Professional Documents
Culture Documents
İnci Özkan Kerestecioğlu-Güven Gürkan Öztan - Türk Sağı Mitler Fetişler Düşman İmgeleri-İletişim Yayınları (2014)
İnci Özkan Kerestecioğlu-Güven Gürkan Öztan - Türk Sağı Mitler Fetişler Düşman İmgeleri-İletişim Yayınları (2014)
' T ' •• I
Turk Sağı
^
Mitler, Fetişler,
Düşman İmgeleri
er.
LU
_l
LU
O
ce z
LU <
II
" û
’g o :
c/>
orp=
O LU
c
CS
4—1
N
O
d
d
ı
J3
'S d
o
U
•*->
c/5
D
J-l
«
d
QJ
O
jA lf r
Derleyenler
İNCİ ÖZKAN KERESTECİOĞLU
GÜVEN GÜRKAN ÛZTAN
T ü r k S ağı: M it le r , F e t iş le r , D ü ş m a n İm g e le r i
İletişim Yayınlan 1731 • AraşUrma-înceleme Dizisi 289
ISBN-13: 978-975-05-1025-0
© 2012 İletişim Yayıncılık A. §.
1. BASKI 2012, İstanbul
2. BASKI 2014, İstanbul
Turk Sağı:
Mitler, Fetişler,
Düşman İmgeleri
—- • f
iletişim
İÇİN D EKİLER
Ezeli düşmanlar,
yakın tehditler:
Sağ zihniyetin fikri sabitleri
Mitler:
Tarih, mekân, kültür
D iz in ........................................................................................... 588
Türk Sağı: Siyasal Düşünce Tarihi Açısından
Bir Çerçeve Denemesi
TANILBORA
9 Elinizdeki derlemede de ele alman bu konuda ayrıca bkz. Tanıl Bora, “Millî
tarih ve devlet mitosu", M edeniyet K aybı - M illiyetçilik ve F a şizm Ü zerine Ya
z ıla r içinde, Birikim Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 43-64.
ne dair m uhafazakâr endişeler de vardır. T ürk sağının kurucu
atalarının şeref salonunda başköşede oturan Necip Fazıl ve Pe-
yami Safa’nın m etinleri bize bunu gösterir. Komünizm kontrol
süz, taklitçi, yüzeysel m odem leşm enin/Batılılaşmam n uç nok
tasıdır onların tahayyülünde; yerli-milli değerleri kollayan bir
m odernleşm e süzgecinin ihm al edilm esinin yol açacağı m ane
vi boşluğun dibindeki uçurum kom ünizm dir. Komünizm biz
zat o süzgeci kaldırm aya çalışarak, yani yozlaştırıcı bir ‘aşırı’
m odernleşm enin önündeki setlerin kaldırılm asını teşvik ede
rek, bu feci akıbeti çabuklaştırm ak istiyordur. Bu tahayyülde
kom ünizm , kendi zelilliğiyle beraber aynı zamanda şahsiyetsiz-
leştirici kozmopolitlikle, sorum suz-havai entelektüalizm in de
kadansıyla, ahlâksız maddiyatçılıkla, sefih hedonizm le, kadın
ların aşın serbestleşerek orospulaşmasıyla özdeştir.
Anti-entelektüalizm, Batı karşısında duyulan haset-hınç ge-
riliminin kom ünizm /sol nefretine aktarıldığı bir zemin. Bunda,
sağ-sol kutuplaşm asının yörüngesine oturduğu 1960’larda ve
70’lerde solun kültürel-entelektüel alanda kazandığı etkinliğin
(hegemonya dem ek bilmem doğru m u?) yarattığı rahatsızlığın
payı vardır. “Aydın” olm anın gerçekten solculukla kaim sayıldı
ğı bir dönem di bu. Kuşkusuz sağcı okur-yazar züm re buna tep
ki duyuyor, solun aydın kimliğini tekelleştirmesine karşı “ger
çek” aydın kimliğine sahip çıkma iddiasını sürdürm eye çalışı
yordu. 1970’te alarmist (tehdit algısı yüksek, m üteyakkız) bir
m illiyetçi-m uhafazakâr politik fikir platform u olarak kurulan
derneğin isim seçimi m anidardır: Aydınlar Ocağı. Solculukla
özdeşleştiği için “aydın” kelimesinin sağ cephede itibarsızlaştı
ğı veya alaya alındığı (münevver veya “fikir adamı” tercih edili
yordu) bir dönem de bu isme sahip çıkmanın bir kompleksi yan
sıttığını düşünebiliriz. Sağ aydınlar, solun fikrî üretkenliği (“ka
lite” meselesini tartışmıyoruz) ve entelektüel platformdaki bas
kınlığı karşısında kendilerini ezik hissediyorlardı.10 Bu ezikliği
10 Tanpınar’ın 1960’taki yakınmasına bakın: “Sağcı olmak çok güç hatta imkân
sız. Evvelâ memleketimde en cahil ve budala insanlar sağcı.” G ü n lü klerin İşı
ğında T a n p m a r’la B aşbaşa , haz. İnci Enginün-Zeynep Kerman, Dergâh Yayın
lan, İstanbul, 2007, s. 205.
o platforma ‘bayrak dikerek’ gidermeye çalışmak yanında, plat
form un hileli kurulduğu tezinin yaygınlaştığını görürüz. Basın-
yayın m ecralarının ve akadem inin kripto-kom ünistlerin, Ma-
son-Yahudi-Dönmelerin veya en iyi ihtimalle kozmopolit-Batı-
cı züm renin elinde bulunduğu, o nedenle sol burada cürm ün-
den fazla yer kaplamayı başarırken milliyetçi-muhafazakârlann
dışlandığı tezi, hâlâ tedavülden kalkmış değildir. Sağın kültürel-
entelektüel platformdaki geriliğini veya mağlubiyetini telafi et
m ekteki etkili bir stratejisi ise platform u reddetmektir! S okulan
sahte-aydın olmakla itham eden ve “aydın olmak buysa ben ay
dın değilim, olmaz olsun öyle aydın” diyen söylem, zaten buna
kapı aralar. Kahredilen sahte-aydın yüzeysel, kitabî (hayattan ve
gerçeklerden kopuk), çünkü taklitçidir. Yerli değerlere uzaktır,
Batı hayranlığıyla, Batılı bir formasyonla yetiş(tiril)m iştir, ya
bancıdır. Yalın gerçekleri perdelemek, entelektüel taklidiyle göz
boyamak üzere ecnebi tabirlerle, süslü laflarla konuşur, erkekçe
işin aslını söylemez; züppedir, efeminedir.
Sağın böylece “Batıcı aydın” veya “Tanzim at aydını” karika
türün ü çizmeye, sol/kom ünist öcüsünü karalam ak maksadıy
la da devam ettiğini görürüz. Anti-entelektüalizm , tekrarlaya
lım, Batı/Batılılaşma karşısındaki haset-hm ç gerilim inin taşın
dığı bir hattır. Necip Fazıl ve Peyami Safa’nın sağın ortak atala
rı olması, bu hat üzerinde ‘işlemiş’ olmalarıyla doğrudan alaka
lı. N urdan Gürbilek denem elerinde Batılılaşmanın tahrik ettiği
endişelerin (“etkilenm e”, özgün-olm am a endişesi...) analizini
yapıyor.11 Fethi Açıkel, bir klasik hale gelmiş olan makalesin
d e12 m illiyetçi-m uhafazakâr m ağdurluk-m azlum luk algısının
ürettiği haklılık ve saldırganlık potansiyelini inceleyen bir po
litik psikopatolojinin ufkunu açmıştı. Kuşkusuz solun sağı pa
tolojikleştirerek açıklamaya kalkması da sağın solu krim inali-
ze etm esinden ehven değildir! Ancak böyle bir indirgemecilik-
ten uzak durm ak kaydıyla, sadece sağın değil bü tü n ideolojinin
Sağa dışarıdan veya hasm ane bakanlar, onu nasıl tanım ladı
lar? Sağ-sol, m odem ist-m uhafazakâr şem alannda nerede tasnif
18 Ahmet Kabaklı, Devlet F e lse fem iz, Türk Edebiyat Vakfı Yayınları, İstanbul,
2003, s. 37.
19 1970’lerin MHP’lisi, 1980 sonrasının muhafazakâr-liberali Taha Akyol bir
söyleşisinde, dinsel söyleme başvurma kolaycılığını sağın pragmatizmine ve
entelektüel yetersizliğine bağlar. “Sağın tabanı tavanı yenileşmeye zorluyor”,
V atan M illet P ra g m a tizm içinde (Röportaj: Hıdır Göktaş-Ruşen Çakır), Metis
Yayınlan, İstanbul, 1991, s. 207.
20 Önceleri “milliyetçi-mukaddesatçı” da denirdi ama bu ad fazla dayanmadı.
21 Tanıl Bora, T ü rk Sağının Üç H ali, Birikim Yayınlan, İstanbul, 2009 (1. baskı
1998), s. 8.
22 İbrahim Kafesoğlu, T ü r k -ts lâ m S e n te zi, Ö tüken Neşriyat, 2008 (ilk baskısı
1985).
lık ham asetinin otoriter bir devlet m itosu çerçevesinde istiflen
m esinden ibarettir.
Bununla beraber, m illiyetçi-m uhazafakâr istifin kendi için
de farklı tasnif girişimleri ve ideolojik m ücadeleler de olm uş
tur. MHP’de “İslâmî hassasiyeti yüksek” kanadın saygın tem
silcisi Seyit Ahm et Arvasi’nin Türk-lslâm Ülküsü kitabı23 b u
nun bir örneğidir. Arvasi burada Türk-lslâm Sentezi şiarındaki
sentetikliği reddederek Türklükle İslâm arasındaki ilişkiyi -Is-
lâmî tem elde- organikleştirmeye çalışmıştı. Bu örnek, milliyet-
çi-m uhafazakâr şemsiyesinin altında rahat etm eyenlerin varlı
ğına işaret eder. Daha büyük başlığın, sağın geniş tentesinin al
tında rahat etm eyenler de vardır. N itekim 1960’lar/70’ler dö
nüşüm ü n d en itibaren ülkücü ve Islâm cı hareketlerin radikal
kanatları, kendilerini sağdan ayrıştırma, sağcılık atfını üzerle
rinden atm a iddiasında oldular. Islâmcılığı DP-AP çizgisinde
ki büyük sağ ittifaktan kopartıp m üstakil bir politik harekete
dönüştüren Milli Görüş, sağ-sol ayrım ının bünyem ize yaban
cı, gayrı milli bir ayrım olduğunu söyleyegeldi. Ü lkücü yemi
ni “Kapitalizme, faşizme, kom ünizm e, siyonizme ve her türlü
em peryalizm e” savaş ilan ediyor, Dokuz Işık “yüzde yüz yerli
ve milli tek doktrin” olmakla övülüyordu. Sol-sağ ayrımını red
detm enin, anti-politik tutum uyla, bir sağcılık sem ptom u oldu
ğunu unutm ayalım . Bahsettiğimiz örneklerde de bu uğrak sak
lıdır. Ancak b u n u n yanında, sağa yönelik bir tepkinin de b u
rada uç verdiğini görm ezden gelemeyiz. Reel politik düzlem
de, radikalizmin genel/büyük sağ içinde ehlileştirilip eritilm ek
ten veya onun tarafından ‘kullanılm aktan’ duyduğu endişe var
dır. İdeolojik düzlem de, sağın temsil ettiği statükoya karşı çıkış
söz konusudur. Statükonun temel direklerini kapitalizm, Batı
lılaşm a/m odernleşm e ve Kemalizm oluşturur bu bakış açısın
da; bunlara verilen önem in derecesi ve aralannda kurulan ra
Merkez ve uçlar
27 AKP’yle ilgili birçok yönden analizleri içeren bir derleme: AKP K itabı - B ir D ö
n ü şü m ü n Bilançosu, der. İlhan Uzgel - Bülent Duru, Phoenix Yayınevi, Anka
ra, 2009.
28 Om . bkz. Üzeyir Tekin, A k P a rti’nin M u h a fa za k â r D em o kra t K im liği, Orient
Yayınevi, Ankara, 2004.
29 Taml Bora, “AKP: Yeni merkez sağ”, A K P Yeni M e rk e z S a ğ m ı? içinde (haz.
Ümit Kurt), Dipnot Kitabevi Yayınlan, Ankara, 2009, s. 123-130.
ru olarak, M enderes Çınar’ın dikkat çektiği noktayı u nutm a
m ak gerekir:30 AKP, tıpkı kökenindeki Milli Görüş gibi, Kema
list politik zihniyeti de yeniden üretm ektedir. Zaten T ürk sağı
nın milli iradeciliğinin, Kemalist vesayet ideolojisinin bir sürü
m ü olduğunu söyleyebiliriz.31
Bu son kısımda reel politik düzleme fazla ağırlık verdik. Tek
rar düşünce tarihi perspektifine ve ideolojik yapılara odaklanır
sak, AKP devrinde üzerine eğilmeye değer olan bir konunun,
‘eski’ milliyetçi-muhafazakâr entelijansiyanm Islâmcılık karşı
sında gerileyişi olduğunu görürüz.32 Yeni (m erkez) sağ olarak
AKP devrinin entelelektüel eliti, İslamcı -veya Islâmcı ‘köken-
li’—bir elittir. O nun yanında, iktidar deneyim inin İslamcı d ü
şünceyi nasıl etkilediği konusu, ele alınmayı bekliyor. M uhalif
bir düşünce geleneğiyle biçim lenen İslamcılık içinde, 1970’ler
ve 80’lerdeki radikalleşme sürecinde, Kemalist m odem izm e yö
nelik tepkinin yanm a kapitalizm e, otoriter devletçiliğe hatta
milliyetçi-muhafazakârlığa dönük bir sorgulamayı koyan ente
lektüel teşebbüsler yaşanmıştı. Bugünkü durum , böylesi sorgu
lamaların bir kenara bırakılm asından öte, entelektüel arayışın
devlet aklına (ve think-tank “projelerine”) kaynayıp araçsalla-
şarak büsbütün tatil edildiği izlenimini veriyor. Bunun yanı sıra
liberal aydınlarla AKP’nin ülfetinin seyri de -liberal kavramını
küfürleştirm eden, bu ilişkiyi şeytanileştirmeden, serinkanlı bir
bakışla-, düşünce tarihi perspektifinden incelenmeye değerdir.
İ NC İ Ö Z K A N K E R E S T E C İ O G L U
1 Bu yazıda da hocam Cemil Oktay’ın emeği çok. Simten Coşar ve Aylin Öz-
man da yazının taslağını okuyarak önerilerde bulundular. Kendilerine teşek
kür ediyorum.
m i korkular konjonktürle sınırlıyken, kim i korkular zamana
dayanıklıdır. Örneğin bu kitapta çeşitli yazılarda ele alm an So
ğuk Savaş yıllarının “kom ünizm korkusu”, belki günüm üzde
çok fazla karşılığı olmayan ama T ürk siyasal hayatının en azın
dan otuz yıllık bir dönem indeki mücadeleleri ve iktidar prati
ğini belirleyen bir korkudur. Buna karşın “Siyonizm korkusu”,
beslendiği kaynakların zenginliğine de bağlı olarak, çok daha
dayanıklı bir korkudur. Bunlara bahsi geçen iki korku türünü
çevreleyen parçalanm a, bölünm e korkusunu eklem ek gerekir.
Zamana dayanıklı korkuların failleri değişebilmektedir: Azın
lıklar, Türkiye’den toprak satın alan yabancılar, m isyonerlik fa
aliyetinde bulunanlar, uluslararası sivil toplum kuruluşları, va
kıflar, içimizdeki düşm anlar vs. “bölünm e”, “parçalanm a” kor
k usu n u n kaynakları olabilm ektedir. Değişmeyen, Türkiye’de
siyasetin korku üretm e kapasitesidir.
Korku ve siyaset arasındaki bu yoğun ilişki kuşkusuz ne sa
dece sağa ne de sadece Türkiye’ye özgüdür. Korku, siyasetin
içine, iktidarın m antığına nüfuz eden bir olgudur. Siyasal sü
reçler, sadece yapılar, k u rum lar, ideolojilerle belirlenm iyor;
duygular da siyasal sürecin yönünü, ü slubunu tayin etm ede
önem li bir u n sur olabiliyor. Korku, endişe, kaygı, sempati, an-
tipati, um ut, gibi duygu durum ları, siyasal alanda ideolojiler,
parti program ları kadar önemli; hatta onlann ortaya çıktığı ze
m ini belirleyen unsurlar olarak, siyaseti anlamayı, açıklamayı
amaçlayan çalışmaların ele alması gereken değişkenler.
M odern sosyal psikolojinin k u rucusu olarak kabul edilen
K urt Lewin, siyaset bilim inde davranışsalcı yaklaşım a ilham
verirken davranışı “kişinin ve çevrenin bir fonksiyonu” olarak
tanımlıyor; daha da önemlisi bu yargının sadece “amaca yöne
lik eylemler” için değil, duygusal dalgalanmalar için de geçer
li olduğunu söylüyordu.2 Lewin gibi 1930’larda Nazi Alm an
ya’sından ABD’ye göç etmiş olan Theodor Adorno ise otorite
lere teslimiyet, farklılıklara taham m ülsüzlük, toplum sal uyu
2 K. Lewin, F ield Theory in Social Science, New York, Harper and Row, 1951, s.
239. Yazarın sosyal psikolojinin temeli olarak kabul edilen yapıtı Principles o f
Topological Psychology, New York, Mc Graw Hill, 1936.
ma yönelik baskı, alışılm amış olanı reddetm e gibi özellikleri
içeren otoriter kişilik yapısını, totalitarizm i yaratan ve aynı za
m anda onu besleyen bir unsur olarak ele alıyordu.3 Tehdit ve
endişe içeren koşulların otoriterliği beslediği ve bu durum un
siyasal kararlara yönelik doğrudan sonuçlar doğurduğu birçok
akadem isyen tarafından ileri sürülm üştür.4 Benzer çalışmalar
günüm üzde artarak sürm ektedir; özellikle 11 Eylül sonrası Ba
tı kam usunda yükselen/yükseltilen Islâmofobi ile otoriterleşm e
eğilimleri arasındaki ilişkileri değerlendiren yayınlara sıklıkla
rastlanm aktadır.5
Aslında antik Yunan’dan itibaren siyasal düşünce geleneği
korku ve siyasal rejim arasındaki ilişkiyi dikkate alan m etinle
ri içerir. Hatta o m etinlerden hareket etmek, m odem dünyada
psikolojinin ilgi alanı olarak görülen ve siyaset psikolojisi ka
nalıyla siyasal analize dahil edilen korku faktörünün aslında si
yasal iktidarın tam göbeğinde olduğunu görebilmeyi sağladı
ğından, bu yazının çerçevesine uygun düşecektir.
Siyasal korku, toplum sal çatışm aların içinden çıkar; toplu
m un kolektif varoluşuna yönelik endişeler duym ası anlam ına
gelebileceği gibi iktidarın otoritesini kurm akla doğrudan ilişki
li olabilir ki, aslında “yukarıdan aşağıya” yönlendirilen bu kor
ku, “aşağı”nm kendi dinam iklerinden kaynaklanır görülen bir
çok k o rk u n u n da -ö rn eğ in terör korkusu, ahlâkî çöküşe dair
endişe g ib i- kaynağında yer alır. İktidarın sahip olduğu, yarat
tığı ya da beslediği korkular, yönetilenlerin davranışlarını d ü
zenleme ve kontrol etm enin im kânını sunar. Siyasal korkunun
3 Bkz. T.W. Adomo, E. Frenkel-Brunswick, D.J. Levinson, R.W. Stanford, T he
A utho rita ria n P ersonality, New-York: Harper and Row, 1950.
4 Örneğin S.M. Sales, “Threat as a Factor of Authoritarianism”, Journal of Per
sonality and Social Psychology, sayı 28, 1973, s. 44-57 ve R.M. Doty, B.H. Pe-
terson, ve D.G. W inter, “Threat and Authoritarianism in the United States:
1978-1987” Journal o f Personality and Social P sychology , sayı 61,1991, s. 629-
40.
5 Bunlara bir örnek olarak Noam Chomsky, Slavoj Zizek, Cynthia Enloe, Su
san Sontag gibi günüm üz eleştirel düşüncesinin isimlerini bir araya getiren
bir derlemeyi verebilirz. Der. U. Linke, and D.T. Smith, C ültures o f Fear, Plu-
to Press, 2009. Ayrıca otoriterlik tezahürlerinin toplumsal koşullarla ilişkisi
ne değinen görece yeni tarihli bir çalışma olarak bkz. K. Stenner, T he A u th o ri
tarian D ynam ic, New-York: Cambridge University Press, 2005.
siyasal alana dair geniş yankıları olabilir: Belirli kam u siyaset
lerinin dayatılması, özgürlükleri kısıtlayıcı yasal düzenlem ele
rin gündem e getirilmesi, iktidarın içeriye aldığı ve dışarıda bı
raktığı grupların tayini, ırk, din, cinsiyet ya da etnisite tem el
li ayrımcılıklar çoğu zaman siyasal korkunun etrafında örgüt
lenen süreçlerdir.
Platon’u n Yasalar'mda6 ya da Hobbes’un Leviathan’ında7 ik
tidar ve otorite, kontrol ve düzenlem e ana başlıklar olarak be
lirir; her iki m etin de “yöneten”in amaçlarını gerçekleştirecek
idari aygıtı tanım lam aya yöneliktir. Meseleye o denli iktidar
perspektifinden bakm aktadırlar ki, bireysel özgürlüğü sın ır
layan tahakküm ve güç kullanım ı adeta bir takıntı halini alır.
Ne Platon ne Hobbes katılım, karşılıklılık, kendiliğindenlik gi
bi değerlerden ilham alan bir siyasete yakınlık duyar. Tam ter
sine, kendiliğindenlik tehlikeli, öngörülem eyen tehdit olarak
görülür.
Platon’u n ve H obbes’u n iddialarının arka planında, tahak
küm ü destekleyen, güvensizliğe dayanan paranoya olduğu ile
ri sürülm üştür.8 Burada paranoya siyasi amaçlar için kullanılır;
sorgulanm ayan bir iktidar kurm ak, kurallara m utlak itaati sağ
lam ak için korkular büy ü tülür ve paranoya rasyonelleştirilir.
Böylece akılla otorite arasında, daha doğru bir ifadeyle araçsal
akılla patem al otorite arasındaki bağlantı sağlanmış olur. Bura
dan itibaren katılım cı siyasetin, nzaya dayalı siyasetin episte-
m ik yapısı yok olur; m üzakerenin im kânı ortadan kalkar; çün
kü m üzakere belli bir güven ve karşılıklı bağımlılık gerektirir.
Kamusal alan endişe üreten bir yer haline dönüşerek “ku su r
suz ve tahrif edilemez bir sistem içine kendini kilitler.”9 Kapıyı
üstüne kilitlediği bir hapishane halini alan kam usal alan, güç
lü ifadelerinden birini, Hobbes’u n toplum dan, egemenin oto
6 Platon, Yasalar, çev. Candan Şertuna ve Saffet Babür, Kabalcı Yayınlan, İstan
bul, 1998.
7 T. Hobbes, L eviathan, çev. Semih Um, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 2011 (9.
baskı).
8 M.J. Glass, “Notes on the Paranoid Factor in Political Philosophy: Fear, Anxi-
ety, and Domination”, Political Psychology, cilt 9, sayı 2, 1988, s. 211.
9 L.A. Kovar, “Reconsideration of Paranoia”, Psychiatry, sayı 29, s. 299.
rite im ajlarını içselleştirerek, kendi im ajları haline getirm e
si beklentisinde bulur. Aynı beklenti Platon’da da vardır: Ka
rarlan sorgulanm ayan otoritenin dayatm alanna kendiliğinden
itaat etmek. Kollektivitenin ve siyasal alanın patem al iradenin
uzantısı haline gelmesi, öznenin kendinden beklenenlere cevap
vermesiyle m üm kün olur: İktidarla özdeşlik kurarak iradesini
onun içinde eritmesi ve işlevsel gerçekliği kabullenmesi. Bunu
sağlayan, farklılık ve çatışm aların ifadelendirilm esinin ayak
lanm a, kargaşa ve düzensizliğe yol açacağı korkusudur. Ç ün
kü düzen en ü stü n iyidir; Hobbes için “temel iyi”, Platon için
“erdem ”dir. Özerk iradenin reddi ile sağlanan düzen, otoriter-
liğin kesinliğiyle oluşturulan güven anlam ına gelir. “Güvenlik”
ve “düzen”in ve tabii “istikrar”ın arzulanır kılınabilm esinin ar
kasında paranoid projeksiyonlann payı büyüktür.
Korku, insanın en ilkel ve en ilksel duygularından biri ola
rak, varoluşun tem elinde olduğu için, siyasal alana nüfuzu da
kolay ve olabildiğince yaygın olm uştur. Geleneksel anlayışta
korku, inançla ve ahlâk! değerlerle ilgilidir: insanların kim ol-
duklan, ahlâkî varlıklar olarak birbirleriyle nasıl ilişki kurm a-
lan gerektiğini vaaz eden bir ahlâkî anlayış tarafından kasıtlı bi
çimde oluşturulan ve varlığı sürekli kılınmaya çalışılan bir duy
gudur. İster dinsel ister seküler olsun, m odem öncesi düşün
cenin evreninde, ahlâka uygun korkulann geliştirilmesi inan
cı hâkim dir. Aristo bu kaygıyı açık biçim de form üle eden ka
lem lerdendir. Ona göre, iyi insan, doğru şeylerden, doğru bir
amaç için, doğru şekilde ve doğru zam anda korkan biridir.10
Aristo’n u n bu ifadesi k o rkunun m eşru olduğu kadar gayrimeş
ru olabileceğini de gösterir. Nitekim, siyasal düzenleri sınıflan-
dınrken tiranlık, sadece korku, baskı ve şiddete dayalı bir ikti
dar pratiği olarak, m onarşinin bozulm uş halini tanımlar. Dola
yısıyla, her alanda olduğu gibi, korkuda da bir orta ölçü, ılım
lılık tercih edilmelidir.
Birçok açıdan m odem düşüncenin habercisi, sözleşmeye da
yalı iktidar pratiğinin kuram cısı olarak düşünülen Hobbes, ah
10 Aristoteles, Nik o m a kh o s’a E tik, çev. Saffet Babür, BilgeSu Yay., Ankara, 2009,
s. 56-58.
lâka uygun korkuların geliştirilmesini savunurken m odern ön
cesi geleneksel düşüncenin tutkulu bir takipçisidir. Hobbes, in
sanlara belirli öğelerden korkm ayı öğretm enin devletin birin
cil sorum luluğu olduğunu söyler. Ahlâkî olarak hareket etmek,
korkularla hareket etm ek dem ektir. İktidarın tek bir egemen
de toplandığı m utlak devlet, hâkim iyeti, koşulsuz itaati sağla
m ak için egemen olduğu nüfusa korku aşılarken sadece silah
larla yetinemez; kilise, okul gibi kurum lar ve yasalarla çalışma
lıdır. K orkunun tohum lan, birey, toplum ve devlet arasındaki
işbirliğiyle ekildiğinde, m utlak iktidara koşulsuz itaat güven
ce altına alınmış olur. Korku söz konusu olduğunda, Hobbes,
“zorla kurulm uş bir devlet”le “sözleşme ile kurulm uş” bir dev
let arasında önem li bir fark görmez. Zorla kurulm uş devlette,
insanlar egemen gücü “ölüm veya esaret korkusundan” kabul
ederler. Sözleşme ile kurulan devlette ise, “egemenlerini seçen
insanlar bunu birbirlerinden korktuklan için yaparlar; tayin et
tikleri kişiden korktuklan için değil.” Ancak her iki durum da
da hâkim iyet altına girmeyi kabul etm elerinin nedeni aynıdır:
korku. “Ö lüm veya şiddet korkusundan doğan b ü tü n sözleş
m elerin hüküm süz olduğunu savunanlann görüşü haklı olsay
dı,” der Hobbes “hiçbir devlet türünde insanlar itaat yüküm lü
lüğü altında olm azlardı.”11
Korku temasıyla siyasal rejim in doğası arasında açık bir iliş
ki kurulm ası, M ontesquieu’n u n Kanunların Ruhu Üzerine m et
niyle başlar.12 Yukarıda da değinildiği gibi Aristo’n u n tiranlı-
ğında ya da M achiavelli’n in m etninde de bu ilişki kurulm ak
tadır. Hobbes’dan yüz yıl önce, iktidar pratiği hakkında yazan,
onun kadar “açık sözlü” bir başka kalem Machiaevelli’dir. Ma-
chiavelli korkudan söz ederken, Prens’e hitaben, dolayısıyla as
lında iktidara hitaben halk tarafından sevilmenin korkuya yeğ-
lenemeyeceğini belirtir. Dolayısıyla korku, gerektiğinde siya
si otoritenin kendini m uhatabı kitlelere kabul ettirm esinde ter
cih edilmesi gereken bir yöntem düzeyinde tutulur. Floransalı
20 H. Arendt, The O rig in s o f T o ta lita ria n ism , Cleveland, Meridian Books, New
York, 1962, s. 442.
dır. Arendt; M ontesquieu gibi terörün şiddetin parçası olduğu
nu; Tocqueville gibi endişeli kitlenin despotik davranan siyasal
aygıtı yarattığını düşündü. Bunların üstüne, “güven verici ger
çeğin um utsuz arayışındaki yalnız insanların başvurduğu ideo
lojiler” olarak, Stalinizm ve Nazizm gibi doktrinlerin fanatik ve
m utlakçı inancını ekledi ve korkuya dayalı siyasal düzenlerin
vardığı nihai durağı olan totalitarizm i başarıyla resmetti. O da
tıpkı, M ontesquieu ve Tocqueville gibi, yeni ahlâk! ve siyasal
uzlaşm anın tem elinin k o rkunun içinden atılacağını ileri sürdü.
Korku kadar, korkuyla m ücadele de siyasetin konusudur.
Korkuyla mücadelede hâkim olan tavır, siyasal düşünceler ta
rihinde yapılan bu kısa gezintinin de gösterdiği gibi, liberalle
rin tavrıdır. H u k u k u n ü stünlüğü, hoşgörü, parçalanm ış ik ti
dar, çoğulcu sivil toplum gibi nosyonlar, liberallerin korku ve
korkuya dayalı rejimlerle mücadelede ileri sürdükleri öneriler
ve tavsiyelerin temellerini oluşturur. Ancak m eselenin çözümü
bu kadar basit değildir. Tarih, liberal siyasal kurum lar içinde
korkunun ne derece güçlü biçimde varlığım sürdürebildiğinin
örnekleriyle doludur; bu örnekler o kadar yaygındır ki bunla
rı liberal rejim lerin sapmaları olarak değerlendirm ek inandırıcı
olmayacaktır. “Liberal değerlerin kalesi” durum undaki Ameri
ka Birleşik Devletleri’nin korkuyla yönetilmesi ve sindirilm esi
nin bir alışkanlık haline geldiği birçok yazar tarafından dile ge
tirilmiştir; 11 Eylül sonrası atmosfer bu olguyu daha görünür,
daha vurgulu hale getirmiştir. D uygunun Jeopolitiği kitabının
yazarı da,21 son dönem de ABD ve Avrupa’ya yön veren duygu
n u n korku olduğunu, bu topraklarda yaşayanların giderek be
lirsiz ve tehditkâr bir gelecekten korkan insanlar haline geldi
ğini söylüyor. Bu k o rk u n u n nesnesi “ülkelerini istila etm ek,
kim liklerini tehdit etm ek ve işlerini çalmak üzere gelen yaban
cılar” olarak tanımlanıyor. Giderek artan bu korku, demokrasi
ve diktatörlük arasındaki mesafenin kapanmasına, dem okrasi
lerin temel ilkelerinin korku adına rahatlıkla ihlal edilebilme
sine neden oluyor.
21 D. Moisi, The G eopolitics o f E m otion: H ow C u ltu res o f Fear, H u m ilia tio n and
H ope are Reshaping the W o rld , Londra, Random House, 2009.
K orkuyu ele alırken, liberal yaklaşım ların yaptığı türden,
onun kökenlerini siyasal alanın dışında aram ak, korkuyu ah
lâk yoluyla estetize etmeye çalışmak, kültürel kaygılara ya da
ruhsal güvensizliklere vurgu yapm ak, bilerek ya da bilm eye
rek, korkuyu sürdürm ek anlam ına gelir. Siyasal korkuların ar
kasındaki güç ilişkilerini görm eden ya da bu güç ilişkilerini ba
sit bir şekilde devlet ve toplum , ya da devlet ve birey arasında
ki karşıtlığa indirgeyerek, korku m akinesinin yakıtının kayna
ğını tespit etm ek m üm kün olmayacaktır. Siyasal korkunun ne
olduğu üzerine düşünm ekten çok, gerçekte neye yaradığı, han
gi kişi ya da gruplara fayda sağladığı üzerinden düşünm ek, kor
k u n u n kaynağına inm eyi sağlayabilir. Siyasal bir araç olarak
korku, kazananın ve kaybedenin olduğu bir süreçte hükm ünü
sürer. Hangi korkuların, tehditlerin, endişelerin öne çıkarılaca
ğı, siyasal m ücadelenin konusu, hatta ta kendisidir. Halkın re
fahına, güvenliğine yönelik tehditleri tanımlama, bu tehditlerin
kökenlerini ve yapısını yorum lam a, tehditlerle m ücadelenin
yöntem lerini belirleme gibi süreçler, toplum sal ve siyasal güç
ilişkilerinin m erkezinde yer alır. Bu nedenle, siyasal çatışmala
rın üstünü örten, meseleyi sadece kültür, ahlâk ya da psikolo
jiye dair bir mesele olarak gören, liberalizmi bir çözüm olarak
sunup onun aynı zamanda sorunun bir parçası olduğunu gör
meyen kavrayışlar, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, korkudan
kazançlı çıkan güçlere destek verir.
K orkunun toplum da işleyişi temel olarak iki şekilde gerçek
leşir. Korku nesnesi toplum un dışında tanım landığında, kor
k u n u n toplum sal çatışm aların üzerini örtm eye yarayan birlik
duygusunu güçlendirm e işlevi öne çıkar. Korku nesnesi kolek
tiften uzak ve ayrıdır; “dış düşm an”dan gelecek tehdit toplulu
ğun ortak korkusu yapılmaya çalışılır; ortaklığın “pozitif’ özel
liklerden itibaren kurulam adığı yerlerde yoğunlukla başvuru
lan bir yöntem dir. Milliyetçi projeler bu tür korkuların zengin
bir yelpazesine sahiptir. Diğer durum da, korku nesnesi/ nesne
leri ortak bir tehdidi ifade etmez; toplum un içindeki bir gru
ba ya da gruplara yönelir. Toplum sal hiyerarşiden doğan bu
kork u n u n işlevi biraz daha farklıdır: Toplum da belli bir gru
bun gücünü korum ak ve diğerini güçsüzleştirmek amacı ken
dini daha açık bir şekilde ifade eder. Toplum daki dikey çatış
ma ve bölünm elerden çıkan bu korku, eşitsizliklerin sürdürül
mesine yardım eder. Daha sert olanları eşitsizlikleri tersine çe
virmeye yönelik olanlardır. Gellner’in “kültürel olarak farklı,
ekonom ik olarak avantajlı, siyasal olarak savunm asız”22 diye
tanımladığı gruplara yönelen tehdit algısı, ekonom ik gücün el
değiştirmesini yani bir anlam da eşitsizlikleri tersine çevirmeyi
hedeflerken, sonu soykırıma kadar varabilen dram atik sonuç
lar ve felaketlere yol açabilir. T ürk siyasal hayatında bu iki tür
korkunun uğraklarına da, bu iki korkunun kesiştiği kavşakla
ra da sıklıkla rastlanır.
Türkiye’deki siyasal rejim i çeşitli dönem lerde üretilen kor
ku söylem lerinden itibaren değerlendirmeye yönelik bir çerçe
ve geliştirilebilir. Açık ya da örtülü bir biçim de korku, T ürk si
yasal hayatının ve özellikle de T ürk sağının belirleyeni olm uş
tur. Bu anlam da çok gerilere gitm ek m üm kün olmakla birlik
te, toplum un siyaseti belirleyen bir özne haline gelme iddiası
nın ilk tohum larının atıldığı bir dönem olması itibariyle İkinci
M eşrutiyet, başlangıç noktası olarak düşünülebilir. Bu tarihten
itibaren siyasal hayatın neredeyse her dönem inde, kitleleri ha
rekete geçiren, motive ve m anipüle eden, biçim lendiren ve ta
bii iktidarı m eşrulaştıran bir araç olarak korkuların kullanım ı
na rastlam ak m üm kündür.
Bu kitapta yer alan yazılar, T ürk sağının uzun yıllar iktidar
da kalm asının ve çatışmalı yaklaşımları uzlaştırm asının önemli
bir kaynağı olan, korkuları, imgeleri, algılan, kim likleri tarih
sel bir perspektifte ortaya koyuyor. T ürk sağının kalkınm acı,
medeniyetçi, serbestiyetçi “pozitif’ söylemiyle otoriter, m uha
fazakâr, milliyetçi “negatif’ ve reaksiyoner söylemlerini korku
perspektifinden bakıldığında birlikte okum ak m üm kün olabili
yor. Ama bu birliktelik, aynı zamanda hangi korkulann siyase-
ten değerli kılınacağına dair çetin bir mücadeleyi de içinde ba-
rm dınyor. Türk sağına dair bu okum anın, aynı zamanda T ür
KAYNAKÇA
Adomo T.W., Frenkel-Brunsvvick, E., Levinson, D.J., Stanford R.W., The A uthori-
tarian Personality, Harper and Row, New York, 1950.
Althusser, L., P olitika ve Ta rih , çev. Alaeddin Şenel, Öm ür Sezgin, V Yayınlan, An
kara, 1987.
Arendt, H., T he O rigins o f T o ta lita ria n ism , Cleveland, Meridian Books, New York,
1962.
Aristoteles, N ik o m a k h o s’a E tik, çev. Saffet Babür, BilgeSu Yay., Ankara, 2009.
Doty, R.M., Peterson, B.E. ve W inter, D.G. “Threat and Authoritarianism in the
United States: 1978-1987” Journal o f Personality a n d Social P sychology, sayı 61,
1991.
Gellner, E., U luslar ve U lusçuluk, çev. Büşra Ersanlı, Günay Göksu Erdoğan, Hil Ya
yınlan, İstanbul, 2008.
Glass M.J., “Notes on the Paranoid Factor in Political Philosophy: Fear, Anxiety,
and Domination”, Political Psychology, cilt 9, sayı 2, 1988.
Hobbes, T., L evia th a n , ç ev . Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011 (9.
baskı)
Kovar, L.A., “Reconsideration of Paranoia”, P sychıatry, sayı 29.
Lewin, K., Field T h eo ry in Social Science, Harper and Row, New York, 1951.
Lewin, K., Principles o f Topological Psychology, Mc Graw Hill, New York, 1936.
Linke, U. ve Smith, D.T. (der.), C ultures o f Fear, Pluto Press, 2009.
Moisi.D., T he G eopolitics o fE m o tio n : H ovt C ultures o f Fear, H um ilia tio n a n d ü o p e are
R eshaping the W o rld , Random House, Londra, 2009.
Montesquieu, K a n u n la rın R u h u Ü zerine, çev. Fehmi Baldaş, Hiperlink Yay., İstan
bul, 2011.
Oktay, C., Siya set B ilim i İncelem eleri, Alfa Yayınlan, İstanbul, 2003.
Platon, Y a salar, ç e v . Candan Şertuna, Saffet Babür, Kabalcı Yayınları, İstanbul,
1998.
Robin, C., Fear: The H isto ry o f Political Idea, Oxford University Press, 2004.
Sales, S.M., “Threat as a Factor of Authoritarianism”, Jo u rn a l o f Personality an d S o
cial Psychology, sayı 28, 1973.
Stenner, K., The A u th o rita ria n D yn a m ic, Cambridge University Press, New York,
2005.
Tocqueville, A., D em o cra cy in A m e rica , ç e v . George Lawrence, der. J. P. Mayer,
Harper and Row, New York, 1969.
Ezeli düşmanlar,
yakın tehditler:
Sağ zihniyetin fikri sabitleri
Nefretin ve Korkunun Rengi: “ Kızıl”
T arih boyunca renkler sim gesel anlam larıyla birlikte var ol
m uştur. Bazı renkler saflığı, bazıları kötülüğü çağrıştırır; bazı
renkler yasaktır, bazı renkler özgürlük. “Kızıl”, renklerin içe
risinde belki de simgesel anlamı en yoğun olanlardan birisidir.
Fakat belki de en çok, nerede olursa olsun, “devrim ”in ve um u
dun rengidir kızıl. Eğer konu “Kızıl Elma” ise Türkiye’de m illi
yetçi düşünce için bile um udu simgelemektedir. Yine de, Türk
sağının hem en çok nefret ettiği hem de en korktuğu renk kı
zıl olacaktır.
Ziya G ökalp’in Sovyet D evrim i’n in hem en ard ın d an Yeni
Mecmua’da yayım lanan “İki Tehlike” başlıklı yazısı, Türkiye’de
m illiyetçi sağ kesim in “Kızıl” kelim esini tanım lam a biçim ini
başlatan olgu olarak kabul edilebilir. Gökalp bu yazısında hem
“Kara Tehlike”yi yani “gericiliği” hem de “Kızıl Tehlike”yi yani
1917 Devrimi sonrasındaki Bolşevik akımları aynı düzeyde ele
alacaktır. Bu çalışmada bu kadar geriye gitmeden, Türkiye’de
anti-kom ünist kavram sallaştırm a ve örgütlenm e biçim lerinin
oluşmaya başladığı 1950’li yıllarda “Kızıl” kelimesine yüklenen
anlam lar anti-kom ünizm üzerinden tartışılacaktır.
1950’li yıllar, yani kabaca İkinci Dünya Savaşı sonrası dö
nem , an ti-k o m ü n izm in b ir toplum sal k o n tro l m ekanizm ası
olarak oluşturulduğu bir ana denk düşm ektedir. Uluslararası
alanda da benzer bir gelişmenin yaşandığı göz önüne alındığın
da, anti-kom ünizm , toplum sal alanın her aşamasını belirleye
cek bir söylemsel yaygınlığa da bu dönem de kavuşacaktır. Bu
çerçevede “kom ünizm ” ya da “kom ünistler” hem devlet katın
da hem de popüler yayın organlarında nefret edilmesi gereken
ve korkulm ası gereken u n surlar olarak tanım lanacaktır. “Kı
zıl Tehlike” Gökalp’in erken dönem de gerçekleştirdiği tanım
lam adan sonra, bu dönem de “gerçek bir tehlike” olarak görüle
cek ve yalnızca ideolojik bir kurgu olarak değil toplum sal mo-
bilizasyonun da bir unsuru olacaktır.
Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, T ürk sağma
özgü düşünce ve imgelerine de oluşturulduğu bir dönem ola
rak görülebilir. Politik im gelerin yalnızca bir ideolojik kurgu
olarak değil, aynı zamanda da toplum un geniş kesim lerine yay
gınlaştırılm ası bu dönem in aktif politik yaşam ının bir sonu
cu olarak ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede bu çalışma içerisin
de yalnızca bir ideolojik kurgu olarak anti-kom ünist söylemin
oluşması değil, bu söylemin ve bu politik yaklaşım ile ilgili im
gelerin geniş köylü ve işçi kesimlerine yaygınlaştırılma m eka
nizm aları analiz edilmeye çalışılacaktır.
A nti-kom ünizm İkinci D ünya Savaşı sonrası dönem in en
yaygın politik unsurlarından birisidir. Savaş öncesi dönem de
de anti-kom ünizm var olsa bile bu dönem de öncekinden far
kı, artık anti-kom ünizm in bir nevi devlet politikası olarak uy
gulanması ve b u n u n uygulanm asına yönelik yeni araçlann ge
liştirilmesidir. Sosyalist olmayan ülkelerde herhangi bir biçim
de kom ünizm e yol açabileceği düşünülen eylem ve düşüncele
rin hepsini sistemli bir biçimde kontrol etm ek, yasaklamak ve
yalnızca devletin değil b ü tü n bireylerin de bu yönde davran
ması sağlamak üzere bir baskı ortam ı oluşturm ak savaş sonrası
anti-kom ünist uygulam aların genel özellikleri olarak sıralana
bilir. Bu çalışmada hem dünyada anti-kom ünizm in nasıl bir iş
leve sahip olduğu değerlendirilecek hem de toplum u oluşturan
geniş kesim ler açısından b u nun ne gibi bir özelliği olduğu in
celenmeye çalışılacaktır. Anti-kom ünist politikaların oluştuğu
bir “m erkez” olarak tanım lanabilecek olan ABD’deki gelişmeler
anlatıldıktan sonra, Türkiye’de özellikle de köylüler açısından
1950’lerde anti-kom ünizm in ya da kom ünizm e karşı m ücadele
stratejisinin ne anlam a geldiği incelenecektir.
ABD’de anti-kom ünizm deyince ilk olarak ABD’nin W iscon-
sin eyaletinin C um huriyetçi senatörü olan Joseph Raymond
M cC arthy gelm ektedir. B unun en tem el sebebi, senatör Mc-
Carthy’nin FBI başkanı olan J. Edgar Hoover ile birlikte, ABD
içerisinde kom ünizm e yol açabilecek u n su rların “tem izlen
m esine” yönelik politikaların oluşturulm ası ve yürütülm esin
den sorum lu olmasıdır. Buna yönelik her türden politik orga
nizasyon veya kültürel aktivite kom ünizm e yol açabileceği ih
timaliyle soruşturulm uştur. ABD’de 1940’lı yılların ortaların
dan 1950’lerin sonuna kadar süren bu “cadı avı” ile hem dev
letin kuram larının aktif bir biçim de anti-kom ünist bir m üca
deleye uygun biçimde örgütlenm esi sağlanmış, hem de bizatihi
toplum kom ünizm e karşı uyanık olması gerektiği yönünde, çe
şitli araçlar yoluyla, mobilize edilmiştir. ABD’deki uygulaması
M cCarthyism olarak adlandırılan bu yöntem benzer şekilde di
ğer ülkelerde de işlemiş ve hem söylemsel hem de politik ola
rak aynı dili kullanm ıştır.
A nti-kom ünizm , m illiyetçilik söylem ine de eklem lenerek
m odernleşm e teorisinin uygulam a alanıyla da büyük ölçüde
çakışmaktadır. Bir anlamda, yeni ulus-devletlerdeki “Milli G u
ru r”, milliyetçilik üzerinden m odernleşm e teorisi ile eklemle
nirken, ulusun birliğini tehlikeye düşürecek her türlü girişim
milliyetçilik yoluyla ortadan kaldırılm aya çalışılm aktadır. Bu
yüzden bu ülkelerde ve tabi bu arada Türkiye’de de görülen an-
ti-kom ünist uygulam alar büyük oranda milliyetçi bir söyleme
eklemlenmiş bir biçimde oluşturulm aktadır.
Fakat bü tü n bu anti-kom ünist söylemin oluşmasını, yalnız
ca m odernleşm e teorisinin gelişimine ve milliyetçilikle ilişkisi
ne dayandırm ak yanlış olur. ABD örneğinde de görüldüğü gibi,
aslında anti-kom ünizm , toplum larm korku ve endişelerinden
beslenm ektedir. T oplum un geneline yaygınlaştırılmasında bu
korku ve endişelerin belirlenm iş bir “öteki”ye yönlendirilm e
si etken olm uştur. David Halberstam’m da dediği gibi ABD’de
“McCarthyism, tehlikeli bir yeni dönemde yaşayan bir ulusun en
dişelerini kristalleştirmiş ve politikleştirmiştir.”'
A nti-kom ünizm in toplum un geneline yaygınlaştırılıp “kor
k u ” üzerinden beslenen bir genel kabul haline gelmesi için, ön
celikle vatandaşların “tehlikeli bir dönem ” içerisinde yaşadı
ğı kam tlanm alıdır. “Tehlike” ispatlanm alıdır ki, tehlikeye kar
şı alınacak önlem lere karşı kitleler bir kısım özgürlüklerinden
feragat etmeye gönüllü olsunlar. İnsanların b ü tü n ü n ü ilgilen
diren bir tehdit ancak onların “yaşam tarzına” karşı yürütüldü
ğü zam an gerçek olabilir. Anti-kom ünist söylemlerin hepsinde,
her nasıl tanım lanırsa tanım lansın, toplum un “yaşam tarzına”
bir saldırı olduğu ispatlanm ak istenmiştir. Refah, statü ve güç
ilişkileri ekseninde tanımlanabilecek olan m evcut sosyal ve po
litik düzenin temellerine yönelik bir saldırı, hiyerarşinin nere
sinde olduğuna bakm adan, bütün herkeste huzursuzluk ve gü
vensiz bir gelecek endişesi yaratacaktır.2
Irklar, cinsler ve toplumsal statüler arasında eşitliği vadeden
kom ünizm , özellikle ABD’de yerleşik b ü tü n yargıların altüst
edilmesi anlamına gelecektir. Aynı zamanda dine karşı takındı
ğı tavır, dinsel cemaatlerin bir yere kadar birçok konuda eşitliği
savunuyor olmasına rağmen, kom ünizm karşısında geniş bir it
tifakın oluşmasına yol açacaktır. Amerikan toplum u tarafından
ortak değerler olarak kabul edilm iş olduğu varsayılan birçok
un su r bu karşı cephenin kuvvetlenm esine yol açacaktır.3 Ko
m ünizm söz konusu olduğunda, yaşam tarzlarının tehlikede ol
duğunu düşünen kesimler, yeri geldiğinde bazı özgürlüklerin
den ve kom ünizm karşısında bazı liberal ilkelerden bile vazge
çebileceğini göstermiştir. Robin Corey ABD’deki bu yöndeki bir
uygulamayı şöyle anlatm aktadır: “H üküm ete sadakat kurulla-
inkâr eden bir rejimdir. Bunlann birincisi Mülkiyettir, İkincisi ise Özel Te
şebbüs ve rekabete dayanan bir istihsal sistemidir. Sabahleyin kalktığı zaman
malına ve m ülküne emniyet ve huzurla bakmak isteyen, mesaisini ve planla
masını sonuçlannı tam manasiyle değerlendirmek arzu ve karannda bulunan
ve her şeyden önce insan hakkı ve ferdi hürriyeti her şeyin üstünde tutan hür
doğmuş ve hür yaşayıp hür ölmek istiyen çiftçimize, Yol Dergisinden iktibas
ettiğimiz bu makaleler m uhakkak ki en yerinde bir uyarmayı temin etmiş ola
caktır.” Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu, K o m ü n istlerin O rta Ş a rk Y a
y ılm a Plânı?, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1966, s. 3. Özellikle yoksul köylü
lük karşısında “çiftçilik” üzerinden bir örgütlenme ve propaganda çalışmalan
yapan bu kuruluşun geri kalan yayınlanmn çoğu toprak veya tanm reformu
karşıtı bir içerik taşımaktadır. Federasyonun tüzüğü için bkz. T ü rk iy e Ç iftçi
T eşekkülleri F ederasyonu T ü zü ğ ü , Türkiye Ticaret Odalan, Sanayi Odalan ve
Ticaret Borsalan Birliği Matbaası, Ankara, 1962. Avni Özgürel, köylülüğe yö
nelik propaganda çalışması yapan bu kuruluş ile birlikte daha kentli kesime
yönelik Refik Korkut’un başkanlığını yaptığı T ü rk iye Fikir A ja n sı'm n doğru
dan devletin kurm uş olduğu anti-kom ünist propaganda teşkilatlan olduğu
nu iddia etmektedir. http://www.radikal.com.tr/haber.php?habemo=93410
16 Gavin D. Brockett, “Betwixt and Between: T urkish Print Culture and the
Emergence of a National Identity 1945-1954", PhD., University of Chicago,
2003, s. 31, 78.
