Professional Documents
Culture Documents
Ali Şeriati - İslam Bilim
Ali Şeriati - İslam Bilim
Ali Şeriati - İslam Bilim
Bilge Adam 20
Düşünce 7
ISBN 978-975-8692-18-7
İSLAMBiLiM
ALİ ŞERiATİ
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ .................................................................................................................................... 13
TOPLUMBiLiM ................................................................................................................. 29
iDEOLOJi ........................................................................................................................ 35
TOPLUMBiLiM ................................................................................................................. 57
OKUYUCUYLA ................................................................................................................. 67
PROViDENCE ............................................................................................................... 27 4
SUNUŞ
Ali Şeriatı, çağımızın aydın din düşünürleri arasında önemli bir kişilik olarak
Bir aydın olarak erdiği bilinci halkıyla paylaşma çabasıyla oradan oraya koşup
durmuştur.
Şeriatı nin söylediklerini anlayabilmek için onu bir din toplumbilimeisi olarak
anlamak gereklidir. O, dine toplumsal bir ternet faal bir öğe olarak bakmaktadır.
Bu yüzden dini terimleri yeni bir bakış açısıyla hayata kazandırma, onların
Şeriatı, çalışma biçiıni olarak Batı' dan oldukça çok şey almıştır. Onun başarısında
derslerden oluşınaktadır. Şeriatl'nin, aynı adı taşıyan bir eseri daha vardır ki o
14 iSLAM BiLiM
Söz konusu ettiği bilimle, yaygın kullanımda anlaşılan bilimin bir olmadığını,
burada bilim derken daha çok tanıyış ve bilinci kastettiğini vurgular. Bunun
ardından, inançların geometrik şekillerle ele alınmalarından söz eder. Bir inanç
önemli konu ineelerup irdelenmiştir. Bu bakımdan kitap, bir başucu eseri niteliğindedir.
Aralık 1991
Faruk Alptekin
BiRiNCi VE
iKiNCi DERSLER
yılının sonuna değin, İslam-bilim konusunu kapsayan son programı ele alıyoruz.
18 iSLAM BiliM
kalmadığı yolunda benden bir itiraf duyup mutlu olacaklar anlamında söyle.
miyorum bunu. Her geçen gün, eleştiriler arttıkça, bu kitaba inancım daha bir
oldukça fazladır. Şimdiye değin, kalabalık olması ve dershanede iki üç bin kişi
şimdiye değin, herkesçe anlaşılabilir olması için ders ve konferans arası bir
karışım yapıyordum. Ama şimdi hem öğrenciler doğal bir biçimde seçildiler,
hem de önceden ders için daha çok hazırlık yapıldı. Dolayısıyla dakik, yorucu
belirteceğim.
Şimdi, kendi inancıma göre, çağının bilincinde olan İslam-bilimci bir Müslüman
ııgın adamı ctegılüır;taş aevrının aüamıdır.J lslam'dan yalnızca dini bir in~ç
olarak aeğıl, hatta aynı durumda bir düşünsel öğreti olarak, bir ideoloji olarak
benzeri düşünürler gibi, bir idenin, bir inancın, geometrik şekil kazandığında
kendisinin doğru anlatımını bulduğuna inanır. Bunu bir kez daha yineliyorum;
ŞERiATi 19
bu düşünsel, felsefi ya da dini, hatta edebi ve sanatsal öğreti için anlatım dili
şey daha eldernek istiyorum; Bir öğretinin anlatıldığı geometrik şekil, kendisinin
doğal bir şekil olup olmadığını, normal ya da anormal bir şey olduğunu,
ölçüsü belirlenebilir.
bilme arasındaki ayrımı bilmeyen biri, ne bir şeyi tanıyabilir, ne de bir şeyi
bilebilir; isterse tanınmış bir bilgin, buyük bir allame olsun. Bir kişi, bir kitap ya
da bir öğreti ile ilgili olarak pek çok şey bilen, ama ne o kişiyi, ne o öğretiyi, ne
de o eseri tanıyan bir sürü insan vardır. Bu ikisi arasında ne gibi bir ayrım bulunmaktadır
tanımakla birlikte İslam alimleri arasında yer almazlar. Öyle ki bu ayrım, edebiyat
konusunda da, bir kitap ya da bir kişi ile ilgili olarak da vardır. Bu edebiyat
fakültesi içerisinde 'esatid-i gir am' dan [değerli üstatlar] [Herkesçe bilinen
da 'girami' dir. Bu ikisi birbirine montaj edilmiş, olmuş girarn] birçok kimse
Mesnevi' den kaç bin nüsha bulunduğunu, her bir nüshanın nerede olduğunu,
olan kimselerin kimler olduklarını, nasıl yaşadıklarını, nasıl bir dönemin adamı
olduklarını bilirler. Oysa Hfijız' ı hiçbir şekilde tanımazlar, bir gazeli bile
Aslında bu Hfijız bilicilerin, Hfijız gibi bir tiple ruhsal ve düşünsel bir
bilgiler edinmekten başka bir şeydir; kişi de böyledir. Bir düşünürü göz önüne
20 iSLAM BiLiM
alın ya da büyük bir sanatçıyı; Biri gelip bu kişinin tüm vücut özelliklerini,
tümünü hücre hücre açıklar, fizyolojisini bilir. Bu bireyin yaşını başını, yaşamıyla
ilgili bilgileri kendinde barındırır, ama o bireyi bir düşünür ya da bir ruh
olarak en küçük bir ölçüde bile duyumsamaz, tanımaz, anlamaz. Oysa başka
biri, bir görüşmeyle, bir temasla, basit ve kısa bir söyleşiyle, hatta suskun bir
bakışla, bu bireyle ilgili olarak birkaç eşek yükü bilgiyi kafasında taşıyan o
'[öğretiyi parça parça, tike tike, öğe öğe anlamak ya da bir parçasında uzman
listesine bir göz atın; N ima' dan tutun da Umid' e varıncaya değin, hatta
Umid' den sonrasına, yeni nesle varıncaya değin (ki şiirin yeni dalgası onlardan
bu fakülteyi bitirmeıniştir. Biri güzel sanatlar okulundan gelmiş, biri tıp fakültesinden
resıni edebiyat hocalarından ders alırlar anlamında değil. Fransa' da 19. ve 20.
kafelerde oluşmuştur. İlkin kitle arasında, fikir gücü, duygusu, hareketi, heyecanı
ve şiirde yeni bir ekol oluşur; gruplar içinde, topluluklar arasında, sokaldc3rda,
kişiler arasında var olan ilişkiler yoluyla bir ekol şekillenir. Sonra, üniversite,
bu yeni akımla savaşır, bu yeni akımı bozgunculuk olarak niteler. Bunlar edebiyatı
Ne var ki zaınanın ve mantığın gerekliliği, bu yeni akımı güçlü kılıp yeni manALi
ŞERiATI 21
tıkla silahlandırır ve eski direnişi güçsüzleştiı-ip altüst eder. Sonra, birkaç yıl
geçer, bu kaçak ınahkCım ekol, resmi bir kişilik kazanır. Sonundaysa üniversiteye
öğretimini üstlenmekle övünç duyar. Şairimiz Nima'yı düşünün; otuz yıl boyunca
var ki dünyaya egemen olan ilahi yasa gereği, yeni bir yol [her türlü alanda]
Nima'ya bir sövgü yolluyordu. Ona yapılan sövgünün uzaması, söven kişinin
Yavaş yavaş iş öyle bir yere vardı ki, şimdi aynı hocalar Bir gece rahmetli
Ninıa ile bir toplantıya katıldık Orada oturup rahmetliyle sigara içtik! der
oldular. Neden Çünkü onun kişiliği artık kayıtlara geçıniştir. Kendisini üniversiteye
böylece zamanda yer bulduğunu, o şekliyle zamanla savaşıp sonra onu fethettiğini
Çıkarmak istediğim sonuç, buna göre iki tür anlaına ve bilmenin bulunduğudur.
Birincisi, birekoleya da kültüre bağlı bir bilim dalında çalışan, bir ekolün
bilim adamı olan, bilimsel ve kültürel bir dizge olarak bu ekolde uzmanlaşan,
Öteki grupsa, özel bilimlerle ilgili ve bu ekole bağlı bilimsel uzmanlık alanlarında
uzmanlaşsın ya da uzmanlaşmasın, onu birinci gruptan önce duyumsayan
bir dizge olup hep birlikte bunlar İslam maarifini oluştururlar. Bu maarifin
Bu bilgileri edinmenin yolu; İnsan gidip talebe olmalı, bilimsel bir öğrenim
22 iSLAM BiLiM
olur böylece. Oysa bir ideoloji olarak İslam başka bir şekilde tanınır, başka bir
şekilde anlaşılır. İslam' da ideoloji olarak bilimsel bir uzmanlaşma söz konusu
değildir. Tersine, öğretinin bir iman olarak duyumsanması söz konusudur; bir
kültür olarak değil. İslam'ı tanıma duygusu, bilimlerden bir dizge olarak değil,
bir inanç olarak söz konusudur. İslam'ın kavranması, teknik ve bilimsel bilgilerden
oluşan bir stok ve yığın olarak değil, düşünsel, tarihsel, insanı bir hareket
olarak söz konusudur. Sonuç olarak, burada bir aydının zihninde bulunan
bir ideoloji olarak İslam SÖZ konusudur; bir alimin zihnindeki eski din! ilimler
nedir, sorusu gündeme gelmektedir. Daha sonraysa iki soru çıkmaktadır karşımıza;
olacaktır. Öğretiyi öncelikle bir ide olarak açıklıyorum; soma tasvir olarak ortaya
harekete geçirici bir gövdeyi oluştururlar. Bu gövde diridir; çeşitli uzuvları bir
Uzman bir ilim, bir öğretiye bağlı olabilir ya da olmayabilir. Öğretiye bağlı
bir uzman, fizik uzmanı da olsa, onun iktisat ve sınıflar konusundaki görüşünün
to)2lumsal,. dini, felsefi görüşÜ, hatta siyasal cephe alısı, sanatsal ve edebi duyümsayışı
ilintisiz olan boyutlar dizgesi, tek bir ruhla yaşamaktadır ve aynı gövdede
Faşist olan bir kimse öğreti sahibidir, varoluşçu olan bir kimse öğreti sahibidir;
Marksist olan bir kjmse de öğreti sahibidir. Siz, fizikçi olan bir Marksist
ya da bir varoluşçu veya bir faşist tanırsınız; örneğin öğretisi faşizm olan bu
ALi ŞERIATI 23
ilgili bir tek söz bile söylememiş olsa toplumsal bakımdan ailenin ve aile eğitiminin
kültürel inançları, siyasal inançları, iktisadi ve hatta edebi inançlan gibi hep
birlikte tek bir uyuın içindedirler ki toplam olarak inanç öğretisi adını taşıyan
bir gövde oluştururlar. Öğreti sahibi olmayan biri ise, büyük bir uzman, büyük
bir fizik buluşçusu olabilir, ama siyasal bakımdan cephe alışının ne olduğunu
her konu üzerine, her ortamda konuşur. Önce konuşınasını dinleyip görüşünün
gerekecektir. Çünkü öğretisi olmadığından, her konuda özel bir cephe alabilir,
özel bir inanç taşıyabilir. O_ysa öğretisi olan insan, bütün ~§!Y!Ş,. i11anç, ~d~biygt_
Jbie uyumlu ve çelismez bir yargıya varır. Örneğin, belirli bir öğretiye bağlı
bir insan görüyoruz, ama bu insan edebiyat ve sanatla ilgili görüşlerini söylememiştir.
bir küre olup bunlar uyuınlu, anlamlı bir sistem oluştururlar ve top]_llca_hiı-_~öp
sorumluluk veren bir öğretidir. Oxsa uzmanlık ve bilimin bu tür etkileri .YQJ~
nedir
24 iSLAM BiLiM
iDEAL iNSAN
iDEAL TOPLUM
DÜNYA GÖRÜŞÜ
ŞEKİL-I
l'
l
_,
,.·
ALLAH
.1
!ii
iii
·ı
~2l DOGADA
•O ALLAH'IN
~ HALiFESi o
ÜMMET
KiTAP- TE·RAZi- DE M iR
TEVHiD
DÜNVA
ŞEKİL -II
ALi ŞERiftTi 25
26 iSLAM BiLiM
Sıradan bir görünümü olan bu betimlemeyi herhangi bir yerden almadım, ama
şey olup bir anlatım aracıdır, öğreti konusunda başlı başına bir kurarn olan
içeriği açısından] ortaya koydum. İnanç öğretisi adını taşıyan şeyin öğretilmesi
ve açıklanması olarak ve tam bir inanç öğretisinin [ki bir öğretinin bütün düşünsel
inanç öğretisinin temel bir altyapısı, bir yapı taşı ve tüm inançların kurulduğu
bir sütunu olmalıdır. O da itikadi altyapıdan ibaret olup istisnasız her öğretinin,
ister ilahi bir öğreti olsun, ister maddi bir öğreti, ister natüralizm ve materyalizm
olsun, ister idealizm ve faşizm olsun, isterse Marksizm olsun bir altyapısı
ibarettir.
tam olarak, bol eşya alan bir kişiye benzer. Yani o kimsenin fazlaca mobilyası
vardır, oldukça fazla ev eşyası vardır, ama onları üst üste yığmıştır; salonun
ortasına dökmüştür. İbrik, tarak, kitap, sandalye, korse, kazan, elbise dolabı,
kömür, yağ, çerez, çöp tenekesi karman çorman rasgele yerlerde durmaktadır.
Bir öğretmenim vardı; eski yeni her bilimden haberdardı. Her fenden, her
etmişti. Eğer gerçekten zihni teınizleyen bir bilim olsaydı onu rahatlatırdı.
Birçok bilgiye ve farklı malumata sahip olmak, aına dünya görüşü altyapısına
sahip olmamak, inşaat için gereken bütün araç ve gereçlere sahip olup ne
Zihninde bir yapıplam ve i!lşaat için bir hedefi olmayan bir kimsenin bu
inşaat için gerekli ınalzeın~-- y~ _stoku.yo~~§ıo _ ğ;;ıJı~ !.aboe!!ir ~J.!l y~z-~ imansiz,
~·~ daha aşağı _o!l~ğurm _g~ı,orUJ. Saf bir köylü, özgür bir çoban, sar-ve
1 Bu iki terimi kimi aceleci [!][muzdarip] aydınlar, toplumbilimdeki yaygın anlamıyla almışlardı ki
Farsçada
o anlamla sınırlı kalmıştır. Sonra bana Alimce bir eleştiri yöneltip şöyle buyurmuşlardı Altyapı,
dünya görüşü değil, iktisattır! Onların eleştiriye olan eğilimlerinin şiddeti, burada toplumsal
sistemden
ALi ŞERiATi 27
ve dermansız bir dert demek olan dertsiz bir allarneden daha katlanılabilirdir,
hatta daha insandır. Budur Ebu Zer ve İbn-i Sina arasındaki fark. inançlı
mücahit ile müçtehit alim; yükümlü aydın ile araştırmacı bilgin; bilinçli, sorumlu
ve amaçlı ile amaçsız, inançsız bir uzman; inanç ile bilgi, ideoloji ile kültür
farkı.
İlim, sanat, edebiyat, felsefe, insan, yaşam, ahlak, hatta varlık, bir iman içerisinde
DÜNYA GÖRÜŞÜ
Öğreti sahibi olan her düşünür, kendisi için böyle bir şekli çizmeli ve o zaman
Dünya görüşü, insanın kendi varoluşuyla ilgili sahip olduğu bir algılama
nin. haberi bulunll'l~(f_ığına [~ünya görüşü] gör~ .. yc;ı_ş_~cl~ğın anı'· ~al1iınet say
bize ne istediğimizi sormadan herkese bir rızık verdiler.] -Hiifız'ın cebri dünya
Dolayısıyla; Dünyanın bir rabbi, bilinci, iradesi, duyuları, dakik bir hesabı
kitabı vardır ve insan, yarın bugünkü yazgısını görür, arnelinin karşılığını görür.
diye inanan dinin, bir dünya görüşü vardır ve bu dünya görüşüne daya-narak
şöyle söyler; Öyleyse hayat böyle, insan şöyle olmalı, şöyle yapılınalı,
böyle olınalı; sen böyle, ötekiler öyle olmalı, hayatın, toplumun, ahlakın, kötünün,
2 Çoğunlukla felsefi rubai ve şiirler, dünya görüşünün yansımasını ortaya koyar ve temellendirir;
onun
üstyapısı, mantıklı ve Hintili sonucu olan ikinci yarısı ise ideolojidir. Kur'an'da O'na yönelenden
başka
her şey yok olucudur, [Kasas, 88] hükmü, ilahi bir dünya görüşünü açıklar, Sonuçta insan ve yalnızca
onun yanında yer alan ölümsüzdür. Bundan başka her şey boştur, yok olucudur. [Ayet meali yazara
aittir, Çev.]
iNSANBiLiM YA DA HÜMANiZM
[Burada insanbilimden amacım, bir öğretide var olan insanı tanıma biçimidir;
cım bu terimin özel anlamı değil, kendi öğretimizde insanlık için inandığımız
Herkesin, insanı kendi dünya görüşü esasına göre tanıdığı ve her öğretinin,
insanı bir başka biçimde algıladığı açıktır. Biri, insanı maddi bir hayvan olarak
görürken, öteki onu tanrısal bir hayvan olarak görür. Her öğreti ona bir nitelik
özbilinçli vs.
ve sosyoloji gibi bilimlerde var olan gerçekliğini değil. Kuru bilimsel gözde
İnsanın gerçeği, insan olgusu değil, felsefe, din ve sanatın sözünü ettiği insanın
ettiği insan.
tarih için [anlam ve yönü bulunan tek bir gerçeklik olarak] benimse-
3 Dünya görüşü bizim, dünya ile ilgili felsefi bakış açımız ve itikadi yorumlama ve algılama
biçimimizdir;
bilginierin varlık ya da doğa ile ilgili fizilsel kuramı değil. Laplece, Galileo, Kopernik, Newton,
ALi ŞERiATi 29
dikleri algılayış, kavrayış, gerçek, hareket ve hedef budur.
Bu bakış açısıyla, benim inancıına göre öğretinin üç esas teınelini insan, tarih
ve toplum oluşturmaktadır.
bütünü onun üzerine kurulmuştur. Kendi başı ve eliyle ağır bir emanet
TOPlUMBiLiM
düşünce ve inan a ısından nasıl tanıdı V ını beJjr inle tirir. Çüııl~~-
' E2._ d t6]2lumbilim, yükün1lü .~ir bilin1d_ir, 111~s~kı. v~i_9_ladl bir toplt~n.ı-1Jll~~ir.
tanıma, var olan her şeyi olduğu gibi inceleme olan bağımsız akademik toplumbilimin
30 iSLAM BiLiM
yönelir. Açıkça iyi ve kötüye el atmaktan, çözüm yolu sunmaktan, yol göstericilikten,
ve genel olarak bir inancı kabul etmekten, uygulama ve inançta somut bir
çeker. Sonuçta bilim, gerçek olan her şeyi, var olan herşeyin gerçeğini
bulmak için yansız araştırınalarda bulunma yerine inancın işine gelen belirli
inanıp güvenir. Örneğin bir sosyalist, yansız ve bağııyısız bir tarih araştırmacısı
olamaz. Çünkü o, tarihte yalmzca sımf çatışması arar. Sınıf çatışmasından bir iz
bulduğu her yerde onu genelleştirir. Bulamadığı yerdeyse tevil edip yorumlar.
gelir. Kimi zaman görmez, göremez bile. Çünkü onun gözünde kendisine
Öyle ki bir Tanrı tanır fizisyen, bilimsel araştırmalarında her yerde Tanrı'yı
bulur. Maddeci fizisyen ise hiçbir yerde bulamaz Tanrı'yı. Öyleyse, bu önceki
iki bağdan bağımsız olan ve yansız bakıp düşünen bir araştırmacı, fizik dünyayı
ideolojilerin sınırlamalarında kalmıştı. Öyle ki bir tür yeni skoliistik ortaya çıkmıştı.
ustalıklı bir yanlış ile bilimi insana hizmet etmesi ve halkın bilinçlendirilip iyiye
Ali ŞERiATI 31
peşin yargı ve öncel inançlar taşımamak adına [ki son derece güvendirİcİ ve
ideolojinin gürültü patırtısı yoktur, ama kapısı kapalı ders ve araştırma salonlarında
hocaların ben duygularını doyurmakta ve öğrencilerin bilimsel uğraş
iSlAM BiliM
bir bilim adamı araştırmacı olamaz. Araştırma, konuların gerçeği bulmak için
başlamadan önce ruhun var ya da yok olduğuna inanan bir fizyolojist, gerçeğin
tarihin gerçeği ve bilimsel devinimini ortaya çıkarmak için tarihin içine girdiğinde
Şu mantıklı hadis, aynı esası henı de çok şiddetli ve aşağılayıcı bir üslupla
ve kendi inancıyla uyumlu kılmaya zorlar. Öyle ki Sünni olsun Şii olsun,
filozof olsun, sufi olsun hepsinin nasıl başlamışlarsa öylece çıktıklarım görüyoruz
zamanda da feci olan ise, inanç ve kişisel kanı demek olan rey' e akıl şeklinde
anlam verilmesi ve kimsenin Kur' an' ı kendi aklıyla yorumlamaya hakkı olmadığı
şeklinde bir sonuca varılmasıdır; sanki akıl dışında, anlamak için başka
cismi bulunan, ruhu ve sesi ise bilinmez kalan kutsal, mübarek, gizemli, muammalı
ya da bilim için bilim] şeklindeki iki görüşten birincisi, bilimi önceden var
olan inançların açıklanıp te'vil edilmesine araç kılarken, ikincisi bilimi etkisiz
Ben, bu iki görüş arasında, hem onu köleliğe ve önceden sabit olan ya da
sabit olması gerekli görülen şeyin ispatina sürüklemeyen, hem de onu kısırlaştırmayan,
ŞERiATi 33
~ '_, .. -~
Kilnileri tarihi hiç olarak bilirler. Bunlardan biriyse -ki tarihe asla inanınazBay
Napolyon' dur. Napafyon şöyle der; Tarih, herkesin ittifak ettiği yalanlardan
Hesapçı insanlar arasında da tarihe bir biliın olarak değil, bir sanat olarak
bakanlar vardır. Imrinef, tarihin dağ, doğa, deniz ya da insan, toplum ve hayat
Şiir, dış dünyada şairin keşfettiği bir gerçeklik değildir; şair çeşitli madde
yapar. Dolayısıyla tarih, tarihçinin söylediği bir şiirdir, dışarıda keşfettiği bir
gerçeklik değil. Çünkü ben bir türlü söylerim, başkası başka türlü. Herkes istediği
4 Romain Rolland [1866-1944], Fransa'nın oldukça iyi yazarlarından olup biyografi alanında
uzmandır.
Sözlerimin başında söylediğim gibi, iran'da biyografi yazarlığı önemsizdir. Çünkü bireyin hal şerhi
bir
değer taşımaz. Biyografı yazmaktan herkes kaçınmıştır iran'da. Avrupa'daysa tersine, oldukça
yaygın34
iSLAM BiLiM
Tarih, dağlık bir araziden ibaret olup başkaları gibi ben de planını yanımda
seçilmiş ve yontulmuş parçaları tarihi bir binada -ki onun ustası ve mimarı,
keşfettiği bir gerçeklik değil, tarihçinin yarattığı bir yapıttır. Büyük Fransa
Devrimi, işte o dağlık bölge olup her tarihçi, gereksinimine, amacına, beğenisine,
inancına ve yeteneğine bağlı olarak, istediği tarihi yapmak için orada taş
yontınaya koyulur.
Oysa tarih felsefesi, tarihin, geçmişteki ayrı ayrı olaylardan ve kimi kişilikler,
yazarın, yetenek ve gereksinimine göre ondan bir şeyler alıp bir şeyler yaptığı
Tam tersine, tarihi, sürekli bir akım olarak görür. Bu akım, insanlık hayatının
Bu durumuyla tarih, boy atıp gelişen bir fidanı, büyüyen bir civcivi andırmaktadır
tam olarak. Bütün zaman boyunca devinim içinde olan yer küresi
gibi tarih de doğal diri bir gerçekliktir. Öyleyse, bilimsel yasaya ve nedensonuç
esasına göre devinim ve değişim içinde olan tarih, onun bunun oyuncağı
Dolayısıyla, tarihin seyri bilimsel bir seyir olduğu için, bu seyrin içinde yer
alan ben, tarihin hareket yasalarını tam olarak keşfedersem üç yüz yıl soma
toplumumun, insanlık toplum ya da toplumlarının yazgısının nereye sürükleneceğini
gibi. İran' da, merhum Enveri zamanından sayın Dr. Genci'ye dek olan sürede,
Çünkü şahsiyete tapma yaygındır. Her zaman bir şahsiyete ya da şahsiyetlere tapınırlar; kimi
zaman dinf şahsiyetlere kimi zaman düşünce, kimi zaman bilim şahsiyetlerine, kimi zaman milli, kimi
zaman tarihsel, kimi zaman da düşünsel şahsiyetlere tapınırlar. Kimi zaman ise kız erkek binlerce
genç; Orli havaalanında sabaha dek bütün geceyi Elvis Presley'i özlemle bekleyerek geçirir; tıpkı
ALi ŞERiATI 35
tahınİn edilebilir.
Bir kimse, bir tarih felsefesine, daha doğru söyleyişle, tarih bilimine inanabilir.
Buna göre tarih, kesin yasalar doğrultusunda zorunlu akış içerisinde bulunan
bir sürekliliktir. Buysa, tarih felsefesine inanmak deınektir. Ama nasıl hareket
Bunların cevabı, özel bir öğretide özel bir tarih felsefesi oluşturur. Her öğretiyse
ondan, başka türlü söz eder. Henüz tarih bilimi [herkesin görüş birliği taşıyacağı
. iDEOLOJi
özel görüş ve bilinçtir ideoloji. .insan onu acıldar, ona dayanarak özel sorumlı.ı;
ecr;r. Sonuçta da özel bir ahlaka, davranış biçimine ve özel bir değerler sistemine
Nasıl yaşamalı, ne yapmalı Ne tür bir toplum kurınalı, toplumsal bir düzeni
karşı ne gibi bir sorumluluğu vardır Ne tür çalışmaları, ne tür ilintileri, ne tür
Buna göre ideoloji, insanın toplumsal, ulusal ve sınıfsal yönünü, aynı şekilde
bireyin, toplumun ve insanlık hayatının değerler sistemini, yaşaın biçi-
5 iran aydınları, çoğunlukla ideolojinin sınıfsal olması gerektiğini sanırlar oysa böyle değildir. Bir
ideoloji,
dini ya da ulusal olabilir. Alman ideolojisi adlı kitap, ideolojinin bir millete de
dayandırılabileceğine
tanıklık etmektedir.
36 iSLAM BiliM
şey belirginleşir.
Thomas More'un 'Güneş Kenti' ve 'Tanrı Kenti' vs. birer ütopyadır. Jean
insanın bireysel ve kesin gereksinimidir. Yani her insan bir amaç taşıınaktadır.
Buysa, üstün bir topluma sahip olma arzusunun her insanın yaratılışında, her
Ama üstün toplun1, bir öğretide artık hayali bir toplum olmayıp ideal bir
İnananlar, bu topluında yaşamayı özgür ve ideal bir insanı yaşayış olarak görürler
öncelikli oluşuna inanmak anlamında olmayıp hedef ve sona inanmak ve amaç taşımak anlamındadır.
Sürekli olarak bugünden ve mevcut gerçeklikten geçerek son hedefe doğru giden bir kimse,
evrime, ilerleyen devinime, amaca ulaşmaya ya da nihai yaratmaya, nihai amaca, mutlak gerçeğe,
tarihin sonunda yüce amaçların gerçekleşeceğine ve var olan her şeyin sonu olacağına da inanmalıdır.
Böyle bir kimsenin ideali bulunmalıdır. işte bu, idealisttir. Dolayısıyla idealist, burada, amaç peşinde
olan, bulunduğu konumda duraklayıp kalmayan, olması gerekene doğru ilerleyen ve onu bulmak
ALi ŞERiATi 37
ister bilimsel olsun, ister Eflatun'un ütopyası olsun, isterse Marx'ın sınıfsız toplumu
olsun.
Fakat bir öğretideki arzulanan toplum, bilimsel ve gizil olarak özdeş ve aynı
dayalı ve son hedefe ve bu öğretiye inanan insanın hayat felsefesine uygun bir
toplumdur.
iDEAL iNSAN
İdeal insan, bir arzudur. Bulunması gereken insan, olması gereken insandır
uğraşındaydılar.
kendi insanı yükseliş ve evriminin son noktasına ulaşınış, insanı ıniracın zirvesine
varmış, şehvet bağından sıyrılmış ve insana özgü uçuşa nail olınuş bir
insandır.
Faşizm, Süpermen'den söz etmektedir; Nietzsche ise, Tanrı'nın varisi olan insandan.
nin kendi evriın aşaınalarmı -öz bilinçte- geçtikten sonra üstün insanda mutlak
bir geleceği öngörmektedir. 19. yüzyıl Alman ahlaki sosyalizıni [ki çoğunlukla
insan; gerici ve bozucu etkenler, iktisadi durum, sınıfsal düzen, insanlık dışı
çarpılınamış, aline olmamış bir insandır; para kulu, tek boyutlu, sömüren,
söınürülen, efendi, köle, şehvet düşkünü, züht kulu, riyazetçi, amele, işsiz
Dolayısıyla, bütün öğretiler -ister maddi, ister irfan1 olsun- k2unil ya da tam
insan tipinden, arzulanan bir insandan, insandaki ideal bir örnekten zihinsel
7 Aiinasyon konusunda bilgi edinmek için Meşhed Edebiyat Fakültesinde verilen Medeniyet Tarihi
derslerine, Ronermend dergisinin 2. sayısında Sartre'ın Şiir Nedir başlıklı yazısının girişine, Tahran
Saiıayi Fakültesinde verdiğim Aiinasyon başlıklı konferansa, irşad'da verdiğim Ali insanı Temam
başlıklı konferansa ve sayın Dr. inayet'in Cihanı ez Had Bigane [Kendine Yabancı Bir Dünya]
38 iSLAM BiLiM
bir tasavvur taşırlar. Yoksa toplumsal felsefe, ahlaki öğreti ve yaşama çizgisi,
çalışmaya zorlayan bir örnektir. İnsan türünden, aşkın bir tipi tanımaksızın ve
ideal bir örneğe sahip olmaksızın insan bireyleri eğitilemez. Gizil insanı bilmeliyiz
Eğitim, insanın olması, yani onun o ideal tipe yaklaştırılması demektir. İnsanın
istiyorsun diye sorup Bu bizimle ilgili değil. Beyninin altüst oluşuna acımak
gerek. Çünkü çok sarsıldı. diye cevap alırsak, Sen, insanı şu anki durumundan
başka bir duruma getirmeye çalışıyorsun. Senin için ideal olan o durum
nedir O, olması gereken insan olmalı değil mi Hiç kuşkusuz. Öyleyse o nedir
deriz.
çeşit kıymetli keresteleri toplayan ve yoğun bir titizlik, dikkat ve ustalıkla işiyle
değilim, gerçekçiyim; yani her şey olduğu gibidir. Çalışma masası yapıyorum;
Bu yüzden her öğreti, insan ortamında, aşkın insandan ideal bir betimleme
sunmalıdır. Yoksa tüm çabaları anlamsız, hareketi hedefsiz olacaktır. Şimdi
toplum, hem de insan için standart mıdır Yerinde bir soru; buracıkta gündeme
kırmaktadır hep. İdeal toplum ve insan, sabitleşme şeklini değil hareket yönünü
...
Ali ŞERiATi 39
etkenidir. Standartlar, insanı daha önce yapılmış boyutlar ve kalıplar içine döküp
yerine, yönü seçmek gerektiğini; olma şeklini ya da şekilsiz olmayı değil, sürekli
bir evrimsel oluşu, süreğen bir hareket ve hicreti seçmek; bir yere varınayı
2- İnsanbilim,
3-Tarih felsefesi,
5- İdeoloji,
6- Amaç toplum,
şemamı, benim inanç öğretimin taın şekli ve sistemi olan şemayı çizebilirim.
Beniıns dünya görüşüm tevhidden ibarettir. Elbette bir inanç olarak tevhid,
bütün ınuvahhidlerin ittifak ettiği bir konudur; ama burada bir dünya görüşü
manaya, ruh ve cisme ayrılarak değil, tek vahdet olarak algılanmasıdır. Yani
tüm varlığın, tek bir küll, tek irade, akıl, duygu ve hedef taşıyan, diri ve şuurlu
8 Burada ve bütün başka yerlerde ben kelimesini kullanmam, başkalarının ağzından konuşmuş
olmak istemediğimdendir. Tevhid şu anlamda, ümmetse şu anlamdadır; islam bunu söylemek istiyor,
Şiilik şunu; ya da toplum bu, sınıf şudur; ideoloji böyle, bilim şöyledir vs. dediğimde islam, şiilik,
ideoloji
ve sınıf budur deme; ben diyorum, bence böyle, diye konuş ki insanlar bunun herkesin sözü değil,
bizim sözümüz değil, senin sözün olduğunu bilsinler. diye karşı çıktılar. Dedim, pekala! Ondan sonra
ben inanıyorum, benim görüşümce, burada benim kuramım vs. dedim. Baktım yine bağırmaya
başlıyorlar, neden hep ben diyorsun diye. Şimdi nasıl konuşacağımı şaşırdım. Ne beni kullanmam
olsun bir anımsatmada bulunmam gerek Her ne söylüyorsam ve her ne hakkında söylüyorsam,
birincisi,
kendi birikimlerimle elde ettiğim kişisel görüşümdür ve iyisiyle kötüsüyle benim malımdır. ikincisi
bu doğrudur; bundan başkaca yoktur diye inanmıyorum kesinlikle. Üçüncüsü, sözlerim benim şu
amma aittir, belki yarın düzeltir ya da değiştiririm. Dördüncüsü, vız vızlara kulağım borçlu olmadığı
oranda gözüm, doğru eleştirisiyle kusurumu bana gösterecek bir görüş sahibi beklemektedir. Birinin
hesaplı bir sözü varsa, onu sövgü ve ihanetle de karıştırmış olsa sonsuz teşekkürle karşılarım. Saf
40 iSLAM BiLiM
ama sadece bir din.l felsefi görüş olarak; Allah birdir; birden çok değildir.
Sadece bu kadar, fazlası yok Ama ben tevhidi, bir dünya görüşü olarak anlıyorum
dünyayı diri, iradeli, özbilinçli, ideal ve hedef sahibi bir varlık olarak kabul
ediyorum. Dolayısıyla varlık, hayat, irade, duygu ve an1aç taşıyan uyumlu bir
düzenle diri bir varlıktır, tıpkı mutlak büyük bir insan gibi [dünyaya benzeyen
ama eksik, küçük ve göreli' insanın tersine]. Yani irade, yaratıcılık ve hedef,
sahibi bir insanı, mutlak derecesine değin tüm boyutlannda örnek şeklinde
bir gövde kokuşmuş bir leştir. Böyle değil mi Dolayısıyla ben, vahdet-i
[dualisme] değil, ancak tevhide inanırım. Tevhid, dünyayla ilgili özel bir algılamadır.
ayrı üç temel arasında birlik; Tanrı, doğa ve insan.1o Çünkü kaynak birdir, hepsinin
tek yönü vardır ve hepsi tek bir irade ve ruhla hareket ve hayat taşımaktadır.
bilimden] uzak olan ve duyusal kavrayışımıza gizli olan şey ile ortada olan ve
görülen şey. Bu ise bir tür ikicilik ya da ikilik değil, İnsana ve onun bilgiyle
9 Hz. Ali'nin sözü burada ne denli derin, güzel ve aynı zamanda da açıktır Allah, eşyanın dışındadır,
10 Vabdetin burada özde ve mahiyetteki vahdet olmadığını belirtmeliyim. Bu felsefi ve kelamı sözler,
zihninizi örselemesin! Hepsini atın dışarı. Çünkü inancıma göre felsefi konuların -bu tür felsefeden
evla- çözüm yolu, hepsini çözmeden zihinden dışarı atmaktır. Amaç şudur Bu üçü birbirlerine uzak,
yabancı ve karşıt değildir, aralarında sınır yoktur. Tanrı'nın, tannlara özgü dünyada metafizikte ve
aşkın dünyada bulunduğu, doğa ve maddeninse alt dünya olduğu, öte yandan da insanın tanrısının
ayrı, doğanın tanrısının ayrı olduğu, tanrının ayrı, dünyanın ayrı ve insanın ayrı olduğu öteki felsefe
ve
epistemolojik bir konudur. Bu, mantıklı bir bölüınleıne olup bilim de bunu
Einstein, maddenin esas oluşuna, fizik dünyanın ilk ve temel taşı olarak
bunun tersine, enerjiyi esas ezeli kaynak ve maddeyi de onun değişn1iş ve sıkıştırılmış
oda deneyi, madde ve enerjiden hiçbirinin varlık dünyasının temel özü olınadığını
dizgesinden ibarettir.
Ayet kelimesinin seçimi, son derece derin ve şaşırtıcı doğal olgulan anlatmak
içindir. Deniz, ağaç, gece, gündüz, yer, güneş, deprem, ölüm, hastalık,
olay, yasa ve hatta insaıun kendisi birer ayettir. Aynı zaınanda ayet ve Allah,
birbirinden ayrı ve uyumsuz iki temel, iki öz, iki dünya ve iki kutup değildir.
fenomen terimi, sadece fizik bilinlinde değil, öteki bilimlerde de bugün, duyular
gerçeklikleri ve devinimleri ayet diye adlandıran sadece Kur' an' dır. Elbette
11 Nemud ya da nemudar kelimelerinin Farsçada fenomen kelimesinin anlamını daha iyi karşıladığını
42 iSLAM BiLiM
bir diz ge olarak algılarnaktadırlar. Oysa Kur' an anlatımında ayetlere büyük bir
Tevhid budur; sonuçta tevhid, fiziğin fizik ötesiyle, insamn doğayla, insanın
siyasal ve ulusal çelişki, toprak kan ve soy sop çelişkisi, tevhidi dünya
dernektir.
Fizik ile fizikötesi, madde ile rnana, bu dünya ile öte dünya, duyulan ile
duyulrnayan, ruh ile cisirn, akıl ile işrak, bilim ile din, din bilimleri ile tabii
bilimler, halk için çalışma ile Allah için çalışma, siyaset ile din, mantık ile aşk,
ekmek ile tapınma, takva ile yükürnlülük, geçirn ile yaratıcıya dönüş ve dünya
ile ahiret çelişkisi, efendi ile raiyet, hakim ile mahkum, kara ile ak, aristokrat ile
alt sınıf, ruhani olan ile olmayan, Doğulu ile Batılı, mutlu ile rnutsuz, aydınlık
ile karanlık, iyilik özü ile kötülük özü, Yunanlı ile Berber, Arap ile Acern, İranlı
olanla olmayan, sermayedar ile proleter, havas ile avarn, alim ile halktan kişi
vs. arasındaki çelişkide olduğu gibi şirk dünya görüşüyle, yani ikicilik [iki parça
görmek], teslis [üç parça görmek] ve çok parça görmekle uyurnludur, tek
parça görrnek dernek olan tevhidle değil. Bu yüzden, şirk dünya görüşü, toplumsal,
13 Nur ayeti, bu tasviri dünyaya ilişkin çizmektedir. Ayrıca Tanrı ve dünya arasındaki özel bağıntıyı
bu tevhidi dünya görüşünde ortaya koymaktadır. Varlığın tamamı, bir yanan kandildir. Vahdet-i vücud
ya da kesret-i vücud [varlığın birden çokluğu] değil, tevhid-i vücud deyişim bu anlamdadır.
ALi ŞERiATi 43
görünümleri uyum içerisinde yürümekte ve tek bir yöne doğru akıp gitmektedir.
olan iradeyle olması, tevhidi dünya görüşünün dayanağı, tüm yön ve amacı,
inancı ve gereksinim duyduğu yan ile birlikte bir odak noktası olup dünyadaki
bütün k~Unat her noktanın merkeze kadarki ışığının eşit olduğu bir dairede
gövdesine egeınen olan salt irade, salt bilinç ve salt güçtür. Yer, insan, Kabe,
Tevhidi dünya görüşünde insan, sadece tek bir güçten korkar, sadece tek
yargıcın önünde sorumludur, sadece· bir tek kıbleye yönelir ve sadece tek bir
ele ve odağa çevirir bakışını, hepsi bu. Bunun karşıt kavramıysa şudur; ondan
başka her şey hiçtir, boştur; tüm farklı yönelişler ve uğraşlar, rengarenk korkular,
Kur' an, insandan biyolojik anlamda söz ettiğinde, tam olarak tabii bilimlerin
diliyle konuşur; Nutfeden, pıhtıdan, ceninden vb. söz eder. Fakat Adem'in
yaratılışında ise anlaın, gizem ve felsefe dolu bir müteşabihin dili vardır. İnsanın
14 Halik [Yaratıcı], şirk dinlerinde rab [Tanrı]dan ayrıdır. Kimi zaman tanrıların kendileri, büyük bir
yaratıcının yaratığı olmakla birlikte dünyanın ya da insanın ya da hayatın sulta sahibi olarak
sayılıyorlardı;
bir sınıfın ya da ulusun ve soyun özel mabudu olup beşeri şirki yoruma kavuşturuyorlardı.
15 Daha fazla açıklama için bak. islam-şinasi, Tevhid Esası, 13. Aşama; Camie sinasi'yi Şirk [Şirk
Sosyolojisi], Tahran Edebiyat ve insani Bilimler Fakültesinde verilen konferans; mi'ad-ı ibrahim
44 iSLAM BiLiM
Kokuşmuş balçık ve Allah'ın ruhu, iki remiz ve iki sembolik işarettir. İnsan,
dilinde bu anlamı tam olarak ortaya koymak için Allah'ın ruhundan daha iyi
olınuştur] İki Sonsuz [Deux Infinis] adlı eserinde Pascal'ın yaptığı yoruınla aynı
anlamı taşımaktadır. Pascal, orada şöyle söylemektedir; İnsan, iki sonsuz arasında
bir varlıktır; sonsuz aşağılık ve güçsüz ile sonsuz yüce ve görkemli arasında
...
Pascal'ın söyleyişi arasında oldukça büyük bir mesafe vardır; Allah ile Pascal
açıklamadır. Kur' an' dan anlaşıldığına göre insan, iki çelişik kutup olan AllahŞeytan
Bu iki çelişiğin bir araya gelmesi -ki onun hem yazgısıdır, heın sergüzeştidir-
görkem, güç, yaratıcılık, bilinç, görme, bilme, sevgi, rahmet, irade, özgürlük,
olacak bir bilgiye ulaşır; maddi ve manevi bütün güçlerin, yerin ve göğün, güneşin
16 Biliyorum elbette iki zıddın birleşmesi olanaksızdır. Yine Iki çelişiğin birleşmesinin ve ortadan
kaldırılmasının olanaksız olduğunu da biliyorum. Ama bu, aslında mantıkla, Aristo mantığıyla, yani
biçimsel ve zihinsel mantıkla ilgili bir olaydır. Ne var ki diyalektiğin zihinsel biçimlerle ilgisi
yoktur.
Diyalektik, özdeş gerçekliklere yöneliktir, zihin ve aklı biçimlerin hareketini değil, özün ve doğal
nesnelerin hareketini anlatır. Zihin dünyasında, tek bir nesne aynı anda, sıcakken soğuk olamaz; aynı
biçimde büyük olduğu aynı anda küçük olamaz. Bunun doğada olanaksızlığı bir yana bu esas olarak
böyledir. Akıl, diri bir varlığın ayrı durumda ölü olabileceğini düşünemez. Çünkü ölüm ve hayat,
birbirinin
çelişiğidir. Ama fizik dünyada aslında ölüm ve hayat yanyana ve birliktedir. Bir paranın iki yüzü
gibidir ölüm-ve hayat. Ağaç, hayvan, insan, toplumsal düzen, annelik şefkati, aşk ve benzerleri,
yaşadıkları
ve olgunlaştıkları sırada aynı zamanda kendi yaşlılık ve ölümlerini de yaratırlar. Hz. Ali şöyle
der Bir insanın aldığı soluklar, onun ölüme doğru attığı adımiard ır! Hayat soluğu, ölüm adımıdır.
ALi ŞERiftTi 45
dayalı bir varlıktır; taıu·ımsı bir kuldur. Bilinçli, gören, yaratan, yargılayan,
bilen, hikmetli, müdebbir, temiz ve yüce bir iradedir. Yeryüzünde Allah'ın
Niçin Nasıl Ondan bir yarı paı·çadır; Allah'ın ruhudur. Bu ise onu yücelmeye,
taşıyan ve sel gibi çağiayıp coşarak akan, önündeki pislikleri süpüren, kırıp
tüın bunları, denize, ınutlak saf ebediliğe ulaşmak. İçin yapan insanın, sel suyunun
altına alan, yeşilliklerin üzerine çöken ve üzerinde hiçbir ot bitineyen lığ gibi,
yerine bataklık olmasını, hareket yerine duraklama, hayat yerine ölüın, Allah'ın
Bu ise, tezi reddeden, çürütmek isteyen, insanı tezin karşıtı bir yöne sürmeye
Bu iki çelişiğin bir araya gelmesiyle savaşnn ve deviniın ortaya çıkar. Sonuçta
Allah'ın ruhu ile kokuşmuş balçık arasında iki sonsuz arasındaki kadar
uzaklık vardır. İnsan ise bu ikisi arasında seçim yapması gereken bir ikircik, bir
sallantı, bir özgür iradedir. Balçığın içinde, sertleşıniş lığlann altında, ruhu,
[dünya].
sahibidir. Şu anlamda ki bir ucu Tanrı'dır, bir ucu şeytan. İki aksa [uç]
da iki n1utlak olanak. İnsan sonsuz sayıda aşağı ile sonsuz yücenin bulunabileceği
bir caddedir. Bu cadde, varlık alanında çekilmiş bir çizgidir. Her şeyin
içinden geçınektedir. İnsan ise 'sorumlu bağımsız irade' dir. O, hem seçmek
46 iSLAM BiLiM
deki söyleyişiyle; Hem yolcu, hem yol, hem de gitmektir. Kendi balçıksal
benliğinden, tanrısal benliğine doğru sürekli bir hicret içindedir insan. İnsan,
bu özlerin bir araya gelişi, diyalektik varlık ve ikilW bir acubedir. Tanrı ise burada,
yani insanın özünde, insanın hayat yolunda bir sonsuz yön anlamına
gelir. Aynı biçimde balçık ve çamur da bu anlama gelir.ıs Yoksa insanın gerçek
tekrar tekrar ortaya koymuştur. Onda Allah'ın zatından hiçbir unsur yoktur;
olmayacaktır da. Allah, onda, Allah' a doğru -mutlak öze ve bitimsiz olgunluğa-
Bundan ölüm ve kabir şeklinde bir anlam çıkarır söz konusu tefsirler. Sanki
deniz haline gelen köpük gibi kendinde fani ve Allah' ta baki olmaktadır.
Bu ayette filı [onda] değil ileylı [ona] denildiğini görüyoruz. Yani onda
değil, ona doğru döneriz. İnsanın evrim yönünden, yani sonsuz olgunluktan
söz edilmektedir.
İnsan, bu diyalektik olgu, sahip olduğu çelişik ikili yapı nedeniyle zorunlu
17 islam'daki Allah-şeytan ikiciliği [dualizm] ile Zerdüştlük ve Maniheizm gibi ikici dinlerdeki
TanrıŞeytan,
değilinsanda söz konusudur. Şeytan, antitez ya da Allah'ın karşıtı değil, Allah'ın aciz ve muti kuludur
ve insanla olan düşmanlığında Allah'tan ruhsat almıştır [Şeytan için bağımsız bir gücün varlığının
Yoksa dünya, mutlak ve rakipsiz·saltanat Allah'ındır. Dünyada hep aydınlık, iyilik ve güzellik vardır.
Orada hayır ve şer çatışması yoktur. Orada Ehrimen [Şeytan]'ın yeri yoktur.
18 Görünümde ortaya çıkan benzerlikler yüzünden, kimileri, benim burada kullandığım kavram ve
görünüşteki benzerlikler nedeniyle sözlerimi onlarla karıştırmamak gerek. Çünkü ben, onların,
Allah'ın
zatı, sıfatlarıyla olan ilgisi, vahdet-i vücud, hadis ve kadim farklılığı, heyula, cevher, akl-ı evvel,
nüfus-i
Aslında kendileri de anlamıyorlar; Allah korusun, sizin de anlamanız gerekmiyor! Çünkü o akıl
almaz hayaller, aniaşılmak için değildir asla. Burada söylediğim şey, bütünüyle bir gizem ve işaret
anlamındadır. Söylediklerimin tümü, insanı değerler, inanç, ahlak ve eylem konuları anlamındadır.
Sürekli olarak kaçıp ürktüğüm birincil felsefe sorunlarından, kelam konularından, tasavvuftan, eski
Ali ŞERiATi 47
doğru, onun yönünde evrim ve devinim halindedir sürekli. Yani sonu 'O' olan
Allah'ın ruhuna değindir, yani sonsuza değindir, yani dur durak bilmez onun
evrimi.
seçimdir; savaşım, çaba ve tanımadır; bir sürekli olmadır, sonsuz bir hicrettir;
Balçıktan Allah' a dek çizilen yol ise mezhep [din] adını alır. Mezhebin yol
anlamına geldiği açıktır. Mezhep, hedef değildir; yol ve araçtır. Dini toplumlarda
ve sonuçta, sahip olduğu rolün değişmesi nedeniyledir. Bu ise dini hedef kıldıkları
için böyle oldu. Siz bir caddeyi hedef kılıp tuğla, asfalt ve süsleıneyle
olun, caddeye inanın, onu sevin, ona aşk besleyin; onu gördüğünüzde ya da
verin, yaşamanızla ilgili işlere koşmak için onu bir an olsun terk etmeyin,
hep onun üzerinde yürüyün, onda eğlenin, ondan söz edenin; toprağını yüzünüze
bu doğru, tam ve gerçek yolunuz, sizi hedeften alıkoymaktadır; sizi bir yere
yol, bundan önce binlerce kişiyi amaca ulaştırmıştır. Ama şiındi sizi, bir
ömür boyunca durağan bırakmıştır. Tam olarak, yanlış yolu, kaybolmuşluk ve
Niçin Çünkü siz, yolu gezinti yeri kıldınız. Yol yürümeyi, kutsal park,
kutsal mezar ve pansiyon haline getirdiniz. Şia'ya bir bakın. İmam -yani insana
kılavuzluk eden, yolu gösteren kişi- gayb1 kutsal bir kişi, sadece övülmesi, ta-
19 Benim Kur'an'da muhaceret esası ve tarihteki rolü konusundaki görüşümle ilgili bilgi için bak
[Peygamberlerin Sonuncusu Muhammed] adli kitabın Ez Hicret'ta vefat [Hicretten Ölüme Değin]
başlıklı bölümü.
48 iSLAM BiLiM
gereken insanüstü bir şahsiyet ve asalet haline gelmiştir onun için. Din, esaslar,
ulaştırmaz. Namaz bir araçtır. Kur' an, şöyle der namaz için; Aşırılıktan
Bence, İslam kültüründe çeşitli alanlarla ve türlü türlü nüanslarla din için
hikmet, kutsal akıl gibi kullanılan anlamları dışında yol anlamını da taşır. Öteki
ümınet.ıo
oranda daha iyidir. Şiilerin durumlarıysa Şii olmayanlardan daha iyi değildir.
Doğrudur. Yanlış yolda gitmiş olan biri, doğru yol yürürse, doğru yolu
doğru yolda yanlış yürüyenden daha tez bulabilir. Uzakça bir yolda yürüyen,
geç de olsa bir yere ulaşır. Doğru yolu yanlış yürüyenler ya da biziıngibi geri.
yüzden her ikisi de bahtsızdır. Çünkü doğru ve hak yolda olduklarına ilişkin
hem de doğru söylediklerine ilişkin bin bir örnek ve belgeleri vardır, tüm
bu kanıt, ayet, yakin ve güvene karşın, geri kalmışlık tüm görkemiyle durmaktadır.
yüzden, .ineğe tapan, Allah' a tapandan daha ileri geçer; Allah' a inanamnsa
Ali, binbir kanıtla Ömer' den daha iyidir; bu ise Ali şiasına, zamanı, yezidin
halkın can belası olur. Ne kimsenin sözünü dinler, ne de yaptığı işten kuşkuya
20 Silk ince dağ yolu [cılga], Şeriat Suya inen ve insanların su almaları için kullanılan ırmak kıyısı
yolu. Tarik Bir ülkeden, bir kentten bir ülkeye, bir kente uzanan büyük yollar, Mezhep Sefer yolu,
Sırat Mabede giden yol, Ümmet Bir önderin ardında bir yol üzerinde hareket halinde olan bir grubun
uyum ve gidişi.
Ali ŞERiATi 49
Aına yolunu şaşıi·anlar, ondan daha ilerdedirler, hatta. Ali şiasını kendi şialan
yapınışlardır. Niçin Ali'nin yolu, Ali şiasının gezinti alanı olmuştur da ondan.
İman ise put olınuş, gezinti alanının kalbine yerleştirilmiş, altından yapılmış
kutsal bir heykel haline gelmiştir; imaın, yol üzerinde virajlan ve yönü gösteren
dizgesi şu şekildedir; İnsan, sürgün edilmiş bir tannmsıdır; zıtların bir araya
alan, bütün ıneleklerin tapındığı; yeryüzünde Allah'ın halifesi, Allah'a asi bile
sürülen, aşk [Havva], akıl [şeytan] ve isyandan [yasak meyve] oluşan üç çehre
taşıyan. Sürüldüğü yerde [doğada] insani bir cennet yaratmakla, sürekli savaşında
yana her yerde baş göstermiş ve tarihi oluşturmuş olan ve iki düşınan ve çelişik
Başka bir deyişle insan, varlığın ınutlak irade ve bilinci olan Allah iradesinin
oluşma sürecinden ibaret olan insan tarihi, rastlantısal olamaz, olaylarca yaratılmış
Kuşkusuz, tarih, dünyanın öteki gerçeklikleri gibi bir gerçekliktir; bir yerden
başlayıp kaçınılmaz olarak bir yere varacaktır. Hedefi alınalıdır tarihin, bir
insan türünden, gerçek ve felsefi anlamıyla insandan söz edilir. İnsan işte
Adenlin oğullarının her ikisi de beşerdir; doğal birer beşer. Ama birbirleriy50
iSLAM BiliM
savaşı başlar. Tarih, baştanbaşa, katil Kabil kanadıyla, maktül Habil kanadı arasında,
Habil, Malik Kabil eliyle öldürülür. Yani üretim kaynaklarının genel paylaşım
getirmiştir. Habil' se kırmızı tüylü genç ve kıymetli bir deve getirir. Bu yüzden
olarak görüyorum. Tarih, hayvancılık, yani avcılık döneminde [ki deve, bu öyküde
[Orman, deniz, ova ve ırmak]. Tüm kabilede üretim aracı olarak el ve tırnak
saban vs.], özel ve bireysel mülkiyet bulunmuyordu. Her şey, eşit olarak, herkesin
toplu yaşayışın sınırlarına mutlak ve kesin boyun eğme, yaratılıştan gelen safa
ve gönül temizliği, dini vicdani, barış ruhu, sevgi, fedakarlık vb. bu düzende
bence tarihin en büyük devrimi olan derin bir devrimin eline düşer. Bu, yeni
tersine- özgürce, herkesin yetkisinde olmadığından, ilk kez olarak doğadaki bir
şeyi kendine özel kılma ve başkalarını ondan yoksun bırakma gereksinimi beAli
ŞERiAJi 51
lirdi; Bireysel mülkiyet.
Bundan önce, insan toplumunda birey yoktu. Kabilenin kendisi bir bireydi.
Tek parça toplum -ki herkes bir aile içindeki kardeşlerdir- bölündü. Doğadaki
bir toprak parçasının -ki herkesin malıydı; herkesin mülkiyeti altındaydı- bir
kişinin hakkı olduğu ve ötekilerin hak sahibi olamadıklan ilk gün, henüz kanun,
din, veraset vb. gibi hiçbir kural ve sisteın bulunınuyordu. Sadece güç
bireye özgü kılan etken güç ve kudretli. Güç, bireysel mülkiyeti yarattı. Bireysel
mülkiyetse güce süreklilik ve silah verdi; onu yasal, doğal ve meşru kıldı.
Özel rnülkiyet, tek parça topluınu ortadan ikiye böldü. Temel, sahiplenme
Burada, artık bir şey yapaınayacağı zaman yetinir; artık istemiyorum diye
bir şey yoktur. Önceki Habil düzeninde -ya da toplu mülkiyette- herkes, gereksiniınİ
araçtı sadece. Üretilnde kim daha çok hak etmişse daha çok kazanıyordu. Ama
leş yiyen kuşlar [Kabil' in öyküsünde kargalar] bütün zayıf kuşların kollarını
kanatıarım kırarak her birini bir yana sürdüler. Hep birlikte, tek bir sesle,
göçınen kuşlar grubu gibi bir toplum, şimdi bu özelınülkiyet, tekelcilik leşinin
başında vahşice ve kinle dolu bir durumda kah beriki ötekine pençe atmakta,
bir toprağa sahip olan bir azınlıkla, bunun tersine açlık çeken ve kol gücü bulunan,
yazgı açık ve kesindir; Kölelik İçinde, 'kendi' sinden başka hiçbir şeyi bulunınayan,
ruhu, ne anlaını, ne eğitiıni, ne dini ne de dünyası bulunan bir sınıfın yer aldığı
52 iSlAM BiliM
smıfın, aşağı işler yapmadığından, kendini eğitip bilgi sahibi kılınak ve maneviyata,
bulunan sınıfın tekelinde olacaktır kaçınılmaz olarak. Her ikisi de, tek ruh taşıyan
elbirliği içindeki önceki toplumda birlikte yaşıyor ve tek bir ruhla, tek bir
yakınlıkla, tek bir haysiyet ve şerefle; kabile halinde hayat sürüyordu. 1-Ier ikisi
de boş ellerle yan yana ormana ve denize gidiyordu. Doğanın servetini, çevrelerindeki
hava gibi -ki onda ikisi birlikte soluk alıyordu- ve ülkelerinin gözleri
önüne serilen alanları gibi -ki ikisi birlikte oturup seyrediyordu- kabileleriyle
birlikte kullanan iki eşitti ve doğal olarak iki kardeşti her ikisi de. Her ikisi de
bir Adem'in çocuklarıydı. Adcm ise tek bir topraktandı. Ama şimdi, bu iki kardeş,
geçn1işti. Aralarında yargıda bulunan tek şey cana kasteden düşmanlıktı. Akrabalık
olmuştur; gerisi hiç. İnsanlık ruhu, barış ve sevgi ise kinci ruha, rekabete, mala
çıkar yolunda her şeyi ve herkesi ezmeye, kardeşin canına kıyınaya, babaya
kulu, mütecaviz, kardeş katili, inançsız ve ınaddeci insan] tipi arasındaki çelişki,
her ikisi de aynı soydan, aynı anne-babadan oldukları, aynı eğitiıni aldıkları
ve aynı aile, çevre ve din içerisinde yetişlikleri halde -ve o çevrede, henüz,
bu denli zıt duruına geldikleri ve her birinin başka bir tipin sembolü oldukları
öğrenilebilir.
Her yönden birbirine benzeyen, ama bir yönden birbirinden ayrılan ve çelişen
iki olgudan her birinde etkin olan bütün etkenler, neden ve koşullar dizin ha-linde
etken, her birini özel topluınsal ve iktisadi bir konum içine sokan farklı çalışına
etkeni ve her ikisinin sahip olduğu çelişik üretim altyapısı ve iktisadi düzendir.
~li ŞERitili 53
Bu kuramı açıkça pekiştiren şey, Habil tipiyle ilkel ortaklık çağı, bağıınsız
tam bir uyum içinde olınasıdır. Kabil tipiyse, sınıfsal topluın ve kölelik düzeni
basit göstermekten başka bir şey değildir. Benim görüşüm, doğTu oln1asa bile,
başlangıcının eşiğinde ortaya çıkan ilk büyük olay olarak söz konusu
ne olursa olsun, şu tür bir çıkarm1da bulunulan sıradan bir ahlaki öyküden
daha çok derindir; Öyleyse, nefsi öldürmenin çirkin bir davranış olduğu ve
Bence, Habil' in Kabil eliyle öldürülmesi, büyük bir değişiınden, tarih çizgisindeki
ilkel kon1ün döneminin son bulması, insanın avianma yoluyla üretiın şeklindeki
Kabil'in hayatta kalmasıysa tarihsel özdeş bir gerçekliktir. Ondan sonra, dinin,
çıkarıını da ileri ve eleştirel yapısı bulunan gerçekçi bir çözümleınedir. I-In bil' in
ardında evlat bırakmadan gitınesi ve şu anki insanların hep Kabil' den geriye
kalmalan21 da Kabil düzeninde Kabiki toplum, yönetim, din, ahlak, görüş, yöneliş
tedir.
şer'i kılmak için yeni çözüm yolları yaratmışlardı, ama ne yazık ki artık geç olmuş, lş işten geçmiştir!
Fakat her ne olursa olsun, bu müminlerin hassasiyetleri, bu büyük ve hayati güçlüğü çözmede
göster54
iSLAM BiLiM
bunun teınel etkeni, din inancının gücüne, kardeşlik bağına, hak ve ahlaka
İlk ihtilaf, Habil ile nişanlı olan kız kardeşi, Kabil'in kendi payına tercih etmesi,
kurban sunmalarını ve kimin kurbanı kabul edilirse ötekinin ona karşı boyun
eğmesini önerdi. Kabil burada da sahtekarlık yapıp solmuş buğday getirdi [Alçaklığa
asma dı. Habil' i [ki şikayetçi olmadığı, bir şey istemediği halde en güzel
duruma geldi.
bir etken olarak gösterilmemiş midir şeklinde bir soru işareti koymuştum
kelime yine kadındır. Yine aynı şekilde babaları Adenlin serüveninde her şey
birlikte, önsel bir konuyu gündeme getiren bir soru söz konusudur bundan
önce; Birincisi, bu iki kardeşten niçin Kabil gösterir bu hassasiyeti Oysa her
diremeleri olmalı değil miydi [Şu esasın anımsatılması, burada önem taşımaktadır;
Ali ŞERiATI 55
dı. ]23 İkincisi, böyle benzer koşullarda bilimsel bakundan iki kardeşten sadece
biri böyle bir hassasiyet taşıyor olsa bile niçin bu Kabil olınuştur Üçüncü ve
birinin davranışından ve ayrıca öyküyü anlatan Kur' an' ın görüş ünden, Hıristiyanlık,
teınel bir görüştür-Habil'in bir iyilik tipi Kabil'in ise bir kötülük tipi olarak tanındığı
bir insanın, ötekiyse iyi bir insanın tezahürüdür. Bu yüzden ben, Habil'in sağlıklı
fıtri bir insan olduğu ve toplumsal düzenin, düzensiz ve insanlık dışı çalışına
seven, kardeşine şefkat duyan, Allah' a iman besleyen, hakka boyun eğen, saygılı
ve takvalı bir adam olmasının ve kardeşinin tersine, cinsel eğilim için onca
karşın, bir kez olsun, zahitçe bir tavırla Gel ağabey, biz hayrından vazgeçtik,
önemi yok. O çirkin bacıyı al da başına çal. dememiştir. Habil bir insandır.
güzel, şefkatli, temiz, saf, dost ve iyi ruhun yetiştiği bir toplumdur Habil'in topluınu.
Kabil, öz olarak kötü değildir. Onun özü, Habil'in özüdür. Hiç kiınse, kötü
özlü değildir. 1--Iepsinin özü, Adem'in özüdür. İnsan karşıtı toplumsal bir dü-
23 Yani örneğin, her ikisi kardeşti ama birinin sözgelimi Kum'da, ötekinin de Paris'te okumuş, birinin
Feza ve Mekteb-i islam dergilerini, ötekininse Zen-i Rüz [Günün Kadını] ve in Hefte [Bu hafta]
[Akşamcının yayın organı] dergilerini izlemiş olduğunu ya da kalıtsal bakımdan, örneğin Kabil'in
büyük
Ne şehriyara köleyim.
56 iSLAM BiLiM
kendine tapınn1aya geri gelir; herşeyin ve herkesin ego için, aşağılık kaba ve
O zaman, iyi, teıniz ve şefkatli Habil' in kardeşi, Adem' in öz oğlu olan Kabil,
cinsel eğiliıni [çok fazla güçlü ve delilik derecesinde bir aşk olınayıp, tersine
geçici bir heves alınakla birlikte] uğruna rahatlıkla yalan söyleyen, rahatlıkla
rahat bir biçin1de kardeşinin başını koparan bir varlık durumuna gelir. Bu işler,
ondaki cinsel eğilimin her şeyden kuvvetli olmasından değil [Bay Freud], tersine
Sizin sözleriniz Bay Freud, eğer doğru olsaydı ve ondaki cinsel etken ona her işi
yaptıracak kadar -ki yaptı- güçlü olsaydı, kurban sunulan yere kızıl tüylü en
değerli deveyi götüren Habil değil, o olurdu. Freud'un dediği doğru olsaydı,
görıneliydik Kabil' i.
Oysa onun, elinden kaçırdığı aşkını elde etme yolunda Allah'ın rızasını kazanmak
için Allah'ın huzuruna bir demet buğday getirdiğini, hem de öyle insafsızca
bir öğüt oluşunu oluınsuzlaınak, olayın bundan daha ciddi boyutları bulunduğunu
ortaya koyınak aınacındaydım. İkincisi ise bu öykünün iki kardeş arasında
geçen bir dava olınadığını, zan1an sürecinde iki kanattan, iki tarih hikayesinden,
her çağda bir başka biçimde sürüp gitmektedir. Kabil kanadııun da silahı dinALi
ŞERiftTi 57
Bu yüzden, dinin dine karşı savaşı da tarihi bir savaştır. Toplumsal şirki,
yayn1aya çalışan tevhid dininin savaşıdır bu. Habil ile Kabil, şirkle levhid, sınıfsal
mevcut duruınu iyi gösterme diniyle bilinç, hareket ve devrün dini arasındaki
bu tarihi savaş, ahir zamana dek hep sürecektir. Kabil ölecek, Habilci düzen
istikrar kazanınayı başarır. İstikrar, adalet demek olup, tarih zorunlu olarak
oraya varacaktır. Evrensel bir devrim, tarihsel ve sınıfsal bir öç alına biçiminde
adalet, kesin olarak insan yaşayışının her yanına yayılacak ve Allah'ın şu müjdesi
yetişecektir; Yeryüzünde çaresizlik ve güçsüzlüğe düşmüş kimseleri insanların
Her dönemde, her birey, tarih boyunca aralannda sürekli savaş bulunan bu
aykırı bulmuyorum bu ikisini. Çünkü tarih, bilimsel bir külli cebir esasınca
hareket halindedir; tıpkı doğa gibi. Ama ben, bir insan bireyi olarak, seçmeliyiın,
TOPLUMBiLiM
Mülk-Malik-Mele =Allah-Halk
olduğu gibi, iki sınıftan -Habil ve Kabil sınıfından- oluşmaktadır. Çünkü tarih,
belirli bir zaınan diliminden bir kesittir. Bir milletin tarihinden zaınanı
Bence, topluında sadece ve sadece iki alt yapı olanaklıdır; biri Kabiki alt-
25 Adalet, hak isteme ve insanların haklarını koruma anlamında olup, gruplar ve bireyler arasındaki
bireysel ve hukuki ilişkilerle sınırlıdır. Kıst ise, herkesin çalıştığı iş ve sahip olduğu hak ölçüsünde,
kanun bunu ister tanısın, ister tanımasın, herkesin payı arasındaki eşitlik anlamındadır. Adplet, yargı
kurumuyla, kıst ise toplumsal altyapıyla ilgilidir. Adaleti sağlamak için yargı kurumunu ıslah etmek,
kıst
için ise iktisadi düzeni, üst yapıda değil, alt yapıda değiştirmek gerekir.
. 58 iSLAM BiLiM
yapı, öteki ise Habilci altyapı. Köleliği, serfliği, feodalizmi, burjuvaziyi ve sermayedarlığı
Marx, bu beş aşaınayı Asya tipi üretim tarzı olarak adlandırdığı aşaınayla birlikte
ilkel koınünal toplum ve son komünal toplum [nihai sınıfsız toplum] aşamaları
olarak adlandırmıştır. Köyün ağası, şehrin hacısı olup raiyeti de işçi olunca
şeye sahip, bir grubun da her şeyden yoksun olduğu zaman gene altyapı değişmekte
Birinde topluın, kendi yazgısını elinde bulundurur ve herkes onun için ve onu
mülkiyet altyapısında hem avcılık üretim tarzı bulunınakta, heın çobanlık yoluyla
üretim tarzı [her ikisi de ilkel komünde] hem de endüstriyel üretim tarzı
aşamaları şu şekildedir;
Bu dönemde iki sınıf arasındaki ilişki, mal sahibi ile mal, insan ile hayvan
satma vb. hakkına sahiptir [Altyapı temeli, burada sınıfların ilişki biçimidir].
ALi ŞERiftTi 59
tarıma ve toprağa dayalıdır. Mülkiyeti elinde bulunduran kişi, sııurlı bir bölgede,
köylü kitleyi yöneten, siyasette bulunan, vergi alan, ahlak! ve özdeş ayrıcalıldan
dayalı bir altyapıdır. Bu altyapıda, köylü ile bey, aristokrat kesimle halk
kesimi [raiyyet] ortasında yer alan orta sınıf [emekçiler, esnaf, sanatkarlar,
üretimin belirli kutuplanna sürüklenirler; orada her geçen gün daha geriliınli,
daha güçlü duruına gelirler. Üretim ve çalışına araçları -ki artık kürek, balyoz,
testere, keser, öküz, eşek, saban vb. yoktur- kompleks durumdaki ınakinelerdir.
fazla olarak, hem tutsak edilir, hem de sömürülür. Bu yüzden işçi yerine proleter
geliştikçe, endüstriyel proleter sınıfı daha gerilimli, daha güçlü, daha uyanık
duruma gelir. Bu iki kutup arasındaki diyalektik savaştan bu sınıf karlı çıkar.
lağvederek, onu genel mülkiyet şekline sokar. Böylece, sınıfsız toplum kurulmuş
olur.
iSlAM BiLiM
yapı sınıfsaldır. Değişen şey, üretim araçları ve üretim biçiıni, sonuçta da üretim
ilişkilerin zahiri şeklidir. Aynı şekilde, bunun tersine, üretim araçları, şekli
ve ilişkileri bir olup altyapı iki tane olabilirdi. Örneğin, tarımsal üretimi bulunan,
hatta burjuva sınıfı gelişmemiş bir topluın, bir devrimle ya da bir dış
bundan yoksun kaldım. O hakim oldu, ben n1ahkum. Sonunda şekil değiştirip
çalışına araçlarını ve çalışn1a biçimini değiştirdi. Aına o, yine aynı şekilde ınalikti
ağa. Sonra küreği bıraktıın, o da atını bıraktı. Her ikimiz de kente geldik. O,
mülkünün parasıyla birkaç taksi aldı; ben de onun sürücüsü olduın. Şimdi
onun fabrikası var; bense onun proleteriyiını Kiınin altyapısı, ne tür bir değişim
onun için koşuşturuyorduın. Altyapı, aynı köyde, aynı öküzle, aynı kazına
kürekle, ilkindeki gibi aynı toprak üzerinde her ikimiz de çalışmaya gittiğimiz
her üç değişik gücü de kendinde toplayan, tek çehre taşıyan ve Kabil şeklinde
görünüın kazanan bir birey ve tek güçten ibaret bu kutup, toplun1sal düzenin,
da belirgin üç çehreye bürünür; Biri siyasetin tezahürü güç, biri iktisadın tezahürü
para, ötekisi ise dinin tezahürü züht. Kur' an' da, Firavun egemen siyasi
gücün, Karun egemen iktisadi gücün, Belarn ise egeınen resmi ruhaniliğin
26 islam'ın Allah ile insanlar arasındaki aracıyı ortadan kaldırması, Kuran'ın sert bir tavırla bu
üçüncülerden
söz etmesi ve onların aldatmacalarını ayaklar altına alması, hatta onları sert bir dille kötülernesi
ve eşek ya da köpeğe benzetmesi, islam peygamberinin, Sakalın bir tutarndan fazla olanı cehennem
alına ktadır. Her· ikisi de, tarih boyunca, birbirlerine karşıt olarak, birbirlerinin
ki Kur' an' da toplun1un söz konusu edildiği her yerde Allah ve en-nas, birbirlerinin
Öyle ki bir ayetteki nas kaldırılıp yerine Allah konulabilir ve aynı şekilde
Allah kelimesi kaldırılıp yerine nas konulabilir;. bu durumda her ikisi de aynı
anlaın taşıyabilir.
Örneğin Allah' a karz-ı hasen ile borç verirseniz ... !Teğabun SCıresi, 17]
ayetinde Allah'tan amacın insanlar olduğu açıktır; yoksa Allah'ın karz-ı hasene
ne ihtiyacı olabilir Yani burada insanlara karz-ı hasen ile borç verirseniz ...
denilmektedir.
olınaktadır.
Halk en-nas keliınesinin İslaın' da derin bir anlamı, özel bir algılanış biçimi
vardır. Sadece halk, Allah'ın temsilcisi ve Allah'ın ailesidir. Kur' an, Allah adıyateşindendir.
diye buyurması ve sürekli, Elbise kollarını kısa tutun, 9tekler dizden yukarda olsun
şeklinde tavsiyeleri, islam'ın, dinlerde bulunan bu resmi ruhani grupla olan savaşımının ve halkın
islam'da ruhanilerimizin bulunmayışıdır; bu terim Hıristiyanlığa ait olup son zamanda kullanılan bir
terimdir. Bizim din alimlerimiz vardır. Din alimleri, islam ve bilim konusunda sözünü ettiğim gibi
Resmi
dayatılmış ve kalıtsal makamları tekelci güçler değildirler. Bunlar, resmi değil zorunlu olarak islam
toplumunda varlık kazanan ve etki ve güçlerini de halk.tan ve toplum bireylerinin doğal ve bağımsız
seçimiyle alan bilimsel uzman kişiliklerdir. Bunlar, sıradan bireyler olup ya talebedirler ve sıkıntı,
yoksunluk
ve takva ile okumakta ya da ders veren ve araştırma yaparı alim kirnselerdir. Ona kültürsüz
27 Muaviye el-malu lillah [Mal Allah'ındır.] dediğinde, Ebuzer'de Ben Allah'ın temsilcisiyim;
öyleyse
mal benim malımdır, diyebilmek için böyle söylüyorsun. el-malu li'n-nas [Halkın malı] deınelisin!
diye
karşı çıkıyordu. Fıkhımızdaki teslit esasının çıkarıldığı en-Nas musallatun 'ala emvalihim [insanlar
malları üzerinde yetkilidirler] sözü, tam olarak, yorumlandığının tersine bir anlam vermektedir. Bu
esastan, bireysel mülkiyetlere dini bir açıklama ve özel sermayedarlığa kutsallık bağışlayıcı bir
sonuç
elde ediyorlar! Halkı bireyler diye anlamlandırmaktadırlar. Oysa tam tersine burada, yasal ya da
yasal olmayan yollardan yağma, gasp ve istismarla halkın malına musallat olan bireyler karşısında
halkın mal üzerindeki mülkiyetinden söz edilmektedir! Enfusilıim [canları] kelimesini hadisin sonuna
eklemeleri, ferdiyet kavramını en-nasa daha çok yüklemek amacıyla olsa gerek!
62 iSlAM BiLiM
Kur'an ona halkın evi der; bireylerin mülkiyetinde'bulunan başka evlerin karşısında
özgür ev [Beyt-i Atik] adını verir. Burada nas'ın, teker teker bireyler dizgesi
Aslında nas kelimesinin tekili yoktur. Bütün bireylerinden bağıınsız bir kişilik
olan toplum kavraınını hangi kelime bundan daha iyi anlata bilir
Ulusal, siyasi, iktisadi toplumlar, yani tarihin her döneminden her toplum
bir karşıt düzen barındırır. Karşıtlık onun içindedir; birbirine düşman iki sınıftan
oluşan sınıfsal bir toplumdur; Bir yanda ınele, mutraf ve ınolla, karşıdaysa
iDEOLOJi = iSLAM
Tek kelimeyle, bu öğretide ideoloji İslam' dır. Ama hangi İslam Burada
olan bütün terim ve kelimeleri kabul ediyor ve buna dayanıyorum. Öte yandan
hiçbirini kabul etiniyorum ve din dışı aydınların tümünden daha çok karşıyıın
onlara. Bunlar ne bilir, bu inançların, bu elinin, bu tarihin, bu kişiliklerin, tüm
suskunluk İslam' ı değil, özgürlük, bilinç ve hareket İslam' ı; ruhanı İslam değil,
mücahid İslam. Şiilikse Safevi Şiilik değil, Alevi Şiilik; takiyye, şefaat ve bekleyiş
28 Allah, Kur'an'da rabbu'n-nas [halkın sahibi], meliku'n-nas [halkın padişahı] ve ilahun-nas [halkın
tanrısı]dır, aristokratın ve toplumun seçkin, özel ve seçme azınlıklarının [elit] malı değil. Bu üç
kavramı, Allah ve onun halkla yinelenmekte olan ilişkisini iyice inceleyiniz; özellikle her birinin
karşıt
anlamlarıyla bu terimler ileri ve mantıklıdır ve defalarca bundan söz ettim Fatıma Fatıma Est [Fatıma
Fatımadır], intizar, Mezheb-i itiraz [itiraz Mezhebi Bekleyiş] [Abadanlı öğrencilerle bilimsel
söyleşi,
Peyarn dergisinde basıldı; irşad'da konferans olarak da verildi]; Peder, Mader, Ma Muthemim [Anne,
ALi ŞERiATi 63
Allah' a yaratılış ve kainatı idare işinde yardım eden[!] ama halkın işine yaramayan
ve izleyenlerinin aşağılayıcı yazgılarına karışma zahmetinde bulunmayan
Cihad, biliınsel ve akll içtihat islamı' dır söz konusu olan; mefatihu'l-cenan
büyük bir bölüınü, İslam'ın, bugün olduğu biçiınde, bütün zihinlerde gündemde
İslaın' dan unutulmuş ve tanınınaınış ilk şeklindeki anlam, yön, ruh ve içeriğiyle
söz etmek kolay iş değildir. Eğer hiç gündeme getirilmemiş olsaydı, onun
topluluklarımız arasında bir kültür olarak söz konusudur. Yani, kelam, lügat,
felsefe, rical ilmi, fıkıh, usul vb. den ibarettir. Elbette bunlar kendilerine göre
kavim, kabile, taife vb. gibi benzer kavramlar karşısında üınmet kelimesi ileri
ümmet, ortak bir inanç ve hedef taşıyan ve ortak hedeflerine ulaşmak için
insanların bir araya gelişine esas olarak almışlardır. İslam, ümmet keliıne-
Baba Biz Suçluyuz] [irşad'da konferans olarak verildi], Teşeyyu-i Alevi, Teşeyyu-i Safevi [Ali Şiası,
31 Bak. islam-Şinasi [islam Bilim]de yer alan Simayı Muhammed [Muhammed'in Siması] ve Şinaht-ı
64 iSlAM BiliM
topluınun ihya edilmesi esastır ama Batı burjuvazisi görüşünü koruınuş olan
Batı sosyalizminin tersine, hedef değildir. Siyasi felsefe ve rejim şekli, ne başların
O, tanrıınsı bir insan olup onda Allah'ın ruhu, 'iblis-çamur-lığ' dan oluşan
öteki yansına üstün gelir. O, kendi iki sonsuzu arasındaki ikircikten ve çatışmadan
Bu insan, olması gereken ama olmayan insan, iki boyutlu bir insandır. Her
iki kanadıyla da uçan bir kuştur. Ya iyi insan ya da güçlü insan yetiştiren veya
zekaları bulunan an1a kalbi kararmış, eli eteği kirlenmiş insanlar yetiştiren yahut
aşağı ve cılız bir yaşayışa tutsak olmuş -tıpkı onca maneviyatla, içsel şaşırtıcılıklarla
birkaç İngiliz albayına tutsak olup horlanan o Hint ruhanileri gibi- insanlar
yetiştiren veya sanat gücüyle yeri, dağları, denizleri ve göğü yaran olanak,
lezzet ve refah dolu bir hayat yaratan, ama duygu ve değerin askıya alındığı ve
güzellikler ve insanlar yaratan özel gücü güçsüzleşip felç olan insanlar yetiştiren
bu.
Bu ideal insan, doğanın kıyısından geçip halka sırtını dönerek değil, doğaALi
ŞERiftTi 65
nın içinden geçerek Allah'ı anlar ve halkın ardınca giderek Allah'a ulaşır. Bu
Sakrat'ın beyniyle düşünür, Hallac'ın yüreğiyle aşk duyar. Alexis Can-el'in arzuladığı
tohumunu saçan.
İsa gibi aşk ve barış habercisi; Musa gibi cihat ve kurtuluş elçisi.
gücünü felç etmez. Takva, onu hiçbir işe yaramayan arııunışlığa götürmez;
vb. insanı. Bütün boyutlarıyla taın bir insandır. Yaşamanın, tek boyutlu, kırık
kulluk bağından kurtulandır. Mutlak irade karşısında teslim oluşu, her zorlama
olup çevre ve zaınan eliyle türetilmiştir- ahlakı kurtarmak ve tanrısal diri değerleri
32 Bak. Çehar Zindan-ı insan'' [insanın Dört Zindan ı], Konferans, Abadan Üniversitesi, 1350 [1971].
66 iSLAM BiLiM
şır. O, artık iyiliği bir ödev gibi yapmaz. Ahlak, toplumsal vicdamn ona yükledikleri
Sanata gelince; sanat, onun elinde bir oyuncak değildir, lezzet duyma, çeşitleme,
değildir. Sanat, Allah'ın insana özel bir emanetidir. Kalem, dünyamn yaratıcısının
yaratısıdır ve onu insana, kendi halifesine, başka bir dünya yaratsın, başka
başka ruhlar, başka risaletler, başka bir yer, başka bir gök ve başka bir zaman
ise, güzellik, iyilik ve akıllılık ile dolu ölümsüz bir iradedir. Doğa dünyasında
kendi çehresine yakın olarak yaratıp, kendisine yakın kılmış ve onu şöyle uyarmıştır;
Bu, ideal insandır. Üç çehreli bir insandır bu; Gerçek, iyilik ve güzellik. Yani
düz bir yoldur ki yaratılışa ait son plamm onda, kendi elleriyle gerçekleştirmek
başka bir dünya yaratma işine koyulurlar; yeni bir yaratış öyküsü anlatırlar.
ALi ŞERiATi 67
çileler ocağında
-Bilinç, yalmzlık ve seçimSınav
OKUYUCUYLA
ölçüde de, bir kişinin bir kaç kaba çizgisinin bütün gövdesinin, davranışlarının,
ve kuşkul uluğuna eklenecek şey, İslam' dan ve bilinen İslaın1 terimlerden söz
Allah ile ilgili olarak kullandığım kelime ve sıfatiardan kimileri, eski kelam
onlara oldukça sıkıntı veren, her yerde yiyecek için koşuşturan ve genç insan
beyni arayan Dahhaklar, burada çok sayıda yağlı ve yumuşak lokmalar bulacaklardır.
düşmüştür- yeni hava arayışında ve bu nesle, bu çağa ait tip ve uğraşla tanışık
bir kaygı ve ihtiyaçla söylenmiş bir sözün peşinde olan arı düşüneeli öğrencilere,
iSLAM BiLiM
duldan güvendir.
istiyorum. Çünkü her biri, bir teze, bir esasa, bir inanca ve bir meh1e dayanılarak
böyle bir okuyucu onun derinliğini, ruhunu ve nelere işaret ettiğini anlayabilir.
Aına bütün bunlarla birlikte, burada söz konusu edilen terim, inanç ve esaslardan
her biri, yaygın olan anlam ve kavramından ayrı olarak, kendime özgü
şekliyle- alınırlarsa bir şey elde edilmemesi bir yana, benim tam olarak tersine
inandığım bir kavram bile yakalanabilir. Öyle ki, ortaya koyduğum konuların
çoğunda böyle ters anlamalar ortaya çıkınış ve kimi zaman, olanca taassubumla
nispet edilmiştir.
yapmadan söz ettiğim konulardan ve hatta özel terimlerden, özel tez ve algılardan
her biri için, onları ınantıklı, derin ve her yönden tanımak istiyorsanız, -
inancıının teınel boyutlannın ne olduğunu doğru ve açık bir biçimde tan1 olarak
ÜÇÜNCÜ DERS
Arapça ve ınantık derslerirnize gelen bir hocarn vardı; akıllı, güzel anlatımı
olan, güzel düşünen bir adamdı. Derse başlaınadan önce -bugün buyruk öncesi
nutuk dedikleri şeyin yerine- o şöyle diyordu; Elbette dersle ilgisi olmayan bir
kaç girişim var. [Bununla birlikte girişlerini ortaya koyduktan sonra onları
Şimdi benim de burada, cevap verrneksizin sadece söz konusu etınek istediğiın
33 Çevremizde, eleştiri, kusur arama anlamına geldiğinden, eleştiricinin edep ve ahlaki terbiye
düzeyine bağlı
olan farklılıklar taşıyan ve eserin sahibine karşı duyulan duygu ve garaz türüne bağlı olarak sertlik ve
yumuşaklık
bakımından çeşitlilik gösteren kusur aramalar baş gösterir. Kimi kusur aramalar edeplicedir;
görünürde eleştiriye
benzemektedir. Saf insanlara tarafsız bir anlatım gibi görünür. Bu kusur aramada, eleştirmenler taklit
edilerek,
kişisel görüşün işin içinde olmadığı, amacın gerçeğin ortaya konulması ve zihinlerin aydınlatılması
olduğu ve
ortada bilimsel etkenlerin, inançsal bağımlılığın, halk için yanıp tutuşmanın ve yüce Hakk'ın rızasının
olduğu
izlenimi verilir. Çoğunlukta bulunan ikinci grup ise, aynı ölçüde akıllı ve pişkin olmayan, aldatma
yeteneğinden
yoksun aldatıcılardan başka bir şey olmayıp çaylak ve acemi olan, çoğunlukla da ilk kez kaleme el
vuran, söylenileni
anlamaktan, hatta eleştirdikleri eserin Farsça metnini okumaktan aciz olan, aslında eleştirinin dışrak
üslubunu
oluşmaktadır. Bunların deneyimsizliklerini ve cahilliklerini daha da açığa vurup daha bir rezilleştiren
şey, bu tür
tipierin çoğunlukla ağzı bozuk ve edepsiz olmaları, saflığın doruğunda, uluorta, patavatsızca, hem de
minbere
çıkıp katırca sövgüler, namussuzca küfürler savurmalarıdır. Örneğin, bir grup, Mefatih kitabının
haşiyelerine bir
dua sevabının ölçüsü [ki örneğin yetmiş şehit sevabını okuyucusuna bağışlar!] konusundaki önerileri
ve ayrıca
falanca duanın hastalığın giderilmesi, zalimin şerrinin ortadan kaldırılması, servet ve mutluluk
kazanma, güvene
kavuşma ve hatta denizierin köpüklerinden çok, çöllerin kumundan artık, göğün yıldızlarından fazla
sayıda
söylemekteydi.
Ben, akli, bilimsel ve nakiT belgelere dayanarak duan ın, tersine, bireye ve topluma ruh ve hareket
bağışladığını
göstermeye çalıştım. Bunun böyle olduğunun örnekleri, Kur'an'daki dualar ve yine bu Mefatih'te yer
alan belgeli ve asil duaların metnidir. Pratikteki örnekleri ise, dua etmiş olan islam önderleri,
mücahitleri,
12 iSLAM BiLiM
sahabeleri ve şehitleri ile bunlara ait olan dualardır. Örnek için bilimsel kanıtı da Prof. Alexis
Carrel'in araştırmalarıdır
ki onun 'Dua' adlı kitabını on iki yıl önce Avrupa'da çevirdim. Bunların tümü, duanın uyuşturucu,
bilim, akıl ve amel karşıtı olmadığını, insanın ağır toplumsal sorumlulukları yerine getirmedeki
kusurlarını
telafi edici olmadığını göstermektedir. Mefatih'in zaaf noktalarına dayanarak duanın değerini ve d
inin asaletini
olumsuzlamak isteyenlerin silahlarını ellerinden almak amacıyla şöyle dedim Mefatih'ten kendi
görüşlerinize
dayanak olarak kullandığınız şeyler senet değildir. Hacı Şeyh Abbas'ın kesinlikle takvalı bir insan
olduğu doğrudur; bunu kendim biliyorum. Bu konuları, rivayet olarak imam'a nispet ettiği ve imam'ın
masum
olduğu da [buna inanırım] doğrudur. Ama merhum Hacı Şeyh [ki çağdaşımızdır] ile imam Sadık ve
imam Bakır arasında on üç yüzyıllık bir süre vardır. Bu sürede de cehalet, garaz, küfür, baskı, para,
siyaset,
zındık ve şirk odak ve kanatlarının elleri, fırka taassubu, Yunan felsefe ekolleri, Doğu sufizmi, cahili
Arap ve Acem kültür unsurları, Zerdüştlüğün, Hinduizmin, israiliyatın, hatta Babil'in, putperestliğin,
ruhperestliğin, taterneiliğin vs. inanç ve ahlak kalıntıları, ulusal, mitolojik ve dinsel gelenek ve
görenekierin
artıkları işin içine karışmıştır. Bunların hepsinin çıkardığı rivayetler ortalığı kapladı. Sahte mala,
aslının
markasının vurulması, en güzel, en geçerli adların ona damgalanması doğaldır. Bu yüzden bu tür
rivayetlerin
çoğu imam Sadık'a nispet edilmektedir. Böylece hem uydurma rivayet daha çok geçerlik ve değer
kazanmakta,
hem de bilimsel islami ekolün temelini atan ve Şia fıkhını oluşturan imam Sadık'ın bilimsel itibar
ve değerine darbe indirilmektedir. Bu yolla islam ya da Şiilik geçerliğini ve değerini yitirmiş olur.
Peygamber'in
kendi sahabesi Ebu Hureyre, Peygamber döneminde -ki Müslümanlar henüz Kur'an ve hadisten
öğrendiklerinin dışında başka bir şey duymamışlar ve hadisi zaman aralığı olmaksızın Peygamber'in
kendisinden
almışlardır- binlerce hadis üretip devlet kurumuna sattığı çağdaki gibi, basın yayının, kitle iletişim
araçlarının, iletişimin, haberleşmenin yaygın olduğu kitap, gazete, mikrofon, ses kaydı, telefon, telgraf
vb.
çağında da yeni yayımlanmış, binlerce adedi her yere ulaştırılmış, elde edilmesi bir kutu kibrit almak
kadar
kolay olan bir kitap hakkında yalanlar uydurmakta, kitapta olmayan ya da yazarın şiddetle reddettiği
bir
konuyu bile kitabın yazarına nispet etmekte, kitaptaki sayfasını bile göstermekte[!], bu uydurmayı, bu
tahrifi
ve suçlamayı kamunun önünde ortaya atmakta, hatta kitap ya da dergilerinde resmen ve alenen
yazmakta,
genellikle de başarılı olmakta ve çoğunluğun okuma yazma bildiği, hatta hilafetçe sindirilmemiş ya da
satın
alınmamış bu dönem insanların birçoklarının zihinlerinde etki bırakmaktadırlar. Dün gece binlerce
gözün ve
kulağın, onlarca mikrofonun, yüzlerce ses kaydedicinin karşısında ard arda ondan fazla çeşitli
konferanslardan
-her defasında da altı yedi saat bağımsız konuşma ve tartışmadan!- sonra şu sonuca vardım Şiilik,
öteki islam fırka ya da mezhepleri gibi bir fırka ya da mezhep değildir. Şi ilik, hilafeti ol umsuziayan
islam'dır.
Onlarca kanıtla şunu ispat ettim Bütün dini inanç ve arnelierin kabul ve değeri velayet esasına
bağlıdır.
Sonunda da islam dininin esasları üçtür Tevhid, nübüvvet ve mead; şia mezhebi esasları ise ikidir
adalet
ve imamet. şeklinde bir yargı fahiş bir hata, bozuk ve yıkıcı bir inançtır. Oysa benim inancıma göre O
üç
esas, genel anlamda hak dindir. Kur'anl islam'ın özel esaslarıysa adalet ve imamettir. yargısına
vardım.
Bakıyorsun, hemen bu gece, yine bu şehirde, iki sokak aşağıda ya da yukarıda Ebu Darda, binlerce
gözün
ve kulağın; onlarca mikrofonun, yüzlerce ses kaydedicinin karşısına geçmiş feryat ediyor Şiilik, dün
gece
elden gitti. Falancanın velayet anlayışı bozuk. Aslında Şia da değil. Fatıma'yı insanlık tarihi boyunca,
insan
yaşayışındaki iki dönemin, halk önderliğinde ve yeryüzündeki büyük tanrısal ödevin yerine
getirilmesindeki
iki silsilenin, yani nübüvvet ve imametin vasitatu'l-ıkdı olarak tanıtıp kadının her türlü onurdan
yoksun kaldığı
bir toplumda, onu Adem'den ibrahim'e, ibrahim'den Muhammed' e değin toplanan bütün övünçlerin
varisi
olarak görüp Hatice'nin ve Muhammed'in kızı, Ali'nin eşi ve Hüseyin ile Zeyneb'in anneleri olmaktan
daha
insanı çözümlemesini konu alan 'Fatıma Fatımadır' adlı konferansımı, doğrudan doğruya binlerce kişi
dinlediği, yüzlerce adet çoğaltılıp binlerce adet yayınlandığı zaman, tam bu arada, ne halifenin uşağı,
ne
islam düşmanı olan ne Şiiliğe kini bulunan ve ne de yahudinin ve hıristiyanın memuru olan, tersine
Caferi
ahlak, din ve bilgisini tebliğ eden ve Hz. Fatıma'yı seven biri olup bendenize de olumlu bakan, fakat
konuşmaya
davet konusunda Hüseyniye yönetimine ufakça kırılan biri, Fatıma haftasında tekkenin birinde
Ehl-i Beyt'e duyulan aşktan, Ehl-i Beyt'in düşmaniarına duyulan kinden ve Fatıma [a.s] nın gördüğü
musibetlerin
yarasıyla dertle dolmuş ve o kitapsız pis Sünnilerden birini ele geçirmek ve Ehl-i Beyt'in gördüğü
bütün musibetlerin intikamını bir tek bu kişiden almak[!] arzusu taşıyan yaslı ve coşkulu insanların
arasında
ALi ŞERiATI 73
Başka bir soru da şu; Niçin, farklı insanların söylediği boş sözlere -ben daha
soruyu ise birincisine cevap olarak yineliyorum. Sadece kısa bir açıklama yabağırıp
durmaktadır Ey Ahali! Sünni sömürüsüdür bu. Bütün Sünniler de Vahhabidirler. Filistin'de bulunan
ve görünürde israil'le savaşan, ama gerçekte Peygamber [s.a.v]ıtretinin kinci düşmanı olan bu
Nasıbiler,
bu savaş döneminin son yıllarında -ki Ruslar iran'a da saldırdılar- destek için Kerbela'ya, Necef'e
döküldüler
ve Hz. Seyyidü'ş-Şüheda [şehitlerin efendisi] aleyhisselamın ve Hz. Ebu'l Fazi el-Abbas [a.s]ın
hareminin
Bu Filistinli Nasıbi Vahhabiler ki Ömer, Ebubekir, Osman, Yezid, Şimr, Huli ve hepsi bunlardandı;
islam'ın
başından bu ana değin ismet ve taharet Ehl-i Beyt'ine düşmanlıktan el çekmediler. Bunlar biz Şiiler
için
israil'den binlerce kat daha kötüdürlerı israil yahudidir; Musa [a.s]'nın dinindendirler, bizim
dinimizden
değil. Ehl-i kitaptırlar; Müslüman değil, Fakat Peygamber'in ailesine de düşmanlıkları yoktur. Hz.
Fatıma'nın kapısını israilli çevirmemiştir. Yahudiler Fedek'i Ehl-i Beyt'e hediye etmişlerdir. Bu pis
Sünni
Vahhabi Filistinlilerdir Fedek'i Ehl-i Beyt'ten geri alan. Şimdi buracıkta Tahran'da, Hüseyniye-i
irşad'da bu
Filistinliler savunulmakla ve onlar, hakları çiğnenmiş mazlum bir ulus olarak tanıtılmaktadır.
Sünnilerin Hz.
Fatıma'dan aldıkları Fedek'ten söz etmiyorsunuz da Sünni Filistiniiierin haklarından söz ediyorsunuz
Bu
Ali Şeriati, kitaplarında ve konuşmalarında imameti inkar etmektedir, Ali [a.s)'nin hakkına
inanmamaktadır.
Sadıka-i Kubra ki, Kumguz onun evini ateşe verdi ve arkadaşları Fedek'i Fatıma'nın elinden aldılar
...
Sonra böyle bir durum ve ortamda bir de Hz. Fatıma'tüz Zehra ravzası okuyarak Ehl-i Beyt'in gördüğü
bütün musibetleri, kırık omuzu; altı aylık Muhsin'in düşüşünü, hepsini benim ve altı yıl boyunca
yapılan üç
yüz küsur konuşmasından altmışı Ehl-i Bey! ve Şiilikle ilgili olan ve iran'ın da en ünlü dini kurumu
olan bir kurumun
üzerine yüklüyor. Ali'nin, Hz. Fatıma'nın, Peygamber soyunun, Hüseyin b. Ali'nin şahsiyetleri,
imarnet ve
Şiilik konusundaki görüşlerim ve eserlerim, kitap, teksir ve kaset şeklinde herkese ulaşmışken ve
gözü yazıyla,
kulağı sözle az çok tanışık olan herkes bunlardan bir şeyler okuyup dinlemişken, toplu iletişim
araçlarının gelişmesine
tanık olduğumuz, okuma yazmanın arttığı, kitabın, basın yayının, teybin, mikrofonun, baskı işlerinin,
telefonun ve taksinin yaygınlaştığı dünyamızda, birkaç metre ötede bir haber, birkaç saat içerisinde
böylesine
çarpıtılıp uydurulursa, ilk islam ile merhum Hacı Şeyh Abbas arasındaki zaman aralığının -açık ve
gizli binlerce
duaları ne denli yıpratacağım varın siz hesaplayın. Bu yüzden, islam ya da Şiilik esaslarını veya
duayı alaya
almak için, söz konusu kitaptaki bu zayıf, mantığa aykırı ve islam'ııi, özellikle de Şiiliğin olumlu,
akılcı ve sorumluluk
yükleyici ruhuyla çatışan konulara dayananlara cevap olarak, bunların senet olamayacaklarını,
imam'ın
masum, merhum Hacı Şeyh Abbas'ın takvalı olduğunu, ama bunakillerin doğru bir dayanakları
bulunmadığını ve
dolayısıyla kanıt olarak kullanılamayacaklarını söyledim. Vaiz efendilerden biri, mescitte müminlerin
huzurunda
minbere çıkarak, bendenizin görüşüne cevap olarak bilimsel ve islami bir eleştiride bulunup
buyurmuşlardı Sen,
babanın oğlu olduğunu söylüyorsun; peki senedin var mı Elbette bu tür eleştiriler, sadece özel
müşterileri, hem
de çoğunlukla sıcak bir yer, bir bardak dağ çayı için ravza meclisine gelen 'lümpen'leri kandırabilir.
Bunlar için
islam-Şinasi'ye taraftar ya da karşıt olmanın fazla bir farkı yoktur. Fakat bir grup da vardır ki eleştiri
değerleri, iyi
niyet, iman ve ihlas ölçüleri aynı düzeyde olmakla birlikte görünürde edeplice bir tavır takınırlar;
eleştiri eylemleri
için kimilerini kuşkuya düşürebilecek bir biçim seçerler. Örneğin kitabın birinden seçtikleri kelimeye
yanılgı sonucu
ya 'da bilerek başka bir anlam verirler ve yaygara koparırlar. Ve yahut kitaptan birkaç satır aklararak
kitabın
olumlu konularını olumsuz yönde yorumlarlar. Görünürde kitabın sayfa numaralarını da doğru ve
tutarlı eleştirmenler
gibi verirler. Bu durumda, kitabı okumadan eleştiriyi okuyanlar, doğru söylemiş sanırlar.
74 iSLAM BiLiM
inandığımız bir hedefimiz vardır. Bir etken, bir olay, bir hareket, bir saldırı ya
da haklı bir söz, eğer bizi bir an için bile olsa seyir çizgimizden ve hedefiınizden
vardır; Bir grup, bir sınıf ya da bir dini toplum, bir hedefe doğru gitmekteyken,
bir aınacı varken, bu grubu seyir ve hedef çizgisini izlemekten alıkoymak için
çeşitli etkenler; kimi zaman yanlı savaşlar çıkarırlar, seyir çizgisine karşı çekişıneler,
kanıtlamak amacıyla birkaç adım, birkaç an için bile olsa gidişlerini sürdürmekten
de şudur; Bir grup, bir hedefe doğru hareket halindeyken çeşitli yönlerden ve
yürüdüğümüz yoldur.
Akıllı olmalıyız. Gittiğimiz yolda, kimi zaman düşman, haklı bir sözü ya
üzerine çeker. Ne olursa olsun, beli, karşıtımı iyice hırpalasam ve işimde başarılı
geri kalmak için beni suçlamış, ben de yolurodan geri kalmışımdır. Şu şiir,
Bizi hedefiınizden ve yolumuzdan alıkoyan her etken ister din olsun, ister
dinsizlik; ister hak olsun, ister batıl, ister bilgi olsun, ister cehalet, saptırıcı bir
etkendir. Dolayısıyla gün olur bir insan ya da bir grup düşmana saldırıyoluyla
cihat eder, risaletini tamamlar; gün olur sabır ve suskunluk yoluyla yükümlülüğünü
saldırdığında, eğer adamı geriye dönüp muhalif kişiye saldırıp onu etkisiz
olacaktır. Ama başını önüne eğip yoluna devam etmesi ve bütün darbelere,
...
