Osmanli Imparatorlugu Muneccimlik Kurumu

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 21

OSMANLI İMPARATORLUĞU

MÜNECCİMLİK KURUMU

Burak DİNÇERGÖK

Ankara, 2019
OSMANLI İMPARATORLUĞU MÜNECCİMLİK KURUMU
BURAK DİNÇERGÖK 1
Özet
Bu çalışmada tarihsel süreç içerisinde astronomik ve astrolojik faaliyetlerin ortaya
çıkış ve ilerleyişi, İslam öncesi Türk ve Arap toplumlarında nasıl olduğu, İslamiyet’in
müneccimlere bakış açısı ve karşı durduğu kısımlar ile Osmanlı İmparatorluğu
bünyesindeki kurumsal kimliği ele alınmıştır. Müneccimbaşı örnekleri ile bu kurumun
devlete etkisi ve devletin bu kuruma karşı tutumu tarihsel çerçevede değerlendirilmiştir.
Müneccimbaşıların vazifeleri sonucu yaptıkları, bilimsel olarak kazandırdıkları ve
astronominin Osmanlı İmparatorluğu içinde geldiği nokta incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: müneccim, muvakkit, rasathane, zâyiçe, zîc, ilm-i nücûm, ilm-i
ahkâm-ı nücûm, ilm-i felek, gökbilim, takvim, burç, Takiyüddîn, kehanet, yıldız,
gözlem.

1
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans öğrencisi, brkdncrgk@gmail.com

1
İçindekiler

Giriş……………………………………………………………………… 3

1- Tarihte Müneccimlik…………………………………………………… 5
A) İslamiyet Öncesinde Müneccimlik…………………………………. 5
B) İslam Döneminde Müneccimlik ve İslam Dinindeki Yeri……….... 6

2- Osmanlı İmparatorluğu’nda Müneccimlik…………………………… 10


A) Kuruluşu ve Gelişimi………………………………………………. 11
B) Müneccimbaşı ve Vazifeleri……………………………………….. 14

3- Müneccimbaşının Görev Yerleri…………………………………….... 17

Sonuç…………………………………………………………………….. 19
Kaynakça……………………………………………………………….. 20

2
Giriş

İnsanların binlerce yıldan beri takvim oluşturma çabası olmuştur. Ay gözlemleri


yapmışlar ve bunları kaydetmişlerdir. 2 Bu geleceği merak etme olgusunun ilk nüvelerinden
sayılabilir. Sosyal statü anlamında yükselen kahinler toplumların etkin konum oynayan bir
üyesi olmuşlardır. Öngörüleri için astronomik olayları ve gök cisimlerini, yıldızlarını
incelemişlerdir. Yüz hatlarına bakma, avuç içlerini inceleme, çeşitli materyallere bakarak
öngörüler üretilirdi. Özetle falcılık olarak tabir edilebilir. Eski Yunan, kuşların uçuş
tarzlarına bakardı, eski Romalılar da kuş falları ile tanrıdan haber almayı umuyordu. Eski
Çin ise bu konuda daha geriye giderdi. 3 Sözü edilen medeniyetlerin tarımda kullanmak
üzere hava tahminleri konularındaki atılımları ise astronominin temellerini oluşturur.
Zamanla gök cisimlerinin bir disipline tabi olarak incelenmesi ile bir ivme kazanmıştır.
Hipparkos’un M.Ö. 40 yılında hazırladığı zîc buna örnektir. Uzun bir süre kullanıldıktan
sonra Batlamyus bu zîcdeki yanlışları gözeterek yeni bir zîc hazırlamıştır. 4 (MS 120).

Orta Çağ başlarında toplum kahinlik konusunda iyimserken ardından bu durum


tersine dönerek büyücü şeklinde algılanan insanların öldürülmesi ile devam etmiştir. Bu
idamlar sonucunda cadı avı törenlerine kadar ilerleyecektir. Orta çağın sonlarında başlayan
bu faaliyet yaklaşık 350 yıl devam etti. Jean de Vatıguerro, Orta çağ kehanetlerini bir
kitapta toplayarak yayınlamıştır (1524). Kendisi de birtakım kehanetlerde bulunmuştur.
Fransız İhtilali ve 16. Lui'nin öldürülmesi gibi o günlerin yakın geleceği ile ilgili birçok
sayıda kehaneti bulunmaktaydı ve bunlar sırası ile gerçekleşmiştir. 5

Adı geçen kültürler gibi Araplar da İslam öncesi dönemlerden beri yıldızlara ilgi
duymaktadır. Orta Asya Türkleri için şamanlar da sözü edilen kahinlik benzeri bir işlev
sahibi olarak falcılık ve tanrı ile iletişim sağlayan bir konum elde etmiştir. Yunan
medeniyeti ile temas içinde olan Araplar da birçok Latince eseri tercüme etmiştir. Arap
astrolojisi bu bilgiler üzerine temellenmiş ve müneccimlik ilmi ortaya konmuştur.6
Müneccimlik ilmi astronomik ve astrolojik faaliyetleri ortak ele alır ve ikisi ile de
uğraşanlara müneccim adı verilir. İslam dininin gelmesi ile beraber fal ve benzeri

2
Esma Özçelik Morkoç, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşı Hüseyin Efendi”,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, yüksek lisans tezi, Ankara 2018, s.7.
3
A.g.m, s. 8.
4
A.g.m, s. 10.
5
A.g.m, s. 12.
6
A.g.m, s. 10.

3
gelecekten durum bildirme faaliyetleri yasaklanacaktır. Bununla beraber gerek diğer
kültürlerle etkileşim sonucu gerek de bilime verilecek değer ve ilerlemeler ile gökbilim
konusunda önemli adımlar atılacaktır. Rasathaneler kurulacak ve önemli alimler
yetişecektir. İslam’ın gelecekten haber verme niteliğindeki faaliyetleri yasaklaması,
astronomik yani bilimsel boyuttaki faaliyetlere bir yasak koymamıştır. Ancak ikisinin ortak
ele alınıyor olması İslam müneccimlerini ihtiyatlı olmaya mecbur bırakmıştır. Bu İslam
dininin müneccimlere bakışının en temel halidir. Gökbilim çalışmaları Avrupa ve İslam
medeniyeti arasında hem bir etkileşim halinde hem de bir rekabet halinde sürecektir.
Osmanlı’ya da etki sağlayacak olan Semerkant’ta bulunan Uluğ Bey Rasathanesi’nin
kurulması İslam dünyası için astronomi ve astroloji adına bir dönüm noktası niteliğinde
olacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu dönemine geldiğimiz zaman Uluğ Bey’in rasathanesindeki


bilgiler ve orada eğitim alan alimlerin Osmanlı’ya gelmesi ile gökbilim faaliyetlerinin bir
yükseliş yaşadığı söylenebilir. Fatih Sultan Mehmet’in daveti ile İstanbul’a gelen Ali
Kuşçu bunlardan biridir. Net tarih olarak ne zaman başladığı bilinmese de ilk takvimin 2.
Murat zamanında yapıldığı bilinmektedir. 2. Bayezid ile müneccim sayısında bir artış söz
konusu olmuştur. Ardından Takiyüddîn er-Râsıd’ın müneccimbaşı olması ile 1575 yılında
Osmanlı’nın ilk rasathanesi kurulacaktır. Ancak kısa süre içinde yıkılması ile Osmanlı
İmparatorluğu’nun rasathane deneyimi uzun bir araya girecektir.

