Professional Documents
Culture Documents
Türk Dili 2 Ders Sunumu 10
Türk Dili 2 Ders Sunumu 10
ORTAK DERSLER
TÜRK DİLİ II
1
10. DÜŞÜNCE YAZILARI
10.1. FIKRA (KÖŞE YAZISI)
Bir yazarın, günlük olaylardan esinlenerek yazdığı ve o konu üzerinde, kendi kişisel
görüş ve düşüncelerini yansıttığı yazıya fıkra denir. Fıkra, gazete ve dergilerin iç
sayfalarının bir köşesinde yayımlanır.
Günümüzde daha çok köşe yazısı olarak adlandırılan bu tür yazılarda güncel olan
her tür konu, yazarın görüşü doğrultusunda yorumlanarak okura sunulur. Kendisine
ayrılan köşenin sınırları göz önünde bulundurulduğunda fıkra yazarının görüş ve
düşüncelerini kısa; ancak etkili bir dille aktarabilmesi beklenir.
2
10.1.1. Tarihsel Gelişimi
Fıkra türü gazeteciliğin geliştiği 17. Yüzyıl Fransa’sında doğmuştur. Ancak belli
sayılarda çıkarılan bu ilk gazetelerde günlük olaylar bir haber niteliğinde sunulmuş
sonrasında ise bu olaylar hakkında fikir yazılarının günübirlik yazılması adet haline
gelmiştir. Böylece fıkra yazarlığı başlı başına bir uğraş olurken fıkra da yeni bir tür
olarak ortaya çıkmıştır.
3
10.1.2. Türk Edebiyatında Fıkra
4
10.1.2. Türk Edebiyatında Fıkra
Bundan önce gazetelerde yer alan yazılar arasında makale-fıkra
şeklinde kesin bir ayırım yoktur. Günlük ve siyasî olaylara dair olan
yazılar çoğunlukla makale olarak nitelendirilmektedir. Gazetenin
yaygınlaşması, gazete yazılarının çeşitlenmesi ve batı edebiyatıyla
temasların artması sonucu fıkra, Türk edebiyatında diğer türlerden
ayrılmıştır. Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim Cumhuriyet
öncesinin önemli fıkra yazarlarındandır. Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi
Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise Cumhuriyet dönemi fıkra
yazarlarından bazılarıdır.
Başlangıçta sadece siyasî ve sosyal konular etrafında yazılan
fıkralar, zaman içinde sınırlarını genişletmiş, bugün sanattan spora,
ekonomiden siyasete kadar toplumun günlük bütün sorunlarını
kuşatmıştır.
5
10.1.3. Fıkra Türleri
Genel anlamda üç tür fıkra vardır.
1. Güncel Fıkralar: Güncel olaylar üzerine yazılan, kalıcılığı olmayan, kısa
sürede etkisini kaybedip unutulan fıkralardır.
2. Edebî Fıkralar: Güncel bir konudan hareketle yazılmış olsa da dilin
kullanımı ve üslûp yönlerinden kalıcılık gösteren fıkralardır. Bu tür fıkralar,
güncelliğin sınırını aşar. Bu yazılar bir araya getirilerek kitap halinde
yayımlanabilir. Yıllar sonra da keyifle okunabilir.
3. Makaleye Benzeyen Fıkralar: Bu tür fıkralarda yazar, yine güncel bir konuyu
ele alır, ancak ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gider.
6
10.1.4. Fıkra türünün özellikleri
Fıkra yazıları gazetelerin belli sütunlarında yayınlandığı için köşe yazısı olarak
adlandırılır.
Fıkra türünde dil açık, anlaşılır ve sadedir.
Fıkralarda anlatıcı öznel bir tavır takınır.
Köşe yazısı olan fıkralarda yazar, gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla,
hiç kanıtlama gereği duymadan her gün kaleme alır.
Düşünceleri hiçbir kalıba bağlı kalmadan serbestçe ortaya koyar.
Ele aldığı konu üzerinde bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar.
Gazetelerin bazı sayfalarında, belli köşelerde, genel bir başlıkla, çoğunlukla da her gün
yazılan fıkralarda konu kısaca incelenir, ancak mutlaka bir sonuca varılır.
Daha çok iğneleyici, alaycı bir dille, bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında yazılır.
Fıkralarda okuyucuyla sohbet ediliyormuş havası hâkimdir. Anlatım senli benlidir.
Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir.
Konular günceldir ve anlatılanların kalıcılık niteliği yoktur.
Olaylar kişisel bir bakış açısıyla işlenir.
Kısa, etkili ve dokunaklı bir sonuca varılır. Amaç, okuyucuyu etkilemektir.
Düşünceler tekrarlanmaz. Bu yüzden fıkralar öz ve yoğun bir anlatıma sahiptir.
Amaç, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşünceleri,
derinliğe inmeden kanıtlamaya kalkmadan söylemektir.
7
10.1.5. Fıkra ile Makale Arasındaki
Farklar
Fıkra, makaleye göre daha kısa bir yazı türüdür.