· ALi ŞERiftTi 75
Arz etmek istediğim konulardan biri de [şimdi bu konu açıldığı için bunu
birlikte genelin zihninde bıraktığı etki, nefret ettirici bir etkidir. Hedef
İkincisiyse -ki oldukça önemli bir konudur- şudur; Türlü hilelerle, bizi, ruhaniliğe
karşı olduğu şeklinde bir izienim uyandırmaktır. Bu, hedeftir. Onların oyunlarının
böyle düşünen birinin -ben ve benzerlerim gibi- dini tebliğin üslubuyla ilgili ya
benim falanca din alimi -ciddi bir din alimi olan bir ruhani, dinin gerçek ruhanisi
olan biri- ile birçok ihtilafım olabilir; o şiddetle bana saldırabilir, ben de
şiddetle ona saldırabilirim. Fakat beniınle onun ihtilafı, bir oğulla babanın aile
olduğumuzdan, bu nesil ile önceki neslin ihtilafını -ki her ikisi de bir imana, bir
taassuba, bir özleme, bir hedefe dayalıdır- sokağa, çarşıya, pazara taşırmamaya,
Bu yüzden bir an bile bırakmıyoruz eski neslin, ilmi ınakaın olarak dinin
anlaşmazlık var. Ama bu çocuk çok bencil ya da çok ahınak olmalı ki sokağın
götürmektedir. Her ne kadar hep saldırsalar da, gece gündüz bizi kışkırtmaya
16 iSLAM BiLiM
çabalasalar da, her ne kadar kimi zihinleri bulandırsalar da böyle bir şey yapmayacağım;
yapınayacağız. Aydınlandınız mı
olan bu konuları, bir dergide de söz konusu etmişler. Size karşı olan ve sizi
şiirde olduğu gibi bir dükkan açmak zorunda bırakmak istiyordu. Dedim,
İşte bu mukaddimetun bf rabtatun evveli [birinci ilgisiz giriş]. Eğer Ali'nin takipçisiysek,
kimi zaınan saldırıda bulunmak ve karşılık verınekle, kimi zaman
Öncelikle şunu arz edeyim; Bu planı bu sınıfta tam bir ders ve öğTetim şeklinde
derinlik ve doğrulukla ne denli dolup taştığını, her bireyin var olan bütün bilim
Bu, dersin son bölüınü olup ne kadar değer ve etkisi olacağını, hem Kur' an' ı
araştırmak için nasıl bir yöntem elde edileceğini, hem de Kur' an' ı daha yeni
şekliyle görmek için nasıl bir bakış kazanılacağını şiındiden kestirrnek ola-.
naksızdır. Bununla birlikte, bu planın bir parçasına giriş olarak, ilkin incelemek
Kültür ve eğitim bakımından hangi dal ve düzeyde olursanız olun, son derece
İkincisi; Bir tarih felsefesi olarak tevhid; tevhidin tarihsel cereyanı ve toplumbiliınsel
altyapısı.
Üçüncüsü; Hayır ve şer esaslarına dayalı ahlak! altyapı ve insanlık temeli
olarak tevhid.
Öncelikle dünya görüşü anlamında tevhid için -ki şiındi söz konusu ediyorum-
ŞERiATi Tl
felsefe olarak dünya görüşü, bu cümleden olarak tevhid dünya görüşü ele alınmıştır.
Edebiyat Fakültesi'nde Camie Şinasi-yi şirk [Şirk Sosyolojisi] konulu bir konferans
vermiştiın. Orada şirki, tevhidi anlamanın esas ve temeli olarak ele aldım
ele alırken orada İbrahim kıssasındaki şirk ve tevhidi, bir tarih felsefesi olarak
göre tevhid, sadece ahlitld bir altyapı, ahlaki bir öğreti ve yol olarak ele alınmıştır
şirk esasını ret, hem de tarihi süreklilik ve zincirlenme felsefesi olarak, hepsinden
veraseti, oldukça imalı ve daraltılmış bir biçimde, tevhidi hem bir felsefe olarak,
hem bir toplumbiliıni olarak, hem bir dünya görüşü olarak, hem ahlaki bir
öğreti, özellikle de herkesin omzunda bulunan toplumsal bir ödev olarak, daha
özel anlaındaysa Aşura devrimine ilişkin yeni bir yorum ve hem de ahlak için
bir altyapı ve sağlaın bir temel olarak ele almaktadır -bugün artık altyapısı
5- Bir başka kaynak da Ez Hicret ta Vefat [Hicretten Ölüme Değin] adlı makale
söz konusu ediln1eyen dünya görüşüne ilişkin bir konu da yer almaktadır, bu
makalede.
Bunlar, tevhid ve tevhidi dünya görüşü konularını daha geniş bir basaınak7fll
iSLAM BiLiM
ta ve çeşitli kaynaklada felsefi dünya görüşü olarak, bir felsefi öğreti olarak
karşıtı olan tevhide dayalı dünya görüşünü anlaınamız olanaklı duruına gelir.
Bunların bilimsel biçimde tek tek ele alınması güç bir iş, ama ben günümüzün
alıyorum.
Bir dünya görüşü olarak tevhid, tevhide inanan insanın zihninde dünyayı
Teslis [her anlamda üç tanrıcılık], senevilik [her anlaında iki tanrıcılık], politeizm
[her anlaında ister İran' da, Hint' te, Yunan' da ve Roma' da bulunduğu
etki eden çeşitli görünmez güçlere inanış biçiminde olsun çok tamıcılık her ne
olursa olsun] kendine inanan kişinin zihninde bir tür dünya görüşü oluşturmaktadır.
felsefesi yaratır.
rerurn natura' olsa gerek-Çev.] adlı kitabında -ki onun başyapıtıdır- şöyle seslenmektedir;
kinlerinize oyuncak eylediniz. Vebalı masum çocuklara işaret ederek -ki eski-
ŞERiAJi 79
egeınen olan yasanın varlığına inanmamanın, şirke dayalı bir dünya görüşüne
dayalı dünya görüşünde -ister üç tam·ıcılık, ister ikicilik, ister çok tanncılık
olsun- insan ile doğa ilişkisi, bir sürü şahinin, bir sürü kurdun ağzındaki serçenin
doğayla olan ilişkisi gibidir. İnsanın dünyaya karşı inancını yitirdiği bundan
daha büyük bir musibet, bundan daha büyük bir felsefi yeis, bundan daha
büyük bir duygu kargaşası, bundan daha büyük bir inanç bozukluğu olaınaz
zamankinden daha fazla bilinçli, güçlü olmasına ve daha çok olanaklara kavuşınasına
karşın dünyaya olan inancını yitirmesidir. İşte, Albert Camus gibi bir
insan, her eserinde ince bir çelişkiye düşüyorsa, doğaya ve dünyaya inanınıyar
olınasındandır. Bir gün toplumsal sorumluluktan, bir başka gün, bir anı ganimet
bilmekten, bir başka gün her şeyin boş oluşundan, başka bir gün kutsal
geleceğe tek bir ruh ve yön hükmetmeyince, kendiliğinden Albert Camus meydana
çalışan bir insan, bunu başaramaz; kainat düzeninde her yandan boğulınuş bir
deyişiyle, -gerçi Cam us' den öncedir ama buraya uygun düşmektedir- zehirle
dolu bir denizden bir tas tatlı su almak demektir. Kör maddeciliğe ya da bilinçsiz
doğaya dayalı bir dünya görüşündeyse [ Sartre'ın deyişiyle Dünyadan Tanrı'yı
doğa çölüne sürülmüş bir garip durumuna gelir. İnsanın doğaya yabancılaşınası
ideali olan, seçme hakkı olan, sorumluluğu olan -ki bunlar insanın nitelikleridir-
irade, bilinç ve duygu sahibi bir varlıktır. Ama Tamı'yı doğadan kaldırırsak
ahmak düzenek haline gelir [bu söyleyiş Sartre'a aittir]; bilinçsizleşir, bağıntısızlaşır
iSLAM BiLiM
laşır ve leş olup çıkar. Tıpkı, annesinin karnında canlanan, kendine karşı duygusu,
cenin gibidir, ama anne ölmüş bir leş haline gelmiş ve soğumuştur. Doğal ve
dayandırılır.
Bilinçsiz ölü bir düzende bilinçli diri bir varlık; Bu, materyalizme ya da natüralizme
tam anlamıyla çatışık bir cinsiyet taşıyan bilinçli, diri ve hassas bir varlıktır.
Burada insan, doğanın dışında bir umut, sığınak ve dayanak arama şansından
yoksun olarak doğada garip kalmıştır. İnsan, dünyanın bir hedef ve bilinci olmadığını,
eşit görür. Çünkü siz odanızda bulunduğunuzcia orada hiç kimse yoksa ve
değildir. Çünkü bir olguya anlam, yön ve değer veren şey, o olgunun anlamı,
yönü ve değeri değildir, tersine ona anlam, yön ve değer veren şey, bu olguyu
ona bağışladığı anlaın, değer ve yöndür. Burası, son derece derin bir konudur.
bir nesne ya da varlıktan veya bir kavramdan söz ettiğin de, o olguyu ya
da varlığı açıklarken ona belirlilik, somutluk, şekil, anlam, değer ve hedef kazandırmış
seçiıni anlarsa, bir yargı, benim yarattığım bir değeri mantıklı ve doğru bir
ederse, işte o zaman benim edimim, benim iradem, benim seçimim, benim hıALi
ŞERiATi 81
altında -ki fiziksel öğelerden oluşan bir dizgedir- bulunmazsa her hareket ve
eyleın -iyi ya da kötü, hayır ya da şer- eşittir. İster insanları kendi çıkarları için
yok et, ister kendini başkalarının iyiliği için yok et; birdir. Çünkü ayırt edebilecek,
yoktur; ister orada pijamayla, şalvarla uzan, ister en güzel, en alımlı giysileri
giyip son derece edeplice otur, fark etınez. Anlaınada ve teşhis etınede fark
oluşu, bilinçli oluşu, anlayan bir varlık oluşu da yadsınaınaz doğal olarak. Doğadan
olmayan, anlamayan büyük ve karınaşık bir leş durumuna gelir. Böylece, insan-
bulunan ve etkin olan bir ceninin bu ölü gövdeyle ilişkisi gibidir. Bunun etkisiyle
kof bir felsefe, boş bir felsefe, her işin anlamsız oluşu felsefesi, iyinin ve
kötünün bir oluşu felsefesi, inandığıın bütün değerlerin altüst ediln1esi felsefesi
oluşınuştur. Bu, bugün çağa ve neslin zihnine egemen olan felsefedir. Oysa
tevhid -bunun iki boyutlu ve iki yönlü bir yol olduğuna dikkat ediniz- bir
evrene tek yönlü uyumlu bir vahdeti -ikici, çok tanı·ıcı, çok kutuplu
Tam·ı yoktur- tevhid, bilinçsiz ve duygusuz bir leş durumundaki doğaya bilinç,
bağışlar.
VE ÇELiŞKiSiNE HAYlR Ml
ama var oluşta, bir ınuhatabı olmasını isteyen bir insan varlığı olarak hangi
yöne yönelmeliyiz Din ve felsefenin -tanrı tanır bir felsefe ve tanrı tanırlığa
dayalı bir din- ihtilaflarından biri şudur; Felsefecilerin ispat ettiği Tamı, mantık,
bilim ve kanıt açısından muhkeın olan bir Tanrı, sevilebilir bir Tanrı değildir.
Oysa dinin tanıttığı Tanrı, dünyaya egemen olan bir irade, yenilgi kabul etmez
82 iSLAM BiLiM
derdini açmaya taraf olabilir. Aynı şekilde, onca görkemiyle birlikte insanın en
samimi yalnızlıklarına konuk olabilir. İşte buna dayanarak, çeşitli tannların elbirliği
zaman, Tanrııun bir kimse olmasının yerine bir ortaklılık söz konusu olacaktır.
adına uyumlu bir düzenden, tek bir ruhla diri, tek bir iradeyle hareketli
olmaktadır. Dünya ve doğa, tek bir düzenin egemen olduğu tek bir gövde olmaktadır.
ve en yüce soyut, ınetafizik öğeler olsun, ister toprak öğesinin en aşağısı olsun,
hepsi tek bir ruhtan hayat almakta, tek bir kandan beslenmektedir. Bu şekilde,
tümüne, tek bir hareket, tek bir akıl, tek bir tedbir ve tek bir hedef egemendir.
Bir gövdeyi göz önüne alın; Beyin hücresi, bu gövdeyi oluŞturan en şerefli, en
karmaşık ve en yüce hücredir. Bunun yanında bir tırnak parçası, bir bağırsak
lifi, değerli beyin hücresinde bulunan aynı ruhu, aynı ışığı, aynı hayat ve hareketi
İşte bu gövdede, her hücre, genç olmak ve diri kalmak için, bu gövdeye egemen
çalışmaktadır. Eğer bu canlı hücre -ki kendisi, bir iş, mucize ve kompleks dünyasıdır-
dönüşür ve bir anda yok olur. Ona yönelenden başka her şey yok olucudur.
ayeti şu anlamdadır; Dünyadaki her nesne, her şey yok olucudur. Ancak
yüzü ona dönük olan şey bunun dışındadır. Bu, dünya görüşüdür. Bir birey,
bütün hücrelere egemen olan hayat bağışlayıcı ruhla olan bağ ve ilintisini koparırsa,
Ali ŞERiftTi 83
gelir ve yok olur. Bu bağı korursa, bağını koruduğu ölçüde canlı ve diri kalır.
Öğeler bir değildir. Hareketler, kimi zaman çatışık ve çelişik olup insana ürküntü
doğru olarak anlaman1ış olsa bile- Max Pnlanck' ın dediği gibi; Kepler, dünyaya
bilinçli ve haberdar bir yasanın egemen olduğuna inandığı için fizik biliıninin
Kepler' den daha akıllı olmasına ve daha yeni araştırmalar yapınasına karşın, bu
esasa -bütün varlığa bir iradenin egemen olduğu ve varlıktan her parçanın
tefsirci vb. olarak -felsefe, tasavvuf ve dinde- eski çoktanncı dini görüşün ya da
Jelsefe, tasavvuf ve din -her üç öğreti-, dünyayı çatışık kutuplara ayırdığı [hatta
perde ve sınırlara ve birbirleriyle çatışan -ister tasavvufl, ister felsefi, ister dini
ayrı -ayrı ayrı üç dünya- olup her birinin ayrı sembolleri ve ayrı tanrıları
doğanın tanrısıdır. Buysa, esas olarak insan ve doğanın birbirinden farklı iki
04 iSlAM BiliM
Göğün ardında bulunan her şey ise güzeldir; orada soyut varlıklar, melekler,
tanrılar ve ruhlar vb. bulunmaktadır. Bu, hem tasavvufl, hem felsefi hem de
hepsini altüst etmiş ve varlığı, bir gücün, bir imparatorun,. bir hakimin ve bir
aynı ölçüde hazır bulunan imparatorun, burada merkezi, uzaklığı, yakınlığı vs.
yoktur. Tevhid gelir, bu dünyada -ki tek vücuttur- doğanın insanla ve fizik
ötesiyle olan ayrılığını [fizik ve metafizik, doğa ve doğa ötesi terimleri ve maddi
dünya ve gaybi dünya anlamında yer ve gök terimleri, İslami görüşte bulunınaz;
çıkarıp gök ve yer kandilinin, yani dünyanın içinde bulunan bir ışık gibi
par la tır.
Pascal ve Kant dönemine değin var olagelmiş çatışkı ve çelişkiyi ortadan kaldırır.
Tevhidden önce, şu iki güç hep birbiriyle savaşıp durınuştur; her birinin
beyin gücü, akıl gücüyle aşk gücü, işrak gücüyle istidlal gücü, hep savaşa
Bunlar, Tanrı' nın sadece kalp yoluyla tanınabileceğini söylerler; çünkü akıl
sadece cüz'i şeyleri anlayabilir. Onlar da, kalbin, bedene kan ulaştıran bir tulumba
sufinin defterinde yazı ve harf yoktur [bilgi ve akılla ilgisi yoktur], onda kar
inananlar] arasındaki savaşını, Doğu' da ve Batı' da, Hint' te, Yunan' da,
Ali ŞERiftTi 85
Kur' an' daki tabiri er, esas olarak, bu dilin bu iki şey arasındaki ayrılığı söz
konusu etinediğini ve -Tanrı'nın bile- gerçeğin keşfediln1esini tek bir güç olarak
doğru anlamak adında tek bir gücün var olduğuna inanınaltadır Kur' an. Bu,
lubb [şaibelerden arınınış saf akıl] dur, akıldır, fuad [kalp, akıl] dır. Bu üç tabir,
Kur' an' da eşit olarak yer almaktadır. Dolayısıyla tevhid, aşk ve akıl arasındaki
birliği, Beatrice ile Vergilius arasındaki birliği, İbn Sina ile Ebu Said arasındaki
akıl, işrak ve istidlal diye iki kutba ayırmamaktadır. Çünkü tevhid, hiçbir türlü
arasındaki süreğen ikili ği ortadan kaldırır. Siz Kur' an' da, ci s min ruhtan ayrıldığı
ruh ve akıl etınekle olacağını öğretirler. Oysa burada yine de tek bir
insan yaşan1aktadır; ruh ve cisim iki boyut, iki öz olarak ayrılarak yan yana
konulmamıştır. Eğer Kur' an' da iki yerde ruh kelimesi kullanılmışsa o ruh yaygın
Bu, bir meleğin adıdır. Fizyoloji, psikoloji vb. ile ilgili bir konu değildir.
Burada, Arap'ın zihninde bulunan ve hep sorup durduğu ve cevabı Rabbin
içindendir olan son derece derin anlamı vardır. O, özel bilinç ateşidir; nübüvvet
yerin nice göğün nice olduğunu bilirsin işte. Menazilu'l-Ahire [Ahiretin Menzilleri]
Kur' an' da, bu dünya-öte dünya, maddi dünya-manevi dünya, fizik dünyametafizik
dünya yoktur. Dünya ve ahiret -şu anlamda ki ortada bir duvar; biziın
şey yoktur. Dünya bir sıfattır, sıfat-ı tafdilidir, coğrafya ve ınekan adı değildir,
bir yer adı değildir. Tersine, dünya en aşağı, en yakın, e~1 küçük ve en aşağılanmış
anlaınında bir sıfattır. Ahiret de özel bir coğTafi yer adı değildir. Ahiret;
dünya ötesi olan şeydir. Dar görüşlü, yüzeysel görüşlü ve bencil olan ve bütün
konuları günlük konular, ganimet anı olarak, harisçe bencilce algılayan kişinin,
dünyevi görüşü vardır, hayatı dünyadır; namaz bile olsa. Bir kiınse, kişisel
86 iSLAM BiLiM
daha yüce bir hedefi gözetir ve bunları daha yüce ve daha büyük hedefleri
olsa. Bu yüzden rivayetlerde, bir kimsenin halka hizmet için bir fırın açarsa,
toplumuna hizmet için gidip inşaat ustalığı öğrenirse, onun ustalığının, alışverişinin,
bir yana bırakan ve maneviyata gömülen biri ise meada sahiptir. Her yoksul,
her ileri, uygar ve tok toplumun ise ahireti kötüdür. Öyleyse ahiret,
esasa göre, bu ikisi arasında bir çatışkının olmaması bir yana, meaş ve mead,
dünyada elde edeceğini de sanmamalıdır. Burada kör olan biri, orada da kördür.
ahiret, mana ve doğa, doğa ve insan, uyum içerisinde, tek bir yön, ·tek bir ruh,
tek bir akıl, tek bir irade ve tek bir hedef taşımakta, aralarında neden-sonuç
ilişkisi bulunmaktadır. Fakat Kur' an, tek dünyayı, tek varlığı, her şeye egemen
ayrılmaktadır; Bir dünya, bir ahiret -bizim sandığımız gibi değildir elbette-.
Tek tevhidi dünya görüşüne göre, varlık gayb ve şehadet şeklinde bölünmektedir.
Ali ŞERiftTi 81
kılmakta mıdır Dünyanın bu şekilde iki kutba ayrılınası tevhide ters düşmekte
cisme ayrılmaz. Tüın varlık birlik ve uyum içinde olup tek bir gövde taşımaktadır.
olan birliğe aykırı mıdır, değil midir Sözünü eltiğiıniz şehadet ve gayb,
bunların özüne dayalı bir bölüınleme ıni yoksa insan beniyle ilişkisine dayalı
şehadetle aynı cinsten değildir ya da bu ikisi aslında iki ayrı cins ve özde olup
bölünn1esi, ayrı ayrı ulaınlar [makuleler] ve ayrı ayrı cinsler olarak bölünmesi
ınidir, yoksa her ikisi birlik içinde olduğu halde, burada durmakta olan ben ile
Dolayısıyla şu anda gayb olan bir şey, bir vesileyle bilimin ilerlemesi, ilham,
farkında olan, dünyayı gören insana dayalı adsal bir bölüınlemedir; senin
ve Allah' tan başkasının bileınediği gayb ile bilinebilir olan, aına bilınediğiniz
Bütün varlık, şu iki gerçekten oluşmuştur; Biri sünnet,· ötekisi ayet. Kur' an,
iSLAM BiLiM
yasadır. Fakat gece, bir ayettir, sivrisinek bir ayettir, gecenin ve gündüzün
gelmesi ayettir. Yağmur ayettir, ışık ayettir; yer ve gök ayettir. Ayetlerden
oluşan bir liste Rum suresinin sonunda sıralanmıştır; Ve min ayatihi ... ve
ınin ayatihi ... [Yine onun ayetlerindendir ... ] Burada Kur' an, ayeti hangi anlamda
Şaşırtıcıdır ki, Kur' an da hem bir sineğe ve sivrisineğe ayet deınekte, -şuna
dikkat ediniz, çünkü oldukça şaşırtıcıdır- heın büyük bir insan! gerçeğe, hem
Kur'an gibi bir gerçeğe ve heın de Musa'nın ya da İsa'nın mucizesine ayet demektedir.
Biz bunlara mucize adını verirken, Kur' an bunları ayet diye adlandırmaktadır.
uymaz. Oysa Kur' an, her iki olgu için de -ki biri maddi dir, biri gayb!dir; biri
bil~mseldir, ötekisi bilimdışıdır ve bilimin ilgi alanına girmez- tek bir kelime
seçıniştir ki o da ayettir.
sen, aşağıdan baktığın için böyle bir bölün1leıne yapmışsın, ama eğer yukarılardan
bakarsan hepsi ayettir, hepsi tek bir anlamı vermektedir. Bizim metafizik
sabah ışığının göze gelınesi gibidir; susamış bir çiçeğin ağzına düşen yağmur
Tek bir yasa, tek bir ilke, tek bir gerçek, tek bir etken her ikisine de egemendir;
her ikisi de tek bir şeyin eseridir. Oysa biz, doğada olan her şeyin aşağı olduğunu,
kastederiz. Oysa Kur' an' da Allah, işrakı ve irfani bir biçimde tanıtılma...
Ali ŞERiftTi 89
ulaşması söz konusu değildir. Ayrıca, doğa içerisinde ve zihinsel esaslarla ispatlanacak
biçimde felsefi ve İstidiali olarak da tamtılmamıştır. Tam tersine,
doğaya ve doğal olgulara bütün öteki kitaplardan daha çok dayanan bu kitap,
bilinçli bir biçimde dalıp doğru bir buluş kazanarak Allah'ı anlamaya ve görmeye
için Sufice kendi içine kapamnaktır, ne de biliın gibi, insanı, içten, maddi
Fiziği bilen bir kimsenin fizikötesinden söz etmeye hakkı vardır sadece. Fizikle
ilgili hiçbir şey bilıneyen kişinin maddi dünyanın kötü ya da iyi olduğunu
ustalıldı bir biçimde tanıyan biri, yeni şiir söyleme ve kurallan yıkma hakkını
elde edebilir ancak Sadece fizik bilen biri söz edebilir fizik ötesinden. Aynı
şekilde doğayı tanıyan biri de doğayı gerisinde bırakabilir. Doğa biliınci, doğayı
ötesine ulaşabilınek için doğayı kat etmelidir. [Burada ınaddi ve manevi olanın
birliği, fizik ve fizik ötesinin birliği belirgin ve açıktır]. Ancak, doğadan gayba
evini o ışığın parmaklarının yuınuşak vuruşlarına açmalıdır. Kur' an' da, Allah'ı
bulmamn ınetodunun aslı olan doğaya bakış budur; çünkü doğa ve doğa ötesi
yoktur.
AYET NEDiR
Ayet, gerçek ve hakiki zattan bir belirtidir. Ayetin özsel ve bağımsız olarak
Öyleyse dünyanın tümü ayettir. Ayet, bizim için gayb olan, varlığı yaratıp şeldllendiren
gaybi varlığın sonsuz okyanusundan bağımsız, aynı ve ona yabancı bir öz değildir.
Berkeley gibi maddi dünya yoktur diyen [bu mikrofon, bu cam, bu su gerçeklik
ama işaret ve ayet olarak tıpkı su üzerindeki dalganın varlığı gibi var olduldarını
90 iSLAM BiLiM
söyleyen özel bir dünya görüşü ortaya çıkmaktadır. Bugün, heın fizikte, heın
maddenin özünü aramamalı -ki maddenin özü ararulacak bir şey değildir-, sadece
maddeleri -ki görünümler ve fenomenler; yani kendi kendine var olan bir
Çünkü ruhun özü bilim için keşfedilebilir bir şey değildir. Tersine ruhta
ve tanımaktan ibarettir. Öyleyse bütün bilimler, kendileri için gayb olan kendi
·FENOMENLER;GÖRÜNGÜLER
Fenomen, bir özden, bir varlıktan ibaret değildir; fenoınen, biziın için duyumsanabilir
bir şeye işaret edici olan ve Kur' an' da maddi, manevi bütün o lgulara karşılık
ikiye ayrılır. Gayb ise bilinemez gayb ve bilinebilir -ki şimdi bilmemekteyizgayb
diye ikiye ayrılır. Şehadet de ayet ve sünnete ayrılır. Ayet, dünyada var
şeklinde bilimleri oluşturur. Bu, Kur'an'ın dilinden, tevhide dayalı dünya görüşüdür.
DÖRDÜNCÜ DERS
..
DÖRDÜNCÜ DERS
BiRiNCi AŞAMA
Bu aşamada, tevhid, dünyaya bir bakış türü olarak söz konusudur. Tevhide
dayalı bir bakış türü ve aynı şekilde tevhidi dünya görüşü, öteki dünya görüşlerinin
Bu tevhid1 dünya görüşü, aynı şekilde, şirke dayalı dini dünya görüşleri
bir tür görüş ve anlayıştan ibaret olup onda dünya, uyumsuz, çeşitli kutuplardan
yer aldığı bir alan olarak algılanmaktadır. Türleri ise, ikicilik, teslis ve çoktanrıcılıktır.
iKiNCi AŞAMA
tüınünü çok kısa bir şekilde, bir arada özetleyeceğim. Böylece, hem dersin1iz
kalmayacaklardır.
önce bir iki tane toplumbilim tezini ele almalı ve sonra tevhid ve şirk
Genellikle, 19. yy. toplumbilimi -ki şu anda da,. özellikle üniversite dışında,
94 iSLAM BiliM
toplumda üç tür gövde görüyoruz; Birincisi, structure yani esas yapı ve toplumun
tümü, yani toplumsal üst yapı şekil bakunından ve aynı biçimde tür olarak toplumun
biçimindedir.
cinsi özel bir biçim alır. Bunlara, gövde, temel ya da institution34 adı verilir.
bir şeyin nitelik ya da yeni bir teınel ya da yeni bir kuruın olarak
topluma eklenmediği, tersine, bireyin, toplumda gözünü açtığında gördüğü
kendisinden önce var olan şeylerden oluşan bölümdür. Dolayısıyla bunlar sütun
yönetim, dil vb. gibi. Bunlar asıl 'institution'lardır. Doğan her birey, kendinden
yönetim rejimi gibi- varlıktan bir parça ve toplumun sütunları olmalarının yanında
34 lnstitution'ı, Farsçaya 'nihad' [temel] şeklinde çevirmişlerdir ki, bu yanlıştır bence. Şu iki 'st' harfi
HintAvrupa
[Sanskrit, Farsça, Latince vb.] dillerinin tümünde, imek, yer almak ve duruş anlamlarında
bulunmaktadır
ve varlık ve sübutu gösterir. Öyle ki, Farsçadaki 'est' ve 'hest' bunu göstermektedir. istaden
[durmak] ve 'istgah' [durak] da yine bu köktendir. Ayrıca [Avrupa dillerindeki] 'Est' [Farsçadaki]
'hest'tir. istasyon
ise 'lstgah'dır. Avrupa dillerinde cisimlenmiş -var olan şey- anlamına gelen 'statü' de aynı köktendir.
Farsça duruş ve sübutu bulunan beden parçası anlamını taşıyan 'ustukhan' [kemik] da bu köktendir.
sonra yerleştirilen, vaz edilen bir şeydir. Nihad, Arapçadaki 'vaz' ın, Avrupa dillerindeki 'positian'un
çevirisi
ALi ŞERiATi 95
Eğer biri gelip bir toplumda, sadece evlenme işini düzene soksa ya da sadece
yapmıştır. Ama bir eylem ya da bir hareket ve sarsıntı toplumun üretim düzenini
bir aşamada iktisadi üretimi için seçtiği ve toplumsal ilişkileri, sınıfsal yasaları
ve bağlantıları oluşturan özel şekli alalım. Her üretim şekli, topluınu karşılıklı
kimi bireyler tıpkı hayvanlar gibi öteki sınıfın ınülkiyeti altında bulunurlar
göre, toplum da özgür ve köle ya da malik ve memluk olmak üzere iki sınıfa
ayrılır. Toplum, iki sınıfsal kutba ayrıldıktan sonra hukuki ilişkiler de farklılık
gösterir. Efendi ve köle arasında belirgin hukuki ilişkiler oluşur. Kölelik döneınİ
ahlakının kendine özgü değerleri vardır; kölelik dönemi ortadan kalktığında
bu değerler de yok olup gider. Örneğin, kölelik döneıninde iyi bir köle -ki
temiz ve övülesi bir insandır-, efendisine vefalı olan ve kaçma olanağı bulsa
kimse bir tür köpek ahlakının mazharıdır. Görüyorsunuz ya ahiald değer değişti.
tam anlamıyla, erkeğin cariye ve özgür kadın ile, köle ve özgür hizmetçiyle
olan ilişkisi şeklinde bölünür. Her birinin de, özel hukuku vardır. Bu hukuk
sapmak insanlığa uygun değildir. Çünkü özel bir altyapının özel bir ahiald
görüyoruz.
96 iSLAM BiLiM
sonra tarım alanları üzerindeki büyük mülkiyetİn bir bireyin yetkisi altında
bir dönemdir. Burada iyenin, üretim kaynaklarının büyük bir bölümünü elinde
vicdanında reaya ve efendi olmamn özsel ayrımına dayanan feodal bir ahlak
çıkar. Aristokrasi, efendilere özgü olan ve reayanın yoksun bulunduğu öz, kan,
eğmiştir.
ve reayadan oluşan iki sınıf arasında yer alan esnaf ve emekçi -çoğunluğu
kentli- sınıfı oluşur. Bunlar, efendiler ve reaya arasında yer alan orta sınıftır. Bu
düzeni -ki ticaret, fabrika, kazanç, sanat ve para düzenidir,.. bu düzenin yerine
ilişkiyi açıklar.
hatta düşünme biçimi, kültür ve ideoloji -ki bunların tüınü üst yapıdır- hep
Ali ŞERiATi 97
temel bir yasadır. Buradan, şu sonucu elde ediyoruz; Topluında, düşünce, kültür
altyapıca üretilmişlerdir.
Fakat altyapı değiştiğinde ideoloji değişir, ahlak değişir, din değişir, düşünce,
Düşünme biçimi toplumdaki bir neslin, bir çağın din türü, inanç niteliği,
ideolojisi ve iınanı sadece öteki toplumsal institutionlara -aile, siyaset, ınoda, iş,
yaşayış, harcaına gibi- doğrudan doğruya etki etmekle kalmaz, toplumun üretim
gibi.
İtalya gibi] ve ortadaki kanşık ülkelerin ise geri kalmış Katolik [İspanya ve
İrlanda'nın durumu tam anlamıyla açıktır. Mevcut İrlanda savaşı, dini bir
savaş olmasının yanında bir toplumsal altyapı savaşıdır aynı zamanda; Katolikler
savaşı, yoksun sınıf ile bolluk içindeki sınıfın savaşıdır. Aynı zaınanda Max
98 iSLAM BiLiM
gönül vermeye, kendini ona vakfetıneye dayalı olduğu için, bu tür ahiretçi
Ortaçağda maddi uygarlık açısından Batı' nın her yerden daha geri olması
görüyoruz, Bunlar, iki çatışık kuramdır. Doğrudur, ama her ikisi de yanlıştır.
Her ikisi de doğrudur. Çünkü biri düşünce, biri de çevreden [ki hem üretim
düzeni, hem de üretim şekli çevreden bir parçadır] oluşan iki olgu ve iki
Örnek olarak, siz bir köye girdiniz diyelim. Bu köyü nasıl değiştirebilirsiniz
Birinci yol olarak, köy halkıyla tek laf etmeyiniz. Köy halkının birkaç
de gidip bir kaç derin kuyu açın, traktör getirin, mekanize tarım araçları getirin
ve sonra büyük ürünler elde edin ve yeni üretimler yapın. Burada, o köydeki
hayat düzeni değişir; işçi ve işveren ilişkileri değişir. Köylüler sizin işçileriniz
İkinci yol olarak da, sermayedar olarak değil de sıradan bir öğretmen ya da
bir vaiz olarak köye gidelim. Bu köyün aşiretler halinde mi yoksa eski koflaşAli
ŞERiATi 99
yeni bir inanç dalgası, yeni bir iman dalgası, yeni bir bilinç dalgası
değiştirir. Taın olarak Max Webe1in söylediği gibi. Marx ise İslam Peygamberi'nin
Bu esasa göre bu iki çatışık kuramın yarısı doğru, yarısı yanlış olduğunda
ilişkisi olup bir nesne, başka bir nesneye etki eder ve o yeni etki, etidieyeni
etkiler.
beldemesi gerekmez. Aynı şekilde, Max Web er' in söylediği gibi de altyapımn
gerçekten ortaya çıkan şey, değişim yaratmak isteyen grubun, topluınu yeni
bir üretiın biçiınine, yeni bir altyapıya sürüklerken düşünsel bakımdan da topluınu
yönden, hen1 bu yönden. Bu tezden amacım, üst yapıların da, üretim altyapısı
bir yön taşıyan dindir. Bir başka altyapıysa kültürdür. Bir başkası da ideoloji.
üzüm olmalı, Mısır' ın tümü kendir olmalıdır. Dolayısıyla altyapı konusu, üre100
iSLAM BiliM
tiın düzeni olarak artık bir işe yararnamaktadır ve bu ayrı bir konudur.
Çünkü tevhid, bir tür inançtır; dünyaya bakış türüdür, düşünce biçimi, ahlald
iki inanç bir değildir. Şirk, kimi zaman tanı·ı şirki, kimi zaman da yaratıcı şirki
anlamına gelir. Şirk dinlerinin pek çoğu, tek bir yaratıcıya, ama çeşitli tannlara
inanırlar.
kullanıldığı yerde yaratıcı değil, mazhar, sahip ve iye olarak söz konusudur.
şirkine ve bir toplumdaki her sınıfın ya da dünyadaki her toplumun, her ulusun,
her soyun ve her bölgenin veya varlık güçlerinden her birinin özel bir
yaratıcısı ya da özel bir tanrısı bulunduğuna inanmaya dayalıdır. Bu, bir tür
türlü görürken, burjuvazi düzeninde yaşayan bir başkası dünyayı bir başka
türlü, bu çağda yaşayan biri de dünyayı bir başka biçimde görür. Toplumsal
35. Bence, Dehriler de buradan türemişlerdir. Belki, 'dehr' kelimesi de buradan gelmektedir. Çünkü
dehr, kronla
hareket etmektedir. Fakat feleğin cinsi arı olduğu için görülmez. Bu yüzden
sadece yıldızların hareket ettiklerini görınekteyiz. Bir yandan da, felekler, yerden
da öğeler daha aşağı duruma gelir. Peleklerden her birinin kendine özgü aklı
bulunmaktadır;
Birinci feleğin aklı, ikinci feleğin aklı, üçüncü feleğin aklı, dördüncü feleğin
aklı vb. Böylece feleku'l-eflak'ın aklına değin uzayıp gider. Bu sonuncu aklın
Bir felekte yerleşmiş olan bu akımlardan her biri, o feleğin hareketini yönetirler.
Her üst felekteki akıl, kendisinden aşağıdaki aklı yönetimi altında tutar.
olduğu gibi, mertebeler zinciri aşağıdan yukarıya doğru giden eski bir dünyadır.
Sınıfsal düzende her sınıf bir üst sınıfın elinin altında bulunmakta ve
altındaki tabakayı da elirlin altında bulundurmaktadır; her sınıf, bir aklın buyruğu
hakan oğlu hakan oğlu hakan olan ve bütün felekleri yöneten, yani bütün sınıfları
ve şernail demektir].
zinciri aşağıdan yukarıya ilerledikçe, her sınıfın kendine özgü aklı bulunmaktadır;
İşte, yer dört unsurdan -su, hava, toprak ve ateş- yaratılmıştır. Her unsurun
atsanız yine de yukarı çıkar. Çünkü kendi doğal yerinde bulunmak ister. Top102
iSLAM BiliM
rağı göğün tepesine çıkarıp bıraksanız aşağı dökülür. Çünkü kendi doğal yerinde
bulunmak ister. İşte bu, sınıfsal düzendir. Aristo' da aynı sözü söylemiştir.
Herkes hep, kendi sınıfında, doğmuş bulunduğu sınıfta kalmalıdır. Soyluyu
olur. Çünkü her bireyin kendine özgü doğal sınıfsal yeri vardır. İşte bu, topı
urobilimdir.
çeşitli soyların, çeşitli sınıfların bulunduğu şirktir. Böyle bir düzene, toplumsal
şirk ya da şirke dayalı toplumsal düzen veya toplumsal şirk düzeni adını vermekte
Niçin Çünkü sınıf, sülale, toplum, ulus ve soy şirki düzeni, toplumda dünyasal
sınıfsal şirki, aristokrasİ şirkini, ulus ve soy şirkini, toplumsal gruplar şirkini
düzeni sadece iyi yönde açıklamakla kalmayıp, onu kutsamakta; doğal, ezeli,
aile, eski bir sınıfsal düzende, aşağı olduğuna, kendisinin yoksun bulunduğu
özsel aristokratik değerleri bulunan başka bir aileden daha aşağı olduğuna
ŞERiATi 103
ve farklıdır böylece. O ailenin tanrısı, görkemli bir tanrı olup gökte de tanrıların
gökte de küçük ve zavallı bir tanrıdır. Bir ailenin tanrısı değersizse [bir şey
yaratıcısıydı. Falanca aşağı aileye, Beni Kilab Kabilesi'ne [ki adı bile kendisi
deriz; 'İtin enikleri adam oldular.'] gelince bu kabile, zavallı bir aileydi; açtı;
doğaldır kendiliğinden.
1- Soy Şirki Bu, İranlı tanı·ıyı Yunanlı tanndan bu iki tannyı da Hint tannsından,
Yunan gibi üç ayrı soyu, bunların aynlıklannı, bunlar arasındaki savaşı ve esas
olarak bunlar arasındaki özsel ve öğesel anlaşmazlığı tarih içinde ve her zaınan
için açıklaınaktadır.
Zeus ise Truva kentini ve kent halkını şiddetle lanetler. Hatta bu tanrılar,
36 Vişnu Hint tanrısı, Ahuramazda iran tanrısı, Zeus Yunan tanrısı [Çev.]
3- Aile Şirki Her sınıfın, bir dizi sınıfsal tanrıları buluıunaktaydı. Ailelerin
aile ve sınıfın kapalı oluşunu iyi göstermektedirler. Kapalı sınıf ve aile, bireyi~
kaleler gibi saklı kaldığı sınıf ve ailedir. Bir ailenin ya da sınıfın kapalılığınt,
ŞiRK TOPLUMBiliMi
aracı olagelmiştir. Dinin, uyuşturucu bir rol oynayarak hep halkın zararına,
ise, tevhidin dini dünya görüşü ile şirkin dini dünya görüşü arasında
· tarihin savaşı, bu iki dünya görüşü arasındaki savaştır. Tarih boyunca din,
çeşitli şirlder şeklinde hep toplumsal şirki açıklamıştır [ister iktisadisi olsun,
ister sosyali, isterse ahlakisi]. Yine tarih boyunca tevhid, olumsuzlayıcı, mücadeleci
ve şavaşımcı bir etken olarak, şirke dayalı dünya görüşüyle savaş halinde
dinin dine karşı savaşıdır. Bu şirkin, [İki tür şirk bulunmaktadır; biri açık şirk,
bilinen, çeşitli put ve tanrıları bulunan şirk, ötekisiyse gizli, tevhid toplumunda
ve tevhidi dinlerde gizlenmiş olan görünmez şirktir. Bu, müzınin bir şirktir.
Kitle, tevhid rengine bürüıunüş bu şirkin ne olduğunu, tevhidin ne tür bir toplumsal
şirki ezen bir etken olduğu ve tevhidin toplumsal ve tarihsel rolü açıklık
kazanır. Şirkin, beşeri şirk düzeninin, toplumsal şirkin, tarihe egemen din! şirkin,
sürekli olarak şirk dinlerinin resmi ruhanilerinin aracı ve kesesi dolu, halkın
olarak genel anlaında, sınıf ve grup şirkini ezen bir hareket olduğu anlaşılır.
Başka bir konu da, tarih felsefesi olarak tevhid konusudur. Söylediğimiz,
sınıfsal şirki açıklayan bir din olarak söz konusudur. Bu ikisinin savaşı, iki
sistemin savaşıdır. Tarih felsefesi olarak tevhid, başka bir konu olup başka
BEŞiNCi DERS
Bundan önce, İslaın öğretisinde tevhidin -altyapı olarak- dört yönü bulun..
d uğunu söylemiştim;
boş dünya görüşü ve boş insan -ve esas olarak boşluk konusu- adıyla söz
değildir. Abes, Kur' an' da da bulunan bir terimdir. Kur' an, bu terimi
Her ne olursa olsun, abes de bugün yaygın bir dünya görüşüdür; hatta
çağımızın belirgin dünya görüşüdür. Tevhid ise, dünya görüşü olarak onun
Önceki derste, tevhidin ikinci boyutunu söz konusu etmiştiın; Özel bir topluınsal
mı iSLAM BiliM
ve gruplar arası ilişkide söz konusu olan ve sınıflar arası ilişkiyi, bireyin
cephe almasını, birey-toplum ilişkisini, çeşitli toplumsal boyutları, kitle. altyapısını,
tadır.
Burada, tevhid ve şirk konusu toplumbilimsel bir felsefedir; iktisadi bir görüştür;
anlamdaysa, tevhid dünya görüşü, yani dünyadaki 'tevhid, varlıkla ilgili olarak
genel anlamda insani şirki ortadan kaldıran bir etken olarak söz konusudur.
TARiHSEL TEVHiD
Tevhidin üçüncü boyutunda, tarihsel bir görüş olarak, tarih felsefesi olarak,
tarihin hareketinde, insanlık, tarihin süregelen savaşında belirli bir cephe alış
buyurun- tarihsel, bilimsel bir görüş olarak tevhid, -hem bireye heın toplumainsan
ŞERiATi 111
bize anlattıklarının ve şu zaınanda söz konusu olanın tersine bir kelam konusu
ya da eski ve yok olmaya yüz tutınuş bir konu veya sadece bilimsel ve felsefi
koyar. Ayrıca, sadece bir tür zihinsel konu değil, amel, inanç ve karar altyapısı,
bir aydının, bir öğretmenin, bir yazarın, bir sanatçının, bir bilginin, özellikle de
bir makam karşısında duruşunda ve hatta bir aile sofrasında bile tevhidin varlığı
şirk mi, anlaşılmalıdır. Bu, basit bir iştir; çünkü tevhidden iz bulunmadığı her
Çünkü bu ikisi birbiriyle çatışıktır; her ikisinin bir arada bulunması ve hiçbirinin
de olmaması olanaksızdır. ·
olduğunu açıklar. Tevhid -ki kendisi, tarihsel harekette belirgin bir seyir çizgisidir-
iktisat, düşünce, siyaset vs. etkenlerİn- bilim karşıtı, insan karşıtı, insanın doğayla
olan bilim dışı ilişkilerinin, insanın insanla olan insanlık dışı ilişkilerinin,
iSLAM BiLiM
ihtisas ve arz gruplarında -her ne olursa olsun her bireyin bağlı bulunduğu
özel gruplar olarak- ne ölçüde işin içinde olduklarını ve her sınıfın, her grubun,
her toplumun, her ulusun, her beşeritürün özdeki sapmasında ve tarihsel takdirinde
öğreti, tarihsel çözümlerneye özgü bir görüş ve mantık, özel bir toplumsal
felsefe ve aynı zamanda dinin esas temeli olarak- tam anlamıyla, dinin,
sapmış ya da doğru şekliyle, insanın tarihsel serüveninde nasıl bir rol oynadığını
yenilgisinde ve zamanın tutsak edilişinde nasıl böyle büyük bir başarı elde
Dolayısıyla tevhid, dakik bir bakış ve mantıklı, doğru ve derin bir çözümleme
keşfetmesine yardımcı olmaktadır. Aynı şekilde, bir bilim, bir ideoloji türü,
dakik ve yükümlü bir biliınsel görüş türü olarak, yazgının önceden kestirilmesine,
insanı tanıma bilimidir, insan türünün ya da bir ulusun, bir kültürün, zamanda
varoluşunun bilgisidir. Yoksa var olan şey, ölülerin ardından gıybet etmek
olacaktır.
bulunmaktadır.
37 Egemen toplumsal düzenlere, hasta insan, özellikle de üçüncü dünya ve ona özgü sömürge insan
ve toplum
konuları ile ilgili olarak yeni ve ileri görüşleri bulunan çağdaş aydın Fransız yazarı Sayın
Tibormonde'nin [özel ad
tahmini olarak yazıldı-çev.] güzel ve yerinde söyleyişi. 'Olanaklı Dünya' ve 'Korku ve Umut
Arasındaki Dünya'
adlı eserlerinden birincisi Merhum Halil Meliki tarafından tam olarak Farsçaya çevrilmiştir.
Tibormende'nin bir
başka kitabı da 'Regard Sur L'histoire de Demain' [Yarının Tarihine Bir Bakış] adını taşımaktadır.
ALi ŞERiATi 113
TARi H iN ANLAMI
felsefesi anlaınında tarih, bundan önce olmuş olaylarla ilgili bilgilenrnek deınek
insanın oluş tarihidir. Bu konuyla ilgili olarak, Kur' an' ın bu işi ne denli temel
aldığını insanın yaratılış felsefesinde dile getireceğiın. Orada, Kur' an' ın, öteki
bölüınlere oranla en büyük bölümünün [Kur' an, göksel bir kitap, kurtuluş,
ahlak olmakla birlikte] tarihsel bölümü olduğunu, ortalaına olarak, Kur' an' ın
çok da tarihle ilgilidir. Ayrıca fı1lanca [yani ben], yüzde yüz ilahi, gaybi ve kalbi
bir konu olarak söz konusu etınekte ve kendisi için, bunları felsefi, akli ve bilimsel
neden ve hedef olmaktadır. Örneğin Kur' an' ı felsefi, edebi ve tarihsel bir
kitap olarak çözümleınektedir. İınameti bir siyasal rejiın gibi, toplumsal bir
önderlik gibi didik didik etmektedir. Şer' i bir hükınü, fıkhi bir emir ya da yasağı
vs. yavaş yavaş din, aklı ve bilimsel b.ir beşeri öğretiye dönüşmekte, ilahi,
İslam'ı bir ideoloji yapmak istemektedir. Oysa İslam, gaybi bir iman, kalbi ve
tüm insan bireylerinin gerçeği tek birey olup adı Adem' dir.
Milyonlarca bireyde, sonsuz bireyde, insan adında gerçek bir varlık bulunmaktadır.
Bu insan, olma halindedir. Bu, tarihin kendisi olan özel bir zamanda,
Dolayısıyla tarih bilimi, bir başka boyutuyla, bir başka yönüyle, geçmiş olayları,
iSLAM BiLiM
günden sonuna değin de Allah'a doğru sürecektir. Bu süreklilik, tarihsel bir süreklilik
tanıma felsefesinin duvar duvara komşusu olan ve dinimizde söz konusu edildiği
Buna göre tevhid, ilkin bir dünya görüşü olarak söz konusudur daha
altyapı olarak, üçüncüsü -ki bugün ele alınam gerekiyordu- bir tür tarihsel
ders olarak verilen3s anlamlarda değil elbette- söz konusudur. Din! geçmiş
ve tarih adına bize anlattıkları39 değil, tersine -belirttiğim gibi- insanın oluş
bilimi anlamında tarih, sonuç olarak da insanın keşfi, insanın geleceğine, kendi
Son ders, yani tarihin dördüncü boyutu, ahlak altyapısı ve değerler sorunu
anlamında, insan tarihinde insan bireyinin eğitiminde derin rol oynayan bir
etkendir. Çünkü insanbilim felsefesinde tevhid, İslam ve İslam-bilim öğretisi
38 Bu, geçmiş olayların [istisnai kişiler bakımından böyle değildir] aktarılıp anlatılmasından ibaret
olup
kahvehane hikayeciliğinden farkı şudur Bu, soğuk ve tatsız tuzsuz bir şeydir. Evet, bütün tarihsel
gerçeklerin
berbat edilmesi ... Tarihsel metinlerimizin tashihi için basit ve masrafsız bir iş yapmamız gerek. Son
derece açık ve net olarak, onların olumlu fiilierinin başına bir 'nun' [olumsuzluk edatı] getirebilir ve
olumsuz
fiilierin başından da bir 'nun' [olumsuzluk edatı] kaldırabiliriz. O zaman, tarih tashih edilmiş olur.
Dolayısıyla
bir kalemle, bir tarih kitabını yarım saat içerisinde tashih edebilirsiniz!
39 Yukarıdaki işlem, tarihten söz eden dini metinler ya da peygamberin, imamları n, geçmişierin
çehreleri ile
veya din ya da Şiilik adına geçmişte olmuş olay ve cihatlarla ilgili olarak bize anlatılanlar için de
gerçekleştirilebilir.
araç-gereç üreten hayvaıu, gülen hayvaıu, idealler oluşturan, ide yaratan insanı
insanın tamını şudur; İnsan 'tanrısal hayvan' dır. Bir hayvanı sadece tanrısal bir
varlık, bir ölüın günü ötesi, yani dünya ötesi [aşağılık] bir insan kılmakla kalmaz,
Tevhid, havada askıda bulunan bir bireyden, bütün varlığın dayandığı duvara
dayanan bir insan yaratır. Varlılda böyle bir dayanak bulan böyle bir kimse,
hiç bir rüzgarla, hiç bir selle, hiçbir kamçıyla, hiçbir tehlikeyle, hiçbir tehditle
korkak, titrek ve güçsüz insandır o. Bütün varlığı sımsıkı sarınış bulunan hayat
ipine sarılmak, her yelde, her fırtınacia oynayan ve ne olursa olsun bir yere
yapışmazsa yok olması kaçınılmaz olan bir saman değil, başkalannın yaslanabileceği
bir dağ kılar insanı tevhid. Bu yüzden tevhid insani değerlerin teınelini
ahlaki bir etken olarak ele aldım. Tevhidle ilgili olarak şu anda ele aldığım konular
ise, herhangi bir zamanda söylediğim bir sözün bundan başkası olamaz anlaınında
Üç yıl öncesinde ben tevhidi sadece bir ahlak altyapısı olarak söz konusu
ettiın [Bize anlattıkları anlamda ahlak, bireyle ilgili şeylere yarar]. Nasıl insan
oluştan sapma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu bir topluınsal hayat düzeninde
bu, bundan önce söz konusu olan ölüın, katliam, kölelik, sömürü, istisınar
geçmişte sahip olduğu rolden daha seri, daha derin ve daha yapıcı bir rolü
yönünü [yani dünya görüşü olarak tevhidi, toplumsal düzenin topluın bilimi
Dördüncü bölümde tevhid, insam dezaline ed,en bir etken olarak söz konusu.
İnsanın aline olma tehlikesi her zamankinden daha çok olan bir zamanda,
tevhid, insanın dezaline edilmesi etkenidir; insanın insanı, sağlıklı, büyük, yüce
anlatacağım. Elbette yetkin bir şekilde değil -çünkü bu iş, başlı başına bir yıllık
bir dönemi gerektirir- sadece bu öğretilerle ilgili olarak zihinde genel bir şeklin
alacağım.
kurucusu olan İbn Haldun'un tarih felsefesi. Onun çalışn1asının tek bir
kusuru vardır ve bu nedenle değerden düşmüştür. Büyük ayıbı da tümüyle
asla. Oldukça açık bir örneğini biliyoruz işte Zeyneb ve Jandark. Bu ikisini karşılaştırın;
olup riyazet ve i badete sığındıkları, hem de bunu cihat, Kur' an, vahiy, cem1et,
Yaptığı iş, her Müslüman'ın yapması gereken iştir. Sonra Hüseyin, duyuruda
bulunur; herkes duyar bunu. İki ayda ortam hazırlamaya çabalar. Sonra her
sindirdiği toplumdan sadece 72 kişinin bir çiçek deıneti gibi bir araya geldiğini
40 Sadece bizim açımızdan, hem de bu dönemde değil, 50-60 yılının o müslüman Arap toplumunda
da ister,
Hüseyin'i islam'ın sembolü, temeli ve ölçüsü olarak bilen -çünkü kişiliğini tanımıyorlardı- bilinçli
insanlar olsun,
ister bu sözleri anlamayan fakat onun Peygamber ailesinden geriye kalan ve onun ailesinin belirgin
bir çehresi
olan biri olduğuna inananlar olsun -ki onlar, en azından verasete, aileye, kana ve mensubiyete
inanıyorlardıbunları
anlıyorlardı.
kalbinde yalıuz kaldıktan sonra savaşımını öylesine süreğen ve kesin bir biçiınde,
bulunmayan ağlayıp sızianan güçsüz bir kadına çevirdiler. Biz ölü acizlerin
biri şöyle der; Kalk ve Fransız saltanatının yeniden kurulması için kıyamet.
Sonra uykudan sıçrayarak velveleler koparır. O zaman, Batı'nın böyle bir yükümlülük,
bilinç, hedef, kişilik, öğreti ve ilham biçimi taşıyan birinden nasıl bir
İbn Haldun, ilk kez olarak, toplumbiliıne, toplumsal felsefeye ve tarih felsefesine,
süren aynı anlam ve yöntemle varlık kazandırdı. Değerli konumu biziın katımızda
öyle takdir edildi ki, niçin fıkh1 bakımlardan doğru olmayan şu hükmü
dile getirmiş, şer' i bakımdan vs. olan şu şeyi söylemiş diye sövgü yönelttiler
bilimsel yöntemidir; söz konusu olan, insan toplumunu, hareketleri bir nedenselliğe
İbn Haldun'un dili yenidir; bakışı kuru, dakik ve biliınseldir. Onda hem
toplumbilim bulunmaktadır hem tarih. Her ikisini bir tek algılar ki, gerçekten
de bir tektir; bir tek varlığın iki boyutu, iki yüzüdür. Toplum, durağan tarihtir
2- Vico.
diyalektik konisini tersyüz etmiş, ama her şeyini korumuştur. Kendi söyleyişiyle,
onun konisinin kaidesini yere oturtmuş, gökten yere çevirmiş ve yere ait
kılmıştır.
Toynbee' dir. Kimileri -ki ben onlardan değilim- İbn Haldun' dan sonra
Toynbee' den daha büyük birinin gelmediğine inanmaktadırlar. Ben, bu son iki
rüşte ermiş bir felsefe biçimine girmemiştir henüz; kendisine ait olup bireysel
yüzde yüz felsefi olan bir ekol biçiminden toplumsal bir ideoloji biçimine
getirmiş, ona olumlu ve yapıcı bir şekil vermiştir; ama oldukça derin
irfaru bir insanbilim biçiminden genel beğeni görecek sığ bir insanbilüne dönüştürmüştür.
Heidegger' in varoluşçul uğundan daha işe yarar cinsten dir, ama Heidegger' in
ne bir dergiye adııu atmış, ne de bir söyleşiye katılmıştır; magazin adamı değildir.
söylemek istiyorum ama Avrupa' da bir şey keşfedilince, Bizde de var; önceden
Tarihi tek bir süreğen akış ve bireysel iradelerin, geçmiş kişiliklerin, kah.
ŞERiftTi 119
rak algılayan ve ona bir gidiş çizgisi ve yazgı bağışlayan özel bir bilimsel görüş
Zerdüşt dini de -ki dünyanın bütününü dört döneın, her dönemi de üç bin
yıl olarak kabul eder; her bin yılda bir biri gelerek insanlık tarihini harekete
geçirir, sonunda da Suşiyant gelerek zamana son verir ve insanın yazgısını değiştirir-
bir tarih felsefesidir. İntizar, Medeb-i İtiraz [İtiraz Öğretisi Bekleyiş] adlİ
yazıda belirttiğin1 gibi, bizim İmam-ı Zaman' a inaıuşıınız da bir tür toplumsal
bir akış olduğuna inanmadan ahir zamandan söz etme olanağı yoktur]. Bunlardan
Son olarak da İslam ideolojisinde ele alınan İbrahimi tarih felsefesi buluıunaktadır.
41 Tarih felsefesinin büyük çehrelerinden biri olarak bilinmekle birlikte Croce [1866-1952]nin tarih
felsefesi
yoktur. Fakat o, tarihi felsefe olarak bilmektedir. Croce [italyan filozofj, toplumbilimin ve tarih
felsefesinin kurucularından
ve önemli çehrelerinden biri olmakla birlikte -yaygın kanının tersine, tarih felsefesine inanmaz-
burada
söz konusu ettiğim anlamda Croce, tarihin felsefeden başka bir şey olmadığına inanır. Tarihi, bilimsel
öz taşıyan
ve benim de -birey olarak- onda toplumsal özsel savaşım içinde olduğum bir akım şeklinden
çıkarmıştır. Tarihi
felsefe şeklinde algılar; oldukça derin bir felsefedir bu. Fakat ben, hangiderdimize yaradığının
somutlaşması için
başka birtakım konulara -dinT, bilimsel konulara ve çeşitli öğretilere- eğiliyorum. Yani dinle,
bilimlerle, sanatla ve
edebiyatla ilgili son derece derin, güzel ve değerli -mantıksal, bilimsel, felsefi vb. açıdan- konular
bulunur da
konusu etmem. Onlara karşı olduğum için değil, eylemin esas oluşuna inandığımdan. [Villiam James
ve benzerleri
gibi de değil elbette.] Eylemden soyutlanmış olan her şey eylemsizlerin işine yarar; bütün konulara bu
anlamda
bakıyorum. Bugün toplumumuzun derdine bir çare olmayan her şeyin yanlış olduğuna inanmıyorum
elbette;
gündeme getirilmesinde aceleye gerek olmadığını düşünüyorum. Kimi zaman ayda iki üç ya da dört
mektup
geliyor çeşitli yerlerden. Örneğin içme suyu bulunmadığı anlaşılan bir köyden -ki adını hiç
duymamıştım- bir
mektup geldi bana. Mektubun yazarı, eğitmen ya da öğretmen olmalıydı. Mektubunda şöyle yazıyordu
Bayım!
Sorun şu Adem'in bacı-kardeş olan kızları ve oğulları birbirleriyle nasıl evlendiler Sevgili bayımı
Sen ki
Alemşir'de yaşıyorsun; sorunun sadece bu mu Yoksa senin huzuruna gelip Hz. Adem, kızını ve oğlunu
nikahlamanı
HÜMANiZM
Skolastik, bir tanımda, asaleti göğe bağışlayan, yeri ve yer insanını olumsuzlayan,
Skolastik -ya da Katolisizm veya orta çağda var olduğu biçiıniyle din- asaleti
değer, felsefe adına olan her şeyi ve tüm manevi boyut ve tecellileri, Tanrı'nın
zatından kaynaklanan her şeyi asil ve değerli sayar. İnsanın türsel hakikat
ve gerçekliğine ait olan her şeyi ise kokuşmuş, pis, değersiz, ölücü ve kötü
olarak niteler.
karşısında insanın asaleti. Skolastik sanatçı, insanı kötü görür; çünkü Tanı·ı'yı
ise, yeni baştan, insana doğru gelir ve insanı teınel alır ve insanın gerçek
Sanatta da böyledir; İnsan, güzelliğin temeli olur ve insan vücudu, oldukça güzel
bir olgu olarak, resiın ve heykelin temel kaynağı durumuna gelir. Bu yüzden,
42 Çıplak insan -heykel ya da resim olarak- göğün asaleti karşısında insanın asaletine dönüş
anlamındadır.
insan ve Tanrı arasındaki rekabet -ki sürekli bir rekabettir- hümanizm felsefesinde ve hümanizm
Tanrı'nın hizmetinde yer alır -onların söyledikleri anlamda- soıu·a da, Rönesans'la
Buna göre, hün1anizm ilk olarak eski Yunan ve Roına' da vardır. Ortaçağ
ise hümanizın karşıtı bir dönemdir. Sonunda Rönesans' ta; hümanizm tecelli
HÜMANiST ÖGRETiLER
öğretiıni, Tamı ve dine göre değil topluınsal akıl ve mantığı temel alarak
döndüğümüzdeyse milli ve dini olanın arası kapanır, her ikisi de bir olur.
Doğulu görüş, felsefe ve algılamacia insanı tanıınak için en iyi temel, Doğu
efsane ya da öykü biçiminde veya dini bir gerçeklik biçiminde olup tarihsel ya
daremizlik veya seınbolik bir gerçeklik oluşu öneınli değildir. Çünkü bir diıi.in
olarak zihnimizde taşımamıza neden olan etkenlerden biri, İslaın' ın insanı nasıl
inanç, buyruk ve gelenek insana ve insanın nasıl oluşuna, nasıl olmak gerektiğine
tarihi kıssalardır. Ama ne yazık ki, en küçük mitin, en aşağı edebi eserin tashih
edip çözümlemesi yapılan, yüz kez felsefi, bilimsel ve dinsel yorumu yapılan
iSLAM BiLiM
lenınişken, bunun tam tersi olarak Doğu' da, tüm bunların yerine hela adabına
dair eserler yazılmış olup bunları uygulayacak olursan ömrünün tümü boşaltmak
için harcanınış olur. Doğu' da, mitlerin açıklanması, ilgili eserlerin tashih
de duruın böyledir.
Ne olursa olsun, Hint' teki, Çin' deki, İran' daki ve Maveraüıu1ehr mitolojilerindeki
felsefesiyse İbrahimi kültürde ve bu cüınleden olarak Kur' an' da yer alan Adem
kıssasıdır. Sonra, bu konuyla ilgili olarak sonsuz tuhaf ve şaşırtıcı olan birçok
Böylece varır dayanır İbrahim öğretisindeki Adenı kıssasına, Kur' an' daki ve
olarak.
TOPLUMBiliM
İslam' dan elde edilen, Kur' an' dan çıkarımı yapılabilecek bir toplumbilimi tanımak
yolunda bir ortam olarak görülebilecek bir toplumbilimi ele alacağız. İslam
hassas bir konu ortaya çıkmaktadır; Kur' an' dan tarih felsefesi, insanbilim ve
öğelerin ilk kaynakları ele alınmaktadır. İlk kaynak -ki İslam oradan
alınmalıdır- kitaptır. Ötekisi ise Peygamber'in ashabının yaşayışı ile İslaın öğretisinin
ŞERiftTi 123
sinimimiz vardır; ilk İslam metinlerinde tanıtıldığı üzere.43 Sonra, öteki kahramanlar,
tanıma gereksiniınimiz bulunmaktadır. Ayrıca bir site, bir geçici örnek insanı
tophiın, bir ınodel, bir maket, son derece sade fakat oldukça aydınlık bir toplum
örneği olarak Medine toplum tipinin tanınmasına da. Aynı şekilde ınodel
birlikte bugün için değil, geçmiş için iyidir. Ne var ki bu zan1anda artık eskimiştir
inançlarımı söylediğimi sanan bay gibi. Oysa sadece birtakım sözleri aktarıyordum;
gerçeği anlaması için daha önce gelip daha çok oturması gerekiyordu
oysa. Başkaları da fazlaca oturmayıp eski olan her şeye karşı olduğumu söyleyebilirler.
hangi yolda ve nasıl yürümekten söz edilmektedir, en iyi sonuca ulaşmak için.
daha ivedili, daha hassas ve daha öğretici olan. -ki hep yeni ve gündeındedirideallerinin
sadece soyut bir olgu olarak onun üzerine konuşup onu tanıtırsak, belki
43 ilk islam metinlerinde ortaya konulup tanıtıldığı şekilde Allah'ın tipini tanımak -ki Tanrı birdir-
doğrudur,
44 Bugün, din esasları [tevhid, nübüvvet ve mead] ve mezhep esasları [imamet ve adalet] sınıflaması
hiçbir sorunu çözmez, bu çağda islam'ın kendisini tanımak için düşünsel açlığımızı gideremez.
da onu hiç anlamaınış, hiç tanımamış oluruz. Şia imamlarını tanımak için -
ki şiındi onlarla ilgili olarak sıralanış numaralarından başka bir şey bilmiyoruz;
geriye kalan cüınleleri aktarıp açıklamaktan başka ve soyut bir biçimde çevre
tanıyacağızdır.
Ali meselesi -tanınması gereken bir kişilik olarak- heın Şiiliği tanımak için, hem
Ali'yi [bu mucizevi olguyu] Peygamber' den sonraki Medine'nin dar alanından
alıp tarihin ve insan toplumunun Medine' sinde, içinde tarihin bütün kahramanlarının
Ali'yi onun rakibi olan halHelerin karşısına, onun hakkını gasp eden ama
bir niteliği vardır; gasp edicilik Ebu bekir' i geçip Ömer' e varıyoruz; aynı özelliklerin
yanında Ebu bekir' den daha olumsuz bir niteliği vardır onun. Çünkü
gasıp olmasından başka sert ve yüzeyseldir de. Ali'yi tez, Ömer'i ise antitez
bir sıfatı da eklemek suretiyle; aristokrat olması, ailesinin elinde oyuncak olması,
keşfederiz.
üzerine titreınektedir o.
hatalı ve bencil Müslüınan bir sahabi konumundan yavaş yavaş zorba bir
dönüşürler. Karşıciaysa Ali, ınutlak adalet, ilim ve isınet biçiminde tecelli eder.
kutbu, şeytan şekline bürünür. Sonuçta da Ali, kimi mazlum kitlelerin duygularında
Allah'ın simasında görünür. Ali'nin karşıtı, artık hatalı, fasit, fasık bir
Müslüman, bencil bir yönetici değildir, Mütevekkil' dir, Timur' dur, Cengiz' dir,
Atabekler, Timurlnlar v.b dir ki İslaıni yönetici adıyla İslam toplumunda yönetimi
yoksun olurdu. Sonuçta tarihte cinayet, zulüın ve iblislik olmasaydı, her şeyini
tarih ve toplum temelinin her biri çelişkiye dayalıdır. Fakat bu, hikmet yönü
bulunan ve mantıklı bir ilişki taşıyan bir çelişkidir. Cahiliyet mantığı, kuru
zihinsel ve biçimsel şekiller mantığı olan Arist-o ınantığı -ki biziın havzalanınızda
olsaydı, İslaıni hayat ve hareket olarak algılardık, donuk sabit sınırlarını, biçimini,
iMAM ET
Bir kaç yıl önce İrşad' da Camie Şinasiyi Ünımet ve İmamet [Ümmet ve İmamet
iSLAM BiliM
tım ki basılmaktadır, okursunuz. Orada, somadan zihnime gelen bir konu dışında
söz ediyorum;4s yani ideal biçiıninde insanda var olan zihinsel gerçekliğin belirginleştiricisi
ve tanımlayıcısı olarak. ·
Üınmeti -ideal toplum olarak- Marx'ın sınıfsız toplumuyla ya da J.
gibi çeşitli düzenler olsun, ister çeşit çeşit ideolojiler olsun, örneğin Saint
olduğu son aşaınaya ulaşıyoruz. Burada artık hümanizm söz konusu değildir.
Her zaman için Tanrı'ya doğru giden bir insandır ve biz, tarihte hep o
insana doğru gitmeliyiz. Ona doğru gitmek için insanın silahı öğreti, ideoloji
ve imandır; fakat kalıtsal olarak donuk gelenekler biçiminde, bir tür kavimsel
değerler, bir tür yüklenmiş, telkin edilmiş, boyun eğdirilnliş hükümler biçiminde
bir iman değildir bu. Bilinçsiz, duygusal ve içgüdüsel bir iman da değildir
da alınayıp tersine, bilinç bağışlayıcı bir bilinç öğretisi biçiminde, insana sürekli
HEDEFiMiZ
ve sınırların ötesinden gelen her şeyi peşin peşin kabul edenlerdeniz. Kendisine,
karşı bilinci olan ve ciddi işler yapması gereken kişiyi aydın olarak biliriz.
ideoloji biçiınine sokalım. Eğer mü'ınin isek ister avam güruhundan olalım,
ister bilginler ve din alimleri arasında yer alalım, dinimizin maarifini ve İslami
bilgilerimizi -ki son derece değerli maddelerdir- meslek, erek ve ideoloji yapısında
yani İslami bilgileri kendi İslaıni bilinç ve inancımıza araç kılınalıyız, İslaıni
aydınlık ve açık olan iki arzu yolundadır; Birisi, kendimizin -bu zaınanda, bu
çağda ve bu sınırlı ve bilinen koşullarda, olanaklarda var olan bir grup olarakdüşünsel
dek sabretmelisin ama taın düzeliş hiç bitmez, Öyleyse toplumu kendi haline
bırak Gördüğünüz gibi, güzel ve aldatıcı bir cümle; oldukça korkunç ve İslaın
dışı. Çünkü İslam, bize bireyin, toplumu düzeltme yolundaki çabası olınaksızın
düzelmeyeceğini öğretmiştir.
Eğer görüşüınüz bulunursa ve İslam bizim için ideoloji şeklinde söz konusu
Çünkü dünya görüşü, düşüneeye bir tür aydınlık vermek, göze bir tür bakış
· İlim bir nur olup Allah onu dilediğinin kalbine yerleştirir. Allah'ın kalbe
hep maddedir]; tersine insani öz bilinç ve bilinçlice inançtır. İnsanı fazıl ve bilgin
değil, bilinçli ve savaşımcı kılan bir ilimdir. Ebuzer'i yaratan ilimdir, İbn
Sina'yı değil.
olan bu İslam, eğer bizim için ve toplumumuz için bir bilinç şekline girerse,
iSLAM BiliM
sorualı iki aşama değildirler. İslam; namaz kıt oruç tut, derken ayıu zamanda
beniın ham tezimi olgunlaştırınız, daha yetkin kılınız ve ortak görüş ve bakış
çizgimizde daha yeni konuları keşfediniz. Çünkü ortak bir bakış ve metot bulunduğunda
sizlerden her biriniz kolaylıkla bir araştırmacı olabilirsiniz ve bu
alanda uzman olan -ama meto ts uz- bir bilgin' in zihnin de yeri olmayan konular
sembollerle uğraşan ben her gün yeni bir şeyler söylediğim ve bu konuyu
kardeş katili değildir. Tersine, birini Kabil, ötekiniyse Habil yapan bu toplumsal
düzendir; bir tür özel eğitimin ve özel bir rejimin gereğidir. Bu cinayet,
çaresiz kalır. Bu sırada işte, bir karganın başka bir kargayla dövüştüğünü
de var. Bu, insan olma, A.dem'in oğlu olma gurur ve benine karşın
felsefi ve ahlak! bir yorum getirınek olan ara güçlerin sembolü. Kabil cinayet
kara olduğu için, uğursuzluk sembolü olduğu, birlerce yıl yaşadığı, leş yediği
ve hep pisliği, uğursuzluğu ve kötü haberi anlattığı için özellikle. Tüm bunlar,
Kur' an' dan öylesine yeni konular elde ettiler ki tefsir uzmanları için -
öz bilinçsiz topluma. Böyle bir öğrenim için, bu dershane -bu geniş yüzeyi
başlangıç, genel bir çağrı, genel bir toplanma, oldukça genel bir ortam hazırlama
öğreniın kazanmak için yeterli değildir. Ama olur ki, dört beş bin kişilik bu
dershane -ki bir yüzme havuzu gibidir- kanalize olur ve katılanları, dinleyicilikten,
durumuna getirebilir. Ancak böyle bir çevre, bilgi arayıcısına güven bağışlayabilir,
karşın onun sapınası olanaksızdır. Çünkü hem bilinç kazanmalda hem de yükümlü
oluyorum böylece.
İnsan, iki iş yaparak inançlı, mücahit ve akide sahibi olur; Birincisi, çalışmalda;
dereceleri vardır; öyle çabalamalı ve çalışmalısın ki, iman sende bulunan bir
sıfat değil, senin özünün bir parçası olsun. İman senin varlığının bir parçası
tasavvur edilecek cinsten değildir- bir biçim alır; Hayat, inanç ve savaşımdır,
başka bir şey değil. Ki böyle bir tanım, arnelde son derece şaşırtıcıdır.46
inançlı olmak için ikinci iş, bir düşünsel havada yaşamak ve soluk almaktır;
bir iki dershaneyle, dört beş kitapla hava oluşturulamaz. Düşünsel hava,
her yeri tek bir ışıkla, tek bir ısıyla, tek bir oksijenle dolup taşan bir fezada soluk
alıp verdiğin1iz zaman oluşur. Yani öğrenci olan ben, İslam-bilim dershanesinden
Böylece benzer bir düşünsel hava oluşur ve insan böyle bir düşünsel havada
kimselerin de hava ve fezaları vardır. Soluk alıp verrnek için bir yer bularnayan
bizleriz sadece.
Maddeler, bana düşünsel gıda veren öğeler dizgesidir. Dil ise, o ideolojiyi
çeşitli şekillerde, çeşitli söyleyişlerle, çeşitli teknik araç gereçlerle ve çeşitli metotlarla
bir dizgeyi bir grubun hizmetine sunn1aktadır. Bu araçlara her iki grup
mescitleri, minareleri hatta ceride [haç]leri -ki hepsi fezayı tebliğ, telkin ve
Buna karşılık, bizimse hiçbir şeyimiz yok; her şeyi yaratmak d urumundayız;.
Hem havaya uygun ortarn -ki bugün yoktur- hem havanın zihinsel
46 Bu cümle, daha sonraki dönemin şairlerinden birine ait bir şiir dizesidir, ama mazmunu Hüseyin'in
sözündedir.
AL TlN CI DERS
tek bir çizgide ve tek bir yönde olmuştur. Elbette çalışma türüne,
korumuştur.
Bu savı kanıtlamak için iki örnek vereyim; Birincisi, basılmış duruında bulunan
olarak çatışık ve somut duruındaki o iki kutuptan başka bir kutup yoktu [çeşit
Birincisi, siyasi çehre ki bir yanda batı, bir yanda doğu bulunuyordu ve bu
iSLAM BiLiM
maldaysa da; çünkü hem Hıristiyanlık vardır ve hem rnateryalizrn, o özel anlamıyla,
belirgin ve Batı düzenini belirginleştirid bir çehre olarak bir karakter olabilir.]
düşünsel durumun, akll ve bilimsel koşulların izin verdiği ölçüde bu iki kutbu
bulunan vasat ve orta yolcu bir öğreti olarak [ki İslami görüşün materyalist
bir alt yapısı, idealist bir üst yapısı bulunmaktadır ve toplumsal bakırndan
kuzeyinden Asya'ya ve Fars körfezine dek olan yerleri yönetimi altına alan büyük
UMUTSUZLUKTAKiUMUT
·ve saldırılarının nişan tahtası olduğun anda, tam o anda, kendilerini yana
gelmeler, buna sahip olup onunla temas kurmak, onu da razı etmek yollu olmayan
arkadaş ve yoldaş olanlar, mesele daha büyük, daha hassas ve daha belirleyici
dayanır inancım.
NiÇiN VARlM
varım. diyen Descartes ile Duyumsuyoruın, öyleyse varım. diyen Andre Cide'
söyleyeni çoktur; Okum var, öyleyse varım Albert Camus, şöyle der; Başkaldırıyorum,
karşı, doğaya karşı ve düzene karşı ve olmaya karşı itiraz ediyorsam, öyleyse
varıın. Yine ona [Camus'a] Sen dünyada bir sorumlu tanımıyorsun, Tanrı'ya
inanmıyorsun; kendin için itirazını duyacak bir karşı taraf kabul etmiyorsun ki.
Öyleyse senin itiraz feryadının ne anlamı olabilir İşitınek için bir kulağın olmadığına
için itiraz etmiyorum. İtiraz etmemek elimde olmadığı için itiraz ediyorum.
mevcut durumu kabul etmiş, ona boyun eğmiş ve benimsemiş oluruın. İtiraz
örnek edindim. Bütün ömrüınce ettiğim her feıyat, gösterdiğiın her çaba ve
iSLAM BiLiM
yine de soluğum izin verdiği ölçüde feryat ettim, konuştuın, bir şeyler
sahip olma umudunu taşıyan ve başarınayı bekleyen kişidir; Gittiği yolun sonunda
yolu seçen, hiç bir etkenden asla yenilgiye uğramaz, hiçbir etken onu yenemez.
GEÇiŞ DÖNEMiNDE FlRSAT ISTIRABI
Sürekli olarak, bu nesil için az bir fırsatın kaldığını, bu nesil geçerse, artık
dökme insanlar yara taeaklardı böylece. Özgür olan ve seçme yetisi bulunan ve
iınan kazanma ıstırabıın ve yeni eaşkuyu taşıyan bir nesli, hazır kalıplara bir
çünkü bir iki yüzyılın işi değildir kesinlikle. Bir şeyler yapmak isteyen için
ne kadar fırsat vardır Yoksa Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyan için, yarın ölecekmiş
soruınluluk, insan, halk, zaman ve inanç meselen söz konusu olduğunda sanki
yarın ölecekmişsin gibi ve bundan başka bir parça fırsatın olınayacakmış gibi
yetmiş yıllık örnrün tamamı bireysel hayatını, işini ve kişisel kazançlarını düşünmek
yorumlara giriş ir. Yoksa her şey için geç bile kalınmıştır. Bu işlere en
ŞERiATi 139
sizin varlığınızda bir ışık parlamaya başladı ansızın ve bana umut bağışladı,
umutsuzluğum -ki dinim olmak üzereydi- ilk kez yaralandı. Kurumun çağrısına
ve dersime olan akınınız bana umut verdi biraz olsun. Ve bu, yitıne ya da
toplumda yalnız kalma kompleksi olmayan benim için [çünkü hep değerimden
çok not aldım, onaylandım ve bende bir ukde oluşmadı] öğrenmeye olan aşkınızı
Bütün bunlarla birlikte, bir süre sonra kalıcılar elenip kalırlar, gidicilerse
-ki çoğunlukturlar kesin- giderler diye bir korku vardı yine de. Ama böyle
olmadı ve umut daha bir güçlendi. Yine bunun yetkin bir umut bağışlainayacağını
Hep inanmışımdır; eğer on kişi olsa, bir yükümlülük, bir hedef ve iınan
dolu bir cebimiz ve hatta sadıkça, hiçbir kayıt ve şart olmadan inanç ve
birkaç bin görevliye, birkaç kat binaya, büyük bir örgüte ve birkaç milyonluk
Biz, tüm bunlar olmadan, en azından görsel ve işitsel bir konuşma derecesinde
yapıyor, ders veriyor. diyenler için bir cevap -tam anlamıyla doyurucu
olanlar ve sadakat, inanç, coşku, hararet, kan ve yakin sahibi olan öğrenciler
için en azından bir araştırma, bilim ve din kurumu sınırları içinde, bu kurumda
bir şey yapmak mümkün olmadıysa, en azından aklım~n yettiği şeyi söylemiş
olurdum, böylece.
yolunda bir umut taşımadan. Fakat gördüm ki, hiçbir aracımızın olmamasına,
olanca engellerin karşımızda durmasına karşın, hatta daha çok yardım, destek
do lma da, bir iman, bit coşku, bir mesaj, bir ilham. Bilmiyorum bir şey, tü ın
göğüslerden, tüm boğazlardan bir ses, bir ahenk, bir hareket ve bir ruh, sadece
sıradan bir cevap değil, ciddi, bilinçli ve yükümlü bir cevap olarak yükseldi.
Bu, sizin sesinizdi, ömrümün tüm umutsuzluğunu alt edip bana umut bağışlayan.
düşüncesi, inancı ve toplumu için bir işe başlamak isteyen herkes için umut
olanağı olmadığı için, burada birkaç hususu bu yılın son dersi olarak
-ki üzerinden bir yıl geçmektedir; ideal biçimde değilse de, çünkü olamazdı,
aydınlatmak için bir ortamı olan bir yıldı- ele almak istiyorum, konulardan
ardında dolaşan bir grup için meselelerden birçoğu bahane olabilir. Bu bahanelerden
bizim dinsiz oluşumuzdu [elbette suçlanan bendim]. Sonra yavaş yavaş, Şiiliğimiz
güçlük çıkardı, ama bunun [Şiiliğimizin] inkarı güçtü. Doğru bir Şiiliğe
· sahip olmak için ölçütlerimiz yanlış oldu. Git gide daha yeni meseleler ortaya
inançları İslam ölçütlerine sığmadığı için mahkum etmektedirler. 1360 yıl soma
Yani El-Ezher' de iki kanat; aydın ve bilinçli ile gerici ve eski; iki çelişik kutup,
biri işte budur. Ali'ye bir bakınız; Hariciler ve Beni Ümeyye ona saldırmaktadırlar.
fasid, zalim, gerici ve kirli insanlardır. Bu iki kesim, bir doğru yolu ezmek için
umutlar uyandırıldıkça, bir grubun bu yola olan inancı ve imanı arttıkça, bir
Bunlar hep doğaldır; her şey doğaldır. Esas olarak, toplun1sal konularda, baş
gösteren her şeyin bir açıklaması vardır. Bu yüzden insan öfkelenip sinirlenmemelidir,
koparılan yaygaralara cevap olarak. Derler ki; Dine dayalı böylesi işler, her
yerde Bu işlerin yararı yok demektedirler. Biri çıkıp demiyor ki Peki sen
Yedi sekiz kişiyle bir yerde oturup portakal soyarken ona buna saldıran bir
kanat vardı. Eli kalem tutanları, bir adım yürüyenleri, bir şeyler yapanları ezdilden,
ta ki başka bir yıl, başka mecliste herkesi tekrar ezip kendisini yeni baştan
arandırıncaya dek.
alimin, zayıf bir kurarn sunması ya da ters bir söz söylemesi olanaksızdır.
aydının bir adım olsun kayması olanaksızdır. Bunlar, hep ar namus tertemiz
vaziyette, hiç bir suçlamaya uğramaksızın yaşayıp giderler. Ancak eli işte ayağı
AYDlNlN YÜKÜMLÜLÜGÜ
turucu ve zehirleyici ınadde halinde şırınga edildiği, toplumun geri bir avam
toplumu, kırsal ve bedevi bir topluma dönüşmekte olduğu bir toplumda, böyle
eğmiş olanı ayağa kaldırmak aydının işidir; Başucunda bağırmalı, onu uyandırmalı
dönüşür. Bir sanatçı -ressam, şair, oyuncu, filmci, yazar, çevirınen, bir konuşmacı,
bir öğretmen- toplumun ve toplumun en saınimi insani ve bilinçli öğelerinin
· Bir yolda ve bir hedefte, ressam fırç~sını yazar kalemini ve şair kelimeyi
toplumda oluşan bir harekette herkesin tek bir işi yapmak zorunda olması ve
bireyleri için seçmesi ve ilerlemesi gereken yüzlerce iş türü, binlerce çeşit olanak
ve her işte, bir çağın büyük hareketinde ve bir soyun, bir toplumun ve insan
İslam Peygamberi'ne bir bakın; Medine'den Mekke'ye doğru bir cephe hazırlamıştır.
Hassan bin Sabit bir şairdir. İnsanlar ve binekler hareket halindeyken Hassan,
Şairlere sert ve acımasız ilk darbelerini -vahiy diliyle- vuran ve onları toplum
Bu, bir şairin de, topluınsal sorumluluğu içinde şair ise, kendi büyük yükümlülüğünü
girişinde -ki birinci cildi basılmış olup daha çok bu girişin aynısıydı- şunu söylediın;
olsun, ister bugün- eğer ciddi, etkili, pişkin ve toplumsal ve düşünsel düzenleri
toplumun içine hareket bağışlamış ve bir Rönesans yaratmıştır, Eğer geri bir
gerilemiş, donmuş ve kendi çizgisi dışında kullanılmış bir din ise, aydınlar ileri
tarihte. Hemen burada, Yeniden Çarmıha Gerilmiş Mesih adlı kitabı okuınanızı
ve bilinçli bir aydının Katalik Hıristiyanlığın yüzsuyunu nasıl yok ettiğini
acıdır, tükür, dünya malıdır!- parıltısına, başka birinin keşiş efendinin işbirliğiyle
el atmasına davettir.
olanağı yoktur. Fakat oldukça ileri bir aydın -dünya çapında- Kazancakis
gibi, geri, durgun, halk dışı, ruhu uyuşturucu, iradeyi felç edici, zihinleri ve bu
dünya hayatından umutsuz ve bizar kılıcı bir etken olan Hıristiyanlık karşısında
halkla konuşur. Mesih dini adına halkı uyutmakta ve zehiriernekte olan gerileme
uyandırır, düşmanı ezerek silahtan arındırır. Dine karşı din, işte budur.
O zaman nasıl olur da İslam topluınu Seyyid Cemal'i tanımaz, dilini anlamaz
her kelimesi bir taşı parçalayan Kur'an'ın kendisi ve Ali'nin, Ebuzer'in sözleri
şekil alınıştır ki, tarih boyunca Şia olına savında olan ve bugün Ehl-i Beyt' in,
elbisesini, resmi vaiz elbisesini giyerek İslam dinini tebliğ için var olan mescitte
ve tekkede, bir adam, baştan ayağa Ali'ye, takipçilerine ve Şiiliğe karşı aşk ve
sevgiyle dolu bir halka dönüp Ebuzer'e-ki Ali'nin en saıniıni, en sadık takipçisi
takip etme ve onu sevme yolunda kurban olınuştur- sövınekte ve onun aleyhinde
Bu, sapına şeklinde İslam' a girmiş bulunan tüm öğelerden bizi haber li kıla
yıl önce ortaya çıkmış olan gelenek ve törenlerden birçoğunu İmaın Sadık
çevresine feleke yapmak istediler; dairemsİ bir cadde. Fakat eski ya da dini
Ceddinin kabri çevresine feleke adında dairemsİ bir çarşı bina edilir. O zaınan,
iSLAM BiliM
verildiği son iki yüzyılda bu kitaba dönüş -Ferhat Abbas'ın deyişiyle- İslam
toplumunda uyanışın, söınürü karşıtı savaşın ve sömürü karşıtı ciddi bir hareketin
kimseler, her gün, tasavvur edilemez bir şaşırtıcılık yakalıyorlar ki biz inananlar
için de şaşırtıcıdır.
Fransız General Sustel'in söyleyişiyle dini kitap olmayan ve onun Bu, geri,
kitaptır. dediği -ki bence Kur' an' a yapılan en büyük övgüdür bu- bu kitap,
nasıl oluyor da başka bir yeri değil de sadece ve sadece ölün1 ve mezarlığı çağrıştırıyor
gitmesinin dışında din alimi için bile böyledir. Yoksa Kur' an ne programdadır,
birisi şu ki, kelli-felli bir kişi girdiğinde bir yere, salavat getirirsin. Başka bir
biriyle alay edilmesi gibi. Bunlar, senin, salavat için oluşturduğun kullanım
salavatı ciddiye alamaz. Çünkü sen salavatı o hale soktun ki yuhalamaya, alay
SELEFiYE
Frantz Fanon ve Ahne Cesaire Avrupa'ya cevap vermek için -ki siyahları
çağırırlar. Bu yüzden Fanon ve Cesaire için her hareket, her renk, her şiir ve
ki son derece ileri bir davranıştır, ama küçük bir düzeltmeye gereksinimi
Profesör Gibb, nüshalarımızın basımı için bir vakıf kurmuştur. Öyleyse, geçmişimiz,
onların olmuş ve Paris ve Londra müzelerine vb. gitmiştir. Kırılmış tabut, paslanmış
da bize gene böyle adilee davranıyorlar! Öyle ki onlarca tashih edilmiş ve basılınış
kafaında, zihniyetçi, zahitçe, bireysel, vehimsel bir din, soyut dünyaya boğuluş
dini olarak betimlenınektedir. Sonra da Sigfried gibi bir bay, şöyle diyor; Sizin
vereliın böylece. Tarih adına, bilim adına, din adına, ahlak adına, edebiyat adına,
Biz, Kur' an' daki bismillahın be' sinin zihniınizde neyi çağrıştırdığını araştırmak
Mü' min, Kur' an' ı kapatıp öper ve rafa kaldırır, Kitab-ı mukaddes bir nesne
haline getirir. Fakat aydın, dini bir kitap olduğu için onu olumsuzlar. Bu arada
da, Kur' an gibi bir kitabı bir nesneye dönüştüren, onun karşısına geçip ona
yıl boyunca -ya da daha fazla- zihinleriınİzin betimlediği sahte yüzler arasından
tanıyabilmek için Kur' an' a dönmeliyiz. Tüm bunlar içinse bilince, yükümlülüğe
vurgununu yeıniş İslam toplumuna ruh vermek için yapılan bir işti.
Ama bence onların çalışma üslubu tam değildi [Benim Seyyid Cemal ve Abd uı' a
olan duygularımı siz biliyorsunuz. Çünlü onlardan epey söz ettim. Onları sadece
tam başarılı olamamalarının nedeni olan yöntem eksikliği şuydu; Seyyid Cemal,
ama pratikte ise halkın dışından başlamıştır]. Sonuç olarak da İslam ülkelerinin
sarayları, sultanlar ve İslam halifeleri onu bir top gibi birbirlerine pas
felç etmek için onu arka arkaya bombaladılar. Bugün de bununla uğraştıklarını
görüyoruz.
ona inanmamaktan başka bir şeydir. Avam kafası ise birini eleştirdiyse
başlattı. Çalışması' ve yenili ği, oldukça etkili olduysa da yine de Kur' an, toplumların
adamları hem de ruhaniyet adamları egemen sınıfın birer parçası olup güç ve
maddi toplumsal ya da manevi resmi güç sahibi olan biri riske girmez ve durumun
.götürdükleri eğlenceli oyuncaklar haline getiren ilk coşkulu Şiilerdir. İlk kez
mertlur halifeye biat etmeyi, Alevi imama biata yeğlediler. Çünkü Şii rejim
yeni çağrıyı daha çabuk kabul ettiklerini görüyoruz. Öyleyse bu genel bir kuraldır;
her hareket karşısında, makam ya da güç ve servetleri bulunan kin1seler,
şeyi yitirmektedirler. İşte Abduh da Seyyid Cemal'in yaptığı gibi, harekete kural
olarak işin sonunda harekete geçen bir yerden başladı. Bu yer, koruınası.
düşünsel kişiliği eski ilimler içinde şekillenıniş bulunan bir sınıf ya da gruptur.
Seyyid Cemal ile gelınemişler, hatta onu felç etınişlerse, Irak'taki, İran' daki, Mısır'
daki, Cezayir' deki, Tunus' ta ki, Marakeş' teki, Lübnan' daki Suriye' deki vs.
zamana ve düzene bağlı oldukları için hicret yenilikleri yoktu ve her değişikliği
biri azledilıne tehdidiyle karşı karşıyadır; parası olan biri tedbirsizlik ederse
zarara uğrar, bir yeri bulunan, bilimsel, ruhanı ve toplumsal resmi bir makamı
söz ve fiili değildir sadece; her ikisinden de öneınlisi, risaletini yerine gelinnede
başladığını görüyoruz.
Ad, haysiyet, ünvan, kanun, para, mülk, makam, yer rütbe vb. şeyler isternek
ve bunlara sahip olmak, bunların korunması ve istediğiıniz şeyi elde edip korumak
Asil bir savaşıma başlamak için halka, özellikle de genç nesle ve aydınlara
olacaklardır.
umutlarını kestikleri bozuk bir toplumda ansızın bilinçli bir inanç ve düşünce
sıyrıldıklarını göstermiştir.
Ben kendim, Avrupa' da tanık oldum; en pis öğelerden olup en kirli işlerle
yasak olan ayyaşlıklar diyarı olınuş ve kadını erkeği, dünya ayyaşlarının kötü·
Düşünce ve iman hareketi, ortak bir yön ve hedef kazanmak mucize yaratır.
baba vaazlarıyla değiştirilemez. Tersine, bir düşünsel kalkışla, bir bilimle, iman
gerçekleşebilir böyle bir mucize. Bu ise, her ınucize gibi seri, öngörülmez ve
Hem bilinçli olan ve hem de değerli insanı sermayeleri bulunan biz Müslünlanlar,
için her şeyin içini boşalttılar], hem de bilinç aşılaınak, soruınluluk ve hayat
teknik araçların varlığındaki bütün insanı değerleri yok etmek yolunda çalışan
genç nesillerde insani değerlerin yaratılması için yükümlülüğümüzü duymalı
saf suyunun içine çamur akıtan kokuşmuş suları keşfedip ayıklamak ve tarihte,
yani bizim her şeyiınizi yok etmek, bozmak ve ayaklar altına alınak için
hep düşmanın elinde bulunan o güçlü araçları. Çünkü doğayı tanımak için
nasıl bilimsel, bilinçli ve etkili metodumuz varsa inanç, iman ve kültür kaynaklarını
tanımak için de bir metot vardır ki bu ınetotla, bize ulaşan her şeyi yeniden
gözden geçirmeliyiz.
Nasıl, kimi besin maddelerinin içinde birtakım zehirli besin maddeleri bulunma
iyice konh·ol ediyorsak, din, kültür, tarih, edebiyat ve sanat adı altında, yememiz
Bu yüzden resmiliği, işi, büyük olanakları, gücü, haysiyeti ve- yüzsuyu bulunanlara
yol soınutlaştığında o harekette ancak Bilal-i Babeşi'nin bir rolü olabilir; bu rol,
hiçbir güçte, hiçbir sınıfta ve hiçbir ilim havzasında, Yunan ve Bizans akademilerinde
bile olınaınıştır. İman, böyle bir insanı coşku yu, böyle bir beşeri bi' seti
NE YAPMALI
vardır ki zamanı, durumu, dünya koşullarını, dini, imanı, kültürü, bütün sorunları
Şimdi elimizin işte olına zamanıdır; hiç kimsenin, kendi kendisinin kafiri
yere dek, bir program hazırladık ki bu onun ilk planıdır; I-lam ve tamamlanabilir
rehbersiz olmak nimeti. Bu iki nimetle, bir murad peşindeki müritlere dönüşınediniz
dinlesin- bir sınıftan, bir tür değerden, bir makamdan ve bir çağrıdandır. Sizinle
bizim ortak yönümüz -hep birlikte bizim- ve bağıntıınız ise iman, inanç, ortak
Burada, bu işte, kimse olmanın, kişilik taşımanın bir grubu kendine çekebileceği
ne bir kişilik yer almaktadır, ne bir isim, ne bir resim, ne bir makaın, ne
öpmek, şirkin ve köleliğin sembolüdür. Birinin müridi olan biri, bir kimse olmak
Ebu Sa'id Ebi'l-Hayr, va' zetrnek üzere bir mescide davet edilmişti. Gelenler,
Allah bağışlasın, kalkıp bir adım öne yürü yeni. Konuşınasına başlamak
üzere ıninbere daha yeni oturmuş bulunan Ebu Said şöyle dedi;
YEDiNCi DERS
alınması gereken başka önemli konular kaldı geriye. Fakat tevhid son bulası
tevhid de ele alınınalıdır. Yoksa tevhid ile bu üç sütunun birbirlerinden ayrı oldukları
sanılır.
sütundan her birine ulaştıkça toplum, insan ve tarihi tevhidl görüşte ele almamız
yapılar üzerine kurulu bulunan inançlar ve arneller dizgesi olarak ele almalıyız.
Sonra, ideal toplumda ümmet, tevhidden özel bir zarf, özel bir anlahtn
ve özel bir tecelli olınaktadır. Ayrıca, ideal insan konusunda, tevhid -en teınel
anlam ve yön olarak- ele alınmalıdır. Dolayısıyla bundan önce dile getirilen
şey, üç sütunda, ideoloji, ümmet ve tanrı benzeri ya da tanrı gibi insanda [kiıni
dile getirilmektedir. Buysa, tekrar anlamında alınayıp tevhidin, bir konu, bir
inanç ve bir temel alınasının yanı sıra her şey olduğu anlan1ındadır ve her
böyle yapınazsak, bunun anlaını, tek bir ruhu bulunan tek bir vücuttan,
tevhidden söz etmeyip tersine, bölümleri birbirinden ayrı ve dağınık olan bilimsel
mead vb. gibi bölüınlemeler yanlıştır. Çünkü sadece tek bir temel vardır;
Bir temel olarak tevhidin tarihsel bir görünüşü vardır ve özel bir tarihsel
bir rol üstlenmektedir. Ayrıca, bir temel olarak tevhid, aynı belirleyici
güçle ve en büyük hedef, dayanak, dört dörtlük etken ve insan oluştaki, bireyin
yarayış biçimini ve bir insan olma hedefini göstermekte olan sistem dizgesindeki
taşımaktadır aynı rolü. Burada tevhidin tarihsel rolünü ele almak isterim.
İslami bir şekil almışsa da ... Doğu'ya özgü olan mantık ve felsefe diyalektik
olanıdır ve çelişki ve hareket esas ve temeli dini ve felsefi doğu görüşü
bilginler -dindarlar değil; çünkü din bilimciler, dini ve değişimini biliınsel açıdan
Yani din1 ruh, tasavvur ve zilu1iyet, insan toplumunda ilk başta ortaya
tarihçiler ve din bilimciler gibi ele alan din adamlarından birçoğu da, peygamberlerin,
ilkel ve geri şekliyle müşrik olan, dini sapkın olan ve tapınınasi şirk
Bu tez için bir akll, bir de nakil delil getireyim; Tarih, geçmiş dinlerin şirk
türlü türlü tanrılara, doğa güçlerine, gizli gayb1 güçlere tapınma dönemlerine
Akli delil ise şudur; Esas olarak, tevhidi anlaınak ve tevhid düşüncesine
ulaşmak için gelişıniş bir görüş, bir değişim, bir uygarlık ve bir düşünce dönemi,
çözüınleınekten- aciz olan ilkel insan, tevhidi -ki dış dünyanın çeşitli neden
sağlığı, kutlama ve yası, ölüın ve hayatı, bahar ve güzü, bela ve bereketi tek bir
Zihninde böyle bir bağıntıyı kurmaktan aciz olan ve çeşitli etkenlerle karşı
çeşitli belirtilerden temel etkeneve tam etkene ulaşabilir. Böyle bir gelişmişlik
gücün, tek bir neden ve kudretin varlığını anlayabilir. İşte orada tevhid görünüm
olarak- önceki te zin tersine, tevhidin ve tek tanrıya tapınmanın din1· görüşün
başlangıcı ve şirkin insan topluıniarında ortaya çıkan bir sapma olduğuna inanır.
Bu sapmanın nedeni de, yavaş yavaş tarihteki ilk tevhid düşüncesini güçsüzleştirerek
cehalet, zulüm, fesat ve gerçek karşıtı, insan karşıtı ellerdir. Dolayısıyla bu tezde
önceki tezin-ki şirk tarihle ve ilk insanla birlikte dağınuştur ve tevhid zihnin
Burada benim iki görüşüm var; Eğer bu önceki ilkel şekliyle -ki bütün tarihçiler
diniere doğru izlersek, önce şirkin saptanması ve sonra git gide mabudların,
ulaşınamız doğrudur. Fakat daha fazla dikkat göstererek konu üzerinde kılı
kırk yararcasına düşünür ve daha dakik çözümleıneler yaparsak ve bilginierin
genel yargılarının etkisi altında -ki daha çok 18. yy.dan başlayarak yaygınlaşmıştır-
yetiniyorum.
Dünü dünlük bir görüşle, bugünü de bugünlük bir görüşle tanımak gerekir.
Şunu defalarca söyledim; Geçmişle ilgili, başka hava ve çevreye ait konuları
Fakat aynı olgu [çok eşlilik] başka bir topluınsal düzende, başka bir tarihsel
Kadın Konusu].
anlamlar almaktadır. Örneğin sakal tıraş etmek, kırk elli yıl önce -mü'minler
ve sapma olarak görülür. Yine şimdi, Kuzey Aınerika' da sakal bırakan biri,
ınanevi ve insani bir eğilim taşıınasıdır [sapma olup olınadığını bir yana bırakalım].
Oysa aynı sakal bırakma işi, başka bir çevrede başka bir anlam taşıınaktadır.