Müneccimlik kurumu, astronomi ve astroloji konularında bilgi sahibi, yıldızları ve


hareketlerini inceleyebilen alimler ile oluşmuştur. Tüm müneccimlerin başında bir
müneccimbaşı bulunur. Müneccimbaşıların en önemli görevi takvim hazırlamaktır. Bunun
yanında zîc, zâyiçe, imsakiye de hazırlarlardı. Devlet içinde önemli yerlere de
gelebilmekteydiler. Bunun en uç örneği olarak Müneccimbaşı Hüseyin Efendi gelmektedir.
Zâyiçelerinde isabetli olması ile ünlenmiş ve devlet içinde söz hakkı olan bir konuma
ulaşmıştır. Ancak düşmanları da artmış ve siyasi bir çekişme ortamı içinde idam edilmiştir.
Müneccimbaşıların dine uygun hareket etmesi, şeyhülislamla iyi geçinmesi ve
hükümdarların gözündeki itibarını kaybetmemesi bu nedenle önemlidir. Siyasi
çekişmelerden uzak olmaları da devamlılık sağlamaları açısından önemli bir gerektir.
Bunun yanı sıra rasathane ve muvakkithaneler gökbilim için gözlem mekanları
olmuşlardır. Kısa süreli rasathane deneyimi haricinde muvakkithaneler gözlem yerleri
olarak kullanılıyordu. Son zamanlarına kadar çok az değişiklik ile gelmiş bir kurum

4
olmuştur. Bu çalışma içerisinde yer alan konunun daha iyi kavranmasına yardımcı
olabilecek bazı kavramlar şunlardır:

Zîc: Astronomi cetvellerine verilen isimdir. Yıldızların ve gök cisimlerinin


hareketleri bir cetvel olarak hazırlanırdı. Bu cetvel ve veriler astronomik incelemelerde
kullanılırdı. Vakit tayinlerinde ve eşref saati belirlenmesinde faydalanılırdı.

Zâyiçe: Yıldızların hareketlerini ve yerlerini gösteren cetvellerdir. Günümüzdeki


yıldız haritalarına benzer. Bu da uğurlu saat belirlenmesinde ve yapılacak çıkarımlarda
kullanılmaktaydı.

Eşref saati: Müneccimbaşıların çeşitli konularda astronomik gözlemler sonucu


belirlediği uğurlu olacağı düşünülen zamanlardır. Sefer vakti, cülus zamanı gibi anlar
böyle belirlenebilirdi. Padişah istediği her şeyle ilgili eşref saati belirletebilirdi. Zaman
içinde bir devlet geleneği almıştır.

1- Tarihte Müneccimlik
A) İslamiyet Öncesi Türklerde Müneccimlik

Osmanlı müneccimliğinin çıkış noktası olarak Orta Asya Türk kültürüne


bakabiliriz. Toplumun sahip olduğu Gök-Tanrı inancı insanları gök ile bağlantılı bir
konuma getirmiştir. Göklerde bulunan tanrı ölen insanları kendi katına çıkarıyor, aydınlık
veren güneş ve ay kutsal sayılıyordu ve hayrın kaynağı gökyüzü idi. 7 Şamanlar burada
önemli bir hale geliyor. Zira gökyüzündeki tanrı ile bağlantıyı sağlayan şamanlardır.
Topluma liderlik etmek, hastaları iyileştirmek, şifacılık yapmak, iyi şans getirmek ve tanrı
ile bağlantı sağlamak gibi görevleri vardı. Önemli bir başka görev de gelecekten haber
vermekti. 8 Bunu da fal bakarak yaparlardı. Fal bu dönem toplumları için önemli bir
gerektir. Suya, aynaya bakma, kürek kemiği, aşık kemiği, bakla, tütsü falları en çok
kullanılan fal türlerindendi. 9 Bazı ritüelle gerçekleşen fal türleri de mevcuttur.

Yerleşik hayata geçen Türkler için tarıma yönelik girişimler arttığından ötürü
gökbilimi ile ilgilenme ihtiyacı artmıştır. Tarıma dayanan uygarlıkların da yaptığı gibi
sulak alanların etrafına yerleşmişler, güneşin hareketlerini incelemek, mevsimlerin

7
A.g.m, s. 16.
8
A.g.m, s. 16.
9
A.g.m, s. 17.

5
başlangıç ve bitiş dönemlerini hesaplamak gibi bilgilere ihtiyaç duymuşlardır. 10 Aslen
Türk olan Çu medeniyetinde Kutup Yıldızı gök kubbenin merkezinde yer alır.
Gökyüzünün hükümdarıdır ve etrafında var olan yıldızlar hükümdarın ailesini temsil eder.
11
Bu yıldızlar takvimin oluşmasını belirler. Kaldı ki takvimler gökbiliminin en önemli
uğraşlarındandır. Tarım faaliyetlerinde takvim bilgisine hâkim olmak, tarımda ilerlemeyi
de sağlayan bir durumdur. Eski Türkler “On İki Hayvanlı Türk Takvimi” olarak anılan bir
takvim hazırlamış ve kullanmışlardır, Güneş esaslı bir takvimdir ve yıllara, aylara hayvan
isimleri verilmiştir.12* Bir diğer Türk takvimi de Ay hareketlerinin ayları, Güneş
hareketlerinin yılları belirlediği bir takvimdir. 13

B) İslam Döneminde Müneccimlik ve İslam Dinindeki Yeri

İslami literatür içerisinde ilm-i ahkâm-ı nücûm, sınaat-i ahkâm-ı nücûm, ilm-i
nücûm, ilm-i hey’et, ilm-i eflak olarak isim alan astroloji ve astronomi kavramları 19.
Yüzyıla değin tek bir isimle anılmıştır. Bu işi yapana da müneccim adı verilmiştir.14
İslamiyet ile putperest devirden kaldığı için yasaklanan şeylerden biri de falcılık idi.
Dolayısıyla İslam sonrasında bu iş yapılırken dinle ters düşmemeye gayret edildiği görülür.
Müneccimler her şeyi elinde tutan Allah’ın yıldızları da bir hikmet esasıyla yerleştirdiğini
ve yıldızlara dayanarak çıkarımlar yapmanın yani nücûm ilminin bir sakıncası olmadığını
15
savunmuşlardır. Aynı zamanda ibadet vakitlerinin yahut önemli günlerin de müneccim
takvimleri neticesinde belirlenebilmesi de İslam ile müneccimlerin etkileşimini olumlu
yönde etkileyen unsur olmuştur.

İslam’ın ilk yıllarında izin verilmemesinden mütevellit devletin müneccimi


olmamıştır. Hz. Ömer’in halifeliği ile beraber kaynaklarda yeni atadığı valilere kıbleyi
tayin, namaz vakitlerini tespit ve orucu zamanında tutmak için ilm-i nücûmu iyi
öğrenmelerini öğütlediği geçmiştir. 16 Bu zamanda idareciler vakitleri belirlerdi ve
müneccime ihtiyaç olmazdı. İlerleyen zamanda Müslüman bilim adamları Doğu’dan Hint

10
A.g.m, s. 42,43.
11
A.g.m, s. 16; Yavuz Unat, “Tarih Boyunca Türklerde Astronomi”, 15. Ulusal Astronomi Kongresi, İstanbul
Kültür Üniversitesi, 27 Ağustos – 01 Eylül, İstanbul 2006, s. 2.
12
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 17; Yavuz Unat, a.g.m, s. 2.
*Bu hayvanların isimlerine Yavuz Unat’ın adı geçen makalesinin aynı sayfasından ulaşabilirsiniz.
13
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 17.
14
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1996,
s. 159.
15
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 20.
16
Salim Aydüz, a.g.m, s. 160.

