Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 31

T.C.

MARDİN ARTUKLU ÜNİVERSİTESİ

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

DÖNEM PROJESİ ÇALIŞMASI

1848 İHTİLALİNİN KITA AVRUPASINDAKİ ETKİLERİ

Şeyhmus ALTUN
23764026

DÖNEM PROJESİ DANIŞMANI


Dr. Öğretim Üyesi SİBEL CEYLAN YİĞİT

Mardin 2024
eyhmus altun
ETİK BEYAN

Mardin Artuklu Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Dönem projesi Yazım


Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu dönem projesi çalışmasında;

 Dönem projesi içindeki bütün bilgileri etik davranış ve akademik kurallar


çerçevesinde elde ettiğimi,
 Dönem projesi çalışmasının hazırlık, bilgi, belge, veri toplama, analiz ve bilgilerin
sunumu olmak üzere tüm aşamalarda bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun
davrandığımı,
 Dönem projesi çalışmasında kullanılan tüm eserlere eksiksiz atıf yaptığımı ve
kullanılan tüm eserlere kaynaklar/kaynakçada yer verdiğimi,
 Dönem projesi çalışmasının özgün olduğunu,
 Dönem projesi çalışmasının Mardin Artuklu Üniversitesi tarafından kullanılan
“bilimsel intihal tespit programı” ile tarandığını ve hiçbir şekilde “intihal
içermediğini” beyan eder, aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu
kabullendiğimi bildiririm.

Haziran 2024
Şeyhmus ALTUN
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ............................................................................................................................4

GİRİŞ………………………………................................................................................5

BİRİNCİ BÖLÜM

1.İhtilal Öncesi .................................................................................................................6

1.1.Mutlakiyetçi Avrupa’da Beklenmedik Gelişmeler .....................................................6

1.2. Milletlerin Uyanışı......................................................................................................9

İKİNCİ BÖLÜM

2. İhtilal Gelişimi ve Sonuçları .......................................................................................11

2.1.1848 İhtilalinin Kıta Avrupa’sına etkileri ………………………..............................24

2.2.1848 Devriminin Yenilgisinin Öğrettikleri................................................................26

FOTOĞRAFLAR...........................................................................................................

Kronoloji...........................................................................................................................

SONUÇ

KAYNAKÇA
ÖNSÖZ

Araştırma projemin her aşamada bana yardımcı olan değerli Proje


Danışmanım Dr. Öğretim Üyesi Sibel CEYLAN YİĞİT, Tarih Anabilim Dalı Bölümü
üzerinden eğitim aldığım ve bana katkı sunan tüm hocalarıma teşekkür ederim.

Şeyhmus ALTUN

4
GİRİŞ

Çalışma projem iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, ihtilal öncesi


Avrupa’daki gelişmeler hakkında araştırma yapıldı. İkinci bölümde, ihtilal gelişimi,
Avrupa Kıtasına Etkileri, ihtilal yenilgisinin sonuçları hakkında değerlendirmelerde
bulundum.

Özetle belirtmek isterim ki; 2011 yılları arasında Arap Dünyası’nda esen
özgürlük hareketlerine “Arap İlkbaharı” denildi. Tunus, Cezayir, Mısır, Libya, Suriye
Yemen, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi arap ülkelerinde gelişen toplumsal hareketler
1848 Fransız Devrimi ile oluşan halklar ilkbaharı ile karşılaştırılmıştır. Evet günümüzde
Arap ülkeleri sömürgelikten çıkmaya çalışmaktadırlar. En temel demokratik haklarının
ihlallerine karşı, kendi gayrimeşru zengin körleşmiş burjuvalara karşı ekonomik adalet
için savaşıyorlar. Bu perspektiften Arap halkları Batı demokrasilerinin temellerini
oluşturan birçok kurumlara kavuşup; hukuk devleti, parlamenter rejim, basın özgürlüğü,
sendikacılık, düşünce ve inanç özgürlüğü v.b gibi olguları 1848 Halklar İlkbaharı’nı ve
Arap İlkbaharı’nı ilişkilendirerek benzetiyorum.

1848 devrimleri dediğimiz tarihi dönem, aslen 22 şubat 1848’de başlayıp


Paris’ten Viyana’ya, Berlin’e, Milano’ya bir ay gibi kısa süre içerisinde yayılan ve tüm
Avrupa’yı etkileyen bir halk hareketidir. Şüphesiz, bu hareketin çıkış nedenlerini, içinde
bulunduğu siyasal ve ekonomik koşullarda aramamız gerekiyor. Bunun içinde öncelikle
1800 yılları başlarında Avrupa’nın ne durumda olduğunu görmemiz gerekir…

5
BİRİNCİ BÖLÜM

1. İHTİLAL ÖNCESİ

1.1. MUTLAKİYETÇİ AVRUPA’DA BEKLENMEDİK GELİŞMELER

Uluslar 1848 bunalımından çok daha önce yabancı ve mutlak monarşilerin


boyunduruğundan kurtulmak için ayaklanmıştı. 1789 'un Özgürlükçü ve milliyetçi
isteklere karşı 1815'te İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya'nın oluşturduğu "dörtlü
ittifak" yani Matternich Sistemi, Avrupa'ya damgasını vurdu. Güney Almanya prensleri
yeni anayasaları yürürlüğe koyduklarında (Baden 1818, Wurtemberg 1819 ve Hassen-
Damstadt 1820 ) Metternich sansür önlemlerine başvurdu; Napoli Özgürlükçüler
1820'de Kral Ferdinando I.Diborbone'ye karşı anayasa isteğiyle başkaldırınca
Matternich ordusunu gönderdi. İspanya'da ordunun bir bölümü anayasa isteyince Kral
XVIII. Louis de aynı yolu tutarak bu ülkeye müdahale etti. Ancak bu ittifak, Latin
Amerika'nın bağımsızlığını elde etmesi sonucu önemli bir yara aldı. Ayrıca, Rus Çarının
Osmanlılara karşı ayaklanan Yunanlıları desteklemesinden de etkilendi.(1828) Nihayet
1830 Paris Devrimi'yle iyice sarsıldı. Belçika aynı yılın kasım ayında bağımsızlığını
ilan ettiğinde bu kez Fransa bu ülkeye yönelik her tür müdahaleye karşı çıktı. Fransız-
İngiliz rekabeti yüzünden özgürlükçü kamp ikiye bölündü Rusya 1831' de Polonya
ayaklanmasını ezdi. Avrupa, yine büyük bir sarsıntı içine düşmüştü. İtalya'da
yarımadayı birleştirme düşleri kuran özgürlükçüler ve milliyetçiler, Papa XVI.
Gregorius'un veya Toscana Grandükü II. Piemonte Kralı Carla Alberto'nun ihtiraslarına
bel bağlamışlardı. "Almanya'nın özgürlükçüler ve milliyetçiler, Prusya Kralı
IV.Frederich Wilhelm'e güveniyorlardı. Avusturya İmparatorluğu'nda ise Macarlar,
Slavlar ve Lombardia Venedik Krallığı halkı ortaya çıktı."

Fransa'da devriminin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen 1799'da henüz


siyasal bir istikrar sağlanamamıştı. Bu yüzden iktidardakiler bir çeşit başkanlık sistemi
kurarak seçime gittiler. Devrimin teröründen yorulan halk bu seçimde Napoleon'u seçti
ve 1 yıl sonra da Napoleon Bonapart bir hükümet darbesiyle iktidarı tamamen ele aldı.
Böylece Bonapartizm denen hükümet biçimi de yaratılmış oldu. Bonapartizm genellikle
yönetici sınıfın yani burada burjuvazinin yönetmez hale gelmesiyle ve tabandan gelen
tehdidin de toplum düzenini ve devleti ele geçirecek düzeye erişemediği, yeterince
güçlenemediği durumlarda ortaya çıkar. Burada söz konusu olan iki toplumsal güçten de

6
bağımsız olan 3. bir güçtür. Napoleon iktidara gelerek burjuvazinin meclisteki
temsilcilerini susturdu ama onların çıkarlarına dokunmadı. Hatta kapitalizmi
geliştirmeye de çalıştı. Bunu yaparken halkın desteğini de almayı ihmal etmedi.
Kapitalizmin ya da daha doğrusu yeni rejimin yerleştirilmesi için yalnızca Fransa’da
değil tüm Avrupa’da çalıştı. O yıllarda Fransız devrimi tek ülkeye hapis olmuştu.