Makalede belli görüşleri kanıtlama amacı vardır, fıkrada ise böyle bir amaç
güdülmez.
Fıkranın anlatımında, makaledeki “ciddiyet” görülmez. Makalede nesnel,
fıkrada öznel nitelikler ağır basar. Fıkrada yer yer esprili, hoşa giden bir
anlatım öne çıkar.
Makale yazmak, uzmanlık ister; belli alanlarda bilimsel görüşlerden
haberdar olmayı gerektirir. Fıkrada ise aynı konuyu farklı yazarlar değişik
bakış açılarıyla ortaya koyabilirler.
Günümüzde, gazetelerin belli köşelerinde yayımlanan ve güncel
sorunlardan söz eden yazılara halk arasında - yanlış olarak- “makale”
denilmektedir; oysa bunlar fıkradır.
Kimi fıkralarda “öğreticilik” özelliği ağır basabilir. Böyle fıkralarda bir
makale havası sezilir.
8
10.1.6. Fıkra Sohbet Arasındaki
Farklar
9
10.2. DENEME
10
10.2.1. Batı Edebiyatında Deneme
Denemenin edebî bir tür olarak Dünya edebiyatında öncülüğünü Fransız yazar
Michel de Montaigne (1533-1592) yapmıştır.
İngiliz yazar Francis Bacon, 1597’de denemelerini ‘Essays: Tokluk veren değil de
daha çok tat veren tuz taneleri’ olarak tanımlamıştır. Bacon’ın arkadaşı olan
Nicholas Breton, denemelerini The Fantasticks adıyla yayımlamıştır. Yine aynı
şekilde Locke, Hume gibi yazarlar da felsefî nitelikli denemeler kaleme almışlardır.
Andre Gide, Denemeler adlı eserinde özgün düşüncelerini bazen mektup biçiminde
bazen belli başlı şair ve yazarlar dolayısıyla, onlara değinerek ortaya koyar.
11
10.2.2. Türk Edebiyatında Deneme
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre,
Gurebâhâne-i Laklakân; Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın
Takvimden Yapraklar; Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma; Falih Rıfkı Atay’ın
Eski Saat, Niçin Kurtulmak, Çile gibi kitaplarını saymak mümkündür.
12
10.2.3.Konuları Bakımından
Denemelerin Sınıflandırılması
13
10.2.4. Deneme ile Makale Arasındaki
Farklar ve Benzerlikler
Makalede ortaya atılan düşünce iddia ya da görüş, kanıtlara dayanır.
Denemede ise konu kişisel düşünceler, yorum ve bakış açısıyla
desteklenir.
Makalede düşünce kesin bir sonuca bağlanır. Denemede ise böyle bir
zorunluluk yoktur.
Makalenin üslup ve anlatımı ciddi, kurallı ve ağırbaşlıdır.
Denemenin üslubu yazarına göre değişir.
Makalede söz oyunlarına yer verilmez, açık ve anlaşılır bir anlatımı
vardır. Deneme yazarı ise konusuna uygun olarak söz sanatlarına ve
anlam oyunlarına yer verebilir. Denemede dilin doğru ve güzel
kullanımı çok önemlidir.
Makalede de denemede de konu sınırlaması yoktur; her konuda
deneme de makale de yazılabilir.
14
10.2.5. Deneme ile Sohbet Arasındaki
Farklar
15
10.2.6. Deneme ve Eleştiri Arasındaki
Farklar
16
10.3. ELEŞTİRİ
17
10.3.1. Eleştirinin Tarihi
Edebiyat eleştirisinin tarihi ilk çağlara kadar götürülebilirse de, bir yazı türü
olarak eleştirinin 19. yy.da doğup geliştiği bilinmektedir. Rönesans’a kadar,
edebiyat eleştirisi yazma kurallarını, söz sanatlarını açıklayan, bu yolda öğütler
veren bir bilgi dalından öteye geçememiştir. Rönesans'taki eski yazarların
değerlendirme eğilimi de, aslında dil bilgisi sınırlarını aşamamıştır. Tek tek
yazarların, yapıtların değişik açılardan ilk kez incelendiği 17. yy.da ise Aristo'nun
Poetikası ile Horatius'un Art Poetikasından çıkarılan kurallar, dogmalar
biçiminde değer ölçütü sayılmış, farklılıklar göz önüne alınmadan her esere ve
her yazara uygulanabileceği kabullenilmiş, ayrıca bir eser ahlaki etkileri
açısından da değerlendirilmiştir.
18
10.3.2. Eleştirinin Amacı
19
10.3.3. Eleştirinin Özellikleri
Eleştiri, öznellikten uzak olmalıdır.
Eleştiri, doğrudan esere yönelik olmalıdır.
Eleştiri yapılırken somut verilerden yararlanılmalıdır.
Eserin olumlu ve olumsuz yönleri birlikte ele alınmalıdır.
Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir.
Eleştiride daha çok açıklama, tanık gösterme, örnekleme, tartışma
gibi anlatım tekniklerinden faydalanılır.
Eleştiriye konu olan eser, yalın bir dille anlatılır.