6
ile Çin, Batı’dan Yunan biliminden miras edinmiş ve bunu ileriye taşımışlardır. Bu süreç
zarfında Yunanlı Batlamyus, Dorotheus, Sidonius gibi isimlerden etkilenmişlerdir.17
Abbasilerin ilk zamanlarında Beytü’l-hikme denilen evlerde yabancı dillerdeki eserleri
çevirmek adına yoğun tercüme faaliyetleri yapmışlardır. Bu sayede matematik, astronomi,
astroloji eserleri ve bunlarda yer alan bilgiler İslam dünyasında tanınmaya başlamıştır. 18
Abbasi halifeleri müneccimlere fazlaca önem vermiştir ve onlara sormadan iş yapmaz
olmuşlardır. Halife Me’mun da ilk defa rasathane açmıştır. 19 Sarayda tutulan müneccimler
de olmaya başlamıştır.

İslam astronomisi için dört aşamadan bahsedilebilir. 20 İlk aşama İslam’ın başlangıç
dönemi ve öncesindeki süreçtir. Bu aşamada gökyüzünün incelenmesi olağanüstü bir
durumdu ve bu dönem şiirlerinde anlatılanlar göğün durumunu, meteorolojik durumu ve
yıldızları kapsardı. Sadece yıldız gözlemlerinden söz edilebilir. İkinci aşama tercümeler
dönemidir. Bu dönemde Batlamyus temel alınıyor ve İslam astronomları onun tezlerinde
düzeltmeler yapıyorlardı. Bu dönemde özellikle gezegenlerle ilgili olan çalışmalar dikkat
çekmektedir. Ayrıca yeni terimlerde İslam gökbilimine katılmıştır. Üçüncü aşamada bir
yükseliş döneminden söz edebiliriz. Gözlem verileri artmıştır, yeni aletler geliştirilmiş, gök
cisimler modellendirilmiştir. Gözlem verileri kesinlik kazanabiliyordu. Bunu da usturlabı
geliştirmelerine borçlulardı. Harezmi büyük astronomları arasındadır, halife Memun
döneminde yaşamıştır ve yeni aletlerin temini onun sayesinde olmuştur. Son aşama ise
gerileme aşamasıdır. Endülüs’te Hristiyan reconquista hareketi sonucunda buradaki
astronomik faaliyetler son buldu. Bunlar daha sonra Moğol istilası ardından İran’da
başlayacaktır. Müslümanların son sıçramaları 15. Yüzyılda Semerkant’ta olmuştur. Bu
sıçrama Uluğ Bey’in kurduğu rasathane ve daha sonra Osmanlı’ya da uzun yıllar astronomi
çalışmalarında temel sağlayacak olan Zîc-i Uluğ Bey eseri ile sağlanmıştır. 21

Selçuklu sarayında bir müneccim bulundurulurdu. Bu devirde Ömer Hayyam ve


bazı önde gelen müneccimler bir takvim hazırladı. Bu takvim “Celali Takvimi” olarak
bilinen takvimdir.

17
Salim Aydüz, “Uluğ Bey Zîci’nin Osmanlı Astronomi Çalışmalarındaki Yeri ve Önemi”, Bilig, sy.25, İstanbul
2003, s. 139; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 43, 44.
18
Salim Aydüz, a.g.m, s. 161; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 43; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde
Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilim Tarihi Bölümü,
yüksek lisans tezi, İstanbul 1993, s. 14.
19
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, s. 161.
20
Tevfik Fehd, “İlm-i Felek”, DİA, c.22, İstanbul 2000, s.126; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.44.
21
Tevfik Fehd, a.g.m, s. 126-129.

7
İslam dininde müneccimliğin yeri konusuna gelecek olursak, İslam’ın astrolojiyi
yahut gelecekten haber veren eylemleri yasaklıyor olmasına ve fıkıh alimleri ile
filozofların astrolojiyi boş değerlendirmesine rağmen uygulanışını engellemediğini
görebiliriz. 22 Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerdeki müneccimlik durumuna bakarak
başlayabiliriz. İlk Müslümanlar gök, yıldız, ay ve bunların hareketleri ile ilgili olan
hususları Kur’an’da açıklandığı kadarı ile anlamaya çalışmışlardır. Aynı zamanda pek çok
ayet-i kerime de inananların gökyüzüne bakıp ibret almalarını istemiştir. Ay, Güneş,
bunların tutulmaları ve yıldızlar hakkında da ayetler söz konusudur. Bu ayetlerde bunların
tasvirinden çok Allah-u Teala’nın büyüklüğü anlatılmak istenmiştir. 23 Astronomi ilminin
ilgilendiği alanlarda olan ayetler insanlara bu konuları araştırma merakı verebilir. Kur’an
astronomi alanına giren bilimsel boyuttaki gözlemlere bir yasak getirmemiştir. Ancak
astroloji alanına giren şeyleri de men etmiştir. Gaybı yalnızca Allah’ın bilebileceği
Kur’an’da yazmaktadır. Bunların başında Lokman suresinin 34.ayeti gelir. Bu ayette beş
şeyi yalnızca Allah’ın bilebileceği yazar. Ve dördüncüsü “İnsan yarın iyi, kötü, hayır, şer
olarak ne kazanacağını bilemez”dir. Bu konuda pek çok ayet daha mevcuttur. Bazıları ise
“De ki: Size Allah’ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum.” * “Biz,
yakın göğü yıldızların ışıklarıyla donattık. Ve onu azgın şeytanlardan koruduk. Artık onlar
semalara yükselip de mele’-i alayı dinleyemezler, her taraftan yıldız mermileriyle
taşlanırlar, kovulup atılırlar ve onlar için ayrılmaz bir azap vardır. Şayet meleklerin
konuşmalarından bir haber kapıp kaçan olursa, onu da önüne geleni delip geçen bir parlak
yıldız takip eder.” ** Ve son olarak “De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı
bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” *** 24

Bu konudaki hadislere bakacak olursak, en bilinen hadislerden biri “Bütün


müneccimler yalancıdır, söyledikleri gerçek olsa dahi” hadisidir ve bununla da
söylediklerinin yalnızca tesadüf olabileceği anlatılır. **** 25 Peygamber efendimizin oğlu

22
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, s. 162.
23
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, s. 3,4.
*En’am suresi 50.ayet
**Saffat suresi 6-10.ayetler
***Neml suresi 65.ayet
24
Salim Aydüz, a.g.m, s.4,5; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 21.
25
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.22.
****Hz. Muhammed’e isnad ettirilen bu sözün bir hadisten ziyade kelam-ı kibar olduğuna ve birçok kişi
tarafından hadis diye bilindiğine dair görüş de söz konusudur. Salim Aydüz, adı geçen makalesinin
5.sayfasında bunu belirtmektedir. Ancak iki türlü de müneccimlerin dediklerinin gerçekleşse bile bir
tesadüften öte geçemeyeceği şeklindeki bir çıkarım yapılabilmektedir.

