Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 22

Accelerat ing t he world's research.

KENTSEL YENİLEMENİN
UNUTULAN ÖĞESİ: TOPLUMSAL
YENİLENME
Pınar Giritlioğlu

Related papers Download a PDF Pack of t he best relat ed papers 

BELEDİYELERİN SOSYAL PROGRAMLARI VE KENT SEL YENİLEME


Assoc. Prof. Dr. Pelin Pınar Girit lioglu

Kent ve Yoksulluk
İdealKent (Kent Araşt ırmaları Dergisi)

Kent Sosyolojisi (AÖF)


Erkan Tosun
KENTSEL YENİLEMENİN UNUTULAN ÖĞESİ:
TOPLUMSAL YENİLENME

Pelin Pınar ÖZDEN

Özet: Ülkemizde son yıllarda gündemdeki yeri ve önemi giderek artan, hazırlanan
yasal zemin ile yeri daha da sağlamlaştırılan kentsel yenileme, toplumsal ve akademik
tepkilere maruz kalmaya ise devam etmektedir. Bu karşı duruşun iki temel dayanağı söz
konusudur: Bunlardan biri, kentsel yenilemenin, siyaseti mekana indirgemenin ve bu yol
üzerinden bir rant yaratmanın en önemli unsuru ve temel aracı haline gelmiş olması ve buna
bağlı olarak kamu hizmeti anlayışının içerik değiştirmesi, bir diğeri ise toplum ayağının eksik
kalmasıdır. Üretilen projeler, toplumsal yenilenme üzerine kurgulanmış bir altyapıya sahip
değillerdir. Bu iki temel konunun her biri, hiç kuşkusuz ayrınıtılı tartışmaları ve
değerlendirmeleri hak etmektedir. Bu çalışmada, bu konulardan ikincisi ele alınacak ve
birkaç soru üzerinden tartışılacaktır. Bu çerçevede, kentsel yenileme, yoksulluk ve yoksunluk
ilişkisi yeniden nasıl kurgulanabilir; toplumsal dışlanma dönüşümün kaçınılmaz sonucu
olmaktan kurtulabilir mi; toplumsal bütünleşme yenileme alanlarında nasıl sağlanabilir; tüm
bunları içeren toplumsal yenilenme, kentsel yenileme uygulamalarını başarılı kılmada bir
araç olabilir mi sorularına yanıt aranacaktır.

Anahtar kelimeler: Kentsel yenileme, yoksunluk, toplumsal yenilenme, toplumsal


dışlanma ve bütünleşme

Giriş
Kentsel yenileme son yılların gündeminde önemini korumaya devam ederken, içinde
barındırdığı unsurlar ve farklı boyutlar, giderek daha etraflıca tartışılmaya başlanır olmuştur.
Bu içerik derinleşmesinde, kentsel yenileme uygulamalarının sonuçlarının, geçen yıllar içinde
daha gözlemlenebilir hale gelmesinin kuşkusuz önemli bir rolü vardır. Yapılan hatalar,
çıkartılan dersler, uygulamaların gerek fizik mekan, gerekse yerel toplum üzerindeki
yansımaları, kentsel yenilemenin her bir boyutunun tek tek ve derinlemesine tartışılmasının
önemini ortaya koymaktadır.

Geçen yılların kentsel yenileme gündemi, neredeyse tümüyle, kentsel yenilemede


yasal açıdan eksikler, boşluklar bulunduğu, belediyelerin yenileme uygulamaları esnasında
yetkilerinin sınırlı olduğu ve daha fazla yetkiyle donatılmaları gerektiği gibi konularla
doldurulmuştur. Aslında bu süre içinde, bu eleştirilerin hemen hepsi karşılık bulmuş, önce
2004 tarihli 5226 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve 2004 tarihli 5162 sayılı Toplu Konut Kanununda
Ve Genel Kadro Ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Toplu

Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre
Sorunları Anabilim Dalı
Konut İdaresi Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, ardından
2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu 73. maddesi1, 2005 tarihli, 5366 sayılı Yıpranan
Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkında Kanun, 2009 tarihli 5835 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiş, böylelikle kentsel yenileme -ve
dönüşüm -uygulamalarının yerel ve merkezi aktörleri tanımlanmış; çıkan yönetmeliklerle de
ne şekilde uygulama yapılacağı konusu açığa kavuşturulmuştur.
Yasal zeminin netleştirilmiş olmasına rağmen, kentsel yenilemenin planlama ile
ilişkisi gerektiği gibi kurgulanamamış, yenileme projelerinin, planlamanın doğal bir parçası
olabilmesine yönelik düzenlemeler yapılmamamış, dahası, bu projelerin toplumla ilişkisini
kurgulayan bir içerik de oluşturulamamıştır. Kapsamdaki bu eksik yanlar, kentsel yenileme
projelerinin uygulamada çok ciddi toplumsal gerilimlerle karşı karşıya kalmasına sebep
olmakta, toplumsal yenilenme ve bütünleştirme gibi hedefleri bulunmadığı için de, yalnızca
fiziksel uygulamalar olarak kalmasına ve sürdürülebilirliğinin sağlanamamasına yol
açmaktadır. Böylelikle ortaya, dış kabuğu yenilenen; ancak içi boşaltılıp; yeni bir dolgu
maddesi ile doldurulmaya çalışılan, yeni malzemeyi kabul etmeyip dışarı geri püskürten
uyumsuz ve kentin geri kalanından kopuk; üstelik bu yönüyle hala sorunlu alanlar
çıkmaktadır.
Toplumsal sorunlarla mücadeleyi konu almayan, sosyal yapıyı iyileştirmeyi programı
içine dahil etmeyen uygulamalar, başarılı olamamaktadır. Bu tür uygulamaların sonuçları,
henüz ülkemizde yeterince izlenebilmiş değildir. Bununla birlikte, Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletleri’nde geçmişe yapılan birçok hatalı uygulama, bu sonucu gözler önüne
sermiştir; dolayısıyla sonuçların, ülkemizde farklı olacağını düşünmek hayal görmek
olacaktır. İşte tam da bu noktada, kentsel ve toplumsal yenileme, toplumsal dışlanma ve
bütünleşme, yoksulluk ve yoksunluk gibi kavramları bir kez daha gözden geçirmek, bu
kavramları yeterince içselleştirmenin ardından sorunlara çözüm üretmek gereği açıkça
hissedilmektedir.

1. Kentsel Yenilemeye Kavramsal Yaklaşım ve Ülkemizde Kentsel Yenilemeye


Bakış
Kentsel yenileme özellikle Avrupa ülkeleri ve Amerika için oldukça eski bir
kavramdır. 19. yüzyıldan bu yana her iki kıtada yenileme uygulamalarına tanık olunduğu
bilinmektedir. Bununla birlikte, kentsel yenilemenin bugünkü anlamıyla uygulanmaya
başlanması, 2. Dünya Savaşı sonrasına denk düşmektedir. Savaş sonrası dönemde yakılıp
yıkılmış kentlerin yenilenmesi, tahrip olmuş zengin kültür mirasının onarılması, ekonomik
çöküntüye uğramış alanların yeni fonksiyonlarla canlandırılması zorunluluğu, kentsel
yenileme kavramının önemini ortaya koymuş ve böylece konu ilgili çevrelerde yoğun bir
biçimde tartışılmaya başlanmıştır (Özden, 2008).
Uzun yıllar boyunca fiziksel boyutunun ağırlıkta olduğu yenileme projeleri, 1990’larla
birlikte, farklı bir içeriğe bürünmeye başlamış, kentsel yenileme (urban renewal) kavramının
“yıkıp yeniden yapma” gibi bir yaklaşımı içerdiğine yönelik eleştirilerin bir sonucu olarak,
“kentsel yenileme” yerine “kentsel yenileşme” (urban renaissance) kullanılması gereğine
dikkat çekilmiş ve kentsel yenileşmenin, “yeni yaşam koşulları ve yeni yaşam biçimi
yaratılması” anlamına geldiği belirtilmiştir (Çubuk, 1998).

1
Bu madde, 17.06.2006 tarihinde 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik yapan 24 Haziran 2010 tarihinde,
5998 sayılı Belediye Kanunu’nda değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile değişikliğe
uğramıştır.

2
Geçen yıllar içinde bu yaklaşım daha da belirginleşerek kendini göstermiş; yenileme
projelerinin toplumsal boyutu giderek daha fazla ağırlık kazanır olmuştur. Hague (2005),
yoksullukla bağlantısından ötürü, konut alanlarında yenileme eyleminin hiçbir zaman dar kapsamlı bir
konut meselesi gibi ele alınmaması gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre bunun nedeni, yoksulluğun,
örn., yaşlı ve genç arasında, yeni gelenler ile uzun süredir o bölgede ikamet edenler arasında, kadınlar
ve erkekler ya da farklı etnik gruplar arasında vs.. çeşitlilik içermesidir. Benzer bir yaklaşımla, konut
alanlarının yenilenmesine yönelik olarak kademeli bir dönüşüm sürecine odaklanan
yaklaşımların, toplulukların yerinde muhafaza edilmesini sağlayabildikleri oranda destek
bulduklarını öne süren Bailey (2005), konut alanları yenilendikten sonra alanın daha uzun
vadede nasıl geliştiğine yönelik başarı ölçütleri üzerinde durmaktadır. Alanda yaşayan eski
sakinlerin yerlerinde kalmaya ya da bir başka deyişle o mahallede yaşama maliyetlerini
karşılamaya devam edip edemeyeceği, başarı ölçütünü belirlemektedir. Bir başka deyişle,
kentsel yenileme, “zaman süreci içerisinde eskiyen, köhneyen, yıpranan, sağlıksız / yasadışı
gelişen ya da potansiyel arsa değeri üst yapı değerinin üzerinde seyrederek değerlendirilmeyi
bekleyen ve yaygın bir yoksunluğun hüküm sürdüğü kent dokusunun, altyapısının sosyal ve
ekonomik programlar ile oluşturulup beslendiği bir stratejik yaklaşım içinde, günün sosyo-
ekonomik ve fiziksel şartlarına uygun olarak değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeniden
canlandırılması ve bazen de yeniden üretilmesi eylemi” olarak tanımlanmaktadır (Özden,
2008). Bu tanım da, kentsel yenileme eyleminin sosyal ve ekonomik programlar ile bütünleşik
bir şekilde yapılması gereğine vurgu yapmaktadır.
Ülkemizde kentsel yenilemeden önce, kentsel dönüşüm kavramı, 2003 yılında
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul
Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ile birlikte düzenlediği
Kentsel Dönüşüm Sempozyumu ile gündeme taşınmıştır. Bunun hemen ardından, 2004
yılında yine TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Küçükçekmece Belediyesi ile
işbirliği içinde Uluslararası Kentsel Dönüşüm Sempozumu’nu düzenlemiş ve ulusal
katılımcıların yansıra çeşitli Avrupa ülkelerinden davet edilen uzmanların ağzından, kendi
deneyimlerini dinleme fırsatını yaratmıştır. Bu iki etkinlikte de en çok vurgulanan konu,
ülkemizde dönüşümün yasal altyapısının yetersizliği olmuştur. Sempozyumların hemen
ardından gündeme gelen “Kentsel Dönüşüm Kanunu Taslağı” bu konudaki boşluğu
doldurmak gibi bir gerekçe ile hazırlanmış olmakla birlikte, planlamanın bütüncüllüğünü
zedeleyen, yerel sakinleri dönüşüm alanlarından dışlayan ve onlar için sosyal politikalar
içermeyen yaklaşımı nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu konuda özellikle ilgili
meslek odalarının basın açıklamaları ve raporları, eleştirel bakış açıları ve içinde
barındırdıkları mesleki ve toplumsal kaygıları ile dikkat çekmektedir2.
Kanun tasarısı henüz gündemdeki sıcaklığını kaybetmemişken, önce 2005 yılı içinde
5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu3 yürürlüğe girmiş, ancak
bunun ardından yürürlüğe giren bir başka kanun, kentsel yenileme kavramına ülkmizde farklı
bir anlam ve içerik kazandırmıştır. “5366 Sayılı Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun 4”,
gündemde hiçbir şekilde yok iken, kapalı kapılar ardında hazırlanarak yürürlüğe girmiş ve bu

