reketler vuku bulduğu sırada, -zihinsel olaylar adı verilen- gölge
ya da yan ürünler zuhur eder. Onlar nedensel zincirin sonucu ol-
makla birlikte, kendileri asla başka bir şeye yol açmazlar. Bizim belli bir anda bir şeyi düşünüyor veya hissediyor olmamızın ne - deni, bilinç içeriklerimize yapılacak başvuruyu hiçbir şekilde ge- rektirmeyip, daima bedenin hareketleri yoluyla açıklanabilir.
Materyalist Bir Zihin Teorisinin Eleştirisi
İster Hobbesçu epifenomenalist versiyonuyla ya da ister Watson
ve izleyicilerinin daha radikal versiyonu içinde olsun, zihin ve zi- hinsel olayların doğasıyla ilgili materyalist görüş, günümüzde birçok psikolog tarafından kabul edilebilmekle birlikte, bazı fi- lozoflar bu görüşün, onu zihinsel dünyanın yetersiz ve hatta yanlış açıklaması hâline getiren birçok güçlük ihtiva ettiği konu- sunda ısrarcı olmuştur. Bu eleştirmenler zihinsel bir olaym var- sayılan nedeninden çok belirgin veya çarpıcı bir biçimde farklı olduğuna işaret ederler. Hobbes'un da ifade etmiş olduğu üzere, neden bir duyu organı üzerinde etkide bulunan, hareket hâlindeki bir cisimden başka hiçbir şey değildir. Zihinsel olay rengin, tadm, kokunun, vb., zenginliğine sahiptir. Dolayısıyla, zihinsel olaylara cisimsel olaylar tarafmdan neden olunsa bile, sonuç nedeninden farklı türden ve farklı düzenden bir şey olup, olayların fiilî akışı yerine, neden deneyimlediğimiz şeyi deneyimlediğimizi açıklar görünmez. Rengi, sadece cisimler hareket ettiği için mi deneyim - liyoruz? Başka hiçbir şeyi değil de, neden sadece olup biteni de- neyimliyoruz? Deneyimin, duygunun ve düşüncenin niteliklerinin kökleri, gerçek dünya bu niteliklere sahip olmadığı için, gerçek dünyada var gibi görünmemektedir. Eleştirmenlere göre, psi- kologların keşfettikleri şey, gerçekte belli fizikî olayların vuku buldukları her seferinde, onları belirli birtakım zihinsel olayla- rın takip etmesidir. Psikolojik yasalara dair bilgimiz daha tam bir hâle geldiği zaman, düşündüklerimizi, algıladıklarımızı veya hissettiklerimizi, içimizde ve dışımızda fizikî olarak olup biten- lerden hareketle önceden doğru tahmin etmek mümkün dahi ola- bilir. Bununla birlikte, bütün bunlar zihinsel deneyimimizin bir şekilde vuku bulan fizikî olaylardan başka hiçbir şey olmadıkla- rını göstermez. Zihinsel olayları fizikî olaylara indirgemek zi- hinsel deneyimin biricik karakteristiklerini gevşetmek ve hatta göz ardı etmekten başka hiçbir şey değildir. Bir büfteğin ve bu arada onun tad alma duyumuz üzerindeki eylemlerinin kimyasal bileşenlerini bizim onun tadına varmamız olgusu takip edebilir, fakat yemeğin kimyası ile onu yerken deneyimlediklerimiz ara- sında dünya kadar farklılık vardır. Büftek ısmarlayıp, büfteğin tadını değii, fakat sadece kimyasal tepkileri deneyimlediğimiz zaman, hiç kuşku yok ki mutsuz oluruz. Ama tadı, aynı zamanda vuku bulabilen "gerçek" fizikî olayların hiç farkına bile varma- dan, deneyimlediğimizde çok hoşnut oluruz. Başka bir örnek bu eleştiriyi daha bile keskin bir biçimde or- taya koyar. Bilgimizin durumu bir kimsenin kan basıncındaki de- ğişmelerden, vb., hareketle neyi deneyimlemekte ve düşünmekte olduğunun belirlenebileceği noktaya bir şekilde ulaşacak olursa, o zaman ölçümlemeyi yapan bilim adamı ile ölçümlenen özneden her biri, açıktır ki, bütünüyle farklı şeylerin bilincinde olacak- lardır. Bilim adamları bir âletler toplamı görecek ve bunlardan hareketle öznenin ne düşündüğünü ve ne hissetiğini doğru tahmin edecektir. Ama özne fiilen birtakım düşünce ve duygulara sahip olurken, onun bunları bir şeylerden çıkarsamış olması gerekme- yecektir. Özne bir kitap okuyor olsaydı, bilim adamları elbette, onun fizyolojik durumunu tespit edebilirlerdi. Kendi fizyolojik durumu hakkında hiçbir bilgisi olmayan özne ise, kitap okuma dolayımsız deneyimine sahip olacaktır. Demek ki, bir kimsenin üzgün olduğunu tespit etmek ile kişinin kendisinin üzgün olması açıktır ki, iki farklı türden şeydir. Bundan dolayı, eleştirmenler hiçbir bilimsel bilginin bunlardan birini diğerine dönüştüreme- yeceğinde ısrar ederler. Demek ki, bir olayın nedeni ile o olaya ilişkin