Sosyalistler arasında sık sık yapılan "tek ülkede sosyalizm" tartışmasına


benzer bir tartışma o zaman da vardı. Napoleon Fransız devriminin hala serflerle üretim
yapan feodal ve aristokratik bir Avrupa'da yaşayamayacağını biliyordu. Bu yüzden tıpkı
Ekim devriminin ve İran devriminin liderlerinin yaptığı gibi Napoleon da Fransız
devrimini ihraç etmeye çalıştı. Ne var ki fethettiği ülkelerdeki yerli devrimcilerle
işbirliği yaparak feodal yapıları ortadan kaldırmaya çalışması onu Avrupa'daki gerici
güçlerle yani aristokrasi ile karşı karşıya getirdi. Fransa'nın tüm Avrupa'yı "aile şirketi"
haline getirmesine İngiltere de dayanamıyordu. Böylece Fransa, Rusya, İngiltere ve
Avusturya Macaristan imparatorluğu gibi feodal-aristokratik rejimlerle karşı karşıya
geldi.(İngiltere 1648'ten sonra yaşadığı gelişmeler sayesinde bu aristokratik-feodal
rejimlere dahil değildi.) Bu yıllarda 1815'e kadar süren ve Napoleon savaşları diye
anılan dönem yaşandı. Bu savaşların sonunda yenilen Napoleon sürgün edilip yerine 18.
Louis gelirken Viyana Kongresiyle de Avrupa da gerici güçler geri geldiler. Bildiğimiz
gibi bu gerici kavramı daha sonra Lenin tarafından da kullanılacaktır. Fakat, batı
toplumları ile Lenin'in de dahil olduğu doğu toplumlarında gericilik/irtica veya
gerici/mürteci sözcüklerinin anlamları farklı anlaşılır. Burada da gördüğümüz gibi
Batıda gericilik aslen devletten gelir. Doğuda ise toplumdan.

Böylece 1815-1848 arası Fransız devriminin yaydığı düşüncelerin en


azından çokuluslu imparatorluklar için bastırıldığı bir dönem olmuştur. Devrimi
hazırlayan bu politik ortam halkı iktidardan soğuturken, 1846da ortaya çıkan ekonomik
çöküntü de çalışan sınıfların durumunu zorlaştırdı. Bu arada İrlanda'da ortaya çıkan
patates hastalığı3 yüz binlerce kişinin açlıktan ölmesine yol açtı.

Aslında 1848 devrimleri ekonomik ve sosyal bazı şartların siyasal bir


beceriksizlikle çakışması sonucunda oraya çıkmıştır. Ekonomik kriz yiyecek fiyatlarını
arttırırken iktidarların kendi iç anlaşmazlıkları da krizin önünü açıyordu. Ne var ki
burada yoksulluğun çok da merkezi bir faktör olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü en yoksul
olan İrlanda aynı zamanda iktidarın en sağlam olduğu yerlerden biriydi.

7
Bu devrimlerde orta sınıf da dene küçük-burjuvazinin önemli bir rolü
vardır. Bu sınıf hem burjuvaziyle hem de kitlelerle liberal bir söylemde buluşabiliyordu.
Tabi o zaman liberalizmden ne anlaşılıyordu diye bir bakmak gerekir.

1. Serbest ticari ve endüstriyel faaliyet

2. Anayasal bir monarşi

3. Serbest ticaret ve barışa dayalı bir dış politika

4. Bireycilik ve Adama Smith ve David Ricardo gibi klasik iktisatçıların ilkelerine


uyum (yani mesela gümrük duvarlarının olmadığı bir serbest dış ticaret)

Çağ liberalizmin ve milliyetçiliğin çağıydı. Bu iki düşünce akımı içi içe


geçmiş bir haldeydi. Bu dönemdeki milliyetçiliği bugün tanık olduğumuz
milliyetçilikten ayırmak gerekir.Bu dönemde milliyetçiliğin anlamı halka daha doğrusu
millete önem vermek idi. Ve milletin önemli ya da saygı değer bir şey olduğu bir kere
kabul edildi mi demokrasi kavramının da önü açılıyordu. 1848 İhtilali’nin belirtileri
yaklaşık 3 yıl kadar öncesinden ekonomik bunalımla birlikte başlamıştı. Bu ekonomik
buhran tarım sektörünün bitme noktasına gelmesiyle başlamış ve devamında da gelişen
endüstrinin işçi sınıfına karşı takındığı sert tavırlar nedeniyle devam etmiştir. Tarım
sektöründe en fazla sıkıntı patates üretiminde çıkmış, bu da Avrupa’nın birincil tüketim
gıdası olduğu için sıkıntı yaratmıştı. Endüstride ise artan iş yükü ve ekonomik buhranın
getirdiği kriz hem işsizliği arttırmış hem de işçi sınıfının iş yükün arttırmıştır. Bu
sebeplerden ötürü ihtilale giden süreçte iki fikir akımı ön plana çıkmıştır. Yukarda
belirttiğimiz gibi birincisi liberalizm, ikincisi ise milliyetçilik.

Milliyetçilik kavramı yanı sıra ‘Millet’ kavramı da artık ilgi duyulan bir
söylem olmaya başlamıştı. Millet kavramı ‘siyasi ve kültürel topluluklar’ ve kimi
kesimler tarafından ‘hayali topluluklar’ olarak tanılandırılsa da genel olarak kabul gören
tanımı aynı dili konuşan, aynı dine, kültüre ve tarihi geçmişe sahip insan topluluğudur.

Bu kavram birbirinden ayrı devletleri ve prenslikleri bulunan fakat aynı


kökene ve dile sahip İtalya ve Almanya’da büyük ilgi görmüştü. Aynı kökene sahip
insanlar tarafından benimsenen bu kavram Avrupalı devletler içerisinde yaşayan
azınlıkların da ilgisini çekmişti. Sonuçta bu tanıma uymayan fakat aynı devlet
idaresinde bulunan insan toplulukları da vardı. Bunun bir sorun teşkil edeceği Avrupa
Devletleri tarafından tedirginliğe yol açtı. Özellikle çok uluslu bir ülke olan Avusturya

8
için Metternich derin endişeler duyuyordu. Kendisi bu durum hakkında Ekim 1847
tarihinde Prusya elçisine ‘Ben eski bir doktorum. Geçici hastalıklarla öldürücü
hastalıkları birbirinden ayırmasını bilirim. Fakat bu sefer bu sonuncu hastalıkla karşı
karşıyayız.’ diyerek Avrupa dengesinin kesin bir şekilde bozulacağı yorumunu
yapmıştı.

Nitekim Avrupa'daki bu düşünce ve çalkantı, 1847’de İsviçre'de çıkan iç


savaşla doruk noktasına ulaştı ve Avrupa'yı büyük bir devrimci dalga sardı.

1.2. MİLLETLERİN UYANIŞI

Millet fikri halkların ortak hafızasında izler bırakmaya başlar. Daha ewel,
1789 Fransız Devriminin idealleri tüm Avrupa' ya yayılmış ve milli hislerin
billurlaşmasını kolaylaştırmıştı. Bundan böyle milli irade hanedanlık meşruluğunun
karşısına dikilmektedir. Ananevi gelenekler ve geçmiş tarih, milli bir muhayyile
yaratabilmek için göklere çıkartılır. Tarihçiler geçmişin şanlı dönemlerini yeniden
yazarlar; Almanlar için Orta Çağ katedralleri veya tötonik şövalye efsaneleri; İtalyanlar
için Roma İmparatorluğu veya Rönesans. "Nasyonalizm veya milliyetçilik akımının
esası milli bağımsızlıktır. Başka devletlerin hegemonyası altında yaşayan milletlerin
milli bağımsızlıklarını kazanmaları ve kendi bağımsız devletlerini kurmaları
hareketidir."

1830 Devrimi'nin yarattığı şok dalgaları Avrupa'nın tamamına yayıldı.


İngiltere, Belçika, Portekiz ve İspanya'nın yanı sıra Alman Konfederasyonu içerisindeki
birkaç devlette hanedanlara veya krallıklara tavır alıp reform talep eden hareketler
çoğaldı, bu talepler zaman zaman isyan biçimine dönüştü. Ancak bu reformların büyük
çoğunluğu milliyetçi ya da liberal siyasi hakların genişletilmesini talep eden karaktere
sahipti, ya da hem milliyetçi hem liberaldi; kitlelerin radikal anlamda yeni bir ekonomik
ve siyasi düzen için savaştığı toplumsal ayaklanmalar değildi. Ulusal bütünleşme
konusundaki can sıkan sorunlar zaman içerisinde, halk isyanları yoluyla değil, İtalya' da
Cavour ve Almanya' da Bismarck örneklerinde görüldüğü gibi, sözde demokratik halk
hareketlerinin değil kendi arzularını gerçekleştiren güçlü devlet adamları yoluyla
çözüldü.