Tevhidin, şirkin çatışığı olduğu yolundaki yeni görüşü İslam bize verıniştir.
bulunmaktadır. Eğer ben şu nesnede özsel, gizeınli ve gayb1 bir etki bulunduğuna
olurum. Çünkü manacılık şirktir. Hatta bir kişiyle ilgili en küçük övgü -
tapuuna değil- şirktir. Tevhid meselesi bu kadar hassastır. Bu yüzden şirkle bir
Fakat sıradan insanın zihninde şirk ve tevhidi montaj olmuştur ve bir dizge
filozoflar -asil İslam! görüş ve algıları bulunanlar hariç- her felekte bir güç, bir
kişilerle bir tür şirke bulanmış ilişkiyle -ki İslaıni tevhid bakımından anlaşılır
değildir, ama onlar için tevhidle bir çelişkisi yoktur- tam olarak manacı ya da
puta tapar ya da kişiye tapar gibi davranan çok liınse bulunmaktadır. Son
derece yüceltme, saygı ve kutsamayla onlardan bereket, güç, şifa, kudret, izzet,
kitabı eve getirildi. Bugün değerli olan her şeyi kabristanlardan toplamalıyız;
İlla ilellahil ınasir ve İnna lilah ve inna ileyhi raciun. Bunlardan olup her
iSLAM BiLiM
sadece ölüm dünyasına özgüdür. La havle ... diyenlerse havle ve kuvvete her
kişi ve her nesne için inanmaktadırlar. Çünlü herkes ve her şey için bir övgü
okuınaktadırlar. Tıpkı, bütün ömründe bir kaside yazıp ınemduhun yerini boş
bırakan ve kim gelirse boş yeri onun adıyla dolduran ve ister devlet adamı
olsun, ister iktisat adamı, ister ruhani olsun herkesi memduhu yapan hemşerimiz
Bunun tevhidin şiarı, onunsa şirk işi olduğunu bilmiyordu. Şirk ve tevhidi
güçleri yoktur ve her olgu için bir tanrı olduğunu söylerler ve tevhide de
Allah'ın elinde olduğunu, ama her biri özel bir alanda uzman olan ve bir bakıına
işin içinde olan daha ufak tanrıların bulunduğunu söylerler. Fakat her iki
Gandhi, Tagor ve Radha Krişnan gibi insanlar, sadece ineğe tapar olmayıp
dini, öyle bir yücelikte anlamaktadırlar -Radha Krişnan gibi- ki Allah' a kulluk
eden ben bile o makama erişemem. Budha heykeline tapınan büyük Budist hakimler,
onun asaleti olmadığını ve vürud amacıyla değil, reca amacıyla ona seede
şeyin sorumlusu değildir. A vamı ezen kişi, kendisini temize çıkarmak istemektedir.
yorumlar getirmiştir.
ispatında Avesta, son derece dakik bir örnektir. Avesta'nın en eski bölü.,.
ŞERiRTi 161
ve en asil bölüınünde Ahuramazda tek tanrı olup Ehrimen [Şeytan] in, kötülük
bir zat, asil bir cevher gibi, Ahuraınazda'nın dengi olarak onun rakibi
haline gelmektedir.
En eski dini Hint ınetinlerinde -Upanişadlar, Veda, Rig Veda gibi en eski
Hint efsanelerinde- Krişna, tek taıu·ıdır ve şöyle söyler; Dünyanın her yerinde
herhangi bir insan her kiıne tapındıysa bana tapınmıştır; tanrısına ne ad verirse
İlk Hint dinini tanrıyı ne ölçüde tek bildiğini ve tevhidi nasıl bir varlık düzeyinde
görüyoruz. Fakat zamanın geçmesiyle -bin, bin beş yüz yıl sonra- Budha'nın en
der; Tanrıların sayısı, insanların sayısını geçti. Sonra iş öyle bir yere varır ki
doğubilimcilerden biri -ki tanınmış bir Hindulogdur- bir kitap hazırlar, tanı·ı
adları dizini olarak; öyle ki eğer Hint ileri gelenlerinin, bilginlerinin ve tarihçilerinin
adlarını kapsayan bir dizin hazırlasak o kitabın onda biri bile olmaz.
öteki tanrılar, tür Rableri bulunmakta olup her biri dünyadaki bir gücün ve
gerçekliğin sembolüdür.
Kron' dur. Yunan mitolojisinde yapılan az bir betimlemeye göre neyin nesi
olduğu, nasıl geldiği, ne delille ilk onun olduğu, sonra ötekilerin geldiği ve
Kron, Zeus'un anası ve Zeus ile öteki tanrıların yaratıcısıdır. Yani tanrılar
Kron şeklinde, İtalyancacia Çron şeklinde telaffuz edilir. Eski İran dilindeyse
Heran ya da Harin' dir. Arapçası da aynı olup daha sonra Dehr olmuştur.
Nehcü'l Belağa'da Dehr, bir ilah adı denilmektedir.
Yunan Mitolojisi kitabında -ki bir dilbilimci tarafından yazılmış olup son
derece değerlidir- Yunan tanrılarının kelime kökleri verilmiştir. İşte orada tanrılar
tanrısı Zeus' u Kron'un oğlu olarak kabul etmekte. Kron' dan önce hiçbir
Yunan, Hint ve Çin vb. efsanelerinde o derece bir felsefe ve gerçek gizlidir
yoksa dört bin, beş bin yıl öncesinin bedevi insanının bu dereceye
Arap dili ve edebiyatında dehr [ve onun etkisiyle de Fars dili ve edebiyatında
göstermektedir.
Bu tasavvurdan ve tasvirden, ilk önce Kron'un bulunduğu ve sonra da öteki
ŞERiATi 163
tıklarından dolayı Yunan tam·ılarının kalpleri kan ağlamıştı. Fakat yavaş yavaş
yumuşar ve Zeus halkla uyuşur, insanla dost olur ve Fromete'yi -ki insaıun
sembolüdür- bağışlar.
bir bahtsızlık ve uğursuzluk nedeniyle, bir dış güç, Zeus' u bir fatih adıyla
medeniyeti Maveraüm1ehr' den, üç bin yıl önce ya da dört bin yıl önce Yunan' a
dan Yunan'a gelen bir yabancı olınası, önceleri Fromete'nin -Yunan halkının
ve insanın seınbolü- düşmanı olması, onu zincire vurması, fakat yavaş yavaş
tarih olarak sonraları ortaya çıkmıştır. İkincisi; Kron, eski tanrıdır ve Zeus, ondan
Zeus'un diniyse halk karşıtı, insan karşıtı bir dindi ve herkes bu dinden
dolayı sıkıntı içinde yaşıyordu. Son olarak; Yeni egemen düzen, Zeus adına,
Yunan halkına bindirilir ve Yunan halkı yavaş yavaş, onca pisliğine, kasavetine,
uğraınaktadırlar.
Tarihte de böyledir, yani önce sınıfsal tevhid vardır, sonra da sınıfsal şirk.
Durkheim, geçmiş tarihte, ilkel toplumların, tek bir gövde halinde bulunduğunu,
her kabilenin, her toplumun bir birey olduğunu, bir ruh taşıdığını söylemektedir.
Bugün de uzak noktalarda bir köyde bulunan eski tip ailelerde, bir aile tek bir
olan tevhiddir; bedevi ve vahşi kabileler düzeninde tevhid totem biçimine dönüşür.
olmakla birlikte dış görünüşte ve özsel seçimde oldukça geri bir putperestliktir.
kabilesinin tek tateminde tapındığı kavram tek tanrıdır. Durkheim, buna sosyalizm
tersine]. O şöyle demektedir; Eski toplumda -ister aile olsun ister köy, ister
asaleti, bireycilik ve bireysellik] egemen olduğu, her ailede beş bireyin, örneğin
bugünün tersine. Fakat eski ailede topluında ve kabilede tek 'ben' bulunmaldadır
Niçin toplu ruhun vahdeti İlkel toplumlarda bireysel mülkiyet, sınıf, soy ve
taşımak ve ınantık bakunından ileri bir alim olmak gerekir. diyen Huıne gibi
toplumun biz'i birkaç ben' e dönüşür ve toplum birkaç sınıfa, sınıf birkaç kesime
dönüşür. Her bir tanrının buyruğu altında birkaç tanrıça bulunur. Gökte,
dünyada, fizik ötesinde ve insanın zihninde bir Panteon oluşur, tanrılar bir
ınanzuıne haline gelirler; büyük tanrı ortadadır, küçük tanrılarsa onun çevresinde
dönüp dururlar. İşte bu çok tanrılı dünya görüşü, taın olarak, sonraki
üstün, varsıl ve yoksul, patron ve serf diye bölünürken gökte de tek Tanrı, hayır
ve şer tanrısı olmak üzere ikiye bölünür. Toplumda ortaya çıkan hayrın ve
ÜÇLEME
Sonra egemen sınıf, tarih boyunca, tek malik, tek efendi olan, parası ve gücü
üç boyutlu oldu ve efendi olan, elinde kırbacı bulunan ve başka bir şeyi olmayan
egemen güç, gelişerek üç çehre altında halkı alt etti; Bir çehre, iktisadi gücün
tezahürü oldu; bir çehre siyasi gücün tezahürü haline geldi; başka bir çehre
halktan ayrılarak halka egemenliği Tanrının temsilcisi sıfatıyla elde ettiler. Ya166
iSLAM BiLiM
ratılışsal ve insanı bir sürükleniş biçiminde sürekli olarak güneşe yönelen bir
zerre gibi Tanrı'ya doğru sürüklenen ve aşk besleyen halk, bu aracılara tutsak
büyük bir toplumsal güçtü- bu sınıftan bir grubun elinde bir yorum
Bundan önce kırbaç vuran kişi, eğitme işini de üzerine aldı ve soysuz, vahşi
bir arada yapıyordu. Yavaş yavaş her şeyin gelişmesiyle tek sınıf, üçlü tek sınıf
şeklini aldı. Sonra ise, iki boyutlu, iki sınıflı düzenin açıklayıcısı durumunda
Sayıları birden çok olan bu tanrılar, yaratıcı değildirler. Bu inancı sabit kılan
bizden çok daha dindardı. Musa ortaya çıktığında halkı şöyle korkuttu; Musa
dininizi elinizden alıyor, sizi dinsiz yapıyor. Tanrılar bize ve size gazaplanacaklar;
Mısır yok Olacak Bugün bile, Firavun' un tarihi, dini, mezhebi, tapınma
Firavun hikayesi söyledikleri gibi sadece bir efsane değildir. Tarih onu
'Ene Rabbikum illa ala'. Yoksa 'E ne halikakum illa ala' demeıniştir. Yani demiştir
Şirk tanrılarından hiçbirinin adı, yaratıcı anlamına gelmez; hepsi baba, sahip,
İbrahim'in tevhid1 anlamını bulmaktadır. Çünkü eğer İbrahim baltayı eline alıp
putları kırıyorsa bu, cahil bir grubun yanlış yere mabud olarak benimsediideri
gürz ise diridir, varis istemektedir; tarihsel bir olay olarak değil, toplumsal bir
Tek 'biz' toplumunun hakim ve mahkum diye iki sınıfa ayrıldığı ve tek insanın
[Adem] aşağı ve üstün, efendi ve köle [ben ve sen] diye ikiye ayrıldığı
ortaya çıktı. Bu dinde tek bir güç olan egemen sınıf [Kabil], ilerleınenin etkisiyle,
ve ku ts al ruh.
İlginçtir ki Kur'an küçük bir sureyle son bulınaktadır; Hem de istiaz [Allah'a
Kur'an'ın sonunda. Anlatıın biçimi oldukça anlaınlıdır; Allah, Nas [Halk kitlesi]
İkinci ayette; Halkın yöneticisi olan sınıfın mülukiyet [malik alına] gücü,
üçüncü ayette; İslam dışı mezhepte ilahı bir öz, ınaverai ve görsel bir yapı taşıyan
olarak Hükün1 ancak Allah'ındır Din tümüyle Allah'ın olur. ve 1Mal Allah'ındır
elinde olduğunu, Peygamber'in bile bu işte bir rolü olmadığını, onun işinin
kiıni dilerse yola getirir, kimi dilerse sapıklıkta bırakır, Bil ki sen sadece bir
hatta insanüstü bir kişilik ve soy, ilahi bir ruh ve nur taşıyıcısı durumuna getiren,
göğün iletişimini sağlayıcı, Tanrı ve insanlar arasında bir aracı olduklarını ileri
süren ve bu yolla halkın duygu, düşünce ve iradesine zincir vuran; hepsini dinf
istibdat4B rejimine tutsak kılan, dinin gerçeğini çıkarları doğrultusund~ saptıran,
kendi sanılarını Allah' ın kitabına [Kur' an' a] nispet eden, halkı kendilerine tapınmaya,
olarak bilen baskı ve sermaye sınıfıyla birlik olan sınıfsal rolü ortadan kaldırmaya
çabalamaktadır.
eylemdir. Akıl ve bilgi üzerinde egeınen bir güç, hareketin, ilerlemenin gerçeği
Bu küçük surede bunca tekrar niçindir Kul e' uzu bi rabbin-nas yeterli
değil miydi acaba Hayır, yeterli değildir. Çünkü halkın efendileri o ilahi'nnas
ediyorum, ama ben sizin rabbinizim, diyebilirlerdi. Allah, 'nas'ın sadece bir
şekilde Durkheim' in dediği gibi, ilkel toplumda -göçebe sosyalizmde- tek ruh,
İşte bu yüzden, tanrılardan söz eden tüm efsaneler içinde hem tek tanrı
48 Terim, merhum Naini'ye aittir. O, meşrutiyet döneminin seçkin alimi olup son dönemin bilgin ve
ilkel iktisadi, sosyal, sınıfsal eşitlikten kölelik, çatışma, sınıf, sömürü, aldatma
düzenine doğru olınuştur. Tüm dinlerde, geçıniş altın çağa bir özlem v~ zulüm;
bir Kızılderili efsanesinde[!] bunu görebiliriz]. Dini tevhide dayalı o genel eşitlikten,
ilahi tevhid vardır [Radha Krişna'nın söylediği gibi]. Daha sonra tarihte soy,
sınıf, aile, grup ve değer ayrılığı oluşınuştur; bu ayrılılda uyumlu olarak da,
ilahi ayrılık, yani şirk vardır. Şirk, sınıf ve soy düzeninin toplumda iyiye yoruluşu
olup sonradan ortaya çıkmış bir düzendir. Tevhid ise, tarihin ilk döneminden
ın, sadece ona tap mak, sadece onu övmek, ondan başkasından yardım
onun dışında hiçbir şeydeki, hiçbir topraktaki, hiçbir kişideki hiçbir güce, hiçbir
Dolayısıyla tevhid, hem bir vuruşta, insan toplumunun iki çatışık kutbunu
ve ortaya atılan sahte Ahura ve Ehrimen savaşııu yerle bir etmek ve kitleleri
değildir.
sadece anlaına ve bilme yetisiyle değil, tüm vücutlarıyla, ateşin deriyi ve eti
yakışını olduğu gibi duymalıdırlar. Hakikat, Allah, yarın, kulluk, hidayet, erdeın,
ahlak -Eflaturı, Aristo, Konfüçyüs, Lao Tzu ve Budha'nın söz ettikleri gibikonularına,
alınan konulara dalarak ümmi halka, kitle hayatına ve mahkum kesime yabancı
sarsılınalı, bir mazlumun boynuna zulüm çizgileri çizen bir kırbaçtan gazaba
gelmeli, tarih boyunca yeryüzünün varisi olan ve insana, tanrılık tahtına, tanrılığa,
üçleme [üç tanrıcılık] ve ikicilik [iki tanrıcılık]- tarihsel şirlten [yani insanlık
tarihinde çok soyluluğun, çok özlülüğün, çok sınıflılığın dini, felsefi ve metafiziksel
karşıtı, şirkin inanç alt yapısını olumsuzlayıcı olan tevh~din, güçlü, köklü ve
devrimci bir tarihsel rolü bulunan, insanın serüvenindeki tarihsel birliği, soysal,
SEKiZiNCi DERS
AHLAK FELSEFESi
YA DA AHLAK FELSEFESi
bugün de her zamankinden daha çok gündemdedir; Bir insan nasıl yaşamalıdır
Nasıl bir tavır takınmalıdır Bu iki sorudan önce de daha hassas bir soru
Bir inanç olarak, özellikle de bir dünya görüşü olarak tevhidin nasıl bir rolü
özellikle büyük, faal ve geniş zihinlerinde tevhidin bir dünya görüşü biçiıninde
söz konusu olduğu kimseler için, ahlak sorunu, hayır ve şer sorunu, özveri
etkileri taşıyabilir ancak Yoksa tevhide inanmanın kendisi, her başka öğretiye,
her başka dine, her başka çağa ve her başka kişiye olan inanç gibi tanımayla iç
içe olmazsa etki ve yarardan uzaktır. Bizde eksik olan; inanç değil, tanımadır.
Bu konu, sadece tevhidde değil tüm dilli konularımızda da söz konusudur. İşte
bu taıuma eksikliğimiz yüzünden, bütün inançlarımız kısır ve sonuçsuz kalmış,
son derece içeriksiz, ayağa düşmüş, yoksul ve cazibesiz bir kelime olmasındandır.
iSLAM BiLiM
BiLiMSEL AHLAK
ve tasavvuf ruhuyla karışık kelam ilmi, toplam olarak, bizim ahlak dersimizi
tasavvufl görüşle, içrekçilik [Batınilik], züht ve tezkiye ile bir karışım oluşturur
de aynı yola başvurmakta, hiçbir şeye inanmayan biri de yine aynı araçları
asil olsun, bir şey değişmez. Eğer bunların asilliğinde de kuşku varsa, ödevleri
açıktır.
konudur. Değer ise, yararlı, ters, kimi zaman da çelişik özel kavramlar ya
Buna göre, değerin kendisi, insanı, biri yararcılık ve çıkarcılık açısından, ötekisi
de değereilik ve değere önem verme açısından dikkate değer olan iki olgu ya
ALi ŞERiATi 117
itmeye zorlamaktadır.
Bir birey için bir çıkarın bulunduğu herhangi bir yerde kişi, bir şey için çıkarı
bir yana ittiyse, elinin tersiyle onu ittiyse, onun, bir değer karşısında bulunduğu
Fakat kendi canını -ki can bütün çıkarlar için en iyi ölçüttür, en büyük çıkardırverdiğinde,
Daha alt aşamada, en alt aşamada bir yer vardır ki örneğin bir kahvede arkadaşlannızın
çıkarı göz önünde bulundurmadan yardım etmeniz bu gruba girer. Orada sizin
için bu iş asil olmuştur, çıkar karşısında bir değeri seçmişsinizdir. Yani değeri
Sen gül bahçesinde gül derersin, o ise ocakta tezek. Ve ben O'nu hafife aldığını
övmüştür; çünkü yararlı bir iş yapmaktadır. Gül dereni ise yenniştir; çünkü
teınel konularındandır.
Mevcut insan, daha çok yarar ve çıkara eğiliınli olan insandır. Arzu edilen
ve ideal insan ise, olınası gereken, bütün öğı·etilerin, bütün sanatların ve bütün
çıkara feda etmektedir çoğu kez. İdeal ve arzulanan insan ise tam tersine, çıkan
DÜNYA VE AHiRET
49 Gül bahçesinde gül deren adam yararsız, boş bir adamdır. Ötekisi ise yararlı bir insandır Bu,
sonunda bir
ocak yakıp yemek ve ekmek pişirir; bu işe yarar. Ama ötekisi, gülleri derer; gülün bir yararı yoktur
ki! Bizim bu
bireyle, değer ve yarar konusundaki ihtilafımızın ne derecede olduğunu görüyoruz. Çünkü o övme ve
yermeyi,
yarar elde etme esasınca yapmakta, bizse onun yermesini değer esasınca anlamaktaydık.
coğrafik mekanlar yoktur. Dünya bir sıfattır. Ahiret ise bir tür aşama, görüş,
algılama ve çıkarımdır. Yani bu tek şey, benimle bir tür özel ilişkide dünyevi
bir olgudur ve bunun tersi olan bir ilişkideyse ahiretlik bir olgudur. Hz. Ali
[a.s.] nin Asım b. Ziyad Harisi'ye yaptığı tavsiye bu konuyu ortaya koymaktadır;
Eğer bu büyük evi, bu serveti -ki yüzde yüz maddi bir şeydir- halka hizmet
yolunda, büyük bir iş yapma uğrunda harcadıysan, bu ahiretlik bir olay olur.
Eğer aynı şeyi, kişisel çıkarların için, özel hayatın için ayırdıysan, zulıne, günaha,
Fakat fizik ve fizik ötesi konusu, soyut ve somut konusu, aynı, duyumsanan
ve gerçek [objektif] bir olgu dan, zihinsel, ruhani ve ideal bir olgudan
söz etmek ayrı bir konu, dünya ve ahiret konusuysa ayrı bir konudur.
Aına benle olan bir tür ilişkide ahiretlik olınaktadırlar; bir başka tür
ilişkide de dünyevi. Bu yüzden, kimi zaman, din! bir edim, zihinsel bir görüngü,
fizik ötesi bir iman dünyevi olmaktadır. Kiıni zaman da yüzde yüz iktisadi
ve maddi bir görüngü, cisimle, servetle ve refahla ilgili bir görüngü, teknik ve
maddi olanaklarla ilgili bir şey, ahiretlik olmaktadır. Fakat bu çelişki, hepimiz
Kur' an' da nerede fazlıtllah sözü geçmekteyse, orada maddi servet anlamı vardır,
iman ve bilgi değil. Ve şu üç terim; her üçü de Kur' an' da ve hadiste maddi
servet anlamına gelen maruf, hayr ve Allah'ın fazlı, Kur'an'ın maddi ve fizik
50 Hemen belirteyim ki bana Niçin Kur'an ayetlerini istediğin gibi yorumlayıp tevil ediyorsun
Örneğin balçık,
Adem kıstasında senin sandığın anlamda değildir. diye eleştiride bulundular. Bu kavramların remiz
ya da özel
gerçeklikler olduğuyla gerçektir ki Adem'in yaratılışında, Kur'an Hamain mesnun [Kur'an, 1526] ve
Salsalin
Kelfahhar [Kur'an, 5514] [Kokuşmuş çamur-sertleşmiş, lığ haline gelmiş toprak] deyişlerini
kullanmakla insanın
olumsuz yarısını, yani fesata olan eğilimini ve lığlaşmaya olan eğilimini anlatmak istemektedir,
yaratılış gününde
Adem'in cismini oluşturan madde unsuru değil. Şaşırtıcıdır ki Kur'an üzerinde akletme ve Kur'an'dan
yeni
anlamsal çıkarımlar yapma iznini bana vermeyenler, 'bismillah' ın 'b'sinden tuhaf şeyler çıkarmaya,
atom bombasını,
Apollo 13'ü Kur'an'da keşfetmeye, kendilerini haklı ve yetkili görüyorlar. Ve'ş-şemsten kasıt
Peygamber'dir,
kamer ise Hz. Ali'dir. Gece ki karanlık ve zülmanidir; yolu kaybettiricidir -Beni Ümeyye
yönetimidir.-
Oysa Allah'ın yemin etmekte olduğuna dikkat etmemişler ya da unutmuşlardır bunu. Yani Allah Beni
Ümeyye
Ahlak konusu, hem eski din bilginleri arasında, hem günümüz felsefe öğretilerinde;
Ahlakı ağabey ve büyük baba öğütleriyle bir tutinamak gerek Ahlak konusunda,
diye cevap vermesiydi. Daha büyük bir suçuysa gidip kütüphanede kitap
edilen her şeyi yazan kuzu öğrencilerin tümünün okuldan ilişiğini kesrnek ve
davranışlan sizin gözünüzde ahlak dışı olan öğrenciyi alıkoymak gerekir. Davranış,
toptan Behişt- i Zehra'ya sürmek gerekir. Tarihin her döneminde din, felsefe,
ınaneviyat, ınilliyet, toplum, insaniyet vb. adına, ahlak adı altında bir tür psikoloji,
nitelik ve davranış tebliğ edilmiş olup bu, halk yığınının, egemen güçlerin
sultası önünde baş eğmesinin felsefesidir. Bu egeınen güç büyük bir iınparatorlukta
bir imparator olabilir; birkaç reaya önünde bir bey ya da bir hacıağa
olabilir; bir beyzade, bir vergi memuru, birkaç fabrika işçisi olabilir. Ayrıca bir
yok
iyi atın sıfatı olması, iyi atın, binmeye elverişli olan, ınakul, mantıklı ve gerçekten
öteki toplumsal olgular gibi doğarlar, gelişirler, ölürler ve yerlerini yeni geleneksel
ortak ahlaki ruh olup boyun eğme felsefesidir; içsel bağlara ve kayıtlara
toplumsal yapıda, genel anlamda ise bir toplumun ruhsal gidişinde ve manevi
değeri algılayışında yerleşen ve şekillenen olumsuz adetler ve özellikler dizgesidir.
davranışların son derece saygılı ve olağandışı ince oln1ası basit bir hal hatır
sormada bile öğrenmek için uzun süre alıştırınalar yapılmaktadır. Tüm bunlar,
bizim toplumsal ilişkilerimize yansımıştır. Örneğin; Dün sizi görmek için evinize
öpıne şerefini elde etmek için bir fırsat gözlemekteydim hep. Beyefendinin
değerli vakitlerini işgal eylememek için, devletli kapınızın herkese açık bulunduğu
olabilmek için yüce hanenize geldim. Majestenin bir adamı, mübarek vücudunuzun
mütevellit, yüce kıblegahını ziyaret etmenin yüce nimeti şamil-i hal olmadı...
sanı ise Şia'nın bilimsel önderi Şeyh Tusi'ye özeldir. Fakat bugün, ev
Ali ŞERiATi un
HAYIRVEŞER
değin hayır ve şerden söz edile gelmiştir. Yani ahlak, hayr' a çağıran ve şer' den
alıkoyan bir ilimdir. Dolayısıyla, gerçek dünyadan söz eden bir ilmin gerçek
dünyası doğa olursa o ilim, fizik olur; ınaddi öğelerden ve bunların ilişki ve
bileşme eğilimlerinden söz ederse kimya olur. Eğer insanı esas alırsa insanbilim;
yeri esas alırsa yerbilim, ağacı, bitkiyi esas alırsa biyoloji olur. Ama hayır
fakat ahlakın, hayır ve şerrin aniaşılmasıyla bitmemesi bir yana, bu haliyle bir
hiçtir ahlak· Çünkü ahlak yalnızca hayır ve şer konusu olsa, bir zihin, kelam ve
felsefe bilgisi biçimini alır ve ancak derslerde işe yarar. Böylesi ahlakın, toplumsal
ayrıştıranın, işleri hayır ve şer diye bölümleyenin değil, hayır ve şerri seçenin
sorunudur.
AHLAKIN ÜÇ TEMELi
Bir insanın nasıl yaşaınasını ve nasıl olmasını konu olan ahlak -beniın düşündüğüm
değil]. Ve her bir öğreti -ister din1 olsun, ister dindışı olsun, manevi ya da
i SAR
İnsan olmak ya da ahlak çadırının temel direği, tek kelimeyle 'isar'dır. Tek
başına ve bu denli kısa olduğu halde bunca anlamı kendinde barındıran böylesi
bir kelime yoktur hiçbir dilde. İsar, kendi yarar ve çıkarlarına, başkalarının
yarar ve çıkarlarını yeğlemek demektir. İsar, ahiakın doruğa ulaştığı bir edimdir.
Bir kimse iki yolla -birinci yol kendi çıkarına, güvenine, var olmasına çıkarken,
terk etıneyi gerçekleştirir- karşı karşıya kaldığında, ikinci yolu, yani başkalarını
ihsan olur.
İsar, oldukça büyük bir konudur. Ama ediınin kendisinden de önemli olan
-ki birey kendi çıkarlarını, gerçekten cöınertçe, saınimice, hiçbir şey beklemeksizin
öğreti bulunmamaktadır.
AllŞVERiŞ ÇEŞiTLERi
akşama değin boğuşup durduğumuz bir edimdir. Bir şeyler verir, bir şeyler
alırız. Maddi bir iş yaparız ve maddi bir karşılık alırız. Kimi zaman da manevi .
bir iş yapıp maddi karşılık alırız; her iki durumda da değişen bir şey yoktur.
Yumurta verip şeker alınam ya da bir miktar ücret karşılığında işimi falanca
fabrikada satınarn veya manevi mal -klasik ezberler ya da diru ve dini olmayan
veya makam ve güç [ne fark eder] Her ne olursa olsun alışveriş yapmış olurum.
s1.
bir etkisi bulumnaz. Bu kişiler de ikiye ayrılırlar; Niteliği niceliğe feda edenlerle
niceliği niteliğe feda edenler. Birinci türde, yüz liralık bir yardımda bulunduklarında,
basılsa, adlar yığını arasında kaybolup gider; birtakım insanlar onun adını
ve gururlamr, bu benim diye. Oysa bu adam ilginç bir yolla tatmin olup
harcama için benden alın, fakat rica ederim benden söz etmeyin diye ricada
bulunur. Buna dayanarak onu böylesine cömert olarak tanıyan bu birkaç kişi,
51 Birisi örneğin dünyanın önemsizliğinden, her şeyin değersizliğinden söz eder. Paranın ve hayatın
bir yararı
olmadığını ve insanın, maddiyata bu kadar dayanmaması gerektiğini anlatır. Sonra Beş yüz tümen
[para birimi]
den fazla almam. der! Bu da bir tür alışveriştir! Okulda ve üniversitede ahlak ve dinler tarihi dersi
verir, mutlak
maneviyat dersi verir. Güzel, ama ücret vermezlerse bir yararı olmaz!
alınayan binlerce kişiden daha hoşnut edicidir onun için. O, niceliği niteliğe
bir şey değildir. Çünkü ahlaki ve insani eğitiın ve toplumsal akıl, insanları
bu işe zorlaınak için yeterlidir. Her insanın gönlü, içgüdüsel olarak, vicdanını
okşayacak işler yapınak ister. Fakat günümüzün akıl, biliın ve mantık yapısında
Nietzsche, 19. yüzyılda yaşamış bir filozof olup insanlığın övüncü büyük bir
aynı zamanda [ona katılmp.k ya da karşı olınak ayrı bir konudur]. Başlangıçta,
sadece 'güç' ü doğru olarak bilecek kadar sert olan bu filozof, öınrünün
sonlarında kendi insanlığına döndü. Arabayla birlikte dereye düşmüş zayıf bir
at gördü bir gün. Atın kalkmaya gücü yoktu. Arabacı ise kamçının verdiği
acıyla atın kalkması için onu cellatça bir acımasızlılda kamçılıyordu. Nietzsche
dayanarnayıp arabacıya müdahale etti. Filozof Nietzsche; bir atı -sadece ınazlum
bir attı; Nietzsche' nin bile değildi- koruınak için arabacıya saldırdı. Bir
yandan bir filozofun, öte yandan da arahacının bulunduğu böyle bir savaşta
vardır. Onca büyüklüğüyle Nietzsche'nin bir atın -at türünün değil tek bir
atın- yazgısını düşündüğünü, kendi canını tehlikeye atacak, canını feda edecek
de hayatında yarattığı en büyük yapıt olarak kabul ederiz. Oysa böyle bir davranış
İnsan bir işe sennaye yatınrsa kar umuduyla yapar bunu. Büyük bir sermayeyi,
ufak bir kar elde etmek için telef ederse, yaptığı şey akıl bakımından
mahkCımdur; delice bir şeydir. Çünkü akıl ancak şunu anlayabilir; Bir işte harcanan
şeyin tamamı toplanır ve sonra bu toplam, bu işten ele geçen şeyle ölçülür.
EBRAM MANTIGI
Ebram adında bir aile dostuınuz var. Ara sıra bize gelir; onunla bizim aramızda
ne gibi bir benzerlik var da onun ilgisine konu oluyoruz, henüz bilemiyorum.
alarak yargılaınaya koyulan şu beyler gibi. Oysa bu konferans iki bölüme ayrılmakta
evladın sözleri aktarılmaktadır. İkinci bölümde ise ben kendim eleştirilere din
din kavramlarının benim dilirole savunulması yer almaktadır. Ama bunlar din
ve dini resmen reddetmiş, Kur' an' ı, namazı, dua yı ve her şeyi alaya almış ve
tüm bunlara karşı birer birer bilimsel deliller getirmiştir[!]; hem de Hüseyniye-i
Din esaslarının temelini kökünden vurmuştur. Bir grup da, dindar anne
beniın kendi inancımmış gibi birer birer ayet ve belgeyle reddetmeye gelınişlerdir.
'Anne Baba Biz Suçluyuz'dur. Yani bu kuşak karşısında genç kuşağın yönelttiği
yerle bir ettiğiniz şeyin din olınadığını, sizin de dini anne ve babanızın
algıladığı gibi algıladığınızı ortaya koymaktayım. Allah, Kur' an, dua, şefaat,
iınam, ahiret, adalet, velayet, bekleyiş, Şiilik vb.ni onlar nasıl algılıyorsa sizler
Ebram, bir gün bana şöyle dedi; Ben hamam için cuma günleri Kum' a gidiyoALi
ŞERiftTi 185
rum; çünkü Tahran' da hamam ücreti 15 Kıran [Riyal], Kum'daysa 3,5 Kıran.
İşte bu yüzden ben haınama gitmek için Kum'a gidiyorum. İyi de kardeşim
dedim, sen gitmek için 30 Riyat geliş için de yine 30 Riyal otobüs parası veriyorsun.
var ki
Kuın' da yaptığı haınamın, dört adet Tahran hamamına ve bir de Pepsiye denk
bin tüınenlik sermaye yatırır ve yaptığı işin randımanı beş tüınen olursa, yaptığı
iş, ahmakça bir iştir, kötüdür. Eşsiz bir filozof ve Alınan toplumunun -ve
bir araba atı kalınıştır. Bu durumda bu, Ebramca bir davranıştır. Dikkate
Nietzschevari bir iş, Ebramvari bir işe tevil oluyor böylece. Nietzsche'nin görkeınli
Burada, Nietzsche'yi bir araba atma harcadığı için insanlık zarar etmiştir.
geçen değersiz zaliınce bir olaya karşı- ne derece duyarlı olabileceğini gösteren
bir değer kazanmıştır. Şu günümüzde bir köşeye oturup bütün öınürlerini lügat
kitaplarına ve konularına haşiye yazmaya, hayali ve mekan dışı maneviyata
karşılığında- akıl ötesi değer, hakkı savunmanın -dili bağlı bir atın
hakkı da olsa- insani bir davramş olduğu ve zulınü önleınenin -bir hayvana
yapılan bir zulüm de olsa- insani bir sorumluluk olduğudur. Nietzsche, hakkı
savunmak ve zulınü önleınek için kendi hayatını ve varlığını feda edecek bir
'isar' dır, hem de can isarı. Heın de bir atın hakkını korumak yolunda. Ne maddi
olanı verip maddi olanı almak, ne maddi olanı verip ınanevi olanı almak, ne
İsar, her şeyi bağışlamak ve hiçbir şey alınamak için bir buyruktur. Yani;
hizmette sıkıntı, mutsuzluk, yoksunluk içinde, her türlü taddan uzak olarak
geçir; her türlü bahtsızlığa göğüs ger, katlan. Böylece acılı, yaralı ve yoksun
telkin yoluyla maddi insan böyle bir işe yöneltilebilir; böylece sonuç ve ürün
s2.
Böyle bir dünya görüşü [sosyalist ve insan-perest bir dünya görüşü de olsa]
bireyciliğe neden oh.ır. Böyle bir dünya görüşünde insan bilinçli, akıllı, mantıklı,
olmayacak olan başkalan için telkinlerden geçip gelen boş ve ahmakça bir iş olduğunu
İyi ve kötü için böyle bir ölçüt -kendisini topluma feda eden herkes değerli ve
açıklaınası yoktur. Öyleyse ahiakın doruk noktası isardır; Başkaları için malın
isan, huzurun isan ve sonunda canın isan. Bir felsefe, bir öğreti ve din, isan
açıklayamazsa ya da bir din, bir dünya görüşü, bir felsefe ya da bir öğreti -
52 Elbette böylesi, bu duygularla, şiirle, sanatla, müzikle ve hiçbir güç ve telkinle harekete
geçirilmeyen 'dinli
insanlar'ın övünmelerine neden olmaktadır. Çünkü dinli, geri olduğu zaman dinli olmayan bilinçli ve
uygar birinden
şekilde düşüncesi, eylemi ve görüşü için dışardan bir neden, ilgi ve kefil sunamadığı
için, bireye Toplum için kendini feda et ve kendini başkalarının bekası
için kurban et. diyemezse temelsizdir, ahlakının bir temeli yoktur. Çünkü
halk yolunda özveride bulunmak, hedef için can vermek, özveri ve kahramanlık
kraliçesinde olduğu gibi- bulunsa, toplum için son derece yararlı da olsa o zaman
Bana göre, din dışı ve TaıTiı karşıtı felsefelerde yapılan en yüce ahlaki çözümleme,
olarak açıklayaınadığı şeyi Sartre telafi etmeye çalışmıştır. İşte buradan yola
'hayır' dır. Hiç kimsenin yapmasım istemediği ve sadece kendisinin söz konusu
olmasım istediği bir edirnde bulunduğundaysa, edimi 'şer' dir. Sartre, böyle bir
bu durumda, hayır ve şerrin temeli, kişisel yargı ve duyguya dayalı içsel bir
teıneldir. diyerek.
büyük bir beşeri özveri duygusu taşıyordu. Kafasındaki utancı ve zilleti önlemek
için böyle bir şeyi yapıyordu. Her adamın böyle bir yiğitliği taşımasını,
istiyordu. Sartre'ın gözünde bu edim, hayırlı bir edimdir. Çünkü herkesin ölçü
kayıt bulunmamaldadır.
örneğin kasapsam ve kedi ve köpek etini şiş kebaplık et diye satarsam şer
bir iş yapnuş olurum, çünkü başkalarının da böyle bir işi bana yapmalarını
istemeın. Eğer iyi eti normalden daha ucuza satarsam, hayırlı bir iş yapmış
olurum, çünkü herkesin, her meslek erbabının böyle bir şey yapmasını isterim,
Sm-tre, buraya dek doğru gelmiştir, ama seçen sadece bensem, benim istek
ve teşhisimin dışında başka bir ölçüt yoksa ve ben herkesin yerine seçim yapıp
edirnde bulunuyorsam -ve buna göre her birey, genelden sorumludur- yararlı
olan şerri reddedip zararlı ve tehlikeli hayrı seçmeye beni zorlayan etkenin ne
benden yakınma, bana öğüt verme ve beni ınahkum etn1e hakkı yoktur. Benim
davranışıının hayır ve şer olduğunu ölçen her hangi bir dış etken yoksa hangi
etken ve ölçüt mahkum etmektedir beni Bunun hayır, onun şer oluşunu
nahi [ alıkoyu cu] esasları, yani ahlalcf seçim de dış uygulayıının garantörü gündeme
gelmektedir.
EMREDiCi VE ALIKOYUCU
ve benim dışımda böyle bir güç bulunmuyorsa, o zaman, benim için tehlikeli,
Öyleyse ahlak, isar esasınca, hayrın ve şerrin bilinmesi ve seçiın anında bireyi
daha geridir; öyle ki son zamanda, Marksizm' de ahlak konusu şiddetle söz
üzerinde düşündüğü en önemli konu olan şey, ahlak bunalımı konusu ve bütün
akılcı insanı ve Dekartçı mantığı için dikkate değer olamaması, yeni felsefelerin,
için açıklayıcı bir ahlak yaratıp dinin yerine oturtamamaları nedeniyle olALi
ŞERiATi 109
muştur bu. Çünkü ahiakın altyapısı hep din olmuştur ve şiındi dini bir yana
ondan önce de Sokmt'tan- bu yana, bütün çabalar, Tamının yer almadığı bir
Çünkü isar, açıklanabilir değildir ve maddi ahlak ta, bireyi kendi rağmına,
ayrı bir materyalizm olups4 toplumsal önderliği, genel adalet ve eşitliği yaratınak
ve tebliğ etınek istediği için doğal olarak, hedefin gerçekleşmesi için sorumluluk,
biliınsel bir konu değildir. Çünkü böyle olsaydı çelişki baş göstermezdi ve
Marksizm, bir yandan mutlak maddi altyapıyı ortaya koyarken öte yandan
bir din ve bir iman olarak bir konu ve öğretiyi gündeme getirınektedir.
yükümlülüğü bulunan biri için toplum yolunda kendini feda etme ve özve-
54 Bu kayıtlar, şu anki ahlaki bunalımdaki iktisadi, sınıfsal ve siyasal etkenleri -ki güç etkenlerdir
bunlar- görmezden
gelmemem içindir.
feda etinesiyle -bir tür ınanevi asalet, bir tür irfan1 ya da dini görüş doğrultusunda
çıkarlar dışında bir şey söz konusu değilse, bu öğreti ve yükümlülük birbiriyle
çelişir.
Çünkü maddi realist bir kişi kendi maddi çıkarlarını, başkalarının maddi çıkarları
için terk ettiyse, realist olmayan bir davranış sergiiemiş olur. Çünkü başkalarının
ekmeği yolunda canımı verdiğimde bu ekmek benim için artık bir iktisadf
gerçeklik değildir; insanı, manevi, madde üstü, iktisat ötesi bir konudur bu.
manevi bir olaya dönüştüğü ve iktisadi ve gerçekçi bir gerçekliğin iktisat karşıtı
Uhrevi bir sevap ya da Tanrı'nın rızasını kazanmak veya dini bir görevi yerine
savaşım uğruna kendi ücretini feda eden ve hatta kendi canını vermekten
çekinmeyen bir işçi, maddi bir edirnde bulunmamıştır. Onun için ücret konusu
-ki bir miktar para; mutlak maddiyat dünyasının sembolü- mutlak bir idealizmdir;
iktisat dışı bir davranıştır [kendi ücretini elden çıkarınaya neden olan
bir davranış]. Allah için riyazet çeken ya da canını Allah yolunda feda eden
Allah-perest bir arif ya da dinli bir mücahit gibi tıpkı. Bu iki davranış arasındaki
Paneloux' tur;
ister giyinip soylular gibi çık dışarı, ister çırılçıplak ve utanmazca çık, birdir.
Sağırlar mahallesinde ister bağır çağır, ister övgüler yağdır, her ikisi de birdir;
yani her ikisi de hiçtir, boştur. Çirkin ya da güzel, bir göz olınadığında, konuşmak
Öyleyse, bütün işler eşit olduğunda, herkesin seçtiği en akıllıca iş, ona !ezzet
veren iştir. En akıl dışı ve en kötü seçim ise bir kimsenin, böyle bir dünyada
şudur; Ben varım ve benim şu birkaç yıllık yaşantım var, ötesi ve sonrası
George Politzer -ki Marksistler arasında tanınmış birisi olup Paris yakınlarında
ilkesel Esasları adlı kitabında [ki felsefesi de işçilik türündendir] bu konuyu ele
almış ve bir çözüm yolu bulmuştur. Orada Palit-zer şöyle demektedir; Biz, hayatta,
birden bire idealist olmak nasıl olabilmektedir Nasıl ve hangi yoldan, materyalizmden
isar, materyalizmde açıklanası bir şey değildir ve özveriyi ınaddi akıl anlayamaz.
her dil ve düşünceden daha çok idealistçe, hayalperestçe ve zihinsel olan ad,
veren, fakat inancının yapısı mutlak maddi olan özverili bireyin davranışı ancak
konulan özveri, insanda öze bir güdü ve toplumsal bir taassuptur ... Bir davranışın
çıkarır. Çünkü her bir değer, özgür bilinç ve seçimden kaynaklanır. Bu yüzden,
doğal olan, oldukça değerli, yararlı, iyi, yüce ve saf güzellik olabilir ama değer
olamaz.
AliNASYON
Alinasyon, aline [ali{mer] kökünden gelmekte olup insana cinin hulul etmesi
başkası oldu derlerdi. Yanidivaneve mecnun olmuş; cin [div] ona hulul etmiş
sanmaktadır.
'öz' ünün yerine geçınesi anlamın~ gelmektedir her üçü de. Buysa, eskiden her
kazanmıştır.
cin ya da şeytan biçimini alarak bozulması ortaya çıkar. Bu durumda, hasta insan,
Bunun örneği, Gav [inek] filminde Meşhedi Hasan' ın, kendisini Meşhedi
onun yerine, cinin yaptığını yapan, insana hulul edip onun gerçek ve yaratılışsal
kişiliğini yok eden ve insanın gövdesinde insan özünün yerini alan başka
etkenler keşfetmiştir. Bu insanımsı -ki, şimdi bir insan kalıbıdır- artık kendisini
duyınaz; hatta her şeyi o kendisi olmayana -ki ona hulul etıniştir- nispet eder
olup çıkar.
inanıyorum.
bunlar insanı herhangi bir biçimde bozabilirlerss; Bir defasında söylediğim gibi,
delilik halini alır; resınİ delilik Örneğin, toplu olarak, öğle yemeği için yemek
salonuna giderler. Yolun ortasında biri durur. Kardeş, niçin durdun diye
sorduğumda, Benzinim bitti. diye cevap verir. Çaresiz, ona bir bisküvi, su,
ya da bir bardak süt vb. şeyler getiririz. Yürüıneye başlar ve şöyle der; Güzel,
insanın, tüın boyutlanın nasıl alaşağı ettiğini ve nasıl dışsal bir nesnenin boyutları
55 Alinasyonu çağdaş bilginler ve çevirmenler, son olarak, Ez hod bigeneği [kendine yabancılaşma]
diye çevirmişlerdir
ve uzun bir terim olamkatna [!] başka, gerçekte sonuna mastar eki getirilmiş bir cümledir ve aslında
Farsça bir söyleyiş değildir. Farsça bilenler için anlaşılır değildir. Batılı filozofların ve
toplumbilimcilerin bu konuda
yaptıkları -mi felsefi ya da bilimsel bir konuyu anlatmak için amiyane ve hatta hurafelik bir terimi hal
dilinden
almaktadırlar-bizim için ders olmalıdır. Özellikle de bu terim halk dilimizde ve mesh [bozulma]
terimi de kültürümüzde
vardır.
gereksinim -yani doğaya teslim- olduğuna ve onun çalışma etkenini doğa karşıtı
Çünkü gerçekte çalışmak, doğa karşıtı bir etkendir. Oysa insan yüzde yüz doğal
olumsuzlandığını ve onun için sadece kuru bir mantıksal bir boyut kaldığını,
birkaç boyutlu olan varlığının gerçeğinin tek boyutlu bir varlık biçimine
getirmişlerdir. Çünkü bunlar, her iki topluınsal düzene, hem eski [kilise ruhaniliği]
hem de ahlakçı; ayrıca insanın hem züht, hem de para yoluyla aline
olduğuna -yani tam olarak çelişik iki şey yoluyla; ne kadar da doğru söylediklerini
üst olmuştur, ters yüz olmuş ve bir nesne haline gelmişler, kendilerini para
AliNE EDENLER
bir bakımz; onun gecesi gündüzü, cinleri, devleri, perileri, uğursuz yelleri, tüm
sürüsünü, ruhları ve yazgısında etki ve rolleri bulunan her şeyi hoşnut tutmaALi
ŞERiftTi 195
el çekmeleri için yeni damat, karısını evliliğin ilk gecesinde onlara ve aracılarına
vermelidir.
Bunlar hep insanın, tüm bu gaybi güçler, ruhlar ve cinler yoluyla aline olmasıdır.
etkenierin sayısı, teınsilcilerinin işleri daha bir yoluna girsin diye yıldan yıla
ruhların ve irili ufaklı cinlerin gölgesi altında yaşamak zorunda alınaktan başka,
her doğa olayından, doğadaki her renkten, her şekil ve duruından korkmak
ve onu başka bir bahtsızlığın, başka bir lanetin göstergesi sayınak, hatta kimi
sonuçta çalışına ve zahmetle bir ilgileri yoktur- haraç olarak vermek, onca korkudan,
her yanından tehlike ve korku yağan ve hayatı ona vahşet evi olarak
orospuluk, bu tür tapınaklarda yaygın bir dini gelenek olup kadınları aşağıl~k
tevhid anlaşılamaz. Tanrı'nın çok değil bir oluşu, konunun görkemliliğini göstermez.
Çünkü tevhid, tüm bunları hiç duruınuna getiren bir darbedir. Bütün
şeyde, hiçbir yerde ve hiçbir zaman, hiçbir gücü, kudreti, etkiyi, etkeni, nedeni,
tehlike noktalarını ve etki nedenlerini yok eder ve insanı aline eden bütün güçleri
görüşünde tevhide ortaın hazırlayıcı keskin 'la' kılıcı, göksel tanrıları ve onla196
iSLAM BiLiM
Şirk dininde kargaşa, çelişki ve parçalanmayla dolu böyle bir dünyayı gördüğümüzde
gördüğümüzde La havle vela kuvvete illa billah şiarının -ki şimdi sadece
ölümle ilgili olarak kullanılır, ölümü çağrıştırır- ne geniş arılaını -tüm varlığın
anlayabiliriz.
düşünsel olarak kötüye kullanır. Öyle ki cinlerin, insana hulül etıneye, zarar
vermeye hazır olduğunu sanır. Bu bakımdan, sürekli olarak cinlere yakarışta
algılayamaz.
yeni İslam tarihinde bile, İslam' ın bu ikisiyle yaptığı şiddetli ve açık savaşa
göz önüne alınırdı ve türlü büyülerle, gizli ya da açık ilgileniyordu. Hatta kiıni
sıfatlarıyla- tapıcılıkta belirli bir aşamaya varmıştır. Fakat Tanrı, dünyada birkaç
alenlinde var olan rütbe, güç, sorumluluk ve işlerden oluşan çeşitli ınertebeler
Şirk, insanı, birkaç ya da bir sürü ayrı ve çeşitli güçlerce yaratılmış, zorunlu,
alemin ve insanın bir sürü mabudun, yaratıcının, taıuının, işin içinde bulunan
anlamda şirkin [ alemdeki yüce Tanrı'nın yaratma gücüne, tedbir ve etkisine bir başkasının ortak
olması] gereği,
çevresinde etken ya da etkenierin de bir işte etkili olduğu sanılan tanrı ya, hatta büyük tanrıya
inanmaktır.
şaşınnış bir yalnız gibi hisseder kendisini; her biri bir başka yöne giden bir
sürü ayak izinin bulunduğu, her yönden ayrı bir ses ve çağrının duyulduğu bir
çölde bulur kendisini. Hurafelik dinler geneldir. Şirk ise bir tür özel hurafelik
somut bir kimlik ve cevher, belirli ve bilinen bir varlık olarak göremez,
hayatını ve yazgısını da kesin ve gerçek bir felsefe ve anlaın taşır bulamaz. Varlık
bir insanın oluş boyutlarından birer parçadırlar. Gerçek insan, tüm bu güdüleri
Bir köşeye çekilıne ve inziva isteğinin burada zühtten ayrı olduğunu belirtıneliyiın.
bilginler, zeki insanlar ve büyük kişilikler, bir köşeye çekilip ınünzevi olurlar.
Bu ise egemen düzen karşısında bir tepkidir. diye inananların tersine ben,
kendi eliyle, zulıne engel olan büyük bir kişiliği zalimin ayakları önünde
kurban etmektedir. Böyle biri, n1aktulü kendisi olan bir katildir. O, eli iyi adın
iSLAM BiLiM
köşeye kıvrılan, başlarını Tanrı tapınağının deliğinden içeri sokan ikinci gruptakiler,
Ali [ a.s ], ne zaman inzivaya çekilmiş tir Ali' nin susmas ı, inzivaya çekilmek
genç İslam hareketi sarsılırdı. Ali, güç kazanma üzerindeki bu iç siyaset kargaşasında
savaş] sırasında dış düşman karşısında merkezi gücü ve düşünce birliğini korumak
için başka bir boyutunu öldürmesi demek değildir takva. Züht ise riyazet
Eğer riyazetçi zahitlerle temasınız olursa, onların eksik oluşlarını tam olarak
adamdı. Yani her türlü insanı ve gayri insanı davranıştan kaçınıyordu, bir tatsızlık
olmasın diye. Yetmiş, seksen, doksan yıl yaşadı [bu gibiler amma da yaşıyorlar]
ve bunca yıl boyunca dünyada sadece tek bir şeye önem veriyordu; o
da yemek idi.
ancak dua ile yemek arasında bulabildiği küçük bir fırsatta kendisiyle konuşulabilen
ŞERiftTi 199
rıydı. Koyun yağı boldu. Her yemek tabağında yarım parmak kalınlığında yağ
olurdu. Herkes eliyle yemek yerdi. Şimdiki gibi değildi. Şimdi yemeği elinle
tatmak bile ınümkün değil. Elimi yemek tabağına, özellikle tavuklu fisincan
yavaşça daldırırdım ... Sonra ... Bir hal değişimi olurdu ... Bağışlayın ... Suya ihtiyacım
olurdu.
aline olmasına neden olmaktadır. Böylesi bir sisteınde zaınan tam anlamıyla
programlanrnakta, insan çalışması teknik ve mekanik bir biçim kazanmakta,
filmi dir.
egemen iki sisteın olup hatta sosyalist ülkeler de -ki ilerleyip teknokrasi ve
ınekanizrnada insan, bir vida, bir cıvata, bir conta vs. -iş makinesinin gerektirdiği
bulunan bir insan durumuna değil. Ve ömrünün sonuna değin, işin bütününü
sadece para saymaktadır veya bir bölümden gelip bir bölüıne giden şeritin
yanında bu bölümde durup bir cıvatayı somuna geçirip sıkrnaktadır. Bunların
hiçbiri iş değildir, bir işi -anlaını bulunan bir işi- oluşturan yüzlerce devinimden
biridir. Otuz yıldır anlamsız ayrıntıya ilişkin bir deviniınİ yineleyen kişi,
eylemde bulunan, iş yapan, buna karşı bilinçli olan, eyleminin sonuç ve hede200
iSLAM BiliM
birey ise etken olmayan ve bir parça ya da bir şube durumuna gelmiş
istihdam eden yani kullanan, sonra da çaptan düştüğü için emekliye ayıran,
yerden [makam] dışarıda hiçbir şey değildir. O, orada resmi görevlilerin yönetiini
bölümünün dördüncü dairesinin sayın başkanı olarak bulunmuştur. Görüldüğü
tek kelime insan adı yoktur. Sadece konum ya da ınakam adı bulunınaldadır
makarn yoluyla aline olmuştu. Yani kendi gerçek benliği ve gerçek kişiliği yerine
etmesi]. Bınekli olup eve geldiği ve artık resmilik taşımadığı şu anda aslında
ve hatta karısına, otuz kırk yıl önce adının, Hacı Hüseyin'in oğlu Hasan
Bey olduğunu anımsatmalıdır. Kendisi bile böyle temiz bir kişiliğe yabancıdır.
şeklini kendisi belirliyordu. Ama şimdi ona egemen olan çalışma şeklidir, iş
onu yuttuğunu, çarkın içinde ve türlü dişliler arasında tutsak ve ezilmiş olarak
konferansta söylemiştim. Benim makinizme getirdiğim eleştiriye, kimi kıyasçı ve aceleci aydınlar
benim makineye
olan inancımın zayıflığına yarmuşlar ve sonuç olarak örneğin yolculuk için jetin eşekten daha iyi
olduğunu
bana kanıtlamışlardır! Oysa makinizim makine değildir; scientism nasıl bilim değilse ve natüralizm
nasıl doğa
değilse makinizm de makine değildir. Makinizm, makineye ve de insana yüklenilen .sınai rekabet
sermayedarlığı
sistemidir. Makinenin kurtuluşu için makinizmi yıkmak gerekmektedir. Görüyoruz ki hüküm, fetva,
mahküm etme
ve eleştiride gösterilen uygunsuz, yüzeysel, aceleci ve özensiz yargılar, okumuşlar arasında da kimi
zaman
avam ve onun mütevelli ve gözeticileri arasında olduğu gibi seyretmektedir! Görüyoruz ki hüküm,
fetva, mahküm
lik cisiınlenişidir.
7 ~ Sınıfsal Düzen Sınıflandırıcı her etken insanı aline eder. Sınıfsal düzen,
etkeni toplumdadır; bu etken, tek bir insanı, bir özü, bu insanlık dışı kutuplara
ayırınaktadır.
bir insan bireyi olarak kendi gerçek olanaklanndan daha çok duyuınsamaktadır.
ve mahkum bir varlık ya da katil, zalim, hakim ve gasıp bir varlık haline getirmektedir;
insanı [Ademoğlunu] insanlık dışı dört tipe ayırmaktadır ki bu dört tipin her
biri, hayvanı bir tipin özelliklerini kendi insanı gerçek, yaratılışsal ve uyumlu
8- Aşk ve İman Aşk da bir tür aline edicidir. İster insanı aşk olsun, ister tanrısal
aşk olsun fark etmez. Vahdet-i vücuddaki sufiyane şekline en büyük örnek
etme ve eleştiride gösterilen uygunsuz, yüzeysel, aceleci ve özensiz yargılar, okumuşlar arasında da
kimi zaman
avam ve onun mütevelli ve gözeticileri arasında olduğu gibi seyretmektedir! Çoğunlukla bir yazıyı
yüzlerce kez
reddetmek, suçlamak, ona saldırmak ve sövmek yerine o yazı bir kez daha okunursa güçlük giderilmiş
olur.
Hatta kimi konularda tek bir kere okunsaydı bir güçlülük giderilmiş olur. Hatta kimi konularda tek bir
kere
tarikat pirinin yanına gelip şöyle der derviş; Mekke'ye gitrnek istiyorum, Allah'
Uzak yola gitme, gel beni tavaf et. [Efendiye bakın, kendisini Kabe yerine
koyuyor] Kabe Allah'ın evi demektir, fakir de Allah'ın hakiki ikarnet yeridir.
Ka be' den daha iyi. Kabe, sudan topraktan yapılmış, buysa candan yürekten ...
Yerel aşklardan ise, bir başkası delicesine sevilir ya da bir rnürit olarak
sahibi olarak görülür. Denir ki; Bizim efendi, sıradan konuları anlayan kimselerden
anlarlar. Böylesi kişiler, şeyhi karşısında sadece akletme ve ayırt etme gücünü
birkaç rnüridin gözünde tanınmış ve bilinmiş bir şeyh vardı. Şehrin rintleri, bu
gittiler. Bu faciayı şeyhin bağlılarına iyice anlatınak için büyük bir özen ve çaba
kadarcık şey için bunca rnuarnrna nedir Bizim yıllarca bildiklerimizin yanında
Onlar büyük bir şaşkınlıkla sordular; Sizin kutsal şeyhiniz için, livata nasıl
önemsiz sayılabilir
sözü, böyle bir dönüşüme neden olan ortarn ve koşulların anlaşılmasında okuyucu
Ben ışığa baktım ve ışığa bakmayı otuz yıl sürdürdüm, böylece ışık oldum.
Hallac, sufiyane alinasyonun, yani etkeni ruhani bir aşk olan ve cezbe,
hiç kuşkusuz. Aline olmuş birinin ruh ve düşüncesi de böyledir; böyle bir
b- Kutsal ve ruhanf alinasyon; Kimi zaman, kimi tipierin yüzünde bir tür ruh
durumu ya da çekim hissedilmektedir ki belirli bir adı, belirli bir kavramı yoktur
hiçbir şey değildir, ama yine de bir şeydir. Bence bir insanın yaratılışının
anlam olarak benzer terimlerdir ve özel bir inanç bilinci, derin bir İslam! tanıyış
dini merci, dini lider ya da şer' i hakim en iyi bilen olmalıdır. Oysa hiçbir dinde
en iyi bilmek şart değildir. Din alimi, din uzmanı, din öğretmeni ve din araştırmacısı
başkadır, ruhani liderlik başkas9. Bağımlılık [iradet] da denilebilecek
ilim=insani, doğal ve dini uzmanlık alanlarında özel bilgiler, fıkıh=hukuk, kanunlar, bilimsel ve yan
hükümler,
zikir=Kerbela faciasını yada bir derdi anmak ... ] bunlar temel anlamlar değildir. Hikmetten amaç,
düşünceyi
aydınlatan, insani özbilinç ve tanrısal bilinçtir. Fıkıh ise, islam' ı tanımak ve dini anlamaktır. Zikir,
her şeyden daha
derin olarak, yaratılışın ilahi cevherini ve ruhu anmak ve hatırlamak, maverai zatın hazinesinin
derinliklerine göz
açmak, Allah'ın ruhunun, Allah'ın özel öğretimlerinin, AIIah'ın özel emanetinin taşıyıcısı olan ve bunu
canlılarla
59 Birkaç kez çeşitli şekillerde değindiğim bu konuyu [ilk kez islam-Şinasi kitabında -ders notlarında
değil- ele
almıştım] açıklarken ruhani kelimesinin Hıristiyanlığa ait bir terim olduğunu, bizden sonradan
kullanılmaya başlandığın
ı, islam'da onun yerine alimin bulunduğunu, din önderleriyle halk arasındaki ilişkinin cismani-ruhani
ilişkisi, karanlık-aydınlık ilişkisi ve fizik-metafizik ilişkisi olmayıp son derece basit ve mantıklı bir
biçimde öğretmen-
öğrenci ilişkisi olduğunu belirtmiştim. Fıkıhla ilgili arneli taklit, islam'da, halk ile din alimleri
toplumunun
bilimsel gücü ve bilimsel uzman arasındaki ilişki zorunlu -yani toplumun doğal gereksinimi- olarak
ortaya
çıkmıştır, tıpkı tıp bilginleri topluluğu ya da makine mühendisleri veya toplum bilimleri hocaları gibi.
Fakat öteki
ruhaninin gücü, resmi olarak -yani topluma egemen olan yasal bir hüküm ve resmi bir gelenek olarak-
söz konusudur. islam'da halkın seçimi söz konusuyken, ötekisindeyse halkın başı üzerinde duran bir
kanun
sopasıdır. işte bu konuyu resmilerden bir gurup, her yerde, benim ruhaniliğe bütünüyle karşı olduğum
biçiminde
yorumlamıştır. Birkaç yönlü çıkar elde etmek için ortaya attıkları bu şayiayı işbirliği edip programlar
düzenleyerek
tevatür haline getirdiler. Kimileri içinse tevatür'' -burada ve bu şekilde bile- bir belgelilik ve
haberde
doğruluk kaynağıdır! Hangi bilinçli, uyanık, insafiı, dikkatli, yargılamada ihtiyatlı, araştırıcı ve bir
kitabı kendisi
okuyup kendisi değerlendirecek ve aniayacak kadar bağımsız insan bu saplantıya düşmez ki [Çünkü
kimilerini
gördüm; bu tür suçlamalarla, uydurmalarla ve saptırmalarla zihni bulanmış bir durumda gidip söz
konusu kitabı
açmış, oturup incelemiştir. Şaşırtıcıdır ki gözleri gene bu uydurma, saptırmalarla zihni bulanmış bir
durumda
gidip söz konusu kitabı açmış, oturup incelemiştir. Şaşırtıcıdır ki gözleri gene bu uydurma, saptırma
ve yalan
yargıları kitapta okumuştur! Ya da daha önce nasıl aniatıldıysa kitabı okuyunca yine öyle anlamıştır].
Oysa ben,
ruhani toplumuna değil ruhani kelimesine karşıyım. Karşı olmamın nedeniyse, gerçek islam
alimlerinin şanını,
ruhanilik sıfatı verilmesinden daha yüce görmemdir. ilim havzasını, alimleri, araştırmacıları, islam
müçtehitlerini
savunmak amacıyla bu konuları ortaya attım. Yoksa ilim havzasının asaletini, kişiliğini ve büyük
değerlerini içte
ve dışta her zaman övmekte olan ben, bu konunun gündemde olduğu sıralarda dini ilim toplumumuzun
batının
kültürel sömürü saldırısı karşısında bağımsızlığını koruyan, kuşatılmayan ve hala ruh, düşünce ve
hareket
yaratıcı gücü bulunan tek sistem olduğunu söylemiştim. Onun dokunulmazlığının bekçiliğini yapmak
sadece din
adamlarının değil, doğuda, batı kültürünün sürekli saldırıları karşısında durmaya çalışan bütün
aydınların görevi
olduğunu, bu durum karşısındaki her kalem ya da her dilin veya her cephe almanın, doğrudan doğruya
sömürürün
uşaklığını yapmak anlamına geleceğini belirtmiştim. Ayrıca, talebenin fikir proleteri olduğunu ve
günümüz
dünyasında varlığını sürdüremeyeceğini, öğrenci olan ayda otuz ila kırk tümen geliri bulunan ve
gelecekten
yoksun bir hiç olduğunu[!] ama aynı zamanda çevrenin baskısına karşı onca direniş gösteren, aşk ve
iman
taşıyan bir gence, bu derece yaşamaya ihtiyaç d uyarak yaşayan bir öğeye kimsenin bir şey
yapamayacağını dile
getirmiştim. Fakat ne olursa olsun, görevleri şayia çıkarmak olanlar, durum ve koşulların gerektiğine
göre ve
göre değil. Bu yüzden, kimse Filistin'den, batı ve Siyonizm karşısında dışarıdaki Müslümanlarla
birlik olmanın
zorunluluğundan söz etmeye cesaret bulamasın diye, ansızın her yerde, Sünniliğe ve velayet sahibi
olmayışa
Dolayısıyla böyle bir suçlama şu anda gereklidir. Suçlanan kişi, bütün eserlerinde, düşüncelerinde ve
hayatın
peygamber soyunun aşığı da olsa, bütün insanlık tarihini Şia bakışıyla da görse ve Alevi Şiiliğe
herkesten daha
çok dayansa da bir şey değişmez! Ya da ruhani ve aydın hep birbirinden ayrı iki alanda bulunmalı ve
aralarında
kötümserliğin kara bulutları dolaşmalıdır ... Öyleyse aydınlar arasında itibarı bulunan falan kişi ya da
kurum,
ruhaniliğe karşı olmakla suçlanmal ıdır; özel kişiler'' den bir grup da onlara karşı suçlama üretmekle
uğraşmalıdır.
Sonra da acemice savunmalar gelir ardından. iki toplumsal yüzde görünüm kazanan tek iman, tek -ruh
ve tem
amaç, birbirine düşman iki kutup şeklinde gösterilmelidir. Suçlanan kurum ve böyle bir kargaşaya
kurban giden
bir birey, ilim havzasına, aydın ve değerli alimiere en ciddi inançları taşısa ve bu inancını defalarca
gösterse-de
bir şey değişmez! Konunun onunla bununla ilgisi yoktur. Tüm bu girişler ve ortam hazırlamalarla
birlikte, kuşkusuz
bugün, bizim ilim havzamız, bu mikropların tarlası olmayacak kadar uyanıktır. Bizim gerçek ve büyük
alimlerimiz,
aniayacak kadar bilinçlidirler. Sonuç olarak halk da artık mal değildir. Her aileye, kitap, risale, kaset
girmiştir.
Kitap bir kapıdan girdiğinde yalan, pencereden çıkmakta ve yuvasına dönmektedir. Bugün kitap, her
evin kapısını
çalmakta sürekli aldatmacanın yemi olmuş en ufak, en karanlık zaviyeleri fethetmektedir. Kitap,
kendisine
yalan yakıştırılmayacak tek konuşmacıdır; yalancılar her ne kadar sayıca fazla, çok güçlü ve oldukça
korkmaz da
olsalar!
bu ...
9- Bilgi hastalığı, kitap hastalığı; Başka bir tür alinasyon da aydın ve okumuşun
bilgi hastalığı ve kitap hastalığı yoluyla alinasyonu -ki biz de şu anda buna
yakalanmış duruındayız- olup son derece korkunç aına yüz ağartıcı bir
insan, bir kitap kurdu olup çıkmakta ve dünyası hep kütüphanedir. Kitap
ortaya atsan ya da duygusal bir gerçeklikten söz etsen şöyle der; Ben, bunu
scientisn1, biliın, sanat, sanat için sanat oyunu vb. biçiminde ortaya çıkan kitap
hastalığıdır. Sanat için sanat, yazarlık için yazarlık, aline olmaktır; çünkü yazar
ve şair muhatap ve ınuhataplar tanımaz, yazarlık için yazıp durur. Onun için
esas olan ediınİn kendisidir. Öyleyse, kelime yoluyla, yazınak yoluyla, şiir söyleınek
duygular yoluyla vs. aline olduğu ge~çekleri dışsal gerçeklikten değil, sadece
insanın aline olmasıdır. Tasavvuf, soyut duygular yoluyla insanın aline olmasıdır.
maddi hayattan yüz çevirişin sembolü- insanı nasıl aline ederse, para da -
eder.
Paralı insan, paraya bağlı olan -kendinden kaynaklı değil- değer ve olanakları
değerlerini ona bağlamaktadır. Hem kendisi, hem aile ve hem de toplum, onun
malıdır, kendisinin değil. Düne değin her şeyden yoksun olan, evinize
geldiğinde eşikte oturarak yiyip gitmesi için az bir yemek verdiğiniz kişiyi,
yapıp mal mülk ·elde edince ve para biriktirince, para ona saygınlık ve
kişilik bağışlamıştır.
bir listesini yapın, bunca lakapların onların insan oluşlarıyla ya da paralı oluşlarıyla
Paranın toplumda birtakım güçleri vardır. Parayı taşıyan dışsal bir güç, o
daha çabuk bulmaktadır. Bir faiz yiyiciyi göz önüne getirin; bütün insanı, dini,
ahlaki ve hatta akrabalık duyguları, özellikler, onun için para sesi vermektedir
ve altın rengini taşımaktadır. Kur' an, şeytanın çarptığı [Bakara Suresi, 275]
cininin girmesi derken -ki bu, ahlakçı sosyalistlerin söyleyişidir- faiz yiyici
-ki Allah, doğada insana bağışlamıştır- üzerine almaktadır. Bundan önce, çoALi
ŞERiATi 207
ve bu yeteneklerden yoksunumdur.
bütün öteki işleri topluma bırakmıştır. Bir öğretmense öğrencisini okulun müdürüne
12- Hedef; Direksiyonun başına oturup sürücülük yapan biri olarak ben,
kelimeleri tek tek seçerim, birbirine eklerim. Hedefim, konferansıının size özel
kelimelerin üreticisidir, ama şimdi kendi varlığım olarak algıladığım şey, sadece
Heidegger'in söyleyişlyle, Her işin, her zihinsel ediınin, her bilimsel düşüncenin
üretimin veya her toplumsal ve siyasal eylemin ardında insan kurban edilıniştir.
Bir kişi, bir işe girdiğinde artık kendisi değildir, çalışma ve hedeftir.
Sm-tre, bu konuda, susayan ve bardağı almak isteyen güzel bir kızı örnek
devinimlerin her biri, ona susamış olan ve onun güzellik ve çirkinliklerini düşünen
13- Toplum; Bence, bundan 26 yüzyıl önceki Çin' in dini filozofu olan La oTse,
alinasyondan.
Toplumsal Yardımlaşma Yüksek Okulu'nda ele aldığım bir konuda insanın
insanlar, ilkel ve uygarlıktan uzak oldukları ölçüde ilk zindan olan doğa zindanına
kısıtlayan her etken, insanı olumsuzlayıcıdır. İnsanı aline eden, yani yetenek ve
olanakları insanın elinde olan doğa etkenleridir. İkincisi, tarihtir; ben İslam,
tarihidir Fars dilini bizim dilimiz olarak yükleyen. Bunlar, dışardan yüklemedir;
doğan bir insanın yolu üzerinde egemen bulunan öncede11 oluşmuş etkenlerİn,
yani tarih, cin olmuştur, ben de onun mecnunu olmuşumdur. Ben kendi
Heidegger'in burada bir sözü vardır. Her kişinin iki ben' i, iki varlığı bulunmaktadır
der;
tlu varlıktır. Onu Allah yaratmış, doğa besleıniştir ve şimdi yalancı, yüklenmiş
edilmiştir.
Öyleyse toplum, iklin1, coğrafya ve tarih, insanı aline etmektedir. İnsan olALi
ŞERiATi 209
cinsinden bir maddi nesne olarak ta savvur etmektedir. Oysa gerçek insan,
özbilinçli, iradeli, özgür ve maddi dünyadan gizil olarak bağımsız bir varlıktır.
insanı aline etmekte, onu maddi bir nesne olarak tanıtmakta -oysa insan,
fizik ötesi birnesnedir-ve onun fizik ötesi gerçek değerlerini ve insanı olanaklarını
maddi yolla insan özünün öldürülmesidir. İrfan! züht nefsin maddi boyutlarını
15- İdealizm de din! ve din dışı çeşitli şekilleriyle insanı aline etıneltedir.
Çünkü insan, fizik ötesi arzular ve özsel değerler, boyutlar ve yetenekler taşırken
aynı zamanda onun gerçek yapısı topraktandır. Varlığının bir ucu varlık
boyutlarından biri olarak, herhangi bir biçimde gerçek insanı ya da insan gerçeldiğini
konusu etınekte ve yarım insanı, tam insan olarak insanın kendisine telkin etmektedir.
Yeni felsefi, toplumsal ve ideolojik öğretilerin her biri, bir şekilde, kendilerine
göre bir şiddet ve zaaf derecesinde insanı aline etınekte ve ayrıca aslında
anlamda ki her toplumsal, ahlaki ve itikad! öğreti, ne olursa olsun, insanla ilgili
özel bir tanıma temeline dayandığı ve insanın türsel varlığını kendince bir biçiınde
felsefe veya her ahlak ya da her toplumsal iktisadi sistem ve hatta her sanat ve
rm iSLAM BiLiM
kişilik olup kendi elemanlarını bir gövdenin omurgası gibi kendisine çekmişti
sülale ve hatta bir şehir, köy toplumu, bir il ve aile] hayat ve hareket taşımakta,
Bu, Durkheim'in sosyalizmidir, yani tek toplu varlığın esas oluşu ve topImndaki
Bu konu çok derindir. Başlangıçta pek aniaşılamaz ve hatta hayal bile edilemezse
tümel, tek ve ortak bir varlık olup tüm birey ve tikelleri eşit olarak ona
tümel. Örneğin ağaç, bir tümel olup dut ağacı, ceviz ağacı, elma ağacı ya da gül
[ki tümelin tikelidirler], hepsi eşit olarak ağaçtırlar ve aynı zamanda da mevcut
ağaçlar milyarlarca kez artsalar ya da hepsi ansızın yok olur da sadece biri
kalırsa, hatta kalan teki de ortadan kalkarsa yine de ağacın tümelliği yani tümel
ağaç hiçbir etki almaz. Bu durumda tikeli bulunmayan bir tümel olacaktır.
Tıpkı deve gibi tümel bir hayvan olup tikeli buluıunayan bir golyabani gibi. Ya
da sadece bir tümel olan ve sadece bir tikeli bulunan güneş gibi. Bu durumda
insan, bütün bireylerinin, yani geçmişte, günümüzde ve gelecekteki tüm insanların
Tümel varlığın, gerçek bir varlık olmayıp akll ve zihinsel bir kavram olduğunu,
kellerinden ürettiği bir şey olduğunu söylemek istiyorum. Eğer bu akıl olmasaydı
İkincisi; İnsan toplumu bir toplam anlamında, bir toplu varlık ya da insan
toplumunun varlığı anlamında insan; milli, sosyal, türsel toplum gibi, ne olursa
-ki bugün özel bir kurarndır- savunduğuınu sanınamalan için bunu söylüyorum.
-bir güç, bir kutup ve özellikle toplumsal bir yöneliş ve rol, yani toplum
karşıtı bir hareket olarak- karşıyım. Ruhbilim, genetik, deınokrasi, özgürlük vb.
araya gelişinden oluşan toplu kişilikte değil. Çünkü kendisini oluşturan insan
İnsan toplumu, özdeş bir varlıktır, dışsal bir gerçekliktir; kendi başınadır
bir varlıktır. Yani ne zihinsel bir varlıktır [tüınel insan gibi] ve ne de gerçek bir
Örneğin, kültür bakanlığı kendi başına, bağıınsız ve kalıcı bir özdeş varlıktır.
Onun tüm organları değişken, ölümlü ve gelip gidicidir; ama kendi başına
[bizzat] olmasının yanı sıra adsal varlıktır. Nasıl olup da hem kendi başına,
hem de adsal olınaktadır Aslında onun var oluşsal cinsi, kültürlerinin -ki bu
Üçüncüsü; İnsamn gerçek hakikati -adı insan olan o varlığın gerçek hakikati-
insanlarda bulunmaktadır, var olmayan tümel insanda ve var olan ama insa
60 Birey değil, bireyler diye kaydetmem, toplumun asaleti karşısında bireyin asaletinden -meşhur
anlamıylasöz
etmediğini göstermek, yani bireyin toplamı ya da bütün bireyler veya tek tek insanlar veya tüm
insanlar
anlamında insan olduğunu belirtmek amacıyladır. Birey, toplum ve hepsi arasında fark vardır. Ben
hepsi
nden söz ediyorum, insanların hepsinden Halktan.
toplu ruhu ortak konum ve bağıntısal varlığı -yani toplumu- kendisi yerine
felsefe de insanı aline ettiği için [çünkü felsefe, tümellerden ve soyut şeylerden
içinde bulunmamalda ve onunla ilgili gözle görülür ve doğı·udan bir bilgi taşıınamaktadır]
aklı ve soyut tasavvurunda bulunan tümel insan varlığından söz ettiği için
insanı aline etmektedir. Soluk alan, eti derisi bulunan, yaşamakta olan, gereksinünleri
gerçek hakikatinden sayılan bir hakikattir insan. Mantıksal, akli ve tümel tanımlanyla
evlilik ve aile ile bir aşıkın kalbinde duyduğu ve onu heyecana, kararsızlığa
yapışının etkili olduğu bir kadınla bir erkeğin durumu arasında fark vardır.
sıradan bir köylünün, hayatın anlam.ını Schopenhauer' dan daha iyi anladığı
ederken, Andre Gide ise, Tarla arabasında Ciceron dönemine ait büyük
görkemli bir iş gizlidir derken aynı şeyi söylemek isterler. Genç sevgilisi karşısında
platonik bir aşkla göksel miraca çıkan, ilahi cemali onda gören, aşka
saygı için ayrılık derdini arayan ve bela köyünü arzulayan filozof yapılı irfani
hayatlarından daha ters değildir hayata. Felsefenin sözünü ettiği insan, son
derece doğru ve yüce olabilen bir insandır, aına ben ve bizi temsil ettiği insana
Çünkü 'ben', hep birlikte 'kendim' olarak bulduğum insani bir kimlik, ahiald
bir kişilik ve somut olanaklar, yetenekler ve istekler durumundaki gerçek varlığıını
inkar etmiş, hepsini kendimden aşkın, üstün ve dışarda bir varlığa nispet
Bu söz [ben topluındur] ise -ki yanlış olmakla birlikte sosyolojizmde doğrudur-
insan için toplum içinde hakiki varlığın mutlak olarak olumsuzlanıuası, toplumsal
gerçeklikle insan hakikati arasında, tek yönlü bir neden sonuç ilişkisi
inanınak, insanı üstün bir zorunluluğun [cebrin] uşağı, yok edici bir iradenin,
insan iradesinin dışında bir kaza ve kaderin tutsağı kılar ve insan Ben, Rüstem'in
seçici ve yaratıcı olan insan bir zorunlu olmayana bağlı, kendi dışındakinin
ıuutlak ürünü olan bir nesneye bırakır yerini ve insani öze yabancılaşır. Çünkü
gerçek insan, dışsal özdeşliği bulunan, doğanın iradesi karşısında bir iradenin
doğanın seçimi karşısında kendisi başka bir seçimde bulunan, günah işleyen,
herşeyi kendine feda eden, kendini herkese feda eden, kendisi dünyada bir
tanrımsı olup dünya cinsinden değil ona egemen bulunan bir varlık olan insan
İndividualizın, bireyi insan ile eş anlaınlı sann1aktadır, ben'i, gövde ile bir saymaktadır.
hakiki varlık arasında fark bulunduğunu göreınez. İnsan olmak bir sıfattır, bir
derecedir. Oysa birey olmak, bir varlıktır, bir tekliktir. Herkes aynı ölçüde bireydir,
ama herkes ayrı ölçülerde insandır. 'Ben' beşer türünün varoluşsal birimlerinden
sadece gücü olan bireyler tüm özgürlüklerden, hatta yağma, ticaret, bozgunculuk,
dördüncü bir etken daha bulursanız bana bildirin. Bu etkenler hem insan bireyini
düşürınektedir.
Bireyin ve toplumun bozulması, ikisi de birdir. Çünkü hıyanet eden kimse
sömürgeci şekline sokmuştur. Bir malı çalan bir hırsız, kendisinin çok
ahlaki ve bireysel etken olarak ele alıyorum. Aynı sınıfsal düzende sömürülen
sınıfında yer alan ve adaletsizliğe karşı savaşım yerine boyun eğip dua ettiğini
olarak beş tüınene razı mısın değil misin denilmesine, başka bir yol bilemediği
olamaz; zorlaına yoktur, seçim vardır. Her iki taraf da hoşnutsa şer! bakıından
söz konusudur. Eğer bu ırgat, bu öneri karşısında boyun eğerse, onun boyun
eğip hoşnut olmasına neden olan şey korkudur. O, öneriyi kabul etınezse
elindekileri de yitirmekten korkınaktadır. Bu 'baş eğn1e ve zoraki hoşnutluk
çıkardır; bir duygu, kişisel ve ahlak! bir eğilim ve insanı bir sürükleniş olarak
insan ve çevre arasında [bilinç, insan iradesi, tarihsel ve topluınsal etken] karşılıklı
etkilenmeden ibarettir.
Burada öğretiın yöntemi açısından, insandan -bir etken olarak- söz ediyorum
insan, neden alınakla birlikte aynı zamanda sonuç ve ·tam tersi olsa da.
korku ve çıkar etkeni [ki bir insan gerçekliğinin oluınlu ve olumsuz iki yönüdür],
üstü uzayıp onu incitir. Bu yüzden herşeyi, halıyı, tahtayı, kitabı kemirip un
Faiz yiyici tip hakkında Kur' an' ın şeytan m çarptı ğı şeklindeki tabiri, insanın
söylediklerini anlatmakta dır. Oysa uzun uzun anlattıklarını Kur' an iki kelimeyle
üzerine değil, yoksul üzerine, zulüm üzerine değil, mazlum üzerine konuşuyorum
Niçin reddetmemektedir
Ya bilıneınektedir; Cehalet.
Ya da korkınaktadır; Korku.
Cehalet ise -ki kimi zaman sapmaetkenidir ve kitlede çoğu zaman bu etken
aydın düşüncelilik, hakkı bulmak ve yönü teşhis etınektir bu bilinç. Bu, insanı
aynısıdır. Bu, Prometheus'un gökten getirip insana bağışladığı tanrısal bir ateş;
görüş ve aydınlık değil. İliın, çok öğretınek ve öğrenmekle elde edilen bir şey
İşte bu bilinç, bir ateş gibi, cehalet gecesinde uykuya dalınış uyuşuk kitleye
düşüp hepsine yön bağışlar, hepsini harekete geçirir, herkese topluınsal sorumluluk
bölüınünün nedenidir.
Tevhid ise evrensel bir düşünce birliği ve bir dünya görüşü anlaınında bu
verecektir. Nur üstüne nurdur. Allah, dilediğini nuruna hidayet eder. Allah,
insanlar için misaller getirir. Allah, her şeyi çok iyi bilendir. [Nur Suresi, 35]
DOKUZUNCU DERS
idealist dünya görüşü karşısında bir dünya görüşü olarak tevhiddir. İkincisi,
insan türünün zaınanla izlediği hayat yolu üzerinde tarih felsefesi ve tarihsel
rol olarak ve ayrıca, insanlığın başlangıcından bugüne ve son zaınana değin
olduğu için tevhidi bir bakışla, tevhidin çeşitli boyutlarının cisimlenişi olan
özel bir İslaıni geleneği [sünneti] çözümlernek istedim. Sözünü ettiğim gelenek
hac dır.
Hac, bir kelimeyle öteki gelenekler arasında bir gelenek olmayıp tevhid gibi
ve anı.ellerin yanı başında herhangi bir amel ya da bir gelenek olarak algılanmaınalıdır;
çünkü hac, bütün boyutlarıyla İslam adını taşıyan bir dizgenin
altyapısından -ki tevhiddir- son yönüne varıncaya dek -ki Allah' a değin
varmaktadır- toplam olarak, tek bir ruh, tek bir yön ve tek bir sesle, birçok
tüm bunlar, hacda gösteri metni olarak yer almıştır; her birey onu kendi devinim,
oldukça büyük bir sanat işi ve aşkın bir sanattır; aşkın sanatın [sanatın en zor
bey, köle ve efendi, kadın ve erkek rolleri yoktur. Her insan bireyi bu rollerin
Bu yüzden İslam' da, biri bir insanı öldürmüşse, herkesi öldürmüş gibidir.
Biri, bir insanı manevi ve insani olarak diriltirse bütün insanları diriltıniş gibidir.
hepiniz bir sürüden sorumlusunuz. Her birey eşit olduğundan sonuç olarak
insanlığın önderliği sorumluluğu kimi bireylerin üzerlerinde değil, tek tek her
bireyin üzerindedir.
ben de haccı özdeş bir örnek olarak çözümlernek istiyorum. Bu konudan çıkan
61 Önceki derste tevhidin, ahlakta uygulayımsal bir etken, güç ve garantör olduğunu ve tarih
felsefesinde, toplumsal
düzende, insanın ve dünyanın tanınmasında bir tür öğreti, ruh ve görüş olduğunu belirterek bir insanı
veren yokluklardan- kurtaran tek güçlü ve büyük etken olduğunu dile getirmiştim.
İşe başlaınak için, ilk başta, öğreti olarak söz konusu ettiğim konuları numaralandırıp
ulaşmış olacağız.
İslam'ın birden çok temeli yoktur ki temel kesinlikle birdir ve birkaç temelin
binlerce dalı da olsa, birden çok değildir. İslam'ın temeli, altyapı olan
tevhiddir.
İslaın' ın dünya görüşü tektir; İnsanı dört boyutuyla ilahi dünya görüşü.
Birincisi; Özel anlaında dünya görüşü, yani tevhidin bakış açısıyla varlığı
2- Tarih felsefesi Yani İslam, tarih felsefesini nasıl ele almıştır Yani insanlığın
başlangıcından beri akıp gelen ve süreğen karşıt bir akımla çatışma içindeki
bir hareketin gerçeğinden sürekli bir akım olan devinimi nasıl ele almıştır
B. iSLAM iDEOLOJiSi
C. ÜMMET
D. iDEAL iNSAN
ümmet; ideal toplum olup adalet ve önderlik temeline, hikmet ve kıst' a dayalıdır.
tevhid, aynı şekilde İslam ideoloji dizgesi, aynı şekilde ideal insan, aynı şekilde
aniaya bilirler.
BEN-BiZ
alınışı, ötekiyse 'ben ve biz' konusudur. Bunlar, çeşitli felsefi, dini ve ahlaki
'Ben ve biz' konusu, hem toplumbiliınsel, hem ruhbilimsel, hem felsefi, hem
ALi ŞERiATi 225
ahlaki ve hem de dini bir konudur. Bunların tümünü burada ele alınam olanaksız
ister ahlaki olsun; ister bireysel yaşayış biçiminde, ister evrensel ve felsefi görüş
biçiıninde olsun iki tür yöneliş bulunmaktadır. Birincisi, ben' in teınel alınmasıdır.
birey olduğunu, topluınun gerçek olmayıp adsal bir varlık olduğunu, toplumun
bireylerden oluşan bir dizge olduğunu, kendisinin tek başına hiçbir şey
olmadığını söyler.
Örneğin, bir milyon tuğlayı üst üste yığsanız hiçbir yeni şey oluşmamıştır,
tuğla dışında başka bir gerçeklik bulunmamaktadır. Bir milyonu ikiyle çarpsan
iki ınilyon eder, başka bir şey etmez. Dolayısıyla, insan dediğiınizde nerede yer
değildir. Tersine toplum, bireyler demektir, başka birşey değil. Bu, 19. yüzyıldan
bir konudur. Bu konu 19. yüzyılda, Birey mi esastır yoksa toplum ınu şeklinde
söz konusuydu. Toplum mu esastır yoksa birey ıni Bugün aynı konu
konu yoktur. Artık onun yerine, ruhbilim ve topluınbilimin temel oluşu konusu
gündemdedir. Yani gerçekten ruhbilim mi esastır, yoksa toplumbilim mi
ve ınezhepler biçiıninde söz konusu olan şey, bireyin [ben] mahkum edilmiş
kirli bir varlık oluşudur. Burada aınaç, ben'in gerçek mutlak varlığa kurban
taıu·ı olan ınutlak ölümsüz üstün varlıkta, mutlak kemalde yok edilmelidir.
Dolayısıyla bireyin ilahızatta yok oluşu, riyazet biçiminde, nefsi öldürme yani
değil hepsi onun için, Allah'ın zatında yok olmak içindir- ortaya çıkmaktadır.
Özün Allah'ta yok oluşu ve Allah'ta beka bulına, bu yönelişin temel kavraınları
Buna göre, burada birey, mutlak zatta bütünüyle yok edilınektedir. Faşizm ve
de sergileyen, toplumdur.
Dolayısıyla her birey, insanı kişiliği kendinden olmayan bir gövdedir. Duyan
-ya da yalan yere kendisine bağladığı- kişilik, bireyin toplumdan aldığı
şöyle demektedir; Toplum temel olduğuna göre hak, değer, çıkar ve maslahat
adını alan herşey toplum adını taşıyan toplu varlığın ve toplaının tekelinde
çünkü yoktur. Ona yönelmiş çıkarlar söz konusu değildir. Öyleyse birey, topluma
çıkarı olarak gördüğü şeye kurban etmekte, gerçek ve esas varlığı bulunan
bireye taparlık değil, topluma taparlık anlamında. Çünkü önder, birey değildir.
Gerçek varlıktır, tüm toplum ölçüsünde vardır. Tüm bireyler rahatlıkla ona
görünüm kazandırmaktadır. 62
oluşu [theisme] ya da insanın temel oluşu [humanisme] tezi -ki hep çatışık iki
kutup ve birbirine ters iki yön biçiminde dinde, felsefede ve siyasette gündemde
ve ahlak adına ortaya atmış oluruz. Eğer toplumu temel alırsak, artık bireylerin
siyasi açıklamalar getirilmiş olur. Artık ne birey kendisi için bir değer bulunduğuna
aline olur.
Eğer dinde, insanı Allah -üstün zat- karşısında -Yunan görüşündeki gibi.
temel olarak alırsak evrensel şirki yaratmış oluruz. [Temel bir zatı -Allah'ı-,
62 Hegel bile bu tür saçmalıkları söylemektedir, işte burada, karşılaştırma yapılıp bütün öğretiler
aydınlığa
de verilmelidir!
daha küçük bir temel zat -insan- karşısında yerleştirmiş oluruz.] Eğer Doğu'nun
temel oluşuna, üstün ve aşkın zatın tek temel oluşuna -insan karşısında- inanırsak,
bütün insanları, fani zat [insan] ile baki zat [Allah] arasında aracı olan
varınış oluruz.
varmış oluyoruz.
'BEN' NEDiR
'Ben', açık bir gerçektir, bir varlıktır. İnsan mahiyetinin, birey mahiyetinin
bir oluşundan kimse kuşku duyınamıştır -herkes bir bireydir ve bir de kimlik
kartı vardır herkesin- tersine onun var oluşundan kuşku duyulmuştur. Yeni
63 Bu yüzden, kimi eleştiridier Kendisinden ne kadar çok söz ediyor, hep ben, ben diyor! diye suçlam
ışiardı
beni!
dalgadır, yoksa değildir.] Hareket etmeyen dalga yoktur. İşte burada hareket
hiçbirinize vermesin, çok kötü bir derttir bu- ve insanın ne'liğinin kendisinin
herkesin herhangi bir şekilde geçirmiş olduğu bunalımlı bir dönemdir. Gençlerin
ve kötü bir dağuma dönüşür ki, miras olarak aldığı önceki varlıktan bile kötü
[otantik] bulunmaktadır. Benim inancıma göre bu, tek bir gerçekliği ve değişınez
bir cevheri bulunan, tarih boyunca yaşayan, çeşitli bedenlerde var olan ve
yalancı ben'lerin altında gömülü bulunan insanın ta kendisidir. Her birey, insanı
kendi içinde gömülü olarak tutan bir mezar gibidir. Her kişi, Allah'ın ruhunu
içinde saklayan bir tarladır. Kişi, eğer onun bilincinde olur, ona su ve güneş
kurtulup gelişir; Kökü toprağın derinliğinde [madde], başı gökte [Allah] olan
teıniz bir ağaç. [İbrahim Süresi, 24] Bu böyle bir gerçektir. Bu insan oluş tohumunu
erişir. Onu toprağın altında gizleyense umutsuz kalmış ve bir yarar elde
edememiştir. Onu temizleyen kişi, felah bulmuştur. Onu örten kimse de muhakkak
ziyana uğramıştır. [Şems Suresi, 9-10] Dolayısıyla her felsefe, her din
ve her toplum, kültür ve eğitim sistemi, temel dediğinde, birey, toplum, insan
Aına bu, ne Allah'ta yok oluş olarak, ne de toplumda mutlak yitiş olarak -ki hiç
benin, varlığın ayağının dibinde ya da gerçek insani ve aşkın bende yok oluşu
Acaba yine bir tür individualizme varmadık mı Acaba gene şuna ulaşmı
Li ŞERiATi 229
yor muyuz; 'Ben', varlık kazanan ve karşısında da bireysel bir benin olumsuzlandığı
bir bireydir. Yine toplumun temel oluşuna, insanın temel oluşuna,
'biz'in temel oluşuna ve ilahi zatın, mutlak zatın temel oluşuna ulaşmıyor ınuyuz
Gerçek ben'le ilgili olarak Gerçek ben, her bireyde gömülüdür ve insanla
yalancı ben, aşkın insani ben' e feda olduğunda egoizm ve individualizm [bireycilik]
bireysel ben feda edilip aşkın gerçek ben bireyde rüşde erip filizlendiğinde, o
aşkın ben, bireyde ve bende var olan insani ben'imizdir. O, bireysel ben' de yer
alınış olan ilahi bendir. Dolayısıyla bu anlamda, insani ben' e, aşkın ben' e dayanmak,
ben' e -Allah' a- dayanmak demektir. Allah'ın ruhu olan, adem ve insan adını
taşıyan ve artık bireylerden ayrı bir birey olmayan bu ben, bir kişilik değildir.
Bütün renkler, boyutlar, süsler ve birey olarak öteki bireylerden ayırıp belirginleştiren
yoksun gerçek varlık, insani türsel varlığın, göreli bireysel bende mutlak görünüm
beslenip canlandınlmasıdır. Ama nasıl yalancı ben saf dışı bırakılıp gerçek
64 Güneş ve aydınlığı hakkı için, arkasından geldiği zaman ay [hakkı için], ona parlaklık verdiği
zaman gündüz
[hakkı için], örtüp kapladığı zaman gece [hakkı için], sema ve onu bina eden, yeri ve onu döşeyen, her
bir nefis
ve onu düzenleyen, sonra da ona hem kötülüğü, hem de takvayı ilham eden [hakkı için] Onu
temizleyen kişi
muhakkak felah bulmuştur, onu örten kimse de muhakkak ziyana uğramıştır. [Kur'an 911-10]
gibi bu, yalancı bene bir tür dönüştür, bir tür din! gurur, ruhanı bencilliktir;
Öyleyse yalancı ben, nerede ve nasıl yok edilebilir 'Büyük ben' nasıl canlandırılabilir
Ben' in 'biz' yönünde ortadan kaldırılması, bireyin ilah! beninin Allah' a doğru
yalancı ben. Öyleyse yalancı ben' imi biz' e kurban etmişsem, Allah karşısında ve
YALANClBEN
tipi parça parça eden, her parçayı öteki parçaların karşısına yerleştiren, özsel
birkaç türlüdür
1- Sosyal ben Buna göre 'biz beyazlar', 'o siyahlar' karşısında bir tür bireyselliktir;
3- Sınıfsal ben Uşak karşısında efendi ben, efendi karşısında uşak ben, yönetilen
varsıl ben, işveren karşısında işçi ben; bunlar insan birimini parça parça eden
duvarlardır.
Burada 'sınıfsal ben', 'bireysel ben' e de dönüşif!.ektedir; iki kişi yan yana
Onlardan herbiri kendi sınıfıyla eşittir, onların ilişkileri iki ben'in ilişkisi değil,
iki sınıfın ilişkisidir. Dolayısıyla 'sınıfsal ben' de, her sınıf milyonlarca insanı
vermektedir.
5- Mesleki ben Çırak karşısında usta, mürit karşısında mürşit, memur karşısında
Her bireyin bir sürü 'yalancı ben'i bulunmaktadır. Yani bir soya bağlı oluşuyla
bir anda bir kavme, bir sınıfa, bir aileye ve mesleğe de bağlıdır. Hatta
dinler de iminaniarına öteki ben'lerden ayrı olan bir 'ben oluş' vermektedirler.
Bu yüzden dinler yalancı, din gerçektir. İslam, dünyada dinleri değil, sadece
bir dini kabul etmektedir; gerçekliği bulunan ve bir yönde gerçek olan dinlere;
Adem' den tutun da ahir zamana varıncaya değin, ister İslam Peygamberi'nden
önce olsun, ister sonra -yani onun öğretisine İnananlar- İslam adını vermektedir.
hem de İslaın Peygamberi'nden sonra. Çünkü İslam bir dindir, bir varlığın
gerçekliğidir, bir akıındır; bir hareketi vardır İslaın' ın. Ve bir insanın varlığı da
bir zat, bir varlık, bir insandır; aynıdır, bir soydur. Çeşitli ben'ler, hep yalancıdırlar,
çeşit çeşit soysal, kavın1, sınıfsal, ailesel, meslek! ve hatta itikad1 kiŞilikler
aynı olan bir ışık doğar içerden. Bir inanç, bir duygu, beşer1 bir özdür. 'Gerçek
ben' ise, her bireyin kendini ortadan kaldırarak ulaştırdığı 'o' d ur. Bu 'o' hem
ilahı varlıktır, hem de aşkın insanı cevherdir. Bu yüzden İslam, bireyi, Allah' a
insanlığı hep tehlikeli bir hastalık tehdit etmektedir; sürekli olarak büyük
olan bağını koparmışlardır, bir kavmin, bir insan toplumunun tarihini birbirinden
deınek olan cahili bir uzaklaşmaya neden olur. Toplum, Sisyphos'un66 yazgısı-
65 Ben, Mevlana'ya saygı ve inanç duymakla -ki onu insanlık tarihinde büyük sanatçılar, bilginler,
duyumlar ve
ruhlar arasında beş altı kişiden biri olarak görüyorum- birlikte onun toplum için zararlı olduğunu
düşünüyorum.
Hep Aynu'l Kudat ya da Mevlana gibi büyük arif ve işrakilerin yetenekli ve vetalı öğrencisi olmak
istemişimdir.
Upanişad ve Budha -ve benzerleri· gibi büyük ruhlarla olmak istemişimdir. Bunlar, ahlak, eğitim
arınma ve
tezkiye öğretmeni olarak ruhu beslemektedirler. Fakat toplumun böyle bir yöneliş içinde olmasından
hep kork·
muşumdur. Çünkü kimi öğeler, toplum için zararlı, birey için yararlıdır; kimi zaman da birey için
zararlı olan,
toplum için yararlı olabilmektedir. islam, her iki boyutun -toplum ve bireyin çıkarları- çelişkisini
ortadan kaldırdığı
için benim için değer taşımaktadır. Büyük i rtan -ki ruhu onarmaktadır- ile güçlü aklı -ki toplum ve
uygarlığı kurarbirbirine
katıp öyle yoğurmuştur ki sonradan çıkmış olan filozof ve kelamcılar olmasa bu iki boyutun
birbirinden
ayrılması olanaksızdır.
66 Sisyphos Yunan mitolojisinde kurnazlığın simgesi olan Korinthes kralı. Hadep'teki dev bir kayayı
iterek
tepenin doruğuna çıkarmakla cezalandırılır. Ne var ki, kaya tam doruğa vardığında yeniden aşağı
yuvarlanır.
na tutsak olur.
ahlaki deneylerde, ahlakı ve toplumsal ilişkilerde bir yolu kat ederek doruğa
ulaşır ve orada tarihsel bir kesiklik 't' bir anda oluveren bir kopuklukla başladığı
okuma-yazma bilmeyen tek kişi bile yoktur. Kültür öylesine güçlüdür ki kötü
özel bir bölgede okuma-yazma bilen kadın sayısı sadece 48' dir. Üstüne üstlük,
bu topluınun tüm çabası, bu kırk sekiz lekeyi[!] silmek ve başka bir yere sürınektir.
iki şey öğretin; İp eğirmek ve Nur Suresi'ni. Oysa Mekke'de sadece 11 ila 17
kişinin okuma yazma bildiği Peygamber döneminde, Peygaınber' in hanımları
bu. Yunanistan'a bir bakımz; İki bin beş yüz yıl boyunca felsefenin beşiği,
İki yUz, üç yüz yıl öncesine değin, büyük dehalar, büyük kültür ınerkezleri,
cılız, yoksul ve kültürsüz bir kuşak ortaya çıktı. Bu kuşağın, geçınişiyle, eski
olup bugün de İslan1 topluınu -özel anlamda- ve Doğu -genel anlamda- ondan
stoklarını yitirmektedir. O zaınan, örneğin dört bin yıl önce köleliğe karşı, Karun
bir din, tek bir cihad, tek bir gerçeklik ve tek bir insan bulunduğuna inanınakla
İşte bu şekilde, tarihsel birlik ve bütünlük ve Adem' den son zamana değin tek
ve süreğen bir akımın olduğuna İnanmak, her kuşağı, bir zincir halkası gibi
ona bağlamakta, her bireyi sanki bütün insanlarla, bütün çağlarda yaşamış hale
getirmektedir.
TEFRiKA
İnsanlar, tarih boyunca sürekli olarak, iktisadi, siyasi ve sınıfsal etkenler ile,
bahaneler ve adlar -kavıniyet, mezhep, soy, sınır, doğa, iş, sınıf ve aile- altında
insanla ve bir insan küınesinin başka bir insan kümesiyle olan ilişkisini
belirler.
Parçalama ise sürekli bütünsel iki şekilde, iktisadi bakıından, sınıfın sınıfı,
ulusun ulusu söınürmesi biçiınindedir; ulus ulusu, sınıf sınıfı söınürmektedir ...
Siyasal bakımdan da zulmün bir ulusa egeınen olma [istibdat] ve uluslara egemen
in yolu, insanlık tarihi boyunca sürekli bir hareket biçiıninde, egemen sistem
parçaları birbiri ardınca gelirler. şeklinde tahmin ettiği gibi olur durum.
Aynı şekilde, aşk, barış ve sevgi peygamberi İsa ölünce varisieri -kesişleryeniden
hiLAM BiLiM
rürler ve sadece adlar değişir; Sezar'ın adı Papa, senatörün adı Kardinal olur
vb ...
düşmanlarımn düzenini sürdürürler. Bu, tarihe egemen olan' düzen' dir, ötekisi
ise tarihin hep mahkum 'hareket' i dir.
