Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 28

Subscribe to DeepL Pro to translate larger documents.

Visit www.DeepL.com/pro for more information.

Garbcılar: Dine Karşı Tutumları ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Resmi İdeolojisi Üzerindeki


Etkileri
Yazar(lar): M. Şükrü Hanioğlu
Kaynak Studia Islamica , 1997, No. 86 (1997), s. 133-158
Yayınlayan: Brill

Kararlı URL: https://www.jstor.org/stable/1595808

JSTOR, akademisyenlerin, araştırmacıların ve öğrencilerin güvenilir bir dijital arşivdeki çok çeşitli içeriği
keşfetmelerine, kullanmalarına ve geliştirmelerine yardımcı olan kar amacı gütmeyen bir hizmettir. Üretkenliği
artırmak ve yeni akademik formları kolaylaştırmak için bilgi teknolojilerini ve araçlarını kullanıyoruz. JSTOR
hakkında daha fazla bilgi için lütfen support@jstor.org adresiyle iletişime geçin.
JSTOR arşivini kullanmanız, https://about.jstor.org/terms adresinde bulunan Kullanım Hüküm ve Koşullarını kabul
ettiğinizi gösterir.

Brill, Studia Islamica'yı dijitalleştirmek, korumak ve erişimi genişletmek için JSTOR ile işbirliği yapıyor
Bu içerik şu adresten indirilmiştir
95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26 +00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
Studia Islamica, 1997/2 (aout) 86

Garbcllar: Tutumları
Dine Doğru ve Etkileri
Kurumsal İdeoloji Üzerine
Türkiye Cumhuriyeti'nin

1908-1918 yılları arasındaki İkinci Meşrutiyet dönemi, Osmanlı


siyasi düşüncesinin en önemli dönemlerinden biridir. Bu dönemde,
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki katı sansür nedeniyle 1878 ile 1908 yılları
arasında sadece Avrupa ve Mısır'daki Osmanlı gurbetçileri tarafından
dile getirilen po- litik fikirler özgürce tartışılmaya ve tanıtılmaya
başlandı. Saray tarafından büyük ölçüde sübvanse edilen ve
okuyucularına sadece siyasi olmayan haberler sunan az sayıdaki gazete
ve derginin yerini artık Pan-İslamizm'den sosyalizme kadar her türlü
fikri tanıtan bağımsız gazeteler ve süreli yayınlar almıştır. Dönemin
önde gelen akademisyenlerinden biri 1908-1918 yılları arasındaki on
yılı Osmanlı İmparatorluğu'nun "siyaset bilimi laboratuarı" olarak
tanımlamıştır ('). Bu makalenin amacı, bu dönemde "Garbcılar"
(Batıcılar) olarak adlandırılan bir grup Osmanlı aydını tarafından İslam
hakkında öne sürülen ve kamuoyuna duyurulan fikirleri ve bunların
erken dönem Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi ideolojisi üzerindeki
etkisini tartışmaktır. Buna ek olarak, Garbcılar tarafından 1913 yılında
kaleme a l ı n a n ünlü reform projesi de bir ek olarak verilmiştir.

Har4c+fzk Hareketinin Kökenleri


Kurucusu Doktor Abdullah Cevdet Bey'in dur durak b i l m e y e n
çabalarının, T ü r k i y e ' nin kuruluşunda önemli bir rol oynadığını
söylemek yanlış olmaz.

(1) Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler 1 {ikinci Meşrutiyet Dönemt) (İstan-
bul, 1984), | . xxi.

133
Bu içerik şu adresten indirilmiştir
95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

Garbiyatçılık ( Batılılaşma) hareketinin örgütlenmesi. Abdullah Cev- det,


1889'da Kraliyet Tıp Akademisi'nde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk
kurucularından biriydi (2). Daha sonra Jön Türk hareketinde sıralı roller
oynadı ('); ancak 1904'ten itibaren "Avrupa'daki ilk İslami yayınevini"
kurdu ve enerjisini Osmanlı İmparatorluğu'nda kültürel bir rönesans
yaratmaya adadı (*). İlginçtir ki, bu "Avrupa'daki ilk İslami yayınevi"
İslam'ı son derece eleştiren bir dergi yayınladı.
Kraliyet Tıp Akademisi'ne girene kadar dindar bir Müslüman olan
Abdullah Cevdet, o zamanlar Osmanlı entelektüel çevrelerinde yaygın olan
natu issenschafilı'sch oüerıriertett Materialismus akımından derinden
etkilenmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nda materyalizmin önde gelen
savunucularından biri olmuştur. Dönemin pek çok Osmanlı aydını gibi
Abdullah Cevdet de dinin toplumsal ilerlemenin önündeki en büyük
engellerden biri olduğuna ve onun yerini bilimin alması gerektiğine
inanıyordu. İlginçtir ki, sıkça kullanılan "bilim" kelimesi de bu aydınlar
tarafından Batı'n ı n algılanan üstünlüğüne a t f e d i l m i ş t i r . Abdullah
Cevdet'in materyalizm üzerine çalışmaları ve Avrupalı materyalist
düşünürlerden yaptığı çeviriler, pozitivist bilimler üzerine makaleler olarak
kabul edildikleri için dönemin katı Osmanlı sansürü tarafından
yasaklanmamış, hatta kısaltılmıştır. Hatta saf materyalist açıklamaları ve din
filozoflarının tüm iddialarının "saçmalık" olduğunu savunan iddiaları bile
sansürlenmedi (*). Abdullah Cevdet, Ludwig Büch- ner'in Krafi und Stoff:
empirisch-naturphilosophische Studien (^) ve Natur und Geist : Gesprache
zweier Freunde über den Materialismus und über die realphilosophischen
Fragen der 'Segenwart a d l ı e s e r l e r i n i n b a z ı b ö l ü m l e r i n i
T ü r k ç e y e k a z a n d ı r m ı ş ve popüler dergilerde materyalizmi
destekleyen birçok makale yayımlamıştır ("). Abdullah Cevdet, Nu- tur und
'Seist'in bazı bölümlerini ç e v i r i r k e n bir hadis-i şeriften hareket ettiğini
iddia etse de, metnin aşırı din karşıtı içeriğini hafifletmek için hiçbir çaba sarf
etmemiştir (9).
Abdullah Cevdet'in Jön Türk hareketindeki öncü rolü, materyalist ve
din karşıtı fikirleri açıkça desteklemesini engelledi. Çünkü

(2) Bkz. benim The Young Turfs in Opposition (Oxford, 1995), s. 70-71.
(3) Bir Siyasal Dii2ñniir Olarab Doktor Abdullah (eudet we Dânemi ( İstanbul,
\98 \), s. 29 f£.
(4) Bkz: Abdullah Cevdet, "ictihad", ictihad 1, no. 1 (Eylül 1904), s. 1 ve La Direc-
tion, "Avant-Propos", Idjtihad 1, no. 1, s, 1.
(5) Bkz. ibn Ömer [Abdullah] Cevdet, Dimağ : Dı'mağ ile Ruh Arasındaki Münasebât-ı
Fenniyeyi Tedkik (İstanbul, 1308 [1890]), s. 36-37.
(6) Abdullah Cevdet, Fi:z:yolociya-yi Tefek 'ür : lvlehazımln Esasl GfK]raft und Stoff Ûn- uânll
Kitabın Tefebkür Bahsidı'r (İstanbul, 1308 1890]).
(7) Kuzey olarak çevrilmiştir (Ma'muret el-Azîz, 1311 | 1893]).
(8) Daha fazla bilgi için bkz. benim Doktor Abdullah Ceudet, s. 10-25.
(9) lbid., s, 52.

134

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Örneğin Vittorio Alfieri'nin ünlü eseri Della Tiran- nide'y i çevirdiğinde,


İttihat v e T e r a k k i ' n i n merkez komitesi ona çevirisine mutlakiyetçi
rejimlerin İslami temellerini reddeden dipnotlar eklemesi talimatını
verdi ('°). Gerçekte, Alfieri'nin eserindeki bu pasajları tamamen eşdeğer
bulmuştur (").
Abdullah Cevdet ayrıca modern ve materyalist fikirlerin İslami
kavramlar olarak tanıtılması ve teşvik edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Aksi takdirde bu fikirlerin Müslümanlar tarafından reddedileceğini ve
hatta dışlanacağını varsaymıştır. Şöyle yazmıştır:
Uzun yıllara dayanan deneyimlerimize dayanarak şunu tespit ettik: Müslüman
ruhu, Hıristiyan dünyasından hemen uzaklaşırsa, açıklıktan uzaklaşır. Bu
nedenle, Müslümanların damarlarına yeni bir kan aktarmak, İslam'ın
kurumlarında ilerlemeci ilkeleri araştırmak ve bulmak, İslam'ın doğuşunu
engellemek için çaba sarf etmeliyiz. Telle est la raison qui nous amène souvent
à parler des musulmanes et de l'islamisme (").

Abdullah Cevdet, okuyucularını İslam'ın kendisinin de bir tür


materyalizm olduğuna ikna etmek için, önceki dönemlerin Müslüman
düşünürleri ile modem materyalistler arasında paralellikler kurdu.
Örneğin Abdülkahir el-Cürcani'nin felsefi tanımının Martin Jacoby'nin
sözlerinin özünü içerdiğini iddia etmiştir: "Les hommes descendent des
animaux et son destinés à devenir des Dieux" ("). Abïi al-'Alà, al-
Ma'arrï'yi "bugün Darwinizm olarak adlandırılan evrim yasaları üzerine"
kitaplar yazan biri olarak sundu ("). Abdullah Cevdet ayrıca El-Ma'arri'yi
"öncü bir anarşist (")" olarak tanımlamanın mümkün olduğunu iddia
etmiştir. Abdullah Cevdet'e göre "bilim seçkinlerin dini, din ise
kitlelerin bilimidir ("9"). Açıkçası onun ve birçok Osmanlı aydınının
gözünde din "kitlelerin afyonu "ndan daha fazlası olarak görülüyordu ve
Osmanlı toplumunu modernleştirmek için İslam'ı bir araç olarak
kullanmanın mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Başka bir deyişle

(10) Bkz: V[ittorio] Alfieri, istibdad, trc. Ahdullah Cevdet (Cenevre, 1317 [1899) , s. 115-18.
(11) Bkz: Abdullah Cevdet'in İshak Sükûti'ye mektubu, AQSh, 19/106/186/1.
(12) Abdullah Cevdet, "Une profession de foi", ictihad, no. 6 (1903), s. 89. Aiso bkz
Abdullah Cevdet, "Mısır'da Necm ül-Terakki ül-İsIâmî Medresesi", ictihad 2, no. 1 Quly 1906), 17
: "Müslümanlar terakkiyat-ı medeniyeyi ancak Müslüman bir menba'dan istinbat ve kabul ederler. Bu
dekikayı anlamayan bizim mülâhazamızı abes görür. Fakat âlem-i İslâmın i 'tilâ' ve inkırazı hikmetine
muttali' olan vakıfin-i kirâm isabet-i fikrimizi tasdikde tereddüd etmezler ve bizden râzı olurlar".
Abdullah Cevdet'in bu fikri ısarbcl meslektaşları tarafından paylaşılmış ve övülmüştür. Bkz: Celâl
Nuri, İttihad-ı İslâm (İstanbul, 1331 [1913]), s. 379.
(13) Abdullah Cevdet, Günüm ne Felsefe, 2. baskı (Kahire, 1906), s. 22-23.
(14) A.g.e., s. 23.
(15) Abdullah, Djevdet, - Un Pröcurseur Anarchiste : Ebou-Ara-el-Muarri ", les Temps Nou-
veaux Supplâment Littâraire 2, no. 5 (1898), p. 557.
(16) Afxlullah Cevdet, Hadd-1 Te'dib . Ahmed Ra:a Bey'e Açik Met tub (lstanbul, 1912),
p. 65-66.