Yasa’nın, Bergama’ya oldukça yakın olan Sindel Köyü üzeri
ne yaptığı monografi çalışmasında, köylülerin diğer gazeteler
den daha çok, köylüler için özel olarak çıkartılan bazı yayınla
rı okuduğundan bahsetm ektedir. Bunlar Karagöz,17 Köroğlu,18
Körkadı19 ve Kelkahya20 gibi gazetelerdir.21 Bu gazeteler birbiri-
23 Ûyepazarcı, s. 31.
24 K öroğlu, 11 Ocak 1950.
25 “Köylünün Hakkım Yiyemeyiz”, K öroğlu, 11 Ocak 1950.
yılam ”na bakarak yan tarafta sınırları koruyan “M ehm etçik’le
konuşm aktadır.26 Komünizm; bu yayınların bütününde, yuka
rıda da bahsedilen genel anti-kom ünist söylemle benzer bir bi
çim de, “Sovyet yayılm acılığı” ve “yu rt savunusu” üzerinden
tanım lanm aktadır. Bu tanım lam aların çoğunda “kom ünizm ”,
y u rd u n k o ru n m ası için seferber o lunm ası gerekli olan bir
“düşm an”dır. Bu düşm anı bertaraf edecek güç ise “Türk m il
letinin” koruyucusu olan ordu ve onun simgeleşmiş hali olan
“M ehm etçik”tir. Mehmetçik, bu m isyonuyla aslında dünyanın
ona olan ihtiyacını da göstermektedir. Dünya kom ünizm e kar
şı Türkiye’ye ve Türklere ihtiyaç duymaktadır.
30 Fuad Köprülü, D em o kra si Y olunda, der. T. Halasi-Kun, The Hague: Mouton &
Co„ 1964, s. 248.
31 A .g.e., s. 690.
cak ve Islâmîyetle yoğrulm uş bir T ürkçülük kom ünizm e kar
şı bir silah olarak sunulacaktır.32 Milliyetçilik, dinsel cemaatçi-
lik ve anti-kom ünizm birleştirildiği zaman aslında anti-libera-
lizm in çoğu söylem inin de kabul edilmiş olduğunu söylemek
m üm kündür.
Köylü gazetelerinde b ü tü n bunlara rağmen, her türlü hare
ketin kom ünizm sayılamayacağını, dönem in ruhuna da uygun
bir biçimde, bir kişinin hakkı olanı talep etm esinin kom ünizm
le karıştırılm am ası gerektiği uyansı da yapılmaktadır. Örneğin
“Köroğlu” imzalı, “İşçimiz Kom ünist Olmaz” başlıklı bir şiirde,
herkesin hem hakkını araması hem de kom ünizm e karşı uya
nık olması öğütlenmektedir:
32 Avukat Haşim Nahid Er-Bil’in yazdığı K o m ü n izm le M ücadele Rehberi isimli ki
tap bu yaklaşımın tipik bir örneği olarak görülebilir. Haşim Nahid Er-Bil, Ko
münizmle M ücadele Rehberi, İnkilâp Kitabevi, İstanbul, 1951. Refik Korkud’un
A ç ık lıy o ru z başlıklı kitabının önsözünde yer alan şu sözler pan-Türkçü anla
yışın korku üzerinden hareket eden anti-komünizmle birlikte nasıl harman
landığının iyi bir örneğidir: “Rus k o m ü n izm i, T ü rk lü k için, b ir ideolojik te h li
ke o lm a k ta n evvel, b iz za t T ü rk lü ğ ü d ü n ya d a n silm ek m a ksa d ın a h izm et eden bir
e m peryalizm d ir. V e bu kita b ın sa hifelerine girm esi için k o m ü n ist R u sy a ’daki in
tih a la rın ı b ize a n la ta n la r, bilh a ssa bu h u su s ü zerin d e d u rm u şla r ve g ö rü şle ri
ni şöyle ifade etm işlerdir: K o m ü n izm , her şeyden önce, T ü rk lü ğ ü ortadan k a ldır
m a y a çalışan b ir d üşm andır. Komünizm, b ir rejim tehlikesi o la ra k bundan sonra
m ü talâa olu n m a lıd ır...” Refik Korkud, A ç ık lıy o ru z, Türkiye Fikir Ajansı, An
kara, 1966, s. 5.
33 K öroğlu, 8 Şubat 1950. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde kurulmaya baş
lanan sendikalarla birlikte, işçilerin “hak arama” faaliyetleri de komünizme
yakınlaşma olarak değerlendirilmekteydi. Aziz Çelik’e göre, sendikal faali
yette bulunanların kom ünist olarak damgalanması aslında komünizme karşı
mücadeleyi ön plana çıkartan sendikalaşmaya karşı kesimlerin bir propagan
da faaliyeti olarak tanımlanabilir. Aziz Çelik, “Vesayetten Siyasete Türkiye’de
Sendikacılık: Parti-Devlet İlişkileri (1946-1967)” PhD., Marmara Üniversite
si, 2009, s. 87-89. Bu şiirde de görüldüğü gibi dönemin yazarları arasında da
bu “hak arama” faaliyetleri ile kom ünist faaliyetleri birbirinden ayırmaya dö
nük bir çaba söz konusudur.
Bu gazeteler gerek politik gerekse kültürel her konuda pe
dagojik bir işlev üstlenm ektedirler. Köylüye yoğun bir biçimde
anti-kom ünizm öğretm elerinin yanında, yukarıdaki örnekler
de görüldüğü gibi haklarını da talep etmeleri gerektiği gösteril
m ektedir. Örneğin daha çok CHP yanlısı yayın yapan Karagöz
gazetesinde Karagöz günün önem li konularını ele alıp diyalog
halinde eleştirm ektedir.34
38 Mihri Belli, Mifıri Belli'nin A n ıla rı-tn sa n la r Tanıdım 2, Doğan Kitap, İstanbul,
1999, s. 57.
na etmekte zorlanacaktır. Köylüler kendisi için çok fazla şey
yapanlardan korkmayı öğrenmişlerdir. (...) Anadolu köylüsü
şüphecidir.39
KAYNAKÇA
K ara D ayı
K aragöz
K elkahya
K âroğlu
N u h u n Gemisi
G Ü V EN GÜRKAN ÖZTAN
76
mas edilebilen, etkisiz hale getirilebilen ve böylece kısa vade
de politik rant sağlayabilen bir çerçevedir. Tüm istenmeyen, saf
dışı bırakılması hedeflenenler de aralarında gerçek, izah edile
bilir bir bağ olup olmadığına bakm aksızın, aynı ‘iç düşm an’ ka
tegorisi içerisinde düşünülür ve dehumarıize edilir; böylece bu
züm reye yönelen her türlü şiddet meşrulaştırılır. Böylece ‘iç’te
verilen mücadele - k i buna silahlı mücadele de dahildir- ve el
de edilen başarı, tüm ‘düşm anlar’a özellikle de ‘ezeli düşm an’a
karşı kazanılmış bir zafer olarak telakki edilir.
Bilindiği üzere, Türkiye’nin politik tarihi içinde ‘düşm an’ ka
tegorisinin içini dolduran çok sayıda dahili ve harici aktör mev
cuttur. Ç ünkü bu coğrafyada hâkim olan siyasal kültür, politi
kanın sınırları dikenli olan kategorileriler üzerinden yapılma
sını kolaylaştırır. Hal böyleyken sosyo-politik konum lanm a ça
baları ‘m utlak iyiler/dostlar’ ve ‘m utlak kötüler/düşm anlar’ ay
rım ını kendine referans kabul eder. Kötüler/düşm anlar, çoğu
zam an iyiler/dostlar arasındaki ittifakın tutkalıdır. Düşmanlara
dair korkular ne denli abartılırsa tutkalın gücü de o kadar ar
tar. A nti-kom ünizm ve ‘M oskof düşm anlığı’, uzun süre T ürki
ye sağının tam da zikredilen işlevleri gören unsurlarıdır. ‘Mos
kof'u ve onunla özdeşleştirilen kom ünizm i her türlü kötülüğün
müsebbibi olarak belirlemek, T ürk sağının düşünce dünyasını
sığlaştıran bir pragmatizme de işaret eder. Bu eksende aşağıda
ki satırlarda Türkiye özelinde başlangıçta özetlenen ‘düşm an’
ile baş etme yollarının, genelde T ürk sağında özelde ise ırkçı ve
m illiyetçi-m ukaddesatçı cenahta nasıl form üle edildiğine dair
bir dizi örnek, bilhassa ‘M oskof im gesinden hareket ile sergi
lenmeye çalışılacaktır. Rusya’nın ‘ezeli düşm an’ olarak tahayyül
edilm esinin nedenleri ve sağ çevrelerin politik diline yansım a
larına odaklanarak ülke içindeki anti-kom ünizm söylem inin
salt ideolojik bir m ücadelenin ötesinde, bahsi geçen ‘ezeli düş
m an’ imgesi ile doğrudan ilişkili olduğu, bir başka ifade ile an-
ti-kom ünizm in m eşruiyet zem ininin aynı zamanda sosyal-psi-
kolojide canlı tutulan ‘ezeli düşm an’ profilinden ve geleneksel
korkulardan güç aldığı ileri sürülecektir. Ancak şim diden bir
noktanın altının çizilmesi elzemdir: Bu çalışm anın tem el tar
tışma alanı, Türk-Rus ilişkileri tarihi ya da her iki ülke arasın
daki tarihsel olayların ‘gerçekliği’ni kavram ak değildir. Amaç,
var olan veya var olduğuna inanılan m eselelerin T ürk sağı ta
rafından genel anlatı içersinde nasıl ‘malzeme’ olarak kullanıl
dığını anlayabilmektir. Geniş bir tarihsel spektrum a ait Turan-
cı-ırkçı ve milliyetçi-mukaddesatçı süreliler, tem atik taranarak
çalışm anın ana kaynağını oluşturm akla birlikte doğrudan Rus
ya’yı konu alan telif eserlere ve anti-kom ünist yayınlara da ba
kılmıştır. İncelenen zam an aralığı hayli geniş olduğundan Mos
kof im gesinin kullanım ına dair bir dönem selleştirm e yapm a
nın işlevsel olacağı aşikârdır. Öncelikle Soğuk Savaş’m başlan
gıcına kadar olan dönem i, Rusya özelinde geleneksel korkula
rın politikleşmeye başladığı aralık olarak tarif etm ek m üm kün
dür. Söz konusu dönem de göze çarpan, ırkçı-T urancı kana
dın ‘ezeli düşm an’ olarak ‘M oskof u ve kom ünizm i hedef tahta
sı haline getirme çabasıdır. Fakat resmi politikalarla birebir ör-
tüşm ediğinden ve sesi çok çıkan politik bir m üttefik buluna
m adığından siyasal etki alanı sınırlı kalm ıştır. İkinci dönem i,
1947-1991 arası Soğuk Savaş’m inişli çıkışlı yılları oluşturur.
A nti-kom ünizm , bahsi geçen periyotta artık hem devlet poli
tikası hem de sosyal kontrol m ekanizm asıdır ve ‘M oskof düş
m anlığı’, bu politikaların m ütem m im cüzüdür. T ürk sağı, So
ğuk Savaş senelerinde devletin etrafında kendi m eşruiyet zem i
nini tahkim ederken, özellikle 1950’lerden ve 70’li yılların so
nuna kadar anti-kom ünizm şemsiyesi altında kendi içinde itti
faklar kurm uştur. M illiyetçi-mukaddesatçı, ırkçı ve Islâmcı ya
zarların kendi tabanlarına verdikleri m esajlarda öne çıkarılan
hususlar değişiklik arz eder ama ‘gram er’ aynı kalır. Aşağıda ör
nekleri görüleceği üzere Rusya ‘ezeli düşm an’ olarak fizik! var
lığının ve nüfuzunun ötesinde en büyük korku kaynağı olacak
kadar popülerdir. 1950’lerde devlet destekli Rus aleyhtan pro
paganda, ABD’den daha fazla yardım görme uğruna iyiden iyiye
abartılırken 1960’lı ve 70’li yıllarda güçlenen sola karşı şiddet
çağrısının taşıyıcısı olm uştur. 1991 sonrası ise SSCB dağılma
sı ile birlikte büyük ölçüde yeni bir evreye girilir. Anti-komü-
nizm, dinam ikleri değişen dünyanın ideolojik m ücadele liste
sinden çıkarken T ürk sağında da ‘birleştiriciliğini’ yavaş yavaş
kaybeder. Sağın ortak duruşunda diskura yansıyan çatlamalar
yaşanır. Fakat ‘ezeli düşm an M oskof im gesinin sosyo-politik
hafızada kaybolması kolay olmayacaktır.
B o ğ a zla rd a n Ü s İs te y e n le re
22 B. Kaçmazoğlu, D em o kra t P arti D önem i Toplum sal T a rtışm a la rı, Birey Yayıncı
lık, İstanbul, 1988, s. 174-176
yı” hedef almaktadır. “H ür dünya” değişen dozlarda aldığı ted
birlerle ve propaganda yoluyla ‘kom ünizm illeti’yle savaşmak
tadır. Türkiye’de bahsi geçen savaşa hiç düşünm eksizin katıl
m alıdır. Dolayısıyla sağın ortak diskurunda “m illi u n su rlar”
ile “h ü r dünya”, Rusya’ya karşı tek cephede derhal birleşm e
lidir. Bu şartlar altında, anti-kom ünizm söylem inin ‘evrensel
liği’ ile ‘ezeli düşm an olarak M oskofun biricikliği’, politik ola
rak adeta çiftleştirilmiştir. Bir başka deyişle, T ürk anti-kom ü-
nizm inde m illiyetçisinden İslam cısına genel kanının, kom ü
nizm in, kadim Çarlık siyasetinin şekli değişmiş bir versiyonu
olduğunu iddia etm ek m ü m k ü n d ü r.23 Hal böyle olunca, bil
hassa 1950’li yıllardan itibaren, NATO - k i T ürk sağında Rus-
lara ve kom ünizm e karşı ekseriyetle “birleşik bir kale” olarak
algılanır- şemsiyesi altında ‘içte ve dışta M oskof ile kom ünizm
ve kom ünistlerle savaş’, ırkçı ve milliyetçi-mukaddesatçı söyle
m in ana unsurlarından birini oluşturm uştur. ‘M oskof em per
yalizm inin kadim liğini’ ve tarihteki ‘Rus m ezalim leri’ni hatır
latm a - k i tahm in edileceği üzere ‘mezalim literatürü’ne zaman
zaman Çin de ‘kızıl’ sıfatı ile k atılır- Orta Asya’daki, Kafkaslar-
daki ve Kırım’daki Rus varlığını ve zulüm lerini lanetleme, ‘Dış
Türkler’den haber ve anı derleme, Sovyetlerin ‘Ruslaştırma’ si
yasetini kıyasıya eleştirm e, geçmişte Ruslara direnen isimleri
efsaneleştirm e - k i bu bağlam da sağ literatürde özellikle Şeyh
Şamil’in önem li bir yeri vardır-24 ve ‘kızılların elinde esir olan
37 Örneğin Tekin Erer, K ızıl T eh like'sin i şu sözleri ile Türk şehitlerinin ruhlarına
ithaf eder: “Bu kitabımı, Erzurum ve Kars hudutlannda, Ardahan ovalarında,
Artvin’in Karçgal eteklerinde,, Karadeniz’de, Kafkasya’da, Elbrûz dağlarında,
Kırım’da, Türkistan’da, Özbekistan’da, Orta Asya’nın dağ geçitlerinde ve ova
larında, Besarabya’da, Plevne’de, Makedonya’da, Balkan dağlarında, Edim e ve
Çatalca’da, hülâsa Ruslarla yaptığımız sayısız harplerde hayatlannı kaybede
rek topraklan toprak yapan milyonlarca aziz Türk şehitlerimizin ruhlanna it
haf ediyorum.” Bkz. T. Erer, Kızıl T e h lik e , Ak Yayınlan, İstanbul, 1966, s. 7.
38 Örneğin bkz. R. O. Türkkan, Kızı! F a a liy e t , Bozkurtçu Yayını, 1943, s. 23-
26; Okçu, T û r k -R u s M ü c a d e le si T a r ih i, Doğuş Matbaası, Ankara, 1953, s.
210, 211; P. Safa, T ü rk, M o s k o f ve Komünist, Toprak Yayınlan, 1959, s. 9, 12,
13, 40, 59; N. Sançar, G iz li K o m ü n ist Belgeleri, 1966, s. 105 ve “Yerli Mos
kof Uşaklan”, 1962, s. 6; 1. E. Darendelioğlu, Moskof Radyosu ile Ağız Birli
ği Edenler", M illi Yol, sayı 25, 20 Temmuz 1962, s. 11; 1. H. Yılanlıoğlu, “Ko
m ünizm in Gerçekleri”, O rku n , sayı 11, 15 Aralık 1962, s. 20, 21; O. Y. Ser-
dengeçti, “Azıttılar”, Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 24, Temmuz 1965, s. 3;
“Komünisder”, Ö tü ken , sayı 22, 20 Ekim 1965, s. 1-3; G. Y. Yücel, “Kızıl İsti
lacı Emperyalizmin Methedicisi Satılmışlara Bakınız”, Ö tü ken , sayı 28, 1966,
s. 7, 8; T. Topaloğlu, “Aşın Solun Arkasından”, K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk
D üşünürleri, Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1967, s. 266-268; O. Turan, T ü r
k iy e ’de K o m ü n izm in K a y n a k la n , Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1980; K. Özenir,
“Komünist Kimdir”, Yeni O rku n , sayı 7, Eylül 1988, s. 15; E. Güngör, Sosyal
M eseleler ve A y d ın la r, Ötüken, tstanbul, 1998, s. 400-403.
39 Bu çerçevede Rusya’dan ülkeye çok büyük miktarda para geldiğini; ülkedeki
solcu yazar-çizerlerin ve diğer sanatçılann bu propaganda paralan ile bar ve
rin büyük bir kısmı, mizahi denilebilecek kadar gülünçtür; fa
kat kulaktan kulağa yayılma olasılığı, bir başka deyişle popüla
ritesi yüksektir. Tüm bu yayınlarda solcular ve de solcu katego
risine dahil edilen tüm ‘ötekiler’, ‘tıpkı Moskoflar gibi’, m emle
ketin “bekâ”sm a göz dikmiş “hainler” olarak görülmüş; sosya
listleri yakalamak, tecrit etmek,40 onlara işkence etmek hatta ki
milerini öldürm ek, ‘ezeli düşm ana’ darbe indirm ek ile eş tutul
m uştur.41 Bu durum , Amerika’nın bahsi geçen konum una yi
ne milliyetçi nedenler ile fakat görece eleştirel yaklaşan, hatta
KAYNAKÇA
Ağaoğlu, S., Sovyet R usya İm paratorluğu, Baha Matbaası, İstanbul, 1967.
Akyol, T., Sovyet Rus S tra tejisi ve T ürkiye: 1, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1976.
Anadol, C., N e A m e rika N e R u sya H er şeyin Ü stünde T ü rk iye (Türk Milliyetçilerinin
Kitabı), Taşkent Matbaası, İstanbul, 1970.
“Antep’teki Solcu Gazeteler", Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 13-14, Ağustos-Ey-
lûl 1964.
Aral, Z. N., “Memlekette Komünist Cereyan”, K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk D üşü
n ürleri, Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1967.
Ankan, S., T eh lik e Ç anları, Çıkar Yol Yayınlan, Ankara, 1970?.
Arvasi, A. S., T ü rk -lsld m Ü lkü sü -2 , Türk Kültür Yayını, İstanbul, 1980.
Atay, R. F., “Biz Amerika’dan Aynlamayız”, Komünizmle M ücadelede T ü rk D üşünür
leri, Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1967.
Atsız, N., Ç a n a kk a le 'ye Y ü rü y ü ş/T ü rk ç ü lü ğ e K arşı H açlı S eferi, irfan Yayınevi, İs
tanbul, 1992.
Aydın, S., Ş eyh Ş a m il , Beka Yayınlan, 2005.
Barlas, C., “Şeyh Şamil Yaşasaydı”, T ü rk Y u r tla n , cilt 2, sayı 7, Yaz 1993.
Bice, H., “Kafkasya Üzerine (Bugün)", T ü rk Y u r tla n , sayı 4, Güz 1990.
Boyunağa, Y. A., Ö zg ü rlü k Savaşçısı Ş eyh Ş a m il, Timaş, İstanbul, 2008.
Börteçine, G. A., “Büyük Ülkü”, Ö tü ken , sayı 33, Eylül 1966.
Büyükkörükçü, B., “Kızıl Baykuşlar", Milli Yol, sayı 4, 16 Şubat 1962.
Coşkuner, S. 1., “Ben Asyalıyım", O rku n , sayı 10, 15 Kasım 1962.
Coşkuner, F. K., “Kızıl Tehlikeye Karşı”, Toprak: A y lık Ü lkü D ergisi, sayı 1, 1962.
Coşkuner, F K., “Kızıllann Rejimi Değiştirme Gayretleri”, Fedai: A y lık D ava D er
gisi, sayı 45, Şubat 1969.
Çankaya, S., K ızıl A lça k la ra D erim ki!, Sakarya Basımevi, Ankara, 1948.
Çankaya, S., M oskofa Cevap: V atan M üdafanam esi, İstanbul, 1970.
Çavdarlı, R., M oskoflara C evap, İstanbul, 1947.
Çetin, M., “Turan İçin”, Ö tü ken , sayı 9 (117), Eylül 1973.
Darendelioğlu, E. 1., “Moskof Radyosu ile Ağız Birliği Edenler”, M illi Yol, sayı 25,
20 Temmuz 1962.
Derinçay, T. B., “Türkiye Gerçekleri ve Komünizm”, Yeni O rk u n , sayı 15, Mayıs
1989.
Dündar, M. A., P a n islâ m izm 'd en B ü y ü k A sya cılığ a O sm anlı İm paratorluğu, Japonya
ve O rta A sya , Ûtüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
D ündar T a şer’in B ü y ü k Türkiye’si, İrfan Yayınevi, İstanbul.
Efeoğlu, Z. O., K ızıl A h ta p o t’un K o lla n : R usya ve K ızıl Ç in ’in T ü rkiye'd eki F aaliyet
leri, Türkiye Ticaret Odalan, Sanayi Odalan ve Ticaret Borsalan Birliği Matba
ası, Ankara, 1973.
Erer, T., Kızıl Tehlike, Ak Yayınlan, İstanbul, 1966.
Erer, T., “Maskaralık”, K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk D üşünürleri, Yeni Savaş Mat
baası, İstanbul, 1967.
Eröz, M., M illi K ü ltü r ü m ü z ve M eselelerim iz, Doğuş, İstanbul, 1983.
Felek, B., “Atatürk Konuşuyor”, K o m ü n izm le M ücadelede T ü r k Düşünürleri, Yeni
Savaş Matbaası, İstanbul, 1967.
Fındıkoğlu, F. Z., K o m ü n izm ve T ü rk G ençliğinin F ikir T erbiyesi, TMB Neşriyatı, İs
tanbul, 1953.
Gayretullah, H., “Mikrop”, Toprak: A y lık Ü lkü D ergisi, sayı 1, 1962.
Göztepe, M. T., D ağıstan A slanı: İm a m Ş a m il, Sebil Yayınevi, İstanbul, 1991.
Gündoğdu, A., T ü rk Jeopolitiği, 1Q Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2009.
Güngör, E., Sosyal M eseleler ve A y d ın la r, Ûtüken, İstanbul, 1998.
Gürünlü, A., “Kınm’daki Facia ve Kızıl Rejim”, Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 34,
Eylül 1966.
Güventürk, F., K o m ü n izm ve M askeler, Okat Yayınevi, İstanbul, 1965.
İlhan, S., Dün_ya Yeniden K u ru lu yo r, Ûtüken, İstanbul, 1999.
Kaçmazoğlu, B., D em o kra t Parti D önem i T oplum sal T a rtışm a la rı, Birey Yayıncılık,
İstanbul, 1988.
Karakartal, O., “1875-1928 Yıllan Arasında Türk Basın ve Edebiyatında Japonya ve
Japonlar Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”, M ü teferrika , sayı 10, Kış 1999.
Kısakürek F. N., M oskof, Büyük Dogu Yayınlan, İstanbul, 2006.
Kocabaş, S., K u ze y 'den G elen Tehdit: T a rih te T ü r k Rus M ücadelesi, Vatan Yaymla-
n , İstanbul, 1989.
Koç, Z., “Komünizm ve Uzak Dogu Milletleri", Toprak: A y lık Ü lkü D ergisi, sayı 1,
1962.
“Komünistler”, Ö tü ken , sayı 22, 20 Ekim 1965.
“Komünist Ajanlar Faaliyetini Artırdı”, T o p ra k, sayı 85, Aralık 1961.
Komünizme K arşı H ü rriyet, Göktürk Yayınlan, 1971.
Korkud, R., K o m ü n izm e K arşı A ta tü rk , Yargıçoğlu Matbaası, Ankara, 1966.
Korkud, R., Kızı! Düşman, Türkiye Fikir Ajansı, Ankara, 1966.
Körüklü, R., “Yumruklanın", O rku n , sayı 11, 15 Aralık 1962.
“Küstahlığın, Alçaklığın Bu Derecesi Olmaz”, Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 46,
Mart 1969.
Landau, M. ] ., P a n tü rk izm , Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1999.
Luostarinen, H., “Finnish Russophobia: The Story of Enemy İmage”, Journal o fP e -
ace Search, cilt 26, sayı 2, 1989.
Marakoğlu, E., “Siperden Sılaya”, T o p ra k, sayı 85, Aralık 1961.
Mısıroğlu, K., M o s k o f M e zâ lim i, Sebil Yayınevi, İstanbul, 1974.
M illiyetçi T ü rk iye 'y e D oğru (10-11 M a yıs 1 9 6 9 ’d a Yapılan M illiyetçiler İlm i Sem ine
rinde V arılan N eticeler), Garanti Matbaası, İstanbul, 1969.
Okçu, Y., T ü rk-R u s M ücadelesi Ta rih i, Doğuş Matbaası, Ankara, 1953.
Okurer, C., “Geri Zihniyetle Mücadele”, M ücadele, sayı 2, 22 Nisan 1964.
Önen, N., İki Turan: M acaristan ve T ü r k iy e ’de T u ra n cılık, İletişim, İstanbul, 2005.
Özdag, Ü., “Türk Milliyetçiliği ve Jeopolitik", M o d e m T ü rk iye 'd e S iya si Düşünce:
M illiyetçilik, İletişim, İstanbul, 2002.
Özdemir, B. M., “Turan Türküsü”, O rku n , sayı 13, Şubat 1963.
Özenir, K., “Komünist Kimdir”, Yeni O rku n , sayı 7, Eylül 1988.
Pilâvoglu, K., Komünizme H ücu m !, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.O., An
kara, 1949.
Safa, P., M â h u tla r!, Toprak Yayınlan, 1959.
Sançar, N., T ürk, M o sk o f ve K o m ü n ist, Toprak Yayınlan, 1959.
Sançar, N., “Yerli Moskof Uşaklan”, Toprak: A y lık Ü lkü D ergisi, sayı 1, 1962.
Sançar, N., G izli K o m ü n ist B elgeleri, Afşin Yayınlan, 1966.
Sançar, N., “Komünist Düşmanı Atatürk, Atatürk Düşmanı Komünist ve Belgeler”,
Ö tüken, sayı 20, 16 Ağustos 1965.
Saray, M., R u s y a ’nın T ü r k tile rin d e Y a yılm a sı, Boğaziçi Basım ve Yayınevi, İstan
bul, 1975.
Serdengeçti, Y. O., Bu M illet N eden Ağlar?, Serdengeçti Neşriyatı, Ankara, 1962.
Serdengeçti, Y. O., “Azıttılar", Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 24, Temmuz 1965.
Sofuoğlu, Z. M., “Solculara İlk İhtar”, Toprak: A y lık Ü lkü D ergisi, sayı 1, 1962.
Soysal, G. A., “Rusya Kökenli Aydınların Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliği
nin İnşâsına Katkısı”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si Düşünce: M illiye tç ilik , İletişim,
İstanbul, 2002.
Soyuer, H., “Hırslana Hırslana”, Fedai: A y lık D ava D ergisi, sayı 21, Nisan 1965.
Stein, G. J., “Image, Identity and Conflict Resolution”, M a n a g in g G lobal C haos,
(eds. Chester Crocker, Fen Hampson and Pamela Aall), United States Institute
of Peace Press Washington, D.C, 1996.
Şafak, A., Yükselen M illiyetçilik ve Liberal İhanet, Kamer Yayınlan, İstanbul, 1994.
Şahin, U. Ş. F., T ü rk Japon ilişkileri, T.C Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 2001.
Tanyu, H., “Esir Türkler Dâvâsı”, Ö tü ken , sayı 31-32, Ağustos 1966.
Tarakçıoğlu, R. M., R uslarla O lan K o m şu lu k la rım ız, Ankara, 1966.
Taşkın, Y., “Anti-Komünizm ve Türk Milliyetçiliği: Endişe ve Pragmatizm", M o
d e m T ü r k iy e ’de Siyasi D üşünce: M illiyetçilik, İletişim, İstanbul, 2002.
Tevetoğlu, F., Faşist Y o k K o m ü n ist Var, Ankara, 1963.
Tevetoğlu, F., “Koryürek ve Moskova", K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk Düşünürleri,
Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1967.
Toker.Y., B ü y ü k U yanış, Toker Yayınlan, İstanbul, 1992.
Topaloğlu, T., “Aşın Solun Arkasından”, K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk D ü şünürle
ri, Yeni Savaş Matbaası, İstanbul, 1967.
Turan, O., T ü r k iy e ’de K o m ü n izm in K a yn a kla rı, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1980.
Türk, C., M illiyetçilik Anlayışımız ve K o m ü n istlik, Toprak Yayınlan, İstanbul, 1959.
Türkkan, O. R., T ü rkçü lü ğ e G iriş, İstanbul, 1940.
Türkkan, O. R., Kızıl F aaliyet, Bozkurtçu Yayını, 1943.
“Uyan Şahin Uyan Gör Neler Oldu, Sevgili Antep’e Komünistler Doldu", Fedai: A y
lık D ava D ergisi, sayı 13-14, Ağustos-Eylül 1964.
Ülküsal M., “Esir Türk İlleri ve Sömürgecileri”, E m el, cilt 1, sayı 9, Mart 1962.
Ülküsal, M., “Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri”, E m el, cilt 2, sayı 14, Ocak-
Şubat 1963.
Vakkasoğlu, V. A., M o s k o f M ü ca d elem iz, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 1979.
Yanık, K. L., “Millet, Milliyet ve Milliyetçilik: Soğuk Savaş’ın Sonunda Türk Dış Po
litikasından Bir Kesit", D oğu-B atı, sayı 39, Kasım-Aralık-Ocak (2006-07).
Yazgan, M., “Moskof Kini Eskimez!”, M ücadele, sayı 12, Mart 1965.
Yetik, Z., im a m Ş a m il, Beyan Yayınlan, 1998.
Yılanlıoğlu, H. 1., “Komünizmin Gerçekleri", O rku n , sayı 11, 15 Aralık 1962.
Yücel, Y. G., “Kızıl İstilacı Emperyalizmin Methedicisi Satılmışlara Bakınız”, Ö tü
ken, sayı 28, 1966.
Yücel, C., Dış T ü rkler, Hun Yayınlan, İstanbul, 1976.
Yücel, Ş., “Rus Yardımı Masalı”, Yeni O rku n , sayı 5, Temmuz 1988.
Zeybek, N. K., “Türk Milleti Gerçeği", M illi B irlik ve M illiyetçilik (Haz. Y. Hacaloğ-
lu), Ankara, 2003.
Anti-Komünist Fantaziler: Doğa, Toplum, Cinsellik*
6 Slavoj Zizek, İd e o lo jin in Yüce N esn esi, çev. Tuncay Birkan, Metis, İstanbul,
2004, s. 105.
7 G. Evliyaoglu, Su Uyur K o m ü n ist U y u m a z, Toprak Dergisi Yayınlan, İstanbul,
1962, s. 17.
8 Fethi Tevetoğlu, F aşist Yok, K o m ü n ist V ar, Komünizmle Mücadele Yayınlan,
Ankara, 1963, s. 39.
9 Faruk Güventürk, K o m ü n izm ve F aaliyetleri (H a k k ın d a K onferans), Baha Mat
baası, Diyarbakır, 1968, s. 13.
Bu şahıslardan bazıları komünizme cinsi arzulannı serbest su
rette tatmini meşru gösteren ileri (!) düşünce gözü ile bakar
lar. Cumhuriyet devri Türk edebiyatında Marksist yazarlardan
çoğunun eserlerinde bunu açıkça görmek müm kündür. On
lara göre Marksizm bir iktisadi sistem, bir çalışma nizamı ol
maktan ziyade, bir nevi umumhane felsefesidir. Onlar kadınla
erkek arasında ulvi bir aşk münasebeti olabileceğini, aile kur
manın ve onu devam ettirmenin yüksek bir ahlaki vazife teşkil
ettiğini kabul etmezler.10
23 A.g.e., s. 61.
24 A.g.e., s. 225.
25 A.g.e., s. 233.
diyerek Asya’daki tüm T ürk ve M üslüm anların özgürlüklerine
kavuşması için de dua edecektir.
Komünist doğa
ftuttut
n«ıK <i«<n Ş e m a i l
^ V i k y V > * » m \4 + tr
Pişirt î
Mi.ptJ m ııik ı;
3 »t A fm trucK
Wm H t Katot ju t SUM AK
33
Şekil 2 Şekil 3
$te tltı&efaugfen
39
Şekil 6: İliği kem iği kurutulm uş
40 Slovaj Zizek, Yam uk Bakm ak: Popüler Kültürden Jacques Lacan’a Giriş, çev.
T uncay Birkan, M etis, İstanbul, 2004, s. 19.
41 N azım Yazıcı, Kom ünizm Tehlikesi, İstanbul, 1947, kapak sayfası.
42 http://w w w .calvin.edu/academ ic/cas/gpa/brenn31.htm ), erişim tarihi: 27 H a
ziran 2011.
Zararlı otlar ve tohum lar gibi çoklukları ve istilacı özellikle
riyle sözü edilen bir diğer yaratık da karıncalardır. Rus askerle
rinin hem Çarlık dönem inde karıncalara dönüşerek T ürk dün
yasını hem de sonrasında yine karınca kılığında bu defa dün
yayı istila etm ek planlarına dair anlatılar anti-kom ünist söy
lem içinde gezinir. Karıncalar bir yandan çokluk, hedefe yönel
me, çalışkanlık gibi antropom orfik özelliklerle m etaforun içi
ne çekilir, diğer yandan da tarih yazımı içerisinde masalsı bir
anlatı inşa edilir. Bir T ürk kalesini ele geçirmek isteyen “nefe
si güçlü” bir Rus prensinin, askerlerini üfleyerek önce karınca
lara, ardından kalenin içine girdiklerinde tekrar gerçek halleri
ne dönüştürdüğüne ilişkin anlatı, Rusların Türkistan, Kafkasya
ve K ınm ’ı ele geçirme stratejilerinden dünyayı istila planlarına
kadar sirayet ettirilir ve güncel siyasete ilişkin dersler çıkarılır:
UBOikfer
54 J. Ross, “Blacklash against Prostitutes' Rights: O rigin Dynam ics of Nazi Pros-
titu tio n Policies”, Journal o f Sexual History, sayı 2, 2002, s. 67-94.
55 http://bytw erk.com /gpa/kladderadatsch.htm , erişim tarihi: 27 H aziran 2011.
kontrol altına alam ayışına ve b u n u n kaçınılm az sonucu ola
rak görülen frengi hastalığına bağlarken doğasını kontrol altı
na alamayanlar listesine Hıristiyanlan da katar. Frengi hastalığı
İslâm ve Hıristiyan dünyalarının ayrılığı üzerinden işletilen ve
Kral François’ya kadar uzanan bir tarih yazımı içinde de yeri
ni bulur. Tevetoğlu, Ortaçağ Hıristiyanlığının “...daha akli, da
ha m antıki ve daha yeni olan İslâm dininin doğuş ve yayılışı
na karşı koyu ve m utaassıp Hıristiyanların gösterdikleri taham
m ülsüzlük ve anlayışsızlık...” sonucunda “Hıristiyanların ken
di dinlerinde de em redilen insanlık kaidelerine” sadık kalm a
yıp İslâm’a saldırdıklarını ve dünyayı ikiye böldüklerini anla
tırken, “Fatih’in önünde yerlere kapanıp ağlayan Bizanslı halk
ve papazlar”dan, F atih’in kaç dil bildiğinden, sanat ve bilim
konusundaki birikim inden söz eder ve konuyu frengi hasta
sı olan birinci François’ya “T ürk hekim lerine hazırlattığı cıvalı
ilaçlar”ı gönderişine bağlar.56
Sonuç yerine
57 Der. Willi A. Boelcke, The Secret C onferences o f Dr. G oebbels. The N a zi Propa
ganda W a r 1939-43, E.P. Dutton & Co.Inc., New York, 1970, s. xvii.
ta, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin seçimlerdeki en güçlü
rakibi olarak görünen C um huriyet Halk Partisi (CHP) ya da se
çime katılan bir sol parti tarafından hazırlandığı izlenimini bı-
rabilecek bu afişlerin Ankara Büyükşehir Belediye başkan ada
yı Melih Gökçek’in seçim propagandasının bir parçası oluşu,
sağ tahayyülde sol/kom ünizm tehdidinin hâlâ karşılığını bula
bilecek bir propaganda aracı olarak yer aldığını göstermesi ba
kım ından dikkat çekicidir.
KAYNAKÇA
Atilhan, C. R., “Kimler bizimle mücadele ediyor?”, Sebilûrreşad, cilt 5, sayı 103,
1950, s. 13-14.
Boelcke, A. W., (der.), T h e Secret Conferences o f Dr. G oebbe Is. T h e N a zi Propaganda
W a r 1939-43, E.P. Dutton ve Co.lnc., Nevv York, 1970.
Deniz, C., “Komünizm ve Rus Menşeli Sosyalizmin Türkiye’deki Şanssızlığı”, K o
m ü n izm e ve K om ünistlere K arşı T ü rk B asını, Fasikül 8, Ankara, 1966.
Canetti, E., K itle ve İktid a r, Gülşat Aygen (çev.). Ayrıntı, İstanbul, 1998.
Cevat Rifat, (bastırıp yayan), D ü n ya N a za rın d a Y a h u d ilik ve M a so n lu k, 1. Uskent
(çev), Selamet Basımevi, İstanbul, 1935.
Cumalıoğlu, F., K o m ü n izm ve İslam , İlim Yayma Cemiyeti Yayınlan, İstanbul, 1963.
Darendelioğlu, 1., T ü r k iy e ’de K o m ü n izm H a reketleri, cilt 2, Tan Matbaası, İstan
bul, 1962.
Eşref Edip, “lslamı Saran Kara Tehlike", Sebilûrreşad, cilt 5, sayı 109,1951, s. 137-
143.
Erer, T., Kızı! T ehlike, Ak Yayınlan, İstanbul, 1966.
Evliyaoğlu, G., Su U y u r K o m ü n ist U y u m a z, Toprak Dergisi Yayınlan, İstanbul,
1962.
Freud, S., C iviliza tio n and its D iscontents, ç ev. & der. James Strachey, W. W. Nort-
hon, New York, 1962.
Güventürk, F., K o m ü n izm ve F aaliyetleri (H a k k ın d a K onferans), Baha Matbaası, Di
yarbakır, 1968.
İlgar, H., “Düşünceler: Komünistlere İnanılır mı?” M ücadele, sayı 10,1964, s. 12.
Josefina Ayerza with Slavoj Zizek, It doesn’t have to be a Jew, http://www.lacan.
com/perfume/Zizekinter.htm, erişim tarihi: 10 Ocak 2010.
Korkud, R., T ü rk iy e ’de M illiyetçilerin 5 3 M etodu, K om ü n istlerin 2 6 M etodu, Türkiye
Fikir Ajansı, Ankara, 1966.
Koyunyer, F., “Örümcek ve Avı”, M ücadele, sayı 7, 1964, s. 25-28.
“Neden Komünist Oluyorlar?”, Komünizme ve K om ünistlere K arşı T ü rk B asını, Fa
sikül 8, Ankara, 1966, s. 155-157.
Oraltay, H., Nasıl Mücadele Edilir? M ücadele, sayı 2, 1964, s. 15-19.
Orhon, O.S., “Geleceğe Dair”, Komünizme ve K om ü n istlere Karşı T ü rk Basını, Fasi-
kûl 2, Ankara, 1965, s. 77-78.
Özkaracalar, K., “göstermek ya da ima etmek bütün mesele bu değil”, G eceyarısı S i
nem ası, sayı 7, 2000, s. 20. 20-29.
Ricoeur, P., Y orum Teorisi, Söylem ve Artı A n la m , çev. Gökhan Yavuz Demir, Para
digma Yayınlan, İstanbul, 2007
Ross, J., Blacklash against Prostitutes’ Rights: Origin Dynamics of Nazi Prostituti-
on Policies. Journal o f Sexual H istory, sayı 2, 2002, s. 67-94.
Şakarcan, Y., (der.), K o m ü n izm le M ücadelede T ü rk D üşünürleri, Komünizmle Mü
cadele Gazetesi Yayını, İstanbul, 1968.
Sürmen, S., K o m ü n izm ve A n im a lizm . K o m ü n izm e ve K om ünistlere K arşı T ü rk B ası
nı, Fasikül 2, Ankara, 1965, s. 135-136.
Tevetoğlu, F., B enim G örd ü ğ ü m B u g ü n kü Rusya, Komünizmle Mücadele Yayınla-
n , Ankara, 1968.
Tevetoğlu, F., Faşist Yok, K o m ü n ist Var, Komünizmle Mücadele Yayınlan, Anka
ra, 1963.
T ü r k iy e K o m ü n izm le M ü c a d e le D e m e ğ i G en el M e r k e z i 1, Halk Yayınları, İzmir,
1963.
T ü r k iy e K o m ü n izm le M ü ca d ele D e m e ğ i G en el M e r k e z i 2 , Halk Yayınları, İzmir,
1964.
T ü r k iy e K o m ü n izm le M ü c a d e le D erneği G en el M e r k e z i 4, Halk Yayınları, İzmir,
1966.
van Dijk, T., “Discourse and Manipulation", Discourse & S o ciety, cilt 17, sayı 2,
2006, s. 359-383.
Wiedmer, C. A., The C la im s o f M em ory: Representations o f th e H olocaust in C ontem -
po ra ry G erm any a n d France, Comell University Press, Ithaca, New York, 1999.
Yakın, O., “Malum Dönem Filmleri”, K ebikeç, sayı 13, 2002, s. 207-224.
Yazıcı, N., K o m ü n izm T eh likesi, İstanbul, 1947.
Zizek, S., Y am uk B a km a k: Popüler K ü ltü rd en Jacques L a ca n ’a G iriş, çev. Tuncay Bir-
kan, Metis, İstanbul, 2004.
Zizek, S., ideolojinin Yüce N esnesi, çev. Tuncay Birkan, Metis, İstanbul, 2004.
Öfkeyi Çizmek: Milliyetçi Tahayyülde
Düşman Portreleri
T E B E S S Ü M ÖZ T A N
5 Bkz. C. T anyeri, “Kemal Fedai C oşkuner Hayatı ve Fedai Dergisi Ü zerine N ot
lar”, Türkçülük Armağanı, Akadem i Kitabevi, İzm ir, 1994, s. 195.
6 H ûdavendigar O nur, a.g.e., s. 128.
7 Bkz. Fedai, cilt 4, yıl 6, sayı 45, Şubat 1969.
8 Ö rneğin bkz. Fedai, yıl 2, sayı 18, O cak 1965, s. 15; H üseyin Avni G üngör-
m ez, “İslam ’ı ve T ü rk lü ğ ü Daima A rkadan H ançerlem eye Çalışan Büyük T eh
likelerden: Siyonizm ve F arm asonluk”, Fedai, cilt 4, yıl 6, sayı 45, Şubat 1969,
s. 9; Fedai, cilt 4, yıl 6, sayı 46, M art 1969, s. 20; Fedai, cilt 4, yıl 6, sayı 48,
Mayıs 1969, s. 14; Fedai, yıl 7, sayı 53, O cak 1970.
■H İ N fEUlUlERİN »MSI
ÖNCÖSÛ-fev ARZIN ÜZERİNDEKİ BU MUSİBET YOK
OLMADIKÇA DÜNYAYA HUZUR YOKTUR.
Bitmeyen Aşk(l)
15 N evzat G örücü, “K om ünizm T ehlikesi ve Ç ağrı”, Milli Yol, sayı 42, 16 Kasım
1962, s. 15.
yaşam vaadiyle insanları sefalete m ahkûm eder, onların duy
gularını istism ar ederek özgürlüklerini ellerinden alır ve ken
disinin esiri haline getirir. Bu şablona göre kom ünistler ve iş
birlikçileri, kanm ak istemeyenlere, karşı çıkanlara ve direnen
lere karşı da acımasızdırlar; onları türlü işkencelere m aruz bı
rakırlar. Bu iddia çerçevesinde en çok işlenen tem alardan biri,
tahm in edilebileceği gibi “Dış Türkler/esir M üslüm anlar” im
gesidir. T ürk sağı içinde “Sovyet ve Çin zulm ü altında inleyen
Türkler/M üslüm anlara” dair m üstakil bir literatür m evcuttur.16
K om ünizm le m ücadele d ernekleri içerisindeki p an-T ürkçü
eğilimlerin yanı sıra 1960’lı ve 1970’li yıllar birbiri ardına açı
lan dem ekler ve onların yayınları, ‘Dış Türkler’in esaretini an
latmaya k o y ulur.17 T ürkçü ve m illiyetçi-m ukaddesatçı dergi
lerdeki ilgili sayfalar ise provokatif haberlerle dikkat çekerler.18
Özellikle ABD başkanı Eisenhower’in 1959 yılında anti-kom ü-
nizm ile m ücadele çerçevesinde yaptığı bir konuşm asının ar
21 Örneğin bkz. Sedat Çalışkan, “Gençler! Uyanalım”, M illi Yol, sayı 26,27 Tem
muz 1962, s. 15; Necdet Özyazar, “Gafiller Uyanın”, M illi Y ol, sayı 39, 26
Ekim 1962, s. 5.
22 T oprak, yıl 17, sayı 18-19, Haziran-Temmuz 1972.
j Kcnıünıırç kanıin crfomlü ■
■Çin bv ıdşctojiyf bentmseyenJer'
«illiyeiiilemli otorak çalrçrrtakj
M te - *r t*ıt» lik « !« n » k ’
M l p .» : •ŞSt&MOK ;ı|
fi/taptâ OKTAV
lında burada çift bayrak vardır ve diğeri tahm inim izce Ameri
ka’nın korum ası altında olan h ü r ülkeleri simgeleyen bir bayrak
tır - doğrultulm uş bir tüfeğin altında yazan şu ifade: “Kennedy’i
öldüren hain zihniyetin silahı”, milliyetçi iddialara güzel bir ör
nek teşkil etmektedir. Ülke içinde hedef gösterme konusunday
sa milliyetçilerin elleri daha da açıktır, dönem in solcu olarak bi
linen isimleri ve yayınlan kara listeye alınmıştır bile.
26 Bu tespiti destekler nitelikte bir yazı için bkz. M illi Yol, sayı 36, 5 Ekim 1962,
s. 3.
27 “Lenin, Puşkin, İnönü: İşte Vesikası", T oprak, sayı 53, Aralık 1967.
28 Örneğin bkz. T o p ra k, yıl 16, sayı 13-14, Ocak-Şubat 1972, s. 9, 10, 21; Top
ra k, yıl 17, sayı 15, Mart 1972, s. 4; “Marko Paşa - İsmet Paşa”, T o p ra k, yıl 17,
sayı 16, Nisan 1972, s. 21.
29 T oprak, yıl 17, sayı 17, Mayıs 1972.
30 Örneğin bkz. T o p ra k, yıl 22, sayı 2-3, Şubat-Mart 1978.
Yine 1960’lara geri dönersek m eseleye görseller açısından
bakıldığında uzunca bir m üddet ülkedeki kom ünistlerin “tem
silcisi” olarak kabul ettikleri Nazım Hikmet, Sabahattin Ali ve
Aziz Nesin’in “Moskova’nın sözcülüğünü” yaptıkları gerekçe
siyle sık sık hedef tahtasına oturtulduğunu görürüz.31 Özellik
le N. H ikm et bu bağlamda sembolik bir isim dir ve ilerleyen yıl
larda hedef seçtikleri politik isimler çeşitlense de Nazım Hik-
m et’in, “kara listeden” hiç çıkartılm adığı dikkat çeker. D öne
m in önde gelen “solcu aydınlan”nın isimleri m ütem adiyen zik
redilir: Abidin Dino, Ruhi Su, Valâ N urettin (Vâ-Nu), Yaşar Ke
mal gibi sanatçı ve edebiyatçılar;32 M ümtaz Soysal, C ahit Tan-
yol, “yaşlı ve şöhretli profesör” Naili Kubalı,33 Kemal Kurdaş,
Sencer Divitçioğlu, Tarık Zafer Tunaya başta olm ak üzere pek
31 Ö rneğin “N. H ikm et - Aziz N esin”, Toprak, yıl 7, sayı 76-77, N isan 1961, s.
21-24 ve H ayranı Ilgar, “Aziz N esin, Solculuk Senin M askendir Am ma, Millet
A ltındaki Rengi Biliyor", Toprak, yıl 7, cilt 7, sayı 82, Eylül 1961, s. 17.
32 Toprak'ta y ayım lanan b ir m akalede Yaşar Kem al’in ism i, N azım H ikm et’in
“yam ağı" olarak zikredilir. “N azım H ikm et ve Yam akları”, Toprak, yıl 7, cilt
7, sayı 81, A ğustos 1961, s. 16-17. Milli Yol’d an birkaç örnek için bkz. M. Ser
hat, “İlericilik G ericilik M eselesi”, Milli Yol, sayı 33, Eylül 1962, s. 14; A. O k-
çuoğlu, “V a-N u ve Kaflar”, Milli Yol, sayı 27, 3 Ağustos 1962, s. 11.
33 Toprak im zasıyla yayım lanan Prof. N ail K ubalı hakkında yazı için bkz. Top
rak, “M arks G eliyor!..”, Toprak, yıl 15, sayı 3-4, M art-N isan 1971, s. 1.
çok akadem isyenin ismi “üniversite kürsülerim sapık zihniyet
lerden kurtarmak isteyen” “ülküdaşlar”m dilinden düşm ez.34
M ü D A FiLEffi
40 İpek Böceği Cinayeti, haz. Solmaz K am uran, Sel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.
90-102. Ç etin A ltan başta olm ak üzere TİP’lilerin yaftalanm ası için sık
N azım H ikm et’in ism i zikredilir ve aralarında organik b ir bağ olduğu d ü şü
n ü lü r. Ö rneğin bkz. “N azım H ikm et’in İç Yüzü", Toprak, sayı 61, O cak Şubat;
“N. H ikm et-Aziz N esin”, Toprak, cilt 7, sayı 77, s. 21.