DURAGANUK VE DEViNiMSiZLiK
kitapta yer alan 'Ez Hicret ta Vefat' [Hicretten Ölüme Dek] başlıklı makaleye
insan bir yerde kaldığı sürece kabile, kavim, toplum ve hatta imparatorluk
bunların sınırlı ve kapalı surları içinde donduğu için yok oldu ve Roma için
kolay bir lokma durumuna geldi. Roma da ülkeler alma ve fetihler grafiğinin
ZAMANA YABANCILAŞMA
Belirli bir zamanın, büyük bir insani devinimin, kurtuluş bağışlayıcı beşeri
öğretinin gereksinimi olan bir hareket, çeşit çeşit iktisadi, siyasal ve düşünsel
ve tek düze bir toplumsal gelenek haline gelen ve mutaassıp ve donuk biçimlerde
donuklaşmış durumda kalan bir dinin, zorunlu olarak zaınanla arası
açılır. Çünkü zaman, sürekli devinimdir; oysa gelenek, degişmez ve tek düze
donmuş kalıpların içinden kurtarmazsak; zaman kalıp, içerik, hak, batıl tanımaz,
kükreyen bir sel gibi dur durak bilmeden duran, donmuş, yere yapışmış
ayrılığa, imanımızın geri kalışına ve zamanımızın ileri gidişine her gün tanık
karanlıkta. Çünkü kervandan geriye kalan bir ateş gibi bıraktık İslam'ı, kalsın
biz geçelim diye. Zamandaki bugünkü hareket böyledir. Yolun lambasını arkada,
her öğreti, her hareket, her devinim ve her devrim, işte böylece ölmektedir;
çünkü bize gereksinimi olan bir İslam'ın ancak kendine yararı olur ama İslaın'a
gereksiniınİ olan biziz. Şu ne aptalca kaygısızlıktır ki İslam her elden gittiğinde
Neyii1 varsa hırsız alıp götürür, yoksut aç, muhtaç kalırsın. Ben de
senin gönlünü alınm, paralara üzülme, hiç üzülme, para kaybolmaz, karşılığı
Bu, bize ve toplumumuza özgü istisnai bir hastalık değildir, değişik oranlarda
Biri gelip bir işe el atar, sadece hayırlı bir iş yapmak için. Ne ki zamanla uyumlu
olup olınadığına hiç bakınaz. Oysa Tahran' da bugün su deposu yapmak, hayırlı
bir iş olmaınası bir yana, hedefsiz ve anlamsız bir iştir. Dini işlerde de
sadece bir iş dini bir gelenek olduğu için yapılmaktadır ve kişi için sadece yapılış
anma toplantısına katılır, ağlar, orada Hüseyin'i yüceltir, ama zulmün elinde
araç olur kolayca. Ya da dini şiaı·lara inanır ve sıkı sıkıya sarılırken aynı zamanda,
herşeyini yitirme pahasına batıla evet demeyen adaına inanır, ama hareketiyle,
zekatı verirler ve rükua varırlar ayetini Ali [a.s.] hakkında tefsir etmektedirler,
Kur'an'ı dua kitabından üstün bilir. Ama amelde, bir kez bile okumamıştır,
okurnamaktadır Kur'an'ı. Dua kitabı onun için Kur'an [okunacak] dır. Kur'an,
Eşitliğin ve insanlığın doruk noktada sergilendiği yer olan hacda, aşağılık bireysel
alçalmakta ve kendinden daha aşağı aına paralı olan birine saygıda kusur etmemekte
Bu insan, 'Ana, Baba! Biz Suçluyuz' da söylediğim gibi hacda bin kez sorar
Nasıl diye. Aına bir kez olsun Niçin diye sormaz. Yüz kez gidip dönmüş
izi var -elbette kalıptan ileri gelmektedir- bunun günahı var mıdır; biliyorsunuz,
ayakkabı dikişli olmamalıdır Ama bir kez olsun, aslında hacca niçin
bireyi olarak kabul edemez, Allah yerine -Kur'an'ın dediği gibi- ahbara,
ruhbana, güçlülere ve para babalarına tapar, fakat taptığım bilmez. Çünkü
ruhani ya da servet sahibi veya güç ve makam sahibi kimse aracılığıyla aline
olmuştur. Dine ve insana bağlı olan insani saygınlıkları, ilahi değerleri, makama
ait görür ve onların karşılarında basitçe bir düşünmeye bile gücü yoktur.
Bilinçli ve düşünür din alimlerinden biri olan bir dostuın -yeni yetişen seçkin
67 Şaşırtıcıdır ki islam'da hem en güçlü uyuşturma ve geriletme etkenleri ve hem de en güçlü tahrik
ve ayağa
kaldırma öğeleri ayın din alimleri topluluğunda bir arada bulunmuşlardır. islam tarihine bir bakın.
Hilafet döneminde
herkesten çok [Sünnilikte] ve Safeviler döneminde her zamankinden çok [şiilikte], toplumu
uyuşturmaya
neden olan ve halkın zihinsel kavramlarla, duygularla, zararsız ve tehlikesiz kin ve tehlikelerle güç
sahiplerinin,
hilafetin ya da içinde bulunulan zaman kendilerinin malı olan herkesin çıkarına oyalanmasına yol açan
etkenler
de yine aynı grup ve· toplumdandırlar. Çünkü din her güçten daha güçlüydü ve .halkının düşünce ve
inanışına
her şeyden çok egemendi. Öte yandan, uyanış, hareket ve topluma bağımsızlık bağışlama etkeni,
dıştan gelen
düşünsel, kültürel, iktisadi ve siyasal saldın karşısında direniş etkeni, kitleye hayat ve hareket
bağışlama etkeni,
bu din görünümlü tüm sapmalara karşı duruş ve direniş etkeni olan çehrelerin çoğunluğu, yine bu
toplum ve grup
içinden çıkmıştır. Paris'teydim. Bizim grup başkanımız olan -elbette çoğu kez başkansız meskenlere
başkanlık
ediyordu- bir bey, öğrenciler encümeni adı altında bir toplantı düzenlemişti. insanı komplekse
sürükleyen o çok
aydın öğrencilerden biri laf üfürmekle meşguldü, müslüman duymasın, kafir görmesin türünden jest
ve tavırIarial
Konu, iran'ın tanınmasının ve sevgili vatanın sorunlarının araştırılmasının zorunluluğu idi; özdeş,
bilimsel
ve beş bin kilometre öteden direkt bir biçimde. Paris'in aristokrat kafelerinden birinde iran'ın köylü
kitlesiyle
temas kurulmalıydı [tıpkı Süveyş gölü kıyısında, iran'ın halk kültürünü ve mahalli dillerini derleyip
araştıran Sayın
en büyük etkeni olduğundan söz ediliyordu [sekiz-dokuz yıl öncesine aittir]. Sonra saldırmaya
başladılar Din
diyordu; Mescitte, kılığıma bakarak bir hanım, kendisi için istiharede bulunmarnı
istedi [ki ne yazık ki avam, aynı tür giysiyi giyen kiınseleri aynı gözle
olduın. Örneğin bir grup, niyet okuma [!] yapmak için oturmuştu. Niyet etme
tüm çabaları harf ve kelimeleri tıpkı Araplar -hem de mevcut Araplar değil,
bütünüyle ınantıksal bir uyum, sağlaın ve bilinçli bir doku içerisinde olan
hedefe ulaşmak için bir giriş olan bir harekette şimdi İslam'ın varlık felsefesi,
toplumu geriletti, düşünme ve akletmenin gelişmesini toplumun elinden aldı. Din genel olarak özdeş
gerçeklerden,
evrimden; hareketten ve uygarlıktan uzaklaştır maktadır. Başladılar iki yüz yıllık standart laflan
söylemeye.
Ben iran'dan yeni gelmiştim, kalkıp arz ettim Ben sizin kadar aydın değilim, yeni geldim. Ben bu
bilimsel ve
oldukça felsefi konulan bilemem, fakat ben şu son yüz, yüz yirmi yıla bakıyorum, tarihe bakıyorum
başından bu
yana batıyla bütün askeri, siyasi ve iktisadi antlaşmalarda, hep doktorların, mühendislerin, Avrupa'da
okumuşların,
yani 'bizler'in imzası bulunmaktadır, hiçbirinin altında hiçbir din adamının imzası bulunmamaktadır.
Tümü
Necefe değil, Avrupa'ya gidenlerce imzalanmıştır! Bu bir yana, direnişçi çehreler olarak, ta başından
beri, batının
saldırıları karşısında, aslında sömürünün girişini sağlayan, saptırıcı yenileşme olgularına karşı
savaşan ve
hatta siyasal sistem, iktisadi sistem, üretim, pazar, hayat, toplumsal etiket, inanç, ideoloji, aydınlık
adı altında ve
bu deccal eşeğine yol açan çeşitli bahanelerle ortaya sürülen bütün iktisadi ve hatta ahlaki ve
toplumsal semboller
karşısında direnen kimselerin hepsi bu din adamları topluluğundan çıkmıştır. ilk başkaldırı, Tömbeki
başkaldırısıdır.
ilk başkaldıran çehre ise Mirza Hasan-ı Şiraz'dır ki o da bunlar arasından çıkmıştır. iran'a giren ilk
sömürü
ayağı bankaydı. Bankanın iran'a gelmesini öneren ilk kişiyse din karşıtı, yenilikçi bir aydındı -Mirza
Mülküm Hanve
buna karşı duran ilk kişi de yine din adamları arasından çıkan Seyyid Cemaleddin Afgani'ydi. .. Bu
yüzden
aynı toplumdan hem bozuk din yayılmış ve gerçek islam'ı yok etmek ve halkı uyuşturnıak için islam
tarihi boyunca,
hilafet döneminden tutun da sömürü dönemine varıncaya değin, aynı yerden destek alınmıştır. Sapma,
kirlenme, zulüm ve dış tecavüz karşısında uyanış, sorumluluk, karşı duruş ve direniş etkenleri de yine
bu merkezden
baş göstermiştir. Öyle ki islam toplumunda gerçekleşen devrimler ve toplumsal hareketlerin her
birinde
iki olgunun yinelendiğini görürsünüz Biri özgür, bilinçli ve sorumlu alim çehrelerinin çıkışı, ötekiyse
bu değişimierin
asıl merkezi olarak 'mescid'in faal merkeziliği, toplumcu ve halkçı yükümlülüğüdür. Bu yüzden islam,
halk ve
zaman üçgeninde düşünen ben ve benim gibilerin hem buraya olan umut ve imanları, hem de
umutsuzluk ve
inançsızlıkları aratmaktadır! Bu yüzden ayırmak gerektiğine inanıyorum Alim mi, ruhani mi Alevi
Şiiliğinde mi,
Safevi Şiiliğinde mi Bu farkı koymazsak hem gerçekliğe zulmetmiş, hem de yanlış karşısında
akılsızlığa düşmüş
oluruz. Bizse ne zalim ve haksız olmak istiyoruz, ne de ayırt etme yetisi olmayan ahmaklardan olmak
istiyoruz!
kopması, aracın hedefe dönüşmesi, yolun amaç olması, dinin şiarlara sıkıştırılması
iKiCiLiKLER
İki görüşlük, felsefi ve insanbilimsel şaşılık, iki ayrı şeye kulluk, iki ayrı
yönde İnanmak, insandaki ve doğa ile doğa ötesi arasındaki çelişki; tüm bunlar
ikicilik [dualisrne] anlamına gelir. Tevhid ise tüm bunlara uyum ve birlik kazandırır.
Sürekli olarak, maddeyle rnana arasında -ki İslam ekmeği ve namazı bir
uyum, bir bakış ve görüş içerisinde algılar- dünya ile ahiret arasında -ki tevhid,
bu ikisi arasındaki süreğen çelişkiyi gidermekle kalmaz onlar arasında bir neden-
bir uyum olduğunu öngörür- akıl ve aşk arasında -ki felsefe tarihi boyunca birbirlerinin
ve ilham bir yanda, akıl, mantık ve delillendirme öte yandadır. Pascal'ın deyişiyle;
kalp tanıktır.
Topluınsal, iktisadi ve siyasi düzen ise bireyi Tanrı' dan ve fizik ötesinden
bir görüştür. Tevekkülse, her türlü başarıyı ve hedefe ulaşmayı Allah' a dayanmada
birimi veya ötekinin karşısında değersiz ve önemsiz olmaksızın iki temel olaAli
ŞERiATi 239
Dünya ve ahiret ikiliği, zahitlik ve varsıllık ikiliği, ruh ve cisim ikiliği, gerçek
daha derin anlamıyla; kulluk ve rablik, isyan ve baş eğme, gurur ve huşu,
aşk beslemek. Halk için, Allah için ve kendisi için ... İkiliği bu türdendir.
MATERYALilM VE iDEALiZM
v.s.]. Oysa tevhid, doğa gibi, insana tek bakışlı iki göz vermektedir. Nasıl
yani Yani heın yeri görmektedir, hem göğü; hem ekmeği, hem namazı; hem
dışta olanı hem içte olanı, ama her ikisini uyumlu, aynı yönlü ve kaynaklı olarak
görmektedir. İki karşıt yüzü de görmektedir, ama tek bir madalyon üzerinde.
Onun için varlık, çatışıklardan oluşan bir varlıktır bir oranda. Mutlak
maddi ve günlük hayatında bile belirli bir yol seçemez asla. Varoluş kuşkulu
Dünya ve dünyadaki işler sadece bir hiçtir. Bu dünya görüŞü, eskiden var
ciddi, anlamlı ve hedefli olarak algılayamaz. Varlığa inanmayan bir insan, insana
etki eder. Öyle ki bugün saçmacı sanat, saçmacı tiyatro, saçmacı edebiyat
ya da şehitlikten söz etmenin bir anlamı yoktur; hepsi de birdir. Çünkü hiç240
iSLAM BiliM
insanı varlık okyanusuncia bir başına bir ada olarak görürler. Yeni egzistansiyalizmin
ve fizik ötesi vardır, ama bizim yazgımızda etkisi yoktur. Biz kendimiz için
Lucrece şöyle diyordu; Tamılar vardır, ama kendi aşklarıyla, kinleriyle ve savaşlarıyla
Bu tür bir dünya görüşü şirktir. Bir tür varoluşsal ikicilik [dualisme] olup
kabul etmekte, ama evrende birbirleriyle bağlantıları olmayan bir sürü çelişik
Burada insan, dünyada bir garip olarak algılanmaktadır; doğada temeli olmayan,
fırtınalı bir okyanusta başıboş dolaşan bir gemi olarak. Şirk dünya görüşünde
birey, parça bölük olmuştur. Tarih ise, tarihsel şirk dünya görüşünde,
birbirinden kopuk bir akım, birbiriyle hiçbir bağıntısı olmayan olay ve oluşlar
tüın bunları yok etmekte ve beşeri toplumsal düzene birlikçi bir görüş kazandırmaktadır.
Bundan önce ayrıntılı olarak söylediğim gibi tevhid, bireyi ve toplumu yıkıntıya
kendisi oluşunda, şaşırtıcı, hassas, gelişkin, karmaşık ve aşkın bir varlık olduğu
68 Lucrece, isa'nın ölümünden sonra 70 yılına dek yaşadı. Albert Camus ve Sartre -Camus'dan daha
az olarakgörüş
ve öğretilerini ondan aldılar. [Lucrece ve öğrencisi olarak Albert Camus'un öğreti ve eserlerinin
felsefi ve
toplumbilimsel çözümlemesi için Meşhed Edebiyat Fakültesi'nde verdiğim Tarih Bölümü dördüncü
yıl Medeniyet
doğa, tarih, topluın, hatta kendisi, hayat, duygu, bağ, gereksinim, inanç, konum,
iyilikler, güzellikler ve değerler aline edebilirler. Her ınelek, şeytan olabilir; bir
cin onu deli edebilir, çarpabilir.
O zaınan, dört yandan onu gizli ve açık darbeleri altına alan ve gün geçtikçe
daha bir güçlü, daha bir fazla ve daha bir üstün olan ve insan yükseldikçe
onu düşme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bu insan karşıtı amansız saldırılar
karşısında kendisini nasıl koruyabilir Kendi insanı özünü unutmaz ını Yitirınez
sel, veba, kıtlık ve çiçek hastalığı değildir. Sayısız insanın ölümü tehlikesi
nesne olmakla, yok olmakla karşı karşıyadır. İnsanlık, nüfusun değil nefsin
olınuş kişi, bu sıçan ya da koyun olmuş kişi, dünya ya da ahiret yoluyla aline
olmuş bu kiınse; bu -her nasıl ve her ne şekilde olursa olsun- insan olmaktan
Aına bu kelimede -tüm varlığı ölçüsünde ağır, zengin ve varsıl bir kelimedir-
değildir.
onu tüın temel kavramlarıyla -ki her birinin yüzlerce boyutu bulunan
görünümü vardır, her biri her bilinç ve duygu ışığının parladığı, bitmek bilmez
çeşit çeşit görünüınler kazanan bir prizmadır- sözler yoluyla değil, hareketler
Her birinin bir sembolü olan hareketler, her birinin anlatundan daha çok
anlam taşıma, duyına, dile getirme ve ilham etme kapasitesi bulunan sembol-
69 Bu konunun sonunda konu zincirinin mantıksal uyum ve bağıntı içerisinde olmadığını, ortaya atılan
konuların
birinin Halep'ten, birinin Şam'dan olduğunu söyleyebilirsiniz. Doğrudur. Ama bu gerçeğin suçudur,
insanın dünyadaki
ler ...
Büyük bir sahnede, doğanın içinden, dağ, dere, düzlük ve ovanın yer aldığı
sade ama düzenli, birbirine bağlı ve zamanla bağıntılı görkemli bir gösteriyle
ideolojik üst yapısıyla ve ayrıca son yönüyle -ki yaratılışın namusunu, varlığın
cisimlenişe kavuşmuştur. Öğrenci, onu anlamak için, onu tüm ruhuyla, bedeniyle,
Nerede
Hac da.
ONUNCU DERS
tanınmaktadır. Bu sütunda insan, soyut bir gerçek olarak, tüınel ve zihinsel bir
insanın tarihsel yüzünü bir sütunda, ardından toplumsal yüzünü başka bir sütunda
ister Doğu' da -özellikle bugünkü İslam uygar lığında- ister Batı' da olsun,
biçimsel [fonnel] mantık ve soyut aklın mantığı olan Aristo ınantığı aınaçlanınaktadır.
tersine yeni biliınsel görüş, insanın ya da başka bir fenomenin ve başka bir
görmektedir. Yani örnek olarak, insanı tanımak istediğimizde, önce insan gerçeğinin
tümel bir tanımını -insan şöyle bir varlıktır, şöyle bir hayvandır, diyevermeye
soluk alan özdeş insanı, yürüyen insanı, yaşayan insanı dakik, somut, deneysel
anlamda adı insan olan o şeye ulaşmalıyız. Dışsal gerçekliği bulunan bu insanı
nerede bulalım İki yerde; Biri tarihte, ötekisi de toplumda.
Şunu apaçık akll değil apaçık bilimsel bir ilke olarak kabul etmeliyiz;
Toplumun dışında, tarihin dışında insan yoktur ya da varsa bile biz tanımıyoruz
ve şimdiye dek insan adıyla tarihten soyut olarak, toplumun dışında böyle
Şimdi hala akıllarımıza egemen olan eski mantık [yani Aristo mantığı]
temeli olan kelimenin gerçeğini tanımalı, sonra kelimenin mantıklı bir tanımını
vermeli, daha sonra da çeşitli türlere -ad, eylem, harf, zarf, sıfat vb. diye- ayırmalıyız.
biçimde, yani cümle dışında, metin dışında, anlatım dışında ve kullanım dışında
bir görevdedir kelime. Gerçek ve somut varlık taşıyan kelime, cümle adı verilen
gövde içerisinde varlık, anlam ve ruh kazanır, anlamı aktarır. Bu yüzden,
Bir kişinin gözünü ya da bir kişinin beyninden bir hücreyi çıkarıp alırsak, bu
gözün ya da hücrenin bir anlamı olmaz. Bunlar, ancak gövde içerisinde anlam
Sonra da felsefi soyut biçimiyle insanın genel tanıınına varmalıyız. İşte bu yüzden
toplumda olmak üzere iki yerde var olduğunu söylediğiıniz halde niçin toplumdan
tarihsiz toplum, sonsuz yönünde akış durumunda olan gerçekliğin bir kesiti
yataklarda, çeşitli topraklarda akmakta olan bir ırınağı bir noktada durağan
olarak algılarsak bu, eksik bir algılamadır ve insanın bir yanıdır. İnsan, tam
geçip şu ana dek akıp gelen zaman boyunca akan bir ırmaktır ve onu tanımak
çeşitli gidiş çizgileri boyunca, çeşitli iniş çıkışları, aldığı değişik biçiınleri şu
ana dek adım adım takip etınek, onunla birlikte gelerek özdeş gerçek insanın
insanın genel gerçeğine ermiş oluruz. Burada benim işim, araştırma değil
ayrı olan iki anlam dile getirilmiş olur. Bu iki anlam birbirinden ayrı
olduğu için kimi zaman bir yazar ya da konuşmacı tarih ya da histoil·e derken
ben ilk kez Gurvitch'ten duydum. Daha sonra, Raymond Aran'un Tarihsel Vicdanın
tıpkısının söz konusu olduğunu gördüm. Bir bilirnde bir kelimeyi, bir teriıni
Biliın, dışsal bir şeyin ve dışsal bir gerçekliğin benim [insan] kafaındaki zihinsel
biliınin adını belirtmiş oluruz. Konusu ise yer ya da güneş sistemidir; sözlükte
Tarihte böyle değildir. Oysa öteki insani bilünlerde böyledir; Örneğin, toplumbiliın
bir bilim olup konusu toplumdur. Ama tarih dediğimizde, ister Avrupa
dillerinde, ister Arapça, Farsçacia [ve Türkçede] olsun heın biliınin kendisi,
tarih sanatını, tarihin şiirini değil, tarihin konusunu söylüyoruz [tıpkı yeri konu
edinen ve biliın adı olan yerbilim gibi], tarih ilminin konusunu kastediyoruz.
amacım tarih ilmi ve tarih felsefesidir. Bu devriın, tarihin -yani tarih ilıninintavrında,
devrimci bir biçimde halkçı bir doğaya ve tavra dönüşmüştür. Aynı şekilde
dünyaya q;emen olan güçler konusunda yargıda bulunurken hep içinde bulunduğuınuz
Tarihe bir bakınız; Her birkaç yüzyılda bir kimi zaınan bir yerde bir peygaınberin
evrensel bir yankısı yoktur. Daha som·a mesajı evrensel yanlı bulduğunda bu,
Dünyada güç ve baskı cephesi bugünkü gibi olınamıştır; aına öte yandan hak
de değerler- halkın tekeline geçmiştir. Dün, halk içinden çıkmış bireyler bile
Tüm bu yalanlar, her ne olursa olsun halka ait olan bütün nitelik ve değerlerin
yüzlerine çekmezlerdi. En faşist sistemler bile -ne olursa olsun- sahte olarak
Tarih, tarih ilmi, geçmiş tarihi bize anlatan ve aktaran o kaleın, büyük olayların
olmaktan başka birşey değildi. Sıradan bir bireyden ve sadece bireyden değil,
milletten ve halk kitlesinden söz etmek, onun için anlamsız ve hatta utanç
vericiydi. Şahname'nin altmış bin beytine bir bakınız -ki Şahnaıne bizim tarihsel
sonuna dek olanları anlatmıştır. Tek bir yerde bile, İran halk kitlesinin nasıl
bir bilgi toplamaya çalışınız; sonuca ulaşamazsınız. Çünkü tarihin kalemi, sokağa
hayatları anlatılacak değerde değildiler. Bay İhvan Umid'in, şiir kitabında Eski
KürJc7o adlı oldukça değerli bir eseri vardır. Farsçacia hiçbir eser, tarihi, bu güzellikte
Bay Tarih bunları yazmış olmalıydı. Tarih konusunda bizim övünç duyduğuınuz
içinde örneğin; çok yediği için Sultan Mes'ud'un sağlığının kaç kez bozulduğunu
günler geçirdiğine ilişkin tek bir bilgi bile bulamazsınız. İşte bu yüzden şimdi
70 Şiirin gerçek adı Mirastır [Bak. Ahir'i Şehname, M. Umid]. Şiiri aktarırken, konuşmadaki
metinden değil, asıl
yoksa gündüz mü öldüğünü araştırınak için bütün eski kaynakları elden geçirdiklerini,
tarihtir!
olmuştur. Artık başka hiçbir şeye yönelmez bu destanlar, başka bir haber
ortaya çıkışı ve aristokratik değerleri alaşağı edişi, asıl Büyük Fransa Devrimi'nden
yönelmişler ve sade yazına üslubu övünülesi bir üslup olmuştur. Sade yazmak,
kendi edebi üslubu için halkın konuştuğu dili seçmesi demektir. İran' da da
başka bir şey olmadığını görüyoruz. Hatta kelimeler sınıfıara ayrılmıştı, kelimeler
yönetilen sınıfiara aitti. Bilinçli bir münşi [yazar], yönetilen sınıfın kullandığı
bir keliıneyi alıp güzel bir edeb1 ınetinde kullanaınaz. Bu yüzden, bir
yerden bir yere bir mektup gittiğinde üç sayfasını okuduğunuz halde anlamının
değeri yoktur!
sadece komedide kişi ve kalıraman olabilirdi. Sanat ve üstün tiyatro olan trajedideyse
açar, yüzünde komik ve sıradan bir ifade oluşur ve trajedinin görkemini yok
eder. Sonra, Büyük Fransa Devrimi'nde edebiyat öyle bir biçim alır ki,
edebi bir eser olup son günlerde yayımianmış bulunan Şazde İhticab, İran üslubunda
iSLAM BiLiM
sokağa inmiştir. Bugün, halkçı bir yapı kazandığım, geçmişi, eski doğa ve yapısını
unuttuğunu görüyoruz. Ancak, kiıni yerlerde bulunan fazıllar, edipler ve
rical ilmi- hiç bekleıneden ashaba yöneldiğini görürüz. Ashabın kişiliği, İslam
sadece ve sadece Şapur-i Zu'l İktaf' tan71 söz ettiği sırada -tam bu sırada- bu
çadırının dibine geldi. Tarihin hep soyuyla ve hatta kabilesiyle ilgili tek bir
Yoksul bir köle olan Bilal'i, yabancı bir avare olup Yahudi kölesiyken azat edilen
Selman'ı, oraya nasıl düştüğü bilinıneyen Yunanlı bir adam olan Suheyb'i,
birey olarak sadece kendilerinden değil, sınıflarından bile asla söz etmedikleri
için ansızın şimşeklerin çakması için bütün gözler halk kitlesine, ümmetin içine
71 17-18 yaşında -bu denli küçükken!- sarayının penceresinin ardında oturmuştu. Gürültü
yükseldiğini gördü.
Ne oluyor Dediler Kalabalık. Dedi Niçin Dediler lrmağın üzerinde bir köprü var. Bu köprünün
üstünden
gelenler gidenler oluyor. Bu yüzden izdiham oluyor ve bu nedenle de gürültü oluyor. Bu yaşta bir
deha kıvılcımı
parladı onda! Dedi Öyleyse iki köprü yapın! Birinden gelenler, ötekinden gidenler geçsin! Böylece,
bu ırmağın
üzerine iki köprü yapılıp birinden gidenlerin, ötekinden de gelenlerin geçmesinin tek bir köprünün
bulunmasından
daha iyi olacağını anladılar! O zamana dekiran bilginleri olayın farkında değildiler!
Kur'an ise tarihe önem vermekte olup şu ana dek biz Kur'an'ın tarihe bunca
dayaıuşını fark etmedik Şunu Kur' an' a ilişkin bir açıklaına ya da bir parantez
olarak belirtıneliyim; Kur' an itikad1 bir kitap tır, bir hidayet kitabıdır, insan
kişiliidi duruına getinnek, ona uyanış ve sorumluluk duygusu vermek için gelmiştir.
risaleti [nihai hedefi] içinde konuşur ve çeşitli konulardan söz açar. Kendiliğinden
doğayla ilgili konulara, doğaya ilişkin biliınlere de değinir, ama bir esas
olarak, bir bilinmezin keşfi olarak ya da bir doğa yasasını açıklamak için değil,
bir hatırlatma, bir örnek verme ya da dikkat çekme, düşünıne olarak değinir;
bilimsel bir kitap olarak, bir fizik ve kimya kitabı olarak değil. Ya· da bu arada,
düzenlen1ek olduğu için değil, Kur' an hayali bir ideoloji ol,arak kaln1ak istemediğinden
kunnak, bir hayat biçimi sunmak, bir uygarlık yaratınak istediğinden kaçınılmaz
tabii bilimiere bir işarette bulunur. Örneğin, yerden söz eder, gökten söz eder,
söz eder; ayrıca insani bilimiere dayanır, toplumlardan söz eder, üınmetlerden
söz eder, tarihten söz eder, geçıniş olaylardan söz eder, tarihsel kişilerden
gibi insani bilimiere dayanır, değinir. Fakat böyle edebi, fikri, itikad1,
insani bir kitap ve tek kelimeyle bir hidayet ve ideoloji kitabı, daha çok insani
Fakat ruhbiliın, topluınbilim ve tarih felsefesi gibi insanı bilimler, yeni bi254
iSLAM BiLiM
az çok haberli olduklarından [çünkü tabii bilimler, bin yıllık, iki bin
yıllık, üç bin yıllık geçmişi bulunan eski bilimler olup bizim kimi alimlerimiz
Kur'an'ın dakik bilimlerdeki -tabii bilimler, fizik, kimya vb.- bilimsel boyutları
aydınlanmıştı. Hukuk ilmi, eskiden geçerli olan bir ilim olduğundan, Kur'an'ın
yanılgıya düşüyorlar.
Bu, bir tür komplekstir. Böylelikle, kendi öğretisinin, kendi Kur' an' ının, kitabının
bu çağa yaraşır olmak ve var olmak için aşırı ilgi gösteren doğulu gibidir. Oysa
Kur'an'ın içerisinden bulup çıkarmaya gerek yoktur. Ondan insanı bulup çıkarmalı
yararı yoktur. Bu, şu anda büyük bir musibet alınuştur ve oldukça ürkütücüdür.
ŞERiATi 255
Bir kitap görınüştüm. Orada, Hz. Peygamber'in ya da Hz. Ali'nin arpa ekmeğini
İran ve Anadolu eyaletlerinin bir parçası olan Ali gibi büyük bir halife ve imparatorun
işte böyle yiyeceklerle idare ettiğidir. Bizim için bunun değeri oldukça
güzelliği için yiyorlardı. Ondan iki satır soma Hz. Ali'nin kendisi, Eğer ben
Ama bunu gözardı etseydi, bize başka bir şey öğretmek için yapardı
Yeni bilimlerden bu şekilde söz etmek, hem de yeni bilimlerden bu denli deneyimsizce,
ikinci, üçüncü elden, kısıtlı haber kaynakları yoluyla haberli olan
kiınseler aracılığıyla bunu yapmak, İslam' a çok zarar verir. Nasıl zarar verir
bilimleri tanıyanların böyle birşey yapmaya hakları vardır. Çünkü Kur' an bilimsel
eğildiklerinde biz büyük bilgilere ulaşırız. Fakat bu Kur' an' ın risaleti biçiminde
Sad!, Gülistan'ını fizik, kimya ve tıp alanında değil, hidayet ve ahlak amacıyla
yazan bir kişidir. Fakat kimi zaman, bu eserde yanlışların bulunduğunu görüyoruz.
birşeydir. Fakat tabip olmadığı için, zamanın geçerli bilimine göre tıbbi şeylere
değinmiş olup bunlar bugün yanlıştır. Örneğin İnsan sürekli değildir; hayat
misyonu içinde yer aldığı için edebi, güzel bir biçimde, bir edebiyat başyapıtı256
iSLAM BiLiM
na yaraşır biçünde anlatır. Fakat zamanının geçerli ilminin -ki bugün yanlışa
Bu, dört mizaçtır. Bugün biz, kesinlikle böyle olmadığını biliyoruz. Tatlı
canın bedenden ayrılması bu dört mizaç yüzünden değil başka şeyler yüzündendir.
eski tıbba göre konuşmuştur. Fakat Kur' an, bir örnek verirken ta bil bilimlerden
söz ederse, örneği bilimsel açıdan yanlış olmamalıdır. İşte bu yüzden uzman,
yabancı bir dünya görüşü içerisinde, kısıtlı bir alanda bulunan ve biliınle bilimsel
-tüm bunları birbirine katan- tipler, hem bilimi, hem de Kur' an' ı mahvederler.
arka arkaya on beş kanıt getirdiğini görüyoruz. Biri Apollo' dan söz ediyor,
farkında olmadığının ortaya çıktığını, bir çeviri üzerinden cacık gibi bir şey
söylediğini görüyoruz.
Apollo' dan vb. söz ediliyordu. Biri diyor; Efendi, bu Apollo'yu, jeti vs.
bırak yere, bunlar hiçbir şey değil. Şu paketi al, paket paket! Ne içinde ınakine
var, ne benzin içer, hiçbir şey. On kuruş verirsin bir attara, alırsın onu. Üstüne
Kur' an' ın, taşıdığı risalet ve hidayet açısından temel yönü, insani risalet,
Kur'an da insanı bilimiere dayanır. Ama ne yazık ki insanı bilimler biziın din.l
72 Bugün köylülerin bir araya gelip geçmişte olduğunun tersine, Apollo'dan, jetten, yeni buluşlardan
oldukça çok
ünlü aına kıymetleri bilinınez kişiler dışında bu bilimler, öteki cephelerin, öteki
hedeflerin tekelindedir. Kur' an' daki surelerin adiarına bakınız; insani bilimiere
bunlar tarihe ilişkin olup Kur' an, ya bir işaret biçiminde onlardan söz eder ve
kiıni zaınan birçok kez yineler ya da ayrıntılı olarak onları açıklar. Aslında kimi
zaman, biziın bunlardan tarihsel belge açısından sahip olduğun1uz en fazla
Kur' an' da tarihe dayanış, sadece edi m olarak değil, kuraın olarak ve açıklıkla
ortaya konulınuş ve hatta kimi zaınan inkar ve şaşırtıcılık içeren bir soruyla
dolaşmak [Bakara Süresi, 273]. Bunlar, hep tarihin ve tarihe yönelişin değerini
Kur' an' da birçok kez çeşitli söyleyişlerle -soru şeklinde, emir şeklinde, haber
sonu nice oldu görün [Al-i İmran Suresi, 137]. Heın de tarih
geçmişierin izlerini görmek, yani şiındiye dek insani, felsefi bir konu olan tarih
an' a bir bakış olarak- Kur' an, insani bilimiere hepsinden daha çok dayanır.
bilimlerdeyse daha çok tarihe dayanılır. Kur' an' a içerik ve aynı şekilde sure
adları açısından yüzeysel de olsa bakan herkes için, Kur' an' ın tarihe ne denli
birlik, tarihsel bir bütünlük kazandırdığı taın olarak somutlaşır. Kur' an, yüzlerce
önceki ümmetiere bağlar. Buysa ne ölçüde hem tarihin değer ve öneınine, hem
tarihin rolüne önem verdiğini gösterir. Böylelikle bu genel bir olay durumuna
gelmektedir.
Kur' an, bir açık tarihi göstermektedir73. İslam' da tarihin çeşitli boyutları
üzerinde ortaya koyduğum tartışmalarda ilk döneın İslam' ının tarihsel sürekliliğe
Müslim ve İslam'ı tek bir din anlamına ve tarih boyunca hayatı ve hareketi
olan ve her çağda değişik şeriatı bulunan, aynı şekilde değişik peygamberi ve
kitabı bulunan bireye özgü bir din olarak algıladığını, kendisini İslam'ı getiren
olarak görmediğini söylemiştik İslam' ı getiren Adem' di; insan oldukça İslam
Bu ise açık tarihin anlamı olup tarih ilminde teknik bir terimdir, tıpkı
Açık tarihte tarih, bugünden sonsuza dek giden bir geçıniştir. Bu sonsuz
ise ınatematiksel bir sonsuz değil, bilimsel bir sonsuzdur. Yani sonu bizim için
açık olmayan, belirlenebilir olmayan yer. Açık tarihte tarihin asla -den' i yoktur.
tarihçinin sahip olduğu tek tarihsel-zihinsel sıçrama Adem' dir. Adem, insanlığın
yıllıktır. Adem, yedi bin yıl önce yeryüzüne inmiştir. Bu, aslında zihninin üretebildiği
Küçük beyin, küçük değerleri büyük anlar, sayıları da büyük anlar7s. Tarih, o
73 Veraset konusunda söyledim, ibrahim'in kıssası konusunda söyledim, ibrahimi dinlerde tarih
felsefesi üzerine
burada bir konferans verdim. Bunlara ilişkin çeşitli boyutlarda ve çeşitli ortamlarda konuştum.
Bunları artık tekrar
etmeyeceğim. Bunların yayımlanacaklarını, burada daha yeni konuları ele alabilmemiz için bunları
inceleyeceğinizi
umuyorum.
74 Açık dünya görüşü, sınırlı ve kapalı olmayan dünya görüşüdür. Bu yanda, Kulzum denizi,
dünyanın sonudur.
O tarafta Kafdağı vardır, diyen eski tarih kitaplarımızın dediklerinin tam tersi. Ondan sonra ne var,
diye sorulduğunda
aklı almayıp karanlık var diyordu. Öyleyse karanlık ne demek Karanlık, karanlık demektir. Karanlık
aslında nerededir Benim bilmediğim, benim için karanlık olan, görmediğim, gözlerimin kararttığı
aslında karanlık
olmayan yer. Bu sınırlı bir şeydi. Ortaçağda aslında bütün dünya bir hamam biçimindeydi Kubbemsi
bir tavanı
vardı, dört tane de duvarı vardı, hepsi bu! Ortasında da bunlar vardı. Şimdi de avamın gözünde ya da
oldukça
eski kafalarda dünya bir kümbet olup ufkun duvarları üzerine bir çadır gibi inmiş durumdadır. Bu,
kapalı dünya
görüşüdür. Gizi ve içi bilinmektedir, her şeyi bilinmektedir, her şeyi belirgindir. Ölçüleri belirgindir,
resmi çekilebilir!
Açık dünya görüşü, bireyin durduğu her noktada yine boyutların, mesafelerin, ufukların uzaklaşıp
yaklaşmadıkları
dünya görüşüdür. Açık dünya görüşünde birey, sonsuzu duyurnsadığı için zihni ve duygusu asla varlık
75 Hastalanan bir adamı ziyarete gitmişler, sormuşlar, nasıl oldu, soğuk mu aldınız Rahatsız mısınız
Gıda
zehirlenmesi mi Dedi, hayır. Dediler, öyleyse ne Dedi, hiçbir şey, biz farkında değildik, evde sohbet
ediyordu k;
elhamdülillah, şu anda iki yüz seksen tümenimiz var, iki üç hafta bir güçlük çıkmazsa işimiz iş,
diyorduk. Bizim
Sonra öyle bir biçim almaktadır ki bütün.ayrıntıları açıktadır. Öyle ki, Hz.
Adenı' in, Habil' e ağıt olarak söylediği şiiri bile Arapça olarak Nasihu' t
Tevarih'te bulabilirsiniz. Şiir diliyle okunınuş, metni de ortada olan bir ağıt.
Havva' nın önce nereye girdiği, Adenı' in nereye indiği, sonra birbirlerini nasıl
Kapalı tarihin dünya görüşünde herşeyin bir başlangıcı vardır; yakın ve aydınlık
bir başlangıcı. Bunlar kapalı tarihin özellikleridir. Oysa Kur' an' ın İslam' a
hayal ettiğiıniz her yerin arkasını göstermektedir Kur' an; İbrahim, ne bilerin
atasıdır. Biz, İslam'ın tarihsel dünya görüşünün İbrahim' den başladığını hayal
ederiz. Oysa hemeninde, İbrahim' den önce yine konuların tarih şeklinde -kıssa,
efsane ve mitos biçiminde değil- İbrahim' den sonrasının ortaya konulduğuyla
insanlık türünün başlangıcı olarak. Bütün tarihi oraya götürür. Bir dönemin
başlangıcı namına bir olay belirlemez. Bu, açık tarihtir. Kapalı tarih görecelidir
de. Şöyle ki kapalı tarih, sadece kimi zaman Adem' den başlamakla kalmaz;
Çoğunlukla biziın tarih bilgimizin başlangıcı İslam' dır. İslam' dan öncesini
Aşura' dan başlar. Ondan öncesini kesinlikle kimse bilmez. Zihinde, çehrelerin,
olayların ve maceraların onun için tam anlaınıyla belirgin olmadığı genel öncüller
biçimindeki şeyler dışında hiç bir şey yoktur kesinlikle. Bu yüzden hep
küçülmekte; böylece öyle bir yere varmalda ki köylü avamın, tarihi aktarmak
yıl olduğunu söyleyemezler. Derler ki, Bir batınanın bir lira olduğu yıl
Bu onun için insanlık tarihinin başlangıcıdır. Bir batınanın bir lira olduğu
yıl, ekmeğin bir batmanının ilk kez bir lira olduğu yıl demektir. Buradan insanlık
Kabile düzeninde bütün insanlık tarihi şu şekildedir; Dünyaya gelen ilk insahaberimiz
yoktu, biri bizi arkadan dinliyordu. Bizim dikkatsizce söylediğimiz sözleri hep duymuştu, bize nazar
etti. Şimdi bunun için hasta oldum. iki yüz seksen tümen için! Onun aklı bundan fazlasını anlayamaz,
bu sayının
ölçüsünü değerlendiremez.
noğlu [Allah'ın yarattığı ilk insan] o kabilenin atasıdır. Bu kabileyse onun çocuklarıdır.
tarih de kapalıdır. Öyleyse iki tür tarih vardır; Açık tarih, kapalı tarih.
belirtmeın olanaksız. Çünkü teknik bir konu olup ayrıca fazladır da. Tarih konusunun
Tarihin bir grup düşmanı vardır ki bunlar tarihi inkar ederler ve tarih boştur,
Şu anda okutulan, düzenlenip tebliğ edilen tarih de onun gibidir; doğrudur da.
ebeliği yapınak ondan daha iyi. Tarih karşıtlarından olan Napoleon şöyle der;
Tarih birtakım yalanlar dizgesi olup öteki yalanlardan ayrılan yanı, bu yalanları
demektir.
insan hayatı konusundan daha kapsamlı kılar ve aslında her varlık bir zaman
birşey değildir. Dolayısıyla da her varlık, kendi ömrünün tarih kitabıdır. Çünkü
her varlık bir zaman sürecinde varlık bulmuş ve bugünkü yapısını ve kimliğini
'dehr'in karşılığı olan Kron [Khronos] Yunan'da, her şeyi yaratan bir
gibi doğa anlamına değil, zaman anlamına gelir. Dehriler doğacılar değildirler.
biçimini aldığını görüyoruz. Her bir nesne zamanda varlık bulduğu için her
nesneyi zaman var etmektedir. Öyleyse zaman, her şeyin yaratanıdır. Şimdi de
dilimizde vardır; Zaman her şeyi yok ediyor, zaman her şeyi değiştiriyor, zaman
76 Bugünkü dersim sonuca ulaşmıyor. Bu nedenle, tarihe ve tarih felsefesine açıklık getirmek için
ardarda üç
oturumda ders vermeliyim. Dördüncü oturumdaysa dinimizdeki tarih felsefesinden söz etmeliyim.
Dolayısıyla bu
oturumda tarihin kendisini inceliyorum. Sonraki oturumda çeşitli öğretilerde tarihi, tarihsel hareket
etkeninin ne
olduğu temeline [çeşitli ideolojilerde ve çeşitli toplumsal öğretilerde tarihin oturduğu temele]
dayanarak, üçüncü
oturumdaysa tarihi, tarih felsefesi ve çeşitli tarih ekolleri anlamında inceleyeceğim. Son oturumda da
islam'dan
kaynaklanan, somut ve yetkin biçimini Şia felsefesinde bulan tarih felsefesini ele alacağım.
görüyoruz.
Burada, büyük bilginlerin, tarih adında apaçık bir gerçek karşısındaki sözlerinin
bir kuramı vardır; O, bu iki kişi arasında üçüncü bir kurarn açıklar ve şöyle der
[bu tamm oldukça hassastır]; Tarih, zaman boyunca geçmiş, olaylar ve olgular
biçiıninde şekilsiz ve hedefsiz olarak üst üste yığılınış öğeler dizgesinden ibarettir.
İşte tarihçi, bir bilgin gibi değil, bir sanatçı gibi [tarihçi bilgin değildir,
çünkü tarih bilim değildir] tarih dağında, kendisinin planını ürettiği binayı
yapmak için taş yontınaya koyulur. Dolayısıyla Romain Rolland, ne tarihi inkar
eder, ne de tarihin biliınsel bir gerçek olduğuna inanır. O, tarihin geçınİşte üst
taşlar bulunan bir maden var ve adı da Büyük Fransa Devrimi. Ben, şu anda
sizin için, bu kuşak için, dershane için, Fransız Devrimi konulu bir kitap yazmak
istiyorum, diyeliın. Solcu, sağcı, orta yolcu, dinci, din karşıtı, deınokrat,
ilişkin bir plan ve inanç bulunınakta olup onun oluşturulması için, araç gereç
Devriini'ne şekil veren benim, tarihçi ben. Nasıl bir şekil Kendi istediğim
bir şekil; tıpkı bir şair gibi. Kimdir şair Bir fizikçiyle şair arasındaki ayırım
şudur; Fizikçi, güneşin batışını sizin için olduğu gibi betiınlemelidir. Yanılıı·sa
fizikçi değildir. Şair ise bir sanatçıdır; güneşin batışını yaratan, guruba kendi
istediği rengi, şekli, anlamı, ruhu ve hedefi kazandıran bir sanatçıdır. Bu yüzden
bir şair, gurubu üzünçlü ve kaygılı bir gülüş olarak betiınlerken, başka bir
şair -ya da aynı şair- duygularına göre, taşıdığı amaç ve anlatıma göre aynı
gurubu aynı şekil ve renk içerisinde derin bir filozofça gülüş, huzurlu bir mutluluk,
Çünkü sanatçı, kendisi nasıl isterse öyle yaratır. Dış gerçekler, sanatçının
hakkı yoktur onun. Bu yüzden, tarihin bilim olduğunu söyleyen biri, Büyük
Fransa Devrimi'nin somut bir gerçeklik taşıdığını, soınut bir şekil taşıdığını, soınut
söylüyor deınektir.
Romairı Rolland ise tarihçinin sanatçı olduğunu söyler. Ona göre tarih, şekilsiz
nesneler dizgesi olup sanatçı onu yaratır. Yoksulluk, karanlık, gece, sabah,
yağmur, bulutun gülümseyişi, güneş, mum, kış, kar vs. nesneleri gibi dışsal
olgular, dışsal gerçeklikler vardır, ama tüm nesneler, şairin gözetimi ve duyguları
altında bambaşka bir şekil alırlar. Hangi şekli Şairin dayattığı şekli. Dolayısıyla
şair, sabahı, göğü ve bulutu bile üretir ve yaratır. Robbe Grillet'nin söyleyişiyle,
de tarihçinin, içinde birşey bulamadığı ve boş atıp dolu tuttuğu mutlak bir
yüzden tarih, henüz sanat aşamasındadır ve herkes başka türlü oluşturur onu;
Biri tarihi yeis ve kötülüğe doğru götürürken, bir başkası tarihi insanın bilinci,
diyen biri ise o türlü söylemektedir. Elbette onun tüm bunlardan amaçladığı
[ölçütleri karıştırmış olabilir]. Ne olursa olsun bugün herkesin bir başka açıklama
gelirse artık herkesin bir başka türlü konuşması doğru olmaz. Bu yüzden
kaside ya da mesnevi veya rubai söylerse, tarihçi de şiir gibi tarih söyler. Dolayısıyla
epeyce yayımlandı- olayları temel alan bir tanım türüne rastlıyoruz. Tarihe
ilişkin ikinci tür tanım ve çıkarıınıarsa toplumu temel alanlardır. Aynı şekilde
Olaylan teınel alan tarih, şu anda bize aktarıp durdukları, bizim için yazdıkları
ŞERiAli 263
ları, nasıl olınuşlarsa, nasıl sona ermişlerse, nasıl işbaşma gelmişler, nasıl işbaşından
olduğu gibi anlatır. Bu, olayların tanımlarına dayalı tarihtir. Öyleyse bu tanımda
tarih, bir kavimde ya da insan türünde [ulusal tarih ve insanlık tarihi] geçınişte
açıklanışından ibarettir.
Son olarak toplumbiliınciler, tarih felsefesini yirıninci yüzyılda bir yana bırakınışlardır.
hem ruhbilime ınutlak egemen olduğu çağdır ve toplumbilim artık bütün insani
bütünüyle olumsuzlamaktadır.
yaptıkları tanımdır.
Bir başka tanırnsa soya dayalı alandır; Tarih, zaınan süreci içerisinde insan
güçlü, daha layık olan ve kendilerini çevreye uyduran güçlülere yem olurlar77,
dediği gibi insanlık tarihi de sosyal değerler savaşından, soysal yeterlikler savaşından,
tarihi oluşturan soyların çatışması sürecinde doğal seçim, layık ve güçlü soyu
çevreye uyma gücü bulunmayanlar yitip hayat alanından uzaklaşırken, kalmaya yaraşanlar hayatta
kalırlar.
Dolayısıyla kalma çatışmasının çizgisi, varlıkların evrimine neden olur. Buna göre, bu süreğen
savaşta daha iyi
olan türler kaldıkları için, varlıklar arasındaki çatışma, kapışma ve savaşın tarihi, doğal bir seçime,
daha üstün
Son olarak tarihte culturalism adında yeni bir ekol ortaya çıkmıştır. Buna
kültüralizm, bugün son tarihsel ekol ve görüşte son tanım olarak ortaya konulmuştur.
Tarih felsefesi olarak söz konusu edilebilir olan son tanıın Toynbee'nin tezidir.
Allah'ın, dünyayı yaratırken bir hedefi mi vardı Evet. Allah, dünyayı yaratmaya
İnsan, bir yaratıcının yaratığı olarak boş bir görüngü müdür Hayır.
İnsanı yaratırken Allah'ın zihninde bir hedefi vardı7s. İnsan, Allah'ın yaratığı
ona, aınaçlanan en yetkin şeklini vermiş midir Hayır. Ona ilkel göçebe şeklini
ve insanın yaratılışında Allah'ın zihninde iki şey vardı; Biri, dünya ve insanın
ereksel hedef. Dünya ne henüz son şeklini almış, ne de yaratılış hedefine ulaşmıştır.
78 Bu, onun kendi söyleyişidir. Buna şeri güçlükler bulmayın artık, [örneğin] Allah'ın zihni ne demek,
diye! Bilmiyorum,
Allah' ın eli denilir de neden AIIah'ın zihni denilemez Oysa zihin elden daha iyidir!
Ali ŞERiftTi 265
Bu, tarihin büyük filozofu olup henüz hayatta bulunan [1975'te ölmüştür-Çev.]
topluınun tarihidir, tarih değil] ne kültürleri temel alan bilimdir [bu, kültürler
tarihidir; tarih başka bir şeydir] ve ne de insan ırklarının hayatta kalma çatışmalarının
biliınidir [ki bu, vahşilikler tarihidir, insan tarihi değil]. Öyleyse tarih
nedir Tarih, tek kelimeyle insanın oluş bilimidir. Tarih, insanın oluş biliınidir.
-kesin olarak- yol açtığını görüyoruz. Öyleyse şu anda biziın karşımızda bulunan,
bilimin adı tarihtir. Öyleyse tarih, insanın tanınışıdır. Historizın, yani tarihi
tarih peresttider ve tarihin esas oluşuna temel etken, teınel belirleyici ve tam
etken olarak bakarlar. Toynbee historisttir, yani tarihin esas olduğuna inanır.
Hegel historisttir ve tarihin esas olduğuna inanır. Aslında Hegel şöyle der; Tanrı,
tarihte ilahi bilincine erer. [Öyleyse niçin onun adını Tanrı, bunun adını da
Tanrı olduğunu söyler. O zaman tüm bunlar ne için Cerınen ırkının Tanrı'nın
örneği olarak önder hazretleridir, devlettir. Kimi dehalar işte böyle harcanıyor!
79.
79 Gerçekten büyük dehalardan olan bir dostumuz vardı. Kendi değerini bilseydi, insanlık ondan
yararlanabilirdi.
[Himmet bilinç ve dehadan apayrı bir şeydir. Ben, oldukça fazla şuurları, oldukça büyük bilgi ve
bilinçleri ve
oldukça üstün yetenekleri bulunan, ama himmetleri çok düşük düzeyde bulunanlar için hep
üzülmekteyim. Onlar
adına üzülmek gerek!]. O, öyle akıllıydı ki on-on beş gün içinde, bir örgüt kurabilirdil insanları, ileri
gelenleri ve
çeşitli kişileri -hepsini- bir araya getirir, yönlendirir ve kesinlikle şehri bambaşka bir duruma
getirirdi. Bu şehrimizde,
zekiliğiyle, girişkenliğiyle, tatlı dilliliğiyle ve halk üzerindeki şaşırtıcı etkisiyle hiç yoktan bir
hareket yaratabilirdi.
Bu deha ürünlerinin tümüyle -ki böyle bir işi yapmak için bir milyonluk bütçesi olmalıydı, onunsa on
kuruşu bile
yoktu ve boş ellerle toplumda böyle bir hareketi gerçekleştiriyordu yaptığı bütün işleri şunu
düşünerek yapmıştı
Güzel, böyle bir örgüt sonraları dağılır, herkes kendi işinin peşine düşer; böylece bu çalışma masası,
bu daktilo,
bu teksir makinesi, bu büro vs. bana kalır! Buna razıydı! Üç dört örgüt kurdu ve sonuncusundan köy
halkının
örgütlerinin terekesinden eline yirmi bin Tümen para geçti! Himmet! işte bundan dolayı, Allah insanı
yarattığı
zaman onun boyuna posuna bakar ve şöyle der Fetebarekallahü ahsenü'lhalikin [Kur' an, 2314] [Böyle
bir şeyi
yarattığırndan yaratıcıların en güzeli olan ben ne yüceyim]. Sonra da öfke ve kızgınlıkla şöyle der
innehü kane
kitaptan daha çok aydınlatan en iyi cümledir]; 'Ben'so, sıkıştırılmış tarihtir. Tıpkı
Marx'ın eşyaya ilişkin tanımlamasında olduğu gibi. Marx der ki eşya [bu
bardak bir eşyadır, bu tepsi bir eşyadır, bu hoparlör, bu mikrofon bir eşyadır,
tanıınış olursun. O 'ben' nedir Bir birey ve kişilik şeklinde özdeş olarak tecelli
etmiş bulunan sıkıştırılmış tarihten başka birşey değildir. Bu yüzden her birey,
kendi tarihinin kitabıdır. Bir bireyin tarihi, onun hayatı değildir, biyografisi
değildir, ömrü değildir. Her bireyin ömrü, otuz yılda, kırk yılda, elli yılda
oluşmaz. Öyleyse ömür nedir Ömür, tarihe verilmiş süre ve mühlettir. Böylece
birkaç bin yıllık tarih, bir kişiye girebilir ve kendisini bir insan kişiliği şeklinde
değildir. Bütün tarih, bende yer almakta ve kendisinin bütün özelliklerini boyamak,
Ne kadar Her bireyin ömrü kadar. Öyleyse her birey, kendi tarihi sürecinde
kendine tarihin belirleyiciliğine neden olur. Yani ben, bilinçli insani irade olarak
hiçbir türlü seçim gücüm yoktur, sorumluluğum yoktur, özgürlüğüm yoktur.
tarih ise benim iradem doğrultusunda değil, cebri yasalar doğrultusunda hareket
Fakat burada başka bir konudan söz etmektedir; İnsan iradesi, mutlak özgürlüktür.
cehOia [Kur' an, 3372] [Bu ne kadar da kendisine zulmeder! Ne kadar da cahildir!] -bunu
söylemektedir-
o çünkü ilahi yapı ve fıtrat, ilahi ruh ve ilahi emanet senin omuzundadır ve böyleyken bu aşağılığa, bu
alçaklığa,
ku la kulluğa ulaşıyorsun, himmetin o denli aşağı ve düşük ve çamur emen, zevk ve aşkla dolan bir
sülük
düzeyine inersin.
80 Özür dilerim; bu ben, yazı ve konuşmalarımda oldukça fazla yer alır. Kimileri, bu ne kadar da ben,
ben
diyor, hep kendinden söz ediyor diye eleştirdiler. Bayım, bu ben, bendeniz anlamında değildir! Bu
ben
bilimsel bir terimdir. Şu cümle de olduğu gibi Ben, iki bin üç yüz yıldır bu tünelde yaşıyordum.
Benim bu kadar
ömrüm yok bayım!
dayanırsak, bir gerçek olup bizim üzerimizde etkisi bulunan ve bilimsel yasaları
da olan tarihi inkar etmiş olur ve bir tür zihinsel ve idealist hayalperestliğe
düşmüş oluruz. Buysa oldukça önemli bir sorundur. Şu an söz konusu olan
seçme özgürlüğü bir araya getirileınezler, çatışırlar. Her ne olursa olsun cebri
vaktini almıştır. Bu, çok özdeş birşeydir, işe de yaramaktadır, hayatın işine
insan olarak ben, uzaya gitınek istiyorum, insan olarak üretimi beş yüz katına
kiınyon, arpa, buğday ekilmelidir. Fakat ben pancar ekmek istiyorum. Pancar
olınaz. Fakat kendi tarlamda, burada olmayan meyveleri yaratmak için insani
toprağın belirleyici yasalarını taın olarak keşfetmiş, tam olarak izleıniş, bu bilimsel
bilmeyen bir köylüyse küçük bir afette, bir hava değişiminde, beklenmedik
sağanak bir yağınurda bütün ürününü yitirir. Bu, seçme özgürlüğü bulunınayan
insandır.
eder ve seçme hakkım ortadan kaldırır. O da, ulaşmak istediği hedefe ulaşamaz.
bunun insan olduğu, özgür olduğu, iradeli olduğu, sorumlu olduğu söylenemez.
her şey, herşey. Ondan önce hiçbir şey yoktur; Sadece boy, ağırlık, bir kiınlik
kartı, birkaç evrak ve muhterem şahsiyet. Bunlar olabilir ama sözünü ettiğiın
şey yoktur.
ON BiRiNCi DERS
tarzım; bir başkası zihinsel ve ruhsal özelliğiın ve başka nedenler ... Fakat ne
birlikte yaşayan ben elbette daha çok sıkıntı çekiyorum ve kötü ve olumsuz
en büyüğü, başlangıçtan bu yana var olan düşünce ve ruh yapım olup gün
Bir dost derdi ki; Falanca zorunlu olarak ve bilinçsizce ruh duruınunun etkisinde
Pazartesi günü saat üç buçukla dört buçuk arası üzülme zamanı Harika.
Mantık, akıl ve irade açısından oldukça güçlü olan böyle tipler, büyük bir
mutluluk içindedirler -bu, birçok şeyde olduğu gibi Allah' ın, onlara verdiği ve
bize vermediği gerçek bir nimettir- hangi işte olurlarsa olsunlar [mühendis,
doktor, genel müdür ya da iktisat ve sanayi adamı] çalışma biçimi tam olarak
81 Pek çok kimsenin dilinden oldukça eleştirel bir tavırla dersin başında kalabalığın içinde siz, niçin
derse
düzensiz olarak ve genellikle de geç geliyorsunuz diye soran öğrencilerden birine cevap ...
oturup yazdığımda biliyorum. Çünkü kendimi daha çok yazar olarak tanıyorum
yapıdır.
Elbette, örneğin gazeteler ve dergiler için yazı ya da radyo ve televizyon
için program metni yazan ve mantıklı, akılçı ve planlı bir iş yapan yazarlar da
vardır. Fakat kendileri için yazanlar vardır. Yazmak onların ruhlarının bir tür
da böyle olur]. Esas olan yazma eyleminin kendisidir; kim için ve ne için
duygusal olan plancı akıldan yoksun bulunan ve sonı·a da tek iş, uğraş ve yaşaına
vesilesi, tek doğal yapısı yazmak olan bir insan için yeni bir etken daha
değil, kendi yazılanından birkaçını tashih için okumak istediğiinde bir cümleyi,
bir parçayı okumak için kimi zaınan bende kendine özgü bir ruh yapısı oluşur.
canıma bir nutfe yerleşir, bir anlama gebe kalırım ve dert gövdemden seslenir;
Sanibof' un söyleyişiyle;
Bir anlam, şair ya da yazarın içinde bir nutfe gibi şekillenir, gelişir ve cenine
dersle ilgisi olan, ne konuşmayla ilgisi olan ve ne de makaleyle ilgisi olan -hiçbir şey değildi- bir şey
yazdım.
Sonra başımı kaldırıp baktığımda saatin bugünün dört çeyreğine geldiğini gördüm. Artık beni
bağışlayacağınızı
umarım.
Cevheri hareket -Molla Sadra'nın kullandığı bilinen terim- özde olan bir
harekettir. Örneğin, başlangıçta ham olan, bir süre yan olgun duruma gelen,
Çünkü mekanda hareket etmemiş, tersine özü değişıniş ve ilk olduğu yerde
bir duruından başka bir duruına geçmiştir. Öyleyse cevheri hareket, bir
özden başka bir öze geçiştir ya da bu özde cevherin hareketidir. Her ne olursa
olsun, insanın ilkel durumdan şu anki duruma geçişi bir harekettir ve insanınbirey
ve tarih [tarih ilmi değil, tarihin konusu] adını alan zaınandaki hareketidir.
bir soru gündeıne gelir. İnsanı bireysel şekilde, toplumsal şekilde, özsel ve
dönem döneın ileri iten etken nedir Tarih felsefesindeki yaygın söyleyişiyle
bize bu kadarı gerekıniyor; asıl dersiınizden geri kalıyoruz. Ayrıca bunlar, İslaın
asıl konunun ele alınması için bir giriş duruınundadır [İslaın öğretisinde tarihten
amaçlanan, bilim, felsefe, sanat, edebiyat ya da şiir olarak tarih değil, İslam
yeter. Metnin kendisini burada bağımsız bir ders ınetni gibi ele almak doğru
olmaz. Bu biziın işimiz değil. [Sosyal Bilimler ve Yeni Felsefi ve Toplumsal Öğretiler
konulu bir ders verecek olan Dr. Tevessuli Bey'in, bu öğretileri bağımsız
oluşundan yola çıkarak iklimi temel etken olarak görür. İbn Haldun, şehir ve
olarak algılar. Bütün rasist [ırkçı] ler ya da faşistler -özel anlamda ırk ve kan
temeline inanan herkes- ırkı -öz ve asıl olarak- tarihin hareket etkeni olarak
olduğuna inanırlar. Marx da -ve hatta esas olarak kapitalist ideolojileri bulunan
Marx karşıtları da- iktisadı tarihi harekete geçiren motor ve etken olarak görürler.
Fakat Marx'ı ele alınamızın nedeni, onun bunların hepsinden daha ünlü
olması ve ayrıca bu esasa göre kendisinin ünlü tarih felsefesini ortaya koymasıdır.
etken olarak görür. Bir başyapıt olan Kahramanlar adlı kitabın sahibi tanınınış
Emerson da şöyle der; Bir kişinin kişiliğini ve biyografisini bana verin, onun
çağının tarihini size ezbere yazayım. Çünkü tarih, büyük kahraınanların irade
ettiklerinden başka bir şey değildir [eğer kahramanlar yenilip yok olmuşlarsa
bu, yeni kahramanların ortaya çıkıp onları yenıniş ve yok etmiş olmalarındandır].
irade] ya da 'providence' dır. İlahi irade, takdir ve önceden planlanmış olan şey
-Allah' ın, yaratıştan önce kendi ezeli bilgisinde taşıdığı plana göre ya da iradesi
olduğu orada Marx'ın, maddeci olan ve olmayan, eski ve yeni öğretilerin yanı
ele alrnaınarnız bir yana, bilimsel bir kurarn olarak bile kabul etmeyip bütünüyle
kesinlikle şu takılına yerlerinden birinde görmeliyiz onu. Yoksa nasıl yeni şiir
Üçüncü, dördüncü seçenek yoktur. Var olaniarsa derli toplu değildirler ve yönsüz
Bir fakülteye geçmemden söz ediliyordu. Ben de kabul etmiştiın. Sonra biri
beniın kusurlarımı keşfetrniş ve bir bir saymıştı. Önce şöyle demişti; Falancanın
-yani benim- büyük bir kusuru var ki bu haliyle işe yaramıyor. Bu kusur,
kendi inancını da anlatrnasıdır. İkinci ve daha kötü kusur ise şuydu; Avrupa'ya
ve değişmez inançları bulunan biri bilimsel ders veremez. Çünlü bütün öğretiler
ve bilimsel dersler, onun inançlannın etkisi altında kalır ve ona bilim adamı
biridir ve mahkum edilir. Artık onun kabul edilmesi olanaksızdır. Tıpkı bir
koyun ölüsü gibi; koyun etinin üzerinde belediye mührü varsa, dini esaslara
göre kıbleye çevrilerek boğazlanmış demektir. Mühür yoksa işin içinde sahtekarlık
gibi bizden olmayan kişilere değil sokakta, Paris' in arka sokaklarında sürten ve
lay lay lay diyerek dolaşan pinti birine de inansan yeter. Fakat eğer biziınle
ilgili olan ve bizim kokumuzu veren bir dine ya da bir görüşe ve öğretiye bağlı
Oysa Avrupa' da, toplumbilim öğretilerinden söz eden her kitapta -yazarı
da kiliseye bağlı kişiliklerin görüşleri -gerçek anlamda biliınsel olmasa da- bütün
öbür öğretilerin yanında ele alınıp dikkatle incelenir ve tam anlamıyla öğretilir.
iSLAM BiLiM
lerde ve maddi belgelerle, öteki düşünceler karşısında ele alınma hakkı vardır.
konudur. Bir Fransız keşişi olan Milisky, bence son iki yüzyılda Avrupa' da
yazılmış olan en iyi, en yeni ve en bağımsız eser olan 'Çağdaş Felsefe Tarihi'ni
bütün filozoflara ve bütün öğretilere -dini, din dışı, hatta din karşıtı filozof ve
öğretilere- karşı tam anlamıyla bilimsel ve aynı zamanda dakik ve irdeleyici bir
olursa olsun bu, ilahi meşiyyete inanan bir kişidir. Toynbee ise, kilise mensubu
ve resmi bir din adamı olmamasına ve tam anlamıyla biliınsel ve akademik bir
tip alınasına karşın tarih felsefesini insanın yaratılışının ilahi planının tecellisi
Bu grafik, hem din hakkında, hem öğreti ve ideal hakkında, hem hareket
hakkında, heın devriın, uygarlık, toplum, ulus, soy ya da kültür hakkında geçerlidir.
olgunluğa doğru yol alır; böylece grafiğin doruğuna erişir. Grafiğin doruğu,
ulaşıp ondan soıua da yokluğa doğru inişe geçtiğinde, ötekisi başlangıç noktasındadır.
zaınanlı olarak yeni bir grafik gelişir ve sürer. Burada yükselen grafik saldırıdır
Bir bireyde de böyledir. Bir çocuk, otuz, otuz beş, kırk yaşına dek -ki bu
kırk yaşı akli olgunluk yaşıdır; Drmte'nin İlahi Koınedi' deki söyleyişiyle hayatın
bi' set yaşı dır- saldırı durumu içindedir. Mutlak, ve öz olarak saldin duruınu
içindedir; özel birine ve özel birşeye karşı değildir bu saldırı. Yani hareket
yukarda bulunan kişi ise fazla enerji arar, sürekli takviye aınpulü kullanır,
iSLAM BiLiM
olan şey, daha çok riske girer ve ayrıntılar üzerinde daha az düşünür, hedefleri,
programları, projeleri, işlemleri, daha çok kendi gücü açısından göz önüne
bilinçsiz olarak, alım gücünü, mülk edinme gücünü daha çok kendisinin özdeş
iktisad1 varlığında duyumsar. Fakat, ayn!kişi, doruğu aşıp hayatın inişine doğru
yöneldiğinde iki üç bin lira için eli titrer. Çünkü savunma durumu, onun
görüyorsunuz.
Örneğin kırk yaş doruğuna ulaşıp inişe geçmiş olan ama evladı
savunma durumuna geçer. Fakat eviadı vetorunu olan aym yaştaki başka bir
insan, iki kez saldırıya uğradığı için, kendi inişini çok erken anlamış ve savunma
durumuna geçmiştirS4.
83 Tren kompartımanında karşımda yaşlı bir adam oturuyordu. Sıklıkla bavullarını açıp bakıyor,
kontrol ediyordu.
Sonra paketlerinde çeşitli kağıtlardan başka bir şey olmadığını anladım. Bir avuç kağıt için bunca
ihtiyat!
84 Ben lise ikinci sınıftayken bir sınıf arkadaşım vardı -oldukça ibret verici bir durum; benim ele
aldığım konudan
başka ibreti ve ahlaki sonucu vardır-. O, Horasan Dolayiarından bir köydendi ve lise ikinci sınıfta
olmakla birlikte
evlenmişti. Oldukça kötü bir insandı. itici bir tipti. Bütün çocuklar ondan nefret ediyorlardı. Oldukça
ağzı bozuk,
kinci, tatsız, kötü sözlü, kötü yapılı, kötü niyetli ve kötü düşüneeli biriydi. Bütün kötülüklerin
koleksiyonunu yapıyordu
sanki. Çok şiddetli sigara tiryakisiydi ve ayrıca keldi. Ona saldırıyorduk ve sen hem kelsin, hem
sigara
tiryakisisin, hem de evlisin diyorduk. On-on iki yıl sonra onu yolda gördüm ve karşılıklı hal hatır
sorduk. Ona daha
önce söylediklerimin hepsinin tam olarak bende belirdiğini gördüm. Hem kelim, hem sigara içiyorum,
hem de
evliyim! Bu savunma durumu, dış etkenin saldırısına uğrarsa şiddetle geriler. Yine bu yüzden de
kimileri örneğin
kızının ya da oğlunun oldukça büyüdüğünü görünce, şaka yoluyla onların kardeşleri ya da bacıları
olduklarını
söylerler! Kendisini -bu şekilde- onun yaşça saldırısına uğramak istemediğinden, kendiliğinden bu
büyümüş
gelişme ve yükselrne durumundaki bir öğreti, her yeri kırıp dökebileceğini, ele
korkmaz, içine kapanınaz, kendisini her çatışma alanma atınak, kendisini herkese
Din de ilk dönemde böyle bir durun1dadır. Dine inananlar da aynı durumu
isterler. Çünkü küçük bir olanak ele geçirirler, ayaklarını bir yere koyarlar,
zaınan içinde değişime uğramaz. Bir din olarak İslam, topluınıann geleneksel
Yanlış anlaşılınasın, -gerçi çoğunluk için yanlış anlaşılına söz konusu değildir-
gelmez. Çünkü inanan kimse, kimi yerlerinde müdahaleye gerek vardır diyemez;
inanınıyorsa zaten böyle bir konudan söz etmez. Dini düşüncenin yenilenınesi
birey, felsefe ve ruh kaplan içinde yer aldığında bir süre sonra toplumsal ve tarihsel
TEHLiKE
Tehlike budur. Sürekli sözünü ettiğimiz tehlike şudur; Ölüınsüz bir gerçeği
çocuk karşısında pozisyon alır, onu tam anlamıyla savunma durumunda bırakır. Saldırıya
uğramadığındaysa
özgurdür.
olarak yok olacağı için geriler. Kendi kendine kalma ve edirnde bulunma
tanışık bir kuşak, bunu çıkartıp diriltmez ve çağıyla uyumlu anlatım, açıklama
ve bilim zarfları içinde yeniden ortaya koyınazsa, kap ve içerik hep birlikte yok
gerçek sözleri de söylesek özel bir toplantının kısıtlı alanı içinde kalacak, ölecek
Din, saldırı durumu kazanınca, kendisini hızla değiştirir. Bir güçlük çıktığı
biner. Toplumda baş gösteren her hareket onun yetkisi altındadır. Her yerde
hazır bulunur. Ahlak, aile, siyaset ve iktisat sorunlarını hiç kimse dinden daha
çabuk cevaplayamaz.
ışığın hareketi gibi şaşırtıcı bir hızla ileri atıldığını, 18. yılından 21. yılına dek
sonuna dek -ki on, onbir yıldan fazla değildir- bir köy durumundaki Medine'nin
görüyoruz. Bir yüzyıl içinde İslami amaçlar ve itikad1 düşünceler, sadece birkaç
yüzyıl, İslaın toplumlarının her yaıunda, bugün de adları insanlık dehası tarihinin
Şii iınaın mescitte oturuyorken dehri bir şair ya da casilik biri -ki sanıldığının
tersine casilik bir kişi adı değil, Katolik deınektir- içeri girer. Mescide saldırı
heın de.
Arkadaşlardan biri diyordu ki, sana -yani benim- koyu ınuhalif olanlardan
Dedik, hiç kitabını ya da yazısını okudun mu Dedi, hayır. Dedik, öyleyse nereden
Dedik, sen de insansın, öğreniın görmüş birisin; hem de yüksek öğrenim görmüşsün;
şu kitaplardan birini al, oku. Alıp gitti. Bir süre soma, okuyup okumadığını
Acizliği görüyor ınusunuz Tıpkı hasta adamlar gibi, midesi artık birşey hazmedemiyor.
yerse yanlış yapıyor. Dinleme ve anlama cesareti yok Aniayabilir ama -anlamak
gelip yalnız başına putların karşısına dikilir, onlara saldırıp söver, delillerini
zevk alabilir Oysa daha sonra, artık dinin o duyarlılıklan taşıınadığı, dünyada
bir siyasi etken olarak, bir yönetiın sistenı.i olarak bir rol oynaınadığı
yinninci yüzyılda, duyarlılıkların başka konular üzerinde yoğunlaştığı
çağda, İslaın ülkelerinden sadece bir iskeletİn kaldığı, dinin eski topluınun bir
olan tüm mescitler gibi görkemli, kalabalık, düzenli, ama kof ve boş bir
mescit. Yedi yüz bin kişi uyum içerisinde namaz kılıyorlar, insan tuhaf bir heyecan
iktisadi gücü, yandaşlarıyla birlikte elinde bulunduran Papa, böyle bir mescidin
yapılmasına izin vermez. Korkup izin vermez. Bugün yirmi yıldır İslam
ülkeleri her yıl bu isteklerini yinelerler. Devletlerarasında bir tür siyasi nezaket
davranır; çünkü kendisini o denli güçlü görür ki bunları kendi düşünsel uyrukları
tutula bilir.
Bir kahraman, hep savaşacak birini arar, güçlü bir savaşçı arayışındadır.
çağımızda baş gösteren en büyük olay olup nicelik açısındansa oldukça küçüktür.
Ne yazık ki tarih iri olanı -büyük olanı değil- görür ve iri insanları not
eder. Zayıf ve küçük olan her şeyi anlamaz, görmez. Ben, ömrümde bana o
denli üstünlük ve başarı verebilecek buna benzer başka bir duruınu duyumsamadım.
küçük bir olaydı bu. Sanki Avrupa, Afrika'ya gelmiş, Afrika ise Avrupa'ya
1917 Rusya devriminin merkezi Paris' tir. Devriınci gazetelerse önce Paris'te
Marx, Engels gibi tipler Paris'ten değildir, ama yerleri burasıydı ve Paris'in
hiçbir yerde partisi yoktur- daha aşağı gelince hava kesinlikle değişir, orada
bambaşka bir örgüt, baınbaşka bir durum vardır. Kimdir bunlar Buradaki
Mazdaizın' dir. Mazdaizın nedir Hint' e dönüştür; Burada etyemezler, yoga vs.
Tanrı'yı içlerinde görürler. Fransa ile Çin arasında siyasi ilişkilerin henüz bulunmadığı
isteınektedir.
grup genç Afrikalı yazarın yazılarıyla çıkıyordu. Seçkin bir dergiydi ve Afrika'
iSLAM BiliM
cek yeni şeyleri bulunan yeni kuşağa yönelikti.
bayiine gittim. Gelinediğini söyledi. Ertesi gün, daha ertesi gün gittim, gene
Fransa Komünist Partisi başkanı Sn. Morris Tores şöyle diyor; Cezayir
ulusu yoktur, henüz yeni oluşmaktadır. Yani bir koınünist, bin yıl önce, uygarlığı
oluşınakta olan bir ulus olarak görüyor; hem de dünya işçilerinin bağımsızlığını
yarışan Morris Toı·es. Ve böyle fetvalar verip Cezayir'in hala Fransa serınayedarlığııun
yemek yeıneyi, uygarlığı, okuma yı, yazınayı öğrenen bir avuç köleydi onlar.
oldukça eski bir grup din adamlarından oluşur ki bunlar ezbere birkaç
Şimdi, ulusları ve toprakları bir değer taşımayan birkaç kız ve erkek Fransa'
da dergi çıkarır lar. Dünyanın bütün devrimci akıınlarına özgürce katlanan,
başlar.
İşte orada Paris devinin, köle Afrikalıdan -ki soyu uygarlık oluşturan bir
geçtiğini gördüın.
Arapları, insan sever liberal demokrasileri [!] zarar görmesin diye zincire vurur.
Fransa gibi güçlü bir sistemin, kültürün, tarihin ve ulusun ve Fransız halkının,
ŞERiATi 285
Eğer bu grafik sabit olursa -onlar kırk yaşında, biz bir yaşımızda olsak da- yarının
tarihinin cebri yazgısı ve gidişi bellidir. Bu, bir uygarlığın, saldırı durumundan
SÜREKLi DEVRiM
Bir toplum hep saldırı durumunu koruınayı ve savunına inişine geçmemeyi
Kur'an'da yer alan Her ümmetin bir eceli vardır. [Araf Suresi, 34] hükmü,
belki de Her ümınet ve ınilletin belirli bir döneınİ vardır anlaınındadır. Her
bireyin, her toplumun ve her öğretinin bir ömrü vardır ve hiçbir olgu ölümsüz
ve ebedi değildir. Fakat buna benzer birtakım konularda sürekli devrim adı verilen
önlenebilir. Bence, ideoloji olarak İslam' da, toplumun biliınsel bakundan sürekli
İçtihat, asla durınaksızın zaman boyunca süren düşünsel bir devriındir. Bugün,
önemli ve daha güçlü bir içtihattır. Özellikle fıkıh konuları uzmanlık konuları
olup onlarla ilgilenmek farz-ı kifaye olduğundan herkesin uğraşınasını gerektirmez.
Oysa itikatla ilgili konular farz-ı ayn olup her birey, kendi akaidinde
kişisel olarak içtihat etmelidir; çünkü kimse -alim ya da avam- itikatla ilgili
Yani her gün daha iyi anlamak, daha yetkin çıkarımda bulunmak, her gün yeni
bir iç anlam keşfetmek ve yeni bir devinliğe gitmek demektir. Bu anlamda içtihat,
Bugün olduğu gibi fantazi bir yönü yoktur bunun. İmaın Hüseyin'in kendisi,
dediği gibi her birkaç dönemde bir kez ve ardarda olan birşey değildir. Tam
tersine her birey, bulunduğu her düzeyde sürekli, her gün ve hayatının her
konular ne denli değişiyor. Şimdi bizim için hiçbir anlam ve içeriği bulunmayan
sınıf yazgısında toplu ya da bireysel olarak ortaya çıkan bir olaydır. Muhaceret,
iki şekilde olur; Biri içsel ve özsel muhaceret, biriyse dışsal ve nesnel muhacerettirss.
DOGANIN SERTLiGi
Doğanın sertliği, basit bir tezdir. Geografizm öğretisi, sert, yumuşak ve orta
değildir. Bu tür topraklarda su, kanal ve ırmak yoktur ve buralar tarıma, uygarlığa
85 Hicret ve Muhaceret konusunu daha fazla tanıyıp incelemek için yine irşadda yaptığım iki
konuşmaya
bakılabilir.
öteki toplumlar ise devinim içinde olmuşlardır. Dolayısıyla bin yıllık geçmişi
hareketi dir.
bırakmayacak ölçüde olduğu bir yerde, doğal olarak, düşünme, teknik, örgüt
yoktur. Öyleyse tarih nerede oluşur Doğanın insan karşısında ne açık bir sofra,
Max Weber, duygu ve imanı, tarihin hareket etkeni olarak görür. Marx ise
de kabul edip şöyle der; Aşk ve açlık tarihin hareketine etkendir. Ben,
Schiller'in çıkarıın biçiminden çok hoşlanıyorum. Onunla aynı görüşü paylaştığım
biçimi. Birçok insanlar tek boyutludurlar, bilginierin çoğu tek etkene yönelmişlerdir.
Oysa insanı konular için tek bir etkeni göz önüne almamızı gerektiren
hiçbir delil yoktur; çünkü birçok delil bulunabilir. Tek boyutlu düşünmek ve
tek etkeni göz önüne almak, eski zihinsel mantığın, Aristo ınantığının aynısı
herkes, konuları tek bir etkenle sınıriandırmaya çaba gösterir. Çünkü, bir nedenin,
86 O Meşhedli alim şöyle diyordu Kim, birden ancak bir çıkar, diyebilir Oysa eşek bir birimdir; ama
hem anırır
taın anlaınıyla açık görünen, aına duyulamaz, dakunulamaz olan, sadece zihinde
var olan, pratikte var olmayan ve bir işe yaramayan soyut ve zihinsel
görüp bulmak ister. Schiller, aşk ve açlığı hareket etkeni olarak görür ve
insaıun hareket etkeninin, tarihin hareket etkeniyle aynı olduğuna inanır. Çünkü
tarihin hareketi, insan bireylerinin hareketlerinin sonucudur. Tarih, toplumun
maddi ve iktisadi içgüdüyü dindirrnek için var olan bütün maddi gereksinimler
din, sanat, sevmek, ırk, din, ulus ve madde taassubu hep aşkın içindedir.
başarılı olmuş, büyük servetle dönmüş, servet arzusunu dini yayına ve tebliğ
yeni La ilahe illallah diyenierin dinden dönme olasılığıydı. Oysa Nadir, büyük
bir ordu hazırladı, köyleri boşalttı ve ülkenin üretiınini durdurdu; sırf Biz
tacını başına yeniden koyarak geri döndü. Böyle bir aşk vurmuştu başına; öyleyse
iktisat hani İktisat işin içinde olsaydı, Mahmud gibi yağınalayıp alınası,
bunun adını da din koyması gerekirdi. Sultan Mahmud, İslam' ı ve tevhidi tebliğ,
Sumenat'ı yıkmak, putları kırmak ve mescit yapınak adına gitti, ama iktisadi
yağma için gittiği ortadaydı. Nadir ise bunun tersine kesinlikle din ve
birşeyi saf dışı bırakabilir; olmadığı halde istediği birşeyi de yaratabilir. Dolayısıyla
İnsanın hayatında her otuz kırk yılda bir evlerin stili değişmiştir. Oysa
karıı1ea, bundan on beş yıl önce yaptığı yuvanın aynısını bugün de yapınaktadır.
karınca da, arı da üretir, ama hep değişmez ve tekdüze biçimde. Değiştiren,
sadece insandır. Kimi zaman, yaptığı değişiklikler maddi gereksinimini gidermek
için değildir. Sadece değişiklik etkenidir. Yeni bir moda bulamaz ve aklına
oluşturur. Bu, mantıklı bir gereksiniın değildir; insana ait olan özel bir yeteneğin
87 Öbür hafta öteki çeşitli öğretiler arasından, tarih felsefesinin oldukça ünlü üç öğretisini -Hegel,
Marx ve Egzistansiyalizm-
size arz edeceğim. Biri de ilahi meşiyyet olup artık açıklamama gerek yok; çünkü ne olduğunu
anlıyoruz! Toplumda hep gündemde olan, ama tam anlamıyla açık olmayan diyalektiği tam olarak
bağımsız bir
konu olarak ele alacağım. Şu anlamda ki hem tarihi, hem toplumsal sistemleri, hem de insan
ilişkilerini -
ON iKiNCi DERS
ulus veya bir sınıf için yapıcı ve olumlu bir rol olsa da bilimin avamileşınesi gibi
özelliklerinden biridir.
herkes bu bilünleri bildiğini kolayca ileri sürebilir. Ben bunlara sahipsiz biliınler
adını verdim.
taşunayan bilgini şiddetle eleştirmişimdir hep. Bilim için bilimden, sanat için
bir facia, insanlık karşıtı bir aldatmaca diye söz etmişimdir hep. Bilimin tarafsızlığı
-ki hep insan yığınlarını yoksun bırakınakla bilimi para ve güç için bir
Onlar, bu sloganı halk için öyle aldatıcı bir biçimde boyamışlardır ki saf inançlı
bir üniversite hocası da kendi kişisel inancı olarak, bilimin inançla, dinle,
Kişilikleri mutlak bir düşünür ve birey olarak görmek ve onlardan bir kişi
olarak söz etmek; yaygın yanılgılardandır. Derler ki Ha fiz' ın inancı şöyle şöyledir;
soyut öğeler olarak görürler. Bu yüzden bir şairin ya da bir düşünürün bütün
Oysa bu şiirin şairi, bu öğretinin sahibi, hayatı boyunca çeşit çeşit dönemler
donuk ve taklitçi olursa değişmeden kalır ve her zaman aynı şeyleri söylerdüşünce,
araştırma ve özgür düşünüş adamı olan her canlı insan, her zaman
gibi ölürler- daha çok çeşitli dönemleri vardır ve çeşitli bunalımlarda yönAli
ŞERiATi 295
araştırırken bir yerde en temiz ve aşkın dini duyguyu görürken, bir başka
yerde en kötümser ve karanlık felsefi yeisi, daha başka bir yerde en sarsıntılı
felsefi kuşkuyu, başka bir yerde de insanlık karşıtı nı.utlak karamsarlığı bulabilirsin.
O şöyle der;
korkuyoruın.
akılsızdır lar.
Aynı din karşıtını bir başka yerde, Ali'ye ve Hüseyin'e olan imanı, hatta
Zaman, her gün Ali ve Hüseyin'in kanının bir parçasını insanlığa gösterir.
çalışır. Oysa Ebu'I-Ala'nın her zaman aynı olmadığını bilmelidir; yirmi yaşındaki
üçüncü aşama, kendini yeniden buluş ve gerçek değerleri tanıyıp kabul ediş
gücü kazanır. İşte burada kalıtsal ve herşeye egemen olan yargılara karşı başkaldırır
Çünkü bilinçli küfürün, cahilce dinden daha üstün bir makamı vardır. Ben,
İslam açısından Ebu'I-Ala Ma'arri ile İbn Ebi'l Avca'nın değerinin haricilerden
Böylelikle, büyük bir Şii alimi, Ebu'I-Ala ile görüşüp söyleştikten sonra
şöyle demektedir;
Onunla görüştüm ve insanlığın tümünü tek bir kişide gördüm, bütün1 zamanı
söylersem, kavgacı bir tavırla reddetmek için tetikte duruyordu. Ele aldığım
İslam tarihi konusunda Sakife olayına gelindiğinde v.e ümmet ve imameti bir
siyasi felsefe ve siyasi toplumbilim olarak ele almaya başladığımda, bilimselmaddi
yükümlü, bilinçli olup dine ve doğal olarak bana karşı bulunan bu öğrenci
şöyle dedi;
Duyduğu bir gerçeğe inandığını görüyoruz. Oysa benim yirmi üç yıl öğreti
için cihad, yirmi beş yıl vahdet için tahammül, beş yıl adalet için savaş başlıklı konferansımı
Biz çok dindar kişileriz. Senin konuşmanı dinleyince senin bu iki gruptan
birine bağlı olduğunu, ya cennet için Ali'ye karşı çıkan Hariciler -kendi nefsini
kıyas edip İslam' ın, Peygamber'in ve herkesin huri arzusunda olmasını istiyorgibi
etınek isteyen bilinçli düşmanıara bağlı olduğunu anladık Çünkü yirmi beş yıl
birlik için taha1mniil ve suskunluk diyorsun. Oysa vahdet için değil tefrikayı önlemek
içindi.[!]
88 Burada kutsal bir zat oturmuş, benim imam Hüseyin konusundaki üç saatlik konferansımı dinlemiş
ve sonra
da yanındakinin sırtına hafifçe vurarak şöyle demişti Bak, önce Zeyneb, sonra imam Hüseyin diyor!
Önce bacı
dan mutlak bir kişi oluşturan ve bu ın utlak kalıba uymayan her ruhaiyi
Mikat' ta ki Celiil Ali Ahmed'le 1946-47 yıllarının Celfil Ali Ahmed' ini karşılaştırırsak,
her şeyi bütünsel Marx başlığı altında ele almakta, ortaya çıkan çelişkiler
Çünkü insan, sadece fidandan ağaç olmaya dek olan yolu kateden bir ağaç
olmayıp kiıni zaman hiçten herşeye ulaşan, kimi zaman herşeyden hiçe düşen
Marx, bu dönemde Hegel'in öğrencileri arasında yer alan bir öğrencidir. Soyut
görüşlü ve soyut düşünen idealist bir filozof olup, hayat, gerçeklikler, toplumsal
grup, üstadın araştırmalarında onunla aynı çizgide yer alırken, başka bir grup
da üstattan ayrılarak bağımsız ve yeni değerler elde ederler. 19. yüzyılın ilk
öğrencilerinden bir grubu kendisine çeken birtakım çekimler oluştu. Marx ise
bunlardan biri olup yavaş yavaş soyut zihinsel felsefi düşüncelerinden kurtulmalda
aşamada Marx, St. Simon ve Proudhon gibi yükümlü bir toplumbilimci olup
aynı zamanda Proudhon' un yandaşı ve çağdaş ıdır; fakat birkaç yıl ihtilaf içinde
Proudhon'un karşısında yer almış olup herkesten daha geç olarak komünizme
inanmıştır.
Proudhon'a aittir. Proudhon'un adı, Marx adının görünüşü altında yitip gittiği
için onun bütün toplumsal ve bilimsel çalışma ve hİzınetleri fatihe ait olmaktadır.
ashab konusunda derler ki adalette şöyle, İslam' a hizmette böyle olan ve İslam'
tersine Ali'yi kenara itmişler, seçim girişimi ve darbesiyle kendi bantlarını güçlendirmişler
sigara içmek gibi- görmezden geliyordu. Çünkü böyle bir düşüncesi bulunan
kabul eden bir başkası da onun erdemlerini inkar ediyordu. Çünkü erdemliyken
kusurlu olmak, kusurluyken erdemli olmak olanaksızdır. Bir kişi, kendi selametini
İnsan, iki öncülle bir sonuçtan oluşmaz. Onda sonsuz etkenler etkilidir
ama doğru çıkınaz bu; Der ki önce Almanya komünist devriıne ulaşır, sonra
olarak bakarsak ters dönmüş bir gerçek olduğunu görürüz; Hepsinden önce
her yerde olduğundan daha fazla, proletarya ve sosyalizm hareketini yok eder.
oluşur.
okumadığım çok az büyük eser vardır. Fakat hiçbir zaman, tarihin diyalektik
Letebure'in -20. yüzyılın evrensel Marksizm'inin kabul ettiği ve Marksizm'in fikir ve ideoloji mercii
olan Marksist
Faşizm ve uyuşum sermayedarlığı konularını ele aldığı kitabına sizi havale ediyorum.
ve rakibe kaptırır. Üçüncü yol, üretim düzeyini artırarak, daha ucuza satış yapabilınek
gelişmesi, onun harcama ve gereksinimini artırır ve her gün daha çok ücret
Öyleyse rekabetin -ki Kabil' den bugüne dek tüm dönemlerde sermayedarlığın
içine girmeleri ile 19. yy. Marksizm'inin öngörüsü etkisiz kaldı. Çünkü Marksizm'in
iken yanlış çıktığını görüyoruz. Çünkü insanı bilinç etkeninin işin içine girmesi,
falan yerde kar yağacağını, güneşin doğup karın erimesiyle şehri sel
götüreceğini öngörür, ama böyle olmaz. Fakat bu, bilimin yanıldığının kanıtı
durumunun] şu ankinden otuz kat daha kötü olacağını ve Batınınsa daha iyi
üçüncü dünyada, dakik iktisat, bilim ve teknik kayıtlara karşın bilinç ve imana
bir şeydir- onca hesabı altüst edecek ve bütün nedenleri yok ederek üçüncü
Her tarihten daha çok tanışık olduğumuz İslam tarihinde hicretin ikinci yılında,
en görkeınli ve en büyük İslam savaşında [Bedir' de] İslaın ordusunun
bir avuç ınedeniyetsiz ve kültürsüz Arap'la, savaş aracı olarak sadece kılıçlan
olduğu halde, kendisini hem de sadece bin kişiyle nasıl ortaya koyduğunu
adamını götürünce, aynı İslam ordusunun üçte birinin heba olduğunu görüyoruz.
sonra] yani Uhud Savaşı'ndan dokuz yıl sonra, öyle bir güce ulaşmıştır ki korkunç
-coğrafya bakımından- Arabistan çölünü bir tufan gibi dolaşır; bir yandan
Roına'ya, öte yandan İran' a saldırır ve her ikisine de beş yıl boyunca diz çöktürür.
yakından tanıyan yüz bin kılıçlı adaını bulunduğu bir sırada gerçekleşmiştir.
Yine aynı dönemde bir uyuşma ordusu -Bizanslı ve Arap- iki yüz bin
halkın, birkaç yıl içinde -beş, on ya da on iki yıl içinde- hem bilime sahip bulunan;
Bu, hesap edilemez bir şeydir. Çünkü bunun etkeni, bir neslin ya da grubun
irade ve kararı olup bu irade ve karar bir anda kullanılırsa, tarihin yazgısını
geride kalacaktır. Bunun örneğiyse, birçok kez Bizans ordusunu· yenen, ama
İslam ordusu karşısında kardan aslan gibi eriyen güçlü İran ordusudur. Bu
inandığımı görüyorsunuz.
Marx' ın felsefesini anlamak için, onun özel ve kişisel yaşayışının iki dönemini
genç ve filozof yapılı Marx, kendi başına aşktan uzak kalamaz. O, bir kıza şiddetle
değil [14. yy. İran şairi] Selman-ı Saved'ye ait olduğunu söylememiz gerekir.
19. yüzyılın din karşıtı Alman toplumunun9o ruhanileri, din karşıtı Marx'ın91 bir
mü'min kızıyla evlenmesine şiddetle karşı çıkarlar. Bu ise Marx için, onun bu
görülen ve dine karşı cephe alışında etkili olan bir ukde olur.
'UKDE'NiN ANLAMI
Kasaptan eve gelinceye dek, etin sarılı bulunduğu gazeteyi okuyan ve örneğin
aşkta kaybetmeden doğan, cinsel bir hastalık92 olmayıp ukde sahibi insan
da hasta değildir. Tersine, ukdesiz bu insan, insanlıktan sadece boy pos olarak
90 iki dünya savaşından sonra Almanya, bildiğimiz şekle girer. Yoksa 19. yüzyılda Almanya,
Avrupa'nın en
91 Kimilerinin düşündüklerinin tersine, idealistlik din li olmayı gerektirmez; din karşıtı birçok
idealist vardır.
92 Bu mürninlerden biri, bir yerden bana şöyle yazmıştı Siz, kitaplarınızda, ukdenizin bulunduğunu
yazmışsınız.
işte bu yüzden kimilerine saldırıyorsunuz. Ukdenin cinsel hastalık ve yenilgiyle ilgili olduğunu duydu
ya! Benim
Gece yarısı, evinden -Kufe' de- çıkıp şehirden uzaklaşan ve şehrin çevresindeki
hizipdaşı olan, burjuvazinin insanlık karşıtı bir facia olduğuna inanan ve her
çok iki konuya dayanır; Biri para -ki ahiald sosyalizmdeki ve komünizme
takva yoluyla alinasyonu; daha çok buna dayanır ve bu onun uzmanlık alanıdır.
züht konusunu burjuvazi konusunun yanı başında ele alır. Oysa onların savaşımlan,
sınıf karşıtı bir savaştır ve halk kitlesi yararına, bir sınıfta savaşmaları,
felsefi ve psikolojik tartışmaya girişmemeleri gerekir.
93 Oldukça kültürlü ve bilgili olan; ama taş devrinde yaşıyormuş izlenimi veren bir insan görürüz!
Kimi zaman bir
şeylere üzülür; insan onun üzülüşünden, bu tasaların huzur ve tasasızlıktan olduğunu anlar.
Arkadaşlardan biri
anlatırdı Bir toplantıya gittim. Birinin konuştuğunu, bir bakana saldırdığını gördüm. Hem de ne
saldırı! Ben, bu
pervasızlı k yapıyor dedim. Bu ne biçim memleket; kimleri bakan yapıyorlar Böyle bir posta
kurumunu ne biçim
adamlara veriyorlar Memlekette adam mı kalmadı diye veryansın ediyor. Gazetede, bu adamın bir
memleketin
bakarn olduğunu okuyorum. Eleştiri diyor. Oysa eleştiri yerini bulmamış! Bu kişinin üzüntüsünden,
oldukça
huzurlu olduğu anlaşılıyor! O, bir başka dünyada yaşıyor. Sıkıntıları nasıl algılıyor! Tıpkı,
bildirisinde şunları yazan
Maliye Bakanlığı gibi içteki üreticiler karşısında istismar edilmemeleri ve baskı altında kalmamaları
gereken
iranlı tüketidierin durumuna uygun davranmak amacıyla, iran'da benzerleri üretilemeyen birtakım
malın ithalini
serbest bıraktık ve genel ihtiyaca göre bunları belirledik iran halkının sıkıntısını çektiği şeylerden
biri suni tırnaktır!
Mari Antuant'ın yanına gitmişlerdi de o sormuştu Bu devrimciler ne diyorlar Bunlar, ekmek istiyoruz,
diyorlar. demişlerdi. O da iyi, istesinler. demişti. Demişlerdi ki Kıtlık oldu; siz de bütün buğdayı
Avusturya'ya
sattınız. Bunların ekmekleri yok. O da iyi, öyleyse çikolata yesinler[!] Toplumsal rahatsızlıklar böyle
saptanıyor!
Marx, her şeyden çok ona dayanır ve tuhaf bir hassaslık ve hasretle, şaşırtıcı bir
kindarlılda ele alır ki bence zühdün alinasyonu onun şiir kitabının ikinci cildidir.
MARX VE PROUDHON
Marx ile Proudhon ilişkisini açıklarken zorunlu olarak, bir giriş yapmak durumundayız.
güç yetiremez. ·Çünkü ona yansız olarak bakıp yargıda bulunamaz. Ne yazık ki
çoğu, ya halkın işine değil, üniversitenin işine yarayan bilgin ve inançsız kimseler
oluyor bir yarar elde etmeksizin. Tanıma yolunda bir çaba göstermeden inanansa
da mantıklı bir bilinçli değil, sadece bilgiyle dolu bir mutaassıp oluyor.
Sadece çok bilen ve kendi özel inanç ve taassubu doğrultusunda bilgisini öbekleştiren
Proudhon' un karşısında yer alıncaya dek, birbirleriyle olan onca çelişkiye karşın,
Proudhon' u över.
olmakla birlikte bilimsel açıdan onu değerli bulduğu için şöyle der; Bu kitap,
işçi sınıfı için çok öğretici tespitler içermektedir. Bu bilimsel insaf, bilgin ve
sm ŞERiATi 305
yazar94; Proudhon, Fransa' da seçkin bir iktisatçı, İngiltere' deyse büyük bir toplumbilimcidir.
Bilim adamı olduğu sürece Proudhon'un kitabını işçiler için aydınlatıcı bir
kitap olarak gören Marx, siyasi savaşuna girince, onun yerine geçmek aınacıyla
Böyle bir saldırıda bulunmak doğaldır. Çünkü siyasi savaşımda işçi sınıfını
kendine çekmek, düşınanı yenmek, kendini öne çıkarmak ve işçilerin genel
önderliğini ele geçirmek için rakibinden daha hızlı, daha uygun -mevcut duruma
göre- daha çok gereksinim duyulan, öfkeli, kesinliği, açıklığı, kuşku duyulmazlığı
sağlar.
İşte burada bilim diliyle siyaset dili birbirinden ayrılır. Çünkü bilim adamı,
bilimsel bir toplantıda örneğin şöyle diyebilir; Bu, benim bilim, akıl, düşünce,
...
Fakat hangi siyaset adamı, halk kitlesinin karşısına geçip Bunlar benim
daha hoşnut edici ideolojileri varsa ve bizden daha doğru bir yaklaşım içindeletse
94 Proudhon'un Mülkiyet Nedir adlı kitabının şu anda ingiltere 'British Museum'da saklı bulunan bir
nüshasının
95 Lisede bir öğretmenim vardı. Eski ilim havzasından gelen öğrencilerden ve fazıllardan bir grup
hazır bulunduğunda
o, lise ikinci sınıfta okutulan Fransızca şiirlerden birkaçını -örneğin Victor Hugo'nun şiirlerini-
okuyup sonra
da gönlü istediği gibi, oradaki meclise uygun olarak anlamını açıklıyordu. Bunun tersine, Arapçadan
anlamayan
yenilikçiler ve batıcılar -ve benzerleri- geldiğinde üçüncü sınıf Arapça kitabından, hiç yeri değilken
okumaya
başlıyor ve o anki konuya göre açıklıyordu. Böylece o, Arapça bilenlerin yanında Fransızca bilir,
batıcıların
yanında da Arapça bilir biri oluyordu. Proudhon da Fransızların yanında iktisatçı, ingilizierin yanında
toplumbilimci
oluyordu.
Güneş, bizim istediğimiz gibi olmazsa onu bile dize getiririz ... 'Yaşasın!