135

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR : DİNE KARŞI TUTUMLARI

İslam'ı dini bir kenara atmak için bir araç olarak gördüler. Gustave Le
Bon'un teorilerinden (") derinden etkilenen bu aydınlar, aydınlanmış bir
elitin İslam'ı bir araç olarak kullanarak kitleleri değişimin ve
modernleşmenin gerekliliğine ikna edebileceğini
v a r s a y m ı ş l a r d ı r . Öte yandan, bu entelektüeller için bilim din
statüsü kazanmış ve bilime olan inanç geleneksel dinlerin sadakat
konumunu gasp etmiştir. Abdullah Cevdet, önde gelen birçok Jön
Türk'ün önerdiği gibi İslam'ın yerine pozitivizmi ikame etmek yerine,
Osmanlı aydınlarının İslami kavramları "bilimsel" olanlarla
değiştirmeleri, ancak bunları her zaman İslami bir "ceket" üzerine
dikmeleri gerektiğini savunuyordu. Bu konuda pozitivizmi açıkça
destekleyenleri eleştirecek kadar ileri gitmiş ve fikirlerini Müslüman
kitlelere daha anlaşılır kılmak için Auguste Comte'un sloganı yerine
hadisleri kullanmalarını istemiştir (1"). Açıkça belirttiği gibi, bu tür
yorumları İslam'ı savunmak için yapmıyordu, ancak " D oktor [Ludwig]
Büchner'in çeşitli eserlerini [Osmanlı İmparatorluğu'nda] ilk kez
kısmen tercüme etmiş biri olarak" ve "İslamcı söylemi muhafazakâr bir
kesimi memnun etmek istemesinden [kaynaklanmıyordu].
lot 19)"
Abdullah Cevdet ve çevresinin Müslüman kitleleri materyalizmi ve
modernleşmeyi benimsemeye davet etmek için İslami sembolleri yoğun
bir şekilde kullanması, birçok Batılı gazeteci ve akademisyenin ironik
bir şekilde İctihad adını verdiği derginin İslamcı bir dergi olduğu
yorumunu yapmasına neden oldu. Bu fikir, ictihad'da kullanılan iddialı
dile k a n a n pek çok gayrimüslim Osmanlı aydını tarafından da paylaşıldı
(2°). Ancak buna rağmen, "İslami bir ceket üzerine dikilen" modernist
fikirlerin hedef kitleler üzerinde sınırlı bir etkisi olmuş gibi
görünmektedir. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarının çabaları aşılmaz
zorluklarla karşılaştı. Çünkü onlar dini düşünceyi temelde din karşıtı bir
teori ile uzlaştırmaya çalışmışlardır. Dahası, İslam'ın orijinal haliyle bir
tür materyalizmi temsil ettiği iddiaları birçok Müslümanı rahatsız etti.

İkinci Meşrutiyet Dönemi ve "Garbcılar"


İkinci Meşrutiyet döneminde (1908-1918) "Garbcilik" hareketinin
örgütlü bir biçimde ortaya çıkması

(Gustave Le Bon'un Jön Türk ideolojisi üzerindeki etkisi için bkz,


p. 22-23 ; 206-11.
(18) Abdullah Cevdet, Hadd-ı Te'dib, s. 64-65.
(19) A.g.e., 65-66.
(2O) Yekvücûd Vatanımızın Selâmetine Arzukeş Bir Ermeni, "Mektub-i Mahsus : İctihad
Mecmua-yı Osmaniyesi İdare-i Âliyesine Ma'rûz-i Âcizânemdir", İctihad 1, no. 2 (Ocak 1905),
14-15.

136

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANÎOĞLU

Temmuz 1908'd e Osmanlı Anayasası'nın yeniden ilan edilmesinden


sadece birkaç ay önce tamamlanan oldukça tartışmalı bir çalışmanın
çevirisidir.
Abdullah Cevdet, kitleleri dine karşı mücadelesine kazanmadaki
başarısızlığına bir yanıt olarak, yukarıda bahsedilen tercümenin
başlattığı İslam'la açık bir yüzleşmeye karar verdi. İslam'a karşı
başlatılan bu kampanya, o zamana kadar fikirlerini gizleyen çeşitli
aydınların da Abdullah Cevdet'e katılarak her sayısı İslam'a açık bir
saldırı içeren bir dergi yayınlamalarına neden oldu (2').
Abdullah Cevdet'in geleneksel İslam'a karşı yürüttüğü kampanyanın ilk
salvosu Reinhart Dozy'nin De Voornaamste 'Sodsdiensten . Het Islamisme
(°°) adlı eserinin Türkçeye çevrilmesidir (2*). Avrupalı ve Amerikalı
yazarlar t a r a f ı n d a n İslam'ın eleştirilmesi yeni bir şey değildi ve daha
önce Osmanlı entelektüelleri tarafından bu yazılara birçok reddiye
üretilmişti (2'). Ancak Reinhart Dozy'nin düşmanca çalışmasının çevirisi
Osmanlı tarihinde b i r dönüm noktasıydı, ç ü n k ü ilk kez İslam'ı ve
peygamberini açıkça eleştiren bir kitap Türkçe o l a r a k yayınlanmış ve
geniş çapta dağıtılmıştı. Aslında Dozy'nin kitabı, Aloys Sprenger'in
t e z i n e dayanarak Enclyclopédie yazarlarının İslam ve peygamberi
hakkındaki klasik tezlerini yeniden değerlendirmiştir ("). Örneğin Dozy
şöyle yazmıştır

(21) Bu aydınların ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin takdiri için bkz.


"Muhterem Simalar . Doktor Abdullah Cevdet Bey", Piyano, no. 7 [3 Ekim 1910], s. 75 ; Baha
Tevfik, "İctihad", Felsefe Mecmuasl I (1911), s. 109 ; Baha Tevfik'in Ernest Haeckel'e yazdığı
önsöz, Öneririm Menşeî : Nesl-i Beşer (İstanbul, y.d.), s. 14 ; Umum Tıbbiye-i Askeriye Tale-
beleri, "Tebyin-i Hakikat", Slrat el-Mustakim, no. 86 | 17 Ocak 1910), s. 376 ; "Sosyalistliğin
Âtisi", iştirak, no. 3 [11 Mart 1910] , s. 39 ; 1vIu'attim Doktor Oo:::y'nin Tarih-i islâmiyet
Û n u a n l l Kitabl ne Mütercimi I-takımda Tenuir-i F.kâr, ed. İzmirli Mehmed Şükrü
(İstanbul 1328 [1910]).
(22) Haarlem'de 1863 yılında basılmıştır.
(23) Abdullah Cevdet çeviriyi I'essat sur l'Histolre de I'Islamisme, trc. Victor Chauvin
(Paris, 1879) başlıklı çalışmanın Fransızca baskısından yapmıştır. Abdullah Cevdet'in çevirileri
çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. [Bkz. O tto] Hachtmann, "Abdullah Dschevdet als
Übersetzer", Die islamische Welt no. 9 (Ağustos 1917), s. 527.} Ancak söz konusu çevirinin
doğruluğuna büyük özen göstermiştir (bkz. "İfade-i Mütercim", Tarih-i islâmiyet 1 (Kahire,
1905), s. 6) Bu gerçek, çalışmaya reddiye yazanlar tarafından da teyit edilmiştir. Bkz: İsmail
Fenni [Ertuğrul] , Kitab-1 hâle-i Şübûb. : (Öo:::y)'nin Tarih-i islâmi yett Üze- rine Reddiye
(İstanbul, 1925), s. 4.
(24) Örneğin bkz: Namık Kemal, Küllivat-1 Kemaf'ta Renan Müdafaanâmesi (İstanbul,
1326 [1908]) ; Ahmed Midhat, 3fzizf's/'s's . Hıristiyanlffın Mazisi, t-hali, istibbâli - Fransa
Müellifin-i Meşhûresı'nden Chaıeaubriand'a Reddiye Olmak Ğ!zere Kaleme Allnml§tır (lstan-
bul, 1302 [1fifi4]) ; idem, Müdafaa . £hl-i islâmi Nasraniyete Da'uet F.denlere Karşu Kaleme
Alınmlştlr (İstanbul, 1300 (1882]) ; idem, Müdafaaya Mubabele ne Muieabeleye Müdafaa .-
3fonsieur knight' in "Müdafaa "ya Mukabelesine Karşu AhmedMidhat Eferıdi'nîn Müdafaasl
( İstanbul, 1300 [1882] ; İbnürreşad Ali Ferruh, Teşhir-i Ebatil (İstanbul, l 30ti [1888]).
(25) Dozy'nin eseri oryantalist çevreler tarafından çok beğenilmiş ve 1880 yılında
Hollandaca ikinci baskısı yapılmıştır. Dozy'nin meslektaşı de Goeje t a r a f ı n d a n kaleme
alınan biyografisinde bu çalışmadan bilimsel bir çalışma olarak b a h s e d i l m i ş v e İslam'ın
özüne doğrudan saldırdığından hiç bahsedilmemiştir. Bkz: M. J. de Goeje, l3iographie de
Reinhart Do:z:y, trc. by. Victor Chauvin (lerde : 1f383), s. 29-30.

137
Bu içerik şu adresten indirilmiştir
95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

Ama bir noktada diğerlerinden ayrılıyor, Tanrı'nın elçisine inanıyor ve o n u n


için bağışta bulunuyordu. Buraya nasıl geldi?
Matérialisme suçlamasını cesaretlendirmek pahasına, bu fenomenin açıklamasını
Mahomet'i rahatsız eden bir hastalıkta aramak gerektiğini söylemeliyiz. Les
savants croiyaient autrefois que c'était l'épilepsie : mais le dernier biographie de
Mohamet, le Dr. Sprenger, qui n'est pas seulement orientaliste mais aussi
médecin, donne à son mal disease le nom d'hystérie musculaire. Bu hastalık,
Mahomet'in yaşadığı dereceye ulaştığında, kadınlarda ve daha nadiren de
erkeklerde görülür. Bunlar saldırılar, paroksizmlerdir. Saldırı hafifti, ya da bu
hastalığa özgü genişleme ve kas kasılmalarının başarılı olduğunu gördüler... Les
hystériques sont en outre, communément très - sensuels et très - enthousiastes. 11
en était ainsi de Mahomet (").

Hem Dozy'nin kitabının çevirisi hem de Abdullah Cevdet'in


onaylayan önsözü ulema tarafından İslam'a ve onun peygamberine karşı
derin ve geniş kapsamlı bir saldırı olarak görüldü. Peygamber'e
doğrudan küfredilmesi nedeniyle bu tür görüşleri herhangi bir İslami
"kılıfa" sığdırmak kesinlikle mümkün değildi. Abdullah Cevdet'in
çeviriye yazdığı önsöz de son derece kışkırtıcıydı. Şöyle yazıyordu
Üç büyük İslam dili olan Arapça, Farsça ve Türkçe'de karşılaştırılabilir bir tarih
[İslam Tarihi] olmadığını doğruladık. Bu eksikliğin nedenini İslam
yöneticilerinin m u t l a k i y e t ç i l i ğ i n d e aramak g e r e k i r . . . Kaçınılmaz
soruya cevap veriyoruz: (Yazar Hollandalı, Müslüman değil, dolayısıyla [İslam]
dinine yabancı. Öyleyse onun söylemlerine güvenmek mümkün mü?) sorusuna
şu şekilde cevap veriyoruz: Bir kimse [Müslüman ismi benimseyerek], oruç
tutarak ve rtantaz yaparak Müslüman olamaz. {al-Din al- Mu'ämala) ... Bütün
ömrünü araştırma ve inceleme ile geçiren, ibadullahın zihinlerini aydınlatmaya
v e insanlara faydalı olmaya çalışan bilgili, â l i m Doktor Dozy, yaratılışı ve
arzuları alçak olan vaga- bond Hamidlerden (") yüz kat daha Müslümandır... Her
âlim ve faziletli insan Müslümandır. Her cahil ve ahlaksız kişi, peygamber
soyundan gelse bile Müslüman değildir (*).

Tartışmalı doğası nedeniyle, Dozy çevirisine karşı olumsuz tepki


Osmanlı'da hiçbir yayında görülmeyen seviyelere ulaştı.