41 Ö rneğin bkz. A. Karışm az, “T ürkiye İşçi Partisi kongresi", M illi Yol, sayı 31,
Ağustos 1962, s. 5 ve 6; “T.l.P. T oplantısında M arks Ö vüldü ve « K a p i t â l » i n
O kutulm ası tsten d i”, M illi Yol, sayı 44, 30 Kasım 1962, s. 2.
Üstelik sadece yukarıda ismi anılanlarla uğraşm akla da ye
tinmezler. 1960’lan n politik iklim inde milliyetçi dergiler, “va
tan hainlerinin işbirlikçileri” olarak N adir Nadi, Burhan Belge,
Bedri Rahmi Eyüboğlu, Selim Ragıp Emeç gibi pek çok ismi de
yaftalamaktadırlar.42 Müdafiler olarak gördükleri isimlerin ger
çekten kom ünist olup olm adıklarının hatta sol düşünce ile bir
ilişkilerinin bulunup bulunm adığının da pek bir önem i yoktur.
Fikrî olarak anlaşamadıkları, tasvip etm edikleri ve/veya ideolo
jik olarak uzlaşamadıkları herkes, kolaylıkla “vatan haini” ilan
edilebilir ve hedef gösterilebilir. Öyle ki Ahmet Emin Yalman,43
Halide Edip Adıvar44 gibi aslen “solcu” olmadığı bilinen isim
ler de kim i zam an kolaylıkla kara listeye dahil edilebilm ekte
dir. Fedai ve Toprak’daysa kom ünistler dışında m ason olduğu
iddia edilenlerin isimleri de okuyuculara listelenir.45
Hedef gösterilenler sadece bireyler değildir. Kendi tabirleriy
le belirtecek olursak söz konusu “dava/ülkü dergileri”ni, ko
m ünistleri besleyen ve kom ünistlerden beslenen kaynaklardan
biri olarak değerlendirirler.46 Kom ünizm in amaçlarına hizm et
TOPRAK
DIR BEKLENEN KİTAP <
R O Ç K ^
M! GÜNMÜ/M
★ AYDINLIK!
■ ıw;ıçiuMirtrçte»iBS«of
leri birleşin” gibi sol diskura ait sloganları kapaklarına taşımış
lar ve böylece “işbirlikçilerin yalanlan”nı hem de “vesikalar” ile
ispat edebilme im kânına sahip olmuşlardır.
"Düşmanlar"ın dehumanizasyonu
Bitirirken
3Necip Fazıl Kısakürek, Hitabeler, Büyük Dogu Yayınlan, İstanbul, 2007, s. 225.
4 Tanıl Bora, T ü r k Sa ğ ın ın Üç H ali, tletişim Yayınlan, İstanbul, 1999, s. 7.
5 Slavoj Zizek, a .g.e., s. 144.
Bu “bizim Şey”imiz... sadece bizim ulaşabileceğimiz bir şey,
“onlar”ın, ötekilerin kavrayamayacağı bir şey olarak görünür;
yine de sürekli “onlar”ın tehdidi altında olan bir şeydir... Bu
Şey’in mevcudiyetini nasıl tanıyacağımız sorulduğunda verile
bilecek tek tutarlı cevap, Şey’in “yaşam tarzımız” denen o ne
düğü belirsiz kendilikte mevcut olduğudur.6
6 Slavoj Zizek, “Siyasi Bir Kategori Olarak Fantazi: Lacancı Bir Yaklaşım”, K ırıl
gan Tem as içinde, Metis Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 212.
7 Slavoj Zizek, “Milletinin Keyfini Çıkar, Kendinmiş Gibi”, K ırılgan Tem as için
de, Metis Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 214.
8 Cevat Rifat Atilhan, “Türkiyede Farmasonlar: Din düşm anı, Kızıl ve Sinsi
Tehlike”, Sebilürreşad, sayı 1, cilt 1, 1948, s. 9.
gulanan özdeşleşmeyle de ilişkili olarak, ancak onu aşan bir bi
çim de- bir ilişki örüntüsü kapsam ında algıladığı söylenebilir.
Burada m asonluk k u ru m u n u n örgütsel nitelikleri belirleyici
dir. Bu bağlamda, m asonlar “...Cemiyetler içinde kuvvetli, be
cerikli karakterlerin kurdukları bir (Distinstion ayrılış) züm re
si olarak”9 ve bu niteliklerinden dolayı “kendi”lerinden olm a
yanların yaşamlarını kontrol etmeye m uktedir m utlu bir azın
lık grubu simgelerler. Bu, “dışta” kalanlar açısından tehdit al
gısını güçlendiren bir durum u im lerken, bağıntılı olarak maz
lum luk üzerinden okunabilecek bir söylemin de temelini k u
rar. N urettin Topçu’n u n Ahlâk Nizâmı adlı eserinden alıntıla
nan pasaj bu çerçevede ömekleyicidir:
24 Mehmet Zahid Kotku, H adislerle N a sih a tla r, cilt 2, Seha Neşriyat ve Tic. A. Ş.,
İstanbul, 1984, s. 19.
25 Bkz. Süleyman Seyfi Ogün, T ü r k iy e ’de C em aatçi M illiyetçilik ve N u re ttin Top
çu, Dergâh Yayınlan, İstanbul, 1992, s. 119.
26 Ûzgür Taburoğlu, “Komplo Teorileri: Modem Sonrasının Politik Tahayyülle
ri”, B irikim , sayı 235, 2008, s. 36.
27 Toygar Sinan Baykan, “Milli Teyakkuz Zihniyeti ve Bileşenleri”, B irikim , sayı
235, 2008, s. 45.
28 Bu konuda farklı örnekler için bkz. Cemal Anadol, İsrail ve S iy o n iz m K ısk a
cında T ü rk iye , Bilge Kannca, İstanbul, 2004, s. 308, 336, 342.
reket ve teşebbüsler vukua gelmişse, başım ızdan ne gibi fela
ketler geçmiş ise hepsinden FARMASONLAR m es’ul, hepsinde
Farm asonların parmağı m evcuttur...”29
M ason karşıtı d u ru şu n en hararetli savunucularından 5e-
bilûrreşad dergisinden alıntılanan m etin bu bağlamda tipik bir
örnek olarak alınabilir:
29 Cevat Rifat A tilhan, "Siyonizmin beşinci kolu m asonluk”, Sebilûrreşad, cilt 10,
sayı 226, 1956, s. 14-15; Ayrıca bkz. Cevat Rifat A tilhan, F arm asonlar Islam i-
y e ti ve Türklü ğ ü y ık m a k için nası! çalıştılar?, A ykurt Neşriyat, İstanbul, 1954.
30 E şref E dip [Fergan], “M asonluk içinden çıkılm az bir batak lık tır”, Sebilûrre
şad, cilt 2, sayı 37, 1949, s. 190. Benzer bir örnek için ayrıca bkz. Kazım Kara-
bekir, “M üslüm anlığın Karşılaştığı Tehlikeler: 2. M asonluk”, Islâ m -T ü rk A n
siklopedisi M ecm u a sı, cilt 2, sayı 79, 1947, s. 4-8.
güven so ru n u ile karşı karşıya kalm ası ile sonuçlanacaktır.31
Ancak bu olum suzluğun T ürk sağı tarafından bir avantaj haline
getirilm e ihtim alinden de bahsetm ek m üm kündür. Bu çerçe
vede, planlı ve belirli stratejiler rehberliğinde hareket eden bir
güç olarak kurgulanan m asonlar karşısında sağda birlik duygu
sunu sağlayacak ve pekiştirecek olan, doğrudan doğruya onun
m asonluk karşısındaki bu güçsüzlüğü olacaktır.
31 M enderes Ç ınar, Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık, D ipnot Yayınlan, A nka
ra, 2005, s. 182.
32 “Gizli ve k ök ü dışarıda b ir tarikat,” İslam Dünyası, sayı 14, 1952, s. 16.
33 K ulakçı, a.g.m., s. 93.
lige yüklenen anlam bağlam saldır. Ö rneğin K ısakürek fark
lı bir bağlamda gizliliği olum layarak mistisizmle özdeşleştirir
ken konu m asonluk olduğunda yine gizliliğe referansla m ason
ları “am ip ve m ikrop” şeklinde nitelem ekte sakınca görmez.34
Gizliliğin sözü edilen biçimde m anipülatif bir ortam a temel
hazırlayarak araçsallaştınlm asının T ürk sağının “öteki” ile kur
duğu ilişki biçim ine özgü bir durum olm anın ötesinde gizlili
ğin doğasından kaynaklandığı söylenebilir. Gizliliği sosyolojik
bir perspektiften ele alan Georg Simmel, bu alanda temel çalış
m alardan biri olarak kabul edilen The Secrecy and Secret Soci-
eties başlıklı çalışmasında, bir grubun belirli düzeyde ya da ta
m am en kam uya kapalı olm ası duru m u n u n , “gizlilik” üzerin
den gelişecek toplum sal bir anlam landırm a sürecinin tem el
lerini kurabileceğine dikkat çeker.35 Bu süreçte, gizlenen ol
gudan bağımsız olarak gizliliğin kendisi toplum sal anlam lan
dırm a için bir uyancıya dönüşm ekte, hayali bir biçimde bilin
m ez olan anlam landırılm akta, gizliliğinin bağlam ı da, bu an
lam landırm anın yoğunluğunu ve kavramsal referanslarını be
lirlem ektedir.36
T ürk sağı açısından söz konusu anlam landırm a milliyetçi-
m uhafazakâr tem alar ve “M üslüm an-T ürk” toplum unun has
sasiyetleri üzerin d en seyreden - k i bu m asonun şeytanla öz
deşleştirilm esine k adar giden geniş bir yelpazeye yayılm ış
tır - ve m ason karşıtlığının adeta bir “intikam m eselesi” ola
rak kurgulandığı b ir söylem de som utlanır. Gizliliğe referans
la m asonluk, diğer düşm an im geleri içerisinde en tehlikeli
si olarak anılır. Burada gizlilik tem el olarak iki u n su r etra
fında şekillenir. Sağ söylem m ason örgütlenm esinin dışa ka
palı yapısına vurgu yaparken m asonluğun am açları sorgula
nır. Sağ söylem in m asonluk-gizlilik arasında kurguladığı iliş
Sağ söylem de iktidara yapılan vurgu aynı zam anda bir sa
botaj stratejisini de beraberinde taşır. Bu “dışarıda” kalanın
“içerid ek i”n in o lu ştu rd u ğ u teh d id i b erta raf etm e girişim i
dir. Sağ söylemde bu strateji gizliliğin ifşasına ya da m asonik
“sır’Tarm kam usallaştırılm asına yönelik çabalar olarak kendi
ni gösterir. Gizliliğin ya da kapalılığın özellikle ritüeller ve üye
kimliğin saklanması konularında yoğunluk kazanması, kam u
sallaştırma faaliyetlerinin de doğrudan bu alanlara odaklanm a
sı ile sonuçlanır. Ancak burada dikkat çekilm esi gereken bir
husus “sır”ları içerdiği iddia edilen m etinlerin biçimsel nitelik
lerine ilişkindir. Bu bağlamda m asonik sırların görünür kılın
ması sağ söylem kapsam ında nesnel bir süreçten ziyade çoğu
kez, milliyetçi-muhafazakâr tezleri destekleyecek biçimde k u
rulur. Söz konusu m etinlerde ifşa edilen bilgiler, bilginin nite
liğine göre karalam a, gülünç kılm a ve nefret söylemi üzerin
den okum ayı olanaklı kılan bir üslup üzerinden ilerler; “vesi
kalar” ise nesnelliğin garantisi olarak sunulur. Büyük Doğu der
gisinde “Tarih Çapında İfşalarımız-Selamet Mahfili Gizli Kita
bından” başlıklı ve Dedektif X Bir [Necip Fazıl Kısakürek] im
zalı yazı m ason olduğu iddia edilen kişilerin listesini okuyucu
suna sunarken m asonluk bahsinde “asla şahsi fikriyat ve tefsir
yapm adan sadece havsalayı yakacak vesikaları konuşm akla ik
tifa” edileceği özellikle belirtilir! Ancak m etinin içerdiği mesaj
açıktır: T ürk’den m ason olmaz; olursa da ya kom ünist ya dön
me ya da din düşmanıdır!
53 Y ahudi-m ason ittifakına dair iddialann kökeni 18. yüzyıl Avrupa’sındaki anti-
sem itik propaganda faaliyetlerine dayanm aktadır. Jacop M. L andau, “M üslim
O pposition to F reem asonry”, Die W elt Des Islams, cilt 6, sayı 2, 1996, s. 200.
54 N u h G ö n ü ltaş, Mason: Dul K adın’m Çocuğu, İstanbul, K arakutu Yayınları,
2002, s. 83-84.
55 Sevinç, a.g.e., s. 82.
56 Sevinç, a.g.e., s. 91.
dünyada gizli bir iktidar kurdukları57 varsayımından hareket
le Topçu, Yahudi-mason güç birliğini kapitalizm ve m odernleş
m enin sonuçlarından sorum lu tutm aktadır.58 Bu açıdan bakıl
dığında, sağ söylem m asonluğu Yahudilerin söm ürü ilişkileriy
le elde ettikleri sermaye birikim inin korunm asına; bu sürecin
farklı coğrafyalarda sürekli kılınm asına ve Yahudi iktidarının
siyasal ve iktisadi açıdan pekiştirilm esine hizm et edecek bir ör
gütlenm e olarak ele alınmaktadır. Bu kurguya göre, Yahudiler,
68 Yeşilyurt, a.g.e., s. 210, 252. Sağ söylem in Batı’da m ason-kom ünist ittifakına
dayandırdığı kriz, ayaklanm a ve savaşlar için bkz. Cevat Rifat A tilhan, “Garb
M em leketlerinde M asonların Yırtılan M askesi," Sebilûrreşad, cilt 9, sayı 222,
1956, s. 243-245.
babanız cahildir. Eski örümcek kafalıdır. Onlar gericidir. Siz
ise aydın kafalı, ilerici gençlersiniz. Sakın öyle hurâfelere inan
mayın! Cennet, cehennem, melek, cin, uydurma şeylerdir di
yorlar. Böyle yalanlara, gençlerin dînini îmânını, baba ocağın
dan almış oldukları edeb ve hayâlannı yok etmeğe çalışıyorlar.
Zevallı yavrularını aldatıp, kendi alçak isteklerini, zevklerini
kötü kazançları uğruna gençleri fedâ ediyorlar.69
69 H üseyin H ilm i Işık, Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye. H akikat Kitâbevi, İstan
bul, 2006, 95. baskı, s. 25-26.
70 Bu bağlam da, m illiyetçi-m uhafazakâr söylem de D em okrat P arti ik tid a n din
alanındaki uygulam aları ile iç düşm anlara karşı b ü y ü k b ir zafer kazanm ış ad
dedilir. Bu hu su sa dair m aso n lu k ve kom ünistlik özelindeki m etinler için bkz.
“D inim izi bask ıd an k u rta ra n M ukaddesatım ızı dinsizlerin, m asonların, Ko-
m in istlerin tah k ir ve tezyizifinden k o ru y an sevgili başbakanım ıza,” Sebilûr-
reşad, cilt 4, sayı 97, 1951, s. 342-344; E şref E dip [Fergan], “Esas Dava m a
sonlukla M üslüm anlık arasındaki m ücadeledir,” Sebilûrreşad, cilt 4, sayı 96,
1951, s. 322-324.
nımladığı m isyonerler (kara irtica), farmason ve Yahudiler (sa
rı irtica) ve kom ünistlerin (kızıl irtica) ittifakına atfen dile ge
tirdiği toplam 45 m addeden oluşan “tahribatlar” listesi bu bağ
lamda dikkat çekicidir:
vanı hum m asiyle çalışan, çabuk seferber olm akta dünyada birinci orduyu
m eydana getiren... hep o. Yine o, hep o, yalnız o, daim a o...”
N ecip Fazıl K ısakürek, C u m h u riy e tin 50. Y ılın d a T ü rk iye 'n in M a n za rası. Bü
yük Dogu Yayınlan, İstanbul, 1973, s. 52-4.
74 A tilhan b u özdeşleştirm eyi d o ğrudan ifade eder: “M uharref tevrata ve Yahu
diliğe bağlılıkları o kadar bariz ve aşikârdır ki, b ü tü n dinleri ve hatta Allah’ı
inkâr ede[rler]". A tilhan, a.g.e., s. 3.
75 “F arm asonluk T arikatı k apanıyor,” Sebilûrreşad, cilt 4, sayı 94, 1951, s. 301;
İbrahim Arvas, M ason Cem iyeti Vaktiyle nasıl feshedildi?”, Sebilûrreşad, cilt
6, sayı 137, s. 188.
nizm de entemasyonalisttir. Masonluk da. Komünizm de dün
ya devleti hedefine yönelmiştir. Masonluk da... Komünizm
için de milli vasıta önemli değildir. Masonluk için de.76
Sonuç yerine
KAYNAKÇA
Açıkel, F., “Kutsal M azlum luğun’ Psikopatolojisi”, Toplum ve Bilim, sayı 70, 1996,
s. 153-198.
Anadol, C., İsrail ve Siyonizm Kıskacında Türkiye, Bilge Karınca, İstanbul, 2004.
Arif, B.B.H.Ş., “Farmasonluk kalleşlikten başka nedir?” Sebilürreşad, cilt 2, sayı 41,
1949, s. 247-248.
Arvas, 1., “Mason Cemiyeti Vaktiyle nasıl feshedildi?”, Sebilürreşad, cilt 6, sayı 137,
s. 187-188.
“Asıl irtica", Sebilürreşad, cilt 4, sayı 99, 1950, s. 381.
Atilhan, C. R., “Türkiyede Farmasonlar: Din düşmanı, Kızıl ve Sinsi Tehlike”, Se-
bilûrreşad, cilt 1, sayı 1, 1948, s. 9.
—■, F arm asonlar lsla m iy eti ve T ü rk lü ğ ü Y ık m a k İçin N a sıl Ç alıştılar?, Aykurt Neşri
yat, İstanbul, 1951.
— , K endi V esikala rın a G öre M a so n lu k N edir?, Aykurt Neşriyat, İstanbul, 1954.
— , “Siyonizmin beşinci kolu m asonluk”, Sebilülreşad, cilt 10, sayı 226, 1956, s.
14-16.
— , “Garb Memleketlerinde Masonların Yırtılan Maskesi,” Sebilürreşad, cilt 9, sa
yı 222, 1956, s. 243-245.
Baykan, T.S., “Milli Teyakkuz Zihniyeti ve Bileşenleri”, B irikim , 235, 2008, s. 42-48.
Bora, T., T ü r k Sa ğ ın ın Üç H ali, İletişim Yayınlan, İstanbul, 1999.
Bora, Tanıl-Erdoğan Necmi, “’Biz Anadolu’nun Bağn Yanık Çocukları..’ Muhafa
zakâr Popülizm", M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce: M u h a fa za k â rlık , der. Ah
met Çiğdem, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2004, s. 632-644.
Bora, T., M edeniyet K aybı - M illiyetçilik ve Faşizm Ü zerine Y azılar, Birikim Yayın
lan, İstanbul, 2006.
Bourdieu, P., “Forms of Capital”, H a n d b o o k o f T h eo ry a n d Research o f th e Socio-
logy o f Education içinde, der. J. Richardson, Greenwood Press, New York, 1986,
s. 47-58.
— , “Social Space and Symbolic Power, Sociological T h eo ry, cilt 7, sayı 1, 1989, s.
14-25.
— , T he Field o f C u ltu ra l Production, Columbia University Press, New York, 1994.
Çınar, M., Siyasal B ir Sorun O larak İsla m cılık, Dipnot Yayınlan, Ankara, 2005.
Dedektif X Bir, “Tarih Çapında lfşalanmız Selamet mahfili Gizli Kitapından”, B ü
y ü k D oğu, sayı 2, 1954, s. 16-17.
“Dinimizi baskıdan kurtaran Mukaddesatımızı dinsizlerin, masonlann, Kominist-
lerin tahkir ve tezyizifinden koruyan sevgili başbakanımıza”, Sebilürreşad, cilt
4, sayı 97, 1951.
Dumont, P., “Freemasonary in Turkey: a by-product of W estem penetration," Eu-
ropean Revievv, cilt 13, 2005, s. 481-493.
Düzdağ, M.E., T ü r k iy e M a s o n la r ın ın Gizli T a r ih i, Cihad Yayınları, İstanbul,
1977.
Erbulak, M. vd., M a so n lu k Ü zerine, Yenilik Basımevi, İstanbul, 1976.
“Farmasonluk-Farmasonlar Para Kuvveti ve Cihan Piyasalannda Yahudi Hâkimi
yeti," İslam D ü n ya sı, sayı 5, 1952, s. 14.
“Farm asonluk Tarikati kapanıyor,” S e b ilü rre şa d , cilt 4, sayı 94, 1951, s. 300-
302.
Eşref Edip, “Esas Dava masonlukla Müslümanlık arasındaki mücadeledir,” Sebilür
reşad, cilt 4, sayı 96, 1951, s. 322-324.
— , “Masonluk İçinden çıkılmaz bir bataklıktır”, Sebilûrreşad, cilt 2, sayı 37, 1949,
s. 189-190.
— , “Kara irtica, San irtica, Kızıl irtica”, Sebilûrreşad, cilt 4, sayı 91, 1950, s. 242-
248.
— , “Dönmeliğin Türkleştirilmesi”, Sebilûrreşad, cilt 6, sayı 140, 1952, s. 226-231.
Elfarukî, “Yahudi M asonluğunun Husule Getirdiği Tehlike” çev. İsmail Ezherli, S e
bilûrreşad, cilt 4, sayı 94, 1951, s. 294-295.
“Gizli ve kökü dışarıda bir tarikat", İslam D ü n ya sı, sayı 14, 1952, s. 16.
Gönültaş, N., M ason: D ul K a d m 'ın Ç ocuğu, İstanbul, Karakutu Yayınlan, 2002.
Gürata, M., M a so n lu k N ed ir N e D eğildir, TISA Matbaacılık Sanayii, Ankara, y.y.
Hanioglu, M. Ş., B ir S iya sa l Ö rgüt O la ra k O sm anlı Ittih a d ve T e ra kk i C em iyeti ve Jön
T ürkler, iletişim Yayınevi, İstanbul, 1989.
— , P repearing F or A R evolution: T h e Y o u n g T u r k s 1 9 0 2 -1 9 0 8 , Oxford University
Press, Oxford, 2001.
H ü r ve K abul E dilm iş M a so n la r B ü y ü k Locası T ü zü ğ ü , Yenilik Basımevi, İstanbul,
1974.
Işık, H. H., T a m İlm ih â l S e ’â d et-i E bed iyye, Hakikat Kitâbevi, İstanbul, 2006, 95.
baskı.
“Kadircan Kaflı; yanlış düşünüyor!", İslam D ü n ya sı, sayı 3, 1952, s. 14, 16.
Karabekir, K., “Müslümanlığın Karşılaştığı Tehlikeler: 2. Masonluk”, tslâ m -T ü rk
A nsiklopedisi M ecm uası, cilt 2, sayı 79, 1947, s. 4-8.
Kısakûrek, N. F., C u m h u riyetin 50. Yılında T ü rk iye 'n in M anzarası. Büyük Doğu Ya
yınlan, İstanbul, 1973.
— , K onuşm alar, Büyük Doğu Yayınlan, İstanbul, 1990
— , İdeolocya Ö rgüsü, Büyük Doğu Yayınlan, İstanbul, 1994.
— , İhtilal, Büyük Doğu Yayınlan, İstanbul, 1995.
— , H itabeler, Büyük Doğu Yayınlan, İstanbul, 2007.
— , im a n ve A k siy o n , Büyük Doğu Yayınlan, İstanbul, 2006.
Kotku M. Z., C ihad, Seha Neşriyat, İstanbul, 1994.
— , H adislerle N a sih a tla r, cilt 2, Seha Neşriyat ve Tic. A. Ş., İstanbul, 1984.
Kulakçı, N., “Masonluk bir iltimas şebekesi, müşterekül menfaa imtiyazlı siyasi bir
şirket midir?”, Sebilülreşad, cilt 2, sayı 31, 1949, s. 93-94.
Landau, J. M., “Müslim Opposition to Freemasonry”, D ie W elt D es Islam s, cilt 6, sa
yı 2, 1996, s. 186-203.
Luhmann, T.M., “The Magic of Secrecy", Ethos, cilt 17, sayı 2, 1989, s. 131-165.
“Masonlarda Din ve Siyaset,” İslam D ünyası, sayı 24, 1952, s. 2-4.
Oğan, M. R., “M asonluğun İç Yüzü”, S eb ilü lreşa d , cilt 3, sayı 60, 1949, s. 146-
151.
— , “Tarikatlar ilga olundu Fakat mason Tekkeleri işliyor”, Sebilûrreşad, cilt 4, sa
yı 80, 1950, s. 78-80.
Öğün, S. S., T ü rk iye 'd e C em aatçi M illiye tç ilik ve N u re ttin Topçu, Dergâh Yayınla-
n, İstanbul, 1992.
Prof. 5- Ü., “Türk (!) masonları ve masonluğu”, B ü y ü k D oğu, sayı 4,1949, s. 12-13.
— , “Vesikalarla Masonluğun İçyüzü,” B ü y ü k D oğu, sayı 10, 1949, s. 12.
Reşad, V., K ur’a n ’dan M üslü m a tıla ra H a tırla tm a la r - Dinimiz İsla m ’a G öre M a sonluk,
Kamer Neşriyat, İstanbul, 1988.
Rifat, C., “Milli Birlik", D ü n y a N a za rın d a Y a h u d ilik ve M a so n lu k içinde, Selâmet Ba
sımevi, İstanbul, 1935.
Sevinç, N., Y a za rım K u rşu n la ta n Yazılar, Dede Korkut Yayınlan, İstanbul, 1975.
Necdet Sevinç, O rd u la r M a so n la r K o m ü n istler, Dede Korkut Yayınlan, İstanbul,
1976, 4. baskı.
Simmel, G., “The secret and the secret society," K:W:Wolff (der. ve çev.), The soci-
ology o f G eorge S im m el, Free Press, New York, 1950, s. 330-376.
Şık, T., G özdağı: A ş k e n a z i Y a h u d ilerin in G iz li Y a p ıla n m a sı, Ares Kitap, İstanbul,
2008.
T B M M T u ta n a k D ergisi, Birleşim 69, 27.4.1951. Oturum 1, s. 307-312.
Taburoglu, Û., “Komplo Teorileri: Modem Sonrasının Politik Tahayyülleri”, B iri
k im , sayı 235, 2008, s. 31-41.
Topçu, N., “Para ve Yahudi", H areket, sayı 20, 1967, s. 3-4.
— , A h la k N iza m ı, Dergâh Yayınlan, İstanbul, 2008.
T ü rk iy e H ü r ve K abul E dilm iş M asonları B ü y ü k Locası Localar U m um i N iza m n a m e
si, Ankara, 1959.
“Türkiyedeki farmasonluk teşkilatı ve Istanbuldaki Farmason mahfilleri" Jsldm-
T ü r k A nsikloped isi M ecm uası, cilt 2, sayı 96, 1948, s. 15-16.
Urban, H. B., “The Torment of Secrecy: Ethical and Epistemological Problems in
the Study of Esoteric Traditions", H isto ry o j Religions, cilt 37, sayı 3, 1998, s.
209-248. -
W arren C., B. Laslett, “Privacy and Secrecy: A conceptual Comparison", Journal of
Social Issues, cilt 33, sayı 3, s. 43-51.
Yeşilyurt, S., T ü rk iye 'n in B ü y ü k M asonları, Ankara, Yeryüzü Yayınlan, 2001,3. bas
kı (genişletilmiş).
Zizek, S., “Milletinin Keyfini Çıkar, Kendinmiş Gibi”, K ırılgan Tem as içinde, Metis
Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 211-258.
— , “Siyasi Bir Kategori Olarak Fantazi: Lacancı Bir Yaklaşım”, K ırılgan Tem as için
de, Metis Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 144-159
— , İdeolojinin Yüce N esnesi, Metis Yayınlan, İstanbul, 2004.
“tslam cephesinin bir kalesi sukut etti Siyonistler, Farmasonlar düğün bayram ya
pıyor,” Sebilûrreşad, cilt 6, sayı 135, 1952, s. 147.
Türk Sağının Kızılbaş Algısı
M E H M E T ERTAN
Giriş
1 Ahmet Yaşar Ocak, “Alevi”, İslam A n siklo p ed isi cilt 2 içinde, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınlan, Ankara, 1988, s. 368-369.
2 llyas Üzüm, “Kızılbaş”, İsla m A n sik lo p e d isi cilt 2 5 içinde, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınlan, Ankara, 1988, s. 546.
amaçlayan bu iki kavram gündelik kullanım ında nasıl bu den
li farklılaşabilir?
Alevilik konu su n d ak i en yetkin isim lerden olan T ürkolog
irene Melikoff, Aleviliğin kökenlerini, göçebe Türkm en3 boy
larının İslâm iyet’le tanışm asında arar ve Aleviliği İslâm önce
si inanışlarla İslâmî değerlerin kesiştiği nokta olarak ele alır.4
Ahm et Yaşar Ocak’a göre de Alevilik, İslâm ile İslâm î olm a
yan inanç biçim lerinin göçebe Türkm en boylarının yaşam tarz
ları içinde sentezlenm esinin bir ü rü n ü d ü r.5 Ocak, bu sente
zin unsurlarını İslâm Sufizmi, Musevilik, Hıristiyanlık, Şama
nizm, Zerdüştlük, M anihaizm, Budizm, Horasan Kalenderizmi
ve Hurufilik olarak sıralar.6
Bu haliyle, 10. yüzyıldan itibaren heterodoks bir inanış ola
rak şekillenen Anadolu sufizm inden bahsedebilmek m üm kün
dür. Ancak bu heterodoks inanışın içerisine Safevi Şiiliğinin
dahil olm ası ve 16. yüzyılda Anadolu’da çıkan isyanlar m ev
cut sosyal gerçekliği politikleştirmiş; Anadolu sufizmini, Kızıl-
başlaştırmıştır. Bu süreçte Bektaşi dergâhı Osmanlı Devleti ya
nında bir tutum sergilerken, Kızılbaşlık ise Safevi Şiiliğinin te
siri altında Ali kü ltü n ü n ve O n İki İm am anlayışının Anadolu
sufizmine senteziyle şekillenen isyancı bir gelenek haline gel
m iştir.7 Böylece tekkelerde yerleşik bir yaşam süren Bektaşiler
ile göçebe veya yarı göçebe bir yaşam sürm ekte olan Kızılbaşlar
arasındaki sosyal farklılık, 16. yüzyılda Safevi etkisiyle çıkan
ayaklanmalarla politik bir görünüm e de kavuşm uştur.8 Bu ha
31 Nadire Mater, “Devrimci Gençlik Hareketi Üzerine Hrtugrul Kürkçü ile Gö
rüşm e”, T ü rk iy e Sorunları D izisi 2 içinde, Alan Yayınlan, İstanbul, 1987, s. 16.
32 O k a n , T ü r k iy e ’de A lev ilik ..., s. 100.
33 Erol Güngör, İsla m T a sa vvu fu n u n M eseleleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1982,
s. 189-190.
T ürk sağı açısından 16. yüzyılda İran Şiiliği ile birleşen Ale-
vilerin, 1960’larda yaptığı ise Rus ve Çin kom ünizm iyle birle-
şerek Türk-lslâm kimliği ve bu kim liğin vücut bulduğu som ut
tezahürlerden devlete karşı çıkm aktır. Bu noktadan hareket
le T ürk sağı için Kızılbaş olm anın, Islâm! heterodoksi ile siyasi
solculuğun kesiştiği yerde durduğunu iddia edebilm ek m üm
kündür. İki açıdan “öteki”dir: politik anlam da Kızılbaşlık dev
let düşm anlığıyla ve bozgunculukla eş değerdir, kültürel an
lam da ise Kızılbaşlık İslâm dışıdır, kâfirdir. Üstelik sol nasıl
Aleviler nezdinde Anadolu halkındaki “devrim ci özü” keşfet-
tiyse, sağ da yine Kızılbaşlar üzerinden Anadolu’da ezelden be
ri “m illi bilinç” taşım ayan ve bugüne kadar taşınan kültü rü n
dışında olan “yabancılaşmış düşm anlan” keşfedecektir. Bu ne
denle 1978 yılında Sivas’ta bir İslâm! grup tarafından kaleme
alm an bildiride Alevilere tarihe gönderm esi de olan şöyle bir
çağrıda bulunulacaktır:
34 Zeki Coşkun, A leviler, S û n n ile r ve... Ö teki Sivas, İstanbul, İletişim Yayınlan,
1995, s. 289.
Dinle veya dini inançla alay edercesine konuşur veya küçüm
seyici, hafife alıcı tavırlarla geçiştirirlerdi. İçlerinde bir kere
namaz kıldıkları veya oruç tuttuklarım gören yoktu... Sol gö
rüşlü öğretmenlerimizin yalnız sözleri değil kılık kıyafetleri de
onlara antipati duymamamız için yeterliydi... Kimisinin bıyık
lan ağzına dolar, kimisinin saçlan ensesinden aşağı inerdi. Bi
zim için bunlar hiç alışılmamış olumsuz şeylerdi. Bizim bildi
ğimiz sadece Alevilerin bıyıklan ağzına dolardı ve bu da bizim
gibi Sünni yörelerde hiç hoş görülmez hatta tiksinti derecesin
de nefretle karşılanırdı.35
Her şeyden önce Ehli Sünnet bir kişi yasal yollardan halife se
çilmişse, ona biat edilmesi gerektiğini kabul eder. Bu Ehli Sün
netin çıkış yoludur. Böylece halife hususunda ihtilafı doğru
53 A . g.e., s. 240.
54 Taml Bora-Kemal Can, D evlet O cak Dergâh: 12 E y lü ld e n 1 9 9 0 la r a Ü lkücü H a
reket, iletişim Yayınlan, İstanbul, 1991, s. 51-52.
55 Mümtazer Türköne, “Sıkıyönetim Vurguncu Düzenin Koltuk Değneği Değil,
Milli Bağımsızlığın Koruyucusudur", G enç A rka d a ş, sayı 9, 12 Şubat 1979.
yaşamdaki görünürlüğü arasındaki eş zamanlılığı birbirine ek
lemleyerek iç savaş ideolojisini fiiliyata aktarabildi.56
Türk sağının ekonom i ve kültürü birbirinden ayırarak k ültü
re öncelik veren geleneksel siyaset dili, ekonom ik dönüşüm le
ri arka plana iterken kültürel çatışmaları ön plana çıkarm aktay
dı. MHP’nin 1970’li yıllarda yaptığı da T ürk sağının bu dilin
den konuşm ak ve sağın 1960-1980 arası dönem de Alevilere yö
nelik genel algılamasını harekete geçirmekti. Aleviler toplum
sal yaşamda daha fazla görünerek Sünnilerin geleneksel pozis
yonlarını sarsmışlardı, sadece İslâm dışı da değillerdi, aynı za
m anda devlete ayaklanan kom ünistler de Alevilerdi. Bu poli
tik ve ahlâkî Kızılbaş algılaması, Alevileri bir nefret nesnesi ha
line getirmeye yeterdi. Bu politika sonucunda Aleviler ve Sün
nilerin bir arada yaşadığı Ç orum -G aziantep-E rzurum üçgeni
arasında kalan bölgede Alevilere yönelik kitlesel kırım lar ger
çekleşecekti.57 Bu kitlesel kırım ların söylemde CHP ve Türki
ye Öğretm enler Birliği Derneği (TÛB-DER) gibi kurum lan he
def alarak başlaması ve sonrasında Alevi mahallelere sıçraması
da Türk sağının zihnindeki Alevi-solcu özdeşliğini, yani Kızıl
başlığı göstermesi bakım ından anlamlıdır.
Alevilere yönelik kırım sürecinin başlangıç noktası M alat
ya oldu. Malatya’da olaylar AP, MHP ve MSP’nin desteğiyle AP
adayı olarak seçilen Malatya belediye başkanı Hamit Fendoğ-
lu’n u n 17 Nisan 1978’de gelini ve torunu ile beraber bom ba
lı bir paketle öldürülm esiyle başladı. Fendoğlu’n u n cenazesi
ne katılan yaklaşık 10.000 kişi CHP ve TÛB-DER şubelerine ve
yerel solcu gazetelerin binalanna saldırdı. Saldırılar daha son
rasında k entin Alevi m ahallerine yöneldi ve 8 kişinin ölüm ü
yüzden fazla kişinin yaralanmasıyla son buldu. Bir kaç ay son
ra 3-4 Eylül 1978’de Sivas’ta “kom ünist Aleviler Ali Baba cami
sini bom baladı” dedikodulanyla tetiklenen olaylar belediye bi
nasına (çünkü belediye başkanı CHP’lidir) ve Alevi m ahalleri
63 Aydın Yalçın, “Şiddet Olaylarında Doğru Teşhis”, V atana H ıya n etin A natom isi
içinde, Yeni Forum Yayınları, Ankara, [t.y], s. 65-66.
ortaya çıkışlarına sahne oldu. Kimlik siyasetleri ile kastedilen
küreselleşm e sürecinde ulus devletlerin egem enliklerinin ve
m odernleşm e kuram ının varsayım larının sorgulandığı bir ik
limde, bireye varoluş im kânı sunacak kültürel özelliklerin siya-
sileşmesiydi. Alevici veya Islâmcı kim lik siyaseti ile kastedilen,
hem Aleviliğin hem de İslamcılığın bir dava neticesinde akılcı-
laştırılarak bağımsız bir toplum sal harekete kaynaklık etmeye
başlamasıdır. Bu kim lik siyasetinin Aleviler açısından taşıyıcı
sı ise Alevi sivil toplum kuruluşları ve entelektüeller olacaktı.64
Aleviliğin bir kim lik siyaseti olarak şekillenm esinin, T ürk sa
ğının Alevilik algısında köklü bir değişiklik yarattığını, bu m a
kale içindeki tartışm alardan yola çıkacak olursak, Türk sağının
Kızılbaş algısını Aleviliğe çevirdiğini iddia edebiliriz.
Kızılbaşlığı bir dinsel kim lik olarak Alevilik ile bir siyasal
kimlik olarak solculuğun kesiştiği yerde tanımlamıştık. Bu an
lamda 1970’li yıllarda Aleviler, Alevi k ültürünün kendisine bir
referans sunm adan, sol hareketler içerisine eklem lenerek po-
litikleşm işlerdi. Alevileri T ürk sağının gözünde Kızılbaşlaştı-
ran da bu beraberlikti. 1990’larda ise Aleviler bizzat bağımsız
bir Alevi kim liğine göndermede bulunarak politikleşmeye baş
layacaklardı. Bu yönüyle Türk sağının gözünde Alevileri Kızıl-
başlaştıran yani T ürk solunun doğal m üttefiki kılan unsur or
tadan kalkmaktaydı.
1990’lar bir diğer yanıyla, bir kim lik siyaseti olarak Islâmcılı-
ğın da serpildiği yıllardır. Bu süreçte Refah Partisi, küreselleşme
sürecinde değişen yaşam koşullan içinde, farklı sınıflan İslâmî
kimlik içinde eriten ve klasik sağ-sol aynm ını karmaşıklaştıran
çok sınıflı bir siyasal İslâm yaratm ıştı.65 İslam cılığın RP tara
fından bu derece etkin kullanımı, Türkiye’de siyasal düzlemin,
özellikle 1990’larda, sağ-sol ekseninde bölünm ekten çıkıp laik
lerle Islâmcılar arasında bölünm esi sonucunu doğuracaktı.66 Is-
64 Elise Massicard, Alevi H a reketin in S iya sa lla şm a sı, çev. Ali Berktay, İletişim Ya
yınlan, İstanbul, 2007, s. 21.
65 Haldun Gülalp, K im lik le r Siyaseti: T ü r k iy e ’de S iya sa l tsla m m Tem elleri, Metis
Yayınlan, İstanbul, 2003, s. 42.
66 A.g.e., s. 79.
lâmcılığın bir kim lik siyaseti olarak gelişiminin Türk sağının ta
rihinde oynadığı rol ise, İslâmî kim liğin savunulm ası noktası
nın Refah Partisine terk edilmesi ve RP dışındaki sağ kanat par
tilerde Islâmcı dozun yerini tedbirli bir muhafazakârlığa bırak
masıdır. ANAP genel başkanı olduğu 1991 yılında M esut Yıl
maz “milliyetçilik ve liberalliğin denetim inde olmayan bir m u
hafazakârlığın Türkiye şartlarında tutuculuğa, gericiliğe gitme
tehlikesi vardır,”67 uyarısında bulunurken, aynı yıl DYP genel
başkan yardımcısı olan H üsam ettin Cindoruk da sağ partilerin
dini değerleri politika malzemesi yapmaması gerektiğini belir
tip laik bir toplum da din ve m ezhep ayrımına göz yumulama-
yacağmdan bahsedecekti.68 RP karşısında laikliğe yapılan vur
gu ve tercih edilen tedbirli muhafazakârlık, T ürk sağının Alevi-
lerle kurduğu ilişkinin yum uşamasına neden olan bir diğer di
namiktir.
Bu yum uşam a dinam iğine geçmeden önce İslâmî sağın Ale
vi algısında yaşanan entelektüel değişime de değinm ek gerek
m ektedir. Bu entelektüel değişim İslamcı literatürün 1990’lar-
da postm odern teoriye yakınlaşmasıyla da ilgilidir. Bu yakın
laşmayı sağlayan ise m odernizm eleştirileri olm uştur. Islâm-
cı literatürde örneklerini özellikle Ali Bulaç’ta bulabileceğimiz
bu tavır, m odernizm eleştirisinde çıkış noktasının İslâm oldu
ğu sonucuna ulaşmıştır. Bulaç m odernizm i hep daha iyiye ulaş
mayı amaçlayan bir ilerleme illüzyonu olarak ele alır ve bu ya
nılsam anın da akla duyulan sonsuz inançtan beslendiğini vur
gular.69 Akılla kavranabilen gerçeklik ve endüstri toplum unun
yarattığı standartlaşm a ise farklı kültürleri tek tipleştirerek ade
ta ölüm e terk etm ektedir.70 Ali Bulaç’a göre m odernizm siyasi
anlam da ulus devlet, ekonom ik anlam da sürekli ekonom ik b ü
yümeye adanmış bir endüstri toplum u, epistem olojik olarak ise
pozitivizm ile ifadesini b u lur ve Batı medeniyeti ile özdeşleşir.
67 Aktaran Nuray Mert, Mesut Yılmaz, Türkiye’de Milliyetçilik Çağdaşlaşma ve
Demokrasi”, B a şken t T oplantıları, Ankara, 27.2.1991.
68 Göktaş ve Çakır, V atan M illet P ragm atizm : T ü rk Sağ ın d a İdeoloji ve P olitika...,
s. 197.
69 Ali Bulaç, D in ve M o d ern izm , İz Yayıncılık, İstanbul, 1992, s. 27.
70 A .g.e., s. 48.
Yeryüzünde bir dünya cenneti kurm aya amaçlayan m odem iz-
mi dünyayı cehennem e çevirmekle suçlayan Bulaç’a göre kur
tuluş ise genelde din özelde ise İslâm dininin m odem izm e kar
şı sunduğu kurtancı paradigm adan geçmektedir.71
Ali Bulaç’ın pozisyonunu Alevilere bağlayan tutum ise Bu-
laç’ın m odernizm e açık alt k ültür grupları tanım ıyla kendisi
ni ortaya koyar. B ütün batı toplum larında rastlanan alt k ü l
tü r gruplarının içinde çevreciler, feministler ve ana akım dinsel
grupların dışında yer alan m arjinal Mesihçi veya m ehdici dini
akım lar girer. Bu grupların m odernist sistem içinde kendilerine
ait bir özgür alanı vardır ama bu özgür alan sözde ve yalancıdır,
çünkü yarattığı geçici rahatlam a aslında m odem izm in kendi
si yeniden üretm esine vesile olmaktadır. Bu grupların m odem
paradigmaya alternatif sahici bir paradigm alarının olmaması ve
m odem devletin ideolojik aygıtlarıyla sıkı bir denetim altında
tutulm uş olmaları bu grupların m odem sisteme bir tehdit oluş
turm alarını engeller. Ancak varlıkları bile m odem toplum da iş
lerin yolunda gitmediğini anlatm ası bakım ından önem lidir.72
Batı toplum undaki m arjinallerin pozisyonu bu anlam da Bu
laç’a göre ehven-i şerdir, ama Türkiye’ye döndüğüm üzde Ba-
tı’nın kötü bir taklidi olan m arjinallerin oynadığı rol tamamen
farklılaşır. İslâm dünyasında m arjinaller kendi toplum lannm
düşm anıdırlar, çünkü Batıdaki m arjinaller m odem izm in gö
rüntülerine saldırırken, İslâm dünyasında m arjinaller bunların
toplum a dayatılmasını engelleyen geleneksel k ültür ve değerle
re saldırırlar. Bu nedenle de kendi toplum lannm düşm anıdır
lar.73 Her ne kadar Bulaç, Türkiye’deki m arjinal gruplar içinde
Alevileri saymasa da, m esiyanik bir M ehdi anlayışına sahip ol
makla eleştirilen Alevilerin de bu hikâyedeki rolünün, gelenek
sel değerlerin beslenm e kaynağını oluşturan ana akım İslâmî
paradigm anın dışında k alan h eterodoks bir d ü şü n ü ş olarak
to plum un m odernizm e direnişini zayıflatan bir toplum düş
manlığı olduğunu tahm in etm ek pek de güç değildir.
71 A.g.e., s. 7-10.
72 A.g.e., s. 138-140.
73 A.g.e., s. 143.
Bulaç, yakın dönem yazılarındaysa Aleviliğe açık kapı bıra
kan bir pozisyon takınır. Alevilere kendilerini Sünni karşıtlığı
üzerinden tanım lam am a ve kim liklerini Sünniliğin ötekileşti-
rilmesi üzerine kurm am a çağrısında bulunur. Bulaç’a göre Ale
vilik, Sünnilik dışı olabilir ama Şiilik gibi kendisini İslâm için
de konum landırm alıdır.74 Bulaç sonrasında da Alevileri zihin
lerini sivilleştirmeye ve Sünnileri suçlam ak yerine sorunlarının
kaynağını devlette aramaya çağırır.75 Böylece Ali Bulaç’ın erken
dönem yazdıklarına dönecek olursak, yazar Alevilere m oder-
nizm e karşı toplum u savunm a im kânı tanım aktadır. Aleviler
için bu im kândan yararlanm aksa, kendilerini m odem izm e al
ternatif sahici paradigmayı sunan İslâm’ın içine konum landır-
m aktan geçmektedir.
Aleviliğin bir farklılık olarak benim senm esi ancak bu fark
lılığın Alevilik İslâm içinde kaldığı m üddetçe tanınm ası 1980
sonrasında hangi kanatta gelirse gelsin T ürk sağının Alevilik
algısına dam gasını vuran tem el eğilimdir. T ürk sağında yaşa
nan bu eğilimi ve bu eğilimin sonucu olarak Alevilikle k u ru
lan ilişkinin yum uşam asını MHP üzerinden daha net takip ede
bilm ek m üm kündür. 1970’li yıllarda İslamcı bir tınıyla süsle
nen anti-kom ünist kitle m obilizasyonunu seferber eden MHP,
1990’lı yıllarda T ürklük tanım ı içerisinde Islâmcı dozu azalta
cak ve daha çok soy Türkçülüğe dönecektir. Bu dönüşüm ün al
tında Refah Partisinin yükselişi karşısında Islâmcılığı RP’ye tes
lim ederek Türkçülüğe kayma dürtüsünün dışında, 1990’larda
giderek ülke siyasetine damgasını vuran Kürt sorununun uyan
dırdığı milliyetçi kabarm adan yararlanm a ve Sovyetler Birliği
nin dağılm asının tetiklediği Pan-Türkist eğilimlerin payını da
yadsımamak gerekm ektedir.76 Bu konjonktür içerisinde, MHP
açısından artık İslâm, Türk kim liğinin m erkezi tanımlayıcıla
rından biri olm aktan çıkmış ve ikincilleşmişti. MHP resmi lai
sizmle daha banşık bir tavır sergilemeye ve 1991’de seçim itti
77 A.g.e., s. 180.
78 A.g.e., s. 183-184.
79 A n k an , T ü rk Sağının T ü rk Sorunu: M illiyetçi H areket P artisi..., s. 23.
80 T ü r k iy e ’nin O nurlu Geleceği: M illiyetçi H areket Partisi 3 Kasım 2002 Seçim Be
y a n n a m esi, 2002, s. 14-18.
81 İzzettin Doğan’ın Aleviliğe ilişkin düşünceleri için A yhan A ydın, İz ze ttin D o
ğ a n ’m A levi İslam in a n cı K ü ltü rü ile ilgili G örüş ve D üşünceleri, Cem Vakfı Ya
yın lan , İstanbul, 2000.
82 Ruşen Çakır, N ereye G itti Bu Ü lkücüler, M etis Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 18.
leri zayıf da olsa Türk-M üslüm an olarak kabul etmişti, bu “ba
ğışlayıcı” tavır içinde Alevilik kendi öz geçmişinden kopartıla
rak milliyetçi tarih yazımı içerisinde işlevsel bir rotaya otu rtu
luyordu. Alevilik tanınıyordu, ancak Aleviliğin anlamı T ürklük
bilincinin taşıyıcısı olmak, İslâm! zenginliğin bir parçası olmak
veya devletle barışık olmakla sınırlandırılıyordu. Mesela Taha
Akyol, Anadolu Aleviliğinin İran Şiasından farklı olarak devle
te sadık ılımlı yanm a vurgu yapıyordu.83 Bu nokta, 1980 son
rasında Alevilik ile T ürk sağı arasında kurulan ilişkinin bam
teliydi. T ürk sağı için Alevilik artık bir realiteydi, ama Alevi
lik T ürk sağının düşünce haznesinde bağımsız bir kimliğe kay
naklık etm ekten ziyade T ürklüğün taşıyıcısı veya İslâmî zen
ginliğin bir parçası olarak tanınıyordu. Eski Diyanet İşleri Baş
m üfettişlerinden Abdülkadir Sezgin’in çalışmaları bu eğilimin
en billur örneklerini sunuyordu. Alevileri üstü örtük bir şekil
de kendi tarihlerini bilmemekle itham eden Sezgin, Alevi-Sün
ni ayrım ının yapay olduğunu ve Emevi zulm üne karşı çıkm ak
üzerinden tanım lanacaksa Alevilerin de Sünni olduğunu be
lirtm ekteydi. Alevi-Bektaşiliğin Anadolu’n u n Türkleştirilm esi
noktasındaki önem inin altını çizen Sezgin, Aleviliğin ayrı bir
m ezhep olmayıp inanç bakım ından M aturidi, ibadet bakım ın
dan ise Hanefi m ezhebinin bir parçası olarak değerlendiriyor
du. Aleviliğin çarpıtılarak m uhalif bir m ezhep haline getirilme
si çabalarına karşı Sezgin’in önerisi de son derece açıktı: Diya
net İşleri ve İlahiyat Fakültelerinin bu dini konuda bilgilendir
me faaliyetleri içerisinde bulunm ası.84
1990’lı yıllarda ise MHP’nin Aleviliğe duyduğu ilgi daha da
sahiplenici bir tavra bürünm eye başladı. Aleviler artık Ana
dolu’n u n Türkleşm esine yaptıkları katkıdan dolayı yukarıdan
takdir edilm iyor; o n u n da ötesinde bizzat “biz”in bir parçası
olarak kabul ediliyorlardı. Arslan Bulut 1993 yılında Ortadoğu
gazetesinde kalem aldığı m akalesinde şunları yazacaktı:
Kitaplar
Akyol, Taha, H aricilik ve Şia: İsla m ’da D evrim ciliğin S o syo lo jik K a y n a k la n , İstanbul,
Kubbealtı Neşriyat, 1988.