Kitlesel silahlı isyanların temelde milliyetçi hedeflerin ötesine geçip


ekonomik sömürü, sınıf hâkimiyeti ve mülkiyete dair "toplumsal mesele"ye

9
odaklanması, on dokuzuncu yüzyılda neredeyse tamamen Fransa' da ve özellikle de
Paris'te gerçekleşti. Daha önce bahsettiğimiz üzere, Büyük Devrim, “ancien regime” in
toplumsal düzenlemelerini hiçbir şekilde değiştirmemişti. Aslında, ironik bir biçimde,
1789 geleneğinin yanı sıra Fransa'nın en azından İngiltere'ye kıyasla ekonomik geriliği
de devrime ve radikal ideolojilere beşik olmasının temel sebeplerindendir

Dil sadece bir iletişim değil, milli kimliğin doğrulaması aracı haline
gelmektedir. Paris ayaklanması demokratik idealle milli özgürlüğü birleştiren devrimci
ruhu uyandırdı. 1848 Devrimi, 1815 Viyana Anlaşmasının belirlediği jeopolitik düzeni
tersine çevirir. Tüm Batı ve Orta Avrupa' da bir devrim rüzgarı eser. Esasında, yukarıda
da izah etmeye çalıştığımız gibi, sadece Fransa' da değil, tüm Avrupa' da kargaşanın
temelinde yatan ekonomik ve sosyal krizdir. Bu karışıklıklar, 1845'de başlar ve 1847
kışını 1848 ilkbaharına bağlayan dönemde zirvesine ulaşır.

Tüm sosyal ve ekonomik hak iddialarına rağmen 1848 devrimleri


herşeyden ewel politiktir. Her şeyden ewel demokratik ve milli özlemleri içerirler. Tüm
Avrupa' da çifte bir irade gözlemlenir: mutlakıyet monarşilerini anayasal monarşilere
çevirmek ve Avrupa' yı milletler prensibine göre tekrar düzenlemek.

1848 Şubatında Paris' te başlayan ayaklanma "halkların ilkbaharı" nı


başlattı.

10
İKİNCİ BÖLÜM

2. İHTİLAL GELİŞİMİ VE SONUÇLARI

Paris’li işçiler arasında toplumsal değişime dair yapılan tartışmalar ne kadar


yoğun olsa da, sosyalist fikirlerin tek başına Paris'i isyana sürüklemeye yetmesi pek
mümkün değildi. 1848'in Şubat ayında başkent halkını yeni bir devrimci
ayaklanmaya iten şey, iki yıl önce başlamış ve fazla uzamış olan ekonomik krizdi.
1846 ve 1848 yılları arasında ciddi boyutlara ulaşan kriz, hem işçi sınıfının hem de
orta sınıfların, bilhassa da şehirlerdeki kitlesel hareketlerin arılmaz bir parçasını
oluşturan küçük dükkan sahipleri yığınının refahını zora sokmuştu. Buhran, anden
regime sırasında da çok görülen türden tarımsal kıtlıklarla başlamıştı. 1845'te patates
hasadının yapılamaması, 1846' da da buğday hasadının oldukça kötü geçmesi,
yiyecek ve vergi isyanlarına yol açmıştı. Kısa zamanda da ticaret, finans ve sanayi
alanlarına yayılarak, Fransız toplumunun genelde ılımlı tutuma sahip kesimlerinde
ciddi toplumsal istikrarsızlığa yol açmıştı. İşçi sınıfı içerisinde işsizlik çok artmış,
bu da küçük burjuvaların refahını ciddi ölçüde etkilemişti. Mark Traugott'un da
belirttiği gibi “Fransa'nın geneline kıyasla kriz Paris'te daha etkili olmuştu.
Başkentteki yıllık iflas sayısı 1845 yılında 691'ken, 1846' da 931'e ve 1847' de
1139'a yükselmişti. Bu iflasların oldukça büyük bir kısmı küçük işletmelerde
gerçekleşmişti. İşsiz kalan zanaatkârlar ve yoksulların durumu çok kötüleşmişti. Bu
durumun yansımasını Paris’te küçük çaplı hırsızlık oranının yüzde altmıştan fazla
artması ve yakalanan dilenci sayısının neredeyse üç kat artması gerçekliğinde
görebiliriz.

1846-47 kışında başkentte yaşayan bir milyon insanın yaklaşık üçte biri
geçinebilmek için bir şekilde yardıma muhtaç duruma düşmüş, anne ve babaları
tarafından terk edilen çocukların sayısında patlama yaşanmıştı.

Orduya katılmak için başvurup da, yeterli beslenmemiş olduğu ve


askerliğe elverişli fiziğe sahip olmadığı için reddedilenlerin sayısı da katlanmıştı.
Hükümet ise insanların çektiği yoklukları hafifletmek için pek bir şey yapmıyordu;
sonuç olarak 1847’nın sonunda kriz dindiğinde arkasında binlerce dilenci
bırakmakla kalmamış, sıradan Paris’liler arasında rejime yönelik derin bir
güvensizlik oluşturmuştu.

11
Bu memnuniyetsizliklere bir de Temmuz Monarşisinin kısıtlayıcı siyaseti
eklendi. Aslında hükümetin Meclis'te yüz yüze olduğu en zorlayıcı mesele, seçmen
tabanının genişletilmesi talebiydi. Meşru veliahttı destekleyen ve LouisPhilippe' i
bir gasıp olarak gören vekiller, kralın rejimini küçük düşürmek ve halkın desteğini
kazanmak için herkese oy verilmesini talep ediyordu. Sayıları, seçim yasasındaki
kısıtlamalar sebebiyle, çok az olan radikal cumhuriyetçi vekiller hariç, kimse bu
kindar talebi ciddiye almadı. Fakat sayısal olarak üstünlüğü elde tutan Orleansçı
merkez -Kral Louis-Philippe'e sadık olan, fakat vekili Guizot'ya karşı çıkan Odilon
Barrot gibilerinin oluşturduğu "hanedan muhalefeti" zenginlerin yanı sıra eğitimli ve
kabiliyetli erkekleri de kapsayacak şekilde seçme hakkının genişletilmesini
savunuyor, bu şekilde nüfusun siyaseten güvenilir kesimlerini kapsayan bir
değişiklik amaçlıyordu. Sonunda, 1847'nin Mart ayında, Thiers'in yetiştirmesi olan
meşruti monarşist Prosper Duvergier de Hauranne, seçmen listelerine 200.000
"kabiliyetli adam" eklenmesini sağlayacak bir reform önerisini meclise sundu. Bu
teklif o kadar olumlu karşılandı ki, hanedan muhalefetinin lideri Barrot ve başka
birçok temsilcinin coşkulu desteğini kazandı.

Bu taleplerin hızla artmasının sebebi, sekiz yıldır Louis-Philippe


hükümetine liderlik eden, inatçı gericiliğiyle nam salan ve halkın itimadını yitiren,
muhafazakar Kalvinist başbakan François Guizot'ydu. Başbakan, seçmen yasaları
konusundaki tüm değişiklik taleplerine akılsızca göz yumdu, böylece de zamanla
neredeyse meclisin tamamını karşısına aldı. Sonuç olarak, muhalif vekiller ve
onların parlamento dışındaki destekçileri ortak bir amaç etrafında birleştiler ve
Guizot'yu görevinden alıp seçme hakkının genişletilmesini talep etmeye karar
verdiler.

12
Seçim reformu taraftarları, halkın desteğini kazanmak amacıyla,
önerilerini halka götürmeye kararlıydılar. Ancak, yetkililerin izni olmaksızın siyasi
toplantılar düzenlenemediğinden kanunun etrafından dolaşmaya yönelik bir strateji
geliştirdiler. 1847'nin Haziran ayından başlayarak, görünüşte siyasetle ilgisi
olmayan, kardeşçe kutlamalar niteliği taşıyan bir dizi şenlik düzenlediler. Ancak bu
şenliklerde birbiriyle kadeh tokuşturan katılımcılar, hükümetin oy hakkı ve diğer
meselelerdeki tutumu konusundaki memnuniyetsizliklerini, hatta ağır eleştirilerini
rahatlıkla dile getirebiliyorlardı. Fransa' da, 1847'nin ikinci yarısında bu tür en az
elli şenlik düzenlendi ve halkın sınırlı bir seçmen yasası reformuna desteği arttırıldı.
Orta sınıfı üyeleri katılıyordu. Altı franklık giriş ücreti yoksulların katılımını
engelliyordu. Fakat ekonomik krizin harap etiği öfke dolu ve çaresiz işçiler,
buralarda konuşulanları, kafelerdeki konuşmalar ve gazeteler yoluyla yakından takip
ettiler.

Hükümet, şenliklerin yol açtığı büyük etkiye rağmen reform taleplerini


kararlı bir şekilde reddetmeye devam etti. Kralın parlamentoda yaptığı geleneksel
konuşmaların metnini düzenleyen Guizot, yangına körükle gidercesine Louis-
Philippe’nin aslında zararsız olan 28 Aralık 1847 tarihli meclis konuşması metnine
şu kışkırtıcı pasajı ekledi.

