Milli Gelir Ve Klasik Istihdam Teorisi

You might also like

Download as ppt, pdf, or txt
Download as ppt, pdf, or txt
You are on page 1of 25

MİLLİ GELİR VE KLASİK

İSTİHDAM TEORİSİ
İstihdam Teorileri

İstihdamla üretim miktarı (üretim kapasitesi veya milli gelir) arasında


aynı yönlü bir ilişki mevcuttur.

Üretilen mal ve hizmet miktarını (üretim kapasitesi veya milli


gelir) ve dolayısıyla halkın gelir ve refah düzeyini hangi etkenler
belirler?

İstihdam teorileri işte bu etkenler üzerinde yoğunlaşmakta ve hangi


noktada tam istihdamın gerçekleşebileceğini incelemektedir.

-Klasik İstihdam Teorisi


-Modern İstihdam Teorisi
Klasik İstihdam Teorisi

Klasik istihdam teorisini geliştirenler Klasik İktisatçılardır.

Klasik iktisatçılara göre (klasik istihdam teorisine göre)


ekonomi her zaman kendiliğinden işleyen otomatik bir
mekanizma (görünmez el) sayesinde tam istihdam
düzeyinde dengeye gelecektir.

Gerçi ekonomide bazı aksaklıklar olabilir ve kısa süreli


bunalımlar da yaşanabilir, fakat bu tür aksaklıklar geçicidir
ve dışarıdan herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan,
ekonominin bizzat kendi içerisinde mevcut otomatik
mekanizma sayesinde giderileceği ve ekonominin yine tam
istihdamda dengeye geleceği klasik iktisatçılar tarafından
iddia edilmiştir.
Klasik iktisatçılar bu iddialarını desteklemek amacıyla
mahreçler yasası, faiz teorisi, ücret teorisi ve klasik fiyat
teorisini geliştirmişlerdir.

-Mahreçler yasası, faiz teorisi ile birlikte mal piyasasında


tam istihdamda dengenin nasıl oluştuğunu açıklar.

-Ücret teorisi emek piyasasında, klasik fiyat teorisi de


parasal gelir ile reel gelir arasında dengenin nasıl
kurulduğunu açıklar.

İşte Klasik iktisatçılar aşağıda detaylı şekilde açıklanacak


bu dört teori ile nasıl oluyor da ekonomi daima ve
kendiliğinden tam istihdamda dengeye geliyor sorusuna
cevap vermeye ve bu görüşlerini kanıtlamaya çalışırlar.
Mahreçler (Say) Yasası
Bu teorinin ana fikri, ekonomide üretilen bütün mal ve
hizmetler satılacak, diğer bir değişle mahreç (karşılık)
bulacaktır.

Üretilen bütün mal ve hizmetler satılacağına göre talep


yetersizliğinden kaynaklanan herhangi bir işsizlik de
olmayacaktır.

Bazı durumlarda aşırı üretim sonucu kısa süreli


dengesizlik veya işsizlik (geçici işsizlik) olabilir, fakat bu
dengesizlik daha sonra piyasa mekanizması aracılığıyla
kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Say yasasına göre, bir mal üretilip piyasaya sürüldüğünde
sadece bir arz yapılmış olmaz, fakat aynı zamanda
piyasada bu mal miktarı kadar da talep yaratılmış olur.

Yani, bir mal üretip de onu satan kişi elde edeceği gelirle
başka mallardan tüketmesi sonucu bir talep de
gerçekleşecektir.

Kısaca, her arz kendi talebini yaratır.


Mahreçler yasasının temel varsayımı veya
koşulu

Mahreçler yasasının temel varsayımı üretilen bütün


mal ve hizmetlerin satılacağıdır. Yani, elde edilen
gelirin tamamının tüketileceği düşüncesidir.

Ancak bu durumda Mahreçler yasası geçerlidir.


Aksi halde, ekonomi tam istihdam düzeyinde
dengede değildir.