Ankan, E. Burak, T ü r k Sağının T ü rk Sorunu: M illiyetçi H a reket P artisi, Agora Ki
taplığı, İstanbul, 2008.
Arvasi, Seyyid Ahmed, T ü rk -lsla m Ü lkü sü (3 cilt), Burak Yayınevi, İstanbul, 1994.
Aydın, Ayhan, iz z e ttin D oğan'm A levi İslam inancı Kültürü ile ilgili G örüş ve D üşün
celeri, Cem Vakfı Yayınlan, İstanbul, 2000.
Baha Said, T ü rk iy e ’de A levi-B ektaşi, A h i ve N u sa y ri Z ü m releri, yay. haz. Doç. Dr. İs
mail Görkem, Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 2000.
Berkes, Niyazi, The D evelopm ent o f Secularism in T u rk ey , Hurst ve Company, Lond
ra, 1998.
Bora, Tanıl ve Can, Kemal, D evlet O cak Dergâh: 12 E y lü l’den 1 9 9 0 ’lara Ü lkücü H a
reket, İletişim Yayınlan, İstanbul, 1991.
Bora, Tanıl ve Can, Kemal, D evlet ve Kuzgun: 1 9 9 0 ’lardan 2 0 0 0 ’lere M H P, İletişim
Yayınlan, İstanbul, 2004.
Bora, Tanıl, T ü rk Sağının Üç H ali, Birikim Yayınlan, İstanbul, 2007.
— , “Türkiye’de Popülist Milliyetçilik”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce C ilt 4:
M illiyetçilik içinde, ed. Tanıl Bora, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2003.
Bulaç, Ali, D in ve M o d e m iz m , tz Yayıncılık, İstanbul, 1992.
Can, Kemal, “Ülkücü Hareketin İdeolojisi”, M o d e m T ü rkiye'd e Siyasi Düşünce C ilt
4: Milliyetçilik içinde, ed. Tanıl Bora, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2003.
Coşkun, Zeki, A leviler, S ü n n ile r ve... Ö teki Sivas, İstanbul, İletişim Yayınlan, 1995.
Çakır, Ruşen, N ereye G itti Bu Ü lkücüler, Metis Yayınevi, İstanbul, 2003.
Çakır, Ruşen ve Göktaş, Hıdır, V atan M illet P ragm atizm : T ü r k Sağında ideoloji ve
P olitika, Metis Yayınlan, İstanbul, 1991.
Çalık, Mustafa, M H P H areketi: K a y n a k la n ve G elişim i (1 9 6 5 -1 9 8 0 ), Cedit Neşri
yat, Ankara, 1995.
— , “Türk Milliyetçiliği Üzerine Bazı Tartışma N otlan”, Siyasi Y a zıla r içinde, Ce-
did Neşriyat, Ankara, 1988.
Demirel, Tanel, A d a let P artisi, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2004.
Dressler, Marcus, How to Conceptualize Inner-lslamic Plurality/Difference: ‘Hete-
rodoxy' and ‘Syncretism’ in the W ritings of Mehmet F. Köprülü (1890-1966),
B ritish Journal o f M iddle E a ste m Studies, 37: 3.
Gülalp, Haldun, K im lik le r Siyaseti: T ü r k iy e ’de S iya sa l Isla m m Tem elleri, Metis Ya
yınlan, İstanbul, 2003.
Güngör, Erol, İsla m T a sa vvu fu n u n M eseleleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1982.
Gürel, Burak, “Political Mobilization in Turkey in the 1970s: The Case of the Kah
ramanmaraş Incidents” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Boğaziçi Üniver
sitesi Atatürk Enstitüsü, 2003.
İrat, Ali Murat, “Aleviler ve ‘Medeniler’", B irik im , sayı 225, Ocak 2008.
Kabaklı, Ahmet, M ü slü m a n T ü rk iye , Toker Yayınlan, İstanbul, 1970.
Kafesoğlu, İbrahim, T ü rk -tsla m S e n tezi, Aydınlar Ocağı, İstanbul, 1995.
Kehl-Bodrogi, Krisztina, “Atatürk and Alevis: A Holy Alliance?”, T u r k e y ’s A levi
Enigm a: A C om p reh en sive O verview içinde, der. Paul J. W hite ve JoostJonger-
den, Brill, Leiden, 2003.
Köprülü, Fuad, O sm anlı D evletin in K u ru lu şu , Türk Tarih Kurumu Basımevi, An
kara, 1959.
— , “Türk İstilasından Sonra Anadolu Tarih-i Dinisine Bir Nazar ve Bu Tarihin Men-
balan”, A n ado lu ’da İslam iyet içinde, İnsan Yayınlan, İstanbul, 2000.
Küçük, Murat, “Mezhepten Millete: Aleviler ve Türk Milliyetçiliği”, M o d e m T ü r
k iy e ’de S iy a si D üşünce C ilt 4: M illiye tç ilik içinde, ed. Taml Bora, İletişim Yayın
lan, İstanbul, 2003.
Laçiner, Ömer, “Malatya Olayı - Türkiye’de Faşist Hareketin Yapısı ve Gelişimi”,
B irikim , sayı 39, Mayıs 1978.
Leezenberg, Michiel, “Kurdish Alevis and the Kurdish Nationalist Movement in
the 1990s”, T u r k e y ’s A levi E n ig m a içinde, der. Paul J. White ve Joost Jongerden,
Brill, Leiden, 2003.
Mardin, Şerif, Siyasal ve S osyal B ilim ler - M a ka leler 2 , İletişim Yayınlan, İstanbul,
1994.
Massicard, Elise, Alevi H areketinin Siya sa lla şm a sı, çev. Ali Berktay, iletişim Yayın
lan, İstanbul, 2007.
Mater, Nadire, “Devrimci G en çlik H areketi Ü zerin e E rtu ğ ru l K ü rk ç ü ile G ö rüşm e”,
T ü rk iye Sorunla rı D izisi 2 içinde. Alan Yayınlan, İstanbul, 1987.
Melikoff, irene, U y u r id ik U yardılar: A lev ilik -B ek ta şilik A ra ştırm a la rı, çev. Turan
Alptekin, Demos Yayınlan, tstanbul, 2006.
— , “Bektaşilik/Kızılbaşlık: Tarihi Bölünme ve Sonuçlan”, Alevi K im liğ i içinde, der.
T. Olsson, E. Ûzdalga ve C. Raudvere, çev. Bilge Kurt Torun, Hayati Torun, Ta
rih Vakfı Yurt Yayınlan, İstanbul, 2003.
Mert, Nuray, “Türkiye’de Merkez Sağ Siyaset: Merkez Sağ Politikalann Oluşum u”,
T ü rk iy e ’de S iv il Toplum ve M illiyetçilik içinde, der. Stefanos Yerasimos, İletişim
Yayınlan, İstanbul, 2002.
Ocak, Ahmet Yaşar, “Alevi”, İslam A n siklo p ed isi cilt 2 içinde, Türkiye Diyanet Vak
fı Yayınlan, Ankara, 1988.
— , T ürkler, T ü rk iy e ve İslam , İletişim Yayınlan, İstanbul, 2004.
— , T ü r k iy e ’de T a rih in S a p tırılm a sı Sürecinde: T ü rk Sufiliğ in e B akışlar, iletişim Ya
yınlan, İstanbul, 1996.
Okan, Murat, T ü rkiye'd e A lev ilik , imge Kitapevi Yayınlan, Ankara, 2004.
Ûznur, Hakkı, Ü lkücü H areket 4: Ya yın O rganları M a ka leler Tem el K a vra m lara Ü l
kücü B akış T ebliğler Ü lkücü H arekette E ğitim ve T eşkila t, Alternatif Yayınlan, An
kara, 1999.
— , Ü lkücü H areket 5: B a şya zıla r, H ergün Y a z ıla n , Ü lkücü G ençlik Liderleriyle Y apı
lan R öportajlar, Ü lkücü H areket ve C ezaevleri, Alternatif Yayınlan, Ankara, 1999.
Sezgin, Abdûlkadir, S o syo lo jik A çıdan A lev ilik -B ek ta şilik , Ankara, Yeni Türkiye Ya
yınlan, 2003.
Taşkın, Yüksel, A n ti-K o m ü n izm d e n K ü reselleşm e K a rşıtlığ ın a : M illiye tç i M u h a fa
z a k â r E ntelijan siya , İletişim Yayınlan, İstanbul, 2007.
— , “Anti-Komünizm ve Türk Milliyetçiliği”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iyasi D üşünce Cilt
4: M illiyetçilik içinde, ed. Tanıl Bora, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2003.
— , “Türkiye Sağını Anlamak", Prof. D r K em ali S a yb a şılı'ya A rm ağan: ik tis a t S iy a
set, D evlet Ü zerin e Y a zıla r’ın içinde, der. Burak Ülman ve ismet Akça, Bağlam
Yayınlan, İstanbul, 2006.
Turan, Osman, K o m ü n izm in K a yn a k la n , Şark Matbaası, Ankara, 1964.
— , T ü r k iy e ’de M anevi B u hran, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1978.
T ü rk M illeti Uyan: M illiyetçi H areket Partisi 1 9 7 7 Seçim B eyannam esi, Emel Matba
acılık, Ankara, 1977.
Türkdoğan, Orhan, A levi-B ekta şi K im liği, Timaş Yayınlan, İstanbul, 1995.
T ü r k iy e ’nin O nurlu Geleceği: M illiyetçi H a reket Partisi 3 K a sım 2 0 0 2 Seçim B eya n
nam esi, 2002.
Üzüm, llyas, “Kızılbaş”, İsla m A n siklo p ed isi cilt 2 5 içinde, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınlan, Ankara, 1988.
Webb, Emma Sinclair, “Sectarian Violence, the Alevi Minority and the Left: Kah-
raanmaraş 1978”, T u r k e y ’s A levi E nigm a içinde, der. Paul J. White ve Joost Jon-
gerden, Brill, Leiden, 2003.
Yalçın, Aydın, “Şiddet Olaylannda Doğru Teşhis”, V atana H ıya n etin A n a to m isi için
de, Yeni Forum Yayınlan, Ankara, [t.y].
Yaman, Ali, K ızılb a ş A levi O c a kla n , Elips Kitap, Ankara, 2006.
Yetişen, Reha, Tahtacı A şiretleri, Memleket Gazetecilik, İzmir, 1986.
Zürcher, Eric Jan, Turkey: A M o d e m H istory, I.B Tauris, New York, 1994.
Türkiye Sağı, A K P ve Kürt Meselesi
C EN K SARAÇOĞLU
ÖZ
Giriş
1 Hegemonya projesi kavram ının AKP bağlam ında bir değerlendirm esi için
bkz. Ali Ekber Doğan, “AKP’li Hegemonya Projesi ve Neo-liberalizmin Yeni
den Dirilişi", P ra ksis , 2010, sayı 23.
de iktidara gelmiş bir parti olarak AKP’nin Türkiye’deki bu sağ
ideolojik alan veya gelenek içinde özgül bir konum u temsil et
tiğini, kendisinden önceki herhangi bir sağ siyasi hareketin ba
sit bir uzantısı olmadığını da teslim etm ek gerekir. Türkiye’de
ki sağ ideolojik alan içerisindeki bu özgül konum u “AKP’nin
Kürt pohtikası”na da yansıdığından, bu partinin iktidar oldu
ğu dönem içerisinde Kürt sorununda sergilediği çeşitli pratik
leri belirli bir sağ zihniyet yapısı ile ilişkilendirerek bütünlük
lü bir şekilde ele alm ak ve böylelikle de bu pratiklerin arkasın
daki m antığın şifrelerini çözmek m üm kündür. Böyle bir bakış
açısı AKP’nin bu 10 yıllık iktidarı süresince Kürt sorununa da
ir geliştirdiği ve birbirleriyle çelişkili gibi gözüken söylemleri
ve pratikleri kısa vadeli hesaplara dayalı konjonktürel tepkiler
olarak açıklam anın ötesine geçerek bunları belirli bir toplum
vizyonunun, bütü n lü k lü bir ideolojik konum lanışın ve buna
eşlik eden kapsamlı bir stratejinin uyum lu parçalan olarak gör
memize im kân sağlayabilir.
Bu doğrultuda bu yazının amacı AKP’nin siyasi-ideolojik ko-
num lanışı ile o n u n Kürt politikası arasındaki ilişkiye dair bir
çözüm lem e su n m ak ve bu sayede de hem AKP’nin kim liği
ni hem de Kürt m eselesinin AKP iktidarında aldığı yeni biçi
mi daha iyi anlayabileceğimiz bir çerçeve oluşturm aktır. Bura
da AKP’nin bahsettiğimiz sağ ideolojik alan içerisindeki özgül
konum unu sadece fikri bir konum lanış olarak değil, parti ikti
dara geldiğinden beri yapılandınlm aya çalışılan toplumsal he
gemonya projesinin yapıcı ideolojik öğelerinden biri olarak ele
alacağım. Bu m invalde, AKP’nin K ürt politikası ile özgül sağ
karakteri arasındaki bağlantıyı bu hegem onya projesi bağla
m ında kurm aya çalışacağım.
6 Ilhan Uzgel, “AKP: Neoliberal Dönüşümün Yeni Aktörü”, AKP K itabı, der. İl
han Uzgel ve Bülent Duru, Ankara, Phonenix Yayınevi, 2009, s. 18.
tutunamayarak meşruiyet krizi yaşayan Milli Görüş Partileri
ne kıyasla meşruiyet sıkıntısı yaşayıp yaşamayacağı önemli bir
konuyu gündeme getirmektedir. AK Parti bir yandan anayasal/
yasal çerçeveye bağlılığı ve seçimlerde elde ettiği siyasal des
tek, diğer yandan ise kurumsal yapı ve devlet geleneği ile ba
rışık bir siyasal hareket olma noktasında gösterdiği çabayla bu
meşruiyeti canlı tutmaya çalışan bir parti görünümündedir.7
20 Jenny White, T ü rkiye'd e İslam cı K itle Seferberliği, çev. Esen Türay, Oğlak Ya
yıncılık, İstanbul, 2007, s. 210.
pılan analizlerin bir kısmı partinin program ına ve kendi siyasal
m etinlerine odaklanarak o nun kendisine yönelik yaptığı tanı
mı esas kabul etm ektedir.21 Bu m etinlerin partinin bazı özellik
leri hakkında kim i ipuçlan sağladığını söylemek m üm kün ol
sa da onun geniş halk kesimleriyle hangi semboller ve değerler
üzerinden bir bağ oluşturm aya çalıştığım anlam ak ve AKP’nin
T ürkiye sağındaki gerçek k o n u m u n u belirlem ek k o n u su n
da hem yetersiz hem de yanıltıcı olacağı açıktır.22 Bu tü r par-
ti-içi m etinlerden biri olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın danış
m anı Yalçın Akdoğan’m yazdığı “Ak Parti ve Muhafazakâr De
m okrasi” isimli kitap AKP’nin söylem ve pratikleri üzerinden
onun ideolojisini anlam landırm aya yönelik bir çalışma olm ak
tan ziyade kuru lu şu n u n ilk yıllarında partiye yöneltilen “gizli
Islâm cı” suçlam alarını savuşturm aya yönelik bir çabanın ese
ri gibi gözükm ektedir.23 Bu kitaba bakıldığında AKP “devrimci
değil tedrici değişimden yana”, “uzlaşı kültürünü temel alan”,
“evrensel norm lara dayalı h ukuki m eşruiyeti önem seyen”, “sı
nırlandırılm ış bir siyasal iktidardan yana”, “kültürel farklılık
lara saygılı”, “toplum m ühendisliğini reddeden” ve “idealizm
ve realizm arasında bir denge” kurm aya çalışan m uhafazakâr
dem okrat bir parti olarak tanım lanıyor.24 Böyle bir tanımlama
AKP’nin bazı soyut ve evrensel prensipleri harm anlam ak sure
tiyle özgün bir ideolojik konum lanışa sahip olduğu izlenimini
verir ve partinin Türkiye sağının ve içinden çıktığı İslamcı Mil
li Görüş H areketi’nin bir takım tarihsel ideolojik referanslarıyla
bezenmiş olduğu gerçeğini görmemize im kan sağlamaz. Bu ba
kım dan AKP’nin Türkiye sağı içerisindeki konum una partinin
kendisi için biçtiği ideolojik tanım lam a üzerinden değil toplu
ma seslenirken ve onunla bağ kurarken kullandığı semboller ve
söylemler üzerinden ulaşılabilir.
36 Gareth Jenkins, Political İslam in T urkey: R unning W est, H eading East?, Palgrave,
New York, 2008, s. 169.
37 Çınar, 2006, s. 478.
yasal kim liğinin en başat öğesi olduğu düşünüldüğünde kim i
lerinin iddia ettiğinin aksine AKP’nin siyasal düzlem de İslâm’la
ilişkisini kesmesi m üm kün değildir.
Bu noktada yine “m illetle” kendi dinsel yaşayış biçim i üze
rinden b ir rabıta kurm aya çalışan T urgut Ûzal’ın ANAP’ı ile
AKP arasında bir benzerlik olduğu iddiası öne sürülebilir. Fa
kat kabul edilm elidir ki ANAP dönem inde toplum un m uha
fazakâr değerleriyle b ir bağ o lu ştu rm a işi b ir b ü tü n olarak
ANAP’ın kendi kim liği üzerinden değil, T urgut Özal’ın şahsı
üzerinden yürütülm eye çalışılmıştır. Zira ANAP’ın ülkücüle
ri, muhafazakârları, liberalleri ve hatta kim i sosyal dem okratla
rı da içeren ve bu gruplardan hiçbirinin tam olarak rengini ve
remediği geniş bir koalisyon olduğu düşünüldüğünde bahset
tiğimiz “milletle özdeşleşme” m isyonunu tam olarak yerine ge
tirmesi pek m üm kün değildi. Ayrıca ANAP hiçbir zam an AKP
için söz konusu olduğu gibi “m illetin değerlerini” yani onun
dinselliğini devlet alanında vücuda getirme gibi iddialı bir m is
yonu üstlenm em iştir.38 Bu önem li fark gözetildiğinde AKP’yi
DP, AP ve ANAP çizgisinin temsil ettiği m erkez sağın tipik bir
devamı olarak kabul etm ek açıklayıcı değildir.
İslâmî değerlerin devlet alanında temsili üzerinden toplumla
kurulan bu özdeşlik bağı m uhafazakârlık bahsinde dile getirdi
ğimiz bir aile olarak millet kavrayışı ile bütünleşerek AKP’nin
neo-liberal dönem deki toplum sal hegemonyasını daha da per
çinler. Fakat buna ek olarak AKP’nin İslâm üzerinden k urdu
ğu bu özdeşleşme aynı zam anda 28 Şubat sürecinde zayıflaşa
da hâlâ sivil toplum da ve gündelik hayat alanında etkili olma
ya devam eden ve yeniden siyasallaşma potansiyeli taşıyan ra
dikal Islâmcı akımlar, Milli Görüş Hareketini destekleyen kitle
ler ve bazı dini cemaatlerin AKP’nin arkasında dizilmesini ko
laylaştırm ıştır. AKP’nin toplum da dinselliğin en güçlü ve ik
na edici temsilcisi olarak çıkması ve partinin kendi konum unu
korum ak için sürekli bir mücadele içinde olduğu görüntüsünü
vermesi İslâmcılığın radikal unsurlarının yavaş yavaş AKP için
42 Ümit Cizre ve Joshua W alker, “Conceiving the New Turkey After Ergene-
kon”, T he International Spectator, cilt 45, sayı 1, 2010, s. 95.
ve ideolojik olarak da tasfiyesi. Kürt politikasının bu üç bileşe
ni de AKP’nin neo-liberal hegemonya projesinin ve onun özgül
sağ ideolojik konum unun izlerini taşımaktadır.
Bundan önceki bölüm lerde sistemin 2001’de yaşadığı büyük
bir ekonomik, siyasal ve ideolojik kriz karşısında AKP’nin yeni
bir neo-liberal toplumsal hegemonya projesiyle çıktığını söyle
miştik. Bir yandan neo-liberal politikalann yıkıma uğrattığı ke
simlerin devlete karşı “m innetini” bir takım hizm et ve hayırse
verlik politikalarıyla yeniden üretm eye, diğer yandan m uhafa
zakâr, milliyetçi ve Islâmcı söylem ve motiflerin özgün bir bi
leşimi ile onlarla kalıcı bir ideolojik bağ geliştirmeye dayalı bu
hegemonya projesinin Kürt sorunundan kaynaklı şiddetin var
lığında işler kılınması ve sağlam temellere oturm ası imkansızdı.
Daha som uta inersek yukarıda ayrıntılarına değindiğimiz bir
lik, bü tü n lü k ve huzur içindeki bir aile olarak tasarlanan mil
let kurgusunun ülkenin bir bölüm ünde şiddetli bir şekilde de
vam eden savaş tablosu ile birlikte yaşaması m üm kün değildi.
AKP’nin devlete, sisteme ve millete bağlılığı Kemalizm’den fark
lı değerler ve sem boller üzerinden örm eye soyunduğu; onun
“laisizm inden” ve T ü rk lü k v u rgusundan uzaklaştığı oranda
Kürt politikasını eski katı inkarcı ve asimilasyoncu politikalar
la sürdürem ez durum a geldi. AKP’nin biraz önce sıraladığımız
param etreler uyarınca geliştirdiği Kürt politikası bu açıdan sa
dece Kürtler ve bölge için devreye sokulm uş yeni bir taktik ola
rak değil bu sağ hegemonya projesinin ve AKP’nin genel Türki
ye vizyonunun zorunlu bir yönelimi olarak ortaya çıktı.
AKP’n in K ürt politikasının birinci ayağını oluşturan “böl
geye hizm et götürm ek” politikası ilk bakışta sorunu “ekono
m ik geri-kalm ışlık” olarak algılayan klasik devlet yaklaşımının
bir devamı olarak görülebilir. Fakat “AKP’nin hizm et politika
sının” hayata geçirildiği tarihsellik göz önünde bulunduruldu
ğunda bu politikalann farklı bir mahiyette tezahür ettiği anlaşı
lacaktır. Öncelikle bu yardım politikalan AKP’nin bunlarla bir
likte devreye soktuğu K ürt kim liğinin varlığını kabul etmeye
yönelik politikalanyla ilişkili bir şekilde düşünülm elidir. Kürt
kim liğinin vurgulandığı bir ortam da AKP önceki devlet politi
kalarından farklı olarak bu yardım ları sadece “devletin ülkenin
kalkınm ası yolunda yaptığı yatırım ” olarak değil, aynı zam an
da “partinin K ürtlere yaptığı yardım ve gösterdiği şefkat ola
rak” sunm aktadır. Bununla ilişkili olacak şekilde bu yardım la
rın arkasındaki rasyonel, yine devletin klasik “geri kalm ışlık”
paradigm asından farklı olarak “bölgeyi teröre zem in hazırlayan
yoksunluklarından” kurtarm ak değil Kürtleri AKP’nin sağ he
gemonya projesinin kitlesel destekçisi haline getirmekti. İkin
ci olaraksa bu “h izm et” politikaları daha önceki dönem lerde
uygulanan ulusal kalkınm acı çerçevedeki yatırım lardan farklı
olarak neo-liberal dönem in ruhuna uygun bir içerik kazanm ış
tır ve bu bakım dan AKP’nin neo-liberal popülizm inin Kürtle-
rin yaşadığı bölgelerdeki uzantısı olarak telakki edilebilir. Da
ha önceki bölüm lerde gösterildiği gibi AKP’nin neo-liberal po
pülizm i ekonom ik yoksunlukların yapısal nedenlerine dokun-
maksızın bunları geçici olarak ferahlatmaya yönelik yardım ve
hayırseverlik politikalarına dayanır. Bu yardım politikaları ki
mi zam an devlet eliyle ama daha çok AKP’li belediyeler, özel
sektör, sivil toplum örgütleri ve dini cemaatler eliyle yürütülür.
AKP’nin bu hizm et ve yardım politikalarıyla bölgeye uzan
maya çalışm asının bir anlam ı bölge halkıyla bir tür klientalist
ilişkiler geliştirmekse diğer anlamı bu “sosyal politikaları” böl
gede belediyeleri elinde tutan Kürt hareketi ile m ücadelenin bir
aracı olarak kullanm aktır. Zira AKP, bölgeye devlet eliyle gö
türdüğü hizm eti BDP’li belediyelerin “eksikliklerinin” teşhiri
için kullanır. 2009’daki yerel seçimler öncesinde Diyarbakır’da
yaptığı m itingde Recep Tayyip Erdoğan şunları söylüyordu:
Sonuç
Praksis, sayı 26
KAYNAKÇA
Akdoğan Y., (2004), A K P arti ve M u h a fa za k â r D em o kra si , Alfa, İstanbul, 2001.
Aktay, Y. (2004), “Sunuş”, der. Aktay Y., M o d e m T ü r k iy e ’de S iya si D üşünce: İsla m
cılık, İletişim, İstanbul.
Atasoy Y. (2009), Isla m ’s M arriage w ith N eoliberalim : S ta te T ra fo rm a tio n in T urkey,
Palgrave, New York.
Bayırbağ, M. (2008), “Merkez Çevre’den Piyasa-lslam Sentezine: İkinci Neoliberal
Program ve AKP", D oğudan, 6.
Bedirhanoğlu, P. (2009), “Türkiye’de Neoliberal Otoriter Devletin AKP’li Yüzü”,
der. Uzgel 1., ve B. Duru, A K P K itabı, Phonenix Yayınevi, Ankara.
Bora T. (1998), T ü rk Sağının Üç Hali: M illiyetçilik, M u h a fa za k â rlık ve İsla m cılık, Bi
rikim, İstanbul.
Cizre Ü. ve J. W alker (2010), “Conceiving the New Turkey After Ergenekon”, The
International Spectator, 45(1): 89-98.
Coşar, S. ve A. Ozman (2004), “Centre-right Politics in Turkey after the Novem-
ber 22 General Election: Neoliberalism with a Müslim Face”, C ontem porary Po
litics, 10 (1): 57-74.
Çakır, R. (1990), A y e t ve Slogan: T ü r k iy e ’de Islam i O luşum lar, Metis, İstanbul.
Çınar, M. (2006), “Turkey’s Transformation Under the AKP Rule”, M ü slim W orld,
96: 469-486.
Çiğdem, A. (2009), D 'n in Halleri: D in, Darbe, D em o kra si, İletişim, İstanbul.
Demmers J, A. Fem andes ve B. Hogenboom, (2001), Miraculous M etam orphosis:
T he N eoliberalisation o f L a tin A m erica n P opulism , Palgrave, New York.
Doğan, A. E. (2010), “AKP’li Hegemonya Projesi ve Neoliberalizmin Yeniden Di
rilişi", P raksis, 23.
Guibemau, M. (1996), N ationalism s: The Nation-State and N a tio n a lism in the Tvven-
tieth C entury, Polity Press, Cambridge.
Hale, W. ve E. Özbudun (2010), Isla m ism , D em o cra cy a n d L ib era lism in T u rk ey ,
Routledge, Londra.
Jenkins, G. (2008), Political İsla m in Turkey: R u n n in g W est, H eading East?, Palgra
ve, New York.
Kahraman, H. B. (2007), T ü rk Sağı ve AK P , Agora, İstanbul.
Kalaycıoğlu, E. (2007), “Politics of Conservatism in Turkey”, T u r k ish S tu d ies, 8
(2): 233-252.
Keyman, F. (2010), “M odemization, Globalization and Democratization in Tur
key: The AKP Experience and İts Limits”, C onstellations, 17 (2): 312-327.
Kökçe, H. (2011), A k Parti ve K ü rtler, Okur Kitaplığı, İstanbul.
Kurt, O. (2009), AKP: Yeni M e rke z Sağ m ı?, Dipnot, Ankara.
Mert, N. (2007), M e rk e z Sağın K ısa Ta rih i, Selis, İstanbul.
Olson, R. (2009), Blood, Beliefs and Ballots: The M anagem ent o fK u rd ish N a tio nalism
in T u rk ey , Mazda Publihers, Califomia.
Ûzkazanç, A. (2002), “3 Kasım Seçimi ve Sonuçlarına Dair", A n k a ra Ü niversitesi
SB F D ergisi, 57 (4): 207-215.
Taşkın, Y. (2009), “Türkiye’de Sağcılık", der. Laçiner, O., M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a
si Düşünce: D ön em ler ve Z ih n iyetler, İletişim, İstanbul.
Tuğal, C. (2009), Passive Revolution: A b so rb in g th e Islam ic C hallenge to C apitalism ,
Stanford University Press, Stanford.
Uzgel, 1. (2009), “AKP: Neoliberal Dönüşümün Yeni Aktörü”, der. Uzgel 1., ve B.
Duru, AKP K itabı, Phonenix Yayınevi, Ankara.
White, J. (2007), T ü r k iy e ’de tsla m cı K itle Seferberliği, çev. Esen Türay, Oğlak Ya
yıncılık, İstanbul.
Yavuz H. (2003), Islam ic Political Id en tity in T u rk ey , Oxford University Press, Ox-
ford-New York.
Yıldırım, D. (2009), “AKP ve Neoliberal Popülizm”, der. Uzgel I., ve B. Duru, A K P
K itabı, Phonenix Yayınevi, Ankara.
Mitler:
Tarih, mekân, kültür
Türk Sağında Ayasofya İmgesi
M. İ N A N Ç Ö Z E K M E K Ç İ
18 “Ayasofya Ne Zaman Cami Olacak”, Yeni İstiklal, 27 Kasım 1963. Elinde fötr
şapkasıyla sırtı okuyucuya dönük Ayasofya’nm içini ziyaret eden ve m uhte
melen yabancı bir turiste ait olan fotoğrafın altında yapılan bu yorum şu şekil
de devam etmektedir: “Yukarıdaki resme bakınca yüreği sızlamayacak tek bir
Müslüman Türk tasavvur edilebilir mi? Şu turistin saygısız haline bakınız.!
Böyle laubali bir manzaraya ne Sen Piyer Kilisesi’nde, ne bir budist mabedin
de, ne de bir havrada rastlamanın imkanı yoktur. Fatih onun bir gün camilik-
ten çıkarılıp böyle zelil bir müze yapılacağını bilseydi acaba ne derdi? Şehit
ler, Gaziler, Ulubatlı Hasanlar, Akşemseddinler ne yaparlardı? Ey Türk oğlu
bu resme iyi bak düşün ve ağla. Ağla ki belki gözyaşlann şuurundaki paslan
siler ve ‘Ayasofya daha ne zamana kadar böyle kalacak’ diye haykırabilirsin.”
19 Hatibzade, “Camilerimiz Sahiplerini Anyor”, Sebil, 26 Mayıs 1978, s. 5.
M üslüm an-Türk’e için için dua ettiğini; ‘bu surların geçici sa
hiplerini içime sakladım, gelin onları teslim alın” dediğini be
lirtir.20 Bu durum , Fetih olgusuna içkin başkasına ait olanı ele
geçirm e şeklindeki sert durum u, ele geçirilenin yani Ayasof-
ya’nın aslında başından beri ele geçirene ait olduğu, onu bekle
diği şeklindeki kişileştirmelerle yum uşatılarak m abedin Bizans
geçmişi ekarte edilmeye çalışılır. Benzer bir kavrayış, daha ‘de
rinlikli’ bir anlatımla Diriliş dergisinde yer alır: ‘Evet Ayasofya
M üslüm an’dır. Yapıldığı tarihten İstanbul’u n fethine kadar giz
li M üslüm an’dır, haniftir. Beş yüz yıldan beri de açık M üslü
man. (...) Ayasofya yapılışıyla bir haberdi: D oğunun dinde Ba
tıyı aştığını, D oğunun dinde yeni bir din hareketine gebe oldu
ğunu m uştuluyordu. Meryem gibi bakire, onun gibi gebeydi.”21
Diğer yandan kişileştirm enin sık sık karşılaşılan bir örneği
olan; dile gelen, ihanetin hesabını soran, kendisiyle konuşulup
üzüntü lerin iletildiği bir Ayasofya imgesiyle, en azından m a
bedi bir zam anlar g ünlük hayat pratiğinin içine sokam am ış-
lar için kurtarılm ası gereken daha som ut bir gerçeklik zihinle
re kazınmaya çalışılır.
Hafızada m edeniyet olarak kodlanan şanlı geçm işin gizli
oyunlarla elinden alınm aya çalışıldığını düşünen bir kitlenin
Ayasofya’nın müzeye çevrilişine duyduğu öfke; bir blok halin
deki dış düşm andan belki de daha çok yerli ‘işbirlikçilere’ yö
neliktir. Tarihsel kavrayış ve siyasal duruş olarak Batı karşıtlı
ğı, uzak geçmişe yönelik büyük bir tarihsel anlatıyla dış m ih
raka daha rahat odaklanıp anlam landırabilir. Ancak, m edeni
yet kaybı söylem inin “içeriden” yani hem bizden olması bek
lenen ama olmayanların, hem de zaten M üslüm an olmayıp bu
alanın dışında “doğal olarak” kaldığı düşünülen faillerinin açı
ğa çıkarılm ası için daha tutu lu r anlam landırm alara, bir bakı
ma yaftalara ihtiyacı vardır. Böylesine bir anlam landırm a ça
basında “içeriye d ö n ü k ” hayal kırıklığı “ihanete” duyulan öf
keyi katm erler. “Fetih acısını hiçbir zam an unutam am ış olan
H ıristiyanlık âlem i Ayasofya örneğinde görüldüğü gibi tatlı-
20 Mevlud Sayılır, “Ayasofya’da Manalaşan Gerçek”, B ugün, 2 Haziran 1973, s. 2.
21 “Ayasofya’nın Anlamı”, s. 30.
su Frenklerini m em nun etm ek için, milletçe üzerine titrenm e
si gereken değerleri inkâr edip aşağılayanları kullanarak amacı
na ulaşm ıştır.”22 Dolayısıyla, Ayasofya’nın müzeye çevrilişinin
eleştirisi ve ibadete açılma mücadelesi; hainliğin faillerine yö
nelik bir bakım a eksik kanıtı yerine göre m asonluk yerine gö
re de kom ünistlik üzerinden ifşa etmeyi amaçlar. Örneğin Eşref
Edip, üç ejder olarak nitelendirdiği Kara İrtica (Türkleri Hıris-
tiyanlaştırma), Sarı İrtica (M asonluk ve Yahudilik) ve Kızıl İrti-
ca’nın (Kom ünizm ve Dinsizlik) m üştereken yaptığı tahribatlar
adını verdiği 45 m addelik uzun listesine Ayasofya’nm müzeye
çevrilişini ekler: Ayasofya camim deki putları, resimleri m eyda
na çıkarm ışlar, onu kilise şekline sokm uşlardır. M inarelerini
de yıkmağa kalkışm ışlardır.23
Ayasofya imgesi etrafında verilmeye çalışılan mesaj, batılılaş
m anın daha sonra üzerinde de duracağımız milli iradenin hila
fına olarak kendi öz kültür ve anlam dünyasına yabancılaşmış
kişiler ve işbirlikçi unsurlarca gerçekleştirilm iş bir süreç ol
duğudur: “Sağlık m üzelerindeki balm um undan frengili surat
lar şeklinde, T ürk’ü n öz ru h u n u n ” müzeye kaldırılması dem ek
olan Ayasofya’nın müzeye çevrilişi Batının ve “içeriden de on
ların sadık ajanlan sıfatıyla kozm opolitlerin, m asonların ve ni
hayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi halin
de, adı Türk, küfür tip ve züm relerinin idare ettiği” bir süre
cin sonucudur.24 Bu sayede yeni rejim in m eşruiyet söyleminin
temellerini bir ihanet üstüne oturtarak, bu meşruiyeti müzeye
çevriliş gibi som ut bir vaka üzerinden kitlelere ulaştırıp sarsma
arzusunu açığa çıkarır. Özellikle gizlilik durum uyla perde ar
kasından oynamaya son derece m üsait gözüken m asonluk, Ya
hudilikle k urulan rabıtayla beraber Ayasofya’n m cami olarak
ibadete açılmasına karşı çıkanların ‘hainliğini’ tem ellendirm ek
için kullanılır. Diğer yandan kendisini cum huriyetin göz önün
28 “Yeni Bir Haçlı Seferi”, Yeni İstikla l, 9 Ekim 1963. Turizm konusunda Beşiroğ-
lu’nun uzun nükteli şiirini de burada sadece Ayasofya ile ilgili kısmı alarak be
lirtmek yerinde olacaktır: Papa gökte uçarken takdis etti bu yurdu/ Mukaddes
Bizantion kurulacak buyurdu/ Hem ne dedi: Fener’in ışıklan yanacak/ Aya
sofya’nm üstüne Kartal-Bayrak konacak... Beşiroğlu, “Turistik Destan”, Fedai,
cilt 3, sayı 27, Ocak 1966, s. 23.
29 AP Kayseri Senatörü Hüsnü Dikeçligil’in konuyla ilgili Meclis konuşması. B u
gün, 29 Temmuz 1967.
30 B ugün, T l Temmuz 1967.
31 Refik Ûzdek, “Ayasofya’da Dua”, B ugün, 28 Temmuz 1967. Papa’ya gösterilen
tepkiler onun Ayasofya’da dua etmesi kadar yapılan ziyaretin Katolik ve Or
todoks dünyası arasında bir birleşme çabası olarak yorumlanması ve bundan
duyulan korkudan kaynaklanır. Dönem itibanyla Kıbrıs sorununun alevlen
mesi de bir diğer etkendir. Kıbrıs’ta toplumlararası huzursuzluklann artma
dan, Papa’nın eylemi Ayasofya’nm bir m üzeden ziyade ibadet
hane olarak tescillenm esinin de önünü açmaktadır. Mademki
bir müzede, ruhani bir lider “Katolik dininin usulüne göre dua
etm iştir” o halde M üslüm anlar da içine girip namaz kılabilir.32
Ayasofya fethin remzi, fethin bir nuru idi. Şimdi o nur söndü
rüldü. Fethin üzerine bir kabus indirildi. Şimdi istediğiniz ka
dar fetih toplan atınız, fetih şenlikleri yapınız; ne İslam alemi
nin yüzünü ne de ecdadın ruhunu güldürebilirsiniz. Milli hay
siyetin zedelenlendiği yerde bütün bu gürültüler mevcut ıstı
rabı dindirmeğe değil, ancak artırmaya yarar. İstediğiniz kadar
fetih şenlikleri yapınız. Sizin bu sun’i gösterilerinizi millet ma
temle seyretmektedir. Hiçbir şeye gücünüz yetmiyorsa bu ka
dar acze düşmüşseniz, bari şu yapmacık gürültüleri durduru
nuz sükuneti bari ihlal etmeyiniz. Rahat rahat ağlasın bu şehir,
ağlasın bu memleket!.34
33 1951 yılında Fethin 500. yılı kutlamaları için dikilmesi planlanan Fatih hey
keline karşı B û y ü k d o ğ u ’da yayımlanan yazıda buna bir öm ek oluşturur: “Aya
sofya camiini; hiç kimseden ve dünyanın hiçbir tarafından talep vaki olma
dan, sanemler ve heykeller deposu yapmak kafi gelmiyormuş gibi, şimdi de
İstanbul’un bilmem neresine uydurm a bir statüsünü m ü dikeceğiz?” Raif
Oğan, “Putları Devirene Put Dikilemez", B û yü kd o g u , Eylül 1951, s. 5.
34 Kemal Fedai Coşkuner, “Ayasofyasız Fetih”, Fedai, cilt 3, Mayıs 1966, s. 3.
Ayasofya’nın tekrar cami olmadan yapılacak fetih şenliklerinin bir anlamı ol
madığı oldukça sık vurgu yapılan bir konudur. Bunlardan Haydar Ûztürk’ün
fethin 520. yıldönümü için yazdıkları bir öm ek olarak verilebilir: Ö ztürk’e
göre 520. fetih yıldönümü boynu bükük kutlanmıştır. Çünkü fethi sembol
leştiren ne İstanbul’un surları ne de şehrin kendisidir. Aysofya’sız fetih şenliği
düzenlemek Fatih’in ruhunu ta’zip etmekten başka bir mana ifade etmez. A.
Haydar Öztürk, “Büyük Fetih ve Ayasofya”, Bugün, 3 Haziran 1973, s. 2.
lü T ürkçü Nihal Atsızla bağlantılı olduğu bilinen Fetih Yılla
rını Aydınlatma Derneği, fethin 500. yılı için hazırladığı plan
da başları beyaz keçe külahlı ve kılıç kuşanm ış gençler fetih
törenine katılacak, tören sonrasıysa atlarıyla Ayasofya’ya gi
derek m abedi Türklüğe ve İslâm ’a yeniden kazandıracaktır.35
Bu bağlam da Ayasofya’n ın yeniden açılış anı da genellikle,
bir toplum sal duygu seline tercüm an olunacak şekilde tahay
yül edilir. Adeta, yukarıdan biçim lendirilen bir harekete kar
şı halkın ya da m illi irade vurgusuna paralel şekilde halkın
‘gerçek’ tem silcilerinin iradelerini ortaya koyuşunun simgesi
dir. Ö rneğin Fedai dergisinde yer alan kaynağı belirsiz bir h a
bere göre TİP ve CHP hariç, diğer partilerin m uhafazakârla
rı Cebeci’de bir m ebusun evinde toplanıp, partiler üstü “m il
li davalarda” iş birliği yapm a kararı alırlar ve öncelik Ayasof
ya’n m ibadete açılm asına verilm iştir. Toplantıya katılan m il
letvekilleri h üküm etle yaptıkları tem aslarda başarılı olam az
larsa toplantıya katılan 70-80 m ebus Fetih günü İstanbul’a gi
derek halkın önünde yürüyüşe geçip, Ayasofya’ya girerek na
m azlarını kılacaklar ve bu surette Ayasofya açılmış olacaktır.36
Ayasofya’nm camii olarak ibadete yeniden açılması, “ikinci bir
fethin” bu bağlam da da yeni rejim e karşı alınm ası istenen rö
vanşın katiliğinin imgesidir. Zira caddelerinde “kızıl” baykuş
ların öttüğü, abdestli temiz m üm inlerin saflarına hasret kalan
Ayasofya’nm yer aldığı, m ekteplerin yerini almış okullarda ye
tişen m ateryalist nesillerin yetiştiği İstanbul; kaybolm uş m a
nasını kazandıracak yepyeni bir fethe, “m addeten değilse bi
le m anen yeni bir fethe m uhtaçtır”.37 B unun için Ayasofya im
gesi, bir fetih coşkunluğunu, yeni rejim le sekteye uğratılan ve
zam anında her şeyin yerli yerinde ve ahlâklı olduğu varsayı
lan ama daha ölm ediği varsayılan bir m edeniyeti canlandırm a
sofya’nın ibadete açılması isteği dile getirilir. Yine buna benzer bir örnek de
Erzurumluların bu sefer Başbakan Süleyman Demirel’e yazdıkları iddia edi
len m ektuptur. “Erzurumlular Başbakan’dan biran önce Ayasofya’nm İbadete
açılmasını istediler", Yeni İstikla l, 22 Aralık 1965. Mektuplar şeklinde ses du
yurmak yurtiçiyle de sınırlı değildir, hem dış Türklerin bir talebi hem de dün
ya İslâm kamuoyu konuyla ilgilendiğinin / ilgileniyormuş gibi gösterildiği Ay
nı gazete de yayımlanan bir başka mektup ise Gümülcine’den gelir. Mektup
ta, Batı Trakyalı bir Türk gencinin Ayasofya Camii’ni ziyaretinde, ezan vak
tinin 10 dakika geçmiş olmasına rağmen ezanın okunmayışmı fark etmesi ve
bunun üzerine kendisini gezdiren arkadaşının “Bu camide ezan okunmaz, ya
sak” demesi üzerine hissettikleri aktarılır. “Ayasofya ve Ortaköy Camiini Kur
tarın”, Yeni istikla l, 6 Ekim 1965, s. 7. Benzeri örnekler çoğalülabilir. Diğer
yandan Başbakanlığa doğrudan verilen dilekçeler yoluyla da bu isteklerin dile
getirildiği de görülmektedir. Örnek için “K iliseden M ü ze ye A y a so fy a C a m ii’', s.
449.
45 K iliseden M ü ze ye A y a so fy a C am ii..., s. 454-456. Bekir Berk de 1952 yılında ya
yınladığı bu yazısından dolayı yargılanmıştır.
rütm eye devam ettiği şeklinde yorum lanıp Ayasofya’yı da hâlâ
m üze olarak tutm akta olduğunun altı çizilir.46 Bu çerçevede,
163. m addeden yatanların af kapsam ı dışında bırakılm asının
da Ayasofya imgesi üzerinden anlatılması, imge - siyasi m üca
dele bağlantısını açıkça ortaya koyması ve m ağduriyet söylemi
nin inşası bakım ından oldukça anlamlıdır.
Rabbi içinde sana ibadet ettiğimiz bu secdegahı haksız olarak elimizden aldı
lar. Minarelerinde ezan okutmuyorlar. İçini puthaneye çevirdiler. Ya Rabbi
sen dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil edersin. Bu camimizi onların elinden
alıver ki, içinde yine ezanlar okuyalım, namazlar kılalım, Kuranlar tilavet edip
senin yüce adını analım.” M. Şevket Eygi, “Yine Ayasofya!”, B ugün, 2 6 Mayıs
1967, s. 1 ve 5. “İnönü: Ayasofya’yı ben Kapatmadım dedi”, 30 Mayıs 1967.
KAYNAKÇA
“Ayasofya Meselesi Hakkında Maraşlılann Dileği’’, Yeni İstikla l, 14 Temmuz 1965.
“Ayasofya artık cami olmalıdır. Daha ne kadar bekleyeceğiz?”, Yeni İstik la l, 11
Ağustos 1965.
“Ayasofya Camii Hakkında Bazı Notlar”, Sebilürreşad, cilt 5, sayı 125.
“Ayasofya Hala Kapalı”, B ugün, 27 Mayıs 1967.
“Ayasofya Ne Zaman Cami Olacak”, Yeni İstikla l, 27 Kasım 1963.
“Ayasofya toplantısı”, Fedai, cilt 3, sayı 27, Ocak 1966.
“Ayasofya ve Ortaköy Camiini Kurtarın”, Yeni İstikla l, 6 Ekim 1965.
“Ayasofya’nm farmason m üdürü”, Yeni istikla l, 15 Aralık 1965.
“Ayasofya’nm Anlamı’’, D iriliş, Mart 1966, sayı 1.
“Ayasofya’nın ibadete açılmasına izin verilmez ama...”. Yeni İstikla l, 19 Ocak 1966.
“Ayasofya’yı da affedeniz ve yeniden cami yapınız". Yeni istikla l, 2 0 Temmuz 1966.
“Diyanete Baskı”, Yeni İstikla l, 3 Ağustos 1966.
“Erzurumlular Başbakan’dan bir an önce Ayasofya’nın İbadete açılmasını istediler”,
Yeni İstiklal, 2 2 Aralık 1965.
“İstanbul’un Fethinin 514. Yıldönümünde Ayasofya hâlâ kapalı”, Bugün, 29 Ma
yıs 1967.
“Meğer herif Masonmuş", Yeni istik la l, 9 Şubat 1966.
“Mescid-i Aksa ve Ayasofya", Bugün, 1 Aralık 1967.
“Olur O Kadar”, M illiyet, 13.05.1964.
“Papa’nm gelişini TMTF Kara Gün ilan etti", Bugün, 26 Temmuz 1967.
“Şehir ve Medeniyet”, A ltın o lu k , sayı 261, Kasım 2007.
“Yeni Bir Haçlı Seferi", Yeni İstikla l, 9 Ekim 1963.
E .Z E Y N E P GÜLER
Giriş
9 Yves Lacoste, C oğrafya S a v a şm a k için d ir, çev. Ayşın Arayıcı, Özne Yayınlan,
İstanbul, 1998.
10 Kentin kuruluşu Fatih Sultan Mehmet dönemine, kalelerin inşasına tarihle-
nir. Eski tarih de Truva’nın rekabet ve ekonomik üstünlük sağlamak amacıy
la Yunanlılar tarafından kuşatılıp yıkılması çerçevesinde anlatılır. Metin Tun-
cel, “Çanakkale”, Islâ m A n siklo p ed isi, cilt 8, İstanbul, 1993, s. 197-198.
pografya oluşturm aya yarıyor.11 Burada tartışıldığı gibi m anza
ralar kendiliğinden, doğal, insan eylemine dışsal yerler değil,
m ekân bu etkinlikleri içinde barındıran etkisiz ve tarafsız bir
alan olm aktan ibaret değil. Daha çok eylem lerin içinde yer al
dığı ortam , eylemde içerilen ve ondan ayrılamaz bir şey. Uzam
sosyal olarak üretiliyor ve ima ettiği çerçeveden, olaylardan ve
etkinliklerden ayrı düşünülem iyor.12 Daha da önem lisi “hafıza
m ekânları” bir kez oluşturulduktan sonra yine tarafsız ve do
ğal, el değmemiş halde kalmıyorlar; dönem lerin ideolojik ikli
m ine ya da ekonom ik koşullara bağlı olarak değişime ve tartış
maya açık haldeler. M odem dönem in en etkili, en büyük, de
vasa taş anıtları bile değişmeye uğruyor, zam anın ru h u n d an
etkileniyor, yıkılabiliyor, yeri değiştirilebiliyor, kullanım ları
ya da sem bolik anlam ları değişmeye uğruyor. “Hafıza m ekân
ları” ulusal tarihi ve kolektif/ulusal kimliği şekillendiren ve ye
niden şekillendiren siyasi, kültürel ya da ekonom ik formların,
değişik tezlerin ortaya konulduğu, birbiriyle çarpıştığı bir are
na olarak da işlev görüyor. “Hafıza m ekânları”na eleştirel bir
gözle de yaklaşm ak ya da uluslararası örneklerde görüldüğü
gibi “karşı anıt” m ekânları yaratm aya çalışmak da m üm kün.13
Gelibolu Tarihi Milli Park alanı da yapılması planlanan düzen
lem ede çevreye zarar vermeyen bireysel ya da küçük gruplar
dan oluşan ziyaretçilerin barış düşüncesine kendi deneyim leri
ile varm ası am açlanan bir düşünm e, tefekkür alanı olarak d ü
şünülm ü ş.14 Toprağı rom antize etm ek, yurtseverlik duygula
rıyla yaklaşmak, ölenlere acım ak ya da savaşın nedenleri üze
rinde düşünm ek... Bunu savaşa katılan tarafların tüm ü için
yapm ak m üm kün. Yarımadaya Kabatepe’nin kuzey tarafından
11 Karen E. Till, “Places of Memory”, A C om panion to Political G eography içinde,
John Agrew-Katharyne Mitchell-Gerard Toal (edt.), Blackvvell, 2003.
12 Christopher Tilley, A P henom enology o f Landscape: Places, Paths a n d M onu-
m ents, Berg, 1994, s. 10.
