminin yürüyebilmesi için yeni tadır.
tipte (formasyonda) m emurlara ihti­ ★
yaç vardı. B u n u n içindir ki iş başında j Tanzim at ilân olunduğu zam an,
bulunanlar u z u n vadeli bir eğitim Yeniçeri ocağı ilga, edileli ve düzenli
programı yerine devlete m e m u r yetişti- ordu kurulalı on üç yıl. kadar olmuştu.
[ recek okullara ehemmiyet verdiler N e­ B u devirden evvel Osmanlı devletinde
tice itibariyle Tanzim at devrinin son- tatbik edilen ıslahat, en çok askerî
j larmda İstanbul’da erkek, talebeye i müesseselere yönelmiş,... devletin her
1 m ahsus 14 Rüştiye okulunda 1427, kız alanda günden g üne gerileyişinin tek
talebeye m ahsus 8 Rüştiye okulunda sebebini o rdu nu n zaafında arayan ve
j 207 öğrenci vardı, erkek öğretmen oku- buradan Osmanlı devleti hükümdarları
| lu öğrenci sayısı 2.00, kız öğretmen ve ricali, Avrupa ordulariyle boy ölçü­
okulu öğrenci sayısı ise 3.7. idi. Mülkiye şecek bir o rdunun kurulmasiyle her
j okulunun sadece 70 ve devlet daireleri- şeyin halledileceğini ve devletin eski
! ne ikinci. sınıf m e m u r yetiştiren Mah- satvetine kavuşacağını umduklarından
1 —»

3269
b ü t ü n güçlerini b u a l a n d a toplam ağa lâyet meclislerine verildi ve n ihayet
çalışmışlardı. İm parato rluğun zayıfla­ Devlet m em urlarının iltizam işleriyle
m asın ın v e ç ö k ü p dağılm ağ a n a m z e t uğraşm ası y a sak edildi. M a liy e d ü ze ­
bale gelm esinin aslında tek sebebi b u n i n d e F ra n sa ö r n e k alınmıştı. Ancak,
o lm a m a k la beraber, böyle çalışmaların m o d e r n bir m a liy e teşkilâtının kurul-
so n u cu , devlete Asâkir-i m a n s u r e or­ m asiyle iş bitm iyordu. A s ı m d a türlü se­
d u s u n u kazandırmıştı. A n c a k , T a n zi­ bepler dolayısiyle m em le k e t in malî
m a t b u k o n u d a t a m a m e n yen i bir gö­ m en bala rı k u r u m u ş b u l u n u y o r d u . No r­
rüş ve d ü ş ü n ü ş getirmiştir. O sm anlI m a l devlet masrafları ise, T a n z im a t
devletinde, Ortaçağdaki b ü t ü n devlet­ devrinin tatbiki y ü z ü n d e n artmıştı.
lerde o lduğ u gibi, askerlik bir m e m l e ­ Gelir gider arasındaki fark, gittikçe
ket h izm eti değil, sadece bir meslekti. çoğalm akta idi. B u evvelâ iç kredi |
Bu y ü zd e n o rd u m illetten a y n bir -H a z i n e b o n o s u ve kâğıt p a ra - sonra ;
ocaktı. T a n z im a t ferm anı, vata n ın ko­ d a dış kredi -istikrazlar- yoliyle ka­
runm ası için vatandaşların asker ver­ p atılm ak istendiyse de, m u v a f f a k olu-
m e sinin m u k a d d e s bir vazife o l d u ğ u n u n a m a d ı . Üstelik devletin sırtına o n u
ilân etm ekle eski gö rü şü o rtadan kal­ gittikçe ezen, takatsiz bırakan, bütün
dırmış, askerliği bedenî g ü c ü olan k im ­ gelir kaynaklarını elinden ala n bir dış
selerin ve bazı maceraperestlerin h a ­ borçlar belâsı yü klendi.
yatlarını k a z a n m a k için seçtikleri bir T a n zim at devrinin A b d ü lâ ziz ’in
m eslek o lm a k ta n çıkararak bir vata n saltanatı z a m a n ı n d a 1862, 1863, 1865
borcu h aline getirmiştir. Bu ferm an , 1869, 1870, 1871, 1872, 1873 ve 1874 yıl­
aynı z a m a n d a b u n u t e m in edecek dört larında yapılan istikrazlarla 228.768.816 t
m ü h i m prensibi de v a z ’e d iy o r d u : O sm a n lı altını borca girilmiş b u n a m u ­
1 — Askerî ödevin bir m ükellefi­ kabil devlet hâzinesi 112.539.525 m ilyon
yet h alin d e bu lu n m ası. O sm a n lı altını elde edebilmişti. Böyle-
2 .— H e r bölgeden n u f u s nisbetin- ce b u devrede a l m a n borçlar için öde­
de askere alınması. n e n faiz v e m asraflar ele geçen m i k ­
3 — Askerliğin silâh altında geçen tard an 3.689.776 O s m a n lı altını daha
kısm ının belli bir süreye m a h s u s ol­ fazla t utuyord u . A b d ü l m e c id z a m a n ı n ­
ması d a ilk a l m a n m ü sa it şartlı borçlarla
4 — Terhisten son ra savaş ve eği­ birlikte b ü t ü n T a n z i m a t devrinde borç- |
tim mükellefiyetinin belli bir süre için lanılan m ik d a r 246.309.758 O s m a n lı al­
devamı. tını, ele geçen m i k d a r d a 136.155.551
B u n la rın en m ü h i m m i o lan birin­ O sm a n lı altını ve katlanılan fedakâ r­
ci prensipti. B u n a göre h a n g i d i n ve i lık 120.154.207 O s m a n lı altınıydı. B u
millete m e n s u p olursa olsun h er va­ I ise O s m a n lı devleti gibi millî gelir nis-
tand aş belli usule göre b u m ükellefi­ beti d ü ş ü k , m a li d u r u m u esasen b o z u k
yeti paylaşacaktı. L â k in y a n y a n a ve bir devleti m a h v a v e felâkete g ö tü rm e­
kaynaşm ış h a ld e b u l u n m a y ı redd eden ğe yeter bir külfetti.
üstelik y ü z yıllar b o y u elini silâha ★
sürm ediği için b u işe karşı isteksiz b u ­
O sm a n lı devletinin p ek yanlış ola­
lu n a n gayri m ü s l im t a b ’a, b u n u k a b u l
rak T a n n hakları sistemi ü zerin e k u ­
e t m e k istemedi. Şikâyetler alıp y ü ­
ru ld u ğ u ve h u k u k î kaynağının şeriat
rü dü. Hattâ, kıpırdamalar oldu. T a s a ­
o ld u ğ u iddia o lu n m u ş t u r . T a m tersine
rı b u y ü z d e n tatbik edilm edi. B u n a
şu m u h a k k a k t ı r ki O s m a n lı devleti
karşılık onların m uayyen n a k d î bir
şer’a n değil, Ö rfen idare edilen bir
bedel vermeleri k a b u l o l u n d u D iğ er ta­
mem leketti. B ilha ssa fiilî tatbikatta
raftan m ü s l ü m a n tab ’a d a n dağlık böl­
şer’î h ü k ü m l e r değil, örfî k a n u n l a r h â ­
gelerde yarı bağımsız h a l d e b u l u n a n ­
k im d i. A n c a k b u k a n u n la r, m a hiyeti
lara d a b u mükellefiyet t a m m ânasiyle
b a k ı m ı n d a n d a h a fazla O rtaçağ h u k u k
u y g u la n am ad ı.
sistemine dayandığı için g ü n ü n ihti- j
★ yaçlarını karşılayacak h a ld e değillerdi, j
T a n z i m a t m m aliye a la n ın d a getir­ T a n zim a tm getirdiği genel h u k u k
diği yeniliklerin b a şın d a h erkesin ver­ anlayışı ise, T a n z i m a t ferm an ın ın tah ­
m ek le m ü kellef b u lu n du ğ u verginin lili sırasında anlatıldığı üzere, in san
tayin ve tesbiti ile b u n u n h ü k ü m e t hakları = H u k u k u beşer prensipleri­
tarafından toplanmasıdır. B ununla n i n r esm en tanınm ası, vatandaşların !
beraber, b u ikinci cihet tatbik o lu n a ­ a n ca k k a n u n l a r d a yazılı suçlardan do­
m a m ış, b u n a karşılık iltizam u s u l ü ıs­ layı yine k a n u n l a r d a yazılı cezalara
lah edilmiştir. Hıristiyanların vergile­ uğrayabilm esi, kanun karşısında b ü ­
rinde ise P atrikhanelerin aracılğı k a ­ t ü n vatandaşların eşitliği, m a l gasbı,
bul o lu n d u . A y n c a , m a lî yetkiler ida­ bedenî eza n e v in d e n cezaların k a l k m a ­
re âm irlerinden alınarak defterdarlara sı, h ü k ü m l e r i n a n c a k h â kim le r tarafın­
verildi. Vergilerin t o p la n m a sın d a n mes* d a n verilebilmesi, ayrı d in ve m e z h e p ­
ul m aliye m em urları teşkilâtı k u r u ld u . lere bağlı vatandaşların h u k u k bakı­
H e r bölge vergilerinin ayarlanm ası vi- m ı n d a n bir tefrike tâbi tutulm am ası

3270
f nevinden Batıda artık yerleşmiş olan büyük bir tesir _ uyandırdı. Meselâ bir
i esas h u k u k prensipleriydi. B u genel m üddet sonra İslâm tab’a, Hıristiyan
anlayışa uyarak meselâ devlet zenci ti­ tab’a ile eşitlik ilân eden devletin b u ka­
caretini yasak etmiş, bir din veya m ez­ rarma karşı elinden gelen direnci gös­
hepten diğerine geçme haklındaki termeğe başladı. Cidde, Şam, Lübnan
mevcut yasağı kaldırmıştır. B u prensip­ olayları bunların fiilî tezahürüdür.
lerin halka kadar inip sindirilmesi Hattâ, meselâ Kuleli vak’ası olayiyle bu
gerçi kolay değildi ve tatbikatta birçok düzeni kuran padişah ile vükelâsının
aksamaların olması tabiî bulunuyordu; ortadan kaldırılması bile düşünülm üş­
b u n a rağmen devlet tarafından kabul tür. B ü tü n menfaatleri eski düzende
ve ilân edilmeleri büyük bir merhale olan ve yeni düzenin kendini ileride
teşkil ediyordu. tasfiye edeceğini hisseden medrese ise,
★ b u dirençte halkı kışkırtıyordu. Aşa­
OsmanlI imparatorluğu çeşitli din ğıdan gelen bu tesir zam an 2a m a n yu­
ve ırkların teşkil ettiği milletlerden karıya kadar aksetmiş ve hattâ ısla­
kurulmuş bir topluluktu, hâ kim unsur hatçı hü kü m d ar Abdülmecid, ara sıra
ise Türk M üslüm an unsuruydu. B u geçici de olsa devrimci ekibi işbaşın­
yüzden memleketin idaresi teokratik dan uzaklaştırmak zorunda kalmıştır.
ideolojiye dayanmaktaydı. Devlet bu- T an zim atm ilân ettiği prensiplere
b u n u n avantajlarından feragatta b u ­ rağmen, ne müslümanlarla m üslüm an
lunmayı ise istemezdi. O n sekizinci yüz olmayanların, ne de m üslü m an olma­
yıl sonlarına doğru imparatorlukta ya­ yanlardan ayrı dinlere ve bir dinin ay­
şayan gayri müslim topluluklar milli rı mezheplerine m ensup olanların as­
varlıklarını idrake başlamışlardı. B u n ­ lında kaynaşıp bir millet haline gelme­
ların Batı âlemiyle teması d aha çoktu. sine imkân yoktu. Hıristiyan tab’a,
Üstelik savaşlar sırasında yaşadıkları esasen toplu olarak yaşadıkları ülkele­
yerler geçici olarak Batılı devletlerin rin imparatorluktan ayrılıp kendilerine
işgali altında kaldıkça b u temas vası­ bir vatan olarak verilmesi ve siyasî is­
tasız ve kütle halinde oluyordu. Ayrı tiklâllerinin • tanınması derdine düş­
din ve mesleklere m ensup b u zümreler, müşlerdi. Batı emperyalizmi ise, im pa­
onların daimî telkini ile, imparatorluk­ ratorluğu zayıf düşürmek ve çöküşünü
taki durumlarını haksız görmeğe baş­ hızlandırmak için bunları elaltmdan
ladılar. Kendilerine eşit vatandaş m u ­ veya açıkça him aye ediyor, hattâ kış­
amelesi edilmemesi, ayrı dinlere m en ­ kırtıyordu. İngilizler Dürzîler’le Pro-
sup bulunmalarının bir aşağılama ve testanlara, Fransızlar Katoliklere ve
Ruslar hıristiyan nüfusu n pek büyük
bir hakaret konusu olması, b u yüzden
çoğunluğunu teşkil eden ve a y n kül­
ayrı vergiler vermeğe ve ayrı kılıklarda
türlerin doğurduğu Y u n a n , Bulgar,
gezmeğe m ecbur bulunmaları, karşılı­
Sırb g?bi T an zim atm ilâniyle impara­
ğında ise m üslüm an tab’anın sahip
torluğun esas unsuru müslümanlarla
bulunduğu birçok haklardan m a h ru m
eşit haklara sahip hale gelen b u zü m ­
edilmeleri b u zümreleri devlete karşı
reler ise, çeşitli şımarıklıklar ve taş­
j hoşnutsuz, m üslüm an vatandaşlarına
kınlıklarla içlerinde y üz yıllar boyu
karşı nefret duygulariyle dolu ve çeşit­
birikmiş kin ve nefreti açığa vurdular.
li Batılı devletlere eğilimli hale getiri­
Aslında her. cemaatin Fatih Sultan
yordu. O n dokuzuncu yüz yıldan iti­
Sultan M e h m e d H a n devrinden beri
baren ise, b u duyguları gittikçe kuv­
başlayıp gelen imtiyaz ve muafiyetleri
vetlendi. Bir taraftan da Batılı devlet­ vardı. Dinlerine, dillerine, örf ve âdet­
ler onların haklı haksız, lâkin durm a­ lerine, san’at ve ticaretlerine kimse
dan devam eden şikâyetleriyle daha
karışmazdı. Savaşla da mükellef olma­
yakından ilgilenmeğe başladılar. Niha­ dıkları için imparatorluğun aslında en
yet zam anla gayri m üslim tab’anın rahat tab’asıydılar. Refah seviyeleri
haklarını korumağı, OsmanlI devletine m üslüm an vatandaşlarının çok üstün­
karşı takib ettikleri politikanın esas | de bulunuyordu. B u n a rağmen takın­
unsuru haline getirdiler. Lâkin çok | dıkları b u tavır, müslümanlar arasın­
za m an b u n u daha ziyade kendi çıkar- | da tepki yarattı. Hıristiyanların haklar
ları için bahane olarak kullandılar. I bakımından kendilerine eşit olabilece­
B u vasıta ile imparatorluğa siyasî taz- j ğini akılları almıyordu. B u n u n halk
| yiklerde b ulun m a fırsatını elde ettiler. vicdanında nasıl telâkki edildiğinin
| İşte b u tazyikler Osmanlı .devletini misalleri vardır. T an zim atm ilânı sıra-
teokratik ideoloji prensibinden feda­ I sm d a davullar çalınıp d u r u m halka
kârlığa zorlamıştır. Esasen Osmanlı duyurulduğu sırada bir davulcunun
devlet adamları, imparatorluğun beka­ şöyle seslendiği m eşhurdur: “ E y müs-
sı için bünyesinin çeşitli yönlerden ıs- iümanlar, duyduk duym adık demeyin...
! laha, hattâ bir reorganizasyona muh- Gâvura gâvur dem ek yasak oldu.”
j taç bulunduğu, fikrini benimsemişler- Halkın b u duygusunu istismar et­
j di. B ü t ü n b u âmillerin doğurduğu Tan- m ek isteyen kara kuvvet, karanlık pro­
| zimat, şüphesiz ki toplum, hayatında pagandasını durm adan devam ettiri-
—^

3271
—^
yordu. Mısır meselesi çıktığı zam an Dar-ı şûrayı seraskerî gibi meclislerle
padişahın firenk, M e h m e d Ali P aşa n ın iş görm e u s u l ü n ü n birleşmesi, 1845 yı­
ise m ü s l ü m a n olduğ u ileri sürüldü. j lından son ra im ar meclisiyle vilâyet
B o s n a, A rn a v u t lu k , A y d ı n gibi yerlerde meclislerinin açılışı, T a n z i m a t meclisi­
A b d ü l m e c i d l n itikatsız . ve başta M u s ­ n i n v e d a h a sonraları bir n evi temsil­
tafa R eşid P a ş a o lm a k üzere vükelâ­ ciler meclisi m a h iy e t in d e o l m a k üzere
nın A v r u p a devletlerince satın alınmış “ Şûrayı devlet” in k u ru lu şu , R u s y a ile
oldukları ilân edildi. Eskiye bağlı veya Avusturya'yı ayrıca rahatsız ediyor,
çıkarları eski d ü z e n d e olan bir kısım b u n d a bir meşrutiyete ve parlâm anter
devlet adamları d a halkın b u d u y g u la­ sisteme gidiş görüyor ve b u n u n da
rını z a m a n zam an okşam aktan geri k en d i tab’aları için fena bir örnek ol­
kalmadılar. B u n l a r gibi, vergi iltizamı­ m asın dan korkuyorlardı. Bilhassa,
n ın ilgasından menfaatleri bozulanlar Fransız d e p a r t m a n meclislerinin Örneği
d a h er yerde T a n z i m a t m aleyhtarı ke­ olan vilâyet meclislerinde h e r sınıfa,
silmişlerdi. Hıristiyanlara verilen h a k ­ h er din ve m e z h e b e m e n s u p h alkın
ların şeriata aykırı ve yeni usullerin temsil edilmesi, vatandaşın m ahallî
kâfir adeti o ld u ğ u açıkça iddia edili­ idareler yoliyle devlet idaresine iştiraki
yordu. H a ttâ b u arada kendilerine eşit | dem ekti. B ü t ü n b u n la r ise, onların
haklar veren, lâkin eşit mükellefiyet­ ürktükleri bir sistemin unsurlarıydı.
ler de yü kley en T a n z im a t , m ü slüm an T a n z im a t bir taraftan d a Batı ile
olm aya n t a b ’a tarafından bile tenkide İ d a h a geniş çap ta tem as imkânlarını
uğradı. Meselâ, T a n z im a t ferm anının [ yaratmış ve b u tem asın d o ğ u r d u ğ u te­
o k u n u ş u n d a h azır b u l u n a n R u m P at­ sirlerin geniş kitleye d a h a kolaylıkla
riği, fe r m a n o k u n u p kırmızı atlas tor­ intikalini sağlamıştır. B u d a yavaş ya­
baya konduktan sonra: İnşallah vaş t o p l u m u n b ü n y esin d e bir değişik­
bir d a h a bu t orba da n ç ık m a z” te­ lik yaptı. T o p l u m sınıflarının dengesi­
m en n isin i izh ar etmişti. B u n u n en ni değiştirdi. E s k id e n şöyle bir piram it
b ü y ü k sebebi, R u m l a r ı n d iğ e r 'm ü s l ü ­ vardı. H ü k ü m d a r , saray, m e m u r sınıfı­
m a n o lm a y a n t a b 'a d a n ayrı şekilde n a d a y a n a n b ü y ü k idare adamları, or­
sahip bulu n d u k lar ı birçok imtiyazların d u y a d a y a n a n b ü y ü k askerî sınıf, m e d ­
onlara d a teşmili idi. reseye d a y a n a n u l e m a sınıfı, b ü y ü k ti­
T a n z i m a t m m ü s l ü m a n olan ve ol­ caret erbabı kapitalistler, esnaf ve ze-
m a y a n vatandaşları m e m n u n eder h a ­ naatkârlar, m ü s l ü m a n ve z im m i ( m ü s ­
le gelmesi kolay değildi. H e r şeyden lüm an o lm a y a n ) h a lk B u piram idin
evvel bir tatbikat devresi lâzımdı. Ü s­ zayıf noktası, bilhassa ortasıydı. B ü y ü k
telik b u tatbikat bölge bölge yapılıyor [ ticaret erbabı kapitalistler ile esnaf ve
ve sırası gelen vilâyetler yavaş yavaş, j zenaatkârlar sınıflarını O n sekizinci
“ dahil daire T a n zim at” ediliyordu, j y ü z yılın ortalarından beri D o ğ u d a ve
B a ş k a türlü olm asına da i m k â n yoktu, j B a tıd a değişen İktisadî şartlar çok
M ü s l ü m a n o lm a y a n unsurlar ise, bu sarsmıştı. Batı ile h er türlü ticaret ta­
h u su st a çok aceleciydiler. B u y ü zd e n , vassutunun m ü slüm an olm ayanların
vaadedilen siyasî haklarını def’aten el­ eline geçmesi ise, b u sarsıntıyı b u sı­
de etm ek için yabancı devletlere baş­ nıfların m ü s l ü m a n tabakasının b ü s b ü ­
v u r m a k t a n bile çekinmiyorlardı. ' B u n ­ t ü n aleyhine çevirdi. O sm a n lı m em le­
lardan im paratorlu ğ u n biran evvel ketlerinin ticarî merkezlerine yerleşen
çökmesini isteyen A v u st u ry a ve R u sy a, yabancı kapital m üm essillerinin zim-
T a n z im a t devrim inin devletin bü nyesi­ m î denilen sınıfla el ve işbirliği etm e­
n i kuvvetlendirip m u k a v e m e n i arttıra­ si, b u suretle onların m alî k u d ret k a­
cağı endişesiyle b u fırsattan faydalana­ zanm aları ve İktisadî h a y a t a h â k i m ol­
rak baltalama, faaliyetlerine girişmiş­ m a ğ a başlamaları piram idi yerinden
lerdir. Üstelik, T a n z im a t m O sm a nlı o y n a t m a ve yapısını değiştirme istida­
tab’asına tanıdığı hakları, k en d i dev­ dını yarattı. Neticede, b u n u n üst taba­
letleri kendi ta b a la r ın a h e n ü z resm en kalarında b u lu n a n la r yavaş yavaş b u
tanımış değillerdi. B u n u n kötü bir ör- zü m re y e d a y a n m a n ı n k en d i durum ları
j n e k o lm asın d an ve b u fikirlerin teşki- için d a h a faydalı olabileceğini hisseder
[ lât b a k ı m ı n d a n olm asa bile b ü n y e b a ­ oldular. Böylece durum ları için d a h a
k ım ı n d a n Osm anlı im paratorluğ un a faydalı olabileceğini hisseder oldular.
b en zey e n k e n d i devletlerine d e siraye­ Böylece, h a lk tarafından firenk diye
tin d e n korktular. G ay ri m ü s l im tab’- anılan lövantenierin yukarı sınıflarca
ayı, devlet aleyhine d u r m a d a n kışkırt­ rağbet k azanm ası, m ü s l ü m a n h a l k ta­
maları ve T a n z im a t t a n evvelkine göre bakasının ayrıca iğbirarını, h attâ k ini­
d a h a gayri m e m n u n hale getirmeleri ni tahrik etti. D ü ş ü l m ü ş b u l u n a n malî
işte b u n d a n dolayıdır. Böylece t o p lu m \ darlıklar sırasında dış krediye b u z ü m ­
h ay a tın d a T a n z im a t , m ü s l ü m a n olan- | re m en su plarının tavassutu, G a la t a ve
lar için' de olm ayanlar için d e bir mem - ı Bey oğlu yerli hıristiyan ve yabancı
nuniyetsizlik kaynağı h aline geldi. i b a n k e r v e sarraflarını devletin para
İkinci. M a h m u d devrinden beri i işlerinin m a h r e m i h alin e getirmiş, sa­
Meclisi vâlâ, Dar-ı" şûray.-ı Bab-ı âlî, j rayın z a m a n z a m a n b u n l a r d a n rehin

3272
ve senet karşılığında para alması, Os­ lüman olmayan tab’a hakkında mev­
manlI hâzinesine ait en değerli mücev­ cut idi. Yâni onlar» istedikleri gibi din
herlerin bunların kasalarına girmesine ve m ezhep değiştirebilirlerdi. Devlet
sebep olmuştu. Tabiî bütün b u m u a ­ sadece politika mülâhazalariyle bir ara
meleler arada onlara b üyük kazançlar Ermenilerin Katolikleşmesine - kendi
da sağlamış bulunuyordu. B u banker j cemaat mümessillerinin ve ruhanî reis­
ve sarrafların bir kısmı devlet ricaline j lerinin müracaatı üzerine müdahalede
i borç para vermek ve malî işlerini ted- ; b ulunm uş, sonra b u n d a n da vazgeç­
j vir etmek suretiyle yüksek idari sınıfa j mişti. .....
I hulûl ve n ü fu z etmeğe ’.muvaffak ol- M ü slü m an tab’aya gelince, bunlar
I muşlardı. Böylece neticede icabında \ için b u hürriyet yoktu. D in değiştir-,
\ devletin malî ve idarî işlerinde tesir m enin cezası idamdı. Hattâ, dinî inanç­
; sahibi olabilen yeni ve kuvvetli- bir sı- \ ları ehl-i sünnet inanışlarının dışında
nıf m eydana gelmiş oluyordu. olarak m ünakaşa edenler bile zındık
sayılır ve aynı akıbete uğratılırdı..

İşte Tanzim at, b u n u kaldırmış ve
Osmanlı devleti şeklen tamamen
hıristiyan tebaaya tanıdığı vicdan hür­
teokratikti. Aslında ise devlet idaresi, '
şer’îden ziyade örfî kaynaklardan ge­ riyetini m üslüm an tebaa için de tanı­
len kanunlara dayanmaktaydı. Ancak, mıştı.
Ayrıca, şer’î mahkemelerin yanın­
evvelce de anlatıldığı gibi, teokratik
ideolojinin b üyük avantajları yardı. da nizamiye mahkemelerinin açılışı,
Devleti İslâm halifesi sıfatiye, İslâm bu m a hkem e hâkimlerinin Avrupa’dan
dininin kaidelerine göre idare etme ! iktibas veya tercüme edilmiş kanunla­
mevkiinde bulunan Osmanlı h ü k ü m ­ ra göre h ü k ü m vermesi, bunların dev­
darlarına adeta m ukaddes bir hüviyet letten aylık alan memurlar olmasına
ve m utlak hükümranlık hakkı veriyor­ karşılık şer’î m ah k em e hâkimlerinin ve
du. İlk İslâm cumhuriyetinin devleti diğer vazifelilerinin başvuranlardan
idare edenlere yüklediği vazife ve mes’- aldıkları hare ile geçinmeleri ve dev­
uliyet ile idare edilenlere veya onların letten m aaş almamaları, layık esaslara
teşkil ettiği zümreleri temsil edenlere dayanan kanunların neşri, devleti tem­
verdiği kontrol, hesap sorma ve hattâ ] sil eden hüküm dara karşı vazife ve sa­
işbaşından uzaklaştırma hakkı ise çok­ lâhiyetleri taayyün etmiş olan h ükü­
tan unutulmuştu. D a h a evvel hal’edi- i metlerin, şeriat kaidelerini gözönüne
len Osmanlı hükümdarları çok zam an : almadan k a nu n ve nizamlar hazırla­
sadece ağır basan bir zümrenin m e n ­ yan veya kendisine havale edilen işleri
faatini çeşitli yollarla, ihlâl ettikleri ; yine b u zihniyetle halleden Meclisi
için b u akıbete uğramışlardı. Şeriata vâlâ, Meclisi hazain, Dar-ı şûrayı Bab-ı
aykırı davrandıkları ise, sadece bir ba­ âlî, Dar-ı şûrayı Seraskerî Meclisi
hane idi. | Tanzimat, Şûrayı devlet gibi meclisler­
Osmanlı imparatorluğu tasfiye edi­ le çalışması, hangi dine veya mezhebe
linceye kadar şeklen teokratik olarak i m ensup olursa olsun b ütü n tebaanın
kaldıysa, Tanzimattan itibaren laikli- \ i kaynaştırılıp aynı gayelere eğilimli tek
ğin bazı prensiplerini kabul etmiştir, j bir millet, Osmanlı milleti haline ge­
Gülhane hattı h ü m a y u n u ile Islahat tirilmeğe çalışılması lâikliğe doğru
fermanında b u n a temas eden noktalar atılmış m ü h im adımlar sayılabilir. B u ­
şunlardır: nunla beraber meselâ m üslü m an olma­
a — M üslüm an olmayan, cemaat­ yan tebaa aralarında teşkilâtlanmak,
lere bahşedilen h a k ve imtiyazlara ri­ cemaat halinde organize olmak ve hat-
ayet edileceğinin taahhüd olunması. l tâ dinî ve mezhebî faaliyet perdesi al-
b — Kiliseler için Patrikler tara­ } tında millî gayelerine m atuf faaliyet­
fından hıristi-yan tab’adan alman ver­ lerde b ulun m a k hakkını haiz oldukla­
gi ve ianelerin kaldırılması. rı ve b u cemaatler dinî ve hattâ millî
c — Her din ve m ezhep m ensubu­ j varlıklar olarak tanındıkları halde,
n u n ibadet ve aynılarını serbestçe yap­ i m üslüm anlann b u nevi teşekküller
malarının temini. I kurması, böyle faaliyetlerde bulunması
ç •—• T a b ’a n m din ve m ezhep far­ i bahis konusu olamazdı. B u gibi faali-
kı gözetilmeden eşit sayılması ve eşit j yetler daim a fesad sayılmış, şiddetle
haklara sahip olması. • j menedilmiş, islâm vahdetini bozan bir
d —- D i n ve m ezhebi dolayısiyle J ] partikülarizm olarak reddolunmuştu.
tab’adan hiçbirisinin diğerinden aşağı ! İmparatorluğa dahil m üslüm an millet­
sayılmaması. ler, devletten ayrı varlıklar olarak ka­
e '— Hiç kimsenin zorla dinini de­ bul edilmediklerinden b u .hal, devlete
ğiştirmeğe mecbur edilmemesi. büyük avantaj sağlayan teokratik ieo-
f — Herkesin din ve m ezhep de­ lojiye aykırı addediliyordu.
ğiştirmekte serbest bulunması.
Bu prensipler, evvelâ Osmanlı ★
tab’a sm a vicdan hürriyeti- veriyordu. Osmanlı imparatorluğunda mutla­
B u vicdan hürriyeti daha., evvel müs- kıyet rejimi carî idi. Padişah, m ülkün
—> <
—i> S

3273
sahibi, herkes onun kulu ve her şey d uğunu anlatır. B u tarz, devleti tek bir
ona aitti. B u n a rağmen eskiden beri b u salâhiyetin diktatoryasmdan kurtar­
haklar bazı tahditler altında bulunur­ mıştır. B u sayede, hatalı kararların önü
du. Devlette bir hüküm et müessesesi alınmış, devletin en m ü h im meselele­
mevcuttu. rinde, en salâhiyet sahibi " kimselerin
İlk defa İkinci M a h m u d , meclisler­ bir arada çalışıp en uygun neticelere
le iş görmeyi tecrübe etmiştir. İ837 yı­ ulaşmaları sağlanmıştır. Şüphesiz, bu
lında kurduğu Meclisi vâlâyı ahkâmı meşrutî = parlâmanter bir sistem de­
adliye veya kısa adiyle Meclisi vâlâ ğildi. A ncak b u sistemin bazı prensip
memurların muhakemeleri ve halk ile ve hattâ unsurlarını ihtiva ediyordu.
hüküm et arasındaki dâvaların görül­ Tanzimat ricali, ise, memleketin idare
mesiyle beraber, kanun ve nizamlar ha­ ve mukaderatmı düşünmemişler, hattâ
zırlamak vazifesiyle de mükellefti. B u Abdülâziz devrinden itibaren böyle fi­
meclisin bütün üyeleri hü kü m d ar tara­ kir ve faaliyetlerle mücadele etmişler­
fından tayin edilmekle beraber, karar­ dir. Ç ünkü, millî devletlerin rejimi
ları istişarî değildi. Hüküm darın tasdi­ olan demokrasinin Osmanlı imparator­
kinden geçerek tatbik mevkiine konur­ luğuna tatbik edilemiyeceği, tatbik
du. İkinci M a h m u d , b ununla da yetin­ edildiği takdirde b u n u n imparatorluğu
medi. İdarî işlerin de bir mecliste halli parçalamağa götüreceği kanaatindeydi-
için Dârı şûrayı Bab-ı âlî’yi ve askerî ler. Genel oyla seçilmiş bir mecliste j
işler için Dârı şûrayı Seraskerî’yi kur­ Türk üyelerin yanında yer alacak R u m , I
du. Böylece, hüküm etin padişah namı­ Bulgar, Sırp, Ulah gibi hıristiyan ve
n a elinde bulundurduğu bağımsız salâ­ hattâ Arnavud, Kürd, Arab gibi müs-
hiyet b u gibi meclislerin kararlariyle lüman bazı grupların imparatorluğun
bağlı hale geliyordu. İmar meclislerine değil kendi millî varlıklarının m enfaa­
gelince; b u teşebbüsün en m ü h im ta­ ti ön plânda tutmaları ve b u yüzden
rafı mahallî ihtiyaçların tetkiki için devleti meçhul bir akıbete doğru sürük­
dahi olsa, her bölgeden seçilmiş kimse­ lemeleri ihtimalinden korkuyorlardı.
lerin ilk defa bir meclis halinde devlet Bir kısmı ise, demokrasinin esas pren­
merkezinde toplanmasıdır. B u seçiliş sibine, yani halk idaresine aleyhtardı­
şüphesiz halk oyu ile olmamıştı; lâkin lar. Bin bir tecrübeden geçerek, u z u n
bir kısım zümreleri temsil edenler on­ yıllar boyunca çeşitli devlet kademele- •
ları kendi aralarında seçmişlerdi. Yani rinde vazife görerek yetişmiş, sadece
bunlar, hükümetçe görevlendirilmiş de­ şahsî kabiliyet ve meziyetleri sayesinde
ğillerdi. devlet idaresinin başına geçmiş kimse­
ler varken cahil saydıkları halkın seçe­
Mahallî idareler yoliyle halkın dev­ ceği mümessillere dayanarak onların
let idaresine iştiraki ise, daimî vilâyet, arzu, istek ve reyleriyle iş görmenin
kaza ve nahiye meclisleri vasıtasiyle ol­ fayda ve lü zu m un u katiyen kabul et­
muştur. Bunlar halk tarafından seçili­ miyorlardı. Netice olarak ilk başta Re-
yordu. Üyeleri, o bölge halkına göre şid Paşa olmak üzere Tanzim at devri­
m üsîüman veya hıristiyan olabiliyordu. nin en ileri düşünceli devlet ricâli bi­
B u meclisler, kendi bölgelerine ait iş­ le, hattâ damad Said Paşanın bir gün
lerde birçok salâhiyetlere sahiptiler. sultan Abdülmecide “Efendim saltana­
İdare âmirleri, onların fikirlerinden tınız elden gidiyor, Reşidin fikri cum-
müstağni kalamıyor, arzu ve ihtiyaçla­ lıuriyet ilânıdır" demesine rağmen
rını devlete duyuruyor ve. yerine getir­ (O sm an Ergin; Maarif tarihi S h : 353)
meğe çalışıyordu. Üstelik bölgelreinde OsmanlI imparatorluğunda halk idare­
keyfî icraattta da bulunam az olmuş­ sine dayanan bir rejimin kurulmasını
lardı. düşünmemişlerdir. Abdülâziz devrinde
B u şekilde kurulan meclislerden bi- kurulan bir nevi Temsilciler meclisi
! ri olan Şûrayı devlet, önceleri her vilâ- (Şurayı devlet) önce bir kısım eyâ­
f yetten seçilen üyeler ve ilga edilen let mümessilleri İstanbul’a kadar ge­
i Meclis-i vâlânm üyelerinden meydana lerek ileri devlet ricâli ile bir arada
gelen, adeta bir “Temsilciler meclisi” toplanmışlar ve bazı kararlar almışlar­
hüvviyetindeydi İlga edilen meclisin sa da b u meclis kısa zam an sonra âzâ-
bütün vazife ve salâhiyetleri ona dev­ ları devlet memurları arasından tayin
redilmişti. B ug ü n kü Danıştay, Yargı­ edilen bir organ hâline geldi. Böylece
tay, Yüksek hakem kurulu ile bazı di­ Tanzimatçılar teşri’î organı ve çeşitli
ğer idari mevkilerin vazife ve salâhi­ görevler yüklümlü u z m a n meclislerini
yetlerini de kendinde topluyordu. M a ­ kabul etderek memlekette ferd veya,
m afih zamanla, üyeleri devlet tarafın­ zümre hâkimiyetinin kalkmasını temin
dan tayin edilir olduğundan, kurulu­ etmişlerse de böyle organların üyeleri­
şundaki hüvviyeti kayboldu. nin halk oyu ile gelmesine yanaşma­
Böylece yukardan itibaren hulâsa et­ mışlardı, işe yarar adamların cemiyet­
tiğimiz bu faaliyet, İkinci M a h m u d ten esasen engelleri aşıp sivrilerek iş­
devrinden itibaren ve Tanzimattan son­ başına gelebileceğine inanmışlardı. Y a ­
ra meclislerle çalışma tarzının nasıl ol- ni bir eleksiyona değil, bir seleksiyona

3274
ona terkedeceğini bile söyledi (Hattâ bu h u ­ dada mütemayil bulunduğu kanaatini uyan­
susta M idhat Paşaya^ yazılı bir belge verdi­ dırmıştı.
ğini, M idhat Paşa İzmir’de tevkif edildiği
zam an çantasında sakladığı b u belgenin
L ondra’da îndiya caddesinde 6 numarada Beşinci MuracPm haPi
oturan Mösyö M ay er’e gönderilmesini ve
m ü m k ü n olamadığı takdirde im ha olunma­ 30 ağustos 1876 -Çarşamba günü Topkapı
sını zevcesine bir tezkere ile bildirdiğini Ali Sarayında Kubbealtı’ndaki Vükelâ Heyeti
Haydar Midhat B e y ,iQ ^^ tî 33|ş|ir. Bununla toplantısında müzakereler .bitince Sadrıâzam
beraber, bu belge olduğu için zabıt kâtibi ile dışarı çıkardı ve
hakikî mahiyeti meseleyi -açtı. ;sözü M idhat Paşaya
bıraktı. Q ,.*La. ^S«3ian M u r a d ’ın durum unu
Böylece ;j3Q|£>de*ece iyi niyetli ve temiz . anlatıp ¡yeni l>ir cülûstan başka çare kalma-
kalbii /ö|5an- M ithat Paşa, hakikaten Kanun-ı djğmı taçıkça bildirdi. Padişahın eski m en ­
Esasî’y i ilân ile Meşrutiyet rejimi kurm ak suplarından ve Abdülmecid devrinin Cihan
için Abdülhamid'in cülusundan başka çare Seraskeri, Tophane Müşiri Hıza Paşa buna
bulunmadığı fikrine kapılmıştı. D a h a kurnaz itiraz etmek istediyse de, Sadrıâzam tarafın­
olan Rüştü Paşa ise, hâlâ tereddütte idi. A n ­ dan sertçe susturuldu. Sonunda ertesi günü
cak, Redif Paşanın kendisine: «Eğer Sadrı- Veliahdin Padişah ilânına karar verildi.
âzam bu cülûs işini biraz daha geri bırakırsa Sadrıâzam, mecliste hazır bulunan M a h m u d
biz çaresine bakacağız!» şeklinde haber gön­ Celâleddin Paşaya; «İşte karar m alûm unuz
dermesi ve askerî bir müdahalede buluna­ oldu. Abdülhamid Efendi Hazretlerine cümle
cağını ima etmesi üzerine o da saltanat de­ tarafmdan tebliğ ediniz. B u gece kendilerini
ğişikliğine razı oldu (M a h m u d Celâleddin sarayda bulundurmayınız. Yarın sabah
Paşa; Mir'ât-ı Hakikat, C : I, S : 168). Yalnız, Hırka-i Saadet dairesine götürünüz» dedi.
bunu tatbike karar vermeden evvel yabancı Ayrıca bütün vükelâ ve ulema ile mâzulle-
elçilerle teması doğru buldu. B u arada gö­ rine ertesi günü erkenden Topkapı Sarayın­
rüştüğü İngiliz Elçisi H enri Elyot’a bütün da bulunmaları, ehemmiyetli bir hal almış
tereddütlerini söyledi. Bilhassa Viyana’lı olan Sırbistan meselesinin görüşüleceği hak­
Laydesdorf’un dediği gibi, Sultan M urad kında tezkereler yazıldı. M a h m u d Celâleddin
hal* olunduktan bir müddet sonra iyileşirse Paşa, hemen Veliahde koşup m üjdeyi verdi
bunun kendisi için pek ağır bir netice ola­ ve Sadrıâzamın gu sözlerini de nakletmeyi
cağından bahsetti. Elçi ise, bir şahsa değil unutmadı: «Şehzade Hazretlerinin m alûm u
bir memlekete hizmetin bahis konusu ola­ olsun ki, Vükelâ b u kararı kendilerine hiz­
cağını ileri sürerek saltanat değişikliğine met için vermediler. Sadece Sultan M urad
taraftar göründü. Hazretleri iyileşemiyecek şekilde rahatsız­
Abdülhamid, ertesi g ünü kendi adamla­ landıkları için kendilerinin meşrü veraset
rından İngiliz tebaalı Tom son’u elçiye gön­ haklarmı yerine getirmek icab etti».
derip, cülûs ettiği takdirde İngiltere Devle­ A y n i zam anda şehzadeyi saraydan ala­
tinin delâlet ve nasihatlerine göre hareket rak babası Abdülmecid Hanın dördüncü ka­
edeceğini, suiistimalleri m enedip israfı kal­ rısı Perestu Kadm efendinin Nişantaşındaki
dıracağını, devlet borçlarını Ödeyeceğini, konağına götürdü. Serasker K aym akam ı
halka ve basına her türlü hürriyetleri tanıya­ Redif Paşa d a asker gönderip konağı sıkı
cağını bildirdi. Tomson’un Veliahdin icabın­ bir muhafaza altına aldırdı. Ayrıca Topkapı
da vükelâsının tesiri altında kalmayıp iş b a ­ Sarayı da muhafaza altma alınmış bulunu­
şında bulunanları m ü m k ü n olduğu anda yordu.
defetmeğe azmettiğini de bildirmesi, Ingiliz Ertesi günü vezirler, ulem a ve devlet
elçisinde şehzadenin hürriyetten çok istib- ricali Kubbealtmda toplandıkları zaman,
Sadrıâzam Rüştü Paşa teessüründen ağlaya­
rak kendilerine şöyle hitap etti: «Efendile­
rim, Sultan M ura d Hazretleri m elek huylu
bir padişahtı. Lâkin cülûslarından on beş
taraftardılar. B un u nla beraber, sonraki gün sonra bir illete uğradılar. Yani, düşünce
parlâmenter rejim devrini hazırlayan kuvvetlerini kaybettiler. Yapılan tedavi
yine de Tanzimat devridir.
fayda vermeyip şeriatın b u gibi ârızanm
sona erişi hakkında tayin ettiği m üddet geç­
Bibliyografya: Tanzim atm yüzüncü tiği halde iyileşemedüer. Şu halde şer’i şe­
yılında çıkarılan kitaptan ilgili bahis­
rifin icabı ne ise beyan buyurulsun!»
ler. E. Z Karal; Osmanlı Tarihi C : V,
A y n i zam anda Şeyhülislâm Haşan Hay-
VI, VII. Engelhard (Ali Reşat tercüme­
si); Türkiye ve Tanzimat. Reşat Nuri rullah Efendiye döndü. O da Fetva Em ini
Güntekin; Tanzimattan bugüne kadar K ara Halil Efendiye işaret edecek evvelce
dil ve edebiyat. hazırlanan fetvayı alenen okuttu. B unda
Müslümanların imamı daimî deliliğe yaka­
lanıp b u vazifeyi yapamıyacak hale gelirse,, çeşitli hasletleri ile hepsinden üstündü. H a t ­
b u görevin uhdesinden kendiliğinden inhilâi tâ kardeşlerinden Vahidüddin (Altmcı Meh-
edeceği yazılıydı. m ed ) onun için: «Biz sekiz biraderin, terazi­
B u n u n üzerine Sadrıâzam, Şeyhülislâm nin bir kefesine yedimizi, bir kefesine onu
ve M idhat Paşa, doğru Hırka-i Saadet daire­ koysalar ağır basardı» demektedir (Ali F u a d
sine giderek orada heyecanlar içinde bekli- Türkgeldi; G örü p işittiklerim).
yen Veliahde fetvayı verip «u m u m u n , ittifakı» K endisinden sonra tahta çıkan kardeşi
ile tahta geçmesinin ■kararlaştırılmış olduğu­ A bdülham id (İkinci) de öbür kardeşleri ara­
n u kendisine bildird&gr ,,(31 ağustos 1876). sında en çok M u r a d -Efendiyi sever ve en
çok onunla görüşürdü. Ağabeysinin ilim ve
fikir adamlarının .devam- ettiği meclislerinde
Beşinci M u rad ın şahsiyeti
bulunm aktan zev k alır, burada-yapılan ser­
best münakaşaları dinler, yalnız . o nu fazla
Beşinci M u ra d , Abdülm ecid’in ilk doğan haris bulurdu. M u r a d Efendiyi veİiahdliği
şehzadesi olduğu için dünyaya gelişi baba­ sırasında Kurbağalıdere’deki m eşh u r köş­
sını çok sevindirmiş ve b u münasebetle b ü ­ künde en fazla ziyaret eden kardeşlerinden
y ü k şenlikler yapılmıştı. A bdülm ecid’in tek birisi de Keşad (Beşinci M e h m e d ) Efendi idi.
erkek kardeşi (Abdülâziz) mevcut olduğun­ M u r a d Efendiyi çok sevmekle beraber faz­
d an ondan sonra saltanat sırası b u şehzadede laca alafranga oluşundan hoşlanmazdı.
idi.
M u r a d Efendi veliahdliğinde Sultan A b ­
Sarayda pek b ü y ü k bir itina ile büyütü­
dülâziz’le L o nd ra ’ya gittiği- z a m a n İngiltere
len M ü r a d Efendi, küçük yaşından beri gü­ veliahdi ile dost olmuş ve o nu n delâletiyle
zel, sevimli, y u m u şak huylu, zeki, hâfızası masonluğa intisab etmişti. S o n derecede din­
kuvvetli, açık fikirli ve çok sabırlı olmakla dar olan Reşad Efendinin b u n a p ek c a m sı­
temayüz etmişti. Tahsil çağm a gelince, dev­
kılmış ve bir m ü ddet sonra M u r a d Efendinin
rin en kudretli hocalarından ders gördü. B a ­
ona da m ason olması hakkında yaptığı teklif
bası da onun yetiştirilmesi; ile bizzat meşgul ve ısrar y ü zü n den araları açılmıştı. Hattâ
olur, arada oğlunu-imtihan ederdi. B u tahsil bir gü n onu ziyareti sırasında sofrada bulu­
devresi sırasında Türkçeyi çok m ü kem m el n an m ason ajanı Klemantini, şehzadenin kar­
şekilde öğrendiği gibi arapçayı da oldukça
deşi A . K em aledd in Efendinin de m ason ol­
elde etmiş, ayrıca Osmanlı tarihi ve mate­
duğundan bahisle: «Yaşı senden küçük, lâ­
matik okumuştur. H e m resime, h e m de m ü ­ kin m evkii senden çok yüksektir» demesi
ziğe istidadı vardı. Güzel san’atlarm b u iki üzerine, Reşad Efendi ağabey sine: «Birader
kolunda çalışmış ve beğenilen eserler ver­ sen buraya beni tahkir ettirmek için m i ça­
miştir. Hafif Batı müziğinde yaptığı beste-, ğırttın?» diye yem eği terkederek gitmiş ve
ler cidden güzeldir. M üziğe olan düşkünlüğü cülûsuna kadar onunla bir daha görüşme­
bütün vaktini aldığı için fransızcasını babası
miştir.
derecesinde ilerletememiştir. Y in e b u düş­
künlük, onda bir cins melankoli yaratmış, M u r a d Efendinin bir kusuru içkiye olan
gayet neşeli ve şakacı olduğu halde piyano­ aşıri düşkünlüğü idi. B u n u âdeta babasından
sunun başına geçince mahzunlaşır ve m u h i­ miras almıştır. Bilhassa veİiahdliği devresin­
tiyle ilgisini keserdi. M ü z ik ve resimden baş­ de sürdüğü sıkıntılı hayat, b u iptilâsmm art­
ka alâkalandığı bir ko n u da mimarlıktır. masına sebep olmuş, hattâ b u y ü zde n biraz
Babası, Avrupalı bir prens gibi yetiştiği da fazlaca ilgilendiği müzikten daha o za­
için onun da öyle yetişmesini istemiş ve manlar asabî bir rahatsızlığa yaklanarak
b un da m uvaffak da olmuştur. M u r a d Efendi, deniz banyosu tedavisi görmüştü. Sonraları
zihniyet itibariyle tam mânasıyle batılı idi; Padişah İkinci Abdülham id, hususî tabibi
efsane ve hurafelere inanmaz, bütün dinler Doktor H ü seyin Âtıf B ey e yazdırdığı m u h ­
hakkında toleran. davranır, b u alanda, taas­ tıralarda, M u r a d Efendiyi içkiye N a m ı k K e ­
sup göstermezdi. Gayet nazik ve terbiyeli, m al’im alıştırdığını, gece sabahlara kadar iç­
hiç kızıp öfkelenmez, herkese daim a iyilik tiklerini, b u sırada okuyup yazdıklarını, b u
etmek isterdi. B u yüzden çevresinin büyük işret iptilâsmm veliahdın âsabmı bozduğunu
sevgisini kazanmıştı. Şehzadeliği sırasında ve nihayet başına vurduğunu kaydeder.
babasının sağlığında veliahd bulunan am ca­ M u r a d Efendinin diğer bir kusuru da çok
sı Abdülâziz’le gayet iyi geçinir, ona çok müsrif olmasıydı. Abdülâziz o nu n tahsisatını
saygı gösterirdi. Abdülâziz b u yüzden onu azaltınca sıkıntıya düşmesine rağm en israf­
severdi. tan vazgeçmemiş, b u yüzden sarraflara m ü ­
M u r a d Efendinin kendi erkek ve kız temadiyen borçlanmıştı. Abdülâziz, b u borç­
kardeşleri ile de münasebetleri daim a çok ların bir kısmını sarraf Köçeoğlu’n a . ödemiş
iyi idi. Onları çok sever, hoç tutardı. B u yüz­ v e diğerlerini d e tasfiye etmesi için ona ay­
den hepsinden d aim a hürmet görürdü.. rıca kırkbin altın ihsanda bulunm uşsa, da o,
Abdülm ecid’in . şehzadeleri - arasmda- o, b u parayı da h ar vurup h a rm an savurmuş,
tahsili, terbiyesi, tevazuu, kibarlığı, ve tahta çıktığında borç içinde bulunmaktaydı.

3276
M u r a d Efendinin b u hallerinden ötürü veli-
ahdliğinde gayet müsrif ve sefahate meyyaİ
olduğu söylenmeye ve yayılmaya başladı. F a ­
kat, düşmanlarının bir propagandası olduğu
zannedildiğinden h a k k m d a k i b u söylentilere
p e k de inanılmamıştı.

Osmanlı hanedanının samimî hürriyet ve


meşrutiyet taraftarı tek ferdi olan M u r a d
Efendi, veliahdliğinde devrimcilerle olan
münasebetleri sırasında onların b u husustaki
fikirlerini iyice benimsemiştir. Hattâ kendisi
bir Kanun-ı Esasi (A nayasa) tasarısı bile k a ­
lem e almıştı. Bir an evvel Osmanlı tahtına
çıkarak b u husustaki düşüncelerini hakikat
safhasına k o y m ak arzusundaydı. A n c a k si­
yasî ve İçtimaî (sosyal) ilimlere fazla v u k u ­
fu . olmadığından demokrasi sistemini ve
onun idare rejimini bütün incelikleriyle k a v­
ramış durum d a da değildi. B u n a rağrîıen b a ­
şa geçtiği za m an kendisine yardımcı olacak
kimselerle birlikte b u işi yürüteceğine' sa­
m im î inancı vardı. Yıllardır bekle^ğıVQ sV
m anii tahtına çıktığı zam an, maalesef sâdece
93 gün padişahlıkta kalabilmiş ve Cülûsun-
dan beş-altı gün sonra başlayan ve gittikçe
artan asabî rahatsızlığa o n u . şuursuz :haîe ge­
tirmiş, b u yüzden de . tac ve tahtını düşünce­
lerini bizzat tatbike fırsat dahi bulam adan
terketmek zorunda' kalmıştır.

Çırağan yıllan ve ölümü


ftfİurâdYn P adişah iken çekilmiş
Sultan M u r a d ’m hal’inden biraz .şpnrâ" v V .'İ ‘ • kir ^otografi. .
umumiyetle iyileştiği, söylenir. . Kardeşlerin­ (Foto F e b ü s’ün çektiği b u resm in aslı
den Reşad (Beşinci M e h m e d ) Efendi, sonra arşivim izdedir)

padişahlığı sırasinda ..sık sık görüştüğü d ev ­


rin b ü y ü k âlim ve âriflerinden Sütlüce Sa ’dî
tekkesi şeyhi Elif Efendiye, Beşinci M u r a d
hakkında şunları söylemiştir: «Birader m a ­
sondu, b u n u n şeametine uğrayib tac ve tah­
tını kaybetti! B u işten sonradan vazgeçti ise
de ..çaresi olmadı. Y irm i sekiz yıl aklı başın­
da olduğu halde Çırağan sarayında bir mah-
bus hayatı yaşadı». Beşinci M ura d, Çırağan -
daki ikameti sırasında geçen üç m ü h im olay;
kendisinin taraftarları vasıtasıyle saraydan
kaçırılması ve tekrar Osmanlı tahtına geçi­
rilmesi için vaki olan iki teşebbüsle Ali
Suavi’nin Çırağan sarayını basıp o nu zorla
alarak padişah y a p m a k istemesidir

Beşinci M u r a d hal’edildikten h em e n son­


ra taraftarları onun tam am en iyileştiği pro­
pagandasına başlamışlardı. İkinci Abdülha-
m id b un un üzerine kendisini Kapolyon, Mep-
yo, Monçeri ve Âtıf Paşadan m ürekkep bir
doktorlar heyetine m u a y en e ettirmiş ve ra­
hatsızlığın aynen d ev a m ettiğine dair rapor
alarak propagandayı yapanlardan yakalanan­
Beşinci M u r a d ’m Batı m e c m u a la r ı n d a çıkmış lara göstermiş ve kendilerine: «Sizi ayıpla­
Padişahlık devrine ait b i r l e ş i m m a m . O n d a n ötedenberi iyilik gördüğünüz

3277
için, şimdi sadakat göstermeniz
ve iyileşmesini arzu etmeniz
tabiîdir. O n u n iyileşmesini ben
de can ve gönülden isterim.
Fakat, yaydığınız haberler doğ­
ru değil. B u n u n için, sükût et­
seniz daha iyi edersiniz» de­
mişti.
Buna rağmen başlarında
masonların bulunduğu Sultan
M urad taraftarları boş durm a­
yıp İkinci Abdülham id’in cülû-
sundan iki buçuk ay sonra fiilî
teşebbüse geçmişlerdir. Gayele­
Sabık Sultan M u r a d ’ın besteleyip yazdığı v e 1882 de ikinci ri Sultan M u ra dla oğlu Salâ-
torunu Celile SuJtan’a ithaf ettiği P o lk a notasının son kısmı haddin Efendiyi A vrupa’ya ka­
çırmak ve sonra bir beyanna­
m e neşredip hal’inin kanuna ve
şer’e uygun olmadığını ilân
edip meşru hüküm dar tanınma­
sını temin etmekti. B u maksat­
la, Ingiliz konsolosluğu başter-
cümanmın kardeşi îstavridis
adlı .bir rum, kadın kılığında
Çırağan Sarayına girerek bir
gece orada kaldı. Sultan Mu-
rad’la görüşüp kaçm a plânını
hazırladılar. Îstavridis’in diğer
arkadaşları Juli adlı bir Lehle,
Maliye Nezareti memurlarından
H üsn ü ve Adliye Nezareti kâ­
tiplerinden M eh m ed Efendiler­
di. Bunlar kadın kılığında sara­
i - ya girerlerken yakalandıkların­
dan b u teşebbüs de yarım kaldı
ve yargı sonunda m üebbed sür­
güne m a h k û m edildiler. Buna
Besinci Murad* m veliahdken oturduğu ve istikbal h akkında
rağmen bu hâdisenin o sırada
m ü h im görüşmelerin yapıldığı K u r b a ğ a h d e r e k öşkünü n
M ab ey n Müşiri bulunan M a h ­
son z a m a n ı n d a çekilmiş bîr fotoğrafı
m u d Celâleddin Paşa tarafın-

Beşinci Murad ( 1 8 7 6 ) zamanındaki hükümdarlar


(İlave : 19 1)


Almanya : Birinci Giyyom — ! —>
—> . İtalya : İkinci Viktor Emanuel
Avusturya : Fransuva Jozef —> — i— -> .

>.
Karadağ : Nikola -» — • —> .
Pas : Mevlay Haşan —> — .
Papalık : Dokuzuncu Pi .
İngiltere : Viktorya —» ---> .
Romanya : Karol —> —— >
İsveç : İkinci Oskar
Rusya : İkinci Aleksandr —> --- > .
İran : Nasırüddin şatı -- ^ .
Sırbistan : Milan -» --- > .
İspanya : O n ikinci Alfons -» —
■ Yunanistan : Birinci Yorgi —>•
-4 —* .

3278
Kieanti Skaliyeri Aziz Bey A ti Şefkati Bey

dan tertiplendiği, bundan gayesinin İkinci şarılmasına imkân yoktu. Ali Suavi’nin Çı-
Abdülhamid’i tamamen avucu içine almak rağan baskınından sonra yapılan tahkikat sı­
olduğu da rivayet edilmiştir. rasında bir ihbar üzerine bu mesele de m ey ­
B u teşebbüsten sonra, 1878 yılında, Sul­ dana çıkmış, ve komite mensupları yakalan­
tan M u r a d ’ı, Çırağan sarayından kaçırmak mış, mesele böylece akim kalmıştır.
ve camilerden birisine götürerek orada k en ­
disine biat olunmak için «K . Skaliyeri - Aziz (Çırağan olayı, İkinci Abdülhamid dev­
Bey komiteleri» kuruldu. Komite, geniş çap­ rinde ayrı ilâve olarak yazılmıştır).
ta gizli bir faaliyete başladı. K . Skaliyeri ile
Ali Şefkati Bey su yollarından Çırağan sa­ Sultan M urad hapsedildiği Çırağan sa­
rayına girerek Sultan M ura dla görüşüp mu- rayında bunlar dışında sakin bir hayat y a ­
vafakatini aldılar. O yıl şubat ayında Sultan şamış, vaktini besteler yapmak, torunlarını
M urad Çırağan sarayından kaçırılacaktı; fa­ okutmakla geçirmiş ve nihayet 29 ağustos
kat komite b u plânı tatbik edemedi. Esasen 1904 tarihinde vefat ederek Yenicami türbe­
ordunun yardımı olmadan böyle bir işin ba­ sine, annesinin yanm a defnolunmuştur.

Beşinci M u r a d ’ın
şehzadelik m ü h rü

3279
ik in c i A b d ü ih a m id 'in tu ğ ra sı

İKİNCİ ABDÜLHAMİD

Padişahın cülusu, Sırbistan ve Karadağ ve Bosna • Hersek meselesi, İstanbul konferansı,


Meşrutiyetin ilânı — 1877-78 Osmanlı - Rus savaşları, Ayastefanos ve Berlin andlaşmaları —
T u n u s ve Mısır'ın işgali, diğer olaylar — D oğu Rumeli eyâleti, iç ve dış du ru m — Girid
olayları, 1897 (1313) Y u n a n savaşı — Siyasî gelişmeler ve ziyaretler — Îstibdad’a karşı faa-
iiyetfer, ikinci Meşrutiyet — 31 Mart olayı, Padişahın saltanattan uzaklaştırılması.

ı c ı i ı ıı m ı ıı ı ıı ı t ı r ? .
Biat için Babüs- İ K İN C İ A B D Ü L H A M İD ' ayrıca bildirilmişti. V a ­
saade önünde kurul­ = Babası : Abdülmecid lide Sultan, Paşalarla
muş olan ecdadının Kadı Efendiyi dinle­
s Annesi : Tirimüjgân
dikten sonra gayriihti-
altın tahtına dâvet | Doğduğu tarih : 21 eylül 1842
olunan veliahd Abdül- yarî ağladı.
;§ Padişah olduğu tarih : 31 ağustos 1876
hajnid 1876 yılı ağus­ Hal ve keyfiyet
§•' Tahttan indirildiği tarih: 27 nisan 1909
tos ayının 31 inci per­ «Kan istemem, Padi­
I Ölümü : 10 şubat 1918 şahlık istemem» diyen
şembe günü saat 12.15
| Bilinen zevceleri : Nâ 2ikedâ, Bedrifelek, Murad Efendiye teb­
de, Osmanlı taktına
I Nurefsun (tafciık), Bidâr, Dilpesend, • liğ edildiğinde sükû­
çıkarak resmen teb­ = Mezide, Emsâlinur, Müşfika. İkballeri:
rikleri kabul edip P a ­ netle karşılayacağı
I Sazkâr, Peyveste, Fatma Fesend, Behice,
dişah oldu. Mutad yer­ ümid edilirken hiç
| Saliha, Naciye.
lerden toplar atılıp de böyle olmadı. Şu­
= Bilinen çocukları : Mehmed Selim, Ab- uru tam yerinde olma­
cülus ilân edildiği gi­ | dülkadir, Ahmed Nuri, Burhaneddin,
bi, üç gün üç gece do­ makla beraber o anda
= Abdürrahim,. Nureddin, Bedreddin (kii-
= çük yaşta ölmüştür). Mehm ed Abid. Ul- hal’ kelimesinin yarat­
nanma ve şenlik em-
| viye (küçük yaşta yanarak ölmüştür, tığı tepki ile «Bir yere
rolundu.
| Zekiye (Nureddin Faşa ile evlenmiştir), gitmem» diyerek di­
Biat töreninden | Naime (Mehmed Kemaleddin, sonra Ce- rendi, arabaya âdeta
sonra İkinci Abdülha- | maleddin Paşa ile evlenmiştir), Naile zorla bindirildi. Bunun
mid, Sadrıâzam ve | (Gazi Osman Paşa-zâde Cemaleûdin, üzerine eski padi­
Şeyhülislâmla ileri | sonra Arif Hikmet Paşa ile evlenmiş- şahın bir araba ile
devlet ricalini Arz = tir), Şâdiye (Fuad, sonra Fâhir Beylerle
Çırağan Sarayına götü­
odasında kabul ederek = evlenmiştir), Refia (Ahmed Eyüb Paşa-
= zade Ali Fuad Beyle evlenmiştir), Hati- rüldüğü telgrafla Tep-
Sultan Murad’m Çıra- kapı Sarayına bildiril­
§ ce ve Samiye (küçük yaşta ölmüşler-
ğan Sarayına naklini
| dir). di. Abdülhamid bu
ve yeni vaziyetin ken­
I ★ haber geldikten sonra
disine tebliğini bildir­
= Veziriâzamları : Mütercim Mehmed sahile inerek hazır du­
di. E n eski vezirlerden
Rıza ve Namık Paşa­
İ Küşdü Paşa — 19 Aralık 1876, istifa, ran saltanat kayığına
= Midhat Psşa (ikinci defa) 19 aralık bindi ve donanma ge­
larla İstanbul Kadısı | 1876 — 5 şubat 1877- azil. Edhem Paşa
Halid Efendi bu iş için mileri tarafından top
£ 5 şubat 1877 — 11 ocak 1878, azil- Ah-
seçilmişlerdi. Durum, | med Hamdi Paşa 11 ocak — 4 şubat atışlarıyle selâmlanıp
Valide kenhüdası ile Dolmabalıçe Sarayına
Mabeyn Başkâtibine geldi.
Abdülhamid, Osmanlı tahtına çıktığı za­ dan ilerleme yolunda komşularıyle birlik ola­
man otuz dört yaşma basmak üzere bulunu­ bilmek için onlar gibi aynı usullere göre ha­
yordu. reket etmesi lâzım geldiğini, meşrutiyet usu­
Cülusunda üç gün üç gece şenlik emre-, lü ise memleketin ilerlemesinin asıl sebeple-’
diknişti. Dördüncü günü bir kız çocuğunun, rinden biri olduğundan ger’î kanunlar ve mil­
doğması, beşinci günün ise kendi doğum gü­ lî âdetler dairesinde olmak üzere Padişahın
nüne rastlaması dolayısıyle ilk hafta, bir bu hükümet usulünü kabulünü ilân ediyor­
bayram haftası şeklinde geçti. du. Öbürü ise her alanda, âzami tasarrufa
Abdülhamid, Pa­ uyulup beyhude mas-
dişah olur olmaz dev- ^________________ ______ raftan kaçınılması ge-
let işleriyle sık: şekil- ... . rektiğinden saray mas­
de meşgul olmağa baş­ raflarının gerekli de­
ladı. Evvelâ Vükelâyı receye indirildiğini,
birer birer çağırttı. hanedan mensupları­
Nezaretleriyle ilgili iş­ nın ödeneklerinin azal­
ler hakkında gayet tıldığını, bunun doğru­
mufassal bilgi aldı. dan doğruya Maliye
Karşısındakiler! saat­ hâzinesinden ödenme­
lerce dinlemekten usan­ sine karar verildiğini
mıyor ve arasıra soru­ ve bunu temin için
larla istediği bilgiyi Hazine-i Hassadan bel­
topluyordu. Son dere­ li bir paranın Maliye
ce kuvvetli hâfızası Nezaretine terkediîdi-
sayesinde bütün bun­ ğini bildiriyor ve sa­
ları kafasına yerleş­ ray masrafını aylık
tirmekteydi. Pek gai­ muayyen bir miktara
leli bir zamanda tahta bağlıyordu.
çıktığı halde, ilk meş­ Abdülhamid bu
gul olduğu mevzu sa­
cümleleri çıkarmaksu-
rayın israfını ortadan
retiyle bu hususlarda
kaldırmak, hattâ nor­
hiçbir açık taahhüde
mal masraflarını bile
girmemek istediğini
kısmaktı. Mabeyin M ü ­
anlatmış, yalnız neti­
şirliğine getirdiği eniş­ cede Millet Meclisinin
tesi Dam ad M ahm ud toplanmasını lüzumlu
Celâleddin Paşa ile,
gördüğünü beyan ede­
Maliye Nazırı Galib
rek halkın ihtiyacına
Paşayı bütün saray gelenek ve görenekle­
giderlerini incelemeğe
re, şerl hükümlere
memur etti. Bundan Suitan İkinci Abdülham id uygun meşrutiyet ka­
sonra tasarruf tedbir­ nunlarının hazırlan­
lerini tatbike başladı. ^ (u t ı ı i ı ıı ı ıu ıu n ıt t t t f s t t ıı t t m ı c im tu tu 1111 11 11 ( 1 11 11 ( 1 1 m ı tu tıiE iıu tıııir ^ ması için vükelâ ile
Bir taraftan da malî
= — z ulema ve hukukçular­
bilgilerini arttırmak = 1878 , azil. Ahmed. Vefik Paşa (Başve- | dan mürekkep bir
için İstanbul’un namlı = kil unvaniyle) 4 şubat ■— 18 nisan 1878 , | meclisin toplanması­
bankerlerinden Jorj 5 azil. Mehmed Sadık paşa (Başvekil) H nı ve ortaya konacak
Zarifi’yi kendisine ho­ § unvaniyle) 18 nisan — 28 mayıs 1878, | tasarının kendi tasvi­
ca tayin etmişti. E azil. Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa §
| (beşinci defa) 28 mayıs — 4 haziran 5 bine arzedilmesini bil­
I 1878, azil. Safvet Paşa 4 haziran — 4 = dirmiştir.
Abdüihaiîiid’in cü­ E aralık 1878, azil. Tunuslu Hayreöüin | Abdülhamid’in çı­
| Paşa 4 aralık 1878 - 29 t&Kimuz 1879, | kardığı diğer cümle­
lus hattı hümayunu = azil. Alımed Arifî Paşa (Başvekil unv a- =
ve kılıç alayı E niylej 29 temmuz — 18 ekim 1879, azil. § lerden birisi de, her
| M e h m e d Said Paşa (Başvekil unvaniy- E cins tebaanın bir ara­
E le) 18 ekim 1879 — 9 haziran 1880, azıl. § da okuyacağı ve aynı
Abdülhamid, cülûs = Kadri paşa- (Başvekil unvaniyleJ 9 ha- E eğitimi göreceği mek­
etliği sırada usulen E ziran — 12 eylül 1880, azil. M e h m e d [ teplerin açılmasını
neşredeceği Hatt-ı hü­ = Said Paşa (ikinci defa ve Başvekil un- § emrediyordu. Bir. diğe­
mayunun müsveddesi­ = vaniyle) 12 eylül 1880 — 2 mayıs 1882, | ri de, her türlü vergi
ni Midhat Paşa hazır­ E azil. Abdürrahman Nureddin Paşa (Baş- = ve resmin tahsili için
lamıştı. Yeni Padişah,
E vekil unvaniyle) 2 mayıs — 10/11 tem- § konulan kanunların
| muz 1882, azil. Mehmed Said Paşa |
bunun bazı cümlelerini İ (üçüncü defa ve Başvekil unvaniyle) | hak ve adalete uygun
çıkardı. B u cümleler­ = 12 temmuz — 30 kasım 1882, azil. Ah- | bulunmasının lüzumlu
den biri, Osmanlı D e v­ s med Vefik Paşa (ikinci defa ve Başve- = olduğunu ve bunların
leti, Avrupa camiası­ tatbikinde tecavüz ve
na dahil bulunduğun- : ^ j m ı u m m / t r i K m ı n m u ı m ı m ı ı i i i ı ı ı ı t ı ı ı n ı ı t t ı n ı ı ı ı ı ı u ı ı ı n i i i ı ı ı ı ı ı ı ı V? suiistimallere katiyen

3281 F. 21
.¿ t u ııu m m ım n ııiM t m ıiM m m m ım im m ıu ın m t m u n u M im ım t t u ^
m eydan verilmemesi­ çoktandır kullanılmı-
ni, esir ticareti şer’î yan saltanat kayığı ile
= kil unvanivle) 30 kasım — 2 aralık E Dolm abahçe sarayın­
hükümlere. insanlık
¡ 1882, azil. M eh m ed Said Paşa (dördün- =
ve medeniyet kaidele­
rine aykırı b ulundu­
z cü defa) 2 aralık 1882 — 25 eylül 1885, İ
dan Eyüb'e gitti. O r a ­
da kılıç kuşandıktan
İ azil. M e h m e d Kâmil Paşa 25 eylül 1885 =
ğundan saraylardaki = — 4 eylül 1891. azil Cevad Paşa 4 ey- i sonra- b ü yü k tören ve
cariye ve kölelerin = lül 1891 — 8 haziran 1895, azil. Meh- = alayla yolda ecdad
âzad edilmiş olduğunu = m ed Said Paşa (beşinci defa) 11 hazi- = türbelerini ziyaret ede­
ve bütün esirler hür­ 5 ran — 1 ekim 1895, azil. M e h m e d Kâ- 5 rek karadan Topkapı
riyetlerinin tanınması = mil Paşa (ikinci defa) 1 ekim — 7 ka- E Sarayına geldi ve tek­
için bir mehil tayini I sim 1895, azil. Halil Rıfat Paşa 7 kasım § rar saltanat kayığı ile
İ 1895 — 9 kasım 1901, ölüm. Abdurrâh- = Dolm abahçe Sarayına
ile esaretin geri gel­
= m a n Nureddin Paşa (ikinci defa vekâ- =
mesinin m e n ’i için ge­ döndü.
| leten) 8 kasım - — 18 kasım 1901, istifa. =
rekli tedbirlerin alın­ 5 M eh m ed Said Paşa (altıncı defa) 18 E Mütercim Rüştü
masını bildiriyordu. § kasım 1901 — 14 ocak 1903, azil Meh- |
Bunlardan başka, E m ed Perid Paşa 14 ocak 1903 — 22 i Paşanm Sadaretten
hatt-ı hüm ayunda sad- = tem m uz 1908, azil. M e h m e d Said Paşa =
= (yedinci defa) 22 tem m uz — 4 agus- jj
istifa etmek iste­
rıâzamlarm bundan
sonra başvekil diye | tos 1908, istifa, M eh m ed I£âmil Paşa E mesi
| (üçüncü defa) 5 ağustos 1908 — 13 şu- :
anılacağı yazılmıştı. Abdülham id, M a­
1 bat 1909, istifa, Hüseyin Hilmi Paşa 14 §
Bunun gayesi yalnız E şubat — 13 nisan 1909, istifa. A h m e d | beyin Müşirliğine k en ­
hükümet reisinin padi­ E Tevfik Paşa 13 nisan 1909 --- » . ¡ di cülûsundâ büyük
şaha karşı mes’ul b u ­ * iı ı ıı n u m s m m ı ı ıı n « ı ı n m « « u m u m im i i i i i i i i i i i j i í h i h i i t u m i m m ı i ı ^ rol oynamış bulunan
lunmasına ve böylece kolayca sarayın nüfuzu eniştesi, Ticaret Nazırı M a h m u d Celâleddin
altına girmesine engel olmak ve mes’uliyete Paşayı getirmişti. Böylece onu mükafatlandır­
bütün vükelâyı iştirak ettirmek suretiyle hü­ m a k istiyordu. A ncak, M a h m u d Celâleddin
kümetin kuvvet ve nüfuzunu arttırmaktı. Paşa, dürüst bir adam değildi. M e v k i­
Abdülhamid, bu cümleyi de çıkardı. Böylece inden istifade ederek kesesini doldurmak
devrimcilerin savunduğu ana prensipler daha sevdasında bulunuyordu. B u yüzden ve bazı
ilk günden hasıraltı edilmiş ve Abdülha- siyasî meselelere karışmak arzusundan do­
m id’in niyetleri belli olmağa başlamış bulu­ layı sür’atle gözden düşmüştür. Y e n i H ü k ü m ­
nuyordu. dar, M abeyin Ferikliğine ise, Silâha Fabrikası
7 eylül 1876 perşembe ‘ günü, Abdülha-M ü d ü r ü Said Paşayı getirdi. B u zat, sekiz yıl
m id ’in kılıç alayı yapılmıştır. Abdülhamid, müddetle İngiltere’de tahsil görmüş olduğu

Suitan İkinci A b d ü l h a m i d ’in bi’at töreninden sonra saltanat kayığı île T o p kapı sarayından
D o lm a b a h ç e sarayına gelişi (Z a m a n ı n d a yabancı m e c m u a l a r d a çıkmış bir resim)

3282
için İngiliz Said Paşa diye anılan, gayet na­
muslu ve dirayetli bir askerdi. A vrup a ahva­
line vâkıftı. Memleketin içinde bulunduğu
tehlikeleri ve muhtaç olduğu şeyleri bilirdi.
Üstelik sözünü esirgemez ve Abdülham id
onun bu meziyetini takdir ederdi. Lâkin o
sırada orduyu elinde tutan Redif Paşa ile
saray idaresini eline geçiren M a h m u d Celâ-
leddin Paşa büyük nüfuz sahibi oldukların­
dan İngiliz -Said Paşanın müsbet gayretleri
bir m üddet için boşa gitmeğe m a hkû m du .
M abeyin Müşir ve Ferikini tayin etmek
Padişahın yetkileri içinde bulunduğu için,
Vükelâ bun a ses çıkarmadı. M abeyin Başkâ­
tibiyle kâtiplerinin tayini bahis konusu
ca iş değişti. M idhat ve Rüştü Paşalar,
beyincilerin çok zam an padişahlara tesir
rek yanlış işler yaptırdıklarını bildikleri
daha evvel M aslak’taki köşkte görüştükleri
sırada M abeyin Başkâtipliğine Sadullah B e ­
yin ve kâtipliklere N a m ık K e m a l ve Zıya
Beylerin tayinini şart koşmuşlardı. A bd ülha­
mid, o zam an bunu kabul etmiş bulunuyordu.
A n c a k şimdi, yani Padişah olduktan sonra
bu vaadini unutmuş görünerek M abeyin Baş­
kâtipliğine Ticaret ve Ziraat Meclisi âzasın­
dan Said Beyi ve ikinci kâtipliğe de Cinayet
İstinaf Mahkem esi Reisi Lebib Beyi getirdi.
Aynı zamanda, Serdar-ı Ekremliğe Sırbistan-
da bulunan Serasker Abdülkerim Paşanın
yerine de Sadrıâzama danışmadan Serasker
K ay m aka m ı ve Hassa Müşiri Redif Paşayı Sultan İkinci AbdüihamicTin ilk C u m a
tayin edip tahakküme başlamış olan b u zatı selâmlığı
İstanbul’dan uzaklaştırdı. BÖylece, saltanatı­
nın daha ilk günlerinde kudret
ve nüfuzu şahsında toplamak is­
tediğini belli etmiş oluyordu.

Mütercim Rüştü Paşa, b u ­


n u n üzerine istifasını verdiyse
de Padişah kabul etmedi. O da
hastalığını bahane edip günlerce
evinden çıkmadı, hattâ, kılıç
alayında bile bulunmadı (O sm an
Nuri; Abdlühamid-i Sâni ve
Devr-i Saltanatı, C : 1? S-: 106).

Abdülham id, bir kaç g'ün


sonra kendisini saraya çağırttı.
Aşağı katta karşıladı. Bir çok
iltifatlarda bulunup gönlünü al­
dı. U z u n boylu görüştü. D u y g u ­ Sultan Abdülhamİd’in Eyüb Sultan camiinde Kıhç kuşan-
larını ve niyetlerini saklamak­ ma merasimine gitmek üzere cami yakınında Bostan iske­
taki maharetini kullanarak ilk lesine çıkışı (H e r iki resim de zamanında yabancı m ec ­
icraatının onda yarattığı tepkiyi mualarda çıkmıştır)
gidermeğe muvaffak oldu.

DEVRİN İLK O L A Y L A R I , S IR B İ S T A N V E K A R A D A Ğ , B O S N A - H E R S E K ,
İSTANBUL K O N F E R A N S I, M EŞRUTİYETİN İL Â N I

Sırbistan ordusunun uğradığı başarısız- dahalesine yol açacağı ve b u suretle dâva-


lıklar, Prens Milan’ı barışa meylettirmişti. nın Sırbistan lehinde çözülmesinin m ü m k ü n
A n c a k K u s nüfuzu, .altında bulunan savaş olacağı ileri sürülüyordu,
taraftarları buna şiddetle muhalefet ettiler. Halbuki, diğer Batılı devletlere danış-
Sırbistan’m uğradığı yenilginin bir Ru s mü- m adan ve onların muvafakatini almadan

3283
Rusya’nın hem en böyle bir müdahalede b u ­ içinde savaşı durdurm a emrini vermeğe hazır
lunmasına imkân yoktu. Prens M ilan b un u bulunuyordu.
takdir ettiğinden barışa tavassut etmeleri Elçiler, bu şartların görüşülebileceğini,
için büyük devletlerin hepsine birden baş­ lâkin her şeyden evvel 011 günlük bir m üta­
vurmuştu. B u n u n üzerine Ağustos ayının reke akdini istediler. B u istek, kabul olundu
sonlarından itibaren Paris Andlaşmasını im ­ (14 eylül 1876). Elçiler, Babıâlinin şartlarını
zalamış devletlerin İstanbul’daki elçileri ara­ inceledikten sonra çok ağır bularak kendi
sında Osmanlı Devletine bir mütareke tek­ dört maddelik tekliflerini bildirdiler. B u n a
lifi için müzakereler başlamış bulunuyordu. göre:
Bunların neticesi Babıâliye bir nota şeklinde 1 — Sırbistan Prensi tazimlerini yeniden
bildirildi. arzedecek, lâkin b un un için kendisinin İstan­
B u sırada Sultan M u r a d ’m hal’i ile sal­ bul’a gelmesi şart değildir.
tanat değişikliği olmuş, ayni zam anda Os- 2 — Sırbistan, Belgrad - Aleksinaç de­
manîı ordusu Aleksinaç zaferini kazanmıştı. miryolunu üç yıl içinde yapm ayı taahhüd
Bunlar dolayısıyle Babıâli notayı ancak 4 edecektir.
eylülde cevaplandırdı. Bunda, Sırbistan’ın 3 — Sırbistan bir tazminat ödeyecek, bu
mütarekeden istifade ile askerî gücünü yeni­ ödeme taksitlerle olacak, tazminata faiz ka-
den arttırması m ü m k ü n bulunduğu, devlet­ tılmıyacak, b un un için yıllık vergi miktarı
lerin bu hususta teminat veremiyeceği bildi­ da arttırılmıyacaktır.
riliyor ve Sırbistan’ın mütarekeden evvel 4 — Sırbistan, eski müsaadelere göre,
Osmanlı Devletinin hayatî menfaatleri bakı­ yalnız memleket içinde âsâyişi sağlamaya
m ından kabul edebileceği barış şartlarını yeter silâhlı kuvvet bulunduracak, b un un
imzalaması, ileride böyle şeylere yeniden miktarı tahdid edilmej^ecektir.
kalkışmayacağına dair teminat vermesi ve Rusya, bu şartların kabulüne taraftardı.
savaş tazminatını kabul etmesi isteniyordu. Ç ü n kü böylece prenslik h u k ukun d an hiç bir
İleri sürülen barış şartlarına göre ise, Prens şey kaybetmemiş oluyordu.
Milan, Padişaha yeniden itaatini ve tâbiliğini B u arada, İngiltere elçisi, devletinden al­
bildirmek üzere İstanbul’a gelecek, dört m eş­ dığı talimat üzerine Bosna -Hersek mesele­
hur kale yani Belgrad, Böğürdelen, Semen- sinin de hallinin, b u maksatla b u eyalete
imtiyazlı değilse bile değişik bir idare şekli
dre ve Feth-ül-îslâm yeniden Osmanlı askerî
tanınmasının, meselâ halka Osmanlı devleti
işgaline terkedilecek, Sırbistan ordusu on bin
memurlarına nezaret ve onları teftiş hakkı
kişi ve iki bataryayı aşmıyacak, milis askeri
verm ek suretiyle âdilâne davranmalarının
ilga olunacak, sonradan yapılan müstahkem
temin edilmesinin, hattâ Bulgaristan için de
yerler yıkılacak, diğer vilâyetler halkından böyle bir şey düşünülmesinin, Bosna-Hersek
olup Sırbistan’a göçmüş olanlar memleketle­ için evvelce kabul edilen her çeşit ıslahatın
rine iade edilecek, Sırbistan tazminat vere­ Bulgaristan’a da teşmilinin şimdiden kabul
cek durum da değilse, yıllık vergisi bu tazmi­ ettirilmesinin de b u şartlara ilâvesini istedi
natın faizi derecesinde arttırılacak, Devlet ise de bunlar şimdilik bir tarafa bırakılarak
Belgrad - Niş demiryolunu inşa ederek k en ­ yukarıdaki şartlar tesbit edilmişti. Ç ü n k ü
disi işletecek veya b u hakkı bir Osmanlı şir­ Osmanlı Devletinin kazandığı bir savaştan
ketine verecekti. sonra böyle ağır şartları kabulü imkânsızdı.
Karadağ için ise, savaştan evvelki durum
kabul ediliyordu. Devletler b u şartları uygun
buldukları takdirde, Babıâli yirmi dört saat
Sırpların yeniden savaşa
karar verm eleri

Sırp ordusu, başında bulunan Çernayef’in


telkini ile bunları şiddetle reddetti. M ütare­
kenin başlangıcı için kararlaştırılan 15 ey­
lülde Sırp ordusu Prens M ilan’r kral ilân
İ
i- ederek' savaşa devam kararını verdi. 23 ey­
lülde Skupçiııa, yani Sırp Meclisi bu kararı
kabul etti. Böylece, mütareke teklifi yabancı
devletler vasıtasıyle evvelâ Prens M ilan ta­
rafından gelmiş olduğu halde, ordu bunu
kabul etmemiş oluyordu. B u n u n başka bir
sebebi de vardı. Rusya’dan Sırbistan’a gön­
derilen subayların maaşları vesair masraflar
için Slav komiteleri ayda 43 bin altın ver­
mekte idiler. Çernayef b un un bin altınını
kendi maaşı olarak alıyor, 30 bin altınını
tayın bedeli vesaire namı altında cebine in­
diriyor, kalanı subaylara dağıtılıyordu. Barış,
onun bu kazancına son verecekti. Hatta bu
Maslak köşkü yüzden, savaş durdurulduğu takdirde, mai-

3284
■yetindeki K us subayları ile Bulgaristan’a
geçmek kararında olduğunu bildirmişti.
Mütarekeye rağmen Sırplar bütün gün
Osmaıılı mevzilerini top ateşine tutuyorlardı.
OsmanlIlar ise, nereden ateş gelirse yâlnız
oraya karşılık verm ek ve piyade hücumla­
rını defetmekle yetiniyorlardı. 22/23 eylül
gecesi Sırp ordusu toplu bir taarruza geçti.
OsmanlIlar, bunu kolaylıkla püskürttüler. 28
eylülde tekrarlanan Sırp hücumları yine şid­
detle defedildi. Sırplar, her yerde ağır yenil­
giye uğrayıp pek çok telefat verdiler. 30
eylül günü Çernayef asıl tasarladığı taarruza
kalkıştı. B u sefer büyük bir zafer kazanm ak
hülyasında idi. Karsısında 40 bin Osmanlı
askerinin bulunmasına bedel, kendi 60 bin
kişilik ordusuna ve topçu kuvvetine güveni­
yordu. Neticede müthiş bir hezimete uğradı.
Sırp ordusu korkunç zayiat verip panik ha ­
linde kaçtı. Düşm anı takip eden ' Osmanlı
kuvvetleri, onların son _hücumlarının çıkış
mevzilerini işgal ettiler. İşin garip tarafı b ü ­
tün bu harekât 3 ekime kadar uzatılmış olan
mütareke müddeti sırasında oluyordu.
Ipglîİf | M ?'/ 7W "
Mütareke müddetinin sona ermesinden
bir gün evvel, Osmanlı Devleti yeni Kanun-ı
Esasî projesini yabancı devletler elçilerine Saduifa h Bey (P aşa)
sunarak b u n u n istenen bütün ıslahatı temin
edeceğini bildirdiği halde um d u ğ u tesir hasıl derek alâkadar bile olmak istemediler. İngi­
olamadı. Ç ü n kü devletler bunu., c zamana liz elçisi, Abdülhamid'le görüştükten sonra
kadar bir kaç kere yayınlanan ve tatbik altı haftalık yeni bir mütareke teklif edildi.
edilmiyen ıslahat fermanları nev’inden adde- Babıâli ancak altı aylık bir mütareke kabul
edebileceğini bildirdi. Rusya b u n u reddetti.
İngiltere aradan çekildi. Babıâli ile müzakere
işini İgnatiyef üzerine aldı. Diğer elçilerle
görüşüp anlaştıktan sonra icabına göre u z a ­
tılmak şartiyle mütarekenin altı hafta olma­
sı, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e muhtar bir
idare tanınması,’ ve Babıâlice vaad edilen
ıslahata A vrup a devletlerinin tayin edeceği
komiserlerin nezareti esaslarını ihtiva eden
yeni teklif. Osmanlı Devletine bildirildi.
Babılâi, .mütareke müddeti içinde barış şart­
ları üzerinde anlaşma olmazsa b un un evvelâ
iki, sonra bir ay daha uzatılmasını ileri
sürdü. B u şartlar hakkında devletler arasın­
da bir anlaşmanın kolayca m eydana gelemi-
yeceğini düşünen İgnatiyef b un u kabul
etmedi.

Banş aleyhinde olanların halkı kışkır­


tarak Abdülhamid’i hal’etmek
teşebbüsleri
B u olaylar sırasında İstanbul’da da h ü ­
kümetin tutumuna ye barışa aleyhtar bir
parti vücut bularak Midhat Paşa ile ileri
devlet erkânını öldürüp A bdülham id’i hal’et-
meğe karar vermişlerdi. Bir kısım ulema da
onlara katılmış bulunuyordu. R am azan ayın­
da camilerde yapılan vaazlarla halk kışkır­
tılmağa başlanmıştı. H ü k ü m e t b u n u haber
-n alarak hem en harekete geçti. Dört yüz kadar
Eğinli İngiliz Sa id P a şa kimse tevkif olunup öteye beriye sürüldü:

3285
A bdülham id b u n u n üzerine İstanbul’a deniz
yoliyle geçip bay ram nam azından sonra
Dolm abahçeye aynı şekilde döndü.

Mütarekede anlaşma olmadığından


Osmanlı ordusunun hareketi, Sırpların
tam yenilgisi
Diğer taraftan mütareke için devletlerle
bir anlaşmaya da varılamamıştı. Babıâli,
ekimin 17 sine kadar bekledi. Nihayet bu
tarihte Abdülkerim Paşaya savaş hareketle­
rine başlaması em rolundu. Birdenbire bozan
havalar, Osmanlı kuvvetlerinin taarruzunu
oldukça engelledi. B u n a rağm en Aleksinaç'-
da bir günde 13 düşm an istihkâmı ele geçi­
rildi. Asıl savaşlar 29 ekim de oldu. Sırp or­
dusu büyü k bir mağlûbiyete uğradı. Delgırad
ve Aleksinaç OsmanlIların eline geçti. Sırp
ordusunun böylece dayanağı kalmamış ve
sevaşa d ev a m edemiyecek derecede perişan
olmuştu. R u s subaylarının çoğu ise maktul
düşmüşlerdi. Çernayef, d u ru m u telgrafla
Prense bildirdi. Milan, ayakta durabilecek
herkesin silâh altına alınmasını emrederek
ordugâha doğru yola çıktı. Mağlûbiyet ha­
beri, Ç ar’ı çok müteessir etmişti. Yapılan
bunca yardıma rağm en alm an neticeyi dev­
letinin haysiyetini ihlâl eder mahiyette bul­
A b d ü lh am ic F in Ş eh zadefiğin de çektirdiği du. H ele b u mağlûbiyet haberinin halk efkâ­
bir fotoğrafı rında yaratacağı tepki_ onu büsbütün üzüyor­
du. B u n u n üzerine İgnatiyef’e bir telgraf
çekerek, Babıâliye kırk sekiz saat süreli bir
B u yüzden Padişah, b ayram alayını mutad ültimatom verip altı haftadan iki aya kadar
törenden uzak, basit bir şekilde y ap m a k bir mütareke istemesini bildirdi. R u s elçisi,
zorunda kaldı. Polis, bazı kimselerin H ü n k â ­ tereddüt etti. Ç ü n k ü Babıâli ile yapılan m ü ­
rın arabasını yolda durdurup barış aleyhinde zakereler sona ermiş ve esasen mütarekenin
bir gösteri yapacaklarını ve kendisinden imzası gü n meselesi haline gelmişti. D u r u m u
savaşa devam vaadi alacaklarını duymuştu. telgrafla Ç ar’a haber verdiyse de, ültimato­
m u n tebliği için yeniden kat’î bir emir aldı.
Çar Aleksandr, Osm anlı ordusunun birden­
bire harekete geçmesinden korkuyordu. Ç ü n ­
kü artık önünde m ukavem et edecek bir Sırp
ordusu mevcut değildi. Belgrad dahil, bütün
Sırbistan’ın Osmanlı askeri işgali altına alın­
ması ■ işten değildi.

Rusların Bâbsâliye verdikleri ültima­


tom, Bâbıâlinin şartlan kabulü
R u s elçisi İgnatiyef, b u n u n üzerine bütün
cephelere şâmil olmak üzere altı haftadan
iki aya kadar süreli kayıtsız şartsız müta­
reke isteyen ültimatomu Babıâliye tevdi ede­
rek kırk sekiz saat içinde savaş hareketleri
durmazsa İstanbul’u terkedeceğini bildirdi
(31 ekim 1876).
Babıâli, ummadığı b u istek karşısında
şaşırıp kalmıştı. Ç ü n k ü müzakereler normal
şekilde cereyan etmekteydi. B un u nla bera­
ber, Balkan Slavlarına karşı kırılan presti­
jini kurtarmak için R usya’nın kesin teşeb­
büslere başvurması m uhtem el bulunduğun­
d an ve Batılı devletlerden yardım ve arka
D iğ e r b ir ş e h z a d e lik resm i beklenemiyeceğinden 1 kasım günü Osmanlı

. ....... ........ ...... _ . . . i


3286
Devleti b u tarihten itibaren iki ay için m ü ­
tarekeyi kabul ettiğini bildirmek zorunda
kaldı. 3 ekimde haber Osmanlı ordusu ka­
rargâhına vardı. B u n u n üzerine milis ve gö­
nüllülerin mütareke sonuna kadar yurdları-
na dönmelerine izin verildi. Sırplar da he­
m en aynı şekilde hareket ettiler. B u savaş
onlara pahalıya malolmuş, b ü yü k masraflara
katlanmak zorunda kalmışlardı. B u masraf­
ları ise. borçla karşılamış bulunuyorlardı.
M emleketin üçte biri savaştan zarar görmüş,
ordu ağır zayiat vererek savaş gücünü hem en
tam am en kaybetmişti. Siyasî sebepler dola-
yısıyie. Rusya'ya dönmesi menedilen General
Çernayef ise, mütareke haberi üzerine Sır­
bistan'ı da terkederek V iy a n a ’ya gitti.

Bulgarların tenkili

Sırbistan ve K ara d a ğ harekâtı sırasında,


fırsattan istifade ederek ayaklanm ak isteyen
Bulgar’ların şiddetle tenkil edilmeleri olayı­
nı m ü m k ü n olduğu kadar büyülten propa­
ganda neticesinde bütün A v r u p a efkârı umu-
miyesi Babıâli aleyhine dönmüştü.
OsmanlIların General Çernayef’i ağır bir
yenilgiye uğratarak Aleksinaç kalesini zap­
tetmelerinden sonra Belgrad üzerine yürüye­
ceklerinden, Sırpları da Bulgarlar gibi
katliâm edeceklerinden bahsedilmeğe başlan­
mıştı.
Bulgaristan tenkil olayının olduğundan
fazla izâm edilerek her tarafa duyurulması
A v r u p a ’da büyük bir heyecan yarattı.
Gladiston’u n OsmanlIlar ve Babıâli aleyhine
«Bulgar vahşetleri» diye yaptığı ağır itham­
lar A v r u p a ’nın bellibaşlı şehirlerinde risale
gibi dağıtıldı.
Çar, maiyetinde bir çok R u s gönüllü za­
bit ve askeri olduğu halde Sırplara yardım
eden Çernayef’in hezimetinin kırgınlığı ile
esasen fırsat kolluyordu. 1853 -1855 savaşla­
rında olduğu gibi artık OsmanlIlardan yana
çıkacak A v ru p a devleti bulunmıyacağma da
kani idi. Bulgaristan hâdiselerini bahane
ederek Babıâliye müdahalenin şart olduğunu
ileri sürdü ve b u d u ru m karşısında diğer
A v r u p a devletleri m üdahalede tereddüt gös­
terdikleri takdirde b u işi R u sya ’nın yalnızca
y apm ak kararında olduğunu da açıkladı.

Rusya’nın takındığı tavır üzerine İngil­


tere bir ihtiyat tedbiri olarak A kd en iz filo­
sunu Çanakkale’de Beşike’ye gönderdiği gibi
Lo rd Bikonsfild de resmî bir ziyafette:
«H arb çıkabilir, dünyada hiç bir millet yok­
tur ki b u memleketten ziyade harbe hazır
bulunsun» demesine karşılık Çar, Moskova
zadegânma hitaben söylediği bir nutukta
Bikonsfild’e şu cevabı verdi: «A vru pa ’nın
inzimam-ı muvafakatiyle Babıâliden talebe
salâhiyettar olduğu teminatı- istihsale m u v a f­
fak olamadığı takdirde yalnızca harekete A b d ü l h a m i d ’i Padişahlığının ilk günlerinde
katiyen karar verdiğini ve böyle bir m üca­ tasvir e d en bu resim ler z am a n ın ın yabancı
delede bütün memleketin kendisiyle beraber m e c m u a la rın d a n alınmıştır.

3287
olacağına kat’iyn m utm ain bulunduğunu» giriştikleri nisbetsiz mücadele sonunda büs­
bildirdi. bütün ezilmelerine m eydan verm em ek oldu­
ğunu ileri sürüyordu. N e Romanya'nın, ne de
Konferans teklifi Sırbistan’ın müstakil krallıklar haline geti­
rilmesini faydalı görüyor, ancak Bosna -
Hersek ve Bulgaristan’da yaşayan ^Hıristiyan
Mütarekenin ilânından sonra İngiltere,
halkın menfaatlerini ve hayat hatlarını ko­
Rusya ile siyasî temaslara girişti. Çar, b a ­ rum ak için buralarda yeni ve nisbeten m u h ­
rışçı gayelerinden bahsediyor, maksadının tar bir idare kurulmasının ve Osmanlı dev­
yalnız Balkanlarda daha fazla kan dökülme­ letinin bir türlü tatbik etmediği ıslahatın
sine engel olmak ve Sıraların OsmanlIlarla başarılmasının temini için h em en bir konfe­
rans toplanmasını teklif ediyordu.

Çar’m bu tutumu İngiltere’yi m e m n u n


bırakmıştı. Ç ü n k ü onun tecavüzkâr emelle­
rinden ve G üneye doğru yayılma arzuların­
dan şüphe ediliyordu. L o rd Derbi, b unun
üzerine Şark meselesinin halli için büyük
Avrup a devletlerinin bir konferans akdetme­
leri teklifini resmen ortaya attı. B u devlet­
ler nezdindeki elçilerine 4 kasım 1876 tari­
hinde gönderdiği tebliğde Osmanlı Devleti­
nin de katılacağı b u konferansın İstanbul’da
toplanmasını teklif ediyordu. Müzakerelere
şu konular esas olacaktı:

1 — Osmanlı Devletinin mülkî tamam-


lığı.
2 — Hiç bir devletin kendi çıkarlarını
ortaya atmaması.
3 — Barışın geri gelmesi için Osmanlı
Devletinin şu iki m addeyi kabul etmesi:
a — Sırbistan ve K aradağ’da barıştan
evvelki durum geri gelecektir..
İngiltere B a ş b a k a n t Lorcf Bikonsfild b — Osmanlı Devleti Bosna - Hersek’e,
(Dizraeii) halkın o vasıta ile mahallî icraatı kontrol
edebileceği ve keyfi idareye m eydan vermi-
yeceği teşkilât kurm a hakkı bahşeden bir
muhtar idare tarzı tanıyacak ve Bosna -
Hersek için kabul ettiği ıslahatı m ü m k ü n
olduğu kadar Bulgaristan’da da tatbik ede­
cektir.

Lo rd Derbi aynı zam anda asıl konferans­


tan evvel Osmanlı Devleti katılmaksızın ara­
larında müzakerelere girişip bir çok esas ve
teferruatın karara bağlanabileceğini de ileri­
ye sürüyordu.
Çar. b u konferansta ileri sürülen ve
sürülecek olan tekliflerin kabulü için Os-
manlı Devletini tazyik altında bulundurm ak
gayesiyle G ü n e y ’deki altı R u s kolordusuna
seferberlik emri verdi. B u n u haklı göster­
m e k için A v r u p a . devletleri nezdindeki elçi­
lerine gönderdiği tahrirata Babıâli verdiği
cevapta ileri sürülen sebepler reddedilip
Osmanlı Devletinin sadece silâhlı tecavüzü
def maksadıyle harekete geçmiş olduğunu ve
Rusya’nın iddiasının aksine ıslahatı tatbike
taraftar bulunduğunu açıkladı. "
A kabinde G ü n e y ordusu kumandanlığına
tayin edilen Çar’m kardeşi G r a n d ü k Nikola
Nikolayeviç, kurm ay heyeti ile birlikte ordu
karargâhının bulunduğu Kişnef'e hareket
Gladiston etti.

3288
Kanun-ı Esasî’nîn hazırlanması, Rüştü Paşanın istifasını kabul ederek, Sada­
ret m ührünü Şûray-ı Devlet Reisi Midhat
Abdülhamid’m çıkardığı ve ilâve Paşaya verdi (19 aralık 1876).
ettiği maddeler Mütercim Rüştü Paşanın istifasmda,
Kanun-ı Esasî hususunda M idhat Paşa ile
B u sırada ise Babıâlide hummalı bir aralarında çıkan anlaşmazlık da rol oyna­
faaliyet vardı. İkinci Abdülham id, konferans- mıştı.
ta müsaid bir sonuç elde edilmesini temin
için meşrutiyeti acele ilâna karâr vermişti. İstanbul konferansına doğru
B u n u n üzerine Kanun-u Esasî’yi hazırlamak
için Server Paşa’nın başkanlığında üçü Hıris­ Paris Andlaşm asm da imzaları bulunan
tiyan olmak üzere on altısı yüksek m e m u r ­ devletler İngiltere’nin teklifine birer birer
lardan, o n u ulemadan ve ikisi Ferik (T ü m ­ kabul cevabını vermişlerdi. A n c a k bazıları
general) rütbesinde ordu m ensubundan m ü ­ konferansın İstanbul’da değil de başka bir
rekkep 28 kişilik bir komisyon kuruldu. K o ­ yerde toplanmasına taraftar bulunuyorlardı.
misyon, M idhat Paşanın hazırlamış olduğu ön Rusya ise, toplantı yeri olarak' İstanbul’u
tasarıyı uzun boylu müzakere ve münakaşa kabul ediyor, ancak vaad olunan ıslahat h a k ­
etti. Sonunda 140 maddelik bir tasarı m e y ­ kında kat’î teminat alınmasını istiyor, b u n u
dana getirdi. Vükelâ toplanıp b u n u gözden da ancak A vrup a devletleri ordularının te­
geçirdiler. Halka hürriyet verilmesine ve m in _edebileceğini ileri sürüyordu.
meşrutî, nizamın kurulmasına muhalif bulu­ İngiltere, böyle maddî teminata lüzum
nan Sadrıâzam Rüştü Paşanın ısrarları üze­ görmemekte, ıslahatın belli bir süre içinde
rine bir kısım maddeler çıkarıldı. Tasarı tatbik edileceğine dair Osmanlı Devletinin
böylece 119 m addeye indi. Nihayet H ü k ü m ­ söz vermesini yeter bulmaktaydı.
dara sunuldu. Abdülham id de kendi h ü k ü m ­
ranlık haklarını sınırlayan bazı maddeleri
değiştirdi. 113 üncü m adde ile padişahlara
istedikleri kimseyi hudut dışı etme hakkı
tanındı. B u meseleden ötürü Mütercim R ü ş­
tü Paşa ile Midhat Paşa arasında derin a n ­
laşmazlık olmuştur. Böylece yeni Osmanlı
hükümeti, insanlık namına hareket ederek
Slavlarla m eskûn vilâyetler için yeni idare
şekli isteme iddiasında bulunan A v ru p a dev­
letlerine karşı, R u m , Ermeni, Y a h u d i gibi
bütün tab’aya hukukî eşitlik tanıyan ve bu
aakımdan daha İnsanî olan meşrutiyet tezini
ortaya sürmeğe hazırlanıyordu.

Mütercim Rüştü Paşanın istifası,


Midhat Paşanın Sadnâzamîîğı

Sırbistan ve K aradağ harekâtı mütareke­


sinden sonra İstanbul’da Sadaret mevkiinde
}ir değişiklik oldu.
Mütercim Rüştü Paşa, Abd ülham id ’in A b d ü i h a m i d ’în padişahlığının ilk günlerine
iaha ilk günlerinde çekilmek istemiş, fakat ait bîr resîm
3adişah, kendisine itimadı olmamakla bera-
>er Sadarette kalması için ısrarda bulun- Avusturya ve Fransa da b u fikirdeydiler.
nuştu. Mısır Hidivi İsmail Paşanın, Sırbis- A lm an ya ise tarafsız kalmıştı. Osmanlı D e v ­
:an seferine yardım için İstanbul’a asker leti daha 19 ekimde konferansa katılmayı
;öndermesi, bu askerleri Sadrıâzamın kendi­ kabul etmişti. İngiltere, her devletin İstanbul
m i hal’ maksadıyle bilhassa getirtmiş oldu- elçisinden m aada birer delege daha gönder­
ju A bdülham id’e jurnal edilmişti. Aslında mesini istedi. Rusya, A lm an y a ve İtalya yal­
ayet vehimli olup bunu henüz belli etme- nız elçilerini kâfi görüp yeniden delege gön-
leğe çalışan Padişah bun dan fena halde kuş- dermemeğe karar verdiler. Avusturya, İngil­
ulanmış bulunuyordu. B u yüzden Babıâli- tere ve Fransa ise, birer delege tayin etmiş­
in bazı maruzatını reddederek Sadrıâzamı lerdi. Osmanlı Devletini Hariciye Nazırı
stiskale başladı. Abdüİâziz’in hal’ olayına Saffet Paşa ile Berlin Elçisi Ethem Paşa tem ­
ilfi-il karışmış olması yüzünden bir kısım sil edeceklerdi.
alk da kendisini istemiyordu. Mütercim İngiltere delegesi olarak tayin edilen
-üştü Paşa b u n u n üzerine ihtiyarlığını ba- Lord Salisbury 20 kasımda Londra’dan h a ­
ane edip istifasını takdim etti. reket etmişti. Evvelâ Paris’e uğrayıp Fransa
İnkilâpçılar hakkında açık niyetlerini Dışişleri Bakanı D ü k D ek az ile, sonra B e r ­
enüz ortaya ko y m ak istemiyen Abdülham id, lin’e uğrayarak A lm an ya Başvekili Prens

3289
n e saygısı olduğunu ve ona yardımda bulun­
m a k istediğini söylemeğe cesaret edebilen
hiç kimseye rastlamadım».
Lo rd Salisbury. İstanbul’a gelişinden
sonra Babıâli ile, devletler elçileriyle ve bil­
hassa îgnatiyef’le hususî temaslarda bulundu.
1 1 aralıkta altı devlet elçisi ilk defa olarak
Beyoğlu’n d a R u s elçiliğinde toplanıp arala­
rında görüşmeğe başladılar. Burada, Bâbı-
âliye teklif edilecek olan şartların bütün te­
ferruatı hazırlandı. B u n a göre Sırbistan ve
K aradağ’da savaştan evvelki d u r u m geri gel­
mekle beraber, ileride anlaşmazlıklara m e y ­
dan bırakm am ak için K ü ç ü k Zvornik ayrıca
Sırbistan’a terkedilecek ve K aradağ 'a da
Hersek ve Arnavutluk’tan bir miktar arazi
verilecekti. İşkodra gölü ile B u y a n a nehrinde
b u prenslik için ayrıca gem i işletme hakkı
tanınacaktı. Bulgaristan — -yani T u n a vilâ­
yeti— nin sınırları Batı ve G ü n e y taraflara
doğru uzatılıyor ve burası Sofya ve Tırnova
adiyle iki vilâyete ayrılıyor. Bulgaristan’la
Bosna-Hersek’e m uhtar bir idare tanınıyor­
du. Bunların valileri A v r u p a devletlerinin
de muvafakatiyle Babıâli tarafından belli bir
süre için tâyin olunacak, Osm anlı askerleri
yalnız kalelerde bulunabilecek, halkın elin­
deki silâhlar toplanıp M ü slü m an ve Hıristi-
yanlardan m ürekkep milis askeri teşkil olu­
nacak, devlet mahallî gelirin yalnız üçte bi­
rini alacak, bütün b u işlere de milletlerarası
bir komisyon nezaret edecekti.

A h m e d Midhat Paşa İstanbul konferansının açılışı, Kanun-ı


Esasî’nin ilânı
Bİsınark ile görüştü. Vıyana’dan geçerken
K ont Andraşi ile buluştu. Fransuva Jozef’in
huzuruna kabul edildi. Nihayet R o m a ’ya da Tersanede ayrılan bir dairede toplandığı
giderek Dışişleri Bakanı Meleyari ve K ral için «Tersane Konferansı» diye de anılan
Viktor Em anuel ile fikir teatisinde bulundu. İstanbul konferansı 23 aralık 1876 tarihinde
5 aralıkta İstanbul’a geldiği zaman, elçi açıldı. İlk toplantıda delegeler salâhiyet de­
Henri Elyot’a intibalarmı şu şekilde anlattı: recelerini anlatan itimadnamelerini teati et­
«Rusya’ya sevgi ve itimadı olmayan bazı tiler. Devletler H u k u k u kaidelerine göre,
kimselere rastladım; lâkin Osmanlı Devleti- konferansa Osmanlı Devleti Hariciye Nazırı
Safvet Paşa başkanlık ediyordu. B u n d a n
sonra Rusya elçiliğinde kararlaştırılan esas­
lar, bir kaç yüz sahifelik bir program halin­
de Osmanlı delegelerine tevdi edildi. Safvet
Paşa, b u n u n daha sonra incelenip cevaplan­
dırılacağını söyleyerek devletin halihazır d u ­
r u m u hakkında bir konuşm a yaptı. T a m bu
sırada dışarıdan top sesleri gelmeğe başladı.
Delegeler, bun un sebebini fesasen biliyorlar­
dı. Sefvet Paşa buna rağm en gerekli açıkla­
m a d a bulundu: «D uy d uğu nu z b u top sesleri,
bütün Osmanlı memleketleri için Kanun-ı
Esasî’nin ilân olunduğunu haber vermekte­
dir. B u dakikadan itibaren Osmanlı Devleti
meşrutî hükümetler sırasına girmiştir» dedi.
O sırada ise M ab ey in Başkâtibi Said
Beyin Babıâliye getirmiş olduğu Kanun-ı
Esasî ve Meşrutiyeti ilân eden hattı h ü m ayun
Istanbul (T e rs a n e ) k on fera nsın da S a fv e t P a ­ binlerce vatandaşın huzurunda okunuyordu
şanın, Kanun-ı Esasî’nin ilânın! defegeîere (23 aralık 1876).
bi idirisi O gece şehirde binalar donanmış, fener

3290
ve m eş’ale alayları yapılmış, halk Dolmabah- Osmanlı devletinin mütarekenin iki ay daha
çe Sarayının, M idhat Paşanın konağının ve uzatılması h a k k m da k i teklifi kabul edildi.
elçiliklerin önünde sevinç gösterileri yapmış: B u n d a n sonraki toplantılarda yabancı dele­
«Yaşasın Millet, Yaşasın Kanun-ı Esası!» ses­ geler hazırlanan programın tatbikinin Babı-
leri göklere yükselmişti. B u münasebetle âlinin yararlarına ve çıkarlarına uygun oldu­
Abdülham id, Camlı köşkün penceresine çıkıp ğuna Osmanlı delegelerini ikna için uzun
M abeyin Feriki Esad Paşa vasıtasıyle halka uzun dil döktülerse de bir netice alamadılar.
iltifatlarını bildirdi. Bir taraftan da gönüllü Tartışmalar bazan çok gergin bir hava içinde
olarak gittikleri savaştan yeni dönm üş olan ' geçti. Safvet ve E d h e m Paşalar, b ü y ü k bir
bir kısım medrese talebesi, hocaları Şakir metanetle aleyhimizdeki isnadları ve devle­
Efendiyle birlikte M idhat Paşanın konağının tin haklarını m üdafaa ettiler. Sonunda dev­
önüne gidip Rum eli’yi kanlarının son d a m ­ letlerin tekliflerine şu karşılık verildi:
lasına kadar müdafaa azminde bulundukla­
rını, yabancıların tekliflerini kabul etmiye- Osmanlı Kanun-ı Esasî’si, Sırbistan ve
ceklerini ve savaş isteklerini bildirdiler. K aradağ’a toprak .terkine engeldir. Slavla­
M idhat Paşa kendilerine milletin arzusunu rın oturduğu vilâyetlerin yapılan teklife
yerine getirmek için elinden geleni yapacağı göre bölünmesi ve sınırlandırılması buralar­
cevabını verdi. B u n d a n m e m n u n olarak bu da oturan M üslü m an v e R u m tebaanın m u ­
sefer Dolm abahçe Sarayına gittiler. A b d ü l­ halefeti dolayısiyle ve Kanun-ı Esasî’de y a ­
ham id kendilerine OsmanlIlar Padişahının zılı bulunduğu gibi, hüküm et çeşitli unsurlar
devletin şeref ve haysiyetine aykırı bir h a ­ arasında hiç bir fark gözetmediği için m ü m ­
rekette bulunmıyacağım yine Said Paşa va- kün değildir. Babıâli, buralardaki askerini
sıtasıyle tebliğ ettirdi. Kafile b un da n sonra belli yerlerde toplu olarak bulundurmayı
elçilikleri dolaştı ve hiç bir hâdiseye sebep kabul ederse de, devletlerarası kontrol vası­
olmadan dağıldı. talarını reddeder. Mahallî halktan milis as­
keri kurulması ise, Müslümanlarla Hırİsti-
Konferans müzakereleri ve sunulan yanlar arasında mücadeleye sebep olacağın­
dan u m u m î âsâyişi bozacaktır. Hüküm et,
program valilerin tayininde elçilerin ve milletlerarası
İstanbul konferansı ikinci toplantısını 22 bir komisyonun müdahalesini de kesin şekil­
aralık 1876 tarihinde yaptı. B u oturumda de reddeder. Bunu, müzakereyi bile kabul

Bâbıaîi o n ü n d , /! k Meşrutiyetin İlân t


(Z a m a n ı n d a A v r u p a m e c m u a la rı n d a çıkrmş resim den)

3291
aralarında görüşen delegeler,
Osmanlı Devletine ya kabul v e ­
y a reddolunm ak şartiyle yeni
bir program sundular. Program
şu id i:'
Sırbistan’ın sınırı eskisi gi­
bi kalacak, yalnız Bosna tara­
fındaki arazi ihtilâfı iki taraf
m emurlarından m ürekkep bir
komisyon tarafından halledile­
cektir. Osmanlı askeri Sırbis­
tan’d an bir ay içinde çekilecek
ve Sırp askeri de çekilip savaş
esirleri iade olunacaktır. Savaş
zam anında iki taraf tebaasından
düşm an hizmetinde bulunm uş
olanlara da şâmil olm ak üzere
genel af ilân edilecektir. H e r ­
sek ve îşkodra tarafından belli
Istanbul konferansı delegeleri (S o l d a n tek; H . Elfiot (İ n ­
yerler K ara da ğ ’a terkedilecek
giltere), üst soldan itibaren; C h a u d o r d y (F r a n s a ), Z ic h y
ve milletlerarası bir komisyon
(Av usturya- M acarİstan ), Bou r g o in g ( F r a n s a ), W erther
prensliğin sınırını yeniden çize­
( A l m a n y a ) . Alt soldan; S a fv e t P asa (O s m a n l ı ), Sa lisbury
cektir. Boyana nehrinde K a r a ­
(İngiliz), İgnatief (R u s y a ) , Corti (İtalya)
dağ’a gemi işletme hakkı verile­
cektir. K eza, esirler karşılıklı
etmez. Hüküm et, bu vilâyetler gelirinin sarfı serbest bırakılıp,, genel af ilân edilecektir.
h ak km daki teklifi, devletin hükümranlık Bulgaristan’da D o ğ u ve Batı itibariyle iki vi­
haklarıyle bağdaşamaz görür. B u vilâyetlerde lâyet kurulacak, burada ve Bosna-Hersek’de
hususî mahkemelerin kurulmasını d a Ka- istinaf m ahkem eleri teşkil ve bunların hâ­
nun-ı Esasî’ye aykırı bularak reddeder. kimleri altı devletin (Fransa, İngiltere, A v u s ­
Böylece, devletlerin programı h em e n ta­ turya, İtalya, A lm an ya, Rusya) rızasıyle ve
m a m e n reddedilmiş oluyordu. B u n u n üzerine kayd-ı hayat şartiyle tayin edilecek, keza bu

İstanbul konferansı toplantılara d e v a m halinde


( A v r u p a m e c m u a l a r ı n d a çıkmış resim lerden)

3292

i
vilâyetlerin valileri de b u altı devletin rıza- zinin Hıristiyan çiftçilere intikali de b u
sıyle ve beşer sene müddetle tayin edileck, programa dahil bulunuyordu.
Bulgaristan valileri mutlaka Hıristiyan ola­ B u program Osmanlı delegelerine 15 ocak
cak, vilâyet meclisleri üyeleri vergiyle m ü ­ 1877. tarihinde tevdi edilmiş ve üç gün içinde
kellef halk tarafından seçilecek, b u meclisler cevap istenmişti. Altı devlet elçileri b u
vilâyetin bütçesini yapıp kazâ idare meclisle­ şartlar kabul edilmediği takdirde kendileri­
rini seçecektir. Tütün, güm rük, içki vergileri, nin İstanbul’u terkedip gideceklerini bildir­
posta ve telgraf ücretleri tam am en devlete miş bulunuyorlardı. Lâkin Osm anlı delege­
ait olacak, diğer vergi ve resimlerin üçte biri leri, Babıâliyi buna cevap vermeğe yetkili
devlet hâzinesine bırakılacak, âşar ilga edilip görmediklerinden b u iş için genel bir meclis
yerine arazi vergisi konulacaktır. Devlet as­ toplanıp meselenin orada görüşüleceğini, b u
keri başlıca şehir ve kalelerde bulunacak ve meclisin ise ancak 18 ocak günü toplanabile­
valiler tarafından emrolunmadıkça bir yerde ceğini, b un u n için cevabın 20 ocakta verile­
toplanamıyacaktı. M ü slü m an ve Hıristiyan ceğini bildirdiler. Altı devlet delegeleri de
ahaliden milis askeri kurulacak, Rum eli’de b u n u kabul ettiler.
Çerkeş muhaciri iskân edilmiyecek, askerî Lo rd Salisbury daha 20 aralık tarihinde
bedel milislere dahil olmayan ve sıhhati y e ­ Abd ülham id ’e gizli bir m ektup gönderip Os-
rinde bulunan Hıristiyanlara mahsus olacak, manlı devletinin müttefiksiz, parasız ve ha?-
memleketin dili türkçe ile birlikte m a h k e ­ zırlıksız bulunduğunu ve b u haliyle Rusya ile
melerde kullanılacak, Bosna-Hersek ve B u l ­ ve onun tarafını tutacak bir kısım Balkan
garistan’da ıslahata nezaret için karm a ko- devletleriyle savaşmasının b ü yü k bir felâke­
miS 3'onlar kurulacak, Bulgaristan’daki ko ­ te sebep olacağını bildirmiş, son programın
misyonları m uhafaza için Belçika’dan beş Osmanlı delegelerine verilmesinden bir gün
bin asker celbedilecektir. Y in e b u vilâyette evvel Padişahın huzuruna çıkıp b u yeni
halkı korum ak için subayları Avrupalı olan programı izah etmiş ve kabulünün Osmanlı
özel jandarm a teşkilâtı yapılacak, Devlet Devleti için tek çıkar yol olduğunu söyle­
tarafından M üslüm anlara ve b u arada Çer- mişti. Padişah, o gece h em e n vükelâyı sa­
keslere verilen silâhlar geri alınacaktı. A y n i rayda toplayarak meseleyi' kendilerine açmış
zam anda Bulgaristan’da ve Bosna-Hersek’de ve müzakere etmelerini istemiş, uzun görüş­
yaşayan Müslümanların elinde bulunan ara­ melerden sonra kendisine hüküm etin kararı

ı ı S I t S

-A

İstanbul k onferansından sonra, devletlere verilecek cevabı kararlaştırmak üzere devlet


ricaliyle cem aatlerin dinî re'islerînden teşekkül eden meclis toplantı h alinde
( Z a m a n ı n d a yabancı m e c m u a l a r d a çıkmış bir resim den)

3293
şu şekilde bildirilmiştir: «Böyle tekliflerde yı hareketsiz hale getirmek için yeni bir
savaşmak için askerin kuvvetine bakılmaz. faaliyete hazırlanmağa başlamıştı. Böylece,
B iz A nado lu’ya dört y üz atlı ile geldik. Yine bir taraftan da Kanun-ı Esasî’nin daimî şe­
dört yüz kişi kalıncaya kadar savaşırız». İşte, kilde yürürlükte kalmasını temin etmek isti­
'A bd ü lham id b u n u n üzerine bir meclis-i u m u ­ yordu.
mînin toplanarak tarihî kararın b u meclis
tarafmdan verilmesini istemiştir. Çünkü Midhat Paşanın azli ve sınır dışı
kendisi aslında Rusya ile silâhlı bir ihtilâfa
düşecek durum d an kaçınmağa taraftar bulu­ edilmesi
nuyor, Rusya’nın ise b u konuda gayet hassas
ve kararlı olduğunu seziyordu. İnkılâpçıların mümessili ve memleket
aydınlarının tek . ümidi M idhat Paşa, A b d ü l­
h a m id tarafmdan ötedenberi şüphe ile kar­
Râbıâlide toplanan Meclis-i U m u m î’d e şılanan ve hiç sevilmeyen bir kimseydi. O n u n
Sırbistan - Karadağ meselesi hakkm- Osmanlı Devletinde parlâmanter rejimi k ur­
m a gaye ve faaliyetleri, Y e n i OsmanlIlarla
daki tekliflerin görüşülmesi ve reddi olan münasebetleri, Abdülâziz’in hal'm e ön­
ayak oluşu, hürriyetsever fikirleri her zam an
Nihayet 18 ocak 1877 tarihinde Istanbul- açıkça savunması, millî menfaatleri Osmanlı
da bulunan Ferik ve M üşir rütbesindeki b ü ­ hanedanının menfaatlerinden üstün tutuşu,
tün aske,rî erkân, yüksek m ahkem eler baş- A bdülham id için taham m ül edilir şeyler
kanları, Devlet Şûrası üyeleri, vükelâ, saray değildi. Sadarete getirilmesine sebep sadece
erkânı, ruhanî reislerden m ürekkep 180 kişi son buhranlı d urum d u. B u n u n kendi arzusu­
vâki davet üzerine Babıâlide toplandılar. B u n a uy g un şekilde bir sonuca bağlanmaması
meclisin dörtte biri çeşitli gayrimüslim u n ­ ise düşünce ve niyetlerini büsbütün Midhat
surlardan mürekkepti. M idhat Paşa m ü za ke­ Paşanın aleyhine çevirmiş bulunuyordu. Altı
releri açarak Tersane konferansında ileri sü­ devlet elçilerinin İstanbul’u terkedişinden
rülen teklifleri izah edip bunlar kabul edil­ sonra A bdü lham id o nu istifaya m ecbur bıra­
mediği takdirde Rusya ile bir savaşın m u h ­ kacak davranışlara hız verdi. İstekleri y a ­
temel bulunduğunu, Fransa ve İngiltere’den pılmıyor veya aksi yapılıyor, maruzat cevap­
bu hususta hiç bir yardım beklenemiyeceği- sız bırakılıyordu. M idhat Paşa, gücenip evine
ni, Avusturya’nın, şimdilik tarafsız kalsa bile çekildi. Fakat istifa etmedi. Padişahın kendi­
ileride Rusya’nın tarafmı tutması m ü m k ü n sini azlini istiyor ve bun dan doğacak reaksi­
olduğunu, tekliflerin kabulünün ise, Devletin y onun saray muhitine iyi bir ders olacağını
istiklâli ve hükümranlık haklarıyle telifi um uyordu. Zira kendisi yalnız aydınlar
m ü m k ü n olamıyacağını söyledi ve herkesten değil, geniş halk tabakası tarafından da sevi­
düşüncesini açıkça ifadesini istedi. Sonra len ve «Millet Babası» diye anılan bir kimse
A m edc i M a h m u d Bey, Devletin o günkü d u ­ idi. Padişah tarafından azlolunduğu takdirde
r u m u n u anlatan muhtırayı okudu. M ü z a k e ­ halkın kendisini Sadarete getireceğine ina­
relerde ilk söz alan M ütercim Rüştü Paşa, nıyor, hattâ b u kanaatini yakınlarına da
bir .milletin istiklâlsiz yaşıyamıyacağmı ileri söylüyordu. Diğer taraftan D a m a d M a h m u d
sürüp devletlerin b u n a aykırı tekliflerinin Celâleddin Paşa olsun, Serasker olsun, Sa da ­
reddini istedi. Söz alan hatiblerin hepsi b u ret m akam ında M idhat Paşa gibi n am u s ve
düşünceyi savundular. Bilhassa Hıristiyan doğruluktan kıl kadar ayrılmayan bir kimse­
cemaatlerin mümessilleri, R u m ve E rm eni nin bulunmasını çıkarlarına aykırı gördükle­
Patrik vekilleri ateşli hitabelerde bulundu­ ri için mütem adiyen aleyhinde bulunuyorlar,
lar. Sonunda u m u m i meclis ittifakla: «Ölüm , d üzm e jurnallerle, onun — yaradılışına hiç
rezilâne yaşamağa tercih olunur» parolasıyle uy m a ya n şekilde— bazı fesat cemiyetleriyle
tekliflerin reddine karar verdi. B u karar, temasta bulunduğuna, kendisini hal’ edip tek­
Tersane Konferansının son toplantı günü rar Beşinci M u r a d ’ı veya M e h m e d Reşad
olan 20 ocak 1877 tarihinde delegelere H a r i­ Efendiyi cülûs ettireceğine, yahut da cum ­
ciye Nazırı Safvet Paşa tarafından mucib huriyet ilân edeceğine, hattâ padişah olmayı
sebepleriyle birlikte tebliğ edildi. B u n u n tasarladığına A bd ü lh am id ’i inandırmağa ça­
üzerine altı devlet elçileri, yerlerine birer lışıyorlardı.
maslahatgüzar bırakarak İstanbul’u terkedip 5 şubat 1877 pazartesi günü M idhat Paşa
gittiler. saraya dâvet edilmişti. Paşa dairesinde usule
Mithat Paşa, İstanbul, konferansı dağıl­ aykırı olarak bir saat kadar bekletildiği hal­
dıktan sonra İngiltere ile teması kesmemiş de huzura kabul edilmedi. Nihayet M ab ey in
ve Kanun-ı Esasî’nin Osmanlı Devleti vatan­ Feriki Said Paşa y a n m a gelip Sadaret m ü h ­
daşlarına ve b u arada Balkanlarda yaşayan rünü istedi. B u n u aldıktan sonra da Kanun-ı
Slavlara bahşettiği hak, hürriyet ve em niye­ Esasî’nin 113 üncü maddesine göre Padişahın
tin İstanbul konferansmda devletlerin teklif kendisinin hudut dışı edilmesi emrini verdi­
ettiği programdan onlar lehine olarak daha ğini ve b u n u n için İzzeddin vapurunun hazır
avantajlı bulunduğu iddiasını ele alarak b u bulunduğunu bildirdi. Sebep olarak da fesad
Kanun-ı Esasî’nin tatbikatının garanti altına cemiyetleriyle alâkasmı ve bunlara m ensup
alınması şartiyle devletlerle uyuşup Rusya- kimselerin konağına d e v a m ettiğini ileri sür­

3294
dü; Midhat Paşa, kendi aleyhindeki b u iftira­
ları giddetle reddettikten sonra Padişahın
emniyeti yoksa onu sarayda m ev k u f tutma­
sını ve hüküm et reisliği görevini b u şartla
bile üzerine alabileceğini, azlinin b u d u ru m ­
da memleket için zararlı olacağını, esasen
aleyhindeki b u komploların R u s parasıyle
hazırlandığını söyledi.
Said Paşa, Padişahla görüştükten sonra
teklifinin reddedildiğini ve hem en yola çık­
masını bir daha tebliğ etti. M idhat Paşa:
«Allah rahmet eylesin b u millete..» diyerek
kaderine baş eğdi ve çıkıp gitti.
M idhat Paşa memleketten çıkarıldıktan
pek az müddet sonra açılan Meclis-i M e b ’u-
sanda «bu meclisi tesis etmek için çalışan bir
zat m u h a k e m e ile kabahati sabit olmadan M id h a t Paşanın sınır dışı edilm ek üzere
nasıl tardediliyor» diyen olmadı (İ. E m in İzzeddin v a p u r u n a nakli
M a h m u d K e m a l İnal; Son Sadrıâzamlar, S: (A v r u p a m e c m u a la r ı n d a n )
365).
Efendi Belgrad’a gönderilmişti, Midhat Paşa­
Ethern Paşanın Sadareti nın azli üzerine, Pertev Efendiye verilen
talimat hüküm süz kaldığından Osmanlı dele­
Midhat Paşa azlolunduğu gün, Sadaret gesi bir m üddet bekledi. Yeni talimat gelince
m ührü Şûrayı Devlet Reisi E the m Paşaya temaslara başladı. Esas noktalarda anlaşma
verilmişti (5 şubat 1877). M idhat Paşanın olduğundan Sırbistan Kristiç adlı m em u ru n u
azli ile yurd dışına çıkarılması İstanbul’da İstanbul’a gönderdi. 20 şubatta Kristiç ile
büyük heyecan uyandırdı. Medrese talebesi Hariciye Nazırı Safvet Paşa görüşmelere
Beyazıt camiinde toplanarak tekrar Sadarete başladılar. H e r şey altı günde olup bitti. 27
getirilmesi için H ünkâra verilmek üzere bir şubatta Prens Milan, Sadrıâzama bir telgraf
dilekçe imzaladılar. Diğer taraftan aynı gönderip kararlaştırılan şartları kabul etti­
mealde hazırlanan bir dilekçeyi bir kaç gün ğini bildirdi. Ertesi günü (28 şubat 1877),
içinde İstanbul halkından 80 bin kişi imza­ barış imzalandı. B u barış şartlarına göre,
lamıştı. Bütün bunlara rağm en A bdülham id
kararında ısrar etti. Y e n i Sadrıâzam ise,
devleti bu m üşkül zam an d a idare edecek
kuvvette değildi. T e k meziyeti A bd ülham id ’e
sadakatiydi. Padişah ise, Vükelâ Meclisine
bizzat başkanlık ediyor, istediği kararları
aldırıyordu. Midhat Paşanın bütün teşebbüs­
lerini durdurmayı âdeta iş edinmişti. B u
arada eski Sadrıâzam tarafından yeniden te­
maslarda bulunm ak ve. m üzakere kapıları
açabilmek vazifesiyle Londra’ya gönderilmiş
olan O d y a n Efendiye, görüşmeleri yarıda
bırakarak h em en İstanbul’a dönmesi bildiril­
mişti.

Sırplarla sulh protokolü

M idhat Paşa, bir taraftan da Sırbistan ve


K aradağ ile bir barış imzalamak suretiyle
devletlerin müdahale bahanelerine kat’î bir
sonuç verm ek için daha ocak sonlarından
itibaren bu prensliklerle temasa başlamış ve
bu hal Sırbistan ve K ara d a ğ taraflarından
çok müsait karşılanmıştı, M idhat Paşa, bu
suretle Rusya ile çıkması m uhtemel bir sa­
vaşı kat’î şekilde durdurmayı um uyordu. B u
ümidinde de haklı idi. Ç ü n k ü iki prenslik
esasen bir an evvel barışa kavuşmayı arzu
etmekte idiler. Onlarla barış imzalandığı
takdirde ise, mesele kendiliğinden halledil­
miş olacaktı. Barışın ana prensipleri üzerin­
de Avusturya’nın da tavaşsutiyle anlaşılmış
ve müzakerelere girişmek üzere Pertev İbrahim Edhem Paşa

3295
Sırbistan için savaştan evvelki d u ru m geri duğu hal ve b u n u n sebepleri izah olunuyor,
geliyor, prenslik eskiden mevcut olanlara sonra Abdülham id Anayasanın ilânıyle m ec­
ilâveten kale ve istihkâm yapmamayı, çete­ lisin açılışının tam am en kendi eseri olduğu­
lerin faaliyetine göz y um m am ayı kabul edi­ n u söylüyor, b u meclisin seçim, vilâyetler
yordu. Belgrad kalesinde Osmanlı bayrağı idaresi, beldeiyeler, hukuk mahkemeleri
yine bulunacak, Sırbistan’daki Ermeni, Kato­ usulü, mahkemeler teşkilâtı, hâkimlerin
lik ve Yahudilere serbest ibadet hakkı tanı­ yükseliş ve emeklilikleri, bütün memurların
nacak ve her çeşit hakları korunacaktı. Aynı görevleri ve emeklilik hakları, basın ve Sa­
zamanda her iki taraf tebaasından harb suç­ yıştay kanunlarıyle bütçe k anu nu nu b u dö­
lusu sayılanlar için genel af ve esirlerin nem de müzakere edeceğini bildiriyor, çeşitli
iadesi de kabul olundu. din ve milletlere m ensup tebaayı Osmanlılık
B u sırada Karadağ Prensliği de barış fikri etrafmda toplanmağa ve birleşmeğe
müzakereleri için İstanbul’a salâhiyetli m e­ davet ediyor, ayni zam anda devlet mekaniz­
murlarını gönderdiyse de, arazi taleblerinden masına yüksek vasıflı m em u r yetiştirmek
bir türlü vazgeçmediği için müzakereler üzere Abdülmecid zamanında orta dereceli
müsbet bir sonuca ulaşamadı. olarak açılan «Mülkiye Mektebi» nin yüksel­
tilmesine karar verildiğini, Sırbistan’la ba­
rışın imzalandığını ve Karadağ hakkm daki
Meciis-i Meb* usanın açılışı ve kararın mecliste müzakere olunacağını ha­
Padişahın nutku ber veriyordu.
B u n d a n sonra ilk Osmanlı parlamentosu
Rastladığı R u m î yıl dolayısıyle halk ara­ faaliyetine, Â y â n ve M e b ’usan Meclislerine
sında «93 Meclisi» diye anılan ilk Osmanlı tahsis edilen esas yerinde (evvelce Ayasofya
parlâmentosu Kanun-ı Esasî’nin ilânından üç camii yanında Darülfünun olarak yapılan fa­
ay sonra açılmıştır. B u müddet zarfında kat b u maksatla hiç bir vakit kullanılamayan
parlâmento üyeleri seçilmiş bulunuyorlardı. bina) devam etmiştir.
A nc a k b u seçim genel oy ile değil, geçici
talimata göre vilâyet idare meclisleri vasıta- Midhat Paşanın yurt dışına çıkarılma­
sıyle olmuştu. M art ayının ortalarından son­
ra İstanbul’a pek uzak bulunan Trablusgarb, sının tepkileri, alman tedbirler*
Yem e n, Bağdad gibi vilâyetler hariç olmak
üzere seçilen üyeler gelmiş ve üçte iki ço­ Diğer taraftan M idhat Paşanın yurd dışı
ğunluk hasıl olmuştu. B u n u n üzerine 19 mart edilmesinden doğan genel kırgınlık devam
1877 Pazartesi günü açılış töreni oldu. B u etmekteydi. Meclisin açılışının ikinci günü
meclisin üyeleri 141 kişi idi. B u n u n 115 ini talebe tarafından yeniden yapılan gösteri
— o günkü deyimle— m eb ’usan ve 26 sını buna tercüman oldu. Çeşitli cami ve m ahal­
âyân teşkil ediyordu. M e b ’uslarm 69 u M ü s ­ lerde toplanan medrese talebesi arasında
lüman ve 46 sı diğer dinlere mensup kimse­ hocaları da görülüyordu. Harbiye Mektebi
lerdi. talebeleri ve İstanbul halkı da yer yer m e d ­
İlk Meclis’i M e b ’usan açılış töreni için rese talebelerine katılmaktaydı. Nihayet top­
Dolmabahçe Sarayının büyük M ua yed e sa­ luluk ayrı semtlerden harekete geçip birle-
lonunda A h m e d Vefik Efendi (Paşa) nin şerek Şükrü B e y adlı bir zatın idaresinde
başkanlığında toplandı. Açışı ise, bizzat b üyü k bir intizam içinde Dolmabahçe Sarayı
Abdülham id yaptı. Salonun batı tarafı­ civarına kadar geldiler. Zabıta kuvvetleri
na Üçüncü M u ra d ’dan itibaren m uayede ve kendilerine karşı koymadı ve müdahalede
biat merasimlerinde kullanılan zebercedlerle bulunmadı. Abdülhamid, sarayın içini muha-r»
süslü altın taht kurulmuştu. B u n u n etrafında fızlarla doldurmuş, kapılara çifte nöbetçiler
vükelâ, ulema ve devlet ricali protokol sıra­ koydurmuştu. Bir saray yaveri gelip toplan­
sına göre yerlerini almışlardı. Meclis üye­ tının sebebini sordu. Şükrü Bey, milletin
leri âyân sağda ve m eb ’uslar solda olmak genel olarak hükümetten m e m n u n bulunm a­
üzere tahtın karşısında bulunuyorlardı. A b ­ dığını söyledikten sonra topluluğun istekle­
dülhamid yanında Müşir üniforması giymiş rini şu şekilde özetledi:
kardeşleri Regad ve Kem aleddin Efendiler «Midhat Paşanın geri çağırılıp iş başına
bulunduğu halde geldi. Kendisi sade ve si­ getirilmesi, D a m ad M a h m u d Paşanın azli ve
yah bir elbise giymişti. Tahta oturduktan İstanbul’dan uzaklaştırılması, millet cebin­
sonra elinde tuttuğu açılış nutkunu Sadrı- deki son kuruşu verdiği halde, askerin.m aa­
âzam Ethem Paşaya, o da M abeyin Başkâtibi şını vermeyen Seraskerin azli».
Said Beye verdi. Said Bey, yarım saat kadar U lem adan biri de, Abdülham id b u istek­
süren bu nutku okudu. Sona erişinde dualar leri kabul etmediği takdirde C u m a günü
edildi. Şehrin muhtelif yerlerinde top atış­ hutbede adının anılmıyacağını ve bazıları da
ları yapıldı. B u arada Padişahın da kısa da camilerin büsbütün kapatılacağını söyledi.
olsa konuşacağı veya hiç olmazsa meclis Yaver, saraya gidip geldikten sonra Padişa­
üyelerine hoş geldiniz diyeceği umulurken, hın b u şikâyetleri inceleyeceğini haber verdi.
Abdülham id böyle yapmayarak hazır bulu­ B u n u n üzerine, Şükrü Beyin emriyle kalaba­
nanları hafifçe selâmlayıp salondan çekildi. lık sessiz sadasız dağıldı.
B u nutukta, devletin o gün içinde bulun­ Ertesi günü ise, hüküm et gayet şiddetli

3296
İlk Osmanlt (1293/1877) Meclisi Mebusan’ının açılış töreni
Hatt-ı hüm ayunun Dolmabahçe Sarayı merasim salonunda okunuşunu gösteren bu
resimde Sultan İkinci Abdülham id ortada ve ayakta görülmektedir. Hatt-ı hüm ayunu
okuyan zat o zaman M abeyin Başkâtibi olan K ü ç ü k Said B ey (Paşa) dır.

İlk Osm anlı (,1293/1877) Meclisi M ebusan salonunda bir oturum


Ayasofya Camii yanında bulunan ve sonra Adliye Sarayı olan bu bina yanmıştır.

(Mufassal Osmanlı Tarihi tablosu-No. 56)


tedbirler aldı. Gösterilere katılan Harbiye hiç bir tecavüz ve müdahale fırsatı verme­
talebesinin yarısı tevkif olundu. Okulun diği için Çar b u yolu seçmişti. Gayesi, Bal­
Edirne’ye nakline karar verildi. Medrese ta­ kanlardaki Slav tebaayı isyana sevketmek
lebesinden b u işlerle alâkalı görülenler he­ ve b unu müdahale fırsatı haline getirmekti.
m en memleketlerine gönderildi. Diğerlerine Osmanlı Devleti kendi hududları içinde sü­
şiddetli ihtarlarda bulunuldu. Gösterilere kûn ve âsâyişi korumakla, her türlü düzeni
fırsat verdiği ve esasen Midhat Paşa taraf­ ve tebaasının istirahatini temin etmekle m ü ­
tarı olduğu töhmetiyle Zaptiye Nazırı Ö m er kellef bulunduğu için ayaklanmaları bastır­
Fevzi Paşa azledildi. İstekler ise, tabiî dik­ mağa, panislavist çetelerin M üslüm an ve
kate bile alınmadı. Talebe buna, sağa, sola hattâ Hıristiyan halk aleyhine işledikleri
protesto yaftaları yapıştırmakla karşılık korkunç cinayetlere engel olacak tedbirleri
verdi. Harbiye talebesi de bir akşam yokla­ almağa mecburdu. Rusya, o zam an bütün
masında «Yaşasın Midhat Paşa» diye bağırdı. dünyaya OsmanlIların hıristiyan tab’aya te­
B u n u kışkırtanlar ve b u arada bir türlü ya­ cavüzde bulunduğunu, katliâmlar tertibledi-
tışmayan medrese talebesinin bir kısmı tevkif ğini büyük gürültülerle ilân ediyor ve A v r u ­
edilerek A k k â kalesine gönderildiler. pa um um î efkârını aleyhimize döndürüyordu.
Son Bosna-Hersek ve Bulgaristan hâdisele­
Karadağlıların yeniden tecavüze rinde de böyle davranmış, nihayet Sırbistan
ve K aradağ’ı metbûları aleyhinde savaşa
hazırlanması ve Londra protokolü kalkıştırmış, sonra da müdahalede bulunmuş,
hattâ b u müdahaleye diğer beş Avrupa dev­
Mütareke sona erip barış imzalanamadığı letinin de iştirakini sağlamıştı. B u yüzden
için Karadağlıların yeniden tecavüze hazır­ İstanbul Konferansının dağılmasından sonra
landıkları haber alınmıştı. A vrup a devletleri Osmanlı Devletiyle Sırbistan’ın barış yap­
bir daha araya girip mütareke müddetinin maları hiç hoşuna gitmemiş, buna karşılık
13 nisana kadar uzatılmasını temin ettiler. K aradağ’ı el altından Babıâlice kabulü im ­
Sonra mesele meclise intikal etti. Burada kânsız şartlar öne sürmeğe kışkırtmıştı.
yapılan müzakereler sonunda K aradağ’ın
Meşrutiyetin ilânı ise, onu büsbütün sinir­
arazi isteği kat’î şekilde reddolundu. B u n u n
lendirmiş bulunuyordu. Ç ünkü yeni rejimin
üzerine mütareke sona erdiği zam an K aradağ
Osmanlı Devletiyle Hıristiyan tebaası ara­
tecavüze geçerse b un u defetmek üzere as­
sındaki bütün anlaşmazlıklara son vereceğin­
kerî hazırlıklara başlanıldı.
Balkanlarda Slav tebaayı Osmanlı D e v ­ den korkmaktaydı. Üstelik b u suretle O s­
leti aleyhine durm adan kışkırtan Rusya idi. manlI Devletinin A vrup a ’daki itibarı arta­
Rusya. Kırım yenilgisinin ve Paris Andlaş- cağı gibi, b u hal R u s devrimcilerine de
masının öcünü mutlaka almak hususunda Çarlık rejimi aleyhinde faaliyete geçmek
kararlı olduğundan fırsat kollamakta idi. cesaretini verebilirdi. Nitekim bir Rus gaze­
Osmanlı Devleti ise Kırım savaşmdanberi tesi, Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi
barış politikasını takip ettiği ve Rusya’ya Rusya’da da Kanun-ı Esasî ilânının gereke­

Dolmabahçe Sarayında Padişahın Meclisi açış nutkunun okunması münasebetiyle meraklı


haikın saray kapısında toplanışı (Okunuşu gösteren resim 56 numaralı ilâve tablodadır)

3297 F . 22
edemiyecek olursa, b u durum un
Özel olarak kendilerinin ve ge­
nel olarak Avrupa'nın menfaat­
leriyle telifi imkânsız olacağını,
b u takdirde Hıristiyan tabaanın
refahını ve genel -barışı temin
için uygun gördükleri vasıtalara
birlikte başvuracaklarını belir­
tiyordu.

Kusya ayrıca Babıâlinin K a ­


radağ ile barış imzalayıp ısla­
hatı da kabul ettiğini bildirdik­
ten sonra iki tarafın, yani Rusya
ile Osmanlı. Devletinin silâh al­
tında bulundurdukları askerin
terhisi işini görüşmek üzere Ba-
bıâlinin Petersburg’a fevkalâde
bir delege göndermesini istedi.
Rusya’ya karşı ötedenberi O s ­
İ lk 'O s m a n lı M e b ’usan Meclisinde bir oturum
manlIları tutan İngiltere ise b u ­
n u reddederek protokolden m a k ­
ceği hakkında bir makale neşrettiği için k a ­ sadın esasen iki devletin silâhları bırakma­
patılmıştı. İşte Rusya, bütün bu sebeplerden larını temin olduğunu ileri sürüp b u maksat
dolayı sür’atle harekete geçmek, isteklerini hasıl olmazsa imzasını geri alacağını bildirdi.
Osmanlı Devletine savaş tehdidiyle kabul İtalya da kendi imzasının sadece altı devlet
ettirmek ve olmadıği takdirde savaşmak ka ­
arasında b u hususta tam bir anlaşma bulun­
rarında idi. B u n u n için daha evvel beş dev­
ması halinde muteber olacağını söyleyince
lete başvurup İstanbul konferansında teklif
Rusya ısrardan vazgeçti.
edilen ıslahatın kabulü ve Karadağ ile der­
hal barış yapılıp askerin terhis olunması Protokol, 3 nisan 1877 tarihinde Babıâliye
hakkında müşterek bir tebliğde bulunulm a­ tebliğ edildi. Osmanlı Devleti buna 12 ni­
sını istedi* Devletler, bu isteğe evvelâ cevap
sanda cevap verdi. Bunda, Osmanlı Devleti­
vermediler. îgnatiyef bunların bak ş şehirle­
nin ancak büyük bir hezimetten sonra m ağ­
rini birer birer dolaşıp temaslarda bulundu.
lûp bir millete karşı ileri sürülebilecek olan
Sonunda altı devlet tarafından 31 mart tari­
şartları kabul etmekten ise, savaş tehlike­
hinde Londra Protokolü imzalandı.
sini göze almayı daha uygun bulduğu, kendi
Londra Protokolümün Babîâliye tebliği iç işlerine dışarıdan daimî surette m üdaha­
lede bulunulmasını kabul edemeyeceğini,
ve bunun reddedilmesi hükümetin ıslahatı tatbik ve geçen yılki
Londra protokolü, Osmanlı Devletine olayların bir daha tekrar etmesine engel
K aradağ ile barış yapıp ıslahatı tatbike he­ olmak için elinden geleni yapacağı, ıslahatın
m en başlamasını tavsiye ettikten sonra, altı- tatbikine engel olan tazyiklerden kurtulmak
devletin ümidi b u sefer de boşa çıkıp Hıris­ istediği, Osmanlılarm Rusya ile birlikte ve
tiyan tebaanın hali ikide birde Şarkta âsâ- Rusya tarafından İstanbul’a bir delege gön­
yişi bozan anlaşmazlıkların tekrar ortaya derilirse Petersburg’a bir delege göndermeğe
çıkışma meydan vermiyecek tarzda ıslah razı bulunduğu bildiriliyordu.

18 77 -1 8 7 8 O S M A N L Î - R U S S A V A Ş L A R I , E D İ R N E M Ü T A R E K E S İ ,
A Y A S T E F A N O S B ARIŞ I

Osmanlı Devleti böylece protokolü red­ duna dönüş müsaadesi istedi. Ertesi gün de
detmiş oluyordu. Haber Petersburg’a varır Petersburg maslahatgüzarımız Tevfik Beye,
varmaz Çar derhal bir savaş meclisi topladı. Rusya Başvekili Gorçakof bir nota ile R u s­
B u mecliste bütün Rusya’da seferberlik ilâ­ ya’nın Osmanlı Devletine savaş ilân etmiş
nına ve büyük Çapta savaş tedbirleri alınma­ olduğunu bildirdi. A y n ı zam anda bundan
sına karar verildi. Çar 20 nisanda Güney Berlin, Viyana, Paris, Londra ve R o m a elçi­
ordusu karargâhına hareket etti. Buraya va ­ lerini de haberdar etti.
rır varmaz Rus ordusuna ve milletine hita­ Savaş haberi 24 nisan günü Öğleden
ben bir beyanname neşredip d u r u m u bildirdi. sonra İstanbul’a ulaşmıştı. Abdülhâmid, A v ­
23 nisan 1877 tarihinde Rusya’nın İstan­ rupa devletlerine barış tavassutu için tel­
bul maslahatgüzarı, iki devlet arasında si­ graflar çekilmesini emretti. Kendisi katiyen
yasî münasebetlerin kesildiğini bildirip y ur­ savaşa taraftar bulunmuyordu. B u telgraf-

3298
olamıyacağı bildiriliyor ve Paris andlaşmâsi*
n m sekizinci maddesi gereğince tavassutta
bulunmaları isteniyordu.

Rus ordusunun harbe başlaması

Huslarm savaş ilânı notası henüz Babı-


âliye varmadan Çarın orduları Memleketeyn
ve Anadolu sınırlatma tecavüzde bulunmuş­
lardı.
25 nisanda toplanan mecliste Tevfik B ey ­
den gelen ve savaş ilânını bildiren telgraf
okundu. İstanbul M e b ’usu Haşan Fehm i
Efendi, Rusya’nın Hıristiyan tebaayı himaye
bahanesiyle sadece bir istilâ savaşma kalk­
tığını, buna karşı bütün vatandaşların elle­
Siyasî münasebetlerin kesilmesi üzerine son rinden gelen fedakârlıkla karşı koymaları
Rus temsilcisinin de sefaret binasından gerektiğini, ayni haklara. sahip bulunan ve
ayrılışı ve armaların kapatılışı ayni vatanin evlâdları olan Hıristiyan tebaa­
(Yabancı mecmualardan') yı da ayni vazifelerin beklediğini ve onların
da Rus himayesini istemediğine ve b unu is-
larla Rusya’nın Osmanlı Devletine harb ilâ­ bat edeceklerine emin bulunduğunu anlatan
nına devletler hukukuna göre hakkı olma­ bir nutuk söyledi. B u n a Haleb M e b ’usu Ma-
dığı, Osmanlı Devletinin arada mevcut b ü ­ nok Efendi, aynen şu karşılığı verdi: «Rusya
tün andlaşma ve anlaşmalara bugüne kadar Hıristiyanları hiç bir zam an himaye etmediği
tamamen riayet ettiğini, imzalanması sıra­ gibi, Hıristiyanlar da b u himayeyi hiç bir
sındaki şartlara göre hükümlerinin değeri ve zam an istememişlerdir. B e n Hıristiyan ve
yürürlüğü savaş çıkmamasına bağlı bulunan Ermeniyim. Vilâyetimin Erm eni Hıristiyan-
bir protokol namına Rusya’nın savaş ilânına, ları namına Rusya’nın himayesine asla m u h ­
savaşa kalkışmaya yetkisi taç bulunmadığımızı beyan ederim. Şimdiki

Ruslarla harp kararı üzerine Meclis binası önünde halkın tezahüratı


(Yabancı mecmualardan)

3299
halimizden memnunuz ve Rusya’nın taarru­ tarihli bir telgrafla da yukarıda saydığımız
zunu def’ ile memleketimizi müdafaa için endişeleri izhar ederek Osmanlı Devletinin
mal ve canımızı fedaya hazırız». menfaatleri dışındaki menfaatler tehlikeye
B u sözler, şiddetle alkışlandı. Bunu diğer düştüğü takdirde İngiltere’nin tarafsızlığını
millet ve mezheplere mensup Hıristiyanların hemen terkedeceğini ve o menfaati müdafaa -
ayni anlamdaki nutukları takip etti. zorunda kalacağını Petersburg’a bildirdi.
Diğer taraftan savaştan resmen haberdar Rusya4 Ingiltere'ye derhal gerekli temi­
edilen Avrupa devletlerinden Fransa, hemen natı verdi.
tarafsızlığını ilân etti. Bunu sırasıyle İtalya.
İngiltere ve Avusturya’nın tarafsızlıklarını fkî tarafm askerî durumu
ilânları takip etti. Avusturya İmparatorlu­
ğuna dahil Macaristan da buna katıldıysa da, 1877 -1878 Osmanlı -Rus Seferi başladığı
Macarların kalbi OsmanlIlarla beraberdi ve sırada, Rus ordusunu teşkil eden kuvvetlerin
bunun eserlerini gösteriyorlardı (Macaris­ cins ve miktarı şöyle idi:
tan’ın fethi sırasında Matyaş Korven’in 27 piyade tümeni, 3 avcı tugayı, 10 sü­
O f en’deki kütüphanesinden ele geçmiş otuz vari tümeni, 3 istihkâm tugayı, 2 köprücü
beş cildlik bir eser, o sırada saray hâzine­ taburu, 23 Kazak alayı.
sinde bulunuyordu. Macar tarih ve kültürü Her piyade tümeninde 48, her süvari tü­
bakımından pek önemli olan bu eserin ken­ meninde 12 top vardı. Piyade tümenleri 12
dilerine geri verilmesi Macar hükümetleri şer taburdan, süvari tümenleri 18 zer bölük­
tarafından sonradan çok istenmiş, lâkin bu ten kurulmuştu. B u savaş için Rusya’nın
istek yerine getirilmemişti. B u sırada Macar­ silâh altına aldığı askerin genel yekûnu 546
ların OsmanlIlara gösterdikleri yakınlığa bin kişiydi. Bunun 104 bin kişisi geri hiz­
karşılık, bu sefer arzuları yerine getirilmiş, metler için ayrılmıştı. OsmanlIlara karşı
bu da bütün Macaristan'da büyük sevinç ve bilfiil savaşacak olan kuvvetler 160 bin kişi
çeşitli sempati gösterilerine sebep olmuştur). olacaktı. Geri kalanlar, bir çıkarma hareke­
Rusya’nın Osmanlı Devletine savaş ilânı, tine karşı Karadeniz kıyılarının muhafazası
İngilizleri fena halde kızdırmıştı. İngiltere ve Avusturya ve Macaristan’dan gelebilecek
bilhassa savaşın sonunda Yakın Doğu için bir tehlikenin önlenmesi gibi işlere ayrıl­
büyük stratejik ve ticarî merkez önemi olan mıştı.
İstanbul’un Rusların eline geçmesinden, Ruslar, seferberliklerini süratle tamam­
Mısırın ve Süveyş’in, yani Hindistan yolunun ladılar. Esasen bir yıldanberi 20 piyade, 8
tehlikeye düşmesinden, Tuna ve Boğazlar­ süvari tümeniyle 3 avcı tugayını. 13 Kazak
daki serbest geçisin ortadan kalkmasından alayını ve iki istihkâm tugayını silâh altında
İngiltere’nin Yakın ve Orta Doğu’daki her bulunduruyorlardı. Seferberliklerini tamam­
türlü çıkarlarının haleldar olmasından kor­ lamak için sade 120 bin kişiyi yeniden silâh
kuyordu. Lord Derbi, 1 mayıs 1877 tarihli altına almaları kâfiydi. Bundan başka, henüz
bir telgrafla bu hareketin 1856 ve 1871 and- seferber edilmemiş durumda 21 piyade, 3
laşmalarına aykırı olduğunu ve 6 mayıs 1877 süvari tümeniyle 4 avcı ve 2 istihkâm tuga-
bir çok da Kazak teşkilâ­
tına sahip idiler. Rus ordularına
Çarın kardeşi Grandük Nikola
Nikolayevıç kumanda edecekti.
Ruslar, daha savaşın başm-
aa derhal geniş ölçüde askerî
harekâta başlamamakla ve or- ?
dunun büyük kısmını diğer
maksadlar için ayırmakla büyük
bir ön strateji hatâsı işlediler.
Bu, biraz da Osmanlı ordusunu
küçümsemelerinden ileri geli­
yordu. Hazırlığı yok denecek
derecede olan Osmanlı ordusu
ise, düşmanın bu hatasından, çok
istifade ederek kendisini topar­
lama fırsatını buldu.
Osmanlı ordusunun duru­
muna gelince: Devlet daha ilk
ültimatomdan itibaren hazırlığa
başlamış bulunuyordu. N e çare
ki işler pek yavaş gitmekteydi.
13 ocak 1877 tarihine kadar an­
cak 18 piyade taburu silâh altına
alınabilmişti. Tuna nehrine ka­
dar uzayan sahada o sırada

3300
125 piyade taburu, 48 süvari bölüğü ve 26 Buna rağmen, peşin olarak kaydetmek
batarya topçu kuvveti vardı. Rusçuk, Şunı- icap eder ki, Osmanlı donanması bu sefer de
hiç bir savaş gücü gösterememiş, meselâ,
nu, Silistre ve Varna’da, kaledekiler dahil ol­
mükemmel yapılabileceği halde Rusların
mak üzere hepsinin toplamı ancak 80 bin kişi
Tuna’yı geçişlerini engelliyememiştir. Düş­
ediyordu. Ocak ayının ortasından sava­
mana zarar veremeyen bu donanma, yalnız
şın ilânı tarihine kadar piyade taburla­ asker naklinde ve ikmal işlerinde büyük hiz­
rının sayısı 560 a kadar yükseldi. Rus­ metler görmüştür. Kendisinden beklenen asıl
ların hemen harekete geçmemeleri so­ vazifeyi yerine getirememesine sebep, ise,
nucunda ise 1877 mayısında 580 piyade ta­ yüksek rütbeli ve kumanda mevkiinde bulu­
buru, 147 süvari bölüğü ve 143 batarya nan deniz subaylarının şaşılacak derecedeki
seferber edilmişti. Demek ki, 425 bin as­ bilgisizlikleriydi. Bunlar, modern deniz sa­
ker ve 858 top hazır bulunuyordu. Ayrıca, vaşları tekniğinden tamamen habersizdiler.
70 bin kişilik düzenli olmayan kuvvet de sa­ Bilgili subay kadrosunu daha ziyade gençler
vaşa katılacak hale getirilmişti. Ancak, bu teşkil ediyor, bunlar da rütbelerinin küçük­
ordunun yalnız 186 bin kişisi kesin savaşla­ lüğü dolayısıyle fikirlerini kabul ettiremi-
rın geçeceği Tuna boylarına gönderilmiş, vorlardı, Deniz askeri de genel olarak m un ­
öbür kısımları Karadeniz’den Sırbistan'a, tazam bir talim ve terbiye görmüş değildi.
Yalnız, karada olduğu gibi, tane isabetlerin­
Edirne'den Tuna'ya kadar olan sahada dağı­
deki maharetleriyle tanınmışlardı. Deniz
nık bir halde bırakılmıştı. Üstelik Tuna bo­
kuvvetlerinin ^cephanesi, top sayısına göre
yunda toplanan kuvvetlerin idaresi de tek
pek eksikti. Üstelik bu cephane dışarıdan
bir kumandaya bağlı değildi Bundan maada tedarik edildiği için bu savaşta tarafsız kal­
Osmanlı Devletinin İstanbul, G-irid, .Bosna - mağa karar vermiş devletlerden alınmasına
Hersek, Arnavutluk, Yanya ve Tesalya’da da imkân yoktu.
150 bin ve Anadolu ile İmparatorluğun geri
kalan kısımlarında 140 bin kişilik kuvveti
vardı. Lâkin bunlar, Anadolu’dakilerin bir Tuna cephesi
kısmı hariç olmak üzere bu savaşa hemen
hiç katılmamışlardır. Savaşlara katılmak Tuna cephesi kumandanlığına tayin edil­
üzere yığmak yapan askerin ise savaş talim miş olan Abdülkerim Paşa, ata binemeyecek
ve terbiyesi çok noksandı. Ordunun levazım kadar ihtiyardı. Yanında Kurmay Başkanı
ve ikmal teşkilâtı tamamen yetersizdi. Fen sıfatıyle bulunan Ahm ed Eyüb Paşa, fiilen
birliklerinin ve haberleşme şebekesinin düş- orduyu idare ediyordu. Genel karargâh
manmkılerle ölçülmesine imkân yoktu. Bu Şumnu’da idi. Dört genç yaver, dört sivil
arada güvenilecek tek şey, askerin yılmaz kâtip ve bir hekim, Başkumandanın bütün
gücü ve mûcizeler yaratabilecek eşsiz kah­ maiyetini teşkil etmekte idi. Abdülkerim
ramanlığı idi. Paşa, ihtiyar ve hastalıklı bulunmakla bera­
ber, değerli ve bilgili bir askerdi. Nitekim,
Deniz kuvvetlerine ■gelince,
Osmanlı donanması 1877 yılın­
da cidden kuvvetli ve m ükem ­
mel bir armada idi. İngiltere ve
Fransa'dan sonra Avrupa’nın
üçüncü deniz kuvveti sayılıyor­
du. Hattâ, Fransa’dan üstün ad­
dedenler bile vardı. Osmanlı
devleti bu savaş çıktığı sırada
22 zırhlı, 82 zırhsız olmak üze­
re 104 savaş gemisine sahipti.
Genel top sayısı 763 ve deniz
askeri sayısı 15 bindi. Ayrıca,
savaşın ilânından bir ay evvel
Tuna mecrası temizlettirildiği
için yalnız Tuna filosu değil
Marmara ve açık deniz filoları
bile, Silistreye ve hattâ yüksel­
diği zaman Totrakan’a ■kadar
ilerleyebilirlerdi. Buna karşılık
Rusya’nın Karadeniz’de donan­
ması yok gibi idi. Trenle Tu-'
na’ya getirilen 14 kotra ve §al6-
pe, 4 çıkarma kayığı ve 17 ka­
yık buradaki bütün kuvveti teş-1 187? savaşfarı başlarken Rus ordusunda
kil ediyordu. subay ve er kılıkları

3301
kabil olabilirdi. Halbuki nisan ayında henüz
tabur biriminden vazgeçilerek tüm en teşki­
lâtı kurulması için emirler veriliyor, yani
savaş başlamak üzere iken ordunun esas ya­
pısının değiştirilmesi gibi duyulmamış bir
işe kalkışılıyordu. Üstelik b u ordu iki yıl-
danberi Bulgaristan, Bosna -Hersek, Sırbis­
tan ve K aradağ harekâtında yıpranmış ve
yorgun düşmüştü. Esas savaş sahasının sivil
halkı ise, Rus propagandasıyle zehirlenmiş
ve düşmanın bir işaretiyle devletleri aleyhi­
OsmanEı donanması Büyükdere'de ne harekete geçmeğe hazır bir hale gelmiş
bulunan Hıristiyan tab’adan mürekkepti.
T u n a cephesindeki Osmanlı ordusu; Şum nu,
Varna, Dobruca, Silistre, Rusçuk, Vidin k u v ­
vetleri olmak üzere altı gurup halindeydi.
B u tertipte, Rusların evvelki savaşlarda Tu-
n a ’yı geçiş ve taarruz istikametleri dikka­
te alınarak, büyük kuvvetlerin cephenin do­
ğu (sağ) kanadm da toplandığı ve b u yönde­
ki kalelere dayanılarak düşmana böyle karşı
konulmak istendiği görülür.
Rusya aleyhine olan durum, ordusunun
um u m î vaziyeti idi. Başkum andan G randü k
Nikola, Kişnef’e gelir gelmez Prut nehri­
nin sol kıyısında yer almış olan orduyu
teftiş etmişti. B u teftişindeki intibaı hiç
müsaid olmadı. Hattâ Çar’a gönderdiği tel­
grafta: «Burada toplanmış olan bÖ 3rle bir
ordu ile savasılamaz» diye bildirdi. Üstelik
Sırbistan’daki R u s gönüllülerinin geri alınıp
savaş için hazırlanan b u birliklerin arasına
sokulmaları, askerin mânevî gücünü perişan
etmişti. Ç ü n k ü b u gönüllüler uğradıkları
mağlûbiyeti arkadaşlarına karşı m azur gös­
termek için, Osmanlı askerinin yenilmez bir
güç olduğunu, onlarla başetmenin imkânsız
Rus b a şkum anda nı Grandük Nıkoia bulunduğunu söylüyorlar, üstelik Sırpların
da acınacak kimseler olmadıklarını ileri sü­
rüp Osmanlı ülkesini gayet fakir ve savaş
ganimeti elde edilmesi m ü m k ü n olmayan bir
yer olarak anlatıyorlardı. B u yüzden Rus
askerinde hiç döğüş arzusu kalmadı. Hattâ,
Purut istikametinde hareket emri alan iki
tabur, b u emri dinlemedi. Nasihat için gön­
derilen G randü k’ün yaverini hırpalayıp apo­
letlerini kopardılar. B u n a rağmen b u tabur­
ların, diğerlerine ibret olacak şekilde ceza­
landırılmalarına cesaret edilemedi. B u böl­
gede yollar bozuktu. Erzak nakli gayet güç­
tü.. B u yüzden yiyecek darlığı çekiliyordu.
Üstelik G ra nd ü k’ü n rahatsızlanması ve bir
türlü iyileşememesi güç bir durum yarat­
makta idi.

Şum nu Osm anlı karargâhı Osmanlı donanmasına b u savaşta düşen


iş, yukarıda da belirtildiği gibi, Rusların Tu-
Sırbistan savaşında zaferi o temin etmiş b u ­ n a’yı geçmelerini engellemek, düşm an birlik­
lunuyordu. N e çare ki kumandanlığı sıra­ lerine ağır zayiat verdirmek ve. geçişten son­
sında savaşı istediği gibi yürütmesine m e y ­ ra geri ile her türlü bağlarını kesmekti. Rus
dan verilmemiş ve harb İstanbul’dan idare ordusunun bütün erzak ve levazımının R o ­
edilmiştir. Rusların geç kalan davranışların­ m anya toprağından ve Tuna nehrinden geçi­
dan faydalanılarak Osmanlı ordusu birlik­ rildiği düşünülürse bunun ne m ü h im bir hiz­
leri Bulgaristan üzerinden sür’atle T u n a kı­ met olacağı anlaşılır.
yısında toplanmış olsaydı, düşmanı daha, Lâkin, bunların hiç birisi yapılmadı. S a ­
orada durdurm ak ve hattâ geri püskürtmek vaşın başlangıcında Osmanlı filosunun ge­

3302
mileri, T u n a ’nın sağ kıyısı boyunca dağıl­
mış bulunuyordu. Ç ü n kü öbür kıyı sığ ve
bataklıktı. Gemiler bu suretle Vidin, Kahova,
Niğbolu, Ziştova, Rusçuk, Totrakan ve Si-
listre’de demirlemişlerdi. T u n a ’nın aşağı
kısmı ise zırhlı filo tarafından işgal edil­
mişti. Mayıs ay m m başlarında Osmanlı do­
nanmasına mensup birlikler T u n a ’nın sol
kıyısına, Yer göyü, îbrail, Reni civarma yer­
leştirilmiş olan R u s ve R o m en bataryalarını
veyahut bu yerleri topa tutmakla iktifa etti­
ler. B u n a mukabil Ruslar sabit torpiller
vasıtasıyie ve Osmanlı deniz kuvvetleri tara­
fından hiç rahatsız edilmeden îbrail hizasın­
dan T u n a ’yı kapatmağa muvaffak oldular.
Üstelik Reni civarında Ruslar tarafından yer­
leştirilen büyük çaplı toplar, Osmanlı donan­
masının İsakçrdan ileriye geçmesini’ kesin
olarak engellediğinden savaşın sonuna kadar
donanmanın duruma müdahalesi de önlenmiş
oldu.

Romanya’nın d um m u

Resmî . adı Memleketeyn (Eflâk ve


Boğdan) Beyliği olan Rom anya, Osmanlı
İmparatorluğuna vergi veren ve b u devletin
yüksek hâkimiyetini tanımakta olan bir
prenslikti. Huşlar, 24 nisanda savaş ilân et­
tikleri halde nisanın daha 14 üncü günü
Rom anya sınırını aşmış bulunduklarından,
fiilen ve hukuken Osmanlı Devletine teca­
vüzde bulunmuş oluyorlardı. B u yüzden
Rom anya da güç durum da kalmıştı. D aha
evvel, yani Sırbistan ve K aradağ olayları
esnasında b u prenslik tarafsızldğmı m uhafa­
zaya muvaffak olmuş ve icabında b unun
delillerini de göstermişti.
Osmanlı -Rus savaşının başlamasından O sm anh b a şk u m an d a n ı A b d ü l k e r im Pasa
daha altı ay evvel Rusya Çarı İkinci Alek-
sandr, Livadya?ya geldiği zam an R o m en B a ş ­
vekili Bratyanu, Çarı selâmlamak için
Kırım’a gitmiş bulunuyordu. Gorçakof o sı­
rada kendisine Rusya’nın Osmanlı Devletile
savaşa karar verdiğini, b u n un için de ordu­
larını R o m en arazisinden geçireceğini bil­
dirdi. Bratyanu, b unun için hususî bir anlaş­
manın gerektiği cevabını verdi. Rus Başve­
kili buna lüzum olmadığını bildirince, ondan
şu cevabı aldı: «Öyle ise, bizi çiğner geçer­
siniz. O zam an da tarih sizin, Osmanlı hıris-
tiyanlarını kurtarmak için R o m any a hıristi-
yanlarmı çiğnemiş olduğunuzu yazacaktır».

Romanya’nın Ruslar’a katılması ve


Osmanlı Devletine savaş ilânı
V a r n a ’da askerî sevkiyat
Busya, b u sözlere kayıtsız kaldı. R o m a n ­
ya, Rusya'nın kendisini çiğniyeceğini anla­ ret edemeyince Rom anya, Osmanlı devletiyle
mıştı. Tarafsızlığını ilân için A vrup a devlet­ birlikte Rusya’ya karşı durmaktansa, . O s­
lerine ve Babıâliye başvurdu. Fakat Osmanlı manlI Devletine karşı Ruslarla anlaşmayı
Devleti, aralarındaki anlaşmaya göre taraf­ tercih etti ve neticede kendi toprak bütün­
sız kalamayıp kendisiyle birlikte hareket lüğü Rusya tarafından garanti edilmek ve
etmesi lâzım geldiğini bildirdi. A vrup a dev­ memleketine bir zarar gelm em ek şartiyle
letleri de b u tarafsızlığı garanti etmeğe cesa- Çar ordularının serbestçe geçmesine razı

3303
oldu. B u n u n üzerine 8 mayıs 1877 tarihinde kafasında haklı olarak doğmasına sebep
Vidin’deki Osmanlı kuvvetleri Kalafat’ı oldu.
bombardıman etmişler, R o m a ny a da buna Romanya'nın Ruslar tarafından b u şe­
karşılıkta bulunmuştu. Babıâli, İstanbul’daki kilde işgali, iki ay kadar sürdü. Osmanlı
R o m en siyasî temsilcisine pasaportunu verdi. ordusu daha evvel davranarak Rom anya’yı
13 mayısta Romanya, Osmanlı Devletine sa­ işgale teşebbüs etseydi, kendisi için büyük
vaş ve 23 mayısta istiklâlini ilân etti. BÖyîece avantaj sağlayabilirdi. Lâkin, seferberliğini
Prens Karol, R o m any a Kralı Birinci Karol tamamlamamış bulunduğu için b un u yapa­
ünvanm ı almış ve 500 bin asker ile 180 top­ madı. Seret üzerindeki.en büyük geçid olan
tan mürekkep R o m en ordusu, düşman gü­ Barboşi köprüsünün zamanında tahribi m ut­
cüne katılmış bulunuyordu. laka lâzımdı. Üstünden tren_ geçen b u köprü
Yapılan anlaşmayı R o m en Senatosu daha 240 metre uzunluğunda idi. İngiliz asıllı olup
tasdik etmeden Ruslar dört noktadan hududu Karadeniz filosu kumandanlığı verilmiş olan
aşarak Rom anya’yı istilâya başladılar. Lâkin Amiral Hobart Paşa, bir tehlike anında, ilk­
Kalas, İbrail, Reni, İsmail ve Kilya’n m baş­ önce b u köprünün tahrib edilmesi gereke­
tanbaşa işgali, Rusların Besarabya üzerinde ceğini İstanbul’da H a rb Meclisinde ileri sür­
emeller beslediği şüphesinin Romenlerin müş olduğu gibi, savaş ilan edilir edilmez,
Kalas önünde dolaşan filoya köprünün tah­
ribi emrini de vermişti. Kendisi bu işe n e ­
zaret etmekte iken Ruscuk’da bulunan Ser-
dar-ı E krem Abdülkerim Paşaya mülâki ol­
ması bildirildi ve derhal yola çıktı, B u sıra­
da gemi süvarilerinden birisine Rusların
yaklaştığı haberi geldi. Süvari, b u işin bir
tuzak olmasından boş yere şüphelendi ve
amiralin- kat’î emrini dinleyeceği yerde m ü ­
zakerelere girişmeğe kalkıştı. Ruslar da bu
fırsatı kaçırmadılar. Esasen evvelce toprak
tabyalarla Rcmenler tarafından OsmanlIlara
karşı m üdafaa haline konulmuş olan b u
mevkii kolayca zaptettiler.
Nigbciu Halbuki, Abdülkerim Paşa daha henüz
vazifesi başına hareket ederken vedaa gel­
miş olan Avusturya askerî ateşesi Rab:
«Barboşi köprüsünü unutmayınız!» diye
üstüste hatırlatmalarda bulunmuştu. Bu
köprü tahrib edilmiş olsaydı, Rusların geçişi
daha bir hayli geri kalır ve pek zorlukla -
cereyan ederdi. B u yapılmadığı gibi, üstelik
Ruslar tarafındanteşkil olunan torpil hat­
tına da engel olunamaöı. Reni civarında b ü ­
yük çaplı bataryalar da yerleştirilince, k u v ­
vetli Osmanlı donanması Ruslar için bir teh­
like olmaktan çıktı.
Ruslar, torpil -hattını 15 mayısta kurm a­
ğa başlamışlardı. Ertesi günü İbrail önüne **
R u sç u k bir zırhlı korvet ve aort savaş gemisinden
mürekkep bir Osmanlı filosu geldi. R u s b a ­
taryaları derhal ateş açtılar. Otuz kadar
merm i attıktan sonra ateşi keserlerken bir
merm i zırhlı korvete rastladı. Ahşap güver­
tesini delerek cephane anbarm a ulaştı ve
Lûtficelil adını taşıyan b u korvet berhava
oldu. Y ü z elli kişilik mürettebattan yalnız
bir kişi kurtulabilai. Rusların demiryolu ile
getirdikleri sökülüp takılır istimbotları da
Seyfi adlı monitörü torpilleyip batırdılar.
Torpillerin dökülmesi de b u sırada sona er­
diğinden Osmanlı gemileri için artık hareket
imkânı kalmadı.

Harp harekâtının İstanbul’daki Harp


Meclîsinden idare edilmesi

Vîdrn 8 mayıstan itibaren Vidin’den Kalafat’a,

3304
Rusçuk’tan Yergöğü sahiline, Totrakan’dan ya iade edilecek, buna karşılık Rom anya’ya
Oltaniça’ya karşı Osmanlı topçusu bombar­ Dobruca’dan biraz yer verilecektir.
dıman açarak Rusların yığınaklarına engel 5 — Batum, Rusya'ya verilecektir.
olmağa çalıştı. Sonradan Pilevne harekâtiyle 6 — Bosna- Hersek’in bir kısmı A v u s ­
büyük ve haklı bir şöhret kazanmış olan turya işgaline terkolunacaktır.
(Gazi) O sm an Paşa b u sırada 60 bin kişilik Lord Derbi, b u şartları İstanbul’daki
ordusıyle Vidin’den T u n a ’nin karşı kıyısına
elçisi vasıtasıyle Babıâliye bildirdi. Program,
geçip savaşı düşman topraklarına nakletmek
Babıâlinin evvelce Rusya ile savaşa girme­
istediyse de, İstanbul’daki Harb Meclisi buna
yi göze alarak reddettiği şartlardan daha
müsaade etmedi ve Abdülkerim Paşa vasıta- ağırdı. B u n u n için kabul edilmesine hiç bir
sıyle tebliğ olunan bir emir, b u kahraman sebep yoktu. Babıâli bu notayı, İngiltere’nin
askeri eli böğründe bıraktı. Halbuki, Riıslar
böyle şartlar için tavassut etmesinden dola­
gelip yetişinceye kadar müdafaa vazifesini
yı hayretini gizlemeğe lüzum görmeden
üzerine almış olan R o m en kuvvetlerini y en ­ reddetti.
m ek m üm kündü. B u hal ise, savaşın genel
gidişinde çok tesirli olabilirdi, Rus kuvvetlerinin T un &’yı geçişleri
■ İstanbul’daki Harb Meclisine hâkim olan
ve Abdülham id’in gittikçe daha çok itima­ Rus birlikleri ilkönce General Zokof
dını kazanmağa başlayan Serasker Redif kumandasında olarak 22 haziranda iki alay-
Paşa, rekabet dâvasına kapılarak hakikaten
iş görmeğe muktedir Ali Saib, Süleyman ve
Derviş Paşaları, Karadağ’da, Hafız Paşayı
Niş’de, Fazlı Paşayı Ş u m n u ’da işsiz güçsüz
tutmuş, Necib Paşayı da K u r m a y Başkanlı­
ğından azlederek yerine cesur ve namuslu
olmakla beraber bu işi başarma kabiliyetin­
den uzak bulunan M a h m u d Paşayı tayin
etmiş, kumandanların her türlü salâhiyetle­
rini- sınırlayarak savaşı İstanbul’dan idareye
karar vermişti.
B u hal ise, sonunda savaşı kaybetmemi­
zin en büyük âmillerinden birisini teşkil
etmiştir.

Avrupa devletlerinin tutumu

Alm anya bu seferde baştanberi Rusya’yı


desteklemişti. Avusturya ise M acar tebaası­
nın ırkdaşları olan Türklere duydukları sem ­
patiye, hattâ savaş aleyhine tertibledikleri
protesto gösterilerine rağmen Rusya ile ni­
hayet uzlaşarak savaşın sonunda Bosna -
Hersek bölgesini işgal etmek karşılığında
tarafsız kalmayı kabul etti.
İngiltere’ye gelince, bu savaşa hâlâ kar­
şıydı. Rusya b u n un üzerine İngiltere’ye 8
haziranda bir program sundu ve ileri sürdü­
ğü şartlar Osmanlı Devleti tarafından kabul
edildiği takdirde savaşı derhal durduracağını
bildirdi. Rusya, bu şartların Babıâli tarafın­
dan kabul edilmeyeceğini önceden biliyordu.
Maksadı sadece İngiltere’yi Babıâli aleyhine
döndürebilmekti. Şartlar, şunls^dan ibaretti:
1 — Bulgaristan, Osmanlı Padişahlarının
himayesinde imtiyazlı bir vilâyet olacak.
Buradaki Osmanlı asker ve memurları çeki­
lecek, kaleler yıkılacaktır.
2 — Bulgaristan’ın güneyinde kalacak
vilâyetlerde daha iyi ve daha âdil bir idare
tatbik olunacaktır.
3 — Sırbistan ve K aradağ’ın toprakları
genişletilecek, Sırbistan Prensliği ismen O s ­
m anlI Devletine bağlı kalacaktır.
4 — 1856 Paris Andlaşmasıyle Besarab-
ya’n m Rom anya’ya terkolunan kısmı Rusya- H u slan n Ziştov’u bim barcUm anı

3305
m üş bulunuyordu. İlk olarak
OsmanlIlara ait ev, mektep ve
mâbedler yerle bir edildi. Car,
h em en bu kasabayı ziyarete
koştu ve parlak gösterilerle kar­
şılandı. A y n i zam anda R u s ve
Bulgarlar, her tarafta M üslü­
m a n unsur aleyhinde vahşi bir
katliâm hareketine giriştiler.
Halkın pek azı kurtulup güneye
doğru göçebildi.
Abdülkerim Paşa k u m a n d a ­
sında ordunun bir kısmı, düş­
m anın nereden geleceği kestiri-
lemediği için T u n a nehri b oyun­
ca dağılmıştı. Bir kısmı K ar a ­
dağ, Sırbistan ve Yunanistan
h u dud un u bekliyordu. Düşm ana
karşı duracak olan A h m e d Eyüb
Huşların T u n a d a n Zistova’y a geçişleri
Pa şan m kumandasındaki seyyar
Bulgaristan ordusu ise, ancak
lık bir kuvvet halinde vapur, sandal ve 100 bin kişilikti Devlet, b u n u n üzerine
sallarla T u n a ’yı aşarak B uc a k mevkiine bir beyannam e ile halka başvurdu. Esasen
çıktılar. Şiddetli savaşlardan sonra civardaki halk para, hayvan, m al v e asker olarak
tepeleri işgal edip bir köprübaşı tuttular. nesi varsa ortaya koyduğu, bir şeyi ol­
Osmanlı kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı. mayanlar eşyalarını satıp hibe ettikleri
Takviye alıp tekrar hücum etseler Rusları halde bu sayı arttırılamıyor ve m ev­
püskürtebilirlerdi. Fakat Osmanlı k u m a n d a n ­ cut olanlar da rahatça giydirilip doyurula-
larına hiç bir teşebbüs yetkisi verilmemişti. mıyordu. Seraskerin İstanbul’dan ayrılmak
E n basit hareketler için bile merkezden istemeyişi ve savaşın baştanberi fena idare
emir bekleniyordu. Ruslar ise, Bucak’a dur­ edilişi yüzünden milletçe göze alınan feda­
m adan asker çıkartarak köprübaşmı geniş­ kârlıklar boşa gitmekteydi Osmanlı Mecli­
lettiler. Sonra ileri harekete geçip Maçin, sinde b u yüzden kıyametler kopuyor, h ü k ü ­
Tolcu ve Hırsova’yı işgal ettiler. Sonra da metin icraatı en ağır şekilde tenkid ediliyor,
bir şaşırtma hareketiyle Rusçuk ve Niğe- b u hal ise Abdülham id’i ayrıca çileden çıka­
bolu’yu topa tutup 27 haziran gece yarısı hiç rıyordu. Meclis üyeleri, tatil zamanı yaklaş­
beklenmediği halde Zimniçe’den ikinci çı­ tığı için b u sırada işlere b ak m a k üzere özel
karmayı yaptılar. Oradan Ziştova, üzerine ve daim! bir komisyon kurulmasını istiyor­
yürüyüşe geçtiler. Osmanlı kuvvetleri, kısa lardı. Hünkâr, b u n u reddetti. So n toplantıda
bir savaştan sonra Tırnova’ya çekilmek zo­ Meclis Reisi A h m e d V efik Efendi (Paşa)
runda kalmışlardı. herkesin vilâyetine giderek gelecek dönem
B ü y ü k çoğunluğu Bulgar olan Ziştova için söz anlar ve memleket menfaatlerine
halkı, Rusları sevinçle karşılayıp şehri tes­ akıl erdirir m e b ’uslar göndermek için seçim
lim ettiler. M üslüm an ahali, daha evvel göç­ hazırlıklarına başlanılmasını bildirdi. Meclis £.
dağıldı. M e b ’uslar vilâyetlerine döndüler.
Abdülham id ve itimad ettiği kimseler b u su­
retle savaşı bildikleri gibi idare etmek so­
rumluluğunu üzerlerine almış oldular.

Doğu cephesi harekâtı, Doğu


Beyazıd’ın Ruslar tarafından işgali

D o ğ u Anadolu cephesinde OsmanlIlar 55


bin kişilik bir kuvvet toplayabilmişler ve bu
ordunun üç tümeni Kars’ta, bir tümeni A r ­
dahan’da, bir tümeni Eleşkirt’te, bir tümeni
de V a n ve Doğu-Bayezid’de bulunmaktaydı.
Ayrıca Soğanlı’da altı, E rzurum ’da dört ta­
burluk ihtiyat birlikleri mevcuttu.
B u n a karşı, 120 bin kişilik bir R u s ordu­
su hu dud u aşıp arazinin dağlık, yolların bo­
D o g u - Bayezid zu k ve iklim şartlarının kötü olmasına rağ-

3306
men, muhtelif kollar halinde ilerlemeğe baş­ Tergozokof, çekiliş sırasında Karakiiise
lamıştı. Bunlardan bir kol K ars’a, diğer bir civarında OsmanlIlarla bir daha çarpışmak
kol, Do ğu Bayezid üzerine gönderilmişti. 30
nisanda müdafaasız bulunan b u yer, düşman
eline geçti. Aynı zam anda Ahısha’dan hare­
ket eden üçüncü bir kol Rus kuvveti A r ­
dahan’ı kuşatmaktaydı. 17 haziranda ise,
Rus doğu ordusu kum andanı ' Melikof’un
bizzat idare ettiği hücum sonunda ve kanlı
savaşlar neticesinde A rd a han kaybedildi.
Osmanlı kuvvetleri pek çok şehidden başka
on bin esir vermişler, 60 topla sayısız tüfek,
savaş malzemesi ve erzak düşman eline geç­
mişti.

B u n a karşılık Haşan Paşa kumandasında­


ki Osmanlı kuvvetleri 10 mayısta So hum ka ­
lesini hücumla zaptettiler. Çerkeş Beylerinin
idare ettiği ayaklanma ise, Ruslar aleyhine
olarak sür’atle gelişmekte idi. General M eli­
kof’un asıl gayesi ise, son derece müstahkem
olan Kars kalesinin zaptı idi. C ephe kuman-
d a m M uhtar Paşa, K ars’da muhasaraya düş­
m em ek için daha evvel davranıp Erzurum ’a
çekilmiş bulunuyordu. Yalnız K ars ile Erzu­
ru m arasında Zivin’de İsmail Paşa k u m a n ­
dasında 15 bin kişilik bir kuvvet bırakılmıştı.
B u kuvvet, K ars’ı kuzey ve güneyden sara­
cak olan Rus ordusunu arkadan tehdid edi­
yordu. Melikof bunun' üzerine General H a y ­
m a n kumandasındaki bir kısım kuvvetleri
Zivin üzerine göndermeğe mecbur kaldı. Kars
Ahm ed M u h t a r Paşa
kalesine ise yalnız kuzeyden hücum emrini
verdi.

M uhtar Paşa b u sırada yanında 15 bin


kişilik kadar bir kuvvetle Zivin’e yirmi kilo­
metre mesafede bulunuyordu. Böylece ge­
rektiğinde h e m Kars’a yardımda bulunması,
h e m de Erzurum ’u tehdid edebilecek Rus
ordusunun, Do ğu Bayezid’i işgal etmiş olan
General Tergozokof kumandasındaki diğer
düşman kuvvetleriyle birleşmesine engel
olması m ü m k ü n olabilecekti. 23 haziranda
Melikof, General Tergozokof’dan cephanesi­
nin bitmek üzere olduğu ve M uhtar Paşa
kuvvetlerinin taarruza geçmesinden korkul­
duğu haberini aldı.

General Tergozokof, D o ğ u Bayezid’in iş­


galinden sonra Erzurum ’a doğru yürümüş ve
11 haziranda Delibaba mevkiinde bulunan
M uhtar Paşa ordusuna taarruz emrini al­
mıştı. H e m e n ilerleyip b u kuvvetlerin sağ
kanadına saldırdı. Lâkin, M uhtar Paşanın
karşı taarruzu üzerine 2 1 haziranda geçen
şiddetli savaşlar sonunda büyük zayiat vere­
rek çekilmek zorunda kaldı. Zivin’e hücum
eden H a y m a n da aynı akıbete uğradı. N iha ­
yet, Rus ordusunun genel ric’ati başladı.
H a y m an , Kars önüne yığılan savaş malzeme­
sini geri çekebilmeleri için Zivin’in doğu­
sunda 28 hazirana kadar kaldı. 15 temmuzda
ise Melikof kum anda ettiği kuvvetlerle bir­
likte kendisini hu dud un öbür tarafına atmış
bulunuyordu. A r d a h a n sav aşları

3307
zorunda kalmış ve yeniden oldukça zayiat ve­ ilerledi. Ziştova civarında kalan kuvvetlerin
rerek 4 tem m uzda hudutta bulunan İğdır’a bir kısmı kum andasına verilen General
kadar çekilebilmişti. Sonra takviye kuvvet­ Gurko, aldığı emir üzerine Tırnova’yı zapt
leri alarak D o ğ u Eayezid’de sarılı kalan R us etti. Ruslar böylece T un ca vâdisine giden
birliklerini kurtardı. B u sırada şehir, h em e n yolların kavşağını ele geçirmiş ve Balkan
tam am en harab olmuş bulunuyordu. Böylece, geçidlerini tutmuş oluyorlardı. Bunlardan
D o ğ u savaşlarının ilk safhası OsmanlIların birisi de m eşhur Şipka geçidi idi. B u geçid,
lehine sonuçlanmış. Ruslar mağlûp olarak stratejik b ü yü k değer taşıyordu. Şipka’ya iki
çekilmişlerdi. taraftan taarruz edildi. G u r k o 1 2 tem m uzda
H a in Boğazı’nı zaptetti. 17 tem m uzda K ıza n -
Tım-a cephesinde savaşın şiddetlen“ lık’ı aldı. Ordugâhını Tırnova’ya nakletmiş
olan G r a n d ü k ’ü n emriyle ayni gün General
mesi, Rusların ilerlemeleri Deroşinski cepheden ve ertesi g ü nü G urko
arkadan Şipka geçidine taarruz ettiler.
Savaş hareketleri R u s notasının reddin­ Osmanlı askerinin kahram anca direnişi bu
den sonra büsbütün hızlandı. Bulgaristan’a taarruzları boşa çıkardı. B u n u n la beraber,
giren Rus kuvvetleri üç kola ayrıldı. Bir kol geçidin ergeç düşmesi ve buradaki kuvvetle­
her ihtimale karşı Ziştova. civarında bırakıldı. rin esir olması m ukadderdi. A ra d a b ü yü k
Bir kol Niğebolu’ya, Veliahdin. bizzat k u ­ güc farkı vardı. Hulusi Paşa, b u n u n üzerine
m a n d a ettiği • bir kol da Yantra’ya doğru teslim olacağını bildirerek Rusları oyaladı.
Sonra askerini geçidin yanlarm daki yollar­
dan çıkartıp esir olmaktan kurtardı. A ld a n ­
dıklarını anlayan Ruslar h ü c u m ederek ge­
çidi işgal ettiler.

B u olaylar, İstanbul’da çok fena tesirler


uyandırmıştı. Redif ve A bdü lkerim Paşalar
kabahati birbirlerinin üstüne atmakta idiler.
A bdülham id sonunda ikisini de azletti ve sa­
vaşın İstanbul’dan idaresinin m ü m k ü n ola-
mıyacağını_ kestirerek, daha evvel Kırım
savaşında Ö m e r Paşanın yaverliğinde bulun­
m uş ve Sırbistan ve K aradağ savaşlarmda
temayüz etmiş olan M e h m e d A li Paşayı tam
yetki ile T u n a ordusu kumandanlığına ge­
tirdi.

Rusçuk üzerine yürüyen G r a n d ü k Nikola


da, M e h m e d Ali Paşa kum andasındaki k u v ­
vetlere yenildiğinden burasını m uhasaradan
vazgeçti. Niğebolu ise, kahram anca m ü d a ­
faaya rağm en üstün düşm an kuvvetlerinin
eline geçti. B urada esir düşen H a şan Paşa,
Çarın -karargâhına götürülmüş ve yaptığı
parlak m üdafaadan dolayı o nun tarafından .
tebrik edilmişti.-
M e h m e d Alî Pa§a
General G u r k o kum andasındaki R u s or­
\ ■'sa&sii
dusu ise ileri harekete devamla 2 2 tem m u z­
da Eskizağra’yı ele geçirmeğe m uv affak ol­
muştu. G r a n d ü k Nikola, onun kuvvetlerini
bir tugayla takviye ederek Edirne tren hattı
üzerinde bulunan Yenizağra’yı almasını bil­
dirdi. Kuvvetleri K aradağ cephesinden deniz
yolu ile nakledilen, ve 21 tem m uzda Dede-
ağac’a, oradan da Edirne -Y a n b o lu dem ir­
yolundan istifade ile 27 tem m uzda K a r a p m a r
istasyonuna ulaşan Süleym an Paşa, Dede-
köy’de R a u f Paşa ile birleşip Yenizağra’n m
müdafaasını iyice kuvvetlendirdi, sonra Es-
kizağra üzerine yürüdü. B urada geçen sert
savaşı G u rk o kaybedip çekilmek zorunda
kaldı. Süleym an Paşa b u hareketi sayesinde
Balkanların güneyinde Rusların ele geçirmiş
oldukları yerleri geri almağa m uv affak oldu
(Ağustos). Yalnız, Şipka ile. ona bitişik ge-
T irn ova çidler Rusların elinde kalmıştı.

3308
Süleyman Paşanın Şıpka
taarruzu

General G u r k o ’y u yenmiş
bulunan Süleym an Paşa, b un dan
sonra Balkanların en m ü h im ge­
çidi olan Şipka’yı almağa k a ­
rar vermişti. Çünkü, b u geçid
aşılırsa, savaşın sona erm ek ih­
timali vardı. Böyle bir d urum d a
çekiliş yolu tehlikeye düşecek
Rusların ya geldikleri yere d ön ­
meleri veyahut mağlûbiyetle n e ­
ticelenmesi m ukad der bir savaşı
kabul etmeleri gerekecekti. H u ş ­
lar, b u n u bildikleri ve Süley­
m a n Paşanın niyetini sezinle­
dikleri için geçidi büsbütün
takviye etmişlerdi.
geçidinde Rus kuvvetleri
Süleym an Paşa, 21 ağustos­
ta taarruza geçti. D ü ş m a n şid­
detle karşı koyüyor, OsmanlIları ele geçir­ geçmelerine az evvel adı geçen Pilevne’de
dikleri yerlerden söküp atmağa çalışıyor, lâ­ O s m a n Paşanın dayanması dolayısıyle onların
kin m uv affak olamıyordu. M üthiş top ate­ buraya takılmaları sebep olmuştu.
şine ve sayısız hücumlara rağm en Osmanlı
askerleri bulundukları yerlerde kaldılar. L â ­ Rusların Pilevne’de takılmaları
kin geçidi de tamamen zaptedemediler. S ü ­
leym an Paşanın maiyetindeki kuvvetler. 6700 Savaş başlayalı iki-üç ay kadar olduğu
ölü ve yaralı vermişlerdi. halde kendisinden pek çok şeyler umulabile-
cek bir kum andan, Vidin ve Rafcova taraf­
Diğer taraftan kendisine hareketlerinde larının muhafazasında tutuluyordu. B u zat,
istiklâl vaad edilmiş olduğu halde, Istanbul- sonradan Pilevne K ah ra m an ı olarak tarihe
daki harb meclisinin ısrarı üzerine M e h m e d geçecek olan Müşir O s m an Paşa idi.
Ali Paşanın yaptığı bir taarruz da muvaffa- O s m a n Paaş, savaş başladığı sırada
kıyetsizlikle neticelenmiş, Ruslar 3 eylülde T u n a ’yı geçip, mücadeleyi düşm an toprağına
Lofça’yı zaptetmişlerdi. B u n u n neticesinde intikal ettirmek istemişse de, İstanbul'dan
ise, Pilevne tam am en tecrid edilmiş oluyor­ gönderilen şiddetli bir emirle b u n d a n ala-
du. Süleym an Paşa tehlikeyi görerk, İstan­ konmuştu. A bd ülk erim Paşa ile İstanbul’da­
bul’dan sür’atle Pilevne için yirmi ve k e n ­ ki Savaş Meclisi, RomanyalIların karşı kıyı­
disi için on tabur istedi ise de ancak kendi­ da istihkâmlar inşa etmeğe başladıkları za­
sine yedi tabur gönderilebildi. Süleym an m a n buna engel olmak için üzerlerine ateş
Paşa bir gece baskını ile tekrar taarruza ge­ açm asm a bile müsade etmediler. Ruslar,
çerek Sen Nikola dağını zap­ Rusçuk ve Niğbolu’y u topa
tetti, fakat d üşm an ertesi tuttukları vakit, O s m a n Paşa,
günü h ü c um a geçerek bura­ y akm d a T u n a ’yı aşmağa te­
sını geri aldı. Rusların ileri şebbüs edeceklerini sezerek
hareketlerini durdurarak ge­ asıl orduya katılıp vazife
çitlerde savunma savaşma

S o ld a n sağa: Ahm ed Eyü'fa, S ü l e y m a n ve R e d if Paşalar

3309
sahra, 6 dağ topu ile Pilevne üzerine yürüdü.
18 tem m uzda b u m ev k i önlerine vardı. Rus-
lar burasını bir tabur piyade ve bir kaç bö­

İÇİ; 1 lük süvari ile koruyorlardı. Beş kilometre


kadar ileride Ziştova yolu üzerinde kuvvetli

« i* • \
düşm an birlikleri vardı. O s m a n Paşa, bir piya­
de taburunu taarruz ettirerek Pilevne’yi aldı.
O s m a n Paşa, karargâhını kasabanın k u ­
zeyinde kurdu. Bir taraftan da düşm an yönü
olan doğu tarafa sahra istihkâmları kazdır­
m ağa başladı. Sonra bizzat kendisi bir keşif
hareketine katıldı. D ü ş m a n a bir hayli soku­
lup taarruz hazırlıklarını gördü ve geri dö­
nerek savunm a tertibatı aldırdı.
19 tem m uz sabahı düşm an üç koldan

‘ ■ ■ r ݧ ig g ) m

İl
Pilevne’ye saldırdı. Taarruz için açtığı ateş,
askerden ziyade kasaba halkm a zarar ver­
mişti. O s m a n Paşa topçu ateşine iki saat k a ­

s?1 I
dar karşılık verdikten sonra b u n u kestirmiş,
Ruslar Osmanlı topçusunu susturduklarını
sanarak taarruza kalkışmışlardı. B u taarruz

lîf

a kırıldı. Sonra O s m a n Paşa karşı hücum la
düşmanı çekilmeğe m ecbur bıraktı. Çekiliş
bir m üddet sonra bozgun halini aldı. O s m a n

¡1m1 ı Paşa kaçan düşmanı o gün akşam a ve o gece


sabaha kadar kovaladı. Ruslar, O s m a suyu­
n u n karşı kıyısına atıldılar. Verdikleri insan

-•_/ ..
^ V İS
-r
İ j§ .
ve m alzem e kaybı çok ağırdı. Yalnız ölü
sayısı yedi bini aşıyordu. D ü ş m a n genel k a ­
rargâhını Tırnova’dan Biyela’ya çekmeğe
m ecbur kaldı. Bulgarlar, b u yüzden bü yük
endişeye kapıldılar. Biyela’da Çarın da k a ­
Osm an Paşanın P le v n e m üdafaası sıralarında tıldığı savaş meclisi, kaybedilen b u m ey da n
çekilmiş bir fotoğrafı savaşma rağmen, harbe devam kararını
görm ek istediğini bildirdi. Düşm anın Zişto- verdi.
va’yı zaptından ve güneye doğru ilerlemesin­ O s m a n Paşa ise b u sırada Pilevne’ye bir
den -sonra bile onun Vidinden ayrılmasına taraftan m ütem adiyen im dad kuvvetleri
müsaade edilmedi. celbediyor, bir taraftan da mevkii m ü m k ü n
Nihayet, M e h m e d A li Paşanın Serdarlı­ olduğu kadar tahkime çalışıyordu. Huşlar,
sından ve Rus Kazaklarının Berkofça dağ­ o güne kadar Rum eli cephesinde kolay m u ­
larına doğru ilerlemeğe başlamasından sonra vaffakiyetler elde etmişler ve b u savaşı
M ü şir O s m a n Paşa hareket emrini aldı. D e r ­ âdeta bir askerî gezinti telâkki etmeğe baş­
hal 25 tabur piyade, 12 bölük süvari ve 48 lamışlardı. Pilevne önünde uğ-
__________ radıkları ağır yenilgi akılları­
nı başlarına getirdi. Bundan
sonra birlikleri takviye ederek
30 tem m uz Pazartesi günü taar­
ruzlar m ı tekrarladılar. G üneş
doğarken iki saatlik bir topçu
ateşinden sonra bütün hatlar
boyunca süngü h ü c um u na kalk­
tılar. G üneşin batışından iki saat
sonra ise, perişan bir halde' çe­
kilm ek zorunda kaldılar. Topçu
düellosu, bütün gece deva m et­
ti. Ertesi günü Ruslar görülme­
miş bir şiddetle yeniden saldır­
dılar. M ü d a faa mevzilerine k a ­
dar sokulabildilerse de girdik­
leri siperlerden süngü ile dışarı
atılıyorlardı. Osmanlı askerleri,
ecdad kanı ile sulanmış toprak­
Düşm an kuvvetlerinin P le v n e m uhasarası ları bütün gücü ile m üdafaa edi-

3310
y ot, yurduna, nam us ve istiklâline ve millî
bekasına göz dikmiş olan düşmanı her n o k ­
tada tepeliyordu.
Rusların h ü c u m u bütün gün deva m et­
tikten sonra kırıldı ve püskürtüldü. A k ş a m
üzeri O s m a n Paşa karşı taarruz emrini ver­
di. H e n ü z savaşa girmemiş on sekiz tabur,
Osmanlı topçusunun ezmiş olduğu düşm an
mevzilerine h ü c u m etti. İşte burada tam 26
saat gırtlak gırtlağa geçen bir savaş oldu.
Sonunda Ruslar tam mânasıyle mağlûp ve
perişan bir halde kaçmağa başladılar. O s ­
manlI süvarisi hem en takibe koyuldu. Y e ­
tiştiklerini tepeledi. Kaçabilenler ise suları
yükselmiş olan O s m a ’yı geçmeğe teşebbüs
ederken boğuldular. Böylece O s m a n Paşa
âdeta bir im ha m ey da n savaşı yapmış ve D ü ş m a n to p ç u su n u n faaliyeti
b u n u kazanmıştı.

Ruslar, b u ikinci mağlûbiyetten dolayı


büyük bir korkuya kapıldılar. Ç ü n k ü b u sı­
geçilmesine ve m untazam bir muhasara tat­
rada General G u r k o ’y u yenmiş olan Süley­
bik olunmasına taraftardı. Eldeki kuvvetlerle
m a n Paşa Balkanı aşıp M e h m e d A li ve
b u sırada büsbütün müstahkem hale getiril­
O s m an Paşa kuvvetleriyle birleştiği takdirde
miş olan Pilevne’ye karşı bir şey yapılamıya-
Rusların çekiliş yolu bile tehlikeye düşebi­
lirdi. Çar, hem en altı kolordunun yeniden cağm a kanidi. Ruslar ise, mutlaka taarruz
silâh altına almması emrini verdi. Bunların fikrinde idiler. Böylece h e m kırılan prestij­
savaş yerine kadar gelip yetişmeleri uzun lerini kurtarmak, h e m de stratejik durum la­
bir zam ana bağlı bulunuyordu. Ruslar, taar­ rını düzeltmek istiyorlardı. Ç ü n k ü M eh m et
ruz hareketlerinden şimdilik tam am en vaz­ Ali Paşa ve Süleym an Paşa kuvvetleri hare­
geçip genel karargâhlarını G o rni Studna’ya kete geçerse, mağlûbiyeti kabulden başka ça­
kadar geri aldılar. Artık bütün ümidleri re kalmazdı. Böyle olmasa bile, savaş hare­
vaktiyle istihfaf etmiş oldukları R o m e n or­ ketlerini kışa kadar istedikleri şekilde inkişaf
dusunda idi. ettiremedikleri takdirde, ilkbaharda her şe­
y e yeniden başlamak lâzımdı. O zam an d a
bugüne kadar yapılan fedakârlıklar boşa
Çar’ın Romenlerden yardım talebi
giderdi. Bütün bunlar, R o m a n y a Kralına
anlatıldı. Kendisi buna rağm en taarruzu
Çar, R o m a n y a Kralı Karol’a bir telgraf doğru bulm uyordu ve askerlik ilmi bakımın­
çekerek sür’atle im dada gelmesini istedi.
d an da haklı idi. B u n a rağm en kendisinin
Telgrafın sonunda: «OsmanlIlar bizi m a h v e ­
ve askerlerinin korkaklıkla ithamı belirince
diyor. Hıristiyanlık dâvası kaybedilmiştir»
baş eğm ek zorunda kaldı.
iiyordu (İsmail H â m i Dânişm end; Osmanlı
Tarihi Kronolojisi, C : 4, S: 304).
3u da onun tam bir paniğe
çapılmış ve zaferden ' ümidi-
ıi kesmiş olduğunu göster-
nektedir. K ra l Karol, üç pi-
rade ve bir süvari tümeni ve
.08 topla yardıma geldi. Ken-
lisine hiç arzu edilmediği hal­
le R u s - R o m e n birleşik ordusu
:umandanlığı verildi. Genelkur-
lay başkanlığına da, Kırım sa-
aşmdanberi adı duyulmağa
aşlayan R u s generali Todleben
etirildi. Ağustos ayında yaptı-
ı bir keşif taarruzu sonunda,
>sman Paşa etrafını saranların
e k kuvvetlendiğini gördü. A z
Dnra da yeni bir (üçüncü)
ü cum için birleşik kuvvetler,
eylülde Pilevne karşısındaki
levzileri işgal ettiler. Kral
arol, şimdilik taarruzdan vaz­ P le v n e ’de O sm a n lı topçusu

3311
bir türlü gelemediği için b u kayıp düşmanın
belini bükmüştü. Karşı bir Osmanlı taarruzu­
n u n birleşik orduyu tam am en m ahvetm ek
ihtimali vardı. B u. yüzden ordu k urm a y
hey’etinin bir kısmı ric’at taraftarı bulun u­
yor, Çar ise, yardımcı kuvvetler gelinceye
kadar beklenmesini istiyordu. 17 eylülde iki
R o m e n hü c um u bü yü k kayıplarla ve muvaf-
fakıyetsizlikle sonuçlandı. D ü ş m a n ordusu,
bundan sonra ekim a ym a kadar m üdafaa
durum u na çekildi.

Padişahın «Gazi» ünv-anını alışı, Süley­


m an Paşayı başkumandanlığa tayini

Abdülham id, ilk muvaffakiyet haberleri


üzerine kendisi G azi ünvanm ı almış ve P i­
levne kahramanı O s m a n Paşa ile D o ğ u cep­
hesi kum andanı M uh tar Paşaya da ayni ün-
vanı vermişti. A y n i zam anda M e h m e d Ali
Paşayı azlederek yerine T u n a ordusu k u m a n ­
danlığına Süleym an Paşayı tayin etti. K u ­
mandanlık daha evvel O s m a n Paşaya teklif
edilmişse de kendisi Pilevne’den ayrılmayı
doğru bulmamıştı. Yalnız, Süleym an Paşanın
Şipka’yı zorlamaktan vazgeçip O r h aniye’deki
Şevket Paşa kuvvetleriyle birleşerek kış
bastırmadan Pilevne’ye dışarıdan yardım
G riviça savaşları edecek bir ordu teşkil etmesini istemişti,. B u
yapılmazsa, askerin bütün kahramanlığına
rağmen m üdafaaya devam imkânı buluna-
Rus - Rom en birleşik kuvvetlerinin mıyacaktı.

hücumlan* Üçüncü Pilevne savaşı Süleym an Paşaya 15 ekim de Rumeli,


yani Pilevne dahil olmak üzere. T u n a, Batı
7 eylül. günü Rus -R o m en birleşik top­ve Balkan ordularının genel kumandanlığı
çusu Pilevne’yi yeniden dövmeğe başladı. verildi. A y n ı zam anda h e m Pilevne’ye yar­
B u n a OsmanlIların K r u p yapısı topları karşı­ dım edecek orduyu kurması, h e m de düşm a­
nın Balkanlardan geçmesine engel olması
lık verdi. İki taraflı bombardıman, 10 eylüle
bildirildi. B u , hakikatte Süleym an Paşa için
kadar sürdü. 390 düşman topu durm adan
ağır bir darbe idi. Ç ü n k ü Rum eli ve A n a ­
ateş ettiği lıalde ne O s m a n h topçusu susturul­
dolu’da iyi gitmemeğe başlayan savaş hare­
muş, ne de tahrip edilen istihkâmların Türk-
ketlerini ve ileride cereyan edecek bütün
ler tarafından sür’atle yeniden yapılmasına
olayların sorumluluğu yükletilecek bir k im ­
engel olunabilmişti. 1 1 eylül Çarın isim g ü­
se bulunmuş demekti. Abdülham id, onun
nüne rastlıyordu. İkindi üzeri on bir R o m e n vaktiyle Abdülaziz’in hal’inde. oynadığı m ü ­
ve üç Ru s taburu taarruza kalktı. OsmanlIlar him rolü ve Beşinci M u r a d zamanındaki m eş­
onların yaklaşmasına müsaade, ettikten sonra rutiyet mücadelelerini unutmamış bulunuyor,
savaşı kabul ettiler. Neticede düşmanın dört kendisini harcam ak için fırsat arıyordu.
taburu tamamen mahvolmuş bir halde çekil­
m e k zorunda kaldı. A yn ı gün R o m any a K r a ­ Süleym an Paşa, başkumandanlığı sırasın­
lının D o ğ u tarafından yaptığı bir taarruzla da İstanbul’daki H a rb Meclisinin her işe ka­
bir Rus taarruzu da akim kalmış, düşm an rışmasından ve onu hareketlerinde serbest
her noktada yenilmişti. bırakmamasından son derece tedirgindi. C e p ­
he ve ordunun durum u na göre Sadrıâzam
11 eylül gecesi birleşik kuvvetler şiddetli
E d h e m Paşaya bir telgraf çekerek O s m a n Pa-
y ağm ur altında Pilevne’ye baskın şeklinde şa’n m bütün kuvvetleriyle Pilevne’den geri
bir taarruzda daha bulundular. G eç vakit çekilip diğer orduların yerinde kalmaları şar­
Griviça istihkâmı ile beş top ele geçirdiler. tı ve İngiltere’nin aracılığı ile Ruslarla Şubat
Bütün bu savaşlarda Ruslar 16 bin ve Ro- aym a kadar sürecek bir mütareke imzalan­
m enler 5 bin ölü vermiş oldukları için bir­ masını teklif etti. M ucib sebep olarak da
leşik ordu çok sarsılmış bir durum a düş­ h e m bu müddet içinde ordunun düşmanı Tu-
müştü. Rusya’dan istenilen im dad kuvveti na ’nın karşı kıyısına atabilecek kadar tensi-

3312
(1877) h arbin de O s m a n P a ş a ’nın Pilevn e’den h uruç hareketi

(Asiı Askerî M ü ze d ed ir)

1293 (1877) h arbin de d o ğ u d a G e d ik le r m uh arebesi ve A h m e d M u h t a r P a sa


( M e h m e d A r i f B e y ’in «Başım ıza gelenler» adlı eserinden)

(Mufassal .OsmanlI Tarihi tablosu - No. 57)


kine vakit bulunabileceğini, h e m de işgale Rusların Doğuda yeniden taarruza
uğrayan topraklarda uğradıkları ağır zulüm­
ler yüzünden kütle halinde göç eden sivil başlamaları, Kars muhasarası
M üslüman halkının kış günlerinde katlanmak
zorunda kaldığı acı ve ağır sefaletin önüne Zivin yenilgisinden sonra hududun tama­
geçilebileceğini ileri sürüyordu. m en öbür tarafına atılmış bulunan Ruslar,
Hakikaten Ziştova’dan itibaren Güneye, 18 ağustostan itibaren yeniden taarruza geç­
Tırnova ve Lofça’ya kadar zaptettikleri yer­ tiler. Muvaffakıyetsizliğe uğrayan General
lerde gerek Ruslar ve gerekse onların kış­ Melikof geri alınmış ve b u cephedeki hare­
kırtmalarına kapılan Bulgarlar, M üslüm an kâtın idaresi Çarın Tiflis’de bulunan küçük
halkına en ağır eza ve işkenceleri reva gör­ kardeşi G randük Mihail’e verilmişti.
müşlerdi. Köyler yakılmış, halk öldürülmüş, İlk savaş hareketleri, mevziî çarpışma­
mal ve ırz taarruza uğramış, b u hunharlık­ lardan ibaret kaldı. Ancak, Eylül sonlarında
lara ihtiyarlar ve çocuklar bile hedef ol­ Osmanlılar tarafından tahkim edilmiş büyük
muşlardı. Rus ordusunun geçtiği yerler ar­ ve küçük Ya ni tepelerine karşı toplu bir
kasında bıraktığı hazin harabelerden ve ca­ taarruz yapıldı. B u yerler düşman eline geç­
navarca işkenceler altında öldürülmüş insan tiyse de M uhtar Paşa 4 ekimde hücumla geri
cesedleri yığınlarından belli oluyordu. Yerli aldı. Fakat, daha esaslı bir savunma hattı
Bulgarlar, erkekli kadınlı olarak, onlardan kurm ak için Kars kalesinin otuz kilometre
hiç aşağıya kalmamağa gayret ediyor, kaçıp doğusundaki Alaca mevzilerine çekildi. Düş­
kurtulamamak bedbahtlığına uğrayan M ü s ­ m a n asıl kuvvetleri 15 ekimde buraya karşı
lüman halk gözleri oyulmak, dudakları ve şiddetle taarruz etti. Osmanlı kuvvetleri iki
kulakları kesilmek, elleri ayakları kırıldık­ misli düşmana karşı bütün gün savaştıktan
tan sonra ateşte yakılmak suretiyle insanlık sonra tamamen sarıldılar. M uhtar Paşa Kars’a
için yüz kızartıcı bir şekilde imha ediliyor­ kadar çekilebildiyse de yedi bin asker esir
lardı. düştü.
B u olaylar, medenî dünyanın haklı nef­ Ruslar, b u savaşta gösterdikleri kahra­
retiyle karşılandı. Lord Derbi bu bölgelerede manlık dolayısıyle esir olan Osmanlı subay­
bulunan İngiliz konsoloslarından gelen rapor­ larının at ve silâhlarına dokunmadılar ve
lara ve İstanbul Elçisi Layard’m Rusların esirler arasında bulunan geri hizmetle gö­
Rumeli’den başka D o ğ u Anadolu ve Kafkas­ revli askerleri köylerine dönm ek üzere ser­
ya Türk ve Müslümanları hakkında tatbik best bıraktılar. B un d an sonra K ars’ın m uh a­
ettikleri zulüm ve imha politikasını anlatır sarası başladı. 1 1 kasımda açılan bombardı­
mektubuna dayanarak Petersburg’daki İngi­ man, gece gündüz devam etti. 18 kasım gü­
liz elçisine olayları mufassal bir raporla nü gecesi, mehtaplı ve fevkalâde soğuk bir
tebliğ edip Rus hükümetinden bunlara son gecede düşman taarruza geçti. Taarruz çok
verilmesini istemesini, nihayet sabırları taşa­ şiddetliydi ve dalgalar halinde durm adan de­
cak Müslümanların memleketleri içinde ya­ vam ediyordu. OsmanlIların karşı koyuşu yü­
şayan bütün hıristiyanlara karşı misilleme zünden verdikleri ağır zayiata bakm ayan
hareketine başvurmalarının m ü m k ü n oldu­ Huşlar, hücumlarını* fasılasız tekrarlıyorlar­
ğunu bildirdi. dı. Tabyalar birer birer düşmeğe başladı. Mü-

Ruslarm Doğu cephesi kumandanları (soldan sağa); Grandük Mihail, General Terzogokof
ve M el îkof.

3313 F. 23
dafiler, iç kaleye çekildiler. B u ­
rada uzun müddet karşı koym ak
hattâ düşmanı ric’ate m ecbur
etmek kabilken kale k u m a n da ­
nı Hüseyin Paşa E rzurum ’a çe­
kilmeğe karar verdi. Halbuki
E rzurum yolunun Ruslar tara­
fından kesilmiş olduğunu bilmi­
» Iİ I8 İ İ 3 yordu. B u yüzden ancak süvari
kuvvetleri çekilebildi. Hüseyin
m m n m Paşa ise 14 bin askerle esir
düştü.

M uhtar Paşa, elinde p ek az


İ kuvvetle Hasankale’de bulunu­
yordu. M üdafaaya daha elveriş­
li olan Deveboynu mevkiine ç
kildi. Bir kısım Osmanlı k u v ­
A. Muhtar Pasa, Doğuda Kızıltepe savaşında vetleri, İsmail Paşa’n m kuman-
—.w.. dasında olan E rzurum ’’a doğru
çekiliyor ve General Terzogokof onları takib
ederek yine Erzu ru m istikametinde ilerleyen
general H a y m a n kuvvetleriyle birleşmeğe
çalışıyordu. General H a y m an , Deveboynu’na
■ varmış ve b u mevkie iki noktadan hücum
etmişti. General Terzogokof da gelip yetiş­
mişti. Osmanlılar, Rus süvarisinin hücumla­
rını püskürttüler. Lâkin, pek üstün topçu ve
piyade* karşısında uzun müddet kahramanca
dayandıktan sonra E rzurum ’a doğru ric’ate
mecbur kaldılar.
Bütün ordudan ancak beş altı bin kişi
ve on üç top kalmıştı. Aziziye’de bulunan
Muhtar Paşa ise, hâlâ cesaret ve metanetini
kaybetmemişti. Ruslar, teslim olmazsa şehri
topla yakıp yıkacaklarını bildirdiler. M uhtar
Paşa, şehir halkı temsilcilerinin de katıldığı
bir harb meclisi topladı. Burada, teslim tek­
lifinin reddine ve ne olursa olsun m u k a v e­
mete karar verildi.' Herkes ölümü, savaşsız
bir yenilgiye ve esarete tercih ediyordu.
Şiddetle bastıran kış ve askerlerin azimli
mukavemet kararı, Rus hücum unu durdurdu
ise de muhasara devam etti. Aziziye tabyası
da b u sırada Osmanlı Türklerinin emsalsiz
şehametinin destanı oldu. Orada asker, sivil,
kadın, çocuk, ihtiyar elele müstevliye karşı
hayatlarını istihkar ederek destanlar yarat­
tılar, Muhtar Paşa, Erzurum ’da tamamen
■ m sarılı kalm am ak için Bayburd’a çekilmişti.
, irs® Burada ’ Trabzon’dan gelecek im dad kuvvet-
. lerini bekliyor ve bunlarla E rzurum ’u k ur­
tarmayı um uyordu. Lâkin b u sırada daha
m ühim bir cephe sayılan Rumeli’ye gönderil-
m e k üzere İstanbul’a çağırıldı. BÖylece hiç
bir ümidi kalmamış olmakla beraber, kahra­
m a n Erzurum yine sonuna kadar dayandı ve
ancak genel mütarekeden 2 1 gün sonra şehir
& M * boşaltılıp düşmana teslim edildi.
Rusların- B atu m ’a karşı ayrı bir kolla
Dogu sa v a ş la rın d a n ¡ki görü n ü ş yaptıkları hücum daima başarı ile tardedil-

3314
K a rs ve tabyaları K a r s ’ta son savunm a savası

— S
VLApılCAFKAS

ERİVAN

KASAN-
KALE

© HINÎIS

H TABYALAR .1
OSM A N LI KUV\ ferLSRİ
SAV U N M A LA R ,

RUS @ MUŞ
HO/ •
« ■ > & K U S V Ü R Ü YÜ Ş Ya İL E & L E -
Vf'ŞÎ. i
SlNt&LAfZ r
■ d s m /r yo4.cz

D o ğ u cephesinde savaşların geçtiği yerleri v e rusların ilerleyişi yönlerini gösteren kroki


Paşa, b u n u reddedip, ordusiyle birlikte Sofyâ
ve Vidin’e çekilmesine müsaade edildiği tak­
dirde Pilevne’yi. . terkedeceğini bildirdi.
Grandük de b u n u reddetti.

27 kasımda Pilevne’de yiyecek hem en


tamarniyle tükenmek üzere bulunuyordu.
Şiddetli soğuklar karşısında ısınmak için
değil, askerin yemeğini pişirmeğe yetecek
odun bile bulunmuyordu. Yaralılar için ne
B a t u m ö n ü n d e O sm anlı filosu ilâç, ne de sargı kalmıştı. Elde kalan yalnız
Osmanlı askerinin bükülm ez azmi ve sarsıl­
m az kahramanlığıydı.
miş ve mütareke yapılıncaya kadar b u m e v ­
ki. muhafaza edilmiştir. Aralık başında askere günde ancak elli
gram ekm ek ve bir avuç bulgur veya pirinç
Pilevne savunmasının sarsılması verilebiliyordu. G azi O s m an Paşa, b un u n
üzerine ne olursa olsun bir çıkış hareketiyle
Rusya’dan beklenen imdad kuvvetleri Rus hatlarını yarıp geçmeğe karar verdi.
gelmiş ve Pilevne önündeki düşman ordusu­ Ağır topları kullanılmaz hale getirdikten
n un m evcudu 125 bine yükselmişti. sonra mevcut erzakı askere dağıttı. Hareke­
Şevket Paşa kumandasındaki 15 bin kişi­ tini kolaylaştırmak için V id suyu üzerine
lik bir kuvvet, Pilevne’den Orhaniye tarikile yeni bir köprü kurdurdu. 10 aralık günü
Sofya’ya giden yolu tahkim etmişti. İlk ola­ kuvvetlerini ikiye böldü. 20 bin kişi Rus
rak General Gurko, 30 bin kişiyle buraya istihkâmlarına saldırıp geçecek, geriye kalan
saldırdı. Lâkin, ummadığı bir m ukavem et 20 bin kişi b u taarruzu ateşle him aye ede­
gördü. Gorni Dobenyok’da A h m e d Hıfzı Paşa cek, iki saat sonra da onlar taarruzda bulu­
6500 asker ve dört topla Rusların 18 bin nacaklardı.
asker ve 60 topuna karşı yaptığı m üdafaa
sonunda dört bin düşman askerini savaş dışı Gazi O s m an Paşa, birinci kuvvetin b a ­
etmekle beraber ' kendisi de kuvvetlerinin şında olarak V id suyunu geçip düşm an b a ­
yarısını kaybettikten sonra teslim oldu. taryalarının şiddetli ateşine rağmen Rus
mevzilerine erişti. Osmanlı askeri boğaz bo­
Teliş mevkiindeki İsmail Hakkı Paşa da
ğaza geçen ilk savaştan sonra düşmanın ilk
28 ekimde aynı akıbete uğradı. Yalnız Gorni
hatlarını işgal ettiler. Aç, yorgun ve hattâ
D obenyok’aaki kuvvetler, salimen Pilevne’ye
bir kısmı yaralı olan askerin b u muvaffaki­
çekilmeğe muvaffak oldular. Birleşik düş­
yetini düşman bile takdirden kendisini ala­
m a n kuvvetleri Rahova’yı zaptederek Pilev-
mamıştı. O s m a n Paşanın daha fazla ilerle­
n e’nin batı ile de bağını kestiler. Böyiece,
mesi için ikinci 20 bin kişinin taarruza k a ­
artık bir yerden yardım görmek ihtimali
tılmaları lâzımdı. Lâkin, d urum u sezen bir­
kalmayan Pilevne’yi Gazi O s m an Paşa tek
leşik ordu, buna m eydan vermedi. R o m en
başına müdafaa etmek zorunda bulunuyordu.
kıtaları b u kısma şiddetle saldırıp yerlerinde
hareketsiz bıraktılar. Sonra çevirerek bir
kısmını esir ettiler.
Osm an Paşanın son teşebbüsü
Öğleye doğru imdat kuvveti almış olan
ve esareti Huşlar, O s m a n Paşanın işgal etmiş olduğu
tabyaları geri aldılar. O s m an Paşa ise ordu­
12 kasımda G ra nd ü k Nikola, artık hiçsunun geri kalan 20 bin kişilik kısmının
bir ümid kalmadığını izah ederek O s m a n uğradığı akıbeti öğrenerek V id suyundan
Paşaya teslim, olmasını teklif etti. O s m an ric’ate karar verdi. Rus ve R o m e n topçusu
bir taraftan kuvvetlerini şid­
detle dövmekte idi. B u sırada
bir m erm i parçası Gazi O sm an
Paşanın atını öldürdü ve onu
da sağ ayağından yaraladı. O s ­
m a n Paşanın yarası V id suyu
kenarındaki küçük bir evde sa­
rıldı. B u sırada Rus Generali
Ganetski içeriye girerek Gazi
O s m an Paşaya kayıtsız şartsız
teslim olmasından başka çare
G orni - D o b e n y o k savaşları
kalmadığını bildirdi. Büyük

3316
kahraman yanında bulunan dok­
tora acı bir gülümseme ile:

«Bir gün bir güne u y m u ­


yor!» dedi ve Abdülham id’in he­
diyesi olan kılıcını bir şey söy­
lemeden Generale uzattı.

R o m a ny a Kralı Karol, Pi-


levne’ye giderken yolda O sm an
Paşanın arabasına rastladı. H e ­
m en elini uzatıp iki orduyu ay­
larca Pilevne önünde tutmağa
muvaffak olan bu kahram an as­
keri tebrik etti. O sırada G ra n ­
dük Nikola da yetişip gelmişti.
İki rakip kum andan evvelâ bir.
şey söylemeden bakıştılar. S o n ­
ra Nikola elini uzatıp: «Pilev-
ne’yi müdafaa hususunda göster­
miş olduğunuz kudretten dolayı
sizi tebrik ederim. B u müdafaa, O s m a n P aşa ve kuvvetlerinin son çskfs teşebbüsün de V id
tarihin en parlak askerî olay­ su y u n u g eç m e gayreti
larındandır!» dedi.
Ruş subayları yarasına rağmen ayağa naklolundu. Yarası m uayene edilip yeniden
kalkan O sm an Paşayı: «Bravo!» sesleriyle se­ itina ile sarıldı. Bir müddet sonra yanında
lâmlarlarken, General Skobelei: «Bu yüz, Grand ük bulunduğu halde Çar Aleksandr
büyük bir kum andanın yüzüdür. O n u gördü­ onu ziyarete geldi. Elini uzatarak tebrik etti
ğüme çok sevindim. Gazi O sm an Paşa mu-, ve: «Sizin bu hareketiniz Osmanlı askerliğine
zaffer bir kumandandır. Teslim olmuş olma­ şeref bahsetmiştir. Hakikaten cesur bir
sına rağmen muzaffer sayılacaktır'» diyordu. adamsınız. Bizim 3ranımızda bulunduğunuz
O s m an Paşa derhal G randükün çadırına müddetçe, üniformanızı, kılıcınızı ve nişan -

Pilevne savaşlarında Osm an P asa G r a n d ü k Nik oia’n m esir Paşayı tebriki

S317
larmızı taşımak hakkına malik olacaksınız!»
dedi. '
O s m a n Paşa ile birlikte' 40 bine yakın
topçu ve piyade eri, 1200 süvari, 2128 subay
ve O sm an Paşa hariç 10 paşa' (general) K u ş ­
lara esir düşmüş bulunuyordu.

FSevıte’n m sukutundan sonraki hare­


kât, Edirne’nin düşmanın eline geçmesi

Bu n d a n sonra olaylar çorap söküğü gibi


gitti. Pilevne’nin sukutunun 15 inci günü
24 aralık 1877
olan Sırbistan Prensi Milan, Osmanlı Devle-
Bir Osmanlı yürüyüş kolu tine savaş ilân etti. 28 aralıkta Şırplar Pirot
müstahkem yerini işgal ettiler. İleri hareke­
te devamla Niş’i muhasaraya başladılar. Pi-
levne’yi kurtarm ak üzere harekete geçen
Süleym an Paşa 12 aralıkta M iç ka’da G r a n d ü k
Nikola’ya _ karşı kahramanca, lâkin netice­
siz bir savaş vermişti. Diğer taraftan,
evvelce, Süleym an Paşa Şipka geçitlerini al­
m aya m uvaffak olamayınca b u yerin güney
taraflarını tahkim etmiş ve oldukça bü yü k
bir kuvveti de Veysel Paşa kumandasına ve­
rerek savunmasını da ona bırakmıştı. Pilev-
ne!niıı düşmesinden sonra Ruslar generalleri
Radetski, Skobelef, Mireski’yi b u tahkimli
Osmanlı mevzilerini almaya m e m u r ettiler.
Aralık ayı sonunda taarruza başlayan Rus
kum andanlar ağır zayiattan sonra buradaki
mevzileri aldılar (9 ocak 1878). B u savaşlar­
da Rusların soldan ve m erkezden taarruzları
m uvaffak olamamış, ancak sağ kolları iki
tabya alınca Veysel Paşanın teslim işareti
çekmesi onların başarılarını kolaylaştırmıştı.
B u suretle, Osmanlı ordusunun Balkan ge-
çidlerini tutan son kısmı da elden çıkmış
oluyordu. Ruslar, 32 bin esir almışlar ve 103
top ele geçirmişlerdi. General G urko 1 ocak-
Şıpka’da savunm a ta Sofya’yı ele geçirdi. Tatar-Pazarı’na doğru
ilerlemeye başladı. G r a n d ü k Nikola, bazı ku-
i

R u m e li cephesinde Rus k u m a n d a n la r ı: S o ld a n sağa; G en e r al Gurko, Radetski, Sk o b e le f

3318
m andanlarm ve b u arada bilhassa General
Radetski’nin tavsiyelerini dinlemeden cür’et-
kârane bir hareketle Edirne’ye doğru ilerli­
yordu. Gerisinde ve bilhassa yanlarında he­
nüz Osmanlı kuvvetleri vardı. Bunlar m u k ­
tedir bir k u m a n d a n tarafından toparlanıp
bir y an taarruzu yapılsa, R u s ordusu pek
güç durum a düşer, zaferi mağlûbiyete bile
dönebilirdi. N e yazık ki, b u n u başaracak
kimse yoktu. Müthiş bir kış ise, galipleri de
mağlûpları da kasıp kavuruyordu.
6 ocakta son m ü h im m uharebe cereyan
etti. Sofya’dan güneye doğru ilerleyen Gur-
ko ’n u n kuvvetleri, Süleym an Paşanın yüz
taburluk ordusu ile çarpıştı. Süleym an Paşa
b u m uharebeyi kazanamadı. O r d u n u n yarısı Niş
Tatar Pazarcığı - Filibe yolunun güneyin­
deki tepelerde perişan oldu, ö b ü r yarısı ise,
Edirne yolunun doğusuna doğru sürüldü.
Rusların b u ilerlemeleri sırasında Sırp-
lar muhasara ettikleri N i ş i aldıktan başka
( 1 1 ocak), Karadağlılar da Süleym an Paşa
ordusunun oradan naklinden sonra harekete
geçtiğinden B a r (15 ocak) ve Ülgün (19
ocak) ü ele geçirdiler.
Başkumandanlığa, evvelce yazdığımız gi­
bi, padişahça maksatlı olarak getirilen S ü ­
leyman Paşa da savaştan sonra yargılanarak
Bağ dad’a sürülmüş ve ölünceye kadar bura­
da kalmıştır (Süleym an Paşa-zâde Sam i; S ü ­
leyman Paşanın m uhakemesi, İ. H . Uzunçar-
şılı; Şipka kahram anı Süleym an Paşanın
menfâ hay atma dair vesikalar).
Artık ortada Ruslarla savaşacak bir ordu İşkodrâ ,
yoktu. Şimdi geriye yalnız Edirne’nin m ü ­
dafaası kalıyordu. _Bu yerin istihkâmları ga­ Rusları b u düşüncelerinden döndürmedi. B u ­
yet m ükem m eldi. Ö y le ki, ikinci bir Pilevne nunla . beraber, askerî „’harekât durm am ak
yaratmak işten bile değildi. Lâkin Edirne şartiyle ilk temaslar, başladı.
Valisi E'yüb Paşa, m ü h im m a t depolarını Diğer taraftan. K'anun-ı Ssasî gereğince
berhava ederek geri çekilince, burasını mü- seçilen m e b ’usların Kasım başlarında toplan-
m üdafaaya m e m u r edilen Meh-
m ed Ali Paşa da çaresiz aynı
şeyi yaptı.' General Gurko, şeh-
re kolaylılka girdi (20 ocak
1878). S B S S fiS

Padişahm mütareke trSiebi,


Meclisi Meb*ıxsandaki cere­ m i
>3rr
yan, A. Ham di Paşanın
sadareti

A bdülham id, 9 ocakta Ser­


191
asker R a u f Paşayı mütareke is­
temeğe m e m u r etmişti. Ruslar,
b un u henüz mevsimsiz buluyor­
¡¡■¡al
lardı. Onlar, İstanbul kapıların­
da yapılacak bir barışı çıkar­
larına daha uygun görmekte

idiler. A bd ü lham id ’in telgrafla
bizzat Çara baş vurması bile O s m a n it - K a ra d a ğ sav a ş la rı

3319
tıya çağırıimaları lâzım gelirken, ikinci m ec­
lis ancak O c ak başlarında toplanmıştı. İlk
meclisin hazırlamış olduğu seçim nizam na­
mesini hükümet kabul ve tasdik etmemiş ol­
duğundan bu seferki meclis de eski geçici
talimata göre teşekkül etmişti.

Meclis toplanır toplanmaz, fırtınalı m ü ­


zakereler başladı. Evvelâ b u harbde donan­
manın hiç bir savaş faaliyeti göstermemiş
olması ve Karadenizde donanması bulunm a­
yan Rusların bir Osmanlı gemisini zaptetme­
leri ağır tenkidlere uğradı. Üç yüz milyon li­
ra borç altında ezilen devletin bunun karşılı­
ğında elinde yalnız bir donanm a kaldığını,
onun da kullanılmasının bilinmediğini ileri
süren Haleb M e b ’usu Nâfi Efendi, Bahriye
Nazırı ve M ab ey n Müşiri Said Paşanın M e c ­
liste. izahat vermesini ısrarla istedi. Padişa­
hın meclisi açış nutkuna hazırlanan cevapta
hükümetin icraatı şiddetle tenkid ediliyor ve
Nazırların kifayetsizliğinden bahsediliyordu.
Bir çok suiistimal ve kötü idare örnekleri
ortaya konmakta idi. Hattâ bazı vatansever
kimselerin — yani Midhat Paşanın— uğradık­
ları keyfî muamelelere de hücum edildi.
Nihayet muhalefet grubunu, temsil eden
m eb ’uslar aralarında toplanarak başta Sadrı-
âzam Ethem Paşa olduğu halde, Tophane
Müşiri D a m a d M a h m u d , eski M a b e y n Baş­
kâtibi Dahiliye Nazırı Said, Bahriye Nazırı
Rauf Paşanın o z a m a n k i üniformayı
ve M a b e y n Müşiri Said, Serasker Redif P a ­
iyice
belirten bir fotoğrafı
şalara katiyen itimad edilmemsi, düşm an
karşısında vazifelerini gerekli şekilde ifa
edemeyen kumandanların hem en m ahkem eye
şevkleri lehinde oy kullanılmasının meclis­
ten istenmesine karar verildi. Abdülham id
bunu duyunca Sadrıâzam E d h e m Paşayı h e­
m en azletti (11 ocak 1878). Yerine A h m e d
H a m d i Paşa tayin olundu.

Meclisin 22 ocak toplantısında mağlûbi­


yete sebep olan kumandanların Harb D iv a ­
nında yargılanmalarına dair olan önergenin

Ahm ed Ham di P aşa Osm anlIların m ü ta rek e isteyişi

3320
müzakeresi sırasında yine büyük gürültüler nun üzerine şiddetli münakaşalar cereyan
oldu. Nihayet yargılanmaların alenî olması etti.
hakkmdaki önerge kabul edilerek durumun
Babıâliye bildirilmesi kararlaştırıldı. Ertesi Edirne mütarekesi
günü A h m e d Vefik Paşanın Meclise gelerek
Padişahın Kanun-ı Esasî’nin tamamen tatbi­ Diğer taraftan Ruslar Rauf Paşadan ge­
kini istediğini, Sadaret makamını ilga etmek len mütareke talebine karşılık ne istedikle­
suretiyle kendi imtiyazlarından bir tanesini rini bildirmeyip OsmanlIların ne verecekle­
daha feda etmiş olduğunu, yeni Vekillerin rini öğrenmek istiyorlardı. 20 ocakta Gran-
her istendikçe Meclise gelip izahatta bulu­ dü k Nikola, Kızanlık’da bizzat Osmanlı dele­
nacaklarını, ancak şu buhranlı zamanda yer­ gelerini kabul etti. Kendisi diplomat olmak­
lerine vekil gönderirlerse bun un m azur gö­ tan ziyade askerdi ve Gorçakof’un talimatına
rülmesini söyledi. K u d ü s M e b ’usu Yusuf rağmen barış şartlarını OsmanlIlara bildir­
Zıya B e y ise, bütün bunların Kanun-ı Esa- meğe karar vermişti. Osmanlı devleti tara­
sfye açıkça aykırı olduğunu ileri sürdü. B u ­ fından müzakerelere Server ve Nam ık Paşa-

/ Ş A R ETLER.
SIN/tZLAR.. ■, ^ .-.O E M İR y o U

OSMANLILARA AİT
M U H TELİF YERLERD EKİ
İL K V E S O M S A TOPLA. ESAS Y/SıNAK
AtA N K U V V E T L E R ..

LL_J SA V U N M A B İR L İK L E R İ ¡BZAİL
------- - YÜ R Ü Y Ü Ş , TA A RRU Z.
-------V E Ç E K İL M E .
— f, D EN İZ yO LU İ L E K A S A .
P A G 'D A M (BELEN SÜLEY­
MAN PASA V£ K U V V ET LER / HIRSOVA
& LİB E VEMLSESİNDE SÜ -
<2 2h > • P A ŞA N IN Ç E K İL .

•KAKAN
SIRBİSTAN
>VÎ0(N
KALAFAT

DUSNlk 5ÜMNU

iseu/ij
LO FCA

• İSLIM:

XANBOLU

«Ea,>

CUM/3,

© PiRLEPE
ĞÛMÜUrfMS

MA K e k ION
® M A N A S T ff^ \

ANADOLU

Tuna ve Balkanlarda, Oşmanlı ve Rus ordularının genel harekâtını gösterir kroki

3321
lar m em u r edilmişlerdi. N a m ık Paşa, Rus manii Devleti arasında yapılacak barışı and-
orduları başkumandanına bir gün ■evvel şu laşmasının mevcut öbür andlaşmalara uy g u n
haberi gönderdi: olmasının kontrolü için V iy ana’da bir k o n ­
«G ran dük’e söyleyiniz. Ben. annesinin ferans toplanmasını teklif ediyor, İngiltere
ve babasının çok iyi dcstu idim. Şimdi ih­ ise, İstanbul’a yardım için" Beşike’deki donan­
tiyarladım. Lâkin, belimi büken ihtiyarlık­ masını M arm a ra denizine gönderiyordu.
tan fazla zavallı vatanımın böyle gaddarca G r a n d ü k ’ü n İstanbul’u n zaptı ve O s m a n ­
felâketlere uğramasından ve kendimin de bu lIların bu şehirdeki hâkimiyetlerine son veril­
acı vazifeyi ifaya m a h k û m olduğumu gör­ mesi için Petersburgla muhaberelere giriş­
mekten doğan keder ve acıdır. Grandük, tiği haber alınmıştı. İngilizler, Çarın evvelâ
merhametsizlik etmesin.?» Gelibolu’n u n işgaline razı olmadığını, b u
işte b u sözler, G ra nd ük Nikola'yı m ağ­ vesile ile İngiltere’yi gücendirmek istemedi­
lûp düşmana karşı daha dürüst davranmağa ğini, lâkin sonra düşüncesini değiştirerek
sevketmişti. M üzakere başladı. B u arada G r a n d ü k ’e şu talimatı verdiğini duymuşlar­
Edirne düştüğü ve Rus genel karargâhı da dı: «Eğer İngilizler barış severce davranır­
buraya nakledildiğinden (27 ocak) görüşme­ larsa, kendilerine düzeni korum ak için gel-
lere burada devam edildi. ' miş müttefikler gözüyle bakınız. D ü ş m a n gibi
davranırlarsa, siz de onlara aynı şekilde m u a ­
İlk görüşmelerden sonra Osmanlı dele­
mele ediniz.»
geleri İstanbul'dan yeniden talimat istemek
zorunda kalmışlardı. 27 .ocakta kendilerine B u sırada, mütareke müzakereleri devam
Ruslar ne teklif ederlerse etsinler kabul et­ ediyordu. G r a n d ü k Nikola’nın teklif ettiği
meleri bildirildi. A bdülham id’in sarayda top­ mütareke şartları şunlardı:
ladığı b üyük bir meclis, buna karar vermişti.
B u sırada ise Avusturya, Rusya ile Os- 1 — Bulgaristan’a muhtariyet verilmesi
ve h u dud un u n İstanbul konferansında teklif
edilenden dar o lm am ak şartıyle Bulgarlarla
meskûn, yerleri kapsaması.
2 — K aradağ ’ın istiklâlinin tanınması ve
savaşta elde ettiği arazi derecesinde h u d u ­
dunun tashihi.
3 — R o m a n y a ve . Sırbistan’ın istiklâlle­
rinin tasdiki,' R o m a n y a ’ya arazi verilmesi ve
Sırbistan h u dud un u n tashihi.
4 — Bosna-Hersek’de m uhtar idare k u ­
rulması ve Osmanlı Devletinin A v r u p a ’da
bulunan Hıristiyanların oturduğu vilâyetle­
rinde de b u yolda ıslahat yapılması.
5 — Rusya’ya nakden veya b un a karşı­
lık olacak şekilde savaş tazminatı verilmesi.
6 — Boğazlarda Rusya hak ve menfaat­
lerinin korunmasının Padişahla Ç ar arasında
Rusiarm Vesta gemisi ile O sm s n lıla r m Asar-ı müzakere ile kararlaştırılması.
T e v fik zırhlısı arasında savaş
B u n d a n m aada b u altı teklifin kabul
edildiğine delil olm ak üzere barış esaslarının
vasıtasız olarak Ruslarla görüşülmesi için
Osmanlı delegeleri Hocabey (Odesa) veya Si-
vastopol’a gidecekler, altı şart kabul edildiği
takdirde savaş hareketleri h em en duraca­
ğından maddî teminat olmak üzere Osmanlı
Devleti Vidin, Rusçuk, Silistre ve E rzurum
kalelerini boşaltacak, gerek b u kalelerde ve
gerek tayin olunacak yerlerde m üzakere de-
vamınca Rus askeri bulunacaktı.

Osmanlı delegeleri b u şartları. hafiflet­


meğe uğraştılarsa da, m uvaffak olamadılar.
Nihayet, Rusların İstanbul üzerine yürümesi
ve şartları daha da ağırlaştırması tehlikesi
karşısında 31 ocak 1878 tarihinde iki devlet
E dirn e'y e giren R u s askerlerini kapalı arasında b u esaslar dahilinde Edirne m üta­
çarşıda gösteren bir resim rekesi imzalandı.

3322
A . H a m d i Paşanın azli, A . Vefik M e b ’usan Meclisi, kendi bilgisi dışında ola­
rak m eydana gelmesine sebebiyet verilmiş
Paşanın Başvekilliği bir durum dan dolayı asla mes’uliyet kabul
etmez. B u n d a n başka Meclisin müzakere et­
A h m e d H a m d i Paşa, Sadaret m akam ına tiği meselelere ait reylerin hiç birisi dinlen­
geldiği gündenberi Meclis tarafmdan isten­ memiştir. Kararlar yerine getirilmemiştir.
m eyen vükelânın azlini arzu ediyordu. U m u ­ Yin e tekrarlarım, M e b ’usan Meclisi bugünkü
mî efkârın galeyan halinde bulunmasından güçlüklere sebep olan olaylardan dolayı hiç
ürken Padişah, b u sırada askerle muhafaza bir m es’uliyet kabul etmez».
altına aldırdığı Yıldız Sarayında oturmakta
idi. A h m e d H a m d i Paşa kendisine, düşman
payitaht kapılarına dayanmışken b u hareke­
tin doğru olmadığını, Dolm abahçe Sarayına

rMÜ
inerek halkın sevgisine . sığınmasının daha
doğru olacağını, tahsisatının bir kısmını
terkederek tasarrufa önayak olmasını ve
Meclisçe itimad olunamıyan vükelânın azli­
nin lüzum unu yazılı olarak bildirdi (İbn-ül-
Em in M a h m u d K e m a l İnal; Son Sadrıâzam-
lar, S: 642). Abdülham id, b u doğru ve acı
sözlerden gocundu. Üstelik Dolmabahçeye
nakil meselesini hal’i için alınmış bir tedbir
telâkki ederek A h m e d H a m d i Paşayı azletti
(4 şubat 1878). A y n i zam anda Sadaret m a ­
kamını ilga edip vazifesi Vekiller Meclisine
başkanlık ve Meclisin kabul ettiği kanunları
kendisinin tasdikine arzetmek olan Başvekil­
lik makamını ihdas ederek birinci meclise
başkanlık etmiş olan ve b u sırada Maarif
Nazırı bulunan A h m e d Vefik Paşayı buraya
tayin etti.

Ahm ed Vefik Paşa


Saraydaki meclis ve Padişah, Meclis-i
M e t ’usanın kapatılması

Abdülham id, b u olan bitenlerden büyük


bir huzursulzluk duyuyor, bilhassa Mecliste
hükümetin icraatiyle kendi şahsının perva­
sızca tenkidine tahammül edemiyordu. Üste­
lik ağır olacağı anlaşılan barış şartlarının
böyle bir meclise kabul ettirilmesini de
m ü m k ü n görmemekte idi.
Abdülham id, bir taraftan da barış and-
laşmasmın doğuracağı 'neticelerin bütün
mes’uliyetini yüklenm ek istemediğinden bu
hususta bir karar verilmesi için sarayda ola-.
ğanüstü bir meclis topladı. Halbuki, b u vazife
aslında parlâmentoya aitti. B u mecliste ise,
m eb ’uslardan yalnız beş -kişi vardı. Diğer
üyeler eski ve yeni vükelâ ve ileri devlet
ricaliydi. Başvekil ünvanıyle Sadaret m a k a ­
mına tayin . edilmiş bulunan A h m e d Vefik
Paşa, durum u uzun uzadıya izah ettikten
sonra, her ne pahasına olursa olsun barış
kararını tasvip edip etmediklerini sordu. H e r ­
kes tasdik yollu başını sallarken, m e b ’us­
lardan Astarcılar kethüdası A h m e d Efendi
birden ayağa kalkarak A bd ü lham id ’e o za­
m ana kadar hiç alışmadığı bir dille hitab
etti: «Siz, bizim düşüncelerimizi çok geç so­ Edirne’de mütarekenin imzalanması. Ortada
ruyorsunuz. Felâketin önünü alm ak henüz Gra n d ü k NikoSa. Fesliler, solda Server ve
kabilken bize ciddî şekilde başvurmalıydınız. sağda Nam ık Paşalar

3323
Abdülhamid, bu sözlere sinirlenerek feyi ifa etmiş olduğunu tekrarladı ve şimdi
bizzat cevap verdi. B u savaşa ait hiç bir bile kendisine katılacaklarla veya tek başına
meşguliyetin kendisine râci olamıyacağmı, Rusların üzerine yürüyüp ölünceye kadar
b u sözleri kabul edemiyeceğini, bilâkis ken­ döğüşmeğe hazır bulunduğunu, ancak Astar-
disine düşen vazifeyi ifadan dolayı milletin­ cılar kethüdasının hükümdarlarına karşı
den mükâfat beklediğini ileri sürüp sözü, huzurlarında gösterdiği cür’etten dolayı ce­
Hazine-i Hassa Nazırı Said Paşaya bıraktı. zasını yine Meclise havale ettiğini, çünkü
Said Paşa, b u savaşa nasıl girilmiş olduğunu bazı garezkârlarm böyle davranışlarla bu
uzun boylu anlattı. Sarayın harbin idaresine dar zam anda Devletin işlerini güçleştirmeğe
karışmadığını ileri sürdü. Lâkin. Astareılar çalıştıklarını ilâve etti. Sözlerini de: «B en
kethüdası b u sözlere ehemmiyet vermeden artık Sultan M a h m u d ’u n yoluna gitmeğe
iddiasında ısrar ediyordu. Esnaftan bir ada­ mecbur olacağım» cümlesiyle bitirdi (Mah-
mın, bir Padişahın yüzüne karşı alenen ten­ m u d Celâleddin Paşa, Mirât-ı Hakikat, C : 3,
kidi Osmanlı Devletinde ilk defa oluyordu. S: 71- 72). B u suretle, babası Abdülm ecid’in
Abdülham id tekrar ayağa fırlayıp eskisinden ilân ettiği Tanzimat, yani sosyal müesseseler
daha sert bir tavırla müdahalede bulundu. ve kanun devrinden, dedesi İkinci M a h m u d
B u sözleri garezkârane bularak katiyen k a ­ devrinin mutlak idare tarzına d ö nm ek niye­
bul edemiyeceğini ve kendisine düşen, vazi- tinde olduğunu anlatmak istedi.
Abdülham id, hakikaten de böyle yaptı.
Kanun-ı Esasî’nin kendisine verdiği yet­
kiye dayanarak meclisi feshettirdi (13 şubat
1878), A h m e d Vefik Paşa, saltanat m akam ı
aleyhinde ileri geri konuşm uş bazı m e b ’us-
ları derhal memleketlerine gönderdi. Padişah
ise b u zatların örfî idare m ahkem esinde yar­
gılanmalarını istiyordu. A h m e d V efik Paşa
bun u doğru bulmamış ve yapacağı tepkiyi
hesaplayarak, İstanbul’dan uzaklaştırılmala­
rının kâfi geleceğine Padişahı ikna etmişti
(M a h m u d Celâleddin Paşa; M ir ’ât-ı H a k i­
kat, C : 3, S: 62).
Devleti böylece 30 yıl d eva m edecek olan
teşrii organdan m a h r u m halde, tam bir dikta
rejimi ile keyfince idareye başladı ( B u ara­
da yalnız Kanun-ı Esasî’yi resmen yürür­
lükten kaldırmamış bulunuyor, lâkin bu
kanun aslında tatbik edilmediği gibi adını
bile kimse anm ağa cesaret edemiyor, ancak
her yıl devlet sâlnamesinin baştarafma basıl­
makla iktifa olunuyordu). B u n d a n sonra
Rusya ile barış görüşmeleri başladı.

Osmanlı delegelerine verilen talimat

Barış için Rusların ileri sürecekleri b ü ­


ingüiz donanm asının Ç a n a k k a l e boğazından tün şartları kabul etmeleri hak km dak i gizli
seçiş? talimat, Osmanlı delegelerine ulaştırılmıştı.
Mütareke şartlarından Rusların barış için
ileri sürdükleri şartlar tahmin ediliyor ve
bunları kabulden başka çare görülmüyordu.
Halbuki, Edirne’ye gelmiş olan Elçi, gene­
ral İgnatiyef gayet ağır şartlar getirmişti.
B u n a göre Rum eli’de OsmanlIların . elinde
yalnız Seiânik tarafında dar bir arazi parçası
kalıyordu. Rusya, barış şartlarını yarı resmî
şekilde 25 ocak 1878 tarihinde İngiltere’ye
bildirmişti. İşte İngiltere b u şartları ve bil­
hassa bunlar arasında bulunan Boğazlarla il­
gili hususları çıkarlarına aykırı görerek do­
nanmasına hareket emri vermiş bulunuyordu.
Amiral Hörnbi, 13 şubatta yedi zırhlıdan m ü ­
İngiliz donanm ası İstanbul'da A d a l a r ö n ü n d e rekkep bir donanm a ile Çanakkaleden geçe-

3324
i ek M arm ara denizine girdi ve Adalar Önürl- G rand ük kendisine eVveİâ İngiltere’ye karşi
¿e demirledi. Rusya, buna itiraz etmediyse birlikte harekete geçmeyi teklif etti. Babıâli
de, bundan sonra İstanbul’u işgal etmemek bunu reddedince R us başkumandanı karar­
hususundaki vaadinin hüküm süz bulunduğu­ gâhını Ayastefanos bölgesine nakledeceğini
nu bildirdi. Abdülham id telâşa düşüp İngil­ bildirdi. Y a n m a 1000 den fazla asker alma­
tere’den donanmasını İstanbul’dan çekmesini ması teklifini şiddetle reddederek 24 şubatta
istedi. Do nanm a, M u d a n y a önlerine kadar çe­ Ayastefanos (Yeşilköy) u işgal etti. Safvet
kildi. Paşa da yanında idi. B u n d a n sonra m ü zake­
Ruslar, b u u n üzerine Gelibolu’y u ve relere burada devam edildi.
İstanbul’u işgalden vazgeçtiler. İngiltere, İs­ Bir taraftan da Abdülham id, İstanbul’da
tanbul’un işgalinin mütareke şartlarını ihlâl Rus baskısı altında kalm ak istemiyerek
olacağını ve Gelibolu’ya R us askeri gönderi­ Bursa’ya çekilmek kararını vermişti. H a r e m ­
lip donanmanın yolu kesilirse doğacak neti­ de kadınların feryad ve figanı göklere yük-
cenin sorumluluğunu kabul et­
meyeceğini bildirmişti. İngiliz-
ler İstanbul’a yalnız kendi tab’-
alarının menfaatlerini değil, ge­
rektiğinde Osmanlı Devletini de
müdafaa için gelmiş bulunuyor­
lardı. A vrup a dengesinde söz
sahibi iki devletin arasında
meydana gelen bu ihtilâf belki
de Osmanlılarm tutumuna _ göre
daha da artacaktı. A ncak, İngil­
tere’nin evvelki tutumunu unut­
mayan, Huşlardan gözü yılmış
bulunan Abdülhamid, b u yardı­
mı istememişti. Ç ün kü olaylar
onda dışarıdan vaki olacak si­
lâhlı bir müdahalenin kendi
aleyhine çıkacağını ve Ruslarla
anlaşmaktan başka çare kalm a­
dığı kanaatini uyandırmıştı. B u ­
nun için sarayda yeniden bir A yasiefa nos barışının imzası. M a s a : başındakiler; Generaî
meclis toplamış, burada söz ala­ îgnatiyef, N elidof ve Safvet P aşa . Sold a; Sadulîah B e y
rak savaşı kendisinin değil, mil­
letinin istediğini, sonunda m a ğ ­
lûp olunup şu perişan hale ge­
lindiğini, İngilizlerin Ç a na kka ­
le’den geçmelerine engel olma­
nın imkânsız bulunduğunu, di­
ğer taraftan Rusların buna kar­
şılık İstanbul’u işgal tehdidini
savurduklarını izah etmiş, sonra
Rusların İstanbul’u işgale kal­
kışmalarına m âni olup olmadı­
ğını sormuştu. Menfî cevap al­
dı. B u n u n üzerine yalnız İstan­
bul civarının işgaliyle iktifa
edilmesi için G r a n d ü k ’e başvu­
rulmasına karar verildi.