Gerçekten de eğer üretilen mallar satılamıyorsa,


ekonomide bir arz fazlası veya talep yetersizliği
vardır demektir.
Say (Mahreçler) yasasına getirilen eleştiri
ve faiz teorisi

Say (Mahreçler) yasasına getirilen temel eleştiri


paranın olduğu ekonomide kişilerin elde ettikleri
gelirlerin tamamını tüketmeyecekleri, bir kısmını
tasarruf edebilecekleri yönündedir. Hal
böyleyken, kişilerin yapmış oldukları tasarruf
miktarı kadar bir talep yetersizliği veya arz
fazlası sebebiyle ekonomik denge bozulacaktır.

Klasik iktisatçılar mahreçler yasasına getirilen bu


eleştiriye faiz teorisi ile yanıt vermişlerdir.
Faiz Teorisi

Klasik iktisatçılara göre faiz, sermayenin


fiyatından başka bir şey değildir. Bu fiyat ya da bir
bedel, tasarruf edene tüketimden feragat ettiği
için ödenmektedir. Bir ekonomide tasarruf arzı ile
sermaye talebi şedülleri (eğrileri) birbirini karşılıklı
olarak etkileyerek, faiz oranlarının hangi düzeyde
oluşacağını belirler.

Bir malın fiyatı, nasıl ki o malın arz ve talebini


eşitliyorsa, faiz oranı da ekonomideki tasarruf arzı
ile sermaye talebini belli bir düzeyde
eşitlemektedir.
Sermaye Talebi ve Tasarruf Arzı Eğrileri
(Faiz Oranının Belirlenmesi)

Faiz
Oranı D S

İi

S D

O
A M B S, I
Klasik teoride tasarruflar faizin bir fonksiyonudur. Yani,

S = f (i)

Faiz yükseldikçe tasarruf arzı artmakta, faiz düştükçe


tasarruf arzı azalmaktadır.

Sermaye talebi için ise durum tersinedir. Faiz oranları


arttığı zaman sermaye talebi azalmakta, faiz oranları
azaldığı zaman ise sermaye talebi artmaktadır.

Dolayısıyla, sermaye talebi de faizin bir fonksiyonudur.


Yani,
I = f (i)

Tasarruf arzı eğrisinin yeri ve eğimi kişilerin tasarruf


eğilimine, sermaye talebi eğrisinin yeri ve eğimi ise
sermayenin marjinal verimliliğine bağlıdır.
Hatırlayacağımız üzere, mahreçler yasasına getirilen en
büyük eleştiri gelirin tamamının harcanmadığı, yani
tasarruf edildiği durumlarda “her arz kendi talebini
yaratır” düşüncesinin geçerliliğini yitireceği yönündeydi.
Çünkü, bu yasa gelirin tamamının tüketileceği
varsayımına dayanmaktaydı.

İşte klasik faiz teorisi mahreçler yasasının bu açığını


kapatmaktadır. Klasik teori, tasarrufa giderek
harcanmayan paraların, girişimcilerce faiz karşılığı ödünç
alınarak yatırım mallarına harcandığı ve bu suretle
ekonomide toplam harcamalarda hiçbir azalma
olmayacağını, söylemektedir. Onlara göre faiz oranları
otomatik olarak tasarruflarla yatırımları (sermaye
talebini) birbirine eşitler.
Özetlersek, faiz yasasına göre yapılan
tasarrufları, girişimciler faiz karşılığı ödünç
alarak yatırımları için harcarlar ve bu harcama
sonucu da bir talep oluşur. İşte talep yetersizliği
de yeniden ortaya çıkan bu taleple ortadan
kalkmış olur.