13 Bkz. Ahenk Yılmaz, a.g.e., s. 202.
14 Gelibolu Yanmadası’nın bir Barış Parkı olarak düzenlenmesi için 1997-1998
yıllarında açılan uluslararası yarışmada Norveçli mimarlar Lasse Broegger ve
Anne-Stine Reine’nin projesi birinci olmuş, ancak bu projenin yürürlüğe ko
nulup konulmadığı ya da daha sonraki dönemde yapılan proje ve uygulama
ların bu projeye uyup uymadığı konusunda tartışmalar devam etmiştir.
çıkartm a yapılan gem ilerden filikalara indirilirken, biraz son
ra birçoğu yaşam ını yitirecek erlere birer kadeh rom verilmiş
olduğuna dair anılar kahram anlık öyküsünün ne denli iki ucu
keskin bir bıçak olduğunu düşündürüyor.15
Çanakkale Savaşı’na ilişkin birçok abartılı ve ayrıksı özellik
ten, bu anlam da k onunun özgüllüğünden söz edilebilir. Abar
tılardan bir tanesi savaşta ölenlerin sayısını artırm aya yönelik
çabada ortaya çıkıyor. “Bu sayı, gelecekte cum huriyetin kuru
lacağı Anadolu’n u n bağımsızlığının bedelidir.”16 Ama yaratılan
efsane bundan fazlasını içermektedir. Bu savaşla bağlantılı ola
rak kurban olma ve m azlum luk kadar bu vatanı hak etm ek için
dökülen kan da cum huriyetin k u ruluşunun olduğu kadar bu
kuruluşa katılm anın bir önkoşulu olarak görülm ektedir. Bu
rada ölenler Osm anlı İm paratorluğu için değil, “ufukta görü
nen cum huriyet” için feda olm uşlardır. Tarih ders kitaplarını
inceleyen çalışm asında Etienne Copeaux, Çanakkale ile ilgili
bölüm lerde yer alan öykünün 1992’den sonra dramatikleştiği
ni, savaşın korkunçluğunun savaşa karşı çıkm ak için değil, fe
dakârlığın ve bağımsızlığın değerini artırm ak için gösterildiğini
yazıyor. Oysaki bölgede sayısı her geçen gün artan turistik ha
cılara, devasa anıtların yükselişine, yüksek ölü sayısı, şehit ka
nı ile övünm enin acımasızlığına, doğal olmayan bir felaket ola
rak savaşın, saldırgan ve dışlayıcı siyasetin eleştirisine girişme
den yaklaşılamaz.
“ ... ve neden
ve niçin olduğunu sormadan
çöle, Çanakkale’ye,
ölüme gittiğimiz y o l...”
51 Buna örnek olarak çok sayıda tslâmcı/milliyetçi eser ile Turgut Ûzakman’ın
yüzlerce baskı yapan Şu Ç ılgın T ü rk le r kitabı, özellikle Çanakkale savaşlarını
ele alan romanı verilebilir. Turgut Özakman, D iriliş: Ç a n a kk a le 1915, Roman,
Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2009, 101. Basım.
2000'lerde Gelibolu'da hafızanın yeniden inşası
“Şehitleri unutma
Tarih unutanı affetmez
Geçmiş geçmemiştir
Tarih bugünümüzdür
Bugünümüz yarımmızdır”
KAYNAKÇA
Albayrak, Muzaffer - Ûzyurt, Ayhan Haz., Yeni M ecm u a Ç a n a kk a le Ö zel Sayısı, Ye-
ditepe Yayınlan, 2006.
76 Yanmadaya giren otobüsler için “Alan Kılavuzu” almak zorunlu, gruplar ya-
nmadaya girerken para ödemek zorunda.
77 “Sadece Çanakkale’yi Geçmemişler”, H ü rriyet G azetesi, 20 Mart 2008
78 Kavram için bkz.Andreas Huyssen, T w ilig h t M em ories: M a rk in g T im e in a C ul-
tural A m nesia , Routledge, 1995.
Adıvar, Halide Edib, “Işıldak’ın Rüyası”, Kubbede K alan H oş S a d a içinde, Üçler Mat
baası, İstanbul, 1974.
Anadolu Gençlik Demeği, http://www.youtube.com/watch?v=0mUCj-2x8Nk
“Anzak İsyanı: Mezarlarımızı Kazıyorlar”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/03/
07/609810.asp
“Araştırmacı Yazar Haşan Hüseyin Maltepe, Çanakkale Kahramanlannı Anlattı”,
http://www.haberler.com/arastirmaci-yazar-hasan-huseyin-maltepe-canakkale-
haberi/, 27 Mart 2008.
Artuç, İbrahim, 1915 Ç a n a kka le S avaşı, Kastaş Yayınevi, 1992.
Aydemir, Şevket Süreyya, T e k A d a m M u sta fa K em al 18 8 1 -1 9 1 9 , cilt 1, Remzi Kita
bevi, 18. Basım, İstanbul, 1999.
Bali, Rıfat N., C u m h u riy e t Y ıllarında T ü rk iy e Yahudileri: B ir T ü rk leştirm e Serüveni
(1 9 2 3 -1 9 4 5 ), İletişim Yayınlan, İstanbul, 1999.
“Beykoz’dan 15 bin kişi Çanakkale’ye gidiyor”, M illiyet G azetesi, 20.04.2011.
Boyarin, Jonathan, “Space, Time and the Politics of Memory”, R em apping M em ory:
T he Politics o f T im e and Space, University of Minnesota Press, 1994.
Brudo, Berta, B. Üzgün, Yedi N esil Ö ncesinden G ü n ü m ü ze Y olculuk: A n ıla r, Belge
ler, R esim ler, ty.yy.
Canefe, Nilgün, “Turkish nationalism and ethno-symbolic analysis: the rules of
exception”, N a tio n s a n d N a tio n a lism 8 (2), 2002.
Connerton, Paul, “Seven Types of Forgetting”, M em ory Studies, 1, (1), 2008, s. 59-71.
Copeaux, Etienne, T ü r k T a rih T ezin d en T ü rk -lslâ m S en tezin e, Tarih Vakfı Yurt Ya
yınlan, İstanbul, 1998.
Çakır, Ûmer, “Çanakkale T ürküsü’nün Öyküsü”, Ç a n a k k a le A ra ştırm a la rı T ü rk
Y ıllığı, sayı 1, Mart 2003.
Çamoğlu, Şemsettin, Ç a n a kka le B oğazı ve S avaşları, Eski Muharipler Cemiyeti Ça
nakkale Şubesi Yayınları, İstanbul, 1962.
Ç anakkale, 18 M a rt 1 9 1 5 -1950, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1950.
“Çanakkale”, Yurt A n siklo p ed isi, Anadolu Yayıncılık, 1982, s. 1802-1933.
Ç a n a kk a le D estanı, sayı 1-10, Ç a n a kk a le D estanı, sayı 11-15 (Tarihi gerçeklere ve
belgelere dayanarak hazırlanan Türk Tarihi Gerçek Öyküler Çizgi Romanlan),
Proje ve Yönetmen Suat Turgut, Mavi Medya Yayınlan, www.kahramanlar.org
“Çanakkale’ye Düşman Donanmasının Hücumu”, Yeni M ecm u a N ü sh a -y ı F evkala
de, Hilal Matbaası, 18 Mart 331.
Ç a n a kk a le 11 Yıllığı 1967, Çanakkale Valiliği Yayını, ty.
Ç a n a kk a le M uharebeleri 75.nci Yıl Armağanı, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınlan, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1990.
Deren, Seçil, “Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi”, s. 533-540, M o d e m
T ü r k iy e ’de S iya si D üşünce: M illiyetçilik içinde, cilt 4, İletişim Yayınlan, 2002.
Erdoğan, R.T., “Değişimin Öznesi, Sesi ve Öncüsüyüz”, M illiye t G a zetesi, 2011.
http://www.milliyet.com.tr/degisimin-oznesi-sesi-ve-oncusuyuz/siyaset/haber-
detayarsiv/19.03.2011/1366141/default.htm
Eren, Ramazan, Ç a n a kk a le S a v a şla rın ın M a n a ve E h e m m iy etin in M u h ta sa r B ir D e
ğerlendirilm esi, yy., 1995.
Ergur, Ali (yayına hazırlayan), G ö rkem li U nutuş: Toplum sal Belleğin K ıvrım larında
D u m lupınar F aciası , Bağlam Yayınlan, İstanbul, 2006.
Erkan, Kemal - Fidan, Adem (edt.), O sm a n lI’n ın Son K ilidi: Ç a n a kka le, İkinci Ba
sım, Çamlıca Yayınlan, 2010.
Esenkaya, Ahmet, “Çanakkale Savaşlan Sürecinde Türk Basını”, Ç a n a kka le A ra ştır
m aları T ü rk Yıllığı, sayı 1, Mart 2003.
Eşref, Ruşen (Onaydın), A n a fa rta la r K u m a n d a n ı M u sta fa K em al ile M ü la k a t, Üçün
cü Basım, İstanbul Devlet Matbaası, 1930 (Şişli, 28 Mart 1334).
“Evren: Ulusumuz Silahlı Kuvvetleri ile Her Tehlikeyi Yenecek Güçtedir”, M illiyet
G a ze te si, http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/GununYayinlari/Gg8zDneh9BBu-
6CG0PGYElQ_x3D_x3D_, 19.03.1981, s. 6.
“Fatih Belediyesi 10 bin Fatihliyi Çanakkale’ye Götürüyor’’, http://www.sondaki-
ka.com/haber-fatih-belediyesi-10-bin-fatih-liyi-canakkale-ye-2627436/
“Gelibolu Anzac Anma Alanı”, Produced on behalf of the Australian and New Ze-
aland Govemments, www.dva.gov.au/www.dia.govt.nz/www.anzacsite.gov.au
“Gelibolu Harekâtı, 1915”, Britanya Milletler Topluluğu Harp Mezarlıktan Komis
yonu, tarihsiz.
Gençcan, Mehmet İhsan, Ç a n a kk a le S a vaşlarından A ltın H arfler, yy., 1992.
— , Ç a n a k k a le S a v a ş A la n la r ı R e h b e ri (CD ve H arita H ediyeli), Zirve Basım,
2010 .
Göncü, Gürsel - Aldoğan, Şahin, Ç a n a kk a le Savaşı: Siperin A rd ı Vatan: T ü rk C ephe
sinden 1915 D e n iz ve K ara M uharebeleri, MB, 2006.
Göyünç, Nejat, “Çanakkale Hatıralan ve Destanlan”, 8 5 .Y ılm d a Ç a n a kka le S avaşla
rı S e m p o zy u m u , 23-24 Mart 2000.
Dağlarca, Fazıl Hüsnü, Ç a n a kk a le D estanı, Kitap Yayınlan, 1965.
Ersoy, Mehmed Akif, Sa fa h a t, 23. Basım, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1991.
Halbvvachs, Maurice, O n C ollective M em o ry, der. ve çev. Lewis A. Coser, University
of Chicago Press, 1992, s. 50-87.
Hikmet, Nâzım, Tüm Eserleri 4, D ört H apisaneden/K uvâyi M illiye D estan, haz. Asım
Bezirci, Cem Yayınevi, ikinci Basım, İstanbul, 1978.
Huyssen, Andreas, T w ilig h t M em ories: M a rk in g T im e in a C u ltu ra l A m n esia , Rout-
ledge, 1995.
Karpat, Kemal H., “Ûmer Seyfeddin and the Transform ation of Turkish Thou-
ght”, Stu d ies on T u r k ish Politics a n d Society: S elected A rtic le s a n d E ssa ys, Brill,
2004.
Kaya, Ahmet, “Ahmet Kaya’m n Kendi Sesinden Çanakkale Şiiri” http://www.you-
tube.com/watch?v=Pq5T4zUTbrU&feature=related
Tadhg O’Keeffe, “Landscape and Memory: Historiography, Theory, Methodology”,
H eritage, M em o ry and P olitics o f ldentity: N ew P erspectives on C u ltu ra l Landscape,
derl.Niamh Moore ve Yvonne W helan, Ashgate, 2007.
Kemal, Mustafa, A n b u m u S a v a şla n , Günümüz Türkçesi: Nurer Uğurlu, Örgün Ya
yınlan, İstanbul, 2005.
Koyuncu, Aşkın Haz. vd., Ç a n a kk a le S a v a şla n B ibliyografyası, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınlan, Ankara, 2010.
Lacoste, Yves, C oğrafya S a v a şm a k İçin d ir, çev. Ayşın Arayıcı, Ûzne Yayınlan, İs
tanbul, 1998.
“Mimarlar Odası: Gelibolu Yanmadası Tarihi Milli Parkı Kabatepe Tanıtım Merke
zi Fikir Projesi Yarışma Süreci Durdurulmalıdır”, http://www.tmmob.org.tr/ge-
nel/bizden_detay.php?kod=301&tipi=9, 2.4.2009.
Navaro-Yashin, Yael, Faces o f th e State: Secıdarism a n d Public Life in T u rk ey , Prin
ceton University Press, 2002.
Nora, Pierre, H a fıza M ekâ n la rı, Dost Kitabevi Yayınlan, Ankara, 2006.
Opet Tarihe Saygı Projesi, http://www.opet.com.tr/tr/Icerik.aspx?cat=83&id=52,
2006.
Oral, Haluk, A r ıb u m u 1915: Ç a n a k k a le S a v a şı’n d a n Belgesel Ö y k ü le r, Türkiye İş
Bankası Yayınlan, İstanbul, 2007.
Ûzakman, Turgut, D iriliş: Ç a n a kk a le 1915, Roman, Bilgi Yayınevi, 101. Basım, İs
tanbul, 2009.
Özkan, Hande, “Tek Parti Dönemi Coğrafya ve Mekân Arayışlan", T o p lu m ve B i
lim , sayı 94, Güz 2002.
Üzmen, Erkan, Son Kale: Ç a n a kka le, Bilgeoğuz Yayınevi, 2008.
“Sadece Çanakkale’yi Geçmemişler”, H ü rriyet G a zetesi, http://www.hurriyet.com.
tr/gundem/8504367.asp?m=l, 2008.
Sağlam, Tülay, “Edebiyat Değil, Hakikat: ‘Siperin Ardı Vatan’: Gürsel Göncü ile
Söyleşi”, 23 Mart 2006. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/365648.asp
Seyfettin, Ömer, “Yeni Kahramanlar", Bütün Eserleri 2: K a h ra m a n la r, Bilgi Yayın
lan, Ankara, 1970.
Schiller, Nina Glick, “African Culture and the Zoo in the 21s' Century”, Report to
the M ax P lanck In s titu te fo r Social A n th ro p o lo g y, 2005.
Steel, Nigel - Hart, Peter, Gelibolu: Yenilginin D estanı, çev. Mehmet Harmancı, Sa
bah Kitaplan, İstanbul, 1997.
Till, Karen E., “Places of Memory”, A C o m p a n io n to P olitical G eo g ra p h y içinde,
John Agrew - Katharyne Mitchell - Gerard Toal (haz.), Blackwell, 2003.
Tilley, Christopher, P h en o m en o lo g y o f L andscape: P laces, P a th s a n d M o n u m e n ts,
Berg, 1994.
“Tokat’ta Minyatür Çanakkale Şehitleri Anıtı", “Tokat’ta Minyatür Çanakkale Şe
hitleri Anıtı”, http://www.haberler.com/tokat-ta-minyatur-canakkale-sehitleri-
aniti-2598261-haberi/, 17 Mart 2011.
Turan, Mustafa, D estanlaşan Ç a n a kka le, Papatya Yayınlan, 2005.
Tunçoku, A.Mete, “Mustafa Kemal, Çanakkale ve Atatürk”, s. 122-127, Ç a n a kk a
le 1915: B uzd a ğ ın ın A ltı içinde, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kumlu Yayınla-
n , Ankara, 2005.
Uğurluel, Talha, Ç a n a kk a le S ava şla rı ve G ezi Rehberi, Sekizinci Basım, Kaynak Ya
yınevi, 2006.
Ülken, H.Ziya, “Millî Destan ve Folklor” Yeni Sabah, 29 Ekim 1951’den akt. Üm-
m ühan Bilgin Topçu, “Büyük Bir Türk Destanı Yazma Fikri Etrafında”, M illi
F olklor, yıl 22, sayı 85, 2010.
Tuncel, Metin, “Çanakkale", İslâ m A n siklo p ed isi, cilt 8, İstanbul, 1993.
Ünen, Nurettin, D ü n k ü ve B u g ü n k ü Ç a n a kka le, CHP Halkevleri Yayınlan, 1947.
Winter, Jay, Sites o f M em ory, Sites o fM o u m in g , Cambridge University Press, 1998.
Yashin, Yael-Navaro, “Uses and Abuses of ‘State and Civil Society’ in Contempo-
rary Turkey”, N ew Perspectives on T u rk ey , sayı 18, Bahar 1998, s. 1-22.
Yılmaz, Ahenk, “Bellek Topografyasında Özgürlük: Gelibolu Savaş Alanlar ve
Mekânsal Bir Deneyim Olarak Hatırlama”, N a sıl H a tır lıy o ru z ? T ü r k iy e ’de B el
lek Ç alışm aları içinde, der. Leyla Neyzi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan, İs
tanbul, 2011.
Fetih’ in Cazibesi: Çocuk Edebiyatında
İstanbul’ un Fethi ve Çağrıştırdıkları
G Ü V E N G Ü R K A N ÖZTAN
Giriş
3 ‘Fetih müjdesi’nin hikâyesi dahi kimi zaman m üstakil olarak ele alınmıştır.
Mevcut belirlemenin çocuk yayınlan içinde de örneği vardır. Bkz. İsta nbul’un
Fetih M üjdesi, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 2002.
4 Bu çerçevede yakın dönemin fetih temalı örneklerden bir kaçı; T. Onal, Fa
tih ve Fetih, Berikan, Ankara, 2001; H. Tekinoğlu, F atih S u lta n M ehm et H a n ’ın
Y önetim ve L id erlik S ır la n , Kum Saati Yayınlan, İstanbul, 2005; Y. Ş. Anıl, Fa
tih Su lta n M ehm et, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005; A. C, F atih ve İstanbul'un
Fethi, Şema Yayınlan, 2006; H. Tekinoğlu, O sm a n lı’m n G enç D ehası F atih, Ne
den Kitap, İstanbul, 2007; E. Subaşı, F atih S u lta n M eh m et 1 4 5 3 /T a rih in D önüm
N o kta sı, Mavi Lale Kitabevi, İstanbul, 2007; A. Coşkun, Ş a h -1 C ihan F atih S u l
tan M ehm et, Babıali Kültür Yayıncılığı, 2008; S. Gündüzalp, S u lta n Fatih: Ya
İstanbul Beni A la ca k, Y a Ben İsta n b u l’u !, Zafer Yayınlan, İstanbul, 2008.
5 ‘Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın’ ifadesi, Arif Nihat Asya’nın Fetih Mar-
şı’nın en ‘vurucu’ kısmıdır. Şiirde genç erkeklere ve kadınlara ‘cinsiyetlerine
göre’ roller biçilir: “Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini/Göster kaba
ran sular nasıl yıkar bendini/Küçük görme, hor görme delikanlım kendini/Şu
kınk abideyi yükseltecek taştasın/ Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın... Bil
mem neden gündelik işlerle telaştasm/Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaş
tasın!"
ğişim ve politik açılımları dikkate alınarak kısaca tartışılmaya
çalışılacak. Bu eksende çocuklar için hazırlanan ‘fetih kitapla
rın ın ideolojik yönelim inin zaman içerisinde etnisist karakter
li m illiyetçilikten, m illiyetçi-mukaddesatçılığa ve son dönem de
de net bir şekilde İslamcılığın farklı alt akım larına doğru kaydı
ğı ve emperyal özlemlerin m ecralarından biri olduğu gösterile
cek. Tüm bu süreçte ‘fetih literatürü’n ü n içersindeki militarist
öğelerin törpülenm ediği bilakis özenle muhafaza edildiği ileri
sürülecek. Ü stüne üstlük ‘fetih anlatısı’ üzerinden gündem de
tutulan İstanbul tasvirinin bugüne dair ve çok tem elde İstan
bul’u da aşan ‘m akbul bir nizam ’ vazettiği savunulacak.
8 Örneğin bkz. A. Refik [Altınay], Ç ocuklara Tarih Bilgisi, ilk M ektep: D ördüncü
S ınıf, Hilmi Kitaphanesi, İstanbul, 1929, s. 103-106; A. Refik [Altınay], Eski
T ü rk Zaferleri (1 0 7 1 -1 8 7 8 ), Çocuklara Tarih Kitapları: 5, Muallim Ahmet Ha-
lit Kitaphanesi, İstanbul, 1932, s. 25-33.
9 Bkz. 1. F. Sertelli, Tarih in Ç ocukları: T a rih i Ç ocuk R om anı, Kanaat Kitabevi, İs
tanbul, 1939.
ha çok ‘tarihi olaylar’ üzerine yazan Niyazi Ahmet Banoğlu’nun
1943 tarihli Fatih Sultan Mehmet ile Keloğlan adlı eserinde bu kez
de m eşhur masal kahram anı Keloğlan, tıpkı Sertelli’nin Akdo-
gan’ı ve Zeynep’i gibi, Bizans kuşatması sırasında büyük yararlı
lıklar gösterir. Keloğlan’ın yakarışına şahit olan Sultan Mehmet,
onu da askerlerinin arasına katar; sık sık sur içine giderek istih
barat toplayan Keloğlan, ‘Fetih’in gerçekleşm esine ‘boyundan
poşundan beklenmeyen’ katkılar yapar. Zira eserde onun kahra
manlığı, tasvir edilen fiziksel özelliklerinin çok üstündedir. Ke-
loğlan’ın ‘cesareti’ ve ‘gözüpekliği’, Bizans ordusunun moralini
bozarken; Türklerin zafer beklentisini arttırır.10 Ve böylece bir
kez daha küçük bir kahram anın ‘kaçınılmaz zaferi’ müjdeleye
bildiği argümanı yinelenir. Hem Sertelli’nin hem de daha sonra
Banoğlu’nu n bahsi geçen eserlerinde, dönem in atmosferine uy
gun olarak, Fatih Sultan Mehmet’ten çok rom an kahram anları
nın (Akdoğan-Zeynep ve Keloğlan’m n) yaptıkları; İslâm’dan zi
yade T ürklük ön plandadır. Öyle ki; Fatih portresinin belirgin
bir şekilde öne çıktığı az sayıda örnekten biri olan Zuhuri Danış-
m an’ın Fatih Sultan Mehmet II. başlıklı eseri II. Mehmet’i, “Türk
lüğün göğsünü kabartan h üküm dar” nitelem esi çerçevesinde
işlem iştir.11 Buna ilaveten Ahm et Bülent Koçu’n u n hazırladı
ğı Yavruturfe’ün Fatih Sultan Mehmet özel sayısında da esas olan
Türklüktür. Her ne kadar II. Mehmet’in yaşamı, çocukluğundan
itibaren detaylı bir şekilde aktanlsa da onun ayırt edici özelliği,
“Türk tarihinin eşsiz kom utanlarından biri” olmasıdır. Kan/soy
tem asının sürekli altının çizildiği eserde Fatih ile Mustafa Ke
mal portreleri arasında kurulan bağ da dikkat çekicidir. II. Meh
m et ile Atatürk’ün aynı “asil soy”dan geldiği ifade edilir ve hatta
bu minvalde Mustafa Kemal, şehri ‘düşm an işgalinden kurtarıcı
vasfı’yla “İstanbul’u n ikinci fatihi” olarak adlandırılır.12
10 Bkz. N. A. Banoğlu, F atih S u lta n M ehm et ile K eloğlan , Bozkurt Kitap ve Bası
mevi, İstanbul, 1943.
11 Niteleme için bkz. Z. Danışman, Fatih S u lta n M eh m et II., Çocuk Esirgeme Ku
rum u Okul ve Öğrenci Kitapları, Ankara, 1945, s. 20.
12 Bkz. Y a vru tü rk F atih S u lta n M ehm et Ö zel S a yısı, sayı 11, 1940, s. 50. Aynı vur
gunun tekrarlandığı bir başka örnek için bkz. ilk o k u la T em el Bilgiler: İstan
bul'un A lın ışı, sayı 39, Şubat 1949, s. 33.
1940’lı yılların sonuna gelindiğinde ise çocuk edebiyatı için
de Fatih ve fetih temasına yapılan vurgunun belirgin bir şekil
de arttığı gözlemlenir. Sosyo-politik param etrelerin değişimiyle
erken cum huriyet dönem inin Osmanlı’yı m üm kün m ertebe dı
şarıda tutan ideolojik tutum u katılığını kaybedince, İm parator
luk dönem inin ‘kahram anlıkları’, ‘zaferleri’ ve ‘kültürel zengin
likleri’ gün ışığına çıkarılır ve hem yetişkin hem de çocuk ede
biyatında eskisine oranla daha sık işleniverir.13 Demokrat Par-
ti’nin (DP) iktidara gelmesiyle İstanbul’u n yıldızının görece ye
niden parlam asının14 ve yaklaşan fethin 500. senesinin bu çer
çevede şüphesiz özel bir yeri vardır. Her ne kadar DP hüküm e
ti, izlediği dış politika gereği kutlam aların belirli sınırlar içinde
kalm asını istese de15 1950’lerin başlarından itibaren artık fet
hin 500. yılı vesilesiyle yaratılan atmosfere tam manasıyla giril
m iştir.16 Genel hatlarıyla bu süreç, Beşir Ayvazoğlu’n u n yerin
Tarihte eski bir devri kapayıp yeni bir devir açan yüce Fatih’in
hayatı ve yaptığı, başardığı işler dünya durdukça göğüslerimizi
kabartacak, bizi övündürecektir. Ataların yaptığı büyük işleri
bilmek tarih ile övünmek, kanını taşıdığı yüce kahramanların
hayatlarını ve başanlannı öğrenmek insana kuvvet ve cesaret
verir... Bu kahramanların hayatını okurken kendinizin de o kan
dan gelme birer kahraman namzedi olduğunuzu unutmayınız.22
30 1980’li yıllarda çocuklar için yazılan, dini ve militer öğeleri içeren çarpıcı bir
örnek, Ahmet Efe’nin Fetih R üzgârı adlı eseridir. Kitapta “kara dinli" Bizans’ın
“fitne yuvası" olduğu, Fatih’in Bizans’ı “paslı çiviyi söker gibi” söküp atacak
larını söylediği ileri sürülür. Bkz. A. Efe, F etih R ü zg â rı , Akçağ Yayınlan, An
kara, 1987, s. 11.
31 Şunu belirtmek gerekir ki; fethin 550. yılı için çıkanlan yayınlar, her ne ka
dar 500. yıl seviyesine ulaşmasa da kutlama hazırlıklan açısından bakıldığın
da hiç de küçümsenmeyecek bir manzara ile karşı karşıya gelinmektedir. Çar
pıcı birkaç örnek: F atih ve Fetih A lb ü m ü , TATAV Yayınlan, 2003; M. Ak, İs
tanbul’un Fetih G ünlüğü, TATAV Yayınlan, 2003; K. Kızıltoprak, F atih S ultan
M ehm ed H an ’ın L id erlik S ırla n , Okum uş Adam Yayıncılık ve Eğitim Hizmet
leri, 2003. Aynca belediyelerde aynı süreçte çok sayıda ‘fetih’ ve Fatih tema
lı sempozyum vb. gerçekleştirmiştir. Örneğin bkz. Fatih S e m p o zy u m la rı I-U
T ebliğler (2 0 0 5 -0 6 ), Fatih Belediye Başkanlığı, İstanbul, 2007
Ç ocukluğun anlatım ını, ancak o çocuk büyüdüğünde ‘önem
li şahsiyet’ haline gelirse kayda değer bulan bir gelenek vardır.
Liderin çocukluğundan ‘keram eti’nin ipuçlarını bulm ak ve ye
ni kuşağa aktarm ak ‘entelektüel bir iş’ haline gelir. C um huriyet
Türkiye’si özelinde biz bu eğilimi daha çok Mustafa Kemal ör
neğinde görürüz. ‘Fetih literatürü’nde de karşılaşılan bu d u ru
m un çıkış noktası bahsi geçen şablonun içindedir. Bilhassa II.
M ehm et’in doğum una,32 küçüklüğüne ve eğitimine geniş yer
ayrılan edebi m etinlerde çocukların kendileri ile şehzade M eh
m et arasında bir çeşit ‘yakınlık hissi’ kurm aları tasarlanmış ve
böylece onların, Fatih’in ‘azim’, ‘vakar’, ‘disiplin’ ve ‘zekâ’ m i
salleri ile dolu çocukluğunu örnek alm alan arzu edilm iştir.33
Yine bu bağlamda yakın zamanlarda, çocuklar için Fatih’in
yalnızca çocukluk-ilk gençlik dönem ine odaklanan m üstakil
eserler de yayımlanmıştır. Örneğin tam bu noktada değerlendi
rilebilecek yazar ve çizer Mustafa Afşin Gürler’in 12 Yaşında Bir
Sultan: Fatih Sultan Mehmet adlı eseri, Sultan M ehmet’in ilk tah
ta çıkış dönem indeki gelişmeleri konu edinir. II. M urat ile şeh
zade M ehmet arasındaki baba-oğul ilişkisinin bugünün küçük
lerine ‘örnek’ gösterilecek bir üslupla kaleme alındığı eserde;34
32 Bu çerçevede II. Mehmet’in doğumunda -ve benzer şekilde tahta çıkışında-
doğaüstü olayların vuku bulduğu iddiasına da bu tür eserlerde rastlamak ola
sıdır. Örneğin bkz. A. Özdemir, Çağ A ça n Ç ocuk Padişah F atih S u lta n M ehm et,
Bordo-Siyah Yayınlan, İstanbul, 2008, s. 8; E. Subaşı, G ençler için: F atih S u l
tan M ehm et 1453, Mavi Lale Kitabevi, İstanbul, 2008, s. 10, 11; 1. Refik, Fatih
Su lta n M ehm ed ve B ü y ü k Fetih H am lesi, Ferzan Yayınlan, İstanbul, 2009, s. 14-
16. Benzer ifadelerin erken tarihli bir ömegi için bkz. Koçu, a.g.e., s. 10.
33 Hemen hatırlatılmalı; 1940’lı ve 50’li yıllardaki örneklerde de II. Mehmet’in
çocukluğuna dair anlatılara rastlanmaktadır. Ancak şehzadenin başta ‘haşa-
n ’ bir çocuk olduğu, okumak istemediği ve daha sora Molla Gürani sayesinde
disiplinle edildiği yazılmıştır. Örneğin İlk o k u la T em el Bilgiler: İsta n b u l’u n A lı
nışı, sayı 39, Şubat 1949, s. 14-17; Y a v ru tü rk F atih Sultan M ehm et..., s. 18-20,
Koçu, a.g.e., s. 55-59 ve Siral, a.g.e., s. 12-15. Yakın dönem örneklerde bahsi
geçen ‘haşanlık’ ve ‘tahsile direnme’ mevzuu genellikle yer almaz; şehzade do
ğuştan ‘okumaya hevesli’ ve ‘vakurdur’. Yakın dönemde Molla Gürani ile şeh
zade arasında geçen diyalogu yineleyen istisnai bir iki öm ek için bkz. A. İzci,
İsta n b u l’un Fethi: Ş e h za d e M eh m ed ’ten F atih S u lta n M eh m ed ’e, İlgi Çocuk, ts-
tanbul, 2008, s. 10, 11 ve 1. Refik, a.g.e., s. 26.
34 II. Murat’ın şehzade Mehmet’e dini içerikli nasihatleri benzer eserlerde sıklık
la tekrarlanmıştır. Örneğin bkz. E. Yeşilçayır, F atih S u lta n M ehm et, Muştu Ya
yınlan, İstanbul, 2004, s. 18, 19; I. Refik, a.g.e., s. 30, 31.
önce şehzade Mehmet’in doğum undan duyulan emsalsiz sevinç
anlatılır; hem en akabinde onun küçük yaşlardan itibaren zama
nın âlimlerinin elinde nasıl ‘disiplinli’ ve ‘mükem m el bir eğitim’
aldığı vurgulanır.35 Benzer eserlerde II. M urat’ın ilime çok önem
verdiği;35 sarayı, oğlu için adeta okula çevirdiği anlatılır;37 şeh
zadenin ‘engin zekâsı’; hocalarına karşı ‘saygılı tavrı’ ve ‘ciddi
yeti’ m ethedilir38 hatta II. Mehmet’in “Fatih” olduktan sonra da
aynı hürm etkâr tutum u muhafaza ettiği ileri sürülür.39 Bu be
timleme, tam manasıyla II. Mehmet’e dair çizilen ‘olgunluk tab-
losu’n u n asli unsurlarındandır.
II. M ehm et bu anlatıda ‘olgun tavırları’nı bir yandan da ba
bası II. M urat’a borçludur. ‘B ilge-hüküm dar’ II. M urat, Hacı
Bayram Veli’nin İstanbul’u n küçük şehzade tarafından fethe
dileceğini söylemesi üzerine tüm çabasını oğluna tecrübe ka
zandırm aya harcar ve hatta bu uğurda tahttan dahi çekilir. Fa
kat düşm anların sulhu bozması nedeni ile ‘istemeye istemeye’
ordun u n başına geçer; sonra da tahta yeniden oturm ak zorun
da kalır ve şehzadeyi de M anisa sancağına gönderir. Bu süreç
te okuyucu, II. M urat’ın ne denli ‘ideal bir hüküm dar-baba’ ol
duğunu keşfeder ve ‘baba’ figürü üzerinden otorite, iktidar ve
erdem üçlem esi tam am lanır.40 Hal böyleyken eserin tü m ü n
35 Bkz. M. A. Gürler, 12 Yaşında B ir Sultan: Fatih S u lta n M ehm et, Nesil, İstanbul,
2007, s. 10,11. Aynca bkz. A. Y. Boyunağa, Fetih Sancakları, Timaş, İstanbul,
2006, s. 178; T. Anşahin, M asal Gibi İstanbul'un Fetih H ikâyesi, Damla Yayıne
vi, İstanbul, 2007, s. 26, 27; H. Subaşı, a.g.e., s. 14,15; D. Guliyeva, Yeni Çağın
Fatihi: Fatih S u lta n M ehm et, Morpa, İstanbul, 2008, s. 9,10; Beklenen F etih, Po
püler Tarih: Osmanlı Tarihi-3, Timaş, İstanbul, 2009, s. 4; H. Hürel, Fatih Sul
tan M ehm et’in İstanbul’u, Büyülü Fener, İstanbul, 2009, s. 2-7. Benzer anlatıma
sahip daha eski bir öm ek için bkz. E. B. Şapolyo, F atih S u lta n M ehm et.., s. 13.
36 Örneğin bkz. A. İzci, a.g.e., s. 9, 10.
37 Örneğin bkz. B. Tezçakar, D âhi F a tih ’in M u h te şem F e th i, Timaş, İstanbul,
2007, s. 12.
38 Fatih Sultan Mehmet’in küçüklükten itibaren zekâsı ile dikkat çektiği iddi
ası, onun çocukluğunun anlatıldığı tüm eserlerde ortaktır. Örneğin bkz. M.
Gökalp ve Y. Z. Özkan, F atih S u lta n M eh m et, Asır, 2005, s. 4 ve E. Yeşilçayır,
a.g.e., s. 12, 13.
39 Örneğin bkz. A. O. Atak, B ü y ü k T ü rk Zaferleri: İstanbul'un F ethi, Damla Yayı
nevi, İstanbul, 2005, s. 46,47; E. Yeşilçayır, a.g.e., s. 96-98; A. Özdemir, a.g.e.,
s. 37,38; E. Subaşı, a.g.e., s. 79; D. Guliyeva, a.g.e., s. 43; 1. Refik, a.g.e., s. 102.
40 II. Murat’a atfedilen ‘ideal babalık vasfı’m desteklediği düşünülen en önem-
de, birçok benzer örnekte rastlanıldığı üzere, esas gözetilmesi
gerekenin -b u g ü n k ü karşılığıyla- ‘devletin bekası’ ve ‘m illetin
saadeti’ olduğu iddiasının dini m otiflerle harm anlanarak ak
tarılması şaşırtm az.41 Bahsi geçen vurguların yaşanılan zama
na dair ‘net m esajlar iletm e’ gibi bir fonksiyonelliğe sahip ol
duğu da açık.
Son olarak, II. M ehm et’in çocukluğuna odaklanan ya da pa
dişahın k üçüklüğünü de anlatan eserlerde, İstanbul’u n fethi
ne ilişkin bir diğer ortak noktadan bahsetm ek gerekir. Bilhas
sa son dönem ‘fetih literatü rü ’nde genellikle İstanbul’u alma
düşüncesinin II. M ehmet’te çok küçük yaşlarda filizlendiği id
dia edilir; şehzadenin sürekli İslâm peygamberinin ‘m üjdesi’ni
ve İstanbul’u n fethini düşlediği ve planlarını önceden hazırla
dığı yazılır.42 Fethi, ‘kutsal gaye’ ve bir ‘zaruret’ olarak gördüğü
rivayet edilen II. M ehmet’in, babasının vefatı üzerine payitah
ta doğru yola çıktığında, ‘fetih’ alam etlerinin kendiliğinden be
lirdiği hatta ‘çok özel bir arkadaşı’ tarafından şehzadenin duru
m u ile Islâm peygamberi arasındaki ‘benzerliklerin işaret edil
diği iddia edilir.43 Ayrıca genç padişahın da tahta geçer geçmez
gözlerini İstanbul’a diktiği ve hazırlıklara başladığı fikri çocuk
lara aktarılır. Tabi bu çerçevede -tıp k ı tarih kitaplarında oldu
ğu ü zere- Bizans’ın neden ortadan kaldırılması ‘gerektiği’ne da
ir m alum diskur tekrarlanır:
li m etin Su lta n M u ra t H a n ’dan Fatih S u lta n M e h m e t’e N a sih a tler adlı eserdir.
Metnin Andrea Coscolo adlı bir Venedik elçisi tarafından tanıklığına binaen
kaleme alındığı ve 1559’da saray tercümanlarının elinden çevrilip Sultan Sü
leyman’a sunulduğu iddia edilir. Nasihatnamede II. Murat’ın oğluna yaşamın
evreleri ve akıl üzerine verdiği bilgiler yer alır.
41 Bkz. M. A. Gürler, a.g.e., s. 42.
42 Öm eğin bkz. E. Yeşilçayır, F atih S u lta n M eh m et, Muştu Yayınlan, İstanbul,
2004, s. 4-6; T. Anşahin, a.g.e., s. 28; Fatih S u lta n M ehm et H an ve İstanbul'un
Fethi, Çamlıca Basım Yayım, İstanbul, 2008, s. 14 ve 1. Refik, a.g.e., s. 9. Daha
eski bir örnek için bkz. A. Nar, a.g.e., s. 20-22.
43 İddiaya göre II. Mehmet, İslâm peygamberi ile aynı adı taşımaktadır; Ona pey
gamberlik, II. Mehmet’e ise padişahlık geldiğinde her ikisi de anne-babasını
kaybetmiştir ver ikisine de karşı çıkan yoktur. Arkadaşından bu sözleri işiten
II. Mehmet ise şunlan söyler: “Evet, evet... İnşallah nasıl ki Efendimiz Mekke
Fethi’ni gördü ise bu zavallı Mehmed de Kotıstatiniyye Fethi’ni görür.” Bkz.
E. Subaşı, a.g.e., s. 26-28.
İstanbul şehrinin etrafı sağlam surlar ile çevrili idi. Bu surların
içinde sıkışmış olan Bizans, varlığını sürdürmeye devam edi
yordu. Bir taraftan fitne ve fesat çıkartıyor, Osmanlı toprakla
rında karışıklıklar meydana getiriyor, bir taraftan da Avrupa
devletlerini Osmanlı Devleti üzerine kışkırtıyordu. Surlar için
den ibaret olan Bizans İmparatorluğu, Osmanlı topraklan için
de bir çıbanbaşı gibi kalmıştı... Osmanlının büyük bir devlet
olmasına karşı duran en büyük engel Bizans idi. Evet, artık Bi
zans’ın Türk topraklanna katılma zamanı gelmişti.44
Miyauvl
Zaman ne
şgbuk^eçfyprj^
65 1940’lı ve 1950’li yıllardan birkaç örnek için bkz. Z. Danışman, a .g.e., s. 22; E.
B. Şapolyo, a.g.e., s. 23, 24; Koçu, a.g.e., s. 20, 21. Günümüzden birkaç örnek
için bkz. A. İzci, a.g.e., s. 43; E. Subaşı, a.g.e., s. 79.
66 Örneğin bkz. A. O. Atak, a.g.e., s. 28, 29; B. Tezçakar, a.g.e., s. 108, 109; E.
Yeşilçayır, a.g.e., s. 96-98; A. Özdemir, a.g.e., s. 33; T. Anşahin, a.g.e., s. 51;
D. Guliyeva, a.g.e., s. 45; B eklenen F etih, s. 18; H. Hürel, a.g.e., s. 34; 1. Refik,
a.g.e., s. 106, 107. Bu hususta Akşemsettin’in II. Mehmet’e çocukken verdiği
nasihati öne çıkaran bir örnek için bkz. 1. Bilgin, a.g.e., s. 59.
67 Tezçakar’ın ifadeleri tam da bu anlayışın bir yansımasıdır: “Aslına bakarsanız
sadece İstanbul’un bir kapı gibi her yere açılması değil aynca Fatih ve aynı de
ğerlere sahip Osmanlı fertlerinin davramşlan da fetihlerin kolay yapılmasını
sağladı. Osmanlı adaletini duyan ve halinden hoşnut bulunmayan bazılan ade
ta “gelin gelin buralan da fethedin" der gibiydiler. B. Tezçakar, a.g.e., s. 115.
sesleri inletecektir. Müslüman Türk’ü n şefkati ve müsamaha
sı, İstanbul’un her köşesini saracaktır. Artık İstanbul’da Allah’a
ortak koşanlar, Hz. İsa ve O nun muhterem anneleri Hz. Mer
yem’i ilahlaştıranlar değil onlara gerçek değerlerini veren m ü
minler, Müslüman Türkler yerleşecektir.68
Bitirirken...
KAYNAKÇA
1453 İstanbul F atihleri, Mavi Uçurtma, İstanbul, 2007.
Abasız, E., U lubatlı Haşan: İsta n b u l’un Fethi, Nesil, İstanbul, 2008.
Ak, M., İsta n b u l’un Fetih G ü nlüğü, TATAV Yayınlan, 2003.
[Altınayl Refik, A., Ç ocuklara T a rih Bilgisi, ilk M ektep: D ördüncü S ın ıf, Hilmi Ki-
taphanesi, İstanbul, 1929.
— , E ski T ü r k Zaferleri (1 0 7 1 -1 8 7 8 ), Çocuklara Tarih Kitaplan: 5, Muallim Ahmet
Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1932.
Altınyıldız, A., “İmparatorlukla Cumhuriyet Arasındaki Eşikte Siyaset ve Mimar
lık: Eskiyi Muhafaza / Yeniyi inşa”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iya si Düşünce: M uhafa
z a k â r lık , (3. baskı), İletişim, İstanbul, 2006.
Anıl, Ş. Y., F atih S u lta n M ehm et, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005.
Arışahin, T., M asal G ibi İsta n b u l’un F etih H ikâ yesi, Damla Yayınevi, İstanbul, 2007.
Atak, O. A., B ü y ü k T ü rk Zaferleri: İsta n b u l’un F ethi, Damla Yayınevi, İstanbul, 2005.
nıdır. ‘Fetih Müzesi’ ve ‘misyonu’ hakkında eleştirel bir yorum için bkz. M.
Belge, “Panorama 1453”, T a ra f, 29.03.2009
74 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’un fethi dolayısıyla yayınladı
ğı mesaj bu bağlamda düşünülebilir: “Tarih boyunca nice zaferlere imza atan
aziz milletimizin en kutlu ve en büyük adım lanndan birisi de İstanbul’un fet
hidir. İstanbul’un fethi, hem milli tarihimiz hem de dünya tarihi için ade
ta bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Kuruluşunu müteakip dönemde yüzyıl
larca imparatorluk başkenti olmuş bu kadim şehir, Fatih Sultan Mehmet ön
derliğinde gerçekleşen fethin ardından adalet, hoşgörü, barış ve de köklü bir
medeniyetin merkezi haline gelmiştir... “Medeniyetler Ittifakı"nın somutlaş
tığı mekân olan İstanbul, bana göre, sadece Avrupa Kültür Başkenti değil,
1453’ten bu yana aynı zamanda Dünya Kültür Başkentidir.”
Ayvazoğlu, B., T an rıd a ğ ı’ndan H ıra D a ğ ı’na: M illiyetçilik ve M u h a fa za k â rlık Ü zerine
Y azılar, Kapı Yayınlan, İstanbul, 2009.
Banoglu, N. A., T ü rk K a h ra m a n la n Serisi: F atih Sultan M eh m et, Gençlik Kütüpha
nesi, 1943.
— , F atih Su lta n M ehm et ile K eloğlan, Bozkurt Kitap ve Basımevi, İstanbul, 1943.
Behzat, A., K ü çü k K ahram anlar: is tik lâ l H arbinde T ü rk Ç o c u k la n , Muallim Ahmet
Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1930.
B eklenen Fetih, Popüler Tarih: Osmanlı Tarihi-3, Timaş, İstanbul, 2009.
Belge, M., “Panorama 1453”, Taraf, 29 Mart 2009.
Bilgin, t., B ü y ü k T ü r k Bilginleri: A kşem sed d in , Damla Yayınevi, İstanbul, 2008.
Boyunaga, Y. A., F etih S a n c a k ta n , Timaş, İstanbul, 2006.
Copeaux, E., T ü rk T a rih T e zin d en T ü r k -ls la m S en tezin e: T a rih D ers K ita p la n n d a
(1 9 4 1 -1 9 9 3 ), Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, İstanbul, 1998.
Coşkun, A., Ş a h -1 C ihan F atih S u lta n M ehm et, Babıali Kültür Yayıncılığı, 2008.
Çakır, R., Ne Şeriat Ne D em okrasi: Refah P artisini A n la m a k , Metis, İstanbul, 1994.
Çavuşoglu, M., U lubatlı H aşan D estanı, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1959.
Danişmend, H. I., İstanbul F ethinin İnsani ve M edeni K ıym eti, İstanbul Fetih Derne
ği Yayınlan, İstanbul Halk Basımevi, 1953.
Danışman, Z., Fatih Sultan M ehm et II., Çocuk Esirgeme Kurumu Okul ve Öğren
ci Kitaplan, Ankara, 1945.
Danişmend, H. 1., F a tih ’in H ayatı ve Fetih T a k v im i, İstanbul Fetih Demeği Yayınla-
n , Kanaat Matbaası, İstanbul, 1953.
Dirimtekin, F., İstanbul'un Fethi, İstanbul Belediye Matbaası, İstanbul, 1949.
Efe, A., Fetih Rü z g a n , Akçağ Yayınlan, Ankara, 1987.
Erman, N. A., F atih ’in Fedaisi (U lubatlı H a şa n ), Renk Yayınevi, İstanbul, 1966.
Ertek, N. H., B eşyü zü n cü Yıla G irerken İsta n b u l’un M anen Fethi ve C übbe A li, Sinan
Matbaası ve Neşriyat Evi, İstanbul, 1948.
F atih ve F etih Albümü, TATAV Yayınlan, 2003.
F atih ve İstanbul’un F ethi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1953.
F atih S e m p o zy u m la n l-II T ebliğler (2 0 0 5 -0 6 ), Fatih Belediye Başkanlığı, İstanbul,
2007.
“Fatih Sultan Mehmet”, İlk o k u la Tem el B ilgiler, sayı 115, Mart 1951.
F atih S u lta n M ehm et H an ve İsta n b u l’un F ethi, Çamlıca Basım Yayım, İstanbul, 2008.
Gökalp M. ve Özkan, Z. Y., Fatih S u lta n M ehm et, Asır, 2005.
Guliyeva, D., Yeni Çağın Fatihi: F atih S u lta n M ehm et, Morpa, İstanbul, 2008.
Gücüyener, F., Fatih ve O nun A za m e tli S a lta n a t D evri, 1950.
Gücüyener, Yüce F atih İstanbul'u N a sıl A ld ı? V e B ütün D evri (1 4 5 3 -1 9 5 3 Beş Y ü z ü n
cü F etih Yılı H â tıra sı), Gücüyener Yayımevi, 1953.
Gürler, A. M., 12 Yaşında B ir Sultan: Fatih S u lta n M eh m et, Nesil, İstanbul, 2007.
Gündüzalp, S., Sultan Fatih: Ya İstanbul B eni A la ca k, Ya Ben İsta n b u l’u !, Zafer Ya
yınlan, İstanbul, 2008.
Hürel, H., Fatih Su lta n M ehm et'in İsta n b u l’u, Büyülü Fener, İstanbul, 2009.
ilk o k u la T em el Bilgiler: İsta n b u l’un A lın ışı, sayı 39, Şubat 1949.
İstanbul'un F etih M üjdesi, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 2002.
İstanbul’un F ethi, haz. M. T. Şiniğa, Çocuk Yayınlan Müessesesi, İstanbul, 1953.
“İstanbul’un Fethi’’, Ç ocuk H aftası, sayı 1, 28 Mayıs 1958.
İzci, A., İsta n b u l’un Fethi: Ş e h za d e M eh m ed ’ten F atih S u lta n M eh m ed ’e, İlgi Çocuk,
İstanbul, 2008.
Kızıltoprak, K., Fatih S u lta n M ehm ed H an'ın L id erlik S ırla n , Okumuş Adam Yayın
cılık ve Eğitim Hizmetleri, 2003.
Koçu, E. R., K anuni S u lta n S ü leym a n 'ın Beş Fedaisi, Çocuk Kitaplan sayı 13, İstan
bul Tan Matbaası, İstanbul, 1952.
— , F atih Su lta n M eh m et’in O n Fedaisi, Çocuk Kitabevi, İstanbul, 1953.
Kologlu, O., “50 Yıl Boyunca Fatih ve Fetih”, T a rih ve T o p lu m , sayı 233, Mayıs
2003.
Mirmiroğlu, F atih S u lta n M eh m et II D evrine A it T a rih i V esika la r, Sanyer Halkevi
Neşriyatı, 2, İstanbul, 1945.
Nar, A., F etih (T a rih i P iyes), M.T.T.B İzmir Orta Öğrenim Komitesi Yayınlan, 1,
1974.
Necati Salim, İsta n b u l’un Z a p tı 1453 (T ü rk O rd u su n u n E ski Seferlerin d en B ir K ale
M uharebesi), İstanbul Askeri Matbaa, 1932.
Okurer, C., B ü y ü k Fetih, İstanbul Fetih Demeği Yayınlan, İstanbul, 1953.
Özdemir, A., ÇagÂçan Ç o cu k P adişah F atih S u lta n M eh m et, Bordo-Siyah Yaymla-
n, İstanbul, 2008.
Papadakis, Y., Ö lü B ölgeden Yankılar: K ıb n s ’ın B ö lü n m ü şlü ğ ü n ü A şm a k , İstanbul Bil
gi Üniversitesi Yayınlan, 2009.
Refik, 1., Fatih Su lta n M ehm ed ve B ü y ü k F etih H am lesi, Ferzan Yayınlan, İstanbul,
2009.
Sağman, R. A., İsta n b u l’u N e Ş ekild e A ld ık? , Ahmet Sait Matbaası, İstanbul, 1947.
