Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 27

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

ORTAK DERSLER

TÜRK DİLİ II

DOÇ. DR. MURAT ELMALI


10. DÜŞÜNCE YAZILARI
10.1. FIKRA (Köşe Yazısı) 10.3. ELEŞTİRİ
10.1.2. Türk Edebiyatında Fıkra
10.3.1. Eleştirinin Tarihi
10.1.3. Fıkra Türleri
10.3.2. Eleştirinin Amacı
10.1.4. Fıkra türünün özellikleri
10.3.3. Eleştirinin Özellikleri
10.1.5. Fıkra ile Makale Arasındaki Farklar
10.3.4. Türk Edebiyatında Eleştiri
10.1.6. Fıkra Sohbet Arasındaki Farklar
10.4. SOHBET (SÖYLEŞİ)
10.2. DENEME
10.4.1. Sohbet Türünün Tarihi Gelişimi
10.2.1. Batı Edebiyatında Deneme
10.4.2. Sohbet Türünün Özellikleri
10.2.2. Türk Edebiyatında Deneme
10.2.3.Konuları Bakımından Denemelerin
Sınıflandırılması
10.2.4. Deneme ile Makale Arasındaki Farklar
ve Benzerlikler
10.2.5. Deneme ile Sohbet Arasındaki Farklar
10.2.6. Deneme ve Eleştiri Arasındaki Farklar

1
10. DÜŞÜNCE YAZILARI
10.1. FIKRA (KÖŞE YAZISI)
Bir yazarın, günlük olaylardan esinlenerek yazdığı ve o konu üzerinde, kendi kişisel
görüş ve düşüncelerini yansıttığı yazıya fıkra denir. Fıkra, gazete ve dergilerin iç
sayfalarının bir köşesinde yayımlanır.

Günümüzde daha çok köşe yazısı olarak adlandırılan bu tür yazılarda güncel olan
her tür konu, yazarın görüşü doğrultusunda yorumlanarak okura sunulur. Kendisine
ayrılan köşenin sınırları göz önünde bulundurulduğunda fıkra yazarının görüş ve
düşüncelerini kısa; ancak etkili bir dille aktarabilmesi beklenir.

2
10.1.1. Tarihsel Gelişimi

Fıkra türü gazeteciliğin geliştiği 17. Yüzyıl Fransa’sında doğmuştur. Ancak belli
sayılarda çıkarılan bu ilk gazetelerde günlük olaylar bir haber niteliğinde sunulmuş
sonrasında ise bu olaylar hakkında fikir yazılarının günübirlik yazılması adet haline
gelmiştir. Böylece fıkra yazarlığı başlı başına bir uğraş olurken fıkra da yeni bir tür
olarak ortaya çıkmıştır.

3
10.1.2. Türk Edebiyatında Fıkra

Türk edebiyatında gazete fıkracılığını gazetenin ortaya çıkışıyla birlikte


başlatmak gerekir. Türk edebiyatının ilk gazetesi 1831′de çıkarılan Takvim-i
Vekâyi’dir. Tamamen hükümet denetiminde çıkarılan gazeteyi 1840′ta yarı
resmî yarı özel olarak çıkarılan Cerîde-i Havadis isimli gazete izler.
Şinasi’nin Agâh Efendi’yle birlikte 1860′ta çıkardığı Tercümân-ı Ahvâl ise
batılı anlamdaki ilk gazete kabul edilir. Şinasi’nin 1862′te tek başına
çıkardığı Tasvir-i Efkâr ikinci özel gazetedir. Gazetenin yaygınlaşmasının
ardından Şinasi başta olmak üzere Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi gibi
birçok yazar gazetelerde yazı yazmaya başlar. Fakat fıkranın bir tür olarak
belirginleşmesi, gazete makalelerinden ayrılması 19. yüzyılın sonları ile 20.
yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir.