Rusların Ayastefanos’a gel­


meleri, Padişahın karan,
Ayastefanos barışı

Abdülhamid, Hariciye Nazı­


A
rı Server Paşayı azlederek y e­
rine Safvet Paşayı tayin etmiş­ G en eral İgnatiyef’in barış m etnini o r d u d a G r a n d ü k
ti. Safvet Paşa, Edirne’ye gitti. N i k o i a V a getirişi

3325
seiiyorâu. Vükelâ saraya koşa­
rak Abdülham id’i b u düşünce­
sinden güçlükle vazgeçirdiler.
Barış için müzakereler, eze­
lî T ü rk düşmanı Îgnatiyef’in
m ütemadiyen ileri sürdüğü yeni
istekler yüzünden uzuyordu. B u
arada donanmanın kendilerine
teslimini ve R us askerlerinin İs­
tanbul’a girmesini de istediyse
de, bunlar kesin şekilde reddo-
lundu. Nihayet son şartlar dele­
gelerden Berlin Sefiri Sadullah
Beyin de katıldığı bir Vükelâ
Meclisinde bir daha incelendi
ve çaresiz kabul edildi. 29 m a d ­
delik anlaşma, 3 mart 1878 tari­
Barışin imzası münasebetiyle Beylerbeyi sarayında iki hinde Ayastefanos’d a Rusya n a­
tarafın kumandanlarının tanışması mına îgnatiyef ve Nelidof ve.
Osmanlı Devleti nam ına Harici­
ye Nazırı Safvet Paşa ve Berlin
elçisi Sadullah B e y tarafların­
dan imzalandı. Osm anlı delege­
leri b u anlaşmayı, ağlayarak im ­
zalamışlardır.
Ayastefanos andlaşm asm m
esasları şunlardı:
Karadağ’ın istiklâli tanına­
cak ve sınırlarının tayini bir A v ­
rupa komisyonuna bırakılacak­
tı. Sırbistan’ın da istiklâli tanı­
nıyor ve sınır Niş kalesi, Drina
vadisi ve K ü ç ü k Zvornik Sır­
bistan’a kalm ak üzere çiziliyor­
du. R o m a n y a n m ilân ettiği is­
tiklâl Babıâli tarafından tasdik
ediliyor ve b u devletin tazminat
isteme hakkı kabul olunuyordu.
Bulgaristan, Osm anlı Devletine
vergi veren m uhtar bir prenslik
haline gelecek, askerî ve m e ­
murları hıristiyanlardan olacak­
tı. Ekli bir haritaya göre bu
prensliğin sınırları Manastır ve
Selânik vilâyetlerini de içine
alm ak şartıyle,' T u n a ’dan Ege
denizine kadar uzanıyordu. Y ü z ­
ölçümü üç bin mil kare ve
nüfusu 5 milyon olarak hesap­
lanmakta idi. Bulgaristan Pren­
sini devletlerin kabulü ve Babı-
âlinin tasdiki ile halk seçecekti.
A vrup a hanedanlarından bilfiil
taht sahibi olanlarm hiç birisinin
üyesi prens olamıyacaktı. Bir
R u s komiseri iki sene müddetle
Bulgaristan’da yeni idarenin k u ­
rulmasına nezaret edecekti. Eski ■
kaleler mahallî hüküm et tara­
Ayastefanos andiaşmasına göre Rumeli yönünde katan fından yıktırılacak v e bundan
Osmanlı toprakları sonra Osmanlı askeri Bulgaris­
(Y . H. Eayur; Türk İnkılabı Tarihi, C : 1 den alınmıştır) tan’da kalmıyacak, gerekli dü-

3326
zen ve âsâyişin korunması için mahallî
askerî kuvvetler kuruluncaya kadar R us as­
keri Bulgaristan’da bulunacak ve Rus kom i­
serine gerektiğinde yardım edecekti. 50 bin
kişiyi aşmayacak olan bu kuvvet, Bulgaris­
tan’da en çok iki yıl kalacak ve mahallî as­
kerin miktarı Rusya ile Osmanlı Devleti ara­
sında sonradan kararlaştırılacaktı. T u n a ka ­
leleri tamamen yıkılacak, bir daha yapılmı-
yacak ve bu nehirde savaş gemileri bulun­
mayacaktı. İstanbul konferansında ilk tevdi
olunan programdaki ıslahat Babıâli, Rusya
ve Avusturya devletleri arasında, kararlaş­
tırılacak bazı değişikliklerden sonra Bosna -
Hersek’de hem en tatbik edilecek,. Girid’de
1868 nizamnamesi icra olunacak, Yany a, Te-
selya ve Rum eli’nin hıristiyanlarla meskûn
diğer yerlerinde ve ermenilerin oturduğu böl­
gelerde buna benzer ıslahat yapılacaktı. R u s­
ya’ya bir milyar dört yüz on milyon ruble,
yani iki yüz kırk beş milyon iki y üz yedi
bin üçyüz bir Osmanlı altını tazminat veril­
mesi kabul ediliyor, ancak devletin bunu
ödemeğe malî kudreti bulunmamasından bu
tazminatın b üyük kısmına karşılık Kilya,
Tolçi, İsakçı, Sünne, M ahm udiye, Maçin, B a ­
badağ, Hırsova, Köstence, Mecidiye kazaları
ile T un a adaları Rusya’ya terkediliyordu.
Rusya b u yerleri memleketine katmak dü- Sultan Abd'ülhamid ve G rand ü k Nikoia
Beylerbeyi sarayında

şüncesinde olmadığından buraları 1856 and-


laşmasıyîe kendisinden alman Besarabya ile.
değişmek hakkını m uhafaza edecekti.
Bunlardan m aada A nadolu tarafında
Kars. Ardahan, B atu m ve D o ğ u Bayezıd
kendilerine bağlı yerlerle birlikte Soğanlı
dağına kadar Rusya'ya verilecekti. Kalan üç
yüz milyon rublenin ödenm e tarzı da iki
devlet arasında kararlaştırılacaktı. Andlaş-
manın imzasından üç ay sonra Rum eli’deki
ve altı ay sonra A nadolu’daki yerler Rusya
tarafından boşaltılacak, Rusya’ya terkedilen
yerlerin halkı üç yıl içinde mallarını satıp
göçmedikleri takdirde Rus tebaası sayılacak­
lardı. • Rusya sefarethane ve • konsoloslukları­
nın Rus papaz ve tebaasını resmen himaye
hakkı olacaktı, ■(M a h m u d M e s ’ud, M e c m u a -i
Muahedat, C : 4, S: 183).

Yirm i dokuz m adde ile bir de ek fıkra­


dan ibaret bulunan Ayastfanos (Yeşilköy)
andlaşması. Rusya’ya Balkanlarda, Bulgaris­
tan üzerine kabul ettirdiği statüden ötürü ke­
sin bir nüfuz sağlamaktaydı. Fakat diğer ta­
raftan da Rusya’nın Osmanlı ’devletiyle tek
taraflı olarak yapm aya m uvaffak olduğu bu
andlaşma, Rusya’yı gerek arazi bakımından
ve gerekse nüfuz yönünden güney-avrupaya
Rusla rm zaferlerinin hâtırası olarak Ayaste- pek fazla sarkmış durum a getirdiğinden, bu
fanos (Yeşilk öy) d a diktikleri âbide? ( B u âbide kıt’a n m devletlerarası politik dengesini de
Birinci D ü n y a Savağı başında yskttrı İm ıştır) esaslı bir şekilde bozmaktaydı.

3327
K IB R IS 'IN İNGİLİZ Ü S S Ü O L U Ş Ü , BERLİN KONGRESİ VE ANDLAŞ­
M A S I , Y A R A T T I Ğ I D U R U M , İ Ş G A L L E R , T U N U S V E M IS IR ’IN
A K IB E T İ . D Ü Y Ü N - U U M U M İ Y E , D İ Ğ E R O L A Y L A R

A vrup a devletleri, galib bir Rusya’nın diler. Ağır malî güçlükler içinde bulunan,
Osmanlı Devletine karşı p ek insaflı davran­ halkı acı bir sefaletin pençesinde, ezilen, tifo
mayacağını bildikleri halde, bu kadar ağır ve diğer bulaşıcı hastalıklarla kasıp kavru­
şartları asla ummamışlardı. Hele Bulgaristan lan, ordusunda intizamsızlık ve hattâ itaat­
Prensliğinin kurulup Bulgarlarla m eskûn sizlik alâmetleri beliren Rusya, nihayet baş
olmayan bir çok bölgelerin de buna katıl­ eğdi.
ması ve Osmanlı Devletinin A v ru p a ’daki
arazisini birbiriyle doğruca teması imkânsız
iki kısma bölmesi, Osmanlı Devletine Rus Sadaret ( Başvekillik) teki değişiklik,
tazyiki altında nefes alamayacak hale gele­ Çırağan Sarayı olayı, tâyin ve aziller
ceği bazı maddelerin kabul ettirilmesi onla­
rın razı olacağı şeyler değildi.
B u yüzden, andlaşmaya bilhassa A v u s ­ Berlin Andlaşması müzakerelerinin baş­
turya ve İngiltere şiddetle itiraz ettiler. lamasından çok evvel A h m e d Vefik Paşa azl­
Rusya esasen b un u tahmin etmiş olduğu için edilerek Rüsum at Em ini M e h m e d Sadık Paşa
andlaşmaya bu hususta A v ru p a devletleri ile Başvekil olmuştu (18 nisan 1878). B u n a se­
yeniden müzakereler yapılabileceğine dair bep, Dahiliye Nezaretinden azlettirdiği Said
bir m adde koymuştu. Paşa ile M aarif Nezaretinden ayrılmış olan
İngiltere, 1871 Londra konferansının M ü n if Efendi (Paşa) nin ve Rüsum at Em ini
birinci protokolüne bağlı beyannamede, Sadık Paşanın aleyhinde birleşmeleridir.
Rusya dahil, büyük devletlerin muvafakati Müşir Çerkeş Nusret Paşa ve H ü k ü m d a r m
özel hekim i M avroyani de onlara katılıdlar.
olmadan hiç bir devletin kendisini b u anlaş­
A bdülh am id’e onun Reşad Efendiye taraftar
m anın bir maddesi dışında addedemiyeeeğine
veya bir maddeyi kendi -kendisine değişti- olduğunu fısıldadılar. İstanbul’daki m uhacir­
lerin ayaklandırılarak kendisini hal’edecek-
remiyeceğinin ifade edilmiş olduğunu ileri
sürmekteydi. B u n a rağmen Rusya, Osmanlı leri ve bu işi A h m e d Vefik Paşanın idare
Devletinden kolaylıkla elde ettiklerini ^ m u ­ ettiği hakkında bir de jurnal verilince H ü n ­
hafaza etmek için çok direndi ise de, İngil­ kâr, Başvekili azletti. Halbuki A h m e d Vefik
tere ve Avusturya isteklerinden vazgeçme- Paşa kendisine son derece sadıktı. Ancak,
Padişaha böyle jurnallar verilerek evhamı
tahrik edildiğinden kimseye itimad etm em ek
yolunu tutmuş ve Sadrıâzamları durm adan
değiştirir olmuştur.
Bir m üddet sonra Çırağan v a k ’a s m m
m eydana gelmesi, A bdü lh am id’i tam mâna-
sıyle çileden çıkarmıştır. Eski Jön-Türkler-
den olup sonradan A bdü lh am id’e medhiyeler
yazan, coşkun mizaçlı ve fakat hafif karak­
terli A li Suavî, 20 .mayıs 1878 tarihinde Sul­
tan M u r a d ’ı kurtarıp tekrar tahta çıkarmak
için Çırağan Sarayına baskında bulunmuştu.
İstanbul’da bulunan Rum eli ve bilhassa
Filibe muhacirlerinden bir kaç yüz kişiyi
silâhlandırıp kendisi başlarında bulunduğu
halde Çırağan Sarayına karadan ve denizden
hücum etmiş, muhacirleri, A bd ülh am id ’in
Huşlardan korkarak Ayastefanos andlaşma-
sını imzaladığını, halbuki İstanbul önlerine
kadar gelen Ru s ordusunu bir hücum la m a ğ ­
lûp etmenin m ü m k ü n bulunduğunu, b u n u ise
ancak Sultan M u r a d ’ın yapabileceğini ileri
sürmek suretiyle bu işe ikna etmişti.
Çırağan v a k ’ası, Başvekil Sadık Paşanın
azli neticesini doğurdu (28 mayıs 1878). Ab-
dülhamid esasen onun bazı garip hallerinden
sıkılmıştı. Çırağan hâdisesinden sonra Sultan
Sadık Paşa M u r a d ’m ortadan kaldırılmasını teklif etmesi

3328
Ali Suavi ve Çırağan olayı
(İlave: 192)


Tarikimize “Çırağan vak’ası” adiy- ] —>
le de geçmiş olan b u birçok cephele­ m üddet sonra bu vazifeden azlolundu.
riyle cidden m ü h im olan olayın^ kah­ B u yüzden sefalete düşerek Abdülha­
ramanı Ali Suavi, 1838 yılında İstan­ m id ’in can düşmanı kesildi.
bul’da Cerrahpaşa semtinde doğmuş­ B u sırada Beşinci M ura d ’m hasta­
tur. Babası Kâğıtçı Hüseyin Ağa, Ç an ­ lığının geçtiği, iyileştiği söyleniyordu,
kırı’nın Çerkeş ilçesine bağlı Viranşe­ memleketin bütün aydın kitlesi ve ;
hir ( = Mecidiye) bucağının Çay kö- hattâ geniş halk tabakası eski padişa- j
yündendir. h a hâlâ büyük bir sevgi ve saygı duy­
Ali Suavi, medrese tahsilini ta­ maktaydı. Abdülham id, onu n hastalı- !
m amladıktan sonra Fransızca da çalış­ ğının devam ettiği propagandasını j
mış, ve b u dili olduça elde etmişti. durm adan yaymakta ve hattâ bazı dok- ı
Biraz da İngilizce bilirdi. Hayata Rüş­ torlardan raporlar alıp bunları yayın- ;
tiye mekteplerinde hocalık etmekle Iamaktaydı. B u n a rağmen sultan Mu-
atılmış, camilerde oldukça rağbet ka­ rad sadece rahatsız olduğu için taht­
zanan ateşli vaazlar vermiştir. Bir ta­ tan indirildiğine göre şimdi yine es­
raftan da M u h b ir gazetesinde yazılar ki mevkiini almağa hakkı olduğu
yazıyor, b ü y ü k ihtiras sahibi olduğu söylenmekteydi. İşte, Sultan M u r a d 'm j
için kısa yoldan şöhret kazanm ak mak- annesi olup valde sultanlığa bir
sadiyle Mısır meselesini kurcalıyordu. türlü doyamamış bulunan Şevkefza
Hüküm et, o n u n bu faaliyetini hoş gör­ Sultan, b u -konuyu ele almış ve elal-
mediği için gazeteyi kapattı. Kendisi tm da n geniş bir faaliyete geçmiş b u ­
de tevkif edilip K astam o n u’ya, sürül- lunuyordu. Sultan M ura d iyileştiği hal­
diyse de yolda kaçarak yurd dışına çık­ de, tahtı vekâleten işgal eden Abdül­
tı ve o sırada Pariste faaliyete başlayan h a m id ’in onu hâlâ m a h b u s ve hakla- ;
G enç OsmanlIlara katıldı (1869). rından m a h r u m bulundurm ak suretiy­
A ncak Ali Suavi, garip yaradılışı yü­ le tahtı gasbettiğine dair Şehzade Ke- ş
zü n den arkadaşları arasında zamanla maleddin, Şehzade Süleym an Efendi- i
itibarını kaybetti. Hattâ çoğu kendisiy­ lerle dam ad M a h m u d Paşalara haber !
le görüşmez oldular. S o n derece taşkın gönderdi. Bunlar vasıtasiyle oğlunun ]
ve atak, hiçbir h u d u t ve itidal tanımaz propagandasını yapmağa çalıştı. Sultan j
mizaçlıydı. N e yaptığı ve bilhassa ne M ura d ’m tekrar tahta çıkması için ade- !
yapacağı belli olmazdı. Çok muhteris, ta bir ihtilâl hareketi hazırladı. İşte î
gösterişe düşkün ve her alanda kendi­ b u sırada, A bdülham id’e son derece
sini olduğunlan fazla- göstermeğe m e­ düşm an hale gelmiş bulunan Ali S u a ­
raklıydı, O n u zamanla gizlice sarayla vi ile de vasıtalı şekilde temasa geçti. ]
anlaşmak ve el altından para almakla B u ise, Ali Suavi’nin arayıp bulamıya- !
itham edenler bile çıktı. Bir taraftan cağı bir fırsattı. Esasen ortalık da son [
ise, yazılariyle Avrupa’da ateşli bir derece karışık bir halde idi. 93 savaşı j
Türkçü ve milliyetperver olarak tanın­ kaybedilmiş, OsmanlI orduları mağlüb \
mıştı. ve perişan hale gelmiş, Huşlar İstan­
Abdülaziz’in bal’inden sonra Genç bul kapılarına dayanmış, nihayet ilk j
Osmanlılar İstanbul’a döndükleri hal­ barış görüşmeleri başlamış ve. düşma- i
de o bir m üddet d aha Paris’te kaldı. nın teklif ettiği pek ağır şartların j
A bdülham id’in cülüsunda ise, esas prensipleri ister istemez kabul j
o nu n lehinde ve kendisini m edih yollu edilmişti. Halk efkârı ve bilhassa sa- |
makaleler neşretti. Bu makalelerde vaş esnasında yerinden yurdundan
açıkça meşrutiyet rejimi aleyhinde bu­ olup en ağır sefaletlere katlanarak İs- ;
lunuyor M idhat Paşayı kötülüyor, bu tanbul’a dökülmüş olan Rum eli göç­
suretle şahsî ikbali için zemin hazırlı­ menleri b u yüzden galeyan halindeydi.'
yordu. Vaktiyle istibdat idaresi hak­ Savaşlarda katlanılan bun ca ölçüsüz
kında o ağır ve şiddetli yazıları neşre­ fedakârlıklara rağmen kaybedilen va­
den sanki kendisi değildi. tan toprakları, bilhassa b u toprakları j
Ali Suavi, İstanbul’a dönünce ma- bırakıp göçenler için unutulması im- [
beyn müşiri ve Bahriye nazırı İngiliz kânsız bir acıydı. Onlar için artık yurd- j
lâka-biyle m aruf Eğinli Said Paşa tara­ larma, evlerine ve barklarına dönm ek j
fından A bdülham id’e takdim edildi ve ümidi kalmıyordu. Topraklarından, i
son neşrettiği makalelere mükâfat ola­ mülklerinden, servet ve varlıklarından, j
rak kendisine “Mektebi Sultani” (yani doğup büyüdükleri. ülkelerden ebediy- j
Galatasaray Lisesi müdürlüğü verildi. yen ayrılmış oluyorlardı. j
Muvazenesiz hareketlerinden dolayı bir Ali Suavi b u ümidini kaybetmiş, ı

3329 F . 24
S
yeise düşmüş bu yeisle iıer şeyi yapa- i | tedi. Süleyman Paşa, onu da- hemen
cak hâle gelmiş olan kitleden fayda- j i tevkif ettirip her ikisini de yargılan-
lanmayı düşündü. Kendisi vaktiyle Fi- \ | m ak üzere Edirne Harb divanına gön-
libe’de Rüştiye hocalığı etmiş, bu böl- j j derdi. Ancak, haklarında henüz bir
gede adı duyulmuş, saygı ve sempati j ! h ü k ü m verilmeden Rus ordusunun
: kazanmış olduğundan Filibeli göçmen- ; İ Edirne’ye doğru ilerlemesi üzerine ikisi
ı 1er arasında istediği adamları buldu. . i de hapisaneden kaçıp İstanbul’a geldi­
; Düşündüğü ihtilâl hareketinin sevk ve i ler.
| idaresinde kendisine en yakın yardım- I İşte, Ali Suavi’nin tasarladığı hare­
cı olarak Niş’li Salih ile Çerkeş Nazi’y i. j ket için kendisine yardımcı olmak üze­
seçti. Tasarladığı plâna göre silâhlı mu- re seçtiği böyle kimselerdi. B u sırada
hacırla- birdenbire Çırağan sarayını ba- j Ruslar İstanbul’u tehdide başlamışlar,
sıp Sultan M urad’ı kurtaracak ve hal- j Kuvvetleri İstanbul önlerinde hazır
; kın ona biatini temin ederök tekrar bekliyordu. Şehri işgal için adeta ba­
j Osmanlı tahtına geçirecekti. hane aramaktaydılar. B u bahanenin en
B u olaya katılanlardan Nişli Satıh, j mükemmeli ise, İstanbul’da bir karışık­
1876 Sırbistan harekâtına iştirak etmiş i lık çıkmasıydı. Nişli Salih ve Çerkeş
İ ve milis binbaşılığına kadar çıkmış Dir i Nazi, böyle karışıklıkları çıkarmak için
zattı. 1877 - 78 savaşının ortalarında biçilmiş kaftandılar. B u yüzden, he-
Ruslar Balkanların güneyine inmıye hen Ali Suavi’nin teşebbüsüne katıl­
j çalıştıkları sırada, Karadağ’daki Htüley- mayı kabul ettiler.^
I m a n Paşa cidv.su deniz yolu ile Dede- Diğer taraftan İngiltere Kıbrıs ada­
ağaç’a nakledilip oradan Edirne yolu ile , sını işgaline müsaade, olunması ve ba­
Şıpka’ya gönderildikten başka, orduyu rıştan sonra doğu illerinde ıslahat ya­
takviye için milis birlikleri de kurul- pılmasının kabul edilmesi için Osm an­
mıya başlamıştı. Nişli Salih, de Edirne lI devletini sıkıştırıyor, bir anlaşma
valisi Ali Paşadan vazife istemiş ve onun imzalanmasını istiyor, b u n a karşılık
buyrultusu ile üç yüz kişilik bir - gru- i düştüğü bu ağır durum da Osmanlı
bun başında Süleyman Paşa kuvvetle- j devleti lehine bir Avrupa devletleri
rine katılmıştı. Burada 24 ağustosta i müdahalesini vaad ediyordu. Bab-ı âlî
Şıpka savaşlarının en kanlı kısmına-söz­ ise tereddütte ndi.
de iştirak etti. Aslında ise b u savaşın en Şu halde, İstanbul’da- hâdisenin çık­
j kritik zamanında R u s taarruzlarını ması, b un da n faydalanması m ü m k ü n
I püskürtmeğe çalışan askerlerin arasına R u s’lara karşı İngiliz yardımını iste­
| sokularak: meğe Osmanlı hükümetini zorlar, bu
j “ İstanbul’dakiler kejnf çatıp, rahat- da İngiltere’nin teklif ettiği anlaşma­
| larma bakıyorlar. Bizi ise savaşa sürüp nın kısa zamanda, imzalanması sonu­
| kırdırıyorlar. Varın sîzler de memleket- ' cunu doğururdu. Böyle bir kargaşalığı
i lerinize gidini” gibi sözlerle mânevi da, h e m İngiliz taraftarı, h e m de son
i güçlerini ve savaş azimlerini kıracak derece cesur, işin sonunu düşünmez,
I sözler söylemeğe başladı. Nihayet/ ka- atak bir maceraperest çıkartabilirdi.
J m m canını vatanına adamış Mehmed- B u bakımdan da Ali Suavi bulunm az
! çiğin bu gibi hezeyanlara aldırış etme- bir elemandı.
; diğini görünce başka bir çareye baş- Böylece, iki zıt menfaat aynı hâdi­
I vurdu. Bir Rus taarruzu sırasında: se üzerinde birleşmiş oluyordu. Ali
“ Gâvur geliyor. Kazaklar etrafımı- Suavi üstelik Abdülham id’de kızgındı.
I zı sardı.. Kaçın!” diye haykırmağa- baş- B u hareket m uvaffak olursa ayrıca on­
j ladı. Maiyetinde, bulunanlara da aynı dan Öcünü almış olacak, kendisi de
I emri vermiş olduğundan onlar da: mevki, refah ve ikbale erecekti. B u n u n
“ Gâvur geliyor l” avazesiyle askeri için bazı kimselerle görüşüp anlaştığı
i çiğneyip kaçmağa başladılar Burada, ve bazı garantiler aldığı da muhakak-
[ tam bir panik başlamak üzere iken sü- tı. Nitekim bundan, daha ileride bah­
■ vari nizamiye alayının kahramanca sedilecektir.
l müdahalesiyle bu hal önlendi. Ali Suavi, plânını süratle hazırla­
| . Nişli Salih ise, yardımcısı Çerkeş dı. B u n a göre kendisi bir kısım silâhlı
Nazi ile birlikte Rasim Paşa kumanda- adamlariyle deniz tarafından Çırağan
1 smdaki yedek birliklerin bulunduğu sarayının rıhtımına çıkacak, bir kısım
: yere kadar çekildi. U m du ğ u bozgunun adamları da kara tarafından hücum a
meydana gelmediğini görünce, bu se­ geçeceklerdi. B u sırada Yıldız sarayının
fer buradaki askerlerin mânevi gücünü Çırağan sarayı karşısına rastlıyan bah­
i sarsacak propagandaya ' başladı. O n u n çe istinat duvarı çökmüş bulunduğun­
maksatlı hareket ettiği ve düşm an he­ dan b u n u n tamiri yapılıyor ve b u işte
sabına çalıştığı muhakkaktı. Sonunda, Rumeli göçmenleri çalışıyordu. Ali S u ­
] bu faaliyetleri anlaşıldığı için Süley- avi, adamlarının bir kısmını bunların
i m an Paşa tarafından tevkif ettirildi. arasına sokmuştu. A yn ca birkaç yüz
Yardımcısı Nazi hem en ordu kum anda­ kişi Mecidiye camiinin önünde topla­
nına başvurup Nişli Salih’in derhal, nacaklardı. İşte, kara tarafından h ü ­
i tahliyesini - küstahça- bir tavırla- - is- j c um edecek olanlar, bunlardı. Hareket

3330
—■
$* ■ j '**-
£■
m u v a ffa k olup Beşinci M u r a d tahta . ! i kif edilmiş ve akıbetlerinden bir da ha
çıkarsa, Ruslarla yapılan barış başlan- j j h aber alınamamıştır)
gıcı anlaşması bozulacak ve H e m e n ye- i I Başlarında Ali Su a v i ile Nişli Salih
n id e n taarruza geçilip R u s o rd usu İs- i I ve Çerkeş N a z i’n i n b u l u n d u ğ u göçmen-
t anb ul ö n ü n d e yenilecekti. H arekete ! ; 1er, alt kat sofaya dolmuşlardı. Sül-
i , katılan R u m e li göçm enlerine b u hu- ! j tan M u r a d , gü rültüyü duym uş ve
j sus tem in edilmiş ve yardımları böyle j \ b ü y ü k bir heye c ana kapılmıştı. Oğ-
sağlanmıştı. Hattâ bir kısmı y ap acak ­ ’I lu Selâ haddin E fen d i koşup durum u
ları işten bile habersiz bu lu n u y o r, Çı- j j h aber verince h a r e m m e rdiv en inin ba­
ra-ğan sarayında kendilerine silâh veri- j şına kadar geldi. A n n e s i Şevkefza Sul­
lip R u s la r ı n üzerine gönderileceklerini tan da birlikte olay yerine koşu p gel­
sanıyorlardı. 1 mişti. D u r u m u görünce y ü z ü güldü.
O la y d a n bir g ü n evvel Basiret ga- j İşte nihayet kaç z am a n d ır beklediği an
zetesinde Ali Suavi imzasiyle şu satır- j gelip çatmıştı. O f l u yine pa dişa h ola­
lar intişar etti. caktı.
“ Herkes ve h er evrakı havadis, ha- B u sırada Ali Suavi, tabancası elin­
• lihazırm tehlikesinden b ahsetm ekte­ de b u l u n d u ğ u h a ld e merdivenleri iki­
dirler. H a k k ı âcizanem d e m e v c u t olan şer ikişer çıkarak Su ltan M u r a d ’ın ya­
emniyeti â m m e y e m e b n i söyleyeceğim n m a vardı ve o n u n ayaklarına kapa­
şeyi herkesin dinliyeceğınde şüphem nıp : “A m a n efendim , s a n a biat etmeğe
yoktur. Müşkilâtı hazıra p e k büyük- . geldik... G el bizi M o sk o ft a n kurtar!”
L â k in çaresi pek kolaydır. Y a rın ki n ü s ­ diye haykırdı. Nişli Sa lih ise, m erdive­
h a m ı z d a c ü m len in müsaadesiyle b u ça- ı n in orta yerine kadar varmış, orada
reyi kısaca şerh ve b e y a n edeceğim. neticeyi beklemeğe başlamıştı
Ş u m e k t u b u m , yarınki neşre enzarı Sultan M u r a d , d u r u m u gözden ge­
u m u m iy e y i celb içindir.'* çirdikten sonra ilk olarak: “Biraderi ne
Böylece Ali Suavi, bir ihtilâl y a p a­ yaptınız?” diye sordu.
cağını gazete ile ilân etmiş, lâkin b u Ali Su a v i:
k im s en in dikkatini çekm emişti. “O n a h e n ü z bir şey yapm adık...
Ali Su a v i o sırada Ü s k ü d a r ’d a otur­ Evvelâ size biat edeceğiz, sonra d a onu
maktaydı. 20 mayıs 1878 pazartesi g ü ­ tahttan indireceğiz!” cevabını verdi.
n ü evvelâ K u z g u n c u ğ a gelerek orada Su ltan M u r a d , o z a m a n b u işin çı­
hazır b u l u n a n birkaç y ü z gö çm ene he- j k ar bir şey olmadığını anlayıp tereddü­
yecanlı bir h itabede b u l u n d u . Sonra de kapıldı. Telâş ve h eyec an iradesini
kendisi de onların kılığına girdi. H e p adeta felce uğratmıştı. A li S u a v i b u n ­
birden bir m a v n a y a bindiler. Çırağan dan istifade ile h e m e n k o lu n a girip
sarayına doğru yola çıktılar. R ıhtım a on u alt kattaki salonda kendisine biat
vardıkları z a m a n saat o n bir sularında edilm ek üzere m erdivenlerden indirm e­
idi. O g ü n , Sultan M u r a d ’m hapsedil­ ğe başladı. Ö b ü r k o lu n a d a Nişli Salih
m iş b u l u n d u ğ u sarayın h a r e m dairesi- j girmişti.
n e m e n s u p kalfalar sa b a h t a n başladık­ Hâdiseyi ilk d u y a n Beşiktaş m u h a ­
ları çamaşır yıka m a işini so n a erdir­ fızı m e ş h u r Yedi-sekiz H a ş a n P a ş a ya­
mişler ve a s m a k üzere bahçeye çıkmış­ n ın d a zaptiye neferleriyle koşup gel­
lardı. Su ltan M u r a d ise, k e n d i daire­ m iş ve ûışarda gerekli tedbirleri aldık­
sinde öğle yem eğini yem eğe hazırlanı­ tan sonra soğukkanlılığını m u h afa za
yordu. B u sırada Ali Suavi ile ad am la­ ederek hiçbir şeye karışm adan m erdi­
rı, rıhtıma ya n aşa n m a v n a d a n karaya venlerin dibine kadar sokulm uştu.
atladılar. Onları ilk gören m u h a f ı z zab- Elinde sonradan M e h d i adını verdiği ve
tiyeler oldu. Lâk in, G ö ç m e n le r b u n l a ­ Ö m r ü n ü n s o n u n a kadar hâtıra olarak
rı kolaylıkla bertaraf ettiler. Çam aşır sakladığı bir sopa vardı. B u n u , saray
İ a s m a k üzere bahçeye çıkmış b u l u n a n [ kapıcılarından birinin elinde görüp al­
. kadınlar: “ Saray basıldı!” diye haykır- i mıştı. Su ltan M u r a d ve Ali Suavi t a m
m a ğ a başladılar. Elinde bir taba n c a bu- ■ ] kendi hizasına geldikleri sırada b u so­
I u n a n Ali Su a v i onlara: “ K o rk m ay ın .. payı kaldırdı ve olanca kuvvetiyle Ali
Fenalık için gelmedik. S u lt a n M u r a d Su a v i’n i n kafasına indirip o n u bir an d a
E fe n d im iz nerede” diye seslendi. G ö ç ­ cansız olarak yere serdi.
m en ler b u sırada h ep bir ağızdan: “ Su l­ A y n ı z a m a n d a civar karakollardan
t an M u r a d çok yaşaî” diye haykırıyor­ i zaptiyeler yetişmiş ve h âdise Yıldız’d a n
lardı. A ynı a n d a kara tarafm dakiler de du yularak bir tab u r asker gönderilmiş­
h ü c u m a geçmiş ve -içeriye da lm ağ a m u ­ ti. Göçm enler, onlara şiddetle karşı
vaffak olmuşlardı. B u sırada koşup ge­ koydularsa da yenilmeleri m u k ad d erd i.
len harem ağalarm ın incecik sesleriy­ Aralarında Nişli Salih ile Çerkeş N a z i ’­
le: “ K im siniz?.. Ne istiyorsunuz” de­ n i n b u l u n d u ğ u 23 tanesi Öldü. 15 k a­
dikleri duyuluyor, lâkin p e k telâşlı gö­ darı yaralandı. B ir kısmı kaçıp savuştu.
rünmüyorlardı. E u hâdisenin olacağın­ Kaç am ıya n lar ise h e m e n orada tevkif
d a n haberleri var gibiydi. H attâ bir olundular.
kısmı sırmalı selâmlık elbiselerini giy­ Su ltan M u r a d , Ali S u a v i’nin öldü­
mişlerdi ( B u ağalar, v a k a d a n sonra tev- ğ ü n ü görünce, h e m e n geri d ö n m ü ş ve

3331
merdivenleri süratle çıkıp dairesine çe­ ti” dedi, M a h m u d Paşa, cüzdanı alın
kilmiş, lâkin bu sırada o da baldırın­ açtı. İçindeki kâğıdı görünce rengi at­
dan hafifçe yaralanmıştı. tı. H em en:
Abdülhamid, hâdiseyi duyunca fe­ “B u m ü h im bir şey. İyi'ki bana
n a halde telâşlanmış, cum a selâmlığın­ verdin... H em en efendimize göstere­
da giydiği üniformasını giyip yim !” deyip başka odaya geçerek sarı
takarak hareket muvaffak olduğu tak­ kâğıdı im ha etti B u kâğıdın ortadan
dirde elindeki kuvvetlere dayanarak kalk m asiyie, Ali Suavi’nin devlet ricali
Sultan M urad ’la çarpışmağa Hazırlan­ arasında kimler tarafından desteklen­
mıştı. Tac ve tahtını hem en "bırakma­ diği ebediyyen meçhul kalmıştır. Riva­
ğa' niyeti yoktu. Ancak, olayın süratle ! yete göre bu kâğıtta M a h m u d Paşadan
bastır/ldığı haberi gelince içi rahat­ m aada Şehzade Kem aleddin ve Süley­
ladı. m a n Efendilerin ve diğer bazı kimsele­
Yıldız’da derhal iki tahkik heyeti rin mühürleri de vardı ve hareket mu-
kuruldu. Bunlardan birisi hâdisenin vafak olduğu takdirde Ali Suavi’ye
nasıl olduğunu tahkik edip neticeyi bir Şeyhülislâmlık vaadediliyordu.
rapor halinde Abdülham id’e bildirecek, Ali Suavi’yi Abdülham id’e takdim
öbürü ise adlî tahkikatta bulunacaktı. eden İngiliz Said Paşa, b u hâdise üze­
Birinci heyetin başkanı m abeyn müşi­ rine gözden düşm üş ve m en k û b olmuş­
ri Said Faşa idi. D a m a d M a h m u d , N a ­ tur. Yine bu çılgın ihtilâlcinin m ensup
mık, R a u f ve Mustafa Paşalar b u heye­ bulunduğu dam ad M a h m u d Paşa da
te dahildiler. Öbür heyetin başkanı bir m üddet sonra Abdülaziz Hanı öl­
m abeyn başkâtibi Said Bey (sonradaiı dürtmüş olmakla itham edilerek ida­
sadrıâzam olan K ü ç ü k Said Paşa.) üye­ m a m a h k û m olmuş, cezası m üebbed
leri ise M eh m ed Rauf, A h m ed Besim, kalebentliğe çevrilmişse de Tâif’te bo­
Ali, M ünif, O sm an Reşad, eski îşkodra ğularak öldürülmüştür.
valisi A h m ed ve Zabtive nazırı M e h ­ Yıldız sarayında adlî tahkikatı
m ed Paşalardı. idare eden komisyon Ali Suavi’nin bir
Yapılan incelemelerden ölenlerin ihtilâl cemiyeti kurduğunu ve b u su­
bir kısmının göçmen kılığına girmiş retle çalıştığını m eydana çıkarmıştı.
kimseler olduğu aniaşıldıyse de, hüvi­ Üsküdarlı Nuri, Uzuncaabad Hasköylü
yetleri tespit edilemedi, Hacı M ehm ed, Filibeli A h m e d Paşa ile
ise birbirine benzer ifadeler veriyorlar, damadı Kafız Nuri, İzzet Paşanın oğlu
Ali Suavi’nin kendilerini Abdülha- Süleyman, Hafız Ali, Bağdad’lı Gürcü
m id ’in Rumeli’yi düşm ana sattığını, Süleyman (M a h m u d Şevket Paşanın
Beşinci M urad ’m ise Rusları yenip bu babası) Filibeli Şevki ve Salih b u ce­
ülkeleri geri alacağını ve birçok vüke­ miyete dahil olanlardan isimleri ve h ü ­
lânın da onunla, birlik olduğunu söy^ viyetleri tespit edilebilenlerdi. Ali S u ­
lemek suretiyle ikna ettiğini ifade edi­ avi’nin bir İngiliz olan, güzelliği ile
yorlardı. maruf karısı, vak’a olur olmaz evdeki
Sultan M u ra d ’la annesi o gün he­ bütün evrakı im ha ettiği için daha ile­
m e n Malta Köşkü’ne nakledilerek bir ri devlet ricalinden kimlerin b u işe da­
m üddet burada m ahpus gibi kaldılar. hil bulunduğu anlaşılamamıştır. Ancak
Yapılan tahkikat sonunda Ali Suavi’­ Ali Suavi’nin ne kadar taşkın mizaçlı
nin Sultan M urad ’la o nu n mensupla­ ve cesur olursa olsun böyle üç beş yüz
rından Üsküdar’lı Nuri Bey vasıtfısiyie kişiye güvenerek ihtilâl çıkarmağa kal­
mektuplaştığı ve eski Padişahın bu iş­ kışacak kadar şuursuz değildi. Bilhas­
ten haberli bulunduğunu ortaya koy­ sa ordunun iştiraki olmadan böyle bir
duysa da kendisine bir şey yapılma d" hareketin muvaffak olmasının imkân­
Haşan Faşa Suavi’yi bir sopa dar­ sız bulunduğunu bilirdi. O n u n Taşkış-
besiyle yere serdiği zam an cebinden I ladaki askerle de temasta bulunduğu
bir cüzdan fırlamıştı. B u n u hem en alıp i anlaşılmışsa da, evrakı karısı tarafından
sakladı. Olay yatıştıktan sonra cüzda­ im ha olunduğu ve kendisi de öldüğü
nı karıştırdı^ İçinde sarı renkli bir -kâ­ 1 için şahsen kimlerle görüşüp anlaştığı
ğıt buldu. Üstünde -bir şeyler yazılı ı da meçhul kalmıştır. Nitekim Hafız
olup altı sıra sıra mühürlenmişti. H a ­ Nuri Bey sorguya çekildiği zam an isim-
şan Paşa o kum a yazma bilmediği için j lerini vermemekle beraber, birçok dev­
b undan hiçbir şey anlamadı. îtimad let ricalinin b u işe dahil bulunduğunu
ettiği adamlarından birisine mühürleri ve bütün tertibatının alındığını, ancak
gösterdi. Baştaki m ü h ü r dâmad îvlah- harekete geçme hususundaki bir vakit
m u d Paşanındı. Kasan Faşa kâğıdı he­ yanlışlığı yüzünden her şeyin akim
m e n geri aldı. Biraz sonra olayın tafsi­ kaldığını söylemiştir.
lâtını anlatmak üzere tahkik heyetinin Yargı sonunda Hafız Nuri Bey
h uzuruna çıktı. Geçenleri olduğu gibi idama (cezası müebbet küreğe çevril­
anlattıktan sonra cüzdanı ortaya ko- miştir), Üsküdar’lı Nuri Bey altı yıl
y up: hapse, A h m ed Paşa, Hafız Ali ve Hacı
“ Ali Suavi dediğiniz o adam yere M eh m ed m üebbed sürgün cezasına, İz­
düştüğü zam an cebinden b u fırlamış- zet Paşa-zâde Süleyman ve Bağdad’lı
i

3332
Ali Su a vi v e İngiliz, esi
(aşağıda)

Sua vi ve muhacirlerle askerlerin Çırağan içinde

Ç arp ışm a neticesinde ölenler (H â d ise resimleri z a m a n in d a


çıkan İngiliz m e c m u a i s n n d a n alınmıştır)

Süleyman üçer yıl kalebendliğe, Filibe­ larının büyük tesiri bulunduğu merke­
li Şevki ve Filibeli Salih dörder sene zindedir.
ve diğerleri ikişer üçer sene hapse
m a h k û m olmuşlardır. Bibliyografya: M a h m u d Celâleddin
Netice olarak, ilk bakışta delice bir Faşa, Mir’at-ı Hakikat. Abdürrahm an
teşebbüsten ibaret gibi görülen b u hâ­ Şeref, Tarih Musahabeleri; î Hakkı
disenin, iyi incelendiği takdirde gayet Uzunçarşılı, Ali Suavi ve Çırağan vak’-
şumullü bir mahiyet taşıdığı anlaşıl­ ası. Basiretçi Ali, İstnbulda yarım asır­
maktadır. Hele, aradan on beş gün geç­ lık Vakayi-i m üh im m e. Abdurrahm an
m eden Bab>ı âlî’nin İngiltere’nin iste­ Âdil, Hadisat-ı hukukiye. Tereemamı
diği anlaşmayı kabul etmesi m uh akka k Şark gazetesi. Ziya Şakir, Beşinci M u ­
ki bir tesadüf eseri değildir. Abdülha- radın hayatı. Halil Sedes, Çırağan Sa­
mid, bu işte İngiliz parmağının bulun­ rayı vak’a s m m iç yüzü. Z. Melek, Çıra-
duğundan şüphelenirmiş. Hâdisenin ğan Sarayı vak’ası. İ. H am i Danigmend,
oluş şekli h e m İngiliz, h e m R u s par­ Osmanlı tarihi kronolojisi. Aynı müel­
mağı, n e m de Sultan M ürad taraftar­ lif, Ali Suavi’nin türkçülüğü. Halûk Y.
Şehsuvaroğlu; Beşinci" M urad. - _________

3333
/

Padişahm ondan büsbütün soğumasına


ve b u halinden evhamlanmasına sebep
olduğu için azlederek yerine M ütercim
Rüştü Paşayı Sadrıâzam ünvaniyle tayin
etti. Ancak, onun da Sadareti bir hafta
kadar sürebildi. Abdülâziz’in hal’i m e ­
selesine karışmış olan Rüştü Paşanın,
o sırada Serasker bulunan D a m a d Mah-
m u d Paşa ile birlikte kendisini hal’ede-
rek tahta Veliahd Reşad Efendiyi geçir­
m e k niyetinde bulundukları haber ve­
rildiğinden Sadrıâzam h em en azloluna-
rak yeri Iviehmed Esad Safvet Paşaya
verildi (4 haziran 1878).

R u sya’y a karşı Osmanlı - Ingiliz


anlaşması, K ih n s’da ingilizlerin
üslenmesi
İngiltere bu arada Berlin Kongresi­
nin toplanarak Ayastefanos andlaşması-
nın b u şekilde Osmanlı Devleti lehinde
tâdiline çalışacağını ve onun çıkar­
larını koruyacağını bildirerek yaptığı
bir anlşama üzerine Kıbrıs adasını işgal
h:\kkim elde etmiştir (4 haziran 1878).
B u n a karşılık Rusya A n a d o lu ’d a yeni­
den tecavüze geçerse, Osmanlı Devleti-
ni silâhlı kuvvetleriyle m ü dafaa ede-
Çıragan olayım müteakip. Beşiktaş muhafızı Haşan çekti. B u işgal, Devletin adadan vazgeç-
Paşanın vak’ayı ve Suavi’yî bizzat öldürdüğünü mesi mânasına gelmiyordu. Hattâ sen­
an latan raporu, ra 1 tem m uz 1878 de anlaşmaya yapılan
bir zeyle göre, adanın gelirinden idare m as­
rafları çıktıktan sonra kalan kısım her vıl
3abıâliye gönderilecekti. Devlet adadaki m i­
rî emlâke, hanedana mahsus araziye ve va­
kıflara sahip olmakta devam edeckti. B u iş­
gal, Rusların K ars ve Ardahan'ı Osmanlı
Devletine iadelerine kadar sürccek, böyle
bir şey olursa İngiiizler Kıbrıs’tan derhal çe­
kileceklerdi (G . Noradounghian; C : III, S:
522-525). B u, ayni zam anda Rusya'ya karşı
bir tedafüi ittifak andlaşması idi ve İngiîte-

Saf vet Pa§a Malta köşkü

3334
re'nin Osmanlı Devletini b u konuda sonuna kerî yönden padişaha tâbi bir eyâlet kurula­
kadar m üdafaa azmini belirtmesi bakımın­ caktır. Burası büyük devletlerin m uv afaka­
dan Rusya’nın Berlin’deki şartları kabulün­ tiyle lııristiyan ve beş yıl için olm ak üze­
de tesiri olmuştur. re Babıâlice tayin edilen bir vali tarafından
idare olunacaktır. Vali, eyâletinin iç ve dış
emniyeti tehdid olunduğu takdirde Osmanlı
Berlin kongresi ve yapılan -andlaşmanın
askerini çağırma hakkını haiz olacaktır. M a ­
esasları, terkedilen yerler kedonya’da ıslahat yapılacaktır. M a d d e 2-2
— Bulgar prensliğinde ve Şarkî Rum eli’de
9 ay m üddet kalacak olan R u s işgal kuvveti
Berlin’de toplanan (13 haziran 1878) k o n ­
55.000 kişiden fazla olamayacaktır. M a d d e
feransta; OsmanlIları M üşir M e h m e d Ali
2-3 . — Girid adası. 1868 iç tüzüğünde haklı
Paşa, Berlin Büyükelçisi Sadullah Bey, Nafıa
Nazırı Karatodori Paşa; A lm a n y a ’yı Prens görülen değişiklikler yapılarak ve tam am en
Bismark, Von Bülow, Prens Hohenlohe; tatbik etmek taahhüdü ile yine OsmanlIlara
Avusturya - Macaristan’ı K o n t Andrassy,
Kont Karoly, Baron Haym erle; İngiltere’yi
Lord Beaconsfield, Lo rd Salisbury, Lo rd O d o
Ruselli; İtalya’yı K on t Corti, K o n t de Lau-,
nag; Fransa’yı W . H . Waddington, K o n t de
Saint-Vallier, F. Desprez; R u sya ’yı Prens
Gorçakof, K ont Şuvalov, Baron d ’Ubril tem ­
sil etmekteydi. A lm a n Başvekili Bism ark’m
başkanlığında 13 tem m uz 1878 e kadar devam
eden Berlin kongresinde büyük devletlerin
emel ve ihtiraslarının şiddetle çarpıştığı ve
bilhassa Osmanlı devletinin terketmek zo­
runda kaldığı arazi bunlar arasında ihtilâf
konusu olduğu görülmektedir. Konferans d a ­
ha ziyade Devlet-i âliyye ve arazisi üzerin­
de üstün nüfuz sağlamak isteyenlerin ve b u n ­ İngiltzlerin Kıbrıs’ta L a r n a k a ’y a çıkısı
ların aralarındaki çarpışmaların sahnesi ol­
muştur. Hattâ Balkan devletleri de işe karı­
şarak Yunanistan müracaatla r u m milleti
adına isteklerde bulunup neticede lehine bir
IB P
zemin hazırlamıştır. Nihayet çetin m ü za k e­
reler sonunda 64 maddelik m u a h ed e hazırla­
narak imza edilmiştir. Berlin m uahedesi özet
olarak şu esasları ihtiva eder; M a d d e 1 ilâ
12 — Bulgaristan’a aittir ve Ayastefanos’daki ■ E
anlaşmaya göre yaratılan Bulgaristan Berlin­
de üçe bölündüğünden yeni vaziyete göre k u ­
rulan prensliğin statüsünden bahseder. B u n a
göre Bulgaristan, Osmanlı hükümdarına tâ­
bi, vergi verir ve m üm taz, iç işlerinde b a ­
ğımsız bir hıristiyan hükümeti, prensliği olu­
yordu. G ü n e y hu dudu Balkanlardır. Prensini
halk, serbestçe seçer. Babıâli tasdik ve b ü ­
yük devletler muvafakat ederler. A v ru p a ’da
hâlen hükümdarlık eden hanedandan seçile­
mez. Bulgaristan’ın idaresi şimdilik bir R us
» r a
komiseri nezareti altında ve Berlin m u a h e ­
desini imzalayan devletlerin ve Osmanlı ko ­
miserlerinin iştirakiyle kurulan m uvakkat
hükümet tarafından idare olunacak ve b u n ­
lar dokuz aydan fazla olm am ak üzere ana­
yasa yapılıncaya kadar işbaşında kalacaklar.
Bulgaristan’da Osmanlı askeri b ulun m aya­
cak, eski kuleler de yıkılacaktır. M a d d e 13
ilâ 21 — Üçe bölünen B ü y ü k Bulgaristan’ın
«Şarkî Rumeli» diye teşkil olunan kısmı ile
OsmanlIlara bırakılan M a k e d o n y a ’ya aittir. ■ t[ ,Vr,İ
Balkanların güneyinde «Şarkî Rumeli» adiyle
İdarî bağımsızlığa sahip fakat siyasî ve as- Le fk o şe ’ye İngiliz bayrağının çekilmesi

3335
bırakılacaktır. M ad de 24 — Berlin konferansı Macaristan tarafından belirsiz bir zam an için
esnasında kabul edilen 13 numaralı mazbata asker ikamesi suretiyle idare olunacaktır. Ye-
gereğince Yunanlılar lehine olarak Kalamas ni-pazar sancağı Osmanlılara bırakılmakla
ve Salambirya hattı boyunca değişiklik yap­ beraber Avusturya - Macaristan’ın burada
m a k için tanınan müzakere açma hakkının icabında asker bulundurabilmek hususunu
Yunanlılarca kullanılması esnasında O sm a n ­ vesair meselelerini iki devlet sonra kararlaş­
lIlarla b u devlet arasında hudud tashihinde tıracaklardır. M ad de 26 ilâ 33 — Karadağ is­
bir ihtilâf halinde b üyük devletler tavassut tiklâli OsmanlIlar ve m uahedeyi imzalayan
etme haklarını muhafaza ederler. M a d d e 25 diğer devletlerce kabul edilecek, prenslikte
— Bosna ve Hersek eyâletleri Avusturya - din ve mezhep farkı kimseye imtiyaz verm e­
yecektir. Dulçino ile Antivari, Karadağ”a ve
Karadağ’dan İspica, Avusturya - Macaristana
verilecektir. B u prensliğin gemisi ve harb
bayrağı olmayacak, kendisine terkedilen ara­
zi dolayisiyle Osmanlı borçlarından hisse
yüklenecektir. M ad de 34 ilâ 42 — Sırbistan
prensliği istiklâli OsmanlIlar ve . muahedeyi
imzalayan devletlerce kabul olunacak ve
prenslikte din ve mezhep farkı kimseye bir
imtiyaz hakkı vermeyecektir. Niş ve Pirot
dilen arazi dolayısıyle Osmanlı borçlarından
Sırbistan’a terkolunacak ve kendisine terke­
dilen arazi dolayısıyla Osmanlı borçlarından
hisse yüklenecektir. M ad de 43 ilâ 57 — Ru-
m a ny a ’nın istiklâli muahedeyi imzalayan dev­
letlerce kabul edilecektir. Paris muahedesi
(1856) ile R u m an y a ’ya terkedilen Besarabya-
n m b üyük bir parçası Rusya’ya terkedilecek
ve T u n a deltasındaki adalar, Tulçi ve sancağı
ve Dobruca R u m an y a ’ya verilecektir. Tuna-
da seyrisefain rahat ve serbestliği için De-
Berlin kongresinde Osm anlı murahhasları: mirkapı’dan deltaya kadar nehir boyu kale­
Sadullah Bey, solda Karatodori v e leri yıkılacak, nehrin b u kısmına hiç bir mil­
ortada M e h m e d Ali Paşalar letin savaş gemisi giremeyecektir. M ad de 58

Berlin kongresi (O sm a n lı murahhasları gözükmektedir)

3336
— Osmanlı devleti doğuda; A r ­
dahan, Batum, Kars'ı toprakla-
rıyle Rusya’ya terkedecketir.
M adde 59 — Rusya, Batum li­
manını tahkim etmeyerek ser­
best liman yapmayı vaad eder.
M ad de 60 — Ayastefanos m u a ­
hedesi ile Rusya’ya verilen
Eleşkirt vadisi ve D o ğ u Bayezid
OsmanlIlara iade edilecek, fa­
kat Kotur kasabası ve dolayları
İranlılara verilecektir. M ad de
61 — Ahalisi Ermenilerden m ü ­
rekkep olan yerlerde Babıâli
zam an kaybetmeksizin hem en
ıslahata başlayacaktır. M ad de
62 —• Osmanlı ülkesinde bütün
din ve mezhepler serbest olacak
ve medenî haklardan tam znâ-
nasiyle faydalanmaya hiç bir
veçhile engel olunmayacaktır.
M ad de 63 — Karadeniz ve Ç a ­
nakkale Boğazları için 1856 P a ­
ris ve 1871 Londra andlaşmalarj
gereğince kurulan statü devam Ayastefanos ve Berlin an d laşm aiarm a göre Osmarth D e v '
edecektir. M ad de 64 — M u a h e ­ ietinin D o g u sınırlarını gösteren harita
denin tasdikli nüshaları üç haf­
ta içinde, m ü m k ü n olursa daha evvel Ber­ yet istediği barışa kavuşmaktan ve İstan­
lin’de mübadele edilecektir. - bul’un tehlikeye düşmekten kurtulmuş olma­
Bütün bunlardan başka Osmanlı devleti­ sından dolayı H ünkâr rahat bir nefes almıştı.
nin Rusya’ya 802.500.000 frank tazminat ver­
mesi ve b u tazminatı yıllık 350.000 lira tak­ Yunanistan’ın istediği yerler
sitlerle ödemesi ve borç verilemediği takdir­
de Rusya'nın arazi istemesi kabul edildi.
Berlin Andlaşması, umulan huzuru do-
B ü y ü k devletler bu muahede ile Osmanlı
ğurmamıştır. Osmanlı Devletinin çok aley-
devletinin d urum unu sağlama bağladıklarını
söylemişlerse de beşbuçuk milyon nüfus ve
212 bin kolometrekare arazisinden olan O s ­
manlIlar sonuçtan m e m n u n kalmamışlar, b ü ­
tün devletler Berlin muahedesi ile impara­
torluğun zararına arazi ve diğer menfaatler
sağlamışlardı. Görünüşte bir şey istemeyen
Bismark, Rusya ile Avusturya - Macaristan
dostluğunu kazanm ak için OsmanlIları feda
etmekle beraber Rusya yine A lm anya’dan
uzaklaştı. Zamanla Berlin muahedesinin arzu
edilen genel barışı. sağlamak şöyle dursun,
bilâkis büyük devletlerle küçüklerin arasını
büsbütün açtığı ve bir takım yeni hâdiseler
hazırladığı anlaşıldı.
B u andlaşma sonunda arazi terki, sınır
tashihi, idari işgal, geçici işgal deyimleri adı
altında Osmanlı devletinin; Bulgaristan’a,
Rom anya’ya, Sırbistan’a, Avusturya’ya, K a ­
radağ’a, Yunanistan’a, Rusya’ya, İran’a ve
İngiltere’ye terketmek suretiyle kaybetmiş
bulunduğu arazi ve nüfusun toplamı toprak
olarak 212.450 kilometrekare ve 5 milyon 455
bin insandı.
Bun d an anlaşılacağı gibi, Osmanlı D e v ­
leti yalnız A vrup a’daki arazisinin beşte iki­ Berlin kongresinde R u s murahhası
sini kaybetmiş bulunuyordu. Neticede, niha­ Gorgakof

3337
rinden vazgeçirecek şekilde
tavsiyelerde bulunulmasını is­
tedi.

Avusturya’msı Bosna -
Hersek;i İşgali

Babıâlî, Bcsııa-Hersek vilâ­


yetinin işgalini hüküm süz bı­
rakm ak için aynı şekilde açık
«B e sn a S a ra y bir teşebbüste bulunamadı.
Kongrede bu işgal şeklinin son­
'> - radan iki devlet arasında m ü ­
k:*c
i ^ § -v \ r * zakere yeliyle tesbiti kararlaş­
tırılmıştı. B u müzakereler baş­
c r V i . s ;* r r ,> . a \ layınca Babıâli evvelâ işgal
V s ' ° T '/' -’•''(K.tkíareli)
müddetinin tayinini istedi. Aynı
P tm lK l ; v V ' :-'; '°r'|káil;se *.
zamanda, Osmanlı- -memurları­
nın vazifeleri başlarında bıra­
”İstanbul”^*
kılması talebini ileri sürdü. B u
yüzden müzakereler uzamağa
V
başladı. Avusturya devleti ise
işe bir an evvel son verm ek
için askerine Bosna-Hersek!i iş­
gal emrini verdi. Abdülham ld
:J~v' Berlin Andlaşmasına göre, işgal
şartları kararlaştırılmadan. A-
vusturya askerinin Bosna-Her-
( Sertin m uahedesine [ . ^ sek’e girmesine engel olunması
| (¡3m W S ) »e ona bağlı [ \ A '? için İngiltere Kraliçesine bir
~ j aniafmelore göre Balkan ı ^ L.„.
\9iniflan j ■ S*’
telgraf çekti. Aldığı cevapta
— ¡ | Oeğrtıdar. doğruya Osn-.cn!,r< buradaki kargaşalıkların gide­
[ ¡ iiğ li$ i|ı idaresinde kalan Rumeli. •
tOsmanlı ordusunun ifğcl I
rilmesi için işgalden başka çare
s S i^ edebileceği sınır. | bulunmadığı bildiriliyordu.
Bosna-Her sek’in M üslüm an
halkı, Avusturya işgaline baş
Berlin a n d ia ş m a s m a göre R u m e l i ’de O s m a n ü sınırlarını
eğm ek istemediler. Bunların di­
gösteren harita, ( V . H . B a y u r ’un T ü r k İnkılâbı Tarihi/
renişine Bosna-Hersek’de henüz
C . 1 den alınmıştır)
mevcut bulunan asker de k a ­
tıldı. A yaklanm a, Bosna şehrin­
hinde olan bir andlaşmayı kabule mecbur de patlak verdi. Boşnaklar, vatanseverliği
kalmış olması, savaş boyunca en ağır feda­ ve kahramanlığı ile tanınmış Hacı Salih
kârlıklara seve seve katlanmış elan milleti Efendinin liderliği altında toplanmışlar, onu
b üyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Babıâli/ hüküm et reisi ilân etmişlerdi. Hacı Salih
bu yüzden andlaşmadaki kendi lehine olan Efendi, neşrettiği bir beyannam e ile herke­
şartları hem en benimsedi; aleyhine olanla­ sin servetinin yüzde yirmisini vatan m ü d a ­
rın tatbikini ise m ü m k ü n olduğu kadar güç­ faasına vereceğini, 17 yaşından 60 y a ­
leştirmek ve sürüncemede bırakmak politi­ şm a kadar herkesin silâh altına koşmasını
kasını güttü. bildirdi. Bir kaç gün içinde S0 bin kişiye
yakın kimse silâhını kapıp geldi. Avusturya­
Andiaşm adan sonra Yunanistan kongre­
lIlar, Bosna-Hersek’i işgal için savaşmak
de kendisine vaad edilen yerleri istemeğe
zorunda kaldılar. B u n u n için işgal kuvvetini
kalkışınca Osmanlı Devleti Teselya ordusunu
165 bin kişiye çıkardılar. Boşnaklar, bir bu­
seferber ettiği gibi Golos limanına da bir
çuk ay dayandılar. A y n i zam anda Podgorit-
filo gönderdi. Sarvet Paşa, 8 ağustosta kon­ sa’n m K aradağ’a ve V ranya’m n Sırbistan’a
grenin kararını protesto ve Yunanistan’ı
verilmesine engel olmak maksadıyle K uzey
sınırlarda ve Girid'ö.e çıkan karışıklıklara Arnavutluk’ta da ahali tarafından geçici bir
sebep olmakla itham etti. Kongrede Y u n a ­ hüküm et kurulmuştu. Çarpışmalar sonunda
nistan’ın hudud genişletmesine müsaade et­ Avusturya üstün geldi. B u da normal bir
m enin uygun olmıyacağmı ileri sürmüş ol­ neticeydi. Bosna-Hersek askerî işgal altına
duğunu hatırlatarak Atina hükümetine onu alındı. AvusturyalIlar yalnız Yenipazar'ın
haksız ve politika usullerine aykırı istekle- işgalinden vazgeçtiler.. A n c a k burada da

3338
kendi emniyetlerini ve gidiş geliş serbestli­
ğini sağlayacak tedbirler aldılar.
m .
Berim A mi ¡aşmasının ortaya çıkardığı
yeni ihtilâflar, sadarette değişildik

Berlin Andlaşması, bazı emellerinden


vazgeçmek zorunda kalan Rusya’yı m e m n u n
etmemişti. Keza, aldığı bir kısım araziye kar­
şılık Besarabya’yı kaybeden ve savaşın fiilî
galibleri arasında bulunduğu halde umduk-,
larını elde edemeyen R o m a ny a d a hayal kı­
rıklığına uğramıştı. H iç bir şey elde edemi-
yen İtalya'da, Avusturya idaresinde bulunan
bir kısım İtalyan şehirlerinin yurda katıl­


ması için gösteriler alıp yürüdü. Kıbrıs and-
laşması kendisine haber verilmeden imzalan­
r
mış olan Fransa kırgındı. Böylece Berlin
Kongresi, Prens Bism ark’ın kapanış nutkun­
da söylediğinin aksine meseleleri halletme­
miş, bilâkis bir çok yeni ihtilâfların tohu­
m u n u ekmiştir. Bunlar da, Osmanlı Devleti -
Yunanistan, Avusturya - Bosna-Hersek ve
Arnavutluk. Avusturya -Osmanlı Devleti,
Karadağ - Sırbistan, Osmanlı Devleti - Sır­
bistan ve Karadağ, R o m any a - Rusya, Rusya -
Kars, A rdahan ve B atu m halkı arasında sü­
rüp giden anlaşmazlıklardı.
Berlin andlaşması, ayni zam anda Hari­
ciye Nazırlığını da muhafaza eden Safvet AvusturyalIların işgal kuvvetlerine kargı
Paşanın zamanında imzalanmıştır. O n u n da B o s n a ’lıların m u k a v e m e t i. (Z a m a n ı n d a y a y ın ­
Vükelâ ile birleşip kendisini hal’edeceklerine lanmış resim lerden)
dair verilen bir jurnal üzerine Safvet Paşa
4 ayalık 1878 tarihinde azledilip yerine eski­
den Tunus hükümet reisi olup o sıradaki
hizmetlerinden m e m n u n kalm an ve sonra
İstanbul’a gelerek âyan âzalığı, maliye ko­
misyonu üyeliği gibi memuriyetlerde bulun­
muş olan Hayreddin Paşaya verildi.

Avusturya ile Bosna -'Hersek


anlaşması

B u esnada, Avusturya ile Bosna-Hersek


meselesinde nihayet anlaşmaya varıldı. B u ­
'i
na göre Osmanlı Hükümdarlarının b u bölge­
deki hâkimiyet hakları m ahfuz kalacak,'
yalnız Bosna - Hersek belli bir müddet tayin
edilmeden Avusturya tarafından idare olu­
nacaktı. Mahallî gelirin sadece mahallî ihti­
yaçlara harcanması, halkın dinî meselelerine
müdahalede bulunulmaması, hutbelerde H a ­
lifenin adının anılması, eski memurlardan
işe yarayanların kullanılmakta d evam edil­
mesi, yeni açılacak memuriyetlere m ü m k ü n
olduğu kadar yerlilerin tayini, Bosna-Her-
sek’de kalan savaş malzemesinin Osmanlı
Devletine iadesi, Yenipazar sancağında üç
yerin Avusturya tarafından işgali, buralarda
Osmanlı askerinin de bulundurulması yine T u n u s lu H a y r e d d in P asa

3339
bu anlaşmanın hükümlerin dendi. B u anlaş­ yine Hıristiyan olmak üzere iç işlerine de
ma, 2 1 nisan 1879 tarihinde imzalandı (Nou- bakacak bir mektupçu bulunacaktı. Adliye,
radonghian; C : 4. S:- 213). Maarif, Ticaret, Ziraat ve Nafıa Müdürleri
Vali tarafmdah seçilip memuriyetleri Padi­
Bulgaristan Prensliği şahça tasdik olunacaktı. Mahallî ordu için
askerî mükellefiyet bulunacak ve bunların
Bulgar Millî Meclisi 29 nisan 1879 tari­ subayları Babıâlice tayin edilecekti. Eyalet
hinde Prens Aleksandr Jozef fon Battenbergü Meclisi 56 kişiden kurulacaktı. B u n u n otuz
Prensliğe seçti. altısı halk tarafından seçilecek, on tanesi
B u zat. Rusya Çariçesinin kardeşi Prens Vali tarafından tayin olunacak, m ahkem e
Aleksandr fon H e s’ir, bir . kontesle evlenme­ reislerinden, din adamlarından ve maliye
sinden doğmuştu. A vrupa hanedanının o sı­ baş müfettişinden mürekkep on kişi de tabiî
rada taht sahibi olanlarından hiç birisinin üye olarak bulunacaktı. B u meclisin karar­
üyesi değildi. Aslı A lm an olup Çariçe vası- ları Padişah tarafından tasdik edildikten
tasıyle Rus asilzadeleriyle de münasebeti scnra yürürlüğe girecek, ancak iki ay içinde
vardı. Ayrıca henüz 22 yaşında bulunması tasdik edilmeyenler yürürlü sayılacaktı. M e c ­
yüzünden onu kolayca avucuna alacağını lis, Osmanlı Meclisine kanunî miktarda
meb'us gönderecek, güm rük ve posta-telgraf
geliri Devlete, orman, madenler ve arazi
vergisi gibi kalan gelirin . onda üçü eyalete
ait olacak, geri kalanı Devlet hâzinesine
gönderilecek, resmî dil,, türkçe, buîgarca ve
rumca olacak ve memurlar bulundukları
bölgede halk çoğunluğu b u dillerden hangi­
sini kullanıyorsa o dili kullanacaklardı. A n ­
cak, azınlıkta kalanlar yarıya yakınsa, onlar
için de kendi dilleri kullanılacaktı. Devletle
olan muhabere ise, türkçe olacaktı. Bütün
eyalete ait genel ilân ve bildiriler üç dilde
yapılacaktı.
Eyalette oturan Bulgarlar, burasının da
Bulgaristan Prensliğine katılması için çeşitli
faaliyetlerde bulundularsa da, m uvaffak ola­
madılar. Aslında b u bölgede olsun, Bulgaris­
tan’da olsun Türkleı* hâlâ pek kalabalık ola­
rak yaşıyorlardı. Geçen savaşta ağır şekilde
imha ve tehcir edildikleri halde, Berlin kon­
gresine tekadaüm eden günlerde Ruslar ta­
rafından yapılan ve şüphesiz ki doğru ve
tarafsız olduğu akla getirilemeyecek olan
mufassal bir demografik haritaya göre
Prenslik ve eyalet sınırları içinde yaşayan
halkın hâlâ yüzde altmışını Türkler ve Müs-
İkinci Sultan Abdülham icPin bir resmi lümanlar teşkil ediyordu (B u haritanın aslı,
Türk arşivlerinde mahfuzdur).
um a n Çar tarafından prenslik için namzed Abdülham id, eyalet valiliğine namzed
gösterilmişti. clarak H u m asıllı Aleko Paşayı ileri sürdü.
Prens, 24 haziranda Bulgaristan’a geldi. Sisam Beyi Stefanaki Beyin oğlu olan bu
13 temmuzda hükümet merkezini Sofya’ya zat, İstanbul'da doğmuş, Avrupa'da tahsil
naklederek görevine başladı. görmüş ve Devlet hizmetine girmişti. Viyana
B u sırada İstanbul’da toplanan bir A v ­ elçisi iken A vrup a’da sürgün bulunan Midhat
rupa Komisyonu, Berlin andlaşması esasla­ Paşayı kabul ettiği için azledilmiş bulunu­
rına göre Şarkî Rumeli Eyaleti Nizam nam e­ yordu. Herkesle dosttu. H e r devlete karşı o
sini hazırlamıştı (26 nisan 1879). B u n a göre devletin emellerine uygun şekilde konuşur­
eyalet muhtar idareli, lâkin Osmanlı Devle­ du. Bulgarlarla Bulgar, Rumlarla R u m asıllı
tine doğrudan doğruya bağlı idi. Hudutlarını olduğunu tekrarlar, devlete Babıâlinin sadık
korumak, Osmanlı Devletinin hakkı idi. B u ­ bir m em uru bulunduğunu, Ruslara ise, yal­
raya yalnız Berlin andlaşmasmın şartlarına nız Ç a rm menfaatlerini müdafâa edeceğini
göre, iç ve dış ■emniyet ihlâl edildiği tak­ söyler dururdu. B u yüzden namzedliği itiraz­
dirde ve valinin isteği üzerine Osmanlı D e v ­ sız kabul olundu.
leti m untazam asker gönderebilecekti. Hıris­ Aleko Paşa, kendisini ileride kurulacağı­
tiyan olması şart bulunan valinin maiyetinde nı um duğ u «B ü yük Bulgaristan» m kralı sa-

3340
yiyordu. B u yüzden tutumunu buña göre İsmail Paşa tarafından bu maksatla bir âlet
ayarladı. Evvelâ, 1879 yılı eylül ayından iti­ gibi kullanıldı, Nümayişçilerin hükûmti is-
baren memleketlerine dönmeğe başlayan katı’ (şubat 1879) üzerine saray tarafından
Kümeli göçmenlerine karşı Bulgarların yer alay kumandanlığına tayin edildi.
yer tatbik ettikleri çeşitli taarruz ve katli­ Fakat b u olaylar bir bakıma beklenenin
âmlara tamamen seyirci kalm ak suretiyle tam tersine netice verdi. Kidivin ölçüsüz tu­
Bulgarların sevgisini kazanmağa çalıştı. Mek- tum unu izleyen Padişah. İngiltere ve Fransa-
tuçu ile müdürleri tam am en Bulgar lardan nın, son hareket üzerine, onun azli hususun­
seçti. Mutasarrıflıkları da onlara verdi. 28 daki taleplerini de dikkate alarak İsmail P a ­
nahiye m üdüründen yalnız yedisi Türk veya şayı mevkiinden uzaklaştırdı (25 haziran
Rum du. Seçilen eyalet meclisinde de Bulgar- 1879). İkinci Abdülhamid bu harekete teves­
lar ekseriyeti onun sayesinde elde ettiler. sül ederken bir taraftan onun oğlu Tevfik
Aleko Paşa, bütün bunlara rağmen Bul- Paşa yerine Hidiviiği amcası M e h m e d Ali’nin
garlara yaranamadı. îki yüzlü politikası m e y ­ en küçük oğlu Halim Paşaya vererek bu ve­
dana çıktığından Huşların da, OsmanlIların sile ile evvelce İsmail Paşanm Abdülâziz’den
da gözünden düşmüş ve beş yıllık müddetin koparmış olduğu geniş imtiyazları geri al­
bitiminde valiliğe tekrar tayin edilmeyerek m a k gayesini de gütmekteydi. A n c a k Vükelâ
bütün hülyalarına veda zorunda kalmıştır. Meclisi Tevfik Paşayı Hidivliğe getiren bir
kararı kabul etti. K alim Paşayı Hidiv yap­
m a k arzusundan vazgeçmeyen Padişah da,
Mısır Hidivinin azledilmesi bu maksadı uğrunda Arabi’yi kullanmak is­
tedi. Vatanî partisinin belli başlı lideri olan
Mısır, Hidiv İsmail Paşanın takip ettiği Arabî, sonraki olaylarda daha m ü h im hare­
israf ve gösteriş politikası yüzünden kısa za­ ketlere tevessül etti.
manda, İngilizlerin Süveyş kanalına tama­
m en hâkim olmak için bekledikleri ve arzu Hayreddin Paşanın azli, A h m e d Arifi
ettikleri, pek sıkıntılı bir durum a düşmüştü.
Hidiv, Süveyş kanalı hisse senetlerine karşı­
Paşanın Başvekilliği
lık İngilizlerden almış olduğu yüz milyon Tunus’lu I-îayreddin Paşa, Sadaretin­
frangın bir kısmını sefahet ve bir kısmını da den bir müddet sonra bir türlü anlaşamadığı
Habeşistan’a karşı açmış olduğu (1875) sa­ saray muhiti, onu Padişaha çekiştirmeğe
vaşta eritmiş, hattâ yeniden büyük bir borca başladı. Hele devleti ıslah için arapça ola-
girmişti. Zam anla borçlarının taksitlerini de
Ödeyemez hale gelince alacaklılar haklarının
korunmasını İngiltere ve Fransa’dan isteme­
leri üzerine bu iki devlet evvelâ haklarm j
korunması bahanesiyle Mısır’a iki malî kon­
trolör tayin etmişlerdi. Bunlar zamanla M ı­
sır eyâlet divanına dahil oldulaç.
Diğer taraftan, daha M e h m e d Ali Paşa
devrindenberi yerli ve orta sınıfların arasın­
da belirmeye başlamış olan milliyetçi duygu­
lar Hidiv İsmail Paşanın koyduğu ağır ver­ i
giler altında ezilen halk arasında uyanan . i
hoşnutsuzluk ve maliye işlerinin de İngiliz -
Fransız kontrol ve murakabesi altına alınmış
olması yüzünden, alevlenmişti. Vatanî partisi
tarafından «Mısır Mısırlılarındır» parolası
I
i
ortaya atılarak 1877 üenberi çıkmaya başla­
yan Vatanî gazetelerde hükümet tenkide
başlanmıştı.
Mısır ordusunda üstün bir durumda b u ­
lunan Türk- ve Çerkeş zabitler aleyhinde Ali
Ruhi tarafından teşkil edilen gizli bir cemi­
yette milliyetçi görüşleri ile şöhret kazanan s
Arabi adlı eski bir subay ve tasarruf için y a ­
rım aylıkla açığa çıkarılan subayların da il-
tihakiyle kuvvetlenen «Zabitan Cemiyeti»
millî, harekete önayak oldular. Kısa zaman
sonra yabancı tazyiki ve İngiliz - Fransız
Nazırların da kullanıldığı hükümete karşı
bşalayan nümayişleri idare eden Arabi, A v ­
rupa kontrolünden kurtulmak isteyen Hidiv M fstr H ı d i v i T e v fik P asa

S341
Vükelânın salâhiyet ve mesuliyetleri üze­
rinde durması ve bunun tatbikini istemesi
nihayet azline yol açarak yerine âyândan
A h m e d Ârifî Paşa Başvekil ünvaniyle tayin
olundu (29 tem m uz 1879).
A h m e d Ârifi Paşa, b u mevkide üç ay
kalamadan 18 ekim 1879 tarihinde azledildi.
B u n a sebep ise, o sırada Sakız’da oturmakta
bulunan eski Sadrıâzamlardan M ahm ud
N e dim Paşanın Dahiliye Nezaretine getiril­
m e k istenmesidir. Abdülhamid, onu haneda­
na ve saltanat m akam ına sadık bellemiş ol­
duğu ve bilhassa pek ürktüğü «ahrarâne»
fikirlerden pek uzak bulunduğuna inandığı
için hükümette tekrar iş verm ek istemiş, lâ­
kin A h m e d Ârifî Paşa buna şiddetle karşı
koyduğundan Başvekillikten azledip yerine
Adliye Nazırı Şapur Çelebi unvanıyle anılan
K ü ç ü k M e h m e d Said Paşayı Başvekil yap­
mıştır.
A h m e d Ârifî Paşanın azliyle 18 ekim
1879 da Başvekilliğe getirilen Şapur Çelebi
K ü ç ü k Said Paşa bu vazifesinden 9 haziran
1880 tarihinde azledildi ve yerine Ticaret ve
Ziraat Nazırı Cenânîzade M e h m e d Kadri
Paşa Başvekil unvanıyle tâyin olundu.
B un a sebep ise, verdiği bir ıslahat lâyi­
hasından Padişahın kuşkulanması ve bunu
görüşen Vükelâ Meclisinin müzakereleri uza­
yınca hal’ meselesinin konuşulduğuna dair
Âhrrjöd Arifî P aşa verilen jurnaldan evhama kapılmasıydı.
Hünkâr, Babıâliye haber gönderip m üzake­
rak yazıp türkçeye tercüme ettirerek' takdim relere son verdirmiş ve Said Paşayı çağırta­
ettiği lâyihalar Abdülham id’in büsbütün ev­ rak bir çok payladıktan sonra azletmiştir.
hamını tahrik etti. B u lâyihalarda bilhassa A n c a k bir müddet sonra Ülgün meselesi zu­
hur ederek yabancı devletlerin ağır m ü d a ­
halesi başlayınca Kadri Paşa azlolunup Baş­
vekilliğe tekrar Said Paşa getirildi (12 eylül
1880).

Karadağ ve Yunanistan olaylar?


ve Arnavutluk

Berlin andlaşması, Gasina ve Plava na­


hiyelerini Karadağ’a vermişti. Halbuki bu
yerler halkının yarıdan fazlasını M üslüm an
Arnavutlar teşkil ediyordu. Bitmez tükenmez,
istekleriyle rahatsızlık veren Yunanistan’a
da Kalam as ve Salamarya nehirlerinin teşkli
ettiği sınıra kadar olan yerler vaad olunmuş,
ancak bu hususta Osmsnlı Devleti ile anlaş­
ması şart koşulmuştu. B u bölgede oturan hal­
kın çoğu R u m , U lah ve Hıristiyan Arnavut-
lardan mürekkep olmakla beraber, Teselya
tarafında Türkler, Y a n y a tarafında ise M ü s­
lüman Toska Arnavutları vardı. Kalam as ve
Salamarya hattı ise, kuzeyden âdeta Yanya-
nın üstünden geçiyor ve şehrin hangi tarafta
kalacağı belli olmuyordu. Y a ny a esasen öte-
denberi Türkler, Rum lar ve Arnavutlar ta­
rafından paylaşılamıyordu. 1879 yılı ocak
Said Paga ayında Osmanlı-Yunan hudut komisyonu top-

3342
İanacağı sırada Y a n y a ’daki Rumİar devletler miş olan Arnavutları da devlet kuvveti yer­
elçilerine başvurup Y a n v a ’nın Yunanistan’a lerinden çıkarmak zorunda kaldı. Sonunda,
katılmasını istediler. Güneydeki M üslüm an 27 kasım 1880 tarihinde Ülgün Karadağlılara
Arnavut Beyleri ise, b un u n aleyhinde birleş­ teslim edildi.
tiler. B u birlik şubat ayında bütün Arnavut­
luğu içine aldı. Gayeleri, Arnavutlarla sakin Yunan hududu meselesi
bölgelerden bir karış yerin bile feda edil­
memesini temindi. Ayııı zamanda Yanya, Y u n a n hududu meselesi de bir çok güç­
İşkodra, Selânik ve Kosov'a vilâyetleriyle lüklerden sonra halledildi. Yunanistan aslın­
bunlara bitişik olup Arnavutlarla m eskûn da bütün Epir ve Teselya’yı istiyordu.
bulunan yerleri birleştirerek «Arnavutluk» Babıâli bu teklifleri reddedip basit bir sınır
adiyle imtiyazlı bir eyalet m eydana getirmek tashihi ile iktifa edeceğini ileri sürdüğünden
istiyorlardı. Eyaletin merkezi ise Ohri ola­ müzakereler kesildi. Sonra Yunanistan'ın
caktı. Kuzeydeki Katolik A m avutlar da bir­ müracaati üzerine altı devletin katılmasıyle
liğe dahil olmuşlardı. İstanbul’da yeniden görüşmeler başladı. B u ­
n u Berlin’de geçen müzakereler takib etti.
Bütün bunlar, Karadağlılarla Arnavut­
Nihayet çizilen hudut. Y a ny a ve Yenişehir’i
ların yer yer ciddî şekilde çarpışmalarına
Yunanistan’a bırakıyordu (15 tem m uz 1880).
sebep oldu. Gosina ve P.lava bölgelerinde ise
Babıâli, b un u kesin şekilde reddetti. B un a
M üslüm an halk Hıristiyanlar kadar kalabalık
karşılık daha güneyden geçen başka bir h u ­
oldukları ve yurdlarmın Karadağ’a terkine
dut teklifinde bulundu. İngiltere, altı devle­
razı bulunmadıkları içiıı Osmanlı Devleti,
tin çizdiği hu d u d u OsmanlIlara zorla kabul
Karadağ’a buna karşılık Z im suyu ve îşkodra
ettirmeyi teklif ettiyse de Avusturya, Fransa
gölü kıyılarında bazı yerleri vermeyi teklif
ve İtalya buna razı olmadılar. Yunanistan
etti. Karadağ b un u kabul ettiğinden 12 nisan
bunun üzerine bu bölgeleri işgale kalkıştı.
1880 tarihinde bir m em o rand um imzalandı.
Osmanlı askeri. Y u n a n tecavüzünü hem en def
Lâkin, buralarda oturan Katolik Arnavutlar,
edip sınırdan içeriye doğru ilerlemeye başla­
bunu kabul etmeyeceklerini bildirdiler ' ve
dı. Devletlerin müdahalesiyle bu hareket
T ü rk ordusu çekildikten sonra K aradağ or­
durdu. Sonra pek uzun ve çetin müzakereler
dusu gelinceye kadar geçidleri ve müstahkem
başladı. Nihayet Teselya ile Epir’in Narda
yerleri işgal ettiler. B u n u n üzerine altı devlet
kazası Yunanlılarda kalm ak üzere anlaşmaya
(İngiltere, Fransa. Alm anya, Avusturya,
varıldı (24 mayıs 1881). B u anlaşma, Y u n a ­
İtalya, Rusya) Babıâliye müşterek bir nota
nistan’da büyük heyecan uyandırdı. Yany a
verip bu yerlerin yeniden zaptedilerek K a ­
radağ’a teslimini istediler (25 nisan 1880).
Osmanlı Devleti, 3 mayısta tekrarlandığı
halde bu isteğe katiyen uymadı. Altı devlet
de Hıristiyan ve içlerinden üçü (Fransa,
Avusturya ve İtalya) Katolik oldukları için
Türkleri Katolikler üzerine sevketmeğe zor-
layamayıç yeni bir çare aramağa başladılar.
Nihayet İşkodra gölü kıyısında küçük bir
hudut tashihi yapılması ve K aradağ’a B o ­
yana nehri m ansabm a kadar olan Adriyatik
denizi kıyılarının ve bu arada M üslüm an ve
Hıristiyan Arnavutlarla m eskûn Ülgün lima­
nının verilmesi kararlaştırıldı. Karadağ bunu
kabul etti. Babıâli ise yalnız Müslümanların
oturduğu Ülgün şehrinin K aradağ’a geçme­
sine razı olmuyor, buna karşılık bir miktar
tazminat teklif ediyordu.

12 temmuzdan itibaren Arnavutlarla


Karadağlılar tekrar çarpışmağa başladılar.
Babıâli bunun üzerine Karadağ hududuna
asker göndermeğe mecbur kaldıysa da, altı
devlet Ülgün bir an evvel teslim edilmezse,
bunun zaptı için K aradağ Prensine yardım
edeceklerini bildirdiler. Babıâli işi çeşitli
müazkerelerle ve mehil talebleriyle m ü m kü n
olduğu kadar geçiştirdi. Nihayet devletler
donanmalarıyle İzmir’i işgale karar verince
Babıâli Ülgün’ü teslime hazır bulunduğunu
bildirdi. Burada müstahkem yerlere yerleş­ M e h m e d K a d ri P asa

3343
ve Preveze’nin Ösmanİı Devletinde kaimasi fuzunu, 18t0 yılından sonra Hayreddin Paşa
nerede İse bir ihtilâle sebep olacaktı. Müfrit­ kaldırmış ve burasını (1871) 1288 fermanıyle
ler savaş istiyor ve bu yerlerin OsmanlIlar­ yine doğrudan doğruya Osmanlı Devletine
dan zorla alınmasını ileri sürüyorlardı. H a l­ bağlı hale getirmişti. B u fermana göre T u ­
buki bir savaş, kendilerine daha fazlasını nus’u n idaresi M e h m e d Sadık' Paşa evlâdına
kaybettirebilirdi. Y u n a n kralı ve hükümeti verildi.
anlaşmayı tasdik ettiler. Böylece Osmanlı M e h m e d Sadık Paşa, Fransa taraftarı
devleti 12.000 kilometrekare yer ve 300.000 olduğu için bu ferm ana tam mânasıyle u y ­
nüfus kaybetti. Yunanistan ise, kan dökmeden madı. Meselâ, R u s seferine hüküm et reisi
memleketini genişletti. M aam afih Babıâli ilk bulunan Hayreddin Paşanın ısrarına rağmen
teklifleri reddederek uzun müzakereler so­ katılmadı. Halbuki fermana göre buna m ec­
n unda daha da fazla kayba uğramaktan ve burdu. Sadık Paşa, Hayreddin Paşayı azlede­
meselâ bütün Epir’i kaybetmekten kurtul­ rek hareketlerinde serbest kalm ak istedi.
muştur. Ancak, N arda’nın terki, Arnavut Tunus’da, bir taraftan da İtalyanların nüfuzu
Birliği Komitesinin itirazma uğradıysa da bu artıyor ve b u hal Fransızları endişeye sevke-
itirazı dinlenmedi. Osmanlı Devleti, aldığı diyordu. Onlardan daüa evvel davranm ak
kesin kararlar ve tedbirler sayesinde Birli­ isteyerek 1881 yılı nisan a ym da bazı Tunus
ğin kuşkulanmağa başladığı faaliyetini dur­ kabilelerinin Cezayir sınırlarına tecavüzde
durdu. Elebaşıları tevkif ettirip Çanakkale- bulundukları bahanesiyle Fransa, T unus’a
ye sürdü. Komite, hareketsiz kaldı. Narda saldırdı (24 nisan 1881).
Yunanistan’a teslim edildi. Arnavutluk’ta ise
tam bir âsâyiş ancak iki yılda kurulabildi. M e h m e d Sadık P aşan m kötü idaresi,
Fransa’dan alm an ve israf edilen ağır borç­
Tunus ve Fransa ların ödenmemesi, İtalyanlara verilen demir­
yolu imtiyazı, Fransa için -aslında hakikî
Fransa, 1870 savaşında A lm an y a ’dan ye­ sebeplerdi.
diği şiddetli darbe yüzünden bir müddet
Sadık Paşa, b u tecavüzü Fransa konsolo­
sinip kalmıştı. D a h a sonra kendisini yavaş
sunun nezdinde şiddetle protesto etti. B u
yavaş toparlamağa başladı. Berlin andlaşma-
halin kendi haklarına, yabancı devletlerin
sının kendisine hiç bir şey temin etmemiş
kendisine emanet ettikleri haklara ve nihayet
olmasına karşılık, o da eski sömürgecilik
Osmanlı Devletinin hükümranlık hukukuna
siyasetine döndü. Tunus’da esasen ötedenberi
da tecavüz dem ek olacağını ileri sürüyordu.
gözü vardı. Burasını elde etmek için sadece
Osmanlı Devleti de olayı şiddetle protesto
bir bahane arıyordu.
ederek donanmasmı Tun us’a göndermeğe
1864: yılında M e h m e d Sadık Paşanın B e y ­
karar verdiyse de Fransa’nın sert tehdidi
liği zamanında Tunusda artan Fransa n ü ­
karşısında bunu yapamadı. İngiltere’nin
arabuluculuğunu da reddeden Fransa, Tulon-
dan Bizerte’ye yeniden asker gönderdi. Sadık
Paşa Babıâliden telgrafla yardım istedi. Girid
sularında bulunan üç Osmanlı zırhlısı yola
çıkarıldı ise de yardımdan ümidini kesmiş
bulunan Sadık Paşa, bu zırhlılar T unus sula­
rına gelmeden Fransa ile himaye anlaşma­
sını imza zorunda kaldı. B u n u n üzerine ge­
miler "<3e geri döndüler.

T u n u s ’un Fransız filosu tarafından Tunus ile Fransa arasında Kasr-ı Saîd
bom bard ım anı
himaye anlaşması

Bardo veya Kasr-ı Said adını taşıyan bu


anlaşmaya göre Fransa Tunus’da arzu ettiği
bölgeleri askerî işgal altına alacak, Tunus
Beyini koruyacak, Tun us’un Fransa ve diğer
devletlerle mevcut andlaşmaları eskisi gibi
yürürlükte kalacak, Fransa’nın yabancı
memleketlerdeki temsilcileri T un us tebaası­
nın haklarını da koruyacak, Beylik Fransa-
ya haber vermeden ve rızasını almadan mil­
letlerarası yeni andlaşmalar ve anlaşmalar
imzalamıyacak, T u n u s’un borçlarını ödemesi
B ard o sarayı için malî ıslahat birlik** kararlaştırılacak,

3344
Tunus’ta bulunacak Fransa elçisi b u anlaş­ m u r ve hasta olduğu için İzmir’e kadar ge­
manın tatbikine nezaret edecek, sınır ve sa­ tirtilip ifadesinin alınmasıyle iktifa olunmuş­
hillerde oturan itaatsiz kabilelere askerî tur. M uhakem e, 29 haziranda başlamış ve üç
vergi konacak, Fransız sömürgelerindeki gün sonra karar tebliğ olunmuştur. B una
silâh kaçakçılığına son verm ek için Tun us göre Mütercim Rüştü, Midhat, Itfuri ve Mah-
silâh inhalini menedecekti.
Başta Sadık Paşanın kardeşi Ali B ey
olduğu halde, b u anlaşmayı kabul etmeyerek
baş kaldıran bir takım Tunuslular ile askerî
birlikler, bir kaç hafta içinde sindirildiler.
Böylece Tunus, artık Fransa himayesine gir­
miş bulunuyordu. Babıâli ise, 1856 Paris and-
laşmasıyle kendisi için de tanınmış devletler
hukukuna tam am en aykırı bulunan b u oldu­
bittiyi asla kabul etmemiş ve burasını D e v ­
letin bir eyaleti ve Tunusluları Osmanlı
tebaası saymakta devam etmiştir.
Fransızlar Tunus’da âsâyişi iadeden son­
ra askerlerinin b üyük kısmını geri almış­
mm
m m
lardı. İç kargaşalıklar h em e n başladığı için I İ H
geri dönüp mukavemetleri bertaraf ederek
bütün Beyliği işgal ettiler. İdaresine de âdeta
tamamen el koydular. Resmî devlet yıllık­ Yıldız Mahkeme Heybeti Baş­
larında ise burasının imtiyazlı bir eyalet kanı Sururî Pasa
olarak gösterilmesine devam edildi.
m u d Celâleddin Paşalarla Fahri, Ali ve Ne-
cib Beyler Cezayirli Mustafa, Pehlivan M u s ­
Yıldız muhakemesi tafa ve Boyabadlı Hacı M e h m e d idama, İzzet
ve Seyid Beyler onar yıl ağır hapse m a h k û m
Said Paşanın b u ikinci Başvekilliğindeki edilmişlerdir.
en m ühim hâdiselerden birisi de, Midhat P a ­ Hüküm , temyiz m ahkemesinde tasdik
şa ile arkadaşlarının Abdülazizln öldürülmüş edilip şer’an fetvası da verildikten sonra
olduğu iddiasıyle Yıldızda m uh akem e edil­
meleridir.
Dâva, saraydan çıkma cariyelerden olup
M a h m u d Celâleddin Paşanın oğlu M ünir
Beyle (Paşa) evlenmiş bulunan Pervinfelek
Hanımın resmî ihbariyle açılmıştır.
Aslında böyle bir dâvanın adliyede, nor­
mal bir m ahkem ede görülmesi icab ederken
Yıldızda Malta K öşkü nün yanında bir çadır­
da teşkil olunan Özel bir m ahkem ede görül­
m üş ve sanıklar Yıldızda m ev kuf tutulmuş­
tur. B u da, dâvanın iyi niyetle cereyan et­
mediğinin başta gelen delilidir. M ahkem enin
başkanı, Midhat Paşanın meşhur düşmanla­
rından Sürurî Efendi, ikinci başkanı Hristo-
foradi Efendi, savcısı Lâtif Bey, üyeleri de m
Em in, Tevfik Hüseyin Beyler, Takavur
Efendi idi. Sanıklar ise şu kimselerdi:.
Beşinci M u r a d ’ın annesi Şevkefza Valide
Sultan, harem mensuplarından Arzm iyaz Mahkemenin savcısı
Kalfa, eski Sadrıâzamlardan Mütercim Büştü Abdüllâtif Bey
Paşa, Midhat Paşa, eski Tophane Müşiri ve
Serasker D a m a d M a h m u d Celâleddin Paşa, Abdülham id askerî ve mülkî rical ile, ilmiye
eski M abeyin Müşiri N uri Paşa, mabeyinci ricalinden 25 kişilik bir heyet toplayıp onla­
Seyid, Fahri Ali Beyler, Miralay İzzet ve rın fikrini sormuş, bunlardan 15 kişi idamın
Cezayirli Mustafa, Boyabadlı Hacı M e h m e d . infazı ve 10 kişi cezanın hafifletilmesi lehinde
B u sanıklardan. Şeşkefza Valide Sultan oy vermişlerdir. B u arada eski Sadrıâzam
m uh akem eden vâreste tutulmuş, Arzm iyaz T u n u s lu Hayreddin Paşa, kesin şekilde h ü k ­
Kalfanın sadece ifadesi alınmıştır.' Mütercim m ü n tatbiki aleyhinde bulunmuştur.
Rüştü Paşa o sırada M anisa’da ikamete m e ­ Abdülâziz’in Ölümünün bir intihar oldu­

3345 F . 25
ğunu, b u işe cinayet karışmadığını ve bil­ manii Bankası temsilcilerinden mürekkep
hassa Mıdhat Paşanın b u işle uzak-yakm il­ heyetle şöyle bir anlaşmaya varmıştı: 13 ocak
gisi bulunmadığını bilen Abdülhamid, sonun­ 1880 tarihinden itibaren iç ve dış borçlar
da bilhassa İngiltere elçisinin ısrarıyle idam için yılda 1.350.000 lira ayrılacak ve buna
cezalarını tatbike cesaret edemeyerek bunla­ içki, tuz, balık avı, damga, ’ ipek ve tütün
rı m üebbed ağır hapse çevirmiştir. vergileri karşılık gösterilecekti. Heyet, bir
şirket halinde b u vergileri iltizam edecekti.
Muharrem kararnamesi ve Düyunu Devlet, alacaklılara bundan m a ad a Bulga­
ristan Prensliği vergisi ile dış borçlardan
Umumiyenm kurulması Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’a düşen
hisseyi, ileride konacak her türlü verginin
Abdülâziz devrinde, 6 ekim 1875 tarihin­ safi gelirinin ve güm rük gelirlerinden arta­
de dış borçlar faizleri beş yıl müddetle y a ­ cak kısmın üçte birini ve Patent N iza m na ­
rıya indirilmiş ve ödenmeyen kısım için mesinin tatbikinden sonra temettü vergisi
yüzde beş faizli esham verilmiştir. B u ise, geliriyle b un un arasında hasıl olacak farkı
Devletin âdeta iflâsmı ilân etmesi demekti. terkediyordu. BÖylece Abdülham id’in devleti
B u esham, 1881 yılında ödenecek, b u yapıla­ dış borçlardan kurtarmağa karar vermiş ol­
madığı takdirde ilk dış kredi ile itfa oluna­ duğu anlaşılmakta idi. Bütün b u gelirlerde
cak ve yetecek karşılık serbest kalıncaya 1879-1880 yılı esas olarak alınmıştı. Gelir ar­
kadar tedavül edecekti. tacak olursa, şirketle hüküm et arasında p ay ­
Seferler bütün hesapları altüst ettiğin­ laşılacaktı. Ancak, 1.350.000 lirasının 1.100.000
den, kuponların yarı bedelinin ödenmesi 13 liralık kısmı iç borçlara ayrıldığı için öbür
ocak 1876 da bir kere yapılabildi. B u n d a n alacaklılar b undan pek m e m n u n kalmamış­
sonra vâdesi gelen Ödemeler tedavülde kaldı. lardı. Osmanlı Devletinin b u husustaki iyi ni­
O yıl ve ertesi yıl on yedi milyon liralık yetine ilk defa olarak inanıldı ve bir itimad
kâğıt para çıkarılarak hazine darlığının gi­ havası m eydana geldi. B u n u n üzerine, O s ­
derilmesine çalışıldı. Savaştan sonra Berlin manlI Devletinin iç ve dış bütün borçlarıyle
konferansı sırasında dış borçların ödenmesi­ Rusya’ya verilecek savaş tazminatının, öden­
nin bir şekle bağlanacağı Osmanlı Devleti memiş borç taksit ve faizlerinin birleştirile­
tarafından taahhüd edilmişti. 22 kasım 1879 rek bir idarenin altında toplanması fikri
tarihinde bu hususa dair ilk m ü h im irade uyandı. Osmanlı Devleti, alacaklı sendikala­
sadır oldu. Devlet, Galata bankerleri ve Os- rın mümessillerini İstanbul’a dâvet etti. T o p ­
lantı, 1 eylül 1881 tarihinde açıldı. Y irm i iki
oturum neticesinde anlaşmaya varıldı ve bu
anlaşma bir kararname halinde on dört gün
sonra ilân olundu. B u ilân M u h a r r em aym a
rastladığı için «M uharrem Kararnamesi» diye
anılmıştır.
K ararnam eye göre, gayrimuntazam borç­
larla R us savaş tazminatı anlaşmanın dışında
bırakılmıştı. K alan borçların toplamı, öden­
memiş borç taksitleri ve faizlerle birlikte
252.801.885 Osmanlı lirasına varıyordu. Ab-
dülmecid devrindenberi altına girilmiş olan
borç karşılığında fiilen Devlet hâzinesine
giren ise, bu miktarın ancak üçte biri civa­
rında bulunuyordu. Geriye kalan, tahvillerin
ihraç fiyatındaki fark ve üstüste binen faiz­
lerdi. Osmanlı Devleti m untazam ve em ni­
yetli bir ödeme sistemi karşılığında b u ye­
kûndan indirme yapılmasını istemiş, görüş­
m eden sonra toplam yarıdan aşağıya düşüp
106.437.234 lira olarak kabul edilmişti.
Fakat, buna karşılık Kıbrıs ve Şarkî
Rumeli eyaleti vergileri de ödemeye tahsis
edilmiş bulunuyordu. Böylece neticede m eş­
hur «Düyun-u U m u m iy e — Genel Borçlar»'
idaresi kuruldu. B u idare, borçlara tahsis
olunan gelirlerden tuz, damga, içki, ipek ve
Yıİdız’da muhakemesi yapılanlardan balık avı vergilerinin cibayetini doğrudan
eski Mabeyin Müşürü Dam ad (Vlah* doğruya idare edecek, Kıbrıs, Bulgaristan,
m ud Celâleddin Paşa Şarkî Rum eli eyâletleri vergisiyle tütün ver­

3346
gisi ve Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan’ın edilmiş, fakat bü ülkedeki kaynaşmalar, h u ­
borçlara katılış miktarlarından hasıl olacak zursuzluklar .sona ermemişti.
gelirin idaresi devlete ait olacaktı. Ârabî ve arkadaşlarının Cihadiye (H a r ­
Düyun-u U m um iy e, âdeta devlet içinde biye) Nazırı olan Çerkeş asıllı O s m a n Rıfkı
devletti. Bir memleketin malî istiklâline y a ­ Paşanın subayların terfiine dair hazırlamak­
kışacak şey değildi. Lâkin, başka çare kal­ ta olduğu kanuna cephe almaları ve Riyaz
mamıştı. Malî istiklâlden yapılan fedakârlığa Paşanın da bunları tevkife teşebbüs etmesi,
karşılık, borçlar yüzünden ikide birde vaki askerî bir isyana sebep olmuş, Ârabî âsi as­
olan dış müdahaleler önlenmiş ve siyasî kerlerle saraya yürüyüp Hidive Cihadiyye
istiklâl korunmuştur. Bir kazanç da, borç Nazırını azil ve yerine milliyetçilerden M a h ­
toplamının yarıdan aza inmesidir. Düyun-u iriud Sam i Paşayı tâyin ettirmişti. Bir m ü d ­
U m u m iy e İdaresinin idare meclisi ilgili m e m ­ det sonra Hidıv ve Reis-i Nuzzar Riyaz P a ­
leketlerle Türkiye’nin dâyinler (alacaklılar) şanın, M a h m u d Sam i Paşayı azle ve bazı
vekili denilen yedi temsilcisinden m ürekkep­ alayları Kahire’den uzaklaştırmaya teşebbüs
ti. Başkanlık, en m ü h im alacaklılar olan etmeleri de Vatanîlerin, Âbidin sarayı önün­
İngiltere ve Fransa tarafından nöbetle yapı­ de, geniş ölçüde nümayişlerine sebep olmuş­
lıyordu. Genel müdürle memurların çoğu. tu (9 eylül 1881). Neticede bunların istekle­
Avrupalı veya yerli Hıristiyandı. Bir de Os- rine boyun eğen Hidiv, meşrutî idare tesis
manlı Hükümetini temsil eden komiser etmeyi kabul etmiş, Babıâliden istediği yar­
vardı. dımdan da vazgeçmiş, yalnız amcası Halim
Düyun-u U m um iyenin kurulmasıyle Paşanın entrikalarından şikâyette bulun­
Devletin malî itibarı düzelmiş bulunuyordu. muştu.
B u yüzden beş yıl sonra yeni malî buhranlar İşte b u olaydan sonra kurulan kabinede
başlayınca b u İdare delâletiyle dışarıdan mü- Cihadiye müsteşarlığına getirilen Ârabî, az
said şartlarla yeni borçlar alınabildi. Ab- sonra; yabancı murakıpların, 26 aralık 1881
dülhamid’in Devletin malî yapısını kuvvet­ denberi faaliyette bulunan, meclisin bütçeyi
lendirmek hususundaki gayretleri ve tasar­ tetkik ve kabul etmesine razı olmamaları
ruflu idaresi sonunda son defa 1886 yılında yüzünden Vatanîlerin yeni bir galeyanı üze­
borç alınmış ve b u fasıl kapanarak İkinci rine kurulan M a h m u d Sam i Pasa kabinesin­
Meşrutiyet devrine kadar yalnız borç öden­ de Cihadiye Nazırı oldu ^(4 şubat 1882).
mekle yetinilmiştir. Abdülham id devrinde M a h m u d Sam i ve Ârabî orduyu tensik
alman borçların bütün yekûnu 19.182.220 lira ve takviyeye teşebbüs ederek taraftarlarını
olup bundan Devlet hâzinesine fiilen giren terfi ettirdiler. Başında bulundukları Vatanî
miktar 16.230.042 liradır. partisi iyice kuvvetlendi.
Bunlar bilhassa orduda bulunan Türk ve
Çerkeş zabitlere karşıydılar. B u yüzden yerli
Mısır olayları, Said Paşanın azli subaylarla T ü rk ve Çerkeş subaylar arasmda
sık sık hâdiseler çıkmakta idi. B u olaylar
Mısır’da Hidiviiğe Tevfik Paşa tâyin dolayısıyle Tevfik Paşa bir kısmı Tü rk ve
Çerkeş subaylarını tevkif
ettirmişti. Bunlar, M abeyne
başvurup haklarmdaki kara­
rın Osmanlı padişahı tara­
fından verilmesini istemek
suretiyle Abdülham id’e de­
halet ettiler. H ü n kâ r bunun
üzerine Said Paşayı çağırta­
rak bu subayların m uh ake­
me evrakının getirilmesini
ve b u hususta irade sadır
olmadan kendilerine bir şey
yapılmamasının Mısır Hidi-
vine bildirilmesini söyledi.
A ynı zam anda Hidivin m u h ­
temel bir mukavemetine
karşılık Mısır sularına bir
donanm a gönderilmesini is­
tedi.

Said Paşa, Mısır muhtar


idareli olduğu için b u su­
SoJda, Beşinci M u rad zamanına ait eiii, sağda İkinci A bdül­ baylar hakkında Osmanlı .
hamid zamanına ait yüz kuruşluk iki kaime (kâSıt para) devletince karar verilmesine

3347
imkân, bulunmadığını, donanm a gönderilme­ Hidivliğe tâyinini Babıâliden istediler. F a ­
sinin ise bütün devletlerin itirazına yol aça­ kat Babıâli, Tevfik Paşanın yerinde kalm a­
cağını ileri sürdü. A bdülham id b u fikirde sını uygun görerek,- Nuzzar reisine hidive
değildi. Bilhassa A lm an ya itiraz etmek şöyle itaat etmesini bildirdi.
dursun, b u düşünceden tarafa çıkar kanaa­ Diğer taraftan. Süveyş kanalı hâkimiyeti
tinde bulunuyordu. Said Paşa meselenin A l ­ için birbirleriyle rakip ve gizli mücadele h a ­
m a n kabinesinden sorulmasını, bununla b e ­ linde olan Fransa ve İngiltere, hidivin m e v ­
raber kendi düşüncesinin doğru çıkacağına kiini kuvvetlendirmek gayelerine ulaşmak
emin bulunduğunu söyledi. D u r u m , bir tel­ için, İskenderiye’ye filolar göndermiş bulu­
grafla Berlin elçisi Sadullah Paşaya bildiril­ nuyorlardı (20 mayıs). B u n d an sonra konso­
di. Gelen cevap, Said Paşaya h a k verecek loslar Hidive tesir ederek M a h m u d Sam i k a ­
mahiyette idi. Abdülham id b u n u n , üzerine binesini istifa ettirdilerse de, subayların teh­
Said Paşadan m ührü aldırttı (2 mayıs 1882). didi, eşraf ve ülemanın istekleri üzerine b ü ­
Başvekilliğe, Nafıa (Bayındırlık) komisyonu tün idare Arabi’nin eline geçti. A rabi’nin
üyelerinden Kütahyalı A bd urrahm an Nured- m uhtemel bir yabancı müdahalesine karşı
din Paşayı tâyin etti. İskenderiye kalelerine top koydurm aya baş­
laması buradaki İngiliz filosu amiralinin pro­
Mısır olaylarının devamı, Abdurrah­ testosunu mucib oldu. Bilhassa 11 haziranda
İskenderiye sokaklarında cereyan eden hâdi­
m an Nureddin Paşanın istifası seler gerginliği büsbütün artırdı. Babıâli b ü ­
tün idarenin Arabi’nin eline geçmesini arzu
A bd urrahm an Nureddin Paşanın zam a­ etmediğinden Mısır’a bir tahkikat heyeti yol­
nında Mısır olayları b u ülkenin istikbali için lamış ve bunların delâletiyle teşekkül eden
tehlikeli bir yön aldı. kabinede Ârabî, Cihadiye Nazırlığında bıra­
Babıâlinin müdahalesi ile Hıdivin, Türk kıldı. İskenderİ37e kalesine de top konulması
subayları hakkm daki divan-ı harp kararını durduruldu.
değiştirmesi üzerine Mısır nazırlar hey’eti, Mısır meselesi az sonra Padişahla B a ş ­
meclisi toplayıp Tevfik Paşayı düşürmek k a ­ vekili (Sadrıâzam) ihtilâfa düşürdü. İkinci
rarm a şevketti. B u arada M a h m u d Sa m i ve Abdülham id buraya asker şevkini isteyince,
Ârabî Tevfik Paşanın azliyle Halim Paşanın b un u andlasmalara aykırı bulan Abdurrah-
m a n Nureddin Paşa istifa etti (10/11 tem m uz
gecesi). Padişah onu azledip Başvekilliği yi­
ne Said Paşaya verdi (12 tem m uz 1882).

Mısır’ın ingilizler tarafından işgali


Said Paşanın b u üçüncü Sadaretinde M ı ­
sır meselesinin en buhranlı safhası başlamış
bulunuyordu.
D a h a tem m uz başlarında İskenderiye is­
tihkâmları tahkimatına devam edildiği iddia-
sıyle şikâyette bulunan İngiliz filosu amirali
az sonra (10 tem m uz) verdiği 24 saat m ü d ­
detli bir ültimatomda, silâhlarından tecrid
edilmek üzere, bazı istihkâmların kendisine
teslimini istedi. Babıâlinin tahkik heyeti baş-
kanının da iştirak ettiği _ nuzzar meclisinin
b u n u reddetmesi üzerine, İngilizler kendi gö­
rüşlerine iştirak etmeyen Fransız filosunun
terkettiği, İskenderiye’yi topa tuttular ( 1 1
t em m uz). Ahalinin daha ^ertesi günü teslim
bayrağı çekmesi üzerine A ra b i ve kuvvetleri
İskenderiye’deki H idiv sarayını kuşatmaktan
vazgeçip çekildi ve bu esnada şehirde feci
cinayetler ve yangınlar vukua geldi. 15 tem­
m uzda karaya asker döken İngilizler İsken­
deriye’ye hâkim oldular. İngilizlerin ele al­
dıkları Hidivden kanal bölgesine asker çıkar­
m a müsaadesi koparmaları üzerine Ârabî
kendisini Padişahın mümessili ve Hidivi de
İhanetle itham etti (2 ağustos). Diğer taraf­
tan Hidiv tarafından Cihadiye Nazırlığından
A b d u r r a h m a n N u r e d d in P asa azil ve İngilizlerin isteğiyle âsi. ilân edilen

3348
(9 ağustos) Ârabî ordusunu Tel/ül-Kebir’öe zade A h m e d Esad Efendiye Vükelâ Meclisine
topladı. K analdan Kahire üzerine yürüyen gelmemesi için haber göndermiş olması, ayni
İngiliz kuvvetleri b u orduyu pek kısa bir zamanda Padişaha danışmağa bile lüzum
zam anda perişan ederek (13 eylül) iki gün görmeden bazı büyük memurların azline
sonra ^Kahire'ye girdiler (15 eylül 1882). B u ­ kalkışmasıydı. H e r sene yalnız devlet yıllık-
rada Ingilizlere teslim olan Ârabî az sonra larının başında görünen Kanun-ı Esasî bu
Seylân adasına sürgün edildi, hakkı kendisine verdiğinden, bu hareketi k a ­
Babıâli olaylar sırasında aktif durum a n un un yürürlükte olduğunu Padişaha ihtar
geçememiş, kat’î bir karar alamamış, bilhassa gibi telâkki edilmişti.
Vükelâ H e y ’eti ile Padişah anlaşamamışlardı. Dostu İngiliz elçisinin tavassutu ile eski
Ingiltere’nin her nevi itirazı önlemek için, Başvekil serbest bırakılıp evine gönderilmişti.
Osmanlı devletinin Mısır üzerindeki h ü k ü m ­ Fakat hem en o gece yine saraya çağırıldı.
ranlık haklarının baki kalacağını, işgalin an­ Padişah. Babvekilliği bu sefer Sadaret ünva-
cak âsâyişin iadesine kadar devam edeceği­ nıyle teklif ediyordu. Said Paşa itizar ederek
ni resmen temin etmesi kâfi görülmüştü. b u m akam ın M a h m u d N e d im Paşaya veril­
Böylece İngilizler Süveyş kanalına hâkim mesini, kendisi Dahiliye Nazırı olarak ona
olarak Hindistan yolunu emniyet altına alıp
gayelerine ulaştılar.

Said Paşa ve Padişah, Â h m e d Vefik


Paşanın tâyini, azli

Said Paşa, Padişahla bir türlü geçinemi-


yordu. İkisi de birbirini sevmez. Abdülham id
buna rağm en devlet işlerindeki tecrübe ve
dirayeti dolayısıyle onu kullanır, o da m e m ­
leket hizmeti olduğundan- vazifeden kaçm ak
istemezdi. B u sırada eski Sadrıâzam Mah-
m u d N e d im Paşa Dahiliye Nazırı bulunu­
yordu. Padişah, merkezî nüfuzun kuvvetlen­
dirilmesi ve bu suretle memleket âsâyiş ve
emniyetinin daha düzenli bir şekle girmesi
için vilâyetler idaresine • ait yeni nizam na­
Arab? Paşa
meler yapılmasını ve b u hususta Dahiliye
Nazırı ile görüşüp neticenin birlikte arzınj
istedi. Said Paşa:
yardımda bulunacağını söyledi. Padişah b un u
«Sadaret iştirâk kabul etmez. Üstelik evvelâ kabul etti ve hattâ m ührü M a h m ü d
ievletin menfaatleri ha kkm daki görüşlerim N edim Paşaya verdi. H u zuru nd an çıkarlar­
VEahmud N e d im Paşamnkilere uym az» di­ ken nedense çağırıp m ührü ondan geri aldı
kerek istifasını verdi ise de, Hünkâr, bu isti­ ve Said Paşaya verdi (2 aralık 1882).
layı kabul etmedi. A radan elli yedi gün
Said Paşanın üç sene kadar süren bu
Seçti. Padişah bir gece onu acele çağırttı,
dördüncü sadaretinde pek önemli dış ve iç
saraydaki Çerkeş ve Dağıstanlıların kendi­ olaylar geçti.
m i har için birleştiklerine dair verilen jur-
ıal üzerine çileden çıkmış, Çerkeş Müşir
)eli Fuad, Dağıstanlı M e h m e d ve Kütahyalı
i.kif Paşaları tevkif ettirmişti. Said Paşayı
se, onların reisi olmakla itham ediyordu,
'aşa bu ithamı şiddetle reddetti. Abdülha-
ıid onu tabanca ile tehdit edecek kadar
eri gittikten sonra m ührü alıp bir odada
i sekiz saat hapsetti. Yerine ise A h m e d
eiik Paşa tayin edilmişti (30 kasım 1882).
A h m e d Vefik Paşanın bu Başvekilliği
5k kısa sürdü. Azline sebep, m a k am a gelir
;lmez bazı münasebetsiz ve Padişahın ev-
ımına dokunan işlere kalkışmasıdır. Mese-
, teşrifatta Vükelânın başında Şeyhülislâm
ildiği ve tâyinleri Sadnâzam la beraber
?nı Hatt-ı hümayunla yapıldığı halde, Hü- İskenderiye’nin Ingiliz filosu tarafından
im darm çok sevdiği Şeyhülislâm. Üryanî- bom bardım anı

3349
riyetine kavuşturulmasından ve b u suretle
başına bir gaile açılmasından endişe etmekte
idi. B u n u n için ortadan kaldırmağa karar
vermiş bulunuyordu. Midhat Paşa ile birlikte
Taif’de bulunan M a h m u d Celâİeddin Paşa­
dan da aynı şekilde nefret etmekte idi. M id ­
hat Paşa. Taif zindanında vaktini hâtıraları­
nı yazm ak ve ibadet etmekle geçirmekteydi.
B u sırada Padişahın gizli emriyle zehirlene­
rek öldürülmek- tehlikeleri atlattı (B u h u ­
susta tafsilât için bakınız: İsmail Hakkı
Uzunçarşılı: Midhat Paşa ve Taif sürgün­
leri). Aradan yıllar geçtiği halde halk ara­
sında ' hâtırasının hâlâ unutulmaması ve ay­
dın sınıfın kalben ona bağlı kalması, Abdül-
hamidfi çileden çıkartıyordu. B u arada îngi-
lizler tarafından kaçırılacağına dair verilen
haberler, Hünkârı kesin bir karar almağa
şevketti. Nihayet, 6/7 mayıs 1884 tarihinde,
salı gününü çarşambaya bağlayan gecede
Midhat ve M a h m u d Celâİeddin Paşaların k a ­
pıları kırılarak içeriye girildi. Midhat Paşa
hiç karşı koymadığından kolayca boğulup
öldürüldü. Güçlü kuvvetli bir zat olan M a h ­
m u d Celâİeddin Paşa ise, katilleriyle boğuş­
muş ve nihayet boynuna atılan yağlı bir iple
şehid edilmiştir, ikisi de aslında tamamen
mâsum ve alâkaları bulunmayan bir suç ile
m a h kû m edilmiş bulunuyorlardı.
Paşalar öldürüldükten sonra dinî tören
yapılmadan, yıkanıp kefenlenmeden Taif
kalesi duvarının dışındaki metruk mezarlığa
A hrned M idhat Paşanın son resimlerinden biri
gömülmüşlerdir. Verilen resmî tabib rapor­
larında' ise Midhat Paşa son günlerde geçir­
Midhat ve M ahm ud Celâİeddin diği şîripençenin vücudunda tevlit ettiği ge­
nel zafiyet ve çıkardığı hıyarcık dolayısıyle
Paşaların Taif’de Öldürülmesi ve M a h m u d Celâİeddin Paşa da tifodan ve
ayrı tarihlerde ölmüş gibi gösterilmişlerdir.
Abdüîhamid, Midhat Paşayı m a h k û m et­ B u olay, ona sebep olanlar ve fiilen icra
tirip Taife sürdürmüş ve ölünceye kadar edenler için cidden yüz kızartıcı, ebediyen
kalmak üzere Taif kışlasında hapsettirmiş silinmeyecek bir leke ve- pek şeni' bir cina­
olmakla beraber, içi asla rahat değildi. O n u n yettir. Abdüîham id büyük devrimci ve b ü ­
bilhassa İngilizler tarafından kaçırılıp hür­ yük vatanseveri b u suretle tasfiye etmiştir.

B U L G A R İ S T A N PRENSLİĞ İ V E Ş A R K Î ( D O Ğ U ) R U M E L İ E Y Â L E T İ
D U R U M U , D İ Ğ E R ÇEŞİTLİ DIŞ V E İÇ O L A Y L A R

Bulgaristan prensi Aleksandr Battenberg, eden liberallerden kabine kurmasını tavsiye


tam mânasıyle muhafazakârdı. B u yüzden etti. Prens, Bulgaristan’a döndüğünde m u h a ­
kurduğu kabine ile Bulgar millî meclisi Sob- fazakârların tesiriyle bundan vazgeçmişse de
ranya arasında ilk güııdenberi mücadele az sonra memlekette yeni seçimler yapıldı.
başladı. Hükümet, liberal fikirler besleyen Liberaller bu sefer büyük çoğunluğu elde
bütün büyük memurları azledip yerlerine edince, prens kabineyi onlardan kurm ak zo­
muhafazakârları tayin ediyordu. B u ise, h ü ­ runda kaldı. Yeni hükümet kendisine gaye
kümetle meclis arasında bir çok ihtilâfların olarak (Bü y ük Bulgaristan) ı seçmişti. Yani,
çıkmasına ve bir çok devlet işlerinin askıda Şarkî Rumeli eyâletinin prensliğe katılması­
kalmasına sebeb oluyordu. Prens, kesin bir nı istiyordu. Liberal parti ileri gelenleri İsli-
hal çaresi bulmak için sonra Moskova’ya gi­ miye’de bir toplantı yaptılar. B unda Şarkî
derek Çarla görüştü. Rumeli Meclisi Reisi de hazır bulundu. B u ­
B u mülâkatta Çar onun istediği genel rada bir merkez heyeti seçildi. B u heyet he­
yetkileri reddederek, kendisine muhalefet m en silâh ve para tedariki için faaliyete

3350
Ahmed Midhat Paşa
(İlâve : 1 9 3 )


Babası, Rusçuklu Hacı Ali Efen- ! —
di-zâde Kadı Eşref Efendidir. 1822 yı- | muvaffakiyetle sona erdirdi. B u vazife
lm da İstanbul’da doğmuştur. K ü çü k | onu çok yormuş olduğu ve hata ve yol­
yaşta tahsile başladı. Tine küçük yaş- . \ suzluklarını meydana çıkardığı kimse­
ta Divânı h üm ayu n kalemine" alındı, j lerin m ensup olduğu bir kısım devlet
D a h a evvel kullandığı Şefik takma j ricali aleyhine dönmüş bulundukları
adını bırakıp âdet olduğu gibi kalem- ı için bir m üddet dinlenmek üzere m ü ­
de kendisine verilen M idhat adını aldı, j saade alarak .Avrupa’ya gitti. Altı ay ka­
Bir taraftan da Fatih camii derslerine \ dar Fransa, İngiltere, Belçika ve Avus­
devam etti. Tahsilini b u suretle ta-, turya'da dolaştı. Avrupa "medeniyetini
marnlamış, Fransızcayı ise, otuz beş i yakından görüp tanıdı. Dönüşte, Meclis
yaşından sonra öğrenmiştir. başkâtipliğine tayin edildi (1859). Kıb-
Kalemde kabiliyeti ile dikkati çek­ rıslı M ehm ed Paşa üçüncü sadaretinde
tiğinden kolayca ilerledi. 1840 yılında (1860 - 1861) onu ezmiyerek bilâkis
mektubî kalemine verildi. Fakir oldu­ İ taltif etti. Çünkü hakikaten değerli ve
ğu için taşra memuriyetini tercih edip l namuslu bir adam olduğunu anlamış
1842 yılında Şam tahrirat kâtipliği refa­ ! bulunuyordu. Hattâ, vezaret rütbesiyle
katine gitti. O bölgede iki yıl vazife gör­ İ Niş valiliğine tayin etti. Midhat Paşa
dükten sonra İstanbul’a döndü. 1845 yı­ brada yaptığı ıslahatla sükûn ve asayi­
lında Bekir. Sam i Paşaya divan kâtibi şi geri getirdiği gioi, m üslüman. olma­
olup Konya’ya, iki yıl sonra Kastamonu- yan tebaanın şikâyet konularını incele­
yip bunları. giderdi ve örnek bir idare
ya gitti. Bir yıl sonra da tekrar İstan­
kurdu. T u n a vilâyeti teşkil edilince de
bul’a döndü. Yine mektubî kalemine de­
valiliğine tayin olundu (1864). Sadrıâ-
vama başladı. 1849 yılında Meclisi vâlâ
za-m Âlî Paşa Meclisi vâlâ yerine Şûra­
mazbata odasına alındı. 1850 yılında
yı devlet ile Divânı ahkâmı adliyeyi
mümeyyiz, bir yıl sonra baş halife oldu.
kurunca Midhat Paşayı Şûrayı devlet
Ş am ve Haleb gümrükleriyle Arabistan
başkanlığına tayin ettirdi (1868). Tuna
ordusu müşiri Kıbrıslı M ehm ed Em in
vilâyetinde çeteler faaliyete geçip ih­
Paşanın hesaplarını tetkike m em ur
tilâl emareleri belirdiği zam an Şûrayı
edildi. B u işle altı ay meşgul oldu ve j
büyük muvaffakiyetle sona erdirerek devlet başkanlığı üzerinde kalmak şar-
takdir kazandı. B u n d a n sonra m ü h im tiyle geçici olarak yine T u n a vilâyetine
devlet ricalinden kurulan meclislerde gönderildi. Asayişi . kurduktan sonra
zabıt kâtibi olarak vazife gördü. B u sıra­ geri döndü. Fakat Şûrayı devlet baş­
da Mustafa Reşid, Âlî, Mütercim Rüşdti kanlığında uzun müddet kalamadı. B u ­
Paşa gibi zevat tarafından çok beğenil­ na sebep ise, bu dairenin vazife ve sa­
di. 1851 yılında- Meclisi vâlâ ikinci kâti­ lâhiyetlerinin hiçe sayılmağa başlan-
bi oldu. B u n d an sonra Bulgaristan ah­ masiydi. B u sırada açılan Bağdad vali­
valini teftişe ve halkın şikâyetlerini tes­ liğine talib olduğundan isteği yerine
pite ve asayişi iadeye m em u r edildi. B u getirildi (1869). Midhat Paşa, Bağdad’ı
mesuliyetli işe tayin edilmesine sebep, örnek bir vilâyet haline getirmeğe m u ­
vaktiyle hesaplarını teftiş ettiği Kıb- vaffak oldu. Sadaret makam ına geçen
rıslı M ehm ed Paşanın sadarete gelmesi M a h m u d N edim Paşa (7 eylül 1871)
ve onu güç bir vazife ile güç duruma ilk iş olarak, vilâyetlere masraflarının
düşürmek istemesiydi. Halbuki paşa bu • indirilip artan paranın merkeze gönde­
işi de muvaffakiyetle başardı. Meclisi rilmesini bildirdi. Midhat Paşa, b un u n
vâlâdaki vazifesine devam etti. B u sı-' üzerine derhal istifa etti. İstanbul’a
rada Sadrıâzam Âlî Paşa Paris Antlaş­ hareket ettiği sırada, sadrıâzam onun
ması dolayısiyîe Paris’e gitmişti. Öbür sıvas’a sürgün edilmesine dair bir ira­
hamileri olan Yu suf Kâmil ve Reşid de elde ettiyse de, padişah bun u geri
Paşalar da Mısırda bulunuyorlardı. Sa­ aldığı için tatbikma vakit bulamadı.
daret kaymakamlığı vazifesini gören Midhat Paşa İstanbul’a döndükten
Kıbrıslı M ehm ed E m in Paşa bu sefer sonra, M a h m u d Nedim Paşa' idaresin­
onu balıkhane mukataası yolsuzluğu den zarar görenlerle devrimci gençler
ile itham etti. O da b u n a karşılık der­ konağına devama başladılar. Bunların
hal Meclisi vâlâda yargılanmasını iste­ bir kısmı “Yeni Osmanlılar” a mensup
di. Sonunda suçsuz olduğu anlaşıldı, bulunuyorlardı M a h m u d Nedim Paşa,
sonra bir kısım Rumeli valilerinin ah­ Midhat Paşa İstan?jurda bulundukça
valini tahkike ve Tırnova hâdisesinin kendisinin rahat edomiyeceğini, bütün
yatıştırılmasma m em ur edildi. Hepsini icraatının o nun ağır tenkidlerine uğ­

3351
—^ lunduğu ve b u işin m es’uliyetine onları
rayacağını anladığından Edirne valilili- |
ğine tayin ettirdiyse de beş g ün sonra ı da iştirak ettirmek istemediği için
kendisi azlolunup sadaret m akam ı M id­ M idhat Paşa vazifesinden istifa, ederek
hat Paşaya verildi (31 tem m uz 1872). hükü m etin dışında kalmayı tercih et­
M idhat Paşa, ilk iş olarak M a h m u d ti. M ütercim R ü şd ü Paşanın sadaretin­
Nedim Paşayı m ahkem eye verip yolsuz de M idhat Paşa ikinci kere Şûrayı dev­
hareketlerinin hesabını sordurmak is­ let reisi oldu. B u sırada, Abdülaziz’in
tediyse de, eski sadriâzamı padişah hi­ hal’i için uğraşanlarla birleşti Hattâ,
m aye etti. aşağı yukarı b u işin başında bulundu.
Abdülaziz, M idhat Paşanın sada- . B u n a senep o n u n hal’inin sadece m e m ­
retinden hiç de m e m n u n kalmamıştı. leket için faydalı ve hattâ lüzum lu b u­
Çünkü h u zu r u n d a ne secdelere kapa­ lunduğuna kani oluşuydu. Abdülaziz’i
nıyor, n e de parlak sözlerle onu avutu­ şahsen sevmemekle beraber b u işte şah­
yordu. Bilâkis kendisine memleket rea­ sî meselelerle hareket etmemiştir.
litelerinden hem. de çok acı bir dille, Sadrıâzam M ütercim R ü ş d ü Paşa 19
bahsediyordu İmparatorluğun içine aralık 1876 g ü nü istifa edince yerine
düştüğü çıkmazı izah ettikçe, b u n d a n M idhat Paşa ikinci defa sadrıâzam ol­
adeta Abdülaziz’in şahsına da bir pay du. A bd ülh am id ’in _ yazdırmış olduğu
Çıkmaktaydı. B u yüzden padişah pek muhtıraya göre “ İstanbul’da büyük
sıkılıyordu. adamlar bırakılmayıp taşraya gönderil-
M a h m u d N e dim Paşanın son za­ ■
| miş olmasından ve zatı şahanenin m a ­
manlarında Mısır’ın yabancı devletler­ lû m u olanlar E dh em , A h m e d M uh tar
le istikraz akdedebilmesi için bir fer­ ve R a u f Paşalar gibi zatlar ise de b u n ­
m a n hazırlanmıştı. Mısır Hidivi İsmail lar da uzak yerlerde ve A h m e d Vefik
Paşa, b u n u elde edebilmek için b üyük j Paşa ise inzivada bulunm asından do­
paralar dökmüş bulunuyordu. M idha t < layı za m a n icabı ve çaresiz M idhat Pa­
Paşa, b u n u n doğuracağı siyasî, malî, ' şa sadarete'’ getirilmişti (B u muhtırayı
idarî mahzurları ileri sürerek itirazda j. görmüş olanlardan m e r h u m İbnülemin
bulun d u ve b u işin ancak ileride düşü- j I M a h m u d K em al İnal’m Son Sadrıâzam-
nülebileceği şeklinde bir ferman gön- | lar adlı eserinden aynen naklolunmuş-
dertti Hidiv ısrar edince, padişah, sad- 1 tur). B u n d a n , İkinci A bd ülh am id ’in
n â z am a danışmadan re’s en istenen . Paşayı sevmediği anlaşılmaktadır O-
müsaadeyi verdi. M idhat Paşa, fena ı n u n bilhassa anayasayı ilân hu su sun ­
halde kırıldı ve hiddetlendi. B u ve b u ­ da ısrarı padişahın hoşuna gitmiyor,
n a benzer hâdiseler dolayısiyle nihayet cülûsundan evvel söz verdiği için de ça­
19 ekim 1872 tarihinde sadaretten ay­ resiz ses çıkaramıyordu.
rıldı. Anayasa ilân edilmekle beraber
M idhat Paşa, 1873 tarihinde Divâ­ meclis toplanmadan evvel M idhat Pa­
nı ahkâmı adliye nazırı oldu. Şirvânî- şa azil ve yurt dışına çıkmaya cebrolun-
zâde Rüşdü Paşanın sadareti sırasında d u (5 şubat 1877). B u n a son hal’ ve iclâs
devletin içinde bulunduğu çıkmazdan işlerine karışması, padişaha ve ' devlete
kurtulması için bazı vükelâ arasında tahakküm e kalkışmakla itham olun­
gerekli tedbirler görüşülürken, M idhat ması, ağzının sıkı olmaması dolayısiyle
Paşanın b u hususa dair bir lâyiha yaz­ devlet esrarını Ötede beride ve hususî
ması ve b u n u n icabında hüküm d ara meclislerde bahis konusu etmesi* Fran­
kabul ettirilmesine çalışılması karar­ sa’nın ihtilâl zam anındaki G a rd Nas-
laştırılmıştı. Sadrıâzamm, b u meseleyi yonal’ine benzer “Millet askeri” adlı
h u zurd a ağzından kaçırması esasen ayrı bir ordu kurm aya kalkışması, ni­
M idhat Paşadan kuşkulanan Abdüla­ hayet .hilâfetin saltanattan ayrılması
ziz’in hem en onu azledip Selanik vali­ fikrini ileri sürmesi gibi hususlar se-
liği ile uzaklaştırmasına sebeb oldu ! bep olmuştu. Padişahın ona hiç em ni­
M idhat Paşa, Selanik’te birçok faydalı yeti yoktu. Birçok kimseler Abdülha--
ıslahatta b ulu n d u ise de, İstanbul’ca I m id ’e M idh a t Paşanın kendisini de
bunlar da hoş görülmiyerek birdenbire I hal’edip cumhurbaşkanı olarak başa
azledilince İstanbul’a, döndü (1874). j geçmeyi, sonra Üçüncü Napolyon’u n
Kendisine hiçbir memuriyet verilmedi­ yapmış olduğu gibi hükümdarlığını
ği için birbuçuk sene, müddetle açıkta ilân etmeyi d ü şünd üğ ü nü fısıldamış­
kaldı. lardı. M idhat Paşaya müthiş bir kin ve
Hersek ve Bulgaristan ihtilâli iyice düşmanlık besleyen A bdüîham id, o nu n
alevlenip bir çaresi bulunamadığı sıra­ m ahvına kadar gitmiştir
da işe yarar devlet ricalini işbaşında M idhat Paşa d u r u m u n kendisine
bulundurm ak maksadiyle tekrar Divâ­ bildirildiği saraydan h em en bir istim­
nı ahkâmı adliye nezaretine getirildi. bota konularak hazırlanan İzzeddin
B u sırada ikinci defa sadarete gelen vapuruna bindirildi. Ahırkapı önünde
M a h m u d N e dim Paşa, Konsülid faizle­ eşyası ve uşağı vapura alındı. Padişa­
rinin indirilmesi meselesinde Fransa hın gönderdiği beş yüz altın teslim
ve İngiltere’nin bun a razı olduğunu edildi.
söyliyerek bütün vükelâyı aldatmış b u­ İzzeddin vapuru yurddışı j,ürgünü-

3352
n ü Brendizi’de bıraktı. M idha t Faşa yargılanacağına em in bulunmamasıydı.
oradan Napoli’ye* sonra İspanyâ’ya, Sonradan b u n a pişman olmak ve hâdi­
Paris’e ve Londra’ya gitti. B u sırada seyi m ahkem ed e: “ Ö m r ü m ü n bir leke­
Rusya seferi başlamıştı. Midiıat Paşa sidir ki yalnız ban a değil, evlâdıma ka­
m abeyne telgrafla başvurup b u müna- j lacak bir ayıp olduğunu itiraf ederim”
sebetle Avrupa’da yapabileceği fayda­ | şeklinde anmıştır.
lı bir hizmet varsa ifaya hazır olduğu­ . Ertesi g ü n ü Adliye nazırı Cevdet
n u bildirdi Kendisine Viyana elçiliği ! Paşa, bir valinin hüküm eti terkedip bir
vasıtasiyle muhaberede bulunması bil­ konsoloshaneye sığınmasının şaşılacak
dirildi. M idhat Paşa Avusturya Başve- i ve teessüf edilecek bir olay olduğu,
-kili Andraşi ile görüşüp Avusturya dev- ; Abdülaziz’in katli meselesinden dolayı
I letinih Bosna, Hersek h a k k m d a k i niyet
j gerekenlerle birlikte yargılanmak üze-
I ve düşüncelerini telgrafla haber verdi.
i re hem en adliye memurlarına teslim ol­
Yirmi gün kadar bekledi, bir cevap
masını telgrafla bildirdi. M idhat Paşa
alamayınca. Napoli’ye gitti, sonra Lon-
! hayatı ve n am u s u garanti edilmek ve
dra’ya döndü. Kendisini pek seven ve
I alenen yargılanmak şartiyle b u n u ka­
hakkında aşırı saygı gösteren İngilizler
bul edeceği cevabını verdi ve iki gece
! arasında yaşamayı tercih ediyordu.
kaldığı konsolosluğu terketti. Askerî
Abdülham id, onun yurd dışında j
kum andan Hilmi Paşa, kendisini alıp
| bulunmasını kendi şahsı için zararlı j
kışlaya götürdü. İstanbul’d an gelen
İ gördüğünden nihayet affetti. H a n y a ’- j
! da oturmasına m üsaade olundu Ailesi \ Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet
kendisini buradan aldı. İstanbul vapu-
efradı yanına gönderildi. Kısa bir müd- !,
det sonra da ihtilâl alâmetleri belirmiş j riyle yola çıkıldı. M idhat Paşa’n m ilk
bulun an Suriye vilâyetine vali olarak | sorgusu vapurda, T u n a valisi iken hal-
tayin olundu (1878). Lâkin Suriye’ye j İ kı vilâyet idaresi usulü ve devlet oto­
arkasından birçok hafiyeler gönderildi. \ ritesi aleyhinde kışkırttığı için azletti­
Her hareketinden mânalar çıkartılıyor, 1 ği Sururi Efendi tarafından yapıldı.
Suriye’yi müstakil bir devlet yapm ak M idhat Paşa, Abdülaziz’in öldürüldü­
fikrinde b ulun duğu bile jurnal edili- j ğünden haberi olmadığını, esasen öldü-
yordu. Hele İngiltere elçisinin kendisi- j rülmeyip intihar etmiş olduğunu ve
ni ziyarete gitmesi büsbütün mesele . J b u n u n aksi sabit olsa bile kendisinin
oldu Bilhassa İngilizlerle n ü fu z reka- ; bu hâdise ile uzak-yakm bir alâkası
beti halinde bulunan Fransızlar aley- j bulunmadığını ifade etti. Nihayet İs­
hinde çalışmağa başladılar. M idhat Pa- j tanbul’a gelindi ve Yıldız’d a Çadır
şa, b u d u ru m d a vazife göremiyeceğini j j Köşkü ne götürüldü. 27 haziran 1881
aksi halde çok ağır töhmetler altında- i de başlıyan Yargıyı, yine o n u n a-
bırakılacağını anlıyarak istifa zorunda ! ! mansıız düşmanı Sururi Efendi idare
kaldı. İstifası kabul olunmadı. B u n u n ediyordu. Ortada M idhat Paşayı şahsen
üzerine vazifeye devam için T u n a ve itham edecek hiçbir delil mevcut ol­
Bağdad valiliklerine benzer salâhiyet­ m am akla beraber, kendisi de birlikte
ler istedi B u , büsbütün şüpheyi çek­ tevkif edilenler de bu uy d u rm a m a h ­
tiği için Aydın valisiyle becayişleri ya­ kemenin ağır kararlarına uğradılar.
pıldı (1880). İzmir ’e vardığı zam an M idhat Paşa, idame m a h k û m edilmiş­
j hakkında uydurulanların iftiralardan ti. Kendisinin suçsuz olduğunu bildiği
ibaret b u lu n d u ğ u n u m abeyne u z u n uza­ için vicdanı rahattı. Kararı soğukkan­
dıya yazdı. B u memuriyetinde de ken­ lılıkla karşıladı. A bdü lham id’in de
disine rahat verilmedi. İstanbul’daki on u n suçsuzluğunu bildiğine, ancak b u
dostları gizlice o n u n ve bazı eski ar­ vesile ile kendisini tam am en m ahvet­
kadaşlarının Abdülaziz’in hal’i ile it­ m ek istediğine kanidi. İkinci Abdülha­
h a m edilmek üzere bulunduklarını h a ­ mid, b u kararı tasdikten çekindi Eski
ber verdiler ve kendisine Avrupa’ya « sadrıâzamlardan, vükelâdan, bü yü k
savuşması tavsiyesinde bulundular. B u ' rütbeli askerlerden mürekkeb bir mec-
işte tam am en suçsuz bulun d uğu için | üs kurarak m ah kem e h ü k m ü n ü n infa­
i ehemmiyet vermedi Kısa bir za m an zı veya cezanın hafifletilmesi hakkın­
sonra 18 mayıs 1881 g ü n ü gecesi vilâ­ da düşüncelerini sordu. Çoğunluk in­
yet konağındaki ikâmetgâhında uyur­ faz, azınlık hafifletilme lehinde oy
ken binayı askerin sardığını haber al­ kullandı. Abdülham id, azınlığın oyuna
dı. H e m en giyinip arkadaki küçük bir uy m a k zorunda kalarak idam cezaları­
kapıdan çıktı ve bir kira arabasiyle nı m üeb bed hapis ve sürgüne döndü­
. Fransız konsolosluğuna giderek iltica rüp M idhat Paşa ve arkadaşlarını Tâ-
etti. Burada saygı ile karşılandı. İltica if’e gönderdi. B u n u n la beraber ondan
hakkı tanındı. Ertesi g ü n ü diğer kon­ hâlâ çekiniyor, bir türlü içi rahat ede­
soloslar gelip kendisiyle görüştüler ve miyordu. Bilhassa M idhat P a şan ın . İn­
gerekli izahatı alıp gezi döndüler. gilizler tarafından kaçırılmasından
M idhat Paşanın konsolosluğa sığın­ korkuyordu. Saraydan verilen gizli tali­
masına sebep kendisini suçlu sayması j m at üzerine, birkaç kere zehirlenilmesi-
değil, . tarafsız bir m ahkem ed e ' alenen | ; ne teşebbüs olunduğu halde, paşa uya-
İ L

3353
*V -
é>s 'y * ' <*'> ‘u¡ Ó~J¿ mSé'¿ ? U W

J ş ~ , s -yj' ; ^ ^„¿> C & & ! > * < / y s ¿ ¿ f


Sold an, yukarıda: M id h a t P aşa ile diğer
^ ^ » / /✓'/? ¿tS , Jfy t , v , ¿ ^ 4 ¿ r ¿ 'j ¿í,
m a h k u m l a r ın hapsedildikleri T a if Kalesi.
Altında M id h a t Paşanın el yazısı v e m ü h r ü .
> - & j y s ¿ í ,
Sa ğ d a : M id h a t P aşa n ın m u h a k e m e esnasında
O /,¿ ■vÿy’r* ’ 4>* ✓ f j $, <*$¿t* m e v k u f b u l u n d u r u l d u ğ u v e kararın kendisine
V* ^ » * tebliğ edildiği Ytldız’daki Ç a d ı r köşkü.

©
nıklığı sayesinde bunlardan kurtula- olsa hakikati söyler ve b u n d a n ayrıl­
bildi. Zamanını ibadet etmek, K u r ’an m az, vatansever, çalışkan, bilgili ve di­
okum a k ve hatıratını yazmakla geçiri­ rayetli bir devlet adamıydı. Gayret ve
yordu. Ailesine gönderdiği mektublar- hamiyeti ifrat derecedeydi. B u yüzden
da hayatından tam am en ü m id kestiği en b üyük güçlüklerle yılmadan savaş­
ve ergeç bir suikaste uğrayacağından mış, h ak bildiği yoldan ayrılmamış,
em in bulun d uğu anlaşılmaktadır. B u b ütü n öm rünce devlet ve millet m e n ­
mektuplar sahiplerine verilmemiş ve faatlerini m ü d a fa a etmiş, hürriyet ve
Yıldız sarayında alakonulmuş, oradan demokrasiye b ü tü n ruhiyle inanmış ve
devlet arşivlerine intikal etmiştir. b u n u n memleketinde tahakkuku için
M idhat Paşanın daim a beklediği kendini feda etmiştir. Hedefine varmak
meş’u m gün, nihayet gelip çattı. R u m î için teferruatı düşünm ez, yenilmiye-
26 nisana raslıyan 7 mayıs 1884 çar­ cek güçlük tanımazdı. So n derece temiz
şam ba gecesi oda kapısı kırılarak içeri kalbli, saf, içi dışı bir yaradılıştaydı.
Her vazifede m uvaffak olmuş, m em le­
girildi ve feci bir şekilde, boğulmak
kete u n u tulm a z hizmetlerde bulun­
suretiyle. şehit edildi. Nâşı, dinî bir
muştur. Abdülaziz’in katli meselesiyle
tören yapılmadan, hattâ yıkanıp kefen­
tam am en haksız olarak itham ve m a h ­
lenmeden kale duvarları dışındaki met­ k û m edilmiştir. B u padişahın hal’inde
ruk bir mezarlığa gömüldü. 'Verilen birinci derecede rol oynamış olmakla
resmî raporda ise bir m üddet evvel ge­ beraber, o nu öldürtmeyi asla dü şünm e­
çirdiği şirpençe’n in vü cuduna verdiği
mişti. Esasen yapılan bü tü n inceleme­
büyük zafiyetten ve hıyarcığa benzer ler, b u hüküm darın Öldürülmeyip inti­
bir çıbandan öldüğü bildiriliyordu. Tâ- har etmiş olduğunu reddi imkânsız de­
if belediyesi bir ay sonra mezarını yap­
lilleriyle ortaya koymuş bulunm akta­
tırdı ve taşma “M idhat Paşa. 26 nisan­ dır.
da vefat etmiş” ibaresini yazdır dıysa da,
sonradan vali olan A h m e d Ratıb Paşa Bibliyografya : Ali Haydar M idhat;
b u mezarı yokettirdi (İkinci Meşruti­ M idhat Paşa, hayat-ı siyasiyesi, hide-
yetin ilânında b u kabir törenle ihya matı, m en fa hayatı. Süreyya Rifat;
edilmiş, Cumhuriyet devrinde de Ana- M idhat Paşanın katilleri. İbnülemin
vatan’a getirilerek, İstanbul’d a “ Hürri­ M a h m u d . K e m a l İnal; So n Sadrıâzamlar.
yeti ebediyye” abidesi y a n m a konm uş­ Refik F e n m e n ; M idhat Paşanın iktisa­
tur). di icraatı. Bénoit Brunswick; L a véri­
M idhat Paşa müstesna kabiliyetli, té sur M idhat Pacha. B. S. Baykal; M id ­
son derece doğru ve nam uslu, yalandan hat Paşa (Aylık Ansiklopedi, C : I, S :
ve hiyleden nefret eder, aleyhine de. 23). I. H . Uzunçarşılı; M idhat ve Rüştü
—> Paşaların tevkiflerine dair vesikalar.

3354
geçti. Slav Birliği Komitesi geniş yardımda Şarkî (D o ğ u ) Rumeli eyâletinde
bulundu. Rusya’dan gönüllüler gelmeğe baş­
ladı. Bulgaristan, malî güçlüklerine rağmen durum
ordusunu artırdı. Bir taraftan da Bulgar
milliyetçiliği fikri kuvvetleniyor, Bulgaris­ Şarkî Rum eli eyaletinde ise, işler daha
tan’ın ne Osmanlı devletinin, fakat ne de m untazam yürüyordu.. Ç ü n k ü elde bir ni­
Rusya’nın tesiri, idaresi veya himayesi altın­ zam nam e vardı ve bütün konsoloslar b un un
da bulunm adan millî, hür ve müstakil bir tatbikine, nezaret ediyorlardı, idare heyeti,
devlet haline gelmesini istiyeıılerin sayısı ar­ eyâletin en aydınlarından kurulmuştu. E n
tıyordu. B u hal ise b u memleketi kendi bir küçük bir m em u run azli İçin bile m a h k e m e ­
peyki haline getirmek isteyen R u s y a ’nın h o ­ den karar alınması gerekiyordu.
şuna gitmiyordu. ■Prensin Bulgaristan’da diktatörlüğünü
ilân etmesi Şarkî Rum eli eyâleti Bulgarlarmı
B u sırada Rusya Çarı İkinci Aleksandr kızdırdı. Esasen Rusya’nın politikasını değiş­
anarşistler tarafından _ öldürüldü (13 mart tirerek kendilerinin Bulgaristan’a katılma
1881). Yerine geçen Ü çüncü Aleksandr hür-
hususundaki emellerini bir zamandır destek­
riyetsever fikirlerden nefret eder yaradılışta
lememesi b u devlete olan sempatiyi azalt­
idi. Bulgaristan prensi h e m e n R u sya’ya gidip mışken, Çar’m Bulgaristan prensinin son h a ­
yeni Çarı tebrik ettikten ve saygılarını sun­ reketini tasvib etmiş olması, yer yer aleyhte
duktan sonra memleketinin anarşi içinde b u ­ mitinglere ve gösterilere sebep oldu. E y â ­
lunduğunu, yeni kurulan devlette anayasa lette iki parti m eydana çıkmıştı. Bunlardan
ve meşrutiyet rejiminin yürümediğini, siyasî birisi, ne olursa olsun Bulgaristan’a katılma
hürriyetin bir çok zararlı fikirlerin doğup politikasını güdüyordu. Radikal Parti ise,
gelişmesine sebep olduğunu ileri sürerek on­ her şeyden evvel Bulgaristan’ı ve Şarkî
dan da anayasanın yürürlükten kaldırılma­ Rum eli eyâletini R u s nüfuzundan kurtarmak
sını istedi. Üçüncü Aleksandr, b u düşünceyi ve hiç bir haricî siyasî tesir altında bulun­
derhal tasvip etti. Prens dönüşte Avusturya, m a y a n millî bir devlet kurm ak gayesindeydi.
başşehrine uğrayarak orada da aynı şeyleri 1883 yılından itibaren D r . Stranski’nin lider­
tekrarladı. Avusturya devleti, esasen hür re­ liğindeki b u parti, Şarkî Rum eli eyâletinde
jimlere aleyhtardı. Hele doğan milliyetçilik
hâkim d urum a geçti.
cereyanlarını çok zararlı görüyor ve b un un 1884 yılında Şarkî Rum eli eyâleti valisi
kendi tab’ası arasında da yayılmasından pek
Aleko Paşanın valilik müddeti sona erince,
endişe ediyordu. B u n u n için, prensin görüşü
iki parti arasında mücadele başladı. Bulga­
Viyaııa’da da uygun bulundu. ristan’a katılma taraftarı olan muhafazakâr-

Prens, niyetlerini gayet gizli tutarak


Bulgaristan’a döndü. Sonra bir sabah duvar­
lara yapıştırttığı bir beyannam e ile yeni d u ­
r um u ilân etti. Kendisi b u beyannam ede
gerçi anayasayı yürürlükte tutmaya yem in
etmişse de, memleket selâmetinin bun dan
evvel geldiğini, b u d u ru m d evam ettiği m ü d ­
detçe vazifesini ifaya imkân olmadığını, y a ­
kında millet meclisini toplantıya çağırarak
kendisine tevdi olunan prensliği geri verece­
ğini ve b u meclis kararını verinceye kadar
geçici olarak hüküm et işlerini yürütmek
üzere Harbiye Nazırını yeni kabineyi k ur­
mağa m em u r ettiğini, meclis kendisinin b u n ­
dan sonra da Bulgaristan Prensliğinde kal­
ması için ileri süreceği şartları kabul ederse
vazife görmekte d evam edeceğini, aksi halde
çekileceğini bildiriyordu. Bir R u s generali
olan Harbiya Nazırının kurduğu hükümetin
baskısı ve jandarmanın yardımıyle yapılan
seçimde ise muhafazakârlardan 304 ve libe­
rallerden 25 oy kazandı. Ziştova’da kendisi
tarafından açılan meclis ona, yedi sene için
istediği olağanüstü yetkileri tanıdı. B u yılki
olağanüstü toplantıyı da tadil etti. Bütün ça­
lışması esasen yirmi dakika sürmüştü. Prens
de h em en bir beyannam e neşredip Bulgaris­
tan için bir saadet devrinin gelmiş olduğunu
ilân etti. R u s çarı Ü ç ü n c ü A leksa ndr

3355
lar, Şarkî Rumeli eyâleti valiliğinin Bulgar nuyorlardı. Prens Aleksandr’m malî yardımı
prensi Aleksandır’a verilmesini istiyorlardı. ile yayınlanan Borba gazetesi, Şarkî Rumeli
Radikaller ise, Aleko Paşanın tekrar tayinine eyâleti Bulgarlarını açıkça ihtilâle kışkırt«
taraftardılar. Ancak, Babıâli de, Rusya da maktaydı. Gösteriler ve mitingler devam
her iki tarafa yâr olamayan b u zatı isteme­ ediyor, halka, eyâlet Bulgaristan’a' katılacak
diler. Nihayet iki devletin anlaşması üzerine olursa vergilerin azalacağı, lüzumsuz masraf­
Gavril Paşa (Gabriel Krestoviç) tayin olun­ ların ortadan kalkacağı, sür’atli bir kalkınma
du. B u zat, bir Bulgar milliyetperveriydi. olacağı telkin ediliyordu. 6 tem m uz 1885 cu­
Lâkin istekleri yerine getirilmeyen radikal­ martesi günü komitenin Değirm endere’de
ler, ona. c-an düşmanı kesildiler. B u ise onlara 37aptığı gizli bir toplantıda, Filibe’de Eylül
seçimleri kaybettirdi. Muhafazakârlar ikti­ ayı ortalarında ihtilâl çıkartılmasına ka­
dara gelince, radikaller gazetelerle halkın rar verildi. Prens Aleksandr o sırada Varna-
millî duygularını coşturacak neşriyata başla­ da bulunuyordu. Kendisine haber gönderile­
dılar. Aslında her iki parti müstakil _ ve bü­ rek b u ihtilâl hareketinin başına geçmesi
y ü k Bulgaristan fikrine taraftardı. İkisi de istendiyse de, prens b u n un şimdilik doğru
milliyetçi idi. A n c a k muhafazakârlar bu olamıyacağını ileri sürüp bu işi kendilerinin
emele tedricen ve Rusya’nın yardımı saye­ başarmaları gerekeceğini bildirdi.
sinde, diğer devletlerin de muvafakatini elde Gavril Paşa, böyle bir ihtimali akima
ederek varm ak istiyorlardı. Radikaller ise, bile getirmiyordu. Kendince gerekli bütün
bir milletin istiklâl ve hürriyetini ancak tedbirleri almış ve hattâ yazı geçirmek için
kendi millî gayretiyle elde edebileceği ka- aüesi halkı ile İstanbul’a gelmişti. O İstanbul-
naatindeydiler. H e m e n merkezi Filibe’de bu­ da bulunduğu sırada Filibe’ye yirmi kilo­
lunan bir komite kurdular. Komitenin reisi metre uzaklıktaki Veliko Konare köyünde
Stranski idi. Binbaşı Paniça, Binbaşı Niko- ihtilâl patlak vererek Şarkî Rum eli eyâleti­
layef ve Binbaşı Matkarof ise en yakın ça­ nin Bulgaristan’a katıldığı ilân olundu (16
lışma arkadaşlarıydı. Komitenin kışkırtma­ eylül 1885), Filibe mutasarrıfı Dim iirof dev­
ları yüzünden her tarafta gösteriler başladı. lete sadıktı. B ir telgraf çekerek düzenin ko­
Hattâ Ayayorgi yortusu münasebetiyle rum- runmasını bildirdi. İhtilâlciler onu tevkif ve
ların şenlik yapmalarına ve bayrak çekm e­ hapsettiler. H ü k ü m e t bir bölük süvari gön­
lerine Bulgarlar engel oldular. B u n d a n sonra d erm ek istediyse de Rusya konsolosu engel
oldu ve kendisi yanında kavası bulunduğu
halde olay yerine gitti. İhtilâlciler onun
kendilerine taraftar olduğunu biliyorlardı.
Konsolosun aracılığı ile mutasarrıf tahliye
edildi.
Gavril Paşa, meseleyi duyunca hem en
geri döndü. Hâdise onu müteessir etmişti.
Kendisi milliyetçi bir zat olmakla beraber,
devletin de dürüst bir m e m u r u idi. Üstelik
Rusların b u işe katiyen karıştıklarını istemi­
yordu. A rz u ettiği, bir R u s eyâletinin değil,
ileride müstakil bir Bulgaristan’ın kurulması
idi.

Gavril Paşa, hükümetin hem en harekete


geçeceğini um duysa da, böyle bir şey olmadı.
B u n u n üzerine bir meclis toplayıp işi görüş- '
Aleko Paşa tü. Burada bütün bunların düzenli olduğuna
karar verildi. Valinin konağı bir bölük as­
Bulgarlar da bir şenlik münasebetiyle bay­ kerle m uhafaza altına alındı. Öğleden sonra
rak çekmek isteyince Gavril Paşa müsaade millet meclisinin daimî komite üyeleri, ikti­
etmedi. Hattâ, ileri gidenleri hapsettirdiyse dar partisi ileri gelenleriyle birlikte bir top­
de, Bulgarlar şiddetle ısrar edip bunları lantı yaptılar. Muhafazakârlar, bütün hare­
bıraktırdılar. ketlerin hükümeti zor durum da bırakmak ve
düşürmek için yapıldığını ileri sürdüler.
Şarkî Rumeli eyâletinin Bulgaristan’a Maarif işleri m üdürü Delişkof, Bulgaristan’a
katılmanın asıl kendi partilerinin programı
katılması oiayı olduğu halde, radikallerin şimdi b u işi ele
aldıklarını ileri sürüp hükümetin daha evvel
Bir taraftan da, Bulgaristan prensinin davranarak b u n u ilân etmesi teklifinde b u ­
gâh gizli, gâh açık tahriklerile Bulgaristan’a lundu. Teklif kabul edildi. Muhafazakârlar
katılma kampanyası alıp yürüyordu. Şimdi, Ru s desteğine taraftar oldukları için bu h u ­
radikaller de bu dâvayı ön plâna almış bulu­ sustaki düşüncesini anlam ak üzere R u s k on­

3356
solosuna bir heyet gönderdiler. Konsolos
kendilerine sâkin olmalarını ve olayları tabiî
gelişmelerine bırakmalarını tavsiye etti. B u
gelişme hakikaten deva m etti. Veliko Ko-
nare ihtilâlcileri Binbaşı Nikolayef’in k u ­
mandasında olarak 18 eylülde Filibe’ye gelip
hükümet konağım bastılar. M uhafız kuvvet­
leri, hem en onlara katılmışlardı. Gavril Paşa
tevkif edilip Veliko K o n a re ’y e götürüldü ve
orada hapsedildi. Stranski h em e n geçici bir
hükümet kurdu. Binbaşı Nikolayef’e silâhlı
kuvvetler başkumandanlığı verildi. İstanbul’a
giden demiryolu kesildi. Prens Aleksandr’a
bir telgraf çekilerek idareyi ele alması isten­
di. Prens, b u n u kabul etti. D u r u m u ve k e n ­
disini desteklemesini Çar’a telgrafla bildir­
dikten sonra hareket etti. Yolda h u d u d u tef­
tiş ettikten sonra Tırnova’ya geldi. Burada
bir beyannam e neşredip Şarkî Rum eli eyâle­
tinin Bulgaristan’a katıldığını ilân etti. B u
beyanameyi «K u zey ve G ü n e y Bulgaristan
Prensi» ünvaniyle imzalamıştı. 21 eylül günü
Filibe’de büyük tezahürlerle karşılandı.

Avrupa devletlerinin Bahıâli’nin pro­


testosuna kayıtsız kalmaları, Rus
politikası

Bulgaristan, Osmanlı devletine bağlı bir Suftan İkinci A b d ü l h a m id ’in bir portresi
prenslik olduğu için ■b u hareketi isyan de­ (Asîı Topkapt Sarayı Müzesi Resim
mekti. Üstelik Berlin andlaşmasma aykırı gaierismdedir)
bulunuyordu. B u yüzden Babıâli askerî h a ­
kî nüfuzu için zararlı saymaktaydı. B u yüz­
reketlere girişmek hakkını haizdi. Lâkin,
den, Sofya’ya bir telgraf gönderen Çar, F i ­
b unu yapmıyarak A v ru p a devletlerine birer
libe ihtilâlini tasvib etmediğini bildirip B u l­
protesto notası göndermekle iktifa etti. A y ­
garistan’da bulunan Rus subaylarına ordudan
rıca, bir Bulgar tecavüzü ihtimaline karşı
ayrılmalarını emretti. Rusya, Osmanlı devle­
gerekli tedbirlere başvurdu.
tiyle barış halinde bulunduğundan Bulgaris­
A v r u p a devletleri, Berlin andlaşm asm m tan’ın b u devlete karşı gireşeceği düşmanca
bu suretle alenen ihlâl edilmesi karşısında ve hareketlere R u s subaylarının katılamıyacak-
Babıâlinin müracaatine rağm en tam am en larını sebep olarak ileri sürmüştü. Bulgaris­
hareketsiz kaldılar. İngiltere ve Avusturya, tan ise b u sırada seferberliğini ilân etmiş bu­
durum u dikkatle takip etmişlerdi. Kanaatle­ lunuyordu. Prens, Harbiye Nazırı Kantaku-
rine göre, Rusya’nın vesayeti altında bulun- zen’den hiç olmazsa seferberlik sona erince­
mıyacak olan büyük bir Bulgaristan doğ­ ye kadar R u s subaylarının vazife başında
maktaydı. B u ise, onlar için uygundu. Böy- kalmasını rica ettiyse de, Çar’dan gelen ikin­
lece, Balkanlarda R u s nüfuzu nu n daha fazla ci bir telgraf üzerine R u s subayları, Kanta-
ilerlemesi ve yerleşmesi engellenmiş ola­ kuzen dahil vazifelerinden istifa ederek kon­
caktı. Fransa ise, Bulgar istiklâl hareketine soloshaneye çekildiler. Çar, bir kaç gün
karşı esasen büyük sempati duyuyordu. sonra da prense verilmiş R u s ordusu tümge­
Rusya için 18 eylül ihtilâli uy g u n bir za­ neralliği rütbesinin geri alındığını ilân etti.
m ana rastlamamıştı. Çar, biraz evvel Krem- İlhakı tasdik için toplanan Sobranya, yani
lin’de A lm an ya ve Avusturya İmparatorları Bulgar meclisi Çar’a telgraflar çektiyse de,
ile görüşerek Balkanlarda statükoyu m u h a ­ alm an cevaplar cesaret kırıcıydı.
faza edeceğini temin etmiş bulunuyordu.
Şimdi b u işde R u s parmağı v e kışkırtması Berlin andlaşmasımn pek açık şekilde
bulunmadığına onları inandıramıyacağmı h e ­ ihlâli ve b u n un karşısında Rusya’nın takın­
saplamaktaydı. Üstelik, doğmakta olan b ü ­ dığı tavır, nihayet devletleri İstanbul’da bu
yük Bulgaristan, kendisine tâbi bir devlet işle ilgili bir konferans toplamağa şevketti.
olmayacaktı. Rusya ise, Balkanlarda kendi Ru s delegesi bu konferansta, Berlin andlaş-
teşviki eseri olmadan doğacak her hareketi m asmın tam am en tatbikini ileri sürdü. Babı-
ortodoksluk âlemi ve Slâv memleketlerinde- âlinin hakları bütün devletler tarafından ka­

3357
bul ediliyor, bunların ihlâl edilmiş olduğu hattâ vaktiyle kışkırttığı ortodoks tab’anın
inkâr olunmuyor, lâkin Bulgaristan’ı eski h a ­ kendisiyle Osmanlı devleti arasında — um du*
line döndürecek çareler bulunamıyor veya ğunun aksine Rusya'nın nüfuzu altına girmi-
bulunanlar üstünde anlaşma olmuyordu. yen— tampon devletler kurmasına pek sinir­
lenen Çar, Babıâliyi şiddetle tutuyordu. B u l­
garların askerî güç bakımından da, politika
bakımından da çok zayıf bir anlarında b u ­
lunduklarını ileri süren Said Paşa, Şarkı
Rum eli eyâletine ordu sevketmenin her şeyi
halledeceği kanâatinde bulunuyordu. B u ka­
naatinde de haklı idi. Lâkin, siyasî rakibi
olup o sırada E vkaf Nazırı bulunan Kıbrısh
K âm il Paşa, meselenin m üzakere yoluyla
haline taraftardı. K e n d i hâtıralarında n ak­
lettiğine göre (S: 5), Şarkî Rum eli eyâleti va­
lisi Gavril Paşanın ihtilâlciler tarafından
tevkif edilip hakaretlerle Filibe’den çıkarı­
larak Veliko K cn a re köyünde hapsedildiği
haberi geldiği zam an A bdü lh am id b un a pek
üzülmüş ve hele haberin Istanbula ancak .20
gün sonra, o da Sofya’da bulunan Rusya si­
yasî m em u run da n A vrup a yoluyla Istanbul-
daki Rusya elçiliğine gelmesi suretiyle ulaş­
masına çok sinirlenmiş ve Sadrıâzamı payla-
mıştı. O sırada B a y ra m n a m a zm a çıkılıyor­
du. Hünkâr, nam azdan sonra h em e n kabine­
nin toplanıp meseleyi m üzakere etmesini
istedi. İşte bu müzakereler sırasmda Maliye
Nazırı müstesna olmak üzere, vükelâ askerî
müdahaleyi m üdafaa etmiş, Said Paşa da
onlara katılmış, K â m il Paşa ise b u n u doğru
M ehm ed K â m il P a şa
bulmayıp devletler vasıtasıyle m üzakere ka­
pısının açılmasını ileri sürmüştü. Berlin and-
Sa id Paşanın azli ve Kâmil Paşanın laşmasma göre d ur u m u m u z kuvvetli oldu­
Sadarete geçmesi ğundan b u müzakereler sonunda Bulgaris­
tan’ı sindirmeğe yetecek bir karar alınaca­
Şarkî Rumeli eyâleti meselesi ortaya çık­ ğını üm id ediyordu. A bdülham id ise, o sıra­
tığı zam an ve bilhassa Sırp -Bulgar savaşı da askerî bir müdahalenin doğuracağı neti­
başlayınca Sadrıâzam Said Paşa askerî bir celerden ürkerek Said Paşayı azledip yerine
müdahaleyi ileri sürmüştü. Berlin andlaşma- K âm il Paşayı Sadaret m akam ına getirdi (25
sm a göre böyle bir durum da A vrup a devlet­ eylül 1885).
lerinin ses çıkarmalarına imkân yoktu. Esa­
sen hepsi. Osmanlı devletini haklı görüyor.
Sırp - Bulgar çatışması. Bükreş
andlaşması

Sırbistan, Berlin andlaşmasıyle sınırları­


nı Ayastefanos andlaşmasma göre genişlet­
miş olduğu halde, savaş esnasında işgal et­
miş olduğu Vidin bölgesini Bulgaristan’a
terketmiş olmasını bir türlü ha zm edememişti..
Şarkî Rumeli eyâletini ilhak suretiyle prens­
liğin büsbütün büyümesi ve hele Sırpların
emeller beslediği M ak ed o ny a üzerinde nüfuz ’
kazanması ise onu çileden çıkarmağa kâfiydi.
Ç ün k ü Sırbistan, ancak bu bölgeye doğru
genişleyebilirdi. Bulgar’ların yaptığı b u oldu­
bitti kabul edilirse b u işten ümidi kesmek
lâzımdı. Sırbistan, b u n un üzerine silâhlı m ü ­
dahaleye karar verdi. Rus subayları çekilmiş
olduğu için Bulgar ordusu kum an dadan m a h ­
Sırp ve B ulgar askerleri D r a g o m a n geçidinde ru m bulunuyordu. Ordusu daha kuvvetli ve
karşı karşıya düzenli olan Sırbistan için b u büyük fırsattı.

3358
B u n u n üzerine Prens Miİah, Berlin andlaş- devletle prenslik bir saldırma ve savuhrnâ
m asmı m üdafaa bahanesiyle Bulgaristan’a ittifakı aktedeceklerdi.
karşı savaşa girişti. Anlaşma, Bulgaristan’da hiddet uyandır­
Sırp ordusu evvelâ ilerlediyse de, Millî dı. Evvelâ Şarki Rum eli resmen prensliğe
heyecanları coşkun, halde bulunan Bulgarlar katılmamış oluyor, iki bölge sadece prensin
şiddetle döğüştüler. Sırp ordusu Sofya’ya şahsında birleşiyordu. Kırcaali’nin geri veril­
doğru ilerlerken, Slivnitsa’da fena halde ye­ mesi ise, bü yü k hatâ sayılmaktaydı. Ç ü n kü
nildi (19 ekim 1885). Avusturya’nın tavas­ Bulgarlar M aked o ny a’ya buradan nüfuz ede­
sutu üzerine iki taraf arasında mütareke im ­ bilirlerdi. İttifak ise, Ç ar’a karşı nankörlük
zalandı. B u n a göre hiç bir taraf galip veya ve ortodoksluğa ihanet sayıldı. Zira b u itti­
mağlûp sayılmıyor, hiç bir tarafa arazi k a ­ faka göre, meselâ Osmanlı devleti ile Rusya
zancı tanınmıyordu. Nihayet 3 mart 1886 ta­ arasında çıkacak bir harpte, Bulgaristan’ın
rihinde iki taraf arasında Bükreş barış and- OsmanlIlarla birlikte Ruslarla savaşması ge­
laşması imzalandı. B ir m add eden ibaret olan rekiyordu.
bu andlaşma, iki hüküm et arasında barışın A nlaşm a konferansa sunulacağı zam an
kurulduğunu bildirmekteydi. Babıâli b u m addeyi çıkardı. Ç ü n k ü Rusya
b u n u kendisine bir tecavüz sayabilirdi. R u s ­
y a ise, Şarkî Rum eli valiliğine ismen Prens
Yunanistan’ın Girid’i ilhaka Aleksandr’m değil, Bulgaristan prensinin, ta-
kalkışması

B u sırada Osmanlı devletinin zaafını se­


zerek Yunanistan da Girid’in kendisine ve­
rilmesi için harekete geçmişti. Babıâli, 21
ocak 1886 tarihinde Y u n a n hükümetine bir
nota göndererek Girid’lileri devletlerine
karşı tahrikten vazgeçmelerini istediği gibi,
adaya bir de donanm a gönderdi. Yunanlılar
ise, savaş ilânına lüzum görmeden Osmanlı
hududuna tecavüz etmişler ve Osm anlı top­
raklarında ilerlemeğe başlamışlardı. Fransa
bunun üzerine Yuauistan’a bir ültimatom
gönderdi. Arkasından devletler donanmaları
Pire’yi abluka ettiler. B u sırada ilerleyen
Y u n a n orduları, A h m e d E y ü b Paşa tarafın­
dan ağır bir hezimete uğratılarak sınırın
öbür .tarafına atıldılar. Yunanistan, çaresiz
savaş ve seferberlik hareketleriden vazgeç­
ti. B u n u n üzerine Pire limanının ablukası
kaldırıldı.
/•. *
Şarkî Rumeli eyâleti hakkında
nihaî anlaşma

Bükreş andlaşmasmdan sonra Bulgaris­ (/i A > c


tan, Şarkî Rum eli eyâleti meselesini hallet­
m ek için Babıâli ile doğrudan doğruya m ü ­
zakerelere talip oldu. İstanbul konferansın­
dan hiçbir müsbet sonuç alınamadığından
Osmanlı devleti b u n u kabul etti. Bulgaris­
tan’da eski d u rum u n geri gelmesine imkân
bulunmadığını anlıyor, prensliği bu bahane
ile R u s nüfuzu na terketmektense, onunla
uyuşmayı çıkarlarına daha u y g un buluyordu.
Nihayet bir anlaşmaya varıldı. B u n a göre
Bulgaristan, Osmanlı devletinin yüksek hâ­ A b d t ilh a m id ’in, bas tarafında isminin îik
kimiyetini tanımakta devam edecek ve Prens harfi markası v e tacı b u l u n a n eîyazisı. B u
Aleksandr beş yıl için Şarkî .Rum eli valisi yazıda Sultan, Sadrı â z a m in a; Berlin m u a h e *
tayin _ olunacaktı. B u n a karşılık bir hudut desinden sonra Yunanlılarla olan İhtilâfın
tashihi yapılarak Rupçoz ve Kırcaali strate- konuşulm ası için fevkalâ de meclîsin Bâbıâlî-
jik mevkileri Osmanlı devletine terkedilecek, de değil, Yıidız’d a toplanmasını istemektedir.
Şarkî Rum eli’ye muhtar bir idare verilecek,'

335S
yinini ileri sürerek bunda ısrar etti. Böyİece, şahsî ikbalini m üdafaa ettiğini, Bulgarları
Şarkî Kümelinin Bulgaristan'a bağlanması sevmediğini, sekiz yıldır bir kelime bulgarea
Aleksandr şahsiyle kaim bir hal olmaktan öğrenmek istemediğini ileri sürüyordu. Bul-
çıkıyor, bu hak prensliğe veriliyordu. BabI­ garlar ise, Şarkî Rumeli'nin prensliğe kat’î
âli, b u değişikliği de kabul etti. Bun d an şekilde katılması fikrinden asla vazgeçmiş
m aada, Bulgaristan prensinin her beş senede değillerdi. Bulgar hükümeti, iki bölgenin
bir mutlaka büyük devletlerin tasvibiyle ye­ idaresini derhal birleştirdi. T e k m e m u r kad­
niden seçilmesi hakkındaki Rus teklifi de rosu, tek bütçe, tek adliye sistemi kabul
anlaşmaya kondu ve Osmanlı devleti ile B u l­ edildi. Prens, um u m î efkârın kendi aleyhine
garistan prensliği b u yeni şekli kabul zorun- dönmüş olduğunu anlıyordu. D u r u m u n u k u v ­
vetlendirmek için andlaşmaj^ı fiilen tatbik
etmemeğe karar verdi. Meselâ, prensliğin ve
eyâletin millî meclislerinin ayrı ayrı toplan­
ması lâzım gelirken bunları bir arada top­
ladı ve söylediği açılış nutkunda. birleşmeyi
açıkça ilân etti (14 haziran 1886). B u n a rağ­
m e n bilhassa Kıreaalfnin terkini Bulgarlar
unutamıyorlardı. O r d u ise, tam am en prensin
aleyhine dönmüştü.
8 ağustosta askerî bir hüküm et darbesi
sonunda prens tahtından indirilerek Bulga­
ristan'dan çıkarıldı. Lâkin, b u suretle R u s­
y a'm nüfuzu altına düşmek tehlikesi belir­
diği için halk ordunun b u hareketini tasvib
etmedi. Hattâ Aleksandr geri çağırıldı. F a ­
kat Rusya buna engel oldu. Prens, bun un
üzerine Bulgar tahtındaki haklarından kesin
şekilde feragat etti. Bulgaristan’da durum
karışınca Rusya Sofya’ya fevkalâde bir ko­
Prens Aleksandr Batenberg
miser gönderdi. B u zat, Bulgaristan hükü­
meti namına idareye el koydu (22 eylül
1886). Bulgaristan bir yıla yakın b u şekilde
idare edildikten sonra Saxe-Cobourg soyun­
dan Prens Ferdinand Bulgaristan prensliğine
seçildi (3 tem m uz 1887). Rusya b u n u tasdik
etmedi. Bir taraftan da Babıâliyi Şarkî
Rumeli eyâletini işgale kışkırtmağa başladı.
Babıâli b u n u kabul etmediği gibi, Rusya’nın
Sofya’da bir Rus ve bir Osmanlı komiseri
bulundurularak prensliğin idaresine nezaret
edilmesine dair olan teklifini de öbür devlet­
ler şiddetle reddettiler. Ferdinand ise, A v u s ­
turya’ya dayanarak Bulgaristan’ı Rusya n ü ­
fuzundan kurtardı.
Babıâli. onun prensliğini ve Şarkî R u ­
meli eyâleti valiliğini ancak 1896 yılında
tasdik etmiştir. Bulgaristan’ın bundan sonra
Rusya ile de arası düzeldi. Prens İstanbul’a
gelip Abd.ülhamid!e tazimlerini sundu. Bul­
garistan’ı daima müstakil bir devlet imiş gibi
idare etti.
Prens Ferdinand

da' bırakıldı (24 mart 1886). Bütün bunlar, İkinci Abdülharaid’in. demiryolu
Rusya’nın prense olan düşmanlığından do­
politikası
ğuyordu.

Osmanlı İmparatorluğunda ilk demiryolu


Prens Aleksandr’m düşüşü
Abdülmecid devrinde yapılmıştır. Abdülha-
Kesin andlaşmanın imzalanışı Bulgaris­ mid, babasının başladığı demiryolu politika­
tan’da büyük heyecana sebep oldu. Herkes sına devam etmek arzusundaydı. Bunda, bil­
prens aleyhinde ağzına geleni söyüyor, onun hassa stratejik mülâhazalar başta geliyordu.
esasen Bulgaristan'ın çıkarlara değil, kendi Son Rus savaşında İstanbul-Fü\he hattından

3360
geniş Öİçüde faydaİ&nıİmiş ve demiryoİları- İzmir -A y a m , Mersin-İTarsus-Âdana, Kudüs-
nın bu alandaki değeri daha iyi anlaşılmıştı. Yafa, Bursa-Mudanya, Beyrut-Şam-Havran
Nitekim daha evvel Bosna-Hersek. Sırbis­ batlarıydı.
tan ve Karadağ olayları sırasında da demir­ Abdülhamid, b u hatlardan m aada Hicaz
yolu bulunmayışının ağır sıkıntıları çekil­ demiryolunu da başlattı. B u hat, İstanbul’u
mişti. B u yüzden savaştan sonra, ilk iş ol­ M edine’ye bağlayacaktı. Böylece, bir çok İs­
m a k üzere Manastır -Selânik. hattı ile Selâ- lâm memleketleri de birbirine balğanmış ve
nik ile İstanbul'u birleştirme hattı yapıldı. Hac kolaylaşmış olacaktı. B u hattın İktisadî
O devir askerî stratejisinde demiryollarının değeri de vardı. Üstelik mukaddes İslâm şe­
bir özelliği de savaş sahalarını daraltarak hirlerinin gerektiğinde süratle ve kolaylıkla
kesin sonucun süratle elde edilmesini temin­ müdafaası m ü m k ü n olabilecekti. Böylece,
di. Ayrıca, A bdülham id devrinde Rumeli’de Abdülham id bütün İslâm dünyasının -muhab­
kurulan demiryolu şebekesi sayesinde çıkan betini kazanm ak istiyordu. Çünkü, Osmanlı
isyan ve kargaşalıkları süratle bastırmak da memleketlerinin dışında 300 milyon müslü-
m ü m k ü n olabilmişti. m a n yaşıyordu. Padişahlık vasfı Osmanlı
Demiryollarının faydaları bilinmekle b e­ memleketlerinde, Halifelik vasfı ise bütün
raber inşası faaliyetine hem en başlanama­ İslâm ülkelerinde câriydi. Abdülham id, diğer
mıştır. B u n u n sebebi, devletin maddî kudre­ islâm ülkeleriyle daima ilgilenir, buralara
tinin memiekette bir demiryolu şebekesi k u ­ adamlar gönderip teması devam ettirirdi.
rulmasına yetmemesiydi. B u n u n üzerine baş­ İşte b u sayede ne sermayesi, ne de eshamı
ka bir yol bulundu. Yabancı şirketlere u y ­ bulunan Hicaz demiryolu inşa edilebildi. İn-
gun şartlarla imtiyazlar verildi. Fakat bu gilizlerin şiddetle muhalefetine rağmen,
şirketler demiryolu için sermaye yatırmağa Mısır, İran ve Hindistan müslümanlarının
yanaşmak istemiyorlardı. Sebebi ise, gelirin geniş ölçüdeki yardımları ve T ü rk halkının
işletme masrafını bile kapatamıyacağı idi. severek verdiği ianeler sayesinde sekiz yıl
B u n u n üzerine Osmanlı Bankası demiryolla­ içinde hat M edine’ye vardı. H e r yıl yedi se­
rının bölgelerine göre her kilometresi için kiz milyon frank masraf olmuş ve bu masraf
en az bir geliri teminat altına aldı. Aradaki yukarıda anlatılan kaynaklardan temin edil­
açık nasıl olursa, hattın geçtiği vilâyetlerin mişti. Aynı zamanda Ş a m ’dan D e r ’a’ya bir
hasılatı ile kapatılacaktı. Hasılatın cibayetini hat yapılmış, b u hat Hay fa limanına bağlanıp
ise Düyun-u U m u m iy e İdaresi üzerine aldı. Hicaz demiryolunun başlangıcını teşkil et­
Bun a karşılık her şirket hissesine düşecek mişti. Beyrut -Ş am -H avran hattını yapan
miktarı nakden ödemeyi kabul etti; Fransız şirketi buna — haklı olarak— itiraz
etti. Karşılığında şirkete Hicaz demiryolları
B u şartlarla ilk. yapılan Selânik-Manastır için toplanan paradan 3.4 milyon frank taz­
demiryoludur. İmtiyazı 1890 yılında A lm an minat ile Ş am -Haleb demiryolu imtiyazı ve­
Bankasına (Doyçe Bank) verilmişti. Slânik rildi. B u suretle, ileride inşası tamamlana­
ile İstanbul’u birleştirme hattının imtiyazı da cak Bağdad hattı ile, Hicaz hattı da birbirine
iki yıl sonra bir Fransız şirketine verildi. bağlanmış olacaktı.
Anadolu tarafında ise, bu şekilde teminata Anadolu demiryollarının inşası, Rusya'yı
bağlanan hatlar, İzmir -Kasaba ve A nadolu - fena halde kuşkulandırmıştı. Erzurum hülya­
Bağdad hatlarıydı. B u son hattın imtiyazı, 99 sından vazgeçmemiş olan bu devlet, Doğu
yıl için bir A lm a n şirketine verilmişti. E v ­ A nadolu’ya süratli askeri yardımlar yapabi­
velâ K o n y a -Bağdad arası tamamlanacak lecek vasıtaları hoş görmüyordu. Rusya,
sonra Basra, Haleb, Urfa gibi şubeler buna Berlin andlaşmasiyle kendisine verilmesi ge­
bağlanacaktı. Teminata bağlanmıyanlar ise reken ve taksitleri geciken savaş tazminatı

H icaz dem iry o lu n u n D e r Ja Jy a k a d a r oían kısmının işletmeye açılması töreni

3361 F. 26
¿onusunda devleti tazyik ederek K uzey D o ğ u halkın toplanması Padişahı bü yü k bir kot-,
Anadolu demiryolu imtiyazlarının Ruslara kuya düşürdü. Bir taraftan b u hâdisenin de
verilmesini temin ettikten sonra Konya - tertib eseri olduğuna dair jurnallar verildi.
Bağdad hattına itirazdan vazgeçti. B u sırada Serasker Ali Saib Paşa vefat etti.
Alm an nüfuzunun Hindistan yolu üze­ Padişah, onun zehirlenerek öldürüldüğünden
rindeki bölgelerde yerleşmesi ve Süveyş’den şüphelendi. İlâçlarını tahlil ettirdiyse de bir
geçen ticaret yolunun emehmmiyetten düşme netice alınamadı. Yerine Pilevne kahramanı
tehlikesinin belirtilmesi, îngilizleri tedirgin Gazi O s m an Paşa Seraskerliğe getirilmişti.
ettiyse de, el altından giriştikleri bütün faali­ H e m e n Kâm il Paşanın onunla da hal’ husu­
yetler, hattâ para güciyle A ra p memleketle­ sunda anlaştığı jurnal edildi.
rinde çıkardıkları kargaşalıklar b u hattın Biraz sonra cülûs yıldönümü şenlikleri
tamamlanmasına engel olamadı. yapıldı. Kâm il Paşa vükelâ ile birlikte tebrik
Bütün b u faaliyetler sonunda, Osmanlı için saraya gittiler. O gece bir sandık havaî
memleketlerindeki demiryollarının uzunluğu fişeğin infilâkından hasıl olan müthiş gürül­
4500 milometreye vardı. Berlin andlaşması tü, Hünkârın aklını başından aldı. Böylece
imzalandığı zaman ise, hepsi 1145 kilometre­ üstüste gelen b u hâdiseler üzerine Abdülha­
den ibaretti. mid, nihayet K âm il Paşayı azletti (4 eylül
1891). Ertesi günü A lm a n elçisi Padişaha
başvurarak b unun sebebini sordu ve Kâm il
Padişahın evhamı, Kâmil Paşanın azli
Paşa A lm a n devletinin en büyük nişanını hâ­
mil olduğundan azli devlete ihanetten ileri
Kâmil Paşa, Sadaret makamında altı se­ geldiyse bu nişanın da geri alınması gereke­
ne kadar kaldıktan sonra azledildi. ceğini söyledi. Abdülham id, K âm il Paşanın
Azline sebeb Abdülham id’in son derece­ devlete sadakatle hizmet ettiğini, ancak eski
ye varmış olan evhamıydı. Saray muhiti K â ­ bir gelenek dolayısiyle azledilmiş olduğunu
mil Paşa’yı sevmediği için b u evhamı tahrik söylemek zorunda kaldı (İbn-ül-Emîn Mah-
edecek jurnaller yağmaya başladı. İlk jurnal m u d K em al İnal; Son Sadrıâzamlar, S. 1363 -
onun Seraskerle birlik.olup kendisini hal’et- 1364).
m eğe hazırlandığına dairdi. Abdülhamid
bunu vârid görmediğinden üzerinde pek dur­
madı. Lâkin, bir kaç gece sonra çıkan şid­ Cevad Paşanın Sadareti
detli fırtına yüzünden Gazhane ile Yıldız sa­
rayı arasındaki boruların . bozulup sarayın Sadarete Girid vali vekili ve askerî k u ­
karanlıkta kalması üzerine Padişah bunun mandanı Kabaağaçlı-zade A h m e d Cevad P a ­
düşünülen hal* için bilhassa yapıldığını sana­ şa tayin edilmiştir.
rak korunma tedbirleri aldıysa da bir şey Abdülhamid, Cevad Paşaya Sadaretinin
çıkmadı. H e m e n arkasından kızı Zekiye Sul­ başından itibaren b ü yü k teveccüh gösterip
tanın sarayında çıkan yangın üzerine itfaiye en ileri rütbede nişanları üstüste verdi. B u
bölüklerinin, askerlerin, tulumbacıların ve sırada Ticaret ve Nafıa Nazırı bulunan Mah-
m u d Celâleddin Paşa (bu zatı, Abdülha­
m id’in cülûsu sırasında Ticaret Nazırı bulu­
nan ve cülüsta büyük bir rol oynayıp sonra
Mabeyin Müşiri olan, nihayet Abdülâziz’in
katli töhmetiyle m uh ak em e ve idam a m a h ­
k û m edilen D a m a d M a h m u d Celâleddin Paşa
ile karıştırmamak lâzımdır) Pahişaha m e n ­
sup ve fazlaca nüfuz sahibiydi. B u n a güve­
nerek Vükelâ Meclisinde bir müzakere sıra­
sında Cevad Paşayı istihfafa kalkışmış ve
Sadrıâzamm şikâyeti üzerine azledilerek G i­
rid valiliğine gönderilmişti. O zam ana göre
böyle gözde vükelâdan birisinin Sadrıâzamm
şikâyeti üzerine azli de Padişahın büyük te­
veccüh ve itimadına delâlet ediyordu (aynı
eser, S : 1482).
Abdülham id’in ona teveccüh ve itimadı
Japonların bir ziyaretini İade maksadıyle ve Sadarette uzunca zam an tutması, kendisi­
Temmuz 1888 de İstanbul’dan fevkalâde elçi nin Hünkârın şahsına fevkalâde bağlı ve sa­
Osman Pasa (Tuğamiral) idaresinde hare­ dık olmasından, her işi onun arzusuna göre
ketle Japonya’ya gidip büyük dostluk göste­ görmesinden, emirlerinden dışarıya hiç çik-
risi iie karşılanan Ertuğrul firkateyni, dö­ mamasmdandı. Böylece onun Sadareti zam a­
nüşte Eylül 1889 da Japon denizinde fırtına­ nında devlet işleri Babıâliden yavaş yavaş
dan kayalara çarparak batmıştı saraya intikal etti ve her iş orada görülmeğe

3382
başladı (Kâmil Paşanın hâtıratl; S: 170-171). yesi için gerekli ıslahatı yapmayı bu devlete
Cevad Paşa asker mesleğinden yetişme oldu­ vaad ediyordu.
ğu için Babıâli muamelâtına yabancı idi. Ruslar, bir müddet sonra Erm eni mese­
Devlet işlerinde tecrübesi yoktu. B u yüzden lesinde başka bir politika takibine başladılar.
Sadaret Müsteşarı Tevfik Paşa saraya çağrı­ G ü n ey Kafkasya ve Doğ u Anadolu bölgesin­
lıp günlük işlerin yürümesinde Sadrıâzama de zaptettikleri yerde pek çok Erm eni vardı,
yardımcı olması tenbih . edildi. Rusya ise, bunları tamamen ruslaştırmak, is­
tiyordu. Ermenileri ortodokslaştırmak, din­
Cevad Paşa, zekâ ve kabiliyeti sayesinde
lerini, kiliselerini ve kültürlerini ortadan
görevine kolay intibak etmiş ve işleri başarı
kaldırmak suretiyle Ruslar arasında eritmeyi
ile yürütmüştür. Zamanında en m ühim hâ­
hedef tutmuştu. Yüzyıllar boyu Türklerle
dise, Erm eni olaylarıdır.
birlikte ve ’ aynı idare altında yaşadıkları
halde, diğer bütün hıristiyan tab’a gibi, millî
Ermeni meselesinin doğuşu, mevcudiyetlerini m uhafaza etmiş olan E r m e ­
niler ise buna ellerinden geldiği kadar karşı
Rusya ve Ingiltere koymağa çalışmaktaydılar. Diğer taraftan,
Erm eni haklarını korum ak için merkezi İs­
Oşmanlı devletinde 1878 yılma gelinceye viçre’de olmak üzere H m ç a k ( = Ç a n sesi)
kadar bir «Ermeni meselesi» mevcut değildi. komitesi kurulmuştu. Komitenin merkezi bir
Ermeniler, devletin sadık, vefakâr ve çalış­ müddet sonra Londra’ya nakledildi. Osmanlı
kan tab’asıydı. Kendilerine son derece itimad Ermenileri hakkm daki istekleri ise. vaad
dildiği için devletin en m ühim vazifelerinde olunan ıslahatın yapılması idi. M uhtar veya
kullamlagelmişlerdi. Devlet kadrosunda kay­
m akam , mutasarrıf, hâkim olarak pek çok
Erm eni mevcuttu. Bunlardan m aada M a b e ­
yinde ve Babıâlide b üyük memuriyetler elde
etmişlerdi. İçlerinde vezir ve nazır olanlar
vardı. Vilâyetlerde valilerin maiyetindeki
politika memurları hep onlardan seçilirdi.
Onlar da devlete sadaketle hizmet ederlerdi.
Buna karşılık Ermeniler Osmanlı memleket­
lerinde tam bir hürriyete ve diğer sosyal
müesseseleri serbestçe faaliyetteydi. Bunların
bir kısmı, tamamen Özel müsaadelerle açıl­
mıştı. Başka cemaatlere ise böyle müsaade­
ler verilmiyordu.

Rus orduları İstanbul kapılarına daya­


nınca bundan faydalanmak düşüncesine k a ­
pılan Ermeni patriki Nerses, bir heyetin b a­
şında bulunduğu halde G randük Nikola’n m
karargâhına koşmuş ve — o zam ana kadar
mevcut olmıyan— Erm eni isteklerini ortaya
atmıştı (Georges Salles; Les Questions d ’
Orient; S: 32). Bunlar da Ermenilerin otur­
duğu vilâyetlerde ıslahat yapılması ve onla­
rın yerli müslüman halka karşı müdafaasıydı.
Nitekim bu mesele, evvelâ Ayastefanos and-
laşmasınm 16 ncı ve sonra Berlin andlaşma-
sının 61 inci maddesinde yer almıştır. H a l­
buki aslında buralarda yapılacak bir ıslahat
mevcut değildi. Nitekim 1890 yılma kadar
böyle bir ıslahatın yapılmasına teşebbüs Cevad Paşa
olunmadığı gibi, Ermeniler de böyle bir is­
tekte bulunmamışlardır. B u meseleyi ortaya müstakil bir Ermenistan, henüz hiç düşünül­
Rusya atmıştı; Osmanlı devleti ise Rusların ü y o r d u . İngiltere de Berlin muahedesinin
bu işlere burunlarını sokmalarına fırsat ver­ 61 inci maddesinin ortaya atılmasının yeni
m e m e k için Erm eni tab’asma kendiliğinden milletlerarası gaileler yaratacağını düşüne­
daha geniş müsaadeler vermeğe hazırdı rek şimdilik o bölgelerde âdil ve namuslu
(Viktor Bernard; L a Politique d u Sultan, S; İdarî ve adlî elemanların kullanılmasını y e­
14). Nitekim İngiltere üe yaptığı Kıbrıs an­ ter görüyordu (Blue Book 1896; S: 7-8).
laşmasının bir maddesinde Osmanlı m em le­ Lâkin İngiltere’de seçimi liberal partim
ketlerinde yaşayan hıristiyan taba’m n hima­ nin kazanması ve Gladston’un iş başına geç­

3363
inesi üzerine dürüm değişti. İngiltere, îîrrüe- Batı devletlerinin ıslahat teranesiyle kalkış­
ni dâvasını ve Hınçak komitesini destekle­ tıkları müdahaleler sebeb olmuştu. A yn ı şeyi
m eğe başladı. Berlin muahedesinin 61 inci Do ğu Anadolu’da tatbik etmek, impratorlu-
maddesine göre gerekli ıslahatın yapılması ğun nüvesini teşkil'eden anayurdun da par­
meselesini ortaya, attı. Hmçaklar, Ruslara çalanmasına yol açm ak demekti.
düşman olmakla beraber, hayallerinde doğ­ H m ç a k komitesi bir müddet sonra ikiye
mağa başlayan «Ermenistan» için bu devlet­ bölündü. Aralarından ayrılan Troşak (B a y ­
ten toprak kopartamıyacaklarını bildikleri rak) 1ar, Hınçaklarm aksine Rus taraftarıy­
için Anadolu’ya göz diktiler. Vilâyat-ı Sitte dılar ve Ermenistan idealinin ancak Rusların
denilen altı vilâyeti, yani o zamanki İdarî teş­ yar dimiyle hakikat olabileceğine inanıyor­
kilâta göre Erzurum, V an, Diyarbakır, Sivas, lardı. Üstelik derhal harekete geçmek, kar­
Bitlis ve Mamuretül-Aziz (Harput) i gözle­ gaşalık ve ihtilâllerle emellerine erişmek
rine kestirmişlerdi (B u alan bütün Erzurum, sevdasndaydılar. Troşaklar daha sonra Taş-
Erzincan, Van, Ağrı, Hakkâri, Muş, Bitlis, nak (Birlik) admı almışlardır.
Siird, Diyarbakır, Elâzığ, Mardin, Bingöl,
İşte, Osmanlı devleti bundan sonra E r ­
Malatya, Sivas, Am asya, Tokat ve kısmen
meni meselesiyle meşgul olmak ihtiyacını
Giresun vilâyetlerini içine almaktadır). Hm-
duydu. Yavaş yavaş orta sınıf ve büyü k zen­
çak cemiyeti, bir müddet sonra İstanbul,
gin Ermeniler de — istiyerek veya korku­
İzmir ve Haleb şehirlerinde teşkilât kurdu.
dan— komitelerle işbirliği yapm ağa başlamış
Tedhişçi ve ihtilâlci metodlarla Osmanlı dev­
oldukları için Erm eni tab’a devlet nazarın­
letini zayıf düşürmek ve b u sayede altı vi­
da eski rağbet ve itimadı kayba başladı. Y a l­
lâyet için muhtar bir idare veya doğrudan
nız b u gibi cereyanlardan dikkatle uzak dur­
doğruya muhtariyet elde etmek komitenin
mayı bilen katolik Ermenilere itimada de­
gayesi olmuştu. B u hususta, İngiltere’den
v a m olunuyordu. Diğerlerine ise andlaşma
büyük müzaheret görüyordu.
ve imtiyazlar dışında Özel şekilde verilen
olağanüstü müsaadeler geri alındı. B u yüz­
Padişahın tutumu, komitelerin den bir çok Ermeni mektepleri kapatıldı.
Kilise vesair müesseselere dair olan ferman­
faaliyeti lar dikkatle gözden geçirilip hükümleri ay ­
nen tatbike başlanarak hiç bir m üsam aha
tanınmadı. Erm eni patriki Aşıkyan’ın bu h u ­
Abdülhamid, bu durum karşısında, E r ­
meni emellerine sed çekmek politikasını gü­ sustaki müracaati netice vermedi. İhtilâlciler
tarafından silâh, cephane ve bom ba gizlendi­
den Rusya’ya temayül etti. İngiltere’nin bü
ği haber verilen bir çok kiliseler, hükümet
yanlış ve haksız, adalete değil çıkara daya­
nan siyasetine karşı Rusya’yı koz olarak kul­ tarafından arandı.
lanmaktan başka çaresi yoktu. İngiltere’nin Komiteler, nihayet büyük bir hâdise çı­
bu konudaki tutumu hakikaten haksızdı. kartıp A vrupa devletlerinin dikkatini bu ko ­
Ç ün kü Ermeniler adı geçen altı vilâyette nuya çekmeye karar verdiler. Netice ise
h e m küçük bir azınlık halinde, h e m de da­ bir müdahale umuyorlardı.
ğınık şekilde oturmaktaydılar. Üstelik Os-
manlı imparatorluğundaki Ermeni orta sınıfı
bu fikir ve gayelere tamamen yabancıydı.
ilk Ermeni harekeli
Cemaatleri hakkında mevcut durum un deva­
mından başka bir istekleri yoktu. Çoğu kom i­ İlk hâdise Sasun belgesinde çıktı. Burası
tenin -faaliyetine kayıtsız kalıyor, hattâ onları V a n gölünün batısında ve M u ş ve Diyarba­
ele veriyorlardı. B u yüzden bir çok zengin kır ovalarımı arasındaki dağlk bölgedir. 30
Ermeni, Hm çaklar tarafından öldürülmüştü. bine yaklaşan nüfusun üçte biri o sırada Er»
Komite, esasen Osmanlı memleketlerindeki- menilerden mürekkep bulunuyordu. Üçte
lerden değil, Rusya Ermenileri tarafından ikisi ise Kürtlerdi.
kurulmuştu. Başta gelenleri yıllarca Rus or­ 1893 yılında M abeynden gelen bir tel­
dusunda subaylık etmiş, Rusya’da gizli ihti­ grafla M u ş valisinden vilâyet gelirinin faz­
lâl cemiyetlerinde çalışmışlardı. lasından beş yüz lira gönderilmesi istenmişti.
Abdülhamid, Ermenilerin oturdukları vi­ Vali bunun üzerine yeniden vergi toplamağa
lâyetlerde ıslahat yapmayı şiddetle reddedi­ kalkıştı. Sasun Ermenileri buna itiraz ede­
yordu. Çünkü, A vrup a memleketlerince ısla­ rek iki kere vergi veremiyeceklerini ileri
hatın eninde sonunda muhtar ve hattâ m ü s­ sürdüler ve İstanbul’a başvurdular. Hükü­
takil idare bahşetmek mânasına geldiğini met, onları haklı bulup valiyi • tevbih etti.
bilirdi. Nitekim, Yunanistan, Sırbistan, R o ­ Cahil ve inatçı bir zat olan vali, buna hid­
m anya, Karadağ, Bulgaristan, Sisam, Lü b na n detlenerek ertesi yıl müslüman halkı E r m e ­
ve Girid misalleri ortada idi. Bütün b u yer­ niler aleyhinde kışkırttı. B u yüzden karşı­
lerin imparatorluktan çözülüp kopm asm a v e­ lıklı çarpışmalar oldu. B u hal, civar vilâyet­
ya p am u k ipliği ile bağlı hale gelmesine, lere ve bilhassa Diyarbakır’a sirayet etmişti.

3364
Komiteler bu hareketi el altından kışkırtı­ donanmalarını Çanakkale’ye doğru yola ça­
yorlardı. Hâdiseler mahallî kalmakla bera­ kardılar. B u n a rağmen Osmanlı devleti, is„-
ber, yeni vergi yılında Ermenilerin hiçbiri tiklâliyle telifini imkânsız gördüğü bütün bu
vergi vermek, istemedi. Köylere giden tahsil­ istekleri toptan reddetti (3 haziran 1895).
darlar, silâhla karşılandılar. Nihayet hükü­ Sadrıâzam Cevad Paşa, Erm eni meselesi
met asker şevkine mecbur kaldı. Asker gelir alevlendiği zam an Hünkâra D o ğ u vilâyetle^
gelmez Ermeniler, komitelerden aldıkları ta­ rinde hem en İdarî ıslahata başlanmasını tek­
limata uyarak, köy ve kasabalarını yakıp lif ederek yabancı müdahaleye m eydan yer­
dağlara çekildiler. Aynı zam anda her tarafa, m ek istememişti. Düşüncesi doğruydu. A n ­
köyleri ve kasabaları tahrib ve halkı katliâm cak Yıldız sarayında b u iş için olağanüstü
ettikleri haberleri yaydılar. H m ç a k ve Troşak bir heyet kurulmasını ve bu heyet kararla­
komiteleri bütün A v ru p a ’ya ve hattâ A m e ­ rının Padişah tarafından mutlaka kabul ve
rika’ya: «Türkler hıristiyanları kesiyor» tasdikini ileri sürünce azlolundu (8 haziran
porpagandasını bir daha yaydılar. Halbuki, 1895). Abdülham id b u teklifi, kendi h ü k ü m ­
kökü Rus Ermenisi olan b u komiteler, cina­ darlık haklarıyle uyuşmaz saymıştı. Yerine,
yetlerini Türkiye Ermenilerine de tevcih et­ 11 haziranda M e h m e d Said Paşa tayin edildi.
mekte tereddüd göstermemişler, üstelik b u n ­
M em o ran du m ’un reddi bir müddet son­
ların T ürk ve müslüm an unsurla aralarını ra İstanbul’da «Ermeni vak’ası» diye anılan
açıp rahat ve mesut hayatlarını cehenneme
hâdisenin zuhuruna sebeb oldu.
çevirmişlerdi.
30 eylül 1895 pazartesi günü yüzlerce E r i­
B u hâdiseler sonunda komitecilerin u m ­ meni, üç devlet m em o randum ’unda ileri sü­
duğu A vrupa müdahalesi nihayet oldu. İngi- rülen isteklerin yerine getirilmesi için b ü ­
lizler esasen bahane arıyorlardı. Babıâli y ük bir nümayiş yaparak Babıâliye doğru
süratle davranıp bir tahkik heyeti kurduysa yürüdüler. H ü kü m et b u n u haber alınca, n ü ­
da, İngiltere, Fransa ve Rusya temsilcilerini mayişçileri dağıtmak istedi. Ermenilerin nü­
de, bu heyete almak zorunda kaldı. mayişi bir ayaklanma haline sokmak isteyiş­
leri ve bir Osmanlı subayını Öldürüşleri üze­
rine iş büyüdü. Sadrıâzam, askerî kuvvetle­
C evad Paşanın azli* Mehmed Said rin yardımını istemek zorunda kaldı. Ancak
A bdülham id işe askeri karıştırmamış, b u işi
Paşanın Sadareti, Ermeni vak’ası zaptiye kuvvetine havale etmişti. Patrikleri
İzmirliyan’m teşvikiyle başkentte ihtilâl çı­
Tahkik heyeti M u ş ’a giderek gerekli tah­ karmağa kalkışan Ermeniler, nihayet .silâh
kikatta bulundu. İngiltere neticede aleyhde güciyle dağıtıldılarsa da, gruplar halinde sa­
bir rapor verdi. B u n a esasen önden kararlıy­ ğa sola tecavüzden bir türlü vazgeçmiyor­
dı. Fransa ve Rusya delegeleri görünüşte lardı. B u hal, 9 ekim tarihine kadar sürdük­
İngiliz temsilcisini desteklemek zorunda kal­ ten sonra tam am en bastırıldı. B u arada yüz­
dılar. A n c a k Fransa Dışişleri Bakanı Gabriel den fazla Erm eni ölmüştü. Polis, zaptiye ve
Hanoto neşrettiği makalelerle meseleyi de­ halktan da ölenler, yaralananlar vardı. Böy-
rinliğine incelemiş ve bütün bunlara yabancı lece gözü dönmüş komitecilerin bir yabancı
müdahalesinin ve tedhiş komitelerinin sebeb müdahalesi temini için cahil halkı kışkırtma­
olduğunu yazmıştı. O n u n kanaatine göre hiç larından doğan bu delice hareket, tamamen
mevcut bulunmıyan Erm eni meselesini, Aya- neticesiz şekilde sona ermiş bulunuyordu.
stefanos ve Berlin andlaşmaları sun’i olarak Ekim in sekizinci günü Trabzon’da da buna
yaratmışlardı. B u n d a n sonra bilhassa İngil­ benzer hâdiselerin geçmiş olduğu duyul­
tere’nin hatâlı tutumu, işin b u dereceye gel­ muştu.
mesine sebeb olmuştu.

Fransa Dışişleri Bakanı, Abdülham id ta­ Said Paşanın azli iie Kâmil Paşanın
rafından murassa imtiyaz nişanı ile taltif
edildi. Lord Salisbury ise, Hanoto’ya şiddetli Sadarete tâyini ve azli
bir cevap verdi. B u n a rağmen üç devlet 11
mayıs 1835 tarihinde Babıâliye müşterek bir Erm eni vak’ası çıktığı sırada gerekli ted­
m em orandum tevdi ettiler. Bunda, Doğu birleri alıp hâdiseyi h em en yerinde bastır­
illeri için Berlin antlaşmasında derpiş edilen madığı için Sadrıâzam Said Paşa azledilerek
ıslahatın yapılması, buralara beşer yıl m ü d ­ yerine # Erm eni dâvasını şiddetle müdafaa
detli valiler tayini, bunların seçilmesinde eden, İngiltere’yi tatmin için İngiliz politika­
büyük devletlerin muvafakatinin alınması, sına meyyal bulunan Kâm il Paşa tayin edildi
her unsurun katılacağı vilâyet meclisleri ve (1 ekim 1895). Kâm il Paş^ b u sefer mevkiini
jandarma teşkilâtı kurulması, adlî ve malî ancak pek az muhafaza edebildi. Azline se­
işlerin düzenlenmesi, göçebe aşiretlerin ha­ beb Padişaha takdim ettiği bir lâyiha oldu.
reketlerini^ kontrol altına alınması ileri sü­ Kâm il Paşa b u lâyihasında devlet işle­
rülüyordu. İngilizler, bunları elde etmek için rinin sarayda toplanarak Babıâlinin istiklâli­

3365
nin kalmamış olduğundan bahsediyor, b u su­ konuşulanı hem en hünkâra naklederdi
retle başta Erm eni meselesi olduğu halde (İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Son
halkın ve yabancıların her şeyden Pahişahı Sadrıâzamlar. S: 1370).
mesul tuttuklarını, halbuki saltanat m akam ı­
nın sorumsuz bulunması gerekeceğini, Sada­
Banka (ikinci Ermeni) vak*ası,
ret mevkiinde bulunacaklara sorumlulukları
derecesinde yetki de verilmesi icabedeceğini, komitelerin istekleri
diğer Kazıların Sadrıâzam tarafından seçil­
mesinin doğru olacağını, Vükelâ Meclisinde Rifat Paşa da Sadaretinin ilk yılında
görüşülüp arzedilen meselelerin fazla bekle­ Erm eni hareketleri ile karşılaştı.
tilmeden iradeye iktiran etmesi lâzım oldu­
Birincisinden on bir ay kadar sonra, 26
ğunu, re’sen sadır olacak iradelerin de daha
ağuştos 1896 tarihinde İstanbul’da «Banka
evvel danışılmasını ileri sürüyordu. K âm il
vak’ası» diye anılan ikinci Erm eni vak’ası
Paşa, İngiliz ve Fransız elçilerinin de aynı
zuhur etmişti. Erm eni patriki Mıgırdiç İzmir-
fikirde bulunduğunu ilâve etmişti. liyan’m yerine Bartolomeo adlı rahibin tayin
edilmesi bahanesiyle yine komitelerin tahrik
ettiği bazı kimseler o gün iş bahanesiyle
birer ikişer Osmanlı Bankasına girdikten
sonra birdenbire silâh atmağa ve öteye be­
riye saldırmağa başladılar. Memurların bir
kısmını esir ederek «Ermeni istekleri» yeri­
ne getirilmediği takdirde bankayı bombalar­
la havaya uçuracaklarını ileri sürdüler. H ü ­
kümet, birinci Erm eni vak’asm dan beri pek
uyanık davranıyor -ve m ü h im müesseselerin
civarında zaptiye ve asker bulunduruyordu.
B u sayede vak’a hem en bastırılıp çıkaranlar
tevkif edildiler. B u sırada havaya uçurmak
gayesiyle ellerinde bombalarla bir grup da
Babıâliye hü cum etmiş, hattâ Sadrıâzamı ta­
banca ile vurmağa teşebbüs etmişlerdi. B u n ­
lar da süratle dağıtıldı. Bununla beraber, ih­
tilâlciler bir türlü yatışmak bilmiyordu. Y er
yer halka taarruz ediliyor, pencerelerden
bomba, tüfek ve tabanca atılıyor, ahaliden,
asker ve polisten bir çok kimseler öldürülü­
yordu. Nihayet, müslüman halkın sabrı tü­
kenerek bunlara karşılık vermeğe, bomba
atılan pencerelere ateş etmeğe, kendilerini
silâh veya sopalarla korumağa başladılar. B u
yüzden iki taraftan da ölen oluyordu. C um a
selâmlığına giden tören birliğine atılan bir
bomba, bir çok askerin ölümüne sebeb ol­
muştu. Polis kuvvetleri, halkı misilleme ha­
reketinden menedemediler. B u sırada dışa­
rıdan gelmiş olan komiteciler bir Fransız va­
puru ile kaçmışlar, yakalanacağını hisseden
Hali! Rifat Pasa bir kaç tanesi intihar etmiş, lâkin yüzyıllar
boyu bir arada, birbirlerinin h a k ve hürri­
yetlerine saygı göstererek yaşamış olan iki
B u lâyiha, Adbülham id’in hiç hoşuna git­ unsur, Türkler ve Ermeniler arasına maale­
medi. Âdeta salâhiyetleri elinden almıyor- sef acı ve faydasız düşmanlık tohumları ekil­
mişti.
m uş gibi telâşa kapıldı. El altından Fransa
elçisine meseleyi sordu. Elçi ağız değiştire­ B u olaylar üzerine Troşak komitesi A v ­
rek Kâmil Paşaya böyle bir şey söylemediği­ rupa devletlerine karşı Erm eni isteklerini şu
ni beyan edince, esasen lâyihaya canı sıkıl­ şekilde ilân ve bunların mutlaka yerine ge­
mış olan Padişah, Kâm il Paşayı azledip aynı
tirilmesini talep etti:
gün yerine Dahiliye Nazırı Halil Rifat Paşa­
yı tâyin etti (7 kasım 1895). Halil Rifat P a ­ 1 — Ermenistan’a büyük devletler tara­
şa, Padişahın yakın adamı ve âdeta Babıâli- fından seçilecek Avrup a’lı bir komiserin
nin casusu idi. Orada her olup biteni, her tayini.

3366
2 — B u bölgedeki vali, mutasarrıf ve ruslaştırılarak Rus emellerine âlet edilmesi,
kaymakamların bu zat tarafından intihap kuzey transit yolunu İngiliz ticaretine kapa­
olunarak yalnız memuriyetlerinin Padişahça tacağı. gibi, Do ğ u Anadolu Ermenilerinin
tasdiki. Bunların tesiri altında kalması daha güney­
3 — Yerli halktan jandarma, polis ve den geçen Trabzon - D o ğ u Bayezid transit
milis teşkilâtı kurulup Avrupalı subayların . yolunda kurulan İngiliz ticarî hâkimiyetini
idaresine verilmesi. de tehlikeye düşürebilirdi, İngilizler, Kıbrıs
4 — Mezhep, basın ve millî eğitim ser­ anlaşmasıyla b u bölgede ıslahat taahhüdünü
bestliği ile adlî ıslahatın tatbiki. Osmanlı devletine sadece b u maksatla kabul
5 — Gelirin dörtte üçünün mahallî ihti­ ettirdikleri gibi, bilhassa liberal partinin ik­
yaçlara harcanması, ödenmemiş vergilerin tidara geçişinden sonra yalnız bu maksat için
affı. Beş yıl vergi alınmaması ve sonra alı­ Berlin andlaşmasınm 61 inci maddesinin tat­
nacakları beş yıl için son olaylardan hasıl bikini istemişler ve ihtilâlci Ermeni komite­
olan zararların giderilmesine tahsisi. lerini desteklemişlerdi.
6 — Erm eni muhacirlerinin serbestçe
dönmeleri ve mallarına tesahüp edebilmeleri Neticede İngilizlerin b u hesapları yanlış -
ve bütün Ermeni siyasî suçlularının affı. çıktı. Osmanlı devletinin b u konudaki azimli
7 — B ü y ü k devletler delegelerinden m ü ­ politikası, çıkan kargaşalıklar yüzünden D o ­
rekkep bir komisyonun bu maddelerin tatbi­ ğuda düzen ve emniyetin bozulması İngilte­
kine yerinde nezaret etmesi. re’nin ticarî ve İktisadî çıkarlarını büsbütün
ihlâl ettiği gibi, millî duyguları okşanarak
Bunlar, tıpkı vaktiyle elden giden eyâ­ bu çıkarlara âlet edilmek istenilen Erm eni­
letler için istenen ıslahata benziyordu. İngil­ lerin de rahat ve huzuru bozulmuş, ağır za­
tere, Rusya ve Fransa’yı peşine takarak altı rarlara uğramalarına sebep olunmuştur. N e
vilâyet için ıslahat isteklerini tekrarladıysa çare ki, Ermeniler b unu bir türlü anlamıyor,
da, Abdülhamid bunu tekrar kesin şekilde onları kendi menfaatleri uğruna harcayan
reddetti. Osmanlı hükümeti ise genel af
İngilizleri hakikî ve hasbî dostları sanıyor­
ilânı, bölgeye bir Osmanlı genel müfettiş ta­
lardı. İng'ilizier, Ermenileri kendilerine büs­
yini, hıristiyanlardan vali ve mutasarrıf se­
bütün bağlamak için ortaya bir de protes-
çilmesi gibi tedbirleri gözönünde bulunduran
tanlık dâvası atmışlar, millî mezheplerinden
bir karar neşretti.
çıkarıp protestanlaştırma faaliyetine giriş­
mişlerdi. Devletin resmî müsaadesi olmadan -
İngilierenin tutumu ve Amerika bir çok protestan kilise ve mektepleri açıl­
mış bulunuyordu. Babıâli bunları kapatma­
( A . R. D . )
ğa kalkışınca, hıristiyanlığm taarruza uğra­
dığı feryatları yükseldi. Protestan Am erika
Erm eni meselesinde İngilizlerin hareket bu konuda gayet hassastı. H e m e n İngiltere
tarzı ise, Ermenileri değil sadece kendi çı­ ile birlikte harekete geçti. Babıâli, b u sefer
karlarını müdafaa etmek gayesine yönelmiş de Am erika’nın husumetini ve Ermeniler
bulunuyordu. Esasen İngiltere Kıbrıs anlaş­
lehinde müdahalesini celbetmemek için bu
masını d a ' b u maksatla imzalamıştı. D o ğ u
meselede daha müsaid davrandı. Protestan
Anadolu kendisi için pek mühimdi. Trabzon,
Erzurum ve Do ğu Bayezid vasıtasiyle K a r a ­ mezhebini tamamen serbest bıraktı. A ncak
deniz’i İran’a bağlıyan ticaret yolu, bu sırada bu hususta Amerikalılara îngilizlerden daha
önem kazanmıştı. 1840 yılından itibaren Man- fazla hak tanımak suretiyle iki devlet ara­
çesterde yerleşen Ermeniler, İngiltere tez­ sında bir rekabet m evzuu da yaratmaktan
gâhlarının dokuduğu pamuklu kumaşları bu geri durmadı. Böylece Erm eni meselesi, bir
yol vasıtasiyle İran ve Orta A sy a pazarları­ müddet için kapandı. Ancak, b u konudaki
na gönderiyorlardı. İngiltere, Ayastefanos tutumu dolayısıyle İngiliz şirketleri Alman,
andlaşmasmm b u yolu Rusların kontrolü al­ Fransız ve hattâ Rus şirketleri derecesinde
tına sokan 19 ve 20 nci maddelerine bu yüz­ imtiyazlara nail olamadılar. Amerikalılara
den itiraz etmiş ve Berlin andlaşmasınm al­ tanınan mezhebi ve kültürel müesseseler
tıncı maddesiyle b u yerlerin tekrar Osmanlı
kurm ak müsaadesi ise, hiç bir taahhüdü is­
devletine geçmesini sağlamıştı. Zam anla K a ­
tilzam etmiyordu. Y a n i bunlar, fermanlarla
radeniz’den Hazer denizine ulaşan ticaret
bahşedilmiş imtiyazlar değildi. Babıâli, h u ­
yolu da ehemmiyet kazandı. B u yollardan
daha avantajlı ve daha imtiyazlı olarak isti­ kukî değil, sadece fiilî durum u kabul et­
fade için- İngiltere buralarda yaşayan E rm e ­ mişti. Gayri müslim ve gayri millî teşekkül­
nileri korum ak zorundaydı. Çünkü, Do ğu lere asla yeni imtiyalzar vermemek, Abdül-
Anadolu ve K u ze y İran transit ticareti b un ­ hamid’in titizlikle takip ettiği bir politika
ların elindeydi. Rusya’da oturan Ermenilerin idi.
4

3367
GİR İD O L A Y L A R I V E 1 8 9 7 ( 1 3 1 3 ) O S M A N L I -Y U N A N S A V A Ş I

Yunansitan, Berlin anölaşmasmöan iti­ namesinin Girid hıristîyanları lehine bir


baren Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde miktar tâdilini ve -sonra tamamen tatbikini
avantajlar elde etmek için durmadan faali­ Babıâlinin taahhüd ettiğine ,dair bir m adde
yet sarfetmişti. B u anlaşmanın 24 üncü m a d ­ konmuştu. Osmanlı devleti sözünde durarak
desinde derpiş edilen hudut tashihi bahane­ yeni nizamnameyi kabul etti. Girid hıristi-
siyle ve devletlerin tazyikiyle Teselyayı ta­ yanlanna daha geniş imtiyazlar bahşeden
m a m e n ve Epir’i kısmen ele geçirdiği, böy- b u anlaşma, H a n y a civarında Halepa’da A v ­
Iece savaşsız ve kan dökmeden sınırlarını- rupa devletleri konsolosları tarafından tas­
genişlettiği halde gözü doymamıştı. Aklı dik edüip tatbikatı teminat altına alındığı
fikri bu sefer de Girid adasmdaydı. Evvelce için Kalepa mukavelenamesi diye anılmıştır.
1886 yılında akim kalan böyle bir teşebbüsü Abdülham id, Girid um u m î meclisi ile
görmüştük. Osmanlı valisi arasında çıkan anlaşmazlığı
bahane ederek bir müddet sonra bu anlaş­
Abdülhamid Girid anlagmasım mayı feshetti. Meclisin yetkilerini sınırlıya-
rak valiye bilâkis olağanüstü yetkiler verdi.
feshetmesinin neticesi Giridlilerin şikâyeti üzerine A vrupa devlet­
Berlin andlaşmasma, 1868 imtiyaz nizam ­ leri hem en işe müdahale edip hıristiyaıı bir
vali tayin edilmesini istediler.
Abdülhamid, bun un üzerine K a ­
ra Todori Paşayı gönderdi. B u
sefer bundan, müslüm an halk
incindi. Hattâ Girid askerî ku-
. mandanı hıristiyan vali}7! din­
lemedi. A dada kargaşalıklar baş-
gösterdi. İşte, b u hâdiseler üze­
rine yabancı devletler m ü d a ­
hale etmişlerdir. K a r a Todori
Paşa valilikten istifa edince ye­
rine Turhan Paşa gönderildi.
Girid hıristiyanlan ise, Kalepa
anlaşmasının tatbikini istiyorlar­
dı. Bir taraftan Atina’daki Girid
komiteleri adaya silâh ve cep­
hane göndermeye başlamışlardı.
Yunanistan, ada meclisinin top­
lanması için Fransa, İngiltere ve
Rusya’ya başvurdu. Buradan bir
G irid’li âsîlerden bir grup netice alamayınca, Berlin and-
laşmasmda imzası bulunan dev­
letlere müracaat etti. İngiltere
ile Avusturya hiç aldırış etme­
diler. İtalya ise, Habeşistan’da
meşguldü. Alm anya b u işekarış-
mıyacağını bildirdi. Fransa, ka­
rarını diğer devletlerin kararı­
na bağladı. Rusya, evvelâ Babı-
âlinin niyetini anlamak istiyor­
du. Abdülham id meseleyi hal­
letmek için meclisin 28 mayısta
toplanmasını emretti, T a m bu
sırada H a n y a ’da müslümanlarla
hıristiyanlar arasında çarpışma
başladı. B u hal, kısa zamanda
âdeta kanlı bir savaşa döndü.
Yabancı devletler bu sefer m ü ­
dahale zorunda kaldılar. Babıâlı,
karışıklıkları duyunca adaya on
altı tabur asker sevketmişti. İs­
Osm anh kuvvetlerinin G irid’de harekâtı tanbul’daki sefirler ise toplantı

3368
halindeydiler. Rus elçisi, Girialilere imtiyaz­
larını iade için Babıâliye müracaatta bulu­
nacağını söylemekle beraber, Osmanlı devle­
tinin kargaşalıkları gidermeğe teşebbüste
haklı olduğunu da ileri sürdü.

Abdülhamid, bu mesele hakkında A v r u ­


pa devletleri arasında bir anlaşma olacağını
ummadığı halde netice aksi oldu ve devletler
savaş gemilerini adaya gönderdiler. Gir id
hıristiyanları ise, b u sefer, adanın İngiltere-
ye katılması ve meselenin ancak böyle
halledilebileceği konusunu ortaya attılar. Bu,
tabiî olacak iş değildi. Devletlerden hiç birisi
buna razı olamazdı. B un a karşılık İngiltere,
Fransa, Avusturya elçileriyle görüşülüp yeni
bir nizamname hazırlandı. Halepa anlaşma­
sının yerine geçen bu nizamnameyi, Babıâli
kabul ve ilan etti. Bütün adada genel af ilân
ve meclisin toplanmasına müsaade edildi ve
adaya hıristiyan bir vali. Beroviç Paşa, gön­
derildi.
, Abdülham id bir müddet sonra müsaade­
leri yavaş yavaş geri almağa başladı. B un u n
üzerine hıristiyan üyeler meclisi terkedip
imtiyazların garanti altına alınmasını A v ­
rupa devletlerinden istediler. Avusturya bu
sırada M akedo nya’da çıkmış olan kargaşa­
lıklar yüzünden telâşlıydı. Giridlilere ge­
rekli ıslahatı tatbik için Osmanlı devletini ra­
hat bırakmalarını sert bir şekilde ihtar etti.

Girid âsîlerini tahri keden papazlardan biri


Girid olayları ve A d aya muhtariyet
askerlerin kum ndanı Vassos müslüm an hal­
verilmek istenmesi kı âdeta katliâm ediyordu. B u n u n üzerine
A vrup a devletleri tekrar harekete geçtiler.
Diğer taraftan adada iki unusr arasmda Müslüm an ve hıristiyan ahalinin birbirini
Resmo (Retimo) civarında çarpışmalar baş­ kırıp geçirmelerine engel olmak için tavassut
ladı. Kendilerini emniyette görmeyen m üs­ teklifinde bulundular. Babıâli bu teklifi k a ­
lüman ahali, köyleri terkedip H a n y a ve bul etti. Fransa, İngiltere, Avusturya, Rusya
Kandiye gibi büyük şehirlere akın etmeğe ve İtalya donanmaları Girid’e gelerek am i­
başlamışlardı. Nihayet, Prens Yorgi k u m a n ­ raller idareyi ellerine aldılar. Yunanistan’ın
dasındaki filo vasıtasıyle on biri Y u n a n gö­ mütemadi müdahale ve teşviklerinden cesa­
nüllüsü adaya çıktı. Bunlar, m üslüm an halka ret alan ada rumları silâhlarını terketmedi-
karşı gayet vahşice davranıp köyleri ve ka­ ler. Hattâ, 16 şubat 1897 tarihinde Vassos
sabaları vurmağa başladılar. Karaya çıkan adayı Y u n a n kralı namına zaptetmiş oldu-

Solda: Hanya yangın). Sağda: Hanya ve Suda lirrtanfarında büyük devletler filoları

3369
ilân etti. Devletler ise, bu. iki
nokta üzerinde anlaşmışlardı:
1 — M evcut durum a göre
Girid hiç bir zam an Yunanistana
katılmayacaktır.

Sfü
mm
Mmimâ
2 — Girid’e muhtariyet v e ­
rilecektir.
» i Bu n d a n sonra adaya vali ta­
p yini ve muhtariyet şekli üze­
rinde müzakereler uzayıp gitti.
Rum lar ise, müslümanlara yavaş
yavaş yine taarruza başladılar.
•3 *^ : Adada oldukça kalabalık ve
r : » m untazam Osmanlı askeri vardı.
BHS
Lâkin, kışlalarına çekilme emri
3 H ^ V >9®
almışlardı. Rumlar, her şeyden
* evvel bunların Girid’den geri
alınmasını istiyorlardı. Devlet­
ler b u hususu Babıâliye bil­
dir dilerse de, Osmanlı hükümeti
Girid âsîlerinin bir O sm a n lı k a ra k o lu n u basarak reddetti. A d a d a Y u n a n askeri
eratı k u rşu n a dizmeleri bulundukça Osmanlı askerinin
geri almması bahis konusu ola­
ğunu ilân etmişti. U ç gün sonra amiraller­ mazdı. Amiraller, âsileri çaresiz bırak­
den aldığı sert ve kesin bir ihtar üzerine m a k için adayı sıkı bir abluka altına
zulüm ve vahşetini hafifletmek zorunda alarak yiyecek gelmesine engel oldular
kaldı. Bir hafta kadar sonra hıristiyanlarm (21 mart 1897). Müslümanların H a n y a ve
tecavüzü tekrar başladı. Ortalık o derece k a ­ K andiye’ye akını devam ediyordu. Devlet­
rıştı ki, vali Beroviç Paşa bir B u s zırhlısına lerarası heyetlerin adanın güney, batı ve
iltica zorunda kaldı. Babıâliden görevi ba­ doğu taraflarına gidip yakılan şehirleri,
şına dönme emrini aldıysa da, b u n u dinle­ ateşe verilen mahsulü, mahvedilen zeytinlik­
meyerek kaçtı. B u n u n üzerine amiraller ida­ leri, vurulan köyleri gözleriyle görüp boğaz­
reye el koydular. Şehirleri aralarında _bölü­ lanmakta olan OsmanlIları âsilerin ellerinden
şerek işgal ettiler. Vilâyet müşaviri İsmail güçlükle kurtarıyorlardı. Ortada kalmış bu
B e y valinin yerine tayin olundu. Amiraller, halkı beslemek mesele idi. Bunların Osmanlı
kesin tedbirler alıp müslüman katliâmını memleketlerinin başka bölgelerine nakli tek­
durdurmağa m uvaffak oldular. B u n u n için lif olunduysa da, Babıâli b u n u h em en red
muhtelif yerleri topa tutmaktan bile çekin­ etti. Ç ünkü, m üslüm an halk giderse, ada da
mediler. Atina gazeteleri b un u mübalâğalarla kat’î şekilde elden gitmiş olurdu. Devletlerin

S o ld an sağa: Y u n a n prensi Yorgî. O rt ad a: Y u n a n albayı Vasos,


S a ğ d a : G irid valisi Beroviç P aşa

3370
ısrarı, hattâ halkın arzusu bu kararı değiş­ bulunan devletler elçileri Yunanistan Dışiş­
tirmedi. Osmanlı devleti askerini çekmeyi de leri Bakanlığına müşterek bir nota verdiler.
kabul etmedi. Amiraller bir çare olarak müs- Bunda, hududa bir tecavüz vaki olursa, b ü ­
lüman halkı, Osmanlı ve Avrupalı askerler­ tün sorumluluğun tecavüz eden tarafa ait
den kurulu bir hattın gerisine çektiler. İs­ olacağını ve bu tecavüzün neticesi ne olursa
tanbul’da elçiler sık sık toplanıp Girid’e ve­ olsun ona teşebbüs edene hiç bir fayda sağ-
rilecek muhtariyet hakkında müzakerelerde lamıyacağını bildirdiler. B u notanın bir ör­
bulunuyorlardı. Fransa elçisi beş maddelik neği de Babıâliye verilmişti. Osmanlı devleti
şöyle bir formül teklif etmişti: esasen hâdiselerin inkişafını dikkatle takip
1 — Osmanlı Padişahının m etbû tanın­ ediyordu. H e r ihtimale karşı Alasonya ordu­
ması. su kum andanı E d h e m Paşaya lüzumlu emir­
2 — Osmanlı tab’aşı olup olmaması b a ­ ler verilmişti. B u sırada Kalabaka civarında
Deli Y a n i çetesi Osmanlı sınırına tecavüzde
his konusu olmadan beş sene için devletler
bulundu. Devletler elçileri Y u n a n hariciye-
tarafından seçilecek bir valinin Padişah ta­
sincien h em e n izahat istediler. Y u n a n h ü k ü ­
rafından tayin olunması.
meti b u olaydan katiyen haberi bulunm adı­
3 — Adliye teşkilâtı ile jandarmanın
ğını, esasen tecavüz edenlerin gayri m unta­
tensikatı için hususî kanunlar yapacak ve za m çeteler olduğundan m es’uliyetin h ü k ü ­
lüzumunda istikraza karar verecek um um î
mete ait olamıyacağmı iddia etti. Çeteler,
meclisin seçilmesi.
geri püskürtülmüştü. Bunlar arasında üni­
4 — Osmanlı devletine miktarı devletler formalı kimselerin ve hattâ topçu kuvvetinin
tarafından tayin edilecek ve idaresi D ü y u n u de bulunduğunu Alasonya’dan gelen telgraf­
Um um iyeye tevdi olunacak gelirle teminat lar da bildiriyordu. Y u n a n hükümeti, hudui
altma alınacak maktu bir vergi vermesi. kumandanlarına askerleri geri çekmelerini
5 — A dadaki Osmanlı askerî kuvvetinin bildirmek zorunda kaldı.
azaltılarak yalnız belli noktalarda bulundu­ İkinci tecavüz 10 nisan tarihinde oldu.
rulması ve muhtar idare kuruluncaya kadar Y a n y a ile Tırhala arasındaki hudut, 3500
adayı A v r u p a devletleri tarafından seçilecek Yunanlı tarafından aşılmıştı. Keza, Alasonya
bir komisyonun idare etmesi ve. amirallerle civarında ■da bin kişi tecavüzde bulunmuştu.
onların âsâyişi korumaları. Bunlar, Osmanlı birlikleriyle çarpışmış ve
yine geri püskürtülmüşlerdi. Yunanlılar ise,
A nc a k devletlerin adada normal duru­
bilâkis OsmanlIların tecavüzde bulundukları­
m un geri gelmesi için harcadıkları b u em e k ­
nı iddia ettiler. Babıâli, resm î. belgelerle bu
ler, Yunanistan'ın hiç hoşuna gitmiyordu.
iddiayı çürüttü. Tahkikat yapması için de
Çünkü düzen geri gelirse, adayı ilhak etmek
E d h e m Paşaya gerekli emri gönderdi. Paşa­
ihtimali kalmazdı. B ü y ü k devletlerden ümidi
dan gelen raporda h u dud u çetelerin ve başı­
kalmayınca, meseleyi bir savaşla halletmeğe
bozukların tecavüz ettiği, aralarında ünifor­
karar vereli. Böyle bir savaşı kazanırsa, dâ­
malı Y u n a n asker ve subaylarının da bulun­
vayı esasen kazanırdı. Kaybederse, devletle­
d uğu bildiriliyordu. Babıâli, raporu A vrup a
rin müdahale edip Yunanistanm çiğnenme­
devletlerine bildirdi. Devletlerden gelen ce­
sine engel olacakları ve Osmanlı devletini
vapta, Yunanistan tecavüzünü tekrarlarsa,
barışa zorlayacakları muhakkaktı.
Osmanlı devletinin harb ilânına hakkı ola­
cağı anlatılmakta idi.
Yunan çetelerinin faaliyeti
ve Yunan hükümeti

1897 yılı Mart ay m d an itibaren R u m çe­ i S ilil" '


teleri Osmanlı sınırlarına sık sık tecavüze
başladılar. Bunlar, her defasında şiddetle
tardediliyorlardı. Diğer taraftan Tesalya or­
dusu başkumandanlığına tayin edilmiş b ulu­
nan Prens Kostantin, Y u n a n askerlerine h i­
ipti
ü ISiLJfe
taben heyecanlı nutuklar söyleyerek onları
savaşa hazırlıyordu. Sınır boylarına yeni ye­
ni birlikler sevkedilmekteydi. Nisan ayının
altısında Yenişehir’de halk prensin konağı­ - r
nın önünde toplanıp: «Savaş ■ isteriz» diye
bağırıp çağırdılar. Prens, gerek kendisinin
ve gerekse kralın halkın arzularını iltizam > . 1
edeceklerini söyleyerek onları dağıttı. 6 ni­
san, Y u n a n istiklâlinin yıldönümüydü. O gün
Yunanistan’ın OsmanlIlara saldıracağı sanı­ Büyük devletler filolarının G irid ’de âsîlerin
lıyordu. Hattâ bu yüzden aynı gün Atina’da bölgelerini b o m bard ım a n ı

3371
\

1.
Yıldız5da toplanan Vlikeîâ Meclisinde yordu. Nafıa Nazırı M a h m u d Celâleddin de
savaş aleyhinde konuşuyor. Bahriye Nazırı
Yunanistan ile harbe karar verilmesi ekseriyete tâbi olacağını söylüyordu. Yalnız
B u sırada Yıldız’da A bdülham id’in neza­ Serasker Rıza Paşa, -Y u n a n devletine derhal
retinde toplanmış olan Vükelâ Meclisinde sa­ savaş açılması lâzım geldiğini-■ileri sürmekte
vaşın ilânı meselesi görüşülüyordu.. Padişah, idi. _
harbe taraftar değildi. M a b e y n ikinci. kâtibi İzzet Holü Paşa, müzakerelerin sonucunu
ye onun en itimad ettiği adamlardan olan Padişaha arzetti ve şu cevabı getirdi:
îzzet H o lu Paşa, efendisinin fikrini savunu- «Harbin kaybedilmesi devlet için tamiri
imkânsız tehlikeli bir darbe olabileceğinden
iyi düşünsünler».
Müzakereler yine başladı. Ekseriyet sa­
vaşa taraftar görünmüyordu. Yalnız Serasker
şiddetle ısrar etmekteydi. Nihayet Padişah
onu y a n m a çağırdı. Müzakerelerin neticele­
rini hülâsa ettikten sonra: .
«B e n sizin gibi tecrübesiz değilim. B u
harb kaybedilirse netice çok vah im olur»
dedi. B u n d a n 93 Harbinin (1877-78) sonunda
uğranılan felâketleri ve kendisinin o zaman
da savaşa taraftar olmadığını anlatmak isti­
yordu.
Serasker Rıza Paşa, d u r u m u Padişaha
uzun uzun izah edip neticede b u savaşın
zarurî olduğunu ve kolaylıkla kazanılabile­
ceğini ileri sürdü. Nihayet A bd ü lh am id ’i ik­
na etti. Geri döndüğü zam an Padişahla ara­
larında geçen konuşm ayı anlattı. Meclis b u­
n u n üzerine savaşa karar verdi. H a r b m a z­
batasını M a h m u d Celâleddin Paşa hazırladı.
Herkes imzaladı. O n dakika sonra da iradesi
çıktı.
T a m b u sırada ise çetelerin Y u n a n aske­
riyle birlikte h u d u d u bir daha tecavüz ettiği

Serasker Rıza Pasa

m m m

/■ li

M ab ey in ikinci kâtibi İzzet H o fu P aşa

3372

m
haberi geldi. H ü c u m edenler, şiddetle m u k a ­ stratejik durum a sokulmuş bulunuyordu.
vemet görmüşler ve püskürtülmüşierdi. T e ­ Genel savaş plânına göre, Teselya tarafına
reddüde lüzum kalmamıştı. Y u n a n devletine yedi tümen' yığılmış, Epir cephesine Hıfzı
resmen savaş ilân edildi (18 nisan 1897). Paşanın kumandasında otuz beş taburdan
R u m î 5 nisan 1313 tarihine rastladığı için m ürekkep iki tüm en ayrılmıştı. Savaş cep­
313 Harbi diye anılan savaşın ilânı, aynı za ­ heleri Başkum andanı E d h e m Paşa idi. Genel
m anda telgrafla A v r u p a devletlerine haber
K u r m a y Başkanlığına da İzzet Paşa tayin
verildi. B un d a, Girid olaylarının başından -
olunmuştu.
beri Yunanistan’ın takındığı tavır ve tecavüz
Savaş başladığı z a m a n ' imparatorluğun
hareketleri izah olunarak sonunda savaş ilâ­
kara kuvvetleri yedi ordu halinde teşkilât­
nına zaruret hasıl olduğu ve hu du d u geçen
lanmış bulunuyorlardı. B u orduların m erkez­
Yunan askeriyle fiilen savaş hareketinin baş­
lamış bulunduğu bildiriliyordu. leri sırasıyle İstanbul, Edirne, Manastır, E r ­
zincan, Şam, B ağdad ve S a n ’a idi. B u n d an
m aada Hicaz ve Trablusgarb’da iki müstakil
Tarafların kara ve deniz kuvvetleri
tümen mevcuttu. H e r ordu iki piyade, bir
durumu süvari, bir topçu tümeni ile birer istihkâm
ve ulaştırma taburundan ve bir telgraf bö­
Osmanlı devleti Yunanistan’a savaş ilân lüğünden mürekkepti. Tüm enlerde genel
ettiği za m an ordusunun da seferberliği ta­ olarak on altı piyade, bir nişancı taburu var­
mamlanarak Teselya h u dud un a karşı gerekli dı. Süvari tümenleri, her biri beşer bölüklü

M Ü
--.v- -

V M "

ı M â k k ü fe ?
mm

1897 O sm a n lı -Y u n a n harbi sırasında; p iy a d e , süvari, topçu v e d en iz askerlerinden gö rünüş

3373
&İtx alaydan kurulmuştu. Topçu tümenlerin­ İeri, Necm-i Şevket zırhlı korveti, H i 2ber
de ise, üçer bataryalı altı alay vardı. B u zırhlı dubası, sekiz torpidobot ve bir vapur­
savaşta birinci ordunun Bursa, Kastamonu, dan; M e h m e d Paşa kumandasındaki ikinci
Ankara, Kayseri; ikinci ordunun Edirne, filo Orhaniye zırhlı firkateyni, Hıfzurahman
Bandırma, Afyon, K on y a; üçüncü ordunun zırhlı korveti ve M ansure korveti, Mekke,
M edine ve Hudeyde kruvazörleriyle bir tor­
pidobottan mürekkepti. Yalnız nazarî olarak
mevcut olup teşkilâtı kâğıt üzerinde bile ta­
m amlanamamış olan üçüncü filo ise bir kaç
derme çatma, eski ve işe yaramaz tekneden
ibaretti.
D üşm a n kara kuvvetlerine gelince, m er­
kezi Atina, Yenişehir ve Mısolonki olmak
üzere üç kısma ayrılmış bulunuyordu. Atina
kumandanlık dairesi ön piyade alayı, iki
avcı taburu, bir süvari alayı ve bir telgraf
bölüğünden; Yenişehir ve Misolonki k um a n ­
danlık daireleri ise üçer alay piyade, Yeni­
şehir dairesi dört, Misolonki dairesi iki avcı
taburu, birer süvari ve birer topçu alayın­
dan mürekkeptiler.
Deniz kuvvetleri üç zırhlı, bir korvet,
bir topçeker, iki büyük, yirmi kadar küçük
torpidobot, iki denizaltı gemisi, bir mayın
dökücü ve bir torpil taşıyıcı ile zırhsız bir
kaç yelken gemisi ve vapurdan ibaretti.

İki taraf ordularının harb tertibi


Savaşın başlangıcında Teselya cephesin­
de bulunan Osmanlı kuvvetleri şu şekilde
mevzi almışlardı:
Hayri Paşa kumandasındaki birinci tü­
m en Çayhisar geçidinde.
Osmanlr ordusu Başkumandanı Neş’et Paşa kumandasındaki ikinci tümen
Edhetn Paşa İskonba’da.
M e m d u h Paşa kumandasındaki üçüncü
Üsküb, Manastır, Selânik, Aydın ve dördün­ tümen Alasonya’da.
cü ordunun Trabzon tümenleri seferber hale H ay dar Paşa kumandasındaki dördüncü
konmuş ve savaş vazifesi almıştı. tümen Milona’da.
Osmanlı donanması ise, üç kısımdan m ü ­ Hakkı Paşa kumandasındaki altıncı tü­
rekkepti. Haşan H a m i Paşa­ m en Dişkata’da.
nın kumandasındaki birinci fi­ H a m d i Paşa kumandasın­
lo Mesudiye, Hamidiye, O s m a ­ daki altıncı tümen Leftokar-
niye, Aziziye zırhlı firkateyn- ya’da. *'

Hakki Paşa Hamdi Paşa Haydar Paşa

3374
Îîüsnü Paşa kumandasındaki yedinci tü­ mekti. Üçüncü kol da bu sırada Miİona’daki
men. ise, henüz yolda idi. Ayrıca Alasonya’da müstahkem yerleri ele geçirmişti. H u du da
bir ihtiyat tugay bulunuyordu. yakın yollan m ükem m el olduğu için topçu­
Yunanllıar, Y a n y a ve Epir tarafında on larını da buraya getirmişlerdi. B u batarya­
.beş taburlu bir tümen bırakmışlar, on altışar ların 17 nisanda başlayan ateşi bütün gece
taburluk iki tümeni de Tesalya’da toplamış­
lardı, Bir tümen merkezi Yenişehir olmak
üzere Dava geçidinden Beydeğirmeni tarafı­
na kadar olan hududu göz altında bulundu­
ruyordu. Nezeros civarında ise, topçu ile
takviye edilmiş dört tabur yer alıyordu^ Bir
tümen de daha güneye kaydırılmıştı (îzzet
Paşa; Osmanlı -Y u n a n Seferi, S : 12, 15).

Savaşın resmen ilânından önceki


çatışmalar

1897 yılı nisan ayının 16 ncı günü, güneş


batarken H a m d i Paşa kumandasındaki altın­
cı tümenin ileri karakollarıyle, Y u n a n ileri
karakollarının çarpışmaları suretiyle m unta­
zam savaş başlamış oldu. Aynı günün gecesi
Y u nan birlikleri beş noktadan sınırı aştılar.
İstedikleri takviyeyi zamanında alamayan
Osmanlı ileri karakolları geri çekildiler. Y u ­
nan kuvvetlerinin birinci kolu sabaha karşı
Analipsis’i işgal ile Alasonya’ya doğru ilerle­
meğe başlamışlardı.
İlk ciddî savaş, b u kuvvetler K ary a’ya
vardıkları zam an cereyan etti. Yunanlılar,
evvelâ üç Osmanlı taburunu geriye attılarsa D o n a n m a n ın birinci filo ku m and anı
da, ilerleyişleri durduruldu. 17 nisanda H a m ­ H aşan R a m i Paşa
di Paşa, düşman taarruzlarına şiddetle karşı
koydu. Savaş bütün gece devam etti. Yeni­ devam etti. Piyade kuvvetleri ise, Alasonya-
şehir’den iki dağ topu bataryası Yunanlılara ya doğru ilerledilerse de, Osmanlı kuvvetleri
yardıma gönderilmişti. B un a rağmen, taar­ o gece taarruza geçip Yunanlıları ciddî bir
ruzları inkişaf edemedi. mağlûbiyete uğratarak müstahkem yerlerden
İkinci Y u n a n kolu 16/17 nisan gecesi geri attılar.
K odam an mevkiindeki Osmanlı mevzilerini Dördüncü Y u n a n kolu Mati’den İskonba-
zaptetti. Sonra, batıya doğru sür’atle ilerledi. ya giden yola hâkim durumdaki müstahkem
B u hareketten maksad Alasonya’daki O s ­ yerleri alıp kuzeye doğru ilerlerken Neş’et
manlI kuvvetlerinin gerisini tehdid etmek Paşa kumandasındaki ikinci tümenle karşıla­
ve bunların altıncı tümenle irtibatını kes­ şarak savaşa tutuştu. Beşinci Y u n n a kolu da

Hıfzı Paşa Hayri P aşa Neşet P aşa

3375
îteveni - Beydeğirmeni hattının üzerindeki Smoîenski kumandasındaki bütün taarruzlara
müstahkem yerleri almış bulunuyordu. A n ­ mukavem et ediyordu. Alasonya’dan gelen
cak, birinci tümenin taarruziyle tamamen dört tabur, müdafaaya katılarak düşmanı
geri püskürtüldü. kat’î şekilde durdurdu.
Bütün bu hareketler savaşın resmen ilâ­ B u n d a n sonra savaşin insiyatifi tam am en
nından evvel yapıldığı için Osmanlı kuvvet­ Osmanlı ordusuna geçti. Şafakla beraber ta­
leri daima savunma savaşları ile yetinmişler, arruza geçen ikinci tümen, topçu ile birlikte
. geniş ölçüde askerî hareketlere girişmemiş­ Milona tepesine kadar ilerledi. Y u n a n ordu­
lerdi. B u arada Milona geçidine kadar ilerli- sunda ise b u sırada ikmal ve iaşe güçlükleri
yen düşman kuvvetleri de üçüncü tümenin baş göstermiş bulunuyordu. Asker son de­
dört taburu tarafından geri atılmışlardı. rece yorgundu. Esasen orduda bir savaş
an’anesi mevcut değildi. Rumlar, m untazam
Osmanlı ordusunun taarruzu harbe değil, kısa çete savaşlarına, sivil ve
müdafaasız halka taarruza, yağm a ve soy­
Milona savaşı
guna alışıktılar. B u yüzden 20 nisanda dör­
18 nisanda, savaşın resmen ilânıyla bir­ düncü tümen Milona’y a doğru taarruza ge­
likte, üçüncü ve dördüncü tümenler Milona çer geçmez, Prens Konstantin’in bütün gay­
geçidine taarruz ettiler. Üçüncü tümen sağ­ retlerine rağmen güneye doğru çekilmeğe
da dördüncü tümen soldaydı. Beş batarya­ başladılar. Artık, Osmanlı ordusuna karşı
dan mürekkep Osmanlı topçusu Y u n a n m e v ­ k oym ak akıllarına bile gelmiyordu. B u çe­
zilerini 2800 metreden ateş altına aldı. S a ­ kiliş, Milona - Tırnova yolunu Osmanlı or­
vaş, akşama kadar şiddetle devam etti. So­ dusuna açık bırakmıştı. Çekilen kuvvet G e ­
nunda Osmanlı topçusunun tahrib ettiği m üs­ neral M ak ri kumandasındaki tümenin bir tu­
tahkem yerler üçüncü ve dördüncü tümen gayı idi. B u tugay Kritri’ye doğru tehlikeli
birlikleri tarafından zapteöildi. O gece, şid­ bir şekilde çekilince, general bütün tümene
deti biraz azalmış olmakla beraber ateş sa­ ric’at emrini verm ek zorunda kaldı. Halbuki
baha kadar devam etti. Ertesi günü, altıncı bu tümenin çekilmesiyle, b u sefer Reveni vc
ve beşinci (bir gün evvel Dişkata’dan Ala- Nezeros’daki kuvvetlerin yanları boş kalıyor­
sonya’ya kaydırılmıştı) tümenler sol kanad- du. Böyle bir durum da Tırnovaya in ecek.
dan hücum ettiler. Altıncı tümen, Analipsis olan Osmanlı ordusu Y u n a n ordusunu birkaç
tepesini zaptetti. Beşinci tümen de oldukça parçaya bölebilirdi. Y u n a n kurm ay heyet]
arazi kazanmıştı. Üçüncü tümen ise, Albay General M a k r fy e hiçbir şekilde çekilmeme-

M üona sa v a ş ın d a O sm anlı to p çu la rı

3376
1313 (1897) Osmanlı -Yunan harbinden görünüşler

(Zamanında yayınlanmış resimlerden)


sini bildirdi. General, buna kar- I^ Ü İ s p İ li
şılık sahte bir hücum hareke- '•/
tiyle çekilişi örtmeyi daha dog-
ru buldu.
Osmanlı ordusu, 23 nisana
kadar hareketsiz kaldı. B u sı-
rada noksanlar tamamlanıyor,
birlikler takviye ediliyordu. 23
nisanda E d h e m Pasa taarruza ^ v-'■
■■

geçti. Evvelâ Reveni boğazına -V' ” 1
kadar ilerledi. Sonra burasını
müdafaa eden kuvvetlerin geri- '
sine düşm ek için sol kanaddan
taarruz etti. Beşinci ve altıncı
tümenler Deliler ve Musalar’a Osm an i kuvvetieri Yenişehir (Larissa) ya girerken
doğru ilerlediler. Beşinci tü­
m en Karademirler istikametinde ilerleme­ tan perişan bir halde sokaklara serilip kal­
ğe başlayınca Yunanlılar Yenişehir yolu mışlardı. Prens Konstantin, durum un vaha­
üzerine çekildiler. Altıncı tümen Dereli’yi metini anladı. K u r m a y heyetinin tavsiyesine
almış, Deliler’e doğru ilerlemişti. Aynı uyarak hemen Yenişehir’i boşaltıp Çatalca
mevkie beşinci tümen de taarruz etti. İki (Pharsala) mevkiine kadar çekildi. Yenişe­
taraftan sarılmış olan Yunanlılar, kasaba­ hir ve Tırnova böylece OsmanlIların eline
yı boşaltıp Musalar’a . çekildiler. O gece geçti. Bir çok silâh, cephane ve esir
beşinci tümen Arkeropolo’ya, altıncı tümen alınmıştı.
Deliler’e yerleşti. Ertesi günü Osmanlı ta­ Böylece, Milcna m eydan savaşı Osmanlı
arruzu yeniden başladı. Üçüncü ve ikinci ordusunun tam zaferiyle sona ermiş bulu­
tümenler de b u taarruza katılmışlardı. Deli­ nuyordu.'
lerfde yenilen General Mavromihalis, Prens
Konstantin’e Yenişehir’e doğru çekilmekte E dhem Paşa, düşmanın Tırhala’da top­
olduğunu bildirmişti. General M akri’nin çe­ landığını haber alarak, birinci tümeni h e ­
kilişi ise, tam bir panik halini almış bulunu­ m en o tarafa doğru yola çıkardı (26 nisan).
yordu. Asker, korku içinde kaçıyordu. Pali­ Lâkin, Hayri Paşa oraya vardığı zam an şeh­
karyalar, Atina ve Yenişehir sokaklarında rin boşaltılmış olduğunu görerek işgal etti.
gösteri yapıp: «Harb isteriz» diye avaz avaz Yunanlılar kaçmışlardı.
haykırmakla, savaşın birbirinden tamamen Abdüllıamid’e ise, Osmanlı ordusunun
ayrı şeyler olduğunu artık anlamışlardı. Y e ­ bilâkis güç durum da bulunduğu hakkında
nişehir’e varan General M akri tümeninin as­ bir jurnal verilmişti. Hünkâr, cepheden ge­
ker ve subayları yorgunluk ve uylsusuzluk- len resmî raporlara değil b u jurnala inan­

Prens Konstantin Generai Makri Albay Smoîertski

3377 F . 27
dığı için h e m e n Gazi O s m a n Paşayı müfet­ Yımamstan’da buhran, Çatalçâ
tiş sıfatıyle cepheye gönderdi. 24 nisanda
G azi O s m a n Paşa Selâniğe vardı. Ertesi gü­ ( Pharsala ) zaferi
n ü Alasonya’ya doğru yola çıkacak iken za­
fer haberi ve Yenişehir ve Tırnova ve Tır- Y u n a n ordusunun Yenişehir, Tırnova ve
hala’m n zaptedildiği havadisi geldi. Gazi Tırhala’yı OsmanlIlara terkedip perişan bir
O s m a n Paşa, daha ileriye gitmeğe lüzum halde Çatalca (Pharsala) ya kadar çekilmesi,
görmedi. Atina’da müthiş bir yeis uyandırdı. Halk,
korku ve heyecan içinde cepheden haber
bekliyordu. Artık gösteriler sona ermişti.
Bir taraftan yenilginin sorumlusu aranıyor,
halk kum andanlara atıp tutuyordu. Bir
kısım parti liderleri durum u anlamak
için Çatalca’ya doğru yola çıktılar. 26
nisanda d on anm a kum andanı ile Tesalya or-

G azi Osm an P a şa

Ralli

duşu k urm ay heyeti, vazifelerinden alındı-


alr. A lb a y Şmolenski olağanüstü yetkilerle
Genelkurm ay Başkanlığına getirildi 28 ni­
sanda Atina ve Pire’de halk nümayişler y ap ­
tı. Silâhçı dükkânlarına h ü c u m ederek b u n ­
ları . yağmaladı. B aşbakan Deli Y a n i istifa
zorunda kaldı. Yerine Ralli geçti. Y e n i ka­
bine kuruldu. İki Bakan, ordunun mânevi
gücünü düzeltmek göreviyle Çatalca’ya gön­
derildiler. Bunlar, Prens Konstantinle görü­
şüp Atina’ya döndüler. Prensin verdiği te­
A t în a ’d a palikaryaların nüm ayişleri minat üzerine hüküm et savaşa deva m ka-

3378
rarım aidi. Konstantin’in aldığı bütün tedbir Osmanlı ordusunun D o m ek e ’yi işgali
ise, yeni bir Osmanlı taarruzuna karşı sa-.
Epir cephesindeki 'Y u n a n tümeni Arta
vuruna tertiplerinden ibaretti. H ü k ü m e t sa­
suyunu geçerek Gribova’daki Osmanlı ordu*
vaşa devam kararı vermiş olduğu halde Y u ­
suna karşı baskın şeklinde anî bir taarruzda
n an ordusu, taarruza geçmeyi hiç düşünm ü­
bulunmasıyla (13 mayıs 1897) savaş yeniden
yordu.
başlamış oldu. Hıfzı Paşa gafil avlanmamış,
Osmanlı ordusu, Çatalca’da kurulan düş­
düşmanı karşılamıştı. Abdülham id, b u n u ha*
m a n m üdafaa hattına h ü c u m etmeden evvel
ber alır almaz mütarekeden vazgeçip Edlıem
iki küçük savaş d aha verdi. Birincisini kaza- Paşaya D ö m e k e ’ye taarruz emrini verdi. B u
namadıysa da, İkincisini kazanarak düşm a­
nın ileri kuvvetlerini asıl müdâfaa hatları­
nın arkasm a attı. Osm anlı tümenlerinden bi­
rincisi Kösteri’de, İkincisi Yenişehir’in batı­
sında, üçüncü ve altıncısı güneyde, dördün­
cüsü Yenişehir’de, beşincisi Kereli’de bulu­
nuyordu. Y u n a n birinci tümeni kendi sol
kanadlarmı, ikinci tümeni- sağ kanadlarmı
teşkil ediyordu. Topçu ise, D ö m e k e ’de top- '
lanmıştı.
Osmanlı ordusunun taarruz hareketi 3
mayısta başladı. Ö n c ü olarak bir piyade ala­
yı ve bir batarya top vazife almıştı. B u n u
üç tümen, onları d a o rdunun kalan kısmı ta­
kip ediyordu. Yanları ise, gönüllü birlikleri
korumaktaydı. Düşm an ın fasılasız topçu ate­
şine rağmen taarruz gelişti. Osmanlı tüm en­
leri açılarak ilerlediler. Sonra bir gün v e bir Çatalca (Farsala)
gece devam eden bir m ey da n savaşı başladı.
P e k şiddetli muharebeler sonunda Prens
Konstantin’in 25 bin kişilik ordusu ağır bir
mağlûbiyete uğradı. D ü şm a n , bozgun .halin­
de D ö m e k e ’ye çekildi. Çatalca m evkii bu
suretle OsmanlIların eline geçmiş bulunu­
yordu.
Evvelce 27 -29 nisan tarihlerindeki h ü ­
cumlarda alınamayan Velestin tepeleri ve is­
tasyonu b u defa 6 mayısta ele geçirilince,
Y u n a n ordusunun en önemli ikmal limanı
Volos (Golos) teslim oldu (8 mayıs).
Yunanlılar, son bir m üdafaa noktası ola­
rak D ö m e k e ’yi seçmişlerdi. Çekilen bütün
kuvvetler burada toplanıyordu. Gayeleri,
Osmanlı ordusunun yeni bir ileri hareketine
engel olmaktı. Y u n a n hükümeti ise barış ça­
releri arıyor, A v r u p a devletlerine Girid’in
muhtariyetini tanıyacağını bildiriyor, hattâ
adadaki kuvvetlerini geri çekiyordu. Devlet­ D ö m e k e ’de Y u n a n ordusu
ler, Babıâliye başvurdular. Yunanistan dize
gelmişti. H e r şartı kabule hazır bulunmakta
idi. Savaş, sona ermiş gibiydi. A bdülham id, |§
barış teklifine' yaklaşan K u r b a n bayramuı- \%
dan sonra cevap vereceğini bildirdi. Tesalya
ve Epir’de âdeta mütareke ilân edilmiş gibi
bir hava vardı. Epir cephesinde de savaşın
başlangıcında ilk taarruzu Yunanlılar y ap ­
mışlardı. Osmanlı ordusu evvelâ bir müddet
çekildikten sonra iki m e y d a n savaşında Y u ­
nanlıları üstüste yenerek perişan bir hale
getirmişti. B u cephe k um an danı Hıfzı Paşa,
ele geçirdiği stratejik noktalara yerleşmiş,
yeni bir tarruz için hazırlıklara başlamış
bulunuyordu. * Golos (V o lo )

3379
savaşın şüphesiz ki en çetin çarpışması bü çek malzeme terkederek mütemadiyen kaç­
olmuştur. maktaydı. Bütün. Yunanistan’ı delice bir kor­
E d h e m Paşa birinci, ikinci, üçüncü, dör­ k u kaplamış, halk dehşet içinde kalmış, h ü ­
düncü tümenler, Edirne tugayı, süvari ve kümet ne yapacağını şaşırmıştı. Ö n ünd e ar­
topçu kuvvetleriyle ilerledi. Bunları gayet tık ordu diye bir şey kalmamış olan Osmanlı
güzel bir savaş plânına göre çeşitli noktalar­ askerinin Yunanistan’ı baştan başa' işgal et­
dan harekete geçirmişti. Düşmanla ilk çatış­ melerine hiç bir engel kalmamıştı.
ma, 16 mayısta oldu. Sonra savaş kızıştı.
Müstahkem mevkilere yerleşmiş olan düş­ Deniz hareketleri
manın inatçı mukavemetine Osmanlı askeri­
nin cesaret ve azmi üstün geldi. A k ş a m üstü Birinci filo martın 6 ncı günü Haliç’ten
düşman süngü hücum u ile mevzilerinden sö­ b üyük törenle hareket etmişti. Lâkin, yirmi
külüp atılmış bulunuyordu. yıldır âtıl ve bakımsız bir halde duran do­
Y u n a n ordusu b u hatta da tutunamamış, n an m a çürümüş ve harap olmuştu. Zırhlıla­
ric’ate başlamıştı. B u çekilme de kısa za­ rın bazıları daha yolda su almağa başladı.
m anda b üyük güçlüklere uğradı. E-dhem P a ­ Bazılarının ise kazanları patladı.. Şiddetli bir
şa, Konstantin’i şiddetle takip ediyor, yollar karayel fırtınasıyle' nihayet Çanakkale’’ye
kaçan sivil halkla tıkanmış olduğundan düş­ varıldı. Sonra Boğaz dışında bir atış tatbi­
m a n rahatça çekilemiyordu. B u taarruz ve katı yapıldı. Toplar işe yaramaz haldeydi.
takip hareketi üç gün sürdü. Yunanlılar, pek Bir kısmının idrolik rotları ilk atışta kırıldı.