2
Sözkonusu raporlardan bazıları: Kentsel Dönüşüm Kanun Taslağı" Hakkında TMMOB Şehir Plancıları
Odası'nın Ön Görüş Raporu (10.02.2004), “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı" Hakkında Mimarlar
Odası tarafından yapılan değerlendirme (14.03.2005), Kentsel Dönüşüm Kanun Tasarısı Taslağı Üzerine Jeoloji
Mühendisleri Odası tarafından yapılan değerlendirme (12.07.2005), Kentsel Dönüşüm” Değil Rant Amaçlı
Tasfiye Yasası konulu TMMOB Şehir Plancıları Odası basın açıklaması (11.10.2006), Dönüşüm Alanları
Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. (21.11.2006),
vb…
3
Kabul Tarihi: 04.03.2004, Yayınlandığı Resmi Gazete Tarihi: 12.03.2004
4
Kabul Tarihi: 16.06.2005, Resmi Gazete Tarihi: 05/07/2005

3
kanunla, kentsel yenileme kavramına kanunun kapsamı itibariyle başka hiçbir ülkede benzer
bir karşılık bulmayan bir anlam yüklenmiştir. Sözkonusu Kanun’un 14.12.2005 tarihli
Uygulama Yönetmeliği5’ne göre yenileme alanı, “Sit ve koruma alanı olarak tescil ve ilan
edilen bölgeler ile, bu bölgelere ait koruma alanlarının içinde, sınırları yetkili idarenin teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu’nca kabul edilerek belirlenen alanlar”dır. Bu sınırlamanın, kentsel
yenilemenin, yerel-toplumsal faktörler, ekonomik ölçütler, mimari değer ve diğer fiziksel
unsurları da gözeten evrensel tanım ve içeriği ile örtüştüğünü söylemek mümkün değildir.
Üstelik, ne Kanun, ne de Kanun’un yönetmeliği yenileme alanı belirleme konusunda ölçütler
tanımlamıştır. Yenileme alanlarının neye göre belirleneceği, alanı belirlemede hangi bilimsel
ölçütlere uyulacağı belirlenmemiştir. Bu durum, kentsel yenileme uygulamalarının
spekülasyon konusu olmasına yol açmakta ve uygulamalara karşı bir güven problemi ortaya
çıkartmaktadır. Genel yaklaşımı itibariyle 5366 sayılı Kanun,
 Bütüncül bir planlama anlayışından kopuk oluşu,
 Yenileme ve dönüşümü sosyal ve ekonomik boyutlarından bağımsız olarak ele alışı,
 Planlama sürecinin doğal bir parçası olmayı reddeden yaklaşımı,
 Parçacıl / noktasal çözümleri teşvik edişi,
 Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çok yakından ilgili olduğu halde bu kanuna
referans vermeyişi,
 “Kentsel Yenilenme Alanı” ilanının bilimsel kriterlere dayanmayışı
 Kolaylıkla istismar edilmeye açık oluşu,
 Bu alanlara yönelik olarak önceden alınmış Kentsel Sit Alanı Kararlarının ve koruma amaçlı
imar planlarının gözardı edilerek yapı adası temelinde projelendirme ve planlama anlayışının
hakim kılınması yoluyla yenilenmesi ve bunlara uygun yapılmış koruma amaçlı imar
planlarının bütünlüğünün bozulması,
 Bölgeler özelinde koruma kurulları oluşturulması,
 Uygulama için gerekli araçları tanımlamaması gibi olumusuzluklar içermektedir.
5366 sayılı kanunun ardından, yürürlüğe giren Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun
Uygulama Yönetmeliği çerçevesinde “Yetki ve sorumlulukları yenileme alanları ile sınırlı
olmak ve yenileme projelerini karara bağlamak amacıyla, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 51 inci maddesine göre gerektiği kadar koruma bölge kurulu
oluşturulması” öngörülmektedir.
Yönetmeliğin 34. maddesine göre, 29/9/2005 tarihli ve 25951 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan “Belediyelerin Arsa, Konut ve İşyeri Üretimi, Tahsisi, Kiralaması ve Satışına
Dair Genel Yönetmelik”e göre konut ve işyerlerinin satışı yapılmaktadır. Bu durum, yenileme
amacıyla üretilen bir kısım konutların kamulaştırıldıktan sonra tekrar ilgili idarece satışını
olanaklı kılmaktadır ki bu durum, “kamulaştırma”nın ruhuna tümüyle aykırıdır. Buna göre
kamulaştırma, rant amaçlı bir yapıya büründürülmektedir.
5366 sayılı Kanun, Belediye ve İl Özel İdarelerinin yanısıra, Toplu Konut İdaresi’ne
de uygulama yapma yetkisi vermektedir6. 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda 2003 yılında

5
Karar Sayısı: 2005/9668
6
Uygulama (Madde 3): Yenileme alanları olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından
hazırlanan veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili İl Özel İdareleri ve belediyeler eliyle yapılır
veya kamu kurum ve kuruluşları veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine yaptırılarak uygulanır. Bu alanlarda
Toplu Konut İdaresi ile ortak uygulama yapılabileceği gibi, Toplu Konut İdaresine de uygulama yaptırılabilir.

4
yapılan bazı değişiklikler de, İdare’nin kentsel yenileme konusundaki yetkilerinin çerçevesini
çizmektedir7. Toplu Konut Kanunu, sözkonusu düzenlemelerden de anlaşılacağı gibi,
yenileme uygulmalarına kaynak aktarma, onları kredilendirme gibi yetkilere sahiptir. Bununla
birlikte; yasal düzenlemelerin yapıldığı tarihlerden bu yana, İdare, yetkilerini ağırlıklı olarak
müteahhitlik yapma yönünde kullanma eğiliminde olmuştur.
İstanbul, kentsel yenileme uygulamaları açısından başı çeken illerimizdendir. 5366 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girmesinin hemen ardından, Beyoğlu bölgesinde yenileme alanları
belirlenmiş8; bu uygulamanın ilk etabında da, ilgili kesimlerce çeşitli eleştirilere ve
tartışmalara9 konu olan Tarlabaşı bölgesi kentsel yenileme projesi hayat geçirilmeye
başlanmıştır. Beyoğlu Belediyesi sahipliğinde, 210’u tescilli 278 yapının bulunduğu 9 ayrı
yapı adasında yaklaşık olarak 20 bin metrekare büyüklüğünde bir alan yenileme alanı olarak
ilan edilmiştir. Tarlabaşı Projesinin hemen ardından, yine çok büyük eleştiriler ve dirençlerle
karşılaşan Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri Yenileme Alanı ilan edilmiş; Fatih
Belediyesi’nin Büyükşehir Belediyesi ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın ortaklığı ile
yürütülen proje, 2005 yılı Eylül ayında, imzalanan protokolle uygulamaya konulmuştur. 2006
yılında Fener Balat Yenileme Alanı Projesi Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe girmiştir10.
Yenileme projelerinin sayısı bu tarihlerden itibaren hem İstanbul’da, hem de başka illerde
giderek artmaktadır. Bununla birlikte, sözkonusu projelere yöneltilen, sosyal dışlanma,
etiketlenme, damgalanma, yerinden edilme, soylulaşma, rant artışı, spekülasyon, toplumsal ve
mekansal ayrışma yönündeki ortak eleştiriler ve tepkiler de hızla güçlenmektedir.
Esasen, sürece yönelik eleştirileri tek bir paydada toplamak gerekirse, bunu toplum
odağına indirgemek mümkün görünmektedir. Tüm eleştirilerin odağında toplum/ yerel halk
bulunmaktadır. Konu, ülkemizde yapılan kentsel yenileme uygulamalarının topluma
kazanımları ve çıktıları yönünden ele alındığında, birçok boşluk ve soru işareti olduğu
görülmektedir. Yürütülen projelerin hedefleri arasında toplumsal hedefler ağırlıklı bir yer
kaplamamakta; ağırlığın, fiziksel çevrenin ve çevre kalitesinin geliştirilmesi yönündeki
hedeflerde olduğu saptanmaktadır. Oysaki, kentsel yenileme uygulamalarının evrensel
anlamdaki ana hedefi ve önceliği, toplumu kalkındırmak, toplumsal yaşam kalitesini ve
refahını artırmak, toplumu sağlıklı ve güvenli yerleşmelerde yaşatmaktır. Bu hedefe
ulaşabilmenin yolu, kentsel yenileme projeleri içindeki ağırlık noktasını toplumsal yenilenme
odağına çekebilmekten geçmektedir. Bu noktada, bir soru ile konuyu genişleterek, yeniden
gözden geçirmek yerinde olacaktır: Dönüşüm alanlarında toplumsal yenilenmeden ne
anlıyoruz? Sürece yönelik eleştiriler, toplumsal dışlanmayı hedef göstermekte, yerinden
edilmeye şiddetle karşı çıkmaktadır; bununla birlikte, toplumsal anlamda bütünleşerek
yenilenmenin nasıl olabileceği konusu üzerinde de yeterince düşünülmemektedir. Yerel
topluluklara sahip çıkma, onları yerinde muhafaza etme, toplumun diğer kısmıyla
uyumlaştırma gibi konular, kentsel yenileme projelerinin en zor etapları olarak ve içi gerektiği
gibi doldurulmamış bir şekilde, çözümlenmeyi beklemektedir.