“Kör ve düşmanca tutkuların yarattığı tahrik ortamında bana hayat veren ve


beni ayakta tutan fikir, tüm bu engelleri aşmamızın ve sevgili ülkemizin tüm ahlaki
ve maddi ihtiyaçlarını karşılamamızın tek doğru aracı olan meşruti monarşi
içerisinde, devletin büyük güçlerinin bu ittifakı içerisinde yaşıyor oluşumuzdur.”

13
Guizot aynı mesajı hükümetin hiçbir reforma müsaade etmeyeceği mesajını
muhalefet milletvekillerini açıkça aşağılamadan da verebilirdi. Ancak bir "tahrik"
sonucunda ortaya çıkan "kör ve düşmanca tutkulara” değinmesi hem muhaliflere
hakaret niteliğindeydi hem de tümden gereksizdi. Ne meşru veliaht yanlıları ne
libareller ne de hanedan muhalefeti söz konusu “tutkuların” sahipleri olarak
gösterilenlerin tümü meşruti yönetime karşı değildi. Üstelik mesele buysa, Luis-
Philippe’i tahtından etmeyi de planlamıyorlardı. Thiers ve Barrot gibi vekiller,
seçme hakkının genişletilmesini ne kadar isteseler de, istikrarsızlıktan da korkuyor
ve böyle bir durumun işçi sınıfına siyasi arenaya çıkma şansını tanımasından endişe
ediyorlardı. Aslında meclisin öfkesinin hedefinde büyük oranda Guizot vardı, makul
bir kral olarak gördükleri Lois-Philippe değil.

İronik bir biçimde, tam da bu konuşmanın yapıldığı ay içerisinde, bir


sonraki yılın 20 Şubat’ında Paris’te bir şenlik yapılması kararı verildi. Bu şenlik,
diğerlerinden farklı olacaktı. Muhalif vekiller tarafından değil, Ulusal Muhafızları’n
on ikinci lejyonu tarafından düzenleniyordu. Bu lejyonu Saint-Victor ve Saint
Marcel adlı işçi sınıfı mahallelerini de kapsayan on ikinci Paris arrondisement’inden
alınan askerler oluşturuyordu. Şenliğin bu patlamaya hazır bölgede düzenlenecek
olmasının yanı sıra, bir pazar günü, yani işçilerin rahatlıkla katılımda bulunacakları
bir tatil gününde planlanmıştı. Giriş ücreti de, pek çok zanaatkarın karşılayabileceği
bir meblağ olan üç frank olarak belirlenmişti. Şenliğin Paris caddeleri boyunca
sürecek ağırbaşlı bir gösteri yürüyüşüyle başlaması planlanıyordu. Organizasyonu
yapanlar, neredeyse kışkırtıcı bir biçimde, olaylar sırasında güvenliği sağlamak
üzere silahsız fakat baştan aşağı üniformalı çoğu muhtemelen alt-orta sınıf
mensupları veya esnaf olan Ulusal Muhafızların görevlendirilmesine karar vermişti.

14
Bu tehlikeli şenlik için izin başvurusu yapıldığında yetkililer, tabii ki,
onay vermeyi kesinlikle reddettiler. Şehirde zaten sorunun ve olası ayaklanmaların
işaretçisi olan "açlık gösterileri" yoksullar tarafından düzenleniyordu. İzin
alamamalarına rağmen, şenliğin planlayıcıları illegal de olsa etkinliklerini
gerçekleştirecek şekilde yollarına devam etiler. İşçi mahallelerinden birinde
düzenlenecek bir şenlik fikrinden rahatsız olan sadece merkezi idare değildi,
şenlikte radikal fikirlerin ortaya atılacağından endişe eden muhalif vekiller de
devreye girerek on ikinci arrondisement yetkilileriyle görüşüp onları yeni bir
organizasyon komitesi tertip etmeye ikna ettiler.

Yeni komite, hem muhalifleri hem de hükümeti rahatlatacak bir şekilde


daha fazla sayıda seçkin üyeye sahipti ve gösterinin rotasını orta sınıf Champs-
Elysees bölgesine kaydırmayı başardı. Ayrıca katılım ücreti de üç franktan altı
franka çıkarıldı, etkinliğin günü de 22 Şubat Salı olarak belirlendi. Hem ücretin
yükseltilmesi hem de şenliğin bir iş gününe kaydırılması sonucunda katılımın az
olması bekleniyordu. Şenliğin başında da bir hükümet yetkilisi çıkarak katılımcılara
yasadışı bir etkinlikte bulunduklarını hatırlatacaktı. Plandaki bu büyük değişikliklere
rağmen, hükümet tehlikenin geçmiş olduğuna ikna olmayarak Paris garnizonuna
50.000 takviye asker yerleştirdi.

Şenlik, muhalif vekillerin istediği gibi sade ve gündelik bir protesto


olarak ilan· edilmiş olsaydı, tüm bu saçmalıklar başarıya ulaşacaktı. Ancak, çok
sayıda okuyucuya sahip Le Republican gazetesinin ılımlı ancak değişken tabiata
sahip cumhuriyetçi editörü Armand Marrast, gazetesinin 21 Şubat sayısında ertesi
günkü etkinliklerin ayrıntılarını neredeyse gerçek bir savaş planı yayımlar gibi haber
yapmayı seçti. Le National' i okuyanların gözünde bu plan, ılımlı bir protesto çağrısı
gibi değil, bir eylem günü için emir listesi gibi canlanmış olmalıydı. Marrast,
muazzam bir titizlikle gösterinin tüm ayrıntılarını (toplanma noktasını [Place de la
Madeleine], Champs-Elysees'ye yürünürken geçilecek güzergahı, kortej düzenini,
hatta Ulusal Muhafız birliklerinin duracakları noktaları) tek tek belirtmişti. Plan
yalnızca Marrast'ın gazetesinin yanı sıra, en radikal cumhuriyetçi yayın organı olan
La Reforme tarafından, hatta Fourieri La Democratie pacifique tarafından da
yayınlandı.

15
Marrast, neredeyse tamamen kendi inisiyatifi ve cumhuriyetçi
gazeteci arkadaşlarının desteğiyle hareket etmişti, ancak muhalefet vekillerine
danışmamıştı. Tocqueville'e göre şenlik programı, “kendilerini hala ortaya
çıkardıkları harekete hakim zanneden parlamento üyelerinin katılımı veya bilgisi
olmaksızın kararlaştırıldı, hazırlandı ve yayımlandı. Programı, bir gece yarısı bir
araya gelen gazeteci ve radikaller alelacele hazırladı, hanedan muhalefeti de tüm
bunlardan halkla aynı anda, sabah gazetelerini okurken haberdar oldu ... Programa
herkes kadar karşı olan M. Odilon Barrot, o güne kadar kendisiyle beraber hareket
eder gibi görünen insanlara karşı çıkmaktan çekindiği için programı reddettiğini
açıklamaya cesaret edemedi.”

Artık ateş bacayı sarmıştı. Marrast'ın savaş planı, kasten veya değil,
olayı yerel bir protesto olmaktan çıkarıp rejimle bir hesaplaşmaya, hatta hükümetin
meşruiyetini sorgulamaya yönelik bir eyleme dönüştürdü. Hükümet cephesinde bu,
bir tür ültimatom gibi algılanmış olmalıdır. Şenlik komitesi tüm bunlara ek olarak,
hükümetin kendi kontrolünde varsaydığı bir kuvvet olan Ulusal Muhafızları göreve
çağırarak devletin kolluk kuvvetleri üzerindeki denetimini yok saymıştı. Hükümet,
aynı sertlikte -ve olağan aptallığıyla- tepki verdi. 21 Şubat Pazartesi günü, öğleden
sonra, Paris'teki tüm toplantı faaliyetleri iptal edilerek şenlik yasaklanmış oldu.
Başkentin polis müdürü, ertesi gün eğer planlandığı gibi bir gösteri gerçekleşirse,
bunun illegal bir hükümet oluşturmak için yapılan bir eylem olacağını, bu durumda
da kuşatma yoluna gidileceğini beyan etti. O günün akşamı, cesareti kırılmış
muhalif vekiller, korku içerisinde Barrot'nun evinde toplandılar ve oybirliğiyle
yasak kararına uyup gösteriyi iptal etme kararı aldılar.