1897 O sm anlı - Y u n a n harbinde askerî harekâtı gösteren genel kroki

3380
Kapakları çatladı. Bir kısmı kızaklarından tazminatı öedemesini istedi. Aynı zamanda
düştü. Bazı topların tecrübe edilmesine bile bundan sonra Osm anli memleketlerinde otu­
cesaret olunamadı. Ayrıca gemilerin dümen ran Yunanistan tab’ası, diğer yabancı tab’a-
tertibatı eski, makineleri bozuk, her türlü n m imtiyazlarından faydalanamıyacaklardı.
teçhizatı noksandı. Daha, yirmi yıl evvel 25 mayısta ise, devletler Osmanli hârici­
dünyanın İkincisi derecesine kadar ulaşmış yesine verdikleri cevapta stratejik mülâha­
olan Osmanli donanması şimdi modası geç­ zalar yüzünden Yunanistan’ın arazi terkinin
miş, eskimiş, bakımsızlıktan harap olmuş bir bahis konusu olamıyacağmı. ancak bir hudud
enkaz yığını haline gelmişti. Çaresiz tekrar tashihinin yapılabileceğini, Yunanistan’ın bir
Boğaza dönüldü ve bir daha faaliyet gösteri­ savaş tazminatı ödemesi icab- ederse de iste­
lemedi. Bereket, Y u n a n donanması da daha nen miktarın fazla olduğunu, b u n u n bu
iyi bir halde değildi. Bütün faaliyeti, Kavala memleketin m a lî. kudretini aşmaması gere­
civarına 150 kadar Y u n a n gönüllüsü çıkar­ keceğini bildirdiler.. Y u n a n tab’a sm m imti­
m aktan ibaret kaldı. Bunların maksadı, Se- yazlardan m ahrum edilmesi ise, yabancı im­
lânik - Dedeağaç hattını kesmekti. Kuzeye tiyazlar büyük devletlerle akdolunan anlaş­
doğru ilerlerken üzerlerine gönderilen redif malarla kararlaştırıldığı bahanesiyle kabul
ve jandarma müfrezelerine yenildiler. 20 si edilmiyordu.
öldü, 28 i esir alındı, öbürleri kaçtılar. B u savaşta eğer OsmanlIlar yenilmiş ol­
20 mayısta, Osmanli ordusu nihaî taar­ saydı ona en ağır barış şartlarını tereddüt­
ruza hazırlanırken mütareke emri geldi. süzce revâ göreceği şüphesiz bulunan dev­
letler böylece daha ilk anda Osmanli devle­
Yunanistan’ın savaşın durdurulması tinin zaferin nimetlerinden hakkı olduğu de­
recede faydalanmasına müsaade etmiyecek-
için Avrupa devletlerine ve Rus lerini belli etmiş oluyorlardı.
Çar’ına başvurması, mütareke
Osmanli-Yun an barış andlaşması
Y u n a n Başbakanı Ralli, D öm eke meydan Yunanistan namına hareket eden devlet­
savaşının daha ikinci günü, yani 17 mayısta lerle Babıâli arasında ilk müzakereler 4 ha­
Y u n a n ordusunun kat’î bir mağlûbiyete m a h ­ ziran tarihinde İstanbul’da Tophane kasrında
k û m bulunduğunu haber almıştı. Üstelik de başladı. İlk iş olmak üzere müzakereler sü­
b u yenilgiden sonra Osmanli ordusunun dur­ resince yürürlükte olacak genel bir müta­
durulmasının imkânsız olduğunu ve bütün reke imzalandı. Sekiz gün sonra da Osmanli
Yunanistan’ın OsmanlIların askerî işgaline
düşeceğini hesaplıyordu. Yunan, ordusu bu
savaşlar sonunda tam am en kudretsiz bir hale
düşmüş, üstüste gelen hezimetler askerde
mânevî güç diye bir şey bırakmamıştı. Baş­
ta Ralli olmak üzere bütün Yunanistan’ın
tek ve son ümidi A vrupa devletlerinde, bil­
hassa Rusya’da idi. D u rum , Peters'burg’a bil­
dirildi. Çar b un un üzerine Abdülham id’e bir
telgrafla müracaat ederek onun itidal ve b a­
rışseverliğine başvurdu. Büyüklük göstererek
savaşı bırakmak suretiyle zaferi daha kıy­
metli bir hale getirmesini istedi..
Abdülhamid, Rus Çarının tavsiyesini ka­
bul ederek askerî harekâtın durması için ge­
rekli emri vereceğini bildirdi. Aynı zamanda Osmanli donanmasının Haliç'ten çıkîşı
barış için devletlerin tavassutunu istedi.
Halbuki, mütareke ve barış şartlarını
evvelâ Yunanistan hükümetine kabul
ettirmesi hem m üm kün, h em de lâzımdı.
20 mayısta E d h e m Paşaya mütareke için
emir gönderildi. A yn ı emir, Epir böl­
gesi kumandanı Hıfzı Paşaya da gönde­
rilmişti. D u rum , gazetelerle bir tebliğ
şeklinde ilân olundu.
Babıâli, devletlerin daha 12 mayısta
göndermiş. olduğu bir m em orandum a
cevap vererek barışın kurulması için
Teselya’n m Osmanli devletine iadesini
ve Yunanistan’ın on milyon lira savaş O s m a n li d o n a n m a s ın d a n b ir g ö r ü n ü ş

3381
devleti Teselya’yı istemekten vazgeçip hudut galtılması tazminatın ödenme tarzı, Y u n a n
tashihine razı olmak zorunda kaldı. Sonunda mâliyesinin kontrolü nev’inden teferruat
çetin bir tazminat pazarlığı başladı. 22 hazi­ üzerinde duruldu. Nihayet, 18 eylülde bütün
randa Osmanlı devleti beş milyon liraya in­ meseleler halledilerek mazbatalar imzalandı.
miş bulunuyordu. Devletler ise, bir milyon Bun d an sonra Y u n a n delegeleri İstanbul’a
daha indirilmesinde ısrar ediyorlardı. Bir ay geldiler. Kesin barış andlaşması 4 aralık 1897
süren müzakereler sonunda Osmanlı H ari­ tarihinde imzalanıp on beş gün sonra d a tas­
ciye Nazırı Tevfik Paşa b u n u da kabulden dik edildi.
başka çare bulamadı. A ynı gün, Y u n a n tab’a- O n altı m addeden m ürekkep olan bu
sı hakkındaki imtiyazların devamı da karar­ andlaşmanm esasları şunlardı:
laştırıldı. Nihayet, işgal edilen yerlerin bo-
a — 'Osmanlı devleti zaptetmiş olduğu
. Teselyayı boşaltarak Yunanistan’a iade ede­
cek, b una karşılık Osmanlı devleti lehine bir
hudut tashihi yapılacaktı.
b — Yunanistan, Osmanlı devletine 4
'■ milyon Osmanlı altunu tutarında savaş taz­
minatı verecek ve ayrıca b u savaşta zarar
¡ıp ıii gören Osmanlı tab’ası için yüz bin altun öde­
yecekti.
1Sil®İtti.
c —■Savaş esirleri geri verilecek ve sa­
vaşın ilânından, evvel ve sonra geçen olay­
1 " larla suçlandır ilanlar hakkında genel af ilân
£
olunacaktı.
a A ç — İki tarafın tab’ası birbirlerinin
¡Pllv memleketlerinde oturma veya dolaşma h a k ­
gB jg j
J- kına sahip bulunacaklardı. Y u n a n tab’alığmı
n, te
llf'Çjll f | i | | kabul etmiş veya etmemiş olsun Tesalya’lı
"§s*c Pisi müslümanlar Osmanlı memleketlerine göç­
.’ 7 mekte serbest bulunacaklardı. Bunlardan
Y u n a n tab’alı olanlar üç yıl içinde isterlerse
f§P■
U
MS- dm İpi
'-¿M,,
SBi Osmanlı tab’alığına geçebileceklerdi. O s m a n ­
lI memleketlerine göçenler, Yunanistan’da
. ». -% ■
kalan m al ve mülklerinden engelsiz olarak
ş§|| faydalanabileceklerdi. Karşılığında aynı h a k ­
||| lar, hu au d tashihi dolayısıyle Osmanlı dev­
IS 1 1 î r ;
letine iade edilecek yerlerde kalan hıristi-
*¡4 w yanlar için de tanınacaktı. M al ve mülkü
karşı tarafta kalmış olan tab’a, bunları işlet­
mek, idare etmek veya kiralamak için h u ­
Devletler tarafından Fe vk alâ de K o m ise r dud u geçmekte serbest bulunacaktı.
tayin edilen Prens Y o rg i’nin törenle d -
— Hududlarda çete faaliyetleri ve eş-
G irid’e çıkışı kiyalık menolunacak, karşılıklı posta v e . tel­
-- graf münasebetleri yeniden kurulacak, suç­
luların iadesi kabul edilecek, ticaret ve ge­
* •v ■■■&*$ m i seyri serbest bulunacak, konsolosların
faaliyeti yeniden düzenlenecek ve bütün b u n ­
%
-)
V-
* lar için anlaşma ve andlaşmalar imzalana­
-'■
5 caktı.

--,, % ' - Girid adası meselesinin muhtariyet


ŞL ;-

V; ¿'-‘.-.r '[. S gEŞş,.-X_ verilmekle Yunanistan lehine halli
İMA -
tM'm |lj£ IRK. m . B u savaş, Girid adası y ü zü n den ' çıkmıştı.
lljlj ®w■ :- İMÛ Halbuki barış andlaşmasınm hiç bir yerinde
Girid anlaşmazlığından veya b un un hal şek­
'/j B9 |9 i , İT linden bahsolunmuyordu. Sebebi ise, devlet­
lerin b u hususa dair mevcut peşin kararla­
rıydı. Nitekim, barışın imzalanmasından iki
Suda U m arım da Osmarıfı v e FıâmT devletler hafta.sonra, 18 aralık 1897 tarihinde Girid’in
bayrakları muhtariyetini ilân ettiler. B u n a göre Girid
adası Osmanlı hâkimiyetinde tarafsız ve BÖylece Girid adası kaybedilmiş bir dâva
muhtar bir vilâyet oluyordu. A d a y a devlet­ haline geldi. Osmanlı devleti savaşı kazan­
lerin muvafakati ile beş yıl için Padişah ta­ dığı halde neticede Yunanistan faydalanmış
rafından hıristiyan bir vali tayin edilecekti. oldu.
Müslümanların, da temsil edileceği seçilmiş Abdülhamid, barış müzakerelerinde baş-
bir meclis teşriî vazifeyi görecek,4 onun ka ­ tanberi daha azimli davranmış, devletlerin
rarları — Osmanlı devletinin müdahalesi ol­ tavassutunu istemek değil, b un u onlar dahi
m adan— valinin tasvibiyle yürürlüğe gire­ teklif etmiş olsa hem en kabul etmemi«, b a ­
cekti. . Müslümanların emniyeti temin olun­ rış esasları kararlaştırılmadan Yunanistan’da
dukça Osmanlı askeri adadan çekilecekti. savaş hareketlerini durdurmamış olsaydı,
Girid, Osmanlı devleti hâzinesine yıllık zaferin haklı meyvalarmı derm ek m ü m k ü n
m aktu bir vergi verecekti (Alb in; Les olabilirdi. Lâkin, onun korku v e evhamı her
Grands Traités Politique, S : 260). şeyi kaybettirdi. Osmanlı devleti kendi barış
Altı devletten A lm an y a ve Avusturya şartlarında ısrar ederse, bütün A vrup a’nın
bu işe karışmak istemiyerek askerlerini daha onun aleyhinde birleşeceğini ve hattâ hare­
evvel geri çekmiş bulunuyorlardı. Ç ün kü kete geçeceğini sanıyordu. Esasen Y u n a n sa­
bu, Girid’e muhtariyet verm ek değil onu vaşında bir zaferi de pek um m am ış bulun­
Osmanlı devletinden ayırmaktı. B u n d a n son­ duğu için meselenin böylece kapanıp gitme­
ra adayı şeklen Yunanistan’a bağlamak ka ­ sine taraftardı. A ncak, Girid’in uğradığı âkı-
lıyordu. B u n a da hem en teşebbüs edildi. E v ­ betin u m u m î efkârda yaratacağı tepkiden
velâ, Y u n a n kralının ikinci oğlu Prens Yorgj endişe ettiği için b u işi, m ü m k ü n olduğu k a ­
devletler tarafından Girid’e fevkalâde kom i­ dar unutturmağa çalıştı. Meselâ, Matbuat
ser tayin edildi. Arkasından adada Y u n a n M üdürüne verilen emirde, Girid meselesin­
askeri bulumadığı ileri sürülüp Osmanlı den gazete ve dergilerde hiç bahsedilmemesi
askerinin de geri çekilmesi kesin şekilde is­ bildirilmiş, hattâ sansür Girid kelimesine
tendi. Böylece, Osmanlı devletinin Girid’de benzeyen sözleri, meselâ b u arada geride sö­
hiç bir maddî ve mânevî nüfuzu kalmadı. zünü bile çizer olmuştu.

B A R IŞ S O N R A S I SİY A S Î G E L İ Ş M E L E R , M A K E D O N Y A M E S E L E S İ ,
A R A B İ S T A N A H V A L İ , D İ Ğ E R DIŞ V E İÇ O L Y L A R

Abdülhamid, Y u n a n zaferinden faydala­ Petersburg’da görüşerek bazı karârlara


narak .içeride ve dışarıda kendi mevkiini varmışlardı. B u n a göre iki devlet pren­
kuvvetlendirmeğe bakmıştır. sip olarak, Balkanlarda fütuhat emelleri
I-Caç zamandır savaşların ve bun un so­ gütmeyeceklerdi. Boğazlarda ise statüko
nunda ülkelerin kaybedilmesine alışmış ve muhafaza olunacaktı. A n c a k Balkanlarda
bu yüzden imparatorluğun geleceğinden yeni bir düzen bahis konusu olursa, A v u s ­
ümid kesmiş bulunan memleket halkı, bütün turya, Berlin andlaşmasıyle işgal ettiği
imparatorluk tab’ası ve iç ve dış müslüman yerleri, Rusya ile yeniden görüşerek, il­
umumî efkârı, b u zaferle biraz olsun tatmin hak edecekti. Balkanlarda hü r ve müstakil
edilmiş ve ferahlamış oldu. bir Arnavutluk kurulacak, kalan yerler B al­
kan devletleri arasında âdilâne şekilde ve
B u savaş sırasında Sırbistan ve Bulga­ mevcut kuvvet dengesi bozulm adan paylaşı­
ristan, Babıâliye başvurarak yeniden bir çok lacaktı. B u n d an sonra Balkanlar ¡meselele­
Metropolitlikler kopartmışlar, cemaatlerine rinde iki devlet birlikte hareket edip birbir­
mektepler açmışlar, R u m papazları yerine lerine cephe almıyacaklardı (A . F. Pribram;
Sırp ve Bulgar papazlarını tayin ettirmiş­ Les Traités Politique Secrets de l’Autriche,
lerdi. Abdülhamid, esasen R u m ortodoks ki­ S : 107).
lisesiyle Sırp ve Bulgarların arasını açmak,
onların millî kiliselerini destekliyerek R u m Berlin konferansı sırasında A lm an ya ’nın
nüfuzunu kırmak ve üstelik aralarmda halli Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde takındığı
imkânsız ihtilâflar yaratmak politikasını gü­ tavır, barıştan sonra Abdülham id’in Rusya
düyordu. B u suretle onların Osmanlı devleti politikasma meyletmesine sebep olmuştu.
aleyhine birleşememelerini temin etmek is­ Ç ünkü b u ezelî düşmana karşı imparatorlu­
tiyordu. ğu yalnız hissediyordu.

Osmanlı - Y u n a n savaşının sonlarına İngiltere’nin ise, Yakın Doğuda savun­


doğru Orta -Doğuda ve Balkanlarda hasıl duğu sade kendi çıkarlarıydı. Hele Ermeni
olan gergin durum u n kendi menfaatleri aley­ meselesi ve bun un karşısında İngiltere ve
hinde inkişaf etmesini önlemek için A v u s ­ Rusya’nın tutumları, Babıâlinin İngiltere’den
turya İmparatoru Fransuva Jozef ve 1894 büsbütün uzaklaşıp Rusya’ya daha da yakın­
den beri R us çarı bulunan İkinci Nikola, laşmasına yol açmıştı. Y u n a n savaşma te-

3383
k addüm eden zamanlarda ve bu savaş sıra­ edilirken, kendi siyasetine ve emellerine âlet
sında, bilhassa balşayan ve ilerleyen Rus - ettiği Osmanlı devletinin de bundan payını
Avusturya yakınlığı muvacehesinde ise Ab- alması mukadderdi.
dülhamid, A lm a n politikasına meyletmek İslâm ülkeleri arasında ilk defa uyan­
mecburiyetini hissetti. m aya başlayan Hindistan ve1' Mısır, İngilizle-
Alm anya millî vahdetini kurduğu za­ rin hâkimiyeti altında bulunuyordu. B ura­
m a n dünya hegemonyası, siyasî ve İktisadî lara yönelen Kayser -Sultan işbirliğinin ha-
nüfuz ve çıkar bölgeleri öbür devletler ta­ lifecüik ve islâmcüık politikasına karşı, İn­
rafından daha evvel paylaşılmış bulunuyor­ giltere’nin ilk kullandığı silâh Osmanlı dev­
du. 1888 denberi A lm anya imparatoru olan letinin idaresi altında bulunan müslüman
Kayser İkinci Giyyom bunun üzerine b un ­ memleketlerde Arap milliyetçiliğini ve istik­
lardan ne olursa olsun A lm anya’yı da fayda­ lâl fikirlerini körüklemek oldu. Yem en, K u ­
landırmak politikasını gütmeğe başladı. Gs- veyt, Hicaz, Asir ve INTecid bölgeleri ise infi­
manlı devletinden aldığı demiryolları imti­ ratçı eğilimli mahallî müslüman reislerin de
yazları ve kurmağa çalıştığı İktisadî nüfuz tesiriyle bu cins faaliyetler için en uygun
ve siyasî tesir bunun başlangıcıydı. Nach Os- bölgeler vasfını taşıyorlardı. Nitekim, daha
ten ( = Doğuya doğru) ve yedi B (Berlin. ileride görüleceği üzere Yem en, Necid, ilh..
Bükreş, Budapeşte, Bizans «yani İstanbul», hâdiseleri çok geçmeden kendisini göster­
Bağdad, Basra, Bom bay) siyaseti onu Os- miştir.
manlı imparatorluğuna sür’atle yakınlaştırdı. Bununla beraber, İngiltere’n in güttüğü
Alm anya kendisine en büyük rakip olarak politika hatâlı ve hattâ kendisi için zararlı
İngiltere’yi görüyor, İslâm âleminin. Halife idi. Olayların inkişafı b unu ileride göster­
sıfatıyle Abdülham id’e bağlılığından b u dev­ miştir. Ingiltere, tam tersine T ü rk -Müslü-
lete karşı tesirli bir silâh olarak faydalan­ . m a n dostluğu politikasını güderek Osmanlı
m ak istiyordu. İmparatorluğunu desteklemiş olsaydı, A v r u ­
Başta İngiltere olmak üzere bütün sö­ pa’da ve hattâ dünyada bambaşka bir durum
mürgeci devletler, A lm an ya’nın b u halinden hasıl olabilirdi.
rahatsız oluyorlardı. Alm anya ise, millî po­
tansiyelinin bu dâvayı yürütmeğe kâfi gel- Almanya İmparatorunun ziyareti
miyeceğini hesaplıyamıyordu.
İngiltere ile bu hususta kader birliği et­ A lm an İmparatoru İkinci G iy y o m (Vil­
miş devletlerin b u tehlikeyi bertaraf etmek helm) Osmanlı - Y u n a n barışından . hem en
için eninde sonunda birleşecekleri m u h a k ­ sonra Abdülham id’i ve Osmanlı memleket­
kaktı. Ancak, A lm anya bu şekilde m a h k û m lerini ziyareti sırasında Orta-Doğu durumu--
h u daha yakından görmek fırsatını bulmuş
ve gayelerinin tahakkuku için henüz Cer-
menleri kendisine Anglo-Saksonlardan daha
yakın bulan ve İngiltere blokuna kesin ola­
rak katılmamış olan Rusya’dan istifadeyi dü­
şünmüştü. Geniş coğrafî sahasıyle, tükenmez
insan kaynaklarıyla, iptidaî kuvveti ve Orta-
D o ğu hıristiyanları üzerindeki nüfuzuyla bu
devlet gelecek çetin mücadelede hangi tarafı
tutarsa, o taraf ağır basabilirdi. Kayser,
Avusturya ile olan son anlaşmasına rağmen
Çarı kendi güttüğü politikaya .yaklaştırmayı
tecrübe etti. Ş am ’da bulunduğu sırada ona
yazdığı bir mektupta:
«Sana bunca kere anlatmış olduğum bü­
tün tahminlerim ve hesaplarım burada tama­
m en teyid edildi. Osmanlı İmparatorluğu öl­
mekte olan bir adam değildir. Tersine, tam
bir yaşayışla canlıdır. Müslümanların veya
Halifelerin şerefine dokunmaktan sakın»
diyordu (Correspondence entre Guillaume II.
et Nicholas II. S: 54).
Kayserin bu çalışmaları boşa gitmiş»
onun genç ve muhteris imparatorluğunu
kendi devleti için de tehlikeli görmeğe baş- .
layan Çar, olan biten bütün hâdiseleri unu­
tup İngiltere’ye yaklaşmayı kendi çıkarları­
na daha uygun bulmuştur.

3384
1899 yılında İngiltere’nin biri başarı ile, Lorando - Tubini alacakları meselesi­
öbürü başarısızlıkla sonuçlanmış iki teşeb­
büsü vardır. 'Almanlar imtiyazını aldıkları nin doğurduğu buhran ve sonuçları
Bağdad demiryolunu Basra körfezindeki Osmanlı devleti 1875 yılında Fransız
K uveyt limanına ulaştırmak ve hattâ bu li­ tab’alı Lorando ve Tubini adlı iki kişiden
m ana tam amen hâkim olmak istiyorlardı. bir miktar borç almış, b u borç o zamandan-
Diğer taraftan Huşlar, Trablusşam - K uveyt beri ödenmediği için mürekkep faiz hesabı
demiryolu imtiyazını elde etmeğe çalışmak­ ile büyüdükçe büyüm üş ve nihayet 750 bin
taydılar. Hindistan' yolunun b u m ühim m er­
halesine yönelen bu teşebbüsler, İngilizleri
kuşkulandırmış, hattâ telâşlandırmıştı. İngil­
tere bunun üzerine resmen Osmanlı İmpara­
torluğuna bağlı olmakla beraber, idaresi ■
müstakil olan Kuveyt Şeyhliği ile gizli bir
anlaşma yaptı (3 ocak 1899). B u n a göre K u ­
veyt, İngiltere'nin rızası olmadan yabancı
siyasî temsilci ve m em u r kabul etmiyecek,
topraklarından hiç bir bölümünü yabancılara
vermeyecek veya buralarda yabancı işgal ve
hâkimiyetini tanımayacaktı. Karşılığında İn-

Sultan A b d ü İ h a m id ’i ziyarete gelen


İkinci Viihelm

A l m a n İm paratorunun ziyareti münasebetile


Bati m ecm ualarında çıkar, bu resim de P a d i ­
şah yanlış olarak sakalsız yapılmıştır.

giltere K uveyt’e her türlü yardım vaad edi­


yor ve 1000 İngiliz altunu tutarında 15 bin
rupye veriyordu. İkinci teşebbüs ise. bilhas­ A lm an İmparatorunu getiren Hohenzollern
sa o sıralarda Sömürgeler Bakanı bulunan yatı ve iki tarafında H e la ve Herta adlı refa­
Çemberlayn’ın önayak . olduğu İngiliz -A l ­ kat harp gemileri
man ittifakıdır. 30 kasım 1899 tarihinde İn­
giltere’yi ziyaret eden Kayser’e mesele açıl­ altın liraya yükselmiştir. B u paranın m ühim
mış, hattâ A m erika’nın da b u ittifaka gire­ kısmı Abdülâziz’in hal’i olayında kullanıldı­
ceği söylenmişse de Alm anya tarafından il­ ğından bunun ödenmesini Abdülham id’e
tifat görmeyen bu proje, tahakkuk edeme­ kimse yükleyemiyordu. Alacaklılar, faizin
miştir. bir kısmından vazgeçerek 512 bin liraya razı

3385
olduklarını bildirmişlerdi. B u n u da Ödeyen Osmanli devleti, Fransızların haksız ve
çıkmadığı için Ticaret Mahkem esine baş­ andlaşmalar dışında bulunan b u isteklerine
vurup birer ilâm aldılar. B u n a göre alaca­ karşı bilhassa A lm an ya ve Rusya’dan yardım
ğın 340 bin lirası Lorando’ya. kalanı Tubini- um duysa da, b u n u elde edemedi. So nunda 6
ye aitti, kasım 1801 tarihinde Fransız isteklerini ka ­
A bdülham id meseleyi ancak siyasî bir bul zorunda kaldı (Başbakanlık Arşivi; L o ­
buhran haline geldikten sonra öğrenmiş b u ­ rando ve Tubini matlûbatı dosyası).
lunuyordu. Fransız elçisi, nihayet Osmanli B u olay, Fransa’ya karşı olan iyi d u y ­
hâriciyesine başvurarak b u borç ödenmediği guları bir hayli sarsmıştı. Halbuki b u dev­
için dört gün sonra İstanbul’u terkedip gide­ letin Osmanli İmparatorluğundaki nüfuz., ve
ceğini bildirdi (22 ağustos 1901) ve kendisine itibarı hâlâ ön plânda bulunuyordu. D ü y u n u
yapılan bütün rica ve vaadiere rağmen y e­ U m u m iy e İdaresi 700 mem uruyla h em e n ta­
rine resmî maslahatgüzar bile bırakmadan m a m e n b u devletin elinde gibiydi. Osmanli
İstanbul’dan hareket etti. Böylece iki devlet devletinin malî ve İktisadî hayatında en m ü ­
arasında siyasi münasebet kesilmiş oldu. O s ­ him rolü oynayan Osmanli Bankası, bir İn­
manlI devleti, buna rağmen borcu Ödemek giliz -Fransız müessesesiydi. Bütün m u a m e ­
istemedi. Abdülhamid, prensip olarak bunu leler Fransızların elinde bulunuyordu. İzmir -
rneşrû bulmuyordu,. Kasaba demiryolu ile b un u n uzatılması;
24 ekim 1901 t a r ^ 'a d e Rusya B ü y ü k el­ Yafa, Kudüs, H a vra n demiryolları; Selânik-
çisi, Babıâlinin dikkatini çekerek b u mese­ Istanbul birleştirme hattı hep Fransız teşeb­
lenin yakında daha büyük bir siyasî buhran büsleriydi. Beyrut Selanik rıhtımları, Fener­
haline geleceğini ve Osmanli devleti için ler İdaresi, İstanbul S u Şirketi, Reji İdaresi
tehlikeli bir d urum hasıl edebileceğini bil­ v.s. tamamen Fransızlara aitti. Osmanli
dirdi Hakikaten iki gün sonra Fransa, İstan­ memleketlerindeki Fransız yatırım sermayesi
bul’da gayrı resmî şekilde kalmış olan sefa­ 2,5 milyar frangm üstünde bulunuyordu. Her
ret müsteşarı vasıtasıyle Fransız d on anm a­ tarafta Fransız müesseseleri mevcuttu. A s ­
sının Midilli adasına gidip gümrüğe el ko­ kerî ve sivil bütün mekteplerde fransızca
yacağını ve tab’asmın alacağını b u güm rü­ okutulmaktaydı. Memleket hürriyetseverleri
ğün gelirinden tahsil edeceğini bildirdi. A y ­ daima Fransa’ya iltica ve istibdat idaresine
nı zamanda, b u mesele ile hiç alâkası olma­ karşı burada mücadele ediyorlardı. Ayrıca
dığı halde şu üç isteği ileri sürdü: devlet idaresinde, maliye, güm rük ve bayın­
1 — Fransa himayesinde bulunan ve dırlık işlerinde en m ü h im yerlerde Fransız
mevcudiyetleri henüz resmen tanınmamış memurları vazife görmekteydiler. İşte buna
olan dinî, ilmî ve kültürel müesseselerin he­ rağmen, Fransızların Lorando v e Tubini ala­
m en tanınması. caklarını bahane ederek Osmanli devletinin
bir parçasına devletler hukuku kaidelerine
2 — Son hâdiseler sırasında b u müesse-
ve andlaşmalara aykırı şekilde tecavüzde
selerden zarar görmüş olanların tamiri- için
bulunarak Fransız müesseseleri hakkm daki
hem en bir ferman çıkarılması.
isteklerini devlete zorla kabul ettirmeleri
3 — Geldanî katolik patrikliği için Papa haksız, insafsız ve çirkin bir hareket olarak
tarafından da kabul edilebilecek şekilde bir telâkki olunmuştu.
berat verilmesi.
Bu arada Rusya, Osmanli devletinin
Fransa aynı zam anda b u istekler kabul
Fransız isteklerini reddetmesi üzerine A l ­
edilmediği takdirde, yahut Babıâlice işin
m any a’nın Babıâli lehinde olarak gösterişli
uzatılmasına teşebbüs edilirse, bir daha ada­
bir müdahalede bulunmasından endişe etti
yı terketmemek ihtimali bulunduğunu da
ise de, Babıâlinin bunları kabulü b u ihtimali
bildirmişti.
ortadan kaldırdı.

Midüii adasının. Fransıslar tarafından


Rifat Paşanın vefatı, Sard Paşanın
işgali
sadareti, M akedonya hareketleri
Babıâli, Rusya’nın ikazı üzerine Midilli
adasının işgali vukubulmadan ve b u istekler Evvelce M e h m e d Kâm il Paşanın azli üze­
kendisine resmen bildirilmeden evvel b u n ­ rine Sadrıâzamlığa getirilen Halil Rifat Paşa
ları önlemek için Lorando ve Tubini’ye ait b u m a k am d a 6 sene 2 gün kaldıktan sonra
borçların ödenmesini kabul etmiş bulunuyor­ 75 yaşında iken 9 kasım 1901 tarihinde vefat
du (1 kasım 1S01).. Fransız istekleri ertesi etmişti. Son zamanlarında rahatsızlığı arttı­
günü Babıâliye bildirilmiş ve üstelik L o ­ ğından onun namına Vükelâ Meclisine baş­
rando ve Tubini alacakları meselesi halledil­ kanlık etmeğe 3 kasım 1901 tarihinde Adliye
se bile bunlardan vazgeçilmiyeceği haber ve­ Nazırı ve eski Sadrıâzam A bd urrah m an Nu-
rilmişti, Üç gün sonra da. Fransız donanması reddin Paşa m em u r edilmiş bulunuyordu.
Midilli’ye vardı ve adayı işgal etti. Sadrıâzamm rahatsızlığının daha d a artışı

3386
Hasta adam
( ilâve : 194)


Osmanlı devletinin 1768 seferini
kaybetmesi, artık. Avrupa’da askerî bir ' k m ve uzak doğu ticaretini ve Hindis­
güç olarak rol oynayamayacağını orta­ tan yolunu tehdid etmesinden korku­
ya koymuş bulunuyordu. Takriben yor ve ne olursa olsun b u n a engel ol-
yüz yıldan beri hızla devam eden inhi­ | mağa kararlı bulunuyordu. İmparator­
tat, imparatorluğun bütün . müessese- luk çöktüğü takdirde ise, Boğazları
lerini temelinden sarsmıştı. 1768 sefe­ ? başkasının hâkimiyetine vermeğe ni­
rinde uğranan mağlûbiyetin acı neti­ yeti yoktu.
celeri ise, b u hakikati Osmanlı ricâline Rusya’nın mukades makamlar ve
de kabul ettirdi. B u n a rağmen çeşitli ■ i Ortodoks tebaayı himaye meselelerini
sebeblerle sürüklenilen 1787, 1806, 1828 bahane ederek Osmanlı devleti üzerin-
seferlerinin her biri imparatorluk için j j de baskı yapması, Osmanlı devletinin
ağır darbeler olmuş, telâfisi imkânsız j i ise hükümranlık haklarına aykırı gör­
maddî ve mânevi kayıplara uğranılmış- düğü Rus isteklerini reddetmesi iki
tır. Yapılan bütün ıslahat hareketleri, ! devlet arasında savaş tehlikesini do-
imparatorluğu mukadder sonuçtan
kurtaracak şeyler değildi. Bunlar, ağır
bir hastanın ancak ölümünü geciktire­
cek tedbirlere benziyordu. Memleketin
her tarafında isyan ve .ihtilâller alıp
yürümüş, malî güçlükler devlet idaresi­
ni adeta felce uğratmış, imparatorlu­
ğun birçok parçalarında çözülme ve ay­
rılma temayülleri giderilemiyecek bir j
hale gelmiş bulunuyordu. Nitekim,
T anzim atm ilânı bile um ulan neticeyi
vermedi. Osmanlı imparatorluğu işgal
ettiği coğrafi alan itibariyle Batı dev­
letleri için çok m ühim di. B u devletin
zaaflarını ve m ukadder akıbetini se­
zen Avrupa devletllerinden her biri,
onun dağılışı halinde arslan payı al­
m ak sevdasında ve iddiasında b ulun u­
yordu. İmparatorluğun Ondoînızuncu
yüz yıl ortalarından itibaren -arada ye­
diği ağır darbelere, rağmen - mevcudi­
yetini m uhafaza edebilmesi ancak bu
rekabet ve Avrupa devletlerinin kuvvet
ve menfaat dengeleri dolayısiyle m ü m ­
kün olabilmiştir. B u devirden itibaren
yetişen birçok değerli Osmanlı devlet
idamları, bütün güçlerini b u dengeyi
nuhafazaya harcama, zorunda kalmış­
lardır. Yine aynı sebep, .1854 Paris
Rus çarr Birinci Nikola’n m İngiliz el­
mtlaşmasiyle Osmanlı devletinin Av-
çisi G , H . S e y m u r ’ia O sm anlı devletî
•upa devletleri topluluğuna kabulüne
tatbik edilmemekle beraber- mülkî h ak k ın d a m e ş h u r görüşmesi
)ütünlüğünün garanti altına alınma­
m a yol açmıştır. ğurmuş bulunuyordu. İngiltere ve
İşte bu devirde Osmanlı impara- Fransa, Osmanlı devletinin mağlûbi­
orluğuna “Hasta a dam ” adı verilmiş yetiyle sona ereceği m uh ak kak olan bu
e bu isim siyasî' vokabülere geçmiştir. savaşa kendi çıkarları için karşıydılar.
5u deyimi ilk kulllanan ise, Rusya Ça- Rusya, bu yüzden tereddüt ediyor, bu
ı Birinci Nikola’dır. iki devletle ve bilhassa Ingiltere ile
Kırım savaşma tekaddüm eden anlaşmadan savaşa girişmenin tehlike­
ünlerde, Osmanlı -imparatorluğu me- lerini gözönünde bulunduruyordu.
elesi Rusya ile İngiltere devleti ara- Grandüşes Helena, Petersburg’daki
Lnda ciddî bir ihtilâf konusu halini sarayında 9 ocak 1853 tarihinde m u h ­
lmıştı. İngiltere, Rusya’nın daha gü- teşem bir suvare vermişti. B u suvare-
eye inerek Boğazlara ve Doğu Akde- ye bütün R u s zadegânı, askerî ve sivil
ize hâkim olmak suretiyle kendi ya- büyük rütbeli bütün memurlar ve bü-

3387
—^
j tün kordiplomatik davetliydi. Çar da başına halletmeğe karar verdi. D ü ş ü n ­
i geleceğini söylemişti. Nitekim geldi, ve cesine göre kendi ordularına mağlûp
bu suvarenin davetlileri arasında b u ­ olacak olan OsmanlIların, yani ölen
lunan İngiltere elçisi Hamilton Sey- hasta adamın önünde İngiltere ile da­
mour ile başbaşa konuştu. İngiltere h a kolay ve R usya için d ah a avantajlı
dostluğuna Rusya’nın verdiği değer­ bir anlaşmaya varılabilirdi.
den u z u n uzadıya- bahsetti. Hamilton Lâkin, evdeki pazar çarşıya uy m a ­
bahsi Osmanlı devletine getirip b u h u ­ dı. İngiltere ve Fransa ve daha sonra
sustaki endişeleri giderecek beyanda Piyemon kırallığı b u savaşta OsmanlIla­
İ bulunmasını rica etti. Çar, b u n u n üze­ rın yanında yer aldılar. Avusturya, ta­
rine şu sözleri söyledi: rafsız kalmağa m ecbur oldu. Rusya
“ Osmanlı imparatorluğunun işleri i Kırım savaşını kaybetti. 1854 Paris ant­
çok karışık halde. B u memleket, kendi laşması imzalanarak Osmanlı devleti
kendisine parçalanmaktadır. Sukut, -yukarıda söylediğimiz gibi -Avrupa
büyük bir felâket olacak. Rusya ile în- devletleri camiasına alındı.
i giltere’n in b u ko nu da tam ve iyi bir Rusya, b u n a rağmen dâvasından
i anlaşmaya varmaları ve birbirlerine ha- vazgeçmemiştir. B u n d a n sonra takib
I ber vermeden kat’î bir adım atmama- ettiği politika, imparatorluğa dahil çe­
| lan m ühim dir.” şitli milletleri m etbu’ları aleyhinde
İngiltere elçisi, biraz daha aydm- kışkırtarak durm adan meseleler çıkar­
I latılmasını rica edince b u sefer Çar: m ak, devleti m ütem adiyen yıpratıp
“Bakınız, dedi. Kollarımızın ara- yorgun düşürmekti. S o n u n d a 1877 - 78
i s m da hasta, ağır hasta bir adam var...” savaşını yarattı. Osmanlı devleti ağır ve
| dedi. j çok acı bir yenilgiye sürüklendi. İmza-
B u suvareden beş gün sonra, Ha- i latılan Ayastefanos antlaşması ise im-
\ milton Seymour Birinci Nikola tarafm- | paratorluğu felâket u ç u r u m u n a atıyor­
| dan hususî bir mülakat için davet edil­ du. Başta İngiltere olmak üzere devlet­
di. Çar bu sefer fikrini açık olarak izah lerin müdahalesiyle b u antlaşmanın her
etti: türlü ölçünün dışında ağır şartları de­
“ Hasta adamın yaşamasını hepimiz ğiştirildi ve b ü yü k devletlerin katılma-
; istiyoruz. O n u n ölmemesini ben de si- [ siyle Berlin antlaşması imzalandı.
i zin kadar isterim. B u n a inanmanızı ri- B u tarihten 36 yıl sonra Osmanlı
: ca ederim. Lâkin, kollarımızın arasın­ imparatorluğu katıldığı C ih an sava­
da birdenbire ölebilir. B u yüzden bir şının sonunda m ağlûb devletler safın­
ihtimali bugünden temin etmenin, da b ulun m a k felâketine uğradı. İmpa­
bir karışıklığa ve m u h a k k a k bir Avrupa ratorluk,. b u suretle tam am en çözülüp
i savaşma sürüklenmekten daha iyi ola­ dağıldı. Batılı diplomatların tabiriyle
cağını söyliyebilirim. Eğer b u sırada “ Hasta a da m öldü” . Lâkin b u g ü n ü dört
| İngiltere İstanbul’a yerleşmeyi düşü- gözle bekleyen Rusya da, o n u n mirasın-
; nüyorsa b u n a müsaade etmiyeceğimi ' dan faydalanacak d u r u m d a bulunmu-
j. açıkça ifade ederim. B u beni İstanbul’u yordu. Kızıl ihtilâl, Çarlık rejimini tas*
işgal • etmek d u ru m u n d a bırakabilir. , fiye etmiş, Çar hanedanı yokolmuş,
Çar b u suretle, O sm anlI imparator- | memleket b ü yü k bir kargaşalığa düş-
| luğ unun paylaşılmasını ve İstanbul’u n j m üş. artık mukadderatı anlaşılan b u bü­
| işgali için bir anlaşmaya varılmasını yük facianın galipleri safında bulunan
j teklif ediyordu. ' i Rusya, mağlûblar safında b u lu n a n dev-
Hamilton, 20 şubatta İngiltere’nin 1 letlerle barış imzaiıyarak savaştan çe­
Osmanlı devletine kimin halef olacağı kilmiş, kendi derdine düşmüştü. Lâkin,
ı meselesini görüşmeyi reddettiğini Çara galiplerde insaf yoktu. K a b u l ettikleri
i bildirdi. Nikola, bun a rağmen ısrar tek düstûr şu idi:
| etti: “ Veyl mağlûblara!...”
“Size, hasta adamın ölmek üzere B u yüzden, imparatorluğu parça­
bulun d uğu nu haber veriyorum. Böyle lamakla iktifa etmediler O n u n esas
bir olayla şaşkınlığa dönmemize m ey­ u n suru nu teşkil eden T ü r k milletini
dan vermeyiniz. Bir anlaşmaya vara­ de yoketmeğe kalkıştılar. Kitabımızın
lım.” sonraki bahislerinde görüleceği üzere
Ertesi g ünü Çar, düşündüğü pay­ T ü rk milleti yaptığı çetin mücadelede
laşmanın taslağını ortaya koydu. B u n a kendini ve vatanını kurtardıktan başka .
göre Sırbistan’la Bulgaristan Rusya hi- ! “ Hasta adam ” efsanesinin ebediyen
i nıayesinde müstakil birer devlet ola- j unutulmasını sağlamıştır.
caklardı. Mısır, İngiltere’ye veriliyordu, j
! Diğer teferruat da tespit' edilebilirdi. > | Bibliyografya : Movat; 1814 - .1914,
; Arada Avusturya’yı tatmin şarttı. B u | History of European Diplomasy. Harold
da, Eflâk - Boğöan’da ona bir himaye ; İ Armstrong; Turkey in Travail (Ömer
tanımakla m ü m k ü n olabilirdi. | Rıza Doğrul tercümesi, Vakit gazetesi).
İngiltere, bütün bunlara yanaşm a­ Charles Signebos: Tarih-i Siyasi: C. II,
dı. Rusya b u n u n üzerine dâvayı tek j Hasta A d a m (Aylık Ansiklopedi c II. s:
! 459).

3388
Üzerine 8 kasımda resmen Sadaret vekâleti­
ne tayin edildi. Halil Rifat Paşa ölünce bu
m a k a m kendisine teklif edildiği halde Ab-
durrahm an Paşa devletin saraydan idaresine
muhalif ve Babıâlinin eski nüfuz ve itiba­
rının iadesine taraftar bulunduğu için b un u
kabul etmeyip, 18 kasımda Sadaret vekâle­
tinden de istifa etti. B u düşüncelerinden do ­
layı ise, A bd ülham id onu Adliye Nazırlığın­
dan da azletmiştir. Sadaret m akam ına ise, 18
kasım 1901 tarihinde Said Pasa altıncı defa
olarak tayin edildi. Kendisinin daha Halil
Rifat Paşanın hastalığı sırasında Sadarete
getirilmesi düşünülmüş, hattâ Hatt-ı h ü m a ­
yunu yazılmışken nedense iş geri bırakıl­
mıştı (îbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal;
Son Sadrıâzamlar, S: 1045). Halil Rifat P a ­
şanın vefatıyle onun Sadareti arasında ge­
çen zam an içinde Tophane Müşiri Zeki Paşa
ile Edirne vali vekili ve ikinci ordu k u m a n ­
danı Ârif Paşa, Padişaha yazılı olarak baş­
vurup b u m akam ı istemişlerse de Said Paşa­
nın tayini üzerine arzularına erişememiş­
lerdir.
Said Paşanın b u defaki Sadaretinde en
.mühim olay, M ak ed o n y a ihtilâlinin başlama­
sıdır.
Osmanlı idari teşkilâtında Selanik. M a ­
nastır ve Kosova vilâyetlerini ihtiva eden
M akedonya, Ayastafanos andlaşmasıyle Rus-
lar tarafından Bulgarlara verilmişken Berlin
muahedesi burasını tekrar Osmanlı devletine
geri verdi. 'Bu iki anlaşma arasında Bulgar-
îar dört aydan biraz fazla bir zam on için Sultan İkinci A b d ü i h a m i d ’in bir fotoğrafı
M akedonya’yı idareleri altında bulundurm uş
lardı. İşte, sadece buna dayanarak b u bölge­
hale gelen Bulgarlar, M ak ed o ny a meselesini
de hak iddia etmeğe başladılar.
ortaya attılar. Halbuki, b u bölgede nüfus
Berlin an di aşmasının 23 üncü maddesine bakımından çoğunlukta değillerdi. M a k e d o n ­
göre, Osmanlı devleti M a k e d o n y a ’da tıpkı y a ’nın genel nüfusu 2.911.700 dü. B u n u n
Girid adasmdakine benzer bir ıslahat yap­ 1.508.500 ü n ü müslümanlar teşkil etmektey­
mayı kabul ediyordu. Bir memleketin çeşitli diler. 'Üstelik b u Müslümanların p e k çoğu
alanlarda zam an za m an bazı ıslahat yapması T ü r k soyundandı. Birazı da Arnavuttu. B u n ­
kadar normal bir şey yoktur. A n c a k Osmanlı dan sonra Bulgarlar 896.490 kişüik, Rum lar
devletinin gayri müslim tab’a hakkında ve
307.000 kişilik, Sırplar 100.710 kişilik ve
onların oturdukları bölgelerde ıslahat y ap ­
Ulahlar 99.000 kişilik bir azınlık halinde b u ­
mayı Paris muahedesiyle yabancı devletlere
lunuyorlardı. Bulgarlar M a k e d o n y a mesele­
karsı taahhüd etmesi ve b u n u n andlaşm am n
sini ortaya atınca kendilerince m evcut bazı
9 uncu maddesinde — Osmanlı delegesi Âli
tarihî haklara ve şişirilmiş istatistiklere d a ­
Paşanın b un da ısrarına rağmen— yer alışı,
yanarak Sırplar ve Yunanlılar da aynı böl­
bundan sonra yabancı devletlere her zam an
için Osmanlı devletinin iç işlerine müdahale geye sahip olma iddiasına kalkıştılar.
fırsatı vermiş, ıslahat adı altında bir çok ül­
Bulgarlar, 1894 yılında «M akedonya -
keleri yavaş yavaş imtiyazlı, muhtar, yarı
Edirne» adlı bir cemiyet kurdular. -C em iye­
bağımsız ve nihayet bağımsız memleketler
tin gayesi M aked o ny a Bulgarlarını himaye,
haline gelerek Osmanlı camiasından ayrıl­
b u ■bölgenin Bulgaristan’a katılmasını temin
mıştı. İşte Babıâli, Berlin andlaşmasmın ■
etmek ve Osmanlı memleketlerinde yaşayan
23 üncü maddesini b u yüzden tatbikten ka­
ırkdaşlarını m uhtar idareye kavuşturmaktı.
çınmış bulunuyordu.
B u gayelerin hakikat olması için güvendik­
Şarkî Rum eli eyâleti meselesi halledil­ leri en m ü h im kuvvet ise, yabancı devletle­
dikten bir müddet sonra ihtirasları sönmez rin müdahalesiydi.

3389
meseleleri vardı. Meselâ, Buİgar Eksarhİıgi,
Bulgar kilisesi mes’Iesi
yani müstakil millî kilisesi bulunduğu hal­
1895 yılında Mülâzim Boris Sarafof, şid­ de, Bulgarların bir kısmı ortodokslarm bü ­
det taraftan elan başka bir komite kurdu. yük ruhanî reisi bulunan İstanbul R u m Pat-
Bulgar ordusunun subayları, tercihan b u ce­ riki tarafından afaroz edilmiş bulunan b u ki­
miyete girdiler. Hattâ o yıl M enlik’e hücum liselere gitmiyorlardı. Bazı bölgelerdeki halk,
edip şehri bir kaç saat ellerinde tuttular. B u Bulgar millî kilisesini tanımış bulunmakla
hâdise Sarafofun büyük bir şöhret kazan­ beraber, oradaki kiliseler b un u tanımamış
masına sebep oldu. B u komite bir müddet veya patrikliğe bağlı kalmış olduklarından
sonra ikiye bölündü. Şiddet taraftarı olanlar Rum kiliselerine devam zorunda idiler.
Sarafof’un etrafında, itidal taraftarı olanlar Okulların ve öğretmenlerin de bir kısmı
öğretmen Mihaylovski ile General Zunçef millî kiliseyi, bir kısmı R u m kilisesini tanı­
birliği etrafında toplandılar. Bulgaristan’ın yorlardı. Çeteler ise, hangi tarafa mensup
bütün öğretmen ve papazları b u komitelere ise öbür taraf aleyhinde çalışmaktan ve hat­
girip geniş bir faaliyete başladılar. Lâkin, tâ çarpışmaktan geri kalmamaktaydılar. Bir
henüz aralarında bile' halledecekleri bir çok kısım köyler, kendilerini Bulgar değil, Sırp
hissetmekteydiler. Bunlar, Bulgar papazları­
nı ancak korku yüzünden kabul etmekteydi­
ler. Keza, Bulgaristan’da Bulgarlardan m a a ­
da Türk, Po m ak, Ulah, R u m ’ azınlıkları da
vardı. Dem ografik değerleri küçümsenemiye-
cek bu azınlıklar, kültürlerini kuvvetle m u ­
hafaza etmişlerdi. Çoğu bulgarcayı bile ne
bilmekte ve ne de konuşmaktaydılar. Boy-
lece, Bulgaristan’da henüz, milletleri teşkil
eden müşterek kültüre bağlı bir Bulgar mil­
leti, bir Bulgar millî vahdeti bile mevcut
değildi.

Makedonya komitelerinin faaliyeti

M akedonya komitelerinin kuruluşundan


itibaren ilk sekiz yıllık faaliyetleri, b u böl­
gede âsâyişi bozan eşkiyalık tarzında çete
hareketlerinden ibaret kalmıştı. B u n u n se­
bebi ise, Bulgar komitelerinin arasında y u­
karıda saydığımız sebepler dolayısıyle birlik,
beraberlik ve müşterek bir faaliyet progra­
M a k e d o n y a ’da çetecilerle m ücadele mı bulunmamasıydı. B un d an maada, b u sı­
rada Yunanistan’dan geçen R u m çeteleri de
M aked o ny a’da Bulgarlara karşı
harekete geçmiş ve b u hareket
Babıâli tarafından desteklenmiş­
ti. R u m çeteleri, bir çok Bulgar
köylerini zorla R u m kilisesine
bağlarken, diğer taraftan Os-
manlı devleti de Üsküb, M anas­
tır, Pirzren gibi Sırpların kala­
balıkça bulundukları yerlerde
Sırp ortodoks kiliselerinin ku­
rulmalarına müsaade etmiş, bun­
ların piskoposlarına beratlar
gönderip faaliyetlerini resmî
şekle bağlamıştı. Bir taraftan da
M akedonya Ulahlarının rumlaş-
masına engel olmak için gerekli
tedbirler almıyor, R u m ortodoks
kilisesine bağlı b u azınlığın, öğ­
retmenleri vasıtasıyle uyarıla­
rak millî-varlıklarını devam et­
M a k e d o n y a d a ğ la r ın d a çeteler tirmeleri sağlanıyordu. Böylece,

3390
M akedonya hıristiyaniarı âdeta birbirine düş­ şalıklarm çıkmasını istemez olmuşlardı. B ü
müş bulunmaktaydı. B u ise, onların muhtar yüzden Rusya Dışişleri Bakanı Lamsdorf,
bir idare altında ıslahat programının tatbi­ 1902 yıli’ sonlarında Sofya ve Belgrade ziya­
kine en büyük engeldi. ret ederek her iki hükümete de şimdilik us­
lu durmalarını tavsiye etti (André N . Man-
Bulgarlar, Babıâlinin takip ettiği b u po­
delston; L a Politique Russe d ’accès à la Mé-
litika karşısında M akedo nya’ya hiç bir şey
diterannée au 20e siècle; S: 664).
elde edemiyeceklerini nihayet anladılar.
Böyiece, itidal taraftarı komiteler itibardan
düştü. B u n u n üzerine şiddet taraftarları he­ Ssid Paşanın- azli. Avlonyali- Ferid
m en faaliyete geçerek A v ru p a devletlerinin
dikkatini çekmeğe ve Berlin andlaşmasmın Paşanm sadareti
23 üncü maddesini tatbik sonucunu doğura­
cak bir yabancı müdahalesini temine karar M akedonya olayları sırasında Sadrıâzam
verdiler. B u kararın neticesinde 21 eylül 1902 Said Paşa azlolunarak yerine Rum eli Vilâ­
tarihinde M akedonya’da ilk ihtilâl patlak yetleri Islahat Kom isyonu Başkanı Avlonyalı
verdi. B u ihtilâl, Osmanlı devleti tarafından Ferid Paşa tayin edildi (1 ocak 1903). Said
bir ay içinde bastırıldı. Dağınık yerlerde, Paşan m azline sebep, evvelâ Rum eli vilâyet­
sarp bölgelerde gerilla savaşı yapan çetelerin lerinde yapılacak malî ıslahat konusunda
bir anda dağıtılması m ü m k ü n değildi. sarayla ihtilâfa düşmesidir. B u n d a n maada,
Vükelâ Meclisi toplantısında Serasker Rıza
Babıâli durum a hâkim olmuştu am a ko ­
mitelerin gayeleri de hakikat oldu. Berlin
andlaşmasmda imzası bulunan büyük devlet­
ler. Babıâliye başvurarak b u andlaşmanın
23 üncü maddesiyle Vilâyât-ı Selâse ( = Üç
vilâyet) yani Selânik, Manastır ve Kosova
için derpiş olunan ıslahatın tatbikini iste­
diler.

Abdülhamid, bunun üzerine eski Y e m e n


valisi Hüseyin Hilmi Paşayı «Vilâyât-ı S e ­
lâse Müfettiş-i Umumîsi» yani üç vilâyet ge­
nel müfettişi tayin etti (1 aralık 1902). G e ­
nel müfettişin görev ve yetkilerini belirten
bir talimatname hazırlandı. A yn ı zam anda
Babıâlide bir «Rumeli Vilâyetleri Islahat
Komisyonu» kurularak başkanlığına o sırada
Konya valisi bulunan Avloııyalı Ferid Paşa
getirildi. Hazırlanan talimata göre her vilâ­
yette bayındırlık ve yabancı işleri m üdür­
lükleri kurulacak, valiler ticaret, tarım ve
endüstrinin inkişafına çalışacak, jandarma ve
polis, m üslüman - hıristiyan karması olacak,
mahallî askerî birlikler valinin emrinde b u ­
lunacak, her kasabada karm a üyeli nizamiye
mahkemeleri kurulacak, 50 haneden fazla
olan her köyde okul açılacak, millî eğitim
vergisinin üçte ikisi mahallî ihtiyaçlara, ge­
nel verginin % 15 i bayındırlık işlerine ayrı­
lacak, genel müfettiş bütün b u işlerin tat­
bikine fiilen yetkili olarak nezaret ve gerek­
tiğinde müdahale edecekti. Bütün b u gayret­ A v î o n y a ’Iı Ferid Paşa
lerin sebebi ise, 23 üncü maddenin tatbikine
meydan bırakmadan M akedo nya meselesini
Paşa ile aralarında bir m ünakaşa geçti. Said
halletmek ve gerekli ıslahatı yapmaktı. L â ­
Paşa, Serasker tarafından tahkir olunduğunu
kin, iş çığırından çıkmış olduğu için b u ted­
ileri sürerek istifa ettiyse de, saraydan ce­
birlerden esaslı bir fayda u m m a k boşuna idi.
vap gelmedi. İstifasını tekid etti. B u n u n üze­
B u arada Rusya, tam mânasıyle iki yüz­ rine saraya dâvet olundu. Said Paşa, Abdül-
lü bir siyaset takip etmişti. Avusturya’nın ham id’in huzuruna çıkarak Sadrıâzamlık gö­
' baştanberi Sırbistan’ı kışkırtmasına karşılık revinin, M abeynin her işe müdahalesi yü­
Ruslar da Bulgarları kışkırtmışlarsa da, zünden ifa edilemez hale geldiğini, sarayın
Uzak-Doğu’da beliren yeni bir tehlike, Japon doğrudan doğruya valiler tayin ettiğini, m e ­
tehlikesi karşısında Balkanlarda yeni karga- muriyetlerin Padişahın yakınlarının iltimas-

3391
İariria göre dağıtıldığını, dış işlerinin bile vüz hareketleri başladı. Sarâfofun k u m a n ­
sarayda görüldüğünü, malî d urum un da pek dasındaki otuz bin çeteci, şehir ve kasabalar
kötü olduğunu ileri sürdü. Padişah, işlerinde hariç olmak üzere bütün M akedonya’ya hâ­
istiklâl verileceğini vaad edip Seraskerin de kim olarak Bulgarlardan maada bütün u n ­
özür dileyeceğini söyledi. Said Paşa vazife­ surlar aleyhinde kati ve yağm a hareketle­
sine döndüyse de, Serasker tarziye verme­ rine giriştiler. Y u n a n çeteleri, hemen Te-
mekte ısrar etti. Üstelik saray müdahaleye salya hududunu aşıp Osmanlı devletinin ten­
devam ettiği için Şaid Paşa tekrar istifasını kil kuvvetleriyle birleştiler. Sırp çeteleri de
verdi. Padişahın bütün ısrar ve hattâ tehdit­ kendi ırkdaşlarmın yardımına koştular. B u
lerine rağmen b u n u geri almadı. B u n u n üze­sırada Arnavutluk’ta kıpırdamalar oluyor,
rine azlolundu (İbn-ül-Emin M a h m u d K e ­ muhtar veya müstakil Arnavutluk taraftar­
mal İnal; Son Sadrıâzamlar, .S: 1048-1052). ları millî isteklerine aykırı buldukları ısla­
hat programının tatbikine engel olmak için
İpek ve Yakova’da toplanıyorlar, yer yer
Makedonya hakkında Avusturya ve
Sırplara saldırıyorlardı. Hattâ, Mitrovitsa-
Rusya’nın Viyana ıslahat programı, daki Sırp konsolosunu öldürdüler. Diğer ta­
raftan Bulgar komiteleri Doğu Trakya’da da
komite ve çetelerin faaliyeti faaliyete geçmişlerdi. Çeteler, Kırklareli böl­
gesini kan ve ateşe boğmuşlardı.
21 eylül ihtilâlinde Bulgar komitelerin­
den birbirine muhalif olanlar aralarında
çarpışmışlar, sonra çeteler dağlara çekil­ Hareketin bastırılması, yeni teklifler
mişlerdi.
A lm an tedbirlere rağmen, Avusturya ve İhtilâl, üç ay süren bir uğraşmadan son­
Rusya, Babıâlinin ıslahat programını kâfi ra bastırıldı ve her zamanki gibi hıristiyan
görmeyerek 21 şubat 1903 tarihinde Babıâliye memleketlerde ve bilhassa İngiltere’de he­
«Viyana Islahat Programı» adı altmda yeni yecanlı gösterilere sebep oldu. İngiltere, M a ­
bir program, sundular. kedonya için hıristiyan bir vali istiyordu.
Rusya’nın tavsiyesi üzerine Bulgaristan Rusya ve .Avusturya, İngiltere’nin re’sen
31 ocak 1903 tarihinde kendi hudutları içinde müdahalesine engel olmak azmindeydiler.
bulunan M akedonya komitelerinin dağılması İmparator ve Çar 2 ekim 1903 tarihinde
ve elebaşılarının yakalanması, Bulgaristan’da Avusturya’nın Mürçteg şehrinde buluştular
yeniden b u maksatla çeteler kurulmaması ve İngiliz isteklerine nazaran daha mutedil
kararını vermişti. Aslında ise b u kararı hiç bir program hazırlayıp 9 ekimde Babıâliye
bir zam an samimî olarak tatbike niyeti sundular. B u n a göre Hüseyin Hilmi Paşanın
yoktu. yanında ıslahatın tatbikini kontrol için biri
Viyana ıslahat projesinin esasları şun­ AvusturyalI, öbürü Rus iki sivil m e m u r b u­
lardı: lunacak, jandarmanın ten siki, Osmanlı dev­
a — Polis ve jandarma, Osmanlı devleti leti hizmetine girecek olan bir yabancı ge­
hizmetine girecek yabancı uzmanlar tarafın­ nerale verilecek ve bunun maiyetinde büyük
dan düzenlenecektir. devletlerin subayları vazife alacak, âsâyiş el­
b — Jandarmanın müslüman ve hıristi- de edilince İdarî teşkilât çeşitli unsurları ço­
yan nisbeti. bulundukları vilâyetin müslü­ ğunlukla ihtiva edecek bölgelere göre yeni­
m a n ve hıristiyan nüfus nisbetine bağlı ola­ den düzenlenecek, mahallî muhtariyetler ih­
caktır. das edilecek, İdarî vazifelere yerli hıristi-
c — Hıristiyan köylerin bekçileri hıris- yanlar tayin olunacak, karışıklıklar sırasın­
tiyanlardan seçilecektir. da işlenen her türlü suçların incelenmesi
ç — Genel af ilân olunacaktır. için karma komisyonlar kurulup bunların
d — Ü ç vilâyet bütçesi Osmanlı B a nka ­ çalışmalarına Rus ve Avusturya konsolosları
sınca kontrol edilecektir, veya konsolosluk memurları da katılacak,
e — Âşar yerine toprak vergisi kona­ zarar görmüş hıristiyanlara malî yardımlar­
caktır. da bulunulacak, redif askeri terhis olunup,
Osmanlı devleti bu programı kabul etti. milisler ise hiç kullanılmayacak ve ayrıca
Bulgaristan ise pek kifayetsiz buldu. Ancak, Viyana ıslahat projesi tatbik edilecekti.
bunun daha ilk maddesi o da kısmen tatbik Abdülhamid, b u teklifleri reddetti. Ç ün­
edilmişken, M akedonya’da 2 ağustos 1903 kü devletinin hükümranlık haklarına aykırı
ihtilâli koptu. Bulgarlar, Ermenilerin banka buluyordu. B u n u n üzerine Alm anya tavassut
olayını taklid ederek evvelâ 21 nisan 1903 etti. Kayser, tekliflerin kabulünü tavsiye edi­
tarihinde Selânik’teki Osmanlı Bankasını di­ yordu. Babıâli, b u şartlar içinde yalnız dev­
namitle havaya uçurdular. Bulgarların İlin­ letin hükümranlık haklarına, şeref ve hay--
den diye andıkları A y a İlya yortusuna rast­ siyetine dokunmayanları müzakereye razı
layan 2 ağustostan itibaren de merkezi M a ­ olacağını bildirdi (Guillaume II, Souvenir de
nastır olmak üzere çetelerin tedhiş ve teca­ m a vie: S: 75).

3392
Sırp - Bulgar gizli anlaşması Osmanlı devletiyle askerî bir anlaşma imzala­
yacaktı. B u n a karşılık Babıâli, Makedonya-
da Mürçteg programını uygulayacak, dina­
1903 haziranında Sırbistan Kralı Birinci
mitle suikast yapanlar müstesna olmak üze­
Aleksandr Oberenoviç’in bir suikast sonunda re ihtilâl hareketleri dolayısıyle ¡mahkûm
öldürülmesi üzerine Sırbistan’da hanedan olanlar hakkında genel af ilân edecek, Bul­
değişikliği olmuş ve krallık tahtına Piyer gar mültecilerinin dönüşüne müsaade edip
K ara Yorgeviç geçmişti. B u ' da Sırbistan’ın zarara uğrayanlarına yardımda bulunacak,
Avusturya politikasını terkederek Rusya’ya bir kısım suçluların mübadelesine razı ola­
yaklaşmasına sebep oldu. Bulgaristan da esa­ cak, demiryolu işletmelerinde ve sınırlardaki
sen AvusturyalIların — Bosna ve Hersek’de bazı tahditleri kaldıracak, Bulgarları İdarî
olduğu gibi—• M akedonya’da da yavaş yavaş ve adlî vazifelerde kullanacaktı.
yerleşmek niyetinde bulunduğunu seziyor ve
Bulgaristan ıslahatın Edirne’ye de teşmi­
buna karşı tedbirler düşünüyordu. B u yüz­
den Sırbistanla b u konuda hem en anlaşarak lini istediğinden anlaşma imzalanmadı. O s ­
manlI devleti bundan, prensliğin b u bölgede
gizli bir andlaşma imzaladı (30 mart 1904).
de gözü bulunduğu mânasmı çıkartarak
Bun a göre iki taraf OsmanlI memleketlerin­
reddetti.
de yaşayan ırkdaşlarınm emniyetini sağla­
mayı, Mürçteg programının Selânik, M an as­ A lm anya ise, askerî anlaşmaya itiraz
tır, Kosova ve Edirne vilâyetlerinde tatbi­ etti. Bulgaristan’ın esasen Osmanlı devletine
kine barışçı yolla çalışmayı ve b u bölgelere tâbi bir prenslik olduğunu ve gerektiğinde
her nereden gelirse gelsin vaki olacak teca­ askerî yardımla mükellef bulunduğunu, böy­
vüz veya işgal teşebbüslerine bütün güçle­ le bir anlaşmanın Avusturya aleyhinde yeni
riyle karşı _ koymayı kabul ve taahhüd edi­ bir tedbir olarak tefsir edilebileceğini ileri
yorlardı (İ. Kxainikowki, L a Question de sürüyordu. Nihayet bundan ve ıslahatın
Macedonie et la Diplomatie Européenne; S: Edirne’ye teşmili maddesinden vazgeçilerek
173). anlaşma imzalandı (S nisan 1904).
İmparatorluğun A vrupa topraklarında
Makedonya üzerine ihtilâfların b u olayların cereyanı sırasında İstanbul’da
da . nazarları bir anda kendine çeviren hâdi­
devamı seler oldu.

Mürçteg programının Osmanlı devletin­ Eski padişah Beşinci M ura d Jm


ce kabulü m ü m k ü n görülen maddeleri ara­
sında bir yabancı generalin M akedonya’da Ölümü
Osmanlı jandarmasını tensiki de vardı. B u
vazifeye bir İtalyan generali tayin edilmişti. 29 ağustos 1904 çarşamba günü, eski h ü ­
Avusturya, onun maiyetinde bulunacak y a ­ kümdar Beşinci M urad 64 yaşında iken vefat
bancı subayların fiilî kum anda ve Osmanlı etti. Hastalığı dolayısıyle tahtından uzaklaş-
subaylarmı azil yetkilerinin bulunmasını is­ tırıldığmdanberi 28 yıldır Çırağan Sarayında
tediyse de, Babıâli b u n u derhal reddetti. N i­ ailesi halkıyle birlikte sıkı bir gözetleme al­
hayet, jandarmanın ıslahı için verilecek ta­ tında yaşamaktaydı. B u müddet içinde sa­
limatı Osmanlı hükümetinin tatbiki karar­ raydan hiç çıkmamıştı. Abdülham id arasıra
laştırıldı. Devletler, generalin maiyetinde 60 bir mabeynci göndererek hatırını sordururdu.
yabancı subay ve bir miktar assubay bulun­
masını istiyorlardı. Babıâli, sadece 25 subay
kabul etti. Yabancı subayların bulunacağı
bölgeler tesbit olundu. B u n a göre Serez
Fransız subaylarına, D ra m a İngiliz subayla­
rına, Selânik Rus subaylarına, Üsküp A vus­
turya subaylarına, Manastır İtalyan subayla­
rına ayrıldı. Almanlar ise sadece Selânik
polis okuluna bir subay göndermekle yetin­
diler.
B u arada, Osmanlı hükümeti ile Bulga­
ristan arasında da bir anlaşma oldu. B un a
göre, Bulgaristan kendi topraklarında çete
ve komitelerin kuzulusunu menedecek, Os-
manlı topraklarında âsâyişı bozmağa çalı­
şanları cezalandıracak, her türlü patlayıcı,
zehirli ve zararlı maddelerin imparatorluğa
sokulmasına engel olacak, Bulgaristan’daki M a k e d o n y a ’d a OsmanlIların hizmetinde
İslâm cemaatinin haklarına riayet edecek ve yabanct ja n d a r m a subayları

3393 F. 28
Ölüm üne çekmekte olduğu şeker hastalığı lâyetinde müstakil bir Ermenistan kurm ak
sebep olmuştu. Beşinci Murad, tahttan uzak­ hülyasında bulunan ve bu emelleri İngilizler
laştırıldıktan sonra günlerini musikî ve to­ tarafından mütemadiyen desteklenen E r m e­
runlarının tahsili ile meşgul olmakla geçir­ ni komiteleri tarafından yurd dışında hazır­
miştir. lanmış ve tertiplenmişti. Plâklarına göre,
Cenaze töreninde taraftarlarının ye hür- Abdülhamid cuma namazından çıkarken dik­
riyetseverlerin bazı nümayişlerde b ulunm a­ katle ayarlanan saatli bir bom ba patlatıla­
larından son derece korkan Abdülhamid, cak, Osmanlı Hüküm darı b u suretle öldürül­
Beşinci M u ra d ın cenazesini hiç bir tören dükten sonra yabancı elçilikler. Tünel, 'Ga­
yaptırmadan saray mensuplarından sekiz lata Köprüsü, Babıâli, Osmanlı Bankası gibi
kişi vasıtasıyle ve Enderun efendilerinden, yerleri de bom ba ile havaya uçurup hasıl
mürekkep cemaatle kaldırtmış ve. alelacele olacak kargaşalıktan faydalanılarak bir ihti­
annesi Şevkefza Valide Sultanın gömülü b u ­ lâl çıkartılacak ve b u sayede Avrupa’nın
lunduğu Yenicami türbesine defnettirmiştir. fiilî ve askerî müdahalesi temin edilecekti.
Eski hükümdarın cenazesinin b u şekilde kal­ Neticede ise, Ermeni meselesinin kendi leh­
dırılmış olması, o zamanlar herkes tarafın­ lerine olarak halli umulmaktaydı.
dan çok çirkin karşılanmıştır. Abdülhamid,
bütün saltanatı boyunca mevcudiyetinden Hariçten gelip suikastı teferruatiyle ter­
rahatsız olduğu Sultan M urad’m böylece ölü­ tipleyen Taşnak komitesi ileri gelenlerinden
sünden de korktuğunu ortaya koymuştur. Samoil Kayın (Hristofor Mikaeliyan) adlı bir
Bununla beraber, onun göçüp gitmesiyle bir Rus Ermenisidir. Kendisine kızı Robina ve
hayli rahatlamış, Sultan M ura d ’ın oğlu Salâ- Kostantin Kabluyan adlı diğer bir Rus Er-
haddin Efendi ile onun oğullarını huzuruna menisi ve Singer kumpanyası memurların­
kabul edip tâziyette bulunduktan sonra b un ­ dan Belçika tab’alı bir anarşist yardım et­
ların sürüp giden hapis hayatlarına son ver­ mişlerdir. B u anarşist, suikastın teferruatını
miştir. plânlamış ve hazırlamıştır.

Suikastçılar, bir kaç kere Yıldız!daki se­


Padişaha bomba ile suikast teşebbüsü
lâmlık resmine giderek Padişahın namazdan
M ü h im iç olaylardan birisi de, 21 tem­ sonra kaç dakika ve saniyede dış kapı önüne
m uz 1905 cuma günü cereyan eden bom ba geldiğini hesaplamışlardı. Sonra V iyana’da
hâdisesidir. Bu, Ermeniler tarafından A bd ü l­ hususî şekilde bir Araba yaptırılmış ve içine
hamid aleyhine tertip olunan, fakat hedefini seksen kilo Melinit adlı devrin en kuvvetli
bulamayan kanlı bir suikasttır. batlayıcı maddesini ve yirmi kilo çelik par­
Suikast, D o ğu Anadolu’n u n dağınık şe­ çalarını ihtiva eden bir bom ba yerleştirmiş­
kilde ve azınlık halinde yaşadıkları altı vi­ lerdi. Suikastçılar, b u araba ile yabancı se­

İkinci A b d ü lh a m id ’İn Yıldız cam iinde C u m a selâmlığı esnasında çekilmiş fotoğraf


( B o m b a hâdisesi böyle bir selâmlık günü, aynı yerde olmuştur)

3394
yirciler gibi Yıldızca gitmişler ve îîamidiye Hasaıı’in oğlu Zeyneİâbidin’in soyundan gel­
camimin kapışma kadar sokulduktan, sonra diğini iddia ederdi. ZeydîTık zamanla Sünnî’-
bombayı ayarlayıp uzaklaşmışlardı. H e r şey, liğe karşı bir mezhep haline gelmiştir. Ye-
çok iyi tertiplenmişti. Lâkin Abdülham id o m en’de halk çoğunluğu bu mezhebe mensup
gün camiden ayrılırken koridorda vükelâya olup Sünnî'lere ve bu arada b u mezhebin
iltifat ettiği sırada Şeyhülislâm Cemaleddin müdafii OsmanlIlara düşmandılar. Hepsi
Efendi ile mutadı harici biraz fazla konuş­ Zeydi imamların idaresinde bir idare istiyor­
muş, b u yüzden suikastçıların hesabı altüst lardı. B u yüzden 1889 yılında bir ihtilâl pat­
olmuş ve Hünkâr koridordan dış kapıya lak verdi. B u n u n üzerine Hicaz vali ve k u­
doğru yürürken bom ba daha evvel müthiş mandanı Müşir A h m e d Feyzi Paşa bun u bas­
bir gürültü ile patlamıştır. B u patlama so­ tırmağa m em u r edildi. Yedi yıl evvel Yem en
nunda orada hazır bulunanlardan 26 kişi valiliğinde bulunmuş ve iki sene kadar bu
ölmüş, 58 kişi yaralanmıştır. vazifeyi ifa etmişti. Bölgenin özelliklerine
Abdülhamid, sonsuz evhamı ile beraber vâkıf olduğu düşünülerek b u son görev ken­
bütün gözlerin kendisine dikileceğini ve olay disine verilmişti. A h m e d Feyzi Paşa, iki ta­
karşısındaki davranışının mübalâğalarla n ak­ bur kuvvetle Hu dey de’ye çıktı. H e m e n Me-
ledileceğini bildiği için, âdeta nefsine h ü k m nahe yoluyla Sa n ’a’ya doğru ilerledi. M a k ­
ederek soğukkanlılığını muhafaza etti. S a ­ sadı evvelâ burada Zeydîler elinde esir b u­
dece yanında bulunan Mabeyin Başkâtibi lunan Osmanlı memurlarını kurtarmaktı.
Tahsin Paşaya: «N e var?» diye sordu. Sonra Yolda âsilerle çarpışarak ve hepsini darma­
cevap beklemeden koridoru geçip dışarı dağın ederek Sa n ’a’ya girdi. Sonra savaş ha­
çıktı. Olanları bir anda anlamıştı. Y ine telâş reketlerine devam edip Taaz bölgesini ele
eseri göstermeden bizzat kullandığı arabası­ geçirdi. H e r yerde âsileri yenip Y e m e n ’e hâ­
na binerek saraya döndü. Çit köşkünde 'elçi­ kim oldu.
leri kabul etti. Onlarla görüştü. B u n d a n sonra 1895 yılında bir ihtilâl
Ertesi günü Yıldız Sarayında Ticaret ve daha koptu. B u da nihayet iki yıl süren çe­
Nafıa Nezareti müsteşarı Necib M elhem e P a ­ tin uğraşmalardan sonra Hüseyin Hilm i Pa-
şanın başkanlığında bir tahkikat komisyonu
kuruldu. Suikastın asıl tertipçileri yabancı
pasaportların . himayesinde kaçıp gitmişlerdi.
Yalnız, Belçikalı anarşist yakalanmış ve
Belçika elçisinin huzurunda her şeyi itiraf tâ
ederek bütün teferruatıyle anlatmıştı. A n a r­
şist idama m a h k û m olduysa da, A bdülham id
onu affederek serbest bıraktı. B u arada sui­
kastla alâkalı olarak bir çok Ermeniier tev­
kif olundular. P e k çok bom ba ve çeşitli pat­
layıcı m adde ele geçti. Bununla beraber, A b ­
dülhamid bu olayda şiddetli davranmamayı
tercih etmiş, meseleyi âdeta kapatmış ve
unutulmağa bırakmıştır.
M akedonya’da ve İstanbul’da cereyan
eden b u çeşitli olaylara paralel olarak İmpa­
ratorluğun Arabistan topraklarında da önem ­
li gelişmeler oluyordu.

Arabistan’da dunım, Yem en


Abdülhamid idaresinin ilk on yılı Y e ­
m em de nisbeten sükûn içinde geçmiştir. A n ­
cak, burasının istibdad idaresi tarafından bir
sürgün yeri haline getirilmesi, çok zaman
ahlâksız ve hırsız memurların gönderilmesi,
ne mahkemelerin çalışmasında, ne vergilerin
toplanmasında ve ne de İdarî işlerde âdilâne
davranılmaması hoşnutsuzluğu artırmakta
idi. Bir taraftan ise, dağlık bölgede hâlâ hâ­
kim. bulunan Zeydî’ler aleyhte her çeşit pro­
pagandaya ve fiil! tecavüzlere başvurmakta
devam etmekteydiler. Sultan İkinci A bdiiJh am id’f C u m a seiâmitgın-
Zeydî’liğin ve bu mezhebi idare eden sü­ da Yıldız cam iine girerken gösteren bu resim
lâlenin kurucusu olan Şemseddin bin A h ­ z am a n ın d a çıkan Bati m ecm ualarından
med, İslâm Peygamberinin torunu Hazreti alınmı§tır

3395
tarafından bastırıldı. Asayiş iade oİundü. üzerine Ali Rıza Paşa kumandasında bulu­
B u arada Türk kanı durmadan akıyordu. nan Kudüs ve Trablusşam livalarıyle beşinci
Zira Osmanlı İmparatorluğunun Yemenideki orduya mensup yedi nizamiye alayından m ü­
hâkimiyeti sadece silâh kuvvetine dayan­ rekkep bir kuvvet Menahe üzerinden sür’atle
maktaydı. B u silâhı kullanan ise, orada m ü ­ yardıma gönderildi. B u imdad' kuvveti, yol-'
temadiyen Ölen memleket çocuklarıydı. D e v ­ da yer yer Zeydîlerin hücumuna uğrayıp bir
let, gittikçe Yemen için askerî kuvvet bul­ hayli hırpalandı. Askerin çoğu yollarda dö­
makta güçlük çekiyor, kimse buraya gitmek küldü. Nihayet 1906 yılı başlarında ancak 12
istemiyor, bu da mücadeleyi asla bırakmayan taburluk yorgun, aç ve perişan bir kuvvet
Zeydîlerin ekmeğine yağ sürüyordu. Zaman San’a’ya varabildiyse de, erzak kıtlığı yü ­
zaman burada vazife gören bazı değerli vali­ zünden müdafilere ayrıca yük olmaktan baş­
ler tarafından teklif edilen ıslahat projeleri ka işe yaramadı. Halkın mânevi gücü git­
bir türlü tam mânasıyle tatbik edilmediği tikçe azaldığından ve açlık herkesi takatsiz
için halkın hoşnutsuzluğu sona ermiyor ve bıraktığından nihayet teslim kararı verilip
ayaklanmalar birbirini kovalıyordu. İmam Yahya’ya bir mükâleme heyeti gön­
derildi. Görüşmeler sonunda San’a’dan bir
İmam Yahya’nın yakalanması için şey çıkarılmamak ve bütün savaş malzemesi
teslim olunmak şartiyle bir yıllık bir müta­
yapılan askerî hareketler reke imzalandı. B u müddetin sona ermesin­
den çok evvel de San’a terkedilip Menahe’ye
Nihayet, 1902 tarihinde yine büyük bir dönüldü.
isyan patlak verdi. Zeydî imamlığına geçmiş Bu olay üzerine Ahm ed Feyzi Paşa yeni
olan Yahya Elmütevekkil, bütün gücüyle kuvvetlerle tekrar Yem en üzerine gönderil­
devlete karşı ayaklanmıştı. di. Kendisine bu sefer Zeydî’leri tamamen
Yem en vali ve kumandanı bulunan Faik mağlûp edip İmam Yahya’yı ele geçirmesi
Paşa, San’a’da âsiler tarafından sarıldı. Şe­ için kesin emirler verilmişti. Ahm ed Feyzi
hirde erzak ve cephane azdı. Faik Paşanın Paşa 1906 yılı mayıs ayının sonlarına doğru
emri üzerine ahali de silâha sarılıp savun­ Hudeyde’ye vardı. B u sırada Zeydî’ler M e ­
maya katıldı. Bir taraftan da Medine’de bu­ nahe yolunu kesmiş bulunuyorlardı. Bir ta­
lunan Ârif Hikmet Paşa bir miktar kuvvetle raftan da Taaz’ı tehdid etmekteydiler. A h ­
yardıma gönderildi. Ârif Hikmet Paşa, Hu- med Feyzi Paşa sür’atle hareket edip âsileri
deyde’ye varıp orada mevcut kuvvetlerle bir­ tepeliyerek Menahe’ye vardı. Sonra. Zeydiye
leştikten sonra evvelâ Menahe’ye yürüyerek ve Taaz’daki kuvvetleri de harekete geçirdi
San’a yolunu açtı. Sonra şehre girdi. B u sı- ve büyük fedakârlıklar sonunda San’a’yı geri
aldı. Orada Şakir Paşayı bırakıp Kevkeban,
Ümran ve Hacce bölgelerindeki âsileri de
tenkil ettikten sonra İmam Yahya ile kozunu
paylaşmağa hazırlandı. B u sırada Mabeynden
gelen bir telgraf, onun en geç yirmi gün
içinde mutlaka yakalanmasını bildiriyordu.
Ahm ed Feyzi Paşa fena halde sinirlendi. B u ­
rada uğranılan ve uğranılması muhtemel bu­
lunan güçlüklerden habersiz kimselerin bu
şekildeki müdahalesi gülünçtü. Buna sert bir
şekilde: «Sizin İmam Yahya dediğiniz K a ­
sımpaşa imamı değil ki kulağından yakala­
yıp getireyim» cevabını verdi.
Bununla beraber, harekâta devam etti.
Şelıare kalesinin önünde yenilerek San’a’ya
ric’at zorunda kaldı. Bunun üzerine bir çok
yerli kabile reisleri isyan ettilerse de, hepsi
A, Feyzi Paşa İmam Yahya yeniden tenkil edildi. Yalnız Asır Şeyhinin
ayaklanması bastırılamazı.
rada îmam Yahya da mütareke teklifinde Ahm ed Feyzi Paşa, bundan sonra istifa
bulundu. B u teklif vali tarafından kabul ederek Yemen’den ayrılmış, buradaki huzur­
edilmediği için askerî hareket devam etti. suzluk ve yer ' yer ayaklanmalar ise sürüp
gitmiştir.
Ârif Hikmet. Paşanın varışı San’adaki kuv­
vetleri artırmıştı. Ancak erzak darlığı da o
nisbette artmış bulunuyordu. Muhasara de­ Akabe oiaylan
vam ettiğinden bir müddet sonra açlık baş
gösterdi. Her gün halktan ve askerden bir Hicaz demiryolu güneye doğru ilerler­
çok kimseler açlıktan ölmeğe başladı. Bunun ken Akabe’ye yaklaştığı sırada Osmanlı dev­

3296
leti bu hattın' denizle temas edeceği noktayı Babıâli ile İlgiltere arasındaki görüş­
tahkim ederek hattı İngiltere -Mısır nüfu­
zundan kurtarmak istedi. İşte, bunun üzerine melery ihtilâfın halli için hazırlanan
Akabe meselesi ortaya çıktı. protokol
Akabe, Kızıldemzin kuzeyinde ve -aynz
adla anılan körfezin en sonunda bulunan bir Babıâli ile İngiltere arasında siyasî m ü ­
mevkidir. 1840 Londra andlaşmasında Mısır nakaşa, hiç bir netice vermeden aylarca sü­
eyâletinin hududu çizilirken sınır hattı Kı- rüp gitti. Nihayet İngiltere. Akabe dahil ol­
zıldenize Akabe körfezinden ulaşıyor, Akabe mak üzere işgal edilen bütün yerlerin tahli­
mevkii Osmanlı devletinde kalıyordu. Yal­ yesini istedi ve bunu temin için Akabe kör­
nız, hac. yolunun emniyet altında bulunması fezine bir zırhlı gönderdiği gibi, donanma­
için Hıdivin Hicaz ve Yem en kıyılarındaki sına hazırlık emri verdi.
bazı mevkilerde asker bulundurmasına mü- Abdülhamid ise, bu meselede Mısır Hi-
saade edilmişti. divliğini muhatap tutmak istiyor, İngiliz iş­
galinin esasen gayrimeşru olduğunu tekrar­
1892 yılında Abbas Hilmi Paşa Mısır Hi-
lıyordu. Lâkin Hidiv, İngiliz emellerine âlet
divi olunca kendisine verilen fermanda bü­
olmağa mütemayildi. Buna, durumu dolayı-
tün bu yerlerin Hicaz vilâyetine tâbi olduğu
sıyle belki de mecburdu. Babıâlinin yeni sı­
bildirildiği gibi, Sadrıâzam Cevad Paşa, 8
nırlar için ileri sürdüğü istekleri reddetti.
nisan 1892 tarihli bir telgrafla Mısır Hidivine
İngiltere nihayet 3 mayıs 1906 tarihinde
Turısina yarımadasının Hicaz vilâyetine ait
on gün müddetli bir ültimatom verdi. Bunda,
olduğunu ve Osmanlı hükümeti arazisinin
Osmanlı kuvvetlerinin Sinâ yarımadasını
Süveyş Kanalından itibaren başladığım teb­
boşaltmaları isteniyordu. Aynı zamanda Mal-
liğ etmişti. Mısır’ı işgal altında bulunduran
ta’dan bir donanma hareket etmiş, Ege D e ­
İngiltere ise kendisinin haberi ve muvafa­
nizinde bir İngiliz filosu gösteriler yapmış
kati olmadan .Mısır’la Osmanlı. devleti ara­
ve açık denizler donanması Cebelitarık'a ka­
sındaki fermanlarda hiç bir değişiklik yapı-
dar gelmişti.
Zamıyacağını ileri sürerek buna itiraz etmiş
Rusya, Almanya ve Fransa’dan bu hu­
ve mesele öyle kalmıştı.
susta hiç bir müzaheret görmesi mümkün
Abdülhamid, 15 şubat 1906 tarihinde bulunmayan Osmanlı devletinin bir savaşı
Akabe’nin batı tarafında bulunan Tâbe m ev­ göze almasına imkân yoktu. Bütün nümayiş­
kiini bir tabur asker tarafından işgal ettirdi. lere rağmen, İngiltere de İslâm Halifesini
Aynı zamanda 1882 deki iddiaları ele alarak güç duruma düşürmeyi siyasetine uygun bul­
İngiltere’nin Mısır’daki durumunun gayri- muyordu. İşte, bu yüzden meselenin barışçı
meşrû olduğunu ileri sürdü. zihniyetle halline ve hududun yeniden tayi-
Tâbe’yi işgal eden Osmanlı birlikleri,
Mısır’ın hudut işaretlerini ve telgraf direk­
lerini yerlerinden kaldırdılar. Böylece A b ­
dülhamid, bütün Sina yarımadasının Osmanlı
idaresine ait olduğunu anlatmak istiyordu.
Esasen Mısır resmen Osmanlı İmparatorlu- -
ğunuıı bir parçası olduğundan Babıâli bir
hudut anlaşmazlığı meselesinin asla bahis ■
konusu olamıyacağı düşüncesindeydi. Mısır­
da İngiliz asker ve memurlarının bulunması,
onu hukuken Hidiv ile vârisleri tarafından
idare olunan bir Osmanlı eyâleti olmaktan
çıkarmamış bulunuyordu. İngiltere Mısır’ın
ne sahibi, ne hâmisi, ne de Osmanlı devleti­
nin buradaki haklarının temsilcisi idi.
Osmanlı devleti, bu suretle Mısır mese­
lesini topyekûn yeniden ortaya atmış olu­
yordu. Bu hal, Mısır’da heyecan uyandırdı.
Halk Emîrülmü’mînm, yani Abdülhamid le­
hinde ve işgal aleyhinde gösterilerde bulun­
du. İngiltere, telâşa kapıldı. Hindistan yolu
üzerinde bulunan Tâbe mevkiinin işgalinde
Alman parmağını görüyordu. Halbuki böyle
bir şey yoktu. Babıâli, Akabe’ye bir İngiliz
müdahalesini kesin şekilde Önlemek için bu
manevraya girişmiş, azı elde etmek için ço­
ğu isteme politikasına sarılmıştı. v Hidiv Abbas Hilmi Paşa

3397
rıine karar verildi. Ancak Babıâli Mısır’da Abdülhamia, Şeyh Mübarek'in Vahhabî-
İngiltere'ye hiç bir hak tanımamakta ısrar ler’e yataklık etmesini hoş görmiyerek altıncı
ettiği için bunun, ancak Osmanlı -Mısır he­ ordu müşiri Feyzi-Paşaya Kuveyt’i işgal em­
yeti tarafından yapılmasına ra2 i oldu ve bu rini verdi. Mübarek, bunun üzerine derhal
heyette bir İngiliz mümessilinin bulunması­ îngilizlerin himayesini' istedi. Babıâli, bir
nı şiddetle reddetti. oldu-bitti ile karşılaşmamak için İngiltere
Uzun çalışmalardan sonra hazırlanan ile müzakereleri tercih etti. Sonunda Os-
sekiz maddelik protokola göre. Mısır eyâleti­ manlı devletinin Kuveyt’i işgal etmemesi,
nin hududu Akabe körfezinin batı kıyısın­ buna kargılık da İngiltere’nin Şeyhliği res­
daki Re’s Tâbe’den başlayarak Akdeniz kıyı­ men himayesi altına almaması kararlaştırıl­
larına bakan ve Gazze ile El’arig arasında dı. Aslında ise, hem Kuveyt Şeyhi, hem de
bulunan Harabe tepesinden deniz kıyısına Abdülâziz Îbn-is-Suud. İngiltere’nin fiilen
iniyordu. Boyleee, Osmanlı askeri Tâbe’den himayesine girmiş bulunuyorlardı. Nitekim
çekilecek, lâkin Akabe kat’î olarak Osmanlı kısa bir müddet sonra bunlar îngilizlerin
hükümeti idaresine geçmiş olacaktı (1 ekim teşvikiyle Şammar’lılara hücum ettilerse de
1906). Babıâlinin de esasen istediği bu son mağlûp olarak çekildiler. İbnür-Reşid m u­
nokta idi. kabil taarruza geçer geçmez İngilizler sahile
hemen serî ateşli toplar çıkardılar ve onla­
Orta-Doğu hâkimiyeti için Osmanlı dev­
rın talebi üzerine Şammar’lılar durduruldu.
leti aleyhinde şiddetli bir politika takibine
başlayan îngltere, Kuveyt, San’a ve Akabe Mücadele bu kadarla sona ermedi. V ah ­
üçlüsüyle Arap yarımadasını pençesi altına habîler, Îngilizîerden yardım görerek vak­
almak istemişse de, yalnız Kuveyt’de kesin tiyle Îbnür-Reşid tarafından zaptedilen mer­
şekilde muvaffak olmuştu. San’a’da istediği kezleri Rıyad’ı geri almağa muvaffak oldu­
gibi sonucu alamamış, Akabe’de ise gerile­ lar. Nihayet, İbnür-Reşid’in bir çarpışmada
mek zorunda kalmıştı. şehid düşmesi üzerine bütün Necid yine Vah-
habîlerin hâkimiyetine geçti. OsmanlIların
elinde ise sadece Basra körfezinin doğu kı­
Vahhabîler, Kuveyt ve Necid ahvali yısında ve Kuveyt’in güneyindeki Lâhsa böl­
gesi kaldı.
Diğer taraftan, Vahhab îliği ihya etmek İmparatorluğun bu bölgedeki olayları.
için faaliyete geçmiş olan Abdülâziz İbn-is- da böyle kısaca gördükten sonra gittikçe
Suud, 1884: yılında Şammar Emiri İbnür- ehemmiyet kesbeden gerek Osmanlı devleti
Reşid’e mağlûp olarak oğlu Ab durrahman ile ve gerekse padişah için Önemli hareketlerin
birlikte Kuveyt. Emiri Mübareküs-Sabbah’a başlamasına vesile olacak Makedonya mese­
lesini izleyelim.

Makedonya için Rus -Avusturya malî


projesi ve diğer devletler

Rusya ile Avusturya, Makedonya ıslaha­


tına en büyük engelin malî düzensizlik ol­
duğu kanaatinde bulundukları için İngilte­
re'nin müdahalesine fırsat vermeden Babıâli-
ye yeni bir proje teklif ettiler. Buna göre üç
vilâyetin malî idaresine Osmanlı Bankası el
koyacak, malî işler bankanın, genel müfet­
tişin ve Avusturya ve Rusya sivil memur­
larının murakabesi altında bulunacak olan
maliye müfettişleri tarafından yürütülecekti.
Babıâli, iç işlerine müdahale saydığı bu pro­
jeyi reddetti.
Abdülâziz İbmsuud Avusturya ve Rusya’nın Makedonya m e­
selesinde birinci plânda rol oynamak isteyiş­
sığınmıştı. 1304 yılında bu sefer Abdülâziz leri üzerine, Almanya, İngiltere, Fransa ve
îbn-is-Suud, İbnür-Reşid’i mağlûp etti. Sam ­ İtalya da harekete geçtiler. Rusya’nın Japon
ınar Emiri, bunun üzerine Osmanlı devletine savaşını kaybetmesi esasen durumunu sars­
dehalette bulundu. Îbn-is-Suud ise, Kuveyt mıştı. Bunun üzerine altı devlet Babıâliye
Emiri vasıtasıyîe Îngilizîerden yardım gördü başvurup Avusturya ve Rusya'nın sivil me­
ve bu sayede Arap yarımadasında Osmanlı murlar bulundurduğu gibi, diğer dört devle­
idaresini istemeyen ne kadar kabile varsa, tin de dört malî delege tayin edeceğini bil­
başına topladı. dirdiler (8 mayıs 1905). Babıâli buna cevap

3398
vermedi. Ağustos sonlarında dört malı dele­ Almanya ise, gümrük resmine ilâve edilecek
genin tayin edildiği haber verildiyse de, yüzde üçten hasıl olacak gelirin bir kısmının
Babıâli kabul etmediğini bildirdi (29 ağustos Anadolu hattı teminat akçesine ilâve edil­
l£05). Buna rağmen devletlerin İstanbul el­ mesini istiyordu.
çileri aralarında toplanıp hükümetlerine ke­
B u yüzden müzakereler uzayıp gitti. İn­
sin tedbirler tavsiyesinde bulunmağa ve de­
giltere, bu işe razı olmadan evvel gümrük­
legeleri Üsküb’e göndermeğe karar verdiler.
lerin ıslah edilmesini, ayrıca madenlerde de
Babıâli, bütün bunları kabul edemeyeceğini
bazı ıslahat yapılmasını ileri sürdü. Nihayet,
bir daha bildirdi. Elçiler bu sefer müşterek
ancak 1907 yılında bir anlaşma olabildi.
bir nota vererek 27 ekim 1905 cuma günü
selâmlıktan sonra durumu Padişaha şahsen
izah için huzura kabul edilmelerini istediler. Makedonya için İngiliz ve Rus
Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, bunun imkânı programlan
ve emsali bulunmadığını, meselenin aslında
devletin bir iç işi olduğunu, nihayet Babıâli
ile müzakerelerde bulunabileceklerini kendi­ Makedonya’da Mürçteg programı tatbik
lerine bildirdi (Britısh Documents on the yolunda nakledilen meselelerin hallinden
Origin of the War. 1888-1914. C: 5, Belge 51"). sonra mümkün oldu. Bununla, genel müfettiş
Hüseyin Hilmi Paşa ve maiyeti Avusturya
ve Rusyalı birer sivil memur ile kâtip ve
Babıâlîye sor kullanılması, malî tercümanları, Alman, İngiliz, AvusturyalI,
ıslahatın tatbikatı Fransız ve Osmanlı olmak üzere beş maliye
müşaviri, Osmanlı Bankası memurları, bir
İtalyan generali ile altmış yabancı subay
Osmanlı devletinin bu konuda değişmez
meşguldüler. Böylece, çete faaliyetleri kıs­
tavrı karşısında devletler nihayet fiilen ha­
men durdu. Sükûn ve âsâyiş bir müddet için
rekete geçmeğe karar verdiler. Buna yalnız
nisbeten temin edildi. Bulgaristan, Osmanlı
Almanya katılmadı. Diğer beş devletin iki­
devletiyle yaptığı anlaşmaya sadık kalarak
şer zırhlısından kurulan bir filo, 26 kasım
yeni çeteler kurulmasına ve bunların Make­
1905 tarihinde yine devletler hukukuna ve
donya’ya geçmesine engel oldu. Bununla be­
mevcut andlaşmalara aykırı bir şekilde M i­
raber Bulgar, Sırp ve Yunan çetelerinin kö­
dilli adasına asker çıkartarak gümrük ve
kü kazınamadı. Bunlar, çok zaman kendi
posta -telgraf dairelerini işgal ettiler. Ab-
aralarında mücadele ediyorlar veya birbir­
düihamid, buna rağmen yumuşamayınca, 5
lerinin köylerine tecavüzde bulunuyorlardı.
aralık 1905 günü de Limni gümrüğünü işgal
Sofya, Belgrad ve Atina, çetelerin müstakil
altına aldılar.
olduklarını, kendilerine yardımda bulunul­
Babıâli. bütün devletlere karşı tek ba­ madığını, faaliyetlerine vaad edilen ıslahat
şına daha fazla duramadı. Nihayet Almanya- programının icabı gibi tatbik edilmemesinin
nın tavassutu ile delegelerin adı malî m ü­ sebep olduğunu ileri sürüyorlar veya kaba­
şavir olmak, aralarında bir de Osmanlı m ü­ hati birbirlerine atıyorlardı.
şavir bulunmak, maliye komisyonunun müd­
1907 yılının sonlarında bile durum .böyle
deti iki yılı geçmemek, bu komisyon tarafın­
idi. Gümrük resminin artırılması mütemadi­
dan hazırlanacak kaza, sancak ve vilâyet
yen askıda kaldığı için Genel Müfettiş ile
bütçelerinin yürürlüğe girmesi için Padişah
diğer alâkalılar ıslahat işlerini yürütmekte
tarafından tasdikleri şart bulunmak üzere
büyük güçlüklere uğruyorlardı. Askere ve
anlaşmaya varıldı. Devletler Limni ve Mi-
memurlara maaşları verilemiyordu. Devlet­
dili’den donanmalarını çektiler.
ler yüzde üç gümrük zammını kabul edince
Üç vilâyette, — Selanik, Manastır, Ko- Osmanlı Bankası büyük avanslar vererek
sova— malî ıslahatın tatbikine başlanınca, malî muvazeneyi sağladı. Lâkin İngiltere,
bütçelerinde 80 bin liradan fazla bir açık bu­ evvelce Osmanlı devletinden yeni imtiyazlar
lunduğu anlaşıldı. Babıâli ile Osmanlı Ban­ koparmağa âlet ettiği Mürçteg programının
kasının birlikte yaptıkları proje, gümrük Makedonya meselesini tamamen halletmedi­
resminin, yüzde üç ilâvesiyle yüzde onbire ğini, çünkü buna kifayetli olmadığını ileri
çıkarılmasını ve açığın bu suretle kapatıl­ sürerek ortaya yeni bir program attı. Bu
masını derpiş ediyordu. Hakikaten de başka program, dört esas maddeden ibaretti.
bir gelir kaynağı yoktu. Proje, devletlere
tebliğ edildi. Devletler, bunun kabulünden
1 — Makedonya’ya teşkil eden üç vilâ­
yet, Osmanlı devleti tab’asından olmak üzere
evvel fırsattan istifade ile yeni menfaatler
müslüman veya hıristiyan bir genel vali ta­
elde etmeğe kalkıştılar. E n başta ise, İngil­
rafından idare edilecek ve bu vali ancak
tere geliyordu. B u arada İzmir-Aydın de­
devletlerin de tasvibi ile azlolunabilecektir.
miryolu imtiyazının 1940 yılma kadar uza­
tılması ve Burdur ile Eğridir’de birer iki şube 2 — Yabancı tab’alı olan maliye komis­
hattı yapılması müsaadelerini elde ettiler. yonu âzası ve sivil memurlarla jandarma ku-

3399
mandarımın, maiyetine gönderilenler Osmanlı çare,. yabancı devletlerin her türlü m ü dah a­
tab’asına geçebileceklerdir leden el çekmeleri, çeşitli unsurları kışkırt­
3 — Jandarmanın miktarı çoğaltılacak maktan, hattâ himayeden vazgeçmeleri ve
ve çetelere karşı asker yerine yalnız bunlar burasını eskisi gibi Osmanlı devletinin ida­
kullanılacaktır. resine bırakmalarıydı. Aneak, Osmanlı dev­
4 — B u bölgedeki asker sayısı azaltıldığı letinin de bölgenin ihtiyaçlarına uygun, âdil
takdirde büyük devletlere Osmanlı devletinin ve iyi bir idare tatbik etmesi gerekiyordu.
bütünlüğünü ve dış emniyetini garanti ede­ Osmanlı devleti ise, böyle bir idareyi esasen
ceklerdir. yurdun diğer bölgelerinde de tatbik edem e­
B u programda, genel valinin durum u ile mekteydi. İmparatorluk içinden çürümüştü.
askerin azaltılması devletin hükümranlık Bütün müesseseleri dejenere olmuş bulunu­
haklarına aykırı bulunuyordu. Verilecek ga­ yordu. Toptan ıslahı imkânsız ve kendisi ar­
rantinin ise, hiç bir önemi yoktu. Nitekim tık çöküp gitmeğe, çözülüp dağılmağa m a h ­
vaktiyle Paris andlaşmasıyle verilen böyle k û m hale gelmişti. Yirmi beş, otuz yıl içinde
garantiler, hiç bir işe yaramamıştı. Sırbistan, Karadağ, Rom anya, Bulgaristan,
Neticede program, ne Babıâli ve ne de Girid ve Kıbrıs gibi parçalarıyle fülen hiç
diğer devletler -tarafından, kabule şayan bir alâkası kalmamıştı. K u ze y Afrika ülke­
görüldü. lerindeki hâkimiyetini de son yarım yüzyıl
içinde kaybetmiş bulunuyordu. Elinde kalan
İngilizlerin teklifi kabul olunmayınca,
Rusya bir program sundu. Bunda, genel m ü ­ topraklardan Makedonya, D o ğ u Anadolu ve
fettişin yedi sene mevkiini m uhafaza etmesi Arap Yarımadası mütemadiyen kanlı isyan­
ve devletlerin rızası olmadan^ azlolunamama- lara, ihtilâllere sahne olmaktaydı. Bunların
sı, maliye komisyonundaki İngiliz, Fransız, bazılarında devlet otoritesi diye bir şey m e v ­
A lm a n ve İtalyan müşavirler ile, müfettiş cut değildi. D ü y u n u U m u m iy e devletin malî
kaynaklarını sömürüyor, imtiyazlı yabancı
nezdindeki Rus ve Avusturya sivil m em urla­
rının vazifelerinin birleştirilip müfettişin b ü ­ ortaklıklar İktisadî gücünü tüketiyordu. Millî
tün işlerinde dayanağı olacak tek bir komis­ istihsal ve millî gelir acınacak derecede dü­
yon haline getirilmeleri, Tdu komisyonun, şüktü. Kazanç vasıtaları ya yabancıların ya­
emrindeki hıristiyan müfettişlerin adlî işlere hut memleket için onlar kadar kayıtsız hale
de nezaret etmesi, mahallî idareye dair ge­ gelmiş azınlığın elindeydi. Osmanlı devleti
rekli nizamları kararlaştırması v.s. ileri sü­ kangren olan uzuvları kesilmiş, lâkin hasta­
rülüyordu. lık durdurulamamış, hiç bir şeyle şifa bula-
mıyacak hale gelmiş bir insan gibiydi. A r ­
tık sihirli bir değneğin ona yeniden hayat
Makedonya meselesinin ortaya koy­ vermesi beklenemezdi. B u imparatorluk er-'
geç yıkılacak ve esas unsuru olan Türkler,
duğu durum; memleket bünyesinin ve
onun yerine millî bir devlet kuracaklardı.
idaresinin zaafı B u n u gören ve sezen ise yoktu. A ydın zü m ­
re. meşrutiyet idaresinin ve parlamanter re­
İngiltere, Rusya notasına 4 nisan 1908 jimin imparatorluğu kurtar ac ağma, bütün
tarihinde cevap verdi. B u n u esas itibariyle derdlere devâ olacağına, çeşitli milletlere
kabul ediyor, Osmanlı devletinin M aked o n ­ mensup vatandaşların. millî dâvalarından
ya’daki askerini azaltmasından vazgeçiyor, vazgeçip aynı haklara sahip olarak bir ara­
yalnız Babıâlinin üç vilâyet bütçesinde hasıl da yaşamalarını sağlayacağına' inanıyorlardı.
olacak açığı kapatmasını istiyordu. İngiltere-
den sonra, diğer devletler de muvafakatle­
Reval mülakatı
rini bildirdiler. Halbuki aslında bu program
da M akedonya meselesini kökünden hallede­
bilecek mahiyette değildi. Ç ü n k ü bu mesele­ M akedonya meselesinin b u devredeki son
nin halli imkânsızdı. M akedonya’da Türkler, safhası meşhur Beval mülâkatıdır. İngiltere
Rumlar, Arnavutlar, Sırplar, Bulgarlar, Ulah- Kralı ile Rusya Çarı 9 haziran 1908 tarihinde
lar oldukça karmakarışık bir şekilde otur­ Estonya’da Reval mevkiinde buluştular. B u
maktaydılar. Bölgenin, ne içinde yaşayanlara mülâkatm gayesi gittikçe kuvvetlenen ve
göre sınırları çizilerek ayrılıp paylaşılması­ A vrup a’yı büyük bir savaşa sürükleyeceği
na, ne bu unsurların barış içinde bir arada m uhakkak bulunan A lm a n tehlikesine karşı
yaşamalarına ve ne de herhangi birisinin di­ bazı tedbirler almaktı.
ğerinin hâkimiyetine tahammül etmelerine Rusya ve İngiltere, birbirlerine yaklaş­
imkân yoktu. Birbirleriyle durmadan boğu­ m ak ve aralarındaki ihtilâflı meseleleri
şan milletlerden mürekkep olacağı ve iktisa- halletmek ihtiyacını duymuşlardı. B u n a rağ­
den de kendi kendisine yetmesine imkân b u ­ m en Heval mülakatının dış sebebi olarak
lunmayacağı için M akedonya’da müstakil bir M akedonya meselesi ilân edilmiş bulunu­
devlet değil, muhtar ve hattâ imtiyazlı bir yordu. B u n a rağmen Kayser, Rusya ve İn­
eyâlet bile kurm ak m ü m k ü n değildi. Tek giltere’nin hakikî maksatlarını sezmiş ve bü­

3400
y ük bir savaşa girişmek ve b u n u yürütmek bancı tazyik ve müdahalelerinden kurtulma­
için gerekli hazırlıkları ve tedbirleri hızlan­ yı ummaktaydı.
dırmıştır. Reval mülakatında M a k e d o n y a '
konusu da görüşülmüş, bilhassa b u bölgede Balkan devletlerine gelince, Şarkî R u ­
büyük devletler arasında başlayan demiryolu meli meselesindenberi yavaş yavaş Ru s te­
rekabeti, bun un siyasî ve İktisadî neticeleri, sirinden sıyrılmağa çalışan ve bilhassa M a ­
M akedonya meselesini esasından halledecek kedonya konusunda kendisini desteklemediği
çareler üzerinde fikir teatisinde bulunulmuş­ için bu devlete kızgın bulunan Bulgaristan,
tu. Kayser ise, Abdülham id’le hem en m u h a ­ Avusturya’nın bulunduğu tarafta idi. Bosna-
bereye girişmiş, hattâ görüşmek üzere İmpa­ Hersek’i işgal ettiği ve Balkanlarda hâkimi- ■
ratorun İstanbul’a gelmesi kararlaştırılmıştı. yet emelleri beslediği için Sırbistan bilâkis
Rusların İngilizlere yaklaşması, Avusturya’yı Avusturya’y a karşı ve b u yüzden öbür bloka
Alm anya’ya yaklaştırmış, İtalya da kendi çı­ mütemayildi. K aradağ ise, dış siyasetini ta­
karlarını bu blokla birleşmekte görmeğe baş­ m a m en ona uydurmuş durum da bulunuyor­
lamıştı. B u ise, üçlü ittifakı doğurmuştur. du. Yunanistan’a gelince, Selânik’e doğru in­
Kayser, Osmanlı İmparatorluğunu b u ittifa­ m ek ve M akedonya’yı tamamen eline geçir­
ka almakla büyük avantajlar sağlayacağını m ek gayesinde bulunan Bulgaristan’a ve onu
umuyor, Babıâli ise hiç bir devletin emeline destekliyen devletlere karşı, İngiliz ve Rus
gözü kapalı olarak âlet olmama politikasını politikasına sarılmağa mecburdu.
güttüğünden ihtiyatlı davranıyordu.
Diğer taraftan Reval görüşmesi kararla­
Diğer taraftan Fransa, İngiltere’nin ya­ rının, M akedonya ve Osmanlı devletine ait
nında yer almağa karar vermişti. B un d an da kısımlar dolayısıyle, Osmanlı ülkesinde yan­
üçlü itilâf doğmuştur. B u iki kuvvetin ise kıları derin oldu. Padişah İkinci Abdülha-
ergeç çarpışacağı ve birisinin diğerini m a h ­ m id’e ve bilhassa rejimine karşı bulunanlar
vedeceği muhakkaktı. Abdülhamid, bunu b u kararların etkisi ile devletin, memleketin
hissettiğinden tarafsız kalm ak şartıyle b u sa­ istikbali için düşündüklerini uygulamak üze­
yede bütün kapitülâsyonlardan, bütün ya­ re harekete geçtiler.

İSTİBD AD ’A K A R ŞI F A A L İY E T L E R , C EM İY ET LER ,
D İĞER H A R E K E T L E R

A bdülham id’in meclisi dağıtarak bir le dal budak saldı. Aydın çevre tarafın­
dikta rejimi kurması, hürriyetsever ve M eş­ dan büyük rağbet gördü. Hücreler çabu­
rutiyet taraftarlarını büyük bir üzüntü için­ cak gelişti. İstanbul’u n bütün mahallelerinde
de bırakmış, lâkin ümidlerini kırmamıştı. ve başlıca resmî dairelerde şubeler kuruldu.
Hattâ, Midhat Paşanın âkıbeti bile onları El altından yapılan neşriyat halka dağıtıl­
yeise uğratmamış bulunuyordu. Ancak, Âb- m ağa başlandı. Nihayet bir «Merkez-i U m u ­
dülâziz devrinde olduğu gibi teşkilâtlı değil­ mî» kurulmasına karar verildi. Serasker K a ­
lerdi. Halkı uyarmak, hürriyet ve meşrutiyet pısı M uhasebe Dairesi mümeyyizlerinden
mücadelesine devam etmek için ise teşkilât­ Hacı A h m e d Efendi Başkanlığı üzerine aldı.
lanmağa muhtaçtılar. İşte bun un üzerine Genel kâtipliğe ise, Numune-i Terakki O k u ­
1889 yıîı mayıs ayında Tıbbiye talebesinden lu M ü d ü rü Nâdir B ey seçildi. İstanbul’da, iki
Abdullah Cevdet, ■İshak Sükuti, İbrahim m ühim şube mevcuttu. Bunlardan birisi
Temo ve M e h m e d Reşid aralarında b u m a k ­ Serasker K ap s m d a olup başkanı Seraskerin
satla «İttihadı Osmanî» adlı gizli bir ce­ yaverlerinden K a y m a k a m Şefik Beydi. Ö b ü ­
miyet kurdular ve bir program hazırladılar. rü, başkanı Şeyh Nailî Efendi olan Samatya
Programın anahatları meşrutiyeti tatbik et­ şu besiydi.
mek, b u idareye lâyık icraatı yapm ak, Os-
İttihad ve Terakkî’yi kuran gençler, Tıb­
manlı tab’ası arasında eşitlik, vicdan hürri­
biye’den m ezu n olur olmaz faaliyetlerini
yeti, mal ve can emniyetini sağlamak, h ü ­
büsbütün arttırıp düşüncelerini daha hızla
kümdarın mes’uliyetini tayin etmekti. B u n u
yaymağa başladılar. Kısa zam anda Harp
temin için Babıâliyi basarak hükümeti ıskat
Okulu ile M ühendishane subay, öğretmen ve
etmeyi, Abdülhamid’i hal’ edip yerine M urad
talebeleri ile Babıâli ve hattâ Hazine-i H a s ­
veyahut Reşad^ Efendiyi tahta çıkarmayı dü­
sa memurları arasında sayısız taraftar bul­
şünüyorlardı. İç teşkilât ise, tamamen gizli
dular. Bunların hepsi gizlice cemiyete giri­
idi. H e r üye, yalnız kendisini cemiyete dâvet
yorlardı. Bu, o zam an için büyü k cesaretti.
edenle, programı tebliğ edeni tanıyacak, yani
Çünkü ele geçenlerin sert cezalara uğraya­
hücre usulüyle çalışacaktı.
cakları, istibdat idaresinin ağır darbelerini
İttihadı Osmanî, sonraki adıyla İtti­ yiyecekleri muhakkaktı. Üyelerin yaygın
hat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul’da sür’a’t- hale gelmesi, hazırlanan uyarıcı broşürlerin

3401
de daha kolay şekilde ve daha geniş tabaka­ etmeyince dostluğuna güvenerek ona: «Bu
lara yayılmasını sağlıyordu. E u sırada M izan inadınıza çok kızıyorum. Sonra yarın iş iş­
adıyla yayınladığı gazete doiayısıyle Mizancı ten geçer. Bizimle olmıyanlar için de iyi ol­
diye anılan M u ra d Beyin ve Birinci T ü m e n maz» dedi.
K um and an ı. K âzım Paşanın dahil oluşları, B u sözler biraz yüksek sesle söylendiği
cemiyeti büsbütün kuvvetlendirdi. M u ra d için orada bulunan İsmail Paşa da duydu.
Bey. ateşli bir vatansever ve hürriyet taraf- Meselenin ne olduğunu anlamak için Nadir
Iısıydı. Gazetesi b u yüzden ikide birde kapa­ Beye taraftar görünerek eniştesini teklifi
tılırdı. Kendisi Düyun-u U m u m iy e komiseri kabule zorladı. Nadir B ey b un a aldanıp İs­
idi. Aynı zamanda Mülkiye Okulunda • tarih, mail Paşaya açıldı. Yakında düşünülen ha­
okutuyordu. Memleketin o sırada içinde b u ­ reketten bahsetti. Hattâ bazı isimler de ver­
lunduğu perişan d urum u ve yapılması ge­ di. B u n u n üzerine, hem en M ab ey n e götürül­
rekli ıslahatı anlatan bir rapor yazmış ve dü. İsmail Paşa huzura çıkarak d urum u an­
A bdülham id’e takdim etmişti. B u raporuna lattı. Nadir Beyin adını saydığı kimseler,
hiç bir ehemmiyet. Verilmedikten maada, derhal tevkiî olundu. Evinde yapılan araş­
bilâkis üstüne büsbütün şüpheyi çekmiş ve tırmalar sonunda cemiyetle alâkalı pek çok
hareketleri gözetlenmeğe başlanmıştı.. Diğer kimse tesbit edilerek yakalandı. Şeyh Nailî
taraftan ' cemiyet kuvvetlenerek bütün m ü ­ Efendi bunlar arasındaydı. K â zım Paşa esa­
esseselere nüfuz edip bilhassa orduda, genç sen daha evvel gözden düşmüş ve îşkodra
subaylar arasında iyice yerleşince, başta b u ­ valiliğine gönderilmişti, öbürleri ise, derhal
lunanlar harekete geçmeğe ve bir hükümet sağa sola .sürüldüler. Yakaianmıyanlar v e ­
darbesiyle idareyi ellerine almağa karar ya isimleri tesbit olunamıyanlar kolayını b u ­
verdiler. larak A vrup a ’ya ve Mısır’a kaçtılar. M ura d
Bey, esasen daha evvel kaçmış bulunuyordu;
Abdülhamîd’e yapılan ihbar, B u hâdiseler, Abdülham id’i büyük endi­
sürgünler, Paris5deki faaliyet şelere sevketmişti. Halk arasında, bilhassa
aydın zümrede mevcut heyecanı hissediyor­
du. işte, b ü yü k hafiye ordusunu kuruşu b u n ­
B u işi plânladıkları sırada, ihtiyatsız bir
dan sonradır. B u sayede her şeyi haber al­
hareket kendilerini ele verdi. Genel _kâtip
mayı, buna göre gerekli tedbirlere zam a­
Nâdir Bey, Askerî Mektepler Nazırı İsmail
nında başvurmayı ve zararlı saydığı bu faa­
Paşanın eniştesi ve eski dostu M azhar Beye
liyeti durdurmayı üm id ediyordu.
bir gün Tokatlıyan’da raslayıp cemiyete gir­
mesini teklif etti. M azhar Bey, b un u kabul A v r u p a ’ya kaçan gençler ise, Paris’te «
M u r a d ve A h m e d Rıza Beylerin etrafında
toplanarak faaliyete devam ettiler. BÖylece
İttihat ve Terakkî Genel Merkezi Fransa
başkentine nakledilmiş oldu. Cemiyetin her
smıf halka hitap eden neşriyatı, yabancı pos- .
talar vasıtasıyle yurda sokuluyor ve her ta­
rafa dağıtılıyordu. Abdülham id bir ara bu
postalara müdahale etmek istediyse de, ka­
pitülâsyonlar engel oldu. BÖylece, yüzyıllar
boyunca . memlekete yalnız zarar veregelmiş
olan bu müessese, ilk defa olarak faydalı bir
iş görmüş oluyordu.

A h m e d Rıza Beyin faaliyeti ve •


«Meşveret» gazetesi

M u r a d Beyle birlikte Paris’te çalışan


A h m e d Rıza Bey, Bursa Maarif M ü d ü r ü bu­
lunduğu sırada Abdülham id’e bir ıslahat pro­
jesi sunmuştu (1892). Bu,, tıpkı M u r a d Bey
gibi kendisinin sıkıca gözaltı edilmesinden
başka bir fayda vermemişti. A h m e d Rıza
Bey, etrafında örülen ağın gittikçe daraldı­
ğını hissederek nihayet Paris’e kaçtı. Orada
felsefe tahsiline başladı. Bir taraftan da İtti­
hat ve Terakkî Cemiyeti n a m m a «Meşveret»
gazetesini çıkarmağa ve fransızca ilâvesi •va-
Dr*. Abdullah C evdet Bey sıtasıyle cemiyeti A vrup a ’da tanıtmağa m e­

3402
m ur edildi (1896). B u sırada M u r a d Beyin 30 mayıs 1897 tarihinde A h m e d Rıza B ey
«Mizan» gazetesi Mısır’da çıkmaktaydı. cemiyetten ihraç edildi.
Abdülhamid, «Meşveret» gazetesinin n e­ M u ra d B e y de, b u n un üzerine başkan­
şir faaliyetini kat’î olarak durdurmağa karar lıktan istifa edip yerine Binbaşı A h m e d B ey
vermiş bulunuyordu. Fransa hükümetine geçti.
başvurarak 'buna muvaffak da oldu. Hâdise, A h m e d Rıza Bey, bir Fransız gazetesine
Fransa basınını derhal şiddetli neşriyata verdiği beyanatta düşüncelerinden asla vaz-
başlattı. Hükümeti, A bdülham id’in müstebit­ geçmiyeceğini, dörtte biri hıristivan tab’a-
çe emellerini desteklemekle itham ettiler. dan mürekkep imparatorlukta onlara eşit
Hükümet, b un un üzerine gazetenin basılma­ hak tanımaktan başka çıkar yol bulunmadı­
sını serbest bırakıp yalnız Fransa’da yayıl­ ğını, beyhude dinî taassupla hiç bir şey elde
masını menetti. B u sefer Paris Osmanlı el­ edilemiyeceğini ileri sürdü.
çiliği, Abdülham id’i tahkir eden neşriyattan İttihad ve Terakkî ise, b u beyanat kar­
dolayı gazete aleyhine dâva açtı. B u dâva, şısında A vrup a ’da hıristiyan düşmanı olarak
16 franklık para cezasıyle sonuçlandı A h ­ tanınmaktan korktu. M u r a d Bey hem en
m ed Rıza Bey, «Meşveret» i b u seier İsviçre- «Mizan» gazetesinde yazdığı bir makale ile
ye nakletti. A bdülham id mücadeleden vaz­ İttihat ve Terakkî’ye m ensup G en ç O s m a n l I­
geçmemişti. Matbaacıyı para ile elde ettiği gi­ ların asla hıristiyan aleyhtarı bulunmadıkla­
bi, Türkçe hurufatın hepsini satuı aldı. Ah- rını, A h m e d Rıza Beyin meseleyi yanlış a n ­
m ed Rıza Bey, gazetesini taş basması olarak lamış olduğunu izah etti.
çıkarmak zorunda kaldı. B u sefer tarafsız bir
İttihat ve Terakkî’nin b u sırada İstan­
memleket olan Belçika’ya yerleşti. Osmanlı
bul’da faaliyeti devam ediyordu. Hattâ Harp
hükümetinin tesirile 1897 yılında «Meşveret»
Okulunda «Hüseyin A v n i Paşa Komitesi» ve
burada da kapatıldı. B u yüzden Belçika M e c ­
«Süleyman Paşa Komitesi» diye iki hücre
lisinde sert tartışmalar oldu. Nihayet Jorj
kurulmuştu.
Lorand adlı bir m e b ’usun mes’uliyeti altında
yine çıkmasına izin verildi ise de, aynı za­ Bilindiği gibi, Hüseyin A v n i ve Süley­
m anda A h m e d Rıza B ey e Belçika’yı terki m a n Paşalar, vaktiyle Abdülâziz’in hal’ine
için krallığın emri tebliğ edildi. A h m e d Rıza önayak olmuş olanların başında geliyorlardı.
Bey b unun üzerine Cenevre’ye gelip M ura d Ha rb O k u lu talebeleri, Tıbbiye talebeleriyle
Beyle buluştu ve gazeteyi buradan birlikte gizlice anlaşıp Yıldız’a karşı büyük bir gös­
idareye başladılar. teri yapm ağa karar verdiler. Abdülham id’in
hafiye şebekesi b u n u haber aldı. Talebe ara­
sında geniş tevkifler yapıldı. Bütün haber-.
îttihad ve Terakki ile A h m e d Rıza
Beyin aralarının açılması, İstanbul'da
gizli çalışmalar
i

Bir müddet sonra A h m e d Rıza Beyle


İttihat ve Terakkrnin arası açıldı. B u n a se­
bep Türklük, İslâmiyet, Osmanlılık mesele­
lerine ait bazı görüş farklarıydı.
A h m e d Rıza Bey, dinî taassuba düşman
ve bütün unsurların eşit haklarla Osmanlılık
câmiası içinde erimesine taraftardı. B u sı­ I
rada Erm eni olayları yüzünden A bd ülha­ I!
mid’in yabancı devletlerin tazyiki üzerine
tanımak zorunda kaldığı bazı üntiyazlar,
müslüman halkı sinirlendirmiş bulunuyordu.
A h m ed Rıza Beyin müslüm an olmayan tab’a-
1
!
ya eşit haklar tanınması lehinde ve dinî
taassup aleyhindeki neşriyatı, işte böyle
mevsimsiz bir zam ana rastlamıştı.
Abdülham id’e karşı olan her cereyandan
faydalanmak isteyen İttihat ve Terakkî, böy­
le neşriyattan vazgeçmesini A h m e d Rıza B e ­ i
ye bildirmiş, lâkin o b un u kabul etmek is­
1
tememişti.
1
M urad Bey, «kayıtsız şartsız itaat» isti-
yen cemiyete A h m e d Rıza B e y i .b u hususta
ikna edeceğini söyledi ise de buna muvaffak
olamadı. «Mizan» cı Murad Bey

3403
leşmeleri ele geçti. Ağır tazyikler altında kabul edilmediği takdirde daha kat’î şekilde
sorguya çekildiler. Nihayet 2 temmuz. 1897 harekete geçeceğini bildiriyordu.
tarihinde, Taşkışla’da kurulan Harb Divanı, Fransız basınına göre Genç Türkler, Ab-
bu gençlerden on üçünü idama, yirmi iki­ dülhamid’in son tehdidini mutlaka yerine
sini müebbed ve kırk altısını altı aydan yir­ getireceğini hesapladıklarından mücadeleyi
mi yıla kadar hapis cezasına mahkûm etti. tamamen terketmemek şartıyle bir mütare­
Abdülhamid, idam cezalarını müebbed hapse keye razı oldular ve şahısları için rütbe ve
çevirdi. mükâfat kabul etmemeğe, Murad Beyin de
hiç bir lütuf kabul etmemek üzere rehin şek­
Cemiyetin Yunan harbinden sonraki linde İstanbul'a gitmesine karar verdiler.
Buna karşılık Abdülhamid genel af ilân ede­
durumu ve lağvı cekti. Cemiyetin itimadını kaybetmiş olmak­
la beraber, gerektiğinde mücadeleyi yeniden
Osmanlı devletinin Yunan harbini ka­ yürütme görevi ise Ahm ed Rıza Beye veri­
zanması, Abdülhamid'in içeride ve dışarıda lecekti (Eclaire; 7 Ağustos 1897). •
Abdülhamid'in bu tekliflerinin kabulü
üzerine İttihad ve Terakki Cemiyeti ilga
edildi. Murad Bey bir iki arkadaşıyle İstan­
bul’a döndü, Genç Türklerin ileri gelenlerin­
den Çürüksulu Ahm ed Bey Belgrad, Şefik
Bey Viyana askerî ataşeliklerine tayin edil­
diler. Dr. Abdullah Cevdet ve Dr. İshak Sü-
kûtî, Hilmi, Şerefeddin gibi diğer bir kısım
Genç Türkler, ne yurda dönmeyi, ne de gö­
rev almayı kabul etmediler. Bir kısmı ise,
Abdülhamid’in sözüne inanmamak gerektiği­
ni ileri sürerek bu yapılanları doğru bulma­
mışlardı. Nitekim, haklı oldukları kısa za­
manda anlaşıldı. Meselâ, genel affı derhal
kabul ve ilân ettiği, İstanbul gazeteleri cülûs
yıldönümü münasebetiyle bütün siyasi suç­
luların affedildiklerini yazdığı halde b.u af
fiilen tatbik edilmedi. Trablusgarp ve Fizan

Ahm ed Rıza Bey

itibarını yükseltmiş ve Genç Türkleri (Jeuns


Turcs) oldukça zor duruma düşürmüştü. B u ­
na rağmen mücadeleyi asla terketmiyorlardı.
Abdülhamid, bilhassa yurd dışındaki faalim
yeüerinden rahatsız oluyordu. Nihayet, buna
engel olmağa kat’î şekilde karar verdi. A n ­
cak, bu hususta zor kullanmasına imkân bu­
lunmadığı için başka yola başvurdu. Şerha»
fiye Âhm ed Celâleddin Paşayı Paris’e gön­
derdi, Ahmed Celâleddin Paşa Murad Beyle
görüştü. Ona, Abdülhamid’in bütün ıslahatı
yapmağa hazır bulunduğunu haber verdi.
Buna karşılık, Genç Türklerin aleyhteki neş­
riyattan vazgeçmelerini istiyordu. Hünkâr,
İttihat ve Terakki ileri gelenlerine ve men­
suplarına hiç bir şey yapmıyacağmı ve hat­
tâ mükâfatlandıracağını vaad ediyor, teklifi A hm ed Celâîeddin Pasa

34C4
gibi menfâiar hürriyetsever gençlerle dolu tihad» gazetesini çıkarmağa başladı. İçtihad
olduğu gibi, Taşkışla Divanı Harbi tarafın­ kütüphanesini kurdu ve politika işlerinden
dan mahkûm edilenler de bu sırada sürgün­ âdeta çekilerek yalnız "bununla meşgul oldu.
lerine gönderildiler. Bir kısım, gençler bir kongre toplayıp
eski neşriyata devama karar verdilerse de,
Abdülhamid’in sözünde durmaması Genç Türklerden çoğu birer memuriyet ka­
bul ederek mücadeleyi terketmişlerdi. Ah-
üzerine tekrar mücadeleye başlanması med Rıza Bey ise «Meşveret» vasıtasıyle en
ağır hücumlara devam ediyordu. Mücadele­
Abdülhamid sözünde durmadığından Zt- . ye karar verenler çeşitli yerlerde çeşitli
tihat ve Terakkî’nin ilk kurucuları olan A b ­
dullah Cevdet ve İshak Sükûtî yine müca­
deleye taşladılar. B u maksatla Cenevre’de
«Osmanlı» adlı bir gazete kurdular. B u m ü­
cadele eskisi gibi tesirli olmadı. Çünkü, Genç
Türkler dağılmış bulunuyorlardı. Buna rağ­
men Abdülhamid «Osmanîı» gazetesinden
rahatsız oluyordu. Nihayet, onlarla, müzake­
reye girişti. İki idealist arkadaş sürgünde
bulunan hürriyetseverlerin affı karşılığında
gazeteyi çıkarmaktan vazgeçtiler. Abdülha-
mid bunun üzerine Trablusgarp’takz sürgün­
leri affetti. Burada mahpus bulunan Harb
Okulu ve Tıbbiye talebelerinin yalnız hapis­
ten çıkarılmalarıyle iktifa olundu ve yine
Trablusgarb’da _ sürgün olarak kalmalarına
karar verildi. İshak Sükûtî Roma, Abdullah
Cevdet Viyana elçilikleri tabibliklerine ta­
yin edildiler. Abdullah Cevdet, kısa zaman,
sonra bu memuriyetten istifa edip Mısır’a
giderek şahsî fikirlerini yaymak üzere «İç-

G enç Türklerin A v ru p a’da Çikardik/arı


gazete (er

matbualarla faaliyetlerini devam ettirdiler.


Cenevre’de «Osmanlı», Kahire’de «Kanun-ı
Esasi», Riyodöjaneyro’da «Rakib», Türkçe ve
Romence «Saday-ı Millet», Türkçe ve İngi­
lizce «Yıldız» gazeteleri neşredildi. Lâkin
hiçbiri devamlı olamadılar. Bunun gibi «Hi­
lâfet», «Türk», «Sancak», «Şûray-ı Ümmet»,
«Terakki», «Ahali» de Genç Türklerin çıkar­
dığı mücadele gazeteleridir.

Damad Mahmud Paşa ile çocuklarının


ve Mıdhat Paşa-zâde Ali Haydar
Beyin Avrupa’ya kaçışları
Derya Kaptanı Halil Paşa-zade Damad
M ahm ud Paşanın LûtfuIIah ve Sabahaddin
adlı iki oğlu ile Avrupa’ya kaçışı, bir taraf­
tan da şehid devrimci Midhat Paşanın o sı-

3405
yet Âdİiye İNfaziri olmuştu. Lâkiii; sekiz ay
sonra istifa etmiş ve bir daha memuriyet al­
mamıştı. Doğru, dürüst, sözünü saklamaz ve
namuslu bir adamdı. Oğullarını son derece
m ükem m el şekilde yetiştirmeğe, gayret et­
mişti. Mevcut idarenin bozuk taraflarını Ab-
dülhamid’e sözlü ve yazılı olarak anlatmağa
çalışmış, b u yüzden gözden düşmüş, nihayet
hürriyet mücadelesine devam için 1899 yılı
Aralık ayının son günlerinde memleketi terk
etmişti.
Abdülhamid, onu geri getirtmek için der­
hal teşebbüslere girişti. Elçiliklere M a h m u d
Paşanın şuurunda bozukluk olduğunu, Seni­
ha Sultanın iki oğlunu müsaadesiz alıp kaç­
tığını, b u çocukların kanun gereğince Padi­
şahın himayesinde bulunup anneleri tarafın­
dan ısrarla istendiğini, bulundukları yere
geldiği takdirde alâkalılara başvurulup h e­
m e n geri dönmesinin temin edilmesini bil­
dirdi (Meşveret; 1 ocak 1900).
Bir taraftan da M a h m u d Paşanın, Sulta­
nın elmaslarını gasbettiği ve harem hizmet­
D.am ad M a h m u d Paşa kârlarından birisini öldürdüğü ileri sürül­
mekteydi.
rada İzmir’de bulunan, oğlu Ali Haydar Mid- Bütün bunların bir tesiri olmadı. M a h ­
hat Beyin aynı şekilde hareket etmesi Ab- m u d Paşa Paris’e varıp A h m e d Hıza Beye ve
dülhamid’i fena halde üzmüş ve kızdırmıştı. diğer G en ç Türklere katıldı. O n u n gelişi,
M a h m u d Paşa, Abdülmeeid’in kızların­ öbürlerine büyük kalb kuvveti olmuştu.
dan Seniha Sultanla evlenmiş ve genç yaşta
Paris elçisi, sonra Devlet Şûrası üyesi, niha-
M ahm ud Paşanın Paris’den Abdül-

hamid’e yazdığı mektup

D a m a d M a h m u d Paşa, Abdülham id’e 21


ocak 1900 tarihli bir mektup gönderdi. B u n ­
da evvelâ saltanata, kanunlara ve hükümete
sadık olduğunu bildiriyor, sonra onun idare
tarzının âdil ve doğru olmadığını, eski za­
lim idare usullerine benzediğini ileri sürü­
yor, yanındaki adamların cahil, hırsız, mür-
tekip, yalancı, entrikacı, bunak ve dalkavuk­
lardan ibaret bulunduğunu, \ Abdülham id’in
de milleti değil yalnız şahsını düşündüğünü,
insanların haklarım ve hayatlarını çiğnediği­
ni, vatanı felâkete sürüklediğini, bunca ci­
nayet ve alçaklıklara sebep olduğunu, tabla­
sının istibdat yüzünden yurddan göçtüğünü,
onun ise saltanatını mağrurca ve ahmakça
devam ettirdiğini, kendisine utanmadan ifti­
ralarda bulunduğunu, memleket, şimdiki nü­
fusun yirmi mislini beslemeğe muktedir ol­
duğu halde bir haydut çetesinin elinde ser­
vet ve refahının mahvolduğunu, beyhude
israf edilen, ihsan şeklinde dağıtılan veya
bankalara istif edilen paralarla dehşetli bir
donanm a kurulmasının m ü m k ü n bulunduğu­
n u ve o zam an Girid’in elden gitmiyeceğini,
bü affedilmez hatâlarm hep kendisinden sa­
dır olduğunu sayıp döküyor, sekiz yıldır söy­
A Ii H a y d a r M id h a t Bey lediklerinin dinlenmediğini, iyi niyet ve sada-

3406
:atinin takdir edilmediğini, nihayet kendisi- ler derpiş eden hükümleri bütün vilâyetlere
lin de b un u millete anlatmağa karar verdi­ tatbik edilecek, bunların sağlanması için de
sini söylüyordu. 1856 ve 1878 andiaşmalarma imza koyan dev­
B u mektup tarafsız bir tarihçi gözüyle letlerin müdahalesi istenecekti.
rıcelenirse, lüzum undan fazla ağır ve haka- Kongre, karmakarışık unsurlardan m ü ­
etli bir dille yazılmış olduğunu, bazı pek rekkepti. Prens Sabahaddin Beyin bütün iyi
ocukça mülâhazaları ihtiva ettiğini, h ücum - niyetlerine rağmen böyle milli olmayan bir
arm bir kısmının ise haksız olduğunu kabul topluluktan millî menfaatlere uygun karar-
tmek lâzımdır. D a m a d M a h m u d Paşanın iyi
âyetinden ve vatanseverliğinden şüphe edi-
smez. A n c a k b u mektubu yazdığı zaman,
Avrupa'ya gidişinden sonra kendisine yapı-
an aşağılık iftiralarla hakkında alınmak is-
anen haksız tedbirlerin doğurduğu infialin
ssiri altında bulunduğu da muhakkaktır.
Abdülham id, buna rağmen kendisini ge-
1 dönmeğe ikna için bir çok vasıtalara baş-
urdu. Hafiyeler birer birer Paris’i boyladı,
»aris Elçisi M ü nir Paşa, Turhan Paşa, Ah-
led Celâleddin Paşa ve hattâ Mısır Hidivi
raya girdilerse d e ,. M a h m u d Paşa bunlara
Idırış etmedi. Hünkârın yalnız millete hak­
li olan teminatı vermesi şartiyle geri dön-
ıeğe hazır bulunduğunu, n e kendi ve ne de
vlâtları için bir şey istemediğini, istediği­
ni yalnız Abdülham id’in namusluca saltanat
[irmesi olduğunu söylüyordu.
M a h m u d Paşa, böylece daima hafiyeler
arafından takip edilerek Fransa, İsviçre,
fısır ve Belçika arasında üç yıl müddetle
olagtı durdu. Esasen hasta idi, nihayet 48 Paris Sefiri Salih M ünir Bey
aşında bulunduğu halde vefat etti.

*arzs?de toplanan mültecilerin kongresi

Paşanın ölümünden sonra yerine oğlu


’rens Sabahaddin B e y geçti. B u sırada Pa-
is’de yaşayan bütün Osmanlı mültecilerinin
ir kongre yapmasına karar verildi. Abdül-
amid’in isteği üzerine Fransız polisi buna
agel olmağa çalıştıysa da,. 4-9 şubat 1902 ta-
ihleri arasında kongre toplandı. B u kongre-
e Türklerden maada Paris’de bulunan
rap, Arnavut, Ermeni, R u m , Yahudi, • Çer-
es gibi Osmanlı devletinin çeşitli din ve
klarına mensup tab’ası katıldı.
Prens Sabahaddin B e y ötedenberi Os-
lanlı devletinin geniş mahallî muhtariyet­
l e sahip bir konfederasyon halinde teşki-
itlanmasma taraftardı. İmparatorluğu ancak
u sayede kurtarmanın m ü m k ü n olduğuna
ianmışti. İktisadî kalkınmanın ise, libera-
zm ile olacağım kabul ediyordu. Görüşle-
n i «adem-i merkeziyet ve teşebbüs-ü şah-
.» prensibi ile ifade ederdi. Kongreyi top-
:rken çalışma programını ilân etmişti. Bu- Prens Sabahaddin Bey
a göre Osmanlı memleketlerinde meşruti-
ît rejimi kurulacak, Osmanlı birliğinin ko- larm çıkmasına imkân yoktu. Nitekim, b u
ınması için gerekli tedbirler alınacak, iç kongreye tehalükle katılan Erm eni H m ç a k
ikûn ve barış temin edilecek, Berlin and- ve Troşak komiteleri, h e m b u gayeleri des-
şmasmın bazı bölgeler için muhtar idare­ tekliyeceklerini, hem de kendi emelleri için

3407
çalışmağa devam edeceklerini ilân etmiş­ tin ayaklanmasını, İstanbul’da bîr «Seİâmet-i
lerdi. Babıâli, M akedonya ve D o ğ u Anadolu Um um iye» komitesinin kurulmasını, Padişa­
için istenen muhtar idareleri bile kabul et­ hın, Şeyhülislâmın ve bütün hafiyelerin ka­
memekte direnirken, imparatorluğun bütün nun dışı edilmelerini, her nevi siyasî m a h ­
vilâyetlerinde böyle idarelerin kurulmasını kûmların derhal affmı, bir kısım tarikatle-
terviç etmek, memleketin parçalanmasından rin ilgasıyle irticaa karşı tedbirler alınma­
başka netice veremezdi. B u muhtariyetlerin sını, yeni bir anayasa m eydana getirmek için
üzerinde bir Osmanlı birliği hayalden iba­ reşîd çağa varmış bütün OsmanlIların dâve-
retti. Bütün unsurlar, kendi milli çıkarları tini, bir ihtilâl m ahkemesi kurulmasını, zu­
için çalışırken, Türk unsurunun gücünü de lümlerin ve imtiyazların ilgasını, hafiyelerin
bu çabaya katmak ve bilhassa bunu temin koğularak mallarının müsaderesini, yeni
için yabancı devletlerin müdahalesini iste­ bir zaptiye kuvvetinin kurulmasını v.s. is­
m e k büyük gafletti. tiyorlardı.

Bütün b u cemiyetlerin biricik mücadele


Muhtelif yerlerde çeşitli cemiyetler vasıtası çeşitli gazete ve dergilerdi. Abdül-
kurulması hamid idaresine hücum etmek, onu yıprat­
mağa çalışmak, halkı b u idare aleyhine dur­
Kongre, bu esas kararlan kabul etti, lâ­ madan tahrik etmek müşterek metodlarıydı.
kin A h m e d Rıza Beyin etrafında toplanan ve B u matbualar, çeşitli vasıtalarla yurda so­
çoğu eski ittihatçılardan mürekkep bulunan kuluyor, aydın tabaka ve hattâ halk arasın­
bir grup şiddetle reddetti. M eh m ed Ali F a ­ da yayılıyordu. Ancak, b u teşekküllerin fiilî
zıl Paşa, Nâzım Bey, Sam i Paşa-zâde Sezai bir harekette bulunmalarına imkân yoktu.
Bey, Ali Saib Bey bunlar arasında b u­ Çünkü, yurd dışındaydılar. Genç Türkler, ni­
lunuyorlardı. H e m e n Osmanlı İttihat ve T e ­ hayet, b u maksatla yurd içinde d e teşkilât­
rakki Cemiyetini tekrar kurdular ve «Şû- lanmağa başladılar. Böyle faaliyetler için en
ray-ı Ümmet» adlı bir gazete çıkarmağa baş­ uygun saha ise, M akedonya idi. B u bölgede
ladılar. Prens Sabahaddin B e y de kendi dü­ bulunan Üçüncü O rdu nu n subayları, yıllarca
şüncelerini «Terakki» gazetesiyle yayıyordu. çetecilerle çarpışarak mücadele ruhunu ge­
«Adem-i Merkeziyet-i İdare ve Teşebbüs-i liştirmişlerdi. Son zamanlarda Harb O k ulu­
Şahsî» adlı bir cemiyet de kurmuştu. B u ce­ nu bitiren genç ve vatansever subayların hep
miyet, Anadolu’da bazı şubeler açmağa m u ­ b u orduya tayinleri, Üçüncü O r d u n u n bir
vaffak oldu. Ermeni emellerinin yaymlayı- nevi askerî muhtariyete sahip bulunması,,
cısı olan «Sabahül-Hayr» gazetesinin, b u ce­ burasını G en ç Türklerin bir karargâhı hali­
miyetin de propogandasmı yapmağa başla­ ne getirmişti. BÖylece evvelâ Selânik’de bir
ması ise dikkati çekmekteydi. B u sırada Ali teşekkül m eydana geldi. B u n u kuranlar,
Haydar Midhat B ey de İttihat ve Terakki posta ve telgraf başkâtibi Talât, askerî rüş-
Cemiyetinden ayrılıp Prens Sabahaddin B e y ­ diye m üdürü Tahir, fransızca öğretmeni Na-
le birleşti. ki, Selânikli Midhat Şükrü ve mülâzim Öm er
B u iki cemiyetten maada, Genç Türklerin Naci Beylerdi. Bir çok subay, m em u r ve öğ­
bir kısmı daha aktiv metodlarla çalışmak retmenler kısa zam anda onlara katıldılar.
üzere ayrıca ihtilâlci bir parti de kurmuş B u topluluğun faaliyeti gayet gizli tutuldu.
bulunuyorlardı. B u parti mensupları hürri­ Mensupları evvelâ Mason localarında faali­
yet ve adaletin kurulması için bütün mille­ yete geçtiler. Propogandalannı b u suretle
yaymayı umuyorlardı.

Vatan ve Hürriyet* Osmanlı


m Hürriyet Cemiyetleri,
birleşmeler

Devrimci fikirler, onun bes­


A ' " ■ t e ■m lendiği Harb O kulunu bitiren
m . gençlerle beraber orduya git- ■
i % - 4 , *4 tikçe yayılmaktaydı. B u genç­
lerden birisi de, Mustafa K e ­
mal’di. Abdülham id idaresinin
b u en sıkı günleri, onun zihnin­

■i s de, siyasî fikirlerin uyandığı


devreye rastlar. B u s ı r a d a Harb
Okulunun ateşli gençliği bilhas­
Paris kongresi kararlarını reddedenler (soldan sağa): sa N a m ık K em al’in eserlerini
A . Rıza, Nâzım, M . Ali Fazıl Paşa, Sezaî, A . Saib Beyler gizli gizli okuyarak fikren uya-

3408
iıiyoriar, vaiaiı ve hürriyet aşkı ile besleni­ Hürriyet» adlı bir cemiyet kurdu. Başkanı
yorlardı. O kul idaresi bunu şiddetle m e n ’ ve olduğu b u cemiyetin teşkilâtını da bizzat
takip ettiği için, büyük vatansever şairin Suriye şehirlerinde kendisi yaydı. Cemiyetin
ruhları ve vicdanları coşturan fırtınalı şiir­ gayesi memlekette parlamanter rejimi kur­
lerini ekseriya , geceleri yatakhanelerinde mak, her alanda büyük ıslahat yaparak beli
okurlardı. bükülen devleti diriltmek ve doğrultmaktı.
A n c a k Suriye b u işin inkişafı için yeter
Mustafa K em al Bey 1902. yılında Harb şartları haiz bir yer değildi. Mustafa K em al
Okulunu bitirerek kurm ay yetişmek üzere Bey Rumeli’yi, Üçüncü O rdu bölgesini faali­
«Erkânı Harbiye» sınıfına ayrıldıktan sonra yetleri için daha uygun buluyordu. Cemiyet
onda ve bir çok arkadaşlarında yeni fikirler mensuplarından birinin yardımiyle ve başka
büsbütün gelişmeye başladı. Memleketin iyi bir hüviyetle Suriye’den ayrılarak deniz yo­
idare edilmediği, bir çok hatâ ve.yolsuzlukla­ luyla Selânik’e geldi. Buradaki Genç Türk­
rın irtikâp olunduğu kanaatindeydiler. Arala­
lerle görüşüp «Vatan ve Hürriyet» cemiye­
rında gizlice toplanıp daima bundan bahse­ tinin bir şubesini kurdu. Onlara, M ason loca­
derlerdi. Zamanla b u inançlarını bütün okul ları vasitasıyle yapılan faaliyetin beklenen
arkadaşlarına duyurmak hevesine de düştü­ neticeleri veremiyeceğini, memleketin çabuk
ler. B u maksada hizmet etmek üzere okulda tahakkuk edecek bir devrime muhtaç bulun­
bir gazete çıkardılar. B u gazete, başka hiç bir
duğunu, bunu ise ancak ordunun başarabile­
araç bulunmadığı için, el yazısıyle hazırla­ ceğini izah etti.
nıyordu. Mesele çok geçmeden haber alındı. Mustafa K em al B ey ’in Suriye'ye dönü­
Abdülhamid’in en ziyade ye müstesna şekil­ şünden sonra Selânik’de Talât, Tahir, Naki,
de itimad ettiği Zülüflü İsmail Paşa, (A s­ Midhat Şükrü ve Ö m er Naci Beylerin bir
kerî Okullar Müfettişi idi) Abdülham id’e: araya gelmesinden doğmuş olan teşekkül,
«Okulda böyle bir öğrenci var. O kul M ü ­ onun telkini ile «Osmanlı Hürriyet Cemiyeti»
dürü Rıza Paşa farkmda olmuyor, yahut m ü ­ adı altında teşkilâtlandı. _ B u cemiyet, bir
samaha ediyor!» dedi. Ali Rıza Paşa iyi müddet sonra Paris’teki İttihad ve Terakki
kalbli, hamiyetli ve yeni fikirlere taraftar Cemiyetiyle temasa geçti. İttihad ve Terakki,
bir zattı. H e m onları korumak, hem de ken­ kendisinin daha eski ve daha teşkilâtlı bir
di mevkiini muhafaza ve öğrencileri bu şe­ topluluk olduğunu ileri sürüp Osmanlı H ü r ­
kilde himayeye devam edebilmek için olayı riyet Cemiyetinin kendisine katılmasını isti­
inkâr etti. yordu. B u istek kabul edildi. Böylece, Selâ-
Mustafa K em al Bey ve arkadaşları faali­ nik’teki cemiyet, İttihad ve Terakki’nin bir
yetlerine devamla bir gün sınıflarm birisine şubesi haline geldi. İttihad ve Terakki, bun­
girmiş, kapıyı kapatarak gazetenin çıkacak dan sonra ordu mensupları arasında çok
olan sayısı ile meşgul bulundukları sırada süratle yayıldı.
durum O k ul M üdürüne haber verildi. Rıza B u arada Mustafa K em al Bey de bir ko­
Paşa mecburen sınıfı basarak onları suçüstü layını bularak kendisini Üçüncü Orduya tayin
yakaladıysa da asıl meseleyi ört-bas edip ettirdi (20 haziran 1907). H e m e n Selânik’e ge­
yalnız dersten başka şeylerle meşgul olduk­ lerek O rdu Müşirliği kurm ay heyetindeki
larından dolayı tevkif edilmelerini emretti. görevine başladı. Bir taraftan da İttihat ve
Bun u hem en izinsiz cezasına çevirdi. Sonun­ Terakkî Cemiyetinde çalışmaktaydı. Selânik-
da da bir miktar nasihatle yetinerek hiç bir Üsküp demiryolunun teftişi kendisine veril­
ceza vermedi. miş olduğu için bu fırsattan faydalanarak
teşkilâtı bir hayli genişletti.
Mustafa K em al Bey, 1805 yılmda Harb
Akademisinden Yüzbaşı rütbesiyle m ezun
olduktan sonra düşünce birliği ettiği arkadaş­
İttihad ve Terakkî ile A m a v u d komi­
larıyle birlikte buluşup memleket meseleleri telerinin birleşmesi ve maksatları
üzerinde görüşmelerine devam ettiler. Fakat,
sonradan subaylıktan ihraç edilen bir arka­
A z sonra Arnavut ihtilâl komiteleri­
daşlarının ihbarı üzerine bir gün yakalandı­
nin toptan İttihad ve Terakkî’ye kabulleri
lar. Bir kaç ay mevkuf kaldılarsa da elde
Merkez-i U m um î (Genel Merkez) ce kabul
yeter derecede delil bulunmadığından tah­
edilmiş bulunuyordu. Böylece, Abdülha-
liye edilip çeşitli bölgelere gönderildiler. B u
m id in çok güvendiği ve kısmen şahsî m u h a ­
arada Mustafa K em al Bey, Şam'a tayin olun­
fızları arasında bulundurduğu b u unsur el­
muştu.
de edilmek istenmişti.
B u kıt’a hayatı vazifesindeyken Suriye- B u komitelerin asıl maksadı ise, A r n a ­
nin her tarafını dolaştı. Devlet mekanizma­ vutluk diye andıkları geniş bir bölgede, ya­
sının zaafını, hatalı işleri yakm dan gördü. ni o günkü İdarî teşkilâta göre İşkodra m er­
Bir taraftan da gizlice siyasî faaliyetlerine kez, Draç, İpek, Pizren, Piriştine, Debre,
devam etti. Kendisini seven ve sayan arka­ Elbasan, Berat sancaklarını içine alan yerde
daşlarıyla birlikte ilk defa olarak «Vatan ve muhtar ve imtiyazlı bir idare kurm ak ve ni­

3409 F . 29
hayet Arnavutluğu müstakil bir devlet ha­ sağladıktan başka her türlü uygunsuzlukla­
linde imparatorluktan ayırmaktı. B u kom i­ rına, hattâ hırsızlıklarına göz yumması, dev­
teleri cemiyete kabul etmek ise, onların h u ­ let mekanizmasının şiddetle muhtaç bulun­
kukî durumlarını da kabul etmek #ve hattâ duğu ıslahatı katiyen kabule yanaşmaması,
az çok gayelerini meşru saymaktı, ittihat ve buna taraftar bulunanları ezmesi, Genç T ü rk­
Terakki cemiyetinin b u tutumu pek hata­ ler aleyhindeki insafsız icraatı, memleketin
lıydı. Abdülham id idaresini yıkmak isteyen çeşitli imkânlarını yabancı imtiyazlı şirket­
cemiyet, b u uğurda kullanılabilecek her si­ lerin yağmasına âdeta terketmesi, buna va­
lâha el atıyor, bu silâhın icabında kendisini sıta olan bendegânın millî menfaatlerin bu
de yaralayabileceğini düşünmüyordu. M ese­ şekilde istismarından büyük vurgunlar elde
lâ, hürriyetin ilânı uğruna ilk dağa çıkan­ etmelerine kayıtsız kalışı, Türk er ve subay­
lardan Niyazi Bey, vaktiyle M akedonya’da larının canları ve kanları pahasına kazanılan
Bulgar çetelerine karşı yaptığı mücadeleden bir savaşın neticelerini yalnız şahsî nüfuzu­
sonradan pişmanlıkla bahsetmiş, «istibdad n u artırmak için kullanarak b u muvaffaki­
idaresine karşı hürriyet ve milliyetlerini» yetin temin edebileceği millî menfaatleri he­
müdafaa eden bu zümrenin emellerine karşı der etmesi, kurduğu idare tarzının devamı
durmakta hatâ işlediğini hâtıralarında yaz­ için başvurduğu çarelerin memlekete verdi­
mıştır. N e gariptir ki, Osmanlı memleketle­ ği zararlar gibi sayılamayacak kadar çok k u ­
rinde bir ihtilâl, bir inkılâp yaparak parla- surları yurdsever aydınların ondan cidden
manter rejimi kurmak, dikta idaresine son nefretine sebep olmuştu.
vermek, vatandaşlara hak ve hürriyetlerini
sağlamak için teşkilâtlanan b u zümrede, Os- B u kötü idaresinin neticesi olarak m e m ­
manlı devletinin azınlıkları arasında doğan lekette eşit hak diye bir şey kalmamıştı. M e ­
ve kuvvetle gelişen milliyet fikri henüz selâ subayların terfi usullerine katiyen ria­
mevcut değildi. B u ise o zamanın A vrup a’sın­ yet edilmiyordu. Paşazadeler, mensuplar ve
da en ileri bir cereyan sayılıyor, her mille­ bendegân evlâtları, hafiye çocukları üstüste
tin kendi mukadderatına kendisinin el koy­ rütbelere boğulurken, buna cidden lâyık
ması ve kendi kendisini idare etmesi fikri olanlar bir rütbeden diğerine geçemiyor, ar­
şiddetle müdafaa ediliyor, bu fikir uğruna tan ihtiyaçlarına rağmen uzun yıllar aynı
Osmanlı İmapatorluğunun bir çok ülkeleri maaşta kalıyorlardı. M erkez Kumandanlığı
kopartılarak ayrı devletler haline getirilip emrindeki erlikten yetişme subaylar üç beş
duruluyordu. Genç Türkler ise, bu hakkı ge­ yılda albaylığa ve hattâ generalliğe yükse­
rektiğinde b u zümreler için kabul ve tasdik lirken, Harb O k ulu m ezunu ve bir kısmı
ettikleri halde, Osmanlı camiasında bir de kurmay olan, üstelik Makedonya’da yıllarca
«Türk milleti» nin bulunduğunu ve bunun çetecilerle savaşan güzide subaylar için bir
imparatorluğun esas unsuru olduğunu dü­ derece terfi etmek büyük lütuf olarak te­
şünmek bile istemiyorlar, b u büyük coğrafî lâkki olunuyordu. Hele çarpışmalarda b u n ­
birliğe dahil bütün zümrelerin menfaatlerin­ lardan yaralanıp sakat kalanlarla şehid d ü ­
den ve nimetlerinden faydalandıkları impa­ şenlerin çoluk çocuğu tam bir sefalet ve pe­
ratorluğun devamı için her yerde feda edi­ rişanlığa m a h k û m bulunmaktaydı.
len bu unsura kendileri de mensup bulun­
dukları halde, millet ayrılığını reddeden Sivil hayatta da aynı hal hüküm sürü­
prensiplerini tahakkuk ettirmek hülyasıyle yordu. Bir m em ur dürüst ve namuslu ise,
küçük bir maaşla sürünmeğe namzeddi. Rüş­
öbürlerinin ekmeğine yağ sürüyorlardı.
vet ve irtikâp yoluna sapanlar, saray m e n ­
suplarına dayanm ak şartiyle refah içinde
yaşarlar, üstelik kısa zamanda yüksek maaş
Abdülhamid’m idaresine toplu derecelerine çıkarlardı. Maaşlar üç ayda bir
ve bazan daha geç verilirdi. Bir yılda alman
bir bakış
maaş miktarı dört veya beşi zor bulurdu. B u
yüzden subay ve memurlarla bunların em ek­
Abdülhamid devrinin koyu dikta idaresi li, dul ve yetimleri zaruret içinde yüzerken,
bir çok hatâlara ve kötülüklere sebep olu­ saray mensuplarıyle onlara mensup olanlar
yor, bunların birbirini kovalaması ise dev­ maaşlarını m untazam şekilde alırlardı. Ö bü r­
rimcilerin sabrını tüketiyordu. Abdülha- leri ise aylıklarını, mâliyenin ileri m em u r­
m id ln meşrutiyet vaadiyle tahta çıktığı hal­ ları ve Emekli Sandığı Nazırlarıyle ortak
de, evvelâ b u vaadde bulunduğu kimseleri sarraflara %75-90 nisbetinde kırdırarak ço­
uydurma isnadlarla bertaraf etmesi, kısa za­ luk çocuklarına kuru ekm ek parası teminine
m an sonra meclisi dağıtması, her şeyi kendi uğraşırlardı. Böyle kırılmış maaşlar, bu .
şahsî saltanatının devamını temin edecek şe­ muhtekirlere derhal tam olarak ödenir ve
kilde ayarlaması, etrafında kendisine sadık aradaki fark paylaşılırdı.
olmaktan, daha doğrusu çıkarlarını bunda
görmekten başka meziyeti olmayan kimseleri Beşiktaş Muhafızı Haşan Paşa, Tüfekçi
toplaması, bunlara her türlü menfaatleri Tahir Paşa, Fehim Paşa gibi «sadık bende-

3410
ğâıi» m adamlari için ise her nimet hazırdı. için de yine b u zümreye dört elle sarılmak
Bunlar, kanunların suç saydığı hareketleri suretiyle fâsid bir daireye düşmüş oluyordu.
alenen işleseler de yakayı kurtarırlardı. N a ­ Şiddetli bir sansür, basının nefesini kes­
muslu vatandaşlara tecavüz, onları dövmek, mişti. B undan okul kitapları bile kurtulamı-
yaralamak ve hattâ öldürmek cüretinde bu­ yordu. Yalnız sosyal ilimlere değil, müsbet
lundukları halde himaye görenleri, halk ilimlere ait ders kitapları da sansür tarafın­
arasında elini kolunu sallayarak serbestçe dan amansız ve cahilâne bir şekilde tahrib
dolaşanları vardı. Bütün bunlara karşı hal­ edilmekteydi. Bir çok derslerin okutulması
kın artan nefretine hedef olan Abdülhamid, bile yasaktı. Günlük gazeteler, Hünkârı
halkın her türlü husumetinden korunmak öven yazılar ve onun hakkında kaleme alı­

Yıldız Sarayı Şâle K öşkü

D o im a b a h c e Sarayında, Suitan İkinci A b d ü l h a m id ’in bîr ba yram laşm a töreni fotoğrafı

3411
n an dualarla doluydu. Şehrin Yıldız’a y akm Selanik Merkez Kurnandammn vuru­
semtinde ancak belli kimselerin oturmasına
müsaade edilir, her ramazanın on beşinde luşu, dağa çıkış ve kıyam
Topkapı Sarayında Hırka-i Saadet Dairesini
ziyaretle mükellef bulunan Hünkârın takip Bütün b u olaylar, Abdülham id idaresi­
edeceği güzergâh mahsus yanlış ilân olunur, nin son günlerini hızla yaklaştırmış bulunu­
buralarda resmen tertibat alınırken Abdül- yordu. Artık b u rejim, bir dokunuşta yıkı­
hamid başka bir yoldan gizlice gider gelirdi. lacak hale gelmişti. Abdülhamid, bilhassa
Evham ı delilik sınırına ulaştığı için kendisi­ Üçüncü O r d u bölgesinde aleyhinde hazırla­
ne uzaktan b u sayede suikast yapılır diye nan hareketi hissediyordu. Casus ve hafiye-
elektrik enerjisinden faydalanılmasına m ü ­ lerin gönderdiği raporlar endişe vericiydi.
saade e^mez, kendi aleyhine konuşulur veh­ Bunların başında Selânik M erkez K u m a n d a ­
miyle telefon şebekesinin kurulmasına razı nı Nâzım B ey geliyordu. İttihat ve Terakki,
olmazdı. Şehrin en uzak semtinde bir lâğım onu ortadan kaldırmak istediyse de. ancak
açılsa oradan Yıldız’a tünel uzatılmasın diye yaralayabildi. O da yaralı olarak İstanbul'a
başında polis beklerdi. kaçtı..
Abdülham id’in durum u tahkik için kur­
1905 yılında Japonya’ya yenilen Rusya’da duğu. hususî, bir heyet, hem en Şelânik’e gel­
ihtilâller çıkmış ve Çâr bir nevi meşrutî di. Soruşturma ve kovuşturma başladı. Bir
idare kurulmasına razı olmak zorunda kal­ çok genç subaylar tevkif edilerek İstanbul’a
mıştı. B u hal, Abdülhamid’i son derece ür­ gönderildiler. M erkez K um and an ı Nâzım B e ­
kütmüş bulunuyordu. Memlekette çıkan ga­ yi tabanca ile yaralayan K u r m a y Binbaşı
zetelerin b u olaydan bahsetmesi şiddetle ya­ Enver Bey ele geçirilemedi. Aynı, zamanda
sak edildi. B o m ba hâdisesinden sonra ise is- Manastır Polis Müfettişi Sam i B ey öldürül­
tibdad idaresinin tazyiki büsbütün artmış, müş, yine meşhur hafiyelerden topçu alayı
üç dört kişinin bir araya gelerek sohbet et­ imamı Mustafa Efendi Selânik’de vurul­
meleri ve hattâ saz çalmaları yasak edilmiş, muştu.
kalabalığa sebep olduğu için düğünler bile Enver Bey, M erkez Kum andanını vur­
m en’olunmuştu. duktan sonra askerden ve ahaliden kendisi­
ne katılanlarla birlikte dağa çıkarak mevcut
idareye alenen isyan etmiş bulunuyordu.
Bunu, 3 tem m uz 1908 günü Resne M evk i K u ­
mandanı Kolağası Niyazi B eyin 160 askerle
dağa çıkması takip etti. Kolağası Eyüb Sabri
B ey de kurduğu bir çete ile aynı şeyi yaptı.
Askerden ve halktan bir çok kimseler, ken­
dilerine katıldığı için kuvvetleri sür’atle
artmaktaydı.

İttihad ve Terakki Cemiyetinin ecnebi


devletler konsoloslarına verdiği m uh­
tıra ve halka beyannamesi

Diğer taraftan, İttihat ve Terakki Cem i­


yeti, İngiltere Kralı ile Rusya Çarı arasın­
daki Reval mülâkatmı ele alarak burada
Osmanlı imparatorluğunun taksiminin görü­
şüldüğünü ve buna kat’î şekilde karar ve­
rilmiş olduğunu, Abdülham id idaresinin
memleketi nihayet b u hale düşürdüğünü
ileri sürüp geniş ve heyecan uyandırıcı bir
propagandaya başlamıştı. B u n u n gibi, M a k e ­
donya’da sürüp giden ihtilâle de b u kötü
idarenin sebep olduğu iddia ediliyordu. C e ­
miyet, konsoloslara tevdi ettiği ve bir sure­
tini halk arasında yaydığı muhtırada genel
olarak şöyle demekteydi:
1 — M akedonya’da çeşitli unsurların bir-
birleriyle ve hepsinin birden Türklerle m ü ­
cadelesine sebep Abdülham id’in mutlakıyet
idaresidir. Meşrutiyet ilân edilir edilmez bu
Şem si P asa hal sona erecektir.

3412
2 — Bütün unsurların emelleri ve üzün­ ve bunlarla mücadele için harcamış olduğu
tüleri müşterek ve aynıdır. Bunların yıllar­ enerji onu yormuş ve yıpratmıştı. Bununla
dır mücadeleleri millî çıkarları için değil, beraber, mücadeleyi hem en bırakmadı. M a ­
meşrutiyet nizamını kurm ak içindir. nastır olağanüstü kumandanlığına Yüksek
3 — Osmanlılar cins ve mezhep — -yani Askerî Teftiş Kom isyonu üyelerinden olup
ırk ve din— ayrılığı yapılmadan hepsi kar­
deştir. Meşrutiyetin ilânı ile millî ve 'dinî
ihtiraslar sönecek, Osmanlı adı altında bir
unsurlar birliği hasıl olacak ve arada anlaş­
mazlık kalmayacak, M akedonya meselesi de
boylece kendiliğinden halledilmiş olacaktır.
4 — Meşrutiyetin ilânı, A v ru p a devlet­
lerinin Osmanlı İmparatorluğunu bölüşme
projelerini akim bırakacaktır.
5 — İstibdat idaresinin sona ermesi için
yabancı devletlerin İstanbul’u sıkıştırması
lâzımdır (Hâtıra-i Niyazi; S: 50 -60).
B u muhtıra, belki iyi niyetle hazırlan­
mışsa da, büyük bir saflıkla ’ "aleme alın­
mıştı, Burada, artık zevale m a h k û m Osmanlı
devletini meşrutiyet idaresinin bundan he­
m en kurtaracağı zannı galiptir. Üstelik im ­
paratorluk ve bunun esas unsuru olan Türk
milleti aleyhinde yıllarca savaşmış Sırp,
Ulah, Ermeni, Bulgar, R u m ve Arapların
sadece meşrutiyet uğrunda mücadele etmiş
oldukları ileri sürülecek kadar gaflet göste­
riliyordu. B u yüzden, meşrutiyetin ilânı ile
aralarındaki mücadelenin sona ererek bu
unsurlardan imparatorluğun tab’ası olanla­
Enver Bey
rın hem en Osmanlılık birliği etrafında sa­
mimiyetle toplanacağı sanılmakta idi. Tabiî,
bütün bunlar varid değildi. Üstelik kendi bir kendisine sadık bildiği Müşir Tatar Osm an
iç işimiz için yabancı memleketlerden yar­ Paşayı tayin etti. Lâkin, 22/23 tem m uz 1908
dım ve müdahale beklemek ve istemek de gecesi Manastır’m başka yerlerle muhabere­
uygun sayılamazdı. sini sağlayan telgraf telleri kesildikten son-

Şemsi Paşanın öldürülmesi, Tatar


Osm an Paşanın dağa kaldırılması

• Abdülhamid, fiilen başlayan ayaklanma­


yı yerinde bastırmak için Birinci Ferik
Şemsi Paşayı olağanüstü yetkilerle Manas-
tır’a göndermiş bulunuyordu. Şemsi Paşa,
gereken tedbirleri almağa başladı. Genç
Türkleri sindirmesi ve dağa çıkanları hare­
ketsiz hale getirmesi m üm kündü. İttihad ve
Terakki bunun üzerine bir suikast tertib
etti. Cemiyetin fedailerinden topçu teğmeni
Atıf Bey, d urum u Yıldız’a bildiren Şemsi
Paşayı Manastır telgrafhanesinden çıkarken
bir kurşunla vurup öldürdü. Paşanın m u h a ­
fızları ateş ederek onu da yaraladılarsa da,
komite • arkadaşlarının yardımıyle kaçıp
kurtulmağa muvaffak oldu.
B u cüretli hareketler, A bdülham idl git­
tikçe artan endişelere sevketmekteydi. M u t ­
lakıyet idaresini daha fazla devam etüremi-
yeceğinf hissediyordu. Esasen Osmanlı tah­
tına çıktığı gündenberi üstüste gelen gaileler Niyazi (sağda), Eyüb Sabrî (solda) Beyier

3413
ra Eyüb Sabri ve Niyazi Beyler, mevcudu iki büyük saygı uyandırmış olan b u zata doku­
bini bulan çeteleriyle şehri basıp hükümet nulmadı. Tatar O sm an Paşa götürülürken,
konağını sararak onu dağa kaldırdılar. Aynı Manastırdaki askerî, birliklerle halktan da
zamanda Manastır valisi Hıfzı Paşanın ko­ üç bin kişiden fazlası b u hareketi yapanlara
nağı da sarıldı. Genç Türkler arasında da katılıp birlikte gitmişlerdi.

KANUN-I ESASI ( A N A Y A S A ) N IN Y Ü R Ü R L Ü Ğ E K O N M A S I
İKİNCİ M E Ş R U T İ Y E T

İttihat ve Terakki cemiyetine kabul edil­ nastır merkezi imzasıyle gelen bir telgrafta
miş bulunan Arnavut komiteleri Üsküb’ün anayasanın fiilen tatbikine müsaade ve pa­
50 kilometre kuzey batısında Ferizoviçi m e v ­ zar gününe kadar meclisin açılması temin
kiinde bir gösteri toplantısı yapmışlar ve edilmediği takdirde vahim hâdiselerin çıka­
Abdülhamid’e meşrutiyet derhal ilân edil­ cağı bildiriliyordu. B u telgraf, S (Milâdî 22)
mediği takdirde elli bin Am avud,un İstanbul temmuz çarşamba tarihini taşımakta idi. S a ­
üzerine yürüyeceğini telgrafla bildirmişlerdi. raya gönderilenler arasında 8 ve 9 (Milâdî
Abdülhamid, b unu vârid görmeyerek 21/22) temmuz tarihini taşıyan ve imza y e ­
fazla önem vermediyse de, o sırada Make*- rinde (u m u m ahali), (fırka zabitanı) n e v in ­
donya’yı teşkil eden vilâyetlerin çeşitli böl­ den ibareler bulunan ve bölgelerinde m eş­
gelerindeki askerî ve sivil makamlardan ve rutiyetin fiilen ilân edilmiş olduğunu bildi­
bir çok teşekküllerden meşrutiyetin derhal ren telgraflarla, ayni şeyi teyid eden A bd ül­
ilânım isteyen telgraflar yağmağa başlamıştı. hamid’İn şahsî ajanlarınca gönderilmiş tel­
B u arada Serez mutasarrıfı Reşid Paşa, graflar da vardı (Başbakanlık Arşivi; Yıldız
b u istek ifa olunmazsa, kendisinin artık hü­ vesikaları). Abdülhamid, meşrutiyetin derhal
küm dar olarak tanınmıyacağını haber ver­ ilânını isteyen telgrafları Vükelâ Meclisine
diği gibi, İttihad ve Terakki Cemiyeti Ma- tevdi edip meseleyi enine, boyuna düşünerek
bir karar vermelerini istemiştir. B u mecliste
bulunanların sonradan yaptıkları nakiller­
de ve yazdıkları hâtıralarda «meşrutiyetin
oralarda fiilen ilân edildiğini» bildiren tel­
graflardan hiç bahsetmediklerine göre, A b ­
dülhamid. bunları kendilerine göstermemiş
bulunuyordu.. Kendisi ise bunlardan artık
parlamanter rejime dönmekten başka çare
bulunmadığını ve b unu kabul etmezse halkın
zorla elde edeceğini anlamış durumdaydı.
B u n a rağmen milletin esasen en nıeşrû hak­
kı olan hürriyeti kendisi tarafından verilmiş
bir lütuf ve âtıfet şekline sokmak, b u suretle
de mevkiini muhafaza etmek için Vükelâ
Meclisini uzun ve sonu gelmez müzakere­
lerle yormayı, onları kararsızlıklar içinde
bunalttıktan sonra meşrutiyeti yine kendisi
ilân etmeyi tercih etmişti.

Avlonyalı Ferid Paşanın azl£?Said Pa-.


şanın Sadareti, Vükelâ toplantısı ve
Padişah
Sadrıâzam bulunan Avlonyalı Ferid P a ­
şa, Rumeli’de inkişaf eden hareketleri dik­
katle takip ediyordu. Kendisi meşrutiyetin
ilânından başka çare bulunmadığı fikrinde
idi. Esasen o da buna taraftardı. Arnavut ko­
miteleri Ferizoviçi’de toplanıp saraya yuka­
rıda bahsedilen telgrafı çektikten sonra ele^ .
basılarından Hoca Said Efendi, Sadrıâzamı
\ . ___ _ • ■
telgrafla konağında bularak bu işin devlet
ve milet için hayırlı olup olmadığını A rn a ­
Sultan Abdülhamid’İn 1908 sıralarında vutça sormuş ve ondan aynı dil ile: «Hayır­
9ekilmi§ bîr fotoğrafı lıdır, sebat ediniz» cevabını almıştı.

3414
Padişahın son derece itimad ettiği kim ­ dülhamid’in «tab’am» sözünü değil, «mille­
selerden ve meşhur şerirlerden F ehim Paşa­ tim» sözünü kullanmış olmasıdır.
nın sürülmesinde Ferid Paşanın oynadığı rol
de Abdülhamid’in gözünden kaçmamıştı. Son Kanun-ı Esasî'nin yürürlüğe konması,
hâdiseler üzerine fikrini sorunca Kanun-ı
Esasî’vi yürürlüğe koym ak suretiyle genel Said Paşanın iki yüzlü tutumu
isteğe uymaktan başka çare bulunmadığını
söyledi. Padişah onu azledip düşüncesini Başta Sadrıâzam bulunmak üzere bütün
kendisine saklamayı tercih ederek her m e­ meclis Padişahın muvafakatini öğrenince ra­
selede Abdülhamid'in temayülünü kollamayı hat bir nefes aldı. Said Paşa, M e m d u h Paşa­
ve ona göre hareket etmeyi meslek ittihaz ya bu hususa dair hem en bir Vükelâ Meclisi
etmiş bulunan Said Paşayı yerine tayin etti mazbatası dikte ettirdi. V ehm i henüz galip
(22 temmuz 1908). bulunduğu için bu mazbatada «Kanun-ı
Said Paşa saraya dâbet edilerek huzura Esasî» sözünü kullanmamağa dikkat etti.
girdiği zaman Padişah ona ilk olarak Tatar Vükelâ Meclisinde tertip olunan m azba­
Osm an Paşanın. dağa kaldırılmasının sebebi­ ta üzerine Kanun-ı Esasî (Anayasa) nin yü­
ni ve bu hususta alınması gerekli tedbirleri rürlüğe konması hakkında çıkan irade he­
sordu. Paşa, bu sebebi bilmediğini söyleye­ m en bütün vilâyetlerle imtiyazlı eyâletlere
rek alınacak tedbirlerin Babıâlide müzakere ve müstakil mutasarrıflıklara telgraflarla
olunacağını bildirdi. Vükelâ Meclisinin sa­ bildirildi (Rumî 10 temmuz 1324, Hicrî 23
rayda toplanması emr olunduğundan orada cemaziyelâhir 1326 ve Müâdî 23 temmuz
kaldı (İbn-ül-Emin M a h m u d K em al İnal; 1908).
Son Sadrıâzamlar; S: 1061). Toplantı başladı.
Gelen telgraflar gözden geçirildi. Herkes
alınacak tek tedbirin Kanun-ı Esasî’nin y ü ­
rürlüğe konulduğunu ilân etmek olduğunu
seziyordu. Lâkin Sadrıâzam, Padişahın bu
husustaki kesin niyetini bilmediği ve ondan
çekindiği için bahsi bir türlü b u vâdıye ge­
tirmiyor. sözü başka bahislerde uzattıkça
uzatıyor, böylece saatler geçiyordu. M e m d u h
Paşa ve Kâmil Paşa gibi bazı Nazırlar asıl
meseleyi ortaya attıkça Said Paşa lâf can-
bazlıklarıyle konuyu kapatmaktaydı. Bir ara
M em du h Paşa, müzakerelerin uzatılmasının
tehlikeli olacağını ve Padişahın maksadının
da Kanun-ı Esasinin tatbiki olduğunu açık­
ça söylediyse de, fayda vermedi. Bir kısım
Nazırlar ise, kendisi gibi son derece korkak
ve evhamlı olduklarından ağızlarını açıp tek
kelime söylememeyi tercih etmekteydiler.
Bu sırada ikinci .müsahip Nadir Ağa, kure-
nadan Rıza Bey ve ikinci kâtip İzzet Holü
Paşa ikide-bir gelerek neye karar verildi­
ğini soruyor ve Said Paşadan müzakerelerin
henüz devam etmekte olduğu cevabını alı­
yorlardı..
Abdülhamid, manevrasında tam mâna-
sıyle muvaffak olmuştu. Mizacını çok iyi
bildiği Said Paşayı Sadarete getirmekle bu
meselede hükümeti karar veremez duruma
düşürmüş bulunuyordu. Nihayet meclis âza-
sınm tamamen bunaldığı bir sırada İzzet Said Paşanın 190S sıralarında çekilmiş
Holü Paşa ile Rıza Bey şu haberle geldiler: bir fotoğrafı
«Zât-ı Şahane, Kanun-ı Esasî’yi ben tesis
etmiştim. M e b ’usan Meclisinin ikinci içtima Hâdise, aydın zümre ile Babıâli ve saray
devresinde tatili lüzumu ihtar kılınmıştı. çevresine yakın olanlarca geceden duyul­
Öyle yapıldı. Seneler gelip geçti. Âzası seçi­ muştu. Ertesi sabah ise gazetelerin resmî
lip toplanamadı. M adem ki milletim bu ka­ tebliğler sütununun baş tarafm da üç dört
nunun şimdi yine yürürlüğünü istiyorlar, satırlık m üphem bir resmî tebliğ şeklinde
ben dahi verdim» buyurdular. yayınlandı. Bunda, vaktiyle Abdülham id ta­
Burada dikkati çeken bir nokta .da, A b ­ rafından tesis edilmiş olan Anayasada teşek-
kül tarzı bildirilen M e b ’usan
Meclisinin toplantıya çağırıldığı
bildiriliyordu.
Sâid Paşa hâtıratmda V ü ­
kelâ Meclisinde meseleyi orta­
ya kendisinin atıp öbür Nazır­
ların tereddüt ettiğini ileri sür­
mekte ise de, K âm il ve M e m d u h
Paşalar m hâtıraları ve Vükelâ
Meclisinde hazır bulunan diğer
zevatın nakilleri kendisini tek­
zip etmektedir. Sonradan Ab-
dülhamid'i hal’edenlerle birleşip
sadece şahsını kurtarmak için
bu işe önayak olan Said Paşa,
evveice meşrutiyet idaresine
taraftar bulunmuyordu. Hattâ
Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi,
Kanun-ı Esasfnin yürürlüğe
konulup meclisin bir an evvel
toplanması hakkında irade çık­
İkinci Meşrutiyetin ilânında halkın kafileler halinde tığı zam an halkın pek coşkunca
toplanıp yaptıkları sevinç gösterilerinden sevinç gösterilerinden ve alay
alay Babıâliye ve M âbeyne ta­
şınmalarından ürken A bdülham id buna kar­
şı bir tedbir alınmasını istediği zam an Said
Paşanın: ■
«Kulunuz, ahalimizin henüz meşrutiyete
kabiliyet kesbetmediklerini bir kaç defa
efendimize arzettiğim halde kabul edilmedi»
dediğini» Hünkârın ise:
«Acayip... B e n bir şey söylediğim zam an
maksadımı saklayıp tersini söyledim sanarak
hep aksi tarafı tutuyordunuz. Cülûsum un b a ­
şında M ab ey n kâtibi bulunuyordunuz. Geçen
ahvale ve muamelelere tam am en vâkıfsınız.
Vaktiyle meşrutiyeti milletime cemile olarak
vermiştim. O zam an da bu kabiliyetsizlik
ileri sürüldü. Fakat azm im de sebat ettim.
Sonra meclisin muvakkaten tatili ve şimdiye
kadar açmağa m uvaffak olamadığımın sebep­
leri sizce malûm dur. B u sefer gösterilen
K j r um u m î arzu, bulunmadığı iddia olunan ka­
biliyetin hasıl olduğuna delâlet ettiği için
meclisin hem en açılmasını irade ettim. Şu
halde, lâzım gelen her türlü hazırlığa baş­
vurmalısınız» sözlerini hiddetle söylediğini
nakleder (Şeyhülislâm-ı esbak Cemaleddin
Efendinin hâtırat-ı siyasiyesi; S : 8).

Halkın sevinci, Şeyhülislâm Cemaled­


din Efendi ile Abdülham id’in
görüşmesi
Anayasanın resmen yürürlüğe konması
üzerine İstanbul’da büyük bir sevinç kaynaş­
ması oldu. H e r sınıftan halk, ağlaşarak bir­
birini kucaklayıp tebrik ediyor, «papaslarla
O z a m a n E n v e r ve Niyazi için b ü y ü k kıtada hocalar» öpüşüyordu. Lâkin, kendisinden
bastırılıp satılan d u v a r resimlerinden biri. böyle bir şeyi asla um m ayan bazı kimseler
Altında T ü rk ç e «Vatanı darbe-i istibdaddan ise, b u n u Abdülham id’in bir hiylesi sanıp
kurtaran k ah ram a nlar» yazfst fazla sevinmiyor veya sevincini açıklamak­

3416
tan çekiniyordu (O sm an Nuri; Abdülhamid-i de kalabalık dağılmak bilmediği için Sadrı-
Sânî ve devr-i saltanatı, C : 3, S : 1144 — B u âzamın bunların silâhsız askerle dağıtılma­
cild, A h m e d Refik tarafından yazılmıştır— ). sı hakkm daki tavsiyesine rağmen Padişah,
Kısa zam an sonra bütün tereddütler ortadan Şeyhülislâmın sözünü dinleyip salonun pen­
kalktı. Şehir bayraklarla donandı. Ahali yol­ cerelerini açtırdı ve halka görünerek iltifat­
lara düştü. H e r tarafta nutuklar söyleniyor, larda bulundu. Böylece ikindidenberi orada
her yerde de millete hürriyet verdiği için bekleyen talebe ve halk topluluğu dağıldı.
Abdülham id’e teşekkürler ediliyordu. Basın 28 tem m uz günü Şeyhülislâm Cem aled­
namına o gece Padişaha çekilen telgraf da din Efendi, Şeyhülislâm Kapısında yapılan
aynı mealde idi. Bir taraftan coşkun halk büyük bir törende Padişah namına K u r ’an’ı
kafileleri ellerinde bayraklar: K erim ’e el basarak Kanun-ı Esasî’ye v e meş­
rutiyete sadakat yemini etti.
«Yaşasın Hürriyet» diye bağırarak N e ­
zaretleri dolaşıyor, Nazırlara ve b ü y ü k m e ­
murlara, Kanun-ı Esasî’ye sadık kalacakla­ Selanik’d en gelen hey’et, İttihad ve
rına dair yeminler ettiriyorlardı. Hürriyet Terakki Cemiyetinin durumu ve
madalyaları, hürriyet kurdeleleri her göğsü
süslemekteydi. Coşkunluk ve sevinç gösteri­ tutumu
leri. um ulduğundan çok fazla olmuştu. K a ­
filenin biri Şeyhülislâm Kapısına gelip Ce- Meşrutiyetin ilânından sekiz gün sonra
maleddin Efendiye, sarayda, m abeynde va ­ İstanbul gazetelerinde İttihad ve Terakkî’nin
zife gören ve ötedenberi memleket menfaat­ Seiânik merkezinin bir telgrafı çıktı. Bunda;
lerine aykırı hareketleri bilinen bazı kimse­ cemiyetin meşrutiyeti elde etmiş olduğu, onu
lerin uzaklaştırılmasının H ünkâra bildirilme­ korumayı ve milleti b u rejimin nimetlerin­
sini istedi. den tam şekilde faydalandırmayı gaye edin­
diği, cemiyetle hükümet arasında inanç ve
Diğer taraftan başta Tıbbiye Talebesi güvencin kurulup gelişmesinin süratle temi­
olmak üzere bir çok kimseler büyük bir ka ­ ni için cemiyet mensuplarından K u r m a y
labalık halinde Yıldız Sarayına giderek: Binbaşı Cemal (ileride Bahriye Nazırı Cemal
«Padişahım çok yaşa» diye bağırıp Ab- Paşa) ve H akkı (ileride Hafız Hakkı Paşa)
dülhamid’in kendilerine görünmesini isteme­ Beylerle, Necib, Talât (ileride Dahiliye N a ­
ğe başladılar. H ü n k â r görünmeğe çekindiğin­ zırı ve Sadrıâzam Talât Paşa), R a h m i (ile­
den mabeyncilerin tavsiyeleri üzerine «Se- ride İzmir valisi), Cavid (ileride M aliye ve
lâm-ı şahane» göndermekle iktifa etti. K ala­ Nafıa Nazırı) ve Hüseyin Beylerden mürek-
balık ise bir türlü dağılmak bilmeyip gürül­
tüyü gittikçe arttırmış, b u hal Padişahın ve
harem halkının büsbütün endişelere düşme­
sine sebep olmuştu. B u sırada Şeyhülislâm
Cemaleddin Efendi gelerek halkın isteklerini
tekrarlayıp onlara görünmesinin doğru ola­
cağını uygun şekilde söyledi. B u istekler,
yakınında bulunan ve rüşvet ve irtikâpla
dile düştükleri için sevinmeyen bazı kimsele­
rin uzaklaştırılmasıydı. Abdülhamid, bunlar­
dan İzzet H o lü Paşa ile Ebülhüda Efendinin
derhal uzaklaştırılacaklarını ve diğerlerinin .m
ehemmiyeti olmadığını söyledikten sonra: mâ

«Sizin karşınızda nutuk söyleyenler, bi­ mm -M,


raderin parasıyle konuşanlardır!» dedi. C e ­
m
maleddin Efendi, b u sözü reddederek göste­
rilerin Kimsenin teşvik ve tahrikiyle olma­
H H Rmh
«■K hb'
I1
yıp Kanun-ı Esasî’nin ilânından doğan se­
vinçten ileri geldiğini ve kendisinin bugün
yeniden cülûs etmiş olduğunu, yeni mevkii­
ni muhafaza etmesi gerektiğini söyledi. H ü n ­ ■ 9 § 5 f
kâr bunun üzerine, millette istidad ve kabi­
liyet gördüğü için Vükelânın kararını bek­
lemeden meclisin toplanmasını irade ettiğini
V * iSIİİp
ÎÜR
11111111
tekrarladıktan sonra, meşrutiyeti hiç bir za­
m a n kaldırmıyacağma ve saltanatta bulun­
dukça muhafazasına itina edeceğine yemin
edip bunu halka bildirmesini istedi.
Güneşin batışından dört saat geçtiği hal­ Şeyhülislâm C e m a le d d in Efen di

3417
kep hususî bir heyetin İstanbul’a gönderildi­ 227). Bunların bir kısmı masonluğa kuvvetle
ği bildiriliyordu. bağlı bulunanlar, bir kısmı ordu siyasetten
B u heyet mensupları Babıâlide Sadrı- el çekerse irticaın hortlayacağını sananlar,
âzamla görüştüler. Bir m üddet sonra da d u ­ bir kısmı da İttihat -ve Terakki Cemiyetine
rum a gayrı resmî şekilde hâkim oldular. dayanarak ordu içinde süratle yükselmeyi
İşte, İttihat ve Terakkî’nin fiilî hâkimiyeti ve b u sayede b ü yü k nüfuz sahibi olmayı is­
b u suretle ve b u tarzda başlamıştır. teyenlerdi.

Meşrutiyetin ilânıyle birlikte m em leke­ İttihat ve Terakki, bir m üddet sonra si­
tin m aruz kalabileceği tehlikeleri Mustafa yasî bir parti haline dönmüşse de, kurulu­
şundaki «komite» vasfını daim a m uhafaza
K e m a l B e y h em en sezmiş bulunuyordu. B u ­
n a engel olacak bazı tedbirler alınmasını lü­ etmiştir. B u partinin gerçek mânasıyle ikti­
zum lu görmekte idi. İttihat ve Terakkî’nin dara geçmesi ve hükümeti tam mânasıyle ele
Selânik’de toplanan ilk kongresinde kongre alması ancak İlk D ü n y a Savaşında Talât P a ­
başkanlığına seçilmişti. Burad a söz alarak şanın Sadarete geçmesiyle tahakkuk etmişse
de, Meşrutiyetten itibaren aslında bütün n ü ­
yapılan hareketin henüz bir inkılâp değil,
fuzu mes’uliyetsiz şekilde elinde tutmuştur.
bir ihtilâl olduğunu, şimdilik sadece saray
nüfuzunun kırıldığını, asıl inkılâbın da ya­ B u arada bazı mensupları en yüksek idari
pılması gerektiğini izah ettikten sonra tutul­ m akam larda vazife almışlarsa da hüküm et
sorumluluğu b u partiye yönelmemiştir. Böy-
ması gereken yol hakkm daki düşüncelerini
lece devlette bir yetki ve sorumluluk düzen­
şu suretle sıraladı:
sizliği başlamıştır (H ikm et Bayur; T ü r k İn­
1 — İttihat ve Terakki bir siyasî parti kılâbı Tarihi, C : 1, S : 228). Üstelik sorumsuz
halinde teşkilâtlanmalıdır. şekilde yetkiye sahip bulunan parti idareci­
leri siyasî tecrübesi, İdarî nosyonu, devlet
2 — O rdu, siyasetten tam am en çekilme­
lidir. adamı vasfı çok zayıf kimseler olduğu için
m illî, potansiyeli hesaplayam am ak yüzünden
3 — İttihat ve Terakkî’nin, masonlukla memleketi felâkete sürüklemişlerdir. Bilhas­
h em e n alâkası kesilmelidir. sa yabancı devletler arasındaki kuvvet den­
gelerini ve b u n u n m uhtem el neticelerini dik­
4 — İttihat ve Terakki içinde üyeler
katle ölçerek otuz üç yıl müddetle e n az za­
arasında eşitlik sağlanmalıdır.
rara uğramanın çaresini bulan eski devrin
5 — Devlet ve din işleri birbirinden ay­ dış politika taktiği, yenilerin ataklarıyle dar­
rılmalıdır.
madağın olmuş ve daha meşrutiyetin başlan­
Mustafa K e m a l B e y ’in bu- düşüncelerini gıcından itibaren b u alanda üstüste büyük
doğru bularak samimî şekilde benimseyenler kayıplara uğranılmıştır.
olduğu gibi, b u n a karşı olanlar da bulundu­
ğundan İttihad ve Terakki içinde o nu n aley­ Meclisin toplanması hazırlığı,
hinde de bir kütle hasıl oldu. Hattâ bunlar,
kendisini öldürmeğe bile kalkıştılar (H ik ­ AbdülhamicPin Hatt-ı Hüm ayunu
m et B ayur; T ü rk İnkhlâbı Tarihi; C : 1, S:
İmparatorlukta meclisin top­
lanması için faaliyetler başla­
mıştı. B u arada siyasî m a h k û m ­
lar affedilerek serbest bırakıl­
m ağa ve sürgünden dönm eğe
başlamışlardı. İttihad ve Terak­
ki Cemiyeti de yaklaşan seçim­
leri gözönüne alarak siyasî bir
parti halinde teşkilâtlanmaya
yöneldi.

Meşrutiyet bir irade ile ilân


olunduktan sonra Abdülham id
mufassal bir Hatt-ı h ü m a y u n
yazdırıp 2 ağustos 1908 pazar
g ünü Babıâlide okutturdu. B u ­
n u n başlangıcının ifadesi, Gül-
hane Hatt-ı H ü m a y u n u n a b en ­
ziyordu. So n un da tanzimat ve
ıslahat fermanlarından bahsedi­
İkinci Meşrutiyetin ilânı üzerine sürgünden dönenleri liyor, b u sayede elde edilen n e ­
haîk törenlerle karşılardı. Bu resimde Müşir (Deli} Fuad ticeler sayılıp dökülüyor, niha­
Paşanın karşılanması görülmektedir yet Kanun-ı Esasî’nin kendi sal-

3418
tanatı sırasında ilân edildiği, lâkin «vâki ih­ İlk ihtilâflar, Said Paşanın istifası,
tarlar» üzerine bir m üddet sonra yürürlük­
ten kaldırıldığı, b ugün ise hasıl olan genel Kâmil Paşanın Sadareti
istekten meşrutî idareye kabiliyeti hâsıl oldu­
ğ unun anlaşıldığı ve Anayasanın b u n u n üze­ İttihad ve Terakki ile A bd ü lh am id ara­
rine tekrar yürürlüğe konduğu, meclisin her sında ilk anlaşmazlık çok geçmeden kendi­
yıl toplanacağı izhar ediliyor, her sınıf tab’a- sini gösterdi. Kanun-ı Esasi gereğnıce Padi-
nın eşit bulunup birinin diğerine üstün tutu- şahlarm yalnız Sadrıâzam ve Şeyhülislâm­
lamıyacağı halde bir müddettenberi b u h ü ­ ları tayin hakkı vardı. Ö b ü r Nazırları ise
kümlere bazı yerlerde zaaf geldiği gibi dev­ Sadrıâzamm seçmesi gerekiyordu. Halbuki
let idaresinde de bazı aksaklıklar göze çarp­ Abdülham id, Padişahlıktan m aada taşımakta
tığından bunların giderileceği beyan olunu­ olduğu Başkumandanlık sıfatına dayanarak
yordu. Harbiye ve Bahriye Nazırlarını da seçmek
istiyordu. Böylece bu m akam larda itimad
B u n d a n sonra da tatbik edilecek yeni ettiği kimselerin bulunması arzusundaydı.
rejimin esasları, on beş m add e halinde orta­ Said Paşa, Hatt-ı h ü m a y u n u n okunuşun­
ya konuyordu.. B u n a göre bütün tab’a şahsî dan sonra yeni kabineyi kurm uş ise de basın
hürriyetine, h a k ve vazife eşitliğine sahip tarafından ağır hücumlara uğramıştı.
olacaktı. Kanunların hükümleri dışında k im ­ Evvelâ Harbiye ve Bahriye Nazırlarının
se tevkif edilemeyecek ve sorguya çekileme­ Padişah tarafından seçilmelerinin Kanun-ı
yecek, cezalandırılmayacaktı. Olağanüstü Esasî’ye aykırı bulunduğu ele alınmış, sonra
yetkili m a h k em e ve soruşturma komisyon­ da kurulan hükümetin eski devir ricalinden
ları kurulamayacak, hiç kimse sorguya çekil­ ve kifayetsiz kimselerden m ürekkep olduğu,
m ek için bir yerden başka bir yere götürü- nihayet, İzzet H o lü ve Ziraat Nazırı Necib
lemiyecekti. Herkes, m esken masuniyetine
M elhem e Paşa gibi istibdat zamanının dile
sahip bulunacak, k a nu nu n emrettiği şekil­ düşmüş ricalinin A vrupa'ya kaçmalarına en­
den başka türlü evlere girilemeyecek, evler gel olunmadığı ileri sürülmüştü. İttihat ve
gözaltı edüemeyecekti. H iç kimse hakkında Terakkî Partisi, basın yoluyle şiddetle taar-
kanunun tâyin ettiği usulden başka suretle
kovuşturma yapılamayacaktı. Seyahat ve
toplantı, öğretim ve eğitim serbest olacaktı.
Sansür kalkacak, haberleşme mahremiyeti
asla ihlâl olunmayacaktı. Askerler hariç, m e ­
murlar istekleri olmadıkça başka yerlere tâ­
yin edilemeyecekler, kanunsuz emirlere u y ­
makla mükellef bulunmayacaklar, istifa hak- ^ (
kına sahip olacaklardı. Şeyhülislâm, Harbiye ■
ve Bahriye Nazırları müstesna olm ak üzere
diğer Nazırlar Sadrıâzam tarafından seçile­
cekti. Rütbe ve derecesi her ne olursa olsun
her m em u r ancak kendi Nezareti tarafından g-.
tâyin edilebilecekti. Memurlar, bütün müra- '''•
caatlarmı yalnız bir üst âmirlerine bildirip
bunu atlayarak daha yüksek m akam lara baş­
vurmayacaklardı. K eza, her m em u ra ancak
en yakın âmiri emir verecek, diğer hiç bir
m a k am yazılı veya sözlü emir veremiyecek
veya m em urla muhaberede bulunmayacaktı.
Memurların tâyininde bir hatâ olursa b un u
Necib M elham e Paşa
düzeltmek veya görevlerini y ap m ada yeter­
sizlikleri anlaşılırsa kendilerini değiştirmek
için alınacak tedbilere Sadaret nezaret ede­ ruza geçmiş bulunuyordu. Abdülham id, H a r ­
cekti. Devletin normal ve olağanüstü gelir biye ve Bahriye Nazırlarının tâyininden vaz­
geçmek zorunda kaldı. Said Paşa kabine ar­
ve giderleri her malî yılbaşında ilân oluna­
kadaşlar lyle b u mevkilere kimlerin tâyini­
cak, mahallî idarelerde de bu usul uygula­
nin uygun bulunduğunu müzakere ederken
nacaktı. Nezaret ve vilâyetlerin vazife ve
aralarında anlaşmazlık çıktı. Bilhassa H a ri­
teşkilâtı hakkında mevcut kanunların ve ni­ ciye N a zın Tevfik ve Adliye Nazırı H a şan
zamların gözden geçirilerek ihtiyaca uygun F ehm i Paşalarla anlaşamadığı için Sadrıâzam
hale getirilmesi yakında toplanacak olan çekilmek istedi. B u n a karşılık iki Nazır is­
meclis tarafından yapılacaktı. O rd u n u n v a ­ tifa ettiler. Said Paşa «Rum eli’den gelenle­
tan. müdafaasını başaracak şekilde -kuvvet­ rin» herkesin teveccühünü kazanmış ve ikti­
lendirilmesi bilhassa ön plânda tutulacaktı. dar sahibi kimselerden m ürekkep bir kabine

3419
istediklerini, aksi halde nümayişlerin yeni­ solda söylenen heyecanlı nutuklarla basında
den başlayacağını, böyle bir kabinenin vakit çıkan sert hücumlar bir fayda temin etmedi.
geçirilmeden kurulmasını, kendisinin ise Osmaniı devleti sonunda Avusturya ile m ü ­
Şeyhülislâmla esasen hiç bir meselede anla­ zakerelere girişmek zorunda kalıp 26 şubat
şamadığını yazarak istifasını verdi (4 ağus­ 1909 tarihinde İstanbul’da bir anlaşma imza­
tos 1908). Padişah, b u istifayı kabul edip Sa ­ landı. B un a göre Bosna-Hersek Avusturya’ya
daret mevkiini ertesi günü üçüncü defa ola­ katılıyor, b u devletin işgalinde bulunan Y e ­
rak Kâmil Paşaya verdi (5 ağustos 1908). nipazar sancağı OsmanlIlara iade olunuyor,
İmparatorlukta meşrutiyetin ilânından Bosna-Hersek’de kalan delvete ait mallar
sonra ve seçim hazırlıkları sırasında bir takım için de Avusturya iki buçuk milyon Osmaniı
ilhak ve istiklâlini ilân olayları birbirini ta­ altını tazminat vermeyi kabul ediyordu. B ö y ­
kip etti. lece, memleket mukadderatına hâkim olmaya
başlayan İttihat ve Terakkî’nin uzağı görür
Meşrutiyetin ilânından sonra M ake­ olmayan davranışı, ilk acı sonucu vermiş ol­
du. B u n u ise, hem en diğerleri takip etti.
donya. Avustayam n Bosna -Hersek'i
ilhakı Bulgaristan’ın istiklâlini ve prensinin
Meşrutiyetin ilânı üzerine. Sırp, Bulgar «Çar» lığını ilânı
ve Y u n a n çetelerinin Makedonya'daki faali­
yetleri tamamen durduğu için Avrupa dev­ Bulgaristan prensi, 24 mart 1886 tari-
letleri burada yapılan ıslahatı kontroldan hindenberi aynı zam anda Şarkî Rum eli va-
vazgeçtiklerini bildirdiler- A n c a k Osmaniı lisiydi. B u eyâlet, hukuken doğrudan doğru­
devleti, jandarma ıslahatıyle meşgul bulunan ya devlete bağlı, yalnız idaresi imtiyazlıydı.
yabancı subayların bir müddet daha vazife­ Valiliği Bulgaristan prensine verildikten son­
lerine devamlarını istedi. ra fiilen prensliğin bir parçası haline gelmiş
bulunuyordu. Devletle alâkası, yıldan yıla
Seçimler yaklaştıkça, İtthat ve Terakki verdiği vergiden ibaretti. Lâkin şimdi, bu
Partisinin çeşitli faaliyetleri artıyordu. B u eyâletin Osmaniı Mebusan Meclisinde temsil
arada Osmaniı idaresinden fiilen çıkmış ve edilmesi. meselesi ortaya atılınca, mesele de­
ancak ismen devlete bağlı kalmış. Şarkî ğişiyordu. O zam an Şarkî Rumeli, her hangi
Rumeli, Bosna-Hersek, Girid gibi imtiyazlı bir Osmaniı vilâyeti durum una geçerdi. Bul­
eyâletlerin de mecliste temsiline karar vere­ garistan prensliği de hukuken Osmaniı dev­
rek, faaliyetleri b u alana yönelttiler. A v u s ­ letine bağlı olduğu için buna karşı bir şey
turya, bundan fena halde kuşkulandı. Berlin yapmasına imkân bulunmazdı. M akedonya’yı
andlaşması Bosna -Hersek’i bu devletin iş­ 'bile ilhak hülyasında bulunan Bulgarların
galine vermiş, lâkin bu işgalin müddetini tâ­ ise, Şarkî Rumeli eyâletinin Osm aniı M e b u ­
yin etmemiş, sonradan iki devlet, yani A v u s ­ san Meclisinde temsil edilmesine tahammül
turya ve Babıâli çetin müzakereler netice­ etmeleri imkânsızdı. T ek çare, prensliğin
sinde bunun «mûddetsiz» olması hususunda Osmaniı devletiyle alâkasını tamamen kes­
anlaşmaya varmışlardı. Şimdi Osmaniı dev­ mesi, yani istiklâlini ilân ederek Şarkî R u ­
letinin bu bölgeyi meclisinde mebuslar vası- meli eyâletiyle birlikte ayrı bir devlet hali-
tasıyle temsile hazırlanması, ileride b u işga­ nel gelmesiydi.
lin sona ermesini istemesine yol açabilirdi.
Abdülham id’in doğum yıldönümü m ü na­
Rus - İngiliz - Fransız yakınlaşmasına karşı
sebetiyle 12/13 eylül gecesi Sadrıâzam tara- **
kuşkuda bulunan A lm anya’nın veya A lm a n ­
fm dan Hariciye Nazırının konağında yabancı
y a’ya karşı bu üçlü ittifak devletlerinin Os- elçilere ziyafet verilmiş, Bulgaristan kapı
manlı İmparatorluğunu kendi taraflarına çe­ kethüdası, yani prensin İstanbul’daki tem­
kip yaklaştığı hissedilen büyük çatışmadan silcisi, Geşof müstakil bir devlet elçisi ol­
evvel jeo-stratejik bir kazanç elde etmek
madığı için buraya dâvet edilmemişti. Ge- .
için b u konuda Babıâlinin tarafım tutmaları
şof buna itiraz ederek evvelce böyle resep­
m ü m k ü n olabilirdi. Bütün b u ihtimalleri he­
siyonlara çağırıldığını ileri sürdüyse de ken­
saplayan Avusturya İmparatoru FransuVa
disine bun un daima çağırılma hakkı verme­
Jozef, bir oldu-bittı ile karşılaşmamak için diği. izah olundu. Geşof, d u r u m u protesto
daha evvel davranarak 5 ekim 1908 tarihin­
edip Sofya’ya döndü. B un d an sonra hâdise­
de Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini bir beyan­
ler inkişaf etti. Bulgaristan evvelâ Rumeli
name ile yayınladı,
demiryollarmda başlayan bir grev hareketini
Babıâli, Berlin andlaşmasma aykırı b u­ bahane ederek b u hattın Bulgaristandan ge­
lunduğunu ileri sürüp bu hareketi şiddetle çen kısmını askerî işgal altına aldı (15 eylül
protesto ettiyse de, bundan hiç bir netice 1908) ve grev sona erdiği halde işgali devam
hasıl olmadı. B un u n gibi, ne Avusturya mal­ ettirdi. B u n u n üzerine Babıâli ile prensliğin,
larına ve bilhassa b u memleketten ithal olu­ münasebetleri çok.gergin bir hale geldi. Hat­
nan fese karşı yapılan boykot, ne de sağda tâ iki tarafta askerî hazırlıklar başladı. Bul-

3420
garisi&h prensi Ferdinand 23/25 eylülde canlar uyandırdı. İttihat ve Terakkî hatip­
Avusturya İmparatorunu ziyarete gitti ve leri coşkunca nutuklarla ortalığı ayağa kal­
onun tarafından, âdeta müstakil bir h ü k ü m ­ dırdılar. Y u n a n mallarına boykot ilân olun­
dar imiş gibi karşılandı. 5 ekim 1908 tari­ du. «Girid bizim canımız, feda olsun kanı­
hinde de Bulgaristan istiklâlini ilân etti. mız», «ya Girid, ya ölüm» sloganları alıp y ü ­
Prens Ferdinand «Bulgarlar Çarı» ünvanını rüdü. Mesele nihayet bir Osmanlı -Y u n a n
takındı. B u suretle, Bulgaristan hudutları anlaşmazlığı haline geldi. Bununla beraber,
dışında, meselâ M akedonya’da yaşayan Bul­ bir hal çaresi bulunamadı ve Girid meselesi
garların da çarı olduğunu ilân etmiş olu­ iki devlet arasında m üzm in bir anlazmazlık
yordu. halinde kaldı.
Babıâli, Berlin andlaşmasını imzalamış Babıâli bu dış meselelerle uğraşırken bir
devletlere 6 ekim 1908 tarihinde bir nota ve­ taraftan da içte şiddetli bir mücadele olu­
rerek durum u protesto edip b u andlaşmanin yordu.
Osmanlı devletine temin etmiş olduğu h a k ­
larla bundan sonra yapılan andlaşma ve an­
laşmaların temin ettiği hakların incelenmesi Seçimler ve Partiler
için bîr konferans toplanmasını istedi. Bir
çok müşküller yüzünden b u konferans bir İttihad ve Terakkî Partisi teşkilâtı se­
türlü toplanamıyordu. İngiltere, bu vesile çime hazırlanır ve mecliste tam çoğunluk
ile Rusya’nın Boğazlar meselesini ortaya at­ sağlayacağını umarken ilk hürriyet sarhoş­
masından, Babıâli kendisinden yeni tâvizler luğu da geçmiş ve b u' partiye karşı süratle
kopartılmasından endişe ediyor, Yunanistan. hoşnutsuz bir kütle hasıl olmuştur. Ortalık
Girid meselesinin de bu konferans gündemi­ biraz durulur durulmaz, irtica da kıpırdama-
ne alınmasını istiyor, konferansın ne zam an ğa başlamıştır. Ordunun aydın subay zümresi
nerede toplanacağı ve gündeminin ne olaca­ devrimci olmakla beraber, gericiler için er
ğı bir türlü tesbit edilemiyordu. B u sırada, kütlesi uygun bir tesir alanıydı. B u arada
Osmanlı devleti ile Bulgaristan nerede ise mektepli subayları çekemeyen ve onlara düş­
silâhlı bir çatışmaya sürüklenmek durumuna m a n bulunan alaylı subaylar da bu tesir ala­
kadar gelmişlerdi. Nihayet Rusya’nın tavas­ nına kolayca giriyorlardı. Kizm et müddetleri
sutu ve uzun müzakereler sonunda anlaşma­ sona erdiği halde bir türlü terhis edilemi-
ya varıldı. Bulgaristan’ın istiklâli Babıâli ta­ yen erler esasen gayrı memnundular.
rafından kabul edildi. B un a karşılık Osmanlı İşte bu sırada Avrupa’dan dönen Prens
devletinin istediği hudut tashihi ise reddo- Sabahaddin, İttihad ve Terakkfye karşı Ah-
lundu. Bulgaristan, eski prenslikte ve Şarkî rar Fırkasını kurdu. Mizancı M ura d ve Ali
Rumeli eyâletinde bulunan devlet mallarıyle K em al Beylerle İsmail K em al Bey, b u parti­
Şarkî Rumeli demiryolları için beş milyon ye. girdiler. İsmaü K em al Bey, Arnavut asıllı
İngiliz altını ödemeğe razı oldu. Ancak, bu ve karışık şahsiyetli idi. Yabancı devletler­
kadar parası olmadığından b u miktar Bâbı- den tahsisat aldığı söylenir, bir taraftan da
âlinin Rusya’ya borçlu bulunduğu savaş taz­ «Müstakil Arnavutluk» çularla işbirliği yap­
minatından mahsup edildi (16 mart 1909). tığından şüphelenilirdi. Seçim sonunda B e ­
rat mebusu olarak meclise giren b u zatın
Girid'in YunanistanJa. katılması seçimden evvel Y u n a n parasıyle Arnavut­
lukta bir takım karanlık faaliyetlerde bu-
Meşrutiyetin ilânından sonra Osmanlı lunduğu ise muhakkaktır (E. Driault - M ,
devletine yöneltilen üçüncü dar­
be, 6 ekim 1908 tarihinde G i­
rid’in kendisini Yunanistan’a
kattığını ilân etmesidir. A da , o wÊSÊÊËiMâÛ
sırada dört devletin yani Fran­
sa, İngiltere, İtalya ve Rusya’­
nın askerî işgali altında m u h ­
tar idareli ve imtiyazlı bir eyâ­
¡I
letti. 23 tem muz 1908 devrimi­
zin ertesi günü devletler asker­
lerini çekmeğe başladı. 6 ekim­
de de Girid um um î meclisi
'-tabiî Atina’nın kışkırtmasıy-
le— adanın Yunanistan’a katıl­
ması kararını verdi. Babıâli bu-
da hem en şiddetle protesto
edip tanımıyacağını bildirdi. H â ­ Sultan A b d ü l h a m id ’in İkinci Meşrutiyetin ilânından
dise halk arasında büyük heye­ sonraki H k C u m a selâmlığı

3421
Lheritier; Histoire diplomatique de la Grèce Nezaretine çağırılan Abdülhamid’in namlı
de 1821 à nos jours, C: 5, S: 8). hafiyelerinden İsmail Mahir Paşa yolda meç­
Gericiler, Ahrar Partisine dört elle sa­ hul bir şahıs tarafından öldürüldü. Muhalif­
rıldılar. Hattâ İttihatçıların tahakkümünden ler, bunu İttihad 've Terakkimin bir suikastı
bıkmış bulunan Sadrıâzam Kâmil -Paşa bile olarak ilân ettiler.
onlara mütemayil görünüyordu.
Ordu içinde ise tahrikler sonunda daha
Bir taraftan da Yunanistan seçim sıra­ evvel bazı olaylar baş göstermişti. Ekim son­
sında büyük dolaplar çevirmeğe hazırlan- larında Taşkışla’da başlarında çavuşları bu­
makta idi. Her şeyden evel Osmanlı m em ­ lunan 87 er isyan edip silâhlı mukavemete
leketlerinde 6,5 milyon R u m yaşadığını ileri kalkıştı. Bunun sebebi askerlik hizmet m üd­
süren Atina gazeteleri, mebus ve âyân sayı­ detleri sona erdiği halde Hicaz’a gönderil­
sının da b u nisbette olmasını istemeğe baş­ m ek istenmeleriydi. Çarpışma sonunda bir
lamışlardı. Hattâ rumcanm türkçe ile birlik­ kaçı öldü ve yaralandı. Öbürleri teslim ol­
te resmî dil olarak kullanılması gerekeceğini dular. Bir taraftan da orduda bulunan alaylı
bile ileri sürüyorlardı. Yunanistan elçiliği ve subayların çıkarılacağı rivayetleri dönüyor­
Patrikhane bu hususta müşterek ödev almış­ du. Onlar da bunu Önleyecek tedbirler için
lardı. R u m vatandaşlarının nüfus miktarını aralarında toplanmağa başladılar. B u toplan­
fzala göstermek için her türlü hiylelere baş­ tıları tertipleyen ve işlerin korükleyicisi olan
vuruyorlardı. B u hiyleleri hemen meydana birinci süvari tümeni kumandanı Refik Paşa
çıkıyor, bu sefer Patrik, Babıâliye protesto­ tevkif edilip mahkemeye verildi ve altı ay
lar yağdırıyordu. hapis cezasına mahkûm oldu. Aralık ayı baş­
larında ise Kosova vilâyetinin Köprülü ilçe­
Ancak, İttihat ve Terakkfnin mücadele sinde subaylarla erlerin çarpıştığı haber
dolu geçmişi, muntazam teşkilâtı, meşrutiyeti alındı.
teminle kazandığı büyük itibar ve nihayet
orduya dayanışı bütün avantajları ona sağ­ O yıl mahsulün iyi olmaması, tensikat adı
lıyordu. ile bir çok memurun açığa çıkarılması,
devrimcilerin bazı aşırı hareketleri mem-
Esef verici m (inferid olaylar nunsuzlarm sayısını arttırmış olmakla bera­
ber, îttihad ve Terakki Partisi seçimi kahir
Ekim ortalarına doğru bir Türk kızı ile çoğunlukla kazanmağa muvaffak oldu. M u ­
bir R u m delikanlısının aralarındaki aşk m a ­ halifler, iki dereceli olan bu seçimin ordu­
cerasını bahane eden gericüer, mutaassıp hal­ nun baskısı altında cereyan ettiğini, ikinci
kı ayağa kaldırdılar. Ahali Beşiktaş karakolu­ seçmen listelerinin birinci seçmenlerin evle­
na hücum ederek iki genci linç etti. Ittihad rine kadar götürülmüş olduğunu, sandık baş-
ve Terakki ise, kendisini daha fazla emni­ larında hep İttihad ve Terakki fedailerinin
yette bulundurmak gayesiyle subay nisbeti vazife aldıklarını ve halkın zorla veya korku
çok olduğu için sadakatine güvenilen dört yüzünden bu parti listelerini kullanmak zo­
avcı taburunu Selânik’den İstanbul’a getirtti. runda kaldıklarını iddia ediyorlardı ve bu
Aralık ayının başlarında bir gece Harbiye iddialarında tamamen de haksız değillerdi.

Meclis-i Mel?5usanın top­


lanması, Padişahın açış
nutku, hükümet programı­
nın kabulü

32 yıllık bir fasıladan son­


ra ikinci meclis 17 aralık 1908
tarihinde (Adliye binası iken
1934 yılında yanan) Ayasofya’-
n m arkasındaki eskiden Darül­
fünun olarak yapılan binasında
açıldı.
Osmanlı M eb’usan Meclisi
266 kişiden mürekkepti. Bunun
yirmi üçü Rum, on ikisi Erme­
ni, beşi Yahudi, dördü Bulgar,
üçü Sırp, birer taneden üçü
Ulah, Dürzi ve Marûnî, gerisi
ise Türk ve Müslümandı. Müs-

3422
lümanlar arasında Arap m eb’usláriií sáyisi taya dökülüyor, bunlara Padişahı yaniış yoİâ
elliyi buluyor, Arnavutların sayısı ise yir­ sevkedenlerin sebep olduğu açıklanıyor, ya­
miyi aşıyordu. pılacak işlerden bahsediliyor, âdeta bir prog­
İstanbul halkı meclisin Önünde büyük ram çiziliyordu.
bir kalabalık halinde toplanmıştı. Mebuslar, Bundan sonra Abdülhamid mebuslara
dizilmiş olan ve selâm duran asker safları Yıldız sarayında mükellef bir ziyafet vere­
arasından geçerek ve şiddetle alkışlanarak rek kendileriyle daha yakından görüştü ve
meclise geldiler. Bilhassa yirmi yıldanberi tanıştı. Bu arada kendisiyle yirmi yıl müca­
mutlakıyet rejimi ile durmadan mücadele dele etmiş olan Ahm ed Rıza Beyle sohbette
eden Ahm ed Rıza Beyin gelişi, daha büyük bulundu. Ziyafetin sonlarına doğru Padişa­
gösterilere yol açtı. O n beş dakika sonra ise hın bir nutku daha okundu. Abdülhamid bu­
Abdülhamid saltanat arabasıyle ve muta’d rada yeni rejimi Övüyor, bunu muhafazaya
törenle meclise geldi. Binek taşında Vükelâ nefsini vakfedeceğini söylüyordu. Buna A h ­
tarafından karşılandı. Toplantı salonunda med Rıza Bey teşekkürlerle ve Abdülhamid’i
mebusları selâmladıktan sonra ayakta durdu. Öven sözlerle dolu bir cevap verdi.
. Padişahın açılış nutkunu Sadrıâzam K â ­ Kâmil Paşa riyasetindeki hükümet, 13
mil Paşa, Mabeyn başkâtibi Cevad Beye ver­ ocak 1909 tarihinde programını meclise sun­
di. Cevad Bey, bunu yüksek sesle okudu. du ve alkışlarla kabul edildi. Geçmişe ait
Bunda yine Kanun-ı Esasî’yi kendisinin cü- hatâların ıslahı, her sene bütçe yapılarak bu­
lûsu sırasında yürürlüğe koyduğunu, sonun­ nun tatbik tarzının kontrolü, masrafların
da devlet ricalinin gösterdiği lüzum üzerine azaltılması, bayındırlık işlerine önem veril­
geçici olarak uygulanmaktan kaldırdığını, mesi, tarım ve endüstrinin gelişmesine gay­
şimdi kültürün yayılmasıyîe halkın istidad ret olunması,, askerliğin bütün ûsmanlı tab’a-
seviyesi yükseldiğinden buna
muhalif bulunanlara rağmen
Anayasayı yeniden ilân ettiğini
söylüyor, meşrutiyetin Hâniyle
beraber Bulgaristan’ın da istik­
lâlini ve Avusturya’nın Bosna -
Hersek! ilhakını ilân etmiş ol­ ÍSS3N
duklarını teessüfle zikrediyor,
maamafih devlet haklarının m ü ­
dafaası için hükümetin sonuna
kadar mücadele edeceğini be­
yanla meclisin de bu hususta
yardımcı olmasını istiyordu. N u ­
tukta, ayrıca Avrupa devletle­
riyle münasebetlerin dostluk
içinde cereyan ettiğini, malî m e­
selelerin düzeltilip denk bütçe
hazırlanacağı, vatandaşların re­
fah seviyesinin yükseltilmesine,,
mekteplerin açılmasına, bilgi ve
san’atin yayılmasına, ordu ve
donanmanın gerekli derece kuv­
vetlendirilmesine çalışılacağı bil­
dirilerek buna dair kanunların
meclise getirileceği haber veri­
liyordu. Padişah nutkun en so­
nunda da memleketin Kanun-ı
Esasi ile idaresi hakkmdaki az­
minin değişmez olduğunu bil­
hassa zikretmekteydi.

Abdülhamid, nutkun okun­


ması bitince fazla durmayıp he­
men meclisi terkederek saraya
Jöndü.

Bir kaç gün sonra da mec­


iste Padişaha karşı bir. cevap-
ıutku okundu. Bunda, otuz üç-
rılın bir çok hatâları açıkça or­ 1908 M e b ’usan Meclisi bir oturumda

3423
Sina teşmili, millî eğitim ve adİiye ıslahatı E m in M a h m u d İÇemaİ İnaİ; âon Sadrıâzain-
b u programın ana hatlarını teşkil ediyordu. lar, S : 1399). İttihad ve Terakkî b un un üze­
rine K â m il Paşayı düşürmeğe karar verdi*
İttihad ve Terakkî partisinin hükümete H e m e n Edirne’ye ve Selânik’e haberciler
gönderilip hükümetin istifcdad idaresini geri
müdahalesi, Kâmil Paşanın istifası getirmek istediği ileri sürülerek ikinci v ğ
üçüncü ordu subayları tahrik edildi. Bunlar
H ü k ü m e t programının alkışlarla kabul derhal harekete geçeceklerine dair meclise
edilmiş olmasma rağmen, K â m il Paşa kabi­ ve başka yerlere telgraflar yağdırdılar. D o ­
nesi fazla iktidarda kalamadı. B u n a sebep nan m a subayları da H ü s n ü Paşayı istemedik­
ise, İttihad ve Terakkî’nin sorumsuz şekilde lerini ve meclisten başka m a k a m tanımaya­
hüküm et işlerine müdahalesiydi. K âm il P a ­ caklarını aynı şekilde bildirdiler. Bütün b u
şa, ordunun politika işlerinden artık el çek­ telgraflar, meclisin galeyanlı bir oturum un­
mesini istiyor, lâkin Harbiye Nazırı A li Hıza da okunarak memleketin anarşi içinde b u ­
Paşa b u hususta gevşek davranıyordu. B u lunduğu ileri sürüldü. Meclis Reisi A h m e d
yüzden o nu Mısır Fevkalâde Komiserliğine Rıza B ey, Sadrıâzama izahat verm ek üzere
tayin edip yerine ordu disiplinini kuracağına meclise gelmesini bildiren bir tezkere gön­
inandığı İkinci O r d u K u m a n d a m Nâzım P a ­ derdi. Ertesi günü Rusya elçisi Bulgaristan
şayı getirdi. A ynı şekilde gevşeklik gösteren meselesini görüşmek üzere geleceğini bildir­
Bahriye Nazırı Ârif Hikm et Paşanın yerine miş olduğundan v e p ek m ü h im bir kısım
de vekâleten H ü sn ü Paşayı tayin etti. B u sı­ dış meselelerle uğraşmak zorunda bulundu­
rada Y a n y a taraflarında > Y u n a n çeteleri ğundan K â m il Paşa bir kaç gün sonra gele­
faaliyette bulunuyor, lâkin İttihad v e Terakkî bileceğini haber verdi. Meclis, h em en gelme­
kendi dayanağı olan Üçüncü O r d u merkezini sinde ısrar etti. B u n u n üzerine Sadrıâzam
zayıflatmamak için Selânik’den buraya asker Meclis Başkanlığına bir tezkere yazarak Ka-
gönderilmesine karşı bulunuyordu. Sadrıâ- nun-ı Esasî’nin 38. maddesine uyulmadığı
z a m b u n u n üzerine İstanbul’a getirilmiş olan takdirde hasıl olacak vahametin sorumlulu­
dört avcı taburunun gönderilmesi için H a r ­ ğu kendilerine ait olmak üzere h em en istifa
biye Nazırına emir verdi. Bütün bunlar, dev­ edeceğini bildirdi. B u n a karşılık A h m e d Rıza
leti tamamen_ kendi arzularına göre idare et­ B ey bir kaç mebusla birlikte Yıldıza giderek
m e k isteyen İttihadcıları kızdırdı. Onlar, icrâ istifa etmeden evvel azlolunmasını Padişah­
kuvvetlerinin de Anayasaya göre bazı yetki­ tan istediler. Çıkarlarını İttihatçıların tara­
leri bulunduğunu hiç hesaba katmayarak ço­ fını tutmakta gören eski Rum eli Genel M ü ­
ğunluk halinde oldukları meclisten başka fettişi Dahiliye Nazırı Hüseyin Hilmi, Devlet
yetkili bir kuvvet tanımak istemiyorlardı. Şûrası Reisi H a şan F e h m i Paşalarla Adliye
Nazırların değiştiği gün İttihad ve T e ­ Nazırı Manyasî-zâde Refik B e y de b u arada
rakki Partisi ileri gelenlerinden Nâzım B ey istifalarını verdiklerinden, A bdülham id C e ­
telâş içinde Sadrıâzamm konağına gelerek miyetin arzularına uyup Dahiliye Nezareti
kendisine b u değişikliğin Cemiyetçe garip de üstünde kalm ak şartıyle, vaktiyle İzzet
karşılandığını söyledi ve nasıl olup da haber Holü Paşaya intisab sayesinde yükselen ve
verilmeden yapıldığını sordu. K â m il Paşa, şimdi İttihatçıların adamı haline gelmiş olan
soğukkanlılıkla b unda garip karşılanacak bir Hüseyin Hilm i Paşayı Sadarete tayin etti
taraf bulunmadığı cevabını verdi (İbn-ül- (14 şubat 1909).

31 M A R T O L A Y I , İKİNCİ A B D Ü L H A M İ D ’İN S A L T A N A T T A N
U Z A K L A Ş T IR IL M A S I

Hüseyin Hilm i Paşanın Sadarete getirili­ Aslında dervişlik ve tarikat ile hiç bir
şinden 13 nisan (Rum î 31 mart) tarihine ka­ alâkası olmayan Kıbrıslı Derviş Vahdetî, ne
dar geçen iki aylık müddet, İttihad ve T e ­ m untazam bir tahsil görmüş, ne devamlı bir
rakkî mensupları ile muhaliflerinin şiddetli iş tutmuştu. Bir ara Paris’de G en ç Türkler
bir siyasî mücadele devridir. B u n u n sonunda arasında bulunmuş, sonra dönmüş, sesi güzel
ise, m eşhur irtica ayaklanması olmuş ve b u ­ olduğu için sağda solda mevlût okuyarak ge-
n u A bdülham id’in tahttan indirilişi takip çinmişti. Kendisi İttihad-ı M u h a m m e d i C e­
etmiştir. miyetini de, V olkan gazetesini de sadece bir
 deta İttihad ve Terakkî’y e karşı kurul­ para k azanm a vasıtası olarak kullanmakta
m uş olan İttihad-ı M u h a m m e d i Cemiyeti, fi­ ve b unda m uvaffak olmaktaydı.
kirlerinin yayıcısı olan Volkan gazetesi vası- B u sırada Paris’ten dönm üş bulunan ve
tasıyle ve Derviş Vahdetî’nin heyecanlı k a ­ Ahrar Partisinin tarafını tutmuş olan M u r a d
lemiyle şiddetli ve âmansız bir muhalefete B ey de M iza n gazetesini çıkartıp sert ve ağır
geçmiş bulunuyordu. bir muhalefete başlamış bulunuyordu. Bir

3424
İkinci Osm anlı (13 2 4 /1 9 0 8 ) Meclisi M e b u s a n ’ım n, eski yerinde, açılış Hatt-ı hüm ayunu
o k u n u rk e n
Sultan İkinci A bdülham id karşı locada görülmektedir.

ikinci Osm a n lı (1 3 24/1908) Meclisi M e b u s a n ’ında bir oturum

Riyaset m akam ında A h m e d Rıza (İstanbul), kürsüde Lütfü Fikri (Dersim) görülmektedir.
Hane? Acdiilhamid zamanındaki veziriazamlar
(İlâve : 195)

İ A H M E D M İ D H A T PAŞA ' . :
l (İkinci sadareti) | zaretleriyle Osmanlı Bankası nezareti
(Müstakil ilâve olarak verilmiştir.) ! de kendisine verildi. Aradan çok geç­
meden (13 haziran 1863) Ticaret neza­
i
I retinden azlolundu; öbür nezaretler
İBRA HİM E D H E M PAŞ A .| uhdesinde kaldı. Ticaret nezareti Nafıa
nezaretiyle birleştirilip yine E dhem
i
j ikinci M a h m u d devrinde Serasker j Paşaya verildi. Üzerinde bulunan M aa­
ve Abdülmecid devrinde sadrıâzam rif nezareti alındı. 1866 yılında Nafıa
olan meşhur Htisrev Paşanın köleliğin­ nezareti de alınıp yerine Ziraat neza­
den yetişmedir. 1818 yılında doğmuş­ reti verildi. Aynı yıl, Ticaret nezareti
sa da, doğum yeri kesin olarak belli ! oray gönderilmiş ve vazifesini mükem-
değildir. kendisinden alındı. Yunanistan h u d u ­
İbrahim Edhem, Hüsrev Paşanın dunda bulunan Tırhala valiliğine tayin
konağında okuyup üç arkadaşiyle bir-. olundu. Ertesi yıl Yanya valisi, 1868
İlkte tahsillerini tamamlamak üzere yılında Devlet şûrası üyesi ve 1870 yı­
Paris’e gönderildi. Orada Fransızca’yı lında Divan-ı ahkâm-ı adliye nazırı ol­
öğrenmek için evevlâ İnstitution Bar- du. Ertesi sene Nafıa nazırlığına geti­
bet’yi tamamladı. Sonra Yüksek Maden rildi ve Ticaret nezareti de bir müddet
için memuriyetine ilâve olundu. 1872
mektebine girdi. 1839 yılında- burasını
birincilikle bitirdi. yılında azledildi. Ertesi yıl tekrar Dev­
let şûrası üyeliği verildi. 1874 yılında
Orta Avrupa’da mesleği ile ilgili Nafıa nazın, 1875 yılında yine Devlet
görgüsünü artırmak için kısa bir sey- şûrası üyesi oldu. Kısa zam an sonra
yahatten sonra İstanbul’a döndü. K en ­ azledildi. 1876 yılında Berlin büyük el­
disine Miralay (Albay) rütbesi verildi. çiliğine gönderildi.
Aynı zamanda Askerî şûraya m emur İstanbul Tersane konferansı ikinci
edildi. Daha sonra Sarıyer; G ü m ü ş Ha- delegeliğinden bulundu. Müzakereler
cıköy madenleri müdürlüklerinde ve sırasında devletin şeref ve haysiyetini
| Keban ve Ergani madenleri başmühen- son derece korumakla şöhret aldı.
| dişliğinde bulundu. 1845 yılında Genel 26 aralık 1876 tarihinde Devlet şû­
| Kurm ay dairesine, kısa müddet sonra rası başkanı oldu. Midhat Paşanın azli
padişahın maiyetine verildi. 1849 yı­ üzerine 5 şubat 1877 tarihinde sadare­
lında Liva (Tuğgeneral), 1851 yılında te getirildi. Sadareti sırasında en m ü ­
Ferik (Tümgeneral) oldu. Sarayda b u ­ him olan, Osmanlı devletinin Rusya ile
lunduğu sırada Abdülmecid kendisin­ olan _1877 - 78 savaşıdır.
den Fransızca ders aldı. B u sırada ku­ İbrahim E dhe m Paşa, 11 ocak 1878
rulan Encümen-i dâniş’e üye seçildi. tarihinde sadaretten azlolundu. İkinci
Aynı zamanda Tanzimat meclisi üyeli­ Abdülmecid, ona gönderdiği hattı h ü ­
ği de verildi. Kırım savaşından sonra mayunda hizmetinden m em n u n b u ­
] Mabeyn Ferikliğinden çıkarıldı ve yal­ lunduğunu, ancak kendisini yorgun
nız Tanzimat meclisi üyesi olarak kal­ gördüğünden bir müddet dinlenmesini
dı. B u n a sebep İngiliz politikasının istediğini, bu arada her istediği zam an
ağır basıp Fransız politikasına taraf- saraya gelip huzuruna çıkabileceğini
i tar bulunan İbrahim Edhem Paşanın bildirmişti. Dört ay kadar m a ’zul kal­
i gözden düşmüş olmasıydı. Mustafa Re- dıktan sonra 3 mart 1879 tarihinde Vi­
I şid Paşa s.z sonra İbrahim E dhem Pa- yana elçiliğine tayin olundu. 8 mayıs
| şayi vezaret rütbesiyle Hariciye neza- 1882 tarihine kadar bu vazifede kaldık­
‘ retine tayin' ettirdi (24 kasım 1856). tan sonra azledildi. 28 şubat 1883 tari­
! Paşa, dış işlerinde hiç bulunmadığı için hinde Dahiliye nazırı oldu. Kabinenin
j bu vazifede muvaffak olamıvarak 2 nl- düşmesi üzerine nezaretten ayrıldı
j san 1857 tarihinde az l o l u n d u . j (25 eylül 1885). Aynı gün, Paris elçili­
| İbrahim Edhem Paşa, bundan son­ ğine tayin olundu ise de beş gün son­
ra Sırbistan’daki olayların tahkiki için ra vazgeçildiği için yola çıkamadı. B u n ­
oraya gönderilmiş ve vazifesini m ükem ­ dan sonra yeniden bir memuriyete ta*-
melen ifa etmiştir. 16 temmuz 1861 ta­ yin edilmeden 19 mart 1893 tarihinde
rihinde M ah m u d Nedim Paşanın yeri- vefat etti.
{ ne Ticaret nazırı oldu. Altı gün sonra i İbrahim E dhe m Paşa namuslu, dü­
I Meclisi vâlâ âzalığma, seçildi. Bir müd- j rüst, devlete sadık bir zattı. Yalnız
i det sonra İkinci kere Ticaret nezareti- j son derece asabi mizaçlıydı. Kölelikten
| ne getirildi (1863). Maarif ve Nafia ne-, i yetişme olduğu için saraya ve padişa-
f > —> '
3425 F . 30
h m şahsına- çok bağlıydı. Abdülmecid Ahmed Hamdi Paşa-, ertesi yıl Bağ-
bu yüzden onu sever ve himaye ederdi. dad valiliğine tayin edildiyse de bir
Devlet işlerine ve bilhassa dış politika­ telgrafla bunun yerine Hicaz valiliğini
ya fazla aklı ermezdi. Kendisi nihayet istediği için yine eski memuriyetinde
çok iyi bir maden mühendisiydi. Sada­ bırakıldı. 4 ağustos 1880 tarihinde Su­
reti müddetince bu makamı yalnız is­ riye valisi bulunan Midhat Paşa ile be­
men işgal etmiş, devlet idaresine ise cayiş edildiler. Ahmed Hamdi Paşa,
saray hâkim olmuştu. Fransızcadan Suriye valiliğinde uzun müddet bıra­
bazı tercümeler yapmış, yazıda kısa kılmış ve İkinci Abdülhamid kendisine
cümleler ve sade bir dil kullanmağa bir türlü itimad edemediğinden müte­
dikkat etmiştir. Matematik ile tabiî addit ricalarına rağmen İstanbul’a
ilimlerde büyük bilgi sahibiydi. Son dönmesine müsaade etmemiştir. Üste­
derece dindar ve sofu olmakla meşhur­ lik Şam’da bulunan Beşinci ordu m ü­
du. şiri Hüseyin Fevzi paşa, onun bütün
hareketlerini saraya bildirmeğe memur
A H M E D H A M D İ PAŞA edilmişti. Ahmed Hamdi Paşa, bundan
bilhassa rahatsız oluyordu.
İstanbul’da, 1826 yılında doğmuş­ Ahmed Hamdi Paşa-, bir teftiş sı­
tur. Sadrıâzam Hüsrev Paşanın kethü­ rasında Beyruta geldiği esnada 25 ocak
dası Yahya Beyin oğludur. Yahya Bey 1885 tarihinde kalb sektesinden vefat
ise, Dördüncü Mehmed devri sadra­ etti.
zamlarından Melek Ahmed Paşa soyun­ Kendisi; son derece doğru, namus­
dan dır. lu, dirayetli bir devlet adamıydı. M e­
İyi bir tahsil gördükten sonra 1841 muriyet hayatında süratle yükselmiş,
yılında Bab-ı âlî’ye memur olarak alın­ lâkin sonunda haksız bir menkûbiyete
dı. Burada bir müddet çalıştıktan son­ uğramıştır. Devlet menfaatlerini her
ra sadaret mektupçuluğu kalemine şeyden üstün tutar, yalnız vicdanının
geçti. Şeyhülislâm Arif Efendiye damad sesini dinlerdi. Her vazifede muvaffak
oldu. 1847 yılında- Askerî şûraya memur olmuş bulunmakla şöhret kazanmıştır.
edildi. Şûra başkâtiplik muavini ve
Serasker mektupçusu muavini oldu, A H M E D V E F f K PAŞA
1861 yılında Askerî şûra başkâtibi, er­
tesi yıl şûra üyesi, ertesi yıl da Harbi­ İstanbul’da 1823 yılında doğdu. Paris
ye dairesi başkâtibi, 1868 yılında Di- elçiliği maslahatgüzarı Ruhiddin Efen­
van-ı Ahkâm-ı adliye üyesi oldu. Aynı dinin oğludur. Dedesi ise, Divanı hü­
yıl. Evkaf nezaretine tayin edildi. (13 mayun tercümanlarından ve Mühendis-
ekim 1868;. Ertesi yıl Seraskerlik müs­ hane hocalarından mühtedi Yahya Naci
teşarlığına- ve Âlî Paşanın beşinci sa­ Efendidir.
dareti sonlarında vezaret rütbesiyle İlk tahsilini yaptıktan sonra Mü-
Maliye nazırlığına getirildi (18 haziran hendisiı an eye girdiyse de, burasını bi­
1871). Mahmud Nedim Paşanın sadare­ tirmeden Paris elçisi olan Mustafa Re-
te gelişinden sonra Rüsumat emaneti­ şid Paşanın maiyetine verilen babasiy-
ne tayin olundu (29 eylül 1871J. Altı le birlikte Paris’e .giderek Sen-Lui li­
gün sonra da Aydın valiliğine gönde­ sesine girdi (1834J. Üç yıl sonra İstan­
rildi. Ertesi yıl Tuna valisi ve Şirvânî* bul’a dönüşünde Bab-ı âlî tercüme
zâde Rüşdü Paşanın sadaretinde tekrar odasına alındı, 1840 yılında sefaret kâ­
Maliye nazırı oldu (16 nisan 1873). tipliği ile Londra’ya gönderildi. İki yıl
Hüseyin Avni Paşa Sadrıâzam .‘olunca sonra vazife ile Sırbistan’a-gitti. İstan­
azledildi. Bir hafta sonra da ikinci ke­ bul'a dönüşünde pasaport müdürlüğü­
re olarak Aydın valiliğine gönderildi ne tayin olundu. Vazife ile İzmir’e iki
(11 mart 1874). Ertesi yıl Suriye valisi kere gidip geldikten sonra Tercüme
oldu. 8 mayıs 1876 tarihinde istifa et­ odası baştercümam oldu. Bu vazifede
ti. Üç ay kadar sonra Kâğıt para ko­ iken Memleketeyn olağanüstü komiser­
misyonu reisliğine ,yirmi gün sonra da j liğine tayin edildi, aynı zamanda- En-
Devlet şûrası âzalığma ve Mülkiye da- i cümen-i dâniş üyeliğine de seçildi. 1851
iresi reis vekilliğine ve hemen arka- i yılında Tahran büyük elçisi oldu, Uzun
smdan Hazine-i hassa ve 9 kasım 1877 müddet kaldığı bu vazifeden İstan­
tarihinde Dahiliye nazırlığına getirildi. bul’a geldiğinde büyük elçilik üzerin­
1877 - 78 savaşının sonlarında İbrahim de kalmak şartiyle Meclisi vâlâ üyeli­
Edhem Paşa yerine Ahmed Hamdi Pa­ ğine tayin edildi. 14 mart 1857 tarihin­
şaya sadaret makamı verildi (11 ocak de Deavı nazırı oldu. Dâva- sahipleri
1878). hakkında şiddetli davranması ve ka­
Ruslar’Ia imzalanan mütarekeden nunlara uymayan garip cezalar verme­
sonra alâkalı bahiste yazılan sebepler­ si üzerine bu vazifeden alınıp tekrar
den ötürü sadaretten azlolundu (14 j Meclisi vâlâ üyeliğine nakledildi. 1861
şubat 1878). İstanbul’dan uzaklaştırıl- j yılında Paris büyük elçiliğine könderil-
mak için üçüncü kere olarak Aydın va­ di. Ahmed Vefik Efendi bu elçiliği sı­
liliğine gönderildi. rasında çıkan Şam olayı ve diğer bazı
—>

3426
olaylar doiayısiyie kendisine düşen güç j sürdü. Büniar kabul ve 4 şubat 1878 )
vazifeyi daima devlet çıkarlarına uygun ; tarihinde başvekil tayin edildi. !
şekilde halletmiştir. i B u sırada Osmanlı devleti güç bir j
Paris sefaretinden ayrıldıktan son- ı durumdaydı. Rusya devleti mütareke j
ra tekrar Meclisi vâlâ üyesi seçildi. 23 J hattının Büyükçekmece’den geçmesini
kasım 1861 tarihinde ise Evkaf nazır: kabul ettirmiş, İstanbul’un Rumeli ile j
oldu. Ertesi yıl yeni kurulan Divanı irtibatı kesilmiş, iki yüzbinden fazla j
muhasebat (Sayıştay) başkanlığına savaş göçmeni şehirde şiddetli kışta j
getirildi. Sırbistan olaylarını tahkik yersiz, yurtsuz ve ekmeksiz halde kal- j
için Belgrad’a gönderildi. Dönüşte dör­ mışt-ı. Devlet hâzinesi bomboştu. Kâğıt I
düncü kere olarak Meclis vâlâ üyesi para değerini kaybetmişti. A h m ed Ve- j
oldu. Aynı zam anda Anadolu sağ kol fik Paşa, büyük bir faaliyetle işe giriş- I
müfettişliğine tayin edildi. B u vazife­ ti Vilâyetlerden merkeze para getirtti.
de iken hakkında o kadar şikâyet vaki Göçmenleri Anadolu’n u n muhtelif böl- i
oldu ki, nihayet icraatını teftiş için gelerine iskân edilmek üzere gönderdi, i
başka bir müfettiş gönderildi. B u n u n Böylece, biraz ferahlık hâsıl oldu. j
verdiği rapor aleyhine olduğu için az­ A hm ed Vefik Paşa, -sadarette iki J
ledildi. Senelerce memuriyet alamayıp buçuk ay kaldıktan sonra 18 nisan 1878 i
mâzuliyet maaşiyle geçinmek zorunda tarihinde azledildi. j
kaldığı için sıkıntıya düştü. M ahm ud Azlinden sonra romatizmalarını (
Nedim Paşa sadrıâzam olunca Âlî Pa­ tedavi için Bursa’ya gitti. Bir müddet j
şanın adamlarını iş başından uzaklaş­ sonra Bursa valiliği verildi. Burada yi- j
tırdığı gibi, onu n zamanında m enkûb ne başına buyruk hareketlere başladı. <
olanlara itibar ettiğinden kendisini rü­ Resmî yazışmalarda mevkiine yakışmı-
sumat emanetine tayin etti. Mevcut yacak tabirler kullanıyor, Bab-ı âlî ile
usullere ve nizamlara uymayıp keyfî alay etmekten bile çekinmiyordu. B u
icraata yine başladığı için hakkında yüzden, 1882 yılında azlolundu. Bu
yerli ve yabancı tüccarlarla sefaretler­ arada Bursa’da- bir tiyatro açtırması,
den şikâyetler yağdı. M a h m u d Nedim biletleri memurlara ve eşrafa zorla
Paşa, kendisini nihayet b u vazifeden sattırması, tiyatro piyesleri bastırıp
alarak sadaret müsteşarlığına getirdi oyunları bizzat sahneye koyması yol
(1872). Müsteşarların vazifesi yalnız açmak maksadiyle parasını ödemeden
m ü h im işlerde sadrıâzamm yardımcısı birçok kimsenin evini yıktırması, mer­
olmak, kendisine fikir danışıldığı za­ keze danışmadan kaymakamları azlet­
m an cevap vermektir diyerek inceleme­ mesi, merkezden gönderilen memurları
si için verilen m ü h im evrakı okumadı­ kabul etmeyip polis vasıtasiyle geri çe­
ğı gibi, sadrıâzamm ikide birde çağırt­ virmesi, bazı memurların keyfî şekilde
masından rahatsız olup odasını kilit­ aylarca maaşlarını vermemesi, mahke- S
lemek suretiyle b u davetlerden haber- ! m e h ü k m ü olmadan istediğini hapis, j
siz gibi davranmak nevinden garip hal­ istediğini tahliye etmesi, Adliye mü- î
leri yüzünden aynı yıl içinde müseşar- fettişini tahkir edip oturduğu evin
lıktan ■Maarif nezaretine nakledildi. 5 Önüne duvar çektirerek içeride hapset-
aralık 1872 tarihinde de Devlet şûrası • mesi en çok şikâyet edilen halleriydi.
başkanlığına- tayin olundu. 1877 yılın­ “Ayastefanos muahedesiyle Bursa
da açılan M ebusan Meclisi başkanlığı­ benim payıma düştü. İstediğimi yapa­
na getirildi. Üç ay sonra vezaret rütbe­ rım” dermiş,
si verildi. Meclis müzakerelerini inti­ i Azlinden sonra hakkında tahkikat
zamla idare için gösterdiği, titizlik ba­ İ açıldı. Kendisine sorulan suallere ver­
zı kimseler tarafından beğenildiyse de, diği baştan savma cevaplar üzerine
mebuslar kendilerini hiçe sayarcasma i mesuliyeti cihetine gidileceği beklenir-
hareket etmesinden şikâyette bulundu­ İ ken Saıd Paşa’n m azli üzerine birden-
lar. Meclisin _ikinci toplantı devresinde j bire tekrar başvekilliğe tayin olunması j
başkanlığa İstanbul m ebusu Haşan j herkesi _hayret içinde bıraktı (30 kasım ]
Fehm i Efendi seçilince, A h m ed Vefik ; 1882). İşe başlar başlamaz padişahın i
Paşa E d im e valiliğine tayin olundu. ■j vesvesesine dokunacak hareketlere gi-, f
Beş ayı doldurmadan b u vazifeden ay­ rişti. Yalnız devlet salnamelerinde kal- i
rıldı. Bir ay sonra da Âyan azası oldu. mış bulunan anayasa yürürlükte imiş I
11 ocak 1878 tarihinde ikinci kere M a ­ gibi onun hüküm et başkanlarma verdi- 1
arif nezaretine getirildi. A h m ed Hamdı ği yetkiye dayanarak bazı memurları
Paşanın azli üzerine saraya davet edi­ azle ve saraya danışmadan b a zı ' tayin­
lip sadaret teklif edilince, sadaret u n ­ ler yapmağa kalkıştı. Padişah, b u n u n
vanı başvekilliğe döndürülüp vükelâ­ üzerine 2 aralık 1882 günü, yani tayi­
nın mes’uliyeti usulü kabul olunması, ninden iki gün sonra başvekillikten
Tophane müşiri ile Dahiliye nazırı Sa-id azletti.
Paşanın azlolunup Dahiliye nazırlığı­ A hm ed Vefik Paşa, bu azilden m ü ­
nın da kendisine verilmesi, um u m î m e­ teessir olarak bir köşeye çekildi. Hattâ
seleler hakkında maruzatta bulunm a­ birkaç sene sonra bir meselenin müza-
sına müsaade edilmesi şartlarını ileri keresi için saraya davet edildiyse de:

3427
: j —>
ş “Efendimiz benî çocuk oyuncağı ; i ri memuriyetine tayin edildi. Dah a
i mı sanıyorlar!” diyerek mabeyinciyi i sonra Suriye, vilâyeti politika m em uru
] geri gönderdi. Uzayan zhazuliyeti ve oldu. 1831 yılında Seiânik gümrük
1 m untazam çıkmayan mazuliyet maaşı- ■ eminliğine gönderildi. rX866 yılında Di-
f nın azlığı yüzünden sefalet derecesine 1 | vam muhasebat üyeliğine, ertesi sene
; yakın bir sıkıntıya düştü. Sonunda | um u m î esham emanetine tayin edildi,
j Abdülhamid’e şahsen müracaat zorun­ i 1868 yılında bazı malî meselelerin iıal-
da kaldı ve onun emriyle emsali dere- ■ ii için Paris’e gönderildi. Paris’te bu-
cesinde ve m untazam ödenmek üzere I lunduğu sırada Maliye nazırlığına ta-
maaş bağlandı. Beşiktaşta oturduğu ! j yin olundu (19 mart 1869). Dönüşte
konağın kirası da, maliye tarafından I vezaret rütbesi verildi. Ertesi yıl Evkaf
■ödendi. Ayrıca beşyüz altın ihsanda j | nezaretine nakledildi. Bir ay kadar
bulunuldu. Nihayet, ihtiyar ve hasta i. sonra da Aydın valiliğine gönderildi,
haliyle bir müddet daha yaşadıktan i i M s h m u ö Nedim Paşanın sadareti üze-
sonra 2 nisan 1891 tarihinde vefat etti. j j rine ikinci defa Maliye nezaretine ge-
Gayet namuslu ve dürüst bir j İ tirildi (20 eylül 1871). B u vazifede iki
adamdı. Aynı zam anda haşin ve başına i i ayı doldurmadan azlolundu.
buyruktu. Vatanseverliği, hamiyeti, j Sadık Paşa, azlinden sonra tekrar
I devlet haysiyet ve menfaatlerini daima i | Aydın valiliğine gönderildi. Midhat Pa-
i ■korumağa çalışması, açık fikirliliği, ge- j şanın sadaretinde ise üçüncü defa Ma-
| niş kültürü, iyi kalbliliği büyük mezi- j S Üye nazırı oldu (14. ağustos 1872). Mü-
i - yetleriydı. Bilhassa Türk tiyatrosuna j j tercim R ü şdü Paşanın sadaretinde mev­
unutulmaz hizmetlerde bulunmuş, bu j kiini m uhafaza etti. O n u n azliyle Ah-
arada Molyer külliyatını son derece ; | m ed Esad Paşa sadrıâzam olunca vazi-
muvaffakiyetli şekilde adapte etmiştir. j j. fesinden ayrıldı (15 şubat 1873). Şirvâ-
Garip mizacı yüzünden kimse ile geçi- i Ş ni-zâdemin sadaretinde Rüsum at ema-
nemez, bulunduğu memuriyetlerde ] netine tayin olundu (7 mayıs 1873).
uzu n müddet kalamazdı. T am a m en ; Bazı malî meselelerin halli ve bir ban-
nevi şahsına mahsus bir adamdı. O n u n i | ka kurulması için temaslarda bulun-
hakkında söylenilenlerin en u y g un u: i ; m a k üzere tekrar Paris’e gönderildi.
“Çeki taşı büyüklüğünde bir pır- Dönüşünden üç gün sonra vazifesin-
landa. Kırmadan kullanılmaz, kırılsa | den azledildi *(4 tem m uz 1874). Bir
değeri kalmaz” sözüdür, vazife görür-, j i müddet açıkta kaldıktan sonra Mah-
ken kanun ■ve nizamlara uymayarak i m u d Nedim Paşanın ikinci sadaretin-
akim a nasıl eserse öyle hareket etme- j i de Paris elçiliğine tayin olundu (25
si en büyük kusurlarından biridir. Bir j [ ekim 1875). Midhat Paşa, ikinci sada-
kusuru da hiddetine hâkim olamıvarak 5 •; reti sırasında kendisine bir nazırlık
lüzum undan fazla şiddet göstermesidir. j veya Devlet şûrası başkanlığı vermek
| Molyer’den adaptelerinden maada, j i istediyse de, M eh m ed Sadık Paşa ken-
| Rüştiye mekteplerinde okutulmak üze- ; | dişinin vaktiyle Hâzineyi zarara sok-
: rere bir Osmanlı tarihi, Lehçe-i Osma- j | makla itham edilmiş olduğunu hatırla-
nî adlı Osmanlı dilindeki yabancı ve ; : tıp bir m ahkem e h uzurunda berat et­
Türkçe kelimelere ait bir sözlük yaz- i medikçe meşrutiyet kabinesinde vazife
mış, Telemak’ı Türkçeye çevirmiş, Da- ; almasının m ahzurlu bulunduğunu ve
rülfünunda verdiği dersleri Tarihi hik- | kendisinin de böyle bir şey istemediği-
met adiyle bastırmıştır. İlk devlet sal- ' 1 ni ileri sürüp b u n u reddetti.
namesini de A hm ed Vefik Paşa neşret- 1877 yılında T u n a valiliğine tayin
miştir. olundu. Kırk gün sonra isteği üzerine
bu vazifesinden alındı. Rahatsız b u ­
M EHMED S A B I K PA Ş A lunduğundan hava değişimi için Midil­
li'ye gitti. İki ay kadar sonra İstanbul’a
Bayındır’da 1825 yılında doğmuş­ döndü ve o sırada kurulan Askerî mec­
tur. Babası buranın ulemasından ve lise üye oldu. Arkasından Muhacirin
tüccarlarından Beyazî-zâce Hacı Ah- komisyonu reisliğine getirildi. Üç ay
m ed Efendi-zâde M üftü Abdullah Efen- i kadar sonra da İstanbul m ebusu seçi­
didir. Evvelâ babasından şark usulü lerek meclise girdi. A. H a m di Paşanın
okuyup yetişti. O n u n vefatından son­ sadaretinde Rüsum at emanetine getiril-
ra başka hocalardan, okudu. Evvelâ i ı di (11 ocak 1878). Rusya ile başlayan
Bayındır m üdürü oldu. Ağabey sinin i ' barış görüşmeleri için ikinci delege se-
Midilli’ye sürülmesinden sonra İzmir’e j i çildiyse de, rahatsızlığını ileri sürüp
gitti. Bir tüccarın y an m a kâtip olarak j özür diledi ve iki ay sonra geçirdiği
girdi. Sonra damadı oldu. İzmir güm- I zatülcenbin nekahat devresinde bu­
rüğünde vazife aldı P u ad Paşa, İzmir'­ lunduğu halde Nafıa nezareti de üze­
den geçerken tanıyıp beğenerek İstari- j rinde b ulunm ak şartiyle başvekilliğe
bul’a gitmesini tavsiye etti. O da bu ! tayin oldu (18 nisan 1878).
tavsiyeyi dinleyip payitahta geldi. Fu- M eh m ed Sadık paşa, b u vazifeyi
ad Paşanın yardımiyle Bab-ı âlî tercü- j kırk gün kadar gördükten sonra 28
me odasına girdi. Beyrut Emlâk tahri- mayıs 1878 tarihinde azledildi.