(26) Dozy, ź'ž-fisłoire de £'ïs/nmisine, 22-24, Dozy'nin bu alandaki tezi Sprenger'in


yaygın olarak bilinen Das Leben und die Lehre des Mohammad (Berlin, 1861-1865) adlı üç
ciltlik kitabından alınmıştır. Sprenger daha sonra İslam ve peygamberi üzerine psikolojik bir
çalışma yayınlamıştır. Bkz: Aloys Sprenger, 3fohninznañ und der Koran : eine p ychologische
Studie (Ham- burg, 1889),
(27) Önsözün 1908 Jön Türk ihtilalinden önce yazıldığı unutulmamalıdır.
(28) Abdullah Cevdet, "İfade-i Mütercim", Tarih-i islámi yet içinde, s. 5.

138

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

tarih (2). Abdullah Cevdet ve arkadaşları, kitabın nüshalarını çok düşük


bir fiyata dağıtarak ve çalışmayı kahvehanelerde toplanan gençler
tarafından okunması için hazır bulundurarak misilleme yaptılar (' ).
Müslümanlardan ve ]eyhiilis- lâmlık makamından çok sayıda dilekçe
alan hükümet nihayet kitabı yasakladı ve Galata Köprüsü'nden denize
atılan mevcut tüm nüshalara el koydu (3'). Ancak mütercim tarafından
Rusya'daki Müslümanlara bağışlanan birçok nüsha daha sonra ülkeyi
terk ederek Azarbeycan ve Orta Asya'da dağıtıldı ('°). Abdullah Cevdet
ve arkadaşları daha önce de Süveyş Kanalı bölgesinde İslam'ı eleştiren
dergisini Müslüman hacılara dağıtmaları için insanlara para vererek
militan tavırlarını ortaya koymuşlardı ("). Bu durum, asıl amaçlarının
ilmî olmaktan uzak olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Abdullah Cevdet, tartışmalı çevirisi nedeniyle 1911 yılına kadar
Kahire'den Osmanlı başkentine dönemedi. Ancak İstanbul'da birçok
dergiye katkıda bulundu ve makalelerinde Osmanlı modernleşmesinin
ve toplumsal ilerlemenin önündeki en önemli engelin din olduğunu
savundu. Yaptığı çeviriler, dinin önemli bir rol oynamayacağı
Batılılaşmış bir Osmanlı toplumu fikrini savunan din karşıtı
entelektüeller arasında önde gelen bir figür olmasına yardımcı oldu.
Abdullah Cevdet 1911'de İstanbul'a döndüğünde, bu entelektüel
hareketin önde gelen tüm isimleri ona katıldı ve

(29) Dozy'nin çalışmasına ve Abdullah Cevdet'in önsözüne yönelik en önemli eleştiriler


şunlardır: Manastırlı Îsmail Hakkı'nın "Tarih-i islamiyet Nâm-ı Müsteariyla Doktor 'Dozy'nin
Türkceye Mütercem Risalesine Kar§ı Reddiye" ba§lıklı reddiyesi Sırat-el-Mustabim'de sayı 72
[20 Aralık 1910] ile sayı 103 [ 25 Ağustos 1910] arasında taksitler halinde yayınlanmı§tır.
Sebil'ür-Reşad'da sayı 1 [9 Mart 1912] ile sayı 26 [29 Ağustos 1912] arasında "Hak ve Hakikat :
Tarih-i Îslâmiyet'e Dair Doktor Dozy'nin Eser-i Garazkârina Kar§i Reddiye;" "Ma'hud Tarih-i
Îslâmiyet Hakkinda", SIrat-el-Mustakim, sayı 80 [27 Mart 1910] başlığı altında yayımlanmıştır,
p. 40; M. Refik, "Ma'hud Tarih-i İslâmiyete Dair Ulema ve Müverrihîn-i Îslâmiye", Siret-el-
Mustakim, no. 73 {27 Ocak 1910] , s. 328 ; Ferid, "Tarih-i islâmiyete Dair", Slrat-el- Mustakim, no.
75 [10 Şubat 1910] , s. 357-61 ; Ferid, "Tarih-i Islâmiyet'in En Mühim Noktasi Hakkinda Bir Îki Söz",
SIrat-el-Mustakim, no. 78 (3 Mart 1910] , s. 411-12 ; Vasif, "Mektub", SIrat-el-Mustaleim, no. 75, s.
361-64 ; "Tarih-i Îslâmiyet Eser-i Ma'huduna Ebüzziya Tevfik Efendi'nin Yazdiklari Ta'riz Hakkinda
Tedkikat", SIrat-el-Mustaleim, no. 79 (10 Mart 1910] ,
p. 10-18 ; Midhat Cemal, "Rezil Bir Eserin Müellif-i Meçhul ve Mel 'ununa", SIrat-el-Musta 'im,
no. 89 [19 Mayıs 1910] ; Mehmed Rü§di, "Sânihat Münasebetiyle Bir Münaka§a-i Felsefiye",
Hikmet, no. 33 [3 Ekim 1912] , s. 3.
(30) İsmail Fahreddin Efendi'nin ñfe5ibal'e yazdığı [30 Ocak 1909] tarihli dilekçe ve
Sadrazamlık makamına yazdığı [6 Temmuz 1909] tarihli dilekçe, BBA-BEO/Dahiliye Giden,
1Of3-3/57/ dosyaları. Sırasıyla 264617 ve 278257.
(31) "Âsâr-i Varide", Takt'im-i Vebayi', no. 459 [29 Şubat 1910]; ve K[arl] Süssheim, "'Abd
Alläh Dyewdet", F-I-Supplement (1938), s. 58.
(32) Îctihad Matbaası adına Ahmed Ramiz'in dilekçesi için bkz. BBA-MVM, 146, folyo. 609
[25 Kasım 1910] ; Ayrıca bakınız BBA-BEO/Maliye Giden, 506 ; 1937
[1910]/fiIe. 287206.
(33) Vali Muavini Refik Bey'den Âsim Bey'e, İzmir [15 Kasım 1905] / no. 2334, f/mam
xayda Mahsus Defter (1321), BBA-YEE, 36/139-74-4/139/XIX.

139

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE
M KARŞI TUTUMLARI
ŞÜKRÜHIiOGLU

İctihad, bu entelektüel grubun yayın organı ve Osmanlı


İmparatorluğu'nda İslam'ı açıkça eleştiren ilk d e r g i oldu (").
Derginin genel tezi, İslam'ın modern gelişmelere ayak uyduramadığı
ve bu nedenle Osmanlı toplumunu modernleştirmek için bir araç olarak
kullanılmak üzere bilimle uzlaştırılması gerektiğiydi. Abdullah Cevdet
şöyle diyordu
Din kitlelerin bilimidir [oysa] bilim seçkinlerin dinidir. Seçkinlerin dini olan
bilim sürekli genişlemekte ve yükselmekte, kitlelerin bilimi olan din ise bilime
uygun olarak genişleyememekte ve yükselememektedir ki, İslam dünyasının ve
Türkiye'n in en önemli hastalığı b u d u r . Kanımca bu hastalığın tedavisi dine
bilimsel değer, bilime de dinsel güç kazandırmaktır (*).

Abdullah Cevdet ve 'Sarbci arkadaşları, İslam'ı modern bilim ve


fikirlerle uzlaştırmak için, her zaman birincisinin aleyhine olacak
şekilde, İslam kaynaklarını bu yönde yorumlamaya başladılar
İhtilafu ümmeti rahmetun'un gerçek anlamı bugün ondan anladığımızdan
tamamen farklıdır... Muhammed'in ümmeti bin üç yüz otuz bir yaşındadır.
Bugünkü Muhammed ümmeti ile bin üç yüz yıl önceki Muhammed ümmeti
arasındaki denge mi, yoksa birinci yüzyıl ile on dördüncü yüzyıldaki Muhammed
ümmeti arasındaki bilim, ideoloji ve medeniyet açısından denge mi rahme olarak
tanımlanır? lkhtilâfu ummati r'sb /urz (*')'dan anladığım budur.
Böyle bir inanca sahip olan insanlar saçma sapan masallara inanmakta ve evrim
yasasının yaradılışa uygulanmasını reddetmektedirler. Bilim adamları, yaratılışın
milyonlarca yıl gibi uzun bir zaman diliminde ve evrim yoluyla gerçekleştiğini
savunurlar ve bugün evrimin devam ettiğini gözlemlemek mümkün olduğuna
göre, bu açıklamayı kabul etmenin daha mantıklı olduğu açıktır. Bu nedenle, tüm
bilimsel kanıtlara, testlere, deneyimlere ve gözlemlere rağmen şu ya da bu kişinin
"Tanrı evreni bir anda yarattı" iddiasına inanmak açık bir yanılgıdır... Evrim
yasası, insanların anlayışlarına uygun olarak dinlerinin de evrimleşmesine neden
olmaktadır (*9.

Önemli olan nokta, 'Sarbcllar'ın dini kendi materyalist inançlarına


göre yeniden tanımlayarak gizemini çözmeye çalışmalarıdır. Başka bir
deyişle

(34) Hilmi Adrian Malik, "Survey of Intellectual Renaissance in Turkey", The Itartford
Courant 3fagazine, 17 Haziran 1923, s. 20.
(35) Abdullah Cevdet, "Şehzâde Mecid Efendi Hazretleriyle Mülâkat", i c t i h a d , no. 57
[20 Mart 1913) , s. 1257.
(36) Abdullah Cevdet, "Kıvam-ı Akvam: Konferans", iştihad, no. 90/1 [5 Şubat 1914] ,
p. 2017-18.
(37) mlıçzâde Hakkı, Annem'üs-Siyer Münasebetiyle Son Ceuab . Yusuf Su'ad Efendi'ye
Tahsisan, Saftalara Ta'mimen (İstanbul, 1551 [1913] ), s. 9, 14.

140

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Hareketin önde gelen isimleri, İslam'ın yerine geçecek ve yeni bir


toplum yaratmalarına yardımcı olacak bir "bilimsel din" yaratmayı hayal
ediyordu. Hareketin önde gelen iki ismi, İslam'ın beş ilkesinde bir
revizyon önerecek kadar ileri gitti. Abdullah Cevdet şunları yazdı
İslam'ın ilkelerinin ne olduğunu biliyoruz. Ancak şunu da bilmeliyiz ki İslam
kelimesi kurtuluş kelimesinden başka bir şey değildir. Bu yüzyılda kurtuluşun
ilkeleri her zaman üçtür ve üç olarak kalacaktır: Birinci şart: Zengin olmak, İkinci
şart: Güçlü olmak, [ve] Üçüncü şart: Bilgili ve kültürlü olmak (*").

Her maddesi daha sonra Cumhuriyet rejimi tarafından uygulanan


ünlü "Batılılaşma Planı "nı hazırlayan Kılıçzâde Hakkl, tüm "gerçek
Müslümanlar" için altıncı bir ilke öngörmüştür. 1912-13 Balkan
Savaşları'ndan sonra İmparatorlukta güçlü bir milliyetçi rüzgar eserken,
her Müslümanın hazırlıklı o l m a s ı n ı ö n e r d i : "elinde bin mermili bir
tüfek ve bir hafta yetecek bir somun ekmek (3°) bulundurmak".
Kılıçzâde ayrıca "gerçek Müslümanların" Cuma günleri her mahallede
kurulacak atış poligonlarında toplanarak nişancılık pratiği yapmaları
için bir kampanya başlatmıştır (' ). Onun sözleriyle "[onların] kurmak
istedikleri inanç şeriata uygun olacak, ancak aynı zamanda yepyeni bir
inanç olacaktır (^')"
'Sarbcilar taraf'ndan desteklenen ikinci bir fikir de 'slam ile modem
hayat'n uzlaflt'r'lamayaca¤'yd'. Örneğin Kılıçzâde Hakkı'nın öykülerinde
tartışmalar daima Batılılaşmış, eğitimli tıp öğrencileri ile şeyhler ya da
ulema mensupları arasında geçer ('2). Bu tartışmalarda hep ikinciler
alaya alınır ve Kılıçzâde Hakkı'nın aşırı Batılı bir yaşam tarzına sahip
"ideal ailesi" komşuları tarafından "ateist aile" olarak adlandırılır ('3).
Yine Kiliçzâde Hakki'nin bir rüya seklinde tasvir ettigi maddelestirilmis
"Batililasma ve Modernlesme" planinda, yangindan korunmak için
evlerin cephelerine yerlestirilen "la HOfIX" yazili dini levhalarin altina
Müslümanlardan sigorta sirketi sözlesmelerinin kopyalarini asmalari
isteniyordu ("). İslam'a karşı kampanyaya katılan ünlü bir devlet
adamının sözleriyle: "Avrupa'nın en önemli bölgesini hala 1300 yıl önce
çölde yapılan kanun ve düzenlemelerle yönetmek istiyoruz.