7
Toplu Konut İdaresinin kaynakları aşağıdaki amaçlar için kullanılır:
a) (Değişik bend: 31/07/2003 - 4966 S.K./3. md.) …….. tarihi doku ve yöresel mimarinin korunup,
yenilenmesine yönelik projelere kredi verilmesi ve kredilerde faiz sübvansiyonu yapılması.
ı) (Ek bend: 31/07/2003 - 4966 S.K./4. md.; Değişik bend: 08/11/2004 - 5273 S.K./8.mad) ……….tarihi doku
ve yöresel mimarinin korunup yenilenmesine yönelik uygulamalar yapmak ve bu konulardaki projeleri
kredilendirmek ve gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak
8
Proje alanı, 16.06.2005 tarih ve 5366 sayılı kanuna dayanarak 20.02.2006 tarih ve 2006/10172 sayılı Bakanlar
Kurulu kararı ile Yenileme Alanı olarak ilan edilmiştir.
9
Ayrıntılı bir okuma için bkz: Tarlabaşı İçin Sen de Bir Söz Söyle Paneli, 26 Haziran 2008, TMMOB Şehir
Plancıları Odası, http://www.spoist.org/etkinlik-dosyalari/blog
10
Karar Sayısı : 2006/10961

5
2. Kentsel yenilemeyi yoksulluk ve yoksunluk ilişkisi üzerine yeniden kurgulamak
Kentsel yenileme alanları, çoğu kere, yoksulluğun ve -daha çok da- yoksunluğun
gölgesinin güçlü bir şekilde hissedildiği alanlardır. Kentsel dokudaki bozulmalarla doğrudan
ilişkili olan kentsel yoksunluk, “slum” adı verilen sefalet yuvaları ile kendini göstermektedir.
Yoksunluğun göstergeleri, eski konut dokusu, yetersiz konfor koşulları, onarım ve mevcudu
sürdürme durumu, genel görünümün sefilliği, hizmet birimlerinin ve donatıların noksanlığı ve
düşük standartları, çok kullanıcılık ve yüksek oranda kiracılık durumları ile ifade edilmektedir
(Stewart ve diğ., 1974). Yoksunluğu, çok kabaca, sayısal bir kavram olmaktan öte, temel
kamusal hizmetlere yeterli derecede erişememe hali ile ifade etmek mümkündür. Yoksunluk
kavramı her zaman yoksulluk ile üst üste çakışmayabilir; bazı durumlarda iki kavram arasında
boş ve tanımsız alanlar kalabilir. Bir görüşe göre, yoksulluk istenilen nitelikte ya da düzeyde
olmamayı ifade ederken, yoksunluk bu niteliğin ya da düzeyin yol olması veya olmamasına
karşılık gelmektedir Bilsel vd. (2009).
Yoksulluk ise, daha çok somut ekonomik göstergelerle açıklanıp ifade edilen bir
kavramdır. Yoksulluğun, güçsüz ve örgütsüz bazı sınıfların birarada yaşamasından
kaynaklanan bir olgu olduğu zaman zaman dile getirilmektedir. Özuğurlu (2009)’ya göre,
geçinebilecek gelir ya da diğer üretken kaynakların yokluğu, toplumsal-kültürel hayata ve
politik süreçlere katılım eksikliği, belirli bir hayat kalitesini sağlayabilme kapasitesinden
yoksunluk ya da aile-hemşehrilik ve toplumsal kurumların sağladığı güvenlik ağlarının dışına
düşmek gibi göstergeler, herhangi bir teorik işlemden geçmeden, yoksulluğun kavramsal
çerçevesi olarak kabul edilir.
Lewis11, yoksul hanehalklarının yaşamları üzerine yaptığı derinlemesine analizde,
yoksul ve uzun süreli işsizlik sorunu olan ve yoksul alanlarda yaşayan insanların bu alanlarda
toplanmasının, gelecekte sosyal problemler oluşmasına katkıda bulunan bağımsız bir faktör
olan bir yoksulluk kültürü yarattığını vurgulamakta, benzer şekilde, Wilson12, siyahi
toplulukların gettolarında ekstra sosyal problemler olduğunu, bunun, siyahilerin ayrıştırılmış
bir dünyada yaşamalarından kaynaklandığını iddia etmektedir. Massey ve Denton13 da,
ayrışmanın kendisini, yoksulluğu üreten ve bütünleşmeyi önleyen bir faktör olarak ele
almaktadır (aktaran: Musterd, 2003).
Küreselleşen dünyamızın değişen sosyo-ekonomik dengeleri, birçok kavramın olduğu
gibi, yoksulluğun da içeriği ve kapsamını farklılaştırmıştır. Bu farklılaşma, yeni yoksulluk
kavramını gündeme getirmiştir. Yeni yoksulluğun kriterlerine bakıldığında, istihdam ve gelir,
çocukların eğitimiyle ilgili sorun ve tavırları, konut durumları, aile ilişkileri, göç ettikleri
kırsal kesimle sürdürdükleri veya sürdürmedikleri ilişkiler, ulaşabildikleri formel veya
enformel yardım mekanizmaları gibi unsurları içinde barındırdığı görülmektedir; yeni
yoksulluk olarak adlandırılan olgu, toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, ekonomik
ilişkiler açısından sistemle bütünleşmesi giderek zorlaşan bir tabakaya işaret etmekte ve
toplumla bütünleşme ihtimalini büyük çapta ortadan kaldıran koşulların bir ürünü olarak
ortaya çıkmaktadır. (Buğra ve diğ, 2003).

11
Lewis, O. ‘The culture of poverty’, in LeGates, R.T. and Stout, F. (eds) The City Reader. London and New
York: Routledge, 1966, 217–224.
12
Wilson, W.J. The Truly Disadvantaged: The Inner City, the Underclass, and Public Policy. Chicago 1987,
University of Chicago Press. ve Wilson, W.J., When Work Disappears: The World of the New Urban Poor. New
York, 1996, Alfred A.Knopf.
13
Massey, D.S. and Denton, N.A. American Apartheid. Cambridge: 1993, Harvard University Press.

6
Günümüz dünyasında başlıbaşına bir “sistem sorunu” haline gelmiş olan yoksulluk, yaşam
alanlarına dair ihtiyaç ve taleplerin çıtasını düşürmekte, maliyeti düşürmeye dönük kalitesiz
ve niteliksiz malzeme kullanımını artırmakta ve aşırı kalabalık konutlarda oturulmasına neden
olmakta, konut ihtiyacını ve konut sorununu büyütmektedir. Bu tür sorunlara “yoksullukla”
değil “yoksullarla” mücadele ile çözüm aranmaktadır (“Türkiye’de Konut Sorunu Ve Konut
İhtiyacı” Raporu http://e
imo.imo.org.tr/Portal/Web/new/uploads/file/menu/KONUT_RAPORU.pdf).
İşte bu noktada, kentsel yenileme ve toplumsal yenilenme arasındaki ilişkiye farklı bir
şekilde yaklaşılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Kentsel yenilemenin en önemli ayağı olan
toplumsal yenilenme, yoksulluk ve yoksunlukla mücadele hedefi üzerinden yeniden
düşünülmelidir. Kentsel yenilemenin savaşı, bugün büyük ölçüde fiziksel çevre ile olan
savaştır ve bu savaş toplumun yenilenmesine kapsamlı bir katkı yapamamaktadır. Öyle ise,
aslında başlanılması gereken nokta, -yerel- toplumun kendisidir. Bununla beraber, başlıbaşına
bir sistem olan toplumun yapısını etraflıca analiz etmeden, onu anlamaya çalışmadan, temel
ve öncelikli ihtiyaçlarını saptamadan, yaşama alışkanlıklarını ortaya koymadan, ayrışmaları
yaratan faktörleri belirlemeden yoksulluk ve yoksunlukla mücadele etmek, dolayısıyla da bu
mücadelenin üzerinden toplumu yenilemek mümkün değildir.
Buğra ve diğ. (2003)’ne göre, yoksulluğu tanımlamada, sosyal bilim literatüründe
yoksulluk yerine, toplumla ilgili bir konumu da belirten başka kavramlar tercih edilmektedir.
“Toplumsal dışlanma” (social exclusion), “alt-sınıf” (underclass), “kenardalık”(marginality)
bu noktada önemli üç kavram olarak öne çıkmaktadır.
Toplumsal Dışlanma: AB ülkelerinde daha fazla kullanılan “toplumsal dışlanma”,
tedavisi mümkün bir hastalık gibi görülmektedir. Toplumsal bütünleşme, ancak sosyal politika
vasıtasıyla elde edilebilir (Buğra ve diğ. 2003, Byrne14’dan alıntı). İşin ilginç tarafı ise, bu
kavramların yoksulluğun sebebi olabilecekleri gibi, yoksulluğun da bunlara sebebiyet
verebilmesidir. Yani çift taraflı bir etkileşim söz konusudur. Özellikle de kentsel yenileme
alanlarında, uygulama öncesi, yoksulluğun bileşenleri varsayılan alt sınıflar, toplumsal
dışlanmışlık ve kenarda kalmışlık durumları, uygulama sonrasında her biri birer sonuç olarak
yeni yoksulluk alanları ortaya çıkarabilmektedir. Işık ve Pınarcıoğlu (2003), “sosyal dışlanma
(social exclusion) ve sosyal kabul (social inclusion) ifadelerini açıklarken, bu iki kavramın,
“yoksulluğun yapısının sistemin içinde veya dışında oluşmasını ayırt etmekte olduğunu”
vurgularlar. Sapancalı (2005) ise, toplumsal dışlanmanın, yoksulluk, işsizlik, sosyal koruma,
eşitsizlik, ayrımcılık gibi temel sosyal politika konularını kapsaması ve/veya bunlarla ilişkili
olması itibariyle ekonomik, sosyal siyasal tartışmaların ve kamu müdahalelerinin en önemli
kavramı olarak kentsel dönüşüm/yenileme uygulamalarının da temel sorun alanlarından biri
haline geldiğine dikkat çekmekte; bu doğrultuda dışlanmayı, “bireyin toplumla
bütünleşmesini sağlayan ve bireyin kendi geleceğini oluşturmasında fırsatlara tam anlamıyla
erişimini engelleyen temel gereksinmelerden yoksun kalması, toplumla olan bağlarının
kopması, sivil, siyasal, ekonomik ve sosyal yurttaşlık haklarından yoksun olma/bırakılma
durum ve süreçleri” olarak tanımlamaktadır. Sapancalı’nın tanımından da anlaşılacağı üzere,
toplumsal dışlanmışlık, yoksulluk ve yoksunluk ile doğrudan ilişkili bir kavramdır ve kentsel
yenileme alanları da çoğu kere yoksulluğun ve yoksunluğun hüküm sürdüğü alanlar olarak,
dışlanmışlığa zemin hazırlar gibi görünmektedirler. Burada dikkate alınması gereken ise,
mekan faktörünün bu zeminin oluşmasında doğrudan / baş rolü bulunmadığı; kentsel
yenileme politikalarının ve uygulamalarının, -koşulları itibariyle zaten elverişli olan- bu
alanlarda dışlanmışlığı vareden ortamı yaratıyor olduğudur.