3428
—^
Azlinden sonra,, Ingiltere elçisinin şa sadrıâzam olunca, onu sadaret müs-
tavsiyesiyle Berlin kongresi delege he­ ■ teşarlığma tayin ettirdi. 1857 yılında
yetine dahil edildiyse de, b un da n da I Eflak-Boğdan’da kurulan Islahat ko-
vazgeçilip • Suriye valiliğine tayin olun- ; misyonu âzalığma seçilerek Bükreş’e
| du. B u vazifeyi kabul etmedi. Hava de- ' gidip bir yıl orada kaldı. Aynı mesele
; ğişimi için Çeşme’ye gitmek istedi. B u | için Paris’te toplanan konferansa da
i da kabul edilmedi ve Ankara veyahut katıldı. Dönüşte müsteşarlıktan azlo-
Trablusgarb valiliklerinden birisine ; ! iunduğunu öğrendi. Bir hafta sonra
tayini emredildi. Biran evvel de İstan: \ , yine Tanzim at meclisi üyesi oldu.
buldan çıkıp gitmesi isteniyordu. Üç j 1960 yılında Şam olayı dolayısiyle
. gün sonra ise, Cezayir Bahrısefid (Ak- Fuad Paşa’n m ' oraya gönderilmesi üze-
' deniz adaları) valiliğine tayin edilip ! ■ rine Hariciye nezareti vekâleti verildi.
uzaklaştırıldı. Paşa, İzmir’e vardığı za- 17 tem m uz 1861 tarihinde Ticaret ne-
I m a n mabeynden aldığı bir telgrafta ■ zaretine tayin edildi. Ertesi yıl vezaret
! orada oyal&nmayıp iıemen vilâyet mer- i - rütbesiyle Meclisi vâlâ başkanlığına
| kezi olan Rodos adasına gitmesi bildi­ getirildi. Yu suf Kâmil Paşanın sada-
riliyordu. B u emre uydu. Vilâyet mer- I retten ayrılarak Meclisi vâlâ başkanlı-
- kezi Sakız’a tahvil edilince oraya git- I ! gına tayini üzerine tekrar Ticaret ne-
I ti.
M eh m ed Sadık Paşa, Sakızda ya-
j zaretine döndü (12 haziran1868). İki
! sene sonra da Paris elçiliğine tayin
• pılması gerekli ıslahat hakkında ver- | edildi. 1867 yılında geri alınıp Meclisi
j diği lâyihanın tatbik olunmaması üze-
i vâlâ üyeliği verildi. 14 mayıs 1867 ta­
\ rine 16 nisan 1831 tarihinde istifa et- ı rihinde üçüncü defa olarak Ticaret na­
| tiyse de, b u kabul olunmayıp 5 hazi- j
zırı oldu ve Abdülaziz’in maiyetinde
i ran 1881 tarihinde azledildi ve Linini j
adasında oturmağa m em u r oldu. Üç ay Avrupa’ya giden Hariciye nazırı Fuad
Paşaya üçüncü defa vekâlette bulun­
sonra da mazuliyet maaşı bağlandı.
Bir daha İstanbul’a dönmesine müsaa­ du. 1868 yılında Maarif nazırı oldu.
Hariciye nazırı F uad Paşanın rahatsız­
de olunmıy&rak 1901 yılı mayıs ayında
orada vefat etti. lığı artarak tedavi için Nis’e gitmesi
üzerine iıezaret vekâleti yine Safvet
Kendisi, talihinin yardımı ve Şir-
| vanî-z-âde R üşdü Beyin fPaşa him a­ Paşaya verildi. M a h m u d Nedim Paşa
sadrıâzam olunca, Maarif nezaretinden
yesi ile süratle yükselip büyük m e m u ­
azledilip Şurayı devlet üyeliği verildi.
riyetlerde bulunmuş, nihayet başvekil
B ir' müddet sonra Islahat komisyonu
c^muş, bundan sonra ise idbara uğrayıp
üyesi, 16 mayıs 1872 tarihinde tekrar
bir daha ikbal yüzü görmemiştir. Ça­
sadaret müsteşarı oldu. M a h m u d Ne­
lışkan, bilgili, iyi niyetli, lâkin muva-f-
dim Paşanın azliyle Mıdhat Paşanın
fakıyetsiz bir devlet adamıydı. Hangi
vazifeyi aldıysa güçlüklerle karşılaşmış, sadrıâzam oluşu üzerine Ahkâm ı adli­
i bunları yenememiştir. Maliye nazırlık- ye nazırlığına tayin edildi. Hariciye ne- .
j larmda devlet hayrına giriştiği teşeb­ zaretine beşinci defa da vekâlet ettik­
büslerin her zam an devlet hâzinesini ten sonra Esad Paşanın ilk sadaretinde
zarara sokması hakkında dedikoduların asaleten^ bu m a k am a getirildi i 12 mart
çıkmasına sebep olmuştur. İstikrazlar­ 1873). Üç ay sonra azledildi. B u n a se­
da ağır komisyonlar aldığı daima ri­ bep, Abdülaziz’in hal’i hazırlıklarına
vayet edilmiştir. - başlayan sadrıâzam Rü şdü ve Serasker
Hüseyin Avni Paşaların onun kendile­
M E H M E D E S A D S A F V E T PAŞ A riyle birlik olmayacağını hissederek bir
bahane ile ayağını kaydırmağa çalış-
İstanbul’da 1814 yılında doğdu. i maları ve b un a m uvaffak olmalarıdır.
Babası Sürmene’li M eh m ed Hulûsi A- Beş ay. kadar sonra Şûrayı devlet üye­
ğadır. Medrese tahsili gördü. 1831ta­ si oldu. Bir -ara reis vekilliği de ettik­
rihinde Divanı h ü m a y u n kalemine gir­ ten sonra 5 nisan 1874 tarihinde ikin­
di. Sonra tercüme odasına alındı. Bura­ ci defa Maarif nazırlığına getirildi. 25
da Fransızca öğrendi. 1839 yılında ocak 1875 tarihinde ise yine Hariciye
! Takvimi Vekayi nezaretine m em u r edil- nazırı oldu. Hersek meselesinde İngil­
I di. Ertesi yıl Divanı h ü m a y u n tercü- tere’nin müdahalesini istemek gibi bir
j. mânı, üç sene sonra da Hariciye'kâtibi hatâya sürüklenmesi, üstelik Rusya el­
çisinin hakkında bizzat padişaha şi­
I oldu. Aynı yıl M abeyn dördüncü kâtip-
| liğine tayin edilip Şehzade M urad Efen- kâyette bulunması dolayısiyle azledil­
i di ile Fatma Sultana Fransızca öğret- di (6 ekim 1875J. Yirmi gü n kadar son-
meni seçildi. O n sene kadar .Mabeyn . ra da ikinci defa Adliye .-nazın oldu,
kâtipliğinde kaldı. 1853 yılında Tanzi­ i Çerkeş Haşan vakasında Hariciye nazı-
m at meclisi üyeliğine tayin edildi. İki l rı Raşid Paşanın öldürülmesi üzerine
sene sonra. Hariciye müsteşarlığına ge­ i 17 haziran Î876 tarihinde üçüncü defa
tirildi. Hariciye nazırı Âlî Paşanın Vi- •Hariciye nazırlığına tayin edildi. B u
j yana kongresine gitmesi üzerine bir i sırada gelip çatan Rusya savaşma
| müddet ona vekâlette bulundu. Âlî Pa- i aleyhtar olmakla beraber, b u n a engel
î ->

3429
olamadı. Abdülhamid’den çekindiği ! vekar sahibi, iyi kalbıi ve iyi niyetli,
için de istifa etmedi. Nihayet, sadrıâ- cömerd ve hoş sohbet bir zattı. B ulun­
zam İbrahim E d h e m Paşanın teklifi duğu her vazifede muvaffak olmuş,
üzerine 18 tem m uz 1877 tarihinde N a ­ herkesin sevgi ve' itimadını kazanmış­
fıa nezaretine naklolundu. Safvet Paşa tı. Âlî, F u & d Paşalar ekolüne mensup
b u n u kabul etmiyerek istifasını verdiy­ son büyük diplomat ve devlet adamıy­
se de, reddolunup vazifesine devamı dı,
bildirildi. Israr ettiğinden 28 ağustos T U N U S L U H A Y R E D D İ N PAŞA
1877 tarihinde Adliye nezaretine geti­
rildi. Beş ay kadar sonra Hariciye ne­ 1822 yılında Kafkasya’nın bilinmî-
zaret vekâletine, on beş gün sonra da yen bir yerinde doğdu. Babasının adı
Devlet şûrası başkanlığına tayin edil­ Hasan’dır. Çerkez veya Abaza’dır. İs­
di. Savaşın feci neticesinden sonra, ba­ tanbul’a getirildiği zam an Nakibüleşraf
rış başlangıcı görüşmeleri için birinci Kıbrıs’lı Tahsin Bey tarafından satın
delege seçildi. B u sırada, Hariciye n a­ alındı ve o nu n Kanlıca’daki yalısında
zırı Server Paşa, Osmanlı devletini b u terbiye edilip T u n u s valisi A h m e d Pa­
savaşa İngiltere’nin sürükleyip b u fe­ şaya satıldı. T u n u s ’a götürüldü. A hm ed
lâketlere uğrattığını bir gazete m u h a ­ i Paşa, onu okutup yetiştirdi. Fransızca
birine beyanat şeklinde söylediği için, | öğrenmesini sağladı. Sonra Avrupaya
İngiltere Hariciye nazırı Lord Derbi’- | gönderilip orada tabiî ilimler, m atem a­
nin ısrarı üzerine istifa ettirildiğinden tik, tarih ve h u k u k okudu. 1842 yılın­
j yerine üçüncü defa olmak üzere Safvet da binbaşı rütbesiyle T un us eyaleti as­
Paşa tayin edildi (19 şubat 1878). kerî teşkilâtına girdi. Ertesi sene K ay ­
Kendisi bu sırada Ayastefanos (Yeşil­ m a k a m (Yarbay) ve valiye yaver oldu.
köy) ta Ruslar’la müzakere halinde 1846 yılında Miralay (Albay) lığa yük­
bulunuyordu. 4 haziran 1878 tarihinde seldi. Vali A h m e d Paşa ile birlikte Pa­
ise, Hariciye nezareti üzerinde kalmak ris e gitti. Dört sene sonra Liva (Tuğ­
şartiyie sadaret mevkiine getirildi. Y e ­ general) oldu, ve süvari kumandanlığı­
di ay sonra, 4 aralık 1878 tarihinde n a tayin edildi. Tunusla Fransa ara­
h e m sadaretten, h e m Hariciye nazırlı­ sındaki bir dâvayı hal için 1852 yılın­
ğından azledildi. B u n a sebep, evvelâ da Fransa’ya giderek Paris’te iki buçuk
İngiltere ile imzalanan Kıbrıs anlaş­ yıl kaldı. Dönüşte Ferik (Tümgeneral)
masının tatbiki konusunda Abdülha- rütbesi verildi ve bahriye m üdürlüğü­
m id’le aralarında ihtilâf çıkmasıdır. ne getirildi. 1859 da valinin ölümü
Azlinden sonra İstanbul’da- kalma­ üzerine hususi memuriyetle İstanbul’a
sı doğru bulunmadığından 28 aralık geldi.. T u n u s eyaletinin Sadık Paşaya
1878 Paris elçiliğine gönderildi. B u va­ tevcih olunduğuna dair fermanı alıp
zifeyi evvelâ kabul etmiyerek uzaklaş­ geri döndü. İki yıl sonra hususî Meclis
tırılmasına sebep olan bir kabahati üyesi ve eyalet meclisi başkanı oldu.
varsa yargılanmasını istediyse de, yeni j Bir m üddet İçin Cezayire giden valiye
sadrıâzam Tunuslu Hayreddin Paşa vekâlet etti. 1863 yılında bütün m e m u ­
onu bu düşüncesinden vazgeçirip Pa­ riyetlerinden istifa, etti. Fransa, Belçi­
ris’e gitmeğe ikna- etti. 29 temmuz 1879 ka, Prusya, Danim arka ve Hollanda
tarihinde ise beşinci defa Hariciye ne­ devletlerinin başşehirlerini ziyaret ede­
zaretine getirildi. Dahil bulunduğu rek T u n u s ’la iyi münasebetler kurm a­
Arifî Paşa kabinesinin 18 ekim 1879 larına çalıştı. Ertesi yıl T u n u s ’ta çıkan
. tarihinde iş başından ayrılması üzeri­ ihtilâl üzerine olağanüstü memuriyetle
ne devair müfettişliğine tayin edildi. İstanbul’a gönderildi. Sonra T u n u s ’a
A h m ed Vefik Paşanın ikinci sadare­ döndü. Tekrar Avrupa- ^seyahatine çık­
tinde altıncı defa Hariciye nazırı oldu tı. B u _ sefer Fransa, İngiltere, Avus­
(30 kasım 1882). Kabine ancak iki gün turya, İtalya ve Prusya’yı dolaştı. 1871
yerinde kalabildi. Safvet Paşa ise tek­ ylm da T un us borçlarının konsolide
rar müfettişlik vazifesine döndü. 17 edilmesi için kurulan komisyonun
kasım 1883 günü, bir müddettir yaka- başkanlığına tayin edildi. Borç mese­
! landığı bağırsak kanserinden kurtula- lesinden İtalya ile çıkan anlaşmazlığı
!■ mıyarak vefat etti. ■ i izah için tekrar İstanbul’a geldi. Aynı
i Safvet Paşa dürüst, devlete sadık, zam anda T u n u s eyaletinin yeni valiye
liyakatli, dirayetli bir devlet adamıy­ kaydıhayat şartiyle verilmesi hakkında
dı. İmparatorluğun dağılma ve ortadan bir ferman alıp geri döndü. Hariciye
kalkma devrine girdiğini anlayanlar­ müdürlüğü ve Vezir-i ekber unvanı ve­
dandı. B u yüzden devletin istikbalin­ rildi. T u n u s ’ta türeyen Genç Mustafa
den ümidi yoktu. B u n a rağmen kendi­ adlı bir şeririn valiyi ve konsolosları
sine düşen vazifeleri elinden geldiği elde etmesi üzerine 1877 yılında bütün
kadar mükem m el şekilde yerine getire­ memuriyetlerinden istifa etti ve duru­
rek hizmette bulunm ak istedi. Dış po­ mu İstanbul’da bulunan Trablus’lu
litika işlerine bilhassa büyük vukufu Şazelî Şeyhi Zâfir Efendiye bildirdi.
ve Avrupa devletleri nezdinde itibarı A bdülham id’in b u zata büyük itimadı
vardı. Kendisi gayet nazik, hatırşinas, ve bağlılığı vardı. O n u n tavsiyesiyle

3430
—>
Hayreddin Paşayı İstanbul’a davet edip şayandır. Tatbik edilmiş olsalardı her
gelince vezaret rütbesiyle Ayan üyeliği halde faydaları • görülürdü. Türkçeyi
verdi (1 ekim 1878). Sonra da Maliye iyi bilmemesi, en büyük kusurudur.
komisyonu başkanlığına tayin etti. 4 B u n a rağmen yabancısı bulunduğu
aralık 1878 tarihinde de sadaret mevki­ devletin bütün ahvaline kısa zam anda
ine getirdi. vakıf olmuş ve bir kısım aksaklıkları
Hayreddin Paşa, Berlin antlaşması­ giderecek çareleri bulup göstermiştir.
nın devlete yüklediği ağır şartların tat­
bik edileceği pek buhranlı bir za m an ­
A H M E D ARÎFÎ PAŞA
da işbaşına gelmişti. Oysaki devletin
ahvaline ve hattâ hüküm et reisi oldu­ 1830 yılında İstanbul’da doğdu.
ğu memleketin diline tam am en vâkıf Hariciye nazırlığında ve Meclisi vâlâ
değildi. B u yüzden büyük güçlükler
reisliğinde bulunm uş olan M eh m ed Şe-
çekti. Üstelik - kendi ifadesine göre- kib Paşanın oğludur.
devlet ricalinin çoğu da ona yardımcı
Tahsilini hususi olarak yaptı.
olmuyorlardı. Kendisi, bu halleri pa­
Arabca, Fransızca ve Farsça öğrendi.
dişaha yazdıktan maada, devletin için­
Ayrıca tarih, coğrafya, h u kuk , ekono­
de bulunduğu güçlükleri yenmek için
m i politik ve jeoloji okudu. İlk m e m u ­
neler yapılması gerektiğini bildiren
riyeti 1845 yılında Divanı hü m ayu n
müteaddit lâyihalar takdim etti. B u n ­
kalemine girmekle başlar. Babası Viya­
ların hiçbiri dikkate alınmadığından
n a elçisi iken elçilik birinci kâtipliğine
istifasını verdi. Bab-ı âlî’ye gelmemeğe
tayin edildi (1847). İki yıl sonra İstan­
başladı. Padişah, bu istifayı - adeti ol­
bul’a döndü ve Bab-ı â;î Tercüme oda­
duğu üzere - kabul etmeyip, sadrıâzam
sına a2mdı. 1854 de Amedî kalemi hü-
rahatsız bulunduğundan Vükelâ heye­
lefasmdan oldu. Âlî Paşanın maiyetin­
tine bir müddet Cevdet Paşanın baş­
de Viyana kongresine gitti. Yine onun
kanlık etmesini bildirdi. Birkaç gün j
maiyetinde Paris konferansına katıldı.
sonra Abdülhamid onu saraya davet I
1856 yılında Bab-ı âü ■baştercümanı,
ederek vükelâ ile birlikte vükelânın j
1858 yılında Divanı h üm â yun tercümanı
mesuliyetine dair hazırlanmış ve padi- |
oldu. 1869 yılında ilâve olan Beğlikçilik
şah tarafından tadil edilmiş lâyihanın
verildi. M a h m u d Nedim Paşanın sada­
müzakeresine m em u r etti. Hayreddin
retinde Hariciye müsteşarlığına, 12 gün
Paşa-, tadillerin bir kısmına itiraz edin­
sonra tekrar Divanı hü m ayu n tercü­
ce hünkâra yaranmak isteyen Şeyhü­
manlığına tayin edildi (23 eylül 1871).
lislâm Üryâni-zâda A h m e d Esad Efen­
İki gün sonra da Tophane müsteşarı
di:
oldu. B u vazifede iki aya yakın kalıp
“Sen padişahın haklarına tecavüz
Adliye nezareti İcra cemiyeti başkanlı­
ediyorsun” diye ileri geri söylenmeğe
ğına, ertesi yıl H u k u k dairesi baş­
başladı. Hayreddin Paşa ona ağır ce­
kanlığına getirildi ve 2 ekim 1872 ta­
vaplar verdi ve meclisi terketti. Padi­
rihinde M idhat Paşanın sadaretinde
şahın gitmeyip sarayda kalması hak­
Viyana elçiliğine tayin edildi. Ertesi
kında verdiği emri de dinlemiyerek
yıl üçüncü defa olarak Divanı h ü m a ­
yalısına döndü. Ertesi g ü n ü de sada­
yun tercümanı oldu. Bir m üddet son­
retten azlolundu (29 tem m uz 1879).
ra, Matbuat müdüriyeti ek görev olarak
B un u nla beraber, A bdülham id’in o nu n
verildi. Ertesi yıl ikinci defa olarak
hakkm daki teveccühü devam etti. İl­
Hariciye müsteşarlığına getirildi. 11
tifatlarda bulundu. Gerektiğinde çe­
mayıs 1874 tarihinde vezaret rütbesi
şitli meseleler hakkında düşüncesini
tevcih olundu ve Hariciye nazırlığına
sordu. O da bunlar hakkında, mufassal
tayin edildi. 16 ocak 1875 tarihinde
lâyihalar takdim etti. M e h m e d Saiû Pa­
Maarif nezaretine naklolundu. Esad
şanın 30 kasım 1882 tarihinde üçüncü
Paşanın ikinci sadaretinde Adliye ne­
kere azlinde saraya davet edilip başve­
zaretine getirildi (26 nisan 1875). 21
killik teklif edildiyse de, kabul etmedi.
ağustosta azledildi. 8 ekimde ikinci de­
Nişantaşı'nda konağında 30 ocak 1890
fa olarak Viyana elçiliğine gönderildi.
tarihinde vefat etti.
B u memuriyetinde bulunurken Abdü-
Padişahın ıslahat h a k k m d a istediği laziz'in hal’ini duydu. Ve bir Viyana
u zu n lâyihaları evvelâ Arapça olarak gazetecisine b u olay aleyhinde beya­
kaleme alır, sonra Türkçeye tercüme natta bulunduğu için 22 haziran 1876
ettirirdi. tarihinde azledildi. O n ay kadar sonra
Kendisi, m ükem m el tahsil görmüş, Âyan üyesi, 21 mart 1877 tarihinde
aklı başında, temiz ve namuslu, doğru Âyan meclisi başkanı, 17 tem m uz 1877
sözlü, kimseden perva etmez, riyakâr­ tarihinde ikinci defa Hariciye nazırı ol­
lıkta bulunmaz, sözünü esirgemez, fik­ du. O n beş gün sonra istifa etti. 14 ey­
rinden dönmez, prensip ve karakter lül 1877 tarihinde Paris elçiliğine ta­
sahibi bir devlet adamıydı. Devlete son yin olundu. İki yıla yakın b u vazife­
derece sadık, hamiyetli ve vatansever­ de kaldıktan sonra İstanbul’a çağırılıp
di. Yazdığı lâyihalar hakikaten dikkate Sicili ahval komisyonu başkanlığına

3431
} —^
[ lan için kurulan komisyonun başkan-
j lığına tasnn olundu. B u n d a n sonra
! Y a n y a tahrirat ve vilâyet başkâtipliği-
i ne getirildi: Kısa zam an sonra b u vazi-
! fesinden istifa edip »İstanbul’a döndü.

*\
/%
h
I


\
1866 yılında Selanik vilâyeti m ektup­
çuluğuna gönderilmek istendiyse de b u
görevi kabul etmedi 1867 yılında Mat-
i bâai âmire ve biraz sonra Takvim,
i Vekayi m ü d ü r ü oldu. 1868 yılında Dev-
'.'V | let şûrası muavinliğine, arkasından^
j başmuaviııliğe getirildi (7 eylül 1871)'
| de Divanı ahkâmı adliye M u h a k em at
'^sadaretinde | dairesi başkâtibi, 1873 de Ticaret neza-
fa olarak Ha- | reti. m ektupçusu oldu. 25 mart 1874 ta-
; rihinde sadaret m ektupçuluğuna tayin

r
^iicii. Kâmil Paşa-
v'eyiül 1885) üçün- ! edildi. Yedi av sonra Maarif nezare-
»vlet başkanlığına ta- | ti mektupçuluğuna naklolundu. Bir
-eylül 1891 tarihinde K a ­ m üddet sonra da Ticaret ve ziraat
binesinin işbaşından ayni­ meclisi üyeliğine tayin edildi. Abdül-
sin e açıkta kaldı. 17 kasım h a m id ’in cülûsunda M abey n başkâ­
tinde Vükelâ meclisi üyesi ol- tipliğine getirildi. 1877 yılında veza-
Ç ş .m il paşanın ikinci sadaretinden ret rütbesiyle memuriyetine ilâve c-
i l i n d e (7 kasım 1895) sadaret teklif larak  yan üyeliğine seçildi 9 ka­
edildiyse de, ısrarla reddetti. Esasen bir sım 1877 tarihinde de ayrıca Hazinei
müddetten beri tüberkülozdan musta- hassa nazırlığı verildi. A. H a m d i Paşanın
ribdi. 6 aralık 1895 tarihinde Cağaloğ- sadaretinde Dahiliye nazırlığına tayin
lundaki konağında vefat etti. olundu (11 ocak 1878). A h m e d ..Vefik
Arifî Paşa, iyi bir tahsil görerek Paşa başvekilliği onun azli şartiyle ka­
yetişmiş, yabancı dil öğrenmiş, verilen bulde ısrar ettiği için A bdülham id bu­
vazifelerde daim a muvaffak olmuş, cid­ n a razı oldu (4 şubat 1878). Said Paşa­
den değerli ve m ü m t a z bir devlet ada­ yı ikinci defa olarak Hazinei hassa n a ­
mıydı. Dış işlerine ve A vrupa politika­ zırlığına getirdi. Bir ay sonra azletti.
sına b.üyiik vukufu vardı. Son derece Sadık Paşanın başvekilliğinde (18 ni­
doğru ve namuslu, kanaatlerini aynen san 1878) Âyan meclisi başkanı oldu.
ifadeden çekinmez, medenî cesaret ve Ali Suavi vak’asından sonra- kimseye
prensip sahibi olmakla şöhret kazan­ itimadı kalmayan Abdülham id, ileri
mıştır. Ağır başlı, merasim ve teşrifata derecede devlet memurlarını taşra hiz­
bağlı, Şeref ve haysiyetine düşkündü. metlerine tayin ettiği sırada o nu da
Pransızcayı en az Türkçe kadar bilir Ankara valiliğine göndermek istediyse
ve pek süratle tercüme yapardı. de, ricası üzerine Hüdavendigâr vilâye­
tine gönderildi. B u vazifede bir m ü d ­
M E H M E D SA ÎD PA Ş A det bulunduktan sonra istifa etti.' İs­
tifası kabul edilip İstanbul’a dönm e­
Ufak tefek bir zat olduğundan sine m üsaade edilerek 28 kasım 1878
K ü ç ü k unvaniyle anılan M e h m e d Said tarihinde üçüncü defa Hazinei Hassa
Paşa, 1838 yılında E rzu ru m ’da doğdu. nazırlığı verildi. T unuslu Havreddin
Tahran maslahatgüzarlığında b ulun ­ Paşanın sadaretinde ise (4 aralık 1378)
m u ş Ankaralı Seb’a-zâde Ali Nam ık Adliye nazırı oldu. 19 ekim 1879 tari­
Efendinin oğludur. Erzurum medre- hinde Başvekâlete tas*in ve 9 haziran
sinde okuduktan sonra İstanbul’a ge­ 1880 tarihinde azlolundu.
lip Ayasofya medresesini yedi yılda bi­ Said Paşa bir m üddet m a ’zul kal­
tirdi. Bir taraftan da Fransızca, mate­ dıktan sonra 12 eylül 1880 tarihinde
matik, tarih, hu k u k , ekonomi politik ve tekrar başvekil oldu. 2 mayıs 1882 tari­
Farsça okudu. Babası ölünce kalabalık hinde Mısır olayları dolayısiyle azle­
ailesine b akm ak için E rzu ru m ’a döndü dildi. İl tem m uz 1882 tarihinde tekrar
ve küçük bir maaşla vilâyet tahrirat ka­ başvekil oldu ve 30 kasım 1882 tarihin­
lemine m e m u r oldu. 1856 seferi sırasın­ de azledildi. Ertesi günün gecesi yine
da O rd u tahrirat kalemine geçti. 1853 saraya çağırılıp ısrarla reddedişine
yılında İstanbul’a geldi Evvelâ Maliye rağmen dördüncü defa sadarete tayin
komisyonu tahrirat kâtibi, 1863 yılın­ olundu (2 aralık 1882). B u sadareti en
da Meclisi vâlâ mazbata odası hülefa- u z u n sürmüş ve 25 eylül 1885 tarihinde
sı oldu. F u a d Paşanın ilk sadareti sı­ azlolunmuştur.
rasında Yedinci belediye dairesi reis­ Said Paşa on yıl hiçbir görev alma­
liği ek görev olarak verildi. Müfettiş dan m azul kaldıktan sonra beşinci
kâtipliği görevi ile Selânik, Manastır, defa sadrıâ-zam oldu (11 haziran 1895).
Tırhala, Y a n y a taraflarını dolaştı. Va­ B u sadaretinden. Ermeni olaylan dola-
liler ve mülkî memurların yargılanma- yısiyle alınacak tedbirler hakkında pa-

3432
—7*
dişahla ayrı düşüncede olmaları, sonra | mesi, Hurşid Paşanın da Bahriye na-
güm rük tahvillerinin değerinden aşağı ! zırlığmdan çekilmesi, onların yerine
fiyatla satılmasına razı olmaması, niha­ J ve Maliye nezaretine uy g un kimseler
yet Islahat kararnamesine ait iradenin | bulunmam ası gibi olaylardır,
geri alınmasına karşı durmasından ötü­ ı Bab-ı âlî baskınından ve Kâmil
rü 1 ekim 1895 te azledildi Paşanın düşürülmesinden sonra kuru-
Padişah, onu b u n d a n sonra da m ü ­ j lan M a h m u d Şevket Paşa kabinesinde
temadiyen tekrar sadarete getirmek is- 23 ocak 19133 Şûrayı devlet başkanı
i tediyse de, Said Faşa ısrarla reddetti. I j oldu. Sadrıâzam m katli üzerine Âyan
| Abdüıham id’i düşüncesinden vazgeçir­ reisliğine döndü ili haziran 1913). Vü-
m ek m ü m k ü n değildi. Her g ün' tehdit | cutça zayıf ve sıhhatsiz bir adamdı.
I üstüne tehdit yağmağa başlayınca Pa- Yakalandığı bir grip ve bronşitten kur-
| şa 4 aralık 1895 tarihinde İngiltere el­ I tulamıyarak 1 mart 1914. tarihinde ve­
çiliğine iltica etti. Nihayet padişahın fat etti.
verdiği şahsî teminat üzerine konağı­ i Said Paşa, son derece zeki, bilgili,
n a döndü ve sıkı bir nezaret altına devlet idaresine ve dış politikaya çok
alındı. Evine girip çıkma yasak edildi. i i vâkıf, her za m an elinden geldiği kadar
Sadrıâzam Rıfat Paşanın 9 kasım 1901 hizmete çalışır, kalemi ve çenesi kuv-
tarihinde vefatından altı g ü n sonra j vetli, çalışkan, nam uslu bir devlet ada-
sadaret tekrar teklif edildi. Said Paşa, ! mıydı. Yalnız son derece evhamlı ve
kabul etmedi. Ertesi g ü n ü istediği ıs­ müteredditti. B u n u n l a beraber iktidar-
lahtı tatbik etmek şartiyle teklif tek­ [ da bulunduğu zamanlar devlet işleri
rarlandı. Nihayet 18 kasım 1901 tari­ daim a iyi giderdi. Fazla- da sıkışırsa- is­
hinde altıncı defa sadarete geldi. 14 tifasını verirdi. Şahsen ufak tefek, bü­
ocak 1903 tarihinde ise pek dağdağalı yük sakallı, zayıf, mariz bir adamdı.
geçen b u sadaretinden azlolundu. Fevkalâde hasisliği ile m eşhurdu. Sad-
Said Paşa, 22 tem m uz 1908 tarihin­ rıâzam bulunduğu sırada bile eski püs-
de yedinci defa sadaret mevkiine geti­ j k ü elbiselerle dolaşır, b ü yü k maaşlar
rildi. E u n a sebep ise, Rum eli’de başla­ i aldığı halde bir kuruş fazla harcama-
yan hürriyet ihtilâliydi. A bdülham id’le j mağa bakardı.
u z u n m üddet geçinebilmeleri imkân­ Açık düşünceliydi fakat idare-i
sızdı. Üst üste verdiği istifalar ve pa­ maslahatçı idi. İttihatçıların tarafını
dişahın saraya çağırışına icabet etme­ sonuna kadar tutmuştur. Siyasî ha­
yişi üzerine 5 ağustos 1908 tarihinde yatta en büyük rakibi ise, İttihatçı-
Abdülham id vazifesinden ayrılmasına | lara düşm an olan ve Bab-ı âlî baskı-
razı oldu. i nında onlar tarafından sadaretten dü-
19 aralık 1908 de açılan Âyan ! şürülen Kıbrıslı Kâm il Paşaydı. B u n a
meclisi başkanlığına tayin edildi. 31 rağmen o nu takdir eder, gıyabında say-
mart .vakası sırasında Parapalas otelin­ ; gı ile bahseder, yanında çekiştirilmesi­
de saklandı. Hareket ordusunun geiişi- ne m üsaade etmezdi.
! hi duyunca bir kısım âyan ve m ebus­
larla birlikte Yeşilköy’e gitti. M a h m u d . M E H M E D K A D R İ PAŞA
Şevket Paşa ile görüştükten sonra
âyan ve mebuslardan kurulan Millî Gazianteb’de 1833 yılında doğmuştur..
meclis başkanlığına seçildi. İstanbul’a Kıbrıs mutasarrıfı İshak Paşanın oğ­
döndükten sonra Millî meclis o nu n ludur. Tahsilini tamamladıktan sonra
başkanlığı altında toplandı ve Abdül- babası Anteb N u fu s nazırı iken 1850
h a m id ’i saltanattan ve hilâfetten hal’- yılında o n u n maiyetinde vazifeye baş­
ett-i. ladı. 1858 yılında İstanbul’a gelerek
Said Paşa, İtalya’nın Trablusgarb’a Bab-ı âlî Tercüm e odasına intisab etti,
| tecavüzü üzerine I. Hakkı Paşanın isti- j Bir m üddet sonra Meclisi tanzimat
j fasiyle 30 eylül 1911 tarihinde sekizin- j mütercimi oldu. 1860 yılında Rum eli’yi
I ci defa sadaret m akam ına getirildi. 30 teftişe m e m u r olan sadrıâzam M eh m ed
i aralıkta ise anayasanın meclisin feshi Paşanın, maiyetinde bulundu. Ertesi yıl
i .h akkm daki 35 inci maddesinin değiş- I kayınpederi Girid valisi H e k im İsmail
i t irilmesine meclis muhalefet ettiği için j Paşanın kethüdalığma tayin edildi.
! istifa etti. Ertesi gün d okuzuncu ve so­ | 1834 yılında Deniz ticaret meclisi baş-
n u n c u defa sadrıâzam oldu. Bu- sefer, l kanlığına, 1865 yılında Postahane nar
j .muhaliflerin ' ısrarına rağmen Âyan j zırlığıha getirildi. Aynı za m an d a Maa-
; meclisinin muvafakatini alarak meclisi | rif nezareti tercüme cemiyetine m em ur
! feshettirdi. B u işte, yeni seçimde mec- ; oldu. Aynı yıl Meclisi hazain başkâti-
i lise çok daha kuvvetli olarak geleceği- ) bi„ ertesi yıl Meclisi vâlâ K a v anin ve
J ni u m a n İttihad ve Terakki partisini j nizamat dairesi başkâtibi oldu. Girid
de kendisini desteklemişti. Yen i meclis- | olayları sırasında memuriyetle iki kere
\ ten itimad aldığının ertesi günü, 16 ! araya gitti.. 1867 yılında Bahriye idare
tem m uz 1912 tarihinde istifa zorunda- i meclisi reisliğine, ertesi yıl Devlet şû
| kaldı. B u n a sebep, M a h m u d Şevket Pa­ rası üyeliğine tayin edildi. B u arada
şanın çekilmesiyle kabinenin zayıf düş- bir m üddet vazife ile İran h u d u d u n d a,
—>

3433
/' •—>

İ
getirildi. 29 tem m uz 1879 tarihinde j \ ları için kurulan komisyonun başkan-
başvekâlet tevcih olundu. | lığına tayin olundu. B u n d a n sonra
j Y a ny a tahrirat ve vilâyet başkâtipliği-
I ne getirildi. Kısa za m an sonra bu vazi-
Arifî Paşa, 18 ekim 1879 tarihinde j İ fesinden istifa edip İstanbul’a döndü,
başvekâletten azledildi. j 1866 yılında Selanik vilâyeti mektup-
Arifî Paşa 'başvekâletten ayrıldık­ ! çuîuğuna gönderilmek istenciyse de bu
tan sonra Devlet şûrası başkanlığına i görevi kabul etmedi 1867 yılında Mat-
getirildi. Said Paşanın ikinci defaki bâai âmire ve biraz sonra Takvim,
sadaretinde (12 eylül 1880) b u vazife­ j Vekasû m ü d ü rü oldu. 1868 yılında Dev-
den de ayrıldı. 1882. yılında üçüncü de­ j let şûrası muavinliğine, arkasından
fa Viyana elçisi oldu. Rahatsızlığı yü­ başmuavinliğe getirildi (7 eylül 1871)'
zünden gidiş geri kaldı. A h m e d Vefik ı i de Divanı ahkâmı adliye M uh a kem at
Paşanın ikinci sadaretinde (30 kasım I dairesi başkâtibi, 1873 de Ticaret neza­
1882) Devlet şûrası başkanlığına ve • reti. mektupçusu oldu. 25 mart 1874 ta-
Said Paşanın dördüncü, sadaretinde ] rihinde sadaret m ektupçuluğuna tayin
(2 aralık 1882) üçüncü defa olarak H a ­ J edildi. Yedi ay sonra Maarif nezare-
riciye nezaretine getirildi. Kâm il Paşa­ j ti mektupçuluğuna naklolundu. Bir
nın sadaretinde (25 eylül 1885) üçün­ ! m üddet sonra da Ticaret ve ziraat
cü defa Şûrayı Devlet başkanlığına ta­ i meclisi üyeliğine tayin edildi.. Abdül-
yin olundu. 4 eylül 1891 tarihinde K â ­ İ h am id ’in cülusunda M ab ey n başkâ-
mil Paşa kabinesinin işbaşından ayrıl­ I tipliğine getirildi. 1877 yılında veza­
ması üzerine açıkta kaldı. 17 kasım ret rütbesiyle memuriyetine ilâve c-
İ 1894 tarihinde Vükelâ meclisi üyesi ol- larak  yan üyeliğine seçildi 9 ka­
î du. Kâmil P a şa n m ikinci sadaretinden j sım 1877 tarihinde de ayrıca Hazinei
| azlinde (7 kasım 1895) sadaret teklif J hassa nazırlığı verildi. A . K a m d i paşanın
edildiyse de, ısrarla reddetti. Esasen bir sadaretinde Dahiliye nazırlığına tayin
müddetten beri tüberkülozdan musta- olundu (11 ocak 1878). A h m e d ..Vefik
I ribdi. 6 aralık 1895 tarihinde Cağaloğ- j Paşa başvekilliği onu n azli şartiyle ka-
; lundaki konağında vefat etti. j bulde ısrar ettiği için A bdûlham id bu-
Arifî Paşa, iyi bir tahsil görerek \ n a razı oldu (4 şubat 1878). Said Paşa­
yetişmiş, yabancı dil öğrenmiş, verilen yı ikinci' defa olarak Hazinei hassa n a ­
vazifelerde daima m uvaffak olmuş, cid­ zırlığına getirdi. Bir ay sonra azletti.
den değerli ve m ü m taz bir devlet ada­ Sadık Paşanın başvekilliğinde (18 ni­
mıydı. Dış işlerine ve Avrupa politika­ san 1878) Âyan meclisi başkanı oldu.
sına büyük vukufu vardı. Son derece Ali Suavi vak’asm dan sonra kimseye
doğru ve namuslu, kanaatlerini aynen itimadı kalmayan Abdûlham id, ileri
ifadeden çekinmez, medenî cesaret ve derecede devlet memurlarını taşra -hiz-
prensip sahibi olmakla şöhret kazan­ - metlerine tayin ettiği sırada onu da
mıştır. Ağır başlı, merasim ve teşrifata Ankara valiliğine göndermek istediyse
bağlı, Şeref ve haysiyetine düşkündü. de, ricası üzerine Hüdavendigâr vilâye­
Fransızcayı en az Türkçe kadar bilir tine gönderildi. B U vazifede bir m ü d ­
ve pek süratle tercüme yapardı. det bulunduktan sonra istifa etti. İs­
tifası kabul edilip İstanbul’a dönm e­
M E H M E D SAÎD PAŞA sine müsaade edilerek 28 kasım 1878
tarihinde üçüncü defa Hazinei Hassa
j Ufak tefek bir zat olduğundan nazırlığı verildi. Tunuslu Hayreddin
K ü çü k unvaniyle anılan M e h m e d Said Paşanın sadaretinde ise (4 aralık 1878)
| Paşa, 1838 yılında Erzu ru m ’da doğdu. Adliye nazırı oldu. 19 ekim 1879 tari-
J Tahran maslahatgüzarlığında b ulu n ­ ] hinde Başvekâlete tayin ve 9 haziran
m u ş Ankaralı Seb’a-zâde Ali Nam ık J 1880 tarihinde azlolundu.
| Efendinin oğludur. Erzurum medre- i Said Paşa bir m ü d det m a ’zul kal-
j sinde okuduktan sonra İstanbul’a ge­ j diktan sonra 12 eylül 1880 tarihinde
lip Ayasofya medresesini yedi yılda bi­ j tekrar başvekil oldu. 2 mayıs 1882 tari-
tirdi. Bir taraftan da Fransızca, mate­ h inde Mısır olayları dolayısiyle azle­
matik, tarih, h u kuk, ekonomi politik ve dildi. 1 1 t em m uz 1882 tarihinde tekrar
Parsça okudu. Babası ölünce kalabalık başvekil oldu ve 30 kasım 1882 tarihin-
ailesine bakm ak için Erzu ru m ’a döndü ! de azledildi. Ertesi g ü nü n gecesi yine
ve küçük bir maaşla vilâyet tahrirat ka­ J saraya çağırılıp ısrarla reddedişine
lemine m e m u r oldu. 1856 seferi sırasın­ | rağmen "dördüncü defa sadarete tayin
da O rdu tahrirat kalemine geçti. 1858 olundu (2 aralık 1882). B u sadâreti en
yılında İstanbul’a geldi Evvelâ Maliye u z u n sürmüş ve 25 eylül 1885 tarihinde
komisyonu tahrirat kâtibi, 1863 yzlzn- ! azlolunmuştur.
j da Meclisi vâlâ m azbata odası hülefa- Said Paşa on yıl hiçbir görev alma­
] sı oldu. F u a d Paşanın ilk sadareti sı- dan m azul kaldıktan sonra beşinci
J rasında Yedinci belediye dairesi reis­ defa sadrıâzam oldu (11 haziran 1895).
liği ek görev olarak yerildi. Müfettiş B u sadaretinden, Ermeni olayları dola-
kâtipliği görevi ile Selanik, Manastır, yısiyle alınacak tedbirler hakkında pa-
Tırhala, Y a n y a taraflarını dolaştı. Va­
liler ve mülkî memurların yargılanma-

3432
dişahia ayrı düşüncede olmaları, sonra mesi, Hurşid Paşanın da Bahriye na­
güm rük tahvillerinin değerinden aşağı zırlığından çekilmesi, onların yerine
fiyatla satılmasına razı olmaması, niha­ ve Maliye nezaretine uyg un kimseler
yet Islahat kararnamesine ait iradenin bulunmam ası gibi olaylardır.
geri alınmasına karşı durmasından ötü­ Bab-ı âlî baskınından ve Kâmil
rü 1 ekim 1895 te azledildi Paşanın düşürülmesinden sonra kuru­
Padişah, onu b u n d a n sonra da m ü ­ lan M a h m u d Şevket Paşa kabinesinde
temadiyen tekrar sadarete getirmek is- ; 23 ocak 1913) Şûrayı devlet başkanı
tediyse de, Said Faşa ısrarla reddetti. ; oldu. Sadrıâzam m katli üzerine Âyan
Abdülhamid'i düşüncesinden vazgeçir­ reisliğine döndü (11 haziran 1913). V ü ­
m ek m ü m k ü n değildi. Her gün' tehdit j cutça zayıf ve sıhhatsiz bir adamdı.
İ üstüne tehdit yağmağa başlayınca Pa- Yakalandığı bir grip ve bronşitten kur­
} şa 4 aralık 1895 tarihinde İngiltere el­ tulamayarak 1 mart 1914. tarihinde ve-
çiliğine iltica etti. Nihayet padişahın j fat- etti.
verdiği şahsî teminat üzerine konağı­ i Said Paşa, son derece zeki, bilgili,
n a döndü ve sıkı bir nezaret altına ! devlet idaresine ve dış politikaya çok
alındı. Evine girip çıkma yasak edildi. vâkıf, her za m an elinden geldiği kadar
Sadrıâzam Rıfat Paşanın 9 kasım 1901 hizmete çalışır, kalemi ve çenesi kuv­
tarihinde vefatından altı gün sonra vetli, çalışkan, nam uslu bir devlet ada-
sadaret tekrar teklif edildi. Said Paşa, ! mıydı. Yalnız son derece evhamlı ve
j kabul etmedi. Ertesi g ü n ü istediği ıs- ! müteredditti. B u n u n la beraber iktidar-
j lahtı tatbik etmek şartiyle teklif tek­ j da bulunduğ u zamanlar devlet işleri
rarlandı. Nihayet 18 kasım 1901 tari- < daima iyi giderdi. Fazla da sıkışırsa is­
hinde altıncı defa sadarete geldi. 14 tifasını verirdi. Şahsen ufak tefek, b ü ­
ocak 1903 tarihinde ise pek dağdağalı yük sakallı, zayıf, mariz bir adamdı.
geçen b u sadaretinden azlolundu. Fevkalâde hasisliği ile meşhurdu. Sad-
Said Paşa, 22 t em m u z 1908 tarihin­ n â z a m bulunduğ u sırada bile eski püs­
de yedinci defa sadaret mevkiine geti­ kü elbiselerle dolaşır, büyük maaşlar
rildi. B u n a sebep ise, Rum eli’de başla- aldığı halde bir kuruş fazla harcama­
j yan hürriyet ihtilâliydi. Abdüîham id’le mağa bakardı.
u z u n m üddet geçinebilmeleri imkân- : Açık düşünceliydi fakat idare-i
j sızdı. Üst üste verdiği istifalar ve pa- I maslahatçı idi. İttihatçıların tarafını
dışalım saraya çağırışına icabet etme- < sonuna kadar tutmuştur. Siyası ha­
yişi üzerine 5 ağustos 1908 tarihinde yatta en b üyük rakibi ise, İttihatçı­
A bdülham id vazifesinden ayrılmasına lara düşm an olan ve Bab-ı âlî baskı­
razı oldu. nında onlar tarafından sadaretten dü­
19 aralık 1908 de açılan Âyan şürülen Kıbrıslı Kâm il Paşaydı. B u n a .
meclisi başkanlığına tayin edildi. 31 rağmen onu takdir eder, gıyabında say­
mart.vakası sırasında Parapalas otelin­ gı ile bahseder, yanında çekiştirilmesi-
de saklandı. Hareket ordusunun gelişi- j ne müsaade etmezdi.
hi duyunca bir kısım âyan ve mebus- [
larla birlikte Yeşilköy’e gitti. M a h m u d j . M E H M E D K A D R İ PAŞ A
Şevket Paşa ile görüştükten sonra
âyan ve mebuslardan kurulan Millî ; Gazianteb’de 1833 yılında doğmuştur..
meclis başkanlığına seçildi. İstanbul’a J Kıbrıs mutasarrıfı İshak Paşanın oğ­
. döndükten sonra Millî meclis onu n ludur. Tahsilini tamamladıktan sonra
I başkanlığı ' altında toplandı ve Abdül- babası Anteb N u fu s nazırı iken 1850
] h am id ’i saltanattan ve hilâfetten hal’- yılında onu n maiyetinde vazifeye baş­
| etti. ladı. 1858 yılında İstanbul’a gelerek
Said Paşa, İtalya’nın Trablusgarb’a Bab-ı âli Tercüm e odasına intisab etti.
| tecavüzü üzerine I. Hakkı Paşanın isti- Bir m üddet sonra Meclisi tanzimat
I fasiyle 30 eylül 1911 tarihinde sekizin­ mütercimi oldu. 1860 yılında Rum eli’yi
ci defa sadaret m akam ına getirildi. 30 teftişe m e m u r olan sadrıâzam M eh m ed
| aralıkta ise anayasanın meclisin feshi Paşanın, maiyetinde bulundu. Ertesi yıl
i .hakkınaaki 35 inci maddesinin değiş- kayınpederi Girid valisi H e kim İsmail
! dirilmesine meclis muhalefet ettiği için . Paşanın kethüdalığma tayin edildi.
istifa etti. Ertesi gün dokuzuncu ve so- 1864 yılında Deniz ticaret meclisi baş­
| n un cu defa sadrıâzam oldu. B u sefer, i kanlığına, 1865 yılında Postahane na­
.muhaliflerin ' ısrarına rağmen Âyan zırlığına getirildi. Aynı zam anda M aa­
meclisinin muvafakatini alarak meclisi rif nezareti tercüme cemiyetine m em ur
feshettirdi. B u işte, yeni seçimde mec­ oldu. Aynı yıl Meclisi hazain başkâti­
lise çok daha kuvvetli olarak geleceği­ bi,, ertesi yıl Meclisi vâlâ K a v anin ve
ni u m a n Tttihad ve Terakki partisini ] nizam a t dairesi başkâtibi oldu. Girid
| de kendisini desteklemişti. Y en i meclis­ olayları sırasında memuriyetle iki kere
ten itimad aldığının ertesi günü, 16 | araya gitti. _ 1867 yılında Bahriye idare
t em m uz 1912 tarihinde istifa zorunda ! meclisi reisliğine, ertesi yıl Devlet şû
kaldı. B u n a sebep, M a h m u d Şevket Pa- j rası üyeliğine tayin edildi. B u arada
şanın çekilmesiyle kabinenin zayıf düş- J bir m üddet vazife ile İran hu dud un d a,
■ i

3433
—>
sonra Altıncı belediye dairesi başkanlı­ i yıl Köstence ve Tolcu bölgelerinde aşar
ğında bulundu. 1371 yılında b ütün va­ | vergisinin tanzimi, aynı yıl İzmir âşar
zifelerinden azlolundu. Ertesi yıl N a ­ I m em urluğu ile görevlendirildi. 1862 yı-
fıa nezareti müsteşarlığına getirildi. | İm da Rüsu m at meclisine m e m u r edil-
1873 yılında ikinci defa Altıncı belediye I di. Ertesi yıl Ş u m n u kaymakamı, 1864
dairesi başkanlığı verildi. Tekrar Nafıa I yılında Varna mutasarrıfı, 1867 yılında
müsteşarı, 1874 yılında Bahriye müste­ I Niş mutasarrıfı oldu. B u son görevin-
şarı, aynı yıl ikinci defa şehremini ol­ j de beş yıldan fazla kaldıktan sonra
du. 1877 yılında vezaret rütbesiyle Dev­ ! 1872 yılında vezaret rütbesiyle Pizren
let şûrası başkanlığına tayin edildi. valisi oldu. Sonra, T u n a, Ankara, Bağ-
A h m e d Vefik Paşa’n m başvekilliğinde dad ye Diyarbakır valiliklerinde bulun­
b u görevden ayrılıp Sivas’a vali tayin du. İkinci defa Bağdad valisi ve Altın­
edildiyse de, kabul etmediğinden Bağ- cı ordu nazırı bulunurken 1880 yılın­
dad valiliğine gönderildi. T u n u s ’iu da azledilip İstanbul’a çağırıldı. Trab-
Hayreddin Paşanın sadareti sırasında lusgarb valiliğine gönderilmek istendi.
Dahiliye nazırı, 1879 yılında Ticaret, İtizarda bulundu. B u n u n üzerine N a ­
Ziraat, O r m a n ve m aadin nazırı ve Said fıa komisyonu üyeliği verildi. Padişah
Paşanın azli üzerine 9 haziran 1880 tari­ kendisine başvekillik teklif ettiyse, de,
hinde Başvekil oldu. Said Paşanın baş­ hep taşra hizmetlerinde bulunduğu
vekilliği sırasında o n u n başkanlığında için b u m ü h im işi başaramıyacağını,
olmak üzere M a h m u d Nedim , T u n u s ’lu bir nezaret hizmetinde bir m ü d det ça­
i Hayreddin ve S u b h i Paşalardan mürek- lışıp tecrübe kazanmasının ve Bab-ı âlî­
keb bir komisyon tarafından K a n u n u de yetişmesinin doğru olacağını bildir­
Esasinin tekrar yürürlüğe konması ve di. Ancak, ısrar edildiği takdirde vaki
meclisin açılması hakkında bir m azba­ olması m uhtem el hatalarının da hoş
ta hazırlanmış ve A bdülham id’e veril­ görülmesini ve garazkârlarm sözlerine
mişti. Kadri Paşa başvekil olunca Ma- itibar edilemiyeceğinin takdim ettiği
beyn başkâtibliğinden yazılan bir tez­ arıza ile vaadolunmasını bildirdi.
kere ile d u r u m teyid olunarak gerekli Abdülham id, onu n bu arîzasım
hazırlıklara başlanması bildirildiği hal- okuduktan sonra başvekilliğe tayin et­
! de jurnallardan ürken padişah b u n da n ti (2 mayıs 1882). Aynı za m a n d a baş­
vazgeçti. Yapılacak bazı ıslahat işle- | vekâlet maaşının arttırılması hakkında
rinde ve Karadağ h u d u d u n u n tashihi ı da irade çıktıysa da, b u n u kabul etmi-
meselesinde sarayla anlaşamadığından yerek öbür vezirlere iyi bir Örnek oldu.
9 eylül 1880 tarihinde vazifesinden çe­ Ancak padişahın gücenmesinden çe­
kildi. 12 eylül 1880 tarihinde sadaret kindiği için b u n d a n müstağni bulun­
m ü h ü rü alınarak azlolundu. 1882 tari­ madığını, sadece b u n u kendi menfaati
hinde' Edirne valiliği verildi, il şubat için yaptırmış sanılacağından çekindi­
1884 tarihinde Edirne’de vefat etti ğini, dara düşerse padişahın ihsanları­
na güveneceğini arzetti.
Bilgili, vekarlı, nam uslu bir devlet
Mısır buhranı sırasında görüşü p a ­
adamıydı. Arabça, Parsça, Fransızca ve
dişah tarafından kabul edilmediğinden
İngilizce bilirdi. İktisat, h u k u k , mate­ istifasını verdi. Abdülham id, mutadı
matik, coğrafya ve tarihle uğraşmıştı.
olduğu gibi, b u istifayı kabul etmiye-
Aydın düşünceli ve liyakatli bir devlet
rek kendisini azletti (10 t em m u z 1882).
adamıydı. Tayin olunduğu memuriyet­
Üç ay sonra Diyarbakır ve b u n u kabul
lerde daima başarı göstermiştir. Orta
etmediğnden Kastam onu valiliğine ta­
j boylu, sarışın, nazik ve terbiyeliydi, yin edildi. 1891 yılında Aydın valiliği
j Abdülham id nedense ondan çekinirdi. verildi. Ertesi sene Edirne valisi oldu.
B u yüzden sadaretten ayrılınca Edirne 1895 yılında Adliye nazırlığına getiril­
| valiliğine' göndermiş, vefatına sevindi-
di Sadrıâzam Halil Rıfat Paşanın ra­
I ğini saklayamamış, naaşınm ise îstan-
hatsızlığı sırasında o iyileşinceye kadar
l bul’a getirilip gömülmesine bile izin Vükelâ meclisine başkanlık etmeğe m e­
j vermemişti. m u r edildi (3 kasım 1901). Sadrıâza-
m m rahatsızlığı devam ettiği ve arttı­
| M E H M E D SAİD PAŞA ğı için 9 kasım 1901 tarihinde sadaret
1 (İkinci sadareti) vekâletine tayin olundu. Sadrıâzam Rı­
fat Paşa vefat edince 12 kasım 1901 ta­
I A B D ü R R A H M A N N U R E D D Î N PA Ş A rihinde o da sadaret vekâletinden affı­
nı istedi. Abdülham id, kendisini sada­
| Kütahyalı Hacı Ali Paşanın oğlu­ ret m akam ına getirmek istediyse de,
dur. 1836 yılında bu şehirde doğmuş­ kabul etmedi. Israr edilince, Bab-ı âlî­
tur. M ükem m el hususi bir tahsil gör- nin eski istiklâli geri verilmek ve sa­
\ dü. Babasının Divân kâtipliğinde b u ­ raydan hiçbir şeye karışılmamak şart­
lunarak İdarî işleri öğrendi. 1854 yılın­ larını ileri sürdü. A bdü lh am id’in b u n ­
da, yani Kırım savaşı sırasında asker ları kabulüne im kân yoktu, birden
şevkine m e m u r oldu. 1860 yılında H i­ reddetmedi. 16 kasım 1901 Cumartesi
caz’a para ve zahire götürdü. Ertesi gü nü sadaret tevcihinin yapılacağı ha­

3434
ber verildi. O da, Perşembe gecesi te- i ı M E H M E D SAİD PAŞA
şekkürnâme takdim etti. C u m a günü, \ j Üçüncü sadareti)
meselenin Pazartesiye kaldığı bildiril- ■
di. B u sırada aleyhine birçok jurnaîlar | | M E H M E D VEFÎK PAŞA
verilmiş olduğunu ve bunların ince- j j (İkinci sadareti)
lenmekte bulun d uğu nu duyarak müte-
essir oldu. Sadaret vekâletinden kat’ı şe- [ j M E H M E D SAÎD PAŞA
kilde çekilerek yanındaki- evrakı Bab-ı i j (Dördüncü sadareti)
âlî’ye gönderdi. Abdülhamid, birçok
vasıtalarla sadareti kabul etmesinde I ( M E H M E D KÂMİL PAŞA
ısrar etti. Abdurrahm an Paşa, kendisi- j I
ne kızan padişahın uzu n müdettir mu- j 1832 yılında Kıbrıs adasında Lef-
vaffakıyetle ifa ettiği Adliye nezaretin- ! 1 koşa şehrinde doğmuştur. Ailesi bura­
den azletmek istediğini, lâkin bahane | j ya A n a m u r ’dan göçmüştü. Babası, top­
bulamadığını, sadaretten azlin ise da­ çu yüzbaşısı Salih Ağadır. Memleketin­
h a kolay olacağını düşündüğü için ıs- j de bir m üddet tahsil görüp Arabça, .
rar ettiği kanaatindeydi. B u n u n üzeri- j Farsça, Fransızca ve R u m c a okudu.
ne, bazı şartlar ileri sürdü. B u n a göre i 1845"yılında Mısır’a gitti. Mısır harb
istediği zam an istifada serbest buluna- j okuluna girip süvari mülâzimi olarak
cak, idarî ve malî ıslahat mutlaka tat- i çıktı. Mısır Maarif m ü d ü r ü Abdi Paşa­
bik edilecek, sadaret m akam ın dan geç- j nın himayesiyle Mısır sarayına intisab
miyen hiçbir arz padişah tarafından \ etti. Ayrıca İngilizce’ye başladı. Abbas
kabul eailmiyecek ve Bab-ı âlînin ha- ; ] Paşa b u dili öğrenmesine m ükâfat ola- j
beri olmadan saraydan hiçbir emir ve- | i rak yüzbaşılığa yükselmiş olan oğlu
rilmiyecekti. Kendisi bu şartların ka­ İlhami Beyin (paşa) _İngilizce öğret­
bul edilmiyeceğini biliyordu. Nitekim j Ş menliğine tayin etti. İki genç, yıllarca
de edilmedi ve 18 kasım 1901 tarihinde j j beraber bulundular. İlhami Paşa Ab-
sadaret Said Paşaya verildi. O da Adli- 'i ! dülmecid’in kızı M ünire sultanla ni­
ye nazırı olarak kaldı. şanlanınca birlikte İstanbul’a gelip yi­
Perid Paşanın sadareti sırasında i ! ne Mısır’a döndüler. İlhami Paşa M ü n i­
araları açıldığından sadaretten azline ! | re Sultanla evlenmek üzere İstanbul’a
kadar hüküm et toplantılarına katılma- • ; geldiği za m an o da birlikte geldi. İlha­
dı. Sadarete Said Paşa geçince, meşru- 1 j m i Paşanın vefatı üzerine bir daha
tiyet meselesinin müzakeresi için ken- . j \ Mısır’a dönmedi. Sadrıâzam Kıbrıslı
dişini davet etti. B u n u n üzerine saray- j ! M e h m e d E m in Paşanın isteği üzerine
da toplanan Vükelâ meclisine katıldı. | j Mısır'daki vazifesinden istifa etti ve
Meşrutiyetin ilânı üzerine Adliye na- J | arzusu üzerine Kıbrıs Evkaf m üdürlü­
zırlığı Haşan Fehm i Paşaya verilip ğüne tayin edildi (1860). İki b u ç uk yıl
kendisi “Meclisi vükelâya m em u r” ya­ sonra azlolundu. 1863 yılında Kıbrıs’ın
ni devlet bakanı oldu. D o k u z gün son­ Tuzla kazası kaymakamlığına, aynı yıl
ra emekliliğini istedi. Âyan azâlığmı ada muhasebeciliğine tayin edildi. Dört
da kabul etmiyerek kalabalık ailesine ay sonra Sayda muhasebeciliğine ve
rağmen az bir maaşa kanaat zorunda sonra Suriye vilâyeti merkez mutasar­
kaldı. B u yüzden bir hayli zarurete rıflığına gönderildi. Yedi ay sonra da
düştü. Nihayet, 6 t em m uz 1912 tari­ Beyrut mutasarrıfı ve politika m e m u ­
hinde vefat edip Fatih türbesinin av­ ru, 1869 yılında Trablusşam mutasar­
lusuna defnolundu. rıfı, aynı yıl Haleb vilâ3reti merkez m u ­
Vekar ve haysiyet sahibi, dürüst ve tasarrıfı, vali muavini ve Ecnebi işleri
namuslu, geniş bilgili, dirayet ve liya­ m üdürü oldu. Sekiz ay sonra Filibe
katli bir devlet adamıydı. Arabça, Fars­ mutasarrıflığına ve vazifesine hareket
ça ve Fransızca’yı çok iyi bilirdi. N a ­ etmeden K u d ü s mutasarrıflığına- tayin
zırlığı sırasında adliyenin istiklâlini te­ edildi. 1872 tarihinde Hersek, ikinci de­
m in ve b u n u padişaha karşı m üdafaa fa Beyrut ve 1873 yılında da ikinci de­
etmiştir. Prensiplerine sadık olup b u n ­ fa K u d ü s mutasarrıfı olarak Beytül-
lardan fedakârlıkta bulunm az, memle­ lâhm kilisesindeki Katolik - Ortodoks
kete hizmet konusunda kendi şahsî ik­ anlaşmazlığını halletti. Sakız ve üçün­
balini düşünmezdi. Devrinde nazırlık cü defa Beyrut mutasarrıflığından son­
ve sadrıâzamlık etmiş bulunanlar bir ra Kosova valiliği verildi. 1877 yılında
hayli servet sahibi oldukları halde, Haleb valisi olup, iki yıl sonra azledil­
kendisi yalnız maaşiyle yetindiği, aile­ di. B u n a sebep, İngiliz’lerin burada
si kalabalık, şahsen cömerd ve eli açık nü fu z kurm ak istemelerine engel oluşu
olduğu için Meşrutiyetten sonra bütün ve konsolosla mücadelesidir. Nihayet
maaşlarda yapılan indirmeler yüzün­ 1879 yılında Dahiliye nezareti müste­
den zarurete uğramıştır. B u n a rağmen şarlığına, ertesi yıl Evkaf nazırlığına
bir daha menıuriyet kabul' etmemek tayin edildi. Aynı yıl Maarif nazırı ol­
hususunda verdiği karara sadık kala­ du. Kısa zam an sonra azlolunup Nafia
rak Devlet şûrası üyeliğini reddedip komisyonu üyeliği verildi. 1882 yılında
zaruret içinde ölmüştür. tekrar Evkaf nazırlığına getirildi. M e ­
—>

3435
muriyeti üzerinde kalmak şartiyle zu- cek olan Fransız vapuruna binmesine
iıur eden eşkıyanın tenkili için Aydın m üsaade olunmasını istediyse de, A b ­
vali vekâletine gönderildi. B u vazife­ dülhamid ısrar etti ve tehdit dolu h a ­
sinde muvafak olarak geri döndü. berler gönderdi. Kâmil Paşa, bronşitten
Şarkî Rumeli eyaleti meselesini as­ mustaripti. H e m en yölculuğa taham ­
kerî güçle halletmek istiyen sadrıâzam m ü lü olmadığına dair Sıhhiye meclisi­
Said Paşanın aksine işi müzakere ve nin yabancı doktorlarından rapor aldı.
anlaşma voliyle halletmeğe taraftar Abdülham id nihayet ısrardan vazgeçip
bulunan Kâmil Paşa 25 eylül 1885 te Haleb, K o n y a veya Aydın valiliklerin­
sadarete tayin olundu. 4 eylül 1891 yı­ den hangisine isterse gidebileceğini
lında azledilinceye kadar b u vazifede bildirdi. Kendisi ,Aydın yakın olduğu
kaldı ve böylece, Said Paşa ile araların­ için tercih etti.
da siyasî bir rekabet başladı. Kâm il Paşa, hatıratında, padişahın
Padişah, bir m üddet geçince Kâmil yumuşamasına elçilerin tavassutunun
Paşaya Devlet şûrası başkanlığını tek­ sebep olduğunu kaydetmiştir. Azlinin
lif ettiyse de kabul etmedi. D a h a son­ üçüncü g ü nü m uh afaza altında olarak
ra Ermeni meselesi zuhur edip alev­ İstanbul’dan ayrıldı. İzmir’de vazifeye
lendi. B u olay, o sırada sadrıâzam b u ­ başladıktan sonra- aleyhine jurnallar
lunan Said Paşanın azline sebep oldu. yağdı. Vilâyeti iyi idare etmediği, meş­
Ermeni dâvasını en ziyade İngilizler ru- olmayan kazançlar sağladığı, hürri-
m üdafaa ettiklerinden padişah İngiliz yetseverlerin gizli yayınlarına karşı m ü ­
politikasını güden Kâmil Paşayı ikinci samahakâr davrandığı iddia olunuyor­
kere olmak üzere sadaret m akam ına ge­ du. Nihayet-, eşkiyanm tenkilinde gev­
tirdi (1 ekim 1895). şeklik gösterdiği bahanesiyle azlolunup
Ermeni olayları devam ediyor, Rodos adasında ikamete m em u r edildi.
devlet güçlükler içinde bulunuyordu. Kâm il Paşa b u n u haber alınca
Padişah kendisine bunların nasıl yeni­ Abdülham id’in kendisini m ahva karar
lebileceğini sordu. Kâmil Paşa, yazılı yermiş olduğu düşüncesine kapılarak
olarak verdiği cevapta evvelâ bazı ıs­ İzmir’deki İngiliz konsolosluğuna sı­
lahat yapmak icabedeceğini ve bunla­ ğındı. Padişah bun dan fena halde ürk­
rın başında millete karşı mes’ul ve b u ­ tü. Nihayet kendi şahsına ve İngiltere
na göre salâhiyetleri de bulunan bir devletine resmen teminat vermek zo­
hükümete ihtiyaç bulunduğunu, nazır­ runda kaldı. Kâmil Paşa b u n u n üzeri­
ların sadrıâzam tarafından seçilmesi n e konsoloshaneyi terkedip İstanbul’a
gerektiğini, sarayın hüküm et işlerine geldi.
karışmamasının ve bilhassa bazı saray Meşrutiyetin ilânından sonra Har­
mensuplarının telkiniyle işleri altüst biye ve Bahriye nazırlarının padişahça
edecek müdahalelerde bulunulmaması- tayini meselesinden Said Paşa, müşkül
nın şart olduğunu, İngiltere ve Fransa durum da kalarak istifa edince, sadaret
elçilerinin de b u fikirde bulunduğunu. üçüncü defa olmak üzere Kâm il Paşa­
Hattâ Fransa elçisinin kendisini göre- ya verildi (6 ağustos 1908).
rek b u hususları bilhassa tavsiye etti­ İttihad ve Terakkin’in gayri mes’ul
ğini bildirdi. Abdülham id, b un da n kuş­ şekilde devlet işlerine karışması, ordu­
kulandı. Meseleyi Fransa elçisine sor­ n u n siyasetten çekilmek istememesi ve
durdu. Elçi, Kâmil Paşaya böyle bir şey meselâ Kâm il Paşanın Harbiye ve B a h ­
söylediğini açıklamaktan kaçınca kuş­ riye nazırlarını değiştirmesine itirazda
kusu arttı. O sırada Avrupa borsaların- bulunması gibi hâdiseler, sadrıâzamla
da olduğu gibi İstanbul borsasmda da ittihadçılarm u z u n m üddet anlaşama­
tahvilât fiyatlarında düşüş başladı. yacağını belli ediyordu. Nihayet, hesap
Dahiliye nazırı Halil Rıfat Paşa, Bab-ı vermek - aslında hırpalanmak - için
âlî’deki her olayı Abdülham id’e habet meclise çağırıldı. Kâm il Paşa mehil is­
vermekle görevliydi. Osmanlı bankası­ tedi. B u mehil verilmediği gibi, İkinci
nın morotoryum ilân edeceğini ve hal­ ve Üçüncü ordunun çeşitli birliklerin­
kın Galata borsasının Önünde toplan­ den ve donanm adan yağan ve sadrıâ-
dığını bildirdi. • K abine İse Mabeynde zamı istibdat idaresini ihyaya çalış­
içtima halindeydi. Alınacak tedbirler m akla itham eden telgraflar üzerine
hakkında bir türlü fikir birliğine va- Kâmil Paşa istifasını verip çekildi
rılamıyordu. Abdülhamid, geç vakit (13 şubat 1909).
toplantının dağılmasını emretti. K o n a ­ Kâmil Paşa, 1911 yılında hava de­
ğına döndükten sonra da Kâmil Paşa­ ğişimi için Mısır’a gitti. B u sırada H in ­
dan sadaret m ü h r ü n ü aldı (7 kasım distan seyahatine çıkmış olan İngiltere
1895). Ertesi gün de Kaleb valiliğine kıralı ve kıraliçesi Mısır’a varmış b u ­
tayin edildiğini ve ailesini sonradan al­ lunuyorlardı. Beşinci Corc kendisiyle
dırmak üzere meşhur İzzeddin vapu- görüşmek istiyerek öğle yemeğine da­
riyle hem en İskenderun’a hareket et­ vet etti. Birçok meseleler hakkında fi­
mesini bildirdi. B u , adeta sürgündü. kir teatisinde bulundular. Kâm il Paşa,
Kâmil Paşa, kış g ünü b u vapurla- gi- bunları yazılı olarak devlete bildirdi.
demiyeceğini, ertesi g ünü hareket ede- Derhal İttihad ve Terakki’ye mensub
—*

3436
ı gazetelerin ağır taarruzuna uğradı. Bir Savaşın o.snlarmda Genel K urm ay Al­
İ m üddet sonra İstanbul’a- döndü. Gazi tıncı daire m üdürlüğüne tayin edildi.
I Aiımed M uhtar Paşa kabinesinde Dev- B u n d a n sonra hep seçkin hizmetlerde
j let şûrası reisliği verildi (1912). Niha- kullanıldı. Hudud komisyonlarında
| yet Aiımed Muiıtar Paşanın istifası vazife gördü. Her yerde m uvaffak oldu.
! üzerine 29 ekim 1912 tarihinde dördün­ 1884 yılında gözlerinden rahatsız oldu­
cü defa olarak sadarete getirildi. B u ğu için geri hizmete alınarak Çetine
sadaretinde vuku bulan Balkan harbi elçiliğine gönderildi. Aynı zam anda
felâketi sonunda Edirne Bulgarlar ta­ rütbesi Mirlivalığa (Tuğgeneral) yük­
rafından işgal edildi. Barış müzakere­ seltildi. Burada 1888 yılma kadar kal­
lerinde ise, şehrin hangi tarafa kalaca­ dıktan sonra hastalığı yüzünden elçi­
ğı hakkında bir türlü karara yarılamı­ likten ayrılıp İstanbul'a geldi. Askerî
yordu. B u sırada İttihat ve Terakki ce- teftiş komisyonu azâsı oldu. 1889 yı­
j miyetinin meşhur Bab-ı âlî baskını ol­ lında Ferikliğe (Tümgeneral) yüksel­
du. Harbiye nazırı Nazım Paşa öldürül­ di. Bir hafta sonra da Gidir’deki kuv­
dü. Kâmil Paşa zorla istifa ettirildi ve vetlerin kurmay başkanlığına tayin
sadarete ’M a h m u d Şevket Faşa geçti olundu. Girid Valisi ve fevkalâde ku­
(23 ocak 1913). mandanı bulunan Şakir Paşa ile geçi-
Kâmil Paşa, hükümetçe gösterilen nemediğinden ve kendisi sarayca tutu­
lüzum üzerine bir m üddet sonra Kıb­ lan birisi olduğundan Şakir Paşa İs-
rıs’a gitti ve 14 kasım 1913 tarihinde tanbula alınıp onun memuriyeti Cevad
orada kalb sektesinden vefat etti. K e n ­ Paşaya verildi. 1891 yılında müşirlik
disi, vekar ve dirayet sahibi, soğuk­ rütbesi tevcih olundu. Cevad Paşa» b u
kanlı, uzağı görür, zeki, dürüst ve n a ­ vazifesinde m uvafak olmuş ve adayı
muslu bir devlet adamı idi. Fransızca, iyi idare ederek herkesi m e m n u n et­
İngilizce, Rum ca, Arabça ve Farsça bi­ miştir. Nihayet, Kâmil Paşanın azli
lirdi. Devlet işlerinde büyük tecrübe üzerine 4 eylül 1891 tarihinde sadaret
sahibi, dış politikada ustaydı. Kalemi makamına tayin olundu. Kendisi İs­
çok kuvvetliydi. Devrinde yalnız Os­ tanbul’a varıncaya kadar Hüseyin Rıza
manlI devletinde değil, Avrupa’d a da Paşa sadaret kaymakamlığı yaptı.
takdir olunmuştu. Mısır’da devlete ya­ Abdülhamid, Cevad Paşaya devle­
zıp gönderdiği lâyiha ise, uzağı n e ka­ tin en büyük nişanlarını üstüste tev­
dar gördüğünü anlatan m ü h im bir ve­ cih etti. Üstelik “Yaveri ekrem” unva­
sikadır. Burada ileri sürdüğü ihtimal­ nım verdi.
ler, ileride birer birer tahakkuk • etmiş Cevad Paşa, padişahın b u teveccüh
ve bu hal herkesi hayretler içinde bı­ ve iltifatlarından son derece minnettar
rakmıştır. V ücud un dan çok daha faz- kalarak bütün işleri o n u n arzusuna
* la istifade kabil iken, Abdülham id’in uygun şekilde yürütmeğe başladı.
| vesveselerine kurban gitmiş, m ü h im H enüz kırk yaşında bulunduğu
| zamanlarda iş başından uzaklaştırıl­ halde sadaret makam ına yükselmesini
mış ve ikinci, üçüncü ve hattâ daha kimse çekememişti. B u yüzden kabine
az ehemmiyetli derecede vazifelerde arkadaşları kendisine yardımcı olmu­
kullanılmıştır. Üç ciltlik “Tarihi siyar yor, hattâ ellerinden geldiği kadar iş­
sii Devleti Osmaniye” ile Said Paşa’ya lerini köstekliyorlardı. B u sırada Erme­
cevapları ve hatıratının birinci cildi ni meselesi alıp yürümüştü. Seri ve
basılmıştır. kat’î tedbirler almak, yabancı m ü d a ­
haleye engel olmak lâzımdı. Cevad Pa­
A H M E D CEV AD PAŞA şa ise, ancak padişahtan aldığı emirle­
ri ifa durumunda, bulunuyordu. B u . va­
Afyonkarahisar’lı Kabaağaçlı-zâde ziyette hiçbir iş göremeyeceğini anlayp,
Miralay Mustafa Asım Beyin oğludur. sarayda bir heyet teşkiliyle Bab-ı âlî’-
1851 yılında Şam’da doğmuştur. Ecdadı nin m ü h im kararlarının burada tetkik
Elmalı’lı olup bir Türkm en aşiretine ve tasdik olunmasını, bunların da
mensubdur. K ü ç ü k yaşta yetim kala­ mutlaka hüküm darca kabulünü iste­
rak Harb okluluna girdi. 1871 yılında di. Padişah, bütün teveccühüne rağ­
kurmay sınıflarını da bitirip yüzbaşı m en buna muğber oldu. Üstelik başa­
oldu. H e n ü z mülâzım iken bir ara sa­ rısızlığının devleti bir çıkmaza sokaca­
ray hizmetine alınmış ise de Abdüla- ğı da jurnal edilmişti. Nihayet 8 hazi­
ziz onun tahsile olan istidadını göre­ ran 1895 tarihinde azledildi. Bir m ü d ­
rek okulu tamamlama fırsatını ver­ det konağında m a ’zul olarak oturduğu
mişti. sırada 14 tem m uz 1897 tarihinde Girid
İlk vazifesi Harbokulu matematik kumandanlığına tayin olundu.' Saray
hocalığıdır. Sonra Beşinci ordu kur­ n ü fuzu nu ortadan kaldırmakla itham
maylığına tayin olundu. 1877 - 78 sa­ edildiği için Abdülham id ondan kuş­
vaşı esnasında fedakârca ve muvaffa­ kulanıyordu. B u yüzden H anya’da bu­
kiyetli hizmetleri görülerek kayma­ lunan Miralay Tatar Şakir Bey, her
kamlığa yükseltildi. Elte ■savaşındaki halini kontrola ve saraya bildirmeğe
yararlığı dolayısiyle Miralaylık verildi. m em u r edilmişti.

3437
“4 , I —^ j
B u sırada İstanbul’a gelen ve K u ­ j lükbaşı İbrahim ağadır, ilk tahsilini j
düs’ü ziyaret edecek olan Alm anya im­ | Serez’de tamamladıktan sonra 1844 yı- ;
paratorunu Beyruttan karşılamağa m e­ | İmda Serez tahrirat kalemine maaşsız j
m u r edildi. Lâkin, onunla temas etme­ ; olarak alındı. Üç yıl sonra maaş bağ- i
mesi için imparator nerelere gidecekse i landı. 1851 yılında Selanik tahrirat ve j
bir gün evvel gidip gerekli tertibatı 'i sonra vilâyet meclisi kalemlerinde va- ]
alması bildirildi. B u vazife sona erin­ [ zife gördü. Vidin ve Yanya vilâyetleri i
ce İstanbul'a dönmek için müsaade is­ Divan kâtipliğinde bulundu. Aynı m e­
tediyse de, buna karşılık Beşinci Ordu muriyetle on yıl kadar Edirne, Erzu­
kumandanlığına tayin edildi (1898). ru m Harput vilâyetlerinde dolaştı. 1861
Mübtelâ bulunduğu akciğer veremi yılında Meclisi vâlâ mazbata odasına
şiddetlendiği için bava değişimi mak- alındı. Aynı yıl yine Divan kâtipliği ile
sadiyle L ü b n a n ’daki Aynı Saf ere gitti. Silistre vilâyetine gönderildi. 1864 yı­
Hastalığı gittikçe arttı._ Nihaye Ordu lında- T u n a vilâyeti İdare meclisi baş­
Müşirliğinden ayrılıp İstanbul’a dön­ kâtibi ve sonra Vilâyet mektupçusu ol­
mesine müsaade edildi. 9 ağustos 1900 du. 1868 yılından 1873 yılma kadar
tarihinde Nişantaşı’ndaki konağında Varna, Tırhala, Vidin mutasarrıflıkla­
vefat edip naaşı vasiyeti üzerine Emîr rında bulundu. 1871 yılında Rumeli
Buhar! dergâhı yanında anne ve baba­ Beylerbeyiliği pâyesi verildi. Ertesi yıl
sının gömülü bulunduğu mezarlığı vezaretle T u n a valiliğine tâyin edildi.
defnedildi. Oradan Haleb valiliğine tayin edilmiş­
Cevad Paşa çok m ükem m el tahsil ken vazgeçilip Kosova, 1878 yılında
görmüş, süratle ilerliyerek en yüksek Selânik valiliği tevcih olundu. Selanik
makamlara çıkmış, yine süratle sön­ vilâyetinin idaresi o sırada birçok olay­
m ü ş ve henüz 49 yaşında bulunduğu lardan dolayı güçleştiğinden istifa etti.
halde vefat etmiştir. Son derece terbi­ 1880 yılında Nafia komisyonu üyesi,
yeli -ve nazik, zeki, çalışkan, iyi huylu 1882 yılında Sivas valisi oldu. B u sıra­
ve iyi ahlâklıydı. Padişahın teveccü­ da bazı ihtilaslarından dolayı dile dü­
h ü n den istifade ile yıllar yılı sadaret­ şüp azledildi. 1885 yılında Aydın, erte­
te kalması m ü m k ü n iken devletin si yıl Bağdad valiliği verildi. Bağdad’a j
menfaatine aykırı bulduğu bir durum a gitmeden evvel malî d urum u nu n çok i
itiraz edip azli ve ebedî menkûbiyeti kötü olduğunu ve borç içinde bulun- [
göze almıştır. duğunu bildirip ödenmesini istediği i
Sadareti sırasında Bab-ı âlı’de ıs- • için gönderilmekten vazgeçildi.
lahat yapmış ve eski usulü terkederek 1887 yılında Manastır, 1889 yılında
Batı bürokrasi metotlarını kabul ve tekrar Aydın valisi oldu. 1891 yılında
tatbik etmiştir. Kendisi, okumağa ol­ Dahiliye nazırlığına tayin edildi. 1895
duğu gibi yazmağa da meraklı ve isti­ yılında ilâve olarak Devlet şûrası baş­
datlıydı. Tarih-i Askeri-i Osmanî, Ta- kanlığı vekâleti verildi. 7 kasım 1895
rih-i Askeri hülâsası, Malûmat-ı kâfiy- tarihinde sadrıâzam Kâmil Paşanın az­
ye fi memâlik-i Osmaniye basılı eser­ li üzerine - bir müddetten beri Bab-ı
leridir. 1880 yılında kurduğu Yadigâr âlî’de olan her şeyi gizlice saraya bil­
adlı bir dergi 124 sayı çıkmıştır. Bab-ı dirmesine adeta mükâfat olarak - sa­
âîî> memurlarının boş zamanlarını fay­ daret makam ına getirildi.
dalı şekilde geçirmeleri ve mesleklerine Halil Rıfat Paşanın sadrıâzam olu­
ait bilgilerini ilerletmeleri için Bab-ı şu,. büyük bir hayret uyandırdı. Zam an
âlî’de - halen Başbakanlık arşiv depo­ çok buhranlı idi. Halil Rıfat Paşanın
su olarak kullanılan bina - bir kütüp­ bu müşküllerin altından kalkmasına
h a ne inşa ettirmiştir. Lâkin, Abdülha- imkân yoktu. Abdülham id esasen b u '
m id’e bir jurnal verilerek memurların suretle devlet idaresinin dizginlerini
işlerini bırakıp burada toplaşacakları tamamen eline almak sevdasında bulu­
ve zararlı dedikodularla-meşgul olacak­ nuyordu. Halil Rıfat Paşanın b u sada­
ları, esasen inşasının hayırlı bir niyete reti sırasında cereyan eden en m ü h im
dayanmadığını bildirdiğinden inşası olaylar, Ermenilerin çıkardığı banka
biten binanın kütüphane olarak kulla­ hâdisesi, Y u n a n savaşı ve barışı, Gi-
nılmasından vazgeçilmiştir. ; rid’in OsmanlI idaresinden çıkışı, Lo-
rondo ve Tubini alacakları meselesi ve
M E H M E D SAİD PAŞA b u yüzden Fransa’nın birçok yeni im ­
(Beşinci sadareti) tiyazlar elde etmesi ve mevcut kapitü­
lasyon anlaşmalarına göre bunların di­
M E H M E D KÂMİL PAŞA ğer devletlere de teşmilidir.
(İkinci sadareti) Halil Rıfat Paşa, sadrıâzam bulun-
1 duğu halde 9 kasım 1901 tarihinde ve­
HALİL RÎFAT PAŞA fat etmiştir. Son zamanlarında hasta­
lığı iş görmesine engel olduğundan iş­
1827 yılında Serez’e bağlı Lika kö­ lere Abdurrahm an Nureddin Paşa bak­
yünde doğdu. Babası Nevrekob’lu BÖ- maktaydı. I

3438
Halil Rıfat Paşa, m u n taza m bir lahat komisyonu başkanlığına getirildi.
tahsil görüp fazla okum uş yazmış de­ 15 ocak 1903 tarihinde sadrıâzam oldu.
ğildi. Kendisinde büyük bir zekâ ve is­ Sadaretinde m ü h im hâdiseler M a ­
tidadı da yoktu. D a h a ziyade taşra m e­ kedonya ihtilâlleri ve ıslahatı, eski pa­
muriyetlerinde bulunarak İdarî işleri dişah Beşinci M urad’m ölümü, Abdül-
öğrenmişti. O n u himaye eden ve elin­ ham id’e Ermeniler tarafından bom ba
den tutan M idhat Paşadır. Kendisi b u i ile suikast teşebbüsü, devletler tarafın­
alâkayı sonradan şiddetle reddetmek ve dan Midilli ve Iıimni gümrüklerinin iş­
kendisine ikbal kapılarını açmış olan gali, Akabe meselesi ve Meşrutiyetin
bu zatın aleyhinde bulunm ak sayesin­ ilânı için Rumeli’de başlayan hareket­
de Abdülham id’in gözüne girmiştir. lerdir. Abdülhamid, onu n b u hareket­
Bulunduğu memuriyetlerde bazı irti- leri bastırmağa niyetli olmadığını ve
kâb ve ihtilâsları iıakkında pek çok hattâ b u n a taraftar bulunduğunu his­
dedikodular olmuş ve hattâ iş basm a sederek 22 tem m uz 1908 de azletti.
kadar intikal etmişken padişahın hi­ Meşrutiyetin ilânından bir yıl ka­
mayesi sayesinde bunlar resmî tahki­ dar sonra Ayan azâlığma ve ertesi gü­
kat m evzuu olmamıştır. Sadarette bu- i n ü Aydın valiliği vekâletine tayin edil­
lunduğu sırada kabine toplantılarında di. B u tayinin usulsüz olduğuna dair
daima gölgede kalır, M a h m u d Celâled- meclise verilen bir takrir üzerine le­
din Paşa, Zihni Paşa gibi kuvvetli ve hinde ve aleyhinde şiddetli m ünakaşa­
padişahın itimadını kazanmış şahsiyet­ lar cereyan etti. Sonunda takrir redde­
ler müzakerelere hâkim olurlardı. K ı­ dildi. Bir ay sonra da Tevfik Paşa ka­
saca, devlet kapısında talihinden baş­ binesinde Dahiliye nazırlığına getiril­
ka meziyeti olmayan, bununla beraber di. Ancak bir buçuk aya varmadan is­
kibarlığı, nezaketi ve iyilikseverliği ile tifa etti. B u n a sebep ise, İttihadçılarm
tanınmış ve saygı uyandırmış bir dev­ nezaretlere mebuslardan siyasî müste­
letliydi. şar tayinine dair hazırladıkları k a nu n
tasarısına muhalif kalmasıydı. Kendi­
A B D U R R A H M A N N Ü R ED DİN PAŞA si istifa zorunda bırakıldıysa da, kanun
(İkinci sadareti) da çıkmadı. Sonradan yine Dahiliye
nazırlığı teklif olundu. Fakat kabul, et­
M E H M E D SAİD PAŞA medi. 1912 yılında Âyan meclisi reisi
(Altıncı sadareti) oldu. Bir yıl kadar sonra Kâmil Paşa
kabinesinin düşmesi üzerine o da az­
M E H M E D FER tD PAŞA ledildi. B u arada Mısır’a gitti. Oğlu
Celâleddin Beyle Hidiv Abbas Hilmi
1851 yılında Yanya’da doğmuştur. Paşanın_ kızının düğününde bulundu.
Babası Avlonya eşrafından Mustafa Tekrar İstanbul’a dönm ek istediyse de,
Nuri Paşadır. B u yüzden kendisi de müsade olunmadı. Vaktiyle Abdülha­
Avlonyalı diye anılmıştır. , m id Prens Said Halim ve Abbas Halim
Paşaların İstanbul’dan çıkarılmasını
Ferid Paşa, çocukluğunda Yanya’­
emretmiş, Ferid Paşa bü tü n uğraşma­
da pek m un tazam bir tahsil görmüş;
larına rağmen b un a m uvaffak olama­
Arabça, Farsça, Rum ca, Fransızca ve
mış ve b u iş kendisinden bilinmişti.
İtalyanca okumuştur. Babası Resmo
Said Halim Paşa b u sırada sadrıâzam
mutasarrıfı iken 1867 yılında Cinayet
olunca onu n İstanbul’a dönüşüne en­
meclisi başkâtibliği ile devlet hizmeti­
gel oldu. Ferid Paşa, Avrupaya gitti.
n e başladı. Üç sene sonra Kandiya
Bir ara Arnavutluk prensi Vid, kendi­
Tahrirat kalemi kâtibi oldu. Üç yıl
sine başvekillik teklifinde bulunduysa
sonra da babasının mutasarrıf b ulun­
da şiddetle reddetti. 9 aralık 1914 ta­
duğu Mostar’da Mektubî kalemine gir­
rihinde S a n R e m o ’da kalb sektesinden
di. 1874 de Zvornik Tahrirat m ü d ü r
öldü. Cenazesi Avlonya’ya götürülüp
muavini, ertesi yıl Gaçka sancağı T a h ­
orada gömüldü.
rirat m ü dü rü oldu. 1877 yılında Trebin
kaymakamlığına, aynı yıl Bosna-Hersek Ferid Paşa, m un tazam bir tahsil
T üm en i Tahrirat başkâtipliğine tayin görmüş, birçok yabancı dil öğrenmiş,
edildi. 1879 yılında Bulgaristan komi­ idarî işlerde yetişmiş, her görevde m u ­
serliği muavinliği, ertesi yıl Diyarba­ vaffak olmuş, cidden namuslu, mem-
kır Adliye müfettişliği verildi. Yedi ay leketsever, aydın bir devlet adamıydı.
sonra istifa etti.. B u n d a n sonra Adliye Sadareti sırasında mevcut idarenin kö­
Encüm eni üyesi, 1882 yılında İstinaf tülüklerini m ü m k ü n olduğu kadar ha­
mahkemesi üyesi oldu. 1884 yılında fifletmeğe çalışmış, gerektiğinde Ab-
Devlet şûrası İstinaf müddeium um ili­ dülhamid’le korkusuzca mücadele et­
ğine, 1887 yılında Adliye ıslahat ko­ miştir. Rüşvet ve irtikâbın en büyük
misyonu azâlığma tayin edildi. 1893 düşmanıydı. Hürriyet rejimine ve A n a ­
yılında K on y a valisi oldu. 1901 tarihin­ yasaya taraftar olduğu için sadareti­
de başka yere tayinini istediyse de ka­ nin son zamanlarında b u n u hazırlıyan
bul olunmadı. 1902 yılında Rumeli Is- hareketlere karşı durm ak istememiş,
—>,

3439
lâkin sonradan da Anayasaya aykırı ve j meğe memur.oidu. Padişahın emriyle
sorumsuz şeklide . devlete tahakküme | -sözde Yemen halkına hoş görünmek
kalkan İttıhad ve Terakki partisiyle de I ve bu vasıta ile başarı kazanmak hül-
mücadele etmiştir. ! yasiyle -sarık sarıp cübbe' giyerek vazi-
Ferid Paşa son derece asabi ve | fesine öyle gitti. Azlettiği bir kaza
hiddetli, sözünü sakınmaz, hiç kimse­ i kaymakamı kendisini öldürtmek iste-
den çekinmez, hususî ve resmî haya­ | diyse de yalnız yaralandı. Yarası m ü ­
tında geçimsiz ve hayli boşboğaz ol­ himce olduğu için uzun zaman yatma­
makla tanınmıştı. Şahsen tasarrufa ri­ ğa mecbur kaldı. Askerî kumandan
ayeti sevdiği gibi, devlet idaresinde de Abdullah Paşa ile geçinemediğinden
m üm kün olduğu kadar tasarrufa ria­ nihayet 1902 yılında azlolundu ve kı­
yet ederdi. sa bir zaman sonra Rumeli Um um î
müfettişliğine getirildi. Pek m ühim
MEHMED SAİD PAŞA olan bu vazifeyi büyük bir dirayetle
(Altıncı sadareti) j ifa etti. Meşrutiyetin ilânı üzerine
İ Um um î müfettişlik teşkilâtına lüzum
MEHMED KÂMİL PAŞA kalmadı. Bununla, beraber, kendisi üç
(Üçüncü sadareti) ay kadar daha Rumeli’de bulundu. Ni­
hayet, Kâmil Paşa kabinesinde Dahili­
HÜSEYİN" HİLMİ PAŞA ye nazırı oldu.
Midilli’de 1855 tarihinde doğdu. Hüseyin Hilmi Paşa, şahsen Abûül-
Tüccardan Kütahyalı-zâde Mustafa i hamid’e sadık olmakla beraber ilk fik­
Efendi adlı bir zatın oğludur. Midilli’­ rî terbiyesini Namık Kemal’den almış
olduğu için îttihad ve Terakki cemi­
de Ulu cami medresesinde okudu. Aynı
zamanda Rüştiyeyi bitirdi. Sonra h u ­ yetinin uğrunda mücadele ettiği hür­
riyet ve meşrutiyet taraftarıydı. R u ­
susi olarak tahsiline devam edip Fran­
sızca öğrendi. 1874 yılında Midilli Tah­ meli Um um î müfettişliğinde bulundu­
rirat kalemine maaşsız olarak devama ğu sırada cemiyet faaliyetini hızlan­
dırdığı için vazifesi nezaket kesbet­
başladı. Bir yıl sonra maaş bağlandı.
mişse de iki tarafı da idare edebilmiş­
O sırada Namık Kemal Bey Midilli’de
tir. Dahiliye nezaretine İttihat ve Terak­
oturmağa memur edilmişti. Onunla ta­ ki ile geçinemiyen Kâmil Paşanın isti­
nışarak meclisine devama başladı. B u fası üzerine (14 şubat 1909) sadarete ge­
suretle gene yaşta ileri ve hürriyetse- tirildi. 13 nisan 1909 da patlak veren
ver fikirlerin tesiri altında kaldı. Na­ • “ 31 mart vakası” dolayısiyle sadaretten
mık Kemal’e Midilli mutasarrıflığı ve­ istifa edip bir tarafa gizlendi. Abdülha-
rilince o da onu Tahrirat müdürlüğü­ mid’in hal’inden ve Beşinci Mehmed Re-
ne tayin etti (1881). İki yıl sonra da şad’m cüiûsundan sonra ikinci defa ola­
Aydın vilâyeti Mektupçusu ve 1885 yı­ rak sadaret makamına getirildi (6 mayıs
lında Suriye vilâyet Mektupçusu oldu. 1909). îttihad ve Terakkinin gittikçe
Aydın fikirlerinden dolayı vali ile geçi- artan tahakkümü karşısında 28 aralık
nemiyerek 1891 yılında istifa etti. Ertesi 1909 tarihinde istifa- zorunda kaldı* B u
yıl hükümdara ait Bağdad’daki Arazi sadaretinde, Örfi idare harb divanı ka­
müdürlüğüne, 1893 yılında Mersin m u ­ rarlarının infazı, Bosna - Hersek ve
tasarrıflığına tayin edildi. Bundan Bulgaristan meselelerinin karara bağ­
sonra Maan, Nablus ve Süleymaniye lanması en m ühim olaylardır. 28 ekim
mutasarrıflıklarında- bulundu. Bütün 1912 tarihinde Viyana büyük elçisi ol­
bu görevlerinde başarı gösterdiği için du. Bundan sonra kaderini tamamen
1897 yılında Adana valiliği verildi. Se­ îttiiıadçılara bağladı. Onların savaş
kiz ay sonra ise “görülen lüzum” üze­ i politikasını müdafaa etti. Birinci Ci~
rine azlolundu. Asıl sebep ise, Mersin’­ i han Savaşı sonunda uğranılan acı ve
de Avusturya fahrî koonsolosu bulu­ | devleti çökertici mağlûbiyet üzerine
nan ve bazı şüpheli -işler gören Praza- j elçilikler "ilga olununcaya kadar Viya-
folli adlı birisinin hudut dışı edilme­ j na’da kaldı. Mütareke ilân olununca
sine teşebbüs olunması sırasında Avus­ I yurda dönmedi. İsviçre’de tahsilde bu-
turya bayrağının yere düşmesinden j lunan iki oğlunun üstüste vefatı uaâ-
dolayı hem Mersin mutasarrıfından, I nen ve maddeten çökmesine sebep ol-
hem Adana valisinden resmen tarziye j du. Nihayet 1920 yılında Viyana civa-
vermeleri istenmesi ve Bab-ı âlîmin i rmdaki ikametgâhında vefat etti. Na-
emrine rağmen her ikisinin de bunu j aşı İstanbul’a getirilip Yahya Efendi
reddetmeleridir. Bun u n üzerine vali j türbesi haziresine gömüldü.
muavini tarziyeye memur edilmiş, kon­ 1 Hüseyin Hilmi Paşa, oldukça iyi
solos vazifesine iade olunmuş, böylece bir tahsil görmüş, devlet hizmetinde
de devletin şeref ve haysiyeti kırılmış­ süratle yükselmiştir. Namuslu, hami­
tır. yetli, dirayetli ve aydın fikirli bir dev­
1898 yılında Yemen valiliğine tayın ı let adamıydı. Hafızası sağlam, kalemi
edilip buradaki kargaşalıkları gider- kuvvetli, cesur ve cerbezeli bir zattı.

3440
(Mufassal OsmanlI Tarihi tablosu - No; 60)
İK İN C İ A BDÜ LH AM ID DEVRİNDE

(eski askerî kıyafetlerin son şekilleri)

Soldan sağa: Erkânı Harbiye Zabiti, Piyade Paşası, İstihkâm Zabiti, Piyade Zabiti;
Arnavud Muhaftz Alayları Neferi, Avcı Taburiarı Neferi, Piyade Çavuşu,


Padişahın Muhaftz Alayı Neferi, Zühaf Alayları Baitactst, Mızraklı Süvari Zabiti,
Avcı Süvari Neferi, Mızraklı Süvari Çavuşu, Topçu Zabiti, Topçu Neferi.


(1908 de değiştirilen hâkî üniforma)
Soldan sağa: Padişahın Maiyet Süvari Bölüğü Zabiti, Piyade Zabiti, Erkânıharp Zabiti,
Büyük üniforma ile Paşa, Topçu Zabiti, Piyade Neferi, Mızraklı Süvari Atayr Nefere.
taraftan da Hasaıı F ehm i Bey, Serbesti ga­
zetesiyle onlara katılmıştı. B u zatın bir gün
köprü üstünde vurulması ve kaatilinin b u ­
lunmaması, bu siyasî cinayetin İttihad ve
Terakkî’ye mal edilmesine sebep oldu (6/7
nisan 190S). Ertesi günü, bilhassa medrese
talebelerinin katıldığı büyük heyecanlı bir

H ü seyin HUmi Paşa

miyetin de, devrimin de büyük düşmanı k e­


silmişlerdi.
gösteri yapıldı. Nümayişçiler: «Adalet iste­ Derviş Vahdetî’nin körüklediği gerici
riz^ diye bağırıp çağırdılar. B u gösteri aslın­ zümre din elden gidiyor sloganı ile cahil ve
da İttihat ve Terakkî’y e karşı idi. mutaassıp halk arasında mevcut iktidara
O rdu dan uzaklaştırılan alaylı subaylar, karşı büyük bir husumet havası yaratmakta
İttihad ve Terakki Cemiyetine diş biliyorlar, idiler.
henüz orduda bulunanlar ise çıkarılmak en ­ Sadece meşrutiyetin korunması gayesiy­
dişesi içinde bulunuyorlardı. Tensikata uğra­ le Selânik’ten getirtilen avcı taburları ara­
yan memurlar ve aç-bîilâç kalan aileleri ce­ sında er elbisesi giymiş bir kısım — ihtmal

Gayet sabırsız ve aceleci olduğundan Kâmil Paşanın Hatıratı. Said Paşanın


işlerin çok süratli yürümesini ister, ak- Hatıratı. M a h m u d Muhtar Paşa; M azi­
! si halde hiçbir mazeret tanımayarak ye bir nazar. Ali P uad Türkgeldi; G ö­
! hiddet ve şiddet gösterirdi. rüp işittiklerim. Halid Ziya Uşaklıgil;
i Saray ve Ötesi. A h m ed Reşid; Canlı
tarihler. Salâhaddin; Bildiklerim. A b ­
A H M E D T E V F İ K PAŞA
durrahman'Şeref; Tarih Musahabeleri-.
j (Beşinci M eh m ed ’in veziriazamları Aynı müellif, Hüseyin Hilmi Paşa.
i arasında yazılmıştır) Şeyhülislâm Cemalettin Efendi’nin
j - - - - - - - - - - - - - hatıratı. İ. Hakkı Uzunçarşılı; Said
' Bibliyografya : Lûtfi (basılmamış Paşa’ya dair bazı vesikalar. Aynı m ü ­
j kısım); Tarih. M e m d u h Faşa; Asva- ellif, II. Abdülhamid devrinde Kâmil
tus - sudur. İbnülemin M a h m u d K e ­ Paşa. Ziya Şakîr; Yarım asır evvel bi­
mal; Son Sadrıazamlar. Aynı müellif, zi idare edenler. İ. Ham i Danişmend;
Son Asır Türk Şairleri. Aynı müellif OsmanlI tarihi kronolojisi. M ehm ed
(Hüseyin Hüsameddin ile birlikte); Ev­ Süreyya; SicilH Osmanî. Musavver
kaf Nezareti teşkilâtı tarihçesi. M e m ­ Servet-î F ünun. Tercüman-ı H akikat..
d u h Paşa; Kuvvet-i ikbal - Alâmet-i Ceride-i Havadis. Osmanlı. Hilâfet. Ta-
! Zeval. Ebubekir Hazım; Canlı tarihler, nin. Başbakanlık Arşivi Sicill-i U m u ­
i_______________________________________________—» mî defterleri, İradeler, Sadrıâzamiar.

3441 F . 31
ki ordudan çıkarılmış olan veya sadece İtti­ Olayın başlaması, ilk kurbanlar
hat ve Terakkî’ye çeşitli sebepler yüzünden Taşkışla:da bulunan avcı taburları erleri
düşman bulunan— subaylarla medreseliler 12 nisan pazartesi günü gece yarısına doğru
geniş bir propagandaya başlamışlardı. B u n ­ birdenbire' ayaklanıp subaylarını tevkif ve
lar, mektepli subaylarla hükümet ricalinin hapsettikten sonra Sultanahmed m ey dan m da
kâfir olduklarını, dini kaldıracaklarını, ken ­ toplanmağa başladılar. Bir taraftan da öbür
dilerini buna âlet ederek öbür asker kardeş­ kışlalardaki askerlere haber gönderip «şe-
lerine karşı kullanmak istediklerini a^cı ta­ riati kurtarmak» için kendilerine katılmağa
burları erlerine telkin edip duruyorlar, üs­ dâvet ediyorlar, onlar da silâhlarını kapıp
telik şeriate ve Padişaha sadık bulunan öbür geliyorlardı.
askerlerle halk tarafından.ağır şekilde ceza­ 13 nisan (31 mart) salı günü sabahı İs­
landırılacakları tehdidi altında bulunuyor­ tanbul halkı tüfek sesleriyle uyandı. İsyan
lardı. Olaydan bir kaç gün evvel subayları­ etmiş olan askerî birlikler erleri, bir taraf­
nın bu askerlere: «Hocalarla katiyen görüş- tan havaya silâh atıyorlar, bir taraftan hep
miyeceksiniz. Askerlikte diyanet meselesi bir ağızdan: «Şeriat isteriz» diye bağırıp ça­
aranmaz» gibi, sözler söylemeleri, avcı tabur­ ğırıyorlardı. Sultanahmed meydanı bunlarla
larının efradının büsbütün zihnini bulandır­ dolmuştu. Aralarında ise bir çok da sarıklı­
ların^ dolaştıığ görülüyordu.
mıştı; İttihatçıların can düşmanı kesilmiş
Âsileri görünüşte idare eden H a m d i Ç a ­
olan medreselilerin onların hepsinin mason
vuşla, kamacı ustası Ârif ve bölükemini
olduğuna dair asker arasında yaptıkları pro­
M eh m ed adlı üç kişi vardı. Lâkin, kum anda
paganda çok tesirli olmuştu. O rdu dan uzak­ ekseriyetle H a m d i Çavuşta idi.
laştırılmış subaylar da Askerler Sultanahmed m ey dan m da top­
onları durmadan kış­ landıkları sırada meclis binasına otuz kırk
kırtmaktaydılar. kadar m ebus gelmiş bulunuyordu. Bunlardan
sarıklı olanlar aşağıya inerek dağılmaları
B u sırada ise m u ­ için askere nasihatte bulunm ak istedilerse de
söz dinletemediler. Askerlerden mürekkep
halefet basını ve b u
bir heyet meclise girdi. Kendilerine ne isten­
arada bilhassa Volkan
diği sorulunca:
gazetesi görülmemiş
«Şeriat isteriz» sözünü tekrarladılar. Şe­
şekilde ateş püskürü­
riate esasen saygı gösterildiği söylenildi ve
yor, Derviş Vahdetî misal olarak Besmele ile başlayan bir kâğıt
uğursuz kalemiyle va­ ortaya kondu. B u n u n üzerine erlerden biri:
tandaş zümrelerini bir­ «Bizim askerî talimatnamelerimiz de
biri aleyhine ağır şe- Besmele ile başlar, lâkin almancadan tercü­
Derviş Vahdetî kilde tahrik ediyordu. m e edilmiştir» karşılığını verdi. B u n u n kılık
değiştirmiş bir subay olduğu
anlaşılıyordu (Hikm et Bayur;
Türk İnkılâbı Tarihi, C: 1, S:
297).
Askerin istediği yalnız bu
değildi. Saat yediye kadar '(m ev­
simine göre bugünkü saatle
13.45) yerine getirilmek üzere
bütün isteklerini dört m adde -
halinde toplamışlardı:
1 — Hükümetin çekilmesi.
2 — Bir kısım mebusların
uzaklaştırılması.
3 — Şeriat hükümlerinin,
tamamen tatbiki.
4 — Alaylı subayların vazi­
felerine iadeleri.
Âsiler, kısa zam an sonra
fiilî tecavüzlere başladılar. E v ­
velâ, Meclis Reisi A h m e d Rıza
B e y sanılarak Adliye Nazırı N â ­
zım Paşa ve İttihadcıların fikir­
31 m art gü nü Â y a so fy a’dakı Meclîs önünde toplanan lerini yayan Tanin gazetesi baş­
asker ve softalar yazarı Hüseyin Cahid B e y sanı-

3442
İarak Lâzikiye m s b ’usu Şekib Arslan Bey, istediler. Bununla gidip askere lâf anlatabi­
asker tarafından öldürüldü. Bahriye Nâzırı leceklerini söylediler. Abdülhanjid b u n u da:
yaralandı. K öprü üstünde de mektepli genç «Saltanat arabasına biraderi bindirip P a ­
bir subay şehid edildi ve kimsenin el sürme­ dişah ilân etmek istiyorlar» diyerek reddetti.
ğe cesaret edemediği nâşı akşama kadar ora­
Derviş Vahdeti ise, 14 nisan tarihli Vol­
da kaldı.
kan gazetesinde Abdülham id’e:
Bir kısım asker de Serasker Kapısının
önündeki m eydanda toplanmıştı. Hassa O r ­ «Bugün meşrutiyeti kaldırmak ve m ec­
dusu K um and an ı M a h m u d Muhtar Paşa he­ lisi kapatmak kudreti elinizdedir» şeklinde
nüz devlete sadık birliklerle isyanı daha ilk hitap ediyor ve onu buna kışkırtıyordu.
anda bastırmak istemişse de, Harbiye Nâzırı
Rıza Paşa gerekli emri vermeğe cesaret ede­
memişti. Sadrıâzam da büyük bir korkuya
kapılmış, ne yapacağını bilemez hale gel­
mişti.
İsyana, bir ^müddet sonra donanm a erleri
de katıldılar. Âsâr-ı Tevfik gemisinin süva­
risi Ali Kabulî Bey, sarayı topa tutmak iste­
diği töhmetiyle kendi askerleri tarafmdan
yakalanarak Yıldıza götürüldü. Âsiler, Ab-
dülhamid’in kendilerine görünmesini ısrarla
istediler ve Ali Kabulî Beyi onun gözü önün­
de süngü ve dipçik darbeleriyle vahşice şehid
ettiler.

Tevfik Paşanın Sadareti, Padişahın


beyannameleri ve vehmi

Sadrıâzam Hüseyin Hilmi Paşa ile M e c ­


lis'Reisi A h m e d Rıza Bey saraya istifalarını
gönderip kendileri birer tarafa savuşup
gizlendiler. Padişah, Sadareti tarafsızlığı ile
tanınmış bulunan Hariciye Nazırı Tevfik P a ­
şaya verdi (13 nisan 1909). Şeyhülislâm Ce-
maleddin Efendi yeni kabinede vazife alma­
yı ısrarla reddettiğinden onun yerine Ziyaed-
din Efendi tayin olundu. Bahriye Nazır ve­
killiğine Hacı E m in Paşa, Hariciye Nazırlı­
ğına Rıfat Paşa, Maliye Nazırlığına Nu ri
Bey, Evk af Nazırlığına H a m m a d e Paşa,
Maarif Nazırlığına A bdurrahm an Bey, Tica­
ret ve Nafıa Nazırlığına Nuradungyan Efen­
Tevfik Pasa
di, O r m a n ve M aadin Nazırlığına Marokor-
dato Efendi getirilmişlerdi.
Asker o gece Harbiye Nezaretini sarmış
Olay günü, mebuslar aralarından bir he­ ve sabaha kadar silâh atıp durmuştu. B u
yet ayırıp Abdülham id’e gönderdiler. B u he­ arada ele geçirilen bir kısım mektepli su­
yet meclis n a m m a kesin tedbirler alınmasını baylar şehid edildiler. Sağa sola atılan tü­
isteyecekti. A ncak, heyet üyeleri yollarda da­ fekler, bir çok kazalara sebep oldu. Tanzn
ğıldılar. Yalnız Kastamonu m ebusu Yusuf ve Şûray-ı Ü m m et matbaaları yağm a ve tah­
Kem al (Tengirşek) Bey Yıldıza kadar gide­ rip edildiler. Ö bü r gazeteler, âsileri okşar şe­
bildi (Hikm et B ayur; Türk İnkılâbı Tarihi, kilde yazılar neşrine m ecbur kaldılar. N e ­
C: 1, S : 297). ferler silâhlı olarak gazete idarehanelerine
Yusuf K em al B e y Yıldızda, oraya ken­ geliyor ve istediklerini yazdırıyorlardı.
diliğinden gelmiş bulunan Esad Paşa. Toptanı İstanbul’daki bütün askerler isyana k a ­
ile M üfid Beye rastladı. Padişaha ikinci ma- tıldıkları için şehir içi ve civardaki garni­
beynci Nuri Paşa vasıtasıyle başvurdular. zonlarda onları sindirecek kuvvet kalma­
Esad Paşa, askerin yatışması için Abdülha- mıştı. Nihayet, Yıldız sarayını m uhafaza ile
mid’in onlara görünmesinin yeteceğini söy­ görevli olan İkinci T ü m en erleri de âsilere
lediyse de, Padişah razı olmadı. N u ri Paşaya: katılmak için vazifelerini bırakmağa başla­
«Beni parçalatmak istiyorlar» diyordu. B u dılar. Abdülham id bunun üzerine, vaktiyle
sefer, sadece bir saltanat arabası verilmesini b u tümenin kumandanı olup askerlerinin

3443
üzerine büyük nüfuzu bulunmakla taninan tu. Çünkü başta hemen bütün aydın subay­
ve meşrutiyetin ilânıyle vazifesinden uzak­ ların toplandığı Üçüncü O rdu bulunmak
laştırılmış olan Şevket Paşayı görevine iade üzere Rumeli’deki askerî birlikler tarafından
ederek onların itaatini kısmen olsun temin ezilmeğe m ahkûm du.
edebildi. İrtica hareketi haber alınır alınmaz onu
Hâdiseden son derece tedirgin olan ve ezecek kuvveti harekete geçirenlerden M u s ­
neticede sorumluluğun kendisine yükletilme - tafa Kemal, o sırada Selânik Redif Tümeni
sinden endişe eden, buna rağmen her halde K urm a y Başkanıydı. Tüm en Kum andanı H ü ­
bazı ümidlere de kapılmış olması m üm kün seyin Hüsnü Paşa 14 nisan, 1909 sabahı, İs­
bulunan Abdülhamid, askeri yatıştırmak için tanbul’dan (sonradan Birinci Dü nya Sava­
neşrettiği tebliğ ile, hâdiselerden kimsenin şında İzmir valisi olan) Kahm i Beyden şöyle
m esul tutulmayacağını ve bundan sonra bir telgraf almıştı: «Adadayız ve cümlemiz
şeriate bir kat daha riayet olunacağım ilân sıhhatteyiz» (Hikmet Bayur; Türk İnkılâbı
etti. Tevfik Paşanın Sadareti dolayısıyle ya­ Tarihî, C: 1, S: 290).
zılan ve usulen Babıâlide okunan Hatt-ı hü­
Telgrafı gören Mustafa K em al Bey, İs­
mayunda ise, h em şeriate, h em de meşruti­
tanbul’da olağanüstü hâdiselerin cereyan et­
yete riayet olunacağı tasrih ediliyordu.
tiğini hemen anladı. İstanbul’dan gelen diğer
telgrafları da inceledi. Müşirlik kurmay he­
Selanik’te teşkil olunan «Hareket yetindeki öbür arkadaşlarıyla da görüştük­
Ordusu» nun yola çıkması ten sonra Istanbula hemen asker sevkedip,
irticai yerinde bastırmak icap edeceğine ka­
31 Mart (13 nisan), korkunç ve tehlikeli rar verdiler.
bir gerici hareketti. Hedefi aydın fikirleri
Mustafa Kem al Bey ve arkadaşlarının
söndürmek, aydınları mahvetmek, parlaman - kararını Ordu Kum andanı M a h m u d Şevket
ter rejimi ve her türlü hürriyetleri kaldır­ Paşa uygun görerek kabul etti. Yine onun
mak, OsmanlI devletini yeniden Orta-çağ teklifi ile gönderilecek kuvvetin başına H ü ­
karanlığına sürüklemekti. B u yüzden, eğer seyin Hüsnü Paşa getirildi. M ah m u d Şevket
muvaffak olsaydı, yalnız Osmanlı İmpara­
Paşa, bu kuvvetin Kurm ay Başkanlığına
torluğunun değil, Türk milletinin bekası da Mustafa K em al Beyi tayin etti. Selanik'ten
o andan itibaren tehlikeye düşerdi. Ancak,
hareket edecek bir tümene, Edirne’den bir
b u hareketin muvaffak olmasına imkân yok­
tümen katılacaktı. Mustafa K em al Bey, bu
kuvvetlere «Hareket Ordusu»
adını vermiş ve b u isim devrim
tarihimize böyle geçmiştir. B u
ordunun hazırlanması, tertibi,
hareket plânı tamamen Mustafa
K em al Beyin eseri olduğu gibi,
sevk ve idaresi de onun eseridir.
Mustafa K em al Bey, Hare­
ket Ordusunun muvaffakiyeti
için üç başlıca şartın lüzumuna
inanıyordu:
1 — B u ordunun bir an ev­
vel teşkilâtlanıp hiç vakit kay­
betmeden İstanbul üzerine ha­
reketi.
2 — Subayların kendilerine
verilecek askerî Ödev dLŞinda
hiç bir şeyle meşgul olmama­
ları.
3 — Hareket Ordusuna dı­
şarıdan hiç bir kuvvetin (yani
politikacıların) müdahalede bu­
lunmaması.
Hareket Ordusu, bu üç şar­
ta riayet edildiği için muvaffak
olmuştur (Harekât biter bitmez
Mustafa K em al B ey koyduğu
Hareket Ordusu kumanda ve kurmay heyetlerinden bir prensibe sadık kalarak politika­
grup: Oturanlar, soldan: H, Hüsnü,^ M ahm ud Şevket, Ali dan uzak durmuş, normal as­
Paşalar. Ayaktaki!er, soldan ikinci: İsmet (İnönü), ortada; kerlik mesleğine devam etmiş­
Hafız Hakkı (Paşa), Enver (Pasa) Beyler tir).

3444
Hüseyin Hüsnü Paşa kumandasındaki duşu Kumandanlığını eline almış bulundu­
kuvvetler, 15 nisanda Selanik’ten trenle h a ­ ğunu, itaat edenlerin affedileceğini, isyanda
reket ettiler. Bun u takip eden günlerde, yani devam edenlerin cezalandırılacağını, Padişa­
19, 20 ve 21 nisanda Selânik, Drama, Serez, hı hal? için gelmiş olduklarının ise doğru ol­
Gümüîcine, Manastır ve Üsküp’ten bir çok madığını bildirdi. B u sırada Rumeli’nin bir
kuvvetler yine trenlerle yola çıktılar. R u ­ çok yerlerinde Padişahı meşru tanımadıkla­
meli, hakikaten büyük bir heyecan ve irticai rına dair telgraflar yağmakta ve adının hut­
ezme azmi içinde bulunuyordu. Bunca em ek­ belerden kaldırıldığı bildirilmekte idi (İsmail
ler ve mücadelelerle kurulmuş olan hürriyet
rejiminin gericiler tarafından tehlikeye dü­
şürülmüş olması karşısında ordu ve halk bir
tek vücut gibi birleşmiş, bütün maddî ve
mânevi güçleriyle harekete geçmişti.

Hareket Ordusu’nızn Ayastefanos’daki


karargâhından çekilen telgraflar, halka
hitaben neşrolunan beyanname

İstanbul’a ilkönce Selânik jandarma bö­


lüğü yetişerek Ayastefanos (Yeşilköy) tren
istasyonunu işgal etti (19 nisan 1909). Hüse­
yin Hüsnü Paşa, ertesi günü Hadımköyü’ne
vardı. M ahm ud Şevket Paşa ise, 22 nisanda
Ayastefanos’a gelmiş bulunuyordu,
Hüseyin Hüsnü Paşa, Genelkurmay Baş­
kanlığına bir telgraf çekerek, İstanbul’daki
irtica hareketine karışmış olan askerlerin
alta yüz yıldanberi lekesiz bir itaat namusu
taşımakta olan Osmanlı ordusunu pek büyük
bir utanca düşürdüğünü ve bu lekenin der­
hal silinmesi için İkinci ve Üçüncü Ordudan
tertip edilmiş birliklerin Küçükçekmece ve
Ayasteîanos’a kadar gelmiş olduklarını, İs­
tanbul’daki silâh arkadaşlarının mevkuf su­
bayları hemen serbest bırakarak kendilerine
körü körüne itaat edeceklerine ve siyasî iş­
lere bir daha karışmayacaklarına dair yemin
etmelerini, kendilerini aldatıp «şeriat isteriz»
diye isyana sevkedenlerin cezalandırılması
için alınacak tedbirlere katiyen karışmıyarak
Hareket Ordusu efradını öz kardeşleri bil­ Hareket Ordu su gonuMü efradından
melerini, aralarına karışıp kendilerini isyana
şevketmiş olanları subaylarına haber ver-
melerini ve böyle yaptıkları takdirde hiç bzr
zarar görmiyeceklerini bildirdi.
İstanbul halkına hitaben de bir beyan­
name neşredip durumu izah ederek neticeyi
emniyet ve sükûn içinde beklemelerini is­
tedi (19 nisan 1909).
Hareket Ordusu. Ayastefanos’a gelince*
İstanbul’da bulunan mebuslarla âyân üyeleri
hemen oraya koşarak 22 nisan 1909 tarihin­
de, Âyân Reisi eski Sadrıâzam Said Paşanın
başkanlığında bir toplantı yaptılar ve dev­
rim. ordusunun hareketini tasvip ettiklerine
ve onlarla birlik olduklarına dair bir karar
alıp, bunu bir beyanname şeklinde neşret­
tiler. Bir taraftan da donanmanın büyük kıs­
mı devrimcilerle birleşerek Ayastefanos ön­
lerine geldi. M a h m u d Şevket Paşa ise 23 ni­ Â y â n ve M e b ’uslann Yeşilköy’deki Yat
sanda Sadarete bir telgraf çekip Hareket Or- kulüpte toplanışları

3445
Abdülham id, olaylar karşısında baştan- diyi M a h m u d Şevket Paşaya gönderip m eş­
beri tarafsız kalmağa karar vermiş ve öyle rutiyete sadakatini bildirmişti.
davranmıştı. Halbuki, bir devlet reisi olarak
böyle bir durum d a tarafsızlığı bahis konusu Hareket Ordusunun İstanbul’u işgali,
olamazdı. Vatanı ve milleti için faydalı ola­
cak tarafı tutması, b una göre kararlar ver­ isyanın bastırılması, H arb Divanının
mesi, tedbirler alması ve hattâ icraata geç­ kurulması
mesi lâzımdı. Hareket O rdu su İstanbul k a ­
pılarına dayanınca b una karşı durulam aya­ U m u lm a y a n bir süratle gelişi, âsilere esa­
cağını anlayarak, M a h m u d M uhtar Paşanın sen bir m üdafaa tertibi alm a fırsatını ver­
Hareket O rdusuna katılmasıyle boşalan H a s ­ m em iş bulunan Hareket ordusu, 22/23 nisan
sa ordusu kumandanlığına tayin ettiği Nâzım gecesi saat 23.30 dan itibaren İstanbul’u iş­
Paşadan askere m ukavem et etmemeleri e m ­ gale başladı.
rini vermesini istemiş, aynı zam anda topçu Âsiler Babıâlide, Harbiyede, Taksim kış­
feriki Hurşid Paşa ile ders vekili Halis Efen- lasında ve Selimiyede m ukavem et gösterdi­
lerse de, 23 nisan gü nü b u mu-
glIŞpgggpl kavemet tam am en bertaraf edil­
di. Yalnız Yıldızdaki ikinci tü-
lrf 0 , m e n ile Selimiyede bulunan bir­
liklerin m ukavem eti 24 nisan
gününe kadar sürdü. B u n d a n
sonra Hareket Ordusu, Osmanlı
payitahtma tam am en h â k im ol-
du. 25 nisan pazar günü saat 7
de İstanbul, İzmit ve Çatalca
\ bölgelerinde örfî idare ilân
olundu. İsyana katılan ve teslim
. -A.
:m olan birliklerin efradı ise, sürat­
le Rum eli’ye nakledildi. A ynı
zam an d a örfî idarenin emrinde

- * * iS m i
bir harb divanı kurularak faali­
yete geçti.
Bir taraftan da M a h m u d

m Şevket Paşa, Hareket O r d u s u ­


n u n İttihad ve Terakki C e m i­
yeti ile hiç bir alâkası bulun­
madığını, b u husustaki söylenti
ve neşriyatın u y d urm a olduğu­
Hareket Ordusu efradı Taksim, kışlasındaki âsîlerle
nu, bütün ordular meşrutiyet
çarpışırken idaresinin muhafazası için ye­
m in etmiş bulundukları cihetle
b u n u kaldırmak isteyen hareke­
te karşı teşebbüse geçildiğini,
ordu subay ve erlerinin hiç bir
siyasî teşekküle m ensup bulun­
madıklarını, bunların yalnız
üstlerinden aldıkları emirlere
uyarak başka bir kuvvetin tesi­
i m rinde olmadıklarını, böyle dav- -
ranmıyanlarm cezalandırılacak­
larını bildiren ve sonunda or­
d un un gizli veya açık her hangi
bir cemiyete m ensup olmadığı­
nı ve her hangi bir tesir altında
hareket etmediğini tekrarlayan
bir beyannam e yayınladı.

3 1 M art olayı nedenleri


üzerine görüşler
Hareket Ordusu yaralıları tramvaylarla taşınırken Rastladığı R u m î aydaki gün ­
(B u resimler zamanındaki mecmualardan alınmıştır) den dolayı «31 M art V a k ’ası*

3446
diye anılan ve yakın tertip ve idarecilerinin ç — Hâdise, A bdülham id tarafından ter­
kim olduğu hâlâ m eçhul bulunan b u olayın tip edilseydi, her türlü k um a n da ve intizam­
sebepleri üzerinde d u rm a k lâzımdır. B u se­ d an uzak, başında subayların bulunmadığı
bepler, günüm üze kadar üç teori halindç or­ ve kolayca bastırılması m ü m k ü n bir askerî
taya atılmıştır: anarşi şeklinde cereyan etmezdi.
1 — Abdülham id, m e m n u n bulunmadığı d — Abdülham id, böyle bir hareketin
Kanun-ı Esas! rejimini ortadan kaldırmak, kendisi için fayda değil, zarar doğuracağını,
meclisi dağıtıp devrimcilerin elebaşılarını İstanbul’a hâkim olsa bile, ikinci ve bilhassa
öldürmek, diğerlerini sindirerek yine eski üçüncü orduların derhal müdahalede bulu­
istibdad idaresine d önm ek için gericiler va- narak b u hareketi er-geç bertaraf edecekle­
sıtasıyle askeri tahrik etmiş ve b u olayın rini ve neticede kendisine altından kalkam a­
m eydana çıkmasına sebep olmuştur. yacağı bir sorumluluğun yükletileceğini bi­
2 — İttihat ve Terakki, Abd ülham id ’i lecek ve sezecek kadar tecrübe ve zekâ sa­
düşürm ek için b u olayı tertiplemiştir. hibiydi.
3 — Bazı müfrit hareketlere karşı geri­ İkinci maddedeki, sonradan çok söyle­
cilerin ve İttihat ve Terakki muhaliflerinin nen, hâdiseyi İttihat ve Terakkinin tertible-
her çeşit memnunsuzları, kısmen ordudan diğine gelince; b un un sebebi A bd ü lh am id ta­
çıkarılan İttihat ve Terakki muhaliflerinin rafından tertip edilmediği anlaşılınca akla
askeri tahrik etmeleri b u olayı, doğurmuştur. hem en bu ihtimalin gelişidir. Hâdiseyi
Halbuki birinci iddiayı, yani olayın A b ­ Üçüncü O r d u bölgesinden getirtilen avcı ta­
dülhamid tarafından hazırlandığını şu delil­ burlarının çıkarmış olması, ilgili bulunm adı­
ler çürütmektedir: ğı halde b u olayın sonunda, b u bahane ile
Padişahın hal’ edilişi, esasen gayenin b u ol­
a — Talât Paşa, A h m e d Rıza B e y gibi,
duğu, şu halde hâdisenin ancak onun düş­
Abd ü lham id ’i en sevmeyen, hattâ ona düş­
manlarınca hazırlanabileceği , nazariyesini
m a n bulunan ve o devrin hâdiselerini, içinde
doğurmuştur.
yaşamış olmak itibariyle çok iyi bilen k im ­
seler, b u olayla A bd ü lham id ’in bir ilgisi b u ­ Şeyhülislâm Cem aleddin Efendi de bu
lunmadığını kesin olarak ve açıkça söyle­
mişlerdir (Ali F u a d Türkgeldi; Görüp İşit­
tiklerim, S: 31. Marcelle Tinayre; Notes
d ’une voyageuse en Turquie, S: 47).
I I
b — Hareket ordusunun İstanbul’a geli­
şinden sonra A b d ü lh a m id ,. milletçe istenmi­
yorsa saltanatı kardeşine bırakmağa razı b u ­
lunduğunu söylemiş, ancak karşılığında sa­
dece b u v a k’a ile alâkası olup olmadığının
bir heyet tarafından tahkikini istemiştir.
 y â n Reisi bulunan Said Paşa: «Suçsuz ol­
duğu anlaşılırsa sonra bizim halimiz ve mev-
kiimiz ne olur?» diyerek b u n u reddetmiştir
(İbn-ül-Emin M a h m u d Kem al İnal; Son
Divan-t harb kararile asılanlar
Sadrıâzamlar, S: 1709).
c — İttihad ve Terakki Mer- ^ __
kez-i U m u m i âzasından olup 31
Mart vak’ası sırasında Selânik
Polis M ü d ü r ü bulunan Tahsin
B e y (Cumhuriyet devrinde Ü-
çüncü U m u m î Müfettiş Tahsin
Üzer) A bdülham id’in m aruf m
düşmanlarından ve onun a ley-
hinde en ağır neşriyatta bulu-
nanlardan olduğu halde basıl-
mamış üç ciltlik hâtıralarında
A bd ü lham id ’in b u . işle alâkası
bulunmadığını ve hattâ hâdise
sırasında çok basiretli davran-
m a k suretiyle fazla kan dökül-
meşine engel olduğunun yazdı-
ğı hâtırat^ inceliyenlerce görül-
müştür (İsmail H â m i Dâniş- 'g&ê'&TvEL
m en d; Osmanlı Tarihi Kronolo­
jisi. C : 4, S ; 370), H a rek et Ordusunun köprüde aldığı tertibat

3447
fikre eğilimlidir (Şeyhülislâm-ı esbak Cema- lığı ile bilmeğe imkân yoktur. Ç ü n k ü hâdi­
leddin Efendinin Hâtırat- 1 Siyasiyesi; S : 16), selerin seyrinden b u gerici ayaklanmanın
B u n u n gibi, şifre kalemi mümeyyizlerin­ oldukça disiplinsiz ■cereyan ettiği görülmekle
den iken Mısır’a kaçmış bulunan Salâhaddin beraber, bir plânla tertiplendiği ve belli bir
B e y de 1918 yılında «Bildiklerim» adiyle neş­ gayeye doğru yöneltildiği ^anlaşılmaktadır.
rettiği hâtıralarının bir çok yerlerinde ola­ Yani sadece avcı taburları erlerinin fevri bir
yın İttihat ve Terakki ile onun iradesiz bir hareketinden ibaret değildir.
oyuncağı haline gelmiş olan Hüseyin Hilmi
Paşa hükümeti tarafından hazırlandığını Adanandaki Ermeni vakıası
iddia etmiştir.
Halbuki, İttihad ve Terakki’nin b u işle İstanbul’da 31 M art vak’asının çıkmasın­
alâkası yoktu.. Ç ü n k ü evvelâ b u hareket dan bir gün sonra A d a n a ’da 3*ine bir Ermeni
açıkça ona karşıdır. Sonra orduyu elinde bu- hâdisesi olmuştur.
• lunduran cemiyetin Abdülham id’i hal’e böy­ İttihatçılar, henüz bir gizli cemiyet h a­
le disiplinsiz ve bir kısım mektepli subayla­ linde çalışırlarken. Sırp. Bulgar. Erm eni v.s.
rın ölümüne sebep verecek şekilde cereyan komiteleriyle temaslarda bulunmuşlardı.
eden bir hareketle kalkışmış olması düşünü­ Maksatları bütün bu kuvvetleri mutlakıyet
lemez. aleyhinde seferber edebilmekti. İttihat ve
Üçüncü ve son ihtimal ise şöyle tahlil T erakkinin ileri gelenlerinden Cemal, Talât
edilebilir: ve Bahaeddin Şakir Beyler bilhassa Taşnak
Meşrutiyetin Hâniyle birlikte İttihad ve komitesiyle temas ederek b u komitenin si­
Terakki Cemiyeti büyük bir nüfuz kazan­ yasî bir cemiyet halinde teşkilâtlanmasını
mıştı. Cemiyet mensuplarından bir kısmı b u kabul etmişlerdi.
nüfuzdan şahsî ikbal ve çıkarları için fay­ Abdülhamid, geniş coğrafî alanlara y a­
dalanmak istiyorlardı. Bir kısmının ise, tam yılmış olan İmparatorluğun nüvesini teşkil
manâsıyle başı dönmüş haldeydi. Bütün bun­ eden Anadolu’yu parçalama tehlikesine kar­
ların neticesinde devlet idaresinde sorumsuz, şı Ermeni meselelerinde daima çok uyanık
bir nüfuz ve yetki kurm ak dâvasına kalkış­ davranmış, çok kat’î hareket etmiş, ne bu
mış bulunuyorlardı. Nitekim, uğrunda m ü ­ unsura ne de onlara zam an zam an sahip çı­
cadele ettikleri Kanun-ı Esasî’yi Kâm il P a ­ kan ve kendilerini Türkler aleyhine kışkır­
şanın Sadaretten düşmesine sebep olan olay­ tan İngilizlerle Ruslara karşı zararlı tâvizler
lar sırasında açıkça ihlâlden çekinmemişler­ tanımış, bunun üzerine çeşitli Erm eni kom i­
di. Devlet idaresine mes’uliyetsız' müdahale­ telerinin faaliyeti hızını kaybetmiş, Ermeni
leri bir çok buhranlar doğurmuş, hatâlı ve meselesi de höyiece ikinci, hattâ üçüncü plâ­
sonu zararlı işlere sebep olmuştur. M üm taz na düşmüş bulunuyordu. Meşrutiyetin ilânı
eyâletlerden m ebus çıkarmağa kalkışması, ve İttihad ve Terakki Cemiyetinin mecliste
yukarıda izah edildiği veçhile, Bulgaristan’ın büyük çoğunluk elde etmesi, Ermenilerin
istiklâlini ilân etmesi, Avusturya’nın Bosna - yeniden bazı h â m hayaller peşine düşmele­
Hersek’i ilhakı, Girid’in Yunanistan’a katıl­ rine sebep oldu.
m ağa karar vermesi- neticelerini doğurduğu Arap ve Selçuk istilâları sırasında, .Kaf­
gibi, meselâ vergi ve askerlik mükellefiyet­ kasya’dan Kilikya bölgesine göçen bir kısım
lerinin bütün tab’aya aynı şartlarla tatbike Ermeniler, haçlı savaşları esnasında ve on­
kalkışılması Balkanlarda, Hicaz, Irak ve Y e ­ ların yardımıyle burada «K ü ç ü k Erm enis­
m e n ile D o ğ u Anadolu’n un çeşitli bölgelerin­
tan» adlı bir devlet kurmuşlardı. B u sırada
de fiilî muhalefetlerin doğmasına sebep ol­ Kilikya bölgesinde' bir hayli azınlıkta b u ­
muş, askerî mükellefiyete tâbi tutulma yü­ lundukları- halde «K ü ç ü k Ermenistan» ı can­
zünden medrese talebesi âdeta feveran ha­ landırma mâlihülyasma kapıldılar ve b un u
line gelmişti. B u, dinî tedrisata engel olmak temin için de, yabancı müdahaleyi gerekti­
ve böylece dini zayıflatmak için bir komplo recek bir hareketi kâfi sandılar.
telâkki olunuyordu. B u düşünce iledir "ki ihtilâl komitelerine
İşte, 31 Mart vak’asmın çıkmasına sebep mensup bulunan A d a n a Erm eni Piskoposu
olan b u son durumdur. Gerici kuvvet, eski M uşeg faaliyete geçti. Meşrutiyetle birlikte
devrin nimetlerinden m a h r u m kalanlar, yeni silâh ithali yasağı kalktığından Erm eni genç­
devrin sademesine uğrayanlar, İttihad've T e ­ lerini tüfek, tabanca ve bombalarla silâh­
rakki Cemiyetinin kazandığı nüfuzu çekemi- landırdı.
yen veya hoş görmeyenler ve her nevi kar­ A d a n a şehri ile Tarsus, Dörtyol, Erzin
gaşalıklardan fayda umanlar elele vererek gibi başlıca kasabalardaki m üslüm an halk,
bu olayı yaratmışlardır. Bunlar, Abdülha- bir hâdisenin olacağını hissederek kısmen
m id’in tabiî olarak kendilerine eğilimli b u ­ göçmeğe başladıkları halde, çeşitli unsurlar
lunduğunu hesaplıyorlardı. Bun u nla beraber, ■ arasında birlik politikasını takip eden h ü k ü ­
olayın asıl tertip ve idarecileri kesin şekilde met gerekli tedbirleri almadı.
belli olmadığı için hakikati de bütün çıplak­ Niha 37et, 14 nisan 1309 günü Ermeniler,

3448
her tarafta silâhlı olarak T ürk mahallelerine etmekti. Hacı Nuri Efendi, A bdülham id’e
ve Türk halkına tecavüzde bulundular. K a ­ saltanattan feragat etmesi teklifinde bulunul­
dın. erkek, çocuk, ihtiyar kim e rastlarlarsa masının daha doğru olacağını ileri sürdü.
öldürüyor, evleri ateşe veriyorlardı. Gerekli B u n u n üzerine fetvanın son kısmı b u şekilde
yardımı mes'ul m akamlardan göremeyen değiştirilaiyse de Nuri Efendi yine imzala­
halk, bun un üzerine kendisini müdafaaya ve madı. Nihayet, sarıklı mebuslardan Mustafa
saldırıları d efe mecbur kaldı. B u hal, iki Âsim Efendi kendisini ikna etti.
üç gün sürdü. 25 nisanda yalnız A da na şeh­ Söylediğinden şaşmaz, kararından dön­
rinde Ermeniler yeniden hücum a geçtiler. mez, haklı bulmadığı hiç bir işe hayatı p a ­
Halk, kendisini yine müdafaa zorunda kaldı. hasına dahi âlet olmaz mizaçta, cidden d ü ­
Sonunda iki taraftan bir hayli ölen oldu. rüst ve namuslu bir zat olan Fetva Em ini
Muşeg, İskenderiye’ye kaçtı. Hacı Nuri Efendiyi, kulağına fısıldadığı bir
Hâdise, dışarıya büsbütün başka şekilde iki cümle ile ikna eden Mustafa  sim E fen ­
aksettir ildiği için A v ru p a ’da büyük bir he­ dinin o sırada ona ne söylemiş olduğu bilin­
yecan hasıl oldu. îttihad ve Terakki hükû- miyordu. M e r h u m Mustafa  sim Efendi, b u ­
. meti, bir yabancı müdahalesine engel olmak n u kimseye ifşâ etmek istememişti (Hürriyet
için hem en işe el koydu. Olaya Ermeniler ve itilâf iktidarının son Şeyhülislâmı M u s ­
sebep olduğu halde, H a rb Divanı elliye yakın tafa Sabri Efendiden rivayet edildiğine göre,
Türk’ü idama m a h k û m etti. Ermenilerden bu Mustafa  sim Efendi, Hacı Nuri Efendinin
şekilde h ü k ü m giyen ise yalnız bir kişi idi. kulağına eğilerek: «B u fetvayı imzalamazsan
Böylece, yüzyıllar boyu aynı topraklarda, A bdülham id’in hal’i m ü m k ü n olmaz. Salta­
eşit haklara sahip olarak ve aralarında hiç natta kalmasına da imkân yoktur. H a l’ ede­
bir ihtilâf çıkmadan yaşamış, birbirlerine mezlerse katlederler. Sen de ölümüne sebep
saygı ve sempati göstermiş bulunan b u iki olmuş olursun» demiş, Hacı Nuri Efendi b u ­
unsur, hayal peşinde koşan komitecilerin ve nun üzerine fetvayı hem en imzalamıştır).
Osmanlı İmparatorluğunda kargaşalıklar çık­ Fetvanın metni şöyledir:
masında menfaati olanların tahrikiyle bir
«İmamül-müslimin olan Zeyd ba’zı me-
daha boş ve 2üzumsuz yere çarpışmış ve
sâil-i mühimme-i şer’iyyeyi kütüb-i şer’iyye-
maalesef birbirlerinin kanım dökmüş bulu-
den tay ve ihraç ve kütüb-i mezkûreyi meni’
nnyorlardi.
ve hark ve ihrak ve beytül-mâlde tebrir ve
israfla müsevveğ-i şer’î hilâfında tasarruf ve
Abdülhaznid’in. tahttan bilâ sebeb-i şer’i katil ve habs ve tagrib-i
indirilmesine doğru raiyyet ve şâir güne mezalimi itiyad eyle­
dikten sonra salâha rücu’ etmek üzere ahd
ve kasem etmiş iken yemininde hânis olarak
Hareket Ordusu İstanbul’da durum a ta­ ahval ve umur-ı müslimîni bilkülliye müh-
m a m e n hâkim olduktan sonra, mebuslar ve tel kılacak fitne-i azîme ihdasında ıs­
âyân «Meclis-i Umumî-i Millî» adı altında rar ve mukatele ika etmekle menea-i .müsli-
Ayasofya’daki Meclis binasında toplandı (27
m în Zeyd-i m ezbûrun tagallübünü izâle et­
nisan 1909). Mebuslardan 240 ve âyândan 34 tiklerinde bilâd^i islâmiyyenin cevânib-i ke-
kişi hazır bulunuyordu. Meclise, Â y â n Reisi sîresinden m ezburu m ahlû tanıdıklarına dair
Said Paşa başkanlık etmekteydi. Gaye, Ab- ihbar-ı mütevaliyye vürud edip m ezburun
dülhamid’in hal’iydi.
bekasında zarar ~ı m uh ak k ak ve zevalinde sa­
Said Paşa, m abeyn kâtipliğinden başlaya­
lâh melhuz olmağın Zeyd-i m ezbura imamet
rak çeşitli hizmetlerinde ve yedi kere Sada­
ve saltanattan feragat teklif etmek veya hal’
retinde bulunduğu 33 yıllık devrin iyi veya etmek * suretlerinden hangisi erba-ı hal ve
kötü bütün icraatmdan başta Abdülham id
akd ve evliya-i u m u r tarafından ercah gö­
olmak üzere, o devrin bir çok ricaliyle aynı
rülür ise icrası vâcib olur m u ? Elcevab: Al-
derecede sorumluluk altında bulunduğu hal­
lahü a’lem, olur».
de, sadece şahsını meşguliyetten kurtarmak
için şimdi kraldan ziyade kral taraftarı ro­ Şeyhülislâm olarak Ziyaeddin Efendinin
lüne çıkmış bulunuyordu. imzasını taşıyan bu fetvanm, bugünkü dili­
AbdüHıamid’in hal’i için gereken fetva­ mize çevrilmiş şekli şöyledir:
yı, ilmiye sınıfına mensup mebuslardan El- Müslümanların imamı olan kimse bazı
malılı K ü çü k H a m d i Efendi kaleme almıştı. m ühim şer’î meseleleri şeriat kitaplarından
Meclise dâvet'edilen Fetva Em ini Hacı Nuri çıkarsa ve bu kitapları yasak etse, yırtsa
Efendi, bu fetvayı okuduktan sonra imzadan ve yaksa ve devlet hâzinesini israf edip şe-
istinkâf etti. Sebebi sorulduğu zam an ise, riate aykırı şekilde hareasa ve idare ettiği
fetvada kendisine isnad edilen üç m ühim su­ kimseleri şer’î sebep olmadan öldürse, haps
çu. Abdülham id’in işlediğine kanaati bulun­ etse veya sürse ve başka türlü zulümleri de
madığım söyledi. B u üç suç ise 31 mart ola­ âdet edindikten sonra doğru yola dönmek
yına sebep olmak, dinî kitapları tahrif ettir­ üzere ahdedip yem in etmiş iken yemininden
m e k ve y akm ak ve devlet hâzinesini israf dönerek müslümanların hallerini ve işlerini

3449
tamamen bozacak büyük fitne çıkarmakta meseleleri çözen ve bağlayan ve işlerin sa­
ısrar edip onların birbirlerini öldürmelerine hibi olanlar tarafından daha iyi görülürse
sebep olsa, buna engel olacak durum da b u ­ yapılması vacib olur m u? Cevap: E n doğru­
lunan müslümanlar onun b u zora dayanan sunu Allah bilir ama, olur.
d u rum u nu ortadan kaldırınca İslâm m em le­
ketlerinin pek çok yerlerinden onu hal’ edil­ Mecliste Abdülhamid’in hal’i için
miş tanıdıklarına dair durm adan haberler
gelip yerinde kalmasında' m u h ak k a k zarar karar alınması
ve ayrılışında iyilik düşünülürse kendisine
imamlık ve sultanlıktan vazgeçme teklif et­ Fetva, mecliste okundu. Mebusların bir
m e k veya hal’ etmek şekillerinden hangisi kısmı coşmuş, hal’e derhal karar verilmesini
temin için bağırıp çağırmağa başlamıştı. N i ­
hayet. Said Paşa ayağa kalktı ve:
«Efendiler, okunan fetva ve millet #tara­
fından gösterilen um um î arzu üzerine İkinci
Sultan Abdülham id’in Hilâfet ve Saltanattan
haline karar veriyor m usunuz?» dedi.
Mebuslar el kaldırarak, hal’ kararını
verdiler.
Said Paşa bun un üzerine: «Sultan Ab-
dülhamid hal’ olundu. Hilâfet ve Saltanat
tahtına meşru Veliahd M e h m e d Reşad E fen ­
dinin iciâsma karar veriyor m usunuz?» de­
yince bu teklif:
«Yaşasın Beşinci Sultan M eh m ed » nida-
larıj^Ie kabul olundu (A bdurrahm an Şeref;
Sultan Abdülhamid-i H â n Sânî, Suret-i haFi
S: 7).
H a l’ kararı verildiği sırada âyândan ve
Abdülham id’in darbesine uğramış olanlardan
Sahib Molla el kaldırmamıştı. Said Paşa:
«İttifakla karar verildi» derken b u gö­
züne ilişerek:
«İttifakla mı, ekseriyetle mi?» dedi. M e ­
buslardan Mustafa Ârif Bey, b u işe muhalif
olanların ayağa kalkmasını istedi. Said Paşa
b u n u teklif edince kimse ayağa kalkmadı ve
karar ittifakla verildi (Mustafa Ârif Beyden
naklen İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal;
Son Sadnâzamlar, S: 1082 -1083),
Yine tam hal’ kararı verileceği sırada
âyândan Yorgiyadis Efendi buna itiraz ede­
rek:
«Yazıktır, günahtır» diye bağırmış, b u ­
n un üzerine hazır bulunanlar tarafından: t
«Alçak, hain, mürteci» gibi sözlerle tah­
kir edilip susturulmuştu (Ziya Şakır; Sultan
A bdülham id’in son günleri, S: 5).

Abdîilhamid’e hal, kararının tebliği


Meclisin bu kararından sonra, hail A b ­
dülhamid’e tebliğ edecek heyet kuruldu.
Âyând an A r a m Efendi ile Bahriye Feriki
(Tümamiral) Ârif Hikm et Paşa ve Draç
m ebusu Esad Paşa Toptanî ile Selânik m e ­
busu Karasu Efendiler b u işle görevlendiril­
diler. B u heyet üyeleri arasında bir Erm eni
ile bir yahudinin bulunuşu bilhassa T ürk
ve müslümanlar tarafından iyi karşılanma­
mış ve ağır şekilde tenkidlere yol açmıştır.
Heyetin diğer üyelerinden Ârif Hikm et Paşa
Hal’i İmzalayan kalem ve hokka ile Esad Paşa Toptanî, A bdülham id’in yaver- •

3450
liginden yetişmiş, onun himayesi sayesinde «Canınızla evlâdınız ve aileniz emindir*
yükselmiş ve bir çok lûtuflarını görmüş kim­ cevabını vermişti (Hal’ler - îclâslar, S: 162).
selerdi. Lûtfi Simavi B e y b u hâdiseden bah­ H a l’in ertesi günü çıkan İkdam gazete­
sederken şöyle demektedir: sine göre ise, Esad Paşa
«Eski H akan a haFini tebliğ. etmek üzere
seçilen âyan âzasından ve kendisinin eski
yaverlerinden Ârif Hikm et Paşa, jandarma­
lıktan yetişme Draç mebusu Esad Paşa T o p ­
tanı, âyandan Ermeni Katoliği A r a m ve
Selânik mebusu Musevî K arasu Efendilerin
otuz üç sene Hilâfet m akam ında bulunmuş
bir hüküm dara nasıl gönderilebildigini ve b u
affolunmaz hatâ ve silinmez lekenin kimle­
rin rey ve tensibiyle irtikâp edildiğini derin­
leştirmiyorum. B u tarafın açıklanmasını ve
sebep olanların ilân ve teşhirini mufassal ta­
rih yazanlara bırakıyorum» (Sultan M eh m ed
Reşad Hanın ve halefinin saraymda gördük­
lerim, S: 1). B u n a rağmen heyeti tertipleyi­
cilerin şahsan kimler oldukları belli değil­
dir. Ancak, A bdülham id’e düşman bulunan
îttihad ve Terakkinin bunda büyük rol oy­
nadığı muhakkaktır.
H al’in A bdülham id’e tebliği M e m d u h P a ­
şanın nakline göre kendi hususî dairesinde
olmuş, heyet:
«Millet seni istemiyor. Hal’e karar ve­
rildiğini tebliğe geldik» demiş, Abdülhamid
buna karşılık:
«Hayatım emin midir?» diye sormuş ve
Esad Paşa Toptanî: Avrupa m ecm ualarına göre haî’in tebliği

A b d ü im e c id Efendi (S o n Halife) nin haPin tebliğine u y g u n olarak yaptığı tablo. Hal'i


tebliğ edenler soldan saga:^ A m iral A rif H ik m et, M e b 'u s A lb e r K arasu , Esat P a ş a Tcptanî,
İsmail K e m a l ye E m n iy e t U m u m M ü d ü r ü M iralay Galip (P aşa )

3451
nin böyle olduğuna dair bir kaç cümle söy­ A bd urrah m an Şeref B e y ise, h a il ken­
ledikten sonra geçen olayları, genel isteği disine tebliğ edildiği zam an Abdülham id’in:
ve fetvayı bah'is konusu- etmiş ve sonunda «Kaderin iktizası böyle imiş. B e n onu
Millî Meclisin ittifakla verdiği kararı tebliğ anladımdı» diyerek devlete ettiği hizmetleri
edip müsterih olmasını tavsiye etmiş, Abdül- anıp saydığını ve ağabeysiniz.senelerce m u ­
ham id buna: hafaza ettiği Çırağan Sarayında suikasttan
«Milletin arzusu böyle olduğu için itaa­ uzak olarak oturmasına müsaade olunması
te mecburum. Millî Meclisten hiç bir istedi­ arzusunu izhar ettiğini ve bu isteğinin Millî
ğim yoktur. Biraderim Sultan M u ra d ’m otur­ Meclise tebliğ olunacağının kendisine vaad
duğu Çırağan Sarayında oturmak isterim. olunduğunu nakleder (Sultan Abdülham id
Ü ç dört kişinin tertip ve hıyanet eseri olan Han-ı Sânî; Suret-i H a l’i, S : 7).
bu işde benim parmağım var sandılar. B un a Abdülham id, hal’olunduğu günün akşa­
teessüf ederim» cevabmı vermiş, heyet üye­ mında sarayda yanında kalan bir kaç sadık
lerinden birisi de buna karşılık şimdilik te­ adamına, b u işden duyduğu üzüntünün se­
essüfe mahal ve lüzum olmadığını, kurula­ beplerini anlatırken bilhassa şu noktayı be­
cak Harb Divanının olayları m eydana çıka­ lirtmiş:
racağını söylemişti (İkdam, 15 nisan 1324 - «Said Paşa, otuz üç sene en b üyük nimet
28 nisan 1909). ve ihsanlarımı gören b u adam nasıl oluyor
da benim aleyhimde teşekkül eden bir m ec­
lise başkanlık ediyor? Nasıl oluyor da benim
aleyhimde bir karar veriyor? B en ne yap-
tımsa ona danışarak yaptnn. Eh, Allah bü ­
yüktür. G ü n ü n birinde karşı karşıya gelerek
elbette bunları yüzüne karşı söylerim. Yok,
eğer bu m ü m k ü n olmazsa onunla Allahın h u ­
zurunda m uh ak em e olurum. B u dünya kim ­
seye kalmaz» demiştir (Ziya Şakir; Sultan
Abdülham id’in son günleri, S: 15).

Abdülk’smid/in Selanik’e şevki, İttihad


ve Terakki*nin onu suçlandırma
gayreti

Abdülham id’in son arzusu kabul edilme­


di. O , bunun Millî .Meclise bildirilmesini is­
temişti. Esasen onun hakkında ancak bu
meclis bir karara varabilirdi. M a h m u d Şev­
ket Paşa ise, kimseye danışmağa lüzum gör­
m ed en o gece A b d ü lh am id ! Sirkeci5den tre­
ne bindirip Selânik’e sevkettirmiş ve orduca
böyle istendiğini ertesi günü meclis başkan­
lığına bildirmiş, buna da kimse ses çıkarma­
mıştı. Böylece, üç padişahın ü'stüste hal’edil-
mesi ve sonuncusunun bir de sürgüne gön­
derilmesi Osmanlı tarihinde ilk defa vaki
oluyordu.
A bdülham id’e hazırlanması için fazla va ­
kit bırakılmamış ve kendisi Yıldız sarayın­
dan bir kısım şahsî eşyası ve ailesine ait m ü ­
cevherleri ihtiva eden bavullarla ayrılmış­
tır. Yanında ailesi halkından ve çocukların­
dan 38 kişi bulunuyordu. Dört Kadm efendi,
Şehzadelerden Abdürrahim ve  bid Efendi­
ler, kızlarından Şaziye, Refia ve A yşe Sul­
tanlar bunlar arasındaydı. Yıldız sarayından
çıkıp arabaya bineceği sırada yanındaki Ka-
dmefendilerden birisinin elindeki mücevher,
esham ve para dolu bavul telâş sırasında
kaybolmuştu (İsmail H a k k ı Uzunçarşılı; II.
A v r u p a h bir m e c m u a ressamrna göre Sultan Abdülham id’in hal’i ve ölümüne dair
A bdiiih a m id hal' esnasında bazı vesikalar. Belleten, N . 44, S: 708).

3452
ittihat ve Terakki, A bdülham id’i haî’e nı belli etmezdi. Hâfızası kuvvetli olup bir
muvaffak olduktan sonra da birden yakasını kere gördüğünü veya sesini duyduğunu bir
bırakmak istemedi. O n u , halk nazarında daha unutmazdı. Karşısındakinin d uy gu ve
mutlaka suçlu göstermek ve b u hal5i böyle düşüncelerini anlamakta ve bunları ona söy­
bir sebebe dayandırmak istiyordu. Meşruti­ letmekte mahirdi. Herkesin gönlünü alıp,
yeti muhafazaya yem in etmiş ve b u niyetini kendisine bağlamayı bilir, dindar, hayratı
her fırsatta tekrarlamış bulunan bir Padişa­ sever, içki kullanmaz, her türlü sefahattan
hın haklı bir sebep olmadan hal'i m ü m k ü n uzak durur, basit ve sade bir hayat yaşardı.
değildi. Halbuki uzun bir iktidara nam zed
Zekâsı ve dirayeti takdir edilmekle be­
görünen bu siyasî züm renin, onunla bağdaş­
raber pek m untazam tahsili yoktu. O k uy up
masına imkân yoktu.
yazm aya fazla heves etmemiş ve genel kül­
İttihat ve Terakki. ,bunun için 31 M art türden m a h r u m ve cahil kalmıştı. Fransız-
olayını bahane ederek Abdülham id’i hal’et­ cayı anlar, konuşmazdı. B u dilde yazılmış
mişti. Şimdi de, b un un doğru olduğunu or­ ciddî batı eserlerine de pek iltifat etmez, b a ­
taya koyması gerekiyordu. B u n u n için der­ sit ■
macera ve cinayet romanlarını okutup din­
hal harekete geçildi. lemeyi tercih ederdi (Tercüme ettirdiği cinai
O sırada Adliye Nazırı Necm eddin Mollaromanlar serisi hâlen Topkapı saraymdadır).
Beyin İbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal’a
Gayet muktesitti, daha şehzadeliğinde
nakletmiş olduğuna göre bir Vükelâ Meclisi
emlâkini iyi idare etmiş, esham alıp satmış,
toplantısında Örfî İdare H a r b Divanının «31
M art hâdisesine dair Divan-ı H a r b tahkika­ para biriktirmişti. Padişahlığında devletin
dış borçlarını artırmamış, yaptığı istikrazları
tının neticesi olarak mahlû Sultan A bd ü lha ­
da h em e n ödemiştir. Fakat para darlığından
m id’in işde alâkasını ve medhalini gösteren
mazbata» smı Harbiye Nazırı Salih Paşa, ve tasarruf politikasından memurların, dul ve
yetimlerin aylarca maaşı çıkmadığı halde, lü­
Sadrıâzam (ikinci sadaretinde) Hüseyin Hil­
zum suz yere ve değersiz kimselere şahsî çı­
m i Paşaya vermişti. Sadrıâzam, b u n u yüksek
sesle okudu. Deliller çürüktü. Hiç biri A b ­ karı için b üyük ihsanlarda bulunm aktan da
dülhamid’i itham edecek kuvvette b ulun m u­ çekinmezdi. Am atör zevki marangozluktu,
kendisine istirahat verdiği zam an marangoz
yordu. Esasen Vükelâ da A bdülham id’in bu
atölyesinde çalışarak vakit geçirirdi. Ayrıca
olayla ilgisi bulunmadığı kanaatindeydiler.
Mazbata, _ bu kanaati değiştirecek mahiyette Batı müziğine, opera ve tiyatroya düşkündü.
değildi. İlk itiraz eden Şeyhülislâm Sahib Çalışmayı sevdiğinden sabahları erken
kalkar, bahçede biraz dolaşıp hafif bir ka h ­
Molla B e y oldu. Kendisinin, Abdülham id’in
valtıdan sonra devlet mesaisine başlar, öğle­
zulüm ve düşmanlığına uğrayanlardan oldu­
den sonraları biraz kütüphanede meşgul
ğunu açıkladıktan sonra, onun hal’i ile m ese­
olur. Bilâhare yine devlet işlerine döner, arz
lenin kapandığını, başka bir m uam ele düşü-
edilen iradeleri inceler, sadrıâzam ve diğer
nülemiyeceğini ileri sürüp Adliye Nazırın­
nazırları, elçileri kabul eder, çalışması böy-
d an mazbatanın mucip sebepleri hakkında
mütalâa istedi. Necm eddin Molla da, b u m a z­ lece gece geç vakitlere kadar sürerdi. İşler­
de h e m doğru ve kanaatkâr, h e m menfaat
batadaki ifadelerin Abdülham id’in b u olayla
ilgisini isbat edecek kuvvet ve mahiyette uğruna her şeyi yapacak insanları kullanır,
hepsine karakterlerine uygun hizmetler ve­
görülmediğini ve b un un hiç bir adlî m u a m e ­
leye esas olamıyacağmı izah etti. Sadrıâzam rirdi. Şahsen du 3rgularını saklamakta mahir
b u n u n . üzerine mazbatanın esasen resmî de­
ğil, hususî şekilde gönderildiğini söyleyerek
Harbiye Nazırına g'eri verdi. Mesele de böy-
lece kapandı (Son Sadrıâzamlar, S: 1302).

İkinci Abdiilhamid’in şahsiyeti

Fotoğraflarında ve devrinde yapılmış di­


ğer resimlerinde oldukça çirkin şimali gö­
rülen Abdülhamid, ortadan uzuna yakın
boylu, zayıf ve esmerdi. Bedenen kuvvetli,
olmakla beraber iyi silâh kullanır, ata İyi
binerdi. Sesi kaim, hafif titrek, tannan, çok
tesirli ve cazibeliydi. Alçak sesle ve m unta­
za m konuşurdu. Söylenenleri hiç usanmadan
ve karşısındakinin sözünü kesmeden dinler­
di. Kendisi ile konuşanlara saygı telkin eden,
pek nazik ve terbiyeli idi. Hoşlanmadığı kim ­ A b d ü l h a m i d ’in Selanik’te ikâmetine tahsis
selere bile güler y üz gösterir, hoşlanmadığı­ ed/ien AJat/nİ köşkü

3453
olduğu gibi gerektiğinde verdiği emri de in* kibe bilhassa meraklı idi. Aleyhinde yazan­
kâr edip kabahati başkasma yüklemesini bi­ ları ya para ile satın alarak, yahut o m e m ­
lir ve bunu herkesi ikna edecek kadar mahi- leketteki nüfuzunu kullanarak susturmaya
rane yapardı. Son derece vehimli ve hayatı­ çalışır, m uvaffak olamazsa dâva açar, yazı­
na düşkün olması onun .kimseye tam mâna- lanları tekzip ettirirdi. A nc a k hal’inden son­
sıyle itimad etmemesinin sebeplerinden biri­ ra, ölümüne kadar olan devrede, öm rünün
ni teşkil eder. Muhitinin ve hâdiselerin kö­ en huzur içinde geçen kısmını yaşıyan Ab-
rüklediği evhamı dolayısıyle bazen ölçüsüz dülhamid, saltanatı müddetince hürriyetse-
derecede saçma işler yaptığı olur, daim a ve verlerle mücadele etmişti. İleri fikirleri,
gece-gündüz rahatsız yaşardı. İdarî sisteminin meşrutî idareyi sadece şahsî saltanatını ze­
ve saltanatının devamına çare olarak m u a z ­ delediği için zararlı görür ve bunların m e m ­
za m bir hafiye ordusu kurmuştu. Yıldız sa­ leket için de zararlı olacağına herkesi ikna
rayına yağan binlerce jurnal dikkatle ince­ etmek isterdi. Abdülaziz’in ölümünü Yıldız
lenir, içlerinde padişahın hayatı veya salta­ m ahkemesi ile katil gibi göstermeye çalışıp,
natı için tehlike olabilecek haberler araştı­ M idhat ve D a m a d M a h m u d Celâleddin Pa şa ­
rılır, bu yüzden pek çok kimseler beyhude ları haksız yere öldürtmesi, saltanatının en
paralar alırken, haksız bir ihbarla da pek çok kanlı olaylarından ve şahsı için de büyük
kimselerin başı boş yere belâya girerdi. K e n ­ bir nakise olmuştur. Bunlar idaresi aleyhin­
disinden evvelki iki padişahın tahtından in­ deki çalışmalara kuvvetli, gerçek ve haklı
dirilmiş olması, onda hal’ olunmak korku­ bir sebep teşkil etti. Abdülham id’e batıda,
sunu sabit bir fikir haline getirmişti. m es’uliyet payının b ü yü k olduğu kabul edi­
Diğer taraftan yabancı basmda Osmanlı len, E rm eni v a k’asmdan dolayı Gladiston’un
devleti ile kendi şahsı için olan neşriyatı ta­ tâbiriyle «Kaatil Sultan» ve daha ziyade

İkinci Abdülhamid ( 1 8 7 6 - 1 9 0 9 ) zamanındaki hükümdarlar


ve devlet başkanlan

(İlâve : 1 9 6 )

A.B.D. : (Devlet başkanlan) Ulyse*


B. Grant 1869 — 1877, Rutherford B. İsveç : İkinci Oskar —> 1907, Be­
Hayes 1877 — 1881, James A. Garfield şinci Güstav 1907 — —* •
1881 — 1881, Chester A. Arthur 1881 —
1885, Grover Cleveland 1885 — 1889, İran : Nasıreddin Şah —> — 1896,
Benjamin Harrison 1889 — 1893 ve 1893 Muzaffereddin Şah 1896 — 1907, Meh-
— 1897, William Mckinley 1897 — 1901, med Ali Şah 1907 — 1909, Ahmed Şah
Theodore Roosevelt 1901 — 1909. 1909 -- > .
Almanya : Birinci Giyyom (Vil­ İspanya : Onikinci Alfons -> —
helm) —» — 1888, Üçüncü Frederik 1885, Mari Kristin 1885 — 1902, Onü-
Karl 1888 — 1888, İkinci Giyyom (Vil­ çüncü Alfons 1902 — .
helm) 1888 ---> . İtalya : İkinci Viktoar Emanuel —>
Avusturya. : Pransuva Josef —» — — 1878, Birinci Umberto 1878 — 1900,
—> • Üçüncü Viktor Emanuel 1900 — — .
Bulgaristan: Aleksandr Battanberg Nikola --- » .
1879 — 1886. Prens Ferdinand de Co-
bourg 1887 (1908 den itibaren kral) — Papalık : Dokuzuncu.Pi —> — 1878,
. ,
Onüçüncü Leon 1878 — 1903, Onuncu
Pi 1903 ---» .
Fas : Mevlay Hasan —> — 1894,
Mevlay Abdülâziz 1894 — —> . Romanya : Birinci Karol 1878
Fransa : (Devlet başkanlan) Patrice İkinci Nikola 1894-- » . •
Mac-Mahon 1873 — 1879, Paul Jules (1881 e kadar prens, sonra kral)--
Grévy 1879 — 1887, Sadi-Carnot 1887 Rusya : İkinci Aleksandr -» —
—• 1894, Jean .Casimir - Perier 1894 — 1881, Üçüncü Aleksandr 1881 — 1894,
1895, Felix Faure 1895 --1889, Emile Sırbistan : Milan _> — 1889, Birin­
Loubet 1899 — 1906, A Fallières 1906 — ci Aleksandr 1889 — 1903, Birinci Pet-
• ro 1903 -- > .
İngiltere : Viktorya_>. — 1901, Y e ­
dinci Edvard 1901-- v .
Yunanistan : Birinci Yorgi

3454
Vandaİ’m tavsif ettiği . «Kızıl Sultan» gibi Yüksek Öğretmen okuiu, Ğüzeî san’atlar
lâkablar takılmıştı. akademisi, Yüksek mühendis okulu, O r m a n
M em leket idaresinde iyi niyetle çalış­ ve M aadin okulu, Ticaret okulu, Kız öğret­
m a k ve faydalı olmak isterdi. Dış işlerine ve m en ve san’at okulları ile birlikte, oldukça
A vrup a politikasına gereği kadar vâkıftı. geniş bir maarif teşkilâtı kurulmuştu.
A v r u p a n m kuvvet ve siyaset dengesinden is­ İstanbul’da, Eski eserler müzesi, Genel
tifadeyi bilirdi. Bazı yazar ve düşünürlere kitaplık (Bayezid), Haydarpaşa’da Tıbbiye
göre; daha bilgili ve kültürlü, ruhî m araz­ (şimdiki Haydarpaşa lisesi), Şişli Etfal (ço­
lardan, bâtıl inançlardan uzak, millet ve cuk) hastanesi, Darülâceze (Düşkünler yur­
memleketini şahsından fazla düşünür ve se­ du) gibi müesseseler de bu devirde kurul­
ver olsa idi, diğer kaabiliyet ve meziyetleri muştur.
sayesinde Osmanlı imparatorluğu için her Evvelce gördüğümüz gibi yine b u devir­
alanda faydalı bir hüküm dar olabilirdi. de pek çok demiryolu yapılmıştı. İstanbul ve
diğer bazı limanlarda rıhtım inşaatına da gi­
rişilmiş, fakat pek çok imtiyazlar da yabancı
şirketlerin yağmasına açık tutulduğu gibi
İkinci Abdülham id devrinde M ülkiye bendegân da bu. arada b üyük vurgunlarda
mektebinin derecesi yükseltildikten başka, bulunmuştu. Yabancı şirketlerin faaliyeti de
Edebiyat, Fen, H u k u k fakülteleri açılmış,, ay­ malî bünye ve ekonomi için bir hayli zararlı
rıca da; Maliye okulu, Halkalı Ziraat okulu, olmuştur.
Beşinci Mehm ed (R eşa d ) m tuğrası

B E Ş İ N C İ M E H M E D (REŞAD)

Padişahın cülûsu, D iğ er iç olaylar, R u m e li gezisi, politik gelişmeler — İtalya’nın Trablus-


ga rb’a saldırması, Barjş gayretleri — Particilik ve ordu, H ü k ü m e t buhranı, B ü y ü k kabine,
B a lka n devietleri ittifakı — Uşi barışı, B a l k a n savaşı, Bâbıâlî baskını, barış v e diğer olay­
l a r — D ü n y a savaşr, Osm anlı devletinin katılması, R u s, Irak, Sına ve Ç a n a k k a le cepheleri
savaşları — D evrin son askerî olayları, Talât Paşanın sadareti, Ziyaretler, Padişahın ölü m ü.

Meclis-i Umumî-i f ...... BEŞİNCİ M E H M E D (R E Ş A D ) t.umun^ 4, S: 4). Veliahd R e ­


Millî, bir taraftan Ab- şad Efendi d e mevcut
= Babası : Abdülmecid =
dülhamid’in hal’ine. di­ = s hanedan âzasının yaş­
ğer taraftan da Ab- = Annesi : Gülc.emal , § ça en büyüğü idi. B u ­
dülmecid’in üçüncü oğ­ n u n için, Anayasaya
I Doğduğu tarih : 2 ekim 1844 =
lu veliahd Reşad Efen­ göre esasen saltanat
dinin Beşinci Meh- İ Padişah olduğu tarih : 27 nisan 1909 '= onun hakkı idi. M e c ­
m e d unvaniyle onun İ Ö lüm ü : 3 tem m uz 19X8 = lis tarafından b u şe­
yerine Osmanlı tahtı­ kilde seçilmesi usul­
§ Bilinen zevceleri : Kâmres, Dürria- E
na çıkmasına oybirli­ süzdü (İ. H . Dâniş-
= den, Mihrengiz, Nâzperver, Dilfrib. r
ğiyle karar vermişti. = Çocukları : M e h m e d Ziyaeddin, Mah- | m en d ; Osmanlı Tarihî
B u n u n üzerine bu ka­ E m u d Necmeddin, Öm er Hilmi, Refia = Kronolojisi, C : 4, S:
rar  y â n Reis vekili : (genç yaşta ölmüştür). = 382).
A h m e d M uhtar Paşa Sultan Reşad, ve­
ve meclis ikinci reisi liahd dairesinden bir
Talât Beyden kurulu £ Veziriâzamları : A h m e d Tevfik Pa§a —> = istimbota bindirilerek
iki kişilik bir hey’etle İ — 2 mayıs 1909, saltanat değişikliği | Sirkeci’ye doğru yola
| dolayısiyle usulen istifa. A h m e d Tev- =
Reşad Efendiye tebliğ çıkarıldı. Biat merasi­
edildi ve böylece M e h ­
= fik Paşa (ikinci defa) 2 mayıs — 5 |
| mayıs 1909, istifa. Hüseyin Hilmi Paşa § mi, Harbiye Nezare­
m e d Reşad Efendi y a ­ § (ikinci^ defa) 5 mayıs — 28 aralık 1909, § tindeki H ü nkâr Daire­
ni Beşinci Mehm ed = istifa. İbrahim Hakkı Paşa 12 ocak 1910 § sinde yapılacaktı. İs­
intihapla tahta geçmiş 3 — 29 eylül 1911, istifa. M ehm ed Said | timbot Tophane önle­
bulunuyordu. B u hal | Paşa (sekizinci defa) 30 eylül — 30 | rine gelince toplar atıl­
ise, o zam anki Os­ | aralık 1911, istifa. M ehm ed Said Paşa § m a y a başlandı. Usul
manlI Devleti A n a y a ­ | (dokuzuncu defa) 31 aralık 1911 — 16 § hilâfına cülûs törenin­
= tem m uz 1912, istifa. Gazi A h m e d Muh- §
sasına aykırıydı. Ç ü n ­ den Önce atılan top­
| tar Paşa 22 tem m uz — 29 ekim 1912, 5
kü bu Anayasanın E istifa. M e h m e d Kâmil Paşa (dördüncü | lar, soğukkanlı ve te­
üçüncü maddesi salta­ = defa) 29 ekim 1912 — 23 ocak 1913, is- | lâşsız görünen Sultan
nat ve hilâfet hakkı» | tifa zorlanarak. M a h m u d Şevket Faşa § Reşad’ı heyecanlandır­
nın Osmanlı h ü k ü m ­ : 23 ocak — 11 haziran 1913, öldürülme. \ dı, bunun n e olduğu­
darları soyundan ge­ \ M eh m ed Said Halim Paşa 12 haziran = n u sordu. D u r u m ken­
lenlerin en yaşlısına = 1913 — 3 şubat 1917, istifa. M eh m ed \ disine izah edildi (Ali .
ait olduğunu tasrih : Talat Paşa 4 şubat 1917 — —> . §
F u a d Türkgeldi; G ö ­
ediyordu. (Düstur; C : ^illIlIIlUaiIIIUIUIlIltUIlttllniUllIIIIIIIllliIIllIIlIIIIlIlIllllIIllIlIIHIMlt^ rüp işittiklerim, S : 38).

3456
^ifeni Padişah Sirkeci’den iki yağız at Molİa B e y ve bir kısım iieri derecede devlet
koşulu hususî arabasıyle Harbiye Nezaretine erkânı hazır bulunuyorlardı. Sultan Reşad,
gitti. Orada H ünkâr Dairesinde biat töreni türbenin iç kısmına geçti. Burada yalnız Ç e­
yapıldı. Sultan Reşad b u sırada şeriati, ana­ lebi Efendi, Şeyhülislâm, Â y â n Reisi Said
yasayı, meşrutiyet usulünü, milletin hakla­ Paşa, Meclis Reisi A h m e d Rıza Bey, U m u m î
rını ve vatanın menfaatlerini koruyacağına Teşrifat Nazırı, Başim am ve ikinci im a m b u ­
dair evvelce etmiş olduğu yemini tekrarladı. lundukları halde, Çelebi Efendi mûtad tö­
Ancak, bütün mebuslar ve âyân üyeleri ora­ renle Hazret-i Ö m er ’e ait kılıcı yeni Padi­
da hazır bulunmadıkları için bu yemini duy­ şaha kuşattı. Sultan Reşad iki rekât nam az
mamışlardı. B u n u n üzerine Padişahın m ec­ kılmış ve nam azdan sonra Meşayih Meclisi
liste de bunu tekrar­ Reisi Sütlüce Tekkesi
laması kararlaştırıl­ Şeyhi Elif Efendi ta­
mış ve b u tören 20 rafından sakal bırak­
mayıs 1939 tarihinde m a duası yapılmıştır.
yapılmıştır <Said P a ­ Öğle namazını Eyüb
şanın hâtıratı; C : 2, camiinde kılan Padi­
K : 2, S: 479-480). şah, buradan araba ile
Topkapı sarayına git­
miş, Hırka-i Saadet
Tevfık Paşanın is­ dairesini ziyaret etmiş
ve Söğütlü yatı ile
tifası, Hüseyin Hil­ Dolmabahçe Sarayına
mi Paşanın tâyini. dönmüştür. Dönüşte,
limanda bulunan b ü ­
Kılıç alayı tün gemiler kendisini
selâmlamış ve top
Sultan Reşad tah­ atışları yapılmıştı. Sul­
ta çıkınca, Tevfik P a ­ tan Reşad, Topkapı
şanın başkanlığındaki Sarayında bulunduğu
kabine usulen istifası­ sırada Sadrıâzam ile
nı takdim etmiş, yeni Meclis Reisine kılıç
Padişah da vazifele­ alayı sırasında İstan­
rinde devam etmele­ bul halkından gördüğü
rini istemişti. Lâkin, saygı ve sempatiden
İttihadcılar Sadrıâ- çok m e m n u n kaldığı­
zamı istemiyorlardı. nı, b u n un bir beyan­
Çünkü o Sadarette n am e ile yayınlanma­
bulundukça hükümet sını söylemişti (M u ­
işlerine istedikleri gi­ Sultan Besinci Mehmeci (Reşad) savver M uhit Dergisi
bi karışmalarına im ­ C : 2, S: 4- 26).
kân yoktu. 31 mart vak’ası sırasında Sada­
rette bulunmuş olmasından dolayı, o sırada Yıldız Sarayında yapılan araştırma
gereği gibi hareket etmiş olmakla beraber,
vazifesine devamının galeyan uyandıracağını Hüseyin Hilmi Paşanın b u Sadareti sı­
ileriye süren A h m e d Rıza ve Talât Beyler, rasında Örfî H a rb Divanı tarafından 31 mart
çekilmesinde ısrar ediyorlardı. Nihayet 5 m a ­ olayı ile alâkalı olanlar hakkında verilen
yıs 1909 tarihinde Tevfik Paşa istifa etti. Y e ­ idam, sürgün ve hapis gibi cezalar infaz
rine âdeta îttihadcılarin adamı haline gelmiş olundu.
olan Hüseyin Hilmi Paşa ikinci defa olmak Aynı zamanda Yıldız Sarayında bir araş­
üzere Sadrıâzam oldu. tırma yapılarak çeşitli kasalarda bulunan beş
yüz elli bin lira kadar para ve bir miktar
Yeni Padişahın kılıç kuşanma töreni 10
mücevher bulundu. B u paranın hem en hepsi
mayıs 1903 pazartesi günü yapıldı.
Abdülham id’in şahsî servetiydi. Bir kısmını
Sultan Reşad, saraydan Söğütlü yatma kendisine verilen maaşlar teşkil ediyordu.
binerek Eyüb sultan’a geldi. Şehzadeler, v ü ­ Bunlar, verildikleri atlas keseler hiç açılma­
kelâ, âyân üyeleri ve mebuslar kendisini mış ve hattâ kasaya temas eden alt kısımları
Eyüb iskelesinde karşıladılar. Türebde K o n ­ çürümüş bir halde bulunmuştu.
ya’dan bu iş için özel şekilde dâvet edilen Abdülham id’in yabancı bankalarda çıkan
Çelebi Abdülhalim Efendi, A h m e d M uhtar mevduatı ise, bir buçuk milyon kadardı.
Paşa, Hareket Ordusu K um a nd an ı M a h m u d Bunları bir çek yazıp Birinci ve Üçüncü O r ­
Şevket Paşa, beş gün evvel Sadarete geçmiş dulara terketmişti.
bulunan Hüseyin Hilmi Paşa, eski Harbiye Ayrıca bir heyet, Yıldız Sarayında b u ­
Nazırı-Ali Rıza Paşa, yeni Şeyhülislâm Sahib lunan bütün evraka el koym uş v e bunlar

3457 F . 32
arasındaki jurnaİİar ayrılarak bir komisyon hiplerinden Bursaîı Tahlr Bey m erhum da
vasıtasıyle İncelenmeğe başlanmıştı. Ancak, bu komisyona m em ur edilmiş, ancak bir kaç
pek hürriyetsever geçinen bir çok kimselerin gün sonra bu vazifeden çekilmiş ve sebebini
ve hiç umulmayan şahsiyetlerin de yığınla soran Bayezıd U m u m î Kütüphanesi M üdürü
jurnalma rastlanmaya başlandı. B u n u n üzeri­ m erhum İsmail Saib Sencer’e: «Öyle k im ­
ne, hepsinin imhasına karar verildi. B u iş selerin jurnallarma rastladım ki, bir kaç
Harbiye Nazırına havale edildi. gün sonra b u vazifeden çekilmiş ve sebebini
(Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın verecek adam bulamamaktan korktum» de­
naklettiğine göre, devrin ilim ve fazilet sa­ mişti) .

D E V R İ N B A Ş I N D A M A L Î D U R U M , İÇ V E DIŞ O L A Y L A R ,
GELİŞM ELER

Kabinenin kuruluşundan pek az sonra müsteşarlıklar ihdas olunması ve mebusların


üyelerinden bazıları ile İttihad ve T e ­ burada görevlendirilerek devlet işlerini y a ­
rakki Partisi arasında anlaşmazlıklar baş­ kından görüp öğrenmeleri için bir kanun
lamıştı. Neticede bunlar çekilip yerlerini bu teklif edildi. Ferid Paşa buna şiddetle itiraz
partinin mebuslarına bırakmak zorunda kal­ etti. Bir hayli münakaşalardan sonra tasarı
dılar. Böylece de parti kısmen olsun hükü­ kanunlaşmadı. Ferid Paşa b un un üzerine
met sorumluluğuna iştirak etmiş oluyordu. mebuslarla galiz şekilde alay etti. B u sözler
İlk hâdiseyi, Dahiliye Nazırı Ferid Paşa çı­ onların kulağına gittiği için istifa etmesi tek­
karmıştı. B u sırada her Nezarette siyasî lif edildi. Ferid Paşa, hem en çekilmeyi kabul
ettiğinden yerine Meclis İkinci Reisi Talât
Bey Dahiliye Nazırı oldu.
Ticaret ve Nafıa Nazırı Gabril Efendiye
de İttihatçıların itimadı yoktu. B u yüzden
Fanin gazetesi onun aleyhinde şiddetli bir
kampanya açtı. Gabril Efendi buna karşılık
gazeteyi m ahkem eye verip tazminat istedi.
Gazete de dâvayı kaybettiği takdirde tazmi­
natı Ödeyebilmek için bir iane listesi tertip
etti. İttihatçılara mensup bir çok vükelâ h a ­
nımları bu listeye adlarını yazdırınca, Nazır
çekilmek zorunda kaldı. Yerine, İstanbul
m ebusu Hallaçyan Efendi getirildi (Ali Fuad
Türkgeldi; Görüp işittiklerim; S: 50). ‘
Maliye Nazırı Rifat B ey ise • Ötedenberi
İttihatçı olarak tanınmıştı. B u sırada Yıldız
Sarayının araştırılmasında ele geçen paranın
Reşad Efendinin biat töreni için Harbiye ordu ihtiyaçları için verilmesi hakkında H a r ­
Nezaretine gelişi biye Nezaretinden bir tezkere geldi. Rifat
Bey, b un u usule aykırı buldu. O n u n düşün­
cesine göre bu para evvelâ Maliye veznesine
teslim, olunmalı, yani devlet hâzinesine gir­
meli, sonra askerî ihtiyaçlar tesbit olunarak
listesi hazırlanıp buna göre usulen tahsisat
istenmeli ve bunun bedeli Bütçe K a n u n u ile
Harbiye Nezareti veznesine teslim edilmeliy­
di. Harbiya Nazırı Salih Paşa b u hususta ıs­
rar ettiği gibi, Avusturya’dan Bösna-Hersek’e
karşılık alman tazminattan askerî ihtiyaçlar
için ayrılan bir milyon beş yüz bin liranın
da devlet hâzinesi ve bütçe yoluyla ödenek
şeklinde Harbiye Nezaretine verilmesine iti­
k & ı fS-i
III
fP& T O*
/Si: raz ediyor, hattâ harap olmuş ve satılması
m
m kararlaştırılmış bazı kışlaların parasını da
maliye hâzinesine teslim etmiyeceğini ileri
sürüyordu. Rifat B e y ise bütçeye dahil olma­
Yeni padişahın kıfıç kuşanma töreni için yan hiç bir paranın hiç bir Nezaretçe harca-
Eyüb camiine gelmek üzere Bostan iskelesine namıyacağmı ileri sürmekteydi. Tabiî, bunda
çıkışı haklıydı. B u fikrini hükümet nezdinde de,

3458
mecliste de müdafaa ettikten sonra, kendisi­ işe tahsis edilmiş ve büyük masraflarla tâdil
ne gösterilmesi gereken itimadın esirgendi­ ve tamir olunmuştu.
ğini ileri sürüp istifa etti. Yerine Selânik Müzakereler başlayınca,. Sadrıâzam H ü ­
mebusu Cavid B ey Maliye Nazırı oldu (Aiı- seyin Hilmi Paşa için de güçlükler başladı.
med Saib; Tarüı-i Meşrutiyet ve Şark mese­ Bütçe görüşmeleri sırasında mebuslar bil­
le-! hazırası, S: 120-121). hassa m em ur maaşları için konulan tahsisatı
çok buldular ve bunların indirilmesini iste­
1S09 yılı bütçesinde 5,5 milyon lira açık
diler. Halbuki, memurlar esasen büyük güç­
vardı. Devletin geliri 25 milyon, gideri 30.5
lükler içindeydiler. Hüseyin Hilmi Paşa, bu
milyondu. Dışarıdan bir istikraz imkânsız
görülmekteydi. Bun u n üzerine Osmanlı B a n ­
kasından borç alındı. Faiz haddi % 4, ihraç
fiyatı % 83,5 idi. 7 milyon lira borçlanılmış,
devlet hâzinesine 6 milyon lira girmiş ve
böylece uygun bir borçlanma yapılmıştı. I K !-
Fransa, bir cemile olmak üzere bu borç tah­
villeri için Paris borsasında büyük kolaylık­
lar gösterdi. Borcun karşılığı bir kısım vilâ­
yetlerin koyun vergisiydi. Üstelik b u gelir,
■H e
diğer borçlarda olduğu gibi, Düyun-u U m u ­ « I V " ;
miye tarafından toplanmıyacak, devletin
öbür gelirleri gibi doğrudan doğruya maliye
vasıtasıyle cibayet olunup bankaya yatırıla­
caktı.
Meclis, Ağustos sonlarında tatile girdi.
ilW m m m
B u vesile ile Nazırlar memleketin çeşitli
yerlerinde dolaştılar. Dahiliye Nazırı Talât 1 % I ';
Bey Yem en taraflarına gidip yerli şeyhlerle
görüşerek âsâyişin iadesini temin etti. Süley-
maniye bölgesindeki eşkiyanm üzerine asker
sevkedilip faaliyetleri durduruldu.
B u sırada Arnavutlukta kıpırdanmalar
başlamıştı. Abdülhamid devrinde yüz bulmuş
olan bu bölge halkı, devletin kanunlarından
ve mülkî âmirlerin emirlerinden çok mahallî
eşraf ve mütegallibenin nüfuzuna tâbi bulu-
. nuyorlardı. İster vergi verir, ister vergi m e ­
murlarını kovarlardı. Meşrutiyetin ilânından
Sabık Sultan İkinci A b d ü lh a m r d ’e ait oîup
sonra ise, durum değişmiş ve onlarm da di­
çıkarılan bir k a n u n gereğince Paris’te satılan
ğer vatandaşlara nazaran hiç bir imtiyazları ve tutarı «Dcn anm a- yı O sm a n î» ve «Muave-
kalmamıştı. Artık devlet kanunlarına itaat­
net-i Milliye» cemiyetine verilmiş olan
ten başka çareleri de yoktu. B u yeni durum mücevherlerden bir kısmı
kendilerine ağır geldiğinden K u ze y Arnavut­
lukta fiilî mukavemet hareketleri başladı.
Bun u n üzerine Cavid Paşa kumandasında bir
tümen gönderilerek ortalık yatıştırıldı. B u
arada gösterilen şiddet hareketi Arnavutları
yıldırmaktan ziyade kırdı ve gücendirdi.
Beri taraftan bütün Rumeli’de Çeteler K a ­
nununun tatbikine başlandı. B u n u n tatbika­
İ S İ S F 10
tında da gösterilen şiddet bilhassa Bulgarları
kızdırdı. H e r şeye rağmen hükümet, bölgeyi
çetelerden temizlemeğe karar vermiş bulu­
nuyordu.

Çırağan sarayının meclislere tahsisi,


Hüseyin Hilmi Paşanın Sadaretten
istifası

Meclislerin toplanma zamanı gelmişti.


Ü 2un çekişmelerden sonra Çırağan Sarayı bu Çırağan Sarayında  y â n Meclisi salonu

3459
oturumlarda meclise gelmeyip her Nazıra dar vapür ışietebilecekti. Karşılığında ser­
kendi bütçesini müdafaa etmesini bildirdi. mayesinin yarı tahvilâtı devletin elinde b u ­
BÖylece cerbezeli ve hatırlı olan Nazırlar is­ lunacak, idare meclisinin y a n âzası Osmanlı
tedikleri ödeneği aldılar. Öbürleri alamadı. tafrasından olacak ve vapurlar Osmanlı bay-
Neticede bir kısım Nezaretlerdeki memurla­ . rağı çekecekti. Otuz yedi buçuk yıl. sonra da
rın maaşı olduğu gibi kaldı; bir kısmı ise devlet tazminat verm ek şartıyle bütün tah­
% 1 0 - % 4 0 arasında inerek maaşlarda teadül villeri satın alabilecekti.
diye bir şey kalmadı. Üstelik esasen geçim- B u anlaşma, devletin çıkarma idi. Lâkin,
mecliste müthiş bir gürültü koptu. Çoğunluk
partisi, bunun aleyhinde bulundu. Hüseyin
Hilmi Paşa, ancak. aklı başında bir kaç m e ­
busun müdahalesiyle ekseriyet alabildiyse
de, bir kaç gün sonra (28 aralık 1909) isti­
faya mecbur kaldı (A h m e d Saib: Tarih-i
Meşrutiyet ve Şark Mesele-i Hazırası, S:
140-142).
İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu hak-
km daki eski politikasına dönmesi de, b u ta­
rihten itibaren başlar.
Hüseyin Hilmi Paşanın istifası içde ve
dışta .iyi bir etki uyandırmadı. B u n a sebep,
bu zatın iktidarından ziyade, mecliste ekse­
riyet aldığı halde çekilmesi, yani çekiliş şek­
liydi. Avrupa matbuatı bunun sebebini, ço­
ğunluk partisinin devlet işlerini gayrı resmî
şekilde tesir altına almasında buldular. B u
da, Osmanlı demokrasisi hakkında ilk fena
puvana sebep oldu. Hüseyin Hilmi Paşa b u ­
nun üzerine Sadaretten istifası hakkında,
İttihad ve Terakkî’den hiç bir tazyik görme­
diğini, b u parti ile anlaşmazlık halinde bu- .
Ummadığını, kendince lüzumlu gördüğü se-'
beplerdeıı dolayı çekildiğini gazetelerle. ilân
zorunda kaldı (M ah m u d K em al İnal; Son
Sadrıâzamlar. S: 1673).

I. Hakkı Paşanın Sadareti, Çırağan


sarayının yanması
İbrahim Hakkı Paşa

■ Sadaret makamına Hüseyin Hilmi Paşa


lerine yetmeyen maaşları inmiş olan m em u r­ yerine R o m a elçisi İbrahim Hakkı B e y tayin
lar, daha acı bir sefalete düştüler. ve kendisine vezirlikle paşalık unvanı da
B u sırada meclis, Linç kumpanyası m e ­ tevcih edildi. Kendisi meşrutiyet inkılâbın­
selesini de ele aldı. dan sonra Said Paşa kabinesinde Maarif, onu
takip eden Kâm il Paşa kabinesinde ise M a a ­
İngiltere devleti 1834 yılında elde etmiş
rif ve Dahiliye Nazırlıklarında bulunmuştu.
olduğu imtiyaza dayanarak Dicle ve Fırat
B u sıralarda, daha evvel Babıâli H u k u k M ü ­
nehirlerinde İngiliz bayrağı altında Linç
şavirliği görevinde bir başarı gösterememiş,
kumpanyası adm a iki vapur işletmeğe baş­
nihayet R o m a elçiliğine gönderilmişti. Saarı-
lamıştı. B u müsaade sonradan genişletilmiş,
âzam olacağını kimse um m uyordu. Sadarete
ve Linç kumpanyasına üçüncü bir vapur iş­
12 ocak 1910 tarihinde tayin olunmuştu. İs­
letmek müsaadesi daha verilmişti. Abdülha-
tanbul’a gelinceye kadar Hüseyin Hilmi Paşa
m id ise, Hazine-i Hassaya da buralarda iki
ve diğer kabine âzaları vekâleten işlere bak­
vapur işletmek imtiyazım vermiş bulunuyor­
makta devam ettiler.
du. B u imtiyaz şimdi de devlet hâzinesine
geçmişti. B u durum, bir takım ihtilâfların İbrahim Hakkı Paşa, çok iyi niyetlerle
doğmasına sebep oldu. Nihayet Hüseyin Hil­ işe başladı. Talât Beyi Dahiliye, Cavid Beyi
m i Paşa, Linç kumpanyası vekili Vital ile Maliye. Rıfat Paşayı Hariciye Nazırlıkların­
görüşüp, şöyle bir anlaşmaya vardı: Linç da bıraktı. Harbiye Nazırlığına ise, M ah m u d
kumpanyasına ait imtiyazla hâzineye ait im ­ Şevket Paşa getirildi. Diğer Nazırların da
tiyaz birleştirilecek ve bir Osmanlı kum p an ­ parti ile az çok münasebetleri vardı.
yası kurulacaktı. B u kumpanya, istediği k a ­ İbrahim Hakkı Paşa, meclise programını

3460
sunarken Adl-ü ihsan politikasını güdeceğini daire dolaşıp el etek öpmekle meşguldüler.
parlak cümlelerle ilân etti. Donanmanın kuv­ İttihad ve Terakkî’nin artan tahakkümü, hür
vetlendirilmesi için bir D o n an m a Cemiyeti fikirleri ve serbest muhalefeti günden güne
kurdurdu. B u cemiyet, her yerde şubeler açıp daha ağır bir tazyik altına alması üzerine
teberruları kabule başladıysa da, umulan so­ vaktiyle hürriyet mücadelesi uğruna büyük
nuç elde edilemedi. Çünkü, bütün toplanan emekler ve paralar harcamış olan Prens Sa-
para yarım milyon lirayı bile
aşamadı.
Hakkı Paşanın Sadaretinin
haftasında, İstanbul’un en güzel
binalarından biri olan Çır ağan
Sarayı elektrik kontağı ‘ yüzün­
den tutuşarak bir kaç saat için­
de yanıp gitti (19 ocak 1910).
Halbuki devlete dört-beş mil­
yon liraya mal olmuştu. Burası­
nın meclis' binası olmasını iste­
yen ve bunda ısrar eden Meclis
Reisi A h m e d Rıza Beydir. H ü ­
kümet b u işe taraftar olmadığı
halde A h m e d Rıza Bey bu sara­
yın Padişah tarafından Millet
Meclisine ihsan edildiğini gaze­
telerde ilân edip bir oldu-bitti
yapmıştı (Lûtfi Simavî; Sultan
M e h m e d Reşad Hanın ve hale­
finin sarayında gördüklerim, C:
1, S: 88-89). Sarayın pek m u h ­
teşem döşemesinden maada, Yıl-
dız’m en kıymetli möblesi ve
nadir tablo kolleksiyonu da b u ­
raya getirilmiş bulunuyordu.
Hepsi b u suretle mahvoldu. B u
arada 93 Meclisi zabıtları da
yandı. Mebuslar ve  y ân b u fe­
lâket üzerine Fındıklı Sarayla­
rına ' (Güzel Sanatlar Akademisi
iken yanan ve hâlen Atatürk
Cız Lisesi olan binalar) yer-
eşti. Yanm adan evvel ve y a n ark en Çırağa.n Sarayının
21 mart 1910 tarihinde Bul- cepheden görünüşü
;ar kralı ve kraliçesi İstanbul’u
re yeni hükümdarı ziyarete gel-
liler. 3 nisanda da Sırbistan
:ralı aynı ziyareti yaptı.
,'ciâHk
t»*#!
ir
I I i İli iİT
ialkia huzursuzluğun baş­
m
laması, bütçe açığı ve
istikraz aranması

Meziyet ve iktidarları meç-


mm z ,ı.
ıl bir çok kimselerin b u sıra-
: büyük memuriyetlere geç-
111
sleri halk arasında türlü de-
feoduların alıp yürümesine se-
p oldu. Diğer taraftan tensi-
iHniji! fi ILlflf-
t ' dolayısıyle işinden edilen
’ kısım memurlar, en küçük
■iş bulmak, sadece çoluk ço-
darıyle aç kalmamak için
enci sürüleri halinde daire Fındıklı Meciis-i M e b ’usan binası

3461
r

faahaddin Bey Paris’e dönmeğe mecbur kal­ yapıldığını biliyordu. Cavid Bey ise böyle
mıştı. Îttihad ve Terakki, kendisinden olmı- bir istikraz akdine muvaffak olamadı.
y anlara hayat hakkı tanımamağa karar ver­ 31 mart hâdisesinin zuhurundan evvel
miş görünüyordu. hükümet devlet -mâliyesini ıslah için Fransa-
dan meşhur maliyeci Loran’ı getirtmişti. Lo-
Meclisin bu çalışma devresinde bilhassa ran, Maliye Nazırı Rıfat Beyle anlaştığı hal­
bütçe üzerinde durulmuş ve malî vaziyetin de, Cavid Beyle bir türlü anlaşamamıştı. Ca­
yine pek berbat bir halde olduğu anlaşıl­ vid Bey, Loran’ın mâliyemizi ıslah için ileri
mıştı. Gelir yirmi altı milyon, gider ise otuz sürdüğü tedbirleri yerinde görmüyordu.
beş milyona yakındı. Arada sekiz buçuk mil­ Fransa, Fransız bankalarının akde razı
yonluk bir açık vardı. Pek ağır şartlar ileri olduğu istikrazın tahvilleini borsaya kabul
sürdüğü için Osmanlı Bankasından borç alı- için altından kalkılmaz şartlar teklif ediyor­
namıyordu. du. Buna göre Osmanlı mâliyesinin bütün
hesaplarını Fransa kontrol edecek, mâliyenin
Meclisin çalışma devresi sona erince M a ­ ıslahı için Fransız uzmanlarının ileri sürdü­
liye Nazırı Cavid Bey Paris'e gitti. Gayet ğü tedbirler kabul olunacak, borç alman pa­
gizli tutulmakla beraber, herkes bu seyaha­ ra ile gerekli siparişler Fransa’ya verilecek,
tin. yeni bir istikraz imkânları aramak için Osmanlı devleti Tunus ve Cezayir’in Fransa-
ya katılışım resmen tasdik ede­
cekti. Devletin istiklâl ve hü­
Bam i
kümranlık haklarına aykırı gö­
rünen bu şartlar reddolununca
istikraz suya düştü.

Almanya’ya taraftar bir


politika güdülmesi

Aranan borç, daha sonra


Almanya’dan bulunabildi. Kar­
şılık olarak İstanbul gümrükleri
gösterilmiş olan bu borcun faiz
nisbeti % 4, ihraç fiyatı % 81,5
du. Böylece, 7 milyon borçlanıl­
mış, devlet hâzinesine ise 5.7
milyon lira girmişti. Bu durum,
devlet politikasının — Abdülha-
mid devrinde olduğu gibi— Al­
manya’ya meyletmesi sonucunu
doğurdu. Esasen Almanya’da
Fındıklıdaki binada Meclis-i M e b’usan içtima halinde tahsil görmüş olan ordu erkânı
da evveldenberi bu devlete eği­
limli idiler.
Kısaca, işler iyi gitmiyordu.
İki yıla yakın bir zamandanberi
devam eden meşrutiyet idaresi
parlak nutuklara, vaadlere,
memleketi cennete döndürecek
büyük projelere rağmen aslın­
da hiç bir şey yapamamıştı. Üs­
telik ilk zamanlarda Avrupa’da,
bilhassa Fransa ve İngiltere’de
lehimize uyanmış olan cereyan
ortadan silinmiş, hasıl olmaya
başlayan itimad tekrar kaybol­
muştu. Şimdi Avrupa devletler
muvazenesi en keskin denge
noktasına ulaşmış bulunuyordu.
Bu dengeyi hangi taraf bozarsa,
öbür tarafın derhal savaş aça­
cağı muhakkaktı. Fransa - İn­
Fındıklıdaki  yân Meciîsî salonu giltere - Rusya, yani üçlü itilâf

3462
devletleri, lideri İkinci Giyjrom (Vilhelm) ğından faydalanan âsiler, mühim ğeçidleri
olan Almanya - Avusturya - İtalya üçlü itti-* tutarak bölgeye hâkim duruma geçtiler.
fakının bütün hareketlerini dikkatle takip Arnavutluk bölgesinden meclise gelmiş
ediyorlardı. Osmanlt devletinin tekrar üçlü olan mebuslar, bu olay üzerine hükümete
ittifaka meyletmesi, bu devletin maddî kuv­ başvurarak hemen şiddet tedbirlerine müra­
vetinden ziyade coğrafî durumu dolayısıyle caat edilmemesini, bir nasihat heyeti gönde­
rakip bloku düşündürmeğe başlamıştı. Bunun rilip halkın itaate davet olunmasının daha
çaresini ise. Osmanlı devletini büsbütün âciz, faydalı sonuçlar vereceğini ileri sürdülerse
perişan ve yerinden kımıldanamaz hale ge­ de, bunlara kulak asan olmadı. Harbiye N a ­
tirmekte görüyorlardı. zırı Mahmud Şevket Paşa bizzat «Arnavutluk
seferi» ne çıktı. Kumandasında seksen iki pi­
yade taburu vardı. Ayaklanma şiddetle bas^
Arnavutluk olaylarının gelişmesi tırıldı! Sonra, halkın elinden silâhlan top­
lanmağa başladı, Arnavutlar ise, silâhlarına
can ve mallarından çok bağlıydılar. Üstelik
Meclisin ilk tatil devresi sırasında Kuzey bu silâhlar, izzetinefislerine ne derece düş­
Arnavutlukta bazı kıpırdanmalar olmuşsa da kün oldukları hiç hesaba katılmadan kadın-
şiddetle tenkil edilmişti. Ancak, mesele bu­
nunla bitmiyordu. Arnavutlukta memnuni­
yetsizlik devam etmekteydi. Yeni devrin
genç idare adamlarının tecrübesizlikleri yü­
zünden olan idari hatâları da bunu arttır­
maktaydı. Osmanlı İmparatorluğu her şey­
den evvel uzak coğrafi bölgelere yayılmış
birbirinden tamamen ayrı milletlerden ku­
rulu bir birlikti, İdare adamlarının bu yüz­
den mahallî hususiyetleri daima gözönünde
bulundurmaları ve çeşitli kanun ve nizam­
ların tatbikinde buna göre davranmaları ge­
rekiyordu. Yeni idareciler ise, bu prensibe
asla eğilimli bulunmuyorlardı. Üstelik seçim
sırasında İttihad ve Terakki namzedlerinin
kazanması için baskı yapılmış bulunması
memnuniyetsizliği büsbütün arttırmış, tama­
men huzursuz bir ortam yaratmış, seçimi bu
yüzden kazanamamış bulunan muhalefete
mensup mebus namzedleri halkı el altından
kışkırtmağa başlamışlardı. Arnavutlukta esa­
sen daha evvel milliyet fikri uyanmış, m uh­
tar veya müstakil bir Arnavutluk kurulması
propagandası başlamıştı. Bağımsızlıklarına
kavuşan küçük Balkan devletleri de bu ko­
nuda Amavudları durmadan kışkırtmaktaydı­ Sı rp kralı Petro’nun İstanbul’u ziyaret/. Ö nde
lar. Daha evvel 1909 yılı Ağustosunda Elba- kralın yanında vefiahd Yusuf İzzeddîn Efendi
san’da toplanan kongrede • Arnavut milliyet­
perverleri arnavutçanın resmî dil olmasını
ve lâtin harflerinin kabulünü ileri sürmüş­
lerdi.

Kosova valiliğine gönderilen tecrübesiz


idarecilerden Mazhar Beyin, Üsküp şehrini
imar için Osmanlı memleketlerinin hiç bir
tarafında bu sırada tatbik edilmemekte olan
Ûktorva (— iç gümrük) vergisini koyması,
halka giran gelmişti. Ayrıca bazı kimseler
yakında sakal vergisi, yumurta vergisi
nev’inden resimlerin de konulacağını yaya­
rak halkı ayaklanmağa kışkırttılar. İlk isyan
hareketi İpek’de oldu. Mutasarrıf İsmail
Hakkı Bey yaralandı (I nisan 1910). Arka­
sından Piriştine, Vulçıtrm ve Firezovi’de Bulgar kralı Ferdinand’ın İstanbul’u ziyare­
ayaklanmalar oldu. Asker mevcudunun azlı­ tinde çekilmiş bir r^şrrîf
larm m ve çocuklarının gözü önünde atılan ;
dayaklarla ve hakaretlerle toplandı. Böylece
Arnavutlukta OsmanlI devletine karşı silin­
m ez bir infial uyandı. Halbuki b u bölgede
medenî vasıtaları ve kültürü yayarak A rn a ­
vutların Osmanlı camiasında kalmalarının
ve itaatli bir tab’a olmalarının kendi çıkar- '
la n için de daha elverişli bulunduğu telkin i
edilseydi, kısa zam an sonra devletin yuvar­
lanacağı elim buhran sırasında kendilerin­
den sadıkane ve faydalı hizmetler beklene- j
bilirdi.

Gazeteci A h m e d Samimrin katli

İttihat ve Terakki Fırkası, iç ve dış po­


litikada hatâ üzerine hatâ işliyordu. Hareket
Ordusunun İstanbul’a hâkim olmasından
sonra kurulan Divan-ı harb-i Örfî kararları
ile idam edilenler ve sürgüne gönderilenler
arasında bir çok suçsuz masumların da b u ­
lunması, memurlar arasında yapılan haksız
ve yersiz tensikat, ceza olarak Birinci O r d u ­
n un Rumeli'ye sevkedilip âdeta zorla yol iş­
lerinde çalıştırılması gibi olaylar memleket­
teki hoşnutsuzluğu büsbütün arttırmış, yay- j
gın hale getirmişti. j
B u arada matbuatın sindirilmek isten­
mesi neticesi olarak muhalif basm a mensup j
Saday-ı Millet gazetesi başmuharriri A h m e d
Sa m im Beyin 9/10 haziran 1910 gecesi sokak j
ortasında vurulması ve katilinin meçhul kal- !
ması büyük dedikodulara sebep olmuştu. I
Aynı zamanda Şeyhülislâm Hüseyin Hüsnü j
Efendi muhalefete mensup mebuslarla işbir- j
liği yaptığı iddiasıyle saraya çağırılıp istifa­
A rnavutlukta silâh toplanışı ya zorlanmış ve ertesi günü kendisinin sıhhî • j
sebeplerle istifa ettiği ilân edilerek yerine
İttihatçıların adamı olan M u s a K âzım Efendi
tayin olunmuştu (13 temmuz 1910). Ancak,
işin aslı halk arasında derhal yayılmış bulu­
nuyordu. B u da, dedikodulara yenilerini
kattı. Diğer taraftan dış politika durum unda
Devleti aliyye aleyhine bir gelişme vardı. t

Balkan devletleri ve Babîâli

Balkan devletleri arasında Osmanlı İm­


paratorluğuna karşı bir birleşme temayülü
başlamıştı. Bilhassa Bulgarlar ve Sırplar
M akedonya’yı almak ve aralarında paylaş­
m a k düşüncesindeydiler. Yunanistan ise, he­
nüz müteredditti. B u devlet, Slavların Bal­
kanlara hâkim olmasından endişe ediyor, bir
Balkan ittifakında azınlıkta kalmaktan ve
çıkarlarının tehlikeye düşmesinden endişe
ediyordu. Osmanlı devleti bu fırsattan fay­
dalanarak aradaki pürüzlü meseleleri halle­
dip Yunanistan’la işbirliğinde bulunabilir, bu
suretle Balkan devletlerinin kendisine karşı
A h m e d S a m ım Bey birleşmesine engel olabilirdi. Yunanistan’la

3464
pürüzlü meselelerin başında ise, Girid geli­ unsurlar arasında Osmanlı devleti leyhine
yordu. birlik kurulmasına mâni olmuşlardı.
Evvelce gördüğümüz gibi Girid meclişi Meşrutiyet devrinin tecrübesiz idarecile­
adanın Yunanistan’a katıldığını ilân etmiş,- ri, b u meseleye de el attılar. Onların düşün­
Osmanlı devleti bun u kabul etmemişse de cesine göre kilise meselesi, Rumeli’de unsur-
bir şey de yapamamıştı. S mayıs 19X0 tari­
hinde ise, Girid meclisi- Y u n a n kralına sada­
kat yemini etti. Osmanlı tab:ası olan Meclis
Reisi Venizelos, Girid mebusu sıfatiyle Y u ­
nan parlâmentosuna dahil oldu. Babıâlinin
şiddetli protestoları ise, Girid meclisindeki
Müslüman azanın bu yeminden istisna edil­
melerinden başka bir netice doğuramadı.
Böylece, mesele askıda kaldı.
Sırbistan’la Bulgaristan bir taraftan Y u ­
nanistan’ın kuvvetlenmesinden, Ege adaları­
na sıçramasından, Ortodoks Arnavutlar vası-
tasıyle G ü ney Arnavutlukta ve Rumlarla
R u m kilisesi vasıtasıyle de Makedonya'da
gittikçe nüfuz kazanmasından çekinmektey­
diler. Sultan Reşad’m . Osmanlı tahtına çık­
ması üzerine Sırp ve Bulgar krallarının bü­
y ük tehalükle İstanbul’a gelişleri, Osmanlı
. devletiyle Yunanistan • aleyhinde bir çıkar
anlaşması imkânlarını aramak içindi. A m a,
Babıâli ne bun u anladı, ne de bundan fayda­
lanabildi. Halbuki b u vasıta ile Yunanistan
üzerinde tazyikte bulunarak Girid meselesin­
de onu yola getirmek m üm kün dü. B u yapüa-
madı. Ayrıca Girid oldu-bittisi kabul edil­
m ek suretiyle Yunanistan’ın Osmanlı devle­
tinden uzaklaşmasına, Bulgaristan ve Sırbis­
tan’la anlaşmasına da engel olunamadı.

Balkan devletleri arasındaki kilise ihti­


lâfının haili için hazırlanan kanun

Yunanistan’ın, Bulgaristan ve Sırbistan-


la anlaşmalarına büyük bir engel de arala­
rında sürüp giden «kilise ihtilâfı» idi. Bulga­
ristan daha evvel R u m crtodoks kilisesinden
ayrılıp millî kilisesini kurmuş, Fener Patrik­
hanesi ise b u n u kabul etmeyerek Bulgar ki­
lisesini afaroz etmişti. Sırbistan da millî ki­
lise dâvasmdaydı. Duaların sırpça okunm a­
sını, papazların Sırp olmasını istiyorlardı.
Osmanlı devleti, Sırbistan henüz bir prenslik
halinde bulunduğu sırada onun b u arzusunu
desteklemişti. Üstelik, Bulgar ve Sırplardan
bazıları afaroz korkusuyie millî kiliselere de­
vam etmeyerek R u m kiliselerine bağlı kal­
mışlardı. Bütün bunların sonucunda,, gerek
Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da, ve ge-
.erkse Osmanlı M akedonya’sında bulunan ki­
Sultan ReşacPm Şehzadelik zam a n ın a ait
lise, mektep, manastır vesairenin hangi ce­
maate ait olacağı hakkında büyük anlaşmaz­
iki resmi
lıklar doğmuş ve b u hal Yunanistan’ın Bul­
garistan, Sırbistan ve Karadağ ile her hangi lar arasında daimî bir huzursuzluk konusu
bir konuda anlaşmalarının önüne geçmişti. oluyor, bu da bölgede huzur ve âsâyişin k u­
Abdülhamid devri devlet ricali, b ü anlaş­ rulmasına imkân bırakmıyordu. B u mesele
mazlıktan ustaca istifadeyi becermişler ve kesin şekilde halledilirse, hıristiyan tab’a

3465
arasında devlete bağlılık artacaktı. Bunun Meclisteki Rum meb’uslann istekleri,
üzerine meşhur «Kiliseler Kanunu» hazırlan­
dı. Buna göre ortodcks cemaatine ait dinî bir Hükümete hücumlar
müessese, o yerde hangi unsur nüfus bakı­
mından çoğunlukta bulunuyorsa ona ait ola­ Kiliseler Kanunu çıktıktan spnra mecli­
caktı. B u kanun çıkınca R u m Patriği telâşa sin R u m üyeleri Sadrıâzama hıristiyan tab’a-
düşerek yanında ruhanî ve cismanî meclisler ya eşit muamelede bulunulmadığını ileri sü­
başkanları bulunduğu halde hemen saraya rüp yazılı bir müracaat yaptılar. B u müra­
koştu. 2 temmuz 1910 tarihinde çıkan bu kâ­ caatın esasları şunlardı:
nunu Padişahın tasdik etmemesini istedi. Sul­ 1 — Seçim, tamamen serbest olarak ya­
tan Reşad, Patriği huzuruna kabul ederek bu pılmamıştır.
kanunun hıristiyan unsurlar arasında süre­ 2 — Hıristiyan tab’a, devletin genel ve
gelen ihtilâfı hal için çıkarıldığını ve Fatih siyasî hay atma ilk defa olarak eşit şekilde
devrinden itibaren Patrikhaneye verilen im­ katılmaktadırlar. Şu halde, onların da ihti­
tiyazların aynen devam edeceğini söyledi. yacı düşünülmelidir. Meselâ, orduda hırîsti-
yan asker bulunduğu halde papaz yoktur.
Patrik bunun üzerine Patrikhanede bir Halbuki imam vardır. Üstelik, müslüman
«millî meclis». toplayıp meselenin orada m ü ­ olanlara mükâfat verilmektedir.
zakere konusu olmasını temin etmek istedi S — Çeteler Kanunu, müslüman göç*
ise de, Osmanlı İmparatorluğunda yalnız bir menlerin kalabalık hıristiyan bölgelere iskâ­
millî meclis bulunduğunu ileri süren hükü­ nı, silâhların yalnız hıristiyanlardan toplan­
met bunu yasak etti. Gizlice seçilip İstanbul’a ması, hıristiyanlardan subay yetiştirilmeme-
gelen kırk kadar üye ise, tevkif edilerek si, hıristiyanlarm mahkemelerde ancak üye
mahkemeye verildiler. Kiliseler Kanunu yü­ yargıç olarak bulundurulup mahkeme baş­
rürlüğe girdi ve tatbik olundu. Neticede kanlıklarına tayin edilmemeleri, hıristiyanla-
ileride de göreceğimiz üzere Rumlarla Bal­ ra valilikler verilmemesi gibi bir kısmı mec­
kanların ortodoks Slavları arasında hiç bir lise danışılmadan geçici kanunlarla alman
ihtilâf kalmadığından Osmanlı devleti aley­ tedbirler, hıristiyanlarm aleyhindedir.
hine kolayca birleştiler.
4 — Patrikhaneye başvurulmaksızın azın­
lık okullarına karışılmakta, bu okullar m e­
zunlarının diploma dereceleri tayin edilme­
miş bulunmakta, hıristiyan çocuklar İslâm­
laştırılmaktadır (Sabah gazetesi, 28.8.1910).
R u m mebuslar, bütün bunların gideril­
mesini, hıristiyanlara her alanda mutlak eşit
haklar tanınmasını istiyorlar ve bunların ya­
pılmamış olmasının daha önceleri hıristiyan-
lan devletten uzaklaştırdığını ve hattâ bu
yüzden kendilerine başka kurtuluş çareleri
aradıklarını ileri sürüyorlardı.
B u müracaat, yapılan vaadlere rağmen
hiç bir netice vermedi. Esasen bu isteklerin
kabulü, genel olarak millî çıkarlara aykırı
idi. Çünkü hıristiyan tab’a imparatorluğa sa­
mimî olarak bağlı bulunmuyordu. Elde ede­
cekleri bu hakları gerektiğinde devlet aley­
hinde kullanmaları çok muhtemeldi.
Diğer taraftan muhalefet, Ahm ed Sa-
mim ’in öldürülmesine rağmen, basm yoluy­
la şiddetli hücumlarına devam ediyordu.
Hattâ bu hücumun temposu, 31 mart olayın­
dan evvelki duruma yaklaşmaktaydı. Abdül-
hamîd devri Hariciye Nazırlarından Said Pa--
şanın oğlu Şerif Paşa, Paris’te çıkan «Meş­
rutiyet» gazetesiyle en ağır ve insafsız bir
hücuma geçmiş bulunuyordu. Hükümet, bu
gazetenin yurda girmesini yasak etmişti. B u ­
na rağmen, gazete gizlice geliyor ve dağıtıl!-.
yordu. Nihayet bu işi yapmak ve gizli bir
cemiyet kurmak töhmetiyle kırk kadar kimse
Sultan ReşacPm veiiahdÜginin son zam anla­ tevkif edildi. B u ise, Abdulhamid devri istib-
rına ait bir resmi dad idaresinin metodlarındandı.

3466
Babıali yangını rine Dahiliye Nazırı olan Menteş mebusu
Halil Bey (merhum Halil Menteş), Maliye
Nazırlığından çekilmiş olan Cavid Bey, M aa ­
1911 senesi ocak ayının 5 inci perşembe rif Nazırı Abdurrahman Şeref Efendi, Baş­
günü sabaha karşı Babıâlide telgraf daire­
yaver .Hurşid Paşa, Başmabeyinci ve Mâbe-
sinden çıkan yangında esas binanın iki kana­
yin Başkâtibi de bulunuyorlardı. Ayrıca zırh­
dını teşkil eden Sadaret Dairesi ile Hariciye
lıya refakat eden Gülcemal vapurunda Teş­
Nezaretinden başka Şûray-ı Devlet ve Dahi­
rifat Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü,
liye Nezareti daireleri tamamen; Sadaret
üç mabeyinci ve âyândan Manastırlı İsmail
dairesinin müsteşar, mektupçu, teşrifatçı,
Hakkı Efendiler vardı.
beylikçi oda ve kalemleri kısmen yanmıştır. Sultan Mehmed Reşad, 7 haziran 1911 de
Tamamen yanıp mahvolmuş kısımlar Selanik’e vardı. 10 haziranda mekteplere, ye­
arasında V ak’anüvis odası' da # bulunmakta
timhanelere, hastahanelere iki bin beş yüz
idi. Yanan bu oda hakkında İmparatorluk
lira ihsanda bulundu.
devrinin son vak’anüvisi Abdurrahman Şe­
Padişah, İl haziranda Selanik’ten Üs-
ref Bey şu malûmatı vermiştir;
küb’e hareket etti. Tren yolu boyunca bü­
«Odada bir hayli evrak mevcuttu. Bahu­ yük sevgi gösterilerinde bulunan halk tara­
sus Divan-ı harb-i, örfî maiyetindeki komis­ fından karşılanıyor, istasyonlarda kurbanlar
yonda muayene edilen Yıldız evrakı meya- kesiliyordu. Üsküb’de parlak karşılama töre­
nında tarihe ait olmak üzere bir hayli vesaik ni yapıldı. Sultanî mektebi Padişahın ikame­
suret-i mahsusada taraf-ı âcizîye gönderilmiş tine ayrılmıştı. Burada vilâyet erkânı, askerî
idi ve Tarih-i Lûtfrnin derdest-i intişar olan ümera, belediye üyeleri, Kosova vilâyeti me­
sekizinci cildine dereolunmak üzere kübe- busları. ülerr.a. şeyhler, hıristivan ruhanî
ray-ı zamânenin tasvirleri elde edilerek bir
çoğu orada idi. Evvelce matbaaya gönderil­
miş olan sekiz kıt’asmdan başka diğerleri de
muhrik olmuştur».
■Bundan evvel de Babıâli bir çok defalar
yanıp her seferinde yeniden denilecek dere­
cede yapılmıştır (Hâlen İstanbul vilâyeti bi­
nası olarak kullanılan ve Babıâlinin sadaret
dairesi olan kısım 1839 yangınından sonra
yapılmasına başlanan ve 1844 te tamamlanan
Babıâlinin zamanımıza intikal eden parça­
sıdır) ,

Padişahın Rumeii gezisi

Arnavutlukta gösterilen şiddet hareket­ Sultan Reşad’in Rumeii seyahatinde Kosova


lerinin ve bu bölgede oturan tab’anm dev­ sahrasında halk île bir Cuma namazı
letten tamamen soğuyacak şekilde gücendi-
rilmesinin hatâlı bir davranış olduğu İttihat
ve Terakki tarafından anlaşılmış bulunuyor­
du. Şimdi ayaklanmanın bastırılmış olmasın­
dan faydalanılarak gönüllerinin alınmasına,
gerek onların ve gerekse Makedonya’daki
çeşitli unsurların devlete daha sıkı şekilde
bağlanmasına çalışılmasına karar verildi. Ça­
re olarak da ihtiyar Padişahın bu bölgelerde
bir yolculuğa çıkıp tab’asiyle temas etmesi,
onların dertlerini dinlemesi ve kendisine
ısındırması düşünüldü.
Sultan Mehmed Reşad, 5 haziran 1911 ta­
rihinde Barbaros zırhlısıyla. İstanbul’dan Se-
lânik’e doğru yola çıktı. Zırhlıya bir küçük
filo refakat ediyordu. Yanında şehzadelerden
Ziyaeddin ve öm er Hilmi Efendiler vardı.
Veliahd Yusuf îzzeddin Efendi ise İngiltere
Kralı Beşinci Corc’un Padişah ve hükümet
namına tac giyme töreninde bulunmak üze­
re Londra’ya gitmişti. Sultan M ehm ed Re-
şad’m maiyetinde Sadrıâzamla Bahriye N a ­ Kosova sahrasında Arnavud kabilelerinin
zırı M ahm ud Muhtar Paşa, Talât Beyin ye­ Padişahı karşıiayışîarı

3467
reisleri, İttihad ve Terakki partisi delegeleri, halka göründü ve şiddetle alkışlandı. Ertesi
memleketin eşrafı ve konsoloslarla görüştü. günü hâlâ isyan halinde bulunan bir kısım
O gece, muhtelif unsurlar bir araya gelerek namlı A rnavut sergerdeleri, itaatlerini bil­
fener alayları ve şenlikler tertip ettiler. dirip dehalet ettiler. B u sırada Harbiye N a ­
Sadrıâzam İbrahim Hakkı Paşa, b u gösteri­ zırı M a h m u d Şevket Paşa da Ü sk üb ’e gel­
leri yapanlara hitaben unsurlar birliği k o n u ­ mişti. Padişah, Selânik’te olduğu gibi, din
sunda bir. konuşm a yaptı. Memleketin y ü k ­ ve millet farkı gözetmeden bütün dinî ve
selmesi için bir arada beraber çalışmak ge- İçtimaî müesseselere ve fakirlere eşit ihsan­
larda bulundu.
Sultan M . Reşad, 15 haziranda Priştine’ye
vardı. Burada da asker ve halk tarafindan
b ü y ü k tezahüratla karşılandı. Ertesi günü
cum a nam azı Kosova sahrasında kılındı. N a ­
m azdan sonra Sadrıâzam toplanmış olan
m ua zza m kalabalığa hitap ederk Padişahın
b u seyahatinin sebebini izah etti. Padişah
yine millet ve din farkı gözetilmeden dağı­
tılmak üzere bin, medrese için beş bin ve
kan dâvalarının barışılarak halli maksadıyle
otuz bin lira bağışta bulundu.

Sultan M e h m e d Reşad, 17 haziran 1911


de Selânik’e dönüp m utad törenle karşılandı.
G ec e yine fener alayları tertip edildi. 19
haziranda Padişah, Sırbistan kralının gön­
derdiği bir iyi dilek heyetini kabul etti. G e ­
ce onlar şerefine bir ziyafet verdi. Ertesi gü-
-n ü trenle M anastıra hareket etti. Şehirde
ikâmetine tahsis olunan Belediye dairesinde
kaldı. B urada da aynı program tatbik edildi.
Padişah iki bin lira ihsanda bulundu. 22 ha­
ziran İngiltere kralının tac giyme törenine
rastladığı için Sultan M . Reşad kendisine bir
tebrik telgrafı gönderdiği gibi Manastır’daki.
İngiliz konsolosuna aynı maksatla bir yaver
yolladı. Bir saat sonra konsolos teşekkürle­
rini arzetti. 23 haziranda İshakiye camiinde
selâmlık töreni yapıldı. Ertesi günü Şelânik’e
dönülm ek üzere yola çıkıldı. Şehirde durul­
m adan doğru Barbaros zırhlısına gidildi. 25
haziranda Padişah ve ..maiyeti Ç anakkale’ye
ve ertesi günü İstanbul’a vardılar.

• Bütün b u yolculuğu sırasında İttihad ve


P ad işahm İstanbul İçindeki gezintilerinden Terakkî’nin genel m erkez âzaları Padişahın
iki görünüş hem en hiç yanından ayrılmadıkları için kat- *
lanılan zahmetler boşa gitmiş oldu. Ç ü n k ü
rekeceğini izah etti. Hüküm darın b u husus­ Arnavutluk halkı esasen bütün olanları fır­
taki arzu ve temennilerini bildirdi. Padişah, kadan biliyor ve diğer unsurlar da genç po­
alaya katılan çeşitli unsurlara mensup kız litikacılara itimad edemiyorlardı. B u olay
ve erkek çocukları huzuruna kabul edip h e ­ bir fırka meselesi değil, bir hüküm et m ese­
diyeler verdi, iltifatta bulundu, kardeşçe ge­ lesi olarak ele alınmış olsaydı m u h a k k a k ki
çinmelerini istedi. . Sonra balkona çıkarak daha faydalı sonuçlar elde edilebilirdi.

İ T A L Y A ’N IN T R A B L U S G A R B A S A L D I R M A S I V E S A V A Ş

İtalya’nın ötedenberi Trablusgarb ve sı hususunda 1902 yılında Avusturya, aynı


Bingazi’de gözü olduğu biliniyordu.- Kendisi yıl Fransa, 1904 yılında İngiltere ve 1909 yı­
de b u husustaki niyetlerini diğer devletler­ lında Rusya ile sözleşmeler imzalamıştı. O s ­
den gizlemeğe lüzum görmeyerek onlarm manlI devleti o zam an b u mesele karşısında •
Bosna, Fas, Mısır ve Boğazlar meselesinde gayet uyanık davranmıştı. Evvelâ Trablus­
hareket serbestliklerine karşı kendisinin de garb’daki tüm en takviye olunup her h a n ­
b u bölgede hareket serbestliğine sahip olma- gi bir tecavüze karşı hazır d urum a geti-

3468
riİdiği gibi, Bingazi’deki Siinüsîİer de siİâh- sızdı. Ösmânlı devleti bir eyaletinde yabanci
landırılmışlardı. G e re k b u olaylar, gerek' bir devlete imtiyazlı durumlar tanımak zo­
Babıâlinin siyasî teşebbüsleri üzerine İtalya runda değildi..
bir tecavüz hareketinden çekinmişti. B u hal,
İbrahim H a k k ı Paşanın Sadaretine kadar Alm anya’nın tavassutu ve İtalya’ys
devam edip gitti, İbrahim H a k k ı Paşa, R o m a
elçiliğinden Sadarete geldiği için Osmanlı hareket serbestliği tanınması
K u z e y Afrika’sının b u bölgesi hakkında İtal­
yan niyet ve gayelerini gayet iyi büm esi ve İtalya, kesin bir harekete geçmeden -ev­
buna göre tedbirler alması gerekirken, bü­ vel R o m a ’daki İngiltere ve A lm a n y a B ü y ü k
y ü k bir gaflet eseri gösterip b u işe lüzumlu elçilerine, Babıâlinin b u alandaki davranışı­
ehemmiyeti vermedi. Halbuki İtalya, bilâkis nın tehlikeli bir d urum yaratabileceğini h a ­
İbrahim Hakkı P a şa n m b u hususta haklı ola­ ber verdi. B u n u n üzerine Alm anya, İstan­
rak çok uyanık davranacağını sandığından ' bul’da büyük elçisine arabuluculuk yetkisi
Osmanlı devletini tam am en gafil avlamak verdi. Elçi, Osmanlı Hariciye Nazırı Rıfat
. için bir m üddet oyalamak ve kuşkulandır­ Paşa ile temasa geçti. Aldığı cevap şu idi:
m a m a k politikasını güttü. İbrahim Hakkı «Osmanlı devleti. İtalya'nın Trablus-
Paşanın 12 ocak 1910 da Sadarete tayinin­ garb’da bazı ekonom ik teşebbüslerde b ulun ­
den sonra İtalya Dışişleri Bakanı 14 şubat masına karşı değildir. Ancak, b u delvete di­
1911 tarihinde parlâmentoda verdiği izahat ğer devletlerden farklı imtiyaz tanıyamaz.
•sırasında, K u z e y Afrika Osmanlı vilâyetleri­ Halbuki İtalya burada her şeyi kendisi eline
nin A kd en iz’deki kuvvetler muvazenesi ba­ almak istiyor. Babıâli, b u n a razı değildir».
kımından İtalya için çok m ü h im bulunduğu­ İşte, ihtilâf noktası böylece m eydana çık­
nu, b u yüzden Afrika’daki Osmanlı toprak mış oluyordu. İtalya, Trablusgarb’da imti­
bütünlüğünün devamının sağlanmasının İtal­ yazlı bir durum istiyor, Osmanlı devleti ise,
yan iç ve dış politikasının değişmez prensibi ancak öbür devletlerle eşit bir durum a razı
olduğunu söyledi. oluyordu. Bir taraftan da İtalya ile mesele
İşte, Osmanlı devlet adamlarını büsbütün çıkarmamak ve yeni anlaşmazlıklar fırsatı
v e rm em ek için, kendisinden şikâyet edilen
gevşeten bu sözler oldu. Hattâ M a h m u d Şev­
Trablusgarb valisi İbrahim Paşa azledilmişti.
ket Paşa, ihtarlara rağmen, Trablusgarb-
daki fırkayı Y e m e n ’e sevkedip üstelik b ura­ xAvrupa’daki siyasî durum , tam am en İtal­
daki cephaneyi de İstanbul’a getirterek böl­ y a ’nın lehindeydi. Üçlü itilâf devletleri, İtal­
y a ’yı kendi taraflarına çekm ek veya hiç ol­
geyi âdeta müdafaasız hale soktu.
mazsa tarafsızlığını sağlamak için, onu des­
İtalya ise, b u yılın sonlarına doğru ha­ tekliyorlardı. Üçlü ittifak blokunun diğer
rekete geçme hazırlığına başladı. B u sırada üyeleri, yani Avusturya ve A lm a n y a ise,
Fransa’nın F as’da elde ettiği avantajlar, onu İtalya’yı kendilerine büsbütün bağlamak ve
büsbütün kışkırtıyordu. Çün kü, b u fırsattan m ü m k ü n olduğu kadar tatmin etmek gayesi
faydalanmazsa, Fransa ile yaptığı 1902 yılı ile aynı siyaseti gütmekte idiler. Ç ü n k ü Onlar
anlaşmasının sağladığı d urum d a n istifade et­ için İtalya, gerektiğinde Osm anlı devletinden
m em iş olacaktı. Trablusgarb vali ve k u m a n ­ daha önemli idi, böylece, Osm anlı devleti b u
danı İbrahim Paşa ise, İtalyan­
ların b u bölgedeki emellerini
gayet iyi hissettiğinden, bun a
göre bir politika takibine başla­
mıştı. B u n u n neticesi olarak,
İtalya devletinin Trablusgarb’da
ele geçirmek istediği ekonomik
avantajlara engel oldu. Ç ü n k ü
b u n u neyin takip edeceğini his*
sediyoraü. B u hal ise, İtalyan
matbuatının şiddetli hücumları­
na uğradı. Dışişleri Bakanı ver­
diği beyanatta İtalya’nın Trab-
lusgarb’m Osmanlı devletinde
kalmasını istediğini, ancak ora­
da başka hiç bir devletin -nü-
fuzuna m eydan vermiyeceğini,
b u vilâyette Osmanlı sermaye
ve emeği ile imtiyazlı bir işbir­
liği istediklerini ileri sürdü. Hareket ordusu sehidleri için İstanbul’d a bir tepede
Halbuki, bunda tam am en h a k ­ (Hürriyet-i E b e d iy e ) yapılan â b id e (açıitşı 23 t e m m u z 1911)

3469
dâvada tam am en yalnız kalmış bulunuyordu. fenin aziığı dolayısıyle İtalya için birinci d e­
Üstelik İtalya, çıkacak bir savaşın pek kısa recede hayatî bir mesele hükm ündedir».
süreceğini, OsmanlIların ancak sembolik bir Ültimatomda b un dan sonra son za m a n ­
direnişten sonra baş eğeceklerini üm id edi­ larda çıkan bütün meselelerde Osmanlı dev­
yor ve b u hususta devletlere de teminat v e ­ letini desteklemiş olan İtalya’nın- b u iyi niyet
riyordu. ve arzusunun Babıâlice daim a reddedildiği
İtalya buna rağmen Osmanlı devletine ve üstelik düşm anca karşılandığı, İtalya’nın
kesin bir ültimatom tevdi etmeden evvel, A l ­ Trablusgarb v e Bingazi’deki m eşrû faaliyet­
m a n y a ’nın bir kere daha düşüncesini sordu. lerine karşı duran Osmanlı devletinin son
Aldığı cevap şu idi: zamanlarda ancak ekonom ik meseleyi mü-'
«Eğer İtalya her ne olursa olsun barışı zakereye yanaştığı, İtalya devletinin ise b u n ­
bozm am ağa niyetli ise, Babıâliye karşı belli dan bir fayda görmediği, İtalyanlara karşı
ve açık istekler ileri sürmelidir. İstanbul’dan tatbik edilen m uam ele tarzının b ü yü k hey e­
can doğurduğu, hattâ bütün yabancı devlet­
alm an haberlere göre, toprak bütünlüğüne
doku nu lm am ak şartiyle Osmanlı devletinin ler tab’asmın b u bölgeyi terke başladıkları,
p ek geniş dilekleri bile kabule eğilimli oldu­ İtalya’nın ikazına rağm en Osm anlı d o n a n m a ­
ğu anlaşılmaktadır. B u n u n dışında, İtalya’­ sına mensup nakliye gemilerinin gönderilme­
sinin d u r u m u daha da ağırlaştırdığı, bütün,
nın mutlaka bir savaşa girmesinin veya is­
tediği diğer şartları elde etmesinin mesuli­ bunlardan dolayı haysiyet ve menfaatlerini
yeti, ancak İtalya hükümetinin çözebileceği ko rum ak zorunda bulunan İtalya’nın b u böl»
geyi askerî işgal altına almağa karar verdiği,
bir meseledir» (Hikm et Bayur; T ürk İnkılâbı
Tarihi, C : 2, K . 1, S: 92). İtalyaca kabul edilebilecek tek hal çaresinin
b u olduğu bildiriliyor ve b u işgale Osmanlı
Böylece Alm anya, İtalya’yı hareket tar­
devletinin karşı koym am ası ve kolaylıkla
zında tam am en serbest bırakmış oluyordu. • husulü için alâkalılara gerekli emirlerin ve­
rilmesi isteniyordu. İşgalden sonra iki taraf
İtalya’nın Osmanlı devletine verdiği arasında yeni d u r u m için yazılı bir anlaşma­
ya varılacaktı. Ültimatom, 24 saat mehilli
ültimatom idi. B u m üddet içinde Babıâliden kesm bir
muvafakat cevabı almadığı takdirde İtalya,
Osmanlı devletine verilecek ültimatom bölgeyi işgal için fiilen harekete geçecekti.
26 eylül 1911 tarihinde R o m a ’d an İstanbul -
daki İtalya büyük elçiliğine telgrafla bildi­
rilmişti. Babıâlinin b u ültimatomu alm adan
Ültimatoma verilen cevap, İtalya’nın
bir gün evvel Dahiliye Nezareti vasıtasıyle savaş ilânı, Said Paşanın Sadareti
vilâyetlere yaptığı aşağıdaki bildiri ise, hâlâ
ne hazin bir gaflet içinde bulunduğunun acı
Ültimatom, İtalya elçisi ile samimî bir
misalidir:
dostluk münasebeti kurm uş olan Sadrıâzam
«İtalya’nın Trablusgarb hakkındaki niyet İbrahim H a k k ı Paşayı cidden şaşkına çevirdi.
ve düşüncelerine ve b u düşüncelerini icra H ü k ü m e t bir anda daldığı gaflet uykusundan-
m evkiine ko y m ak için takındığı tavır ve h a ­ uyanmış, ne çare ki artık iş işten geçmiş b u ­
reketlerine dair vaki olan iş’arlar, şimdiye lunuyordu.
kadar fiilî bir şekil almamış olduğu gibi, b u ­
Trablusgarb ve Bingazi’nin iki tarafı, y a ­
n u fiilî bir şekle koyacağına dair görülen
ni Mısır ve T u n u s yabancı işgali altında b u ­
emareler de hükümetçe alm an ve başvurulan lunuyordu. B u yüzden b u vilâyetler bir taar­
siyasî tedbirler sayesinde ilk tesirini kaybet­
ruza uğrarsa yardımda bulunm ak imkânsız
miş olup büsbütün bertaraf edileceği de
derecesinde güçtü. Yapılacak şey, burada
umulmaktadır».
daimî surette bir tecavüze karşı koyabilecek
B u bildirinin ertesi günü yani 28 eylül askerî kuvvetler bulundurmaktı. Halbuki,
1911 tarihinde ise İtalya b ü y ü k elçiliği Babı- bilâkis buradaki kuvvetler, yukarıda anla­
âliye şu ültimatomu tevdi etti. tıldığı üzere, başka yerlere naklolunmuş ve
. Ültimatom, şöyle başlıyordu: b u n u n doğru olmadığını ileri süren vali ve
«İtalya hükümeti Trablusgarb ile Binga- k um a n da n M üşir İbrahim Paşa da vazifesin­
zi’nin Osmanlı devleti tarafından bırakılmış den alınmak suretiyle ihanete yakın bir gaf­
olduğu karışık ve m etruk durum u na son v e ­ let eseri gösterilmişti. B u yüzden felâket ge­
rilmesi ve Kuzey- Afrika’nın diğer kısımla­ lip çatınca İbrahim H a k k ı Paşa:
rında m eydana getirilen tertibattan b u böl­ «Vaktiyle benim d u r u m u m a düşen Sad-
genin de istifade ettirilmesi hakkındaki kat’î rıâzamlarm Padişahlar tarafından boyunları
lü zu m u u z u n yıllardanberi Babıâliye tebliğ­ vurulurdu» dem ekten kendisini alamamıştı.
den asla geri durmamıştır. Medeniyetin u m u ­ 28 eylül g ü nü vekiller Sadrıâzam m ko na­
m î mecburiyetlerinden olan b u değişikliğin, ğında toplanıp meseleyi uzun boylu görüştü­
b u bölge ile İtalya kıyıları arasındaki m esa­ ler. İbrahim H a k k ı Paşa, istifaya karar ver-

3470
Saltanat, Ordu, D o n an m a sancakları ve Ayyıîdızlı bayrak
(İlave : 197)


Birinci cildimizin 48 inci ilâvesin­
de Kuruluş devrinin Osmanlı h ü k ü m ­ i 1803 senesinde Matbaai âmirede ba­
darları ile sancağa çıkan şehzadelerinin sılan (Errisale-til acibe-til m ü s em m a
ve doğrudan doğruya padişahların H a s­ bilacale-til coğrafiye) adlı coğrafya ki-
sa kuvvetini teşkil edip saltanat san­ I tabında armavarî tertib edilen şekildeki
cakları sırasında sayılan Kapıkulu İ sancaklarda da ayyıldız bulunmaktadır.
ocaklarının bayraklarından bahsedil­ H ü k ü m d ar a m ahsus taht gemisine
miş, özellikle ak sancak üzerinde d u ­ j de ilk defa Ü çüncü Selim kırmızı zemin
rulmuştu. I üzerine tuğralı sancağını çektirmiştir,
B u ikinci bölümde; saltanat, ordu j Ü çüncü Selim’in kurduğu Nizamı
ve donam a sancakları tetkik edilerek | Cedit teşkilâtının bayrağının zemini
O n dokuzuncu yüzyıldan itibaren dev- kırmızı, ortası veya dört köşesi sırma
i îetin resmî ve u m u m i remzi olarak kul­ i işlenmiş hilâl şekilli idi.
lanılmaya başlayan ayyıîdızlı .al sancak Yine Üçüncü Selim ordu ve donan­
üzerinde durulacaktır. m a sancaklarının “ ay” lı, al renkli şek- i
★ li İkinci M a h m u d ’u n cülûsu üzerine
daha da vu zu h kesbetmiştir.
OsmanlIlarda Elviye-i Sultanî, Alem-
İkinci M a h m u d ’u n cülûsunda ya­
! ha-yi Osmanı, Alem-i Padişahı adlariy-
rarlıkları görülenlere verilmek üzere ih­
le anılan ve çoğunlukla üzerlerinde fe­ das ettiği m adalyada dairevî şua’m or­
tih ve zafer âyetleri yazılı saltanat san­ asındaki ay ve sekiz köşeli yıldız b un a
caklarının K a n u n i devrinde altıya çık­ bir misaldir. Sultan M a h m u d ’u n taht
tığını müverrih Âli kaydeder. Sefere çı­ gemisine bindiği zam an grandi direği­
kan padişahların rikâbm da ak sancak ne tuğralı saltanat sancağının kıç gön­
ile birlikte b u altı sancak da bulunur­ derine ise ayyıîdızlı al sancağın çekildi­
d u ki bunları Alemdarlar taşırlar, pa­ ği bilindiği gibi Tophaneye, Tersaneye,
dişaha m ahsus olan ak sancağı ise
kışlalara gittiğinde bu binalara tuğralı
bizzat Mirialem götürürdü.
saltanat sancağının çekilmesi de usul
D o n a n m a sancaklarına, gelince;. O n
olmuştu.
beşinci y üz yıl sonlarına kadar, Fatih
Keçeci-zâde İzzet Molla eski saray­
ve Bayezit devirlerinde umumiyetle
da (şimdiki İstanbul Üniversitesinin
kırmızı renkli sancaklar kullanılırken
b ulun d uğ u saha) Asakir-i Mansure-i
Onaltmcı yüzyıldan itibaren yeşil renk
M u h a m m ed iy e’nin talimlerini, saraydan
tercih edilir olmuştu.
seyreden Sultan M a h m u d için:
Barbarosun. Zülfikar şekilli ve fetih
âyetli; Kılıcali Paşanın pençeli, fetih V ü c u d u şevketi mek-i asker-i encüm-
ve zafer dualı sancakları yeşil renkli dür ol şahın
olduğu gibi Piyale Paşa d a yeşil sancak İder ayyıldız resmi dünyaya b u imanı
kullanmıştır. Muhtelif mıntıkalardaki Diyerek ayyıldızm Osm anlı Devleti­
Derya Beylerinin ise türlü renklerde nin bir remzi olduğunu zım nan ifade
beyaz, kırmızı, sarı, sarı kırmızı, ve uf­ eder.
kî çizgili alaca bayrakları vardı. Lütfi tarihi “M u k a d d e m a kıla-ı şa­
Birinci M a h m u d ’dan sonra donan­ h a n e ve bazı emakin mîriyede keşide
m a da yeşil sancak büsbütün t a a m m ü m kılman Devlet-i Âliye nişanına bayrak
etmiş, amirallerin yeşil zeminli sancak­ tesmiye olunurdu. Fim abaad yine orta­
larına zülfikarla birlikte, stilize ay şekli larına ayyıldız şekli konularak sancak
kabul edilmiştir. tesmiyesi u m u m e n etrafa tenbih olun­
Üçüncü Selim zam anında Kaptanı du. Bayrak tabiri Yeniçeri ıslahatından
Derya olan K ü ç ü k Hüseyin Paşanın ye- j olması mütalâasıyle işbu tenbih olun­
şil renkteki d on a nm a sancaklarının za- j m u ş zannolunur” der. B ura d a “ bayrak”
m anla renklerini attıklarından b u ren- i ve “sancak’’ tabirlerinden daha m ü h im
gin yerine daha şanlı olan kırmızının j olan “Devleti Âliyye nişanı” ibaresiyle,
kullanılmasını bir takrirle padişahtan j . evvelce olduğu gibi b u n d a n sonra da
rica etmesi üzerine b u devirden itibaren j ortalarına ayyıldız şekli konulacağı kay­
. donanm aya kırmızı zeminli sancak çe- ) dıdır. B u da gösteriyor ki Ü çüncü Se­
kilmiye başlanmıştır. limden itibaren, bayraklarda kabul edi­
Yine Üçüncü Selim’in, Mısır vakası I len al renk Sultan M a h m u d zam anında
üzerine İngiliz amiralleriyle kuman- ! ayyıldızı ile devletin nişanı, yani resmî
danlarma verilmek için hazırlattığı ! bayrağıdır.
madalyanın yüzünde kendi tuğrası ar- j Sultan Abdülmecid’in, sekizli yıldı­
i kasında d a ayyıldız vardır. i zı beş köşeli olarak stilize ettirdiği gö-

3471
iniş bulunuyor, Sadarete Said Paşanin geti­ fasına sebep olmuştu. Ertesi gün, 30 eyİül
rilmesini tavsiye ediyordu. Gece Vekiller 1911 de Said Paşa Sadaret m evkiine getirildi.
Heyeti toplantısı sarayda d evam etti. Bahri­
ye Nazırı M a h m u d M uhtar Paşa b u toplantı­ İki taraf kuvvetlerinin mukayesesi,
lara katılmamış ve Sadrıâzama istifasını gön­
dermişti.
Osmanlı kıtalarının yerli halkla
Toplantıda, bir taraftan Harbiye Nazırı beraber karşı koymaları
M a h m u d Şevket Paşanın A lm a n y a B ü y ü k el­
İtalya b u savaş için devrine göre en m o ­
çisine gönderilerek K ay serin tavassutunun
istenmesine, sonra Padişah tarafından büyük dern silâh ve teçhizata sahip 36 bin kişilik
bir ordu ile 102 top tahsis etmişti (A . Savalli;
devletler hükümdarlarına arabuluculukta
bulunmaları için telgraflar çekilmesine ve İtalya tarihi, C : 2, S: 404). Ayrıca 800 k a m ­
İtalya devleti ültimatomuna cevap yazılma­ yon ve 4 uçağa m alik olan b u kuvvet za m a n ­
sına karar verilip b u kararlar hem en tatbik la 80 bin kişiye çıkarılmıştır (Giolitti; His-
olundu. toir de m a vie, S: 223, 224). Halbuki, b ura­
daki Osm anlı tümeni yukarıda söylemiş ol­
29 eylülde ültimatoma verilen cevapta duğ um u z gibi daha evvel Y e m e n ’e gönderil­
İtalya’nın Trablusgarb ve Bingazi’deki eko­
miş ve ancak bir avuç asker kalmıştı. B u n ­
n om ik teşebbüs isteklerinin şimdiye ^ kadar
ların da talim ve terbiyesi noksan, silâhları
Babıâlice daima kabul edilegeldiği, İtalyan
kifayetsizdi. Yerli halk ise, İtalyan işgaline
taleplerinin her za m an dostane telâkki ve
karşı, Osm anlı devletinin d e v a m eden tel­
hallolunduğu v.s. izah olunduktan sonra İtal­ kini ile, direnme kararında idi. Z a m a n za­
ya askerî işgal gibi vahim bir harekete te­
m a n azalıp çoğalmakla beraber 15-16 bine
vessül etmediği takdirde Babıâlinin bütün
yakın Trablusgarblı, idarecileri olan Sünusî-
anlaşmazlıkları halle ve kendi toprak bütün­
lerin emrinde Osm anlı kuvvetleriyle bir­
lüğü ihlâl edilmemek şartiyle her türlü te­
leşti. Ancak, b u kuvvetlere m erkezden yar­
minatı kabule hazır olduğu, b u maksatla
dımda bulunm ak, savaş malzemesi gönder­
Trablusgarb ile Bingazi’nin bilhassa askerî
m e k imkânsızdı. Yalnız ordu m uzu n genç,
bakım dan bug ünkü hal ve mevkiini kati­
vatansever ve değerli subayları T u n u s veya
y e n değiştirmemeyi taahhüd edeceği ve İtal­
Mısır’ı sivil kıyafetle geçip Trablusgarb’a
ya'nın b u teklifi kabule razı olacağını u m d u ­
koştular ve m ukav em et hareketini ele aldı­
ğu bildiriliyordu. Ya ni Osmanlı devleti işgal­
lar. Bunların arasında Halil (K u t), Enver,
den vazgeçilmek ve toprak bütünlüğü sağlan­
Fethi (O kyar) ve Mustafa K e m a l Beyler de
m a k şartiyle İtalya’ya b u bölgelerde ekono­
vardı.
m ik ve hattâ kısmen siyasî avantajlar tanı­
İşte, b u kahram anca direniş sayesinde,
m ağ a razı oluyordu.
asker ve m alzem e bakımından kıyaslanama­
İtalya hükümeti, İstanbul maslahatgüzarı yacak derecede üstün avantajlı d urum d a b u ­
vasıtasıyle Osmanlı Hâriciyesine aynı gün, lunan İtalyanlar, bütün savaş boyunca do­
yani 29 eylül 1911 tarihinde savaş ilânı nota­ n a n m a toplarının kendilerini koruduğu saha­
sını tevdi etti. Osmanlı devletinin son teklifi nın dışına çıkamamışlar, ellerine geçen bir
reddolunuyor ve İtalyan h a k ve menfaatle­ iki kıyı parçasmda tel örgülerin arkasında
rinin korunması için savaş yolu tercih edi­ sinip kalmışlardır. B u ise, İtalyan ordusunun
liyordu. prestiji için b ü yü k bir darbe olmuştur. Dire-
B u hâdise, İbrahim Hakkı Paşanın isti­ nici kuvvetlerin elinde kâfi derecede silâh,

\ rülür. Beşinci cül.ûs senesinde ayar dü- \ kırmızı zem in üzerine beyaz ay ve beş !
f zeltmesi münasebetiyle bastırdığı altın \ köşeli yıldızlıdır. A ncak yıldız' ayın !
ve güm üş paralarında ay içindeki yıldız ■ içersindedir.
beş köşelidir. Sancaklarda da yıldız beş j ! (Not : Bayrağımızın b u g ü n k ü şek- \
köşeye indirilmiştir. i ! li, 1936 da çıkan T ü r k bayrağı k a n u n u j
Abdülmecid’in saltanat alâmeti ola- I ve o nu n tatbikatına ait n izam nam e ile |
rak kullandığı tuğralı sancağından baş- j Cumhuriyet devrinde düzenlenmiştir). 1
ka bir yere gittiği zam an bindiği gemi- j
ye veya gittiği yerdeki binaya çekilen j Bibliyografya : Lütfi tarihi. Miralay
! dört köşe şua’lı başka bir sancağı daha i Ali; Sancağımız ve ayyıldızlı nakşı. Ta- !
| vardı. i rihi O sm an i mecmuası n u m a r a 46. Fev- j
; Abdülaziz zam anından başlıyarak j zi Kurdoğlu; Türk_ bayrağı ve ayyıldız. j
j padişahlara m ahsus ayyıldızlı ve tuğra- F uad Köprülü; _ İslâm Ansiklopedisi j
Î lı saltanat sancaklarının şua’lı şekli ; bayrak m addesi. İsmail Hakkı Uzunçar- j
| imparatorluğun sonuna kadar devam i şılı: Osmanlı devletinin saray teşkilâtı. i
etmiştir. Osmanlı devletinin bayrağı ise i Tahsin Ö z; T ü rk kum aş ve kadifeleri. j
I i
iheseîâ her savaşçıda bir tüfek ve_ kıtalarda d urum u nu n açıklanması ve Trablusgarb’daki
bir miktar olsun top bulunsaydı, İtalyanları Osmanlı hâkimiyet haklarının tanınması lâ­
buralardan da söküp denize dökmeleri işten zımdır. Böylece, İtalya ele geçirmiş olduğu
bile değildi. ve kolaylıkla geçirebileceği yerlerle iktifa
ve buralarda sözde dahi olsa. Osmanlı hâki­
Trablusgarb’m İtalyanlar tarafından miyetinin devamını kabul ederse, kendisine
bütün vilâyette ekonomik haklar ve imtiyaz­
ablukası ve sahil şehirlerinin işgali lar tanmacak ve barış olacaktı.
İtalya, b un u reddetti. Ç ü n k ü sözde dahi
Fiilî savaş, İtalyanların Preveze açıkla­ olsa Trablusgarb’da bir Osmanlı hâkimiyeti­
rındaki bir Osmanlı torpidosunu batırmala- ni kabul etmiyordu. U z u n görüşmelerden
rıyle başlamıştır. B u sırada ültimatomun
müddeti henüz bitmemiş ve _ savaş ilân edil­
memişti. Osmanlı torpidosu, İtalyan savaş ge­
milerini selâmlamış, onlar karşılığında onu
batırmışlardı. Osmanlı donanmasının kalan
kısmı ise, b u esnada Suriye sularında bulu­
nuyordu.
İtalya, 1 ekim 1911 tarihinde Trablus-
garb’m ablukasını ilân etti. A yn ı gün İstan­
bul’daki A lm an y a b üyük elçisi, Sultan M . Re-
şad’ı ziyaret ederek K ay ser’in bir m ek tu b u ­
n u verdi. K ayser b u m ektubunda İtalya ile
Osmanlı devleti arasında çıkan Trablusgarb
meselesinden p ek fazla müteessir olduğunu
ve zamanı gelince tavassutta bulunacağını
bildiriyordu (Lûtfi Simavî; Sultan M e h m e d
Reşad Hanın ve halefinin sarayında gördük­
lerim, C : 2, S: 28). Sultan M e h m e d Reşad ve
devlet ricali böylece son bir ümidin kaybol­
m uş olmasına p ek üzüldüler.
Ertesi günü, İngiltere devleti Mısır'ın ta­
rafsız kalacağını İtalya’y a bildirdi. 4 . ekim
tarihinde İtalya filosu Trablusgarb şehrini
topa tuttu. Karşılık verecek topları olmayan
zayıf Osmanlı birlikleri geri çekilmek zorun­
da kaldılar. İtalyan askerleri şehre girdiler.
Ayn ı gün T o bru k’a asker çıkarıldı. 13 ekim ­
de Derne, 18 ekim de H u m s , 20 ekim de Bin-
gazi işgale uğradı.
Osmanlı - Sünusî ka rm a kuvvetlerinin
ilk taarruzu 23 ekim 1911 tarihinde olmuş­
tur. H ü c u m edenler, takriben sekiz, bin kişi
idiler. M üstahkem mevkilerdeki- düşm an, b u ­
n u n iki misline yakındı. Bütün gün devam
eden . savaşlar sonunda İtalyalar ağır zayia­
ta uğradılar. İtalyanlar, savaş kaidelerine
riayete hiç lüzum görmüyor, elde ettikleri
esirleri ve yerli halktan m ukavem etçi diye
yakaladıklar mı kütle halinde idam ediyorlar­
dı. Meselâ, Mısrata’da b u şekilde bir defada
dört bin kişi öldürülmüştü.

