Professional Documents
Culture Documents
PSL436 Grup 10 Dönem Ödevi Derleme Makalesi
PSL436 Grup 10 Dönem Ödevi Derleme Makalesi
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ
Ders Sorumlusu
Ders Asistanı
Hazırlayanlar
Haziran - 2024
Özet
psikolojilerini uzun süre etkisi altına almaktadır. Bu tür olaylar travmatik yaşantı olarak
psikolojik ve sosyal açıdan ciddi biçimde tehdit eden, güvenlik ve kontrol algısını zedeleyen,
bireylerde yoğun kaygı ve çaresizlik duyguları hissettiren örseleyici yaşam olaylarıdır (DSM,
2013). Çalışmalarda, bireylerin yaşamları boyunca yaklaşık %70'inin en az bir kez travmatik
bir olaya maruz kaldığı ve yaklaşık %4'ünün travma sonrası stres bozukluğu geliştirdiği
görülmüştür (Koenen ve ark., 2017; McGrath ve ark., 2017). Türkiye’deki bireylerin ise
yaşamları boyunca en az bir kez travmatik yaşam olayına maruz kalma oranları %84’tür
(Karancı ve ark., 2009; aktaran, Aba, 2022). Travmatik yaşam olayı türleri ise afetler, ihmal,
istismar, ölüme bağlı kayıp, hayatın tehdit edilmesi, cinsel saldırı, tehlikeli bir olaya tanıklık
etme, bireysel suçlar ve politik şiddettir. Travmatik yaşam olaylarının sebep olduğu fizyolojik
ve psikolojik etkilere travmatik etki denir (Işıklı, 2017). Travmatik etkinin karmaşık doğası
bilinçdışı zihinde etkiler bırakarak travmatik olayı ve duygusal bağlamı tekrar canlandırmaya
sebep olur (Atkinson ve Richardson, 2013). Yaşanan olayın doğası ile bireyin geçmiş
(Ursano ve ark., 1992) bu anlamlandırma şekli ise kişinin olaya vereceği tepkiyi
belirlemektedir. Tip 1 akut travma, tip 2 kronik travma, dolaylı travma, ikincil travma, şefkat
1.Travma Nedir?
saldırganlığa eğilimi ile ölümün kaçınılmazlığı, travma deneyimlerini insanlık tarihi kadar
eski yapmaktadır. Kişinin yaşantısında deneyimlediği sarsıcı olaylar öfke, kaygı, umutsuzluk
(Özen, 2017).
Sağlığı İdaresi (Substance Abuse and Mental Health Services Administration- SAMHSA)
tarafından 2014 yılında yapılan açıklamaya göre, travma, bireyin fiziki veya duygusal açıdan
zarar potansiyeli olan ya da tehlike içeren olarak deneyimlediği ve fiziksel, sosyal, duygusal
işlevselliğini veya ruh sağlığını olumsuz etkileyen bir olay, olaylar dizisi veya bir dizi
konudaki çalışmalar ve tartışmalar da çok eskilere dayanmaktadır. Ancak 18. Yüzyıl öncesine
maruz kaldıktan sonra psikolojik olarak zorluk yaşayan bireylerin zaten zihinsel hastalığa
sahip olduğuna, kişiliğinde bir sorun olduğuna ya da biyolojik temelli bir rahatsızlığa
yakalandığına inanılmıştır (Micale, 1989). Sağlıklı kişilerin ise zorluk yaşasa bile belirli bir
süre sonra tamamen iyileşeceği varsayılmış ve belirtilerin kendi kendine geçmesi gerektiği
bozukluklara yol açtığı düşünülmemiş ve 19. yüzyılın ilk yarısında da travma kavramı
yalnızca “fiziksel travma” anlamında kullanılmıştır (Jones, 2007). Fakat bu savaş sonrasında
cephede savaşan ve fiziksel olarak sağlıklı bir şekilde dönen askerlerin ruhsal sıkıntılar
dönen askerlerin -daha önce herhangi bir rahatsızlıkları olmamasına rağmen- tepkilerinde
azalma, travmatik yaşantıları tekrar yaşantılama, eski hobilerinden keyif alamama durumları
Psikolojik travma ile ilgili ilk araştırmalar ise Fransız nörolog Jean Martin Charcot
tarafından histeri hastaları ile yapılmıştır (Veith, 1977). Charcot; hareket felci, unutma, duyu
kaybı ve konvülsiyonlar gibi nörolojik hasarı andıran histeri semptomların yapay olarak
çalışmalar, histeri belirtilerini doğaüstü güçlere bağlamayıp nedenleri ile ilgilenmesi ve onları
yer vermediği psikolojik belirtiler hakkında önemli sonuçlara ulaşan Janet ve Freud, travmatik
olaylara verilen duygusal tepkilerin bilinci etkilediğini ve bu sayede histerik belirtilerin ortaya
(Ellenberger, 1970).
Breuer ve Freud, histeri belirtilerinin geçmişteki travmatik bir yaşantı ile ilişkisini
Freud, 1896’da her histeri hastasının geçmişinde erken cinsel deneyim yaşantısı
olduğu görüşünü destekler nitelikte 18 olgunun takibini içeren “The Aetiology of Hysteria”
adlı makalesini yayınlamıştır (Green, 1994). Fakat Freud'un bu görüşleri ve temelinde yatan
'çocuğa karşı sapık eylemler' gerçeği, Viyana'daki burjuva aileleri ve aristokrat çevreyi
rahatsız etmiştir.(Bonaparte ve ark. 1954, akt. Özen, 2017). Bu durum karşısında Freud
savunan başka bir makale daha yayınlamak zorunda kalmıştır (Özen, 2017). Böylece
Birinci Dünya Savaşı sırasında travmaya atıf yapan temel bir ifade olarak “bomba
şoku” (shell shock) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bomba şoku kısaca, savaş alanında
bulunsa bile hiçbir fiziksel travmaya maruz kalmayan askerlerde birçok psikolojik belirtinin
fiziksel travmaya maruz kalan askerlerin sonrasında ruhsal sıkıntı yaşadıkları düşünülmüştür.
İlk vakaların muayenesini yapan İngiliz Psikolog Charles Myers (1978), askerlerde gördüğü
semptomları patlayan bombaların sarsıcı etkisine atfederek duruma bomba şoku adını
Psikolojik hasarların sayısı öyle fazlaydı ki -İngiliz savaş zaiyatlarının %40’ı psikiyatrik-
onları yatırmak için hastanelere el konması gerekti. Ordudaki yetkili insanlar halkta sarsıcı
etkileri olacağını düşünerek, psikolojik hasar raporlarını örtbas ettiler.” Askerlerde uzun süre
ölüm tehdidi altında kalmanın stres seviyesinin artmasıyla birlikte histeri benzeri nevrotik bir
yüzyıldaki histeri açıklamalarıyla büyük ölçüde benzerlik göstermiştir. Askerlerin savaşa olan
sakat” olarak nitelendirilmiştir (Lifton, 1973). Bazı psikiyatrlara göre askerlerin gösterdiği bu
yöntemler önerilmiştir (Showalter, 1985). Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok gazi
konusuna olan ilgi giderek azalmış ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde de bu
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte ise travmatik nevroza olan ilgi tekrar
artmış ve kişinin maruz kaldığı fiziksel travma ile orantılı olarak psikolojik travma
1941 yılında Abraham Kardiner savaş travmalarıyla ilgili ilk gerçekçi çalışmaları
Travmanın psikolojik boyutu ile ilgili çalışmalar, içerisinde bulunulan dönemin siyasi,
Dolayısıyla travma hakkındaki çalışmalar da inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Yayınlanmış
DSM baskılarında da travmanın tanımı, kapsamı ve belirtileri döneme uygun olarak sürekli
DSM-IV’te (1994) “kişinin; karşısında korku, çaresizlik, dehşete düşme ve yok olma tehdidi
karşısında bireyin deneyimleri olmuştur. DSM-5’te (2013) ise kapsam genişletilmiş ve travma
fertlerinden biri veya yakın olan bir arkadaşın başına gelen, mesleki olarak deneyimlenen;
rahatsız edici bir şekilde ölümle veya ciddi yaralanmayla karşılaşılmış ya da cinsel saldırıya
Travmatik yaşam olayları; insan yaşamını fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan ciddi
biçimde tehdit eden, güvenlik ve kontrol algısını zedeleyen, bireylerde yoğun kaygı, korku ve
Travmatik yaşam olayları tüm bireylerde aynı etkilere ve belirtilere sebep olmaz.