(38) Abdullah Cevdet, "Softalığa Dair", ictihad, no. 60 [17 Nisan 1913] , s. 1304.
(39) [Kılıçzâde Hakkı] , "Pek Uyanık Bir Uyku", /ctiüozf, no. 55 [11 Mart 1913] , s. 1227. Ek
olarak verilmiştir.
(40) Ibid.
(41) Kılıçzâde Hakkı, "İman", Hürriyet-i Fikriye, no. 1 [16 Şubat 1914] , s. 2.
(42) İlginç bir örnek için bkz: "Bir Kiiçük Münakaşa", SerbeM -'ikir, no. 14/2 [21 Mayıs 1914] ,
s. 4-6.
(45) Kılıçzâde Hakkı, İtibadât-ı Batılaya İldn-ı Harb (İstanbul, 1332 [1914]), s. 92-93.
(44) /cıi6od, no. 55, p. 1226.

141

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

çölde... Eğer Müslüman olmak yaşamak için yeterli olsaydı, Fas


yaşadı (4')".
Oruç tutmak ('6), kadınların örtünmesi (") ve hatta namaz kılmak gibi
İslami uygulamalar açıkça eleştirildi (- ). Ab- dullah Cevdet ve
arkadaşları ayrıca Batılı "Görgü Kuralları" üzerine kitaplar tercüme
ettiler ve Müslümanları kendi modası geçmiş görgü kurallarının yerine
Avrupalı görgü kurallarını ikame etmeye çağırdılar ("*). "Hos- pitalite"
gibi İslami ve Türk gelenekleri alaya alındı ve Müslümanlardan bu tür
çağdışı uygulamalardan vazgeçmeleri istendi (' ).
İslam'a yönelik bu örtülü ya da açık saldırılar, İctihad'ın birçok kez
yetkililer tarafından kapatılmasına neden oldu; ancak dergi her seferinde
Şubat 1915'e kadar İ5tihad, I had ve Gehd gibi farklı bir isimle yayın
hayatına devam etti. Birbirini izleyen hükümetler, Osmanlı
İmparatorluğu'nun müttefik güçlere karşı cihat ilan etmesinden birkaç ay
sonrasına kadar İctihad'a çeşitli isimler altında müsamaha gösterdi. Bu
noktada, İttihat ve Terakki liderleri nihayet ictihad'ın yayınını savaş
sonrasına kadar durdurdu. Mütarekenin ardından ictihad yeniden yayın
hayatına başladı, ancak Abdullah Cevdet'in amfileri alaya alması
nedeniyle dergi bir kez daha askıya alındı. Dergi 1921 yılında yeniden
açıldı.

(45) Keçecizâde İzzet Fuad, "Meclis-i Meb'usan Reisi Ahmed Rıza Beyefendi'ye", işhad,
no. 132 (28 Kasım 1918), s. 2827.
(46) Bkz [Abdullah Cevdet] , "Vazife Haricinde Bir Muamele", Mehtab, no. 8 [11 Eylül
1911}, s. 92. [İdem] , "Ramazan ve Dayak", Mehtab, no. 11 [3 Ekim 1911], s. 134.
(4 "Tesettür Mes'e1esi", İctihad, no. 29 [28 Ağustos 1911] , s. 809-11. Bu makale İslamcı
yazarlar tarafından öfkeli tepkiler aldı. Bkz. "Tesettür Mes'elesine Cevab", -Surat el-Mustakim,
no. 156 ( 31 Ağustos 1911] s. 413-417. ve "Tesettür-i Nisvan", Sırat el-Mmstabim, no. 169
[50 Kasım 1911] , s. 210.
(48) Abdullah Cevdet sözlerini şöyle sürdürdü: Ey Türk! İşte senin ve dindaşlarının
sorunu budur. Bu kafa ile Milletler Cemiyeti'ne giremezsiniz. Milletler Cemiyeti'ne ancak bu
asrın milletleri katılabilir. Bu yüzyılın adı Yirminci Yüzyıldır. Siz On Üçüncü Yüzyılda
yaşıyorsunuz. Yirminci Yüzyılda yaşamalısınız. Dört eşten oluşan kusurlu bir aile tipiyle
insanlık ailesine katılamazsınız. Her günün on iki saatinden beş saatini dinî bir ayinin
i c r a s ı n a h a s r e t m e k l â z ı m g e l d i ğ i n i zanneden bir millet... Yirminci A s r ı n
zihniyetiyle mücadelesinde hiçbir mevzi kazanamaz". Abdullah Cevdet, "Yara ve Tuz",
ictihad, no. 132 ((2ö Kasım 1918]), s. 2825.
(49) Abdullah Cevdet, 1912 yılında Yirminci Asırda Zebd adlı bir dergide örnek resimler
yayınlayarak Avrupa terbiyesini tanıtma girişiminde bulundu. Daha sonra İctihad Matbaası
tarafından basılan ve Avrupa terbiyesini tanıtan bir t e r b i y e kitabına önsöz yazmıştır. Bkz:
Lütfi Simavi, Teşrifat ne Âdâb-ı Mu'aşeret Rehberi (İstanbul, 1915). Nihayet Mük'emmel ve
Resimli Âdâb-ı Mu'aşeret Rehberi (İstanbul, 1927) adlı çalışmasını yayımladı ve bu çalışma
büyük ölçüde Pour bien connaître les u.sages mondains (Paris, 1910) adlı esere dayanıyordu.
Ancak yayınevi, "farklı inançlardan insanlar arasındaki evlilikler" hakkındaki tartışmalı
bölümü yayınlamayı reddetti. Bu bölüm Abdullah Cevdet tarafından bir broşür olarak basıldı
ve ücretsiz olarak dağıtıldı. Bkz. 'Vtuhtelit izdivaclar (İstanbul, 1928).
(50) Abdullah Cevdet, "Dilimle İkrar Kalbimle Tasdik Ederim", İctihad, no. 52 (11 Aralık
1913), s. 1809-1510.

142

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ÜKRÜ HANÍOÔLt J

ve bu kez okuyucularından İslam'dan Bahailiğe geçmelerini istedi ve


peygamberler için aşağılayıcı bir dil kullandı ("). İctihad'ın yaygın
olarak okunduğu, basılmayan bazı sayılarının karaborsada yüksek
fiyatlara satıldığı ve bazı tartışmalı sayılarının iki ya da üç kez yeniden
basıldığı belirtilmelidir ('2).
Garbcılar'ın Kill zâde Hakkı tarafından hazırlanan maddelendirilmiş
planı, Osmanlı toplumunu "modern-bilimsel" bir topluma dönüştürmek
için ayrıntılı bir programdı. Cumhuriyet rejiminin daha sonra
gerçekleştirdiği reformlar [Latin alfabesine geçiş, feslerin yerine şapka
giyilmesi, medreselerin kaldırılması gibi] bu programı yansıtıyordu. Bu
plan ayrıca, "Halkın Zihnini Aydınlatma Cemiyetleri" adlı örgütler
tarafından Cuma günleri halka ve askerlere "aydınlatıcı broşürler"
dağıtılmasını öneriyordu.
"Marksizm" gibi güçlü bir ideolojinin yokluğu
'Sarbcllar, Sovyet liderlerinin yaptığı gibi dine karşı tam ölçekli bir
savaş ilan etmekten ve ateizmi savunmaktan kaçındı. Bunun yerine,
kendi "İslam "larının "yeni Müslümanları" şekillendirmelerine yardımcı
olacağı bir toplum yaratmayı hayal ettiler. Elbette bu İslam'ın "gerçek
İslam "la hiçbir ilgisi yoktu ve önde gelen bir 'alim, Peygamber'in
Thomas Carlyle'ın kahramanlarından biri olarak görülmesi ve İslam'daki
ilerici unsurlardan yararlanılması gerektiğini iddia eden Garbcillk
hareketinin önde gelen isimlerinden Celâl Nuri Bey'in görüşlerini
protesto etti ('3)
O {Celâl Nuri], kendi kurduğu ve İslam adını verdiği yeni din için halkın
onayını almak istiyor (").

Sarbcllar'ın üçüncü bir tezi de Müslümanlar için yeni bir "ahlak"


yaratılması gerektiğiydi. Bu tez şüphesiz İslam'ın modern gelişmelere
ayak uyduramayacağına d a i r inançlarından kaynaklanıyordu.
Garbcılar'ın bu alanda benimsedikleri ideal, Protestan ahlakının
yaratılmasıydı. Abdullah Cevdet, E. J. W. Gibb'in İslam dünyasının
modernleşmesinin ancak Luther'in Hıristiyan dünyasında
gerçekleştirdiği reformlara benzer reformlarla başarılabileceği fikrini
payl aşı yordu ("). Belli ki Garbcılar, Lui'nin Hıristiyan karakterini
hafife almışlardı.

(51) Abdullah Cevdet, "Mezheb-i Bahaullah-Din-i Ümem", ictihad, no. 144 [1 Mart 1922] ,
p. 3015-16.
(52) Süssheim, "Savaştan önceki bu zamanların 5.000 abone veya alıcı ile fdjiiùW'nin
zirvesine işaret ettiğini" belirtir. Bkz. "'Abd Alläh Dyewdet", EI1 (ek), s. 58. Abdullah Cevdet
söz konusu dönem için "4.000 veya daha fazla" rakamını vermiştir. Bkz: Abdüllah (altı) Cevdet,
"Îctihadin Kari'lerine", ictihad, no. 279 (15 Ağustos 1929), s. 5231.
(53) Bkz. Ce1â1 Nuri, "Zât-i Hazret-i Muhammed : Hazret-i Peygamberin Dehâsi", cctihad,
no. 82 (11 Aralık 1915] , p. 1803.
(54) Ferid, "Tarih-i Îstikbal-Celâl Nuri Bey'e", Sebil 'ür-Re5ad, no. 283 [12 Şubat 1914] ,
p. 358.
(55) "Tekmile", Tarih-i İslâmiyet 2 (Kahire, 1908) içinde, s. 720-21.