Benim ideolajim yok. Marksizm' i ideoloji olarak gören herkes, sadece beni
ortaya koymak demektir. Durumu açıklamak için gerçek olmayan bir gerçek
yaşadığı ve henüz özel bir sınıfı güce eriştirrnek için savaşıma başlamadığı
Bu, Marx'ın kendi söylediği sözdür; Bizim işimiz, tarihin hareketinin bilimsel
ve toplum, doğal-cebri ilim esasınca hareket eder, doğar, ölür; kurulur, yıkılır.
gibi.
kötü oluşuyla ilgilenmez. Çünkü bilimdir. Bilim ise düşünen insanın el atamadığı
Yaratıcı ise, yok olan şeyi yaratır. Kendisi yaratır ve yönetir. ideologlar, toplumu
ve tarihi yarattıklarını savlarlar. Oysa Marx'ın inanışına göre, tarih ve topAll
ŞERiATi 307
lum, cebri, ınaddi, doğal ve insan iradesinin dışında bir olgudur ve savda bulunan
nedeni olamaz.
geçtiğinden söz edebilir. Buysa gaybden haber verınek değil, bilimsel önsezi
ve öngörüd ür.
-ateş üzerindeki suyu ve bu ikisine egemen olan yasaları göz önüne alarak
suyun birkaç dakika sonra, kendisi suya müdahale etmeden kaynama noktasına
geleceğini dakik olarak öngörebilen bir fizik ve kimya bilgini gibi- işçi
geçirdiğini söyler.
bilimin işidir.
herkes için daha çok tanıdık olan bir çehre kazanır. Çünkü son mesajı, sorumluluğu,
bitmiş ve ölınüştür.
Son zamanlarda Marx'ın çeşitli eserleri -1850' den özellikle de 1860' dan başlayarak
tlaşmıştır;
İkinci olarak, siyasi olayların cebri hareket çizgisi, sınıfsal savaşım, proleterya
ınantıklı ve bilimsel bir düşünür olmaktan çıkarıp onu bir siyaset, hizip ve sınıf
şiddette- insanı öne çıkaran97 bir kişi, buraya ulaşıp işçilerin önderliğini üstlendiğinde
etkili olabileceğini söylerse, işçi ikircikli duruına gelebilir ve bilgiyi, zihni, bilinci,
bilmektedir.
Bu yüzden en güzel şiarı seçerek şöyle der; Ey işçi! Sen1n sınıfının zaferi
yarınki güneşin doğuşu gibi cebri ve değişmez olup hiçbir gecikme olmadan
baş gösterecektir. Onun doğuşunda benim, senin ve başkalarının bir etkisi yoktur.
Öyleyse senin gücün onların güçlerinin bin de biri kadar da olsa ve yüz
Tersine, iki sınıf arasındaki diyalektik cebri çarpışmadadır. Bu iki sınıf, karşıt
iki kutup gibi yan yana kıvılcım saçacaklar ve devrim ortaya çıkacaktır.
96 Sınıfsal ilişkiler, üretim araçları, üretim. Biçimi ve üretim kaynaklan hep birlikte, üretim sistemi
adı verilen bir
şekli oluştururlar.
97 Ele aldığı ve kendisine ait olan Entelektüel Alinasyon adlı ünlü tartışmasında Marx, aydının
risaletini, olumlu
Burada işçi sınıfının imanının insani bir imana değil, bilimsel bir in1ana ,
döneme yaklaştıkça bilin1sel derinliğini yitirir ve daha güçlü bir biliınsel rol
felsefesinin- mantıksal cebrinin keşif ilmi olmaktan çıkar ve bir hizip oluşturan
ele geçirir.
MARKSiST MARX
bir şekil alır. O kadar ki onu Ben Marx'ım, Marksist değiliın diye bağırtır.
Çünkü onun kendi söylediğini, başka bir biçimde yine ona aktarmak isterler
[ Sm·tre' nin başına getirdikleri belanın aynısı]. Buysa onun için kabul edilebilir
saldırılara yöneldiği ve günün sınıfsal savaşım şiarlarını siyasi olarak tek yönlü
Yani Marx, Proudlıon -ki kendisinden öncelikli biridir- gibi güçlü bir rakibi
hizip ideolojisi ve işçi sınıfının silahı durumuna getirınezdi belki de. Bunun
98 Bilimsel imandan amacım, gücün dışında, benimle ve seninle bağlantısız olarak cebri bir bilimsel
kural
3- Felsefe
4- Toplumbilim ·
ON ÜÇÜNCÜ DERS
ÖGRETiLERiN AVAMLAŞMALARI
Öncelikle size arz etnıek istediğiın bir konu var. O da şu; Konunun
Bu ilişkide, ister düşınan, ister bağın1lı, ister şartlı yandaş, ister şartlı
100 Benim konuşma ve dersimin asıl konusu, çeşitli, öğretilerde tarih felsefesi ve onun, Doğu
dinlerinin,
özellikle ibrahimi dinlerin, özellikle de islam'ın, belki daha somut ve hassas olarak Şiiliğin tarih
felsefesi olarak gördüğüm şeyle karşılaştırılmasıdır ki Şiiliğin, oldukça dakik ve aydınlık bir tarih
felsefesi
vardır ve aslında Şiilik, kendisine özgü geleceğe bakışı açısından bir tarih felsefesi temeline
dayanmaktadır.
olmayan çoğunluk için hem belirsiz, hem güç olmakta, hem de birtakım
Bir yandan Marksizm'in kendine özgü bir konunı.u vardır; Ben, burada
bir çevrede kişilikleri ilk kez olarak anlatıp tanıtmaktan daha zordur.
101 Aslında Marksizm, bir ideoloji olarak ele alınırsa iktisadi bir ideolojidir. Marx'ın en büyük
eseri de
hem hacim, hem de içerik olarak büyük olan Kapital' dir. Esas olarak, Marksist ya da anti-Marksist
olan
yansız insanlar, Marx' ı dünyada iktisatçı bir düşünürolarak kabul etmek isterler.
buluyorsun uz
çok güç bir iştir. Bu, basit bir iş değildir. Belirttiğim bu konuyu göz
önünde bulundurup onu değerlendirmek, insanın, sonuna dek hiç unutmaması
düşüncedir. Bir an gafil kalırsa onu başkaları yaratır. Bugün, insan üretiın
büyük bir toplun1sal olgu olarak arz ediyorum; Bizden önceki nesilde
-hatta yiı·ıni, otuz yıl öncesine dek- dinle ve İslam'la savaşım, felsefi bir
göre Tanrı yoktur. Fizik böyle söylüyor, kiınya böyle söylüyor, astrononı.
Müslümanlar için oldukça iyiydi. Çünkü hem ne tür kişilerle karşı karşıya
ayrı bir konudur. Ama bugün dinle, hiçbir biçimde bu şekilde, yanlışla
savaşım biçhninde ve gerçekçilik mantığının yardın1ıyla mücadele
kalktıklarını irdeliyoruz.
da tarih felsefesi veya sınıfsal çözüınleme vb. olarak karşı karşıya geliyorsunuz.
tutarak onuıi. nasıl ortaya çıktığını, nasıl olgunlaştığını, nasıl bir rolü ve
Dine karşı bir cephe alınaksızın böyle bir çözüınlemede bulunuyor. Böylelikle
bugün, genel biçimiyle dini duyguyla ya da bir ölçüt olarak İslam'la savaşıında
Bu yüzden, bu çizgide yer alan bir öğrenci, Tanrı vardır, Tanrı yoktur, din
yoktur, din hurafedir, din falan kişilerce üretilmiştir gibi bilinçli bir dinciarın
Buysa, her ne olursa olsun, toplumsal konular ve aynı şekilde imanlan üzerinde,
düşünmeye değer bir konu olarak düşünen ve ona karşı ınantıksal ve zamansal
bize karşı cephe alıştaki bu esas ve köklü değişikliği göreınezsek çok geç olacaktır.
den sonra onu anlatacağıın- ve Marksizm için, dersten sonra aşağı salonda
serbest bir tartışma ve eleştiri oturumu düzenlesek yeterli olmaz mı
gündemde olan iki tarih felsefesi olarak bağımsız bir derste ele alacağım. Elbette
bu, doğal biçimde programla gerçekleştirilmesi gereken bir ders değil [ çünkü
bunun bir yıllık işi var], bağımsız bir ders konusu olarak; bu iki öğretinin
kapsadığı konulardan birini ele almak için değil, hem tarih felsefesinin tanınması,
ortaya konulduğu gibi ve kendi çapımda zihnime geldiği şekliyle, her iki
yönünü de ele alınak durumundayım. Ancak karşıt öğretileri bile doğru tanıyan
doğru tanınması gerektiğini söylüyorum. Çünkü bir kimse sadece başka dinlere
olan bizler için inandırıcı değildir. Çünkü red d etmeyi önceden kafasına
koyduğu şeyi reddetmelde olduğunu hissederiz [dolayısıyla bize inandırıcı
öğretileri veya dinleri tarafsız olarak taruma kaygısı taşınmalı, sonra da onun
Bir öğretmenin bu işi yaptığı, bir araştırmacının bu işi yaptığı gibi bugün
İslam tebliğeisi de -ki İslam dinine göre herkes tebliğci olınalıdır- din dışı, hatta
din karşıtı konuları mutaassıpça değil, araştırmacı ve bilimsel olarak ele almalıdır.
Dünyada yaygın olarak, bir hizbe ya da bir dine veya bir düşünce kanadına
bir şey söylemez. İslam tebliğeisi böyle bir yolu izleyemez. Bu yol, tebliğ ve
bir yarardır. Siz, bu tür tebligat yoluyla, örneğin düşünsel ya da dilli taraftar ve
hatta kendi dinlerinin şiddetli taraftarı olan, fakat din karşıtı bir ınakaleyle, bir
ve iman karşıtı düşünceler karşısında istikamet gücü, direniş gücü ancak dakik
AH ŞERiATi 319
bilimsel tanımayla oluşur. Bu tecrübe, Batı'ya gitmiş kişilerde çok daha somuttur.
daha bilimsel olmuştur. Onların, din konusunda bir tür bilimsel tanıyışlan
az istisnası vardır.
Öncelikle, geçen hafta biraz değindiğim, ama tam olarak ortaya koyamadığım
Kötü şanslılık şansı, şunun içindir; Bir düşünce ya da bir inanç veya
gündeme geldiğinde bir bakıma onun için bir şans ve başarı söz
bir din olarak dinin gerçeğinden veya toplum ve tarihteki dinden söz
bütün tarihi güçlerden daha çok kurban etmiştir. dediğimde İslam' dan
bir din olarak söz etmediğim bellidir. Bu d uruında İslam' dan tarihte boy
göstermiş olan bir gerçeklik olarak söz ediyorum demektir. Çünkü aynı
yerde, tarih İslam'ırun kurban ettiği en büyük ve ilk çehrenin Ali olduğunu,
İslam [tarih İslam'ının] eliyle yıkılan ilk evin Peygamber'in evi olduğunu
iSLAM BiLiM
onun için bir şey yapılamaz. Evet, İslam aleyhine konuşuyorum, ama
Ali'yi kurban eden, Ali'nin evini yıkan İslam aleyhine, din adına boy gösteren
Abbasi hilafeti, tarihte İslami -dilli bir rejim- dir. Bize bakmayın; biz bu
adına kabul etmiyoruz. İnsanlık tarihi ise bu sisteme İslam sistemi diyor;
sistenı.i dediği gibi. Bu, gerçeklik olarak dindir, oysa gerçek din
başka bir şeydir. Gerçek olarak İslam, adı Ali olandır, Fatma olandır, Hüseyin
olandır. Gerçeklik olarak İslam'ın ise ilk dönemden nasıl bir tuhaf
Hangi dala ait olduğu hiç belli değildi. Örneğin, İslam' da ciına.
bilimle ilgili Sünnetoloji adlı bir bilim dalımız yok. Bu nasıl bir bilim
ilişkisi bulunduğu belli değildir_1ü3 Kimi konuların -ki bunlara tez diyor-
102 Bu özel bir terimdir Gerçeklik, dışta olan ve özsel-dışsal gerçekleşmesi bulunan şeydir. Fakat bu
şey yanlış olabilir. Gerçek ise olması gereken, mantık açısından doğru olan, ama var olm'amış
olabilen,
yok olabilen, azınlıkta olabilen, mahkum olabilen bir şeydir. Kerbela'da gerçeklik budur. Bunlar çok
tuhaf şeylerdir. Ne kadar yüzeyseldir. Ne kadar da lafzl konulara kapılmışız. Her ikisi de aynı
toplumda
oldukları, her ikisi de tek bir Risalet ve iman taşıdıkları, halkı da tek bir hedefe çağırdıkları halde
neden
islam Peygamberi başarılı oldu da Ali başarısız oldu Sonra bu soruya cevap verecekleri yerde bir
grup karşı çıktı ve Ali'nin asla yenilmediğini söylediler. Kimi, Ali yenildi diyebilir. Pek güzel!
Bağışlayın.
Kerbela'da Hüseyin üstün geldi, onlar yenildiler. Şimdi bunun anlamı nedir diyorlar. Hayır,
anlam ve hakikatte imam Hüseyin ve Hz. Ali üstün geldi. Oysa burada gerçek ve yanlıştan değil,
toplumsal
ve tarihsel gerçeklikten söz ediyoruz. Bu ikisini kafasında ayırt edemiyor. Zihinler oldukça aciz
kaldılar. Bu dört bölümün avamsılaşması nedeniyle, insanın vaktini hep dipnotlarla harcamasına yol
103 Meşhed'de bir heyet kurulmuştu. [Şu, sine döven dini heyetlerden hani]. Meşhed'de ben ondan
söz ettiğim sırada 117-118 tane dini h!9yet vardı. Hepsinin ayrı adı vardı. Fakat bizim imamlarımız
on
iki kişidir, iki tane de eklenir bunlara. Boylece masumlar gittikçe on dörde çıkar. Dolayısıyla tamı
tamına
on dört kişidirler. Ayrıca imamzadeleri ve onların çevresinde bulunan ve bizim için aziz, kutsal ve
büyük olan kişileri de göz önüne alırsak yirmiye, otuza, kırka, elliye, altmışa dek çıkıyor. Ne olursa
olsun yüzü geçmez. Bu heyet, kendisine ad koymak istiyordu. Nasıl bir ad kayacağını bilemiyordu.
Kendisine bir ad koyduğunda bakıyordu ki aynı adda başka bir heyet daha var. Hatta kimi zaman kimi
şahsiyetlere ilişkin üç dört heyet vardı. Bu yüzden ad koymada çaresiz kalmıştı. Sonunda şöyle
yazmıştı
lar- neyle ilişkili olduğu bellidir. Örneğin şu tez fizikle, kimyayla, tıpla,
içine yerleştiriyorlar.
Biri de sanattır; Sanat, hiç kiınsenin onunla ilgili bir bilgisi olmadığını
söyleyen kimsenin bulunmadığı bir alandır. Hatta olaydan kesinlikle
uzak olan biri bile en büyük sanat uzmanının karşısında kesin görüş belirtir
İran' da, beş altı yıl içinde bir anda sanat dallarında binden fazla
yüz kişi içinden iki üç kişi buluyoruz tahsilli olarak. Ona da rastlamıyoruz.
Çünkü bu tür sanat uzmanlarını genellikle kimse tanımaz; ünlü
değildirler. Fakat ünlüler bir anda kaynayıverir. Çünkü sanatın belirli bir
s nun yoktur.
ilgili bir makaleyi çevirmiştir. Bu, Farsça bildiğimiz için gidip Avrupa'
Tıpkı bir öğrenci gibi çalıştım. Sonra bir görüşü -kişisel görüş belirtmekle
ilgisi yok bunun; çünkü böyle olsa, senin görüşün yanlış, benimki
şunu söylüyor, diye anlatırım. Bu, artık bir bilgi meselesidir, karşıtlık
narak hayır Diyor ki; Haftalarca önce bir dergi yayımiandı ve orada
konu böyle değil. Beni gazeteye havale ediyor, hem de benim söylediklerimi
olumsuzlamak adına. Bu, artık çok tuhaf ve garip bir şey. Sonra
Biri de dindir. Dinin yazgısı, bunların hepsinden -bu açıdan- daha kötüdür.
ister doğru biçimiyle, fark etmez. Bu, Adem'in insan oluşunun derinliğinden
yani henüz evi bulunmadığı zamanda bile dininin olduğunu, yani mihrap
birkaç bin, belki de on binlerce yıl sonra evin ortaya çıkması konusu
varlık kazanmıştır. Din, kimi zaman özel bir din olarak söz konusudur.
Dinden iki anlamda söz ediyorum; Kiıni zaman dinden, onun bir tür fıtri
duygu olan genel kavram ve anlamı olarak söz ediyorum. Kimi zaman da
din!, özel bir din öğretisi adıyla ele alıyorum ki burada şirki de tarihsel
açıdan din kısmından saymak gerekir. Ayrıca küfür dediğimiz şey de
dinlerden biridir; kısacası sapmış ve batıl dinler küfür dinini oluşturur. 105
olması gerektiğine elbette inanıyorum. Ben gelip burada fıkıhla ilgili konuşsam,
benim orta halli bir akıl sahibinden ve orta halli bir uzmandan
daha aşağı bir derecede olmam doğaldır. Ben bunu yapmıyorum, kimse
tarihi konusunda, bu alanda hiç bilgisi olmayan sıradan bir insanın konuşma
hakkı olmadığı gibi kelamcı olan birinin de, fıkıhçı olan birinin de
İslam tarihinden söz etme hakkı yoktur. İslam felsefesi okumuş bir filozo-
105 Bir din öğretisi, özel inançlardan, belirli bir dünya görüşünden ve aynı şekilde ister okula
giderek,
ister genel biçimde -genel kültür olarak- öğrenilmesi gereken belirli hükümlerden oluşan bir
dizgedir.
fun da İslam tarihinden söz etme hakkı yoktur. Buna koşut olarak, İslam
söz ettim- bir inanç, bir iman, bir düşünüş, düşünce temeli, düşünce esası
Her kişi, sıradan bir işçi de olsa, farz-ı ayn olarak kendi beyin ve bilgi
kapasitesince kendisi, bir seçime, bir tür düşünsel kesinliğe ulaşmak duruınundadır.
söylediği için veya aliın söylediği için değil, bu düşünceyi mantıklı bulduğuın,
heın her insanınınalı olan dilli bir duygu olduğunu, hem de bir öğrenim
dinin, bir tür bilinç [dini, fıtri ve içgüdüsel bir duygu gibi değil] olan dini
bir bilgi değil, genel akll bilgidir. Bu, dini duygu ve içgüdü anlamındaki
Dini bilinç, dilli şuur ya da dini tanıyış. Bir İslam-bilimci, ne İslam alimleri
arasında yer alır. Müslüman olan herkes İslam biliınci olmak duruınundadır.
hatta dini ilirrilerle [ki bu iliınler bir tür doğrudan tanıyışı gerektirir; ister
uzmanlık tanıyışı olsun ister genel tanıyış olsun, her duruında da inceleyip
herkesi mahkum etme ve hatta gücü yeterse bütünüyle yok etme hakkını
ortaya çıkar; Bu iki olgudan biri, dini coşku, ötekisi de dini bilinçtir.
Bu ikisinin birbiriyle Hintisi yoktur; bunlar iki ayrı alandır. Fakat bu ikisi
bir duygu ve tasavvura erişir. Tanıyışla ilgili yalancı duygu, bireysel konularda
da vardır. Örneğin bir kimsenin bir bireye, bir yazara, bir düşünüre,
görüş belirtmiştir Bir yazıyı anlayamadan, hiç şiir tanımadan bir düşünüre
ya da bir yazara veya bir şaire ilişkin kesin görüş belirtme hakkını
ona veren şey nedir Koınşusunun şair olması dışında hiçbir şey yoktur
Bir zaman, benim öğrencilerimden olan bir kaç arkadaş, Meşhed Kütüphanesi'nde
Yaşlı ve muhtereın bir kişiydi. Bir süre kulak misafiri oluyor, bakıyor
ki beniın adım geçiyor, bunların bir tür coşkuyla tekrar edip durduklarını
Sartre şöyle der, Ali Şeriati şunu söyler. Bir süre önce evlerine gittiğimizde
106 [Asıl konudan uzaklaşıldığını düşünerek Şeriati'yi eleştiren bir dinleyiciye cevap olarak] Bunlar
gereklidir ve gerekli oldukları sonradan anlaşılır. Şunu bir keresinde de söylemiştim Ben, resmi olan
üniversite dershanesinde bile derslerin şu zaman dilimi içerisinden, sınavların da şu zamanda
yapılmasını
planlayan programlara uymazdım. Şimdi burada artıközgürüz. Hem siz özgürsünüz ve dönem
sonunda bir yere gelme yükümlülüğünüz yok, hem de ben özgürüm. Çünkü ne dönemimiz var ne de
başka bir şeyimiz. Aslında ne istiyorum Hemen ilk baştan, taşıdığım inanç için, benim öğrencim ya da
yışı- bir yana, aynı şekilde, kafamda bulunan ve kitaplardan devşirdiğim bilgileri en kısa zamanda
sizin
kafanıza aktarmak da istemiyorum. Bu benim işim, ama hedefim değil. Kendim, hayat tecrübem,
öğretmenler
benim düşüncemdeki risaleti, taşıdığı rol ve kendi dönemimde, bir öğretmen olarak taşıdığım ayrı
Ben, bana bir sürü bilgi aktaran öğretmenlerden çokça övgüyle söz etmem. Çünkü bu bilgileri
kitaplardan
kişiliğimda değişiklik ortaya çıkaran; başka bir deyişle bana düşünmeyi öğreten kimseler benim
övdüklerim,
kendilerine borçlu olduklarımdır. Onlar düşünceleri beynime aktarmış değildirler; onlar düşünmeyi
Bu dört bölüınde yer alan ikinci konuysa şudur; Bunlar, avam içine
cahil mürninden imanı yok etmek için hep yararlanmaktadır. Herkes onu
onlar kendi gördüklerini bana aktarıp tanıtmış değildirler. Şu bir iki saatte, şu üç dört ayda, bu
derslere
başladığım bir yıl içinde bilgilerinizin oldukça arttığını hissediyorsanız, işimde başarılı olamamışım
demektir. Yok, eğer biri, bu bir yıl içinde, bu derslerin olmadığı geçen yıla göre, kafasında çıkarım,
bakış, konuları değerlendirme, olgulara bakış biçiminin değiştiğini hissediyorsa, işimde başarılı
olmuşum
demektir. Dolayısıyla siz beni, gelip bir metni okutan ya da birtakım öğretileri size tanıtan bir
öğretmen olarak algılarsanız, ben başarısız olmuşumdur. Ama ben, bu öğretileri A'dan Z'ye dek tam
anlamıyla ortaya koymamakla birlikte bilgilerde değil akletme biçiminde, okunacaklarda değil okuma
biçiminde, her durumda da hissetmede, ince düşünüşte, kılı kırk yarmada, yeni bir söyleyiş bulmada,
kafalarda bulunan orijinal konular dizgesinde yeni bir konu 'avlama'da -bu güçlülükle- etkili olmuş
bir
kişi olarak beni algılarsanız, bu etki az da olsa ben bu ölçüde başarılı olmuşumdur.
Kimi yazılarımda, öğrenci-öğretmen ilişkim olmayan, ama mürit-murat ilişkisi bulunan kimi
hocalardan
övgüyle söz etmekteyim. Ben, müritliğe karşıyım, ama böyle bir ilişki vardır ve hayatımda, var
oluşumda
ve akletmemde kendilerine borçluluk hissettiklerim bulunmaktadır. Onun ayak izini ve işini aklımın
üzerinde görüyorum. Hafızamda yoklar, ama akletmemde varlar [bu ilişkidir]. Ben bu yolda bir iş
yapacağımı
umuyorum. Şunu yapmak gerek Bir kimse iki ay, üç ay, dört ay ya da bir yıl içinde bu programı
görse [şimdi konu ne olursa olsun], ideolojik bir kitaba [Marks'tan, Sartre'dan, Pareta'dan ya da
başkalarından]
ya. da örneğin dini bir kitap, islami bir kitap, Şii bir kitap ya da din karşıtı bir kitaba baktığında,
kitabın nasıl başladığını, nasıl çözümlemede bulunduğunu, nasıl sonuca ulaştığını, ne tür bir direniş
gösterdiğini, nasıl kabul ettiğini ayırt edip kitabı kuşattığını duyacaktır. Böylece iki üç sayfa
geçmeden
kitap ona egemen olmayacaktır. Ben işimde başarılı oldum. Ancak bu öğretilerin tümünü başından
sonuna dek yıkanmış, süpürülmüş ve tertemiz biçimde, sınıflarda verilen dersler yoluyla öğretmek
benim için bir değer taşımaz. Örneğin Karl Marx, filan yerde, şu tarihte doğdu, şuraya gitti, şöyle
şöyle
oldu, kitaplarını şöyle yazdı, neler söyledi, sonra bunun değerlendirilmesi; ardından başka bir öğreti,
sonra yine başka bir öğreti. Bu yolla yetmiş öğretiyi anlatırlar. Biz de öğreniriz, tam not bile alırız.
Fakat
yetmiş birinci öğretiye varınca da gene aciz durumdayız, onu okumamışızdır, yine karşısında bir avam
gibi düşünmekteyiz. Fakat öğretileri bize tanıtaeakları yerde, öğretiyi tanıma yöntemini bize
öğretseler
biz öğretileri doğru tanıyacağız. Tıpkı Rousseau'nun söylediği gibi insanlara yolu, planı öğretmeyin,
107 Bu konu, bir kitapta yazılmış bir konu değildir. Bu, kitaplarda bir ideolojiye ilişkin bin yaygın
görüşten
alınmıştır. Değeri fazladır. Çünkü görünüşte, muhterem bir bilim adamının oldukça bilimsel ve ünlü
karanlık kafalarımızia savaşa tutuşan bir konudur. Bunlar, toplumsal gerçekliklerdir. Bu konuları göz
önünde bulundurmak açık görüşlülük ve aydınlık adını taşır; sonra ne öğrenirsek bilgin olmaktır.
Aydın
kendisinden daha az sineınaya giden kişiden daha hak sahibi sanır kendisini.
ve destekçileri vardır ama artık savaşımı yoktur. Artık birinin gelip, savaşım
var olsa bunu yapana had vurulması gerekir- ve sadece kaynağının belirtildiğini
varlık böyle bir şeyi yapmaz. Çoğunlukla örneğin baştan sona dek bir
kuruma ya da bir takım kişilere veya bir yazara sövgüye hasrediimiş filan
bu kitabı okuyup baştan sona kötü düşünce, kin, yalan, iftira ve sövgüler
işi ve ilgi alanı başka olan ve şimdi de başka olan bir okuyucu,
bu kişinin aslında bir meslek adamı olduğunu bilmeyen bir öğrenci, bir
kitabı okuyup, bu kitabının onca sayfasının -örneğin yüz, beş yüz, yedi
yüz sayfasının- ne olursa olsun bir oranda bu toplumda bir aydın grubunun
böyle bir insanın, din adına topluında herkesçe kabul edilıniş bu grubu
savunduğunu görmektedirler.
adına böyle bir mantığın, böyle bir tavrın, böyle bir bilincin, böyle bir
Batı sömürü dünyası, avami İslam karşısında bilinçli İslam' dan ve Sünnilik
devlet İslam' ıydı. Şiilikse Safeviler dönemine dek halk İslam' ı olarak
geldiği şu birkaç yüzyıl boyunca Şiiliğe karşı ne Doğu' da, ne Batı' da, ne
bir kişidir. Hiçbir Vahhabi bile Ali'ye İmam Cafer Sadık'a, Şiiliğe ve İma328
iSLAM BiliM
daha kolay olan ileri bir görüş değil bu. Bu düşünceyi ya da bu grubu
bilmediği bir plandır bu. Oysa bizim Şia ruhaniliğimiz, ortaya çıktığı tarih boyunca,
her yere musaHat olmak isteyen, herkes üzerinde mutlak düşünce, kültür ve
insani değer saltanatını ve önderliğini ele geçirmeyi amaçlayan Batı kültürü karşısında
tek direniş noktası olan tek kültürdür. Yine de bu bizim hiç eleştirilemeyeceğimiz
körü körüne mürit olanlar benimser. Böyle bir şeyi kimse beklemez. Yine 'İtiraz
kültürel gruplarda Ali gibi çehreler olacaksa yine bu gruptan çıkacaktır ve yine
kapısı Batı hayat tarzının, Batı ideolojisinin ve Batı kültürünün yüzüne kapalı olan
tek yer de burasıdır. Böyle bir güç ortadan kalkınalıdır, topluında güçsüz kılınmalıdır.
İman ve düşüneeye baskı ortamında varlık kazanır ve kitle içinde hepsinden ve her
Öyleyse en güzel yol, ona saldırmamak, tam tersine onu savunmaktır. [Savunan
aydınlara bunların her yararlı işe, her etkili eyleme, her yeniliğe, dinin yararına da
gelenekset kalıtsal ve Safevi şekliyle geri olduğu kadar Alevi ve bilinçli şekliyle
-bence- en aydın, en harekete geçirici, en yeni ve en ileri ideoloji olan Şiilik, zayıfAli
ŞERiATi 329
lamış olacaktır. 10B Böylelikle dinler ve kişilikler, bu tür savunuşların, cahil dostun
sosyalizm Batı' da ortaya çıkmış ve hızla, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında büyük
o şekle soktular ki, hem en geri kanatlar bu aldatıcı güzel perdelerin ardında
Bu şans, ele geçirdikleri büyük başandan ibarettir. Bu şans ve başarı, sahip olduldan
tanımadıkları bir nimettir ve hepsi nimeti sadece dost ve yandaş olarak algılarlar.
Oysa kimi zaman Allah, en büyük nimetlerini oldukça hakir ve kötü düşınanlar
umuyoruz. Burada bir konferans vermesi kararlaştınlınıştı. Hem biz, onu dinlemeyi
özleıniştik, hem de kendileri anlatıınına çok özen gösterirdi. Çünkü tam anlamıyla
çok istiyorum. Bir keresinde onunla bir yerde oturınuştuk ve ben başkalarıyla
konuşuyor ve arada ona tercüme ediyordum. Fakat bir an gördüm ki olağan dışı
bir tavır takınarak bana karşı olağanüstü bir yakınlık ve büyüklük gösterdi. Orada,
anlattım. Örneğin, Kuzey kutbunda İslam Peygamberi'nden on bin yıl önce, bir
noktada, bir ev olsaydı ve bu dört ya da beş kişi orada yaşasaydılar, yine de Ehl-i
dedi; Şimdiye dek rahatsız oluşumun nedeni, senin inançlannın kesinlikle Şiaya
aykırı olduğunu duymuş olmamdı. Şimdiyse, hiçbir Şiinin bile Şianın inanç temellerine
ilişkin böyle sözler söylemediğini anlıyorum. Sonra yeniden üzgün bir tavırla
şöyle dedi; Ali'nin bütün düşmanlarından daha çok, tarihte ve özellikle son
yüzyıllarda Ali' nin dostları adıyla tanınan kimseler Ali' nin hakkını zayi ettiler.
108 islam'da Sınıf Savaşı adlı bir makale yakında yayımlanacaktır. Ben sizi bu makaleyi incelemeye
çağırıyorum, Bu alanda yaptığım yeni bir çalışmadır. Bu makalede Şiiliğin sınıfsal kökeni ve rolü tam
Ali'nin hakkı, sadece kendi zamanının hükümeti, Fedek vs. değildir. Ali'nin hakkı,
Ali'nin bir gerçeğin tezahürü olarak kendisinin gerçek oluşudur. O hep yaşamaktadır.
Her zaman onu tanıma, onu koruma ve bu gerçeği geleceğe aktarma peşinde
olmak gerek Onu savunma adına ona darbe indirdiler. Onu yüceitme adına onu
aşağıladılar. Ali'nin derdi adına halka başka bir şey tanıttılar. Oysa Ali'nin derdi
başka bir şeydir. Ali'nin fazileti adına başka şeyleri halka tanıttılar. Oysa Ali'nin
fazileti başka bir şeydir. Bu yüzden Ali'nin kötü bir tanınışı [genel anlamda] vardı
ve bu da, güçlerin, siyasetlerin ya da bireylerin ona inanış adına, ama cahili geri
büyük noktalardan ve Ali'nin hakkını teyit eden şeylerden biri onun düşmanlarıdır.
-hiçbir peygamberin böyle bir ailesi olmamıştır- tüm üyeleri semboldür bu ailenin.
Kızı, oğlu, karısı, kocası [ailenin sadece bu dört boyutu vardır] dördü de mazhar
başında olanlardır, geçmişi iyi olanlardır, bir ve beraber olanlardır. Fakat bunlar,
için de onların hıyanetleri bir kutsallık çehresi içerisinde halka dayatılır ve herkes
aldanır; Nakıs1n. Farsçacia kullanılan nakes [yani bir kimse olamayan] kelimesinin
[Türkçede 'beş para etmez'] derler. Mankin ise haricilerdir. Nakis1n, Talha ve Zübeyir'
ınutaassıp ve bilinçsiz, ama coşkulu, gayretli, savaştan ve inançları için feda olmaktan
çekinmeyen avamdı. Gece sabaha dek uyanık kalıp dua, ağlama, inleıne ve
namaz vb. ile meşgul olurlardı. Fakat cahil oldukları için Ali' nin karşısında Kur' an
ayetini yoruınlayıp ona; Senin söylediğin doğru değil, böylesi doğrudur diyorlardı.
Taşıdığı o yüzeysel ve avamca bakış açısıyla -ki bilen birinden taklit edecek
İslam'ın bakış açısının ve orijinalitesinin bir parçası olan Hüküm ancak Allah'
yoktur ve sadece o hakimdir. Sonuçta senin hakim olduğunu söyleme hakkın yok.
Hükümete kesinlikle ihtiyaç yok. Sonra Hz. Ali'nin kendisi diyor; Bunlar, emirlik
de gerekmez, yani devlet ve rehberlik gerekmez. diyorlar. Hiç bir şey gerekmez,
sadece Allah kabine başkanıdır [böyle anlam veriyorlardı]. Sonuçta ben halifeyiın,
iınaınıın, rehberiın diyen herkes bu esasa karşı gelıniş demektir. Sonra da bunun
kuyruğunu bir şiar olarak yakalayıp bütün hayatlarını din adına ve gerçekte din
için savaşıınla geçirdiler. Fakat dinin kendisini ilk adıında kurban ettiler. Böylece
Kafamızda ve hayalimizde bir gerçek [mutlak gerçek] için her çağda ve zamanda,
türden fazlasının akıl açısından var olamayacağını görürüz; Yüz yüze açık düşınan,
için hıyanet eden ve eylemde düşmanın hizmetinde yer alan dost. Bu yüzden, toplumda
onların kitlesel savunulması adıyla bir kötü tanıyış ve ahınakça ya da kötü düşmanlık
adıyla bir iyi tanıyış var olur. Bu, bütün öğretiler ve büyük kişilikler için
bu durumla karşılaşır. Bu yüzden, ben bunu gündeme getirdiğünde bu, bir yazara
tarzına ve bu kişilere karşı savaşmak için düşmanın cephe alışı olduğunu söylemek
istiyorum.
sömürü ve sınıf çelişkisi, hem de sosyalizm ona karşıt olarak doruk noktaya
faşizm bir başka cephede, kiliseyse üçüncü cephede onun karşısına dikildiler
gözünde mahkum bir sistem olduğu, faşizm özellikle Batı' da bütün özgürlükçülerin
gözünde en büyük insanlık karşıtı facia olarak algılandığı ve kilise ise dinin
tezahürü olarak Batı' da en geri egemen sistemleri, en feci ve en kanlı insanlık tarihlerini,
en geri kalmış bilim dışı görüşü akla getiren bir etken olarak anlaşıldığı için
büyük açıklanış ve başarı etkeni oldu. Ne demek istediğim tam olarak açıklık kazandı
çehrenin düşınanlıklarıydı. Bu kanatla savaşmaya neden olan şey, daha çok cehalet
veya siyası, iktisadi ve sınıfsal çıkarlardı. [Gerçekte işin içinde bu üç çehre yoktu]
Marksizm' in başarısının ikinci etkeni olarak, şiddetli sınıf sömürüsüyle sınıf ayrımının
Oysa bunun tersine, makine gelince üretime katılan ve randıman artıran bir etken
girdi. Geçmişte işçi 30 lira üretip 5 lira alıyordu; sonuçta 2Ş lira sömürülüyordu.
Makine gelince günde 500 lira üretip 15 lira alıyor; sonuçta da günde 485 lira sömürülmüş
oluyor.
yüzyılda feci bir duruma gelir. Yirminci yüzyılda şekil değişir. [Daha sonra toplumbilim
ideolojinin üstünlük ve başarısı, bir sınıfta ya da bir ulusta ya da bir çağda daha
değil. İslam' ın üstünlüğünü araştırmada Kur' an' ın -Kur' an öteki diniere göre üstündür
Bedevi Arap da anlamaınıştır. Bir anda insanların dine akın etmeleri, fevc
fevc Allah'ın dinine girmeleri ve o ilk asırcia sadece sınıf ve grupların değil, milletierin
üstün gelmesi, bu ilmi, kelaıni, felsefi ve edebi kanıtlar nedeniyle değil, İslam'ın
cevabı bulunur. Söylediğim gibi, İslam, fesahat ve belagat yüzünden değil, gaybi
[ki dünyayı ınuhatap alır] anlamındaki iınaınet, biri de sınıfsal eşitlik anlamındaki
iki şiar bu iki gereksinüne cevaptı. Sonralarıysa kültür gelmekte, bilim adamları
Devrimi ile İngiltere Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan sanayi sermayedarlığı
sermayedarlık ve faşizmden -ki faşizm bir tür cahilce nasyonalist dayanak olduğundan
bilimin dine doğru yeni bir yöneliş içinde olduğu yirminci yüzyılın tersine din
doğal olarak Bu yüzden ben, Marx'ın, sosyalizmin alt yapısı olarak materyalizmi
kilise karşısında cephe alışın, aydınlar ve sanayi proletaryası arasında sahip olduğu
kilisenin yerine geçer. Peki ya işçiler Halktan olup tahsilsiz durumda bulunan ve
Kilise, bir yandan Avrupa' dan sömürünün ve sınıfsal İstisınarın öncü birliği
şekli, teşkilat ve bütçe açısından eylemsel olarak dolaylı bir biçimde yeni sanayi
ortaya attı; sonra da yeni bir mantıksal hareket oluşturdu ve genel anlamda kilisenin
zorunlu olduğunu söylediği görüldü. Bu akımın ilk önderi böyle fetva vermektedir.
geldi; katolizm gitti, onun yerine protestanİzın geldi. İşçi sınıfıysa yine eskisi
gibi sıkıntıdaydı; Orta çağda reaya, serf ve köylü sınıfının, çağa egemen olan sistem
geldiği Büyük Fransa Devrimi'nden [çünkü Büyük Fransa Devrimi yüzde yüz burjuvazi
eski feodalite ve aristokrasİ sınıfını yok edip onun yerine geçen sanayi sermayedarlığı
düzeninin iş başına gelmesiyle, adı proleter olan sanayi işçisi, yeni sermayedarlığın,
orta çağ ruhaniliğinin bir yana bırakıldığını, ama dinin her zaman efendilerle
Mesih'in eşitliği tebliğ ettiği, havarilerin elde ettikleri her .şeyi eşit olarak
vb. işbaşma getirdikten ve kiliseyi çökerttikten sonra yine din, yeni ileri yüzüyle
yeni düzenin açıklayıcısı oldu; dolayısıyla genelin yargısı, durumun orta çağdan
Protestanİzın konusu, aydınların gözünde oldukça ileri bir şeydir ki onu kimi
zaman ileri bir düzen olarak savunduğumu gördünüz. Fakat sömürülmekte olan
işçi ve yoksunlar sınıfı için o, dünyayı açıklamada dinin yeni bir aldatmacasıdır.
Yani dünyaya sahip çıkanlar, dün köylü sınıfına karşı, bugünse proletarya sınıfına
olan Marx [onun bu hedefi toplumsal bir hedeftir ], niçin kendisi için inanç ve
felsefe alt yapısı oluşturmaktadır [Oysa bir kişi sosyalist olabilir ama felsefi inanç
taşımayabilir)1°9 Bu, cebri ve mutlak bir inanca göre değildir [çünkü kendisi materyalist
olabilir, ama her sosyalist önce materyalist olmalı ve felsefi altyapı olarak
toplumsal tezini onun üzerine oturtmaiıdır diyemez], ancak aslında din karşıtı
tezin, on dokuzuncu yüzyılda, hem aydınlar arasında, hem de işçiler arasında taraftarı
da dinin sömürülen sınıfa karşı cephe alışı yüzünden bu tez taraftar bulmuştur.
Bu din karşıtı tez, dönem ve çağın vicdanının kabulüne konu olan moda bir
tezdi. Özellikle işçilerden çok aydınlar arasında ilgi görüyordu. Çünkü aydınlar,
109 Öyle ki bugün -aydınlardan başka- Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerin her yerinde söz
konusu olan şudur Sen, örneğin Allah'a inanıyorsan ya da metafiziğe veya öte dünyaya inanıyorsan
sosyalist olamazsın. Önce inanç sorunları, ardından da sınıf sorunları çözülmelidir. Bu çok tuhaf bir
şey ve bunun olayla bir ilgisi yok. Eşitlik ve adalet, tarih boyunca hep tanrı tanırların şiarı olmuştur
ve
bugün bu şiar neden tanrıtanımazların tekelinde olmak zorundadır Tuhaftır ki tanrı tanır, Sen Tanrı'ya
ve yarına inanmadığına göre adaletçi olamazsın. demiyor da o, Sen Tanrı'ya inandığın için
adaletçi olamazsın. diyor. Şu daha da tuhaf; artık yavaş yavaş taassup, dindarlardan dinsizlere sirayet
olunca entelektüel kesim ve işçi sınıfı içinde oldukça sevimli bir slogan olarak
çok, hatta yirminci yüzyıldan ve tarihteki bütün çağlardan daha fazla sömürülen
insanların sosyalizme çağrılmasına bir engel olmamak bir yana, kiliseden kaçan,
daha üst düzeyde söz konusu olan ve her durumda bu ideolojiyi tanımak için
de gerekli bulunan temel konulardır. Ertes{ hafta ayrı bir zaman daha istemezsek,
tarih felsefesine doğrudan doğruya girmediğim için konuyu böyle ele almak durumundayım.
Marx' ın tarih felsefesini ele alacağım. Bu yüzden gelecek hafta bu alanda bulabildiğiniz
her şeyi inceleyip gözden geçirm·enizi rica ediyorum. Böylelikle hem tam
anlamıyla diri bir zihinsel geçmişle söylediklerimi dinlemiş, hem de şu anda aydınların
kafalarında gündemde olan konulara [benim, ister ayrı bir forında, isterse hiç
ele alınmamış konular olarak söz konusu ettiğim konulara ve aynı şekilde bu ideolojiden
iyice olgunlaşması için gelecek haftaya dek, fırsatımız az da olsa hazırlanma sırasında
olmalıdır; yoksa yüzeysel olarak birtakım bireylerin kafasına takılan ve daha ciddi
daha güçlü bir ortama katılasımz. Sorular da bu konuyla ilgili her alanda
ON DÖRDÜNCÜ DERS
DÜŞÜNCE VE EYLEM iLiŞKiSi
Kardeşlerim!
anlar olur. Sadece bir sonraki adıını atmayı, işini sürdürmeyi ve ayrıntılar
koyulur.
teemınüle koyulurlardı.
üzerinde belirli aralıklarla durup ardına, önüne ve vardığı yerde her iki
dek çeşitli aşamaları, türlü türlü menzilleri aşar. Her nefes, Hz. Ali'nin
bireyi daha çok çalışnı.aya ittiği ölçüde insanda bireyi özel bir noktaya
alıyordu.
Bu konularda çok tecrübem vardır. An olurdu, Avrupa' da uğraşım,
ve çevre de nı.antıksal kuru bir çevre olduğu için, bir bireyin oradaki
krenı. gibi, bir senın1 gibi, Batıcılık ınikrobundan korunınak için her
benim için ınakul bir kitap değil. Aşk duyulan bir olgu olan bu kitap,
Bir ara, büyülü bir düzyazısı bulunan Andre Gide'in keliıneleri, cümleleri
çıkıyordum. Zaınan geçtikçe, benim için bunca etkili olan bir cümlenin
Bu, insanın tek boyutlu oluşuna, tek açıdan bakışına, toplumsal konular
olarak eksik bir bireydir. İnsan büyük bir arif, büyük bir yazar, büyük
bir sanatçı olabilir, ama toplumda sorumlu bir insan olarak bu birey
eksik olabilir. Benim, bir tipin ve bir düşüncenin doğru olup alınadığına
ikisi de sapmadır.
Şehriınİzin fazıllarından olan beylerden biri, bir ara belirttiğiın gibi
beylerden biri, bu işte öncü bulunan o kişiye; Halk için bir iş yapınız.
Vakit geçiyor; siz bizden daha çok soruınlusunuz. Siz daha çok hizmet
tan1 olarak görüyoruz. I-Iiçbir etki ve değer görmez onlarda. Bu, yargıda
başka kimse işin içinde bulunmadığı için biz son derece adil ve dikkatli
bir yargıç olacağız. Bu anlar, bir insanın büyük anlarıdır. İşte bu anlarda
ortaya çıkar, hatta insan ansızın nitelik değiştirir. Tarih, ansızın kendisinin
bir, birkaç yılda bir kez, kendi kendiine böyle bir ruh durumuna düşerim
olarak size anlattığım en büyük derstir. [Bunu şu anda söz konusu etmem,
konulara daha çok ilgi duysanız da, özellikle belki de kişisel yönü bulunan
kaplayan ilk derin değişimi ve ardından nasıl bir akım ortaya çıktığını,
zaman genel biçimde söz konusu etmem. Çünkü genel biçimde üzerinde
toplulllsal biçimde gündeme getirınek, benim inancıına göre çok iyi bir
düşündüm. İşin başında bu alana bir ilgi ve aşk duymazken bir görev,
110 Aile ödeneğimin olmadığını söylerken bunu yaygın söyleyiş olarak kullanıyorum. Ancak,
okumaları için
babalarının para gönderdiği kimseler de halktan para almış olmaktadırlar. Böylece hepimiz halkın
bursiyeriyiz.
IUi ŞERiATI 345
ızın yazgısını bir yerde bir araya getirdiğiıniz -hiçbir etkenin bizi
ayıı·amayacağını ve işin sonuna dek birlikte olacağımızı uınuyorunı.- herkesle
Şiilikte -bir ara burada söylediğim gibi- aınel, dinin tanıınının bir
111 Bu konuyu, hem eleştiri ve saldırısını, hem de benim kendi düşüncemi aklamak, şu anda
hepimizin
yolu olan, çoğunluğumuzun inancı olan yolu açıklamak için ortaya koyduğum cevabı, son derece
hassas
ve dakik olarak algılamanızı rica ediyorum. Aynı şekilde, bu savunma ve açıklama sizin için kabul
edilebilir
değilse kabul etmeyin, siz de suçlayıp eleştirin; mantıklı cevap veremediğimi gördüğünüz şeyi bana
hatırlatın
in1an benim kalbiinde tam anlan1ıyla aydınlık olsa, inancım yüzde yüz
olsa, hatta hep dilimle bunu söylesem, aına bununla birlikte bunu eyleme
olmaz.
[Maün Suresi, 2] [Bu kişi, öksüzü itip kakan kimsedir.] Bu, dinsizin ve
Bu, dini olmayan kişidir. Bu, dinin tanımıdır, her yerde böyledir;
ŞERiATi 347
her öğretinin ya da dinin ya da dini veya din dışı her ideolojinin -her
doğurması gereken -çünkü sadece filozof ve bilgin bir bilinçli değil, aydındır-
Bu sorunun cevabı hem evet, hem hayır, heın de tersine eylen1in gereği,
Şiındi sanat için sanat tartışması bunca şiddet ve hızla gündeme gelnı.
bir zihinsellikte boğulan bir nesil için uyuşturucu ve felç edici bir etkendir.
Bunun adı sanattır, aına sonucuysa aydının sanatsızlığı, onun işe
Din için dinde budur. Namaz için nanı.az da budur. ibadet için ibadet,
aynı şekilde felsefe için felsefe, nı.ateryalizrn için ınateryalizm, sanat için
sanat, güzellik için güzellik de budur. Kendini asıl sayan her şey, artık
gibileri, örneğin İslam' da filan arnelin ya da filan inancın şöyle bir toplunı.
Kur' an'ıın. diyorsa, burada Kur' an, zihinsel bir görün gü d ür; Ali ise
bu zihinselliğin özdeşliğe dönüşümüdür. İslan1 bir plandır; bir binanın
bir kağıt üzerine çizilmiş planıdır ve bina edilmesi gereken bir nesnedir,
bunlar benim için, bir araya gelıniş, ete kemiğe bürünmüş, daınarlarına
ortadan kaldırmaktadır.
hayatta onun bir rolü yoktur ve onun tanınn1ası sadece itikadi bir
yüzden burada aydın şuna dikkat etmelidir; Bir öğreti ya da din adıyla
bir düşüneeye dayanışın, kendisini eylemden uzaklaştırdığını görürse
Hegelizm olabilir] yoksa öğreti eylem öğretisi olduğu halde ona dayanış
ayırmak gerekir.
bir şiddetle konuşan ve kıssa anlatan bir kişiyi gördü.nı Peygamber sordu;
bir bakın; Peygamber -peygamberliği bir yana, Arap olduğu için ve çevrede
Birincisi, bu öğreti tarihte olay yaratır [olay, hareket, olgu; ister toplunı.sal
bir olay biçiminde, ister toplumsal bir devrim biçiminde, ister bir
ve tiyatro için, Aristo'nun 2300 yıl önce yaptığı tanıın kabul edilınekte-
112 Bunlara 'kassas' derlerdi. Kassas, kıssacılara ve ediplere denirdi. Bunlara hem edip, hem de
kassas
derlerdi. Çünkü edipler, o zamanlar henüz bu aşikane, hamasl, efsanevi, milli vs. hikayeleri bilen ve
insanlara
aktaran kimselerdi.
dir; ona ne bir şey eklemişler, ne de ondan bir şey eksiltınişlerdir. Oysa
boyunca her yerde, nerede hareket ve yapıcılık varsa, ardında bir görüşün,
bir düşünce bilincinin, uyandırıcı ve aydınlatıcı bir inanç kültürünün,
Tarihte var olan aına kökeni gaybi olan [yani hareket etkeni toplumun
da eylem olan bir şekle dönüştürür hatta bu birey, gaybi kökeni ve etkeni
alışın-o düşünce iyi de olsa- eylemden gafil kalmaya araç ve etken olnlasıdır.
sorun ortaya çıktığında ister koyun otlatan çoban olsun, ister öğretmen
sağlayan bir duyarlık vardı. Küçük bir sorun ortaya çıkınca bu sorun
Dışardan çeviri yaparsan bir çeviri için onun ağırlığınca altın veririm,
der. Bizimki gelip eşek postu üzerine çevirisini yazıyor. Gelip bakıyoruz
üç sayfa çeviri yapmış, tam beş kilo geliyor. Hadi ver, diyor! O bana
Aynı şekilde hem eylemi göz ardı ettirecek, hem çalışma ve düşüncemizi
'promethe' dir. Ateş nedir Bilinci ve hidayeti, ışığı ve aynı şekilde hareketi,
Başka bir konu dine dayanma konusudur. Dine dayanmak, insanı bir
kendi takdirini, kendi elinde, kendi bileğinde görmek yerine gaybi bir
Hangi din ve hangi dine dayanış Bugün artık birinin 'ben dine karşıyım'
fark vardır. Bu ölçüde fark vardır. Peki, İslam'a inamyorsun, ama hangi
eden İslam' a mı, yoksa Re beze' de yalnız ve suskun bir biçimde sürgünde
yoktur. Biri öldürülür, biri katil olarak kalır. Sen hangisine inanıyorsun
bir insan vicdanı olarak, dini, insan iradesinin zaafına etken olarak görıneye
belirtisidir.
yer almış bulunan Ali, Ebuzer ve benzerleri için, senin dine karşı söylediklerini
hangi ilişki, hangi kulluk Yer taıu-ılarına kulluğu açıklama etkeni olarak
var olan bir kulluktur; dışta özdeş gerçek örnekleri vardır ve görmek
tek bir kutupta, bir tek bakış açısıyla ve bir tek düşünce çizgisinde
yer alması gerekli olan sömürü karşıtı dünyada [çünkü sömürüyü ortadan
gibiydi.
başkası Veda'ya dayanır; öteki Konfüçyüs' e, öteki başka bir şeye, örneğin
koynı.adan önce bütün asil insani değerleri süpürüp yok etme çabasında
mantık açısından, dine dönüşün en büyük şiarım bilinçli bir şekil, bir
din eğer yaygın olduğu biçin1iyle dini telkinler şeklinde olursa böyle bir
bakış açısı, bir yüküınlülük, bir insan tipi, özel bir soy, özel bir görüş,
olarak -ki sen beni onunla suçluyorsun- kendi rolünü yerine getirecek358
iSlAM BiliM
tir [aydın onu bilinçlice seçerse tabii]. Burada aydın, İslam'a ilimler dizgesi
alaşağı etmektedir.
Taassup, asabilikten gelmez; köken olarak, grup anlamındaki 'us be' den
ötesi bir kökeni, gaybi bir temeli ve irfani bir kökeni bulunması nedeniyle,
tam tersine yüküınlü insan için en büyük devrimci eğitim olup çıkar.
Sufiyane züht ile Ali'nin devrimci zühdü arasındaki fark budur. Evet;
esi bir yana, Ali'nin birlikteki görünümünün hepsinden daha çok olAll
ŞERiATI 359
dönüş değil ınidir Şu anda dayanıldığı gibi dayanırsak evet, yine durağanlığa,
Ama şunu yine belirtmek istiyorum; Hangi Şiiliğe dayanış Hangi Şiilik
egemen olan Şiilikten daha fazla liyakat göstermemiş, başarı elde edemeıniştir.
bir de ortaklık yönü vardır. Sadece iki mezhebin birbiri arasında ortaklık
edilen Şii halka bilinç bağışlamak demektir. Aydın, gerçek Ali Şiiliğini
Burada, Hüseyniye-i irşad'da dinleyici öğrencilerden bir Bayan, Şeriati'nin sözünü kesip şöyle der
Hocam
izin verir misiniz Bugün artık kıyam etmemiz gereken gündür, hareketsiz oturma günü değildir.
Bugün çaba göstermek zorundayız. Söz konusu bayanın söyledikleri, yarım yamalak dinleyicilerin
şiddetli
Şia olarak, adaletçi olarak, aydın olarak ve insan olarak her birimizin
Da' bel' e bir bakınız; Diyor ki; Elli yıldır darağacıını sırtımda taşıyorum.
bir çizgide, bir yolda ve hedefte kendi işini yapmalıdır, ama kendi işini
yaparken ortak ve kutsal bir. ideale ulaşmak ve onu gerçekleştirmek
için ortak bir yönde ve ortak bir hedefte yer almalıdır. Bir şair diyor;
durum anlaşıldı; Bu yabancı bir cariyeydi. Şia şairleri gelip hilafet kurumuna
her kelimesi bir kılıç gibi olan bu şiirler ve ezgiler halifenin kalbine
verirken ufak ufak düşünceyi zihne sokar [Düşünce doğru kıvılcım saçarsa,
kuru odun yığınına düşen bir ateş gibidir], ve yavaş yavaş, edebiyat
Herkes yükümlülüğünü yerine getirir, ama bu tek bir yolda, tek bir hedefte
ŞERiATi 361
le der; İbn Sukeyt, çocuklarım Mueyyed ve Mu' tez nasıllar İbn Sukeyt
cevaplar; Çok iyiler halife, çok iyi. Aslında bunlar özel çocuklar! Sonra
halife; Bunlar iyi de dersler nasıl peki der. Çok çok iyi, gerçekten de
akıllılar. diye cevaplar. Halife; Peki der, Sen bunlardan umutlu ınusun
çocukları seviyor musun der. Evet, çok; tıpkı kendi çocuklarım gibi.
Ali Şiiliğinin artık sınırı vardır. Takiyyesinin bir sınırı vardır. O, savaşçı
Şiilik, h uru 'l-ıyn için vird okuma Şiiliği değildir. Bu Şiilik, ceza günü
gerçekleştiren Şiiliktir.
dek bu çizgide hareket edegelmiş, hep doğru bir öndere, insanlar arasında
tapınınak Kur' an' da mahkuın edilmiştir. Bu, cahil! bir dönüş olmadığı
işte budur. Bu, onun doğrudan, acil ve hayatı olan en büyük yüküınlülüğüdür.
Bu, her binanın temel taşıdır ve aslında bundan başka kişinin eylemi,
gücüdür. Bir yazarın eylemi doğruyu yazmaktır. Bir konuşmacının
ulaşınalıdırlar. Böylelikle esas olarak bir uygarlık oluşur, bir kültür oluşur,
yeni bir dönem ve aşama, hareketli bir tarih oluşur; zaman hareket
hem insan yaratan, hem toplum yaratan, hem de en büyük insani değerler
son iki üç yüzyıl boyunca söz konusu olan cehaletin, geriliğin ve mevcut
hem büyük bir etken olarak, büyük bir masiahat olarak, topluınu
aydınlatnı.a yükünı.lülüğünü yerine getirınek için hem de bir iman, bir
aşk ve mutlak bir hakikat olarak ona döneriz. Bu yüzden bu yolda didinıneli,
başkası değildir.
ON BEŞiNCi DERS
hemen bütün okurların az çok tanıdıkları şeyin tam tersidir. Buysa, doğal
Şia kavramlarının tam anlamıyla ayrı iki çehrede ele alınması sonucu o
iSLAM BiLiM
egemen durumdaki bir siyasi rejim ve siyasi güç için bir inanç alt yapısı
almıştır.
113 Genellikle Marx ile büyük ve düşünür kişilikler konusunda bu tür bir sınıflandırma
yapılmamıştır.
insanlar, her düşünürü ya da sanatçıyı soyut ve değişmez bir varlık olarak tasavvur etmeyi alışkanlık
edinmişlerdir. Oysa her sanatçı ya da düşünür veya filozof bir insandır ve insan, değişim içerisinde
bulunan bir varlıktır. insan, hayatın çeşitli aşamalarını aşmaktadır onun için hayatın her aşamasında
bir
başka görüş, bir başka çıkarım bulunmaktadır. Bu yüzden, Şu şiir Hafız'ındır. dediğimizde insanların
Hangi Hafız'ın Ne zamanın Hafız'ının diye sorma alışkanlıkları yoktur. Genç Hafız mı, yaşlılık ya da
olgunluk dönemindeki Hafız mı Gazali'nin ise, hangi Gazali'nin Resmi bir müderris olan Gazali'nin
mi,
bunalım, kuşku ve değişim döneminde yaşayan Gazali'nin mi, yoksa öğretisinin üst aşamasına ulaşıp
karşı olmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bir yazar ya da şair, bir
bir kilisesi, bir resmi ruhanilik kurumu ve egeınen resmi bir merkeziyeti
institution' a dönüşür.n4
114 Dinle ilgili ya da ilgisiz başka konularda da [etraflı olarak 'Ali Şiiliği, Safevi Şiiliği'nin
girişinde] söylemiştim
Bir mezhep, bir devrim, ya da bir düşünce hareketi önce saldırı ve devinim durumundadır. iş
başına gelince güçlenir, ama hareketini yitirir ve kuruma ve egemen güce dönüşür ve bu yüzden
muktedir
olur ama gerçekten yoksun duruma gelir. Ardından da açıklayıcı araç durumunu alır. Saldıran bir
silahken devrimci şeklini birden yitirir ve muhafazakar bir şekil alır. Muhafazakar makam ya da
mevki
veya servet sahibi olduğu için zorunlu olarak hep bu sahip olduğu şeyi koruma düşüncesindedir.
Egemen
gücü elinde bulunduran kimsenin devrimci bir ideolojisi de olsa o devrimci ideolojisi, ele geçirdiği
şeyin muhafazakarca açıklanmasına araç olur. Bu, tarihte hep yinelene gelen genel bir yasadır; bunun
değişmez ve istisnasız cebri bir yasa olduğunu söylemek istemiyorum ama genel bir yasadır bu.
Elimam
Ali Savtu'I-Adaleti'l-insaniyye [insani Adaletin Sesi imam Ali] adlı oldukça büyük bir eserin yazarı
olan Dr. Core Curdak şöyle der Bütün devrimciler, iş başına geldiklerinde muhafazakar olurlar;
sadece
Ali bunun dışındadır. ister evine çekildiği zaman, ister bir azınlık, mücahit ve savaşımcı olduğu
zaman,
ister yönetimin resmen eline geçtiği zaman; hepsinde de devrimci olarak kalmıştır O.
Ali'den başka, her zaman, ister bir tek birey [üniversite öğrenimi gören, sonra da hekim, genel müdür,
muhterem üstat vs. olan bir aydın], ister bir hizip olsun [gerici yönetimle ya da sömürü sultasıyla
savaşıp,
sonra da yönetimi ele geçirince], çoğunlukla halkçı, kesin ve yetkin devrimci durumundan
muhafazakar,
tutun da Uzak Doğu'ya varıncaya dek gözlerimizle görüyoruz ve tesadüfen üç üst örneği de
Marksizm'le ilgilidir.
tümüyle ters anlaında yaygın bulunan çok temel terimlerden biri strüktür
[ structure social e], bir ara açıkladığım 'st' kökünden, hareketli ve değişken
ibarettir.
bir biçiınde, her biri, karşılıklı ilişkide yer alan ve sonsuz sinirlerden
1- Baz
2- Altyapı [toplumsal ilişkiler-strüktür]
115 Farsçadave Hint-Avrupa dillerinde 'St' kökünden türeyen bütün kelimeler değişmezliğe ve
yerleşikliğe
karşılık gelirler. Örnek olarak Farsçada 'istaden' [durmak] ve 'ustuhan' [kemik] gibi kelimeler vardır.
Avrupa dillerindeyse 'station, est, institut, structure' gibi kelimelerin hepsi yerleşikliğe ve durağanlığa
delalet eder.
Üstyapılar =kurumlar
çok karışık şeklin, yavaş yavaş bu çok sade, tek yönlü ve amiyane şekle
geliyoruz;
Metinde kendisine işaret edilen şekil, ders sırasında tahtaya çizildiği ve bu nedenle de elimizde
bulunmadığından
kendimiz, sade ve yaklaştırmalı bir şekil çizdik. Okuyucular da kendi çıkarımiarına uygun
118 Sizin için anlaşılmaz bir yer karşınıza çıkarsa ve daha fazla açıklamaya ve delillendirmeye gerek
varsa sorabilirsiniz.
PRAXiS NEDiR
ıslah eder.
etkenler etkeni olarak bilinen şey, altyapıda ve temelde yer alan üretinl
ürünü n1üdür Bunun ten1el nedeni beyin midir, yoksa kalp ıni Burada
Yüzlerce çeşit sinir mineraller ve yüzlerce tür hücre, tümü bir araya
gelmişlerdir. Benim yaptığım hareket ya da konuşuşum, üretilen hücrenin
uzvun ya da özel bir bezin salgısı olmakla birlikte yine de o bezin oluşturduğu
aracı, bilin1sel ve teknik birikimler, ınal türü, harcama biçin1i, malın dağıtınlı,
dil, edebiyat, gelenek- tüınü asıl neden değildir. Tersine bunların toplanu
tek bir bileşiıni, yeni bir gövdeyi oluştururlar ki tüın bu uzuvlar arasındaki
Prof. Barnard onu alıp başka bir yere koyarsa başka bir şey olur. Öyleyse
yazma etkeni nedir Bu gövdenin bileşkesi, tüm bu uzuvlar arasındaki
egemen akıl [ki amiyane Marksizın' de üretim biçimi adını taşır] yaygınlaşarak
119 Toplumsal gruplar, 'Grouspes Sociaux'un çevirisi olup bunun toplumbilimsel anlamıyla Farsça
anlamı
birbirinden farklıdır. Çoğunlukla, toplumsal sınıfın daha büyük olduğu, grubunsa özel bölükler olup
birkaçının bir sınıfı oluşturduğu düşünülür. Oysa toplumbilirnde toplumsal grup, toplumsal sınıftan
daha
genel olup mutlak biçimde bir toplumsal-insani birim dizgesi oluşturur. Dolayısıyla bir ulus ya da
yönetim,
toplumsal grup olabilir. Ulus ya da ulusal yönetimin, bilimsel anlamıyla ['halkın malı olan yönetim'
durumundaki
edebi anlamıyla değil] özel bir ırkın, bir soyun ve bir kabilenin temsilcisi olduğu yerde o ulus ve
yönetim toplumsal bir gruba dönüşür. Bir sınıfta, örnek olarak sermayedar sınıfında ya da işçi
sınıfında
yine küçük gruplar vardır ki bunlara sınıfsal fraksiyon adı verilir. Sınıfsal fraksiyonlar, sınıfsal
bölükler
olup daha yaygın olan terimiyle grup diye adlandırılır ve her ne olursa olsun toplumsal bir
birimdirler.
120 Yani sadece, toplumdaki sınıfsal, ırkçı ve ulusal savaştan kaynaklanan bir etken ve eğilim, hayat
kazanıp gelişir ve bu nedenle bu olay, bu eğilimle bütün toplumun eğilimi olur. Örnek olarak, iki
sınıfın
savaşında özel bir ideoloji, özel bir şiar ve özel bir eğilim bulunmaktadır ve sonra bu eğilim yavaş
yavaş
bir ideoloji biçimini alır, bir din ve mezhebe dönüşür, ardından da bütün toplumun imanı haline gelir.
Hatta bu sınıf savaşında yer almayan kişilerin imanları haline gelir. Bu yüzden [bu cümleyi bir ara
Çileler ortaya çıkınca, belirtileri bellidir ve çilekeşiere özgüdür. Fakat ortaya çıktıktan sonra ilk
temelinden
ve ilk kaynağından bağımsızlaşır ve bir çağın, bir toplumun tarihinin çilesi durumuna gelir. Bu
söyler ve etken olarak sadece sınıf savaşım görmez. Oysa yaşlı Marx
sadece sınıf savaşı üzerinde durur. Çünkü onun, Proudhon' dan sonra
tal'in kendisinde Marx, bir topluında altı yedi sınıftan söz eder. Oysa
ömrünün sonlarında sadece iki sınıf üzerinde durur ve bu, büyük bir
ihtilafa neden olmuştur; kimileri yedi sınıf derken, kimileri ise iki sınıf
yüzden kimi zaman yoksulluk ya da çelişki veya sömürünün, sömürülen ve yoksulluk içinde bulunan
sınıfa ait birtakım çileler doğurduğunu görürüz. Fakat bu çileler ortaya çıkınca artık bütün insanların
çileleri olur. Burjuvaziye bağlı bulunan bir yazarın, müreffeh sınıfa bağlı bir düşünürün ya da bir
dine
inanmış kimsenin bu çileyi çektiğini görüyoruz. Bu yüzden kimi zaman insanlar, kendi sınıflarından
kopmakta ve kendi sınıflarının karşısında yer alan sınıfa girmektedirler. Bu çözümleme, Sadık
Hidayet'i
çok iyi açıklamaltadır; özellikle bütün dergilerde onunla ilgili yazılar yazmanın moda olduğu şu
günlerde.
121 Marx'ın ideolojiye nasıl düşman olduğunu, şimdiyse Marksizm'in en belirgin ideolojiye
dönüştüğünü
görüyoruz. Gurvitch derdi ki, ben hatırladığım kadarıyla elli küsur yıldır strüktüralizm öğretisiyle
savaşım veriyorum. Dün Larousse'un son baskısını gördüm; fotoğrafımı basıp şöyle yazmış
Toplumbilirnde
strüktüralizmin kurucusu. Çok teşekkür ederim. Orda da burada olduğu gibi işte. Fakat orada
daha fazladır. Çünkü fotoğrafını verip ayrıntılı olarak yazıyorlar. Buradaysa artık onlar üzerine bir
şey
mantık dışı etken olup topluma egeınen olan, akla üstün gelerek
olup ansızın baskın bir başka akıl, devrimci bir coşku ve bir sıçraına
122 Konunun, herkesin on beş saniye içinde aniayabilmesini ve ardından da tartışmaya girip kimseyi
dinlememesini sağlamak amacıyla Marksizm'in 4x6 şeklinde ortaya konulması kadar basit bir konu
olmadığını görüyoruz. Olayı basite indirgemek, islam-Şinasi'ye karşı yazılmış BerresT'yi Çend
Mes'ele-i ictimal [Birkaç Toplumsal Konunun incelenmesi] adlı kitabın işidir. Kitabın yazarı, çok
aydın
ve gerçekten bilinçli arkadaşlardan biridir; eleştiride bulunan başkaları gibi değildir. Ebette bu kitap
onun şahsiyetini temsil etmez. Kendisi düşünce bakımından çok daha değerlidir. Bu kitabı
incelerseniz,
onun Marx'ın görüşünden, bilimsel felsefesinden, özellikle de tarih felsefesinden aldıkları tam
anlamıyla belirgindir. Diyorum islam Peygamberi nasıl ortaya çıktı Zerre kadar tereddüt etmiyor ve
hiç durmuyor. Oysa şimdiye dek bu soru üzerinde düşünmemiştir. Hiç beklemeden cevabını yazıyor
Çünkü islam Peygamberi'nin ortaya çıkışından birkaç yıl önce, uzak bir yerde bulunan Mekke, kervan
yolu kıyısında bulunuyordu ve ticaret kervanları oraya geliyorlardı. Sonuçtaysa burjuvazi oluştu.
Feodaliteye
karşı devrimci bir durumu bulunan burjuvazi [bu burjuvazi devrimi] islam devrimi şeklinde görünüm
kazandı ve Peygamber ortaya çıktı. Dedim Pekala. Öyleyse bizim Mezinan Köyü'nün yanından ticaret
kervanlarının gelip geçeceği bir yol açsalar oradan hemen bir peygamber çıkacak mıdır Böyleyse,
bütün
ticaret mallarının hareket yeri olan Medayin'de peygamber şöyle dursun neden bir duacı bile
çıkmamıştır
Birkaç devenin sırtında oradan geçen mallar yüzünden mi bir şehirde böyle şaşırtıcı bir devrim
ortaya
çıkmıştır
O, 'Mektebha-yı Felsefi der Yunan' [Yunan'da Felsefi Öğretiler] adlı bir kitap daha yazmıştır. Orada,
Sokrat, Eflatun, Aristo gibi büyük şahsiyetlerin Yunan'da bir anda aynı çağda ve aynı şehirde ortaya
çıkıp
bütün dünyayı etkilemelerinin nedeninin, milattan önce üçüncü, dördüncü yüzyıllarda Yunan'ın
iktisadi
açıklamak için ahlaki açıklamaya ihtiyaç duyulması olduğu, bu yüzden, maneviyatçılık ve ahlak
felsefesi
maddi yasaların dışında kalan olayları bile praxis içinde dile getirmektedir.
123
dışı nedenlerin sonucu olabilir. Yani ikinci dereceden bir olay, bir üst
bir etken rolü oynar. Hatta bir bireyin ya da toplunı.sal bir olayın, örneğin
diyalektik aklın böyle bir rolü olabilir. Marx, feodalite toplumu doruğa
Fakat kiıni zanı.an bir dış olay, örneğin yabancı bir ülkenin saldırısı
işi değildir.
Dedim Eğer böyleyse üstatların, Sakrat'ın ve Eflatun'un yoksullar evinden çıkması gerekir. Öyleyse
Sokrat'ın, Eflatun'un ortaya çıkmadığı yerlerin durumları çok iyi olmalıdır. Bu, bir düşüncenin
'simplifie'
öğreniyor ve çok da çabuk anlıyor, ama işe yaramıyor [Arkadaşlardan birinin deyişiyle Filanca ilim
bakımından
diyordu Sen, Marx hakkında bunları söylüyorsun; peki Cihan Dergisi'nde çevirisi yayımlanan
mektubu
Dolayısıyla iki konu vardır; Birincisi, hepsinin bu rolü oynayan tek etken
görüyoruz. Bir zaman da, akıl dışı, makul alınayan ve aline olınuş
birey, zihinsellik ile özdeşlik arasında vs. ilişkinin tam olarak belirlendiğidir.
başka bir şey değil. Özün karşısında dış dünya, doğal güçler, iktisadi
güçler ve maddi hayat yer alır ve ondan etkilenir. Dolayısıyla insan, suje
olan haın bir cisiındir. Öyleyse bu ikisi arasında [tek taraflı] neden-
sonuç ilişkisi vardır. Bu, aıniyane Marksizm' dir. Fakat Marx'ın kendi
dışsal eser ya da ona etki eden dış etki arasındaki ilişki nedir
125 Bu konuyu Anti During'te daha kapsamlı olarak yapmıştır, ama 1843 'El Yazıları'nda daha derin
fakat
daha özet olarak yazmıştır. [Anti During, Engels'in eseridir; Farsça yayıncı].
bilir ki biz insanı toplumdan çıkarıp ıssız bir çölde onu büyütüyoruz; bu
duruında o kimdir O, doğadaki insandır. Biz onu tanıınıyoruz, o da
bizi tanımıyor. O yoktur. Birini siz oluşturdunuz. Tıpkı biz insanı, iki
ayağı üstünde yürüyen varlık diye tanırolarken sizin gelip amuda kalkmanız
başlı yılan bir tümeldir. Onun tümeli vardır, ama tikeli yoktur. Yani
nesnel karşılığı yoktur. İnsan da bir tüıneldir. Onun nesnel karşılığı yoktur.
Öyleyse soyut şekilde ben yokuın. Şimdi var olan ve çevreden etkilenen
Obje, özne, çevre, benden başkası, benim dışındaki ve 'non ınoi' nedir
bu cünı.leden olarak teknik, insanın tıpkı nı.akine üretir gibi ürettiği ideoloji,
açıklık kazandı. İnsan ve eser ne demek Şiındi onun ilişkisi nedir Burası
çok karmaşıktır [kendileri için, çevrenin insanı etkilediği ve insanı
böyle yaptığı çok açık olan kimselerin tersine. Açık olan, önceden de
ilişkisinde, ister ınaddi ister manevi olsun iki yönlü bir olgu vardır. Bu
ilişkinin kendisi iki yönlü ilişkidir. İnsan varlığı, bir şeyi var ederken
anne ilişkisi de böyledir. Baba çocuğu meydana getirir, ama baba kılan
ilişkide sonuç nedene etki edemez, çünkü sonuç nedenden sonra gelir.
ŞERiATi 379
önce Tus' un Baj Köyü' nde yaşayan bir toprak ağasından başka
bir şey değildi; tıpkı öteki ağalar gibiydi. Şahnaıne' de Tus' un Baj Köyü'
insan ile eser yani sanatçının dış özü arasında sürekli bir etkileıne ve
akll açılardan söylüyorum. Böyle bir ilişkiyi Tanrı ve yaratık için kabul
olmayabilir. Biz başka bir ilişkiyi anlayan1ayız. İnsan bir eseri yarattığında,
insanın içine düştüğü şey, kendi oluşturduğu şeydir. Kimi zaınan insanın
insan, iki eliyle bir şey yaratır; somut ya da soyut bir şeyi [ınal ya da
126 Toplumsal ilişkinin de bu şekilde olduğunu görüyoruz. Ben, bir toplantıda bir şiir okurum; o
toplantıdakiler
coşkuya kapılır. Ardından onların coşkusu benim şiir okuyuşumu etkiler. Benim topluluktan aldığım
coşku, okuyuşumu etkiler ve okuyuş tarzıma yeni bir coşku verir. Şiiri okuyan ben ile dinleyen siz
arasında
bu ilişki olduğu sürece, hep diyalektik ilişki vardır. Bu yüzden öğretmen iyi bir öğretici olduğu
ölçüde
öğrencisinin iyi öğrencisidir. iyi öğretmen öğrencilerinin en iyi öğrencisidir, sınıfın birinci
öğrencisidir. Bu,
insani ilişkidir.
dönüştürüp onu alınıp satılan bir mal durumuna getirir. Bu, mal ve
ve para, insanı eşya kılar. Ardından insan, parayı kendisi için satmaz
da kendisini para için kolayca satar. Kendisini eşya için satar. Kendisi,
eşya için tüketim eşyası olur. Burada yine diyalektik ilişki vardır. Ben
1- Gerçek,
2- Olumsuzlama, tard,
3- Des alienation, yani alinasyon karşıtı, alİnasyondan kurtuluş.
'La' [hayır], hem de 'illa' [ancak] vardır. Bir düşünce savaşım yaratmazsa,
olduğu gibi aktanyorum; Her eleştirinin temel şartı olan din eleştirisi
şudur; Din insanı değil, insan dini oluşturur; niçin Çünkü din, insamn
doğayı doğa ötesinden, kutsalı maddi olandan ayırır. Dinde kimi şeyler
kutsallık taşırlar, kimileri ise sıradandır. Kimisi örfi, kimisi şer'i, kimisi
127 Mal bir eşyadır, para ise soyut ve sembolik bir şeydir. Şu on lira eşya değildir; insanın
oluşturduğu
soyut bir şeydir; ama özdeşliği, hazinede bulunan altın ya da piyasadaki alım gücü kadardır.
128 irşad'da verilen alinasyon konferansına bakılabilir.
129 Dine yönelttiği eleştirinin iyice anlaşılması için bwnu çeşitli yerlerden toplamıştır.
130 Bu son cümle 'Hegel Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Bir Giriş'ten alınmıştır.
Ali ŞERiATi un
FELSEFE
ayrıldığı halde kendisi, karşısında yine felsefe dışı bir dünya oluşturur.
kendisine tabi kılar. Bu yüzden filozof, dine karşı, dış dünyanın nesnel
çözümleınesi ardında olduğu halde, kendisi pratikte dıştan, felsefe dışı,
yani mantık dışı, gerçek dışı bir dünya, zihinsel, içsel ve hayali bir dünya
oluşturur.
bir yana iterek kendi içinde ve özünde bulunan güçten etkili bir
131 Din, gerçeği anlamak istemez. Çünkü anlama ve akletmeyle ilgisinin bulunmadığını, hatta onun
ilgisinin
duyguyla olduğunu söyler. Onun işi bulmaktır, ama bulamaz. Fakat felsefe kendisi akletmeye çabalar
132 Volantarizm, irade, istek ve niyet anlamındaki 'volonte'den gelmektedir. Volantarizm, iradenin,
zihnin,
insan isteğinin ve onun doğaya ve dış yasalara öncelikli oluşunun esaslığına, insan sujesinin, yani
iradesinin,
zihninin ve aklının bütün hareketlerde ilk etken neden ve harekete geçirici olduğuna inanan bir
öğretidir.
kapsamı, temeli, biçimi, yenilikleri vb- bir yana itmesi olduğunu söylemek
başka bir şey değildir.ı33 Dinin içgüdüsel ve yaratılıştan gelen bir eğilim
duygusu olduğunu, fakat felsefenin aynı şeyi zihinde akli ve zihni şekilIere
biçimi olduğunu söylemek ister. Din, insanı içgüdüsel ve bilinç dışı eğilimlerde
ruhundan başka birşey değildir. Aline olınuş bir kişinin zihninde dünya
görüşü, aline dünyadır. Filozof, kendisini aline dünyanın teıneli olarak
l34
133 Bu konu, Marx'ın doktora tezi olan 'Demokrasi ve Epikür' adlı son derece derinlikli kitabından
alınmıştır.
Bu kitap, onun felsefi eğilim dönemine aittir ve burada bir filozof gibi konuştuğunu görüyoruz.
134 Dinler tarihinin birinci dersinde şu konuyu ele almıştım Son yüzyıllarda esas olarak, dinden
dönüş ve
dinin yana çekilmesi, aydınların ve hatta bugünkü bilimin işi olmayıp burjuvazi sınıfının gelişmesinin
sonucuydu [ki bu gelişme, feodalizme dayanan ve feodalizmi koruyan dinden dönüş biçiminde ortaya
çıkmıştır].
Dolayısıyla materyalizmin bir felsefe olarak gelişmesi, bilim yüzünden değil, burjuvazi yüzünden
olmuştur.
çok fazla belirgin dir. Örneğin, ce bir felsefesi sistemi, tıpkı Eş' ari felsefesi
yanı başında bir felsefi sistem de filizlenip gelişir. Alt yapısı ortadan
kalkınca da onun felsefesi, olduğu gibi bir felsefe tarihi kitabı haline
bilinç oluşup geliştikten -ki üstün ırkla, yani Cermen ırkıyla ilgilidir38'
1 iSLAM BiLiM
sonra din yana çekilir; ardından da dini ırk [ doğulular] geriler ve belirginlik
Başka bir konuysa, fizikle fizik ötesi, nesnel olanla öznel olan, somutla
edilen din böyle olmamıştır. O dini, ~akikat olarak, tarihte var olagelen
dini devakıl din olarak alırsak, birkaç kez söylediğim gibi, aslında
bir görüş değil, Müslümanların Aris to' cu görüşleridir. Kur' an' da duyumsanan
Bu, fizikle fizik ötesi, cisimle ruh, uhreviyle dünyevi ayrımından başka
bir ayrımdır.
ON AL TlN CI DERS
anlamda ki, Marksizm'le ilgili olarak yapılan dakik inceleme [şu anda
CEBRiN TANIMI
CEBRiN ÇEŞiTLERi
inanır. Meşiyyet terim olarak, ilahi irade anlamına gelir ve insan iradesinin
inanç türünden ibaret olup insanın seçtiği her şeyde Tanrı ve onun
olduğuna inanmak tır. Buna göre, insan, irade gösterip seçenin kendisi
olduğunu sanır. Oysa bu, yalancı bir duygudur. Çünkü filan yolun seçiıninde
nesneler gibi doğadaki maddi güçlerin ürünü olduğu için insanın doğanın
özsel sıfatı gibi cebridir. Seçmişse, seçmeıne seçeneği olmadığı için seçmiştir.
cebri bir olgudur. Burada cebir etkeni maddi yasalardır. Oysa birinci
3- Doğa Cebri [Natüralizmi Bu tür cebir, daha yenidir ve daha çok 18.
özgü bir cebirdir. Yani irade sahibi insan durunı.undaki benim irademi
toplum vermektedir bana; öyleyse irade eden ben değilinı., bende irade
ona göre iradesi fark eder; bu durumda irade onun değildir, toplumundur.
135 Sosyolojizm [sociologisme] ile sosyoloji arasında fark vardır. Sosyolojizm, toplumun temel
alınışı ya
da bir din biçiminde topluma taparlık anlamında olup insanın toplumsal çevrenin ürünü olduğuna
inanır.
136 Ruhbilimi temel alan din durumundaki psikolojizm [psychologişme] ile nefislerin yasalarını
tanıma
[psişe] dir.
ibarettir.
yansımasıdır.
bilinçli bir zihin olarak Kapital'i incelersek şaşırtıcı bir sonuca ulaşırız.
etkeni, etkenler etkeni olarak gören tüm iktisat etkenini eleştiri ve saldırıya
böyle olması gereken bilimsel bir gerçeklik olarak değil, bir sapış sistemi,
insanlık karşıtı bozuk bir sistem olarak irdeler. Başka bir deyişle
anlamına gelmez.
137 Emevilerin, yönetimi ele geçirince islam'da cebir düşüncesini yaratmaları, islam dışı
mezheplerden
tek beklentiydi.
Marx, Kapital' de burjuva yı, egeınen olduğunda her şeyi tek bir şeyde,
yani ınalda özetleyen bir sınıf olarak açıklar. O, bu şekilde, buıjuva-
138 Faşizmde de aynı şey olmaktadır. Faşizm aslında Alman ulusunun zaferini, gücünü, övüncünü ve
ilerleyişini, olabildiğince fazla güce dayandırdı. Böylece faşizm sistemi -ki insanlık karşıtı bir
sistemdir
ve bütün insani değerleri ve özgürlükleri işlevsiz kılar- sadece olabildiğince fazla güç oluşturmakta
elde
ettiği başarılarla kamuoyunu, kendisine çekebiidi ve faşizmi başarılı bir sistem olarak topluma
benimsetti.
139 Bugün yargıda bulunmak, geçmiştekinden çok daha zordur. Bugün büyük düzenekler, iktisadi
üretimler gerçekleştirdikleri, kumaş, halı, inşaat kalıpları ve makine ürettikleri gibi yargı ve görüş de
üretirler, ayrıca duygu, inanç ve hüküm de üretirler. Bu üretilenleri, olanca güçlerini kullanarak
yemesi
için herkesin önüne sürerler. Bu hazır yargıların ve prefabrik inançların cebrinden ancak güçlü
ağızlar
ilmi insan oluşturmaz, insan ilnı.i keşfeder, ama ona tabi olur;
ki iktisat insanı yaratan etkenden başka bir şey değildir. Aynı şekilde
yani tek kelimeyle 'mal' dır. Sonra burjuvazinin bu siyası iktisadı, in~
ruhu ve insanın oluş hedefi midir Değildir, diyen herkes bir hayale ve
140 Konuların nereye gelip çattığına iyi dikkat edin. Hatta hiç kokusu bulunmadığını sandığımız
konular
141 Şimdi birey olarak hayatımızda ahlakın, aşkın duygunun, dinin, maneviyatın ve değerin
esaslığından
nasıl cebri olarak tüketimin esaslığına sürüklendiğimizi, hepimizin tüketimlerimizi karşılamak için
vardır.
böyle değildir.ı43
TARiHSEL MATERYALilM
geçer.
142 'Determinisme Historique' dilimize 'tarihsel cebir' diye çevrilmiştir ki tam olarak doğru değildir.
Çünkü
cebir şiddetlidir. Oysa determinizm, o ölçüde şiddetli değildir. Determinizmin kökü, belirgin ve
belirli
143 ilginç konu, Marx'ın dostu ve hamisi olan Engels'in Marx'ın düşüncelerinin niteliğindeki rolüdür.
de Marx'ın eserlerinin yüzeysel başarısında Engels'in esaslı bir rolü vardır. Oysa Marx, Engels
olmadan
bir şeyler yazdığında, çok bilimsel, derinlikli, bilimsel açıdan insaflı ve düşünsel ihtimaliere açık
şeyler
yazar. Tanınmış Fransız toplumbilimeisi Gurvitch diyordu ki [elbette ben onu derken görmedim]
diyalektik
materyalizm, Marx'ın değil Engels'in ürettiği bir terimdir. Marx diyalektik determinizme inanır,
materyalizme
değil. Bu yüzden Marx hep materyalizmden korkmaktaydı. Çünkü materyalizm, onun öğretisini bir
felsefeye dönüştürmekteydi. Marx, ideolojiden hep ürkmekteydi. Her ikisine de yakasını kaptırdığını
gördük. Şimdi dünyadaki maddi ideoloji Marksizm'in ta kendisi. ·
DiYALEKTiK DETERMiNiZM
praxis içinde bilinç, bilgi, teknik ve insan iradesi de vardır. Çünkü bilinçli
bir irade olarak ben, özgür iradeler olarak sizlerle temas ve çatışma
taş parçaları olup ırmağın cebri akışı ve hareketi, onları tesadüfi olarak,
ki bir bölük taş, ırmağın önünü tıkar ve bir süre ırmağı hareketten alıkoyar,
sadece bir süre. Ama hiçbir zaman taş ya da taş bölüğü, ırmağın
insan orada yer alır. Bu nasıl bir yer alıştır insanla ürettiği [eser]
145 Olgucu toplumbilim, dıştaki özdeş maddi gerçekliklere dayanan toplumbilimdir. Bu, Auguste
Comte'un, peşinde olduğu toplumbilimdir. Bugün iran'da, Auguste Comte'un olgucu toplumbilimini ve
pozitivizmini ders olarak okuturlarken sanki yeni bir şeyler keşfedip öğrencilere sunuyorlarmış gibi
davrandıklarını
görüyoruz. Oysa bu, üniversitede yeni inançlar tarihi şeklinde okutulan en sıradan öğretidir.
146 Sosyolojizm, insan için tam etken olarak toplumbilimin bir algılanış biçimi olup insanın
toplumsal
Sosyolojizmin ya da topluma taparlığın mazharı Durkheim'dir. O, her şeyin toplumun ürünü olduğuna
inanır. Hatta cinsel güdüleri de insanın yapısı doğurmaz, toplum doğurur. Çünkü cinsel düşüncenin
var
olabilmesi için bir başkasıyla temas, çatışma ve ilişki olmalıdır. Öyleyse cinsel duygu da toplumun
ürünüdür!
147 Bu öğretilerde oldukça derinleşmiş bulunan beylerden biri; toplumsal konuların fizik ve kimyayla
ilgili
konular gibi formüllü olmadığını, bu yüzden de yüzde yüz şöyle veya böyle olduklarını
söyleyemeyeceğimi,
bunların nazari konular olduğunu, toplumbilimin henüz bilim haline gelmediğini ve bilim olması için
çabalar bulunduğunu söylediğimde -bu ideolojileri ve toplumbilimleri kulaktan dolma olarak öğrenen
[metinle bir alıp veremedikleri bulunmayan ve daha çok inançları bulunan kimselerden öğrenen]
kişilerden
olduğu için bu bey- Hayır! diyordu. Toplumbilim bugün tıpkı matematik gibidir. Bir olay bilinir
duruma
Dedi Örnek olarak islam Peygamberi'nin ya da Mesih'in iki bin yıl önce ya da bin üç yüz, bin
dört yüz yıl önce ortaya çıkışının nedenlerini bir toplumbilimci araştırabilir ve şunlardır diyebilir.
Dedim
Bu bilgilerden bütün dünya habersiz ne yazık ki. Bunun için toplumbilirnde hiç kimsenin böyle bir
iddiası
yoktur.
Amiyane toplumbilim, her amiyane ilim gibi oldukça kibirlidir. Merhum Gurvitch'in deyişiyle bilim
yükseldikçe
daha bir mütevazileşir. 19. yüzyılda toplumbilim 198 toplumsal yasa keşfettiği halde 20. yüzyılda
bilinçli bir toplum bilimci, toplumbilirnde ~esin bir tek yasanın bulunduğunu bile ileri süremez.
Elbette bu,
toplumbilimden söz etmenin boş olduğu anlamına gelmez. Tam tersine, o yasalara ulaşmak için
toplumbilimden
diyalektik ilişki heın fizikte, hem toplumda, hem sınıfsal ilişkilerde, hem
bir bütünü oluşturmada onun işine yarar. Bu yüzden ikinci dünya savaşında
'Rus milleti' sözünde hem eşref ve soylular vardı, hem de proleter vardır.
Burada eleştiri ortadan kalkınış, her ikisi de eşit olarak muhatap
148 Sosyolojizm, toplumu bir bütün olarak algılar ve bu toplum tek ve değişmez bir gövde ve
gerçekliktir
der. Oysa Marksizm, toplumu bir bütün olarak .almaz; zıtların birliği ve çatışık, çelişik ve zıt
durumdaki iki
kutbun yanyana bulunması olarak görür. Sosyolojizm, aynı canı taşıyan uyumlu bir gövde olarak
algılar.
Bu yüzden bugün Marksizm, bir sosyolojizme dönüşmüştür. Çünkü ortaya getirilmesi resmi
Marksizm'in
çıkarına uygun düşmeyen sınıfsal ve içsel çelişki, tümel topluma bir dayan ış biçimini alır ve
ardından da
bir tür nasyonalizme yönelir. Çünkü nasyonalizm, toplumu uyumlu bir bütün olarak göz önüne alırken
149 Bir kimse eleştirdiği zaman yansız olamaz. Böyle olmamalı ya da şöyle olmalıydı, der.
Tanımaysa
tıpkı her kabilenin birkaç putu olduğu gibi dünya da toplumsal bir şirke
çelişkidir.
HEGEL'iN TARiH FELSEFESiYLE MARKSiZMiN TARiH FELSEFESi ARASINDAKiTEMEL
AYRILIK ,
150 Falan siyasetçi öyle zeki ki Eskimalara buzdolabı satıyor! özdeyişindeki gibi gerçekten de
sermayedarlık,
Eskima'ya buzdolabı satar. Bir ara belirttiğim gibi, Afrika'nın ortasında, doğru dürüst bir caddenin
bile bulunmadığı ormanda yaşayan vahşi kabile reisine en güzel cadillakları, her yanı otomatik ve
altın kapılı Renault arabalarını satıyor. O da arabayı kullanamadığı için kalesinin kapısına bağlar.
151 Onun kendi deyişiyle geriye kalanlar, ikinci. sınıf insanlardı; insan değillerdi 'indigenat'lardı ya
da
bedevilerdi.
yeni devlete ideal devlet ve tarihin son amacı olarak inanmaktan ve felsefi
kavuşacağı yere gidiyor tarih; işte orası tarihin sonudur. Bu, Hegel'in
tarih felsefesidir. Marx'ın tarih felsefesi ise orta sınıf yerine işçi sınıfına
giderler. Hatta yönetiın adında bir kurun-ı da kalmaz. Hegel'in tarih felsefesinde
PRAXiS
MATERYALilM VE iDEALiZM
Zihinle çevre, mana ile madde, düşünceyle dış etken ve üretici insanla
olarak görür.
153 Felsefi sistem, tıpkı bir otomobil düzeneği gibi çerçevesi belli ve somut felsefedir.
154 Egemen sınıf, egemen yönetim ve rejimden başkadır. Bir başkasını kendi mal ya da haysiyet
gücüne
bağımlı kılabilecek bir miktar olanağı elinde bulunduran her 'birey, egemen sınıfın bir parçasıdır;
isterse siyaset adamı olmasın. Fakat yönetim [gouvernement] ya da devlet, sınıfsal yönetimin
kurulmasında
155 Resmi Marksizm'de yine şu şekilde açıklanmıştır Kendileri doğru buyurmuşlardır, ama şimdi
sadece
yönetimi değil, diktatörlük yönetimini de gerekli görüyoruz. Proletaryanın diktatörlüğü tezi, Marksizm
belirgindir; Vicdan yani içsel ide, idealizn-tİn öncelikli, asıl ve tam etken
olarak gördüğü şey ınetafizik ve doğa dışı bir görüş ya da yöntern biçiminde
değiştirir; önce insan, sonra doğa gelir, dediği zaman, o idealist görüşün,
i üla] neden olur. Öze, cevhere ve ınaddeye ilişkin, şekilsiz bir belirleyiş
maddi alenı.in, ilk özü olduğu biçiminde yapılan tanımlar hep ilk felsefedir.
çünkü bu ikiliğe inanmaz. Maddi bir cephe alışa yönelmez yani praxisin
ınateryalist bir maddi olgu olduğunu söyleınez. Tam tersine orada maddi
etkeni değil, eylemin özüdür tarihte varlık kazanan tek temel; Marksizın
de bu ilk tuğla üzerinde yükselir ve bu, maddi olmayan bir olgudur ...
156 Bir tür yumuşak ve tatlı solculuk durumuna gelen ve aydınların tıpkı bir 'poşet' gibi üzerlerine
astıkları
ve bir yere zararı olmayan, daha solda ve temiz bir Marksizm olan 'tutucu, reformatör praxis' değil
din, orta çağın egemen feodalite düzenine özgü bir inanç sisteıniydi. 18.
devrimci bir sınıf olan 18. yüzyıl burjuvazisinin tersine egemen sınıf durumundaki
güzel gösterilmesi, orta çağda adı din olan ahlaki aristokrasİ yoluyla gerçekleştirilirken
tanıma dayalıydı. Sanayi, insana eylem gücü duygusu verir. Oysa üreticiyle
157 Yoksun sınıf mutlak bir durum değildir ve çeşitli toplumsal sistemlere ve dönemlere göre
değişir.
Feodalitede burjuva yoksun sınıftı. Ağası bulunan bir köyde, dükkan sahibi kimse yoksun sınıftandır.
Burjuvazi olunca, ağa, dükkan sahibine borçlanır. Görülüyor ki burjuvazi iş başına gelince ağa aşağı
düşer.
ve balyoz kendi malıdır. Öyleyse üretim aracı işçinin n1alı olunca, daha
aşağı aşamada da olsa kendi çapında bağıınsızdır. Aynı şekilde işi de,
araç-gered de bellidir.
Proleter ise ister günde yüz lira alsın, ister iki yüz lira alsın, kol gücünden
158 Proleterle işçi arasında fark vardır. işçi, iş yapan herkestir; tıpkı amele, ırgat ve daha üst
aşamada
çalışanlar gibi. Proleter, sözlükte, iş araç gereci olmayan, caddelerde koşuşturan, güneşte oturan ve
Kuyudan su çekerim, bahçe bellerim, hamama bohça götürürüm. diyerek kapı kapı dolaşarak hizmete
sunduğu kol gücünden başka bir şeyi olmayan kişi anlamına gelir. Bunun adı proleterdir. Her yerde
vardır. Elbette başka bir sınıf daha var ki 'Sous-proletaire' [ast proleter] adını taşır.
Fakat proleter aslında eylem adaınıdır. Çünkü bir felsefe [idealizm] olarak
sınıfına özgü bir felsefe olup düşünen ama eyleınsiz duran sınıfın yerine
ise onun eliyle ilgisi olmayan su, hava, iklim, yağış, afetler gibi şeylerden
ve kendi iradesi üzerinde kesin bir yetkeye kavuşur. Edimin esas oluşu
ŞERiATI 403
lere dayalı bir felsefedir. Dolayısıyla değişim yaratnıaz. Oysa tarih, esas
olarak değişim eylemi tenı.eline dayanır. Çünkü insan değişınez bir gerçeklik
olup olnı.adığı konusuıs9, praxisten ayrı, skolastik bir ko.nu olup kelaınla,
özel bir toplumsal olgu olarak görür, ınaddi ya da zihinsel bir olgu olarak
özü vardır.
gizlemiştir. Bilinı.in esas oluşu da Marksiznı. karşıtı çok büyük bir aldatınaca
159 Söylenmek istenen, dış gerçekliği düşünce yoluyla olduğu gibi anlaması ya da olduğu gibi
anlayamayıp
onda bir takım değişiklikler yapması, ardından da birtakım kuşkulu ve dogmatik oluşumların
160 Bizim açık bir biçimde Marksizm sandığımız şeyin bozuk bir devlet Marksizmiyle ilgili olduğuna
iyi
dikkat ediniz.
161 Pragmatizm, eylemi esas alan bir felsefe olup esas olarak görüşü, çıkarımı ve hatta kokusu
Amerikalıdır.
Amerikan kokusunun ne olduğunu biliyor musunuz Resmi Marksizm şimdi William James'in
kavram benzerliğinin yakınlığından yola çıkarak -ki praxis eylem, pragmatizmse eylemin esas
oluşudurpragmatist
kurum ideolojisi olup çıkan bir Marksizm oluşur. Şimdi, adı Marksizm
bir de villa alıyorlar. Bu villa kimin malıdır Bir şairin ınalı; şiirinden
dolayı villa alan şair. Belli ki şiiri villa işine yarıyor. Şairler ve yazarlar,
gibi. Bu romanda yazar, 20. yüzyılda aşikare tapınış için bir nı.ihrap
çıkar.
ON YEDiNCi DERS
İki ilgisiz giriş' iın vardı; onları arz edip derse geçeyinı. Öncelikle şunu
dönük konular ve düşünce modaları şeklinde değil ele bir ders şeklinele
iki oturuınun ardından bir oturnın daha olacak. Şimdi artık yavaş yavaş
teınelidir- ele alacağıın. Arz etnı.ek istediğinı. iki girişten biri bu sınıfın
sımfa devam edenlere bu sınıfın yazın da sürmesini ıni yoksa bir, iki ya
diye soruyorum.
öğretmenlik olduğu halde, sınıf için tatil gerekiyorsa bunun yazın değil
sınıfın soruınlusu olan arkadaşlardan rica ediyoruın -çok kolay bir işbir
yazmalarına gerek yok yazın devam etmek istiyorlarsa artı işareti, devanı_
rağınen bu başarı bize nasip oldu ['biz' derken aynı düşünen bütün
ürettiğinı yeni bir esas değildir. Bu, tarih boyunca var olagelmiş, beşer
tarihinde varlığını sürdüren bir esastır. İslam' dan önce, büyük dinlerden
ve din duygusunun ilk başlamasından önce din ile sanat, komşu, dert
Dinleyenler Sınıf devam etsin. diye cevap verirler. Şeriati de Siz varsınız ya da sadece devam etmek
henı. acısı olan, hem de söyleyecek sözü olan sanattır. Sonrasında doğal
aldığını görüyoruz.
Şunu belirteyiın ki felsefe dediğiın zaman, okumuşlann, özellikle eski
hasta eden büyük bir kanser uruydu. Bu kanser, İsiarn'ın doğru ve gerçekçi
başlangıçta bunu takviye eden etkenler, esas olarak gerçek İslam öğretisi
Bu, çok şaşırtıcıdır. Oysa bu konu çok açıktır. Hatta kendi dinimizde
etkisi olnı.uştur.
Çünkü Sünnilik esas olarak ta başından beri İslam tarihi boyunca bir
İslam'ının tebliğ edildiği] bin yıl boyunca bu şiddette bir Şii eğilim
olmuştur.
bir olay olur Hepsinden önemlisi~ -ne yazık ki kendim sanatçı olmayışıma
daha yüce olarak -aşağı bir biçiınde değil- yüce insani değerlerin~
sizin~ hepiıniz için çok büyük bir başarı olarak algılayacağınıza enı.inim.
asaleti olup~ başlı başına bir değeri vardır. Özellikle~ tiyatronun düşünce
Ben bir kez~ yani birkaç kez görmeme karşın~ bu gösteriyi görmeyi
taşıyan kimselere de bir çağrıdır bu. Yeni bir şey işte budur. Sizse herkessiniz.
ortak olabilirsiniz; sizin için n1ümkün olan her yoldan. Her halükarda,
PRAXiS
Üstyapılar = Enstitüsyanlar
Esas kurum olan bir hükümet vardır, fakat yan kurumlar durumunda
162 Kimileri enstitüsyonu Farsçaya tesis ve toplumsal tesis şeklinde anlamlandırmışlardır. Kirpileri
de
Çünkü daha çok yan enstitüsyanların işine yaramaktadır. Esas olan, tesis olamaz. Örnek olarak, her ne
kadar enstitüsyon ise de dine kuruluş demek olmaz. Dile de bir müessese ya da toplumsal kuruluş
adını
vermek doğru değildir. Çünkü konum, önceden olmadığı halde sonradan benim buraya koyduğum bir
bu anlamdadır. Oysa enstitüsyon, konumlandırdığımız değil, kendisi önceden var olan şeydir.
Örneğin, yeryüzünde bir enstitüsyon olan doğa, bir konumdur diyemeyiz, konulmuştur diyemeyiz.