14
Byrne, D., 1999, Social Exclusion Buckingham: Open University Press

7
Kenardalık: Daha çok Latin Amerika’da kullanılan “kenardalık” sisteme entegre
olamamışlığı ifade etmektedir. Kenarda kalanlar, sistemden hiçbir şey beklemeden, ekonomik,
politik ve kültürel anlamda sistemin dışında kalarak kendi kendilerine çözüm üretmektedirler
(Buğra ve diğ. 2003). Bu kesim, toplumun genelini ilgilendiren sosyo-kültürel ve siyasal
gelişmeleri yalnızca bir kenardan izlemekle yetinir ve pasif bir tutum benimser. Toplumsal
olaylara katılım konusunda geri planda kalarak, kararlara “boyun eğmeyi” tercih ederler.
Genel olarak örgütsüz ve lideri bulunmayan kesimlerdir. Bu anlamda da kentsel yenileme
uygulamalarında çoğu kez en fazla mağdur olan, yerinden edilen ve buna karşı gelemeyen
kesimlerdir.
Alt sınıf: Genelde Amerikanların kullandığı “alt sınıf” kavramı, sistemin içinde bir
şekilde var olanların, sistemin dönüşümünden sonra artık aynı olanaklara sahip olamamaları,
sosyal özellikleri nedeniyle toplumsal bir sınıf olmaktan çıkıp, sınıflar altı bir tabaka olarak
ve toplumla bütünleşme beklentileri olmadan, kendi gettolarında yaşamlarını sürdürmelerini
anlatır (Buğra ve diğ. 2003, Wilson, 198715’dan alıntı). Kendine özgü bir kültürel sistemi olan
alt sınıf, sık sık, ekonomik yapısıyla tanımlanır. Vasıfsız işçiler ve işsizlerin yer aldığı bu grup
için “bugün” önemlidir (Pane, 2007). Gelecekten büyük beklentileri bulunmadığı için,
yaşadıkları kentsel yenileme alanlarında projeler kapsamında bir yandan büyük bir
güvensizlik yaşarlar; ancak kaybedecekleri son derece sınırlı olduğundan, bir o kadar da
fırsatlara açıktırlar.
Birleşmiş Milletler’in yoksulluk tanımına bakıldığında, “yeterli bir yaşam
standardına ulaşma ve diğer sivil, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal haklardan
yararlanma açısından gerekli kaynaklardan, yapabilirliklerden, seçeneklerden, güvenlikten ve
güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun oluşla belirlenen bir insanlık durumu” ifadesi
görülmektedir. “Temel mal ve hizmetlerden yoksun olma ve insan haklarının diğer yaşamsal
öğeleri” de yoksulluk tanımı içinde yer bulmaktadır (UNİCEF, 2005).
Ünsal (2002) ise, bir adım daha ileriye giderek kent yoksulluğuna vurgu yapar ve kent
yoksulluğunu, ekonomik bir sorun olmanın ötesinde, geniş kapsamlı bir tablo içinde
değerlendirmek gerektiğini vurgular. Ona göre, bu tablo üç bileşenlidir ve bireysel gelişim
(gelir, eğitim, sağlık ve güvenlik), fiziksel koşullar (konut, kentsel altyapı ve doğal çevre) ve
toplumsal ilişkileri (enformel örgütlenmeler, siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları ve
cemaatler) içerir. Kalaycıoğlu (2002) da, kent yoksulluğunu dayanışma ve direnme
mekanizmaları ile ilişkilendirir ve yoksul kesimi, toplumsal adalet ve eşitlik kavramlarının
toplumda yapılanması, kurumlaşması ve kaynakların dağıtımında sosyal devlet himayesinin
dışında kalan, dışlanmış bir kesim olarak tarif eder.
Yoksulluğa yönelik tanımları çeşitlendirmek kuşkusuz ki mümkündür. Ancak, burada
yapılan tanımlar kapsamları itibariyle genel bir yoksulluk çerçevesi çizdiğinden, bunun
yerine, baştaki “Kentsel yenileme, yoksulluk ve yoksunluk ilişkisi üzerine yeniden nasıl
kurgulanabilir?” sorusuna dönmek yerinde olacaktır.
Kentsel yenileme alanlarının büyük ölçüde birer yoksulluk ve yoksunluk alanı olduğu
açık bir gerçektir. Genellikle yüksek kiracı oranlarına sahip olan bu alanlarda yoksulluğu
yıllık ekonomik göstergelerle tescillenmiş olarak yaşayanların, aynı zamanda birçok kamusal
hizmetten yoksun olduğu, bakımsız, sefil ve köhneleşmiş konutlar ve bu konutların yetersiz
konfor koşulları, hizmet birimlerinin ve donatıların noksanlığı ve düşük standartları, çok
kullanıcılık ve yüksek oranda kiracılık durumları gibi problemlerle yoksunluğu had safhada
hissettikleri söylenebilir.

15
Wilson W. J.,1987, The Truly Disadvantaged: The Inner City, The Underclass and Public Policy Chicago:
University of Chicago Press

8
Dolayısıyla bu tür alanlarda, kentsel yenileme, yoksulluğu, ama daha da çok
yoksunluğu en aza indirgeme hedefinin en önemli aracı olarak görülmek durumundadır.
Yoksunluğu ve yoksunluğu azaltmak amacıyla, kentsel yenileme, fiziksl koşulları
iyileştirmenin yanısıra, yaşam kalitesini sosyal ve ekonomik yönden de yükseltecek tedbirleri
içermeye hizmet etmelidir. Tekeli (2000)’nin yoksulluğu hafifletme bağlamında yaşam
koşullarını iyileştirme ve kolaylaştırma söylemi de bu yaklaşımı desteklemektedir.
Kenardakiler, altsınıflar, dışlanmışlık problemi yaşayanlar, damgalanmış, etiketlenmiş
kesimler için kentsel yenilemenin öncelikli hedefi, yaşam koşullarını iyileştirip, onları
toplumla bütünleştirecek tedbirleri almak olmalıdır.
Bugün yürütlen kentsel yenileme uygulamalarına bakıldığında, büyük ölçüde bu
yaklaşımın tam tersine bir politikanın sürdürüldüğü, mimari değeri yüksek bu alanların
tümüyle bu kesimlerde arındırıldığı; ancak gönderilenlerin yoksulluk ve yoksunluk sorununa
çözüm aranmadığı; bu konuda politikalar izlenmediği görülmektedir. Üstelik bu politikalar
kısa vadeli değil, tam tersine uzun vadeli politikalar olmak zorundadır. İzlemeye, geri
beslemeye, gerektiğinde yeni tedbir ve politikalarla yaşam koşullarını sürekli iyileştirmeye
yönelik bir tutum benimsenmelidir. Aksi takdirde, bugün örneklerine çok sık rastladığımız
şekilde, yalnızca yer değiştirerek, toplumsal yapının iyileştirilmesine, yoksulluk ve
yoksunluğun azaltılmasına hizmet edilemez. Tam tersine, bu yaklaşım yeni dışlanmışlık ve
kenarda bırakılma, hatta terkedilme duygusuna yol açarak, bu kesimler üzerinde bir anomi16
etkisi yaratır. Bu ise, yeni sefalet mahalleler, toplumsal gerginlikler, çatışmalar ve artan
oranda suç anlamına gelir.
Yaşam koşullarının ve kalitesinin iyileştirilmesi, yoksunluk ve yoksulluğun
hafifletilmesi, kentsel yenileme uygulamalarında süreklilik arzetmesi gereken ilkeler
olmalıdır. Özellikle yenileme alanlarının uygulama sonrasında yeniden çöküntü alanı haline
gelmemesi, ya da yeni alanlara yerleştirilen eski sakinlerin, yerleştikleri bu alanları çöküntü
alanı haline getirmemesi için, birtakım uzun soluklu önlemlerin ve izleme mekanizmalarının
geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunu, kentsel suç üzerine çalışmalar yapan Wilson ve
Kenig’in 1982’de ortaya koyduğu “Kırık Pencere Teorisi17”nden yola çıkarak biraz daha
açmak mümkündür: Kırık Pencere Teorisi ile, Wilson ve Kenig, basit suç ya da küçük
düzensizliklerle mücadele etmenin birtakım ciddi suçları önemli oranda azaltacağını ileri
sürmüşlerdir. Temel kaygıları kamu düzeninin sürdürülmesidir. New York, 1990’larda bunu
(metro alanlarında) uygulamıştır. Bu amaçla, küçük düzensizliklerle mücadele edilmiş ve
hafif suçlara yönelik mevzuat katı bir şekilde uygulanmıştır. Benzer şekilde başka kentlerde
de Semt İzleme Programları uygulanmıştır (Beşe, 2006). Kırık Pencere Teorisi’nin konusu her
ne kadar kentsel suçla mücadele ise de, aynı yaklaşım, yenileme sonrası bu alanların
sürdürülebilirliğinin sağlanması için küçük dokunuşlarla, küçük düzensizliklere müdahale
edilebilmesi açısından da benimsenmelidir. Böylelikle yeni çöküntü alanları oluşmadan ve
sorunlar başedilemeyecek kadar büyümeden, radikal ve büyük yıkımlara, inşaatlere,
maliyetlere konu olan projelere gerek kalmadan, bu alanların sürekliliği ve düzenliliği
sağlanacaktır. Aynı şekilde, toplumsal yapıdaki bozulmalara, yaşam koşullarındaki
olumsuzluklara “zamanında” müdahalelerle yoksulluk ve yoksunluğu azaltmak ve yaşam
kalitesini belirli bir çizginin altına düşürmemek ilkesi gözetilmelidir.

16
Anomi: Toplumsal yaşamın yol açtığı amaçsızlık ya da umutsuzluk duygusu.
17
Teoriye göre, bir binadaki herhangi bir kırık pencere tamir edilmezse, binaya kimsenin gözkulak olmadığını
düşünen insanlar diğer pencereleri de kırmak isteyecekler ve daha fazla pencere kırılacaktır. Bir süre sonra da
bina penceresiz kalacaktır.

9
3. Toplumsal dışlanma: Yenileme uygulamalarının kaçınılmaz sonucu (mu)
Kentsel yenileme alanları, genel özellikleri itibariyle, kabaca iki kategoride
değerlendirilebilir. Bunların ilki fiziksel koşulları itibariyle yüksek kiracılık oranlarına sahip,
aralarında duygusal bağlar ya da dayanışma bulunmayan insanların kısa süreli, geçici olarak
ya da sadece birkaç yıldır birarada yaşadığı alanlardır. Bekarların, işsizlerin, marijinal
sektörlerde çalışanların oranı yüksektir. Örgütsüzlük, toplumsal liderlerinin bulunmayışı,
sınırlı gelecek kaygısı ve günü kurtarma duyguları bu alanlarda yaşayanların ortak paydasıdır.
Suçluluk oranı, yasadışılık ikinci gruba göre çok daha yüksektir. Fiziksel anlamda eskimişlik
ve köhneme, konutların içinde de dışında da aynı ölçüde belirgindir. Burada yaşayanlar, güçlü
bir dışlanmışlık duygusu yaşamakta, toplumla bütünleşme konusunda büyük problemler
yaşamaktadır. Yalnızlık ve anomi, giderek artan şekilde kendini göstermektedir.
Eski ve yerleşik semtlerde ise, bu durumun tersine, onlarca yıldır aynı mahallelerde
yaşayan, aralarında manevi bağlar, destek ve dayanışma duygusu bulunan insanlar
bulunmaktadır. Bu alanlarda özellikle sosyal kontrol mekanizmaları güçlüdür. Kiracılık
oranları ilk kategori kadar yüksek değildir; kiracıların büyük çoğunluğu da hemen hemen ev
sahipleri kadar uzun sürelerdir alanda yaşamaktadır. Aile hayatı güçlü; çocuk oranı diğerine
nispeten çok daha yüksektir. Bu alanlarda gelecek kaygısı ve yaşamdan beklentiler daha fazla,
mahalle dernekleri gibi örgütlenmelerle mahalleye sahip çıkma ve aidiyet duygusu daha
güçlüdür. Fiziksel olarak eskimişlik konutların dış cephelerinde kendinii gösterir; bununla
birlikte, iç mekanlarda eskimeye rağmen, bakım, onarım yer yer kendini gösterir. Bu
mahallelerin sakinleri ciddi boyutlarda toplumla bütünleşme sorunu yaşamayanlardır. En
azından ilk grupta olduğu gibi bir yalnızlık ve tek başına bırakılmışlık duygusu
bulunmamaktadır. Buralarda yaşananı, “kenardalık” kavramı bir ölçüde daha iyi
tanımlayabilir.
Herbert Gans, Boston’un Batı Yakası üzerine yaptığı araştırma sonucu, 1959 yılında
yazdığı makalede18, benzer bir ayrıştırmaya gitmiş, bu tür alanları sefalet mahalleleri ve düşük
kiralı alanlar olarak ikiye ayırmıştır (derleyen:Yörükan, 2006). Ona göre, “sefalet mahalleleri
içerisinde bulunan konutlar ve diğer unsurlar fizik, sosyal ve duygusal yönden sakinlerine
veya topluma geniş ölçüde zararlı olduğu bilinen birtakım yerlerdir. Düşük kiralı konutlar ve
diğer unsurlar ise, fazla kira ödemeyen, modern tesislerin yokluğunu, fazla yoğun bir şekilde
oturmayı, müstakil olmamayı, merdiven çıkmayı ve diğer rahatsızlıkları kabul eden halkın
oturmakta olduğu, insan sağlığı için zararlı olmayan zorunlu birtakım tesislerin bulunduğu
yerlerdir”.
Kentsel yenileme alanlarında özellikle ilk grupta yer alanların toplumsal dışlanmışlık
sorunu, uygulama süreci ve sonrasında giderek daha sancılı bir hal almaktadır. Özyurt (2007),
kentlerde aralarında duygu ve heyecan bağı olmayan insanların bir arada yaşamaları ve
çalışmalarının rekabet, yükselme ve düşmanlık duygusunu geliştirdiğine, farklı tiplerdeki
insanlar arasında gerçekleşen sosyal ilişkinin heterojenliğinin, bireyleri farklı gruplarla
ilişki içinde olmaya yönelttiğine vurgu yapar ve kent halkının ihtişam ve sefalet, zenginlik ve
yoksulluk, entelektüellik ve cahillik, düzen ve kaos arasında büyüyen çelişkilerden
kurtulamadığını belirtir. Wirth’ten aktararak, çağdaş kentte yaşamanın stratejisine sahip
olmayanların, sınırları kalınlaştırma eğiliminde olduklarına, kendi yaşanabilir alanlarını
çevrelenmiş “getto”lara dönüştürdüklerine, bu gettonun, dışarıdakiler için “girilmez bölge”,
içeridekiler için de “çıkılmaz bölge”olduğuna dikkat çeker. Büyük kentlerde hayatta
kalmanın stratejisi artık birliktelik değil, “sakınma” ve “arınma”dır. Wirth’in deyimiyle