16
Ancak ertesi güne dair planları yönetme yetkisi artık ellerinde değildi;
derhal ve utanç verici bir biçimde teslim olmaları, başkalarının yanı sıra, şenliğe
hazırlanmış ve sonuçları ne olursa olsun gösteriye karılma niyetinde olan pek çok
öğrenciyi derin hayal kırıklığına uğrattı. Guizot'yu koltuğundan etmenin yanında
monarşiyi de devirmeyi hedefleyen çok sayıda cumhuriyetçi ve sosyalist eğilimli
grup da aynı duygular içerisindeydi. Sosyalist Marc Caussidiere o akşamı şöyle
hatırlıyor, “Ayaklanma komiteleri genellikle gizli cemaatler içerisinde veya
cumhuriyetçi gazetelerin ofislerinde toplanıyordu. Oralarda neler olup bittiğinden
haberdar değildik. Muhtemelen eyleme geçmekten ziyade gözlem yapmakla
meşguldüler. Sözünü dinleyecek az sayıda kişiden başka bir şeyi olmayan
komplocular, ancak ve ancak genel olarak paylaşılan bir hissiyata veya önceden
mevcut bir coşkuya hitap edebilirse etkili olurlar.”

17
Eylemcilerin bel bağladıkları mağduriyet ve zarar görmüşlük hissi,
aslında sıradan insanlar arasında da vardı. Güneş batar batmaz yüz insan, neler
yapılacağını tartışmak üzere La Reforme'un idari ofislerinde toplanmıştı ve
Caussidiere' in belirttiği gibi her bir kişi, “tek başına, elleri cebinde Place de
Madeleine'e gidip olayların akışını izlemeye ve kamuoyunu kraliyete karşı
döndürmeye niyetliydi. Sonrasında olaylar patlak verirse her bir üye, eylemi güçlü
bir şekilde örgütleyebilmek ve cumhuriyetçi bir karaktere büründürebilmek için
derhal La Reforme ofisine dönecekti.” Hükümet, birtakım askeri önlemler almış
olmasına rağmen, ilan ettiği yasak kararının olası sonuçlarını hesap edememişti.
Charles'tan on sekiz yıl kadar sonra, onunla aynı kayıtsızlığı taşıyan Louis-Philippe,
Tuileries'nin pencerelerinden dışarıya, başkentin soğuk ve yağmurdan ıslanmış
sokaklarına bakıyor ve lakayt bir biçimde, Parislilerin asla kış aylarında devrime
yeltenmediklerini söyleyerek takvimden medet umuyordu. 22 Şubat'ta şenlik
gerçekleşmedi. Çok sayıda işçi, çalışmayı bırakıp sokaklarda dolaşmaya başladı;
bunlar zaman zaman küçük gruplar halinde toplanarak bir önceki haftanın olaylarını
tartışıyorlardı. Bazı bölgelerde barikatlar kurulmuştu, ancak bu çabalara herhangi bir
cumhuriyetçi liderlik etmiyordu. Hatta o güne şahitlik edenlerin anlatımlarında en
dikkat çekici ortak noktalardan birisi, radikaller arasında belirgin bir liderin yer
almayışıydı. Blanqui, hala Blois' de yarı yasaklı durumdaydı ve olayların uzağında
kalmıştı. Bazı rivayetlere göre, geceleyin gizli topluluklar bir araya gelmiş ve isyan
planları yapmıştı; ancak bunların polis ajanlarının iddia ettikleri kadar etkin
olduklarına ya da olaylarda öncü rolü üstlendiklerine dair dişe dokunur kanıt
bulunmamaktadır. Sabah saatlerinde büyük bir öğrenci kalabalığı Place du
Pantheon' da, şehrin sol yakasında toplanmıştı ve ünlü hocalarının -tarihçiler Jules
Michelet ve Edgar Quinet ile Polonyalı şair Adam Mickiewicz'in-ders vermesinin
yasaklanmasını protesto ediyorlardı. Bir süre sonra bu öğrenciler, Seine boyunca işçi
mahallelerinin içerisinden geçen yolu takip ederek, normalde Meclis'in toplandığı
Palais Bourbon'a doğru ilerlemeye başladılar. "Marseillaise" ve "Mourir de la
Patrie" (Dumas'nın ünlü bir oyunundan uyarlanmış bir Girondist şarkısı) söyleyerek
ve "Kahrolsun Guizot", "Yaşasın reform" sloganları atarak ilerleyen kitleye işçiler
de katılarak Meclis’e doğru ilerleyen muazzam bir kalabalık oluşturdular. Palais
Bourbon' a vardıklarında küçük bir grup binayı işgal etmeye teşebbüs etti. Fakat
bina sabah boştu ve başarısız oldular. Dışişleri bakanına ciddi bir saldırı teşebbüsü

18
olduysa da, o da bir başarılı olamadı. Öğleden sonra, açıklanması güç bir şekilde,
şehri aniden bir barikat kurma çılgınlığı sardı. Hükümette olası bir ayaklanmayı
baştan önlemek için önemli noktalara ve binalara asker yerleştirmeye başladı.

Palais Bourbon’da bir grup atlı asker kılıçlarını çekerek topluluğa doğru harekete
geçti, fakat daha insanların yanına varmadan birden durdular ve muhtemelen
amirlerinin emriyle, halkın çılgınca bağırışları eşliğinde, kılıçlarını kınlarına
soktular. Bu olaya bakıp kralın düşüşünün alametinin onun en güvenilir birlikleri
tarafından ortaya konulduğunu görmek için çok yetenekli bir gözlemci olmaya
geregk yoktu. Askerler sonunda bir barikatı ele geçirmeyi başarsalar da, karanlık
çökerken çatışmalar dinmiş gibi görünüyordu ve şehri denetiminde tuttuğundan
oldukça emin olan hükümet, askerlere kışlaya çekilme emri verdi. Louis-Philippe,
Parislilerin kış aylarında ne yaptığı hakkında düşüne dursun, neredeyse yirmi yıllık
kötü yönetimin ve demagojinin ardından iyice nefret edilir hale gelmiş olan rejimi
bir ayaklanmayla burun buruna gelmişti. Bu ayaklanma, Avrupa'nın her yerinde
müesses nizamı sarsacak bir etki yaratacaktı.

1848 devrimleri 19. yüzyılın en yaygın kitlesel huzursuzluklarının


sonucudur. Bu kitlesel hareketlerin Fransa, Alman Konfederasyonu, Prusya,
Habsburg İmparatorluğu, İtalya, Eflak eyaleti, Moldovya üzerinde önemli etkileri
oldu. Rusya bunların dışında kaldı.

1848 devrimleri, kıta Avrupa'sındaki çoğu ülkede toplumun büyük


bir çoğunluğundaki büyük hayal kırıklığının ve yaygın huzursuzluk sürecinde farklı
toplumsal sınıflar ile meslek kollarının üyeleri arasındaki geçici iş birliğinin bir
sonucudur. İşçiler, öğrenciler ve zanaatkarlar

Paris, Berlin ve Viyana'da barikatları kuran eylemciler ve sokak


savaşçılarıydılar. Toplumun daha sağlıklı ve daha etkili unsurları olan iş adamları ve
hukukçular ilk başlarda, eylemcilerin kendiliğinden giriştikleri ayaklanmaya sempati
ile yaklaştılar, zaman geçtikçe tehlikeli derecede irrasyonel olarak gördükleri güçleri
kontrol altına almanın ve devrimleri daha sınırlı ve özel hedeflerin elde edilmesine
yönlendirmenin bu yolunu aramaya başladılar.

19
1848'de çeşitli geçici hükümetlerin kurulması yönündeki görüşlerini
açıkça ifade etmişler ve bu süreci etkilemişlerdir. 1848 itibariyle devrimci
militanların çoğu zanaatkardı, özellikle Paris'te metal işçileri ve Berlin'de
dokumacılardı kitlesel hareketlerin başını çeken. Son bir kaç on yıldır, toplumun
patlamaya en hazır unsurlarıydılar, çünkü her yerde iktisadi değişimlerin getirdiği
sorunlarla karşı karşıya idiler. Avrupa'nın belli başlı devletlerinde artan üretim
vasıflı emek üzerindeki vurgunun azalmasına neden oldu ve ustalar ile yöneticilerin
iyice arasını açtı. Kuvvetli bir devrimci faktörde, önceden tahammül edilebilir olan
koşulların kötüleşmesi ve uzun bir süre sonucunda oluşturulabilmiş olan toplumsal
ve iktisadi yukarı hareketlilik imkanlarının ortadan kalkmasıydı; 19. yüzyılın
ortalarında bu durum giderek yaygınlaşmaktaydı; çünkü sanayileşme ustalıktan
yöneticiliğe geçmeyi daha zorlaştırmış ve vasıflı işçiyi vasıfsız işçi düzeyine
indirgemekle tehdit ederek huzursuzluğa neden olmuştur. Çoğu ülkede işleri daha da
kötüleştiren nüfus artışının taşradan şehirlere göçe neden olmasından dolayı
zanaatkarlar, aşağıdan daha çok baskı görür oldu. hükümetler, zanaatkarların
çıkarlarını göz önünde bulundurma konusunda isteksizdiler. Gerçekten de, onların
çıkarlarına karşı gelen yasalar yaptılar ve Fransa'da, Kuzey İtalya'da ve Alman
Konfederasyonu'nun batı bölümünde loncaların sağladığı korumalar kaldırıldı.
1840'larda kimi Alman şehirlerinde ve aynı zamanda Paris, Lyon ve Marsilya'da
zanaatkarların huzursuzluğu, nüfusun bu kesimini hemen harekete geçmek mecbur
kalacak derecede çaresiz kaldığını gösterdi.1848 bu hareketlerin doruk noktasına
ulaştığı bir yıl idi. Zanaatkarlar, 22 şubatta Paris, 11 Mart'ta Viyana ve Prag ve 17
Mart'tan sonrada Berlin sokaklarına çıktılar aynı zamanda Paris'teki geçici
hükümetin siyasallarına ve Frankurt Parlamentosu'nun telkinlerine karşı geldiler