4
10.1.2. Türk Edebiyatında Fıkra
Bundan önce gazetelerde yer alan yazılar arasında makale-fıkra
şeklinde kesin bir ayırım yoktur. Günlük ve siyasî olaylara dair olan
yazılar çoğunlukla makale olarak nitelendirilmektedir. Gazetenin
yaygınlaşması, gazete yazılarının çeşitlenmesi ve batı edebiyatıyla
temasların artması sonucu fıkra, Türk edebiyatında diğer türlerden
ayrılmıştır. Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim Cumhuriyet
öncesinin önemli fıkra yazarlarındandır. Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi
Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise Cumhuriyet dönemi fıkra
yazarlarından bazılarıdır.
Başlangıçta sadece siyasî ve sosyal konular etrafında yazılan
fıkralar, zaman içinde sınırlarını genişletmiş, bugün sanattan spora,
ekonomiden siyasete kadar toplumun günlük bütün sorunlarını
kuşatmıştır.

5
10.1.3. Fıkra Türleri
Genel anlamda üç tür fıkra vardır.
1. Güncel Fıkralar: Güncel olaylar üzerine yazılan, kalıcılığı olmayan, kısa
sürede etkisini kaybedip unutulan fıkralardır.
2. Edebî Fıkralar: Güncel bir konudan hareketle yazılmış olsa da dilin
kullanımı ve üslûp yönlerinden kalıcılık gösteren fıkralardır. Bu tür fıkralar,
güncelliğin sınırını aşar. Bu yazılar bir araya getirilerek kitap halinde
yayımlanabilir. Yıllar sonra da keyifle okunabilir.
3. Makaleye Benzeyen Fıkralar: Bu tür fıkralarda yazar, yine güncel bir konuyu
ele alır, ancak ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gider.

6
10.1.4. Fıkra türünün özellikleri
 Fıkra yazıları gazetelerin belli sütunlarında yayınlandığı için köşe yazısı olarak
adlandırılır.
 Fıkra türünde dil açık, anlaşılır ve sadedir.
 Fıkralarda anlatıcı öznel bir tavır takınır.
 Köşe yazısı olan fıkralarda yazar, gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla,
hiç kanıtlama gereği duymadan her gün kaleme alır.
 Düşünceleri hiçbir kalıba bağlı kalmadan serbestçe ortaya koyar.
 Ele aldığı konu üzerinde bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar.
 Gazetelerin bazı sayfalarında, belli köşelerde, genel bir başlıkla, çoğunlukla da her gün
yazılan fıkralarda konu kısaca incelenir, ancak mutlaka bir sonuca varılır.
 Daha çok iğneleyici, alaycı bir dille, bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında yazılır.
 Fıkralarda okuyucuyla sohbet ediliyormuş havası hâkimdir. Anlatım senli benlidir.
 Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir.
 Konular günceldir ve anlatılanların kalıcılık niteliği yoktur.
 Olaylar kişisel bir bakış açısıyla işlenir.
 Kısa, etkili ve dokunaklı bir sonuca varılır. Amaç, okuyucuyu etkilemektir.
 Düşünceler tekrarlanmaz. Bu yüzden fıkralar öz ve yoğun bir anlatıma sahiptir.
 Amaç, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşünceleri,
derinliğe inmeden kanıtlamaya kalkmadan söylemektir.

7
10.1.5. Fıkra ile Makale Arasındaki
Farklar
 Fıkra, makaleye göre daha kısa bir yazı türüdür.
 Makalede belli görüşleri kanıtlama amacı vardır, fıkrada ise böyle bir amaç
güdülmez.
 Fıkranın anlatımında, makaledeki “ciddiyet” görülmez. Makalede nesnel,
fıkrada öznel nitelikler ağır basar. Fıkrada yer yer esprili, hoşa giden bir
anlatım öne çıkar.
 Makale yazmak, uzmanlık ister; belli alanlarda bilimsel görüşlerden
haberdar olmayı gerektirir. Fıkrada ise aynı konuyu farklı yazarlar değişik
bakış açılarıyla ortaya koyabilirler.
 Günümüzde, gazetelerin belli köşelerinde yayımlanan ve güncel
sorunlardan söz eden yazılara halk arasında - yanlış olarak- “makale”
denilmektedir; oysa bunlar fıkradır.
 Kimi fıkralarda “öğreticilik” özelliği ağır basabilir. Böyle fıkralarda bir
makale havası sezilir.