18
Gans H. J., “The Human Implications of Current Redevelopment and Relocation Planning”, Journal of
American Institute of Planners, 1959, C: XXV, 15-25

10
“sınırların kalınlaşması, toplumsal ayrışmayı yaratmakta, bu durum toplumda çemberin içinde
ve dışında kalan gruplar olarak kendini göstermektedir.
Randolph ve Bruce (2000)’a göre, birçok yönden, toplumsal dışlanma, oluşan
toplumsal dezavantajın ve hatta onun da öncesinde, sosyal yoksunluk ve yoksulluğun
kapsamında bir gelişmeyi ifade eder ve dezavatajın maddi (somut) yönlerinden daha fazlası
anlamını taşır. Bu durum, ayrıca yaşam fırsatlarına, somut olmayan nitelik ve değerlere
ulaşma ile de ilgilidir.
Birçok kentsel yenileme uygulamasının, süreçleri ve sonuçları itibariyle
değerlendirildiklerinde, toplumsal dışlanmaya sebebiyet verdiği görülmektedir. Yapılan
uygulamaların genel yaklaşımı, bu alanlarda yaşayanları, mevcut ya da potansiyel başka bir
yoksulluk ya da yoksunluk alanına göndermekten ibarettir. Yalnızca ülkemizde değil,
dünyada da çok tartışılan bir konu olarak, yenilenen alanlar büyük bir değer artışına konu
olmakta, dolayısıyla bu alanlara daha varsıl sınıflar yerleşmektedir. Bu yeniden yerleştirme
sorunu, kentsel yenileme uygulamalarına karşı yürütülen en temel eleştiriler arasında yer
almaktadır. Alandan çıkarılanlar için ise, önceden de var olan dışlanmışlık duygusu, daha da
güçlenerek büyümeye devam etmektedir. Yenileme alanlarının dışına sürülenler, kendi
kaderlerine terkedilmekte, sahiplenilmemekte ve zaten var olan dışlanmışlık duygusu, artarak
güçlenmektedir. Öyleyse, dışlanmaya yol açmayacak bir yenileme uygulaması mümkün
müdür sorusunu tartışmak, konuyu biraz daha açmak açısından faydalı olacaktır.
Kentsel yenileme alanlarında toplumsal dışlanmayı yaratan -ya da artıran- iki temel
unsur vardır. Bunlardan biri, yenileme sonrası mülk değerlerindeki ve kiralardaki artış,
ikincisi yenileme alanlarında görev yapan karar vericilerin dışlayıcı ve zorlayıcı politikaları.
Mülk değerlerindeki ve kiralardaki artış, alanın eski sakinlerinin, özellikle de kiracıların,
yenileme sonrasında burada yaşamasını olanaksız kılmaktadır. Alanda yaşayanlar, ekonomik
anlamda alanın yeni değeriyle başedebilecek güçte değillerdir. Dolayısıyla, bu konuda
tedbirler alınmadığı sürece, yürütülen kentsel yenileme uygulamasının her ne kadar bu kişileri
uzaklaştırma gibi bir tutumu olmasa da, buradan uzaklaşmaya mahkum kalmaktadırlar. Bu
konuda, proje sonrası, eski sakinlere özel olarak, mülk ve kira denetimine yönelik hukuki
tedbirlerin alınması ve böylelikle onların alanda yaşamaya devam etmelerinin sağlanması çok
önem taşımaktadır. İkinci olarak, karar vericilerin tutumlarının yeni bir bakış açısına
kavuşturulması gereklidir. Karar vericilerin, alanın sakinlerini ve kullanıcılarını dikkate
almayan, taleplerini dinlemeyen, onları proje sürecine dahil etmeyen yaklaşımları
değiştirilmelidir. Karar vericilerin, alanın sakinlerini yenileme projesinin temel taşı olarak
kabul eden bir yaklaşıma dönülmesi önemlidir.
Yerinden etme, genellikle yeni toplumsal sorunları beraberinde getirmektedir. Bunun
“zorlayıcı bir uygulama” ile yapılması, sorunları daha da büyütmektedir. P. Marris, bir
makalesinde19, yenileme uygulamalarında yeniden yerleştirme ile ilgili şunları söylemektedir:
“Bazı aileler, yeni konutları sayesinde belki de daha iftihar edecekleri bir yaşayış içine
girmişlerdir; fakat genellikle yeniden yerleştirme ana problemlerin çözümünü daha güç bir
hale getirmiştir. Büyük toplumla ilgili korkularının kendi sefalet mahallesi kültürleri içinde
yenebilen gençler, yeni yerlerinde kendilerini ümitsiz ve mutsuz hissetmiştir” (derleyen:
Yörükan, 2006). Burada üzerinde önemle durulması gereken bir nokta daha bulunmaktadır:
Bazı özel durumlarda, eski sakinlerinin tümünün veya bir kısmının alandan uzaklaştırılması
gerekebilir. Ancak, bu kimselerin yerlerinden edilmesi, aslında onların dışlanması anlamına
gelmemelidir. Dışlama sadece alandan uzaklaştırma demek olmadığı gibi, kimi zaman alanda
muhafaza edilenler de toplumsal dışlanmaya maruz kalabilir. Dışlamayla mücadele, doğrudan

19
Marris P., “The Social Implications of Urban Redevelopment”, Journal of the American Institute of Planners,
1962, C: XXVIII, 180-186

11
yer ile ilgili bir konu olmaktan çok, başlı başına bir sosyal problem olarak ele alınmalıdır. Bu
noktada, sakinleri sürece katma konusu öne çıkmaktadır. Alanın sakinlerinin, -olduğu yerde
ya da gittiği yerde- yerinden çıkarılacaksa gideceği yer hakkında söz sahibi olması, kentsel
yaşama katılması, kentsel yaşama ve üretim süreçlerine katılabilmeleri için gerekli koşulların
onlar için hazırlanması, sosyal paylaşım merkezleri oluşturulması ve herşeyden önce bu
kimselerin karar vericiler / kent yöneticileri tarafından -her neredelerse orada- sahipsiz
bırakılmaması, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi temel haklarının temin edilmesi, özel ihtiyaç
gruplarını bu yeni yaşam koşullarına dahil edecek tedbirlerin alınması, dışlanmışlık
duygusunu ortadan kaldıracak temel ilkeler olarak sıralanabilir.
Yeniden yerleştirme durumlarında birarada yaşayan toplulukların, yine birlikte yaşama
olanağı bulacağı yaşam zeminlerinin oluşturulması da bu anlamda önem taşımaktadır. Bu
durumda, bu kesimler, eski yaşam koşullarına özlem duymadan, toplumun bir kıyısına
itilmeden, toplumun geri kalanına öfke ve kin duymadan, güvenle yaşama olanağına sahip
olacaklardır.
4. Yenileme alanlarında toplumsal bütünleşme
Toplumsal dışlanma sorunu ile doğrudan ilintili bir başka kavram ise, toplumsal
bütünleşmedir. Bir toplulukta yalnızca dışlanma sorununu çözümlemek yeterli
olamamaktadır. Dışlanma sorununu ortadan kaldırmakla yetinmek, yerel toplulukların bu kez
de kenarda kalmışlık duygusu içinde yaşamalarına yol açar. Yenileme uygulamalarında yerel
toplulukların toplumla bütünleşmesini sağlamak, yerel toplumu dinamik ve üretken hale
getirecek başta gelen hedeflerden olmalıdır. Aksi takdirde, kent içinde birbirinden kopuk,
uyumsuz, parçalanmış yaşam alanları ortaya çıkacaktır. Oysaki uluslararası birçok anlaşmada
da odak noktası olan kentsel sürdürülebilirlik, ancak ve ancak sosyal ve mekansal anlamda
uyumlu, bütünleşik alanlar yaratmakla gerçekleşebilir.
Bu noktada, öncelikle toplumsal bütünleşmeden ne anlaşıldığını ortaya koyarak
konuyu açmak mümkündür. Toplumsal bütünleşme (social integration), bir topluluğun sosyo-
kültürel, ekonomik ve mekansal anlamda birarada, saygı, hoşgörü ve güven çerçevesinde
yaşaması, kentsel gerginlik ve çatışmalardan arınma, sosyo-kültürel, ekonomik ve mekansal
koşullar arasında derin uçurumların değil, farklılıkların var olması gibi unsurları içerir.
Kabaca, bir topluluğun üyelerinin, toplum içinde kalmasında rol oynayan güçlerin bileşkesi
olarak tanımlanır. Sosyal bütünleşme kavramı ilk önce, Augusıc Comte'un sosyal uyuşma
(Con-sensus Social) ifadesinde yeralmıştır. Daha sonraları Emile Durkheim'ın "Sosyal işbö-
lümü" teorisi içinde, insanların "işbölümüne bağlı bütünleşme" durumlarının açıklanmasında
kullanılmıştır. Amerikalı ve İngiliz sosyal bilimciler ise, "kültürel bütünleşme" terimini
kullanmayı tercih etmektedirler (Er, http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm).

Toplumsal uyum (social cohesion), topluma dahil olma (social inclusion), sosyal
uyuşma (social consensus), kentsel çoğulculuk (pluralism) gibi kavramlarla doğrudan ilişkili,
hatta çoğu kez üstüste çakışan bir kavramdır. Leichester Belediye Başkanı Rodney Green,
bütünleşik bir toplumun, farklı ırk, yaş, geldiği yere bağlı olarak, konut, eğitim ve boş zaman
aktivitelerini özgürlük, mutluluk içinde birarada sürdürmesini sağlayan birçok çapraz ilişkiyi
içinde barındırdığını belirtir (Social Cohesion Report, 2006). Housing, Planning, Local
Government and The Regions Komitesi’nin tanımına göre, bütünleşik bir toplumda,
- Tüm topluluklar için genel bir vizyon ve aidiyet duygusu sözkonudur.
- İnsanların farklı geçmişlerindeki ve durumlarındaki çeşitliliğinin değeri bilinir ve
bu durum olumlu olarak değerlendirilir.