20
1848 İhtilali, Fransa'da ilk bakışta önceden görülmemiş ve kaza eseri
olmuş bir olay gibi gelir. Çok ani olmuştur. Büyük ziyafetler kampanyası ile kendini
göstermiş olan Parlamento muhalefetinin, olaylar üzerinde söylenmiş olan büyük bir
etkisi olmamıştır. Tümüyle yürümüş olan Paris halkıdır, askeri birliklerin direnmesi
düşünüldüğünden, daha şiddetli olduğundan sert çarpışmalar yapmıştır; zaferi
kazanmışsa bu, milli muhafızların ona manevi, hatta maddi desteklik yapmasındadır.
Kısacası, muhafazakâr krallığa karşı dikilen-işçi ve burjuva-bütün Paris halkıdır.
Sosyalist ve demokrat propagandası Şubat Devrimi'nin kaynaklarından biri olarak
kabul edilebilir. Başka bir nedeni belki de sonuç alıcı olanı, 1848'den beri hüküm
süren, işçi halkın ağır bir şekilde duyduğu, doğmakta olan büyük endüstrinin
1830'dan beri durumunu daha da kötüleştirdiği ekonomik krizdir.

1848 devrimlerinin çoğu örgütlenmemiş hareketlerdi ve hatta


hepsinin de rastlantı sonucu olmuştu. 3 Mart'ta Kossuth, Pressburg'ta, tüm Habsburg
İmparatorluğu için bir anayasa talep etti; bu arada, Viyana, izleyen haftalarda
kitlesel başkaldırıya dönüşecek olan öğrenci gösterilerine sahne oldu.17 Mart
itibariyle Berlin de aynı süreçlerde etkilenmeye başladı ve nisanda barikatlar
kuruldu. İtalyan eyaletleri de karışmıştı: ocak ayında Avrupa da ilk hareketlenen yer
Sicilya olmuş ve ardından mart ayı içinde Piomonte, Roma, Venedik ve Milano'da
dolaylar patlak vermişti. Otorite, her yerde, dikkate değer derecede az direnç
göstererek çökmüştü diğer rejimler, bir yıl önce herkese inanılmaz gibi görünecek
bir şekilde davranarak, alelacele tavizler vermişlerdi. Halfburg monarşisi,
Macaristan için Martta, Avusturya, Bohemya ve Morevia için nisanda anayasa
vaadinde bulundu 4. Friedrich Wilhelm de Prusya'ya benzer bir garanti verdi ve
sonunda mayıs ayı içinde Berlin'de bir meclis toplandı. Aynı zamanda, daha küçük
Alman ve İtalyan eyaletlerinin yöneticileri rejimlerini liberalleştirmede birbirleriyle
yarışıyorlardı.

21
1848 in sonu itibariyle devrimler karmaşa içindeydi ve 1848 -51
dönemiyle birlikte gerici hareket daha da güçlendi. Habsburglar, kendilerini,
Windischgratz'ın Haziran 1848'de Prag'ı ekimde de Viyana'yı bombalamasıyla
toparlamaya başladılar. Aralıkta Ferdinand'ın ardından imparator olan Franz Joseph,
Mart 1849 da Avusturya Meclisini kapatarak baskıya devam ederken Radetzky Mart
ve Ağustos ayları arasında kuzey İtalya'nın Lombardiya ve Venedik eyaletlerini
egemenlik altına aldı. Son tehdit olan Macar ayrılıkçıları, Rus ordularının
yardımıyla alt edildi. Bu arada, dördüncü Friedrich Wilhelm, kendisini Prusya'da ki
anayasal gelişmeleri sekteye uğratmaya kalkışacak, Alman birliği için yapılan
liberal tasarılara karşı çıkacak ve Rus ordularını Dresten'teki ve Baden'deki görüş
ayrılıklarına karşı harekete geçirmek için toparlamıştı. Fransa'nın eski rejimi
yeniden yapılandırılması sürecine girmekten ziyade kendine özgü gerici hareketin
etkisine girdiği görülür. Temmuz 1849 da oy hakkının kasmam, daraltıldı ve Eylül
ayı içinde de basın üzerinde sansür uygulamaya başladı. Aynı zamanda, Fransa da,
Temmuz 1849'da Frank ordularının Roma Cumhuriyeti'ni yıkmak için
kullanılmasıyla başlayan ve Napolyon'un 185l'de ki darbesi ve ikinci imparatorluğun
1852'de ki ilanıyla doruk noktasına ulaşan Cumhuriyetçilik karşıtı bir dalgada vardı.
Tüm bu devletlerdeki dramatik değişim, devrimcilerin giderek zayıflamasıyla ve
Avrupa'nın çeşitli merkezlerindeki yürütme erklerinin yeniden canlanmasıyla
açıklanabilir.

Devrimcilerin başlangıçtaki avantajları beklenmedik ve


ayaklanmaların aynı zamana rastlamalarıydı. Açıkça konmuş bir amaç ve
planlanmış bir kalkışma buna eşlik etmiyordu. Mazzini 183l'de başarılı komplo için
temel gereksinimleri şu şekilde belirlemişti: "güvenlik, istenen sonucu verebilme
yeteneği ve iş birliğinin hızla ilerlemesi, her zaman için, bir komplonun amaçlarının
belirlenmesi, açıklığı ve kesinliğiyle orantılıdır. "eşit derece önemli olan şey de,
devrimci unsurların "homojenliği" ve "takip edilecek yol olarak kusursuz bir
uyumdu."aynı zamanda ,yakıp yıkarken ki uyumun sonunda tehlikeli bir "görüş
ayrılığı" tarafından baltalanabileceği uyarısında da bulunmuştu onun en ciddi
korkuları,1848 devrimci hareketlerinin toplumsal yüzleşmeler ve çatışan
milliyetçilikler olarak iki yarık boyunca bölünmesiyle gerçek olacaktı.

22
EJ. Hobsbawm, toplumsal yüzleşmelere ilgin olarak, 1848 in
başarısızlıkla sonuçlandığını sebep olarak da sonuca götüren çatışmanın eski rejim
ve ilerlemenin birleşik güçleri arasında değil, düzen ve toplumsal devrim arasında
yaşandığını göstermektedir. Diğer tarihçiler, bu süreçte burjuvazinin, özgür bası,
yasal eşitlik ve dahası endüstriyel ve ticari ilerlemenin yararına getirilen koşullar
gibi liberal taleplerin eşlik ettiği bir anayasayı amaçladığını kanıtlamaya çalışmıştır.
Geriye kalan şehirli nüfus ise, tam tersine, daha kapsamlı toplumsal değişiklikler
istiyordu; örneğin Berlin'deki işçiler, marta genel oy hakkının tanınması, çalışma
bakanlığını kurulması, günde on saatlik çalışma mesaisinin ve bir asgari ücretin
karara bağlanması taleplerinde bulundular. İlk başta, geçici liberal hükümetler
işçileri kimi gereksinimlerini ertelediler Paris'te ulusal işletmeler kuruldu ve
Viyana'da ki alt yapı projeleri yoksullara iş imkânı sağladı. Neticede iki farklı
felsefeyi açığa vuran bir çatışma ortaya çıktı. Bu ikisinden ilki, toplumsal siyasaları
iktisadi gelişmelerden ayrılamaz olarak görürken, ikincisi, gelişmenin önüne belirli
sınırlamaları getirilmesini savunuyordu. Her yerde, orta sınıfın liberalleri yeni
yasama meclislerinde en büyük temsil edilme olanağına sahip oldular. Fransa
Meclisi için nisanda yapılan seçimlerde, toplam 876 milletvekilinden 85 tanesi
sosyalistlerden ve radikallerden oluşuyorlardı. Benzer bir şekilde, Frankfurt
Parlamentosu'nda 13 iş adamı, 92 avukat, 104 profesör ve öğretmen ve 100 adli
memura karşılık dört usta ve bir köylü vardı. Orta ve alt sınıflar arasında önceden
söz konusu olan ittifak, artık karşılıklı korku ve suçlamaya suçlamayla karşılık
verme yüzünden bozulmuştu. Bir zamanlar barikatlardaki devrimci etkiyi
memnuniyetle karşılamış olan işadamları ve avukatlar artık devrime düşmanca bir
güç olarak görmeye başlamışlardı. Frankfurt Parlamentosu'ndaki bir delege"
doğuştan gelen tüm fiziksel ve entelektüel farkları hiçe saymak ve bunların
istihdamdaki ve mülk edinmedeki belirleyiciliğini nötrleştirmek arayışında olan..
radikalizmin olası sonuçları hakkında uyarı da bulunuyordu.