8
10.1.6. Fıkra Sohbet Arasındaki
Farklar

 Sohbette, fıkradan farklı olarak, karşılıklı konuşma üslûbu vardır. Yazar


karşısında biri varmış gibi sorular sorar, cevaplar verir.
 Fıkralarda yazar serbest bir anlatımla düşüncelerini okuyucuya
benimsetmeye çalışır.
 Sohbetlerin dışa dönük bir yapısının olması da onun fıkradan ayrılan
yönlerinden bir diğeridir.

9
10.2. DENEME

Bir insanın herhangi bir konuda duygu, düşünce ve görüşlerini paylaşmak


amacıyla kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara
deneme denir.
Deneme türü yazılar, serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak,
yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği varlıklarla
ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin belli bir plana bağlı
kalmayarak, tamamen kendi kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü
birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlerdir.

10
10.2.1. Batı Edebiyatında Deneme
Denemenin edebî bir tür olarak Dünya edebiyatında öncülüğünü Fransız yazar
Michel de Montaigne (1533-1592) yapmıştır.

İngiliz yazar Francis Bacon, 1597’de denemelerini ‘Essays: Tokluk veren değil de
daha çok tat veren tuz taneleri’ olarak tanımlamıştır. Bacon’ın arkadaşı olan
Nicholas Breton, denemelerini The Fantasticks adıyla yayımlamıştır. Yine aynı
şekilde Locke, Hume gibi yazarlar da felsefî nitelikli denemeler kaleme almışlardır.

Andre Gide, Denemeler adlı eserinde özgün düşüncelerini bazen mektup biçiminde
bazen belli başlı şair ve yazarlar dolayısıyla, onlara değinerek ortaya koyar.

İngiliz yazar Thomas Stearns Eliot Denemelerini genellikle edebiyat, şair ve


yazarlar üzerine kurmuştur. Varoluşçu yazar Albert Camus, Denemeler’inde çağdaş
ve evrensel sorunları kendine özgü yorumlarıyla ortaya koymaktadır.

11
10.2.2. Türk Edebiyatında Deneme

Klasik Türk edebiyatında münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi gibi


yazarlar bir tarafa bırakılırsa modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl
olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır.

Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre,
Gurebâhâne-i Laklakân; Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın
Takvimden Yapraklar; Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma; Falih Rıfkı Atay’ın
Eski Saat, Niçin Kurtulmak, Çile gibi kitaplarını saymak mümkündür.

Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği


öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci
derecedeki vasfı ‘denemeci’ olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç,
Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu,
Salah Birsel, Vedat Günyol, Enis Batur, Cemil Meriç, Mehmet Salihoğlu, Uğur
Kökden, Nermi Uygur bunlardan birkaçıdır.

12
10.2.3.Konuları Bakımından
Denemelerin Sınıflandırılması

Türk edebiyatının deneme türünde verilmiş ürünlerinin konuları


bakımından sınıflandırılması şöyledir:

1. Sanat ve Edebiyat Konulu Denemeler, 2. Dil Konulu Denemeler, 3.


Felsefe Konulu Denemeler, 4. Şehir Konulu Denemeler, 5. Sosyal ve
Siyasî Konulu Denemeler, 6. Din Konulu Denemeler, 7. Psikoloji
Konulu Denemeler, 8. Karışık Konulu Genel Denemeler

Deneme türünde verilen ürünler genel olarak şu şekilde tasnif


edilmektedir:

1. Klasik Deneme, 2. Eleştirel Deneme, 3. Tarihi Deneme, 4. Portre


Deneme, 5. Güncel Deneme, 6. Mesleki Deneme.