Banş tavassutları ve siyasî faaliyetler

D a h a savaş hareketleri başlar başlamaz


Osmanlı devleti, b ü y ü k devletlerden m ü d a ­
halede bulunmalarını istemiş, İtalya ile m ü ­
zakerelere hazır bulun d uğu nu tekrarlayıp m M im
esas şartlarını bildirmişti. B u n a göre Babıâli,
İtalyan çıkarları üzerinde tartışmağa ve on­ T ra b iu sg a r b ’a giren Italyan kıtalarının h a lk ­
ları varılacak bir anlaşma ile tanımağa h a ­ tan kitle halinde yaptıklar* tevkiflerden
zır bulunuyordu. Ancak, İtalyan isteklerinin ' İki görünüş

3473 F. 33
sonra, b u sefer İtalya nihaî şartlarını bildirdi. çekti (Albin; Les Grands Traités politique,
B u n a göre ise, Trablusgarb ve Bingazi’de Os- S: 283).
manlı devletinin sözde de olsa hiç bir hâki­ Babıâli, Halifeye ait b u hakların esasen
miyet hakkı tanınmıyor, yalnız Halifenin tabiî olduğunu, bunların bir anlaşma ile te­
müslüman tab’a üzerinde dinî hâkimiyeti min, edilemiy e ceğini ileri sürdü. Üstelik taz­
yani halifelik sıfatı kabul ediliyordu. Böyle- minat meselesine hiç yanaşmadı. B u n u n üze­
ce, din, ibadet ve âyinler serbest olacak, H a ­ rine İtalya Dışişleri Bakanı, A lm an y a ’nın
lifenin adı hutbelerde okunacak, vakıflara R o m a B ü y ü k elçisi vasıtasıyle yeni teklifler­
ait haklar m ahfuz kalacak, müslümanlar dinî de bulundu. B u sefer, savaş tazminatı bahis
reisleri vasıtasıyle Osmanlı Şeyhülislâmı ile konusu edilmiyordu. Şahıslara ait meseleler
bu konularda temasta bulunabilecekti. Os- ise Lahey Adalet Divanına havale edilecekti.
manlı devleti, bir savaş tazminatı da vere- Osmanlı Düyun-u Umum iyesinden Trablus-
garb’m. hissesine düşen miktarı İtalya üzeri­
ne alıyordu. Osmanlı devletine de ayrıca
belli bir para da verilecekti. Posta, güm rük
ve kapütülâsyonlar hakkında 1909 Avusturya-
Osmanlı anlaşmasındaki hükümlere İtalya
da katılacaktı. B u n a karşılık, Trablusgarb ve
Bingazi İtalya’ya terkedilecekti.
Babıâli b u n u da kabul etmedi. Üstelik
İtalya, Trablusgarb! ülkesine ilhak ettiğini
ilân ederse Osmanlı memleketlerinde yaşa­
yan 80 bin kadar İtalya tab’asını hudut dışı
edeceğini bildirdi. Aynı zam anda büyük dev­
letlerden Osmanlı -İtalyan görüşleri hakkm-
daki düşücâlerini sordu. Onların cevabı,
İtalya’yı daha fazla tazyik edemiyecekleri
yolunda oldu. A lm anya ve Avusturya İtalya-
yı gücendirmemek, İngiltere ise bu devleti
kazanm ak istiyorlardı. Yani, A vrupa siyasî
dengesi, Osmanlı devleti lehinde bir m ü d a ­
haleye engel bulunuyordu. İngiltere, kat’î.
bir tavassut için A lm an y a ’nın harekete geç-,
meşini, diğer devletlerin onu destekliyeceği-
ni ileri sürüyor, A lm anya ise İngiltere’nin
b u teklifi üçlü ittifakı sarsmak için yaptığını,
kendisinin ancak birlikte yapüaeak bir ta­
vassuta katılabileceğini söylüyordu. Yine A l ­
m any a’nın iddiasına göre, İngiltere Istanbul-
da yeniden nüfuz kazanm ak ve H in d müs-
. lümanlarını m e m n u n etmek için Trablus-
garb’da Osmanlı hâkimiyetinin devamı h a k ­
kında İtalya’ya tazyikte bulunmağa hazırlan-
Trablusgarb mücahitlerinden makta idi. İngiltere, b u iddiayı yalanlamakla
Sünusîlerin şeyhi beraber, İngiliz basınında İtalya aleyhine in­
tişar eden sert yazılar, Ingiltere’nin hâkim
olduğu yerlerde ve bilhassa Hindistan’da ya­
şayan müslümanlarm tertip ettiği gösteriler
ve kraliçeye yaptıkları müracaatlar da göz­
den kaçmıyordu.

İtalya’nın Trablusgarb ve Bingazi’yı


iihak ettiğini ilânı, Babıâlinin pro­
testosu ve arabuluculuk talebi

İtalya, uğradığı savaş- başarısızlığını ört­


m e k için çeşitli çarelere başvuruyordu. B u
arada, halkı bir müddet daha oyalamak içiiı
5 kasım 1911 de Trablusgarb ve Bingazi’yi il­
hak ettiğini ilân etti. B un a göre, b u bölgede
İtalyanların yaptıkları kitle hafinde idam lar OsmanlIlarla birlikte kendisine karşı sava-

3474
şâıi mukavemetçiler,• bundan sonra muharip beraber, zannettiği kadar sür’atîi bir sonuç
değil, âsi telâkki edilecek ve haklarında sa­ elde edememiş olduğundan ve durum un
vaş kaideleri tatbik olunmayacaktı. belli olmayan bir müddet için boylece
Osmanlı devleti, elçilikleri vasıtasıyle sürmesi m ü m k ü n bulunduğundan uygun bir
yaydığı 5 kasım 1911 tarihli bir tamimle b u ­ barışla işin içinden çıkmayı arzu ediyordu.
n u protesto etti. İtalya’nın b u hareketi m e v ­ B u n u n için, kasım 1911 den itibaren arabulu­
cut andlaşmalara ve bu arada Paris ve Berlin cular aramağa başladı. Esasen kendisi için
andlaşmalarma açıkça aykırı bulunuyordu. başka çare de kalmamıştı. Ç ü n k ü savaş va­
Babıâli, bu suretle Paris ve Berlin andlaş- zifesi almış bulunan ordu ve donanmanın
malarının İtalya tarafından büyük devletlere gittikçe artan masraflarına d ayanm ak güçtü.
karşı ihlâl edilmiş olduğunu, Osmanlı top­ Savaşı kisa yoldan sona erdirmek için öbür
rak bütünlüğünü garanti eden büyük devlet­ Osmanlı memleketlerine — -meselâ Balkanla­
ler bu durum a karşı kayıtsız kalırlarsa, on­ ra veya Anadolu’ya— yapacağı bir saldırı ise
ların da bu andlaşmayı Osmanlı
devletine karşı ihlâl etmiş d u ­
rum a geçmiş olacaklarını ileri
sürüyordu. Devletler, okşayıcı
ve oyalayıcı cevaplar vermekle
yetindiler. Çünkü karşılıklı and-
laşmalar daima karşılıklı k u v ­
vetlere dayanır. Bunların temi­
natı sadece budur. Andlaşmala-
rın kendisine verdiği hakları
kuvvetiyle müdafaadan âciz b u ­
lunan her devlet, b u haklara
karşı tarafın her istediği veya
çıkarının her emrettiği zaman
riayet etmediğini müşahedeye
mahkûm dur.
Babıâli, buna rağmen siyasî
faaliyetlere ve teşebbüslere d e­
v a m etti. 9 kasım 1911 tarihinde
Fransa Büyükelçisine başvurup
büyük devletlerin bir konferans
toplıyarak Osmanlı devletinin
toprak bütünlüğü hakkm daki
taahhüdlerini ortaya koymaları­
nı, böyle yapmadıkları takdirde
Osmanlı devletinin de bazı ta-
ahhüdlerinden vazgeçeceğini
bildirdi. Aynı zamanda İngilte­
re elçisine de müracaatla Trab-
lusgarb’da Mısır’dakine benzer
bir idare kurulmasını ve bunun
da Mısır Hidivliğine bağlanma­
sını teklif etti.

Fiilî savaşın başlamasından


1911 kasım a y m a kadar Os-
manlı devleti A vrupa devletle­
rine başvurup barış için aracı­
lıklarını istemişti. U y g u n bir
netice alamayınca bundan vaz­
geçer gibi oldu. B u sırada İtal­
yanların durmadan uğradıkları
başarısızlıklar, Bâbıâlinin yeni­
den ümidlere kapılmasına sebep
oldu. Çünkü, İtalya’nın b u sa­
vaşı kesin şekilde kazanam am ak
veyahut u m d u ğ u zafere pek ko ­
laylıkla ulaşamamak ihtimali
belirmişti. İtalya ise, tam bir T ra blu sga rb’da E n v e r ve M usta fa K e m a l Bey ler yerli
başarısızlığı ümid etmemkle birlikleri teftiş ederlerden

3475
akamete ve şiddetle püskürtülmeğe m a h k û m ­ ■ m ü m k ün bulunduğu tehdidini de savurduk­
du. Trablusgarb’da bir avuç düzensiz k u v ­ tan sonra İtalya’nın kabul edebileceği şart­
vetle başa çıkamadığına göre, buralarda ba­ ları ileri sürdü. B u n a göre evvelâ derhal bir
şarı şansı hiç yoktu. mütareke yapılacak ve Osmanlı devleti
B u n u n üzerine İtalya B ü y ü k elçisi dev­ Trablusgarb ve Bingazi’deki -askerini geri çe­
letinden aldığı talimat dairesinde Fransa kecekti. B ü y ü k devletler, b u bölgede İtalyan
Başbakanına müracaat edip- devletlerin ara­ hâkimiyetini tanıyacaklar, devletler hususî
buluculuğunu İtalya’nın müsaid karşılayaca­ hukuku meselelerinde evvelâ savaştan evvel­
ğını söyledi. Anlaşma taslağı olarak da, ki durum kabul edilip sonra bunlar üzerinde
Avusturya’nın Boşna-Hersek’de elde ettiği devletler arasında anlaşmalara varılacaktı.
durum u misal gösterdi. Aynı teşebbüs, L o n ­ Sadece İtalyan isteklerini aksettiren ve
dra’da da tekrarlandı. İngiltere, Osmanlı dev­ Osmanlı devletinin görüşüne tamamen aykırı
letinin şimdilik böyle bir şarta razı olaca­ bulunan bu teklif, reddolundu.
ğını ummadığını, üstelik devletlerin arala­
rında anlaşarak topluca arabuluculuğa kal­
kışmalarının daha doğru olacağmı, üstelik
İtalyanların Avusturya ticaret gemile­
İtalya’nın kendilerinden evvel müttefiki b u ­ rinde araştırma yapmaları, Aymzor
lunduğu A lm anya’nın arabuluculuğunu iste­
mesinin gerekeceğini ileri sürdü. taarruzu, Beyrut bombardımanı

Rusya’nın tavassutunun reddi İtalyan savaş gemilerinin Avusturya ti­


caret gemilerini yollarından alıkoymaları,
durdurup araştırma yapmaları Avusturya’yı
B u sırada Rusya ortaya atıldı. Bu_ dev­ sinirlendirmiş ve protestolara sevketmişti.
let, üçlü itilâfa dahil olmakla beraber, İtalya ■
Genelkurm ay Başkanı Mareşal Hötzendorf,
ile iyi geçinmek ve onu kazanm ak dâvasında
b u fırsattan faydalanılarak İtalya’ya karşı
idi. Bir taraftan da Balkan devletlerini O s ­
hem en harekete geçilmesini tavsiye ettiyse
manlIlara karşı birleştirmek ve b u vasıta ile
de, İmparator bunu red ve kendisini emekli­
tazyikte bulunup Boğazlar üzerinde bazı tâ­
ye şevketti. Ç ünkü İtalya, üçlü ittifak dev­
vizler koparmak emelinde idi. B u alanda ise,
letlerinden biriydi.
şimdi rakibi, eski dostu ve müttefiki olan
Avusturya idi, Avusturya, Rusya'nın Balkan­ İtalyanların 4 aralık 1911 tarihinde Ay-
larda nüfuz sahibi olmasını ve Boğazlarda nızor’a karşı yaptıkları taarruz, um ulan ne­
avantajlar elde etmesini. kendi çıkarlarm a ticeyi vermedi. 19 ve 20 aralıkta ise, m u k a ­
aykırı görüyordu. H e r ikisi üçlü ittifaka da­ vemetçi birlikler, B i’ritobras müstahkem ye­
hil olmakla beraber, İtalya ile aralarında rindeki müstevli kuvvetleri mağlûp edip geri
hâlâ bazı pürüzlü meseleler bulunduğu için attılar ve burasını ele geçirdiler. Bun a karşı
bir Rus - İtalyan yakınlaşmasını da kendisi İtalyan taarruzları daima akim kalıyordu.
için tehlikeli görmekteydi. Afrika savaşını bir A vrup a savaşı hali­
ne getirmemek için İtalyanlar harekâtı m e v ­
Savaşın devamının Akdeniz ticaretini dur­
duracağını ve .hattâ İtalyan saldırısı bahane­ ziî tutmayı ve Ege denizine yaymamayı
siyle Osmanlı devletinin Boğazları kapataca­ A vrupa devletlerine karşı taahhüd etmiş b u ­
lunuyorlardı. Ancak, bu taahhüdü yaparken
ğını hisseden Rusya, nihayet arabuluculuğa
girişti. Babıâliye, ilkbaharda Arnavutluk ve nihayet silâhlı bir gezintiye çıkacaklarını ve
Makedonya işlerinin yeniden karışmasının ciddî bir mukavemetle karşılaşmadan savaş
hareketlerini sona erdirip Trablusgarb ve
Bingazryi kolaylıkla işgal edebileceklerini.,
sanıyorlardı. Uğradığı muvaffakıyetsizlik
üzerine, taahhüdlerinden vazgeçmeğe karar
verdiler. 24 şubatta Berut limanındaki iki
Osmanlı savaş gemisi batırıldı.

Meclis-i Meb'usanın feshi


V
Diğer taraftan Meclis-i M e b ’usanda İb­
|3§Mİ ¡Mm MMBMİİ
p s ' 6 1 II SI ■.... S te
rahim Hakkı Paşa ile diğer mes’uller hak­
kında hem en meclis tahkikatı açılması isteği
ise, İttihat ve Terakki partisinin gayretiyle
ört-bas edildi. Meseleyi, Trablusgarb ve Bin-
gazi mebusları bir takrirle meclise getirmiş­
lerdi. B u takrirde bir çok meşhur muhalefet
İtalyanların Beyrut ¡im anında batırdığı mebuslarının da imzaları mevcuttu. îttihad- "
Avn-i İlâh zırhlî korveti çılar, buna engel olmak için meclisi feshet­

3476
tirmek istediler. Osmanlı Anayasasının 35 in­ Trablusgarb ve Bingazi üzerinde İtalya -
ci maddesine göre evvelce Padişaha ait olan m n tam hâkimiyeti tanınacaktır. Bunu, dev­
meclisi feshetme yetkisi İttihatçılar tarafın­ letler açıkça kabul ederse, Babıâlinin açıkça
dan tehlikeli görülerek bu m adde değiştiril­ tasdiki istenmeyecek, ancak oradaki askerini
miş olduğu için şimdi bir irade üe bunu te­ çekmek şartiyle bunu amelî olarak kabul
mine imkân yoktu. Said Paşa bunun üzerine edecektir.
bu maddenin değiştirilip fesih hakkının tek­ İtalya’nın Osmanlı ülkelerinde savaştan
rar Padişaha verilmesini sağlamak istedi. önce sahip bulunduğu her türlü h ak ve im ­
Ancak, Anayasanın her hangi bir maddesinin tiyazları iade olunacaktır.
değiştirilmesi mecliste üçte iki çoğunlukla İtalya, Halifenin Hilâfet dolayısıyle olan
kabil olabilirdi. Muhalif mebuslar, meclisin haklarını, yani bırakılacak yerlerdeki müs-
o oturumuna katılmayarak buna imkân ver­ lümanların dinî liderliğini kabul edecektir.
mediler. Said Paşa, bunun üzerine istifa edip Hususî şahıslara ait haklar, muhafaza
aynı gün dokuzuncu defa Sadrıâzam oldu olunacaktır.
(30 aralık 1911) ve yeni kabinesini kurdu. İtalya, Düyun-u Um um iyeden bu bölge­
Meseleyi yeniden meclise getirdi. Muhalif nin payına düşeni kabul edecektir.
mebusların düşüncelerini değiştirmemeleri Osmanlı devletine ait mal ve mülk için
üzerine yine muvaffak olamadı. İttihat ve tazminat verilecektir.
Terakkî’nin tazyiki altında bulunan Sultan Halk için genel af ilân olunacak, bunla­
M e h m e d Reşad, nihayet Anayasa gereğince rın din, örf, âdet ve an’anelerine dokuulmı-
A y â n Meclisinin muvafakatini alarak Mec- yacaktır.
lis-i M e b ’usanı feshetti (18 ocak 1912).
İtalya, büyük devletlerle birlikte Os~
manii A vrupa’sının toprak bütünlüğünün k o ­
Fransa ile temas, iki tarafın şartlan, runması için bir tebliğ imzalıyacaktır.
Italyan donanmasının Boğaz’a İtalya, Trablusgarb ve B-ingazi’deki hâki­
miyetine dokunulm am ak şartiyle bunlardan
hücumu başka ileri sürülecek teklifleri de müzakere­
ye hazırdır.
İtalya, devletlere mütemadiyen başvurup Rusya, bu şartların • devletler tarafından
ya savaş alanını genişletmesine müsaade Babıâliye tebliğini istediyse de, tarafsızlığa
olunmasını veya barış için Osmanlı devleti­ aykırı görülen bu davranışa Öbür devletler
nin sıkıştırılmasını istiyordu. Nihayet, Hariciye razı olmadıklarından Osmanlı' devletine İtal­
Nazırı Rifat Paşa ile Fransa Dışişleri Bakanı ya’nın bazı şartlarla savaşın durması için
Puankare yarı resmî şekilde bir temas yap­ kendilerinin arabuluculuğunu kabul ettiğini,
tılar. B u n u n üzerine âyândan Süleyman Bos- onlar da dostane düşüncelerle Babıâlinin
tanî Efendi; Fransa Dışişleri Bakanı tarafın­ hangi şartlarla bunu kabul, edebileceğini bil­
da kabul edildi (20 şubat 1912). Süleyman dirmesini istediler (16 nisan 1912). İşte b u
Bostanî Efendi, bu konuda Babıâlinin görü­ sırada, İtalya devleti donanmasını, Osmanlı
şünü şu şekilde izah etti: devletini barışa zorlamak için Çanakkale bo­
«Osmanlı hükümeti arap v e ' müslünıan ğazına karşı bir nümayiş taarruzu hareketine
tab’ası ve İslâm dünyası üzerinde mevcut n ü ­ şevketti (18 nisan 1912). B u esnada Osmanlı
fuzunu kaybetmek endişesinden dolayı, ba­ donanmasına mensup gemilerin büyük kısmı
rış görüşmesi talebinde kendiliğinden bulu­ istihkâmların himayesine sığınmış olarak
namaz. Bu n u n için devletlerin — bilhassa
Fransa’nın— tavassutu gerekmektedir. B u
savaşı, malî külfeti üzerinde bulunmadığı
için, Osmanlı devleti müddetsiz olarak de­
vam ettirebilir, A vrupa devletleri araya gi­
rerlerse, İtalya’nın fiilen ele geçirdiği yer­
lerin bir kısmını bırakmağa razı olması şar-
tıyle barışa hazırdır. Bingazi’den ve Trab-
lusgarb’m iç kısımlarından tamamen el çek­
tiği takdirde, Trablusgarb !m bazı limanları­
nın İtalya’ya bırakılması kabildir».
Devletler, aralarmda gerekli temasları
yaptıktan sonra büyük elçileri vasıtasıyle
birer birer İtalya hükümetine başvurup ara­
buluculuğa çalışmak için İtalya’nın en az
hangi şartlara razı olduklarını sordular. İtal­
ya hükümeti 15 mart 1912 tarihinde şu ce­
vabı verdi: Italyan donanm asının Ç a n a k k a i e ^ e h ü c u m u
Savaş hareketleri duracaktır.. ve istihkâmlardan gördükleri m uk abe le

3477
Çanakkale önünde toplanmış bulunuyordu. vurarak d urum u n Osmanlı devleti için git­
İtalyan amiralinin b u donanm aya ve boğaza tikçe daha vahim bir hal aldığını, İtalya ile
yönelttiği nümayiş taarruzu boğaz tabyele- silâhlı ihtilâfa mutlaka bir an evvel son ver­
rinden açılan şiddetli top ateşi ile geri atıldı. m en in ve b u uğurda bazı fedakârlıklara kat­
Çanakkale önündeki gemilere hasar vermesi lanmanın Osm anlı devletinin çıkarma uygun
de önlendi. Osmanlı devleti b u n u n üzerine olduğunu izah etti. Said Paşa, elçiye kedi­
bıraktığı son geçidi d e mayınlayarak boğazı sinin de aynı düşüncede bulunduğunu, ancak
her türlü trafiğe kat’î şekilde kapattı ve bu tecrübesiz kabine arkadaşlarına, bilhassa bu
hali, bilhassa Rusların şikâyetlerine rağmen arada Hariciye Nazırı Â s im B ey e b u n u izah
Mayıs ortalarına kadar deva m ettirdi. etmenin m ü m k ü n olamıyacağı cevabını ver­
di. Elçi, b unun üzerine yeni bir formül teklif
Italyan talepleri, Babıâlinin şartlan, etti. B u n a göre Bingazi Osmanlı devletinde
kalacak, Trablusgarb ise İtalya’ya terkoluna-
Rodos ve Onikı adaların kaybı caktı. Sadrıâzam iç bölge ve buraya girmek
için gerekli limanlar Osmanlı devletinde
Babıâli, devletlere 23 nisanda verdiği ce-:
kalm ak şartıyle Trablus’u n terkinin düşünü­
vapta İtalya’nın Osmanlı ülkelerine haksız lebileceğini söyledi. A nc a k, Nazırlara b un u
bir tecavüzde bulunduğunu, bütün milletin
kendisinin teklif edemiyeceğini, onlarla esa-
tecavüze uğrayan vilâyetleri canla başla m ü ­ ' sen her zam an görüşen elçinin b u işi kendi­
dafaa isteği yüzünden İtalya ordusunun yedi
lerine açmasının daha doğru olacağını da
ay evvel ele geçirmiş olduğu yerlerde m u ­
ilâve etti. Elçi, M a h m u d Şevket Paşanın da
hasarada kaldığını, b u n u n Osmanlı devleti
b u şekle eğilimli olduğunu biliyordu. B u n u n
için bir parti, bir rejim meselesi olmayıp
üzerine genç nazırlardan en mühimleriyle
idarede bulunacak her hükümetin tecavüze
yani Hariciye Nazırı Â s im B e y ve Nafıa N a ­
uğrayan yerleri yabancılara bırakmayacağı­
zırı Cavid Beyle görüştü. Â s im Bey, evvelâ
nı, çünkü imparatorlukta iç huzur için b u ­ şiddetle itirazlarda bulunduysa da, nihayet
n u n şart olduğunu izah ettikten sonra barış
elçinin ileri sürdüğü şu formüle mütemayil
için şu prensipleri ileri sürdü:
göründü:
a — Devletin hükümranlık haklarının
fiilî olarak olduğu gibi kalması. Osmanlı devleti, b u vilâyetler için 1878
. b — İtalya’nın tecavüzde bulunduğu b u den sonra Kıbrıs adasında İngiltere’ye, Bos-
iki vilâyeti kendi ülkesine katmaktan açıkça na-Hersek’de Avusturya’ya tanıdığı neviden
vazgeçmesi. bir vekâlet hakkı tanıyacaktır. B u n a karşı­
c — Buraya gönderdiği askerî kuvvetle­ lık m üslüm an halkın bütün h a k ve m enfaat­
ri geri çekmeyi peşinen kabul etmesi. leri, örf ve âdetleri ve dinî reislerin hakları
Bu cevap, . İtalyanları kızdırdı. Hattâ m ahfuz kalacak, ayrıca Düyun-u U m u m iy e
Rusya’dan iki vilâyetin İtalya’ya ilhakını ta­ ve kapitülâsyonların b u bölgeye yüklediği
nımasını ve diğer davranışlarıyle de O s ­ külfeti İtalya üzerine alacaktır.
manlI devletine b u meseleden olan iğbirarını
İtalyan isteklerine p e k yakın bulunan bu
göstermesini istedilerse de, R usya öbür dev­
ortalama hal şeklini Asım. B e y Sadrıâzama
letlerle anlaşmadan böyle bir d urum da tek
ve o kabul ederse Vükelâ Meclisine bildire­
başına harekete geçemeyeceğini, hattâ yeni
ceğini elçiye haber verdi. A ncak, Osmanlı
bir diplomatik teşebbüs için İtalya’nın büyük
hükümeti tarafından kabul edilse bile bunu
çapta askerî harekâta girişmesinin gerekece­
Osmanlı devletinin ortaya atamıyacağmı, b ü ­
ği cevabını verdi
y ü k devletlerin b u işi üzerlerine almalarını
İtalya, işte b un da n sonra harekete geçe­
ve kabulü için Babıâliyi sıkıştırmalarını da
rek Ö niki adalarla Ege denizindeki diğer
istedi. A ks i halde, hiç bir Osmanlı h ü k ü m e ­
bazı' adaları işgale karar verdi.
tinin devletlerden ağır tazyikler görmeden
Ö n c e Rodos ve Stanpalya adalarına çı­
böyle bir teklifi kabule cesaret etmesine im ­
kan İtalyanlara, yalnız Rodos kalesi iki gün
kân yoktu. M ü slü m an halk efkârma karşı bu
kadar m ukavem et gösterdi, sonra teslim ol­
sorumluluğu üzerine alamazdı.
du. Buradaki mühim, miktarda savaş m alze­
mesi maalesef İtalyanların eline geçti. Kısa Cavid B e y ise elçi ile konuşmalarında
zam anda bütün Onikı adaları işgal eden İtal- b u nevi hiç bir anlaşmaya eğilimli b ulun m a­
yanlar b u hareketleri, Ege denizi yolu ile k a ­ dığını ortaya köydü. O n u n düşüncesine gö­
çak silâh ve cephanenin nakline m âni olm ak re, mütecaviz evvelâ kayıtsız şartsız Osmanlı
gayesiyle yaptıklarını iddia ediyorlardı. ülkelerini terkedip gitmeliydi. Barış görüş­
meleri, Osmanlı hükümranlık haklarına as­
Fransa’nın yeni teşebbüsünün kabinede la halel gelm em ek şartıyle, b un dan sonra
olabilirdi.
müzakere ve reddi
Mesele, nihayet Osmanlı kabinesinde
B u hâdise üzerine Fransa’nın İstanbul tartışıldı ve çoğunlukla reddolundu. A vrupa
elçisi Bom par, Sadrıâzam Said Paşaya baş­ devletlerinin zorlamasıyle kabul edilecek tefe

3478
tasarının sadece bir kısım Trablusgarb kıyı­ müstevlilere m ü m k ü n olduğu kadar zayiat
larının İtalya’ya bırakılması olabileceği so­ verdirdikten sonra çöle doğru çekiliyor, son­
nucuna varılmıştı. ra birleşip eski mevkilerine dönüyorlardı.
T e m m u z başında yeniden ara bulm a te­
Anlaşma için teşebbüs ve müzakereler şebbüsleri oldu. B u sırada İttihad ve Terakki
partisi, muhalifleriyle mücadele halinde idi.
Said Paşa, Fransa elçisine nihaî olarak şun­
İtalya, b u n un üzerine beklemeğe karar
verdi. Şimdi, zamanın kendi lehine çalıştığı­ ları söyledi:
na inanıyordu. Savaş hareketleri durakla­ Devletlerin teklifi ve arabuluculuğu şar-
mış olduğu için masraf nisbeten azalmış, b u ­ tıyle b u bölgenin Padişah tarafından tayin
na karşılık işgal ettiği adaları, ileride ta­ edilecek bir B e y - Prens tarafından idaresi
m am en yerleşmeyi temin etmek üzere, düşünülebilir. B u zat, geniş yetkileri haiz
m ü m k ü n olduğu kadar elinde tutması çıka­ olacaktır. Kendisi İtalya’ya m ü h im imtiyaz­
rm a bir hal almıştı. Üstelik Osmanlı devle­ lar verecek, b u devletle anlaşarak bölgede
tinin ergeç kendi şartlarına razı olacağını gerekli ıslahatı yapacak, bunlar sona erince­
um uyordu. ye kadar İtalyan askerleri Trablusgarb kıyı­
Haziran sonlarmda İtalyanlar, Osmanlı - larında kalacak, lâkin B ingazfden h em e n çe­
Sünusî birleşik kuvvetlerine karşı 15 bin ki­ kileceklerdir.
şilik m ü k em m e l bir ordu ile taarruza geçti­ Şûray-ı Devlet Başkanı Mısırlı Said H a ­
ler. P e k şiddetli savaşlar cereyan etti. M u ­ lim Paşa 12 tem m uzda İtalya temsilcileriyle
kavemetçilerin kırılmaz azm i karşısmda İtal­ hususî şeküde L o zan ’da buluşup görüşmelere
yanlar yine umdukları neticeyi alamadılar, başladılar. 16 tem m uz 1912 tarihinde Said
20 eylülde, yirmi bin kişilik bir İtalyan or­ Paşanın istifası üzerine, salâhiyetleri yeni­
dusu tekrar taarruza geçti. Mukavemetçiler, lenmediği için, Said H a lim Paşa geri döndü.

İÇ D U R U M , P A R T İ M Ü C A D E L E L E R İ V E O R D U , S A D A R E T V E
HÜKÜMET, B A LK A N D EVLETLERİN İN H A Z IR L IK L A R I

Trablusgarb savaşı ve diğer dış olaylar Efendi, Haleb m ebusu Nâfî’ Paşa, Gümülcü-
sırasında, kısmen de bunların yarattığı d u ­ ne m eb usu İsmail Bey, İstanbul m eb usu Ta-
rum a paralel olarak imparatorluğun içinde hir Hayreddin Bey, Sivas m eb usu Dogavar-
de bir takım olaylar geçmekteydi. Süvari yan Efendi, Şam m ebusu A bdü lham id Züh-
Dairesi eski reis m uavini olup istifa etmiş ravî Efendi, yine Ş a m m eb usu Şefik El-
bulunan Miralay (Albay) Sadık B e y bir m u ­ m üey y ed Bey, İçel m ebusu Hacı B ayram
halefet partisi kurup faaliyete geçmiş bulu­ Efendi, Priştine m eb usu H a şan Bey, Draç
nuyordu. Sadrıâzam, b u zatın faaliyetine son m ebusu Esad Paşa Toptanî, Serfice m ebusu
verilmediği takdirde kabinenin istifa edece­ Boşo Efendi, İstanbul m ebusu Kostantinidi
ğini Padişaha bildirdi. Sultan Reşaa da H a r ­ Efendi. Üsküp m ebusu Povlof Efendi, idiler.
biye Nazırı M a h m u d Şevket Paşaya gerekli
tedbirin alınmasını emretti. M a h m u d Şevket
Paşa, biraz tereddütten sonra Sadık Beyi
Selânik’e gönderm ek suretiyle hüküm et m e r­
kezinden uzaklaştırdı. M ucib sebep, askerî
sıfatını kötüye kullanarak siyasetle uğraş­
ması ve memlekette iküik yaratmasıydı.
H albuki Sadık Bey, askerlikten çekilmiş b u ­
lunuyordu.

Memlekette iktidara karşı siyasî faali­


yetler, emekli A lb a y Sadık Bey in 26 kasım
1911 tarihinde kurduğu «Hürriyet ve İtilâf»-
partisi ile gelişmeye başlamıştır. Evvelce
İttihad ve Terakki partisine m ensup b ulun­
duğu halde b u parti sayesinde u m d u ğ u m a ­
kamlara eremeyen D a m a d Ferid Paşa da,
Hürriyet ve İtilâf partisinin Genel Başkanlı­
ğım üzerine aldı. Partinin diğer tanınmış si­
M ira lay (A l b a y ) Sa dık Bey
maları eski Şeyhülislâm Hüseyin Hüsnü
Efendi, Tokat m eb usu (sonradan Şeyhülis­ Hürriyet ve İtilâf partisinin ileri gelen­
lâm) Mustafa Sabri Efendi, A m a s y a m ebusu leri Said Paşanın Sadaretten istifası üzerine
İsmail H a k k ı Paşa, Bağdad m ebusu Hacı Ali Padişahı ziyaretle, kendilerinin meclisin fe­

3479
sih hakkının Padişaha verilmesine aslında lar tarafından yazıldığı anlaşılıyor, bilhassa
karşı olmadıklarını, ancak Said Paşayı dü­ b u cihet İttihad ve Terakkî’yi ürkütüyordu.
şürmek için böyle davrandıklarını, sadaretin Hürriyet ve İtilâf partisinin kuruluşun­
tekrar b u zata verilmemesinin meseleyi kö­ dan evvel Osmanlı M ebusan Meclisinde m u ­
künden halledeceğini söylemişlerse de, b u is­ halifler iki grup halinde toplanmışlardı. B u n ­
tekleri kabul edilmeyerek Sadaret dokuzuncu lardan biri, çoğu Arap memleketlerini tem­
defa olmak üzere Said Paşaya verilmişti. sil eden «Mûtedil Hürriyetperverân», Öbürü
Meclisin feshinden sonra yeni seçimlerin ise çoğu hocaları ^temsil eden «Ahali» parti-
iç politikada huzur yaratacağı umulmuştu. siydi. Bunların yanında tarafsızlarla hıristi-
Halbuki böyle olmadı. Evvelâ Örfi idare ilga yan mebuslar ayrı hizipler halinde mevcut
edilmeden yapılmış olan seçim sırasında bir bulunuyorlardı.^ İşte, bunlar birleşerek
çok tazyik ve yolsuzluklar yapıldığı iddiası «Hürriyet ve İtilâf» partisini kurmuşlardı.
başladı. Arkasından muhalefet yine faaliyete B u fırkanın ana prensipleri parlamanter re­
geçti. Trablusgarb savaşının çıkış şekli, b u ­ jimin esaslarmı kuvvetlendirme, unsurlar
raya devletçe yardımda bulunülamaması, arasında hakikî bir uyuşm a ve uzlaşma m e y ­
diplomasi faaliyetinin kifayetsizliği yavaş ya­ dana getirme, bazı vilâyetler için mahallî
vaş b u iki vilâyetin kaybedileceği kanaatini ihtiyaçlara göre idareler kurma, sorumluluğu
uyandırmış ve b u hal İttihad ve Terakki par­ genişletme ve vazifeleri tefrik, memleket mü-
tisinin itibarını yok etmişti. dafası ve esas menfaatler dışındaki işlerin
mahallî memurlarca yürütülmesi, mülkî ısla­
B u parti devlet idaresinde sorumluluğu
hat v.s. idi.
olmasa bile, en geniş yetkiyi 1909 yılı baş-
B u partide bir çok ayrı görüş ve m e n ­
larındanberi elinde tutuyordu. Eski idare
faatler bir çatı altında toplanmış oluyordu.
şeklinin ve idare adamlarının tasfiyesiyle
Gerici zümre, Osmanlı camiasından ayrılma­
her şeyin düzeleceği ümid edilirken, üç yıl
ğa eğilimli unsurlar, mevcut idareye karşı
içinde durum eskisinden çok daha fena bir
olan subaylar, ne olursa olsun İttihat ve T e ­
hale gelmişti. Memleket içi karışıklıklar ve
rakkî’yi .iş başından uzaklaştırmak amacını
ayaklanmalar, eski devre nazaran daha çok­
güden aydınlar hepsi bir araya gelmiş b u ­
tu. Abdülham id devrinde borçların tasfiyesi­
lunmaktaydılar.
ne uğraşılmışken, yeniden büyük borçlar al­
tına girilmiş, hapisler, sürgünler, maddî taz­ Muhalefetin mecliste ü k Önemli direnişi,
yikler devam etmiş, muhalefetin susturul­ İbrahim Hakkı Paşanın ve mes’ul mesaî ar­
ması için siyasî cinayetlere, suikastlara ka­ kadaşlarının Divan-ı Âli’ye şevki hakkında
dar gidilmişti. İttihad ve Terakki erkânının çıkan ihtilâftır. İttihat ve Terakki, buna kar­
iyi niyetli ve vatansever kimseler olduğu in­ şılık meclisin feshine-kadar gitmişti. B u su­
kâr edilemez. Ancak, tercübesizlikleri ve bil­ retle h e m b u meseleyi ört-bas etmek, h e m de
gisizlikleri yüzünden memleketi 1909 başına yeni bir seçimle muhalefet mebuslarını tas­
göre değil, 1908 yazına göre bile, daha kötü fiye edip meclise daha kuvvetli olarak gel­
bir duruma _ getirmiş bulunuyorlardı (H ik­ m e k istiyordu. Nitekim, yeni mecliste İtti­
met Bayur; İnkılâp Tarihi, C : 2, K : 1, S: 230). hatçılar pek büyü k çoğunluk sağladılar. A n ­
cak muhalefet de seçimlerin dürüst yapılma­
İşte bundan dolayı, memleketteki taraf­ dığını ve tarafsız olarak idare edilmediğini
sız aydın zümre, İttihad ve Terakkinin h ü ­ iddiaya başladı.
kümetten tamamen çekilmesini ve devlet
idaresinde açık-gizli bir tesiri kalmamasını
Ordunun siyasete karışması,
ister olmuştu. D a h a ileri gidenler ise, İttihat
ve Terakki partisi mevcut bulundukça b u ­ Halâskârân gurubu
nun m ü m k ü n olamıyacağını, b u yüzden da­
ğılıp gitmesinin şart olduğunu ileri sürüyor­ Memlekette gittikçe artan huzursuzluk
lardı. İttihad ve Terakki’nin orduya dayana­ tabii olarak topluluğun önemli bir müesse-
rak hâkimiyet kurmasına karşı, muhalefet de sesi olan orduya da sirayet etmiş bulunuyor­
onlarla uğraşmak için orduda taraftarlar du. O rdu nu n bir kısım genç subayları, İtti­
aramağa başlamıştı. Çün kü İttihatçıların tu­ had ve Terakkî’ye mensuptu. İnkilâp önce­
tumuna göre, onlarla başka türlü başa çıkı- sinde ve inkılâbın yapılmasında değerli hiz­
lamıyacağına inanmış bulunuyordu (Rıza metler görmüşlerdi. B u yüzden memleket
N u r; Hürriyet ve İtilâf nasıl doğdu, nasıl çapında şöhret ve itibar sahibi bulunuyor­
öldü? S: 8-9). lardı. Partiye m ensup b u subayların ordu
Muhalif basın her türlü tazyiklere ve ile alâkalarını kesmeden fırkada siyasî 've
tehditlere rağmen şiddetli hücumlarına de­ İdarî vazifeler almaları dolâyısıyle icabında
v a m ediyordu. Bilhassa Rumeli’nin çeşitli devlet idaresinde müessir olmaları, en- yük­
yerlerinde çıkan «Süngü», «Silâh», «Top» gi­ sek İdarî kademelerde ve b u arada kendile­
bi bazı muhalefet gazetelerinin bir kısım su­ rinin âmiri mevkiinde bulunan kimselerden
baylar tarafından desteklendiği ve en şid­ daha nüfuzlu hale gelmeleri, nihayet b u sa­
detli yazılarının imzasız veya takma adla on­ yede mesleklerinde de daha süratli yüksel­

3480
meleri diğer subayların hasedine sebep olu­ kıdeme de uyulması ve yükseliş için her iki­
yor, bir taraftan da ordu disiplinini sarsıcı sinin aranması mutlaka lâzımdır.
bir durum hasıl ediyordu. İttihat ve Terak-
Halâskârân Gurubunun b u prensiplerini
kî’ye girmemiş bîr takım subaylar, sonunda
anlatan tafsilâtlı beyannamesi gizlice basıla­
aynı imtiyazlı duruma geçebilmek için baş­
rak ordu subaylarına geniş çapta dağıtıl­
ka siyasî teşekküllere intisaba veyahut on­
mıştı.
ları kurmağa eğilimli hale geldiler.' Kümeli­
de çıkan mahallî muhalefet gazetelerinde Rumeli’de bulunan askerî birliklerde ne
mevcut idareye karşı şahıslarını ortaya kadar Arnavut subay varsa, hepsi Halâskâ­
koymadan— ağır hücumlara geçmeleri b u n ­ rân Gurubuna t dahil olmuşlar veya taraftar
dan dolayı idi. İşte bu suretle «Halâskârân-ı kesilmişlerdi. İttihatçıların Arnavutluk böl­
Zabitân Grupu» adlı teşekkül meydana geldi. gesinde giriştikleri şiddetli tenkil hareketle­
B u n u teşkil edenler, İttihat ve Terakkî’ye rinin doğurduğu tepki, henüz çok canlıydı.
karşı olan subaylardı. E n meşhuru Salih Potko çetesi olmak üzere
Halâskârân G urubunun iddia ve istek­ bir çok Arnavut çeteleri hâlâ isyan ve şa-
leri şöyle hülâsa edilebilir: kavet halindeydiler. Bilhassa küçük rütbeli
Arnavut subayların, bu sırada ordudan firar
Osmanlı devleti, Abdülhamid idaresinin ederek bu çetelerle birleşmeğe başladıklarını
son zamanlarında sürüklenmekte olduğu in­ Manastır valisi telgrafla Babıâliye bildirdi.
kıraza, hâlen daha süratli -olarak sürüklen­ Aynı zamanda 21/22 haziran 1912 gecesi M a ­
mektedir. Meşrutiyet memleket için son bir nastır dışındaki ordugâhtan bir kısım subay­
ümid iken, b u ümidin boşa gidişi üzerine ların kaçarak — evvelce Enver, Niyazi ve
Avrupa devletlerinde Osmanlı devletinin Eyüb Sabri Beylerin yapmış oldukları gibi—
meşrutiyetle de kurtulamayacağı kanaati h a ­ dağa çıktıkları haberi geldi. Bunlar yayınla­
sıl olmuştur. Buna sebep meşrutiyetin ge­ dıkları beyanname ile mevcut iktidarı elle­
rekli şekilde tatbik edilmeyişi ve b u ad al­ rinde tutanların dört yıldır vatandaş kanı
tında sadece başka kimselerin idaresi altında dökmekten zevk alan ve sadece hırs, hiya-
eski istibdat rejiminin devamıdır. Meşruti­ net vpî intikam duyguları yüzünden vatanı
yetin ilânı üzerine Osmanlı devletini paylaş­ perişan eden meşrutiyet rejimine düşman
m a pojesini geçici olarak bir tarafa bırak­ kimseler olduklarını, memleketi millî vicda­
mış bulunan Avrupa devletleri,- bundan vaz­ na rağmen koyu bir istibdadla idare etmiş
geçmişlerdir. İlk delili de İtalya’nın Osmanlı olan Yıldız hükümetinin uğradığı âkıbete lâ­
memleketlerine rahatça saldırması ve b u yık bulunduklarını ve pek yakında da uğra­
saldırının Avrupa’da fiüî bir tepki uyandır­ yacaklarını, Arnavutlukta yıllardır süren
mamış olmasıdır. zulmün, memleketin her tarafında m asum
k anm a susamışçasma işlenen faciaların hesa­
Halâskârân Gurubunun isteği, ordunun bının sorulacağını, vatanın iki vilâyetini düş­
mutlaka siyaset dışında kalması ve meşruti­ m ana âdeta hediye eden menfaatperestlere
yetin yalnız sözle değil, samimî şekilde fiilen millî vekarı vatansever bir azimle göstermek
de tatbikidir. Meşrutiyet, ordunun eseridir: üzere ayaklanan Arnavut vatandaşlarına ka­
şu halde korunması da orduya aittir. B u tıldıklarını ilân ediyorlardı. İstekleri ise, h ü ­
memleket batarsa, bugün hamiyet taslayan- kümetin derhal çekilmesi, meclisin feshi ile
lar Avrupa’ya kaçıp elde ettikleri paralarla serbest -seçimlerin yapılması, İbrahim Hakkı,
orada rahatça yaşayabilirler. Bizim ise, eli­ M a h m u d Şevket, Said ve Rifat Paşalarla, T a ­
mizde geçimimizi sağlayacak başka san’ati- lât ve Cavid Beylerin ve Genel K u r m a y B a ş­
miz de yoktur. Bir devlet için sadece ordu­ kan m m derhal m uh akem e edilmeleri idi.
nun gücü kâfi gelmez. Lâzım olan kanunla­ Bunlar yapılmadıkça silâhları bırakmayacak­
rın tam tatbiki ve iktisadi bir kalkınmaya larını da bildirmekteydiler.
fönelinmesidir. B u n u n için evvelâ hükümet
îeğişmeli ve başa namuslu bir idare geçme,, s Haber, İstanbul’da büyük telâş ve endi­
idir. Hükümetin işlerine dışarıdan kimse- şeyi mucip oldu. Ç ünkü b u hareketin ordu­
ıin, hiç bir sorumsuz kuvvetin müdahalede nun bir kısmı tarafından desteklendiği bili­
olunmaması temin olunmalıdır. Hüküm et niyordu. Üstelik yalnız Hum eli’de değil, baş­
'.eğiştikten sonra meclis feshedilip polis ve ka yerlerde ve bilhassa İzmir’de bulunan as­
andarma müdahalesi olmadan hakikî serbest kerî birlikler arasında Halâskârân Gurubuna
içimler yapılmalıdır. Ayrıca, siyasî fırka- mensup subaylar bulunduğu gibi, sivillerden
ırda veya mülkî memuriyetlerde vazife al- bir kısmı da onlarla birliktiler. Meselâ, son
ıış olanların hemen askerlikle alâkalarının yayınlanan beyannameyi subaylar hazırla­
esilmesi veya öbür işlerden el çekip tama- mış, Prens Sabahaddin B ey düzeltmiş ve ta­
.en orduya dönmeleri, orduda kanun ve ni- mamlamıştı (Rıza Nur; Hürriyet ve İtilâf
ımlara, askerî geleneklere, adalet v.e mü- nasıl doğdu, nasıl öldü? S: 37). Keza, bu ha­
.vat kaidelerine tam bir şekilde saygı gös- reket için para yardımında da bulunmuştu.
rilmesinin temini, terfilerde ehliyet kadar İstanbul’daki bazı m ühim birliklerin subay-

3481
lan, bir kısım askerî' tıbbiye talebesi de elde Kendisi, İttihatçıların büyük düşmanıydı.
edilmişlerdi. Sadece hükümeti müşkül durum da bırakmak
Harbiye Nezareti, buna karşılık hem en ve kabinenin düşmesini temin etmek için
bir tebliğ neşretti. B un d a hâdise çok küçük esasen çeşitli kaynaklardan pek çok tahrik
gösteriliyor, 12 subayın maiyetlerindeki 17 edilmiş olan Arnavutları ayaklandırdı. 1912
Arnavutla bir takım yersiz iddialar ileri sü­ mayısı başlarından itibaren İpek, Yako va ve
rüp dağa çıktığı, askerlik hayatı için bir leke İşkodra bölgeleriyle Karadağ sınırlarında is­
teşkil eden b u halin de askerlerin politika yan başladı. Hüküm et, derhal askerî kuvvet­
ile uğraşmalarının kötü bir neticesi olduğu, ler . gönderip b u ayaklanmaları şiddetle ten­
b u hususu m e n ’ için bir kanun hazırlanıp kile teşebbüs etti. Mayıs, haziran ve tem m uz
hükümete tevdi edildiği, kanun çıkıncaya ka ­ aylarında bir çok çarpışmalar oldu. Âsiler
dar subayların her türlü siyasî faaliyetten üzerine gönderilen birliklerdeki bir kısım
ve fırka kulüplerine devam dan kaçınmaları subaylar, Halâskârân G uru bu na mensup olup
bildiriliyordu. 2 tem m uz 1912 tarihinde ka ­ firar ederek âsilere katılmış bazı arkadaşla­
n un çıktı. M a h m u d Şevket Paşa ise, b un u rını karşılarında görünce onlarla birleşmek­
yeni bir Nazırın tatbiki gerektiğini bildire-' te tereddüt etmiyorlardı. H ü kü m et ise m ec­
rek Harbiye Nezaretinden istifa etti (9 tem­ liste meseleyi yine gayet basit gösteriyor,
m u z 1912). kolaylıkla bastırılacak bir eşkiya hareketi
Halbuki, sonunda Said Paşa kabinesinin halinde izaha çalışıyordu.
de düşmesine sebep olacak olan b u istifanın Arnavut âsileri, nihayet dileklerini h ü ­
sebepleri başka idi. O sırada Levazım Reisi kümete bildirdiler:
bulunan İsmail Hakkı Paşanın bazı ihtilâs-
1 — Toplanmış olan silâhların iadesi.
İarından dolayı Harbiye Nazırının muhalefet
2 — Siyasî veya âdî olmak üzere kendi
mebusları tarafından mecliste bir çok sual­
bölgelerindeki bütün suçlulara şâmil genel
lere m aruz kalacağını haber alan Dahiliye
af ilanı.
Nazırı Hacı Âdil, Posta ve Telgraf Nazırı
3 — Askerlik görevi için başka yerlere
Talât ve Evkat Nazırı Hayri Beyler, M a b e y n
gönderilmemeleri.
Başkâtibi ile Başmabeynciyi ziyaret ederek
4 — Y a ş düzeltmelerinin askerlik çağı
kendilerinin M a h m u d Şevket Paşaya meclis­ müddeti için kabul edilmesi.
te paçavraya döndürülmeden hem en yirmi
5 — Şimdiki ve evvelki askerî harekât
dört saat içinde istifa etmesini parti namına
sırasında harap olan meskenler için bir para
tavsiye ettiklerini söyleyip Paşanın m alûm
ödenm esi
şahsiyetinden dolayı Padişahı da b u istifa 6 — K a n dâvalarını halle çalışan komis­
olayına hazırlamalarını istediler (Lûtfi Si-
yonlara yerliden de üye alınması.
mavî; Sultan M e h m e d Reşad Hanın ve hale­
7 — Bölgede okul ve yol yapılması.
finin sarayında gördüklerim, C : 2, S: 71).
M a h m u d Şevket Paşa, ertesi günü istifa ede­ Dahiliye Vekili Hacı Âdil Beyin mecliste
rek yerine Bahriye Nazırı Hurşid Paşa vekâ-. yaptığı b u açıklama üzerine Arnavut m ebus­
leten tayin olundu. * larla çetin bir münakaşa başladı. Bunlar, hı-
İttihat ve Terakki Partisinin ileri sür­ ristiyan Arnavutlara tanınan haklara ve b ü ­
düğü sadece bir bahane idi. Aslında kendi tün isteklerinin yerine getirilmesine karşı,
müslüman Arnavutların şimdiye kadar sade­
dileklerine körü körüne boyun eğmek iste­
m eyen M a h m u d Şevket Paşadan kurtulmak ce boşuna avutulduğunu ileri sürdüler. Ü s­
dâvasındaydılar. telik hâdisenin gösterildiği kadar basit ol­
madığını ve hâlen Arnavutlukta 80 bine y a­
kın asker bulunduğunu, b u Arnavut istekle­
Arnavutluk olayları ve Meclis rinin sadece daha evvel hıristiyan Arnavut-
lar (Malisor ve Mirdita’lar) için tanınmış
B u sırada siyaset ufkunu gittikçe daha şeyler olduğunu, hâdiselerin b u eşit olmayan
karanlık bulutlar sarmaktadır. İç düzensiz­ davranıştan çıktığını ve yalnız bun un gide­
lik ve huzursuzluk yetmezmiş gibi, Balkan­ rilmesinin ortalığın yatışmasına kâfi gelece­
larda Osmanlı devleti aleyhine olmak üzere ğini iddia ettiler. Ayaklanm anın hem en şid­
kat’î bir cephe teşekkül etmekteydi. Sırplar detle bastırılmağa çalışılmasına ve tab’a m n
ve Bulgarlar, tam am en anlaşmış durum a gel­ böylece ezilmesine hücum ettiler. Hıristiyan
miş bulunuyorlardı. Y u n a n - Bulgar anlaş­ Arnavutların silâhları alınmadığı için m üs­
ması için görüşmeler oluyordu. U zayan lüm an Arnavutlara rahatça taarruzda bulun­
Trablusgarb savaşını bir an evvel sona er­ duklarını, tüfekleri bulunm ayan b u züm re­
dirmek ve arzu ettiği şekilde bir barış and- nin can, m al ve ırzlarını onlara karşı balta
laşması elde etmek için İtalyanlar Arnavut­ ve sopalarla korum ak zorunda kaldıklarını,
ları durm adan aleyhimize kışkırtıyor ve b u vaktiyle yapılan böyle hatâlar, ezilen ve si­
işde vasıta olarak Karadağ’ı kullanıyorlardı. lâhları alman, âsi diye tenkil olunan müslü­
Sinob’da' sürgün bulunan Yakovalı Rıza m a n halkın nihayet galeyanına sebep _ oldu­
Bey, affedilerek memleketine dönmüştü. ğunu ileri sürdüler. Yalnız b u arada İttihat

3482
ve. Terakkiye düşman olan muhalefetin kış­ elçisi ve eski Sadrıâzam Tevfik Paşaya tek­
kırtmalarından ve dış tahrikten hiç bahset­ lif edildiyse de, kendisi b u meclis feshedil­
miyorlardı. Dahiliye Vekili Hacı ÂdiZ B ey m eden hükümet mesuliyetini üzerine alamı-
hıristiyan Am avutlara silâh verilmesinin bir yacağını kesin şekilde bildirdi.
askerî teşkilât işi olduğunu, mustakfaz deni­ 18 tem m uz 1912 günü Askerî Şûra üye­
len aynı teşkilâtın müslüman Arııavutlar lerinden Nâzım, Genel K u r m a y Başkan V e ­
arasında da kurulma hazırlıkları yapıldığını kili Hâdi ve Birinci Kolordu K u m a n d a n ve­
söylediyse de, b u izahat tatminkâr bulunm a­ kili O sm an Paşalar M ab ey ne başvurup ordu­
dı. Ç ü n k ü bu silâhlı hıristiyan Arnavutlar, da askerî itaat ve disiplin diye bir şey kal­
bir müddet evvel devlete karşı ayaklanmış­ madığını, Arnavutluk olayının gittikçe büyü­
lardı. Nitekim kısa zam an sonra da bu ha­ düğünü ve Halâskârân meselesinin ciddiyet
reketlerini tekrarlıyacaklardır. Böylece O s ­ kesbettiğini söyleyerek bazı tedbirler alınma­
manlI devleti âdeta kendisine karşı kullanıl­ sını. istediler. Askerî erkânın, bakanlıkları
m a k üzere silâh dağıtmıştı. Aynı gafleti baş­ vasıtasıyle değil de böyle re’sen saraya baş­
ka alanda da göstererek, Sırbistan’ın Selânik vurmaları ise tam am en usulsüz ve aslında
yoluyla silâh sevkıyatına göz yummaktaydı müdafaa ettikleri askerî disipline aykırıydı.
(Hikm et Bayur; T ürk İnkılâbı Tarihi, C: 2,
K : 1, S: 269).
Padişahın orduya beyannamesi,
Mecliste geçen bu tartışmalar, Dahiliye
ve Harbiye Nazırlarının şiddet politikasına kurulacak kabine için istişareler
devama mütemayil bulunmalarına rağmen,
hükümetin daha yum uşak bir yolu seçmeğe Sultan M . Reşad, ertesi (19 tem m uz) gü­
karar vermesine sebep oldu. İşte bu sırada nü orduya hitaben bir beyannam e ’ neşretti.
M a h m u d Şevket Paşanın evvelce yazdığımız B un d a istifa eden kabinenin yerine tecrübeli
istifasının vukua gelmesi kabineyi büsbütün ve tarafsız kimselerde m ürekkep bir h ükü­
sarstı. met kurulmasını istediğini, halbuki bazı su­
bayların Kanun-ı Esasiye ve saltanat hakla­
Ssid Paşanın istifası, hükümet buhranı rına aykırı bazı dilekler için müracaatte b u ­
lunduklarını, orduda böyle davranacak kimse
Y en i meclisin açılışı, İtalyan d onanm a­ bulunduğunu düşünmediği halde adedi pek
sının Çanakkale’ye taarruz teşebbüsüne' kal­ az olan bir zümre namına b u müracaatı ya­
kıştığı güne rastlamıştı. Said Paşa, Arnavut­ panların bazı yanlış anlayışlar yüzünden as­
luk meselesinde kabine arkadaşlarıyle ihtilâf kerî vazifelerini bir an için unuttuklarını,,
halinde bulunuyordu. 15 tem m uz 1912 günü askerlerin siyasetle uğraşmaktan vazgeçip
mecliste Arnavutlukta baş kaldıran âsilerin yalnız âmirlerinden alacakları emirlere itaat­
isteklerinin gayrimeşru olduğuna dair uzun le ve kendilerini vatan müdafaasına tahsisle
bir demeçte bulunduktan sonra itimad oyu mükellef bulunduklarını, b un u n aksi hare­
istedi ve 4 muhalife karşı 194 oyla b u n u elde ketin ihanet sayılacağını bildirdi.
etti. Ertesi günü de, istifasını verip çekildi. Diğer taraftan Padişah yeni hükümetin
B u istifaya sebep, hâlâ açık bulunan Harbiye kurulması hususunda istişarelerde bulun-
Nazırlığının kime teklif edildiyse reddedilme­ m a k üzere Meclis Başkanı Halil (m erhum
si, üstelik Bahriye Nazırı ve Harbiye Nazır Halil Menteş) B e y ile  y â n Meclisi Başkanı
Vekili Hurşid Paşanın da istifa etmesi, az ev­ Gazi A h m e d M uhtar Paşayı bir kaç kere ça­
vel çekilen Maliye Nazırlığına bir türlü uygun ğırttı. Hanedana mensup bir kısım şehzade­
bir kimse bulunamayışı idi. Devletin bulun­ ler, Kâm il Paşanın Sadareti için, el altından
duğu b u müşkül d urum içinde, hükümet faaliyetlerde bulunuyorlardı. Sultan Reşad,
mesuliyetine kimse iştirak etmek istemiyor­ pek kinci bir zat olan Kâm il Paşanın, İttihat
du, Said Paşa, rakibi K âm il Paşanın kendi­ ve Terakki’den gördüğü m uam ele üzerine bu
sine halef olmaması için Sadarete Gazi Ah- sefer intikam politikasına kalkışacağını, b u ­
m ed Muhtar Paşanın getirilmesini tavsiye n un ise neticesi kestirilemeyecek buhranlara
etmişti.. yol açacağını düşünüyordu. Sadaretin, disip­
Aslında İttihat ve Terakki ile arası hiç lini bir hayli sarsılmış olan ordu üzerinde
de iyi olmayan Kâm il Paşanın b u meclis kar­ nüfuz sahibi bulunan Gazi A h m e d Muhtar
şısında itimad alacağı esasen pek şüpheliydi. Paşaya verilmesi kendisine telkin ediliyorsa
İttihat ve T erakkiye mensup veya taraftar da, tereddütlü davranıyordu. Nihayet buna
bir kimsenin başa geçmesi ise, üstüste gelen karar verildi. Kendsiiyle istişarelerde bulun­
başarısızlıklar ve acı hâdiseler dolay isiyle ve m ak üzere saraya çağırılmış olan G a zi A h ­
bilhassa Arnavutların âdeta İttihat ve T e ­ m ed Muhtar Paşa, bu sırada hiç ummadığı
rakkiye karşı ayaklanmış durum da bulun­ halde mühüre nail oldu (22 tem m uz 1912).
maları yüzünden hiç uygun düşmeyecekti. Paşa, heyecanlanarak:
D u ru m , tarafsız bir zatın idareyi ele alma­ «Kırk senedenberi nihayet bugün müyes­
sını gerektiriyordu. Sadaret, evvelâ Londra ser imiş» dem ek suretiyle kırk yıldanberi

3483
Sadareti beklediğini itiraf etmiş oldu (Lûtfi Paşayı, Evkaf Nazırlığına Meclis ikinci baş­
Simavî; Sultan M e h m e d Reşad Hanın ve h a ­ kanı M e h m e d Fevzi Paşayı getirdi. Halk, bu
lefinin sarayında gördüklerim, C : 2, S: 77). hükümete derhal bir İsim taktı: B ü y ü k K a ­
bine. Ancak, aralarında görüş ve düşünüş
Gazi A h m e d Muhtar Paşanın Sadareti birliği olmayan b u kimselerin bir "arada uzun
m üddet çalışmaları ve memleketi içine y u ­
«Eiiyük Kabine»
varlanmış olduğu çıkmazdan kurtaracak ted­
birleri bulup tatbik etmeleri imkânsızdı.
G azi A h m e d M uhtar Paşa, Sadaretinde
mutlaka muvaffak olmak azmindeydi. M e m ­ Nitekim bir m üddet sonra Hüseyin Hil­
leketin en ileri gelen devlet ricalini ve eski mi Paşa yerini âyândan Abdülhalim B ey e bı­
Sadrıâzamları bir kabinede toplamak ve raktı. Dahiliye Nazırlığında üstüste- değişik­
hepsinin reylerinden istifade etmek suretiyle likler oldu. Ferid Paşanın b u vazifeyi esa­
b u n a m uvaffak olacağını sanıyordu. K u r d u ­ sen kabul etmeyişi üzerine yerine evvelâ
ğu hükümette Şeyhülislâmlığa Cemaleddin eski Dahiliye Nazırı Ziya Paşa geçti. O n a
Efendiyi, Adliye ve M ezahip Nazırlığına es­ Nafıa Nazırı M e h m e d Şerif Paşa ve ona da
ki Sadrıâzam Hüseyin Hilmi Paşayı, Devlet Selanik valisi Dâniş B e y halef oldular. N a ­
Şûrası Reisliğine eski Sadrıâzam K âm il P a ­ fıa Nezareti, M e h m e d Şerif Paşanın Dâhili­
şayı,' Dahiliye Nazırlığına eski Sadrıâzam yeye geçmesi üzerine âyândan Salih Paşaya
Feri-d Paşayı, Hariciye Nazırlığına Gabriel verildi. Ziya Paşanın yerine Malî Islahat K o ­
misyonu üyelerinden A bd u rra h m an B e y M a ­
liye Nazırı oldu.
Neticede «B ü y ü k K abine» d urum u n daha
kötüye yönelmesine ve devletin yeni bir fe­
lâket d urum u na doğru yol almasına engel
olamadı.
Gazi A h m e d M uhtar Paşa sadaretinin er­
tesi günü p ek çok şikâyetlere sebep olan örfî
idareyi kaldırdı. A ynı zam an da (R u m î 10
tem m uz) İkinci Meşrutiyetin ilânı yıldönü­
m ü millî bayramı törenle kutlandı. Ü ç gün
sonra toplanan mecliste, Meclis Başkanı H a ­
lil Bey, Halâskârân G u r u b u tarafından h ü ­
viyeti tesbit edilemeyen bir subay vasıtasıyle
evine bırakılan tehdit m ek tub un u okudu.
Halâskârân mensupları bunda, kırk sekiz
saat içinde «Fındıklı K u lü p ve Tiyatrosu»
diye andıkları meclisin feshine engel olma­
dığını ve hattâ bunu, terviç ettiğini ispat et­
mezse kendilerine düşen vazifeyi yerine ge­
tireceklerini bildiriyorlardı.
Mecliste b u n u n üzerine hararetli müza^.
kereler cereyan etti. Şiddetli nutuklar söy­
lendi. Harbiye Nazırı Nâzım Paşa ise, Halâs-
kârân’dan bahsederek b u n u n sadece bir blöf­
ten ibaret bulunduğunu,, tahkikat yapıldığını
ve m es’ullerin m eydana çıkarılacağım beyan
etti.

Kabinenin programı ve güven oyu


alması
G azi Ahm ed M u h t a r P asa
G azi A h m e d M uhtar Paşa kabinesi 30
Nuradungiyan Efendiyi, Harbiye Nazırlığına tem m uz 1912 tarihinde meclise programını
Nâzım Paşayı, Bahriye Nazırlığına kendi oğ­ sundu. Bun da, durm adan yapüan ve m em le­
lu eski Bahriye Nazırı M a h m u d M uhtar P a ­ kette bir iç . buhran yaratan şikâyetler ü ze­
şayı, Ticaret ve Ziraat Nazırlığına eski V i ­ rine son seçim olaylarının yeniden incelen­
yana B ü y ü k elçisi Mustafa Reşid Paşayı, N a ­ diği, neticeye göre bir karar verileceği, or­
fıa Nazırlığına Devlet Şûrası M ülkiye D a i­ d u n u n ve devlet memurlarının siyasetten ay­
resi Başkanı M e h m e d Şerif Paşayı, M aarif rılacağı, siyasî faaliyette deva m eden m e ­
Nazırlığına, Nezaret müsteşarı Said Beyi, murların görevleriyle ilişkilerinin kesileceği,
Maliye Nazırlığına eski Maliye Nazırı Ziya kanun ve nizamlara aykırı hiç bir şey yapıl-

3484
mayâcâği, devletin hakları ve şerefiyle telifi Balkan devletlerinin ittifak faaliyeti
kabil bir barışa varılincaya kadar saldırgana
karşı konulacağı, dış politikada memleket,
Bulgaristan, Osm anlı delvetinin içinde
menfaatleri feda edilm em ek şartıyle b ü yü k
bulunduğu cidden güç durum dan faydalan­
devletlerce tasvip edilecek bir yön takip edi­
m a k istiyor ve millî hülyalarının tahakku­
leceği bildiriliyordu. Sadrıâzam meclise hi­
ku için en uy gun zamanın gelmiş olduğuna
taben on'beş gün evvel kahir çoğunlukla iti-
kani bulunuyordu. M ak ed o ny a ’yı paylaşmak
m a d oyu-aldığı halde istifa zorunda kalan h ü ­
ve Edirne’yi de alm ak suretiyle b u hülyası
kümetin hatâlarını ve kanunsuz icraatını
gerçekleşecekti. Osmanlı devletiyle savaş h a ­
tekrarlamıyacağım ve b u n u n tam aksine
linde bulunan İtalya, b u hususta kendisini
davranacağını söyleyerek güven oyu is­
destekliyor ve kışkırtıyordu. Ancak, B ulg a ­
tedi.
ristan’ın bu işi tek başına başarmasına, yani
H e m e n tam am en İttihatçılardan m ü re k ­ Osmanlı devletiyle bir savaşta başa çıkma­
kep bulunan bir meclis huzurunda mebusla­ sına im kân bulunmadığı için Sırbistan, K a ­
rın kanuna uy gun şekilde seçilmiş ve milleti radağ ve Yunanistan’la anlaşması lâzımdı.
temsile yeterli olup olmadıkları m eçhul bu„ Sırbistan, her şeye rağmen böyle bir sa­
lunduğundan b u n un tahkik edileceğini açıkça vaş sonunda arslan payını Bulgaristan’ın ala­
söylemek, üstelik evvelce bütün yaptıkları, rak büsbütün kuvvetleneceğini ve kendisinin
kendilerince tasvip olunmuş bir hükümeti bu haris devletle Sırbistan’ın kuvvetlenme­
kanunsuz ve nizamsız icraatla itham etmek sini kendi politikasına aykırı gören Avustur­
ve sonra güven oyu istemek, tek bir partinin ya’nın arasında büsbütün ezileceğini hesap­
tahakküm ü altında bulunan b u meclisi âdeta ladığından b u tehlikelere karşı daha evvel
hiçe saymaktı. Osmanlı devletiyle anlaşmak istemişse de,
Babıâlinin anlayışsız politikası y üzünden bu
İttihat ve Terakki, güç durum da kalmış­
iş tahakkuk edememişti. Kiliseler K a n u n u ­
tı. B u hâdise üzerine yeni hüküm ete güven
n un kabulü ile işienen. vahim hatâ, Y u n a n ­
oyu verm ek prestijini büsbütün sarsacaktı.
lılarla Bulgarlar arasında uzun yıllardanbe-
Bir hüküm et buhranı yaratmayı ise, za m a ­
ri süre giden anlaşmazlıkların ortadan kalk­
nın nezaketi icabı, parti göze alamıyordu.
ması suretiyle Yunanistan’ın böyle bir itti­
Nihayet biraz olsun vakit k a zan m a k için
faka girmesine engel bırakmamışsa da, Y u ­
Sadrıâzamın mecliste vaki bu beyanının b a ­
n an Başbakanı Venizelos, Balkan Slavlarmın
sılıp mebuslara dağıtılması istendi. Geçecek
birleşmesinin OsmanlIlar kadar Yunanistan
m üddet içinde parti meclis grubu ve G e ­
için de tehlikeli bulunduğunu sezmekteydi.
nel m erkez bir karara varacaktı. Hü kü m e t
B u n u n için evvelce de temas ettiğimiz üzere
bun u kabul etmedi. D u r u m u n s o n ' derece
şu sırada takip olunacak akıllıca bir dış po­
kritik olduğunu, hiç vakit geçirilmeden ic­
litika sayesinde h e m Sırbistan, hem. de Yu-
raata başlanıp gerekli tedbirlerin alınması
nansitan’la anlaşarak Osmanlı devleti aley­
gerektiğini ileri sürüp güven veya güvensiz­
hine bir Balkan ittifakının kurulmasına en­
lik oyunun h em e n verilmesini istedi.
gel olunması v e b u bölgede de siyasî bir
Bunun üzerine mecliste münakaşalar denge kurulması m ü m k ü n iken, b u da y a ­
başladı. İttihat ve Terakki mebusları, Said pılamadı.
Paşa kabinesinin hatâlarını kabul etmekle
Venizelos, Atina maslahatgüzarımızla gö­
beraber, bunların b u kabineye ait olduğunu,
rüşerek, Girid’in Osmanlı yüksek hâkimiyeti
meclisin bundan sorumlu olamayacağını, a n ­
altında kalması, idaresinin Yunanistan’a ait
cak hükümeti memleketin buhranlı za m a ­
bulunması ve b un a karşılık devlete yıllık bir
nında desteklemek için güven oyu verildiği­
vergi vermesi şartıyle her türlü anlaşmaya
ni ileri sürdüler.
hazır olduğunu ve b u hususta Osmanlı dev­
H ü k ü m e te karşı şartlar ileri sürmeden let ricaliyle görüşmek üzere h e m e n İstan­
güven oyu vermek, onun meclis hakkm daki bul’a gelmek arzusunda bulunduğunu söyle­
ithamlarını kabul etmek olacaktı. B u n u n üze­ miş, b u husus o . sırada Hariciye Nazırı b u ­
rine İttihat ve Terakkî’nin başkanı bulunan lunan Hakkı Paşa vasıtasıyle Babıâliye bil­
İzmir m ebusu Seyyid Bey,, bir önerge vere­ dirmiş ve hattâ bir kaç kere tekid olunmuş
rek Osmanlı birliğini korum ak, Trablusgarb- olduğu halde, müsbet veya menfî bir cevap
da devletin hâkimiyet haklarını fiilen m u h a ­ verilmemişti. Atina’da bulunan Sırbistan el­
faza etmek şartlarıyle hüküm ete itimad edil­ çisi de yine maslahatgüzarımıza başvurup
mesini istedi. Hüküm et, b u teklifi kesin şe­ Osmanlı devletiyle bir ittifak im zalam ak için
kilde reddetti. Seyyid Bey, önergesini geri gizli ve hususî görüşmelere başlamış ve hat­
almak zorunda kaldı. So n un da zayıf bir za­ tâ Sırbistan Hariciye Nazırının elçiye tel­
manını kollayıp o za m an çullanmak üzere grafla yetki vermesi üzerine b u müzakereler
meclis, hükümete kayıtsız şartsız güven oyu resmiyete dönmüş ^ve d urum o sırada H a r i­
verdi. B u oy, 54 e karşı 113 çoğunluğu ile el­ ciye Nazırı olan  s im Beye bildirilmiş b u ­
de edilmişti. lunmasına rağmen, Babıâli b u p ek m ü h im

3485
meseleyi dikkate alm am ak gafletinde bulu­ dukları haİde, b u kabinenin istifasından bir
narak cevap vermeğe bile tenezzül etmemiş gün evvel mecliste verdiği izahat sırasında:
ve bu pek hayatî fırsat da böylece kaçırıl­ «Balkanlardan imanım kadar eminim»
mıştı. diyerek devleti tehdit edecek hale gelen bü­
yük tehlikeden habersiz olduğunu ortaya
Osmanlı hükümetinin b u konuda b u k a ­
koymuştur,
dar gafil davranmasının izahı hakikaten m üş­
küldür. Hariciye Nazırı Â sim Bey, Sadrı- Böylece, idareyi ellerinde tutanlar, dev­
âzam Said Paşaya Atina maslahatgüzarından leti batırmak için âdeta sözleşmiş gibiydiler.
bu hususa dair aldığı yazıları tevdi ederek Bun u n diğer acı misali de şudur:
Osmanlı devletinden ümidi kesmiş bulu­
nan Sırbistan, ileride Makedonya paylaşıl­
masında bir kenarda kalmak endişesiyle ni­
hayet 13 mart 1912 tarihinde Bulgaristan’la
ittifak andlaşmasım imzalamıştı.
Sırbistan pek yakın olduğunu gördüğü
savaşta kullanılmak üzere A vrupa’dan seri
ateşli toplar satın almıştı. B u ittifakı haber
alan Avusturya devleti, savaşa "engel olmak
için bu toplarm kendi memleketinden geçi­
rilmesine müsaade etmedi. Sırbistan ise, Os-,
manii devletine başvurup bunların Selanik
yoluyla nakillerine müsaade istedi ve BabI­
âli, b u müsaadeyi verdi. Selânik yoluyla Sır­
bistan'a top ve cephane nakli, Said Paşa k a ­
binesinin sukutuna kadar devam etmiştir.
Gazi A h m e d M uhtar Paşa idareyi ele alır al­
m az buna engel olmuş ve b u sırada Selânik’e
varmış bulunan yüzden fazla serî ateşli topa
ve cephaneye el koydurmuştur. Eğer Said
Paşa sadece bu sevkiyata engel olmuş olsay­
dı, hazırlığı noksan olan Sırbistan’ın Bulga­
ristan’la birlikte Osmanlı imparatorluğuna
savaş açması m ü m k ü n olmayabilirdi ki bu
hal de affı imkânsız bir hatâdır.
Aynı şekilde, Babıâlinin gafil siyaseti y ü ­
zünden Osmanlı devleti ile anlaşmak ümidi
kalmayan Yunanistan da, uzun tereddüdler-
den sonra ve ancak 29 mayısta Bulgaristan’la
ittifak andlaşmasım kabul etti. Kısa zaman
sonra, Karadağ onlara katıldı. Böylece, Gazi
Âsim Bey A h m e d M uhtar Paşa kabinesi başa geçtiği
zaman aleyhimizdeki Balkan birliği kurul­
muş bulunuyordu.
talimat istemişse de, bunu alamamış ve b u
yüzden gerekli cevabı vermemiştir. K end i Son Arnavutluk olayları sırasında İtal­
nakline göre, Said Paşa oğlu Ali Nam ık B e ­ ya’nın kışkırtmasıyle Bulgaristan Osmanlı
yin elçiliklerden birisine derhal tayinini is­ devletine saldırmayı düşünmüş, Rusya’nın
temiş, Âsim Bey bunun usule aykırı olduğu­ ihtarıyle bundan vazgeçmişti. Rusya, Bulgar-
nu söyleyerek Ali Nam ık Beyin evvelâ bir İtalyan yakınlaşmasını kendi çıkarlarına ay­
elçilik müsteşarlığına tayinini teklif etmiş, kırı görüyordu. Esasen Arnavutlukta nüfuz
Said Paşa kendisine b u yüzden gücenerek kazanmağa başlayan İtalya’n ın ' bu nüfuzunu
maruzatını reddeder olmuştu (Şeyhülislâm Bulgaristan’a doğru yayması, b u hükümeti
esbak Cemaleddin Efendi m erhum un hâtıratı üçlü ittifak tarafına çekebilir ve böylece
siyasiyesi, S: 30). Said Paşa, hakikaten dev­ kuvvetler dengesinde üçlü itilâf aleyhine bir
letin yüksek menfaatlerini şahsî iğbirarına değişiklik m eydana gelebilirdi. Rusya ise
feda etmiş ise, bu işe kayıtsız kalışı gaflet tam tersine Balkanları kendi mutlak nüfuzu
değil, ihanet eseridir. altına alarak bu dengeyi üçlü itilâf lehine
değiştirmek kararındaydı. Bosna - Hersek
Bununla beraber, Â sim Beyin de büyük meselesinde süregelen Avusturya - Sırbis­
bir gaflet uykusunda bulunduğu m uh akkak­ tan anlaşmazlığı, Sırbistan’ı itilâf devletleri­
tır. . Kendisinin Hariciye Nazırı olduğu Said nin yanında yer almağa sürüklemişti. Bir
Paşa kabinesi zamanında Balkan devletleri Bulgar - Sırp kader birliği, Bulgaristan’ı da
aralarında anlaşıp mahut ittifakı kurmuş ol­ o tarafa çekebilirdi. B u yüzden, İtalyan kış-

3486
kırtmâsıyie harekete geçmesini durdurduk­ nan iki taraflı camiarı kırarak talebeleri içe­
tan kısa bir zam an sonra Rusya, Bulgaristanı riye girmeğe kışkırtıyorlardı.
ve diğer Balkan devletlerini Osmanlı. devleti B u gürültü üzerine Harbiye N a zın N â ­
aleyhine kışkırtmağa başladı. Yunanistan - zım ve Bahriye Nazırı M a h m u d M uhtar P a ­
Bulgaristan - Sırbistan - Karadağ ittifakı da şalar dışarıya çıkıp kendilerine hitapta bu­
onun tertibi ve desteklemesiyle doğdu. lundular. Hüküm etin devlet işlerinden so­
rumlu ve aynı zamanda yetkili bulunduğunu
izah ederek kendilerinin «edeb dahilinde
Rumeli vilâyetleri ıslahat lâyihasının ilim tahsiliyle» meşgul olup hükümet işleri­
ne. karışmamaları gerekeceğini izah ettiler.
kabulü üzerine aleyhle yapılan İtirazları, susturucu cevaplarla karşıladılar.
nümayiş hareketi Nihayet b u nümayiş iki saat kadar devam
ettikten sonra hiç bir hâdise olmadan talebe
dağılıp gitti.
Gazi A h m e d M uhtar Paşa, bir taraftan.
M akedonya meselesini kesin şekilde hal
ederek Balkan devletlerinin şikâyetlerine
Rumeli’deki askerlerin zamansız terhisi
son vermek, bir taraftan da büyük devletleri
tatmin etmek istiyordu. 1880 yılında Hariciye B u kritik durumda, Harbiye Nazırı N â ­
Nazırı Â sim Paşa, büyük devletler elçilikle­ zım Paşa, Rumeli’deki 120 tabur askeri (tak­
rinin tayin ettiği delegelerle uzun müzakere­ riben 75.000 kişi) terhis etti. B u n a sebep,
ler sonunda Berlin andlaşmasının 23 üncü bunların nizamî müddetlerini doldurmuş ol­
maddesinde Rumeli için kararlaştırılan ısla­ dukları halde terhis olunmamaları yüzünden
hat hakkında bir lâyiha hazırlamış ve V ü ­ hoşnutsuzluk ve hattâ ayaklanma alâmetleri
kelâ Meclisine vermişti. Vükelâ Meclisi bu göstermeleriydi. Askerliğin kanunî müddeti
lâyihayı tasvip ettiği ve hattâ iradesi çıktığı üç .yıldı; Abdülham id devrinde 6-7 yıldan ev­
halde, Abdülhamid tatbik mevkiine koydur - vel terhis muamelesi yapılmıyor ve ekseriya
mamıştı. Ç ünkü bunda ecnebi müdahalesi müddeti bu kadarı bulan asker, sabırsızlık­
kokusu hissediliyordu. Gazi A h m e d Muhtar larını kıpırdanma ve karşı koym a hareketle­
Paşanın emriyle bu lâyiha bulduruldu ve in­ riyle belli etmeğe başlayınca salıveriliyordu.
celendi. Bunda, M akedonya’da yaşayan çeşitli Meşrutiyetin ilânından sonra b u iş düzenine
unsurların hak ve menfaatlerinin korunm a­ konm ak istenmiş ve bir kısım asker terhis
sını ve diğer devletlerin tahriklerine kapıl­ olunmuştu; ancak, geçen olaylar ve nihayet
mamalarını temin edecek muhtariyete yakın Trablusgarb savaşı bu işin düzenini yeniden
bir idare şekli derpiş olunmuştu. O günkü kaybettirmişti. B u sırada ise nizamî •m ü d de­
durum a göre b u şekil kabul edilmezse, b ü ­ tini doldurmuş bulunan bir kısım askerler
tün Rum eli’nin elden çıkması m ü m k ü n ola­ ve bilhassa Rumeli’deki birlikler, eski itiya­
bilirdi. Vükelâ Heyeti müzakere neticesinde da uyarak terhislerini temin için silâh çatıp
bu lâyihanın esaslarını hem en tatbik m ev ­ pasif mukavemete geçmişlerdi. Nâzım Paşa,
kiine . koymağa karar verdi. İstanbul’daki bu mukavemetin aktif bir hal almasından
devletler elçilerine durum bildirildi. Onlar korkuyordu. Böylece, devletin başına yeniden
da b u tedbiri doğru buldular. Ancak, iktidar­ pek büyük bir gaile açılır endişesindeydi.
dan düşmüş ve hükümetten uzaklaşmış bulu­ -Bunun üzerine Vekiller Heyetine danışmağa
nan İttihat ve Terâkki, buna şiddetle m u h a ­ lüzum görmeden b u askerleri terhis etti. Bir
lifti. Bun u , Berlin muahedesinin şimdiye ka­ kabine toplantısında _ bunu neden yaptığı
dar tatbik edilmemiş bulunan aleyhimizdeki kendisine sorulunca, İtalya devletiyle savaş
bir h ü km ünün tatbiki sayıyorlar, kuvvetli bir halinde bulunulduğu bir sırada orduda bir
merkeziyetçi zihniyetle M akedonya için hiç ihtilâl çıkmasını katiyen tecviz etmediğini,
bir imtiyazlı idare tanımak istemiyorlardı. üstelik b u askerin terhisine kanunî, bir engel
B u yüzden, lâyihanın tatbik edilmemesi için de bulunmadığını söyledi. Devletin diğer bir
âdeta bir kam panya açtılar ve bunu mecliste devletle savaş halinde bulunduğunu beyan
de hükümete hücum için vesile ittihaz etti­ ettiği halde, askerin terhisine kanunî engel
ler. Hattâ, yüksek tahsil talebesine bir de bulunmadığını ileri sürmek suretiyle Paşa
nümayiş tertiplettiler. Bunlar, ellerinde bay­ cidden garip bir durum a düşmüş oluyordu.
raklar olduğu halde kalabalık bir kütle h a ­ Aynı zamanda, Balkan devletlerinin sefer­
linde Babıâliye geldiler. Burada, b u lâyiha­ berliklerini ilân etmeleri üzerine b u askerin
nın tatbikinin devletin hükümranlık hakla­ hem en yeniden celbedilip belli yerlere sevk
rına aykırı bulunduğu yolunda heyecanlı n u ­ edildiklerini de sözlerine ilâve etti.
tuklar söyleyerek bağırıp çağırdılar. Arala­
rına karışmış bulunan bir kısım gazeteciler, B u durum, o sırada Osmanlı devleti ri­
onları büsbütün tahrik ediyor, ellerindeki calinin üstüne çökmüş olan meş’u m şaşkın­
bastonlarla Babıâlinin giriş tarafında bulu­ lığın bir misalidir.

3487
Tarafların hazırlıkları ve seferberlik dan ıslahatın tatbkatmı mahailî konsoîosiari
vasıtasıyle gözden geçirmeleri şekline kendi­
ilânları, Avrupa devletlerinin harbi ön­ lerini razı etmenin çareleri aranmağa baş­
landı. Balkan hükümetleri son durum u haber
lemek için akim kalan son teşebbüsleri
alınca bunu akim bırakmak gayesiyle derhal
Islahat lâyihasının tatbikine aleyhtar b u ­ seferberliklerini ilân edip Osmanlı devleti
lunan İttihat ve Terakki, Balkan devletlerile hududuna asker şevkine başlamışlardı. Os-
aramızda bir savaş çıktığı takdirde bunun manlı devleti de derhal aynı şekilde hareket
mutlaka kazanılacağı kanaatinde bulunuyor­ etti. Nâzım Paşa tarafından terhis edilen ni­
du. Gazi A h m e d Muhtar Paşa hükümeti ise, zamî müddeti dolmuş askerin tekrar silâh al­
Arnavutlukta bir an evvel âsâyişi temin et­ tına alınıp yollardan çevrilerek savaş alanı
m ek ve M akedonya ıslahatını yaparak Bal­ olabilecek yerlere gönderilmeğe başlanması
kan devletlerine savaş bahanesini bırakma­ da bu zamana rastlar. Devletler, hem en iki
m a k ve hattâ bunu isteseler bile büyük dev- tarafa da başvurup seferberliğin durdurul­
masını istediler. Balkan hükümetleri, halkta
millî galeyan son derecesini bulmuş olduğu
için -böyle bir halin ayaklanmalara sebep
olacağını, ileri sürüp buna artık muktedir
olamayacakları cevabını verdiler.

Babıâlinin harbi önlemek için son


teşebbüsü karşısında Avrupa dev­
letlerinin tutumu

Babıâli de A vrupa devletlerinin tavassu­


tuna aynı cevabı verdi. Bununla beraber Os-
manlı hükümeti son bir teşebbüse başvur­
maktan geri kalmadı. Hariciye Nazırı Nora-
dungyan Efendi, büyük devletler elçileriyle
görüşerek Balkan devletlerinin savaş açma­
sına engel olmak için İngiltere ve Fransa’dan
donanmalarıyle Yu n a n limanlarını abluka et­
melerini, Avusturya’dan Sırbistan’ı askerî
gücüyle tehdit etmesini, Rusya’dan Bulgar
limanlarını ablukaya almasını istedi. B un a
karşılık Berlin andlaşmasının M akedonya
hakkm daki hükümlerinin tamamen tatbik
edileceğini bildirdi. Fransa, b u n u hem en
reddederek Balkan devletlerine gerekli öğü­
dün verilmesinden ileri gidemiyeceğini bil­
N o rad u n g y an Efendi dirdi. İngiltere, hiç bir cevap vermedi. A v u s ­
turya, bir devlet ancak ikaa karar vermiş
letler vasıtasıyle engel olmak kararındaydı. olduğu tehdidlerde bulunabileceğini, kendisi­
A n c a k Bulgaristan, bu lâyihanın tatbikine nin Sırbistan’a hücum unun ise bir Avrupa
fırsat vermeden savaş açmak istiyordu. A v ­ savaşma sebep olacağmı bildirip yalnız diplo­
rupa devletleri ise, Sofya’da millî galeyanın matik baskı yapacağını haber verdi. Rusya
son haddine gelmiş olmasını ve İstanbul’da ise, kendisinin Bulgaristan aleyhinde fiilen
ıslahat aleyhinde yapılan nümayişi gözönüne harekete geçmesinin bir iç ayaklanmaya se­
alıp A vrup a’ya sıçraması muhtemel bir Bal-. bep olacağını ileri sürdü. Babıâli îngiltere-
kan savaşının çıkmasını m ü m k ü n olduğu den daha sonra hiç olmazsa donanmasıyle
kadar geri bırakmak düşüncesiyle b u lâyiha­ adaları korumasını istedi. İngiltere, eğer Y u ­
nın tatbikini destekliyorlar ve Balkan dev­ nanlılar savaş üâniyle b u adalara saldırır­
letlerini tatmin için ıslahatın kendi tarafla­ larsa İngiltere’nin bunu yapamıyacağı, çün­
rından tayin olunacak birer memurla birlik­ kü tarafsızlığa aykırı düşeceği, onun da
te tatbikini istediler. başka dostlarını yardıma çağıracağı, bunun
Devletlerin b u talebi iyi niyetlerine de­ da Avrupa savaşma sebep olacağı cevabını
lâlet etmekle beraber, Babıâli tarafından verdi. A nc a k Yunanistan savaş ilân etmeden
devletin iç işlerine müdahale telâkki edildiği adalara hücum ederse, İngiltere o zaman
için tervicine imkân yoktu. Ancak, büsbütün milletlerarası haklara aykırı olayları önle­
red cevabı verm ek de uygun olamayacağın­ m ek için uygun göreceği tedbirleri alacaktı.

3488
Ösmânİı devleti ftorrianya5ya başvurarak Osmanlı devİeti lehinde olan taahhüd bile
Bulgaristan’ı tehdit etmesini istemişse de. tatbik edilmemiştir.
Rom anya bu olayda tamamen tarafsız kal­ Nitekim, Balkan devletleri bütün bunları
m a k niyetinde bulunduğunu, çünkü büyük daha evvelden tahmin ettiklerinden ve Rus­
devletlerin savaşın mahallî kalmasını arzu y a’dan da el altından özel şekilde gerekli te­
ettiklerini, esasen büyük devletlerin toprak minatı almış olduklarından b u tebliğe rağ­
statükosunu korumağa kararlı olduklarını, m en savaş açmakta tereddüt göstermemişler­
savaş Osmanlı devleti aleyhine biterse R o ­ dir. Onların b u savaştan tek gayesi M a k e ­
manya'nın Bulgaristan’ın büyümemesi için donya’yı aralarında paylaşmak olduğuna gö­
elinden geleni yapacağını bildirip en iyi te­ re galip geldikleri takdirde bile devletlerin
mennilerini izhar etti. buna müsaade etmeyeceklerine emih bulun­
Noradungyan Efendi elçilere 2 ekim salardı, b u savaşa şüphesiz ki girişhıezlerdi.
1912 tarihinde başvurmuştu. 2 ve 4 ekim gün­ Üstelik, mağlûp oldukları takdirde b ü sefer
lerinde İstanbul’da halk ve talebe savaş le­ b u üçüncü maddenin tatbik edilip devletle­
hinde mitingler tertip ederek kanlarını son rin kendilerini toprak kaybından koruyacak­
damlasına kadar dökmeğe hazır bulundukla­ larına da emin olduklarından b u hal umula­
rını ilân ettiler. nın aksine kendilerini savaşa büsbütün kış­
B u mitingleri İttihat ve Terakki destek­ kırtıcı oldu.
liyordu. Parti bir taraftan da siyasî çekiş­
meleri bir tarafa bırakıp savaşın neticesine İtalya ile barış imkânı aranması,
kadar hükümete elden gelen yardımı yapa­
cağını bildirdi. Uşi andlaşması

Avrupa devletlerinin Balkanlarda Gazi A h m e d M uhtar Paşa kabinesi, ne


olursa olsun İtalya ile bir an evvel barışa ta­
statükonun muhafaza edileceğine raftardı. Çünkü, Balkanlarda fırtına bulutla­
dair ilâm rının biriktiğini artık görmemeğe . imkân
yoktu. Savaşın biri bitmeden diğeri başladığı
Babıâli, 5 ekimde Berlin andlaşmasının takdirde, İtalya’nın bizi çok daha ağır .şart­
23 üncü maddesiyle M akedonya’da derpiş ları kabule zorlaması y e bunları kabul et­
olunan ıslahatı derhal tatbik mevkiine koya­ tirmesi işten değildi. Üstelik Abdülham id’i’n
cağını devletlere bildirdi. Aynı gün devletler hal’inden sonra el konulan servetine, İttihat­
şu hususu ilân ettiler: çıların üstüste yaptıkları istikrazlara rağmen
ordu için kullanılan masraflar, Trablusgarb
1 — B ü y ü k devletler barışı bozabilecek savaşı ve Arnavutluk harekâtı devlet hâzi­
her şeye kat’î şekilde karşıdırlar. nesinde carî masraflara yetecek para bile bı­
2 — Osmanlı hükümdarının haklarına ve rakmamış olduğu gibi, b u sırada bir dış ve­
Osmanlı devletinin bütünlüğüne dokunm a­ ya iç kredi bulmak da tam am en imkânsız
m a k şartıyle Berlin andlaşmasının 23 üncü hale gelmişti. Bütün bunlar, yeni hükümeti
maddesi gereğince yapılması gerekli ıslahatı barışı bir an evvel kurmağa, içeride sükûnu
büyük devletler ele alacaklardır. temine ve Balkanlarda barışı koruyacak ted-.
3 — Bütün bunlara rağmen bir savaş çı­ birler almağa sevkediyor idiyse de, İttihat­
karsa, devletler Rumeli’deki toprak statüko­ çıların elinde bulunan . meclise, İtalyanların
sunun değişmesine müsaade etmeyeceklerdir. ileri sürdüğü barış şartlarını kabul ettirme­
B u üçüncü maddenin ileri sürülmesinde ğe imkân yoktu.
iki sebep vardı:
Said Halim Paşanın Lozan’dan İstanbul’a
1 — Balkan devletlerini memleketlerini dönüşünden sonra, Gazi A h m e d .M uhtar Paşa
büyültmek gayesini güden bir savaştan ala- hükümeti tarafından yetki verilen iki O s­
koymak. manlI delegesi M e h m e d Nâbi ve Rumbeyoğlu
2 — Savaşı Osmanlı devleti kazanırsa Fahreddin Beyler 13 ağustosta İtalya delege­
onun Avrupa’daki hudutlarını genişletmesine leriyle İsviçre’de K o ’da buluşarak gayrı res­
engel olmak. mî şekilde barış görüşmelerine devam etti­
İlerde görüleceği üzere, Osmanlı devleti ler. Osmanlı delegelerinin ana teklifi şu idi:
savaşı kaybettiği zam an b u statükonun ko­ İtalya’nın ele geçirmediği yerler Osmanlı
runması meselesini hiç bir devlet ağzma al­ devletinde kalacak. Ele geçirdiği yerler, İtal­
m a k istememiş ve bütün M akedonya ve ya’ya ait olacak. Ayrıca D e m e ve Sollum
Trakya galip Balkan devletlerine bahşolun- İtalyanlara verilecek, Bingazi Osmanlı dev­
muştur. Devletler, b u bildiriyi hazırlarlar- letine iade olunacak, Trablusgarb’m idaresi
ken, evvelâ statükonun saldırgan lehinde İtalya’ya devredilecek. H e m . Trablusgarb,
değişmemesini derpiş etmişlerse de, sonra h e m Bingazi bir arada Osmanlı hâkimiyeti
Balkan devletlerinin daha lehinde olan bu altında özel bir idareye sahip olacak’. İtalyan­
şekil kabul olunmuş, buna rağmen neticede lara ekonomik hak ve imtiyazlar tanınacak.

3439 F 34
İtalyan delegeleri bu yerlerin İtalya’ya aksi halde b u devletin küçük Baİkan devlet­
katıldığını, bundan vazgeçmesinin İtalya'da leriyle birleşmesi ihtimali vardı. B u n u n n e­
hanedanı dahi devirecek kargaşalıklara yol ticeleri ise, çok vahim olabilirdi. İşte, bütün
açabileceğini, savaş daha uzarsa İtalya’nın b u sebepler yüzünden, Osmanlı devleti niha­
ortalığı yatıştırmak için bazı adaları, meselâ yet barışa yanaştı. Andlaşm a 15 ekim 1912
Rodos’u da İtalya’ya katmak zorunda kala­ tarihinde Uşi (Ouchy) de imzalandı.
bileceğini ileri sürdüler. B u andlaşma üçü gizli, biri açık olarak
Bundan sonra çetin tartışmalı m üzake­ dört parçadan mürekkepti.
reler başladı. Eylül başlarında görüşmelerde Gizli kısmının hükümleri şu idi:
biraz ilerleme kaydedildi. Müzakerelere L o ­ Evvelâ Osmanlı hükümdarı Trablusgarb
zan şehrinin iskelesi olan Uşi’de devama ka­ ve Bingazi’ye muhtariyet verildiğine dair bir
rar verildi. Eylül ortasında İtalyanlar bir ne­ ferman ısdar edecek. Padişahın burası için
tice alınmazsa müzakerelerden vazgeçecekle­ seçilecek nâibi ile dinî reisler hakkında İtal­
rini bildirdiler. E kim başında sekiz günlük ya’nın muvafakati alınacak. Karşılığında
bir mehil verdiler. ‘ İtalya yurduna kattığını vaktiyle ilân etmiş
Almanya, İtalya ile Fransa’nın arasını olduğu Trablusgarb ve Bingazi halkı için ge­
büsbütün açacağını um duğundan b u savaştan nel af ilân edecek. Padişahın adı hutbelerde
başlangıçta m em n un görünmüştü. Balkan sa­ anılacak. Vakıflar mahfuz kalacak. Şeyhül­
vaşı ihtimali belirince durum değişti. İtalya, islâm bir kadı gönderecek. Padişahın nâibi
ancak Avusturya da hiç bir suretle karışma­ — bir konsolos gibi— Osmanlı devleti tab’a-
m a k şartiyle Balkan savaşına karışmayacağı­ sının menfaatlerini koruyacak. Osmanlı dev­
nı bildirmişti. Avusturya bu işe karışmak zo­ leti Ege adaları için hukukî ve İdarî ıslahatı
runda kalırsa, İtalya’nın da Yunanistan’la ' kabul edecek.
birlikte Osmanlı devletine karşı savaşa giri­ Açık hükümler ise, şöyleydi:
şeceği muhakkaktı. O zaman da, Avusturya -
1 — Osmanlı devleti evvelâ Trablusgarb
yı karşısında bulacak, böylece üçlü itilâf fii­
ve Bingazi’deki askerlerini geri çekecek, b u ­
len çözülecekti. Alm anya b u yüzden Osmanlı
na karşılık İtalya, Ege adalarını boşaltacak­
devletini İtalya ile barış yapmağa zorlamağa
tır (Balkan savaşı ve Y u n a n işgali bahane­
başladı.
siyle İtalyanlar adaları hem en tahliye etme­
Bütün diplomatik faaliyetlere, devletle­
mişlerdir).
rin tavassutlarına ve harcanan emeklere rağ­
2 — Esirler karşılıklı serbest bırakıla­
m en, İtalya’nın baştanberi bir barış için ileri
cak, bütün siyasî suçlular affedilecektir.
sürdüğü ana prensiplerden ayrılmıyacağı an­
3 — İki devlet arasındaki bütün eski
laşılmış ve Osmanlı devlet ricali bundan esa­
andlaşma ve anlaşmalar tekrar yürürlü ola­
sen çoktan ümid kesmiş bulunuyordu. Ancak
caktır.
Osmanlı ve İslâm um um î efkârında yarata­
cağı tepkiyi hesaplayan Osmanlı hükümetleri, 4 — Diğer devletler de kabul ettikleri
bu sorumluluğu üzerlerine almağa cesaret takdirde, İtalya kapitülâsyonların ve yabancı
edemiyorlardı. Şimdi ise, bambaşka bir d u ­ postaların kalkmasını, Osmanlı devleti için
rum vardı. İtalya ile savaş halinde bulunan gümrük istiklâli tanınmasını kabul edecek ve
Osmanlı devletinin dört Balkan devletine bunu destekliyecektir.
karşı savaşa resmen girmesi de gün meselesi 5 — Savaş sırasında Osmanlı memleket­
idi. Hazine boştu. O rduda disiplin gevşekti. lerinde işlerinden çıkarılmış olan İtalyanlara
M a h m u d Şevket Paşanın tatbik ettiği yeni ödevleri geri verilecek ve açıkta kaldıkları
teşkilâta ordu henüz intibak edememiş ve müddete ait aylıkları ödenecektir.
bir müddet evvel yapılan geniş bir m anev­ 6 — İtalya, Düyun-u U m um iyeden Trab­
rada iş meydana çıkmıştı. İkiye ayrılmış lusgarb ve Bingazi’ye düşen kısmı (yılda 88
olan büyük devletler, kendi kuvvet m uvaze­ bin altın) üzerine alacaktır.
nelerini korumaktan başka bir şey düşünmü­ Böylece neticede Osmanlı devleti Trab­
yorlardı. B u durumda, yeni saldırılara karşı lusgarb ile Bingazi’yi kaybediyor ve Afrika-
koym ak için İtalya ile her ne olursa olsun da fiilen h ükm ünün yürüdüğü hiç bir yer
barış yapmaktan başka çare yoktu. Ç.ünkü, kalmamış oluyordu.

B A L K A N D EV LETLER İN İN Ü L T İ M A T O M U V E B A L K A N S A V A Ş L A R I,
DİĞ ER O L A Y L A R
Babıâli yukarıda naklettiğimiz andlaş- Babıâliye bir ültimatom vererek Rumeli
m a n m henüz müzakereleri ile ve diğer çe­ ıslahatında büyük devletler gibi kendi­
şitli gailelerle meşgulken Balkan devletleri lerinin de birer delege bulundurmak sure­
seferberliklerini ilân ve tamamladıktan son­ tiyle ıslahatın birlikte tanzim ve tatbik edil­
ra savaşı kaçınılmaz bir hale getirmek için mesini, silâh altında bulunan Osmanlı ordu-

3490
siinun hemen terhisini istemişlerdi (İ3 ekim Sırp elçilerine pasaportlarının gönderilmesi­
1912). B u şartların kabulü, devletin istiklâli nin de Hariciye Nezaretine bildirilmesi k a ­
ile telif kabul etmezdi. Hele bunların uzak rarlaştırıldı.
olmayan bir geçmişte ve o çağda yaşayanla­
17 ekim 1912 günü, Sırp ve Bulgar elçi­
rın hatırlayacakları bir zam an önce birer
leriyle elçilik memurlarına pasaportları ve­
Osmanlı vilâyet ve eyaleti olan küçük Bal­
rildi. Bulgar ve Sırp hükümetleri aynı gün
kan devletleri tarafından ileri sürülmesi bile
Osmanlı devletine savaş ilân etmişlerse de
şeref ve haysiyet kırıcıydı. Hükümet, b u ­
nunla beraber askerî mütehassısların düşün­ bu hal Babıâliye ertesi günü bildirilmiştir.
celerini almak istedi. M a h m u d Şevket Paşa Babıâli, 14 ekimde büyük devletlere M a k e ­
dahil olmak üzere devrin bütün askerî ricali donya ıslahatını yabancı müdahalesi olma­
Babıâliye çağrılıp durum kendilerine açık­ dan yapacağını bildirmişti. Sırbistan ve Bul­
landı ve düşünceleri soruldu. Ferik Abdullah garistan, Osmanlı devletinin kendiliğinden
Paşadan maadası, şu mütalâada birleştiler: yapacağı ıslahata güvenilemiyeceğini ve bu
«Rumeli’nin çeşitli yerlerinde bulunan hususta verilmiş ve tutulmamış pek çok
Osmanlı askerinin mevcudu on sekiz gün vaadlerin bulunduğunu savaş sebebi olarak
içinde 450 bine çıkarılabilir. Edirne, îşkodra, ileri sürmüşlerdi. Yunanistan ise, ültimato­
Y any a gibi müstahkem yerler elde bulun­
m un u n kabul edilmemiş olmasını, Istanbul-
dukça bu kuvvetle müşterek düşmana karşı
da bulunan Y u n a n vapurlarına el konulm a­
konabilir. Ş u halde Babıâlice yapılması lâ­
sını ve müttefikleri olan Sırbistan ve Bulga­
zım gelen, b u müddetin kazanılmasına çalış­
maktır». ristan’la siyasî münasebetlerin kesilmiş bu­
B u mütalâa, yazılı olarak hazırlnıap im ­ lunmasını savaş sebebi sayarak müttefikleri­
zalandı ve Sadrıâzama tevdi edildi. Yalnız nin yanında yer aldı,
M a h m u d Şevket Paşa, buna
katılmakla beraber şimdilik or- »£<
duda bir vazifesi bulunmadığı-
nı beyan edip imzadan kaçındı. t * ’ *.
Ancak, 8 ekimdenberi Os-
nıanlı devletine savaş ilân
eden Karadağlılardan sonra
Sırplar da topraklarına tecavüz e :
etmiş durumda bulunuyorlardı.
15 ekim tarihli Vükelâ Meclisi
toplantısında Harbiye IşTazırı j ? I
Nâzım Paşa, düşmanın stratejik
durum u kendi lehine çevirecek
harekâtı tamamlamadan taarruz
1/ J
etmek gerektiğini, esasen şim­
dilik Trakya’da kâfi kuvvet b u ­
lunduğunu ileri sürdü. Bun u n
üzerine, 13 ekim tarihli ültima­
tomları Babıâliye gelmiş bulu­
i
nan Sırbistan ve Bulgaristan’la
siyasî münasebetlerin kesilme­
sine karar verildi. Atina elçimiz
İM
Muhtar Bey pek ağır bulduğu
için bu ültimatomu Y u n a n h ü ­
kümetine iade etmişti. ■ i
Ertesi günü Vükelâ Mecli­
sinde Bulgar ve Sırp hükümet­
lerinin Osmanlı Devletine karşı
takındıkları tehdit edici ve düş­
manca tavırdan ve hudut bo ­
yunca devam etmekte olan ta­
arruz ve tecavüzlerinden dolayı
Osmanlı ordusunun da karşı ta­
§41
arruz ve tecavüze başlaması
hususunda icap edenlere hemen B alkan devletleri hüküm darları (soldan); Sırp kralı Petro,
gerekli emirlerin verilmesinin K a r a d a ğ prensi Nikola, B ulgar kraîi Ferdinand, Y u n a n
Harbiye Nezaretine, Bulgar ve kralı Yorgi

3491
Osmanlı ordusundaki kumanda kade­ Do ğ u Ordusu Kumandanlığına Birinci Ferik
Abdullah Paşa, Batı Ordusu Kumandanlığına
meleri ve kıtaların bulundukları yerler, Birinci Ferik Ali Rıza Paşa, Avlonya O r d u ­
Tarafların kuvvetleri su Kumandanlığına eski Harbiye Nazırı Mah-
m u d Şevket Paşa tayin edilmişti. M a h m u d
Şevket Paşa bu vazifeyi kabul etmeyerek is­
Osmanlı devleti seferberliğini ilân edince
tifa etti. Bun d an da savaşın neticesini pek
iyi görmediği ve bu yüzden sorumluluk al­
tına girmek istemediği anlaşılıyordu. Nite­
É9RÍÉI kim, Abdullah Paşa da Bulgarlarla savaşa­
cak durum da bulunmadığımızı açıkça söyle­
miş, lâkin kumandanlığı kabul etmişti (Ali
Fuad Türkgeldi; Görüp işittiklerim, S: 66).
Osmanlı ordusunun kum anda kademeleri
ve birliklerinin ana durum u ise şöyle idi:
Başkumandan, Padişahtı. Harbiye Nazırı
Nâzım Paşa, Başkum andan vekili unvaniyle
genel kum anda mevkiinde bulunuyordu.
. Kendisi, mesleğinde orta derecenin üstünde
olmayan kabiliyette bir zattı. Savaş ilân edil­
diği zam an M a h m u d Şevket Paşa devrinde
bu bölge için yapılmış savaş plânlarını bile
henüz incelememiş bulunuyordu. B u savaşın
kazanılacağı iddiasındaydı. B u n a sebep ise,
küçük Balkan hükümetlerinin bizi mağlûp
edebileceklerini bir türlü havsalasına sığdı-
ramamasıydı. Kendisi İttihatçılara düşman
ve Halâskârân Gurubuna eğilimli idi.
E n m ü h im cephe olan Doğu cephesi A b ­
dullah Paşanın kumandasındaki ordu, iki ana
kısma bölünmüştü:
1 — Kırklareli dolaylarında Ö m er Ya-,
ver, Şevket Turgud, M a h m u d Muhtar, Ah-
Nâzım Pasa

Baîkan harbî başlarken O sm anit orduîarının gene! durum unu gösteren kroki

3492
m ed A b u k Paşalar kumandasında dört kol­ Trakya’da evvelâ müdafaada kalarak düş­
ordu; i m an hücumlarını şiddetle püskürtmeğe ça­
i 2 — Şükrü Paşa kumandasındaki Edirne lışmak, buna muvaffak olduğu ve düşman
garnizonu. taarruzları kırıldığı takdirde Doğu cephesin­
Ali Hıza Paşa kumandasındaki Batı or­ den hücuma geçmekti.
dusu ise beş kısımdı: Savaş başladığı zaman, iki tarafın asker
1 — Tahsin Paşa kumandasında Kozana- mevcudu şöyle idi:
Aİasonya dolaylarındaki kuvvetler. Müttefikler; Bulgaristan 240.000, Sırbis-
2 — Esad Paşa kumandasında Yanya do­
laylarındaki kuvvetler (Yunanistan cephesi­
ni tutan bu grubun genel m evcudu ve k u d ­
reti, Y u n a n ordusuna göre ölçülemeyecek
derecede .düşüktü).
3 — Haşan Rıza Bey (Paşa) kum anda­
sında îşkodra dolaylarında bulunan ve K a r a ­
İlli sİ M
dağ’a karşı koymak vazifesini alan kuvvetler.
4 — Yine b u orduya bağlı olan Yenipa­
zar - Taşlıca - Yakova bölgelerindeki dağınık
kuvvetler.
5 — Zeki Paşa kumandasında olarak
İştip - Üsküp dolaylarında bulunan Vardar K i l
ordusu. B u ordu, üç kolordu ile bir süvari
tümeni ve bir kısım redif tümenlerinden, m ü ­
rekkepti. Seferberliğini bir türlü tamamlaya­
mamış, asker sayısı 50 binde kalmıştı. a « » « » !
Ayrıca, Kırcaali - Paşmaklı dolaylarında
Ali Rıza Pa§a

tan 140.000, Karadağ . 30.000, Yunanistan


100.000. Yekûn 510.000.
Osmanlı devietî; Trakya’da 150.000, M a ­
kedonya’da 90.000, Arnavutluk’ta 10.000. Y e ­
kûn 250.000.

Abdullah Paşa Şevket Turgut Paşa

Ali Yaver Paşa kum andasm da Filibe ile F i­ Böylece, Osmanlı ordusu , asker mevcudu
libe - Edirne demiryolunu tehdit edebilecek itibariyle müttefiklerin yarı kuvvetinde idi.
15 bin kişilik bir kuvvet bulunuyordu. Üstelik, bu sadece nazarî olarak mevcut gös­
B u savaşta Osmanlı ordusunun yapacağı terilen kuvvetti.' Aslında birliklerin kadrola­
en doğru hareket her cephede ve bilhassa rı noksan, çeşitli sınıflar karmakarışık, acele

3493
toplanmış erlerin bir kısmı askerî üniforma­ lunduğu gibi, geri hizmet teşkilâtı bir türlü
dan m a h ru m ve köylü kılığında, bir kısmı kurulup işleyememiş olduğundan açlık daha
yarı çıplak denecek halde bulunuyordu (Zeki ilk günden itibaren başlamıştı (K a y m a k a m
Paşa, Balkap Harbine ait hâtıralarım, S: 16). Nihad; 1328 -1329 Balkan Harbi - Trakya se­
Silâh ve teçhizat da aynı şekilde noksan bu- feri, C : 2, S: 227).

Bulgar taarruzu, Kırklareli’nin işgaii ve


m Edirne’nin muhasarası, Lüleburgaz
m savaşı

Askerlik tarafı zayıf bulunan, üstelik


başkasının fikirlerini kabule tenezzül etme­
yen Nâzım Paşa, savaş başlar başlamaz Do ğu
m ordusuna taarruz emrini verdi. B u ordunun
bütün m evcudu Bulgar ordusunun yarısın­
dan biraz fazla olduğu gibi, teçhizat, talim
ve terbiye ve disiplin bakımından ondan çok

EJ i t - düşük haldeydi. Bulgarların Birinci ve Ü çün­


cü orduları Tunca doğusunda ve İkinci or­
dusu da Tunca batısında toplanmıştı. Bulgar
başkumandanı General Savof ise, ilkönce
Kırcaali-Paşmaklı dolaylarında Ali Y a ver P a ­
şa kumandasında bulunan kolorduya taarruz­
da bulunarak b unu mağlûp etti (19 ekim
1912) ve Mestanlı bölgesine kadar ilerledi.
B u hareketle, D o ğ u Trakya’ya hücum a hazır­
lanan Bulgar ordusunun yan-gerisini em ni­
yet altına almış oluyordu. General Savof
bundan sonra Osmanlı doğu ordusunu karşı­
Mahm ud M uhtar Pasa lamak üzere o tarafa harekete geçti.

■ii

L ü leb u r g az m u h are be sin de Osm anlı ord u su n u n v e halkın çekilişi


( T h e İllustrated L o n d o n N e w s Jden)

3494
Abdullah Paşa kumandasındaki D o ğ u or- cek kazancın da, uğranılacak kaybın da
duşu, 16 ekimde taarruz emrini almıştı.. Ab- memleket hesabına olacağım düşünemi-
dullah Paşa, taarruz hazırlıklarını tamam- yecek hale getirmiş bulunuyordu. Zavallı
layarak 21 ekimde harekete
geçti. Osmanlı - Bulgar ordula­
rı Edirne ile Kırkkilise (Kırk­
lareli) arasında savaşa tutuştu­
lar (22-23 ekim 1912). B u savaşı
Bulgarlar kazandı. Bilhassa Pı- ,
narhisar ve Süloğlu mevkilerin- e»/. _ D U L b A r t l o l A N
de Osmanlı ordusu ağır mağlû­
biyetlere uğrayarak Lülebur­
gaz’a doğru süratle çekilmek
zorunda kaldı. Kırkkilise (K Irk­
lareli) yi alan Bulgarlar. 22-24
ekim günleri Edirne’ye hücum
ettiler. Çıkış hareketi yapan
birliklerimiz bir muvaffakiyet
kazanamayınca Edirne şehri
düşman tarafından kolaylıkla
muhasaraya alındı.
Ordularda, savaş gayreti
mevcut değildi. Subayların po­
litikaya fiilen girmiş olmaları
askerî gücü esas temelinden
sarsmıştı. Nâzım Paşanın baş- '.e t i Z Z L ’Z Z ‘ ___ I
kumandanı bulunduğu orduda j _______ *- 22 CtSMANLj '‘L&o'tuşü VC TAARRUZU I
bir kısım İttihadcı subaylar I ~ 2l ------------ f
onun mensup bulunduğu hükû- Osm anlı Ş ark ( D o ğ u ) ord u su n u n ve Bulgarların m ukabil
metin muvaffakiyeti ıçm çalış- taarruzfarmr gösteren kroki
m ak istemiyorlardı. Politika ih­
tirası onları aslında elde edile-

L üteburg az m u h are b esin d e O sm an lı topçu ve piyadesinin çekilişi


( T h e İliustrated L o n d o n Nevvs’den)

3495
vatan ve kahraman Mehmedcik, bunla­ Sırpların, General Tankovitch kum anda­
rın kurbanı olmaktaydı. Meselâ, Edime- sında bulunan üçüncü orduları önce stratejik
nin 25 kilometre kuzeyindeki Süloğlu’da bir önemi olan Priştine üzerine yürüyerek
şiddetli çarpışmalar cereyan ederken; ^ bir­ 21 ekimde L a b ’ı ve 23 ekimde de hem en
denbire ricat emri verilmiş, buradaki İzmit bütün Kosova sahasını işgal etti. B u esnada
tümeni güney doğuya doğru çekilmişti. H al­ yalnız Priştine şehrinde mevziî bir m ukave­
buki, Bulgarlar da mağlûp olduklarını sanıp met gösteren Osmanlı birlikleri güneye doğ­
savaş meydanını bırakarak beş-altı kilometre ru çekilmişlerdi.
mesafeye kadar kaçmışlardı. İzmit tümeni Diğer taraftan 20 ekimde Y u n a n ordusu
çekilecek yerde taarruza devam etseydi, sağ da Serfice’yi almıştı.
yanı tehlikeye düşen Bulgar ordusu çekil­ 23 ekim tarihinde Sırp veliahdi A lek­
meğe mecbur kalırdı. sandr, ordusuyla Yenipazar'a girdi. Sonra
Bulgarlarla ikinci savaş 22 ekim - 2 ka­ Karadağ ordusuyla birleşmek üzere ilerleme­
sım arasında Lüleburgaz’da cereyan etti. Os- ğe devam eden Sırp orduları b u sırada Var-
dar ordusunun taarruzuna uğradı. 23-24 ekim­
de geçen K um a no va savaşı, OsmanlIların
aleyhinde neticelendi. Zeki Paşa, kalan k u v ­
vetleriyle süratle Manastır’a çekildi. Sırp
ordusu ise bu sayede h em Bulgar, h em K a ­
radağ kuvvetleriyle birleşti ve müşterek ha­
rekâta başladılar.
Balkan devletleri ordularının b u yönde
de böyle kolay başarıya ulaşmaları, onların
hazırlıklı ve müşterek hareketlerine karşı­
lık, Osmanlı ordularında; politika ve bunun
yarattığı disiplinsizlik ve düzensizliğin, bil­
gisizlikten ötürü işlenen stratejik ve diğer
hatâların hattâ, ihanetin bulunmasından baş­
ka, silâh, her türlü savaş malzemesi ve er­
zakın yokluğu idi.

” • ’ t ?

M M SH fl
Zeki Paşa

manii ordusu, yine mağlûp oldu. Düşman,


süratle Çatalca’ya doğru ilerlemeğe başladı.
Eski devirde her ihtimale karşı İstan­
bul’un son bir müdafaa noktasını korumak
için Çatalca’da tahkimat yapılmış, bü­
yük çaplı toplar yerleştirilmiş ve oldukça
sağlam, bir müdafaa hattı kurulmuş bulunu­
yordu. M a h m u d Şevket Paşa, İtalya’nın ta­
arruzuna karşı Çanakkale’yi korum ak için
b u toplan oraya naklettirmişti. B u n u n üze­
rine eski tahkimatın önünde hem en acele
piyade siperleri kazılıp sahra topları yerleş­
tirildi.

Batı cephesindeki savaşlar


Do ğu (şark) cephesindeki b u savaşlara
paralel olarak, Batı (garb) ordusu tarafında
cereyan eden harekât da kısa zamanda Os-
manlı ordusu aleyhine gelişmiştir. Sırp süvarileri

3496
Birleşik Sırp - Bulgar kuvvetleri 24 Trablusgarb’dan dönen Enver Bey (Paşa),
ekimde Koçana’yı ve Y u n a n kuvvetleri de Harbiye Nazırı Nâzım Paşa tarafından K ol­
ertesi günü Karaferye’yi aldılar. İştip 26 ordu K u r m a y Başkanlığına ve Cem al Bey
ekimde Sırp -Bulgar kuvvetlerinin eline (Paşa) ise Menzil Genel Müfettişliğine tayin
düşmüş, Sırp ordusu 27 ekimde Üsküb’e gir­ edilmişlerdi.
mişti. B u harekâtın neticesinde Batı ordusu­
nun anavatanla bütün bağı kesilmiş oluyor­ Eski padişahın İstanbul’a nakli
du. Müttefikler bundarf sonra daha kolay ka­
zançlar elde ettiler. 3 kasımda Yunanlılar Kâmil Paşanın Sadaretinin başında cere­
Preveze’yi, 6 kasımda Karadağlılar Yakova- yan eden en m ühim olaylardan birisi de, o
yı ve nihayet 8 kasımda Yunanlılar Selânik’i sırada Selânik’de Alâtini köşkünde mahpus
ele geçirdiler. Selânik, müdafaa imkânını bulunan eski Padişah A bd ü lh am idT n İstan­
bulmadan Y u na n veliahdine teslim olmuştur. bul’a nakli idi. Savaş hareketlerinin iyi git-
Halbuki burada Haşan Tahsin Paşa kum an ­ meyişi üzerine Selânik’in düşman işgaline
dasında bir kolordu mevcuttu. Adı daha ev­ uğraması ihtimali belirmişti. B u durumda
vel bazı irtikâp olaylarına karışmış olan bu Osmanlı tahtında 33 yıl kalmış bir kimsenin
zat, kendince mukavemeti faydasız ve lüzum­ düşman eline geçmesi ihtimalini önlemek lâ­
suz görmüş, belediye ve idare meclisleri b u­ zımdı. A ncak Sultan Reşad, b u iş için evvelâ
nun üzerine teslim olma kararını almışlardı. Abdülhamid’in şahsan muvafakatinin alın-
.masını istedi.
iç olaylar, Kâmiİ Paşanın Sadareti Abdülhamid ile temasa m em ur edilen
Batı cephesi kumandanı Ali Rıza Paşa idi.
Balkan savaşının başlamasıyle birlikte Kendisi o sırada Manastır’da bulunuyordu.
A h m e d Muhtar Paşa kabinesi aleyhinde gizli Sırplara karşı M akedonya savaşı henüz kay­
açık çalışmalar başladı. Bunların bir kısmı, bedilmemiş ve ordu dağılmamıştı. Ali Rıza
iktidarı tekrar ele almak hevesinde bulunan Paşa, yanm a yaveri Şükrü Beyi alarak Se-
İttihat ve Terakki mensupları, bir kısmı ise lânik’e geldi ve Alâtini köşküne giderek
İttihat ve Terakkî’ye düşman kesilen Kâmil Abdülhamid ile görüştü. Eski hüküm dar S e ­
Paşayı sadarete getirmek isteyen Kâm il Paşa lânik’in tehlikeye düşeceğini havsalası alma­
taraftarlarıydı. B u taraftarların başında Şey- dığını ileri sürüp b u teklifi reddetti. Bundan
hülislâm Cemaleddin Efendi bulunuyordu. sonra Şerif ve Ârif Hikm et Paşalar Vükelâ
Bunlar daha ilk günden bütün b u işleri an­ meclisi kararıyie b u işe m em u r edildiler ve
cak Kâmil Paşanın düzeltebileceğini h ü k ü m ­ Alm anya sefareti maiyet vapuru Loreley ile
dara telkin etmekteydiler. Savaşta üstüste bir gece İstanbul’dan hareket ettiler.
uğranılan bozgunlar A h m e d Muhtar Paşaya Ârif Hikm et ve M e h m e d Şerif Paşaların
büyük bir yeis vermişti. Nihayet Sultan ikisi de kendisinin damadları olduğu için
M e h m e d Reşad tarafından Ferid Paşa ken­ Abdülhamid’in onlara itimad ederek İstan­
disine gönderilip istifa etmesi teklif olundu. bul’a gelmeğe razı olacağı sanılıyordu. A b ­
O da bunu kabul ettiğinden yerine Kâmil dülhamid bu sefer de kabul etmedi. Selânik’e
Paşa geçti (20 ekim 1912). naklinden itibaren tamamen ihtilâttan m e n ’
Kâmil Paşanın Sadarete gelmesi, İttihat edilmiş ve Paşaların gelmesinden iki gün ev­
ve Terakki mensuplarını büyük endişelere veline kadar kendisine gazete bile verilme-
şevketmiş bulunuyordu. Bunlar, hükümeti
evvelâ içinden çürütmeğe çalışarak Harbiye
Nazırı Nâzım Paşa ile gizli temasa geçtiler.
Nâzım Paşaya telkin edilen fikir, kaybedile­
ceği anlaşılan Balkan Savaşının sorumlulu­
ğunu Kâmil Paşa ve arkadaşlarının ileride
kendisine yükletecekleriydi. Paşa b u yüzden
tarafsızlığı bırakarak onlara meyletmeğe
başladı. Savaş sırasındaki menfî hareketleri
dolayısıyle tevkif edilmiş olanları serbest bı­
raktırdı. Dahiliye Nazırı Reşid Beyin almak
isiediği şiddet tedbirlerine engel oldu. Diğer
taraftan eski Şûray-ı Devlet Başkanı Prens
Said Halim Paşa da ileride Sadaret vaadiyle
elde edildi. O n u n yalısında toplantılar yapan
İttihat ve Terakkî’nin ileri gelenleri, hü kü ­
meti ıskat plânları kurmağa başladılar. İs­
tanbul polis kadrosu ellerinde bulunduğu
için 'bu cihetten tamamen emindiler. Orduda
ise esasen nüfuzları büyüktü. B u sırada Seiânik’e giren Yunan veliahdı Konstantin

3497
mis bulunduğu için olan bitenlerden haberi yapmış, tekrar mağlûp olmuştur. Böylece
yoktu. M aked o ny a savaşları sona ermiş bulunuyor­
Şerif Paşanın neşredilmeyen hâtıralarm a du. Yalnız Y a n y a kalesi Yunanlılara \e İş-
göre, A bd ülham id Selânik’den ayrılıp İstan­ kodra kalesi Karadağlılara kahram anca da­
bul’a gelmek istememişti. yanmakta devam ediyordu. Sırp - K aradağ
Paşaların bir çok ricalarına hattâ zam an kuvvetleri b undan sonra Arnavutluğa girdi­
zam an kuvvetle ısrarlarına karşı nihayet: ler. 18 kasımda Leş, 21 kasımda Resne, 28
«M a dem ki İstanbul’a gitmem isteniyor, kasımda Debre ve Draç. 29 kasımda Ohri ve
giderim. Burada hayatım ordunun nam usuna nihayet Tiran ile Akçahisar düşm an eline
tevdi edilmişti. Orada da kardeşime mevdû- geçti.
dur. Ben, Çırağan Sarayında doğduğum gibi, Arnavut milliyetçileri b u fırsattan fay­
b ü yü k birader m er h u m (Sultan M u r a d ) ' da dalanmak istediler. Başlarında eski Berat
orada oturdu; ben de otururum» demiştir. m ebusu İsmail K e m a l Vlora bulunduğu halde
(îbn-ül-Emin M a h m u d K e m a l İnal; Son 29 kasımda A vlonya’da Arnavutluğun, istiklâ­
Sadrıâzamlar, S: 1303). lini ilân ettiler. Şehir, Arnavut bayraklarıyle
Abdülham id’in bu sözlerinden Çırağan donandı. B u , İttihat ve Terakki iktidarının
Sarayının yandığından da haberi olmadığı baştanberi bu bölge halkına karşı anlayışsız
anlaşılmaktaydı. Sözlerinin sonlarında ise, ve hatalı davranışının ve b un da n faydalanan
Sulta M e h m e d Reşad’a şu mesajının ulaş­ dış tahriklerin bir sonucuydu. B ü y ü k devlet­
tırılmasını istedi: ler, 17 aralık 1912 günü Arnavutluğun istik­
«Devlet işleri hakkında benim tecrübe­ lâlini tanımışlardı. B u n u n sebebi ise, Sırbis­
lerim vardır. Eğer tenezzülen bir şey sorar­ tan ve K aradağ ordularının b u bölgeyi isti­
sa o hizmeti ifa ederim». lâlarını Avusturya'nın hoş görmemesi ye bu
Bundan, A bdülham id’in devlet işlerine yüzden onları destekliyen Kusya ile arala­
vasıtalı şekilde de olsa tekrar karışmak iste­ rının süratle açılmasıdır.
ğini sezm em ek kabil değildir. B ü y ü k devletler, Arnavutluğun istiklâli­
Abdülham id, 1 kasım 1912 tarihinde İs­ ni tanımak suretiyle Sırp -K aradağ kuvvet­
tanbul’a varmış ve Beylerbeyi Sarayına gö­ lerinin b u memleketi boşaltmalarını sağlamış
türülmüştür.
ve b u suretle bir Avusturya -Rusya ve neti­
cede A vrup a savaşmı önlemiş oluyorlardı.
Arnavutluğun işgali ve istiklâli
Batı ordusu son savaşını Manastır önle­ Çatalca savunması, Babsâlinm
rinde 14-18 kasım günlerinde Sırplara karşı
mütareke talebi
Şark (Doğu) ordusunun bölgesinde ise,
Bulgar ordusu, Lüleburgaz’da kazandığı
zaferden sarhoş bir haldeydi. 15 kasım 1912
tarihinde Çatalca’ya varıp m üdafaa hatları-
mıza h ü c um etti. Artık top sesleri Istanbul-
d an duyuluyordu, Saray, Babıâli ve halk h e ­
yecan içinde bulunuyordu. Şiddetli savaşlar
19 kasıma kadar sürdü. Bulgarlar her nok ­
tada püskürtüldüler. Burasını aşamıyacakları
anlaşılıyordu. A ncak, İstanbul’da da panik
artıyordu. Ordu dan üm idi kesen devlet, B u l­
garların Çatalca’da uzun m üddet alakonabi-
leceğine- inanmıyor, her ne olursa olsun sa­
vaşın durdurulmasını istiyordu. Nitekim, h ü ­
kümetin müsaadesiyle tarafsız b üyü k devlet­
lerin ikişer ve öbür devletlerin birer savaş
gemisi İstanbul limanına gelmiş ve kendi el­
çilikleriyle sair müesseselerini ve tab’alarmı
korum ak için karaya cem ’an 2250 asker çı­
karmışlardı. B u hal, onların da İstanbul’un
Bulgar işgaline düşeceğine inandıklarını gös­
teriyordu. 1878 yılında Rusların girmemiş ol­
dukları İstanbul’un Bulgarlar tarafından iş­
gali fikri ise tüyler ürperticiydi. Esasen L ü ­
leburgaz yenilgisinden sonra Osmanlı devleti
barışa tavassutları için b ü yük devletlere üç
kere başvurmuş, ancak onların barış şartları
İsmaîl K e m a l V lora hakkm daki düşünceleri birbirinden ayrı ol­

3498
duğu için arabuluculukta bulunamamışlardı. ranlık haklarından vazgeçmiyordu. Mütte­
B u n u n üzerine Babıâli, doğruca Bulgaristan- fikler ise, b un u katiyen kabule niyetli gö­
dan mütareke istedi. M ütareke görüşmelerin­ rünmemekteydiler. Onlar, büyük devletlerin
de Osmanlı devletini B a şkum a nd an vekili deklarasyonu ile kendilerini bağlı saymıyor­
Harbiye Nazırı Nâzım Paşa ile Ticaret ve lar ve savaşa bu neticeye ulaşmak için giriş­
Ziraat Nazırı Mustafa Beşid Paşa temsil et­ mediklerini, milletlerinin yaptığı fedakârlı­
tiler. Çatalca hattı yakınında bir vagonda ğın boşa gidemiyeceğini ileri sürüyorlardı.
yapılan müzakereler, son derece çetin şekilde
cereyan etti. Lâkin sonunda ağır şartlar y ü k ­
lenildi. Meselâ, Osmanlılar muhasara altında
bulunan Edirne’ye erzak gönderemiyecekler,
Bulgarlar kendi orduları için Edirne’den ge­
çen trenle erzak taşıyabileceklerdi. Barış
konferansı Lo ndra’da toplanacak, barış şart­
larında anlaşılamazsa dört gün içinde savaş
hareketleri yine başlıyacaktı. Osmanlı d ev­
leti Karadeniz ablukasını kaldıracaktı.

Mütarekenin imzasından sonra Balkan


devletleri arasında çıkan anlaşmazlık­
lar, Londra barış konferansı

Mütareke, Osmanlı devleti ile Bulgaris­ O sm a nlr - B u lga r m ü ta rek e heyeti. O rt a d a


tan, Sırbistan ve K aradağ arasında imzalan­ N â zım P asa ve sof yartmda general S a v o f
mıştır <3 aralık 1912). K ara da ğ nam ına imza
koyan Sırbistan’dı. Yunanistan ise, buna k a ­
tılmamıştı. Sebebi ise, kendi hesabına teklif
ettiği ağır şartların Osmanlı devleti tarafın­
dan kabul edilmediği gibi, Bulgarlar tarafın­
dan da hoş karşılanmamış olmasıydı. Böyle -
ce, Balkan savaşmdanberi ilk Yunan-Bulgar
rekabeti m eydana çıkmış oluyordu. Yunanis-,
tan, Y a n y a ’yı ve bütün adaları istiyordu. B a ­
rış imzalanıncaya kadar Yunanlıların deniz
ablukası devam edecek, Osmanlı gemileri
yoklanacaktı. Diğer taraftan Karadenizde
üst
kalmış olan Y u n a n gemileri A kdenize geçe­
bilecek ve Osmanlı devleti el koym uş olduğu
Y u n a n gemilerini serbest bırakacaktı. Y u n a n
delegeleri talepleri reddedilince müzakereleri
terketmiş olduklarından, Y a n y a muhasarası­
n a devam ettiler. Diğer taraftan mütarekeye
dahil olmuş bulunduğu halde — kendileri im ­
za koymamış olduklarmı bahane ederek—
Karadağlılar da İşkodra’n m muhasarasına
devam ediyorlardı.
Barış müzakereleri ise, 16 aralık 1912 ta­
rihinde Lo nd ra’da İngiltere Dışişleri Bakanı
Edvard G r e y ’in fahrî başkanlığında başladı.
Balkan hükümetleri, Edirne ve Do­
ğu Trakya dahil, bütün Balkanları ve
E ge adalarını istemekle işe giriştiler. O s m a n ­
lI devleti ise, savaşın sonu ne olursa olsun,
toprak statükosunun değişmeyeceğine dair
savaş başlamadan büyük devletlerin verdik­
leri karar ve teminata dayanarak b un u red­
detti. Babıâli, M ak ed o n y a ’nın bir hıristiyan Ç atalca s a v u n m a hattı civarında bir vagon
Prensi ve Arnavutluğun bir Osmanlı Şeh­ içinde m ü ta rek en in im zasından sonra N â zım
zadesi idaresinde olarak muhtariyetlerini P a ş a ve general S a v o f el sıkışırken
tanıyacağını bildiriyor, buralardaki h ü k ü m ­ ( T h e lllustrated L o n d o n N e w s Jden )

3499
Londra konferansı bu yüzden 6 ocak tere Dışişleri Bakanına duyuruldu. O n u n ta­
İ913 tarihinde kesildi. rafından da oldukça müsaid karşılandığından
yeni bir elçiler konferansında b u şeklin k a ­
Büyük devletlerin Bafaıâlîye notası bul edileceği umuluyordu. B u n a rağmen,
Şeyhülislâm Cemaleddin Efendinin teklifi ile
ve buna verilen cevap eski vükelâdan, âyân üyelerinden ve ordu­
nun, ilmiye, mülkiye ve adliye sınıfının ileri
Londra konferansının akamete uğraması gelenlerinden mürekkep bir meclis toplanıp
üzerine büyük devletler 17 ocak 1913 tari­ mesele burada da görüşüldü. Üç muhalif oya
hinde Babıâliye müşterek bir nota vererek karşılık, bundan başka çıkar yol bulunm adı­
Edirne’nin Bulgaristan’a terki, adaların m u ­ ğına karar verildi.
kadderatının kendilerine bırakılması ve M i d ­ B u n d a n sonra Vükelâ Meclisi, devletlere
ye - E nez hattının sınır olarak kabulü sure­ b u yolda verilecek cevaba ait notanın kale­
tiyle barış yapılmasını istemişlerdi. Bunlar,, m e alınması vazifesini Hariciye Nazırı No-
çök ağır şartlardı. A n c a k Babıâli savaş tek­ radungiyan Efendiye verdi. O da b u n u fran-
rar başlarsa Çatalca müdafaa hattının düş­ sızca olarak hazırladı. Türkçe nüshasını da
m a n taarruzuna m ukavem et edip edemiye- Vükelâ Meclisinde o kun m ak üzere Sadrıâza-
ceğini kestiremiyordu. Genel K u r m a y Baş­ m a gönderdi.
kanı İzzet Paşanın hükümete verdiği rapora
dayanılarak devletin savaş kabiliyeti olma­ Babıâli baskını
dığı kabul edilmekle beraber, Edirne’den de
vazgeçilememekteydi. Böylece, içinden çıkıl­ B u olaylar geçerken, İttihatçılar h ü k ü ­
m a z bir durum hasıl olmuştu. Osmanlı dev­ metin Edirne’yi Bulgarlara verdiğini ileri
leti Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılarla savaş­ sürüp propagandaya başlamışlardı. Bir ta­
tığı halde, barış için karşısında büyük dev­
raftan da Babıâlinin basılıp hükümetin d ü ­
letleri bulmuştu. O büyük devletler ki, savaş
şürülmesi için bütün tertibat alınmıştı. îtti-
başlarken netice ne olursa olsun toprak sta­ had ve Terakkî’nin Nuruosmaniye’de Şeref
tükosunun değişmiyeceğini ilân etmiş bulu­ sokağındaki merkezinden Enver B e y (Paşa)
nuyorlardı; şimdi, Osmanlı devleti yenilince
bir ata binerek yola çıktı (23 ocak 1913 per­
b un u hiç ağızlarına almıyorlar, imparatorlu­
şembe). Yanında İttihat ve Terakkî’nin m a ­
ğun koca bir parçasını kopartıp Balkan dev­
ruf fedailerinden sekiz on kişi vardı. Y a k u p
letlerine verm ek istiyorlardı.
Cemil, M üm taz, Mustafa Necib, Ö m e r Naci
Babıâlide uzun müzakereler cereyan et­
bunlar arasında bulunuyorlardı. Talât Bey.
ti. Sonunda barış teklifinin topyekûn reddi­
bir kaç subay ve softa kılığında kimseler ile
ne imkân bulunmadığı kararma varıldı. Y a l­
daha evvel içeriye sokulmuştu. Dahiliye N a ­
nız, bazı maddelerinde değişiklik yapılması
zırı Reşid B e y durum u n gerginliğini hissede­
ve b u şeklin kabul ettirilmesine çalışılması
rek Babıâlinin alt katma m untazam bir m u ­
tek çıkar yoldu. Nihayet konuşmaların neti­
hafız bölüğü koydurmuş bulunuyordu.
cesinde E d i m e şehrinin eski bir Osmanlı
payitahtı olup pek çok Türk-İslâm kültür Baskını tertip edenler bir kaç gün evvel
eserlerine sahip olması, nüfus sayımı cedvel- onları kaldırtmış, yerlerine başlarında k e n ­
lerine göre Edirne vilâyeti nüfusunun yüzde dilerine mensup bir subayın bulunduğu ace­
seksenden fazlasının T ürk bulunması, B u l­ m i erattan mürekkep bir kıta koydurm uş­
garların M arm ara havzasına yaklaşmasının lardı.
Çanakkale Boğazının emniyetini bir taraflı Enver Beyin yanında bulunanların da
olarak ihlâl edeceği sebeplerinden dolayı bir kısmı sarıklıydı. Hepsinin elinde birer
Edirne’nin _Karaağaç’tan itibaren bir sınır küçük bayrak vardı. Tekbir getirerek Babı-
tayini ile İsviçre gibi müstakil, ve tarafsız âliye d.oğru ilerliyorlardı.
bir hükümet haline konulmasının ve idare­ O gün Vükelâ Meclisi üyeleri toplanmış,
sinin devletlerin muvafakati, ile. İslâm dinin­ büyük devletlere verilecek olan notanın
den olan b ir .zata verilmesinin, Sakız ve M i ­ metnini görüşmekteydiler. B u sırada M ab ey n
dilli gibi Aadolu ile irtibatı olan Adaların Başkâtibi A l i . F u a d (Türkgeldi) Bey, saray­
Yunanistan’a' terkinin, Aydın ve Ayvalık gibi dan bazı iradeler getirmişti. Sadrıâzam K â ­
Rumların kalabalık şekilde oturdukları yer­ mil Paşa, onunla görüşmek için toplantıya
ler halkı ile Yunanlılar arasında kaçakçılık ara vererek Sadaret odasına geldi. Birden
ve emsali nevind en güven ve huzuru bozucu tekbir sesleri duyuldu. Ali F u a d B ey p en ­
bir d urum yaratacağı ve b u bölgenin tıpkı cereden bakınca önlerinde irili ufaklı çocuk­
M akedonya gibi bir fesad yuvası haline ge­ ların bulunduğu sarıklı sarıksız bir takım
leceği sebeplerinden dolayı caiz ve Osmanlı adamların Babıâliye doğru gelmekte olduk­
devletince kabule şayan olamıyacağmın b ü ­ larını gördü. K â m il Paşaya: «B ugü n miting
y ü k devletlere teklifi kararlaştırıldı. B u se­ m i var? Ellerindeki bayraklarla bir • çok
kil, Londra B ü y ü k elçimiz vasıtasıyle İngil­ adamlar Babıâliye doğru geliyorlar» dedi.

3500
Sadrıâzâm elindeki kâğıdı okumağa de­ karşılarında Nâzım Paşayı buldular. Paşa
v a m ederek: kendilerine doğru ilerleyip sert bir sesle çı­
«Y o k öyle bir şey» cevabmı verdi. G ü ­ kıştığı sırada Ya k ub Cemil’in bir tabanca
rültü artmaktaydı. Ali F u a d B e y telâşla: kurşunu ile şakağından vurulup o da cansız
«İçeriye girmek üzere parmaklıklara tır­ olarak yere serildi. Talât ve Enver Beyler
manıyorlar efendim. Parmaklıkları aşıyor­ hiç vakit kaybetmeden kapısını sertçe açarak
lar» diye haber verince soğukkanlılığını boz­ Sadrıâzamm odasına daldılar. Kâm il Paşa
m adan: hâlâ soğukkanlılığını kaybetmemiş halde
«Haber veriniz de kapıları kapatsınlar» m akamında oturuyordu. Enver Paşa huşu­
dedi. Ali F ua d B e y dışarıya çıktı. B u sırada netle: «Millet sizi istemiyor, istifa ediniz»
silâhlar atılıyor, camlar iniyor, kapı ağaları dedi.
ve hademeler korkularından ağlaşıyorlardı
Kâm il Paşa, hiç bir şey söylemeden
(Ali F ua d Türkgeldi; Görüp işittiklerim, S:
önüne takrirlik bir kâğıt çekip asker tara­
87-88).
fından vaki olan teklif üzerine istifaya m ec­
Enver B ey ve yanındakiler Babıâlinin
bur kaldığını Padişaha hitaben yazdı. Enver
dış kapısını aşıp binek taşına vardıkları sı­
ve Talât Beyler buna «ahali» kelimesini de
rada muhafaza için konulan askerler m e y ­
ilâve ettirip «ahali ve asker tarafından» şek­
dana çıkmışlardı. Enver B e y subaylarını ya­
line soktular (23 ocak 1913).
n m a çağırıp bir kaç kelime söyledi. Subay
bunun üzerine askerini çekti ve Naili Mescid
önünde tüfek çattırarak pasif bir hale ge­ Baskın hakkında yazılanlar ve
tirdi. Halbuki onun bir müdahalesi, bu işi
akim bırakmağa kâfi gelirdi.
saraya gidiş
Enver B e y ve yanındaki fedailer merdi­
venleri çıkıp Babıâlinin dış safosma vardılar. B u n u n üzerine baskıncılar dışarıya çık­
tılar, Enver Paşa, Babıâli önünde toplanan
Onları ilk farkeden Sadaret yaveri Nâfiz
ve gürültülü nümayişlerde bulunan halka
B ey oldu. Yaver odasından fırladığı sırada
bir tabanca mermisiyle yere serildi. 'İkinci eliyle sükût işareti yaparak K âm il Paşanın
istifa ettiğini, Sadaretin ya İzzet Paşaya, ya­
vurulan Harbiye Nazırı Nâzım Paşanın ya­
veri Kıbrıslı-zâde Tevfik B ey oldu. Nâfiz hut M a h m u d Şevket Paşaya verileceğini bil­
Bey, can verm ek üzere İken tabancasını doğ­ dirdi. Aynı zam anda İttihat ve Terakkî’nin
meşhur Hatibi Ö m e r Naci, binek taşma çıkıp:
rultup ateş ederek İttihat ve Terakki fedai­
lerinden Mustafa Necib Beyi vurup öldürdü. «Edirne elden gidiyor, din elden gidiyor,
B u sırada ortalığa dehşet verm ek için sofa- . vatan elden gidiyor» diye heyecanlı bir n u ­
nın büyük camlarına ateş edilip büyük gü­ tuk söylemeğe başladı. A rada Kâm il Paşaya
rültülerle yere indiriliyordu. en galiz küfürleri savuruyor ve elinden eksik
Vükelâ Meclisi üyeleri gürültüyü ve si­ etmediği tabancasını, Kâm il Paşa orada imiş
lâh seslerini duyunca korkularından herbiri gibi, sağ taraftaki pencerelere çevirerek san­
birer tarafa savuştular. O d a d a . yalnız D a h i­ ki ateş edecek gibi bir tavır takmıyor, sonra
liye Nazırı Reşid Bey, Evkaf . Nazırı Ziya halkın:
Paşa, Bahriye Nazır vekili Rüs- _____
tem Paşa kalmışlardı. Harbiye
Nazırı Nâzım Paşa ise, ne oldu- y / ' ;v"''
ğunu anlamak için dışarıya fır-
lamıştı. İttihadcıların başta ge-
lenlerini elde silâh karşısında
görünce, büyük bir hiddete ka- 'S-jj*-İt/'l'*',
pildi. Çün kü Enver v e Talât
Beyler kendisine savaş devam
ettiği müddetçe politikaya fiilen
karışmıyacaklarma dair söz
m
|f:
J m m | n m m ••
g g p j g p j*

vermişlerdi. Üstelik o da bu
söze dayanarak hükümete bu
hususta teminatta bulunmuş ve
fırka aleyhinde tasarlanan sert
ve kat’î icraata bu suretle en­
gel olmuştu.
Kapıda bekleyen polis ko ­
miseri CelâFi de vurup öldüren
baskıncılar, b u sırada iç sofaya
girmiş bulunuyorlardı. Burada Olay sırasında Babıâii ö n ü n d en toplanan halk

3501
«Y ap m a Naci B ey ... Bize bağışla! Eİini Paşa, baskın sirasında kendileriyle karşılaş­
.kirletme!» diye bağırması üzerine bundan tığı zam an ağır bir dil kullanarak:
vazgeçiyordu (İsmail H â m i Dânişm end; O s ­ «Siz beni aldattınız... B a na verdiğiniz
manlI Tarihi Kronolojisi, C : 4, S : 400). söz böyle m i idi?» diye bağırmağa başlayın­
Ö m e r Naci B ey daha evvel K âm il Paşa­ ca Y a k u b kimseden emir almadan âni bir
nın y an m a girmiş ve ona: kararla onu vurup öldürmüştü (Kendisi de
«Sen bize karşı muhalif bulunmayıp da sonradan Birinci D ü n y a Savaşı sırasında Ç a ­
bizimle birleşmiş olsaydın sonuna kadar nakkale zaferini müteakip itilâf devletleriy­
Sadrıâzamdm... Niçin b u n u yaptın?» diye hi- le ayrı barış y ap m a k için hükümeti devir­
tab etmiş, K âm il Paşa da: m e k töhmetiyle m uh ak em e edilip Kâğıthane -
«Haydi, haydi» deyip eliyle işaret ederek de kurşuna dizilmiştir). Hattâ otomobille sa­
yanından koğmuştu (Ali F uâd Türkgeldi; G ö ­ raya gidilirken Enver Beyin:
rüp işittiklerim, S : 89). «Bizim maksadımız Nâzım Paşayı vur­
Şeyhülislâm Cemaleddin Efendinin oto­ m a k değildi. Bir yanlışlık neticesinde vurul­
mobili o sırada dışarıda duruyordu. M e r h u m du» dediğini ve Talât Beyin de sonradan
Hüseyin K âni İrtemJin nakline göre Enver kendisine:
B e y istifayı saraya götürmek üzere b u n a bi­ «Biz ona Sadaret teklif edecektik» de­
nerken Y a k u b Cemil’i de y an m a almış ve b u miş bulunduğunu Ali F ua d Türkgeldi nakl
zat Sadaret yaveri Nâfiz ile Harbiye Nazırı eder (Görüp işittiklerim, S: 89-90).
Nâzım Paşayı vurduğu tabancasının boş ko­ Bir taraftan d a Cem al B e y (Paşa) İstan­
vanlarını b u sırada çıkarıp arabaya atmış, bul Muhafızlığını, A z m i B e y Polis M üdürlü­
bunların sonradan bulunması, Nâzım Paşayı ğünü ve Enver B eyin amcası Halil B ey M e r ­
E nver Beyin vurduğu hakkm daki rivayetin kez Kumandanlığını ele alarak, etrafa ge­
çıkmasına sebeb olmuştu. Diğer bir yerde rekli emirleri vermeğe başlamışlardı. Aynı
ise, Enver Paşanın otomobiline M ü m ta z zam anda Talât B e y «Dahiliye Nazırı veki­
li» unvanını kullanarak vilâyetlere iktidar
değişikliğini haber veren telgraflar çekti (İ.
H . Dânişmend; Osmanlı Tarihi Kronolojisi,
m C : 4, S: 400).
B u telgraflarda Kâm il Paşa hükümetinin
^ .m - ■ Edirne vilâyetini tam am en ve adaları kısmen
f - -'N düşmana bırakmağa karar verdiği ve b u k a ­
rarını gayri mes’ul bir meclise tasdik ettir­
diği için millî galeyan sonunda devrildiği h a ­
kikate uym ayan bir şekilde bildiriliyordu
(Hikm et Bayur; Türk İnkılâbı Tarihi, C ; 2,
K : 2, S: 270).

M sh m ud Şevket Paşanın Sadareti


Sultan Reşad, İttihatçıların . teklif ettiği
M a h m u d Şevket Paşayı Sadarete tayini k a ­
bul etti (23 ocak 1913). Ancak, Cemaleddin
Efendinin Şeyhülislâmlıkta kalmasında ısrar
ediyordu. Öbürleri ise, Şerif Alı Haydar
Beyi öne sürüyorlardı. Nihayet b u zatın il­
miye değil, mülkiye- ricalinde a olmasından
dolayı b u m a k am a gelemiyeceği kendilerine
izah olundu. B u n u n üzerine Şeyhülislâm ta­
Öm er Naci Bey yini geri bırakıldı ve ertesi günü b u m a k a m
M e h m e d Esad Efendiye verildi.
Beyi aldığı yazılıdır (A h m e d Bedevi K u ra n ; Eski hükümet erkânı bir kaç saat tu­
Babıâli baskını, Tarih Dünyası, C : 2, S: 60). tuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldılar.
Olayın görgü şahidi M abeyin Başkâtibi Ali Yalnız K âm il Paşa ile Cemaleddin Efendi o '
Fuad (Türkgeldi), otomobile E nver Paşa ile gece orada alakonulup sabaha karşı birer
Başmabeyinci Halid Hurşid Beyin ve kendi­ subay refakatinde evlerine gönderilmişler,
sinin bindiklerini nakleder (Görüp işittikle­ Dahiliye Nazırı Reşid Beyle Maliye Nazırı
rim, S: 89). A bdurrahm an Bey, İstanbul Muhafızlığına
Baskını tertip edenler, son zamanlarda götürülüp orada hapsedilmişlerdi.
kendi taraflarına çekmiş oldukları Nâzım M a h m u d Şevket Paşa, yanında Enver
Paşayı Sadarete getirmeyi kurmuşlar ve hat­ Beyle Ali F ua d B e y bulunduğu halde gece
tâ b u m akam ı kendisine teklif de etmişlerdi. vakti otomobille Babıâliye geldiği zam an

3502
Sadaret hattını okuyacak kimse bulamadığı hattından içeriye doğru sızdılar. Bunİardari
için bu işi bizzat kendisi yaptı. Hattâ dağıl­ bazıları, Baba Nakkaş köyüne kadar ilerledi­
mamış olan ahali: ler. B u sırada Harbiye bir alay kadrosu ile
«M a h m u d Şevket Paşa, Edirne’mizi kur­ m üdafaa hattına gönderilmişti. Baba Nakkaş
tar» diye haykırmaktaydı. Yen i Sadrıâzamm istikametinden inkişaf eden Bulgar ilerleyişi,
isteği üzerine yavaş yavaş dağılmağa başla­ gösterdiği kahramanca m üdafaadan dolayı
dılar. hâlâ (Gaziler Tepesi) diye anılan tepenin
Sadaret M a h m u d #Şevket Paşaya, B aşku­ eteğinde, burasını koruyan Mehm edciğin ve
mandanlık vekâleti İzzet Paşaya verilmişti. onun güney-batısmda kahram an Harbiyenin
Yen i kabinede Adliye Nazırlığına eski İstan­ yerleştiği (Harbiye Tabyası) müdafilerinin
bul valisi İbrahim Bey, Şûray-ı Devlet Baş­ dillere destan olan cesaret ve şecaatleriyle
kanlığına Mısırlı Prens Said H a lim Paşa, D a ­ kırılmış, ertesi 30 mart günü de karşı taar-
hiliye Nazırlığına Hacı Âdil Bey, Hariciye ruzlarıyle püskürtülmüştür. Bulgarların b u ­
Nazırlığına eski Atina Sefiri Muhtar Bey, rada verdikleri zayiat esas kuvvetlerini sar­
Bahriye Nazırlığına M a h m u d Paşa, Maarif sacak derecedeydi. B u savaşlar sırasında Ç a ­
Nazırlığına Şükrü Bey, Ticaret Nazırlığına talca savunma hattına saldıran Bulgar ordu-
Celâl Bey, Nafıa Nazırlığına Besarya Efendi,
Maliye Nazırlığına Divan-ı Muhasebat Reisi
Rifat Bey, E vkaf Nazırlığına Hayri Bey,
Posta Nazırlığına Oskan Efendi getirilmişler­
di. Harbiye Nazırlığını da M a h m u d Şevket
Paşa üzerine almıştı.
Y en i hükümetin ilk icraatından biri Ali fflip îp
M
p-mm
a
Kem al, Rıza N u r gibi maruf muhalifleri tev­
kif etmek oldu. B u iki kişiden maada, eski
Sadrıâzam Kâm il Paşa, eski Şeyhülislâm Ce-
maleddin Efendi, eski M aliye N a z ı n Abdur-
rahm an B ey ve eski Dahiliye Nazırı Reşid
B ey yurdu terke mecbur edilmişlerdir. A n ­
cak orduda Halâskârân ve Nâzım Paşa ta­
raftarları fazlaca bulunduğundan ve savaş
da süregelmekte olduğundan Gazi A h m e d
Muhtar ve Kâm il Paşa hükümetleri aleyhin­
de savaşa girmek ve savaşı kötü idare et­
m ek töhmetiyle tahkikat açılmış olmakla b e ­
raber M a h m u d Şevket Paşa iktidarda kaldığı
müddetçe yum uşak bir politika takibini ter­
cih etmiştir.

Savaşların tekrar başlatması,


Çatalca savunması
İstanbul’da bu olayların cereyanından M a h m u d Şevket Pasa
az sonra, barış konferans: daha
evvel neticeye ulaşmadan kesil­
miş bulunduğundan, Bulgar or­
dusu başkumandanı general Sa-
vof, mütareke ahkâmına göre
dört gün sonra askeri harekâta
başlıyacağmı 29 ocak tarihinde
Osmanlı ordusu başkumandanlı­
ğına bildirdi. 3 şubatta Edirne
bombardıman edildi. Ertesi g ü­
nü Bulgar ordusu Çatalca m ü s­
tahkem mevkiine hücum etti.
Geçen şiddetli savaşlar sonunda
bu taarruzu püskürtüldü. 18
martta Bulgarların yeni bir ta­
arruzu başlıyarak 13 gün sürdü.
B u kanlı boğuşma sırasında bir
kısım Bulgar birlikleri müdafaa Sultan R eşad’m M a h m u d Ş evket P asa ile bir gezintisi

3503
Sunun her iki yanına ve Önemli noktalara denizden katıldıkları bu savunmada müessir
yaptıkları atışlarla Osmanlı savaş gemileri oldular. Bulgarların bu son uğradıkları m ağ­
lûbiyet, İstanbul’a doğru ilerlemelerine m ey ­
dan bırakmamış ve Osmanlı payitahtı bir-da­
ha tehlikeden kurtulmuştur.-

Edirne’nin ve Batı cephesi kalelerinin


teslimi

Çatalca’da şiddetli hücum ve karşı hü­


cumlarla savaş devam ederken hatalı bir m ü ­
tareke maddesi yüzünden açlığa m ah kû m
edilen ve kendisine hiç bir yardımda bulu­
Çatalca sa v u n m a hattında Osmanlt askerleri nulamayan Edirne, 26 martta teslim olmak
„ _ zorunda kaldı. Garnizon kum an ­
danı Şükrü Paşa, kendisi de aç­
lıktan askerleriyle birlikte sü­
pürge tohumu yiyerek bütün
mahrumiyetlere rağmen 155 gün
kahramanca direnmiş, üstün si­
lâh ve savaş malzemesine ve
insan gücüne sahip olan düşma­
nın bütün hücumlarını püskürt-
müştü. B u yüzden adı tarihimi­
ze «Edirne Müdafii» olarak
geçmiştir. Şükrü Paşa teslim ol­
duktan sonra Edirne’ye gelen
Bulgar kralı Ferdinand tarafın­
dan şehri savunmada gösterdiği
kahramanlık karşılığında kılıcı
askerî törenle iade olunmuştur.
Kendisi şehri yalnız bir ay
müdafaa vazifesi almış olduğu'
halde, 155 gün dayanmış, daha
da dayanmak kabil iken îtti-
hadcıların, ve bu arada Edirne -
ye gelen Talât ve Bahaeddin
Şakir Beylerin, menfî propa­
gandalarının yarattığı moral bo-
Çatalca sa v un m a hattını gösteren kroki zukluğu buna imkân bırakma­
mıştır. Şükrü Paşanın b u m ü ­
dafaası bütün dünyada hayran­
lık uyandırmış ve hattâ Edirne-
nin sukutu üzerine Fransız m il­
leti namına kendisine bir şeref
kılıcı ile binlerce imzalı bir al­
tın kitap gönderilmişti. Şükrü
Paşa esaretten kurtulduğu za­
m an iktidarda bulunan îttihad
ve Terakki hükümeti ise, onu
derhal emekliye şevketmiş ve
hattâ halk tarafından sempati
gösterileriyle karşılanmasına en ­
gel olmak için trenden bir suç­
lu gibi muhafaza altında indiri­
lip kimse görmeden evine götü­
rülmüştür (î. H . Dânişmend;
İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolo­
jisi, C : 4, S: 492).
Batı cephesine gelince, Yan-
Bulgarların kitle halinde astığı köylüler ya kalesi dört ay süren bir mu-

3504
So/da; Edirne’yi m uh asara eden Bulgar askeri
siperlerde. Sağda; Edirne müdafii Şükrü .Paşa

Bulgarlar Edirne’yi aldıktan sonra şehrin


Saray-içi m evkiinde T ü r k esirlerini açlıktan
öldürmüşlerdir, O z a m a n çıkan tffustratîon
dergisinden alınan alttaki resim, açlıktan kabukları kemirifmiş ağaçlan» bunları kemirerek
ölen T ü r k erlerini ve faciayı seyreden Bulgar nöbtçîlerini göstermektedir.

— m?
• ’ I ■: y m m «■ ssı
W mm :•'.'4ii ■
* 1* 4 4|.
M # - |
S fi
■ ı
fffilfi
b a ı

JflltSİİlÎIISİ
m m
V H ■İÜ

;- v 1 1 W -
Wm SvftP?##®.'
- J -- r " - ”
V», ,. ••*«-
• - - t '- s s # r :..!i
■A
--
*■-
3HRİSI
MAmMM^Sm'mrnMiMmSiMM
3505 F. 35
kavemetten sonra Yunanlıların eline geçti
(6 mart 1913) 17 martta Yunanlılar Ergeri’yi
zaptettiler. Bati' ordusunun bir cüz’ü olup
Manastır yenilgisinden sonra Arnavutluğa
geçen Cavid Paşa tümeni, yerli halktan gör­
düğü husumet ve erzaksız ve cephanesiz kal­
m a yüzünden Sırplara teslim oldu. Böylece
H a d a n Rıza Paşanın müdafaa ettiği İşkcdra
bütün Rumeli’de Osmanlı devletinin hâkimi­
yetinde bulunan tek yer olarak kalmıştı.
Maiyetinde bulunan eski Draç m ebusu Esad
Paşa Toptanı, Haşan Rıza Paşayı öldürerek
yerine geçti ve 22 nisan 1913 tarihinde İş-
kodra’yı Karadağlılara teslim etti.

Balkan Harbinde denizlerdeki


hareketler

Müttefiklerden yalnız Yunanistan'ın belli


bir deniz savaş gücü vardı. Osmanlı donan­
ması bununla da baş edemiyecek halde ol­
duğu için savaş, başında Akdenize açılmadı.
Yalnız Karadenizde Bulgaristan kıyılarına
tecavüzde bulundu. Varna bölgesini bombar­
dıman etti. Rauf (Orbay) Beyin kum an da­
sında bulunan Hamidiye kruvazörü Bulga­
ristan kıyılarında faaliyette bulunurken düş­
m a n torpidoları tarafından torpillenerek
İşkodra’yı savun an k u m a n d a n H aşan Rıza ağır şekilde yaralandı ise de İstanbul’a gel­
Paşa (sağda) ve hile ile onu öldüren, eski meye muvaffak oldu. Yunan donanması ise:
D raç m e b ’ usu Esad P asa Toptanî Lirani, Bozcaada, Karyot, Midilli, Taşoz, Sa ­
kız, İmroz ve Semadirek adala­
rını çeşitli tarihlerde işgal et­
miştir. Böylece, İtalyanların
elinde bulunanlar hariç bütün
b u adaların Y u n a n işgaline düş­
mesi, Osmanlı devletinin Ce-
zâir-i Bahr-i Sefid ( = Akdeniz
adaları) eyâletinin elden gitme­
si demekti. Selânik limanında.
bulunan Fethibülend zırhlı kor­
veti de daha harbin' başında bir
Yunan torpidobotu tarafından
torpillenerek batırılmıştı.

Osmanlı donanması Bulgar-,


lar Çatalca önlerine gelip m ü ­
dafaa hattını geçmek teşebbü­
sünde bulundukları sırada bir
kısım uzun menzilli toplarıyle
düşman ordusunu hırpalamıştı.
M es’udiye ve Barbaros zırhlıla­
rı M arm ara’da Büyükçekmece,
Turgud Reis zırhlısı da K a r a ­
deniz’de Karaburun açığından
b u harekâta katılan gemilerdir.
Bunlardan maada, Çanakkale
Bir İngiliz ressamına göre Y a n y a ’ntn Yunanlılara teslimini Boğazını abluka eden Y u nan
gösteren bu resimdeki Osmanlı subayı k u m a n d a n Esat donanmasına karşı harekete geç­
Paganın kardeşi V e h ib Beydir. m e k üzere 16 aralık 1912 tari-

3506
hinde Boğazdan çıkmış, İmroz önünde cere­ laşmasma göre sınır olarak yine Midye-Enez
yan eden deniz savaşında her iki taraf ge­ hattı kabul ediliyor, yani Edirne Bulgarîara
mileri ve bilhassa bu arada Yunanlıların terkolunuyor, Arnavutluğun hudutlarının tâ­
meşhur Averof zırhlısı oldukça hasara uğra­ yini ve b u ülke ile alâkalı bütün meselelerin
mış olmasına rağmen, Osmanlı donanması da halli büyük devletere bırakılıyor, Osmanlı
ablukayı kaldırmağa muvaffak olamadan devleti Girid üzerindeki bütün haklarından
geri dönmüştür. Bun d an sonra 18 ocak 1913 vazgeçiyor, adalar hakkında bir karar almak
de Osmanlı donanması Y u n a n donaması ile hakkı yine büyük devletlere veriliyor, malî
Mondros deniz savaşını yaptı. Fakat evvel­ meselelerin halli için Paris’te milletlerarası
kinden daha fena bir netice ile Çanakkale’ye bir komisyonun toplanması kabul olunuyor,
döndü. savaş esirleri, tab’aîm ve ticaret işleri gibi
Diğer taraftan yarası tamir edilen Ha- meselelerin ayrı anlaşmalarla halli derpiş
midiye kruvazörü yine R a u f (Orbay) Bey olunuyordu.
kumandasında olarak 14 ocak 1913 de yedi BÖylece, yeni iktidar, Kâm il Paşa h ü kü ­
ay süren akınına başlıyarak Önce Şira ada­ metinin bir hayli yumuşattığı barış şartla­
sını topa tutmuş ve buradaki Makedonya rından çok daha ağırlarını kabule ve uğ­
muavin kruvazörünü batırmışttı. Bir müddet runda hükümet darbesi yaptığını ilân ettiği
sonra Otranto boğazından geçe­
rek Adriyatik denizine girmeye
muvaffak olan Hamidiye gemisi
buralarda da Yunan gemilerini
ve bazı Arnavutluk limanlarını
tahrib etmiştir. •

Londra banş andlaşmasının


imzası

Yukarıda anlatıldığı veçhüe


mütarekenin sona ermesiyle
başlayan savaşların ikinci saf­
hası sırasında Çatalca istihkâm­
ları parlak bir şekilde müdafaa
edilmişse de, Şarköy’e yapılan
çıkarma ve Bolayır tarafından
girişilen taarruz hareketiyle
düşmanın geri atılması m ü m ­
kün olmadığı gibi Edirne, Yan-
ya ve İşkodra kaleleri de düş­
m an eline düşmüştü. Yeni ikti­
dar, Edirne”yi kurtarmak pro-
pagandasıyle işe giriştiği halde,
bir müddet sonra b unun im ­
kânsız olduğunu anladığından
Londra elçisi Tevfik Paşa, Bâ-
bıâli’den aldığı salâhiyet üzeri­
ne devletlerin barış tavassutu­
nun kabul edileceğini İngiltere
Dışişleri Bakanlığına bildirdi.
Bir ay sonra da, İstanbul’daki
Büyükelçüer, Hariciye Nezare­
tine getirilmiş olan Prens Said
Halim Paşaya dört maddelik bir
nota ile barış esaslarını bildir­
diler (31 mart 1913). B u esas­
lar, Babıâlice kabul edildiğin­
den Bulgarlarla yeniden müta­
reke yapıldı. Müzakereler yine
Londra’da başladı ve 30 mayıs
1913 tarihinde barış imzalandı.
Balkan harbine son veren ve
yedi maddelik olan barış and- H a m idrye - kum andam Rauf (O r b a y ) Bey ve arkadaşlar»

3507
Edirne’yi Bulgarİara bırakmağa mecbur kal­ anda_ sağ yanağından vurulmuş, yaverlerin­
mıştı. Halbuki b u şartlardan yalnız birisi, den İbrahim B e y hem en vurulup ölmüş, baş
y ani Girid üzerindeki Osmanlı sembolik h ü ­ yaver Eşref Beyle uşağı Kâzım ağa dışarıya
kümranlık haklarının Yunanistan’a terki da­ fırlayıp tabancalarıyle karşılık vermeğe ko ­
ha evvel kabul edilmiş olsaydı, Yunanlıların yulmuşlardı. A rada K â zım ' ağa da- yaralan­
Bulgaristanla değil, Osmanlı devletiyle an­ mış, Eşref Beyle şoför İsmail H akkı’ya m er­
laşması ve vbir Balkan savaşının çıkmaması m i isabet etmemişti. Topal Tevfik bir aralık
m ü m k ü n olabilirdi. otomobilin basamağına çıkarak yaralı bulu­
nan M a h m u d Şevket Paşanın kafasına dört
M ahm ud Şevket Paşanın öldürülüşü, merm i daha sıkmıştı.
Ivîahmud Şevket Paşa, hem en Harbiye
Said Halim Paşanın sadareti Nezaretine getirildiyse de, bir saat kadar ko ­
mada kaldıktan sonra’ vefat ettti.
Sadrıâzam ve Harbiye Nazırı M a h m u d
M ahm ud Şevket Paşanın öldürülmesi
Şevket Paşa 11 haziran 1913 çarşamba günü
üzerine İttihad ve Terakki partisi, tama­
saat 11 sıralarında Harbiye Nezaretinden oto­
m en avucuna alıp kukla gibi oynatabileceği-
mobille Babıâliye gelirken Bayezid m eyda­
ni kestirdiği için o sırada Hariciye Nazırı
nından Divanyoluna vardığı sırada Sakalar
bulunan Mısırlı Prens Said. Halim Paşayı
Çeşmesi denilen yerde bir suikasta uğrayıp
Sadaret mevkiine getirmek istemişti. Sultan
öldürüldü. T a m b u yerde, kalabalık bir ce­
Reşad, Viyana elçisi eski Sadrıâzamlardan
naze alayı yüzünden otomobil durmuş ve
Hüseyin Hilm i Paşayı tercih ediyordu. B u ­
yol kenarında tamir bahanesiyle duran baş­
nun için M a h m u d Şevket Paşanın öldürüldü­
ka bir otomobilin içinde ve dışında bulunan
ğü gün Prensi, Hüseyin Hilm i Paşa gelinceye
yedi suikastçı hem en ateşe başlamışlardı.
kadar sadaret vekâletine tayin etmiş ve öbür
Bunlar, Topal Tevfik, Çerkeş Ziya, Nazmi,
kabine üyelerinin vazifelerine devamlarını
eski bahriye yüzbaşısı Şevki, mülâzim (teğ­
istemiş, ancak İttihat ve Terakkinin ısrarı
m en ) M e h m e d Ali, Gelenbevî okulu baş m u ­
karşısında: «Bunların istediklerini yapm ak­
bassırı Abdullah Safa ve A bdurrahm an adlı
tan başka çare yok» diyerek ertesi günü (12
kimselerdi. M a h m u d Şevket Paşa daha ilk
haziran 1913) Sadareti Said Halim Paşaya
vermek zorunda kalmıştı (Ali F u a d Türk-
geldi: Görüp işittiklerim, S: 113).
B u kabinede, Dahiliye Nezaretine Talât
i B ey getirilmişti. Harbiye Nazırlığı ise, Ah-
m ed İzzet Paşaya, Bahriye Nazırlığı da M a h ­
m u d Paşaya verilmişti. Maliye Nazırı, yine
Rıfat Beydi.
B u kabinenin ilk icraatı, M a h m u d Şev­
ket Paşanın öldürülüşü hâdisesinde alâkalı
olanları yargılamak ve çeşitli cezalara çarp­
tırmak oldu. Aynı zam anda evvelce tatil edi­
len M ebusan Meclisi açıldı.
Suikastı yapanlardan Şevki ve M e h m e d
Ali müstesna olmak üzere Öbürleri hem en
ele geçmiş, b u iki katille tertipleyicilerden
Çerkeş Kâzım, Ağacamiinde Pire M e h m e d
sokağında saklandıkları, olayın hazırlandığı,
1 numaralı evde ertesi günü basılmışlar ve
silâhlı bir çatışma sonunda ele geçmişlerdir.
B u çatışmada İstanbul Muhafızı Cemal P a ­
şanın yaveri Hilmi B e y vurulup ölmüş, polis
adlî kısım m üdürü Samoel ayağından yara­
lanıp sakat kalmıştır. Hüküm et, aynı zam an­
da belli başlı muhaliflerden 350 kadarını
tevkif ederek Sinob’a göndermiş ve geniş bir
tahkikat açmıştır. B u tahkikat ve yapılan
m uhakem e sonunda hâdisenin Prens Sabahad-
din, eski Dahiliye Nazırı Reşid Beylerle, eski
elçilerden Şerif Paşa, eski mebuslardan Gü-
B a lk a n ’larda m ağlubiyet üzerine «Illustra­ mülcüne’li İsmail, eski polis siyasî kısım
tion» m ec m ua sında çıkan bu temsili resim» m üdürü M uhib, Miralay (Albay) Fuad, Y ü z ­
O sm a nlıia rm R um eli kıtasından çekilişlerini başı Çerkeş Kâzım, Pertev.. Tevfik ve K em al
acı bir şekilde tasvir etmektedir. Midhat Beyler tarafından tertipendiği ve

3508
eski Sadrıâzamlardan Tunuslu Hayreddin vasıtasıyle ordu ile temasa geçmişler ve A h ­
Paşanın oğlu D a m a d Salih Paşanın da son­ m ed A b u k Paşadan yeteri kadar teminat al­
radan onlara katıldığı ortaya çıkmıştır (D a ­ mışlardı. Böylece durum a hâkim olunduktan
m ad Salih Paşa, Abdülmecid’in oğlu Şehzade sonra Müşir Şakir Paşa Sadaret kaym akam ­
Kemaîeddin Efendinin kızı M ünire Sultanın lığına getirilip geçici bir hükümet kurula­
kocasıydı). Neticede H a rb Divanı tarafından cak, bu sırada İttihatçılar temizlenecek ve
idama m a h k û m edilenlerden on iki kişi, yani nihayet Kâm il Paşanın veya Prens Sabahad­
Topal Tevfik, M uhib, Çerkeş Kâzım, Miralay din Beyin başkanlığında yeni hükümet k u r u ­
Fuad, Şevki, Çerkeş Ziya, kardeşi Hakkı, lacaktı (Cemal Paşanın hâtıratı, S: 67).
M e h m e d Ali, Abdullah Safa, şoför Cevad, Olayın öbür yönü, bütün b u tertiplerden
jandarma K e m a l . ve dam ad Salih Paşa Ba- İttihat ve Terakkinin haberli olmasıydı. Y i ­
yezid meydanında asılmak suretiyle idam ne Cem al Paşa hâtıratının bir çok yerlerin­
olundular. D a m a d Salih Paşa, b u işle ilgisi­ de; Tâlat Paşanın, D a m a d Salih Paşaya, A v r u ­
ni sonuna kadar reddetmiş, Sultan M . Reşad, pa’ya gitmesini tavsiye ettiği ve o sırada İs­
onu Ölümden kurtarmak istemişse de Cemal tanbul’da bulunan Prens Sabahaddin’in de
Paşanın «iradesiz de olsa asarım» demesi ve
İttihatçıların ' Salih Paşa idam olunmazsa bu
hâdisenin Padişahın daha da yakınlarına si­
rayet edeceğini ileri sürerek baskı yapmaları
üzerine idam hükümlerini tasdik . zorunda
kalmıştır. Ayrıca, işin tertipleyicilerinden
Prens Sabahaddin Bey, eski Dahiliye Nazırı
Keşid ve eski elçilerden Şerif Paşalar, Gü-
mülcüneli İsmail, K a y m a k a m (Yarbay) Z e ­
ki, emekli jandarma yüzbaşısı M ehm ed , K e ­
mal Midhat, Pertev Tevfik, Abdurrahman,
Kavaklı Mustafa ve -Çerkeş K â zın ım kardeşi
Hikmet Beyler de gıyaben idam h ü k m ü giy­
mişlerdir. B u arada üç kişi (vicahen) yüze
karşı ve iki kişi gıyapta m üebbed ve on beşer
yıl kalebendliğe m a h k û m olmuşlardır.

Olayın sebebleıi

B u olaym , iki yönü vardır: Bunlardan


biri, İttihatçıların yaptığı kanlı Babıâli bas­
kınına kanlı bir karşılıktır ki, hareket yarım
kalmıştır. B u işin tertipleyicileri bir taraftan
da Çatalca Ordusu K u m a n d a m A h m e d A b u k
Paşa ve ileri gelen bir kısım kumandanlarla
anlaşmışlardı. Suikasttan sonra Paşa ordusu
ile İstanbul'a yürüyüp duruma hâkim olacak Said H alim P aşa
ve esasen bütün iddialara rağmen m uvaf­
fak olamayıp Edirne’yi kaybettiren, adalarla Talât Paşa tarafından A vrupa’ya kaçırıldı­
Arnavutluğun geleceğini teminatsız bırakan ğını yazmaktadır.
Londra barış andlaşmasını imzalamak sure­ Hâdise esnaşmda İstanbul muhafızı b u ­
tiyle halk arasında bütün itibarını kaybetti­ lunan bu ünlü İttihatçının yazdıkları doğru
ği halde zorla iktidarda kalmağa çalışan İtti­ ise, İttihat ve Terakki, vaktiyle Harbiye N a ­
hat ve Terakki tasfiye edilecekti. A h m e d zırlığından düşürüldüğü için kendilerine kır­
A b u k Paşa ile arkadaşlarının harekete geç­ gın bulunan ve takip etmek istedikleri şid­
m ek cesaretini kendilerinde bulamayışları det politikasına âlet olmak istemeyen M a h ­
üzerine iş yarım kalmıştır (Sadrıâzam Kâmil m u d Şevket Paşadan bu suretle kurtulmayı,
Paşa-zâde Şaid Paşadan naklen Hikm et Ba- aynı zamanda, bu vesile ile muhalifleri temiz­
yur; T ü rk İnkılâbı Tarihi, C: 2, K : 2, S: 317). lemeyi ve sindirmeyi kurm uş olabilir. Nite­
Esasen bu kadar büyük tertibatın alınması, kim, b u her iki olay da tahakkuk etmiştir.
sadece M a h m u d Şevket Paşanın öldürülmesi Hattâ. A h m e d A b u k Paşanın bile b u işde d a­
için olamazdı. Ç ün kü bu, muhaliflere istek­ nışıklı bir döğüş oyunu oynamış olması
lerini sağlayacak bir şey değildi. Nitekim, m üm kündür. Esasen olaydan sonra harekete
katillerden bir kısmının kaçmayıp neticeyi geçmemesini başka türlü izaha pek de imkân
beklemeleri de b un u gösterir. Yine Said P a ­ yoktur. Nitekim, onun da suikast tertipçiîe-
şanın nakline göre, Prens Sabahaddin Bey, riyle birlik olduğu ihbar edildiği halde h ak­
D a m a d Salih Paşa, Gümülcüneli İsmail Bey kında- takibat yapılmamış, Cem al Paşa buna

3509
Tuğralara dâir
(İlave : 1 9 8 )


Birinci. cildimizdeki 15. ilâvede j
“Tuğra” nın m âna ve menşei tetkik edi­ u n tuğrasında “h ” harfi ikiden bire in­
lerek ilk Osmanlı padişahlarının-tuğra- . dirilmiştir.
lan gözden geçirilerek bilgiler verilmiş, Abdülmecid’ten itibaren de tuğra­
kaç kısımdan ibaret bulunduğunun iza­ larda Şah ünvanı tamamen kalkar ve
hı yapılmıştı. Seredeki “ h ” harflerinin boşluğu da
B u ikinci bölümde, Fatih’ten bağlı­ isimlerin son harflerinin b u kısma ka- i
yarak İmparatorluğun sukutuna kadar, j dar uzatılması ile doldurulur.
diğer Osmanlı padişahlarının “ Alâmeti-i i Osmanlı padişahlarının tuğralarının !
şerife” leri tetkik edilip Tuğra serisi j J okunuşlarında dikkat edilecek diğer bir i
tamamlanacaktır. husus da şudur: j
! '
Birinci M a h m u d ’a kadar “H a n ” ün- j
★ i
vanı hüküm darın babasının isminden j
İkinci M urad’m tuğrası ile ve “ El- sonra okunurken b u devirden itibaren j
muzaffer” dua cümlesi ile klâsik şekli- j H a n kelimesi padişahın isminden son- j
ni almış olan tuğra b u karakterini I ra okunmıya başlanmıştır. Misal: İkinci
İkinci M ehm ed ve İkinci Bayezid’inki- j M urad tuğrası: “ M urad ibn-i M eh m ed
lerde de aynen m uhafaza eder. j H a n el-muzaffer daim a”. Üçüncü M u s ­
Birinci. Selim’in tuğrasında (Sere) j tafa tuğrası: “ Şah Mustafa H a n ibni
kısmında Selim adının üzerine ilk defa | A h m ed el-muzaffer daima” .
Şah tinvanınm istif edildiği görülür, j . Hat (yazı) san’atı ve istifi bakı­
Okun uşu şöyledir: “Selim Şah ibn-ı Ba- j m ından dekoratif bir özelliği bulunan
yezid H a n el-muzaffer daima” . Osmanlı padişahlarının tuğraları ahid- j
Şah ünvanı Selim’in tuğrasında yer name, nişan, berat, h ü k ü m , ferman
aldığı gibi sadaret ve Hazine mühürle­ gibi vesikaların üzerine ve ortasına
rinde de vardır. B u ü n v a n m b u padi­ yazılırdı. Bunları yazmakla vazifeli ola­
şah zamanında benimsenmesinde İran’­ n a “Nişancı” veya “ Tevkil” denilirdi.
la başlıyan siyasî ve içtimai rekabetin İmparatorluk teşkilâtında Divan-ı h ü ­
rolü olduğu muhakkaktır. m ayun âzasından bulunan Nişancılar
Birinci Süleyman, İkinci Selim, devlet kanunlarını iyi bilenler arasın­
Üçüncü M urad’m tuğralarında Şah ün- dan seçilirlerdi. Divanda hüküm dar
vanınm iki defa yazılı olduğu görülür. nam ına verilecek kararın üzerine tuğ­
Okunuş, şekline gelince; Topkapı Sara­ rayı çekecek olan Nişancı; kararı tet­
yı müzesinde bulunan Birinci Süley­ kik, kanunnamelerle ahidnamelere ay­
m a n ’a ait süslü ve tezhipli tuğranın al­ kırı olup olmadığını da kontrolla m ü ­
tında şu. cümle yazılıdır: “ İşbu Nişan-ı kellefti. Nişancı, tuğrayı ya kendisi ya­
alışanın mazmun-ı şerifi oldur ki Şah zar, yahut da maiyetindeki tuğrakeş­
H a n #el-muzaffer daima”; lere yazdırırdı. K u b b e vezirleri de, ica­
İkinci Selim ve Üçüncü M urad’m bında, tuğra çekmede Nişancıya yar­
tuğralarını da buna göre o kum ak lâ­ dımda bulunurlardı. Vaktiyle, padişah­
zımdır. lar yakınlarına iltifat etmek istedikle­
Şah ünvanı Üçüncü M eh m ed ’in ri zam an tuğra meşkini emrederlerdi.
tuğrasında tamamen kalkar. B u padişa­ B u bir teveccüh îdi. Tuğrakeş vezir
hın tuğrası ve mühürleri İkinci Murad, ise; padişah nam ına âmir-i. mutlak
İkinci Bayezıd’e kadar devam eden olup bulunduğu eyalette veya ordu
klâsik şekildedir. kumandanlığında verdiği emirlerin üs­
Birinci Ahmed,den İkinci M a h m u d ’a tüne tuğra çekerek irade ısdar ederdi.
kadar, tuğra Serelerinde bir.Şah ve iki İdam hü k m ü n e, çekilen tuğranın kale­
“ h ” nın meveud bulunduğu görülür. mi ise kırılırdı. Sancak beyliklerine çı­
Topkapı Sarayı müzesi arşivinde kan şehzadeler de kendi adlarına tuğ­
10289 No. da kayıtlı vesikalardan birin­ ra çekmişlerdir.
de Sultan İbrahim’e tuğrası anlatılır* Tuğra şu isimlerle anılmıştır: Tev-
k e n : “ Tuğra-yı şerif deyu ism-i şerifiniz kiî-i hum ayun, Tevkiî-i refi’î hüm ayun,
beratlar ve emirler üzerine yazılana Nişan-ı şerif, Nişan-ı âlîşan, Nişan-ı h ü ­
d erlerT uğra bu minval üzere okunur: m ayun, Alâmet-i şerife, Tuğra-yı garrâ.
“ Şah İbrahim ibn-i A h m ed H a n el-mu- Tuğraların sağ taraflarına yaprak
zaffer daima” kaydından Serede iki “h ” veya çiçek gibi bir motif koymak usu­
bulunmasına rağmen “ Şah” ünvanmın lü Üçüncü Süleyman’dan sonra başla­
bir defa okunması gerektiği tesbit mıştır. İkinci M a h m u d çiçek yerine
olunmuştur. Nitekim İkinci M a h m u d ’- i “Adlî” mahlasını, İkinci Abdülham id

3510
inanmadığım yine hâtıralarında anlatmıştır. müsaade etmek, bu liderliği peşin olarak ona
Halbuki, Divan--ı Harbin h ü k ü m mazbatasın­ tanımak demek olurdu.
da tertipçilerin Gümülcüneli İsmail Bey va- Diğer taraftan Rom anya da çok kuvvetli
sıtasıyie ordu ile temas ve münasebette b u ­ bir Bulgaristan’dan endişeler duymaktaydı.
lundukları zikredilmektedir (İsmail Hâm i Esasen aralarında ötedenberi bir Dobruca
Dânişmend: Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C : 4, meselesi mevcuttu. Rom anya, burasını isti­
S: 401-402). Ancak, temas edilenlerin kimler yordu. Hattâ, Londra barışından evvel dev­
olduğu ve onlar hakkında da takibat yapılıp letlere başvurmuş ve 9 mayıs 1913 de Peters-
yapılmadığı açıklanmamıştır. burg’da toplanan elçiler konferansında Si-
listre’nin Bulgarlardan alınıp b u devlete v e ­
İkinci Balkan savaşına doğru rilmesi kararlaştırılmış idiyse de bu, R o m a n ­
ya’yı tatmin etmemişti.
İstanbul’da bu olayların geçmesi sırasın­
da, bu sefer Balkan devletleri arasında ol­ B u sebeplerden Bulgaristan’la müttefik­
m a k üzere, Rumeli’de siyasî ve askerî hava leri arasındaki anlaşmazlık gittikçe büyüdü.
Sırbistan, önceden yaptığı anlaşmaya rağmen
yine tehlikeli bir yön almıştı.
Bulgaristan’ın hemen bütün M akedonya’yı
Balkan savaşı sonunda galip duruma ge­
çen Bulgaristan, bu mücadeleden en büyük almasına asla razı olmuyordu. Çünkü savaş
sırasında bu anlaşmanın kendisine yüklediği
payı almak dâvasmdaydı. Yunanistan’la yap­
yükün fazlasını taşıdığı iddiasındaydı. 1.50
tığı ittifak andlaşmasmda tasrih edilmemekle
beraber, Sırbistan’la olan anlaşmasında bu bin asker yerine 360 bin askeri silâh altına
almış, anlaşmada olmadığı halde Bulgarların
yön, yani Bulgaristan’a düşecek büyük top­
rak payı belirtilmişti. Ancak, Sırbistan ve isteği üzerine Edirne muhasarasına asker ve
ağır top yollamış, Trakya’nın zaptı konusun­
Yunanistan bu muhteris devletten" korkmağa
da Bulgarlara yardım etmiştir. Sırbistan’ın
başlamışlardı. Bulgaristan aslında Balkanları
tek bir devlete yeter büyüklükte görüyor ve kesin kanaatine göre hâlen Bulgar orduları­
nın varmamış olduğu, halkı Sırplardan m ü ­
bu devletin de Bulgaristan olabileceğine
inanmış bulunuyordu Sırbistan’la anlaşmala­ rekkep yerlerin Bulgaristan’a verilmesi bahis
konusu olamıyacağı gibi, Slav çoğunluğu
rına göre. Bulgar sınırı Arnavutluğa kadar
% 50 yi bulmayan yerleri de bu devletin ta­
dayanarak Yunanistan’la Sırbistan’ın doğru
m a m en kendisi için istemesi yersizdi. Y u n a ­
temasını kesiyordu. B u hale ise, bu iki devlet
de razı değildi. Onlar, aralarında doğru te­ nistan ise, Bulgaristan’la önceden yapılmış
bir paylaşma andlaşması imzaladığından esa­
masın bulunmasıyle bir denge kurulabilece­
sen M akedonya’yı hem en tam am en Bulgar­
ğini kabul etmekteydiler. Sırbistan, bir yanı
lara terk nev’inden bir taahhüdü b ulunm a­
kendisine karşı dost olmayan Avusturya ile
dığını ileri sürüyor, kendisine verilmek is­
çevrilmişken, bir yanının da b u şekilde Bul­
tenen yerleri az buluyordu.
garistan’la çevrilmesini, devletinin gelecği
için çok tehlikeli buluyordu. Ayrıca Sırbis­ Bulgaristan, müttefikleriyle giriştiği m ü ­
tan, Balkanlardaki bütün Slavların, yani Ce- zakere ve pazarlıklardan hiç bir şey elde
nub Slavlarının (Sırplar. Hırvatlar, Sloven- edemedi. Üstelik bu dâvada Rusya da k en ­
Ier, Karadağlılar, Bulgarlar) ileride tek bir disinden çok Sırbistan’ı destekliyor, hattâ
idare altında birleşmesini varid ve lüzumlu Bulgaristan’ı bir Rom anya saldırısına karşı
görüyor, Sırbistan’ı da bu birliğin tabiî başı koruyacak Rus -Bulgar anlaşmasının sona
ve lideri sayıyordu. Bulgaristan’ın şimdi ala­ ermiş bulunduğunu haber veriyordu. B u d u ­
bildiğine genişlemesine ve kuvvetlenmesine rum a göre Bulgar hükümetinin mutlaka bir

—> i —>
“ Gazı” ünvanmı, Beşinci Aîehmed ise I ______________________.
diğer adı “Reşad” ı koydurmuşlardır. ■ j Bibliyografya: J. D e ny : İslâm An-
* I siklopedişi. P. Kraelitz; Die Tuğra der
İ Osmanischen Prinzen, Osmanische Ur-
Osmanlı padişahlarının tuğraları, ) künden in Türkischer Spraeher. L.
ilk defa kitabımızda, her padişah dev­ i Fekete; Osmanishe — Türkishe Diplo­
rinde isminin üzerine ve sahife başına matik der Turkishen Betmassgkeit in
konulmak suretiyle m un tazam bir Ungarn. F. Babinger; Die Grossherlidhe
seri halinde neşredilmiş bulunmakta­ Tuğra. I. H . Uzunçarşılı; Tuğra ve Pen­
dır. Tuğra serisinde eksik olan devle­ çeler ile. Ferman ve Buyrultulara dair,
tin kurucusu O sm an Gazi’ninkidir ve j Belleten sayı 17 - 18. Z. Orgun; Tuğra,
bugüne kadar da arşivlerde ele geçme­ ) TürJc 'i arılı Arkeologya ve Etnografya
miştir. I aergısi. P. Wittek; Notes sur la Toug-
1 hra Ottoman, Byzantion.

3511
anlaşmaya varması gerekirdi. Çünkü, şimdi Edirne’nin geri alınması hareketine girişme­
karşısına dikilmiş olan Yunanistan’la Sırbis­ ğe karar verdi. B u sırada İngiltere durum u
tan ve onun peyki durum unda bulunan K a ­ hissetmiş olduğundan Dışişleri Bakanı Ed-
radağ, b u savaşta hem en hiç yıpranmamış vard Grey, İstanbul’daki İngiliz elçisi vası-
gibiydiler. B u n a kargı Bulgaristan, Osmanlı tasiyle Babıâliyi b u fikrinden vazgeçirmeğe
orduîarıyle bir çok savaşlar yapmış ve bil­ çalıştığı gibi, bir taraftan da A v a m K a m a r a ­
hassa Çatalca önünde ağır zayiat vererek sında söylediği nutuklarla Osmanlı devletini
yorgun düşmüş bulunuyordu. Üstelik bir de tehdit ediyordu.
Rom anya tehlikesi vardı. Arada barış imza­ Osmanlı devleti, 20 temmuzda elçileri
lanmış olmakla beraber, Bulgaristan, O sm a n ­ vasıtasıyle büyük devletlere şu bildiride b u ­
lI devletinin durum unu da hesaba katmak lundu:
zorunda bulunuyordu. «Bulgaristan, Londra’da barış esaslarını
imzalamak için b üyük bir tehalük gösterdiği
Bulgaristan’ın eski müttefiklerine halde, sonradan Osmanlı devletine kalacak
yerleri boşaltmaktan imtina etmiştir. B u n ­
taarruzu dan da kendisine, «Midye - E ne z hattı» tâbi­
rine verdiği yanlış mânanın tefsirine göre
Bulgaristan, bütün bunlara rağmen, 29 bir sınır sağlamak istediği anlaşılmaktadır.
haziran 1913 tarihinde eski müttefiklerine Ancak, Osmanlı devleti, sabrı tükenip ordu­
karşı taarruza geçti. Sonunda Bulgaristan’ı
suna işgal emrini verdikten sonra Bulgaris­
yıkıma sürüklemiş olan böyle bir maceraya tan b u yerleri boşaltmıştır. Osmanlı devleti
girişilmesinin en m ühim sebebi, siyasî dizgi­ ayrıca delillerini de göstererek Enez’den
nin hükümetin değil, ordunun elinde bulunu­ başlayan bir sınırın, Boğazlar emniyetinin
şuydu (Hikmet Bayur; T ü rk İnkılâbı Tarihi,
sağlanabilmesi için Meriç nehri boyunca k u ­
C : 2, K : 2, S: 393).. Nitekim Bulgar ordusu
zeye doğru çıkması gerektiğini daima ileri
Başkumandanı Savof, hükümete haber ver­
sürmüştür. Osmanlı devleti b u konuyu dip­
meğe lüzum görmeden eski müttefiklerine
lomasi yoluyla halli tercih ederdi. Ancak,
hücum etmişti. Savof 3 temmuzda vazifesin­
Bulgarların b u yerler halkına yaptığı ve
den alındı. T em m u zun ilk günlerinde Bul-
müttefiklerinin de şahid olduğu zulümler
garlar, h em Sırplara,. h e m de Yunanlılara
bizi daha fazla bekleyemez hale getirmiştir.
karşı üstüste yenildiler. B u iki devletin or­
B u yüzden Osmanlı devleti şimdiden Meriç
dularını bir baskın taarruzu ile birbirinden
hattını ele geçirmek zorundadır. Osmanlı
ayırarak teker teker yenm ek projesi böylece
devleti, Trakya’nın mukadderatını büyük
suya düşmüş oluyordu. 10 temmuzda ise Ror
devletlerin tayinine razı olmayı ve bu sınırı
¡manya, Bulgaristan’a savaş ilân edip sadece
hiç bir bahane ile aşmamayı taahhüd eder.
askerî bir gezinti şeklinde Silistre - Totra-
B u n d an dolayı eğer yeniden savag başlarsa,
kan - Balçık - Pilevne bölgelerini işgal etti
bunun mesuliyetini Bulgaristan’ın şimdiden
ve Sofya’ya doğru ilerlemeğe başladı. A v u s­
üzerine alması gerekecektir».
turya da bu fırsattan faydalanıp Sırbistan’a
çullanmak istediyse de, Alm anya’nın kat’î A lm anya ve Avusturya, bunun tehlikeli
ihtarı ve İtalya’nın üçlü ittifaktan ayrılma karar olduğunu, İngiltere ve Rusya’nın göz
tehdidi yüzünden bunu yapamadı. Avustur­ yummayacaklarını bildirdiler. İtalya ise, O s ­
ya, Bulgaristan yenildikten sonra Sırbistanın manlIlara karşı baskı yapm ak hususundaki
Balkanların en kuvvetli devleti haline gele­ teklifi reddettiğini ve Osmanlı devleti h a k ­
ceğini düşünmüş, ve bunu kendisi için tehli­ kında dostça duygular beslediğini haber ver­
keli bulmuştu. di. Fransa da b un u tehlikeli buluyor, Rusya-
n m OsmanlIların Edirne’ye yerleşmesine (!)
göz yumamıyacağmı ileri sürüyor ve O s ­
Edirne’nin istirdadı için yapılan
manlI devletinin m evcud sınıra nazaran İs­
teşebbüs, Rabıâlinin notası tanbul’un emniyetini daha iyi temin edecek
yeni bir sınıra razı olmakla yetinmesini tav­
İşte b u sırada Berlin elçisi M a h m u d siye ediyordu. Rusya ise, Midye-Enez hattı­
Muhtar Paşa, Babıâİiye Bulgaristan’a karşı nın kesin olduğunu, bundan vazgeçilemiyece-
hem en harekete geçilerek Edirne’nin geri ğini, Osmanlı devleti harekete geçtiği takdir­
alınmasına teşebbüs edilmesini tavsiye etti. de Rusya’nın fevkalâde tedbirlere başvurup
B u sefer Romanya, Sırbistan ve Yunanistan vurmayacağının kestirilemiyeceğini, eğer b ü ­
OsmanlIları destekliyeceklerdi. Bulgaristan, yük devletlerden biri işe karışırsa öbürleri­
Osmanlı devleti ile kesin barış yapıldığını nin de onu taklid edeceklerini, ancak bazı
hesaplıyarak bu cephedeki kuvvetlerini çek­ ufak tefek sınır değişiklikleri kabil olduğu­
miş ve öbür savaş alanlarına sürmüş bulu­ nu, Edirne’nin Osmanlı .devletine iadesinin
nuyordu. Hükümet, uzun müzakerelerden bahis konusu olamıyacağını kesin şekilde
sonra yabancı devletlerin müdahalesinden bildirdi (Hikm et Bayur; T ü rk İnkılâbı T a ­
korkan bazı üyelerinin muhalefetine rağmen rihi, C: 2, K : 2, S: 426).

3512
Edirne’nin kurtarılması rakm ak zorunda kaldı. Sırp - Bulgar sınırı
ise İştip, Hodoviç Sırbistan’da ve Strumca
B ü y ü k devletlerden notaya cevapların Bulgaristan’da kalmak üzere çizildi. Y u n a n -
geldiği, aynı günde 21 tem m uz 1913, Osmanlı Bulgar sınır hattı da, Serez’in 30, D r a m a ’n m
ordusu hiç bir mukavemet görmeden Edirne 40 kilometre kuzeyinden geçiyor ve Kavala-
ve Kırkkilise (Kırklareli) bölgelerini işgal nın 30 kilometre kadar doğusunda Eğeye va­
edip Edirne şehrini almış, hattâ bildiride rıyordu. Bulgaristan böylece b u sınır hattı
verdiği teminata rağmen, Meriç nehrini de ile Enez arasında takriben 90 kilometrelik
bir çok noktalarda aşmıştı. Balkan savaşının bir kıyıya malik oluyordu. B u n a rağmen ne­
sonucu ne olursa olsun toprak statükosunda ticede Sırbistan’la savaştan Önceki anlaşma­
bir değişiklik olmayacağına dair b üyük dev­ sına göre um duğ u arazinin yarısını bile elde
letlerin önceden verdikleri teminata rağmen edememiş bulunuyor, ayrıca kuzeyde R o ­
bunu tatbike yanaşmamaları karşısında Babı- m anya lehinde 30 bin metrekarelik bir yer
âlinin de bu konudaki ilk teminatına u y m a ­ kaybına uğruyordu.
ması çok basit, tabiî ve haklı kalır. Ayrıca,
altı devlet evvelce ne 1854 ve ne de 1878 Genel bir sonuç olarak, savaştan evvel­
andlaşmalarmda taahhüd ettikleri Osmanlı kine göre Bulgaristan’ın arazi kazancı % 2 0 ,
devletinin mülkî bütünlüğü prensibine asla Sırbistan ve Karadağ’ın % 8 0 , Yunanistan’ın
riayet etmek lüzum unu hissetmemişlerdir. ise % 1 0 0 olmuştur.
Babıâli, bundan, sonra azimli bir siyaset ta­ Uğradığı bu ağır darbeden sonra, B u l ­
kip ederek' devletlerin baskı ve tehditlerine garistan’ın barış istemesi üzerine b u devletle
ve sonradan müsaid vaad ve tekliflerine rağ­ 29 eylül 1913 tarihinde İstanbul andlaşması
m en Edirne’yi bırakmağa yanaşmadı. imzalandı. Yunanistan’la 14 kasım 1913 tari­
hinde Atina ve Sırbistan’la 14 mart 1914 ta­
Birbirlerlyle savaşan Balkan devletle­ rihinde İstanbul andlaşmalan da imzalana­
rak Balkan devletleriyle genel barışa varıl­
rinin Bükreş andlaşması, Babıâlînin
mış oldu. Bulgaristan’la yapılan anlaşmaya
imzaladığı barış andlaşmalan göre sınır hattı Enez’den başlıyor, Meriç n eh ­
rinin doğu kıyışım 60 kilometre kadar takip
Diğer taraftan biribirleriyie savaş halin­ ettikten sonra doğuya doğru açılıp Edirne-
de bulunan Balkan devletleri de nihayet ara­ nin kuzeyinde savaştan önceki Bulgar sını­
larında anlaşıp 10 ağustos 1913 tarihinde rına ulaşıp buradan M idy e’nin 40 kilometre
Bükreş andlaşmasını imzaladılar. Bulgaristan kadar kuzeyinde, bu yer ile Bulgaristan’ın
bu andlaşma ile Totrakan, Silistre, Balçık ile savaştan evvelki sınırının takriben ortaların­
Varna kuzeyindeki kıyıları R o m a ny a ’ya bı­ da Karadenize varıyordu. Terkedilen yerler-


■■* m •# ''§ " “¿ W İ İ l ■' V ;:

i . \,:i" '-'i;.. • iv

Ü S M
- i fjPfp .*■ -
-1-
■ s , ‘i
■ ■•••■_ . J S äfsr ' '■ r >Y İ Si:

O sm anlı ord u su ta ra fın d a n k u rta rıla n E d irn e’den b ir gö riin ü s

3513
deki vakıflar, hanedana ait mülkler, m ektep­ leri Yunanistan'a veriliyordu. Osmanlı dev­
ler, mezarlıklar v.s. m ahfuz kalacaktı. Diğer leti, b u kararı kesin şekilde reddetti ise de,
m addeler de böyle andlaşmalarda bulunması meseleye yeni bir çözüm bulunmasına da B i ­
gerekli şartları kapsıyordu. rinci D ü n y a Savaşı im kân vermedi.
Sırbistan’la bir hudut meselesi olmadı­
Osmanlı devletî ve Batıklar
ğından yalnız diğer şartlar zikrolunmuştu.
Yunanistanla bilhassa adalar meselesi 1878 yılındanberi uğradığı ağır haksızlık­
çekişmeli geçip ortada kalarak nihayet dev­ lar, Osmanlı İmparatorluğunu idare edenler­
letlerin kararma bırakılmış, yeni şartlar k a ­ de Batı devletlerine karşı h em itimatsızlık,
bul edilmiş ve b u arada Girid b u devlete h e m de düşmanlık hislerinin doğup gelişme­
terkolunmuştu. Ç o k yazık ki devletlerin b u sine sebep olmuştu.
husustaki kararı son derece haksız oldu. B u ­ Y u n a n savaşını kazandığımız halde za­
na göre yalnız İmroz, Bozcaada ve güneydeki ferin haklarından istifade etmemize imkân
M eis adası' Osmanlı devletine kalıyor, öbür­ bırakılmamasma karşılık Balkan Harbini
kaybedince düşmanlarımızla bir­
likte karşımızda b ü yü k devlet­
leri bulmamız, b u duyguları d a ­
ha da arttırmıştı.

G er ek devlet, adamlarında
ve gerekse halk vicdanında b ü ­
tün batı -hıristiyan âleminin
bize düşm an olduğuna ve m a h ­
vımız için fırsat kolladığına
dair bir kanaat yerleşmiş bulu­
nuyordu. B u kanaat yanlış da
değildi. Hakikaten A vrupa, tür­
lü siyasî rekabetler konusu olan
Osmanlı devletinin bir genel sa­
vaşa m ey dan verilmeden tasfiye
zamanının gelmiş bulunduğuna
inanıyordu. A n c a k b u tasfiye­
nin b üyük devletlerin hepsi ta­
rafından kabul edilebileck olan
bir şekli henüz bulunmadığı
Bulgarların İstanbul’a gönderdikleri sulh m urahhaslar? için imparatorluk devam et­
(otura nlar); ortada G en er al Sa vof, sağında Naçoviç, mekteydi.
solun da Duşef. 1878 savaşında yediği ağır
ve bel bükücü darbeden sonra
Osmanlı devleti Batılılaı- arasın­
da hatırı sayılır bir dost ara­
mış ve b u yüzden sür’atle geliş­
m ekte ve her alanda yüksel­
m ekte olan A lm a n y a im p ara­
torluğu ile yakın münasebetler
k urm ak ve b u sayede varlığını
k orum ak istemişti. A lm a n y a ise.
sadece zamanla bir sömürge h a ­
line getirmek amaciyle Osmanlı
devletine yakınlık göstermeğe
başlamış ve b u arada diğer dev­
letlerin göz yumabileceği âzami
çıkarları elde etmiş, hattâ b u ­
n u n sınırlarını bile zorlamıştı.
A ncak, b u derece faydalandığı
v e ilerisi için de faydalanmayı
düşündüğü b u devlet lehine m e ­
selâ ne Trablusgarb n e de B a l­
k an savaşları ve barışlar sıra­
BabIâli’deki sulh görüşm eleri: S o ld a n k o n fe ra n s reisi Talât sında en küçük bir m üdahalede
B e y , B a h riy e Nazırı Ç ü r ü k s u lu M a h m u d Paşa, Şuray-ı bulunmamıştı.
D evlet Reisi Halil B ey , G en e r a l Sa v of, Naçovîç, D u şef. Avrupa politikasına az çok

3514
aklı eren Abdülham id, A lm a n y a ’ya müsaid devletlerinin itirazına uğradı. Babıâli b u n u n
davranmakla beraber, imparatorluğun m u ­ üzerine don anm a ıslahatının da bir İngiliz
kadderatını A v ru p a devletlerinin hiç birisi­ Amiraline ve jandarm a tensikatının bir
ne bağlamayı uygun görmeyerek daha ziyade Fransız generaline verilmiş b ulunduğunu ile­
aralarında mevcut rekabetlerden faydalan­ ri sürdüyse de tabiî bunlar k u m a n da m e v ­
m aya ve b u rekabetlerin neticelerini devletin kiinde bulunmadıklarından d u r u m aynı d e­
çıkarma kullanmaya çalışmıştı. ğildi. B u yüzden İtilâf devletleri Babıâlîyi
Meslekî tahsil ve ihtisaslarını Almanya- sıkıştırmakta devam ettiler. Nihayet von
da tamamlamış olan genç k u rm a y subay Sanders’e. Müşirlik rütbesiyle genel müfet­
nesli ise, kuvvetle A lm a n y a ’ya eğilimli bulu­ tişlik verilip fiilî k u m a n d a m evkiinden alın­
nuyor ve her alanda b u devlete dayanmanın dı. B u n a rağm en b u hal Osm anlı devletiyle
ve onunla iş ve kader birliği etmenin tek İtilâf devletlerinin arasındaki soğukluğun
kurtuluş yolu olabileceğini sanıyordu. artmasına sebep oldu.
K âm il Paşanın iktidardan düşürülmesin­ Kısa zam an sonra Said Halim Paşa kabi­
nesinde önemli değişiklikler yapıldı. Ü ç m ü ­
den sonra devletin_ mukadderatına kesin şe­
h im nezaret daha üç m ü h im İttihadcmm eli­
kilde hâkim olan İttihad ve Terakki fırkası
ne geçti. Ö n ce Enver B e y ’in, Trablusgarb ve
esasen askerlerin m ey da n a getirdiği ve elle­
Balkan savaşlarına iştirakinden ötürü üçer-
rinde bulundurduğu bir siyasî teşekkül ol­
den altı yıl kıdem zam m ı yapılarak, rütbesi
duğu için b u hal devletin dış politikasında
K aym akam lıktan (Yarbay) Paşalığa (G e n e ­
derhal tesirini göstermeğe başladı.
ral) yükseltilip Harbiye Nazırlığına getirildi
B ü y ü k bir politikacı değil, hattâ sadece (3 ocak 1914). Kısa bir za m an sonra d a İs­
iyi bir politikacı b u sırada A v ru p a ve dola- tanbul muhafızlığında ortalığı titretmiş olan
yısıyle dünya kaderinin nereye gittiğini pek C em al Paşa Bahriye nazırı oldu. Maliye n a ­
âlâ görebilirdi. Böyle bir durum da, Osmanlı zırlığı da yine Cavid B e y ’e verildi. Böylece
İmparatorluğu gibi bir devletin, b u köhne hükümetin bütün idaresi, Talât B e y zaten
geminin, kopması yaklaşan fırtına karşısın­ kabinede Dahiliye Nazırı bulunduğundan, ta­
da sâkin ve tehlikesiz bir limana sığınmak­ m a m e n Talât -Enver -C em al üçlüsüne geç­
tan başka hareket tarzı olamazdı. B u liman miş oluyordu.
ise, tarafsızlıktı. B u limandan, ancak fırtına­
nın sonlarma doğru çıkmak ve o sırada üs­
tün gelen akıntıya göre d ü m e n kırmak lâ­
Şark vilâyetlerinde ıslahat hakkında
zımdı. Devleti idare edenler arasında ise b u ­ imzalanan mukavelename
n u görecek kimse yoktu.
Berlin andlaşmasmın 61 inci maddesi
D o ğ u illerinde bazı «ıslahat» yapılmasını
Osmanlı ordusunu ıslah için İstanbul’a
derpiş etmekteydi. İngiltere ile imzalanan ve
gelen A im an askerî hey’eti, Kabine­ Kıbrıs’ı bu devletin işgaline terkeden and-
laşmada da b u husus taahhüd ediliyordu.
deki değişiklik
A n c a k daha evvel ıslahatın tatbik olunduğu
Osmanlı eyâletleri birer birer İmparatorluk­
Balkan Savaşından sonra cidden perişan tan ayrılmış olduğundan ana T ü r k ülkesi ve
bir hale gelmiş olan Osm anlı devleti ordu­ imparatorluğun çekirdeği olan A nado lu’n u n
sunu yeniden tensik ve ıslah etm ek için daha bir kısmında b u n u tatbik etmenin aynı sonu­
M a h m u d Şevket Paşanın Sadareti sırasında cu vereceği düşüncesiyle mesele o güne k a ­
bir A lm a n hey ’etinin getirtilmesi tasarlan­ dar savsaklanmış ve b u m a d d e tatbik olun­
mıştı. Yaklaşan savaş dolayısıyle elde bir mamıştı. Rusya’nın önayak olmasıyle İngil­
Osmanlı ordusu bulundurmayı pek isteyen tere ve Fransa ile öbür A v r u p a b ü y ü k dev­
Alm anya, b u n u _ b ü y ü k tehalükle kabul etti. letleri b u ıslahatın tatbiki için Babıâlîyi şid­
B u n u n üzerine İkinci Prusya tüm eni k u m a n ­ detle sıkıştırıyorlardı. A v r u p a genel politi­
danı General L im a n von Sanders, A lm an y a kasının gayet buhranlı zamanına rastlayan
İmparatoru tarafından b u hey’etin başkan­ b u sırada kuvvetler dengesinde bir rol oy­
lığına tayin edildi. V o n Sanders, Osmanlı n a m a k mevkiinde bulunan Osm anlı İmpara­
devletinin hizmetinde çalışmak üzere bir torluğunun böyle tâvizler verm ek değil, tâ­
m ukavele imzalayarak 14 aralık 1913 tarihin­ vizler koparm ak siyasetini gütmesi lâzım ge­
de 11 kişilik bir hey’etle İstanbul’a geldi. B u lirken devletlerin isteğine baş eğilip D o ğ u
hey’et üyeleri, kısa za m an sonra 42 ye ve vilâyetlerinin yabancı müfettişler tarafından
daha sonra 71 e çıkarılmıştır. ıslahına ait m ukavelenam e YenikÖ y’deki
A lm a n generali, evvelâ m odel bir kol­ Sadrıâzam Said Halim Paşanın yalısında im ­
ordu kurmakla görevlendirilmişti. B u m a k ­ zalandı (6 şubat 1914) ise de Birinci D ü n y a
satla İstanbul’da bulunan Birinci Kolordu Savaşının başlaması, b un u n tatbikine engel
Kum andanlığına tayin olundu. B u hal İtilâf oldu.

3515
4
A V R U P A N I N D U R U M U , D Ü N Y A S A V A Ş IN IN B A Ş L A M A S I V E
OSM ANLI İM PARATORLUĞ U

Yirminci yüzyıl başından itibaren A v r u ­ bir savaşla m ü m k ü n olabüirdi. Alm anya, bu


pa’daki çıkar ve kuvvet dengesi başlıca bü­ yüzden ordusunu günden güne kuvvetlendi­
y ü k devletleri iki grup halinde toplamıştı. riyor. donanmasını hazırlıyordu. Kendisini
B u gruplardan birisi üçlü ittifak (Alm anya - böyle bir savaşı kazanacak durum da hisset­
Avusturya - İtalya), öbürü ise üçlü itilâf tiği anda, b u savaşı açması mukadderdi. Bu,
(İngiltere - Fransa - Rusya) idi. Belçika, yalnız A lm a n devletinin değil, A lm an mille­
normal olarak İtilâf devletlerinin dostu bu­ tinin de şaşmaz politikasıydı.
lunuyordu. B u n u n gibi. Sırbistan, Rusya'nın İngiltere, A lm an ya ’nın" inkişafını en ­
bulunduğu gruba dahildi. Bulgaristan daima dişeyle takip ediyordu. A lm a n donanmasının
Rusya'nın desteğini görmüş ve millî istiklâ­ gün geçtikçe kuvvetlenmesi, onun dünya de­
lini o sayede kazanmış olduğu halde, Balkan nizleri hâkimiyetini tehdit etmekteydi. B u
Savaşının sonunda bu devletin kendisini des­ denizler ise, İngiltere’yi sömürgelerine bağ­
teklememesi yüzünden isteklerine kavuşa- layan tek vasıtaydı. B u bağın kopması, sö­
maması, onun Rusya’dan yüz çevirmesine ve mürgelerin elden gitmesi demekti. B u ise,
A lm anya tarafına dönmeğe başlamasına se­ İngiltere’nin tam mânasıyle mahvını doğu­
bep olmuştu. Yunanistan ise, daima İngiltere - rurdu.
nin yanında yer almağa eğilimli bulunu­ B u n a benzer bir durum Fransa için de
yordu. vâritti. B u iki devlet sömürgelere yerleştik­
Esasen, iki grubun silâhlı bir çatışmaya ten ve bunları paylaştıktan sonra araların­
sürüklenmesi, için bütün şartlar olgunlaşmış daki her türlü anlaşmazlıkları tasfiye ede­
bulunmaktaydı. rek İktisadî hegemonyalarının devamı için
Alm anya millî birliğini tamamlayıp tek kader birliği yapmışlardı. Üstelik Alm anya,
bir devlet halinde ortaya çıktığı zam an dün­ bir kıvılcımla patlamağa hazır bu barut fı­
ya h a m m adde kaynakları ve m a m ul m a d ­ çısı, Fransa ile komşuydu. B u n u n için bir
deler pazarları öbür devletler tarafından ke­ savaş vukuunda ilk darbeyi de Fransa’nın
sin şekilde paylaşılmış bulunuyordu. Bunlar yemesi mukadderdi.
da İngiltere, Fransa, Belçika, Felemenk, İtal­ Fransa ve İngiltere bu düşüncelerle as­
ya v.s. devletleriydi. Almanya, ancak 1884 kerî güçlerini bütün hızlarıyle arttırmakta
den itibaren Güney-Batı Afrika, Toyoland, idiler. B u silâhlanma yarışı ise, gittikçe daha
Kam erun, Do ğu Afrika, bir kısım Yeni Gine, tehlikeli bir ortam yaratmaktaydı.
Bismark ve Marşal adaları sömürgelerini
• Diğer taraftan, Rusya ile Avusturya’nın
elde edebilmişti (Herm än P inn o w ; A lm anya
Balkanlar konusundaki şiddetli rekabeti ge­
Tarihi, S: 440). B u yerler, A lm an ya için ye­
nel gerginliği gittikçe arttırmaktaydı. Aslın­
tersizdi. Sür’atle gelişmekte olan A lm a n en­
da çürük bir bünyeye sahip olan Avusturya
düstrisi hem h a m madde kaynaklarıyle satış
İmparatorluğu, topraklarını daha da geniş­
pazarlarına, hem de bunların kendi egemen­
letmek ve Balkanlar^ üzerinden A kd en iz’e
liği altında- bulunmasına muhtaçtı. Aksi hal­
çıkmak emelindeydi. Ö nündeki ilk engel ise,
de b u endüstri boğulmağa m a hkûm du. A l ­
Rusya’nın kuvvetle desteklediği Sırbistan ve
m anya’nın ise endüstrisiz yaşamasına imkân
ikinci engel de İngiltere’nin kuvvetle destek­
yoktu. B u n a göre, A lm a n endüstrisinin m u h ­
lediği Yunanistan’dı.
taç bulundutu h a m maddeler ve satış pazar­
ları diğer devletlerin elinde bulundukça, on­ Sırbistan, kendi yurdunun doğal bir par­
lar A lm anya’ya ancak istedikleri veya işle­ çası saydığı Bosna-Hersek’i Avusturya'nın
rine geldiği kadar hayat hakkı tanıyacak­ 1878 de işgal ve 1908 de ilhak etmiş olmasını
lardı. A lm an ya’nın çeşitli haklar ve imtiyaz­ asla hazmedemiyordu.
lar elde ederek Osmanlı İmparatorluğunu bir Alm anya, Avusturya İmparatorluğunun
sömürge haline getirmeğe çalışması da bu devamı için her şeyi göze almağa razıydı.
yüzdendi. B u alanda da karşısında İngiltere, Çü n kü b u imparatorluk dağılırsa, kuvvet
Fransa ve Rusyayı bularak bütün istekle­ dengesi kendi aleyhinde olarak bozulurdu.
rini elde edememiş, buna karşı o da Osmanlı Avusturya İmparatorluğunu teşkil eden mil­
devletini büyük güçlükler içine düştüğü za­ letlerin ise esas unsuru olan Germenlere kar­
m a n (İtalya’nın Trablusgarb’a saldırışı, Bal­ şı büyük bir sevgisi ve imparatorluğa sıkı
kan Savaşı gibi) sonuna kadar destekleme­ bağları yoktu. B u yüzden gerektiğinde G e r ­
mişti. Şu halde A lm anya için bir millet olarak menlerle ne dereceye kadar mukadderat bir­
devam edebilmek ve yükselmek, bilhassa İn­ liği edecekleri meçhuldü. Diğer milletlerin
giltere, Fransa ve Belçika’nın elinde bulunan hepsi de ya istiklâllerine kavuşm ak veya
sömürgeleri almağa veya bunları onlarla kendi cinslerinden müstakil devletlere katıl­
paylaşmağa bağlı bulunuyordu. B u ise, ancak m a k hevesinde idiler. Onları, Fransa milliyet

3516
p
‘ rensibinin müdafii olarak ve îtusyâ kendi İngiltere, aİanim genişletmek istidadında
çıkarı için, durm adan Kışkırtmaktaydı, olacağı anlaşılan bir savaşa m eydan verme­
Birinci D ü n y a Savaşı işte bu yüzden çık­ m ek. için kendisiyle Alm anya, Fransa ve
mıştır: Yani, A lm an ya Avrupa kuvvet den­ İtalya’nın arabuluculuk yapmasını teklif etti.
gesinin kendi aleyhinde bozulmaması için A lm anya ise, b unun sadece bir A v u s ­
Avusturya İmparatorluğunu dağılmaktan turya - Sırbistan anlaşmazlığı olduğunu ileri
kurtarmağa çalışmış ve b u gaye ile ileriye sürerek meselenin yine de b u şekilde kal­
atılmıştır. Yoksa, İngiltere ve Fransa m üs­ ması için hiç bir devletin araya girmemesi
temlekelerine konm ak, gayesiyle arzuladığı gerektiği fikrindeydi.
savaşa henüz hazır değildi. Sırbistan, kendisine tanınan mehil so­
Netice itibariyle b u savaş A lm an ya için nunda, yani 25 temmuz 1914 tarihide A v u s ­
bir saldırı savaşı değil, bir korunma ve sa­ turya notasına cevap verdi. Bu, uysal bir ce­
vu n m a savaşı mahiyetini taşıyordu. vap olmakla beraber, Avusturya’nın ağır tek­
Birinci D ü n y a Savaşı, A vrup a ’da başla­ liflerini topyekûn kabul etmiyordu. Bun u n
yıp A vrup a’da sona ermiştir. Yalnız deniz­ üzerine Avusturya elçisi Belgrad’dan ayrıldı
lerde Avrup a sınırlarını aşmıştır. Bir de A f ­ ve Avusturya devleti Sırbistan ile siyasî m ü ­
rika’daki A lm an müstemlekeleri için kısa nasebetlerini kesti.
çarpışmalar olmuştur. Ancak, beş kıta mil­ B u hal, Avrup a’da endişelerin büsbütün
letlerini temsil eden devletler ve dominyon­ artmasına sebep oldu. İngiltere, genel barışın
lar zamanla buna katıldığı ve neticesi hep­ korunması için, Avusturya’nın b u cevabı hiç
sini ilgilendirdiği için «D ünya Savaşı» deyimi olmazsa yeni müzakerelere esas kabul etme­
yerindedir. sini istiyordu. Alm anya, Fransa ve İngiltere-
ye başvurarak bu konudaki tutumiyle ger­
Avusturya veliahdine yapılan suikast, ginliğin artmasına sebep olan Rusya üzerinde
gerekli tazyikin yapılması talebinde bulundu.
Birinci Dünya Savaşının başlaması Fransa da, b u devlet üzerindeki nüfuzunu
kullanarak işi bir savaşa kadar götürmemesi
D u r u m u n böyle gergin ve kritik _ olduğu hususunda Avusturya nezdinde teşebbüse
bir sırada, Avusturya ve Macaristan İmpara­ geçmesini A lm an ya ’dan istedi.
torluğu veliahdi Fransuva Ferdinand ile ka ­
risi ziyaret için bulunduğu Bosnasaray’ı şeh­
rinde Gabriyel ’ Frençip adlı bir Sırp genci
Devletlerin birbirlerine savaş ilânı
tarafından 28 haziran 1914 pazar günü vuru­
lup öldürüldüler. G ü n , çok mânalıydı. Ç ü n kü Avusturya bu meseleyi Sırbistan’la k en ­
Sırplar aynı tarihe rastlayan bir günde Kö- di arasında bir anlaşmazlık sayıp hiç bir ta­
sova m eydan savaşı sonunda istiklâllerini vassutu kabul etmeyerek 28 tem m uz 1914 ta­
kaybetmişlerdi. B u yüzden onu millî m atem rihinde Sırbistan’a savaş açtı.
günü sayıyorlardı. AvusturyalIlar da b unu Rusya, anlaşmazlığın bir Avusturya -
bildiklerine göre, ve!lahdin böy­
le bir günde Bosna-Hersek’in
merkezi sayılan b u şehri ziya­
retinin Sırpları tahrik edebile­
ceğini hesaplamaları' lâzımdı.
Avusturya devleti b u sui­
kasttan Sırbitan hükümetini
m es’ul tuttu. O nu , imparatorlu­
ğa dahil Slav milletlerini ayır­
m a k ve böylece imparatorluğu
parçalamağa çalışmak hedefini
gütmekle itham ediyordu. M ese­
leyi bütün teferruatiyle incele­
di. Birdenbire bir karara var­
mamasına A lm an ya ’nın açıkça
«itidal ve teenni» tavsiyesinde
bulunması sebep olmuştu. A n ­
cak, bir ay sonra A lm an ya ile
anlaşarak Sırbistan’a 24 saat
mehilli bir nota verdi (23 tem­
m u z 1914). B u durum, Avrupa
devletlerini büyük endişelere Bosnasaray’d a A v u stu ry a veliahdi F r a n s u v a F e rd in a n d ’«
şevketti. öldüren Sırplı Gabriyei P ren ç ip ’in yakalanışı

3517
Sırbistan savaşına kadar gideceğini kestirdi­ ve Macaristan. İmparatorluğuna Savaş ilâh
ğinden daha evvel dört güney eyâletinde se­ etmeleri takip etti.
ferberlik ilân etmişti. Ancak, kendisi karışır­ Almanya’ya bu ay içinde en son savaş
sa bu savaşa Almaya’m n da katılacağını he­ açan devlet ise, Japonya, oldu (23 ağustos
saplayarak 31 temmuz 1914 tarihinde genel 1914).
seferberlik ilân etti. Japonya, İngiltere’ye bir ittifak andlaş-
masıyle bağlı bulunuyor ve üstelik Almanya-
Almanya, derhal harekete geçip b u işin
nın Uzak-Doğu’daki sömürgelerini bu suretle
durdurulmasını 12 saat mühletli bir ültima­
kolayca elde etmedi umuyordu.
tom ile Rusya’dan istedi. Rusya cevap ver­
meyince de 1 ağustos 1914 günü bu devlete İttihadcılann Dünya Savaşından um­
savaş ilânında bulundu.
Almanya, Rusya’ya on iki saat mehilli
dukları, Almanya ile yapılan gizli
ültimatomu verdiği zaman, Fransa’dan bir ittifak, İtilâf devletlerinin tarafsızlık
Rus - Alm an savaşı karşısında tarafsız kalıp
kalamıyacağmı sormuştu. Seferberliğini ilân teklifleri
etmiş olan Rusya’ya ittifakla bağlı bulu­ Savaşın çıkması, Osmanlı İmparatorluğu
nan Fransa, savaşın başlamasıyle Almanya- için son bir ümid olabilirdi. Ancak. İttihad
nın kendi üzerine atılacağını kestirdiğinden
ve Terakki Cemiyeti bunu başka türlü anlı­
1870 deki duruma tekrar düşmemek için hâ­ yordu. Savaşı mutlaka merkezî devletlerin
len Almanya ile bir anlaşmazlığı bulunma­ kazanacağını umuyor ve onların safında bu­
dığını ve bu konuda çıkarlarının gerektirdi­
lunmak suretiyle Trablusgarb ve Balkan sa­
ği şekilde hareket edeceğini bildirdi. B u ce­
vaşlarında kaybedilen yerlerin büyük kısmını
vabı tatminkâr bulmayan Almanya, 3 ağus­
geri almayı, Elviye-i Selâse diye anılan Ba-
tosta Fransa’ya savaş ilân etti.
tum - Kars - Ardahan’ı tekrar yurda katma­
2 yı, hattâ bütün Kafkaslarda yeniden nüfuz
ağustosta Belçika’ya verdiği nota ile
geçecek savaş hareketlerinin Alm an ordula­ sahibi olmayı, Mısır'ın imtiyazlarını ilga
rının bu devlet topraklarına girmesini zarurî edip burasım diğer Osmanlı eyâletlerinden
kıldığını, Belçika tarafsız kaldığı takdirde farksız; hale getirmeyi, Girid ve Kıbrıs ada­
savaş sonunda Almanların bu memleketi larını da tekrar imparatorluğa bağlamayı
tahliye edeceklerini ve bütün hasarı Ödeye­ kuruyordu.
ceklerini bildirmişti. Belçika, Almanya tara­ Talât - Enver - Cemal üçlüsünde, Enver
fından çiğneneceğini bildiği halde, millî şeref Paşa hemen savaşa girmeğe taraftar, Talât
ve haysiyeti ile telifi kabil olmayan bu tek­ Bey mütereddit, Cemal Pasa ilk zamanlarda
lifi reddetti. Bunun üzerine Almanya bu dev­ buna karşı iken zamanla üçü de bunu m e m ­
lete de savaş açtı (4 ağustos 1914). leketin selâmeti için tek çıkar yol olarak
görmeğe başladılar. Alm an propagandası on­
Almanya, bu savaşta bilhassa İngiltere-
ları tamamen tesiri altına almış bulunuyordu,
nin tarafsız kalmasını istiyordu. Halbuki, bu­
Osmanlı devletinin Birinci Dünya Sava­
na fiilen imkân yoktu. Nitekim Alm an Baş­
şma girişinin başlangıcı, Almanya ile akdolu-
vekili Holveg daha 29 temmuzda İngiltere
nan gizli ittifak andlaşmasıdır. B u gizli and-
elçisine b u hususu söylemişti. Rusya ise,
laşma, Almanya’nın Rusya'ya savaş ilânının
İngiltere’nin bir harb çıkarsa Fransa ve Rus­
ertesi günü, yani 2 ağustos 1914 tarihinde im­
ya’nın yanında yer alacağını resmen beyan
zalanmıştır. B u ittifak hakkındaki müzake-
etmesini istemiş, İngiltere sadece savaş iste­
reler 26 temmuzda başlamıştı (M ahm ud
diği töhmeti altında kalmamak için buna
Muhtar Paşa; Maziye bir nazar, S: 233). B u
müsbet cevap vermemişti. İngiltere’nin nihaî
andlaşmayı Sadrıâzam ve Hariciye Nazırı
cevabı şöyle oldu: Bir Avusturya-Sırbistan
Said Halim ve Harbiye Nazırı Enver Paşa­
veya Almanya -Rusya savaşı karşısında İn­
larla Dahiliye Nazırı Talât ve Meclis Reisi
giltere buna sürüklenmeyebilir. Ancak, bun­
Halü Beyler hazırlamışlardı. O sırada Cemal
dan bir Almanya-Fransa savaşı doğarsa ka­
Paşa henüz buna taraftar olmadığı için ne
yıtsız kalamaz.
kendisinin ne de diğer vükelânın bundan
• Nitekim, Almanya’nın Belçika’ya savaş haberleri vardı. Said Halim Paşa ile A lm an­
ilânını İngiltere kâfi görerek o da 4 ağus­ ya’nın İstanbul Büyük elçisi Baron von
tosta Almanya’ya savaş ilân etti. Çünkü bu Wangenheim arasında imzalanan beş madde­
memleketin Almanya tarafından işgalini, lik bir gizli ittifak andlaşmasınm hükümleri
kendi emniyeti için hayatî bir tehlike say­ şunlardı:
maktaydı ve daha 1 ağustosta Londra'daki 1 — İki taraf, Avusturya ile Sırbistan
Almanya elçisine bu durum bildirilmişti. arasındaki ihtilâfa karşı mutlak tarafsızlık­
B u olayı, Avusturya ve Macaristan. İm­ larını muhafaza edeceklerdir.
paratorluğunun 6 ağustosta Rusya’ya, İngil­ 2 — Rusya bu anlaşmazlığa fiilen ve as­
tere ve Fransa'nın da 12 ağustosta Avusturya kerî bir müdahalede bulunur ve bu hareketi

3518
Alm anyalIn Avusturya'ya fiilen askerî yar­ bunun karşılığında mülkî bütünlüğünün ga­
dımda bulunmasını icab ettirirse ve bundan ranti altına, alınacağını. söylediler. Osmanlı
bir savaş doğarsa, Rusya’nın bu davranış ve devleti ise, nice defalar verilmiş ve asla tu­
hareketi Osmanlı devleti için de savaş se­ tulmamış olan bu garantiye pek itibar etmi­
bebi olacaktır. yordu ve bunda da haklıydı. Almanya ile itti­
3 — ■Savaş çıkarsa Almanya hususî as­ fak imzalandığı gün «ihtiyatî tedbir olmak
kerî hey’etlerini Osm anlı, devletinin emrine üzere» genel seferberliğini ilân etmişti. Aynı
hazır bulunduracak, buna karşılık Osmanlı gün İngiltere devleti, İngiliz tezgâhlarında Os-
hükümeti bu hey’ete ordusunun genel sevk maniı devleti için inşa edilmekte olan Reşa­
ve idaresi hususunda, Osmanlı Harbiye N a ­ diye ve Sultan Osm an adiı iki savaş gemisi­
zırı ile Alm an heybeti başkanı arasında ka­ ne ambargo koydu. Yine aynı gün Ittihad ve
rarlaştırılacak şartlarla, fiilî ve kesin bir nü­ Terakki hükümeti bundan sonraki icraatında
fuz temin edecektir. bir muhalefete uğramamak için Mebusan
4 -— Almanya, Osmanlı imparatorluğunu Meclisini Kasım ayma kadar kapattı. 7 ağus­
gerektiğinde ve arazisi tehlikeye uğradığı tosta da basma sıkı bir sansür kondu.
takdirde, silâh güciyle müdafaa etmeyi üze­
rine alır. Osmanlı devletinin savaşa girişini
5 — Almanya ve Osmanlı İmparatorluk­
larım mevcut anlaşmazlıklardan doğabilecek hazırlayan olay
milletlerarası kargaşalık ve karışıklıklara Osmanlı devletinin harbe girmesini A l­
karşı korumak gayesiyle akdolunan bu söz­ manların, Akdenizde K uzey Afrika, kıyıla­
leşme, isimleri yukarıda geçen yetkili dele­ rında bazı limanları bombardıman eden,
geler tarafından imzalandığı ândan itibaren Amiral Suşon kumandasında bulanan G e ­
yürürlüğe girecek ve benzeri diğer karşılıklı ben’ ve Breslav adlı iki zırhlısının İngilizlerin
taahhüdler gibi 31 ocak 1918 tarihine kadar takibinden, kaçarak Osmanlı devletine sığın­
yürürlükte kalacaktır. ması ve Çanakkale Boğazından içeri girme­
B u gizli andlaşmanm ikinci maddesi, lerine müsaade edilmesi çabuklaştırmıştır
Rusya ile merkezî devletler arasında savaş (10 ağustos 1914).
zuhuru halinde Osmanlı devletini buna ka­ Rusya elçisi daha 8 ağustosta bu gemi­
tılma taahhüdü altına koymaktaydı. Halbuki, lerin Çanakkale’ye doğru seyrettiklerine işa­
anlaşma Almanya’nın Rusya'ya savaş ilânın­ ret etmiş, Sadnâzam Said Halim Paşa ise o n­
dan bir gün sonra imzalanmıştır. İkinci m ad­ ların Boğazdan geçmelerinin asla kabul edil­
de ise, Osmanlı ordularını, tamamen A lm an­ meyeceğini kendisine söylemişti.
ların emir ve kumandasına terk ve teslim Bu sırada Çanakkale Boğaz kumandanı
etmekteydi. Üstelik, Osmanlı devletinin gir­ Weber adlı bir Almandı. Gemilerin geldiğini
meğe mecbur bulunmadığı ve hattâ girme­ ve şiddetle takip- edilmekte olduklarını tel­
mekte çıkarlı olduğu bu savaşa katılmakla grafla seferberliğin ilânmdanberi Başkuman­
ne kazanacağı, yani savaşı merkezî devletler dan vekili unvanını almış olan Enver Paşaya
kazanırsa bunun imparatorluğa ne temin ede­ da bildirilmişti.
ceği, kısaca böyle bir savaşa gi­
riş sebebi hiç bir şekilde açık-
lanmamaktaydı. Böylece ne mec­
lisin, ne hükümetin, 'ne de hü­
kümdarın haberi olmadan İtti-
had ve Terakki Partisinin ileri
gelenleri memleketi savaş uçu­
rumunun kenarına, kadar getir­
miş bulunuyorlardı.

Osmanlı devleti, buna rağ­


men savaşa derhal girmedi.
Hattâ Almanya’ya karşı bir
müddet için bu ittifakın yalnız
savunucu olduğunu iddia ede­
rek savaşa girmek istemez gö­
ründü. Belki de, savaşın cere­
yan tarzı hakkında bir fikir
edinmek istiyordu.
İtilâf devletleri durumdan * ---— i—■ ' ■
kuşkulandıkları için Osmanlı
devletine tarafsız kalmasını mü- Air.ıaniarın Goben ve Breslav zırhlıları Akdenizde
nasip şekillerde hatırlattılar ve seyir halinde

3519
Yine bir A İm an olan K u rm a y Başkan ve­ m a n Genel K urm ayı piâ.nlı bir şekilde hazır­
kili gemilerin derhal içeri alınması gereke­ lıyordu. Kabinede, İttihadcılarm ileri gelen­
ceği mütalâasında bulunmuş, Enver Paşa, lerinden ve Maliye Nazırı bulunan Cavid
Sadrıâzama danışmadan karar veremiyeceği- B ey takip edilen politikaya şiddetle aleyhtar
ni söylemişse de, onun buna vakit bulunm a­ olduğundan Osmanlı devletini tarafsızlar sa­
dığını ileri sürerek ısrarı üzerine gerekli fında tutmak için elinden gelen gayreti
emri vermiş ve gemiler b u suretle Ç anakka­ harcamaktaydı.
le’den geçmişlerdi. îtilâf devletleri, Osmanlı devletinin er-
Tarafsızlık kaidelerine göre bunların ya geç tarafsızlıktan ayrılıp kendilerine karşı
hem en silâhlarından tecrid olunmaları veya savaşa girişeceğini tahmin ettiklerinden b u ­
24 saat içinde karasularını terke dâvet edil­ na göre gerekli tedbirleri almaktaydılar.
meleri lâzımdı. Bunların hiç biri yapılmayın­
ca İngiliz ve Fransız elçileri Babıâliye baş­ Kapitülâsyonların ilgası
vurup durum u şiddetle protesto ettiler.
Osmanlı hükümeti, İtilâf devletlerinin 9 eylül 1914 tarihinde Osmanlı devleti,
ısrarı üzerine A lm an sefirine başvurup ya bir adım daha atarak 1 ekim tarihinden iti­
gemilerin silâhtan tecridini veya karasuları­ baren muteber olmak üzere bütün kapitülâs­
nı terkini istediyse de, elçi iki isteği de şid­ yonları ilga ettiğini bildirdi.
detle reddedip hükümeti korkaklıkla itham Yabancı devletler içinde b una en şid­
etti, tehditler savurdu. Nihayet Osmanlı h ü ­ detle itiraz eden ise, Alm anya oldu. Babıâli-
kümeti meseleye üçüncü bir hal şekli buldu: nin kararı kesindi.
b u iki gemiyi satın almak. H iç lâf anlamak 1536 yılında bir âtıflt ve sonraları kar­
istemeyen elçiye başvurulmadan b u sefer şılıklı haklar olarak tanınan kapitülâsyonlar,
doğruca Kayser’e müracaat edilip b u şekil bir taraflı h a k ve imtiyazlar haline girmiş,
teklif edildi. A ynı zamanda A lm an ya’yı bir devletin istiklâli ile asla telifi kabil olma­
oldu-bitti karşısında bırakmak için iki zırh­ yan bir hal almıştı. Osmanlı devleti esasen
lının 80 milyon m arka (takriben beş milyon Tanzimattanberi bunlardan kurtulmanın ça­
Osmanlı altını) satın alındığı ilân edildi. A l ­ resini aramış, her seferinde bütün yabancı
manya, b u n u kabule mecbur kaldı. Gemiler, devletler b u konuda birleşip karşısına dikil­
Osmanlı bayrağı çekerek İstanbul’a doğru diği ve onlarla başetmesine imkân bulunm a­
hareket ettiler. dığı için m uvaffak olamamıştı.
İtilâf devletleri, bunun bir m uvazaa ol­ Osmanlı devleti seferberliğini ilân et­
duğunu ileri sürüp sızlandılarsa da fazla mekle beraber henüz savaşa hazır olmadığı
ileri gidemediler. Yalnız, gemiler müretteba­ halde adım adım buna yaklaşmaktaydı.
tının değiştirilmesini istediler. Babıâli, b u ­ Sadrıâzam, hiç olmazsa altı ay daha bekle­
n u n yapılacağını söyledi ve böyleee mesele m e k taraftarıydı. Hele. Almanların M arn
bir müddet için kapanmış oldu. Ancak, b u n ­ m eydan savaşını kaybedip çekilme zorunda
ların mevcudiyeti, her an için bir gaile çı­ kalışları, işin hareket savaşından siper sava­
karm ak istidadında bulunuyor ve b u n u Al- şma dökülüşü, b u savaşın öyle A lm a n B a ş­
bakanının tahmini gibi altı ay-
m m m da bitemeyeceğini ve savaş uza-
dıkça da A lm anya’nın kazan­
?! I m a şansının azalacağını belli et­
meğe başlayınca, Osmanlı dev­
İ P
'M leti ricali ve kabine üyeleri ara­
sında savaşa girmeme taraftar­
larının artmasına sebep olurken,
Almanların Doğu cephesinde

mm
Huşlara karşı kazandıkları ka­
hir zaferler de İttihad ve T e ­
rakki ricalinin başlarını dön­
dürmekteydi.

Osmanlı filosunun Karade­


niz’e ilk çıkışı, İngiltere’nin
protestosu

Diğer taraftan Y a v u z (Sul­


Kapitülâsyonların ilgası münasebetiyle h a ik m sevinç tan Selim) adını alan G oben ve
gösterisi Midilli adı konulan Breslav

3520
ğemiieri de huzursuzluğu arttırmakta idiler. başvurup hâdiseye Rus donanmasının K a r a ­
Bunlar, resmen satın alınmış ve Osmanlı do­ deniz Boğazına mayın döküp Boğazı kapat­
nanmasına katılmış oldukları halde, mürette­ m a k istemesinin sebep olduğunu bildirerek
batı değiştirilmediği gibi, Osmanlı Bahriye barışı korumak için tahkikat açılmasını iste­
Nezaretinin emrine girmeyi de reddetmişler­ diyse de, Rusya bunu Osmanlı maslahatgüza­
di. A lm an amirali mütemadiyen Karadenize rına pasaportlarını vermekle cevaplandırdı.
çıkmak istiyor ve A lm an elçisi de kendi­ Fiilî savaş Rusların 31 ekimde D o ğ u
sini destekliyordu. Hü kü m e t 20 eylülde Bayezid’in kuzeyinden sınıra tecavüzleri ve
b u isteği kesin şekilde reddettiği halde, İngilizlerin 1 kasımda A ka b e’yi bombardı­
Harbiye Nazırı Enver Paşa yalnız talim m a n etmeleriyle başlamış, İngilizler aynı
ve tatbikat maksadıyle ve aynı gün geri zamanda Basra körfezinden Şat boyunca as­
dönm ek şartiyle bu izni verdi. Aynı za­ kerî harekâta girişmişlerdir. A z sonra 3 k a ­
m anda kendisi de teftiş bahanesiyle İstan­ sımda Rusya, 5 kasımda Fransa ve aynı gün
bul’dan ayrıldı. Sadrıâzam Said Halim Paşa İngiltere, Osmanlı İmparatorluğuna savaş
bu durum karşısında Bahriye Nazırına baş­ ilân ettiler. Babıâlinin İtilâf devletlerine
vurdu. Cemal Paşa filonun geri dönmesini karşılık savaş ilânı, 11 kasım 1914 tarihinde
telsizle bildirdiği halde Amiral ancak genel vâki oldu.
karargâhtan emir alabileceğini bildirdi. Filo,
Karadenizde küçük bir dolaşma yaptıktan Savaşa taraftar oîmıyan kabine üye­
sonra geri döndü. B unun üzerine İngiliz am i­ lerinin istifası, Cihad-ı Ekber ilânı
ralliği, Osmanlı ve A lm an savaş gemileri ay­
nı bayrağı taşıdıkları için birbirinden ayır­ Resmen Osmanlı devletine satılmış ve
m a k imkânı bulunmadığını, b u yüzden Os- Osmanlı donanmasının malı olmuş bulunan
manlı bayrağı taşıyan bütün gemilere düş­ iki A lm an zırhlısının Karadenize açılmaları­
m a n muamelesi yapılacağını ilân etti. Ç a ­ na Sadrıâzam Said Halim Paşa aleyhtardı.
nakkale’den çıkmak isteyen bir Osmanlı tor­ Hattâ, böyle bir şey olmıyacağına dair İtilâf
pidosuna, Boğaz dışında nöbet bekleyen İn­ devletleri elçilerine şahsen teminat vermiş
giliz amirali tarafından derhal geri dönmesi ve b u hususa dair bir hükümet kararı da çı­
ve bundan sonra Osmanlı bayrağı taşıyan kartmıştı. Kendisi bu savaşta Osmanlı dev­
gemilerin batırılacağı bildirildi. B un d an fay­ letinin tarafsız kalmasını istiyor ve impara­
dalanan Veber ise, Boğazın zorlanmak tehli­ torluğun menfaatini bunda görüyordu. F a ­
kesini ileri sürüp Çanakkale’yi mayinlerle kat bir hükümet reisi olarak başında bulun­
kapattı (27 eylül 1914). duğu kabineye hâkim olacak kadar kuvvetli
şahsiyet sahibi değildi.
Yavuz ve Midilli’nin ve diğer gemilerin
Rus limanlarının bombardıman edil­
Rus limanlarını bombardıman ettiğini duyun­
mesi, İtilâf devletlerinin harb ilânı ca istifasını verdi. Ertesi günü K urba n B a y ­
ramının ilk günü olduğu halde rahatsızlığını
Cemal Paşanın nihayet savaş fikrini k a ­ bahane ederek sarayda yapılan m uayede tö­
bul etmesi üzerine Yavuz, Midilli gemileri renine katılmadı. Hüküm et üyelerinin mua-
başta olmak üzere Osmanlı filosu, A lm an yededen sonra Yeniköy’deki yalısına gidip
amirali Suşon kumandasında 27
ekim 1914 tarihinde Karadeniz’e
tekrar çıktı. 29 ekimde Rus do-
nanmasıyle sahillerine ateş aç­
tılar. Bu, yalnız Enver -Talât -
Cem al üçlüsünün kararıyie ol­
muştu. Böylece Sivastopol, Ode-
sa, Kefe, Novorosisk liman ve
•şehirleri bombardıman edilmiş,
iki Rus gemisi ve bir Fransız
vapuru batırılmıştı.
B u olay, Padişahı da hükü­
meti de şaşırtmıştı. Çünkü do­
nanmanın Karadeniz’e çıkma­
ması h akkm da Vükelâ Meclisi
kararı vardı. Sultan M e h m e d
Reşad, Enver ve Cemal Paşa­
ları arattıysa da, kendileriyle
temas m ü m k ü n olamadı. Sadrı-
âzam ve Hariciye Nazırı Said
Halim Paşa, derhal Rusya’ya

3521 F . 36
son derece ısrar etmeleri, üzerine bundan dan vazgeçmişti (Son Sadrıâzamlar, S: İ8â8).
vazgeçtiği duyuldu. Sultan M . Reşad’m ken­ B u durum karşısında savaşa. taraftar b u ­
disini gizlice çağırtarak hâdiseden ve istifa­ lunmayan hükümet üyelerinden Ziraat ve
dan üzüntü ile bahsettikten sonra: Ticaret Nazırı Süleym an Bostanî, Posta ve
«Beni ancak siz tanırsınız. Sizi de ben Telgraf Nazırı O skan Efendilerle Nafıa N a ­
tanırım. Sizin varlığınızla. teselli buluyorum. zırı Çürüksulu M a h m u d Paşa istifalarmı ver­
Siz çekilirseniz ben kime söz anlatırım? B ö y ­ diler. Onları Maliye Nazırı Cavid B ey tâkip
le vahim bir günde beni şunun b unun elinde etti.
bırakmamanızı, istifanızı geri almanızı rica Osmanlı İmparatorluğunun böylece m er ­
ederim» diyerek yüzünü öpmüş, Said Halim kezî devletler safında savaşa sürüklenmesi,
Paşa da b u iltifata karşılık nefsini feda et­ cidden affolunmaz Ve hiç bir şekilde su gö­
meğe mecbur bulunduğunu söyleyip istifa­ türmez bir hatâdır. B u n u n sorumluları, sa­
vaşı istemiş olan İttihad ve T e ­
rakki partisi ve onun yüksek
kademedeki idarecileridir.
Osmanlı devleti mutlaka sa­
vaşa girecekse, d urum un inki­
şafını takibi gerekirdi. Ş u m u ­
hakkaktır ki bir devletin idare­
sine ve mukadderatına hâkim
bulunanlar, onu zamanın icap­
larına göre en doğru şekilde
idare etmek, yalnız bekası için
değil, yükselmesi için de en iyi
ve isabetli tedbirleri almak so­
rumluluğunu yüklenmiş d u r u m ­
dadırlar.
İttihatçılar ise, A lm an or­
dularının Fransa’da ilerlemele­
rini durduran M a r n m eydan sa­
vaşını _ kaybettikten, devletlerin
çoğu İtilâf blokuna katıldıktan
ve pek çoğunun da katılacağı
anlaşıldıktan sonra denizler hâ­
kimiyeti, h a m m alzem e kaynak­
ları n evinden büyük imkânlara
sahip İtilâf devletlerine savaş
Alman amiraii Suşon ve maiyeti Osmanlı donanması açmışlardır. H a lk efkârı önünde
hizmetinde kendilerini haklı göstermek ga­
yesiyle de m anevra için K a r a ­
deniz’e açılan Osmanlı donan­
masının Boğaza m ayın dökm ek
amacı güden R u s harb gemile­
rinin taarruzuna uğradığını, b u ­
n un ' üzerine karşılık vermek
zorunda kalındığını, neticede
meşru m üdafaa dolayısıyle har­
be girildiğini ilân etmişlerdir.
Hüküm et, 14 kasım 19X4 ta-,
rihinde aynı zam anda büyük
tantanalarla Cihad-ı Ekber ilân
etti. Rusya, Fransa, İngiltere
devletleriyle müttefiklerinin esa­
reti altında yaşayan müslü-
manlar, devletleri aleyhinde
ayaklanmağa ve Osmanlı dev­
letiyle müttefiklere karşı si­
lâh.. kullanmamağa çağırıldı.
Tabiî, ne o zam an n e de savaş
boyunca b u n un hiç bir faydası
İtilâf devletlerine karşı Cihad-ı Ekber ilânı fetvasının olmamış ve silâhlandırılan bir
Fatih camiinde okunuşu çok müslüman askerleri Os-

3522
inanlılara karşı şiddetle ve hattâ şevkle sa­ masına ve meşru idarenin kurulmasına fır­
vaştıkları gibi, tab’amız olan arablar da is­ sat vermediğini bildiriyordu. Yine bu beyan­
tiklâl vaadlerine kapılarak aleyhimizde ça­ nam ede bildirildiğine göre İngiltere savaş b a ­
lışmaktan, bizi içimizden ve arkamızdan vur­ hanesiyle kendisinin Mısır'a dönmesine en ­
maktan çekinmemişlerdir. İslâm dünyası da­ gel olduğu gibi, Istabul'u terkedıp İtalya’ya
ha evvel böyle bir fikre alıştırılmamış oldu­
ğu gibi, bu âlem esasen çeşitli hıristiyan
devletlerinin idaresi ve esareti ve onların m m
bol bol yapmış oldukları aleyhteki propa­
gandanın tesiri altında bulunuyordu. Çok m ^
yerlerde müslüman müstemleke askerlerine,
Halifenin dinsiz İttihadcılarm elinde esir b u ­
lunduğu ve kendilerinin onu silâh kuvvetiyle
Jll
kurtaracakları telkin edilmişti.

Mısır’ın krallık oluşu, İtalya’nın tutumu


Savaş başladığı zam an İstanbul’da bulu--
nan Mısır Hidivi A bbas Hilm i Paşanın yur­
duna ve görevinin başına dönmesine İngiliz-
ler müsaade etmediler. Bunun üzerine
kendisi Mısır ve Sudan halkına hitaben bîr
beyanname neşretti. B u n d a yabancı bir dev­
letin memleketlerini 32 yıldanberi işgal al­
tında bulundurduğunu ve sabırsızlıkla bek­
lenen kurtuluş ânının nihayet geldiğini, İn­
giltere’nin muvakkat kaydiyle yaptığı işgali,
vaadine rağmen kaldırmadığını, üstelik Hi-
divin Sudan üzerindeki haklarını tanımak
istemediğini, devlet dairelerindeki Mısırlı
memurları çıkarıp yerlerine İngilizleri tayin Enver Pasa
etmek suretiyle memleketin idaresine ve si­ gitmesini istemiş, b u talebi de reddedilmiş­
yasetine karıştığını, yeni kanunlar neşrede­ tir. Kendisi, Mısır üzerinde hükümranlık
rek hâkimlerin istiklâlini ihlâl ettiğini, söz, haklarına sahip bulunan Osmanlı Padişahı­
toplantı, fikir, basın hürriyetleriyle şahsî nın fermanlarla verdiği, bu hakları m uhafa­
hürriyetlere engel olduğunu, kültürün yayıl­ zaya azimli bulunuyordu. Zaferden sonra

mm,
m
Cavîd Bey Cemaî Paşa

3523
Mısır Hıdivi ve Sudan Meliki oİarak geri dö­ Hüseyin Kâm il Paşa, «Melik» unvaniyle
necekti. Şimdiden bir Anayasayı yürürlüğe 20 aralık 1914 tarihinde Sudan’ın da bağlı
koymaktaydı. Hürriyeti kısan bütün kanu n ­ olacağı Mısır tahtına oturmuştur. Böylece
lar kalkıyor, hâkimlerin istiklâl ve teminatı müstakil olmasa bile bir fyEısır krallığı k u ­
iade olunuyor, bütün siyasî m ahkûm lar için rulmuş oluyordu. O r d u ve dış işleri tam am en
genel af ilân ediliyor, Mısır’daki işgal ordu- İngilizlerin elinde bulunacaktı.
suyle ona yardım edenler düşm an sayılıyor­ Y en i Mısır hükümdarı bir beyannam e
du (Emil Selim A h m e d ; L a Question d'Egypte, neşredip durum u bildirdi. Eski Hidivi vatan
S: 70). haini ilân etti. İngiltere hükümetinin kendi­
A bb as Hilmi Paşa, b u beyannamede S u ­ sini Mısır Melîki diye tanıyıp hanedanının
dan Meliki unvanını kullanıp Mısır Hidivi a n’anelerini tasdik ve Mısır’ın eski tarihî
olarak Osmanlı devletine bağlı, lâkin ayrıca haklarını kabul ettiğini, millî müesseselere
müstakil Su dan Hüküm darı olduğunu ilân tam serbestlik verdiğini, m urakabe hakkı
etmişti. Bu, Babıâliyi oldukça kuşkulandır­ baki kalmak şartiyle meşrutî haklarının ge­
mıştı. B u yüzden b u zata karşı uyanık ve nişletilmesine razı olduğunu ve b u suretle
tedbirli davranılmağa başlandı. Mısır’ın haklarına tecavüz düşüncesinde b u ­
İngiltere daha çok evvel karşı tedbirlere lunmadığını, bilâkis saygı gösterdiğini b e­
başvurmuş, daha 2 kasım 1914 de Mısır’da yannam ede sayıp döktü.
örfî idare ilân edilmiş ve Hidivin adı anıl­ Osmanlı devleti buna karşı hem en bir
m a z olmuştu (Hikm et Bayur; T ürk İnkılâbı fetva neşrederek İslâm halifesiyle savaş­
tarihi, C : 3, K : 1, S: 404). Görünüşte Os- makta olan İngiltere ile birleşip Mısır’ı İs­
manlı devletine bağlı bulunan Mısır’ın d u ­ lâm hilâfetinden ayıran ve İngiltere m em le­
rumu, 1840 Londra andlaşmasıyle taayyün ketlerine katan Hüseyin Kâm il Paşanın İs­
etmişti. B u andlaşmada imzası olan iki dev­ lâm cemaatine hiyanette bulunduğunu, b u
letle, yâni Osmanlı İmparatorluğu ve A l ­ yüzden Öldürülmesinin vacib olduğunu, M ı­
m anya ile, İngiltere savaş halinde bulunu­ sırlılar ona tâbi olurlarsa, doğru yola gelin­
yordu. Diğer imza sahiplerinden kendi m üt­ ceye kadar onlarla da vuruşm ak gerekece­
tefikleri Rusya ve Fransa ise, İngiltere’nin ğini ilân etti. Tabiî, bunun hiç bir tesiri ol­
Mısır’ı kendi topraklarına katmasına razı madı. Esasen İslâm dünyası, D ü n y a Sava­
oldular. Karşılığında İngiltere Fransa’nın şını bir M üslüm an -Hıristiyan savaşı ola­
Fas üzerindeki himayesini ve ileride Boğaz­ rak kabul etmiyordu. Ç ü n k ü Osmanlı İm ­
lar meselesini Rusya’nın menfaatine uygun paratorluğu hıristiyan Alm anya ve Avustur­
şekilde halletmeyi kabul etti. ya ile müttefikti. B u yüzden Rus, İngiliz ve
İngiltere, buna rağmen Mısır’ı doğrudan Fransız ordularındaki müslümanlar, O s m a n ­
doğruya ilhak etmeyerek yalnız Osmanlı lIlara karşı şiddetle savaşıyorlar ve tab’ası
devletiyle hukukî alâkasını kesip bir himaye bulundukları devletlerin haklarını b u suretle
idaresi kurmakla iktifa etti. A ksi hareketin müdafaayı gayet tabiî sayıyorlardı.
islâm dünyasında kendi aleyhinde bir cere­ 12 şubat 1915 tarihinde Sultan M e h m e d
yan uyandırmasından^ çekiniyor ve b un u hiç Reşad namına Mısırlılara hitaben neşredilen
istemiyordu. Lâkin, İngiliz işgaline rağmen diğer bir beyannam e ile meşru olmayan İn­
devletlerarası h u k u k bakımından Mısır’ın giliz işgalinden kurtarmak için Mısır’a bir
Osmanlı devleti karşısıdaki durum u değiş­ ordu sevketmek fırsatının doğduğu ve bütün
memiş bulunduğu için Osmanlı devletinin Mısırlıların b u M ukaddes Cihad’a katılma­
savaşa girmesiyle Mısırlıların da muharip ları gerektiği bildiriliyordu.
sayılması gerektiğinden İngiltere böyle bir Mısır, İngiltere himayesine girmekle b ü ­
karışıklığa m eydan verm em ek için ülkenin yük külfetlere katlanmak zorunda kaldı. S u ­
Osmanlı devletiyle olan her türlü bağlarını riye ve Filistin cephesindeki İngiliz ordusu­
kesmek ihtiyacını hissetmişti (Memoires de nun geri hizmetlerinde bir milyona yakın
E dw a rd Grey; S. 466). Mısırlı ağır şartlar altında zorla çalıştırıldı.
18 Demiryolu ve su tesislerinde b u şekilde ça­
aralık 1914 tarihinde İngiltere Mısır’ı
himaye altına aldığını ilân etti. Ertesi günü, lışan Mısırlılardan 30 binden fazlası m eşak­
A bdülham id tarafından 1879 yılında azledil­ katler altında Ölüp gitti. Mısır’da vergiler, ga­
miş olan Mısır Hıdivi İsmail Paşanın oğlu yet ağırlaştırıldı. Zorla üstüste ianeler top­
Hüseyin Kâm il Paşaya durum bir mektupla lanarak halk âdeta soyuldu. Başlıca istihsal
bildirildi. Kendisine, Osmanlı devletinin M ı­ maddeleri ise çok ucuz fiyatla almdı. Bütün
sır üstündeki bütün haklarını ve A bb as Hil­ bunlar, Mısır’da her tabaka halk arasında bir
m i Paşanın da Hidivliği kaybettiği anlatıldı. İngiliz düşmanlığının doğup yerleşmesine se­
İngiltere’nin Mısır’ı resmen Britanya him a­ bep oldu. (Melik Hüseyin K âm il 8 ekim 1917
yesindeki bölgelere kattığı, ancak memleketi tarihinde vefat etti).
onun himayesinde olarak Hidivlik haneda­ Diğer taraftan İtalya hükümeti gittikçe
nından bir prensin idare edeceği haber veri­ memleketin kaderini merkezî devletler bloku-
lerek b u iş kendisine teklif olundu. na değil, Fransa-İngiltere blokuna bağlamayı

3524
millî çıkarları bakımından daha uygun gör­ vilâyetlerini (yani Triyeste, Tarant ve Tirol
m eye başlamıştı. Savaş başladıktan sonra, ile Dalmaçya), İtalyanlarla m eskûn kısımla­
Alm anya ve Avusturya, Üçlü İttifaka dahil rının önceden kendisine verilmesi şartını ile­
bulunduğunu hatırlatarak bu devletten sava­ ri sürdü. AvusturyalIlar buna hiç yanaşmadı­
şa girmesini istedikleri halde, İtalya ittifakın ğından İtalyamn tarafsızlığı bir zaman daha
saldırgan değil, savunucu olduğunu ileri sür­ devam etti. Sonradan merkezî devletlerin sa­
dü. Almanya,. K o m a elçisi vasıtasıyle onu vaşı kazanamıyacaklarmı kestiren İtalya, İti­
yanlarında bir an önce savaşa girmeye iknaya lâf devletleri blokuna katılarak, eski mütte­
uğraşmaya başladı. İtalya buna karşılık, Avus- fikleri Alm anya ve Avusturyaya karşı savaşa
turya-Macaristan imparatorluğunun İtalyan girdi (23 mayıs 1915).