143
Bu içerik şu adresten indirilmiştir
95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR . DİNE KARŞI TUTUMLARI

ve on dokuzuncu yüzyıl başlarında Protestan toplumlarda nasıl geliştiklerini


inceleyerek geriye dönüp bakmışlardır. Abdullah Cevdet ve meslektaşı
Kılıç-zâde Hakkı'nın yazılarından alınan aşağıdaki örnekler, onların
böyle bir etik yaratma arzularını açıkça ortaya koymaktadır:
Rekabet edemeyen unsurların bu yüzyılda var o l m a hakkı yoktur. Gerçek iman
öbür dünyaya inanmakla sınırlı değildir. Softalar için tek gaye köşkler, yemekler,
huri ve güzel cennet gençleri için imandır. Bize gelince, asıl amaç insan türünün
genel zenginliğinin mükemmelleştirilmesidir. Bunun için din bir amaç değil, bir
araçtır. Sofular yalnız dindar olmak isterler veya öyle görünürler. Biz ise dinin
sonsuz maddi ve manevi nimetlerinden faydalanmak istiyoruz. Bu dünyaya n e
kadar değer veriyorsak öbür dünyaya da o kadar değer veririz."
Bu dünyanın kâfirlerin cenneti, müminlerin ise cehennemi olduğunu söyleyip
d u r u y o r l a r . Bu düşünce hakim o l u r s a , bırakın yirmi beş yıl sonrasının
Türkiye'sini, bugünün Türkiye'sini tahayyül etmeye bile cesaret edemiyorum (°').
İslami kavramlara yönelik saldırılar ile Samuel Smiles'ın "kendi
kendine yardım" (^") düşüncesinin Iciiôad sayfalarında eş zamanlı olarak
tanıtılması tesadüf değildir. Ayrıca Sanfani'nin Tıbbiyeli ve Niçanhsi
başlıklı kitabının tercümesi: Meh'ârim-i Ahlâkiyesiz Din, Dinsiz Me-
kârim-i Ahlâk'iye [Tıp Öğrencisi ve Nişanlısı: Namussuz D i n [ve Dinsiz
Namus], Sarbcılar' ın dinden arınmış yeni bir ahlak yaratmayı hayal
ettiklerini kanıtlar. Karşılaştıkları en büyük ikilem, bu yeni ahlakı içerecek
güçlü bir ideolojiden yoksun olmalarıydı. Toplumsal ilerlemenin önünde
bir engel olarak dine odaklanmaları taraftarları için ikna edici olmuş
olabilir; ancak fikirlerini güçlü bir ideolojinin yol gösterici ilkeleri haline
getirecek konumda değillerdi. Milliyetçilik onlara böyle güçlü bir
ideoloji sağlayabilirdi; ancak Garbcilih hareketi üyelerinin etnik kökenleri
çeşitliydi ve bu nedenle milliyetçi bir ideolojiyi benimsemek yerine
Osmanlıcılığı desteklediler. Dergilerinde Türk milliyetçiliğine güçlü
eleştiriler yöneltmeleri de tesadüf değildi; Türk milliyetçilerini "Cengis
illetine tutulmakla" ('°) suçlayan Sü- leyman Nazif ve Türk
milliyetçiliğinin ateşli bir muhalifi olan Sati' al-Husri gibi aydınlar
fikirlerini İctihad ( ") aracılığıyla yaydılar. Ayrıca,

(56) Kiliçzâde Hakki, Son Geuab, s. 16-17.


(57) AÓdullah Cevdet, "Büyük Hastalik", i c t i h a d , no. 117 (3 Eylül 1914] , p. 317.
(58) Samuel Smiles, "Sebat ve Mahâsin-i Ef al Tasvirleri ile Avn-i Nefs: Kendi Kendine
Yardım", trc. Orhan Rıza, i 5tihad, 10/1, s. 2010 vd.
(59) Süleyman Nazif, "Çengiz Hastaligi", i c t i h a d , no. 72 [31 Temmuz 1915] , s. 1573-74.
Ayrıca bkz. idem, "Ahmed Agayef Beyefendi'ye", Íctihad, no. 74 [14 Ağustos 1913] , s. 1621-23 ; no.
75 [21 Ağustos 1913] , s . 1645-48, no. 76 (28 Ağustos 1913 , s . 1669-1672 ; no. 79 [ 18 Eylül,
1913] , 1732-34.
(60) Örnek için bkz: Sati', "Tanzimatçılık Mes'elesi", Í c t i h a d , n'o. 64 [15 Mayıs 1913},
p. 1279-83 ve n'a. 65 [22 Mayıs 1913] , s. 1406-IO.

144

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. §UKR HANiO LU

Önceki on yılın Jön Türkleri gibi Garbcllar da saf siyaseti küçümsüyor


ve kitlelerin siyasete katılmasına karşı çıkıyorlardı. Örneğin,
"Batılılaşma ve Modernleşme" planlarında siyasi partilerin yönetimde
rol oynamaması gerektiğini ve bunun "cahil parti üyelerinin" kabine
bakanı olmasını engelleyeceğini belirtmişlerdir (6').
Balkan savaşlarının ardından "Otto- man toplumunun nasıl
Batılılaştırılacağı" üzerine yapılan bir tartışma Garbcllar'ı iki büyük
kampa böldü. Celâl Nuri'nin liderliğindeki bir kanat, Batılılaşma
hareketinin güçlü bir Hıristiyan eğilimi olan Avrupa emperyalizmine
karşı olması gerektiğini iddia etti (°2). Abdullah Cevdet'in kontrolündeki
diğer kanat ise "Batı medeniyeti "nin "gülü ve dikeniyle" alınması
gerektiğini ve Batı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkinin "güçlü
ile güçsüz" ve "bilgili ile cahil" arasındaki bir ilişki olduğunu
savunuyordu (-'). Hareketin her iki kanadı da birbirlerine saldırmak için
ellerinden geleni yapmış ve bu ikilem üzerine odaklanmışlardır ( ).
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na girmesi Garbclhb
için bir gerilemeye neden oldu. Hükümet sadece Abdullah Cevdet'i
hareketin ana dergisini askıya almaya zorlamakla kalmadı, aynı zamanda
savaş döneminde İslam karşıtı sert yayınlara da müsamaha göstermedi.
Savaşın sonunda Garbcılar yeniden yayın hayatına başladılar ve İslam'a
karşı ikinci haçlı seferlerini başlattılar. Ancak namaz ibadetini alaya
almaları ana dergilerinin kapanmasına neden oldu. Yeni bir dergi
kuruldu, ancak iyi karşılanmadı (6') ve 1922'deki milliyetçi zaferden
hemen önce, Abdullah Cevdet bir kez daha bir Osmanlı mahkemesi
tarafından, padişahın gazabına neden olan peygamber hakkındaki
aşağılayıcı dili (66) nedeniyle yargılandı (6 . Garbcllar, 1914 öncesindeki
yayınlarının etkisiyle karşılaştırıldığında, 1918-1922 yılları arasında
Osmanlı kamuoyu üzerinde çok sınırlı bir etki yaratmışlardır.
Garbcllar'ın İslam'a yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırıları ve
dinin yerini bilimin alacağı bir toplumu teşvik etmeleri

(61) İctihad, no. 57 [20 Mart 1913] , s. 1262-63.


(62) Celâl Nuri, "Şime-i Husumet", ictihad, sayı 88 22 Ocak 1914), s. 1949-51.
(63) Alxlullah Cevdet, "Şime-i Muhabbet", ictihad, no. 89 (29 Ocak 1914), s. 1979-84.
(64) Bkz: Celâl Nuri, Muhabbet mi, Husumet mi Miislümanlara, Türklere Tfakaret,
Diifmanlara Rlayet ne Muhabbet Edenler (İstanbul, 1332 {1914}); ve Server Bediî [İlhami
Safa] ( h a z . ) , muaffz Cefdf beri Bey ( İ stanbul, 1529 [1914]).
(65) "Yirminci Asır", Serbesti, 18 Mart 1920.
(66) lk derece mahkemesi Abdullah Cevdet'i Nisan 1922'de iki yıl hapse mahkûm etti.
Ancak uzun süren hukuki tartışmalardan sonra Aralık 1926'da tahliye edildi, çünkü yeni Türk
Ceza Kanunu dine hakaret suçunu ortadan kaldırmıştı. Ab- dullah Cevdet'in yargılanması, yeni
rejimin hukuk otoriteleri tarafından bu suçun kaldırılmasının nedenlerinden biri olarak sunuldu.
"Dinimize Tecavüz Edenlere İbret-i Müessire", Teuhid-i E@âr, 22 Nisan 1922 ; "Fezahat-ı
Lisaniye", ibdam, 31 Aralık 1926.
(67) "Adliye Müsteşarının Beyânâtı", f'eyar't-ı Sabah, 23 Nisan 1922.

145

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR : DİNE KARŞI TUTUMLARI

Osmanlı entelijansiyasının pek çok üyesi üzerinde güçlü b i r etki


yaratmış v e ulemanın sert eleştirilerine maruz kalmıştır. Mekke Emiri
Hüseyin'in itirazlarında, İctihad'ın İslam karşıtı yayınlarını ve Osmanlı
başkentinde Kur'an'ın bazı ayetlerini yanlış yorumlamasını sözde Arap
ihtilalinin ana nedenlerinden biri olarak sunduğunu belirtmek gerekir
(^"). Birçok materyalist Osmanlı aydınının var olduğu iddia edilebilir.
Hatta bunlardan biri intihar etmiş ve hayatın sadece materyalist bir olay
olduğunu (69) ve Osmanlı İmparatorluğu'nda maddeciliğin teşvik
edilmesinin yeni ve orijinal bir şey olmadığını kanıtlamak için bilincini
kaybetme noktasına kadar notlar almıştı. Bununla birlikte, Garbclllk
hareketinin önemi, Osmanlı entelijansiyasının üyeleri tarafından din çok
eleştirilmiş olsa da, eleştirilerin her zaman hurafelerin ya da
Hıristiyanlığın çürütülmesi olarak gizlenmiş olmasıydı. Bugün ancak
dikkatli bir okuyucu, popüler dergilerde satır aralarına sıkıştırılmış ve o
zamanlar "bilimsel" olarak kabul edilen ağır materyalist bir jargon
kullanılarak gizlenmiş din karşıtı söylemi anlayabilir. Garbcllar,
Müslüman bir toplumda ilk kez İslam'ı açıkça eleştirmenin yanı sıra,
düzenli yayınlarla desteklenen materyalist, İslam karşıtı bir hareket de
örgütlediler. Daha önce fikirlerini gizlice destekleyen materyalist
Osmanlı aydınları hiçbir zaman görüşlerini açıklayan bir dergiye sahip
olmadılar ve çoğu zaman dinin önemli bir rol oynamayacağı ideal
toplumları hakkında açıkça konuşmaya cesaret edemediler. Bunun
nedeni sadece İslam'a yönelik herhangi bir eleştiriye asla müsamaha
göstermeyecek olan İmparatorluktaki katı sansür değil, aynı zamanda
materyalist Osmanlı entelektüellerinin sayısının sınırlı olmasıydı. Batı
tarzı eğitimin hızla yaygınlaşması ve Avrupalı materyalist fikirlerin
Osmanlı İmparatorluğu'na akın e t m e s i , meyvelerini birkaç on yıl
sonra verdi.

Türkiye'de Yeni Rejim ve Garbcilar

Garbclllle hareketinin önderleri, Türkiye'de yeni rejimin


kurulmasıyla birlikte hayallerini gerçekleştirdiler. Dinle doğrudan ya da
dolaylı olarak ilgili tüm cumhuriyet reformları, ikinci meşrutiyet
döneminde Garbiyatçı düşünürler tarafından önerilmişti. Nitekim
İctihad, milliyetçi zaferin hemen ardından yeni yol gösterici ilkelerini
ilan etmiştir ki bunlardan ikisi şunlardır

(68) Mehmed Selahaddin, Bildiblerim. ittihad we Terat-ki Gemiyeti'ni'n Maksad-I


Te'essñs we Suret-i Te5ebbiilii we Deulet-i 'Aliyye-i Osmaniye'nin Sebeb-i Felâbet we inkisâmi
(Kahire, 1918), s. 106.
(69) Burada sözü e d i l e n entelektüel Be§ir Fuad'dır. Bkz: M. Orhan Okay, Be5ir Fuad :
ill Turk Positivist we Natiiralfsti (Đstanbul, 1969), s. 93.

146

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. §UKR HANiO LU

Dinin makul amacı insanlar arasında uyum, sevgi ve merhamet ruhunu


geliştirmektir. İyileştirmek ve hafifletmek yerine sorunu daha da
ağırlaştırdığında, i l a c ı kullanmayı bırakmak daha iyidir.
Evreni kendi kaprislerine göre yöneten yüce bir varlığa inanmak yalnızca
muazzam bir saflığa işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda insan r u h u n d a
üzücü bir zayıflığa yol açarak onu tutarlılık konusunda çaresizliğe s ü r ü k l e r
9°).