12
- Bu farklı geçmişlerden gelenlerin benzer yaşam fırsatları vardır.
- Çalışma alanlarında, okullarda ve mahallelerde, farklı geçmişlerden gelen insanlar
arasında güçlü ve olumlu ilişkiler geliştirilir (Social Cohesion Report, 2006).
Kentsel, sosyal, etnik bütünleşmenin, sosyo-mekansal düzeyde yukarıdan aşağı destek
ve etnik çeşitliliği dikkate alan bir yerel perspektif gerektirdiğini belirten Ingeborg vd.
(2006)’ne göre, bunun üç temel ilkesi şunlardır:
- Ekonomiye ve istihdama uçlar uzatan yerel ekonomiyi desteklemek
- Okulların eğitim odaklı bütünleşik fonksiyonlarını artırmak
- Birarada yaşamaya hoşgörü ve yaşayan mahalleleri geliştirmek
Ingeborg’un belirttiği gibi, toplumsal bütünleşmeyi kentsel hayatın farklı aşamalarında
izlemek mümkün olabilir. Ekonomik alanda, sosyal alanda, örgütlenme alanında ve kentsel /
mekansal alanda toplumsal bütünleşme için farklı stratejiler yeralabilmektedir. Kentsel
yenileme uygulamaları bu amaçla çeşitli politikaları içermek durumundadır.
Toplumsal bütünleşmenin önemli bileşenlerinden biri olarak, kentsel çoğulculuktan
söz etmek yerinde olacaktır. Bilgin ve Göregenli (2002)’ye göre, “Kent yaşamında
çoğulculuktan söz etmek, aynı bir bütün içinde yer alan öğelerin veya alt birimlerin, ilke
olarak etkileşimini varsayar. Çoğulculuk, herkesin kendi dünyasını kurup diğerlerinden
kopmasını değil, onlarla etkileşim içerisinde olmasını gerektirir. Bu, kendi kültürel
kimliğinden kopmadan bir üst kimlikle birleşme olgusur”. Tekeli’ye göre (2002), demokratik
bir çoğulculuk modelinde, toplumdaki tüm grupların çıkarı eşit ölçüde önemlidir; bu yüzden
de kimse kendini dışlanmış hissetmez.
Ülkemizde de son yıllarda toplumsal bütünleşme konusu, merkezi düzeyde tartışılan
ve dikkate alınan bir konu olarak öne çıkmaktadır. 2009 yılında yürütülen KENTGES
çalışmasının “Toplumsal Yapının Güçlendirilmesi” başlığı altında toplumsal bütünleşme
önemli bir başlık olarak yeralmıştır (KENTGES Raporu, 2009). Raporun “Sosyal
Bütünleşme” alt başlığı kapsamında, mekansal planlama politikaları ve yaklaşımları, sosyal
politikalar ve ekonomik politikalar olmak üzere üç ilke yer almış, “yaşam ve mekan
kalitesinin iyileştirilmesi ve artırılması, düşük kaliteli ve riskli konut ve konut dokularının
yerinde ikamet ilkesi çerçevesinde iyileştirme ve yenileme politikalarıyla sağlıklı kentsel
doku ve yaşam çevrelerine dönüştürülmesi, kentsel dönüşüm alanlarında yerinde ikamet
ilkesi gözetilerek mutenalaştırmanın sınırlandırılması, kapalı ve sosyal yaşamdan kopuk
toplulukların kentsel sosyal ve mekânsal sistemle bütünleştirilmesi, dışlanma ve
ayrımcılığın önlenmesi ve sosyal bütünleşmenin sağlanması için; merkezi ve yerel
yönetimlerce, birlikte yaşamanın önceliklerine ağırlık veren kentsel yaşam kültürü,
bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı halk eğitim programları gibi sosyal içerikli
çalışmaların geliştirilmesi, sosyal düzensizliklere ilişkin yaptırımlar konusunda yasal
düzenlemeler yapılması ve bunları uygulayacak görevlilerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi;
ilgili sivil toplum kuruluşlarının sosyal bütünleşmeye katkı sağlayacak şekilde nitelik ve
nicelik olarak gelişmelerinin desteklenmesi, işsizlik, yoksulluk, sosyal güvence yoksunluğu
ve çalışma alanındaki eşitsizlikler gibi ekonomik nedenlerden kaynaklı dışlanma ve
ayrımcılığı azaltacak mesleki eğitim ve işe yerleştirme önlemlerin artırılması” gibi hedefler
raporda sıralanmıştır.
Görüldüğü üzere, ülkemizde toplumsal bütünleşme merkezi düzeyde ele alınan bir
sorun alanı haline gelmiştir. Nitekin 2007-2013 yıllarını kapsayan 9. Kalkınma Planında da bu
konuda politikalar yer almaktadır. Bölgesel Gelişmenin Sağlanması ana hedefi altında yeralan
hedeflerden ikisi, kentsel yenileme ve toplumsal bütünleşme hedeflerine ulaşmanın da

13
yollarını göstermektedir. 9. Kalkınma Planı’na göre, yerel dinamiklere ve içsel potansiyele
dayalı gelişmenin sağlanması ve yerel düzeyde kurumsal kapasitenin artırılması hedeflerini
destekleyen diğer maddeler şöyledir:
- Toplumsal bütünleşme ve dayanışmanın artırılması amacıyla hoşgörü, toplumsal
diyalog ve ortaklık kültürünü geliştirici politikalara öncelik verilecektir.
- Gençlerin aileleriyle ve toplumla iletişimlerini daha sağlıklı hale getirecek,
özgüvenlerini geliştirecek, yaşadıkları topluma aidiyet duygusu ve duyarlılıklarını artıracak,
karar alma süreçlerine katılımlarını sağlayacak tedbirler alınacaktır.
- Kamu politikalarının oluşturulmasında demokratik katılımı, saydamlığı sağlamak
ve toplumsal diyaloğu geliştirmek için STK’ların karar alma süreçlerine katkılarını
sağlayacak mekanizmalara yönelik çalışmalar yapılacaktır.
- Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının sosyal hizmet ve yardımlar
alanındaki faaliyetleri desteklenecektir.
Toplumsal bütünleşmeyi sağlamada, toplumun çeşitli kesimlerine farklı görevler
düşmektedir. Bu anlamda, toplumsal bütünleşmede söz sahibi olan farklı aktörlerin
benimsemesi gereken ilkeler sıralanmıştır (Tablo)
Alan Ekonomik Sosyal alanda Örgütsel Kentsel /
alanda alanda Mekansal
alanda
Toplumun Yerel ekonomik Toplumun geri Kendi içlerinde Kentsel yenileme
Kendisi işlevlerine ve geçim kalanına karşı liderler çıkararak uygulamalarının
kaynaklarına sahip hoşgörülü ve örgütlenmek gereği gibi
çıkmak, onları toleranslı uygulanmasında
geleceğe aktarmak davranmak, Katılım kolaylaştırıcı rol
konusunda böylelikle süreçlerinde rol oynamak,
oynamak
girişimlerde bütünleşmeye
bulunmak katkıda bulunmak Kentsel yenileme Mekana ve ait
süreçlerinde aktif olduğu yerel
görev almak topluluğa sahip
çıkmak
Yerel ve bölgesel
ölçekteki toplumsal
Sivil toplum ve
gruplar arasında
kentin diğer
ekonomik
aktörleri ile
eşitsizlikleri
Dışlanma ve işbirliği sağlamak
azaltacak tedbirleri Kentsel toplulukları
ayrımcılığın
almak yenileme
önleyecek
süreçlerinde ortak
mekanizmalar kentsel mekanlarda
Yerel işgücü ve geliştirmek Toplumsal (Pazar yerleri,
istihdam yaratacak, bütünleşmeyi kermesler, el
yeni fırsatlar sağlamaya yönelik sanatları sergileri,
üretecek olarak kurumsal festival alanalrı
yaklaşımlar kapasite gibi)n biraraya
geliştirmek geliştirmek getirerek,
Yerel ve bütünleşmelerine
Merkezi katkıda bulunmak
Kira ve mülk
Yönetimler Sosyal hizmet
değerleri alması gereken
konusunda yoksulların ve
yenileme dezavantajlı
uygulamaları Kentsel çelişkileri grupların
öncesi ve yönetmek belirlenerek, temel

14
sonrasında ayrışma sosyal yardım
ve kutuplaşmalar hizmeti verilmesi
yaratılmaması için
gerekli koşulları
oluşturmak
Yerel ekonomiyi,
toplumsal sınıflar
arasındaki ayrışma
ve çatışmaları
azaltacak bir araç
olarak kullanmak

Çeşitliliğe ve yerel
toplumsal
değerlere tolerans
gösterilmesi
amacıyla bu
çeşitliği “değerli”
hale getirecek Çeşitli Kamusal
Kentsel yenileme stratejiler üretmek düzeylerdeki mekanlarda
alanlarında demokratik etkinlikler
toplumsal süreçlere katılım düzenleyerek,
bütünleşmeyi Toplumsal gösterilmesi yerel topluluklarda
sağlamak üzere taleplere duyarlı konusunda yerel diyalog ortamları
yeni bilimsel politikaları, toplulukları teşvik yaratarak,
Sivil Toplum, ekonomik modeller kentsel yenileme etmek, özendirmek toplumsal
geliştirmek uygulamalarının ve bütünleşmeye
Meslek odağına cesaretlendirmek katkı sağlamak
Odaları, yerleştirmek
Üniversiteler
Yerel/toplumsal
aidiyeti
güçlendirecek
sosyal aktiviteleri
geliştirmek

Projeler yoluyla Farklı kesimlerden Çoğulculuğu Yenileme


fonlar bulunmak ve toplulukları zaman destekleyici süreçlerinin süreki
kullanmak zaman biraraya toplumsal katılım gözlemcisi ve
getirecek mekanizmaları denetçisi olmak
düzenlemeleri geliştirmek amacıyla
sağlamak mekandaki
uygulamalrı
sürekli olarak
izlemek

Yerel kimliklere Yenileme


vurgu yapacak, uygulamasında rol
onları oynayan aktörler
güçlendirecek arasında tarafsız
projler geliştirmek hakemlik yapmak,
uzlaştırıcı rol
üstlenmek

15
Toplumsal
dayanışma, uyum
ve bütünleşmeyi
sağlayacak sosyal
politika ve
projeler
geliştirmek

Uygulayıcılar Toplum temelli Alanda yaşayanları Ortaklıklar, Mekanı toplumun


projelerde aşırı sürekli protokoller ve temel ihtiyaçları,
yüksek karlardan bilgilendirmek ve işbirliği modelleri talepleri ve yaşam
ödün vererek, onlara uygulamaya vasıtasıyla alanda alışkanlıkları
uygulamaların rant karşı güven uygun örgütlenme doğrultusunda
projelerine duygusu aşılamak modelleri kurmak şekillendirmek
dönüşmesinin
önüne geçmek; Toplumsal
çeşitliliği ve
böylece toplumsal
değerleri, kentsel
gerginlik, çatışma
mekanı
ve ayrışmaları
engellemek zenginleştirecek
araçlar olarak
kullanmak
Mekanı
tektipleştirmek ve
/veya derin
ayrışmalara neden
olacak mekanlar
üretmek yerine,
toplumsal eşitlik,
uyum ve
bütünleşmeye
hizmet edecek
alanlar yaratmak
Olabildiğince yerel
toplulukları yerinde
muhafaza eden
yenileme
yaklaşımlarını
benimsemek
Çeşitli Kamu / Yerel toplulukların Yerel halkı Kentsel yenileme Yenileme
Özel Kurum ve ekonomik refah toplumun geri uygulamalarında alanlarında sağlık,
düzeyini artırmayı kalanıyla aktif birer aktör eğitim ve güvenlik
Kuruluşları hedefleyen eylem bütünleştirecek olarak yerel gibi konularda
(Hastaneler, ve girşimlerde rol sosyal ve kültürel yönetimlerle, sivil destek verecek
eğitim almak projelerde rol toplum ve merkezler
kurumları, oynamak üniversitelerle oluşturup, özellikle
SGK, vb) işbirliği yapmak yaşlılar, çocuklar,
gençler, kadınlar
gibi özel ihtiyaç
gruplarının
gelişimlerine katkı
sağlamak

Tablo: Toplumsal Bütünleşme Odaklı Kentsel Yenilemede Stratejiler


Türkiye’deki dönüşüm mevzuatı sosyal problemlere referans vermediği gibi, merkezi
yönetimin, 9.Kalkınma Planı’nda sosyal politikalarla dönüşüm mevzuatını ilişkilendirmeye

16
yönelik bir çabası da görülmemektedir. Bugünkü anlayış içinde, gerek merkezi yönetimin,
gerek yerel yönetimlerin, gerekse uygulayıcıların, sosyal sorunları çözmeye yönelik
yaklaşımında, sosyal sorunların alanda yaşayanlardan kaynaklandığına yönelik bir kabul
olduğu da göze çarpmaktadır. Oysaki sosyal sorunların varlığının, sosyal sorunların yaşayan
kişilerden çok daha eski ve geniş kapsamlı bir durum olduğunu, sorunların kökenine inmeden,
sorunların yerini değiştirmenin, sorunları kökten çözemeyeceğini hatırlamakta yarar vardır.