Fakat
Eyfel Kulesi bir konumdur, konulmuştur. Bu bina bir konumdur. Fakat şu tepe konum değildir,
enstitüsyondur. Toplumda da bütün enstitüsyanlar konum değil, toplumun çekirdeği, toplumun sütunu
ve
toplumun iskeletidir.
Ali ŞERiATi 413
oldukça karınaşıktır.
Esas olarak genel bir yasa vardır; Bir ideolojinin, bir öğretinin, bir
ve sınıflar [işçi sınıfı, köylü sınıfı, tüccar sınıfı, çiftçi sınıfı ve burjuva
sınıfı gibi sınıflar] arasındaki ilişkilerdir. Köy, şehir gibi gruplara tikel
heın işçi sınıfı, henı. işveren sınıfı, heın sermayedar, heın proleter,
hem mülk sahibi, henı. büyük toprak sahibi vardır; bunlar tikel ve sınırlanınış
163 Bunların Farsçasını söylemeyişimin nedeni, Farsça karşılıklarının bir yerde başka anlama, başka
bir
yerde de başka anlama gelmesindendir ne yazık ki. Böylece hepsi birbirine karışıyor. Bu işin
belirsizliği
dizgesi, toplam olarak öteki aynalaı·a yansır ve sürekli olarak dört beş
karşılıklı ilişki olurken iki vicdan ve iki tarih arasında bile kolayca sonsuz
[tablo üzerine çizilen şekle işaret ediliyor] her birey bir 'psişe' dir. Bu
birey, karşısındaki her nesneden, her şeyden ve her bireyden etkilenir.
psişe-arasında sonsuza doğru gider. Hatta tek bir tebeşiri iki ayna arasına
üçüncü bir yansıma olup A'ya yeniden döner. A, yeni bir etki altına
girer ve aldığı etkiyi B' ye yeniden gönderir. B' de yeniden bunu alıp
A'ya gönderir vs. Bu aynalar karşı karşıya olduğu sürece etkileşiın sürüp
gider. Ayna yerine insan varlığını oturtursak ki her bir ruh, sonsuz
ŞERiftTi 415
sal vicdan konusu, tasavvur edileınez bir ukde haline gelir. Karşılıklı
olan bir düğün1ü yarahneaya dek sürer bu. Gizli vicdanı, insanı özellikler
praxis tir.
yerden göğe kadar farklıdır. Praxis nedir Bu, aym toplumsal ilişkilerin
olgu ve toplumsal bir yaratıdır. Şiir, nıatiere ve madde değildir, ama eylemsel-
binlerce kişi çalışmıştır. Hatta bir düğme diken biri bile bir toplumsal
164 Tıpkı italyalı faşist Mussolini gibi. O şöyle demişti On beş günde özel bir felsefe oluşturun da
çocuklar
bana inansınlar. Peki dediler, ama on beş gün yetmez. Dedi Hayır! Zaman yok. On beş güne
dek seçimleri yapmak istiyoruz. Herkes bu ideolojiye inanmalı. Sonra, tüzük hazırlayan özel, bir
komisyon
ve heyet oluşturulup bu tüzük doğrultusunda ideoloji üretilir.
Şeriati'nin toplu eserler serisinden 10. kitabın ekler bölümüne bakınız [Farsça Yayın Kurulu].
bul unabilir.
hiç. Peki, yemek yiyip bunu sindiren ve dışkı üreten insan toplumsal bir
bu işi yapardı insan. İnek de aynısını yapar. Fakat bu insani bir ediın
olgu metafizik mi yoksa fizik bir olgu mudur diye sorabiliriz. Sonuç
olarak göz önüne alırsak her iki durumda da yakayı felsefeye kaptırmış
oluruz. Bu, belki de daha önce söylediğim bir cün-ıledirıGs; İnsan dünyası,
165 Bu 1844 Elyazmalarından aktardığım bir metindir. Kitabın adı 'Manuscrits' ya da 'El
Yazmaları'dır ve
olgun Marx dönemi ve Marx'ın olgunlaşma dönemi olan 1844'te bu yazıların yazıldığını biliyorsunuz.
yerine koyarsınız.] esas bir ilk tabiatı içerir. Fakat bu tabiat [cevher, gerçeklik
araçları, dil, edebiyat, felsefe, akletme, zevk, seçme, irade ve hatta toplumsal
türü ve insan gerçeği olan şeyin, ilk gerçeğinin madde mi yoksa mana
ister. Fakat ilk gerçekliği ister metafizik olsun ister fizik olsun; ne
olursa olsun hatta biziın hiç anlaınadığımız birşey olsun şu an mevcut
da kör madde yasaları veya fiziksel öğeler değil, insanın kendisi oluşturur.
166 Burası tam olarak Marx karşıtıdır; dünyada meşhur olan Marx'ın karşıtı. Bu cümle onun
karşısında- .
dır. Burada tam anlamıyla -belirttiğim gibi- Max Weber'e benzemektedir. Orada Marx' ı hep Max
Weber'in
karşısında ele alıyordum. Çünkü orada tanınmayan, ünlü olmayan bir Marx'tan söz edemezdim. Orada
bütün kafalarda bulunan Marx'tan söz ediyordum ve Marx bunu söylüyor, Max Weber bunun tersini
söylüyor, diyordum. Ben, üçüncü bir tezi savunmak istiyorum ki bu bana ait bir tez değildir. Bu,
meşhur
bir tezdir. Bu, Max W eber tezidir. Üçüncü bir şahıs vardır ki adı Max W eber' dir; ne Max W eber'
dir, ne de
167 Tam şekil kazanmış anlamında değil elbette. Şu an var olan tarih boyunca 'olmuş'tur.
Çünkü daha önce söylediğiın gibi, kabul etiği ilim, tabiat ilmi ya da
fizik ilmi veya ınetafizik ilnıi değil, sadece tarih ilınidir. Tarih boyunca
kuşu görüp onu yernek isteyen ve buna ihtiyacı olan bir tilki neden
koyınazlar
Peki, ihtiyaç neden her şeyin etkeni olarak görüldü ve hep ona dayandı
beyim. N edir bu laflar Sözü, işe yarayacak biçimde kesin ve açık bir
duyar. Ne demek bu İhtiyaç aslında bir şeyle başka bir şey, başka bir
Dolayısıyla soyut olarak ele alınamaz. Sürekli olarak, bir kimseye, bir
şeye, bir yere, bir topluma ve hayata ihtiyaç, yani insanın başka bir şeyle
bağlantısı söz konusudur. Buna göre ihtiyacın iki başı vardı. İnsan
için çevre ve doğada ihtiyaç konusunu ele aldığınuz zaman bizim için
iki esas söz konusudur; Birincisi birlik, ikincisi savaş. Birlik ve savaş arasındaki
ihtiyaç onun ihtiyacının karşılann1ası için onunla doğa arasında bir birlik
olsun Marksizn1 yine felsefe olmadığı için insan _şöyle bir varlıktır
maddi vb. bir varlık ya da hayvandır demez. Aynı şekilde doğanın, bilinçsiz,
ŞERiATI 421
nanın 'olınak' olduğunu söyler. İnsanın her yaptığı 'olmak' tır, 'inı.ek'
değildir. Böylelikle insan tarihe girer. Çünkü 'olınak' tarih deınek, tarih
değildir, topluın var değildir, aynı şekilde insan dünyası var değildir;
vardır. Ancak olına halindeki şey henüz 'irnek' e kavuşmanuş saf bir
'olnı.ak' tır. Dolayısıyla insan, sadece tarihte taıunır ve anlaşılır; hem değişınez
ve cüz'1 mülkiyeti altına alır. Şimdi ben size soruyoruın; İhtiyaçla çalışına
doğayı insana tutsak eder. Bu ikisi arasında çatışık ilişki vardır. Bu duruında
168 Belki de şu tanım -şu an aklıma geldi- doğrudur. Her insanın değeri, onun insana ya da eşyaya
veya
yine daha aşkın bir aşama vardır. Bu aşama ihtiyaç düzeyinin insani olanlardan insanüstü olanlara
yükselmesinin
değeridir. Elbette bu, Marksizm'le ilgili değildir. Bu, başka bir konudur.
sak eder. Öyleyse çalışma, doğa karşıtı bir etkendir.169 Esas olarak çalışma,
akraba olan insan [öteki her hayvan ve her bitki gibi; bu bitkinin bütün
bir bütünlüğe [burada, ideal insanda belirttiğim tam insan ortaya çıkar]
gerçekleşmektedir .17o
169 insan zihni, anlamları bir balta gibi yarsa, zihnimizdeki son derece basit kavram ve kelimelerden
Ayağa kalkınız. Alinasyon neydi [ ... ] Çalışma değil. Çalışmadan söz etmiyoruz. Şimdi insanın
elinasyonunu tanımlayınız. [ ... ] Hay çok yaşayasınız; mikrofon hemen yanı başınızda. Lütfen tekrar
edin.
Galiba sizin bataryanız çok güçlü; bu yüzden mikrofonu yaktı. Çok doğru ve bütün bir söyleyiş. [ ... ]
Evet.
Örneğin insan-para ilişkisinde [lütfen oturmayın] para yoluyla aline olan kişi ne olmuştur [ ... ]Hayır,
neyin
oyuncağı olduğunu bilmiyoruz. Dakik bir söyleyiş bulun. [ ... ]Paraya çarpılmıştır. Yani ne olmuştur
Kendi
kendisini yitirmiştir. Peki, öyleyse kendisi ne olmuş, kendisinin yerine ne geçmiştir Kendisinin yerine
para
geçmiştir, değil mi insanın taşıdığı bütün değerleri, olanakları ve güçleri kime mensup kılmaktadır
Paraya. Sonunda insan, paranın, kendisi için var olduğu değil kendisinin para için var olduğu bir
varlığa
dönüşür. Bu durumda gerçek varlık para olduğu için, o insan değildir. O, artık gerçek bir varlık
taşımamaktadır.
iyice anlaşıldı mı Çok teşekkür ederim. Çok doğru buyurdunuz. Burada ne olmuştur Burada
çalışma, insanı aline etmiştir. Niçin aline etmiştir Çalışma aşamasında niçin insan aline olmaktadır [
... ]
Yoksa kendisi işsiz miydi, yoksa çalışmıyor muydu Çalışmak insanın parçası değil midir Sadece
ihtiyaç
mı onun parçasıdır[ ... ] insan çalışınca niçin iş yoluyla aline olur[ ... ] iş için olursa evet. Fakat iş,
ihtiyacı
gidermek için olursa bu, insanın doğal durumu değil midir [ ... ] Peki, nasıl oraya varmamıştır [ ...
]Hayır,
olur diyor. Çalışma, hastalık haline gelirse aline olur. Ama o, öz olarak, iş başladıktan sonra iş
kavramının
insanın zihninde oluştuğunu söylüyor. insan ne olmuştur Aline olmuştur. Elbette bu lafı Hegel'den
almıştır.
[ ... ] Peki, işsiz güçsüz insanın değeri yoktur. Öyleyse bu, iyi bir insandır. Ben, iş aşamasını
tanımlarken
aslında alinasyonu anlattım [okuyunuz]. Diyorum, insan muhtaç bir varlıktır ve ne ile birlik içindedir
Kendi bakış açımıza göre anlatmayalım; şimdi hangi bakış açısından söz ediyoruz Marksist bakış
açısından. Orta yerinden dönmeyişim, tersine ortaya koymayışım ve başka şeyler söylemeyişim
nedendir
Çünkü Marksizm öğretisini anlattığım sırada, Marx konuyu nasıl ele almışsa öyle ele almak, o nasıl
anlamışsa biz de öyle anlayabilmek istiyorum. Öğretim aşamasından kurtulunca Marksizm'in irdelenip
çözümlenmesine ve eleştirilmesine el atacağım. Şimdi onun bakışıyla konuyu ele almak istiyorum. O
görüşe göre esasın ne olduğunu söylemek istiyorum. insanın doğayla birliği esastır. Söylemiş miydim
varlıktır. insanla doğa arasında birlik vardır. İnsan doğadan bir parça
gibi. Kendi başlarına var olanıazlar. İş, bana ne gibi bir duygu vernıektedir
Doğanın bir parçası olan ben, bir dakika soluk alınazsanı boğuluruın.
sanki beniın, yani çalışan benin oyuncağı olmuştur. Böyle bir duyguyu,
böyle bir bencilliği, böyle bir benliği kinı ya da hangi etken verınektedir
duygu verir.
Bir ara para beni nerdeyse aline ediyordu. Şu anlamda ki insani değerleri
vardır.
[Parantezin içinde üç noktayla gösterilen yerler, Şeriati'nin sorduğu sorulara cevap veren dinleyicinin
171 Burada, dinleyenlerden biri, Şeriati'nin sorusuna cevap veriyor ama banttan anlaşılmıyor [Farsça
Yayın Kurulu].
doğa karşıtı bir iş yapıyorum demektir ve doğal bir nesnenin doğa karşıtı
oldum. Oysa doğanın eli altındaydım. Bu, tam olarak açık mı Sonra bunun
görüşünü bir yana bırakalım- işi aynı açıdan, aynı mecrada ve aynı bakış
açısından ele alarak, aslında çeşitli boyutlarında işin insanı, doğanın ürünü
olan maddi bir nesne alınaktan doğa ötesi bir nesneye dönüştürdüğünü,
önceki varlığına oranla -ki topraktandı- bir bakıma aline alınakla birlikte
Hangi insan Topraktan ve balçıktan olan ilk insan, muhtaç insan. Sonra
bu insan, toprak ötesi bir boyutta, yani fizik ötesinde bir evrim geçirerek
doğada Allah'ın halifesi olur. Bu, aline oln1uştur, aına hangi varlığa göre
Balçıktan varlığa göre. Bozularak ya da saparak değil, ama nasıl bir biçimde
ötesi bir insana, ruh! insana, ilah! insana -öteki boyutunda- dönüşmüştür.
gelince Marx bütünüyle, insan adlı metafizik bir olgu karşısında bulur
anlamıştır. Fakat din! bir söyleyiş elde etmekten korktuğu için metafizik
örtüşrnez.
yaptığı gibi anı ganimet sayma peşine düşerdin; o aydınca lafları ederdin,
Ama sen neden hayatını, seninle bir bağlantısİ olmayan başka bir
milletin kurtuluşu için feda ediyorsun Diyor ki [şu cümle çok ilginçtir];
bir eğitim asla görmeınişlerdi; onlar sadece iki ruhanı idiler]. Oysa ben
yolda veririnı. diye ilan etti. Hatta onların silah dolu valizlerini istedikleri
için Fransızlara karşı bile çalıştı. Çünkü insani özgürlük söz konusuydu.
Bu yüzden ona valizci diyerek alay ediyorlardı. Sonra, son zamanlarda,
iSLAM BiliM
birşeyi teınel olarak seçmez. Başka bir etken olmadığına göre artık zorunluluk
173 Bunu 'Kelimeler' adlı kitabında söyler. 'Kelimeler' her yerde bulunabilir.
174 Asya tipi üretim derken, aslında Avrupa'da var olan sistemlerle [önce ilkel komün, sonra kölelik,
sonra
serflik, sonra feodalite, sonra burjuvazi ve ardından da kapitalizm] tarih felsefesinde farklı olan ve
onlarla
uyuşmayan kendine özgü bir sistem söz konusudur. Bunlar, Batı'da tarihin çeşitli değişimleridir ve
Marx'ın
kendisi, Asya'da ve Doğu'da -ki kimi Marksist aydınlar bilinçsizce, bu yedi aşamayı zorla yürütmek
isterler-
bu Avrupa'ya özgü sistemlerin yürütülemeyeceğini söyler. Doğu'dakinin adını tam olarak anlayamaz
ama Doğu'da tarihin değişiminin, Batı'daki tarih felsefesi değişiminin yedi aşamasıyla bir olmadığını
bilir.
Bunu anlar, fakat uzman olmadığı için, belirsiz bir adlandırmada bulunur; hiçbir anlamı yoktur bu
adın.
Fakat her halükarda onu Batı'daki kendi tarih felsefesindeki iktisadi değişimler dizisinden ayırır.
Çünkü o
tarih felsefesi Doğu'ya uymaz. Ona Asya üretim tarzı ya da şekli adını verir. Bu sistem, ne serfliktir,
ne
feodalitedir. Feodalite oranın malıdır. Burada üretim adı onun kendi malıdır. Onun bu konuyla ilgili
bir
makalesi vardır.
güç isteriz. Fakat şimdi yavaş yavaş güç üretıneye çabalarız. Burada,
güce olan ihtiyacın esas hale geldiğini görüyoruz [oysa güç araçtır];
Güç için güç, çalışmak için değil, göstermek için güç ve Sadi'nin deyişiyle
Neler birbiriyle karşıttır İş, iş aracıyla karşıttır. Bu, çok önemli bir konudur.
175 Feragat, işsizlikten başka bir şeydir. Feragat, çalışmaya ihtiyaç duymamaktır, iş bulamamak
değil.
176 Akılsızlığın dönüp duruşuna bakın. 'Şazede-i KOçulu [Küçük Şehzade] Olayı'. Şazade-i KOçuiO,
yarısı
boş yarısı dolu iki içki koleksiyonu bulunan birine sorar Niçin bu kadar çok içki içiyorsun Cevap
verir
maddeye egemen olmakta -bu cümle çok ilginçtir- ama bu geçiş [yani bu
birinin el işi, birinin beyin işi vardır. Bunlar, biyoloji ve gövdeyle ilişkilidir]
teknik işe doğru ilerler. Köy ise ınadd! işe doğru ilerler. Asya tipi üretilnde
büyük şehirlerimizin -ki hepsi köylerin kanını emen bir sülüktür- işleri
tüketiciydiler ama üretici değildiler- tevil etınek için halka büyük eserler
177 ideolojinin rolünü nasıl kökten anlattığını ve sonunda kendisinin de bir ideolog olarak
değerlendirildiğini
görüyorsunuz.
ON DOKUZUNCU DERS
Bilginiz olması açısından size arzetmek istediğim bir kaç husus vardır.
Biri, özel bir konuydu; Ebuzer sanat grubunda çalışan arkadaşlara, oturumdan
ve toplumsal bir etken olarak, ayrıca insani bir rol olarak- toplumsal, fıkhi
Çünkü dün gece konu yarım kalmıştı; konunun sürmesi önerildi. Konunun
yarım kalmasının nedeni, birinci olarak ilk oturum olduğu için asıl
olarak da konunun çok kapsamlı olmasıdır. Dr. Sami Bey, üzerinde konuştuğu
toplumsal konular adıyla ortaya konulan konuları burada bizim için almakta
almakta olup bu konuyu hem bilimsel açıdan, hem de İslami açıdan burada
ki böylece bu alanda ele alınan en temel konular burada kendi bakış açıınızla
Sami konuşacak. Yani program onun ele aldığı konulara ayrılmış olacak
iSLAM BiLiM
mel bir konuyu yaklaşık olarak ve gücümüz yettiğince tam olarak ele almış
veya insanı yönünden -ki bilimsel tarzda dinleyene bir uzmanlık birikimi
başka ikincil bir konu olarak ele alınan, ama daha esas olan bir
bilmişse değer taşır, imkan verir, pratik sonuca varır. Ne yazık ki uzun
taassuptan başka birşey değildir. O iman gerçeği, apaçık bir gerçek olsa
olabilir. Hiç olmazsa beş altı kişinin kendilerine özgü düşünüşleri olabilir,
ihtilafa düşerler ve hatta özel bir konuyla ilgili olarak düşünsel anlaşınazlık
alışmıştır. Bu tür tartışmalarda kimileri, biri şöyle dedi, öteki şöyle dedi,
herkes, ıneselenin cevabı olarak ortaya açık ve net bir şey konulmasını,
Çünkü biz nasıl ki oruç, hac ve namaz için şer' i bir görev, özsel bir
ödev taşıyorsak aynı şekilde birey birey her birinı.iz, inançlarını.ızı çözüınlenı.
ikincil konularda bir kiınse yanlışa düşse ve ikincil bir eınri yerine
getirınese hatalı bir Müslünı.an' dır, oysa bir kişinin esas konularda
düşünsel konular olarak, bir şiar olarak, bir eleştiri olarak, zihinsel bir
iSLAM BiliM
ortaya çıkar. Bu nedenle her gün daha iyi ve daha ileri düzeyde
görmelisiniz.
Çünkü bunun realist bir sanat programı ve tarihsel bir tiyatro olmadığını
onun için sıfırdır. Ancak, böyle bir kişi için bir vehin1 ve belirsizlik ortaya
kendisi için bir yanlış anlan1a söz konusu olur. Bu yüzden, özel ve derse
özgü bir konudur tan1 olarak. İslaın-biliınin bir tür okutulınası, tüınüyle
belirgin bir Şii bakış açısıyla İslan1 kültürünün, görüşünün ve İslan1 tarihinin
durumundadır.
Çünkü bir yasa vardır; Kimileri, bir sanat ya da bir araç veya bir
bağlı şairler şiiri fesat aracı kıldıkları için, bizim de şiir söylememiz
Hatta tam tersidir. Biz şiir söylemezsek şiiri en güzel anlatım aracı ve
duyguları harekete geçirici etken olarak düşmanın tekeline vermiş,
olayı kabullenmiş oluruz. Fasit şiirle savaşım için ıslah edici şiir söylemek
gerekir.
savaşım için toplumda sanat gücünün, en üst düzeyinde aşkın bir diniinsanı
uğratmak için seçtiği silahla bozguna uğratılınası gerekir. Bu, genel bir
yasadır. Bu yüzden, her şeyi yitirdiğimizden beri -ve şu anda hiçbir şey
işi yapmalıyız.
Bugün vereceğim ders özel bir derstir. Yani bugün dünyada moda
arasında oldukça yaygın olan bir konu olup az çok bilinmektedir. Yani
tarih felsefesidir.
bilinen dersi ele alırken bu konuyla genel olarak tanışık olan sizin için
göre tarih felsefesi, olsa olsa henüz gusül suyu ve kefeni kurumuş; seksen
olmayıp daha çok hiziplerde yer alan ve özgür aydınlar olarak ortaya
içerisinde ele alacağın1, elbette çok seri olarak Çünkü ders usulünü siz
geçiyorum.
vardır. Çünkü taassup tek bir cinstir; ister dini sıfatlı olsun, ister din karşıtı
bakıp onu çok da ınukaddes vs. bir kişi olarak göremeyince, İslan1i konularda
her türlü dini konuyu bize sor da sana anlatalım, sen git onlara anlat,
edilmiş Tevrat' ta- söz konusu olan yasak meyve tefsiri, I-Iz. İsa' dan önceki
Yahudilerle ilgilidir. Belirttiğin1iz ortaçağ ise İsa' dan sonraki onuncu,
önemli değil. Oldukça önenı.li olan ınesele, tuhaf bir şiddet ve kesinlikle,
söyleyince yaygara kopmuştur; Böyle bir söz sarfeden kişi, İslam'ın tüm
ve gidip anlaınalıyız.
Bu, başka bir konudur. Olayın ne hale geldiği görülüyor; Bir kişi,
sadece dış görünüşü ve resmi tipi hatırına hiçbir tefsire bakmadan, tek
beni suçlamaktadır. Oysa tam tersine ben, bütün Şii rivayetlereve genel
yazan biri, herkesin elinin altında bulunan bir tefsire baknı.amış, hiç
kuşku duynı.adan, kesin bir yargıyla bana saldırmıştır. Tip ve fornı. meselesi.
tartışnı.a değil.
görür. Adaının biri gelir, örneğin üç tane Farsça ınakale -bilnı.eın kimin
iSLAM BiliM
kendisi daha yeni yeni birkaç makale okumuşken, sırf ben dindar olduğuın,
tipim dinli bir tip olduğu, kendisi ise dindar bir tip olmadığı için,
bu yüzden [özellikle dindar olma gibi daha kötü bir suçun1uz da olduğu
zan1an, ona karşı olan en küçük bir görüşü bile duyn1a iznini kendime
Amerika'dan ya da ingiltere'den ya da Fransa'dan gelmiş herkesin, oradayken manav bile olsa burada
Sonra üniversitede, uzmanlığı sadece ve sadece orada doğmak ve bir iranlının karısı olmak olan,
başkaca
hiçbir şey bilmeyen bir hanım, Fransızca ya da ingilizce dersi vermektedir. Shakespare'in, Anatale
kulağına bunlardan hiçbiri daha önce çalınmamıştır. Bu, hepimizin yapmakta olduğu bir yanlıştır. Bir
yerin
halkından olmak ya da bir gruba müntesip olmak veya bir öğretiye inanıyor olmak bilimsel
uzmanlıkla
karıştırılmaktadır. Genellikle herkes -hem dini taassubu bulunan kimse, hem de din karşıtı taassubu
bulunan
İslam'ın kendisinin, özellikle Şii boyutunda bir tür belirgin tarih felsefesinin
tarihsel gidiştir. Buradan yola çıkarak esas tarih felsefesi öğretilerini ele
almalıyız. Hem tarih felsefesi, daha önce belirttiğiın gibi, genelin zihninde
doğru ve açık olarak ele alınması zorunludur. Ben bunu, daha çok, diyalektik
daha genel ve daha yaygın olup başka konular için de kullanılabilir durumdadır.
bunu kabul edeınez; çünkü ben Marksist değiliın, o ise Marksist- şudur;
Ben, Siz daha aydın ve daha doğrusunuz, aına şu kitapta onun kendisi
olup resmen doktor olmuştur.] Bense bu alanda bir hiç olan ve tedaviden
görüş var; kalbin herşeyin merkezi olduğunu söyleyen eski görüş değil,
söylüyor. Bundan sonra bir dinleyici diyor ki; Nasıl oluyor da bir doktor
olan bu kişi böyle bir laf edebiliyor da bir doktor olmadığın halde sen
ki; Ben burada aktarıcıyım. Ben onun karşısında kendi görüşümü söylersem
olmaz. Burada ben görüş belirtirken karşıındakinden büyük bir tabip olan
alanında iki Nobel ödülü almış bulunan ve fizyoloji de bilen Alexis Carrel,
ben ondan aktanyorun1. Bu şekilde başka bir dehaya ve bilirnsel bir uz-
uzn1an alınasa da, herkesin hakkı vardır. Bu, kişisel görüş belirtn1ekten
Tarih felsefesi dediği zaman, önce ilkel komün, sorıra kölelik, toprağa
ŞERiATi 445
söz konusu tarih felsefesine uyarlanır gibi değildir. Burada başka bir ad
verilnıesi gereken kendine özgü bir üretiın biçimi ve kendine özgü bir
burjuvası arasında fark olup iki ayrı burjuva sınıfı söz konusudur ve
şekil olarak benzer olsa da içerik olarak bu iki sınıf birbirinden farklıdır.
ve onları saptıraınaz. Bunu yapan, doğru bir taklitçi değil, kör bir
taklitçidir. Basiretli ve biliınsel taklitçi, onun metodunu alıp Doğu toplunınnun
felsefesinden farklı olan bir tarih felsefesine ulaşan kişidir. Ancak bunu
ettiklerini, yani tavır olarak, yöntem olarak, bilimsel nıetot ve bakış olarak
tüketici olarak kalırız. Fakat yöntem olarak taklit ettiğiıniz zanıan, kısa
iSLAM BiLiM
burjuvazi başlar. Sonra klasik burjuvazi vardır bir de. Klasik burjuvazi,
ve buna klasik burjuvazi adı verilir. Bizim de şimdi, çok eski çağlardan
Elbette her sanatta ve zanaatte hem elin hem de araç gerecin işin
oluşmaya Üretimde araç gerecin rolü elin rolünden daha fazla olmaya
başlayınca burada makine işin içine girer ve artık araç gerecin adı
makinedir. Kürek ele bağlıdır, balyoz ele bağlıdır; aynı şekilde el değirmeni
geliştikçe esas olarak el bir yana itilir ve işçi, el olarak değil bakış
olarak söz konusudur artık İşte burada işçi, makinenin yanında, işçi
değil, kontrol edicidir. Yani gözü elinden daha çok çalışmaktadır. Burada
insan, çok uzaktan kontrol edici bir hal almaktadır. Böylelikle makinenin
etmez. Buğdayı alıp halka verir, meyveyi alıp halka verir, insanlar için
kumaş getirir. Tacirdir ve tacirin mala bir müdahalesi yoktur. Bu, klasik
179 Bu, bazı filozofların ve iranlı Sadık Hidayet gibi karamsar kimselerin deyişiyle insanlığın nihaT
bedbahtlık
dönemidir. Sadık Hidayet'in, öteki yazılarının tersine, oldukça olumlu bir yazısı vardır. NihaT olarak
onun
şiddetli bir tarihsel karamsarlığı bulunmakla birlikte, makinenin tehlikesini, daha bu tür konular
gündemde
değilken iyi tahmin etmesi bakımından olumludur. Onun bu yazısı, 'Sin Lam Kat Lam' adını taşımakta
olup
çok ünlü bir yazı olduğu ve sofranıza getirilen 'Arabistanlı Lawrence' filminde [onunla savaşmanın en
güzel
yolu asla ondan söz etmememizdir. insanın filmin adını ve bunları anması hiç iyi değil.] Lawrence'ın,
bir
bedevi kabile reisi rolünü oynayan Antony Quin'e şöyle dediğini görüyoruz Siz hepiniz Osmanlılar
karşısında
birlik almalısınız. Neden Osmanlılar size egemen olsunlar Siz gelin, bizim elimizin altında özgür
olun. Bütün Arap birlik olmalıdır. Kabile reisi der Kim Cevap verir Bütür.ı Arap. Der ki Bizde Arap
yok. Beni Teym orada, BenT Gıfar'ı biliriz, BenT Gatfan'ı biliriz, Beni Hazlan'ı biliriz. Benim
kendim de BenT
Kuba'danım. Fakat Arabın kim olduğunu bilmiyorum. Burada hiç Arap yok. Ben, bu ülkenin her
yanını,
bütün kabileleri tanırım, ama onlarda Arap yok. Anlaşılıyor ki Arap kabileleri var, ama Arap milleti
yok.
vazisinin iki şeye ihtiyacı vardır; Sermaye ve teknik. Oysa ticaret burjuvazisinin
Sonra bu taşı işleyip tüketiciye bir traş makinesi, bir tükenmez kalem
bir kutbu olmaktadır; Hem tüketicinin kutbu, hem üreticinin kutbu. İki
yan kutup bu ana kutba bağlıdır. İşte burada, burjuvazi muzaffer olmuş,
kölelik döneıninde bile burjuva vardı, ama burjuvazi yoktu. Öyle ki hala oldukça
proleteri vardır, ama proleter sımfı henüz yoktur. Bu iki gerçekliği birbirinden
180 itibar da, onun mukaddes ve mürnin bir insan olduğunu, sonuçta da Tanrı adamı olduğunu
insanların
anlamalarından ibarettir. O, hep cemaatin ön safında namaza durur, onu herkes görür. Öyleyse onun
karşılıksız çekinin bile karşılığı vardır! O, itibar aramaktadır, velev ki sermayesi olmasın. O kadar ki
üretici
ve hammadde sahibi, ona yüz bin tümenlik ürününü verebilir ve o da satın almaksızın, orada ya da
uzak bir
yerde bulunan -fark etmez- tüketici kutbuna bu ürünü verir. Böylelikle ticaret yapmış malı tüketiciye
satmış olur.
Sadece bir ticaret hakkı alır. Genellikle % 500, % 700 ve % 800 satış hakkı alır!
aydının sermayedarlık düzeninde, ileri bir sanayi toplumunda -ki orada sanayi
ve tecziyesi, doğru toplumu tahlil etmeıniz anlamına gelir, yoksa başka toplumların
Şu anlaında ki çok geri kalmış bir ülkede -örneğin- bir maden ocağının,
bir kaynağın ortaya çıkınası, bir sanayi noktasının, tam anlamıyla modern ve
çok ileri bir sanayi grubunun dünyanın en modern sanayisi düzeyinde, o geri
kalmış çölde baş göstermesi ve kendi kendine orada bir sanayi işçisi grubunun
ortaya çıkınış olur. Yine, sınıf duygusu kendisinde oluştuğu zaınan sınıf
birşeydir ya da kendine özgü bir olgudur. Sınıfın oluşınası için ilk önce
yok sayan düşman tarafından gelen bu darbe, ona aleınde n1evcut olan
181 Oldukça başarılı ve çok garazkar bir film olup sömürünün ve siyonizmin en kirli rolünün en
ustalıklı dille ve
en üstün anlatım ve teknikle sunulduğu ve soframıza getirilen 'Arabistanlı Lawrence' filminde [onunla
savaşmanın
en güzel yolu asla ondan söz etmememizdir. insanın filmin adını ve bunları anması hiç iyi değil.]
Lawrence'ın,
bir bedevi kabile reisi rolünü oynayan Antony Quin'e şöyle dediğini görüyoruz Siz hepiniz
Osmanlılar
karşısında birlik olmalısınız. Neden Osmanlılar size egemen olsunlar Siz gelin, bizim elimizin altında
özgür
olun. Bütün Arap birlik olmalıdır Kabile reisi der Kim Cevap verir Bütün Arap. Der ki Bizde Arap
yok. Beni
Teym orada, Beni Gıfar'ı biliriz, Beni Gatfan'ı biliriz, Beni Hazlan'ı biliriz. Benim kendim de Beni
Kuba'danım.
Fakat Arabın kim olduğunu bilmiyorum. Burada hiç Arap yok. Ben, bu ülkenin her yanını, bütün
kabileleri tanırım,
ama onlarda Arap yok. Anlaşılıyor ki Arap kabileleri var, ama Arap milleti yok.
direniş söz konusu olmamıştır. Hatta sen gel diyerek buyur eder İslçım'ı.
zaman, Buhara'yı yüz yıldan fazla bir süre birçok kez katliama uğratıp
Yani dış etken karşısında, dış yok sayıcı karşısında ve antitezi karşısında
her zaman, en azından belirgin olarak iki asırda kargaşanın sürüp gittiğini
dünyada iki büyük olay ortaya çıkar [Bu iki büyük olay meselesi
çok önemli bir meseledir; kitaplarda vs. yazıldığı gibi değildir. Ancak,
açık ve seçik bir gerçekliktir, ama hiçbir yerde yazılmamıştır. Ben bu olaylar
Onların tekniklerinin bilgili olmakla ilgisi yoktur. Bir kesim köylü ve bir kısım
azınlık da sanatkardır, ama alim sanatkar değildirler. Bir köyde birkaç kutup
kutbu. Biriyse zihinsel kutup [yani aydın değil, entelektüel] olup köyün okuryazarlarının,
beyni, ruhaniliğimiz olup sadece din1 rolleri olmayıp din1 konular ve dini ilim-
182 Doğallıkla biz şimdi toplumbilimsel konuları Batılılardan daha iyi anlıyoruz. Çünkü bu konular,
Batılılar için
gündemden kalkmış konulardır; hiç tanımazlar. Fakat şu anda bizim toplumumuzda örneği vardır ve
örnek
verebiliriz. Bu konuları hepimiz biliriz ve bizim için bir gerçeklik olup somut bir şeydir.
ler üzerinde çalışınayıp bütün ilim alanlarıyla ilgileniyorlardı. Aynı şekilde felsefe,
Orada, okur-yazar olan, okuyup yazabilen bir kişi ya da iki kişi veya üç kişi
Üçüncü bir kutup daha vardır ki sanatçı adamlar bu kutbu oluştururlar. Yular
yapan biri, kürek, balyoz yapan biri, at nalı yapan biri, eşeğe palan, ata eyer
yapan biri, kapı yapan biri, inşaat ustası olup ev yapan biri, bunların hepsi
yapanlar, elbise dokuyanlar, halı ve kiliın dokuyanlar vs. bu tarıma dayalı köy
bilinç taşıınazlar; tıpkı çiftçi köylüler gibidirler. Öyleyse burada onlar için teknik
bile vakıf değildi. Eski sanatkar düşünmezdi; onun ilmi ve fennl bilgisi
yoktu fakat fem1i yaratısı, feımi rolü vardı. Sanayi burjuvası döneminde, işi
fenni araç-gereç yapınak olan sanatkar kenara çekilir. Makine şeklinde tekaınül
eden femu araçlar, onların elinden çıkıp zihinsel kutbun eline geçer [sözünü
ama hiçbir fenni işi bilınezdi, ceketinden düşen. bir düğmeyi bile dikemezdi.
yapan kişinin eline geçer. Dolayısıyla sanatın tarih boyunca fenni kollarda olduğu,
azalmaya yüz tuttuğu ikili bir seyirdir. Öyleyse ki siz, Sebzevar gibi
küçük bir şehre girip orada kaç tacirin bulunduğunu sord uğunuzda,
kaç serınayedar var, diye sorsanız, iki üç kadar; fazla yok, derler.
ihtiyaç vardır. Kiıni zanı.an, uznı.anın bir üretinı. işi için, ya da bir ınakine
için sipariş verdiği bir laınbanın -ki filan özellikleri taşımalıdır- tutarı
başka mühendislerle vs. yapılmalıdır. Fakat özel bir deney için sadece
lan1ba üretimine ihtiyaç yoktur. Bir deney için bu lambanın masrafı birkaç
vardır.
Fakat neden bu on milyon dolar, yüz milyon dolar, örneğin elli altmış
yıl içinde yüz katına çıkınıştır Sermayenin bu yığılışı, ınakine işi için
getirip bırakır. Dönüp ikincisini alır ve buraya getirip bırakır. Yine dö-
183 iyi dikkat ediniz, konu çok karmaşık. Eğer bundan söz edersem dersimi bitiririm ve başka
konuları bir dahaki
sefere bırakırım. Ebuzer programı yakın olduğu için, bu konular, onu, söylemini tanımak için çok
uygundur.
Ebuzer, dünyada islam devriminin iktisadi adalet çehresidir. Yine bu nedenledir ki bütün dünya tarih
boyunca,
Ebuzer'in tanınmasından korkmuştur. Elbette çözümlemeler vs. mesele değil. Ama onun ne
dediğinden, olayın
ne olduğundan söz edersek olmaz. O Ebuzer'i islam, Rebeze'de gömülmeli, Osman'ın onu susturduğu
yerde
susturulmalıdır. Velev Osman'a muhalif olan ama Osman'la çıkar ortaklığı bulunan kimseler ya da
Osman'ın
ner ve üçüncüsünü getirir ... Bu işin yerine getirilınesi için sekiz saatlik
sana veririz. Varsayın, elli vazoyu onar onar alıp yerleştirmeleri için
beş işçi tutuyoruz. Sekiz saat çalışarak bu elli vazoyu alıp buraya getirip
dizmeleri için bu beş işçinin her birine yirn1i tümen veriyoruz. Bu işçilere
yirmi tün1en. Yirmi tüıneni onlara veriyoruz. Ama çalışma şeklinin nasıl
İyi. Beş işçiyi üç işçiye düşürdüğüm ve her birine sekiz saat için yirıni
tümen verdiğim zaman istismar ıneydana gelmemiş olur. Sonuç olarak,
olmaktan çıkarıp kümesel hale getirdiın. Şöyle ki ayrı ayrı duran vazoları
sekiz saatlik çalışma süresinde, bireysel biçimde beş kişinin yaptığı işi,
iş tekran önlenıniş olur. İyi anlaşıldı mı Her bireyin ayrı ayrı başından
sonuna dek yaptığı bir takım işlerin tekran önlenmiş oldu. İş bölümü yapıldığında
yeni şekille, ona baskı oluşturdum ınu Hayır. Hakkını az ını verdim
Hiçbir şekilde. Sekiz saat çalışmasını söyledim. Fakat tek tek çalışma yerine
beş tane yirmi tümen yani yüz tüınen vermek yerine, yapılan aynı iş
Yani yeni bir iş ve şekil söz konusudur. Üretim hep madde ve mal şeklinde
değildir, çok yeni bir forın şeklinde de olabilir] üç tane yirmi tümen
yani altn1ış tüınen vermekteyim. Öyleyse belirli bir çalışma saati içerisinde
sabit ücretle ve yeni fonnda bir iş benim için altmış tümene taınamlarunış
Burada Dr. Şeriati, öğrencileri için bir soru ortaya atıyor. Sonuçta sınıf soru-cevap tavrını takınıyor.
Öğrencilerce
verilen cevaplar, bantta belirsiz ve anlaşılmaz durumda olup çoğunlukla Şeriati tarafından yinele454
iSLAM BiliM
Hayır, bu, hayır işlerine girer. [ ... ] Evet. Kendileri [başka bir
olduğu gibi sekiz saat çalışmakta ve aynı parayı alınaktadır. İşi değişmemiş,
zorluğu ve çalışma saati artmamıştır ki ona fazla para verelim.
tümen onun olabilir Söylemek istediğim şey şu ki -bu esası genel esas
olarak kabul edin- üretilen her şey, meydana gelen her şey, onu meydana
Yani bir değerin oluşmasına neden olan her etken [kişi ya da şey] o değerin
göre, bütün artı üretimler bilim adamlarının ınalı mıdır O biliın adamına
dediler ki; Sayın bilim adamı, siz sabahtan akşama dek buraya
teşrif edin ve bizim için sekiz saat fikir işi yapın; plan-proje hazırlayın
ve ayda beş on bin tümen alın. O, beş yıl boyunca sürekli buraya gelip
plan çizer, planı da işe yaramaz. Fakat ayda beş bin tümenini de alır.
Şimdi [bunca süreden sonra] bir kez üretim olmuş. Beş yıl boyunca düşünüp
halde şimdi bir kez üretiın gerçekleştirince, onun bu yeni buluşuna göre
yapıp onun bu fikir işi artık değer sonucuna ulaşırsaparasını ona vereceğiz,
diye anlaşmadık ki onunla. Oysa biz yirmi yıl çalışıp hiçbir artık
bakmadık Şimdi onun yeni buluşundan kırk tümen artık değer geldi.
Bu artık değer onun ınah mıdır Kimin malıdır İlim ve aınel bunu
ıneydana getirdi, ama bu kimindir Bu kırk tünı.en şimdi kaldı; yirmi
niyor. Öğrencilerin cevaplarını -ki Dr. Şeriati yineliyor- tırnak işaretleri arasına aldık. Yinelenmeyen
cevapları
senin projen beş para etınez. Çünkü biliın, teknik haline geldiğinde özsel
sadece zihinsel bir değerdir. Kırk tüınenin zihinsel değerle ilgisi yoktur.
Kırk tüınen özsel bir değer olduğuna göre özsel bir gerçekle ilintili
olınalıdır. Taın olarak açıklık kazandı mı Ben şu anda öyle bir proje ortaya
makinemiz olduğunda, kırk tümen gibi bir artık üretimimiz [artık değerimiz]
ki. Parası olan ben yaptım ınakineyi. Benim serınayem olmasaydı, senin
projen karalanmış kağıttan başka birşey olmazdı [Paket kağıdı diye ınanava
işçiye dedim, şu makineyle çalışın, sekiz saatinizi verin bana, günde yirmi
tümen alın. Sermaye oln1asaydı, üç işçi böyle bir araya gelmezdi. Ben.iın
184 Biz bir esası kabul ediyoruz Ben, işçi ya da sermayedar veya mühendisim. Her üçümüz -
mühendis, işçi ve
sermayedar- şu tanımı kabul ediyoruz Bir değeri icat eden o değerin sahibidir. Ve bu kırk tümeni n
kimin olduğunu
sormak istiyoruz. Bu kırk tümen, dünyaya egemen olan toplumsal düzenin tümü -mesele bu kadar
önemlidir;
kırk tümenin kimin malı olduğunu bir anlasak- ve dünyada var olan bir ideolojinin kaynağıdır. Bugün
dünyada
Öğrencilerden biri bir soru soruyor, Dr. Şeriati de cevaplıyor Açıklamamı tamamlamadım. Oraya da
dönüştüren ve işçinin bölük pörçük ve atıl gücünü üretici bir güç durumuna
şudur ki bütün sermayeleri bir koyun sürüsünün ortasına döksek, asla ınakineye
çocuğudur. Öyleyse bu kırk Tümen de benim rnalırndır; çünkü ben onun mühendisiyim.
aldığı paradır. Gerçekten üretilrniş olan, bu ınaldır. Bu, yirıni beş riyal
eder; yirıni beş Riyal kinı.indir Ben, yirnı.i beş Riyal nedir bilmeın. Serınayedarlık
ona alım gücü ve itibarı verdik vs. Sen hala neye dayanıyorsun Yirmi
beş Riyal. Öyle bir şey yok ki. O, senin kendi türettiğin birşeydir. Somut
Mal, bir hedef için şekillenen sıkıştırılmış bir iştir. Mal, sıkıştırılmış,
ya da tüketinı. adııu taşıyan bir hedef için bir şekil taşını.aktadır. Tarnam
felsefesi, ona bu şekli vermiştir. Öyleyse bir şekil vardır, bir de madde.
zaman bu kağıt ve fikir beş para bile etınez. Taın anlaşılıyor n1u Sadece
olan üç işçinin oluşturduğu gruptur. Hak işte budur. Bu üç işçi, beş işçi,
tane birey vardı ve hakları da yirıni tümendi. Şimdi ellisini grup şekline
[elli kişilik bir birim şekline] dönüştürdük. Bu grup bir birimdir, bir
kişiliktir. Yeni bir kişi olmuştur ve adı elli tane şahsiyettir. Elli birey değildir,
tek bireydir. O elli bireyin hepsinden farklı olan yeni bir kişidir artık. Bu
elli birey, ayrı ayrı çalışırken bu bin tümeni üretiyorlardı. Fakat elbirliği ederek
çalışınca beş bin tümen fazla üretmektedirler. Bu fazladan beş bin tümen, ne
tek tek bu elli bireyin malıdır, ne zihnin malıdır, ne de dışsal birşeyin malıdır.
malıdır. Toplu çalışma sonucu ortaya çıkan fazla üretiruse iş güçlerinin bir araya
gelmesi adını taşıyan yeni bir olgunun, yeni bir etkenin, yani toplumun kendisinin
üretimin ne demek olduğu tam olarak bellidir. İşte bu fazla üretiın, serınayedarlık
YiRMiNCi DERS
Aynı şekilde, son ders olduğu için, bir kaç hususu arz etmeme izin
öğleden sonra saat 6' da Ebuzer genel prograını başlıyor. Prograının yaklaşık
cüz'idir; biİiyse genel meseledir. Her ikisini de bilmek sizin için gereklidir.
185 Defalarca söylediğim gibi, Şia'nın Peygamber'in halifeleri olarak ve hayatın, imanın, inancın ve
islam'ı anlamanın sürekli örnekleri diye bildiği islam imamları, bu imamların her biri, Şia imamları
diye
tanıyıp adlandırdığımız bu çehrelerden her biri, yaşadıkları zamanın durumu bakımından, kendi
çevrelerindeki
meseleler karşısında- takındıkları tavır bakımından, düşman ve muhalif cepheye karşı seçtikleri
savaşın biçimi bakımından [ki durumların her biri şartlara, durumlara göre başka türlüdür] ve
yüklendikleri
sorumluluk esasınca her biri, bir özellik taşımaktadır ve tarihte seçkin ve kendine özgü bir kişilik
sergilemiştiL
Hepsi tek bir yolda, tek bir cephede bulunmakla, hepsi tek bir hedefe doğru gitmekle ve hepsi
tek bir ışık olmakla birlikte zamanlarının şartları, düşmanların tavırları ve çağlarındaki olay ve
konuların
zorlamaları, her birinin kendisine özgü bir tavır takınmasına, yaşamak için, düşünmek için, savaşım
için,
yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirmek için kendisine özgü bir yol çizmesine neden
olmuştur.
Her biri, zamanı için bir örnek olmuşlar, her biri tarihte bir asra ve bir nesle -ki insanların içinde
bulundukları
tarihi, siyasi, toplumsal ve kültürel şartları, bu imamlardan birinin içinde bulunduğu siyasi, kültürel
ve
toplumsal şartlarıyla uyumlu olmuştur- kılavuz, yol gösterici ve çözüm yolu gösterici olarak ortaya
çıkmışlardır.
Aynı şekilde islam Peygamberi'nin yetiştirdiği örnek ve yüce kişiler olan büyük ashabın, yani islam'ın
toplumda, zamanda ve mekanda ayni olarak gerçekleşip istikrar bulmasını kılıçlarıyla, bilekleriyle,
takvalarıyla,
kişiliği vardır; hepsi tek bir cephede, tek bir imanda, tek bir hedefte ve tek bir yolda olsa da. imarnet
konusunda söylediğim gibi, örnek olarak imam Hasan, tarihte bir milletin karşısına çıkan özel
savaşım
şartlarının bir türünde izlenecek en iyi örnek olabilmektedir. Başka özel şartlardaysa imam Hüseyin
takip
edilebilecek aşkın bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Başka bir zamanda da imam Seccad, olumsuz
şartlarda ve her türlü olanaktan yoksun kalındığı bir dönemde bir ferdin sorumluluğunu, hatta yalnız
bir
kişinin sorumluluğunun nasıl olduğunu, nasıl olabileceğini göstermektedir. Başka toplumsal şartlarda
ve
belirli bir nesle ve özel bir ömre özgü ihtiyaca göre imam Sadık da bir Müslümanın kendi çağında
sorumluluğunu
özgü şartlar için örnek olabilirler ve kendi kişilikleri oranında, gerçek islam'ı, Kur'an'ı ve sünneti
gibi, Ali'nin cephesinde yer aldılar ne mutlu ki. Hepsi ona vefalı kaldılar.
bu alt üst oluşlardan önceki arı duru Şiayı tanısın. Buradan başlamalıdır;
öğretecek öğretmenler olabilirler. Çünkü onlar, islam'ı doğrudan doğruya ilk ve aracısız berrak
islam mektebinden öğrendiler; orada olgunlaştılar, orada Müslüman oldular. Dolayısıyla islam'ı
tanımak
ve bu iman ve inancın gerçek çehresini kavramak için en büyük ve en emin yol olarak imamları
186 Büyük sahabeler iki tiptirler Kimileri, toplumsal bir şahsiyeti bulunduğu, geçmişleri, soyları vs.
itibari ı olduğu için büyüktürler. Bunlar, islam dinine girdikten sonra, islamlıkları pek üstün olmasa
da ve
bu mektepte tam ve derin bir eğitimleri bulunmasa da kendileri toplumsal, aristokratik, iktisadi,
sınıfsal
getirdiler ve tarihte büyük sahabeler arasında sayıldılar. Ne yazık ki islam Peygamber'i için
bunlar kelimenin tam anlamıyla büyük sahabe oldular. Peygamber zamanında ön sırada yer alan ikinci
tip ise büyük sahabeler arasında yer alan, ama büyüklüklerini islam devriminin başlamasından alan
ve
bütün övünçlerini gaza sahnelerinde, islami cihadlarda elde eden ve bütün ilgilerini, bilinçlerini,
tavırlarını
inancından ve tarihinden sağlayan kimselerdir. Bunlar, kendilerini tanımaya çok ihtiyaç duyduğumuz
kimselerdir. islam adıyla ortaya konulan bu insan üretim fabrikasının dışarıya ve tarih ve insanlık
piyasasına verdiği ilk ve en iyi örneklerinin ve sembol şahsiyetlerinin hangileri olduklarını, kimler
olduklarını,
nasıl olduklarını anlamamız gerek. Bunlar, yüzde yüz bu mektepte yetişenlerdir.
tiği ama ne olduğunu bilmediği -fakat var olduğunu biliyordu- bir yitiğin
ve Mani dinleri gibi dinler onu tatmin etmedi. Hepsini araştırdı; hepsini
aldı; inceleyip geçti, bir dinden öbür dine. Sonunda ulaştığı yer bir hiçti.
aydın değildi ki zihni ve ruhi açlığını giderme uğruna bir ideoloji ardınca
kervana esir oldu. Yazgısı onu Medine'ye götürdü. Medine'de onu bir
Yahudi'ye sattılar ve bir Yahudi'nin kölesi olarak bir bahçede -ki şu anda
almıştır, diyoruz. Eski İran' dan yanında hiçbir şey yoktur. Hepsini döküp
yıkamış ve temiz gelmiştir. Fıtratı, tıpkı beyaz bir kağıt gibi, İslam
yer alır. Bir köle olan, o sırada Acem olan ve Arapların gözünde aşağılanan,
değersiz görülen bir ırktan, Acem' den gelen Selman, sonraları öyle
iltifat değildi, bir kampliman değildi, ahlaki bir tanımlama değildi. Selman'ın
Bedir gazileri bir başka listede yer alıyordu. Selman ise Peygamber ailesinin
maaşı alıyordu.
adaındı. Bu, ne derin bir cün1leydi; tarihin yorumunu yaptığı önen1li bir
ŞERiATi 465
biri Meysem Teınmar adlı bir hurma satıcısıdır [Ali'nin grubunu tanıtmak
istiyorum]. Bir hurma tabağı vardı. Ona hurına döküp sokak kenarına
bulunmayan biriydi.
Bir başkası da Bilal Habeşi' dir. Herşeyden çok cahili değerler bakımından
daha çok nefret edilir kılmıştı. İslam ise on yıl içerisinde ınucizev1 bir
Öyle ki kara derili, yabancı Habeşli, Kabe'yi yıkınaya gelen Arap düşmanı
olan, İslam'ın sözü olan ezan -ki belirli zamanlarda dünyaya ilan
O, Osman gibi, Abdurrahınan Avf gibi, Talha gibi, Zübeyr gibi, cahiliye
187 Bugün Avrupa, üç yüz dört yüz yıl süren insan severlik ve özgürlük savaşından sonra ırkçılığı
ortadan kaldıramamış, hatta yeni medeniyelin kalbinde hafifletmeyi bile başaramamıştır. Orada ırk
duygusu o derecededir ki Hıristiyan Katalik beyazlar kara derili altı yedi yaşlarındaki kırk kız
çocuğunu,
kendi kiliselerine dua için gelen bu kırk çocuğu -ki bu siyahlar da Hıristiyan'dır- bombalamak
suretiyle
öldürmektedirler.
Gıfari oldu. Bedevi ve sahralı Cundub bin Cunade' den birkaç yıl içinde
E buz er' in bir kabı vardı; ilimle o denli d old ur d u ki taştı. Bunlar ilmi
onu ilmi bir makam olarak tanıtınaktaydı. Sonradan o, tarihte Ali Şiası
adıyla, inkılab1 İslam hareketi adıyla İslam hilafeti aleyhine, Emevi Sünniliği
da çoğalan ve korkunç bir tehlike haline gelen -ki İslam bütünüyle mahiyet
Arz etmek istediğim şu; Ebuzer ve Selman, her ikisi, İslam'ın yetiştirdiği
Fakat bunlardan her biri, belirli bir zaman için, bir dönemde, bir nesilde
ve bir çağda daha çok önem ve hassasiyet kazanır. Ya da bir grup ve bir
188 Arz etmek istediğim konu şu ki hep, Neden filan kitabı eleştirdin, neden filan yazarı eleştirdin,
neden
daha saygılı. diye nasihat etmekteler. insan siyasetçi olmayıp gerçekçi olursa, maslahatçı olmayıp onu
bunu görmez ve gerçekten bu şahsiyetlere karşı, bu değerlere karşı, bu düşüncelere karşı duygular
besler; sonra da şu iran'da, dünyanın tek Şii toplumu olan ve bu ashabın takipçisi olduğunu, bu
mektebin
takipçisi olduğunu, bunlara mensup olduğunu, islam'ı bunların gözüyle gördüğünü, bunların -tarihte
Şiiliğin
ilk kurucularının, tarihin ve zamanın Ali'ye karşı koyduğu bir dönemde Ali'yi himaye edenlerin ve
islam
öğretisinin tam ve bütün olarak insanda cisimlenişi olan bu kimselerin- bakışlarıyla islam'ı anladığını
ileri
süren şu toplumumuzda bunlarla ilgili olarak, bir üniversite öğrencisinin okuyacağı, sıradan birisinin
okuyacağı
bir tek kitapçık bile bulamaz. En azından, bunlarla ilgili, bunların kim olduklarını, ne olduklarını,
değerlerinin
gerçekten ne olduğunu, ne söylediklerini anlatan yüzeysel bir biyografı bile bulamaz. Zihinlerde
kırık ve belirsiz birkaç simadan başka bir şey yoktur. Oldukça eksik ve çoğunlukla hurafe dolu hem
de
mevhum ve müphem -o da bir grubun nazarında- bir miktar bilgi dışında bunlardan bir haber yok.
Değerleri
belli değil. Son derece üzücüdür ki son zamanlarda birtakım kalemler, onların şahsiyetlerini,
hatıralarını
bu nesil için ihya etmek amacıyla bu kişiler üzerine yönelmişlerse de bu kalemler bu sülaleyi, bu
hareketi ve bu mezhebi özel olarak takip ve tanıma iddiasında değildirler Ya islam'a yabancıdırlar ya
da
Şiiliğe yabancıdırlar.
daha fazladır. Doğu için, özellikle şu anki İslam topluınu için, bir
Ebu zer' in değeri, yüzlerce Molla Sadra' dan ve İbn Sina' dan daha önemli
kelam'i konulara vs. çekmek için örnek İslaın olan, cisimlenmiş İslam
N eden O zamanlar Ali' nin yanı başında, İslam Peygamberi' nin yanı
başında bulunan, hem İslam' ın, heın Şiiliğin ilk kurucuları olan ve bütün
hakkında nasıl olur da insan bu Şii toplumunda sessiz kalabilir Öyle bir
İslam ki onun Ebu zer' ini tanıdığımız zaman, İslam' ı, doruğunda, heın bir
filozofa, heın bir arife, henı. bir zahide, heın okuryazar birine, heın de
tanıtmaya yönelmezler, neden Bunları tanımak için başka bir yol var mı
gelişip olgunlaşması için hem de şu bin üçyüz bin dört yüz yıl
Şiiliği ve o İslam'ı doğru dürüst tanımalan için yoksa bundan daha hassas
zanı.an buiınkanlar olnı.ayabilir. Hastalık var, zaaf var vs. Fakat bugün
bir anı olarak kalnı.aması için kendinize söz verin. Tanı. tersine bu
ŞERiAJi 469
ması gerekenin biz olduğumuza inanalıın yeter ki. Bir tıp öğrencisinin,
bir fizik profesörünün ve sanat alanında yer alan birinin vb. kendi alanları
olan konular bazında- hepsinden daha çok önemlidir ve onu çeşitli şekillerde
iSLAM BiLiM
yanmalı ve İslam' dan söz etmeliyiz. Bugün ben burada bir filozof olarak,
bütün yeni bilimleri bilen birisi olarak dursaın, İslaın' dan söz etseın, bir
rivayet bulup bu rivayetten elli tane yeni bilimsel keşif ortaya koysam,
kaçıran şey, bu neslin insanı bilince erişmiş bir nesil olması meselesidir.1s9
Yeni bir imanı, yeni bir inancı arama ihtiyacındadır. En büyük kaygı ve
olacak bir ideolojiye, bir imana, bir çözüm yoluna ve bir hedefe ulaşınak
189 Elli yıl önce, kırk yıl önce, otuz yıl önce, fizik, kimya, formül vs. okuyan yeni üniversite
öğrencisinin
beynine rüzgar, Allah'ın olmadığını, ruhun olmadığını, fizik ötesinin olmadığını, yeni bilimin ne
söylediğini,
yeni atomun keşfedildiğini üfürüyordu. Bu laflar, 19. yüzyılın malı olup rüzgarı bize yirminci
yüzyılda
ulaşmıştı. Şimdi bu yel de gitti bu çocukların başlarından. Şimdi bu yeni bilimsel tartışmalar, yeni
nesilden
daha çok eski nesil için hassastır. On yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi beş yaşındaki bu
öğrencinin,
islam'dan uzaklaşıp başka ideolojiye yönelmesi felsefi tartışmalar yüzünden değildir. Fizik, kimya ve
yeni
bilimler alanındaki tartışmaların, onun imanı üzerinde hiçbir etkisi bulunmamaktadır. O, yeni
bilimlerle,
yeni buluşlara ve teknolojiye nasıl bakıyorsa din konusuna da öyle bakmaktadır. Dini bir kitap -kendi
zannımca- yayıniayan ve Apollo 15 hakkında on beş sayfa yazan kişi hayli kör okumuş. Kendisi de
yazmış, Bizim gerici olduğumuzu sanmasınlar ve Apollo hakkında ne kadar çok şey bildiğimizi
görsünler.
arayışına karşı -ki günüınüz insanının en büyük çilesi, iktisadi güç sahiplerinin
gösteren çözüın yolu sunan, böyle bir dille konuşan bir din, bir öğreti
dini -ki onların korkuları başkadır, ihtiyaçları başkadır; böyle bir zamanda
çekilir.
özellikle İslaın ülkeleri için genelleştirilen bir plan dır. Avaının dini taassubu
Çünkü bu, dinsiz yetiştirilmiştir, o ise bir şekilde dindardır. Bu, aydın
seçkinlerle avam kitle arasında derin bir ayrılığın, korkunç bir uçuruınun
her çağda, her şartta kendine özgü dille, şekille ve şartla. Bu bakıından,
ve nı.etot şeklinde bulunan esas rolü içinde -ki bu rol, toplumun önderliğinin
sm ŞERiATi 473
bunlardan kaynaklanmaktadır.
resınİ bir gruba, resını bir kıyafete yüklenmemiş, geriye kalan insanlar
görüş vardır, düşünn1e tarzı vardır. İnanç esasları, bize öğretilen o beşli
iSLAM BiLiM
Ali' dir.
kendini yok etmelisin. demeyen İslam' dır. Hayır, bir kiınse kendini
yok etn1ek isterse yok olur, aına nereden başını çıkaracağı bilinınez
İslam'ın tersine şöyle söyler; Yoksulluk bir kapıdan girdiği zaınan küfür
190 Biz hala yirminci yüzyılda, Batı'yla savaşta nereyi tutmaları gerektiğini, düşmanla savaşmak için,
Batı'daki karmaşanın ve mutsuzluğun nedenleriyle savaşmak için hangi cephede yer almaları
gerektiğini
bilmeyen önderler ve aydınlar görmekteyiz. Her gün bir şeye takıyorlar. Her şeyin nedeninin Farsça
alfabesi olduğunu yeni keşfettiler; aydınlar yüz, yüz elli yıl çalıştıktan sonra vara vara buraya
vardılar!
191 infak, yedirmek, on kuruş birine, on kuruş ötekine vermek, Allah'ı ve bütün Müslümanları minnet
altında bırakmak, rahat vicdanla uyumak ve bütün imamları tebrik. babında n rüyasında görmek
demek
Kur' an' dan seçilıniş bir şiar olup, onu seçen, doğrudan doğruya İslam'ın
İslami zekatını verdi. Eğer bir tuğlası altından, bir tuğlası da günıüşten
bireysel hayır işleri değil. Bununla birlikte Osman, ayetin anlamını sorar
ruhaniniz oluruz. der. Gelip Osman'ın yanı başında yerini alır ve ilk
kez hilafet kurumunda resmi bir İslaıni-ilıni nıakam ortaya çıkar]. Sonra
Osınan ona sorar; Öyle değil ıni O da der; Evet, sizin buyurduğunuz
gibi. Ebuzer' e bir bakın. O, sadece bir kişidir. Öteki ashab, ya kendilerini
farklıdır, Sultan Mahınud' dan farklıdır, Enıir Timur' dan farklıdır. Osınan,
değildir. infak, uçurum ve fasıla anlamına gelen 'nfk' kökünden gelir ve bu uçurumu ve fasılayı yok
etmek
Böyle bir sima ile savaşınak zor bir iştir. Osman'a karşı olan kimdir
savaşım şeklidir.
şiar Kur' an' dadır; anı.a zihni, fikri ve lafzi boyutta kalnı.az. Çünkü
· olabileceği tek silah olarak -bunlar hep silahtan arındırılmalıdır- bir deve
açılır ve o zaman başı açılırsaneler ortaya çıkar İşte o ortaya çıkan şeyler
yalnız İslanı., silahtan arındırılmış İslaın. Bir deve kemiğiyle ona sal-
dırır. Osman'ın arkasına kaçar Ka'b [bu üç çehre tanı. anlamıyla belirgindir;
saldırır. Deve kenı.iğini Ka'b'ın başına öyle vurur ki başı yarılır; yalnız
başına Rebeze'ye gitıne pahasına. Orada açlıktan ölür; aynı şekilde kızı
da, oğlu da. O, yalnız başına ölür. İslanı. Peygamberi'nin, Tebük Savaşı'nda,
bir kişi, tek başına o çöl köşesinden kalkıp kıyaınet sahnesine girer. Aynı
ve o uğursuz üçlü eliyle]. Her zaınan ve her nesilde yine ortaya çıknı.aktadır
o. Yine Ebuzer'in yalnız başına ortaya çıkınası gerekınekte bizint
kan, can, bilinç ve ışık verınesi için aliınce, cesurca, bütün bahtsızlıklara,
filındir. Bir gün [ben açıkça arz edeyiın] gelecek günlerde, gelecek
iSLAM BiLiM
ı'
dersin özel bir değeri yoktur, altı üstü bir derstir. Tam tersine, İslambilim
iSLAM BiLiM
tamamı, adı öğreti olan genel bir doku içerisinde birinci ve ikinci
derslerde bulunmaktadır.
Bu yüzden, eğer biri, birinci ve ikinci dersleri tam olarak dikkatle incelerse,
tamamından özet ve mübhem fakat kamil olarak genel bir tasvir bulacaktır.
sonraki dersler de -ki şu ana dek otuz beş ders oldu- belirsiz kalacaktır.
Yani her biri, soyut bir şey olarak, gövdesinden ayrılmış bir parça
iki ders, bu şekilde irrcelenmelidir -ister yeni gelenler olsun, ister bütün
tutmalısınız. Ders olarak ele aldığım her konuyu, orada çizilen gövde
canlı, hareketli, anlamlı ve hedefli bir varlık olarak tecelli etmiş olsun.
fikri ve edebi, felsefi, toplumsal, ahlaki ve insanı bir havayı soluyan, algılayan
192 Şunu da hatırlatayı m ideoloji bakımından, sadece tek bir kitap seçmek istersem [elbette kendi
kitaplarımdan]
ideolojilerdir bunlar.
kurumu, her araştırma kuruınu, her öğretiın kuruınu [bunu genel olarak
arz ediyoruın, ihtisas işi değildir bu] zaınanın kültürel ve toplumsal gerçeldilderine
Kuşkusuz, bugün bir kimse, bir öğreti ya da bir üniversite veya havza,
imaıneti -ki Şiiliğin asıl teınelidir- bir iınan, bir inanç ve bir öğreti
ideal insan tipi sunnı.ak adına, aynı şekilde siyaset felsefesi, hüküınet
193 Kafasına egemen olduklarını söylüyorum; kalbine egemen olmayabilirler. Yani aydın, ona
inanmayabilir
ve hatta şiddetle karşı olabilir. Fakat bir ideolojiyle sürekli savaş içerisinde olan birinin kafasında o
ideoloji yer alır ve o kimse o ideolojinin diliyle ve konularıyla tan ışıktır; hep o hava içerisinde
düşünür, hep
194 Gündeme getiren herkes bugün gündeme getirmektedir ama Bugün gündeme getirmelidir. demek,
gündeme getirdiği şeyi, bugünü şekillendiren, bugün anlam taşıyan şeyi temel olarak anlatmalıdır,
demektir.
Bugünün ihtiyacı, bugünün güçlükleri, bugünün sıkıntıları, dünyanın hareketi, insanın hareketi,
toplumun, hareketi, düşünce konuları, ruh bunalımları, değer bunalımları, değerlerdeki değişim,
düşünce
ve inanç bunalımları, geleneksel ilişkilerdeki sarsıntı ve bugün gündemde olan bütün konular ve aynı
şekilde şu son iki yüzyılda ortaya çıkan öğretiler hep birlikte bugünü ve bugünün insanını
şekillendirmektedir.
Çünkü bu, kör bir taassuptur. Elbette derste zaaf, yanılgı, sapnı.a
mesele olağan dışı bir şey olabilir. Yoksa yüz kez söyledim; her zaman
-Bir ideoloji [insanı ideoloji] canlı bir varlık gibidir. İnsanı ideoloji ile
ilahi ideoloji arasındaki fark, insanın anlayışı ve insanın ilahi bir gerçek''
likten, ilahı bir hakikatten [Kur'an ya da dünya, doğa] anladığı şey ile
Kur' an, nazil olan ilk ayetinden son ayetine kadar üslup bakımından,
fark yoktur. Fakat bir yazarın yirmi üç yıl önce yazdığı şeyle
şimdi yazdığı şey arasında yerden göğe fark olduğu ortadadır. Düşünme
tarzı, tavır alışı, bilirnsel kaynağı, anlatımı, edebi gücü, kalemi; tünı.
ister dilli, ister ilmi, ister felsefi olsun, her ne olursa olsun beninı bir dış
Bir düşünme tarzı, tıpkı canlı bir varlık gibi, tıpkı küçük bir çocuk
gibi, ilk önce eksiktir. Hareket, izafl hareketler, düşnı.ek, kalkmak, dayak
şekilde insanın her gün yeni bir şey anlaması, her gün önceki anladıklarını
Bugün başladığıın ders, çok tenıel bir derstir; yani çok temel bir
edenler, öyle bir aşanıaya geldiler ki şinıdi dersler onlar için ve benim
konuyu ele aldığınıda, tekrar anlatsaın da, örnek verseın de, yeni gelmiş
. zordur, ya da kötü anlaınaktadır veya aniasa da çok daha zayıf bir düzeyde
tek bir işarette anlaınakta, dersin geri kalanı onun için bıktırıcı olmakta
ve artık örneğe, açıklaınaya, tekrarlaınaya ihtiyacı bulunınanıaktadır.
Bu, tam anlamıyla bellidir ve artık ele alınnıasına bile gerek kalmamış
gerekiyordu. Bu, oldukça klasik ve çok iyi bir ders şeklidir. Fakat
iSLAM BiLiM
var olan güçlüidere karşın, var olmayan imkanlara karşın, tam anlamıyla
tam olarak aydınlık bir imanla ve tam olarak belirgin bakış açısıyla belirginlik
Bir millet; bir topluın, bir çocuk, bir insan ve birey hükmündedir.
imkan yoktur. Çünkü herşey geri dönebilir ama şuur geri dönmez;
insanın kendisinde bile geri döndürme gücü yokken düşman geri döndürmesi
ne mümkün.
Burada, pratik yönü bulunan küçük bir konuyu arz etmek istiyordum;
AU ŞERiATi 487
çok ayrı olduğu halde ikisinin anlamı tam olarak birdir ve birbirinin eş
halka] bir mesajı iletmekte aracı olacak bir şiir söyleınesidir. Yazarın
konusu olan ilk mesele muhatabını bulma ıneselesidir]. Bizlerin -her iki
bunlarla ilgili değildir. Elbette onlarla yeni yeni konuşmak, onlarla ilgilenmek,
195 Beylerden biri anlatıyordu Tecrübesiz bir vaiz, örneğin, işin başında islam Dini'nin esaslarının
yirmi
yedi olduğunu söyledikten sonra sırasıyla saymaya başlar, yirmi altıya dek gelir, yirmi yedincisini
unutuverir.
O zaman herkes onu kınarnaya başlar. Fakat tecrübeli vaiz gelir ve islam dininin esasları şunlardır.
der. Beş tanesini bile hatıriasa başarılı olmuştur. Şimdi benim de şu ana dek aklımda olan şu birkaç
dönüş ya da ilk İslam' a196 dönüş, bizim taşıdığımız bir hedef, bir düşünme
ölçüde değerli olnıa olasılıkları fazladır. Her yerde çokça söz konusu
196 'ilk islam' ile 'ilk Şiilik' iki eş anlamlı tabirdir. Şiilik, islam'ın baktığı açıdan bakmak demektir.
Bir düşünceyi, bir dilin, bir kavmiyetin ve bir ülkenin sınırları içinde
olan etkenlerden biri, her düşüncenin, hayatta kalmak için dış kapılarını
Edward Brown der ki; Bir düşüncenin, bir milletin, bir kültürün hayatta
genç bir inı.an, eski bir dinden kaynaklanan yeni bir inanç biçimi, yeni
bir görüş biçiıni, yeni bir bakış açısı, taraftarlarını, canlarını ve mallarını
biri, dilin dar bir kale. gibi o düşünceyi, başkalarına ulaşmasını engelleyecek
kafa yoran kimselerden söz ediyorum. Onlar, bir düşünce hareketini, bir
197 Bir milletin sınırlarından, milli, siyasi ve dini çerçeveden dışarı çıkamayıp orada kolayca
ortadan
kalkan, olumsuzlanan, yok olan ve bozulan birçok canlı ve üstün düşünceler olmuştur.
198 Elbette Brown, sıradan bir konuyla ilgili olarak söylüyor bunu, ama bu, oldukça üstün bir
kaııundur.
199 Bir düşüncenin hayatta kalması, sadece hayatta kalması hakikat taşıyıp taşımamasından başka bir
şeydir.
malıdır.
şeyi aydından daha açık, daha kolay, daha doğal ve daha sağlıklı anlamaktadır.
Avam iyi anlar; biz onun iyi anladığını anlamayız bir türlü. Şunu da
heın o zaınan da böyle bir ortanı.da mikropların ekilmesi için fazlaca yer
Batılı aydınları taklit edenler çıktı. Bu manzara, o kadar çirkin ki, Müslüman
200 Örneğin, filancanın tercümesinin etkisiyle aydın olan bu 'iyi yiyip iyi uyumuş' adamlardan birkaçı
bir
köye gider ve köylülerle oturup laflamak ister. Ancak öyle şekli şemaili var ki bunların, köylü
bunlardan
ürkmekte. Tıpkı şehrin güney kahvehanelerine gidip şiiri kitle içine sokmaya çalışan 'Yeni Şiir'
ekolünden
bırkaç bay ve bayanın yaptığı gibi. O kahvedeki insanın bu bayları ve bayanları -ki oraya yeni şiirin
taşıyıcısıdırlar- algılayışı çok ilginçtir. Onlar gittikten sonra kahvedekilere sorun Bu neydi Cin miydi
peri
adına bu kesüne bile sunulan şey, ancak geçmiş kesimi ya da nesli -ki
Sürekli olarak hanıınları, var olan yüksek düzeyli, aydının diliyle konuşan
birlikte muhatap için [yani kinı.ler için yeni birşeyler yapalım diye] oluşturup
sadece şehir burjuvasına -ister tahsilli olsun, ister olmasın- özgü olan bir
kadın için hem ilginç, heın öğretici, heın de okunabilir bir yayın yoktur.
Hayır olsun diye birkaç makalenin yazılınış alınasından söz etıniyoruın.
-mevcut dört beş muhatapla ilgili- sizlerden her biriniz kendinize özgü
çevre Şartlarına uygun olarak, şu birkaç grup için zihinsel bir çevirınen
olabilirsiniz. Siz, okumuş ve aydın birer tip olduğunuz için doğal olarak
sınıf bazında değil, sadece okuınuş bir grup bazında ve aydın bir kesimin
düşünsel yöneliş içinde ele alınmış bu çeşitli konuları aynı içeriği, aynı
düşünceyi ve aynı yeni yorumu, başka bir dille, oldukça düşük bir düzeyde
Dünyada ateşten bile daha çok sirayet edici olan, düşüncedir. Hatta şu
[eğer kelinıe bilinçli olarak seçilip bilinçli olarak kullanılır, saıniıni olarak
taş devrinde yaşayan bir köyü zihin, düşünce, toplumsal görüş, İslami
çalışına, burada özel bir düzeyde ele alınan konuların sizin aracılığınızla
düşünce olarak ele alınışsanız daha çok kabul görecek ve muhatap için
İkinci konu ise şu; Gündeme gelen konuları, bir ders, bir konferans
yeni başlaınış bir hareket olduğu için herkes belli bir yeri adres göster-
201 Kimileri, Bizim kitabımızdan altarıp kimin olduğunu belirtmemişseniz Allah'ın ve Resulünün
lanetine
mekte, belli bir yere bağlamakta ve isnad etmektedir.ıoı Buysa bir düşüncenin
hassas bir konu. Bunu ne bir tevazu olarak ne de bir iddia olarak söylüyorum],
o kişiyle ve o bireyle -ister bir kurum olsun, ister bir yazar ya da konuşmacı
ama düşünce bakımından bir zaaf noktası, büyük bir sapma ve bir
tecrübesizliktir.
ki kimi zanı.an filan bey, kime ait olduğunu bilmediği bir sözü
iştiyak, iman, ihlas ve inançla benimseyip her yerde nakletmiş, dile getirmiş
202 Örneğin bir öğretmen, kurumun odasında soru sorup cevap veriyor ve bir konuyu işliyor. Aşağı
yukarı, onun hangi düşünce ortamından geldiği, hangi düşünce akımına, hangi görüşe bağlı olduğunu
oradakiler anlıyorlar.
203 Ödev belirlediğim için özür dilerim. Kendi kişisel tecrübelerimi bir öğretmen olarak sizin
kullanımınıza
' reyleri halka dayatmamak için en iyi yol, düşünceleri ve inançları [elbette
o düşünce hem tasavvur edilemez bir hızla yayılıp kabul görecek, hem
çerçeve içinde ele alınan şeyi, bildiğinin herhangi bir şekilde, bulduğunun
herhangi bir yöntemle, halk için, her zaman kapıları bize kapalı
edebiyata vb. varıncaya dek çeşitli tarzlarda halk için ve bu gruplar için
getirmek için, bugün söz konusu olan sanatsal icatları ve· yaratıları
etmiş oluruz.
bağımsız bir düşünce olarak, Ben dine inanan bir insanım, ben bir
bugün ne yazık ki bireyler, yerler vb. arasında çekişme haline gelen meselelerden,
11
Öncelikle, size arz etmem gereken iki küçük d uyuru var; Birincisi
ki, doğal olarak, kitabı sadece kitap okuyucusu okur, fakat kulağı olan
İkincisi, kaset dinleme ortamı ile kitap okuma ortamı arasında fark
. biri şöyle diyor; Telaffuz edilen kelime [ ağız yoluyla telaffuz edilen
kelime] canlı bir varlıktır; oysa yazılı kelime ölü bir gövdedir, bir işarettir.
yazılı keliınelerle işi olan kimsenin belirli ölü işaret ve imlerle işi vardır
böyle bir farklılık yoktu. Çünkü önce lafız ortaya çıknuştır. Sonradan
da gelip bu lafzı bir taşın, bir tuğlanın, bir kağıdın üzerine kaydetınişlerdir.
varlıktır. Ölü bir varlık olduğu için de sabit kalmakta ve hareketten, değişiınden,
Fakat söz -konuşma yoluyla telaffuz edilen kelime- canlı bir varlık500
iSLAM BiLiM
kelimenin lafzının bin yıl içinde değişime uğradığını, an1a yazıın şeklinin
Başka bir n1esele de şu ki, genelde kitap yalnızken okunur. Kaset ise
bulunan enerji gücü onu etkiler ve kalbine işler. Fakat bu keliıne bir
her keliıne ve her söz, bütün olarak, bu sözü duyup anlayan her
bireyin anlaına ölçüsünce birey üzerinde etkili olur. Yani bu etki, kulak
yoluyla kişi üzerinde ortaya çıkan etkiden farklı olarak, sizde, başkalarında
edinebilıneliler.
Arz etmek istediğinı. bir başka konuysa şu; Ramazan ayı yaklaştığı
yıl, buranın öğretim programiarına oranla daha iyi bir sonuç alacağını.ızı
bir sınıfıınız var. Bir kültürü anlaınanın anahtarlarından biri, bir kimse
o kültürün dilini de bilse, terimlerdir. Terimler, özel bir inancı, özel bir
Elbette bir ıniktar tasavvufl eser var, aına bizim işiınize yaraınıyar
yetıniş seksen sayfayı geçmeyen bazı kitaplar, şiındi tashih edile edile
tanımak için başka bir dil bilmek kaçınıln1az bir zorun! ul uktur. Birinci
derecede, belgelere ve kaynaklara ulaşınak için Arapçayı bilıneliyiz.
iSLAM BiLiM
Bu yolda söz konusu olabilecek güçlük, iyi İngilizce bilenler için bile, İslam-
olan Dr. Kasııni ile konuşabilir ve grup çalışınası için toplu olarak
gerek. Elbette sizin az çok bildiğiniz bir yere geliyorum. Bu, aydınların
genel dilinde Marksizm'in çok tanınmış tek yönü olup sık sık
204 Hem son zamanlarda islam hakkında ingilizce olarak yapılan çalışmalar oldukça zengindir; hem
Amerika,
hem ingiltere· bu dille çalışmakta ve hem de ingiliz olmayan pek çok bilim adamı ingilizce olarak
yazmaktadır. Ayrıca Hindistanlı, Pakistanlı ve islam ülkelerinden birçok bilim adamı ingilizce
eserler yazmışlar
cebir dediğiıniz zanı.an tam olarak başka bir anlaına gelmekte, cebrin
bunun yerine başka bir terimi kullanalıın, diye anlaşırsak başka. Böyle
üstünde bir irade olup insan ya da hayvan ya da bitki veya tabiat adlı
küçük etkisi bile olanı.az. İnsan iradesi nötr olmuştur. Ya da cebrin bir
başka şekli olarak insanın ihtiyar, irade ve özgürlük özü, dış etkenin,
durumun ya da şartın ürünü olnı.uştur. Her iki şekilde de, ister dış etkenin
ürünü olan bir irade ve özgürlüğe sahip olalını., ister hiçbir ihtiyar
Sonuçta cebir, ilahi cebir, bilimsel cebir, nı.addi cebir, doğal cebir
alınmıştır. Dolayısıyla kelime kökü 'terme' dir. 'Terıne', biziın 'had' dediğiıniz,
iSLAM BiLiM
haddi, iki bakış açısından iki şeydir; Türünü göz önüne aldığımız birinci
şeklini ve yaptığı özel işi belirttiğim zaman, bu ınasayı, ahşap olan bütün
ayıran şeyin adıysa 'ayrım' dır. Her ikisinin işi de ayırnı.aktır. Fakat türü
beşeri ve kendi çeşidini belirgin kılmak için özellikle kendi türümü başka
türlerden ayırınarn gerekir. Cansız varlıklar bir tür, 'bitkiler bir tür,
ineklerle, eşelderle vs. aynı tavlada yer almış olduk, ama dağdan, ovadan,
'had' dir. 'Düşünen' kelimesi ise bizi öteki hayvanlardan ayırdı. Öyleyse
iki sınır vardır; Had sınırı ile ayrım sınırı. Bu, tam olarak belirgindir.
kılmaktır. Öyleyse siz her şeyin hem haddini, hem ayrıınını bulabilirseniz,
205 'insan' tabiri, irsl tabirler ve örnekler gibidir. Aristo'dan beri hiç değişmemiştir Örnekler oldukça
basit
de olsa örnek verme bakımından işe yarıyor; yoksa bir anlamı yok.
bir şeyi deterınine etmek, bir şeyin sınırlarını, varlığının başka türlerden
şeyi determine etmek, onu hem tür olarak, hem de çeşit olarak başka
da madde- olabilir.
DETERMiNiZM NEDiR
Yani her şeyin belli haddi ve ayrımları vardır; hiçbir şey, belirsiz, sınırsız,
birşey vardır; Biz, tabiattaki ·canlı bir varlık olarak, deternıine bir nesneyiz.
Eğer özgürlük, değişinı, şekil venne, karar alına, değiştirnıe söz konusuysa,
iSLAM BiLiM
Kur' an' da, insanın yaratılışı, dünyanın yar atılışı, bütün nesnelerin
şöyle der; Hayır, sen her türlü işi ya da seçimi -olumlu veya oluınsuzyapabilirsin.
206 Situation, 'sitner' kelimesinden gelmektedir. 'Structure' kelimesi hakkında da söylediğim gibi yine
burada da 'S' ve T harfleri tekrarlanmıştır. 'Situer', yer almak, imek, olmak, konum, bir şeyin
konulması,
bir şeyin durumu, bir şeyin pozisyonu anlamını vermektedir. Dolayısıyla, odaya salıverdiğimiz bir
kuş, her
yerde uçabilir, fakat bir 'situation' içindedir ki artık 'situation'un o dört duvarından çıkamaz. Bu kuş,
bu dört
duvarla, bu tavan ve zemin le sınırlandırılmıştır. Fakat bu sınırlar içinde istediği gibi uçabilir ya da
uçmayabilir.
Ancak, iradede cebir yoktur; tersine, iradenin alanını belli bir sınırla
sınırlandırır.
207 Yirmi yıldır, kendimi bildim bileli, aydınlar, tarihsel cebre inanıyor diye birbirlerinin başlarının
etini
yiyorlardı. Çünkü tarihsel cebre inandığı zaman tarihsel determinizmin dünyada ne anlama geldiğini
bilmiyordu.
O kelimeden, insanın mecbur oluşu anlamını hayal etmiştir. insan tarihte olduğuna göre, tarihin
cebri de olduğuna göre, insan da mecburdur. Sonra da yanlış kelime seçmesi yüzünden, inandığı
öğretiye
ters bir şekilde, insanın iradesini, bilincini, sorumluluğunu ve rolünü olumsuzlamaktadır. Bir başka
grup da,
konuyu bilmedikleri için, o acemi takipçinin anladığı şekilde aniayarak reddetmekte ve şöyle
demektedir
Tarihsel cebrin anlamı yok; her şeyi yapan insan iradesidir. Sonra da tarih, kişilerin eğilimlerinin ve
tesadüfierin
elinde, şekilsiz, anlamsız, korumasız ve bilgisiz bir oyuncağa dönüşür. Yıllardır bu çekişme ve
208 Sizden rica ediyorum, islam'ın tarih felsefesine gelmeden önce, bildiğimiz terimlerle konuşmak
bakımından
Kur'an'daki birkaç kelimeye bakınız. Çünkü sözlerin temeli orasıdır [ben şimdi sadece ders
veriyorum].
Oldukça kolay. Kur'an fihristine bakarak bu kelimelerin kullanıldığı sure ve ayetler bulunabilir Bu
kelimelerden biri 'ümmet', biri 'sünnet' [özellikle sünnet kelimesi üzerinde dikkatle durun], bir
başkası da
'ecel'dir. Ecel, tam olarak 'determine' anlamına gelir. Bir başka kelimeyse 'müsemma'dır [ağzınızın
suyu
akmasın]. 'Ecelun müsemma', yani tarihsel determinizm [elbette anlam vermemeliydim]. Aynı şekilde
'malum', 'kaderun malum' ve 'k-d-r' kökünden türeyen bütün kelimeler Takdir, kadr, kadir, kadir gibi.
Nerelerde
insanın yaratılışıyla, nerelerde tabiatla, nerelerde başka nesnelerle ilgili olduklarını tespit edin.
Kavm, fie, hizb,
seyl [seyl, köküdür] ve 's-y-r' kökünden gelen bütün kelimelere bakın. Ayrıca 'kıbel' ve de 'h-1-y'
kökünden gelen
kelimeler ve bütün türemiş fiilierine bakın. Bunlara baktığınız zaman, tarih felsefesinde değineceğim
temel kelimeler
tanınmış olacaktır.
209 'Belirli', 'zorunludan başka bir şeydir. Fars dili belirli bir şeydir. Yani biz doğmadan önce, Fars
dili, bizim
dilimiz olarak belirlenmiştir. Fakat bu dille konuşmak zorunda olduğumuz anlamına gelmez.
Belirleyicilik ile
cebrin farkı anlaşıldı mı tam olarak Ben çatıdan düştüğüm zaman zorunlu olarak yere düşerim. Bu
cebirdir.
dalaylı fakat belirli bir seyir çizgisinde ereksel nedenin [illet-i gayi] belirlediği
sonunda belirlennı.iş bitiş noktasına gelinir. Öyleyse ben -ki iradem varneyiın
vardır]. Öyleyse ben, insan olarak, tarihin akışında nasıl seçiın, irade ve
yolunun, ırmağın akış yoluna bir etkisi yoktur. Balık, ırınağın belirlenıniş
Fakat yemek yemekzorunda olmam, yeme eylemi bende doğal ve fizyolojik bir belirleme olduğu için
cebir değildir.
Yemek yemeyip ölebilirim bilerek. Oysa cebir, iradenin hiçbir şey yapamadığı ya da iradenin
cebirden kaynaklandığı
şeydir. Oysa burada iradenin cebre hakim olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse cebir değildir, ama
belirlenmiştir
doğal bir belirlemedir. Takdiri ve mukadder bir belirlemedir. Takdi'rin anlamını verdim.
Tamamlayıcı
kelime olarak bir de 'kaza' kelimesi vardır ki islam inanç dizgesini tamamlarnaktadır. [Şimdi
açıllamaya fırsat
yol tartışma kısmında sorulursa, fırsat bulursam arz ederim.] Dolayısıyla mukadder, belirli ve
determine, cebir
anlamına gelmez. islam'dan bu tür güçlükler giderilirse hiçbir sorun kalmaz. Fakat aynı şeyi yeniden
sorun
yapabilirler.
Pekala, beniın örneğim de bu. Dolayısıyla bir kişi tarihin akışının tersine
de yüzebilir.
Şiındi artık olay bellidir; sadece tek işaret yeterlidir; Marx'ın tarihsel
asıl üretici tabiattır. İnsan, sadece tabiat sofrası üzerinde, tabiatın ürettiği
birinci aşamasıdır.
Yavaş yavaş insan, tarım aşaınasına girer. İlk kez, bir tek taneden,
bir tek daldan çeşitli ağaçlar, çeşitli nı.eyveler elde edebileceğini keşfeder.
Tüketici -bütün hayvanlar gibi- olan insan, şimdi üretici olur. Bu du510
iSlAM BiliM
ruında 'iş' adında yeni bir varlık, yeni bir nesne oluşur. Bilimsel Marksizın'
karşıtı- öz adı verilen insanlık dışı bir 'öz' verir. Bu durumda insan,
tabiat karşıtı bir varlık olmaktadır. Halbuki insan tabii bir varlıktır. İşte
burada iş, insanı aline eder. Dolayısıyla iş, insanın üretimde, tabiatı
ve şartları sınırlı olduğu için, mülkiyet, yani insan ile dış nesne
burada özel mülkiyet ortaya çıkar. Burada çok büyük bir parantez açayıın;
Tarıma yarayan bir toprak parçası için fıiçbir ıniras belgesi, kanun
ki hepsine birden cevap versin. Bir kısını sahip olurken, bir kısmı
daha güçlü, daha haşin olan ve başkalarını saf dışı bırakabilen kesim
için zorla icad edilen kanunlar sonradan ortaya çıktı. Allah, dilediğine
toplumbilim adına, hukuk adına, medeniyet adına ve her şey adına onlara
daha çabuk alan, daha çok evladı, daha çok akrabası bulunan, çetesi
devlet ortaya çıktı; sonra adalet kurumu ortaya çıktı. Sonra insan hakları
mülkiyet ortaya çıktı. Mülkiyet ortaya çıkınca toplum, iki kesime ayrıldı;
Varsıl ve yoksul. Sahip olma ölçütü kuvvet olunca, insan hangi sınıra
dek sahip olabilir; ihtiyacı ölçüsünde ıni, gücünün yettiği ölçüde ~ıni
kez olarak, insanın bilek gücü kiralanmış oldu ve insan alım satımı ortaya
çıktı; Kölelik. Dolayısıyla ikinci aşama, kölelik aşaması oldu.
memlukü olunca, malik, ona karşı her türlü mülkiyet hakkını, hatta
ürettiği herşey, ister tarım alanında olsun, ister evliliği ile ürettiğinde
daha da yaklaştıkça, mahkum sınıf, hakim sınıftan daha çok hak koparmaldadır.
etkisiyle daha çok hak elde eder. Köle,· tarihin üçüncü aşamasında
[tarihsel belirleyiciliktel serf [serve] durumuna gelir.
Serf, toprağa bağlı köle olup çiftçiden daha aşağı, köleden daha yukarıdır.
Yani özgür bir birey olup onun sahibi olmakla birlikte malikin
onu alıp satma hakkı yoktur. Bunlar, toprağa bağlı olup toprakla bir
210 Şu yirminci yüzyılda, caddeye para dökseler, kimse ihtiyacı kadar almaz; cebi, eli, avucu ve
cüzdanı ölçüsünde
alır.
bir aşamadır. Sonra serflerin insani haklarını elde etmek. için ortaya
çiftçilerden oluşan geniş bir toprağa egemen mahalli bir düzende merkezileştiği
dönemdir. Feodalite dönemi tarım üretimi temeline dayalıdır.
artar, teknik, sanayi ve sanat işleri ilerler; kentsel üretim, köysel [y«ni
dönüşür. İşte burada kentsel işler, ticaret, para, kar, makine ürünü mallar
211 Serflik bazı yerlerde -Rusya gibi- on dokuzuncu yüzyıla dek sürmüştür. Hatta Tolstoy gibi
birinin, yirminci
ötesinde daha çok pazar ele geçirmek için sömürü savaşları, ardından
da sömürü siyaseti oluşur.ı14
212 Tıpkı meşrutiyetten itibaren iran'da ortaya çıkmakta olan değişim gibi Feodalitenin burjuvaziye
dönüşümü;
feodalite ve de burjuvazi klasik ve bilimsel anlamında olmasa da. [Zaten bizim neyimiz bilimsel
anlamda ki bu
olsun.]
213 Öyle ki siz Sebzevar gibi bir yere gidip, Burada kaç tüccar var diye sorsan ız, Eihamdülillah
yetmiş seksen
-örneğin- civarında var. derler. Fakat Tahran'a gitseniz, herkesin tanıdığı en fazla üç beş sermayedar
bir grupta sermayedarlık gelişirken, burjuvazinin bulunduğu yerde, sermayenin merkezileşmesi söz
konusu
değildir ve sermaye, tüccar ve tacir durumundaki birçok sermayedarı n elinde çoğalır. Sonra yavaş
yavaş, sermayedarlık
hareketi, rekabetin, sermaye koymanın, büyük yatırımların ihtiyaç duyduğu yeni teknolojilerin ve
olabildiğince
mütemerkiz ve organize durumdaki paylaşımın etkisiyle piyasayı daha çok geçirebilir ve daha·
ucuz yolla sermayeleri toplar. Büyük sermeyelerin ya da bilimsel teknik ve organizasyonla, büyük
yönetim
ve sermaye ile piyasaya ürün süren büyük satış yerlerinin yanında küçük sermayeler yok olmaktadır.
Bu
yüzden o yetmiş seksen tüccar, iki üç büyük tüccara dönüşür. Geri kalanlar da felaketzede ve
kaderzede
olurlar. Bizim durumumuz niye böyle oldu bilmiyoruz, derler. Neden böyle olduğunu anlamazlar. O
zaman
214 Sömürüyle savaşmak için, sömürücüyü lanetiemek ahmakça bir iştir. Tam tersine sermayedarlığı
reddetmek gerekir. Sermayedarlık olduğu sürece en melek insanlar bile sömürücü olurlar. insanlar
insan
sistemleridir. Bütün yarı aydınların bahtsızlığı, hep sömürücüyle, zalimle ve 'kötü' ile savaşmış
olmalarıdır.
Oysa zulümle, sömürüyle, bireysel mülkiyeile ve Adem'in öz oğlunu katile çeviren köle düzeniyle
savaşıimal ıdır.
her biri, kendi bahtsızlıklarına, var olan açlığa, eski bereketin niçin kalmadığına
aşabilmek için bunun nedenini bilmezler. Köyde iki olguyu bir arada
da yine bir miktar mal alıp öteki köyde satan kimsedir. Bu, feodalite
mal -ki başlangıçta pek önemli olmayıp sadece bir miktar giysi,
ayakkabı, sabun, şeker, çay, tütün, ağızlık vb. den ibarettir- getirip orada
gelen tüketicisi olur. Ağanın kendisi, şekeri, çayı, tütünü, çerezi, bisküviyi
ağanın hanımı, kızı ve ailesi daha çok lüks mal tüketir. Çünkü paraları
değişir. Bu, tüketimin, alım güçleri bulunmayan ve lüks bir şey alabilmek
dir.
Dedim. Dedi ki; Sizin bana verdiğiniz bu lisans diplaması bir para
etmiyordu; ben de gittim, televizyon satış mağazası açtım [sen kim oldun
oralardan ne haber Dedi; İyilik. Dedim; Meşhed halkı içinde kaç teleAli
ŞERiATI 515
vizyon müşterisi var da elli tane televizyon bayii var Dedi; Tüketiciye
ve müşteriye kafanı takma. Alım gücü olmasına gerek yok ki. Bu, dünyanın
ki tek katlı, beş altı odalı bir evde beş altı aile var. Sonra odaların
yaygısı yok. O sıralar, dört bin tümenden daha aşağı televizyon, onun
Buysa bir üst sınıfa bir yol ve bir penceredir; tıpkı biziın için şu Tahran'
da lüks tüketimin daha ileri nı.illetlere bir pencere olması gibi. Lüks
yönü vardır. Bu yüzden onu dört bin tümene satın alır ve yedi sekiz
tüketimin bulaşmasıdır.
etkeni olarak diyorum]; Ben, bir kalem tüketim maddesini evime getirdiğimde,
Biziın köyün yakınında bir köy var.21s Bu köy, tam olarak sömürü
215 Bizim köy derken bunu iki anlamda söylüyorum Birincisi, köyün bizim malımız olduğu
anlamında,
ikincisi bizim köyün malı olduğumuz anlamında. ikinci anlamda arz ediyorum.
216 Feodalite döneminin özelliklerinden biri,· burjuvazi döneminin tersine -ki insan hep
masraflarından
geride kalır; yani eski harcamalarımızı kapatmak için hep çalışmaktayız- 'zahire'dir. Yani çiftçinin
bile hep
tüketiminden fazla üretimi vardır. Bunun için de açlık yeni bir olay olmaktadır; eski birolay değildir.
Yoksullukla
ilgisi yoktur. Yoksulluk, açlıktan apayrı bir şeydir. Yoksulluk şu anda çok zayıflamış, açlık artmıştır.
Oysa eskiden yoksulluk fazlaydı ama açlık yoktu. Bu konuları birbirinden ayırt etmek gerekir.
516 iSLAM BiLiM
baktığı her yerin ufka dek kendisinin olmasını amaçlayan büyük bir
O, Mekke'ye gitti ve hali vakti yerinde olan kişilerin, yani bir parça
m ülkü olanların her birine sadece birer ipek aba [o döneın köy kıyafeti
oldular. Dediler, gerçekten bir mucize. Böyle bir olay, bütün bölgede
yankılandı. Çünkü günahını bile kimseye verıneyen bir adam, bir anda,
cömertlerin bile yapınadığı bir işi yapmıştır. Şiındi, sadece birkaç yük
buğdayı, bir ineği vs. bulunan küçük bir maliğin ipek abası vardır. Pekala,
mübarek -çünkü Japon ınalıdır- bir aba için pamuklu astar uygun değildir.
Gidip abasına uygun bir astar satın alınalıdır. İlk kez olarak paraya
ihtiyaç duyar. Oysa şimdiye dek paraya ihtiyacı yoktu. İlk kez
ve astarını iyi bir terzi dikmelidir. İlk kez dikiş parası olarak on beş
yirmi tümen vermelidir. Oysa şu ana kadar böyle birşeyin adı anılmazdı,
yirmi tümenlik bir ayakkabı -nasıl olursa olsun fark etmez- satın almalı.
217 Bu çoraplar, her zaman mukaddes bir çehre yoluyla örülür insanın başına. Sömürü geldiği zaman,
onun da mukaddes bir çehresi vardı. Çünkü insanları kurtarmak, geri kalmış insanları
medenileştirmek
için gelmişti! ·
şapkayla pek uygun düşmez. En azından iyi bir şaldan yapılınış bir
gübresi karıştırırken, şiındi çoluk çocuğa bir ölçek arpa verip işini yaptırıyor.
Bu efendi, bu kıyafetiyle ağanın [büyük hacıağanın] yanına varıp
oturur; nargile içer, şurdan burdan, siyasetten, suni gökten, suni aydan,
çocuk da çalışır. Sonunda çocuğa yüz ölçek arpa verir. Adaının hanımı
duygusu da daha latiftir. Herif gidip bir aba, bir ayakkabıyla bir astar
alırken o gidip iki gömlek, iki çorap, iki çarşaf [basma çarşafla olınuyordu,
adaının ağabeyi aynı şeyi yaparlar. Bunların teyzeleri, fakir bile olsa,
yerde ağanın dükkanına gider [aınbardan bir haber yok]. Ertesi yıl,
kalsın ki yüzde yiı·ıni faiz eklenir üzerine [Şer' i bakımdan önemli değildir;
yedi bin tüınen masrafla, iki üç bin tümen de faiz eklenir ki hepsi birlikte
on iki, on üç bin tümen eder. Ertesi yıl içinse yüzde yirmi faizle
altı bin tümen borçlanır. Ertesi yıl da bunu ödeyemez ve sürekli artış
olur. Bey, bir bakar ki sadece kendisi kalınış, bir de sarı bıyığı. Geri kalan
ise dükkan borçları. Gece yarısı firar edip Tahran'ın lalezanna gelir.
miktar eldiren, biraz şeker, çay vs. den başka birşeyi bulunmayan dükkanın,
Köy ağasının uşaklarından biri olan dükkancı, şimdi büyük bir şahsiyet
çocuğu ve velisi, aciz bir adam haline gelir ki, bir iş bulabilmek için dükkancının
yazmasını u mar.
baş üstüne der ve serrrıayedarın canı neyi isterse onu yapar. Bu yüzden
emrine girer.
ŞERiATi 519
bilinçli, hareketli nihai sınıfsız topluma gelip son bulur. Tüın bunlar,
rolü -ki ilerde anlatacağım- tarihe egemen olan biliınsel yasalar değişmez
için büyük bir tesellidir. Çünkü her haberi ben veriyorum. Bu düşüncenin,
dostlara ulaştırmam, benim için büyük bir övünçtür. İki küçük duyuru
Bu, başlıbaşına, hepimiz için çok büyük bir başarıdır. Bu yolda düşünüp
Oysa bizim dinimizde [İslam' da, Şiilikte herşeyiyle hareket, insani değerler,
219 Kilisenin sözünü ettiği Mesih, [Kur'an'ıri sözünü ettiği ve Kur'an'da verilen bilgiden başka
kendisi
hakkında bilgimizin bulunmadığı Mesih'i kastetmiyorum] nasihati beş para etmez bir nasihatçidir.