8
İbrahim vefat ettiği gün güneş tutulmuş ve halk bunun İbrahim’in ölümü neticesinde
olduğunu söylemiştir. Peygamber efendimiz de bunun üzerine: “Şüphesiz Güneş ile Ay
hiçbir kimsenin ölümünden ve de hayatından dolayı tutulamaz. Bunu gördüğünüz zaman
hemen namaz kılın ve Allah’a dua edin” buyurmuşlardır. 26 “Kuşun ötmesi, uçmasını
uğursuzluk kabul etmek, ufak taşlar ile fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan
geleceğe dair hükümler çıkarmak sihir ve kehanet çeşitlerindendir”. “İlm-i nücûm öğrenen
kimse sihirden bir bölüm öğrenmiş olur.” Hadisleri de bu konu hakkında hadis örneği
olarak verilebilir. 27

İslam alimleri de hesaba dayanan ve gökbilim yahut astronomi anlamındaki nücûm


ilmine doğru bakmışlardır. Ancak hüküm çıkarma ya da ahkâm anlamındaki nücûm ilmine
haram olarak bakmışlardır. 28 İmam Şafi İslam’ın bu konu için olan görüşünü, “Eğer
müneccim hakiki müessirin Allah olduğuna inanır da dünyadaki ahvalin vukuunda Allah’ın
adeti, yıldızların hareketleri ve vaziyetlerine göre caridir derse, bunda bence bais yoktur”
olarak belirtmiştir. İbn-i Haldun Mukaddimesinde “Gelecekten bahseden bilgilere
dayanarak devlet işlerini yürütmeye çalışmak dini ve devleti zarara uğratma niteliğindedir.
Yaşayan bütün insan topluluklarında bu bilgi yasak edilmelidir.” Demiştir. Yine İbn-i
Haldun’a göre yıldızların birer etken olarak tesir ettiği düşüncesi geçersizdir ve bu dine de
aykırı bir durumdur. Evrende tek fail Allah ve yıldızların olayları etkilemesi yanlıştır. Bu
tutum genel olarak İslam alimlerini de temsil etmektedir. 29 İslam dininin gelecekten haber
verme niteliğindeki eylemlere olan karşı duruşunu göstermektedir bu görüşler zira
olayların akışına tesir edebilecek yegâne güç Allah’tır ve başka şeylere bakarak bilgi
alabileceğini sanmak yanlış bir durumdur. Katip Çelebi de Keşf-üz-Zünun eserinde ilm-i
nücûm başlığı içinde bu ilmin üç yönü olduğundan bahseder. İlki yıldızların hareketini
hesaplamak, ikincisi Güneş’in hareketlerinden mevsimleri hesaplamak ve doğa olaylarına
dair görüşler belirtmek. Üçüncü yönü ise astrolojiyi temsil eden yönüdür. Bu son yönünde
yıldızların durumlarının dünyevi olayları etkileyemeyeceğinden bahseder. İslam bilim
literatürü içerisinde astronomi ile astrolojinin beraber anıldığı ya da keskin bir ayrıma tabi
olmadığı daha önce belirtilmişti. Astroloji hiçbir zaman gerçek bir ilim dalı olarak kabul

26
Salim Aydüz, a.g.m, s.5.
27
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.22.
28
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, s.7.
29
Tevfik Fehd, “İlm-i ahkâm-ı nücûm”, DİA, c.22, İstanbul 2000, s.124; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.23.

9
edilmemiştir ancak astronomiden de tamamen uzaklaştırılmamıştır. Birbirlerinin
gözlemlerinden faydalandıkları da olmuştur. 30

Bu bağlamda yukarıda bahsi geçen ayetler, hadisler ve görüşler ele alındığında


İslam dininin bilime verdiği değeri de göz önünde bulundurursak astronomiye karşı
olunmadığı, bilim boyutundaki gözlemlere karşı çıkılmadığı ve bu konuda birtakım bilgiler
de verildiği görülmektedir. Ancak gaybdan, gelecekten haber verme niteliğinde olan
gözlem ve buna dair söylemler kesin bir şekilde karşı çıkılan husus olmuştur. Evrendeki
olabilecek bütün durumları etkileyebilecek tek güç Allah’tır. Olacakları herhangi bir şeye
bakarak öğrenmenin bir yolu da yoktur. Bu anlamdaki gaybı yalnız Allah’ın bilebileceği ve
bu bilgiye erişmenin de insanlar için mümkün olmadığı inancı ile beraber astroloji olarak
da adlandırılan bu gelecekten haber verme anlamındaki faaliyetler yasaklanmıştır. Falcılık
bu faaliyetler içindedir ve onun da her türlüsü yasaklanmıştır. Ancak daha önce de
belirtildiği üzere bu yasaklama tamamen bir pratikte uygulama engeli sağlamamıştır.
Günümüzde dahi fal ya da astroloji eylemleri toplum nezdinde kendine bir yer bularak
devam etmektedir. Bu durum insanoğlunun gelecekte neler olacağını, başına gelecekleri ya
da nasıl yaşayacaklarını merak etmesi ile açıklanabilir. Veya bir hükümdarın gireceği bir
savaşın sonucunun ne olacağını merak etmesi astrolojinin kullanımının nedeni olabilir.

İslam müneccimleri de bütün bunları göz önünde bulundurarak gelecekte olacaklara


tek tesir edebilecek gücün Allah olduğunu bilerek davranmışlardır. Yaptıkları takvimlerde
veya yaptıkları tahminlerde dine uygunluğa önem vermişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu
içinde de İslam’ın karşı durduğu müneccimlik kavramının kurumsallaşarak sarayda yer
edinmesinin en önemli noktası şeyhülislamla uyum sağlaması ve dine karşı durmaması
olmuştur. 31

2- Osmanlı İmparatorluğu’nda Müneccimlik

Osmanlı terminolojisinde sermüneccim, sermünecciman-ı hassa, sermüneccimin,


reisu’l-müneccimin, başmüneccim olarak da adlandırılan müneccimbaşı, müneccim-i sâni,
müneccim-i salis ve diğer müneccimlerden mürekkep yapının başında bulunur.32
Astronomi ve astroloji ile ilgilenenlere müneccim denirdi. Osmanlı Devleti’nde ilk kez

30
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, s. 11,12.
31
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 34.
32
Metin Şuşar, “1682 Tarihli Müneccimbaşı Defteri”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Türk Tarihi Anabilim Dalı, yüksek lisans tezi, İstanbul 2008, s.4; Salim Aydüz, “Müneccimbaşılık”, DİA, C.34,
İstanbul 2006, s. 2; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, s.159.

10
devlet teşkilatında mevcut bir hal almıştır. Daha önceki devletler içerisinde sarayda
hükümdarın yanında bulundukları bilinmektedir. Takvim hazırlamakta görevli, ibadet
saatlerini belirleyen, zirai işlerin düzenli yürütülmesinde önemli olan, merak edilen
hususlarda kendine danışılan, önemli işler için zâyiçelerine başvurulan ve hükümdarların
geleceği öğrenme, hayat, ölüm gibi durumları öğrenme merakı ile itibar ettikleri
müneccimler mevcuttu. 33 İlk defa Osmanlı içinde ne zaman kurumsal kimliğe kavuştuğu
bilinmemekle beraber benzeri şekildeki ihtiyaç üzere hasıl olmuştur.

A) Kuruluşu ve Gelişimi

Müneccim kelimesi ile astronom ve astrologların ifade edildiği anlayış Osmanlı için
de aynı kalmıştır. 34 Kuruluş tarihi net olarak belli değildir, kuruluş dönemine ait
kaynaklarda bundan bahsedilmez. Osmanlı Devleti’nde ilk takvimlere 2. Murad devrinde
rastlanmaktadır. 35 Ardından Fatih’in İstanbul kuşatması öncesi müneccimlere danıştığı ve
belirlenen eşref saatine göre hareket ettiği kayıtlara geçmiştir. 36 Müneccimlik makamının
saray içinde önemini arttıran bir konuma kavuşması 15. Yy ikinci yarısı ile olmuştur. Bu
devirde Osmanlı ülkesine gelen alimler ve muvakkithanelerdeki gözlem fikrinin devlet
kaderine de yön verebilecek bir duruma gelmesi fikri ile padişahlar ile beraber anılacak
37
müneccimler de olmuştur. Osmanlılara gelen astronomi bilgisinde Semerkant’ta bulunan
Uluğ Bey’in kurduğu rasathanenin etkisi olduğu bilinmektedir. Bu rasathanede çalışan
Bursalı Kadızade Rumi’nin öğrencilerinden Fethullah Şirvani (ö.1453), Kastamonu’ya
gelerek burada astronomi ve geometri dersleri okutmuştur. Yine aynı rasathanede çalışan
Ali Kuşçu da Fatih Sultan Mehmet’in daveti üzerine İstanbul’a gelmiş ve medreselerde
matematik, geometri, astronomi dersleri okutmuştur. 38 Osmanlıların en önemli işlerinden
biri fethettikleri yerlerde kültür çalışmalarını başlatmak için medreseler açması idi.
Dönemin bilim adamlarını da toplayarak ders vermelerini sağlarlardı. Ali Kuşçu da bu
bilim adamlarından birisi olmuştur. Osmanlı’nın ilk matematik ve astronomi hocası

33
Metin Şuşar, a.g.m, s.4; Salim Aydüz, “Müneccimbaşılık”, DİA, C.34, İstanbul 2006, s. 2; Salim Aydüz,
“Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, s.159; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.31.
34
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, Belleten, c.70, sy.257, Ankara 2006, s.2.
35
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s.3; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.
4,36; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, s. 164.
36
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1984,
s.369; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 4; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.
36.
37
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 37.
38
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 4; Yavuz Unat, “Osmanlı
Astronomisine Genel Bir Bakış”, Osmanlı, c.8, Ankara 1999, s. 3.

