Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

Anayasa Mahkemesi: .....Fon terimi çeşitli anlamlarda kullanılmakla beraber, genel olarak, belirli bir
amacın gerçekleştirilmesi için ayrılmış olan ve gerektiğinde kullanılmak üzere bir hesapta tutulan
parayı ifade etmektedir. Daha teknik bir anlatımla fon, genel mevzuat ve kimi yönler den bütçe
prosedürü dışında, özelliği olan bazı devlet görevlerinin yürütülmesi ve gerçekleştirilmesi amacıyla
bütçeden ya da bütçe dışı olanaklarla sağlanan para ve kıymetlerdir. Anında karar alıp süratli harcama
yapmak ve ek finansman sağlama zorunluluklarını gidermek, böylece bütçenin sınırlı ve kısıtlı
olanakları ve kendisine özgü bürokrasisi içinde çözümlenemeyecek veya uzun sürede çözümlenecek
sorunlara tez elden köklü ve kalıcı çözümler getirmek için, ihtiyaca göre, genel ve katma bütçeler
dışında da fon tesisi yoluna gidilmiştir....fon tesisine Anayasanın 161, III fıkrası anayasal dayanak
oluşturur....uzun süreli işleri başarabilmek için bütçe prensiplerinden bazen ayrılmak, yeni idari ve
mali önlemlere başvurmak gerekmektedir..."27

Danıştay: "..Fon payının dayanağı olan 3824 sayılı Kanunun bu hükümlerinin birlikte incelenmesinden;
fon payının gelir ve kurumlar vergilerinin %10'u oranında ya da Bakanlar Kurulunca (0) ile %10
arasında belirlenecek bir oranda hesaplanıp bu vergilerle birlikte ve bağlı oldukları gelir ve kurumlar
vergileri gibi tarh ve tahakkuk ettirilecek bir mali yüküm olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle fon
payının dayanağı olan gelir ve kurumlar vergisini doğuran olay gerçekleştiğinde fon payı alacağı da
doğmaktadır"28

Anayasa Mahkemesi: "31.Mülkiyet hakkının sınırlamaları ve güvenceleri açısından Anayasa’nın 35.


maddesinin 13. maddeyle birlikte değerlendirilmesinden doğan genel rejim yanında, Anayasa'nın
başka maddelerinde de mülkiyete ilişkin ek güvence ve sınırlama hükümlerine yer verilmekle birlikte
bunlardan en önemlisi şüphesiz mülkiyeti bir hak olarak tanımlayan 35. maddedir. Maddenin birinci
fıkrasında genel olarak hak tanınmakta, ikinci ve üçüncü fıkralarda ise sınırlama ve güvence ölçütleri
gösterilmektedir. Belirtilen hüküm uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla
sınırlanabilecek ve bu sınırlama kanunla yapılabilecektir. Bu sınırlama ve güvence ölçütlerinin
Anayasa'nın 13. maddesi 1şığında yorumlanması gerekir. Zira belirtilen Anayasa hükmü, hak ve
özgürlükleri sınır lama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan
bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır (Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, S 24).
32.Anayasa'nın gerek 35. gerekse 13. maddesine göre, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların
kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Kanun dışında herhangi bir hukuk normu ile getirilen sınırlama,
sınırlamada kamu yararı olsa dahi Anayasa'nın 35. ve 13. maddelerine aykırılık teşkil edecektir. Zira
belirtilen hükümlerin ifade tarzı, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların mutlaka sekli anlamda
kanun ile yapılması zorunluluğuna işaret etmektedir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani
müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması
ölçütü anayasal temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında vazgeçilmez bir unsur olup bu koşulun
sağlanmaması durumunda diğer güvence ölçütlerinin değerlendirilmesinin bir anlamı yoktur (Yunis
Ağlar, §$ 27). 33.Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin genel
ilkeleri tespit ederken, vergi ödevine ilişkin 73. maddesi, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak
müdahalelerin anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir. Bu durumda Anayasa'nın
bütünselliği ilkesi gereği, başvuru konusu somut olayın değerlendirilmesinde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AIHS) (1) No.lu Protokol hükmü ve Anayasanın 35. maddesiyle birlikte Anayasa'nın
13. ve 73. maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., B. No:
2014/6192, 12/11/2014, S 40). 68
Bir başka karar: 22. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması kamu yararı amacı taşıması ve
ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir. 23. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca
mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının
takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup, objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelin de ayrica değerlendirilmesi gerekir. Yapılacak imar uygulaması
sonucunda kamu hizmet alanina ayrılan yerlerin müstakil parsel olarak Hazine adına tescil
edilmesinde kamu yararı bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. 24. İtiraz konusu kuralla
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca
ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik", "gereklilik” ve “orantılılik" olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye
elverişli olmasını, "gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani
aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılik" ise bireyin
hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında maliki
olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü
olduğundan söz edilemez."69