Bizim
Sadi bile ondan yüz kat daha iyi ve güzel nasihat etmektedir. Savaşın, kargaşanın, cinayetin, Bizans
sömürüsünün ve milletinin kurban edilişinin hüküm sürdüğü bir dönemde şöyle nasihat etmektedir
Eğer
bir tokat vurdularsa öbür yanağını çevir. Ya da Abanı çaldılarsa ridanı da takdim et. Ve Günahkara
ve
düşmana kin besleme, çünkü kin en büyük günah ve en büyük düşmanlıktır. Zalim ve mazlum arasında
çatışma ve çekişmenin sürdüğü bir dönemde bu tür cacık nasihatler söz konusudur. Bu kilise
Hıristiyanlığıdır.
Böylesine büyük bir eseri, böyle gevşek ve uyuşturucu malzemelerle, sanat, sermaye gücüne,
kendi işlerine karşı taşıdıkları bilinçli uyanıklık ve dikkate dayanarak oluşturmakta ve bize
yutturmaktalar.
bir sermayenin kullanıldığı çok küçük bir çapta tiyatı·o sanatını dinin
galibiyeti yasasıdır. Hak her zaman galiptir. Sözü için bir açıklanı.a
Yoksa bir düşüncenin sadece hak olması -bunun kendisi- batıla üstüngelmesi
gece, bu faaliyete katılan birkaç arkadaşa arz ettiğim gibi, bizim olanaklarımiz
Bu yüzden, bu yolda çalışan bu öğrenci grubu -bu yol öyle bir yoldur
gücü, ters beklentiler görme gücü ve bir hakikatİn -ki henüz toplum
oluınsuz etkenleri gönne gücü elde etınekteler. Bir grup bu gücü elde
yüzden bunlar, bunun iyice farkındalar. Ben daha çok dikkatlerini çeknı.
uygun olmayan bir ortanı.da yeni bir olguyu ve yeni bir hareketi
yaratmaya azıneden grubun sorunı.luluğudur. Bunların sorunı.luluk. ve
bizim tahınin ettiğimizden daha çok ilerlemişlerdir. Şu ana dek bir kaç
ve çok canlı, hareketli ve akıcı bir tarihle birlikte oldukça derin bir
kayboldu ve hak ile batıl biri birine o denli karıştı ki üç dört yüzyıl geçmesine
için söylüyorum. Yoksa sizin böyle soğuk bir tavsiyeye ihtiyacınız yok.
İkinci konu, yine aynı alandadır. Adem'in veraseti konusunda bir çalışma
var. Önce eksik ve 'belirsiz bir fotokopi olarak pek hoşnut edici
olmayan bir biçimde basılan Ade m' in Varisi Hüseyin broşürünü incelemişsinizdir
iyi ve daha açık bir biçimde basılıp yayınlandı ve herkes temin edebilir.
açıklayan yüz altmış, yüz yetmiş alt yazı bulunmaktadır. Çok karmaşık
rica ediyorum. Bu metin, bir metin [texte] olarak değil, sadece bir 'tem',
bir bütünsel görüş ve bir düşünce çizgisi olarak, piyes metni olarak yer
oldukça yeni ve duyarlı bir çalışnı.adır- çok yeni bir denemedir. Umarım,
elde edilirse -ki elbette zor elde edilecektir, fakat ben aynı zamanda
eminim- çok büyük bir başarımız olacaktır ve kesinlikle tiyatro ve sanat
elde etmiş oluruz. Bu, dostların ortaya koydukları bir çabadır ve ben
ya da, Biz bu işin ehli miyiz, değil miyiz diye bakınarnanız gerektiği
bir görevdir. Bir kimse, çağı karşısında taşıdığı bilinç oranında, bu işin
tıpkı bir ibadet ve bir fariza gibi olduğunu bilir. Bir kimse bu işi yapabilirse
Böyle bir iş ve böyle bir değişim olursa, o kişiler için büyük bir hizınet
katılabilirler. Roller çok sade olacaktır. Çünkü çok sayıya ve kişiye ihtiyaç
vardır. Buysa, ilk deneme için oldukça uygun bir ortam ve konumdur.
da yok
dile getirmek istiyordum; siz sadece konunun ana hatlarını not alın.
Bunlar birbiri ardınca gelmez ve kesin olarak mantıksal bir dizi taşımamaktadır.
olarak çeşitli konuları ele almalı, gelecek haftada He gel' e değinerek egzistansiyalizmin
ele alıp çözümlernek için en iyi tarih bilgisi görüşünü ve en iyi düşünsel
gündeme ·gelen çeşitli konuları tanımak için öteki öğretileri, öteki konuları
doruğunda İslan{ a bakmak gerekir, üçyüz yıl, dört yüz yıl, yedi yüz yıl,
gelen, Kur' an, sünnet ve itret adını taşıyan şey olarak İslam' ın dışsal
temel konular olan bu konuları -ki ister istemez İslam tarih felsefesinde
Bugün gündemde olan esas konular, iki temelden iki tür konu biçiminde
küçük fakat en küçük eleştiri izni vermeyen, ilgi duydukları bir öğreti
bilimsel bakundan Fransa' nın en büyük Marx uzn1anı olan Schwartz gibi
Bu, bütün dünyada söz konusu olan bir ıneseledir. Revizyona n1uhalefet
edenler bile revizyonizıni eyleme dökmektedirler. Bu yüzden
eleştiriler getirmekteler.
220 Bugün Marksizm de bir kilise, bir resmi kurum olarak, dinsiz bir keşiş kurumu ve bir ruhani
kurum
olarak resmilik ve egemen güce bağlılık taşımaktadır ve sistemin bir parçasıdır. ideoloji komitesi,
'oryantasyon',
'kominform', 'komintern' gibi komiteleri vardır. Bunlar, bu düşünür ve alim güruhu, özetle bu
Tanrısız resmi dinin mabedieri ve keşişleridir. Bunların düşüncesi, hükmü ve yargısı, dinlerin
gerileme ve
sapma dönemlerinde -ki ne yazık ki oldukça fazla ve oldukça uzundur- egemen dinlerin çeşitli resmi
gruplarınınki kadar değer taşımaktadır ve öteki dönemlerde para, kudret ve düzenbazlık arasında
bulunan
teslis, günümüzdeki egemen sistemlerde de vardır; adı sosyalizm olsa da. Adlar insanı
aldatmamalıdır.
Ancak metafizik bir felsefe olmalı ki kendine hak verebilsin. Fakat felsefesinin
221 Sadece değinip hızla geçmemin sebebi, birincisi konumun dışında olması, ikincisi de benim
kültürümün
dışında olmasıdır. Sadece değiniyorum ve fiziğe, kimyaya, matematiğe, nisbiyete vs. ilişkin
konuşarak
bilgiçlik taslayanlardan değilim. Bütün bilimlerin dersini verecek kadar da kültürsüz değilim. Bu çok
ince ve çok belirgin alanda bilmem gerekenin yüzde birini bilirsem, Allah'a çok şükrederim. Fakat
bu,
düşünce, felsefe ve bilim dünyasında geçen gerçeklerin aktarılmasıdır; herkes bunları pekala
aktarabilir.
222 Bu konuda daha fazla bilgi için bak. Ali Şeriati, Tarih-i Temeddun, Toplu Eserler 12, c. ll.
223 Determine'yi geçen hafta söyledim, bu 'indetermine'dir.
ve iktisadi sistemle Hintili olan şeye karşı itirazı olınasıdır. Bu, genel
bir şeydir. Bunu, felsefi bir yanı bulunan ve on dokuzuncu yüzyılda bir
grup felsefeci için ortaya atılan özel bir bilimsel teoriye yüklediğimizde,
genel bir ihtiyacı, özel bir konuya yükleyip vakfetmişiz gibi görünür.
Aris to' cu biçimsel nı.antıktan, İslam' a özgü mantığa çok daha yakındır.
224 Belirttiğim gibi, ben kendim diyalektiğe inanırım. Çünkü böyle düşünmekteyim. Elbette bu
görüştür.
ilerici görüş, dini irfan görüşü ve bu doğrultuda İslami görüş olup İslam'
da bunun üzerine daha çok, daha somut ve daha dakik bir dayanış
heın Hegel, henı Marx -onun karşıtı- ve hem de başka bir temele göre
düşünen bir başkası -' diyalektisyenler' denilen eski çağ Atina filozoflan
temeline dayalıdır.
225 Bu tezi onlar ortaya atıyorlar, bizim aydınlarımız da ellerine tutuşturulmuş kağıdı okuyup
tekrarlıyorlar.
226 Dini mantık dediğimde bu, Avrupa'dan gelen ve Aristo mantığı olan mantıktır. Yani Avrupa
hazırlamış,
ardından da bize yutturmuştur. Hem kendini bin yıl bedbaht etmiş, hem bizi. Sonunda o, yeniçağlarda,
Yoksa farkı var ını Evet var. Örneğin biz, soğuğun grafiğini
bahardan başlayıp olduğu gibi yaza dek gider. Pekala. Bu şekilde [tahtadaki
alırsak orası sonbahar, şurası da kış olur. Biziın böyle bir grafiğimiz
kışın ortasında- sıfırın üzerinde iki derecelik bir sıcaklığa tanık olsanız
da genel grafik gene doğrudur. Bizim burada iki grafiğimiz var; Biri
aynı grafik, biri düzenli grafik. Düzenli grafik, geniş düzeyde, sıcaklık
hatta genel grafiğin tersine hareket eder. Neden Büyük grafiği açıklayan,
uzun bir zaınan içerisindeki değişim çizgisinde -ne denli uzunsa o denli
konu çok önemlidir ve artık sizin için açıklamaya gerek yoktur] klasik
Toplum, diyalektik bir olgudur ve iki sınıfı vardır; biri tez, ötekisi
anti-tez. Bir sınıf gelişme halinde, bir sınıf da yok sayılma halindedir.
Eski sınıfın içinde yeni bir sınıf filizlenmekte ve bir cenin gibi gelişmektedir.
Burada toplum tarihsel bir aşamadan, başka bir tarihsel aşamaya taşınmıştır.
227 Bu tür çok yanlış irdeleme ve çözümlemeleri, sorumlu aydınlarımızın son yıllarda işin içindeki
konular
bir katman, ardıllan ile birlikte [Egemen din vardır, resmi felsefe
vardır, resını edebiyat vardır, resmi sanat vardır; tüm bunlar egemen
bir tez [bir sınıf], karşısındaki sınıf olan anti-tezini kendi kucağında
büyü tür.
tehlikesiyle yüz yüze gelir, ölüme daha yaklaşır ve daha ölünıcül duruma
onu yok etmek isteyen sınıf; biri özgürlük arar, biri istibdat. Bu,
civciv olan nutfe gibi. Geliştiği ölçüde yumurta yok ve hiç olur. Oraya
kadar ki yunı.urtadan geriye sadece bir kabuk kalır. Kendi içinde, o küçük
nüfteyi o denli besler ki kendisinden bir 'hiç' kalır; anti-tezi onu yok
eder ve bir darbeyle kabuğu kırar. Sonrası civcivdir. Artık yumurta kesinlilde
yok edilıniştir. İşte burada yeni bir doğum söz konusudur. Yani
boyunca toplumlarda iki sınıf olmuş ve çelişki çeşitli şekillerle var olmuştur.
görıneınizdir. Sanki biz hiç insan değiliz, hiç toplumumuz yok; tarih,
hareket vs. bizimle ilgili değil. Tarih felsefesi dediğinı. zaman yine bunu
gibi, Doğu Asya' da feodalite yoktur. Orada Asya'ya özgü, adını bilınediğiıniz
bir üretim vardır. Kendisi söylüyor, fakat biz diyoruz ki, Hayır,
genelleştiriyoruz.
[iyi bakın ne denli basit ve açık birşey] tarihte hiç hareketi bulunmamış,
yüzyıllarca, hatta bin yıllarca tarihsel, kültürel olarak, toplum
Aslında biz -örneğin- bugün dünyada ya da tarihte var olan bin toplumu
otuz toplumdan fazlasını bulaınayız. Biz, bugün hala ilkel insan şeklinde
yaşıyorlar.
bir toplum, üç bin yıl, iki bin yıl ya da bin yıl önce durduğunu ve
olan bir başka toplum da belki de kırk bin yıl önce durmuş ve
bir daha ilerlemeıniştir. Bu duruş, bir yıl, iki yıl, üç yıl, on yıl, elli yıl ya
tatil edilmiş diyalektik veya felç diyalektik adında bir diyalektiğin varlığını
kabul etmeliyiz. Ne demek yani Böyle şey olur mu Evet. Çünkü toplumda
kölelikle bin yıl, iki bin yıl yaşayabilir ve elhamdülillah Allah, kölelik
için de bir kimse tehlikeli bir kansere yakalanıp da ölümüne birkaç gün
bir adım bile atmaz. Fakat en küçük bir diş ağrısını hissettiğinde harekete
girmelidir.
Kur' an, somut konuları etken olarak ortaya koymuş, hatta yoksulluk
228 Adamın biri şöyle şükrediyordu [bir ara söylemiştim] Elhamdülillah, Allah, Batılıları mutsuz,
bizi de
ki nimetlerinin kıymetini bilsinler!] şu madenlerde, yani taş kömürü madenierinde -kimi zaman maden
yı kılıyor ve bin kişi göçük altında kalıyor- ya da fabrikalarda, çamurun ve pisliğin içinde, zahmet,
sıkıntı ve
zehirlenma tehlikesi içerisinde araba yapmak için, paket yapmak için eşşek gibi çalışıyorlar. Bizse
onun
üstüne kurulup bir korna çalıyor, bir gaza basıyoruz, gidiyoruz. işte bu nimettir. Halka verdiği bu
bilinçle,
bir toplum bin yıl, iki bin yıl, on bin yıl, belki de ölünceye dek durağan kalabilir. Yıllarca ve
asırlarca bizi
sahte dinicebre d uçar ettikleri gibi yine bir tür sahte bilimsel cebre duçar olmayalım. Muaviye, cebri
üretti
ve ardından da herkese, hatta kendi düşmaniarına bile yutturdu. Şimdi de felsefe adıyla, bilim adıyla,
bilimsel ideoloji vb. adıyla yine başka bir cebre duçar olmayalım. irademizi yine diyalektiğe
kaptırmayalım.
işçi sınıfının ambUJjuvaze olması. Fakat bu, beniın düşündüğüm gibi tuzaktır,
hatta sömürü meselesidir. Sömürü de ne den1ek Olayla ne ilgisi
belirleyicisidir.
her biri, kendine özgü bir dönemde, bir toplum tipinde ve özel bir
açıklanabilir
başka konu ise, aslında Batılı sosyalizınin bir burjuvazi sosyalizrni, yani
kendini ınenfaati ve kara günü uğruna feda eden beş paralık bir tüccardır.
sosyalizıni oluşur.
tek bir ilahi dünya görüşüyle, iktisadi bir sosyalizın, ahiald ve insani bir
ele alınıp çözümlenmeli, sahip olduğumuz bakış açısıyla yeni bir biçimde
bu konulara bakılmalıdır. Özellikle bunların kimileri şiddetli bir
biçimde sapkındır. Yani kimi zaman, bugün tıpkı din adıyla sahte bir
biçimde var olup din! toplumu ve din! kitleyi saptıran etkeniere benzeyen
neden olmaktadır. Yani din dışı yolla aydınları, tıpkı din! kitleyi
kötü çözümlerse, bir milletinfaciası olan facia asıl o zaman ortaya çıkar.
Bu, yanlış çıkabilen bir teoriden apayrı bir şeydir, yanlış olmuş tabii bir
yasadan apayrıdır ya da göz boyayıcı laflar ederek iki üç bin yıldır hep
ler bunun bilincinde olmaziarsa onların suçu yoktur] bir başka konu ysa,
sürekli olarak, doğru olan inancını bile gözden geçirmesinin gerekliliğidir.
Bu dersin başlangıcından iki üç dakikalık bölüm, hiçbir kasete kaydedilmemiştir. [Farsça yayıncı]
es kimesi].
öteki bilimlerde, bir yasa ya da zihinsel bir biçim ve bir bilimsel teori,
doğar, konular ölür. Açık toplumun değişken konusu gibi, dünya düzeyinde
ve uluslararası iliŞkilerde, dış koşulları öyle değişir ki iç konular
230 Bu, teknik bir terimdir. Bilimin konusu, bilimin, hakkında konuştuğudur. Örneğin tıbbın konusu
vücuttur
yanınak olınaz. Hatta bir ideoloji, hep değişim, eleştiri ve tashih duru- · ·
ya da ölınekte olan ve ölümü 19. yüzyıl için tahmin edilemez olan meselelerden
1- Onlar, ınalın alını. değerini, zorunlu olarak hep aşağı doğru, inişe
-ki benzer bir nı.al üretir- piyasayı kapnı.ak içinınalı için daha
2- Malın rağbet görınesi, bir yükseliş seyrini dayahr. Buna göre rekabet,
fiyatta bir iniş cebrini, rağbette de bir yükseliş cebrini izler; bunların
iş gücü atıl kalır; Yani işe dönüşebilecek en fazla güç -ister kol gücü,
ister makine gücü, ister beyin gücü olsun- rekabet yüzünden ve malı
rakibinden daha cazip ve ucuz kılmak için işe koyulur. Dolayısıyla sermayedarlıkta
iSl~M BiliM
mallardan öne geçerek yeni piyasalara nüfuz etmek için hem malın
demektir.
FAŞiZM MESElESi
bir olaydan daha büyük bir olaydır. Faşizm, bir ihtilal değildir, örneğin
iki kutup, iki dev ve iki bencil arasında ortaya çıkan tesadüfi bir savaş
uyuşur. Hiçbir şeyle asla uyuşm_az aına vardır, henı_ de öngörülen her
küsur yıl sonra, ansızın bir dalga, bir inkılap [Farsça anlamıyla], şaşırtıcı
232 Bunun neresinin ihtiyacı var açıklanmaya [Öğrenciler Hepsinin açıklanmaya ihtiyacı var.] Dersin
ilgili olan şu cümlede her şeyi topladım. Tıpkı bir [ ... ] [banttan anlaşılmıyor-Yayıncı] gibidir.
Faşizme ait
güçlü olduğu ölçüde -iyi bakın- işçi sınıfı daha sıkışmış, daha bilinçli,
felsefesine olan eğilimin her yerden daha fazla olduğu [aslında tarih
vardığını görüyoruz. Yüz yıl önce Alman proleterya sınıfı o kadar güçlü
güçlü olması gerektiği ve 1860 yılının yüz katı olması gerektiği yüz yıl
ŞERiATi 551
yirıni yıl, otuz yıl soıu·a, içerde devriın tehlikesi vardır [sen de onu besliyorsun].
olsa, onu sadece on gün bile elinde tutup ibadet, riyazet ve ahlakla, özetle
yerine 4 ya da 4,5 tüınen verecek kadar aklı vardır. Fakat kişi düşüp bir
yerlere çarpınca gözü daha iyi bir yere takılır ve işin farkına varır. Farkına
vardığındaysa, kendisinden lokına lokına çalınanların intikaınını alacaktır
233 Klasik sermayedarlığın iki özelliği vardır Olabildiğince çok ve çabuk kar. Yani şimdi bir milyon
tümen
sermaye koyarak zarar da etmek ihtimaliyle karşılığını elli yıl, kırk ya da otuz yıl sonra almaya hazır
değildir. Otuz yıl sonra bir milyon tümenlik sermaye yatırımından yüz milyon tümen kazanmak yerine,
hemen şu anda bu bir milyonu yatırıp yarın bir şey kazanmayı arzular; gelecekteki karlarını da yitirse.
onun için pek önemli değildir [kimi konularda da bunun böyle olduğunu görürüz]. Siyasetçilerle
sermayedarlar
arasındaki fark [kimi zaman da anlaşmazlığa düşerler ve geri kalmış ülkelerin bahtsız aydınları
yanılgıya kapılırlar; örneğin Kennedy ile falan sermayedar arasındaki anlaşmazlık temeller konusunda
hammaddelerini ve piyasasını olabildiğince çekmektir.] şu konudadır Siyasetçi genel bir planı göz
önünde
bulundurmak ister ve falan ülkeyi pazar olarak önündeki yüz yıl boyunca koruyabilmek için, kendisi
on
şirketini orada millileştirmeye ve bu kadar fiili çıkarlarından vazgeçmeye hazırdır. Siyasetçi bu işi
yapmaya
hazırdır. Çünkü otuz yıllık muhasebede, bunun yüz yıl boyunca Amerika için varlığını koruyacak
fakat daha az bir kar getirecek bir pazar olduğunu görür. Fakat şu anda orada şirketi bulunan
sermayedarın,
yüz yıl sonrasıyla, yirmi yıl sonrasıyla, otuz yıl sonrasıyla işi yoktur. Şu anda, Walt Street'teki
payının iki katına çıkmasını istemektedir. Ne pahasına olursa olsun bu işi yapmaktadır Hatta
darbelere,
hatta bozukluklara, hatta facialara bile neden olsa, on yıl sonra ya da beş yıl sonra bütün çıkarlarını
biz alacağımızı alıp gitmiş oluruz. Fakat sermayedarla siyasetçi arasındaki hesap ve görüş ihtilafı,
prensip konusunda değil, sermayedarlıkla ilgilidir. Öyle ki aydınlar şöyle zannederler Aydınlardan
çoklarının
evlerine gittiğimde, örneğin Kennedy tabaklarının olduğunu gördüm. Garip bir durum. Hangi birinin
tehlikesinin geri kalmış ülkeler için daha çok olduğunu bilmez. Kendi buluşu ve düşüncesiyle bir
ülkeyi
yüz yıl üçüncü dünyada tutmak isteyen o akıllı mı, yoksa kazana düzecek kadar korkunç olan
boynuzsuz
ve kuyruksuz gulyabani mi
234 Bu şimdi de olduğu gibi, sermayedarlığın cebri kanunuydu. Fakat henüz bilimsel duruma
gelmemiş
Birkaç fabrikası ve ınülkü bulunan bir bey vardı. Dinin üzerine min-,
Onlarda dinsizlik çok artmış. Kesinlikle halkın malını halkın malı olardk
bilmiyorlar. Eskiden bizim arnelemiz vardı, karnı açtı. Falan şeyi ambardan
alıp gel, diyorduk. Orada bir ekmek parçası vardı ve onu yemes~rne
harama batar, derdi. Nesilden nesile haram yemezdi. Fakat şimdi oıun
gözünü eğriltirsen, yemeğe başlar. Dinsiz oldular! Bu yüzden, dinini gerekli
senden daha yukarda olanlar için bir basamak değildir. Aslında artık kılıcının
uyandırıcı bir rol taşımaktadır .Şimdi bir kimse, din kılığında ya da din
adına ve dini tebliğ etınek adına, yirmi yıl önce yaygın olan ve her yerde
kalır, bir kaç tane de sinek. Hiç kimse de halkın yük oluşunu telafi edemez;
aracı kılan236 [bütünüyle onu olumsuzlayıcı bir rol içinde] kimseler bile
235 Bu artık gerçekten çok korkunç. Kabul eden kimse 'mehdQrü'd-dem' [kanı helal olan]dir. Ağır
işkence
edilmesi gereken biri varsa bu kişidir ki din tarafından, Allah tarafından ve bütün imamlarla şehitler
237 Bakınız, bugün dinin ne tür bir rolü var. Artık, lise iki öğrencisinin bir fizik, kimya kitabı
okuyunca,
oksijeni, atomu, yerküreyi öğrenince başından uçup giden o dinin zamanı geçmiştir. Bugün, hala din
metaının peşinde gezen klasik insanın tanımadığı bir din vardır. Bugün din satan yoktur. Kimileri olsa
da o kadar reziller ki herkes onları tanır ve kimse sözlerine inanmaz. Hatta çocuğunu bile kandıramaz.
· Hatta karısını, komşusunu, yüz yıllık müridini bile artık kandıramaz. Artık onların aralarında bir tek
Sayın Ömer Uzgan'ın yazdığı Le Meilleur Combat adlı kitabı alıp bakın
·Bu kişi, Afrika Marksizın'inin en büyük simasıdır [0, Bin Bella hükümetinde,
Afrika' da bu gibi kişilerin sayısı üçü dördü geçmez [şimdiyse artık durum
değişmiş, başka tipler de yetişmiştir ]; Bunlardan biri Ömer
Uzgan' dı, biri Hanri Alg, biri de Beşir Ali. O zaman ikisi dönerler; Beşir
haysiyetli insan bile yoktur. Grupların kimlerden oluştukları bellidir. Bugün bu okullardaki talebenin
rolü,
üniversitelerdeki öğrencininkinden daha ileridir. Fakat bizim onlarla temasımız yok. Teması ortadan
kaldırmalarının nedeninin ne olduğu bellidir. Okumuş genç nesil bir yana, halk bir yana gitsin diye.
Bu
yüzden, talebenin öğrenciden, öğrencinin de talebeden haberi yoktur. Oysa bunların sadece adları
değişiktir. Yani birinin adı Farsça, birinin adı Arapçadır. Yoksa ne farkları var Fakat birbirlerini iki
kavim
gibi ayrı hissediyorlar; sanki aralarında hiç ilişki yokmuş gibi. Ne kadar da başarılı oldular!
Gidip bakınız, bu talebe nasıl düşünüyor, meselleri nasıl irdeliyor, dini nasıl çözümlüyor, ne tür
güçleri
korkutmuştur, bunları kendi köleleri olarak gören ve sahip oldukları her programı uygulayan gruplar,
nasıl olmuş da bunların elden gitmekte olduklarını hissetmişlerdir Hissetmişlerdir ki yarın köylerde,
şehirlerde, aydınların ve halkın arasında, bugün yirmi, otuz ya da kırk tümenle yaşayan bu gençlerin
ağzından tebliğ edilen ve edilecek olan bu din, artık o tezgahların ve dükkaniarın işine gelmeyecek
bir
din olacaktır. Bu hissedildiği için resmi program uygulamaya konulur Buradan pılını pırtısını toplayıp
Meşhed'e gitsinler; sadece talebeleri aydınlatmak için! Onların okudukları görülen bazı kitaplar
tehlikedir.
Talebeler arasında kitap görülmek neden tehlikedir Peki, kitabı ne zaman okumalı Neden bu
kadar korku Çünkü halk dinsizleşmekte! Bunlar, halkı dine çekmeliler ki açken kendi ekmeğini
gördüğü
halde din yüzünden yemesin. O zaman bu, Ye efendi, vaciptir. diyen bir talebeyle uyuşur mu
Yavaş yavaş böyle olur En-nas musailatOn ala emvalihim ve Enfusihim [insanlar, kendi maliarına ve
nefislerine sahiptirler.] O eski dinin tek bu esası vardı; tevhid, nübüvvet ve mead, ikincil şeylerdi.
Sen
konuşunca, diyorlardı ki, En-nas musallatun ala emvalihim ve Enfusihim. Şu anlamda ki 'insanlar' işte
bu para babaları demekti. Biz 'insanlar' [nas] değiliz. Biz, o 'Efgani nasları'yız. 'En-nas', yani sadece
feodaller, sadece sermayedarlar ya da eski dini çekip çeviren muhterem hacılar demek. Fakat şimdi,
bu
ilişki bütünüyle kesildi, yön değişti. Meseleler, sadece iran'da değil, bütün dünya yüzünde değişti.
Biz
hala geriyiz.
238 'Le Meilleur Combat', Ömer Uzgan'ın eseridir ve elbette Fransızca olarak yazılmıştır. Çevirisi
yapılırsa
çok iyi olacaktır.[] 'Le Meilleur Combat' en iyi savaş ve en iyi Ci had demektir. Bl1. Peygamber'in
hadisinin başından alınmıştır Efdalui-Cihad, kelime tu hakkinde imami cair. [En efdal Cihad, zalim
emir
Ali ise son zamanlara dek kalmış ve kötü bir duruma düşmüştür. Sonra
kanun, yani Cezayir ülkesinde -bir İslam ülkesi alınası nedeniyle- alkollü
Parti [sadece Beşir Ali vardı, doğru dürüst başka adamı yoktu.] bunun
çok iyi bir kanun olduğunu onaylayan bir bildiri hazırladı. O, artık onların
Bunların [Uzgan ve Alg] her ikisi geldiler. Zindanda Hanri Alg' e yapılan
Ardından Bin Bella'yı davet ettiler. Gitti, gördü, d_edi; Biz kendimiz
bundan daha iyisini yapacağız, .bu doğru değil, bu güzel değil. Kabul
Onca yıldır Afrika' da tanınmış bir yazar ve Marksist' tim. Fakat şiındi
hiç bir şeye inannı.ıyorum. Çünkü bazen geceleri, gece yanları, kadınların
ım ŞERiATI 555
iyi şeylerin [kötü şeylerin demiyorum] alınası için çok çabaladılar; Sen
iyi işi yapmak isterse yap. Fark etn1ez. Bir hakkı ortadan kaldırmak için
hep batılı kullanınazlar, hatta çoğu zaman hakkı da kullanırlar [işte burada
'' Falancanın dua kitabı ve falan Mefatih dediğiın zan1an, İslam' daki
duaya neden saldırdın diye yaygara kopar. Oysa ben duaya saldırınadıın.
ne işim var Ben, bu neden başka birşeyin yerine geçti, diye saldırdım.
Bunlar, bu kitabı kaldırıp yerine mümkün olan her şeyi koyınak içindir.
Senin tipinle ilgilidir, bayım! Sen sadece bu kitabı oku. Birinin mukaddes
bir kişi olduğunu görünce ona dua kitabı verir. Genç birini görünce
ona da başka bir şey verir ve başını başka bir yere bağlar. Herşey vardır.
[evrensel bir prograın SÖZ konusudur]. Hatta büyük bir alim olduğu
halde herifin Kur' an' a bakmaya ihtiyacı yoktu. Fıkıh kitaplarında yer
alan bir kaç fıkhi vs. ayete ihtiyacı vardı. Başkaca hiç ihtiyacı yoktu. Kişi,
yoktur. Bu yüzden Kur' an' a dönüş, Kur' an' ları yeniden mescide getirip
Siz itiraz edin de benim gibi küstah ve terbiyesiz bir adam itiraz
var, ne kadar töhmet var; nice etkisi oluyor bunun. Bu yüzden insanın
burasına geliyor.
Uygun olmaz; bu kitabın yazarı, oldukça ... bir adamdır. Bu nasıl bir
de bilimsel, teorik vs. bir tartışma da değil. Hatta ilahi velayetinin bulunduğuna
Şimdi iınam olunca -sen ki onun alem üzerinde ve alemin yaratılışı üzerinde
ve cinayete karşı savaşan Şiiler arasında İınam'ı tahrip etmek için böyle
demiyorum [Halk bir hiç. İşin içinde halk yok ki] ya da Adalet
değer bile vermediğİn bir kimsenin, inancı yolunda ölümü nasıl özgür-
ce, nasıl yüce bir biçimde, ne denli sabır ve görkemle karşıladığını görüyorsun.
tebliğ etmek istiyorsun. Ben neyse de, sen nasıl okuyarsun bunu ve
Tıpkı tanrılar gibi. Bir Zeus ortada yer almaktadır; geri kalanlaı
ki; Benim imaınıın, Sünni halifeye bu derıli yağcılık yapıp dua ediyor,
Sıradan bir uşak, şu eşek kiralayıcılarından biri, şöyle der [çok ilginç];
Hükümet görevlilerinden biri olan falanca gelip eşeğe bindi ya
borcunu verir. Der ki Hayır, biliyoruın. Sen ondan çek, senet alınadın
öyle ki en pis insan varlığı bile ondan tiksinir. Buna nasıl katlanılır Bilmiyoruın,
ismetinden daha yüce bir maslahat var mıdır Sen, iınan1ın n1asumluğunu
Sana göre isınet nedir İşte burada insan, olayın bizim sandığımızdan ve
hissettiğimizden çok daha ciddi, çok daha güçlü ve çok daha hassas olduğunu
Olınaz. Kimseden böyle birşey beklenemez. Artık yarın hiçbir vaiz, hiçbir
içinde olduğunu belirler. Bugün bu, herkes için açıktır. Talebeden tutun
Alevi ve Teşeyyu-i Safevi' [Ali Şiası, Safevi Şiası] kitabını gözden geçirmek
orada olsun. Fakat sonunda yer meseledir. Yerde durum nasıl İmam Hü-
Bak. Ali Şiası Safevi Şiası, çev. Feyzullah Artinli, Yöneliş Yay. Ali Şeriati, istanbul 1990; 2. Baskı,
Ekin
seyin' den sonraki bütün iınamlar besleme olmuşlardır. Çünkü İmam Hüseyin'
den öneeye dek birşey yapmak mümkün değil. Bir başka türlü yapmalı
aldı demek olmaz. Bu tür şeylerden söz edilemez. Ücretin takiyyesi olmaz
vermiş; ona birşey yapmak olmaz. Peki, başka bir iş yaparız. Ne Olayın
aslını çarpıtırız; Deriz ki, İmam Hüseyin'in şehadet olayı Allah'la kendisi
arasında özel bir olaydı. Birlikte şart koşmuşlardı, susuz olarak Allah
Yani kıyanı.ette, kendisini üınmete şefaat için feda eden Hz. Mesih gibi.
Şunu itiraf etmeliyim ki yitirecek hiçbir şeyi olmayan ben, Neden maslahata
diye nasihat edilen ben, alabilecekleri hiçbir şeyim olmayan ben, ne iş,
diliyorum.
239 Hep duyarım, Henüz erken. Meşhed'de bir dükkan var. Dükkanda bir levha asılı. Üzerinde şöyle
yazar Bugün peşin, yarın veresiye. Ne zaman gitsen aynı şey yazıyor. Üç bin yıl da geçse henüz
erken. Pekala. Vaktini belirle de biz de o zamana dek sabredelim. Belirlemiyorsun ki. Her gün
aydınların
gücüm yettiği yere dek hep nasihatlerini kabul etmeme rağmen söylemek gerektiği halde söylemeyip
hepsini maslahata kurban ettiğim sözler yüzünden kendime sitem ediyorum, gerçekten görevim bu
muydu diye.
240 Elhamdülillah rahat oldum. Bunun kaygısını çekiyor idiysem de, Allah çok güzel, doğru ve
şerefiice
vesilelerle bunu tasfiye etti; rahatın kökü kazındı ve şimdi hiçbir şeyim yok. Şimdi, elden çıkarmak
için en
iyi hayatım hazır.
Şiındi, daha önce birkaç kez değindiğim fakat ele alrrıadığıın teınel
Bir biliın adaını, bir tarihçi ya da bir tarih felsefecisi, tarihin değişiın
bir yana ittiğini, içerden bir devrün biçiminde egemen sistenı.i parçaladığını
varır.
241 Sadece teorikmeseleve bilimsel ve ideolojik bir kuram olmayıp tam olarak özsel, fiili ve
özellikle de
üçüncü dünyanın -ki biz bu dünyanın içindeyiz- alınyazısıyla ilgili bir mesele olması bakımından
dakik
242 Schwartz'ın kullandığı kavram, 'Le capitalisme se rationalise'dir; yani sermayedarlık akıllanır,
akleder duruma gelir, aklı başına gelir. Neden Çünkü yazarlardan birinin deyişiyle Marksizm,
proletarya
sınıfının sınıfsal uyanışına ve bilinçlenişine yardım ettiği ölçüde, dolayi ı olarak sermayedar sınıfının
luınsal bilinç, işçi sınıfının sınıfsal bilinci ve işçi sınıfının öncü gücünün,
karşı sınıfa karşı verilen savaşımda işçi sımfının önderlik nı.erkezi olan
parti adıyla harekete geçmesi, bir etken ve bir neden olarak tarihin diyalektik
aynı esasa göre egenı..en ve sömürücü sınıf [yani bu son sistemdeki sernı.
Dolayısıyla, bir kiınse birini, Olayların gidişi şöyle şöyle senin lehine.
iırılı.a eder. Çünkü fazla üretinı. arzı artıracak ve fiyatları o kadar düşürecektir
ŞERiATI 565
okusa, sizde apayrı bir duygu ve çok olağan dışı bir heyecan oluşur.
Burada eklenen nedir Eklenen niceliktir. Yani oturup aynı şiiri aynı
niteliğiyle243 oturup okuyan iki üç kişi yerine bir topluluk oturup okunan
bir şiir, beş bin, iki bin ya da on bin kişi aracılığıyla okunduğu zamanki
omuz omuza ve el ele çalışmaktadırlar. Beş bin ınetı·elik, altı bin ınetrelik
bir alanda .kinı.i zaınan bin ila iki bin işçi çalışmaktadır. Onların evleri
sanayi sistenı.inde işçi -genel anlamda işçi; yani çalışan kimse, sömürülmüş
işçinin niceliği yükselir. İşçi sınıfının artınaya yüz tutması, daha kalabalık
244 Bu, fizikte de vardır. Örneğin suda ısının niceliğini artırırız. Beş derece oları bir suyun, bir, iki,
üç,
dört, yetmiş, seksen, doksan, doksan sekiz, doksan dokuz derece ısıdaki bir sudan farkı yoktur.
Niceliği
yüz dereceye kadar çıkaralım. Isının niceliği, suyu başka bir niteliğe dönüştürür. Yani suyu buhar
haline
getirir. Bu niteliğin dönüşümüdür. Etkeni ise niceliğin özel bir noktaya varmasıdır.
245 Bunun bilimsel terimi 'densite'dir.
nicel bir artıştır. Tıpkı suyun ısı derecesinin artması örneğinde olduğu
da sözün bin, iki bin ya da beş bin kişiye yansımasınaneden olur. Bunlar,
etkenlerdir.
hiçbir haber yok. Hatta genelde proleter sınıfının Fransa' da bazı mahallelerde
İşçi sınıfı için seçimlerde tam anlamıyla belirgin olan siyasi tablo adlı
andığı Avrupa' daki mahkum, mahrunı. ve proleter sınıf sağa doğru yönelmektedir.
yaşantısı, ortak nıahallesi, ortak iş yeri, ortak sineması, ortak plajı vs.
vardı.
evden daha uzak olnıasına, işçi için tek bir toplu konut yerine, dağınık
ortasında ova, çöl ya da boş alanlar, parklar ve atıl topraklar yer alıyor.
başka ınahalle, sonra bir tane daha. Yani oldukça geniş bir alanda, birbiriyle
bağlantıları yoktur; olsa olsa bazen teyze oğlu, aınca veya teyze kızını
gönneye gider hepsi bu. Yoksa karşılıklı doğal iletişim oluşınaz. Böylelikle
hareket etınektedir. Yoksa biz, bin ya da iki bin yıl, kavnıiyet ve bozulmuş
uyuşturucu din gibi çeşitli vesilelerle tezi ve antitezi birlikte öyle
güzel ve hoş geçinen ve barış içinde yaşayıp giden fakat hiçbir şekilde
246 Özbilinç meselesi, zihinsel bir meseledir; dış etkeni somut bir etken, istismar edilmek ve mahrum
özbilince yaklaşırım. Bu, doğal bir durumdur. Peki, şimdi beniın mahrumiyet
doğal refah; yani kendisi gibi sıradan bir insan, müreffeh ve orta halli bir
Te zat
Her alanda -ister gıda ve giyim gibi gerçek tüketimlerde, ister halı, otomobil
oluşturur.
Yani Yani bir sınıf başka bir sınıfın bir nı.ilyon katına da sahip
247 Arkadaşlardan biri -şu anda buradalar- anlatıyordu Birisi, yoksulluk, huzursuzluk, borç,
mahrumiyet
ve benzeri şeylerden söz ediyormuş ve kendini bütünüyle kaybedip diyormuş, bu nasıl durumdur;
durumumuz
günden güne daha kötü oluyor Ardından da kendini şu şekilde sakinleştiriyormuş Yine de
şükretmeli. Arkadaş sormuş, ne için Cevap vermiş, ya bu yaz sıcağında, Tahran'ın şu bunaltıcı
havasında
şimdi böyle bir hastalığım ız yok. Ya Rabbi şükür, artık vaziyetimiz iyidir.
tanır ve anlar. Çünkü kapalı bir çevrede dört kelin1e bilen biri, kendisini
hissetmez. Fakat daha üst bir düzeye varıp başkalannın nereye dek düşündüklerini
anlar.
fakat bu bir tür sermayedarlık aklıdır ve dinle ilgili değildir; dinle, ahlak
bir odada ya da bir bölmede dört tün1enden fazla etineyen bir n1asanın
ardında oturduğunu, öyle olunca da bir tas yoğurtla ekınek yediğini ve,
Hayatın bir kıymeti yok ağa!! dediğini görüyoruz. Neden Çünkü Hacı
Yoksa klasik bir esnaf hacının evi, başkalarının evinden pek farklı değildir.
arasında fazla tezat yoktur. Ancak evin içine girdiğinde neyin nasıl olduğu
iSLAM BiLiM
ğünde, sofra yayıldığında, bitişik evle arasında oldukça fark bulunduğu
için harcar. Evin içiyse kireçle badana edilmiştir. Fakat evin dışında
başkaları için yapar bu işi. Kendisiyse bunu hiç görnı_ez ve bunun onun
tuğla ya da taş olması bir sınıfsal ruh halidir. Genellikle eskiden evlerin
kapıları birbirine benzermiş. Fakat şimdi herkes bilerek evinin kapısını '
nı_odelini taın olarak seçkin olarak bir şekilde seçer. Seçkin giyecekler
peşindedir, seçkin olmak belirgin olmaktır; bunun başka bir tarz olduğu,
tezat ve ihtilaftan daha fazla olarak ihtilafı dışarda göstennek isteı Dolayısıyla
etkeni dir.
ŞERiATi 511
luınsal etiketleri, bir tür sert kayıtlar taşır ve bunların toplamı, bu kesimi
satmaktadır.
Sınıfsal tezadı sergileme ve kendini gösterme psikolojisi, rnahrum
başladı- neden olmuştur. Geçmişte -yüz, iki yüz yıl önce- birkaç serınayedar
daha az, fakat göstergesi daha fazladır. Bu bay, ınaaşı iki yüz, üç yüz
der]. Evinin güneş gören, sağlıklı olan, büyük olan, iyi olan yerini bütün
yılda bir iki kere kapısı açılır, fakat kendisi, karısı ve çocuğu, evin en
öder [daha iyi bir otoınobile kurulur da ekmekle süzıne yoğurda taliın
olur. Yani o, kendisinin hala sahip olmadığı şeylere onların sahip olduldannı
sürekli kendi gözüyle görür. Dolayısıyla her gün akşama dek
11 senin yok, senin yok, senin yok, ll onların var, onların var, onların
der, pekala işçi sınıfına deniz kıyısına [deniz kıyısının bir masrafı
yok ki, git istediğin kadar yüz de iyice suyunu al!] gelebilinesi için imkanlar
günden çok zamaıu olmadığı halde1 Tahran' dan hızla oraya gider, elini
suya değip heınen geri döner. Sadece başkalarına, biz gittik diye göstermek
Paris' te, gidebilmek için on frank, on beş frank, yirmi frank vermesi
Patronu nasıl viski içiyorsa o da bira içer, fark etınez. Dünyanın en iyi
sadece küçük bir kayıt vardır hepsi bu. Onun da pek öneınİ yoktur. Bu
sineına her hafta sadece perşembe günleri bilet fiyatının bir frank olduğunu
var opera da [daha üst derecede opera]. Paris operası, aristokratın, çok
sever.] bu haliyle oraya gider. Örneğin opera biletinin iki frank olduğunu
ona veririz. Nasıl Ona satın alma iınkanı veriyor muyuz Hayır.
Ona satın alına iınkanı verirsek sınıfsal ilişki ortadan kalkar. Sermayedarlığın
bir şartı var. O zaman o ne yapar Eskiden çocuklan bozuk para alırlardı,
yüz üç yüz tümen olunca bir derde yarardı. Kendisinin de bozuk parası
alım gücü veririz. Nasıl Bunlardan birisi 'borç'tur. Hatta bir miktar
artar. Çünkü şimdi daha çok satın alabiln1ektedir. Bu, geri kalmış
aşağıda olsa da fazla fark etınez. Onların daha iyi araçları var, sizin daha
şekilde ona otoınobil, buzdolabı, televizyon, üç, dört, beş kalem -id burjuva
sınıfsal bir güven ve güvence verir; O, çalışma süresi içerisinde belirli bir
zaman İstirahat etme hakkına sahip olur, en1ekli olma hakkını kazanır.
beş keseriz, yüzde iki ona harcarız. Sonra karısını ve çocuğunu hayat sigortası
Karısının doğum yapması karşılığında ona iki yüz elli tüınen ücret
veririz. Bunlar ona çevrilen niınetlerdir.
onu küçültürdü. Tam·ı seni böyle yarattı, çok şefkatli Hz. Mesih
böyle istedi ve sen böyle olmalısın. Din, Allah tarafından derdi ki sen
bir insan olurdu. Maneviyat, din, ahlak ya da başka her şey adına onu
yüz yılın sınıf savaşımları, materyalizme dayanır. Çünkü din para babalarının
249 Bazen hiç bir şeyinin olmadığı, hatta çalışma ve yeme içme imkanının da bulunmadığı on
dokuzuncu
birşeyi de yoktur. Marx der ki; Devrimci olan işçi sınıfıdır, çünkü
çıkarma kaygısıyla riske girmekten kaçınır. İşçi 'sahip' olunca artık muhafazakarlaşır.
sınıftır, aynı devrimci proleter sınıftır. Fakat geçen yıl sekiz saat
çalışırken bu yıl yedi saat çalıştığını görür, sınıfsal savaşım verir, grev
yapar. O, çalışma saatini yarım saat azaltabilir, maaşım artırabilir. Durumu
bir iki saat de grev yapsın, diye sendikalizn1i bir teneffüs yolu olarak
ona verir. Çünkü sonunda işçi liderleriyle bir araya gelirler ve sorun
çözülürıso.
250 Ben filan beye itiraz etmiştim Nasıl oluyor da siz falan litapta imam Musa Kazım'ın ağzından -ki
her halükarda Şia imamıdır ve onca devrimci sözler etmektedir- onun halifenin huzuruna giderek ona
yalvarıp kendisini kucaklayıp kendine bastırmasını rica ettiğini ve bu yolla halitede muhabbet ve
yakınlık
duygusu doğar da kendisini bağışlar, halifenin öfkesi ve huzursuzluğu ortadan kalkar ve kendisine
karşı şefkatli davranır diye umduğunu aktarıyo~sunuz Acaba bu Şia imamı mı Bu, senin yarattığın bir
imam. Bu Safevi imamıdır. Şia imamı şöyle diyen imamdır Bir nefes bile olsa, size olan borcunu
ödemesi
için bir zalimin hayatta kalmasını arzularsanız, bu zulüm nizamına yardım etmiş olursunuz. Bu,
nasıl. bir imamdır Ben, başlangıçta o beyin, Kesinlikle bu rivayet uydurmadır. ya da Böyle bir şey
kesinlikle yoktur, yalandır. veya Bu rivayeti o kitaba ben ekledim. yahut Rivayet zayıftır. diyeceğini
sanıyordum. Fakat benim, Neden o rivayete sarıldın itirazıma, bir minberde şöyle demişlerdi Hayır
efendi! Bu rivayetti. Fakat sen söylerken onu kötü gösteriyorsun. Bazılarının laf getirip götürmeleri
sonucu
Halife Harun Reşid ile imam arasında ihtilaf, kırgınlık ve yanlış anlama meydana gelmişti. Sonra
imam, halifenin yanına gittiler ve Peygamber'in bu rivayetiyle, kendisinin akraba olduğunu
hatırlattılar ve
bunlar birbirleriyle musafaha edip kucaklaştılar. Böylece onların ihtilafları ve yanlış anlamaları,
elhamdülillah
ortadan kalktı. Dedim, pekala. Ya Rabbi şükür, yine de Ya Rabbi şükür. imarnet ve hilafet ihtilafı,
onca kanlara, onca sıkıntılara, onca işkencelere, imamların, Peygamber sülalesinin, Şia şehitlerinin
onca
mücadelelerine rağmen, halifenin habercisinin yüzünden bir problem ve yanlış anlama olmuş da
Allah'a
şükür şimdi giderilmiş. O zaman, ben standartiaşmış Şiayım, o değil, diye beni suçlamaktadır. Eğer
Şiilik
senin dediğinse Ali'den birnebze koku almış olan herkesin görevi, bu düşünce tarzıyla savaşmaktır.
içerisinde daha iyi bir duruına gelen işçi, mevcut duruınu korumak yoluyla
Yani yüzde yirmi yerine yüzde on beşe razıdır. Burada, devrimi yok
etınek için işçinin lehine ya da işçi çıkarlarının lehine yüzde beşi feda
ve bu ihtimali yirmi yıl, otuz yıl, yüz yıl geriye atabilmek için
251 Sermayedarlık, ideolojiyi yok etmek için sendikalizmi, ideolojik hizipleşmeyi yok etmek için de
sendika
haklarını ortaya atmıştır. Böylece onun çıkarlarını toplum ve katman düzeyinde değil bir sınıf
düzeyinde
ve sermayedarla olan ilişkileri düzeyinde halletmiştir. işçi, sermayedardan bu hakları zorla alsa
fark etmez. Ancak sendikalizm sermayedarlığı tehlikeye sokmaz, sadece filan sermayedarı ya da filan
proleter sınıfın hakkına karşı son derece hassas olan, iktisadi sömürü
beklenilmez.
en feci, cani ve düşmanca şekli Latin Amerika, Afrika ve Asya için söz
gelince böyle bir dönemde Batı' daki bütün gruplardan daha ileride
hatta savaşan kimseler, nasıl olur da ınilletler arasında söz konusu olan
böyle bir çelişki karşısında, korkunç sömürü çelişkisi -tıpkı kurt ile koyun
·ler
252 Mesel.eleri her zaman her yanıyla ve geniş bir bakış açısıyla ele almak gerekir. Meseleyi ortaya
253 Hatta sermayedar fabrikasını filan yerde çalıştırmak için halkın sıradan hayatını ve tarımını
tamamen
ya da kısmen yok etmekte, ormanları ve doğal kaynakları ortadan kaldırmakta, resmen katliam
254 Normalde üçyüz kişilik kapasitesi olan bir gemiye bin kişi dolduruyorlardı. Köleleri Amerika'ya
indirince
normalde bin kişiden geriye 650-700 kişi kalıyordu. Bin kişiden üç yüzü yolda ölüyordu. Böylelikle
hangi sennayedir Milli olması gereken nedir Esasen kimin malı İşçi
sınıfına veriyor ve onun için burjuvaca bir hayat temin ediyor. Devriınİn
aktadır.
yirmi otuz yıl içerisinde geri kalınış ülkelerden Avrupa'ya giden hanı.ınaddelerin
fiyatları bazen yüzde üçyüz, yüzde dört yüz, yüzde beş yüz ila yüzde
255 Yünü biz veriyoruz, o da bize pantolon ve gömlek üretiyor. Allah'a ş ük ür bizi medenileşti riyor.
göre, otuz yıl öncesinden daha düşük hale gelıniş, bazen yarı yarıya
256 Bunlar şöyle diyorlar Avrupa'da devrimin ortadan kalkması ya da ertelenmesi, sermayedarın
toplumu
tanır hale gelmesinden, bilinçlenmesinden, aklının başına gelmesinden ve karının bir kısmını işçi
sınıfına vererek işçi için bir tüketim hayatı oluşturması gerektiğini, onlarda tüketim esasını
geliştirmek
gerektiğini, işçiyi 'amburjuvaze' ve sonuçta muhafazakar kılmak gerektiğini, hasılı devrim ve sınıfsal
olarak kaleıne aldığıın Bir Önünde Sonsuz Sıfatlar adlı kitapta belirttiğim
var.
Onların bizden haberleri yok ve düşman hep bizlerle onlar arasına yerleşıniş
257 Bizden kasıt Müslüman ve Ali Şiası olan aydın lesimdir. Şiilik tarihi, Ali mektebi ve aynı
şekilde
Fatma'nın evi, böyle zuimet ve cehalet günlerinde, bilinçli aşıklarının omuzlarına bir yükümlülük ve
sorumluluk yüklemiştir.
gençlere yönelik iki haftalık program başlıyor. İyi bir başlangıç olması
için, ramazan bayramını çalışmaya başlangıç olarak düşündük. Bayram
Bilinçli olan, şuur taşıyan ve böyle bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu hisseden
Bu yolda, başlangıç için hiçbir gücümüz -ne maddi ne. insani- yok.
için fikri, duygusal, itikadi ve imani bir gıda hazırlayın. Her halükarda
bir şeyler yapıp bir adım atsın. Umulur ki büyük bir merkez oluşur ve
düşünen çeşitli gruplar, çocuk için sağlıklı kitaplardan oluşan bir liste
bir kitabın seçilmesi oldukça zor bir iştir. Her halükarda onlardan son
listeyi alıp kitabını satın alacak, böylece çocuk kütüphanesinin ilk taşını
Fakat bizim [cepleri boş olan kimseler] bu yolda öncü olmamız için [her
zaman biz başlamalıyız; esas işi halk yapacaktır ama başlatan entelektüeldir]
bir ya da iki veya üç -ne kadar olursa- adet çocuk kitabını kendiniz seçerek
ne pahasına olursa olsun, ölüm de olsa, bir adım bile geri atmayacaklardır.
benim gibi başka bireylerle sınırlı değildir. Bilakis bir cereyan, bir gerçek
yeni bir fikir, yeni bir ruh ve yeni bir hareket oluşur; Doğuş! Toplum da
gebe kalır, döl tutar, gebelik ve zorluk yıllarına, doğum sancısına, doğuma
duvara ve bu binaya özgü olduğunu sanırlar. Bu, çok yanlış bir değerAli
ŞERiATI 507
her evin, her gönlün bir Hüseyniye ve bir İrşad olacağını kesinlikle
ınüjdeler. Elhaındülillah, bu sınıf artık sınıf alınaktan çıktı. Tek tek sizlerin,
ve artık ben sizden birşeyler öğreniyorum. Oysa size hep ben öğretiyorduın
tavsiye edenler ... Bunlar bisetten on üç yıl sonra, hicretten önce ve kudret
s arına yerine [hava nasıl vs.], onu bunu çekiştirmek, onu bunu suçlamak
alıyorlar dı.
fazla bir süre değil- ve öyle bir zamanda, tarih yazgısını değiştiren büyük
oluşturabildiler.
Kur' an' dan delil getirmekten ve Kur' an' a dayanmaktan pek fazla yararlanmadığıını
bir ya da yüzde on, yirmi otuz veya elli]. Dolayısıyla benim tarafıından
başka türlü olmaz denilebilecek hiçbir görüş yoktur, olamaz da. Bizim
inandığımız ve emin olduğumuz şey, hep daha iyi anlama ve daha doğru
etmektedirler. Görmekteyiz.
inandığım bir ekolü anlatırken eğer Kur' an' daki büyük bir sureden bir
Kur' an' m kendi fikriınİ is bat yolunda kullanılmasıdır. Kur' an hep bu tür
Kur' an, bizim buyruklarımızın -her ne olursa olsun- is batı için alet olmuştur.
her şeyi, her düşündüğünü, her bilgisini bir kenara koyarak önceki görüşlerinden
Söylediğim gibi şöyle bir hadis vardır; Kim Kur' an' ı kendi reyince tefsir
ederse onun yeri ateştir. Bu rey'e akıl dediler. Yani kim Kur'an'ı
aklıyla tefsir ederse. Peki, neyle tefsir edelim Akılsızlıkla mı tefsir edelim
258 Bizim bütün düşüncelerimiz naklidir. Hatta babamızdan, ninemizden ve amcamızdan da olsa
nakli
düşünürüz. Bizim için tek bir Arapça cümle yeterlidir. Bu durumda bu cümle mantık! bir dayanak
olmakta,
delil kabul edilmektedir. Esasen, bizim mantığımızı ve milletimizin mantığını nakli mantık haline
Kur'an'ı inceliyor Şia çıkıyor, Sünni inceliyor Sünni çıkıyor, Nasıbi gidiyor
Nasıbi çıkıyor, Vahhabi gidiyor Vahhabi çıkıyor, Cebri gidiyor
Bunlar reylerdir, rey ile tefsirdir. Öyleyse nasıl olalım Verasetin bize
tecrübeli ve zeki bir zihin olarak, ınantıki ve akll bir bakış açısıyla, güçlü,
Kur' an ayetlerine dayanır. [Bütün bir sure de değil. Bir teoriyi is bat için
bir sureye dayanan ve bütün bir sureyi delil olarak getiren birini gördünüz
ınü Hiç kiınse böyle yapmaz. Hep bir ayet ya da yarım ayet
veya arka arkaya iki ayet aktarılır.] Bir kitaptan ya da herhangi bir kitabın
ve kelimelerinin bağlantısı ilmi olan Kur' an gibi bir kitap söz konusu
olunca ...
bir iştir; tam anlamıyla açık ve kesin bir ınesele söz konusuysa o zaman
başka. Bu bakıından, ben buraya tarih felsefesini sizin için İslami tarih
rivayet varsa, yer yer, tıpkı yüzük kaşı gibi yerleştirip süslemeye ve kutsal
iSLAM BiLiM
bilgileriniz olarak alın. Aklınızı her şeyden özgür kılın. Fakat bunca
eli boş fakat özgür bir akılla, bilinçli bir bakışla ve böyle bir bilimsel
birikiınle fakat taassupsuz olarak ve daha önceden hiç bir inancı heraberinizde
ve onunla yaşayalım.
lazıın- bu günden itibaren öğretim yönetiminde bir satır başı olmak bakımından
ŞERiftTi 591
nızı teınine ve hatta kendi haklarınızı elde etmeye, Allah' ın, Kur' an' ın,
kendi insanı, şer'1, mantık1, tabii ve gerekli haklanndan halkın hakkı için
-çünkü nasıl tehlike içinde olduğunu, nasıl ayaklar altına alındığını görüyorsunuz-
vazgeçmelidirler.
derse giriş yapıp ardından bütün esaslarını anlatarak daha sonra da sonuca
diğer tarih felsefeleri gibi ders olarak anlatmayacağıın. Ancak tarih felsefesi
çıkarırsınız [Lütfen bu ideleri not edin. Çok basit. Bundan başka araştırma
Kur' an' da bulabilınek için öncelikle boş ellerle Kur' an' a yönelmek lazımdır.
gerçek Şiilik, Çağımız Ali'yi Arıyor dçı söylediğim gibi bilim ötesi bir
Aynı şekilde Şiilik, bugün sadece kalıtsal bir sevgi olarak ya da sadece
259 islam-bilim, bizim burada ele alınıp tamamlanmasını isteyip arzuladığımız anlamdadır.
zeyinde söz konusu edilebilir birşey değildir. Ali Şiası, Safevi dönemi
cevap veren bir Şia değildir. Ali Şiası, insanın fikri ve manevi gelişimi,
insanın kavrayışı ve aynı şekilde insanın dertleri, ihtiyaçları ve susuzluğu
oğullarıyla varisierinin seçtikleri yol öyle bir yoldur ki eğer bu yol dünya
Marksizm' den yukarda olan bir Şiiliktir. Kur' an' daki yaratılış felsefesi,
söz konusu olan {nsan sorumluluğu meselesi Heidegger' in, Sartre'ın vs.
halk sever tarzda algılanışı olan bu büyük hakikate -ki adı Şiiliktirzulmetmişizdir.
ulaşmak lazımdır.
iyi olurdu. Fakat ders benim için önemli değildir. Yeni görüşler ve bilgiler
260 Amacım, şu anda şeriatte söz konusu olan irfandır. Dünyada irfana şekil veren Hindistan'dır.
Batı'da
bulunmayan maneviyata, ruha ve manevi tekamüle ihtiyaç duyan maneviyatçı genci dünyada kendine
cezp etmiştir. Gerçi yanılmakta ve kamil anlamda maneviyatın var olduğunu sanmaktadır ama her
halükarda doğunun hep peşinden gittiği bir maneviyat söz konusudur. Bu arı duru, derin ve latif irfan,
insan ruhundan, kainata ve melekOta kanat açan bir kuş yaratır. Mevlana'nın oluşturduğu ve bugün
'Rad
sağlıklı, uyumlu ve canlı bir gövde olarak bu tek parça bırakın da bize
birşey öğretsin.
n1ümkün değil. Sadece şunu belirtrneliyim; Kur' an' ı böyle açıp okursak
ayetlerinin her birinde özel sırlar vardır, bu sırlar zamanla açıklık kazanacaktır,
Kur' an öyle güzel ciltler ve öyle tuhaf tezhipler le bezenmiş ki her cildin
rol etken olarak söz konusu değildir; bu çok ilginçtir. Bunlar tarih tarafından
olmadığı bir şeyle, yani vahiy silahıyla donanmış olan böyle kimseler,
261 Bir ara bir fakültede ders veriyordum. Geldiler dediler ki, siz oldukça bilgili ve muteber bir
şahsiyetsiniz.
Bu kadar bilgili olan birinin ders vermesi yazık değil mi Gidin araştırma yapın. Yakamı tutup dışarı
atmalarıyla bunun arasında ne fark var Bu daha kötü. Zira başkaları bizi dışarı attıklarını anlamazlar.
262 Bundan sonra küçük bir Kur'an temin etmenizi rica ediyorum. Bu Kur'an'ın iki özelliği olmalı
Birincisi
ayetlerinin altında tercümesi olmalı, ikincisi sonunda ayet fihristi olmalı. Genellikle bu Kur'anlar
arasında
-onun için bu bir reklam da olabilir- tecritli, tercüme ve tefsirli [elbette tefsir değil] ve Muhammed
Kazım
Muizzi tarafından 'Keşfüi-Ayat'ı hazırlanan ve Hattat Tahir hattıyla olan Kur'an tercih edilebilir.
Tercümenin
kime ait olduğunu bilemiyorum, kendilerini tanımıyorum. Fakat edebi bakımdan normal
tercümelerden
daha başarılıdır. Keşfüi-Ebyat'ı da oldukça dakik. Bu çalışmayla da herhangi bir Kur'an her zaman
cebimizde olsun ve bir kitap olarak mütalaa edelim de böylece mübarek bir şey olmaktan kurtarıp
kitap
haline getireli m. Onun adı kitaptır ve bize de hitap etmektedir.
iki kelimenin dışında burada başka bir şey tekrarlanmaz. İşte buradan
yola çıkarak, tarih felsefesini Kur' an' ın öğrettiği gibi öğrenmek lazımdır.
mesajdan yüz çeviriyorlar. Oysa mesajın sözünü ettiği şey yakındır. Fakat
hala uyanmadılar.
ve zevk içinde yaşayan bir beyzadenin] yakasına yol ortasında bir anda
Hüsrev gibi bir adamı hakikatİn meddahı haline getiren [artık konuşınal
ve sadece içlerine bir kıvılcım attı, bir kibrit çaktı, bir benzİrt döktü.
zikr'in kendisidir.
263 Senai'nin işi Memduhlarına şiir söylemekten ibaretti. Karşılık olarak bir miktar para alıyqrdu
[yani
Ters yönde hareket ederlerse varılacak yere daha geç varacaklarını sanıı
·lar. Tarih, herkesi Allah'ın belirlediği yere ulaştıracak olan bir trendir.
Şimdi sen bu tren tünelinde trenin gittiği yönün tersine koş istersen.
hareket eder.
her yeni zikri -her zanı.an anlatıla gelen birşey değil yeni bir
şey-, her yeni sözü, her yeni gerçeği, her yeni olguyu ve her yeni daveti
', J o.t '.tt ','_ • ·ll ', ,Illit '_(1~. ~-.' ıJı ~~ 'r, 1 ~ ', ~~ '_'_ ~~~ 1 ~' t' 0 J' f~ ~u
U-.9~ r-u 3 ~ UY '' .Y-4 , l)JI) --' U-L ı.$~ __9y..ıı 3 ~yı=ı .--
nedir diye sorarlar. Bu yeni nı.esaj Hira' dan gelen adanı.ın ınesajıdır.
O, puthaneye çevrilıniş duruındaki Kabe'nin yanında zelil, geri ve
bedbaht bir grup görür. Bu kişilerin şiirler okuyan İranlı ve Ruın hİzınetkarları
264 Başlangıca dikkat edelim. Yazarlık bakımından apayrı bir stili vardır. Ağır ağır giriş yapmak
yerine
[bugün hocaların önce bir giriş yapıp sonra konuya girdikleri gibi] bir anda ani bir atakla konuya
girer.
265 Jean Paul Sartre'ın üçüncü dünya hakkında söylediği gibi Bunların yazıp konuşma hakları yoktu.
Biz buradan söylüyorduk onlar dikte edip yazıyorlardı. Biz sesleniyorduk onlar [Asya, Afrika ve
Latin
Amerika] bizim sesimizi taklit edebilmek için ağızlarını açıyorlardı. Şu Fanon'a ne oluyor da biz
konuşmadan
o konuşmaya başlıyor
getirip, Arap halkını sömürme ve· istismar etme aracı haline getirip
cehalete zevk ve safaya, içip içip sarhoş olmaya dalarak yeni sözü duymadılar.
'_(~~~A ~-.- U ~~ ~
'~
Bir ınesajım, yeni bir zikriın ve orijinal bir zikrim var. diyen bu
kimse sizden farklı biri mi Hayır, onun bu sözünün etkisi altında kalmanız,
Bilakis o büyücü ya da şair veya delidir. O _ancak sizin gibi bir beşer
,i ~.A~ .. , ,, '')ır ~~ 'J'.' '_~ ~- (j.§ ', 1 ,~ '·t' '.'...~. ', ~ını ~ ~ ~.J u-a.J .J ç. c.P Y'' ~ ~.J o u.Jy..ı+l ~
.J ~ u.J-1
Bugün ilahi bi' set karşısında, ilahi faktör karşısında, bu yalnız adam
bir kölenin adını, Ümeyye b. Halef [Bilal Habeşi] adını duyunca övünçten
nereye gittiler Eğer bugün adları lanetle anılıyorsa yine bunlar sayesindedir.
~~1-1· 1~ )l.;..iü~tı tij''~o~ .. ı.-, ı~.A~ .. ıı-·- ·'~1- ~ı J'_!ıı~r.-. ,_ J..9 • _}.19 u.; Y u- ~ v- yı .J ua
.J .J ;. ~ .7'-' ~ c.F.J
söz adına, ınesaj adına, zikr adına söyledikleri saçnıa düşlerdir. Hatta
getirsin.
266 Bu, Allah'ın söz söyleme tarzıdır Ortada tekrar etmeksizin arka arkaya muhataptan başkasına ve
267 Ben aslında 'karye' kelimesini 'medeniyet' diye tercüme ediyorum. 'Beled' ya da 'bilad' kelimesini
ise toplum diye tercüme ediyorum. Belirli bir köyden veya şehirden söz edilen yerler dışında
Kur'an'da
genel anlamda karyeden söz edilen her yerde bir medeniyetten söz edilmektedir, beled ise toplum
anlamındadır.
-. -'.1~- ~ ·-~·.t ·ı
(.)~ ~ (.),
t-. .L.l-iG.. 1Y ~S ~-3 r- GJJI u-. y-;ttt _.ı. U t~. ~' ' ~. ~-3
veya hiç ölmeyecek olan canlılar değildiler. Bilakis tıpkı diğerleri gibi
kılınmalarıydı.
Korku, ümit, tarih, geçmiş bir olayın nakledilınesi, tarihteki bir olaya
dönüş, zamandan söz ediş, bir anda bütün kainata, yaratılışın başlangıcına,
-u. .u.-.·.ı Lı'.J S.. A~. u~r-3 t.J-Uı o'--•1 . ..~1 S A_. .•J•o . ..f.o. (.·) 'ol ~ r( (-3
taşıyan bir millet, bir nesil, bir topluluk yerleştirip eski medeniyetlerin
inşa ettik.
-. u,-.·-~·.-.~- - · o IJr ~ı um..~- -. ~G.. r~ o·~ ... ·' r · ı~ ı....Jı-· w ~ ~ 3l)-'=l.) 3 ~ 3 O U.L .. , ~ . ~
~ _JC .)
Burada birden bire yaratılış felsefesine girer. Zalim olan nice sınıfları,
Tarih felsefesini ve hak ile batıl savaşıyla olan ilişkisini ortaya koyınak
için bir anda yaratılış felsefesini açıklar; Biz, yeri, göğü ve ikisi
~~ ~~~ (ı Q ~ ~3
UU J' ~ Jl
O zaman adalet ve hak terazisini, mizanını kurarız.
Musa ne getirdi Takva sahibi kimseler için Furkan, ziya ve zikr getirdi.
belirgin kılan ınesaj ve sözdür. Bu mesajdan önce hak ile batıl birbirine
iSLAM BiliM
latacağını tıpkı ufuk gibi ortaya koyar. Sonra oralarda şöyle der;
-.. -'w.l 1-•• iı .1;' Lı ·~ı .. tl ı 11 tb ı- ~ y,;.r ~ -~ .J.ı..pı ı....;a.) r..,s-', Y3 ... 3
Ebuzer, hem Kur'an'a sahip olan, hem dine sahip olan, hem Allah'a
ve orada sessizce ölür. Fakat her nesilde yine onun haykırışı yükselir.
ve yalmz öldü. Fakat sonraki nesil, arka arkaya hak davetçileri, hak
çıkarlar. Çünkü hiçbir kan boşuna dökülmez, hiçbir ölüm [eğer hak
yolunda olursa] yokluğa sebep olmaz, hiçbir hafakan [eğer gerçeği söyleyen
bir damlaya dönüşür ve o damlaya bu nesil daha iyi bir İslam-bilim yazabilir.
Esas derse bir giriş olarak öğrenilmesi gereken kısmı çıkarıp asıl derse
mantığına ters düşmektedir. Fakat normal olmayan bir duruın söz konusu
Arz etınek istediğiın konu şu; Dersin aslı İslam-bilimdir. Dinler tarihinden
şekilde ele alınması sağlanınış olur. Yine bilinçli bir aydının kafasında
kendi kafasında ilahi bir ideoloji olarak ele alarak ilmi bir değerlendirıneye
tabi tutabilir.
Eğer dini kesinlikle bir kulluk ve bir inanç olarak -ki her halükarda
Öyle ki bazıları, İslaın'ı bir mekanda başka dinlerin ya da İslaın dışı veya
aydın insan İslaın' ı fikri, ilınl, ilahi ve ınantıld bir öğreti olarak tanımak,
ederek değil- seçmek isterse başka dinleri ve hatta din dışı ve din
iSLAM BiLiM
öğrendiğini düşünebilir. Fakat bunun bir değeri yoktur. Çünkü ben bir
olarak, iyiden iyiye bilen biri olarak kendini düşüncelere dayatınak zorundadır.
genel bir güç kazanır. On dokuzuncu yüzyılda oldukça zayıf bir düşünce
akımı olarak söz konusuydu ya da birkaç filozofa özgü bir ekol biçimindeydi.
geniş ve birkaç boyutlu fikri bir hareket olarak ve yirminci yüzyılın fikri
Aslında arz ettiğim gibi, dersin asıl konusuna, yani İslam tarihi felsefesine
sadece bir filozof değildir. Aynı zamanda yazardır, şairdir, tiyatro yazarıdır,
hareket etkeni olarak gündeme getirebilmiş, onu felsefi bir ekolden bir
bundan uzaktır.
bir mesele yüzünden bir nı.iktar erteledim. Çünkü ben esas olarak heın
öğretiler gibi kuru bir ders havası içerisinde ele almak istemiyorum.
Şeriati bu konuyu asıl derse ek olarak anlattığından bu konu birkaç sayfa sonraya alınmıştır [Yayıncı].
268 Ben, sevgili dostum Emirpur Bey'in yol göstermelerinden, hatırlatmalarından ve eleştirilerinden
hep
istifade ederim. Bir defasında bana diyordu ki Senin konferans, yazı ya da ders şeklinde ele aldığın
çeşitli konularda eksik olan ve doğrudan değinmediğin ve ancak uzaktan ve hızlıca değinip geçtiğin
şey
'mead' konusudur. Oysa islam ideolojisinde mead, sadece konulardan biri olarak değil, tıpkı tevhid
gibi
temel konulardan biri olarak ele alınmalıdır. Aynı şekilde tarih, ahlak, insani değerler felsefesi [hayır
ve
şer], amel ve yaratılışın gayesi, islam-bilim içerisinde ele alınmalıdır. Mead meselesi ele
alınmamıştır. Bu
doğrudur. Benim sohbet, ders ve konferansiarımdaki temel bir eksikliktir. Elbette bir bakımdan, bir
eleştiri
olarak bunu kabul ediyorum. Fakat bu konuyu açıklamak istemeyişimin de bir nedeni vardır. Bu neden
şudur Bizim toplumumuzun fizik ötesi ve hayat ötesi konulara olan şiddetli ilgisi [gerçi bu meseleler
temel
meselelerdir] o denli fazladır ki aslında bu durumda bizim yapmamız gereken işlerden biri
Müslümanın
zihnini hayatın derin meselelerine yöneltmek olmaktadır. Çünkü din adına yapılan bütün tebliğler
ölüm
ötesine gitmiş durumdadır. Bu yüzden kaçınılmaz olarak tepkisel bir şekilde -gerçi eksik ve
eleştirilebilir
bir tepkidir- bizim bütün ilgimiz ve dayanağımız ölüm öncesi islami görüşe ve islami bakışa
yönelmiştir.
Bu yüzden her ikimizin yaptığı da yanlıştır. islam nasıl yaklaşıyorsa biz de öyle yaklaşmak
durumundayız
Aslında ölümle hayat sınırını ve ölüm anın ı bizim anladığımız şekilde bir duvar, esas bir temel ve
ayrı bir
etken olarak ortadan kaldırmalıyız. Çünkü bu varlık çizgisinde oldukça normal bir hal değişimidir.
Meseleleri
bu şekilde ele almalıyız. Tefrite kaçılmış bir şeye gösterilen tepki, kendiliğinden ifrata kaçacaktır.
ifratlı
bir şeye gösterilen tepki de tefritli olacaktır. Esasında insan böyledir. Ancak rnsan hep bilinçli olursa
ya da
kendisini bilinçli kılariarsa bu durumdan kurtulabilir. Ben bu bakımdan çok memnunum. Bu konuyu
burada,
sizin de buna dikkat etmeniz için gündeme getirdim. Yani ölümden öncesine ve 'mead' meselesine
tek yönlü olarak dayanıldığının farkına ben nasıl varmışsam, siz de bu eksikliği hissedin. Bizim bu
dayanışımızın
tek taraflı bir dayan ış olduğunu, ölçülü olmadığını hissedin. Fakat mutlulukla kendilerine, bir iki
gündür bu konuyu düşündüğümü ve bir anda egzistansiyalizm konusu içerisinde, bu alanda benim
gündemirnde
bulunmayan birtakım yeni konulara ulaştığıını arz ettim Biri 'mead' konusu, biri 'velayet' konusu,
biri de 'nübüvvet' konusu. Bu üç konu egzistansiyalizmin derin konuları içerisinde bir başka şekilde,
bugüne dek bizim kafamızda söz konusu olduğunun tersine bir şekilde benim kafamda gündeme
gelmiş,
ancak henüz olgunlaşmamıştır ve benim için henüz sınırları tam anlamıyla belirgin değildir. Fakat bir
kıvılcım
şeklinde benim içimde parlamış olup şimdi bütün varlığım buraya yönelmiş durumdadır. Eğer tam
olarak çözümlenirse ve şimdi yöneldiğim yön doğru olursa, bu fikri çizgimizde çok temel bir iş ve
büyük bir
olay olacaktır. Özellikle benim fikri çizgimde ... Çünkü bu konular bu şekliyle benim için tahmin
edilebilir
değildi. Şu anda söz konusu edilen egzistansiyalizmde varlıkla ilgili konuların bunlarla [mead,
nübüvvet,
velayet konusu, insanın yaratılış felsefesi konusu] bağlantısı bulunan konular olduğunu insan asla
düşünemezdi.
Aslında egzistansiyalizm konusu hümanizmle ilgili [aslında hümanizmdir] ve varoluşsal bir konu
Tanrı tanır aynıdır. İster Tanrı tanır olalım, ister maddeci olalım fark
etmez. Hiç bir varlık kendisi sorumlu değildir, kendisi yazgısını, varlığını
sadece ve sadece insan' delise' dir. Yani tabiat onu, kendi haline bırakmıştır
cenin -bir insan- cenin şeklinden doğduğu andaki şekle kadar insanlık
aşamasında yer alır [zevk aldığı her şeyden hoşlanır, o şeyi iyi kabul
eder ve hayat felsefesine temel alır]. Daha bilinçli bir aşamaya ulaşınca
erme aşamasıdır.
aşaması adını verir. İlkel insanlar, inceleyip tahlil etmeden her eylem ve
hareketi gaybl güçlere nisbet ederler. Sonraki aşamada daha bilinçli bir
insan, tam anlamıyla özdeş, mantıksal ve gerçekçi bir bakış açısı kazanır.
ŞERiATi 609
Bir diğeri de 'delisınan' dır. Bir diğeri ise bilinç ve ihtiyardır; Farsça ya
Esasen tek bir keliınedir. İnsan bunları kendinde barındırır. Bundan sonra
269 Ömrümde ilk kez bir hediye almak istemiştim. Kuzeye gittim. O zaman öğrenciydim. Baktım çok
güzel
ve ucuz hasırlar var. Satın alıp Meşhed'e getirdim. Dediler ki Bunları Meşhed'de dokuyorlar, kuzeyde
dini olsun ister din dışı olsun, ister Katolik olsun, ister Katolik olmasın
var olan çeşitli ·ekollerdeki -dinli, dinsiz, tanrı tanır, tanrı tanımazegzistansiyalizm
önceliklidir.
önce gerçekleşir. Öyleyse ben, insani bir varlık olarak tabiatta önce varlık
kazandım. Ama nasıl Bilinmez. Ne türlü Belli değil. Kötü, iyi, alim,
aceleci, zayıf, güçlü, Tanrı tanır, para sever; bütün bunlar mahiyettir,
niteliktir. Fakat varlık kazanmış olan bende bunların hiçbiri yoktur. Benim
fark etmez], bize varlık verir. Benim zatımı oluşturan, öteki hayvanlardan,
şeyde eşit ve benzeriz. Neyde Varlıkta. Ben varım, bu var, o var. Hepimizin
var olması eşittir. Bu bir mikrofon; punu bir sigara, beni canlı
bir varlık, bunu cansız bir varlık kılan nedir Mahiyet. Fakat bu mikrofonu
insan benini oluşturan kimse -ister tabiat, ister Tanrı- ona önce sadece
kendisi yapar.
bir ot gibi, cansız bir varlık gibi, başka fizyolojik ve biyolojik bir
nesne gibi görür. Yani onlar nasıl yapılmışiarsa biz de yapılmışız; bir
bir olgudur. Öyleki zayıf bir varlıkta bu olgu ortaya çıkar ve ardından,
bilinen bir şey şeklinde, bir konu şeklinde ve cüz' i bir şey şeklinde kendi
olan bir fenoınen nasıl olur da bütün varlığa üstün olabilir Dolayısıyla
bağlı birşey değildir. İnsan sadece ınaddi yasalann ürünü olan. bir
de ateşi etkilemektedir.
tabii özlerden ayrı bir öz olduğunu itiraf etmesi, felsefe ya da bilinı_ teıneli
sadece ve sadece insan türünün önce varlık kazanıp sonra mahiyet kazandığı
sahibi olması meselesidir. Önce melekler itiraz edip [bunlar hal dilidir];
diye sorarlar. Allah da orada müphem bir cevap verir; Ben sizin bilmediğinizi
bilmediğinizi biliyor.
Hayyam, Eğer şarap içmezsem, Tanrı'nın ilmi cehalet olur. der. Ben
şimdi şarap içmek istiyorum; acaba Tanrı benim filan gece filan saatte
şarap içmezsem Tanrı'nın ilmi doğru değildir ve böyle bir şey olamaz.
Hace Nas!reddin [Tusi], bunun cevabını [oldukça güzel bir cevap] verir
[bu cümleye iyi dikkat edin, çünkü çok güzel bir cümle]; Eşyanın ne-
Köşeli parantez içinde üç nokta, dinleyicilerin sordukları fakat banttan çözülemeyen soruları
gösterir.
deninin ezeli bilgi [Taru·ı'nın ezelden sahip olduğu bilgi] olması hakimler
katında büyük bir cehalettir. Hayyanı'ın ezeli iliınden nasıl bir sonuç
çıkardığı gayet açıktır. Hace Nasir ona cevap verir; Ezeli bilginin
eşyanın varlığına neden olması [ki sen böyle bir çıkanmda bulundun]
tepkisi olan kıyamet nasıl bir gündür İnsanın iki eliyle önceden gönderdiğini
'gündeme getirir.
çıkarabiliriz.
yer alan bir olay hakkındaki ilahi bilgi ile karşılaştırıyorsam burada
iSLAM BiliM
yoktur. Bilgi ve bilinenin ilişkisi neden sonuç ilişkisi değildir. Aynı şekilde
yağmasının nedeni değildir [başka şey vardır neden olarak; sizin söylediğiniz
Bu iyice açık ını [ ... ] Bu çok açık; Yani Allah'ın bilgisinin bilinenle
ve o olaya müdahalesi yoktur. Fakat hiç bir etkisi olmadığı halde söz konusu
hava olayı hakkında bilgi sahibidir, onun bilgisi doğrudur; oysa hava
olayı bir başka etkenin ürünüdür. Bu etken tabiattır. Aynı şekilde Allah
insan ben'inin eylemini bilir, oysa insanın eylemi bir başka etkenin ürünüdür
var ettiği bir fenomendir. Yani insan yeryüzünde 'var' dır. Bu eylemi kim
söz konusudur
[ ... ] Tanrı'nın insan adıyla ya da herhangi bir adla bana verdiği varlığın
Yokluk].
doğal ve maddi yasanın ürünü bir fenon1en olan insanın kendisi bütün
bunlar üzerinde değiştirici bir rol oynar. İnsan etkendir. meselesi insanı
kişiyi mecbur kılar. Sonra maddeci kişi aynı zamanda filozof olarak da
neden Çünkü her maddi olayın -ister yağmurun yağması olsun, ister
deprem olsun, ister filan hayvanın meydana gelmesi olsun, ister bir koyun
A'yı. Aynı şekilde A' dan neden sonuç zincirleri ortaya çıkar. İyice açık
anda insana ve A.dem' e ulaşırız [varsayalım A, Ad em' dir]. Bir anda neden
Geri döner. Diziyi altüst eder. Kendisi ne haline gelir Bir başka neden
haline gelir, maddi zinciri koparır ve bir başka zincir oluşturur. Tabiatta
bırakırsak, ben bir hayvan şeklinde bunların çizgisi üzerinde yer alirsam,
ını oluşturmuştur yoksa insan adında yeni bir etken bu nedensellik zincirine
devrime neden olur. Bu cebri şeklidir. Bir anda bir insan daha orta yer-·
adında, irade bilinci ya da bilinçli irade adında yeni bir varlık tarihin
darbe şeklinde, bir devrim şeklinde, bir isyan şeklinde bunları nakzederek
gidişi değiştirir. Buna göre insan hangi rolü oynar Yeni bir etken
Nedensel cebir, neden sonuç cebri, tabiat, ben, fizyolojim, ağırlık, yerçekimi,
bir şey olmadığından ben onu yaratıp icat ettim. Kendimi sesten daha
hızlı hareket eden bir kuş haline getirdim. Bu maddenin tabii silsiAli
ŞERiATi 617
lesinde yoktu. Bilakis, bir neden haline gelerek maddi yasaları ve bağlantıları
Gaybi bir olgu olan Taıu·ı'yı kabul etmemek için yüz tane zihinsel, hayali
eden büyük bir şuur vardır, diyen dindar beni neyle suçluyorsun Bilim
ihtiyaç insanı icada zorlamıştır der. icadı yapan ihtiyaç mıdır Peki,
ihtiyaç kimdir icadı gerçekleştiren bir iradedir, bir bilinçtir, bir bilgidir,
olarak inkar ediyorsun. Çünkü onu maddi bir ürün saymak istiyorsun.
Bir başka konu da şudur; İnsan bütün cebirlerin [maddi cebir, tabiatın,
iSLAM BiLiM
sinde etken rolünü oynar. Oruç tutan kimse ne yapmıştır Rejim yapan
kişi ne yapmıştır Vücudunun esasını oluşturan bilimsel fizyolojik cebrin
görüyoruz. Cinsel içgüdü cebri bir etken olarak onu evliliğe doğru sürükler.
hem de tıpkı muzdarip bir kuş gibi, adı şark, irfan ve din ·olan bu
vardır. Bir başka zihinsel varlık daha vardır [ki Sartre'ın L' etre et le
Çünkü zihnimizde tıpkı bir aynada olduğu gibi onun yansıması vardır.
değil. Mesela ağaç. Önüme hangi ağacı getirseler diyorum hayır, bu elmadır,
ŞERiATI 619
Yoksa özsel varlığı yok mudur [ ... ] Materyalizm külli varlığı itiraf edebilir
Mir Fendereski'nin çok güzel bir sözü vardır [fikri meselelerde bir
Şimdi varsayalım burada bir şey ya da bir küp var. Bunun varlığı nasıl
olsun [bir rengi olmak zorundadır, bir ölçüsü olmak zorundadır, olmasa
olmaz, külli bir küp olamaz, kendisine özsel bir varlık kazandırdığımizda
kesinlikle belirli bir ölçüsü vardır]. Bu özsel varlıktır. Önüne bir ayna
varlıktır.
bir varlıktır, fakat türü öteki varlıktan farklıdır. Ne deınek Yani bu bir
Bir varlıktır, özsel bir varlıktır, fakat şekli ve mahiyeti bundan farklıdır.
varlık taşır. Varlığı k-ü-p' den yapılmıştır, bunun varlığı ise ponzadan
[ ... ] Siz dışsal varlık diye hangi anlamda söylüyorsunuz [ ... ] Dışsal
varlık ve içsel varlık, kesinlikle varlıkla ilgili olmayan bir sınıflandırmadır.
evle ilgili zihinsel bir varlığa karşı sahip olduğunuz bilgidir. [ ... ] O cin
dışsal varlık taşımaz, içsel varlık taşır. Pekala. Her halükarda vardır. O
yazılı ve zihinsel. Üç başlı insanın kaç varlığı vardır İki tane varlık
[ ... ]Öyleyse onun kendi hayali bir varlıktır. Yani dışsal varlığı da -sizin
insan için çok büyük bir mesele gündeme gelir; İnsan özgür bir iradedir
Buna derler cebir. Neden sonuç silsilesine tabi olmak cebirdir. Yani ben
bitkisel ya da hayvani bir olgu olarak ya da maddi bir olgu olarak diğer
bir etken beni harekete geçirmiştir. Her d ur aksama m, bir engelin benim
etken cebri olarak bana dayatılmıştır. Öyleyse ben bilimsel cebre bağlıyımdır.
Bu bilimsel ce bir kaç tanedir
benim bedensel ve ruhsal yapıma tabidir]. Burada ben bir hayvan gibi,
bir bitki gibi, cansız bir nesne gibi neden sonuç cebrine bağlıyını.. İnsanın
tarihin cebri bunu gerektirmiştir. Fakat sadece birkaç kaleın tarım ürününün
öne sıçrarlarsa bunlar kendilerini !ağımsız bir etken olarak tarihin cebrinden
çıkarmış olurlar.
iSLAM BiLiM
kendisini onu hayatında kendi kendine özgür bir etken olarak davranacak
şekilde var etmiştir. İşte burada benim başka bir etken yoluyla
yarattığı gibi, kendi seçimine göre hareket eden bir varlığı ve insanı
irademi kendi iraderole yaratmış olsam şirk meydana gelir. Özgür insan,
irade sahibi olan insan, Ben seçeriın. diyebilen insan, Ben kendi
çoktur- deyişleriyle, eğer insan iradesini sırf Allah iradesine bağlı kabul
vermektedir.
başka bir yol seçebileceğini kabul ediyoruz. Bunları kabul ediyoruz. Fakat
böyle bir iradeye sahip olan ben, başka varlıkların yoksun oldukları
bir varlık olarak, sadece boş bir varlık olarak mı yaratılmıştır, yoksa
özgür bir varlık ya da özgür irade sahibi bir varlık olarak mı yaratılmıştır
ınahiyetim yok; doğrudur. Fakat salt varlık değildir. Eğer salt varlık
iradeye ve seçme gücüne sahip bir varlık olduğunu sen kendin söylüyorsun.
cümle şöyle oldu; İnsan irade sahibi bir varlıktır [hiç mahiyeti de yoktur].
kendi varlığının bir parçasıdır. Fakat onda henüz seçme ve tercih etme
başka, adı 'özgür irade' ve 'seçme gücü' olan bir özellik, bir imkan ve
olur, ne özgürlüğü olur. Bu ilahi gücü olan bir varlıktır. Çünkü katıksız
varlık olan insan' dan sqz edilmektedir. Öyleyse Allah insanı yaratırken
sadece bir varlık mı yarattı, yoksa onunla birlikte ve onun içinde, insamn
EKLER
Soru Gaib imamla, gerçekte hiç olmayan imaın arasında ne gibi fark vardır
iınaın arasındaki fark ise, evde benimle babam arasındaki fark gibidir.
Bileıniyorum]. Şimdi niçin ayrı bir konu olarak ortaya konuluyor Siz, yazılarınızın
birinde, her sonucun bir nedeni bulunduğunu ve bu durumun sonsuza
dek, insanın algılayamayacağı, durmak zorunda kalacağı bir yere dek sürdüğünü
Ben, beşerin üstünde bir güç olduğunu kabul ediyorum, ama onu yaratan
Hiçbir şey, mutlak olarak doğada bulunmadığına göre, bizim· mutlak olarak
olmadığını biliyorum, ama ona bilimsel bir cevap verebilmek, hatta onu ikna
Allah'ı sizin için tahkik ve ispat yoluyla kamtlamamı istiyorsunuz [elbette arkadaşınız
Russel, bu kuramı [sizin aktardığınız cümleyi] kendi kuramı olarak değil, karşısındakine
anlaşıldı mı Russel, Ben, insanın yaratıcısı olan fizik ötesi mutlak olan bir
Ben, dünyanın ve insanın yaratıcısı olan bir ınutlak olarak senin Tanrı'na inanıyorum,
bir sorudur. Burada ruhani keşişin Russel' a verdiği cevap, benim Russel' a
vermek istediğim cevaptır. Bu, benim diliınden, bir teksirden aktardığınız cevaptır.
Fakat yarım bir aktarma yapıldı. Yani ben, daha sonra çürütmek amacıyla
ettim. [Siz de benim söz koi.1usu ettiğiın konuyu gündeme getirdiniz. Getirdiniz
zincirinde [Tanrı tamr bir kişinin Russel'ın sorusuna verdiği cevap] ve nedensellik
yasasına göre A'nın B'ye, B'nin C'ye, C'nin D'ye neden olduğuna
inanır ve böylece O'nun [Tanrı'nın] tümünün de nedeni olduğu bir milyar olguya
ulaşırsak, burada ikiden çok yolumuz yoktur; Birinci yol olarak, Onu
kiın yaratmıştır, sonuç var olduğuna göre, nedeni nedir diye sorarız.
tıpkı öteki sonuçlar gibi. Tıpkı şu soru gibi; Suyu ne kaynatır Ateş.
Öyleyse ateş sonuçtur. Onun ardında bir neden aramalıyız. Bunun nedenini
bulduğumuzda yine onu ortaya çıkaran etken nedir sorusu çıkar karşımıza.
Eğer onun da nedenini sorarsak yine zincire takılmış oluruz. Benim yaptığım
nedensellik yasasına inanmaya göre yapılmıştır. Bunu tek delil olarak dile getirıniyorum.
zinciri bir yerde, kendisinin ardında bir nedenin bulunmadığı ve başka bir
nedenin nedeni olan bir yerde durmamız gerekir. İşte bu iki kişi, söyleşi sırasında
ispatı konusu -beniın inancıına göre- daha güçlenir. Her olguyu doğrudan
göreli olduğu bir yerde bir mutlak olarak Tanrı yoktur. denilmesine karşılık
şöyle der; Doğrudur tüm varlıkta ve tüm doğada mutlak bulunmadığı için de
özdeş varlıktır; çünkü bir varlıktır, cinsi zihinsellik cinsindendir. Öyleyse nasıl
bir nesne varlıksa ışık da varlıktır. İnsan zihniyetindeki zihinsel ide de bir varlıktır.
Biri, zihinsellik cinsinden olan varlık, biri ahşap cinsinden olan varlık ve
biri de yıldız cinsinden bir varlıktır. Bu görüşe göre Kant'ın sözü daha iyi anlaşılabilir.
Evrende mutlak yoktur, ama her birimizin zihninde mutlak varhktan birtakım
bir yerden gelmiş olmalıdır; dış dünya göreli olduğu için mutlak, ondan, kaynaklanmış
aittir.271
ve Aristo döneminden Berkeley ve Sartre vb. dönemine dek -Feuerbaeh'ın Berkeley'le olan
anlaşmazlığı gib1- şu
konu gündemdedir Temel olan, zihinsellik ve zihinsel idedir, ayni alem ise zihinsel ideyi
doğurmaktadır. Bunun
tam tersi olarak da materyalistler şöyle derler Maddi ayni dış alem temeldir ve zihinsel olan
bulunmamaktadır.
271 Burada dinleyicilerden biri felsefi konuya değgin ve ayrıca Şeriati'nin. söz ettiği konunun ikinci
bölümüne
karşı eleştiride bulunmaktadır ki bantta anlaşılmamaktadır. Şeriati ise şöyle cevap vermektedir
Söylemediklerimden
dolayı, beni eleştirrnek istiyorsanız, idama mahkumum! Söylediğim sözlerden dolayı eleştirin beni.
Elbette
felsefi konular test değildir. Fakat buyurduğunuz gibi, benim. Allah'a inanışım bu delillerden dolayı
değildir.
Elbette, birtakım deliller okudum ve biliyorum, fakat iman bu yolla doğmaz. Telkin yoluyla da imanın
gerçekleştirildiğini
söylemiyorum ki telkin edelim de sonra iman gerçekleşsin. Güzel. Başka bir şey gerçekleşebilir ve
biz
onun Tanrı oluğunu hayal edebiliriz [tıpkı öteki zihinsel ve duygusal kavramlar gibi] Duygunun aynı
zamanda
bilimsel ve mantıksal açıklaması da olmalıdır. Yoksa boş duygu ancak edebiyatın işine yarar!
başka bir şey bilmeyen kimseler için geç anlaşılırken, sevmekten başka bir şeyi
Soru Merhum Frantz Fanon, size yazdığı bir mektupta şöyle demiş; İslaın,
kulluk ve toplum olanaklarından çok sömürü karşıtı bir kapsam, Batı karşıtı
Cevap Fanon'un İslam konusunda işaret ettiği sömürü karşıtı kapsam konusu,
İslami bir inanç olarak değildir. Yani mektupta, İslam'ın inanç esaslarının
temelde sömürü ve Batı karşıtı bir kapsama sahip olduğu şeklinde gündeme
ile dilli inançlar arasında bir duvarın bulunmadığı İslam düşünce tarzının
savında olan bir karşı set olarak karşısında görmektedir. İslam' ı ve tarihini
birbirinden ayrılmaz durumda bulunan İslam düşünce tarzı, hem son iki yüzyılda
272 Ne yazık ki kitaplarda sadece teknik yaratılan yayımlamaktadırlar. Örneğin biri iki ağızlı ibrik
yapsa hemen
kayıtlara geçer, ama yapı değeri televizyondan, elektrikten ve elektronikten daha fazla olan
cümlelerin yaratılışından
ve keşfedilişinden kimsenin haberi yoktur. Beşeri yaratılardan biri yukarıdaki cümledir işte.
273 Bumedyen [Cezayirli lider]. Franz Fanon hayranlarından biridir, yani biriydi. Şimdi nasıl
olduğunu bilemiyorum.
Uzun süredir kendisinden haber alamadığım bir arkadaşım ın hanımı [eskiden beri düşüneedaş idik
ve çok
özel düşünceleri vardı] bana şöyle yazmıştı Falanca genel müdür olalı beri, bütün düşünsel
rahatsızlıklarından
kurtuldu Şimdi Bumedyen'in rahatsızlığının da ortadan kalkmış olması olasıdır. Fakat ben, henüz
genel müdür
bir çekişme içinde olduğu bin yıl ve İslam ve Hıristiyanlık arasındaki savaşın
tarihte hep Doğu-Batı savaşı olarak ortaya çıkışı -bunların tümü- söınürü ve
Batı karşıtı içerik denilebilecek -Frantz Fanon'un deyişiyle- yeni bir içerik vermiştir
Afrika haritasını bir kez daha göz önüne getiriniz; Afrika' da söınürü karşıtı
sömürü karşıtı savaşım Afrika' nın kuzeyinden güneye doğru akış halindeyse
[19. yüzyıldan şu ana dek] İslam da kuzeyden güneye doğru [coğrafya bakımından]
ama İslam toplumlarının, İslam' ın sadece bir din olarak [d inin Latin
güçlü bir sistem olarak -ki bu dinin kendisi de toplum gibi Batı karşıtı bir içeriğe,
Amerika' da esas olarak, Aınerika veya Batı kilisesinin yarattığı bir mesaj dır;
Latin Amerika' daki din, Amerika ya da Avrupa' daki dinin bir şubesidir. Hıristiyanlığı
koludurlar. Öyle ki aynı Hıristiyanlık, Uzak Doğu' da, azınlık fırkası olmakla
Batı karşıtı bir temel diye Hıristiyanlık dinine dayanmazlar. Fakat bizim aydınlarımız
Doğu' daki benzer eylemlerinde din karşısında, benzer bir yöntemi seçerlerse
hizipler, İslam ülkelerinde, sahip olduklan hazır çevreye karşın istisnasız olarak
başka cinste bir ülke olduğunu ve orada başka bir biçimde çalışmak gerektiğini
kavrayamamışlardır .
~; ._ ~ . -
Soru Aydın, ideolojiyi ihya ederse, kültürü bir yana mı bırakmalı dır
çok güzel bir soru bu. Burada, dünyanın taİünmış öğretilerinden bir öğreti
çok yönlü bir bakışa dayanmamaktadır; Tek bir temele, tek bir beğeniye
onu mutlak olarak iyi olan ve hiçbir kusuru ve eksikliği olmayan biri olarak
değerlendirir. Ya da onun üzerinde kötü bir etki bırakan başka biri içinse bu
kötü izlenimi, o kişinin bütün ruh düşünce ve yaşayış boyutlarının kötü temel
düşünürler. Çünkü toplumun bir ruhu ve bir görüşü vardır. Bireylerse birbirleriyle
görürüz.
Bilgin bir adam Avrupa'ya gitmişti. Orada bir otele girmişti o toplumun tarihini,
onun için çay getiren kişi kendisine birkaç kez 'mösyö' demişti. Sonra Avrup~'~
nerede Sizin ıniydi der polis. Filan yere bıraktık, der ve gidip kendisi
bir şey değil, adaının kendisini274 burada bıçaklarlar, insanın başını belaya sokarlar.
efendiın. Demiş. Uygun olmadığı halde adamı ameliyat edip tümüyle perişan
hep uzak durmaınız gereken avam zihninin ürünüdür. Falanca, falan kişinin
mürididir. Eğer o kişiye -ki onun şeyhidir- iyi bir adam ve büyük bir alimdir,
düşünerek size çevirir bakışlarını. Efendi, her şeyi bilir, bütün kuşların dilini
tersine davranmışsa, onu mutlak olarak olumsuzlar ve artık onun hiçbir şeyini
kabul etmez. Oysa bilimsel zihin, asla kötü ya da iyi demez, asla yanlış ya da
Allah, bir bireyi yargılarken, onun bütün kötülük ve iyiliklerini yargı tartısında
veriliniş bir tür derstir. Kiıni zaman ben, düşünsel ya da akll bakımlardan ·
birini överim. Bu, ona inandığıının belirtisi değildir. Ya da bir eleştiride bulunduğuında
Spengler' dir.
Spengler, kaleınİ beni şiddetle etkisi altında bırakan tanınmış çağdaş yazarlardan
biridir [ eserlerini okuyup bu derecede etkisi altında kaldığım çağdaş
Avrupalı yazar sayısı oldukça azdır]. Onun kendine özgü bir kalemi vardır. Ne
karmaşık, kuru ve çirkin şeyler yazar. Tam tersine en derin insanbilimsel, tarih
bilimsel ve felsefi düşünceleri, son derece latif şiirsel ve irfani bir anlatırola dile
getirir. Her iki gücü de kendinde toplayan bu tür insanlarıınızın sayısı oldukça
275 Le Monde'da yazdığına göre, birkaç daireden oluşan binada adamın biri, küçük çocuğunu karşı
daireye [ya
da alt veya üst kata] gönderir. Bunlar, birbirlerini de pek tanımazlar, ama aynı binada yaşadıklarını
bilirler. Çocuk
gidip şöyle der Babam lütfen yedi kurşun vermenizi, operasyonu olduğunu, kurşunları sabah
getireceğimizi
söyledi! O da çocuğun istediğini verir -ödünç tencere verir gibi- Misafirimiz var, tencerenizi verir
misiniz!
şıyım. Çünkü o faşisttir, bense faşizmin düşmanıyım. Yani ona karşıkinim var.
Ona sadece karşı olup batıl olduğunu söylemek bir yana ona kişisel kinim var.
Kültür ise, iman, hayat, hareket, devrim, onarım ve yıkımdır. Bu ikincisini Batı
yitirmiş ve insanların tüm çabası, donuk ve sabit bir şey olan uygarlığı yaratmaya
dönüşmüştür.
ele almaktadır.
Tam tersine benim, adını kültür koyduğum şeyi uygarlık diye adlandırmaktadır.
algılamak gerekir ideolojiye dayanmak isteyen biri, kültürü bir yana mı bırakmalıdır
dönüşür. Ruhu, hedefi ve hareketi kalmaz. İstatistik için iyidir. Ama bunlar,
ideolojiyi ruh olarak özlerinde taŞırlarsa, o zaman uygarlık ve kültür yeni bir
iman giysisine bürünen bir ·gövde haline gelir .. Böylelikle, taşlaştırıcı ve alıkoyucu
ŞERiATi 635
aynı şekilde bir toplumun felsefe, sanat, bilim, tarih ve edebiyat adıyla
kimsenin barınmadığı büyük yapılar gibi. Ama tüm bunların ideolojileri olursa
Bu, tarihin acı bir gerçeği dir; bu acı gerçekle savaşmamız gerek bizim. Yani
ideoloji ve kültür eğrisini tek bir eğri üzerine yerleştirmemiz gerek Şimdiye
değin ideoloji ve kültür aynı çizgide olmadıkları halde onların aynı çizgiden
hiç ayrılmadıklarına da inanamayız. Toplumsal bir devrimin sapması şuradadır;
da rica ediyorum.