11
unvanına da sahiptir. 39 Fatih’in davetiyle İstanbul’a gelmiş ve “Risale fi’l-hisab
(Muhammediye) ve Risale fi’l-hey’e (Fethiyye) adında iki önemli eser kaleme almıştır. 40 2.
Bayezid döneminde ilmi faaliyetlere önem verilmesi ile müneccim sayısında önemli bir
artış gözlenir ve ilk müneccimbaşının da bu dönemde saraya alındığı görülmektedir. Seydi
İbrahim bin Seyyid ilk müneccimbaşı olarak kabul görmektedir. 41

16. Yüzyıl içinde en dikkat çeken müneccimbaşıları Ali el-Muvakkit ve Takiyüddîn


er-Râsıd olmuştur. Ali el-Muvakkit, uzun yıllar Yavuz Selim Camii muvakkithanesinde
çalışmıştır. Onun yerine müneccimbaşı olan ise Takiyüddîn olmuştu. 42 İstanbul’da
kurduğu rasathane ile tanınmaktadır. 1570’de 3. Murad’ın yakınlarından meşhur alim Hoca
Sadeddin Efendi ile tanıştı. Onun vasıtasıyla Sokullu ve devletin ileri gelenleri ile tanışma
fırsatı buldu ve müneccimbaşı tayin edildi. Bazı çalışmalarını Hoca Sadeddin takdir etti.
Takiyüddîn çalışmalarının temeli olarak aldığı Uluğ Bey Zîci’nde bazı hatalar buldu ve
yeni gözlemler yapılması gerektiğini ileri sürdü. Bunun için yeni aletler ile donanmış bir
rasathaneye ihtiyaç vardı. Sultan rasathane teklifini olumlu karşılamış ve Darü’r-Rasadi’l-
Cedid adında bir rasathane kurulmasına izin vermiştir.1575’te yapımına başlanmıştır. Bu
sırada Galata Kulesi’nden gözlemlerini yapıyordu ve klasik araçlar temin edilirken yeni
araçları da kendisi tasarlıyordu. 43 Ancak çok geçmeden siyasi çekişmelerin gölgesinde
kalmayı başarmıştı yeni rasathane. Sokollu ve Hoca Sadeddin Efendi karşıtları
rasathanenin uğursuz olduğu, vebanın rasathane ile başladığı, bir kuyruklu yıldızın
kaymasıyla depremlerin olduğu gibi çeşitli söylentiler yayıyorlardı. Özellikle şeyhülislam
Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi’nin rasathane karşıtı çalışmaları amacına ulaşmış ve
1580’de padişah onayı ile yıktırılmıştır. 44 1585 yılında Kahire’de vefat etmiştir.
Takiyüddîn’in gelişmiş astronomi bilgisi ve Osmanlı biliminin önemli simalarından
olabilmesi ile Osmanlı’nın ilk rasathanesinin kurulmasına vesile olmasından sonra bu
şekilde hiçe sayılması Osmanlı astronomisi için bir kayıp olarak nitelendirilebilir. Uzun
yıllar Osmanlı Devleti’nin bir rasathanesi olmayacaktır.

39
Yavuz Unat, “Osmanlı Astronomisine Genel Bir Bakış”, s. 3.
40
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 4.
41
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 4; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde
Müneccimbaşılık”, s. 164; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.38.
42
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 5;
43
Salim Aydüz, Osmanlı Biliminin Öncüleri, Timaş Yayınları, İstanbul 2016, s. 80,81.
Takiyüddin er-Rasıd konusunda daha detaylı bilgi için Muammer Dizer’in Takiyüddin adlı kitabına
bakılabilir.
44
Salim Aydüz, Osmanlı Biliminin Öncüleri, s.82; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.5.

12
1630’da göreve gelen ve zâyiçeleriyle meşhur olan Müneccimbaşı Hüseyin Efendi,
müneccimbaşıların saraydaki etkisini temsil eden bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Beklenenden kısa bir süre içinde padişahın takdirini kazanmıştır. Bu dönemde tahtta
bulunan 4. Murad onu bir imtihana tabi tutmuş ve isabetli cevapları neticesinde
hükümdarın gözüne girerek Edremit kazası arpalığını almıştır. Bu durum adını halk
arasında da duyurmuştur. Hüseyin Efendi’nin gördüğü itibarda başarı ile dönülen seferler
için bulunduğu kehanetlerin etkisi vardır. Özellikle 1645’te Malta’ya diyerek çıkılan gizli
tutulan Girit seferinin kazanılması şöhretini arttırır. 4. Murad’ın vefatını hazırladığı
takvimde “Hüseyin-i Na-Murad” kelimeleriyle önceden haber vermiş, takvimin başka
yerindeki anahtar ile de bunun çözülüşünü göstermiştir ve herkesi şaşırtmıştır. Ardından
Sultan İbrahim’in vefatını da bu yöntemle tahmin etmiş olması ile ünü sürekli artarak
devam etmiştir. Naima’nın ve Katip Çelebi’nin de belirttiği üzere bu gelişen durumlar ve
şöhret ona devlet yönetiminde söz hakkı olabileceğine dair bir özgüven getirmiştir. Kendi
başına atamalar, aziller de yapmaya başlamıştır ve gözden düşmeye başlaması buraya
dayanmaktadır. Devlet işlerine müdahil olması ve üzerine vazife olmayan işlere de
karışıyor olması kendine bir düşman güruhu da oluşturuyordu. Sadrazamlık, şeyhülislamlık
gibi önemli makamlara dahi kendine yakın adamları yerleştiriyordu. Aynı zamanda
Medine-i Münevvere payesini de almıştı. Sultan 4. Mehmet’in cülusunun yılındaki Ay
tutulmasını yanlış hesaplaması ve 1650’deki takviminde sultan hakkında gizlice “Vefat-ı
Mehmet” yazısını ve bunun şifresini hasımlarının çözmesi ile gözden düşmeye başlamıştır.
Bütün rüzgar tersine dönüyordu. İlk nüvesi olarak kendisi tarafından sadrazam yapılan
Murat Paşa’nın azli görülmektedir. Ardından da kendi azledilmiş ve 20 yılın sonunda
hapsedilmiştir. Birkaç gün hapsin ardından Mısır’a gitmesi üzere serbest bırakılmıştır.
Ancak gitmeyerek makamına dönme mücadelesi vermiştir. Kösem Sultan’a ve yakın
dostuna umutla mektuplar yazmıştır. Bunların hasımlarının eline geçmesi ile
şeyhülislamdan idam fetvası almışlardır ve asesbaşıyı* onu öldürmekle
görevlendirmişlerdir. Hüseyin Efendi Anadolu’ya geçmek üzere kayıkla hareket ettiğinde
asesbaşı onu denizin ortasında yakalamış ve onu orada boğarak cesedini denize atmıştır. 45

*Asesbaşı: Ases, kelime olarak Arapça asse fiil kökünden ism-i fail olup “bekçi” anlamına gelen “âss”ın
çoğuludur. Ocak içindeki idamlar mutlaka onun tarafından infaz edilirdi. İnfazın yapılacağı gün, yanında
aseslerle idam mahallinde hazır bulunur ve düzeni sağlardı. Vezir divanındaki hizmetlerinin yanı sıra
sadrazamın şehir içi devriye gezilerinde, yanında aseslerle ona refakat ederdi. Cuma namazına giderken
sadrazamın geçeceği yollarda inzibatı sağlamak da yine onun görevleri arasındaydı. İstanbul’da iki asesbaşı
vardı ve bunlardan Galata civarından sorumlu olanın rütbesi daha aşağı idi.