Derginin bu iki rehber ilkesinin de açıkça ortaya koyduğu gibi, bu yeni


dönemde İctihad "mevcut" dinlere karşı tam ölçekli bir savaş açmıştır ve
rehber ilkeleri Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkeleriyle mükemmel bir uyum
içindedir9'). İctihad, kurucusunun 1932'deki ölümüne kadar yayınını
sürdürdü ve Cumhuriyetçi yetkililerin yardımıyla Baron d'Holbach'ın Le
Bon Sens (2) ve Voltaire'in Testament de jean Meslier 93) gibi daha önce
yayınlanmamış pek çok çeviriyi kışkırtıcı dipnotlarla (4) kullanıma sundu.
Yine bu yeni dönemde, önde gelen iki Garbcl, KilI$zâde Hakki ve Cel;il
Nuri, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekili oldular. Mustafa
Kemal, Abdullah Cev- det'i Ankara' y a davet ederek mecliste yer almasını
teklif etti. Abdullah Cevdet'in anlattığına göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurucusu şöyle demiştir: "Doktor, şimdiye kadar birçok şeyler yazdınız.
Şimdi onları gerçekleştirebiliriz (7')" demiştir. Ancak Abdullah Cevdet,
İstanbul'un müttefikler tarafından işgali sırasındaki faaliyetleri nedeniyle
işbirlikçi ve etnik Kürt milliyetçisi olarak d a m g a l a n a r a k milletvekili
olamadı. Buna ek olarak, "Türk ırkının damarlarına yeni bir kan aşılamak
için Macaristan ve Almanya'dan göçmenler getirilmesi" yönündeki
tartışmalı önerisi kendisine karşı bir kampanya başlatılmasına neden oldu ve
cumhuriyetçi liderlerin elini kolunu bağladı.
Yeni rejimin sağladığı özgürlüğün tadını çıkaran İctihad
dogma, mit ve doğaüstü emirlerden arınmış yeni bir din fikri,

(70) "The Guiding Principles of the Review Idjtihad", ictihad, no. 172 (1 Aralık 1924),
p. 3468.
(71) A[bdullah] C[evdet] , "Kılıçzâde Hakkı Bey Biraderimize Açik Cevap", ictihad, sayı
183 Temmuz 1, 1925), s. 3460.
(72) Ab/-z 5e/iiti adıyla yayımlanmıştır (İstanbul, 1928). İkinci baskısı 1929 yılında
yapılmıştır.
(73) Rahib Meslier'nin Vasiyetnâmesi Habkinda adıyla yayımlanmıştır (İstanbul, 1924).
(74) Örneğin bkz. Abs-i Afiitt (İstanbul, 1929), s. 593 : "İslam da 'tahkallaqü bi-akhlàqi Allàh'
der, öyle görünüyor ki hem İslam hem de Hıristiyanlık, kısaca tüm dinler aynı nane suyudur (hepsi
ayni nanenîn suyudur.) [yani aynı saçmalık] "
(75) Abdullah Cevdet'ten eşi Fatma Hanım'a gönderilen tarihsiz mektup [1925]. Abdullah
Cevdet'in Özel Belgeleri. Abdullah C e v d e t , "Gazî Pa§a'nın KÖ§künde", i c t i h a d , no.
194 (15 Aralık 1925)'te Mustafa Kemal ile görü§mesi hakkında bilgi verir,
p. 3813-16.
(76) Yunus Nadi, "Kara Listeler", Cumhuriyet, 29 Temmuz 1927. Ayrıca bkz Hakimiyet-i
Milliye,
15 Ocak 1925.
(77) Abdullah Cevdet, "Damizlik Mes'elesi", Ab§nm, 18 Ocak 1925 ; "Avrupa'dan Da- mizlik
Adam Celbini Îsteyen de Var", Teuhid-i E@ôr, 12 Ocak 1925.

147
Bu içerik şu adresten indirilmiştir
95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

ayinler ve ritüeller. Bu fikir açıkça Jean-Marie Guyau'nun I'irrâ- ligion de


l'avenir başlıklı makalesinde güzel bir şekilde ifade ettiği meşhur
doktrininden alınmıştır: Etude sociologique Ç-). Icıilmi'nin bu çalışmanın
bazı bölümlerinin çevirisi (79), Abdullah Cevdet'in başını çektiği birçok
aydının, inancı bireysel bir meseleye indirgeyecek ve bireyi felsefi
anlamda "dindar" kılacak bilimsel bir din hayal ettiğine şüphe
bırakmamaktadır. Nitekim Abdullah Cevdet, muhafazakâr bir dergi
tarafından "Şeytan tarafından görevlendirilmiş" biri olarak
yaftalandığında, ateist bir cevap vermek yerine "Tanrı tarafından
görevlendirildiğini" savunmuştur. Ancak onun Allah'ı "Müslümanların
Allah'ından (8)" farklıydı ve onun peygamberi "le bon sens (8')" idi.
Rejim dini tamamen kişisel bir mesele haline getirmeye çalışsa da, bu
alandaki eylemleri yüce felsefi ideallerden değil, siyasi kaygılardan
kaynaklanıyordu. İkinci Meşrutiyet dönemindeki 'Sarbcıların aksine,
yeni rejim güçlü bir ideolojiden yoksun değildi ve bilimsel bir Türk
İslamı yaratmaya çalıştı. 'SarbCIÎk hareketinin liderleri böylesine
siyasallaşmış bir dini asla hayal etmemişlerdi ve yeni rejimin bilime
atfettiği merkezi rolle hayalleri gerçekleşmiş olsa da, milliyetçi bir
İslam'ın yaratılmasıyla tamamen hayal kırıklığına uğradılar. Yeni rejimin
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, önerdikleri "Zihinleri Aydınlatma
Cemiyetleri" gibi, Cuma Namazları'ndaki vaazlar ve çeşitli yayınlar
aracılığıyla kitleleri "aydınlatmaya" çalıştığı doğrudur. Ancak bu
propagandalarda milliyetçilik ve kaba anlamıyla bilim, bilime dayalı
yüksek felsefi ideallerin yerini aldı. Isarbcı liderlerin hayal kırıklığına
uğramalarının temel nedeni, saf siyasete duydukları nefret ve ideal
toplumlarını saf bilim ve felsefe yoluyla yaratma arzularıydı. 'SarbcIlIle
hareketinin cumhuriyet ideolojisi üzerindeki güçlü etkisi tartışılmazdır;
ancak, GarbcIlDr'ın teşvik ettiği kavramlar arasında en bayağı
kavramları alan politikacıların elinde bu idealler çok farklı bir biçim
aldı ve "bilimsel" Türkleştirilmiş bir İslam, Türkiye'deki yeni rejimin
ilkesi haline geldi.

M.
Şükr
üioüru Princeton
Üniversitesi

(78) 1887'de Paris'te yayımlandı.


(79) "Din Noktasından A'ilede Terbiye", i c t i h a d , no. 308 (1 Kasım 1930),
p. 5495 ff.
(80) A[bdullah] C[evdet] , "(Tevhid-i Efkâr) ve (Sebil'ür-Reşad) dan Sual", ictihad, no. 173
( 1 Aralık 1925), s. 3488.
(81) "(Sebil'ür-Reşad) 'a Cevab", ictihad, no. 171 (1 Kasım 1924), s. 3447.

148

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Metinde kullanılan kısaltmalar


AQSh - Arkivi Qendror Shetetëror (Tiran)
BBA - Ba§bakanlık Ar§ivi (Başbakanlık Arşivi) - İstanbul.
BEO - Bab-i Âli Evrak Odası (Sadrazamlık ve Bakanlıklar arasındaki
yazışmalar).
EI1 - İslam Ansiklopedisi (Birinci Baskı).
MVM - Meclis-i Vükelâ Mazbatalart (Proceedings of the Ottoman Ca-
binet Toplantıları).
YEE - Yıldız Esas Evrakı (Yıldız Sarayı Arşivi).

149

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

Ekler

Aşağıdaki batılılaşma planı İctihad'da iki bölüm halinde


yayınlanmıştır. Planın en çarpıcı yönü, din konusuna güçlü bir şekilde
odaklanmasıdır. Plan gerçekten de Türkiye'deki erken cumhuriyet
reformlarının bir planı gibi görünmektedir. Garbcılar'ın gerçekleşmek
üzere olan büyük siyasi değişimleri öngöremediklerini ve "modern"
toplum vizyonlarında sadece dinin rolüne odaklandıklarını açıkça
göstermektedir. Plan, yazara gösterilen bir rüyanın raporu olarak
sunulmuştur. Bu şüphesiz savcıların açabileceği davalara karşı bir
önlemdi. Kili3zâde Hakki Bey tarafindan kaleme alinan planin tercümesi
asagidadir:
Celâl Nuri Bey'e Çok
Uyanık Bir Uyku
Saygıdeğer (Arkadaşım)

Dün gece rüyalar âleminde nurani (ruhani değil) bir zat, size
iletilmek üzere aşağıdaki mektubu bana emanet etti. İkametgâhınızı ve
nerede olduğunuzu bilmediğim için ictihad makamına başvurdum.
M e k t u b u n ulaştığını teyit etmenizi rica ediyorum.
İ. H.

Oğlum Celâl Nuri Bey, size acele olarak şu müjdeyi veriyorum

1. Tüm prenslerin ve özellikle de veliahtların eğitimine ve


yetiştirilmesine özel bir özen ve dikkat gösterilecek ve kendilerine bile
faydası olmayan o küçük kafaların, yani [Saray'daki] zencilerin ve
hadımların aptalca zararlı etkilerinden kurtarılacaklardır. Genç prensler
genellikle ordu ve donanmanın [subay rütbelerine] kaydedilecek ve
buralarda ilerleme kaydedip ahlaki açıdan gelişeceklerdir. Bu şekilde,
asil bir subaylar topluluğunun kurulması için güçlü bir temel
oluşturulacaktır. Sıradan insanlar artık memur olmayacaktır. Yaratılışta
mutlak eşitlik olmadığından, herkes sadece kanun önünde eşit olacaktır.
Ancak hayatın diğer yönlerine gelince, herkes sadece kendi tabakası
içinde yaşayacak ve bir şeyler yapacaktır. Dolayısıyla, insanlar arasında
sosyal tabakalar yaratarak, temel bir ulusal uygarlık yaratılacaktır.
Bundan böyle tahta çıkacak olan Majesteleri Sultan, sosyal statü
olarak kendisine eşit olacak [başka bir hanedandan] bir hanımla
evlenecek (Müslüman olması tercih sebebidir) ve sadece tek bir meşru
eşi olacak ve cariyelikten resmen vazgeçecektir. Bundan böyle sultanlar
Topkapı Sarayı'nda ikamet edecek ve Dolmabağçe Sarayı milli bir saray
haline getirilecektir. Bununla birlikte, hükümet

150

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

$iragan Sarayı'nda olduğu gibi ateşin parıltısı ve sıcaklığıyla yok


olmasını önlemek için özenle korunacaktır. Kraliyet hanedanına ait
diğer tüm saraylar, köşkler ve diğer mülkler satılacak ve bundan böyle
tahttaki sultanlar ancak maaşlarından para biriktirdikleri takdirde mülk
edinebilecekler. Ölümlerinden sonra kraliyet hanedanının tüm üyeleri
değil, sadece yasal olarak hak sahibi olanlar mirasçı olacaktır. Aynı
şekilde, imparatorluk hazinesinde bulunan objeler ve antika mücevherler
imparatorluk müzesinde tahsis edilecek odalara nakledilecek ve orada
sergilenecektir. Diğerleri alışılagelmiş şekilde satılacak ve [bu satıştan
elde edilen] toplam gelir okulların inşasına ve öğretmenlerin masrafları
için arazi satın alınmasına tahsis edilecektir. Yaşlı prens ve prenseslere
ömür boyu makul ve yeterli bir maaş verilecek ve genç prensesler sosyal
eşitleriyle evlilik yoluyla birleştirilecektir.