O S M A N L I O R D U L A R I N I N R U S , I R A K , S İN A (FİLİSTİN, S U R İ Y E )
V E Ç A N A K K A L E CEPHELERİ SA V A Ş LA R I

Yukarıda , savaşa nasıl girdiğini gördüğü­ raz ettiği için azlolundu. K um anday ı Enver
m ü z Osmanlı devleti, İmparatorluğun top­ Paşa bizzat ele aldı. 21 aralıkta taarruz baş­
raklarını korum ak için İtilâf devletleri ile ladı. B u taarruz esnasında düşman, 11 inci
dört ayrı cephede ve bölgede çarpışmak zo­ kolordumuzu geri atmış, zamanında çekile­
runda kaldı. Savaşlarda orduları umumiyetle meyen 9 uncu kolordu esir düşmüş, 10 uncu
Alm anya’nın görüşüne ve maksatlarına uy­ kolordu büyük fedakârlıklarla 26 aralıkta
gun olarak kullanıldıktan başka bir kısım Sarıkamış’ı işgal etmiştir. Ruslar, şiddetli bir
kuvvetleri de yine müttefiklerine yardım karşı taarruzla kasabayı geri aldılar. O s ­
için A vrupa cephelerine gönderildi. Hattâ ile­ manlI ordusunun zayiatı pek fazlaydı. Allahü
ride göreceğimiz üzere bir devleti ittifaka Ekber dağına yapılan hücum da aynı şekilde
razı edebilmek gayesile bir kısım arazisini bu akîm kalmış, Enver Paşa gece taarruzlarlyle
devlete terketmek mecburiyeti gibi fedakâr­ bir muvaffakiyet elde edemeyince Mecin-
lıklar da Osmanlı devletine yüklendi. gerd’e kadar çekilmek zorunda kalıp Hafız
Bütün kaynaklarını, insan gücünü dahil Hakkı Paşayı Üçüncü O r d u Kumandanlığına
olduğu grubun zaferini temin için seferber tayin ederek İstanbul’a dönmüştür.
eden ve kullanan Osmanlı devletinin ordu­
ları daha başından itibaren Kuzey-doğu, Irak
ve Sina cephelerinde başarısızlıklara uğradı. jf'
A nc a k Çanakkale cephesinde, D ü n y a sa­
vaşının müddeti ve dolayısıyle bir devletin
akıbeti üzerine büyük tesiri görülen zaferler
kazandı.

Kuzey-Doğu (Rus) cephesi, Sarıkamış


taarruzıı ve acıklı neticesi
Huşlar 1 kasımdan itibaren hududu aşa­
rak Pasin ve Eleşgird’e doğru ilerlemeğe
başladılar. Osmanlı ordusu, Rusları K öprü -
köy mevkiinde karşıladı (6 kasım 1914). G e ­
mm
çen şiddetli savaşlar sonunda düşman püs­
kürtüldü. 11 kasımda birliklerimiz taarruza
geçip A zapköy savaşlarını kazanarak Rusları ı
sınırın öbür tarafına çekilmeğe mecbur et­
tiler. Harbin ilk safhasında Müttefik devletler h ü ­
Enver Paşa. Kafkaslardan yapacağı bir kümdarları*. Soldan; İkinci Vilheîm A lm an ­
taarruzun, buradaki müslüman halkın ayak- ya), Fransuva Jozef (Avusturya - Macaris­
lanmasıyle mutlaka muvaffak olup Rusların tan), M ehm ed Re§ad (Osmanlı)
D o ğ u cephesini çökerteceği düşüncesinde idi.
Bir taraftan da A lm an Genel K urm ayı bir B u hareketler sırasında 150 bin kişilik
kısım Rus ordularının kendi doğu cephele­ Osmanlı ordusu doksan bin erini, assuba-
rinden çekilmesini temin için onu b u hare­ yını ve subayını karlara ve buzlara göm ­
kete kışkırtmışlardı. Enver Paşa, Köprüköye müştür. D ü şm a n ateşinden çok, amansız so­
kadar bizzat^ gelerek Üçüncü O rd u K u m a n ­ ğuk, açlık ve tifüs, Osmanlı ordusunu kırıp
danı Haşan İzzet Paşa ile görüştü ve kendi­ geçirmişti. Rus telefatı ise 32 bin kadardı
sine taarruz emri verdi. O rdu kumandanı, (M . Larşer; B ü y ü k Harbde Osmanlı Harbi,
bölgenin şiddetli kışını ileri sürüp buna iti­ C ; 1, S: 110). B u hesapsız ve muvaffakıyetsiz

3525
taarruz, Kuzey-Doğu cephesinin savaş gücü­ Rusların büyük taarruzu, Doğu
n ü temelinden sarsmaktan başka işe yara­
madı. Üstelik _buradan kuvvet ayrılıp Irak’a
Anadolu vilâyetlerinin işgali
gönderilmesi Üçüncü O rdu yu daha da zayıf Sarıkamış harblerjndenberi bir sene ka­
düşürmüş bulunuyordu. dar hazırlık yapan Ruslar, evvelâ 11 ocak
____ _ 1916 tarihinde Köprüköy istika­
metinden bir keşif taarruzu yap­
tıktan sonra D o ğ u Anadolu’y u
işgal için 14 şubatta tam mâna-
sıyîe hücum a geçtiler. 15 şubat­
ta Erzurum düştü. Karadeniz-
den V a n gölüne kadar 200 kilo­
metrelik cepheyi tutan sadece
80 bin kişiden ibaret Üçüncü
ordunun büyük kısmı Erzuru-
m u n batısına, Bayburd ve Ma-
m ahatun bölgelerine çekildi.
214 taburluk Rus ordusunun ta­
arruzu devam etti. 3 martta Bit­
lis, daha sonra M uş, 18 nisanda
Trabzon, sonra da sırasıyle B a y ­
burd, Güm üşhane Rusların eli­
ne geçti. 24 temmuzda da E r ­
zincan düştü.

B u bölgelerde dağınık ve
kasabalarda daha kalabalıkça oturan Erme-
niler, daha evvel yer yer isyan edip Ruslarla
işbirliğinde bulunmuşlardı. Ruslar V a n ’a gir­
dikleri zaman buraya hemen bir Ermeni m u ­
tasarrıf tayin etmişler, daha sonra M u ş ve
Bitlis’te de aynı şeyi yapmışlardı. B un u n üze­
rine bir Osmanlı katliâmı başladı. B u sırada
geçen olaylar, Rus-Ermcni hâkimiyetinin
Türk ırkı hakkında reva gördüğü zulüm, in-
sanîık tarihinin utanç sahifelerini teşkil eder.
Erkek, kadın, çocuk, ihtiyar, hasta fark; gö­
zetilmeden Türkler en vahşi usullerle imha
ediliyorlardı. Hüküm et, Rus ilerleyişini ko­
laylaştıran ve işgale düşen yerlerde vahşi bir
katliâma girişen Ermeni topluluklarını Doğu
illerinden daha gerilere çekmeğe karar ver­
miş ve bu maksatla 1915 yılı Mayısında meş-

'- v a s j i

w
Y u k a rıd a n aşağı: Osmanlı kuvvetlerinin K ars’ta Ruslara bir baskını. E rzu ru m cephesinde
siperleri k u m a n d a n ın teftişi. E r z u r u m şehri v e etrafı

3526
hur «Sevkiyat K an un u» n u çıkarmıştı. B u n u n sinden çok şey umulan Süleyman Askerî
tatbikine sonradan çok itiraz edilmiş ve ağır Bey, merd ve cesur bir asker idiyse de, tec­
tenkidler yapılmışsa da o sırada böyle bir rübesizdi. Tabur kumandanlığı derecesinden
kanunun çıkarılması zaruretti. B u zarureti ordu kumandanlığına getiriliyordu. D ü ş m a ­
de bizzat Ruslar tarafından kandırılmış ve nın ilerleyişine karşı Suriye’den 12. nci ve
devletleri aleyhine isyana ve vatandaş katli­ Kafkasya’dan 13. üncü kolordular gönderil-
âmına kışkırtılmış olan Erme-
nilerin tutumu doğurmuştu.

Ruslarla deniz savaşları

Karadenizdeki deniz savaş


hareketlerine gelince, 8 kasım
1914 de Midilli kruvazörü, Poti
limanını, Ru s donanması da
Zonguldağı bombardıman etmiş­
lerdir 9 gün sonra, Ruslar, bu
sefer Trabzon’u bombardıman
ettiler. 18 kasımda Ya v u z zırh­
lısı, Giresun civarında bir Rus
savaş gemisiyle çarpışıp yaralı
olarak kaçırdı. 20 kasımda Ru s­

lar, Trabzon’u bir daha bombar­
dıman ettiler. B u arada Ho p a
da bombardıman edildi. Yavuz
da bunlara Batum ’un bombar-
dımanıyle karşılık verdi. 2
martta Mecidiye Kruvazörü
Odesa Önlerinde bir mayine
çarpıp yaralandı.

Irak cephesi

Savaşın ilâniyle birlikte


r i» B S S
îngilizler Basra körfezinden Şat
istikametinde harekete geçmiş­
ler, 7 kasım 1914 traihinde ilk
İngiliz askerleri karaya ayak
basmışlardı. Burada büyük bir
m ukavemet görmeden ilerledi­
ler. 21 kasımda Basra ellerine
geçti. B u sırada rütbesi K a y ­
makamlığa ( Yarbay) yükselti­
len Süleyman Askerî Bey. Irak
kuvvetlerinin genel kum a n ­
danlığına tayin edildi. Kendi-

m m

Yuk arıdan aşağı: R u s donanmasının K a ra d e n iz Boğazım bom bardrm ant v e buradaki batar-
yarJardan karşılık görüşü, Midilli’nin K rade n rz savaşları. R u s don anm ası Trabzon ön ü n de

3527
mişti. Gerek başkumandanlık ve gerekse Sü­ evvelâ İran’a ait Atıvaz kasabasını işgal ede­
leyman Askerî Bey, bu kuvvetler gelinceye rek İngilizlerin faydalandığı Abadan petrol
kadar bölgenin müslüman halkının devlete borularını tahrip ettikten sonra Basra'ya
yardımcı olacaklarını ve düşman ileri hare­ doğru ilerledi. Şuaybe civarında düşmanla
ketinin bu suretle durdurulabileceğini sanı­ tutuştuğu savaşta ağır bir yenilgiye uğra­
yordu. Hattâ Süleyman Askerî Bey, hiç as­ yınca intihar etti (1? cıisan 1915).
ker gönderilmese de burada yerlilerden, ku- İngiliz taarruzu, bütün Osmanlı kuvvet­
lerini Şat deltasının dışına sürdü, 3 haziran­
da Ammare İngilizlerin eline geçti.
General Tavzhend (Tovmshend) kuman­
dasındaki bir tümen ise, Basra körfezinden
M İ% 400 kilometre mesafedeki Kut’ül-Emare’ye
doğru ilerliyordu. Yaz sıcaklarının sona er­
â â i m mesini müteakip gayet zayıf şekilde savu­
nulan bu yer de, düşmanın eline geçti (29 ey­
lül 1915).
Tavzhend, ekim sonunda mühim bir ti­
caret merkezi olan Bağdad’ı zapt emrini al­
dı. Burası Kut’ül-Emare’ye 160 kilometre
mesafedeydi.
; ■y Bağdad’ın müdafaasına karar verilmiş
bulunduğundan, Kafkas kuvvetleriyle besle­
■« İ f İ S nen Osmanlı-Irak birlikleri 5 tümen halinde
(29 bin kişi) teşkilâtlanmış ve Selman-ı Pâk-
de Bağdad’a giden tek yolu tutmuştu. B u ­
:' y : -■■■■■ - « s r V

BİSti i I I mm
rada 22 kasım 1915 tarihinde geçen savaşları
İngilizler kaybettiler ve % 30 u aşan zayiatla
ve büyük güçlüklerle ricat ederek Kut’ül-
v . > '***>< Emare’ye kapandılar. Tavzhend derhal yar­
dım istedi. Fakat, imdad kuvvetleri pek ya­
vaş geliyor ve çoğu savaşa yaramaz Hind
birliklerinden ibaret bulunuyordu.
i— , B u sırada Alman Feld Mareşali olup
vaktiyle Osmanlı ordusunun ıslahında çalış­
Süleyman Askerî Bey mış bulunan Fon der Golç, 6. ncı ordu adiyle
racağı birliklerle düşmanı yeneceğini ümid Irak’da toplanmış olan bütün kuvvetlerin
etmekteydi. Tabiî sonradan ne kadar aldan­ kumandanlığına tayın edildi. Kendisinin as­
dığını, Cihad-ı Ekber ve İslâm Birliği propa­ lında esas vazifesi Almanların tasarladıkları
gandasının nasıl hiç bir işe yaramadığını acı Hindistan seferini hazırlamaktı (Mareşal
bir şekilde anladı. Kurduğu yerli birliklerle Hindenburg; Hayatım, S: 123).

Fon der Golç, elde topçu


kuvveti az olduğundan Kut’ül-
Emare’yi yalnız muhasara ile
iktifa etmişti. Birliklerin çoğu
ise, Halil (Kut) Paşa kumanda­
sında Dicle boyunda yerleştiril­
miş ve gelecek yardımcı kuv­
vetleri karşılamağa memur edil­
mişti. Tavzhend’in açlıktan tes­
lim olması bekleniyordu. İngi-
lizlerin Kuşlardan İran üzerin­
den Irak’a yürümelerini isteme­
leri bir fayda sağlayamadı, çün­
kü vakit dardı.

Fon der Golç, Kut’ül-Ema-


re’nin zaptından daha evvel 6
nisanda Bağdad’da tifüsten ve­
fat etti. Tavzhend ise 29 nisan
1916 tarihinde 12 bin kişilik or-
dusiyle kendisini yenen, Halil
Irak cephesinde O sm anlı süvarileri (Kut) Paşa kumandasındaki üç-
bin kişilik Osmanlı kuvvetlerine teslim ol­ kaldı (11 mart 1918). îngilizler, Bağdadi al­
mak zorunda kaldı. dılar. Böylece, Musul hariç bütün Irak'a hâ­
Kut’ül-Emare 22 ferinden sonra yapılacak kim oldular ve Osmanlı hududuna
şey, Bağdad şehrinin ve Irak bölgesinin vaki
olacak her saldırıya karşx müdafaası için
buradaki kuvvetleri dağıtmamak ve olayla­
rın nasıl inkişaf edeceğini beklemekti. A l­
man genelkurmayı ise Hind macerasından
vazgeçemiyordu. Bu yüzden 6. tıcı ordu
parçalandı, i S. üncü kolordu İran’a giderek
Ruslarla savaşa tutuşup onları Hemedan’a
kadar sürdü. K ut’ül-Emare’de yalnız 18. inci
kolordu kalmıştı. Bu kuvvet ise, yeni bir
İngiliz taarruzuna dayanacak durumda de­
ğildi.
Hakikaten İngilizler Irak cephesi için
yavaş fakat kat’î şekilde hasırlanmaktaydı­
lar. Burada, çoğu Hindli olmak üzere 160 bin
kişilik bir ordu toplanmıştı. Bunun 95 bin
kişisi fiilen muharip kısmı teşkil ediyordu.
Silâh ve teçhizat mükemmel, aynı zamanda
iklim şartlarma uygundu. Buna karşı koya­
cak 18. inci Osmanlı kolordusunun mevcudu
ise, sadece 17 bin kişiydi. Üstelik silâh, ¡mal­
zeme, yiyecek ve hattâ su sıkıntısı çekilmek­
teydi.
îngilizler 10 aralık 1916 da taarruza geç­
Hali i Bey (Pasa -Kut)
tiler. Osmanlıiar uzun müddet dayandı. Düş­
man Dicle nehrini ancak 23 şubat 1917 tari­
hînde jgeçebildi, 18. inci kolordudan arta ka­
lan 8 bin kişi Diyâle boyunda İngiliz taarru­
zunu durdurmağa çalışıyordu. Bağdad’da b u­
lunan bölge kumandanı Halil (Kut) Paşa, 13.
kolorduyu İran’dan acele geri çağırmıştı. Bu
kuvvet gelmeden şehri boşaltmağa mecbur

Kut’UÎ'Emare’den iki görünüş Fon der Golç Pa§a

3529
ilerlemiş oîan Rus ordularıyle teması ve ha­ mandanlığına tayin edildi. K asım başlarında
reket birliğini temin ettiler. Ş a m ’a geldi.
B ü y ü k hülyalar peşinde koşan bu genç'
Sina cephesi, Kanal (Süveyş) seferi paşa, Mısır’ı fethetmeyi düşünüyordu. Fikir,
aslında Alınanlardan geliyordu. O nlarm plâ­
İngiliz filosunun 1 kasım 1914 tarihinde
nı, Süveyş K a n a lm a hâkim olmak suretiyle
A k a b e ’yi bombardıman etmesiyle b u cephe­
Hindistan’daki m untazam İngiliz birlikleri­
de harb fiilen başlamış oluyordu. 3 kasımda
nin A v ru p a ’ya gelmesini engellemekti; S ü ­
A ka b e İngilizlerin eline geçti.
veyş geçilir geçilmez Mısır halkı ile beraber
13 kasımda da Cem al Paşa, Bahriye N a ­
Sünusî’lerin de ayaklanıp Osmanîı kuvvetle­
zırlığı üzerinde kalm ak şartiyle Suriye ve
riyle birleşecekleri ve böylece bütün K u zey
Filistin bölgesinde bulunan 4 üncü ordu k u ­
Afrika’nın işgaline yol açılacağı ümidleri
besleniyordu.
Cem al Paşa, 1915 ocak a y m a kadar h u m ­
malı hazırlıklarda bulundu. Kendisine ayrıca
Kilikya (A da n a -Mersin), Suriye ve Arabis­
tan valiliği de verilmişti (M . Larşer; B ü y ü k
Harbde T ü r k Harbi, S: 111). Emrimdeki dör­
düncü ordu, 7 tümene ayrılmış olup genel
m evcudu 80 bin kişiydi. B u kuvvetin 7 tü­
meni ile çölü geçip Süveyş Kanalına varm a­
yı, sonra kalan iki tümeni getirterek Mısır’ı
istilâ etmeyi düşünmekteydi.- Mısır’da b u sı­
rada İngiliz kuvvetleri zayıf bulunduğundan,
Mısır müslümanları da onlar aleyhine ayak­
landığı takdirde ve çok dikkatli, hesaplı ve
m ükem m el şekilde hazırlanmak şartiyle bu
teşebbüsün muvaffakiyet ihtimali vardı.
D ö rd ü n c ü ordu k u m a n d a n ı C e m a l P a ş a ve
M un ta zam birliklere katılan Suriyeliler,
K u r m a y başkanı AIi F u a d ( m e r h u m O r g e n e ­
Trablusgarb gönüllüleri, Sina çölü bedevi­
ral E r d e m ) B ey
leri, bir çok Hicazlı birlikler bu sırada y a ­
nında yer almış bulunduğu için Cem al Paşa,
Mısırlıların da mutlaka kendisiyle birleşe­
ceklerini sanmaktaydı.
Halbuki İngilizler, bu müddet içinde boş
durmayarak hazırlanmışlardı. Süveyş, onlar
için hayatî ehemmiyeti haizdi. B u n u n O s ­
manlIlar tarafından aşılması değil, O s m a n ­
lI topçusu tarafından sedleri tahrip edilerek
gidiş-gelişe kapanması bile hesapsız güçlük­
ler doğurabilirdi. Mısır’daki İngiliz kuvvet­
leri kum andanı Maksvel, kanal boyunca 40
bine yakın askere mevzi aldırmıştı. Mısır­
daki İngiliz ordusunun m evcudu ise, bu
Sin a cephesinde dekoville nakliyat müddet içinde 25 binden 150 bine çıkarılmış,
İngiliz ve Fransız donanmaları
en tesirli müdafaa noktalarma
yerleştirilmişti.
Başlarında Cem al Paşanın
bulunduğu 25 bin kişilik bir Os-
manlı ordusu, T ih çölünü b ü ­
yük güçlükler ve sıkıntılar
içinde geçerek 300 kilometre
yürüdükten sonra yorgun ve
bitkin bir halde 2/3 şubat 1915
tarihinde kanal civarına vardı.
G ece yarısından sonra Tim sah-
gölü ile Acıgöl araşma rastla­
yan m evkiden kanalın geçilme­
sine teşebbüs edildi. B u n u n için
beş -tabur kıyıya sokuldu. H e r
S ü v e y ş K a n a lın a y ü r ü y e n O s m a n lı s ü v a r ile r i birinde bir subay ve altmış er

3530
bulunan saç kaplı tombazlar karşı sahile Çanakkale cephesi
doğru yola çıktı. B u hareket, bir baskın şek­
linde tertiplenmiştti. İngilizler ise son derece
uyanık bulunuyorlardı. Hususî şekilde yetiş­ Osmanlı İmparatorluğunun savaşa katıl­
tirilmiş köpeklerin bir ağızdan havlaması d u ­ masıyla İtilâf devletleri için Boğazlar mese­
ru m u onlara anlattı. Projektörler derhal y a n ­ lesi derhal birinci plânda ö nem kazanmıştı.
dı ve karşı kıyıdan ve donanm adan başlayan Çün kü Boğazlara hâkim olup d a kendileri
sert ve kesif bir ateş tombazları kanalın or­ için serbest geçişi sağlarlarsa, İstanbul elle­
tasında batırdı. Karşıya ancak 6C0 kişi kadar rine düşeceği gibi, Rusya ile de doğrudan
doğruya rahat bir temas temin etmiş olacak­
varabilmişse de bunlar da ya şehid olmuş
lardı: Üstelik Süveyş yolu da emniyet altına
veya esir düşmüşlerdi. Cebrî yürüyüşle ge­
girer, güneyden Suriye ve Filistin tarafların­
lindiği için elde kâfi miktarda ve b üyük çap­
dan da sarılacak olan Osmanlı devleti barış
ta top yoktu. İngilizler taarruza geçerlerse istemek zorunda kalır, b u suretle Rusya Kaf-
müdafaa imkânı bulunamıyaeağmdan Cem al kaslarda ordu bulundurm ak ihtiyacından
Paşa, A lm a n müşavirinin ısrarına rağmen er­ kurtularak bu kuvvetlerini Batıdaki esas cep­
tesi günü saat 6 da ricat emrini verdi. O s ­ heye gönderebilirdi. Bu n d an başka Osmanlı
manlI kuvvetleri, m uhtemel bir taarruza topraklarından A lm a n savaş endüstrisi için
karşı savunmağa daha elverişli olan G azze - lüzumlu bir kısım h a m m adde ile sair ihti­
B i’rüsseb’ hattına kadar çekildi • (15 şubat yaç maddelerinin gönderilmesine engel olun­
1915). Ölü, yaralı ve kayıp toplamı 1500 ci­ m uş olunurdu. Boğazların zorlanmasının bile
varındaydı. Batı cephesindeki A lm a n tazyikinin azalma­
sına ve hattâ tereddütlü bulunan bazı küçük
Cem al Paşa bu tecrübeden sonra büyük Balkan devletlerinin kesin şekilde İtilâf dev­
bir ordu, muntazam demiryolu ve bilhassa letlerinin tarafına geçmesine yol açacağı m u ­
su tesisatı olmadan Mısır’ın alınamıyacağmı hakkak görülüyordu.
söylüyordu. Halbuki, kendisinden evvel D ö r ­
B u n u n üzerine 13 ocak 1915 tarihinde
düncü ordu kum andanı bulunan Zeki Paşa,
Londra’da toplanan savaş meclisi, Çanakkale
Mısır seferinin bir hülyadan ibaret bulun­
Boğazının denizden donanm a kuvvetiyle zor­
duğunu ve yapılacak en doğru hareketin
lanıp geçilmesine karar verdi.
m uhtem el bir taarruza karşı Suriye’yi m ü ­
dafaa tedbirleri almaktan ibaret bulunduğu­ Kıyıları tepelerden teşekkül etmiş, dar
nu ileri sürdüğünden B a şkum a nd an vekili ve dolambaçlı olan Boğaz, deniz tarafından
Enver Paşa tarafından azledilip yerine bu gelecek bir taarruza karşı savunm aya fev­
maksadın tahakkuku için C em al Paşa tayin kalâde elverişli olup iyi tabye edilmiş toplar.
edilmişti. Silâhtan tam am en _m a h r u m bulu­ bunları besleyen bol cephane, m ü kem m e l ni-
nan Mısır halkının, üstelik İn-
gilizlerin almış oldukları ted­
birler yüzünden ayaklanmaları­
na ve Osmanlı kuvvetleriyle iş­
birliği yapmalarına ise fiilen
imkân yoktu.
Bir m üddet sonra D ö r d ü n ­
cü ordunun üç tümeni Ç a n a k ­
kale’ye sevkolunmuş, Bagdad
ve Bitlis’e de birer tümen gön­
derilmiş, böylece Suriye -Filis­
tin cephesinde çoğunluğunu yer­
lilerin teşkil ettiği iki zayıf
tümen kalmıştır. Cemal Paşa,
bundan sonra kanal istikame­
tinde bazı münferid çete hare­
ketleri tertib ettirmişse de, tabiî
bunlardan hiç bir netice de
alınamamıştır.
Şimdiye kadar görüldüğü
üzere bu üç cephede d urum hiç
de Osmanlı orduları lehine de­
ğildi. Fakat Çanakkale savaş­
ları bam başka cereyan etti ve
beklenilmeyen neticeler do­
ğurdu. S ü v e y ş harekâtını gösteren kroki

3531
yade mevzileri sayesinde aşılmaz bir hale mendere arasındaki bölge idi. E n kuvvetli
gelebilirdi. Burada, çok miktarda deniz ve olan bu kısımda 9 tabye vardı. E n fazla m a ­
Kara kuvvetlerinin birlikte ve ancak baskın yın hattı ve diğer savunma tesisleri burada
şeklinde bir hareketleri muvaffak olabilirdi. kurulmaya gayret edilmişti. OsmanlIların
İtilâf devletleri Boğazın kuvvetli bir donan­ elinde hepsi 137 top bulunmaktaydı. Bunlar
ma taarruzuna karşı yeteri kadar müstah­ arasında sadece 78 tanesinin çapı 15-35.5
kem olmadığına, hem de Balkan Savaşında arasıydı ve yalnız 18 tanesinin menzili 14.800 -
Osmanlı ordusu hakkında edindikleri yanlış 16.900 metre idi. Cephane ise, pek kıttı A y ­
intibaa dayanarak pek ciddî bir mukavemet­ rıca Saros körfezi hiç tahkim edilmemiş du­
le karşılaşacaklarını ummamışlardı. rumda olup Çanakkale Boğazını koruyacak
Çanakkale savaşlarını, deniz savaşları ve kuvvetlerin Gelibolu yarımadasında bulunan
kara savaşları olarak ikiye ayırmak ve ayrı kısımları daima bu taraftan yapılacak bir ih­
ayrı gözden geçirmek lâzımdır. raç tehdidi altındaydı. Seferberlik emrinden
A — Çanakkale deniz savaşları: sonra Müstahkem Mevki Kumandanı Albay
Boğaz, İtilâf devletlerinin kanaati veç­ Cevad Bey (merhum Orgeneral Cevad Ço­
hile hakikaten iyi tahkim edilmemişti ve banlı) tarafından bir miktar yeni bataryalar
kuvvetli bir donanmanın taarruzuna dayana­ teşkil edilmiş ve bu arada gemilerden sökü­
cak halde de değildi. Dış savunma tertibatı len toplardan faydalanılmıştı. Aynı zamanda
Anadolu yakasında Orhaniye ve Kumkale, giriş ve iç savunma mevzileri hizası daha ev*
yarım-ada tarafında Seddülbahir ve Ertuğ- vel mayinlerle kapatılmıştı.
rul tabyelerine konulmuş 20 toptan ibaretti. Çanakkale tahkimatı hakikaten zayıftı
Bunların da yalnız dördünün âzami menzili ve bu görünüşe aldanan mağrur düşman Bo-~
14.800 ve seri ateşli, diğerleri adî ateşli ve ğazı kolaylıkla aşacağını sanıyor, Türk mil­
menzilleri 7.500 metreydi. Ara savunma böl­ letinin üstün savaş gücünü hesaba katmayı
gesinde önceleri yalnız Anadolu yakasında unutuyordu.
Kepez ve Dardanos tabyeleri vardı. Sonradan İtilâf devletlerinin Çanakkale Boğazına
her iki tarafa da tabyeler yapıldı ve toplamı ilk taarruzu, 3 kasım 1914 tarihinde oldu.
24 olan ağır top konuldu. Boğazın en dar yeri Güneş doğarken bir kruvazör, iki torpi­
olan Çanakkale -Kilidülbahir iç savunma kıs­ dobot ve iki denizaltıdan mürekkep bir İn­
mı Soğanlıdere -Kepez ve Nâra~Değir- giliz filosu İmroz’dan hareket etti. Buna

'Jİîs4 P S Î
ffîm k

Çanakkale Boğazı ve civarının kuşbakışı görünüşü. Solda Çanakkale şehrî ve Kilid-i Bahir
ve altında Boğaza giriş yeri ve istihkâmlar

3532
Limni istikametinden gelen iki İngiliz ve iki fmdan ateş altına alınıp ciddî şekilde hasarâ.
Fransız zırhlısı katıldılar. Onları, bir buçuk uğradığından Goîvafn m yardımıyle geri çe­
mil aralıkla iki kruvazör takip ediyordu. N i­ kilmeğe mecbur kaldı. Düşman bu sefer Sırf-
hayet, eski sistem bir İngiliz zırhlısıyla altı ren, Vojans, Şarlman ve Kornovalis zırhlıla­
torpidobottan mürekkep üçüncü bir filo da rını hep birden ileri sürdü. Kuin Elizabeth
belirdi. Böylece, Boğaza saldırmağa hazırla­ adlı İngiliz dretnotu ise, otuz sekizlik müt­
nan düşman donanması 18 parça savaş ge­ hiş toplarıyle Ertuğrul tabyasını ateş altına
misinden ibaret bulunuyordu. almıştı. Bir müddet sonra ateş kesip Bozca­
Saat 6.55 de amiral bayrağını taşıyan ada ve Mürekkep adası istikametinde çeki­
İngiliz zırhlısının on iki bin metreden aç­ len düşmanın gece, uzak mesafeden tâciz
tığı ateşle savaş başladı. Bundan sonra dört ateşi devam etti.
zırhlı birden giriş istihkâmlarını serî salvo­ İtilâf donanmasının devamlı bombardı­
larla ateş altına aldılar. Rumeli tarafını în- manı boğazın dış savunma bölgesindeki (Ege
gilizler, Anadolu tarafını Fransızlar dövü­ denizi tarafı) Osmanîz bataryalarını kulla­
yorlardı. Ateş taksimatı ve savaş cepheleri nılmaz hale getirdiğinden bunlar terkedilip
iki müttefik arasında bu suretle paylaşılmış
bulunuyordu. B u haî, savaşın sonuna kadar
devam etmiş, kara savaşlarında da İngilizler
Rumeli, Fransızlar Anadolu yakasında dö­
nüşmüşlerdir.
7.30 da Rumeli yakasındaki Ertuğrul ve
Anadolu yakasındaki Orhaniye tabyaları
karşılık vermeğe başladılar. İngiliz zırhlıları
ateş keserek Muarız körfezine doğru çekil­
mek zorunda kaldılar. Bir zırhlıları yaralan­
mıştı. Bununla beraber, İngiliz bombardıma­
nı Seddülbahir tarafını altüst etmişti.
Gemiler 19 şubat 1915 tarihine kadar
Boğaza yeniden hücum etmediler. Yalnız bu
arada mayin hatlarına rağmen denizaltıları
Marmara’ya sokulmağa ve rastladıkları ge­
mileri batırıp İstanbul’dan Çanakkale’ye as­
ker ve cephane naklini engellemeğe çalıştı­
lar. Bu arada Boğaz’da Sarısığlar’da demirli
bulunan ve sığlık bir yere oturtularak ba­
tarya gibi kullanılacak olan M es’udiye zırh­
lısını da 13 aralıkta torpilleyip batırdılar
(bu olayı 26 kasım olarak gösterenler de var).
19 şubatta, birleşik düşman donanması­
nın kesin hücumu başladı. Ertuğrul ve Or- Çanakkaie Müstahkem Mevki kumandanı
haniye tabyaları menzilleri dışındaki mesa­ Cevat (Çobanlı) Bey
feden şiddetli ve cehennemi bir ateş altına
alındı. B u bombardıman kısa fasılalarla yedi
saat sürdü. İtilâf gemileri Osmanlı batarya­
ları menziline girince ateşle karşılandılar.
Ertuğrulun dördüncü mermisi Vojans zırhlı­
sının arka taretine indi. Aynı zamanda İn-
gilizlerin meşhur Agamemnon zırhlısı Orha-
niye tabyasından hatırı sayılır bir isabet al­
dı. Düşman, bunun üzerine daha yakın m e­
safeden çılgın bir bombardımana başladı. B u
göz açtırmayan dörder saniye fasılalı salvo­
lardan mürekkep cehennemi bombardıman
altında kahraman Osmanlı topçusu vazifesi­
ni soğukkanlılıkla yaparak isabetli atışlarına
devam ediyordu. Düşman, daha fazla ilerli-
yemeyip saat 18 de ateş kesti ve çekildi.
Taarruz, 25 şubatta tekrarlandı. Saat 10
da uzak mesafeden şiddetli ve ezici bir ateş Bir yabancı ressama göre Boğaz ağzındaki
başladı. Menzil içine girmeğe teşebbüs eden tabyaların İtilâf donanmaları ile karşılıklı
Ağamemnon zırhlısı Orhaniye tabyası tara- bombardımanı

3533
ârâ ve iç savunm aya karâr verildi. İtilâf d e ­ manii piyadesi karşısinda iİerİeyemedi, gecĞ
niz kuvvetleri Seddülbahir ve K u m k a le ’ye süngü h ü c u m u ile enize döküldüler.
keşif mahiyetinde bir çıkarma (ihraç) teşeb­ Bundan sonra -düşman donanması iç
büsünde bulunarak buradaki savunm a terti­ savunm a sistemini, yani Çanakkale -Kilidül-
batını tam am en yıktılar. bahir hattını savaş hedefi olarak ele aldı.
B u andan itibaren önce ara ve sonra 7, 8, 9, 10 m art günlerinde b u tahkimatı şid­
iç savunm a hatlarımıza sokulmak ve bunları detle bom bardım an etti. Dü şm an ın y an gö­
tahrip edebilmek için m ayin tarlalarını te­ zetleme yap an gemileri Osmanlı bataryaları
m izlemeğe başladılar. Sahra ve obüs batar­ ateşiyle uzaklaştırıldı. Barbaros zırhlısı da
yalarımız, b u işi engellemekteydi. D ü şm a n , endirekt atış yaparak K u i n Elizabeth dretno­
sonunda evvelâ b u bataryaları susturmağa tunu döğmeğe başladı. Sahil bataryaları tak­
karar verdi. 2 martta beş zırhlı, iki kruvazör viye olundu. Bir m üddet sonra isabet alan
v e beş torpidobot, tabyalara karşı ateşe baş­ K u i n Elizabeth çekilmek zorunda kaldı.
ladılar. Kronovalis zırhlısı aldığı ağır bir 9 marttaki savaşta L o r d Nelson ve B u ve
isabet yüzünden savaştan çekildi. zırhlıları Ham id iy e tabyalarının bataryala­
5 martta beş zırhlı, bir kruvazör ve bir rından ağır isabetler alarak savaş m eydanı­
torpidobot Seddülbahir’i şiddetle dövmeğe nı terketmişlerdi. B u savaşlara Osm anlı B a r ­
başladılar ve kom ando hareketlerine d ev a m baros, Turg ud Reis, Muini-zafer zırhlıları,
ettiler. Bunlardan gerek Seddülbahir bölge­ ve Akhisar ve diğer torpidobotları da k a ­
sine, gerekse K u m k a le ’ye yapılan ihraç, Os- tılmış ve kendilerine düşen vazifeyi yerine
getirmişlerdi. B u arada daha evvel doksan
tonluk küçük bir torpidobot olan Demirhisar,
İtilâf kuvvetlerinin gerilerine sarkıp ikmal
yollarını tehdit etm ek gayesiyle Çanakkale
boğazından çıkarak düşm an ablukasmı aşm a­

i* ya m uvaffak olmuştu (28 şubat).


İtilâf kuvvetleri kum andanı, günlerden
beri denizden yapılan bom bardım an, k o m a n ­
do hareketleri ve m ayın arama-taramalarıy-
le boğazın gerek ara gerekse iç savunm a böl­
gelerinin artık genel bir h ü cum a karşı daya-
namıyacağı kanısına varmış bulunuyordu.
18 mart sabahı 15 İngiliz, 4 Fransız zırh­
Giriş tabyalarından biri lısıyla 3 kruvazör ve p ek çok torpidobot, ma-

'

İngİlizlerîn K u i n Elizabet zırhlısının Ç a n a k k a l e ’de B o ğ a z tabyeierine salvoları

3534
yırı tarama ve nakliye gemilerinden m ü re k ­ Birden Ham idiye ve Mecidiye istihkâm-
kep bir düşm an donanması Boğaza bütün g ü ­ larıyle B aykuş ve Dardanos tabyalarının
cüyle yüklendi. Fransız zırhlılarını ateş altma aldıkları gö­
Bir gece evvel, Karanlık limanın yukarı rüldü. Fransız zırhlıları, yavaş yavaş Boğa­
kısmı Nusret gemisi tarafından düşm ana gö­ zın en dar yerine yaklaştıklarından, sahil
rünm eden tam am en mayınlanmış b ulun u­ bataryalarının m akas ateşine düşmüşler­
yordu. Saat 10.30 da altısı önde ve dördü ge­ di. İngiliz gemileri, b u bataryaları ateş altına
ride olm ak üzere sayısız torpidobotun h im a ­ aldılar. İleri atılan Fransız zırhlılarının y e ­
yesinde bulunan on altı zırhlı Boğaza doğru rini, b u ateşe katılan ihtiyat filonun altı
ilerlemeğe başlamıştı. Altı gemiden m ü re k ­ zırhlısı almıştı. B u sırada Dardanos tabyası,
kep ilk grup evvelâ giriş yerini geçerek yel­ B u v e zırhlısını şiddetle döğmeğe başladı.
paze gibi açılıp bom bardım an plânındaki A yn ı zam anda ağır bir isabet alan İngiliz
yerlerini aldılar. 11,15 de bom bardım an baş­ Enfleksibl zırhlısının da gerilediği görüldü.
ladı. A y n ı zam anda Fransız gemilerinden Diğer düşm an gemileri ise, ateş takatlerini
m ürekkep olan ikinci grup Seddülbahir son derecesine kadar çıkarmışlardı.
önünden içeri girmişti. B o m bard ım an bütün İlk düşm an torpidosu Erenköy önünde
şiddetiyle başladı ve aynı şiddetle mukabele battı. O n u bir mayın gemisi takip etti. A ynı
gördü. K u in Elizabeth bir ara ateşini açık ve zam an da Ham idiye tabyasından üstüste bir
müdafaasız bulunan Çanakkale kasabasına kaç salvo yiyen B u v e ’den bir d u m a n y ü k ­
kaydırarak burasını yakıp yıktı. B u n d a n seldiği görüldü. Nusret gemisinin dökmüş
sonra savaş, başlangıçtanberi olan en şiddetli olduğu mayınlardan birisine çarpmıştı. K o ­
halini aldı. Yavaş yavaş, sonuç
bahis konusu olmağa başlıyor­
du. D ü şm a n , Boğazın girişten
sonraki en geniş yerini on zırhlı
ve sayısız torpidobottan m ü re k ­
kep bir zincirle kapatmıştı.
Dört zırhlı ise, ikinci hattaydı.
Ateş kesafeti gittikçe artıyor,
Ösmanlı m üdafaa mevzileri ağır
bombardımanlar altında sarsılı­
yordu. İstihkâmlar yer yer çök­
müş, bataryalarla k u m a n d a ve
gözetleme yerleri arasındaki te­
lefon irtibatı kesilmiş, topların
bir kısmı ağır isabetler altında
harab olmuş, bir kısmı ise top­
rağa gömülüp kamaları sıkış­
mıştı. B u n u n için Osmanlı karşı
ateşi şiddetini bir hayli kaybet­
miş olmakla beraber deva m
ediyordu.
İngiliz amirali artık Os-.
manii savunmasının kırıldığına,
değerini kaybettiğine ve İtilâf
kuvvetleri için kesin darbenin
indirilmesi gereken ânın geldi­
ğine hükm ederek Fransız filo'
suna h ü c um emri verdi. Golva
ve Şarlman zırhlıları, cidden
bü yü k bir cesaretle Rum eli sa­
hilini, B u v e ve Sufren zırhlı­
ları A nadolu sahilini takip ede­
rek taarruza geçtiler. A yn ı za­
m a n d a ihtiyatta bulunan düş­ İfcilâf devletleri don an m a sın ın B o ğ a z a 18 m art 1915 de H ü ­
m a n kuvvetleri de Boğaza doğ­ c u m u n u gösteren kroki. K r o k id e gösterilen gem ilerin a d ­
ru ağır ağır ilerliyor, düşm an ları: 1 — K u i n Elizabet, 2 — A g a m e m n o n , 3 — L o r d Nei-
uçakları. Osmanlı siperleri üze­ son, 4 — Enfleksibl, 5 — T r i y u m f , 6 — Suvifsur, 7 - — P rens
rinden uçarak keşif vazifesini Jorj, 8 — Majestİk, 9 — G o l u v a , 10-— Ş arlm an , 11 — B u v e ,
yapıyor, mayın arama-tarama ,1 2 — S u f r e n , 1 3 — V a n ja n s , 14 — > İrrezistibl, 15 — Albi-
gemileri faaliyete geçmiş bulu­ y o n , 16 — O s e a n , 1 7 — K a n o p u s , 1 8 — Kornvallis,
nuyordu. 19 — D artm u t, 2 0 — Taşıt gemileri.

3535
ca gemi, sağ yanına doğru yattı. Arkasından Ö cean zırhlısı da bir mayına çârpip sancak
Osmanlı bataryalarının iki üç yaylımı daha tarafına yatarak suların akmtısıyle sürüklen­
yetişti. Buve, can çekişen bir canavar gibi m eğe başladı. Bir torpidobot aynı âkıbete
sarsıldı ve sonra 600 mürettebatı ile denize uğrayınca İngiliz amirali ricat emri verdi.
gömülüp gitti. Güneş batarken b u kanlı ve müthiş macera
A yn ı şekilde ilerleyen Sııfren, on dakika OsmanlIların zaferiyle sona ermiş bulu­
içinde on isabet almıştı. Nihayet 24 lük bir nuyordu. İrrezistibl ve Ocean, Osmanlı top-
m erm i orta taretini delip top k a zm a t m m al­ larıyle döğüle döğüle Çanakkale’nin koyu
tında infilâk etti. Cephaneliklerden biri sularına gömüldüler.
tutuşan Sufren, böylece savaş dışı oldu. Gol- Böylece, Çanakkale deniz savaşları sona
va ise, su kesiminin altından aldığı bir yara ermiş ve düşm an yenilerek çekilmişti. B u
yüzünden batma tehlikesiyle karşı karşıya savaşta Osmanlı kuvvetlerinin kum andanı
idi. Süvarisi derhal ricat emri verdi (B u ge­ C evad Paşa /Ç o b a n lı), K u r m a y Başkanı ise
m i sonradan Tavşan adasına kadar varabil­ Salâhaddin Âdil Beydi.
miş v e . orada karaya vurarak batmaktan kur­ Düşm anın b u cephede bundan sonra ver­
tulmuştur). diği deniz zayiatı 13 mayısta Muaveneti M il­
B u n a rağmen hü c u m u bir kere de İngiliz liye muhribinin İngilizlerin Golyat zırhlısını
gemileri denem ek istediler. D a h a ilk ânda batırması ve yine İngilizlere ait Trium f ve
bir torpidobotları battı. Enfleksibl . zırhlısı M aj estik zırhlılarının 25 ve 27 mayısta de­
da gerek aldığı m erm i isabetlerinden gerekse nizaltı hü c um u ile batırılmalarıdır.
çarptığı mayından ağır hasara uğrayıp su
almağa başladı. (B u gemi de İmroz adasına B — Çanakkale kara savaşları:
gidip baştankara etmiştir). İrrezistibl zırhlısı Deniz savaşlarında uğradıkları kesin y e­
ise, tıpkı B u v e gibi bir mayine çarpıp nilgi üzerine İtilâf devletleri karadan taarru­
yana yattı. Bütün manevra kabiliyetini za geçerek Eceâbâd yarımadasını istilâ sure­
kaybederek Osmanlı toplarının darbeleri tiyle Boğaz savunm a mevzilerini düşürüp
altında Karanlık limana doğru sürüklendi. donanmalarına deniz yolunu açmağa karâr

ÜBi
BŞSŞF

mm

18 m art 1915 te Boğazı zorlayan İtilâf d o n a n m a s ı n d a n Fransızların B u v e zırhlısının batışı

3536
derdiler. B u maksatla A kdeniz birleşik k u v ­ b u n u n dörtte birine yetecek silâh ve savaş
vetleri başkumandanlığına tayin edilen J. malzemesi vardı.
Hamilton, Bozcaada’ya gelerek Çanakkale’yi V o n Sanders, düşmanın çıkarmayı nere­
denizden bir daha zorlamayı düşünen Am iral den yapacağını tam mânasıyle kestiremediği
R o b ek ile görüştü. Sonunda kara taarruzuna için kuvvetlerini fazla dağıtmadan m ü m k ü n
karar verildi ve «Akdeniz seferi kuvvetleri»
kadrosu kurularak İskenderiye ve Portsaid’e
yığmak yapılmağa başlandı. Böylece G e n e ­
ral Hamilton’un emrinde kısa zam anda 75
bin kişilik bir kuvvet toplandı. B u kuvvet;
İngiliz, Fransız, Avustralya, Y e n i Zelanda ve
diğer bazı sömürge askerlerinden m ürekkep­
ti. Genel karargâh, Lim ni adasındaki Mon-
doros limanıydı.. General Hamilton’u n u m u ­
m î kumandası altında olmak üzere İngiliz ve
kısaca «Australian and N e w Zeeland A r m y
Corps», (yani Avustralya ve Y e n i Zelanda
silâhlı birlikleri) sözlerinin baş harflerinin
birleşmesinden doğma A nza c ( = A n z a k ) k u v ­
vetlerinin kumandanlığı * General Hunter
Weston ve General Birdwood, Fransız k u v ­
vetlerinin kumandanlığı ise General d ’A m a d e Majestik zırhlısının batışı
tarafından ifa edilecekti (d*A- ...
m a d e’nin yerine sonradan G e n e ­
ral Gouraud ve onun yaralan-
masıyle de General Bailloud
geçmişlerdir). . -* -

Osmanlı devleti, düşmanın


kara harekâtına girişeceğini
sezmiş bulunuyordu. 23 mart
1915 tarihinde A lm a n Generali
L im a n V o n Sanders (Paşa) in
kumandasında olmak üzere B e ­
şinci ordu kuruldu. B u ordunun
ihtiyatını teşkil eden 19 uncu
tümen Bigalı civarında idi (tü­
m e n kum andanı Yarbay M u s ­
tafa K e m a l Bey, Osmanlı d ev­
leti D ü n y a savaşma girdiği za­
G olyat zırhlısını batıran «Muavenet- i Milliye» m u h ribi ve
m a n Sofya’da ataşemiliter ola­
k u m a n d a m A h m e d B ey
rak bulunuyordu. H e m e n cep­
hede faal bir görev istedi. B a ş­
kum a n da n vekili E nv er Paşa,
onun ısrarı karşısında, kendisi­
ni Tekirdağ’da kurulmakta olan
bir tümen kumandanlığına ta­
yin etmişti. Mustafa K e m a l B e ­
yin kısa zam anda savaşa hazır
hale koyduğu b u birlik (19. tü­
m en ) 25 şubat 1915 de M aydo s’a
nakledilmiş ve Bigalı’dan önce
b u mevkide bulunuyordu. B e ­
şinci ordu, iki tümeni Bolayır
berzahı civarında, bir tümeni
Gelibolu yarımadasında, iki tü­ m m
m eni Boğazın A nado lu kıyısın­
da ve bir süvari tugayı Saros
körfezinin kuzey tarafında ol­
m a k üzere yerleşmişti. K uvv et­
lerin genel toplamı seksen bin
kişi kadar idiyse de, elde ancak G olyat zırhlısı batarken

3537 F . 37
olduğu kadar bir birlik halinde bulundur­ taları konulmuş ve 19 uncu tümen de ordu
mağa ve birleşik ordu hangi taraftan yükle­ ihtiyatı olarak Bigalı’ya naklolunmuştu).
nirse savunma için o cephede kullanmağa Düşmanın ana hareket plânı şöyle idi:
karar vermişti 29 uncu İngiliz tümeni Fransızlarla bir­
Düşman, Gelibolu yarımadasına bir çı­ likte Gelibolu yarımadasına güney ucundan
karma yaptığı takdirde kendisini Marmara çıkacak, ilk hedef olarak Alçıtepe’yi alıp Ki-
denizine ulaştıracak en kısa iki yoldan biri lidülbahir üzerine yürüyecek, bir yandan da
Bolayır bölgesindeki 4.5 kilometre genişliğin­ kuzey tarafta Arıburnu ve civarına çıkarıla­
deki kısım, öbürü ise Maydos ile Kabatepe cak A nza k kuvvetleri Boğazın en dar nok­
arasındaki 7,5 kilometrelik saha idi. Düşm an tası yönünde kesin taarruzda bulunacak ve
için daha uygun olan bu ikincisiydi. Ş u hal­ bu arada Bolayır berzahında ve K um kale’de
de, Maydos - Kabatepe arası tutulur ve iyi ve Beşike’de şaşırtma hareketleri ve oyala­
tahkim edilirse, Boğazın savunması kolaylaş­ m a savaşları yapılacaktı.
mış olurdu. Almanlar ise, yarımadaya bir çı­ Deniz savaşlarının verdiği neticeler de
karma yapılırsa, düşmanın Bolayır bölgesini g'özonüne alınarak iyi hesaplanmış ve şaşır­
tercih edeceğini hesapladıklarından bütün tıcı bir plânla yapılan düşman ilk çıkarma
ihtiyat kuvvetleri buraya yığmak istiyorlar­ hareketlerini dört kısımda inceleyebiliriz.
dı. Osmanlı kum anda heyeti, baştanberi çı­ B u n d a n .sonraki çıkartma beşinci kısımda in­
karma yapılabilecek yeri kestirdikten sonra celenecektir,
düşmanı eldeki kuvvetlerle yarımada kıyıla­ 1 — Kum kale, Beşike ve Bolayır çıkar­
rında karşılamak düşüncesindeydi (Maydos- maları;
ta bulunduğu zaman Mustafa K em al B ey de B u çıkarma hareketleri esas çıkarma
böyle düşünüyordu. M aydos kumandanlığı yerlerinin neresi olduğu hususunda savun­
kendisine verildiği zaman düşmanı karaya çı­ ma kuvvetlerini şaşırtarak, tereddüde düşür­
karmamak plânını esas tutup kuvvetlerini mek, dolayısıyle hareketsiz hale getirip doğru
buna göre yerleştirmişti. Beşinci ordu kuru­ tedbirin alınmasını önleyebilmek gayesiyle
lup bütün kuvvetlerin kumandanlığı V o n tertiplenmişti. K um kale çıkarmalarına, al­
Sanders’e verilince, A lm an kurmaylarının tıncı Fransız sömürge alayı m em ur edilmişti,
düşüncesi ağır bastı, düşmanı kıyıda kuvvetle 25 nisan sabahı, bölge evvelâ şiddetle
karşılama esası terk 'edilerek gözetleme pos­ bombardıman edildi. Sonra saat 4.30 da ilk çı­

Ç a n a k k a ie kara savaşları için yeniden teşekkül eden Beşinci ordu k u m a n d a heyeti:


S ağdan s-ofa, oturanlar; Rauf Bey, V e h ip Paşa, M ü şir L im a n von Sanders Paşa ( k u m a n ­
d a n), Esat Paşa, Sü le y m a n N u m a n Pasa (doktor). A r k a d a n sağdan ikinci K u r m a y binbaşı
İsmet (İnönü) Bey,- soldan ikinci İbrahim TallJ (doktor) Bey.

3538
karma yapıldı. Osmanlı topçusu derhal faali­ ğukkanlılıkla bekliyordu. Saat 5 de, bombar­
yete geçip düşman kuvvetlerini hırpaladık­ dımanın hızı azaldı ve alaca karanlıkta çe­
tan sonra piyade hücumuyle ilerleyişlerini şitli gemilerden mürekkep büyük bir ihraç
durdurdu. Akşam a kadar göğüs göğüse sa­ filosunun Şığındere’den itibaren Seddülba­
vaşlar sürdü. Gece de devam etti. Kumkale, hir bölgesini sarmış olduğu görüldü. Saat
b u arada bir kaç kere el değiştirdi. Neticede 6 da duba ve kayıklar sahile yanaştı. Os-
düşmanda kaldı. Ertesi günü topçu ateşini t manlı siperlerinde hiç bir hayat eseri kal­
müteakip başlayan Osmanlı piyade taarruzu madığı sanılırken birden başlayan şiddetli,
sonunda, ilk çıkarmadan tam yirmi dört saat hesaplı ve isabetli bir ateş, düşmanı şaşkına
sonra, saat 4.30 da kesin şekilde geri alındı. çevirdi. İhraç kayıkları sahile varmadan dev­
Buradan çekilen İtilâf kuvvetleri Seddülba- riliyor, askerler kendilerini denize atıyor,
hir harekâtına katıldılar. Beşike ve Bolayır’a nakliye gemilerinin bordalarındakiler ise
karşı Saros kıyılarında yapılan hareketler ateşin tesiriyle sapır sapır dökülüyorlardı.
çıkarma gösterisinden ileri gitmedi. Düşman, paniğe kapılmıştı. Nakliye gemile­
2 — Seddülbahir çıkarması: rinden inmek istemeyen askerler, ancak su­
24/25 nisan gecesi bölge torpidobotlar ta­ baylarının kılıç darbeleriyle merdivenlere
rafından bombardıman edildi. Sabahleyin doğru ilerliyorlardı. Karaya yanaşmak te­
4.30 da ise, düşman donanması çok ağır bir şebbüsünde bulunan bütün kayıklar batırıl-
tahrip bombardımanı açtı. Bu n u n hedefi, bil­ dı. Yalnız Teke koyu kıyılarında Osmanlı
hassa kıyı müdafaa istihkâmlarıydı. Seddül­ ateşinin tutmadığı ölü açılarda bir miktar
bahir siperlerinin ıslahına Nisan başmdanberi düşman kuvveti tutunabilmiş, Ertuğrul koyu
düşmanın uçak faaliyeti ve donanmanın ve Seddulbahir’e çıkmak isteyenler şiddetle
aralıksız tâciz ateşi yüzünden ancak gece ka­ tardolunmuştu. Dü şm an donanması bunun
ranlığında çalışmak m ü m kü n olmuş ve iste­ üzerine ağır ve ezici ateşini bu tarafa çe­
nen netice elde edilememişti. virdi ve Osmanlı siperlerini yerle bir etti.
Osmanlı bataryaları, düşmana hemen Burada bulunan müdafiler mecburen daha
karşılık yermeğe başladı. B u n a rağmen, çı­ gerilere çekildiler. Düşman, Teke koyu çı­
karma bölgesindeki istihkâmlar yıkılmış, si­ karmasını durmadan takviye ediyordu. Saat
perler yerle bir olmuştu. Osmanlı birlikleri 10 da karşı kıyıdaki bataryalarımız çıkarma
daha emin şütrelerin arkasına çekilmiş, düş­ kuvvetlerini doğmeğe başladı. Düşm an, bu
m an askerlerinin karaya ayak basmasını so­ yüzden ağır kayıplara uğradı. Çıkanlar ise,

Fransızların Senegalli askerlerinin K u m k a l e ’ye çıkışlarında karşılanmaları

3539
OsmanlIların karşı koyuşu yüzünden Teke T ü rk müdafileri, 23 saat aç, susuz ve uykü-
sırtlarından ileriye gidememişlerdi. Saat 13 suz çarpışmışlardı. O gün bir süngü hü cum u
de ağır zayiata bakm adan yine hücum a geç­ ile Hisarlığa çıkanlar denize döküldü.
tiler. Ö lü açılardan faydalanarak Aytepe’yi D ü ş m a n ertesi g ünü Hisarlık - Sığmdere
sardılar. Gözcübaba tepesi ise, ancak bütün hattını tutmağa m uvaffak oldu. Burada ve
müdafileri şehid düştükten sonra düşm an ta­ Seddülbahir’de tutunduğu yerlerde tahkimat
rafından alınabildi. Aytepe de ele geçince, yaparak yerleşmeğe çalışıyordu, Osmanlı top­
Ertuğrul tabyaları arkadan sarılmış oldu. çusu tâciz ateşiyle b un u engellemeğe uğra­
Gece düşman .çıkarması devam etti. Hâlâ şıyor, düşm an donanmasının şiddetli b o m ­
OsmanlIların elinde bulunan, bom bardım an­ bardımanı piyade taarruzuna im kân bırak­
ların tamamen harap edip taş taş üstünde bı­ mıyordu. 1/2 mayıs gecesi yapılan taarruz,
rakmadığı Seddülbahir’de ise kanlı boğuşma­ düşman hatlarına kadar inkişaf ettiyse de
lar sürüp gidiyordu. Gece Hisarlık mevkiine m üstahkem • siperler alınamadı. Düşm anın
çıkan düşman, gönderilen takviye birlikleri karşı taarruzu geri atıldı. 3 /4 mayısta yapı­
vasıtasıyle durdurulmuştu. 26 nisan sabahı lan taarruz da düşm an donanmasının tesirli
düşm an Seddülbahir koyuna ve iskelesine aç­ ateşi yüzünden inkişaf edemedi. 6 mayısta
tığı ağır ateşin himayesinde buraya da çı­ İngiliz - Fransız kuvvetleri taarruza başla­
karm a yaptı, verdiği zayiat ancak korkunç dılar. Osmanlı siperleri bombardımanla yerle
kelimesiyle anlatılabilecek derecede idi. bir olmuştu. D ü ş m a n ateşi durm adan devam
ediyordu. B u n a rağmen OsmanlIlar, hem en
tam am en açık arazide savaş tarihinde ender
raslanan bir müdafaa yaptılar. Ü ç gün dur­
m adan devam eden düşm an saldırışı nihayet
kırıldı. .
Düşm an , yeniden iyice hazırlandıktan
sonra 4 ve 5 haziranda ve nihayet 6 ağus­
tosta hücumlarını tekrarladıysa da her defa­
sında püskürtüldü. B u n u n üzerine bu bölge­
deki çarpışmalar, siper savaşlarına döndü.
Cephenin doğu kesiminde bulunan Fransız
kuvvetleri Kereviz köyünü aşamadıkları gibi,
bunların solundaki İngilizler de savaşın so­
n un a kadar ne Alçıtepe’yi alabildiler ne de.
kıyıdan ancak dört kilometre içeride b u ­
lunan Kirte köyüne kadar bile olsun ilrliye-
bildiler.
3 — Arıburnu çıkarması:
24/25 nisan gecesi saat 3.30 da çıkarma
filosunun öncüleri olan üç torpidobot sahile
sokulup çıkarına noktalarına hâkim olan
İtilâf kuvvetlerinin ç ık arm a vasıtaları Osmanlı siperlerini ateş altına aldılar. Yarım

X-- ,

İngiliz kıtalarının S e d d ü lb a h ir’e çıkışı

3540
saat sonra çıkarma gemileri kıyıya ram pa zorundaydı. Cephanesi biten Osmanlı taras­
etmişlerdi. A y n ı zam anda Osmanlı siperle­ sut birliğinin çekilmesi, onun b u maksadını
rinden sert ve sürekli bir ateş başladı. B u kolaylaştırıyor ve gayesini yavaş yavaş oluş
ateş, düşmana ağır kayıplar verdirmekle safhasına intikal ettiriyordu.
beraber, çıkarma kuvvetleri arka arkaya B u ân, korkunç ve karanlık bir ândı. H er
ileri sürüldü. Nihayet düşm an kesafeti. Os- şeyi bir anda kaybetm ek m ü m k ü n dü . A lm an
manlı ateş kesafetini aştı. B u sayede karaya kurm ay heybetinin yanlış hesapları sonunda
ayak basabilenler yalçın sırtların Ölü açıla­ düşmanın kıyıda kuvvetli olarak karşılan­
rına can attılar. Halbuki bu çıkarmaya karşı mamış bulunması bir felâketle neticelenmek
koyan, sadece oyalama savaşı ile görevli bir üzereydi.
bölükten ibaret tarassut kulesi erleriyle bir İşte bu korkunç ve karanlık ânda, sava­
sahra bataryasıydı. Turgud Reis gemisi de şın talihini tam am en değiştiren bir m ü d a ­
endirekt ateşiyle onları desteklemişti. O s ­ hale vukua geldi.
manlI bölüğü süngü h ü c u m u ile de düşmanı Bigalı mevkiinde ordu ihtiyatı olarak
hırpaladıktan sonra cephanesi tam am en tü­ bulunan 19 uncu tüm en kum andanı Mustafa
kendiği için çekildi. Ortalık aydınlanınca K e m a l B ey son d u rum u haber alınca (üst
düşm an bombardımanı Osmanlı savunma kumandanlardan telgrafla bir cevap alam a­
hatlarını döğmeğe başladı. A y n ı zam anda çı­ yınca) hiç emir beklemeden harekete geçti.
karm a durm adan besleniyordu. K ara da tu­ Maksadı, Kocaçimen tepesini ele geçirmesine
tunan düşman; bir kolu ile Kılıçlıbayırı’na, engel olmak için düşmanı C o n k bayırında
bir kolu ile de Çataldere doğusundaki sırt­ karşılamak ve orada durdurmaktı.
lara kadar ilerlemişti. 19. T ü m e n kum andanı icraatını şöyle
naklediyor:
Çıkarma kuvvetlerinin ilk hedefi Koca-
«Kıtalarını yürüyüşe hazır olarak içtima
çimen tepesini tutmaktı. Burası yarımadanın
ettirmiş bulunduran 57 nci alayın (meşhur
en yüksek noktasıydı. Ele geçtiği takdirde
bir alaydır bu, çünkü hepsi şehid olmuştur)
düşm an durum a tam am en hâkim olabilir ve
kumandanları, sertabib ve bir yaverimle bir
b u suretle OsmanlIların bütün Boğaz savun­
emir subayım beraber olduğu halde, içtima
m a sistemi çökerek her şey kaybedilirdi.
yerine gittim. Basit tertipte Bigalı deresi bo­
Düşm an, Kocaçimen tepesini ele geçir­ yunca giden yol üzerinde bizzat yürüyüşe
m e k için evvelâ 261 râkımlı tepeyi tutmak geçirerek Kocaçim en tepesine doğruldum.

mm

-sîr!

S e d d ü lb a h ir bölgesinin ve çıkarmasının genel görünüşü

3541
Bizzat yol bulm ak ve birliği oradan sevket- doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile, dağ
m e k suretiyle Kocaçimen tepesine varıldı. topu bataryasının yetişebilen erlerinin marş
Kocaçimen, yarımadanın en yüksek tepesi­ marşla benim bulunduğum yere gelmeleri
dir. Alay ve batarya kumandanına eratı ta­ için yanımdaki emir subaymı geriye saldır­
m a m e n toplayıp küçük bir istirahat vermesi­ dım. B u erat süngü takıp yere yatınca, düş­
ni söyledim. O n dakika kadar duracaklar, m a n eratı da yere yattı. Kazandığımız ân,
sonra beni takipedeceklerdi. B e n de, Abdal- b u ândır».
geçidinden Conkbayırı’na gidecektim. Y a ­ B u n d an sonra Mustafa K e m a l B e y ’in e m ­
nımda yaverim, emir subayım, sertabib ile rindeki 57 nci alayın kolbaşındaki bölüğü
tümen dağ topçu taburu kumandanı olduğu sür’atle yetişip cephanesiz bölüğü takviye
halde evvelâ atlı olarak yürümeğe teşebbüs ederek ateş açtı. A yn ı zam anda b u alayın
ettik. Fakat arazi müsaid değildi. Hayvanları bütün bir taburu ile b u bölüğü destekledik­
bıraktık. Y a y a olarak Conkbayırı’n a vardık. ten sonra Mustafa Kem al, 261 râkımlı tepe­
B u sırada Conkbayırrnm güneyindeki 261 ye taarruz emri verdi. D a ğ topu bataryasını
râkımlı tepeden Conkbayırı’na doğru kıyı­ da Suyatağı’nda mevzilendirerek düşman' pi­
nın tarassud ve emniyetine m em u r olarak yadesini ateş altına aldırdı. Arkasından b ü ­
oralarda bulunan bir birlik erlerinin koş­ tün alayı taarruza iştirak ettirdi.
makta, kaçmakta olduğuu gördüm. K e n d im Böylece düşm an ilerleyişini durduran
b u erlerin önüne çıkarak: Mustafa K e m a l Bey, bundan sonra, gerek
«Niçin kaçıyorsunuz?» dedim. kendi tümeninin diğer birliklerinin yetişme­
«Efendim, düşman...» dediler. si ve kom şu tümenin de bir kısım kıt’aları-
«Nerede?» n m başında- olduğu halde, düşmanı geri at­
«İşte!» diye 261 rakımlı tepeyi gösterdi­ m a k üzere taarruza geçti.
ler. Hakikaten düşmanın bir avcı hattı, 261 B u taarruzun muvaffak olması, Ç a na k ­
râkımlı tepeye yaklaşmış, büyük serbestlikle kale savaşlarının en m ü h im ve en hayatî bir
ileriye doğru yürüyordu. K aça n erata: safhasını teşkil eder. Mustafa K e m a l Bey, er
«Düşm andan kaçılmaz!» dedim. ve subaylarına taarruz emrini verirken:
«Cephanemiz kalmadı» dediler. «Ben size taarruz emretmiyorum. Ö lm e ­
«Cephaneniz yoksa, süngünüz var» de­ ği emrediyorum. B iz ölünceye kadar geçecek
dim ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. zam an zarfında yerimize başka kuvvetler ve
Yere yatırdım. A yn ı zam anda Conkbayırı’na kumandanlar geçebilir» (İslâm Ansiklope-

M pİL
İSİ b

...
" 4 % '

W -

İngiiizlerin A n b u r n u ’rta çıkışları

3542
disi, F : 10, S: 724) demiş ve onlar da göz zırhlı ve beş torpidodan m ürekkep bir düş­
kırpmadan b u emre itaat etmişlerdir. m a n filosu Kabatepe'ye hâkim mevzilerde
0 gün muharebe akşama kadar sürmüş, bulunan bataryalarımıza ve siperlerimize
düşman C onkbayın önünde 261 râkımlı tepe­ karşı şiddetli bir bombardıman açtıktan son­
den bir kilometre kadar geriye atılmıştı. An- ra bu ateşin himayesinde olarak karaya çı­
zaklar pek büyük zayiat pahasma ve donan­ karma yaptı. B undan maksadı, Arıburnu ha­
m a ateşinin himayesinde olarak kıyıyı örten rekâtını güçleştirmekti. Kıyıya çıkan düş­
son sırtlarda tutunabilmişlerdi. m a n kuvvetleri, evvelâ şiddetli bir ateşle
Mustafa K em al B e y ’in bu yerinde ve ce­ karşılandı. Sonra derhal yapılan karşı h ü ­
surca müdahalesi sayesinde düşmanın Koca- cum neticesinde iki yüzden fazla zayiat v e ­
çimen plâtosunu ele geçirip M aydos üzerine rerek geri çekilmek, zorunda kaldı.
yürümesine engel olunmuştu.
Mustafa K em al Bey, o günden itibaren
Arıburnu kuvvetleri kumandanlığına tayin
• olundu. (B u vazifesi 17 mayısa kadar devam
etmiş ve bu müddet içinde bütün hücumları
geri atmıştır).
1 mayısta Osmanlı birlikleri şiddetli bir
taarruza geçti. Boğaz boğaza süren kanlı sa­
vaşlardan sonra cidden kahramanca döğüşen
A n z a k ’lar, geri hatlara çekilmeğe mecbur
kaldı. İki asker, nihayet birbirine yirmi otuz
metre mesafe ile siperlendiler. Taarruz b u ­
rada durmuş, lâkin muharebe devam ediyor­
du. Aylarca da devam etti. Bunlar, dünya
savaş tarihinde en yakın mesafeden cereyan
eden siper savaşlarıdır. İki taraf b u yüzden
görülmemiş derecede zayiat veriyor, buna
rağmen yerlerini terketmek • istemiyordu. Si­
perler arasında mesafenin yer yer sekiz
metreye kadar indiği oluyordu. Birinci siper­
lerde bulunanların hiç biri kurtulmadan dü­
şüyor ve ikinci siperlerde bulunanlar biraz
sonra öleceklerini bile bile tereddütsüz on­
ların yerini alıyordu.
19 mayısta Fon Sanders Paşa, 42 bin
kişilik bir kuvvetle ve genel taarruzla Arı-
burnu ihraç noktasına karşı şiddetli bir h ü ­
cum yaptıysa da, Anzakları yerinden sö­ A r t b u r n u 'n d a 19. tüm e n kum an d anı
kemedi. B u taarruz, Osmanlı ordusuna 10 M u stafa K e m a i B e y siperlerde
bin kişilüv bir zayiata mal ol­
duktan sonra tekrar siper sa­
vaşlarına dönüldü.
Düşmanın 5 haziranda gi­
riştiği bir taarruz da püskür­
tüldü.
B u sırada Mustafa K e m a l
Beyi rütbesi Albaylığa yüksel­
tilmiş ve ArıBurnu’na ilâve ola­
rak Anafartalar bölgesi içinde
A z m a k mevkiine kadar olan
kısım da onun mes’uliyeti altı­
na verilmişti. Bütün Anafarta­
lar mmtakası ise, Esad Paşaya
bağlı -olmak üzere A lm a n Wil-
mer'in kumandasına tevdi olun­
muştu.
4 — Kabatepe çıkarması:
Arıburnu harekâtı devam
ederken 4 mayıs günü sa­
bahleyin saat beşe doğru iki. A r ıb u r n u ’n d a sav a şla r

3543
5 — Suvla çıkarması ve Anafartalar : nuyordu. Bunlardan başka sayı fazlalığı ve
Siper savaşları. Ağustos başlarına kadar durm adan ' takviye almak imkânları vardı.
sürdü. İki taraf inatla yelerini muhafaza İtilâf devletleri Haziran ayından itibaren
ediyordu. D üşm an, malzeme cinsi ve bollu­ Çanakkale cephesindeki «Akdeniz seferi k u v ­
ğu, ayrıca iaşe bakımından OsmanlI askeriyle vetleri» ni beş yeni tümenle' takviye kararı­
kıyaslamnıyacak derecede üstün halde bulu- nı almışlar ve b u n u tatbike general Stopford
kumandasında olan üç tümeni Suvla limanı­
na çıkarılırken aynı zam anda diğer ikisi de
Anzaklarm kuzeyinden Arıburnu bölgesin­
den Conkbayırı istikametinde Kocaçim en te­
pesine taarruz edecekti. B u çifte hareketle
General Hamilton, bir taraftan Kocaçim en’i
alıp Maydos’a inmeye ve Seddülbahir cephe­

i sini sarmayı, diğer taraftan Suvla’da yapaca­


ğı çıkarma ile de yine geniş bir çevirme y a­
parken aynı zamanda Saros’tan inecek O s ­
manlI kuvvetlerine karşı koymayı tasarlı--
yordu.

Arıburnu yönünde İtilâf topçusu, 6 ağus­


tosta şiddetli ve sürekli bombardımanlara
başladı. OsmanlI topçusu karşılık veriyor,
bilhassa nakliye gemilerine göz açtırmıyor,
menzil içine girenleri hırpalıyordu. B u arada
düşman ihtiyat birliklerinin bir kısmı da
topçu ateşiyle dağıtıldı. Saat 16 dan itibaren
kb S B S ^^ M sS ^ s ^ ^ İbBSk SB S b SSS düşman ateşi Kanlısırt, Kırmızısırt ve Mer-
keztepe üzerinde toplandı. D ü şm a n b u sıra­
da zehirli gaz mermileri de atmaktaydı. 17.30
da düşman piyadesi Kanlısırt’a karşı taarru­
¡ P za kalktı. Savaşlar, gece olduğu halde, devam
W W — L , ¡■il etti. D üşm an taarruzu kırıldı. Ertesi gün ağır
bir bombardıman müdafaa noktalarını yerle
bir ettikten sonra 16.45 de taarruz yine baş­
ladı. B u hareketin gayesi, Kocaçim en tepesi­
ni ele geçirmekti. Düşm an, 15 saat döğdüğü
Osmanlı siperlerine dört tugay piyade ile
i**. . saldırmıştı. Yanmış, yıkılmış, târümar olmuş
ve artık içinde hayat eseri kalmamış sanılan
İngiliz generali Hamilton {'solda) siperlerden Tü rk askerinin fırladığı ve düş­
Fransiz generali Guro m ana h ücu m ettiği görülüyordu.
8 ağustosta düşman taarru­
zunun yönü birdenbire değişe­
rek Şahinsırt ile Conkbayırı is­
tikametine doğru inkişafa baş­
ladı. B u taarruz, şimdiye kadar
yapılanların en şiddetlisiydi.
Muvaffak oluşu ise, Arıburnu
■İ Ü
j
#v |m cephesinin çökmesi demekti.
Düşm an, karaya çıkarmış oldu­
ğu sahra ve obüs toplarıyle
"’ b ilfiil Conkbayırı’nı ağır bir bom bar­
dıman altına almıştı. H e r adım
«g başına bir m erm i düşüyor ve
a,»' ,.v « T4^ - &| toprak âdeta tüterek kaynıyor­
du. K u m a n d a n Mustafa K em al
B e y ’e gelen raporlar, Şahinsırt-
&■ la Kocaçimen bölgesinde, duru­
mun çok tehlikeli olduğunu
göstermekteydi. Aynı zamanda
bombardıman şimdi kendi ka­
Soldan sağa; Lord Kiçner ve general Birdvud siperlerde rargâhının bulunduğu yere doğ­
cepheyi teftiş ederlerden ru kaymış, düşman ise dal-

8544
galat halinde Conkbayırı’na doğru piyade Saros bölgesinden cebrî yürüyüşle gelen
taarruzuna girişmişti. kıt’aların pek yorgun oluşu yapılması gerek­
Aynı zamanda 6/7 ağustos gecesi Suvla li hareket hususunda grup kumandanını te­
limanına üç kademe halinde, 1700 kişilik reddüde sevketmekteydi,
zayiata mukabil, çıkarılmış bulunan 22 ta­ Mustafa Kemal Bey, tehlikeyi pek ya­
burluk İtilâf kuvveti karşısında 2,5 taburlu kından gördüğü için Kuzey Grupu K um a n ­
Osmanlı birliği muntazam şekilde İsmail-oğlu danlığına haber gönderip Conkbayırı’nda du­
ile Kireç tepe hattına doğru çekiliyordu. rumun çok kritik olduğunu bildirerek m em ­
Arıburnu kesiminde de İngilizlerin tazyiki leket selâmeti namına ordu kumandanının
son derece artmış bulunuyordu. OsmanlI as­ dikkatinin çekilmesini istedi. Düşmanın git­
keri buna rağmen mukavemet etmekteydi tikçe artan tazyiki ise, üst kumanda kade­
Şiddetli savaşlar bütün gün aralıksız sürdü. melerinde âdeta bir panik yaratmıştı. Bu ha­
Gece bombardımanla geçti. Sabaha karşı ber üzerine Liman von Sanders Paşa namına
Gonkb ayırma karşı taarruz yeniden başladı. Kâzım Bey (merhum General Kâzım İnanç),
Suvla çıkarma bölgesinden general Stop- Mustafa Kemal Bey ile telefonla konuşup
ford kumandasında olarak ilerleyen birlikle­ mütalâalarını sordu. Mustafa Kemal Bey,
re karşı Osmanlı ordu kumandanlığmca durumun nezaketini izah ettikten sonra, der­
«Saros grubu» cebrî yürüyüşle Anafartalara hal tedbir almak ve ilk olarak birliklerin
yöneltidi. Diğer taraftan Conkbayırrna hü­ sevk ve idaresini birleştirmek için bütün
cumlar püskürtüldü. Düşman saat 15.30 a kuvvetlerin bir kumanda altında bulunma­
kadar siperlerini takviye ile meşgul olup sından başka çare kalmadığını anlattı.
tekrar taarruza kalktı. Şiddetli
Osmanlı ateşi karşısında ilerle- -
yemiyordu Bununla beraber,
taarruzlarını durmadan tekrar- ,
lıyor, bu cepheyi herhalde sök­ 'M i
meğe azimli görünüyordu.
O güne kadar Anafartalar
Bölgesi, Kuzey Grubu K um a n ­
danlığına bağlı iken bir değişik­ n
lik yapılarak birlikler, Anafar­
talar Grubu adı ile Saros Gru­
bu Kumandanı Albay Fevzi
Beyin (merhum Mareşal Fevzi
Çakmak) emrine • verildi. Ancak Kabatepe ç/karmasmdan btı

1 m maasm
±.

Suvia çıkarması ve A nafartalar bölgesi (Resmin sağ ait kösesinde Arıburnu ve Arızak
koyu gözükmektedir)

3545

.1
Nihayet, 8/9 ağustos gecesi saat 21.50 B e y ’e Anafartalar G rup Kumandanlığına tâ-
de von Sanders tarafından Mustafa K em al yin edildiği bildirildi.
Anafartalar G rup K u m a n ­
danı ilerleyen düşmanı durdur­
m a k ve geri atmak üzere taar­
ruzu bizzat idare etmiş ve daha
üstün durum da bulunan düş­
m a n kuvvetlerini geri atmıştır.
B u n d an sonra Conkbayırrna
doğru yapmayı tasarladığı taar­
ruz hareketinin hazırlığına baş­
ladı. Bütün tehlikeye rağmen
kurm ay heyetiyle Conkbayırı-
nı m üdafaa eden tümenin ka ­
rargâhına gitti.

Ertesi gün de saat 4.30 da


kıtaların başına geçti ve taarruz
emrini verip onları hücum a kal­
dırdı (10 ağustos).
B u hücum karşısında düş­
m an, silâhlarını bile kullanma­
ya vakit bulamadan ezildi. O r ­
talık aydınlanınca düşm an top­
çusu denizden ve karadan Conk-
bayırına karşı sert bir b o m ­
bardıman açtı. Düşm anın bir
şarapnel misketi kum andan
Mustafa K em al B e y ’e isabet et­
mişse de cebindeki saate çarp­
tığından bir şey olmamıştır (Li­
m a n fon Sanders bu saati son-
Ç a n a k k a ie ’de kara harekâtını genel olarak gösteren kroki radan hâtıra olarak almış, ken­
di aile markasını taşıyan saajâ
de Mustafa K e m a l B e y ’e vermiştir).
He r şeye rağmen Osmanlı taarruzu
sür’atle inkişaf ederek durdurulması imkân­
sız hale gelmiş, h em düşman, h em de ge­
len takviye kuvvetlerini perişan etmiş, k a ­
çanları kovalayan M ehmedcik, deniz kıyısına
kadar varmıştı. Neticeyi alan Mustafa K e ­
mal, taarruzu durdurdu ve birliklerini Conk-
bayırı ile Şahintepe’ye yerleştirdi.

D ü şm an birlikleri mevcutlarının yarısın­


dan fazlasını kaybetmişlerdi. General Kay-
ley ve bütün kurm ay heyeti dahil olduğu
halde General Boldevin maktul düşmüşlerdi.
General K up er yaralanmıştı. OsmanlIlar,
Arıb.urnu ile Damakçılık burnu arasındaki
düşman kuvvetlerini kat’î şekilde yenerek
çoğunu imha etmişlerdi.
B u n d a n sonra 18 ağustosa kadar yine
siper savaşları başladı. Burası Anafartaların
sağ kanadıydı. D ü şm an . büyük kuvvetlerle
hücum etmişti. Tazyikinin gittikçe arttığını
hissediyordu. Kireçtepe yönüne giden tek
yol düşman ateşi altında bulunduğundan
sevkedilen takviye kuvvetleri ilerliyemiyor-
du. Halbuki, Kireçtepe savaşlarının kaybe-
Çanakkale’de Osmanlı siperleri dilmemesi, b u birliklerin geçmesine bağlıydı.

3546
B u tehlikeli noktaya kurm ay heyeti ile ebedî ve unutulmaz bir şeref hâtırası olarak
bizzat gelen kum andan Mustafa K e m a l Be- millî tarihe geçmiştir.
yin evvelâ kendisi ve sonra verdiği işaret D üşm an piyadesi, ağır bombardımanlarla
üzerine yaverleriyle kurm ay _____ ___ ıt .................. .¿mİ.--. -
başkanı aynı şekilde geçtiler. 'r '
Sonra kıta kumandanlarına da J".' ’ ■■'
«Geçeceksiniz» emrini verdi. •' b H S Bİ!7 - . -V:-
[ :

Kumandanlarının örnek ha- '? ' i v ' " ? - ' -.V;


reketini gören birlikler parça '-i
parça ve koşmak suretiyle teh- •
likeli noktayı • geçtiler ve tam ' '-V •-
'
zamanında savaş yerine yetişip ;?■£“«•r-'IPPİlm-;
düşmanı geri attılar. ,
Düşm an, Mısırdan gelen ' ••:' İ BHF. . :-
takviye kuvvetleriyle 21 ağus- ' # ;k j y f e .4 ;
tosta K ü ç ü k Anafartalar köyü
istikametinden tekrar hücum
etti. Cephe kumandanı b u sefer
müdafaada kalmıyarak • ihtiyat
kuvvetlerini de ileri sürüp ■ kar-
şı taarruza geçti. İhtiyat kuv- . .Js^ğ& ^ ^ ¿ k a M g C
vetler yetişinceye kadar süvari
alayı düşmanı oyalama vazife­
sini . almıştı. D üşm a n üzerine
yokuş aşağıya dörtnala hücum
eden b u alay, kendisini feda et­
miş, lâkin vazifesini yapmış,
gerekli zamanı kazandırmıştı. Beşinci ordu kumandanı Müşir Liman fon Sanders ve
B u olay, Osmanlı süvarisi için Anafartaİar grubu kumandanı Miralay Mustafa Kemaî Bey

M
»ilL

K mmm
« # î f 1
"■' ‘’ZJ& ■
t **.

M I C m .tJ

Arıburnu’nda Kaniı-Sırt’ta düşman siperlerine dikilen Gazi Alay sancağı

3547
ezilen Osmanlı mevzilerine bütün cephe bo­
yunca saldırmıştı.. Osmanlı karşı kovuşu ve
mukabil taarruzu b u n u nihayet kırdı. D ü ş ­
m an, bombardımanlarla m üdafaa noktala­
rını iyice ezdikten sonra taarruzunu tekrar­
ladı. B u taarruza üç tümen katılıyordu. Bir
tanesi,. İngiliz asillerinden m ürekkep olan
süvari tümeniydi. H e r ferdi, asil olan T ü rk
milletinin kahram an ordusu düşmanı bütün
m üdafaa mevzilerinden süngülerle geri attı.
. D ü ş m a n hücumlarının bilhassa hedef tuttuğu
Y u s u f ç u k . tepesi iki kere el değiştirdikten
sonra OsmanlIlarda kaldı.
Düşm anın 21 ağustos taarruzu 15-20 bin
zayiat verdiği halde muvaffak olamamıştı.
General Hamilton sonradan verdiği ra­
porda bütün İngilizlerin pek iftihar ettiği
asiller tümeninin üstün savaş gücünü uzun
uzun överek ve dünyanın hiç bir ordusunda
böyle bir birliğin bulunmadığını söyleyerek
böbürlenmiştir. Halbuki Mustafa K e m a l Bey,
b u taze ve savaşa yeni girmiş tümenle, dur­
Çanakkale’de İtilâf uçaklarına muvaffaki­ m adan savaşmış, ağır bombardımanlar y e­
yetle ateş eden Osmanlı topçuları miş, günlerdir yorgun ve hattâ aç ve uy k u ­
suz bulunan iki alayla, pek şanlı ve pek
kahram an 34 ve 36 ncı alaylarla mağlûp et­
miştir.
27 ağustosta düşmanın karadan açtığı ve
¿ i f V s J L ^
sonra deniz kuvvetlerinin de katıldığı bir
bombardım an başladı. Sonra da düşm an şid­
^ 'S . y \ cy±>yX^ \ <
> detle taarruza geçti. Kayacık ağılı bölgesin­
de b u taarruz Osmanlı siperlerine kadar in­
kişaf ettiyse de, geri atıldı. Mestantepe ve
Yusufçuk tepesine doğrulan düşm an taarruz­
O h a ^ J L * * ^ i, ^ i ları da kırıldı. Bunlar, b u cephenin son h a ­
reket savaşlarıdır. B u n d a n sonra yalnız si­
per çatışmaları devam etmiştir. Müstevli,
t °< :r * j J X j- nihayet bütün taarruz kabiliyetini ve m u ­
vaffakiyet ümidini kaybetti. 10 aralıkta has­
talanan Mustafa K e m a l Bey, yerini Fevzi B e ­
ye bırakıp İstanbul’a döndü. O n gün sonra
>7 ^ _ jyr-_ /!& mağlûbiyeti kat’î şekilde kabul eden düşm an
gerekli hazırlıklardan sonra sessizce çekilme­
3 ' ^ . sİ 'i J i \ , JK fe- j- ğe başladı. 19/20 aralıkta Anafartalar ve Arı-
* .•< burnu cephesi, 8 /9 ocakta Seddülbahir ke­
simi boşaltıldı. BÖylece, 1915 baharında parlak
ümidlerle karaya ayak basan birleşik düş­
m a n ordusu, 1916 kışının ortasında büyük bir
hüsran içinde çekilip gitti.

* i
Çanakkale savunmasının sonuçlan,
Bulgaristan’ın savaşa katılması
^ ":\ ( * -> - r 'J s . - .ş - ■
İtilâf devletlerinin Çanakkale savaşları­
» ''Y ? „ .A ,, nı kaybetmelerinden ise, şu sonuçlar doğ­
muştur:
1 — Boğazlar açılmadığından Rusya ile
Çanakkale zaferi üzerine Sultan Beşinci doğru bağlantı kurulamamış ve Çarlık or­
M eh m ed Reşad’ın, Hûda’ya şükreden bir §iir i dularının pek muhtaç bulunduğu silâh ve .
(Kendi el yazısıyİe) m alzem e yardımı yapılamamış olduğu gibi,

S548
Huşların iaşe kaynaklarından faydalanıia- aksine olarak savaş kudretini asla kaybet­
mamıştır. memiş olduğunu ve b u cihetten İtilâf asker­
2 — Almanların Bağaad demiryolundan lerine üstün bulunduğunu isbat ettiği gibi,
faydalanmalarına engel olunamamıştır. T ürk kum anda heyetinin ve kurmaylarının
3 — İngiliz - Fransız devletlerinin iti­ da gerçek değerini ortaya koymuştur. Eğer
barları sarsılmış, müslüman bir memlekete A lm an kurmayları yerine Türklerin düşün­
yenilmeleri aynı dinde olan bir kısım sö­ cesi kabul edilmiş olup düşm an baştanberi
mürge halkını mukavemete teşvik etmiştir. ilk çıkarma noktasında şiddet ve kuvvetle
4 — Bulgaristan’ın kesin olarak merkezî karşılanmış olsaydı, bu savaşı mutlaka y ü z­
devletler, safında yer almasına ve İstanbul - de altmış nisbetinde daha az zayiatla kaza­
Berlin hattının ^emniyet altına girmesine se­ nabilirdi.
bep olmuştur (Önce 6 eylül 1915 te A lm an ya
ve Osmanlı devletleriyle ittifak akteden B u l­ Veliahd Yusuf izzeddin Efendinin
garistan sonra da, A lm a n y a n m tavsiye ve
tazyikile Osmanlı devletinin Meriç nehri sağ
intihan
kıyısındaki arazi ile Karaağaç-Edirne tren M ü h im olaylardan birisi de, Veliahd
istasyonu birlikte Bulgarlara terketmesiyle, Şehzade Yusuf İzzeddin Efendinin 1 şubat
14 ekim 1915 te fiilen onların tarafında sa­ 1916 tarihinde kendisini öldürmek suretiyle
vaşa girmişti). hayatına son vermesidir,
5 — Osmanlı devletinin, güney cephesin­ Yu suf İzzeddin Efendi, Osmanlı haneda­
de K an al hareketlerine girişmesi önleneme­ nının tam dejenere bir tipidir. Kendisinde
miştir.
6 — Do ğu cephesinde serbest kalacak
Rus ordularının batıda A lm an ya’ya yüklen­
mesi fırsatı elde edilememiştir.
7 — Neticede savaşın daha 1916 yılında
sona ermesi ümid ve ihtimali ortadan kalk­
mıştır.
Savaşa, katılan İngiliz kuvvetlerinin top­
lamı 470 bin, Fransız kuvvetlerinin toplamı
80 bindir. İngilizler 120 bin, Fransızlar 30
bin ölü ve yaralı vermişlerdir. 120 bin m üt­
tefik askeri de hastalanmıştır.
Osmanlı ordusunun ölü ve yaralı toplamı
120 bin, hastalananların sayısı ise 90 bindir.
Böylece, hareketlere katılan bütün kuvvet­
lerin yarısı savaş dışı olmuştur.
B u savaş aynı zam anda Osmanlı askeri­ Ç a n a k k a le ’den çekilen İti lâfçıların
nin Balkan savaşında edinilen yanlış intibaın- boş siperleri

M üttefik Devletler h ükü m darları (soldan s a ğ a); İkinci Vilhelm ( A l m a n y a ) , Ferdİnand


(Bulgaristan), M e h m e d R eşad (O s m a n l ı ), F r a n s u v a -Jozef (A v usturya- M acaristan).

3549
dil kanseri ve bazan da diş kanseri b ulun­ mütem adiyen söyler, dururdu. Nihayet alı­
duğu vehm ine kapılmıştı. B u yüzden veli- nan bütün tedbirlere rağm en Zincirlikuyu’-
ahdlikten ıskat edileceğine veya Sultan Meh- dakı köşkünün harem dairesinde, yatağında
m e d Reşad vefat edince tahta geçirilmiyece- yattığı halde gizlice tedarik edip sakladığı
ğine dair sabit bir fikir besliyordu. Kendisini bir ustura ile kolunun damarlarını kesmek
b u kanaatlerinin aksine inandırmağa im kân suretiyle intihar etmiştir. İntiharının ertesi
yoktu. Bütün devlet ricalinden veliahdlikten günü namazı Ayasofya camiinde kılınarak
ıskatının bahis konusu olmıyacağına dair y a ­ Sultan M a h m u d türbesine gömüldü. 1857 yı­
zılı taahhüdler aldığı halde, b u husustaki lında doğm uş olduğuna göre b u sırada 59
düşüncesini değiştirmemişti. Babası Abdüla- y aşm da bulunuyordu. O n u n vefatıyle veli­
ziz’in intihar etmiş olduğunu bir türlü u n u ­ ahdı ik Vahideddin Efendiye intikal etmiş
tamaz ve kendisinin de onu taklid edeceğini oldu.

HİCAZ O L A Y L A R I, FİLİSTİN V E I R A K CEPHELERİNDE D U R U M .


SADARETTE D E Ğ İŞ İK L İK , Z İ Y A R E T L E R , R U S Y A N I N SAVAŞTAN
ÇEKİLİŞİ, P A D İ Ş A H I N V E F A T I

Y a v u z Sultan Selim H a n Mısır’ı fethet­ müstakil bir devlet haline getirmek ve bu


tiği vakit Hicaz’da Şerîf, yani Peygam beri­ devletin başm a geçmekti. A bd ü lh am id dev­
mizin (S .A .) torunu Hazret-i H a sa n ’ın (R. rinde çok uğraştığı halde, b u halleri sezüdi-
A .) neslinden geldiğini iddia eden Ben i Ku- ğinden, kendisine emâret verilmemiş ve
tâde sülâlesi emâret mevkiinde bulunuyordu. Devlet Şurası üyesi olarak vazife görmüştü.
Esasen arap memleketlerinde emâret m e v ­ H icaz’a emîr oluşu, Meşrutiyetin ilânından
kiine geçen her ailenin İslâm Peygam berine sonra ve 1909 yılındadır.
nisbet iddia etmesi âdeti vardı ve Ben i Ku-
tâde’nin b u m übarek soydan geldiğini isbat Hicaz aslında bir Osmanlı vilâyeti idi ve
eden hiç bir İlmî delil mevcut değildi. bir vali tarafından idare olunurdu. Şerif di­
ye anılan emirlerin ise, pek sınırlı bazı yetki
Dünya Savaşı başladığında Hicaz’da ve görevleri vardı. Hüseyin Paşa, evvelâ
Şerif Hüseyin Paşa emîr olarak bulunuyor­ bunları genişletmeğe ve nüfuzunu çoğaltma­
du. Kendisi son derece haris bir zattı ve ğa kalkışmış, b u yüzden de böyle bir duru­
OsmanlIlara içten düşmandı. Gayesi H icaz’ı m u kabul etmek istemeyen Hicaz valileriyle
daim a ihtilâfa düşmüştür. B u arada, arap
kabile ve aşiretlerini kendisine bağlamış, bu
suretle onların isyanından çekinen devlet Şer.
rîf Hüseyin Paşayı azledemez hale gelmişti.
Bir taraftan d a oğlu H icaz m ebusu Abdullah
(sonradan Ü rd ü n kralı iken öldürülen) va-
sıtasıyle İngiltere’nin Mısır Fevkalâde K o ­
miseri ile temas edip icabında kabîle ve aşi­
retlere dayanarak isyan ettiği takdirde k en ­
disine yardımda bulunulup bulunulmıyacağı-
s İ. İ nı sormuşsa da, red cevabı almıştı.
V
m m im İ. ' i
Başlayan D ü n y a Savaşı İngilizlere H i ­
fspimn
caz’ın d u r u m u ile yakından ilgilenmelerini
icap ettiriyordu. Bilhassa 1914 yılı sonbaha­
ilil! i > rına doğru Osmanlı devletinin b u savaşa gir­
mesi ihtimali belirince Mısır Fevkalâde K o ­
miseri Lo rd Kiçner, böyle bir hal vu kuunda
Halifenin M uk add es Cihad ilân edip müslü-
: manları İtilâf devletleri aleyhine ayaklanm a­
W -1 ya çağıracağını hesaplayarak Hicaz’ın b u h a ­
rekete katılmasına engel olacak tedbirleri d ü ­
şünmeğe başladı. O ğlu vasıtasıyle Ş erif. H ü ­
H seyin Paşadan eğer Halife M u k a d d e s Cihad
f c î i ilân ederse o nun n e yapacağını ve Osmanlı
i J l 1§ S V' devleti savaşa girdiği takdirde H icaz’ın İtilâf
devletleriyle işbirliği yapmasının iki taraf
için de daha faydalı olacağı düşüncesinde
V e iia h d Y u s u f İzze d d in E fe n d i bulunup bulunmadığını sordu.

3550
Beşinci M e h m e d (R eşad ) zamanındaki veziriazamlar
(İlave : 1 9 9 )


A H M E D T E V F tK PAŞA —>
(İkinci sadareti) Tevfik Paşanın bu sadareti. Osman-
kilde yıkılışının başlangıcına raslâr.
1845 yılında Üsküdar’da doğmuş­
İki g ün sonra galip devletler filoları
tur. Babası Bahçesaraylı Arslanoğlu
İstanbul’a gelmiş ve İstanbul’u n işgali
ailesinden M irza M ustafa ile Kırım
başlamıştır. Bir m üddet sonra ise Va-
Hanzâdesi A h m e d Giray’m kızının oğlu
hideddin K a n u n u Esasinin kendisine
T u n a bölgesi kum andanı Süvari Ferik’i
verdiği yetkiye dayanarak meclisi da­
İsmail Hakkı Paşadır. İlk ve' Rüştiye
ğıtmıştır (21 aralık 1918). Tevfik Paşa
tahsilinden sonra Davudpaşa’daki sü­
ise, kabinede tasarladığı bazı değişik-
vari alayına yazıldı. 1863 tarihinde
i likleri yapm ak için 12 ocak 1919 tari-
K arbokulunda imtihan verip süvari
1 hinde istifa etti; istifasiyle kabinesi
mülâzimi olduysa da askerlik mesleği­
ı düştü (4 mart 1919). İkinci D a m a d Fe-
n e intibak edemediğinden iki yıl sonra
) rid Paşa kabinesinde Vükelâ heyetine
istifa edip Bab-ı âli’ tercüme odasına
İ m e m u r edildiyse de, kısa za m a n sonra
girdi. 1872 tarihinde R o m a elçiliği
istifa etti.
ikinci kâtibi oldu. Aynı yıl Viyana,
! D a m a d Ferid Paşanın üçüncü sada­
1873 yılında Berlin elçilikleri ikinci kâ­
retinden ayrılması üzerine sadaret
tipliklerinde vazife gördü. B u sırada
kendisine teklif olundu. Fakat kabul
her iki elçiliğin maslahatgüzarlığında etmedi (1 ekim . 1919). Ali Rıza Paşa
da bulundu. 1875 yılında Atina sefa­
sadrıâzam olunca Vükelâ heyetine m e­
reti başkâtipliğine sonra Petersburg
maslahatgüzarlığına tayin edildi.
m u r edildi (2 ekim 1919). Üç ay kadar
sonra Âyan reisliğine tayin edildi. Ali
Aynı yü Rus seferi çıkınca
Rıza ve o n u takib eden Salih Paşa ka­
geri döndü ve Ş u m n u ’da b ulun a n Ser­
binelerinin istifası- üzerine sadaret ken­
dar Abdülkerim Nadir Paşanın yanına disine teklif olunduysa da, her defa­
politika m e m u ru olarak gönderildi. sında reddetti. Paris’te toplanan Barış
Savaştan sonra Atina maslahatgüzarı, Konferansı üyeleri arasında bulundu.-
1883 de Orta elçi unvaniyie Atina elçi­ Bab-ı âli’ye çektiği telgrafta teklif olu­
si, 1885 de Paris’teki Süveyş Kanalı ko­ n a n barış şartlarının devlet m e fh u m u
m isyonuna m e m u r oldu. Aynı yıl veza- ile telifi kabil olmadığını bildirdi Pa­
retle Berlin elçiliği verildi. 1895 tari­ ris’te daha fazla kalmak istemiyerek
hinde Hariciye nazırlığına getirildi. geri döndü. İstifası üzerine 21 ekim
Tevfik Paşanın Hariciye nazırlığı 1920 tarihinde Tevfik Paşa OsmanlI
on dört yıl sürdü. 1908 de memuriyeti­ İmparatorluğunun son sadrıâzamı ola­
n e ilâve olarak Âyan üyeliği verildi ve rak b u devletin son kabinesini kurdu.
13 şubat 1909 tarihinde Kâm il Paşa O n u n b u altıncı ve son sadareti sıra­
kabinesinin düşmesi üzerine Hariciye sında millî hareket m uvaffak olmuş,
nazırlığından ayrıldı ve b u m a k a m a müstevli d ü şm an Anadolu’da m ağlûb
tayin edilen Rıfat Paşanın yerine L o n ­ ve perişan edilerek İzmir’den denize
dra B ü y ü k elçiliği verildi. Y en i m e m u ­ dökülmüş, saltanat resmen ilga
riyetine hareket etmeden 31 M art vak’- olunmuş, millî iradeye dayanan
ası zu h u r edip Hüseyin Hilmi Paşa is­ Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi Hüküme-
tifa ettiği için herkesin itimad edebi­ ti’nin idaresi İstanbul’da da kurulmuş- j
leceği nam uslu ve tarafsız bir kimse tur. Tevfik Faşa b u n u n üzerine hâlâ (
olarak tanınmış b u lun d uğ u nd an sada­ tahtında oturmak sevdasında b ulun a n
ret mevkiine getirildi i 14 nisan 1909). Vahideddine 4 kasım 1922 tarihinde is­
A bdü lham id’in haPi ve Beşinci M e h ­ tifasını verdi. Ertesi g ünü İstanbul’da
m e d Reşad’m cülûsu, üzerine yerinde b ulun a n Rafet Paşa nezaret müsteşar­
kaldıysa da, kısa bir za m an sonra, 6 larını çağırtıp kendilerine her türlü
mayıs 1909, sadaretten istifa etti. i muameleyi durdurmalarını, memurla-
Tevfik Paşa, sadaretten istifasının ■ rın işlerine devam etmelerini ve bil­
dördüncü g ü nü n de Londra B ü y ü k elçi­ hassa evrakın m u h afa za edilmesini
liğine gönderildi. Birinci D ü n y a Savaşı j bildirerek idareyi eline aldı.
dolayısiyle İngiltere ile siyası m ün ase­ Tevfik Paşa, on dört yıl dah a yaşa­
betlerin kesilmesi üzerine- geri çağı­ mış ve 8 ekim 1936 tarihinde vefat et- j
rıldı. Mondros mütarekesinin imzasın­ miştir. Kendisi iyi yetişmiş, bilhassa j
dan kısa bir m üd det sonra İzzet Paşa­ dış poplitikada tecrübeli, dürüst, n a ­
nın istifa etmesi üzerine sadareti ka­ j m uslu bir devlet adamıydı. D a im a doğ- j
bul etti fil kasım 1918). ruyu söylerdi. Meselâ saltanatının son
lı devletinin en güç devrine, kesin şe- günlerinde V ahideddin kendisini çağır- ]
-> {

3551
tarak ortalıkta ğeçenierdeii ile hissetti­ sürü kaym akam , mutasarrıf ve vaii her
ğini sorunca, y üzüne karşı: “Bildiğimi g ün nezarete gelerek gürültü çıkarma­
arzedevim. Efendimizi istemiyorlar!” ğa başladılar. O n u m a k am ın da adeta
demişti Bilhassa son sadareti sırasın­ m uhasara etmişlerdi. Geniş ve taham ­
daki olaylar dikkatle incelenirse, Millî m üllü bir kimse olduğunda"n b u n a al- .
hareketin m uvaffak olacağına belki dırmıyarak işine devam etti. B u patır-
tam m â n asiyi e inanm am akla beraber, dılar arasında seçim de yapıldı ve D a ­
b u n u bütün kalbiyle temenni edenler­ hiliye nazırı olarak b u sırada en ağır
den ve hattâ elinden geldiği kadar des­ yük o na düştü. Tensikatın doğru ve
teklemeğe çalışanlardan olduğu anlaşı­ haklı yapılmadığına ait dedikodular
lır. B u n u n la beraber, Osmanlı devleti devam ediyordu. B u n a , birçok da seçim
ananelerine, saltanat ve hilâfet mües- dedikoduları karıştı. Gazeteler aleyhin­
seselerine çok kuvvetle bağlıydı. İrade­ de şiddetli yazılar yazm ağa başladılar.
si biraz zayıf, pek fazla nazik, cömert B u yüzden yerinde tutunamadı. Meclis
ve eli açık, maiyetini himaye eder, lıer- toplandıktan sonra R o m a elçiliğine
kese iyilik etmesini sever, herkes tara­ gönderildi. Hüseyin Hilmi Paşanın
fından sevilir ve sayılır, hususi haya­ ikinci defa sadaretten ayrılışı üzerine
tında lâtifeci ve hoş sohbet bir zattı. sadaret m akam ına tayin olundu (12
ocak 1910). Kendisi İstanbul’a davet
H Ü S E Y İ N H İ L M İ PA Ş A
edildiği za m an ne için çağırıldığını bil­
likincisadareti. Evvelce İkinci Ab- miyordu. A ncak Çanakkale’ye vardığı
dülhâmid’in veziriazamları arasın­ za m a n d u r u m u öğrendi.
da yazılmıştır). Sadareti sırasında geçen olaylar,
İ B R A H İ M H A K K I PA Ş A Çırağan sarayının yanışı (19 ocak 1910),
Arnavutluk isyanı, Girid’in Y u n a n is ­
İstanbul’d a doğmuştur 1863. B a b a ­ tan’a ilhakını ilânı, Kiliseler k a n u n u ­
sı Sakızlı M e h m e d Rıza Efendi, Şehre- • n u n çıkarılışı, Bab-ı âlî yangını (4/5
maneti meclisi üyelerin den di. haziran 1911 )ı Sultan Reşad’m Rum eli
Rüştiye tahsilini tamamlayınca ev­ seyahati ve nihayet İtalya’nın Trablus-
velâ devlet dairelerine orta derecede garb ve Bingazi’ye tecavüzüdür.
m e m u r yetiştiren Mahrec-i aklâm oku­ Kendisi. Dahiliye nazın oluncaya
lun a girdi. Bir yıl sonra da Mülkiyeye kadar gördüğü vazifelerde hep m uv af­
yazıldı. 1882 yılında buradan birincilik­ fak olmuş, lâkin Dahiliye nazırlığında
le m e zu n oldu. Aynı yıl maaşsız olarak fena halde bocalamış, sadaretinde ise
Hariciye yazı işleri kalemine girdi. İki hiç bir iş görememiştir. Sadareti sıra­
yıl sonra m abeyin tercümanı, iki yıl sında sorumsuz şekilde devlete hâkim
geçince de H u k u k mektebi hocası oldu. olmaya başlayan İttihad ve Terakki’ye
1889 yılında Hamidiye ticaret mekte­ yakasını kaptırmış, Arnavutluk olayla­
binde de ders vermeğe başladı. Geçici rında lüzum suz şiddet hareketleriyle
memuriyetlerle İtalya ve Yunanistan’a sonunda toplu bir isyanın çıkmasına
gitti ve döndü. Şikago sergisine birin­ sebep olunm uş, Kiliseler kanununun
ci komser tayin olundu. B u m ün ase­ kabulü yü zü n den de Bulgaristan’la
betle Şikagö’ya iki kere gidip geldi. Bü- Yunanistan’ın ileride aleyhimizde bir­
. tün bu görevleri sırasında mabeyin leşmelerine im kân verilmiştir. Nihayet
tercümanlığı da üzerinde bulunuyordu. kendisi R o m a elçisi' olarak vazife gör­
1894 yılında Sıhhiye meclisi üyeliğine düğü halde, İtalyanların Trablusgarb
•ve aynı yıl Bab-ıâli H u k u k müşavirli­ ve Bingazi hakkındaki niyetlerini seze-
ğine tayin edildi. O za m a n a kadar m em ek gafletine düşm üş ve b u hâdise
Bab-ı âlî H u k u k müşavirlikleri daima üzerine 25 eylül 1911 tarihinde sada­
yabancılara verilirdi. retten istifa etmiştir.
Bab-ı âlî H u k u k müşavirliğinden İbrahim Hakkı Paşa askıda kal­
so nra ' çeşitli siyasi komisyonlarda üye mış bazı karışık işlerin halli için Lon­
olarak vazife gördü. Milletlerarası kon­ dra’ya gönderilmiş v e .u z u n za m a n ora­
feranslarda Osmanlı devletini temsil da bulunm uştur. Geri dönen Hakkı
etti. Said Paşa, altıncı sadaretinde onu Paşa Birinci Cihan Savaşının çıkışı üze­
Hariciye . müsteşarlığına inha ettiyse rine 1915 yılında Berlin elçiliğine tayin
de, Abdülham id kabul etmedi. M eşru­ edildi.
tiyetin ilânından sonra- Said Paşa ka­ 1917 yılında elçilik üzerinde kal­
binesinde Maarif nazırı olan Haşim Pa­ m a k şartiyle Âyan üyeliğine seçildi.
şanın istifası üzerine o nu n yerine ta­ Berlin de vazife görmekte devam edi­
yin edildi. Kısa za m a n sonra Kâmil P a ­ yordu. B u arada Brest-Litovsk antlaş­
şa sadrıâzam olunca yerini m uh afa za masının imzalanmasında bulundu.
etti ve ilâve olarak Dahiliye nazırlığı Berlin’e dönüşünde dizanteriye yaka­
vekâleti, verildi (4 ağustos 1908). 18 landı ve bütü n tedavi ye ihtimamlara
gün sonra asaleten Dahiliye nazırı ol­ rağmen 29 te m m u z 1918 tarihinde Ber­
d u ve Maarif nazırlığına da vekâleten lin’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a ge­
tayin edildi. B u sırada yapılan m e m u r tirilip Y a h y a Efendi türbesi mezarlığı­
tensikatı dolavısiyle Açıkta kalan bir na gömüldü.

3552
İbrahim Hakkı Paşanın tahsili pek Hersek asilerini tenkil göreviyle Bosna--
m ükem m eldi. Fransızca ve İngilizceyi Hersek bölgesi kumandanlığına tayin
ana dili gibi gibi bilirdi. Almanca, olundu. Burada gösterdiği yararlıklar
Arapça ve Parsça da Öğrenmişti. O za­ karşılığı padişah kendisini altın kınlı
m a n a kadar alışılmamış bir hal olarak, bir kılıç ile mükâfatlandırdı. 1876 yı­
| sadrıâzam bulunduğu sırada Beyoğlun- lında ikinci defa Girid vali ve k u m a n ­
j da kira arabasiyle veya yaya gezer, hal­ danlığı verildi. B u sırada 1877 (93) R u s
kın gittiği tiyatrolara devam etmekten seferi ihtimali belirdiğinden Dördüncü
Çekinmezdi. Evvelce herkes sadrıâzam- Ordu Müşirliği ile Anadolu savaş cep­
larm Bab-ı âlî’de geç vakitlere, gece hesi Başkumandanlığına tayin olundu.
yarılarına ve hattâ sabaha kadar çalış­ Savaşta büyük yararlıkları dolayısiyle
malarına alışık olduğu için halka bu kendisine Gazi unvanı ve m urassa kılıç
haller çok aykırı gelir, yakınları tara­ verildi. Savaş bitmeden İstanbula çağrı­
fından ihtar edildikçe de “Halk alış­ lıp Çatalca hattı müdafaası k u m a n ­
sın!” derdi. danlığına tayin olundu. B u vazifeden
İbrahim Hakkı Paşa, son derece istifa ettiğinden Genel K u r m a y baş­
terbiyeli, güler yüzlü, nazik, mültefit, kanlığına getirildi .ve b u vazife üstün­
alçak gönüllü bir zattı. Maiyetinde va­ de kalmak üzere Tophane Müşirliği ve­
zife görenler kendisine çok bağlanır ve rildi. Dört ay sonra azlolundu. B u n d a n
sadakatle çalışırlardı. E n b ü y ü k kusu­ sonra Berlin antlaşmasına göre Girid’-
ru, biraz safça- ve üstelik iradesiz olu- de yapılacak ıslahata m e m u r oldu..
| şuydu. B u iki hali, nezarette ve şada- Sonra da Y u n a n h u du t kom isyonunda
I rette m uvaffak olamamasına sebep ol- vazife gördü. 25 şubat 1879. tarihinde
[ muştur. j Manastır valisi ve Üçüncü Ordu M üşi­
ri oldu. Gazi Ahm ed M uhtar
M EHMED S A İD P A Ş A Paşa M akedonya bölgesinin ay­
(Sekizinci ve dokuzuncu sadaretleri) rı bir idare sistemine bağlanmasını
tavsiye eden ve sükûn ile düzenin an­
GAZİ A H M E D MUHTAR PA ŞA cak b u n d a n sonra geri gelebileceğini
1839 yılında Bursa’da doğdu. Ka- anlatan bir rapor yazıp gönderdi. K e n ­
tırcıoğlu Halil Ağa adlı bir kimsenin disini çekemiyenler o n u n Rum eli’yi
oğludur. Evvelâ Bursa askerî İdadisin­ Mısır gibi yarı müstakil bir eyalet ha­
de, sonra İstanbul’da Harbiye mekte­ line koyup kendisinin de bir nevi Hİ--
binde okudu. Sınıfının birincisi olarak div olmak kaygusunda b u lun d uğ u nu
okulu bitirdi ve kurm ay kısmına ayrıl­ söyledikleri için valilik ve müşirlik ile
dı. 1861 yılında K u r m a y Yüzbaşı rüt­ hâlâ üzerinde bulunan Genel K u r m a y
besiyle buradan da m e zu n oldu. İlk va­ Başkanlığından azlolundu (1880). Aynı
zifeleri Hersek isyanının bastırılmasın­ yıl ağustos ayının sonunda Askerî Tef­
da ve Karadağ savaşlarında gördü. B u ­ tiş Kom isyonu başkan vekilliği verildi.
ralarda Serdar Ekrem Öm er Lütfi pa­ 1883 yılında özel görevle A lm anya’ya ve
şanın maiyetinde iki yıl çalıştı. Savaşta İtalya’ya gidip geldi. İngiliz iş­
yaralandı. 1862 yılında Kolağalığma ve galinden sonra Mısır fevkalâde kom-
iki yıl sonra da Binbaşılığa yükseldi. serliğine tayin edildi (1885 yılı'son­
1866 yılında K a y m a k a m (Yarbay) rüt­ ları).
besiyle Şehzade Y u s u f İzzeddin E fen­ A h m e d M uh tar Paşa, b u vazifeyi 28
diye öğretmen tayin olundu. Şehzade yıl gördü. Meşrutiyetin ilânı üzerine
babasiyle A vrupa seyahatine çıkınca fevkalâde komiserlik uhdesinde kalm ak
maiyetinde bulundu. Dönüşte Karadağ üzere İstanbul’a geldi. Âyan üyesi, son­
H u d u t komisyonunda vazife aldı. 1869 ra Âyan Meclisi başkan vekili oldu. Er­
yılında Miralay (Albay) lıkla Askerî tesi yıl fevkalâde komiserlik vazifesini
Şûra üyeliğine getirildi. Ertesi yıl Liva bıraktı (1909). Yaş haddini aşmış ol­
(Tuğgeneral) rütbesiyle Asîr’deki isya­ d uğun d an 12 kasım 1911 tarihinde as­
nı tenkile m e m u r kuvvetlere katıldı. kerlikten emekli oldu.
Gösterdiği yararlık dolayısiyle 1871 yı­ Sultan M . Reşad tahta çıktığı sırada
lında Ferik (Tümgeneral) oldu. İsyan cülûsu tebliğe m em u r heyetin başkanı
yatıştıktan sonra Asîr ile birleştirilip sıfatiyle Londra’ya, Paris’e ve R o m a ’ya
bir vilâyet haline konan Y e m e n valili­ gitti.
ğine ve o bölgede kurulan Yedinci Or­ Said Paşa’n m sadaretten istifası ve
d u kumandanlığına tayin olundu. B u ­ Londra B ü y ü k elçisi eski sadrıâzam
rada vazife gördüğü sırada m u n t aza m Tevfik Paşanın da bu m akam ı ancak
m ülki teşkilât kurdu. 1873 yılında Na- meclisin dağılması şartiyle kabul ede­
! fıa nazırı olarak İstanbul’a geldi. Bir bileceğini bildirdiğinden sadaret Gazi
i ay sonra Girid vali ve k um an danı ol- A h m e d M u h tar Paşaya verildi (22 tem­
! duysa da, vazifesi başına hareket et- m u z ).
j m eden b u n d a n vazgeçildi ve İkinci Or- Gazi A h m e d M uhtar Paşa, halk
j d u kumandanlığı ile^Şum nu’ya gönde­ arasında “B ü y ü k kabine” diye anılan
rildi. İki yıl sonra E rzu ru m valisi ve hükümetiyle siyasî partiler karşısında
j Dördüncü O rdu Müşiri oldu. • 1875 de j “ tarafsız” bir politika takib edeceğini
m a h m u d ş e v k e t p â $â
ilân etmişti. B u ise, İttihat ve Terak­ 1856 yılında Bağdad’da doğdu. Bas­
kinin de devlet idaresi üzerindeki so­ ra mutasarrıfı Kethüda-zâde Süleyman
rumsuz yetki ve n ü fuzu nu kaybetmesi Beyin oğludur. Babası da Bağdad’lı, lâ­
demekti. Nitekim de öyle olmuştur. kin ailesi Çeçen’dir. Orta derecedeki
Sadarete hevesle sarılan Ga­ tahsilini Bağdad’da taniamladıktan
zi A h m ed M uhtar Paşa, b u mevkide sonra İstanbul’a gelerek Harbiye m ek­
muvaffak olamamıştır. Devletin Balkan tebine girdi. K urm ay sınıflarını da ta­
savaşma sürüklenmesine engel olama­ mamladıktan sonra 1882 yılında okulu
yışı, üstelik b u savaşta üst üste uğra­ birincilikle bitirip K urm ay Yüzbaşı
nılan um ulm az yenilgiler mevkiini rütbesiyle m ezu n oldu. Aynı yıl Girid’e
adamakıllı sarsmış, sadaret mevkiinde gönderildi. Dönüşünde Genel K urm ay
bir iş görmesinin m ü m k ü n olamıyaca- dairesinde vazife gördükten sonra 1883
ğı, bilâkis devletin felâkete doğru gidi­ yılında Harbiye mektebi kurmay sınıf­
şini hızlandıracağı hakkında yapılan larının yüksek cebir ve geometri Öğret­
telkinler, bilhassa Şeyhülislâm Cema- i menliğine tayin edildi. Osmanlı ordu­
leddin Efendinin aleyhinde çalışmaları i sunu ıslaha m em u r A lm an heyetinde
yüzünden sonunda kendisine istifa tek- j Fonder Golç (Paşa) nın maiyetinde
lif olunmuştur. O da b u n u kabul ede- J hizmet gördü. O n u n tavsiyesiyle silâh
rek çekildi (29 ekim 1912). I satın alınması için Alm anya’ya gönde-
Gazi A hm ed M uhtar Paşa sadaret- j j rildi. 1884 yılında Kolağası, 1886 yılın-
ten ayrıldıktan sonra Feneryolundaki \ i da Binbaşı oldu. 1889 yılında Kayma-
köşküne çekildi ve 21 ocak 1919 tari- j | k a m (Yarbay) lığa ve iki yıl sonra da
hinde seksen üç yaşında bulunduğu i Miralay (Albay) lığa yükseldi. Alm an­
halde kısa bir hastalığı müteakip vefat ya’da dokuz yıl kalarak talim ve tatbi­
etti. katlarda ve K ru p fabrikalarında yapı­
Kendisi,* kahraman, mert, yiğit mi­ lan top tecrübelerinde bulunup yetişti.
zaçlı büyük bir askerdir. Vatan ve mil­ Sonra Fransa’ya gidip orada da mesle­
letini bütün ruhiyle sever, hizmette kî incelemelerde bulunduktan sonra
bulunm ak için çırpınırdı. Aldığı aske­ geri döndü. 1894 yılında Mirliva. (Tuğ­
rî ödevleri her zam an için en m ü kem ­ general) rütbesi verildi. 1899 yılında
mel şekilde başarmış, memleketine da­ Tophane tecrübe dairesi başkan vekili
im a şan ve şeref kazandırmıştır. A n ­ oldu. 1901 yılında Ferik (Tümgeneral)
cak, Meşrutiyetten sonra kendisinde lige terfi etti. Aynı yıl kendisine mek-
yüksek makamlara geçmek hırsının önü , ke - Medine telgraf hattının yapılma­
alınmaz şekilde doğup yerleştiği görül­ sı görevi verildiyse de, M ekke şerifinin
mektedir. Sonunda, £>u makamlara eriş­ ve Hicaz valisinin işi sabote etmeleri
miş lâkin muvaffak olamamıştır. Çün- i yüzünden b u n u tamamlıyamıyarak İs­
k ü sivil hayatta ve devlet idaresinde tanbul'a döndü. Eski memuriyeti ve­
tecrübesi yoktu. Mısır’da gerçi pek rildi. B u mesele ve Hicaz’da geçen bazı
u z u n yıllar fevkalâde komiser olarak uygunsuz olaylar hakkında verdiği m u ­
bulunmuşsa da, b u mevkiin vazifeleri fassal rapor Vekiller heyetinde incelen-
aslında m a h d u d şeylerden ibaret oldu- diyse de bir tedbir alınmadı. 1905 yı­
ğndan suya sabuna dokunm adan idare lında askerî rütbesiyle Kosova valiliği­
edebilmişti. Sadaretten çekilmesine ne tayin olundu. B u sırada Makedonya
yakın ve çekildikten sonra aleyhinde meselesinin en karışık ve güç durum-
pek çök şeyler söylenmiş, kendisinin | da bulunuşuna rağmen görevini büyük
bencil, kimseyi beğenmez, kimseye,akıl | başarı ile ifa etti. Meşrutiyet ilân edi-
danışmaz ve müstebid ruhlu olduğu ! ünce Üçüncü O rdu kum andanı ve son-
ileri sürülmüştür. Aslında itimad etti­ ! ra ilâve olarak Rumeli vilâyetleri ge-
ği kimselerin fikrini sorar, itimad et­ I nel müfettiş vekili oldu. 31 Mart vak’-
mediklerinin mütalâalarına itibar et- I ası sırasında- Hareket ordusu kum an da­
mez. Liyakat sahibi olanları yükselt­ nı olarak İstanbula gelip gericilerin ha­
meğe çalışır, liyakati olmayanları bir reketini bastırdı. 1909 yılında İbrahim
rütbe bile terfi ettirmez, m untazam , ) Hakkı Paşa kabinesinde Harbiye nazır­
ciddî, çalışkan ve otoriter bir zattı. lığına tayin edildi. Kendisine, pek m ü ­
Doğru, namuslu ve vatanseverdi. Bütün h im hizmetler karşılığı olarak ve yaJ-
bu meziyetlerini davranışları ile ispat nız bir kimseye mahsus olmak üzere
etmiştir. Kendisi aynı zam anda gençli­ i yeniden ihdas olunan Yaver-i Ekrem
ğinden beri ilimle uğraşmış, b u n u elde unvanı verildi. İki Said Paşa kabine-
etmiş ve birçok eserler de vermiştir. 30 j sinde de yerini m uh afaza etmekle be-
bin ciltlik çok değerli bir kütüphane ] I raber, nihayet kendisi 9 t em m uz 1912
sahibiydi. B u n u n kimlerin eline kaldı- j tarihinde istifa etti. B u istifa, bir haf-
ğı ve ne olduğu bile meçhuldür. Son | ta sonra da Said Paşanın iş başından
derece tasarrufa riayet ederek yaşamış i çekilmesine sebep olmuştur.
ve Ölümünde 2 milyon altın liraya ya- ] I M a h m u d Şevket Paşa, Balkan sa- *
k m bir servet bırakmıştır. i vaşı sırasında Alasonya ordusu k u ­
M E H M E D K Â M İ L PA ŞA j mandanlığına tayin edildiyse de istifa
(Dördüncü sadareti) ; etti.
i

3554
“4 1
Bab-ı âli baskını yapılarak Kâmil i ■ m id’e yalısında silah ve zararlı evrak
Paşa sadaretten zorla İstifa ettirildikten ] bulundurduğuna dair jurnaller verildi,
sonra vaktiyle Harbiye nezaretinden i Yalısı arandı, gidip gelenler gözaltına
çekilmesi için İttihadçılann ısrarda b u ­ j alındı. B u n u n üzerine İstanbul’dan ay-
lundukları M a h m u d Şevket Paşa Müşir­ ! rılarak Mısır’a gitti. Oradan Avrupa’ya
lik rütbesiyle sadaret mevkiine ve Har­ Ş geçerek Osmanlı devletinde Meşrutî
biye nazırlığına getirildi (23 ocak j idarenin kurulması için yurd dışında
1913) j faaliyet gösterenlerle birlikte işbirli­
M a h m u d Şevket Paşa 11 haziran ğinde bulundu. Onları maddî ve mânevi
19:3 tarihinde suikastle öldürüldü. şekilde destekledi. Meşrutiyetin ilânın­
Sultan Reşadm, M a h m u d Şevket dan sonra Mısır yoliyle geri döndü.
Paşanm korkunç çehresi ile, sert ve Resmen hâlâ Devlet Şûrası üyesiydi.
süratli adımlarla sofadan geçerek ve Fakat bu sırada yapılan tensikatta
ayağındaki m ahm uzlu çizmelerle par- | açıkta kaldı. O yılki belediye seçimle­
keleri şakırdatarak huzuruna girişin- [ rinde ise evelâ Yeniköy belediye daire­
den adeta ürktüğünü Ali F u a d Türk- si başkanlığına, sonra Genel belediye
geldi nakletmektedir. | meclisi ikinci başkanlığına seçildi. He­
Padişah o nun sadaretten çekilip i m en arkasından Âyan Meclisi üyesi ol­
yalnız Harbiye nazırlığı ile iktifa et- j du. Devlet Şûrası başkanlığı evvelce
meşini ister, yüzüne karşı iltifatlarda j Adliye ve Mezahıp nezaretiyle birleşti­
bulunur, iyi muamele edermiş. j rilmişti. 1912 tarihinde ayrılarak Said
Halbuki, M a h m u d Şevket Paşa, gö- j Halim Paşaya tevcih olundu. Trablus-
rünüşünün aksine korkunç bir adam i garb savaşı devam ederken^ bir anlaş-
değildi. Hattâ aslında ihtiyatı fazla ve ! m a zemini bulmak için İtalyanlarla
cesareti azdı. Nitekim. Edirne’nin geri gayri resmî şekilde temas maksadiyle
alınışına teşebbüs edilmesine bir türlü Lozan’a gönderildi. B u sırada Said Pa­
cesaret edememişti Üstelik, resmî ve şa kabinesi çekilince b u hüküm et ta­
hususî hayatında terbiyeli ve mütevazı rafından verilmiş olan yetkileri sona
bir kimseydi. Çok m ükem m el bir K u r ­ ermiş bulunduğundan müzakereleri
m ay ve mesleğinde ihtisas sahibi bir yarım bırakıp geri döndü. Aynı za­
askerdi. Yabancı dil olarak Arapça. m a nd a Devlet Şûrası Başkanlığından
Fransızca ve Almancayi pek iyi bilirdi. da ayrıldı. İttihad ve Terakki cemiyeti
Hareket O rdusunun kumandanı genel sekreterliğine seçildi. M a h m u d
olarak İstanbul’a gelip irtica ihtilâlini Şevket Paşanm sadaretinde ikinci de­
bastırmış olmakla beraber. Abdüîha- fa Devlet Şûrası Başkanı oldu. Üç gün
m id’in hal’ine katiyen taraftar olmadı­ sonra Hariciye nazırlığı verildi. M a h ­
ğını, hattâ b u n u hiç düşünmediğini m u d Şevket Paşanm öldürülüşü, üzeri­
kendisine söylemiş olduğunu Lütfi Si- ne sadaret kaymakamlığına getirildi.
mavi Bey hâtıralarında nakletmiştir. . Sultan M . Reşad, sadareti Hüseyin Hilmi
M a h m u d Şevket Paşa 31 Mart hâ­ Paşaya vermek istediği için o Viyana’-
disesinden sonra olayların sevk ve tesi­ dan gelinceye kadar Said Halim Paşa­
ri altında olarak “ Hareket Ordusu K u ­ yı vekâleten tayin etmişti. Said Halim
m andanı” unvaniyle kanunî mevzular Paşa Hüseyin Hilmi Paşa ile aynı ka­
dışında kendiliğinden olağanüstü bir binede vazife göremiyeceğini peşin ola­
iktidar hâsıl etmişti. rak söylemişti. B u n u n üzerine ve İtti­
M a h m u d Şevket Paşa alejtfıinde en h ad ve Terakkinin de ısrariyle ertesi
ağır ithamda bulunan ve o nun vaktiy­ g ünü sadaret 'makamına getirildi (12
le Abdülhamid’e casusluk ettiğini iddia haziran 1913J.
eden ise, Balkan savaşı sırasında Ab- Said Halim Paşa, kurduğu kabine­
dülhamid’i Selânik’ten İstanbul’a -ge­ de Hariciye nazırlığını da kendi üzeri­
tirmeğe m em u r edilenlerden Dam at ne almış bulunuyordu.
M eh m ed Şerif Paşadır. Said Halim Paşa kabinesinin ilk
icraatından beri, M ahm ud Şev­
M E H M E D SAİD H A L İ M PAŞA ket Paşaya suikast tertib edenlerin
1863 yılında Kahire’de doğmuştiır. yargılanıp çeşitli cezalara çarptırılma­
Mısır valisi Kavalalı M e h m e d Ali Paşa- ları olmuştur. B u n d a n sonra E d im e
zâde ve Osmanlı vezirlerinden olan geri alınmış ve Balkan devletleriyle bi­
Prens Halim Paşanın büyük oğludur. rer birer barış yapılmıştır. Y ine b u ka­
B u yüzden kendisi de Prens diye anı­ bine zamanında Osmanlı devleti Merke­
lırdı. İlk tahsilini özel öğretmenlerden zî Devletler safında D ü n y a savaşma gir­
yaptı. Arapça ve Farsçadan m aada miştir. Said Halim Paşa, b u n a asla ta­
Fransızca ve jngilizce okudu. Yüksek raftar bulunmadığından devleti b u bâ-
tahsilini ise İsviçrede siyasi ilimler direye sürüklenmekten korumak uğrun­
okuyarak tamamlayıp İstanbul’a dön­ da elinden geleni yapmışsa da, yavaş ya­
dü. 1888 yılında kendisine Beylerbeyılik vaş İttihadçılar elinde sadece bir gös­
rütbesiyle Paşa unvanı ve Devlet Şûra^- termelik haline geldiği için bun a m u ­
sı üyeliği verildi. Kendisi, Genç Türk- vaffak olamamıştır. B u n u n üzerine sa­
ler hareketiyle alâkalı idi. Abdülha- daretten istifaya kalkışmıştı.

3555-
İ !
İttihatçılar, bilhassa Birinci D ü n y a dirdi. Said Halim Paşa b u n u n üzerine
S a v a ş m a girildikten, sonra o nu n dış iş­ i R o m a ’ya gidip orada yerleşti. 6 aralık
lerindeki -genel tutum unu beğenme­ İ921 tarihinde. araba ile oturduğu yere
diklerinden yalnız sadaretle iktifa ede­ i döndüğü sırada bir Ermeni komitecisi
rek b u nezareti bir başkasına bırakma­ tarafından tabanca ile alından vurulup
sını istiyorlar, b u eski arkadaşlarını öldürüldü. Naşı İstanbul’a getirilerek
gücendirmemek için de ses çıkarmı­ i Sultan M a h m u d türbesi haziresine gö­
yorlardı. Nihayet d urum u hisseden H a ­ müldü.
lim Paşa kendiliğinden Hariciye neza­ i Ö lüm ün den sonra (ll aralık 1921 -
retinden çekildi ve bu mevkie Devlet i 10 rebiülâhir 1340) tarihli Tevhid-i
Şûrası Başkanı Halil Bey (M erh um | Efkâr gazetesinde Birinci D ü n y a Sa-
Halil Menteş) getirildi (15 ekim 1915). i va-şına girişimize dair mütarekeden
B u ise, sadrıâzamm parti ile arası­ sonra M e b ’usan Meclisi beşinci şubesi-
nın büsbütün açılmasına sebep oldu. ! ■ne vâki beyanatının bir kısmı intişar
Said Halim Paşa-, esasen devletin etmiştir. B un d a “Ba na olayı haber ver­
bir çıkmaza girmiş olduğunu gördüğü dikleri zam an; memleketin hayatiyle
gibi, parti de yavaş yavaş elinde hiç oynuyorsunuz. Ben, mes’ul olduğum ve
bir nüfuz ve. iktidar bırakmamış b u ­ memlekette üç aydan beri nasıl bir
lunuyordu. Üstelik istiskal görmeğe de maksat takip ettiğim m a lû m olduğu
başlamıştı; Hattâ vaktiyle istifa etme­ halde mesele böyle bir şekil aldığından
mesi için büyük ricalarda bulunan artık duram am , dedim ve derhal istifa
Sultan M . Heşad bile onu âdeta istemez ettim. Şimdi: O vakit istifa etti ama,
olmuştu. B u n a sebep ise, ufak tefek niçin çekilmedi? diyenler var. O vakit
ricalarının yerine getirilmemesiydi. B u ­ d üşünd ü m ve memleketi böyle bir fe­
n u n için bir şey arzu ederse sadnâza- lâket içinde bırakıp çekilmeyi vicdanen
m a başvurmaz ve: «O bizim dedikleri­ uygun bulmadım. Eğer böyle dü'şün-
mizi yapmazl” diyerek istediklerini T a ­ meseydim, kendi şahsımı kurtarırdım.
lat ve Enver Paşalara söyler olmuştu. Fakat felâkete giderken ne olursa ol­
Halbuki aslında Said Halim Paşa-, bu sun ben çekileyim demeğe vicdanım ra­
arzuları yerine getiremiyecek kadar zı olmadı. Hattâ b un a istifamı geri
n üfu zu n u kaybetmiş bulunmaktaydı. almamı tebliğ ettikleri vakit hâdiseyi
Öyle ki, kabine toplantıları - arkadaş tamir etmek ve alâkalılara tarziye ver­
meclisi gibi gayri resmî surette - onun m ek şartiyle hüküm et mevkiinde kala­
başkanlığı olmadan yapılarak m ü h im bileceğimi söyledim. B u teklifimi kabul
kararlar vermekteydi. Said Halim Paşa, ettikleri için derhal itilâf devletlerine
istiskalin bu kadarına nihayet dayana­ müracaat ettim ve hâdisenin geçiş tar­
madı ve bir gün kendisine danışılma­ zı hakkında Harbiye Nezaretinden ve­
dan hazırlanmış bir kanun lâyihasını rilen raporu da ekliyerek gönderdim.
imzadan kaçınarak sıhhi sebepler ileri Hattâ onlara ricada b u lu n d u m ve biz
sürüp sadaretten çekildi (3 şubat tarafsızlığımızı m uh afaza etmek istiyo­
1917). ruz. Bir kaza olmuştur. Şu halde zarar
Padişah, resmen sıhhî sebeplerden ve ziyanın ne kadar olduğunu ve bir
dolayı vazifesinden affını istemiş komisyon vasıtasiyle tayin edelim. Lâ­
olduğu için, ertesi günü hatırını sor­ zım gelen tarziyeyi verelim. B u vak’ayı
m ak üzere Başmabeyinciyi yalısına olmamış sayınız, dedim. Lâkin, müra­
gönderdiyse de, istifanın kabul edil­ caatın tesiri olmadı. Ç ü n k ü itilâf dev­
memesi hususunda ısrar edilmemesini letleri meseleyi büsbütün halletmek is­
de tenbih edip sadaret m ü h r ü n ü veza- j tediler. Halbuki ben, başlangıçta bizim
ret rütbesiyle Talât Paşaya verdi. j tarafsız kalmamızı istedikleri için bu
D ü n y a Savaşı’n m kaybedilmesin- | suretle meselenin kapanacağını san­
den sonra Hürriyet ve İtilâf Partisi ] mıştım.”
iktidara geçince ilk iş olarak- dev- j Halbuki, bizi b u savaşa asıl sürük­
leti b u savaşa sokanlardan hesap sor- i leyen Almanya ile akdettiğimiz ittifak
mağa karar vermişti.. i anlaşması idi ve bu andlaşmada Said
Said Halim Paşa, tevkif edilip | Halim Paşanın da imzası vardı.
sorguya çekildiği zam an devletin Birin- i Said Halim Paşa, iyi bir tahsil
ci Dünya Savaşıma katılmaması için, j görmüş, servet ve refah içinde yetiş­
nasıl çırpındığını ve hangi sebeplerden mişti. Ancak, kabiliyetleri sınırlı ve
dolayı buna muvaffak olamadığını ve j iradesi zayıf bir zattı. Mevcut servetiy­
kendisinde hiçbir nüfuz bırakmıyan le bütün ömrünce istediği yerde rahat­
İttihatçıların icraatından sorumlu ola- ça yaşaması m ü m k ü n iken, lazlaca
mıyacağını u zu n boylu anlatarak, sa­ mübtelâ olduğu gurur ve azametini j
vunmasını yapmıştı. Malta’dan tahli­ tatmin için, politikaya atılmıştır. İtti-
ye edilince Sicilya’ya, gitti ve İstanbul’a had ve Terakki o nu n isminden yeter
dönmek için müracaatta bulunduysa derecede faydalandıktan sonra bir ta­
da Sadrıâzam Tev.fik Paşa kendisine j rafa atıvermiş, üstelik Hürriyet ve İti-
b u n u n şimdilik mahzurlu olduğunu ve lâfçılar da iktidara geçer geçmez yaka­
b u yüzden vatana .dönemiyeceğini bil- sına sarılıp hesap sormuşlardı. '

—^

3556
| î —>
Said Halim Paşanın samimî bir va- ' | nik H u k u k mektebine de bir müddet-
İ tansever olduğundan asla şüphe edile­ j devam ettiyse de burasını bitirememiş-
mez. Memlekette meşrutiyet idaresinin | tir.- Fransızcasmı ise zamanla rahatça
I kurulması için açılan mücadeleye ka­ ! konuşma derecesinde ilerletmiştir.
tılmış, bu uğurda elinden gelen hizme- Kendisi, çok genç yaşta . politika
| ti yapmıştır. Kendisi son derece sabır- i ile uğraşmağa başlamış ve bilhassa is-
I Iı ve çok nikbin olmakla tanınmıştır. ! tibdat idaresi aleyhindeki faaliyetlere
| Bü tün hayatı refah içinde geçtiği hal­ • katılmıştır. Edirnede serbest olarak do-
de Bekirağa bölüğünde ve Malta ada­ I ¡aşmasının mahzurlu olduğunu saraya
sında kötü şartlar içinde, geçen günle­ | bildirdiğinden, Selânik’e sürgün edildi,
rinde halinden şikâyet ettiğini duyan j Önce İttihad ve Terakki Cemiyeti-
olmamıştır. Âyan meclisinde bir kür­ İ ne, bilâhare de M ason Locasına
süye çıkıp konuştuğu görülmemiş ol­ | girdi. Mason locaları bu sırada hüküme-
duğu halde, hususi meclisinde kimseye | tin müdahalesinden m a su n bulundukla-
lâkırdı fırsatı vermiyecek kadar çok • rı için siyasi faaliyet için müsait yerler-
konuşurdu. Avrupada yetişmiş olmak- j di. Talât Bey, muhitinde durm adan hür-
[ la beraber, evinde tam mânasiyle ala­ j riyet fikirlerini telkin ediyor, bilhassa
turka bir hayat sürerdi. İyi yazıya ve ! tanıştığı gençler üzerinde tesirli olmağa
musikiye meraklı olup kendisi de ud j çalışıyordu. Gerek o nu n ve gerekse ce-
çalardı. Mısır’da ve Avrupa’da tahsil | miyetin faaliyeti casuslar vasıtasiyle sa~
gördüğü için Türkçeyi pek iyi bilmedi­ l raya, bildirildiği için azliyle Anadolu’n u n
ği gibi, T ürk kültürünü de gereği ka- j bir yerine sürgün edilmesi hakkında
I dar benimsememişti. Nitekim, bazıları irade çıktı. Sadrıâzam Avlonyalı Ferid
birtakım garip düşüncelerini anlatan Paşanın kâtibi Faik Bey d urum u es- I
eserlerini evvelâ Fransızca olarak yazar, ki arkadaşı Talât Beye bildirdi.
sonra bunları Türkçeye tercüme etti­ Talât Bey, Rumeli genel müfettişi H ü ­
rirdi. Kendisi İslâmiyete son derece' seyin Hilmi Paşaya başvurup kendisi
bağlı ve ruhen de koyu bir müslüman- devletin bir m em uru olduğundan azli­
dı. Çok terbiyeli ve nazik aynı derece­ ne itiraz edemiyeceğini, ancak sürgün
de vakurdu. Biraz olsun laubali bir edilmeğe teşebbüs edilirse b u n u n h e m
hareketini gören olmamış bulunduğu . kendi şahsı, h e m de genel müfettiş için
gibi, kendisi de başkasının böyle hare­ iyi bir sonuç vermiyeceğini açıkça söy­
ketlerine tahammül edemezdi. ledi. Hüseyin Hilmi Paşa, merkezi Se-
Kısaca, ne ikbal zamanında lehin­ lânik olan gizii bir kuvvetin varlığını
de yazılan medhiyelerin göklere çıkar­ ve bütün Makedonya’da bilhassa genç
dığı derecede yüksek meziyetlere sa­ memurlar ve genç subaylar arasında .
hip, ne de idbar zamanında aleyhinde yaygın bir halde bulunduğunu biliyor­
pek ağır şekilde yazılan makalelerde du. B u yüzden onu yatıştırdı ve sürgün
iddia edildiği derecede her türlü mezi­ işini önledi. J
yetlerden m a h ru m bir kimseydi. Talât Bey, bundan sonra fırsatını j
bularak iki kere İstanbula gelmiş ve
M EHMED T A L Â T PA ŞA
İttihat ve Terakki cemiyetinin bir şu­
î 1874 yılında Edirnede doğmuştur, besini kurup teşkilâtlandırdıktan son­
i . Kırcaali ilçesinnin Çepelceli köyü hal* ra Selânik’e dönmüştür. Meşrutiyetin
; kından kadılık ve sorgu hâkimliği et- ilânından sonra ilk meclise Edirne me­
| miş olan A h m ed Vâsıf -Efendinin oğlu- busu olarak girdi. Aynı zam anda meclis
• dur. Şahsî düşmanları ve İttihad ve birinci başkan vekili oldu. İkinci H ü ­
■ Terakki muhalifleri ailesinin aslında seyin Hilmi Paşa kabinesinde Dahiliye
| Çingene olduğunu iddia edip bu riva- nezareti verildi (5 mayıs 1 9 0 9 Bir
I yeti yaymağa çalışmışlardır. B u yüzden m üddet sonra nezaretten çekildi.
| Larousse Üniverselin 1932 baskısında Said Paşanın son " sadaretinde, |
I “ Çingene” aslından olarak gösterilir.
Bü tün bu rivayetlerin aslı yoktur. K e n ­
Talât Bey Posta ve Telgraf nazırı sıfa- I
İ tiyle hüküm ete katıldı (30 aralık 1911).
disi, Kırcaali bölgesine Anadolu’dan - Balkan savaşında gönüllü asker yazıla­
göçmüş bir Türkm en aşiretine mensup- rak Edirne’ye gitti. j
tur. A k Hüseyin ve Halil Bayraktar ad-
| lan ile cedleri bilinmektedir. Talât Bey, Bab-ı âli baskınına fii­
îlk tahsilini Vize’de yaptıktan son- len katılmış, hattâ b u hareketi tertib
ve idare etmiştir.
! ra Edirne Askerî Rüştiyesini bitirdi,
j Bir öğretmeni dövmesi üzerine îdadi Edirne’nin geri alınması meselesin- f
I kısmına kabul olunmadı. Babası öldü­ ! de ordunun harekete geçmesine taraf- J
ğü zam an on sekiz yaşında annesiyle tar olanların başında bulunm uş, birçok I
! iki kız kardeşine b akm ak durum u nd a i i kimselerin tereddüdünü gidererek bu
kaldığı için Edirne Posta ve Telgraf ida- I işe önayak olmuştur.
i resine kâtiplik göreviyle girdi. Aynı za- j Savaştan sonra Bulgarlarla yapılan
j m and a İzrailit Alyans okuluna Türkçe \ barış görüşmelerine delege olarak ka­
İ öğretmeni oldu. Bir taraftan da Fran- j tılmıştır. Prens Said Halim Paşanın
j sızca dersleri alıyordu. Bilâhare Selâ- 1 kurduğu kabinede ikinci defa olarak

3557
Dahiliye Nazırlığım üzerine aldı i 12 radır. B u n u n bir kısmını yanıma al­
haziran 1913). dım. B u n d a n başka bir şeye malik de­
Said. Halim Paşanın istifası Üzeri­ ğilim.
ne parti genel merkezinin namzedi Millete karşı hesap vermek ve yar­
olarak mabeyne adı bildirildi. 4 şubat gılanarak verilecek cezayı cesaretle çek­
1917 tarihinde sadaret m akam ına tayin m ek isterim. İşte,, size söz veriyorum.
olundu. Memleket yabancı tesir ve nü fuzu ndan
Savaştan çekilen Ruslarla Brest-Li- kurtulduğu gün ilk telgrafınıza itaat
towsk’da geçen müzakerelerde ve an­ edeceğim.”
laşmanın imzalanmasında Osmanlı Tabiî, aslında kaçmıyarak vatanı­
devletini Talat Paşa temsil etti. Son­ nın başına gelecek felâketten payına
ra, b u savaşın kati sonucunun n e ola­ düşeni kabul etmesi gerekiyordu. Ni­
bileceğini anlamak için - Kafkasya me­ tekim, kaçm am ak ve b u n a katlanmak
selesi bahanesiyle - Berlin’e gitti. cesaretini gösteren arkadaşları olmuş­
Vahidettinin cülusundan bir müddet tur. Kendisi ise, bir Ermeni kıpmiteci-
sonra Dahiliye Nezaretinden istifa etti sinin kurşuniyle canvermiştir. İşin ga­
(17 tem m uz 1918). Yerine tayin ettiği ribi, Alm anya’nın ısrariyle ve hattâ
İsmail Canbulat Bey, Enver Paşa ile hiç bilmiyerek de olsa sadece Alm anya için
geçinemediğinden, çekilince, Talât Pa­ memleketini Birinci D ü n y a Savaşı felâ­
şa ister istemez b u nezareti tekrar üze­ ketine sürükliyenler arasında bulun­
rine aldı. Bir müddet sonra da Alm an­ duğu ve b u memlekete iltica ettiği hal­
ya’ya kaçtı (2-3 kasım 1918). 15 mart de, Berlin’de kendisini vurup öldü­
1921 tarihinde Berlin’de bir Ermeni ko­ ren Taleryan adlı Ermeni komitecisi
mitecisi tarafından sokakta tabanca Alm an mahkemelerinde beraat etmiş­
ile vurulup öldürüldü. 47 yaşında bulu­ tir.
nuyordu. Talât Paşa aslında cidden nam us­
Talat Paşa, tam mânasiyle politika lu adamdı. İyi niyetinden şüphe edile­
adamıydı. B u yüzden hükümette vazi­ mez. Savaş boyunca diğer vükelâ ve
fe almaktansa parti içinde çalışmayı devlet ricali fırancela yerken o vesika
tercih ederdi. Gerek Dahiliye nazırlı­ ekmeğini yemiştir. Hattâ aile halkına
ğına ve gerekse sadarete istiyerek geç­ da b u n u yedirmiştir. İktidarda bulun­
memiş, sadece partisinin kararlarına duğu sırada Sultan Reşad’m hediyesi
baş eğmiştir. Bilhassa 1917 yılında ar­ olan altın saatini rehine koyup aybaşı­
tık memleket mukadderatının ya hep nı b un un la getirdiği doğrudur. B ütü n
ya hiç şeklinde bahis konusu olduğu bunlara rağmen particilik gayretiyle
zamanlarda Said Halim Paşa gibi bir başkasının suistimallerine göz y um ­
göstermelik sadrıâzamla işleri yürüt­ muş, haksiz kazançlara engel olama­
m enin imkânı kalmamıştı. Genel mer­ mıştır.
kezde durum m ünakaşa edilirken Talat D a m a d Ferid Paşanın İkinci sada­
Paşa kendi sadaretine itiraz etmiş ve: retinden sonra Talat Paşanın rütbesi
“Doğrusu ben kendime güvenemi­ ve nişanları bir Vekiller heyeti karariy-
yorum. Sadrıâzamlık kolay değil.. B u le kaldırılmıştır. Halbuki, böyle bir şey
yer için liyakatli birini bulalım” demiş, yapılabilmesi için - isterse gıyabda ol­
lâkin şiddetli ısrarlara karşı koyama­ sun - yargılanarak hakkında bir m a h ­
mıştı. Hakikaten de devletin o sırada keme h ü k m ü verilmesi gerekiyordu.
içinde bulunduğu durum, sadareti ca­ Talât Paşa, yaradılışta zeki, yu­
zip bir halden çıkarmış, taşınması pek muşak huylu, ihtiraslarını idare edebi­
ıstıraplı bir yük haline getirmişti. len, iyi kalbli, iyi niyetli ve mutlak çok
Talât Paşa, yurdu terketmeden ev­ kabiliyetli bir kimse idi. E n büyük ku­
vel sadrıâzam A h m ed İzzet Paşaya bir suru kültürünün zayıf oluşu, büyük
m ektup göndermişti. Bun d a, şöyle di­ çapta dünya görüşü bulunmayışı ve
yordu : tecrübesizliği idi. Mevki ve para hırsı
“ Memleketin bir müddet ecnebi yoktu. Demokrasiye inanmakla beraber,
n ü fuz ve tesiri altında kalacağını an­ b u n u n memlekette t a m . manasiyle tatj
ladım. B u n a rağmen memlekette kal­ bikinin güç olduğuna ve bir m üddet
m a k ve milletin karşısında yargılan­ için bir aydınlar hâkimiyetine ihtiyaç
m a k düşüncesindeydim. B ütün dostla­ bulunduğuna inanır ve b u kanaatini
rım b u n u sonraya bırakmam için ısrar açıkça ifade ederdi. İttihat ve Terakki­
ettiler. Sizinle danışamadım. Müşkül ye bir vecd halinde bağlı idi. M em le­
durum da kalacağınızdan, çok düşün­ keti ancak b u partinin ve o nun pren­
dükten sonra b un dan vazgeçtim. siplerinin kurtaracağına inanmıştı. B u
B ütün siyasi hayatımda hedefim yüzden, partiye hizmeti bir vatan hiz­
memlekete namusluca ve fedakârca meti sayar ve her şeyden üstün tutar­
hizmet etmekti. B ü tü n servetim, padi­ dı, samimî hali, hoş sohbet oluşu, tek­
şahın ihsan ettiği otomobil parasiyle lifsizliği, ideallerine bağlılığı ve açık
her ay artırdığım yirmişer liradan kabliliği ile parti ve çalışma arkadaşla­
dört arkadaşımla- birlikte kiraladığımız rının büyük sevgi ve saygısını kazan­
çiftliğin. kira devrinden hâsıl olan pa­ mış bulunuyordu. Sade yaşayışını, es-

3558
Şerif Hüseyin/Paşa verdiği cevapta, O s ­ beyayname neşrederek isyanını açığa vurdu.
manlI devleti savaşa girerse kendisinin İti­ İsyan hareketi. fiilen daha 25 gün evvel baş­
lâf devletlerine fiilî bir yardım vaad edemi- lamıştı. M ekke ile beraber Hicaz'ın bir kısmı
yeceğini, ancak OsmanlIların lehine kendi b u suretle kaybedilmiş oldu. M edine ise,
arzusuyla hiç bir harekette bulunmıyacağını Fahri Paşanın kumandasındaki 12 taburluk
bildirdi. kuvvet sayesinde ■Osmanlı idaresinde' kal­
mıştı. Şerîf Hüseyin’in birlikleri b u m uk a d ­
Osmanlı devleti savaşa girdikten sonra
des şehre bir kaç kere hücum ettilerse de
İngiltere M e k k e Emîrine, araplarm bağımsız­
bir şey yapamadılar. Şerîf Hüseyin Paşa,
lığını ve onun vhükümdarlığını desteklemeğe
M ek k e emirliğinden 1 tem m uz 1916 tarihin­
hazır bulunduğunu haber verdi. Karşılığında
de azledilip yerine  yâ n Birinci Başkanı Şerif
ise araplarm ve kendisinin İngiltere lehine
Ali Haydar Bey tayin edildi. Hicaz isyan h a ­
faal olarak çalışmalarını istedi,.
linde olduğu için, o da geldiği M edine’den
İstanbul’da Cihad-ı Ekber ilân edildiği ileri geçip vazifesinin başına gidemedi.
zaman ise, Şerif Hüseyin buna katılmıyaca- Şerîf Hüseyin, 6 kasım 1916 tarihinde b u
ğını İngilizlere kesin şekilde bildirdi. Aynı sefer krallığını ilân etti ( b u krallık 1924 yı­
zamanda Hicaz’ın abluka edilmemesini istedi. lıma kadar, devam edebilmiş, b u tarihte Vah-
Bir taraftan da Necid Emîri ve Vahab îlerin habîler M e k k e ’yi zaptedip Hicaz’ı ele geçi­
reisi İbnis-S-uud’a haber göndererek Cihad-î rince kaçarak İngilizlere sığınmış, onlar tara­
Ekber’e katılmamasını, bilâkis kendisiyle iş­ fından Kıbrıs adasında ikamete m em u r edil­
birliği yapmasını tavsiye etti. İbnis-Suud, miş ve orada vefat etmiştir).
esasen Osmanlı devletine düşmandı. B u y ü z­
den bu cihada katılmasına imkân yoktu, yal­
nız gözü Hicaz emâretinde olduğu için ikinci ikinci Kanal taamızu, Gazze
tavsiyeye aldırış etmedi.
savunması
İngiltere, Emîrin b u vaadlerini sağlam
bir esasa bağlamak istedi. 1915 yılında arada İkinci Kanal seferi, A lm a n Albayı V o n
bir belge imzalandı. B u n a göre İngiltere Kres tarafından 27 tem m uz 1916 da tertip­
Hicaz’ı her türlü dış tecavüzlere ve iç ayak-. lendi. B u defa eldeki kuvvet yalnız 10 bin
lanmalara karşı muhafaza için himayesi al­ kişiydi. B u da, birincisi gibi akamete uğradı.
tına alıyordu. B u n a karşılık Şerîf Hüseyin Esasen Almanlarm bundan maksadı, İngiliz-
Paşaya yılda 400 bin İngiliz lirası verile­ F ransız kuvvetlerini Suriye-Filistin cephesi­
cekti. B u gizli bir anlaşmaydı. 27 haziran ne çekerek kendi yüklerini hafifletmekten
1916 tarihinde ise Şerif Hüseyin Paşa bir ibaretti.

i — i —^
ki h u k u k a riayeti ve alçak gönüllülüğü ! sarılmak gerekeceği kanaatinde b u ­
] en yüksek mevkiler<3e bile terketme- lunuyordu.^ B u kanaatini 24 eylül 1918
j mişti. Hattâ sadrıâzam olduğu zam an tarihinde İttihat ve Terakki Kongresi­
i kendisine vezaret rütbesinin verilmeme- nin dördüncü toplantısında genel baş­
I sini istemiş: “Memlekete hizmet için kan seçildiği zam an verdiği nutukta şu
öyle zamanlar ve durumlar olur ki, bu sözlerle ifade etmiştir:
ünvan benim hareket serbestliğime ve “B u sava§m bize telkin ettiği en
her yere girip çıkmama engel olur” de­ büyük ders, asrî bir milletin bilhassa
miş ve ancak Sultan Reşad’m ısrariyle ilim ve ahlâkla yükselebileceği kanaa­
kabul zorunda kalmıştı. Dahiliye nazı­ tidir” .
rı bulunduğu sırada particilik gayre­
tiyle - valiler gibi yüksek idare âmir­ Bibliyografya : M e m d u h Paşa; As-
leri dışında - azil ve tayinler yaptığı j ! vatıs-sudur. A h m ed Reşid; Canlı ta-
görülmemiş, kimse kendisinden incin- i j rihler. Haiid Ziya Uşaklıgil; Saray ve
memişti. Ancak, İttihat ve Terakki po- j ; ötesi. Lütfi Simavî, Sultan M ehm ed
litikasma karşı olan valilerin hem en { ; Reşaö Hanın ve halefinin sarayında
işine son verir, evvelâ teftiş edilmele­ gördüklerim. Ali F uad Türkgeldi; Gö­
rini tavsiye edenlere de: rüp işittiklerim. M eh m ed Salâhaddin;
“ Vali teftiş edilemez, azlolunur” Bildiklerim. îbnülemin M a h m u d Ke­
derdi. mal İnal; Son Sadrıâzamlar. i. H am i
Talât Paşa, yüksek derecede bir Danişm end; Osmanlı tarihi kronolojisi.j
Masondu. Aynı zamanda Bektaşi tari- Arif Bey; Başımıza gelenler. M a h m u d
katine mensuptu. R u h en daima ileri­ Muhtar Paşa; Maziye bir nazar. Esbak
ciydi. Geçmişin ananelerini, gelecek Şeyhülislâm Cemaleddin. Efendinin H a ­
uğruna fedaya her zam an hazırdı. tırat-! siyasiyesi. Said Paşanın Hatıratı.
Memleketin ilerlemesi için ferden ol­ Kâmil Paşanın Hatıratı. Ziya Şakir;
gunlaşmak, batının yeniliklerini tered­ Yakın tarihimizin Üç B ü y ü k Adamı.
dütsüz kabul etmek, ilme ve ahlâka Arif Cemil; İttihad ve Terakki rüesası-
nın diyar-ı gurbet maceraları.
İkinci Kanal seferinden sonra Osmanlı sonra geri atıldı. İngilizler, korktukları sür­
kuvvetleri El-Ar iş mevkiine çekilmiş bulu­ prize uğramışlardı. Bundan sonra jreniden
nuyorlardı. İngilizler ise b u cepheden taar­ hazırlanıp 17 nisan İS17 tarihinde bir daha
ruza geçmek için hummalı bir faaliyet ha­ hücum a geçtiler. Üç gün süren bir m eydan
lindeydiler. İlk hedefleri, K u d ü s’ün almma- savaşı geçti. Doğru dürüst silâh ve cephane­
sıydi. Bu n u n için evvelâ Sînâ çölünü geç­ den ve hattâ içecek sudan bile m ah rum b u ­
mek, yani Süveyş’den Gazze’ye varm ak lâ­ lunan Osmanlı ordusu, 4-5 misli düşmanı
zımdı. B u hareketin güçlüğü, sadece geçile­ kanlı bir hezimete uğrattı. 19 nisanda on
cek çölden dolayı idi. Ç ün kü buradaki O s ­ bine yakın zayiat vermiş olan İngiliz ordusu
manlI birlikleri topu topu bir tümenden ricat etti.
ibaretti. İngilizler, buradaki bir avuç Osmanlıyı
İngilizler bundan faydalanarak Akdeniz yenm ek için çok daha büyük kuvvetlere ih­
kıyısı boyunca yayılmışlar, Gazze’ye doğru tiyaç bulunduğunu anlayarak yeniden hazır­
sür’atle — günde iki kilometre'— demiryolu lıklara başladılar. 1917 yazını baştanbaşa ha-
döşemişler ve su tesisleri meydana getirmiş­ zırlanmakla geçirdiler. Ekim ayında 130 bin
lerdi. Suriye’deki bütün Osmanlı kuvvetleri­ kişilik pek m ükem m el bir ordu m eydana gel­
nin iki zayıf tümenden ibaret olduğunu bil­ mişti. Üstelik, âsi Şerîf Hüseyin Paşanın oğ­
dikleri halde b u esaslı hazırlıklarına sebep, lu Faysal da arap kuvvetlerinin başında bu
OsmanlIlarla döğüşürken daima sürprizlerin savaşa katılmağa hazırlandığı gibi, Suriye’­
beklenebileceğini öğrenmiş olmalarıydı. nin yerli halkı da aleyhimize dönmüştü. M ü ­
El-Ariş’de bulunan Osmanlı kuvvetleri, dafaa kuvvetlerimiz 3G binin biraz^ üstünde
bu yerin müdafaasının güç olacağını anlaya­ idi, silâh ve teçhizat pek noksandı. İaşe güç­
rak Gazze’ye çekilmişlerdi. Burada, gelen lükleri, arap çetelerinin ulaştırma kollarına
takviye kuvvetleriyle birlikte toplanan ve hücum u dolayısıyle son dereceyi bulmuştu.
savunma siperlerine giren askerin miktarı Bilhassa su sıkıntısı belimizi büküyor, ayrıca
20 bin kişi kadardı. sıhhiye malzemesi darlığı da çekiliyordu.
Gazze önüne kadar gelen İngiliz kuvvet­
lerinin ilk kademesi ise 85 bin kişiydi. Yıldırım orduları grubu’nun teşkiii,
İlk İngiliz taarruzu, 26 mart 1917 tari­ ihtilâflar
hinde oldu. B u taarruz zırhlı otomobiller,
uçaklar ve denizden donanma ateşiyle des­ B u sırada Osmanlı devleti, Bağdad’ı geri
tekleniyordu. 24 saat süren kanlı savaşlardan alıp Irak’ı kurtarmak için teşebbüse geçmiş
sonra İngiliz taarruzu evvelâ durduruldu. bulunuyordu. Alm anya ile Osmanlı devleti

M e d in e k u m a n d a m Fahri P asa Şerif Ali Haydar M e d in e ’de

3560
arasındaki 'ittifak anlaşmasına göre, Osmanlı ci orduda Kolordu kumandanı olarak bulu­
arazisi tehlikeye düşerse, A lm an ya silâhla nurken Paşa (General) lığa terfi etmiş (N i­
himayeyi üstüne almıştı. Ü ç yıldır Osmanlı san 1916) ve 1916 sonlarında vekâleten y ap­
devletine ait arazinin bir kısmı yalnız tehli­ tığı ordu kumandanlığına bilâhare asaleten
keye değil, düşman işgaline de uğradığı hal­ getirilmişti. Yıldırım Orduları G rubu k u ­
de Başkum andan vekili Enver Paşa, Alınan­ rulduğu zaman da buna dahil olmak üzere
lardan gördüğü aşırı pohpohlanma yüzünden teşkil olunan 7. nci ordu kumandanlığına
böyle bir istekte bulunmamıştı. Nihayet, tayin edildi (5 temmuz 1917). 5 eylülde
1917 yılında Enver Paşa A lm a n birlikleriyle General Falkenhayn’m teklifi üzerine B a ş­
Feld Mareşal V o n M aken zen ’in gönderilme­ kumandanlık Filistin cephesinden düşünü­
sini istedi. A lm anya b u zam ana kadar Os~ len taarruz nareketi için bu ordunun S u ­
manii devletine para ve malzeme yardımı riye’ye gönderilmesine karar verdi. A lm an
yapmış, Osmanlı ordularının ikmal ve irtibat Generali 8. inci ordu ile cepheden ve 7. nci
yollarının ıslahı için büyük gayret harca­ ordu ile Bi’rüs-Seb’den taarruz ederek İn­
mıştı. Enver Paşanın son isteği cevapsız kal­ giliz ordusunu denize dökmeği tasarlıyordu.
madı. B u n u n üzerine Yıldırım Orduları G r u ­ Halbuki, bir kanadı İngiliz donanmasının
bunun kurulmasına karar verildi. Mayıs hâkim bulunduğu denize,, öbür kanadı ise
ayında General Falkenhayn ve 65 A lm a n su­ çöle dayanan bu ordu çok kuvvetli olduğu
bayı Osmanlı ülkesine geldi. Arkasından çe­ gibi, pek m ükem m el de tahkimat yapmıştı.
şitli sınıflara mensup 6 bin A lm a n askeri B u yüzden böyle bir taarruz hareketinin m u ­
gönderildi. Bunlar, yeni teşkilâtın çekirdeği vaffak olmasına imkân yoktu,
olacaktı. B u n a Asya Kolordusu gibi şatafatlı Mustafa K em al Paşa da kabili tatbik ve
bir isim verilmiş ve düşmanlar hakikaten bir faydalı bulmadığı için bu 'taarruza razı olma­
A lm an kolordusunun Osmanlı ülkesine gel­ dı (İslâm Ansiklopedisi, Cüz: 10, S: 7726).
miş olduğunu sanmışlardı. A lm a n B aşkum an ­ Nihayet, her yerde çöküntü alâmetleri
danlığı A vrupa cephelerindeki beş Osmanlı belirdiği ve vatanın karanlık bir istikbale
tümenini geri yolladı. Bunlar, Galiçya’da, doğru sürüklendiği bu sırada, bir ordu k u ­
Dobruca’da ve M akedonya’da bulunuyorlardı. mandanı sıfatıyle alınması gerekli tedbirler
Yalnız barış konuşmalarında bazı haklar ve ve tutulacak yol hakkm daki düşüncelerini
iddialar ileri sürebilmek için bir kolordu Başkumandanlığa bildirmeğe karar verdi.
Dcbruca’da bırakılmıştı. Vatanına dönen bu Yakın fikir arkadaşı Üçüncü Kolordu Ku-
beş tümenden fazla bir fayda hasıl olmadı.
Erlerin en az yarısı dağılıp gitti. Kalanları
Yıldırım ordularını kurm ak üzere Falken-
hayn’m emrinde toplanıyordu. Ayrıca, hare­
kâtın durduğu Kafkas cephesinden ayrılan
kuvvetler ve geri hizmetlerde bulunan 450
bin kadar er arasından seçilip kurulan tü­
menler aynı maksada tahsis olundu. Böylece,
7. nci ordu adı altında Haleb bölgesinde 14
tümen toplanmış oldu. Bunların bir taraftan
da modern silâh ve savaş malzemesiyle teç­
hizine başlandı. B u iş, altı ay kadar süre­
cekti.

Osmanlı cephesinde ordu teşkilâtlandırı-


lırken îngilizlerin Gazze önündeki hazırlık­
ları endişe verici bir hal almış, burada en
az 70 tümen birikmişti. B u n u n üzerine 7. nci
orduyu emrine alan Yıldırım G rub un un şim­
dilik Irak’ı geri alma teşebbüsünden vazge­
çerek Sînâ’ya inmesi ve buradaki kuvvetle­
rin 8. inci ordu adiyle buna bağlanması ka­
rarlaştırıldı, BÖylece, îngilizlerden evvel ta­
arruza geçilmesi düşünülmekteydi. B u fikir
tatbik edilemedi. Bir taraftan Suriye demir­
yollarının yetersizliği, bir taraftan da Yıl­
dırım Orduları G rub u ile 4. üncü ordu k u ­
mandanı Cemal Paşa arasındaki vahim an­
laşmazlık buna engel olmuştu.
Çanakkale savaşlarının başarılı k u m a n ­
danlarından Mustafa K em al Bey, Rus ilerle­
yişine karşı D o ğ u cephesine gönderilen İkin­ O s m a n h to p ç u ia r ı F ilis tin ’de

3561
m andanı Miralay (Albay) İsmet (İnönü) Bey seyin Paşanın propagandalarına kapılmış b u ­
ile birlikte o günkü d urum u ve ileride ola­ lunduklarından ciddî şekilde döğüşmek iste­
bilecekleri büyük isabetle anlatan bir rapor mediler. OsmanlIların tek başlarına yaptık­
hazırlayarak gönderdi. Başkumandanlık, bu ları müdafaanın devamına imkân yoktu. B u ­
rapordaki düşüncelere katılmadığını bildirin­ na rağm en savaşlar, bütün gün 'sürdü. N ih a ­
ce, Mustafa K e m a l ordu kumandanlığından yet Osmanlı kuvvetleri esir düşm em ek için
çekildi. İstifasını geri alması için yapılan te­ çekildiler. İngilizler böylece B i’rûs-Seb’i
şebbüsleri kabul etmedi. B u n u n üzerine b u n ­ zaptetmiş oldu.
dan evvel bulunduğu İkinci O r d u K u m a n ­ Falkenhayn, 7. nci ordu kum andanı Feyzi
danlığına tayin olunduysa da b u n u da red- Paşaya burasını geri almasını bildirdiyse de
Fevzi Paşa cephedeki birliklerle bir türlü
irtibat kuramadı. B u vazife von Kreş’e v e ­
rildi.
6 kasımda başlayan şiddetli İngiliz h ü ­
c u m u karşısında daha geride bir m üdafaa
hattı kurm ak lüzum unu hisseden A lm a n G e ­
nerali G azze’yi de boşalttı. İngilizler ertesi
günü bjırasını işgal ettiler. Düşm anın geniş­
lemesine taarruzu devam ediyordu.
8. inci orduyu takibe m em ur Avustralya
süvari tümeni 15 kasımda E em le’yi aldı.
D ü şm a n k u m a n d a m Allenbi’nin emriyle or­
dusunun sol kanadı kıyı boyunca ilerleyerek
17 kasımda Y a fa ’yı ele geçirdi. Böylece, Os-
manlı m üdafaa cephesi geniş, fakat sağlam
bir çember içine alınmış oluyordu.
D u r u m bu şekli alınca İngilizler. hiç
acele etmeden hazırlıklarını tamamladılar
ve 8 aralıkta merkezden K udü s üzerine ta­
arruza geçtiler _ ve burada ummadıkları bir-
karşı koym a ile karşılaştılar. B u n u n üzerine
taarruz güçlerini artırdılar. Osmanlı savun­
G enerai F a lk e n h a y n ması, insan sayısı ve malzeme üstünlükleri
önünde çöktü. K u d ü s boşaltıldı. 9 aralıkta
ettiğinden kendisine izin verilmiş, o da. İs­ belediye reisi şehri teslime hazır olduğunu
tanbul’a dönmüştü. İngüiz kum andanına bildirdi.,
■ K u d ü s düşünce, Nablüs’de bulunan Yıl­
İngiliz taarruzu, Filistin'in işgali dırım Orduları Grubu^ karargâhı Nâsıra’ya
alınmıştır. 27 aralıkta İngilizlere bir taarruz
31 ekimde İngilizler evvelâ Bi’rüs-Seb’e denemesi yapılmışsa da muvaffak olunama­
h ü c u m ettiler. Burası 7.500 kişi ile müdafaa mıştır. Suriye ve Filistin cephesinde hiç bir
ediliyordu. Fakat, çoğu yerli erattan m ürek­ nüfuzu kalm ayan Cem al Paşa ise, 12 aralıkta
kep olan birlikler, İngilizlerin ve Şerîf H ü ­ vazifesinden istifa edip İstanbul’a dönmüş
bulunuyordu.

Said Halim Paşanın istifası, Talât Paşa


kabinesi, Takvim ıslahı

Said Halim Paşa, 'İttihatçıların ileri ge­


lenleriyle gittikçe arası açıldığından nihayet
istiskal görmeğe başladı. Vükelâ semtine uğ­
ramıyor, en m ü h im haberleri başka yerler­
den öğrenmeğe mecbur kalıyordu. Nhayet
3 şubat 1917 tarihinde kesin şekilde istifa
etti. Sadaret m akam ı onun yerine vezaret
rütbesiyle Talât Paşaya verildi.
Y en i kabinede Şeyhülislâm M u s a Kâzım
Efendi, Harbiye N a z ın Enver Paşa, Bahriye
Nazırı Cem al Paşa, Maarif Nazırı Şükrü B ey
yerlerini m uhafaza ettiler. Adliye Nazırlığı
ile Şûray’ı Devlet Reisliği birleştirilip Halil
İngilizlerin Yafa kapısından K u d ü s ’e girişi Bey e verildi. Dahiliye Nazırlığı Sadarete

3562
ilâveten yine Talât Paşanın üzerine kaldı.
Hariciye Nazırlığına eski Ticaret ve Ziraat
Nazırı A h m e d Nesimi Bey, Ticaret ve Ziraat
Nazırlığına Kayseri m ebusu Şeref Bey, N a ­
fıa Nazırlığına Cebel-i L ü b n a n mutasarrıfı
Ali M ü nif Bey, Maarif Nazırlığına vekâleten
yine bu zat, Maliye Nazırlığına Cavid Bey,
Evkaf Nazırlığına vekâleten Şeyhülislâm
M usa K âzım Efendi, Posta ve Telgraf Nazır­
lığına da Hâşim B e y tayin edildiler.

Yeni hükümetin ilk icraatından birisi de,


R u m î takvimin Milâdî takvime göre ıslahı­
dır. Rum î takvim, Hicrî takvimin Jülyen
takvimine tatbikinden doğmuştu. B u tak­
vimde aylar Jülyen takvimine göre, yıllar
Hicrî yıla göre hesaplanmış, mart yılbaşı ola­
rak alınmış, lâkin 80 yıl içinde yıllarda Hicrî
takvime göre iki sene on ay ve günlerde M i ­
lâdî takvime göre on üç günlük fark hasıl
olarak karmakarışık bir durum hasıl olmuş,
devlet resmî muhaberatta iki ve hattâ bazan
üç takvimi birden kullanmak zorunda kal­
mıştı. Genel olarak bir yıl dendiği zaman
b unun günleri birbirinden farklı Hicrî yıl
mı, R u m î yıl mı, yoksa Milâdî yıl mı olduğu
anlaşılamıyor, bu da bir çok güçlükler, hattâ
ihtilâflar doğuruyordu. Meselâ, Milâdî takvi­
m e göre 21 şubat 1917 çarşamba günü, Rum î
8 şubat 1332 ve Hicrî 28 rebiülâhir 1335 ta­ Talât Pa§a
rihlerine rastlıyordu. B u sırada çıkan bir k a ­
nunla, R u m î 1332 şubatının 16 ncı günü, yine lerinin, A . B . devletlerinden ticarî yolla te­
Rum î 1333 yılı martının birinci günü olarak m in ettikleri yiyecek, giyecek ve savaş mal-
kabul edilmiş ve yılbaşı 1 ocak
tarihine alınmıştır. Böylece,
Rum î ve Milâdî günlerde bir
fark kalmıyordu. Yalnız yıllar
yine ayrıydı.

Amerika Birleşik Devletle­


rinin savaşa girmesi, Alm an
İmparatorunun İstanbul’u
ziyareti

A . B . Devletleri b u savaşa
girmek niyetinde değildi. Hattâ
b un u durdurmak istiyordu. B aş­
kan Vilson bu maksatla 18 ara­
lık' 1916 tarihinde her iki tarafa
baş vurup barış şartlarını sor­
muştu. A lm anya, A . B . Devlet­
lerinin ne b u savaşa katılması­
nın sonuç üzerindeki tesirini
hesaplıyabilmiş, ne de b u dev­
letin tarafsız kalmasının ken ­
disi için nekadar önemli oldu­
ğunu görebilmişti. B u yüzden
tarafsızlığının devamı için ge­ D e v r in bazt ricali: S a ğ d a n kısa boylusu S a id Hadim Paşa,
rekli gayreti göstermedi ve ted­ ortadaki C e m a l Paşa, solunda Hacı  dil ( A r d a ) ve  y â n
birler de almadı. İtilâf devlet-, Reisi Rifat (M e n e m e n c io ğ l u ) Beyler

3563
D evrin ricali A l m a n im paratorunu karşılam ak İçin Sirkeci garında (soldan ); C e m a l Paşa
(ikinci), Hacı Âdil Bey , Şeyhülislâm M u s a K â z ım Efendi, Mısır Hidivi Hilm i Paşa,
Talât P a ş a ve iki Ş eh za de

Aynı m erasim de: Sağdan birinci V eliah d V a h id e d d in , İkincisi A b d ü lm e c id Efendilerdir

3564
zemesinüı Avrupa'ya gelişine denizaltı fiîo- haber gönderilmişti. Halbuki hareket günü
larıyle engel olmaya çalıştı. A . B. Devletleri, sivil olarak geldiği görüldü. Vaziyetin gezi­
tarafsız bulunduğunu hatırlatarak gemileri­ ye iştirak edenlerce tahkikinde, teşrifatçısı:
nin uğradığı tecavüzleri protesto ettiği halde Efendi Hazretlerine Feriklik (Tümgeneral)
denizaltı gemilerini sür’atle artıran ve böy- rütbesi tevcih olunmuştu. Sonra da Liva
lece herşeye rağmen neticeyi lehine çevire­ (Tuğgeneral) olduğu bildirildi. Kendileri de
ceğini zanneden A lm an ya tutumunu değiştir­ muğber oldular;
medi. A lm an denizaltılarının A m erikan tica^ «M adem ki benden b u rütbeyi almışlar,
retine ve ticaret filosuna verdiği zararların ben de livalığa tenezzül etmem» dediler. B u
gittikçe artarak devam edeceğini gören A . B. yüzden üniforma giymiyorlar, açıklamasında
Devletleri, A lm an ya’ya savaş ilânında gecik­ bulundu.
m edi (3 şubat 1917). Bir askerî birlik, Vahideddin Efendi’yi
selâmlamağa hazırlanıyor, o ise kendisini
- A . B. Devletlerinin de katılmasıyle büs­
bütün genişleyen savaş iki grup arasında
gittikçe artan bir şiddetle karalarda, deniz­
lerde ve havalarda devam edip giderken 1917
yılının sonbaharında (Eylül), Osmanlı dev­
letinin müttefiklerinden A lm an ya imparatoru
İkinci Vilhelm Istanbulu üçüncü defa ziyarete
geldi (evvelkileri İkinci Abdülham id devrin­
dedir). İmparatora b u ziyaretinin ilk gecesin­
de Dolmabahçe sarayında hususî bir ziyafet
çekildi. D a h a sonraki günlerde de padişah
Beşinci M e h m e d (Keşad) tarafından merasim
dairesinde Vilhelm’e Osmanlı müşirlik (m a ­
reşal) .menşuru ile üniforma ve. kılıcı verildi.
Eski dostu İkinci Abdülhamid'i de unutm a­ Alman imparatoru Sirkeci garında karşıla­
yan imparator, mahlu padişahın bulunduğu nırken. Ö n plânda Sultan M ehm ed Reşad,
Beylerbeyi sarayına, maiyetinden birini gön­ Şeyhülislâm, Enver ve Talat Paşalar, en
dererek muhabbetlerini bildirmekten geri sağda da Vahideddin Efendi görülmektedir.
kalmadı, Kayzer Vilhelm İstanbul’dan ayrı­
lırken yine Dolmabahçe sarayımda, fakat bu
sefer resmî, bir ziyafet çekildi. O gece gerek
padişah ve gerekse imparator iki devletin
dostluğunu belirten birer nutuk söylediler.
B u ziyafet Osmanlı veliahdinin yüzeye çık­
masına sebep oldu.

Veliahd Vahideddin Efendinin


Almanya’ya ziyareti seyahati

Vahidedöin Efendinin veliahdliğinin en


m ü h im olayı, kendisinin Sultan M e h m e d Be~
şad namına A lm an ya ’yı ziyaretidir. B u ziya­
reti sırasında Mustafa K e m a l Paşa da m ai­
yetinde bulunmuştur.
İzinli olarak İstanbul’da bulunduğu sı­
rada Mustafa K e m a l Paşa, kendisine teklif
edilen bu vazifeyi derhal kabul etmişti. O n ­
dan başka Vahideddin Efendiye Albay Naci
Beyle, Başmabeyinci Lutfi Simavî B e y d e "
refakat ediyorlardı (Lûtfi Simavî; Sultan
Mermi ed Reşad Hanın ve halefinin sarayında
gördüklerim, C ; 2, S; 120). 15 aralık 1917
perşembe günü yola çıkılması kararlaştırıl­
mıştı. D aha evvel tanışmak üzere M . K em al
Paşa, Naci B e y le birlikte saraya gittiler. B u
ilk tanışış, Paşa üzerinde iyi bir tesir yapmâdL
Gezi, askerî mahiyette olduğundan veîi- Alman imparatoru ¡kinci Viihe!m, Osmanlı
ahde, daha evvel üniformasını giymesi için Müşiri üniformasıyle

3565
uğurlamağa gelmiş bulunan
E nver Paşa ile konuşuyordu.
Hareket vakti gelince yine
maiyeti tarafından yapılan ikaz­
la selâmlar vererefe trene bindi,
pencereden halkı ve askeri se­
lâmladı ve kendisine ayrılan sa­
lona çekildi.
Trende bir m üddet sonra
maiyetinde bulunanlardan M u s ­
tafa K e m a l Paşayı y a n m a da­
vetle iltifatta bulundu.
Mustafa K em al Paşa, b u n ­
d an sonra yavaş yavaş veliahde
memleketin içinde bulunduğu
Eskî padişah A b d ü l h a m id ’in c en aze töreni çıkmazL izaha başladı. O n d an
müsaid karşılıklar aldıkça, is­
tikbalin padişahı hakkında az
çok ümidlere kapıldı. -

A lm an genel karargâhında
Veliahd ve yanındakiler

Veliahd ve refakatindekiler
A lm a n genel karargâhında ha­
raretle karşılandılar. B u karşı­
lamayı bizzat Kayser, yanında
Hindenburg, Ludendorf gibi
namlı kumandanları bulunduğu
halde yapmıştı. Savaşın gelece­
ği hakkında bol bol teminat ve­
rildiği sırada Anafartalar k a h ­
ramanı olarak şahsına büyük
saygı gösterilen Mustafa Kem al
Paşa, sorduğu suallerle A lm an
mareşallerini güç ve cevap ve­
rem ez durum a düşürdü. D a h a
sonra onun öğrettiği şu suali
veliahd. durm adan istikbal h a k ­
kında teminat veren Kayser’e,
Naci B e y vasıtasıyle sordu:
«Osmanlı devletinin A l m a n ­
y a ’ya olan sadakat ve vefasın­
dan, pek yakın bir istikbalde
A lm an ya ile müttefik bulunan­
ların saadete kavuşacaklarından
bahseden beyanatınız, devletin
yarınını düşünm ek durum unda
bulunan muhatabınıza büyük
bir ferahlık verdi. Ancak, genel
durum un mütalâasını bir tarafa
bırakıp yalnız bir noktayı daha
açık olarak anlamak istiyorum.
Devlet-i aliyyenin kalbine yö­
nelen darbeler, durm adan iler­
lemektedir. Bunlar m uvaffak
olursa, Osmanlı devleti m ah vo ­
lacaktır. İşte b u darbeleri dur­
durm ak için yeter teminatı
kapsayan beyanlarını dinleme­
Üstte Brest-Litovsk’da delegeler (ortada Talat P a ş a ), dim. B eni lütfen b u hususta
altta im za töreni aydınlatır mısınız? *

3566
İmparator, bu sözlerin ona öğretilmiş ol­ hilâfına üzün süren savaşın doğurduğu b ü ­
duğunu hissetti. H e m e n ayağa kalkarak: yük sıkıntılar, uğranılan başarısızlıklar,
«Sizin zihninizi bulandıranların mevcut Çarlık -idaresinin devam eden suiistimalleri,
olduğunu anlıyorum. Lâkin ben, A lm an ya Rusya’da bir ihtilâl için en müsaid zemini
İmparatoru, size gelecekten, gelecekteki m u ­ hazırlamıştı. Komünistler, b undan faydalan­
vaffakiyetlerden bahsettikten sonra şüphe­ mayı bildiler Esasen sistemli halde çalışıyor,
niz kalır mı, kalmaz mı?» işçi, çiftçi ve askerleri durm adan isyana
Veliahd, buna müsbet cevap verdi, b u ­ kışkırtıyorlardı.
nunla beraber endişelerinin tam am en zail ol­ Rus ihtilâli, 14 mart 1917 de patlak ver­
madığını da ilâve etti. di. Çarlık rejimi devrildi. Başa geçen Ke-
O akşam veliahdin şerefine verilen m u hrenskı
­ hükümeti savaşa şiddetle devam edi­
teşem ziyafetten sonra Mustafa K e m a l Paşa, leceğini bildirdiyse d e ,. bir şey yapılamadı.
Ludendorf’la görüşmek fırsatını buldu. A l ­ 7 kasımda Lenin ve Stalin hükümeti de­
m a n . generali kuzye-batı istikametinden İti­ virip pek kısa sürmüş olan R us cumhuriye­
lâf devletlerine karşı girişilen taarruzdan tine son verdiler ve memleketin idaresini
bahsetmişti. B u, Alm anya'nın son ümidi idi. ele alarak Sovyet rejimini kurdular. İlk ga­
Mustafa K e m a l Paşa: yeleri, Rusya’yı ne olursa olsun savaştan çı­
«General Hazretleri, siz m ü h im bir taar­ karmaktı. B u yüzden müttefiklerden barış
ruz yapıyorsunuz. Lâkin sanm am ki buna istediler. Lehistan’ın Brest-Litovsk kasaba­
fazla bel bağlamış bulunasınız. Yalnız bana sında toplanan barış konferansında Osmanlı
söyler misiniz, b u hareketten üm id ettiğiniz devletini Sadrıâzam Talât Paşa temsil etti.
hedef ve maksat nedir?» dedi. İmzalanan andlaşmaya göre Osmanlı devleti
Buna, aslında verilecek cevap yoktu. ile Rusya’nın doğu sınırı orada yaşayan hal­
Ludendorf, üzerinde çeşitli sigaraların b u ­ kın oyuna bırakılmıştı (3 mart 1918).
lunduğu bir masayı işaret ederek: D a h a evvel R u s ihtilâlinin bir neticesi
• «Ekselans, size bir sigara takdim ede­ olarak Kafkas cephesindeki R us orduları çö­
bilir miyim?» mukabelesinde bulundu. zülmüş bulunuyordu. B u cephedeki Osmanlı
Mustafa K e m a l Paşa, sonra K ayserle kuvvetleri de durum dan faydalanarak harp
konuşan veliahde yaklaştı: sırasında elden çıkmış şehirleri teker teker
«Hakikati anlıyorsunuz değil mi? Karşı­ geri almaya başlamışlardı. Erzincan 26 şubat,
nızdaki A lm an ya İmparatorudur. B e n im size Trabzon 27 şubat 19i8 de kurtarılmış b ulu­
arzeylediğim endişeleri izah edecek tek bir nuyordu. Osmanlı kuvvetleri Erzurum ’u 12
kelime söyliyebildi mi?» sorusuna karşı, ve­ .martta ve V a n ’ı da 2 nisanda ele geçirdiler.
liahd kısaca «Hayır» cevabını verince de: B u sırada o bölgede yaşayan Türkler,
«Onunla konuşmağa d eva m ediniz. B ü ­ Gürcüler ve Ermenilerden m ürekkep Ma-
tün endişelerinizi tereddütsüzce söyleyiniz. vera-i Kafkas (= K a f k a s ötesi) devleti kurul­
E m in olunuz ki sizden fazla m e m n u n kal­ muştu. A ncak, buralarda E rm eni generali
masa bile, hiç olmazsa Devleti aliyyede ha­ Antranik kumandasındaki kuvvetler, Os­
kikati görmüş olanların mevcut bulunduğu­ manlI ordusu gelip yetişmeden Türkler aley­
n u anlıyacaktır» dedi. hinde kanlı katliâmlar tertip ettiler. Şehir­
B u n d a n sonra Batı cephesi, K ru p p fab­ leri yakıp yıktılar.
rikaları gezildi ve nihayet Berlin’e dönüldü. Osmanlı kuvvetleri K afkasya’da k u r u ­
Mustafa K e m a l Paşa Vahideddin’e durm adan lan yeni devletlerle temasa geçtikten sonra
İstanbul’a döndükten sonra takip edeceği h a ­ Trabzon’da bir konferans açtı. Bir aya yakın
reket tarzı hakkında telkinlerde bulunu­ süren müzakereler sonunda hiç bir netice
yordu. alınamayınca Osmanlı ordusu ilerledi. Ba~
tum, K ars ve A rd ah an işgal olundu. O s ­
Eski padişahın vefatı, Rus ihtilâli manlI ordusu B a k u ’y a kadar yürüdü. B u n u n
üzerine Trabzon’da bulunan Kafkas Ötesi
ve Brest-Litovsk barışı Cumhuriyeti delegeleri plebisite razı oldular.
Plebisit neticesinde ittifaka yakın bir ekse­
Yen i yılın ilk olaylarından biri de 10 şu­ riyetle halk Osmanlı devletini istediğinden
bat 1918 tarihinde eski Padişah Abdüiha- Batum, K ars ve A rd a h an Osmanlı devletine
m id’in Beylerbeyi Sarayında ciğerlerine kan katıldı. Kafkasya’da ise, cumhuriyet üçe a y ­
hücum u, kalb ve böbrek yetersizliği dolayı- rılıp Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan
sıyle vefat etmesidir. Devlet erkânının işti­ adlı müstakil devletler kurulduysa da, b u n ­
rak ettiği bir merasimle İkinci M a h m u d tür­ lar bir müddet sonra Sovyetlerin hü cum u na
besine defnedildi. uğrayıp tekrar R us işgaline düştüler.
B u 1918 yılı, Osmanlı devleti ve bağlı
olduğu müttefikleri- için, düşmanlarından Diğer cephelerin durumu
birinin savaştan tamamile çekilmesini temin
eden bir barışın yapılması dolayısıyle biraz Çanakkale Boğazının İtilâf devletleri
ü m id verici olarak başlamıştı. Tahminlerin kara kuvvetleri tarafından terkedilmiş oîma-

3567
lunan 20 nci kolordumuz taarrüzuri ertesi
günü çekilmek zorunda kaldı. A n za k süvari­
leri Eriha kasabasına kadar varıp burasını
zaptettiler. D ü ş m a n ordusu böylece K udü sü n
yirmi kilometre kadar yakıtıma sokulmuştu
(21 şubat). B u n u n üzerine Osmanlı ordusu
karargâhı Ş a m ’a naklolundu.
İngilizler, 9 martta Nablus’a taarruza
geçtilerse de üç gün süren devamlı ve ısrarlı
hücumları sonuçsuz kaldı.
Nablus taarruzunun netice vermemesi
üzerine 26 martta Şeria’n m doğusundan baş­
layıp beş gün fasılasız devam eden İngiliz
taarruzları da durduruldu. İngilizler hayret­
ler içerisinde idiler. Sayıca çok az, silâh, cep­
hane, teçhizat bakımından çok noksan olan;
üstelik hastalık, açlık ve susuzluk gibi üç
büyük güçlükle ayrıca boğuşan Osmanlı or­
dusu her şeyi tamam, m untazam ve kudretli
İngiliz ordusunu bu cephede her defasında
durduruyordu.
Nitekim, 30 nisanda başlayıp 4 mayısta
sona eren ikinci Şeria taarruzları da bir n e­
tice vermeden kırılmıştır.
Irak’ta da B a ğ da d ’ı alan İngilizler ilerle­
melerine devamla b u şehrin yüz kilometre
kuzey-batısmdaki Hit kasabasını zaptettikten,
Sultan M e h m e d Resad'ın son zam anlarına ait sonra 7 mayıs 1918 de K erk ük ’ü de ellerine
portresi geçirdiler.

sına rağmen filoları tarafından deniz ablu­


Avusturya-Macaristan İmparatorunun
kasına devam etmekteydi.
20 ocak 1918 tarihinde Osmanlı donan­ ziyareti
ması Boğazdan hiç lüzum yokken bir çıkış
yaparak düşman gemilerine ve üslerine bas­ Sultan Beşinci M e h m e d (Reşad) i ziyaret
kın taarruzunda bulunması kararı yüzünden eden hükümdarların sonuncusu 1916 dan be­
Y a vu z ile Midilli İmroz adasına doğru bir ri Avusturya-Macaristan imparatoru bulunan
akın yaptüarsa da mayin tarlasına düştüler. Birinci K ari (Charles) ile imparatoriçe Zita-
Y a vu z iki ağır yara alıp geriye dönebildi. dır i"19 mayıs 1918). Hazırlanan programa
Midilli ise batıp gitti ve mürettebatından göre; padişah misafirlerini Sirkeci garında
çoğu boğuldu. karşılayacak ve sonra arabalara geçilirken
Filistin’de 19 şubat 1918 de İngilizler, birinci arabaya imparatoriçe ile padişah,
Şeria nehrinin doğusuna doğru taarruza ikinci arabaya da imparatorla Osmanlı v e ­
geçtiler. Burada p ek zayıf bir durum da bu­ liahdı bineceklerdi. Padişah Beşinci M e h ­
med, başmabeyincisi ile başkâtibi çağırtarak:
«B u yaştan sonra ben genç imparatoriçe ile
arabaya binip halkı kendime güldüremem.
B e n ' imparator ile bineyim, imparatoriçe de
veliahdle binsinî» dedi. B u isteği Avusturya
tören kaidelerine de uygun olduğundan
programda gerekli değişiklik yapıldı.
Genç imparator ve imparatoriçe bu zi­
yaretlerinde İstanbul’u iyice gezmişler, şeref­
lerine tertip edilen geçid törenlerinde, ziya­
fetlerde bulunmuşlardır. Bolmabahçe sara-
yı’nda tertiplenen büyük ziyafette, çok yor­
gun ve rahatsız olan yaşlı padişah salona
girerken önce yolunu şaşırdı ve sonra da
dengesi bozulup sendeledi. İmparator ve im ­
paratoriçe kollarına girerek onun düşmesini
önlediler. Yem ekten sonra m uayede salonun­
Avusturya imparatoru Birinci K arP ın İstan­ daki resm-i kabul pek ihtişamlı bir şekilde
bul’ u ziyaretinde karşılanması geçti. Misafirler ayrılırken diğer dâvetliler

3568
iki sıra oldular. İmparatoriçenin sağında pa­ iradeleri imzalamağa devam etti. Sonra b u ­
dişah, solunda imparator olduğu halde sıra­ n u da yapamaz oldu. 3 tem m uz çarşamba
ların arasından ıgeçilip büyük kapıya gidilir­ günü rahatsızlığı arttı. O gün, güneşin bat­
ken, kılıcım kuşanmış, alnından terler akan masına bir saat kala vefat etti.
Beşinci M e h m e d (Reşad) pek bitkin haldey­ Sultan M eh m ed Reşad Osmanlı tahtına
di. Mithat Paşanın oğlunun önünden, şi­ çıktığı zaman 65 yaşma basmış bulunuyordu.
kâyetti ve bezgin bir sesle: «Ali Haydar Bey,
ne günler görüyoruz» diyerek geçti. Ertesi
günü, hususî trenleri ile memleketlerine dö­
nen misafirleri Sirkeci garında bir hayli
bekletti.

Beşinci Mehmed (R eşad ) in cliimü


ve şahsiyeti

Avusturya - Macaristan İmparatorunun


İstanbul’u ziyareti sırasında karşılama töreni
ile kabul resimleri ve ziyafetler dolayısıyle
yaşlı hüküm dar çok yorulmuş ve hastalığı
artmıştı. Kendisi esasen uzun zamandanberi
şeker hastalığından şikâyetçi idi. D a h a evvel
de mesane ameliyatı geçirmişti. 24 haziran,
R a m azan ayının on beşine rastlıyordu. O s ­ mam
manlI Padişahlarının Topkapı Sarayına gi­
dip Hırka-i Saadet ziyaretlerinde bulunm a­
ları eski bir an’aneydi. Sultan M e h m e d R e ­
şad, b u ziyareti güçlükle yaptı. Hattâ b u m ü ­
nasebetle olacak tebriklerin hepsini kabul
edemiyerek acele Yıldız Sarayına döndü ve
hareme çekildi. Vefatına kadar da oradan Sultan M ehm ed Reşad’rn Eyüfa’deki türbesi
çıkmadı. Yatağa düştüğünün ilk günlerinde

Beşinci M eh m ed Reşad (19 0 9 - 1 9 1 8 ) zamanındaki hükümdarlar


ve devlet başkanları

(İlâve: 200)

A.B.D. : W . H . Taft 1909 — 1913,


W . Vilson 1913 — . İspanya : O n üçüncü Al fons —
>—
Almanya : İkinci Giyyom (Vilhelm)
İsveç : Beşinci Güstav

Arnavutluk : David (Prens) 1913, İtalya : Üçüncü Viktor Etnanuel


Fan Noli, (Devlet başkanı) 1 9 1 3 ---
Karadağ : Nikola - . — 1916.
Avusturya : Fransuva Jozef _> —
1916, Birinci Kari 1 9 1 6 --- * . Papalık : O n u n c u Pi -> — 1914,
Onbeşinci Benuva 1914 — —» .
Fas : (Fransa himayesini kabul et­
miştir.) Rom anya : Birinci Karol —> — 1914,
Ferdinand .
Ferdinand 1914 — —
> .
Bulgaristan
Rusya *. İkinci Nikola —> — 1917,
Fransa : A. Faliyer — 1913- R. (Cumhuriyet) Lenin 1917 — .
Puvankare 1 9 1 3 --- » .
Sırbistan : Birinci Petro —» — 1914,
İngiltere : : Yedinci Edvard -» — İkinci Aleksandır 1914 — -> .
1910, Beşinci Corc 1 9 1 0 ---* . Yunanistan : Birinci Yorga —
İran : A h m ed Şah —» --- » . 1913, Onüçüncü Kostantin (İlk defa)
1913 — 1917. Birinci Aleksandır 1917

3569 F. 39
Şehzadeliğinde vaktinin bir kısmını okumak­ «Meşrutiyet zamanında ben işe katışa­
la geçirmiş, doğu kültürünü oldukça ilerlet­ cak olursam, biraderin suçu ne idi?» derdi.
miş ve bilhassa çok iyi farsça Öğrenmişti. O s­ Bir gün de pek itibar ettiği, ilim ve irfa­
manlI tarihini ve ecdadının menkıbelerini de nına meclûp olduğu ve sık sık saraya davet
iyi bilirdi. Muntazam ve metodık bir tahsil ettiği Sütlüce Sa’dî tekkesi »şeyhi merhum
görmüş değildi. Batı kültürü ise, hemen hiç Elif Efendiye:
yoktu. Kendisi daha şehzadeliğinde Mevlevî­ «Herkes benim hiç bir işe karışmadığım­
liğe intisap etmiş bulunuyordu. Gayet iyi dan, hattâ Kanun-ı Esasfnin bana verdiği
kalbli, iyi niyetli, hassas ve merhametliydi. hakları bile kullanmadığımdan şikâyetçi...
İbadete son derece dikkat eden, bu hususta Halbuki böyle yapmasam bu herifler (yani
en küçük ihmali görülmeyen bir müslüman- İttihatçılar) beni Konya’ya gönderip cum­
dı. Gençliğinde arada işret ettiği söylenmişse huriyet ilân ederler. Ecdad mirası saltanatın
de padişahlığında böyle bir halini gören ol­ bekası için böyle yapıyorum» dediği, Elif
mamıştı. Efendinin oğlu merhum Zahir Hasırcıoğlu’n-
Sultan M . Reşad, yaradılışta zeki idi. Ter­ dan menkuldür.
biye ve nezaketi ise, her türlü ölçünün üs­ Buna rağmen Sultan Mehmed Re şad'‘m
tünde bulunuyordu. O kadar ki, bazan V ü ­ zayıf iradeli ve silik şahsiyetli olduğu, bü­
kelâ ile konuşurken bir hükümdar için caiz tün saltanatı boyunca vükelâsının oyuncağı
olmayacak derecede tevazu anlatan tâbirler olmaktan ileri geçemediği muhakkaktır.
kullanırdı. Maiyetine karşı çok şefkatli dav­ Ölümünden yedi yıl evvel cenaze mas­
ranır, biri rahatsızlanırsa iyileşinceye kadar rafını ayırıp Hazine-i Hassa U m u m M üdür­
defalarca hatırım sorar dururdu. Daima re­ lüğüne emaneten vermiş ve:
dingot giyer ve misafir kabul edeceği zaman «Ben Öldükten sonra cenazemin irade ile
mutlaka önünü iliklerdi, Hâfızası çok kuv­ kalkmasını istemem» demişti.
vetliydi. B un u yaşlılığına rağmen muhafaza Kendisinin nüzuILü olduğuna dair halk
etmişti. Geçen hâdiseleri en ince teferruatı­ arasında dolaşan rivayetin aslı yoktur. H a ­
na .kadar hatırlar ve naklederdi. Cum a na­ reketlerinin ağır ve yürüyüşünün biraz sar­
mazlarını ayrı ayrı camilerde kılmayı sever, sakça oluşu böyle rivayetlerin çıkmasına se­
boş zamanlarında ya kitap okur veya pek bep olmuştur. Savaş dolayisiyle sarayda ye­
sevdiği güvercinlerle oyalanırdı Gözleri - meklerin bozulması, et yerine patates köftesi
sağlamdı. Pek az ışıkla ve gözlüksüz okur, verilmesi, hazine darlığı yüzünden esasen
fazla aydınlıktan rahatsız olurdu. Bunu ba­ kendisine yetmiyen tahsisatının azaltılması,
hane ederek elektrik ışığından kaçınırdı. üstelik devlet ricalinin kendisini pek alenî
Keza, hususi dairesine kalorifer yapılmasını olarak hiçe saymaları son zamanlarda Sultan
da istememişti. Reşad’ı pek müteessir eden hallerdendi. B u
Sultan M ehmed Reşad, devlet işlerine he­ yüzden, bilhassa son hastalığının başlangı­
m en hiç karışmazdı. Buna sebep ise, karış­ cında kimse ile görüşmeyi istemez olmuştu.
masından bir fayda doğmıyacağmı bilmesiy- B u ruh halini:
di. B u arada, Anayasanın kendisine verdiği «Artık beni bıraksalar da haysiyetimle
bazı yetkileri bile kullanmak istemezdi. M eş­ ölsem» sözleriyle ifade ederdi.
rutiyet padişahlığını hiç bir şeye karışma­ Sultan M ehm ed Reşad, Eyüb’de kendi
m ak addeder ve hattâ: yaptırdığı türbesine defnedilmiştir.
Osmanlı imparatorluğunda Arma ve Nişanlar
( İlâve : 201 )

Osmanlı devletinin, İkinci M ahm ud ;


devrine kadar batı anlamında bir ar- ] • dır. Kapalıçarşmm Nuruosmaniye kapı-
ması yoktu. Şekil itibariyle aynı biçim- j j smda da güzel bir tanesi bulunmakta­
de olan tuğra bir nevi arma vazifesi : dır.
görmekteydi. ! ★
Sultan M ahm u d ’un batıyı örnek j Osmanlı İmparatorluğunda nişan
alarak yaptığı icraat arasında Osmanlı j . verme usulünü 1832 senesinde İkinci
arması da bulunmaktadır. Vakıa Üçün- ; M ahm ud ihdas etmiştir. B u ilk nişanın
cü Selim’den itibaren, süs mahiyetinde birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü rüt­
de olsa bir. arma- tertibi üzerinde ça­ beleri ve murassaları vardı.
lışıldığı nâmei hümayun kuzak ( m ua­ Topkapı sarayı müzesi arşivinin
hedelerin imzası bozulmaması için üzer- j tasnifi sırasında ele geçen bazı nişan
1erine konan madenden armamsı şekilli ; örnekleri bunların evvelâ taslak .halin­
muhafaza) larmda ve o devirde basılan j de hazırlanarak padişahın tasvibine
kitaplardan bazılarının baş ve son sa- i ı sunulduğunu, ondan sonra da Darpha-
hifelerinde görülmekte ise de bunun j nede imi ettirildiğini göstermektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun resmî ar­ 1 Sultan M ahm ud, aynı zamanda, üze­
ması hüviyetini alması İkinci M a h ­ rinde kendi resmi bulunan tasviri hü­
m ud ’un son senelerinde olmuştur. mayun nişanını yaptırmış ve saltanat
Osmanlı armasının tertibi şöyle alâmeti olarak taşınması - usulünü de
idi: Üstte şua’lar ortasındaki hilâl içe­ koymuştur (Tasviri hümayun nişanı
risinde tuğra; bunun altında göbeği Topkapı sarayı müzesindedir).
şemseli beyzî bir kalkana oturtulmuş 1884 senesinde lâyık olanlardan
sorguçlu bir Hünkâr kavuğu; kalkanın başkasına nişan verilmemesi için bir
iki tarafında bağımsızlık alâmeti olan nizamname çıkarılmıştır, kütfi Efendi
sancaklar, teberler, mızrak, süngü, kı­ “Mütenevvi rütbelerden her sınıfta
lıç ve top; adalet ve kanun remzi ola- ; mevcut olan nişanlara dair o esnada
rak da terazi ve kitap; en altta da ba­ beş on bendi şamil bir varakai nizami­
rok stilinde kıvrımlı dal ve yapraklara ye neşrolundu. Hülâsası rütbe ve ni­
tutturulmuş beş adet nişan. şan tevcih ve itası; istihkak ve ehliyet
Cami, kışla, hastane, karakol, mek­ ve memuriyet ile meşrut olup açıktan
tep gibi binalara kitabeler üzerine ko- j şuna ve buna rütbe ve nişan verilme­
nuîan ve mermere pek sanatkârane iş­ mesi karar altına alınıp aleliktiza ni­
lenmiş olan armalara bazan boyalı ve şanların seleften halefe devir ve teati
yaldızlı olurdu. B u takdirde sancağın edilmesi ve ilmiye tarikine biladı. erbaa
biri yeşil, diğeri kırmızı renge boyanır, ile mahreç mollaların nişanlan olma­
tuğra ile, hilâlin yahutta kalkanın içe­ dığından bunlar için imal ettirilen on
risindeki “Elmüstenid-i bi tevkifat-ır dört adet nişan Şeyhülharem marife­
Rabbaniye Melik-i Devlet-il Osznaniy- tiyle tedavül olunması usulü ihdas kı­
ye” yazısı ve en alt sıradaki beş nişan lındı” demektedir. Lütfi Efendinin
altınla yaldızlanırdı. Bazı armalarda bahsettiği nizamnamenin tam metni
hilâl içerisindeki yazının ortadaki şem­ Hayreddin’in vesaik-i tarihiye ve siya­
seli göbekli kalkana yazıldığı, bazıları siye adlı eserinde bulunmaktadır.
ise hilâlin büsbütün kaldırıldığı görül­ 1850 yılında, para darlığından, ni­
müştür. şanların hepsi ve madalyalar toplattı­
Sultan M ahm u d’dan itibaren Os­ rılıp eritilmek üzere Darphaneye teslim
manlI padişahlarının armalı enfiye ku­ olunmuştur. Lütfi Efendi bu olayı şöy­
tusu, tabaka, saat yaptırdıkları ve bun­ le tenkid eder; “Zata ve halka mahsus
ları hediye ettikleri de olmuş, arma olarak rütbe sahiplerinde bulunan ni­
devlet salnamelerine de devletin arması şanların kâffesi toplanıp Darphânei
olarak konulmuştur. Âmireye teslim edilmesine karar veri­
İmparatorluğun sukutu üzerine . lerek olvechile vükela ve ulema ve ben-
binalardaki tuğralarla kitabeler gibi ar­ degân ve asakirı şahane hâmil ol­
malar da kazınmış veya yerlerinden dukları nişanları mercileri vasıtasiyle
Çıkarılmış, bunlarla o devirde hiçbir az zaman içinde takım takım Bab-ı âlî­
m akam ilgilenmediğinden bugün elde ye iyade ve takdime müsaraat ettiler..
çok az Örneği kalmıştır. Muharrir fakir o tarihte Anadolu tef­
Topkapı sarayı müzesi _ kitabeler tiş kitabetine memuren Ankara tara­
koleksiyonunda topu topu İkinci Ab- fında bulunmuştum. İstanbul’dan m e­
dülhamid’e ait dört arma bulunmakta- muriyeti teftişiyeye dahi gelen emir­

3571
n am e mucibince rufeka-yi daiyanem
nişanları ile fakir dahi hâmil olduğum
Î İkinci M a h m u d ’u n nişanları
de b u suretle ve hâmillerinin teessür­
1850 j
mücevheri salise nişanını olvakit Da- lerini mucib olacak şekilde, toplattırıl­
I hiliye kâtibi olan m erh u m Nazif Beye dıktan sonra 1852 senesinde Abdülme-
göndermiştim. Devleti âliyenin malî j | cid birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, ;
m üzayaka derecesi işbu nişanların is­ | beşinci rütbeleri ve murassa’-ı bulunan i
tirdadına teşebbüsten m a lû m olur yo­ “Mecidî nişanı” m ; yine murassa’ olan j
lunda Avrupa’ya aksolunan havadis ga- i i imtiyaz nişanını ihdas etmiş, rütbe j
zeteler lisanına düşmesine bais olmuş­ İ tevcihlerinde o rütbeye ait nişanın da
tur. B u nişanların zayiat ve masariften i j verilmesi usulünü koymuştur. Sultan
sonra husule gelen mebalig derece-i ; j Abdülmecid’in, gittiği Rüştiye mektep-
mutasavvireye mâni olmuş farzolunsa I leri mezuniyet imtihanlarında m uvaf­
bile b u tedbir u m u m bendegân ve da- fak olan talebelere verdiği, bir nişan
iyan . ve hususiyle zabitanın nişane’i daha vardır; adı da nişan-ı aferindir. >
hüsn-i hizmet ve şecaat ve sadakatle­ Abdülaziz, cülûsunu müteakip, (
rinden olan cevher-i can gibi tezyini- 1861 de göbeği tuğralı, earafı şua’lı ve j
sine-i mefharet etmekte oldukları ni- i şeklen Abdülmecid’in imtiyaz nişanına j
şanla-rm ahziyle bunca asdikanm gö-
nüllerinin kaçırılmasına değmemiş ol­
sa gerektir” .
i
(Topkapı Saraymdadır) ve 1862
benziyen murassa’ nişân-ı âlî-i imtiyaz

da murassa’, birinci, ikinci, üçüncü,


yılın-
ı
.[
|

Solda yukarıdan_ aşağı: 1832, 1834, 1835 te motif arm alar, alttaki bü y ü k , İkinci A bdülha-
m i d ’in arması. Üstünde, İkinci M a h m u d ’u n Tasvir-i H ü m a y u n nişanı, sağında bir k ozak .

3572
i
—^
■j dördüncü rütbeleri bulunan “ Osmanî nını (B u nişan Topkapı Saraymdadır)
! nişanı” nı ihdas etmiştir. Kurdelesi j da ihdas ve tevzi ettirmiştir. B u nişa­
1 yeşil, kenarı kırmızı olan Osm anî nişa­ nın birinci ve ikinci rütbeleri muras­
nının göbeğinde Elmüstenid-i biteyfi- j sa’ idi. Kurdelesi ise beyaz, yeşil ve
kat-ir Rabbaniyye Abdülaziz H a n Meli- kırmızı kenarlıdır. Abdülmecid zamar
ki-d devleti-1 Osmaniyye yazılıdır. i nında bir de “ Ertuğrul nişanı” nizam ­
Arkasında da çifte davul ve sancaklı . namesi hazırlanmış ise de. kimseye ve­
armamsı bir şekil ve OsmanlIların is- i rilmemiştir.
tiklâli addolunan 699 tarihi ve Darp­ I Beşinci d)
M eh m ed (Reşa zamanın»
hanenin âyar damgası bulunmaktadır.' j j da üç rütbeden ibaret Maarif nişanı
Nizamnamesine göre murassa’ Os­ ! ihdas edilmiş; beş rütbeli meziyet ve
m anî nişanı devlete yararlı hizmetler j üç rütbeli Ziraat liyakat nişanlarının
yapanlara kaydıhayat şartiyie verilir, j da nizamnameleri hazırlandığı ve ni­
vefatlarında bila h a k veresesine kalır- I şanlar da yaptırıldığı halde tevcih edil­
dı. B u n a mukabil, diğer dört rütbeleri, ; memiştir. j
hâmilleri vefat ettiklerinde Hâzineye j İkinci meşrutiyetten sonra 1916 i
intikal ederdi. senesinde Meclisi m ebusan âzalarma j
Abdülaziz Bursa gezisinde, ceddi j i mahsus ve üzerinde “Meclisi Mebusan
Osm an Gazi’nin türbesini ziyaret etti­ ■ Osmanî” yazılı, rozet ve şemseden iba- i
ği sırada murassa’ nişanı Osmanî şemse j | ret bir nişan daha çıkarılmıştır. |
(nişandan başka göğse takılan ipek ha- I Altıncı M eh m ed (Vahidecidin) jn
mail şeridin ucu na takılan ikinci bir ; | nişanı yoktur. -[
nüshasıdır). İçerisinde: Kısaca anlattığımız Osmanlı nişan-
B u nişanı Hazreti O sm a n Gazi namına j j lar*nm tam bir koleksiyonu mevcut de-
Necili Han-i Abdülaziz icad ve tesis | gildir. Topkapı Sarayı müzesi, İstan-
eyledi : bul Arkeoloji müzesi ve Darphanede
Vaz’ ve talik eyleyip kendi eliyle bulunan koleksiyonlar birleştirildiği
kabrine | takdirde dahi tam bir seri yapılmasına
Şân-ı ruh-ı ceddini i’lâ ve takdis eyledi, ' imkân yoktur. İkinci M a h m u d devrin-
j yazısı bulunan nişanı kendi eliyle san- j ! • de fese takılan nişanlardan ise tek Ör­
dukasına iliştirmiştir (B u nişan halen nek kalmamıştır. 1
] Topkapı Saraymdadır). j Osmanlı devletinin madalyalarına ]
Beşinci M u ra d ’m nişanı yoktur. gelince; O ndokuzuncu asrın başından •
İkinci Abdülham id Sultan Mah- I başlayan tarihi hayli karışıktır. T a m
j m u d ’u n tasvir-i h u m a y u n u yerine ha- i bir koleksiyonu olmadığı gibi hakla­
j. nedanını erkek âzasma mahsus olmak i rında bilgi vermek de müşküldür. j
j üzere “ Hanedan-ı âl Osmanî nişanı” nı j
İ ihdas etmiştir. Altın üzerine beyaz mi- I Bibliyografya : Lütfü tarihi. Hay- j
i ne tuğralı ve defne dallı olan ve mu- • reddin; Vesaik-i tarihiye ve siyasiye. j
• rassa’ kalınca zinciri bulunan bu nişan M . Zeki Pakalın; Tarih deyimleri kıla- j
! Osmanlı hanedanı âzasma mahsustu. I vuzu. Sermed M uhtar Alus; Eski rüt- 1
Boyundan geçirilip takılırdı. j oeler, elkablar, nişan ve madalyalar. |
İkinci Abdülham id kadınlara mah- ; Resimli tarih mecmuası s: 1736. İbra- )
j sus ve üç rütbesi bulunan şefkat nişa- rim Artuk; Nişanı Osmanî, İstanbul j
Arkeoloji müzesi yıllığı 1961. •

★ ★

3573
Altıncı Mehm ed (V a h i d e d d i n ) în tuğrası

ALTINCI MEHMED (VAHÎDEDDÎN)

P adişahın cülusu, Savaşın son safhası, M o n d r o s mütarekesi ve sonraki olaylar — A n a d o l u ’da


kongreler, Bâb-ı-âîî’nin tu tu m u , Misak-ı Mîllî, Yunanlıların ilerlemesi, Paris konferansı, S ev r
a n d laşm asım n imzası — A n k a r a 'd a Millî Meclisin v e Millî H ü k ü m e t in teşekkülü, Çeşitli siyasî
v e askerî icraatı, basanları — T ü r k o rd usu nun b ü y ü k zaferi, Bâb-s-âlî'nin t u t u m u ; M u d a n y a
M ütarekesi, Saltanatın ilgasr v e İstanbul h ü kü m etin in istifası, Padişahın y u rd u terketmesi.

Padişahın vefatını dedi. Böylece, saray


,,,, A L T I N C I M E H M E D ( V A H İ D E D D İ N )
Sadrıâzam, Şeyhülis­ kapısından girerken
lâm ve Harbiye Nazırı ilk söylediği, felâket
Babası: Abdülmecid
bir hey’et halinde sözü oldu (Ali Fuad
Veliahdin Çengelkö- A n n e s i: Gülüştü . Türkgeldi; Görüp işit­
Doğduğu tarih: 2 şubat 1861.
y ünde tepedeki köşkü­ tiklerim, S: 152). H a ­
Padişah olduğu tarih: 4 tem m uz 1918
n e giderek kendisine kikaten de saltanatı,
Saltanatın ilgası: 1 kasım 1922
tebliğ etmişlerdi. h em milleti, h e m de
Yurttan kaçışı: 17 kasım 1922
kendisi için bir felâ­
Ertesi 4 temmuz Bilinen zevceleri: E m ine Nâzikedâ, ket olmuştur.
1918 günü sabah V ü ­ İnşirah (veliahd iken ayrılmıştır), Mü-
kelâ ' Topkapı Sara­ veddet, Nevvare (veliahdken ayrılmış­ Vahideddin, biraz
yında Mustafa Paşa tır), N evzad (Nimet). dinlendikten .sonra
köşkünde toplandılar. Hırka-i Saadet daire­
Saat on sularında ye­ Çocukları: Ertuğrul M ehm ed , Fenire sini ziyaret etti. Saat
ni hüküm dar bir is­ (genç yaşta ölmüştür), Fatma Ulviye on bire gelirken de
timbotla Saray burnu (Sadrıâzam Tevfik Paşa-zâde İsmail Babüssaade (Üçüncü
iskelesine çıktı. V ü k e ­ H akkı Oktay ve sonra Zülüflü İsmail Kapı) Önünde kurul­
lâ, m abey n memurları Paşa-zâde Ali Ha y da r Germiyanoğlu m uş olan tarihi altm
ve saray hademesi Bâ- ile evlenmiştir), Rukiye Sabiha (Son tahta oturarak Altıncı
büssaade (Üçüncü ka­ Halife Abdülm ecid Efendi-zâde Ö m e r M ehm ed ünvanı ile
pı) önünde dizilerek F aruk’la evlenmiş, sonra ayrılmıştır.) cülus etti ve resmen
selâm resmini ifa etti­ Osmanlı Padişahı oldu
ler. Veliahdin, maiye­ (Böylece, son Osmanlı
tinde Enver Paşa b u ­ = Veziriâzamları: Talat Paşa —> — 8 = Padişahı tahta cülûs
lunduğu halde araba­ | ekim 1918. istifa. A h m e d İzzet Paşa 14 5 etmiş oluyordu). Bîat
dan inerek ilerledi. | . ekim — 8 kasım 1918, istifa. A h m e d = ve tebrikleri m ûtad se­
Kapıdan girerken bas­ I Tevfik Paşa (üçüncü defa) 11 kasım = remoni sırasına göre
tonunu istedi. Ç ünkü = 1918 — 12 ocak 1919, istifa. A h m e d ş kabul etti. Cülûs tö­
romatizmadan muzta- | Tevfik Paşa (dördüncü defa) 13 ocak s renlerinde Padişahla­
ripti ve yürümekte | — 24 şubat 1919, istifa. A h m e d Tevfik E rın elini öpm ek ve
güçlük çekiyordu. Bas­ E Paşa (beşinci defa) 24 şubat — 3 m a r t ' = musafahada bulunm ak
tonunun Çengelköy'ün­ | 1919, istifa. D a m a d Ferid Paşa 4 mart i âdet, iken, bayram teb­
de kaldığını söyleme­ | — 16 mayıs 1919, istifa. D a m a d Ferid | riklerinde olduğu gi­
leri üzerine: I —> 1 bi, sadece saçak Öptü­
«B u bir felâketi» ^ ıı ıı ıı ıı ı m it 11 m im i m t m i m i m i ı ı ı m ı ı ı m m ı ı ı m ı m m m ıı ım m n ı K t * . rüldü. Nitekim, tahta

3574
oturmak üzere kapıdan çıkarken saray ha ­ salı günü görülmüştür. Altı uçaklık bu filo
demelerinin alkış yapması usul iken, bando hiç bir bom ba atmadan kaçırılmıştır.
mızıka çalınmıştı. 27 tem m uzda İstanbul düşmanın ikinci
B u törenden sonra Sultan M e h m e d Re- hava taarruzuna sahne oldu. Gece yarısın­
şad'm cenaze namazı kılındı. Vahideddin, di­ dan sonra başlayan b u hücum da bir iki b o m ­
ğer hükümdarların yaptığı gibi nam azdan ba atıldıysa da hasar kaydedilmedi.
sonra dairesine çekilmeyerek cenaze merasi­ A rad an bir aya yakın bir zam an geçtik­
mine katıldı. E y ü b ’e kadar gitti. Definde ve ten sonra 21 ağustos gece yarısına doğru iki
duada bulundu. Sonra Topkapı Sarayına dö­ ayrı filo halinde h ücum eden düşm an uçak­
nüp oradan Söğütlü yatma binerek Dolma- larının Harbiye Nezaretini hedef tutarak at­
bahçe Sarayına gel­ tıkları ve çarşı civa­
mişti. Talât Paşa da ce­ rına düşen bombalar­
naze töreninden sonra la sekiz kişi yaralandı
Dolmabahçe’ye gel­ ve bir kaç dükkân
mişti. Padişah de­ hasara uğradı.
ğiştiği için usulen is­ 25 ağustosta düş­
tifasını takdim ettiyse m a n uçaklarının dör­
de, Vahideddin Sada­ düncü taarruzları vu-
rete tekrar onu tâyin kubuldu. Şehrin ke­
edip vazifesinde de­ nar semtlerine bir kaç
vamını istedi. b om ba atıldıysa da
31 ağustos 1918
zararı olmadı.
tarihinde yeni padişa­
İstanbul’a yapılan
hın kılıç alayı töreni
yapıldı ( B u da son kı­ bu dört taarruza n a ­
zaran daha şiddetli
lıç alayı töreni ol­
muştur). bir hava h ü cum u ola­
Padişah deniz yo- rak kaydedilen ve 27
ağustos gece yarışma
luyle E y ü b türbesine
geldi. Tahta çıkan hü­ doğru başlayan b e­
kümdarlara K o n y a çe­ şincisinde atılan b o m ­
lebilerinin veya Na- balarla bir çocuk şe-
kibüleşraf bulunanla­ hid oldu, onbir kişi de
rın kılıç kuşatması yaralandı-. B u taarruz-,
âdetti. Abdülham id hal’ da düşmanın bir tay­
edildiği zam an K on y a yaresi düşürüldü, y a ­
çelebisi bulunan Ab- ralı pilot esir edildi.
dülhalim Efendi: D ü ş m a n uçakları bu
«Sen benim ecda­ taarruzda beyannam e­
dımın taktığı kılıcı ler de attılar.
taşımağa lâyık değil­ İstanbul’a düşman
sin» şeklinde bir tel­ tarafından yapılan
graf çekmişti. Y en i Padişah, b u suretle K o n ­ hava taarruzlarının Linini ve Taşoz’da üsle­
ya çelebilerinin bir nevi tahakkümleri altına nen uçaklarla icra olunduğu anlaşıldığından
girmek istemediğinden ve Nakibüleşraf b u ­ düşmanın hücumlarına h e m m ukabele hem
lunan zat da soyca Seyyid olmadığından b u de adalardaki tesisleri yok etmek için bir
vazife o sırada bir denizaltı ile Bingazi’den baskına karar verildi. 24 ve 28 eylül tarih­
İstanbul’a gelmiş olan yerli mücahidlerin lerinde Osmanlı ve A lm a n uçakları buralara
lideri Şeyh Sünusî Efendiye verildi (Esasen, hücumla tesisleri bombaladılar ve b u arada
Abdülâziz’e de devrin ^ ı ı ı u ı n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı i H i i i i ı ı ı ı ı ı t ı u ı i K i ı ı ı ı ı ı n ı ı u ı ı ı ı ı n ı u ı ı n ı ı ^ üç tayyare hangarını
Şeyhülislâmı kılıç k u ­ yaktılar.
= —» İ
şatmıştı. Yani b u h u ­
= Paşa (ikinci defa) 19 mayıs — 20 tem- = Biri öğleden ev­
susta değişmez bir
E m u z 1919, istifa. D a m a d Ferid Paşa | vel yedi uçaklık bir
usul mevcut değildi). I (üçüncü defa) 21 tem m uz — 1 ekim 5 filo ile, diğeri öğle­
İ 1919, istifa. Ali Rıza Paşa 2 ekim — 1 den sonra beş uçaklık
İstanbul’un itilâf = 1919 — 3 mart 1920, istifa. Salih Paşa |
= 8 mart — 2 nisan 1920, istifa. D a m a d E bir filo ile, 18 ekim
uçakları tarafından İ ' Ferid Paşa (dördüncü defa) 5 nisan — | gününde yapılan iki
E 30 tem m uz 1920, istifa. D a m a d Ferid E taarruz 27 ağustosta-
taarruza uğraması E Paşa (beşinci defa) 31 tem m uz — 17 = kinden çok daha şid­
E ekim 1920, istifa. A h m e d Tevfik Paşa = detli olmuştur.
İstanbul ufukla­ E (altıncı defa) 20 ekim 192ü — 4 kasım -
rında düşman uçakları E 1922, istifa. B u seferki iki ta­
ilk defa 23 temmuz ■*Wll(II İtil III IHI! 151III İliIIIIIIIIIIIII Ut IIIIIIII İtiIIIIIIIIII1IU İlildi m ı ıttmt^ arruzda atılan bom ba­

3575
larla 50 kişi ölmüş, yüze yakın da yaralı tes- Gü n dü z cereyan eden bu taarruzda h a­
bit edilmiştir. Beyannam e de atan düşman valanan bir Osmanlı uçağının kahramanca
uçakları bunda Bulgaristan’m mütareke yap­ mücadelesini, bir. düşman uçağının düşüşünü
tığını, OsmanlIların da artık sulh istemesi halk heyecanla seyretmiştir.
zamanının geldiğini bildiriyordu.

S A V A Ş L A R IN SON SAFHASI, O SM A N LI CEPHELERİ, MONDROS


M Ü T A R E K E S İ V E S O N R A K İ O L A Y L A R , P A R İ S B A R IŞ K O N F E R A N S I

1918 İlkbaharı, Osmanlı devletinin de b ugrubunun


­ mukabil tedbir ve bol imkânları
lunduğu İttifak gurubu için, Rusya’nın savaş­ karşısında, ilk andaki ümid verici durum unu
tan çekilmesi dolayısıyle, bir başarıya ulaşa­ çoktan kaybetmiş, iflâs etmişti.
bilecekleri ümidi ile başlamışsa da olayların Kuvvetli bir ablukada olan İttifak dev­
ve savaş hareketlerinin gelişmesi bambaşka letlerinde, çeşitli zarurî ihtiyaç maddelerinin
oldu. yokluğu sıkıntıları yanında yıllardanberi sü­
R us cephesinde serbest kalan kuvvetlerle rüp giden pek kanlı ve telefattı savaşlar cep­
takviye edilen kati netice yeri Garb (Batı) helerde, cephe gerisinde büyük bir moral
cephesinde başlayan A lm an genel taarruzu bozukluğunun doğmasına sebep olmuştu.
m uvaffak olmadıktan başka, İtilâf devletleri­ Ümidsiz hale gelen toplumda artık dayanm a
nin mukabil hareketi karşısında geri çekil­ gücü ve savaşma arzusu kalmamıştı. Nasıl
olursa olsun bir an evvel savaşın bitmesini,
m e başladı. Am erika Birleşik Devletlerinin
barışın gelmesini istiyorlardı. İttifak grubu­
fiilen savaşa katılmasıyle, zaten daha bol ve
na dahil devletlerden Bulgaristan’da kaynaş­
çeşitli imkânlara malik İtilâf grubunun
malar başlamış, İtilâf devletlerinin Selânik
(Rusların onları terketmesine rağmen) her
tarafında açtıkları cephede bunlara karşı
bakımdan üstünlüğü artmaktaydı. B u n a karşı çarpışan Bulgar ordusu da çekilmeye başla­
A lm an genel kurmayının büyük bir ümidle mıştı. B u Osmanlı devletinin müttefikleri ile
sarıldığı, A . B . Devletlerinin savaşa katılma­ irtibatının kesilmesi demekti. Üstelik Os-
sına sebep olan, Denizaltı savaşı da, İtilâf manlı cephelerindeki durum da ümidsizdi.

1 İ M ■ V-.;'

.S : "İS '

' % 'İt1
T F iv * jS f Ç . ' i - * * r \ '«
; ¿İv! -* % ; / ¿- İ .

m
%I I \
-:■[- ' P*t SI
lUrJNsS £aBr&
®_'v* . v'v H İ S ¡¡§S
1
.; ■ [ . :,8 3-'? i

Sultan M e h m e d V a h id e d d in ’e To p ka p ı Sarayı Bab-üs-Saade ö n ü n d e bîat töreni. Padişahın


sağ yanın da Veliah d A b d ü l m e c id Efendi, sol tarafındakiler içinde de Şeyhülislâm M u s a
K â z ım Efendi, Talât, Enver, C e m a i Paşalar v e z a m a n ın diğer devlet erkânı gö zü km ektedir

3576
Filistin cephesinde Nabhıs meydan edildiler. Suriye şehirleri b u sırada üstüste
düşmekte idi. Taberiyye kahramanca m u k a ­
savaşı, Suriye’nin istilâsı vemet ettiyse de zaptolundu (24 eylül). Suri­
Falkenhayn’m yerine Yıldırım Orduları yeliler düşm andan evvel davranıp Osmanlı
G rub u Kumandanlığına tâyin edilmiş bulu­ birliklerine h ü cum ediyorlardı. Nihayet 1
nan L im a n von San ders Paşa, Şeria savaş­ ekim 1918 tarihinde Ş am da Îngilizlerin eline
ları sırasmda karargâhını Ş a m ’dan Nasıra’ya
nakletmişti.
İngilizler Eylül ortalarına kadar ordula­
rının her türlü noksanını tamamlayıp hazır­
lıklarda bulunduktan sonra 19 eylülde Nab-
lus’a doğru büyük bir taarruza geçtiler. B ü ­
tün Suriye’nin kaybına sebep olan m eydan
savaşı başlar başlamaz H in d birliklerini ileri
süren General Allenby’nin yardımına Fran-
sızlar da gelmişti. îngilizlerin maksadı Ş a m ’ı
zaptederek b u cephede savaşı bitirmekti. Üs­
telik bütün Suriye halkı da isyan halinde idî.
M ek k e şerifinin oğlu Faysal, Hicazlı âsi kuv­
vetlerle A m m a n ’ı ele geçirmiş, Osmanlı or­
dusunu arkadan vurm ağa hazırlanıyordu.
Fransızlar ve İtalyanlar sahilde bir çok nok­
talardan çıkarma yapmışlardı. Osmanlı or-
. duşu bütün b u aleyhte sebepler yüzünden,
sayı ve teçhizat bakımından nisbetsiz dere­
cede üstün İtilâf orduları tazyiki karşısında
tutunamadı, ağır zayiat vererek gerilemek
zorunda kaldı.
Mustafa K em al Paşa, 7 ağustos 1918 ta­
rihinde Filistin’de bulunan ve Yıldırım O r ­
dular gurubuna bağlı olan Yedinci O r d u K u ­
mandanlığına ikinci defa olarak tâyin olun­
muştu. Yedinci ordunun kumandasını ele al­ V a h id e d d in ’in gençlik resmî
dığı zam an b u kuvvetler Nablus’un güneyi
ile Şeria nehri arasında bulunuyordu. 19 ey­
lül 1918 de düşm an taarruzu esnasında, Y e ­
dinci ordu, o gün bütün düşman hücumlarını
püskürterek yerini muhafaza etti. Lâkin sa­
ğında bulunan Sekizinci ordunun cephesi y a­
rılmış ve bu ordu tam am en mağlûp olmuş
olduğu için Yedinci ve Sekizinci ordular da
çekilmek zorunda kaldılar.
Neticesi bir günde alman b u m eydan sa­
vaşı sonunda Osmanlı cephesinin ova kısmı
yarılmış, karargâhla cephenin irtibatı kesil­
mişti.
20 eylülde âni bir hücum a uğrayan Os-
manlı karargâhından, durum dan henüz ha­
bersiz bulunan Lim a n von Sanders gece
vakti ve yatak kıyafetiyle Taberiyya’ya kaçıp
esir olmaktan güç kurtulmuştur. B u baskın­
dan sonra Osmanlı ordusu karargâhı tekrar
Ş am ’a naklolundu. Arkasından Nasıra da su­
kut etti ve İngilizler burada 18 bin esir aldı
(21 eylül).'
Nasıra düştükten sonra serbest kalan
İngilizler sür’atle ilerleyip 23 eylülde Hayfa
ile A kk â ’yı da zaptettiler.
Şam halkı da isyan halinde bulunduğun­
dan karargâh (22 eylülde) daha kuzeye çe­
kildi. Ş am ’da kalan Osmanlı askerleri ise âsi
yerliler tarafından kahpece ve yahşice şehld V a h id e d d in E fe n d i v e iia h d ik e n

3577
geçti. İngilizler 2 ekimde Rayak. 3 ekimde yapıp burasını işgal etti. Fransız harb gemi­
Baalbek’i de zaptettiler. leri 14 ekimde Trablusşam ve İskenderun
Osmanlı kuvvetleri 6 ekimde H u m u s ’u limanlarına girdiler ve buralarını işgal etti­
da boşaltarak Haleb’e doğru ricate başladılar. ler. B u suretle bir Anadolu limanı demek
Aynı gün bir Fransız filosu Beyrut’a çıkarma olan İskenderun da düşman eline geçti.
Geri çekilmekte olan Osmanlı ordusu ta­
rafından boşaltılmış olan Haleb şehri. 27
ekimde Ş am ’dan gelen beşinci İngiliz süvari

i fırkası tarafından hiç mukavemet görmeden


işgal edildi. Haleb’in işgali ile İngilizler
A nadolu’y u doğrudan doğruya tehdit eder
bir durum a gelmiş oluyorlardı.
Yedinci ordu kumandanı Mustafa K em al
Paşa, Haleb ’e doğru çekilirken bir taraftan
da ordusunu tensik ederek âdeta yeniden
kuruyor, Anadolu’n un müdafaası için savaş
kabiliyeti olan bir kuvvet hazırlıyordu. B u
işde. en m ü h im yardımcısı Üçüncü kolordu
kumandanı Albay İsmet (İnönü) Beyle Yir­
mm m minci kolordu kum andanı Ali F uad (Cebe-
soy) Paşa idi. Üstün düşmana karşı Haleb’in
müdafaası m ü m k ü n görülmediğinden bu m ü ­
' M m &m&MEgsB5SL dafaanın gerektiğinde daha kuzeydeki dağ­
lık bölgede yapılmasına karar verilmişti.
Mustafa K e m a l Paşa, İngiliz ve Arab
General Allenbi hücumlarını evvelâ Haleb’de karşılamış, so­
kak savaşlarına k um anda ederek (şehir is­
yan etmiş olduğu halde) A rab birliklerini
sürüp atmış, sonra kararlaştırdığı müdafaa
mevzii olan kuzeydeki dağlık bölgeye çekil­
miş, buraya hücum eden İngiliz ve Arabları
kesin şekilde mağlûp ve perişan etmişti.

Talât Paşanın istifası ve Afcmed İzzet


Paşanın Sadareti

Brest -Litovsk barışından sonra doğan


Kafkasya meselesini görüşmek bahanesiyle
ve aslında genel d urum u anlamak için Talât
Paşa A lm an ya ’ya gitmişti. Oradan hiç de iyi
intibalarla dönmedi. Savaşın kazamlamıyaca-
ğı artık anlaşılıyordu. Hattâ Osmanlı Sadrı-
âzamı dönüşte Bulgaristan’dan geçerken,
Bulgar ordusunun dağıldığına şahit olmuş
bulunuyordu. Esasen Talât Paşanın İstanbul’a
varışından bir gün evvel Bulgaristan B aş­
bakanı Melinof tarafından İtilâf devletleri
başkumandanlığına müracaat edilip mütare­
ke istendiği haberi gelmiş bulunuyordu (26
eylül 1918). İsyan eden Bulgar askerî birlik­
leri Sofya’ya doğru yürüdüklerinden Kral
Ferdinand, Vahideddin’iıı cülûsunu tebliğe
gelen hey’eti Sofya garında kabul edebil­
mişti. Bunların duyulması, herkeste korku
ve şaşkınlık uyandırmış bulunuyordu (Lûtfi
Simavî: Sultan M e h m e d Reşad Hanın ve ha­
lefinin sarayında gördüklerim, C: 2, S : 163).
2 ekimde İtilâf devletlerinin Bulgaris­
tan’ın müracaatini kabul ederek mütareke
imzaladıkları, Kral Ferdinand’m saltanatı
bırakıp Macaristan’a gittiği ve yerine oğlu
Filistin ye Suriye harekâtı bölgesi Boris’in geçmiş olduğu öğrenildi. Artık y a ­

3578
pacak bir şey kalmamıştı. Savaşın kafî şe­ K ut’ül-Amâre’de* esir düşmüş olup o sırada
kilde kaybedilmiş olduğu anlaşılmakta idi. Büyükada’da nezaret altmda ikamet eden
Alm anya, Avusturya ve Osmanlı devleti, İngiliz Generali Tavzhend (Townshend) in
Am erika C u m h u r Başkanı Vilson’u n dünyaya aracılığı ile İngiltere devletine başvuruldu.
ilân olunan on iki maddelik prensipleri için­
de barış yapılması için kendisine başvurdu­
lar. B u prensiplerden Osmanlı İmparatorlu­
ğunu ilgilendiren on ikinci m adde idi. B un a
göre, sadece Türklerin oturduğu yerlerde
T ü rk devletinin hâkimiyeti tanmıyor, impa­
ratorluk tab’ası olan öbür milletlere istiklâl
veya kendi mukadderatlarını tâyin hakkı
veriliyor, Çanakkale milletlerarası bir kefa­
let sistemi altında ve bütün milletlerin tica­
ret gemilerine açık bulunduruluyordu.
Bulgaristan'ın mütareke imzalaması üze­
rine Osmanlı devletinin müttefikleriyle irti­
batı kamamış, bir taraftan Selânik’teki
Fransız ordusu Trakya’yı, bir taraftan da
yukarıda gördüğümüz gibi, Suriye cephesini
çökerten İngiliz ordusu Anadolu’y u tehdide
başlamıştı. B u durum karşısında Osmanlı
devleti sür’atle bir mütareke isteyip m e m ­
leketin kalan kısımlarım düşman işgaline
I
düşmekten korumak durumundaydı. Tabiî,
bunun için evvelâ b u savaşı istemiş ve aç­
mış olanların iş başından uzaklaşması gere­
kiyordu.
Talât Paşa bunu düşünmekle beraber, ik­
tidara birdenbire İttihad ve Terakki düşm an­
larının gelmesini önlemek maksadıyle kabi­
nenin istifası için İttihad ve Terakkî’ye m e n ­
sup iki kişinin ve b u arada bilhassa Maliye
Ahm ed İzzet Paşa
N a zı n Cavid Beyin yeni kabineye alınmasını
şart koşmuş — kendisine ısrala istifa teklifin­
Neticede Lim ni adasının Mondros limanında
de bulunmuş olan— padişah da b un u kabul
bulunan İngilizlerin A ga m em n o n savaş ge­
etmişti (Ali F uad Türkgeldi; Görüp işittikle­
rim). misinde müzakereler başladı. Müzakerelerde
Talât Paşa, gayrı resmî şekilde 8 ekimde
istifasını verdi. Sadaret, Lo ndra Büyükelçisi
Tevfik Paşaya teklif olunduysa da, Talât P a ­
şanın şartlarını kabul etmediğinden kabineyi
kuramadı. Nihayet, savaş içinde evvelâ İkinci
O r d u ve sonra Kafkas Cephesi K um andanlı­
ğında bulnmuş olan A h m e d İzzet Paşa
Sadrıâzam tâyin olundu (14 ekim 1918). K e n ­
disi, Harbiye Nazırlığı ile (Başkumandanlık
ve Erkânıharbiye Riyaseti) ni de üzerine al­
dı. B u son ünvan, Vahideddin’in cülûsundan
bir müddet sonra (Başkumandanlık vekâleti)
Unvanının yerine geçmiş bulunuyordu. A h ­
m ed İzzet Paşa, Birinci D ü n y a Savaşma gi­
rilmesine aleyhtar. bulumakla beraber, îtti-
hadcılara eğilimli idi. Nitekim, İttihad ve
Terakki eski Genel Sekreteri Fethi Beyi D a ­
m
hiliye Nezaretine ve Cavid Beyi Maliye N e ­
zaretine getirdi. Kabinenin öbür üyeleri de
İttihad ve Terakkî’ye muhalif olmayan kim ­
selerdi.
Fethi (O k y a r ) Bey
Mondros mütarekesi
İzzet Paşa, iktidarı ele alır almaz müta­ İngiltere’yi Akdeniz Kuvvetleri B aşkum an­
reke çareleri aramağa başlamıştı. Nihayet danı Vis-Amiral Artür Galtrop (Arthur Gal-

3579
thrope), Osmanlı devletini ise 26 ekimde İs­ devletlerinin kontrolüne verilecek, Suriye ve
tanbul’dan hareket eden Bahriye Nazırı Rauf, Hicaz’da bulunan birlikler, en yakın İtilâf
Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşad Hikmet kuvvetlerine teslim olacaklar, Kilikya’daki
ve Erkânıharb K aym akam ı (K u r m a y Y a r ­ kuvvetlerin düzeni korumak için lâzım Olan­
bay) Sadullah Beyler temsil ediyorlardı. M ü ­ dan gayrisi geri çekilecek, Trablusgarb ve
zakereler kısa sürdü ve 30 ekim 1918 tarihin­ Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en y a­
de mütareke imzalandı. kın İtalyan birliklerine teslim olacaklar, b u ­
İmzanın ertesi günü öğle vaktinden iti­ n u yapmazlarsa kendileriyle muhabere ve
baren tatbikine karar verilen ve yirmi beş her türlü yardım kesilecek, A lm an ya ve
maddelik olan Mondros mütarekesinin esas­ Avusturya tab’ası bir ay içinde ve uzak yer­
ları şunlardı: lerde bulunanlar bir aydan sonra Osmanlı
Boğazlar açılarak istihkâmları İtilâf dev­ topraklarım terkedecek, terhis edilecek as­
letleri tarafından işgal edilecek, bütün torpil kere ait her türlü savaş malzemesinin kulla­
tarlalarının yeri gösterilip bunların temiz­ nılışına dair verilecek olan talimata uyula­
lenmesine yardım edilecek, İtilâf devletlerine cak, itilâf devletlerinin menfaatini korumak
mensup savaş esirleriyle Ermeni esir ve tu- için İaşe Nezaretinde İtilâf mümessilleri b u ­
tuklular İstanbul’da toplanıp kayıtsız şart­ lunacak ve kendilerine her türlü bilgi veri­
sız İtilâf devletlerine teslim edilecek, sınırla­ lecek, Osmanlı savaş esirleri serbest bırakıl­
rın korunması ve iç âsâyişi korumağa yete­ mayacak, bunlardan sivil olanlarla askerlik
cek olandan başka bütün askerî kuvvetler çağı dışına çıkmış olanların tahliyesi gözönü-
terhis olunacak, kalacakların miktarı m ü za ­ ne alınacak, Osmanlı devleti merkezî h ü k ü ­
kere ile tesbit olunacak, polis ve buna b en ­ metlerle bütün münasebetlerini kesecek, altı
zer hizmetlerde kullanılacak küçük gemiler Do ğu Anadolu vilâyetinde kargaşalık çıkarsa
müstesna olmak üzere bütün savaş gemileri İtilâf devletleri bunların her hangi bir kıs­
teslim olunup gösterilecek bir Osmanlı lima­ mını işgal edebilecekti.
nında veya limanlarında m evkuf bulunduru­ Yalnız Osmanlı İmparatorluğunun inkı­
lacak, müttefikler emniyetlerini tehdit ede­ razı değil, T ü rk milletinin de idam h ü km ü
cek bir d urum zuhurunda her hangi bir stra­ mahiyetinde olan b u mütareke andlaşması,
tejik yeri işgal edebilecekler, İtilâf devletleri misli görülmemiş ağır şartlarıyle ortada dev­
Osmanlı liman ve tersanelerinden faydalana­ let nüfuz ve hattâ haysiyeti diye hiç bir şey
caklar, Toros tünellerini işgal edecekler, bırakmıyor, Türk vatanını ortadan kalkma,
İran’ın kuzey-batı kısmındaki Osmanlı k u v ­ Türk milletini yok olma tehlikesine atıyordu.
vetleri savaştan evvelki sınıra çekilecek, B u mütareke, asıl barışm ne kadar ağır ola­
Kafkasya’da bulunan Osmanlı orduları da cağının da açık deliliydi.
buraları boşaltıp yine evvelki (1914) sınırla­ Mondros’da, T ü rk milletinin idam h ü k ­
rına çekilecek, hükümet muhabereleri m üs­ m ü imzalanmış olduğuna göre, kat’î barış
tesna olmak üzere telsizler ve telgraf kablo­ andlaşması ancak b u hü km ü n infazını emre­
ları İtilâf devletleri memurları tarafından den bir belge olabilirdi; nitekim de öyle ol­
kontrol altında bulundurulacak, askerî ve muştur. Esasen b u bir mütareke andlaşması
ticarî malzemenin tahribi m e n ’edilecek, m e m ­ değil, kayıtsız şartsız teslim belgesiydi. B u
leket ihtiyacından artan kömür ve akaryakıt şartları İngilizler, Selânik’de bulunan Fran ­
gibi maddeler ihraç edilmeyip İtilâf, devlet­ sız kumandanı Franşe Desperey’in m uvafa­
lerine satılacak, bütün demiryolları İtilâf kati ve hattâ haberi olmadan hazırlamışlar
ve Osmanlı devletine kabul et­
tirmişlerdi (Kolonel L a m uş:
Türkiye Tarihi, C : 2, S: 470).
Mütarekenin ilk tatbikatın­
dan olmak üzere düzeni korum a
bahanesiyle 3 kasımda M usul
İngilizler tarafından işgal edildi
ve 8 kasımda da şehre İngiliz
bayrağı çekildi.

Talât, Enver, Cemal Paşa­


ların kaçışları olayı ve tep­
kisi, Yıldırım orduları gru­
bunun lağvı

3 kasım sabahı İttihadcıların


üç meşhur büyüğü olan Talât,
Enver ve Cem al Paşaların o

3580
gece yurdu terkederek^ kaçıp gittikleri barış görüşmelerinde kendisine dayanılacak
duyuldu. Levazım Heisi İsmail H akkı Paşa bir kuvvetin düzenlenmesi mutlaka lâzımdı
ise esasen bir kaç gündür ortadan kaybol­ (İslâm Ansiklopedis, F:- 10, S: 730).
muştu. İttihad ve Terakkî’nin genel merkezi Mustafa K em al Paşanın bu hareket tarzı
üyelerinden Bahaeddin Şakir, Doktor Nâzım, İtilâf devletlerini kuşkulandırdığı gibi, İstan­
valilerden Bedri ve A z m i Beyler de kaçmış­ bul hükümetini de rahatsız ediyordu.
lardı. Devleti yok yere Birinci D ü n y a Savaşı Nihayet, İzzet- Paşa istifasından üç gün
bâdiresine atıp böylece m ahva sürükleyenle­ evvel, Yıldırım Orduları G ru b u n u lâğvedip
rin, memleketlerinin başma getirdikleri fe­ k u m a n da m Mustafa K em al Paşaya da hususî
lâketlerden paylarına düşecek olanı kabul olarak bu sırada İstanbul’da bulunmasının
cesaretini gösteremeyip böylece kaçış aybını faydalı olacağını bildirdi. Resmî bir sıfatı
irtikâpları cidden hazin ve ibret verici bir

ii l ı m— m
haldi.
Savaşın kaybı ile memleketin nam zed
f■
.bulunduğu felâket, halk efkârını şiddetle
İttihatçılar aleyhine döndürmüş 'bulunuyor­ s ı* -

du. B u yüzden başta gelenlerinin ve bilfiil


savaş mes’ulü bulunanların, b u hareketleri­
- _' ,%«fV
|.|imm
mm.
nin hesabını vermeden kaçmaları âdeta bir
galeyana sebep oldu.
BSijflîli 1aaPii
jL^ r* m
Gazeteler, ağır hücumlarda bulunarak
bu olaydan hükümeti m es’ul tuttular. Üstelik
kabinede hâlâ ittihatçı mebuslar vardı. H a l­
buki yakında İtilâf devletlerinin mümessil­
leri İstanbul’a geleceklerdi. î * ... •’ :
Osmanlı devleti, 30 ekim 1918 tarihinde
imzaladığı Mondros mütarekesini ordulara
IJ lİfl
tebliğ etti. B u n a göre, Osmanlı topraklarını
2^1 ¡¡¡§ 1
-

B e l i t.
terketmesi gereken L im a n von Sanders, Yıl­
dırım Orduları G rub u Kumandanlığını M u s ­ . . w ; - -
tafa K em al Paşaya devretti.
A d a n a ’daki karargâha gelip yeni vazife­
sine başlayan Mustafa K em al Paşa ilk iş ola­ 'SKH ii **m’ . m , . -
rak mütareke şartlarını inceledi ve pek u m u ­
mî veya çeşitli anlamlara gelebilecek şeklide ^ ;
v
- ;;

yazılmış bazı maddelerin aydınlatılmasını


W
İli İp
; ;
Başkumandanlık Erkânıharbiye Reisliğinden
istedi. Aynı zamanda, bunlar arasında yan­ mMz *
lış anlaşılmağa müsaid olanların düzeltilme­
sinden evvel orduların terhis edilmesinin Yıldırım ordular» kum and anlığın a tayin edi­
galiplerin her isteğine boyun eğm ek ve son­ len Yedin ci ordu k u m a n d a n ı M ustafa K e m a f
suz ihtiraslarına itaat etmek sonucunu vere­ Paşa H a ie b ’de yaverleri i!e
ceğini bildirdi.
«Acz ve za’fımızın derecesini pek iyi bi­ kalmayan Mustafa K em al Paşa İstanbul’a
lirim. Bununla beraber, devletin yapmağa döndü. İstanbul’a, işgal donanmasının geldiği
mecbur olduğu fedakârlığın derecesini de gün varmış bulunuyordu. Gördüğü manzara
tâyin ve tahdid etmek lâzım geleceği kanaa­ onu cidden üzmüş, fakat yeis ve ümitsizliğe
tini muhafaza ederim» diyordu. asla düşürmemişti.
İtilâf devletleri, hakikaten mütareke
şartlarını istedikleri gibi tatbik düşüncesinde A h m e d İzzet Paşanın istifası, Tevfik
idiler. Meselâ, mütareke hükümlerine '.göre, Paşanın Sadareti, İşgallerin devamı
Suriye'de bulnan kuvvetlerin en yakın İtilâf
ordularına teslimi gerekiyordu. Onlar, S u ­ Vahideddin, İzzet Paşanın evvelâ İttihad-
riye hududunun M araş’ın kuzeyinden geçti­ cıları kabineden çıkarmasını istediyse de,
ğini iddia ederek Yıldırım Ordularını da tes­ Sadrıâzam işi savsaklamakta idi. Vahideddin
lim almak istemekte idiler. Mustafa K em al ısrar edince de, b u n u Anayasaya aykırı bir
Paşa bu hududun kendisi tarafından çizilmiş davranış buldu. Nihayet çekilmek zorunda
olan T ürk süngülerinin fiilen m üdafaa ettiği kaldı (8 kasım 1918). B u n u n üzerine kabi­
sınır olduğu iddiasında idi ve bu iddiasında neyi kurm ak görevi Tevfik Paşaya verildi
ısrar ediyordu. O n u n inancına göre güneyde (11 kasım 1918). Tevfik Paşa, mûtad törenle
millî bir hududun elde bulundurulması ve Bâbıâliye geldi (Bu, Osmanlı tarihinde yapı-

3581
lan son Sadaret olayıdır. B un d an sonra S a ­ binesinin bu cidden buhranlı durum da hiç
daret değişiklikleri düşman işgali devresine bir iş göremeyeceğine emin bulunuyordu.
rastladığı için böyle törenler yapılamamıştır). Hüküm et idaresini muktedir ve vatansever
Tevfik Paşa, kabinesini kurup Padişaha kimselerin eje alması lâzımdı. B u n u n için ilk
sundu. B u, böyle buhranlı zamanda iş göre­ iş olarak, Tevfik Paşa kabinesinin meclisten
cek kudretli kimselerden mürekkep bir h ü ­ güven oyu almaması gerekiyordu. Mustafa
kümet değildi. K e m a l Paşa, meclise gidip bir kısmını ta­
Tevfik Paşanın Sadarete geçişinden dört nıdığı mebuslarla görüştü. Hepsi onu haklı
buldular, am a yine de güven oyu verdiler.
Mustafa K em al Paşa mebuslardan ü m i­
dini kesince, A lm an ya seyahati sırasında bir­
likte bulunduğu ve düşüncelerini telkine ça­
lıştığı Padişah Vahideddinle görüşmek istedi.
B u görüşme neticesinde Padişahın yalnız
şahsî kaygular içinde bulunduğunu, millî
bekanın teminatı olan ordu hakkında hiç de
iyi duyguları ve iyi niyetleri bulunmadığını
anladı.