Saraçoğlu, C. A., F atih ve İsta n b u l’un F ethi, Şema Yayınlan, 2006.
Siral, B., K ü çü k Serdar (F atih S u lta n M ehm et'in Ç o cu klu ğ u ), Rafet Zalimler Yayıne
vi, İstanbul, 1953.
Subaşı, E., F atih S u lta n M eh m et 1 4 5 3 /T a rih in D önüm N o kta sı, Mavi Lale Kitabevi,
İstanbul, 2007.
— , G ençler için: F atih S u lta n M ehm et 1453, Mavi Lale Kitabevi, İstanbul, 2008.
Şapolyo, B. E., Alas: K ü çü k Ta rih i H ikâ yeler, Ankara, 1934.
— , F atih İstanbul K a p ıla n n d a , Rafet Zaimler Yayınevi, 1953.
— , F atih S u lta n M eh m et, Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezi, An
kara, 1953.
Sertelli, F. 1., İstan b u l'u N a sıl A ld ık? , Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul,
1930.
— , Ç a n a kk a le ’de K ü çü k A h m ed in K a h ra m a n lığ ı, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1938.
Şakir, Z., F atih Su lta n M eh m et, İstanbul Maarif Kitaphanesi, 1953.
Tekinoglu, H., F atih S u lta n M ehm et H an'ın Yönetim ve L id erlik S ır la n , K u m Saati Ya
y ın la n , İstanbul, 2005.
— , O sm anlI’nın G enç D ehası F atih, Neden Kitap, İstanbul, 2007.
Tezçakar, B., D âhi F a tih'in M u h teşem F ethi, Timaş, İstanbul, 2007.
Türkmen, F. A., S u lta n F atih ve U lubatlı H aşan, 1953.
U lubatlı H aşan: İsta n b u l’un F ethinde B ir K a h ra m a n , Çamlıca Basım Yayım, İstan
bul, 2007.
Uluçay, Ç. M., U lubatlı H aşan, Ozyürek Matbaası, İstanbul, 1959.
Ülgen, S. A., Fatih D evrinde tsta n b u l (1 4 5 3 -1 4 8 1 ), Vakıflar Umum M üdürlüğü Neş
riyatı, Ankara, 1939.
Ünal, T., F atih ve Fetih, Berikan, Ankara, 2001.
Ünver, S. A., İlim ve S a n a t B a k ım ın d a n F atih D evri N o tla n , İstanbul Belediye Mat
baası, İstanbul, 1948.
Y a v ru tü rk Fatih S u lta n Mehmet Özel Sa yısı, sayı 11, 1940.
Yener, C., U lubatlı H aşan, İzmir Basımevi, İstanbul, 1953.
Yeşilçayır, E., F atih S u lta n M ehm et, Muştu Yayınlan, İstanbul, 2004.
Modern Müminin Kodları, Simgeleri:
Türkiye’ de İslâmî Sinema
SED A ÖZDEMİR
Giriş
1 Salih Diriklik, Fleşbek T ü r k S inem a-T V 'sitıde tsla m i E ndişeler ve Ç izg i D ışı O lu
şum lar, cilt 1, Söğüt Ofset, 1995, s. 66-67
2 J. Habermas’m kamusal alan teorilerini temel alarak kendiliğin kendisini ka
musal alana çıkış olarak algılamamız gerekir. Kamusal alan kavramı için, bkz.
J. Habermas, T h e S tru ctu ra l T ra n sfo rm a tio n o f th e Public Sphere, Cambridge,
Mass., MİT Press, 1991
3 Dönemin sol tandanslı film ve yönetm enleri için, bkz. Alim Şerif Onaran,
T ü rk S inem a sı, 1. cilt, Kitle Yayınlan, Ankara, 1995
olarak getirdikleri yeni düzenin kodları ve simgelerini sinema
filmleri üzerinden anlamaya ve yorum lam aya çalışmak. Çalış
ma çerçevesinde hem filmleri incelenen Yücel Çakmaklı, Me
sut Uçakan, İsmail Güneş, M etin Çam urcu ve M ehm et T ann-
sever gibi yönetm enlerin bizzat kendileri İslâmî aktörler ola
rak ele alınm ış, hem de film karakterleri bu bakış açısı altın
da analiz edilmiştir. Analiz sırasında ise 1980’lerle başlayan İs
lâmî hareketlerin simgesel dünyasını anlam landırm aya çalışır
ken 1920’lerdeki ‘radikal m odernizasyon’ projesi göz ö n ü n
de bulundurulm uştur. Zira bu iki dönem in asıl çarpışma alanı
kam usal alanda yaratılan simgelerin bizzat kendisidir.4 İslâmî
hareketlerin çıkış noktasının, bu simgelere direnm ek, onların
ötekilerini yaratm ak/restore etm ek/yeniden tanım lam ak oldu
ğu unutulm am alıdır. İslâmî temalı bu filmlerde kam usal alan,
kadın, örtünm e, im am -hatipler, tüketim ve İslâmî hayat tarzı
gibi pek çok konu hakkında bahsettiğim iz anlam lar dünyası,
herhangi bir alt m etine çok fazla rastlanm adan, göndericiden
alıcıya direkt olarak iletilm ektedir.5
4 Tüm filmlerde vurgulandığı üzere laisist düzen, Islâm’ı kamu alanının dışına
çıkarıp sadece özel alana hapsetmeyi amaçlamaktadır. Özellikle Yücel Çak-
maklı’m n Hekimoğlu İsmail’in aynı adlı romanından iki bölüm olarak uyarla
dığı ‘Minyeli Abdullah’ filminde m odem bir hayata sahip sanayici kahramanın
“C am iler a çık isteyen n a m a z k ıla r isteyen oruç tu ta r a m a sen in kiler y a şa y ış ım ı
z ı da Isla m ’a u yd u rm a y a çalışıyorlar” cümlesi bu noktayı vurgulamaktadır.
5 Aslında sinemanın Müslüman dünyasında meşruiyet kazanması da bu ‘teb
liğ’ misyonunu sonuna kadar yerine getirme hedefine dayanır. Elif Film Şir-
keti’nin düzenlediği film hikâyesi yarışmasındaki takdim yazısı manidardır:
“B irçok m uhitlerde sosyal ha ya tın za ru reti olarak m û ta a la edilm eye başlayan si
n em adan şimdiye ka d a r M ü slü m a n la rın fa y d a la n d ığ ı söylenem ez. (...) “D üşm a
n ın ıza karşı g ü c ü n ü z y ettiğ i k a d a r k u vvet h a z ırla y ın ” emri ilahisi bu hu susta da
M üslüm anla rı v a zifey e çağırm aktadır. Yeni b ir nesil y etiştirm e k y ö n ü n d en de ih
m al edilem ez h ü v iy etiy le sinem a a rtık neresinden ele alınırsa alınsın, b izi ken d i
siyle ilgilenmeye m ecbur etm iştir.” (Diriklik, a.g.e., s. 30)
İslamcı ideoloji arasındaki karşılıklı husum et ve çatışma duru
m unu da açıklamaktadır. Zira Türk milli kimliğinin ‘öteki’ imge
si, ne gerçekten fiziksel bir çarpışma içinde bulunduğu Batı (as
lında Batı’yla aradaki ilişki daha çok tutkulu bir aşk ve hayran
lık olarak nitelendirilmelidir, zira hem düşm an hem de model
olarak alman kimliktir6) ne de Kürtler ve azınlıklardır.7 Bu kim
liklerle ‘ötekilik’ ilişkisi daha çok tarihsel dönüşüm ler ve alman
pratik çözümlerle şekillenmektedir. Oysa ki m odem Türk kim
liğinin asıl ötekisi Tanıl Bora’nın ifadesiyle ‘Eski Türkiye’dir. Ya
ni sosyal, ekonom ik ve politik düzen için kaynağını İslâm dinin
den alan ve ‘rasyonellikten uzak Osmanlı’dır. Eski kimliğin Ba
tılı evrensel norm lardan tamamen farklı oluşu, ‘geri kalmışlığı’
ve ‘yozlaşmış’ uygulamalan, ‘ilerleme’nin ve ‘medeniyet’in önün
deki en büyük engeldir. Bu durum da geçmişe ait tüm değerler,
alışkanlıklar, sistemler ve gündelik yaşama dair kodlar yıkılma
lı yerine yeni, m odem , seküler ve rasyonel olan kalıplar keskin
inkılaplar yoluyla bir an önce yerleştirilmelidir. Böylelikle m o
dernizasyon projesi olarak sunulan bu keskin kopuş aslında iki
tarafın da kendisini konumlandıracağı ‘ötekisi’ni yaratmış olur.
Sinema da simgesel anlam da bu ‘ötekileştirm e’ projesine ve
İslâm! kim liğin yaratılm asına hizm et eder. İlk olarak amaçla
nan, kam usal alandan dışlanan İslâm! hareketin m arjinallik-
ten sıyrılarak merkeze yaklaşmasını sağlamaktır. Bu amaç doğ
rultusu n d a ise kendi kim liğini kurgulayabilm ek için söz ko
nusu ‘öteki im gesi’ni dönüştürm ek ve kendi sem bollerini or
taya koym ak zorundadır. İslâmî aktörlerin dini tekrar yorum
layarak oluşturdukları bu alternatif m odem paradigma, cema
atine yeni yaşam kodlan sunm ayı amaçlar. İşin en çarpıcı tara
fı ise İslâmî hareketlerin kesinlikle m odem izm i, Batıyı reddet
m emeleri ve ‘öteki’ olarak sunm am alan. ‘Öteki’ olarak sunulan
kim lik Batının m odem izm ini ‘dejenere’ olarak alan ve kendi
lerine zorla dayatan laisist Kemalist m odernizasyon projesidir.
6 Orhan Koçak, “Ataç, Meriç, Caliban, Bandung-Evrensellik ve Kısmilik Üzeri
ne Bir Taslak”, T ü rk A y d ım ve K im lik S o ru n u , haz. Sabahhatin Şen, Bağlam Ya
yınlan, İstanbul, 1995, s. 241, alıntılayan Tanıl Bora, “İnşa Döneminde Türk
Milli Kimliği”, T o p lu m ve B ilim , sayı 71, Kış 1996
7 Tanıl Bora, a.g.m.
Bu makale çerçevesinde incelenen filmlerin tüm ünde rastlanan
ortak tem alardan biri de işte bu karşılaşma anları ve m oderni
zasyon projesinin, Yeşilçam m elodram larından çok da uzak
laşmayan kalıplar şeklindeki karşıtlıklar (iyi/kötü, Doğu/Batı,
teknoloji/m aneviyat, inanan/inanm ayan, m ağdur/zalim 8) yo
luyla tem silidir. Kısacası m odem izm i anlam a, değerlendirm e
ve yorum lam a şekli farklılık gösterm em ektedir. Aslında film
lerde gördüğüm üz tüm imgelerin, İslâm! aktörlerin en belirgin
am açları olan m oderniteyi gelenek/din içinde tekrar üretm ek
istem elerinden başka bir şey olmadığı açıkça ortadadır.9 Artık
M üslüm an aktörler, hem devlet tarafından m odernleşm e süre
cinin dışına itilm ek hem de bizzat kendileri tepkisel bir şekil
de bu sürece karşı direnm ek istem em ektedirler. M odern zih
niyetin en büyük ü rü n ü olan ‘teknoloji’ artık M üslüm an d ü n
yasında da reddedilemez. ‘The İm am ’da Em rullah’ın bilgisayar
konusunda uzm an olan bir M üslüm an olması, İslâm anlayışla
rında teknolojiyle ilgili bir sorun olm adığını gösterir. Zira Em-
rullah aynı zamanda sıkı bir m otosikletçidir. M odem zihniyet
ürünleri olan bilgisayar ve m otosiklet, yeni cum huriyet seçkin
lerini şaşırtacak bir şekilde çağdaş İslâmî kim lik tarafından be
nim senir ve içselleştirilir. M etin Ç am urcu’n u n ‘Bize Nasıl Kıy
dınız’ (1994) filminde bilim ve İslâm’ın barıştınlm aya çalışıldı
ğı, hatta bizzat İslâm’ın bir parçası olduğunun ispatı kimya öğ
retm eni Hüseyin üzerinden verilir. Ders sırasında öğrencileri
ne m addenin ve tüm denklem lerin ru h u n u n anlaşılması gerek
tiğini anlatan Hüseyin, ışık hızı örneğine dayanarak zaman ve
Allah’a dair üstü kapalı yorum larda bulunur. Bu yorum lar, ila
hi bir gücün varlığını ispatlar ve bilim in aslında ‘O’nu aram ak
tan geçtiğini anlatır. Ancak teknolojinin kendisinden olm a
yan sorun, onun transferi sırasında ortaya çıkar. T ürk m uhafa
zakârlığının da en büyük problem atiği olan bu duruş, dini, ha
yatın dışına atm adan sadece teknolojiye ‘hoş geldin’ deme ar
8 Elif Daşçı, “The İmpact of Islamic Ideologies on the Turkish Cinema: A Study
on the Popular Products of Milli Cinema Between 1970s-1990s”, ODTÜ, (ya
yımlanmamış yüksek lisans tezi), 1998
9 Abdurrahm an Arslan, “Seküler Dünyada M üslüm anlar”, B irik im , sayı 99,
Temmuz 1997
zusudur. Batının m oral değerleri reddedilirken bu m oral de
ğerlerle aslında sıkı sıkıya bağlı olan piyasa ekonom isi gibi üst
kavram lar asıl amacın tersine sorgulanm am aktadır. Bu sorgu
lamama süreci kendini cum huriyetin ilanıyla gelişen süreç bo
yunca uzak kaldıkları tarihe tekrar katılım sağlamayı hedefle
yen çağdaş İslâmî hareketlerin özellikle ekonomi, medya, poli
tika, sanat ve eğitim alanlarındaki kuram lara kendi İslâmî eti
ketlerini eklem ek suretiyle m odem iteye eklemlenme gayretle
rinde de kendini gösterm ektedir. Çakmaklı’m n ‘Minyeli Abdul
lah I’in (1989) başarısı üzerine çektiği filmin ikinci bölüm ün
de (1990) bu amaç Abdullah’ın ağzından oldukça net bir şekil
de dile getirilmiş ve projelendirilm iştir. Evrensellik iddiasında
ki tüm kurum lar sorgulanm aksızın önlerine İslâmî sıfatı ekle
nerek m odernitenin bunalım larının çözülebileceği um ulm uş-
tur. Özellikle de iktisadi gücün nasıl bir hegemonya getirdiği
nin farkında olan Abdullah (“Bu iktisadi ve kültürel bir savaş.
İslâmiyet bu memlekette nasıl ihya edilebilir?”) Mısır’daki tüm
bunalım ın kaynağını kapitalizmle özdeşleştirirken, getirdiği al
ternatif çözüm ler sistem sorgulam asından uzak olmakla bera
ber benzer modelleri yaratm aktan öteye gidemez.
Farz değil okumak. İnat bu. Bu sinsi bir siyaset faaliyeti. Geri
ciliğin sistemli bir direniş faaliyeti. Böyle ufak tefek fırsatlarla
inkılap ruhunu sarsmaya çalışıyorlar. Ve başanyorlar. Her şe
ye rağmen kök salmadı bizim çabalarımız işte gördün. Demok
rat Parti’yi bile bunun ispatı görüyorlar.
18 Erkekler için fes ve sangın kaldınlıp yerine şapkanın getirilmesi erken cum
huriyet dönemi için m anidar olsa ve tarih yazımı ile mağduriyet söylemleri
için kullanılsa da çağdaş İslâmî düşüncede çok fazla yer bulamaz. Çünkü ça
tışma kamusal alanda İslâmî kimliği türbanı ile açıkça belli olandan gitmekte
dir. Çağdaş İslâmî erkek zaten dış görünüşüyle böyle bir kimlik ifşasında bu
lunmaz.
nırı toplum içindeki varlığını sorunsal olarak ele almıştır. Bu
bağlam da Kem alist devrim nasıl ilerlem eyi kadın üzerinden
kurguluyorsa, İslâm! düşünce ‘öz’e yani İslâm’a dönüşü kadın
üzerinden kurgulam aktadır. Kadının biçimsel olarak gözle gö
rü n ü r bir şekilde bu dönüşüm ü yaşaması, onu söylemleri dile
getirecek bir nesne haline dönüştürür. ‘Yalnız Değilsiniz’, ‘Bize
Nasıl Kıydınız’ ve ‘Minyeli Abdullah’ filmleri edindikleri sosyal,
politik ve tarihi farklı temalara rağmen örtünerek hidayete er
me yani ‘öz’e dönüş m esajından da vazgeçmek istemezler. Tıp
kı İslâm! rom anlar gibi filmlerde de kendini diğer üzerinden ta
nımlayan m edeniyet karşılaştırması, kadın karakterler (örtülü
ve açık) üzerinden anlam landırılır.19 Batılı tarzda bir hayat sü
ren Serpil, Rabia ve Feyza’nın örtüye ve dolayısıyla da hidayete
giden süreci hayatla ve m edeniyetin tanımıyla ilgili sorularının
oluşmasıyla başlar. Yaşadıkları ahlâk dışı ve her türlü inançtan
yoksun hayat, bu karakterlerin İslâm’la bütünleşm elerini sağ
layacak örtünm eyi seçm elerini beraberinde getirir. Zaten Is-
lâmcı proje ancak bu dönüşüm gerçekleştiği zaman gerçekle
şebilecektir. ‘M inyeli A bdullah’da Feyza ailesinden “Başörtü
lü bir kızla arkadaşlık etm ek yakışır mı sana?” uyarısını aldı
ğında verdiği cevap türbanın temsil ettiği iki simgeyi de orta
ya koyar: “Beğenmediğiniz kızın aklı hepim izden büyük, örtü
sü de onun fazileti.”
İlk olarak m odem ve Batılı kültür politikasında geri kalmış,
cahil ve kırsal kesime ait bir kavram ve pratik olarak görünen
türbanı o sınırlar dahilinde hapsetm eye ve m arjinal bir halde
bırakmaya çalışan iktidara rağmen, çağdaş İslâmî aktörler ör
tünm e eylem ini (ve aynı şekilde im am -hatip liselerinde oku
mayı da) kentli ve eğitimli olan ile bağlantılandırm aya ve an
lamlandırm aya çalışarak kültürel hegemonyanın simge ve pra
tikler hiyerarşisini yıkmaya çalışırlar.20 T ürban artık geri kal
19 Kenan Çayır, T ü r k iy e ’de İsla m cılık ve İslam I Edebiyat: T oplu H idayet S ö ylem in
den Yeni Bireysel M ü slü m a n lıkla ra , İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, İstan
bul, s. 60.
20 Jenny B. W hite, “İslamcılığın A çm azlan”, K ü ltü r F r a g m a n la r ı/T ü r k iy e 'd e
G ü ndelik H a ya t, der. Deniz Kandiyoti, Ayşe Saktanber, Metis Yayınlan, 2002,
s. 204.
mış ve ezik olanın değil eğitimli ve seçkinin bilinçli seçimi ha
line dönüşür. Tüm bahsettiğim iz filmlerde hidayete eren ve ör
tünen kadınlarla, onlara rol m odel olan örtülü kadınların ol
dukça eğitimli üst ve orta sınıfa m ensup olmaları yönetm enin
tesadüfi bir karakter seçim inde bulunm adığını bize gösterir.
A bdullah’ın karısı Şevde Mısır’ın iyi ailelerinden birine m en
supken Feyza da M ısır’ın egem en politik güçlerine sahip ve
Türkiye’deki seçkinler sınıfına benzer bir aileye sahiptir. ‘Yal
nız Değilsiniz’de Serpil üst burjuva bir sınıfa aittir ve üniversite
öğrencisidir. Kısacası kapanm ak eylemi alt sınıfın ezberlenmiş
pratiklerinden biri değil, saygın ve bilinçli bir davranıştır. Hatta
okum ak ve eğitim bu yola giden süreci de hızlandırır.
İkinci olarak da İslâm algısında ‘kadının iffeti’ olarak göste
rilen türban, aslında İslâmî düzenin ve sosyal düzenin ayakta
kalmasını sağlayacak olan yapı taşıdır. Zira türban, artık Allah
inancının sim gelerinden biri olm aktan ziyade kendisine giydi
rilen tüm değerlerle sistemin kendisini temsil etm ektedir.21 Yö
netm en ve senaristlerin kadın ve örtünm e eylemi üzerinden ger
çekleştirdikleri sahneler bize çağdaş İslâmî düşüncede geçmişle
kurulan bağ, evlilik ve aile hayatı, toplumsal cinsiyet rolleri ve iş
bölüm ü gibi kavramsal şablonları çıkarma fırsatını verir.
G eçm işini İslâm ’ın en parlak çağını yaşadığı kabul edilen
Asr-ı Saadet dönem i üzerine kuran İslâmî hareket, tüm günde
lik hayat pratiklerini o dönem den uyarlayarak transfer etmeye
çalışırken kadın ve örtünm e gibi kavram lar için de gerekli re
ferans noktalarını elde eder. Böylece geçmişle kurulan bağ ka
m usal hayatta gözle görünür bir hale gelir. ‘Minyeli Abdullah’
film inde ö rtü n m en in Asr-ı Saadetle olan bağlantısı çok açık
vurgulanır ve o alan tam am lanm adan M üslümanlığın tam ola
rak ifşa edilemeyeceği söylenir. Zira tüm radikal ideolojik dö
nüşüm lerde olduğu gibi İslâmî düzene geçişte onu ifşa etm ek
ten geçer. Kadın da bu noktada Yaşm’m Baudrillard’dan alıntı-
landığı gibi simgeyi üstünde taşıyarak onu ifşa eder ve iktidar
Y Ü K S E L TAŞKIN
A dnan M enderes1
4 A.g.e., s. 107.
5 Yasayapıcı entelektüel olarak milliyetçi entelektüelin asıl gücü, “siyasal ve ta
rihsel olarak nelerin meşru sayılacağının parametrelerini belirlemek için mil
leti ideolojik bir totem olarak kullanm asından” gelmektedir. Bkz. Anthony
Gorman, H istories, S ta te a n d Politics in 2 0 th C en tu ry Egypt: C on testin g the N a-
tion, New York, Routledge, Curzon, 2003, s. 7.
6 A.g.e., s. 109.
7 Bauman, a.g.e., s. 75.
Bu nedenle cum huriyetin kuru lu şu n d an DP iktidarına ka
dar olan dönem , “yasayapıcı” entelektüellerin altın çağlarıydı.
Bu altın çağ özlem inin sıklıkla gündem e gelmesi ve özellikle
ara rejim dönem lerinde altın çağı diriltm e anlam ında gözlenen
yaygın iyimserlik, bu dönem in, Türkiye’nin entelektüel akım
ları üzerinde devam eden çekiciliğini gösterir. “Aydın” kavra
mı etrafında bu ayrıcalıklı konum un Soğuk Savaş boyunca sağ
aydınlarca talep edilmesi, ele geçirilm ek istenilmesi, bahsetti
ğimiz tecrübenin sağ zihniyet üzerindeki azımsanamaz etkisi
ni de gösterir. Sağ aydınlar, Kemalist aydınların ayrıcalıklı ko
num una itiraz ediyor değillerdi. “Millet’in hakiki evlatları” ola
rak bu ayrıcalığı kendileri için istiyorlardı. Aydın’ın milli olanı
na dair abartılı bir aşk duyuyorlardı. Bu aşk, muarızlarına oran
sız bir güç atfetmeyi ve yine abartılı bir nefret duymayı da bera
berinde getirmekteydi.
Kemalizm ile şaşırtıcı bir süreklilik noktası da Soğuk Savaş
dönem i M illiyetçi m uhafazakârlığın abartılı voluntarizm idir
(iradecilik). Milliyetçi muhafazakârlık, Klasik M uhafazakârlık
tan da bu voluntarizm iyle ayrılacaktır. Bu yanıyla erken cum
huriy et dönem inde özgül bir “yasayapıcı” entelektüelin öne
çıkm ası da anlaşılırdır: “tarihçi veya tarihçi-siyasetçi.” Dil ve
tarih reform larına yüklenen anlam nedeniyle, bu süreçlerde rol
alan tarihçi veya dilcilere 1930 ve 40’lann TBMM’sinde de rast
lanılması, kültürel sermayenin siyasal sermayeye tahvilinin ko
laylığını da gösterir. Bu türden bağlamlarda tarihçilerin en ay
rıcalıklı entelektüel guruplardan birisini oluşturm aları tesadüf
değildir. H utchinson’un ifadesiyle; “Tarihçiler sadece bilim in
sanları değildir; onlar, Romantik bir anlam arayışını, yetkeci te
m eller üzerine oturtm alarını m üm kün kılan bilimsel bir heves
le destekleyerek ‘m it üreten’ entelektüellerdir.”8
Soğuk Savaş dönem inde en önem li ve prestijli Milliyetçi m u
berg, yargı sistem inin işlemediği, temel kamu hizm etlerinin aksadığı, yol
suzluk ve rüşvetin egemen olduğu buna mukabil orduların ‘tek güvenilir ku
rum ’ sıfatı ile ortaya çıktıkları devletleri ‘zayıf olarak nitelendirmektedir. Bkz.
R. Rotberg, “Failed States, Collapsed States, Weak States: Causes and İndica-
tors", S ta te F ailure a n d S ta te W eakness in T im e o f T erro r , Brookings Instituti-
on Press, Washington, 2003, s. 1-25.
4 Bu çerçevede Kore Savaşı’nın ve 1974 Kıbrıs Askeri Müdahalesi’nin bu reper
tuardaki yeri geniştir.
zer. Fakat aynı zam anda da Türkiye’de devlet, sürekli ‘kurtarıl
m ayı/korunm ayı’ beklem ektedir; devletin ‘düşm anları’ her yer
dedir ve onun ‘maneviyatı’na ve pratikte iktidarım kullananla
ra taarruz için küçük bir fırsat kollam aktadır. Militarist-zeno-
fobik izler taşıyan bu anlatıda ‘devletin bekâsı’ için ‘düşm anlar’
ivedilikle tespit edilmeli, ne pahasına olursa olsun cezalandırıl
malıdır. Peki, bir devlet, algı evreninde hem böylesine ‘güçlü’
ve ‘büyük’ hem bu kadar ‘korunm aya/kurtarılm aya m uhtaç’ na
sıl olabilir? İki önerm e arasında paradoksal bir durum var m ı
dır? Bu soruların cevabının Türkiye’nin sancılı m odernleşm e
serüveninde saklı olduğu aşikâr. Temel iddiam, devletin ‘güç
lü’, ‘büyük’ olduğu tezinin de m ütem adiyen ‘korunm ayı/kurta
rılmayı’ beklediği savının da birbirini tam am ladığıdır. Bu d u
rum , çoğu zaman siyasal aktörlerin ve kitlelerin -elbette ki ho
m ojen bir b ü tü n değillerdir- farklı şekillerde istifade edeceği
sosyo-politik bir rahatlam a ve kolaycılık sunm aktadır. T ürki
ye siyasetinde zikredilen ‘tam am lam a hali’nin ve kolaycılığın
en çok m illiyetçilik-m uhafazakârlık-m ilitarizm üzerinden bil
hassa sağ akım lara geniş bir ‘hareket sahası’ yarattığını düşü
nüyorum . Ancak hareket sahası genişledikçe fikri sığlaşmanın,
otoriter heveslerin ve şiddete tevessül etme eğiliminin boyutla
rı da artmıştır.
Bu yazıda, Türkiye’de devletin ‘bağımsız bir aktör’ m ü yok
sa ‘egem en sınıfların bir aygıtı’ mı olduğu sorusu üzerinden
bir tartışm a yürütülm eyecek. Devlet ile toplum ve birey ara
sında çok yönlü bir ‘etkileşim ’ olduğu düşüncesinin paylaşıl
dığı belirtilm ek kaydıyla m etinde açığa kavuşturulm ası hedef
lenen temel başlık, öncelikle Türkiye m odernleşm esinin dina
m ikleri ve hegem onik siyasal kültürün özellikleri dikkate alı
narak sağ akım ların ‘devlet’ algısını ve kendilerini ‘devlet’e gö
re nasıl konum landırdıklarını deşifre etmek. Tam burada algı
lar üzerine yazm anın ne denli zor olduğunu bir kez daha ifade
etm ek gerekli; zira algılar, çoğunlukla kendi içinde tutarlı de
ğildir; birbirine zıt görünen durum lar, çapraşık yönelim ler ay
nı algı dünyasının asli bileşenleri de olabilir. Bu noktayı hatır
da tutarak, yukarıda bahsedilen amaca uygun olarak öncelikle
Osmanlı İm paratorlugu’n un son dönem inden tek parti iktida
rının bitim ine devlet, egemenlik ve ‘güç’ arasında kurulan ilişki
kısaca irdelenecek. Daha sonra T ürk sağının hegemonik devlet
algısı, m odem ulus-devleti düz bir tarihsel çizgiye ve ‘gelene
ğe’ yerleştirme çabalan üzerinde durulacak. Bu bahiste özellik
le T ürk sağının kalem lerinin ‘devlet felsefesi’ temalı eserlerine
ve son dönem Kemalist-ulusalcı yazından çeşitli örneklere ege-
menlik-güç kavrayışlan ekseninde eleştirel bir gözle bakılacak.
Nihayetinde ulus-devlete tehdit olarak algılanan ‘küreselleşm e’
sürecinin Türk sağının ortodoks milliyetçi kanadı ile ulusalcı-
ları-Kemalistleri aynı ‘reaksiyoner’ ve/veya ‘savunmacı’ çizgide
buluşturduğu fakat yine aynı sürecin bilhassa son on yılda AKP
iktidarıyla birlikte T ürk sağının diğer bileşenlerini ‘büyük ve
güçlü devlet’ tem elinde yeni emperyal projeksiyonlara ve m a
ceralara sevk ettiği iddia edilecek.
İmparatorluktan Cumhuriyete:
'Devlet'i sürekli yeniden kurtarmak
yoruz. Milletten doğan devlet sonra da millet için mektep oluyor.” T ü rk M il
liyetçiliği ve B a tılıla şm a , Dergah Yayınları, İstanbul, 1979, s. 17.
12 A. Kabaklı, D evlet F elsefem iz , Türk Edebiyatı Vakfı Yayınlan, İstanbul, 2003,
s. 11.
13 S. A. Arvasi, T ü rk -lslâ m Ü lkü sü - 2, Türk Kültür Yayını, İstanbul, 1980, s. 369.
Neyse ki Türkler, Türk sağının tarih kavrayışında hiç ‘devlet
siz’ kalmamıştır. Türklük ile ‘devlet’i ezel-ebed bir arada düşün
me eğilimine bağlı kalan T ürk sağı içersinde milliyetçi kalemler,
öncelikle devleti T ürklük üzerinden etnikleştirm e çabasına gi
rişmiş; Türklerin ‘devlet kuran’, ‘teşkilâtçı bir doğaları’14 olduğu
varsayımından hareketle -k i bu tezin kökleri, resmi ideolojinin
temel metinlerinde m evcuttur-15 Orta Asya’dan geleceğe uzanan
‘ezel-ebed bir devlet’, ‘muazzam’ ve ‘özgün’ bir ‘devlet geleneği’
tanım ı yapmaya çalışmışlardır.16 Tanım ın içinde ‘özgünlük id
diası’, ‘güç’ öğesi, ‘saygınlık ideali’ sabit kalmış ve fakat zamanın
akışına uygun olarak hukukilik, demokrasi hatta insan haklan
gibi başlıklar ‘deforme’ edilerek tanıma eklenmiştir. Sıkça tekrar
lanan anlatıya göre Türkler, tarih boyunca başka örneklerle kı
yas kabul etmeyen, efsanevi bir ‘devlet geleneği’ne sahip olmuş
tur.17 ‘Anayurt Orta Asya’daki devlet töresi, Türklerin bugüne ta-
şıdıklan ‘kutsal devlet’in kökenidir. Törenin; Kağanlann tesis et
tiği kurallar, kurultayın belirlediği esaslar ve toplum un kendili
ğinden oluşan ananeler olmak üzere genellikle üç kaynağı oldu
ğuna inanılır. Kağan, T ann [Gök Tann] tarafından seçilmiştir;
T ann adına hükm etm ez ama egemenliğini ondan alır. Kağanlar,
‘kut’ almışlardır; fakat insanüstü varlıklar sayılmaz.18 Karar alır
ken de asla yalnız değildir, iktidan ‘m utlak’ görülmez; törenin
diğer kaynaklan kağanın iktidannı sınırlar.19 Bu anlatıda kurul
40 Bu konuda halen önemini koruyan bir çalışma için bkz. B. Tanör ve N. Yüz-
başıoğlu, 1982 A n a ya sa sın a G öre T ü r k A n a y a sa H u k u k u , YKY, İstanbul, 2004.
istikran temin edecek ve barışı sağlayacak tek ülke “Güçlü
Türkiye”dir... Türkiye bu bölgede menfaatleri bulunan ülkele
rin süper güçlerin, emperyalist güçlerin ve Türkiye’nin kom
şularının korkulu rüyasıdır. Bunlar güçlü Türkiye’yi arzu et
memektedir. Bölücü ve istikrar bozucu faaliyetlerin arkasında
itici güç bunlardır.41
Bitirirken...
58 Bunun yakın tarihli tipik örnekleri için bkz. H. C. Güzel, “Tarih Yazılırken...”,
Sabah, 18.09.2011; A. Bayramoğlu, “Türkiye Yeniden Kurulurken", Yeni Ş a
fa k , 20.09.2011; E. Babahan, “Büyük Başın Derdi Büyük Olur”, S ta r G azete
si, 24.09.2011. Babahan yazısında, “Akdeniz çanağında politika belirleyen, ra
con kesen ülke olarak büyük Türkiye’yi” selamlıyor!
59 Örneğin 2011 Ekiminde partisinin Kızılcahamam toplantısında konuşan Baş
bakan Erdoğan, Somali’ye yapılan yardımları işaret ederek şunları söyler: “Ar
tık Türkiye rol biçilen değil, rol belirleyen bir aktördür. Artık Türkiye alan el
değil veren eldir.” Bu bağlamda Erdoğan’ın yine 2011 seçimleri öncesi Sivas
mitinginde söylediklerini de es geçmemeli: “Bu ülkenin değişebileceğini tüm
dünyaya gösterdik. Bu ülkenin ne büyük bir ülke olduğunu, tarihiyle, mede
niyetiyle, kültürüyle bu milletin ne kadar asil bir millet olduğunu tüm dünya
ya gösterdik. Diyor ya şair, ‘Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,
gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz,’ biz böyle bir milletiz. Or
tadoğu sokaklarında Türkiye’nin ismi yankılanıyor. Balkanlar’ın caddelerinde
Türkiye’nin ismi yankılanıyor, Kafkasya dağlarında Türkiye’nin ismi yankıla
nıyor. Dünyanın tüm mazlumlan, mağdurlan gözlerini Türkiye’ye dikmiş, si
ze dikmiş dürümdalar. Dünyada başına bir iş gelen artık ilk önce gözünü Tür
kiye’ye dikiyor. Türkiye, dünyanın um udu haline geldi.” Aynı zamanda ‘kud
retli ve şefkatli devlet’ vurgusunu yapan Ahmet Davutoglu’nun da 2023 yılın
da Türkiye’yi ‘cihan devleti’ haline getirmek istediklerini söylemesi fotoğrafın
diğer parçasıdır.
lini rötuşlarla birlikte korum aktadır. Böylece kitlelerin ‘devle
tin kutsiyeti’nin ve ‘gücü’n ü n bahşettiği ‘gurur’la yetinmesi he
deflenmekte; bu esnada da devlet iktidan etrafında toplanm ak
suretiyle ‘m akbul’ politik aktörlerin m eşruiyet sahaları genişle
m ektedir.
KAYNAKÇA
Ahmedoglu, N. M., “Moskof Uşakları", T ü rk iye , 5 Eylül 1986.
Argın, Ş., “Türk Aydının Devlet Aşkı ve Aşkın Devlet Anlayışı”, M o d e m T ü r k iy e ’de
Siyasi D üşünce: D önem ler ve Z ih n iyetler, İletişim, İstanbul, 2009.
Arvasi, A. S., T û rk -lslâ m Ü lkü sü - 2 , Türk Kültür Yayını, İstanbul, 1980.
Atalay, O ., K ızıl E lm a K oalisyonu: U lusalcılar, M illiyetçiler, K em a listler, Paradig
ma, İstanbul, 2006.
Babahan, E., “Büyük Başın Derdi Büyük Olur", Star G a zetesi, 24 Eylül 2011.
Banarlı, S. N., D evlet ve D evlet T erbiyesi, Kubbealtı, İstanbul, 1985.
Bayar, C., A ta tü rk G ibi D ü şü n m ek, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1998.
Bayramoglu, A., “Türkiye Yeniden Kurulurken”, Yeni Şa fa k, 20 Eylül 2011.
Bilgin, V., “Hangi Küreselleşme!”, M illi B irlik ve M illiye tç ilik , Türk Ocakları Anka
ra Şubesi, Ankara, 2003.
Bora, T., “İnşa Döneminde Türk Milli Kimliği”, Toplum ve Bilim, sayı 71, Kış 1996.
— , M e d e n iy et K aybı: M illiy e tç ilik ve Faşizm Ü ze rin e Y a z ıla r , Birikim, İstanbul,
2006.
Can, K., “Ülkücü Hareketin İdeolojisi”, Modern T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce: M illiye t
çilik, İletişim, İstanbul, 2002.
Copeaux, E., T ü rk T a rih T e zin d en T ü rk -Isla m S en tezin e: T a rih D ers K ita p la rın d a
(1 9 4 1 -1 9 9 3 ), Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, İstanbul, 1998.
Çeçen, A., “Avrupa Sürecinde Kemalist Model”, K ü reselleşm e E ksen in d e T ü rk iy e
için Stra te jik Ö ngörüler, Alfa Yayınlan, İstanbul, 2003.
— , T ü rk iye C um h u riyeti Ulus D evleti, Fark Yayınlan, Ankara, 2007.
Demirel, T., “TSK’nın Toplumsal Meşruiyeti Üzerine”, T o p lu m ve B ilim , sayı 93,
Yaz 2002.
Dikici, M., T ürklerd e D evlet, Akçag, Ankara, 2005.
Göde, K., T ü r k Islâ m K ü ltü r ve M e d e n iy et T a rih i, Erciyes Üniversitesi Yayınlan,
Kayseri, 1992.
Gülalp, H., K im lik le r S iya seti: T ü r k iy e ’de S iy a sa l lsla m ın T em elleri, Metis, İstan
bul, 2003.
Güreş, D., “Küresel Güç Mücadeleleri ve Türkiye”, K üreselleşm e E ksen in d e T ü rk iye
için S tra te jik Ö ngörüler, Alfa Yayınlan, İstanbul, 2003.
Güzel, C. H., “Tarih Yazılırken...”, Sabah, 18 Eylül 2011.
Kabaklı, A., “Muhtıra M uhatabını Bulmuştur", T ercüm an, 7 Ocak 1980.
Kabaklı, A., “Değişen Türkiye ve 12 Eylül”, T ercüm an, 15 Eylül 1980.
Kabaklı, A., M illete V urulan C anlı P ranga B ü ro k ra si , Türk Edebiyatı Vakfı Yayınla
rı, İstanbul, 2002.
— , D evlet F elsefem iz , Türk Edebiyatı Vakfı Yayınlan, İstanbul, 2003.
Kafesoğlu, I., T ü rk ler ve M ed en iyet, tstanbul Yayınlan, İstanbul, 1957.
— , T ü r k M illi K ü ltü rü , Boğaziçi Yayınlan, İstanbul, 1983.
Keyder, Ç., M em â lik-i O sm a n iy e ’den A vru p a B irliğ in e, İletişim, İstanbul, 2003.
Köker, L., M odernleşm e, K em a lizm ve D em okrasi, İletişim, İstanbul, 2007.
Kösoğlu, N., Devlet: E ski T ürklerde, Islâm 'da ve O sm a n lı’da, Ötüken, İstanbul, 1997.
Laçiner, Ö., “Türk Toplum unun Devleti”, B irikim , sayı 93-94, Ocak-Şubat 1997.
Mahçupyan, E., O sm a n lı’dan P o stm o d e m ite ’y e B ir D em o kra t M a n ifesto ’y a D oğru, Pa
tika, İstanbul, 1996.
Migdal, J., S trong Societies a n d W e a k States: S ta te-S o ciety Relations a n d S ta te Capabi-
lities in the T hird W o rld , Princeton University Press, New Jersey, 1988.
Mümtaz, H., Yeni “M ü ta re ke ”ler Yeni “K u va yi M illiy e ”ler, Toplumsal Dönüşüm Ya
yınlan, İstanbul, 2003.
Niyazi, M., T ü rk D evlet Felsefesi, Ötüken, İstanbul, 2007.
Nur, Z., D ündar Taşer'in B ü y ü k T ü r k iy e ’si, İrfan Yayınevi, İstanbul, (yt?)
Önderman, M., “Türkiye’de Tekilci Kültür, Hukukilik ve Armağan Ekonomisi", I.
Ü. Siy a sa l Bilgiler F akültesi Dergisi, sayı 25, 2001.
Özdağ, Ü., Yeniden T ü r k M illiyetçiliğ i, Bilgeoğuz, İstanbul, 2006.
Öztan, G. G., “Şiddetin M odem Meşruiyet Zemini: “Ulusun İntikamı””, D oğu-Batı,
sayı 43, Kasım-Aralık-Ocak 2007-08.
Rotberg, R., “Failed States, Collapsed States, Weak States: Causes and Indicators”,
S tate F ailure and S ta te W ea kn ess in T im e o f T error, Brookings Institution Press,
W ashington, 2003
Tanör B. ve Yüzbaşıoğlu, N., 1982 A n a ya sa sın a G öre T ü rk A n a y a sa H u k u ku , YKY,
İstanbul, 2004.
Taner, R., “Herkes işine Baksın”, T ercüm an, 15 Eylül 1980.
Taşkın, Y., M illiyetçi M u h a fa z a k â r E n telijansiya: A n ti-K o m ü n izm d e n K üreselleşm e
K arşıtlığına, İletişim, İstanbul, 2007.
T ü rk -K ü rt A yrım cılığ ın ın Tem el Gerçeği ve M illet O lm a B ilinci, haz. Objektif Araştır
malar Grubu, Ankara, 1992.
T ü rk M illiyetçiliğ i ve B a tılıla şm a , haz. E. Erverdi, D. Özer, A. Debbağoğlu, Dergah
Yayınlan, İstanbul, 1979.
Yeğen, M., M üsta kb el T ü r k ’ten S ö zd e Vatandaşa: C u m h u riyet ve K ürtler, İletişim Ya
yınlan, İstanbul, 2006.
Yeniçeri, Ö., K üresel K ısk a ç ve T ü r k ç ü lü k , IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,
2005.
Kudretli Devlet, Manevi Kalkınma, Ağır Sanayii:
Türk Sağı ve Kalkınma
ÖMER TURAN
34 Peyami Safa, O bjektif: 4, D in, İnkılâp, İrtica, Ûtüken Neşriyat, İstanbul, 1999,
s. 32-36. “Nereye Gidiyoruz?” 1956’da T ü r k Düjüncesi’nde, “Manevî Boşluk
larımızı Nasıl Dolduracağız?” 1959’da T ercü m a n ’da yayımlanmıştı.
35 Sabri F. Ülgener, İk tisa d i Ç ö zü lm en in A h la k ve Z ih n iye t D ü n ya sı, gözden geçi
rilmiş ikinci baskı, Der Yayınlan, İstanbul, 1981. Aynca bkz. Ahmed Güner
Sayar, B ir İk tisa tçın ın E n tellektü el Portresi: Sabri F. Ü lgener, Eren Yayıncılık,
İstanbul, 1998.
36 Mümtaz Turhan’ın hayatı hakkında bkz. Yılmaz Özakpınar, B a tılıla şm a M e
selesi ve M ü m ta z T u rh a n , Kubbealtı Neşriyâtı, tstanbul, 1997. Yılmaz Özakpı-
nar, K ü ltü r D eğişim leri ve B a tılıla şm a M eseleleri, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın
lan, Ankara, 1999. Aynca bkz. Murat Yılmaz, “Mümtaz T urhan”, M o d e m T ü r
k iy e ’de S iy a sî Düşünce: M illiyetçilik, cilt 4 içinde, der. Tanıl Bora, İletişim Ya
yınlan, tstanbul, 2002, s. 552-563. Murat Yılmaz, “Mümtaz Turhan”, M o d e m
T ü r k iy e ’de S iy a sî D üşünce: M u h a fa za k â rlık, cilt 5 içinde, der. Ahmet Çiğdem,
İletişim Yayınlan, İstanbul, 2003, s. 192-201.
da 1936 ile 1942 yılları arasında E rzurum ile Kars arasındaki
köylerde gerçekleştirdiği saha çalışmalarına ve 1948’deki göz
lemlerine dayanan Turhan, bir yandan da sosyal antropoloji li
teratürü ile diyaloga giriyordu ve etnografik gözlemleriyle Ma-
linovvski ve Levy-Bruhl’den Margaret Mead’e kadar kültür de
ğişimi konusundaki güncel perspektifleri eklem liyordu.37 Köy
yaşamını m odernleştiren unsurlar T urhan’ın ana odağını oluş
turmaktaydı. Ö rneğin Horasan’da Toprak M ahsûlleri Ofisi’nin
bir am bar açarak peşin ödemelerle tahıl satın almaya başlam a
sı, Erzurum -K ars dem iryolunun inşaatında çalışan köylüler,
em ek gücü nü n dem iryolu inşaatına kaymasıyla köylünün ek
gelir elde etm esi ve aynı anda b u n u n tarım da makinalaşm ayı
tetiklemesi T urhan’ın saha çalışmasında üzerinde durduğu dö
nüşüm lerdir. T urhan uzm anların da dönüştürücü etkisine ta
nıklık eder. Bir usta değirm encinin getirtilm esi ciddi bir fark
yaratm ış, değirm enin verim li bir şekilde çalışm asından yaylı
at arabalarının imalatına, bu uzm anın yarattığı etki T urhan’ın
etnografisinde yer bulm uştur. T urhan tarım da m akinalaşm a-
yı ve köylülerin m ekanize tarıma geçme isteklerini de m odern
leşm enin göstergeleri olarak değerlendiriyordu. Tarım da ma-
kinalaşm anın sağlanması için Turhan, büyük devlet çiftlikleri
nin yaygınlaştırılmasını öneriyordu. Ancak T urhan saha çalış
ması sırasında “maarife karşı gittikçe fazlalaşan bir alakasızlık”
da gözlemişti.38 Bu gözlem T urhan’ı izleyen çalışmasında Türk
m odernleşm esinin eğitim politikası hakkında eleştirel bir tavır
geliştirmeye yöneltti.
37 Bu noktada Mümtaz Turhan Türkiye’de sadece deneysel psikoloji disiplini
nin değil aynı zamanda sosyal psikoloji disiplininin de kurucularından oldu
ğu belirtmek gerekiyor. Avrupa'nın başka ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de
de 1930’lar ve 1940’larda antropoloji önemli ölçüde ırkçı perspektifle yapılır
ken, Turhan bunun tamamen dışında bir antropoloji çerçevesine yaslanmak
taydı ve araştırmasını o dönemin en yenilikçi ve m uteber antropoloji litera
türü üzerine inşa ediyordu. Turhan’ın Türkiye antropoloji literatürü içindeki
yeri hakkında bir değerlendirme için bkz. S. Aygen Erdentug ve Paul J. Mag-
narella, “Türkiye’deki Üniversitelerde ‘Sosyal Antropoloji’nin Dünü ve Bugü
nü: Biyo-Bibliyografik Bir Değerlendirme’’, F o lklo r/E d eb iya t, cilt 6, sayı 22,
2000, s. 43-104.
38 Mümtaz Turhan, K ü ltü r D eğişm eleri: Sosyal P sikoloji B a kım ın d a n B ir T e tk ik ,
Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969.
M odernleşm enin tarihsel sürecine bakarken Turhan, k o n u
n u n psikolojik bir boyutu da olduğunu, “aciz, çaresizlik duy
g usu” ve hayranlık hissi gibi faktörlerin etkisiyle m odel alı
nan toplum a benzem ek amacıyla “taklit ve kopya” tavırları
nın geliştiğini vurgulam aktaydı.39 Bu tespitten hareketle T ur
han O sm anlı m odernleşm esine dair bir dönem lendirm e öne
riyor ve her dönem için ayrı türde bir k ü ltü r değişmesi m o
deli olduğunu iddia ediyordu. İlk dönem kabaca 18. yüzyıl
dı. T urhan’a göre Lâle Devri’nden III. Selim’e kadar olan dö
nem “serbest k ü ltü r değişim leri” dönem ine denk düşüyordu
(1718-1789). T urhan’a göre ilk kez bu devirde, üstünlük ka
zanan Avrupa karşısında hissedilen acizlik ve Batı m edeniyeti
nin kurucu unsurlarını bilem em ekten kaynaklanan çaresizlik,
dönem in ve izleyen dönem lerin ana özelliğini oluşturm uştur.
İzleyen dönem ise serbest ve m ecburi değişm eler arasındaki
bir geçiş dönem i olan III. Selim dönem iydi (1789-1807). T ur
han 1808’den im paratorluğun sonuna kadar olan dönem iyse
m ecburi k ü ltü r değişm eleri dönem i olarak adlandırm aktadır.
T urhan böylece esas olarak üçe böldüğü iki yüzyıllık Batılılaş
ma ve m odernleşm e tarihine dair genel saptam alarda bulunur.
Garplılaşm a hareketi belirli bir yön ve amaca sahip olmayış
la m alûldür. T urhan’a göre süreç bir yandan da “Avrupa hay
ranı (...) bir nevi garpçılık m utaassıplarını” türetm iştir.40 Av
rupa’ya bir an önce benzem e tem ayülü her şeye hâkim olmuş,
fakat Avrupa’ya ü stü n lü k getiren bilim sel düşünce ve tekniğe
öncelik tanınm ası benim senm em iştir. Sonuçta ortaya çıkan,
T urhan’ın ifadesiyle, “şekil ve kıyafet, yaşayış tarzı, içtimai teş
kilatın taklidi” olm uştur.41
Tarih odaklı bölüm lerden sonra T urhan köy etnografisi ile
tarihsel analizini kıyaslama yoluyla sentezlem eye girişir. Ta
rihin farklı dönem lerine ait kategorizasyonunu köy/kent ayrı
m ına uyarladığında T urhan, köyde serbest k ü ltü r değişm ele
ri yaşandığını belirtir. Köydeki serbest k ültür değişimi sayesin
Buna karşın kent ortam ında k ültür değişimleri çok daha kar
maşık ve girift bir şekil alm aktadır. Kent, özellikle de otoriter
bir rejim tarafından yönetilen bir kent, dış etki ve baskılara çok
daha açık hale gelmektedir. Kentte öğrenci ve m em ur oranının
yüksek oluşu ve bu kesim lerin rejim den etkilenmeye çok daha
hazır olmaları bu sonuca yol açmaktadır. T urhan’a göre,
50 Oktay Yenal, C u m h u riy e t’in İk tis a t T a rih i, Homer Kitabevi, İstanbul, 2003,
s. 84.