Bu açıdan bakıldığında, İngiltere’de merkezi yönetimin alan-özelindeki girişimleri (bir


diğer deyişle mahalle ölçeğindeki dönüşüm / yenileme programları) bir dizi eleştiriye konu
olmuştur. Buradaki temel sorun, tüm problemlerin ‘alan özelinde’ tanımlanmasıdır. Bu
yaklaşımda sadece alan özeline odaklanıldığından, yerelde sunulan hizmetler fiziksel çevre
sorunlarını çözse bile, asıl sorunların kökenine inilmesi -yani üst ölçekteki ekonomik
sorunlara müdahale edilmesi- söz konusu değildir. Bu da sorunları sadece alana indirgeyerek
bir ‘mekansal fetişizm’ (spatial fetishism) yaratmakta, üst ölçekli sosyal ve ekonomik
sorunların görmezden gelinmesine yol açmaktadır (Oatley, 200020, aktaran Özdemir, 2010 ).
Alan özelindeki politikaları eleştirenler arasında en güçlü seslerden biri olan Oatley
(2000)’e göre mahallelerde yaşanan sorunların başında ekonomik problemler ve işsizlik
gelmekte olup bu durum aileleri konut piyasasından dışlamakta, suç, eğitimsizlik, sağlık
sorunları gibi bir dizi diğer soruna yol açmaktadır. Mahallelerin dışında var olan üst ölçekli
sebeplere odaklanmadan, mikro-ekonomik tedbir ve teşviklere yönelmek başarısızlık
yaratmaya mahkûmdur. Bu açıdan yönetimdeki İşçi Partisi’nin ‘küreselleşmeye karşı bir şey
yapılamaz, neoliberalizmden başka bir yol mümkün değildir’ yaklaşımını eleştiren Oatley,
alan-özelindeki stratejilerin eskiden beri uygulandığına ve buna rağmen derinleşmeye devam
eden eşitsizliklerin varlığına dikkat çekerek, asıl dönüşümlerin önce üst ölçekli politikalarla
başlayacağını belirtmektedir (Oatley, 2000, aktaran Özdemir, 2010). Bu çerçevede, Oatley,
yerel, bölgesel, ulusal ve ulusüstü düzeyde bir dizi strateji uygulanması gerektiğine ve
dünyayı birbiri ile rekabet etmekte olan ulusal ekonomiler olarak görmek yerine desantralize
olmuş bir sistem olarak kabul etmek gerekliliğine değinmektedir.

Alan-özelindeki teşviklere yönelik bir diğer eleştiri de Hastings (2003)21 tarafından


yapılmaktadır (aktaran Özdemir, 2010). Mahalleler için geliştirilen dönüşüm projelerinde
birbiri ile birlikte ele alınması gereken iki yaklaşımdan söz etmektedir: dışa dönük (outward-
looking) ve içe dönük (inward-looking). Bunlardan birincisi, alandaki sosyal dışlanma,
yoksulluk, işsizlik, kentsel mekandaki ayrışma gibi problemlerin kökenlerinin üst ölçekte
ekonominin yapısal sorunlarından kaynaklandığına vurgu yapan yaklaşımdır. Bu bakış açısı,
bir alanda yer alan sorunların çoğu kez işsizlik sorunu ile başlayarak devamında eğitimsizlik,
artan suç oranları, sağlık koşullarının kötüleşmesi, fiziksel mekanın köhnemesi gibi
katlanarak artan diğer sorunları tetiklemesi görüşüne dayanır. Dışa-dönük olarak
tanımlanabilen bu yaklaşımda, alan ölçeğinde görülen sorunların kökenleri, üst ölçekte
görüldüğü için öneriler de alan dışına referanslı, kent ölçeğinde çözüm arayışlarını
içermektedir. İkinci yaklaşım ise, tümüyle alana odaklanan ve alandaki problemleri alana
özgü olarak algılayan, üst ölçekli ekonomik ve sosyal dinamiklere yer vermeyen yaklaşımdır.

20
Oatley, N., ‘New Labour’s Approach to Age-old Problems: Renewing and revitalising poor neighbourhoods –
the national strategy for neighbourhood renewal’, Local Economy, 15(2), 2000, 86-97
21
Hastings, A. ‘Strategic, multilevel neighbourhood regeneration: an outward-looking approach at last?’,
R.Imrie ve M.Raco (ed), Urban Renaissance? New Labour, Community and Urban Policy içinde, The Policy
Press, 2003, Bristol

17
İçe dönük olarak tanımlanabilen bu yaklaşımda, alandaki sorunlar yine alanda yaşayanların
bir kusuru/eksikliği olarak görülür (Hastings, 2003, s.87-88). Bu bakış açısı çerçevesinde,
hem Hastings (2003) hem de Oatley (2000), çok-katmanlı yaklaşımlar geliştirilerek, alan
özelindeki yaklaşımların üst ölçekli sorunlar ve bunlara yönelik politikalar düzeyinde ele
alınmaya başlanması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar.

5. Kentsel yenileme uygulamalarını başarılı kılmada bir araç olarak toplumsal yenileme
Yoksulluk, açlık, işsizlik, suç, etnik, vb. sorunlarla uğraşan kentlerde toplumlar
giderek daha büyük bozulmalara uğramaktadırlar. Kentsel yenileme uygulamalarında
toplumsal bütünleşme, yenileme uygulamalarını başarıya taşıyacak bir adım olarak büyük
önem taşımaktadır. Bununla birlikte, kentsel yenilemenin ana hedefi, toplumsal bütünleşmeyi
bir adım daha ileriye götürecek olan toplumsal yenilenmedir. Yalnızca mekansal gelişim ve
yenilenmeleri hedef alan kentsel yenileme uygulamalarının, kentsel sürdürülebilirliği
sağlamada başarısız olduğu, örnekler ve deneyimlerle sabittir. Toplumsal bozulmalarla başa
çıkarak, bozulmaların kaynaklarını ortadan kaldırmayı, böylelikle toplumu daha ileriye
taşıyacak iyileştirmeleri gerçekleştirmeyi amaç edinen toplumsal yenileme (community
renewal), yerel toplumların sağlık, eğitim, istihdam ve refahını geliştirecek, topluluk
kapsamında destekten, bireysel desteğe kadar her aşamada insanları teşvik edip
cesaretlendirerek, onların toplumsal olaylara dahil olmasını sağlayacak bir tür programdır.
Batılı ülkelerin birçoğunda uygulanan bu program sayesinde, her yıl yüzlerce işsiz, eğitimsiz,
umutsuz, gelecekten beklentisi olmayan ya da sağlık problemleriyle uğraşan insan, topluma
kazandırılarak toplum yaşamına katılmanın yollarını öğrenmektedir.
Konuya bir örnekle yaklaşmak gerekirse, Waterloo bölgesinden söz ederek
başlanabilir. Randolph and Judd (2000) Waterloo bölgesindeki, düşük piyasa katılımı
oranlarından, yüksek genç işsizliğinden, sosyal hizmetlere yüksek oranda bağımlılıktan, alkol
ve uyuşturucu kullanımına bağlı belirgin oranda yüksek ruhsal hastalıklardan ve yüksek
oranda suç ve vandalizmden bahsetmektedirler. Alan 1990’ların ortalarında, konut arzına
karşı yüksek oranda red, yüksek konut açığı oranları, yüksek kira borçları, sorunlar, sıkıntılar
ve vandalism ile birlikte anılır gelmiştir. Böylelikle çeşitli kurumların işbirliği ile bölgede
çalışmalar başalmıştır. Bu kurumlardan “Airds and Macquarie Fields NIPs” fiziksel tasarım
ve değer geliştirme stratejiler üzerinde dururken, Waterloo NIP, başlangıçtan itibaren UNSW
School of Social Work ve Faculty of the Built Environment, the Department of Housing ve
The Inner Sydney Regional Council for Social Development and the South Sydney City
Council arasında kurulmuş bir birlik olan Waterloo-Redfern Toplum Geliştirme Projesi
(WRCDP) tarafından güçlü bir şekilde desteklenen “toplum gelişimi” üzerinde araştırma
yapmıştır. Waterloo-Redfern Toplum Geliştirme Projesi’nin Waterllo ve Redfern’de
gayrimenkulleri ile ilgili olarak toplumsal gelişime dahil olma ve mahalle geliştirme projeleri
ve araştırmaları, UNSW öğrenci ve personelini koordine etmek üzere Waterloo’da bir ofisi,
tam zamanlı koordinatörü vardır. Proje, mahalle danışma kurulu ve bölge komiteleri ile yakın
ilişki içinde yürümektedir. Toplum geliştirme projesi, Inner Sydney Regional Council for
Social Development’la ilişkili Housing Communities Assistance Program çalışanları
tarafından da destek görmektedir. Department of Housing in Waterloo’nun fiziksel ya da
emlaka yönelik stratejileri, daha çok bina girişleri için elektronik güvenlik sistemleri temin
etmek, konut alanlarının her tarafında ışıklandırmayı artırmak, birimleri iyileştirmek, yaşlılar
için standart-altı birimleri iki odalıdan tek odalıya çevirmek kamusal alanları çevrelemek ve
bazı yapıların dış görünüşlerini iyileştirmek üzerinedir. UNSW’nin mimari kadrosu ve
öğrenciler, düzenli olarak toplumla görüşmeler yaparak fikirlerini almışlardır. Toplumsal