Anayasa Mahkemesi: "44. Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fikrası uyarınca, sözleşmeler hukuk
sistemimizin bir parçası olup, kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahiptir. Yine aynı fikraya göre,
uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasinda
bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alinması zorunludur. Bu kural bir
zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun
hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır (B. No. 2013/2187, 19/12/2013, S 45).
45. Başvuruya konu yargılama kapsamında. kararın 4721 sayılı Kanun'un 187. maddesine dayanarak
verildiği anlaşılmaktadır. Ancak. yukarıda yer verilen tespitler ışığında, ilgili Kanun hükmünün sözü
edilen Sözleşme hükümleri ile çatıştığı görülmektedir. Bu durumda, uyuşmazlığı karara bağlayan
derece mahkemelerinin, AIHS ve diğer uluslararası insan hakları andlaşmaları ile çatışan 4721 sayıli
Kanun'un 187. maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlik açısından
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate
alması gerektiği sonucuna varılmaktadır (Sevim Akat Eşki, B. No. 2013/2187, 19/12/2013, S 46). 46.
Somut başvuru açısından, başvurucunun temel hak ve özgürlüklere dair uluslararası andlaşmaların
kanun hükümlerine nazaran öncelikle uygulanacağı ve bu kapsamda Sözleşme'nin ve AİHM içtihadının
uyuşmazliğın karara bağlanmasında nazara alınması noktasındaki itirazlarının yargı mercilerince
dikkate alınmadığı ve tartışılmadığı anlaşılmaktadir."82

Anayasa Mahkemesi; "1.Başvuru, yurt dışında mukim olan şirketin Türkiye'de yaptığı yatırımlar
nedeniyle yararlandığı yatırım indirimi tutarları üzerinden uluslararası ikili çifte vergilendirmeyi önle
me anlaşmasına aykırı olarak fazladan gelir vergisi kesintisi yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir....63.Türkiye Cumhuriyeti ile ABD arasında imzalanan ÇVÖA'nm 10.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir akit devlet mukimi tarafından diğer akit devletin bir mukimine
ödenen temettülerin ödemeyi yapanın mu kimi olduğu devlette ve bu devletin mevzuatına göre de
vergilendirilebileceği hükme bağlanmış ancak gerçek lehdarın temettüyü ödeyen şirketin oy gücünü
haiz hisselerinin en az %10'una sahip bir şirket olması durumunda alınacak verginin gayrisafi temettü
tutarinin % 15'ini aşmayacağı düzenlenmiştir.... 70.Sonuç olarak yatırım indirimi istisnasından
yararlanan kazançlar üzerinden 193 sayılı Kanun'un geçici 61. maddesi uyarinca uygulanan %19,8
oranındaki stopajın mahiyetine ilişkin farklı içtihatların bulunması ve Kanun'un yürürlüğe girmesinin
üzerinden uzun süre geçmesine rağmen ilgili hükmün yorumunda yeknesaklığın sağlanamaması
nedeniyle hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri zedelenmiştir. Bu durumda vergilendirme
suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir
kanuna dayanmadığı sonucuna ulaşılmaktadır."

Anayasa Mahkemesi: "1. Başvuru konusu olayda idare tarafından başvurucu şirkete ait otel
bünyesinde talih oyunları salonu işletilmesinden dolayı 1993, 1994 ve 1995 yılları için katkı payı
tahakkuk ettirilmiştir. Bu çerçevede idari ve yargısal makamlar müdahalenin kanuni dayanağı olarak
idareye talih oyunları oynatılabilecek mekânları belirleme ve bu faaliyete izin verme yetkisi sağlayan
2634 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan 19. maddesinin (b) bendi ile Yönetmeliğin olay
tarihinde yürürlükte bulunan ve katkı payı alınmasına imkân veren değişik 20. maddesini gerekçe
göstermektedir.. .. 60.Kamu makamları talih oyunları oynanan mekânları denetim altına almak, anılan
faaliyetlerin düzenli ve güvenli bir duruma gelmesini sağlamak gibi amaçlarla talih oyunları oynanan
salonlara düzenleyici kurallar ve bu salonlar için tahdit ile ruhsat uygulaması getirebilir. Öte yan dan
bu faaliyetlerin ruhsatlandırılması karşılığında ruhsat sahipleri tarafindan ödenmek üzere katkı payı
veya benzeri adlar altında birtakım mali yükümlülükler de öngörülebilir. Ancak talih oyunları oynatma
imtiyazı elde edenlerin mülkiyet hakkına müdahale edilmesi sonucunu doğuran bu tür mali
yükümlülüklerin şekli manada bir kanuna da yalı olması gerekir. Uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin
detayların ikincil mevzuatla düzenlenmesi mümkün olmakla birlikte şekli manada bir kanunla
öngörülmeyen bir mali yükümlülüğün ilk elden yönetmelik veya benzeri idari düzenleyici işlemlerle
getirilmesi kanunla öngörülme şartının ihlali sonucunu doğurur....61. 2634 sayılı Kanun'un olay
tarihinde yürürlükte bulunan 19. maddesinin (b) bendi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na talih oyunları
oynatılabilecek mekânları belirleme ve bu faaliyete izin verme yetkisi verilmiş olup anılan kanun
hükmünde bir mali yükümlülük öngörülebileceğine dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Söz
konusu mali yükümlülük ilk elden Yönetmeliğin değişik 20. maddesi ile getirilmiştir. Kanuni bir
dayanağı bulunmadan doğrudan Yönetmelik hükümleri ile mali yükümlülük öngörülmesinin ve bu
suretle mülkiyet hakkına müdahale edilmesinin kanunilik unsurunu sağlamayacağı kuşkusuzdur.."106