51 Emrah Göker, “Sınıf Mücadelesi Neyi Açıklar?: Türkiye’de Kalkınma Süre
cinde Devlet-Kapitalist Çekişmesi, 1958-1967”, İktisa t, Siyaset, D evlet Ü zerine
Yazılar: Prof. Dr. K em âli S a yb a şılı'ya A rm a ğ a n içinde, der. Burak Olman ve İs
m et Akça, Bağlam Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 107-139. Benzer bir yorum için
aynca bkz. Yalçın Küçük, 100 S oruda Planlam a, K a lk ın m a ve T ü rk iye , Gerçek
Yayınevi, İstanbul, 1971, s. 237-238. Besim Ostünel DP’nin planlamanın gere
ğine ikna olmasında OECD’nin yönlendirmesinin de rolü olduğunu vurgula
makta; bkz. “Prof. Dr. Besim Üstünel Anlatıyor,” T ü r k iy e ’de P lanlam anın Y ü k
selişi ve Ç öküşü, 1960-1980: A ttila S ö n m e z’e A rm a ğ a n , haz. Ergun Türkcan, İs
tanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, 2010, s. 318-323.
rüş birliği yoktu. Radikal önerileriyle öne çıkan Alparslan Tür-
keş özel sektörü disiplin altına alacak bir planlam a teşkilatının
gerekliliğini savunuyordu. Fakat sonuçta MBK’de radikal ol
m ayan bir tavır benim sendi. Bu tavır “karm a ekonom i”ye vur
gu yapıyor, özel sektör ile kam unun işbirliğini öne çıkarıyor
du. Bu yaklaşıma göre planlama kam u için emredici, özel sek
tör içinse yol gösterici olacaktı. Bu karm a ekonom i vurgusuna
karşın Türkiye sağı yeni kurum sallaşm anın radikal bir planla
m a yaklaşım ını gündem e getirm esine karşı iki odaklı sert bir
m uhalefet geliştirdi. Birinci odağı TOBB ve İTO oluşturuyor
du. Bu k u ru m lar yeni vergileri içeren planlara karşı çıktılar
ve MBK’n ın geri adım atm asını sağladılar.52 İkinci olaraksa,
1962’de DP’nin m irasçılarından ve İnönü’n ü n kurduğu koalis
yon hüküm etinin küçük ortağı olan Yeni Türkiye Partisi üyesi
bakanlar Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’m “kom ünist” bul
duklarını ifade ettiler. Sonuçta plandaki radikal unsurlar çıkar
tıldı ve Em rah G öker’in ifadesiyle kuruluşundan iki yıl sonra
planlam a teşkilatı kalıcı olarak sakat bırakılm ış oldu.53 Buna
karşın Türkiye sağı “plan mı, pilav m ı” sloganını kullanm aya
devam etti. İzleyen süreçte AP çizgisi “karm a ekonom i”yi kal
kınm a yolu olarak benim serken, MHP ve MNP-MSP çizgileri
farklı kalkınm a reçetelerini dillendirir oldular.
İki odakta yürütülen muhalefete karşın Birinci Beş Yıllık Kal
kınm a Planı’nda çalışanlardan yana hedefler yer bulabilmişti.
Planda 1950-1960 dönem inde sabit gelirlilerin, yani işçi ve m e
m urların, gelir dağılımındaki payının azaldığı tespiti yapılıyor,
buna karşın sermaye, girişim ve rant gelirleri sahiplerinin ge
52 Odalar Birliği ya da o dönemdeki açık ifadesi ile Türkiye Ticaret Odalan, Sa
nayi Odaları ve Ticaret Borsalan Birliği, 1962’de yayımladıkları ortak kitapçık
ile planla ilgili itirazlarını detaylı bir şekilde dile getirdiler. Bu kitapçıkta esas
olarak “Ûzel sektör ile kamu sektörü arasında tam bir eşitliğin sağlanması ise,
özel sektör yatm m laım ın gerçekleşmesi bakımından ehemmiyet arzetmekte-
dir. (...) Planın m uhtelif bölümlerinde bu eşitliğin sağlanmasını tehlikeye dü
şürecek ifadeler m evcuttur.” fikri savunulmaktaydı; aktaran, Ergun Türkcan,
“Birinci Kalkınma Planı ve Sonrası", T ü rkiye'd e P la n la m a n ın Yükselişi ve Ç ö
küşü, 1960-1980: A ttila S ö n m e z’e A rm a ğ a n , haz. Ergun Türkcan, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınlan, 2010, s. 263-282.
53 Emrah Göker, a.g.m .
lir dağılım ındaki paylarının arttığı vurgulanıyordu. Bu tespit
ten sonra plan, kalkınm a politikasının hedeflerinden birinin bu
gelişmeyi durdurm a olması gerektiğini belirterek, gelir dağılı
m ına adalet getirilmesini öngörüyordu. Bunun araçları arasın
da plan özellikle sendikalaşmayı öne çıkartıyor, işçi örgütleri
nin sınai dem okrasinin vazgeçilmez parçası olduğunu ve top
lu sözleşme hakkının yasal güvenceye kavuşturulacağını belir
tiyordu.54
Dönem in ana m uhalefet partisi olan AP’nin TBMM’de birinci
plan görüşülürken dile getirdiği görüşleri hatırlam ak 1960 son
rasında Türkiye sağının kalkınm aya bakışını anlam ak için ge
rekli gözükm ekte. AP adına Meclis’te ana konuşm ayı partinin
milliyetçi kanadından, DP ve Cum huriyetçi Köylü Millet Par
tisi (CKMP) eski üyesi Tahsin Demiray yapıyordu.55 Demiray,
sözlerine, AP program ının Batı m illetlerinin seviyesinde bir re
faha ulaşm ak için planı yapılması zorunlu işler arasında saydı
ğını belirterek başlıyordu. Demiray’ın ilk itirazı planın tarih
sel arka plan olarak 1950-1960 dönem ine odaklanması, başka
bir ifadeyle m evcut olum suzluklar için DP dönem ini sorum
lu tutmasıydı. Demiray AP olarak bunu yeterli bulm adıklarını,
kalkınm anın önem i uyarınca daha gerilere gitm ek gerektiğini,
C um huriyet’in kuruluş dönem ini de değerlendirm ek gerekti
ğini belirtiyordu. Demiray’a göre, 1930’larda hazırlanan sana
yi planlarında Rusların şiddetli propagandasının etkisi olm uş
tu. Oysa 1950’lerde M arshall Planı izlenmişti. Demiray’m ifa
desiyle “garpvari bir plan” olan Marshall Planı 1948’den itiba
ren uygulanan projelerin esasını belirlemişti. Sovyet modelinde
planın hedefi adeta bir “topyekûn harp” iken Batı’da bu “total
planlam a” anlayışı reddedilmişti. Marshall Planı da bu anlamda
76 Agâh Oktay Gûner, M illî Ü lkü M ecliste, Milli Ülkü Yayınevi, Konya, 1978, s.
84-85.
77 Orhan Türkdoğan, T ü rk iye n in K a lk ın m a Yolu: S o syo -E ko n o m ik S istem T artış
m aları, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum, 1970, s. 41.
ret Eren, m illiyetçi-toplum cu sistem in kalkınm anın finansm a
nı noktasında zorunlu tasarrufu benim sediğini belirtirken, bu
kapsam da bir dizi yatırım sandığı kurulm asını öneriyordu.78
Eren’e göre Türkiye’de sınıf ayrımları söz konusu değildi. Bu
n u n yerine farklı sosyal dilim ler ya da başka bir ifadeyle çalış
ma grupları vardı. İşçiler, m em urlar, esnaflar, serbest meslek
m ensupları, köylüler ve işverenler için ayrı ayrı tasarruf ve ya
tırım sandıkları kurulm ası öngörülm ekteydi.
Üçüncü olaraksa, AP haklar ve özgürlükler konusunda titiz
lik göstermese de meclisin üstünlüğü, milli irade gibi kavram
lara atfettiği önem üzerinden temsili demokrasiye bağlılık gös
term ekteydi.79 Oysa MHP çizgisinin kalkınm acılık anlayışı yer
yer korporatizm e kaymaktaydı. Yine Fikret Eren’in yazdıkla
rına dönecek olursak, Eren’in m illiyetçi-toplum cu düzeninde
emek-sermaye barışı, yani millî işyeri demokrasisi, tek ve m ec
burî sendikacılıkla sağlanıyordu. Eren her işkolunda tek sendi
ka önerisini faşist m odelden de ayırt etme gereği duym aktay
dı. Eren’e göre sendikal rekabet yasaklansa da, sendika devlet
ten bağımsız olacağı için faşist modele dönüşm ez. Bu çerçeve
nin temsili dem okrasiden, m esleki temsil ilkesine dayanan kor
poratizm e geçmesine bir adım kalmıştır. Eren o adımı da atar:
“Tek sendikacılık m esleğin teşkilatlanm asını da m üm kün kı
lar. Sendikalar, üyelerin ferdi menfaatlerini değil, mesleği tem
sil ve m üdafaa ederler. Mesleğin bir b ü tü n olarak temsili ise,
ancak o meslekte kurulm uş tek sendikanın mevcudiyetiyle ka
imdir. Böylece işkolundaki b ü tü n işçilerin teşkilâtlanması im
kân dahiline girer.”80
AP dışı sağm öbür cenahı olan İslâmî kesim de siyaset yolcu
luğunda, Millî Nizam Partisi dönem inden itibaren milli kalkın
mayı manevi kalkınmayla yan yana kullanarak Demirel’in kal-
kınmacılığına bir alternatif geliştirme gayreti içinde olm uştur.
81 M illi Selâm et Partisi 1973 Seçim B eyannam esi, Fatih Yayınevi, İstanbul, 1973,
s. 3.
82 A .g .k ., s. 15.
83 Necmettin Erbakan, Miîlf G örüş, Dergâh Yayınlan, İstanbul, 1975, s. 121-123.
494
MSP çizgisinin kalkınm aya bakışını AP’nin bakışından ayıran
en önem li fark, AP çizgisinde de zam an zam an yanlış Batılılaş
ma vurgusu gözlense de Milli Görüş’ün, kalkmmacılığı da “Ba
tı aleyhtarı” bir şekilde benim sem iş olmasıydı.84
90 Tanel Demirel, A d a let Partisi: İdeoloji ve P olitika adlı kitabında şu noktaya dik
kat çekiyor: “AP’nin 1960 darbesinden sonra demokratik rejime geçiş süre
cinde oynadığı m ühim rol Türk siyaset bilimi yazınında gözden kaçırılmıştır.
(...) Demokratik rejimde ısrar edilmezse tepkinin rejimin temellerinden sar
sacak bir düzeye gelebileceği fikrinin oluşmasında, serbest seçimler ve hukuk
devletini savunan bir güç olarak AP’nin katkısı gözden kaçırılmamalıdır. (...)
AP’nin temel hak ve hürriyetler konusundaki tutarlılıktan uzak çizgisi, parti
lilerin demokratik değerlere uzak davranış biçimlerine yatkınlığı, seçimlerin
iktidarın el değiştirmesinde en önemli araç olduğu fikrinin benimsenmesi sü
recindeki katkılarını ihmal etmemize yol açmamalıdır." s. 348-350.
nin yerleşmesine katkı yapmış olması merkez sağ siyasetin kal
kınmaya bakışı ele alınırken hatırda tutulmalı.
KAYNAKÇA
Ağaoğlu, S., ik i Parti A ra sın d a ki F arklar, Arbas Matbaası, Ankara, 1947.
Ahmad, F., D em okrasi Sürecinde T ü rk iye (1 9 4 5 -1 9 0 ), Hil Yayın, İstanbul, 1996.
Alkan, A. T., “Bir ‘Boynuz-Kulak’ Hikayesi", Düşünen Siya set (Sağ Siyaset özel sayı
sı), sayı 9, 1999, s. 13-20.
Akçay, Ü - M. Tûrkay, “Neoliberalizm’den Kalkınmacı Yaklaşıma; Devletin Serma
ye Birikimi Sürecindeki Yeri Üzerine", ik tisa t, S iya set, D evlet Ü zerin e Yazılar:
Prof. Dr. K em âli S a y b a şılı’y a A rm a ğ a n içinde, der. B. Olman ve 1. Akça, Bağlam
Yayınlan, İstanbul, 2006, s. 49-65.
(Başar) Ahmed Hamdi, İk tisa d î D evletçilik, İstanbul Neşriyat, İstanbul, birinci cilt
1931, ikinci cilt 1932.
— , İk tisa d î D evletçilik D ördüncü K itap: D eğişen D ü n ya , Kenan Basımevi, İstanbul,
1941.
— , “Devletçilik ve Devlet Müdahalesi”, D evletçilik ve D evlet M üdahalesi: 1948 T ü r
k iy e ik tis a t K ongresi, K ongreye Verilen Tebliğler B ülteni içinde, Duygu Matbaa
sı, İstanbul, 1948, s. 3-16.
— , “İktisadî Devletçilik ve Mevzulan”, T ü r k iy e ’de D evletçilik içinde, der. N. Coşar,
Bağlam Yayınlan, İstanbul, 1995.
Başkaya, F., K a lkın m a İktisa d ın ın Yükselişi ve D üşüşü, İmge Kitabevi, Ankara, 2000.
Berberoglu, B., The Political E conom y o f D evelopm ent: D evelopm ent T h eo ry a nd the
Prospects f o r C hange in th e T h ird W o rld , State University of New York Press, Al-
bany, 1992.
Birtek, F., “Devletçiliğin Yükselişi ve Düşüşü, 1932-1950: Yan-periferik Bir Ekono
minin Yeniden Yapılanmasında Belirsiz Yol”, T ü r k iy e ’de D evletçilik içinde, der.
N. Coşar, Bağlam Yayınlan, İstanbul, 1995, s. 143-171.
Bora, T., T ü r k Sağının Üç Hâli: M illiyetçilik, M u h a fa za k â rlık, Islâ m cılık, Birikim Ya
yınlan, İstanbul, 1998.
— , “Türkiye’de Siyasal İdeolojilerde ABD/Amerika İmgesi, Amerika: ‘En’ Batı ve
‘Başka’ Batı”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a sî D üşünce: M odernleşm e ve B a tıcılık, cilt 3
içinde, der. U. Kocabaşoğlu, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2002, s. 147-169.
Bozbeyli, F., Tü rkiyed e S iya si Partilerin E k o n o m ik ve S o sya l Görüşleri: K a lk ın m a ve
Plânlam a, İkin ci K ita p - B irinci C ilt, A d a let P artisi, Ak Yayınlan, İstanbul, 1969,
s. 45-106.
— , T ü r k iy e d e S iy a si P a rtilerin E k o n o m ik ve S o sya l G ö rü şle ri-B e lg e le r: K a lk ın m a
ve P lânlam a, İkin ci K ita p - Ü çüncü C ilt, G üven Partisi - M illet Partisi - M illiy e t
çi H areket Partisi - T ü rk iy e işçi Partisi - Yeni T ü r k iy e Partisi, Ak Yayınlan, İstan
bul, 1970.
Boratav, K., T ü r k iy e İk tisa t Tarihi, 1908 -1 9 8 5 , Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1995.
Cizre, Ü., A P -O rd u İlişkileri: B ir ik ile m in A n a to m isi, İletişim Yayınlan, İstanbul,
2002 .
Demirel, S., V atan içirt El Ele, Eser Matbaası, Ankara, 1978.
— , B ayraklaşan M illi Ş uur, Adalet Partisi Genel Merkezi, Ankara, 1978.
— , S iy a si is tik ra r ve T o p y e kû n K a lkın m a , Aydınlar Ocağı Yayını, İstanbul, 1975.
— , 21. Y ü zyıl'ın Yol H aritası: D em okrasi ve K a lkın m a , ABC Basın Ajansı, İstanbul,
2003.
Demirel, T., A dalet Partisi: ideoloji ve P olitika, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2004.
— , “1946-1980 Döneminde ‘Sol’ ve ‘Sağ’", M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce: D ö
n em ler ve Z ih n iyetler, cilt 9 içinde, der. 0 . Laçiner, İletişim Yayınlan, İstanbul,
2009, s. 413-450.
Erbakan, N., M illî G örüş, Dergâh Yayınlan, İstanbul, 1975.
Ercan, F., “Sınıftan Kaçış: Türkiye’de Kapitalizmin Analizinde Sınıf Gerçekliğin
den Kaçış Üzerine”, K o rk u t B o ra ta v ’a A rm a ğ a n , K ü resel D üzen: B irik im , D ev
let ve S ın ıfla r içinde, der. A. H. Köse, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2003, s. 611-
669.
Erdentug, S. A. - P. J. Magnarella, “Türkiye’deki Üniversitelerde ‘Sosyal Antropo
lojinin Dünü ve Bugünü: Biyo-Bibliyografik Bir Değerlendirme”, F olklor/E debi
y a t, cilt 6, sayı 22, 2000, s. 43-104.
Eroğul, C., D e m o k ra t Parti: T a rih i ve İdeolojisi, imge Kitabevi Yayınları, Ankara,
1990.
Escobar, A., E n c o u n tr in g D evelo p m en t: T h e M a k in g a n d U n m a k in g o f th e T h ir d
W orld, Princeton University Press, Princeton, 1995.
Escobar, A., “Planlama”, K a lk ın m a S ö zlü ğ ü : B ir ik tid a r O la ra k B ilg iye G iriş için
de, der. Wolfgang Sach, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara, 2007, s. 231-254.
Esteva, G., “Kalkınma", K a lkın m a Sözlüğü: B ir İk tid a r O la ra k B ilgiye G iriş içinde,
der. W. Sach, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara, 2007, s. 17-50.
Ete, M., “Türkiyede Devlet İşletmeciliği”, D evle tç ilik ve D evlet M üdahalesi: 1948
T ü r k iy e İktisa t Kongresi, K ongreye Verilen T ebliğler B ülteni içinde, Duygu Mat
baası, İstanbul, 1948, s. 22-39.
Falay, N., T ü rk iy e E konom isi B ibliyografyası (1 9 2 9 -1 9 7 6 ), İstanbul Üniversitesi, İk
tisat Fakültesi, İstanbul, 1977.
Göker, E., “Sınıf Mücadelesi Neyi Açıklar?: Türkiye’de Kalkınma Sürecinde Devlet-
Kapitalist Çekişmesi, 1958-1967", İktisa t, Siyaset, D evlet Ü zerine Yazılar: Prof.
Dr. K em âli S a y b a şılı’y a A rm a ğ a n içinde, der. B. Ülman ve I. Akça, Bağlam Yayın
lan, İstanbul, 2006, s. 107-139.
Göktaş, H. - R. Çakır, V atan M illet P ragm atizm : T ü r k Sağ ın d a ideoloji ve P olitika,
Metis Yayınlan, İstanbul, 1991.
Güner, A. G., M illî Ü lkü M ecliste, Milli Ülkü Yayınevi, Konya, 1978, s. 84-85.
İlkin, S. vd., T ü rk iy e E ko n o m i B ibliyografyası (1 9 5 0 -1 9 6 5 ), Orta Doğu Teknik Üni
versitesi, İdari İlimler Fakültesi, Ankara, 1969.
İnsel, A., “Milliyetçilik ve Kalkınmacılık”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce: Milli
yetçilik, cilt 4 içinde, der. T. Bora, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2002, s. 763-776.
Kansu, A., 1908 Devirimi, İletişim Yayınlan, İstanbul, 1995.
— , “Huntington’ın Amerikan Siyaset Sahnesine Çıkışı: 1950’li ve 1960’lı Yıllar”,
T oplum sal Tarih , sayı 182, 2009, s. 20-28.
Karaca, K., M illiyetçi T ü rkiye: M illiyetçi-T o p lu m cu D ü zen , Emel Matbaacılık Sana
yi, Ankara, 1976.
Kepenek, Y. ve N. Yentürk, T ü r k iy e E ko n o m isi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004.
Keyder, Ç., “Türkiye Demokrasisinin Ekonomi Politiği”, Geçiş Sürecinde T ü rk iye
içinde, der. 1. C. Schick ve A. Tonak, Belge Yayınlan, İstanbul, 1992, s. 38-75.
— , U lusal K alkın m a cılığ m İflası, Metis Yayınlan, İstanbul, 1993.
Knöbl, W., “Theories That W on’t Pass Away: The Never-ending Story of Modemi-
zation Theory”, H andbook o f H istorical Sociology içinde, der. G. Delanty ve E. F.
Işın, Sage Publications, Londra, 2003, s. 96-107.
Koraltürk, M., “Kalkınma Planlarında Çalışma Yaşamı", T ü r k iy e S en d ik a cılık A n
siklopedisi, cilt 2, Kültür Bakanlıgı/Tarih Vakfı, İstanbul, 1998, s. 203-205.
Kuyucak, H. A., “İstihsal, Ticaret ve Umumiyetle İktisadi Hayat Üzerinde Devlet
Müdahaleciliği Nasıl Olmalıdır?”, D evletçilik ve D evlet M üdahalesi: 1948 T ü rk iye
İk tisa t K ongresi, K ongreye Verilen T ebliğler B ülteni içinde, Duygu Matbaası, İs
tanbul, 1948, s. 40-48.
Küçük, Y., 100 S oruda Planlam a, K a lkın m a ve T ü rk iye , Gerçek Yayınevi, İstanbul,
1971.
Landau, J. M., T ü rk iy e ’de A ş ın A k ım la r: 1 9 6 0 Sonrası Sosyal ve S iya sa l Ç ekişm eler,
Turhan Kitabevi, Ankara, 1978, s. 326.
M illî S elâm et Partisi 1973 Seçim B eyannam esi, Fatih Yayınevi, İstanbul, 1973.
Ogün, S. S., T ü r k iy e ’de C em aatçi M illiy e tç ilik ve N u re ttin Topçu, Dergâh Yayınla-
n , 1992, İstanbul.
Ûzakpınar, Y., B a tılıla şm a M eselesi ve M ü m ta z T urhan, Kubbealtı Neşriyatı, İstan
bul, 1997.
— , K ü ltü r D eğişim leri ve B a tılıla şm a M eseleleri, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan,
Ankara, 1999.
Sachs, W., “Tek Dünya”, K a lk ın m a Sözlüğü: B ir İk tid a r O larak B ilgiye G iriş içinde,
der. W. Sachs, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara, 2007, s. 181-203.
Safa, P., O bjektif: 4, D in, İn kılâ p , İrtica, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999.
Sayar, A. G., B ir ik tis a tç ın ın E n tellektü el Portresi: Sabri F. Ü lgener, Eren Yayıncı
lık, İstanbul, 1998.
Sever, M., A h m e t H am di B aşar ve İstanbul T ü cca r D e m e ğ i, Libra Yayıncılık, İstan
bul, 2009.
Der. Şenses, F., K a lk ın m a İktisadı: Y ü kselişi ve G erilem esi, İletişim Yayınlan, İstan
bul, 1996.
Taşkın, Y., “Türkiye’de Sağcılık: Bir Kavramın Yerlileşme Tarihini Anlamak...",
M o d e m T ürkiye'd e Siyasî Düşünce: D ö n em ler ve Z ih n iyetler, cilt 9 içinde, der. Ö.
Laçiner, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2009, s. 451-473.
Tekeli, I ve S. ilkin, U yg u la m a ya G eçerken T ü rk iye d e D evletçiliğin O lu şu m u, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1982, s. 89-97.
Topçu, N., “Büyük Sanayi”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a sî D üşünce: M u h a fa za k â rlık, cilt
5 içinde, der. A. Çiğdem, iletişim Yayınlan, İstanbul, 2003, s. 726-728.
Toplum K a lkın m a sı (El K ita b ı), C o m m u n ity D evelopm ent (A h a n d b o o k), Köyişleri
Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1959.
T o p lu m K a lk ın m a sı P rogram larının A m m e idaresi C epheleri (Public A d m in istra tio n
A spects o f C o m m u n ity D evelo p m en t P ro g ra m m es), Köyişleri Bakanlığı Yayınla
rı, Ankara, 1959.
Trak, A., “Gelişme İktisadının Gelişmesi: Kurucular", Yapıt, sayı 5, 1984, s. 50-61.
Turan, A. E., “Yerel Seçim Mitinglerinde Parti Genel Başkanlarının Yaptıkları Ko
nuşmalardaki Yerel Konular Düzeyi” ,1 1 . U lusal Sosyal B ilim ler K ongres i’nde su
nulm uş bildiri, 9-11 Aralık 2009, Ankara.
Turan, Ö., “Doğan Avcıoğlu”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si Düşünce: D önem ler ve Z ih
n iyetler, cilt 9 içinde, der. Û. Laçiner, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2009, s. 159-
179.
Turhan, M., K ü ltü r D eğişm eleri: Sosyal P sikoloji B a k ım ın d a n B ir T e tk ik , Milli Eği
tim Basımevi, İstanbul, 1969.
— , G arblılaşm anın N e re sin d e y iz ?, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1959.
Türkcan, E., “Birinci Kalkınma Planı ve Sonrası”, T ü r k iy e ’de P lanlam anın Y ü k seli
şi ve Ç öküşü, 1960-1980: A ttila S ö n m e z’e A rm a ğ a n , haz. Ergun Türkcan, İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınlan, 2010, s. 263-282.
Türkdoğan, O., T û r k iy e n in K a lk ın m a Yolu: S o syo -E k o n o m ik S istem T a rtışm a la rı,
Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum, 1970.
Ülgener, S., ik tis a d i Ç ö zü lm e n in A h la k ve Z ih n iy e t D ü n y a sı, Der Yayınları, İstan
bul, 1981.
Üstünel, B., K a lk ın m a n ın N eresin d eyiz, Sevinç Matbaası, Ankara, 1966.
Wallerstein, I., “The inter-state structure of the m odem world-system”, Internatio
nal Theory: P ositivism and B eyo n d içinde, der. S. Smith vd., Cambridge Univer
sity Press, New York, 1996, s. 87-107.
Wolf, E., Europe a n d the People W ith o u t H isto ry , University of Califomia Press, Ber-
keley, 1997.
Yenal, E., C u m h u riy e t’in ik tisa t Ta rih i, Homer Kitabevi, İstanbul, 2003, s. 84.
Yılmaz, M., “Mümtaz Turhan”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a si D üşünce: M illiyetçilik, cilt
4 içinde, der. T. Bora, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2002, s. 552-563.
— , “Mümtaz T urhan”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iy a sî D üşünce: M u h a fa z a k â rlık , cilt 5
içinde, der. A. Çiğdem, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2003, s. 192-201.
Milli, ahlâkî hassasiyetler:
Kadınlık, erkeklik
Ulusun Umudu ve Felaketi Erkekler:
Milliyetçi Kadın Yazarların Romanlarında
Erkeklik Kurguları (1918-1951)
Siyasi yaklaşım ların hepsi zam an zaman örtük de olsa belli top
lum sal cinsiyet ilişkileri üzerine tem ellendirilmiştir. “Milli” ka
dınlık ve erkeklik tanım larının stereo tipik hale gelmesi ise 19.
yüzyıl başlarına denk gelir.1 Nitekim, George L. Mosse, bu ya
zının çerçevesini oluşturan milliyetçilik ve m odem erkekliğin
birbirine paralel olarak ortaya çıkmış ve birbirini önem li ölçü
de etkilemiş kavram lar olduğu tespitinde bulunur.2 Bu yazıda
özellikle erkeklik kurguları üzerinde durulm akta ve ideal er
keklik tanım larının toplum sal norm lara göre şekillendiği ve
bu norm ları yansıtm alarının beklendiği argüm anı temel alın
maktadır. Mosse norm atif erkek stereotipinin, daha çok ulusun
geçmişini sembolize eden norm atif kadın stereotipinden farklı
olarak, ulusun gelecekle ilgili beklentilerini ve um utlarını yan
sıttığını vurgular. Bu doğrultuda, özellikle ideal erkek bede
ni tanım ı u lusun orta sınıf değerleri ile şekillenmesi beklenen
düzen intizam ihtiyacının en açık gözlenebildiği alanlardan bi
3 G. L. Mosse, a.g.e.
4 B. Anderson, İm a g in ed C o m m u n ities: R eflections on th e O rigin a n d S p rea d o f
N a tionalism , Verso, Londra, 1983.
5 B. Moran, T ü rk Rom anına Eleştirel B ir Bakış, cilt 1, İletişim Yayınlan, İstanbul,
2005.
6 C. Demircioglu, “Müfide Ferit Tek ve Romanlarındaki Milliyetçilik,” (Ya
yımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens
titüsü, 1998.
§ükufe Nihal de siyasi tartışmaların yapıldığı bir evde büyümüş,
İttihat, Kadın Gazetesi gibi yayınlar için yazılar yazmış, dönem in
kadın hareketlerinin içinde önem li görevler almış bir isimdir.7
Bu yazıda bazı rom anlarına dipnotlarda değinilen yazarlardan
Cahit Uçuk’un (1909-2004) Selanikli annesinin Mustafa Kemal
ve ailesiyle ahbaplığı vardır8 ve ailesinin bazı üyeleri Kurtuluş
Savaşı’nda aktif görev almıştır.9 Uçuk siyasi içerikli yazılar yaz
mamıştır; ancak Abide Doğan’m “kendine güvenen, cesur kadın
tipleri” yarattığım söylediği yazar, kadın karakterlerini C um hu
riyet dönem inin idealize ettiği ‘yeni kadın’ı model alarak kurgu-
lamıştır.10 Benzer şekilde Milli Edebiyat akımının temsilcilerin
den Halide Nusret (Zorlutuna) (1901-1984) de “hürriyet müca
delesiyle şöhret kazanan”, İkinci Meşrutiyet ertesinde gazeteler
de yazıları yayımlanan bir babanın kızıdır ve yazılan Türk Kadı
nı, Kadınlar Dünyası, ve Milli Mecmua gibi yayınlarda çıkmıştır.11
Yaşamlan oldukça benzer bir arka plana sahip, nispeten sınırlı
bir çevrenin m ensubu olduklanndan birbirleriyle de iletişim ha
linde olan bu yazarlann12 eserlerini şekillendiren en önemli or
tak noktalardan birinin rom anlanna yükledikleri işlev olduğunu
söylemek m üm kündür. Her iki rom anının da önsözünde belirtil
diği gibi Müfide Ferit ‘tezli rom anlar yazmıştır. Halide Nusret’in
“milli kalkınmada edebiyatçılanmıza düşen vazifeler m uhakkak
ki pek büyüktür,”13 sözleri de gösterir ki edebiyat anlayışında ro
m an halka belli düşünceleri aktarm ak için bir araçtır. Bu neden
le söz konusu yazarlann yapıdan milliyetçi erkeklik kurgulan-
nı incelemek için önemli bir malzeme sağlamaktadır. Aynca ele
7 H. Argunşah, B ir C u m h u riy e t K adını: Ş ü k u fe N ih a l, Akçağ Basım Yayım, Anka
ra, 2002.
8 C. Uçuk, E rk ek le r D ü n ya sın d a B ir K adın Yazar: S ilsilen a m e I, Yapı Kredi Ya
yınları, İstanbul, 2003.
9 C. Uçuk, B ir im p a ra to rlu k Ç ökerken, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 1996.
10 A. Doğan, C ahit U çuk: H ayatı-Sanatı-E serleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
1999.
11 Z. Gürel, H alide N u sre t Z orlutuna: H ayatı ve Eserleri, Kültür ve Turizm Bakan
lığı Yayınlan, Ankara, 1988.
12 Ş. Nihal Halide Nusret ile mektuplaşmaktadır ve Müfide Ferit’in de katıldığı
edebiyat toplantılan düzenler. H. Argunşah, a.g.e.
13 Z. Gürel, a.g.e., s. 47.
alınan yazarlann yalnızca dönem in feminist fikirleriyle ya da ‘ye
ni kadın’ tanımlamalarıyla bir şekilde uğraşmış kadınlar olması,
(eril) iktidarla kurdukları ilişkinin erkeklerden farklı olmasının
ürettikleri milliyetçi erkeklik kurgularını etkileyip etkilemediği
konusunda da çıkarımlar yapabilme olanağı sağlayacaktır. Ro
manların analizi, erkek kahram anların özelliklerinin yazıldıkları
dönem in kaygılarını yansıttığını ve yine yazıldıkları dönem in ih
tiyaçlarına göre şekillendiğini göstermektedir.
Müfide Ferit Tek’in ilk olarak 1918’de Türk Kadını m ecm ua
sında yayım lanan rom anı ve rom ana ism ini veren başkarakte-
ri Aydemir, ulus-devletin k u ruluşunun hem en öncesinde, sa
vaş ve işgallerle şekillenen kaotik bir dönem de nasıl bir erkek
m odeli tahayyül edildiğini incelem ek için iyi b ir örnek teş
kil etm ektedir. Halide Edip’in Yeni Turan isimli rom anının ar
dından yazılmış Turancılık fikrini savunan ikinci rom an olan
Aydemir yayımlandığı dönem de oldukça ses getirm iş, bir k u
şağı etkilem iştir.14 H er iki rom an da savundukları ideale uy
gun olarak ütopya tarzında yazılmışsa da ütopya tarzının ge
rektirdiği üzere varolan toplum sal ilişki biçim lerine alterna
tif üretm eyi am açlam am akta, b u n u n yerine dağılma sürecine
girm iş bir im paratorluğun yarattığı toplum sal kaygılan hafif
letm e kaygısı taşım aktadırlar. Nitekim , Aydemir Yusuf Akçu-
ra’nm teşviki ile “birinci harpten m ağdur çıkan millete tesel
li olsun diye” yazılm ıştır.15 Dolayısıyla söz konusu rom anları
‘milli ütopya’ olarak ele alm ak daha doğru bir yaklaşım olarak
gözükm ektedir.
Roman, adından da anlaşılacağı üzere, baş kahram anı olan
A ydem ir’in 16 h ik âyesine odaklanır. H ikâyenin b ir b o y u tu
14 M. Belge, “Müfide Ferit Tek’in ‘Aydemir’ Romanı", K ita p -h k , Yapı Kredi Ya
yınlan, İstanbul, sayı 63, 2003; C. Demircioğlu, a.g.e. Her iki kaynakta da ro
manın etkisine bir örnek olarak Şevket Süreyya’nın romandan etkilenerek Ay
demir soyadını alması gösterilir.
15 C. Demircioğlu, a.g.e.
16 Roman içinde Demir ve Demir Han olarak da geçmektedir.
nu Demir’in İstanbul’da bulunduğu dönem ve ılımlı bir m eş
rutiyetçi olan N edim Paşa’n ın kızlarından H azin’e duyduğu
aşk oluştururken diğer boyutta milli bilinç yaymak için çıktı
ğı Türkistan yolculuğu vardır. Cemal Demircioğlu’nun aktar
dığına göre, Yusuf Akçura’nın rolü yalnız rom anın yazılmasını
teşvik ile sınırlı değildir; Müfide Ferit kahram anını Yusuf Ak-
çura’yı m odel alarak oluşturm uştur. Bu bilgi rom an kahram a
nı ile Akçura arasındaki bazı paralellikleri açıkladığı gibi Ayde-
m ir’in Türkistan’a gitm ekteki amacı olan Osm anlı ve Rus Türk-
leri arasında birlik kurm a düşüncesinin siyasi altyapısının kay
nağını da ortaya koyar. Demircioğlu Akçura’nm çabasının Türk
ırkına dayalı ulusal bir burjuva ideolojisi oluşturm ak olduğunu
belirtir.17 Burjuva değerlerinin m illiyetçilikle olan etkileşim i
nin ve gerilim inin rom andaki aşk ilişkisinin seyrini belirlediği
n i18 ve Demir’in taşıyıcısı olduğu norm atif değerlerin birçoğu
nun kaynağı olduğunu söylemek m üm kündür. Demir’in rom a
nın temel problem atiklerinden birini oluşturan en önem li nite
liği de irade sahibi olmasıdır ki bu da kahram anın ism inin ge
lişigüzel bir seçim olm adığını düşündürür. O tokontrol, vazife
ye adanmışlık, tutum luluk ve tutkuların bastırılması orta sını
fın kendisini gerek üst gerekse de alt sınıflardan üstün gördü
ğü özellikler olm uştur.19 Demir de bu özellikler doğrultusunda
m addiyattan son derece uzak duran bir karakter olarak betim-
lenm iştir; Türkistan’da yaşadığı evde elzem birkaç parça eşya
dan fazlası bulunm az. O kadar ki, odada ateş yanm adığını bile
fark etmez; sıcaklık hoşuna gitmeyen bir lüksten başka bir şey
değildir Demir için.20 Maddiyatı ve beraberinde getirdiği rahat
lığı reddetm esi Demir’in davasına olan adanm ışlığının göster
gesidir. Bu örnek aynı zamanda iradesinin Demir’i bedensel ih
tiyaçlarından azade kılacak kadar güçlü olduğunu da vurgular.
21 G. L. Mosse, a.g.e.
22 C. Uçuk, Kırmızı B alıklar, Kenan Matbaası, İstanbul, 1946.
23 M. F. Tek, a.g.e., s. 43.
24 M. F. Tek, a.g.e., s. 51.
25 G. L. Mosse, a.g.e.
olan fem m e fatale kadın figürü değildir - şüphesiz Hazin de ‘va
tanperver’ ve ‘saygın’ bir kadın olarak kurgulanm ıştır. Ancak
rom anın 1918 tarihli olduğu hatırlanacak olursa, iki vatanper
verin aile kurarak ‘ulusun yapı taşları’ndan birini meydana ge
tirm eleri için henüz erken olduğu ortaya çıkar. M evcut şart
lar erkeğin kahram an rolüne bürünm esi ve vatanı kurtarm a
sını, kadının da geride -elbette erkeğin yönlendirm esi doğrul
tu su n d a - çoğunlukla eğitim ve sağlık alanını kapsayan ‘cep
he gerisi hizm eti’ verm esini gerektirm ektedir. N itekim Hazin
de “Demir’e veremediği hayatını, onun em eline”26 vererek bir
kız m ektebi açar. Dolayısıyla bireysel m utluluk vatan için feda
edilm iş olur. Bu fedakârlık ayrıca kahram an erkek m odelinin
belirleyici edim lerden biri olan ‘dava uğruna kadınlardan uzak-
laşma’ya da denk düşm üş olur. Üstelik bu Demir’in ilk kadın
lardan uzaklaşm a deneyim i de değildir. Yüreğinde ancak tek
bir sevgiye yer olması gerektiğinden, annesi de Demir’in haya
tından çıkmıştır. Demir bir anlam da Tanzimat edebiyatının ba
basız erkek karakterlerinin devamı gibidir, ancak benzerlik bu
noktada biter. Zira, baba rehberliğinden yoksun oldukları ve
anneleri de bu boşluğu dolduram adığı için felakete sürüklenen
Tanzim at’ın genç erkeklerinin27 aksine Demir “T ürklük vah
detini anne [sinin] ağzından” öğrenm iştir.28 Daha çarpıcı olan
ise “Babam öldü. Ben büyüdüm ”29 cümleleridir. Demir annesi
nin ölüm ünün ertesinde teselliyi kentin eski kalelerinde arar30
ve burada “T ürklük m uhabbetini” bulur. Kalelerden seyretti
ği Karadeniz’de “T ürk efsanelerini” görür: “T ürk hayatının en
derinliklerine girdim. Ve onların m uazzam tarihini, esatiri b ü
yüklükleri ve ezeli ıstıraplarıyla yaşadım”.31 Türklerin birbirle
rinden ayrılınca başlarına gelm edik felaket kalmadığını görm e
26 M. F. Tek, a.g.e., s. 57.
27 A. Saraçgil, B u ka lem u n E rkek, İletişim Yayınlan, İstanbul, 2005; J. Parla, B aba
lar ve O ğullar: T ü r k R o m a n ın ın E pistem olojik T em elleri, iletişim Yayınlan, İs
tanbul, 2002.
28 M. F. Tek, a.g.e., s. 45.
29 M. F. Tek, a.g.e., s. 46.
30 M. F. Tek, a.g.e., s. 46.
31 M. F. Tek, a.g.e., s. 47-48.
si32 kendisine ‘vahiy edilecek’ görevinin gerekçesi olma işlevi
görür. “Nirvana’yı bulm uş bir fakir gibi” ‘yükselir’ ve hayalinde
Türk birliğini görür.33 Böylelikle Demir de m isyonu da Karade
niz kıyılarında kutsanm ış olur. A nnesinin acısını hafifletmek
için gittiği yerde anne sevgisinin yerini (ana)vatan sevgisi alır.
Daha da ileri giderek denebilir ki Demir’in kalbinde vatan sev
gisine yer açılabilmesi için annesinin ölmesi gerekmiştir, çün
kü kahram an erkek figürü ‘kutsal görevini’ ifa edebilm ek için
tüm ailevi bağlarından ve bunların getirdiği sorum luluklardan
uzaklaşm ak zorundadır.
Hikâyesinin neredeyse tüm unsurları gerçeklikten alabildi
ğine k o puk olan Aydemir’in belki de en kayda değer yanı bi- ,
reyselligin yüce amaçlar uğruna feda edilmiş olm asının bu dü
zeydeki etkilerini rom an kahram anının verdiği kararla girişti
ği mücadeleyi işleyerek göstermesidir. “İrk emelini tanıyalı b ü
tün şahsi hisleri göm düm zannediyordum ,”34 der Demir, oy
sa Hazin’den “kaçtığı” için birçok kez pişm anlık hisseder ve
asıl itirafını ölüm döşeğinde Hazin’e yazdığı m ektupta yapar:
“Sizsiz yaşayacağımı zannettiğim için ölüyorum ... Sizin aşkı
nız önünde eğilmek istemediğim için ölüyorum .”35 Elbette ge
rilimin varlığından daha önem li olan Müfide Ferit’in bu gerili
mi nasıl çözüme kavuşturduğudur ki bu noktada rom anın ger
çeklikle arasındaki tek bağın da koptuğu görülür: “Ah, biliyo
rum , evet emele ihanet ediyorum , biliyorum... Yalnız onun için
yaşayamadım. Sizden ayrılmak lazım gelince ölüyorum . Eme
li bırakıp sizin için ölüyorum .”36 Demir insani ve m addi tutku
sunu dizginleyememesinin ve bireyselliğinden kurtulam am ası
nın, diğer bir deyişle, iradesini yitirmiş olm asının bedelini ca
nıyla öder, çünkü bu durum da dava için faydalı olması m üm
kün değildir. Yazar kahram anlarının ölüm döşeğinde bile ka
32 Demir'in Türk tarihiyle böyle mistik bir şekilde deniz kıyısında birleşmesi ta
rih bilgisinin entelektüel bir sürecin neticesi olarak ortaya çıkmadığını/çık
masının beklenmediğini göstermesi açısından önemlidir.
33 M. F. Tek, a.g.e., s. 49.
34 M. F. Tek, a.g.e., s. 45.
35 M. F. Tek, a.g.e., s. 103.
36 M. F. Tek, a.g.e., s. 105.
vuşm alarına m üsade etmeyerek vatana karşı yapılan bu ‘ihane
ti’ bir anlam da cezalandırır.
İrade kaybının bedelinin bu kadar ağır olm asının altında ya
tan nedeni dönem in sosyopolitik durum unda aram ak gerekir.
19. yüzyıl Avrupasında orta sınıfın özellikle bedenin denetimi
ve irade ile bu kadar meşgul olm asının sebebi paradigm atik de
ğişikliklerin yaşandığı bir dönem de istikrar arayışıdır.37 Bede
nin ve tutkuların denetim i ‘dışarıdaki’ durum un da denetim al
tında olduğu yanılsamasını yarattığı için bu derece önemlidir.
Benzer şekilde geç dönem Osm anlı Devleti’nde de modernleş-
m ecilerin kendi önayak oldukları değişim lerin sonuçlarından
tedirginlik duydukları ve bu tedirginliğin dönem in rom anları
na yansıdığı görülür.38 Bu tedirginliği Aydem ir’d t N edim Pa-
şa’nın M eşrutiyet’in getirdiği ani ve çok sayıda yenilik karşısın
da duyduğu korkuda gözlemlemek m üm kündür. İşgal ve savaş
koşullarının daha da ağırlaştırdığı bu durum da m evcut kaosa
karşı denetim ve korum a vaat eden, ikircikliğe düşm eden ama
ca yönelik hareket edecek39 güçlü ve karizm atik bir erkek ka
raktere ihtiyaç duyulm aktadır. Nitekim Demir’in rom anın iler
leyen bölüm lerinde ism inin sonuna aldığı Han ünvanı ile m ut
lak otoriteye duyulan ihtiyaç vurgulanır. Bu noktada M usta
fa Kemal’in tam da rom anın tespit ettiği bu boşluğu doldurdu
ğu söylenebilir.40
Romanda açıkça yansım asını bulan ‘tek adam ’ gereksinimi,
Hazin’in kocası Neyyir’in, özellikle Demir’in olum lu özellikle
rini vurgulayacak şekilde kurgulanm ış olm ası ile kendini bir
kez daha gösterir. Örneğin, Neyyir’in oportünistliği Demir’in
37 G. L. Mosse, a.g.e., s. 9.
38 A. Saraçgil, a.g.e.
39 Mosse amaca yönelik hareket etm enin “erkeksilik” ile özdeşleştirildiğini ve
bu tür edimlerin ulusun ve devletin sıhhati açısından gerekli görüldüğünü be
lirtir. G. L. Mosse, a.g.e., s. 34.
40 Saraçgil Enver Paşa’nın başarısızlığının da Mustafa Kemal’in Türk Milletinin
yeni egemen erkek prototipi olarak ortaya çıkmasında payı olduğunu belirtir.
Saraçgil, a.g.e., s. 207. Mustafa Kemal’in kaosa karşı sağladığı güvence o bo
yuttadır ki K ü çü k Ev romanının kadın karakteri gündelik hayatın sıkıntılarını
paylaşmak için bile Anıtkabir’e gider. C. Uçuk, K ü çü k Ev, Kenan Matbaası, İs
tanbul, 1947, s. 17.
idealizm inin tam tersidir. Ayrıca Neyyir’in, evlenme teklifine
red cevabı alınca intihara kalkışmış olması önem li bir iradesiz
lik örneği olarak karşımıza çıkar. Ertesinde işi padişaha akset
tirip Hazinle bir anlam da zorla evlenmesi de olgun bir erkek
ten çok şım arık bir çocuk gibi davrandığını gösterir. 19. yüzyıl
dan itibaren evliliğin karşılıklı sevgiye dayanması ve eş seçimi
nin kişisel tercihe dayalı olması gerektiği m odernleşm enin ge
rekliliklerinden biri olarak görülmekteydi. Neyyir bu çocukça
tutum uyla ideal erkek olma fırsatını tam am en kaçırmış gibidir.
Öyle ki Trablusgarp Savaşı’nda kahram anca savaşıp “şan ve şe
refle bir de öldürücü yara kazanarak”41 dönm üş olması bile d u
rum unu düzeltmez. Her ne kadar Neyyir Hazin'e “Sen artık ba
na çocuk demeyeceksin ya?”42 dese de yazar Neyyir’i “om uzu
çökük, başı önde, mecalsiz, rengi bembeyaz” bir şekilde betim
leyerek, o n u n çocukluktan gururlu bir şekilde erkekliğe geç
m esinin önüne geçer. Savaşta aldığı yara onu vakur bir kahra
m an haline getireceğine iyice elden ayaktan düşürür ve sonun
da ölüm üne sebep olur. Açıktır ki, rom anda sadece tek bir ide
al erkek karaktere yer vardır, o da Demir’dir.
Demir’in kurtarıcı kahram an olarak kurgulanm asının bir ko
şulu daha vardır: kurtarıcı bekleyen bir halk kurgulam ak, ya
ni bir problem tanımlamak. Milliyetçilikle doğrudan alakalı bir
konuyu işlemeseler bile neredeyse tüm rom anlarda bahsi ge
çen A nadolu-lstanbul karşıtlığı bu problem in m erkezinde yer
alır. Söz konusu karşıtlığın iki boyutu vardır: birincisi, İstan
bul’u n işgal altında olması, yani ‘yabancı elinde’ olması nede
niyle Anadolu’n u n bir sığınma yeri olarak görülm esidir.43 Kar
şıtlığın T ürk m odernleşm esine özgü olmayan ikinci boyutu ise
41 M. F. Tek, a.g.e., s. 58. Halbuki Ç öl G üneşi romanının erkek karakterlerinden
birinin şakağındaki kurşun yarası onu kadın kahramanın gözünde “en güzel
erkeklerin fevkine çıkaran bir kahram an” yapmaya yeter. Ş. Nihal, Çöl G üne
şi, 1933, s. 51.
42 M. F. Tek, a.g.e., s. 58.
43 Ailesinde Milli Mücadele’ye katkıda bulunanlar olan Cahit Uçuk’un otobiyog
rafisinde bu görüşe rastlamak m ümkündür. C. Uçuk, Bir İm p a ra to rlu k Ç öker
ken, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 1996. Aynca H. Nusret’in S isli G eceler ro
m anının karakterleri Anadolu dönüşü İstanbul’un havasını sıkıcı ve yabancı
bulurlar. H. Nusret, S isli G eceler, Kenan Basımevi, İstanbul, 1938, s. 79.
milliyetçiliğin 19. yüzyıldan itibaren büyük kenti bir tehdit u n
suru olarak algılamasıdır.44 Buna göre İstanbul kozm opolitli
ği45 ile yozlaşmayı temsil ederken Anadolu ve insanı ülkenin
bozulm am ış özünü oluşturur. Bu söylemle esas itibariyle çe
lişkili olsa da aynı anda varolan diğer söylem ise m odernleş-
meci elitlerin kendilerine biçtikleri Anadolu’yu kurtarm a m is
yonu etrafında şekillenir. Buna göre, Anadolu cennet gibidir
ama yoksunluk içindedir ve ‘düşm anları’ vardır.46 Gerek Ömer
Türkeş gerekse de Cemal Demircioğlu, Müfide Ferit’in Anado
lu’n u n yoksulluğunun sebebinin yalnız eğitim ya da bilinç yok
sunluğu olduğu açıklamasıyla yetinmeyip, sorunun ekonom ik
temelleri olduğunu tespit etmesini oldukça olum lu bulurlar.47
Sorunu elde hiçbir som ut kaynak olmaksızın mucizevî bir şe
kilde48 Demir’e çözdürm esini ise aynı iyimserlikle karşılamak
kanım ca pek m üm kün değildir.
Esas olarak milliyetçilik bayrağını taşım ak üzere kurgulan
mış bir karakter olan Demir’in hüm anist ve yum uşak karakterli
oluşu ile m ilitarizme meğletmeyişi önem le üstünde durulm ası
gereken bir özelliktir. M urat Belge, Halide Edip ve Müfide Fe
rit'in rom anlarında ortaya koydukları tavrı “kültürel” ve “ka
dınca” ırkçılık olarak nitelendirm ektedir 49 Belge yazarların ka
fasındaki ırk kavram ının daha çok patriyotizm e yakın olduğu
nu, ırk kavram ının insaniyetin üstüne çıkmamasına özen gös
teren bir dil kullandıklarını, sonuçta da kısa zam an sonra ırk
44 G. L. Mosse, a.g.e.
45 Kozmopolitliğin bazen İstanbul sınırını aştığına da rastlanır. Örneğin, Çölde
Sabah O luyo r romanında Diyarbakır türlü dillerin konuşulduğu, kanşık, inti
zamsız bir şehir olarak tarif edilir. Ş. Nihal, Ç ölde Sabah O luyor, Saray Kitabe
yi, 1951, s. 114.
46 En tipik düşmanlar ağalar, imamlar ve işgal kuvvetleridir. Özellikle kan emi
ci olarak betimlenen ağalar (K ira zlı P ınar ) ve aynı derecede tehlikeli imamlar
sorunun askeri başan ile giderilemeyecek boyutuna vurgu yapar. C. Uçuk, K i
razlı Pınar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1936.