Tasarruf edilen miktarlar ile yatırıma harcanan


miktarların eşitliğini ise faiz oranları otomatik
olarak sağlamaktadır. Yani piyasada
gerçekleşecek faiz oranı aynı zamanda
tasarrufların miktarını da belirleyecektir.
Ücret Teorisi

Ücret teorisi klasik iktisatçıların istihdam hakkındaki


görüşlerinde önemli bir yer tutar. Çünkü, onlara göre
emek arzı ve emek talebi eğrilerinin kesiştiği yer hem
ücret miktarını, hem de ekonominin istihdam düzeyini
belirler. O halde, teoriye göre emek arzı ile emek talebi
eğrilerinin kesiştiği yerde ekonomi tam istihdamdadır.

Emek arz ve eğrilerini çizmeden önce emek arz ve


talebini belirleyen faktörler üzerinde durmamız gerekir.
Hemen söylememiz gerekirse, emek arzını belirleyen
faktörler çalışmanın marjinal zahmeti ile çalışma sonucu
elde edilen gelirin marjinal faydası, emek talebini ise
işçinin marjinal fiziki verimliliği belirler.
Emek Arzı

Emek arzının çalışmanın marjinal zahmeti ile çalışma


sonucu elde edilen gelirin marjinal faydası tarafından
belirlendiğini söylemiştik. Çalışmanın marjinal zahmeti
çalışılan her son saatin ya da sonuncu saatin verdiği
zahmettir.

Çalışma süresi uzadıkça, emeğin marjinal zahmeti de


artacaktır.Diğer taraftan, çalışma sonucu elde edilen gelirin
marjinal faydası ise, çalışma saatleri uzadıkça azalmaktadır.

İşte birbirine ters yönde gelişen bu iki değişkenin etkisinin


birbirine eşit olduğu, başka bir ifadeyle bu iki eğrinin birbirini
kestiği nokta, bize bir işçinin veri olan ücret düzeyinde,
günde kaç saat çalışmaya razı olacağını, teknik deyimi ile
emek arzının ne kadar olacağını göstermektedir.
Emek Arzını Belirleyen Faktörler

Çalışmanın Marjinal zahmet


Marjinal
Zahmeti ve
Faydası

Marjinal fayda

O
S Çalışma süresi
Klasik iktisatçılara göre emek arzı doğrudan
doğruya ücretin bir fonksiyonudur. Ancak burada
kastedilen ücret nominal değil, reel ücrettir. Reel
ücret ise nominal ücretin satın alma gücüdür.
Yani reel ücreti bulabilmemiz için nominal ücreti
(W) fiyatlar genel düzeyine (P) bölmemiz gerekir.
O halde, aşağıdaki eşitliği yazabiliriz:

Ls = f (W/P)

Buradan çıkaracağımız sonuca ve aynı


zamanda klasik iktisatçılara göre, emek arzı reel
ücretin artan bir fonksiyonudur. Yani reel ücretler
arttıkça emek arzı artmakta, reel ücretler
düştükçe emek arzı azalmaktadır
Emek Talebi

Emek talebini veya diğer bir ifadeyle emek talebinin ne


kadar olacağını ise işçinin marjinal fiziki verimliliğinin
(sonuncu işçinin üretim düzeyine yaptığı katkı)
belirleyeceğini de yukarıda söylemiştik.

Marjinal verimlilik yasasına göre diğer koşullar sabitken her


yeni işçinin (marjinal işçi) üretime yaptığı katkı belli bir
düzeyden sonra gittikçe azalmaya başlayacaktır. İşte bu
nedenle girişimciler ilave bir işçi daha istihdam ederken,
sonuncu işçiye ödediği nominal ücretle, o işçinin üretime
yaptığı katkı nedeniyle meydana gelecek hasılatı
karşılaştıracaktır.
Sonuncu işçinin üretime yaptığı katkıya marjinal fiziki ürün (MP) dersek
onun para cinsinden ifadesi ise onu fiyatı (P) ile çarpmamızı
gerektirecektir. Ortaya çıkacak hasılat ise marjinal fiziki ürün gelirini, yani
marjinal hasılatı gösterecektir. O halde, girişimci ek bir işçi istihdam
edebilmek için (W) ile MP*P”yi karşılaştıracaktır.