23
Roman yazarı Dumas, Fransız burjuvasının çoğunun sahip olduğu
korkuları ifade etmek için çok daha duygusal bir ifade kullanıyordu:·teröristler
ülkeyi yıkmak için, sosyalistler aileleri dağıtmak için ve komünistler de özel
mülkiyeti yıkmak için harekete geçtiler"' bu sözlere neden olan şey, haziranda
Paris'li işçilerin ulusal işletmelerin kapatılması için çıkarılan hükümet
Kararnamesi'ne karşı çıkmak için giriştikleri ayaklanmaydı. Benzer kaygılar
Viyana'da altyapı düzenleme projelerinin iptaline karşı ağustostaki protestolar
yüzünden de yaşandı.

İki durumda da, mesleki sınıflar, köylülerin arkalarında olduğunu


bilmekte teskin olmayan radikallere karşı orduların kullanılmasını memnuniyetle
karşıladılar. Fransız köylüleri, Meclis'in muhafazakar birleşiminden büyük oranda
sorumluydu ve birçoğu gönüllü olarak Ulusal Koruma birliklerine "süreğen bir
biçimde asilik yapan Parisli işçilerin tahammül edilmez diktasına bir son verme· için
katılmışlardı. Onların bu davranışına neden olan şey olasılıkla şuydu: artık küçük
toprak sahipleriydiler ve mülklerini tuhaf ve tehlikeli ideolojilere karşı korumak
çabası içine girmişlerdi. Avusturya köylüsü tamamen pasif kalmıştı ve bu, büyük
ihtimalle, otoriteler tarafından siyasal bir manevra olarak toprak köleliğin
kaldırılmasının bir sonucuydu. Zihniyetler değişmeye başlamıştı tüm Avrupa'da.

1830 ve 1848 devrimleri Avrupa demokrasilerinin, XX. yüzyıldaki


biçimlerine vardıkları yolun başıdır. Sanayi Devriminin başlangıç sancılarını
yaşamaktaydı Avrupa.

24
2.1.1848 İHTİLALİNİN KITA AVRUPASINA ETKİLERİ

Fransa'da cumhuriyetçi ayaklanma ve işçi ayaklanmalarıyla karşı


karşıya kalan Temmuz Monarşisi Kral Louis-Philippe'in tahttan indirilerek İkinci
Cumhuriyet'in kurulmasıyla sonuçlandı. 1848-1852 yılları arasında 4 yıl süren bir
cumhuriyet yönetimi başladı.

Berlin'de yapılan miting ve gösterilerden korkan Prusya kralı N.


Friedrich Wilhelm göstericilerin taleplerini kabul ederek parlamento seçimlerinin
yapılmasını, bir anayasa hazırlanması ve basın özgürlüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
Saksonya'ın Dresden kentinde 3-9 Mayıs 1849 tarihlerinde ortaya çıkan ayaklanmada
ünlü Klasik Müzik bestecisi Richard Wagner de rol oynadı. Halkın baskısı sonucu
Bavyera'da Kral 1. Ludwig tahtan inmek zorunda kaldı.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun egemenliği altındaki


bölgelerde de ayaklanmalar ve gösteriler yaşandı. Viyana'da 1848 yılı boyunca 4 defa
hükümet değişikliği yaşandı. İmparatorluğun vatandaşı olan Çekler, İtalyanlar,
Slovenler, Lehler, Sırplar, Hırvatlar, Slovaklar, Romenler ve Macarlar arasında
bağımsızlık talepleri yükseldi. Macaristan'da bağımsızlık hareketleri bir bağımsızlık
savaşına dönüştü. Budapeşte'de Lajos Kossuth'un başkanlığı altında kurulan hükümet
Avusturya'dan bağımsızlığını ilan etti. Avusturya kralı 1. Franz Joseph Rus çarı I.
Nikolay'dan bu ayaklanmayı bastırmak için yardım istedi. Lajos Kossuth
Macaristan'dan kaçarak Osmanlı Devleti'ne sığındı. 1 yıl kadar Vidin, Şumnu ve
Kütahya'da yaşadı.

Ayrıca 1848 yılında Polonya'da Prusya işgaline karşı büyük


ayaklanmalar yaşandı. Romanya'da Rusya'nın yönetimine karşı ayaklanmalar ortaya
çıktı. Bu ayaklanmaların bastırılmasında Osmanlı ordusu da rol oynadı. Serdar-, Ekrem
Ömer Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa Osmanlı ordusunun başında 25 Eylül 1848
tarihinde Bükreş'e girerek Rusya'nın Romanya'yı etkisi altına almasını önlemeye
çalıştılar.

25
İç çatışmalar, Almanlar, İtalyanlar ve Slavlar arasında patlak verdi.
Frankfurt Parlamentosu, Avrupa'nın Almanca konuşulan bütün bölgelerini yeni kuracak
ulus devletin çatısı altında birleştirmeyi hedefleyen Pah-Germanizm ve kendisini Prusya
ile Alman Konfederasyonu'nun küçük devletleri formülüyle sınırlandıran
Kleindeutschland hareketi arasında ikiye bölünmüştü.

Parlamento, yeni devletin sınırlarını belirleme işi üzerinde o kadar


uzun bir süre çabaladı ki, liderlik Prusya kralına verildiğinde devrimci etki çoktan
ortadan kalkmıştı. Her halükarda, bu son olay tüm planı bozdu. Otoritesinin, dost
hükümdarlardan ziyade insanlardan kaynaklandığının farkına varan kral, Almanya
tacını "hendekten· çekip çıkarmayı açıkça reddetti.

İtalyanlar daha büyük bir siyasal birim yaratma çabalarında daha


başarılı olamazlardı. Güneyde Sicilya, Napoli anakarasından ayrılmanın yollarını
ararken, Piemonteli Charles Albert sadece Savoy Hanedanlığı'nın topraklarını
genişletmek istiyordu; doğuda ise Venedik şehri Venedik anakarasını talihiyle baş başa
bıraktı. Hatta Almanların ve Macarların taleplerine direnmekte inat eden Slavlar bile
ortak bir anayasal programı ulaşılması imkansız bir hedef sahip olmalarına karşın,
Slovaklar çekler tarafından gölgede bırakılma ihtimalinden korkuyorlardı.

1848 orduların aşırı derecede kontrol altında olmalarından dolayı,


Macarlar bir ihtimal bunun dışında tutulursa, devrimcilerin pek de başarıya ulaşma
şansları yoktu. Radikaller "Bastille" geleneğine aşırı derecede bel bağlamıştı ve bunun,
kitlelerin sokaklara dökülmesini istemeyen rejimleri kısa sürede devirmeye yeteceğini
sanıyorlardı. Kıta güçleri, çok kötü sarsılmış olmalarına rağmen, kendiliğinden gelişen
gösterilerle yıkılacak derecede bitik değildi. İyice açığa çıkan şey, çok daha etkili bir
değişim aracı, büyük bir yıkımın meydana gelmesiydi; 1860'Iarda arzu edilen kimi
reformları devrimden ziyade savaş getirdi. Örneğin, Avusturya 1859 İtalya
yenilgisinden sonra anayasal denemelere girişti ve Prusya'ya 1886'da yenilmenin
dolaysız bir sonucu olan Mutabakat aracılığıyla Macaristan'a bağımsızlığını verdi.

26
Fransa, imparatorluğu 1870'teki Sedan felaketinden sonra reddetti.
Habsburgların yıkımından sonra ancak gerçekleşebilmişken, aynı savaşta bozguna
uğramış olan Rusya da en sonunda devrime boyun eğmek zorunda kaldı. Bolşevik
Devrimi 1848'dekine benzer bir şekilde başlamasına rağmen, eski rejim ona karşı
savunmasız kaldı, çünkü kendisini korumak için artık bir ordusu yoktu. Kendisini,
1848'in kimi etkilerini bünyesine dahil ederek güçlendiren ve bunları gelecekteki
devrimlere karşı antikor olarak kullanmış olan bir rejim örneği duruyordu. Prusya,
otoriter bir yürütme ve geniş tabanlı bir meclis arasındaki uzlaşma uğruna, Metternich
tarafından desteklenen türden gericiliği bir yana bıraktı.