47 Ö. Türkeş, “Muhafazakâr Bir Feminist”, R a d ika l K itap, 07.02.2003; C. Demir
cioğlu, a.g.e., s. 49.
48 “İşsizlere iş buluyor, okumayanlara okum ak öğretiyor, fakire para, aça ek
mek, cahile ilim veriyor”, M. F. Tek, a.g.e., s. 66.
49 M. Belge, a.g.e. Murat Belge bu ırkçılığı hangi açıdan “kadınca” bulduğunu ise
açıklamamıştır.
kelim esini kullanm aktan vazgeçtiklerini belirtm ektedir.50 De
m ir’in ders verdiği çocuklardan birinin “Bir kere Rus’u n ezildi
ğini görecek miyiz?.. Biz hakim , o esir, biz efendi, o köle ola
cak m ı?“ sorusuna verdiği “Onlar da serbest ve m em nun kala
caklar. Ç ünkü bizim aradığımız, m azlum la zalim in vaziyetle
rini değiştirm ek değil(dir)”51 cevabı hoşgörüsünün genişliği
ni vurgulam aktadır. Zaten Müfide Ferit, Demir’i kurtarıcı bir
peygamber olarak kurgulam ıştır ama onu yalnız İslâm diniyle
özdeşleştirm ekten kaçınmış, farklı dini inanışlara yaptığı gön
dermelerle Demir’i her dinden bir parça taşıyan bir peygamber
olarak tasarlamıştır. Örneğin, Demir’in m etinde birçok kez Bu
da ile52 ve İsa ile53 özdeşleştirildiğini görürüz. Bu tavır bir ta
raftan T ürk m odernleşm esinin İslâm’a mesafeli duruşunun bir
örneğini teşkil eder. Ancak rom anda dini metaforların kullanı
m ının dikkat çekecek kadar fazla oluşunu,54 din(ler)in vaaz et
tiği toplum sal ilişki biçim lerinin, milliyetçiliğin bireyin ulus-
devletle ve onu temsil eden liderle kurm asını istediği ilişki bi
çimi ile paralelliğinin yansıması olarak da değerlendirm ek ge
rekir. Halkın Demir’e gösterdiği yakınlık bu ilişki biçim ini gös
term esi açısından oldukça önemlidir: “Bu ilk dakikalardan iti
baren hepsi onu b ü tü n ruhlarıyla sevmişlerdi. Anlayamadıkları
bir çekicilikle ona bağlandıklarını hissettiler.”55 Dahası, “Emir
ondan, itaat bizden,”56 diyerek halk Demir’in otoritesini sorgu
lamayacağını da ilan etmiş olur. Milliyetçilik bilincinin aynı bir
50 M. Belge, a.g.e.
51 M. F. Tek, a.g.e., s. 90.
52 Örneğin, “Tıpkı Buda gibi parasını atarak, istirahatını bırakarak, en fakirler
gibi muhtaç semavi ümidini neşrederek gezmiyor m uydu?”, M. F. Tek, a.g.e.,
s. 55.
53 Ömeğin, “Son şifayı Demir’den bekliyordu. Ona yaklaşan, her illetinin iyi ol
duğunu herkes söylüyordu,” M. F. Tek, a.g.e., s. 68.
54 Ömeğin, Demir birçok kez Hazin’e duyduğu aşkı “günah” olarak niteler. Aş
ka düşüp davasından zihnen uzaklaşmasını da yine bir dini metaforla açıklar:
“İrademle hazırladığım safvet cennetinden büsbütün atılmışım”, M. F. Tek,
a.g.e., s. 76.
55 M. F. Tek, a.g.e., s. 84. Burada tüm halkın aynı şekilde hissetmesini m üm kün
kılan özcü yaklaşıma dikkat çekmek gerekir.
56 M. F. Tek, a.g.e., s. 68.
din gibi sorgulanm adan ve inanca dayalı bir şekilde yayılması
isteniyor gibidir rom anda. Ancak bu görüşün Aydemir rom anı
nın ortaya attığı bir yenilik olmadığını belirtm ek gerekir. Mos-
se’nin dikkat çektiği gibi, milliyetçilik hayat karşısında alınma
sı gereken tavrı belirler ve bu hayat görüşünün güvencesi olma
iddiası taşır.57 Bu özelliğiyle de aynı bir din gibi işlev görür. Ni
tekim Mosse’ye göre ulusa itaat ve Tanrı’ya ibadet, savaş alanın
da ölme ve H ıristiyan kurban geleneği arasında sürekli k u ru
lan analojilerin amacı, ulusu oluşturan bireylerin kişisel tutku
ve isteklerini kontrol altm a alarak bireyselliklerini ulus uğru
na reddetm elerini sağlamayı am açlam aktır.58 Demir’in kurm a
yı amaçladığı milli birlik de elbette ki benzer bir feragati içerir.
Yalnız bu zorla gerçekleşecek bir şey olarak algılanmaz; halkın
zaten böyle bir ihtiyaç içinde olduğu ve tek eksiklerinin doğru
yönlendirm e olduğu varsayılır. Demir de bu bağlamda deyim
yerindeyse severek itaat edilen bir liderdir.59 Türklük zorla de
ğil, “sanat ve aşk ile” diriltilecektir.60 Bu noktada m erak uyan
dıran, Demir’in Rus hafiyesine bile gösterdiği şefkati neden Er-
m enilerden ve Rum lardan esirgediğidir.61 Demircioğlu, Müfide
Ferit’in zamanla bu rom anda savunduğu kültürel pan-Türkizm
ve Türklerin birliği düşüncesinden misak-ı milli sınırları ile ta
nım lanan yeni bir milliyetçiliğe doğru kaydığını belirtir.62 Bu
değişiklik dikkatin ‘içerideki tehdit edici unsurlara’ çevrilmesi,
dolayısıyla Aydemir’d t çok kısa bir şekilde değinilen Erm eni ve
Rumlara güvenilmeyeceği tezinin Pervaneler rom anının temel
argüm anlanndan biri olması sonucunu doğurur.
63 Benzer bir temaya sahip başka bir rom an da Halide N usret’in 1933 tarih
li G ü l’ûn Babası K im ? romanıdır. Romanın kahramanı küçük yaşta “ecnebi”
mektebine verildiği için değerlerinden uzaklaşmış, bunun sonucu olarak da
babasız bir çocuk dünyaya getirmek durum unda kalmış bir kadındır. Kahra
manın yabancı okula verilmesi babasının sorumsuzluğu ile açıklanır. H. Nus
ret, Gûl’ün Babası K im ?, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2002.
64 “Pervaneler Ü zerine”, M. F. Tek, P erva n eler, Kaknüs Yayınlan, İstanbul,
2002, s. 8. Vurgu bana ait. Gûl’ûn Babası KimP’in kahramanının milli değer
lerinden uzaklaştığı dönemi tanımlarken “ben hasta bir kızdım” sözleri ulu
sun selameti ile yurttaşlann sağlıklı olmalan arasındaki paralelliği ortaya ko
yar. H. Nusret, a.g.e., s. 93.
65 “Pervaneler Üzerine", M. F. Tek, a.g.e., s. 9.
66 “Pervaneler Üzerine“, M. F. Tek, a.g.e., s. 10. Benzer bir görüşün çok daha geç
bir tarihte de geçerliliğini koruduğunu Halide Nusret’in biyografisinde göz
lemlemek mümkündür. Biyografide Halide Nusret, aynı Halide Edip gibi, ev
de milli ve dini kültürü aldığından kendi kültürünün üstünlüğünü bilerek ya
bancı kültürlerle karşilaşinca aşağılık duygusuna kapılmadığı için övülür. Z.
Gürel, a.g.e., s. 26.
Pervaneler, rom anın baş kahram anı D oktor Burhan Ahmet’in
asistanı Cemil ile M üttefik ordularının İstanbul’u terk etmele
rine tanıklık etmeleriyle başlar. Laf kısa sürede ülkenin sırada
ki soruna gelir: “Bu Amerikan m ektebine girenler artık aileleri,
m uhitleri ve mem leketleri için yabancı oluyorlar.”67 Söz konu
su olan, Burhan’ın “Bizans Kolej”e giden ve kim senin söz geçi-
remedigi kız kardeşi Leman’dır. Cemil’in “Sizin evinizde terbi
ye alan bir hanım Amerika m ukallidi olabilir m i?”68 itirazı Bur-
han’ı “en ince yerinden” yaralar:
Kendi evi, onun tesiri!.. Hangi, hangi ev; babasının evi mi? Ço
cuklarına hizmet etmeyi zevk bilen sessiz ve iradesiz annesi
ni düşündü. Arada bir yüksek sesle emir vermeyi hakimiyetine
kafi sanan nüfuzsuz babasını hatırladı. Orada hangi tesir alına
bilirdi? Ya kendi evi! Fransız kansı ve ne oldukları belirsiz ço
cukları gözünün önüne geldi. Leman hangi tesirle Amerikan
nüfuzundan kurtulacaktı?69
F. Tek, a.g.e., s. 87). Aile içinde annenin rolüne yaptığı bu vurguyla Müfide
Ferit erkek kahramanın felaketini yalnızca babanın yokluğuna bağlayan Tan
zimat romanı geleneğinden aynlmış olur.
97 Claire M üttefikler İstanbul’dan çekilince üzüntüsünden hastalanır (M. F.
Tek, a.g.e., s. 25). Claire aynca İstanbul’da olduğu on üç senede Türkçe öğ
renememiştir (M. F. Tek, a.g.e., s. 64). Benzer şekilde Burhan da bozuk bir
Fransızca ile konuşur (M. F. Tek, a.g.e., s. 24).
98 M. F. Tek, a.g.e., s. 33
99 Kendisi de bir Fransız ile evli Sami “biz Hıristiyanlarla tecrübesizlikten evlen
dik," der (M. F. Tek, a.g.e., s. 70). Karısının Hıristiyan ile evlenecektiniz ba
ri yerlisiyle evlenseydiniz, daha az anlaşmazlık olurdu sözleri üzerine bir kez
daha rom anın diğer temel meselesine döneriz: “Ermeni, Rum mu, bu nasıl
söz!... Bunlarla evlenmek nerden akla geliyor? Bahis konusu bile olamaz" (M.
F. Tek, a.g.e., s. 70).
100 M. F. Tek, a.g.e., s. 69-70.
101 M. F. Tek, a.g.e., s. 33.
102 G. L. Mosse, a.g.e., s. 144.
103 D. Chakrabarty, P ro vitıcia lizitıg Europe: Postcolonial T h o u g h t a n d H istorical
D ifference, Princeton University Press, Princeton, Oxford, 2000.
mil’i “ırkına yabancı bir kadınla” ya da “ecnebi tesirine kapıl
mış bir kızla” evlenmemesi konusunda uyarır. İyi bir eş seçme
nin form ülünü vermeyi de ihmal etmez: “Bedbaht olm am ak is
tersen, annene benzer, sessiz, hanım hanım cık, uslu akıllı bir
kızcağız al!”104
Sorunu tespit eden Burhan durum u toparlam ak için hareke
te geçer. Ailelerinden fayda gelmeyeceği açık olduğu için ben
zer durum daki arkadaşı Sami ile bir olup kız kardeşlerim okul
dan alm ak isterler. Ü stlerine düşen sorum luluğu zam anında
gösterm em iş oldukları on senedir kardeşlerinin gittiği o k u
lu hiç görm em iş oldukları bilgisi ile vurgulanır.105 “Düşm anı
um duklarında daha kavi görm ek acısı”na Nesim e’nin Am eri
ka’ya gitme ısrarı da eklenince rom an sonuna doğru durum bir
kez daha rom anın girişindeki ifade ile açıklanır: “Amerika ga
lip gelmişti.”106
Burhan kız kardeşinin Amerikalı flörtüyle107 evlenip Ameri
ka’ya gitm esini engelleyemez. Yalnız engelleyemediği için de
ğil, yabancı biriyle evlenm e k o n u su n d a m odel oluşturduğu
için de su çlu d u r.108 Lem an Am erika’da “bir fakir evin h u su
m et dolu havası”109 ile karşılaşır ve bir daha da kendisinden ha
ber alınamaz. Burhan yıkılmıştır, “om uzlan çökm üş, adeta bir
ihtiyar”110 olm uştur.
Burhan’ın son ümidi kendisine çok benzettiği büyük kızı Sev-
da’dır. Kızına milliyet bilinci aşılamak için ona T ürk tarihi an
latır, camileri, çarşılan gezdirir, “nihayet dinsiz Burhan kızına
namaz”111 öğretir. Ailesini kurtarm ak için son çare olarak akima
112 Sisli Geceler ro m an ın d a da A nadolu “İstan b u llu için ö zg ü rlü k ” (H. N usret,
Sisli Geceler, K enan Basımevi, İstanbul, 1938, s. 33) ve “şifa bulm a yeri" (H.
N usret, a.g.e., s. 63) olarak tanım lanır.
113 M. F. Tek, a.g.e., s. 131.
114 M. F. Tek, a.g.e., s. 128.
115 A. Saraçgil, a.g.e.
116 Bkz. G. L. M osse, The Image of Man...
117 Ş. N ihal, Çölde Sabah Oluyor, Saray Kitabevi, 1951, s. 39.
Şükufe Nihal (Başar)’in Çölde Sabah Oluyor rom anı, başkah-
ram anı Adnan’ın on iki yaşında Birinci Dünya Savaşı sıraların
da başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde noktalanan
öyküsünü konu alır. Adnan karakterinin rom anın önem li bir
bölüm ünü kapsayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’n u n birçok
yerini gezmesi bu bölgedeki genel m anzarayı okuyucuya su n
mayı amaçlar. Adnan karakteri aracılığıyla okuyucuya bölgede
yaşayan farklı halklar ile ilgili değer yargıları ulaştırılır ve tarih
bu değer yargıları üzerinden kurgulanır. Adnan’ın birçok özel
liğinin ve edim inin şaşırtıcı derecede Demir’e benziyor oluşu
da dikkat çekicidir. Adnan her ne kadar Demir kadar karizma-
tik bir karakter olarak kurgulanm am ış olsa da118 Demir’in zaa
fına düşm em iş olması ve (ulus için) daha ‘verimli’ oluşu ile ön
plana çıkar. Aydemir’e nazaran daha realist detaylarla karşılaş
tığımız rom anda, Adnan’ın da aynı Demir gibi sorunları m uci
zevî bir şekilde çözüyor olması rom anın yazıldığı dönem in yi
ne böyle bir karaktere ihtiyaç duyulan bir dönem olduğunu dü
şündürür.
A dnan’ın taşıyıcısı olduğu değerleri incelemeye babası Os
m an Hocagil’den başlam ak gerekir çünkü daha önce de deği
nildiği gibi babasından en sevdiği oğlu ve “Hayrül H alefi”119
Adnan’a önem li bir değerler aktarım ı söz konusudur. “1071’de
Horasan’dan Alp Aslan’la beraber bu taraflara gelen”120 Hoca-
gil ailesine m ensup, “herkesin ermişler payesine yükselttiği”121
Osman Hocagil bu iki özelliğinin haricinde tipik bir taşra aydı
nı olarak kurgulanm ıştır. “Yakışıklı, zarif bir ihtiyar”122 olarak
betim lenen Osm an Hocagil önceden katip olduğu halde karı
sının ölüm ünün ardından bir köyde ilkokul öğretm eni olm uş
tur ancak bu köye gelmesindeki tek amaç karısının yasını tu t
m ak üzere sakin bir yere ihtiyaç duym ası değildir. “Köy halkı
118 Yine de dikkat çekici bir güzelliği olduğunu ve birkaç evlenme teklifini ge
ri çevirdiğini eklemek gerek. Adnan'ın güzelliği ulusun dirliğini simgelemesi
açısından önemlidir - güzel olmayan ideal bir erkek kahraman düşünülemez.
119 Ş. Nihal, a.g.e., s. 30.
120 S- Nihal, a.g.e., s. 27.
121 S. Nihal, a.g.e., s. 29.
122 S- Nihal, a.g.e., s. 28.
baştan başa kızılbaş; bilgisiz, hurafelere bağlı insanlar... Onları
sünnileştirm ek, batıl inançlardan vazgeçirmek, kafalarına müs-
bet bilgiler yerleştirmek kendisi için bir vazife”dir.123
R om anın hedefindeki diğer b ir halk da E rm eniler’dir. Ro
m anda “1915 sıralarında kaza m erkezi olan” Tem ran’da T ürk
lerle Erm eniler’in beraber yaşadıkları anlatılır. Türkler’in sos
yal hayatta Erm eniler’den daha ileri oldukları,124 kültürlü ol
dukları, toprak ve hayvanla uğraştıkları, dolayısıyla “para ge
tiren işlerin” çoğunun Erm eniler’in elinde olduğu vurgulanır.
Bunun sonucu olarak “yüzyıllardan beri göklerinde T ürk bay
rağı dalgalanan bu eski Türk diyarında gitgide Erm eniler daha
zengin olmıya, daha rahat yaşamıya” başlarlar.125 1915 tarihi
nin tesadüfen seçilmiş olamayacağı, rom anın bu kısm ında Er
m eni çetelerin sabotajı sonucu Ruslar’ın baskın yapacağını dü
şünüp göç etm ek zorunda kalan halkın yolda yaşadığı büyük
sıkıntıların da ilavesiyle Tehcir’in bir anlam da m eşrulaştınlm a-
ya çalışıldığı görülm ektedir. Erm eniler’in zenginleşmesinin ya
nı sıra, Taşnak Cem iyeti’nin açtığı m odern m ekteplerde “Er
m eni gençlerine daha sağlam ve ‘milli!’ bir tahsil”126 verilmesi
de Osm an Hocagil’i harekete geçiren bir diğer ‘tehlike’dir. Ho-
cagil nedense hep 'gaflet içinde’ olan Türkler’in gözünü açmak
ve gençlikte milli duyguları kuvvetlendirm ek gerektiğine ina
n ır.127 Adnan aracılığıyla da Erm eniler’in dahil olduğu birkaç
olum suz olaya şahit oluruz ancak Adnan’ın esas işlevi Kürtle-
ri okuyucuya ‘tanıtm ak’ olur. Adnan’ın deneyim leri gösterir ki
Kürtler ‘cahildir, çirkindir, hırsızdır, pistir ve insanı sırtından
bıçaklarlar’.128 Adnan ayrıca Erm eni mi, Kürt m ü yoksa ‘Çinli’
mi olduğunu anlamadığı bir adam ın da tacizine uğrar.129 Oysa
etnik kim likleri belirtilmediği için T ürk olduklarını farz ettiği
123 Ş. Nihal, a.g.e., s. 30.
124 Türklerin evlerinin içi büyük şehir evleri gibi döşelidir, sofrada çatalla yemek
yenir, kadınlar Avrupa modasına uygun giyinirler (Ş. Nihal, a.g.e., s. 27).
125 Ş. Nihal, a.g.e., s. 27.
126 Ş. Nihal, a.g.e., s. 27.
127 Ş. Nihal, a.g.e., s. 28.
128 Ş. Nihal, a.g.e., s. 105-108, 121.
129 Ş. Nihal, a.g.e., s. 67.
miz köylülerin evlerinde hep aile sıcaklığı bulur. Benzer şekil
de “gudubet” Kürt beyinin karısını “ana gibi” sevmeye başlar;
kadının gösterdiği sevgiye ve şefkate m innet duyar çünkü ka
dın ‘Türk’tü r.130 Kürtlerle ilgili olum suz yargıların tek istisnası
Halikan adlı Kürt köyünün ileri gelenlerinden Hacı Haşan Ağa
ve ailesidir. İyi niyetinden hep Kürtler’e güvenmiş ancak hep
zarara uğramış Adnan “gerçekten bu Kürtler fena insanlar de
ğil” noktasına gelir. Ancak bunu m üm kün kılan bu Kürtler’in
T ürk kim liğini kendi kim liklerinden üstün tutmalarıdır. Hali-
kanlılar A dnan’ın eniştesinden Türkçe öğrenm işlerdir ve Ad
nan’dan Türkçelerini geliştirm ek için kendilerine hoca olm a
sını isterler. H aşan Ağa’n ın kızı M eryem A dnan’ın kendisin
den duyup ilgilendiği Kürtçe şarkıları duyup öğrenmesini iste
m em esini “sizin şarkılarınız bizim kilerden daha güzel!”131 diye
açıklar. M uhtem elen ‘bu’ K ürtler’e gösterilen iyi niyetin bir gös
tergesi olarak Adnan Meryem’e aşık olur. Vatanla ilgili bir ga
yesi olan bir karakterin bireysel duygularından yola çıkıp aşık
olması yakışık almayacağından rom anda Adnan’ın aşkıyla ilgili
bir açıklama yapılması gerekir: “Vatan sevgisi gibi kadın sevgisi
de onda bir özenti değil; bir kudsiyet! Toprağına nasıl bağlıysa,
ruhuna eş olan kadına da öyle riyasız bağlarla bağlı.”132 Adnan
Meryem’le evlenmek ister, ancak Kürtler’in Türkler’de olmadı
ğı anlaşılan ananeleri yüzünden bu m üm kün olmaz. Zaten ab
lası da Adnan gibi “yüksek aileden bir gencin bir Kürt kızıyla
evlenmesine”133 razı değildir. Sorun, Adnan’ın “idareli, kanaat
sahibi, hem Meryem’e benziyen güzelliği ile hem de hayat arka
daşı olarak sahip olduğu meziyetlerden dolayı Adnan’ı kendisi
ne hayran”134 bırakan, yazarın adını belirtmeye gerek duym adı
ğı bir T ürk ile evlenmesi ile en uygun şekilde çözülür.
U lusun geleceğinin tem silcisi A dnan on iki yaşında başla-
130 Ş. Nihal, a.g.e., s. 106.
131 Ş. Nihal, a.g.e., s. 131.
132 Ş. Nihal, a.g.e., s. 156. Küçük Ev romanında da benzer bir şekilde erkek “vata
nı kadar sevdiği kadın”dan söz eder, C. Uçuk, Küçük Ev, Kenan Matbaası, İs
tanbul, 1947.
133 Ş. Nihal, a.g.e., s. 177.
134 Ş. Nihal, a.g.e., s. 188.
dığı y olculuk135 boyunca u lu su n tarihinin önem li bir kısm ı
na tanıklık eder. K urtuluş Savaşı sırasında askerlerin ve on
lara yardım etme telaşındaki halkın coşkusunu gözlemler, as
kerlerin seve seve ölmeye gittiklerini aktarır.136 Bir Cülüs Bay-
ram ı’nda E rzurum Müdafaai H ukuk Cemiyeti’nin hazırladığı
‘milli program ın’ kilit ismi olur ve kürsüde okuduğu nu tu k bi
tince herkesin beklediğinin tersine “Padişahım çok yaşa!” d u
ası yerine “Yaşasın m illet!” diye bağırarak paradigma değişikli
ğini ilan eder.137 ikinci Dünya Savaşı’nm sıkıntılarını yaşar.138
Savaş sonrasında da m em ur hayatının m addi açıdan ne kadar
zorlayıcı olduğu bilgisini yine A dnan’ın yaşam ını takip ede
rek görürüz. Adnan ayrıca tanıklık ettiği olayların gerektirdiği
rol neyse onu üstlenir ve birçok sorun karşısında Demir ben
zeri bir süper-kahram ana dönüşür. İşe yaşı küçük olduğu hal
de öğretm enlik yaparak başlar; bu işi daha sonra da birçok kez
yapacaktır. İhtiyaç o yönde olduğundan bir iki kez imam göre
vi üstlenir. Halka içeriğini anlayabilecekleri bir dille vaaz verir
ve “m ükem m el bir başarı” elde eder. Bu noktada T ürk tarihi
ni halka anlayabilecekleri bir dille aktarm akta başan sağlayan
Demir’e benzem ektedir. On altı yaşma geldiğinde gönüllü as
ker olur.139 “Nam uslu m em urlara ihtiyacımız var” dendiğinde
dem iryollarında çalışmaya başlar ve buradaki yolsuzluktan or
taya çıkarır. Bu işin ardından muhasebeci olduğu Erzurum Be
lediyesinde tahsilatın düşük olm asının sebebinin şehrin zen
ginlerinin borçlarının tahsil edilem em esi olduğunu fark etti
135 Bu, Ruslardan kaçma esnasında birbirlerini kaybettikleri için babasını arama
maksadıyla çıktığı zorunlu bir yolculuktur. Elbette bu yolculuğun metaforik
bir anlamı vardır. Adnan’ın büyüyüp olgunlaşması ile Cumhuriyet’in kurulup
‘olgunlaşması’ paralel takip edilebilecek süreçlerdir.
136 Ş. Nihal, a.g.e., s. 35-36. Askerin ölüm fikriyle bu barışık hali ve savaş sürer
ken gelen terhis kararına edilen itiraz ile ilgili anekdot (Ş. Nihal, a.g.e., s. 119)
çok övünülen asker-millet iddiasını destekler niteliktedir.
137 Ş. Nihal, a.g.e., s. 37-8.
138 Ş. Nihal, a.g.e., s. 189.
139 Askerlik normatif erkekliğin en önemli temel taşlarında biridir. Nitekim, ar
kadaşı Selim Ağa aceleciliği yüzünden sakat kalıp ömrü boyunca askere gide
mediğinden ve “ganlar gibi” evde oturduğundan şikâyet eder (Ş. Nihal, a.g.e.,
s. 8).
ğinde az borcu olan fakirlerden para istenm esini m en eder, ko
dam anların borçlarını ödem elerini sağlar ve böylece belediye
nin gelirini artırır.140
Yaptığı işler kadar Adnan’ın kişilik özellikleri ve değer yar
gıları da doğru ile yanlış arasındaki ayırımı göstermeyi am aç
laması bakım ından önemlidir. Son derece hassas bir karaktere
sahip, herkesin ü zü n tüsünü paylaşan Adnan’ın yüzünde “ente
lektüel insanlardaki yum uşak zekâ pırıltısı” vardır, ancak ye
ri geldiğinde en kuvvetli am eleden daha fazla kol gücü sergi
lemeyi de bilir.141 Kendi parasıyla Fransızca ve m usiki dersle
ri alır.142 Sık sık çağrıldığı toplantılara ve eğlencelere gitmeme
yi tercih eder. “Hele bazı hafif kadınlarla yapılan aşağılık eğlen
celerden büsbütün nefret”143 eder. Bu nedenle en fazla uğradı
ğı yer T ürk Ocağı olur çünkü “orada ne dedikodu, ne kum ar,
ne bayağı eğlenceler” v ard ır.144 Ev işini, hizm et içeren h er
hangi bir işi ve ticareti kendisine yakıştıramaz. Özellikle tica
ret “onun bü tü n yüksek ham lelerini öldürecek bir şey”145 ola
rak tanım lanır. Genelde oldukça soyut bir şekilde tanım lanan
ülküsü bu noktada som utluk kazanır: “Hani o büyük ülküler?
Vatan uğruna çalışma heyecanları? Nerede o sonsuz bilgi, Sa
nat aşkı?..”146 B unların hiçbirinden vazgeçmez ve rom an so
nunda “çalışma iradesi” sayesinde m em leketin bir köşesindeki
“yüzyıllardan beri verimsiz, insansız, ağaçsız korkunç bir çöl”ü
“m edeniyet alam ”na çevirdiğini, cennet haline getirdiğini öğre
niriz.147 Sağlam bir milli benliğe sahip olması ve iradesine ha
kim olmasıyla diğer iki karakterin önüne geçen Adnan, bir an
lamda yaşamını sürdürm e hakkını elde etmiş olur.
ELİFHAN KÖSE
Giriş
7 M. Douglas, S a flık ve Tehlike: K irlilik ve Tabu K a vra m la rın ın Bir Ç özüm lem esi,
Metis, İstanbul, 2007.
8 A. Alemdaroğlu, “Piety, Politics and Women in a Müslim Society" American
Sociological Association Annual Meeting’de sunulan bildiri, Sheraton Boston
and the Boston Marriott Copley Place, Boston, MA, 31 Temmuz 2008, http://
w w w .allacademic.com/meta/p239787_index.html (2009-09-23), 2008.
Douglas bizim kirliliğe ilişkin fikirlerim izin aynı zam anda
sem bolik sistem lerin bir ifadesi olduğunu ve dünyanın bir böl
gesindeki kirlenm e davranışıyla diğeri arasındaki farkın tefer
ru a tta n ib are t o ld u ğ u n u sa v u n m a k ta d ır.9 H ijyenin önem i
Douglas’ın belirttiği gibi beden ile topluluk bedeni arasındaki
sem bolik geçişliliğin kuvvetliliğinden ileri gelir. “İnsan bede
ni sınırları belirlenmiş her sistemi simgeleyebilen bir modeldir.
Sınırları tehdit altındaki ya da bıçak sırtındaki her tür hududu
temsil edebilir. Beden karm aşık bir yapıdır”10 Douglas bede
nin sınırlarının tespit edilmesiyle bedensel hijyenin kuralları
nın oluşturulm asının ve toplum un sınırlarının oluşturulm ası
nın nasıl bir arada gerçekleştiğini ortaya koyacaktır. Dolayısıy
la aslında cum huriyet m odernliğinin yeni bir medeniyeti proje
lendirm esi ve yeni bir bedenin tıbbi ve politik sekülerleşmeyle
yaratılması, sadece ulus bedenin sembolik bir göstereni olma
makta aynı zamanda düz-değişmeceyle toplum un sınırlarım ve
(hijyenik/ etik) kurallarını da oluşturm aktadır.
Yuval-Davis, Arm strong’dan alıntıladığı sembolik “sınıf m u
hafızları” algısının, dünyayı biz ve onlar diye bölen cemaatle
rin mitsel birliğinde işlevsel olduğunu belirtir.11 “Bu sınır m u
hafızları insanların belirli bir topluluğun üyesi olup olm adık
larını teşhis edebilm ektedir. Bunlar giyim ve davranış biçim
lerinin belirli kültürel kodlarının yanı sıra görenek, din, ede
bi ve sanatsal üretim biçim leri ve tabi ki dil ile yakından bağ
lantılıdır.” Bu sınırlar Türk m odernleşm esinde -özellikle köylü
(Anadolulu) kadın ve bir süre sonra da K ü rt- bedenlerin m ede
nileştirilmesi dolayımıyla, ilerde de belirtileceği gibi aile, ev ve
ulusun birbiri yerine geçen değişmeceli kullanımıyla inşa edile
cektir. Bedensel, evle ilgili ve ulusal temizlik/düzenlilik sınırla
rının kurulm ası, yeni bir ulusun oluşturulm ası adına inşa edi
lecek yeni bir m edeniyetin ve benlik projesinin temel unsurlar
dır. Bu mekânsal düzlem lerin metaforik ve reel düzeyde buluş
ma noktasında ise kadın öne çıkar. Öjeni fikrine eşlik eden “ya
54 A.S. Akçay, B ellekteki H uriler: İslam cı Popülist K ü ltü re E leştirel B a kış, Selis, İs
tanbul, 2006, s. 97.
55 E. Anwar, G ender a n d S e lf in İslam , Routledge, NY, 2006,105.
varlık nedeni olarak gördüğü doğu/batı özcü ayrımı.56 İkinci
si ise bu özcülükten beslenen ve eliti dönüştürücü güç olarak
kodlamayı m üm kün kılan m edenileşmeye yönelik sosyal m ü
hendislik süreci. Cum huriyetçi epistemolojinin özellikleri açı
sından bakıldığında yukarıdaki ikilik sistem inin özcülükle m a
lul olduğu ve ikilik sistemi arasındaki geçişliliğin ancak cum
huriyet elitin öncülüğü ve izni sayesinde m üm kün olabilece
ği görülebilir.57 Yine Kadıoğlu’n u n dikkat çektiği gibi bu ikilik
sistem inin de aslında m odernliğin değerleri içerisinden oluş
turulduğunu, m odernliğin geleneği icat ettiğini görmek önem
lidir. Kurucu m odernlik, tablonun solundan sağma salt kendi
belirlediği biçimlerde izin verdiği geçişliliğiyle otoriter bir ka
rakter kazanır. Beden ve özellikle kadın bedeni bu sembolik sı
nırların yaratılm asında hem cum huriyet epistem olojisi hem
de T ürk sağı için önemli bir yere sahiptir. Türk m odernleşm e
si ikili kategorik bölünm enin sembolik sistematiğini kurm a ve
bu ikilikleri adlandırm a yetkisini kendisine verir. Örneğin “ba
şörtüsü m ü türban m ı” tartışm asının kendisi bile baştan sona
bu tü r m ücadelenin sonucudur. Aktaş’ın başörtüsü eylem le
rinde kullanılan “başörtüsü nam usum uzdur” sloganının sekü-
ler medya diline “türban nam usum uzdur” şeklinde çevrildiğini
şaşkınlıkla söylemesi bu sembolik mücadeleye dair öm ek ola
rak görülm elidir.58
Bu ikili değerler sistem inin ve geçişliğinin nasıl sağlandığı
nın T ü rk sağının düşünsel çerçevesini kurm akta önem li ol
Ebru yirminci asrın tipik bir annesi olmuştu.. Şahin bir yaşını
doldurmasına rağmen, annesi göğsüm bozulur diye çocuğunu
emzirmedi... Ojelerim bozulur düşüncesi ile altını değiştirme
di... Kendi çocuğundan tiksinen bir anne oldu.77
Sonuç
KAYNAKÇA
Acar, F., “W omen in the Ideology of Islamic Revivalism in Turkey: Three Islamic
W omen’s Joum als”, R. Tapper (eds), İsla m in M o d e m T u rk ey , Religion, Politics
a nd L iteratüre in a S ecu la r State, 1. B. Tauris, Londra, 1991.
Akçay, A. S., B ellekteki H uriler: İslam cı P opülist K ü ltü re E leştirel B a kış, Selis, İstan
bul, 2006.
Akın, Y., “Ana Hatları ile Cumhuriyet Döneminde Beden Terbiyesi ve Spor Politi
kaları”, T oplu m ve B ilim , sayı 103, s. 53-92, 2005.
Aksoy, M., B aşörtüsü-Türban: B a tılıla şm a -M o d em leşm e, L a ik lik ve Ö rtü n m e, Kitap,
İstanbul, 2005.
Akşit, E. E., “Ankara’nın Kılıkları: Boydanboya Bir Karşıkoyma," S a n k i V iran A n k a
ra. Funda Şenol Cantek (ed.), İletişim, İstanbul, 2006.
— K ızla rın Sessizliği: K ız E n stitü lerin in U zu n Tarihi, İletişim, tstanbul, 2005.
Aktaş C., B ir H ayat T a rzı Eleştirisi: İsla m cılık, 2. baskı, Kapı, İstanbul, 2007.
— T ürbanın Yeniden İcadı, Kapı, İstanbul, 2006.
— B acı'dan B a y a n a : İslam cı K adın la rın Kamusa! A la n Tecrübesi, 2. baskı, Kapı, İs
tanbul, 2005.
— M a h rem iyetin T ü ken işi, Nehir, tstanbul, 1995.
— M o d e m iz m in Evsizliği ve A ilen in G erekliliği, Beyan, İstanbul, 1992.
— T esettür ve T op lu m , Nehir, tstanbul, 1991.
— Sistem İçinde K adın, Nehir, İstanbul, 1991,
Alemdaroglu, A., “Piety, Politics and Women in a Müslim Society” American So-
ciological Association Annual Meeting’de sunulan bildiri, Sheraton Boston and
the Boston Marriott Copley Place, Boston, MA, Jul 31, 2008, http://www. allaca-
demic.com/meta/p239787_index.html (2009-09-23), 2008.
— “Politics of the Body and Eugenic: Discourse in Early Republican Turkey”, Body
ve S ociety, cilt 11(3), s. 61-76, 2005.
Anwar, E., G en der a n d S e lf in İslam , Routledge, NY, 2006.
Apaydın, G. E., “M odem ity as Masquerade: Representations of M odernity and
İdentity in Turkish Hum our Magazines”, G lobal Studies in C u ltu re a n d Power, 12,
s. 107-142, 2005.
Arat, Y., “Feminists, Islamists, and Political Change in Turkey”, P olitical Psycho-
logy, cilt 1, sayı 1,1998.
Ayverdi S., Milli K ü ltü r M eseleleri V e M a a r if D a va m ız, Kubbealtı Neşriyat, İstan
bul, 2003.
— B ağbozum u, Hülbe, İstanbul, 1987.
— İbrahim E fendi Konağı, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1998.
— B atm ayan G ün, Damla, İstanbul, 1977.
Barbarasoglu, F. K., C u m h u riyetin D indar K a d ın la n , Profil, İstanbul, 2009.
Baydar, G., “Tenuous Boundaries: Women, domesticity and nationhood in 1930s
Turkey”, T he Jo u rn a l O f A rch itectu re, cilt 7, Sonbahar, 2002.
Bora, A., “Rüyası Öm rüm üzün Çünkü Eşyaya Siner”, C ins C ins M ekan, Ayten Al-
kan (ed.), Varlık, İstanbul, 2009.
Bora, T., “Analar Bacılar Orospular: Türk Milliyetçi-Muhafazakâr Söyleminde Ka
dın”, Ş e r if M a r d in ’e A rm a ğ a n , der. A. Öncü ve O. Tekelioğlu, İletişim, İstan
bul, 2005.
Brummett, P., “Dressing for Revolution: Mother, Nation, Citizen and Subversive in
the Ottoman Satirical Press:1908-1911”, D econstruction Im ages o f “T h e T u rk ish
W om en, Z. Arat(ed.), St.Martins Pres, NY, 1998.
Chatteıjee, P., “Kadın Sorununa Milliyetçi Çözüm”, V a ta n M illet K a d ın la r, Ayşe
Gül Altınay(ed.), İletişim, İstanbul, 2004.
Çayır, K., T ü rk iye 'd e İsla m cılık ve Islam i E debiyat: T o p lu H id a yet Söyleminden Yeni
Bireysel M üslü m a n lıkla ra , Bilgi Üniversitesi Yayınlan, İstanbul, 2008.
Çınar, A., M o d e m ity , İslam , a n d S ecu la rism in Turkey: Bodies, Places, a n d Tim e, Mi-
nesotta Press, Minneapolis, 2005.
Douglas, M., S a flık ve T ehlike: K irlilik ve T abu K a v ra m la n n ın B ir Ç özüm lem esi, Me
tis, İstanbul, 2007.
Duby, G. ve P. Aries, Ö zel H a y a tın T a rih i 4: F ra n sız D e v rim i’nden B ü y ü k S a v a ş’a,
YKY, İstanbul, 2008
Durakpaşa, A., H alide Edip: T ü rk M odernleşm esi ve T ü r k F em in izm i, İletişim, İstan
bul, 2002.
Elias, N. U ygarlık Süreci: 1, çev. Ender Ateşman, İletişim, İstanbul, 2000.
Enginûn, I. H alide E d ip ’in E serlerinde D oğu B atı M eselesi, Edebiyat Fakültesi Yayın
ları, İstanbul, 1978.
Gökalp, Z., T ürkçü lü ğ ü n E sasları, Tümce, Konya, 2008.
Gökariksel, B. and K. Mitchell, “Veiling, Secularism, and the Neoliberal Subject:
National Narratives and Supranational Desires in Turkey and Frence”, G lobal
N etw o rk s 5: 2, s. 147-165, 2005.
Göle, N., M o d e m M ahrem , Metis, İstanbul, 2008.
Ilyasoglu, A., Ö rtü lü K im lik: İslam cı K adın K im liğ in O lu şu m Ö ğeleri, Metis, İstan
bul, 1994.
Kadıoğlu, A., “Republican Epistemology and Islamic Discourses in Turkey in the
1990s,” T he M ü slim W orld, LXXXVIII/1, Ocak, s. 1-21, 1998.
Katırcı, Ş., M ü slüm a n K adının A d ı V ar, Birleşik, Ankara, 1988.
Marshall, A. G., “Ideology, Progress, and Dialogue: A Comparasion of Feminist
and Islamist W omen’s Appraoches to the Issues of Head Covering and W ork in
Turkey”, G ender a n d Society, cilt 19, sayı 1, s. 104-120, 2005.
Navaro-Yashin, Y., “Evde Taylorizm”: Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Evi-
şinin Rasyonelleşmesi (1928-40)”, T o p lu m ve Bilim, sayı 84, s. 51-75, 2000.
Oğuzhan, Z., B ir Başörtüsü Günlüğü: O D T Ü A n ıla n , İz, İstanbul, 1998.
Öztan, G. G., “Türkiye’de Ojeni Düşüncesi ve Kadın”, T o p lu m ve B ilim , sayı 106,
2005.
Ramazanoğlu, Y., O sm anlıdan C u m h u riyete K adının Tarihsel D ö nüşüm ü, Y. Ramaza-
noglu (ed.), Pınar, İstanbul, 2000.
Safa, P., “Modern Türk Kızı”, Modem Türkiye Mecmuası, l/2(M art), 1978’den ak
taran Baydar, G. “Tenuous Boundaries: Women, Domesticity and Nationhood
in 1930s Turkey”, T h e Journal O f A rch itectu re, cilt 7, Sonbahar, 2002.
Saktanber A. ve Çorbacıoğlu G., “Veiling and Headscarf-Skepticism in Turkey”, So
da! Politics, cilt 15, sayı 4, s. 514-518, 2008.
Sallan Gül, S. ve Gül, H., “The Question of W omen in Islamic Revivalism in Tur
key: A Review of the Islamic press" C u rren t Sociology, 48 (2), s. 1-26, 2000.
Sancar, S., “Otoriter Türk Modernleşmesinin Cinsiyet Rejimi”, http://kasaum.an-
kara.edu.tr/ gorsel/dosya/ 12162847240toriter_turk_modemlesmesinin_cinsi-
yet_rejimi.pdf, 09.09.2009.
Secor, A. S., “The Veil and Urban Space in İstanbul: W omen’s Dress, Mobility and
Islamic Knowledge”, G ender, Place a n d C ulture, cilt 9, sayı 1, s. 5-22, 2002.
Sirman, N., “Kadınların Milliyeti”, M o d e m T ü r k iy e ’de S iya sa l Düşünce: M illiye tç ilik ,
ed. T. Bora ve M. Gültekingil, İletişim, İstanbul, 2002.
Şenler, Y. Ş., H u zu r S o ka ğ ı, 1. cilt, 7. baskı, Nur, İstanbul, 1973.
Şişman, N., Başörtüsü: Sınırsız D ü n ya n ın Yeni S ın ın , Timaş, İstanbul, 2009.
— E m anetten M ülke: K adın Beden Siyaset, Iz, İstanbul, 2006.
— K am usal A la n d a Başörtülüler: F a tm a K a ra b ıy ık Barbarasoğlu ile S ö yleşi, Timaş,
İstanbul, 2004.
Taşkın, Y .,A n ti K o m ü n izm d e n K üreselleşm e K arşıtlığına: M illiyetçi M u h a fa za k â r En-
telijensiya, İletişim, İstanbul, 2007.
Tim m erm an, C., “Müslim W omen and Nationalism: The Power of the İmage”,
C urrent Sociology, cilt 48 (4), s. 15-27, 2000.
Yıldız, A. G., B oşluk, Timaş, İstanbul, 2009.
Yuval-Davis N., C in siyet ve M illiye t, İletişim, İstanbul, 1997.
Yazarlar
Jön Türkler 190, 191 Laçiner, Ûmer 10, 222, 240, 427, 466,
470
Kabaklı, Ahmet 21, 212, 220, 239, 286, Laiklik 194, 195, 206, 207, 209, 213,
438,441,444,445,446 227, 328, 329, 391, 396, 400,437,
Kafesoğlu, İbrahim 21, 106, 239,439- 450, 459, 565
442 Laisist 379, 380, 395, 396
Leninizm 147 Muhafazakârlık 12,17-19, 21, 26, 27,
Liberalizm 23, 24, 26, 38, 41,66, 212, 171, 176, 212, 225, 227, 243, 256-
225, 244, 247, 253, 259, 278,407, 261, 265, 266, 268, 274, 277, 278,
413, 421, 449, 462, 468, 469, 502 299, 351, 352, 372, 373, 381, 411-
413,418-421, 429, 449, 450, 464,
Manevi Kalkınma 459, 460, 464, 479, 466, 474, 479, 490, 539, 540, 547-
480,493, 494, 501 550, 555, 556, 558, 565, 566, 579
Manihaizm 204 Murat (II.) 357-359
Mannheim, Kari 420 Müdafaa-i Hukuk 536
Maoculuk 95, 147 MÜS1AD 250
Marksizm 110, 119,126, 212, 463
Masonluk 144, 169-175, 177-181, 184- Nazizm 40, 51,141
198, 285, 293 Neo-liberal 24, 26, 225, 244, 246-255,
McCarthyism 49, 50, 52, 54,64 257-260, 265, 266, 268, 270, 271
Mehmet (11.) 287, 346, 347, 350, 353,
354, 356-361, 363-367, 369-371 Ocak, Ahmet Yaşar 203, 204
Mehmetçik 61, 62, 318, 324 Omnipotent 426
Melikoff, İrene 204, 205 Organik Entelijensiya 420
Menderes, Adnan 13, 27, 180, 250,
258, 263, 302, 351, 407, 416, 470, Ojeni 544-549, 559, 572
472 Ölümsüz Karanfiller 392, 394, 402
Merkez Sag 20, 23, 25-27,184, 210, Önderman, Murat 427,458
211, 240, 251, 257, 262, 263, 265, Ûtekileştirme 316, 380, 396, 548
279, 302, 408, 409, 412-414, 416, Ozal, Turgut 265, 328, 329, 383,409,
420, 421, 446, 447,449, 459, 460, 412,414-418, 420, 446, 447,455,
478, 480,489,492, 497, 502, 564, 486,495
566, 567
Merkez Sol 12, 23, 211 Pan-lslâmcılık 80
Militarizm 429,432, 519 Pan-Türkçülük 83, 84, 149, 160, 521
Milli Çıkar 261, 267 PKK 234, 275, 447,451
Milli Edebiyat 511 Popüler Kültür 124,135, 309, 310,
Milli Görüş 22, 25-27, 219, 220, 246- 318, 330, 338, 386, 417-419
249, 255-257, 261, 265, 266, 494, Pragmatizm 21, 23, 77, 92, 104, 211,
495,501 217, 414,496, 503
Milli Sinema 378
Milli Yol 93,94, 102, 140, 142, 148- Radikal Modernizasyon 379
150, 152-155, 157, 159, 161, 164 Ran, Nazım Hikmet 112,155, 159, 160,
Milliyetçi Cephe 20, 87, 210, 218,414 215, 325
Minyeli Abdullah 379, 382, 384, 385, Reis Bey 395, 398
389-391,393-395, 398-400, 404 RP 226, 227, 229, 230
Moskof 14, 15, 56, 65, 73, 75, 77-80,
82-95, 97, 99-101, 147, 153, 159, Safa, Peyami 14, 16,17, 295, 473,474,
447, 448, 454 550, 572
Moskof Uşağı 93, 94, 103,159, 447, Safevi 204, 205
448 Serdengeçti, Osman Yüksel 89, 93,140,
MTTB 290, 296 141,290, 300,305,306
Muhafazakâr Modernleşme 408, 409, Sertelli, İskender Fahreddin 346, 348-
414 350
Seyfettin, Ömer 315, 321, 322 140, 141, 145, 147,152-161,163,
Shils, Edward 410 164, 309, 444
Siyasal İslâm 226, 230, 239, 246, Toros, Halime 574, 576, 578
248, 250, 356,369, 371,419, TSK 445, 450, 451,457
420, 449 Turhan, Mümtaz 213, 460, 473-480,
Siyonizm 22, 30, 141, 178, 179, 188, 491, 500
189, 192, 455 TÜDAV97
Soğuk Savaş 12, 13, 24, 30, 78, 85-87, Türban 250, 262, 328, 385, 386, 395,
91, 92, 95, 97-99,101,104, 106, 397-401, 540, 563, 565, 567, 579
113,133,167,192, 225, 408, 409, Türk İslâm Kültürü 368, 439
411-419,436, 444,447, 461, 462, Türk İslâm Sentezi 21, 22, 220, 256,
464 313, 330,354, 369, 370, 419, 442,
SSCB 78, 95,97, 448 446, 565
Türk Ocakları 421, 451
Şah Haydar 205 Türkçülük 13, 65, 66, 81, 84,101, 141,
Şah İsmail 205 149, 218, 229, 321, 322, 409, 419,
Şehit/Şehitlik 86, 92, 93, 179, 291, 301, 431, 451, 560, 565
307-311, 313, 314, 318, 320-322, Türkdogan, Orhan 216, 217, 219, 220,
324, 325, 327, 328, 330, 333-340, 233.492
353, 365, 366 Türkeş, Alparslan 211, 218, 230, 482,
Şenler, Şule Yüksel 568 491,591
Şeyh Şamil 88, 89,102 TÜRKSOY 97
TÜSİAD 250, 254
Tamamlayıcılık İlkesi 258, 284, 295,
406, 427, 556, 560, 566, 573 Uçakan, Mesut 379, 383, 384, 389,
Tannöver, Hamdullah Suphi 315, 510, 392, 395
561 Uçuk, Cahit 511, 515, 517-519, 532
Tannsever, Mehmet 379 Ulubatlı Haşan 291, 354, 363-366
Taşkın, Yüksel 27, 91, 92,104, 210,
211, 219, 240, 263, 265, 279, 420, Ülken, Hilmi Ziya 59, 323,433
445, 470, 564-566 Ülkücü 22, 24, 25,149, 211, 216, 218,
TBMM 158,308, 343,410, 411, 483 221- 224, 230, 231, 265, 438, 444,
Terbiye 68, 88, 96,102, 126,177, 219, 446.492
407, 523, 543, 544, 546, 548, 552, Ümmet Coğrafyası 330, 339
553, 556, 558, 560, 561, 564, 566,
570, 576, 577, 579 Yalnız Değilsiniz 386, 395, 396, 398-
Tesettür 386, 387, 555, 556, 562, 568, 401,403,404
570-572, 574, 577, 579 Yasayapıcı 409-411
Teşkilât-ı Esasiye 443 Yavrutürk 350
Tezçakar, Behice 358, 360, 362, 363, Yeni Sağ 10, 24, 25, 416, 418
367, 375 Yetişen, Reha 209
The imam 381, 383, 385, 395, 405 YÛK 567
TIKA 97 Yurdakul, Mehmet Emin 315
TİP 154, 157,159, 224, 299,480
Toker, Yalçın 96 Zerdüşdük 204
T oprak 56,83, 89,90, 91,93, 94,109, Zorlutuna, Halide Nusret 141, 511, 522
ürkiye’de sağ akımların ideolojik alet çantasın
da neler var? Türk sağcılığı kitlelere seslenirken
hangi imgelere başvuruyor, hangi tahayyüllere
hitap ediyor? Hangi psiko-sosyal damarları iş
liyor, hangi çağrışımları harekete geçiriyor?
Tanıl Bora, Kadir Dede, Mehmet Ertan, E. Zeynep Güler, İnci Öz
kan Kerestecioğlu, Elifhan Köse, Seda Özdemir, M. İnanç Özek-
mekçi, Aylin Özman, Güven Gürkan Öztan, Tebessüm Öztan, Cenk
Saraçoğlu, Nurseli Yeşim Sünbüloğlu, Yüksel Taşkın, Ömer Turan,
Aslı Yazıcı Yakın ve Sinan Yıldırmaz’m katkılarıyla... ■
1 TH1G
ISBN-13: 978-975-0S-102S-0
.S46S73