Düşünsel plânla yazılır.
Eleştiriler yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri
nesnel olmalı, "beğendim, hoşuma gitti". gibi öznel
değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
20
10.3.4. Türk Edebiyatında Eleştiri
Eski edebiyatımızda tezkireler birer eleştiri ve biyografi özelliği gösterse de
eleştiri türü, edebiyatımıza, Tanzimat edebiyatı akımıyla birlikte Batı’dan
girmiştir. Tanzimat’tan önce, yazarın kendi görüşlerine göre birkaç satırla övdüğü
ya da yerdiği şairlerin konu olduğu tezkireler’i görüyoruz. Tanzimat döneminde
bu türün ilk örneğini Şinasi vermiştir. Onu, Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı
Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir başlıklı yazısıyla Namık Kemal, Şiir ve İnşa
ile Ziya Paşa izler. Daha sonra Cevdet Paşa’nın Belagat-i Osmaniye ve Recaizade
Ekrem’in Talim-i Edebiyat adlı yapıtları gelir. Eleştiri yöntemleri konusu üzerinde
de bu dönemde durulmaya başlanır
21
10.4. SOHBET (SÖYLEŞİ)
Bilim, sanat, felsefe, siyaset vb. alanlarda bilinen, tanınmış kişilerle yapılan
görüşmelerde ele alınan orijinal konularla ilgili sorulara verilen cevapları
okuyucuya aktarmak üzere kaleme alınan yazılara söyleşi (sohbet) denir. Bu
edebi tür, daha çok “sohbet” adıyla bilinmektedir. Bununla birlikte, Türkçe
karşılığı olan “söyleşi” de kullanılır.
22
10.4.1. Sohbet Türünün Tarihi Gelişimi
Sohbet ve deneme türü birbirine yakınlık göstermektedir. Bu nedenle sohbet
türünün tarihsel gelişimine bakarken denemenin tarihsel gelişimini göz önüne
almamız gerekir.
Dünya edebiyatında J. London, E. Hemingway, M. Gorki, N. Mailer, L.
Collins, M. Şolohov, J. P. Sartre bu türün önemli temsilcileri arasındadır.
Türk edebiyatında ilk söyleşi örnekleri 20. yüzyıl başlarında mülakat denemeleri
olarak karşımıza çıkar. Günümüzdeki şekliyle Türk edebiyatında ilk söyleşi
örneklerini gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarından oluşan Diyorlar ki adlı
eseriyle Ruşen Eşref Onaydın vermiştir. “Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri”,
“Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri”, “Şevket Rado – Eşref Saati”, “Melih
Cevdet Anday – Dilimiz Üzerine Söyleşiler”, “Nurullah Ataç – Karalama
Defteri”… Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel gibi
yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.
23
10.4.2. Sohbet Türünün Özellikleri
Sohbet türünde amaç; herhangi bir konu hakkındaki duygu ve
düşünceleri karşılıklı konuşma havasında, samimi, dostça, açık
yürekli bir tavırla, hoşça zaman geçirmek için okuyucuyla
paylaşmaktır.
Sohbetin belirli bir konusu yoktur; yerine ve zamanına göre sıkıcı
olmayan her konuşma sohbet konusu olabilir.
Sohbet türünde samimi, senli benli, cana yakın, nükteli bir üslup
kullanılır.
Sohbet türünde yöresel ve kişisel söyleyişlere yer verilir. Bu söyleyiş
özelliği metne samimiyet ve sıcaklık kazandırır.
Sohbet türünden düşünceler derinleştirilmeden, keskinliğe
kaçmadan, bilimsel yolla ispatlanmadan, konuşma tavrı ve edasıyla
ifade edilir.
24
10.4.2. Sohbet Türünün Özellikleri
Yazar düşüncelerini emredici bir tavırla değil, okuyucunun düzeyine
inerek, okuyucuyla sıcak bir ilişki kurarak ortaya koyar.
Acı durumları anlatırken dertleşme kaygısıyla, teselli etme arzusuyla
ruhunu okuyucunun ruhuyla özdeşleştirir. Onunla birlikte üzülür şikâyet
eder.
Sohbet türünde açıklayıcı ve söyleşmeye bağlı anlatım türleri kullanılır.
Metnin kimi yerlerinde tartışmacı, öyküleyici ve mizahi anlatım
türlerinden de yararlanılabilir.
Sohbet türünde dil genelde göndergesel ve heyecana bağlı işlevlerde
kullanılır. Bazı bölümlerde de alıcıyı harekete geçirme işlevlerinde de
kullanılabilir.
Sohbet yazılarında duygu ve düşünceler belli bir düzene bağlı bir düzene
bağlı olarak anlatılır. Yazar birbirini destekleyen dil bilgisi ve anlam
bakımından tutarlı cümlelerle paragraflar oluşturur ve paragrafları birbirine
bağlayarak metne bütünlük kazandırır.
Sohbet yazılarında açık, akıcı, duru ve yalın bir anlatım kullanılır.
25
auzef.istanbul.edu.tr
26