Cevap Akıllılık ettiniz ve iki soruyu tek soru şeklinde bir araya getirdiniz.
Sorunun biri şu; Materyalist dünya görüşü, tarihin belirleyiciliği midir Tarihin
belirleyiciliği, aynı ideolojik iskelette -ki ben burada çizdim- dünya görüşünün
O materyalist ise, biz maddi bir olguyuz -öteki maddi olgular gibi- bu yüzden
neden-sonuç yasalarının belirleyiciliğinin oyuncağıyız, diye inanırsa maddi
birlikte iki şeyde anlaşmazlık var araınızda; O, insan iradesini ortadan kaldıran
şeyin maddi yasalar olduğunu düşünürken, ben ise insan iradesini ortadan
kaldıran şeyin ilahi takdir olduğunu düşünmekteyim. Tam olarak açıklık kazandı
mı Zaman olur ki maddi olanla manevi olan, dilli olanla din karşıtı
olan, birbirleriyle ortak olurlar. Şu anda avam insanımızın zihninde olan cennet,
inanan maddeci bir burjuvalı, bir açıdan çatışıktırlar; O mü'min ölümden sonrasına
konusunda dır.
Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam -her üçü de- yer alınaktadır ve buna değineceğim.
Dolayısıyla, İbrahim'in öğretisini İslam-bilim adıyla tanıtırsak tüm bunlar
yolla İslam' ın tek bir din -çeşitli .şekilleri yle- olduğunu göstermek istedim.
karşıt iki yönü bulunmaktadır. Oysa sizin İslam' ı algılayışınız ve ondan çıkarımınız
belirsizliği giderecektir.
Cevap Evet.
Soru İnsanın karşısında d11rmak yerine Tanrı karşısında yer almak daha iyi
cevap olarak şöyle diyor; Benim hiçbir zaman bir kusurum olamaz. Gerçek
kuşatılmış tarihin sorumlusu kimdir Ben mi, sen mi yoksa Tanrı'nın kendisi
mi
Cevap Yine belirleyicilik [cebir] konusunu dile getirdiniz. Her şeyi Allah
yarattığına göre, yapılan her şey Allah' a aittir. İslam' da Cebriyecilerle ihtiyar·
Cebriyeci bir alim, seçme özgürlüğüne inanan bir alimin yanına gelir [O
zaman iliın canlı olduğu için karşıt öğretileri savunan kimseler bile birbirleriyle
çağımızın tersine. Karşı olacağımız bir düşünce yok zaten. Bir iki görüşüp konuşunca
kazırlar].
Cebre inanan kişi, seçme özgürlüğüne inanana şöyle der; Seçıne özgürlüğüne
Öyleyse sen müşriksin. Bunun itirazı tam anlamıyla açık ını Bir ben, hıyaneti
kendi iradem ile yaptım, derse Allah' ın iradesi karşısında başka bir iradenin
ve pisliği Allah'a mensup kılan biri misin En az 2700-2800 yıl sürmüş bir
biz Kimi sorunların çözüm yolu, onları asla gündeme getirmeınektir. Bu sorunlardan
Bilal'ı göz önüne alın. Ümeyye bin Hale'nin kölesidir. Onuncebir ve ihtiyar
bilgisindeydi. Acaba onun bilgisinde bu, neden miydi, değil miydi gelip
görmelidir bunu. Hayır bayım. Çok basit, çıplak ve açık; Şu anda ne olduğunu
Soru Bugün İslam'ın açıklık kazanması konusuna bir ideoloji olarak değindiniz.
ric~ ediyorum.
Nasıl Doğrudan savaşla mı Uzun süreli savaşla ını Bu işi kim yapmalı
Cevap İyi bir soru. Arz ettiğim gibi, ideolojiye dönmemiz gerektiğinden söz
taşıyan bilinçli insanların düşünen bir grup olarak bu ideolojik bilinci kendilerinde
Birincisi, bir grup entelektüeller, yani beyinler ve beyin gücüyle İslami bilimlerde
si, beyin güçleri bulunan ve yeni bilimlerde çalışan ve toplumsal bir işlevi bulunmayan
yaşarlar.
yeni harcamalara aracı olmaktadırlar. Üçüncüsü, bir yol seçmek isteyen bilinçli
Fakat bu birtakım çözüm yollarından ibaret olup insanın, kapağını açıp biraz
ısıtarak yediği konserve gibidir. Fakat düşünen, bilinç taşıyan, toplumsal sorumluluk
bulunan bir başka tür düşünce daha vardır; Bunlar, seçmek istemektedirler.
sahibi bu düşünür grup için şunu söylüyorum; İslam' a bir ideoloji olarak
bir kimlik kazanmış olalım ve hem de toplumsal savaşım için bir sermaye
bilimsel ideolojik bir bilinç kazandığında toplum düzeyinde ikinci aşama başlar.
Çalışma taktiği, hep toplumsal koşullara göre belirlenir. İşte bu yüzden, önceden
dedim. Alim ya da herkes değil, daha çok herkes. Çünkü alimler de sermayedarlar
birliğe doğru gitti, yoksa imparatorluğun birliğini kabul ettiği için mi Hıristi- ..,,
Cevap Güzel bir soru. Soru açık mı Yani Bizans İmparatorluğu birliğe
inandığımı anlatırken söz konusu etmiştim; Neden ile sonuç arasında sürekli
bu nesne de 'sonuç' tur denilemez. Bu birbirine bağlı iki nesne arasında sürekli
bulunmuşlardır.
Soru Siz ikinci bölümü belirttiniz, oysa İslam bunun tersinedir. Onları birliğe
konuşmalarınızda her iki yönü de söz konusu edip savundunuz. Biz şimdi
Soru Doktor, siz cennet konusuna değindiniz, ama ben avamca ve aliınce
göre [aynı şekilde bir araştırmacıdan işittiğime göre] Kur' an' daki 1600 dolayındaki
biliyorum. Şimdi biz bunu bir önderin şanıyla nasıl uyumlu görebiliriz
Bir önder, bizim için -kitle için- ne denli· m uarnınalı konuşabilir Cennet ve
yok Başka bir husus da şu; Eğer böyleyse, ilk Müslümanların tümü yanılmış
güzel bir şey diye inanıyorlardı. Hepsi, cennetin mızrak ve kılıçların gölgesinde
Cevap Çok teşekkürler. Konuları iyi ele aldınız; benim cennet ve cehennemİ
zihnindeki cennettir. Sonunda yer olarak farklıdır. Ama doğrusu, siz şimdi Ebu
anlaşılmaktadır. Bir mücahit kılıç vurup cihad eder, işkence görür ve hatta
ölümü karşılar; bunu gerçekten sadece hüri'l-iyn için mi yapar Hem beylerin
elde edersiniz. Bu, bütün bedevi ve vahşi Arap kabilelerinin Peygamber'in çevresinde
toplandığı ve sadece siyasi bir anlaşma ile savaşa geldikleri bir konumda
İslam Peygamberi'nin eğittiği ashab için [Ashab, Muhacir ve Ensar' dır, bedevi
kavimler değil. Bunlar sadece bin küsur kişi civarındaydılar.] yüce insani ve
ilahi erekler doğrultusunda değil de yağlı lokmalar ya da tüba gölgesi veya hüri'liyn
elde etmek için bir alışveriş olduğunu söylemek oldukça aşağılayıcı ve karalayıcı
olur. Böyle olsaydı, insanlık için bir değeri olmazdı. Çünkü bir alışveriş
yapmış olurlardı. Ölümden sonra yeşil ve mutlu bir bahçeye, yiyip içmeye
ulaşmak için cihad eden, işkence gören, kılıç yiyen, hayatı, ailesi ve kendisi
riske giren kişi, bu dünyada bu hedeflere ulaşmak için çabalayan kişiden bile
daha mahkumdur düşünce açısından. Çünkü her ikisi aynı şeydir. Bu peşin, o
başkadır.
Başka bir konudan da söz ettiler; Kur' an' da yer sofraları, ırmaklar, lezzetler
diliyle konuştuğuna göre insamn dilindeki söyleyişten başka bir söyleyiş kullanmaz,
Bu, orada yemek ve uyumak adıyla var olan şey, çok büyük ve insanı anlamlar
olan geri insanın -ki o biziz- kelimeleri seçilmiştir. Ne demek istediğiın tam
anlaşılıyor mu
Öyle ki biz şimdi kendi dilimizde de bir yazar ve şair olarak aynı işi yapıyoruz.
Düzeyi insanlardan biraz daha yüksek olan bir şair, düzeyi başka insanlardan
biraz daha yüksek olan bir yazar ya da romancı yeni anlamları, yeni
duyguları, yüksek çileleri, daha büyük tatları, arzuları ve aşkları anlatmak istediğinde
Gövde ve deriyle. Bir insanın içinde açılan o ınelekut derin ve irfani bilinç için
yerden daha yukarılara sıçrar, varlığın fezasında dalgalanıp devinir. Onca düşünceden
cenneti bir burjuvazi ceımeti olarak, sonuçta ölümün öte yanında coğrafi açılardan
feda etmenin anlamını bilen büyük insanları ceımet tüccarları olarak algılamamız,
cübbesi vardır. Şehadet ise, bir asalet -huri'l-iyn için bir alış veriş değil- bir
gelenek ve bir temel olarak algılanmıştır. Göstergesi ise günlük dilimizde kullandığımız
konuştuğum bir sanat yaratırsam, yeni bir dil keşfetmiş olurum ve bu dilin
mı Ne demek yani Tiyatro iyi mi yoksa kötü mü Film iyi mi kötü mü Bunlar
ne biçim sorular Bunlar, anlatıın dilidirler, tıpkı kelime gibi. Sanat, kimi
zaman kelimeyle yapılır [parçaları hep kelimedir]. Bir sanat eserinin yapısı
kelimeyle yapıldığında şiiri, düz yazıyı ve sözü oluşturur. Kimi zaman hareketlerle
turur. Kimi zaman da renkle yapılır ve resmi oluşturur. Tüm bunlar, düşünce
eserlerini bir yana bırakıp onları lanetleyip mahkum edersek, tümünü muhalifin
tarihte üç şey birbirinden ayrıldı ve bu, her üÇünün de zararına oldu; Felsefe,
din ve sanat. Bu üçü birdi ve bir memeden süt emiyordu. İnsanlık tarihinde bu
Diyelim -bu çok tuhaf bir şey- Ebu Zer adıyla bir tiyatro yapmak istesek,
efendim din elden gitti, diye bir sürü yaygara kopar. Fakat diyelim ki şebih [bir
tür diru piyes] düzenlemek istiyoruz; o zaman din ihya oldu derler. Şebih ile
tiyatro arasındaki fark, şebihin çirkin, geri ve ahmakça bir şey, tiyatronunsa
Yoksa kötü olan, eski olan, çirkin olan her şey dini midir Yeni olan, geçmişi
bulunmayan ve 'efendi' nin tanımadığı her şey küfür müdür Eşek kadar bir
adam Sekine rolünü oynar; önemi yok, dinidir! Sonracığıma davul, zurna ve
zil müziktir, ama çirkin olduğu için ve nefrete neden olduğu için dini bakımdan
Cevap Aslında şimdiden geriye, İslam ideolojisi ile ilgili her şeyi açıklayacağım.
öğreti, ideal toplumu yaratmak için, bireyler, seçim ya da beşeri konumu anlamak
Cevap Hayır.
Soru Bütün bireylerin sadık oldukları hayaliyle, beşerin seçtiği şeyin hep
bir temel [Tamı vb.] bulunmadığına göre seçici olan benim kendimdir, der.
Öyleyse ben, iyi ve kötüyü nereden ayırabilirim Şöyle der; Sen, başkalarının
Dolayısıyla ikincisi ile ilgili olarak Sartre 'bon sens' [iyi niyet] deyişini kullanmalda
ve şöyle deınektedir; Yani sen bir şeyi seçtiğinde, bir iş yaptığında,
bu seçime değin genel bir yasa ve bir insanlık kuralı ortaya koyınuş oluyorsun.
gidiyoruın ve bir kravat seçip takmak istiyorum. Burada hangi kravatı seçersem
seçeyim hiç önemi yoktur. Ama büyük ve sevilen bir sanatçıysam benim
etkili olur. Çünkü o taklit eder ve soma kravatın satışı artar, sonra üretimi artar,
sonra iktisadi savaşırnlar ortaya çıkar, sonra piyasa birbirine girer. Burada
seçim sırasında benim için ikilem ortaya çıkar. Niçin Çünkü bu seçimde sadece
seçiın anı, benim için nasıl seçmek ve en iyiyi seçmek ·konusunda bir
Öyleyse iyi niyette [yani işte iyinin esas oluşundal birey, sevdiği ve başka6114
iSLAM IBliLiM
larının da yapmalarını istediği bir işi yaptığında [yani herkesin yapmasını istediği
iyi bir iş yaptığında] bu durumda bütün insanlar için de bir ödev ortaya
olur. Buna göre her birey bütün insanlardan sorumludur; Hepiniz çobansınız
Sorun şu; Adı hayır kuralı olan bir kuralı bütün insanlar için ortaya
koymak istediğimde hangi nedenle iyiyi taın olarak seçip ortaya koyuyorum
Hangi nedenle Yüzlerce seçim arasından halkın yazgısı için en iyi olanı seçmeye
ve başkaları için kötü de olsa benim açımdan iyi olanı seçmemeye beni
iradeleri üzerinedir. Bundan başka bir de iyinin kendisi meselesi var. Kızııu
diri diri görnen filan Arap iyi bir edirnde bulunduğu duygusunu mu yoksa
göstermektedir. Ancak, o böyle bir seçimde bulunmaz. O, canını başka bir ulusun
'Kelimeler' adlı kitapta [burada bir ara söylediğiın gibi] şöyle demektedir; Ben
Soru Lütfen söyleyiniz, bir kişinin bir hedefe ulaşmadaki düşünce çizgisinde,
bu kişi için, başkaları aracılığıyla bir başkasının düşüncelerinin sunulınası,
Cevap Benim, oturduğum bir eviın vardır. Evde bir yangın çıkar. Ev bireylerini
buyrulur. Oysa ay, ışığını güneşten alır ve kameran musten1ran [ışık alan bir
bir şeyin başka bir ışık aracılığıyla aydınlanması. Ama şunu arz etmek isterim.
Eğer bir şey, başka bir ışık aracılığıyla aydınlanırsa kendisi de aydın olmaz mı
'Munir' aydın anlaınına gelir, ışık veren anlamına değil. Aydın ve ışıklı, kendisi
ışıklı olsun ya da başka yerden ışık alsın, her iki durum için de geneldir.
ışığıyla ayın ışığı arasında Kur' an' da bir ayrılık vardır. Ziya ve nur farkı. Ziya
çoğuldur, nur ise tekildir. Yani ay, nuranidir ve yeryüzüne ışık verir. Kur'an,
bizim bir şeyle ilgili algımızla bağıntılıdır. Zaman olur, biz ayın kendisinin ışık
'Munir' niteliği, onun için mutlak hale gelir; ışığın kaynağının neresi olduğunu
Soru Uygarlık tarihi dersinde Medine'nin bir site, bir kültür, bir uygarlık,
bir toplum olarak, söz konusu olduğunu, bir siyaseti, bir kültürü, bir ideolojisi
'site' ya da 'polis' ten ibaret olan bir toplumbilim kavramı olarak anlamlandırdın1.
uygarlıklarda bir ülke şeklinde algılanan bir şehirdir. Oysa İslam-bili1nde İslam'ın
tanımıyla hiçbir bağlantısı yoktur. Orada ideal bir toplum olarak bundan söz
Soru Ayet, gerçek varlık ve özden bir belirti olarak anlaınlandırıldı. Kendisi
bir ayet olan zararlı sinek -örneğin- gerçek özden ne gibi bir belirti taşıyabilir
Cevap İlginç bir soru. Kur' an' da bunu ayet anlamında almakta ve nesnelerin
istemektedir. Dolayısıyla tevhid dünyayı kötü ve iyi, hayır ve şer diye, iyi
göre varlıkları iyi ve kötü diye ayıran biziz. Bu sınıflama dünya görüşüne bağlı
değil, beşeri hayata bağlıdır. Dünyanın Ahura alanı ve Ehrimen alanı şeklinde
din ya da mezhep için bir kelime vardır. Küfür ve kötü olan o dinin adı din
değildir, 'kiş' dir. Hayır ve hak olandinin adı ise 'kiş' değil 'ayin' dir ya da din.
Çünkü din kelimesi Avesta' da ya da Pehlevi dilinde vardır; 'dad sitan-ı dilli'
şey değildir. Bu, bizimle olan ilişkilerindeki role ait olup bizim onlarla olan
Habil sistemi, tarihin sisteminde vardır [Tarih sistemi, insanın yaşayış sistemidir].
Allah'ın ruhu vardır. Ama dünya tek parçadır, birdir; vahdet vardır dünyada.
şeytanın rolü yoktur. Varlıkta şeytan, Cebrail gibi, Adem gibi, dağ, yıldız ve
deniz gibi başkalarıyla hiçbir farkı olmayan bir yaratıktır. Allah ile olan ilişkide
şeytan, mutlak bir kuldur; tıpkı bütün öteki nesne ve varlıklar, tıpkı melek ya
demektir.
Dünyada sadece Allah'ın ruhu vardır, çatışma yoktur, rakip yoktur. Çatışma
sınırlandırılmıştır.
Cevap İnsan iradesi, insanın iki olanağı arasında seçim yapma gücünden
insan için bir tür seçimdir. Allah'ın, insan için başka bir tür seçim oluşu gibi.
yapılmış olması söz konusu değildir. Gerçekte bilimsel bakımdan biz ne balçıktan,
çatışık iki olanağıdır. Bu, hiçbir öğretide -maddi ya da madde dışı- bulunmayan
Adenlle ve Habil ile Kabil'le ilgili olarak konuşurken bir öğrenci beni eleştirdi.
[Çok iyi bir eleştiriydi bu.] Bu eleştiri şu; Ben, Adem' den söz edilince, insan
türü gösterilmek istenmektedir, ama Kabil ve Habil' den söz edilince insan
Kabil, insanın tarihe girişidir. Çünkü çatışkı başlamış ve iki insan karşı karşıya
zevce şeklinde yaratıldı, yani iki insandırlar, öyleyse tarihe girmiştirler. Adem
ve Havva ilişkisi, Habil ile Kabil'in ilişkisinden başkadır. Habil ile Kabil ilişkisi,
birbirine karşı çelişik ve çatışık iki insan kutbunun ilişkisidir. Oysa Adem ile
Havva ilişkisi, bir eş, bir insanın insan adıyla tamamlanması olarak söz konusudur.
tarih olayıyla eşittir. Adem, insanın bir yarısı, Havva da öteki yarısıdır. İkisi ise
bir insandır. Dolayısıyla orada çelişki yoktur. Tersine tamamlama vardır burada.
Ama Habil'le Kabil arasındaki ilişkide birbirinden bağımsız iki insan, çıkar
Ama öz olarak, o anlamda ne hayır vardır, ne de şer. Dünyayı hayır ve şer diye
yapasınız istedim.
yazdığımız bir kitaptır. Ahiret, insanın, iki eliyle önceden yapıp göndereceği
şeyleri kendi gözüyle gördüğü gündür [Nebe Süresi, 40]. Öyleyse o birey
yapmamışsa ya da eli boşsa orada eline bir şey vermezler Orası dilenme yeri
değildir.
Cevap Cevabı, bir fetva gibidir. Meşlıed' de büyük bir alim vardı. Onun, bir
şehristandan gelmiş konuğu vardı. Bir grup da onu görmeye gelmişti. Onunla
bir eşek kadar bile anlamaz. Toplumbilimle ilgili olarak Farsçayla yazılmış en
konuşmamda söz etmiştim. Aydın meselesi -benim inancıma göre- bir uzmanlık,
bir fizikçi, bir kimyacı, bir cerrah meselesi gibi değildir. Aydın, her kültüTde,
aydını Fransa' dan İran' a getirirsek olaydan uzak bir kara düşünce olur bu.
okursa İran'ın işine yarar. Ama o, ben orada aydın bölümünde okudum ve
şimdi ben aydınım, diyemez. Aydın, kendi toplumunu dakik olarak ve doğrudan
-çeviri yoluyla değil- tanıyan, zamanını kavrayan, zamanının hareketini
ama sıradan bir mütercim olma işine yarayan büyük bilginlerimiz var
bizim. Oysa bir mal satıcısı [eşek satıcısıl ya da settarhan veya bakırhan denilen
sonra da hem öğrenci hem öğretmen oluşumdan bir deneyimiın var; sizin de
sonuna kadar bölüm yoktu- yaşları oldukça ilerlemiş çocuklar vardı. Özellikle
mill! liselerde birinci sınıftan son sınıfa değin üç dört kuşak bir arada bulunuyordu.
Lise ikinci sınıfta ben henüz çocuk olduğum için ön sırada otururdum.
Sınıfın arkasında üç dört kez hapse girmiş, kaçak mal satmış, bıçak çekmiş ve
yirmi tümen verip kaydolmuş biri vardı. Bu sınıflarda küçük çocuklar, sadece
iyi not alan, hocalarinın sevdikleri öğrencilerdi. Ama sınıfta her işten anlayan
onların yanında gözü kulağı kapalı bir adam gibiydi. Onlar konuştuklarında
11
olduğunu söylerlerdi.
merkezidir, Batı ise maddiyat merkezi. Bu oldukça büyük bir yanılgıdır. Eğer
bir şey değildir. Maneviyat da uygarlık ve bilim gibi çalışmayı gerektirir. Uygarlığa,
manevi hayatı da yoktur. Maneviyattan artakalan artık gelenekler vs.' dir. Kuru
ve boş sevgileri, buyurun eve -ki eğer eve gelirse rahat edemeyecek- gibi
lafları ınaneviyat sanan İranlılar gibi tıpkı. Eskiden maneviyat vardı. Doğu,
manaile dolu bir tarihtir. Batı'ysa maddeyle doludur bugün. Bir öğe olarak za-
kulluk ettikleri ve onlar da maddi oldukları için değil, onlar, erekli insanı
yarın diye bir kuruntuya, geleneksel, kalıtsal olarak ve telkin sonucu inanmaktadırlar277.
sonra dinini de yitiren dinli insanın artık hiçbir şeyi kalmaz. Bu yüzden, dini
olmayan bir diniiden daha aşağı bir hayvan yoktur. Bunun için, dindışı toplumda
Zamanın imamı Mehdiyi bekliyoruz, imam zuhur edince hemen silahlanıp hazır olalım, amacıylaydı
bu. Bu,
gelenek olmuştu ve herkesin evinde bir kalkanla kırık bir kılıcı -ki kimi zaman yas töreninde işe
yarıyordu- vardı.
Bu, kılıç ve kalkanı bulunduran kişi imam'ın askeridir ve hizmete hazırdır, anlamına geliyordu. Ruslar
20
Şehriver'de Meşhed ordu karargahım almışlardı. Sıcak silahı bulunan herkesin karargaha teslim
etmesi çağrısı
yapıldı. Hacıağayı yolda, kalkanını ve kılıcım götürürken gördüler. Ağaya, Şu anda imam zuhur etse,
ne yaparsın
Sıcak silah dediler, sen soğuğunu niye götürüyorsun dediler. O şöyle dedi Bedeni korumak vacipler
cümlesindendir.
dini görüşte ise, tüm bu edimler, Allah rızasına ve yarının yazgısına teslim
edilmiştir. Sonra benim Allah' a, yarına ve fizik ötesi yazgıma olan inancım
ortadan kalktığında ahlaki ve insanı meseleler -ki her insanın bu tür meseleleri
vardır- altyapısını yitirir. Tam olarak açıklık kazandı mı Burada biz, Allah' a
tapanla maddi olanı karşılaştırmadık, tersine, bir inanca göre yetiştirilmiş bir
insanlığı, insanlar için bir eğitim sistemi olarak ortaya koyabiliriz. Ama insanlığın
1700 yılında, çocukları din dışı ahlaki değerlere göre yetiştirelim diye bir bildiri
gördüler. Yani insanları hayır, özveri, isar, başkaları için, toplum için ve bir
inanç için feda etme esasına göre eğitirsek, özveri, isar ve kendinden geçme,
şehadettir.
Soru Aydın olan benim, dünyayı anlamsız bir leş olarak görmemem ve iyinin
duyduğum halde sahte bir tanrı yaratmarn bir aldatmaca değil mi acaba
Cevap Güzel, niçin olmasın. Fakat burada bir bağıntı var; O da ben aydın
aydın olabiliriz.
konuların kelam1 inkarı ya da ispatı degildi. Benim konum, iki, üç, dört dünya
Ortaya koyduğum şeyde aniaşılamaz bir yer varsa belirtin. Ama ele almadıAli
ŞERiATi 651
Cevap Ben bilim dışı bir iş yapmıyorum demeıniş ki Allah. Fakat Allah,
alemin işlerinden hiçbirinin nedensiz olmadığım söyler. Ne ki bu nedenler ve
ilmimiz onu anlayabilir. Bir şeyin bilimsel olduğunu, bir şeyin bilimsel olmadığını
küçük bir eylem -örneğin doğa yasalarının tersine bir an yeşil kalan bir yaprakmucizedir.
Bunu kim yapsa mucize gerçekleştirmiş olur. Mucize, adı mucize konulduğu
için mucizedir. Bilim ve tekniğe sığmayan olaylara mucize diyoruz. Yani var
olan bir gerçekliktir, ama teknik onu yapmaktan, bilim de onu anlamaktan
gibh bir algılayış içinde değildir. Kur'an, Vahiy doğa yasalarının tersinedir,
kimilerine gayb1 mucize, kimilerine ınadd1 yasalar diyoruz- Allah, her iki olguyu
bir kelimeyle, 1 ayet' kelimesiyle açıklamakta ve her iki olgunun bir olduğunu
ile birlikte ve onun yolunda gidenler Hüseyn1 bir iş yapınışlardır. Geriye ka652
iSLAM BiLiM
bilinçlenmek ve bilinç vermek için- yeni bir dili, çağımızın dilini tanımalıyız,
bilimsel bir bakış, bilimsel ve ciddi bir öğretim sistemi ve düşünsel donanım
için temiz berrak suyu getirmiş oluruz. Bu iş için bir dershane, ortam ve inanç
Bilal'in etkileyici bir sesi vardır. Bu çağın dili 'ses'tir. Bu yüzden, Kur'an'ı en
Şiiliği ve onun kendine özgü inancını kendi çağında [kimin için olduğundan
söz etmiyoruz şimdi] sadece şehirlerde ve şehir halkının içinde değil, uzak
köylerde ve kasabalarda da [ki onlar için Şiilik-Sünnilik konusu, kelam ve tarih
konuları söz konusu değildir; kültürleri yoktur bunu gerektirecek] ortaya koyan,
her bilginden ve filoz.oftan daha fazla olarak, Şiilik tarihinin kutsal kişilerini
önen1lidir.
Bugün iki şey yapmak gerek; yoksa hiçbir şey yapılamaz. Kalmak için deAll
ŞERiATi 653
beyin yıkamak, düşünsel sapmalara yol açmak ahlaki sapmalar yaratmak, hatta
görüyoruz. Onlarla savaşım için yaptığımız en büyük tek çaba; bunların haram
uyumlu, bu çağın ihtiyacıyla uyumlu bir ideolojiye sahip olmakla değil, anlatım
gideriz; biz kalırız ve zaman bizden ileri gider. Sonı·a da yavaş yavaş dilimiz
yukarı olduğuna bir bakın. Bu, geri kaldığınızın dakik bir göstergesidir.
Sonra tiyatrolara, filmlere, sinemalara, tiyatro eseri okurlarına, yeni sanat eserlerine,
sergi salonlarına bir bakın; hepsi adresini yitirmiş kuşakla doludur. Yeni
seçin1 için korkusuz olmak gerek. Ebu Zer'in kardeşi diyor; Kardeşim, inanç
da eskiyince atılması gereken bir giysi gibi midir Ebu Zer şöyle cevap verir;
Evet, inandığın şeyler, eğer gerçekten eskiiniş ve artık giyilecek gibi değilse,
eski bir elbise gibi fırlatıp atmalısın. Kim taşır yeni bitiş yapmanın korkusuzluğunu
Biz düşünsel bir devrime, İslami bir devrime gereksinimliyiz, kaypak, baş
eğici, teslimci, geleneksel İslam' ı, bir inanç İslam' ına, itirazcı bir İslam' a, zamanın
erken demekle, uygun değil demekle, inşallah yedi yüz sekiz yüz yıl sonra
demekle çalışılamaz, çünkü fırsat yok Aklımıza gelen şey ve sizden beklediğimiz
daha iyi çalışınakla ve halkı uyandırıp onlara bilinç vermekle bütün ukdelerimizi
çözmeliyiz.
bilimsel donamınlan olan dostların yardımıyla, her gün daha da artan olanaklarla
hepimizin şiarıdır; Kur' an' a dönüş, avaının ve alimin Kur' an' a dönüşü, mü çtehi
edebiyatçının ve aydının vs. Kur' an' a dönüşü, hem bilinç kaynağı olarak,
hem tarihte ortaya çıkmış olan şeyin -ki ona muhtacız- yine yenilenmesi amacıyla
başka adları çağrıştırabileceği için söylüyorum. Örneğin, bir dönem tefsir yapsak
bu işe. Biri şöyle diyordu; Bakara Suresi fil kadar oldu.· Bu durumda Fil
Suresi ne kadar olacak [Bunu göz önüne alarak yukarıda belirtilen grubun
Kur'an'ı birkaç boyutu ve yönüyle incelemek gerek; yani birkaç ders bulunmaktadır;
bir edebi eserin, büyük bir düşünce eserinin ayrıştırılıp çözümlenişi, eleşAli
ŞERiATi 655
tirilmesi ve analizi gibi tıpkı. Bu durumda 'Kur' an analizi' adını taşıyan bir
grup onun tarihsel izleri üzerinde, bir grup bilimsel ve doğal boyutu üzerinde
ve çalışmak istediği için, Kur' an üzerinde bir yıllık, iki yıllık, on yıllık çalışmalar
üç konferans şeklinde sunarlar. Biz, bu bir ya da iki yıllık dönemde hem düşünceyi
sırasında toplu olarak şimdiye dek yapılmış çeviYilerin yardımıyla, çeşitli dillere
Bu durumda birinci ders metni tanıma, ikinci ders kitabın analizi, üçüncü ders
İkinci grup, tebliğ grubudur. Tebliğ grubundan aınaç, hazır, coşkulu ve sorumlu
donanmak [elbette bu donanım işe yaramaz olmamalı, kişi sonradan işine yaramayacak
Ben otuz yıl ders okudum; şimdi birinin bu beynimi alıp eve götürerek boşaltmasına
tafra satmak için yarayışlı olan fazladan şeyler işe yaramaz. İnsanlara, ihtiyaçları
öğretmek, bu İslam' ı ortaya koymak ve bir tebliğci için gerekli olan nesnelerdir
önemli olan. Ayrıca, konuşma alıştırmaları yapmak da gereklidir bu tebliğci
için. Eski ilim havzasının erdemlerinden biri, daha çocuk yaşta, daha talebeyken
aydınlık bir hava ve çevresinde düşünsel havadan oluşan bir mıknatıs yaratabilmesi
tebliğ grubu, İslam-bilimden bir miktar acil ders [benim söylediğim sözler anlamında
[yazar olarak, çevirmen olarak, her türlü konu ve bölümde -görünürde dinle
ilgili olsun ya da olmasın- toplumsal bir meselede, tarih, edebiyat, şiir, sanat,
Fakat bizim aramızda bulunan görüş uyarınca ve halkın yararına olan veriler
her alanda, h~m bilimsel olanallar, hem fenni olanaklar ve hem de parasal
ya da çeviri vs. biçiminde sunmaktadır. Aynı şekilde çeviri işi yapabilir -ki
toplum için bir araştırma işidir- hem de tashih yapabilir. Eski araştırmalardan
Bundan yirmi yıl önce, lisede öğrenciyken yazdığım, her yıl üzerinde çalıştığım
Ebuzer-i Gıfarf [örnek olarak veriyorum ve aynı şekilde bir haber biçiminde,
inşallah] kitabına, eğer öir kelime bulsam ekliyorum. Bu kişilik, benim için
Benim çok değerli öğrencilerimden -kulakları çınlasın- bir grup -iki üç kişigelip
bunu mizansen ettiler. Soma biri oynadı, biri de yönetti. Konular tekrarlanmış
birlikte benim için yeni bir eser gibiydi. Ebu Zer'in biyografisinin yazarı olan
taassupları bulunan -işte biz iki tür taassuba düşmüş bulunuyoruz- ve fakültenin
yanından geçerken benden yüz çeviren [bir mü'minin küfre karşı taassubu,
O şehadet konuşmasında -aynı yerde- kim olsa etki altında kalırdı. Benim
bana büyük bir ders verınekte ve bir insanın ve bir duygunun ne denli kirlenebileceğini
biri şöyle diyordu; Hüseyniye-i İrşad demiyor, 'İrşad kurumu' diyor. Çünkü
sadece benimle uzaktan uzağa çekişiyorsun, şimdi gözlerin beni görse nasıl
olur]. Ama beni görmeye hazır değildi. Sonra bu adaını gördüm; salon boşaldıkt~
dediler, Burada bir öğrenci var, durumu kötü; gel onunla biraz konuş. Ben
gittim baktım. Başım öne eğmişti ve çocuklardan bir grup çevresinde toplanmıştı.
Salonda lambalar sö n ük ve salon karanlık olduğu için onu tanıyama dım ..
sus tum.
Bir saat boyunca tuhaf bir suskunluk içindeydim. Sonunda başını kaldırdı,
onun ta kendisiydi. Tiyatro onu oldukça etkilemişti. Değişime uğratıcı bir etkiydi
Öyle ki kara mucizeyi şimdi ellerine aldıklarını ve tarihte din adına yaptıkları
Bu, dinin sanat gibi, sanatın da din gibi düşünceyi, ruhu, insan tipini,
bireylerden kimileri öylesine bilince ermişlerdir ki kimi zaman bana şöyle demişlerdir;
Biz, öğrenimi bitireli epey oldu, ama fazla bir maaşla istihdam edilirsel
[sonra da ev, lüks, rekabet vs.] başka çizgiye düşeceğimizi ve bizi çizginin
gruba göre, bu sanat, çirkin ve nefret ettirici olursa din! olur, ama güzel, etkileyici
iman doğurucu ve uyandırıcı olursa ne yazık ki dine karşı bir şey olur.
oldukça tanınmış, oldukça takvalı ve temiz gruplar ve hatta büyük ruhanı kişi.
umut vericidir.
Başlamak için bir sanat grubumuz var. Bu grup, şu anda tiyatro ve resim
görmek isteyenler için. Aynı şekilde İslam kültürüyle ilgili büyük bir eser hazırlama
yönleri bulunmaktadır. Metinlerden kimileri hazırdır. Ebu Zer' in, ilki olmasını
um u yorum.
Çizdiğim harita, dakik bir coğrafi harita değildir, sadece bilimsel yön taşımaktadır.
Burada Kızıl deniz' e yetmiş kilometre uzaklıkta bulunan Mekke yer almaktadır.
dağlık bir noktada bulunmakta ve bir dağ kasesini andırmaktadır. Kabe, küp
demektir, başka bir şey değil. Şu tür şeyleri yoktur onun; Ed-durru ve'lmercan,
bulunmakta ve Kabe -dünyanın en büyük açık hava mabedi- orada yer almaktadır.
duygusunu tatmaktadır. Bunun belki de güzel bir anlamı vardır; Görkem alçakgönüllülüktedir,
Hucr, etek anlamındadır; hücre vs. anlamında değil. İsmail'in eteği, kimin eteğidir
aynı şekilde Hucr-i İsmail çevresinde olmalıdır. Yani Hucr [etek], tavaf edilen
yerin bir parçasıdır. Sadece Ev' i tavaf etmek de olanaklıdır, ama bu tavaf geçerli
çevresinde caiz edimlerden birçoğu tümüyle haram olmaktadır; bir ota zarar
verınek bile. Mekke ve Mescid-i Haram' ın doğu bölüınünde, Arafat adını taşı-
278 Oldukça sıradan şeyler için, insanlar ve kitaplar için, koyunların kırkbayır! Gibi bir türlü sonu
gelmek bilmeyen
gösterişli, kocaman adlar koyan bizlerin tersine, islam'da ad koyma, oldukça sade ve hatta oldukça
alçakgönüllülükle
279 Ebu Talib Deresi denildiğinde, özel bir dere olduğunu sanmak tadırlar! Hayır, bunlar
sokaklardır! Her sokak
bir kabileye bağlıdır. Ebu Talib zamanında, Beni Haşim kabilesi -Peygamberin Kabilesi- orada
yaşamaktaydı.
Yaşadıkları bu yerde üç yıl mahpus kaldılar. Onları şehrin dışındaki bir dereye götürdüler,
anlamında değil
elbette. Orada yaşanılmaz! Yanılgıya düşen çoğu büyük tarihçilerin tersine Ebu Talib Deresi -ki
şimdi adı budurmezariıktı
ve bu bakımdan adını Şa'b Ebu Talib [Ebu Talib'in gömülü bulunduğu yer] koymuşlardır. Ebu Talib'i
oraya -Müslümanların üç yıl mahsur kalışlarından sonra- toprağa verdiler. Oysa Şa'b Ebu Talib -
kuşatma döneminde-
burada değildir [ki yanlışlıkla tarihte bundan söz edilmektedir]. Burada genel bir mezarlık
bulunmaktadır;
şimdi ise Şa'b Ebu Talib yer alır aynı yerde; onların oturduğu o aynı dağlık sokakta.
yan bir çöl ya da düzlükle [27 kilometre uzaklıkta] biten bir yol bulunmaktadır.
kilometre uzaklıkta bulunan bir boğaz vardır. Bu noktada yine lVIina adıyla
dağlık bir boğaz bulunmakta olup tam olarak Mekke'yle bitişir. Mina, kurban
yeridir. Orada koyun kesilir. Orada kesim yerinden başka, üç şeytan adını taşıyan
Hac törenine katılmak isteyen bir kişi, öncelikle mevsiminde gitmelidir, her
zaman gidemez. Gitse bile hac değeri taşımaz. Umre ya da sıradan bir ziyaret
olarak gidebilir hac mevsimi dışında. Dolayısıyla özel ve belirli bir zamanda
değer taşır bu eylemler. O zaman olmazsa değerini yitirerek sıradan bir ziyaret
durumuna gelir ve sıradan bir değer taşır. Bu şunu göstermektedir; Her amelAllah'
ı ziyaret bile olsa- zamanla uyumlu olmalı -kendi vaktinde olmalı- dır.
Öteki esas ise bütün insanların toplanmasıdır; haccın değeri buradadır. Bir
kalacaktır. Bunlar, Allah'ı ve Allah'ın evini ziyaretin değerinin -ki büyük bir
yol insanlarla birlikte aşılır. Özel bir hesap söz konusu değildir. Eğer biri Allah
. ile gizlice bağlantı kurmak isterse, insanların yazgısı onun arnellerini ve özverisini
Herkes birlikte, elbirliği içinde, özel bir zamanda Mikat' a [belirli noktalara]
renksiz ben' şeklini almaktadır. Hepsi insandır ve başka hiçbir şeydir. Hiçbir
lakap, hiçbir özellik onları ondan ya da onu onlardan belirgin kılmaz. Bu gösterinin
lanma, hayvana zarar vermek, bitkileri koparmak sayılabilir. İnsanın ota zarar
türe, hiçbir bireyin bir başka kişiye tecavüz ve tahakkümünün bulunmadığı -ki
~m ŞEIRiAli 661
önemlisi de -bu durumda kimi zaman son derece küçük ınenasik ve arneller
bile çok büyük anlamlar taşırlar- aynaya bakılmamalıdır. O bireysel ben feda
Kabe'ye girildiğinde tavaf konusu gündeme gelir. Tavaf, yedi kez yinelenir.
sağ elidir .
biat etınenin, buyruk altında olmanın, uyum içinde olmanın ve ona rey vermenin
bireyle biat ettiğinde başka ellerle olan tüm biatlerini kesmektedir. Hayatta
binlerce şeyle ve kişiyle biat eden ve hayatlarını çeşit çeşit anlaşmaların, bağlılıkların
edilen yerin bir parçası olduğu bir dönüş. Burada Safa ve Merve adında iki
tepe bulunınaktadır. Bu iki tepenin arasında ise sa'y yapılmaktadır; yine yedi
kez sa'y. Sa'y, Hacer'in durumunu sembolize eden bir gösteridir. [Kabe, Zemzem'
in yaknundadır].
Hacer [0, her türlü soy ve topluınun övüncünden uzak olan kara derili bir
cariyedir. Kocası bir çocuk edinmek için almıştır onu, başka hiçbir şey için değil.]
kabul eder ve çocuğu buraya bırakır. Fakat som·a kalkıp dağların arasında
olgu montaj edilmiştir. Bu yüzden herkes yedi kez tavaf ettikleri gibi yedi kez
değildir. Sa'y -dilimizdeki anlarola aynı anlamda- bir hedef için çaba, devinim
ve koşmaktır. Yedi kez oluşunun iki anlamı vardır; Birincisi, yedi kez, varlığın
yaratılışını gösterir bir sözdür; Varlığın yaratılışı, yedi kez de ya da yedi aşama
bir bağ kurmuş oluruz. Bu hareket, varlıktayada yoklukta ortaya çıkan ilk
Dolayısıyla tavaf ve sa'yda -her ne anlam verirse versin- yedi kez döneriz
şeyin anlamı vardır. Yani ben, hayatımı sürekli olarak, bu merkezin çevresinde
Tavaf, bir tür özel hareket olup geometrik bakımlardan da zihinsel ve manevi
anlamıyla uyumludur. Tavaf, iki çelişik olgu üzerine kurulu tek harekettir;
birbiriyle çelişme içindedir. Sadece tavafta, hem süreğen hareket, hem de süreğen
değişmezlik bir araya gelmiştir. Süreğen bir tavaf halinde olan ben, asla bir
adım bile durınam, her an başka bir durumda olurum, başka bir yerde olurum,
hedef çevresinde sonsuz ve değişmezdir. İnsan beni, sürekli olarak, hicret, hareket
[çok daha zarif olan şeyler de vardır; Tavafta eğer biri arkadaşım görmek
için yüzünü çevirirse tavaf batıldır, bir adım dönerse tavaf batıldır], bu
harekette hiçbir şeye aldırmamak, bu süreğen hareketten bir adım geri durmamak
Bu, onun aşkı gösteren tek fiziksel hareket oluşudur; Özü feda etmek, bütün
edimlerini, hareketlerini ve tavırlarını bir hedefe, bir bireye, bir kutba vakfetmek
Bütün anları, bütün adımları, bir odak noktası çevresinde süren bir hareket-·
sembolüdür. Bu, Allah' a mutlak tevekkül olup sürekli tavaf şeklinde görünüm
kazanmaktadır. Sonra Hacer [biziın gibi -ki Allah ona çocuğunu bırakınasım
Çünkü böyle bir iş yapıp tevekkül etmekte ve çocuğu için su arayışında telaşa
ve koşuşturmaya başlamaktadır.
Sa'y maddi çabadır. Tavaf ise işrald, duyumsal, dini ve ilahi tevekküldür;
halinde olması anlamını taşır. Tevhidin dünya görüşü, kapalı, donuk, durağan
ve devinimsiz bir dünya görüşü değildir. 0, her gün bir iştedir [Rahman
Suresi, 29]. Allah'ın kendisi, her an, her gün ve her aşamada bir iştedir. Dolayısıyla
anlamda -tam anlamıyla bir manzume gibi- bütün varlığın değişmez bir martevi
dünya görüşünde -ki felsefi ve bilimsel bir konudur- birey, kendisini bu yaşta
yani her bir 'ben' insani durumunda bütün insanlarla eşittir. Birey yoktur, insan
tek bir şekilde biçimlenmiştir. Sanki bütün bireyler erimiş ve tek renk olmuştur.
belirli günde- hareket edersin, Mekke ve Kabe'yi -ki senin kıblendir- terk edip
Araf at' a ulaşırsın. Arafat'ta öğleden akşamın ilk aniarına dek kalınak zorundasm.
Hiçbir amel de vacip değildir. Sadece orada 'kalmak' gereklidir. Sonra gecenin
başlangıcında hemen hareket edersin. Gece M eş' ar' da kalmalısın. Hiç bir
özel yer yoktur ve özel arnelleri de bulunınamaktadır; orada, bir sonraki menzilde
Muzdelife' dir.ıs1 Burası dar bir boğaz gibidir. Hacılar -ki yaklaşık bir milyon
281 Muzdelife yakınlaşma ve yakın anlamına gelen zlf kökünden gelmektedir. Bunun zülüf1 e ilgisi
yoktur! Bu
kişidirler- kaçınılmaz olarak sıkışik bir durumda birbirleriyle yan yana durmaktadırlar.
Büyük bir çölÇte grup grup, parça parça, kervan kervan, millet
dururken -tıpkı bir boğazdan geçerken sıkışan bir sel gibi~ birbirlerine yapışırlar.
görüyoruz, her arnelin bir zamanı vardır, haccın bir zamanı vardır, Mikat'ta
hem savaş alanıdır, hem aşk alanıdır, hem zafer alanı, hem de bayram alanıdır.
edin ve Kabe'ye en uzak noktaya gidin, demektedir Oysa biz Kabe'yi iman ve
namaz kıldığımız, her gün birkaç kez kendisine yöneldiğimiz, ölümümüzle yöneldiğimiz,
varmalısın, denemelisin.
İkbal'in deyişiyle; Kabe, yolunu kaybetmemen için bir işaret taşıdır. işaret
taşına ulaştığında, yolu bulduğunda artık işaret taşının yanında kalına, çünkü
mezhep [din], yol demektir,· gezinti yeri, put ve hedef değil. Seni Kabe'den
yer. Meş' ar neresidir Hiçbir yer. Sadece bir boğazdır; ne merasimi vardır ne
hiçbir özelliği yoktur, hiç kimsenin ayak izi yoktur, kimsenin mezarı yoktur,
bir sahne yoktur orada. Bir varsayım olarak zihnime gelen şey, 'ben' in kendisinin
bulunan her kara parçası gibi. Aynı şekilde, Arafat da bir alandır, tüm
öteki alanlar gibi. Önemli olan şeylerden biri adlardır, ikincisi bu üç aşamanın
[yerleri bir yana bırakın] düşünelim. Burası, hepimiz birlikte gelmemiz için
Dolayısıyla biz Mekke' den -ki bizi geçmişe bağlaınıştı, İslam Peygamberi'nin
beşeri gösteriye tarihin başlangıcından başlamak için yola çıkmaktayız. Her birey,
oradan bizi -coğrafyada değil, tarihte- Arafat' a götüren bir araçtır. Coğrafya
M eş' ar, ism-i mekandır; bilinç yeri, bilinç makamı, bilinç alanı anlamında.
Mina ise ideal ve aşk anlamındadır. Tanıma, bilinç, aşk ya da ideal, Dante'nin
iki aşama olarak anladığı üç aşamadır. İlahi Komedya' da onu hidayet eden
Virgil vardır önce; aklın ve tanımanın sembolü. Sonra Beatrice vardır; aşkın
282 Bu ana dek yerler konusunda düşünüyordum. Ama aklımız gözümüzde olduğu için bu yerlerin
nice olduklarını
anlamıyorduk. Kimileri bu yerlere kutsallık bağışlamak için birtakım şeyler üretiyorlardı Bunca yolu
bir toprak
parçası için gitmiş olmamız! Buraya geldi çünkü yetmiş peygamber bu Mina mescidinde gömülüdür!
Öyleyse
kabir ziyaretine gelmişiz! Bayım Peygamber gömülü değildir orada. Öyle de olsa, onun için
gelmedik, ziyaret için
gelmedik. Hangi peygamber orada gömülüdür Kutsallaştırmak istiyorlar, ama nasıl yapacaklarını
bilmiyorlar! Ya
da örneğin şöyle diyorlardı Dokuz yüz peygamber Kabe evinde gömülüdür. Değerleri kabre
indirgediler! Niçin
Onun taşıdığı görüşle beyni, bir kadının ne denli övünç taşıdığını anlayamaz da ondan! Dolayısıyla
onu erkekleştirmekte
aşaması], bilinç ve soma da aşk aşaması; İlahi insan beninin kanatlaruşının son
ve doruk noktası, o benin balçıktan bu görüngüsel ben' e mira cı. İşte burada,
Allah'ın halifesi olan büyük insan beni yaratılır. İşte bu yüzden bayram edilmektedir.
bir yer anlamında dır. Günümüz insaru şu ura ulaşmıştır ve meş' arda yaşamaktadır
ama bu, meş' ar-i haram değildir. Bu, sadece tecavüz ve hıyanetin serbest
olduğu değil şu ura araç olduğu laubali ve pis bir meş' ardır. Onun meş' ari,
böyle bir bilinç yoluyla ulaşılabilir ideale, zafere ve Allah' a. Meş' aru'l-haraın'ın
karanlık ve zulmetinde -bunlar ne tuhaf sırurlardır- silah toplanmalıdır. İnsarun
ışıklarıyla birlikte kan ve aşk sahnesine girer. Kan, üç sahnede benlikle savaşır
ve s oma İsmail' ini kurban eder. O zaman İsmail' in kurban edilmesi aşamasına
olarak her yerde bulunmaktadır. Bu menasilde tuhaf bir şey vardır [ne
yazık ki fırsat yok, yoksa söylenecek çok şey var]. Bu sahneye girdiğinde; haramı
güneşin doğuş arunda, güneşin doldurduğu açık ve aydınlık bir sahnede- savaşmalısın.
Birinci gün menasikte birinciyi terk et derler [ama kimse niçin diye
sormaz] ikinciyi bırak, üçüncüyü vur derler. Milyonlarca yüz binlerce kişi sahneye
Hemen karşısında olmakla birlikte onunla bir işin olmaınalı, yani kendini
saldır ve onu alaşağı et. O düşerse, bu ikisi küçük bir vuruşla ya da hiç vurmadan
ne kadar alaşağı etsen de ikinci kez, üçüncü kez, yüzüncü kez, milyonlarca kez
yeniden üretir. Tarih budur işte. Bu yüzden ilk günden, sonuncusuna saldır ve
esas temel alaşağı edilince hareket edilebilir. Bu üçüncüsü kimdir Kimi zaman
zaman Bel'am olduğunu düşünüyordum. Nas Suresi'ni ele alınca burada benim
söyle J ki; Sığınırım. Yani peygamber olarak ben sığının m, işin başında değil
Kur' an' ın sonunda hem de. Kur' an' ın yer seçınesinin felsefesi vardır. Yani
menasikte J aynı şekilde her zaınan benlik taşıyacağın için her gün her üçünü
bayramdan sonra da bırakma. Gaflet ve gurur her an, hatta o başanlara ulaştıktan,
sığınırım.
Bu şer gücün varlığıyla birlikte tüm bunlar vardır. Bunları ne kadar yok etsen
de o gene üretir. Şimdi, fiks belirlememek gerektiğine inandım. Yani örneğin
bu Firavun' dur, bu Karun' dur, bu Bel' am' dır ya da tersi dir, diye belirlememek
sonuncusu Karun' dur. Başka bir dönem ve sistemdeyse sonuncusu Bel' am' dır.
Daha başka bir dönem ve sistem de bu Firavun' dur. Biz ise her an onları belirleriz.
getiren bir tip ve bir aşamadır sadece. Kendisi İsmail olan gencin nesi vardır
Oğlu olmayanın nesi vardır Onun, İsmail'inden daha değerli gücü, makamı,
ünü ve-parası vardır ve İsınail'ini ve bin tane İsmail'ini kurban etmeye hazırdır.
ve kurban etmelidirler. O, İbrahim için bir oğuldu. Senin için başka bir şey
bağlayan ve alıkoyan ne ise onu öldür. Hedef yolunda en değerli bağını kurban
ettiğinde aşk aşamasına ulaşırsın. Bu aşkla tasavvuf aşkı arasında fark vardır.
Tasavvuf aşkı, insanı bu aşan1aya ulaştırır ama bilinç ve tanımadan soma gelmez
bu aşk Hint, aşk aşamasında kalmıştır, Araf at' tan ve M eş' ardan geçmeksizin.
Biz ise her üçünden de uzağız. Bu İsmail'i olumsuzladıktan sonı·a -ki ben
kendim, o yalancı, göstermelik benim olabilir bu- ben kalırım geriye. Kalışım,
İhram ise bendeki bütün bireysel kişilikleri silip yok eder. Aynı şekilde
böyle bir toplanınaya giriş, bireysel 'ben' oluşu, 'biz' -biz yoldaş insanlar- de
yüz binlerce şekilsiz ve belirsiz 'sen' bir birine kaynaşmış tır- girdiğimde, 'ben'
remizli olarak 'biz' e feda olur. Sonra, aşıkane tavaftayımdır hep. Soma Hacer
gibi, akıllıca -maddi hayatı elde etmek için- sa'y [çaba] deyim .. Putperestliği,
etmek için; Cellat ve fare, kurt ve fare, tilki, bu hannaslar.] en değerli kimsemi,
en değerli şeyimi -kimi zaman bu ben olabilirim- kurban etme aşaınasına vannın.
öyküsüyle bağ kurmakla, Adem'e kadar gitmekle, geri dönmekle, bilgi, tanıma,
aşka ulaşınakla o gerçek 'ben' imin yalancı 'ben' imden kurtuluşu aşamasına
varırım.
283 insan, tavaf edilen yere -topluma- girdiğinde, benin bize girdiğini, bireyselliğin çözülmekte
olduğunu, ince
bir ırmağın büyük bir girdaba girişi gibi nasıl çözüldüğünü duyar!
Tüm bunlar, İslam'ın ve tevhidin sembolik olarak biçiınlenişi olup her yıl
sınırları, bütün sahte aralıkları, bütün sahte perdeleri, bütün sahte örtüleri altüst
yan yana koyan şeyi. Orada 'ben', Allah yolunda kendini kurban etmekle insanlara
Bu, yinelediğiın bir şeydir. Ayrıca bu, bir bidattir ki hem bir yazıyı yüzünden
okuyoruın, hem de daha önce bir kez ele alınınış olmasına karşın onu ikinci
kez ele alıyoruın. Buysa konunun iki bakundan önemli olmasındandır; Birincisi,
burada anılan konu bakın1ından söz konusu olan önen1. Bizim için bu öğreti
ve ailenin takipçileri olarak ve ayrıca bu aile ve özellikle bu olay üzerinde
Hüseyin' e aşk beslemek, Kerbela hikayesi ve onun verdiği teessür, bir başka
· olmayan, ama mantıksal olarak ilgili olan birçok konu, bilincimin, bilgimin
tarihinde dinin rolü, aynı şekilde toplumsal ve sınıfsal temeller, insanlık hayatı
değişiinine ilişkin algı tarzımız -ki bunlar, dini inançların bir parçası olup
bugünümüz için işe yarar bir bilgi ve bilinç kazandırabilecek nitelikteki bir
çıkarım, sadece bir kıssayı ya da bir derdi veya bir musibeti nakletmek değil,
doğru kılavuzluk edici bir çıkanın. İşte tüm bunlar, bu konunun yinelenmesinde
Bu yazı, bir kez arz ettiğim ve girişte de söylediğim gibi, bilinçli bir iradenin
ve bir feyiz aln1ak istemiştim. Bir ara, beniın bu eğilimimin, çocukluk ve gençlik
iyi de, bu tarihte, bu toplumda ve bu kültürle yetişen bir kimse için her ne
olursa olsun Aşure gecesi olağandışı bir gecedir. İlgisiz kalınamayacak bir gecedir,
bir gecedir. Öte yandan da insan böyle bir geceyi geçirmek için başka
Oysa dinlenınek, hiçbir şey yapmamak da benim için güçtü. Sonra bir ara
tuhaf bir çelişkiyle karşı karşıya geldim; Dini ve kutsal bir şehir olan
Meşhed' de, dili Farsça, mezhebi Şii olan bir İranlı olarak Hüseyin hakkında düşünme
taziyeden ibaret olan bir şehrin, her yıl bu işle, Hüseyin'in taziyesiyle
uğraşan bir halkın benim gibi sıradan birine ihtiyaç duymayacağını düşündüm.
Böyle bir duyguya kapıldım, hatta daha kötüsüne. Gurbette gurbet duygusu
basittir, ama vatanda gurbet duygusu çok zordur. Hepsinden daha zoru, insanın,
hareket ruhu verebilen bir kişiliğin gelenekleri ve törenleri uygulamak için bir
yüceliği öğrenen küçük bir insan -sıradan bir insan- düşman karşısında nasıl
durulması gerektiğini bilir. Buna karşın, böylesine inanılmaz bir destan yaratan
işkencedir.
Thomas Wolf der ki; Yazınak hatırlamak için değil, unutmak içindir. Eh
bette bütün yazılar değil ama kimi yazılar, unutmak için sığındığımız yazılardır.
ve Hüseyin'in söz konusu olduğu bir gecede kendimden söz etmenin utanç
verici olduğunu gördüm. Artık ondan söz ettim. İşte bu yazı, öyle bir ruh durumuyla,
öyle bir gecede sabaha dek yazdığıın yazıdır. Onu şimdi size okuyorum.
Gerektiği yerde de size onun yoruınunu yapacağım. Burada size, bu yazıyı
anlama anahtarı olarak arz etmem gereken birkaç genel terim var. Ardından
tarzının temel terimleri ve esas ilkeleridir; Bunlardan biri 'tevhid' dir. İkincisi,
benim sözünü ettiğim başka bir anlamıyla 'ş irk' tir. Şirk, ikicilik ten, yani iki
tanrılılıktan ve iki ayrı tanrıya tapınmaktan ibarettir. Ayrıca teslis, yani üç tanrılılık
serflik dönemi, feodalite döneıni, burjuvazi dönemi, daha soma ileri sermayedarlık
aracı ya yoktu ya da çok küçük çaptaydı. Örneğin, ucu av için sivriltilmiş bir
taş parçası. Herkes bir taş parçası alıp bu işi yapabilir ve bu· onun yetkisinde
için bir araç kılacakları ölçüde ileri değildi. İş aracı yoktu ya da olsa
eşit olarak hepsinin elinde olduğu için bütün bireyler eşit olarak birbirleriyle
beş yüz bin kişide var olan bir ruhtu. Tek 'biz' i ve tek bir aileyi oluşturuyorlardı.
'biz' dir, bir ailedir, bir ruhtur. Eşit olarak bütün bireyler birbirlerine benzerler.
Düşmanlık, aldatıcılık ve cinayet için hiçbir neden yoktur. Burası, ahlak! açıdan
insanlık hayatının altın dönemidir. İleri bir uygarlık yoktu, teknik ve araç gereç
doğa dünyasında ihtilaf görmüyordu. Siz, kimi zaman ruh durumunuzun kötümser
Bunun tersine, evde, aşkla, mutlulukla ve sevgiyle dolu bir hayat sürüyorsanız,
toplumsal tevhid, ilahı ve din! tevhid dönemiydi. Yani dünya görüşü, bir
ruh egemendi. Dolayısıyla tevhid, dünyevi bir gerçek olmak yanında, genel
eşitlik ve sınıfsal birlik temeline dayalı bir toplumsal sistemle uyumlu bir düşünüş
ve görüş tarzıdır.
dönüştü. Tarım alanı ve tarım için gerekli su kısıtlıydı. Bir kesimin sahip olup
Sadece tek bir etken Güç. Çünkü henüz güçten başka herhangi bir etken bulunmamaktadır.
Henüz hukuk, yasa, hukuk! ve iktisad1 yorumlar vs. bulunmamaktadır.
Orada insanlık ilk kez olarak böyle bir durumla karşı karşıya
kalmıştır. Ötekilerden daha güçlü olan kesiın, bu tarım alanlarını işgal etmiştir.
Yapı yağma üzerine kurulursa elbette hiç kimse, gerektiği ölçüde yağmalayamaz.
alandan daha fazla alanı tarım için tekeline aldı. Bunun kaçınılmaz SO'
için çalışabiieceği bir toprağı bile yoktu. Topluın iki kutba ayrıldı. Bu
'biz' -bir tek 'biz'- 'ben' ve 'sen' şeklinde iki kutba ayrıldı. Ben ve sen bir ka biAll
ŞERiATi 673
ledendik Ama şimdi benim, ihtiyacımdan fazla varlığım var. Seninse günlük
ihtiyacını karşılayacak kadar bile varlığın yok Öyleyse benle sen artık bir değiliz.
Sen beni 'gasıp', 'zorba' ve 'zalim' olarak görüyorsun. Hep ya beni yenip
İlişki değişıniştir.
bir ülkenin iki şeyle yönetilebileceğini söyler; Ya aslan olmakla ya tilki olmakla.
iki şeyle elde tutarlar; Biri parıltıyla, biri sarı renkle. Biri kılıç, biri altın. Dolayısıyla
tek 'biz', tek topluın iki parça olunca, iki kutba ayrılınca, güç, aldatmaca,
yaltaklamna, aşağılık, kölelik ve onun buna, bunun ona tecavüzü, insanı
görür olduk
Toplum iki parça olunca dünya da iki parça olur. Toplumsal ruh iki tane
olunca, dünyaya egeınen ruh da iki tane olur. Tek tanrı iki taıu·ıya dönüşür.
İkicilik, iki tanrıya tapınma ve Ahura ile Mazda oluşur. Niçin Toplumun sınıfsal
ikiliğini açıklayabilınek için. Ben daha üstünüm, sen daha aşağısın. Sen
benim için ırgatlık etınelisin, bense senin için istediğiın gibi davranmalıyım.
yaptık diyemeyiz. Buna karşılık o, gücün azalınca ben gelip sistemi değiştiririm
Yoksa varlık ikilik üzerine kurulu değil mi Toplum da ikilik üzerine kurulmuştur.
değildir, arız1 değildir; asıldır. Neden Çünkü hayır ve şer alemde vardır, Ehriınen
aleınde vardır. Öyleyse iki tabaka olan topluıngeçici ve arız1 değildir; ikili olan
dünyadan bir yansıınadır. Dolayısıyla ikicilik ve iki tanrıcılık, iki tabakalı ve iki
kutuplu -egeınen tabaka ve yönetilen tabaka- toplumun düşünsel altyapısı
olmaktadır.
Bu, işin başıdır. Toplum ilerledikten sonra uygarlık oluştu. İleri toplumlar,
Egemen tabakanın kendisi bir birimdir, ama üç çehre kazanmıştır, evrim geçirmiş
çehresi oldu [ancak yine de egemen tabakanın bir parçası olarak kaldı]. Biri,
üç boyut eskiden de vardı, ama gelişmeınişti, iç içeydi. Ama şimdi gelişti. Dini
iman -dini inanç- halkın kalbinde mevcuttur. İktisadi güç toplumda vardır. Bu
Tek egemen sınıfın tekelinde bulunan bu üç güç, şimdi egemen sınıfta üç çehre
kimse, dinin mazharı olan kimse. Her üçü de egemen sınıfın yetkisindedir. Her
Kur'an [Tevrat değil Kur' an], bu üç isimden hep yakınmaktadır. Mele, gözü
dur [para gücünün cisimlenişi]. Biri de Bel' am' dır [egemen sınıfın elinde
bir ruhanisi olan Bel' am, büyük bir sermayedar olan Karun ve müstebit bir
hakim olan Firavun- egemen sınıfı oluşturan üç çehredir. Bu üç çehre, bir egemen
yolladır. Buna göre bu yasa [arz ettiğim yasa] doğrultusunda şirk döneminde
her ileri toplum üç tanrılı olmalıdır. Ben hepsini buldum; Yunan' da Zagreus,
üç çehresi bulunan bir tanrıdır. Hint'te Vişnu, üç çehresi bulunan bir tanrıdır.
Orta çağda Mesih, üç çehresi bulunan bir tanrıdır. İran' da da sadece iki
özgü olan 1 Azergoşnesb' dir. Biri, ruhanilere özgü olan 1 Azerpars'tır. Ötekisi
aşamada toplumsal değişimden dolayı, her biri bir toplumsal sınıfı ve toplumAli
ŞERiATi 615
doğrulayan kanıtlardan biri, ikilik döneminde, yani toplumun iki sınıfa ayrıldığı
dönemde iki sınıflılığı açıklamak için oluşturulan iki tarunun -iki tanrılı
dinlerde- birbirinin karşıtı olmasıdır. Niçin Çünkü iki sınıf birbirinin karşıtıdır.
Oysa üç tanrılılık döneıninde üç taıu·ı aynı zamanda birdir, tek tanrıysa aynı
durdukları halde bu insanlar, Mesih'in bir iken aynı zamanda nasıl üç olduğunu,
üç iken de aynı zaınanda nasıl bir olduğunu bir türlü anlaınıyorlar. Papanın
bir türlü anlaınıyorlar. Yani papanın hem siyası gücü, heın iktisadi gücü, hem
de ruharn ve dini gücü vardır. Güzel. Bu üçü aynı zan1anda bir papa eder. Anlaşıldı.
boyutlu hale gelen -tıpkı ortaçağdaki papa gibi her üç işi de yapan- yer tanrısıdır.
egeınen sınıf, aynı zamanda tek sınıf olan üç sınıfa dönüşmüştür. Öyleyse bu
felsefesine -özellikle Şia' nın tarih felsefesi tekmil dir- göre, insanlığın başlangıcından
beri tarih bir çizgi üzerinde hareket etinektedir ve ahir zaınana, yani
tarihin sonuna dek sürüp giden bir savaş olmaktadır. Sonunda orada cebri bir
adalet ve eşitlik devrimi ortaya çıkar. Sonra da insanlık başka bir çizgiyi kat
eder. Bu durumda, insanlığın başlangıcından başlayıp bir zamana dek olan bir
Habil ile Kabil, iki kardeştir; Adenı'in oğulları. Babaları birdir. Dinleri birdir.
biri insan öldürınenin, kardeş katilliğinin seınbolü ve tecavüzü ilk ortaya çıkarandı;
seınbolüydü. Niçin Bu ikisi her yönden denktir; Soy açısından, çevre açısından,
Neden iki karşıt ve çatışık kutup oldular Gördüğüınüz gibi, Kabil ile Habil'in
iki nişanlısı vardır; Kabil kendi nişanlısına bağlı kalmaz ve onunla yetinmez.
iSLAM BiliM
mez. Sonunda işi o kadar ileri götürür ki onu öldürınekle tehdit eder. Habil der
ki; Sen benim kardeşimsin. Eğer hakkıma tecavüz edip beni öldürmek için
elini uzatırsan ben hiç tepki göstermem. Bu iki insanın birbiriyle nasıl konuştuklarına
Adem şöyle der; Başka yolu yok. Siz Allah' a ve dine inanmaz mısınız
huzuruna birer kurban sunun. Allah hanginizin kurbanını kabul ederse o haklıdır,
öteki buna boyun eğsin. Derler ki; Çok iyi. Ben, olayın aslında ne olduğunu
alır ve kurban etmek için yakar. Yani o, dininde de sahtekarlık yapar ve inandığı
Fakat boyun eğmez. Sonra da gidip Habil'i öldürür. İlk kez bir insan başka bir
insan eliyle öldürülür. İlk kez Allah karşısında, din karşısında, ilk isyan başlar,
ilk dini aldatmaca başlar. Tüm bunların seınbolü Kabil' dir. Kabil'in gidip solgun
avcılık dönemi insanıdır. Kabil ise daha sonra gelen bireysel mülkiyet, tekelcilik
iki toplumsal sistemin savaşıdır. Kabil'le Habil'in savaşı, iki çelişik döneme
dönemi. Kabil bu dönemin, Habil ise o dönemin insanıdır. Habil'in ölüp Kabil'in
sağ kalışı, adalet ve eşitlik sisteminin, kardeş insanın, insanlık, kardeşlik ve
adalet ilişkileri esasınca yaşayan insanın gidip sisteminin mahkum olması demektir.
karşısında isyan eden sistemin, ahiald kayıtları hiçe sayan sistemin, Kabiki
sistemin tarihe egemen olması demektir. Savaş, tevhid ile şirkin savaşı, dinle
dinin savaşıdır.
Şirk -belirttiğim gibi ikicilik ve üçleme- iki tanrıya, üç tanrıya ihtiyaç duyan
Kabil dinidir. Halk kitlesi -ümmet- ise tarih boyunca hep tevhid arayışı içinde
-olınuştur. Çünkü beşeri tevhidin arayışı içinde olmuştur. Dolayısıyla şirk, daha
Tevhid ise tarih boyunca, Habil'in varisieri aracılığıyla hep kıyam eden
bir hareket olmuştur. Egemen Kabiki sistemle -resmi din, bireysel mülkiyet,
284 Şimdi de bu tür kişiler var! Sorumluluklarını ya da dini borçlarını gidermek için türlü kalpazani
ıkiara başvururlar.
Örneğin; vergilerini azaltmak için türlü yolları denerler. Bunu başardıysan şapka giydirmiş olursun!
Acaba
kimin başına giydirmiş olursun şaplayı Kabil böyle bir adanıdır; çocukları da böyledirler! Tarih
boyunca bu Kabil
Öyleyse tarih, her zaman Habil ile Kabil'in savaşından, biri ilk gerçeğin ardında,
öteki de halkı dinle aldatmanın ardında olan iki din olarak tevhidle şirkin savaşından
sembolü olan putları, her biri bir ailenin ya da bir soyun ya da bir sınıfın çıkarlarını
Nemrut onu ateşe atar. O, savaşını sürdürür. Soma onun varisierinden Musa,
Firavun'la Bel' am' la, Karun'la ve zamanın mele, mutref ve rahibiyle savaşır.
İsa, Yahudilik dininin ınabedi ınağaza ve dükkan haline getiren fazit ruhanileriyle,
savaşı aynı şekilde sürdürürler. Ne zamana dek Ahir zaınana dek. Bu savaşta,
bu iki saf Habil'le Kabil zaınanından beri karşı karşıya savaşmaktadır ve insanlık
birbirinden uzaklaşan iki cins olup çıkmıştır. Bu uzaklaşış ahir zaınanda evrensel
hem sosyal adalet, hem de hakikat dünyada dirilecektir. O, ahir zaman devrimi
sorırası sisten1 döneınidir. Bu, tarih felsefesidir. Soma, beniın söylediğim şekliyle
yedi bin yıllık bir tarihsel geçmişi olması nedeniyle, söylediğiın bu tarih dönemlerinin
birlikte sanki bu iki sınıfı, bu iki safı temsil ettiklerini gördüm. O kadar
ki ben tarihi size bu durumda resmederken sanki harita üzerine bir çizgi
çekiyorum. Dicle ve Fırat, belirttiğim tarih felsefesine göre bu iki tarih akımının
iSLAM BiLiM
rı, eriyen buzların ve karların kaynağıdır. Bu iki akım, hep tek kaynaktan ortaya
Sonra da yavaş yavaş yeniden birbirlerine yaklaşır lar. Bağdat' ın yakınına vardıklarında
Dicle'yle Fırat el ele vererek Basra körfezine girerler. Basra körfezinde vahdete
adaletçi ve Habilci hareketin çizgisi olarak Kara Fırat'ı da Kabiki egemen sistem
olarak alırsak, bu Dicle ve Fırat'ın, tıpkı Kabil ve Habil gibi birbirleriyle bir
savaştan ibarettir. İslam gelince, hilafet gelince saflar karışıyar ve artık ne olduğu
ikilik, iki saflılık, yeniden beşeri vahdete, genel eşitliğe ve kardeşliğe dönüşür.
sınıfsız toplumda bir tek biz'in bulunması, sonradan ortaya çıkması gibi bu iki
Basra körfezinde yeniden birliğe ulaştılar. Fakat başlangıçtaki birlikleri dağ, taş
akış, deniz ve hareket birliğidir. Buna göre Mezopotamya tarihtir. Dicle ile
Fırat da iki hak ve batıl, adalet ve zulüm düzeni dir. İşte Dicle ve Fırat' ın yatağında
Açıklama Aşağıdaki konuyu Şehid Ali Şeriati XII. dersin sonunda anlatmıştır.
bulduk.
Saint Simon, Marx'tan iki kuşak önce toplumbilim konusunu çatışma ve sınıf
sistemine göre ele alan, hatta sınıfsız toplum ideolojisini ortaya koyan
Her şey sanayi güdümündedir, sanayi temeldir. Din bile artık sanayileşmiştir.
Din ve ahlak, bir sanayi toplumunda bireyi, üretiıne ve sanayinin ilerlemesine
hümanizm olup Snint Simon dinidir. Bu, Saint Simonizm dinine hatta Saint
oydu.
olmayan bir konu olduğunu görüyoruz. Savaş sınıf savaşı olmakla birlikte
hiç kuşkusuz dünyada Saint Simon'a ait bir olaydır. Sonunda o, her topluın
bireylerinin iki sınıfa ayrıldıklarını söyler; Biri sanayi sınıfı, ötekisi parazit sınıfı.
orada çalışan işçi tek bir sınıfı oluşturur. Sınıfı, sınıfsal sömürü bağlamında
bağlamında alır., Bu yüzden hem sermayedar, heın işçi, üretimde aynı rolü
Sanayi sınıfına bağlı olanlar bunun dışında yer alırlar [bürokratlar, toplumbilimciler
konuları değerlendirişinde -ki sınıf çatışması tek etken olarak söz konusudur-
daha açık ve daha dakik bir çözümleme olacak. Belki bilinenleri taınam-lama
EKlER ll
Açıkiama Aşağıdaki konu, XIII. dersten bir bölüm olup dersin asıl
Bir duyuru olarak size iletmek istediğim konu, film ve slayt programıdır.
ve dekor bakımından dini bir edim olmasa da, örneğin sevabı bulunmasa
belirten bir liste yoktur] hiç olmazsa bugün gerçeğin mesajının bir
perdeler hazır değil. Çarşamba günü prograın var. Ayrıca İran mimari
uınuyoruz.
Giriş
Size kısa bir açıklama yapmak istiyorum; Dün gece ve bu gece Şiraz'
ilk iki oturumda ders yeni başlamıştı, oldukça çok açıklamaya ihtiyaç
ele alınması gereken konuları ele alalım. Her ne olursa olsun ben haklıysaın
vardır ama bu, düşünceler arasında değil kişiler arasındadır. Geri kalınış
toplumlarda kişiler arasında ihtilaf vardır. Bu onun tipinden hoşlanınaz,
285 Sayın Saidl'nin 'Dikte ve Zaviye' adlı piyesini görmüşsünüzdür. Dikte söz konusudur. Eninde
sonunda
kimileri dikte öğretmenidirler ve eski metinleri dikte ederler. Kimileri de dikte öğretmenidirler ve
yeni metinler
dikte ederler.
inanca göredir, bilime göredir, itikada göredir. Orada tezat vardır; Düşünsel
olduğu gibi. Her bir kişinin kendine özgü ekolü ve görüşü bulunduğunu
ve birbirleriyle savaş ve çatışma içinde olduklarını, ama bunun düşünce
anlarken, ötekiyse İslam' ı başka türlü ve öncekine ters bir şekilde anlamaktadır.
düşman olduğu veya gelip kökeni yok etmekte olduğu konusunda kuşku
Ya da bir yerde bir basım hatası olmuş veya bir yerde gerçekten
bir yanlış yapmış ve örneğin bir sözü doğru söylenıeıniştir. O buna katlanamaz.
birçok yerde doğru konuşmuştur. Ona katlanmak gerek; gidip onu aydınlatmak,
Som·a da eline geçen her fırsatta, hatta oluşturduğu her vesileyle ve imkanı
Derler ki dini ruh, yakine ve bizim din adıyla taşıdığımız şeyin Allah'
başka bir söz eden herkes küfür söz etmiş olur. Böyle derler. Dini düşüncenin
der. Oysa tam tersine bu, geri toplumun, geri insanın belirtisidir, dindar
adamın belirtisi değil. Geri toplum, dindar da olsa bu geri ve dar görüşlü
taassubu taşır. Geri toplum dinsiz de olsa gene aynı derecede bu taas684
iSLAM BiLiM
Hatta dilli çevrelerden daha çok içindeyiz bunun. Örneğin falanca aydındır,
din karşıtıdır ·bir 'izm' öğretisine inanır, ama bir kişinin ortaya
koyduğu bütün inançlan o kişinin inançlarıyla aynı olmakla birlikte yeni
arasında yüzlerce ortak esas olsa bile bütün ortak inançlarımızı olumsuziamak
etken olarak son derece .insanlık ve ahlak dışı suçlamalarla ezmek ister.
biri ve oldukça basit bir kişi bunu söyleme hakkını taşır. Oysa bir başkasının,
ölçüsündedir bu.
için beni necis görür. Bu yüzden ben, şimdi çevremizde, dinli olan
kimselerin kendilerini aydın~, din karşıtı, mantıklı, bilgili ve hatta
olduğum dini çevrede dindar samimi insanlar vardır. Ben onların inanç
Ancak, falanca nereden para almış da böyle konuşuyor, diye çamur atmadılar.
geçinen kişilerdir. Ruhani ilmi merci, büyük bir müçtehit, gerçek bir
sövmüş, kıyametle alay etmiş ve İslam' a saldırıp onu sert bir biçünde
bir kişi olduğunu biliyorsunuz. Çağında bir tür kendisine özgü nihilizmi
· dinin, heın de halkın desteğinden yoksun olan sığınaksız bir şair -böyle
bir adanı.- dine sövınekte ve sövebilmektedir. Kimse de ona ilişmeınektedir.
iki tezattır. O, buna Sen necisin. demeli, bu da ona Bu, katıksız bir
ettiğimde bütün dünya halkını bir tek kişide, bütün tarihi ve zamanı
İbn Ebi l-Avcfi da din karşıtı kişiler olarak tanınan bu Dehrilerden biridir.
tepkiydi.
bu yolda samiıni olarak çalışmalı, belirlediği şey için samimi olarak özveride
biz de çalıştığımız şeyin yüzde yüz vahiy olmadığına, hepimiz için ya-
286 Seyyid Rıza ŞiT'dir. Din karşıtı biri, büyük bir din merciinden böyle övgüyle söz etmektedir.
Bakınız, .
çatışık kutuplar arasındaki düşünce ilişkileri ne derece ileridir. Her iki tarafta ilim ve inanç
samimiliği bulunduğunda,
inanç bakımından hiçbir dini temele inanmayan bir kişiyle esas olarak en büyük din mercii ve
her yıl nasıl daha iyi duruına gelir Şu şekilde; Ben birşey yazarken,
Bir ara belirtmiştim; Dört yıl önce, bir İslam-bilim sınıfında, şifahi bir
Dört yıldan bu yana kafamda yüzlerce yeni şey oluştu ki bunlardan birçoğunu
söyledim ya da yazdım. Dört yıllık tecrübeden sonra şimdi onları
bunlar benim için bir kılavuz olacaktır; eğer bir yerde yanlışlığa düşmüşsem
daha yetkin bir çalışma sunabilirim. Ama Rey' den Rum' dan, sağdan
değildir. Beylerden birinin -ki soylu bir kişidir üstelik ve ben onu sayarım,
yola çıkarak yargıda bulunurlar- iki üç gece önce bir yerde konuşına yapıp
iSLAM BiLIM
şılsın. Şöyle demiş; Evet, arkadaşlarımızdan falan bey, bir süre önce
ben sana falan kitabı getiririm dedi. O kitaptan söz etti. Dedim, getir
okuyayım. Getiririm dedi, getirmedi. Evet, bu yüzden kitabı inceleme
Güzel; bu benim işime yaramaz. Senin işine yarar, anı.a benim çalışmama
bir katkısı olınaz. Kültürlü bir kişi onu okuyup insaflı olarak
Ama sen okumadan reddediyorsun; çünkü senin işine yarıyor ama benim
artık benim için her zamanki ders verme tarzımla ders verme olanağı
kalmamışsa da her halükarda bir çizgi ve bir ders akışı içinde çalışmaktayım-
hazırnn. 287
Cevap Bunu çok özel olarak açıklamalıyım. Çünkü bu soru çok ayrıntılıdır.
287 Her konuda, fakat dersle ya da yazılarımla veya burada yaptığım konuşmalarımla sınırlı olarak
sorularınızı
sorabilirsiniz. Bir sınırlamadan daha söz etmeliyim. Bu sınırlama, sizden değil, kendi sınırlılığımdan
Örneğin, fıkıhla, kelamla, usulle ve felsefeyle ilgili konulardan sorulmamalıdır. Çünkü ben bu
alanlarda
uzman değilim.
uzak neden bulunmakta olup ard arda gelen birkaç nedeni doğurur.
Bu ard arda gelen nedenler, bu son nedeni doğururlar. Örneğin uçağın
icadı olayını göz önüne alalım. Uçağın icadı teknik, toplumsal bir olaydır.
özel bir lültüre ve özel bir iktisadi alt yapıya özgü tekniğin
iSLAM BiLiM
değildir. ·
ortaya çıktı. Pek güzel! Ama Avrupa'da bulunan demokrasi -Batılı şekliyle-
esas etken oranın iktisadi üretim şeklidir. Buradaysa esas neden ve etken
sömürüdür.
söyler. Yani Asya ve Afrika, kendi iktisadi üretim şekli yüzünden, dine
Avrupa' daki dini bunalımla Asya' daki dini bunalım arasında fark vardır.
aınaçlar. İncil ınilli dile çevrilıneli, her milletin kendisi için dini bir kurumu
Bütün Avrupa papanın bayrağı altında Latin dilini benimseıniş tek bir
imanı ve aynı duyarlığı paylaşan bir üınınetti. Hepsi de tek bir dinin
Burada biri isyan ettiyse bir başkasını ona karşı kışkırtırız, beşini,
gördük ·
İngiliz casusu] gelip Arap'la Türkü birbirinin can düşn1anı yapar. I-Ier
ikisi de Müslüman' dılar. Birine diyor ki; Sen Müslün1an olmaktan önce
Arapsın. Ötekine de; Sen, Müslüman olmaktan önce Türksün ve İslam
Sonra dönüp Araba diyor ki; Kıpti medeniyeti ·senin malındır, Arami
289 Burada gösterilen bu filmde ya da öyküde gördük. Bu, sonradan kitap haline getirildi. Kuşkusuz,
tarih
kitaplarında da okumuşsunuzdur.
ti.] halkın yarısına Sen Arapsın.29o Diye öğretiyor, öteki yarısına da,
N asır-ı Hüsrev, Kuzey Afrika' dan ta Fars Körfezi'ne dek olan bölgeyi
lokma olur. Bu Lawrence gelip Arab'ı Türk'e karşı kışkırtır. Arap kavmiyetini
Ara b' a silah gereklidir. Ona silah verir. Der ki; Osmanlı uç aklarına karşı
kılıçla savaşamayız. Ona uçak verir. Der ki; Biz bu uçaklan kullanamayız.
eder, bölük pörçük eder. Öyle ki artık yerinden kalkanı.az. Sekiz Arap
ülkesi, on Afrika ülkesi vb. parça parça olnı.uş ve her biri birer lokma
bir olgudur, ama yanlıştır. Biliın felsefesi esasınca genel kalıplara inanan
ve orta çağın ortaları- nasyonaliznı için topluınsal bir köken tasvir edip
iktisattır. Örnek çok. Fakat ben sadece genel bir kanunu belirtınek
henı. Kuzey Amerika' da, heın Güney İran' da ve henı. de Uzak Doğu' da
290 Burada gösterilen bu filmde ya da öyküde gördük. Bu, sonradan kitap haline getirildi. Kuşkusuz,
tarih
kitaplarında da okumuşsunuzdur.
mideler yoktur. Yani mide hakkındaki yasa, göz hakkındaki yasa, kulak
vardır.
konuları aniayıp çözüm yolları gösteren kişi değildir. Böyle bir şey olanaksızdır.
O yasaları öğrenmeli; toplumbilim yöntemini, araştırına yöntemini,
doğru sonuç verecek tek tip kalıplara benzeyen genel bir toplumbilim
olduğu gibi- Doğu' da bir nedeni varken Batı' da başka bir nedeni olabileceğini
ve ileri olabilirken aynı hareket, başka bir ülkede ve başka bir çevrede
neden sonuç yasası tek taraflı değil, çift taraflıdır ve sürekli olarak karşılıklıdır.
psikolojide neden sonuç ilişkisi iki yönlüdür. Nasıl yani Yani neden,
olarak ben bir şair olarak burada oturmaktayıın, siz de bir topluluk
olarak orada oturınaktasınız. Ben bir ağıt şiiri ya da örneğin tabiatla ilgili
bir şiir okuyorum, benim şiiriıı.-ı ve bir şair olarak ben hazır bulunanları
şiir okurken sesiınİ daha çok yükseltiriın ya da daha alçak sesle okurum
Dolayısıyla iki olgu arasında -örnek olarak bir toplunı.da- sürekli olarak
ilişki, bu birbiri ardınca gelen karşılıklı neden sonuç ilişkisi ile birlikte
hep bulunur. Max Weber'in oldukça güzel bir örneği vardır. Bu konu
için değil de başka bir konu için söylemiştir, aına ben onu burada kullanmak
yarısı katoliktir. Öyleyse dinle ınaddi uygarlık arasında bir ilişki vardır;
içe kapanma yı, ruhaniliği, bir köşeye çekilmeyi ve i badeti Tanrı' nın
sistemi] arasında hep karşılıklı neden sonuç ilişkisi vardır. Her biri ötekinin
ilişkisi hep vardır. Fakat şu soru karşımıza çıkabilir; Hangi neden daha
güçlüdür
bir din, bir teknik ve bir bilim biçiminde iktisadi sistem üzerinde etkili
sistemi üzerinde etkili olur. Fakat bu insanın, daha fazla bilimsel bilinç,
sistemin değişiminde daha çok payı bulunur. İnsanın söz konusu bilinci
insan, sonradan işçi olunca, iktisadi sistem onun üretin1 biçin1ini değiştirince
ve arıtmanın yer aldığı büyük bir şehir kurar. O çevrede artık çölün etkileri
şehir, köy, çöl ve dağdı dağ insanını, çöl insanını, deniz insanını, şehir
ınaddi toplumsal yasalan -ki doğru olarak bilimsel felsefe olduğunu söyler-
daki, Afrika' daki ve Latin Aınerika' daki topluınlar pek çok örnek
ve toplumlarına yüklenınişlerdir.
Örneğin hayvancılık ve feodalite dönerninele bulunan bir Afrika
insamn, bilinçli olduğu zaman etken olarak tarihe girdiğini, etken olarak
Soru Bir özdeyiş haline gelmiş bulunan 'ışık doğudan gelir' sözüne
mudur
delili nedir, diye sorarken, öte yandan irfan duygusunun hangi delille
vardır, fakat beniın için kabule şayan olan, görüşsüz iliın adanıJarının
ınimaı·isini etkileyen belirli bir üslupla yaratan, ilk kez tuğla üreten
körfezinin kuzeyinde yer alan bir bölgedir. Burada birçok bataklık bulunınaktaydı.
Birinci olarak toprakları bataklık olduğu için, ikinci olarak da dışarı çıkış
291 Fars körfezini -şu anki şekliyle göz önüne alırsak- kuzeye doğru, yani Mezopotamya'ya doğru
zihninizde
çıkarmalısınız ki böylece yedi bin yıl önceki Mezopotamya'ya ulaşmış olalım. Coğrafi bir varsayımın
belirttiği gibi Fars körfezi daha önceleri Akdeniz'le bitişik olup sonradan ayrılmıştır. Yani
Karadeniz, Akdeniz,
Hazar Denizi ve Fars körfezi büyük bir okyanus olup sonradan onların arasında kara parçaları ortaya
çıkmış, sular azalmış ve birbiri çevresinde dört ayrı deniz ortaya çıkmıştır. Eski Sümer'in yer aldığı
Fars
körfezinin kuzey bölümünde ve şu anki Irak'ın güneyinde Fars körfezinin daha yeni geri çekilmesinden
kaynaklanan birçok bataklık vardı. Yani denizin suları çekilmiş, ama sular yeni çekildiği için toprak
bataklık
olarak kalmıştı.
yüzden, bir uygarlığın yaratılmasının gereği olan şey, c~bri olarak onlara
yüklenmişti; Bunlardan birt tarım için ve bataklıkları ekilebilir alanlar
haline getirmek için çok çalışınak, biri de ticaretti. Yani hem ticaret,
henı. üretim; hem tarıınsal bir hayat, heın de ticarete dayalı klasik bir
burjuva hayatı onlar için zorunluydu. Bu iki yön yüzünden bunlar gelişmişlerdir.
yolları bulmaları, ilk kez olarak büyük gemiler inşa etmeleri ve dışarıyla
sadece yıldızlar ve gök belirtileri vardı. Yine buda onları gökle ilgilenmek
zorunda bıraktı.
Sonra yavaş yavaş, her kabilenin kendi tarım alanında sınırlı kaldığı ya
Tünı. bunlar, Sümerlerin, heın geniş bir dünya görüşü bulunan, hem
ticareti bulunan, hem tekniği olan ve heın de bilimi olan bir ilkel uygarlık
ilk kez olarak Sümer' de ortaya çıkınıştır. Aynı şekilde çok zengin
bir edebiyat, bunun uzantısı olarak, aslında büyük bir insani ve felsefi
oluşan I-Iaınınurabi yasalarının yer aldığı yazıtlar oluşur. Som·a din ortaya
var olan çeşitli görüşler bir yana bırakılırsa- Sünı.er' de gelişip olgunlaşır.
eder. Babil' de tanrı olan Babil, Girit adasına gelince Zeus olur [büyük
sanat, bütün bunlar toplanı. olarak uygarlıktır. Fakat bunun hareket çizgisi
gibi İsa' dan önce irfan duygusu, Pisagor ve Eflatun aracılığıyla Mısır' dan
eder; İsa' dan önce Pisagor ve Eflatun aracılığıyla, İsa' dan sonra da kendisi
Doğulu irfam birdinin mazharı olan İsa aracılığıyla Batı'ya geçer. İsa
gidip Avrupa'yı kuşatır. Avrupa'nın bin yıl boyunca Avrupa olarak düşünemediğini
bir tasavvuf ve oldukça derin ve aşkın bir ruhi din söz konusudur. Düşünce,
bir maymun olan Neanderthal' dan soru·a, araç gereç yapan Cro-magnon
insanı gelir [insan şeklinde bir hayvan olan Neonderthal'ın tersine Cromagnon
sözünü ettiği ilk insan, Asya insanıdır [Uygarlık tarihi artık konuşmaz;
yapan ilk insan elli bin yıl önce ortaya çıkar. Araç gereç yapımı, her uygarlığın
ŞERiATi 703
yerde anlattıın] Neden dinler hep Doğu' dan çıkmışlar da Batı' dan
sadece beş yüz yıldır uygar bir yerleşim alanı haline geldiğini
Bu eser, basit bir eser olduğu halde Şahname, büyük bir sanatsal yaratıdır.
Dolayısıyla uygarlık Doğu' da gelişir; Çin' de, Hind' de, İran' da, Mezopotaınya'
da ve Filistin' de.
gittiğine göre din de Doğu' dan Batı'ya doğru gitmiştir. Bu, Batılının
Ayrıca büyük ve gelişmiş bir din de vardır Doğu' da. Nasıl mimari uygarlığı
Doğu' dan doğmuştur. Dünyanın her yerinde din vardır. Batı, maddi
Batı'ya gitmiştir; tıpkı cebrin Doğu' dan Batı'ya gitmesi, tıpkı tuğla
ve kümbetin Doğu' dan Batı'ya gitınesi gibi. Batı sadece teknik şeyler-
292 Şimdiyse nasıl ki televizyon Avrupa'dan geliyorsa, asfaltı Avrupalıdan alıyorsak, mimariyi
Avrupalıdan
alıyorsak felsefeyi de Avrupalıdan almıyor muyuz Bugün tüketirnde Avrupa'ya bağlı olduğumuz gibi,
aydınlarımız
felsefe açısından artık Batı felsefesine bağlıdırlar; artık Molla Sadra'nın felsefesini okumuyorlar,
Sartre'ın felsefesini okuyorlar, Bertrand Russel'i okuyorlar, Descartes'ı okuyorlar. Niçin Çünkü
bugün
uygarlık onların elindedir ve dünya çapında yayılan onların fels~fesidir. Bu, filozofun sadece Batı'da
ortaya
çıkacağı ve Doğu'da filozof bulunmayacağı anlamına gelmez. Şu anda Doğu'da da filozof vardır ama
Doğu'nun
ortak bir duygu elde eder. Bu duygu, onun, kendisini kuşatan çevreyle
ama onlardan farklı olduğu ölçüde de tabiat ona hiçbir şey vermez.
sadece birey olarak değil, tür olarak da garibim. Gurbet, insanda vatan
bir yer var ki ben orada doğdum, oradan geldim. Orda olmam gerekiyordu
bir yere alışık olma ihtiyacını, buradaki görüngülerle aynı cinsten olınayışı,
söz konusudur.
meydana getirir. Yani tek bir kelime; bir kelime ki Hindistan'ın bütün
kavramnun iki yanı vardır; Biri, sevmediği yerde tutsak olmak, biri de
yanı, yabancı bir kıskaçta tutsak olmaktır. Kurtuluşun öte yanıysa kendi
iSLAM BiliM
adı insandır. Bu tutuklu, zindanda çeşitli işler yapar; Kimileri, bir köşeden
oraya doğru açmaya başlar. O 'burası olmayan', gayb adını taşır. Gayb,
burası olmayan demektir. Dolayısıyla bir başkası hücresinden, olması
gereken oraya bir kapı açmaya çabalar. Bu dindir. Din, bu dindar kişiye
der ki; Bir kapı ve yol var.293 Öyleyse bunun, tutsaklıktan özgürlüğe
itiraf eder. Dinin itiraf ettiklerini sanat da itiraf eder. Fakat kimi zaman
gibi, ya da evindeki yatak odası gibi düzenleyip süsler. Yani evindeki bir
293 Mezhep yol anlamındadır; tarikat yol anlamındadır, silkyol anlamındadır, şeriat yol
anlamındadır, din
yol anlamındadır.
pencereyi açıyoruın. Kapı ne işe yarar, pencere ne işe yarar Nasıl olduğuna
yeni birşey girmemiştir, ama dışarda olan herşeyi odamızın içinde hissetmişiz,
inanmaz. Sanat, insanın içinde hep Sen, burada kalıcı değilsin. duygusunu
canlı tutar.
sanat, bir aldatmaca olmakla birlikte, yani tıpkı insanı aldatan bir pencere
yüzden sanat, insanın gurbet, ıztırap, daha çok isteme, arzu, idealeilik
dirmesi için Allah'ın insana verdiği bir emanettir. Sanat, ayakta kalma
olarak anlaşıldı mı
sanatın bir risaleti vardır. Eskiden, egemen sımf, insanın irfan duygusunun,
Bel' amın diniydi. Yeni eşekleştirmeyse sanattır. İnsanı iktisadi bir hayvan
için, boş zamanları doldurmak için ne gibi araçlar bulabilir Yapay ihtiyaçlarını
Soru Yazılı olarak size sunduğum soru aslında soru olmayıp iki
çıktıktan ve Asr Suresi nazil olduktan sonra, Allah asra yemin ettiği
294 Dinler Tarihi'nin ikinci dersi kastedilmektedir. Bal. Toplu eserler 14.
inanmasak bile bir tarihçi olarak tarihsel açıdan onun birincil bir kaynak
kalksın. Bence bu konuda Kur' an' a dayanış doğru bir dayanış değildir.
Çünkü Kur' an, burada önemli bir konuyu ortaya koymaktadır; Yani
tarihte olduğu gibi ıslahçı azınlıklar hep şiddetli baskı altında kalmışlardır,
demektedir.
ele alınması açısından dile getiriyorum. Yani biz, dini bilimsel olarak
Allah'a secde ederler. [Yani onun emirlerine boyun eğerler] Aynı şekilde
Secde yere yapılır. Yer, insanın bulunduğu normal yerdir ve tek şart bu
yerin temiz olmasıdır. Şu anda yaygın olan şey, İslam'ın ilk döneminden
daha sonra ortaya çıkmıştır. Yani İslam Peygamberi için yapılan rivayette
denmez. Tarihi itibariyle ona mühür adı verilmiştir. Yine buna secde etmekle
Şeriati Hayır, siz aslında konuşma yaptınız, eleştiri değil. Burada şurası
yanlıştır, diye eleştirin. Şimdi ben size soru soracağım; cevap verin; Siz,
Soru soran Hayır, batıl değildir, ama bid' at olduğunda kuşku yok. İslam'
amel edildiği sabit olan şeyin esas olduğu dikkate alınmalıdır, tamam mı
Soru soran Mühür mü Şimdi ha! Şimdi şu çantada bir sürü var.
biri, bir kelimeyi kimi zaman hem özel anlamıyla, hem de genel anlamıyla
kısıtlı ve sınırlı değildir. Öyle olsaydı, bugün o konu artık olmadığı için
göre bu ayetin anlamı yok mudur Bu ayet şimdi, genel anlamıyla anlamlıdır,
görüyoruz Kur' an' ın. Böyle olsaydı, bugün putlara tapmayan bizler için
olmazdı; sadece tarihsel bir değeri olurdu, bugün için bir değer taşımazdı.
tapınıyoruz.
putlardan daha öneınli, daha derin, daha ağır ve daha feci olduklarını
deve ve insan için 'nefer' diyordu. Birkaç nefer insan, birkaç nefer de112
iSLAM BiLiM
veye eşti. Geri kalan hayvanlar için 'baş' kelimesini kullanıyordu [örneğin,
etmem gereken İsmailim, yüz yaşından sonra Allah' ın bana verdiği çocuk
inancı yolunda kurban etmesi gereken bir İsmail'i vardır. Her toplumsal
karşılığında bizden zaman satın alır, asr satın alır. Aynı şekilde, zamana
Bu, tefsirlerde yazılan şeydir. Hem benim, hem de sizin, hepimizin kabul
Dolayısıyla bunlar bana ait şeyler değiL Ama burada, herkes belgelere
mutlaktır. Öğleden sonraysa günün özel bir kesitidir. Asr ise şu anki
ben ınührü, İslaın' a göre ya da dini bakınıdan veya tarihsel açıdan incelemeye
Sözünü ettiğiıniz konunun İslaın'la bir ilgisi yoktu. Daha sonra bu 'mana'ya,
ancak bir toprak parçası olarak algılar. Som·a, niçin aslında toprağı aldığını,
niçin maden cinsinden şeylere secde etınediğini, niçin yapay şeylere
bireyler arasında ortaya çıkmasına engel olmaktır. Kimi bir süs eşyasına,
kimi bir nıinyatüre, kiıni başka birşeye secde ederse bireyler arasında
ya da genel anlamıyla bir kişi, başka bir kişi önünde yere kapanır. Bu,
olarak söz konusu olan namaz seedesinin bizim dinimizde, toprağa kapanmak
Dolayısıyla ben şu anda yola düşsem ve bir ara dini bir duyguyla yere
anlamda secde etmiş olurum. Tıpkı gusül, yani yıkanmak gibi. Ben,
durup dua etsem genel anlamda salat eylemiş olurum; ama özel
Bunlardan hiçbiri değildir. Mühür bir toprak parçasıdır. Her yerde toprak
için temiz ve saf bir toprağın [bütün madenler arasında toprak, insanın
de olabilir; yine arzdır. Katı ya da sıvı halde de olsa fark etmez. Bu toprak
varsa mühre ihtiyaç yoktur. Fakat her yerde toprak bulunmadığı için
zaman ve her yerde temiz toprağa secde etmek için, hepsi aynı ölçüde
eylemsel bir iş olup bu İslami arnele [toprak üzerine see de etmeye] bir
form vermektir. Şia, bu şekille [toprakla] see d eye form kazandırmıştır. 295
295 Arkadaşlardan biri diyordu ki Mekke'de mühre secde ettirmiyorlar; bunlar puttur, diyorlar.
Çünkü bu
mührün öpüldüğünü, ondan şifa istendiğini, yenildiğini görünce bizim bu mührün kendisine secde
ettiğimizi
sandılar. Artık Şia oraya gitmek istediğinde, Ehl-i Sünnetin yanında mühür koyamadığı için eline
yelpaze almaktadır.
Yelpaze, doğal madenden yapılmıştır. Mühür yerine yelpaze koymaktadır. Sonra bir alim gitmiş, bu
olayı
Benim ele aldığım bu konu, fıkhi bir konu olmayıp toplumbilimsel bir
konuydu aslında.
Daha çok konuyu ele alma fırsatıının olması için başka bir soru sorınanızı
Başka dine inanan kimselerle farkımız var mı, yok mu Açıklar mısınız
Cevap Bu, çok güzel bir soru. Benim iddiam, benim ne olduğunu bilmediğim
İngilizce bilmediğim için benim Japonca ve İngilizceyle olan ilgim aynı derecededir.
Adaının dediği gibi; Benim hiçbir şeyiın yok, ama elhamdülillah karımın
var. Demişler, nesi var Demiş ki benden alacağı mehir var. Sıfıra sıfır,
Buyurdunuz ki örneğin biz Şia'ya inanıyorsak [iyi dikkat edin bu yerlİ bir
konu; burada güzel bir soru söz konusu] örneğin Budizm' e inananla aramızda
hiç fark yok ınu Neden olmasın, elbette var. Biz onlardan çok daha kötüyüz.
Biz, Hüseyin' i kurban ettik ve meçhul bıraktık. Bir millet için hayat, hareket ve
saadet yaratabilecek bir etkeni, kendi topluınumuzda felç ettik. Bu, büyük bir
facia ve cinayettir. Onlarsa hayır. Onlar hakkı kurban ettiler; hak bulunsa da
görmüş. Diyormuş ki 'Yelpazeviye' adında yeni bir fırka türemiş. Ama bu yelpaze de ikinci bir mühür
olursa,
296 Soru sorarken de doğrusunu söylediniz. Dinin kendisi değil, 'dine inanmak' demiştim. Kelimeye
dikkat etmek
gerek. Hak da olsa tanımadığımız dinin, batıl dinle aynı olduğunu söylemiyorum. Biz tanımıyorsak
dinin ne suçu
var