Herhangi bir travmatik yaşam olayı ile karşılaşan bireyin bu duruma nasıl tepki vereceğini ya
da bu travmatik yaşam olayının bireyde yarattığı etkilerin gelecekte psikolojik bir bozukluğa
dönüşüp dönüşmeyeceğini belirleyen bazı risk faktörleri vardır. Travmanın şiddeti, kişinin
genetik yatkınlığı ve aile öyküsü, stresle başa çıkma yöntemleri, sosyal destek kaynakları,
geçmiş travma ve yaşantıları gibi faktörler buna örnek olarak verilebilir (Işıklı, 2023).
bireylerin yaşamları boyunca en az bir kez travmatik bir olaya maruz kalma oranı yaklaşık
%70'tir ve bu kişilerin yaklaşık %4'ü travma sonrası stres bozukluğu geliştirmektedir (Koenen
ve ark., 2017; McGrath ve ark., 2017). Türkiye’deki bireylerin ise yaşamları boyunca en az
bir kez travmatik yaşam olayına maruz kalma oranları %84’tür (Karancı ve ark., 2009;
travmatik bir olaya maruz kalan her bireyin TSSB tanısı almadığı, genel popülasyonda
TSSB'nin yaşam boyu görülme sıklığının yaklaşık %4, hayatları boyunca en az bir kez
travmatik bir olaya maruz kalmış bireylerde ise yaklaşık %6 olduğu saptanmıştır. (Koenen ve
ark., 2017). Aynı çalışmada TSSB belirtilerini yordayan belli risk faktörleri de saptanmıştır.
Araştırma bulgularına göre genç, kadın, işsiz ve bekar olmak, düşük eğitim ve sosyoekonomik
düzeye sahip olmak TSSB tanısı almayı yordamaktadır. Alanyazındaki tüm bu çalışmaların
bulgularına bakıldığında; erkeklerin daha fazla travmatik yaşam olayı ile karşılaşmasına
rağmen kadınların daha fazla TSSB tanısı aldığına, dolayısıyla kadın olmanın; travmanın
türünün, travma hakkında ruminasyonun, travmadan önce kümülatif bir şekilde travmatik
yaşam olaylarına maruz kalmanın, önceki ruhsal bozuklukların ve aile hastalık geçmişinin
TSSB tanısı için risk faktörleri olduğunu söylemek mümkündür. (Başaoğlu ve ark., 2004;
Brewin ve ark., 2000; DiGangi ve ark., 2013; Heron-Delaney ve ark., 2013; Kessler ve ark.,
beklenmediktir ve kişinin herhangi bir hazırlık yapmasını olanaksız kılar. Ayrıca gündelik
stres verici yaşam olayları ve stres kaynaklarının prevalansı ve kontrol edilebilirliği yüksektir.
Fakat travmatik yaşam olayları düşük sıklığa sahiptir ve kişiler genellikle travmatik yaşam
olayının gelişimini ve sonrasında olacakları kontrol edemez (Işıklı, 2023). Travmatik yaşam
fiziksel bütünlüğünü tehdit eder. Kendini güvende hissetme ihtiyacını, dünyanın iyi ve adil bir
yer olduğuna dair inançlarını, kırılmazlık, incinmezlik gibi duygu ve düşüncelerini sarsar.
2.2.1. Afetler
olaylar olarak meydana gelmiş ve sebep olduğu ağır can ve mal kaybı dolayısıyla travma
bağlamında hep dikkat odağı olmuştur (Avdar ve Avdar, 2022). Afetler bireylerde belirsizlik
ve güvensizlik duygusu yaratarak endişe ve öfke ortaya çıkarır. Afetlerin; aniden olması,
kişinin daha önce benzer bir deneyim yaşamamış olması, afetin etki süresi, kontrol kaybı
bireylerde travmatik belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır (Karaarslan ve ark, 2023).
Afetler, ortaya çıkış sebeplerine bağlı olarak doğa kaynaklı ve insan kaynaklı afetler
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğa kaynaklı afetler ise kendi içerisinde ani ve yavaş
gelişen doğal afetler olarak ikiye ayrılırken insan kaynaklı afetler de kasıtlı ve kasıtsız afetler
uğratan, kısacası insanları olumsuz etkileyen doğa kaynaklı olaylar olarak tanımlanmaktadır
(Gündüz, 2009). Bu tür afetler her ne kadar doğal kaynaklı, istemsiz ve karşı konulamaz olsa
da etkileri yine insan yaşamına ve davranışlarına dayanmaktadır (Laçiner ve Yavuz, 2013).
Doğa kaynaklı afetlere örnek olarak deprem, tsunam, çığ (ani gelişen doğal afetler), kuraklık
İnsan kaynaklı afetler ise doğal olaylarla açıklanmayan ve insanlara bağlı olarak
gelişen olaylardır (Laçiner ve Yavuz, 2013). İnsan kaynaklı afetlere örnek olarak ise
İhmal ve istismar genellikle beraber görülen ve birbirlerini önemli ölçüde yordayan iki
diğer travmatik yaşam olayıdır. Bireye karşı kasti olarak yapılan ve bireyin fiziksel, duygusal,
zihinsel ve toplumsal gelişimlerini zedeleyici her türlü davranış istismar; bireyin beslenme,
(Demirkapı, 2013) İstismar; fiziksel, duygusal ve cinsel istismar olmak üzere üçe, ihmal ise
kasten zarar verme amacı güden davranışlardır (Ekinci, 2010). Duygusal istismar; bağırma,
tehdit etme, alay etme gibi davranışları içeren ve kişinin ihtiyacı olan bakım ve ilgiyi ondan
esirgeme durumudur (Şenkal ve Işıklı, 2015). Cinsel istismar, bir kişinin rızası olmaksızın,
başka bir kişiyi güç kullanarak veya kandırarak kendi cinsel arzu ve gereksinimlerini
(beslenme, barınma vb.) karşılanmaması durumudur (Taner ve Gökler, 2004). Duygusal ihmal
ise kişinin ihtiyacı olan bakım, ilgi ve sevgiden mahrum bırakılması durumudur (Glaser,
2002).
tür bir yas süreci, bireyin günlük yaşam aktivitelerini sürdürmesini zorlaştırabilir ve uzun
vadede ciddi psikolojik sorunlara yol açabilir. Jacobs (1999) ise bu bağlamda travmatik yas
tabirini kullanmış ve bu durumu “sevilen bir kişinin ani ve şiddet içeren şekilde ölümü
sonucunda kişide ortaya çıkan belirtiler” şeklinde tanımlamıştır. Travmatik yas, kişinin
normal yas evrelerinden olağan akışıyla geçememesi ve yas sürecini tamamlayamaması ile
gelişen patolojik bir durumdur (Bildik, 2013). Bu durum, bireyin duygusal dengesini bozarak
depresif bozukluk, kaygı bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik
Yas tutanın kişilik özellikleri, ölen kişi ile ilişkisi, kişinin kullandığı baş etme
stratejileri, inancı, geçmiş hastalık öyküsü, aile yaşantısı ve destek sistemleri, ölümü algılama
biçimleri gibi birçok faktör yas sürecini etkilemektedir (Worden, 2001). Örneğin, kişinin
önceki ruh sağlığı durumu, yas sürecinin nasıl ilerleyeceğini büyük ölçüde belirleyebilir.
Ayrıca, sosyal destek sistemlerinin varlığı, yas sürecini hafifletebilir ve bireyin bu zor dönemi
daha sağlıklı bir şekilde atlatmasına yardımcı olabilir. Buna ek olarak, kişinin dini inançları ve
ölüm kavramına bakışı, yas sürecini nasıl deneyimleyeceğini de etkileyebilir. Bireyin kaybı
nasıl algıladığı, yas sürecinin uzunluğunu ve yoğunluğunu belirlemede önemli bir rol oynar.
Örneğin, ani ve beklenmedik ölümler, daha uzun ve karmaşık yas süreçlerine neden olabilir.
Tüm bu faktörlerin bir araya gelmesi, her bireyin yas sürecini benzersiz kılar ve bu sürecin
Ölüme bağlı kayıp kişinin yakınları ile ilgili bir durumken (sevdiği, yakın olduğu bir
kişinin vefatı) hayatın tehdit edilmesi kişinin kendi yaşamının sonlanma ihtimaliyle burun
anlardır. Dünya Tıp Birliği’nin (1975) tanımına göre işkence, “bir veya daha çok bireyin, tek
başlarına veya yetkili bir otoritenin direktifleri doğrultusunda, başka bir kişiden bilgi / itiraf
elde etmek, başka amaçlarla veya nedensiz biçimde, kasti, düzenli bir şekilde fiziksel veya
Pandemi sözcüğü, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre geniş bir coğrafi alanda yayılan
ve çok sayıda insanı etkileyen küresel düzeyde salgın anlamına gelmektedir. Bu tür salgınlar,
ülkeler ve kıtalar arasında hızla yayılarak geniş kitleleri etkiler ve genellikle ciddi sağlık,
biridir. Öte yandan, epidemi sözcüğü ise Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre belirli bir coğrafi
alanda gerçekleşen salgın anlamına gelmektedir (TDK, 2024). Epidemiler, daha sınırlı bir
bölgede yayılır ve genellikle yerel sağlık otoriteleri tarafından kontrol altına alınmaya
çalışılır. Örneğin, belirli bir şehirde veya ülkede grip salgını bir epidemi olarak
kontrol altına alınması, pandemilerin önlenmesi ve yönetilmesi için kritik öneme sahiptir.
Hastalığın seyrini olumlu yönde etkileyen tüm önlemler, dünya genelinde ruh sağlığı
üzerinde de önemli bir etki yapmıştır. Bu durum, depresyon, anksiyete, stres ve travma gibi
rahatsızlıkların artmasına ve bireylerin COVID-19 virüsünden korkmasına yol açmıştır.
kuluçka süresinin tam olarak bilinememesi, virüsün yayılma şekli, tedavi yöntemleri ve
güvenlik önlemleri hakkında yeterli bilgi olmaması, kaygı ve korkunun artmasına neden
olmuştur (Dong ve Bouey, 2020). Evde izolasyon sürecinde olmanın zorunluluğu, hayat
bozukluğunun gibi olumsuz durumların yaşanmasına yol açmıştır (Goyal ve ark., 2020).