13
Hüseyin Efendi sonrasında hiçbir müneccimbaşı devlet işlerine bu denli karışmaya
cesaret edememiştir. Diğer bir nokta ise ondan sonra gelen tüm müneccimbaşıların
birbiriyle akrabalık ilişkisi olmasıdır. 17. Yüzyıl ile müneccimbaşılık teşkilatının bir düzen
aldığı söylenebilir. Müneccim, müneccim-i sâni olduktan sonra müneccimbaşı
olunuyordu. 46 Müneccimbaşı Hüseyin Efendi örneği bize müneccimbaşıların ya da
müneccimlik kurumunun devlete etkisinin en üst olduğu bir zamanı anlatır. Daha önceki
Takiyüddîn örneği ile beraber müneccimbaşı ve devlet ile hükümdar arasındaki ilişkinin
birtakım etkenlere bağlı olduğunu görebiliriz. Öncelikle daha önce de bahsedildiği üzere
müneccimbaşı ile saray arasındaki ilişkiyi şeyhülislam ile olan ilişki ve dine uygunluk
önemli bir faktördür. Padişahın nezdindeki itibar da diğer bir önemli faktör olarak öne
çıkmaktadır. Şöhretin artması ne kadar hızlı oluyorsa gözden düşmesi de o kadar hızlı
oluyordu. Sonuç itibariyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerine hatta cumhuriyet
dönemine kadar sadece birkaç değişiklik ile gelmiş bir kurumdur. Müneccimbaşıları
suçlansa, hatalar yapsa ve bazen kurumsal olarak gözden düşme olsa dahi vazgeçilemeyen
bir kurum olmuştur. Aynı zamanda gökbilimi faaliyetlerine de sürekli devam edilmiştir.
Vazifelerini yaparak gereken bilgileri hükümdara ve devlet adamlarına vermişlerdir. En
mühim görevleri olarak takvim hazırlamışlar, imsakiye hazırlamış, dini günleri ve namaz
vakitlerini tayin etmiş, zâyiçeler hazırlamış, cüluslar için, seferler için, şehzade doğumları
için ve herhangi bir durum için istendiğinde uğurlu saat ve gün belirlemişlerdir.

B) Müneccimbaşı ve Vazifeleri

Osmanlı öncesindeki İslam devletlerinde müneccim olarak devlet kademelerinde


yer alabilmek için aranan vasıflar Osmanlı Devleti için de geçerlidir. Dolayısıyla
Abbasilerde aranan şartlara bakılması gerekir. Okunması gereken kitapların başında
Batlamyus’un Almagest eseri gelir. Biruni, müneccimin hendese, hesap, hey’et, ahkâm
ilimlerinde bilgi sahibi olmasının gerektiğini belirtir. Hendese alanında Sabit Kurra’nın
yaptığı Öklid tercümesini, hesap usullerini öğrenmek için Aritmetiki eseri okumasının
gerekli olduğunu söyler. Ayrıca ilm-i nücûmun yan konuları için El- Bağdadi’nin
Tekmile’sinden okunması gerektiğini de söyler. Katip Çelebi Keşf-üz-Zünun eserinde
müneccimliğin dört adımı olduğunu ve bunların ilkinin takvim hesabı yapmak ve usturlab
aletini kullanmak, ikincisinin yıldız ve burçların tabiatlarını bilmek, üçüncüsünün

45
Salim Aydüz, Osmanlı Biliminin Öncüleri, s.99-106; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 63-71.
46
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 6.

14
yıldızların hareketlerini hesaplayabilmek, zîc ile takvim yapmayı bilmek ve sonuncusunun
da yıldızların hareketlerine dair delilleri doğru olarak bilmek olduğunu ifade eder.
Müneccimbaşı olacak kişi de aranan şartlar çeşitli belgelerde de geçtiği üzere “fenninde
mahir, emsali nadir” şeklinde özetlenebilir. Maiyetinde yer alan saray müneccimleri de
yukarıda belirtildiği üzere ilm-i hey’et konusunda yetişmiş kimselerden seçilirdi. 47

Müneccimbaşılar birun erkanı arasında yer almaktaydılar. Yani sarayda ikamet


etmek zorunda değillerdir. Klasik medrese eğitiminden geçmekteydiler zira esasında birer
kadı ve müderrislerdir. Bunun yanında mesleki bilgilerini hususi hocalarından alırlardı.
Yetişmelerinde muvakkithaneler de önemli bir yer tutar. 48 Yeni müneccimbaşı tayin
edilecek kişiyi hekimbaşı şeyhülislama arz eder. Şeyhülislam bir arz ile durumu sadrazama
bildirir o da ruznamçe kalemine hitaben, sabıki kaydını istediğini belirten bir yazı yazar.
Sonuçlar geldikten sonra uygunsa sadrazam bir telhis ile hünkardan onayını ister. Onay
verilirse bir buyruldu ile tayin işlemi nihayet bulurdu. Ardından bu tayin ru’us defterine
kaydolunarak işlem bitirilirdi. 49 Aziller için de mutlak yetki padişaha aitti, ancak genelde
padişahla doğrudan temasları olmadığından hekimbaşı daha çok ilgilenmiştir. Herhangi
sebepten makamda bir boşluk olduğunda yeterli görülürse müneccim-i sâni atanırdı, yeterli
görülmediğinde ise saray dışından birisi aranıyordu. 50*

Müneccimbaşıların maaş ve gelirleri hususuna bakacak olursak, yaptıklarından ve


ilmiye mensubu olmalarından dolayı kendilerine ait bazı gelirleri mevcuttu.
Memuriyetinden aldığı maaş ulufe adı altında bir maaştı. Üç ayda ödenen diğer askeri
sınıflardan farklı olarak her ay maaş alırlardı. Asıl vazifeleri olan takvim takdiminden
dolayı padişah nevruziye adı altında ücret verirken diğer devlet ricali de bir miktar atıyye
veriyordu. Her sene nevruzda takvim takdimi yapılırdı bu sebepten nevruziye adlı ücret
alırlardı. 51 İmsakiye takdiminde de değişen miktarlarda atıyye alıyorlardı. Benzer şekilde
zâyiçe takdiminde de hediye ve bir bahşiş de alabiliyorlardı. Cülus dolayısıyla bahşiş ve

47
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.17,18.
48
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, s.40,41.
49
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, 19; Salim Aydüz, a.g.m, s.42.
50
Salim Aydüz, a.g.m, s.42.
*Tayinlere dair örnekler ve bu hususta daha detaylı bilgi için Salim Aydüz’ün adı geçen makalesinin 43-51.
sayfaları arasında bakılabilir.
51
Salim Aydüz, a.g.m, 52-57; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.25.