2. Türkler Kur'an'ın gerçek emirlerine güçlü bir inançla bağlanacak ve


bazı gelenek ve hurafelerin yerine akla dayalı inançları koyacaklardır.
Örneğin bundan böyle duvar süslemelerinin en üstüne "Ta- wakkaltu 'alä
Alläh" [Allah'a tevekkül e t t i m ] yazarak " kararlı eylem" kelimesini
ekleyecekler. Binaların dış cephelerine yerleştirilen "Ya Hafız" levhalarının
altına sigorta şirketi sözleşmeleri koyacaklar ve yangınlardan kurtulmak için
tuğla ve taş e v l e r inşa edecekler, şehirlerinin ve kasabalarının sokaklarını
genişletecekler ve yangın söndürme araçlarını çoğaltacaklar. Ulusal bir
gelenek olarak eski bağımsız sokak itfaiyesinin bölüklerine önceden hizmet
edecek olsalar da, onları yeniden düzenleyecek ve organize edeceklerdir. Her
Türk evinin her odasına yan yana iki çerçeveli kitabe asacak, bunlardan
birinde nurlu bir şekilde " Müslümanların Birliği", diğerinde ise ateşli bir
şekilde "İntikam" yazacaktır. İçeriği bundan böyle ulusal bir amaç ve hedef
haline gelecek olan bu iki kitabe camilere, askeri kışlalara asılacak,
sokaklarda, meydanlarda, kahvehanelerde, kısacası her yerde.
Her Türk bir tüfek, bir kutu fişek, modele göre yapılmış bir askeri
üniforma ve diğer sefer araçlarını hazırlayacak ve bunları tamamlayıp
hazırlamayanlar evlenme, çalışma ve uygun bir cenaze töreni hakkından
mahrum bırakılacak ve Türkiye ailesinden atılacaktır.
Bundan böyle okula gitmeyen ya da gidemeyen ve doğal olarak
gidemeyecek olan yaşlılar için her mahallede pratik okullar, yani sözlü
eğitim yöntemlerini kullanan okullar kurulacaktır. Bu okullara ek olarak
her mahallede atış poligonları kurulacak ve herkesin Cuma günleri 5-10
fişek atması zorunlu tutulacaktır. Yılda iki kez yarışmalar düzenlenecek.
İlk turda hedefi vuranlara nişancı nişanı verilecek ve bu nişanı alan kişiler

151

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCIIAR : DINE KARŞI TUTUMLARI

Bu nişanı taşıyanlar karakollarda ve muhafızlar tarafından


selamlanacaktır. Ayrıca at terbiyesi, binicilik, yüzme, güreş ve diğer
spor türlerine özel önem verilecektir. Kadınlarımız da bu sporların
icrasına iştirak edecekler ve icabında tatbikat esnasında bölükler
civarlarına geldiği zaman bu kahraman atlı kadınlar süvari öncülerine
rehberlik edeceklerdir. Böylece ordunun eğitimine, öğretimine,
zaferlerine ve başarılarına ortak olacaklardır. Mevcut askeri üretim
fabrikalarına yenileri eklenecek ve tüm ülke için gerekli olan tüfek ve
fişekleri üretmek için gece gündüz çalışacaklardır. Bütün bu işler,
Harbiye Nezareti tarafından atanacak ve çok farklı bir bilgelik ve güler
yüzle görevlerini yerine getirecek olan adanmış subaylar tarafından
denetlenecektir.
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan her Müslüman,
"İslam'ın kaç şartı vardır?" sorusuna "altı" cevabını verecektir. Bilinen
beş ilkeyi sıraladıktan sonra "elinde bin mermili bir tüfek ve bir hafta
yetecek bir somun ekmek bulundurmak" diyeceklerdir.

.3. Mevcut konfeksiyon fabrikaları büyütülecek ve yenileri


kurulacaktır. Başta Padişah Hazretleri ve hanedan üyeleri olmak üzere,
tüm bakanlar, temsilciler meclisi ve senato üyeleri, ordu ve donanma
komutanları, subayları ve erleri, tüm sivil memurlar, fabrika işçileri,
özel ve devlet okulları öğrencileri bu fabrikaların ürettiği kumaşlardan
yapılmış [giysileri] giymek zorunda olacaklardır. Halk da yukarıda
bahsedilen pratik okullar ve gazeteler aracılığıyla aydınlatılacak ve
teşvik edilecek ve bu şekilde yerli üretimin hızlı satışı artırılacaktır.
Hıristiyan Bizanslıların milli şapkası olan ve diğer devletlerin
[ekonomik] güç ve kudretinin nedeni olan şapkalar tamamen
kaldırılacak ve yeni bir milli şapka benimsenecektir.
Askerin giydiği kürk başlık da değiştirilecek ve atalarımızın
kullandıklarına benzer, ancak zamanın inceliğine uygun siperlikli bir
şapka askeri başlık olarak benimsenecektir. Böylece askerler
yağmurdan ve sıcaktan etkilenmeyecektir.

4. Kadınlar diledikleri gibi giyinecekler, ancak aşırıya


kaçmayacaklardır. Polislerin, sofuların ve özellikle şoför ve serseri gibi
kişilerin kadınların kıyafetlerine, peçelerine ve siyah örtülerine
müdahale etme hak ve yetkileri olmayacaktır. Şeyhülislâm Hazretleri de
siyah peçe ile ilgili yazılar {mesele/emre] yazmayacak ve
imzalamayacaklardır. Polis, kadınlarla ilgili konulara ancak uygunsuz
ve genel geleneklere aykırı durumlar ortaya çıktığında müdahale
edecektir. Ancak bu yasal görevi nezaketle yerine getireceklerdir.
Erkekler kadınların önemini takdir edecek ve

152

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANÎOÒLU

onlara saygı duyacak ve onurlandıracaktır. Daha da önemlisi, hiç kimse


sokaklarda kadınlara küstahça sözler söyleme ve dünyanın bizden
b a ş k a hiçbir ülkesinde olmayan kadınlara yönelik aşağılayıcı
davranışlarda bulunma alçaklığına kalkışmayacaktır. Sokaklarda,
gemilerde, tramvaylarda ve diğer kara ve deniz taşıtlarında erkekler
kadınlara saygı göstererek yol verecekler ve eğer bir kadın ayağa
kalkarsa hemen yerlerini ona b ı r a k a c a k l a r d ı r . Böylece insani
görevlerini ve nezaketlerini yerine getirmiş olacaklardır.
Kadınlarımız, vatanın en büyük velinimeti olarak görülüp ona göre
muamele görmelerine rağmen şımarıp gururlanmayacaklardır. Aksine,
böylesine medeni bir muameleyi hak eden rafine ve zarif varlıklar
olduklarını kanıtlayacaklardır.

5. Kadınlar eğitimleri süresince ve evlenmeden önce asla


örtünmeyecekler ve Mus- lim Boşnaklar ve Çerkezler tarafından zarif
bir şekilde uygulandığı gibi, velileri eşliğinde, iyi yetiştirilmiş bir
şekilde, hem yaşlı hem de bilgili, onurlu ve iyi huylu, aynı yaşta ve
sosyal eşitleri olan genç erkeklerle tanışarak kamusal hayata
katılacaklardır. Böylece anavatanlarına ait ulusal çabadan paylarına
düşeni yerine getireceklerdir. Bu suretle herkesin göreceği, müşahede
edeceği, beğeneceği ve seçeceği bir kadınla evlenmesinin rahat şartları
tahakkuk edecek ve neticede birbiriyle geçinememe ve ahenksiz aile
hayatı ortadan kalkacaktır. İslam hukukunun tanıdığı Call-i talab [İslam
hukukuna göre erkeğin karısını boşama hakkı] uygulamasının
yaygınlaşmasına gerek kalmayacak, gerektiğinde uygulanacak ve genç
kızlarımız için de acı verici olan meşhur, istenmeyen çöpçatanlık
geleneğine son verilecektir.
Diğer kız okullarına ek o l a r a k , kadınlar için bir tıp okulu açılacak
ve böylece genç kadınlarımızdan isteyenler burada tıp bilimleri
konusunda eğitim görecekler. Diğer genç hanımlar ve kadınlar da
hemşirelik ve Kızılay hizmetlerine uygun diğer becerileri ö ğ r e n e c e k
ve ders alacaklar.

6. Tembellik kaynağı ve miskinlerin uğrak yeri olan tekke ve


zaviyeler tamamen kaldırılacak, gelirleri ve oradaki halk için
harcanmayıp şeyhlerin ailelerine bedava verilen maaşları kesilerek
eğitim bütçesine eklenecektir.
Şeyhler arasında i l i m ve irfan sahibi olanlara bir mektepte ders
vermek şartıyla ömür b o y u ev ve maaş verilecektir. Diğerlerine, yani
cahil olanlara, tek sermayeleri babalarından ve (Selam olsun
dervişlere) miras kalan birkaç dayanıklı cümle ve ifadeden ibaret
olanlara ve

153

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR : DİNE KARŞI TUTUMLARI

İnsanlara ideolojik ve bilimsel olarak zarar verenlere hiçbir şey


verilmeyecek ve çalışarak hayatlarını kazanmaya zorlanacaklardır.
Büyü yapma gibi kirli bir hile ile insanları kandıranlar
cezalandırılacaktır.

7. Mevcut medreseler kaldırılacak ve Süleymaniye Medresesi yerine


Collège de France modelinde mükemmel bir Edebiyat Bilimleri
Medresesi ve Fatih Medresesi yerine École Polytechnique modelinde
yüce bir medrese kurulacaktır. Bu okullarda ve üniversitelerde
yüksek bilimler ve diğerleri öğrenilecek ve so/a/iß mesleği
yükseltilecektir. Okullarda softalara bugün medreselerde olduğu gibi
odalar verilmeyecek ve dünyanın her yerinde olduğu gibi gözetim
altında olacaklar. Onlara düzenli yemek, kıyafet, hizmetçi, yatak ve
maaş verilecektir. Softalar bir saatin denge çarkı gibi sallanmayacak ve
özellikle çocuklar
öğretmenlerin önünde boylu boyunca uzanarak ders dinlememelidir.
Sarık takmak ve cübbe giymek ulemanın şerefli üyeleriyle sınırlı
olacaktır. İlahiyat fakültelerinden diploma sahibi olmayanlar, Kur'an
tefsiri ilminden ve Peygamberin dini geleneğinden habersiz olanlar söz
konusu dini kıyafeti giymeyeceklerdir.

8. Müslüman evliyalara adak adamak yasaklanacak ve bu tür bağışlar


Donanma ve Milli Müdafaa Cemiyetlerinin hazinelerine gidecektir,
çünkü Müslüman kutsal şahsiyetler Tanrı tarafından beslenir ve korku
ve üzüntüye maruz kalmazlar. İslam hukukuna göre sadaka alma hakkı
tanınan fakir ve engelliler, yapabilecekleri işleri yapmak şartıyla
revirlere yerleştirilecek ve bakımları sağlanacaktır. Böylece toplum,
dilencilik ve tembellik alçaklığından arınacak ve Müslümanlar
özsaygının anlamını öğreneceklerdir. Bu şekilde "el-'izzet [sic ! 'izza] li-'1-
lãhi ve-li-rasúlihi ve-'1-mu'minîne" [izzet Allah'a, O'nun elçisine ve
inananlara aittir] yüce hükmü gerçekleşecektir. Herkes çalışmasının ve
gayretinin karşılığında ödülünü alacak ve bazı çok korkutucu adamlar
başkasının pahasına yaşamayacaktır.
Tüm dindar eylemler ve hayır kurumları şu ya da bu kişi için değil,
Tanrı adına kurulacaktır. Herkes ahlaki taleplerini Allah'a sunacak ve
Peygamber'in yardımı ve şefaatinden başka bir şey istemeyecektir.
Üfürükçüler, nefes yoluyla tedavi e t t i ğ i n i i d d i a e d e n
büyücüler ve sıtmayı iyileştirdiğini iddia edenler tamamen baskı altına
alınacak ve sıtma hastalığına yakalananlar her durumda kinin sülfat
içmeye zorlanacaktır. Meyve Pazarı Meydanı'nda [toplanan] kötü
şöhretli, pis, kirli ve iğrenç halk büyücüleri oradan kovulacaktır. Onlar

154

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANÎOÒLU

Dinin, imanın, aklın, bilimin, medeniyetin, insanlığın ve bunlardan


başka bir şey olmayan İslam'ın yüz karasıdır.
Yeni Cami civarında kılıç geçirmez, kurşun geçirmez, bin bir derde
deva olduğu iddia edilen basma ve sahte muskaların satılması İslam
dinimiz için tam bir utanç vesilesidir. Bunlar yasaklanacak ve bu
muskalar yerine daha faydalı ve yol gösterici broşürler hükümet
tarafından kurulacak "Halkı Aydınlatma Cemiyetleri" tarafından Cuma
günleri askerlere ve alt sınıf halka ücretsiz olarak dağıtılacaktır. Bu
broşürler herkesin anlayabileceği ş e k i l d e özel o l a r a k
[yazılacaktır].