şüpheli birer vaka olarak teşhis edildiklerinde dahi bir çoğunda psikolojik krizlerin
yaşadıkları, genellikle aşırı duygusal tepkiler verdikleri, şok, inkâr ve öfke içinde kişilerin
tedavi süreçlerini aksattığı ve sağlık çalışanları ile ortak çalışma yapmayı reddettikleri ortaya
konulmuştur.
Rogers ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada ise (2020), COVID-19 teşhisi konan
saptanmıştır.
ailelerine virüs bulaştırmaktan korktukları ve uzun süreli devam eden sosyal izolasyon
nedeniyle yorgunluk, akut psikolojik stres ve travma sonrası stres yaşadıkları tespit edilmiştir.
çalışanlarının mental sağlık yükünün oldukça ağır olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan bir
araştırmada, SARS hastalarına bakan sağlık çalışanları ile temaslı oldukları için karantina
altındaki diğer çalışanlar, savunmasızlık, korku ve travma ile ilgili belirtilerden
kişilerdeki depresyon belirtisi yaşama oranı %50 , anksiyete belirtisi yaşama oranı %44,6,
uykusuzluk belirtisi yaşama oranı %34 ve kaygı bozukluğu belirtisi yaşama oranı %71,5
olarak belirlenmiştir (Brooks ve ark., 2020). Özellikle genç olan kadın sağlık çalışanlarının ve
doğrudan Covid şüphesi ile gelen hastalara bakan ve Covid teşhisi alan hastalara bakan
servislerde çalışan sağlık personelinin bu tür ruhsal sorunları daha fazla yaşadıkları
görülmektedir.
virüsüne maruz kalmaları, kişilerde travmatik bir sürece dönüşerek bireylerde tükenmişliğe
sebep olabilmektedir. Pandeminin sağlık çalışanlarında sebep olduğu bu travma ile baş
edebilmeleri için kişilerin ruhsal sağlığını destekleyecek, birey üzerinde fonksiyon kaybı
Cinsel saldırı, ardından gelen tekrarlama, güvensizlik, düşük benlik saygısı, kayıp
hissi ve dağılmışlık hissi gibi belirtilerle diğer travma türlerinden farklı olarak tanımlanmıştır.
DSM-5'e göre, cinsel saldırı tanı sistemindeki travma tanımı, gerçek bir ölüm veya ölüm
tehdidi, ciddi bir yaralanma veya cinsel şiddet gibi unsurları kapsayan travma kriterlerine
dahil edilmiştir (APA, 2013). Cinsel saldırı yalnızca bireyin beden bir aradalığı doğrudan bir
saldırı anlamına gelmektedir. Psikolojik, fiziksel, veya ekonomik baskı ile kişinin istemediği
2013).Doğal afetler gibi travmatik yaşam olaylarının aksine, cinsel saldırılarda mağdur
genellikle yalnızdır ve olayın tek tanığı olduğu için yaşananlarda kendi rolünü sorgulayabilir
(Gölge ve ark., 2000). Suç davranışının işlendiği yer mağdur kişinin kendi bedeni olduğu için
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmaya göre (2003) dünya genelinde her beş
kadından biri cinsel saldırıya maruz kalmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı çalışmayı
Cinsel saldırı hem kadınlara hem de erkeklere yönelik olabilir, ancak araştırmalar
genellikle cinsel saldırı yaşayan kişilerin kadın, faillerin ise erkek ve genellikle tanıdık
%22'sinin, erkeklerin ise %3,8'inin cinsel şiddete maruz kaldığı bildirilmiştir. Her 6 kadından
biri ve her 33 erkekten biri hayatlarının bir kısmında cinsel şiddet yaşadığını bilidirmiştir
Cinsel şiddet, çoğunlukla şiddetin diğer türleri ile birlikte görülmektedir. Leithner ve
arkadaşlarının çalışmasına göre (2009) fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet öyküsü olan
kadınların %26,1’inin geçmişte iki farklı türde şiddet öyküsü olduğu , %14,8’inin ise her üç
tür şiddet öyküsü olduğu görülmüştür. Cinsel şiddet, mağdurlarda fiziksel yaralanmaların yanı
sıra psikolojik hasara da neden olabilmektedir. Türkiye örneklemi ile yapılan araştırmada ise
Adli Tıp Kurumu’na muayene olması amacı ile giden cinsel saldırı yaşan kişilerin
%61,3’ünün travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösterdiği görülmüştür (Gölge ve ark.
2014).
Cinsel taciz vakalarına ilişkin yasal başvuruların diğer travma türlerine göre az olduğu
bilinmektedir. Türkiye'de bir yıl boyunca yapılan bir araştırmada, cinsel saldırı vakalarının
sadece %1.4'ünün rapor edildiği tespit edilmiştir. Cinsel saldırı mağdurlarının saldırganlarını
tanıma oranının toplum tabanlı çalışmalardan daha düşük olabileceği ve tanıdık bir saldırganla
karşılaşıldığında, klinik belirtilerin daha şiddetli ve kalıcı olduğu, travma sonrası stres
bozukluğu oranının ise daha yüksek olduğu öngörülmektedir (Hacıoğlu Yıldırım ve Güvenç,
2017).
Türkiye’de cinsel saldırı sonrasında adli başvuru yapan yetişkin veya çocuk 270
kişinin katıldığı bir araştırmaya göre, saldırıya uğrayanların %87.4'ünün saldırganı tanıdıkları
tespit edilmiştir. Ullman ve Filipas’ın çalışmasında (2001) ise saldıran kişinin tanıdık veya
yabancı olmasının direkt belirleyici bir faktör olmadığı, ancak fiziksel yaralanma belirtileri
olduğunda, saldırganın tanıdık olmayan biri olmasının travma sonrası stres bozukluğu
belirtilerini artırdığı gözlenmiştir. Aynı çalışmaya göre, travma sonrası stres bozukluğu
belirtilerinin artmasına direkt etki eden en önemli faktörün olumsuz sosyal tepki olduğu,
bunun da kişin etnik yapısı, eğitim ve olayı açığa kavuşturmanın kapsamı ile ilişkili olduğu,
saldıran kişinin yabancı veya tanıdık olmasının direkt etkili olmadığı belirtilmiştir.
Psikolojik travma geçiren bireyler, travmatik olayı anlatırken mantıklı bir şekilde ifade
edemezler; bunun yerine, anılar parçalanmış imgeler, sesler, fiziksel algılar gibi izler halinde
süreciyle başa çıkmayı daha zorlaştırabileceğini ve kaybın intihara bağlı oluştuğu durumlarda
kişide karmaşık yas tepkilerine yol açabileceğini öne sürmektedir (Cerel ve ark., 2008;
tepkilere yol açabilecek bazı özellikler taşıdığı belirtilmektedir (Kaltman ve Bonanno, 2003).
Konuyla ilgili yapılan bir inceleme çalışması, kaybın beklenmeyen bir şekilde
göstermektedir (Kristensen ve ark., 2012); ancak, böyle bir ilişki bulunmadığını öne süren
sonucu yaşanan kayıpların travma sonrası stres belirtilerine yol açabilecek bir başka özelliği
de, bu ölümlerin doğası gereği şiddet unsurları içermesi olduğu görülmüştür. (Kaltman ve
Bonanno, 2003).
İntihar eden kişinin ölüm anını görmek, intihar eden kişiyle son 24 saatte iletişime
geçmek, kişinin ölümünü engellemek için bir şeyler yapabileceğini düşünmek travma sonrası
stres bozukluğu tanısı almayla ilişkili olduğu belirlenmiştir. Aynı zamanda travma sonrası
stres bozukluğu tanısı alan ergenlerde bu tanıyı almayan ergenlere kıyasla intihar eden kişiyle
daha yakın bir ilişkiye sahip oldukları tespit edilmiştir (Melhem ve ark., 2004).
kaçınma, korku, geri çekilme ve anksiyete gibi davranışsal tepkilere ve çeşitli problemlere yol
açmaktadır (Kılınç ve ark., 2017). Yangın felaketinin hem doğrudan yangına tanıklık eden ya
da yangını yaşayan kişiler üzerinde hem de yangına dolaylı yoldan şahit olan kişiler üzerinde
2.2.7. Savaş
sosyal yapıların bozulması gibi nedenlerle sürekli olarak insani felaketler ve krizler ortaya
çıkarır. Bu tür olaylar ülkenin fiziksel altyapısını da olumsuz etkileyerek büyük yıkımlara yol
açabilir. Savaşlar ve silahlı çatışmalar, dalgalanma etkisi yaratarak çok boyutlu streslere
neden olur; bu stresler yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda ekonomik, psikososyal ve
açmaktadır. Aynı zamanda savaşlar toplumları muhtaç duruma düşürür. Toplumları yerinden
eder ve işlevselliklerini bozar; bu nedenle tüm toplumlar için travmatik bir etki yaratır. Aynı
zamanda, kişiler arası gerçekleşen silahlı çatışmalar ve savaş , yaşamın devamına yönelik
stres, kişiler arası korku deneyiminin artması ve gruplar arasında düşmanlık oluşturur (Martz
ve Lindy, 2010).