15
payeler alırlardı. Yiyecek tayinatı da verilirdi. İlk kez ne zaman arpalık tahsis edildiği
bilinmemekle beraber 17. Yüzyılda bu uygulamanın varlığı bilinmektedir. 52

Müneccimbaşıların yapmakla yükümlü oldukları ve beklenilen görevleri vardı.


Bunların en önemlisi takvim hazırlamaktır. 53 Her sene 21 Mart’ta padişah ve devlet
ricaline takdim edilmek üzere bir takvim hazırlamakla yükümlülerdir. Bu takvim iki ana
bölümden oluşuyordu. İlki “Rakam Takvimi” denen bildiğimiz ayları, günleri gösteren
takvimdir. Diğeri yeni girilecek senede meydana gelecek olaylar hakkında
müneccimbaşının yorumlarını içeren “Ahkâm Takvimi”dir. 54 Genelde rakam takviminde de
ahkâm takviminde olduğu şekilde benzeri bilgileri içeren sütunlar mevcuttu ancak daha
detaylı bilgi içermesi bakımından ahkâm takvimine de ihtiyaç duymuşlardır. Sadece
takvim denildiğinde yalnız rakam takvimi kastedilirdi. Düzenli olarak saray
müneccimlerinin takvim hazırlaması geleneği Osmanlı Devleti ile başlamıştır. Tam olarak
ne zaman başladığı belli olmasa da kuruluş döneminin sonlarına ait sadece 4 adet takvim
tespit edilmiştir. 55 Bu takvimlerin ilk bölümünde tarihi bilgiler ve astrolojik konular
bulunmaktadır. İkinci kısmı 21 Mart ile başlayan ve tüm seneyi kapsayan 13 sayfalık asıl
takvim kısmıdır. Bu kısım Celali takvimi şeklinde düzenlenirdi. Üçüncü kısmında ise ay ve
güneş tutulmalarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır. 56 Hazırlanan takvimler arasında ahkâm
takvimleri haricinde tali’-i mevlûd denilen doğum risaleleri de bulunurdu. Bunlarda
şehzade ve padişahların doğum tarihlerine göre hayatları hakkında hazırlanan zâyiçeler yer
alırdı. 57 Takvimler zîc denilen astronomi almanaklarına göre hazırlanırdı. 1800’lere değin
Osmanlı müneccimleri Uluğ Bey Zîci’ni kullanmıştır. Ancak geçen zaman içinde artık bu
zîcin ihtiyaçlara yanıt vermemesi ve eksikleri olması neticesinde 1832 yılından itibaren 2.
Mahmut’un emriyle Lalande Zîci kullanılmaya başlandı. Ardından tüm bu zîcler
bırakılarak Fransa Rasathanesi’nin yayınladığı zîcler kullanılmaya başlandı.

Ramazan ayı için imsakiye hazırlamak da müneccimbaşıların görevidir. Hazırlanan


imsakiyeler Şaban ayının son on günü içinde padişah, sadrazam ve diğer devlet adamlarına
sunulurdu. 58 Diğer bir önemli görevleri de zâyiçe hazırlamaktır. Yıldızların yerlerini ve

52
Salim Aydüz, a.g.m, 57-65.
53
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e, s. 371.
54
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.32; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 38.
55
Salim Aydüz, a.g.m, s.38.
56
Salim Aydüz, a.g.m, s.44; Metin Şuşar, a.g.m, s. 6-8.
57
Salim Aydüz, a.g.m, s.52.
58
Salim Aydüz, a.g.m, s.52-53.

16
hareketlerini gösteren cetveldir. Bu cetvel fal, eşref saati ya da uğurlu saat ile alakalı
çıkarımlar için kullanılırdı. Bu faaliyet tamamen astrolojik bir faaliyettir. Müneccimbaşılar
istek doğrultusunda uğurlu saat belirlemek gibi astrolojik işlerle de uğraşırlardı. Zira
uğurlu saate göre hareket etmek bir devlet geleneği olarak görülüyordu. Bu gibi şeylere hiç
itibar etmeyen padişahlar dahi anane olduğu üzere bunu uygulatmışlardır. Bunlardan biri 1.
Abdülhamit’tir. 59 Bununla beraber yine istememesine rağmen bazı işlerde zâyiçe
yapılmasına da izin vermiştir. Onun aksine 3. Mustafa ile 4. Mehmet de itibar
gösterenlerdendi. 60 Eşref-i saat veya vakt-i muhtar olarak da isimlendirilebiliyordu.
Padişahın özel işleri için akıllara gelebilecek pek çok şey için de eşref vakti belirlenmesi
gerekebilirdi. Bunun tespiti için ve zâyiçe hazırlamak için bazı astronomik ve astrolojik
bilgilerin hazır olması lazım idi. 61*

Müneccimbaşılarının maiyetinde ise beraber çalıştıkları müneccim-i sâni,


müneccim-i sâlis, saray müneccimleri ve katipler bulunmaktaydı. Müneccim-i sâniler
müneccimlik kurumu içerisinde müneccimbaşıların yerlerine geçebilecek en donanımlı
ikinci kişi olmuşlardır. Kendi başlarına takvim ve zâyiçe hazırlayabilir ve bunu padişaha
takdim edebilirlerdi. Müneccim-i sâniler de müneccimbaşılar gibi muvakkit veya
müneccimler arasından seçilmekteydiler. Müneccim-i sâlis sadece bir yerde kaydına
rastlanmakla beraber kısa süre için oluşturulmuş olabilir. En rütbeli müneccim katibine
verilen sıfat olduğuna dair görüşler de mevcuttur. Müneccimbaşı katipleri veya saray
müneccimleri (Müneccimân-ı Hassa), yapılan takvimleri çoğaltmak müneccimbaşı ve
müneccim-i sâniye yardımcı olmak gibi nedenlerle saraya alınmıştır. 62

3- Müneccimbaşının Görev Yerleri


Arapça rasad (gözlem) ve Farsça hane kelimelerinden oluşan rasathane, gözlem
yapmak amacıyla kurulan matematikçi ve astronomların çalıştığı bir yerdir. En eski devlet
rasathaneleri Abbasi halifesi Me’mun’un yaptırdığı Bağdat’taki Şemmasiye ve Dımaşk’ta
olan Kasiyun rasathaneleridir. Sonraki halifeliklerde de rasathane kurulmaya devam
etmiştir. Osmanlı için önemli olan rasathane ise Semerkant’ta Uluğ Bey’in kurduğu
rasathane olmuştur. Bu rasathane Zîc-i Uluğ Bey ortaya konulmuştur. Burada görev alan

59
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e, s. 370.
60
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”, s. 99,100.
61
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesi”, s. 55,56.
*Bu bilgiler için Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesi” makalesinin 55-71 sayfa
aralığına bakılabilir.
62
Salim Aydüz, a.g.m, s. 11-15.