18
gelişim stratejileri, bir mahalle merkezi, farklı kültürel gruplar için İngilizce sınıfları, iş
girişimleri, bir geçici işçi servisi, topluma yönelik sanat aktiviteleri, gençlik rekreasyon
programları, okul sonrası programı, üç adet halk bahçesi, geri dönüşüm projeleri, halk
festivalleri ve etkinliklerini kapsamaktadır. WRCDP, ayrıca üniversite personeli ve
öğrencilerini dahil edip, onları bilgilendirerek, mahalle iyileştirme ve toplum gelişim süreçleri
üzerine araştırma projeleri yürütmektedir. Projeler, bir yandan konut stoğunun niteliğini
geliştirir ve kamusal açık alanların kullanımını artırırken, diğer yandan da istikrarlı, etkin,
güçlü bir toplum oluşturmaya yardım etmektedir. Başarılı toplum katılımı vasıtasıyla, uygun
yapıların yanısıra, bir güven ilişkisi, beceri gelişimi, sakinler için somut sonuçlar ve iyi
iletişim, planlama ve projelerin uygulanmasında süreklilik sağlanmaktadır. Üniversiteler
dönüşümde kiracılar, ilgili birim ve diğer kurumlar arasında tarafsız aktörler ve dürüst
arabulucular olarak çok önemli bir rol oynamaktadırlar.
Toplum yenileme programları, kentsel yenilemenin önemli araçlarından biri olarak,
önemli bir güce ve role sahiptir. Bu projeler, toplumun gerçek ihtiyaçlarına gerçek yanıtlar
arayarak, doğru ve en uygun çözümleri sunma hedefi gütmelidir. Ercan (2009), konuyu
“topluluk ihtiyacı odaklı planlama” olarak ele alarak, bu kavramı, “çöken, bozulan, toplumsal
dışlanmanın hızla arttığı konut alanlarında yaşayan toplulukların ortak ihtiyaç ve
problemlerini tespit eden, bunlara yönelik çözüm yollarını bulan ve uygulayan bir planlama
yaklaşımı olarak ifade etmektedir. Toplum yenileme programları, genellikle bir ekip
tarafından yürütülmekte, çeşitli kurum ve kuruluşlarca da desteklenmektedir. Bu ekip,
toplumun gereksinmelerini tanımlamak ve bunlara öncelik vermek, fonlar araştırıp bulmak,
atılacak adımlara yön vermek, kentsel yenileme uygulamalarının maliyetlerini ve sonuçlarını
değerlendirmek gibi roller üstlenmektedir. Çoğunlukla gönüllülerin katılımına da açıktırlar.
Geçmiş deneyimlere bakarak, merkezine toplumsal yenilemeyi oturtmamış olan
kentsel yenileme uygulamalarının, glecekte ana hedefine ulaşamadığını söylemek
mümkündür. Bu tür uygulamalar, mekansal kaliteyi bir ölçüde artırmakla beraber, yoksulluğu
ve yoksunluğu bir yerden başka bir yere taşımakta, dışlanma sorununa çare olamamakta,
toplumu bütünleştirici çözüm yolları sunamamaktadır. Dolayısıyla bir süre sonra, yenileme
uygulamasının konusu olan alanlar, yeni çöküntü bölgelerine dönüşmekte, yeni sorunlarla
mücadele eder hale gelmektedir. Hague (2005)in de belirttiği üzere, yoksullukla
bağlantısından ötürü, konut alanlarında yenileme eylemi hiçbir zaman dar kapsamlı bir konut
meselesi gibi ele alınmamalıdır. Aksi takdirde, esasen toplum adına yapılan kentsel yenileme
uygulamaları, yeni sorun alanları haline gelmenin ötesine geçemezler.
Kentsel yenileme uygulamalarının en önemli bileşenleri olan toplum yenileme
programları, uygulama sürecinin bir parçası olarak süreç içindeki yerini almalıdır. Bu
program içinde, genç işsizliği, uyuşturucu ve alkol kullanımı, çeşitli sağlık sorunları,
kadınların toplum hayatına ve ekonomiye entegre edilmesi, umutsuzluk ve boşluk gibi
psikolojik sorunlar, boş zaman değerlendirme, okul öncesi eğitim, sosyal güvenlik, barınma
problemi, kayıt dışı yaşam gibi her tür sorun, birer mücadele konusu olarak ele alınmalı;
özellikle yerel yönetimlerin girişimiyle, yenileme alanları içindeki tüm bireysel ve toplum
ölçeğindeki sorunlara ulaşılıp çözüm aranması, yenileme uygulamalarını başarıya
götürecektir.

Sonuç ve Değerlendirme
Çalışma bütününde, birbiriyle doğrudan ilişkili, ya da birbirini tamamlayan kavramlar
olarak, yoksulluk, yoksunluk, toplumsal dışlanma, toplumsal bütünleşme ve toplumsal uyum
kavramları detaylı olarak ele alınmış; kentsel yenileme kavramı ise, bu kavramların süzgeçten
geçirilmesi ile elde kalan toplumsal yenilenme konusu üzerinden okunarak açıklanmaya

19
çalışılmıştır. Kentsel yenileme uygulamaları, bilindiği üzere, kentlerin eskiyen, bozulan,
çöküntü alanı haline gelen kısımlarını kapsayan uygulamalardır. Ancak buradaki temel sorun,
fiziksel eskimeden çok daha karmaşık olan toplumsal sorunlardır. Kentsel yenileme süreçleri
çoğunlukla yerinden etmelerle, yıkımlarla, değer artışlarıyla, varsılların, eski yoksulluk
alanlarına yerleşmeleriyle, gerginliklerle sonuçlanmakta, ancak bu ciddi sorun, bugün
itibariyle halen görmezden gelinmektedir. Kısacası “halka rağmen” kentsel yenileme mantığı
ile, zorlayıcı ve baskıcı uygulamalar yürütülmektedir. İşte çağdaş, “halka rağmen” değil,
“halk için”bir kentsel yenileme uygulaması, odağına toplumu yerleştirmek ve tüm ilkelerini
de bu eksende belirlemek durumundadır. Bu süreçte, toplumun tüm aktörlerine önemli roller
düşmektedir. Uygulamanın başından sonuna dek, öncelikle toplumun kendisinin projeye inanç
ve güveni oluşturulmalı; yerel yönetimler süreci baştan sonra koordine edip yönetmeli,
uygulamacılar toplumla elele çalışmalı, üniversiteler toplumu bilinçlendirme, ilkeler
oluşturma, sivil toplum ve meslek odaları, toplum lehine sürekli gözleme ve denetleme,
kamusal hakları savunma gibi görevleri hep birlikte üstlenmeli, eğitim, sağlık kuruluşları,
medya gibi kurum ve kuruluşlar, her tür toplumsal desteği vererek alan sakinlerinin gelişimine
katkı sunmalıdır. Böylelikle, kentsel alanların gerçek anlamda ve bir bütün olarak yenilenmesi
sağlanmış olacaktır.
Kaynakça

Back K.W. Influence Through Social Communication. J. Abnorm. Soc. Psych. 1951, 46:9-23

Bailey N.., Konuta Yönelik Dönüşüm: Glasgow Deneyimi, Uluslararası Kentsel Dönüşüm
Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım 2004, D. Özdemir, P.Özden ve
S.Turgut (der.)., 2005, İstanbul
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kentsel Geliştirme Strateji Belgesi ve EylemPlanı
Hazırlanması Projesi, KENTGES Raporu, 16 Aralık 2009, Ankara
Beşe E., Kırık Pencereler Teorisi Bağlamında Kentsel Yaşamda Suç ve Güvenlik, Polis
Bilimleri Dergisi, C:8 (1), 2006, 1-24
Bilgin N. ve Göregenli M., “Kentsel Katılım ve Çoğulculuk”, Kentte Birlikte Yaşamak
Üzerine, Demokrasi Kitaplığı, WALD Yay., 2002, İstanbul, 51-64
Bilsel G. vd. (vd dediğin kişilerin isimlerin açıkça yaz) Kentsel Yoksulluk/ Yoksunluğun
Değişik Tanımları ve Boyutları Üzerine, Dünya Şehircilik Günü 26. Kolokyumu, 2002,
Ankara, 193-197
Buğra A., Keyder Ç., Balaban U. B., Yakut B., “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen
Refah Rejimi”, BM Kalkınma Programı İçin Hazırlanan Proje Raporu, 2003
Er İ., Sosyal Bütünleşme, http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/050.htm
Ercan A., Z., M., Kentsel Dönüşümde Yeni Bir Planlama Yaklaşımı: Topluluk İhtiyacı
Odaklı Planlama, Gecekondu, Dönüşüm, Kent, Tansı Şenyapılı’ya Armağan içinde, yayına
hazırlayanlar: Kayasü S., vd., ODTÜ Mim. Fak. Basım İşbilirliği, 2009, Ankara 163-176
Hague C., “Konut Alanlarının Dönüşüm ve Yenileme Projelerinde Başarıya Ulaşma”,
Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27-30 Kasım
2004, D. Özdemir, P.Özden ve S.Turgut (der.), 2005, İstanbul
House of Commons ODPM: Housing, Planning, Local Government and The Regions
Committe, Social Cohesion, Sixth Report of Session 2003-4, V:1

20
Ingeborg B., Alev D., Hanns-Uve S., “Berlin: Urban, Social and Ethnic Integration - an
Urban Policy Challenge” In: William J.V. Neill, Hanns-Uve Schwedler (Hrsg.): Migration
and Cultural Inclusion in the European City, 2006, 136-147
Işık O. ve Pınarcıoğlu M., Nöbetleşe Yoksulluk, 3. baskı, İletişim Yay., 2003, İstanbul
Kalaycıoğlu S., Türkiye’de Kentsel Yoksulluğun Tanımlanmasında Geçinme ve Aile
Stratjilerinin Etkileri, Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, 26. Dünya Şehircilik Günü
Kolokyumu, 6-8 Kasım 2002, Ankara, 65-72
Musterd S., “Segregation and integration: a contested relationship”, Journal of Ethnic and
Migration Studies Vol. 29, No. 4: July 2003, 623–641
Özdemir, D. ‘Giriş: kentsel dönüşüm olgusunun süreç içinde değişen anlamları’, (derleyen:
D.Özdemir) Kentsel Dönüşümde Politika, Mevzuat, Uygulama: Avrupa Deneyimi, İstanbul
Uygulamaları içinde, Nobel Yayınları, 2010, Ankara
Özden P., Kentsel Yenileme, İmge Yayınları, 2008, Ankara
Özuğurlu A.,”Yoksulluk Araştırmalarına Eleştirel Bir Bakış”, Mülkiye Dergisi, Cilt: XXX
Sayı:250, 2009, 53-66
Özyurt C., “Yirminci Yüzyıl Sosyolojisinde Kentsel Yaşam”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 18, Aralık 2007, 111-126
Payne R., “Yoksulluğu Anlamak İçin Bir Çerçeve”, 23 Haziran 2007, Radikal Gazetesi
Cumartesi Eki
Randolph, Bill and Judd, Bruce., “Community renewal and large public housing estates”,
Urban Policy and Research, 2000, 18: 1, 91- 104
Sapancalı F., “AB’nde Sosyal Dışlanma Sorunu ve Mücadele Yöntemleri”, Çalışma ve
Toplum, 2005/3, s. 51-69
Stewart J. ve diğ. Local Government: Perceptions and Approaches to Urban Deprivation,
Report on a Study Commissioned by the Home Office, Urban Deprivation Unit, 1974.,
Birmingham
Tekeli İ,, “Kent Yoksulluğu ve Modernitenin Bu Soruya Yaklaşım Seçenekleri Üzerine”,
Devlet Reformu Yoksulluk, İstanbul, 2000, 139-160
“Türkiye’de Konut Sorunu Ve Konut İhtiyacı” Raporu http://e
imo.imo.org.tr/Portal/Web/new/uploads/file/menu/KONUT_RAPORU.pdf
Ünsal F., “Toplumsal Barışın Korunması Bağlamında Kent Yoksulluğunun Çağdaş
Kentsel Dinamikler Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve
Planlama, 26. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, 6-8 Kasım 2002, Ankara, 55-64
Yoksulluk İçinde Yaşayan Çocuklar, UNİCEF; 2005,
http://www.unicef.org/turkey/dcd05/_dcd05c2b.html
Yörükan T., Şehir Yenilemesi Sırasında İşbirliği, Nobel Yay., 2006, Ankara

21

You might also like