Girişimci eğer,
W  MP*P

ise yeni işçi almaya devam edecek,

W  MP*P

büyük ise işçi çıkaracaktır.

Denge noktası ise


W = MP*P
olacaktır.

Yani bu durumda girişimci ne bir işçi çıkaracak, ne de yeni bir işçi


alacaktır.
Aynı zamanda girişimcilerin yeni bir işçi alması veya
işçiyi işten çıkarması W ve P”deki değişmelere de
bağlıdır. Eğer W sabit iken P”de bir düşüş gerçekleşirse
ki, bu durum reel ücretlerin artması anlamına
gelmektedir, girişimci işçi çıkaracak, tersi durumda ise
işçi çıkaracaktır.

Bu bilgiler doğrultusunda girişimcilerin ne kadar işçi


istihdam edecekleri konusunda verecekleri kararların,
reel ücretlerde meydana gelecek artış ve azalışlara bağlı
olacağını söyleyebiliriz.

Dolayısıyla, emek arzından farklı olarak emek talebi reel


ücretler arttıkça azalma eğilimindedir.

Buradan çıkaracağımız sonuç ekonomide emek talebinin


de reel ücretlerin bir fonksiyonu olduğudur.
Emek Arz ve Emek Talebi Eğrileri

W/P

Ld Ls

(W/P)1

(W/P)0

O
L1 L0 L2 Emek arz ve talebi
Klasik Fiyat Teorisi

Klasik fiyat teorisine para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi


arasında aynı yönlü olmak üzere fonksiyonel bir ilişki söz
konusudur.

Buna göre para arzında bir artış olduğunda, harcamalar


artacak, ekonomi daima tam istihdam durumunda
olduğundan, üretim artışı olmayacağı için sadece fiyatlar
genel düzeyi yükselecektir.

Başka bir ifadeyle klasik iktisatçılara göre fiyatlarda bir


artış söz konusu ise ekonomi her zaman tam istihdam
denge düzeyinde bulunduğuna göre bu artış sadece
para arzındaki artışlar sonucunda ortaya çıkan bir artış
olup, üretimle veya reel gelirle herhangi bir ilişkisi yoktur.
Klasik iktisatçılar ekonomi ile ilgili açıklamalarını ve
yorumlarını reel büyüklükler esas alarak yapmışlardır.
Örneğin, bir malın arzından ve talebinden
bahsettiklerinde, ya da kişinin geliri ve tasarrufundan söz
ettiklerinde bunları hep reel büyüklükler (yani mal ve
hizmet) olarak düşünmüş ve açıklamalarını buna göre
yapmışlardır. Ancak olayı reel alandan parasal alana
aktarmak ve özellikle reel gelirle parasal gelir arasında
dengenin nasıl oluştuğunu ortaya koymak için klasik fiyat
teorisi Miktar Teorisi”nden yararlanmıştır.

Miktar Teorisi”ne göre para miktarında meydana gelecek


artma ve azalmalar, aynı yönde ve aynı oranda olmak
üzere, fiyatlar genel düzeyini de değiştirecektir. Buna
göre;

MV = PT”dir.
Yukarıda;

M – para arzını,
V - paranın dolaşım hızını,
P – fiyatlar genel düzeyini,
T (veya Y) – ticaret hacmi”ni (veya milli geliri)
ifade eder.

Klasik iktisatçılar kısa dönemde V ve T veya Y”yi sabit kabul ederek


(ceteris paribus) para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi arasında aynı yönlü
olmak üzere fonksiyonel bir ilişki bulunduğunu ifade etmişlerdir.

Yani kısa dönemde V ve Y”yi sabit kabul edersek;

M=P
olur.
Reel Gelirle Fiyatlar Arasındaki İlişki
Reel
Gelir
M1
M

Yt

O
P Pt Fiyatlar

You might also like