Bismarck her zaman için "1848'in liberal ve demokratik görüşlerinden


kurtulmanın" yolunu ararken, parlamentarizmin hayaleti 1871 Emperyal Anayasası'nın
içine sızmıştı. Prusya'nın güven verici hali, aynı zamanda liberal demokrasiyle
işbirliğini, muhafazakârlık ve militarizmle yakın bir ittifaka dönüştürerek Alman
milliyetçiliğine de egemen olmuştu. Bismarck'ın kendi sözleriyle, Alman milliyetçiliği
"hohenzollerin monarşisini genişletecek ve güçlendirecek, ahlaksal güç" olacaktı.

2.2.1848 DEVRİMİNİN YENİLGİSİNİN ÖĞRETTİKLERİ

"Eğer yenilmişsek, yapmamız gereken tek şey, baştan başlamaktır."

F. Engels

27
Komünist Parti Manifestonun yayınlanmasından bir kaç hafta sonra,
Almanya ve bütün yakın çevresi -beklendiği gibi- bir devrim ateşiyle sarıldıysa da, ne
bu bir devrim ateşi bir cumhuriyetle sonuçlandı; ne de dolayısıyla bir proleter
devriminin başlangıcı olabildi. 1848 Alman Devrimi bir yenilgiyle sonuçlandıysa da; bu
deneyim, komünistlere, burjuva demokratlarıyla işçi sınıfının bir devrim sürecinde nasıl
bir ilişki içinde olması gerektiği konusunda önemli dersler sundu. Merkez Komitesi'nin
Komünistler Birliği'ne Hitabında Marks şunları söyledi: "Muhakkak ki; işçiler,
hareketin başında henüz doğrudan doğruya komünist tedbirler öneremezler. Fakat
şunları yapabilirler: 1) Demokratlar mevcut sosyal düzenin mümkün olduğu kadar çok
alanına müdahale etmeye zorlayabilirler. 2)Demokratlar devrimci değil, sadece
reformist tarzda hareket edeceklerdir. Onların önerilerini aşırı sonuçlara götürmeli,
giderek özel mülkiyete doğrudan saldırılara dönüştürmelidir." Marx'ın anladığı şekliyle
sürekli devrim, yani "her türlü sınıf hakimiyeti ile uzlaşmayı reddeden bir devrim.”
Alman işçileri uzun bir devrimci gelişmeden tastamam geçmeden iktidarı ele
geçiremeyecek ve kendi sınıf çıkarlarını gerçekleştiremeyeceklerdir...

Fakat alman işçileri sınıf çıkarlarının ne olduğunu açık seçik saptayarak


en kısa zamanda, bağımsız bir partide mevzi tutarak ve demokrat küçük burjuvaların iki
yüzlü sözlerine kanıp proletaryanın partisinin bağımsız örgütünü kurmaktan çekinmek
gibi bir davranışa biran olsun kapılmayarak, nihai zaferleri uğrunda elinden geleni
kendileri yapmalıdırlar. Savaş naraları sürekli devrim olmalıdır. Marks, Engels'e yazdığı
bir mektupta "bu hitap özünde demokrasiye karşı bir savaş ilanında başka bir şey
değildi" demiştir'' Bu metindeki yaklaşımın can alıcı yanı "proletaryanın partisinin
bağımsızlığı" fikriyle "sürekli devrim" şiarının açıkça bağlantılandırılmasıdır. Devrimin,
küçük burjuva demokrat devrimcilerinin ayak sürümelerine aldırılmadan sürdürülmesi
gereği vurgulanmaktadır. Birçokları Marks'ın 1848 devrimleri konusunda yanıldığını,
Avrupa'da erken bir devrim beklentisi içinde olduğunu öne sürmektedirler. Bunu
yapanlar, farkında olarak yahut olmayarak, Marks' ın sürekli devrim anlayışının, yani
komünizme giden yolu açacak bir proleter devrim hedefinin veyahut Marks' ın deyişiyle
"her türlü sınıf hakimiyeti ile uzlaşmayı reddeden bir devrim" anlayışının üstünü
örtmeye çalışmaktadırlar. Burada, Marks ve çağdaşlarının asıl kusurunun ne olduğunu
bir kez daha vurgulamakta yarar var. Devrimin sürekli olması ve proletaryanın
egemenliği ile taçlanması gerektiği fikri,

28
1848 devrimleriyle birlikte, Marks' ın zihninde ne kadar netleşmiştiyse,
proletaryanın siyasal ve örgütsel bakımdan bağımsız örgütlenmesinin bu hedefin biricik
güvencesi olacağı da o kadar netleşmişti. Ne var ki, o güne kadar proletaryanın devrimci
bir partisinin nasıl olacağı, nasıl kurulaması gerektiği konusunda bir belirsizlik olduğu
da o kadar açıktır.

O güne kadar ki örgütsel deneyim, bir biçimde Komünistler Birliği'nin


devraldığı blankist mirasıyla sınırlıydı. Komünistlerin, Komünistler Birliği'nin
kuruluşuyla birlikte devraldığı örgütlenme anlayışı, sürekli devrim ve proletarya
diktatörlüğü kavramları da gökten zembille inmemiştir. Aksine bu kavramlar, büyük
Fransız devriminin derslerinde süzülüp gelmiş, Babeuf - Blanqui geleneği içinde
sürdürülen ve işçi hareketine aşılanan kızıl çizginin bir hediyesidir. Marks tarafından da
buradan devralınarak benimsenmiştir. Narodnik hareketin Lenin üzerinde yaptı ğı etkiye
benzer bir etki burada da gözlemlenebilir. Komünistler Birliğinin dağıtılmasıyla (oysa
bu örgütün manifestosunda nihai hedefe ulaşıncaya kadar dağıtılmayacağı yazıyordu),
Birinci Enternasyonal' in kuruluşu arasında, yine blankistlerin ön ayak olduğu ve
Marks'ın da kurucuları arasında yer aldığı Devrimci Komünistlerin Evrensel Derneği
adlı bir örgüt kuruldu. Bu örgütün amaç maddesinde şu sözler yazıldı.

"Derneğin amacı bütün ayrıcalıklı sınıfları devirmek; insan ailesinin son


örgütleniş biçimi olması gereken komünizmin gerçekleşmesine kadar devrimi sürekli
kılarak, bu sınıfları proletarya diktatörlüğünün baskısına tabi tutmaktır_" Kuşkusuz,
komplocu ve işçi sınıfına dayanmayan bir siyaset anlayışının damgasını taşıyan blankist
örgüt anlayışının aksaklıkları ve yetersizlikleri olduğu açık olmakla birlikte, Marks veya
çağdaşları bunu aşan yeni tip bir örgütlenme anlayışını ortaya koyabilmiş değillerdi.

Sürekliliğin koruması gereken bir komünist öncü örgütlenmesi fikriyle


proletaryanın kitlesel ayaklanması ve egemen sınıf olarak örgütlenmesi arasındaki bağ
ve ayrım da o zaman için, ne teoride, ne de pratikte kurulamamıştır. Bu gedik, teorik
olarak Lenin tarafından, pratik olarak Ekim Devrimi sürecinde Bolşevizm tarafından
kapatıldı.

Marks'ın zamanında bir proleter devrimin nesnel bakımdan imkansız


olduğunu öne sürerek, 1848 devrimlerinin başarısızlığını bu nesnel koşullarla
açıklayanlar çoktur. Bunlar, Marks'ın bu kusurunu gözden kaçırırken, aynı zamanda
Lenin'in ve Bolşevizmin katkısının üzerinin örtülmesine bilerek ya da bilmeyerek

29
hizmet etmektedir. Manifestonun öngördüğü devrim sürecinin, on dokuzuncu (19,yy)
yüzyılda ne Almanya'da ne de başka yerde gerçekleşmediği açıktır. Ama aynı nedenle,
Almanya'daki burjuva devrimi de o tarihlerde gerçekleşmemiştir. 19. yüzyılda,
Almanya'da burjuva devrimi bir proleter devriminin başlangıcı olarak gerçekleşmedi ise
de, bu öngörüden 70 yıl sonra proleter devrimini ezen bir burjuva karşı devrimi olarak
gerçekleşti. Cumhuriyet, Komünist Enternasyonal' in ilk "şehitleri" nin üzerinden ve bir
proleter devrimini ezerek gerçekleşti. Bu karşı devrimin özneleri ise, ne yazık ki
kendilerini Manifestonun mirasçıları olarak sunuyorlardı. Kendilerini onların ·sol
muhalefeti" olarak görmekte ısrar eden Spartakistler ise, hala Merkez Komitesinin
Komünistler Birliği'ne Hitabında söylenen ve Bolşevikler tarafından somutlaştırılan
dersleri çıkaramamışlardı.

30

You might also like