17
ve yetişen Ali Kuşçu gibi alimler Osmanlı ülkesine gelerek burada astronomi bilimine
katkı vermiş ve çalışmalarına devam etmişlerdir. 63
Osmanlı İmparatorluğu’nda astronomik maksatla kurulan ilk rasathane ve İslam
dünyasının son büyük rasathanesi olarak da zikredilen Takiyüddîn er-Râsıd’ın isteği
üzerine 3. Murat tarafından desteklenerek 1575’te yapımına başlanan İstanbul
Rasathanesi’dir. 64 Bu rasathane daha önce de anlatıldığı üzere kısa zaman içinde talihsiz
bir şekilde yıktırılmıştır. Bundan sonra 1868’de açılan Rasathane-i Amire-i Alaimü’l-cev
adıyla açılan daha çok meteoroloji merkezi olarak faaliyet veren bugünkü Kandilli
Rasathanesi’ne kadar bir rasathane görülmez. 65
Müneccimbaşıların standart görevleri haricinde bir başka görevi de
muvakkithanelerin yönetimi idi. Belirli mescid ve camilerin bir köşesinde kurulan, küçük
bir yer kaplayan muvakkithaneler önemsiz gözükmesine karşın büyük bir görevi olan
yapılardır. Muvakkitler namaz vakitlerinin belirlenmesinde kullanılan çeşitli saatleri
düzenleyen, bunların tamirlerine bakan kişiler olup muvakkithanelerde bunların olduğu
yapılar olmuştur. 66 Özellikle İstanbul’un fethi sonrası büyük derecede sayıları artmıştır.
Aynı zamanda bir eğitim kurumu niteliği de gösterirlerdi. Namaz vakitlerinin
belirlenmesinde görevli muvakkitler burada pek çok alet kullanırlardı. (Usturlap, güneş
saati, rubu tahtası, pusula, kıblenüma). 67
Muvakkitlerin eğitimleri bu kurumlar içinde oluyordu. Bir muvakkit, ilm-i nücûm
bilgilerine sahip olacak, muvakkithane saatlerinin doğruluğunu kontrol edecek, Cuma ve
bayram namazlarında müezzin ve hafızlarla beraber mahfilde hazır bulunmalıdır.
Saraydaki muvakkitler ise aynı işi sarayda yapardı. Mekanik saatlerin yaygınlık kazanması
ile beraber muvakkitlerin işi kolaylaşmakla beraber, saat tamir etmek üzerine yönelmiştir.
68
Muvakkithaneler müneccimbaşı yetişmesinde temel ve etkili bir kurum olarak göze
çarpmaktadır. Çoğu müneccimbaşı burada çalıştıktan sonra makamlarına gelmiştir. Bu
kurumların idaresi ve maaşları bağlı oldukları vakıflar tarafından karşılanırdı. Atamalarını
ise müneccimbaşı yapmaktaydı. 69

63
Salim Aydüz, “Rasathane”, DİA, c.34, İstanbul 2007, s. 456.
64
Salim Aydüz, “Rasathane”, s.457,458; Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s. 56; Salim Aydüz, “Osmanlı
Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 65.
65
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 65; Yavuz Unat, “Osmanlı
Astronomisine Genel Bir Bakış”, s.14.
66
Salim Aydüz, “Muvakkithane”, DİA, C.31, İstanbul 2006, s. 413.
67
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.34.
68
Salim Aydüz, “Muvakkithane”, s.414.
69
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.35.

18
Son olarak Osmanlı’nın ilk ve tek astronomi okulu olan Mekteb-i Fenn-i
Nücûm’dan bahsedebiliriz. Klasik bilim eğitimine yönelik olarak, müneccimbaşı Hüseyin
Hüsnü Efendi ve müneccim-i sâni Sadullah Efendi gayretleri ile kurulmuştur. 70 Ne zaman
kurulduğu konusunda bir tarih belli değildir. 22 Eylül 1840 tarihli bir vesikaya göre okul
müceddeden inşa edilmiştir. 71 Vesikadaki bilgilere dayanarak okul bir sene önce açılmıştır.
Tam tarih olmaması mektebin kurulmasında Tanzimat Fermanı etkisi olup olmadığını
anlamaya imkân vermez. Ancak Fransa Astronomi Kurumu veya benzer bir cemiyetten
etkilenmiş olabilir. 72 Okula klasik medrese mezunu kişiler arasından ve bu ilme meraklı
kişiler alınmaktaydı. Takvim yapmayı, imsakiye hazırlamayı, vakit tayini ile ilgili
hesaplamaları öğrenirlerdi. 73 Açılış tarihi gibi kapanış tarihi ile ilgili de bir bilgi yoktur.
Ancak bu okul ile ilgili son belge 1843 tarihlidir. 74

Sonuç
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar önemli bir değişiklik göstermeden gelen
müneccimlik kurumu, Ahmet Tahir Efendi’nin (ölüm: 1880) imtihanla müneccim-i sâni
olması ile bir değişikliğe uğramıştır. Ne kadar devam ettiği konusunda bir bilgi yoktur.
Diğer değişiklik ise müneccim-i sâni makamının ilgâsı olmuştur. 2. Abdülhamit zamanında
ilga edildiği düşünülür. Bir diğer değişiklik de katip sayısının beşten bire indirilmesidir.
Böylece bir adet müneccimbaşı ve bir adet katip kalmıştır. Bu yıllarda son değişiklik ise
hekimbaşına bağlı olan bu kurumun Daire-i Meşihat-ı İslamiye’ye bağlanmasıdır. Bu
kurum Hüseyin Hilmi Efendi’nin 1924 yılında ölümü ile bir daha müneccimbaşı
atanmayarak ilga edildi. Bunun sonrasında baş muvakkitlik makamı oluşturulmuştur. Bu
makam da 1952 yılında kapatılmıştır. Osmanlı Devleti bünyesinde kurulmuş ve şimdi
Kandilli Rasathanesi adı ile bilinen rasathane ise meteorolojik incelemeler ve gökbilim
çalışmaları için kullanılmakta olup, bu konuda önemli bir konumda yer almaktadır.
15. yüzyıldan itibaren kurumsal olarak gördüğümüz müneccimlik kurumu inişli
çıkışlı olarak 1924 yılına kadar devam etmiştir. Önemini hep muhafaza etmiş ve devlet için
alınan önemli kararlar için danışılan bir makam olmuştur. Bilimsel olarak katkıları ile
İslam bilimini ilerletmeye gayret etmiştir.

70
Esma Özçelik Morkoç, a.g.m, s.57; Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s.75.
71
Salim Aydüz, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, s. 75.
72
Salim Aydüz, a.g.m, s. 75.
73
Salim Aydüz, a.g.m, s.76.
74
Salim Aydüz, a.g.m, s.80.

19
Kaynakça

Aydüz, Salim “Muvakkithane”, DİA, C.31, İstanbul 2006, s. 413-416.


Aydüz, Salim, “Müneccimbaşılık”, DİA, C.34, İstanbul 2006, s. 2-4.
Aydüz, Salim, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi”, Belleten, c.70,
sy.257, Ankara 2006, s. 2-96.
Aydüz, Salim, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşılar”,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilim Tarihi Bölümü, yüksek lisans tezi,
İstanbul 1993.
Aydüz, Salim, “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık”, Osmanlı Bilimi
Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1996, s. 159-209.
Aydüz, Salim “Rasathane”, DİA, c.34, İstanbul 2007, s. 456-458.
Aydüz, Salim, “Uluğ Bey Zîci’nin Osmanlı Astronomi Çalışmalarındaki Yeri ve
Önemi”, Bilig, sy.25, İstanbul 2003, s. 139-172.
Aydüz, Salim, Osmanlı Biliminin Öncüleri, Timaş Yayınları, İstanbul 2016.
Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, DİA, c.22, İstanbul 2000, s.124-126.
Fehd, Tevfik, “İlm-i Felek”, DİA, c.22, İstanbul 2000, s.126-129.
Özçelik Morkoç, Esma “Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık ve Müneccimbaşı
Hüseyin Efendi”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı,
yüksek lisans tezi, Ankara 2018.
Şuşar, Metin, “1682 Tarihli Müneccimbaşı Defteri”, Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı, yüksek lisans tezi, İstanbul 2008.
Unat, Yavuz, “Osmanlı Astronomisine Genel Bir Bakış”, Osmanlı, c.8, Ankara
1999, s. 1-17.
Unat, Yavuz, “Tarih Boyunca Türklerde Astronomi”, 15. Ulusal Astronomi
Kongresi, İstanbul Kültür Üniversitesi, 27 Ağustos – 01 Eylül, İstanbul 2006.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1984.

20

You might also like