13
10.2.4. Deneme ile Makale Arasındaki
Farklar ve Benzerlikler
 Makalede ortaya atılan düşünce iddia ya da görüş, kanıtlara dayanır.
Denemede ise konu kişisel düşünceler, yorum ve bakış açısıyla
desteklenir.
 Makalede düşünce kesin bir sonuca bağlanır. Denemede ise böyle bir
zorunluluk yoktur.
 Makalenin üslup ve anlatımı ciddi, kurallı ve ağırbaşlıdır.
Denemenin üslubu yazarına göre değişir.
 Makalede söz oyunlarına yer verilmez, açık ve anlaşılır bir anlatımı
vardır. Deneme yazarı ise konusuna uygun olarak söz sanatlarına ve
anlam oyunlarına yer verebilir. Denemede dilin doğru ve güzel
kullanımı çok önemlidir.
 Makalede de denemede de konu sınırlaması yoktur; her konuda
deneme de makale de yazılabilir.

14
10.2.5. Deneme ile Sohbet Arasındaki
Farklar

Deneme türündeki yazılarda da sohbette olduğu gibi içtenlik ön plandadır. Ancak


denemedeki içtenlikle sohbetteki içtenlik aynı değildir. Denemelerde daha çok,
düşünen insanın kendi dünyasındaki bütünlüğü, hoşgörüyü sağlayan, onu sevimli
ve tutarlı kılan içtenlik söz konusudur. Sohbette yazar okur ile konuşur gibi bir
anlatımı tercih eder. Böyle yapmakla okuru etkilemeye ve yönlendirmeye çalışır.

15
10.2.6. Deneme ve Eleştiri Arasındaki
Farklar

 Eleştirinin konusu eserle sınırlıdır.


 Deneme insanı bilgilendiren her konuyu işler.
 Eleştiride öğreticilik hâkimdir.
 Deneme de söyleşme havası hâkimdir.

16
10.3. ELEŞTİRİ

Sanat, edebiyat düşünce yapıtının içeriğini, bu içeriğin işleniş ve geliştiriliş


biçimini anlatarak onun değerli ve değersiz, zayıf ve güçlü yönlerini, belge ve
örneklere bağlı olarak gösteren yazı türüne “eleştiri (tenkit)”denir.

Eleştiri; edebiyat, sanat ya da düşünce ağırlıklı yapıtları inceleyip çeşitli yönlerden


değerli değersiz yanlarını ortaya koymadır. Bu amaçla hazırlanan yazılara da eleştiri
yazısı denir.

17
10.3.1. Eleştirinin Tarihi

Edebiyat eleştirisinin tarihi ilk çağlara kadar götürülebilirse de, bir yazı türü
olarak eleştirinin 19. yy.da doğup geliştiği bilinmektedir. Rönesans’a kadar,
edebiyat eleştirisi yazma kurallarını, söz sanatlarını açıklayan, bu yolda öğütler
veren bir bilgi dalından öteye geçememiştir. Rönesans'taki eski yazarların
değerlendirme eğilimi de, aslında dil bilgisi sınırlarını aşamamıştır. Tek tek
yazarların, yapıtların değişik açılardan ilk kez incelendiği 17. yy.da ise Aristo'nun
Poetikası ile Horatius'un Art Poetikasından çıkarılan kurallar, dogmalar
biçiminde değer ölçütü sayılmış, farklılıklar göz önüne alınmadan her esere ve
her yazara uygulanabileceği kabullenilmiş, ayrıca bir eser ahlaki etkileri
açısından da değerlendirilmiştir.

18
10.3.2. Eleştirinin Amacı

 İyi ve güzel olan sanat eserinin gerçek değerini ortaya çıkarmak,


 Sanatı iyi ve güzel olmayandan kurtarmak,
 Eseri kalıcı bir niteliğe kavuşturmak,
 Sanatçıyı daha güzel, daha güçlü, daha olgun, daha başarılı eserler
yaratmaya teşvik etmek,
 Okura, izleyiciye ve sanatçıya kılavuzluk yapmak,
 Okur ve yapıt arasında bir köprü görevi görmek.