Kişisel travmatik olaylardan farklı olarak, savaşa maruz kalan bireyler devamlı olarak
güvenli olmayan bir ortamda çok fazla sayıda strese maruz kalır. Bu durumun ise siviller ve
askerler için farklılık gösterdiği görülmüştür. Savaş ortamında yaşayan siviller açısından,
savaş bölgesinde kalıp kalmama konusunda ani kararlar almak zorunda kalabilirler. Savaş
yalnızca bireyi değil, ailesini ve çevresini de etkiler. Savaştan etkilenen sivillerin yerleşim
şekilleri farklı üç şekilde gerçekleşebilir: Evlerinden hiçbir yere göç etmeyen aynı yerde kalan
siviller, evlerinden ayrılarak ülke içinde başka bir yere yerleşen siviller ve evlerinden
ayrılmak zorunda kalıp farklı bir ülkeye göç eden siviller (Rosner ve Powell, 2006).
Savaşın sona ermesinden uzun süre sonra bile, savaş koşullarının oluşturduğu olumsuz
etkiler devam edebilmektedir (Almoshmosh, 2016). Savaş gibi uzun süreli durumlara sürekli
maruz kalma, birinci, ikinci ve üçüncü derece şokların farklı türlerine neden olabilir ve
zamanla başka tepkilere veya ilk aylarda %10'a yaklaşan oranlarda travma sonrası stres
bölgelerinde yaşayan, yerinden edilmiş veya evlerinden kaçmak zorunda kalan bireylerde bu
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kriz dönemlerinde ruhsal bozuklukların yaygınlığının iki
yaklaşık bir milyon Suriyelinin (%4'ü) ciddi psikolojik sorunlar yaşadığı ve yaklaşık 5 milyon
Suriyelinin orta derecede psikolojik sıkıntılar yaşadığı DSÖ tarafından tahmin ediliyor. Suriye
olan psikiyatrist sayısı sadece psikiyatrik teşhis konulmuş vakaların %10'unu kapsayabilecek
Göç, kişilerin bir yerden başka bir yere toplu olarak hareket etmesini ifade eder. Bu
hareketler, savaşlar, iklim değişiklikleri, doğal afetler gibi birçok nedenden kaynaklanabilir;
ekonomik veya siyasi sebepler de olabilir. Göç, zorunlu veya isteğe bağlı olabilir ve aynı ülke
içinde veya bir ülkeden diğerine gerçekleşebilir (Kınık, 2010). Göç, toplumları kültürel,
politik ve ekonomik açıdan birçok yönden etkileyen bir olgudur (Tuzcu ve Bademli, 2013).
Zorunlu göç, devletlerin, belirli grupların veya bir otoritenin baskısıyla kişilerin savaş
veya sürgün gibi nedenlerle bulundukları yerleri terk etmek zorunda kaldığı durumu ifade
eder (Kaygalak, 2009). Zorunlu göç, genellikle yaşamın tehdit altında olduğu durumlarda,
barınma, gıda ve su gibi temel yaşam kaynaklarının eksikliğinden kaynaklanırken, isteğe bağlı
göçte ise kişiler, mevcut koşulların daha iyi hale getirilmesi amacıyla yaşadıkları bölgeyi terk
edebilirler (Kan, 2013). Berger ve Weiss’e göre (2003), göçün plan dahilinde ya da gönüllü
bir şekilde olması fark etmeksizin göç bireyse stres yaratan bir travma yaşantısı olarak
karşımıza çıkar.
etmenler arasında göç ettiği ülkenin demokratik yapısı, kişinin yaşı, ekonomik durum,
mültecilere veya sığınmacılara karşı tutum, anavatanı ziyaret edebilme imkanı, dil ve kültür
uyumu, göç nedeni, normal yaşama dönme beklentisi gibi faktörler yer alır. Bu faktörler,
kişinin daha sonraki hayatında göçün kendisini psikolojik olarak ne kadar etkilediğini
yerleştikten sonra, yeni bir ülkede yaşamın günlük zorluklarıyla mücadele ederken aynı
zamanda sevdiklerini kaybetmenin yasını tutma gibi yeni stresli deneyimlerle karşılaşırlar.
Diğer beklenmedik ve kontrol dışı travmatik stresörün aksine, göç genellikle çeşitli
boşanmasına benzeyebilir, bu süreç yaşanırken bazı insanlarla yollar ayrılırken bazıları seçilir
Duygusal stres, göç yolculuğu esnasında da oldukça fazladır ve ilk birkaç aydan sonra
kişilerin kayıp duygularının ortaya çıkması, kişilerin yerleşme süreçlerinde yeniden zirve
noktasına ulaşır. Göç, travmatik bir yaşantı olmasına rağmen, bu yaşantıyla başa çıkma süreci,
bireylerin ve ailelerin çeşitli faydalar görmesine veya olgunlaşma hissi yaşamasına neden
olabilir (Berger ve Weiss, 2003).Bu stresli süreçler nedeniyle göç eden kişiler, dünyada
bulundukları yeri ve kimlikleri hakkındaki temel inançlarına yönelik tehditlerle başa çıkma ve
bireyin sevdiklerinden ayrılarak büyük bir kayıp yaşadığı için, yola çıkış aşamasında zirve
yapar.
bütünlüğe doğru yayılan bir saldırgan eylem olarak algılanabilir (Solak, 2015; Yavuz, 2019).
Suya atılan bir taşın yarattığı dalgalar gibi, cana karşı işlenen bir suçta en derin yara suça
maruz kalan bireyin kendisinde ve onun çekirdek ailesi, geniş ailesi, iş ortamı, okulu ve
arkadaş çevresi gibi sosyal ilişkilerinde ve hatta toplumun genelinde yayılan etkileriyle
insanlar hakkında olumlu olmayan düşüncelere sahip olan bir birey, travmatik bir olay
yaşadıktan sonra "dünya dolu dolu tehlikelerle" ya da "insanlara güvenmek güvenli değil" gibi
düşüncelere kapılabilir. Travmatik hayat olayları, benzer olayların tekrar hatırlanmasına yol
açabilir. Kişi, uzun zamandır unutmuş olduğu olayları yeniden canlı bir şekilde hatırlayabilir
yaşayan kişinin yakınları için son derece yıkıcıdır (Breslau ve ark, 1987).
Türkiye'de Sivas olaylarını yaşayan kişiler ile yapılan bir araştırmanın sonuçlarına
göre, 79 kişiden 45'inde 18 aylık takip süresi boyunca sınırda travma sonrası stres bozukluğu
2.2.10.1. Terör
Bilinçli bir şekilde insan eliyle gerçekleştirilen travmatik deneyimler olan terör
olaylarının, bireyler ve toplumlar üzerinde son derece yıkıcı etkileri olabilir ve aynı zamanda
ciddi bir hukuki mağduriyete yol açabilir (Kaya, 2013). Terörizm, güven duygusunu sarsarak
toplumlar, bireyler ve uluslar arasında büyük korku oluşturur. Bu tür saldırılara verilen
psikolojik tepkinin şekli, bir toplumun iyileşme yeteneğinde belirleyici bir faktör olarak kabul
zaten ruhsal açıdan güçlü olmayan kişiler değil, etki bölgesinden uzakta olan ancak artan
%44'ünün bir veya daha fazla şiddetli stres belirtisi sergilediğini, düşük düzeyde stres
belirtileri yaşayanların oranının ise %90 olduğunu ortaya koymuştur (Schuster ve ark., 2001).
Doğrudan saldırılardan etkilenen bölgelerde ise, nüfusun %17.3'ünde saldırıdan sonraki 1-2
ay içinde depresyon veya travma sonrası stres bozukluğu tespit edilmiştir (Galea ve ark.,
2002). Ayrıca, 11 Eylül sonrasındaki ilk 1-2 ayda yapılan ulusal bir araştırmada, New York'ta
muhtemel travma sonrası stres bozukluğu oranı %11.2 olarak belirlenmiştir (Schlenger ve
ark., 2002).Doğrudan saldırıların etkilediği bölgelerde, bölgenin nüfusunun %17.3'ünde
saldırıdan sonra 1-2 ay içinde depresyon veya travma sonrası stres bozukluğu olduğu
görülmüştür (Galea ve ekibi, 2002). Ek olarak, 11 Eylül saldırısından sonraki dönemde ilk 1-2
ay içinde yapılan bir çalışmada, New York'ta muhtemel travma sonrası stres bozukluğu oranı
Önemli kazalar, ruhsal açıdan travmatik olaylar olarak kabul edilir ve iş kazaları da bu
tür teknolojik olaylar arasında önemli bir yer tutar. Travmatik olayların belirli özellikleri
bulunmaktadır; genellikle baskıcı, tehlikeli ve ani bir şekilde meydana gelirler. Bu olağan dışı
özellikler, endişe, korku, kaçınma ve sosyal geri çekilme tepkilerine neden olabilir ve günlük
yaşamla başa çıkma becerilerini zayıflatabilirler. Travmatik yaşantıların ardından alkol veya
madde kullanımı, depresyon belirtileri, anksiyete, intihar ve travma sonrası stres bozukluğu
sonrası stres ve kaygı bozukluklarıyla daha iyi başa çıkabilmeleri için ne kadar önemli olduğu
Bir başka travmatik olay örneğinde ise 1976 yılında Norveç'te 400 kişinin çalıştığı en
büyük boya fabrikasında meydana gelen bir patlama sonucunda 6 kişi hayatını kaybetmiş, 104
kişi ciddi şekilde yaralanmıştır. Olay sonrası dört yıl boyunca takip edilen bu duruma göre,
travma sonrası stres tepkilerinin yaygınlığı ve yoğunluğunda olay merkezine yakınlık önemli
bir faktör olmuştur. Patlama noktasına en yakın olan işçilerin %80'inden fazlası, olayı takip
eden birkaç saat içinde kaygı tepkileri yaşadığını belirtmiştir. Ayrıca, olaydan sonraki dört
yıllık süreçte travma sonrası stres tepkilerinin azaldığı, ancak ilk 7 ayda klinik bir iyileşmenin
olmadığı durumlarda iyileşme sürecinin çok iyi ilerlemediği gözlenmiştir (Elklit, 1997).