Bazı şehir ve bölgelerin de savunmaya


son vermesi
Fahri Paşa kumandasındaki beş -on
taburdan ibaret birlikler sonuna kadar M e ­
dine’de dayandılarsa da nihayet 13 ocak 1919
da teslim olmak zorunda kaldılar. Fahri
Paşa M e d in e ’deki bir kısım kıymetli eşya ve
kitapları İstanbul’a getirmeğe m uvaffak ol­
muş. ve hükümete teslim etmiştir (Bunlar
hâlen Topkapı Sarayı müzesindedir).
Diğer taraftan yanındaki asker ve yerli
halkın yardımıyle İtalyanlara karşı Trablus-
garb müdafaasını idare eden Şehzade O s m a n
F u a d Efendi, mücahidlerin ısrarlarına ve
kendi isteğine rağmen Padişah Vahideddin’-
den aldığı emir üzerine İtalyanlara teslim
oldu.
Y e m e n ve Asîr’deki az kuvvetlerin de
Tevfik Paşa müdafaayı bırakmaları üzerine buralarda
savaş fiilen sona erdi.
gün evvel İtilâf devletleri namına bir İngiliz
temsilcisi, ertesi gün de bir Fransız askerî Memleketteki çeşitli cereyanlar, Parti­
hey’eti gelmiş bulunuyorlardı. 13 kasım günü
ise 22 İngiliz, 17 'İtalyan, 12 Fransız ve ev­ ler ve yeni cemiyetler, Meclisin feshi
velce verilen teminata rağmen aralarında
B u sırada Türk birliğini ve bütünlüğünü
mahut Averof zırhlısının da bulunduğu dört
parçalamak için iç ve dış düşmanlar hara­
Y u n a n savaş gemisinden mürekkep elli beş
retle faaliyete geçmiş bulunuyorlardı. Bir
parçadan ibaret bir düşman donanması İs­
yandan da her gün yeni bir siyasî parti k u ­
tanbul’a varıp hem en karaya asker çıkarta­
ruluyor ve — Türk milleti değil— hâlâ O s ­
rak İstanbul’un bazı yerlerini işgale başladı­
manlI devletinin kurtuluşu için programlar
lar. Halbuki, böyle bir düşman donanmasının
Boğazı aşıp İstanbul’a varamaması için Ç a ­ ve çareler ileri sürülyordu. Millî şuura da­
nakkale’de yüz binden fazla T ü rk canmı fe­ yanan millî birlik fikrine ise, sanki son fe­
da etmişti. lâketler bundan doğmuş gibi, âdeta boykot
ilân edilmişti.
İngilizler; bir taraftan da Batu m ve S a m ­ D a m a d Ferid Paşanın başkanlığında ve
sun limanlarıyle Merzifon’u, 17 kasımda B a ­ İngiliz Muhibler Cemiyetinin himayesinde
k u ’y u işgal ettikleri gibi, İstanbul -A nkara millî çıkarlara aykırı düşman faaliyetlerinin
demiryolunu kontrol altına almak için hat bir organı haline gelmiş olan Hürriyet ve
boyunu işgale başladılar, Böylece, m em leke­ İtilâf Partisi- teşkilâtını durm adan genişlet­
tin en hayatî noktalarıma el koymuş bulunu­ meğe ve nüfuzunu arttırmağa çalışmakta idi.
yorlardı. B u şartlar içinde bir millet olarak bütün h a ­
M u s ta fa K em al P aşa, T e v fik P a şa ka­ linde yeniden teşkilâtlanmaktan ümidini kes-

3582
iniş . bulunan aydın vatanseverler, mahaİlî başladı. Eski Sadrıâzam Said H alim Paşa, es­
Müdafaa-i H u k u k Cemiyetleri kurmağa baş­ ki Şeyhülislâm M u sa K âzım Efendi, eski
lamışlardı. Meclis ve  y â n Başkanları Halil ve Rıfat
Tevfik Paşa, meclisten güven oyu almış Beyler, eski Maarif Nazırı Şükrü, eski Adliye
olmakla beraber, kendi aleyhinde bir hava­ Nazırı İbrahim, eski Hariciye Nazırı A h m e d
nın estiğini hissetmiş, hattâ ilk toplantıda
güvensizlik oyu verileceği Meclis ve  y â n
Başkanları tarafından kendisine duyurulmuş­
tu. B u n u n üzerine Vahideddin’i ikna etti. O
da Anayasanın kendisine verdiği yetkiye da­
yanarak meclisi dağıttı. Y en i seçimin dört ay
içinde yapılması gerekiyordu. Halbuki, m e m ­
leketin bulunduğu durum , düşm an işgali ve
bir çok vilâyetlerin elden çıkması b u n u im­
kânsız hale getirmişti, Sadrıâzam Tevfik P a ­
şa ise, istediği bazı değişiklikleri yapabilmek
için kabineyi yeniledi (13 ocak 1919).
Tevfik Paşa, b u Sadareti sırasında İtti- . •iİKİSİ®!
hadcılarm tevkifine başlamıştır. Savaş, teh­
cir ve ihtikâr sorumluluğu yüklenen bir kıs­ ■ İ M
mının kaçmış olması, diğerlerinin de kaça­
cakları rivayetlerinin çıkması, Hürriyet ve
İtilâf. Partisine mensup gazetelerin b u y üz­ r i % .
den hükümeti şiddetle tenkid ederek b u h u ­
susta müsamahalı davranıldığmı iddiaya baş­ General Franşe Desperey
lamaları üzerine başta Ziya Gökalp, Hüseyin
Cahid, K ara K em al ve İsmail Canbolat olmak Nesimi, A h m e d İzzet Paşa kabinesinde D a ­
üzere tanınmış bir çok İttihatçı tevkif edildi hiliye Nazırı bulunan Fethi Beylerin dahil
(30 ocak 1919). bulunduğu ilk partide altmış kişi tevkif
Rum eli’de bulunan İtilâf ordusunun olundu (10 mart 1919).
başkumandanı Fransız generali Franşe Des-
pre (Franchet d ’Esperay), sadece gülünç di­
ye vasıflandırılabilecek göstermelik bir za­
fer alayı ile İstanbul’a girmiş (8 şubat), ken­
disini azınlıklara alkışlatmış ve Fransız el­
çiliğine yerleşmişti.
Bir hafta sonra da İtilâf devletleri m ü ­
tareke şartlarını çiğneyerek polise ve sansü­
re el koydular.
D ama d Ferid Paşanın Sadareti,
İzmir’in ve diğer şehirlerin işgali
Tevfik Paşa, İttihatçıların yargılanması
için m utad kanunî işlemlere lüzum görülme­
den Örfî Harb Divanına şevklerini istiyordu.
Padişah, b u n u Anayasaya aykırı bularak red
etti. Üstelik m abeyn başkâtipliği vasıtasıyle
dört aydır gösterilen atâlet ve aczin teessüfü
mucip olduğunu bildirdi. Tevfik Paşa bun un
üzerine istifa etti. Vahideddin ertesi günü
Sadaret makamına D a m a d Ferid Paşayı ge­
tirdi (4 rnart 1919). B u aynı zam anda Hürri­
yet ve İtilâf Partisinin tam mânasıyle ikti­
dara gelmesi demekti. Dam ad Ferid P asa
D a m a d Ferid Paşa, ilk iş olmak üzere,
İttihatçıların yargılanması için bir kararna­ D a m a d Ferid, İtilâf devletlerine gösteriş
m e hazırladı. Tevfik Paşa, âdeta Divan-ı Âlî yapmak, onlar tarafından desteklenmek ve
rolünü oynayacak olağanüstü yetkileri bulu­ bu sayede uzun müddet iktidarda kalm ak he-
nan bir harb divanı istemişti. Ferid Paşa, vesindeysi. B u hevesin ilk kurbanı ise. Bo-
yalnız askerlerden mürekkep alelâde bir ğazlıyan kaym akam ı ve Y ozgad mutasarrıf
harb divanı kurulmasını istiyordu. Vahided- vekili K e m a l B e y oldu. Erm eni tehcirlerin­
din’in b un u kabulü üzerine yeniden tevkifler den mes’ul görülerek idama m a h k û m oldu ve

3583
Bayezid meydanında asıldı (8 nisan). H a l­ 29 nisanda Antalya’yı İtalyanların işgal
buki kendisi, isyan edip Türk halkını katli­ ettiği haberi geldi. B u n u 11 mayısta Y u n a n ­
âma hazırlanan Ermenileri, mevcut kanuna lıların Fethiye’yi,. 13 mayısta İtalyanların
ve hükümetten aldığı emre dayanarak ve Kuşadasmı işgalleri;.. Urfa, Anteb, Maraş ve
hiç birisinin kötü bir muameleye uğramasına A d a n a bölgesine ise Fransız „ve İngilizlerin
■meydan vermemeğe itina ederek geri bölge­ tecavüzü takip etti.
lere nakle çalışmıştı.
15 mayıs 1919 günü İzmir, İtilâf devlet­
K ara haberler üstüste geliyordu. M üta­
lerince Yunanlılara işgal ettirildi. Altı gün
reke. şartlarına göre Osmanlı ordusu 1914 sı-
evvel de İstanbul R u m Patriğinin Osmanlı
Rumlarının her türlü tab’alık mükellefiyet­
lerinden m uaf olduklarını ilân etmiş olması
ise (İsmail H â m i Dânişmend; Osmanlı Tarihi
Kronolojisi, C : 4, S: 459), cidden dikkate şa­
yandır.
İngiliz Amirali Galtorp, 14 mayısta İzmir
müstahkem mevki kumandanına bir nota ve­
rerek Yunanlılar tarafından yalnız şehrin iş­
gal edileceğini bildirmiş, işgal ertesi günü
olmuştur.
İşgal, insanlık ve medeniyet tarihine
utanç verecek bir vahşetle cereyan etmiştir.
Yunanlılar, İzmir rıhtımlarına ayak ba­
sar basmaz müdafaasız sivil halka silâhlı ola-
■rak tecavüzde bulundular. Başında fes bulu­
nan veya «Zito (Yaşasın) Venizelos» diye ba-
ğırmıyanlar süngü ve dipçiklerle yere seril­
diler. A k sakallı ihtiyarlar rıhtımdan denize
atıldı. Askerlik Dairesi Başkanı Süleyman
Fethi Bey, bir Osmanlı subayı olarak Yaşa-
Hü seyin C a h id fY a lç ın ) B ey şın Venizelos diye bağırmayı reddettiği için
kahpece şehid edildi. Otuzdan fazla Osmanlı
nırlarma çekildiği için 19 nisan 1919 tari­ subayı aynı akıbete uğradı. Sivil halka ve
hinde Kars şehri uydurma Erm eni ordusuna müdafaasız insanlara vahşice saldırdıkları
işgal ettirilmişti. için şerefli «asker» ünvanm ı taşımaya lâyık
Osmanlı ordusunun çekilmesi üzerine ge­ bulunmayan Y u n a n çapulcuları, ayni zam an­
çici bir Güney-Batı Kafkas hükümeti kurm a­ da dükkânlara ve evlere saldırarak yağmaya
ğa teşebbüs eden Karslı Türkler, İngilizler başlamışlardı.
tarafından tevkif edilerek Malta’ya gönde­ İtilâf devletleri deniz kuvvetlerine m e n ­
rildiler. sup bahriye erleri, limanda bulunan donan­
20 nisanda aynı şekilde A rd ahan ’ı G ü r ­ m a gemilerinin güvertelerinden d urum u gö­
cüler işgal ettiler. rünce denize atlayıp m asum halkın im da­
dına koşm ak istemişse de bun­
dan m en ’edildikleri gibi, olan
biteni görmelerine engel tedbir­
ler de alınmıştır.
Şehirdeki yağma, katliâm
ve ırza saldırı ise İtilâf devlet­
leri kumandanlarının ve siyasî
¡¡İ mümessillerinin gözleri önünde
bütün gün devam etti.
B u elim durum karşısmda,
dayanılacak kuvvetin doğrudan
doğruya millet olacağı inancı
kuvvetlenen Mustafa K em al
Paşa, yapılacak şeyin İstanbul’­
dan çıkıp mîlletin içine girmek
ve orada çalışmak olduğu kara­
rm a varmıştı. A z sonra hasıl
olan bir durum ona kararını
tatbikte istediği ilk imkânı te­
K ars’a g ire n E rm e n i o r d u la r ın d a n b ir g ru p m in etti.

3584
Osmanlı imparatorluğu zamanında siyasî cemiyetler ve partiler
( İlâve : 2 0 2 )

Osmanlı İmparatorluğu devrinde | —


ilk siyasi cemiyetleri, imparatorluktan j lardır. B u toplantıda, kurulmuş olan
ayrılmak ve müstakil devletler kurm ak ; gizli hürriyet cemiyeti başkanlığına Ali
gayelerini güden Hıristiyan azınlıklar Rüştü, sekreterliğine Şerafeddin Mağ-
teşkil etmişlerdir. Bunların ilki, 1814 m um î ve muhasipliğine Asaf Derviş se­
tarihinde R u m ’ların kurduğu Etniki çilmişlerdi. Bir numaralı üye ise, İbra­
Eteriya (millî cemiyet) tir. him Tem o idi.
Bundan sonra Ermeniler siyasi ] İttihad ve Terakki Cemiyeti m em ­
emelleri için 1886 yılında Hınçak (çan lekette kolaylıkla kökleşti ve süratle dal
sesi) ve 1890 yılında da Troşak (bay­ budak saldı. B u n u n sebebi ise, ortamın
rak) ı kurmuşlardır. B u cemiyet dana b un a son derece uygun olmasıydı. A b ­
sonraları. Taşnakzutyun (birlik) adını dülhamid evvelki devre nazaran daha
almıştır. da ağır bir istibdat rejimi kurmuş, im­
Bunlar gibi, Bulgarlar da millî ga­ paratorluğun içine düştüğü çeşitli buh-
yelerini elde etmek için böyle cemiyet­ I ranların bütün mes’uliyeti b u rejime
ler teşkil etmişlerdir. (Bütün bunlar, yüklenmiş bulunuyordu.
sırası geldikçe kitabımızın metin kıs­ İşte, bu istibdadı yıkıp parlâmenter
mında bahsedilmiş olduğundan burada sistemi temin gayesiyle kurulm uş olan
tekrarlanmıyacaktır.) “ İttihad ve Terakki Cemiyeti” b u yüz­
İmparatorlukta yaşayan Türk ve den büyük itibar gördü. Tıbbiyeden
Müslümanların ilk defa siyasi bir ga­ sonra Harbiye ve Mülkiye mekteplerin­
ye için bir birlik kurmaları ise 1859 de ve resmî dairelerde dal budak saldı.
yılındaki, evvelce yazdığımız “Kuleli Gizli şubeler kuruldu. Cemiyet, bir ta­
vak’ası” dolayısiyledir. raftan da Paris’te bulunan A h m e d Rı­
Osmanlı İmparatorluğunda meşrutî za Beyle ve onu n vasıtasiyle yurt dı­
idareyi ve parlaman ter rejimi kurm ak şında hürriyet savaşı yapan teşekküller­
ve bu hususta gerektiğinde fiilen hare­ le münasebet kurmuş, Paris’te çıkmak­
kete geçmek için ilk kurulan cemiyet ta olan “Meşveret” gazetesi cemiyetin
ise yine evvelce yazdığımız “Yeni Os­ fikirlerini yaymağa başlamıştı. Böyle-
m anlIlar'’ cemiyetidir. ce, cemiyetin Paris şubesi, sonra da
B u ko nu nu n incelenmesine İkinci Cenevre ve Kahire şubeleri kuruldu.
Abdülhamid devri olayları arasında kıs­ Memleketin daha birçok yerlerinde şu­
m en yazdığımız “ Osmanlı İttihad ve Te­ beler açıldı.
rakki Cemiyeti” nin kuruluşiyle başla- Cemiyetin îstanbuldaki faaliyetinin
nılacaktır. haber alınması ve mensuplarının tevkif
★ olunması, bazı üyelerinin yabancı ülke­
“Yeni OsmanlIlar Cemiyeti” nin lere kaçmalarına sebep oldu. İstanbul-
Abdülaziz devrinden beri sürüp gelen da kalabilenler de yeniden faaliyetleri­
yirmi iki yıllık faaliyeti memleket ay­ ne devam ettilerse de esas çalışma mer­
dınları arasında bir devrimci kuşağın kezi Paris şubesine kaymıştı. 1897 Y u ­
doğmasına sebep olmuştu. B u kuşak, nan zaferinden sonra itibarı artan A b ­
bütün kurtuluşu Abdülham id’in haliy­ dülhamid, bunları da çeşitli yollardan
le parlaman ter rejimin kurulmasında kandırıp cemiyeti kapattırdı. Sadece pa­
buluyordu. dişaha inanmıyanlar faaliyetlerine de­
1889 yılında Askerî Tıbbiye öğren­ vam ettiler.
cilerinden İbrahim Temo, A b dullan 1899 yılında D a m a d M a h m u d Celâ-
Cevdet, İshak S ü k t î v e A h m e d Reşid leddin Paşa, oğulları Lütfullah v« ;da-
bir araya gelerek “ İttihad-ı Osm anî” bâhaddin Beylerle birlikte Paris’e kaç­
adlı bir cemiyet kurmuşlardır. (B u n u n ması, mücadelecilere yeni bir gayret
adı 1894 yılında “ Osmanlı İttihad ve verdi. Prens diye_ şöhret bu­
Terakki Cemiyeti” -olmuştur). Kısa za­ lan Sabahaddin Bey, İttihad ve Terak­
m a n sonra B a k û ’lü Hügeyin-zâde Ali de ki erkâniyle işbirliğinde bulundu. 1902
kurucular arasına alındı. Edirnekapı- tarihinde, yurt dışına kaçanların, Pa­
nin dışındaki bir bağda bir incir ağacı ris’te akdettikleri genel kongrede, kon­
altında yapılan ilk toplantıya kurucu­ gre başkanı Prens Sabahaddin Beyin
lardan başka adliye memurlarından “Adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şah­
Ali Rüştü, gazeteci Ali Şefik, Tıbbiye sî” fikrini ortaya atması, aralarında ilk
talebelerinden Asaf Derviş (Paşa), Şam ciddî buhranı yarattı.
Tıbbiyesinden M uharrem ve yine Tıp Prens Sabahaddin, Berlin m u ­
talebesi Şerafeddin M a g m u m î katılmış- ahedesinin Makedonya Ue Doğu Anado-
*4

3585
—^
lu’da kurulmasını derpiş ettiği imti­ arada Mustafa Kem al Beyin kurduğu
yazlı ve muhtar idarelerin. bütün vilâ­ “ Vatan ve Hürriyet” cemiyeti de bu
yetlere tatbikini, böylece kuvvetli m a ­ topluluğa karışmış oluyordu. Böylece
hallî idareler kurulmasını ve Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti” pek kuv­
Devletinin yavaş yavaş federal bir dev­ vetli siyasi bir teşekkül halini alarak
let haline gelmesini istiyordu. Kongre­ faaliyete geçmişti.
ye davet edilmiş olan Ermeni Hınçak Bunlardan başka, 1902 kongresinden
ve Troşak cemiyetleri mümessilleri onu sonra ve b u n u n doğurduğu tepki yüzün­
şiddetle desteklediler. Başta A h m ed Rı­ den kurulan ufak tefek diğer siyasi
za. Bey olmak üzere eski hürriyet savaş­ teşekküller vardı. Bunların biri, 1904
çıları b u tezi kabul etmediler. Prens de kurulan ve İttihad ve Terakki’ye na­
Sabahaddin b u n u n üzerine ayrı bir ce­ zaran daha ihtilâlci -olduğunu ilân
miyet kurdu. B u cemiyetin ileri gelen­ eden “ O sm anlı. İttihad ve İnkılâp Ce­
leri Ali Haydar Midhat, A hm ed Fazlı, miyeti” dir. Kurucuları E dhem R u h i
Doktor Nihad Reşad, Doktor Rı­ (Balkan)) ve Abdullah Cevdet Beyler­
fat, İsmail Kemal, Hüseyin Siret, dir. Cemiyetin fikirlerini “ Osmanlı”
Miralay İzzet vesaire idi. B u n u n üze­ gazetesi yayıyordu. B u n a muvazi ola­
rine, “İttihat ve Terakki Cemiyeti” Pa­ rak Kalıire’de de “ Cemiyet-i Ahdiye-i
ris şubesinin başında- bulunan A hm ed Osmaniyye” kurulmuştur.
Rıza Bey, sadece b u cereyanla müca­ Y ine aynı yıl İstanbul’da Mercan
dele için “ Osmanlı Terakki ve İttihat İdadisi gençleri meşrutiyeti geri getir­
Cemiyeti” ni kurdu. B u işte yakın fikir m ek gayesiyle “ Cemiyet-i İnkılâbiye”
ve çalışma arkadaşları Mustafa Fazıl adlı gizli bir siyasi teşekkül kurdular.
Paşa-zâde M ehm ed Ali Paşa, Doktor Satvet Lütfi, Ferid Necdet, Nam ık Ze--
Bahattin . Şakir, Doktor Nâzım, Sami ki kurucuların başında gelmektedir.
Paşa-zâde Sezai idiler. Yeni cemiyet, Öbür okullarla, yüksek tahsil müesse-
bilhassa Rumeli’de süratle yayıldı ve seleri arasında çabucak yayılan bu ce­
her tarafta tutundu. B u n a karşılık miyet, sonradan “Adem-i merkeziyet
“Adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şah­ ve teşebbüs-i şahsî cemiyeti” nin bir
si cemiyeti” nin faaliyeti, Ermeni ve şubesi haline gelmiş, kurucularından
Arnavut milliyetçilerinin de geniş öl­ Satvet Lütfi tevkif edilerek meşrutiye­
çüdeki yardımlarına rağmen, çok sö­ te kadar tutuklu kalmıştır.
nüktü. Çünkü, imparatorluğun esas 1906 yılında yine İsanbul’da “Se-
unsurunu teşkil eden sınıf ile memle­ lâmet-i Um um iye K u lu b ü ” adı altında
ket aydınları arasında rağbet ve ilgi gizli bir teşekkül meydana gelmiş,
kazanamamıştı. meşrutiyetten sonra gelişmiş ve niha­
Mustafa Kemal Bey, 1906 yılında yet daha sonra kurulan “ Fırka-i İbad”
ile birleşmiştir. B u son iki teşekkül,
Şam ’da bazı arkadaşlanyle “ Vatan ve
Hürriyet” adlı bir cemiyet kurmuş, Bey­ Avrupa’daki Jön Türk neşriyatını yurtta
. gizlice yaymak hususunda büyük faa­
rut, Yafa ve K u d ü s ’te şubeler açmıştı.
Bilâhare Selânik’te de bir şubesini kur­ liyet göstermiştir.
du. Meşrutiyetle birlikte faaliyete ge­
çen ve gaye ve programları ayrı olmak­
Mustafa Kem al Beyin görüştüğü la beraber, müşterek tarafları “İttihad
bir kısım arkadaşları, aynı yıl merkezi ve Terakki” ye muhalefet olan siyasi
bu şehirde olmak üzere “Osmanlı Hür­ partiler ise şunlardır:
riyet Cemiyeti” ni kurdular. B u cemi­
yetin kurucuları İsmail Canbolad ve 1 — “ Fedakâr an-ı Millet Cemiye­
M idhat Şükrü’dür. İlk genel merkez ti” : 1908 de kurulmuştur. Gayesi, is­
heyeti; Selanik Askerî Rüştiye’si m ü d ü ­ tibdat devrinde sürülen, kaçan veya
rü Bursalı Tahir, Fransızca öğretmeni m a h k û m olanların hakkını korumak
• ve meşrutiyet öncülüğünü yapmaktı.
Naki, Posta idaresi tahrirat kalemi
başkâtibi Talat, kuruculardan İdadi Cemiyet, millî menfaatlere aykırı ha­
öğretmeni Midhat _ Şükrü, Yüzbaşı reket etmek ve silâhlı kargaşalık çıkar­
Ömer Naci, sonra İzmir valisi olan m a k töhmetiyle 1909 yılında kapatıl­
Rahm i, Müşirlik yaveri Kâzım Nami mıştır.
(D u r u ), kuruculardan Teğmen İsmail 2 — “ Osmanlı Ahrar Fırkası” : 1908.
Canbolad, Yüzbaşı İsmail Hakkı, S ü ­ de kurulmuştur. Adem-i merkeziyet ve
leyman Nam i Beyler teşkil ettiler. teşebbüs-i şahsî cemiyetinin siyasi par­
Merkezi Paris’te bulunan “■Osmanlı ti haline gelmiş şeklidir. Mecliste Arap,
Terakki ve İttihad Cemiyeti” Dr. Nazım’ı Arnavut, R u m ve Ermeni mebuslar ta­
derhal Selanik’e gönderip “Osmanlı rafından desteklenmiştir. 31 Mart vaka­
Hürriyet Cemiyeti” nin kendileriyle bir­ sı üzerine takibata uğrayan mensupla­
leşmesini teklif etti. Teklife göre; “Te­ rı yurt dışına kaçmış ve 1910 yılında
rakki ve İttihad”, kendisini o nun bir parti feshedilmiştir.
şubesi sayacak, bütün cemiyet yeniden 3 — “ Fırkai İbad” : 1908 yılında
“ İttihat ve Terakki” adını alacaktı. B u Doktor Abdullah Cevdet ve İbrahim
şekil kabul edildi (26 eylül 1907). B u Tem o’n u n teşebbüsiyle kurulmuş ve Se-

3586
Siyasî partiler ve cemiyetler ilâvemizle ilgili
bulunan bu sayfadaki resimler arasında.' gö­
rülen İbrahim Temo (sol üstte) ve Ishak
Sükutî (sol altta) «İttihad-t Osmanî Cemiye­
ti» nin kurucularındandır, İbrahim Temo, ce­
miyetin bir numaralı üyesi idi. İkinci Meşru­
tiyetin ilânından sonra, bu sefer İbrahim
Temo, Abdullah Cevdet’le «Fırka-i ibad» in
kurucuları arasında görülmektedir, Bahaed-
din Şakir (sağ üste), Ahmed Rıza Beyin Pa­
ris kongresinde Prens Sabahaddin’in ortaya
attığı «Adem-i merkeziyet ve teşebbüs-î şah­
sî» fikrini benimseyenlerle mücadele için
■kurduğu «Osmanlı Terakkî ve İttihad Cemi­
yeti» ne girenlerdendir. İsmail Canbulat (sağ
ortada), Selanik’teki «Osmanlı Hürriyet Ce­
miyeti» nin kurucularındandır. Sonradan bu
cemiyetle, Paris’taki «Osmanlı Terakkî ve
İttihad Cemiyeti» birleşerek «İttihad ve Te­
rakkî Cemiyeti» ismini almışlardır. Doktor
Rıza Nur (sağ altta) ve onun yanındaki (or­
tada) Filozof Rıza Tevfik de «Hürriyet ve
itilâf Partisi kurucu ve üyelerindendir. Dr,
Rıza Nur Bey sonradan Ankara’da açılan
T. B. M. Meclisine katılmıştır. Filozof Rıza
Tevfik (Bölükbaşı) sonuna kadar Saray’a ve
Bâb-ı-âii’ye bağlı kalmıştır.
lâmet-i Ü m u in iy e K u l ü b ü üyeleri b u n a j sonra Feylesof R ıza Te v fik B e y de on-
katılmıştır. B u parti, idarî ve adli ısla­ 1 lara katılmış, mecliste ve meclis dışm-
h at istemekle beraber, işçi sınıfını tu ­ j d a “ İttihat ve T e r a k k i” ye m u h a l if bü-
tan sosyalist eğilimli idi. 191.1 yılında I t ü n siyasi parti ve teşekküller süratle
Hürriyet ve İtilâf Partisine katılmıştır. ! b u parti ile birleşmiş ve o n u n içinde
4 — “ İttihad-ı M u h a m m e d i ” C e­ erimiştir. Partinin nüvesini, “ A h a li”
m iyeti” 1909 yılında k u ru lm uştu r. T a m ve “M u t e d il Hürriyet Perveran” parti­
m ânasiyle m u h a f a z a k â r ve hattâ gerici leri teşkil etmiş ve “ Fırka-i İba d” o n ­
zihniyeti temsil ediyor, devrimci fikir­ lara h e m e n katılmıştır.
lerle mücadeleyi ö n p lâ n d a tutuyordu. “Hürriyet ve İtilâf Partisi” , b ü t ü n
Fikirlerini, b u cemiyete katılan Derviş m uhalefeti içinde topladığından m e c ­
V a h d e ti’n in m a h u d “ V o lk a n ” gazetesi liste birdenbire y ü z d e n fazla m e b u s la
y aym aktaydı. B u gazete, ağır tahrikle­ temsil edilmiştir. B u ise, meclis b ü t ü ­
riyle 31 M a r t olayının doğ m asın d a m ü ­ n ü n ü n üçte birinden fazlaydı.
essir olm uştur. Parti ise, b u hareketi P artinin esas prensipleri O sm a n lı ­
b eğenm iş ve alkışlamıştı. M edrese öğ­ lık ve adem-i m erkeziyet idi. Gayesi
rencilerinin birliği olan “ Talebe-i ise, “ İttihad ve T erak ki” yi yıkmaktı.
U l û m Cem iyeti” ” de b u partiye taraf F akat, ilk seçim de parti h ezim et e uğ-
çıkmıştır. B u parti, 31 M a r t irtica’ ola­ . radı, meclise p e k az m e b u s girebildi.
yının bastırılmasiye dağıtılmış, başta B u n u n d a İttihatçıların seçim tazyik
Derviş V a hdeti o lm a k üzere irtica’ kış­ ve hiylelerinden d o ğ d u ğ u n u hem en
kırtıcıları ağır cezalara uğramışlardır.. ilân etti. İktidara karşı am an sız bir m ü ­
5 — “ M uted il Hürriyet-i Ferveran cadele aç m a kla beraber, parti içinde de
Cem iyeti” : 1909 yılında A rap ve A r n a ­ fikir aykırılığı şiddetleniyordu. M ü t e ­
v ut mebusları tarafından k u ru lm u ş, canis o lm ay a n u nsu rlardan m ürekkeb
R u m m eb u slar tarafından d a destek­ olan Hürriyet ve İtilâf partisinde, bil­
lenmiştir. A d e t a A h r a r . partisinin bir hassa aydınlar-gericiler çarpışması
devamıdır. Neticede Hürriyet ve İtilâf vardı. Aydınlar, s o n u n d a partiden çe­
partisine katılmıştır. kildiler. M a h m u d Şevket P aşa n ın öldü­
6 — “ Islahat-ı Esasiyye Partisi” : rülmesi üzerine b u partinin birçok ile­
1909 yılında kurulm uştu r. M erkezi Pa- ri gelenleri tevkif edilerek sürüldü. Bir
rıste idi. Z a m a n l a m e t r u k kalmıştır. kısmı yurt dışına kaçtı.
7 — “A h a li Partisi” : 1910 yılında Parti b u n d a n sonra M ü tarek e dev­
k urulm uştur. İttihat ve Te r ak k i’ye şid­ rine k ada r hiçbir faaliyet gösteremedi.
detle m uhalefetle şöhret k azan m ış ve Yalnız yurt dışına kaçanlar Paris’te
İttihat Terakki ile birlikte ağır, birbi­ “ Millî m u h a le fe t Partisi” n i kurdular.
rini m ah v etin ek gayesini g ü d e n siyasi M ü tarek e devrinde ise iktidara geçip
m ü c a d e le n in ilk örneğini vermişlerdir. İttihadçılara karşı şiddetli bir intik am
A hali Partisi, m ec listeki. m uhalefeti politikası gü tm eğe başladı. A n a d o l u ’d a
bir araya toplayıp Hürriyet ve İtilâf başlayan Millî M ü cadeley i de bir İtti­
Partisini k u r m a k t a önayak olm uştur. hatçı hareketi s a y m a k gafletine dü şe­
8 — “ O sm a nlı Sosyalist Partisi” : rek b u n a karşı dahi m ü ca dele etti. H a t ­
1910 yılında k u rulm uştu r. “ İştirak” ga­ tâ b u u ğ u r d a d ü ş m a n la işbirliğinde b u ­
zetesi sahibi H ü sey in Hilm i, “ Sosyalist” l u n d u . Millî k urtu lu ştan sonra m u k a d ­
gazetesi sahibi N a m ı k H a ş a n , “ İnsani­ der akıbetine uğrayıp tarihe karıştı.
yet” gazetesi sahibi İsmail F a ik ve B a ­ ★
h a Tev fik başta gelen kuruculardır. B u n la rın haricinde, evvelce yaz­
G ayesi sosyalist prensipleri O sm a n lı dıklarımızdan Halâskâr Zabıtan h arek e­
m em leketinde tatbik idi. D o k to r R efik ti vardır. L â k in b u , siyasi bir parti de­
Nevzat tarafından Paris şubesi de k u ­ ğil, bir ihtilâl komitesidir.
rulm uştur. B u partinin başta gelenleri “ İttihad ve T erak ki” ile m uh alefeti
sü rgüne gönderilince faaliyeti d u rm u ş, to p ye kû n temsil eden “Hürriyet ve İti­
sonra d a Hürriyet ve İtilâf Partisine lâf Partisi” n in siyasi mücadelesi, h e r
katılmışlardır. Sosyalist parti, i d a m ce­ türlü ölçüyü aşıp bir kin, ihtiras ve in­
zasının kalkm asına, seçimin bir derece­ tikam m ücadelesi haline d ö n d ü ğ ü için
li olarak yapılm asına ve bir am ele ne­ m em le k e t e b ü y ü k zarar vermiş, v atan ­
zaretinin k uru lm as ın a taraftardı. daşları ikiye bölm üş, millî çıkarlara ay­
9 — “ Hürriyet ve İtilâf Partisi” : kırı vasıtaları bile m u b a h sayarak mü-'
1911 yılında A m a s y a m ebusu İsmail c a del e etm ek ten çekinmemiştir.
H a k k ı P a ş a ile T o k a t m e b u s u M u s t a f a B u ikiliğin o r d u n u n d a m u h telif
Sabri, H a m a m e b u s u A b d ü l h a m i d Zöh- k u m a n d a kadem elerine sirayetinin ilk
ravî, Sivas m e b u s u D o g a v ary a n E fe n d i­ feci neticesi B a l k a n h arbi felâketidir.
ler ve A y a n d a n M ü ş ir F u a d , Dam ad B u devirde siyasi partilerin tek gayesi
Ferid ve S ü le y m a n Paşalar, emekli M i ­ iktidara geçm ek, iktidarda k a l m a k ve
ralay Sadık, T a h ir H a yreddin , D oktor b u sayede d e n ü f u z sahibi olarak ra­
R ı z a N u r ve Vulçitrinli H a ş a n Beyler kiplerini m a hv etm ekti. M e m le k e t m e ­
tarafından k u rulm u ştu r. K ıs a z a m a n seleleri m aalesef çok z a m a n onlar için
—> —^

3588
Mustafa Kemal Paşanın Ordu Müfet­ mal Paşanın kumandasında olacaktı. B u n d a n
başka, müfettişlik bölgesine civar olan yerler­
tişliğine atanması ve yetkileri deki askerî birliklere de tebligatta buluna­
D a m a d Ferid Paşa hükümeti Mustafa K e ­ bileceği gibi, bölgesinde ve bölgesine civar
mal’i her ne olursa olsun İstanbul’dan uzak­ bulunan yerlerdeki vilâyetlere de ayni şe­
laştırmak istiyordu. Diğer taraftan Sam sun kilde tebligat yapabilecekti. Böylece kendi­
bölgesinde âsâyişsizliğin h ü k ü m sürdüğüne sine çok geniş yetkiler verilmiş oluyordu.
dair şikâyetler yağıyor y e İtilâf devletleri Mustafa K e m a l Paşa verilen ünvan ve yetki
tedbir alınmasını istiyorlardı. Onların iddia­ üzerinde bulundukça Samsun, Sivas, E r zu ­
larına göre, birliklerin muharib erleri müta­ ru m ve Trabzon bölgesinde mutlak nüfuz
reke hükümlerine aykırı olarak terhis olun­ sahibi haline geliyordu. Kendisine resmî ola­
mamış, bir kısım halk da silâhlanarak azın­ rak verilen ödev ise b u bölgelerde âsâyişin
lıklara taarruza başlamıştı. Maksatları ise, temini, ötede beride bulunan silâh ve cepha­
sağda solda beliren millî m ukavem et hare­ nenin bir an evvel toplattırılıp uygun yer­
ketlerinin hem en bastırılmasını temin et­ lerde muhafazası, çeşitli yerlerde gayrı res­
m ek, orduyu savaş kıymetinden tamamen mî şekilde faaliyette bulunan, ordunun yar­
m ah rum bir kadro haline getirmek ve halk dımını gören ve asker toplayan teşekküllerin
hareketlerine engel olmak için de silâhları kesin şekilde kaldırılması ve asker toplanma­
toplatmaktı. sının mutlaka önüne geçilmesiydi.
B u maksatla Mustafa K e m a l Paşaya Mustafa K em al Paşa b u yetki ve görev­
«Sam sun ve havalisindeki âsâyişsizliği yerin-, leri aldıktan sonra en güvendiği subaylardan
de görüp tedbir almak için Sam sun ’a kadar mürekkep olmak üzere karargâhını kurdu.
gitmek» vazifesi teklif edildi. Paşa b u va ­ D a m a d Ferid, gitmeden evvel Paşayı bir
zifenin görülmesinin bir m a k a m ve yetki sa­ daha görmek isteyerek bir akşam yemeğine
hibi olmağa bağlı bulunduğunu ileri sürdü. dâvet etti, onun başka düşünceleri olup ol­
B u n u n üzerine, ünvanı 12 hazirandan sonra madığını anlamak istiyordu.
Üçüncü O r d u Müfettişliğine çevrilen, Doku-, B u ziyafetin ertesi günü, Yunanlıların
zuncu O r d u Müfettişliği ihdas edildi (30 ni­ İzmir’e saldırışına rastlar. Mustafa K em al
san 1919). Paşa o gün Osmanlı nazırlarına vedâ için
Mustafa Kem al Paşa, Genelkurmayda Bâbıâliye gitti. Hepsi şaşkın ve perişan bir
kendi maksadını bir dereceye kadar sezen halde bulunuyorlardı.
bazı arkadaşlarıyle görüştü. Müfettişliğin C u m a günü (16 mayıs) selâmlık törenin­
salâhiyetini belirten bir talimat hazırlandı den sonra Mustafa K em al Paşa son defa ol­
(5 mayıs 1919), m a k üzere Vahideddin’i gördü ve görevinde
B u talimata göre, merkezi Sivas’ta bulu­ muvaffak olabilmesi için kendisine itimad
nan Üçüncü kolordu (kumandanı A lbay Re- olunmasını, bazı fesatçıların tezviratta b u ­
fet Bey) ve merkezi E rzurum ’da bulunan O n lunacaklarını, bunlara aldırış edilmemesini
beşinci kolordu (kumandanı K âzım Kara- istedi.
bekir Paşa) doğrudan doğruya Mustafa K e ­ Böylece bütün resmî temaslarını tam am ­
lamış olan Mustafa K e m a l Paşa, 16 mayıs
cum a akşamı kendisine tahsis olunan B a n ­
| ikinci plânda geliyor ve hattâ bazan dırma adlı küçük bir vapurla yola çıktı.
‘ hiçbir değer ifade etmiyordu. Fırsatı
| ele geçiren taraf örfî idareler, harp di- D am a d Ferid Paşanın istifası, tekrar
! vanlan, hapisler, sürgünler ve sehpala- Sadarete tâyini
| ra dayanan bir tedhiş havası içinde
| h ü k ü m sürmeğe çalışmıştır. Onların İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üze­
j bu yanlış tutumu, yavaş yavaş p arta­ rine D a m a d Ferid Paşa istifa ettiyse de (16
lı m a n ter rejimin imparatorlukta tatbiki­ mayıs), tekrar Sadarete tayin olundu (19
nin faydalı değil, zararlı olacağı kanaa­
mayıs 1919).
tinin doğmasına ve yerleşmesine sebep
İzmir’in işgali ve işgal sırasında geçen
olmuştur. Halbuki kabahat sistemde de­
ğil, onun kötü şekilde tatbikinde, çe­ facialar, İstanbul’da büyü k bir tepki yarat­
şitli maksatlar için istismar olunmasm- mıştı. Fatih ve Sultanahmed meydanlarında
daydı. b u olayları protesto eden mitingler yapıldı
(23 mayıs).
. Bibliyografya : Tarık Zafer Tuna- Galtorp’un teminatına rağmen işgal İz­
ya; Türkiye’de siyasi partiler. Server mir şehrine inhisar etmemişti. Garnizondaki
İskit; Türkiye’de Matbuat rejimleri. askerer esir alındıktan sonra hiç bir m u k a ­
Hikm et Bayur; Türk inkılâbı tarihi. A . vemetle karşılaşmayan Yunanlılar 16-22 m a ­
Bedevî; Inkılâb tarihimiz ve İttihad ve
yıs tarihleri arasında sıra ile Urla, Çeşme,
Terakki. A h m e d Refik; inkılâbı azim.
Rıza N u r; Hürriyet ve ittifak nasıl Torbalı ve M e n e m e n ’i işgal ettiler. 25 mayıs­
doğdu, nasıl öldü?____________ ta M anisa’ya girdiler. Aynı gün Bayındır ve
Selçuk ellerine geçti. 27 mayıs günü Aydın,

3589
3590
A n a d o lu ’da ve T r a k y a ’da Mondros mütarekesinden sonraki işgalleri gösteren genel harita

i
í
ertesi günü Ayvalık ve Tire ve
ertesi gün de Kasaba meş’um
istilâlarına uğradı. 4-12 haziran
günlerinde Nazilli, Akhisar ve
Bergama’yı aldılar. 17 haziran­
da da on' beş gün evvel işgal
etmiş oldukları M ene m en kasa­
basının müslüman ahalisini
katliâm ettiler.

Saltanat Şûrası ( Şûray-ı


Saltanat) nm toplanması

B u felâketler serisi, M o n ­
dros mütarekesinin ne demek
olduğunu gafil Padişahla gafil
hükümet ricaline anlatmış bulu­
nuyordu. Barış şartları m üza­
kere edilmeden bütün ordunun
terhis edilmesi, düşmanların
şimdiden her yaptıklarına bo­
İzmir’in rsgafi dofaytsıyîe İstanbul'da yapılan b ü y ü k
yun eğmek mecburiyetinde ka­
protesto mitingi
lınması sonucunu doğurmuştu.
A h m a k olduğu kadar korkak
bir adam olan D a m a d Ferid Paşa, bütün bu ölüm cezasına çarptırıldıkları ilân olundu
mes’uliyeti hükümetin üzerine alamıyacağı (13 t e m m u z)..
hakkındaki ikazlarla nihayet kendisine gelir
gibi oldu. Fakat ne çare ki, M e b ’usan Meclisi Anadolu'da başlıyan hareket ve
dağıtılmıştı. Ortada memleket mukadderatını
tâyin edecek bir yasama organı yoktu. Mustafa Kemal Paşa
Da m a d Ferid, bunun üzerine Yıldız Sa ­ Düşm an istilâsına ve işgal kuvvetlerine
rayında Şûray-ı Saltanat adiyle istişarî yet­ karşı Anadolu’da millî direniş başlamıştı,
kisi olan bir meclis toplamağa karar verdi. fM üdafaa-i H u kuk» ve «Reddi İlhak» cemi­
Kabine erkânı, eski nazırlar, âyân üyeleri, yetleri ile mahallî faaliyetlerinden maada
bir kısım askerî erkân ve ileri derecede dev­ muhtelif bölgelerde eli silâh tutan vatandaş­
let memurları, siyasî' parti ve baro, üniver­ lar ve terhis emrini tatbik etmemiş bir kı­
site, basın temsilcileri dâvet olundular. sım ordu birlikleri, üzerinde Türk milletinin
Toplantıyı Vahideddin açtıktan sonra sö­ şeref ve istiklâl ile yaşayabileceği son bir
zü D a m a d Ferid’e bırakarak çekilmiş, Sadrı- vatan parçasını müdafaaya azimli görünü­
âzam ise, İzmirin işgali hakkında alman yorlardı. Ancak, bütün bunları bir araya
nota ile buna verilen cevap nev'inden gazete getirecek, milli bir güç halinde değerlendi­
havadislerini tekrarlamış, kendisine şiddetli
hücumlar başlayınca da meclisin yalnız isti-
şarî yetkisi olduğunu ileri sürüp bunları ce­
vaplandırmadan toplantıya son vermiştir (26
mayıs).
D a m a d Ferid neticesiz bıraktırdığı Şûra
toplantısının ertesi 27 mayıs günü İtilâf kuv­
vetlerine başvurup Bekirağa bölüğünde tu­
tuklu bulunan İttihatçıların tertip edilecek
bir nümayiş sonunda buradan zorla kurtarı­
lacaklarını duyduğunu söyleyerek tedbir
alınmasını istedi. B unun üzerine burada tu­
tuklu bulunan ve harb divanında yargılan­
malarını bekleyen 67 kişi, koyun sürüsü gibi
kamyonlara doldurularak bir savaş gemisine
•nakledildiler ve Malta adasına götürülüp
hapsolundular.
Y u rd dışına kaçışları hâdisesini evvelce M alta’da sürgünler: Soldan Hacı Adil, Haiil
anlattığımız Talât, Enver, Cemal Paşalarla (M en teşe), ortada; Saici H a iim Paşa, nihayetç
Doktor Nâzım’m îîarb pivarjjnca gıyaben doğru A h m e d Nesim i B e y

359i
recek bir lider lâzımdı. B u lider de, Mustafa Türk milletinin uğradığı ağır haksızlığa *azi
Kemal olacaktı. ve bunun yükü altında ezilmiş olarak her
19 mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ulaşan türlü hareket ve teşebbüs kabiliyetinden
Mustafa Kemal Paşa, ilk iş olarak elindeki mahrum halde bulunmadığını dosta düşmana
kuvvetlerden faydalanıp Pontus devleti hül­ anlatmaktı.
yası peşinde koşan Samsun ve bölgesi rum- Aynı zamanda kolordulara gönderdiği
larının durumunu ele aldı ve bu mmtakada bir emirle, hangi taraftan gelirse gelsin her
asayişle uğraşmaya başladı. düşman tecavüzünün derhal ve şiddetle def
İzmir’in işgalinden sonra artan düşman edilmesini, elde kuvvet az ve tutulacak sa­
tecavüzleri karşısında bir kurtuluş ümidi, halar geniş olduğu için gerilla savaşı yapıl­
bir kurtarıcı aramağa başlayan bir çok yerler masını bildirdi.
ahalisi. Belediye Başkanları, Müdafaa-i H u ­
kuk Cemiyetleri vasıtasıyle ona müracaat Paris barı§ konferansı, Damad Fend
edip başa geçmesini istemeğe başladılar.
B u hususta zaten kararlı olan Paşa, bü­ Paşamn politikası
yük mücadeleye fiilen atıldı.
28 mayısta emrindeki bütün kumandan­ Memlekette bu olaylar cereyan eder­
lara, idare âmirlerine ve kendiliğinden yer ken diğer tarafta Osmanlı devletinin sa­
yer kurulmuş olan millî teşekküllere gizli vaşta dahil olduğu gruptan Avusturya -M a ­
bir tâmim gönderdi. caristan (3 kasım) ve Almanya <4 kasım)
Bunda, Türk milletinin içine yuvarlan­ devletleri de mütareke talebinde bulunmuş­
dığı ölüm tehlikesinin ne kadar korkunç ol­ lardı (1918). Almanya'da çıkan ihtilâl so­
duğunu, vatanın düşmanlarla çevrilmiş ve nunda imparator yurd dışına kaçmış, askerî
dış dünya ile her türlü irtibatın nasıl kesil­ hareketler durmuş ve’ Dünya Savaşı sona
miş bulunduğunu anlattı. Milletin sesini du­ ermişti.
yurmak için her yerde büyük mitingler ve Dört sene karalarda, denizlerde ve hava­
millî gösteriler yapılmasını, işgal ve ilhak larda bütün dünyada geçen bu savaşta genel
nev’inden hareketlerin millî vicdanda uyan­ olarak 60 milyona yakın insan silâh altına
dırdığı ağır tepkinin bütün dünyaya telgraf­ alınmış, ölenlerin sayısı 11 milyondan fazla,
larla bildirilmesini istedi. Onun maksadı, yaralanan ve sakat kalanlar 18 milyona ya­

AfmanJarfa Versay sufhünün imzası. Ortada ayakta Kiemanso (Fransa), sağında oturan
Vüson (A.B.D.), solunda Loyd Corc (İngiltere) görülmektedirler

3592
kındı. Savaş masrafları 14 milyar, hasarların içinde bulunuyorlardı. Bir çok millî teşek­
yekûnu 500 milyar altın frangı bulmuştu. küller, Padişaha bildirilmek üzere mabeyne
Mütarekelerden sonra, mağlûplara olduğu çekmiş oldukları telgraflarla durumu protes­
kadar galiplere de, dolayisiyle bütün insan­ to ettiler ve bundan doğacak neticelerin,
lığa pek pahalıya mal olan bu savaşın m ü­ hey’eti tasvip eden Vahideddin’e ait olacağını
sebbiplerine, daha doğrusu yenilenlere zaferi bildirdiler.
kazananların kabul ettirecekleri, ağır şartla­
rın hazırlanmasına girişilmişti. Paris’te Ocak
1919 dan itibaren faaliyete geçen Barış mec­
lislerince (konferans) hazırlanan esasların
çağırılan yenik devletler delegelerine usulen
isteklerini bildirmeleri söylendikten sonra,
âdeta dikte ettirilmesine başlanmış bulunu­
luyordu (sonradan Almanya 28 haziran 1919
da Paris’in bölgelerinden Versay’da, 115 ey­
lülde Avusturya Sen-Jermen’de, Bulgaristan
28 kasımda Nöyyi’de Barış andlaşmalarmı
imzalamışlardır).
İşte bu sırada Osmanlı devleti de Paris
barış konferansına davet edilmişti. Damad
Ferid Paşa taraftarları, bunu büyük yayga­
ralarla onun bir muvaffakiyeti olarak ilân
ettiler. Hattâ, Almanya ile Avusturya’ya
barış şartları dikte ettirilmekte olduğu halde
bizim, oyumuza başvurulduğunu iddiaya kal­ Çürüksulu M a h m u d Pasa
kıştılar. Devletin düştüğü inkıraz çukurunda
millî varlığın tehlikede bulunduğu, memle­
ketin parçalanıp işgal altına alındığı böyle Damad Ferid Paşa, Fransız politikasına
bir zamanda, hâlâ bir takım safsatalarla mil­ sarılmıştı. Fransa’nın muzaheretini — ve tabiî
let kandırılmak isteniyordu. Gidecek hey’etin neticede himayesini— temin etmeğe çalışaca­
nasıl teşekkül edeceği kabinede münakaşa ğını ve 26 mayısta toplanan ve umumî efkârı
edilirken Çürüksulu M ahm ud Paşa, bunun temsil eden Saltanat Şûrasının da bu kararı
devlet için son ümid olduğunu, bu yüzden verdiğini açıkça ilân etmişti. Mustafa Kemal
fransızcayı çok iyi bilen ve siyasete aym
■derecede vukufu bulunan kimselerin de bu
hey’ete refakat etmesi lüzumunu ileri sürdü.
Sonunda, teati edilecek notaları kimin kale­
me alacağını sordu. Damad Ferid Paşa, ken­
disine mahsus acaip tavrıyle:
<?Abd-i âciz (yani kendisi)» cevabım ver­
di ve hükümetin bundan sonra îttihadcı ru­
hiyle idare edilemiyeceğini, damdan düşer
gibi söyledi. M ahm ud Paşa, Sadrıâzamm
sözlerindeki maksadı anlıyamadığmı, eğer
kendisi kastediliyorsa yanlış kapı çaldığını
beyan ederek Damad Ferid'Ie işbirliğinde bu-
lunamıyacağmı ve görevinden istifa ettiğini
bildirdi (Lûtfi Simavî; Sultan Mehmed Ke-
şad Hanın ve halefinin sarayında gördükle­
rim, C: 2, S: 239). Bundan sonra barış hey’eti
tesbit olundu ve açıklandı.
Barış konferansına seçilen hey’etin (S
haziran 1919) Damad Ferid Paşa, Maliye N a ­
Klemanso
zırı Tevfik ve Devlet Şûrası Başkanı Rıza
Tevfik Beylerden mürekkep olması umumî Paşa, 1 haziran 1919 tarihinde ona yolladığı
efkârda kötü bir tepki yarattı. N e halkın, ne bir telgrafla işin hakikî cephesini sordu v'e
de devlet ricalinin itimad edemediği bu zat­ aynı gün bir tamimle Sadrıâzamm bu sözü­
ların memuriyetlerinin Vahideddİn tarafın­ nün . yalan olduğunu yurda yaydı.
dan kabul edilişi ise, onun da mahiyetini or­ Damad Ferid Paşa, hey’et üyeleriyle bir­
taya koymakta idi. Hâdiseleri yakından gö­ likte 6 haziranda Fransızların Demokrasi
rebilenler konferansta bir hezimete uğranı­ adlı kruvazörü ile Tulon’a hareket etti.
lacağına muhakkak göztyle bakıyor ve yeis Fransız politikasına karşı bir muvazene te­

3593
m in etmek için eski Sadrıâzam Tevfik Paşa lunduğunu bildiriyor, -ayrıca her sene M e k k e
da 14 haziranda bir İngiliz gemisiyle yola ve M ed in e’ye surre gönderm ek hakkını isti­
çıktı. yordu.
D a m a d Ferid Paşa, barış konferansına Surre, Padişah tarafından M e k k e ve M e ­
tevdi edeceği notayı kendisi hazırlamış, yal­ dine’ye yılda bir kere gönderilen para vesair
nız fransızcası zayıf olduğu için Fransız irti­ hediyeler olup esasen b u n u n m e n ’olunması
bat subayına tashih ettirmiş ve metnini kimse tarafından, düşünülmediği halde. D a ­
hey’et üyelerinden gizlemişti. B u n u hem en m a d Ferid b u n u takdirden bile âciz bulu­
acele konferansa tevdi etti. nuyordu.
C idden ahm akça bir ifade ile kaleme alı­ Fransa Başbakanı Klem anso, 25 haziran
n an b u nota, eski imparatorluğu hayâlen ye­ 1919 tarihinde D a m a d Ferid Paşanın mecnu-
niden kuruyor, sınırlarını H in d denizinden n an e notasına ağır ve hakaretli bir cevap
başlatarak Rumeli’nin nihayetine kadar gö­ verdi. 3 tem m uzda da, D a m a d Ferid ve baş­
türüyor ve Osmanlı devletinin Mısır ve K ı b ­ kanı bulunduğu hey’et. İstanbul’a iade
rıs meselelerini de müzakereye hazır (!) b u ­ olundu.

A N A D O L U ’D A K O N G R E L E R , H E Y ’E T İ T E M S İ L İ Y E V E BÂB-I-ÂLÎ’NÎN
T U T U M L A R I . MİSAK-I M İLLÎ, Y U N A N L I L A R I N İ L E R L E M E S İ , İ Ş G A L ­
L E R , P A R İ S K O N F E R A N S I , S E V R B A R IŞ IN IN İ M Z A S I

Diğer taraftan müfettiş Mustafa K e m a l y ü k sebebinin İngiltere mümessilinin Babı-


Paşanın tutum ve davranışım gözden uzak âliye verdiği bir nota olduğu, b u nota üze­
b ulundurm ayan İtilâf devletleri, nihayet onun rine bir müfettiş gönderileceği söylendiği ve
tâyin edildiği b u pek geniş yetkili görevden mümessilin b u n a itiraz etmediği, bütün şikâ­
geri alınmasını istemişler ve Bâb-ı-âliyi bıi yetlerin ön ü nü alm ak ve hüküm etin mütare­
hususta tazyik altına almışlardı. ke şartlarına göre m es’ul bulunduğu âsâyiş
İtilâf devletlerinin Karadeniz ordusu baş­ ve inzibatı temin etmek için memleketin böl­
kum andanı General Milen, 6 haziran 1919 ta­ gelere ayrıldığı, ancak hazerî teşkilât oldu­
rihinde Harbiye Nazırına gönderdiği yazıda ğ undan ordu kum an danı değil, ordu müfet­
M ustafa K e m a l Paşa ile maiyetinin vilâyet­ tişi ünvanlı birer kimse gönderildiği, M u s ­
lerde bulunmalarının arzu olunmadığını, tafa K e m a l Paşanın da bunlardan biri oldu­
ğu ve kendi talep ve tasvipleriyle Y a k u p
Şevki Paşanın yerine tâyin olunduğu bildi­
riliyordu (A ynı eser, Belge: 18).

Mustafa Kemal Paşanın askerlikten


ayrılması

B u cevabın verildiği aynı gün, yani 8 h a ­


ziran 1919 tarihinde mesele Vükelâ Mecli­
sinde görüşülmüş ve varılan karar üzerine
maiyetindeki istimbotlardan biriyle İstanbul’a
dönmesi Mustafa K e m a l Paşaya Harbiye N a ­
zırı Şevket T ur g u d Paşa tarafından telgrafla
bildirilmiştir.
28 haziranda Ü çüncü O r d u Müfettişliğini
teşkil eden 15 ve 3 üncü kolordulara her h u ­
susta doğruca Nezaretle m uhabere etmeleri
bildirildi. D u r u m d a n ordu müfettişliği de h a ­
berdar edildi.
böyle tanınmış bir P a şa n m maiyeti ile m e m ­
lekette dolaşmasının u m u m î efkârı rahatsız Beş g ün evvel de Dahiliye N a z ı n bulu­
edeceği gibi, askerlik noktasından mesaisine n an Ali K em al, mülkî m akam lara gizli bir
hiç bir lüzum görülmediğini bildiriyor ve tamimle Mustafa K e m a l Paşanın azledilmiş
kendisiyle maiyetinin derhal İstanbul’a dön­ olduğunu bildirip emirlerine itaat edilm em e­
meleri için gerekli emrin verilmesini talep sini istemişti.
ediyordu (H arb Tarihi Vesikaları Dergisi, Mustafa K e m a l Paşanın dâvete icabet
N o . 1, Belge: 17). etmiyerek İstanbul’a gelmeyişine karşı bir
Kendisine verilen cevapta, Mustafa K e ­ şey yapılamadı. B u sırada b u meselede daha
m al Paşaya b u görevin verilmesinin en bü- ileri gitmek istemeyen Harbiye Nazırı Şevket

3594
Turg ud Paşa Kabineden ayrıldı. Yerine son
Tevfik Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı ola­
rak vazife' gören ve Mustafa K e m a l Paşa ile
dostluğu bulunan Ferid Paşa geçti. H e m e n
Paşaya bir telgraf çekerek kendisini u 2 un
u zu n övdükten sonra ondan İstanbul’d a veya
arzu edeceği her hangi bir yerde hava deği-
. şimine talib olmasını rica etti (30 haziran
1919) ve İstanbul’a hareketinin bildirilmesini
istedi.. Mustafa K e m a l Paşa cevaben gelemi-
yeceğini bildirdi.,

Nihayet, 8 /9 tem m uz gecesi sarayla açı­


lan bir telgraf muhaberesi sırasında bir aydır
süregelen b u çekişmeli d u r u m sona erdi.
Mustafa K e m a l Paşanın resmî vazifesine son
verilmiş oluyordu. O da on dakika sonra, yal­
nız resmî vazifesinden değil, askerlikten de
çekildiğini telgraflarla ilân etti. ^

Telgraflarda: «M üb arek vatan ve milleti


parçalanmak tehlikesinden kurtarm ak ve
Y u na n, Erm eni emellerine baş e ğ m e m ek için
açılan Millî Mücadele uğrunda milletle b e­
raber serbest surette çalışmağa resmî ve as­
kerî sıfatım artık engel olmağa başladı. B u
m ukaddes gaye için milletle beraber sonuna M u sta fa K e m a l Paşanın «Sine-İ millette bir
kadar çalışmağa mukaddesatım adına söz ferd-i m ü c a h id » olarak çalışmağa k arar v e r ­
vermiş olduğum için âşıkı olduğum askerlik diğini t a m im e d e n tarihî belge
mesleğine bugün vedâ ve istifa ettim. B u n ­
dan so nra. m ukaddes millî gayemiz için her
milletin mukadderatında, milletin iradesi
türlü fedakârlıkla çalışmak üzere milletin
âmil ve hâkimdir. O rdu , millet iradesinin
sinesinde bir ferd sıfatıyle bulunm akta oldu­
tâbii ve hâdimidir. Müfettiş ve kum andanlar
ğ u m u arz ve ilân ederim» diyordu.
her hangi bir sebeple k u m a n d a d a n uzaklaştı­
rılmaları halinde, ancak yerlerine gelenler
Mustafa K e m a l Paşa her ne şekilde
kendileriyle işbirliği yapacak vasıfta iseler
olursa olsun T ü rk milletini temsil, eden bir
kum andayı devr, lâkin kendileri o bölgede
organ ve b u n u n seçeceği temsilcilerle de
kalarak millî vazifelerine d ev a m edecekler­
m eşrû bir icrâ kuvveti m ey da n a getirmek is­
dir. İtilâf devletlerinin tazyikiyle hüküm et
tiyordu. T ü r k milleti, o nun şahsm da kurta­
her hangi bir askerî birlik veya teşkilâtı kal­
rıcısını görmüş ve tanımıştı. O n u n işaret et­
dırma emri verirse kabul ve tatbik olunmı-
tiği yola gitmeğe hazırdı. O ise, tek m eşrû
yacaktır. Gayesi millî istiklâl olan Müdafaa-i
idare yolunun Millî İrade yolu olduğuna ve
H u k u k ve Redd-i İlhak Cemiyetleri aleyhin­
b un da n başka bir sistem düşünülemiyeceğine
deki müdahaleleri ordu kesin şekilde m e n ’
inandığı için ilk gündenberi bir diktatör ol­
edecektir. Bütün mülkiye memurları da b u
m ayı reddetmiş, daim a millî kongreler ve
teşekkülleri destekliyeceklerdir. V a ta n m her
millî meclislerle çalışmayı şiar edinmişti. Şu
hangi bir bölgesine tecavüz edilirse bütün
sırada seçimlerin yapılıp milletvekillerinin
millet m üdafaaya hazır bulunduğundan böyle
toplanması imkânsız bulunduğundan Mustafa
hâdiseler olunca birlikte iş görebilmek için
K e m a l B e y (Paşa) b u n u ilk fırsatta y ap m a k
her taraf birbirine en kısa zam anda durum u
üzere şimdilik milleti temsil eden bir kongre
bildirip birlikte hareketi temin edecektir»
toplamağa ve millî mukadderatı b u kongre­
diye yazdı.
nin iradesine teslim etmeğe karar verdi.
Ç ü n k ü milletin kendi mukadderatı hakkın- İstanbul hükümeti nezdinde resmî bir sı*,
daki en doğru kararı, yine kendisinin vere­ fatı kalmamış bulunan Mustafa K e m a l B e y
ceğinden emin bulunuyordu. B u kararı ver­ Do ğ u vilâyetleri Müdafaa-i H u k u k C em iy e­
dikten sonra ilk olarak Anadolu- ve Rum eli tinin Erzu ru m şubesinin isteği üzerine, b u
(Trakya) de bulunan ordu ve kolordulara bir cemiyetin k urduğ u faal heyetin başına geçti
tam im gönderdi. B u n d a Paşa, özet olarak: (10 tem m uz 1919).

«İstiklâlimizi korum ak maksadiyle m e y ­ Cemiyetin İstanbul’da bulunan merkezi


dana gelen millî kuvvetler,. her türlü m ü d a ­ d e ona genel m erkez nam ına oy ve mütalâa
hale ve tecavüzden masundur. Devletin ve yetkisini tanıdı.

3595
. memiş, um d uğ u m akam lara çıkarmamış olan
D a m a d Ferid Paşanın istifası, ertesi
Îttihad ve Terakki’ye sonsuz bir kinle dolu
günü tekrar Sadarete getirilmesi olduğundan memleketin içine düştüğü bu
ağır durum da kendisine, padişaha ve millî
Sadrıâzam, Paris’ten İstanbul’a döndük­
çıkarlara uygun çare ve tedbirleri göstermek
ten sonra aleyhinde büyük bir cereyan baş­
isteyenleri İttihatçılıkla damgalayarak berta­
ladı. Tevfik Paşa, Vahideddin’i ziyaret ede­
raf ediyor ve b u sayede iktidarda kalmayı
rek olan bitenleri teferruatiyle anlattı. N iha ­
umuyordu.
yet, 20 temmuz 1919 tarihinde D a m a d Ferid
Böylece, 21 tem m uz 1919 tarihinde üçün­
Paşa istifa zorunda kaldı. Hiç umulmadığı
cü kabinesini kurdu. B u kabinede Hariciye
halde ertesi günü Padişah, kabineyi kurm ak
Nazırlığı yine kendi uhdesinde bulunuyordu.
görevini yine kendisine verdi. Ç ü n k ü A vrup a
devlet ricalini şahsen yakından tanıdığına,
bunların yakın dostları olduğuna, bu sayede Erzurum ve Sivas kongreleri, D a m a d
kendisi hükümette bulunm ak şartiyle zarar­
Ferid Paşanın tutumu
sız bir barış imzalatabileceğine Vahideddin’i
inandırmış bulunuyordu.
Bir müddettenberi hazırlanan Erzurum
D a m a d Ferid, zatî ve şahsî hiç bir değeri
Kongresi 23 tem m uz 1919 tarihinde çeşitli
ve kabiliyeti olmadığı için kendisine yüz ver-
bölgelerden gelen millet mümessillerinden
mürekkep olarak bir ilkokul dershanesinde
ilk toplantısını yaptı. Mustafa K e m a l Bey
oybirliğiyle kongre başkanlığına seçildi ve
bir nutukla kongreyi açtı. Memleketin içine.
düştüğü durum u anlattıktan sonra» tarihin hiç
bir milletin varlığını ve haklarını inkâr ede-
miyeceğini ve T ü rk vatanı ve Türk milleti
aleyhinde olarak verilen bütün hükümlerin
iflâsa m a h k û m bulunduğunu, şimdi millî ira­
denin ancak A nadolu’da tecelli edebileceğini
ve buna dayanan millî bir şûra ile millî bir
hükümetin kurulmasının ilk hedefi teşkil et­
tiğini söyledi.
D a m a d Ferid Paşa kabinesinin Harbiye
Nazırı, kongre devam ederken E rzu ru m ’a,
Sivas kongresinin toplandığı Lise binast Kâzım Karabekir’e çektiği bir telgrafla M u s ­
tafa K e m a l Paşanın derhal tevkifini istediy­
se de (30 tem m uz 1919) bu emir yerine ge­
tirilmedi.
D a m a d Ferid hükümetinin bir isyan ha­
reketi olarak ilân ettiği kongre, 7 ağustos
1919 tarihinde sona erdi.
Kongrede şu kararlar verilmişti:
1 — Millî hudutlar içindeki vatan bir
bütündür. Ayrılık kabul etmez.
2 — Yabancı işgal ve müdahalesine kar­
şı ve Osmanlı hükümetinin dağılışı halinde
millet hep birlikte m üdafaa ve m ukavem et
edecektir.
3 — Merkezî hüküm et vatanın istiklâlini
korumağa muktedir olamadığı takdirde m a k ­
sadı temin için geçici bir hüküm et kurula­
caktır. B u hükümet, millî kongre tarafından
seçilecektir. Kongre toplantı halinde değilse
b u işi temsil heyeti yapacaktır.
4 — Kuvvay-ı milliyeyi âmil ve millet
iradesini hâkim kılmak esastır.
5 — Hıristiyan ahaliye siyasî hâkimiyet
ve sosyal dengeyi bozan imtiyazlar verilemez.
6 — M a n d a ve himaye kabul olunamaz.
7 — Mebuslar Meclisinin derhal toplan­
a lm a n karar üzerine te- masına ve hükümet işlerinin milletin müra-
1 ed en «A n a d o lu v e R u m eli Müdafaa-i kabesine konulmasının teminine çalışıla­
H u k u k C em iyeti» nin b ey an nam esi caktır.

3596
Kongre, bundan sonra dokuz kişilik bir tiplerine girişmişse de m üvaffak olamamiş
temsil heyeti seçerek dağılmıştır. Bunlar da, (3 eylül 1919), Ali Galib Malatya’da yaka­
kendilerine başkan olarak Mustafa K e m a l lanmaktan güç kurtularak (10 eylül) İstan­
B ey ('Paşa) i seçtiler. bul’a kaçm ak zorunda kalmıştı.
Mustafa K e m a l B e y b undan sonra Millî Mustafa K e m a l B ey b u d urum karşısmda
Mücadele hazırlıklarını hızlandırmış, D o ğ u namuslu bir hüküm et başa geçinceye kadar
vilâyetlerinde cemiyetin teşkilâtım yaymış, yurdun İstanbul’la bütün alâkasını kesmeğe
vaktiyle İkinci ordu kum andanı olarak, bu karar verdi. Anadoluda bulunan bütün vali
bölgede bulunduğu zam an tanıdığı, sevgi ve ve kumandanlar, bu kararı benimseyip her
saygı telkin ettiği aşiret reisleri ve diğer n ü ­ taraftan çekilen telgraflarla Vahideddin’e
fuzlu kimselerle haberleşip onlara görevler bildirdiler.
vermiştir. Bunlar olurken bir taraftan da D a m a d Ferid hükümeti, elinde mevcut
Sivas kongresinin hazırlıklarını tam am lam a­ bütün imkânları kullanarak b u telgrafların
ya çalışmıştır. Esasen ilk kongreyi Sivas’da Padişaha intikal etmemesine çalıştı. Nihayet
toplamaya karar vermişken D o ğ u Vilâyetleri Mustafa K em al Bey, 12 eylül 1919 tarihinden
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kendisine itibaren meşrû bir hükümet* iş başına geçin­
vâki müracaatı üzerine faal hey’etin başm a ceye kadar merkezle münasebetin ve İstan­
geçmiş ve Erzurum ’da kongreyi toplamıştı. bul ile telgraf ve posta haberleşmelerinin
Mustafa K e m a l B e y Sivas valisinin İtilâf kesilmiş olduğunu kongre adına Sadrıâzama
devletlerince vâki olan tehditlerini bildirme­ çektiği bir telgrafla bildirdi. A y n ı zam anda
sine aldırış etmeyerek 2 eylül 1919 tarihinde vali ve kumandanlara T ü r k milletinin tek
Sivas’a geldi. H a lk tarafından b üyük sevgi yetkili merciinin Temsil H e y ’eti olduğunu
ve saygı gösterileriyle karşılandı. anlatan bir tâmim yaptı.
Sivas kongresi 4 eylül 1919 tarihinde, Türk ,halkında işgal ve istilâya, galip
tıpkı Erzurum kongresi gibi yine bir kültür devletlerin isteklerine, millî istiklâl ve be­
ocağında, Sivas lisesinin bir salonunda -açıldı kayı tehdid eden her türlü davranışlara kar­
ve başkanlığa yine Mustafa K e m a l Bey şı başlayan bu direniş, dış âlemin ve b u ara­
seçildi. da bilhassa A m erika’nın şiddetle dikkatini
Sivas kongresi, E rzu ru m kongresi karar­ çekmişti.
larını tam am en kabul etmekle beraber, millî Am erika hükümeti b un un üzerine G e n e ­
teşkilâtı bütün yurda teşmil ral Horbard başkanlığında bir hey’eti Mus-

m
etti ve temsil hey’etine, bütün
yurdu temsil salâhiyeti verildi.
D o ğ u Vilâyetleri Müdafaa-i H u ­
k u k Cemiyetinin adı, A nadolu
ve Rum eli Müdafaa-i H u k u k
Cemiyeti oldu. H e r türlü işgal
ve müdahaleye karşı milletçe m
ip9
m üdafaa ve m ukavem et esası
kabul edildi. Yine alınan karar­
lara göre yurdun her hangi bir
parçası hükümetçe terk ve ih­
mal edilirse, geçici bir hükümet
kurularak idareye millet adına
el konacaktı. Ayrıca M e b ’usan
Meclisinin bir an evvel topla­
r
narak millî mukadderata el koy­
ması kararlaştırıldı. Mustafa
K e m a l B e y de A nado lu ve R u ­
meli Müdafaa-i H u k u k C em i­
yeti H e y ’eti Temsiliyesi Başkan­
lığına seçildi (11 eylül 1919).
Sivas Kongresi böylec Mustafa
K e m a l B e y ’e bütün millî k u v ­
vetleri bir elden sevk ve idare
etmek imkân ve yetkisini ver­
miş oluyordu.

Diğer taraftan, İstanbul h ü ­ m


kümeti Elâzığ valisi tâyin edi­
len Ali Galib vasıtasıyle Sivas’ı Sivas kongresinde M ustafa K e m a l ve R a u f Beylerle diğer
basarak kongreyi dağıtmak ter­ bazı temsil heyeti üyeleri

3597
tafa K e m a l B e y ile temaslarda bulunm ak, K uvv ay i inzibatiye neticede hiç bir şeye m u ­
millî hareketin gayesini, millî teşkilâtın m a ­ vaffak olamamış, millî kudretin bir şamarıyle
hiyetini ve b u hareketin doğu§ sebeplerini dağılıp gitmiştir.
anlam ak üzere Sivas’a gönderdi. K ongre ve D a m a d Ferid Paşa 30 eylül 1919 ta­
H e y ’eti Temsiliye Başkanı, ona gerekli iza­ rihinde hüküm et başından çekilmek zorunda
hatı verdi. kaldı. Sadaret, Tevfik Paşanın kabul etme­
Amerikalı general, sonunda b u hareket mesi üzerine, eski Harbiye Nazırlarından ve
muvaffak olmadığı takdirde d urum u n ne D a m a d Ferid kabinesinde Meclis-i Vükelâya
olacağını sorunca: m e m u r (Devlet Bakanı) olarak bulunm uş
«Bir millet, mevcudiyet ve istiklâlini te­ olan Ali Rıza Paşaya verildi (2 ekim 1919).
m in için düşünülmesi kabil olan teşebbüsleri A li Rıza Paşa, kabine erkânından bazı­
ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak larını yerinde bıraktı. Başta Şeyhülislâm
olur. Y a muvaffak olmazsa dem ek, o mille­ Mustafa Sabri Efendi olm ak üzere müfrit
tin ölmüş olduğuna hükm etm ek demektir. olarak tanınanları değiştirdi. Harbiye N e za ­
Ş u halde, millet hayatta oldukça ve fedakâr­ retine ise, mütarekeden sonra İkinci ordu
lıkta devam ettikçe başarısızlık bahis konusu müfettişliği görevi ile Anadolu’ya gönderilen,
olamaz» cevabını aldı. o sıralarda müfettiş bulunan Mustafa K e m a l
Paşa ile işbirliği yapan, fakat 7 tem m uz 1919
Anadolu’da başlıyan harekete karşı tarihinde İstanbul hükümetinin tazyikine
dayanam ayarak on gün izin alıp İstanbul’a
tedbirler, D a m ad Ferid Paşanın isti­
giden ve bir daha geri dönm eyen C em al P a ­
fası, Ali Rıza Paşanın Sadareti şayı getirmişti. Cem al Paşa kabinede âdeta
K u v v ay i Milliyenin mümessili sayılıyordu..
Öte yandan Sadrıâzam D a m a d Ferid
D a m a d Ferid’in iş başından, uzaklaştırıl­
Paşa, A nado lu’da başlayan millî kurtuluş ha ­
ması, her tarafta bir sevinç bayramı havası
reketini durdurm ak ve Kuvay-ı Milliyeyi
yaratmıştı. Mustafa K e m a l Bey, Ali Rıza P a ­
şaya hem en bir telgraf çekip (2 ekim 1919)
E rzu ru m ve Sivas kongrelerinde alm an millî
kararlara ve millî teşkilâta riayet edilmesini,
M e b ’usan Meclisi toplanıp görevine başlama­
dan evvel millî mukadderatla alâkalı resmî
ve kesin hiç bir taahhüde girişilmemesini,
barış konferansına gidecek kimselerin millî
emelleri anlamış ve ehliyet sahibi kimseler­
den seçilmesini istedi (Nutuk; 1927, S: 116).
A y n ı zam anda valiler ve kolordu k u m a n ­
danları Sadrıâzama başvurarak halkı silâh­
landırıp birbiriyle çarpışmaya sevkeden, or­
d un un dağılması ve neticede vatanın m ü d a ­
faasız kalması için emirler veren, ordunun
esrarını ve şifreleri çalmağa çalışan eski n a ­
zırlardan Süleym an Şefik Paşa ile A li K e m a l
ve Âdil Beylerin Meclis açılınca Divan-ı
Âli’ye verilmek üzere kaçmalarına engel ted­
birlerin alınmasını, bunlara âlet olarak faali­
yete geçmiş bulunan K o n y a valisi Cemal,
Elâziz valisi Ali Galib ve diğerlerinin tevkif
ve H arb Divanlarına şevklerini, bir kısım
valilerin azlini, D a m a d Ferid tarafmdan
azlolunan bazılarının ise h em e n m emuriyet­
lerine iadelerini istediler (3 ekim 1919).

Ali Rıza Paşa Ali Rıza Paşanın tutumu, Am asya


dağıtmak maksadıyle fiilen müdahalede b u ­ mülakatı ve protokolü
lunmağa karar verip jandarma neferliğinden
yetişme Çerkeş A hzav ur Paşa kumandasında A li Rıza Paşa, Mustafa K e m a l B ey ’e, res­
olmak üzere eline silâh verilmiş serseriler­ m en cevap vermekten çekindi. Yalnız tel­
den, hapishane kaçkınlarından, eski m a h ­ grafla, E rzurum ve Sivas kongrelerinde tes-
kûmlardan ve ordudan tardedilen kimseler­ bit edilen maksatların ve teşkilâtın neden
den mürekkep K u v v ay i İnzibatiye adlı bir ibaret • olduğu hükümetçe bilinmediğinden
teşkilât kurdu (21 .eylül 1919). Sonraları Biga evvelâ b u kongre kararlarının acele bildiril­
ve Bandırma havalisinde faaliyetleri görülen mesini istedi.

3-598
B u karariarı A m erika biİe Öğrenmiş ol­ ç — Mebusİar Meclisi tarafından kabul
duğu halde, Osmanlı Sadrıâzamı olan zatın olunmak şartıyle Sivas kongresinin kararları
bunlardan habersiz olduğundan bahsetmesi esas itibariyle' uygun görülmüştür.
sadece vakit kazanmaktı. B u ilk nazarda a n ­ d — M e b ’usan (m eb’uslar) Meclisinin,
laşılmakla beraber, Sadrıâzamm istediği bilgi emniyette olmayan İstanbul’da toplanması
verildi (4 ekim 1919). caiz değildir.
A y n i gün Sadrıâzam adressiz ve imzasız Taraflar arasmda bu hususları tesbit
bir telgrafla: yeni hükümetin memleketin eden bir protokol imzalandı (22 ekim 1919).
saadet ve selâmetini temin için kesin, bir
azim sahibi olduğu, Vilson prensiplerine Yeni meclis için seçimler yapılması,
göre bir barış yapılmasına çalışılacağı,
Sivas’ta alman kararlar
M e b ’usan Meclisi, toplanmcaya kadar millî
mukadderat hakkında kesin bir karar veril-
miyeceği ve barış konferansına millî emel­ Ali Rıza Paşa hükümeti, b u şartlardan
leri idrâk etmiş ehil kimselerin gönderile­ yalnız sonuncusunu, Anayasaya aykırı ol­
ceğini bildiriyor, buna karşı anormal ve k a ­ duğunu ileri sürerek, reddetti. B un d an
nunsuz olan durum u n devamının merkezle sonra serbest ve her türlü müdahaleden uzak
Anadolu’n u n birbirinden ayrılması sonunu seçimlere başladı. Mustafa K e m a l B ey de
doğuracağını, b unun da fena neticeler vere­ E rzurum milletvekili seçildi. Bilâhare k u ­
ceğini, hattâ İstanbul’un tam am en yabancı iş­ mandanlar ve bir kısım Temsil H e y ’eti üye­
galine düşmesine sebep olacağını ileri süre­ leriyle Sivas’ta bir toplantı yapıldı. 29 kasım
rek resmî dairelerin boşaltılıp hüküm ete tes­ 1919 da sona eren bu toplantı neticesinde,
limi, hükümet haberleşme ve muamelelerinin mahzurlarına rağm en meclisin İstanbul’da
durdurulmasından vazgeçilmesi, her yerde toplanması kabul edildi. Ancak, milletve­
hükümet nüfuzunun tekrar kurulmasını y a ­ killeri İstanbul’a gitmeden evvel Samsun,
bancılarla siyasî münasebetlere girişilmeme - Trabzon, Eskişehir, Edirne gibi m ü h im m er­
sini ye seçimlere asla müdahale olunmıyaca- kezlerde toplanmalı ve mecliste millî çıkar­
ğ m m taahhüd edilmesini, kısaca A nado lu’da ları savunan kuvvetli bir grup teşkil edebil­
teşekkül eden millî hareketin dağılması iste­ meleri için mevcut durum hakkında aydın­
niyordu. latılmalıydılar.
Meclisin, emniyet ve serbestlikle çalıştığı
Sadaret merkezinden yazılan bu telgra­
anlaşılmcaya kadar Temsil H e y ’eti Anadolu-
fın kime hitap ettiği belli olmadığı ve bir
da kalacaktı. Meclisin mutlak emniyet içinde
imza taşımadığı için Temsil H e y ’eti tarafın­
bulunduğu görülürse, Anadolu ve R u m eli.
dan kabul edilmediği bildirilip iade edildi.
Müdafaa-i H u k u k Cemiyetinin kongresi top­
Ertesi günü b un u Sadrıâzamm, Temsil lanıp genel durum ve cemiyetin d urum u hak­
Hey'etine yazdığı bildirilince verilen karşı­ kında karar verilecekti.
lıkta; iki husustaki isteklerin kabul edilmiş Barış konferansı menfî bir karar verir
olduğunun anlaşıldığı, aradaki anormal d u ­ ve meclis de b un u tasdik ederse, milletin ge­
rum a D a m a d Ferid’in sebep olduğu, h ü k ü m e ­ nel arzusunun anlaşılması için gerelki ted­
tin millî teşkilâtı iyi karşıladığını ilân etme­ birlere başvurulacaktı gibi diğer kararlara
sinin geriye kalan bütün güçlükleri hallede­ da b u toplantıda varıldı.
ceği bildirildi. B u kararlar bütün milletvekillerine bil­
Ali Rıza Paşa kabinesi b un un üzerine da­ dirildi. Sonra Temsil H e y ’eti merkezini, baş-
ha yakından görüşmek üzere
Bahriye Nazırı Salih Paşanın
Anadolu’y a gönderilmesini tek­
lif etti (9 ekim 1919). Mustafa
K e m a l Bey, b un u kabul ettiğin­
den Am asya'ya gelen Salih P a ­
şa ile görüştü. Aralarında baş­
lıca şu esaslar kararlaştırıldı:
a — Hükümetle millî teşki­
lât arasmda uyuşma hasıl ol­
m uş ve hiç bir anlaşmazlık kal­
mamıştır.
b — Milletvekili seçimi ser­
best ve müdahalesiz yapıla­
caktır.
c — Hüküm etin leh ve aley­
hinde hiçbir şey yazılmaya­
caktır. 1919 d a A n k a r a ’n ın H acı- B ay ram s e m tin d e n b ir g ö r ü n ü ş ü

3599
İayan millî hareketi sevk ve idare İçin daha m a y Başkanı) değiştirilmesini isteyecek k a ­
uygun gördüğü Ankara'ya nakletti. dar devlet işlerine müdahalelere başlamış­
Ankara böylece, 27 aralık 1919 tarihin­ lardı. Mecliste ise, Millî Mücadeleyi benim ­
den itibaren Millî Mücadelenin mihrakı h a ­ seyen mebuslar «Felâh-ı Vatan» adlı bir grup
line geldi. Sonra bütün b u faaliyet ve gay­ kurmuşardı.
retlerin ne uğrunda göze alındığını açıkla­ 28 ocak 1920 tarihi toplantıda Meclis,
yan, millî gaye ve hedefleri belirten bir Millî Misakı bir beyannam e -halinde son şek­
liyle tesbit etmiş ve 17 şubat tarihinde bütün
dünyaya yayınlanmasına karar vermişti.
Diğer taraftan D a m a d Ferid Paşa h ü kü ­
meti zamanında Mustafa K e m a l B ey (Paşa)
aleyhine alman askerlikten tard kararı, isti­
fasının kabulü şeklinde değiştirildi ise de,
hükümet, b u n u ilâna cesaret edemedi. Sadrı-
âzam Ali Rıza Paşa, kabinesindeki Millî
Mücadeleye aleyhdar olanları tasfiye için
değişiklikler y ap m ak zorunda kaldı. B u su­
retle, Millî Mücadeleyi bütün güciyle destek­
lemekte bulunan Askerî Şûra âzasından
Fevzi (Ç ak m ak ) Paşa, Harbiye Nazırı oldu.
Harbiye Müsteşarı ise, A nk ara’ya gelerek
Mustafa K e m a l B e y ile görüşen ve her h u ­
susta anlaştıktan sonra İstanbul'a dönen
A lbay İsmet (İnönü) Beydi.

Yunan ordusu ileri harekâtı, Salih


Paşanın sadareti, İstanbul’un işgali

İtilâf devletleri, b u sırada Osmanıl dev­


leti ile yapılacak barışın şartlarını, bilhassa
Saîih P aşa Meclisi M e b ’usandaki cereyana ve «Millî Mi-
program hazırladı. B u n u n adı «Millî Mi- sak» davranışına karşı infial içinde hazırla­
sak» dı. B u program milletvekillerine tevdi makta idiler. Ağır taleblerinin bütün Türk
milletince kabulünü temin gayesile gerekli
edildi.
ortamı çeşitli tehdit ve tazyiklerle yaratmak
Meclis-i M e b ’usanın açılışı, Millî istediler. Biga ve Bandırm a havalisinde faa­
liyet gösteren A nzavu r kuvvetlerinden u m u ­
Misak’m kabulü lan sonuç alınamayınca, İtilâf devletlerinin
emriyle bu sefer Y u n a n kuvvetleri 3 mart
Anadolu’da b u olayların cereyanından az
1920 tarihinde taarruza geçtiler.
sonra İstanbul’da da 12 ocak 1920 tarihinde
M e b ’uslar Meclisi açıldı. Padişah, hastalığını İtilâf devletlerinin ağır talepleri ile
bahane ederek hazır bulunmadığından, açılış H e y ’eti Temsiliye Reisi (Başkanı) Mustafa
nutkunu Sadrıâzam okudu. K em al B e y ’in tazyiki karşısında bocalayan
B u sırada İtilâf devletleri Harbiye N a ­ Ali Rıza Paşa, başlayan Y u n a n taarruzu
zırı ile Erkânıharbiye Reisinin (Genel K u r ­ üzerine istifa etti (8 mart 1920). Vahideddin
pek arzu ettiği halde sadareti D a m a d F e ­
rid Pasa’ya vermeğe cesaret edemeyerek
üzün tereddütlerden sonra 8 mart 1920' tari­
hinde bu m a k a m a Salih Paşayı tâyin etti.
15 martta İtilâf devletleri 150 T ü rk aydı­
nını tevkif ettiler.
Ertesi günü İstanbul’u askerî işgal altına
aldılar. Şehir zaten işgal edilmişti, b u yeni
hareket memlekete gözdağı verm ek için y a ­
pılıyordu.
Sabah saat beşte başlayan işgal sırasında
Şehzadebaşı karakolunda her şeyden haber­
siz uykudan kalkıp binayı teslim etm ek iste­
meyip m ukavem et eden altı Türk askeri şehid
Istanbul’da, Fındıklıda M e b ’usan v e  y â n edildi. O n beş kadarı da yaralandı.
binaları ö n ü n d e İtilâf devletleri donanm ası İstanbul telgraf merkezinde vazifeli bir

3600
mermir, Manastırlı H a m d i (Önaİtı Martı), d u ­ birlikleri ve subaylarla takviye ediliyorlardı.
rum u telgrafla derhal A n k a r a ’da H e y ’eti İtilâf devletleri, kuruluşunu ileride n a k ­
Temsiliye Reisi Mustafa K em al. B eye bildirdi. ledeceğimiz millî hükümeti tanımak isteme-
İtilâf devletleri ise işgalin m uvakkat ol­ .dikleri gibi, b u hareketi ortadan kaldırmak
duğunu, hükümet nüfuzunun takviyesi için için bir taraftan Yunanlılara, bir taraftan
yapıldığını, ancak mütareke şartlarının ih­ İstanbul hükümetine yardım etmekte idiler..
lâli — yani millî hareketler— devam ederse İstanbul hükümetinin yaptığı şeylerden
bunun daimî olabileceğini bir beyannam e ile biri Mustafa K e m a l Beyi askerlikten bir
ilân ettiler. daha tard ve idam cezasına m a h k û m etmek
H e y ’eti Temsiliye Reisi (B aşkan ) M u s ­ gibi gafilce ve hainane kararlar almak ol­
tafa K em al Bey, yeni d urum u her tarafa bil­ muştu (11 mayıs 1920).
dirdikten sonra İstanbul’daki İtilâf devlet­
leri temsilcilerine, tarafsız bütün devletlerin
Dışişleri Bakanlıklarına, İngiltere, Fransa ve
İtalya parlâmentolarına protesto telgrafları
çekti.

D a m ad Ferid’in dördüncü Sadareti


ve işgaî bölgelerindeki olaylar

Salih Paşa 2 nisanda istifa etmiş oldu­


ğundan Vahideddin Sadareti yine D a m a d
Ferid Paşaya vermiş bulunuyordu (5 nisan
1920).
D a m a d Ferid, İtilâf devletlerine dayana­
rak millî kurtuluş hareketini kösteklemek
için m ezbuhane bir faaliyete girişti. Kuvay-ı
Milliye aleyhinde beyannameler, bunları teş­
kil edenlerin âsi olduğuna dair fetvalar y a­
yınladı. Faaliyeti esasen durm uş olan meclisi
feshetti (11 nisan 1920).
Bir taraftan da Anadolu’da yer yer kar­
gaşalıklar çıkarmağa ve kargaşalıkların böl­
gesini A nk ara’ya doğru genişletmeğe çalışı­
yordu. Nitekim Bolu ve Düzce’de millî k u v ­
vetlere karşı başlayan ayaklanma, 19 nisanda
patlak veren Beypazarı isyanı da b u gayret­
lerin neticesi idi.
Diğer taraftan ‘ Batı A nadolu’da Yunanlı­
lar tekrar faaliyete geçmiş v e 6 nisan 1920
tarihinde Som a tarafmdan ilerlemek teşeb­
büsünde bulunmuşlardı.
Kocaeli bölgesinde İzmit’te millî kuvvet­
ler, İngilizlerle temas halinde idi.
Doğuda Rusya ile temas yoktu. B u n a
karşılık silâhlı Erm eni birlikleri müdafaasız
halkı imhaya girişmişlerdi.
Güneyde, millî kuvvetler A d a n a ’n m bir
saat yakınma kadar sokulmuşlardı. Burada
ve Maraş ile Urfa taraflarında çarpışmalar
devam etmekte idi. 15 nisanda Fransızlar
U rfa’dan çekilmek zorunda kalmışlardı. Millî
kuvvetler, bir taraftan da Mersin’i sarmış b u ­
lunuyorlardı. Millî kuvvetlerin tazyiki kar­
şısında Fransızlar bir müddet sonra Maraş-
tan da çekilmişlerdi. E n şiddetli çarpışmalar
Anteb çevresinde geçiyordu,
Trakya’da Birinci kolordu, düşm ana kar­
şı koymağa hazırlanmakta idi. Millî kuvvet­ 16 martta işgal kuvvetlerinin İstanbul’un
ler, m ü m k ü n olduğu kadar bir kısım ordu köprü ve caddelerinde gösteri yü rüyü şü

3601 F . 41
Paris’e giden yeni banf hey’eti, Tokat civarına kadar yerler Fransız nüfuz
bölgesi oluyordu. B u bölgelerdeki her türlü
Kabulü îstenen banş şartlan ekonomik menfaatler ve bütün imtiyazlar bu
devletlere ait olacaktı. Ayrıca, İstanbul, İz­
Diğer taraftan Osmanlı devletile yapı­ mit, Edremit ve Bursa’nın kenarlarına kadar
lacak olan barışın şartları İtilâf devletleri olan kısmı içine alan bir. Boğazlar bölgesi
tarafından hazırlanmış bulunduğu BabIâli'ye kuruluyordu. Böylece, Türklere ait olmak
bildirilmişti. San Rem o konferansında hazır­ üzere aşağı yukarı Ankara ve Kastamonu
lanan b u şartların tebliği için Osmanlı dev­ kalmakta idi. Ayrıca bir çok ağır hükümler
leti delegelerinin 10 mayısta Paris’te hazır vardı. Meselâ, Boğazlar bölgesi bayrağı ve
bulunmaları istenmekteydi. Â y â n Reisi eski bütçesi olan müstakil bir idareye veriliyordu.
Sadrıâzam Tevfik Paşanın başkanlığındaki B u idarenin başında, Osmanlı devletinin
heyet, Paris’e gitti. H e y ’etin öbür üyeleri üye olmadığı bir komisyon bulunacaktı. İs­
Dahiliye Nazırı Reşid Bey, Maarif Nazırı tanbul, Osmanlı devleti (!) bu barış şartla­
Fahreddin Bey ve Nafıa Nazırı Operatör C e ­ rına ve bilhassa bunun azınlıklara ait h ü ­
mil <Topuzlu) Paşa ile maiyetinde bulu­ kümlerine mutlak şekilde riayet ettikçe bu
nan uzm an ve memurlardan mürekkepti. devlette kalacak, aksi takdirde elinden alı­
Paris’e varan Osmanlı hey’etine barış nacaktı. Anlaşmanın imzalanmasından bir
şartları 11 mayısta bildirildi. Tevfik Paşa, yıl sonra Doğudaki Kürtler ayrı bir devlet
dikkatle inceledikten sonra bunları müstakil kurmak isterlerse, buna da itiraz olunmaya­
bir devlet m efhu m u ile telifi imkânsız bula­ caktı. Andlaşma, bu devletin ayrıca İngiliz
rak müzakerelere girişmedi. mandasına verilmesini derpiş ediyordu. İz­
mir’de, Osmanlı hâkimiyetine delâlet etmek
üzere dış kalelerin birinde bir Türk bayrağı
bulunacak, lâkin idaresi Yunanistan’a ait
bulunacaktı. Beş yıl sonra da mahallî meclis
bölgenin Yunanistan’a katılmasını 'Milletler
Cemiyetinden isteyebilecek, isterse b u husu­
sa dair plebisit yaptırabilecekti. Osmanlı
tab’asından her hangi biri kabul ettikleri tak­
dirde İtilâf devletlerinden veya yeni kuru­
lacak devletlerden birinin tab’alığma derhal
geçebilecekti. Tehcir işlerine karışanlar için
kurulacak h a k em heyetleri ‘sürgün ve mal
müsaderesi cezası verebilecekti. Yabancı
okul ve yüksek okul mezunu. Osmanlı veya
İtilâf devletleri tab’aları Osmanlı ülkesinde
her işi serbestçe yapabileceklerdi (böylece
Osmanlı maarif teşkilâtı lüzumsuz hale
geliyordu). Irk, dil ve din azınlıkları her
türlü dinî, sosyal ve kültürel müesseseler
W. Vilcon kurmakta tam am en serbest bulunacaklardı.
Andlaşm anm azınlıklara ait kısmının tatbiki
Teklife göre: Trakya, İstanbul vilâyetinin için İtilâf devletleri her tedbiri almakta ser­
hu dudu dışında kalan bütün yerleriyle Y u ­ best bulunacaklardı.
nanlılara terkolunuyordu. İzmir bölgesi,
Osmanlı devleti, hâlâ devlet sayılabilirse,
Ödemiş, Tire, Söke, Akhisar, Kasaba ve
silâhlı kuvvetler olarak şuna sahip olabile­
Kırkağaç dahil olarak Yunanlılara verilmek­
cekti:
teydi. Gü n ey sınırı ise; M ardin - Urfa - An-
teb -A m an o s -Osmaniye’nin kuzeyinden ge­ 700 Padişah muhafızı, 35.000 jandarma,
çiyordu. Doğuda bir Ermenistan kuruluyor 15.000 jandarma takviye unsuru.
ve bunun sınırınm tesbiti Am erika C um hur Topçu kuvveti bulunmayacak olan jan­
Başkanm a bırakılıyordu (Başkan Vilson b u darma, dört lejiyon halinde, gerekli bölge­
sınırı tamamen hissî tesirler altında çizmiş lerde vazife görecekti. B u lejiyonlardaki su­
v e Tirebolu’y u bile Ermenistan’a vermiştir. bayların yüzde on beşi yabancılardan olacak­
B u ise, kendi ortaya koyduğu prensiplere ay­ tı. Takviye kıtalarında 2500 topçu ve 75 dağ
kırıydı. Ç ünkü Ermenistan’a bırakılmak is­ topu, 8.200 piyade, 700 süvari, 3.500 fennî
tenen yerlerde Türk unsuru b üyük çoğun­ hizmet mensubu ve 100 subay bulunacaktı.
lukta olup bazı yerlerde ise Erm eni hiç yok­ Bütün silâhlı kuvvetler mensupları gönüllü
tu). Bunlardan maada, Silifke, Ulukışla, Niğ­ ve ücretli olacaktı. Deniz kuvveti, olarak da
de, Aksaray, Ilgın, Akşehir, Afyonkarahisar, 600 tondan aşağı 13 gambota müsaade olunu­
Tavşanlı, Kütahya civarı ve Balıkesir İtalya yordu. Uçak, hiç bulunmayacaktı. H e r türlü
nüfuz bölgesi: Diyarbakır, Sivas, Harput ve tahkimat yasaktı. Polis, gümrük m em uru, or­

3602
m a n bekçisi gibilerinin miktarı, 1913 yılın- hinde bu barış andlaşmasını Osmanlı devle­
dakinden fazla olmayacaktı. Bütün b u husus­ tine kabul ettirmek ve millî m ukavem et ha­
lar, İtilâf devletleri tarafından serbestçe reketini tamamen boğmak gayesiyle Y u n a n
kontrol edilebilecekti. Savaş suçlusu sayıla­ ordusu 3 tümeniyle Salihli, 2 tümeniyle So­
caklar yargılanmak_ üzere (Yunanistan ve ma, ve 1 tümeniyle A y d m bölgelerinden ye­
Ermenistan dahil) İtilâf devletlerine teslim niden taarruza geçmişti.
edileceklerdi. Devletin malî işlerini, Fransa, Osmanlı devletinin ordusu bulunmadı­
İngiltere ve İtalya’nın üye bulunduğu bir ko ­ ğından bu taarruzları ancak münferid za­
misyon yürütecek, buraya alınacak Osmanlı yıf millî teşekküller karşılayarak güçleri yet­
üyelerin yalnız istişarî oyu bulunacaktı. D e v ­ tiği kadar dayandıktan sonra çekildiler.
letin bütçesini b u komisyon yapacaktı. Genel Yunanlılar bundan faydalanarak ilerleyip 24
gelirden b u komisyonun masrafı, Osmanlı haziranda Akşehir’i işgal ettiler. 26 haziran­
devleti ülkesinde kalacak işgal kuvvetlerinin da ise İngilizler M uda n ya ve Bandırma’ya
masrafı, yeni sınırlar dışında kalacak yerler­ asker çıkardılar. 30 haziranda Balıkesir Y u ­
deki işgal kuvvetlerinin masrafı, savaşta za­ nanlıların eline düştü. 1 tem m uzda Edremid,
rar görmüş İtilâf devletleri tab’asma verile­ ertesi günü Bandırma, M udanya, Kirmasti,
cek tazminat çıktıktan sonra artakalanla Gönen, Karacabey Y u n a n işgaline uğradı. 6
bütçe hazırlanacaktı. 1600 ton ve bundan b ü ­ temmuzda İngilizler İzmit’i işgal ettiler. Y u ­
y ü k bütün deniz vasıtaları teslim edilecekti. nanlılar 8 temmuzda- Bursa’ya, 20 temmuzda
D e v a m edecek olan kapitülâsyonlardan İtilâf Tekirdağı’na, 22 temmuzda Lüleburgaz’a, 25
devletleriyle Ermenistan, Bulgaristan ve H i ­ temmuzda Edirne’ye, ertesi günü Kırklareli-
caz devleti tab’aları da eşit olarak faydala­ ne girdiler. 10- temmuzda ise, bir Erm eni
nacaklardı. alayı A d a n a ’ya varmış bulunuyordu.
Yabancı tab’aya geçmek serbest olduğun­ Yabancı işgaline düşen b u vatan parça­
dan ve bütün imtiyaz ve avantajlar da- on­ larında yaşayan silâhsız m a su m ve m azlûm
lara ait bulunduğundan b u suretle Osmanlı Türk halkı ise her yerde taarruza uğramış,
tab’asının sayısının gittikçe azalması, hattâ mal, can ve ırz emniyetine saygı gösterilme­
tamamen bitmesi gayesi güdülüyordu (Reşad miş, yalnız savaş kaidelerine bağlı, insanlık
E k rem Koçu; Osmanlı muahedeleri, S: 274- prensiplerine uyamayan vahşî ve aşağılık
280). usuller her yerde bol bol tatbik olunmuştur.

Paris’te kendilerine b u şartlar bildirilen


Padişahın tutumu, Saltanat Şûrası
Osmanlı hey’etı, karşılığında verdiği muhtı­
ranın sonunda İtilâf devletleri «Y a Türkiye- toplantısı
nin bekası lüzumuna kaildirler; b u takdirde
ona hür ve mes’ul bir devlet gibi haklarına Padişah, galiblerce ileri sürülen şart­
riayet kabiliyeti ve yaşamak ve taahhüdle- lara razı idi. A n c a k ne kendisi, n e de h ü ­
rini yerine getirmek imkânı bırakılmalıdır, kümet karar sorumluluğunu üzerlerine ala­
yahut, Türkiye’nin ortadan kalkmasını isti­ madılar. Meclis de dağıtılmış bulunduğundan
yorlar. O takdirde hükümlerini kendileri ic­ bu barış şartlarının kabulü veya reddi h a k ­
ra etmelidirler. Dinlenmemiş bile olan m a h ­ kında karar verebilmek için ileri devlet ri­
k û m d an b u hü km ü imzalamasını ve kendile­ calinden bir Saltanat Şûrası toplanmasına
rine yardım etmesini istememelidirler» d ed i.' karar verdiler. Şûra, 22 tem m uz 1920 tari­
hinde Yıldız Sarayında Vahideddin de hazır
bulunduğu halde toplandı. Ö bü r hazır bulu­
D am ad Ferid Paşanın konferansa gel­
nanlar ise şunlardı:
mesi, Yunan ordusunun ilerlemesi Veliahd Abdülmecid Efendi, kabine üye­
leri, Â y â n Reisi Tevfik Paşa, eski Sadnâ-
Sadrıâzam D a m a d Ferid Paşa ise, sanki zamlardan İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşalar,
b u durum da bir iş görmesi m ü m k ü n imiş eski Şeyhülislâm Mustafa Sabri' Efendi, M ü ­
gibi, kendisini hey’et reisi tâyin ettirip (10 şir Fuad, Ö m er Rüştü, O s m a n Paşalar, Ab-
haziran) Paris’e geldi. O n u n gelişinden sonra durrahman Şeref Efendi, Rıfat Bey, Aristidi,
müzakereler başladı ve hazırlanan mukabil Topçu Feriki Rıza, Birinci Ferik Süleyman,
Osmanlı şartları teklif edildi. İtilâf devlet­ Hâdi, İzzet F uad Paşalar, Seyyid Abdülkadir
leri, bunları kendi aralarında görüştülerse Efendi, Tevfik, Rıza Tevfik, Âdil, Mavroya-
de, hiç bir cevap vermediler. Osmanlı heyeti, nı, A bdülhak H â m id Beyler, Mustafa Vasfi,
bunun üzerine İstanbul’a dönm ek zorunda H am di, Mustafa Âsim, Zeynel’âbidin, Azar-
kaldı (11 temmuz). 17 temmuz 1920 tarihinde yan, A ram , Dilber Efendiler, Müşir Zeki, K â ­
ise, Fransız delegesi, barış konferansı namına zım, Nuri Paşalar, Fetva Em ini Ali Rıza, K a ­
Osmanlı tekliflerinin reddolunduğunu bil­ zasker M e h m e d Nuri, Şer’î Tetkikat Meclisi
dirdi. Reisi Tevfik Efendiler, Erkânıharbiye Reisi
İşte b u olayların geçtiği sırada, İtilâf Ferik Ham di, Mustafa Nuri, Birinci Ferik
devletlerinin isteği ile, 22 haziran 1920 tari­ Zeki, emekli Feriklerden Muhsin, Ali Refik,

3603
Ğaİib, Fuad, Askeri Tem yiz eski reisi Fuad, işi oya koydu, ve kabul edenlerin ayağa kalk­
Topkapı Sarayı muhafızı Rıza ve Şekir P a ­ malarını söyledi. Â y â n Meclisi Birinci Reis
şalar, vekili ve eski Bahriye Nazırı Topçu Feriki
Rıza Paşa hariç, herkes ayağa kalktı. Böyle-
Toplantı açılınca, f Sadrıâzamm emriyle
ce toplantı sona erdi. Şûra üyeleri salonu bi­
Sadaret mektupçusu, İtilâf devletlerinin Os-
rer ikişer terkettiler. Rıza Paşa, en sonra
manlı hey’etinin tâdil teklifini reddettiklerine
çıktı.
dair Paris’de bulunan Dahiliye Nazırı Reşid
Barış andlaşması daha imzalanmadan
Beyden gelen telgrafı okudu. Devletlerin
yukarıda görüldüğü üzere Yunanlılar T rak ­
hakkımızdaki nihaî kararını açıkladıktan
ya’yı işgale başlamışlardı.
sonra, Trakya sınırının Midye-Enez hattına
kadar uzatılması, ^ tarafsız bölgenin yalnız
Boğazlara tahsisi, İzmir’in H a m b u r g gibi ser­ D a m ad Ferid Paşanın istifası ve son
best bir şehir haline getirilmesi, Hilâfet dinî sadareti, Barış andlaşmasının Sevr
bir müessese olduğu için andlaşmada bahis
konusu edilmemesi, İzmir ve Trakya hakkın- ( Sevr es) de imzalanması
daki teklifler kabul olunmadığı takdirde b u K abine üyeleri arasında da ihtilâflar çık­
yerlerin idaresinin Boğazlar Komisyonuna mış bulunuyordu. D a m a d Ferid Paşa, kendi­
verilmesi konularının barış komisyonunun siyle daha kafa dengi olabilecek kimselerden
insaf ve adaletine bir daha sunulması ve b a­ mürekkep b i r .hükümet kurabilmek için isti­
rış şartlarının kabulü hususundaki Vükelâ fasını verdi ve beşinci ve son defa Sadrıâzam
Meclisi kararı okundu. D a m a d Ferid Paşa, oldu (31 tem m uz 1920). Şeyhülislâmlığa M u s ­
hazır bulunanların düşüncelerini açıklamala­ tafa Sabri Efendiyi getirdi. Hariciye Nazırlı­
rını istedi. Başta Mustafa Sabri Efendi olmak ğını da kendi üzerine aldı. Sonra Şûray-ı
üzere Hâdi Paşa, A bd urrahm an Şeref Bey, Devlet Reisi Rıza Tevfik Bey, Maarif Nazırı
Mustafa  s im Efendi vesairleri söz aldılar. H âdi Paşa ve Reşad Halis Beyden mürekkep
Lâkin hiç biri sadra şifa verecek bir şeyler bir hey’et,. barış andlaşmasmı imzalamak
söyleyemedi. K im i eski rejimi yerdi, yapılan üzere yola çıkarıldı. B u zevat, 10 ağustos
hatâları tekrarladı, kim i millî mücadele ha­ 1920 salı günü mahallî saatle 16 da Paris’de
reketinin bu ağır şartlara sebep olduğunu Sevr müessesesinde Tü rk milleti hakkında
ileri sürdü, kimi hükümeti tenkid etti. Söz Mondros’da verilen idam h ü km ün ü n infaz
u zam a k istidadını gösterince D a m a d Ferid emri dem ek olan b u meş’u m vesikayı imza­
ladılar.
Andlaşmayı kabul ve imza
edenlerin T ü rk milletini tem ­
sil ettikleri hiç bir zam an iddia
olunamaz. Ç ü n kü onlar, müte­
reddi Vahideddin’in, mütereddi
D a m a d Ferid’in ve mütereddi
İstanbul hükümetinin vatan ve
millet sevgisinden yoksun m ü ­
messilleriydiler,
Osmanlı devletiyle barış
yapıldığı ve Yunanistan buna
imza koyduğu halde, Y u n a n h ü ­
kümeti, Anadolu’da savaş hare­
ketlerini durdurmamıştı. Ç ü n ­
kü, b u barışı Türk milleti k a­
bul etmemiş, millî mücadeleden
vazgeçmemişti. Böylece, Salihli
bölgesinden ilerleyen düşman
tümenleri- 26 ağustos 1920 de
U şak ’ı işgal etmişlerdi. Aydın­
dan ilerleyen bir kol da Nazilli-
ye varmış bulunuyordu.
Ankara’da 23 nisan 1920 de
faaliyete geçmiş bulunan B ü y ü k
Millet Meclisi 19 ağustos toplan­
tısında Sevr andlaşmasmı imza­
layanlarla, Saltanat Şûrasında
müsbet oy verenleri vatan haini
Dam ad Ferid Paşa’nın Paris konferansına giderken ilân etti (Düstur; Tertip: III, C:
D o lm a b a h ç e Sarayından ayrılışı 1, S: 48). B u andlaşmayı tanı-

3604
3605
Sevr barış andlaşmasına göre Anadolu ve T r a k y a ’da Osmanlı devletinin muhtelif milletlere çeşitli isimler altında terke mecbur olduğu
bölgeleri gösteren harita
m ayan B ü y ü k Millet Meclisi Hükümeti, onun ağırlık merkezinin Anadolu’ya geçmesine
tatbikine engel olmağa ve b u andlaşma h ü ­ ve Osmanlı devleti ile onun hükümetinin
kümlerine göre vatanın bazı bölgelerinde fonksiyonunun azalmasına karşılık, yeni bir
yapılmak istenen yeni işgalleri tecavüz say­ T ü rk devletinin kuruluş çabası,, vakayii daha
m ağa karar verdi. ziyade o yönden nakletme zorunda bırak­
B undan sonra, olayların her bakımdan maktadır.

A N K A R A ’D A B Ü Y Ü K M İ L L E T MECLÎSİNİN A Ç I L M A S I V E MİLLİ
HÜ KÜ M ETİN T E Ş E K K Ü L Ü ; S İY A S İ, A S K E R Î İ C R A A T I , L O N D R A
K O N F E R A N S I. S A V A Ş L A R , A N D L A Ş M A VE ANLAŞMALR

İstanbul’da açılan M e b ’usan Meclisinin m e yetkilerini nefsinde topladığı, Meclisçe


kapanmasından sonra H e y ’eti Temlisiye Baş­ seçilecek bir heyetin hükümet işlerini yürü­
kanı Mustafa K em al B ey ve arkadaşları ilk teceği, Meclis Başkanının ise, b u hey’etin de
düşünceleri ve kararları üzere Meclisi A n ­ başkanı olması gerekeceği bildiriliyordu.
kara’da toplamak için çalışmaya başlamışlar­ Meclis, b u önergeyi aynen kabul etmek
dı. Milletin yeniden seçeceği temsilcilerle, suretiyle, yeni Türkiye devletinin Anayasa­
İstanbul M e b ’usan Meclisinin Anadolu’ya ge­ sına ait esasları tesbit etmiş oluyordu. M e c ­
çebilen üyeleri Millî Meclis halinde millî lis o gün aynı zam anda Mustafa K e m a l Beyi
mukadderata el koyacaktı. Bun u n için bütün . de Başkanlığa seçmişti (24 nisan). Böylece,
gerekli tedbirler alındı. 22 nisan 1920 tari­ millet hizmetinde Anadolu ve Rum eli Mü-
hinde Türkiye B ü y ü k Millet Meclisinin er­ dafaa-i H u k u k Cemiyeti Temsil H e y ’eti B aş­
tesi günü açılacağı ve o günden itibaren bü-* kanı olarak vazife gören Mustafa K e m a l Bey,
tün mülkî ve askerî makamlarla Türk mille­ Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi Reisi ünvaniy-
tinin başvurma yeri olacağı bir beyanname le görevine devam a başladı.
ile ilân edildi. Meclis, 23 nisanda, A nkara’da 25 nisanda geçici bir hükümet kuruldu.
ve bütün Anadolu’da yapılan büyük tören­ B u hususa dair 2 mayısta kabul edilen kanun
lerle açıldı. üzerine hüküm et kesin olarak teşekkül etti,
Mustafa K e m a l Bey» A nk ara’da B ü y ü k
Ertesi günü, Mustafa K em al B e y duru­ Millet Meclisinin toplandığını, millî m u k a d ­
m u açıklayan etraflı konuşmadan sonra bir derata el koyduğunu ve bir hükümet kurdu­
önerge verdi. Bunda, yeni bir hükümetin ğunu bütün A vrup a devletleri Dışişleri B a ­
kurulmasının zarurî bulunduğu, geçici de kanlıklarına bildirmişti (30 nisan 1920). B u
olsa bir hükümet başkanı veya padişah kay­ suretle İstanbul hükümetiyle yapılacak bir
m akamı makamının ihdas edilmesinin doğru barışın Tü rk milleti tarafından kabul edil­
olamıyacağı, Mecliste toplanan millî iradeyi meyecek olduğunu daha o zam an anlatmış
vatanın mukadderatına el koymuş tanımanın bulunuyordu.
esas olduğu, memlekette Türkiye B üy ük
Millet Meclisinin üstünde hiç bir kuvvet ta-
nınmıyacağı, b u Meclisin yasama ve yürüt­
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul
ettiği Teşkflât-ı Esasiye
İpS İ İ H ^ Kanunu
Mustafa K em al B ey bir ta-
raftan da yeni devletin kuruluş
İSI ' $ esaslarım bir , kanuna bağlama­
ğa, yani yeni bir Anayasa m e y ­
dana getirmeğe çalışıyordu. B u
işle görevlendirdiği komisyon
ve. gerekse Millet Meclisi üye­
leri b u hususta ikiye ayrılmış
bulunuyorlardı. Bunların bir
kısmı m evcud d urum u geçici
buluyor, memleket ve padişah
kurtarüdıktan sonra Osmanlı
devletinin devam edeceğini ta­
biî görüyorlardı. B u yüzden ya­
pılacak kanunda gayenin vatan
ve milletin kurtarılmasıyle bir­
A n k a r a ’da Tü rkiye B ü y ü k Mili et Meclisinin açılıp içinde likte hilâfet ve saltanat istiklâ­
çalıştığı bina linin temini olduğunun tasrih

3606
edilmesini istemekteydiler. Bir kısmı ise, girişti ve sonunda yirmi günlük bir m üta­
hilâfet ve saltanat müessesesinin kaldırılma­ reke imzalandı (20 mayıs). Böylece, ilk defa
sına ve hâkimiyet hakkının kayıtsız ve şart­ olmak üzere B ü y ü k Millet Meclisi ile onun
sız olarak Türk milletine verilmesine taraf­ hükümetinin Türkiye mukadderatına hâkim
tardı. Bunlar, bu düşüncelerini şimdilik tek kuvvet olduğu yabancılar tarafından
açıkça ifade edemiyorlar, ancak yapılacak kabul ediliyordu.
Anayasada hilâfet ve saltanat meselesinden Doğuda devam eden Erm eni tecavüzle­
hiç bahsedilmemesini, sadece millî hâkimiyet rine karşı harekete geçmek üzere 15 inci
esasına dayanan bir idare şeklinin kurulm a­ kolordu kumandanı K âzım Karabekir Faşa,
sını ileri sürüyorlardı. Do ğu Cephesi Kumandanlığına tâyin edildi
Mesele büyüdü ve nihayet Mustafa K e ­ (9 haziran). Diğer taraftan Yunanlılara kar­
mal Bey müdahale ederek evvelâ projeyi şı, buradaki dağınık kuvvetleri derleyip "bir
tâdil ettirdi. Sonra Meclisin 25 eylül 1920 mukavemet kuvveti m eydana getirmek üzere
tarihli gizli oturumunda söz alarak kurtarıl­ Batı Cephesi Kumandanlığı ihdas edilerek
m a k veya yerinde bırakılmak istenilen Vahi- 20. Kolordu K um andanı A li F u a d (Cebesoy)
deddin için b u zatın hain olduğunu, eğer Paşa getirildi (18 haziran).
hilâfet ve saltanat müessesesi ise, Vahideddin Yukarıda yazdığımız 22 haziran Y u n a n
düşman elinde bulunduğu ve hilâfetten ve taarruzundan sonra Mustafa K e m a l Bey, B ü ­
saltanattan kendiliğinden feragat etmiyeceği y ük Millet Meclisinde d urum hakkında iza­
için yerine başkasının seçilmesinin fiilen hat verip orduyu düşmana üstün bir hale ge­
m ü m kü n olamıyacağmı, olsa bile ortaya iki tirinceye kadar yıpratmadan müdafaada k a ­
halife çıkıp mülî kurtuluş dâvasının bir ha­ lınacağını, bugünkü durum dan ürkm em ek
lifeler kavgasına döneceğini, b unun için bu gerektiğini, gayenin Tü rk milletinin belli sı­
meselenin şimdilik bir tarafa bırakılarak nırlar içindeki tamlığını korum ak olduğunu,
Türkiye B üy ük Millet Meclisi Hükümetinin memleketin daha fazla işgale de uğrasa, hat«
çalışmasını m ü m k ü n kılacak esasları tesbit
eden bir kanun hazırlanmasını ileri sürdü.
Meclis, b u izahları doğru buldu. B u n d an son­
ra başlayan çalışmalar dört ayda neticelene­
rek 18 Ağustos tarihinde B ü y ü k Millet M e c ­
lisine «Büyük Millet Meclisinin şekil ve m a ­
hiyetine dair kanun maddeleri» adı altında
sunulan ve 13 eylül 1920 tarihinde tâdil olu­
nan proje, 20 ocak 1921 tarihinde Teşkilât-ı
Esasiye (Anayasa) K a n u n u adiyle Meclisten
çıktı (Düstur; Tertip: III, C: 1, S: 196).
B u Anayasa, üç büyük esası kapsıyordu:
1 — Hâkimiyet, kayıtsız ve şartsız ola­
rak milletindir. İdare usulü, halkın m u k a d ­ A n k a r a ’da Hacı- Bayram camii ve ya nın da
deratını bizzat ve bilfiil idare etmesi esa­ O gü st m abedi
sına dayanır.
2 — Yasam a ve yürütme
yetkisi milletin biricik ve haki­
kî mümessili olan B ü y ü k Millet
Meclisinde toplanır.
3 — Türkiye devleti, B üy ük
Mîllet Meclisi tarafından idare
olunur ve hükümeti, Büyük
Millet Meclisi Hükümeti adını
taşır.

Ankara’da Fransızlarla im­


zalanan mütareke, Cephe
kumandanlıkları, Ordu için
karar
Anadolu'da hükümetin te­
şekkülünden az sonra Fransa’­
nın Suriye Fevkalâde Komiseri
de Caix, başkanlık ettiği bir
hey’etle A nka ra ’ya gelerek Millî m ü cadelen in îlk günlerinde A n k a r a d a m eşhur Kuyu-
millî hükümetle müzakerelere lu k ah v e v e M e r k e z Kıraathanesi (soldaki ağaçlar içinde)

3607
tâ bu topraklar üzerinde bir tek tepe kalsa semerelerini vermeye başladı. 24 eylülde E r­
orada müdafaaya devam olunacağını. söyledi. m en i birlikleri T ü r k topraklarına yeniden
Sonra askerin mânevî gücünü arttırmak için saldırınca, D o ğ u . cephesindeki Kâ zım Kara-
cepheleri dolaştı. bekir kuvvetleri 4 gün sonra taarruza geçip
B u sırada kurulmakta olan İstiklâl ordu­ Ermenileri her yerde ağır " mağlûbiyetlere
sunun tümenleri henüz kadro halinde, asker­ uğrattı. Kars, Sarıkamış ve G ü m r ü alındı.
siz, subaysız, topsuz ve tüfeksizdi Ermeniîerin istemek zorunda kaldıkları m ü ­
Mustafa K e m a l Bey, h u durum karşı­ tareke 18 kasımda imzalandı. 2/3 aralık 1920
sında bütün gücünü millî bir ordu yaratmağa tarihinde de G ü m r ü barış andlaşması b u cep­
verdi. T ek kurtuluş yolu, müstevli kuvvetleri hedeki savaşa son verdi. B u andlaşma, aynı
anavatandan söküp atacak bir orduya sahip zamanda D o ğ u A nado lu’da Osmanlı devle­
bulunmaktı. tince 1877 -78 savaşında kaybedilen yerleri
B u ordunun kullanacağı savaş malzemesi yeni Türk devletine iade ediyor ve Ermeni
düşman işgal ve kontrolü altında bulunan hayallerine son veriyordu.
depolarında saklanmaktaydı. Doğu illeriyle A z sonra da Sovyet ihtilâlini müteakip
Ankara, Kütahya, Eskişehir gibi merkezler­ kurulmuş olan G ürcü devletiyle müzakereler
de bulunan bir kısım malzeme, daha ilk za- başladı. T . B . M . Meclisi, onların da Millî Mi-
sak sınırlarını kabul etmelerini istiyordu.
A n k a ra ’daki Gürcü elçisi ise, müzakereleri
uzatmaktaydı. B u n u n üzerine, 21 şubat 1921
de Gürcistan’a verilen bir ültimatomu m ü ­
teakip, A rdahan ve Artvin işgal edilip yeni
Türkiye devletinin D o ğ u sınırları kesin şek­
lini aldı.

Pontus meselesi

Sonu gelmez, Y u n a n , hayal ve ihtirasla­


rından birisi de, eski Trabzon R u m İmpara­
torluğunun bulunduğu sahada Pontus cu m h u ­
riyeti adı altında bir devlet kmrmayı hedef
tutuyordu. Birinci D ü n y a Savaşı sırasında
buralarda oturan ortodokslar, dışarıdan gön­
derilmiş ajanlar vasıtasıyle kışkırtılmış, b u n ­
A ij Fuad (C e beso y ) Pasa lara tüfek, makineli tüfek, cephane, bom ba
gibi savaş malzemesi gönderilmiş, neticede
manlarda ele geçmiş bulunuyordu. B ü y ü k ve Sam sun - Çarşamba - Bafra - Erbaa bölge­
pek ehemmiyetli bir yekûn teşkil eden ve sinde bulunan R u m köyleri silâh deposu ve
İstanbul’da muhtelif yerlerde bulunan çeşitli fesad yuvası halini almıştı.
savaş malzemesi ve bilhassa top kamalarıyle
Osmanlı devleti Mondros mütarekesini
ağır makineli tüfekler bulundukları yerler-
imzalayınca, Yunanlılar artık bütün hayal­
■den ’ yavaş yavaş Anadolu’ya kaçırılmağa
lerinin hakikat olabileceği kuruntusuna k a ­
başlandı. B u işi yapan ve bu uğurda en ağır
fedakârlıklara göz kırpmadan katlanan, de­ nılarak her yerde olduğu gibi burada da faa­
liyete geçmiş bulunuyorlardı. İtilâf devlet­
ğer biçilmez hizmetler ifa eden kahram an­
lardı. G erek b u şekilde Anadoluya geçen ve lerince m ânen ve maddeten desteklenen böl­
ge rumları, Pontus hükümetini kurm ak için
gerekse daha sonra Ermeniîerin yenilmesi
genel bir ayaklanm a hazırladılar. Silâhlı çe­
üzerine elde edilen silâh ve cephaneyi, T ürk
teler halinde dağlara çıktılar. Türk halkına
milletinin genç, ihtiyar, kadın ve çocukları,
arabalar ve kağnılarla, hayvan sırtında, in­ tecavüzlere başladılar. Bir taraftan ■
da A n a ­
dolu’n u n diğer bölgelerinde oturan rumlarla
san sırtında, omuzda, başta ve kucakta gös­
haberleşiyorlardı.
terilen yerlere taşımağa başladılar.
Genelkurmayın İstanbul’da kurduğu gizli Bir kısım yabancı devletler bir Pontus
teşkilât, subaylara Anadolu’ya geçip millî devletinin ‘ kurulmasını destekliyeceklerini
ordu, kadrolarını doldurma imkânlarını h a ­ vaad etmiş olmakla beraber, aslında bura­
zırlamıştı. lardaki hıristiyan nüfus ne Türklerden fazla
ve hattâ ne de onlara eşitti. B u n u n üzerine
Ermeniferin yenilmesi, Gümrü banş Rusya’daki R u m ve Ermeniîerin bu bölgeye
şevki kararlaştırıldı. Bunlar, evvelâ Batum-
andlaşması da toplandılar. Burada bulunan, T ü r k ve
A nadolu’da kurtuluş için çeşitli gayret­ K afkas ordularmdan alınmış olan silâhlar
lerin sarfedildiği sırada alman tedbirler ilk kendilerine dağıtıldı. Sonra Kuzey-doğu

3608
Anadolu kıyılarına çıkarılmağa başlandılar. nimsemişler, her nevi müstevli harekete kar­
Bunlar, göçmenleri doyurup giydirme baha­ şı cephe almışlardı.
nesiyle yabancı hükümetler tarafından geniş Ankara hükümeti b u yüzden Sovyetlerle
ölçüde yardımlar gördüler. Kızılhaç maskesi temas etmek ve anlaşmak ihtiyacını duydu.
altında gelen yabancı subaylar tarafından İlk T ürk hey’eti 11 tem m uz 1920 tarihinde
teşkilâtlandırıldılar. Askerî talim ve terbiye M oskova’ya _ varmış bulunuyordu. B u sırada
görmeğe başladılar. Sovyetler, İtilâf devletlerinin peyki duru­
İstanbul’da Pontus adiyle çıkan bir ga­ m u n d a bulunan yeni Ermenistan devletiyle
zete. Trabzon bölgesinde müstakil bir R u m bir anlaşmaya varmışlar, hattâ o zam an bu
cumhuriyeti kurm ak gayesi için y ay m a baş­ devlete bir miktar arazi terkinde m ahzur
ladığını ilân etmişti. görmemişlerdi.
Sam sun ve bölgesi R u m Metrepolidi Jer- Sovyet Dışişleri Komiseri daha 3 hazi­
manos, b u hareketin başındaydı. Hareketin randa Millî Misakı tanıdığını ilân etmiş bu-
idare merkezi olarak da İstanbul kabul edil­ lundıiğu halde, müzakerelerin sona erdiği .24
mişti. Hattâ Venizelcs, İstanbul meselesinin
hallini geri bırakıp, daha evvel Pontus m e­
selesini yoluna koym ağa karar vermişti.
İlk defa, 18 aralık 1919 tarihinde Batum-
da resmen bir «Pontus hükümeti» kurulup
teşkilâtlanmağa başlamıştı. 19 tem m uz 1920
tarihinde ise, bu maksatla B a tu m ’da bir kon­
gre toplandı. Buna, Karadeniz, G ü n e y Rusya
ve Kafkasya Rumları da katıldılar. Sonunda
emellerini belirten bir muhtıra hazırlayıp
her tarafa yaydılar. Mustafa K e m a l Bey
(Paşa) daha müfettiş olarak Sam sun ’da kara-
ya ayak bastığı zam an b u olayı dikkatle izle­
m eye başlamış bulunuyordu.
Nihayet A n k a ra hükümeti artık açığa,
vurulmuş olan b u faaliyetle 1920 yıllarının
sonlarına doğru ciddî şekilde ilgilenmek ih­
tiyacını duydu. Çünkü, başlangıçta 6-7 bin
m evcudu geçmeyen çetelerin genel toplamı
25 bini bulmuştu. Bunlar, küçük birlikler ha­
linde bölge bölge dağılıp faaliyette bulunu­
yorlardı. Faaliyetleri ise, T ü rk köylerini yak­
m ak, Türk halkını en vahşi usullerle imha
etmekten ibaretti.
Mustafa .K e m a l Bey in emriyle evvelâ
merkezi Sivas’ta bulunan Üçüncü Kolorduya,
çeşitli bölgelerde görünen çetelerin tenkili
vazifesi verildi.
Trabzon bölgesindeki çeteler ise, merke­
zi E rzurum ’da bulunan Onbeşinci Kolordu
birlikleri tarafından takip ediliyorlardı. Bir
taraftan da bütün b u çetelerin faaliyet gös­
terdiği bölgelerdeki T ü rk ve M üslüm an hal­
kına gerektiğinde kendilerini bizzat koruma­
larını temin için silâh verildi ve millî teş­
kilât vücuda getirildi. Böylece, b u bölgede K â z ım K ara be k ır P aşa
oturan Türk ve Müslümanların sistemli şe­
kilde imhasının Önüne • geçildi.

Sovyetlerle Ankara hükümeti ağustos tarihinde Sovyetler, Ermenistan le­


hinde toprak fedakârlığında bulunmasını is­
arasındaki münasebetler tediler. B u devleti ileride kendi camialarına
katmak niyetinde bulundukları için bu . as­
B u arada, Sovyet Rusya ile yeni Türk lında kendi lehlerine olarak istenen bir. fe­
devletinin münasebetleri bir hayli enteresan dakârlıktı. T ü rk hey’eti, b u n un üzerine a n ­
safhalar geçirmiştir. laşmayı imzalamadı. B ü y ü k Millet Meclisi de
Sovyetler o sırada her milletin kendi b u teklifi reddetti. B u n d an sonra, Türk or­
mukadderatına hâkim olması prensibini be­ dusu meseleyi fiilen halettiği için Ermenis-

3609
tanla yukarıda söylediğimiz gibi G ü m r ü D ama d Ferid Paşanın istifası, Tevfik
andlaşması imzalanarak d u r u m düzeldi.
Paşanın Sadareti, Bilecik mülakatı,
Ermenistan’a Sovyetler hâkim olduktan
Diğer olaylar,
ve Sovyet devleti burada bir sınır tashihi dâ­
vasından kesin şekilde vazgeçtikten sonra A nadolu’da millî hareketin kuvvetle ge­
M oskova’ya yeni bir hey’et gönderildi <14 lişmesi, yeni bir millî devletin doğması,
aralık 19200). Sovyetler, meseleyi eski istek­ sür’atle bir ordunun vücut bulması ve bil­
leriyle yeniden ortaya attılar. T ü rk hey ’eti, hassa D o ğ u cephesinde elde edüen m uvaffa­
müzakerelerden vazgeçip geri d önm ek üzere kiyet, İtilâf devletlerini düşündürmeğe baş­
yola çıktı. Sovyetler b u n u n üzerine her mil­ lamıştı. B u d u r u m karşısında tutumlarını
letin kendi mukadderatına hâkim olması değiştirmek ihtiyacını hissettiler ve İtilâf
prensibine taraftar bulunduklarını ve Türk- devletleri mümessilleri Vahidedöin’e birer
Sovyet siyasî münasebetlerinin b u esasa da­ birer başvurarak Millî Hüküm etle anlaşma
yanacağını ileri sürüp yeniden müzakereler çaresini bulmasını bildirdiler. Tabiî, D a m a d
için hey’eti geri dâvet ettiler. Millî h ü k ü ­ Ferid Paşa Sadarette bulunduğu müddetçe
metin bir başarı kazanıp kazanamıyacağmda b una im kân yoktu. D a m a d Ferid, b un u n
tereddüdlü bulunduklarından müzakereleri üzerine T ü r k milleti için p ek m eş’u m olan
çeşitli metodlarla uzattılar ve ancak ileride Sadaretlerinin beşinci ve sonuncusundan çe­
nakledeceğimiz Birinci İnönü savaşının kaza­ kildi (17 ekim 1920). Yerine 21 ekim 1920
nılması ve bun un neticesi olarak Türkiye B ü ­ tarihinde Tevfik Paşa, Osmanlı devletinin
y ü k Millet Meclisi Hüküm eti Londra barış son Sadrıâzamı olarak tâyin olundu. B u ,
konferansına resmen dâvet olunduktan son­ kendisinin de altıncı Sadareti idi.
ra, Sovyetler müzakerelere son verip ertesi Yen i hüküm et işe başlayınca A n k a r a ile
yıl yeni Türkiye devleti ile M oskova dostluk temas imkânları aradı. Dahiliye Nazırı İzzet
andlaşmasmı imzaladılar (16 mart 1921). ve Bahriye Nazırı Salih Paşalar bir hey’etle
Böylece, Osmanlı devletinin Berlin andlaş- birlikte Mustafa K e m a l Beyle görüşmek
masıyle D o ğu da kaybettiklerini, yeni T ü rk üzere Bilecik’e geldiler. Mustafa K e m a l k en ­
devleti M oskova andlaşmasıyle kazanıyordu. dileriyle 5 aralık 1920 tarihinde buluştu ve
ilk olarak İstanbul’da bir hü-
kûm et ve onun mensupları diye
bir ' şey tanımadığından b u sı-
fatla gelmişlerse görüşecek bir
şey olmadığını ,bildirdi. Onlar
İ SS fcB &ÎÎ karşılığında b u sıfatlarını ileri
sürmekten vazgeçtiler. B u n d a n
sonra konuşmalar başladı. Mus-
Sfp B fSS p K e m a l Bey, hey’etin geri
dönmesine müsaade etmeyip
it a * S fS gfM ^ birlikte A n k a r a ’ya götürdü. Va-
tanseverliklerinden millî çıkar-
: lara uygun hizmetler beklediği
için kendilerinin millî hüküme-
katıldıklarını ilân etti. N e
Ü • yazık ki bir müddet sonra bu
I ■ ' -^5§İt zevatın b u n u arzu etmedikleri
anlaşıldı (19 mart 1921 tarihin-
de İstanbul’a dönmelerine izin
verildi).

Şilili-
-~ i 1S20 yılı sonlarında Zile,
Erbaa, ÇayÖzü ve Yozgad-böl-
gelerinde bir takım serseri ve
i- maceraperestler ve 1921 yılı
başlarında ' Koçgiri aşiretine
m ensup bazı kimseler yine Is-
tanbul hükümetinin el altından
kışkırtması ile bazı hareketlere
kalkıştılarsa da, bunlar da ten­
kil olundular.

Diğer taraftan Millî Müca-


M . Kemal ve Albay İsmet (İnönü) Beyler mücadelenin ilk deleyi önlemek isteyenler, b u ­
günlerinde A n k a ra Ziraat mektebindeki karargâhlarında n u n için Mustafa K e m a l B e y ’in

3610
ortadan kalkmasını kâfi görerek şahsına da ordudan muvaffakiyet beklenemiyeceğine,
karşı bir suikast tertiplediler. B u maksatla b u teşkilâtı dağıtıp millî kuvvetlerle yani
H in d m üslüm anlarm m mümessili adiyle A n ­ milis ve çete teşkilâtıyla çalışmanın daha
kara’ya kadar sokulan (Aralık 1920) Mustafa doğru olacağına dair bir cereyan doğmuş,
Sagir adlı bir İngiliz Entelijan Servis m e n ­ hattâ bütün bunları «Yeşil O rdu » adı altında
subu, şüpheli hareketleri üzerine yakalandı teşkilâtlandırma temayülü Meclise kadar
(İstiklâl M ahkem esinde yargılandıktan sonra. aksetmiş, b u yersiz düşünceler Mustafa K e ­
24 mayıs 1921 de idam olunmuştur). mal Bey tarafından önlenmişti.
Mustafa K em al B e y ile Genelkurm ay
Batı cephesinin yeni kumandanları, Başkanı A lba y İsmet (İnönü), o zamandan-
beri milis teşkilâtını m ü m k ü n olduğu kadar
Yeşil Ordu ve Çerkeş E d h em olayı ortadan kaldırıp bunları m un tazam ordu bir­
likleri haline getirmeğe gayret ediyorlardı.
Batı cephesine büyük savaş stratejisine B u işde ' oldukça muvaffakiyet kazanılmış,
daha uygun bir d urum verm ek için bu cephe yalnız Millî Mücadelenin ilk günlerinde hiz­
kum andanı Ali F u a d (Cebesoy) Paşanın (20 metleri görülmüş, fakat sonradan işi az çok
kasım 1920) M oskova Büyükelçiliğine tâyini çapulculuğa dökmüş olan Çerkeş E d h e m ’in
üzerine cephenin ikiye bölünerek kuzey kıs­ kumandasındaki «Birinci Seyyar Kuvvetler»
mına Batı cephesi adı verip kumandanlığına, adlı müfreze kalmıştı.
Genelkurm ay Başkanlığı ödevi üzerinde kal­ Çerkeş Edhem., bu sırada Batı cephesinin
m a k şartıyle Albay İsmet (İnönü), öbür kıs­ kumandasında olarak K ü tah ya bölgesinde b u ­
mını da G ü n ey cephesi diye adlandırarak k u ­ lunuyordu. Kardeşi ise Mecliste milletvekili
mandanlığına İçişleri Bakanlığı üzerinde kal­ idi. Çerkeş Edhem , bir taraftan Batı Cephesi
m a k üzere Albay Refet (Bele) Beylerin tâ­ K um a nd an ı Albay İsmet B e y ’in emirlerini
yinleri yapıldı. dinlememek, Meclisle doğruca muhabereye
Albay İsmet, 10 kasım 1920 .de Bilecik’te kalkışmak gibi serbestçe hareketlere giriştiği
bulunan karargâhına gitti ve ilk iş olarak gibi, bir taraftan da çeşitli propagandalar ve
emrindeki millî kuvvetleri tensikle m un ta ­ faaliyetlerle millî birliği b ozm ak isteyenlerle
zam hale koymağa başladı. el .altından işbirliğinde bulunmağa başlamış­
Y u n a n taarruzunun ilk inkişafı sırasın­ tı. Kendisinin bütün faaliyetleri dikkatle ta-

W i§ . m
'■■'m a mm mm
p m H 11
, S#. ' M %
m

'S ** : J §

J li i l ll f i t lf i l

Ş şm m t ü
A M
¡L t iı
m m S m

m
IIİKŞP
mm hrnmM- ;
ğ m T . ipIfpL jfirif
18
W m , msm w ® mmam* ‘ t *ı -
i ■

1920 senesi K asım ında A n k a r a istasyonundaki bina ö n ü n d e çekilen b u resim de M ustafa


K e m a l B e y ve solunda Ç e r k e ş E d h e m (k ü r k lü ) ile iki tarafın m aiyetlerinden ileri gelenler
görülm ektedir.

3611
kip ediliyor ve daha zararlı olmaması için yıcı bir oyalama savaşı yaparak vakit kazan­
gerekli tedbirler almıyordu. m ağa çalışıyor, A n k a r a bölgesinde yeni k u ­
Çerkeş E dhem , bir müddet sonra Batı rulan iki tüm en de hem en yola çıkarılıyordu.
Cephesi Kum andanının emrine girmekten Birinci saldırışında netice alamayan düş­
istinkâf ederek hükümete karşı açıkça cephe m an, 10 ocak 1921 de kat’î taarruza geçti ve
aldı. Mustafa K e m a l Bey, eldeki bütün k u v ­ bir alay kadar kuvvetiyle merkezden ilerli-
vetlerden düşmana karşı faydalanmak gaye­ yerek İnönü tren istasyonunun kuzeyine k a ­
sini güttüğü için onu iyilikle yola getirmek dar sokuldu. Burada bulunan Batı cephesi
istedi ise de m uvaffak olamadı. Hattâ, Meclis karargâhı, sür’atle İnönü köyüne naklolundu.
üyelerinden bir hey’et seçerek kendisine gön­ Bir piyade taburu ile bir süvari bölüğü, iler­
dermesi bile fayda vermedi. leyen b u düşm an alayını durdurm ak vazife­
Çerkeş E d h e m ’in d uru m u n u değiştirme­ sini almışlardı. Düşm anın ağır topçu ateşiyle
mesi ve hükümete itaati reddetmesi üzerine desteklenen diğer bir taarruzuna, güneydeki
nihayet Bakanlar K u ru lu 27 aralık 1920 ta­ birliklerimiz kahramanca karşı koydular.
rihinde kendisini tenkile karar verdi. K uzeydeki birlikler ise, bir miktar gerilemek
A lba y İsmet, emrindeki piyade ve süvari zorunda kaldılar. 11 ocak günü b u taarruzlar
birlikleriyle âsinin üzerine yürüdü. K uvv et­ neticesinde gördüğü şiddetli m ukavem et y ü ­
lerini dağıttı. Çerkeş E dhem . yanında kalan zünden çok zayiat vermiş ve hırpalanmış
p ek az adamları ve kardeşleriyle Yunanlılara olan düşman, ric’ate başlayarak Bursa’ya ka-,
iltica edip onların tarafına geçti (5 ocak dar çekildi. B u suretle üç misli düşm an k u v ­
1921). veti mağlûbiyeti kabul etmiş oluyordu. S a ­
vaşın galibi A lb a y İsmet Bey, Paşa (general)
Yunanlıların yeni taarruzları, lığa terfi ettirildi.
Birinci İnönü savaşının taşıdığı en b ü ­
Birinci İnönü savaşı y ü k özellik, artık Anadolu’da ciddî askerî
bir karşı koym anın olamıyacağmı sanan İti­
B u sırada Çerkeş E d h e m kuvvetleriyle lâf devletlerine, b u düşüncelerinde aldanmış
işbirliği yapan Yunanlılar, yeni taarruz h a ­ olduklarını _ anlatmış olmasıdır. Nitekim,
reketlerine girişmişlerdi. B u taarruz, iki is­ Fransa ve İtalya, Millî Hüküm ete karşı d uy ­
tikamet takip ediyordu. Bursa’dan ilerleyen dukları sempatiyi açığa vurm aktan bile çe­
düşm an birliklerinin hedefi Eskişehir; U ş a k ­ kinmediler. Fransızlar, Sevr andlaşm asm m
tan ilerleyenlerin ise A fy o n ’du. ölü doğmuş bir çocuk olduğunu ve b u n u n
Batı cephesi kumandanı, kuvvetlerini T ü rk milletinin hakikî mümessili Millî H ü ­
dağıtmadan bütün gücü ile, Bursa’d an ilerle­ kümete kabul ettirilmesinin imkânsız bulun­
yen düşmanı İnönü mevkiinde karşılamak duğu tezini ortaya attılar.
düşüncesindeydi. K ütahya cephesinde iki pi­
yade ve bir süvari tümeni bırakılarak geri Politik olaylar, Londra konferansına
kalan bütün kuvvetler İnönü mevkiine sevk
edildi. A fyo n istikametini ise, güney cephe­
çağrılış
sinin kuvvetleri tutacaktı. B u sırada İnönü
cephesindeki bir tümen, düşmanla hırpala- Paris’de toplanan İtilâf devletleri barış
meclisi şartlarını yumuşatmayı
görüştü ve 21 şubat 1921 tari­
hinde Londra’da yeniden bir
konferans toplanmasına, buraya
Osmanlı delegeleriyle birlikte
Y u n a n devleti mümessillerinin
de dâvet edilmesine karar v e ­
rildi ve d urum resmen Osmanlı
Sadrıâzamma bildirildi (20 ocak
1921). İstanbul’dan gidecek h e ­
yete işe, ancak bir Millî H ü k ü ­
m et temsilcisinin katılması k a ­
bul . ediliyordu. Çünkü İtilâf
devletleri B ü y ü k Millet Meclisi
H üküm etini hâlâ tanımak iste­
miyorlardı. B u sırada' Sadrı-
â zam Tevfik Paşa, Mustafa K e ­
m al B e y ’den Londra barış k on­
feransı hey’etine katılacak m ü ­
messilin tâyinini istedi ve ayrı­
ca şifre ile Yunanlıların kon­
B irin c i İn ö n ü sa v a şın ı g öste ren k ro k i feransta kuvvetli bulunabilmek

3612
için on güne kadar yeni taarruz hareketleri­ gerektiğini ve b u n u kabul etmediği takdirde
ne girişeceklerini bildirdi (Nutuk; 1927, S: doğacak sorumluluğun, tahmini imkânsız b ü ­
343 -344). tün sonuçlarıyle Vahideddin’e ait olacağını
Tevfik Paşaya ' verilen cevapta Türkiye- bildiriyordu.
de millî iradeye dayanan ve millî m u k a d d e ­ Tevfik Başa verdiği cevapta kendisi başa
rata el koym uş bulunan biricik m eşrû ve geçtiktenberi esasen İstanbul ve Anadolu’n u n
müstakil hâkim kuvvetin. Türkiye B ü y ü k birleşmesine çalıştığını, karşısında bulunulan
Millet Meclisi olduğu, Türkiye ile ilgili b ü ­ müsaid d u rum u n hasıl olmasında Millî H ü ­
tün meselelerin halline m e m u r ve her türlü kümetin sarfettiği emeklerin küllî tesiri ol­
dış münasebetlere muhatap organın d a a n ­ duğuna inandığını bildiriyor, konferansa v a ­
cak b u meclisin hükümeti olabileceği, İstan­ sıtalı şekilde dâvet edilmelerine sebep olarak
bul’daki her hangi bir hey ’etin hiç bir meşrû İtilâf mümessillerinin İstanbul’da b ulun m a­
ve hukukî d u rum u bulunmadığı, böyle bir sını gösteriyor, böyle şekil meselelerinden
hey’etin kendisine hüküm et adını vermesinin vazgeçilip b u fırsattan istifade gerektiğinde
milletin hâkimiyet haklarına aykırı ve k e n ­ ısrar ederek aksi halde m es’uliyet kabul ede­
disini dış meselelere muhatap sayması tecviz meyeceğini ileri sürüyordu.
olunamaz bir hal m eydana getirdiği bildirile­ Tevfik Paşa hükümeti gerçi Anadolu ile
rek bu hey’ete düşen vatanî ve vicdanî v a ­ İstanbul’u n birleşmesine çalışıyor, lâkin b u ­
zifenin istifa ile millet ve memleket namına n u n A nadolu’nun düşm an işgalinde bulunan
meşrû hükümetin A n k a ra ’da bulunduğunu İstanbul’a bağlanıp esir olması suretinde ol­
ilân etmek olduğu bildirildi. Hattâ İtilâf dev­ masını istiyordu. Üstelik, yeni durum d a A n a ­
letlerinin A nka ra hükümetini tanımalarına dolu mücadelesinin «küllî» tesirini kabul et­
tek engelin İstanbul’da hüküm et iddiasında mekle beraber, b un u sadece b un dan doğmuş
bulunan böyle aracı bir hey’etin varlığı ile saymıyordu.
onların bundan faydalar sağlayabileceklerini, Mustafa K e m a l B e y cevap olarak Türki­
sanmaları olduğu açıklandı. ye devletinin yeni Anayasasının esaslarmı
Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi Hüküm eti kendisine telgrafla bildirip buna aykırı şe­
barışı samimî olarak istiyor, b u n u n için de kilde hareket im kân ve salâhiyeti bulun m a­
her şeyden evvel varlığının tanınmasını şart dığını ve Meclis Başkanlığıyla başlayan m u ­
koşuyordu. İtilâf devletleri D o ğ u meselesini haberelerinin gerektirdiği m uam elenin taki­
hakikaten hak ve adalet dairesinde halle ka­ binin İcra Vekilleri H e y ’etine tevdi edildiği­
rar vermişlerse, dâvetlerini doğruca Türkiye ni haber verdi (30 ocak).
B ü y ü k Millet Meclisi Hüküm etine yapmalıy­
dılar.

Konferansta temsil mevzuunda Ana­


dolu ile İstanbul arasındaki muhabere,
T . B. M . Meclisinin karan
Mustafa K e m a l Bey, Tevfik Paşaya ayrı­
ca hususî bir telgraf çekti. Bun da, kendisi
gibi bütün ömrü memlekete hizmetle geçmiş
bir zatın, bütün bunları son bir hizmetle süs­
lem ek fırsatıyle karşı karşıya bulunduğunu
haber verdikten sonra A n k a r a ’nın tam bir
birlikte hareket etmek istediğini, memleketin
b u konferansta ayrı ayrı temsil edilmesinin
zararlı olacağını, bugün karşısında bulunulan
d u rum u n sadece T ü rk milletinin hâkimiyet
haklarını korum ak için harcadığı emeklerin,
döktüğü hesapsız kanların ve iç ve dış güç­
lüklere karşı gösterdiği sebat ve m u k a v e m e ­
tin eseri olduğunu ve hâdiselerin gittikçe le­
himize inkişâf ettiğini; İtilâf devletlerinin
bile Londra’ya gelecek heyette A n k a ra h ü ­
kümetinin mümessilinin de bulunmasını şart
koştuklarına göre millî hükümetin m ev cu­
diyetini ve T ü r k milletini ancak b u n un tem­
sil edebileceğini ister istemez tanımış d u r u m ­
da bulunduklarını, Vahideddin’in B ü y ü k M il­
let Meclisi Hüküm etini tanımasının, kendile­
rinin de A nka ra hükümetine katılmasının İsmet (İn ö n ü ) Pa§a

3613
Tevfik Paşa, buna verdiği cevapta aynı fik Paşa ona verdiği cevapta evvelâ B ü y ü k
şeyleri tekrarlamaktan öteye geçemedi. Millet Meclisinin hazırladığı yeni Anayasaya
Tevfik Paşaya Mustafa K em al B e y değil, itiraz ediyor, sonra eski fikrinde ısrarda b u ­
Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi Hükümeti n a ­ lunuyor, böyle giderse konferansa hiç katı­
mına İcra Vekilleri H e y ’eti Reisi Fevzi (Ç a k­ lamayacağımızı, bunun ise İstanbul’u n büs­
m ak) Paşa cevap vererek, Londra konferan­ bütün elden çıkmasına sebep olacağını, kon­
sına katılacak hey’etin yalnız B ü y ü k Millet feransa yalnız Anadolu mümessillerinin k a­
Meclisi Hükümeti tarafından teşkil edilip bul edilmeyeceğini, İtilâf devletleri görüşmek
gönderileceğini, buna iştiraki b u hükümetin üzere bir tercih yaparlarsa İstanbul h ü k ü m e­
lüzumlu gördüğü mütehassıs müşavirler ile tini seçeceklerini ileri sürüyor, ve kendisinin
lüzumlu belgelerin İstanbul hükümetince h a ­ de hem en İstanbul’a dönmesini bildiriyordu.
zırlanıp hey’ete katılmak üzere gönderilme­ Mustafa K em al Bey, meseleyi bundan
sinin gerekeceğini, b u hey’etin. bütün Tür- sonra Meclise intikal ettirdi. Yapılan m ü za ­
kereler sonunda onun b u meseledeki hareket
tarzı doğru bulundu.
B u n u n üzerine Hariciye Vekili Bekir
Sam i B e y başkanlığında bir delege hey’eti
hazırlanıp çağırıldığı takdirde konferansa
katılmak üzere R o m a ’ya gönderildi. B u h e­
yet İtalya’da İtalya Dışişleri Bakanı vasıta-
sıyle resmen dâvet edildiği için Londra k on­
feransına katıldı. 27 şubat - 12 mart tarihleri
arasında 13 gün devam eden konferansa İs­
tanbul’dan gelen hey’etin başında Sadrıâzam
Tevfik Paşa bulunuyordu. Görüşmelerde söz
sırası Tevfik Paşaya gelince: «Ben sözü Türk
milletinin hakikî mümessili olan B ü y ü k M il­
let Meclisi başdelegesine bırakıyorum». B e ­
kir Sam i B e y konuşurken Osmanlı delegele­
rinden Mustafa Reşid Paşa da: «Bekir Sami
Beyefendi, bütün Türkiye namına söz söylü­
yor» dediler.

Konferansta İtilâf devletlerinin teklif­


Bekir Sami Bey leri, Bekir Sami Bey’in tutumu

kiye menfaatlerini temsil edecek biricik İtilâf devletleri, Sevr andlaşmasmdaki


hey’et olduğunun İtilâf devletlerine tebliğ esaslara dokunm ayan teferruat hususunda
olunmasını, bunlar kabul ve tatbik edilmedi­ bazı değişiklikler yapacaklarını bildirmişler
ği takdirde bütün mes’uliyetin onlara ait ve Türklerle Yunanlıların bun u evvelden
bulunacağını bildirdi.. kabulünü istemişlerdi.
O sırada henüz Ankara’da bulunan İzzet Türk hey’eti buna karşılık barış için ak­
Paşa da Tevfik Paşaya çektiği bir telgrafta la uygun en asgarî şartlarımızı kapsayan
b u isteklerin kabulü lüzumunu bildirdi. T ev ­ Millî Misakı ortaya atarak her şeyden evvel
Anadolu'nun boşaltılmasını istedi.
Yunanlılar, ne İtilâf devletlerinin deği­
şiklik tekliflerini ve ne de Anadolu’yu- bo­
şaltmayı kabul edemiyeceklerini ileri sürüp
Sevr andlaşmasını Türkiye’ye silâh güciyle
kabul ettirmek durum unda bulunduklarını
bildirdiler.
İtilâf devletleri bunun üzerine T ü r k ve
Y u n a n hey’etlerine birer proje verip bunları
hükümetlerine sunmalarını ve cevapların
kongreye bildirilmesini istediler.
B u n a göre Türkiye’ye bırakılan jandar- •
m a ve takviye birliklerinin sayısı biraz arta­
cak, yabancı subay sayısı biraz azalacak, B o ­
ğazlar bölgesi biraz ufalacak, bütçedeki tah­
ditler biraz hafifleyecekti. Adlî kapitülâs­
_ Sami ve Husrev (Gerede) Beyler yonlar, yabancı postaları ve Kürdistan(i)
Paris’te Fransız ricaüle meseleleri hakkında m ü p h em bazı tâdil vaad-

3614
lerinde de bulunuluyordu. Ermenistan'ın h u ­ Y u n a n ordusunun Bursa ve Uşak grup­
dutlarını Milletler Cemiyetince kurulacak ları 23 mart 1921 tarihinde harekete geçtiler.
bir komisyon çizecekti (halbuki yeni Türki­ İsmet Paşa kumandasındaki Batı cephesi bir­
ye’nin D o ğ u hudutları çoktan çizilmiş ve b u ­ likleri Eskişehir’in kuzey -batısında toplan­
n u alâkalılara kabul ettirmişti). İzmir’de özel mıştı. Savaşın İnönü mevkiinde kabulüne ka­
bir idare kurulacak, vilâyet sözde Türklere rar verilmiş, tertip ve tedbirler buna göre
iade olunacak, lâkin şehirde Y u n a n kuvveti alınmağa başlanmıştı.
bulunacak, İzmir sancağının âsâyişine İtilâf Yunanlılar, 26 mart akşamı İsmet Paşa­
subayları nezaret edecek, sancaktaki jandar­ nın işgal ettirdiği mevzilerin sağ kanadı ile­
ma, nüfus esasına göre olacak, Milletler C e ­ risine yanaştı. Ertesi günü, bütün cephede
miyeti buraya hıristiyan bir vali seçecek, savaş başladı. Yu n a n birlikleri, 28 martta
İzmir vilâyeti Türkiye’ye belli bir vergi ve­ Türk sağ kanadına karşı taarruza geçti. 29
recekti. martta iki kanattan da yüklendi. Y er yer
Konferans, İtilâf devletlerinin istediği m ühim muvaffakiyetler elde ediyordu. 30
neticeyi sağlaymadan sona ermişti. mart günü geçen şiddetli savaşların neticesi
Anadolu hükümeti esasen bu konferans­ de Y u n a n kuvvetlerinin lehinde oldu.
tan hiç bir şey ummuyordu. B u n a katılmayı İsmet Paza ise, en uygun zamanı bekliye-
kabul etmekten maksadı ise, millî dâvasını rek 31 mart 1921 günü taarruza geçti. Y u n a n ­
bütün dünyaya duyurmaktı. Ancak, dâvayı lılar, b u taarruz neticesinde kat'î şekilde
b u şekilde anlamamış olan ve Millî Misakı, mağlûp olarak perişan bir halde kaçm ak zo­
daha azı elde edebilmek için ortaya atılmış runda kaldı.
gayri samimî bir blöf sanan Bekir Sam i Bey, Türk piyade ve süvari kuvveti, kaçan
konferanstan sonra İngiltere, Fransa ve İtal­ düşmanı eski mevzilerine kadar takip et­
ya mümessilleriyle onların Türkiye’de elde mişti.
etmek istedikleri ekonomik nüfuz bölgeleri 1 nisan 1921 günü İsmet Paşa, Metris te­
'hakkında hey’et üyelerinden Tarsus millet­ peden durum u B. M . Meclisi Reisi Mustafa
vekili Niyazi (Ramazanoğlu) Beyin şiddetli K em al Beye telgrafla bildirince, o da cephe
itiraz ve -ikazına ve bunun kat’iyen kabul edil­ kumandanına: «Siz orada yalnız düşmanı d e­
meyeceğini, esasen Millî Misaka da aykırı ğil, milletin m akûs talihini de yendiniz»
bulunduğunu ihtar etmesine rağmen bazı an­ cümlesinin de bulunduğu, vatanın ve mille­
laşmalar imzalamağa kalkıştı* Tabiî, b u h u ­ tin istikbali için b u galebenin önemini belir­
susta bir salâhiyeti olmadığından bunlar ten bir cevap verdi.
sonradan Türkiye Büyük Millet Meclisi H ü ­
kümetince kabul ve tasdika şayan görülmedi.
Yalnız İngiltere'ye ait olan anlaşmanın bir Güney cephesindeki durum
kısım esirlerin mübadeleleri ile alâkalı bö­
lüm ü uygulandı.
G üney cephesinde ise, üç piyade tümeni
Cephe Kum andanı Refet Paşanm emrinde
İkinci İnönü savaşı olarak D u m lup m ar’da bulunuyordu. B u cep­
hede bundan başka sol kanatta bir süvari tü­
Diğer taraftan memlekete dönen Türk meni ve bir süvari tugayı vardı. G ü n ey cep­
delege hey’eti henüz yolda b u ­
lunurken görüşmelerde Sevr
andlaşmasmı Anadolu h üküm e­
tine silâh kuvvetiyle kabul et­
tirecekleri iddiasında bulunan
Yunanlılar, . bütün ordularıyle,
bütün cephelerimize karşı h a ­
rekete geçtiler.
Y u n a n ordusu, bir grup h a ­
linde Bursa ve doğusunda ve
diğer bir grup halinde U şak ve
doğusunda toplanmıştı.
Türk kuvvetleri ise, Eski­
şehir’in kuzey batısında ve
Dum lupm ar ile doğusunda ol­
m a k üzere iki grup halinde b u ­
lunuyordu.
Bundan maada, Yunanlıla­
rın İzmit’te bir tümenleri vardı.
B un a karşılık bir Kocaeli gru­
b u mevcuttu.

3615
h e s i k u m a n d a n ın ın a ld ı ğ ı v a z ife , b u y ö n d e lınca, Y u n a n ordusunun TJşak grubu derhal
b i r Y u n a n i l e r i h a r e k e t i n i ö n le m e k t i. çekilmeğe başladı. Fahreddin Paşa, A fyo n ’­
Yunanlıların U şak’m doğusundaki mevzi- dan çekilen düşmanı, karşı hücumla ağır bir
lerden hareket eden üç piyade tümeni ve bir tazyik altına alarak, takibe başladı. Refet
kısım süvarisi Dumlupınar’a taarruz ettiler. Paşa da hem en harekete geçerek dü şm an m
26 martta T ü rk birlikleri mevzilerini bırak­ Aslıhanlar civarındaki kuvvetlerine taarruz
m a k zorunda kaldılar. G ü n e y Cephesi K u ­ etti. Burada bulunan Y u n a n alayı taarruzlara
mandanı bundan sonra kuvvetlerini durdur- karşı koydu. Kazandığı zam an içinde iki Y u ­
nan tümeni b u mevkie gelip yetişti. A fy o n ­
dan gelen kuvvetler de bunlara katıldılar.
BÖylece Yunanlılar Du m lup m a r mevzilerine
yerleşmeğe ve orada kalmağa m uvaffak oldu.

İç politik olaylar
B u savaşlardan az sonra Anadolu’ya ula­
şan (25 nisan 1921) Bekir Sam i B e y ise, İtilâf
devletleriyle anlaşmanın lüzumlu v e m ü m ­
kün bulunduğu iddiasmdaydı. Yaptığı anlaş­
m a ve sözleşmelerin kabul edilmemesi üze­
rine Hariciye Vekilliğinden çekildi. A nc a k
Mustafa K e m a l B e y kendisine yazdığı özel
bir mektupla «malûm olan millî sınırlar
içinde memleketin bütünlüğü ye milletin tam
istiklâli» prensipleri içinde İtilâf devletle­
riyle bir anlaşma zemini bulabildiği takdirde
bunun B ü y ü k Millet Meclisi Hüküm eti tara­
fından memnuniyetle kabul edileceğini bil­
dirdi (Nutuk; 1927, S: 367).
Bekir Sam i Bey, bun un üzerine yeniden
Refet (B ele) Paşa A vrup a’ya gittiyse de, bunun da hiç bir fay­
dası olmadı. Hattâ, Paris’de kendi başına bazı
mağa ve yeni tertibat almağa muvaffak ola­ teşebbüslere giriştiği duyulduğundan resmi
madığından bunlar iki kısma ayrıldı. K endi bir görevi bulunmadığının ilâm icap etti.
emrindeki iki piyade ve bir süvari tümeni Ankara’ya dönüşünde verdiği raporda, ken­
Altıntaş istikametinde çekildi. Kolordu K u ­ disinin Londra’da yaptığı anlaşma ve sözleş­
m andanı Fahreddin Paşa kumandasında b u ­ meler dahilinde Millî Mücadeleye son ver­
lunan diğer kısım, düşmanın ağır taarruzla­ menin Türkiye için son kurtuluş yolu oldu­
rına maruz kaldı. Fahreddin Paşa, bir çok ğunu yine yazmışsa da «Millî Misak» prob­
savaşlar vererek A fyo n ’un doğusuna çekileli. lemini kavramamış olduğu anlaşılan b u zatla
Yunanlılar A fyo n ’u işgal ettikten sonra Çay- yeniden bir münakaşa kapısı açılmadı.
Bolvadin hattında durdu. Fahreddin Paşa, Bugünlerde B ü y ü k Millet Meclisinde ilk
iki tümen 've A da na bölgesinden gelen bir hizipleşmeler görülmeğe başlamıştı. Anadolu
tümenle hem en karşı bir hat meydana getirdi. ve Rumeli Müdafaa-i H u k u k Cemiyetinin
İnönü meydan savaşının neticesi anlaşı­ bütün hey’etlerinin ikinci seçmen olarak k a ­
tıldığı seçimlerde m eydana ge­
len Meclis, başlangıçta b u cemi­
yetin siyasî bir grubu gibiydi.
Birlik ve dayanışma zamanla
azalma istidadı göstermeğe, bu
yüzden Mecliste müşterek çalış­
manın düzenlenmesinde güçlük­
ler çıkmağa ve en basit mesele­
lerde oylar alabildiğine dağıl­
mağa başladı.

Bazı miletvekilleri buna


çare bulm ak üzere teşekküller
k urm ak yönüne gittiler, M u s ­
tafa K e m a l Beyin, Eylül 1920 de
yayınlanan «Halkçılık programı»
İkinci İnönü zaferinin A n k a r a ’d a büyük bîr sevinçle ndan m ülhem : 1 — Tesanüd
kutlanışı grupu, 2 — İstiklâl grupu, 3 —

3616
H a lk grüpü, 4- — İslahat grupü gibi kendile­ lere de bazı beyannameler göndermek su tğ *
rine adlar takıp özel programlar tesbitine tiyle yaymağa kalkıştılar.
girişen teşekküller görüldü. H e m e n D o ğ u Cephesi K u m a n d a m K âzım
Bunlardan başka, hususî maksatlar için Karabekir Paşan m dikkati çekilerek, onların,
kurulan ve ayrı bir adla anılmayan gruplar uyarılarak b u teşebbüslerinden vazgeçirilme-
da vardı. B u gruplar kısa zam an sonra asıl leri b ildirild.
maksadlarından ayrılıp müzakerelerin büs­ H oca Raif Efendi. E rzurum ’da kendisine
bütün çıkmaza girmesine sebep olmağa başla­ sorulan suallere karşılık: «Muhafaza-i M u ­
dılar. Bilhassa yeni A nayasa Meclisten çık­ kaddesat» unvanının kullanılmasındaki se­
tıktan ve yürürlüğe girdikten sonra b u h u ­ bepleri izah ederken maksadın hilâfet ve sal­
susta daha büyük güçlükler başgösterdi. B u tanat müessesesinin haklarını korumak, Tür­
gruplan birleştirmek, yahut birisini kuvvet­ kiye’yi İslâm dünyasının şimdiki hali ve ge­
lendirip bir ekseriyet grupu kurm a k için leceği için büyük kargaşalıkları ve m ahzur­
harcanan emeklerin beklenen sonuçları ver­ ları dâvet edecek olan Cum huriyet şeklinden
mediği görülünce, Mustafa K e m a l B e y bizzat kaçınmak olduğunu ve Mecliste teşekkül
müdahale ederek, A nado lu ve Küm eli Mü- eden Müdafaa-i H u k u k G r u p u n u n C um huri­
dafaa-i H u k u k G r u p u adlı bir teşekkül m e y ­ yet devrimini hedef tuttuğunu söylemişti.
dana getirmeye karar verdi. B u n u n progra­
mını başlıca şu iki prensip teşkil ediyordu: Yunan ordusunun yeniden taam m ıve
1 — Millî M isak esasları dahilinde m e m ­ ilerlemesi, Kütahya, Eskişehir savaşları
leketin bütünlüğünü ve millî istiklâli temin
edecek barışı elde etmek için milletin bütün
İkinci İnönü savaşmda yenilgiye uğra­
m addî ve manevî kuvvetlerini gerekli hedef­
yan Yunanlılar, kat’î bir harekete girişmek
lere yöneltmek ve kullanmak ve memleketin
için sür’atle derlenip toparlanmağa çalışıyor­
resmî v e özel bütün teşkilâtını v e tesislerini
lardı. B u maksatla cephelerdeki kuvvetlerini
b u esas maksada hizmet eder hale getirmeğe
11 tümene çıkarmışlardı.
çalışmak.
Türk ordusu ise, genel seferberliğini he­
2 — Devlet ve milletin teşkilâtını, A n a ­ nüz ilân etmiş durum da değildi. Yalnız son
yasa içinde şimdiden yavaş yavaş tesbit edip savaşlarda bir muvaffakiyet kazanamaması
hazırlamak. üzerine G ü n ey cephesi ilga edilip bütün k u v ­
B u n d a n sonra bütün gruplar ve Meclisin vetler Batı cephesi kumandası altında bir­
çoğunluk üyeleri dâvet edilip b u iki esas üs­ leştirilmiş bulunuyordu. Yunanlıların yeni
tünde birleşmeleri istendi ve b u temin edil­ bir taarruza geçmesinden evvel T ü r k ordusu
di. G rup u n iç tüzüğü de hazırlandı. Seçim İnönü - Kütahya - Döğer hattında savunma
sonunda başkanlığı Mustafa K e m a l B e y üze­ için tertiplenmiş bulunuyordu. Ayrıca Af-
rine aldı (Mayıs 1921). Böylece, memlekette yonkarahisarı bölgesinde de Yunanlılara kar­
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i H u k u k C em i­ şı iki tümen, G eyve ve Menderes bölgesinde
yeti bulunduğu gibi, Mecliste de böyle bir birer tümen mevcuttu.
grup hasıl oldu. A nc a k, b u gruba dahil bazı Y u n a n ordusu ise, Bursa’da v e U şak ’da
milletvekilleri, ikinci prensibi biraz mânalı birer kolordu halinde toplanmış, Menderes
bulmuşlardı. Y en i bir T ürk devleti kurulma­ bölgesinde de bir tümen ayırmıştı.
sına bir türlü razı olmak istemeyerek daha İkinci İnönü yenilgisinden sonra' Y u n a n
ziyade Osmanlı devletinin ve onun bir kısım ordusu genel seferberlik ilân ederek üç ay
müesseselerinin devamını arzu edenler buna içinde gerek insan m evcudu, gerekse savaş
derhâl cephe aldılar. Bazısı
grup içinde yaptıkları propa­
gandalarla zihinleri bulandır­
m ağa teşebbüs ettikleri gibi,
bazısı da memleket içinde faali­
yete geçtiler. B u arada H oca
W '•••'
Raif Efendi ile arkadaşları A n a ­
dolu ve Rumeli Müdafaa-i H u ­
* , '*V \ "■&
-iS ? . ; %
k u k Cemiyetinin E rzurum m er­
kez heyetinin adını «Muhafaza-i
M ukaddesat Cemiyeti» olarak j g |g | f e j i l >/' -
umI & S İ 4
değiştirdiler. Üstelik programın
§ & fiH İP İ
baş tarafına hilâfet ve saltanat
m akamını ve devletin şeklini
korum a gayesini güden bazı
ilâvelerde bulundular ve bu
teşebbüsü başta D ö ğ u vilâyet­ Türkiye Büyük Millet Meclisinin birinci y ı ld ö n ü m ü n ü n
leri olm ak üzere öbür vilâyet­ kutlanışı töreni

3617 F. 42
araç ve malzemesi bakımından Türk ordu­ T. B. M . Meclîsinde durum, Mustafa
suna çok üstün hale gelmişti.
Kemal Beyin Başkumandanlığa
Batının bütün kaynaklan emrinde olan
bu orduya karşı, Türkiye B ü y ü k Millet M e c ­ atanması
lisi Hükümeti, yalnız T ürk milletinin kay­
naklarından faydalanarak bir askerî güç Hakikaten büyük arazi parçalarının düş­
m eydana getirmek durumundaydı. B u ka y ­ m a n a terbi halk efkârında büyük bir sar­
nakların vereceği imkânların ne olabileceği sıntı hasıl etmişti. B u n u n ilk tezahürleri de
ise belli değildi. T ü rk milleti, dokuz yıldır Mecliste görüldü. Acı tenkidler oldu.
durmadan savaşmaktaydı. B u savaşlar sıra­ Mersin m e b ’usu Salâhaddin Bey, Mustafa
sında bütün kaynaklarını vatan müdafaasına K e m a l Beyin, ordunun başına geçmesini is­
açmış, nesi varsa vermişti. Anadolu'da, bir tedi. O n u n bu vazifeyi üzerine almasını iste­
savaşa silâh ve cephane yetiştirecek endüstri yenler iki kısımdı. Ekseriyette olup genel
m evcut değildi. Eldeki, yukarıda anlatmış ol­ kum andanın ona verilmesile her şeyin düze­
d uğum uz gibi, Birinci D ü n y a Savaşında, or­ leceğine ve nihaî neticenin ancak b u suretle
dun un elinde bulunup mütareke hükümleri­ alınacağına samimî olarak inananlar, diğer­
ne göre düşman tarafından el konulmuş olan leri azınlıkta olan ve artık ordunun tam am en
ve sonra depolarından Anadolu’ya kaçırılan mağlûp olduğunu, durum un bir daha düze-
savaş malzemesinden ibaretti. lemiyeceğini, millî dâvanın tam am en kaybe­
dilmiş bulunduğunu sandıklarından öçlerini
Yunanlıların 10 tenımuz 1921 tarihinde
Mustafa K e m a l Beyden almak isteyen b ed ­
beş tümenle cepheden İnönü - Kütahya hat­ binler ve muhaliflerdi.
tına ve 6 tümenle sol kanattan Kulaksız - Bir kısım milletvekilleri de, onun b u va ­
Döğer hattına taarruzlarıyle Kütahya - E s ­
zifeye tâyinine karşı idiler. Bunlar da tama­
kişehir savaşları başladı. Yunanlılar Seyid-
m en iyi niyetle hareket eden ve Mustafa
gazi istikametinde ilerleyip T ürk ordusunu
K e m a l Beyin, ordunun başına geçmesini h e­
im ha gayesini gütmekteydiler.
nüz erken bulanlardı.
Üstün kuvvetlerle buna muvaffak olup Mecliste münakaşa ve müzakereler uza­
Seyyidgazi istikametinde ilerlemeğe başla­ dı. Genel eğilim, Mustafa K em al Beyin Baş­
yınca, T ü r k birlikleri sarılmamak için Eski­ kumandanlığı üzerine alması yolunda idi.
şehir - Seyyidgazi hattına çekildi. Mustafa Mustafa K e m a l Bey, Meclisin 4 ağus­
K e m a l Bey, 18 temmuzda Batı cephesi k a ­ tos 1921 tarihli gizli bir oturumunda başkan­
rargâhına gidip d urum u yakından inceledi' ve lık m akam ına bir önerge vererek beliren ge­
sonunda cephe kumandanı İsmet Paşaya: nel arzu ve istek üzerine Başkumandanlığı
«Orduyu, Eskişehir’in kuzey ve güneyinde kabul edeceğini, ancak b u vazifeyi üzerine
topladıktan sonra, tanzim ve ıslahını m ü m ­ almaktan doğacak faydalan en kısa zam anda
kü n kılabilmek için düşman ordusuyla araya elde edebilmek için Türkiye B ü y ü k Millet
büyük bir mesafe koym ak lâzımdır. B u n u n Meclisinin haiz olduğu yetkileri fiilen kul­
için, Sakarya’nın doğusuna çekilmek caizdir» lanmak şartının da kabulünü istedi. B u yet­
dedi. Yunanlılar, durmadan takip ederse h a ­ kinin yalnız üç ay gibi kısa bir süre için ve­
reket üssünden uzaklaşmış olacak ve yeni­ rilmesini kâfi buluyordu. Mecliste hem en iti­
den menzil teşkilâtı kurmağa mecbur kala­ razlar yükseldi.
cak, her halde ummadığı bir çok güçlüklerle Mustafa K e m a l Bey, Mecliste ileri sürü­
karşılaşacak, buna karşılık T ürk ordusu top­ len bu mütalâaların hiç birini reddetmedi.
lu bulunacak ve daha uygun şartlara malik Hattâ, hepsini doğru bulduğunu ve Meclisin
olacak. B u hareketin en büyük mahzuru, Es­ bu meseleyi dikkat ve önemle incelemesini
kişehir gibi m ü h im mevkilerin ve bir çok söyledi. Gerekli açıklamalarda bulundu.
arazinin Yunanlılara terkedilmesinden ötürü Sonra Meclise bir tasarı sundu. Tasarı, m ü ­
um um î efkârda hasıl olabilecek, mânevî sar­ zakereye konularak kanun şeklini aldı (Düs­
sıntı idi. A n c a k muvaffakiyetli sonuçlar elde tur; Tertip: III, C: 2, S: 133).
edilince b u mahzurlar kendiliğinden ortadan
B u kanu nu n birinci maddesi, Meclisin
kalkacaktı. Mustafa K em al Bey «askerliğin
ve üyelerinin masuniyetini garanti ediyor,
gerektirdiğini tereddütsüzce tatbik edelim.
ikinci maddesi Başkum andan Mustafa K em al
Ö bü r mahzurlara mukavemet ederiz» diye­
Paşaya ordunun maddî ve mânevî gücünü
rek hasıl olacak durum un bütün mes’uliyeti-
âzamî şekilde arttırmak ve sevk ve idaresini
ni kabul etti.
sağlamlaştırmak hususunda Meclisin haiz ol­
B u n u n üzerine T ürk kuvvetleri. 25 tem­ duğu yetkiyi veriyor, üçüncü maddesi ise,
m u z 1921 • tarihinde Sakarya nehrinin doğu­ Başkumandanlık sıfatı ile bu yetkiyi üç ayla
suna çekildi. B u harekete girişilmeden evvel sınırlandırıyordu.
Eskişehir civarında bir karşı taarruz yapıla­ Mustafa K e m a l Bey, başkum andan olun­
rak düşmanın güney kanattaki tazyikinin ca, Fevzi Paşan m Genelkurm ay Başkan­
hafifletilmesi temin olunmuştur. lığı ödevini daha rahat olarak yapabil­

3618
mesi için üzerinde buîunan Millî M üdafaa başına geçti. B u suretle, A nadolu’da Millî
Vekâletinin Refet Paşaya veya bir başkasına Mücadele devri, yerini İstiklâl Savaşı dev­
verilmesini teklif etti. B u n u n da kabulünden rine bırakmış oluyordu.
sonra kısa bir hitabede bulunarak sonunda:
«Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düş­ Başkum andan pek yakında başlayaca­
manları mutlaka mağlûp edeceğimize dair ğım u m d u ğ u düşman taarruzlarının nereler­
olan güvenç ve inancım bir dakika olsun sar­ den ve hangi noktalardan geleceğini ve sa­
sılmamıştır. B u dakikada b u eksiksiz kana­ vaşların hangi alanlarda cereyan edebilece­
atimi hey’etinize, bütün millete ve bütün ğini kestirmek için ilk iş olarak cephe b o ­
dünyaya karşı ilân ederim» dedi. yunca bir keşif gezisinde bulundu. B u sıra­
da düşman taarruzlarının nerelerde karşıla-
Başkum andan Mustafa K em al, karar­ nrp durdurulabileceğini ve onun nasıl yeni­
gâhını hem en kurarak işe başladı. Sonra top- lebileceğini kararlaştırdı. O n d a hasıl olan
yekûn savaş hazırlıklarına girişti. Yetkileri­ intiba, bun un Kızılırmağm doğusuna geçme­
ne dayanarak üstüste tebliğler yayınladı. den, yani A nkara’yı geçici de olsa düşman
Bunlarla her kazada bir «Millî Teklifler K o ­ işgaline düşürmeden başarılabileceği merke-
misyonu» kurdu. Bunların nasıl çalışacakla­ zindeydi ve kendisinin çok ehemmiyet ver­
rını düzenlendi. Vatanda her evin bir kat ça­ diği bir husustu. B u incelemeleri esnasında
maşır, bir çift çorap ve bir çift çarık hazır­ attan düşm ek suretiyle bir kaza geçirdiyse
layıp bölgesindeki komisyona teslim etmesini de tedavi için gittiği A nkara’dan h em en sa­
bildirdi. Tüccarın ve halkın elinde bulunan vaşı idare mevkiine geldi.
her çeşit yünlü ve pam uklu kumaş, y ü n ve
tiftik, deri ve mamulleri, her çeşit tel ve çi­ B u sırada tekrar ileri harekâtına başla­
vi, saraçlık malzemesi, nal v e mıh ve bunla­ mış (13 ağustos) bulunan Y u n a n ordusu, P o ­
rın h a m maddeleri, y e m torbası, yular, belle­ latlI batısında demiryolunun kuzeyi ile gü­
m e, semer, urgan, kaşağı v.s. stoklarına be­ neyinde Sakarya nehri sağındaki T ü rk sa­
deli sonra ödenm ek üzere yüzde kırk nisbe- vu n m a hattına yüklendi (23 ağustos 1921).
tinde el koydu. Yine bedeli sonra ödenm ek Y ü z kilometrelik bir cephede cereyan eden
üzere mevcut buğday, arpa, saman, u n ve savaşlarda savunma hattının bir çok yerleri
her çeşit hububat, kasaplık hayvan, şeker, kırıldı, geri çekilmeler oldu. Buralardan iler­
gaz, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay v e m u m lemek isteyen her Y u n a n birliği karşısında
stoklarının da yüzde kırkma ve ordunun işi­ hem en T ü rk kuvvetleri yeni cephe kurdu.
ne yarayacak terkolunmuş malların hepsine Başkum andan Mustafa Kem alin: «Hatt-ı m ü ­
el koydu. O r d u ihtiyacı için alınandan m aad a dafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh,
halkın elinde bulunan nakil vasıtaları için bütün vatandır!.. Vatanın her karış toprağı,*
ayda bir kere yüz kilometrelik bir mesafeye vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terkoluna-
kadar meccani askerî nakliyat mükellefiyeti m az» diye başlayan emrine göre hareket eden
ihdas etti. Halkın elinde bulunup savaşa y a­ Türk ordusunda, yerinden atılan en ufak
rayan bütün silâh ve cephanenin üç günde birlik bile ilk durabildiği noktada tekrar
teslimini -emretti. Benzin v e ağır yağlarla cephe teşkil ediyordu. Yanındaki birlikler
her çeşit ince ve kalın makine yağları, m o ­ çekilme zorunda kalsa bile diğerleri ona tâbi
torlu araç lâstikleri, telefon cihazları, her çe­ olmadan bulunduğu yerde sonuna kadar da*
şit kablo, pil, çıplak tel ve b u n ­
lara benzer elektrik malzemesi
ve sülfirik asid stoklarının da
yine aynı şartlarla yüzde kırkı­
nı ordu ihtiyacına ayırdı. Bütün . o
demirci, marangoz, dökümcü,
tesviyeci, saraç, arabacı esnafını
ve imalâthanelerini ve imal ka- -
biliyetlerini, ateşsiz silâhlar ya- ;V-il
pabilecek sanatkârları tesbit et-
tirdi. Halkın elinde bulunan her ¿rites.
çeşit nakil vasıtasıyle b u işde
kullanılabilecek hayvanların
yüzde yirmisine keza el koydu.

Sakarya Meydan Savaşı

Başkum andan b u icraattan


sonra, 12 ağustos 1921 tarihinde
PolatlI’daki cephe karargâhma Millî mücadelede mühim nakliyat unsurları erkekli kadınlı
gidip fiilen İstiklâl Ordusunun köylüler ve kağnılar

3619
yanıyordu. B u tarz o zam ana kadar harp
san’atına hâkim olan, savunm a hattının kı-
rılmasıyle ordunun m uayyen mesafede çekil­
meleri icabettiği teorisine karşı idi ve b un u
değiştirmekteydi.
Y u n a n ordusu savunm a hattına ağırlık
merkezi güneyde ve sol kanada, kuşatm ak
üzere taarruz ettiğinden, zam anla T ü r k cep­
hesinin yönü Batıdan G üneye, arkası da A n ­
kara iken K u zey e yönelmişti. Fakat B a ş k u ­
m a n d an Mustafa K e m a l Bey, bun da bir özür
görmedi. Yukarıda yazdığımız savunm a sis­
temiyle Y u n a n ordusunun taarruz kabiliye­
tini gittikçe azalttı ve nihayet b un dan m a h ­
r u m hale getirdi. B u d u r u m hissedilr edil­
mez. önce T ü rk ordusunun sağ kanadı S a ­
karya doğusundan Y u n a n sol kanadına ve
sonra da bütün cephede karşı taarruza ge­
çerek galebeyi temin eden darbeyi vurdu (13
eylül 1921). Yirmiiki gün ve yirmiiki gece
aralıksız d ev a m eden Sakarya m ey da n sava­
şını neticede T ü r k ordusunun kazanması,
Y u n a n kralının ve ordularının A n k a r a ’yı al­
m a arzu ve iddialarına da son veren kat’î bir
darbe oldu.
Sakarya savaşının başladığı ilk günlerde
bir emniyet tedbiri olarak Millî H ü k ü m e t

Sakarya savaşını gösteren kroki

3620
merkezi her türlü haberleşmeyi durdurmuş kârına sunuldu. (İslâm Ansiklopedisi; C ü z:
bulunuyordu. B ü y ü k bir m ey da n savaşının 10, S: 758).
başladığı duyulmuş, lâkin nasıl geçtiği öğ-
renilememiş, her yerde yalnız Y u n a n ajans­ Galebenin siyasî neticeleri, Kars and-
larının verdiği zafer ve muvaffakiyet tera­
neleri dinlenmişti. Millî ordunun kat'i zaferi iaşması ve Ankara anlaşması
haberi yayılınca d u ru m birdenbire değişti. Sakarya m eydan savaşında kazanılan
Bütün yurdda coşkun ve günlerce süren se­ parlak zaferin neticeleri hem en görülmeğe
vinç gösterilerine yol açtı.
Sevr’in şartlarını A n k a ra ’ya silâh güciyle
kabul ettireceklerini böbürlenerek ilân eden
Yunanlılar cidden hacil ve perişan bir d u ­
rum a düştüler.
Meclis, toplantı halinde bulunuyor, za ­
fer kutlanıyor, vaktiyle Mustafa K e m a l B e y
hakkında lehde olmayan konuşmalar yapmış
bulunan bir kısım milletvekilleri şimdi söz­
lerini tevile çalışıyor, herkes birbirini tebrik
ediyor, gözlerden sevinç ve iftihar yaşları
akıyordu.

Mustafa Kem al B ey’e Müşirlik rütbesi


ile Gazi unvanının verilmesi

Galib ordunun galib başkumandanının


askerî rütbesi yoktu. G örev başında ve savaş
m eydanlarında kazandığı rütbelerini Osmanlı
devleti geri almıştı. 14/15 eylül gecesi K o ­
zan milletvekili ve. Gen elku rm ay Başkanı
Fevzi ve Edirne milletvekili ve Batı C e p ­
hesi K u m a n d a n ı İsmet Paşalar Meclis B a ş ­
kanlığına telgrafla bir önerge göndererek
savaş m eydanında bizzat bulunup birlikleri
sevk ve idare ve gereken tedbirleri almak Y u s u f K e m a l (T en g irş ek ) B e y
suretiyle zaferi elde eden Sakarya m eydan
savaşının galib kum an danı B a şkum a nd an başlandı. İlk olarak, Sovyet R usya’nın ara­
Mustafa K e m a l Bey e M üşir (Mareşal) rüt­ cılığı ile Sovyet Ermenistan, Gürcistan ve
besiyle G azi ünvanm ın veril­
mesini istediler. Meclis, 19 eylül
1921 tarihinde bir kanunla b u ­
n u kabul etti (Düstur; Tertip:
III, C : 2, S: 143).

Mustafa K e m a l Paşa (Bey),


aynı gün Meclis kürsüsünden
T ü rk milletinin mümessillerine
Sakarya m ey da n savaşının geçiş
şeklini anlattıktan sonra sözle­
rini şu cümlelerle bitirdi: «Biz,
millî sınırlarımız içinde hür ve
müstakil yaşamaktan başka bir
şey istemiyoruz. Türkiye halkı
Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi
ve onun Hükümeti, her medenî
millet ve hüküm et gibi varlığı­
nın, hürriyet ve istiklâlinin ta­
nınması isteğinde katiyen ısrar
eder ve bütün dâvası bundan
ibaretin-».
O n u n bu sözleri, Meclisin -
kararıyle yabancı dillere tercü­ fVtustafa K e m a l B e y ve F r a n k ie n B u y y o n A n k a r a ’d a T . B . M .
m e. edilerek dünya u m u m î ef­ Meclisi binasına girerlerken

3621
Azerbaycan devletleriyle yapılmış olan and- mışlardı. B u maksatla, eski bakanlardan
laşmalar 13 ekim 1921 tarihinde K ars’da im ­ Franklin Buyyon, Millî Hüküm etle gayrı res­
zalandı. mî temaslarda bulunm ak ve T ü r k h ü k ü m e ­
Fransızlar daha Londra konferansın­ tinin görüşünü öğrenmek için A nka ra ’ya gel­
dan evvel Sevr andlaşmasının Millî H ü ­ di (9 haziran 1921). Mustafa K e m a l B ey k e n ­
kümete ve dolayısıyle Türk milletine kabul disi ile Hariciye Vekili Yusuf K e m a l (Ten-
ettirilmesinin imkânsız olduğunu ileri sür­ girşek) B ey ve Fevzi (Ç akm ak) Paşa da h a ­
müşlerdi. Londra konferansından sonra ise zır olduğu halde iki hafta kadar görüşme­
Bekir Sam i Beyle yaptıkları anlaşmalar millî lerde bulundu. D a h a ilk buluşmalarda, m ü ­
H üküm et tarafından tasdik edilmemişse de zakereler için hareket noktasının millî Mi-
çeşitli sebepler yüzünden Suriye ile birlikte sak olduğu ifade edildi. F. Bu y y o n ise, ev­
Adana, Anteb bölgesini işgal altında bulun­ velâ Sevr andlaşmasının bir oldu bitti ola­
duran Fransa’nın ve yeni Türkiye devletinin rak mevcut bulunduğunu söyledikten son­
birbirleriyle savaşmağa ne niyet ve ne de is­ ra L o ndra’da Bekir Sam i Beyle yapılan
tekleri vardı. Fransızlar b un un için Türkler­ anlaşmayı esas almanın ve bu anlaşmanın
le yeniden anlaşma imkânları aramağa başla­ Millî M isaka aykırı olan noktaları üzerinde

--TTg'-'f
-
münakaşalarda bulunmanın u y ­
gun bulunacağını .ileri sürdü.

... ■■ Londra konferansına gelen dele­


gelerimizin esasen Millî Misak-
• ■': i1 ¿ÂBİSİ1 tan bahsetmediklerini söyledi.
Kendisine verilen karşılık­
ta; millî hüküm et nazarında

t t- -M Sevr diye bir andlaşma bulun­


madığı söylenerek, Bekir Sam i
~ yz :r r> . ■p i Bey, Londra konferansında Millî
Misakı öne sürmemişse, kendi­
sine verilen yetki ve talimat
dahilinde hareket etmeyip ha-
tâlı davrandığı, bu hatalı yola
yeniden gitmenin de hiç bir
mk faydalı netice
ilâve edildi.
doğurmayacağı

m F . Buy y o n b un un üzerine

k . Bekir Sam i B ey Millî Misaktan


bahsetmiş bulunsaydı ilk m ü za ­
kerelerin buna göre yapılacak
Ankara anlaşm asından sonra T ü r k ve Fransız delegeleri olduğunu ve asıl güçlüğün bu
A d a n a ’da noktadan doğduğunu söyleyerek
Millî Misakı incelemek için bir
kaç gün müsaade istedi. Sonra
Millî M is ak m maddeleri üzerin­
de birer birer duruldu, Fransız
diplomatının bilhassa dikkatini
çeken, kapitülâsyonların ilgası
ve tam istiklâl meseleleriydi.
B u n u n mücadelenin bütün ruhu
olduğu ve elde edilmedikçe
barış ve sükûnun kurulamıyaca-
ğı kendisine tekrar hatırlatıldı.
Birinci ve ikinci derecedeki
meseleler üzerinde günlerce fi­
kir teatisinde bulunulduktan
sonra maddeler üzerinde tam
anlaşma oldu. Anlaşma, Fransız
diplomatının adım adım . Türk
tezine yaklaşması sonunda vâki
olmuştur. Fransa hükümeti
biraz daha bekledi. Nihayet,
Sakarya zaferinden 37 gün son­
A n l a ş m a üzerine Fransızların terkedip gittikfer? A d a n a ’da ra, 20 ekim 1921 tarihinde A n ­
halkın sevin 9
gösterisi kara anlaşması imzalandı. B u

3622
anlaşma ile.. Milli H ü k ü m e t ve milli emeller Tahliye ve işgal bir karma komisyon ta­
ilk defa olarak bir Batı devleti tarafından rafından yapılacak, bu arazide oturanlar için
tanınıyor, kabul ve tasdik ediliyordu. tam bir genel af ilân olunacak, Türkiye h ü ­
kümeti Millî Misakta azınlıklar için derpiş
A nd laşm anm esasları şunlardı:
edilen hakları tanıyacak, İskenderun bölgesi
İki devlet, aralarında savaş halinin sona
için geçici Özel bir idare kurulacak, Ertuğrul
erdiğini bildiriyor ve b u n u askerî ve mülkî
Gazi’nin babası Süleyman Şahın, Caber kale­
memurlarına ve halka derhal ilânı kabul edi­
sindeki mezarı müştemilâtıyla birlikte T ü r ­
yorlardı.
kiye’nin malı olacak, buraya Türk bayrağı
İki taraf esir ve tutukluları karşılıklı
çekilecek ve Türk muhafızlar konulacaktı.
olarak hemen serbest bırakacaklardı.
E n geç iki ay içinde Fransız birlikleri B un d an m aada güney demiryollarına,
Anadolu’y u boşaltıp Millî M isak ile tâyin her iki tarafla ilgili akarsulara ve gümrük
olunan güney sınırının Suriye tarafına çeki­ meselelerine ait bazı teferruat da anlaşma
lecektir (B u smır, anlaşmanın sekizinci m a d ­ sınırına giriyordu (Düstur: Tertip: III, C : 2,
desinde tasrih ediliyordu). S: 152-171).

T. B. M M ECLİSİN DE D U R U M , O R D U N U N B Ü Y Ü K ZAFER İ, B Ü T Ü N
ANADOLU VE İ Z M İR ’İN KURTULUŞU, MUDANYA M Ü TAREKESİ,
BÂB-I-ÂLİ’NİN T U T U M U , S A L T A N A T I N İL G A S I, P A D İ Ş A H I N K A Ç M A S I

Sakarya zaferi T ü rk ordusunun kudreti­ yaset nedir?» sorusu ile daha tehlikeli m e ­
ni ortaya koyan askerî.ve siyasî alanda m ü ­ selelerin doğmasına yönelmek istendi. M ü ­
him bir merhale olmuştu. Fakat, A na do lu’yu nakaşalar sonunda Rauf (Orbay), Befet
askerî bir zaferle düşm andan temizlemedik­ (Bele) Paşa görevlerinden, K a r a Vasıf Bey
çe, Millî Misakı kabul ettirmeğe imkân yok­ üyelikten istifa ettiler (13 ocak 1922).
tu. A n c a k Batılı devletlerle İstanbul hükü­
meti ve hattâ B ü y ü k Millet Meclisinde v a ­ Meclîste muhalefeti temsil edecek olan
zife almış bazı kimseler, böyle bir zaferin
elde edilebileceğine hâlâ emin değillerdi. ikinci grubun kurulması
Mecliste yine Sakarya savaşından önceki ha ­
va esmeye başladı. Rauf ve K ara Vasıf Beyler, gruptan ay­
rılan bir kısım mebuslarla birleşip- Anadolu
Başkumandanlık ile olağanüstü yetkile­ ve Rumeli Müdafaa-i H u k u k Cemiyeti ile
rin müddeti sona ermeden b u n u n üç ay için bağları baki kalmak şartıyle Mecliste «İkinci
uzatılması hakkında Meclise gelen kanu nu n Grup» u teşkil ederek kuvvetle muhalefete
müzakerelerini fırsat bilen muhalif zümreye geçtiler.
mensup milletvekilleri, kanu nu n çıkmaması
için çok uğraştılarsa da m uvaffak olamadılar. Gruptan ayrılanlar, G rup programının
B u n d an sonra, başka bir faaliyet sahası ara­ ikinci maddesinde hükümet teşkilâtının A n a ­
dılar ve buldular. Mecliste «İcra Vekilleri yasaya göre yapılacağını derpiş eden düşün­
H e y ’etinin vazife ve m es’uliyetleri hakkın- celeri ile, birinci m addenin son fıkrası olan
daki kanun» tasarısı görüşülürken harekete «memleketin resmî ve özel bütün teşkilâtmı
geçip Millî Hüküm eti uzak ve gerçekleşmesi ve tesislerini esas m aksada hizmet eder hale
imkânsız hayâller peşine sürükleyerek kendi getirmeğe çalışmak» meselesine karşı bulu­
asıl görevini yapmasına engel olacak bazı h ü ­ nuyorlardı.
kümleri bu kanuna koydurm ak istediler. Muhalifler, bir taraftan hükümetin çalış­
masına, vekillerin seçilmesine engel olacak
Gazi Mustafa K e m a l Paşa, 1 aralık 1921
bir faaliyet tarzı tutturdukları gibi, bir ta­
tarihinde Meclis kürsüsünden Millî Misakı
raftan da Mecliste ordu aleyhinde bir cere­
gerçekleştirmek amacını güden yeni Türk
yan yaratmağa çalışıyorlardı.
devletinin bunlarla uğraşamayacağını, uğraş­
masının millî egemenliğin gerçekleşmesine Sakarya m eydan savaşından sonra aylar
engel olabilecek tehlikelerin doğmasına se­ geçtiği halde ordunun neden taarruza geç­
bep olacağını izah etti. mediği soruluyor, mutlaka taarruz etmesi
gerektiği ileri sürülüyor, hiç olmazsa belli
Diğer bir mesele de B aşkum andan ile bir kesimde taarruzda bulunarak taarruz k a ­
Genelkurm ay Başkanınm A n k a r a ’da bulun­ biliyetinin mevcut olup olmadığının anlaşıl­
malarından çıktı. 4 ocak 1922 günü B ü y ü k ması isteniyordu.
Millet Meclisinin gizli bir ■toplantısında bu Gazi Mustafa K em al Paşa, hazırlıklarını
husus ortaya atıldı ve değişiklikler yapılması tamamlar tamamlamaz, yalnız kesin neticeli
ileri sürüldü. Sonra «takib edilen askerî si­ bir taarruz yapm ak düşüncesinde olduğu için

3623
bütün bunlara mukavemetle her türlü m a n ­ Fethi (Okyar) B ey A vrup a’ya gönderilmiş­
tık ölçüsü dışındaki iddialara ve hiç bir esa­ lerdi.
sa dayanm ayan düşüncelere iltifat etmedi. Yusuf K e m a l Beye, İstanbul’a ait bâzı
B u n u n üzerine, onun milleti bir meçhule görevler de verilmişti. İzzet Paşa ve arka­
doğru sürüklediği propagandası başladı ve daşlarıyla görüşecek, onlara Millî H ü k ü m e ­
bu, Meclis dışına ve hattâ orduya kadar y a­ tin tâyin ettiği hedefe doğru yürümelerini
yıldı. telkin edecek, Vahideddin’in B ü y ü k Millet
Bütün bunlara karşı, Mecliste izahat Meclisini tanımasını isteyecekti.
yerm ek ihtiyacını hisseden G a zi Mustafa K e ­ Yusuf K e m a l Bey, kendisine verilmiş
mal Paşa cepheyi teftiş için A nkara’dan ay­ olan talimata tam am en uygun şekilde hare­
rılmağa karar verdiği 4 mart 1922 günü Meca­ ket ettiyse de, İzzet Paşa ve. arkadaşlarından
lisin gizli bir toplantısında açıklamada b u ­ ayni iyi niyetli karşılığı göremedi. O n u al­
lundu. O r d u n u n kararı taarruzdu. Lâkin bu, dattılar ve Vahideddin’e bir müracaatçı ola­
hazırlıkların tamamlanması için bir zamana rak götürdüler. Üstelik A vrup a’d a yapacağı
muhtaç bulunduğundan geri bırakılıyordu. teşebbüsleri zorlaştırmak ve karıştırmak için
İstanbul’da oyalayıp İzzet Paşayı Y u n a n iş­
Yarım hazırlıkla yapılacak taarruz, hiç taar­
ruz etmemekten daha fena idi. B u n u n için, galinde bulunan yerlerden geçirmek suretile
böyle bir durum u n ordunun taarruz kabi­ kendisinden evvel Paris’e ve Londra’y a gön­
liyeti olmayışı şeklinde tefsiri doğru değildi. derdiler.
Kö tü telkinlere, menfi propagandalara k a ­ Millî hükümetin Hariciye Vekili, Paris
pılmamak lâzımdı. ve Londra’da yaptığı temas ve görüşmeler­
den hiç bir sonuç alamadı. Ancak, İtilâf dev­
B u n d a n sonra, düşmana taarruz için v e­
letleri Dışişleri Bakanlarının yakında topla­
rilmiş kati kararın tatbikine geçilebilmesi-
narak B ü y ü k Mîllet Meclisi Hüküm etine b a ­
nin üç vasıtanın hazırlığının tam olmasına
rış teklifinde bulunacaklarını öğrendi. H a ­
bağlı bulunduğunu söyledi. Bunlarda biri
ber aldığına göre, Anadolu’n un boşaltılması
millet, öbürü meclis ve üçüncüsü ordu idi. esas itibariyle kabul edilmişti. Yalnız, barış
görüşmeleri sırasında savaş başlarsa, m ü za ­
kerelerin yarıda kalabileceğini ileri süren
Lo rd Kürzon, Yu suf K e m a l Beye b un u n için
daha evvel Yunanlılarla bir mütareke yapıl­
masının doğru olacağını söyledi.
Yu suf K e m a l B e y ise buna, konferansın
Anadolu’n un boşaltılmasına karar vererek
bu n u iki tarafa bildirmesinin mütarekeden
daha . büyü k bir garanti olduğu cevabını
verdi. Lâkin Lo rd K ü rzo n mütarekede ısrar
etti. Ancak, son teklifi de hükümetine bil­
direceğini haber verdi..
A z sonra da, Yu suf K em al Bey, Ankara-
3^a dönmeden, İtilâf devletleri Dışişleri B a ­
kanları konferansı, T ü rk ve Y u n a n hüküm et­
lerine mütareke teklifinde bulundu. B u m ü ­
tarekenin esas şartları şunlardı:
İki taraf birlikleri arasında on kilomet­
relik askerî kuvvetlerin bulunmayacağı bir
alan teşkil edilecek, birlikler hiç bir suretle
kuvvetlendirilmeyecek, stratejik durumların­
da değişiklik yapılmayacak, bir yerden bir
Sonra Meclisten, kendisi cephede bulun­
yere malzeme naklolunmayacak, ordu ve as­
duğu sırada açık oturumlarda ordunun duy­
kerî d urum İtilâf devletlerinin askerî komis­
gu ve düşünceleri üzerinde kötü, tesirler y a­
yonlarınca kontrol edilebilecek, b u komis­
ratacak münakaşa ve müzakerelerde bulu­
yonların hakemlikleri iyi niyetle kabul olu­
nulmamasını istedi.
nacak, çarpışmalar üç ay için duracak ve ön
barış görüşmeleri iki tarafça kabul edilince­
İtilâf devletlerinin mütareke teklifi ye kadar mütareke üç ayda bir otomatik
ve yeni banş şartları olarak yenilenecek, taraflardan biri harekete
geçmek isterse, mütareke müddetinin sona
A nkara hükümeti son kat’î savaşa hazır­ ermesinden hiç olmazsa on beş gün evvel
lanırken bir taraftan da Batı dünyasının öbür tarafa v e İtilâf devletleri mümessille­
duygu ve düşüncelerini öğrenmek gayesile rine d urum u haber verecekti.
Hariciye Vekili Yu suf K e m a l (Tengirşek) Sakarya’da maddeten olduğu kadar mâ-
B ey ve, daha sonra da Dahiliye Vekili olan, nen yenilen ve yeniden geniş askerî hare­

3624
ketlere kalkışması imkânsız derecede güç Millî Hükümetçe kabulü ve Millî M isak
olan Yu nan' ordusu, b u şartları hem en kabul prensipleriyle telifi imkânsızdı.
etti. Millî Hüküm et, 5 nisan 1922 tarihinde
Ankara b u harekette başka gayeler sez­ her iki notaya birden cevap verdi. Bunda, iyi
di. İtilâf devletleri Y u n a n ordusunu kat’î so­ niyetini isbat için evvelâ mütarekenin esas
nucu alacak bir taarruza kalkıştıramaymca, olarak kabul edildiği, lâkin mütareke ile be­
hazırlanan millî T ü rk ordusunu âtıl bırak­ raber Anadolu’nun boşaltılmasının başlama­
mak, millî hükümeti bir takım ümidlerle sının şart olduğu bildiriliyordu. Mütarekenin
oyalamak, bekleyişlerle maddî ve mânevî gü­ müddeti, b u boşaltma müddeti ile eşit şekil­
cü yıpratmak istiyorlardı. de dört ay olacak ve boşaltma sonunda ilk
Fakat buna rağmen teklif A nkara hü kü ­ barış müzakereleri bitmemiş olursa kendili­
metince reddedilmedi. B u suretle h e m iyi ni­ ğinden üç ay daha uzayacaktı. Eğer m üta­
yetle hareket ettiğini gösterip b u n u propa­ reke teklifi kabul edilirse, barış tekliflerini
ganda etmeyi, hem de mukabil şartlarla İti­ incelemek üzere üç hafta içinde delegeleri­
lâf devletlerinin gerçek niyetlerini öğrenme­ miz kararlaştırılacak yere gönderilecekti.
yi ve red cevabının da onlardan gelmesini İtilâf devletleri 15 nisanda notanın red
uygulayacak bir politika takibini uygun edildiğini bildirdiler. Millî H ü kü m et 22 n i­
gördü. sanda mütareke meselesinde anlaşma olmasa
bile barış görüşmelerinin geri bırakılmasının
Mütareke teklifine İcra Vekilleri Heyeti
doğru olmadığını bildirip İzmir’de bir k o n ­
bir cevap hazırladı. 24/25 mart gecesi M u s ­
ferans toplanmasını teklif etti ise de, bu gö­
tafa K em al Paşa da Sivrihisar’da vekillerle
rüşmeler neticesiz kaldı.
buluşup cevabın nihaî şeklini kararlaştırdı­
lar. B u cevabın verilmesine vakit kalmadan
Paris’te toplanan Dışişleri Bakanları konfe­ Başkumandanlık meselesi, Türk ordu­
ransının İtilâf devletlerinin barış esaslarını sunun taarruz hazırlığı ve durumu
bildiren 26 mart 1922 tarihli notası alındı. B u
esaslar ise şunlardı: Başkumandanlık K a n u n u ikinci defa 4
a — Türkiye’de ve Yunanistan’daki azın­ şubat 1922 günü yeniden uzatılmıştı. Böyle-
lıkların haklarının savunulmasına ve b u h u ­ ce, 3 mayıs 1922 tarihinde müddeti sona eri­
susta konulacak kaidelerin tatbikine Millet­ yordu. İkinci uzatılışta Mecliste yine bir çok
ler Cemiyetinin (Cemiyet-i A k v a m ) de işti­ tartışmalar olmuş, neticede kanun çıkmıştı.
rak ettirilmesi. Mayıstaki üçüncü defa uzatma m ü zake­
b — Doğuda bir Erm eni y urdunun k u ­ relerinde Mecliste çoktanberi hazırlanmakta
rulması ve b u işe de Milletler Cemiyetinin olan muhaliflerin şiddetle karşı koymaları
iştirak ettirilmesi. sonunda ilk oylamada alınan netice alınama­
c — Boğazların serbestliğini sağlamak dı. A n c a k gizli bir celsede yapılan açıklama­
için Gelibolu yarımadasında ve Boğazlar böl­ yı müteakip Başkumandanlık K a n u n u tekrar
gesinde askerî olmayan bir bölge kurulması. üç ay için uzatıldı. B u hususa dair T e m m u z
ç — Trakya sınırının Tekirdağı Türkler- ayındaki müzakerelerde ise Mustafa K em al
de ve Kırklareli, Babaeski ve Edine Y u n a n ­ Paşanın müddetsiz olarak Başkumandanlığı
lılarda kalmak üzere yeniden çizilmesi. Meclisçe kabul edildi.
d — Türkiye’ye bırakılacak İzimr’in
Diğer taraftan gerek Meclisçe gerekse
Rumlarına ve Yunanistana geçecek Edirne-
dışarıda, saltanata ve hilâfete bağlı olanlarla,
nin Türklerine b u şehirlerin idaresine âdilâ­
yüksek İdarî kabiliyetin yalnız kendilerinde
ne şekilde iştirak imkânını verecek bir usul
olduğunu sanan, dolayısıyle yüksek m evki­
kararlaştırılması.
lerde bulunmayı tabiî hakları sayan ve işle­
e -
— Barış olunca İstanbul’un İtilâf dev­
rin ancak bu suretle neticelendirilebileceği
letlerince boşaltılması.
kanısını taşıyan pek muhteris bazı eski, poli­
f — Sevr andlaşmasmda elli bin olarak
tikacılardan mürekkeb bir grup çeşitli yol­
tâyin edilen T ürk silâhlı kuvvetlerinin sek­
lardan muhalefetlerine yine devam ettiler.
sen beş bine çıkarılması ve bunların yine üc­
retli olması. Yukarıda naklettiğimiz b u dış ve iç olay­
g — Sevr andlaşmasmdaki malî komis­ lar geçerken, T ü rk ordusunun hazırlığı ta­
yonun kaldırılması, bununla beraber İtilâf m a m e n sona ermiş bulunuyordu.
devletlerinin ekonomik çıkarlarını, Düyun-u Gazi Mustafa K e m a l Paşa, daha Haziran
U m u m iy e ve bize yükletilecek savaş tazmi­ ortalarında taarruz kararını vermişti. B u k a ­
natının ödenmesini temin hususunda T ürk rarından ise Genelkurm ay Başkanı Fevzi
hâkimiyeti ile uyuşabilecek bir usul tâyini. Paşa ile Batı Cephesi K um a nd an ı İsmet P a ­
h — Kapitülâsyonlarda tâdiller yapılma­ şa ve bir de Millî M üdafaa Vekili K âzım
sı maksadıyle birer komisyon- kurulması. (Özalp) Paşa haberliydiler.
Mahiyeti itibariyle Sevr’in az çok tâdil Sakarya, savaşından sonra Y u n a n ordu»
edilmiş bir şekli olan bu projelin şartlarının sunun büyük kısmı Afyonkarahisarı - Dtım-

3625
lupmar arasında bulunuyordu. Diğer k u v ­ Türk devletinin batı cephesindeki k u v ­
vetli bir grupu da Eskişehir bölgesindeydi. vetleri ise, iki ordu halinde bulunuyordu.
Bunların arasında da ihtiyatları vardı. Sağ Ayrıca cephe karargâhına bağlı birlikler de
kanadını Menderes bölgesinde bulundurduğu mevcuttu ve hepsi on sekiz tümendi. B u n ­
kuvvetlerle koruyordu. Sol kanadını ise, İz­ lardan maada üç tümenli bir' süvari kolordu­
nik gölü kuzey ve güneyindeki kuvvetler su ve daha zayıf mevcutlu iki ayrı süvari
m uhafaza etmekteydi. Böyleee, Menderes su­ tümeni vardı.
yundan M arm ara denizine kadar uzanan bir Türk ordularının birincisine Ali İhsan
cephe hasıl olmuştu. Y u n a n ordusunun ge­ (Sabis) Paşa, İkincisine Y a k u p Şevki Paşa
nel teşkilâtı üç kolordu ile bir kısım müsta­ kum an da ediyorlardı. Bir m üddet sonra B i­
kil birliklerdi. B u üç kolorduda oniki tümen rinci ordu kumandanlığı Nureddin Paşaya
vardı. Müstakil birlikler toplamı da üç tü­ verildi.
mendi. Teşkilâtı değişik olan Türk ve Y u n a n or­

Fevzi (Ç akm ak) Pasa

3626
duları mukayese edilirse insan ve tüfek sa­ mandanı ile görüşerek taarruzun nasıl yapı­
yısı birbirine denk gibiydi. Yalnız Türklerde lacağını ^bütün teferruatiyle tesbit etti. *Son-
süvari daha fazla idi. B u n a karşılık Y u n a n ra, nihaî hazırlıkların tamamlanmasını büdi-
ordusu top, makineli tüfek, uçak, ulaştırma rip A nkara’ya döndü.
aracı, cephane v e fennî malzeme bakımından Batı Cephesi Kum and an ı İsmet Paşa da
üstündü. Üstelik, dünyanın serbest ve destek­ 6 ağustos tarihinde ordulara gizli olarak ta­
leyici endüstrisine dayanm a şansına sahipti. arruz hazırlığı emrini verdi.
Başkum andan taarruz kararını verdiğini
Başkum andan Gazi Mustafa K e m a l Paşa­
Vekiller H e y ’etine henüz açıklamamıştı. A n ­
nın tasarladığı plân gayet basit, lâkin ayn*
kara’ya dönüşünde onlarla bir toplantı ya­
derece m ükem m el ve mutlaka zafere götü­
parak iç ve dış durum u birlikte görüştü. A s ­
rücüydü. Orduların asıl kuvvetlerini Y u n a n
kerî vaziyetimiz hakkında gerekli bilgileri
cephesinin bir kanadında ve m ü m k ü n olduğu
verdi. Birlikte cereyan eden görüşme ve ko-
kadar b u kanadın dışında toplayarak bir im ­
ha m eydan savaşı yapm ak. B u n u n için asıl
kuvvetler Yunanlıların A fy o n civarında b u ­
lunan sağ kanat grupunun güneyinde ve
Akarçay ile D u m lu p m a r hizasına kadar olan
alanda toplanacaktı. Y u n a n ordusunun en
m ü him ve en hassas noktası orası idi. Ç abu k
ve kesin sonucu almak, Y u n a n kuvvetlerini
b u kanattan vurmakla m ü m k ü n d ü (Nutuk;
1927, S : 411-412). Genelkurm ay Başkanı F e v ­
zi Paşa ve Batı Cephesi K u m a n d an ı İsmet
Paşa buna göre gerekli incelemeleri yapmış­
lardı. Plân hazırdı.
Türk Orduları Başkum andanı Gazi M u s ­
tafa K e m a l Paşa, 23 tem m uz 1922 tarihinde ...f:m^- i l # ., i
Batı cephesi karargâhının bulunduğu A kş e ­
hir’e gitti. Genelkurm ay Başkanınm da b u ­ l i p a r i
lunduğu bir toplantıda harekât hakkında ge­
nel görüşme yapıldı.
Mustafa K e m a l Paşa, K o n y a ’ya gelmiş
olan General Tavzhend’Ie görüşmek üzere 24
tem m uzda K o n y a ’ya gitti. 27 tem m uzda tek­ m m ’
rar Akşehir’e döndü. O gece yapılan görüş­
melerde 15 ağustosa kadar bütün taarruz
hazırlıklarının sona ermesi kararlaştırıldı.
Ertesi günü bir futbol müsabakası baha­
nesiyle ordu ve bir kısım kolordu k u m a n ­
danları Akşehir’e dâvet olundu. O gece M u s ­
tafa K e m a l Paşa kendileriyle taarruz hakkın­ m m
da görüşüp düşüncelerini sordu ve kendi d ü ­
şündüklerini onlara açıkladı. 30 tem m uzda
Genelkurm ay Başkanı ve Batı Cephesi K u ­

» ¿ ■ -ı

Büyük taarruza hazırlanan T .B .M . Mecjısi ordusundan çeşitli birlikler

3627
nuşmalardan sonra taarruz hususunda h ü k ü ­ olmadığı hak km dak i propagandaları e n son
metle mutabık kaldı. dereceye çıkarmışlardı. B u hal, T ü r k ordu­
sunun işine yaramış, böylece gerçek du ru m u
Muhaliflerin ordunun durumu hakkın­ ve kararının tatbiki için yapılan işler Y u ­
da menfî propagandaları, Başkuman­ nanlılardan daha kolay ve kendiliğinden giz­
lenmiş, onlar da tam am en b u yanlış propa­
danın cepheye hareketi ganda sonunda tedbirsiz kalmışlardı. Yalnız
B u sırada muhalifler, ordunun kötü d u ­ devletin m ü h im mevkilerinde bulunan bazı
r um d a bulunduğu, yerinden kıpırdayacak hali kimselerin üzerinde de aynı propagandanın
tesirleri görülmeğe başlamıştı.
Mustafa K e m a l Paşa b u n u ile­
risi için zararlı görerek onlarla
başbaşa konuşmalar yaptı ve
kendilerini ordunun gerçek d u ­
r u m u hakkında ikna edip sonra
da cepheye gitti. Kendisinden
evvel oraya gelmiş olan Genel­
k urm ay Başkanı ile buluştu.
Yalnız A n k a r a ’dan ayrıldığını
son derece gizli tutmuştu. B un u ,
bir kaç yakınından başka kimse
bilmiyordu. Arkadaşları B a ş k u ­
m andan A nka ra ’da imiş gibi
davranacaklardı. Başkum anda­
nın 21 ağustos günü Ç a nk a ya ’da
bir çay ziyafeti vereceğini gaze­
teler ve ajanslarla ilân , ederken
G azi Mustafa K e m a l Paşa 20
ağustos 1922 günü öğleden son­
ra saat 16 da Akşehir’de, Batı
cephesi karargâhında bulunu­
yordu.
Burada cephe kumandanına,
26 ağustos 1922 sabahı düşm ana
taarruz edilmesi emrini verdi.
Mustafa Kem al Paşanın büyük taarruzdan evvel O gece Birinci ve İkinci or­
kıtaları teftişi dular kumandanlarını da karar­
gâha çağırdı. Kendisi, k u m a n ­
danlar, G enelkurm ay Başkanı
ve cephe kum andanı hazır b u ­
lundukları halde bir toplantı
yapıldı.
B aşkum andan, ordu k u m a n ­
danlarına taarruzun nasıl yapı­
Vv•; v lacağını bir harb o yunu şeklin­
*fSI r
de izah etti; b u taarruz h e m bir
s!
fc
■ operatif baskın, h e m de tabye
baskını şeklinde olacaktı. B u ­
n u n başarılabilmesi için ise yı­
ğınağın ve tertiplerin mutlaka
çok gizli kalması gerekiyordu.
B u yüzden, böyle hareketler hep
■ USB M , geceleri yapılacaktı.
W \ Mustafa Kem al Paşa, 24
ağustos 1922 günü B a ş k u m a n ­
danlık karargâhını Akşehir’den
Mustafa Kemai Paşanın cephe teftişlerinden birinde A k ­ taarruz cephesinin gerisinde b u ­
şehir istasyonunda çekilen bu resimde Paşanın sağında lunan Ş uhud kasabasına naklet­
Sovyet Rusya elçisi Aralof Yoldaş, solunda Azerbaycan tirdi. 25 ağustos 1922 sabahı da
eîçisi İbrahim Abilof ve resmin sag tarafında İsmet (İnö­ Ş uh u d ’dan savaşın idare edile­
nü) Paşa ile Garp Cephesi K u rm a y Başkanı Asım ( G ü n ­ ceği Kocatepe’nin güney batı­
düz) Bey görülmektedir sında çadırlı ordugâha geçildi*

3628
Gazı Mustafa K e m a l Paşa, 26 ağustos cu- b üyük ihtiyatlarını asıl ağırlık bölgesine sü-
imartesi günü sabahı saat 5.30 da yanında Ge- rememiş bulunuyordu. Esasen 26 ağustos ak-
nelkurmay B a ş k a m ve Batı Cephesi Kum an- gam m a kadar cephenin her noktasından ayni
d a m bulunduğu halde Kocatepede’ydi. Bir şiddette devam eden taarruzlara uğramış ve
akşam öncesindenberi A na do lu’n u n dışarı ile böylece asıl ağırlık noktasını sezememişti.
her türlü yazı ve telgraf haberleşmesi kesil­ 27 ağustos sabahı başlayan şiddetli Türk
miş bulunuyordu. piyade taarruzu, asıl maksadı açığa vurm uş­
T ürk ordusunun taarruzu, şu şekilde ter­ sa da, artık iş işten geçmiş bulunuyordu. B u
tiplenmişti: 12 piyade ve 3 süvari tümenin­
den kurulu Birinci ordu A karçay - Ahırdağ
bölgesinden kuzeye doğru taarruza geçecek,
iki kolordu ve bir süvari tümeninden kurulu
İkinci ordu cepheden düşm ana tesbit taarru­
zunda bulunacak, üç tümenli süvari kolordu­
su Ahırdağ’ın doğusundan geçip düşmanın
yan ve gerilerine h ü c um edecekti. Diğer ta­
raftan, düşmanın da yapması m ü m k ü n bütün,
hareketler inceden inceye hesaplanmıştı. K a ­
bul edilen esas, ne olursa olsun asıl ağırlık
merkezinden öbür cephelere kuvvet ayırma­
maktı. Eskişehir - A karçay arasındaki 130
kilometrelik cepheye beş piyade ve bir sü­
vari tümeni tahsis olunmuştu. Akarçay’m b a ­
tısında ise, on dört tümen bulunduruluyordu.
Ağırlık bölgesinin h em e n batısından altı tü­
menle taarruza geçilecek ve b u suretle genel
taarruz yirmi tümenle yapılmış olacaktı. T a ­
arruz plânının gaves:. düşmanın sağ kana­
dına kesin bir darbe vurarak, Ego deniziyle
bağlan tısını kesmek ve boy ¿ece onu, Mustafa
K em al Paşanın :âbiriyle -vatanın harim-i is­
metinde» boğmak, yani anayurdda yok et­
mekti.

Büyük Taarruzun başlaması

Kuvvetli bir topçu hazırlık ateşinden


sonra taarruz tam bir baskın şeklinde baş­ Mustafa Kemal Paşa Kocatep’de
ladı ve Türk askerinin kahra­
m anca ve fedakârca hücum la­
rıyla devam etti. D a h a ilk saat­
lerden itibaren düşmanın çeşitli
kesimlerine nüfuz edildi. T aar­
ruz, akşama kadar şiddetini hiç
kaybetmeden sürdü. Düşm anın
m addî ve manevî gücü, b u m ü t­
hiş h ücum karşısında adamakıllı
sarsıldı. A k ş a m üstü A fy o n ’un
güney doğusundaki düşm an sağ
kanadının kilit noktaları olan
Kaleciksivrisi ile Belentepe ve
ayrıca b ü y ü k bir day an ak n ok­
tası olan Tm aztepe ele geçiril­
miş bulunuyordu.
İkinci ordu, K azdağı istika­
metinden yaptığı taarruzla düş­
m anı bulunduğu yere tesbit
ederek kendisinden beklenen
görevi m ü k em m e l şekilde b a ­
şarmıştı. B u yüzden, düşm an Başkum andan Mustafa Kemal Paşa savaş idare yerinde

3629
taarruzlar neticesinde A fyo n ’u n güneyinde dasındaki T ü r k süvari koİordüsu ise, önün
elli kilometreye ve doğusunda 25/30 kilomet­ batı ile bütün bağlantısını kesmiş ve tam bir
reye kadar uzanmış ve bir yıldır büyük itina çenber içine alınmasını sağlamış b ulun u­
ile tahkim edilmiş olan düşman mevzileri ya­ yordu.
rıldı. Yunanlılar, kuzeye doğru çekilmek zo­ B u sırada kuzeyden ilerleyen İkinci ordu
runda kaldılar. T ü r k piyadesinin önüne ge­ düşmanın A fy o n ve Eskişehir grupları ara­
çilmez taarruzu d eva m etti. B u n u n neticesin­ sına girmek suretiyle kuvvetlerini ikiye böl­
de düşmanın savunm a gücü kırılarak büyük m üş oldu. Asıl kuvvetler, kuzeyde kalanlardı.
kısmı Sincan ovasına atıldı ve burada sahra 28 ağustos akşamına kadar b u kısım B a ­
savaşı y apm a zorunda bırakıldı. tıdan çevrilerek tam am en sarıldı. Öbürleri
D a h a 25/26 gecesi Abırdağ’ın güneyinden de 29 ağustos akşamına kadar devam eden
geçip Y u n a n hatlarının sağ yan gerilerine in­ takip ve çevirme hareketleriyle çenber içine
miş bulunan Fahreddin (Altay) Paşa k u m a n ­ alınmış oldu.

Başkumandanlık M eydan
Savaşı, İzmir’e giriş

Bu safha, hayatmı hiçe


sayarak cephenin en ilerisinde
savaşlara müdahale eden M u s ­
tafa K e m a l Paşa tarafmdan 30
ağustos günü Dum lupınar’da
tatbik edildi ve parlak bir
başarı ile sona erdi. B u harekât
neticesinde düşmanın asıl k u v ­
vetleri çok yakın mesafeden ve
iki yandan kuşatıldı ve Adatepe
ormanlıklarına sürüldü. Süvari
kolordusu tarafından çekilme
yolları kapatıldı. D ü ş m a n ordu­
su tam am en imha ve başk u m an ­
danı Trikopis esir edildi. Dört
taraftan hücum a uğrayan düş­
m a n dar bir alanda üstüste yı­
ğılan cesetlerden kanlı bir dağ
bırakmış ve T ü rk vatanının
harim-i ismetine girenler bir
daha geriye d ö nm em ek üzere
mahvolmuşlardır (İhsan Yurd-
oğlu; Başkumandanlık M eyd a n
Muharebesi; Aylık Ansiklopedi
S: 101-102).
B u savaştan canını kurtara­
bilmiş pek az Y u n a n ordusu ar­
tıkları ile daha aşağıda bulunup
im hadan kurtulan birlikler
U şak üzerinden İzmir -Çeşm e
istikametinde kaçmağa başladı­
lar. Bunlar, gece gündüz a m a n ­
sız bir şekilde takip edilip kanlı,
çarpışmalarla batıya sürülmeye
başlandı. A y n i zamanda, Y u n a n ­
lıların Eskişehir grupu, Üçüncü
kolordu ile İzmit grupunu teş­
kil eden tümenler tarafmdan
mağlûp edilip perişan bir halde
Bursa - M u d a n y a - E rde k hattı­
na sürüldü. Sonra bir kısmı b u ­
rada y ok edildi, bir kısmı yine
Büyük taarruzu gösteren kroki , denize döküldü. Takip başlarken

3630
G azi Başkum andan Mustafa K e m a l Paşa, or­ m al Paşa, 10 eylül İ922 tarihinde yanında
dulara hitaben şu günlük emri yayınlamıştı: G enelkurm ay B a ş k am Fevzi Paşa bulunduğu
«Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi Orduları: halde bir otomobille İzmir’e gelmiş, halkın
Afyonkarahisarı, D u m iu p m a r büyük coşkun gösterileriyle karşılaşmış, sonra za­
m eydan savaşında zalim ve mağrur bir or- feri bir beyannam e ile halka ilân etmişti.

Büyük Zaferin İstanbul’daki akisleri,


İstanbul hükümetinden Mustafa Kemal
Paşaya gelen tebrik telgrafı
T ü rk ordusunun kazandığı b üyük zafer
İstanbul’da âni bir heyecan yarattı. D a h a ev­
vel haberleşme kesildiği için, Sakarya sa­
vaşında olduğu gibi, yalnız Y u n a n kaynak-

F a h re d d in (A İ t a y ) Paşa

dun un asıl unsurlarını inanılmayacak kadar


bir zam anda imha ederek b ü y ü k ve necib
milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğu­
nuzu isbat ediyorsunuz. Sahibimiz olan b ü ­
yük T ü rk milleti geleceğinden emin olmakta
haklıdır. Savaş alanındaki maharet ve feda­
kârlıklarınızı yakından görüyor ve takip edi­
yorum . Milletimizin hakkm ızdaki takdirleri­
ne delâlet etmek vazifemi arka arkaya ve
durm adan yapacağım. Başkumandanlığa tek­
liflerde bulunmasını C ephe kum andanına
emrettim. Bütün arkadaşlarımın . A na do lu’da
Generai Trikopis
daha başka m ey dan savaşları verileceğini
dikkat nazarına alarak ilerlemesini ve her­
kesin aklî kuvvetini ve celâdet ve hamiyyet larmdan hep kendi muvaffakiyetlerini bildi­
m enbalarmı müsabaka ile ibzale devam et­ ren haberler geliyordu. İki millet arasında
mesini taleb ederim. b üyük bir m eydan savaşı, bir ölüm-kalım
mücadelesi geçtiği biliniyordu. Bir ara millî
Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!»
ordunun tam am en yenildiği ve hattâ M u s ­
Türkiye B ü y ü k Millet Meclisinin kahra­ tafa K e m a l Paşanın esir düştüğü şayiası ya-
m a n orduları b u emri eksiksiz
olarak yerine getirmek için 300
kilometrelik bir mesafeyi on bir
günde almışlar ve Akdenize
varmışlardır.
Türk ordusu, 9 eylül 1922
günü İzmir’e girmiş bulunuyor,
böylece D o ğ u n u n b u sihirli bel­
desi hakikî sahibine ebediyen
kavuşmuş oluyordu. 200 bin ki­
şilik Y u n a n ordusu, b u müddet
içinde m ahvolmuş, A na do lu’n u n
içinde y o k edilmiş ve ancak
perişan kalıntıları T ü rk süngü­
sü ile denize dökülmüştür, zafer
eksiksizdi.

B aşkum andan Mustafa Ke- Y u n a n lı esir su b ay lard a n bir grup

3631
Türk süvarilerinin İzmir’e ilk girişini ve Birinci Kordondan geçişini tesbit eden bu tarihî
fotoğraf o zam an çıkan Illustration mecmuasından alınmıştır

■.«' ■
9K

i
0 t i #
m
III
!§>
a?.

U J k . İ'::M " İ • vt â h h : : :• K>


i -v

Ü
im
a
S&.& ¿a&fci

4 # '.^ l i f

Y ine İzmir’e ilk giren T ü rk süvarilerinin Birinci Kordondan geçişlerini tasvir eden bu
resim de İngilizce «Story of the Nations» adiı eserden alınmıştır. Bu resimde (solda)
Yunanistan’a gidecek yerli Rumlar görülmektedir.

3632
j yıldı. İstanbul Rumları ve İstanbul’da bulu-
j n a n Yunanlılar neşelerinden kablarına sığa-
| m a z hale gelmişler ve taşkınlıklara başla­
mışlardı. A z sonra T ü r k ordularının zafer
! . müjdesi v e b u n u takiben de Y u n a n ordusu­
n u n mahvolduğu, başkumandanlarının esir
düştüğü haberleri ulaşmaya başlayınca şe­
hirde d u r u m birden değişti, günlerce şenlik­
ler yapıldı.
Zafer, İstanbul hükümetini daldığı gaf­
let uykusundan uyandırdı. A n a d o lu ’n u n düş­
m a n d a n temizlendiği ve İzmir’in geri alındığı
haberi gelince, Tevfik Paşanın başkanlığın­
daki Osmanlı kabinesinin İstiklâl orduları­
nın kahram an Başkum andanına 10 eylül 1922
tarihide çektiği telgrafı, m etne tam am en
sadık kalarak veriyoruz:

«Kumandân-ı besâlet*ünvan Mustafa


Kemal Paşa Hazretlerine

Anadolutnuzun ve Türk İÜ olan İzmir


şehrimizin tahiisi emrindeki muvaffakıyât-ı
fâika Osmanlılıgm(I) tarih-î mefahirine pek
parlak bir sahife-i celâdet iiâve etmiştir.
Bu hususta gerek taraf-ı âii-i kumandâ-
nîlerinden, gerek bilcümle erkân ve ümerâ
ve zabıtan ve efrad taraflarından İbraz olu­
nan me’ser-i celâdet ve hamiyyet, berâverde-İ
lisân-ı tebcil ve tahnid ve muzafferiyât-ı
vakıa tebrik ve tes’îd edilmekle beraber şü­
hedâmızın ervâh-t tayyibelerine fatihalar it­
haf olunur efendim».

Büyük Zaferden sonra


.1927, S: 414). Nitekim, T ü r k ordusunun mu-
B ü y ü k taarruz başlarken her tarafla her vaffak olmakta olduğu hissedilir edilmez,
türlü haberleşme kesildiği gibi, her g ün bü- müracaatlar başlamıştır. Büyük taarruz
y ü k muvaffakiyetlerle inkişaf eden savaş sür’atle inkişaf ederken, İcra Vekilleri
hareketleri, resmî tebliğlerde gayet önemsiz H e y ’eti Başkanı bulunan R a u f B e y d e n müta-
gösteriliyordu. B u n d a n maksat, Y u n a n or- reke hakkında İstanbul’d an bir iş’ar vaki
duşunun tam am en mahvolacağının anlaşüıp oldu (4 eylül 1922).

Türk ordusu girerken kundakçıların yaktıkları İzmir ve gemilerle kaçan Rumlar

3633 F . 43
Mustafa K em al Paşa, 5 eylül tarihli tel­ dar kayıtsız ve şartsız Türkiye B ü y ü k M il­
grafla şu cevabı verdi: «Anadolu’da Y u n a n let Meclisi Hüküm etinin mülkî memurlarına
ordusu kat’î surette mağlûp edilmiştir. Y u ­ ve askerî kuvvetlerine teslim edilmiş bulu­
n a n ordusunun artık yeniden ciddi bir m u ­ nacaktır.
kavemet göstermesine imkân yoktur. A n a ­ 2 — Yunanistan’daki Türk 'esirleri onbeş
dolu için her hangi bir müzakereye yer kal­ gün içinde İzmir, Bandırma ve İzmit liman­
mamıştır. Mütareke, ancak Trakya için bahis larında teslim olunacaktır.
konusu olabilir. B u n u n için, Eylülün onuna 3 — Y u n a n ordusunun üç buçuk sene-
kadar doğrudan doğruya Y u n a n hükümeti denberi A nadolu’da yaptığı ve yapmakta bu­
veyahut İngiltere vasıtasıyle, hükümetimize lunduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden ta-
resmen başvurduğu takdirde, ve aşağıdaki ahhüd edecektir».
şartlar ortaya konularak cevap verilmelidir. Gazi Mustafa K e m a l Paşanın bizzat şah­
B u tarihten, yani Eylülün onundan sonra sına çekilen bir telsiz telgrafla ise, İzmir’de­
vâki olacak başvurmanın cevabının başka ki İtilâf devletleri konsoloslarına kendisiyle
olmak ihtimali vardır. B u takdirde keyfiyet müzakerelerde bulunm ak salâhiyeti verildiği
ayrıca tarafıma bildirilmelidir: bildiriliyor ve nerede buluşulabileceği soru­
1 — Mütarekenin tarihinden itibaren onluyordu.
beş gün içinde Trakya 1914 hudutlarına ka­ B u n a verdiği cevapta 9 eylül 1922 de
Nif’de buluşulabileceğini bildir­
mişti.. Hakikaten o günde Paşa
Nif’de bulundu; fakat mülâkat
isteyenler orada değildi. ■Ç ünkü
orduları İzmir rıhtımında ilk
verdiği hedefe, A kdeniz’e var­
mış bulunuyorlardı (Nutuk,
1927, S: 415).
Millî ordular İzmir ve Bur-
sa’yı geri aldıktan sonra T rak ­
y a ’yı da kurtarmak için İstan­
bul ve Çanakkale’ye doğru iler­
lemeğe devam ediyorlardı.
İngiltere Başbakanı Loid
Corc, sanki bu harekete askerî
müdahale ile' karşı koyacakmış
gibi, yardımcı birlikler gönder­
meleri için İngiliz dominyonla­
rına başvurdu. Tabiî, bu sadece
bir blöften ibaretti.

İstanbul’da bulunan Fransız


olağanüstü komiseri general
İzmir’in geri almışı dolayısıyle İstanbul’da yapılan Pele ise realiteye ve günün
sevinç gösterilerinden olaylarına çok daha uygun şe­
kilde hareket ederek, Mustafa
K em al Paşa ile görüşmek üzere
İzmir’e geldi ve tarafsız bölge
diye adlandırdığı bu alana or­
duların girmemesinin daha uy ­
gun olacağını söyledi (18 eylül).

Mustafa K em al Paşa, h a k ­
kında gayet nazik bir kabul
göstermekle beraber, komisere,
Millî Hüküm etin böyle bir bölge
tanımadığını ve asla tanıyamı-
yacağmı, Trakya’yı düşmandan
kurtarmadıkça da, ordunun dur­
durulmasının imkânsız bulun­
duğunu söyledi.
Olağanüstü komiser, bun un
üzerine Franklin Buy y o n ’un
onunla görüşmek için İzmir’e
Yangından sonra İzmir’de harabeler gelmek istediğini haber verdi.

3634
Altıncı Mehmed (Vahideddin) zamanındaki veziriazamlar
( İlâve : 2 0 3 )


AH M ED İZ Z E T P A ŞA
Bab-ı âlî baskın ından sonra B a ş k u ­
M anastır vilâyetine bağlı Görice
m a n d a n Vekili unvaniyle b ü t ü n cephe­
sancağının Nasoliç kazasın da doğ du
n in k um and anlığı kendisine verildi,
(1864). Babası, mutasarrıflıklarda bu- j
Sa ıd H a l i m P a ş a kabin esinde Harbiye
lurimuş H a y d a r Bey adlı bir zat­
Nazırlığı teklif o lu n d u . B u n u , B a ş k u ­
tır. İlk tahsilini de b a b a evin­
m a n d a n Vekilliği üzerinde k a l m a k ve
de . yaptı. İstanbul’d a b u lu n d u k lar ı sı­
fiilen c ep he den ay rılm am ak şartiyle k a ­
rada Askerî Rüştiye okuluna verildi-
bul etti (12 h a zira n 1913 ). E d irn e ’n in
1878 yılında burasını bitirip Askerî İda­ geri alm ışından ve savaşın bitişinden
diye ve 1881 yılında. H a r p o k u l u n a gir­
sonra rütbesi Birinci Ferikliğe yüksel­
di., 1884 yılında ise süvari teğm eni ola­ tildi. A y n ı z a m a n d a Yaver-i E k r e m u n ­
rak birincilikle d ip lo m a alıp k u r m a y
vanı verildi. Politika ihtirası y ü z ü n d e n
sınıfına k a b u l edildi. 1887 yılında k u r­ savaşta uğranılan m ağlûbiyete sebep
m a y yüzbaşı oldu. Evvelâ H a r p ok u lu olanların b u l u n u p m e y d a n a çıkarılma­
ile k u r m a y sınıfları askerî coğrafya ho- j sında ısrar edişi o rd u y u gençleştirmek
çalığına ve bir m ü d d e t sonra d a aske- \ bahanesiyle k en d i çıkarlarına göre h a ­
rî okullar müfettişi G olç P aşa nın m u a ­ reket ed en İttihad ve Terak ki m e n s u ­
vinliğine tayin edildi. 1889 yılında Ko- b u genç ve m uh teris ord u m ensupları­
lağalığma yükseldi. Ertesi yıl tahsilini nın b u isteklerine karşı koyu şu , H a r ­
tam am lam ası için A l m a n y a 'y a gö n de­ biye nazırlığında d a h a fazla vazife gör­
rildi. 1894 yılında İstanbul’a dönerek m esin e engel hale geldiğinden istifa et­
G e n e l K u r m a y Başkanlığı ikinci şube- i ti. A rn a v u t lu k meselesinin kesin şekil­
sinde vazife aldı. O yıl binbaşı oldu. de halli için bu. bölgeye m u h t a r ve i m ­
Ertesi yıl Bulgaristan komiserliği ikin­ tiyazlı bir idare verilmesi cereyanları
ci kâtipliğine gönderildi. 1896 yılında belirince İsmail K e m a l B ey , E s a d Paşa
b u görevinden istifa etti. Y u n a n sava­ gibi A r n a v u t lu ğ u n ileri gelen bazı k im ­
şı çıkınca Tesalya ord usu k u r m a y H e ­ seleri. A h m e d izzet P aşa n ın pren s u n ­
yetine verilerek harekât şubesinde k ul­ vaniyle b u idarenin başına geçirilmesi­
lanıldı. H a k k ı n d a verilen jurna l üzeri­ n i istediler ve kendisin e ısrarla teklifte
n e sorguya çekilm eden Ş a m R e d if T ü ­ bu lu n d u la rsa da, b u n u reddeddi. K e n ­
m e n i k u r m a y heyetine tayin edilerek disi Birinci D ü n y a Savaşı’n a O sm a n lı
uzaklaştırıldı. Suriye’d e b u l u n d u ğ u sı­ devletinin katılmasına aleyhtardı. Ö
rada ayrıca Beşinci O r d u k u r m a y baş­ sırada m ü h i m bir vazifesi v e n ü f u ­
kanlığı birinci ve ikinci şubeleriyle B e ­ z u b u l u n m a d ı ğ ı n d a n hiçbir şey ya p a­
şinci Süvari T ü m e n i k u r m a y başkanlı­ m adı. E r z u r u m u n dü şm esi üzerine 1916
ğında ve ek görev olarak H i c a z dem ir­
yılında ikinci kolordu k u m an d an lığ ı üe
yolu k o m is y o n u n d a b u l u n d u . 1898 yı- j
D e ğ u cephesi k u m a n d a n lı ğ ı n a tayin o-
lında K a y m a k a m iY a r b a y ), 1901 yılın­
l u n d u . R u s y a ’d a ihtilâl çıkıncaya kadar
d a M iralay (Albay) oldu. 1903 yılında I
b u r a d a vazife gördü. Brest-Litovsk ve
Y e m e n isyanını tenkil h arek etine ka- I
B ü kreş barış görüşmelerinde askerî dele­
tıldı. 1905 yılında M irliva (Tuğgeneral)
ge olarak b u l u n d u . O sm a n lı devleti m ü t ­
lığa terfi etti. Y e m e n ’de ü ç b u ç u k yıl
tefikleriyle birlikte savaşı k aybe dip İt­
k adar vazife gö rdükten ve 1907 yılında tih a d ve Terak ki iktidardan çekilm ek
Ferik (T ü m g en era l) lige yükseldikten z o r u n d a kalınca Tevfik P aşa n ın ka-
sonra 1908 yılında h a v a değişimi için j bul etm em esi üzerine sadaret makamı-
L ü b n a n ’a gitmesine izin verildi. M e ş ­ I n a getirildi (Î4 e k im 1918). A h m e d İz­
rutiyet ilân edilince Genel _ K u r m a y zet P aşa n ın sadaretindeki en m ü h i m
Başkanlığına tayin olu n a rak İstanbul’a hâdise, M o n d ro s m ü tarek esinin im za­
geldi. 1911 yılında Mısır ve C id d e yoliy- lanmasıdır.
le H u d e y d e ’ye gitti.' Y e m e n ’in âsi ima-
M ütareke im zalanıp m em leke tin
miyle tekrar savaştı.
uğradığı b ü y ü k felâket ortaya- çıkınca
A h m e d İzzet Paşa, Y e m e n ’deki h iz ­ b u savaşı açmış olanlara karşı u m u m î
m etlerine karşılık  y a n meclisi üyeli­ efkârda ve ittihat ve T e r a k k in in eski
ğine tayin o lu n d u . B a l k a n savaşı çı­ dü şm an la rın da beliren galeyan kuvvele
kınca eski vazifesine çağrıldı. Y o l u z u n açığa v u ruldu. K a b in e s in d e önem li İtti-
old u ğ u için a n c a k Çatalca savaşları h a d ç ıia rm bu lu n m ası, biraz son ra d a
başlarken o rd u y a iltihak ederek G en el diğer bir kısım m e s ’u l İttihadçım n y u rd
Kurm ay başkanlığı görevini üzerine dışına kaçmaları, b ü s b ü t ü n h ü c u m a u ğ ­
aldı. ram asına sebep oldu. Esasen sadaretinin
I

3635
i
yansı hastalıkla geçmiş olan Âhined Beyin, b u n u A h m ed izzet Paşanın ken­
İzzet Paşa,- b u n u n üzerine 8 kasım disini Ankara ..ricaline tavsiye eden
1918 günü istifa etti. cümleleri ihtiva etmesi dolayısiyle ve
İzmir’in Yunanlılar tarafından iş­ muhalifi olan İsmet P&şanın eline
galinden sonra tekrar Ferid Paşa tara­ kendi aleyhinde bir koz vereceği endi­
fından kurulan kabineye A h m e d izzet şesiyle yapmadığını Bekir Sam i Beyin
Paşanın da girmesi için haber , vefatından biraz evvel kendisine söyle­
gönderildiyse de, kabul etmedi. B u n a miş olduğunu yine bizzat A h m e d İzzet
rağmen hüküm et listesi ilân edildiği Paşa nakletmektedir. Yine A h m e d İz­
zam an kendisinin Vükelâ heyetine m e ­ zet Paşa, b u memuriyeti sırasında bü ­
mur, yani Devlet bakanı olduğunu gör­ tün siyasi sırları m untazam an Anado­
d ü (19 mayıs 1.919). A h m e d İzzed Paşa, lu’ya bildirdiğini iddia etmiştir.
b u . vazifeden birkaç kere istifaya te­ B ü y ü k zaferden . sonra saltanatın
şebbüs ettiyse de kabul olunmadı. ilgası üzerine Tevfik Paşa kabinesi is-
D a m a d Ferid paşanın üçüncü defa- \ tifa edince tabiî kendisi de açıkta kal-
ki sadaretinde - ifadesine göre _ken~. i dı (4 kasım 1922). Lozan barışından
di arzusuna rağmen - A h m e d İzzed 1 sonra emekliye sevkolundu. Nam uslu
Pa-şa y in e.Vükela heyetine m e m u r ola­ i bir a dam olduğu için memuriyette ser­
rak bulunuyordu. Erzurum kongresine vet sahibi olamamıştı. Emekli maaşiyle
katılanlarm tevkif edilmesi . hakkında geçinmeğe çalışarak oldukça sıkıntıya
kararlar alınması üzerine istifa etti. düştü. Neden sonra Elektrik şirketinde
Ali Rıza Paşanın sadareti sırasında idare meclisi üyeliği verildi. Şeker has­
(2 ekim 1919 3 .mart 1920) Anadolu talığı ve kansızlıktan mustarip olarak
ile İstanbul hükümetlerinin anlaşması 31 mart 1937 tarihinde vefat etti. K e n ­
için faaliyet ve teşebbüslerde bulundu. disi bilgili, namuslu, vatansever, insaf
Fransızların, Ankara’ya gönderdikleri ve merhamet sahibi, temiz, bir insandı.
diplomat Frankiin Buyyon’u bir m ek­ Ancak, ananelere ve b u arada saltanat
tupla Ankara ricaline takdim etti. K e n ­ ve hilafet müesseselerine fazla bağlılı­
disi, itilâf devletleri arasında bir an­ ğı, son hizmet yıllarında- yanlış bir yol
laşmazlık- çıkmasını temin ümidiyle tutmasına sebep olmuştur.
daima Fransız politikasını güdüyordu.
A H M E D T E V F İ K PAŞA
İzzet Paşa, b u n da n sonra Tevfik
Paşanın kurduğu son Osmanlı kabine­ (Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci sadareti)
sinde Dahiliye nazırlığını kabul etti.
(21 ekim 1920). Kendisi, daima A n a ­ D A M A D F ERİD PAŞA
dolu ile anlaşmağa taraftar bulundu­ İstanbul’da doğmuştur (1853). B a­
ğundan hem en bir temas yolu aradı. bası Devlet Şûrası üyelerinden Seyid
A. İzzet Paşa ve kabine arkadaşı Bahriye Haşan İzzet Efendidir. Aile, aslen K a ­
nazırı ve eski sadrıâzam Salih Paşa gö­ radağ’ın Poşasi köyünden olup yedinci
rüşmek üzere Bileciğe davet edildiler. yüzyılda İslâmiyeti kabul ettiğine göre
Mustafa Kem al’le neticesiz Bilecik m ü ­ Seyidligin kendilerine baba tarafından
lakatını., yaptılar. gelmesine im kân yoktur.
. ; Kendileri, İstanbul’a hareket etme­ Tahsilini tamamladıktan sonra
den evvel . memuriyetlerinden istifa devlet ricalinden olan babası sayesin­
edeceklerini taahhüd etmişlerdi. B u n u de genç. yaşta Hariciye mesleğine inti-
yerine getirdiler. Dört ay sonra A hm ed sab ederek Paris, Berlin, Petersburg ve
İzzet Paşa Hariciye nazırlığını tekrar Londra elçilikleri ikinci kâtipliklerinde
kabul etti. B u yüzden birçok hücumlara bulundu. Sonra Londra’da başkâtip
uğradı. A h m ed İzzet Paşa - kendi ifa­ oldu. Abdülham id, dul bulunan, kız-
desine göre. - Ankara’ya İsmet (İnönü) kardeşi Mediha. Sultanı evlendirmek
Paşaya bir mektup gönderip Hariciye istediği sırada- Sadrıâzam Kâmil Paşa
nazırı Safa Beyin böyle m ü h im zam an­ tavsiye etti. Böylece, B om bay baş-
da b u mevkii idare edemediğinden is­ şehbenderliği vazifesini kabul et-'
tifa zorunda bırakıldığını ve kendisine mediğinden o sırada açıkta bu­
Hariciye nazırlığı teklif olunduğunu, lunan Ferid Beyle Mediha Sultanın ni­
esasen bir daha memuriyet kabul et kâhları Kıyıldı.
miyeceğine dair bir taahhüdü bulun­ D a m a d Ferid Bey, evvelâ Devlet
madığını ve Ankara’da bizzat kendisi­ Şûrası üyeliğine tayin olundu (1886).
nin yapmış olduğu bu teklifi reddetti­ İki sene sonra da vezaret rütbesi ve­
ğini hatırlayacağını, hiçbir parti ile rildi.
alâkası olmayıp sadece b u buhranlı D a m a d Ferid Paşa, Sultanın Balta
günlerde bir hizmet ümidiyle teklif edi­ limanındaki sarayına yerleşti. Bir m ü d ­
len nazırlığı kabul ettiğini yazdı. B u det sonra Londra büyük elçiliğine ta­
m ektuba bir cevap alamadığı gibi, bu­ yinini M ediha Sultan vasıtasiyle Ab-
n u n İsmet Paşanın eline geçmemiş ol­ dülhamid’e arzetti ise de Abdülham id
duğun u Öğrendi. M ektubu İsmet Paşa’- b u n u reddetti.. D a m a d Ferid Paşa b un a
ya tevdi etmek üzere alan Bekir Sam i gücenmiş ve bir daha m uayede tören-
—>
lerinde hazır bulunmamıştır. B un d an kendisini destekliyeceklerini vaadetme-
sonraki hayatı Balta lim anrnda tama­ ieriydi.
m e n münzevi bir halde geçti. Meşruti- İzmir’in işgali üzerine D a m a d Fe­
3^etin ilânı üzerine ise Âyan meclisi rid Paşa bu ilk sadaretten istifa ettiyse
üyeliğine seçildi. Böylece, hayatının de, üç gün sonra, hiç ummadığı halde
hareketli kısmı başlamış oldu. Kendisi, sadaret m ü h ü rü n ü n tekrar kendisine
yükselmek ve mevki sahibi olmak h u­ verildiği hayret ve ibretie görüldü. B u
susunda büyük bir ihtirasa sahipti. B u kabinede ise meş’u m Ali K em al de D a ­
yüzden, İttihad ve Terakki Partisine ya­ hiliye nazırı olarak bulunuyordu (10
ranma siyasetine yönelerek eski devri mayıs 1919). Da m a d Ferid, bir hafta son­
yermiye başladı ise de dalkavukluğu ve ra bir Saltanat Şûrası toplamışsa da
yermeleri boşa gitti. B u parti ona hiç b un dan bir netice hâsıl olmamış, Beki-
itibar etmedi. B u n u n üzerine D a m a d .rağa Bölüğü’ndeki siyasi mevkufları
Ferid Paşa ağız değiştirip kendi kadir îngiliz’erle teslim edip Malta adasına
ve kıymetinin bilinmediğini ileri sürüp göndertmiş, yurttan' kaçan Talat, E n ­
bu sefer de partinin aleyhine atıp tut- ver, Cemal Paşalarla Doktor Nazım gibi
mıya başladı. Bir m üddet sonra da m u ­ İttihatçıların ileri gelenlerini gıyaben
halif Hürriyet ve İtilâf Partisinin k u ­ idama m a h k û m ettirmiş, nihayet Paris
rucularından ve ileri gelenlerinden ol­ | barış konferansına gitmiş, orada- Hind
du. Fakat, Kâm il Paşanın zorla istifa ! denizinden T u n a nehrine kadar olan
ettirilmesi, D a m a d Ferid Paşaya, arka­ İ yerleri geri istediğinden kovulmuş ve
sından da M a h m u d Şevket Paşanın öl­ ( İstanbul’a dönünce istifa zorunda kal­
dürülmesi de partisine pek ağır darbe­ mıştır. Vahideddin ise,. hafif şartlı bir
lerin vurulmasına sebep oldu. barışın ancak onun sadaretinde imza-
İttihad ve Terakkinin düşmanı olan lanabileceğine katî şekilde inanmış ol­
Hürriyet ve İtilâf Partisi ile başında duğundan ertesi gü nü kendisini tekrar
bulunanlar ancak, D ü n y a Savaşının hüküm et başkanlığına tayin etti (21
sonlarında, mütareke arefesinde tekrar tem m uz 1919). Da m a d Ferid, bu sada­
faaliyete geçebildiler. Bilhassa D a m a d retinde ilk iş olarak Anadolu’daki Mil­
Ferid Paşa, İttihadcılarm iş başından lî hareketi sözde bertaraf etmek için
uzaklaşması üzerine yavaş yavaş nüfuz Kuvayı İnzibatiyeyi kurdu.
sahibi olma ve bağa geçme iıevesine ka­ D a m a d Ferid paşa ve kabinesi; 71
pıldı. Vahideddine yaptığı telkine gö­ gün iktidarda kaldıktan sonra Sivas
re kendisi İngiltere Kiralının baba dos­ kongresinin toplanması ve millî gayele­
tu idi. B u sayede gayet hafif şartlarla rin ilânı üzerine düşmüştür. D a h a evvel
mütareke ve barış antlaşmaları imza- bütün vilâyelerden padişaha Da m a d
lıyabilirdi. D a m a d Ferid, padişaha, m ü ­ Ferid aleyhinde telgraflar yağmış, lâ­
tareke müzakerelerini İtilâf devletleri kin bunlar Dahiliye nazırı Âdil Bey ta­
namına idareye m em u r edilen İngiliz rafından alıkonularak Vahideddin’e
Amiralini görür görmez devletin toprak ulaştırılmamıştı. Nihayet Bekir Sami
bütünlüğü esasına- dayanan bir müta­ Bey d urum u Ayandan Müşir Deli Fuad
reke teklif edeceğini, kabul etmezse he­ Paşaya bir mektupla bildirmiş o da gi­
m en bir savaş gemisi isteyip Lrondra’ya dip padişaha anlatmıştı. Nazırlar kendi
gideceğini ve İngiltere Kıralıyle görü­ aralarında toplanarak D a m a d Ferid’in
şerek: maruz bulunduğu U m um î nefret dola-
“Ben senin babanın dostu idim. yısiyle kendisi istifa etmezse yedi na­
Arzularımın kabulünü senden bekle­ zırın çekileceğini padişaha kesin şekil­
rimi” diyerek tekliflerimizi kabul ettir­ de bildirdiklerinden D a m a d Ferid gö­
m e suretiyle devleti İttihatçıların dü­ rüşelim, konuşalım gibi sözlerle vakit
şürmüş olduğu felâket uçurum undan kazanmak istediyse de, nazırların ka­
kurtaracağını söylemiş ve o nu buna rarlarında ısrar ettiklerini anlayınca.is­
ikna etmişti. A h m ed İzzet Paşa b u n u tifa zorunda kaldı (1 ekim 1919}. Ka-'
kabul etmedi. Vahideddin bu yüzden bine çekilir çekilmez basında Da m a d
ona kırılmış, hattâ mütarekeyi imzala­ Ferid ile Âdil Bey aleyhinde ağır ten-
yan heyeti- dönüşte kabul etmemiş, D a ­ kid ve hattâ hakaretleri ihtiva eden ya­
m ad Ferid Paşa ise' kendisine kin bağ­ zılar. çıkmağa başladı.
lamış ve sonra kendi sadareti sırasın­ Fakat az sonra yine 5 Nişan
da- her vesile ile tazyik ederek rahatsız, 1920 tarihinde sadaret dördüncü defa
etmiştir. olarak D a m a d Ferid’e verildi. Mesele
Savaş suçlularının yargılanmasında duyulunca meclis ikinci reisi Kâzım
Vahiöeddîn’le ihtilâfa düşen Tevfik Pa­ Bey, mabeyin başkâtibi Ali Fuad (Türk-
şanın istifası üzerine sadaret m ü h ü rü geldi) Beye başvurup:
mart 1919 tarihinde D a m a d Ferid’e ve­ “ Ferid Paşa eğer İngilizler'den sağ­
rildi. Da m a d Ferid, kurduğu kabinede lam bir söz aldıysa sadarete getirilsin.
Hariciye nazırlığını da kendi üzerine Biz de elbirliğiyle çalışırız. Lâkin böy­
almıştı. Vahideddin’i; onu sadarete ge­ le değilse, sadareti memlekette çok fe­
tirmeğe sevkeden sebep, İngilizlerin na bir tesir hâsıl edeceğinden padişah

3637
b u n u yapmasın” demiş, o da Vahided- yılında K u r m a y sınıflarını da bitirerek
din’e bir söz alınıp alınmadığını sorun­ birincilikle diploma aldı. Yüzbaşı rüt­
ca: “Evet” cevabiyle karşılaşmıştı. H ü ­ besiyle Harp O k u lu öğretmen yardım­
seyin K âzım Bey b u n u n la d a yetinme­ cılığında alakonuldu. Ertesi yıl bilgi
yerek padişahın h u zuru na çıkıp D a ­ ve ihtisas ilerletmesi için Alm anya’ya
m a d Perid’in sadarete getirilmesinin gönderildi. 1888 de Kolağalığına, 1889
m emleket için felâket olabileceğini ile­ da Binbaşılığa yükseldi. Y u r d a dönü­
ri sürünce, padişah kızarak: şünden sonra 1890 yılında- K a y m a k a m
“B e n istersem R u m Patriğini de, (Yarbay) oldu. Ertesi yıl Genel Kur- j
Ermeni Patriğini de getiririm. Haham- m a y dördüncü şubesinde vazife aldı.
başıyı da getiririm” demiş, Hüseyin K â ­ Aynı za m an d a Harp okulunun tabiye
zım Bey de b u n a : ve harp tarihi hocalıklarına tayin olun- S

‘‘Getirirsiniz ama, faydası olmaz!” du. 1895 yılında Miralay (Albay) lık i
cevabı üzerine padişah: j
verildi. Harp okulundaki görevinden
“B e n böyle karar verdim. Getirece­ istifa etti. Ertesi yıl Havran’da çıkan
ğim !” diye kesip atmıştı. Aynı kabine­ isyanı bastırmağa gönderilen kuvvetle­
de Dahiliye nazırı olan Reşid Beye de: rin kurmaylığı görevine tayin edildi.
“ K abinenin sizin başkanlığınızda 1895 Y u n a n savaşı sırasında Genel ka­
bulunmasının u y g un olacağını biliyo­ rargâh kurm ay başkanlığı askerî hare­
rum. Fakat Perid Paşa İngiltere h ü k ü ­ kât şubesi m ü d ü r ü oldu. B a n ş görüş­
meti nezdinde itibara- m azhar olarak j meleri sırasında h u d u t tashihi komis­
şu sırada işbaşına getirilirse iyi tesir \ y o nu nd a vazife aldı. 1898 yılında Mir­
hâsıl edeceği hissettirildi” dedi. (Reşid liva (Tuğgeneral) rütbesi ve aynı yıl
Bey bizzat nakletmiştir.) Genel K u r m a y birinci şube m üdürlüğü
D a m a d Perid, sadarete geldikten verildi. 1901 senesinde de Ferikliğe
altı gün sonra A nadolu’da Millî istik­ (Tümgeneral) yükseldi. Merkezi Üsküb
lâl uğrunda çarpışan kahramanların olan Beşinci T ü m e n kumandanlığına
asî ve eşkıya olduklarına ve kendile­ gönderildi. 1903 tarihinde ilâve olarak
riyle döğüşmenin, tenkil olunmalarının Manastır kumandanlığı verildi. B ura d a ­
meşru b ulun d uğu na dair fetvalar ve ki R u s konsolosunun katli olayı üzeri- !
bir h üküm et beyannamesi yayınladı. ne azledilerek İstanbul’a uğramasına
Böylece adeta Yunanlıların yurdu is­ m üsaade olunm adan Trablusgarb’a sü­
tilâsı bile meşru gösteriliyordu. Aynı rüldü.
za m an d a d ah a rahat çalışmak için mec­ Ali Rıza Paşa, 1905 yılında Ye-
lisin feshine dair padişahtan bir irade m e n ’e sevkedilen askerî kuvvetlerin
aldı (11 nisan 1920). B u n u n la da ye- kumandanlığına tayin edildi. H udeyde’-
tinmiyerek Vükelâdan bir kısmının ye vardığı za m an Y e m e n isyanını bas­
kendisine cephe alması üzerine kabine­ tırmağa m e m u r edilen kuvvetlerin G e ­
sini yenilemek için istifa etti, aynı gün nel kumandanlığına tayin edilip rütbe­
beşinci ve sonuncu sadaretine tayin si Birinci Ferikliğe (Korgeneral) yük­
edildi (31 tem m uz 1920). B u sadare­ seltildi. Bir yıl sonra da Müşir (Mare­
tindeki en m ü h im olay, meş’u m Sevr şal) oldu. 1906 yılında Hicaz demiryo­
(Sèvres) antlaşmasının imzalanmasıdır. lu işletme nezarti verildi. B u görevle
B u n a rağmen İtilaf devletleri m ü m es­ Hayfa’d a bulun d uğ u sırada Meşrutiyet
silleri sadaretinin devamını istememiş­ ilân olundu. Aynı yıl İkinci O r d u M ü ­
ler ve o n u n Millî hükümetle İstan­ şirliğine tayin edilip İstanbul’a geldi.
bul’u n anlaşmasına engel bulun d uğu nu Kâmil Paşa kabinesinde Harbiye nazı­
ileri sürüp çekilmesi hu su sun da ısrar rı olarak b ulun a n Receb Paşanın ölü­
etmişlerdi. D a m a d Ferid, b u n u n üzerine m ü üzerine b u vazifeye tayin olundu.
17 ekim 1920 tarihinde istifa etti. Bü- 29 kasım 1908 tarihinde Yaveri Ek-
likte yurt dışına- kaçtı ve 6 ekim 1923 remlik ve Âyan üyeliği verildi. Kâmil
tarihinde Fransa’nın Nis şehrinde öldü. Paşa ile geçinemedi. Sadrıâzam, ordu­
Millî duygulardan, her türlü şeref yu politikadan tam am en uzaklaştırmak
ve faziletten m a h rum , cahil, ahm ak, istiyordu. Ali Rıza Paşa ise b u ko n u da
kendini beğenmiş, hiçbir meziyeti ol­ gevşeklik göstermekte, dah a doğrusu
m a y a n bir -zavallı idi. Türk milleti, İttihad ve Terakkiden çekinmekteydi.
kendi beka dâvasına ihanet etmiş b u ­ Kâm il Paşa b u n u n üzerine kendisini
lunan b u haini daim a lanetle anacak­ Mısır olağanüstü komiserliğine tayin
tır. etti. Hüseyin Hilmi Paşa kabi­
D A M A D F E R İ D PA Ş A nesinde Ali Rıza Paşa yine Harbi­
(İkinci ve Üçüncü sadareti) ye nazırı oldu (14 şubat 1908). 31 mart
olayı üzerine istifa ederek ayrıldı. Bal­
ALİ R I Z A PA ŞA ka n savaşında Batı ordusu k u m a n d a n ­
İstanbul’da 1860 yılında doğdu. lığına tayin olundu.
Emekli Jan darm a Binbaşısı Tahir Efen­ Balkan savaşından sonra Âyan
dinin oğludur. Askerî İdadiyi tam am ­ meclisi üyeliğindeki vazifesine devam
ladıktan sonra Harbiyeye girdi ve 1886 eden Ali Rıza Paşa 11 kasım 1918 de
—>

3638
—^
kurulan Tevfik Paşa kabinesiyle yine biye mektebine geçti. 1885 yılında bi­
13 ocak 1919 ve 24 şubat 1919 tarihle­ rincilikle ve Teğm en rütbesiyle m ezu n
rinde kurulan Tevfik Paşa kabinelerin­ olup K u r m a y sınıfına alındı. Y ine sı­
de Bahriye nazırlığı görevini ifa etti. nıfının birincisi olarak 1888 yılında
19 mayıs 1919 tarihli D a m a d Ferid ka­ ! ’ burasını bitirip K u r m a y Yüzbaşı oldu.
binesinde Vükelâ meclisine m em ur | | Aynı yıl Kolağalığma yükseldi ve G e­
(Devlet bakanı) olarak bulun d u. Dör- j nel K u r m a y üçüncü şubesinde görev
düncü D a m a d Perid kabinesinde de ; aldı. 1891 yılında mülkî tahsilini iler-
mevkiini m u h afa za etti. Aynı za m an ­ i letmek için Alm anya’ya gönderildi. Üç
d a Bahriye nazırlığı vekâletinde b ulun ­ b uçuk yıl sonra geri dö nd ü ve Binba-
du. Ali Rıza Paşa bir m üd det sonra i | şılığa yükseltilip Genel K u r m a y daire-
kendisine teklif edilen sadareti kabul j sinde vazife verildi. Aynı zam an da
etmemek istediyse de padişahın ve Tev- ! j Harp O k u lu n d a Tatbikî Tabiye ve
fik Paşanın ısrarları üstün geldi (2 Harp Tarihi hocalığnıa tayin olundu. !
ekim 1919). | 1897 de Y u n a n savaşı çıkınca Y a ny a j
Ali Rıza Paşanın sadaretinde se­ Ordusu K u r m a y heyetinde görev aldı. |
çimler yapıldı. Bilhassa İstanbul’dan Mütarekede askerî delege olarak bu- j
pek çok eski İttihatçının m eb us çık- | ; lundu. B u sırada K a y m a k a m (Yarbay)
ması Vahideddin’i ürküttüğü için mec- j ! oldu. Bulgaristan komiserliğine bağlı j
lisin açılmasını m ü m k ü n olduğu kadar [ Filibe ikinci kâtipliğine gönderildi. Ba- j
geri bırakıyordu. Ali Rıza Paşa b u hu- basının ölüm ü üzerine b u görevden
ı susta ayak diredi, hattâ istifaya kal- I istifa edip İstanbul’a döndü. 1899 da
kıştı. Meclis b u n u n üzerine açıldı. Ka- ) Miralay (Albay) lığa yükseldi. İki yıl
bine itimad oyu aldıysa da, Ali Rıza | sonra Mirliva rütbesiyle Genel K u r m a y
Paşanın bir taraftan Anadolu ile ara­ üçüncü şube m ü d ü r ü oldu. İstanbul’u n
sının açılması, diğer taraftan İtilâf m eşhur belâlı zorbalarından Feh ım Pa­
devletlerinin üstüste kabulü imkânsız I şanın verdiği bir jurnal üzerine Kaym-
tekliflerde bulun m ağa başlamaları yü­ i pederi Müşir F u a d Paşanın rütbe ve
zünden nihayet 8 mart 1920 tarihinde 1 nişanları alınıp Ş am ’a sürülmesinden
istifa etti. Perid Paşa beşinci sadareti | bir m üd det sonra Salih Paşa da Diyar­
sırasında o n u n Müşirlik rütbesini kal­ bakır’a sürüldü (1903). Üç b u ç u k yıl j
dırmağa teşebbüs ettiyse de, kabinesi- | sonra da durm adan verilen jurnallar !
nin sukutu üzerine b u n a m uvaffak üzerine tevkif edilip yargılanmak üze- j
olamadı. Ali Rıza Paşa, Tevfik Paşanın I re Sivas’a gönderildi. Lâkin ne mah- I
son kabinesinde Nafia nazırı olarak k û m edilebildi, ne de beraat etti. Yal- ;
görülmektedir. Tevfik Paşa Londra nız iki sene kadar türlü güçlükler ve
konferansına gidince de, o na vekâlet j sıkıntılar içinde Sivas’ta kaldı. Meşru-'
etmiştir. O n u n dönüşünde Nafıa na- | tiyet ilân edilince İstanbul’a döndü.
zırlığı vekâleten uhdesinde kalmak j Genel K u r m a y İkinci Başkanlığına ta­
üzere Dahiliye nazırlığına getirildi, j yin olundu. Kısa bir m ü d det sonra
Saltanatın ilgası, İstanbul hükümeti- i Ferik (Tümgeneral) rütbesiyle İkinci
nin sukutu ve B ü y ü k Millet Meclisi ] ordu kumandanlığı verildi. 31 mart
hüküm etinin bütün yurda hâ kim ol- | olayı sırasında Hareket O r d u s u n a geniş
ması üzerine İmparatorluğun son na- | ölçüde yardımlarda bulun d u. Edirne’­
zırlariyle birlikte açıkta kaldı. 31 ekim deki kargaşalığı bastırdıktan sonra İs­
1932 tarihinde Erenköy’ündeki evinde tanbul’a geldi.
vefat ederek İçerenköy mezarlığına gö­ Salih Paşa, ilk defa olarak Tevfik
müldü. Paşa kabinesinde Bahriye nazırı olarak
Kendisi mesleğinde bilgili, çalış­ siyasi hayata atıldı (15 nisan 1909).
kan, nam uslu bir zattı. Talihsizliği yü­ Tevfik Paşadan sonra sadrıâzam olan
zünden çök za m a n b ulun d uğu vazife­ Hüseyin Hilmi Paşanın kurduğu kabi­
lerde m uvaffak olamazdı. Millî m ü c a ­ nede de mevkiini m u h afa za etti. B u
deleye inanmamış, tek kurtuluş yolunu sırada tatbik edilen rütbelerin tasfi­
Osmanlı tahtının çürük ayaklarına yesi k a n u n u n a göre rütbesi Mirlivalığa
sarılmakta bulmuştu. (Tuğgeneral) indi. 30 aralık 1909 tari­

SA L İH H U L Û S Î PA Ş A j hinde Hüseyin Hilmi Paşa istifa edin­


ce nezaretten ayrıldı. B u n d a n sonra
İstanbulda doğru (1864). Kafkâsya’lı j  yan meclisi üyeliğine ve 4, 5, 6 ncı
ve Abaza olan babası Bahriye paşaların- | Ordular genel müfettişliğine tayin
dan (Tümamiral) ve İstanbul limanı re- olundu. 31 mayıs 1912 de kurulan
| isi Dilaver Paşadır. İlk tahsilini Rusçuk- * Hakkı Paşa kabinesinde yine Bahriye
i ta gördü. Babası Rodos mutasarrıfı bu- | nazırı oldu. 11 ekimde istifa etti. Gazi
lunduğu sırada orada sürgünde olan | A h m e d M u h a r Paşa kabinesinde o nun
A h m e d M idha t Efendiden ders âldı. ısrariyle Nafıa nazırlığını kabul etti
Sonra Rüştiye mektebini bitirdi. 1878 (6 ağusos 1912). K abinenin istifasiyle
yılında Kuleli Askerî İdadisine girdi. b u görevden de ayrıldı (29 ekim 1912 J.
1882 yılında burasını tamamlayıp Har- K âm il Paşa kabinesinde Bahriye nazır
—>

3639
B a ş k u m a n d an kendisini kabul edeceğini bil­ onu şaşkına çevirdi. Böylece, ihanetinin he­
dirmesi üzerine Fransız diplomatı bir savaş sabını vereceği ve cezasmı çekeceği günlerin
gemisiyle İzmir’e hareket etti. Kendisi F r a n ­ gelip çatmak üzere olduğunu anladığından,
sa’dan m a ad a İngiltere v e İtalya hüküm et­ karısı M ed ih a Sultanla birlikte 22 eylül 1922
lerinin d e yetkilerini taşıdığı halde görüşme­ tarihinde A v r u p a ’y a firar etti.
lere başlıyacaktı.
M erhum İbn-ül-Emîn M a h m u d K e m a l
İnal, Osm anlı devletinin son Sadrıâzamı T e v ­
D a m a d Ferid Paşanın firarı
fik Paşanın b u hususta kendisine söylemiş
So n Sadaretinden ayrılışından hem e n olduklarını şöyle nakletmiştir:
sonra Karlsbad’a gidip orada oturan m a h u d
ve m eş’u m D a m a d Ferid, b ü y ü k zaferden «Padişah, elinde bir kâğıt tuttuğu halde
kısa bir m üddet evvel İstanbul’a dönmüştü. beni kabul edip; hem şirem M edih a Sultan
Tahm ini ve hattâ arzusu hilâfma olarak millî romatizmasından şikâyetle sahilde oturama-
ordunun düşmanı y o k edercesine yenmesi, dığını, bir ko nak tedarik ettirilmesini söyle-

vekili.olarak Londra barış konferansı­ zırı oldu. İstiklâl savaşının kazanılışı,


n a gitti. Bab-ı âli baskını sonunda geri saltanatın sukutu ve millî h üküm etin
çağrıldı. Birinci D ü n y a Savaşında hiçbir İstanbul’a h â k im d u r u m a geçmesi üze­
askerî vazifede bulunmadı. Âyan üyeliği­ rine son Tevfik Paşa kabinesi üyeleriy­
ne devam etti. Mütareke sırasında- İsviç­ le birlikte istifa etti (4 kasım 1922).
re’de idi. Bir m ü d det sonra kurulan Emekli b ulun d uğ u halde 20 ekim 1939
Tevfik Paşa kabinesinde Nafıa nazırlı­ tarihinde Göztepe’deki evinde vefat et­
ğı verildiyse de dışarda bulunan O s­ ti. Cenazesi askerî törenle kaldırılıp
manlI tebaası gibi yurda dönmesine i E y ü b ’de G ü m ü şsü y ü mezarlığına gö­
İtilâf devletleri tarafından müsaade müldü.
olunmadı. Nihayet Paris konferansına Salih Hulusi Paşa, çok iyi tahsil
gelen D a m a d Perid Lozan’a uğradığı görüp yetişmiş, nam uslu, özü sözü
sırada onunla görüşüp OsmanlI dele­ doğru, ciddî, iyi ahlâk ve yüksek ka­
geleri heyetiyle birlikte İstanbul’a dö­ rakter sahibi bir askerdi. Memleketine
nebildi. B ü n u n üzerine D a m a d Ferid’e elinden geldiği adar faydalı olm ak is­
verdiği sözü tutarak o n u n kabinesinde terdi. Millî mücadelede Anadolu ve İs­
Bahriye nazırlığını kabul etti (21 tem­ tanbul hükümetlerinin arasını bulmağa
m u z 1919) ve yirmi yıl sonra ikinci de­ Çok çalışmış, teklif edildiği halde A n ­
fa Ferikliğe (Tümgeneral) terfi etti. kara’da kalıp Millî mücadelede kendi­
D a m a d Ferid Paşanın yerine sadrıâzam sini bekliyen p ek şerefli yeri almayı
olan Ali Rıza Paşanın kabinesinde yi­ kabul etmiyerek b u fırsatı ebediyen
ne Bahriye nazırı olarak kaldı. Ali Rıza kaybetmiştir. Millî hüküm etin m uv af­
Paşanın istifası ve Tevfik Paşanın ye­ fak olmasını ister ve Türkiye’nin kur­
ni kabineyi kurmayı kabul etmemesi tuluşunu yalnız İstiklâl savaşının za­
üzerine sadarete tayin olundu (8 mart ferine bağlı görürdü. Ancak, yeni bir
1920). Kendisine aynı zam an d a Müşir devlet fikrini benimsiyememiş,- zafer­
(Mareşal) rütbesi verildi. Salih Paşa, den sonra da Osmanlı devletinin deva­
sadareti istemiyerek ve padişahın mını tabiî görmüş bulunuyordu. A n ­
ısrariyle kabul etmişti. 16 martta İti­ kara’daki temaslarından aldığı intiba,
lâf devletlerinin İstanbul’u işgalini b u düşüncelerine uymadığından İstan­
mütareke şartlarına aykırı bulup şid­ bul’a dönmeği ve İstanbul h üküm etin­
detle protesto ettiken sonra 2 nisan de vazife görmeği tercih etmişti.
1920 tarihinde istifa etti. D a m a d Ferid
sadrıâzam olunca onu Kuvayı milliye- D A M A D FERİD PASA
ye m en sup olmakla itiham ederek (Dördüncü ve Beşinci sadareti)
m eş’u m N e m rud M ustafa Harp divanı­
n a sevkedilmek üzere hakkında tahki­ A H M E D T E V F İ K PA Ş A
kat açtırdı. K abinenin düşmesiyle Sa­ (Altıncı sadareti)
lih Paşa b u n d a n yakayı -sıyırdı ise de
Müşirlik rütbesi alındı. Yine Ferikliğe Bibliyografya : A h m e d Reşid; C a n ­
indirildi (B u karar, yanlış görülerek lı tarihler. Halid Ziya Uşakligil; Saray
daha sonra iptal edilmiştir). Tevfik ve Ötesi.' Lütfi Simavî;. Sultan M e h m e d
Paşanın ve Osmanlı devletinin son ka­ Reşad H a n ’ın ve halefinin sarayında
binesinde yine Bahriye nazırı oldu (21 gördüklerim. Ali F u a d Türkgeldi; G ö ­
ekim 1921). Aynı zam an d a Anadolu h ü ­ rüp işittiklerim. İbnülemin M a h m u d
kümetiyle temasa m e m u r edildi. A n ­ Kem al İnal; Son Sadriâzamlar. M e h m e d
kara’d a verdiği söz üzerine İstanbul’a Salâhaddin; Bildiklerim. Ali F u a d Pa­
dönünce nezaretten istifa etti. 12 hazi­ şa; Paris’ten T ih Sahrasrna. Âli Türk-
ran 1921 tarihinde tekrar Bahriye na­ gfîldi; Mondros ve M u d a n y a mütareke­
lerinin tarihi.