deneyim her zaman farklı olacaktır. Yakın zamanlarda ortaya çıkan bilimsel gelişmeler bu husu- sun biraz daha farklı bir kılık altında karşımıza yeniden çıkma- sına yol açmıştır. Son elli yıllık bir süreç içinde, bilindiği üzere, bizde düşündüğümüz zaman vuku bulan fizikî olayların aynıla- rını hayata geçirmekte gibi görünen bilgisayarlar geliştirilmiştir. Buna göre, makinalar karmaşık matematik problemlerini, in - sanların başa çıkabildiği problemlerden bile daha zor olan prob- lemleri çözebilmektedirler. İşte bu makinaların düşünüp düşün- medikleri sorusu çokça tartışılmıştır. Bu konu gündeme gelir gelmez, cevabın "evet" olduğunu gösteren argümanlarla, cevabın "hayır" olduğunu belirten argümanlar ortaya konulunca, stan- dart felsefî açılış yeniden yapılmış, ve düşünmenin "düşünme" ile ne anlatılmak istendiğine bağlı olduğu iddiası bir kez daha or- taya konmuş olur. Düşünme sinir sisteminde ortaya çıkan olay dizileri anlamına geliyorsa eğer, o zaman bu türden dijital maki- nalarda meydana gelen olay dizileri bizlerde olup bitenlere, ma- kinaların bu anlamda düşündüklerini söyleyecek kadar yakın olur. Düşünme sözlü ya da yazılı tepkilerle neticelenen bir dizi dav- ranışsal faaliyet anlamına geliyorsa, o zaman bu makinaların, kendilerine yüklenen malzemeyle ilgili sorulara cevap verebil- dikleri için, bu anlamda düşündükleri söylenebilir. Bir makina teorisyeni çok yakın zamanlarda, düşünen bir makinanm bütün tepkileri itibariyle bir insan varlığından ayırt edilemez olan bir robot formunda inşa edilebileceği günlerin hızla yaklaşmakta olduğunu iddia etti. Buna göre, bu robot kendisine sorulan her so- ruya makûl ve kabul edilebilir bir insanî cevabı, hiç kuşku yok ki verecektir; dolayısıyla davranışsal tepki veya sonuçlarıyla yargı- landığı takdirde, böyle bir makinanın düşündüğünü söylemek el- bette gerekir. Bununla birlikte konunun özüne girdiğimizde, dü- şünme her birimizin dolayımsız olarak ayırdında olduğumuz bi- linçli zihinsel deneyime sahip olmak anlamına gelirse, böyle bir makinanm düşündüğü söylenebilir mi? Bunu, bu noktada söyle- yemeyiz. Gerçekten de bu anlamda, kendimiz dışında herhangi bir kendiliğin düşünüp düşünmediğini dahi söyleyemeyiz. Fakat sa - dece kendimizin ne yaptığımızı söyleyebiliriz. Makina kendisinin üzgün olduğunu söyleyebilir. Başka bir kimse kendisinin üzün- tülü olduğunu bildirebilir. Her iki durumda da söz konusu kayıt ya da beyana eşlik eden münferit bir dolayımsız hissin olup ol- madığını tahkik edemeyiz. Ama biz kendimiz üzüntülü olduğu- muzda, onu dolayımsız olarak ve tartışılmazcasına biliriz. Mutlak materyalizm ve epifenomenalizmin eleştirmenleri sadece bizim zihinsel olayların fizikî olaylardan farklı olup, (her ne kadar belirli bir fizikî olay vuku bulduğu zaman, belirli bir zihinsel olayın onu takip edeceğini gösteren yasaları keşfet- mek mümkün olsa bile) fizikî olaylar tarafından açıklanamaya- caklarını kabul etmemiz gerektiğinde değil, fakat zihinsel olay- ları, onların neden ortaya çıktıklarına hiç bakmaksızın, kendile- rinde ve kendi başlarına ciddiye almamız gerektiğinde ısrarlı ol- muşlardır. Gündelik hayatımızda, zihinsel olay, bu olayların ne- den vuku bulduklarıyla ilgili bir husus değil fakat, düşünmemiz, hissetmemiz, bizi etkileyen bir şeyi algılamamızdır. Zihinsel olayların fiilî akışı bizim için herşeyden daha büyük bir önem taşır. Zihinsel olayları, onların neden dolayı vuku bulduklarını bir yana bırakarak, kökenleriyle değil, fakat içerikleriyle çok ciddiye almalıyız. Bu, sadece yatmadan önce yediğim salatalık turşusu ve dondurmanın bir sonucu olsa dahi, söz gelimi gördü- ğüm bir kâbus beni dehşete sevkedebilir. Dolayısıyla, materya- lizmin eleştirmenlerine göre, zihinsel olaylara dair, fizikî süreç- leri açıklayan izahtan farklı bir düzene ait olan, bir açıklamaya gerek duyulmaktadır.
Spinoza'nın Metafiziği
Hobbes'un "katı" materyalizmi çağdaşlarına çok aşırı geldiyse,
Baruch Spinoza'nın teorisi daha bile aşırı ve tehlikeli bir öğreti olarak göründü. İlk entelektüel eğitimi, Musevîliğin açıklama- ları ve temellendirmeleri etrafmda dönen teolojik araştırmalar