3. Travmatik Etki
başına gelebilecek olumlu veya olumsuz nitelikli gündelik olaylara uyum sağlamak insanların
sahip olduğu oldukça işlevli bir özelliktir. İnsanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için
kılan olaylar “travmatik yaşantılar” olarak bilinir ve bireylerin adaptasyon becerilerine zarar
verir. Bu olayların sebep olduğu fizyolojik ve psikolojik tüm etkiler “travmatik etki” kavramı
ile tanımlanmaktadır (Işıklı, 2017). Travmatik olaylar gündelik hayat olaylarının aksine
oldukça nadirdir bu nedenle henüz travmatik bir olay tecrube etmeyen insanlar hayatlarının
ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünürler. Bu nedenle travmatik olayla karşılaşan zihin şoka
girer ve olayın izlenimini bilinçli zihne aktaramaz. İnsanların normal, gündelik olayları
zihinlerinde yeniden işlemleyerek uzun süreli hafızaya aktarması işlevi, travmatik yaşam
olaylarından sonra sağlıklı işleyişini yitirir. Travmatik olay zehirli bir yiyeceğin insan
vücuduna olan etkilerine benzer bir şekilde zihinsel bir hazımsızlık yaparak kişiyi rahatsız
etmeye devam eder. Yani gerçek deneyim bütünüyle özümsenemeden zihinde kalır
(Ginsburg, 2007).
Travmatik etki, alışılmış düşünce ve duygularla aynı şekilde tanımlanamaz. Travmatik
etkinin karmaşık doğası bilinçdışı zihinde etkiler bırakarak travmatik olayı ve duygusal
bağlamı tekrar canlandırmaya sebep olur (Atkinson ve Richardson, 2013). Freud'a göre, bir
kişi şok edici bir travmatik olay deneyimlediğinde, fiziksel olarak yaralanmamış olsa bile,
olay sonrası bir süre içinde büyük miktarda psikolojik ve motor belirtiler geliştirecektir. Freud
olabilir. Yaşanan olayın doğası ile bireyin geçmiş yaşantısı, mevcut durumu, gelecekteki
deneyime yüklenen anlamı belirlemektedir (Ursano ve ark., 1992). Travmanın bireyin anıları
üzerindeki etkisi, travmatik olayın algılanış şekli, kişinin başa çıkma mekanizmaları ve
travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikoptaolojik çıktılar travmatik etkinin
değişen bir spektrumda travmayı daha doğru ve etkili bir şekilde işleyebilmekte veya bu
etkilerle yanlış bir şekilde mücadele edebilmektedir. Travmatik deneyimlere verilen tepkiler,
bireylerin başa çıkma mekanizmalarına göre şekillenir. İnsanların bir kısmı travmatik olayla
başa çıkmak için aktif bir şekilde mücadele ederken, diğer bir kısım kaçınma veya duygusal
bastırma gibi pasif stratejiler izleyebilmektedir (Bonanno, 2004). Başa çıkma mekanizmaları,
travma etkisinin sonuçlarını etkiler ve uzun vadeli psikolojik etkilere sebep olabilir.
Travmanın doğrudan neden olduğu psikolojik tepkiler genellikle, travmaya maruz kalma
düzeyi ile ilişkilidir. Bu bağlamda, olayı doğrudan ve şiddetli bir biçimde yaşayan veya bu
olaya tanık olan kişilerin, travmatik olay sonrası gözlemlenen psikolojik tepkileri de orantılı
olarak artmaktadır. Örneğin, doğal afetler, savaşlar veya ciddi kazalar gibi travmatik olaylara
doğrudan maruz kalan kişiler, sıklıkla yüksek düzeyde anksiyete, depresyon veya travma
sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi belirtiler gösterirler. Bu tür olaylara tanık olanlar da
benzer şekilde yoğun duygusal ve psikolojik tepkiler geliştirebilirler (Fullerton ve ark., 2005).
Travmatik olayların psikolojik sonuçları arasında artan kaygı, korku, üzüntü, öfke gibi negatif
duygulara rastlanabilmekte ve bunlara ek olarak bellek, iştah, uyku ve dikkati toplama gibi
travmatik bir olay deneyimleyen bireyde tekrarlayan kabuslar, olayla ilgili uyarıcılardan
1996).
bilimsel araştırmalar, bireylerin bu tür olaylarla baş etme sürecinde ve sonrasında sadece
olumsuz etkileri değil, aynı zamanda psikolojik açıdan olumlu etkileri de deneyimlediklerini
olumlu etkiler deneyimleyebilmesi için, sarsıcı olayların yarattığı sıkıntının belirli bir şiddet
düzeyinin yönetilebilir olması gerekir. Yani travmatik olay ne kadar şiddetliyse ve kişinin
etkilenme düzeyi ne kadar fazlaysa birey, olayı daha fazla işleyebilir ve artan anlamlandırma
Travmatik olayların ani meydana gelmesi, onu yaşayan bireyler için yıkıcı
olabilmektedir. Kontrol kaybının verdiği çaresizlik hissi, normal günlük yaşam rutinlerinin
yeniden kazanılmasını engelleyebilir. Sevdiklerin kaybıyla birlikte birçok kayıplarla
yüzleşmek, ruhsal bozukluk riskini artırırken; travmatik etkiler, süreç boyunca artabilir ve
kalıcı değişikliklerle başa çıkmak kişiler için oldukça zorlayıcı olabilir. Ölümle yüzleşme,
kişinin kişilik yapısını ve bilişsel haritasını değiştirirken, ahlaki belirsizlik travmatik olay
davranışlar ve sahip olunan düşünceler kişinin iç dünyasında uzun süreli etkiler bırakabilir.
COR), bireylerin stresli durumlarla nasıl başa çıktıklarını ve yaşadıkları stres tepkisini
Bu kaynaklar, maddi (mal varlığı), duygusal (destekleyici ilişkiler), sosyal (sosyal ağlar) ve
psikolojik (özsaygı, özgüven) gibi çeşitli alanlarda olabilir. Kuram, stresli durumlarla başa
1- Kaynaklarını koruma: Bireyler, sahip oldukları kaynakları korumak için çaba gösterirler.
2- Yeni kaynaklar edinme: Bireyler, mevcut kaynaklarını arttırmak için yeni kaynaklar
edinmeye çalışabilirler. Bu; yeni beceriler geliştirme, sosyal destek ağlarını arttırma veya
finansal olarak daha güvenli bir duruma gelme gibi çabaları içerebilir.
veya farklı bir şekilde kullanarak stresli durumlarla başa çıkabilirler. Bu, mevcut kaynakların
farklı bir biçimde kullanılması veya mevcut kaynakların başka bir amaca yönlendirilmesi
anlamına gelebilir.
Bu kuram, bireylerin stresle başa çıkma stratejilerini anlamak ve stresli durumları nasıl
meydana gelen değişiklikler mevcut kaynakları tehdit ettiğinde, var olan kaynaklar
kaybedildiğinde veya yeni kaynaklara erişmek için verilen çabalar sonuçsuz kaldığında ortaya
çıkar (Hobfoll ve Lilly, 2001). Kurama göre Akut Travmatik Stres (ATS) bireyler için çok
stres kaynağı, aniden gerçekleşen, temel değerleri tehdit eden ve bireyin alışılageldik başa
çıkma yöntemlerinin dışında olan bir durumdur. Afete maruz kalan bireylerin, olayın yıkıcılık
düzeyine bağlı olarak aşırı stres yaşadığı bilinmektedir. Akut Travmatik Stres (ATS) olarak
1. Duygusal tepkiler: Şok, korku, matem, öfke, kin, suçluluk, utanç, çaresizlik, umutsuzluk ve
bulantı, iştah değişiklikleri, uyku problemleri ve cinsel istekte keskin değişiklikler gibi
fiziksel tepkiler.
kendini izole etme, dışlanmış veya terk edilmiş hissetme, uzaklaşma, yargılayıcı veya aşırı
temel değerlere saldıran veya aşırı taleplerde bulunan olaylar gibi travmatik stres
duygularını artırabilir. Örneğin, bir kişi ani bir doğal afetle karşılaştığında (travmatik etki), bu
durumun getirdiği belirsizlik ve tehlike algısı stres tepkisini artırabilir. Özellikle kişinin
kendisi veya sevdikleri için hayati bir tehlike söz konusuysa, stres tepkisi daha belirgin
olabilmektedir. Bu nedenle, travmatik etki ile stres tepkisi arasındaki ilişki, olayın belirsizliği
ve önemi gibi faktörlerin bir araya gelmesiyle şekillenir. Bu faktörler, bir kişinin maruz
kaldığı stresin etkisini artırarak stres tepkisinin şiddetini belirler. Travmatik bir olay yaşayan
bireyler genellikle, travmatik stresin belirgin bir tanısını (ör. Akut Stres Bozukluğu)
oluşturacak kadar uzun süre travmatik stresi deneyimlemezler (Braynt ve Harvey, 2000).