3640
mesiyle bir yer hazırlayıp döşettirilmesin!, dırılacağı endişesi içinde bulunduğunu, k e n ­
Hazine-i Hassa U m u m M ü d ü r ü Said Beye disinin ise «vicdanen ve hissen» saltanat m a ­
tenbih etmiştim. Ş u kâğıdı okuyunuz». kamına ve terbiye icabı hilâfet m akam ına
M edih a Sultan, burada kaldıkça romatiz­ bağlı olduğunu söyledi. Üstelik genel d u r u ­
masının artacağından ve tedavi için Avrupa- m u muhafazanın ancak herkesin erişemiye-
ya gidilmesi hakkında zevci tarafından vaki ceği bir mevkiin varlığıyle m ü m k ü n olabi-
olan ısrara m u k a v e m e t . edemediğinden iki
saat evvel A v ru p a ’ya doğru hareket ettiğini
yazmıştı.
Padişah: «Çapkın, h e m devleti b u hale
koydu, h e m gitti» dedi ve okuduktan sonra
kendisine iade ettiğim kâğıdı masanın üstüne
attı (Son Sadrıâzamlar, S: 2067).

İtilâf devletlerinin, banş konferansının


toplanması teklifi
Mustafa K e m a l Paşanın F . B u y y o n ile
görüşmelere henüz başlamadan İtilâf dev­
letleri Dışişleri Bakanlarının 23 eylül 1922
tarihli bir notası geldi. Bunda, askerî hare­
ketlerin durdurulması ve barış konferansının
başlaması isteniyordu. Ven ed ik ’te yapılması
teklif edilen barış konferansına Türkiye,
Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan, R o ­
m anya, Sırbistan ve Japonya katılacak­
Loid Corc
lardı. Ayrıca müzakereler sırasında B o ­
ğazlardaki tarafsız bölgeye T ü r k askerî bir­ Ieceğini, bun u kaldırmaya çalışmanın «felâ­
likleri gönderilmemesi şartıyle Edirne dahil ket ve hüsranı mucib» olacağını iddia etti.
olmak üzere Meriç nehrine kadar Trakya’nın Refet Paşa da b u düşünceye katılıp «biz­
bize geri verilmesi h a k k m d a k i arzum uzun de padişahlık ve halifelikten başka bir idare
iyi niyetle gözönüne alınacağı bildiriliyor: şekli bahis konusu olamıyacağını» ileri sürdü.
Boğazlardan, azınlıklardan ve Milletler C e ­
miyetine alınmamızdan bahsolunuyordu.
B u n d a n maada, konferansın _toplanmasından
evvel Y u n a n birliklerinin . İtilâf devletleri
kumandanlarının tâyin edecekleri bir hattın
gerisine çekilmesinin çalışılacağı vaad ve
mütareke görüşmeleri için M u d a n y a veya İz­
mit’te bir toplantı yapılması teklif olunu­
yordu.
Mustafa K e m a l Paşa, Hariciye Vekili
vasıtasıyle 29 eylül 1922 tarihinde verdiği
kısa cevapta, M u d a n y a ’da toplanmalarını
kabul ettiğini bildirdi. A ncak, Trakya’nın
Meriç nehrine kadar derhal iadesini istedi.
Konferans, 3 ekimde toplanacaktı. Mustafa
K e m a l Paşa, Başkumandanlık namına ola­
ğanüstü yetkileri haiz olm ak üzere Batı
Cephesi K u m a n d an ı İsmet Paşayı delege tâ­
yin etti. Frartkien Buyyon
Mustafa K e m a l Paşa, A n k a r a ’ya gitmek
Ali F u a d Paşa, M oskova’dan yeni d ö nd ü ­
üzere İzmir’den ayrıldı. A n k a ra ’y a gelişinde
ğünü ve genel d u r u m u incelemeğe vakit b u ­
m ua zza m gösterilerle karşılandı (2 ekim ).
lamadığını beyan edip kesin bir mütalâada
B u sırada R a u f Bey, Mustafa K e m a l
bulunamıyacağını söyledi.
Paşaya başvurarak m ü h im bazı meseleleri
görüşmek üzere ikisinden b aşk a . Refet • ve
M udanya mütarekesi, Refet Paşanın
Ali F u a d Paşaların katılacağı bir toplantı
yapılmasını istedi. Mustafa K e m a l Paşanın İstanbul'a gelişi, Banş konferansı
b u n u kabul etmesi üzerine Refet Paşanın
hey’et başkamnm seçilmesi
evinde toplanıldı.
R a uf B e y b u görüşmelerde Meclisin hi­ Konferans, tesbit edilen tarihte, yani 3
lâfet v e saltanat müessese sinin ortadan kal­ ekim 1922 günü M u d a n y a ’da toplandı. Türki-

3641
çekindilerse de, üç gün sonra
kabul ettiklerini bildirdiler.
Mütareke, on dört m a d d e­
den ibaretti. B u n a göre Y u n a ­
nistan, ordusunu on beş gün
içinde Meriç nehrinin batısına
çekecek, boşalan yerleri İtilâf
devletleri tesellüm edip Millî
Hüküm ete teslim edecekler,
sonra tam am en çekilip Meriç
nehrinin batısında Türkiye ve
Yunanistan’ın arasında yerleşe­
ceklerdi.
Sivil Türk memurlarıyle
birlikte Trakya’y a sekiz bin ki­
şilik bir jandarm a kuvveti ge­
lecek, B o dru m v e Çanakkale
M udanya konferansı delegeleri, soldan: Fransız generali
Boğazının on beş kilometre ge­
Şarpi, İngiliz generali Harington, İsmet (İnönü) Paşa, risinden geçen Bolayır arasında
Italyan generali Monbelli
kalan bölge ve Şile - Derince
arasındaki hattın batısında k a ­
ye’yi İsmet Paşa, Fransa’yı General Şarpi, lan yerler ve İstanbul civarlarında tarafsız
Ingiltere’yi General Harington ve İtalya’yı bölge adiyle İtilâf devletlerinin işgalinde
General Monbelli temsil ediyorlardı. kalması barışın imzalanmasına kadar devam
Yunanistan’ın seçtiği delegeler bir gün edecekti.
sonra Y u n a n Kızılhaçma m ensup bir şileple Refet Paşa, B ü y ü k Millet Meclisi H ü k ü ­
geldilerse de karaya çıkarılmayarak neticeyi metinin ve G azi Mustafa K e m a l Paşanın m ü ­
gemide beklemek zorunda kaldılar. messili olarak T ü r k milleti namına Trakyayı
teslim alm ak üzere Trakya fevkalâde kom i­
Yapılan çetin müzakerelerden sonra Millî
seri olarak 19 ekim 1922 günü İstanbul’a
Hüküm etin talebleri kabul edilip 11 ekimde
geldi. P e k coşkun gösterilerle karşılandı.
M u d a n y a mütarekesi imzalandı.
Paşa hareketlerinde İstanbul’da bir Padişah
Yunanlılar, b un u evvelâ imzalamaktan yokm uş gibi davrandı. İstanbul — Beyoğlu,
Üsküdar ve Çatalca dahil— bir vilâyet şek­
linde idare olunm ak üzere resmen Türkiye
B ü y ü k Millet Meclisinin idaresine geçince ilk
defa olarak Vahideddin’in tahttan feragat
edeceği şayiaları dolaştı.
B aşkum andan Mustafa K em al Paşa, baş­
layacak barış konferansı için en uygun
temsilci olarak İsmet Paşayı görüyordu. H a l­
buki, İcra Vekilleri H e y ’eti Reisi R a u f B ey
b u vazifeye talih olmuş ve İsmet Paşa­
nın y an m a müşavir olarak verilmesini iste­
miş, ancak Mustafa K e m a l Paşa b un u uygun

M udanya konferansının toplandığı bina Mütarekenamede delegelerin imzalan

3642
bulmamıştı. Nitekim Hariciye Vekili Yusuf tün menfaatlerini kirli bir tahtın çürümüş,
K e m a l (Tengirşek) B e y de Mustafa K e m a l çökmüş ayaklarına sarılmakta ve yalnız bun ­
Paşa gibi düşünüyordu. O da kendisine, Türk da gören Tevfik Paşa ve ona benzer paşa­
delegeleri başkanı olabilmesi için Hariciye lardan kurulmuş Vahideddin hey’etinin, gizli
Vekâletinden çekilerek yerine İsmet Paşanın maksatları» elde etmek gayesinden başka bir
seçilmesine delâlet etmesi ricasında bulundu. şey düşünmedikleri anlaşılmaktaydı.
Yusuf K e m a l Bey, b u n u derhal kabul etti­ Padişah Vahideddin, Refet Paşa ile, T .B .
ğinden mesele hallolunup İsmet Paşa Hari­ M . Meclisinin kendisi hakkında ne tasavvur
ciye Vekâletine ve Lozan'da toplanması u y ­ etmekte olduğunu öğrenmek gayesile bir gö­
gun görülen barış konferansı müzakerelerine rüşmede bulundu (29 ekim ). Refet Paşa,
iştirak edecek olan T ü rk delege hey’eti baş­ T .B .M . Meclisi ve hükümetinin bir gerçek ol­
kanlığına seçildi (26 ekim ). duğunu, dolayısıyle artık İstanbul hükümeti­
nin bir m âna ifade etmediğini, b unun derhal
Konferans hakkında Tevfik Paşanın dağıtılması ve İtilâf devletleri ile d ev a m et­
tirilen münasebetlerinin kesilmesi halinde
göriişii ve T .B .M . Meclisi Başkanlığına
T .B .M . Meclisinin saltanatın istikbali hakkın­
müracaatı, Mecliste saltanatın ilgası da daha yum uşak kararlar vermesinin m ü m ­
kü n olabileceğini şahsî bir mütalâa olarak
karannın alınması
Sadrıâzam Tevfik Paşa ise 17 ekim 1922
tarihinde İstanbul’dan Mustafa K e m a l Paşa­
ya gönderdiği telgrafta kazanılan büyük
zaferin artık A n k a ra ile İstanbul ara­
sındaki anlaşmazlığı ve ikiliği kaldırmış ve
millî birliği temin etmiş olduğunu bildir­
mişti. Bununla, artık A n k a ra ’nın İstanbul’a
tâbi olması gerekeceğini anlatmağa çalışıyor­
du. Biraz sonra (27 ekim) Lo zan barış kon­
feransına da garb devletlerince iki taraf dâ-
vet edilince gizli talimatı hâmil bir zatın h e­
m e n İstanbul’a gönderilmesini istedi.
İ
Mustafa K e m a l Paşa, doğrudan doğruya
değil, İstanbul’da Kızılay Reisi Hâm it B ey
vasıtasıyle bir telgraf gönderip Tevfik Paşa
ile arkadaşlarının devlet politikasını karıştı­
racak hallerden çekinmemeleri hususunun
kendilerine pek b ü yü k sorumluluklar yükle­
yeceğini bildirdi.
H â m id Bey, Tevfik Paşaya üç gün içinde
beş kere d urum u tebliğ edip kendisinin ve 1
arkadaşlarının konferansa delege gönderme-,
1
ğe teşebbüs etmemelerini bildirmiş, hattâ b u ­
n un gazete ve ajanslara derhal haber veril­
mesini isteyerek gerekli beyanat esaslarını
İstanbul’a giren Refet Paşa, İngiliz generali
kapsayan bir müsvedde göndermiş olduğu
HaringtonMa
halde, Mustafa K e m a l Paşanın tâbiri ile «bü­

İstanbul’da halkın sevinç gösterileriyle Kabataş’ta Refet Paşayı karşılaması

3643
söyledi. Vahideddin de meşrutî hüküm dar Hıyanet K a n u n u n a göre cezalandırılmaları ’
olduğunu açıklayarak hükümeti dağıtamıya- hakkında verilen takrirler de okundu.
cağını bildirdi. Diğer taraftan İtilâf devletle­ Nihayet, Osmanlı imparatorluğunun da­
rinin Lo za n konferansına A n k a ra ile İstanbul ğıldığını, yeni bir Türkiye devletinin doğdu­
hükümetlerini birlikte dâvet etmiş olmaları ğunu, A nayasa ile hâkimiyet hakkının mille­
ve b u daveti İstanbul’u n kabul etmesi T . B. te ait bulunduğunu belirten bir önerge ha­
M . Meclisinde büyük bir infial ve asabiyet zırlandı (Düstur; Tertip: III, C : 3, S: 149).
uyandırmıştı ki, Tevfik Paşa konferans h u ­ M ustafa K e m a l Paşa, seksenden fazla arka-
susunda b u sefer Sadrıâzam ünvanm ı da daşıyle b u takrire im za koydu. B u takrir
kullanarak doğruca B ü y ü k Millet Meclisi okunduktan sonra Mecliste bir muhalefet
Başkanlığına müracaat etti. B u n u n üzerine grupunun aksi inançta bulunduklarını açık­
30 ekim 1922 günü Mecliste müzakere açıldı. ça ortaya koydukları görüldü. Bunların b a ­
Bir çok hatipler söz alarak Tevfik Paşa ve şında ise, vaktiyle Mustafa K e m a l Paşanın
arkadaşlarına şiddetle h ü c u m edip Istanbul- Başkumandanlığına itiraz eden ve millî or­
da hüküm et adıyla bir h ey ’et tanımadıklarını d un un hiç bir za m an düşm ana taarruz ede­
ve b u «idrâkten m ahrum , vicdandan m a h ­ rek zaferi sağlayamayacağını Meclis kürsü­
rum » kimseler hakkında kanunî m uam ele sünden ifadeden çekinmemiş olan Mersin
yapılmasını istediler. Kendilerinin Vatana m e b ’usu Salâhaddin Beyle, Ziya Hurşid b u ­
lunuyorlardı (Bu, sonradan
Mustafa K e m a l Paşaya İzmir
suikastını tertipleyen ve b u n u
da m a h k em ed e itiraf ettiğinden
idam olunan zattır).
31 ek im 1922 tarihinde M e c ­
lisin Müdafaa-i H u k u k G r u p u
toplandı. Mustafa K e m a l Paşa
söz alarak Osm anlı saltanatının
ilga edilmesinin artık kaçınıl­
m a z olduğu fikrini savundu.
Ertesi 1 kasım 1922 günü
Mecliste b u önergeye göre m ü ­
zakere açıldı. Münakaşalar b ü ­
y ü m ek istidadını gösterince
Mustafa K e m a l Paşa uzun iza­
hat vererek ve İslâm ve Tü rk
tarihinden bahsederek hilâfet
ve saltanatın birbirinden ayrıla­
bileceğini, hâkimiyet ve millî
Ankara’da zaferden sonra sevinç. T.B.M. Meclîsi saltanat makam ının ancak T ü r ­
önünde dua kiye B ü y ü k Millet Meclisi ola­
bileceğini ve aslında Hülâgû’n un
halife M üsta’sım’ı id am ederek
yer yüzünde hilâfet müessesesi-
n e fiilen son verdiğini, esasen
Y a v u z Mısır’ı zaptettiği zam an
o ünvanı taşıyan bir mülteciye
ö n em vermemiş olsaydı b u üri-
j^ fy j¡¡f v a n m b u zam ana kadar miras
kalmıyacak olduğunu uzun uzun
jig |p anlattı (N u tu k ; 1927, S: 264).
B u n d a n sonra, b u meseleye
JIlı *3 ait olarak verilmiş bulunan
önergeler Anayasa, Şer’iye Ve
Adliye Komisyonlarına havale
edildi. Bunlar bir arada topla­
nıp müzakerelere başladılar.
Şer’iye K om isyonuna m ensup
hocalar, hilâfetin saltanattan
ayrılamıyacağı kanısında idiler. .
M ünakaşalar uzayıp gitti. M u s ­
tafa K e m a l Paşa, bir kenarda
İstanbul’da mesut günlerin sevinç tezahürleri bunları dinliyordu. So nunda hiç

3644
bir netice aİmamiyacağını anla­
yınca söz istedi ve Önündeki sı­
ranın üstüne çıkarak yüksek
sesle; «Hâkimiyet v e saltanat
¡g il
hiç kimse tarafından hiç kim se­
ye ilim icabıdır diye müzakere
ile, m ünakaşa ile verilemez. H â ­
kimiyet ve saltanat kuvvetle,
kudretle, zorla alınır. Osman-
oğulları zorla. T ü r k milletinin
hâkimiyet ve saltanatına el ko y ­
M
muşlardı. B u n u , altı y ü z yıldan-
beri d evam ettirmişlerdir. Ş im ­
di de T ü r k milleti b u müteca­
vizlerin hadlerini hatırlatarak,
hâkimiyet ve saltanatı isyan Lozan’a giden İsmet Paşayı Refet Paşa tstanbuí’da
ederek kendi eline bilfiil almış uğurlarken
bulunuyor. B u , bir oldu bittidir.
Bahis konusu olan millete saltanatı, hâkimi­ ran ve saltanatı ilga eden k a nu nu n kabulün­
yeti bırakacak mıyız, bırakmıyacak mıyız m e ­ den sonra İstanbul hükümeti gayrimeşru d u­
selesi değildir. Mesele, zaten oldu bitti haline rum da kaldı. Refet Paşa, İtilâf devletleri ko­
gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, miserlerine mürcaat ederek, İstanbul’daki
mutlaka olacaktır. B urad a toplananlar, m e c ­ idareye T .B .M . Meclisi hüküm eti adına el
lis ve herkes meseleyi tabiî görürse fikrimce koyduğunu bildirdi. Bir gün sarayda, bir gün
uygun olur. A ksi takdirde yine hakikat usulü de Babıâlide toplanan H e y ’eti Vükelâ d a ni­
dairesinde ifade olunacaktır» dedi (Nutuk; hayet istifa kararını verdi ve Sadrıâzam
1927, S: 422). Tevfik Paşa b u istifayı padişaha takdim etti
Mustafa K e m a l Paşa, meselenin İlmî ta­ (4 kasım 1922). Günlerdenberi tereddütler
rafında şüpheleri bulunan hocalara hitaben içinde bulunan Vahideddin yeni bir Sadrı-,
ayrıca izahat vererek böyle bir şeyin de b a ­
his konusu olamayacağını isbat etti. B u n u n
üzerine A n k a r a milletvekili H o c a Mustafa
Efendi: «Affedersiniz, dedi, biz meseleyi baş­
ka bakış noktasından düşünmüştük. İzahla­
rınızla aydınlandık» dedi.
B u n d a n sonra, karar tasarısı sür’atle h a ­
zırlandı ve ayni gün Meclisin ikinci oturu­
m u n a sunuldu. İttifakla kabul edildi. Yalnız
bir sesin:
«B e n muhalifim» diye yükseldiği duyul-
duysa da o da, «söz yok» sadaları arasında
boğulup gitti.
Böylece, altı asırlık Osm anlı saltanatı,
h u k uk en de sona ermiş bulunuyordu (D ü s ­
tur; Tertip: III, C : 3, S: 152). B u kararın so­
nun da Türkiye halkının Millî M isak sınırları
içinde Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi H ü k ü ­
metinden başka hüküm et şekli tanımadığı,
b u n u n için şahsî hâkimiyete dayanan İstan­
bul’daki hükümet şeklini 16 mart 1918 tari­
hinden itibaren ve ebediyen tarihe intikal et­
miş addettiği, hilâfetin ise Osmanoğullarma
ait olacağı ve halifeliğe Türkiye B ü y ü k M il­
let Meclisi tarafından b u soyun ilim ve a h ­
lâk bakımından en. üstün ve lâyık b uluna­
nının seçileceği, ve hilâfet makam ının T ü r ­
kiye devletine dayanacağı bildiriliyordu (1
kasım ).

Sadnâzamın ve İstanbul hükümetinin


istifası Padişah Vahideddin ve Veliahd Abdülmecid
T .B .M . Meclisinin hilâfetle saltanatı ayı­ Efendiyi birlikte gösteren son resimlerden

3645
âzam seçememekie T .B .M . Meclisinin iradesi­ Vahideddîn’in son C u m a selamlığı
ne boyun eğmiş oluyordu.
A yn ı gün A nkara'dan ayrılan İsmet ve memleket dışına kaçışı
Paşa, Hariciye Vekili ve Lo za n konferansına
katılacak Türk hey’etinin başkam sıfatıyle Saltanat ilga olunduğu halde "halife tâyin
İstanbul’a vardı. O da halkın p ek büyük edilmemiş olduğundan, kendisinin halife ka­
sevgi ve minnet gösterileriyle karşılandı. labilmesi ümidinde olan Vahideddin 10 k a ­
sım 1922 günü c u m a selâmlığına çıktı. B u
Gazeteler, Vahideddin’in tahtından fera­
merasimde yalnız bırakılmasından ve basında
gat etmemeğe karar verdiğini yazıyorlardı.
• aleyhine açılan sert kam panyadan artık par­
Padişah olduktan sonra; «ben devlet ve
tiyi tam am en kaybettiğini anladı. Bütün olup
m emleketime bir hizmet ümidinde b ulunma -
bitenlere rağmen tutacağı yol, İstanbul’da
saydım, bu ağır yükü kabul etmezdim. B u
kalm ak ve gerektiğinde hareketlerinin hesa­
yaştan sonra mezar taşıma padişah diye yaz­
bını vermeğe hazır bulunm ak, kendisini
dırmak hevesinde değilim» dediği halde, şim­
suçsuz sayıyorsa açıkça müdafaasını yapm ak,
di bir tek ünvandan ibaret kalmış, hiç bir
suçlu sayıyorsa milletin vereceği h ü k m e razı
şeref ifade etmiyen, hiç bir saygı uyandırma­
olmaktı. B u karar, her ne olursa olsun niha­
yan padişahlıktan vazgeçemiyordu.
yet -kendi milleti tarafından verilmiş olacaktı.
O na, şeref ve metanetle taham m ül etmesi
gerekirdi.
Halbuki o, böyle yapmadı. D ü ş m a n hi­
mayesine sığınarak vatan topraklarını terk
etmeyi, yurdundan gizlice kaçmayı bunlara
tercih etti. B u da şahsî endişelerini ön plân­
da tuttuğunu açıkça anlatır.
Kaçış plânı gayet gizli tutulmuştu. V a ­
hideddin evvelâ işi kayınbiraderi ve Hade-
me-i Hassa M ü dü rü K a y m a k a m Zeki Beye
açtı ve onu kendi n a m m a işgal kuvvetleri
kum andanı General Harington’a gönderip
İngiliz devletinin himayesini istedi. A yn ı za­
m a nd a başmabeyncisi Ö m e r Yaver ve baş­
hekimi Reşad Paşalarla oğlu Ertuğrul E fen ­
Vahideddin’în selâmlık töreninden bîri diyi, ikinci ve üçüncü musahipleri, seccadeci
başı, esvapçıbaşı, tütüncübaşı, berberbaşı gi­
bi şahsî hizmetine bakanları işten haberdar
etti. Bunların hepsi, onunla birlikte gitmeyi
kabul ettiler. Kaçış plânını sarayda onlardan
başka kimse bilmiyordu.
General Harington’un cevabı bir müddet
gecikti. İşte b u za m a n içinde Vahideddin, h a ­
yatının en heyecanlı ve en ıztıraplı anlarını
yaşadı. İsteğinin İngilizlerce kabul edilme­
mesi ihtimali onu titretiyordu. Millî ordunun
düşmanı yenm iş olması, B ü y ü k Millet M e c ­
lisi Hüküm etinin itibarını son derece y ü k ­
seltmiş bulunuyordu. Barış konferansının
toplanmak üzere bulunduğu bugünlerde,
Türklerle iyi geçinmeyi ve yeni anlaşmazlık­
lar doğuracak olayların çıkmamasını İngi-
lizler herhalde isterlerdi. Esasen cevabın ge­
cikmesi de bu tereddütler yüzündendi.^
Vahideddin’in General Harington’a İngil­
tere himayesini istemek üzere yazdığı m e k ­
tup ise, aynen şu bir kaç satırdan ibaretti:
«Dersaadet işgal. orduları Başkum andanı
General Harington cenablarma,
İstanbul’da hayatımı tehlikede gördü­
ğ üm den İngiltere devlet-i fahîmanesine iltica
ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i âhara
naklimi taleb ederim efendim.
16 Teşrinisani 1922 Halife-i Müslimîn
V a h i d e d d i n ’ in so n s e l â m l ı ğ ı M e h m e d Vahidüddin»

3646
Vahideddin, haberin geldiği 16 kasım minine âmade olarak kendisine bir İngiliz
1922 perşembe gününü Yıldızdaki meşhur sefine-i harbiyesine kadar refakat etmiş ve
C ih ann ü m a köşkünde geçirmişti. Zeki B e y sultan Bahrisefid filosu kum andanı Sör
akşam üstü beklenen haberi getirdi. Vahi- D o b ro k tarafından istikbal edilmiştir. İngiliz
deddin’in üzüntüsü h em en dağılıp saray hal­ komiser vekili Mösyö Nevil Henderson. suİ-
kına hissettirmeden hazırlıklara başladı. Şah­
sına ait eşyayı bavullara doldurttu. Değerli
eşya ve mücevherlerden hiç bir şey a lm am a ­
ğa karar vermişti. Yakın adamları bütün ge­
ce onu avutarak bekleyiş heyecanını dağıt­
m ağa çalıştılar. Ortalık aydınlandıktan sonra
Vahideddin. yukarıda andığımız dokuz kişi
ile beraber C ihannüm a köşkünden inerek
başka kimseye görünmeden Yıldız sarayının
Orhaniye kışlası tarafına bakan Malta kapı­
sına doğru yollandı. Z ek i Beyin daha evvel
aldığı tertibat sayesinde sessizce buradan çık­
tı. Civar, İngiliz askerlerinin sıkı nezaret ve
muhafazası altına alınmıştı. General Haring-
ton, Vahideddin’i nazik, lâkin soğuk bir ta­
vırla karşıladı.. Hazır bulunan otomobillere
binilerek Dolmabahçe saray m a inildi. V a h i­
deddin, oğlu ve maiyeti sarayın p arkm dan
geçtiler. Rıhtımda duran istimbota binip de­
nizin ortasında ve istim üzerinde bekleyen
M alaya zırhlısına çıktılar. General Haring-
ton da daim a yanlarında idi. G em id e İngiliz
Akdeniz filosu kum andanı Vahideddin’i kar­
şılayıp selâmladı. İstanbul'daki İngiliz kom i­
ser vekili Nevil Henderson da kendisini ziya­ V a h i d e d d i n ’in işgal orduları _ B a ş k u m a n d a n ı
ret edip İngiltere Kralı Beşinci Corc’a bildi­ G en er al H a rin g t o n ’a yazdığı İngiliz h ü k ü m e ­
rilmek üzere bir arzusu olup olmadığını tine iltica m e k t u b u
sordu. •
Y u r d u n d a n kaçan sakıt son Osmanlı pa­
dişahını taşıyan M alaya zırhlısı, İstanbul li­
m anından saat ona çeyrek kala Malta’ya doğ­
r u yola çıkmak üzere hareket etti.
Sarayda ise, hâlâ kimsenin bir şeyden
haberi yoktu. İşin gülünç tarafı, o gün cum a
olduğu için Vahideddin’i selâmlık törenine
götürmek üzere saltanat arabası saraya gel­
miş ve hazırlık başlamıştı. Kendisinin m uta­
dına aykırı şekilde ortalarda görünmemesi ■
üzerine hasıl olan merak, gittikçe arttı. So ­
nunda araştırıldı ve d urum anlaşıldı. M ab ey n
başkâtibi Rıfat Bey, d urum u derhal İstan­
bul’da bulunan Refet Paşaya bildirdi. A yn i
zamanda, işgal kuvvetleri kumandanlığı da
B ü y ü k Millet Meclisi Hüküm eti temsilcisi sı-
fatıyle kendisine olayı resmen haber verdi.
B u n a dair İngiliz işgal kuvvetleri karar­
gâhının 17 kasım 1922 cum a günü yayınladığı
resmî tebliğ aynen şöyledir: ' -T- -

«V a z’iyyet-i hâzıradan dolayı hürriyet ve


hayatını tehlikede addeden Sultan m , bütün
m üslüm anlarm halifesi sıfatiyle İngiliz h im a ­
yesini ve İstanbul’dan infikâkini taleb ettiği i"'-V“ v<~ . ,'ff >< , ’Mu. ,
resmen ilân olunur. a.,.«a*
B u sabah, sultanın arzusu yerine getiril­
miştir.
İngiliz kuvay-ı işgaliyesi kum andanı G e ­ V a h i d e d d i n ’in H a rin gto n’a yazdığı teşekkür
neral SÖr Harington, sultanın arzusunun tat­ mektubu

3647
tanı ziyaret ederek Haşmetİû İngiltere Kralı tin kurtuluş hareketlerine karşı koymuş ve
Beşinci Corc!a iş'ar edilmek üzere arzularını şahsı için ilk tehlikenin belirdiği anda va ­
istifsar etmiştir.» tanını şerefsiz bir şekilde terketmiş olan sa­
İstanbul gazeteleri, bu olay üzerine Va- kıt hükümdarı, düşmanlarına iltica etmiş
hideddin'e en ağır tâbirlerle hücum ettiler. olarak görmesine tahammül edemiyordu.
O n u n bütün Türkler ve Müslümanlar indinde Türk toprakları üzerinde Osmanlı hane-
sakıt, hal’edilmiş ve hain olduğunu, kaçma danının 623 yıl sürmüş olan saltanatı böylece
aybını işlemek suretiyle Osmanlı hanedanı ebediyen sona ermiş ve Osmanlı tarihi k a ­
tarihine silinmez bir leke sürdüğünü, b u su­ panmış oluyordu. Diğer taraftan kaçak ha­
retle hiç olmazsa «menfur ve müstahkar v ü ­ life Türkiye B ü y ü k Millet Meclisince derhal
cudundan» memleketi temizlediğini yazıyor­ hal’ ye ıskat -edilerek yerine Abdülmecid
lardı. Efendi Halife tâyin olundu (18 kasım 1922).
Olaydan iki gün sonra çıkan «İleri» ga­
zetesinde büyük edib ve vatansever m erhu m Altıncı M ehm ed Vahideddinsin
Süleyman Nazif, bu hâdiseden bahsederken şahsiyeti
yazının sonunda sakıt padişahın Malta ada­
sına doğru yola çıkmasına pek tutuluyor, Altıncı M e h m e d Vahideddin, gelip geçen
hürriyet ve vatan mücahidi bir çok kahra­ Osmanlı padişahlarının hakikaten kara baht­
m a n T ü rk evlâdını mahpus ve sürgün olarak lılarından 'biridir. Bugün, onun bütün m ace­
sinesinde görmüş olan b u adanın, ayni mille­ rası tarihe mal olmuş bulunmaktadır. Aradan
geçen yarım asırlık bir zam an­
dan sonra şahsiyetini daha ob­
jektif ölçülerle tahlil edebiliriz.
O n u n talihsizliği, Osmanlı
imparatorluğunun en kötü şart­
lar içinde bulunduğu sırada
devlet reisi olmasıyle başlar
Öyle bir devlet reisliği ki yet­
kileri fiilen hem en hem en hiç
mevcut olmamakla beraber, so­
rumlulukları hayli ağırdı. D e v ­
let, m uazzam bir savaştan m ağ­
lûp olarak çıkmak üzere idi.
Nitekim, kısa bir müddet sonra
bu felâket tahakkuk etmiş ve
bir milletin idam hük m ü ağırlı­
ğında olan Mondros mütarekesi
imzalanıp memleket eli kolu
Abdülmecid Efendinin sadece Halife oluşu töreni bağlı şekilde dört yıldır kahra­
m anca savaştığı düşmanlarına
teslim olunmuştur.
Vahideddin, tahta geçinceye,
kadar Çengelköyündeki köşkün­
de münzevî bir hayat yaşamıştı.
Kendisi okur yazar bir adamdı-
Ağabeysi, Sultan M e h m e d Ke-
şad kadar olmamakla beraber,
arapça ve farsçayı bilirdi. Ayrı­
ca fıkıh ilmine derin vukufu
vardı. Osmanlı padişahları için­
de nadir bir istisna olarak im ­
lâsı düzgündü.
Vahideddin, kolay yazı y a­
zar ve düşüncesini açık olarak
ifade ederdi. Resmî evraka ,attı­
ğı imzalar hariç, yazılarında
hem en daima kurşun kalemi
kullanırdı.
Ekseriya iyimser ve daima
sabırlı idi. Kendisine söylenen
Halife Abdülmecid Efendi cuma namazı için sözler ne kadar uzun olursa ol­
cam i’ye giderken sun sonuna kadar dinler ve asla

3648
yarıda kesmezdi. Saraydaki dairesinde nazik siz çıkmamıştır» der ve bununla Öğünürdü.
ve mültefit bir adamdı. Dışarıda ve bilhassa Padişah olduktan sonra bir münasebetle şu
selâmlık törenlerinde soğuk ve ciddi durur, sözleri söylemiştir: «Benim gerçi Allaha kar­
çatık bir yüzle geçer ve kimseye iltifat et­ şı pek çok şahsî kusurlarım varsa da Allahla
mezdi. B u yüzden kendisini milletine sevdire- kul arasında bir şeydir. Fakat ben b u m a ­
memişti. Yeni kimselerle tanışmaktan ve te­ kam a temiz alınla geldim. Ö m r ü m ü n son g ü n ­
mastan hoşlanmazdı. Vekiller heyeti huzuru­ lerinde kirlenmiş olarak gitmek istemem».
na girdiği zam an yavaş sesle ve gayet ağır Son derece ağzı sıkı idi. Birisinden d u y ­
konuşur, bir kelimeyi âdeta bir dakikada te­ duğu bir sözü başkasına asla söylemez, bil­
lâffuz ederdi. B u da, söz söylemekten âciz hassa dedikodudan hoşlanmazdı. Babası çok
bir insan olduğu intibaını uyandırırdı. H a l­ evvel öldüğü için saray çevresinin dışında
buki bir kaç kere temas edip alıştığı kimse­ büyümüştü. B u yüzden saraya ve hanedan
lerin y an m da büyük bir talâkatle konuşur, mensuplarına ait yakın dedikoduları esasen
hattâ saatlerce söylerdi. Dindar bir adamdı bilmez ve bunlardan bahsedilmesini de iste­
ve dinî an’anelere çok bağlıydı. Osmanlı h a ­ mezdi. Resmî olmayan sohbetlerinin bile
nedanı arasında deli, sarhoş, zalim kimseler daima ciddî olmasına dikkat ederdi.
yetiştiğini kabul eder, lâkin: «Aramızda din­ Yanında hizmet edenler çok zeki, cin fi-

: . . . : • ...........
Vahideddin’in Maita’ya çıkışı. Sol tarafta gö­ Vahideddin’in sonraları Hicaz Kralı Hüseyin'e /
rülen küçük şehzadesi Ertugruî’dur gidişinde Cidde’de karşılanışı

Altıncı M ehm ed Vahideddin ( 1 9 1 8 - 1 9 2 2 ) zamanındaki


hükümdarlar ve devlet başkanlan
( İlave : 2 0 4 )

A. B. D. : W . Vilson 1921, G .
Harding 1 9 2 1 --- > . İspanya : O nü çün cü Alfons —» —
Alm anya : İkinci Giyyom (Vilhelm) —> ■
— 1918 (Cumhuriyet) Frederik Ebert İsveç : Beşinci Güstav - » ---* .
1 9 1 9 ---> .
İtalya : Üçüncü Viktor Em anuel
Arnavutluk: F an Noli —» — 1919, ---> •
A h m e d Zogo 1909 ---> . Macaristan : Amiral Horty (Naib)
Avusturya : Birinci Kari — 1918 1920 —
(Cumhuriyet) Kari Seits 1919 — 1920, papalık : Onbeşinci Benuva —
Michael Hainisch 1920 — —
>. •
Bulgaristan: Ferdinand — 1918, Rom anya : Ferdinand .
Boris 1 9 1 8 --- Rusya: Lenin
Fransa : R . Puvankare — 1920, Sırbistan : İkinci Aleksandır —» —
P. Deşanel 1920 — 1920, A . Milran 1920
_> (1918 den itibaren Yugoslavya kı­
ralı)
İngiltere : Beşinci Core —» --- =► .
Yunanistan : Birinci Aleksandır
İran : A h m e d Şah —> --- > . — 1920, O nüçüncü Kostantin (İkinci
defa) 1920 ---» .

3649 F. 44
kirli, çabuk kavrayışlı olduğunu nakletmiş- b u arada bilhassa İngiİiziere sarılarak ve ya­
lerdir. Aynı zam anda son derece sinirli ve ranarak hafif şartlı bir barışla işin içinden
çabuk kızıcı idi. B u yüzden bazan bağırıp çıkmayı daim a ummuştu.
çağırdığı olurdu. Bununla beraber, hiddeti Vahideddin gitmiş olduğu Malta adasın­
çabuk geçerdi. Gayet evhamlı, kararsız ve o da pek az kaldı. Himayesine sığındığı İngil­
nisbette inatçı bir adamdı. Bir araya gelen tere’nin yardımı ve kendisine teveccühü b u ­
b u üç huyu, felâketini hazırlayan sebepler lunduğu sanısını taşıdığı A ra b âlemi saye­
arasındadır. sinde halifeliği şahsında devam ettirebileceği
Maiyetinin ve itimad ettiği kimselerin kanaatindeydi. M elik Hüseyin’in dâveti üze­
çok tesiri altında kalırdı. D a m a d Ferid Paşa rine Hidiviyal kumpanyasının Mansure v a ­
ile Hürriyet ve İtilâfçıların tesiri altında puru ile h em en Hicaz’a hareket etti. 15 ocak
İttihadcılara gittikçe düşman olmuştu. M e m ­ (1923) da Cidde’ye gelen Vahideddin oradan
leketin düştüğü fecî halden yalnız onları so­ da M e k k e ’ye gidip, Hilâfet ile Saltanat’ın ay­
rum lu tutardı. Y in e onların tesiri altında k a ­ rılmasının şeriate aykırı olduğunu belirten
larak T ürk milletinin ölüm-kalım dâvası bir beyannam eyi İslâm âlemine yayınladı.
olan Millî Mücadeleye ve İstiklâl Savaşm a Fakat bun dan bir netice hasıl olmadığını gö­
cephe almıştı. Düşmanların A nado lu’y u istilâ rünce M e k k e ’yi terkedip İtalya’da San -
etmelerinden doğan teessürünü yanında b u ­ R e m o ’ya geldi ve burada yerleşti. V ah ided­
lunanlar daima hissederdi, fakat aynı za­ din 16 mayıs 1926 da San-Remo’da ölünce
m and a Millî Mücadelenin m uvaffak olması cenazesi binbir müşkilâtla nakledildiği Şam-
da onda ,aynı şekilde bir endişe uyandırmıştı. da Sultan Selim Cam ii yanına defnedildi.
B u n a sebep ise, şiddetle muhalefet ettiği ve
hattâ dağıtmak için üzerlerine kuvvet gön­ ★
dermekte tereddüt göstermediği millî ordu­ M u d a n y a mütarekesinden sonra 20 kasım
n u n muvaffakiyeti sonunda haFini ve belki 1922 de Lo zan ’da, T . B . M Meclisi hükümeti
hakkettiği daha karanlık âkıbetleri görme- delegeleri ile başlayan barış. müzakereleri
siydi. İşte b u düşünce uğruna, yani şahsen kışa bir fasıladan sonra başarılı olarak sona
zarar görmemek ve padişahlıktan olm am ak erdi ve L o za n barış andlaşması _ imzalandı
karşılığında en ağır barış şartlarıyle m e m ­ (25 tem m uz 1923). B u n d an sonra İtilâf k u v ­
leketin parçalanmasını, millî kurtuluş hare­ vetleri İstanbul’u terkettiler (2 ekim 1923).
ketinin hakikat olmasına tercih ediyordu. T ü r k orduları m u azzam bir tezahüratla şehre
D a m a d Ferid’den bir türlü vazgeçeme- girdiler (6 ekim 1923). Y en i T ü rk devletinin
yişi ve onun tesiri altında kalışı yüzünden, başşehrinin A nk a ra olduğunun B . M . Meclîsi
bütün kurtuluşu düşmanın merhametine sı­ tarafından kabulünden (13 ekim 1923) sonra,
ğınmakta ve düşm andan «iyi not» almakta devletin idare şekli Cumhuriyet olarak kabul
görüyordu. D ü ş m a n merhametine sığınmanın ve ilân edildi (29 ekim 1923). İlk C um hurbaş­
ne kadar faydasız olduğunu ve dayanılacak kanlığına‘da Gazi Mustafa K e m a l Paşa seçildi.
biricik kuvvet ve ümidin, T ü rk milletinde Bir m üddet sonra T . B. M . Meclisi; Hilâ­
mevcut olan ezelî kudret ve cevherde bulun­ fetin ilgası, tedrisatın tevhidi, Şer’iye ve E v ­
d uğ unu asla anlamıyacak kadar gaflet gös­ kaf Vekâleti ile, Erkân-ı harbiye-i um um iye
termesine şaşmamak lâzımdır. . Çünkü, Os- Vekâletinin lâğvı hakkındaki k a nu nu kabul
manlı hanedanı âzasınm her ferdi gibi, o da edince (3 mart 1924) son Halife Abdülm ecid
m ensup bulunduğu milleti asla tanımamış­ Efendi ile beraber bütün hanedan (Osman-
tı. D a m a d Ferid’e, İtilâf devletlerine ve oğulları) yurdu terke m ecbur edildiler.
i

19 uncu ASIR VE 20 nci ASIR BAŞLARINDA İLÎM,


FİKİR VE SANAT HAYATI, İKTİSADÎ DURUM

A s ra Umumî Bakış

Osmanlı İmparatorluğu için ondokuzuncu bilhassa Yeniçeri ocağının ilgasıyle her y e­


yüzyıl, yıkılma ve yirminci •,yüzyıl dağılma niliğe engel olan bu gerici kuvvetin ortadan
devridir. İmparatorluk b u devre, Küçük- kalktığı 1826 tarihinden sonra Batı ile git­
I Kaynarca andlaşmasıyle girmiştir. Savaşlar­ tikçe sıklaşan münasebetlerin ve Batılı m â ­
dan yorgun düşen memleketi, uzun bir barış nada devlet adamlarının yetişmesinin bu b ü ­
devresi içinde kalkındırmak gerektiği halde, y ük devrimin m eydana gelmesinde bü yü k
i çeşitli tesirlerle devlet yeniden savaştan sa­ tesiri olmuştur. Osmanlı devletinde hasıl olan
vaşa sürüklenmiş, bütün kudreti tükenmiş, uyanıklığın bir neticesi de, kendisini artık
bir m üddet Avrupa devletlerinin siyasî re­ her alanda dünya çapında bir devlet olarak
kabetine dayanan bir m uvazene yüzünden görmemeğe başlaması, bilâkis Batı devletle­
I mevcudiyetini koruyabilmiş, geniş ıslahat rine göre ilim ve teknikte geri kalmış oldu­
hareketleriyle toparlanmağa çalışmış, yine ğunu anlaması, onlara yetişmek zaruretine
de m ukadder âkıbetinden kurtulamamıştır. inanması ve b unun için de aynı yolu takip­
Yıkılma devrinin ilk padişahı Üçüncü ten: başka çare bulunmadığını görmesidir.
Selim, babası Üçüncü Mustafa’dan ıslahat­ B u devirde, medrese kendi haline bırakıl­
çılık ve devrimcilik fikirlerini miras almış mış, buna karşılık modern orta öğretimin
bulunuyordu. Birinci A bdülham id devrinde­ çekirdeğini teşkil eden okullar açılmış, b u n ­
ki veliahdlığı boyunca tasarladığı ıslahatı ların benzeri Avrupa okullarındaki program­
tatbik için hükümdarlık sırasının kendisine ların tatbikine çalışılmış, bir taraftan da A v ­
gelmesini sabırsızlıkla beklemiş ve tahta çık­ rupa’ya talebe gönderilmeğe başlanmıştır.
tıktan sonra b u ' alanda faaliyete geçmişti. Tanzimat ise, bü yü k bir hamledir. B u ;
Uğranılan askerî yenilgiler, mevcut askerî güç Fransız büyük devriminin getirdiği insan
olan Yeniçeri ocağının artık işe_ yaramıya- hakları prensiplerinin Osmanlı imparatorlu­
cağını anlamış bulunduğundan Üçüncü S e ­ ğunda da ilânıdır. Böylece, devleti Avrup a
lim bu orduyu haliyle bırakıp Nizam-ı Cedid devletleriyle bir sıraya getirme gayreti baş­
adı altında yeni bir ordu kurmağa girişmiş­ lamış ve bunun bü yü k tesiri olmuştur. T a n ­
tir. Elde dış düşmanlara karşı koyacak bir zimat 1839 yılında ilân edilmiş, 1856 Paris
askerî gücün bulunmasının bütün meseleyi andlaşmasıyle Osmanlı devleti A vrup a dev­
halletmiyeceği ise muhakkaktı. Ç ünkü, im pa­ letleri topluluğuna alınmış ve devletler h u ­
ratorluğun dayandığı müesseseler dejenere kukundan eşit şekilde faydalanması kabul
olmuş bulunuyordu. B u n u n yalnız birisinin edilmiştir.
değil, hepsinin ıslahı ve ihtiyaçlara ve dev­
rin icaplarına göre reorganize edilmesi lâ­ Abdülmecid devrinde batılılaşma hareketi
zımdı. B u n a teşebbüs eden ise, sonradan an­ oldukça ilerlemiş, bununla beraber malî güç­
cak İkinci M a h m u d olabilmiş, büyük iç ve lükler başgöstermiş, Abdülaziz devrinde d e ­
dış güçlüklerle mücadele ile geçen saltanat v a m eden israf ve ordu-donanma masrafları
süresinde bir taraftan mütemadiyen bununla devleti ağır borçlar altına sokmuş, 1877-78
meşgul olmuş, imparatorluğun dayandığı m ü ­ savaşı ise imparatorluk için pek ağır bir dar­
esseseler! ıslaha ve yenilerini kurmağa çalış­ be olmuştur.
mış, bü yük tanzimat devrimi onun zamanın­ İkinci Abdülham id devrinde çöküntü de­
da hazırlanmış, yalnız ilânını göremeden öl­ v a m etmiş ve nihayet Birinci Cihan Savaşı
müştür. sonunda imparatorluk tam am en tarihe k a ­
Tanzim ata kadar geçen za m an içinde, rışmış, onun yerine millî hudutları içinde

3651
hür ve müstakil yeni bir T ü rk devleti, T ü r ­ raber, o devirde gericiliği temsil ve müdafaa
kiye Cumhuriyeti doğmuştur. eden M ü n ib Efendi ile onun yetiştirmesi
İkinci M a h m u d devrinden sonra irtica, Şeyhülislâm Ataullah Efendi, b u genç aydını
fiilî mücadeleyi bırakmak zorunda kalmakla kösteklemek için ellerinden geleni yapmış­
beraber, gizli mücadelesini devam ettirmiş­ lardır. Â s im Efendi ise, uğradığı güçlüklere
tir. Bilgi ve kültürün, imparatorluğun esas ve geçim sıkıntılarına rağmen çalışmalarına
unsurunu teşkil eden Türkler arasında bile, d eva m etmiş. Firuzâbâdî’nin «Kamus-ül M u ­
b ü y ü k şehirler dışında, gereği gibi yapıla­ hit» adlı b ü yü k arapça lügatini türkçeye ter­
maması, gericiliğin sinsi faaliyetlere daim a cümeye başlamış ve beş yıl uğraştıktan sonra
m ey dan bulmasına sebep olmuş, Abdülham id 1810 yılında tamamlayıp İkinci M a h m u d ’a
devrinde açılan pek çok mektebe, maarif takdim etmiştir. B u eser, Â s im Efendinin
teşkilâtının kurulmasına, yüksek öğretim Mütercim adiyle anılmasına sebep olmuştur.
teşkilâtının tamamlanmasına rağmen bu Padişah eseri takdir etmekle beraber, yine
züm reye daima verilen tâvizler yüzünden yobaz takımının entrikaları yüzünden lâyık
bunların aydın fikirlerle mücadelelerinin 31 olduğu maddî mükâfatı göremeyen Âsim
M art olayında fiilî tezahürü' görülmüştür. Efendi, yılmadan çalışmalarına devam etmiş­
B u n a rağmen, memleket idaresinin başında tir. B u arada en değerli hizmetlerinden birisi
bulunan mes’uliyet mevkii' sahiplerinin ay­ de va k’anüvisliğidir. 1805 yılından sonraki
dın kimseler oluşu ve ordunun daim a ilerici olayları yazmağa karar verdiği zam an yalnız
ve devrimcileri tutuşu böyle hareketlerin yerli kaynakların buna yetmiyeceğini anlayıp
akamete uğramasına sebep olmuştur. fransızca Öğrenmiş, sonra tarihini yazm ağa
başlamış, ancak yorucu bir çalışma ve maddî
I -İLİM H A Y A T I güçlüklerle yıpranan vücudu, hayat yü k ünü
B u devir, Batı ilim ve tekniğinin bere­ daha fazla taşıyamayarak 1810 yılında ve h e ­
ketli bir sel halinde memlekete aktığı ve tat­ nüz elli beş yaşında bulunduğu halde vefat
bik sahası bulduğu devirdir. Çeşitli ilimlere etmiştir.
v e tekniklere ait eserler sür’atle türkçeye B u devir başlarının b ü yü k âlimlerinden
çevrilmiş, bir taraftan ilgili okullar için ders Mustafa Behçet Efendi ise 1769 yılında İstan­
kitapları, bir taraftan da genel kültür eser­ bul’da doğmuştur. A yd ın bir aileye m ensup ­
leri yayınlanmıştır. E n çok bilinen Batı dili tu. Babası, Nişancı Mustafa Paşanın D iva n
fransızca olduğu için en çok b u dildeki eser­ kâtibi E m in Şükûfî Efendi, dedesi saray baş­
ler tercüme edilmiştir. B u yüzden b u devrin hekimi Hayrullah Efendidir. O n sekiz yaşla­
başm danberi Fransa ilim ve kültürünün O s ­ rında . medrese tahsilini bitirdikten sonra tıb
manlI . İmparatorluğunda tesiri görülmeğe okum ağa başlamış, b u arada lâtince ve İtal­
başlamış ve gittikçe, artmıştır. Yüzyılın or­ yanca da Öğrenmiştir. B u alanlardaki hocası,
talarında ise İngiliz kaynaklarından ve so­ Divan-ı H ü m a y u n tercümanı Y a h yâ N aci
n u n d a A lm a n kaynaklarından faydalanma Efendidir.
hızlanmıştır. B u devirde tercüme eserlerin
Mustafa Behçet Efendiyi, 1796 yılında
yanında orijinal eserlerin de doğduğu gö­
saray hekim i olarak görüyoruz. İki yıl sonra
rülür. Bir taraftan ise, eski tarzda çalışan
d a Üçüncü Selim’in başhekimi olmuştur.
âlimler de henüz mevcut bulunuyor ve kendi
sahalarında faaliyet gösteriyorlardı. Üçüncü Selim faciasından sonra azledil­
miş, bilâhare İkinci M a h m u d ’u n himayesini
B U D E V İ R D E ÇEŞİTLİ N E V İ L E R D E görmüştür. Mısır kadısı iken M e h m e d Ali
Paşanın da gözüne çarpmış ve o nu n tarafın­
YETİŞEN BİRİNCİ DERECEDEKİ dan him aye edilmiş, İstanbul’a dönüşünde
İLİM VE FİKİR ADAMLARI VE yine hekimbaşı olmuştur. Sonra Anadolu
Kazaskeri bulunduğu sırada b u devirde bü­
ESERLER y ü k nüfuz sahibi olan Hâlet Efendi y ü zü n ­
Mütercim A sım Efendi, eski devrin son den azledilip K eş an ’a sürülmüş, onun ida­
âlimlerinden sayılabilir. B u n a rağmen, ken ­ mını müteakip İstanbul’a gelip Rum eli K a ­
disi fransızcayı öğrenmek lüzum unu d uy m uş­ zaskerliği pâyesi almış, bir yıl sonra da yine
tur. Eski devrin metodlarma göre yetişmiş hekimbaşı olmuş ve 1833 yılında vefat et­
olmakla beraber, yenilik cereyanının başında miştir.
bulunm uş olanlardandır. 1755 yılında Gazi- Mustafa Behçet Efendi, Batıdan doğru­
anteb’de . doğmuş, tahsilini memleketinde dan doğruya tercümeler yapm akla maruftur.
yapmış, kırk üç yaşm a kadar orada kaldık­ B ü fa n ’m meşhur «Tarih-i Tabiî» adlı eserini,
tan sonra İstanbul’a gelmiştir. İlk eseri B o k a n ’m «Tıbbî Ameliyat» mı, B o m e ’nin
«Bürhan-ı Kâtı’» adlı b üyük farisî lügatinin «Tabiî Hikm et» ini türkçeye çevirmiştir.
türkçeye tercümesidir. B un u . Ü çüncü Selim’e Kendisinin telif olarak kolera hakkında ve
sunmuştur.^ Padişah b u n u çok beğenerek «Hezar esrar» adlı farm akodinam iye dair iki
Matbaa-i  m ir e ’de bastırmıştır. Kendisine eseri vardır. Napolyon’u n Mısır seferine ait
b u suretle ilerleme yolu açılmış olmakla be­ bir kitabı da Türkçeye çevirmiştir. Kendisi,

3652
devlet işlerine de vâkıf bulunduğundan y a ­ «İcale-tül Coğrafiye» adiyle tercüme edil­
bancı devletlerle yapılan müzakerelerde h a ­ miştir.
zır bulundurulur ve bir çok meselelerde fikri Üçüncü Selim devrinde Reis-ül-Küttab.
sorulurdu. olmuş bulunan Gevrek-zâde Haşan Efendi
A y n i çağda yetişen meşhur bir sima da, ise, daha ziyade eski tip bir âlimdir. Meselâ
H oca İshak Efendidir. Y a n y a ’nın N arda k a ­ gebeliğe, çocuk hastalıklarına ve bakımına
sabasında doğduğu bilinmekte ise de, doğum dair yazmış olduğu «Netayic-ül fikriye ve
tarihi belli değildir._ Babası tarafından hafız velâde-til bikriye» adlı eseri tam am en D o ğ u
olarak yetiştirilen İshak Efendi arapçadan kaynaklarına dayanır. Parecelsus’u n kim yaya
m a ad a lâtince de öğrenmiştir. İstanbul’a gel­ ait eserini ise Arapçadan Türkçeye tercüme
diğinde Tersane ve Divan-ı H ü m a y u n tercü-. etmiş ve buna «Mürşid-ül elliba fî terceme-i
manlıklarmda kullanıldı. Mühendishaneye ispagiriya» adını vermiştir. Y in e İbn-i Sinâ-
hoca tâyin edildi. İkinci M a h m u d devrinin dan evvel yetişen tabiblerden E b û M ansur’un
sonlarında buranın baş hocası oldu. Hanya- d a bir eserini Türkçeye çevirmiştir.
daki bazı inşaata m em u r edilerek bu vazife­ İkinci M a h m u d devrinde yetişen Kuyu-
yi yaptıktan sonra dönüşünde 1836 yılında caklı-zâde Âtıf Efendi de D o ğ u matematik­
Süveyş’de vefat etti. çilerinden Bahaeddin Âmilî’nin «Hülâsa-tül
Hisab» adlı eserini Türkçeye kazandırmıştır.
Hoca İshak Efendi, Batı ilimlerini Türk-
Yine İkinci M a h m u d zamanında yetişen
çeye çok geniş çapta nakletmiştir. Kendisi,
bir şöhret de Şânî-zâde Ataullah Efendidir.
kuvvetli bir matematikçiydi. «Mecmua-i
Tabib olduğu halde, mesleğine ait eserlerden
Ulûm-u Riyaziyye» adlı eseri, Batı müsbet
maada dört ciltlik bir tarih yazmıştır. E s a ­
ilimler sistemini Türkiye’ye tanıtmıştır. B u
sen ansiklopedik bilgisi p ek geniş olan bir
eser, matematikten m a ad a astronomi, fizik
zattı. Kendisi serbest düşünce taraftarı âlim­
ve kimya bahislerini de kapsamaktaydı. A y ­
lerin kurduğu bir cemiyete dahil bulunduğu,
rıca fiziğin optik bahsine ait «Aksülmerâyâ»
için 1826 yılında Tire’ye sürgün edilmiş ve
adlı bir eseri vardır. Ziraate dair bir eseri
aynı yıl, sürgünde vefat etmiştir. Ataullah
de «H â ne-i Zürra» adiyle Türkçeye çevir­
Efendi, D o ğ u dillerinden başka, Batı dille­
miştir.
rini de bilirdi. Tıbba ait «Miyar-ül Etibba»
Devrinde yeni bir ordu kurulduğu için adlı tercüme eseri meşhurdur. Kendisi teşrih
aldığı emir üzerine askerliğin muhtelif ve fizyolojiye dair «M ir’at-ül ebdân» adlı
branşlarına ait çeşitli eserleri de tercüme et­ eseri de yazmıştır. Yen i tıbbın Türkiye’de
miştir. «Tuhfe-tül Ümera», «Usul-i İstihkâ- yerleşmesine çok çalışmış, lâkin Tıbhane ile
m a U bunlardandır. H oca îshak Efendi, Batı Cerrahhanenin kuruluşunu görmeden bir yıl
dillerindeki İlmî terimleri de ilk defa T ü r k ­ evvel vefat etmiştir.
çeye çevirmiş ve yaymıştır. Kendisi, bir çok
B u modern fakültelerin açılmasında y u ­
değerli talebe de yetiştirmiştir ki meşhur
karıda adı geçen Mustafa Behçet Efendi ile
matematikçilerimizden Vidinli Tevfik Paşa,
kardeşi tabib A bd ü lh ak Molla b ü yü k gayret­
E m in Paşa, Tahir .Paşa bunların başta gelen -
ler harcamışlardır. A bd ülh ak Molla, ağabey-
lerindendir.
sinin «Hezar esrar» adlı kitabını da tam a m ­
B u devre maledeceğimiz bir zat da, lamağa çalışmıştır.
hayatı ve şahsiyeti hakkında maalesef fazla 1795 yılında M o r a ’da doğan, Mısır’da b ü ­
bilgi bulunm ayan Seyyid Mustafa Efendidir. yüyüp yetişen, A vrup a ’yı dolaşan ve nihayet
Fransızca olarak kaleme aldığı «Diatribe de Osmanlı devletinin hizmetine giren Abdur-
lïngenieur sur l’état actuel de l’art mili­ rahm an Sam i Paşa da, yenileşme hareketle­
taire d u génie et des sciences _à Constanti­ rinin m ü h im bir simasıdır. 1878. yılında Öl­
nople» adlı eseri 1803 yılında Üsküdar m at­ müştür. «Rumuz-il hikem» adlı eseri, Batılı
baasında basılmış, bu baskı 1810 da Paris’de fikirleri telkin eder.
tekrarlanmıştır. Mühendishane hocalarından B u arada dilin sadeleşmesi cereyanının
iken 1807 irtica hareketinde Öldürülmüştür. ilk lideri olan tarihçi Esad M e h m e d Efendiyi
Eserinde o devir gericilerinin modern ilmin de unutm am ak lâzımdır.
Türkiye’ye girişiyle nasıl mücadele ettikleri
«Muştatraf» tercümesi adlı eserinde y e ­
anlatılmaktadır.
nilik fikirlerini m üdafaa etmiştir. B u zat,
Yine bu irtica hareketinin kurbanların­ Türkçenin konuşm a dilinde bulunm ayan
dan bulunan Raif M a h m u d Efendi, Üçüncü Arapça ve Parsça kelimeleri ve yabancı ter­
Selim’in .teşvikiyle Türkiye’de başlayan re­ kipleri dilden çıkarmağa taraftar b ulun u­
form hareketini Batılılara tanıtmak maksa- yordu.
diyle fransizca olarak «Tableaux des nouveaux B u çağın dikkate şayan bir siması da,
règlements de l’Em pire Ottoman» adlı eseri A bd urra h m an Sam i Paşa gibi Mısır’da yetiş­
yazmıştır. A y n i dilde bir de coğrafya kitabı miş olan Yusuf K âm il Paşadır. 1808 de A r a p ­
kaleme almış, lâkin Türkçeye çevirmeğe v a ­ kir’de doğmuştur. Mısır’a gitmiş, uzun yıllar
kit bulamamıştır. Yakovaki Efendi tarafından orada hizmet ettikten sonra Osmanlı devleti

3653
hizmetine girmiş ve Sadrıâzamlığa kadar lında vefat etmiştir. «Cevdet Tarihi» diye
yükselmiştir.. Kuvvetli Fransızca bilen b u anılan eseri, 1774-1825 yıllarını kapsar ve on
zat, Fransızcadan Türkçeye fikrî ve edebî bir iki cilddir. Diğer meşhur eserleri «Kısas-ı
eseri bütün olarak ilk tercüme eden kimse­ Enbiyâ», «Belâgat-i" Osm aniye», «Malûmat-ı
dir. B u eser, Fenelon’u n «Telemak» adlı B a ­ Nafıa», «Takvim-ül Edvar», «M i’yâr-ı Sedad»,
tıda bile ölmez u n v an ım kazanmış kitabıdır. «Âdâb-ı Sedad» ve «İbn-i H aldu n M u k a d d i­
B u eserdeki devlet ve hükümet idaresine ait mesi» tercümesidir.
fikirler, Türkçeye tercüme edilmek suretiyle İlim ve fikir adamları arasmda M ünif
b ü yü k bir hizmet yapılmıştır. Y u suf K âm il Paşa ile Diyarbakırlı Said Paşayı da a nm a k
Paşa, 1876 yılında vefat etmiştir. icabeder. Keza, daha ziyade siyasî faaliyet­
1811 leriyle isim yapmış Ali Suavî, Ebüzziya Tev-
yılında Y a n y a 'n m Filât kasabasında
doğan H o c a Tahsin Efendi, b u devrin değerli fik, okum ayı halka indiren, daha doğrusu
simalarındandır. M edrese tahsilini tam am la­ halkta o kum a itiyadı uyandıran A h m e d Mid-
dıktan sonra Mustafa Keşid Paşanın tavassu- hat Efendi ile, «Kamus-ül A ’lâm» adlı büyük
tuyle Fransa’ya gitmiş, orada tabiî ilimler ansiklopediyi tek başına yazan ve ayrıca
okumuş, tahsilini ilerletebilmek için sefaret «Kamus-ı Tür kî» yi, Türkçeden Fransızcaya
imamlığı ile Paris’de kalmış, b u sayede fizik, ve Fransızcadan Türkçeye, iki büyük lügati
kimya, jeoloji ve kozmoğrafya okuyabilmiş­ m eydana getiren Şemseddin Sam i B e y de
tir. Fransa’da uzun m üddet kaldıktan sonra ilim, fikir ve kültür hayatımızda b ü yü k hiz­
1868 tarihinde yurda döndü. Y en i açılan D a ­ metleri görülmüş simalardır.
rülfünuna m ü d ü r oldu. Lâkin, gerici ve m u ­
B u çağın Cevdet Paşadan m aada diğer
taassıp güruh kendisini çekemediği için bir
tarihçileri, evvelâ yukarıda adı geçen Meh-
bahane ile b u işinden uzaklaştırıldı. O da,
m e d Esad Efendidir. Kendisi, 1825 yılında
özel bir okul açıp matematik ve astronomi
v a k’anüvisliğe, yani devletin resmî tarih y a ­
okutmağa başladı. Burada yetişen talebeler
zıcılığına tâyin edilmiş, b u memuriyeti sı­
arasında meşhur Şemseddin Sam i B e y de yer
rasında 1821-1824 yıllarını kapsayan olayları
alır. Hoca Tahsin Efendi, Batılı fikirleri,
tesbit etmiş, ayrıca yeniçeriliğin ilgasına dair
müsbet ilimleri yaym akla geçirdiği bir ö m ­
«Üss-i Zafer» ile ve Osmanİı İmparatorlu­
rün sonunda 1880 yılında vefat etmiştir.
ğunun çeşitli törenlerini bir araya toplayan
Yine b u çağda üzerinde durulacak bir «Teşrifat-ı K ad îm e» adlı eserleri yazmıştır.
şahıs da E d h e m Pertev Paşadır. 1824 tarihin­ B u zattan sonra v a k ’anüvis olan Recai ve
de Erzu ru m ’da doğmuş, babasıyle birlikte Nâil Efendiler, eser bırakmamışlardır.
bir çok yerler dolaşmış, nihayet Trabzon v a ­
lisi Abdullah Paşanın ve bir müddet sonra 1832 yılında doğup 1878 yılında vefat
onun yerine gelen Halil Rifat P a şa n m him a­ eden M e h m e d Fevzi Efendi, Osmanlı devle­
yesini görmüş, Halil Rifat Paşa İstanbul’a tinin başlangıcından 1875 yılma kadar gelen
dönerken o nu y an m a almış, gittiği yerlere «Haber-i Sahih» adlı bir eser yazmıştır.
götürmüş, b u arada Fransızca öğrenmesini Yine b u devirde yazılan p ek değerli bir
teşvik etmiştir. Pertev Efendi b u sıralarda eser, Mustafa N u ri Paşanın «Netayic-ül V u ­
genel bilgisini de arttırmış, nihayet 1854 yı­ kuat» adlı dört cildlik Osmanlı tarihidir.
lında Berlin’e gidip üç yıl kalmış, Almancayı Mustafa N uri Paşa 1824 yılında İzmir’de doğ­
öğrenip Batı kültür ve medeniyeti ile yakın­ muş, yirmi bir yaşında devlet hizmetine gir­
d an temas ■etmiştir. İstanbul’a döndükten miş, M ab ey in Başkâtibi, Deâvî Nazırı, Sa da ­
sonra çeşitli taşra hizmetlerinde bulunmuş, ret Müsteşarı, Defter-i Hak an î Nazırı, E vkaf
sonunda 1873 yılında Kastam onu valisi iken Nazırı olmuş ve 1889 yılında vefat etmiştir.
ölmüştür. 1864 yılında v a k ’anüvis olan A h m e d Lûtfi
E d h e m Pertev Paşa «Mecmua-i Fünu n» Efendi 1825-1872 yıllarını kapsayan eserini
adlı dergiye yazdığı makalelerle yenilik fi­ yazmış ve 1907 yılında vefat etmiştir. D o ­
kirlerini yaym ağa çalışmıştır. B u makalele­ ğu m u 1816 yılında ve İstanbul’dadır. Vefat
rin bir kısmını kendisi yazmış, bir kısmını ettiği zam an Devlet Şûrası üyesi bulunu­
Batı dillerinden tercüme etmiştir. yordu.
B u devrin en m ü h im tarihçisi şüphesiz Osmanlı devletinin son resmî v a k ’anüvisi
ki Cevdet Paşadır. 1822 tarihinde Lofça’da A b d u rr a h m an Şeref B e y 1853 yılında İstan­
doğmuştur. îlk tahsilini memleketinde ta­ bul’da doğmuştur. Galatasaray Lisesini bi­
m amlayıp 1839 yılında İstanbul’a gelmiş, tirmiş, b u okulda ve Mülkiye M ektebinde h o ­
medreseye girip tamamlamış, Arapçadan calık etmiş, M aarif ve E vk af Nazırlıklarında
m aada Farsça ve Fransızca öğrenmiştir. A y ­ ve  y â n üyeliğinde bulunmuştur. Lûtfî tari­
rıca matematik, coğrafya, tarih, felsefe, as­ hinin sekizinci cildini ilâvelerle neşretmiş,
tronomi ve tabiî ilimlere çalışmıştır. Maarif, ayrıca «Fezleke-i Tarih-i Devlet-i Aliyye-i
Adliye, Ticaret ve Nafıa ve Dahiliye Nazır­ Osm aniyye», «Zübde-tül Kısas», «Tarih-i
lıkları ve Devlet Şûrası Başkanlığı gibi bir Devlet-i Osm aniyye», «Tarih-i Asr-ı Hazır»,
çok devlet hizmetlerinde bulunmuş, 1895 yı­ «Fezleke-i Tarih-i Düvel-i İslâmiyye» ve

3654
«Tarih Musahabeleri» adlı eserlerinden baş­ m u d ’a aradığı propaganda vasıtasmı buldur­
ka bir çok değerli makaleler de yazmıştır. duğuna şüphe edilemez. Ç ü n k ü Padişah ona
B u arada Sadrıâzam K âm il Paşanın O s ­ İstanbul’da fransizca bir gazete neşrini teklif
manlI devletinin başından A bdülm ecid dev­ eder ve böylece Moniteur Ottom an çıkarılır.
rinin sonuna kadar olan zam ana ait «Tarih-i
Siyasî-i Devlet-i Aliyye-i Osm aniyye» ve
M ahm ud Celâleddin Paşanın Abdülm ecid
devrinin başından Berlin andlaşmasma kadar
olan devri içine alan «M ir’ât-ı Hakikat» adlı
eserlerini zikretmek icabeder.
Bunların dışında Abdülm ecid devrinden
imparatorluğun sonuna kadar münferid hâ­
diseler hakkında ve bilhassa geçen savaşlar
dolayısıyle p ek çok eser yazılmışsa da, b u n ­
ları burada teker teker saym ak m ü m k ü n de­
ğildir. Bir fikir edinm ek istenilirse, b u cildin
bibliyografya kısmına göz gezdirmek gere­
kecektir.

II _ B A S IN : YIK IL IŞ DEVRİNDE
D O Ğ A N M Ü H İ M B İR FİKİR
ORGANI
İkinci Sultan M a h m u d saltanatının son
seneleri, dış düşmanların kendilerine pay çı­
k a rm ak saldırışlarının şiddetlendiği ve karşı
koyam ayan devletin bunaldığı devredir. Bir
taraftan yeni bir ordu teşkilâtı yaparken, di­
ğer taraftan idare mekanizmasını yenileştir­
m e k lüzum u anlaşılmıştır. Fakat bir taraftan
da içeriye ve dışarıya maksatlarını izah et­ Ahm ed Lûtfi Efendi
m e k ve müdafaasını y ap m a k lüzum u idrâk
edilebilmiş, fakat b u vasıtanın ne olabileceği İkinci M a h m u d ’u bir gazete neşri h u su ­
bilinememiştir. sunda uyaran bir husus da M e h m e d Ali P a ­
Nihayet, y a k m tarih hâdiselerinde «ga­ şanın Mısır’da Türkçe ve Arapça olarak 1828
zete» denilen fikir yayım organının göze ba­ denberi neşrettiği «Vakayi-i Mısriyye» adlı
tan kudreti kendisini padişahın kafasına so­ organıdır.
kacak ve devlet politikasının propaganda or­
ganı olarak ilk Türkçe gazetemiz neşir saha­
sına atılacaktır.
Türkiye’de yabancı dili? ilk gazeteler:
İlk resmî gazetemiz «Takvim-i Vekayi» in
neşri tarihi olan 1831 den evvel Türkiye’de
yabancı gazetelerin otuz beş senelik bir ta­
rihi vardır. B u tarih, henüz beş senelik kı­
d em i olan Fransız ihtilâli hükümetinin Şark­
ta kendisini tanıtması için 1794 de çıkardığı
bültenlerle ve aylık bir gazete ile başlar.
Fakat yabancı gazetelerin asıl faaliyeti
o ndokuzuncu asırda İzmir’de görülür. 1824
d e Fransızların çıkardığı gazeteler millî m e n ­
faatlerini korur. Bir taraftan da kendi poli­
tikaları icabı Yunanlılara ve onları koruyan
İngiltere ve Rusya’ya karşı bizi m üdafaa
eder. B u gazetelerde daima T ü rk menfaatini
koruyan bir Fransız muharriri, Aleksandr
B la k nazarı dikkati çeker. A bdurrahm an Şeref Bey
Hattâ Y u n a n meseleleri dolayısıyle ilgili
devletlerle Fransızlara karşı OsmanlIları m ü ­ İlk gazetemiz «Takvim-i V a k a y i» : G e ç ­
dafaa hususundaki yazıları sefirleri telâşa miş tarihine mağrur, göçüşünden bihaber ve
düşürür. Bir gazetenin kudreti hakkında en her neviden yeniliklerin tepkiler yarattığı
iyi h ü k m ü veren b u hâdisenin İkinci Mah- bir muhitte matbaa gibi m u a zza m faydalı bir

3655
eser bile ancak fetvalarla garptakinden üç Neşrinde yine kara kuvvetin tepkisinden
asra yakın bir gecikme ile kurulabilmiş, ga­ korkulmuş, ilk nüshadan evvel «M ukad di­
zetemiz ise yine garptakinden sonra tam iki m e» adlı bir ilâve dağıtılarak b u işin şer-i
asır beklemişti. Fakat bu, yine garptaki ga­ şerife uygunluğu müdafaa edilmişti. Y ine bu
zete değil, bir devlet propaganda organı idi. ilâvede, gazetenin içeride devlet aleyhindeki
Ş u kadar var ki, bir çığırdı, halka «gazete» dedikoduları önlem ek maksadıyle halka
m efh u m u n u öğretiyordu. olayları doğru olarak vereceği de yazılıyor­
du. «Takvim-i Vakayi» in tarihi 25 cemazi-
yülevvel 1247 (1 kasım 1831)' di. Haftada bir
ve beşer bin nüsha basılıyordu.

Osmanlı imparatorluğu yıkılış devresi­


nin, topyekûn târifiyle b ü yü k hamlesi diye­
bileceğimiz basın faaliyetini «Takvim-i V a ­
4 3 * o *jIİcX j € Ji»- öübj £ £
kayi» in neşri tarihi olan 1831 ile imparator­
j AÜÎjr jK J\ j *-•»■aİU ÖjJd-j V
luğun tarihe karıştığı 1923 seneleri arasın­
^ ^ ¿ > * ö i 5: ^ ^ Clij»j ;J daki siyasî devirlere göre dört devreye ayır­
¿ V "' j ^ *5 ¿yb i**«. m a k doğru olur. Ç ü n k ü bu tarih kitabımız
1923 den sonrasını içine almaz.
f ¿ Y jt ¿ Z y f * O A-»U J j j j « jj jf 1831-1923 seneleri arası bir asra pek y a ­
£* 1 j T " ¡j-^yt, -'ir*' «J-l»} kın bir zamandır. Osmanlı hükümeti, yıkılış
l$> jî»<i£ JlL* tj'** ÖJs^îJ* • l’, âpJgM devrinin bu son bir asırlık şekliyle ayrıca:
jUîj jU, J1 »jkll»j Tanzimat öncesi, Tanzimat, İstibdad ve M e ş ­
rutiyet gibi bölümlerde de mütalâa edilir.
*JV ^ ■*¥ te j ' J-yt-iU» * ^ 3 ^ . ¿j\jj 4>#j\jf\ JjsÜO * ¿ î j y * *c-
Hüküm etçe basınımızın mukadderatı da bu
4; u~*y~ £ ' **!># bölümlerin macerasına bağlanmağa çalışılır.
<jVjî 1* -mj-c * 4 - i <?j j»U *i-*o'. j V j l « jo U . Tanzimat öncesi : Yalnız «Takvim-i V a ­
>S^ İ,C^ Î> kayi» vardır. Yukarıda yazıldığı gibi b u ga­
Cİ*-jU/ ^0k>-^VjU*j j «ol- ^ j r A ¿ C ^ ^ C İ İ - j zete bir devlet propaganda vasıtasıdır, tam a­
(JT'l S y f *-i' jâ'j «XL Jf-’jyi« m e n devlet malıdır. Sonraları kapanmış, açıl­
mış, isimler değiştirmiş ve nihayet hakikî
hüviyetini alarak münhasıran devletin k a ­
n u n ve nizamlarını neşreden
resmî gazete olmuştur.
B u n u ancak Türkçe olduğu
için ilk gazetemiz addedebiliriz.
Tanzimat devri: Bizim fikir
gazeteciliğimizin doğduğu dev­
redir. Vakıâ, b u devrenin baş­
langıcında, 1840 da araya yine
bir yabancı gazete girer; «Ceri-
de-i Havadis». B u gazete de
jji' ‘jilçi •-j
Türkçedir, fakat sahibi, bir hâ­
Wj ■ > j s*¿¡¡ijjü** UK.£iyı
j¿£tfXS' dise dolayısıyle susturulmak
¿uji . ^kj. ^ w w * ’*»;* Vîi^r
için kendisine bir gazete, çıkar-,
m a k imtiyazı yerilmiş Vilyam
Çörçil adlı bir İngilizdir. Hafta­
lıktır, arasıra kapanm akta ve
hüküm et tarafından para yardı­
mı yapılmaktadır, âdeta yarı
resmidir (yirmi sene devam et­
miştir). «Takvim-i Vakayi» de
tek tük yazı yazm ağa başlayan
(¿¿t+~AJi?j' jf:-' <r > Türk muharrirleri bunda da gö­
,Tl ‘v;*— *****•&■* j^-j*
>. •//. ^ 1 / j'^U rülür, şu kadar ki hiç imza
*”* ,lAjııi.lıllı^«iAJV>- —'.—•»■ (
*“ Jv-^y’- J-VjJ^•-•■ ^r^ j görülmez.
J^S»y>>u/U «ij'/^İ'*V<jV->A,’İ‘-i
Jı)^.,.>^UV-|^İt-j^-U-*tt-.'-.L.'.,-:.V.Ç'..wa-j>!..'J>>—ı-J/.,i .j.l-')- j Asıl fikir gazeteciliğimiz
1860 da başlar. B u tarihte Ça-
Yukarıda; «Mukaddeme-i Takvim-i Vakayî». Aitında; pan-zâde  g â h Efendinin sahip
Ceride-t Havadis’in ilk nüsha başİığf. En altta; Tercüman-ı ve Şinası’nin başmuharriri oldu­
Ahvaİ'in ilk nüsha baslığı. (Takvim-i Vakayt ve Tasvir-i ğu «Tercüman-ı Ahal» çıkar.
Efkâr başlıkları 3137 inci sayfaya konmuştu). B u da haftalıktır. Hüküm etle

3656
ilgisi yoktur. Müstakil (indépendant) karak­ de «um um î menafi’ her icabettirdikçe» ga­
terli fikir (opinion) gazetesidir. 9 ekim 1277 zeteleri kapatm ak salâhiyetini almıştır.
(1860) tarihli ilk nüshasında Şinasi imzalı Yapacak bir şey kalmamıştı. B u âl! k a ­
bendle gazete programını izah etmekte ve rarnamenin diliyle «ihtiraslarmdan impara­
kısaca «m adem ki halk kanunla vazifeler torluğun esaslarını yıkmayı göze alanlar» P a ­
yüklenmiştir, buna mukabil memleket m e n ­ ris’e kaçıyorlardı. Bunların başında «Y eni O s ­
faatleri hakkında söz ve yazı ile fikrini be­ manlIlar Cemiyeti» ni kuran Zıya B e y (P a ­
y an etmesi de kendisi için bir haktır» şa), N a m ık K em al, Ali Suavî, A g â h Efendi
diyerek «maarif kuvvetiyle zihni açılmış ve diğer kimseler vardı. B u zevata, Paris’te
olan medenî milletlerin politika gazetelerini» bulunan, hükümete muhalif Mısırlı Prens
misal göstermektedir. B u gazete çorak m u ­ Mustafa Fazıl Paşa bakacaktı. Oralarda ev­
hite pek beklendiği kadar tohum saçamamış, velâ Ali Suavî «Muhbir» i çıkardı. 1868 de
fakat bir çığır açmıştır. Y irm i yıl rakipsiz Londra’da «Hürriyet» neşredilmeğe başlandı
çıkan «Ceride-i Havadis», Tercüm anın in­ ve sonra Cenevre’de devam edildi. Hürriyet
tişarı üzerine «Rûzname-i Ceride-i Havadis» ve Meşrutiyet için yazıyorlar, bilhassa Âlî
adiyle haftada beş gün çıkan bir gazete daha ve F u a d Paşalarla uğraşıyorlardı. Hürriyet
neşrine başlanmış ve bir maarif m ev zuu et­ yüz nüsha çıktı. N a m ık K e m a l 1870 de v e Âlî
rafında Tercümanla açtıkları, münakaşa, Paşa vefat edince 1871 de de diğerleri vatana
«Tercüman-ı Ahval» in iki hafta tatil ceza- döndüler.
sıyle sonuçlanmıştır. 1868 de kadınlara mahsus kısmı olan.
«Tercüman-ı Ahval» in çıkışından altı ay «Terakki» çıktı. Muharrirleri Hayreddin
sonra Şinasi ayrılmış, 1861 de «Tasvir-i E f­ (Lehli Karski), Ebüzziya, Tevfik, Su ph i P a ş a ­
kâr» ı çıkarmıştır. Şinasi, b u gazete ile hür­ zade Ayetullah, K e m a l Paşa-zâde Said v e İs­
riyet, milliyet ve meşrutiyet fikirlerini yay ­ mail Beylerdi. 1869 da «M üm eyyiz» adlı ilk
m aya başlamış, bizde siyasî fikir cereyanla­ çocuk gazetesi intişar etti. B u gazetede,
rının uyanmasına önayak olmuştur. İki yüz mevcut çocuk terbiye ve okutma sistemimiz
nüsha devam eden yazılarıyle aydın bir m u ­ esaslı surette tenkid ediliyordu. Y ine 1870
hit yaratan Şinasi, Paris’e gitmiş, sonra bu senesinde de Türkçe ilk siyasî m izah gazete­
işe N a m ık K e m a l deva m etmiştir. m iz «Diyojen» çıktı. Sahibi Teodor Kasap
B u arada şunu da hatırlamak lâzımdır Efendi idi. 120 nci sayıdan sonra karikatür
ki, 1839 da ilân edilen Tanzimat, garplı fikir­ de koyuyordu. Esaslı bir m izah gazete-'
lere m ecburen sarılarak millet için bir çok siydi. İlk muharrirleri N a m ık K em al, Âlî
haklar tanımış, daha doğrusu padişah b u n ­ Ebüzziya Tevfik Beylerdi. Haftada bir, son­
ları halka bahş(!) etmiş, 1856 Islahat ferma-, raları iki üç defa çıkan «Biyoien», zamanı­
nıyîe de bu hakları teyid etmiştir. Fakat k a ­ nın hükümetlerine hayli ot yoldurmuş, bir
n u n ve nizamları kendi kurduğu meclislere kaç defa muvakkat tatilden sonra 1872 sene­
yaptırmış, bunları yapması lâzım gelen mil­ sinde 183 üncü nüshasıyle âli kararnam e
let meclisini kurmamıştır. Devlet mutlakı­ uygulanarak daimî olarak kapatılmıştı.
yetle idarede böylece devamdadır. 1861 de 1869 dâ evvelâ Ebüzziya Tevfik, sonra
M ecid ölmüş, A ziz tahta çıkmıştır. U n u tm a ­ Şemseddin Sam i’n in 1 idaresinde olarak «Ha-
malı ki eski ve yeni devlet ricali ise nihayet dika», yine bu sene Ali Efendini sahibi bu-
mutlakıyetin yetiştirdiği kimselerdir. luduğu .«Basiret» neşir sahasına atıldılar.
«Basiret» m ühim ce bir gazete idi. 1870 F r a n ­
1862 de bir matbuat idaresi kurulmuş,
sız- Alm an harbinde Almanları tutmuş ve
1863 de de bir matbuat nizamnamesi yapıl­
Bismark tarafından taltif olunmuştu. 1871 de
mıştır. B u nizam nam e kapatm a cezalarıyle
A h m e d Midhat Efendi p ek kısa ömürlü
doludur.
«Devir» i ve sonra «Bedir» i çıkarmıştı.
[Burada gazeteciliğimizin tarihini ve hal­
1872 de N a m ık K e m a l’i yine matbuat sa­
kı uyandırış mücadelelerini yazarken eh e m ­
hasında görmekteyiz. Üstad, gazete çıkar­
miyetsiz gazete ve m ecm ualar üzerinde
maktan hükümetçe menedilmiş bulunduğun­
maalesef duramıyacağımızı not ederek de­
dan, evvelce çıkıp batmış olan «İbret» gaze-,
v a m ediyoruz].
tesini b u senenin haziranında Ebüzziya
N a m ık K em al, 1867 de «Tasvir-i Efkâr» Tevfik, Reşad Nuri Beyler idareside neşre
da Şark meselesi m evzulu bir m akale yaz­ başladı. B u bir fikir ve m ücadele gazetesi,
mış, muharrirlikten m e n ’olunmuştur. 1867 de olacaktı. Nitekim N a m ık K em al, b u gazetede
Çıkan «Muhbir» de A li Suavî, inkılâp fikir­ Sadrıâzam M a h m u d N e d im Paşaya cephe al­
lerini daha açıkça kaleme almaktadır. B u sı­ dı. Bir ay geçmeden hükümetçe gazetesi ta­
rada bir hayli gazeteler hükümeti şiddetle til edildi. Kendisi de mutasarrıflıkla Gelibo­
tenkid etmekte ve bir haylisi da kapanm a lu’ya sürüldü. M a h m u d N e d im Paşa düşünce
cezasına çarpılmaktadır. İstanbul’a döndü. Gazeteyi fiilen idaresine
Nihayet beklenen olmuş. Âlî Paşa, siyasî. aldı. Kitap sansürü aleyhine yazdığı şiddetli
olgunluğa yakışmayan bir hareketle 1867 makalelerden dolayı bir ay kapatıldı. Gedik-

3657
paşa tiyatrosunda meşhur Vatan -Silistre pi­ dirilince, yerine geçen Sultan Beşinci M urad
yesinin oynandığı gece halkın gösterdiği taş­ da üç ay kalmış, sonra tahtı Sultan İkinci
kın heyecan, kendisine gönderilip neşrettiği A bdülham id’e bırakmıştı. B u sırada basın
teşekkürame hükümetçe telâşı mucip oldu. sürgünleri İstanbul’a dönmüşlerdir. Azizdin
B u sefer «İbret» 1873 nisanı başında süresiz hal’ini müteakip husule gelen basın coşkun­
kapatılarak kendisi Kıbrıs’a sürüldü'. Magosa luğu H a m id ’in cülûs günlerinde de devam
kalesine hapsedildi. Ebüzziya Tevfik, A h m e d ediyordu. İç ve dış tehlikeler son haddini
Midhat ve diğer arkadaşları da Hodos’a sü­ bulmuştu. Midhat Paşa ile arkadaşlarının ıs­
rüldüler. Nam ık Kemal, 132 nüsha çıkan rarı karşısında Abdülham id 1876 da Kanun-ı
«İbret» gazetesiyle sistemli bir hürriyet tel­ Esasiyi ilân etmişti.
kini yapmış, nesilleri aşılamıştı. B u Kanun-ı Esası’nin on ikinci maddesi
Yine 1872 de Teodor Kasab «Çıngıraklı şöyle idi; «Matbuat kanun dairesinde serbest­
■Tatar» adlı kuvvetli mizah gazetesiyle sah­ tir». Fakat mevcut matbuat nizamnamesine
nede göründü. P ek az devam etti, kapatıldı. göre bir gazete neşri hakkı hükümetin m ü ­
Aynı senenin ekiminde «Hayâl» i çıkardı. saadesine bağlıydı, isterse hükümet gazete
1872-1876 arası daha bir çok gazete ve m ec­ imtiyazını feshedebilirdi. B un d an başka ni­
mualar çıktı. Adları geçen m ühim muharrir­ zam nam ede diğer İdarî ve ağır cezalar da
lerden başka bir hayli muharrirler daha vardı. B u nizam, otokrat bir idarede olduğu
sahnede görüldü. için çok tehlikeliydi. Midhat Paşanın Sada­
Dikkat edilirse görülür ki Tanzimat ga­ reti esnasında yeni bir Matbuat K a n u n u
zetecileri aynı zamanda zamanlarının edib ve projesi hazırlanmağa başlanmıştı. Fakat M id ­
şairleri ve edebiyat tarihinin malı idiler. M e ­ hat Paşa Sadaretten çekilince bu proje P a ­
selâ, N am ık Kem al'i hem şair, h e m tiyatro dişahın arzusuna göre ikmal olundu. M e b ?u-
muharriri, h e m tarihçi olarak görmekteyiz. san ve  y â n Meclislerinden geçirildi, şu ka­
Diğerleri de böyle idiler. dar ki oralarca projenin bazı maddeleri ka ­
1873 de basma tazyik gittikçe arttırıl­ bul olunmadı.
mış, «Basiret» ve «Hakayik-ül-Vakayi» ile K abul olunan kısımlara göre; her Os-
«Şark», «Hülâsa-i Efkâr» da kapatılmıştır. m a n lm m gazete çıkarabilmesi hakkı tanını­
1875_ de sürgünden dönen A h m e d Mid- yor, fakat müsaade edilip edilmemesi yine
hat’in «İttihad» gazetesi, Ebüzziya’nın « M u ­ hükümetin arzusuna bırakılıyor, Padişahın
harrir» mecmuası ve bilhassa K em al Paşa­ zat ve haklarına dokunan yazılar için üç
zade Said (Lâstik) Beyin başmuharrirliğini seneye kadar hapis cezası konuyor; hattâ
yaptığı «Vakit» gazetesi, bu sene çıkan diğer­ m ahkem eye b u müddetten sonra bir o kadar
leri arasında ehemmiyetli idiler. da muharririn medenî haklarından ıskatına
salâhiyet veriyordu. Diğer bir maddeye göre
B u sene mizahî «Hayâl» gazetesi kapatıl­
de hükümetin talebi üzerine gazeteler m u ­
dı. Sonraları tekrar çıkarak sahibi Teodor
vakkaten yahut tam am en kapatılabiliyordu.
Kasab 1877 martında üç seneye m a h k û m
oldu. İkinci Abdülham id b u kadar ağır ceza­
Yine 1875 de M a h m u d N e dim ’in ikinci ları da kâfi görmemişti. Projesindeki Türki­
sadaretinde, sayısız emirlerle gazetelerde iç ye’de mizah gazetelerinin çıkmaması hakkın-
ve dış siyaseti tenkid menedildi. Nihayet daki maddeleri M e b ’usan ve  y â n Meclisleri
«taht-ı inzibata (!)» alınmaları için gazetele­ kabul etmediğinden bu projenin kabul edilen
rin basılmadan evvel İstanbul’da matbuat şeklini dahi m er ’iyete koymadı.
idaresince, taşralarda da valiliklerce m uay e­ Padişah ö zamanlar matbuattan şikâ­
nesi (sansür) emredildi. B u, hürriyeti kısıt­ yetçi idi, bilhassa «İstikbal» ve «Vakit» ga­
lama tedbiri Paşaya uğursuz geldi, Sadaret­ zetelerinin neşriyatına pek kızıyordu. Sadrı-
ten azledildi. Şimdiye kadar İdarî kararlarla âzam Midhat. Paşaya yazdığı bir tezkerede
sevk ve idareye çalışılan matbuat hayatımız­ «Kanun-ı Esasî’den aldığı hakkı ileri sürerek
da b u kararname ilk sansürdür. B u kararı her nevi, bahusus m uzur neşriyatta bulunan
protesto için «Basiret» gazetesi, makinesinin matbuatın serbestîden istifade etmesinin
kırıldığı bahanesiyle bir kaç gün çıkamıya- önüne geçilmesini» istiyor, M ab ey n Başkâti­
cağmı ilân etmiş, bazı gazeteler de sansürün binin bir tebliğinde de «matbuatın, zât-ı şa­
Çıkardığı parçaları beyaz olarak neşretmiş- hanenin âmâli ve nokta-x nazarı hilâfına bir
tir. Sansür üç gün devam etmiş ve kaldırıl­ hatt-ı hareketi gerek kasden gerek cehaletle
mıştır. ihtiyar etmesinin Önüne geçmesine kat’iyen
Ancak, 1876 da Sultan A ziz’in hal’i ve azmettiği» bildiriliyordu.
Beşinci M ura d ’m padişah oluşu sıralarında Filhakika sonra görüş tarzını kabul et­
gazeteler coşmuş ve hükümet de onları yine tirmeğe ve âmâlini tatbike muvaffak olacak,
devamlı surette sıkıştırmağa devam etmiştir. M e b ’usan ve Âyândaki açık konuşmalara da
tahammül edemeyerek milletin parlâmento
Istıbdad devri : için henüz hazırlanmamış olduğunu, Kanun-ı
1876 mayısında Sultan Aziz tahttan in­ Esasî’nin şeriate uygun olmadığını ileri süre­

3658
rek parlâmentoyu feshedecekti. B u sırada kasden uyuşturulmuş halk efkârını aydın­
Kanun-ı Esasî’nin babası Midhat Paşa ile latmağa başlıyordu.
bir çok m eb ’us ve gazeteciyi de sürdü. 1878 O gün mevcut gündelik gazetelerden
den itibaren de matbuatı sansüre tâbi tuttu. «İkdam» m sahibi A h m e d Cevdet’ti, m uhar­
Padişahın, gün geçtikçe sadık adamları rirleri Baban-zâde İsmail Hakkı, Abdullah
vasıtasıyle basın üzerindeki baskısı artıyor, Zühtü ve A h m e d Rasim ’di. Hüseyin Cahid de
matbuatı emrine tâbi bir müessese haline kadroya henüz katılmıştı. M ihran’m malı
getirmeğe çalışıyordu. olan «Sabah» da M a h m u d Sadık, Selânikli
Kitap sansürü esasen mevcuttu, gazete­ Tevfik ve Halid vardı,. A h m e d M idhat ile
ler için konan sansür, 1880 senesinde m ec­ kardeşinin malı olan «Tercüman-ı Hakikat»
mualara da teşmil ediliyor, artık, bir taraf­ de A h m e d Refik,- İskender, Hilmi, Reşad,
tan matbuat idaresi, diğer taraftan Maarif Mustafa Refik, Gayyur, Ragıb, A h m e d ve
Nezaretindeki kitap sansür hey’etleri durm a­ Kâzım bulunuyordu. Devamlı çıkmayan
dan faaliyet gösteriyordu. «Saadet» gazetesi de M e h m e d ve oğlu Fethi­
B u tazyike rağmen basın âleminde suya nin idi.
sabuna dokunm ayan bir hareket görülüyor, 27 tem m uz 1908 de bu zümreye, A h m ed
1876 da Şemseddin Sam i’nin başmuharrirli­ İhsan (Tokgöz) ın haftalık «Servet-i F ü ­
ğinde «Sabah», 1878 de «Tercüman-ı H a k i­ nun» unun gündelik nüshası katıldı. Sonra
kat», 1879 da «Mecmua-i Ebüzziya», 1881 de Abdullah Zühtü’nü n «Yeni Gazete» si ile, 2
«Tarik» başta olmak üzere bîr hayli yekûn ağustosta Tevfik Fikret, Hüseyin K âzım ve
tutan gazete ve m ecm ua çıkıp batıyor, Ah- Hüseyin Cahid’in müştereken çıkardıkları
m ed Midhat’ın «Tercüman-ı Hakikat* i zse «Tanirı^ sahaya atıldılar. Matbuata yapılan
uzun bir müddet yaşıyordu. tazyik şimdi reaksiyonunu gösteriyordu. Eski
1882 de M ü nif Paşanın tekrar neşrine devre, bilhassa eski ricale salvo ateş açılmış,
başladığı «Mecmua-i Fünun», 1882 de M urad halk uyanmış ye ayaklanmış, H a m id ’in na-
Beyin «Mizan» gazetesi, 1888 de M ihran ’m zırlarıyle adamları tevkif edilmişlerdi.
sahipliğinde «Sabah» çıktı ve ayni sene Ah- Hürriyete susamış insanların, birikmiş
m ed İhsan’m «Servet-i F ünu n» u sahaya kinlerin ve ihtirasların birdenbire müsaid
atıldı. bir hava bulmasıyle kabarıp taşmasının bir
1888 -1893 devre basın faaliyeti, bir ta­ ifadesi olan o günkü neşriyat tam bir fikir
kım gazete ve mecmuanın daha çıkıp batma - anarşisi gösteriyordu. Tabii olarak arada si­
sıyle, yahut çoğunun da kapatılmasıyle de­ yasî şantajlara da vücut veriliyordu.
v am eder. Fakat çoğalan sansür mevzuatı Hürriyetin ilânını takip eden iki buçuk
ve yeni yeni teşkil edilen sansür idareleri de ay zarfında iki yüzden fazla gazete çıktı.
matbaalardan başlayarak her nevi neşriyatın Ekserisi bir kaç nüsha devam edebilen bun­
tepesinde beyinleri hırpalar. Nihayet 1894 - ların- hepsi de pek heyecanlıydı. B u coşuş
1896 senelerinde artık yeni bir gazete ve neş­ d evam etmiş ve sonra partipüik başlamıştı.
riyat görülmez olur. İç kavgalar, hürriyet ordusunun sansürü,
1897 de m eydan m eşhur jurnalci Baba muharrir öldürmeye varan komitecilik zih­
Tahir’e kalmıştır; «Malûmat» gazetesini ve niyeti almış yürümüştü. .
başkaca üç m ecm ua çıkarır. Ertesi sene Ah- 1908 -1914 arasında çıkan m ü h im gazete­
m ed Cevdet m erhum un «İkdam» ı ile «Ser­ ler şunlardır: İttihat ve Terakki Fırkasının
vet» gazetesi görünür. B u sıralarda çıkmağa Şûray-ı Ümmet, Tanin ve Hak, aynı partinin
başlayan diğer gazete ve mecmualar par­ mensubu A h m e d İhsan’m _ Servet-i Fünun,
makla sayılacak kadar azdır. Hele 1899-1905 Talha’n m Tasvir-i Efkâr, İbrahim Hilm i’nin
seneleri arasında belli başlı yeni bir tek ga­ Millet, Sam ih Rıfat’ın İttifak, Nesim Mazel-
zete «Saadet» görünür. yah’m İttihad, Ubeydullah’m H a k Yolu, m u ­
İkinci Meşrutiyet devri : İmparatorluğun haliflerden M u r a d ’m Mizan, I>ûtfi Fikri’nin
uçurum başına gelip Reval mülâkatiyle tak­ Tanzimat, Mevlân-zâde Rıfat’ın Serbesti,
simine karar verildiği, İkinci A bdülham id’in Kozm idi’nin Saday-ı Millet, Avnullah Kâzı-
fikir üzerindeki baskısının son haddini bul­ mî’nin Hukuk-u U m um iyye, Ahm ed Sa-
duğu bir sırada, 24 tem m uz 1908 sabahı ga­ m im ’in Hilâl, Ali K e m a l’in Peyam , Refi’ Ce-
zeteler Padişahın bir iradesini-yayınlıyordu; vad’la Pehlivan K adri’nin Aîemdar, tarafsız­
Abdülhamid, Kanun-ı Esasiyi tekrar mer’i- lardan Abdullah Zühtü’nün Yeni Gazete,
yete koyuyordu. B u hareket, İttihad ve T e ­ Ferid’in İfham, yine tarafsızlardan devam
rakki komitesinin ve Rum eli’deki uyanık za­ edegelmekte olan İkdam, Sabah, Tercüman-ı
bitlerin aldıkları tertibat ye saraya yaptıkları Hakikat, m ü h im mizahçı olarak Salâh Cim-
tazyikten doğuyordu. Parola hürriyet, ada­ coz’un Kalem , Ali F u a d ’m Karagöz, karika­
let, müsavat ve uhuvvetti. türist C e m ’in C em , F ua d Talât’ın Gıdık ga­
H e m e n o sabah gazete sahip ve m uh ar­ zeteleri.
rirleri toplanıp gazete provalarını sansüre B u günlerin çoğu demagog olan gazete­
göndermemek kararını alıyor, otuz senedir leri içinde particilik kavgalarıyle siyaset gü-

3659
rültüieri dışında bir de din demagojisi ya­ sansür mevcuttu. 1918 -1923 mütareke devri
panlar vardı ki 31 mart (1919) irtica hareke­ gazeteciliğimiz, azınlıklarla galip İtilâf dev­
tini körükleyen ve nihayet Hareket Ordusun­ letlerinin politikaları arasında bocalar. Şu
ca asılan Derviş Vahdetî’nin Volkan gazetesi kadar ki Anadolu’da Atatürk’ü n yarattığı
bunların başında -geliyordu. millî hareketin İstanbul’da fedakârları oldu­
1914-1918 Birinci Cihan Harbi askerî ğu gibi Anadolu’da da şuurlu ve millî bir
bir sansür altında sakin geçer ve fakat 1918- matbuat kahramanlığı doğar ve parlak bir
1923 mütareke devri İstanbul’da bir yandan istikbal vaad eder.
galip devletlerin kendi maksatları için yap­ Osmanlı imparatorluğunun yıkılış tari­
tıkları telkinlere, bir yandan da azınlıkların hinden sonrası b u «Mufassal Osmanlı Tarihi»
ayrılık temayüllerine sayfalar açmış gazete­ eserimizin tetkiki dışındadır. Binaenaleyh ilk
ler görülür. Azınlık gazetelere gelince, b u n ­ devlet gazetemizin neşri tarihi olan 1831 se­
lar da hayli yekûn tutar. nesini Türk fikir gazeteciliğine başlangıç ad
edemeyeceğimize göre, ilk fikir gazetemiz
Fakat bir yandan 1919 da Mustafa K e ­
«Tercümân-ı Ahval» in neşri tarihi olan
mal’in Anadolu’ya geçmesi ve Millî Kurtuluş
1860 ile 1923 arası altmış üç senelik matbuat
hareketi ile milletin ayaklanmasını hazırla­
ması üzerine gözü pek, fedakâr ve sultan tarihimizin sansüre tâbi olması bakımından
bir bilânçosu yapılınca görüyoruz ki, 1867 de
sansürünün zulmü ile çarpışan millî şuurlu
Türk matbuatına şahit oluruz. İstanbul’da çıkarılan âlî kararname ile idarî olarak de­
vam eden hürriyet kısıtlaması, 1876 da Mala­
 sim ve Tarık (Us) larm Vakit, Falih Rıfkı,
nı ud N e dim Paşanın kararnamesi ile pek kısa
A . Naci (Karacan), Necmeddin (Sadak), ve
Kâzım Şinasi’nin Akşam . Celâl Nuri’nin İleri, da olsa neşriyatın baskıdan evvel tetkiki su­
retiyle tipik sansür şeklini almış, İkinci Ha-
Velid Ebüzziya’nın Tevhidi Efkâr’ı b u mil­
m id’in 1877 -1908 arası şiddetli sansürü ise
liyetçilerin başındadır.
fikir. gazeteciliğimizi susturmuştur. Bun d an
Anadolu’da ise, Sivas kongresiyle bera­
sonra 1909 -1912 arasında Hareket Ordusu­
ber başlayan İrade-i Milliye, sonra A nkara’da
nun ve 1914 -1918 arası Birinci Cihan Harbi­
Hâkimiyet-i Milliye, Yu nu s Nadi’nin Yeni-
nin askerî sansürlerini, yine, İstanbul’da
gün, K o n y a ’da M azhar’m Babalık, A h m e d ’in
1918-192-3 arası da İstanbul hükümetiyle iş­
Ö ğüd gazeteleri de fedakâr taşra gazeteleri­
gal ordularının sansürü takip etmiş ve niha­
nin Ön safmdakilerdir.
yet İstanbul istirdat edilir edilmez Türkiye
B ü y ü k Millet Meclisi bu sansürleri de 7 ekim
★ 1923 de kaldırmıştır.
Görülüyor ki devlet rejimleri, matbuatı,
P e k kısaca saydığımız gazetelerden ve
tatbik ettikleri sıkı kanun, yahut İdarî ka­
yazdığımız tarihçeden sonra, şimdi de bası­
rarlarla ona nefes aldırmayarak kendisine
nımızın yine Osmanlı İmparatorluğu batm-
uydurmaya çalışmış, fakat bu fedakâr m ü ­
caya kadar olan zamanını bir tahlilden ge­
essese yine de milletini uyarmış, aydınlat­
çirmek lâzımdır.
mıştır.
1831 -1839 Tanzimat öncesi ; Bizim ilk
Bibliyografya: A h m e d Rasim; İlk Bü y ü k
gazetemiz Takvxm-i Vakayi, Avrup a’da ol­
muharrirler, İstanbul 1927. Selim Nüzhet
duğu gibi siyasî ve İktisadî hâdiseler karşı­
Gerçek; Türk gazeteciliği, İstanbul 1931.
sında şahıslar ve müesseseler tarafm dan
Server İskit; İlk gazetemiz Tercüman-ı A h ­
halkı aydınlatmak, için kurulmamış, başlan­
val ve  g â h Efendi, Ankara 1931. Server İs­
gıçta gördüğümüz gibi, devlet tarafından,
kit; Türkiye’de matbuat rejimleri, İstanbul.
kendisini müdafaa için tesis edilmiştir.
1939. Server İskit; Türkiye’de neşriyat hare­
1839-1876 Tanzimat: Opinion=fikir gaze­ ketleri tarihine bir bakış. İstanbul 1939. Ser­
teciliği b u devrede kurularak Şinasi ve ta­ ver İskit; Türkiye’de matbuat idareleri^ ve
lebeleri tarafından halk uyandırılarak âm ­ politikaları, İstanbul 1949. Server İskit; Â m ­
m e efkârı yaratılmasına çalışılmıştır. B u m e efkârı ve ilk gazetelerimiz, İstanbul 1950.
devrin gazetecileri sürgüne ve hapse rağmen Server İskit; Türk gazeteciliği tarihi (G aze­
gazetecilik mesleğinde memleket yararına tecilik Enstitüsü ders kitabı).
bir fedakârlık an'anesi kurmuşlardır.
1876 -1909 İstibdat: İkinci Sultan Abdül- III — ÇEŞİTLİ S A N A T H A Y A T I
ham id’in gazetelere, mecmualara, kitaplara
ve her türlü neşriyata pek sıkı sansür, siyasî
fikirlere şiddet tatbik, ettiği devredir. B u 1 — EDEBİYAT
devrin de fedakârları çoktur. -
1908- 1923 İkinci Meşrutiyet: B u devre Ondokuzuncu -yüzyılın başında Osmanlı
1914 den Birinci Cihan Harbi başlangıcına edebiyatı bir inhitat manzarası gösterir. B u
kadar basının dolu dizgin gittiği ve particilik devirde İstanbul’da ve yurdun diğer kültür
gürültülerine kendini kaptırdığı zamandır. merkezlerinde bir çok şair ye edibler bulun­
1914 -1918 harb seneleriyle daha evvellerinde makla beraber, bunların hem en hepsi âdi

3660
taklitçilerden ibarettir, Tanzimata kadar de­ m ek istiyordu. Programım tamamen tatbik
vam eden bu kısır devre içinde tek unutul­ edememekle beraber, teorisinin muhiti üze^
m az büyük sima, yıkılma devrinin başlarında rinde kuvvetli bir tesiri olmuştur.
ölen büyük şair Şeyh Galib’dir ('1757-1798). Russo’dan, Molyer’den tercümeler yapan,
Ayrıca Enderunlu Vasıf ve İzzet Molla gibi siyasî ve edebî tenkidler yazan Ziya Paşa, bu
bir kaç sair az çok orijinalite göstermeğe cereyana daha büyük bir kuvvet ve vuzuh
m uvaffak olmuşlardır. A n c a k Vasıf, çok za­ vermiştir. Klâsik edebiyata lâyıkıyle vâkıf
m a n iptizale düşmekten kendisini kurtara- olan ve hattâ o tarzda eser vermiş bulunan
mamıştır, N e dim ile Şeyh Galib’in tesiri al­ Ziya Paşa, eski edebî telâkkileri yıkmak için
tında kalan İzzet Molla’m n dili temiz, ha­ klâsik edbiyatımızın Türklük ile münase­
yâlleri seçkindir. H e r halde Vasıftan çok beti olduğunu iddia edecek kadar, ileri git­
yüksek bir şairdir. Kendisi, klâsik şiirin Tan- miştir. O n u n fikrince, edebiyata millî bir is­
zimattan evvelki son üstadı sayılabilir. tikamet vermek için halka .doğru gitmek ve
Tanzimattan sonra da Avrupaî edebiyat halk dilinden ve edebiyatından faydalanmak
cereyanlarının mütemadiyen kuvvetlenmesi­ lâzımdı. Fransız romantizminin ilham ettiği
ne rağmen eski tarzda şiir söyleyen bir çok b u fikirler, daha ziyade teori halinde kalmış,
şairler yetişti. Hattâ edebî yeniliğin bayrak­ bizzat kendisi bile bunları tatbik edecek
tarı olan Nam ık Kem al, Ziya Paşa ve diğer­ cür’eti gösterememiştir.
leri bile nazım vâdisinde uzun müddet eski Nam ık K em al ise, kudretli bir san’at-
tarz ve şekilden. ayrılmadılar. B u arada Les- kâr, büyük'bir vatansever ve yılmaz bir m ü ­
kofçalı Galib, Yenişehirli Aviıi, Â rif Hikmet cadeleciydi.' Hüriyet ve meşrutiyet prensip­
gibi eski tarzın son üstadlan edebî yemlik lerine 'daima sadık kalmıştı. Devrim hare­
devrinde de yaşadılar ve yazdılarsa da b un ­ ketlerine katılarak bir çok güçlüklere ve fe­
lar, her gün kuvvetini kaybeden bir cere­ lâketlere katlandı. O san’atı, ideali yolunda
yanın son mümessillerinden ibaret bulunu­ bir çalışma vasıtası addediyordu. B u n u n için
yorlardı ve edebî tekâmülün genel yönü siyasî makaleleriyle, hikâyeleriyle, piyesle­
üzerinde asla tesirli olamamışlardı. Esasen, riyle, vatanseverce şiirleriyle, tarihî eserle­
yüzyıllardanberi gelen edebî an’anenin bir­ riyle, kritikleriyle, hattâ özel mektuplarıyle
denbire ortadan kalkması da beklenemezdi. Tükiye’nin fikrî ve siyasî inkılâbında pek
Şinasi ve onu takip edenlerle başlayan yeni büyük tesiri oldu. Eski dil ve eski edebiyata
edebî ekol, geniş bir başarı kazanabilmek Ziya Paşadan daha kuvvetle hücum etmiş,
için eskilerle uzun ve çetin bir mücadele halkın anlayacağı sade dil ile yazmayı sa­
yapm ak zorundaydı ve bu mücadele, yir­ vunmuş, hattâ m a nzu m piyeslerinde hece,
minci asır başlarında bile devam etti. veznini kullanmıştı. Bununla beraber n e ' şe­
Ondokuzuncu yüzyıl ortalarında başlayan kil ve ne de ideoloji bakımından eski an’ane-
Avrupaî Türk edebiyatı, umumiyetle Tanzi­ lerden büsbütün kurtulmağa muvaffak ola­
mat edebiyatı diye anılmıştır. B u ekolün k u ­ mamıştır.
rucusu Şinasi'dir. Şinasi, tahsilini Fransa’da Böylece o zamana kadar eski şekillerden
yapmıştı. O n u n büyük talebesi N a m ık K em al kurtulamayan ve eski ideolojilerden büsbü­
ile, yine bu ekolün en kuvvetli şahsiyetlerin­ tün sıyrılamayan, nazım alanında ilk büyük
den biri olan Ziya Paşa da sonraları siyasî inkılâbı yapan ise, Nam ık K em al’in tesiri, al­
mülteci olarak A vrup a ’da yaşamışlar ve tında yetişen Abdülhak Hâm id’dir, Hâmid,
Fransız edebiyatı ile uğraşmışlardı. B u yüz­ Bati şiirlerindeki çeşitli şekil ve. nevileri
den kurdukları ekolün, doğrudan doğruya Türk edebiyatına nakletti. Lirik ve D r a m a ­
onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllar Fran­ tik şiirlerinde Korney’in, Rasin’in, Dante’nin,
sız edebiyatının tesirinde olduğu ve büyük Şekspir’in ve H ü g o ’nun tesiri pek büyüktür.
Fransız inkılâbının yaydığı prensiplerden Bunların yanında eski ve büyük Türk -İran
alınmış bir ideolojiye sahip bulunduğu gö­ şairlerinin de tesiri göze çarpar. Bununla b e ­
rülmektedir. raber, tam Avrupai mânada T ü r k şiirinin
Şinasi - Ziya - K em al ekolü, eski feodal Hâm id ’le başladığını kabul etmek lâzımdır.
klâsik edebiyatı yıkmak ve vatan - hürriyet - K e m a l’in ikinci talebesi Recai-zâde E k ­
halkçılık - meşrutiyet ideallerine hizmet rem ’dir. Kendisi büyük bir şair olmamakla
eden ve tamamiyle Fransız edebiyatından il­ beraber, edebî yenilik tarihimizde m ühim
h a m alan yeni bir burjuvazi edebiyatı yarat­ bir simadır. Dersleri, tenkidleri, zarif şiirle­
m a k istemişlerdir. İşte gazetecilik, siyasî ve riyle yeni ekolün, yani K em al - Hâm id - E k ­
edebî tenkit, tiyatro, Batı edebiyatından ter- ' rem ekolünün muvaffakiyetinde büyük bir
cüme roman, felsefî ve içtimai tecrübeler âmil olmuştur.
edebiyatımızda böyle başlamıştır. Sam i Paşa-zâde Sezai ise, roman ve k ü ­
Şinasî ne parlak bir üslûpçu, ne de kuv­ çük hikâye nevilerinde N am ık K e m a l’in da­
vetli bir şairdi. Fakat, yeni fikirlerle m ü ­ ha yenileşmiş bir takipçisidir.
cehhezdi. Eski edebiyatın yapm a dilinden ay­ B u arada tiyatro branşına hizmeti ve
rılarak halka anlayacağı bir lisanla hitap et­ Molyer’den yaptığı harikulâde adapteler do-

3661
İayisıyİe  h m e d Vefik Paşayi anmadan ğe- İarınıh çoğu unutulup giden bu edebi cere­
çemiyeceğiz. yan, evvelâ Edebiyat-ı Cedide’yi taklid ile
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında gittik­ başlamış, sonra tamamen aykırı bir yon tut­
çe ağırlaşan istibdat idaresi, bu nesil edebi­ muştur. B u teşekküle bağlı gençr nesil ede­
yatçılarını, siyasetten uzak ve daha ziyade biyatçıları, kısa zam an sonra millî edebiyat
bediî gayeler takip zorunda bırakmıştır. B u cereyanına katılıp gitmişlerdir. Yalnız bu
yüzyılın son yıllarında en m ühim ebedî olay zümrenin en kuvvetli şairi olan A h m e d Hâ-
ise, Recai-zâde E krem ’in, teşviki ve himaye­ şim, sembolizmin mümessili olarak kendi yo­
siyle genç edib ve şairlerin Servet-i F ünu n lunda ve gittikçe tekâmül ederek devam et­
dergisi etrafında toplanarak meydana getir­ miştir. Nesir ve şiir sahasında Y a k up Kadri,
dikleri edebî harekettir. Refik Halid, Halide Edib, Köprülüzade Fuad,
Servet-i F ü n u n edebiyatı diye anılan bu Fazıl A h m ed, Ya h ya Kem al, Midhat Cemal
ise, millî edebiyat cereyanına katılanlardan-
hareket, Türk edebiyatının Avrupalılaşma­
sında yeni bîr merhale olmuştur. «Edebyat-ı dır. Bunların dışında kalan M eh m ed Âkif,
İslâm birliği fikrinin müdafii olarak görü­
Cedide» diye de anılan b u cereyan, Fransa-
lür. Sağlam nazmı, sade ifadesi, akıcı üslûbu
da ondokuzuncu yüzyılın son. yarısında m ey ­
ile halk hayatının en basit safhalarını bile
dan alan edebî cereyanların taklididir. San’at
realist bir şekilde yaşatmayı bilmiştir.
için san’at prensibini müdafaa eden b u züm ­
renin en kudretli şairi Tevfik Fikret, en b ü ­ Millî edebiyat cereyanı ise, milliyet fi­
y ü k romancısı Halid Zıya (Uşaklıgil) dır. kirleriyle birlikte doğmuş ve gelişmiştir.
Meşrutiyetten sonra yayınladığı eserlerle İmparatorluğun esas unsurunu teşkil eden
b ü yü k bir nesirci şöhreti kazanan Cenab Ş?a- Trükler, devletin yuvarlandığı inhitatm ver­
habeddin’i, N am ık K e m a l’in orijinal ve daha diği ıztırapla yeni bir ideale, Türkçülük
■yeni bir takipçisi sayabileceğimiz Süleyman idealine sarılmışlardı. 1908 de evvelâ bir
Nazif’i, Abdülhak H â m id ’in daha küçük çap­ «Türk Derneği» kuruldu. Gayesi, Türk mil­
ta bîr takipçisi olan Faik Âlî’yi, tamamen letinin geçmişini öğrenmek, Türk dilini sa­
orijinal bir şair olan İsmail Safa’yı bir ta­ deleştirmek ve bir ilim dili haline getir­
rafa bırakırsak, Servet-i F ü n u n şairlerinin mekti. Aynı adla, lâkin kısa ömürlü bir dergi
hem en hepsi Fikret’in zayıf taklitçilerinden de yayınlandı. B un d an sonra 1911 tarihinde
ibarettir. aynı maksatla «Türk Yu rdu » dergisi çıkmağa
başladı. 1912 de «Türk Ocağı» kuruldu. B u
Süslü, lâkin yapm a ve karışık bir üs­
hareketlere yalnız Türkiye Türkleri değil,
lûpla yazan Halid Zıya, teknik bakımdan
Çarlık Rusyasınm zulüm idaresinden kaçıp
Batı romanlarından farksız olarak edebî ro­
Türkiye’ye sığman bir takım Türk düşünür­
m anın Türkiye’de kurucusudur. Konularını
leri de katılmaktaydılar. Bir taraftan İslâm
daha fazla yüksek burjuvaziden almıştır. B u ­
ittihadı peşinde koşan dinci ve ümmetçi z ü m ­
nunla beraber, halk hayatından almmış hi­
re, diğer taraftan yanlış anlaşılmış bir batı­
kâyeleri de vardır. Romanlarında orta sınıfa
cılık taraftarlığı ise, bu cereyanla mücadele
mensup bazı tipler de yaşatılmıştır. O n u n
ediyordu.
tesiri altında kalan ve yetişen A h m e d H i k ­
m etle Hüseyin Cahid’de ise mahallî renk ve B u sırada Selânik’de çıkan «Genç K a ­
halk hayatından' alınmış sahneler daha m u ­ lemler» dergisinde Ö m e r Seyfeddin ve Ali
vaffakiyetlidir. Üstelik, dilleri de daha sade Cânib tarafından Türk dilinin yabancı gra..
ve tabiîdir. m erler tesirinden kurtarılması teorisi kuv­
Yine bu yıllarda şöhretini yayan ve hece vetle ele alındı. A y n i derginin sahifelerinde
veznindeki şiirlerinde sade dile büyük değer Türk milliyetçiliğine dair şiirler ve yazılar
veren Rıza Tevfik ile Türkçe şiirleriyle şöh­ göze çarpıyordu. B u faaliyetin başına Diyarı-
ret kazanan M e h m e d E m in ’i unutm am ak lâ­ bekir’den Selânik’e gelip İttihat ve Terakki
zımdır. genel merkezine üye olan Ziya Gökalp geçti.
Servet-i F ü n u n yazarları ilim, felsefe, İttihat ve Terakki genel merkezi İstanbul’a
tenkid, tarih gibi fikir alanlarında tercüme­ gelince, o da birlikte geldi ve «Türk Yurdu»
den ileri gidememişlerdir. dergisinde neşriyata başladı. Ziya Gökaîp’ra
İkinci Meşrutiyetten sonra ise, her nevi en büyük hizmeti, geniş ve sağlam bilgisi,
sansürün ortadan kalkma siyle yazı hayatında yüksek felsefî kabiliyeti ve siyasî nüfuzu sa­
büyük bir coşkunluk görülür. Artık siyasî, yesinde dağınık fikirleri bir araya toplayıp
ilmî, edebî gazete ve dergiler çıkmağa baş­ birleştirerek milliyetçiliğin program ve fel­
lamış, tiyatro branşı canlanarak K e m a l’in, sefesini yapmış olmasıdır. Darülfünundaki
H â m id ’in vatanseverce eserleri sahneye kon­ dersleri, Türk Ocağındaki konuşmaları ve
muş, Batıdan geniş Ölçüde tercüme faaliyeti makaleleriyle gençler arasında şuurlu ve
alıp yürümüştür. sistemli milliyet fikrinin yerleşmesine ve in­
B u arada İkinci Meşrutiyet ayni zam an­ kişafına âmil olmuştur.
da bir edebî ekol de getirmiştir. B u n u n adı Sonraları, devam eden nesillerin faali­
eFecr-i âti» dir. Kısa süreli olan ve mensup- yeti bütün edebî nevilerde feyzini göstermiş,
Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Örhan Seyfi ve da­ bir piyes iie O d u n -Kılıç ismindeki ko m e­
ha başkaları gibi fikir, nesir ve şiir vâdîsinde diyi türkçe olarak temsil ettikleri vakit b unu
çok kıymetli yeni şahsiyetler m eydana çık­ Abdülmecid de seyretmiştir. Böylelikle de
mıştır. zam an zaman gelen ecnebi truplarm y a ­
bancı dilde oynadıkları piyesler yanında
2 — TEMAŞA HAYATİ yerli heveslilerin bazı piyesleri türkçe ola-
ark temsil ettikleri ve rağbet görmeğe baş­
Ondokuzuncu yüzyıl ortalarına gelindiği, ladıkları bir devir açılmıştır.
temaşa hayatında A vrup a ’da büyük gelişme­ Nihayet, Gedikpaşada oyunlar gösteren
ler kaydedildiği halde Osmanlı cemiyetinin -Sulye ismindeki Fransızın canbazhanesi,
başlıca eğlencesini karagöz, kukla, ortaoyunu memlekette sahne hayatının gelişmesini is­
ve m eddah teşkil etmekte idi. teyen Türk aydınları tarafından satın alın­
Üçüncü A h m e d zamanında A vrup a ile mıştır. B u işe teşebbüs edenlerin başında
sıklaşan temaslar, bu Padişah ile damadının Âlî B ey bulunuyordu. Âlî B ey bu tiyatro­
eğlenceye düşkünlükleri, Çırağan sefalarına n un müdürlüğünü A gop Vartoviyan’a (Güllü
dâvet ettikleri ecnebi sefirlerinin onlara bir A gop) teklif etti. Çoğu Jön Tü rk olarak bili­
cemîle yapm ak üzere tertipledikleri küçük nenlerden mürekkep bir de edebî hey’eti b u ­
temsiller mevziî bir hâdise olarak kalmış, lunan Gedikpaşa tiyatrosunda münhasıran
sefarethanelerde arasıra oynanan tiyatro ec­ türkçe temsiller verilecekti. Edebî hey’et
nebilerin kendi aralarında ve toplulukların­ âzaları durmadan çalışarak piyes üzerine pi­
daki temaşa zevkinden ileri geçememiş, O s ­ yes yazmaya başladılar. B u mesaiden de O s ­
manlI cemiyet hayatına girememiştir. manlI tiyatro edebiyatı doğdu.
Yabancılarla temasları daha çok olan B u alanda ilk telif eser Şinasi’nin «Şair
gayri müslim tab’a ise A vrup a ’daki gelişme­ Evlenmesi» adlı bir perdelik komedisidir
lerden tahsil ve ticaret maksadıyle gidenleri (1860).
vasıtasıyle haberdar oluyor ve bunları kendi Ali Haydar Beyin «Sergüzeşt-i Perviz»
muhitlerinde tatbik ediyorlardı. adlı iki perdelik m a n zu m trajedisi ise ikinci
Tanzimatın ilânından ve bilhassa Kırım telif eser olarak bilinmektedir (1866). Diğer
savaşından sonra Osmanlı devletine karşı eserleri de vardır.
A vrup a’da duyulan ilgi çok artmış ve bunun Âlî B ey de «Kokona yatıyor», «Misafiri
neticesi olarak Fransız ve İtalyan tiyatro istiskal» adlı iki telif eser vermiş ve Molyer-
trupları da yeni bir piyasa kurm ak amaciyle den Skapenin hiyleleri’ni Ayyar H a m z a adı
ve ticarî maksatlarla İstanbul’a gelmeye baş­ ile adapte etmiştir (1870). B u eserler Gedik-,
lamışlardır. Böylelikle, bu trupların İstan­ paşa - Osmanlı tiyatrosunda temsil edildik­
bul'da vermeğe başladıkları temsillerle O s ­ leri gibi kitap halinde de yayınlanmıştır.
manlI cemiyet hayatında tiyatro devri açıl­ Gedikpaşa - Osmanlı tiyatrosunda yalnız
mıştır. komedi, dram ve trajediler temsil edilmemiş,
Garplılaşmanın öncülüğünü yapan ve Hasköylü Benlioğlu’nun bestelediği Telemak
b unun bütün müesseseleri ile cemiyet haya­ operası da oynanmıştır (1871):
tında da birleşmesini isteyen Abdülmecid de H a m di Beyin «İki karpuz bir koltuğa
bu tiyatrolara sık sık giderek hususî locasın­ sığmaz» ı, Mustafa Hulûsi Beyin «Dehşetli
dan temsilleri seyretmiş ve en çok operet ve hatâ» sı, Ebüzzıya Tevfik Beyin «Ecel-i
operalardan zevk almıştır. K aza» sı da bilinen ve Gedikpaşada sahneye
Mutaassıp zümrenin dedikoduları üzeri­ konulan telif eserler arasındadır.
ne Beyoğlundaki tiyatrolara gidemeyen A b ­ Gedikpaşa - Osmanlı tiyatrosunda tem­
dülmecid çareyi Dolmabahçe Sarayı silâhha- sil edilen Nam ık K em al Beyin «Vatan - Si-
nesi yerinde bir tiyatro binası yaptırmakta listre* piyesi ise m evzuu itibariyle m em le­
bulmuştur. B u suretle İstanbul’a gelen trup­ kette bir heyecan yaratmış, Abdülâziz tara­
lara sarayda temsiller verdirilmiş, oyunların fından temsili yasak edilerek tiyatronun ka­
mızıkasını ise Donizetti’nin yetiştirdiği Ha- patılmasına ve müellifinin Magosa’ya sürül­
deme-i Hassa-i Şâhâneden seçilen bir hey’et mesine sebep olmuştur (1873).
icra etmiştir. Nam ık K em al Bey, sürgüne gitmeden ev­
Saraydaki muzika topluluğundan. bazı vel «Vatan», Magosa zindanında ise «Akif
gençlerin tiyatroya da heves etmeleri, arala­ Bey, Zavallı Çocuk, Karabelâ, Celâleddin-i
rında, çalışarak bir piyes sahneye koymaları Harzemşah» piyeslerini yazmıştır.
neticesini vermiştir. Osmanlı imparatorlu­ Osmanlı tiyatrosu yazarları arasında
ğunda Türkçe olarak temsil edilen ilk piyes Recaizâde E krem Beyi de «Vuslat» adlı telif -
b u gençlerin saray tiyatrosunda oynadıkları eseri (1870) ve fransızca romanlardan piyes
piyestir. haline getirdiği piyesleriyle a n m a k lâzımdır.
Galatasaraydaki N a u m tiyatrosunda İs- Tiyatroya telif eser verenlerden biri de
tepan Ekşiyan idaresindeki hey’et İtalyanca- A hm ed Midhat Efendidir. Piyeslerinden
dan tercüme D o n Grigorya adlı üç perdelik «Eyvah» birden fazla kadın alınmasının

3663
aİeyhine: .«Açık Baş» ise cahiİ bir hoca ti­ manii tiyatrosu ile en şaşaalı zam anini y a ­
pini canlandıran ve mutaassıp kütlenin hoş şamıştır (1885-1908). M ina k y an ’dan sonra tu-
karşılamadığı komedilerdi (1873) ve tepki lûatta isim yapanlar K ü ç ü k İsmail, Ham di,
yaratmışlardı. Abdürrezzak, H aşan ve A bd i Efendilerdir.
Şemseddin Sam i B e y d e piyes denem e­ Meşrutiyetin ■ ilânı, A bdü lham id za m a ­
sinde bulunmuş, Besa (1875). Şeydi Y a h y a nında kısılan hürriyetlerle aksadığından, ti­
(1875), G â v e (1876) adlı eserleri vermiştir. yatrolara bir canlılık getirdi, sahneye heves
Andığımız b u yazarlardan başka G e d ik ­ edenler birden çoğaldı. Tepebaşm da temsili
paşa - Osmanlı tiyatrosuna eser verenler kararlaştırılan N a m ık K em al'in «Vatan - Si-
arasında bulunan, meslek itibariyle asker, listre» sindeki İslâm B e y rolü için açılan
iki zat daha vardır. Manastırlı Rıfat Beyle müsabakayı Raşid Hıza B e y kazandı ve sah­
H a şan Bedreddin Paşa. neye çıktı. Y e n i heveskârlar arasında Mu-
Abdülâziz’in kapattırdığı Gedikpaşa - vahhid, Şadi, M ü fid Ratib ve diğer gençler
Osm anlı tiyatrosu, Beşinci M u r a d ’m kısa sü­ vardı. B u topluluk Şehzadebaşmda «Nasıl
ren saltanatı zamanında en parlak ve hür oldu?» ve «Zor N ikâh » ı temsil ederek halk
devrini yaşamıştır. karşısında iki defa sahneye çıktı.
Kıbrıs ve Rodos’a sürülen piyes yazar­ B u devir, İstanbul’d a her gün yeni bir
ları G e n ç OsmanlIlar serbest bırakılmış ve tiyatronun kurulduğu, bir diğerinin kapan­
bunlar tiyatrolarına kavuşmuşlardı. dığı devirdir. Ressam M ua zzez ve arkadaş­
A bd ülham id tahta çıktığı zam an G ed ik­ larının kurduğu, ve Naşid Beyin de katıldığı
paşa - Osmanlı tiyatrosunda A h m e d M idhat Sahnemi Hev^s, Sânayi-i Nefise Kum panyası,
Efendinin «Özdenler» i temsil edilmekte idi. Doktor C pM l Tahsin, Ş ahab Rıza, Doktor İs­
Saraya derhal jurnallar yağmağa başladı. mail, B eh zad Beyler gibi amatör gençlerin
Piyeste Çerkeslerin istiklâli propagandası Mürebbi-i hissiyat, Reşad Rıdvan Beyle ça­
yapıldığı, b u n u n ise Osmanlı imparatorluğu­ lışan Nureddin Şefkâtî, Hüseyin K a m i, Rıza
n un . çeşitli topluluklarını kışkırtacağı ileri Fazıl ve Şadi Beylerin hey’eti, Paris’den ge­
sürülüyordu. Padişahın emriyle temsil yasak len Burhaneddin Beyin kumpanyası başta
edildiği gibi tiyatro binası da bir gece içe­ gelenlerdir.
risinde temellerine kadar yıktırıldı ve yeri B u arada İstanbul’da bir millî tiyatro te­
medrese yapılmak bahanesiyle satın alındı. sisi de düşünülmüş, 1908 de bir h ey ’et kurul­
B u suretle de Osmanlı temaşa, hayatında bir muşsa da netice alınamamış, 1912 d e yine
merhale olan Gedikpaşa tiyatrosu tarihe k a ­ ayni maksadın tahakkuku için «Tiyatro K u ­
rıştı (1884). lübü» adlı bir cemiyet teşkil edilmiş, b u da
Gedikpaşa - Osmanlı tiyatrosu' san’atkâr- bir iş görmeden kapanmıştır.
lar kadrosu Erm eni; vatandaşlardan m ürek­ B u teşebbüslerden sonra kurulan «Os-
kep olmakla beraber b u tiyatroda ilk defa manlı D o n a n m a Cemiyeti H e y ’eti Temsili-
müslüm an Türkler de sahneye çıkmışlardır. yesi» nin faaliyeti de sekiz ay d eva m edebil­
Bunlar A h m e d Necib, H â m id ve- A h m e d Fe- miştir.
h im ’dir. îlk ikisi bir m üddet sonra tuluat Meşrutiyetin ilânı ile birdenbire artan
kumpanyalarına geçmişlerse de A h m e d Fe- sahne faaliyeti yanında A bdü lham id’in reji­
h im bina yıktırılmcaya kadar kadroda kal­ m ini yeren, hürriyet uğrunda çalışanları
mıştır. öven yeni bir tiyatro edebiyatı başlamış, O s ­
Gedikpaşa. - Osmanlı tiyatrosu yıktırıl- manlI tarihindeki m ü h im va k’alar da piyes­
dığı vakit A h m e d Vefik Paşa Bursa’da vali lere intikal etmiştir.
bulunuyordu. Molyer’den tercüme piyesleri­ Nihayet, b u yoldaki çalışmalar İstanbul
nin bazıları Gedikpaşa’da oynandığından Şehremini olan Operatör Cem il Paşanın bir
açıkta kalan san’atkârlarca tanınıyordu. Konservatuar tesis etm ek istemesiyle m eyva
Bunlar tiyatrosever valiye müracaat ettiler vermiştir (1913-1914).
ve üç sene Bursa’da A h m e d Vefik Paşanın Konservatuar Belediyeye bağlı olacak,
himayesinde, temsiller verdiler ve çoğunlukla tiyatro ve musiki bölümleri bulunacaktı.
Paşanın Molyer’den tercüme piyeslerini oy­ Darülbedayi-i Osm anî ismi verilen K onser­
nadılar.
vatuar Şehzadebaşm da Letafet apartmanın­
Bursa’ya, A h m e d Vefik Paşanın him aye­ da kuruldu ve ‘ M üdürlüğüne Paris’teki
sine sığınanlar arasında Molyer’i oynam ada O d e o n tiyatrosu m üd ü rü M ösyö A n tu v an ge­
fevkalâde maharet gösteren A h m e d F ehim tirildi. . M ina k y an «dram-ı nazarî», Burh an ed­
de vardı. > Bursa’dan döndükten sonra da din B e y (dram-ı amelî), A h m e d F eh im E fen ­
muhtelif teşekküllere intisap etmişti.. di (komedi, amelî ve nazarî), Celâl Tahsin
Yirminci asır başlarında İstanbul’u n te­ B e y (temaşa hayatı), Halid Fahri, Rıza Tev-
m aşa hayatı Şehzadebaşmda merkezlenmeğe fik, Hakkı Tahsin, Şahab Rıza Beyler (edebi­
başlamıştı. B u arada tulûat kumpanyalarının yat tarihi), Celâl Tahsin, Salih F ua d Beyler
da faaliyeti artmış, sahaları genişlemişti, Mi- (trajedi), Ertuğrul M u h sin Bey, M ösyö Pi-
n akyan ile başlayan, tulûat devri onun Os^ yo ti (m a k y a j), Ertuğrul Muhsin, Teşrifatçı
Sadık, ^ Celâl Tahsin Beyler (âdab-ı m uaşe­ ler ön plâna geçmişse de yeniden yetişen b ü ­
ret), Â rif H ikm et B e y (türkçe) muallim ve y ü k üstadlar b u san’at kolum uzun parlaklı­
muallim muavinliklerine tâyin edildiler. ğını m uhafaza etmesine çalışmışlardır. B u n ­
Alafranga ve alaturka bölümleri olan ların, imparatorluğun sonuna kadar en m eş ­
m ü zik kısmının ise, zamanın şöhretli otori­ hurları Selânikli A h m e d Efendi, Zekâi Dede-
telerinden m ürekkep muallim hey ’etleri var­ zade A h m e d Bey, Tanburî A li Efendi, Alek-
dı. Fakat Birinci Cihan Harbinin başlama- san Efendi, Hacı Ârif Bey, Şevki Bey, G i ­
sıyle faaliyete geçemedi. riftzen  sim Bey, M edenî A ziz Efendi* T a n ­
Darülbedayi bir m üddet sonra, yeni bir burî Cemil Bey, Eyüblü A li Rıza. Bey, Fe-
nizam nam e yapılarak, açıldı ve, 1915 ağustosu râizcizade İbrahim Bey, Hacı Faik Bey, A h ­
sonunda derslere ve provalara başlanıldı. İlk m e d Celâleddin Efendi, Hüseyin Fahreddin
prova edilen eser Hüseyin Su ad Beyin fran- Efendi, Leo n Hanciyan Efendi, M a h m u d C e ­
sızcadan adapte (Ç ü rü k temel) adlı piyesi­ lâleddin Paşa, M u s a Süreyya Bey, Nasibin
dir. B u piyesin 20 ocak 1916 da Tepebaşı ti­ M e h m e d ^Efendi, U dî Nevres B e y , . Oskiyan
yatrosunda gündüz hanımlara ve gece erkek­ Efendi, Â m â İbrahim ve B im e n ^Efendiler,
lere temsil edilmesiyle de Osmanlı temaşa R a h m i Bey, Rakım Hoca, Zeki Ârif,. Rıfat
hayatında Darülbedayi doğmuş oldu. Beylerdir.
G a rp musikisine gelince, Tanzimat önce­
Darülbedayi, Birinci Cihan Harbi, bil­
sinden imparatorluğun yıkılışına kadar b u
hassa mütareke senelerinde başlayan malî
alanda kayda şayan m ü h im Tü rk bestecileri
buhran yüzünden bir m üddet için faaliyetini
yetişmemekle beraber, garp musikisinin her
tatil etmekle beraber (1921) imparatorluğun
nev’inin memlekete yayıldığı ve icraya k o n ­
son senelerinden Cumhuriyetin ilânına k a ­
duğu görülmektedir.
dar sahne hayatında tek ve ciddî teşekkül
olarak kaldı. Mehterhane, yeniçeriliğin kaldırılışına
Sinem aya gelince, Birinci D ü n y a Harbi kadar yaşadıktan sonra resmî ve askerî vazi­
içerisinde İstanbul’da gösterilmeğe başlamış felerini tamamlamıştır (Üçüncü cilt, sayfa
ve Darülbedayi san’atkârları tarafından bir 1423, 1568 e bakınız). İkinci M a h m u d m üzik
kaç yerli film de yapılmıştır. alanına da garplılık getirmek isteyerek İtal­
ya’dan Giuseppe Donizetti’yi getirtmiştir. B u
zat, bilhassa Abdülm ecid zam anında gördüğü
3 — M U S İK İ V E BESTEKÂRLAR
teşvikle saray orkestrasını yetiştirmeye d e ­
v a m etmiş, hattâ askerî bandoların. teşekkü­
Diğer san’at kollarının çoğunda görülen
lünde âmil olmuştur. Y irm i sekiz sene hiz­
inhitatın tam tersine, T ü r k musikisi ondoku­
metten sonra ölünce saraydaki m ü zik işleri­
zuncu yüzyılda tekâmülüne d e v a m etmiş,
nin idaresi Callisto Guatelli’ye verilmiştir.
hattâ, b u yüzyıl ortalarında en parlak n o k ­
Abdülaziz garp müziğine ehem m iyet verm e­
tasına ulaşmıştır. Esasen kuvvetli birer m u ­
mekle beraber b u yolda çalışmalar d ev a m
sikişinas olan Üçüncü Selim v e İkinci Mah-
etmiş ve zam an geçtikçe yetişen ve çoğalan
m u d ’un himayeleri, b u n d a b üyük rol oyna­
T ü r k sanatkârlar memlekete garb müziğini
mıştır. Üçüncü Selim zam anında Sadullah
yaymıştır.
A ğ a devrinden sonra ondokuzuncu yüzyılın
ilk yarısını b ü y ü k _ san’at şahsiyeti ile doldu­ B u vâdideki faaliyet neticesi çeşitli as­
ran H am am lzad e İsmail D e d e Efendi sayısız kerî mızıka okullar! kurulmuş, askerî birlik­
değerli besteleri ve M evlevi âyinleriyle cid­ lere bando hey’etleri yetiştirilmiş, saraylar­
den m üm taz ve erişilmesi güç bir m evki elde daki erkeklerden ve hattâ kadınlardan teşkil
etmiştir. O n u n etrafında toplanan san’at hâ­ edilen takımlarla garp müziğinin her nevi­
lesi, Şakir Ağa, Zeki M e h m e d Ağa, Zekâi den eserleri icraya konulmuştur.
D ede, kemanı Ali A ğa, Dellâlzade İsmail Ağa, Garp müziğinin yayılışında, ecnebi tiyat­
Çilingirzdae A h m e d A ğ a, Â rif A ğa, Suyolcu? rolarının ve konsercilerinin memleketimizde­
zade Salih Efendi, K öm ürcüzade Hafız E fe n ­ ki turneleri de âmil olmuş ve netice itiba­
di, Basmacızade A b d i Efendi, Musahip Said riyle bütün b u icra faaliyetleri, Osmanlı i m ­
Efendi, Neyzen Mustafa İzzet Efendi, N u m a n paratorluğu tarihini kapadığı zam an, garp
A ğ a, Necib Ağa, Nikoğos Ağa, Rıza Efendi, müziği anlamını memlekette yaygın hale ge*
M utafzade A h m e d ' Efendi gibi unutulmaz tirmiştir.
musikî üstadları yetişmiştir. Bunların içinde
Zekâi Deden in b ü y ü k ve ayrı bir yeri 4 — YAZI VE HATTATLAR
vardır.
Abdülm ecid devrinden itibaren sarayda Yazı san’atı da, tıpkı musikî gibi b u
Batı müziğinin Ön plâna geçmesi, T ü r k m u ­ yüzyılda ilerlemesine devam etmiş ve b ü yü k
sikişinaslarını büyük bir him ayeden m a h ru m üstadlar yetişmiştir. Yıkılış devrinin ilk h ü ­
bırakmıştır. Musikîmizde b u n d a n sonra yeni kümdarı Üçüncü Selim ile İkinci M a h m u d ,
bir inhitat başlamış ve piyasa şarkıları deni­ Abdülm ecid ve Abdülâziz usta birer hattat­
len san’at değer ve endişesinden m a h r u m eser­ tılar. Matbaanın yayılmasına rağm en yazi

3665 F. 45
san’atı değerini muhafaza etmiş, ancak es­ İsviçreli Liotardt Türkiye’de uzun müddet
kisi kadar bir geçim vasıtası olmaktan çık­ kalarak güzel eserler m eydana getirmişler­
mıştır. B u n a rağmen yazm a K u r ’an-ı K e r im ­ dir. B u ressamlar T ü rk nakkaşlığı üzerinde
ler ve levhalar, cami duvarları yazıları iti­ de etki yapm aktan geri kalmamışlardır. B u
barlarını muhafaza etmişlerdir. devirde bilhassa İtalyan motifleri taklid edi­
B u devirde, yazının sülüs ve nesih nevi- lerek duvar ve tavan süslemeleri, fresk usulü
lerinde yetişen namlı hattatlar şunlardır: ile dekoratif resimler yapılmıştır.
Şânîzade Ataullah Efendi, E m in Efendi, Türkiye’de Batı resmine doğru ikinci ve
H a m d i Efendi, Hilmi Efendi, Hulûsi Efendi, ciddî yaklaşma Üçüncü Selim (1789-1807) ve
Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi, Yesarî İkinci M a h m u d (1808-1839) devirlerinde ol­
M a h m u d Esad Efendi, Şefik Bey, Şevki Bey, muştur. B u aydın hükümdarların yaptıkları
Şükrü Efendi, Tevfik Bey, Vehbi Efendi, askerî ıslahat hareketleri resim san’atma da
Zihni Efendi, Zühtü Efendi. önem verilmesini icab ettirdi. Ç ü n k ü o de­
T a ’lik hattatları içinde ise, Abdülkadir virde fotoğrafçılık mevcut değildir, harita­
Bey, Şeyhülislâm Âşir Efendi, Ataullah cılık çok uzaktadır. B u yüzden, o zam an ­
Efendi, Yesarî M a h m u d Esad Efendi, Esad lar bizde resim san'atma fenn-i resim adı
Efendi, Hulûsi Efendi, İbrahim Efendi, Şeyh verilmiştir. Böylece, yeni askerî okullarda
Elif Efendi, Zeki Dede,. Şeyhülislâm Zeynel- resim dersi mecburî olmuş ve b u derse çok
âbıdin Efendi bilhassa şöhret kazanmış üs- önem verilmiştir. «Mühendishane-i Berrî-i
tadlardır. Hü m a y u n » un açılması üzerine A vrup a’dan
getirtilen bazı hocaların gayretiyle ilk asker
ressamlarımız, daha doğrusu batı tarzında
5 — R ESİM , N A K IŞ , T E Z H İ B , resim yapan ilk san’at öncülerimiz yetişmiş­
tir. Bunların en tanınmışları İbrahim Paşa,
O Y M A , ÇİNİ, M İ M A R L I K Binbaşı A h m e d Em in, Binbaşı Selim, Hüsnü
Yusuf, Topçu Binbaşısı Eyüblü Cemal, Topçu
O ndo kuzu neu yüzyıl T ü rk resim san’atı- Yarbayı Âkif, Yüzbaşı Hüsnü, Topçu Y a r ­
nı geçmiş devirlerin san’atından tamamen bayı Servili A h m e d Em in, Topçu Yarbayı
ayırmak lâzımdır. Ç ü n k ü özelliği ve kabul İhsan ve S a m i ile Topçu Binbaşısı Ali Eı-
edilişindeki düşünme büsbütün başkadır. za’dır.
Geçmiş yüzyıllarda Türkler mimarî eser­ İkinci M a h m u d ’un yaptığı askerî devrim­
lerden saray, köşk ve dinî eserlerin duvar­ den sonra Tasvir-i H ü m a y u n nişanını tesis
larına yaptıkları freskler, taş ve tahta oyma etmesi ve yağlı boya portresini yaptırarak
işleri, minyatür tarzındaki eserlerle medenî kopyalarını mülkî ve askerî dairelere astır­
âleme artist bir millet olduklarmı isbat et­ ması bu alanda önemli bir ilerleme teşkil et­
mişlerdir., B u çağların Türk resmini temsil miştir. D a h a sonraki hükümdarlardan Ab-
eden minyatürcülük, bir nevi kitap ressam­ dülmecid (1839-1861) de bunu bir gelenek
lığıdır. Y a z m a kitapların konusu ile sıkı bir
haline getirdiğinden Türkiye’de portre san’a-
ilgisi vardır. Astroloji, hekimlik ve hikmete tınıh ilerlemesine hizmet etmişlerdir. B u de­
ait kitapların konularını aydınlatmak veya virdedir ki A vrup a’ya da resim tahsili için
edebî eserleri süslemek maksadıyle yapılmış­
öğrenci gönderilmeğe başlanmış ve ilk ola­
lardır. K ü ç ü k çapta oluşları da kitap for­ rak 1835 yılında Ferik (Tümgeneral) İbrahim
malarına uygun bulunm ak mecburiyetinden
Paşa Viyana’ya gönderilmiştir. D a h a sonra
ileri gelir. B u ince san’at onsekizinci yüzyıla 1847 yılında Hü sn ü Yu suf Bey, 1864 yılında
kadar devam eder. A vrupa minyatürcülüğün­ Şeker A h m e d Paşa ile A h m e d E m in ve Sey-
den dört yüz yıl daha fazla devam etmesi, yid Beyler Paris’e gönderildiler. B u sırada
b u alanda bize mahsus bir üslûp, kendimize Fransa’da sonraları Türk resim san’atma ve
hâs bir karakter kazanmasını sağlamıştır.
müzeciliğine çok değerli hizmetlerde bulu­
T ü rk resim san’atında doğu nakkaşlığın­ nan Sadrıâzam İbrahim E d h e m Paşazade
dan batı resini tarzına geçicin başlangıcını H a m d i B e y de devam ettiği huk uk tahsilin­
Üçüncü A h m e d (1703-1730) devrine kadar den vazgeçerek ressam olmak maksadıyle
götürebiliriz. B u devirde Türkiye’de başlayan Paris’e gönderilmiş olan genç T ü rk ressam­
bir nevi rönesans hareketi ve A vrupa ile k u ­ larına katıldı. Ayrıca A v ru p a ’dan Türkiye’ye,
rulan yakın münasebetler bu tarzı benimse­ aralarında meşhur Fransız ressamı Guille-
m em ize zemin hazırlamıştır. ment’in de bulunduğu bir -çok ressam ve m i­
B u devirde İstanbul’a bir çok yabancı m ar dâvet edildi. G erek bu yabancı, san’at-
ressamlar gelmiş ve İstanbul manzaralarını, kârlarm teşviki, gerek hızla gelişmeğe başla­
yaşayış tarzımızı tablolarında tesbit etmiş­ yan yenilik cereyanı ile resim ve mimarlık
lerdir. B u ressamların en tanınmışları An- öğretilmek maksadıyle bir «Fennî Resim ve
toine de Fafrey, V a n Mour, Liotardt, Jean- M im arî Mektebi» açılması fikri kuvvetlendi,
Babtiste, Castellan, Melüng, J. B. Hilaire, b u da taassup erbabını hazırlamak için k ü ­
Baron de Tott ve M anzeni’dir. V a n M o u r ve çük el san’atlarını himaye ve yaşatma arzusu

3666
şeklinde yapıldı, fîu yüzden H a m d i Beyin siyle bun un gerektirdiği ustalık ve san’at
1881 de tesis etmiş olduğu «Sanayi-i Nefise zevki ortadan kalktı.
Müdüriyeti» Ticaret Nezaretine bağlandı. B u yüzyılda Alaska’da bulunan zengin
D a h a evvel 1874 yılında Şeker A h m e d Paşa ve saf gümüş madenleri, gümüş fiyatının
Türkiye’de ilk resim sergisini açarak resim dünya piyasasında düşmesine sebep olmuş,
zevkinin halka duyurulmasında öncü oldu. Osmanlı devleti ise bunun farkına varmadığı
Nihayet 3 mart 1883 tarihinde «Sanayi-i N e ­ için ağır kayıplara uğramıştır. B u kayıplar,
fise» mektebi açılarak 13 martta derslere iki yoldan olmuştur:
başlandı. Fransız ressamı Guillement de Bey- 1 — U cu z gümüş Osmanlı piyasasına sü­
oğlunda bir atölye açarak aralarında Türk rülerek ihraç mallarımız ve millî istihsali­
gençlerinin de bulunduğu öğrencilerine ders m iz değerinden çok aşağı fiyatla sömürül-
vermeğe başladı. Sanayi-i Nefise mektebi müştür.
1887 yılında M ü ze Müdürlüğüne bağlanarak 2 — Altınımız, b u ucuz gümüşle değiş­
Maarif Nezaretinin idaresine ' geçti ve prog­ tirilip yurd dışına götürülmüştür.
ramları genişletilip resim, mimarlık, heykel B u durumun, ancak İkinci M a h m u d dev­
ve gravür bölümleri açıldı. Bazı İtalyan ve rinin sonlarında farkına varılarak sebebi
Erm eni san’atkârlar hoca tâyin edildiler. araştırılmış ve güm üş fiyatlarının dışarıda
1908 devrimiyle birlikte güzel san’atlar­ çok düştüğü anlaşılıp iç piyasada da bir
da da yeni bir canlılık başladı. Bir çok genç­ âyarlama yapılmıştır. A n c a k gümüş fiyatları
ler A v ru p a ’ya resim. tahsiline gönderildi. B i­ düşmekte devam ettiği için Abdülm ecid za­
rinci Cihan Savaşı başlayınca geri dönm ek manında yeniden «tashih-i sikke» yapılıp al­
zorunda kaldılar ve Ressam Halil Paşanın tın ve gümüş değeri, hakikî değerlerine u y ­
m üdür tayin edildiği okula öğretmen oldu­ gun şekilde tesbit edilebilmiştir.
lar. 1914 de A vrup a’dan dönen genç ressam­ İkinci M a h m u d zamanında ise, Avrupa-
larımızdan Bahriyeli Sam i Beyin (Ali Sami daki örneklerine uygun ucuz ve kaliteli mal
Boyar) himmetiyle bir de hanımlara mahsus istihsal eden endüstri Türkiye’de kurulmağa
Sanayi-i Nefise Mektebi açılmış ve sonradan başlanmış, bilhassa resmî sektörün ve b u
müdürlüğüne R o m a ve Paris’de resim tahsil arada modern ordunun ihtiyaçları b u şekil­
etmiş olan ressam Mihrî Hanım, getirilmiş­ de karşılanmıştır. Bununla beraber, endüs­
tir. Sanayi-i Nefise Mektebi 1917 yılında y ü k ­ trinin bizde inkişafı, bu yüzyılın sonlarında
sek okul haline getirilmiş, m üze müdürlü­ olmuş, Abdülham ia devrinde yüz elliye y a­
ğünden ayrılarak doğruca M aarif Nezaretine kın fabrika açılmıştır. Bunların hepsi ran-
bağlanmış ve b u hal imparatorluğun sonuna tabl olmamışsa da bir kısmı yerleşip kal­
kadar devam etmiştir. mıştır,
Mimarlığa gelince, onsekizinci yüzyılda İkinci M a h m u d devrindeki m ü h im olay­
başlayan inhitat bu yüzyılda artarak devam lardan birisi de Türkiye’de m aden köm ürü­
etmiş, bilhassa yüzyılın ortalarma doğru b a ­ nün bulunuşudur. B u buluş bir tesadüf de*-
tının kötü taklidleri orijinal T ürk mimarîsini ğil, ısrarlı arama sonunda olmuştur. Gerek
âdeta unutturmuş, mâbedlerde, konaklarda, buharlı gemilerde ve gerekse yeni endüstride
saraylar ve çeşmelerdeki alışılan sade ihti­ bol miktarda kullanılan kömür, dışarıdan it­
şam ve hendesî güzellik kaybolmuş, böylece, hal edilmekte iken İkinci M a h m u d m aden
yüzyıllar boyunca batıyı hayran, bırakmış köm ürünün Türkiye’de de bulunabileceği
olan klâsik Türk mimarîsi de sona ermiştir. hakkında kendisine verilen raporlar üzerine
B u arada, yalnız mim ar Kem aleddin B e y b u her tarafta aranmasını ve bulacak olana bü­
tereddi seline kapılmamıştır. Dördüncü V a ­ y ük mükâftlar verileceğini bildirmiş, niha­
kıf H a n , B ü y ü k Postahane, B e b e k camii gibi yet m aden kömürü Zonguldak’ta bulunm uş­
eserleri, devri dolduran zevksiz binalar seri­ tur. Böylece, memleketin bü yü k bir ihtiyacı
sinden tamamen ayrı bir karakterdedir. karşılanmağa başlanmıştır.
Osmanlı imparatorluğu b u yüzyılda git­
iv — İK TİSA D Î DURUM tikçe artan malî güçlüklerle karşılaşmıştır.
Devlet geliri, giderini karşılayamadığından
O ndokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar dış istikrazlara, sonra kâğıt para sistemine
geçen devir içinde gittikçe gelişen A vrup a başvurulmuş, lâkin bunlar, malî sıkıntıları
endüstrisinin ucuz mamulâtı, kapitülâsyonla­ arttırmaktan başka bir netice vermemiş, bu
rın verdiği kolaylıkla Osmanlı imparatorlu­ yüzden yeni istikrazlara başvurulmuş ve bu
ğunun yerli mamulâtı için öldürücü rakip da neticede devletin yavaş yavaş malî istik­
olmuş ve böylece Osmanlı altınının yurd dı­ lâlini kaybetmeğe doğru yönelmesine sebep
şına akıp gitmesi hızlanmıştır. B u yüzden iç olmuştur.
mamulât yavaş yavaş A v ru p a endüstrisinin B u arada Kırım savaşı ve yirmi yıl son­
meşgul olmadığı daha kaba ve iptidaî m al­ raki 93 savaşı, Osmanlı imparatorluğuna pek
lara inhisar etti ve neticede imalât kalitesi ağır masraflara mal olmuş, bilhassa Berlin
gittikçe düşerek yüksek mal çıkarma an ’ane- andlaşmasının yüklediği malî külfetler dev-

3667
İeti bunaltmıştır. Ayrıca Girid, Sırbistan, etmek için Ösmanİı devieti üzerinde ağır si­
Bulgaristan olayları, Y u n a n harbi esasen fe­ yasî baskılarda bulunmuşlardır. Abdülham id,
n a olan malî d urum u büsbütün fenaya gö­ Osmanlı devletinin yerli sermaye ile kalkı-
türmüştür. Malî meselelere aklı eren Abdül- namıyacağı kanaatinde bulunduğu -için b u n u
h am id ise saltanatı boyunca devletin malî ve dış finansmanla başarmağa çalışmış, ancak
İktisadî d uru m u n u düzeltmeğe uğraşmıştır. imtiyaz mukavelelerinde dönen dalavereler
Anc a k, bilhassa onun devrinde yabancı yüzünden netice memleket yararına olm a­
şirketlere verilen imtiyazların çokluğu ve mış, böylece yabancı sermayenin millî b ü n ­
bunlara tavassut edenlerin kolay yoldan b ü ­ yeyi kemirip sömürmesine yol açılmıştır.
y ü k servetler elde etmeleri dikkati çeker. Netice olarak b u devirde İktisadî ve malî
Yabancı şirketlere verilen demiryolu, liman, durum , alm an bütün tedbirlere rağm en git­
rıhtım, m a d en ve çeşitli işletme imtiyazları tikçe kötüye gitmiş ve imparatorluğun çö­
çok za m an zararlı şartlarla yabancı -serma­ küşüne paralel bir yön takip etmiştir Ticarî
yenin eline geçmiştir. B u arada, b u imtiyaz­ faaliyetler ise, gittikçe azınlıkların eline geç­
ları ele geçirmek için Alm an, Fransız, İngi­ miş ve yabancı devletlerarası sermaye ile iş­
liz, R u s sermayesi rekabet alanında çarpış­ birliği yapan b u zümre, sonunda imparator­
mış, b u sermayelerin mensup bulunduğu luğun bütün ticarî faaliyetine hâkim bir d u ­
devletler ise, kendi lehlerine avantajlar elde rum a gelmiştir.

3668
BİBLİYOGRAFYA
ABDURRAHMAN Ş E R E F : Tarih-i Dev- ] ALÎ H A Y D A R E M İ R A L P A G U T : Girit
let-i Osmaniye, İstanbul 1309 - 1312 ihtilâli. İstanbul 1937
A B D Ü R R A H M A N ŞEREF : Tarih m u ­ ALİ H A Y D A R EMİR ALPAGUT î Bü­
sahabeleri, İstanbul 1339 y ü k Harbin T ü rk deniz cephesi, İstanbul
ABDÜRRAHMAN ŞEREF - A H M E D RE­ 1937
F İ K : Sultan Abdülhamid-i Sâni’ye dair, ALÎ K E M A L : Ricâl-i ihtilâl, İstanbul
İstanbul 1919 1329
A H M E D : Türk İstiklâl Savaşının başın­ Ali K E M A L : Mesele-i Şarkiyye, Mısır
da Millî Mücadele, Ankara 1928 1900
AHMED BEDEVİ K U R A N : İnkılâb ta­ ALİ N E C A T İ : İttihad’ın iç yüzü, Trab­
rihimiz ve Jon Türkler, İstanbul 1945 zon 1328
A H M E D B E D E V İ K U R A N - İnkılâb ta­ ALİ R E Ş A D : Devlet-i O sm ani asr-ı hazır
rihimiz ve İttihad ve Terakki, İstanbul 1948 tarihi, İstanbul 1328
AHMED C E V A T : Tarih-i Askeri-i Os- ALÎ S U A V İ : Defter-i â’mal-i Âli Pa§a,
manı, İstanbul 1297 Paris 1288
AHMET C E M A L : Plevne Muharebesi, ALİ SU A V İ : Âlî Paşa’m n siyâseti, İs­
İstanbul 1315 tanbul 1325
AHMED H İ L M İ : Muhalefetin iflâsı, ALÎ S A ID : Saray Hâtıraları, İstanbul
İstanbul 1331 1338
A . H U L Ü S Î : KülÜyat-ı harb-i Y u n a n ALİ T Ü R K G E L D İ : Mondros ve M u d a n ­
İstanbul 1315 ya mütarekelerinin tarihi, A nkara 1948
AHMED M İ D H A T ; Uss-i inkılâb, İstan­ A L L E N B Y : Filistin hezimeti, İstanbul
bul 1294 - 1296 1335
AHMED M İ D H A T : Devr-i Sultan Ab- A R İ F B A Y T I N : İlk dünya harbinde K a f­
dülâziz, İstanbul 1319 kas cephesi, İstanbul 1946
A H M E D M U H T A R P A Ş A : Kırım sefer-i ASAF M U A M M E R : Harb mesulleri, İs­
meşhuru, İstanbul 1922 tanbul 1334
AHMED N A F İZ : Silistre muhasarası, A T A T Ü R K : Söylev ve demeçleri (1881 -
İstanbul 1290 1938), İstanbul 1945
A H M E D N Î H A D : Balkan Seferi, İstanbul ATATÜRK (G A Z İ MUSTAFA KEMAL
1926 PA Ş A) : Nutuk, Ankara 1927
A H M E D REFİK (A L T IN A Y J : İnkılâb-ı A. T E V F İ K G Ü R E L : 18Ş3 - 55 T ü rk -
azîm, İstanbul 1326 R u s ve müttefiklerin Kırım savaşı,. İstanbul
A H M E D R E F İ K : Sultan Abdülm ecid’in 1935
sarayında Dr. Spitzer’in Hâtıratı, T . O . E. A Z IZ SA M İH : Büyük Harpte Kafkas
M . 34 cephesi hâtıraları, Ankara 1934
A H M E D R E F İ K : Türkiye’de ıslâhat fer­ B A H A E T T İ N : Çanakkale seferi, İstan­
m anı, T . O ..E . M . 4/81 bul 1930
A H M E D SÂ ÎB : Rehnüxnay-x inkılâb, M ı­ B A S îR E T Ç İ A L İ : İstanbul’da yarım asır­
sır 1318 lık vakayi-i m ü h im m e , İstanbul 1325
AHMET SÂ ÎB : Tarih-i Meşrutiyet ve B E H Ç E T : B ü y ü k harpte Mısır sefiri, İs­
Şark mesele-i hazırası, İstanbul 1328 tanbul 1930
AHMED SÂ ÎB : A bdulham id’in evâil-i B E K İ R S I D K I : Garb ordusunun hare­
saltanatı, Kahire 1326 kâtı, İstanbul 1331
A. K E M A L : Yıldız hâtırat-ı elîmesi, B E K İ R S I D K I B A Y K A L : 93 harbi es­
İstanbul 1326 nasında muhtelif tavassut ve sulh şayia ve
ALİ F E H M İ : Berlin M uahedenâm esi teşebbüsleri iBelleten}, İstanbul 1941
ve mutalâât-ı muvazene, Filibe 1903 B E K İ R S I D K I B A Y K A L : 1877 harbi ve
ALİ F U A D : Musavver 1293 - 1294 Os- bununla ilgili meseleler hakkında bazı vesi­
manlı - R u s Seferi, İstanbul 1326 - 27 kalar <Tarih vesikaları), Ankara 1941
A LÎ F U A D : Süleym an Paşa ordusunun BEKİR- S I D K I B A Y K A L : 93 Meşrutiye­
Balkanlardaki harekâtı, İstanbul 1340 ti (Belleten), Ankara 1942
A L İ F U A T P A Ş A : Paris’den T ih sahrası­ BEKİR S IT K I B A Y K A L : Lord Salis­
na, İstanbul 1336 bury ?nin İstanbul’da fevkalâde murahhaslığı,
A Lİ FUAT C E B E S O Y : Millî Mücadele Ankara 1944
hâtıraları, İstanbul 1953 BEKİR S I D K I B A Y K A L : 93 harbi are-
ALİ FUAT T Ü R K G E L D İ : Rical-i mü- fesinde OsmanlI devleti ile- büyü k devletler
himme-i siyasiye, İstanbul 1928 arasındaki münasebetler, A nkara 1945
ALÎ FUAD T Ü R K G E L D İ : Görüp işit­ CAVİD B A Y S U N : Mustafa Reşid Paşa,
tiklerim, Ankara 1949 İstanbul 1940
ALİ H A Y D A R : Lâyiha ve istidrad, Mit­ C A V İD PAŞ A : Irak seferi ve İttihad h ü ­
hat Paşa vak’ası ve müşarünileyhin vasiyet­ kümetinin hayâlat ve cehalet-i siyasiyesi,
namesi, Kahire 1317 İstanbul 1334

3669
CELÂL NURİ İLERİ : T ü rk inkılabı, ! F A İ K R E Ş İ D U N A T : M ustafa K em al
İstanbul 1332 Paşa’n m Başkumandanlığa- tayini ve kendi­
CELÂL A Y B A R : OsmanlI İmparatorlu- ( lerine müşirlik rütbesiyle Gazilik ümranının
ğ u n u n ticaret muvazenesi, A nkara 1934 verilmesi hakkında bazı vesikalar, İstanbul
C E M A L E T T İ N ÎB N E L H A T A B : Y e m e n ’e ! 1942
isticlâb-ı nazar-ı dikkat, İstanbul 1327 FEVZİ Ç A K M A K : Garbî Rum eli’nin
C E M A L P A Ş A : Hâtıralar ve vesikalar, suret-i ziyaı, İstanbul 1927
İstanbul 1933 F E V Z İ Ç A K M A K : B ü y ü k Harpte Şark
C E M A L P A Ş A : Hâtırat 1913 - 1922, İs­ Cephesi Hareketleri^ Ankara 1936
tanbul F E V Z İ K U R T O Ğ L U : 1853 - 1855 T ü r k -
C E M A L T U K İ N : OsmanlI İmparatorlu­ ! R u s Harbi ve Kırım Seferi, İstanbul 1927
FEVZİ K U R T O Ğ L U : Çanakkale ve 18
ğunda Girid isyanları, A nkara 1945
C E M A L T U K İ N : Osmanlı İmparatorlu­ M art 1915. İstanbul 1935
ğu devrinde Boğazlar meselesi, İstanbul 1947 F R A N Ç O I S C H A R L E S - R O U X : Çanak­
C E M İ L B İ L S E L : Tanzim at’ın haricî si­ kale Seferi, İstanbul 1337
F U A D G Ü C Ü Y E N E R : Sîna Çölü’nde T ürk
yaseti, İstanbul 1940
C E M İ L B İ L S E L : T ü r k Boğazları, İstan­ ordusu, İstanbul 1943
FUAD Ş Ü K R Ü : Saltanat-ı MiUiyye te­
bul 1948
CEM İL T O P U Z L U : İstibdad - Meşruti­ melleri, İstanbul 1339
G E N E R A L C H A R L E S T O W S H E N D : Irak
yet - Cumhuriyet devirlerinde seksen yıllık
hâtıralarım, İstanbul 1951 Seferim, İstanbul 1337
G E N E R A L P A P U L A S : General Papulas’m
C E V D E T P A Ş A : Tezâkir; yaymlıyan Ca-
vid Baysun, Ankara 1953 hatıratı, İstanbul 1928
G E N E R A L T R İ K O P İ S : Hâtırat, İstanbul
C E V D E T R . Y U L A R K I R A N : Reşid Paşa’-
1339
nın hâtıraları, İstanbul 1939
C. F . A S P İ N A L O G L A N D E R : Çanakkale H A F I Z M E H M E D B E Y : Hakayikül - beyan
muharebeleri, İstanbul 1932 fi hakkı cennetmekân Sultan Abdülâziz H an,
İstanbul 1324
C O L L A S : L a Turquie en 1864, Paris 1864
HAKKI T A R I K U S : Meelis-i M e b ’usan
COLM AR V O N D E R G O L T Z : Devlet-i
aliyyenin zaaf ve kuvveti, Mısır. (1293 - 1877). İstanbul 1940
COLMAR VON D ER G O L T Z : Plevne, H A K K I Y E N İ A Y : Osmanlı Borçlan T a ­
İstanbul 1316 rihi, A nkara 1936
C O L M A R V O N D E R G O L T Z : Osmanlı - HALİL İ N A L C I K : Tanzim at ve Bulgar
Y u n a n seferi, İstanbul 1326 meselesi, A nkara 1943
COLMAR VON DER G O L T Z : GoltZ H A L Û K Ş E E S U V A R O Ğ L U : Sultan Aziz.
Paşa’n m Hatıratı, İstanbul 1933 Hususi, siyasî hayatı, devri ve ölümü, İstan­
C. D O N A L D B L A I D E L L : Osmanlı İm ­ bul 1949
paratorluğunda Avrupa Malî Kontrolü, İstan­ HAŞAN S I R R I : Hukuk-ı üüvel noktacı
bul, 1947 nazarından Osmanlı - İtalya Muharebesi, İs­
G T E E . D E K Ê R A T R Y : M ourad V C1840 - tanbul 1330
1878), Paris 1878 H A Y R İ : Harb-i U m um îd e Çanakkale
E D . D R İ A U L T : L a question d ’Orient de­ muharebat-ı _ berriyyesi Anafartalar G r u p u
puis ses origines jusqu’à la paix de Sèvres, muharebatı, İstanbul 1336
Paris 1921 H A Y R E T T İ N : Kırım Muharebesi tarih-i
E D M O N D C H E R T İ E R : Reformes en Tur­ siyasîsi, İstanbul 1326
quie, Paris 1858 H E N R Y N İ V E T : Balkan ehl-i salib sefe­
EM İN P A Ş A : Y a n y a müdafaası, rinde Avrupa siyâseti ve Türkierin felâketi,
E M İ R ALÎ H A Y D A R : 1327 - 1328 Tür­ İstanbul 1329
kiye - İtalya Harbi tarih-i bahrisi, İstanbul H E N R Y N I V E T : L a Croisade Balcanique,
1339 Paris 1913
ENVER BEHNAN S A F O L Y O : M ustafa H İ K M E T B A Y U R : T ü r k İnkılâbı Tarihi,
Reşıd Paşa ve tanzimat devri tarihi, İstanbul 1940 - 1957
1945 H İ L M İ F I R A T : Türk Boğazları ve önemi,
E N V E R B O L A Y I R : Talât Paşa’n m Hâtı­ İstanbul 1950
raları, İstanbul 1946 H İLM İ T U N A L I : Makedonya. Mazisi, hali,
ENVER Z İ Y A K A R A L : Osmanlı Tarihi istikbali, Kahire 1326
V . cila, A nkara 1947 H İ L M İ K Â M İ L B A Y U R : Sadrazam Kâm il
ENVER Z İY A K A R A L : B ü y ü k Harpte Paşa. Siyasî hayatı, Ankara- 1954
Çanakkale, A nkara 1933 H Ü S E Y İ N H I F Z I : Sultan Murad-ı Hâmıs
ERİCH VON F A L K E N H E İ N : Hâtırat, ve esbab-ı hal’i, İstanbul 1326
İstanbul 1340 H Ü S E Y İ N H I F Z I : Sultan Aziz Devri. İs­
E Ş R E P : Sultan A bdülham id H a n ’ın tanbul 1326
evâil-l saltanatı, R u sçuk 1326 H Ü S E Y İ N H I F Z I : Girid Vekâyii, İstan­
E. W . V O N H E R B E R T : Plevne m ü d a ­ bul 1326
faası, İstanbul 1945 H Ü S E Y İ N K Â Z I M K A D R İ : 10 T e m m u z
EYÜB S A B R İ : Bir eserin hâtıraları, inkılâbı ve netayici. Makedonya, Ermenistan
Ankara 1338 ve Suriye meseleleri, İstanbul 1336
F A H R İ B E L E N : Çanakkale Savaşı, İs­ H Ü S E Y İ N K Â M İ L H A N Y A V İ : Girid T a ­
tanbul 1935 rihi, İstanbul 1288

3670
İBNÜ LEM ÎN M A H M U D K E M A L ÎNAL : H a n ’ın ve halifenin sarayında gördüklerim,
Osmanlı devrinde son sadrazamlar, İstanbul İstanbul 1340
1940 - 1953 LÛ T F İ Sİ M A V Î : Devr-i İnkılâb, İstanbul
İBNÜ LEM ÎN M A H M U T K E M A L İNA L : 1336
So n Hattatlar, İstanbul 1955 M A H M U D M U H T A R P A Ş A : M aziye bir
İ B N Ü L E M Î N M A H M U T K E M A L İN A L : nazar, İstanbul 1341
Hoş Seda, İstanbul 1958 MAHMUD M E S ’U D P A Ş A : Mecm ua^ i
İ B R A H İ M H İLM İ : Balkan Harbinde as­ M uahedat, İstanbul 1294 - 1298
kerî mağlûbiyetlerimizin esbabı, İstanbul M . A. UBİCİNÎ : Lettres sur la Turquie,
1329 _ Paris 1854
İ H S A N S U N G U : Tanzim at ve Yen i O s­ M . B E D R İ : Zam anın siyaha boyadığı
manlIlar, İstanbul 1940 ikinci kırmızı kitab. İttihad ve Terakki -
İ. H . D A N İ Ş M E N T : Osmanlı tarihi kro­ Töhmet-i harb, İstanbul 1329
nolojisi C. IV, İstanbul 1955 M . B E D R İ : Kırmızı Kitab. İttihad ve
î. H A L İ L S E D E S : 1877 - 1878 Osmanlı - Terakki - Adem-i merkeziyet, İstanbul 1330
.Rus ve R o m en Savaşı, İstanbul 1940 M . C E M A L : Vesâik-ı siyasiye, İstanbul
İ. R E V L O : 1911 - 1912 Türk - İtalyan 1327
Harbi, İstanbul 1940 M E H M E T Z E K İ P Â K A L I N : M a h m u d Ne­
İSM A İL H A K K I : Vatan uğrunda yahud dim Paşa, İstanbul 1940
Yıldız Mahkemesi, Mısır 1908
M E H M E D Z E K İ P Â K A L I N : Hüseyin Av-
İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : Sultan tıi Paşa, İstanbul 1940
Abdülâziz vak’asm a dair vak’anüvis. Lûtfi
M E H M E D Z E K İ P Â K A L I N : M Î D H A T Pa­
Edendinin bir risalesi, A nkara 1943 şa, İstanbul 1940
İSM A İL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : V. Mu-
MEHMED S Ü R E Y Y A : Sicill-i Osmanî,
rad’ı padişah yapm ak isteyen K . Skâlyeri - İstanbul 1308 - 1311
Aziz Bey komitesi (Belleten), A nkara 1944
M EHMED H A Y R U L L A H : Sadr-i esbak
İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : Çerkeş
Âlî Paşa, İstanbul 1327
Haşan vak’ası (Belleten.), A nkara 1945
M E H M E D M E M D U H P A Ş A : Esvat-ı sudûr,
İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : II. Ab- İzmir 1328
dülham id’in hal’i ve Ölümüne dair vesikalar
(Belleten', Ankara 1946 M E H M E D S E L Â H A T T İ N : Bir T ü r k diplo­
İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : II. Ab- matı. Mustafa Reşid_ Paşa, İstanbul 1306
dülham id devrinde Kâm il Paşa, A nkara 1955 M E H M E D T A H İ R : Osmanlı müellifleri,
İSM AİL H A K K I U Z U N Ç A R Ş I L I : II. Ab- İstanbul 1333 - 1342
dülham id’in A lm an İmparatoruna çekmiş ol­ M E H M E D T A H İ R : Türklerin u lû m ve
duğu bir telgraf, İstanbul 1955 fün un a hizmetleri, İstanbul 1314
M E H M E D E M İ N : Harb-i U m u m î ’de Os-.
İZZETTİN-- B U R H A N E T T İ N : Harb-i U-
manii cepheleri vekayii, İstanbul 1338
m u m î’üe Çanakkale muharebat-ı bahriyesi,
M E H M E D M E M D U H P A Ş A : Tasvir-i ah­
İstanbul 1336
val, tenvir-i istikbal, İstanbul 1328
İ Z Z E T P A Ş A : Osmanlı - Y u n a n Seferi, M E H M E D N İ H A D : Balkan Harbi’nde Ç&r
İstanbul 1325 talca muharebatı, İstanbul 1341
J. D E T E S T A : Recueil les traités de la M İ D H A T IŞ IN : Tarihte Girid ve Türlc-
Port Ottom an avec les puissances étrengères, ler, İstanbul 1945
Paris 1901 M İ D H A T P A Ş A : Bir dahinin siyasî n u ­
KÂM İL P A Ş A : Tarih-i Siyasi-i Devlet-i tukları, İstanbul 1324
Àliyye-i Osmanî-ye, İstanbul 1329 M Î D H A T P A Ş A : Mir’at-ı hayret, İstan­
K Â M İ L P A Ş A : Hülâsa-i hâtırat, İstanbul bul 1325
1325
M İ D H A T P A Ş A : Tabsıra-x ibret, İstanbul
KÂM İL P A Ş A : Hâtırat-ı sadr-ı esbak 1325
K âm il Paşa, İstanbul 1329
K Â M İ L P A Ş A : Kâm il Paşa’n m âyan reisi M İ D H A T P A Ş A : Türkiye’nin mazisi ve
Said Paşa’ya cevabları, İstanbul 1328 istikbali, İstanbul 1326
M. L A R C H E R : Büyük Harpte Türk
K Â Z I M A R A S : İstiklâl Savaşı’n d a Koca­ Harbi, İstanbul 1927
eli Belgesindeki Harekât, İstanbul 1936 M . Ş A K İ R Ü L K Ü T A Ş IR : Cevdet Paşa.
K Â Z I M K A R A B E K İ R : C ihan Harbine ne­ Hayatı - Şahsiyeti - Eserleri, A nkara 1945
den girdik, nasıl girdik, nasıl idare ettik, M U S T A F A F A Z I L P A Ş A : Paris’ten bir
İstanbul 1937 mektub, İstanbul 1326
K E Ç E C İ Z A D E İZ Z E T F U A D P A Ş A : K a ­ M U S T A F A R E Ş İD B E L G E S A Y : Tanzim at
çırılan fırsatlar (ve zeyli), İstanbul 1325 ve Adliye teşkilâtı, İstanbul 1940
K R E S S V O N K R E S S E N Ş T E Î N : Türklerle M U S A K Â Z I M : Devr-i istibdad ahvali
beraber Süveyş Kanalına, İstanbul 1943 ve müsebbibleri, İstanbul 1327
L A M O U C H E : Türkiye tarihi, İstanbul M . T A Y Y Î B G Ö K B Î L G Î N : Millî M ücade­
L İ M A N V O N S A N D E R S : Türkiye’nin hür- le Başlarken, Ankara 1959
1943 M Ü L M A N : Çanakkale Muharebesi 1915,
riyet harbi, İstanbul 1329 Kastam onu 1932
L İ M A N V O N S A N D E R S : Türkiye’de beş M Ü K R İ M İ N H A L İ L Y İ N A N Ç : Tanzimat-
sene, İstanbul 1337 tan Meşrutiyete kadar bizde tarihçilik, İstan­
L Û T F İ SİM A V Î : Sultan M e h m e d Reşad bul 1940

3671
M Ü S L Ü M A N D E N E r : Midhat Paga’n m I S E L Â H A T T İ N T A N S E L : 93 seferi, 1877
vasiyetnamesi ve suret-i şehadeti, Mersin 1953 i harbinin sebebleri, Ankara 1S43
N IC O L A S I O R G A : Osmanlı Tarihi V. S E R G E G O R Y A N O F : Devlet-i Osmaniye -
cild, Ankara 1948 Rusya Siyaseti, İstanbul 1331
N I E K E B L E T K R A L Y S : Rusya’nın Şark S E R G E G O R Y A N O F : Le Boshore et les
siyaseti ve Vilâyât-ı şarkiye meselesi, İstan­ Dardanelles, Paris 1910
bul 1332 S E R V E R İSKİT : Hususi ilk Türkçe ga­
N. İ V A N O F : Balkan Harbi, İstanbul 1937 zetemiz Tercüman-ı Ahval ve Agâh Efendi,
N U R E T T İ N A L P K A R T A L : Büyük Harpte Ankara 1937
Makedonya, cephesi, Ankara 1938 S E R V E R İSKİT : Türkiye’de matbuat re­
NİYAZİ : Hâtırat-ı Niyazi, İstanbul '1326 jimleri, İstanbul 1939
O S M A N E R G İ N : Türkiye Maarif tarihi, S H M I D T B A R T L E T : Çanakkale harekât-ı
İstanbul 1939 - 1943 harbiyesine dair ifşaat, İstanbul 1331
O S M A N N U R İ : Abdülhamid-i Sâni ve S I D N E Y M O S L E Y : Çanakkale hakikat­
devr~i saltanatı, İstanbul 1327 leri, İstanbul 1332
Ö M E R LÜ T F Ü B A R K A N : Türk Toprak SL A D , A D O L P H U S : Türkiye ve Kırım
hukuku tarihinde Tanzimat, İstanbul 1940 harbi (Ali Rıza Seyfi tercemesi), İstanbul
Ö M E R LÜ T F Ü B A R K A N : Tanzimat tet­ 1943
kiklerinin ortaya koyduğu bazı meseleler, İs­ S Ü L E Y M A N N A ZİF : Tarihin yılan hikâ­
tanbul 1941 yesi tVahidettin;e mektub), İstanbul 1922
Ö M E R ZE K İ : Balkan Harbi ve Şark Or- S Ü L E Y M A N PA Ş A : Hiss-i inkılâb, İstan­
dusu’n u n hezimeti, İstanbul 1332 bul 1326
P A U L H O U R Ï E : Türkiye nasıl paylaşıldı? S Ü L E Y M A N PA Ş A : 1293 Türk - Rus m u ­
Kaynarca muahedesinden son felâketimize harebesi hakayikinden hülâsa-i vukuat-ı har­
kadar şark meselesi, İstanbul 1329 biye, İstanbul 1326
P. A V E R Y A N O F : X I X . Asırda Rusya - S Ü L E Y M A N PAŞA : Umdetül - Hakayık.
Türkiye - İran muharebeleri, A n kara 1926 İstanbul 1928
P E R T E V PAŞA : Balkan harbinde büyük
karargâh-ı umumî, İstanbul 1327 SÜLEYM AN PA Ş A Z A D E SA M İ : Süley­
P İ E R O N D E M O N D E S I R : Edirne m uh a ­ m an Paşa’m n muhakemesi, İstanbul 1928
S Ü L E Y M A N S IR R I r Şemsi paşa ve 24
sarası, İstanbul 1331
Haziran, Selanik 1327
P R E N S S A B A H A T T İ N : Teşebbüs-i şahsî SÜ LE YM A N TEVFİK - A B D U L LA H ZÜH­
ve adem-i merkeziyet hakkında ikinci bir izah,
İstanbul 1324
D Ü ; Devlet-i Âîiye-i Osmaniye ve Yunan
muharebesi, İstanbul 1315
P R E N S S A B A H A T T İ N : Türkiye nasıl kur­ Ş E M S E T T İ N : Makedonya. Tarihçe-i dev-
tarabilir, İstanbul 1334 r-i inkıîâb, İstanbul 1324
P R E N S S A B A H A T T İ N : İttihad ve Terak­ Ş E Y H Ü L İS L Â M _ C E M A L E T T İ N E F E N D İ :
ki Cemiyetine açık mektub, İstanbul 1327 Hâtırat-ı siyasiyye, İstanbul 1336
RA ŞİD PAŞA : Vak’a-i Hayretnüma, İs­ Ş Ü K R Ü B A B A N - Tanzimat ve para, İs­
tanbul 1291 tanbul 1940
K EFÎ Ş Ü K R Ü S U V L A : Tanzimat devrin­
de istikrazlar, İstanbul 1940 T A H S İ N : Girid. Selanik 1326
TAHSİN PA Ş A : Abdülhamid ve Yıldız
R E N É P İN O N : L ’Europe et la Jeune - hâtıraları, İstanbul 1931
Turauie, Paris 1911 T E V F İ K : Reşid Paşa m erhum un bazı
R E Ş A D E K R E M K O Ç U : Osmanlı M uahe­
deleri. İstanbul 1934
âsâr-ı siyasiyesi,' İstanbul 1289
T E V F İ K : Mir’at-ı vukuat-ı harbiye, İs­
R Ü Ş D Ü PAŞA : Akabe meselesi, İstanbul tanbul 1313
1326 T E V F İ K N U R E T T İ N : Sultan Aziz’in hal’i
R U Ş E N E Ş R E F : İki saltanat arasında, ve intiharı, İstanbul 1324
İstanbul 1334 TEVFİK N U R E T T İ N : Sultan M urad’m
RU Ş E N E Ş R E F Ü N A Y D IN : Anafartaiar Cülûs ve hal’i, İstanbul 1324
Kum andanı Mustafa K em al ile mülakat, İs­ U L U Ğ İĞDEM İR Kuleli vak’ası hak­
tanbul 1930 kında- bir araştırma. İstanbul 1937
SA D E T T İ N C ELÂ L A N T E L : Tanzimat
Maarifi, İstanbul 1940 ULUG İĞ D E M İ R : Atatürk’ün Anafar­
• SA İD PAŞA : Said Paşa’n m Kâmil Paşa taiar Muharebelerine aid hâtıraları, Ankara
bâtiratina cevabları. İstanbul 1327 1943
SAİD PAŞA : Said Paşa’n m hatıratı, İs­ VECİHİ : Filistin ric'ati, İstanbul 1337
tanbul 1328 Y U N U S N A D İ A B A L IO Ğ L U : İhtilâl ve
SA İD H A L İ M PAŞA : Buhran-ı fikrimiz, İnkılâb-ı Osm anî, İstanbul 1325
İstanbul 1337 ZİHNİ PA Ş A : Beyân-ı hakikat, İstanbul
S E D A D PAŞA : Boğazlar meselesi ve Ça­ 1327
nakkale muharebe-i berriyyesinde Türk Za­ ZİYA K A R A M U R S A L : Osmanlı malî tar
feri, İstanbul 1927 rihi hakkında tetkikler, İstanbul 1940
S E L Â H A T T İN : Harb-ı Ümumî'de Çanak­ ZİYA PA Ş A : Verâset-i saltanat-ı seniye,
kale muharebat-ı bahriyesi, İstanbul 1336 İstanbul 1326
Aitınci Cildin Fihristi
(Dikkat: 1, 2, 3, 4 üncü ciltlerin fihristleri 4 üncü cilt sonunda, 5 inci de kendi cilöînia
sonunda verilmiştir).

a b d ü l m e c îd
2964 — 31 1 1
İkinci M&hmud’un vefatı. Abdülmecid’in culûsu. Mührü hümayun’un Hüsrev Paşa tarafından
almışı. Nazırlıklara yeni tâyinler 2965.
Sizib mağlûbiyeti gelen yeni d u r u m re Mısır meselesinin son safhası,
h aberi. M e y d a n a
Londra - Boğazlar aııdlaşması 2966 - 29~5*
Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’nm donanma ile Mısır’a firarı 2966. — Konsolosların
Mehmed Ali paşa’ya müracaatları. Avrupa devletlerinin Mısır meselesine tekrar müdahale­
leri, padişahın teessürü 2968- — Rus nüfuzunun kırılması ve Fransa. Londra konferansı
2970. — Londra andlaşmasmm esasları, Mehmed. Alt Paşa’nın davranışı 2971. — Mehmed
Ali Paşamın Bab-ı âli ile anlaşma teşebbüsü. Mehmed Ali Paşa’yı yola getirmek için baş­
layan askerî harekât 2972. — Mehmed Ali Paşamın baş eğmesi, İbrahim Paşamın durumu
2973. — Mısır valisinin ilk fermana itirazı ve kabul edilen şekli 2974. — B o ğ a z l a r için Londra
andlaşması 2975.
Osmanlı İmparatorluğumda ıslâhat hazırlıkları ve Tanzımat-ı Hayriye 2975 - 2990.
Mustafa Reşid Paşa’nm ilk çalışmaları ve mücadelesi. Tanzimat'ın esasını tesöit için meclis
kurulması ve Reşid Paşamın Londra sefirliği 2976. — Hüsrev Paşa’mn Reşid Paşa aleyhine
çalışmaları 2977. — Reşid Paşamın Londra ve Paris’teki beyanları ve İstanbul’a gelişi. Sul­
tan Abdülmeçid’le görüşmesi. Tanzimat’ın ilânına padişahı ikna’ etmesi 2978. — Yabancıla­
rın Tanzimat’a dair görüşleri, buna sebebolan esas âmiller 2979. — Tanzimat-ı Hayriye fer­
manının ilânı ve Reşid Paşa’nm heyecanı 2980. — Tanzimat fermanı (Gülhane hatt-ı hü­
mayunu) 2982. — Tanzimat fermanının getirdiklerinin ana hatları. Gülhane hattı’nm iç
ve dıştaki tepkileri 2985. — İstanbul halkının durumu, yabancı basının neşriyatı 2986. —
Tanzimat aleyhtarlarının faaliyeti, Reşid paşa’nm azli ve uzaklaştırılması. İzzet Mehmed
Paşamın ikinci sadareti 2987. — Mehmed Emin Rauf Paşamın tekrar sadareti ve Mısır vali­
sine rütbe verilmesi 2988. — Padişahın yurd içi tetkik gezisi. Arnavudluk isyanı. Rıza Pa­
şamın seraskerlikten azli olayı 2989.
Lübnan meselesi; Marunî - Dürzî rekabeti, Avrupa devletlerinin ilgi ve müdahalesi,
diğer olaylar 2990 - 3001
Fransa’nın müdahalesi 2991. — Fransız - İngiliz rekabeti, olaylar ve Bab-ı âlimin tutumu
2992. — Fransa’nın fiilî müdahalesi, meselenin kapanması 2993. — Padişahın yurd içi ikin­
ci gezisi ve direktifleri. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’mn İstanbul’a gelişi ve oğlunun Lon­
dra’yı ziyareti, Süveyş kanalı •fikri 2994. — Mustafa Reşid Paşamın sadaret- m akamına ge­
lişi icraatı. Paşanın aleyhine çalışanlar ve sadaret makamında değişmeler 3000.
O n dokuzuncu yüzyıl ortalarında Avrupa devletleri ve 1848 ihtilâlleri 3001 - 3006.
Fransa 3001. — Almanya ve Rusya, İtalya devletleri 3002. — İngiltere 3004. •— Rusya ve
hâkim olduğu bölgeler 3005. — Avusturya - Macaristan 3006.
Buğdan ve Eflak olayları, Macar mültecileri meselesi, çeşitli iç hareketler 3008 - 3014.
Balta Limanı anlaşması. Macar mültecileri meselesinde Avusturya ve Rusya 3009. «— Os­
manlI devletinin dış politikası. Mısır valiliğinin İbrahim ve Abbas Paşalara tevcihi 3010. —
Hediye, rüşvet meselesi ve Sultan Abdülmecid’in yemini 3011. — padişahın Ege ve Akdeniz
adalarını ziyareti. Reşid Paşamın ıslâhat politikası 3012. — Tanzimat’ın Rumeli’nde
tatbiki 3014
Osmanlı devletine karşı Rusya’nın faaliyeti, mübarek makamlar meselesi 3015 - 3024.
Karadağ isyanı ve Bab-ı âlimin kuvvet göndermesi. Rus Çarımın Osmanlı devleti hak­
kında İngiltere’ye yaptığı teklif 3016. — Mübarek makamlar 3017. — Bu makamlar üzerin­
de Fransa ve Rusya rekabeti 3018. — Osmanlı devletinin ihtilâfı, hâl çareleri araması
3019. Fransa - Rusya gerginliğinin artması. Prens Mençikof’un sefareti ve talepleri 3020. —
Fransa ile İngiltere’nin tutumu, meselenin halli 3021 * — Mençikof’un esas talebini yap­
ması. Hariciye nazıriyie sadrâzamın değişmesi, Reşid Paşamın tasarısı. 3022. — M en çik of’ttn
bocalaması. Meclis-i Kebîr’in kararı. Mençikof’un siyasî münasebetleri kesip gitmesi
3023. — İngiltere elçisinin rolü. Son gayretler ve Çar’ın son kararı 3024.
Osmanlı - Rus savaşının başlaması, Fransa ve İngiltere’nin Bab-ı âlî ile ittifakı 3025 - 304*.

Rus ordusunun Prut nehrini geçerek Eflak - Buğdan'a yayılması. Viyana konferansı,
Bab-ı âli’nin notayı reddi 3026. — İstanbul olayları, yayınlanan beyanname 3p27. — Savaşın
resmen haşlaması, padişahın hattı, Rusyanm görüşü 3028. — Rumeli'deki ilk çarpışmalar
3029. — Doğu Anadolu’daki ilk çarpışmalar 3030» — Osmanlı donanmasının faaliyeti. Sinop
baskını 3031. — Hâdiseyi hazırlayan âmiller 3033. — Olayın İstanbul’da tepkisi ve Rusya’ya
verilen müşterek nota 3034. — Softaların ayaklanması, Reşid Paşa’m n istifası. Rusya’ya
yapılan teklif ve bunun reddi. Çar’ın beyannamesi, Avusturya'nın tutumu 3035. — Çar’ın
ültimatomu reddi. Fransa ve İngiltere’nin Rusya’ya savaş ilânı ve bu savaşla ilgili andlaş-
malar 3036. — Rus propagandası ve buna kapılan Yunanistan’a karşı alman tedbirler
3037. — Osmanlı Topluluklarının moral durumu ve bazı olaylar 3038. — Rus’ların Tuna
boyunda harekete geçmeleri ve Fransız, İngiliz birliklerinin Galibolu ve İstanbul’a geliş­
leri 3039. — Rusların Küçük Eflak’tan çekilmeleri ve Odesa’n m denizden bombardımanı
3040- — Silistre’nin muhasarası. Sadaret makamında değişme 3041. — Silistre’nin müda­
faası ve Rus’ların Mora’dan ve Eflak’tan çekilmeleri 3042. — Müttefik ordular kumandan-
lariyie görüşmeler ve Fransız, İngiliz kuvvetlerinin Varna’ya gelmeleri olayı 3044. — Avus­
turya ile Buğdan - Eflâk hakkında yapılan anlaşma ve Prusya’nın tutumu 3046. — Doğu
Anadolu cephesi olayları 3047.

Kırım cephesinin açılması, Kırmı savaşları 3048 — 3076.

Sivastopol’ü ele geçirmek için hareketler 3050. — Alma savaşı 3051. — Müttefiklerin
yeniden iJeri harekete geçmeleri, Sivastopol’ün tahkimi. Taarruz istikametinin tâyin edil­
mesi 3053. — Siyastopol’un denizden bombardımanı, Rus’ların mukabil hareketi Balaklava
savaşı 3054. •— înkerman savaşı 3055. — İstanbul olayları; padişahın Fransız sefaretha­
nesine gitmesi, sadarette yapılan değişiklik 3056. — PoUtik olaylar, Avusturya’nın yeni tutu­
m u, Piyemonte’nin müttefiklere katılması, Osmanlı - Ingiliz askerî anlaşması 3057. — Kış
aylarında Kırım olayları, Rusların Gözleve’ye hücum u 3058. — Rus Çarı Birinci Nikola’n m
ölümü. İlk kadın hastabakıcının gelişi. Piyemonte ile OsmanlIlar arasında yapılan anlaş­
m a 3059. — Reşid Paşa’n m istifası 3060. — Âli Paşa - Stradford 3062. — Müttefiklerin aldık­
ları tedbirler 3064. — Kerç’e çıkartma teşebbüsü, Kerç’i n ' alınması. Sivastopol’ün hücumla
alınması kararı. Malakof Tabyesi 3065. — Gorçakofun taarruzu 3066. — Malakof Tabyesi-
nin ve Sivastopol’ün alınması 3067. — Doğu Anadolu cephesi olayları. Kars’ın müdafaası
ve teslimi 3069. — Son safhada İngiliz - Fransız anlaşmazlığı ve Osmanlı devletinin duru­
m u 3070. — Abdülmecid’in baloya gidişi, ıslâhat fermanının ilânı 3074.

Paris sulh konferansı ve neticeleri 3076 - 3090

Konferansta Osmanlı devletinin durumu. Paris and} aşmasının esasları 3078. — Andlaşma-
nın muhtelif devletlere göre durumu. Rusya’nın görüşü ve İngiltere 3082. — Barış şenlik­
leri. Paris elçiliğindeki balo. Barıştan sonra Âli Paşa’ya yöneltilen tenkidler, sadarette ve
hâriciyede değişiklik 3088. — Fransız - İngiliz rekabeti, sadarette değişiklik. Reşid Paşa’nın
son sadareti ve vefatı 3089

Abdülmecid’în son yıllarına aid olaylar 3090 - 3109

Cidde meselesi. Karadağ meselesi 3094 — Eflâk - Buğdan hakkmdaki andlaşma. Süveyş ka­
nalının kazılmaya başlanması 3095. — Kuleli vak’ası 3096. — Âli Paşa’m n sadaretten ay­
rılışı 3103. — Rumeli olayları. Niş valisinin icraatı 3104 — Rıza Paşa komisyonu ve sada­
rette değişiklik, Lübnan hâdiselerinin tekrar hâd hale gelmesi 3105. — Padişah ve Bab-ı âli’­
nin tedbirleri 3106. — Avrupa devletlerinin müdahalesi. Paris protokolü 3107. — Lübnan’a
imtiyaz verilmesi. Ortodoks kilisesinde ayrılık ve yarattığı buhran. 3108. — Abdülmecid’in
ölümü ve şahsiyeti 3109.

A BDÜ LA ZÎZ
3112 — 3143

Abdülaziz’in ilk hatt-ı hümayunu 3114. — Kıbrıslı Mehm ed Em in Paşa’n m azli, Âli Paşa5-
nın sadareti 3116. — Âli Paşa’n m azli; Fuad Paşa’n m sadareti 3117.

Avrupa ve komşu devletlerdeki olaylar, Bab-ı âli’nin bağımsız prensliklerle ihtilâfları,


İsyanlar ve iç durum 3117 - 3142.

Rus tahrikleri ve Hersek isyanı, Karadağ’ın tutumu 3118. — İşkodra barış andlaşmasmın
esasları 3119. — Sırbistan Prensliği ile olan ihtilâf ve yapılan andlaşma 3120. — Malî b uh­
ran, kâğıt paranın kalkışı 3121.— Fuad Paşa’n m istifası 3122 — Padişahın vehimlenmesi,

3674
Yusuf Kâmil Paşamın sadareti. Padişahın gezisi, Mısır valisinin İstanbul’a gelmesi 3123. —
Dedikodular üzerine hatt-ı hümayun. Yu n a n kiralının değişmesi 3124. — Padişahın Mısır
seyahati 3125. — İstanbul’a dönüş ve Fuad Faşa’nın sadareti. 3126. — Pi2 ren eyaleti, Mid-
hat Paşa’n m faaliyeti ve alman kararlar 3127. — Buğdan ve Eflak’ın yeni istekleri, İstanbul
protokolü 3128. — Memleketeyn’deki iç olaylar, Bab-ı âli ve diğer devletler 3120. — K u za ’-
n m istifası Karol’ün seçilmesi 3130. — Mısır veraset meselesi, Fuad Paşa’n m sadaretten
azli 3131. — Devletin malî durumu ve padişahın tutumu 3132. — T u n a vilâyetinde Bulgar
çetecilerinin faaliyeti 3141. — Kıla'-ı erbaa (Dört kale) m n Sırbistana terki 3142.

Glrid ihtilâli, 1284 fermanı ve Paris konferansı, Panslavizm, bazı eyaletlerde


durum 3143 - 3164.

İlk hareketlerin başlaması 3144. — Yu n a n hükümetinin tutumu ve Bab-ı âli 3145. — M u s­


tafa Naili Paşa’nın Girid’e gönderilmesi, tenkil hareketinin hızlanması ve batı devletleri
3146. — Ömer Paşa’n m Girid’e gönderilmesi, Âli Paşa’nın sadareti 3147. — Üçüncü Napol-
yon’u n Sultan Aziz’i daveti 3148. — Ömer Paşamın A da’da faaliyeti 3149. — Âli Paşa’n m
Girid’e gitmesi, Gir id fermanı 3150. — Âli Paşa’ya hücumlar, Paris konferansı 3157. —
Panslavizm hareketleri 3158. — Midhat Paşamın T u n a eyaletine gönderilmesi, Fuad Paşa’­
n m vefatı 3159. — Midhat Paşa ve Bağdad eyaleti 3160 — Tunus eyaleti. Süveyş kanalının
hizmete açılışı 3163. — Beyoğlu yangını 3164-

Avrupa savaşları ve Rusya, Osmanlı devletinin tutumu, diğer olaylar 3164 - 3176.

Savaş neticesinin Osmanlı devletine tesiri 3165. — Londra konferansı ve andlaşması. Bul­
gar kilisesinin istiklâli. Malî durum artan masraflar 3167. — Âli Paşa’m n vefatı 3168. —
M ah m u d Nedim paşa’n m sadareti ve i!k icraatı 3169. — Tunus’a verilen ferman. Tenki-
hat ve tasarrufât komisyonu ve icraatı 3170. — M ahm u d Nedim Paşa’m n azli. Midhat Paşa1-
m n sadareti. Mısır Hıdivine istikraz yapabilmesi için verilen ferman 3171. — Midhat Pa-
şa’nın azli. Mütercim Rüşdü Paşa’n m sadareti 3172. — Ahm ed Esad ve Şirvanî-zâde Rüşdü
Paşaların sadaretleri, Mısır imtiyaz fermanı, İran Şahımın ziyareti 3173. — Demiryolları­
nın hizmete açılması ve yeni istikraz im kânlanm n araştırılması. Şirvanî-zâde’nin azli,
Hüseyin Avni Paşa’m n sadareti 3174. — Hüseyin Avni Paşa’n m padişah hakkmdaki tasav­
vurları ve azli. Ahm ed Esad Paşa’n m ikinci sadareti 3175.

İmparatorlar kararı ve Hersek, Bosna, Bulgar isyanları, dış tazyikler, malî


durum, Selanik ve İstanbul olayları 3176 - 320Î.

Rusların kışkırtmaları. Esad Paşa’nın çekingen davranışı ve neticesi 3177. — Hersek’de du­
rum 3178. — Fransa’nın, Avrupa devletlerinin olaya müdahalelerini istemesi 3179. — Asi­
lerin tenkili, M ah m u d Nedim Paşamın tekrar sadarete getirilişi. İngilterenin tutumu 3180.
Çetecilerin üzerinde bulunan talimat. Bütçe açığını kapamak için bulunan şekil 3181. —
Tenzil-i faiz kararının yarattığı durum 3182. —- Üç başvekilin Paris'de toplantısı, İngiliz’­
lerin teklifi. Andraşi lâyihası, hariciye nazırının beyanı 3194. — Bab-ı âlimin tutum u ve
Karadağ seferi 3195. •— Alınan yeni tedbirler 3196. — Bulgar’ların ilk hareketleri ve îgna-
tiyef. M ah m u d Nedim Paşa’nın hatalı icraatı 3197. — Bulgar ihtilâli, Otluk Köyü vak’ası
3198. — Âsilerin tenkiline başlanması. Selânik olayı 3200. — İstanbul olayları, Talebe-i Ulû­
m u n nümayişi 3203. — Nümayişin devamı, M a h m u d Nedim Paşamın azli 3205. — Berlin
. Memorandum’u ve İngiltere 3206.

Aböülaziz’in saltanattan uzaklaştırılması 3207 - 3231.

Hal’ kararının alınması ve Mütercim Rüşdü Paşa’m n görüşü 3208. — Hal’de başlıca rolü
olanlar 3209. — B u işe dahil olan diğer kimseler. Olaydan . Önce Abdülaziz’in durum u
3210. ■
— Hal’ kararının tatbika konulması 3223 — Hal’in bir gün önce uygulanması 3224. —
Murad Efendi’nin saraydan alınması 3225. — Bîat için Serasker K ap ışm a götürülmesi 3226. —
Yeni padişaha bîat edilmesi ve Abdülaziz’in hal’ine alman fetva 3227. — Abdülaziz’in
hal’ini duyması. D u rum u n tebliği Dolmabahçe sarayından ayrılışı 3228. — Abdülaziz’in
şahsiyeti 3231.

BEŞİNCİ M U R A D
3232 — 3279
...........
Yeni padişahın veliahdlık günleri, yeni OsmanlIlar ve Midhat Paşa ile ilgisi 3232. — Padi­
şahın ve devlet ricalinin Dolmabahçe sarayına gelişleri 3233. — Abdülaziz’in hal’ine üzü­
lenler 3234. — Dolmabahçe sarayında mal yağması 3236.

Abdülaziz’in Tüpkapı sarayındaki günleri, Fer’iye’.ve nakli ve öltimü 3237. - 3245.

Abdülaziz’in evhamı ve tekrar mektup yazması 3238. — Padişahın cevabı ve • yeni yerin

3675
tâyini 3239. — Abdülaziz’in Per'iye sarayına nakli 3240. — Eerlye’de geçen diğer olaylar
3241- — İntihar olayı 3242. — Hüseyin Avni Paşa’n m ve sonra sadrâzamın Fer’iye’ye gelme­
leri 3243. — Midhat Paşa’n m olayı haber alması ve Sultan M ura d ’m telâşı 3244. — Doktor­
ların verdikleri raporlar Abdülazizin cenaze merasimi 3245.

K a n u n a Esas! ve Meşrutiyet çalışmaları, padişahın durum u, Çerkeş Haşan olayı 3246 - 3262.

Sadrâzamın Ziya Paşa ile çatışması vükelâ tarafından alm an karar 3255. — Padişahın du­
rum u 3256. -
— Çerkeş Haşan ve Hüseyin Avni Paşa 3257. — Çerkeş Hasan’n Seraskeri takibi
ve vükelâ toplantısı 3258. — Toplantı odasına girişi ve Seraskeri vurması 3259. — Diğer
vurulanlar ve Ölenler 3260. — Kaatilin idamı ve olay hakkında yazılanlar 3262.

Osmanîı Sırp, Karadağ savaşı, Sultan M urad’m saltanattan uzaklaştırılması 3263 - 3277.
Padişahın son durum u 3265. — Vükelâ kararı. Veliahd Abdülham id Efendi’nin faaliyeti
3267. — Veliahdın vükelâya karşı tutumu 3268. — Beşinci M ura d ’m hal’i 3275. — Beşinci
M u ra d ın şahsiyeti 3276. — Çırağan yılları ve ölümü 3277.

tKÎNCt A B D Ü L H A M İ D
3280 — 3455

Culûs, biat. Halin in eski padişah Beşinci M urad’a tebliği 3280. — Culûs hat-tı h üm ayu nu
ve kılıç alayı 3281. — Mütercim Rüşdü Paşa’nın sadaretten istifa etmek istemesi 3282.
1
Devrin ilk olayları, Sırbistan ve Karadağ, Bosna - Hersek, İstanbul konferansı,
Meşrutiyetin İlâm 3283 - 3298.
Sırpların yeniden savaşa karar vermeleri 3284. — Barış aleyhtarlarının A bd ülh am id! hal’
teşebbüsleri 3285. — Osmanlı ordusunun hareketi ve Sırp’ların tam yenilişi. R u s’ların ülti­
m atom u, Bab-ı âli’m n kabulü 3286. — Bulgarların tenkili 3287. — Konferans teklifi 3288. —
K a n u n u Esasî projesi ve Abdülhamid’in tashihleri. Midhat Paşa’n m sadareti. İstanbul
konferansına doğru 3289 — İstanbul konferansının açılışı, K a n u n u Esası’nin ilâm 3290. •—
Konferans müzakereleri ve sunulan program 3291 — Bab-ı âü’de toplanan Meclis-i Umu-
m î’de Sırbistan - Karadağ meselesi hakkm daki tekliflerin görüşülmesi ve reddi. Midhat
Paşa’n m azli ve sınır dışı edilişi 3294. — E dhe m Paşa’nm. sadareti. Sırplarla sulh protokolü
3295. — Meclis-i M ebu san ln açılışı ve padişahın nutku. Midhat Paşa’nın yurd dışına çıka­
rılmasının tepkileri 3296. — Karadağlıların yeniden tecavüze hazırlanması ve Londra pro­
tokolü 3297. — Londra protokolünün Bab-ı âli’ye tebliği ve reddedilmesi 3298.

1877 - 1878 Osmanlı - Kus savaşları. Edirne mütarekesi, Ayastafanos barışı 3298 - 3325.
Rus ordusunun harbe başlaması 3299. — İki tarafın askerî d urum u 3300 — T u n a cephesi
3301.. — Rom anya’nın durum u. Rom anya’nın Ruslara katılması ve OsmanlIlara savaş ilânı
3303. — Harp harekâtının İstanbul’daki harp meclisinden idaresi 3304. •— Avrupa devletle­
rinin tutumu. Rus kuvvetlerinin T u n a ’ya geçişleri .3305. — D o ğ u cephesi harekâtı 3308. —
T un a cephesinde Huşların ilerlemesi 3308. — Rusların Plevne’de takılması 3309. — Çar’ın
Rumen'lerden yardım istemesi 3311. — R u s - R u m e n birleşik kuvvetlerinin Plevne’ye h ü ­
cumları. Padişahın gazi ünvanını alışı ve Süleyman Paşa’n m başkumandanlığa tâyini
3312. •— Kars’ın muhasarası 3313. — Flevne savunmasının sarsılması. Osm an Paşa’n m son
teşebbüsü ve esareti 3316. — Edirne’nin düşm an eline geçmesi 3318. — Padişahın mütareke
istemesi, Meclis-i M ebusan’daki cereyan A h m e d Ham di Paşa’n m sadareti 3319: — Edirne
mütarekesi 3321. — H am di Paşa’n m azli ve A h m e d Vefik Paşa’n m sadareti. Saraydaki meclis
ve padişah, Meclis-i M ebusan’m kapatılması 3323. — Osmanlı delegelerine verilen talimat
3324. — Rusların Ayastafanos'a gelmeleri. Ayastafanos barışı 3325.

Kıbrıs’ın Ingiliz üssü oluşu. Berlin kongresi ve aııdlaşması. Yarattığı durum. İşgaller.
Tunus ve Mısırln akıbeti. Duyûn-u U m um iye -3328 - 3349
Rusya’ya karşı Osmanlı - İngiliz anlaşması. Kıbrıs’ta İngiliz’lerin üslenmesi 3234. — Berlin
kongresi, yapılan andlaşm anm esasları, terkedilen yerler 3235. — Yunanistan’ın istediği
yerler 3337. — Avusturya'nın Bosna - Hersekl işgali 3338. — Berlin andlaşm asm m çıkar­
dığı yeni ihtilâflar, Tunuslu Hayreddin Paşamın sadareti. Avusturya ile Bosna - Hersek
anlaşması 3339. — Bulgaristan Prensliği 3340. — Mısır Hidivinin azli. Hayreddin Paşa’nın
azli, A h m ed Arifz Paşa’n m sadareti 3341. — Karadağ ve Yunanistan olayları ve Arnavudlar
3342. — Y u n a n h u d u d u meselesi 3343. — T u n u s ve Fransa 3344 — Yıldız m uh ake­
mesi 3345. — M uharrem kararnamesi 3346. — Mısır olayları, Said Paşa’n m azli 3347. —
Mısır olaylarının devamı, Abdurrahmaıı Paşamın istifası. Mısırın Ingilizler tarafından
işgali 3348. — Said Paşa ve padişah, A h m ed Vefik Paşa’n m tâyini ve azli 3349.

Bulgaristan Prensliği ve Şarkî Rumeli eyaleti d urum u ve diğer olaylar 3350 - 3367
Şaıkl Rumeli eyaletinin Bulgaristan’a katılması 3358. — Avrupa devletleri ve Bab-ı âli, Rus
politikası 3357. r— Sırp - Bulgar çatışması, Bükreş andlaşması 3358 — Yunanistan’ın Girid’i
ilhaka kalkışması. Şarkî Rumeli eyaleti hakkında nihaî anlaşma 3359. — İkinci Abdülha-

3676
mid-in demiryolu politikası 3360. — Kâmil Paşa’n m azli. Cevad Paşanın sadareti 3362. —
Ermeni meselesinin doğuşu, Rusya ve İngiltere 3363. — İlk Ermeni hareketi 3364. — Cevad
Paşa'nm azli ve Said Paşa’n m sadareti. Ermeni vak'ası. Said Paşa’m n azli ve Kâmil Paşa’-
nın sadareti ve azli 3365 — İkinci Ermeni vak’ası, komitelerin istekleri 3366. — İngiltere’­
nin tutum u ve Amerika 3367.

Girid olayları ve 1897 Osmanlı - Y u n a n savaşı 3368 - 3382.


ADdülhamid’in Girid anlaşmasını feshetmesinin neticesi 3368. — A da’ya muhtariyet veril­
mesi istenmesi 3369, — Y u n a n çeteleri ve Y u n a n hükümeti 3371. — Yıldız’d a toplanan V ü ­
kelâ Meclisi’nde Yunanlılarla harbe karar verilmesi 3372. — . Tarafların kuvvetleri 3373. —
İki taraf ordularının harp tertibi 3374. — Osmanlı ordusunun taarruzu, Milona savaşı
3376. — Yunanistan’da buhran, Çatalca zaferi 3378. — OsmanlIların Döm eke’yi işgali 3379. —
Deniz hareketleri 3380. — Yunanistan’ın, savaşın durdurulması için Avrupa devletlerine ve
Rusya’ya müracaatı, mütareke. Osmanlı - Y u n a n barış andlaşması 3381. — Girid’e m u h ta ­
riyet verilmekle Yunanistan lehine halli 3382.

Barış sonrası siyasî gelişmeler, Makedonya meselesi, Arabistan ahvali 3383 - 3400
Almanya İmparatoru’n u n ziyareti 3384. — Midilli adasının Fransızlar tarafından işgali.
Makedonya harekâtı 3386. — Makedonya komitelerinin faaliyeti 3390. — Avlonyalı Ferid
Paşa’nın sadareti 3391. — M akedonya hakkında Viyana ıslâhat programı. M akedonya’da ko­
miteler harekâtının bastırılması, yeni teklifler 3392. — Sırp ve Bulgar’ların gizli anlaşması.
Eski padişah Beşinci M ura d ’m ölümü 3393. —- Padişaha bom ba ile suikasd teşebbüsü
3394. — Arabistan’da durum Y em e n 3395. — İm am Yahya’ya karşı askerî harekât. Akabe
olayları 3396. — Bab-ı âli ile İngiltere arasında ihtilâfın halli 3397. — Vahhabi’ler, Kuveyr
ve Necid ahvali. M akedonya için Rusya - Avusturya malî projesi 3398. — Bab-ı âli’ye zor kul­
lanılması, malî ıslâhatın tatbikatı. M akedonya için İngiliz ve Rus -programı 3399. — M e m ­
leket bünye ve idaresinin za’fı. Reval mülakatı 3400.
r
İstibdada karşı faaliyetler, cemiyetler ve diğer hareketler 3401 - 3413.
Abdülhamid’e yapılan ihbar, sürgünler, Paris’teki faaliyet. A h m ed Rıza Bey’in faaliyeti ve
«Meşveret» gazetesi 3402. — İttihad ve Terakki ile A h m e d Rıza Bey, İstanbul’da gizli çalış­
malar 3403. — Mücadeleler. D a m a d M a h m u d Paşa ile çocuklarının ve M idhat Paşa'nın oğ­
lunun Avrupa’ya firarları 3405. — D a m a d M a h m u d Paşa’m n Paris’ten Abdülham id’e yaz­
dığı mektup 3406. — Paris’te toplananların kongresi 3407. — Muhtelif yerlerde çeşitli cemi­
yetler kurulması. Vatan ve Hürriyet, Osmanlı Hürriyet Cemiyetlerinin birleştirilmesi
3408. — İttihad ve Terakki ile Arnavud komitelerinin birleşmesi 3409. — Abdülham id idar-
resine_ toplu bir bakış 3410. — Selanik merkez kumandanının vuruluşu, dağa çıkış ve kı­
yam. İttihad ve Terakki Cemiyetinin yabancı devletlere verdiği muhtıra ve halka beyan­
namesi 3412. — Şemsi Paşa’m n öldürülmesi, Tatar O sm an Paşa’n m dağa kaldırılması 3413.

K a n u n u Esasinin yürürlüğe konması, İkinci Meşrutiyet 3414 - 3424.


Ferid Paşa’n m azli, Said Paşa’n m sadareti, vükelâ toplantısı ve padişah 3414. — K a n u n u
Esasinin yürürlüğe konması, Said Paşa’nın iki yüzlü tutum u 3413. — Halkın sevinci 3416. —
Selânik’ten gelen heyet ve İttihad Terakki Cemiyetinin d urum u ve tutum u 3417. - — Mecli­
sin toplanması hazırlığı ve Abdülham id’in hatt-ı hü m a yu nu 3418. — İlk ihtilâflar, Said
paşa’n m istifası ve Kâmil Paşa’n m sadareti 3419. — Meşrutiyetin ilânından sonra M a k e ­
donya. Avusturya’nın Bosna - Hersek’i işgali. Bulgaristan’ın istiklâlini ilânı 3420. — G i­
rid’in Yunanistan’a katılması. Seçimler ve partiler 3421. — Esef verici olaylar MecÜs-i Me-
busan’ın toplanması, padişahın açış nutku, hüküm et programının kabulü 3422. — ittihad
ve Terakki Partisinin hükümete müdahalesi ve Kâmil Paşa’n m istifası 3424.

31 Mart olayı, İkinci Abdülham id’in saltanattan uzaklaştırılması 3424 - 3453.


Olayın başlaması, ilk kurbanlar 3442. — Tevfik Paşa’nın sadareti, padişahın beyannameleri
ve vehmi 3443. — Selanik’te teşkil olunan Hareket Ordusu’n u n yola çıkması 3444. — H a ­
reket Ordusu’n u n Ayastafanos’taki karargâhından ç-ekilen telgraflar ve halka hitaben neş-.
rolunan beyanname 3445. — Hareket Ordusu’n u n İstanbul’u işgali, isyanın bastırılması
ve harp divanının kurulması. 31 Mart’m nedenleri üzerine görüşler 3446. — A da na ’daki
Ermeni vak’ası 3448. — Abdülham id’in tahttan, indirilmesine doğru 3449. __ Meclisten, Ab-
dülhamid’in hal’i için karar alınması 3450. — Hal’ kararının Abdülham id’e tebliği 3450. —
Abdülham id’in Selânik’e şevki, İttihad ve Terakki’nin onu suçlandırma gayreti 3452. __
ikinci Abdülham id’in şalısiyetz 3453.

BEŞtNCİ M E H M E D (R E Ş A D )
3456 — 3570

Meclis-i Millî’nin kararı. Kararın tebliği. Padişahın culûsu 3456. —~ Yıldız sarayında araş-
* tırma 3457.

3677
Devrin başında malî durum . İç ve dış olaylar, gelişmeler 3458 - 346S.
Çırağan sarayının meclise tahsisi, Hüseyin Hilmi Paşa’n m sadaretten istifası. 3459. — Hakki
Paşa’m n tadareti, Çırağan sarayının yanması 3460. — Halkta Huzursuzluğun başlaması, büt­
çe açığı, istikraz aranması 3461. — Alm anya’ya taraftar bir politika 3462 — Arnav.udluk
olaylarının gelişmesi 3463. — Gazeteci A h m e d S a m im ’in katli, Balkan devletleri ve Bab-ı âli
3464. — Balkan devletleri arasında kilise ihtilâfının halli için kanun. 3465. — Meclisteki
R u m mebusların istekleri, hüküm ete hücumlar 3466. — Bab-ı âli yangını. Padişahın Rumeli
gezisi 3467.

İtalya’nın Trablusgarb’a saldırması ve savaş 3468 - 3479.


A lm anya’nın, .tavassutu ve İtalya’ya hareket serbestisi tanıması 3469. — İtalya’nın ver­
diği ültimatom. Ültimatoma verilen cevap. İtalya’nın savaş ilânı 3470. — İki tarafın kuv­
vetleri Osmanlı birliklerinin yerli halkla beraber karşı koymaları 3472. — Trablus’u n İtal-
yanlar tarafından ablukası ve sahil şehirlerinin işgali. Barış tavassutları ve siyasî faaliyet­
ler 3473. — İtalyanların Trablusgarb ve Bingazi’yi ilhak ettiklerinin ilânı ve arabuluculuk
isteği 3474. — Rusya tavassutunun reddi.' Beyrut bombardımanı. Meclis-i M ebu san ’m fes­
hi 3 4 7 6 / — Fransa ile temas, iki tarafın şartları, İtalyan donanmasının Boğaz’a h ü c u m u
3477. :— İtalya’nın talepleri, Bab-ı âli’nin şartları, Oniki A d a ’nın gaibi, Fransa’nın yeni
teşebbüsünün kabinece reddi 3478. — Anlaşma için teşebbüs ve müzakereler 3479.

îç durum, parti mücadeleleri ve ordu, sadaret ve hüküm et, Balkan


devletlerinin hazırlıkları 3479 - 3489.
O r d u n u n .siyasete karışması, Halâskâran G r u p u 3480. — Arnavutluk olayları ve meclis
3482. — H ü kü m e t buhranı. Padişahın orduya beyannamesi, kabine için istişareler 3483. —
Gazi A h m e d M uhtar Paşa’n m sadareti (Büy ük K abin e). Kabinenin beyannamesi ve güven
oyu 3484. — Balkan devletlerinin ittifak faaliyetleri 3485. — Rum eli vilâyetleri ıslâhat lây:
hasının kabulü üzerine aleyhte yapılan nümayiş hareketleri. Rum eli’deki askerlerin z&
mansız terhisi 3487. — Tarafların hazırlıkları, Seferberlik ilânları, Avrupa devletlerinin
harbi önleme teşebbüslerinin akameti 3488. — Avrupa devletlerinin Balkanlarda statüko­
n u n m uh afaza edileceğine dair ilânı. İtalya ile barış imkânı aranması, Uşı andlaşması 3489.

Balkan devletlerinin ültimatomu ve Balkan savaşları, diğer olaylar 3490 - 3515.


Osmanlı ordusunun kum a n da kademeleri ve kıtaların bulundukları yerler, tarafların kuv­
vetleri 3492. — Bulgar taarruzu, Kırklareli’nin işgali ve Edirne’nin muhasarası, Lüleburgaz
savaşı 3494. — Batı cephesinde savaşlar 3496. — Eski padişahın İstanbul’a nakli 3497. —
Arnavudluğun işgali ve istiklâli. Çatalca savuıiması, Bab-ı âli’nin mütareke talebi 3498. —
Mütarekenin imzasından sonra Balkan devletleri arasında çıkan anlaşmazlıklar, Londra
barış konferansı 3499. — B ü y ü k devletlerin Bab-ı âli’ye notası ve ouna verilen cevap.
Bab-ı âli baskını 3500. — Baskın hakkında yazılanlar ve saraya gidiş 3501. — M a h m u d Şev­
ket Paşa’n m sadareti 3502. — Savaşların tekrar başlaması, Çatalca savunması 3503. — Edir­
ne’nin ve batı cephesi kalelerinin teslimi 3505. — Balkan harbinde denizlerdeki hareket­
ler 3506. — Londra barış andlaşmasının imzası 3507. — M a h m u d Şevket Faşa’n m öldürü­
lüşü, Said Paşa’n m sadareti 3508 - Olayın sebebleri 3509. — İkinci Balkan savaşına
doğru 3511. — Bulgaristan’ın eski müttefiklerine saldırışı. Edirne’nin istirdadı için yapı­
lan teşebbüs, Bab-ı âli’nin notası 3512. — Edirne’nin kurtarılması. Birbiri eriyle savaşan
Balkan, devletlerinin Bükreş andlaşması, Bab-ı âli’nin imzaladığı barış andlaşmaları 3513. —
Osmanlı devleti ve batılılar 3514. — Osmanlı ordusunun ıslâhı için İstanbul’a gelen Alm an
askerî heyeti. Şark vilâyetlerinde ıslâhat hakkında imzalanan m ukavelename 3515.

Avrupa’nın durum u, Dünya savaşının başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu 3516 - 3523.


Avusturya veliahdına yapılan suikasd, Birinci D ü n y a Savaşı’n m başlaması. Devletlerin bir­
birlerine savaş ilânı 3517. — İttihadcıların D ü n y a Savaşı’n dan umdukları, Alm anya ile
yapılan gizli ittifak, İtilâf devletlerinin tarafsızlık teklifleri 3518. — Osmanlı devletinin
savaşa girişini^ hazırlayan olay S519. — Kapitülâsyonların ilgası, Osmanlı filosunun Kara-
denize çıkışı, İngiltere’nin protestosu 3520. •— Ru s limanlarının bombardımanı, İtilâf dev­
letlerinin harp ilânı. Savaşa taraftar olmıyan kabine üyelerinin istifası, Cihad-ı Ekber ilânı
3521. — Mısır’ın kıralhk oluşu, İtalya’nın tutu m u 3523

Osmanlı ordularının Rus, Irak, Sîna (Filistin, Suriye) ve Çanakkale cepheleri


savaşları 3525 - 3549.
R u s ’ların büyük taarruzu, Doğu Anadolu vilâyetlerinin işgali 3526. — R u s ’larla deniz sa­
vaşları, Irak cephesi 3527. •— Sîna cephesi, K anal (Süveyş) seferi 3530. — Çanakkale cep­
hesi 3531. — Veliahd Y u s u f İzzeddin Efendi’nin intiharı 3549.

Hicaz olayları, Filistin ve Irak cephesinde durum , sadarette değişiklik, ziyaretler, Rusya’nın
savaştan çekilişi, padişahın vefatı 3550 - 3570.
İkinci K an al taarruzu, Gazze savunması 3559. — Yıldırım Orduları g rubunun teşkili,
ihtilâflar 3560. — Said Halim Paşa’nın istifası, Talât Paşa Kabinesi, takvim ıslâhı 3562. —
Amerika Birleşik devletlerinin savaşa girişi, A lm an İmparatoru’n u n İstanbul’u ziyareti

3678
3563. — Veliahd Vahideddin Efendi’nin A lm anya’ya ziyaret seyyahati 3565. — Veliah d ve
yanındakiler Alm an karargâhında 3566. — Eski padişah İkinci Abdülham id’in vefatı, Ru s
ihtilâli ve Brest - Litovsk barışı. Diğer cephelerin d urum u 3567. — Avusturya - Macaristan
Imparatoru’n u n ziyareti 3568. — Beşinci M e h m e d <Reşad) in ölümü ve şahsiyeti 3569.

A LTIN C I M EHMED (V A H Î D E D D Î N )
3574 — 3650

Culûs. Saray kapısından girerken ilk söylediği söz. Culûs töreninde saçak öpmek 3574. —
İstanbul’u n itilâf uçakları tarafından taarruza uğraması 3575.

Savaşın son safhası, cepheler, Mondros Mütarekesi, Paris Barış Konferansı 3576 — 3592.

Nablus m eydan savaşı. Suriye’nin istilâsı 3577- — Talât Paşa’n m istifası, A h m e d izzet Paşa’-
nın sadareti 3578. — Mondros Mütarekesi 3579.— Talât, Enver ve Cemal Paşaların kaçış­
larının tepkileri, Yıldırım orduları grubunun lâğvı 3580. — A h m e d İzzet Paşa’nın istifası,
Tevfik Paşa’nın sadareti, işgallerin devamı 3581. — Memleketteki çeşitli^ cereyanlar, par­
tiler, cemiyetler, Meclisin feshi 3582. — D a m a d Ferid Paşa’n m sadareti, İzmir’in ve diğer
şehirlerin işgali 3583. — M ustafa K em al Paşa’ııın ordu müfettişliğine atanması ve tep­
kileri. D a m a d Ferid Paşa’nın istifası, tekrar sadarete tâyini 3589. — Saltanat Şûrasının
toplanması. Anadolu’da başlıyan hareket ve Mustafa K em al Paşa 3591. — Paris Barış K o n ­
feransı, D a m a d Ferid Paşa’n m politikası 3592

Anadolu’da kongreler, Heyet-i Temsiliye ve Bâb-ı âli’nin tutumları. Mîsak-ı Millî,


Yunanlıların ilerlemesi, işgaller, Paris Konferansı, Sevr barışının imzası 3594 - 3605.

Mustafa K em al Paşa’n m askerlikten ayrılması 3594. — D a m a d Ferid Paşa’nın istifasır tek-


rar sadareti. E rzurum ve Sivas kongreleri, D a m a d Ferid Paşa’n m tutum u 3596. — Anadolu-
da başlıyan harekete karşı tedbirler, Ferid Paşa’n m istifası, Ali Rıza Paşa’n m sadareti.
Ali Rıza Paşa’n m tutum u, Am asya mülâkatı ve protokolü 3598. — Yeni meclis için seçim­
ler. Sivas’ta alm an kararlar 3599. — Meclis-i M ebusan’m açılışı. Y u n a n ordusunun ileri
harekâtı, Salih Paşa’n m sadareti, İstanbul’u n işgali 3600. — D a m a d Ferid Paşa’m n dör­
d üncü sadareti ve işgal bölgelerindeki olaylar 3601. — Paris’e giden yeni barış heyeti,
kabulü istenen barış şartları 3602. — D a m a d Ferid Paşa’n m konferansa gelmesi, Y u n a n
ordusunun ilerlemesi. Padişahın tutum u, saltanat Şûrası toplantısı 3603 — D a m a d Ferid
Paşa’n m istifası ve son sadareti, barış andlaşmasınm Sevr’de imzalanması 3604.

Ankara’da B üy ük Millet Meclisi’nin açılması ve Millî Hüküm et’in teşekkülü. Siyasî, askerî
icraatı. Londra Konferansı. Savaşlar, anlaşma ve antlaşmalar 3606 - 3621

Türkiye B ü y ü k Millet Meclisi’nin kabul ettiği Teşkılât-ı Esasiye K a n u n u 3606. — Ankara'­


da Fransızlarla imzalanan mütareke, cephe kumandanlıkları, ordu için karar 3607. — Er-
menilerin yenilmesi, G ü m r ü barış andlaşması. Pontos meselesi 3608. — Sovyetlerle m ü ­
nasebetler 3609. — D a m a d Ferid Paşa’n m istifası, Tevfik Paşa’n m sadareti, Bilecik müla­
katı 3610. — Batı cephesinin yeni kumandanları, Yeşilordu ve Çerkeş E d h e m olayı 3611. —
Yunanlıların yeni taarruzları, Birinci İnönü savaşı. Politik olaylar, Londra konferansına
çağınlış 3612. — Konferansta temsil m evzuunda Bâb-ı âlî ile Ankara arasında muhabere,
T. B . M . M .’nin kararı 3613. — Konferansta itilâf devletlerinin teklifleri, Bekir Sam i Bey’in
tutum u 3614. — İkinci İnönü Savaşı. G ü n e y cephesinde durum 3615. — İç politik olayları
3616. — Y u n a n ordusunun yeniden taarruz ve ilerlemesi* Kütahya, Eskişehir savaşları
3617. — T. B. M . M . nde durum , Mustafa K em al’in Başkumandanlığa atanması
3618. — Sakarya M eydan Savaşı 361Ö. — Mustafa K em al’e Müşirlik rütbesi ve Gazi’ü k
ünvanı verilmesi 3621.

T . B. M . M .’nde durum , ordunun büyük zaferi. B ütün Anadolu ve İzmir’in kurtuluşu,


M udan ya mütarekesi, Bâb-ı âli’nin tutum u, saltanatın ilgası* padişahın kaçması 3623 - 3648

Mecliste muhalefeti temsil edecek ikinci grubun kurulması 3623. — İtilâf devletlerinin
mütareke teklifi ve yeni barış şartları 3624. — Başkumandanlık meselesi, T ü rk ordusunun
taarruz hazırlığı ve d u ru m u 3625. — Muhaliflerin, ordunun d urum u hakkında menfi pro­
pagandaları, Başkum andanın cepheye hareketi 3628. — B ü y ü k taarruzun başlaması 3629. —
Başkum andanlık M eydan Savaşı, İzmir’e giriş 3630. — B üy ük zaferin İstanbul’da akisleri,
İstanbul hüküm etinden M ustafa K em al’e tebrik telgrafı 3631. — B ü y ü k zaferden sonra
3633. — İtilâf devletlerinin barış konferansı teklifi 3641. — Konferans hakkında Tevfik
Paşa’n m görüşü ve T. B M . M .’n e müracaatı, Mecliste, saltanatın ilgası kararının alınması
3643. — Sadrâzam ve İstanbul hüküm etinin istifası 3645. — vahideddin’in son cum a
selâmlığı ve memleket dışına kaçışı 3646. — Altıncı M e h m e d Vahideddin’in şahsiyeti 3648.

3679
Ö n dokuzuncu ve yirminci asır başlarında İlim, fikir ve san’at hayatı,
İktisadî d u ru m : 3651 - 3668.

Asra um u m î bakış 3651.- — I. İlim hayatı 3652. •— II. Basın: Yıkılış devrinde doğan mü-
) h im bir fikir organı 3655. — III. Çeşitli san’at iıayatı 1. Edebiyat 3660. — 2. Tem aşa hayatı
3663. — 3. Musiki ve bestekârlar 3665. — -f. Yazı ve hattatlar 3665. — 5. Resim, nakış, tezhib,
! oyma, çini, mimarlık 3 ‘66. — IV. İktisadî d urum 3667.

Bibliyografya : 3669 - 3672


E j Fihrist : 3673 — 3680

| A L T IN C I CİLDE AİT İL Â V E L E R

No. s u _________________________ Adı________________________________________ Sayfası

174 A b d ü lm ecid z a m a n ı n d a bazı sahalarda T a n z im a t hareketleri . .. . . . . . . . . . 2995


175 İlk kâğıt para ve dış istikrazlar ....................... ........................ ........................... 3071
176 Islâhat ferm anı . . . ................................................................................................... 3075
177 A b d ü lm e c id devrine ait bazı yapılar . . . ................. ... ....................... ... 3083
178 M u s ta fa Reşid P aşa ............................................... . . ...... .............. . itı* M , 3091
179 A b d ü lm e c id z a m a n ı n d a k i veziriazamlar ...................................................... ’ . . . 3097
180 A b d ü lm e c id z a m a n ı n d a k i h ü k ü m d a r l a r ....................... , ..................... ............... 3110
181 Yeni Osm anlIlar ............................................................................................................. 3133
182 A b d ü la ziz ve T e v h id e H a n ı m ............... ............................................................ . . . 3139
183 A b d ü la ziz’in A v r u p a gezisi ve geziden notlar ....................... ......................... 3151
184 Süveyş K ana lı ............................................................................................................ 3161
185 A b d ü la ziz devrinde yapılan çeşitli işler .............................................................. 3183
186 A b d ü la ziz devrinin baz.ı Önem li yapıları .............................................. . ... 3201
187 A b d ü la ziz z a m a n ın d a k i veziriazamlar ................................... . . . ................. 3211
188 A b d ü la ziz z a m a n ı n d a k i h ü k ü m d a r l a r ................................................. ............. 3230
189 A b d ü la ziz ’in Ö lü m ü olayı üzerindeki şü p he, rivayet ve karşılıklı iddialar . . . 3247
190 T a n z im a t devri ve çeşitli a la n d a getirdikleri ................................................. 3269
191 Beşinci M u r a d zam a n ı n d a k i h ü k ü m d a r la r ............................ . .......... . . . . .. 3278
192 Ali S u a v i ve Çırağan olayı .................................... .................................................. . 3329
193 A h m e d M id h a t P a ş a .................... ... . .. ... . ., . . . ... .................... ............... 3351
194 H asta Adam .......... ’ ’ ’ ^ **' .*] ” ....................................... 3387
195 İkinci A b d ü l h a m id z a m a n ı n d a veziriazamlar .................................... ............ 3425
196 İkinci A b d ü l h a m i d .z a m a n ı n d a k i h ü k ü m d a r l a r .................i............................... 3454
197 Saltanat, ordu, d o n a n m a sancakları ve ay yıldızlı ba yrak .......... .......... ... 3471
198 Tuğralara dair ............. . . .. . .. ... ... ... . .. ............................ . .. .......... 3510
199 Beşinci M elım ed (R e şa d ) z a m a n ı n d a k i veziriâzamlar .................................... 3551
200 Beşinci M e h m e d (R e şa d ) z a m a n ı n d a k i h ü k ü m d a r l a r ve devlet b a ş k a n l a n . . . 3569
201 A r m a ve nişanlar ............................................................... ..................................... 3571
202 O sm a n lı İm paratorluğu z a m a n ı n d a siyasî cemiyetler ve partiler ... ... 3585
203 Altıncı M e h m e d (V a h id e d d in ) z a m a n ı n d a k i veziriâzamlar .............................. 3635
204 A ltm ci M e h m e d (V a h id e d d in ) zam a n ı n d a k i h ü k ü m d a r la r ve devlet b a ş k a n la n 3^49

368U

You might also like