9. Belediyeler, belde sınırları içinde yeme-içme, temizlik ve hijyen


konularına büyük önem verecek ve bu tür uygulamaları belde halkına
öğretecek, halk da bu yararlı kuralları isteyerek ya da zorla kabul
edecektir. Zaten hareketli olan vatan çocukları için faydasız o l s a d a ,
bu alışkanlıklara dikkat çekmek için çeşitli yerlere "koş, acele et,
durma" gibi afişler a s ı l a c a k t ı r .

10. Liberal İtilaf, İttihat ve Terakki ve diğerleri gibi cemiyetler


[Siyasi Partiler] hükümet işleriyle uğraşmayacak ve [hükümet
görevlerini] uygun becerilere sahip olanlara bırakacaklardır. Bu
[cemiyetler] donanma, ulusal savunma, kamu eğitimi ve hijyen gibi
konularla meşgul olacak ve siyasi programlarının uygulanmasını
parlamentodaki partilere bırakacaklardır. Bu şekilde cahil parti üyeleri
yerine bilgili ve bilinçli vatanseverler bakan olacaktır.

11. İslam dini hukukuyla çelişen bazı yaygın inanışlar düzeltilecektir.


Örneğin, Peygamber'i n "el-Kan'a kanz lä yughnï" hadisinin gerçek
kolunun, bunun aptalca konuşmalar ve soytarılıklarla meşgul olan
softalar ve cahil şeyhler tarafından nasıl anlaşıldığıyla hiçbir ilgisi
olmadığı insanlara açıklanacaktır (Dünya fani değil mi? Mal
biriktirmeyin ve azla yetinin. Öbür dünyada altın, [onu biriktirenlerin]
derisine yapışacaktır). Bunun gerçek anlamı, mutlu ve müreffeh olmak
için çok çalışmak ve dürüstçe kazanmak gerektiğidir. Bununla birlikte,
ihtiyaçları azaltmak, aşırı harcama ve israfı önlemek ve kişinin işinden
ve emeğinden kazandığı ve biriktirdiği parayı ihtiyaç durumunda
vatanın genel yararı için harcaması gerekir. Azla yetinmekten
kastedilenin bu olduğu açıklanacaktır. Diğer konular ve emirler de bu
şekilde ele alınacak ve yorumlanacaktır. Şeyhlerin, tekkelerin ve
softaların insanları saptırmaları önlenecektir. Özellikle de son derece
cahil şeyhlerin değerli

155

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR : DİNE KARŞI TUTUMLARI

Peygamber'in "el-fakru'l-fahri" hadisini okuyarak insanları iş ve emekle


uğraşmaktan, fakirliğin düşmanı olan temizlikten ya da onların
deyimiyle "erkeklik vasfından" alıkoymuşlardır. "Kãde el-Fakr..."
hadisi ş e r i f i Türkçe tercümesiyle birlikte boyunlarına asılacak ve
böylece fakirliğin Allah katında ne kadar korkunç bir durum olduğu
insanlara anlatılacaktır.

12. Diğer daireler ve bakanlıklar gibi yüce feyiùai dairelerinde de


tasfiye ve topyekün reform yapılacak ve özellikle dini mahkemelerde
davalar tam bir çabukluk ve adaletle görülecektir.

lö. Ulemanın mutlak cehaleti ve taçlı kafaların tam mutlakiyetçiliği


nedeniyle kapandığı söylenen içtihat kapısı yeniden açılacaktır. Yeni bir
Kur'an öğretimi ve dini yorumların yanı sıra Yüce Kur'an'ın ve
Peygamberin gerçek hadislerinin Türkçeye çevirisi yapılacaktır.
Bundan böyle Cuma hutbeleri Türkçe verilecek ve asrın gereklerine
uygun olacaktır.
İslam'ın emir ve uygulamaları Müslümanlara gerçekte olduğu gibi
öğretilecektir. Örneğin, haccın amacının kızgın kumlar üzerinde çıplak
ayakla ve kavurucu güneşin altında başı açık dolaşmak değil, Allah'a
sadakatle bağlılık görevini yerine getirmek ve Peygamber'e tam saygı
göstermek olduğu öğretilecektir. Ayrıca, Müslümanların b i r b i r l e r i n i
anlamalarına, birbirlerinin varlığından haberdar olmalarına ve tanışıp
fikir alışverişinde bulunarak ve toplumun meselelerini tartışarak
dayanışma bağlarını güçlendirmelerine yardımcı olmak gibi önemli bir
amacı da yerine getirir. Böylece bundan sonra hac ibadetini yerine
getirecek olan insanlar gerçekten hacı olduklarının farkına
varacaklardır.

13. Ordu ve donanmaya itaat, disiplin ve bilgi getirilecek ve Harbiye


Nezareti yılda birkaç kez bazı projeleri ihaleye çıkarmak için duyuru
yapar gibi çağrılar yayınlayarak kendini gülünç duruma
düşürmeyecektir. Bundan böyle Harbiye Nezareti, ordunun tüm işlerinin
sadece emir vererek değil, önce öğreterek, sonra verilen emirlere uyarak
ve sonra da onları uygulamaya koyarak yürütülmesi gerektiği inancıyla
hareket edecektir. Subaylar da birbirlerini kızgın insanlar gibi
selamlamayacak, bunu gerçek askeri dayanışmayı gösterecek şekilde
samimiyetle yapacaklardır. Komutanlar ve subaylar bu tür sahte
davranışları terk etmeli ve selamlama konusunda herkese örnek
o l m a l ı d ı r l a r . Bu konuda hazırladıkları muhtıraların içeriğine
uyacaklardır.
Ordu her şeyden önce temizliğe dikkat edecektir. Bu, her ne kadar
çok kaba bir davranış olarak görülse de, tıraş olmak ve saçları taramakla
başlayacaktır.

156

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

birçok kişi tarafından uygulanması büyük önem taşımaktadır. Orduda,


komutanlar, subaylar ve erler her gün düzenli olarak tıraş olmak zorunda
kalacaklardır.

14. Belirli görüşlere sahip çeşitli mezheplerin liderleri,


düzenledikleri samimi bir toplantıda görüşlerini ve hedeflerini
birleştirmeli v e içtihat yoluyla tamamen yeni bir program
benimsenmelidir. Bu program, Müslümanların Halifesi'nin dini bir
fermanı ile Osmanlı ve İslam topraklarında dağıtılmalı ve
duyurulmalıdır. O andan itibaren Müslüman toplumda mezhepler arası
çekişmeler ortadan kalkacaktır. Genel bir hedef olan Müslümanların
Birliği önerisinin gerçekleşmesi makul bir şekilde hızlandırılacaktır. Bu
mezhebin yeni emirlerinin içeriği, Müslümanların ekonomik ve sosyal
ilerlemesini garanti altına a l a c a k t ı r .

15. Şimdiye kadar mevcut olmayan bir Osmanlıca lügat, memleketin


lisan ve edebiyat erbabından müteşekkil ilim ve irfan sahibi bir heyet
tarafından hazırlanacaktır. Ancak şimdiye kadar Türklerin adeta şiarı
haline gelmiş olan "acele etme" deyimi milletin dilinden kesinlikle
çıkarılacaktır. Dil, Osmanlıca olarak ön hizmet görecek ve dilsel olarak
Turan'a dönüş fikrinden vazgeçilecektir. Osmanlıcanın kendine ait bir
sözlüğü, grameri ve sentaksı olacaktır. Osmanlıcaya hakim olmak için
kimsenin gereğinden fazla Arapça ve Farsça öğrenmesine gerek
kalmayacaktır. Bu dilleri öğrenmek isteyen kişiler varsa, bu istekleri
öncelikle bu iki dilde araştırma ve çalışma yapma hırsından
kaynaklanmalıdır. Bütün kelimeler, birleşik kelimeler ve kurallar hangi
dilden alındığına bakılmaksızın Osmanlıcanın özellikleri haline
gelecektir. Örneğin [Arapça] {tamattu') kelimesi, Osmanlıca telaffuz ve
hecelerin yazım kurallarına göre {temettii) olarak yazılabilir. Bu şekilde
çocuklar ortaokullarda kendi dillerini hızlı bir şekilde öğrenmenin kolay
yollarını bulacaklardır.

16. Osmanlılar hükümetten hiçbir şey beklemeyeceklerdir. Yollarını,


köprülerini, limanlarını yapacak, trenlerini, gemilerini üretecek,
fabrikalarını kuracak, kanallarını kendi inisiyatif ve faaliyetleriyle
açacaklardır.

17. Ramazan ayı boyunca ve diğer kutsal günlerde vaizler vaazlarını


vermeyecek veya camilerde genellikle yaptıkları gibi halkın [kaba]
diliyle ibadet etmeleri için emir vermeyeceklerdir. Cahil ve ahlaken
yozlaşmış kişilerin özelliklerinden biri de kendi dillerinde ifade edilen
şeyleri anlayabilmeleridir.
{kaba] dil ve ahlaki açıdan zararlı ürünlerin hızla satılmasının da
kanıtladığı gibi

157

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.
GARBCILAR : DİNE KARŞI TUTUMLARI

İğrenç başlıklar altında yayınlanan ve bin bir şekilde süslenmiş, en


bayağı ve müstehcen dergileri içeren ful kitaplar. Onların gözünde bu,
insanlara hitap etmenin en uygun yoludur. Nasıl ki, "fırtınalar havayı
sakinleştirir" iddiasına benzer şekilde, bu savaş ve felaket fırtınası
Türklerin ahlakını değiştirecektir. Bu nedenle, yukarıda da belirtildiği
gibi, vaaz verenler insanlara kendi dilleriyle değil, yeni edindikleri
üstün ahlaka uygun olarak hoş bir dille hitap edeceklerdir. İnsanları sağ
taraftaki, içinde ırmakların taştığı, çalıların ve bitkilerin bol olduğu,
herkesin ulaşabileceği cennet hurileri ve güzel cennet gençleriyle
süslenmiş cennet bahçelerine göndermeyecekler. İnsanları sol tarafta
korkunç alevler ve dumanlar çıkaran ve kulakları sağır eden iniltilerle
kaynayan cehennem kazanlarına da mahkûm etmeyecekler. Ayrıca,
öldürmeyecekler ve zamanlarını geyik veya güvercin hikayeleri veya
kendilerinin anlamadıkları karmaşık konuları anlatarak
geçirmeyecekler. İnsanlara geleneklerden ve en önemlisi kutsal
görevlerden ve Kuran'da belirtilmeyen ancak Peygamber'in kendi
alışkanlıkları ve sözleri nedeniyle Müslüman uygulamaları ve kuralları
hakkında konuşacaklar. Daha sonra vatanseverlik, girişim ve çalışmanın
üstünlükleri, para biriktirme, dürüst kazanç sağlama, iyi ahlak, birbirini
sevme ve dayanışma, Müslümanlar arasında birliğin önemi ve özellikle
güç kazanma hakkında konuşacaklardır.

18. [Önümüzde "yasalarımızda reform yapma" meselesi var.


Yasalarımızın değiştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi birçok kez
istenmiş ve duyurulmuş, ancak duyulmamıştır. Bu kanunlar zamanın
ihtiyaçlarına uygun olarak değiştirilecek ve yeniden düzenlenecektir.
Gayrimenkul ve dindar vakıflar kanunları bunların başında gelir ve
saymayı gereksiz bulduğum birçok iyi ek şey başarılacaktır.
Seninki, arzuyla dolu
Hırsın simgesi

158

Bu içerik şu adresten indirilmiştir


95.70.137.10 tarihinde Pzt, 18 Mar 2024 10:22:26
+00:00
Tüm kullanımlar https://about.jstor.org/terms adresine tabidir.

You might also like