Olayın hemen sonrasında ortaya çıkan stres tepkileri genellikle birkaç gün içinde veya en
fazla 2-3 hafta içinde azalır. Ancak bu durum, bu kişilerin daha sonra başka ruhsal sorunlar
kırılganlığını ve ölümün gerçekliğini idrak etme, yalnızlık hissi, ruhsal ve ahlaki değerlerle
3. 2. 1. Tip 1 Akut Travma: Aniden meydana gelen ve genellikle şiddetli bir etki bırakan
olaylara tek seferlik maruz kalma sonucunda oluşan travmalar "Akut Travma"olarak
tanımlanmaktadır (APA, 2013). Bu tür travmalara örnek olarak ev ve iş kazaları, doğal afetler,
saldırılar, ciddi yaralanmalar, tecavüz veya ani ölüm gibi olaylar verilebilir. Akut travma,
travmatik stres belirtileriyle sınırlı kalabileceği gibi, bazı durumlarda travma sonrası stres
bozukluğuna dönüşebilir. Özetle, tek bir belirgin olayın neden olduğu ve genellikle
beklenmedik bir şekilde gerçekleşen travmatik deneyimler akut travma olarak adlandırılır
sahip olan travmalardır. Bu tür travmalara örnek olarak; kişiler arası çatışmalar, yakın
ilişkilerde yaşanan şiddet, uzun süreli ve tekrarlayan cinsel istismar, sadakatsizlik, boşanma
veya partner ayrılığı gibi durumlar, zorbalık, düşük yapma, iş veya mal kaybı, hakaret, alay,
kişinin yaşamını doğrudan tehlikeye atmasa da, psikolojik ve duygusal olarak yoğun etkilere
yol açar. Bu tür travmalar, kişinin kendine güvenini sarsarak "değersizim" veya "yetersizim"
gibi duyguları tetikleyebilir ve kişinin bütünsel sağlığını etkileyebilir. Bu şekilde uzun süreli
devam eden travmalarayeni yaşanmış olan COVİD-19 pandemisi de örnek olarak verilebilir.
Solomon ve Heide (1999), araştırmalarında Tip 2 Kronik Travma’nın, kişi için oldukça
şiddetli etkileri olan uzun süreli işkence veya yıllarca devam eden alıkoyma ve tecavüz gibi
birlikte barındırdığı için ayrı bir travma türü olarak tanımlanması gerektiğini
savunmaktadırlar. Bu nedenle, bu tür olayları yaşayan insanlar ile birlikte çoğunlukla ihmal
ve istismarı içeren, erken yaşlarda (erken çocuklukta) deneyimlenen kronik travmaları da Tip
3. 2. 3. Büyük “T” travma: DSM-5, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) travması
kişinin hayatının veya beden bütünlüğünün doğrudan tehdit altında olduğu herhangi bir durum
olarak tanımlanır. Bu tür durumlar genellikle büyük "T" travmaları olarak bilinmektedir.
Büyük "T" travmalar, bireyin güçsüz hissettiği ve kontrolünü kaybettiği olağanüstü ve önemli
olayları temsil eder. Doğal afetler, terör saldırıları, cinsel saldırılar, savaşlar, araba veya uçak
kazaları gibi olaylar buna örnektir. Bu tür travmalarda, çaresizlik önemli bir faktördür ve
genellikle küçük "t" travmalardan çok daha etkilidir. Büyük 'T' travmaları, deneyimleyenler
ve durumu tanıyanlar tarafından daha kolay tanınabilir. Bu tür travmatik olaylar, kişide
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtilerine neden olabilir ve genellikle tedavi
gerektirmektedir. Büyük "T" travmalarıyla birlikte birey, bilinçli olarak kaçınma eylemlerine
travmatik anıları bastırmaya veya kalabalık yerlerden kaçınmaya çalışabilir. Bu, küçük "t"
travmalarında görülen daha pasif kaçınma hareketlerinden farklıdır; daha fazla zaman ve çaba
gerektirir. Büyük bir "T" travması genellikle ciddi sıkıntılara neden olur ve günlük yaşamı
fazlasıyla etkiler. Kaçınma davranışları ne kadar uzun sürerse veya tedavi engellenirse, bu
3. 2. 4. Küçük “t” travma: Küçük “t” travmaları duygusal işlemleme gücünün yetmediği
durumlardır. Bu olaylar büyük “T” travmaları gibi yaşamı veya bedensel bütünlüğü tehdit
eden olaylar değildir, ancak bireyin duygusal işlemleme kapasitesini aşan travmatik
deneyimler çaresizlik hissi gibi olumsuz duygulanımlara sebep olabilmektedir. Kişiler arası
çatışmalar, kalıcı yer değişikliği, yasal problemler, aldatılma (sadakatsizlik), boşanma veya
maddi zorlanmalar bu olaylara örnek olarak verilebilir. Çoğunlukla küçük “t” travmalar TSSB
semptomlarını yordamaz ancak, bu olay türleri kişinin yaşam kalitesini düşürerek sıkıntı
Küçük "t" travmalar genellikle fark edilmez veya önemsenmez. Tepkiler normal veya
mantıklı gibi algılanabilir, bu yüzden duygusal etkiler göz ardı edilebilir veya hafife alınabilir.
Bazen bu tür deneyimler, kişinin işlevselliği üzerindeki etkileri hakkında anlayış eksikliği
nedeniyle terapistler tarafından da gözden kaçırılabilir. Küçük "t" travmaların birikmiş etkileri
genellikle dikkate alınmaz, ancak birden fazla birikmiş travmanın duygusal sorunları
çalışanların travmatik olaylara veya detaylarına maruz kalarak yaşadığı stres ve travma
tepkileridir. Acil durum müdahale ekipleri, sağlık çalışanları veya yardım kuruluşlarında
görev alanlar, travma sonrası stres tepkileri yaşayabilirler. Afet ve acil durum alanında çalışan
meslek elemanları dolaylı travma riski altındadır çünkü çalıştıkları koşullar ölüm ve
yaralanma riski taşır, doğrudan afet olaylarına maruz kalanlarla temasları vardır ve aşırı stres
altında çalışırlar. Dolaylı travma afet-travma ile çalışan uzmanlara yönelik bir durumdur
(Motta ve ark., 2020). Bu kişiler, afetler, kazalar, terör saldırıları gibi travmatik olaylara
müdahale ederken, olaya doğrudan maruz kalanlarla çalışırken veya onlara yardım ederken,
travmatik deneyimlerin etkisi altında kalabilirler. Başta ruh sağlığı uzmanları olmak üzere
sevdiklerinin güvenliğinden endişe eder hale gelirler. Ayrıca bazı çalışanlar, doğrudan
travmatik olaya tanıklık etmemiş olsalar bile, travma sonrası stres belirtileri geliştirebilirler.
Travmatik olaylara dolaylı maruziyet etkisi doğrudan maruz kalma etkilerine benzerdir.