Danıştay: "67 seri noʼlu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin dava konusu edilen bölümü ile getirilen
düzenlemenin yasal bir dayanağının bulunmaması, gelirin elde edilmesi ve değerlemeye ilişkin
mevcut düzenlemelere aykırı nitelik taşıması nedeniyle yürütmenin durdurulması için kanunda
öngörülen iki koşulun da gerçekleştiği sonucuna varılmıştir;"108 "Genel düzenleyici işlemler sürekli,
soyut ve nesnel durumları belirleyen, Anayasanın ve kanunlarin açikça izin verdiği konu ve hallerde
idare tarafindan da kullanılabilen yetkilere dayalı kural işlemler olup, ilgili yasal düzenlemeleri
yorumlamak ve açıklamak üzere hazırlanan Tebliğler genel düzenleyici işlemler arasında yer alır. ...Bu
durumda, 50 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğindeki; menkul sermaye iradı üzerinden yapılacak
tevkifatin hesaplanmasında, tevkifat matrahina dahil olmayan gelir unsurlarına isabet eden kurumlar
vergisinin indirim konusu yapılamayacağı şeklindeki düzenleme, idarenin uygulamaya ilişkin genel ve
objektif kuralları kanuna aykırı olmamak şartıyla kendisine taninan yetki sinırları içinde kullanması
gerektiği biçiminde açıklanan ilkenin ihlali sonucunu doğurmaktadir... 109 "54 Seri No'lu (Kurumlar
Vergisi) Genel Tebliğ idarenin görüş belirten bir işlemi olmayıp, dava konusu edilen bölümler davacı
şirketin hukuki durumunu etkileyen yeni hükümler içermesi nedeniyle idari davaya konu
olabileceğinden..." 110

Anayasa Mahkemesi: "..Anayasa hükümleri ister yalnız ilkeleri ana çizgileriyle, ister ele aldığı konuyu
bütün ayrıntılarıyla tam olarak belirtmiş bulunsun etki ve değer bakımından hep aynı niteliktedir; yani
bunlar üstün, bağlayıcı temel hukuk kurallarıdır.”123¸ “...Anayasa ilkeleri etki ve değer bakımından
eşit olup hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulması mümkün olmadığından bir arada
ve hukukun genel kuralları göz önünde tutulmak suretiyle uygulanmaları zorunludur"124."...Anayasa
kuralları... bir hukuki bütünün birbiriyle tutarlı, uyumlu parçalarıdır. Anayasa kuralları eşdeğerde
olmakla birlikte, Devletin temel kuruluşlarına ilişkin ilkelerin herhangi bir kuralın yorumunda, öteki
kurallarına üstün değerde tutulması zorunlu ve doğaldır 125 Anayasada belli bir konuyu düzenleyen
özel bir ilke varken, o konuyu da kapsami icine alabilecek nitelikte bir genel ilke bulunsa bile onun
değil, konuya özgü Anayasa ilkesinin uygulanması zorunludur”126. “..Özel kural ile genel kuralin
çatıştıkları durumlarda, genel kuralın değil, yalnız özel kuralın uygulanacağı hukukun genel
ilkelerindendir."127

Anayasa Mahkemesi: Anayasa'nın 153. maddesinin son fikrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları
Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarinı,
gerçek ve tüzelkişileri bağlar” denilmektedir. Bir yasa kuralinin Anayasa'nın 153. maddesinin son
fikrasina aykırılığından söz edilebilmesi için, kurallar farklı kanunlarda yer almış olsa bile iptal edilen
önceki kuralla içeriği yönünden “aynı" ya da "benzeri” olup olmadiğinın incelenmesi gerekmektedir.
Burada iki kuralın özdeş olması yetmeyecek, kurallar arasinda "teknik, içerik ve kapsam" bakımından
da benzerlik aranacaktır. Teknik, içerik ve kapsam bakımından benzerlik, iptal edilen kanun ile
yeniden çıkarılan kanunun tümüyle aynı olması anlamına gelmez. Çünkü böyle bir anlayış 153.
maddenin son fikrasındaki kuralı anlamsiz ve uygulanmaz kılar. Konu ve kapsam bakımından
sözcüklerde farklıliklar olsa bile ikinci kanunun aynı amaç doğrultusunda Anayasa Mahkemesi
kararına karşın onu etkisiz kılmak amacıyla çıkarıldığının saptanması aranan koşulun gerçekleşmiş
sayılması için yeterlidir. "130

You might also like