Dolaylı maruz kalan insanlarda da girici düşünceler ve kaçınma tepkileri travmaya doğrudan
maruz olan insanlardaki kadar güçlü olmasa da benzer şekillerde gözlenebilmektedir. Dolaylı
travma, yardım eden kişilerin ruhsal sağlığını ve iyilik halini etkileyebilir, bu nedenle bu tür
3. 2. 6. İkincil Travma (Secondary Trauma): Figley (1995), ikincil travmatik stresi, bir
kişinin travmatik deneyim yaşayan başkalarının yaşadığı olayı bilmesinin sonucu olarak
ortaya çıkan duygu ve davranışlar olarak tanımlamaktadır. Bu stres tepkisini, travmatik olaya
tanık olan, olayla ilgili bilgi sahibi olan veya yardım çalışmalarında bulunan kişilerin
deneyimlediği bir stres olarak ifade etmiştir. Lerias ve Byrne (2003) ise bu tanımı, travmatik
olayla karşılaşma yollarını içerecek şekilde genişleterek, ikincil travmatik stresi, ciddi stres
oluşturan veya trajik bir olaya tanık olan, bu olaya ilişkin bilgiye sahip olan veya olay sonrası
uyarıcılarına bağlı stress yükü, süresi ve miktarı karşı-aktarım veya yaşamda kalanla özdeşim
gibi yanlış duygusal tepkilerin ortaya çıkmasına, bunlar da ikincil travmatik strese neden
olmaktadır. TSSB’de yaygın gözlenen girici düşüncelere sahip olma, kaçınma, aşırı uyarılma,
uyku problemleri yaşama ve işlevsellikte bozulma gibi semptomlar ikincil travmatik streste de
kategori altında toplamıştır. Bunlar: psikolojik sıkıntı veya işlevsellikte bozulma, bilişsel
bozulmalar, bağımlılık veya kompulsif davranışlar, aşırı uyarılma ve günlük sosyal ve kişisel
rollerde işlevsellikte bozulma yer alır. İkincil travmatik stresin bilişsel değişimlerinde, güven
duygusunda azalma, artan incinebilirlik algısı, yoğun çaresizlik hissi ve kişisel kontrolün
vermekten kaynaklanan bir tükenmişlik hissidir. Bu his, kişinin daha fazla dinleyemeyecek
daha fazla etkili olamayacağı duygusundan kaynaklanır (Figley, 2013). Özellikle afet alanında
uzun süre bulunmak, bu duygunun daha da artmasına neden olabilir. Empati, yani eşduyum,
deneyimlerle mücadele edenlere yardım etme konusunda kritik bir rol oynar ve birçok ruh
sağlığı uzmanı için meslek seçiminde önemli bir faktör olabilir. Ancak, hizmet verilen kişinin
duygusal tepkilerine anında yanıt veren uzmanlar, farkına varmadıkları takdirde eşduyum
yorgunluğu yaşayabilirler. Bununla birlikte, eşduyum yorgunluğuna yol açan bir diğer faktör
ise karşı aktarım olarak bilinir. Bu durumda, uzmanlar travma yaşayan bireylerin duygusal
yüklerini kendi üzerlerine alırlar ve bu da zamanla tükenmişlik hissine neden olabilir. Şefkat
yorgunluğunun fiziksel belirtileri arasında yorgunluk, uyku düzensizlikleri ve baş ağrıları gibi
yaygın şikayetler yer alırken, davranışsal belirtileri arasında artan öfke, huzursuzluk ve işe
devamsızlık gibi işlevsellikte azalma eğilimi dikkat çeker. Psikolojik etkilerde ise, birey
kendini izole etme isteğiyle mücadele edebilir ve duygusal olarak hissizleşme (küntlük)
bireyin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını etkileyebilir. Bu nedenle, bu belirtileri tanımak
Eşduyum yorgunluğuyla başa çıkmak için birçok strateji vardır. Öncelikle, kişinin
kendi sınırlarını tanıması ve gerektiğinde mola vermesi önemlidir. Düzenli olarak dinlenme
ve kendine zaman ayırma, duygusal enerjiyi yenilemek için önemlidir. Ayrıca, bir destek ağı
eşduyum yorgunluğuyla başa çıkmak için başka bir etkili yoldur (Craig ve ark., 2011).
3. 2. 8. Çocukluk Çağı Travmaları: Çocukluk çağı travmaları, bireylerin reşit olmadan önce
maruz kaldığı cinsel, fiziksel ve duygusal ihmal ve istismar, ebeveynden ayrılma veya
ebeveyn kaybı, ebeveynlerin boşanması, göç, şiddete tanıklık etme, kazalar ve doğal afetler
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumlar çocuk için düşük benlik saygısı, dikkat eksikliği
doğurabilir. Her yaşta olduğu gibi, travma her birey için zorlayıcıdır, ancak çocukluk dönemi,
başa çıkma mekanizmalarının henüz tam olarak gelişmediği ve dolayısıyla daha fazla risk
altında olunan bir dönemdir (Pfefferbaum, 2014). Çocukluk çağı travmaları; tekrarlamaların
çocuğun ilerleyen yıllarını dahi etkileme potansiyeline sahiptir; bu nedenle tanı ve tedavi
etkileyen olayları kapsar. Doğal afetler, savaş, terör saldırıları, politik, etnik, dini veya
cinsiyet temelli zulüm ve şiddet olayları, bulaşıcı hastalıklar, zorunlu göç, ekonomik kriz gibi
olaylar, toplumsal travmaya yol açabilir. Bu tür travmatik olaylar sadece doğrudan etkilenen
bireyleri değil, dolaylı olarak olaya tanıklık eden veya etkilenen tüm toplum kesimlerini
etkileyebilir.
Olaylar bireysel değil, toplumsal bir boyutta yaşanmış olsa da acı, öfke ve
yabancılaşma hissi genellikle ortaktır. Özellikle tehdidin sona ermediği durumlarda, toplumda
Örneğin, Ruanda Soykırımı gibi etnik çatışmaların yol açtığı ve milyonlarca kişinin
hayatını kaybettiği olaylardan sonra, toplumda hala Travma Sonrası Stres Bozukluğu
yas belirtileri görülmüştür. Gelecekte, pandemiyi doğrudan yaşayan bireyler için de benzer
Aba, M. (2022). COVID-19 salgınında görev alan sağlık çalışanlarında travma sonrası stres
Aktepe, E. (2009). Çocukluk çağı cinsel istismarı. Psikiyatride Güncel Yaklașımlar - Current
Almoshmosh, N. (2016). The role of war trauma survivors in managing their own mental
conditions, Syria Civil War as an example. Avicenna Journal of Medicine, 6(2), 54-59.
Amerikan Psikiyatri Birliği. (1980). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, üçüncü
dördüncü baskı yeniden gözden geçirilmiş tam metin (DSM-IV-TR), (Ç., Ed., E.
Amerikan Psikiyatri Birliği. (2013). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, beşinci
baskı (DSM-5), tanı ölçütleri başvuru el kitabı (Ç., Ed., E Köroğlu). Hekimler Yayın
Birliği, Ankara.
Aytekin, M. (2023). Bir yangına maruz kalan ya da tanıklık eden yetişkinlerde ortaya çıkan
bilişlerin travma sonrası büyüme ve travma sonrası stres semptomları üzerine etkisi
Bailey, T. D. (2015). Cumulative trauma and its effects on mental health outcomes. Journal
of
Başterzi, A. D., Yılmaz, B. ve Oğlağu, Z. (baskıda). Travma nedir?. TİHV Akademi. Erişim
adresi https://tihvakademi.org/wp-content/uploads/2019/11/PSDA-RehberiY.pdf
Bayram, S., Duman, R. N. ve Demirtaş, B. (2018). Üç insan, bir olay, üç travmatik deneyim
Bildik, T. (2013). Ölüm, kayıp, yas ve patolojik yas. Ege Tıp Dergisi, 52(4), 223-229.
Bonanno, G. A. (2004). Loss, trauma, and human resilience: have we underestimated the
59(1), 20-28.
Brooks, S.K., Webster, R.K., Smith, L.E., Woodland, L., Wessely, S., Greenberg, N. ve
Rubin, G.J. (2020). The psychological impact of quarantine and how to reduce it:
Bryant, R. A. (2012). Acute stress disorder: A handbook of theory, assessment, and treatment.
Guilford Press.
Caruth, C. (1996). Unclaimed experience: trauma, narrative, and history. Johns Hopkins
University Press
Caruth, Cathy., (1991). Unclaimed experience: trauma, narrative, and history, The Johns
Cerel, J., Jordan, J. R. ve Duberstein, P. R. (2008). The impact of suicide on the family.
Cloitre, M., Stovall-McClough, K. C., Nooner, K., Zorbas, P., Cherry, S., Jackson, C. L., ... ve
Crowley, C. (2009). The mental health needs of refugee children: A review of literature and
Çelik, F. G. H., Hocaoğlu, Ç. (2018). Çocukluk çağı travmaları: Bir gözden geçirme. Sakarya
Damka, Z. (2009). Sığınma evinde kalan şiddet mağduru kadınlar: anksiyete duyarlığı,
Dong, L. ve Bouey, J. (2020). Public Mental Health Crisis during COVID-19 Pandemic,
https://doi.org/10.3201/eid2607.200407
Ekinci, S. (2010). Fiziksel çocuk istismarı, Katkı Pediatri Dergisi, 32(5), 625- 631.
Ellenberger, H. (1970). The discovery of the unconscious: the history and evolution of
Ellis, J. (1980). The sharp end of war: the fighting man in World War II, Aurum.
Elliott, D.M., Mok, D.S. ve Briere, J. (2004) Adult sexual assault: Prevalence,
96(5), 305-314.
Figley, C. R. (2013). Compassion fatigue: Coping with secondary traumatic stress disorder
in
(Eds.), Disasters and Mental Health (s. 13-36) içinde . John Wiley & Sons.
terrorist attacks in New York City. New England Journal of Medicine, 346, 982-987.
Ginsburg, T. (2007). Holocaust Film: The Political Aesthetics of Ideology (s. 29-30). Press.
Goyal, P., Choi, J. J., Pinheiro, L. C., Schenck, E. J., Chen, R., Jabri, A., Satlin, M. J.,
Campion, T. R., Jr, Nahid, M., Ringel, J. B., Hoffman, K. L., Alshak, M. N., Li, H. A.,
Wehmeyer, G. T., Rajan, M., Reshetnyak, E., Hupert, N., Horn, E. M., Martinez, F. J.,
https://doi.org/10.1056/NEJMc2010419
Gölge, Z.B, Yavuz, M.F.. ve Başkan, T.M. (2000) Hukukçuların ve polislerin ırza geçme ile
ilgili ceza sistemine bakış açılarının değerlendirilmesi. Adli Tıp Bülteni, 5, 5-11.
Gölge, Z.B., Yavuz, M.F., Korkut, S. ve Kahveci, S. (2014) Yetişkin kadın mağdurlarda
cinsel saldırı sonrası görülen ruhsal ve sosyal sorunlar. Adli Tıp Bülteni, 18, 82-91.
Hacıoğlu Yıldırım, M. ve Güvenç, R. (2017). Cinsel saldırı sonrası adli makamlara başvuran
Hedar, M. (2017). Mental health during the Syrian Crisis: How Syrians are dealing with the
Herman, J. L. (2007). Şiddetin sonuçları ev içi istismardan siyasi teröre. Tosun, T. (Ed.),
Holloway, H.C., Norwood, A. E., Fullerton, C. S., Engel Jr., C. C. ve Ursano, R. J. (1997).
Işıklı, S. (2023). Afet ve acil durum: Tanım, sınıflandırma, aşamaları ve psikososyal etkileri
[PDF].
Jacobs, S. C. (1999). Traumatic grief: diagnosis, treatment, and prevention. Brunner, Mazel.
https://doi.org/10.1016/j.janxdis.2006.09.009 .
Jones, E. ve Wessely, S. (2005). Shell shock to PTSD, military psychiatry from 1900 to the
Kan, R., Robotti, C. ve Shanken, J. (2013). Pricing model performance and the two‐
2649.
Karaarslan, İ., Yavuz, B., Özdemir, S., Çakar, S. ve Tatlı, M. (2023). 6 Şubat Kahramanmaraş
Kaya, F. (2013). Bombalama saldırıları sonrasında görülen travma sonrası stres bozukluğu
Dipnot Yayınları.
Kılıç, C. (2003). Ruhsal travma sonrası stres bozukluğu gelişiminin belirleyicileri: Bir
gözden
geçirme. T. Aker ve M. E. Önder (Ed.). 5US Yayınları.
Kılınç, G., Yıldız, E. ve Harmancı, P. (2017). Toplumsal Travmatik Olaylar ve Aile Ruh
Kınık, K. (2010). Göç, Sürgün ve İltica. Hayat Sağlık Dergisi, 2(7), 36-39.
Kira, I. A. (2001). Taxonomy of trauma and trauma assessment. Traumatology, 7(2), 73-86.
Koenen, K. C., Ratanatharathorn, A., Ng, L., McLaughlin, K. A., Bromet, E. J., Stein, D. J.,…
https://doi.org/10.1017/S0033291717000708
Koren, D., Arnon, I. ve Klein, E. (1999). Acute stress response and posttraumatic stress
Köskün, T. (2019). Yakınları intihar eden kişilerde travma sonrası stres belirtileri ve
travma sonrası gelişim ile ilişkili değişkenler [Yayımlanmış yüksek lisans tezi].
Kristensen, P., Weisæth, L. ve Heir, T. (2012). Bereavement and mental health after sudden
and violent losses: a review. Psychiatry: Interpersonal & Biological Processes, 75(1),
76-97.
Laçiner, V. ve Yavuz, Ö. (2013). Van Depremi örneğinde afetler sonrası yapılan yardımlar ve
hukuki çerçevesi. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(9), 114
135.
Lai, J., Ma, S., Wang, Y, Cai, Z., Jianbo, H., Ning, W., Jiang, W., Hui, D., Tingting, C.,
Ruiting, L., Huawei, T., Lijun, K., Lihua, Y., Manli, H., Huafen, W., Gaohua, W.,
Zhongchun, L. ve Shaohua, H. (2020). Factors associated with mental health outcomes
among health care workers exposed to coronavirus disease 2019. JAMA Network,
3(3).
outpatient sample: Prevalence and implications for mental health. European Journal
of
Lifton, R., J. (1973). Home from the war; vietnam veterans: neither victims nor
Martz, E. (2010). Trauma rehabilitation after war and conflict. New York: Springer.
Martz, E. ve Lindy, J. (2010). Exploring the trauma membrane concept. E. Martz (Ed.)
McGrath, J. J., Saha, S., Lim, C. C., Aguilar-Gaxiola, S., Alonso, J., Andrade, L. H., ... ve
Kessler, R. C. (2017). Trauma and psychotic experiences: transnational data from the
World Mental Health Survey. The British Journal of Psychiatry, 211(6), 373-380.
https://doi.org/10.1192/bjp.bp.117.205955
Melhem, N. M., Day, N., Shear, M. K., Day, R., Reynolds, C. F. ve Brent, D. (2004).
Journal
Micale, M. (1989). Hysteria and its historiography: A review of past and present writings (I),
History of Science, 27(3),223-261.
stress disorder (PTSD): DSM-5 criteria changes and legal implications. Psychological
Myers, D.G. (1978). Polarizing effect of social comparison, Journal of Experimental Social
Norman, M. (1989). These good men: friendships forged from war. New York.
O’Brien, T. (1990). How to tell a true war story, the things they carried. Boston.
Özen, Y. (2017). Psikolojik travmanın insanlık kadar eski tarihi. The Journal of Social
8(3), 249-256.
Pak, M. (2017). Acil servis çalışanlarının ikincil travmatik stres düzeyi ve psikolojik
(36), 141-164.
Rogers, J.P., Chesney, E., Oliver, D., Pollak, T.A., McGuire, P., Fusar-Poli, P….(2020).
Ruiz, M. ve Gibson, C. (2020) Emotional impact of the Covid-19 pandemic on U.S. health
Sathyanarayana Rao, T.S., Nagpal, M. ve Andrade, C. (2013). Sexual coercion: Time to rise
Schlenger, W. E., Caddell, J. M., Ebert, L., Jordan, B. K., Rourke, K. M., Wilson, D.,.....
(2002). Psychological reactions to terrorist attacks: Findings from the national study of
288, 581–588.
Schuster, M. A., Stein, B. D., Jaycox, L. H., Collins, R. L., Marshall, G. N. ve Elliott, M. N..
(2001). A national survey of stress reactions after the September 11, 2001,
feminist criticism. P. Parker and G. Hartman (Ed.), Shakespeare and the question
Substance Abuse and Mental Health Administration (2014). SAMHSA’s concept of trauma
and guidance for a trauma informed approach. Substance Abuse and Mental Health
Services Administration.
analysis using the meaning of loss codebook. Death Studies, 41(9), 553-561.
Şar, V. (2017). Savaş ve terör yaşantılarında travma sonrası stres. Okmeydanı Tıp Dergisi, 33,
114-120.
belirtileri ile ilişkisi: Aleksitiminin aracı rolü. Türk Psikiyatri Dergisi, 26(4), 261-67.
Taner, Y. ve Gökler, B. (2004). Çocuk istismarı ve ihmali: Psikiyatrik yönleri. Haccettepe Tıp
Tedeschi R.G. ve Calhoun, L.G. (2004). Posttraumatic growth: Conceptual foundations and
Türk Dil Kurumu (2022). Epidemi. https://sozluk.gov.tr/ adresinden 5 haziran 2024 tarihinde
alınmıştır.
Türk Dil Kurumu (2022). Pandemi. https://sozluk.gov.tr/ adresinden 5 haziran 2024 tarihinde
alınmıştır.
https://doi.org/10.1177/088626001016010004
Ursano, R. J., Kao, T. C. ve Fullerton, C. S. (1992). Posttraumatic stress disorder and
meaning: structuring human chaos. The Journal of Nervous and Mental Disease,
180(12), 756-759.
Ursano, R. (2002). Post-traumatic stress disorder. The New England Journal of Medicine.
Van Der Kolk, B. A. (2019). Beden kayıt tutar: Travmanın iyileşmesinde beyin, zihin ve
beden. (7. Baskı). Ö. Kavakçı ve H. Demirci (Çev. Ed.) ve N. C. Maral (Çev). Nobel
Yaşam.
Varatharaj, A., Thomas, N., Ellul, M. A., Davies, N. W. S., Pollak, T. A., Tenorio, E. L.,
Sultan, M., Easton, A., Breen, G., Zandi, M., Coles, J. P., Manji, H., Al-Shahi Salman,
R., Menon, D. K., Nicholson, T. R., Benjamin, L. A., Carson, A., Smith, C., Turner,
https://doi.org/10.1016/S2215-0366(20)30287-X
Veith, I. (1977). Four thousand years of hysteria. M. Horowitz (Ed.), Hysterical personality
Worden, J. W. (2001). Grief counseling and grief therapy: a handbook for the mental health
World Medical Association (1975). The Declaration of Tokyo. Danish Medical Bulletin,
34(1987), 203-204.
World Health Organization. (2003). Guidelines for medico-legal care of victims of sexual
Yavuz, Y. (2019). Suç mağduru olma korkusuna sosyolojik bir bakış. Toplum Ve Kültür
Zier, M. (2023). Kadınlarda savaş travması ile evlilik uyumu ve çocuk yetiştirme tutumları
Üniversitesi.
Zisook, S. ve Shuchter, S. R. (1991). Depression through the first year after the death of a