19
10.3.3. Eleştirinin Özellikleri
 Eleştiri, öznellikten uzak olmalıdır.
 Eleştiri, doğrudan esere yönelik olmalıdır.
 Eleştiri yapılırken somut verilerden yararlanılmalıdır.
 Eserin olumlu ve olumsuz yönleri birlikte ele alınmalıdır.
 Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir.
 Eleştiride daha çok açıklama, tanık gösterme, örnekleme, tartışma
gibi anlatım tekniklerinden faydalanılır.
 Eleştiriye konu olan eser, yalın bir dille anlatılır.
 Düşünsel plânla yazılır.
 Eleştiriler yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
 Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri
nesnel olmalı, "beğendim, hoşuma gitti". gibi öznel
değerlendirmelerden kaçınmalıdır.

20
10.3.4. Türk Edebiyatında Eleştiri
Eski edebiyatımızda tezkireler birer eleştiri ve biyografi özelliği gösterse de
eleştiri türü, edebiyatımıza, Tanzimat edebiyatı akımıyla birlikte Batı’dan
girmiştir. Tanzimat’tan önce, yazarın kendi görüşlerine göre birkaç satırla övdüğü
ya da yerdiği şairlerin konu olduğu tezkireler’i görüyoruz. Tanzimat döneminde
bu türün ilk örneğini Şinasi vermiştir. Onu, Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı
Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir başlıklı yazısıyla Namık Kemal, Şiir ve İnşa
ile Ziya Paşa izler. Daha sonra Cevdet Paşa’nın Belagat-i Osmaniye ve Recaizade
Ekrem’in Talim-i Edebiyat adlı yapıtları gelir. Eleştiri yöntemleri konusu üzerinde
de bu dönemde durulmaya başlanır

1950’lerden sonra yalnızca eleştiri alanında yazanların sayısında da bir artış


görülmektedir. Vedat Günyol, Asım Bezirci, Mehmet Fuat, Fethi Naci, Doğan
Hızlan, Metin And, Nejat Özön, Emin Özdemir adları bu dönemin ilk akla gelen
eleştirmenleridir.

21
10.4. SOHBET (SÖYLEŞİ)

Bilim, sanat, felsefe, siyaset vb. alanlarda bilinen, tanınmış kişilerle yapılan
görüşmelerde ele alınan orijinal konularla ilgili sorulara verilen cevapları
okuyucuya aktarmak üzere kaleme alınan yazılara söyleşi (sohbet) denir. Bu
edebi tür, daha çok “sohbet” adıyla bilinmektedir. Bununla birlikte, Türkçe
karşılığı olan “söyleşi” de kullanılır.

22
10.4.1. Sohbet Türünün Tarihi Gelişimi
Sohbet ve deneme türü birbirine yakınlık göstermektedir. Bu nedenle sohbet
türünün tarihsel gelişimine bakarken denemenin tarihsel gelişimini göz önüne
almamız gerekir.
Dünya edebiyatında J. London, E. Hemingway, M. Gorki, N. Mailer, L.
Collins, M. Şolohov, J. P. Sartre bu türün önemli temsilcileri arasındadır.
Türk edebiyatında ilk söyleşi örnekleri 20. yüzyıl başlarında mülakat denemeleri
olarak karşımıza çıkar. Günümüzdeki şekliyle Türk edebiyatında ilk söyleşi
örneklerini gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarından oluşan Diyorlar ki adlı
eseriyle Ruşen Eşref Onaydın vermiştir. “Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri”,
“Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri”, “Şevket Rado – Eşref Saati”, “Melih
Cevdet Anday – Dilimiz Üzerine Söyleşiler”, “Nurullah Ataç – Karalama
Defteri”… Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel gibi
yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.

23
10.4.2. Sohbet Türünün Özellikleri
 Sohbet türünde amaç; herhangi bir konu hakkındaki duygu ve
düşünceleri karşılıklı konuşma havasında, samimi, dostça, açık
yürekli bir tavırla, hoşça zaman geçirmek için okuyucuyla
paylaşmaktır.
 Sohbetin belirli bir konusu yoktur; yerine ve zamanına göre sıkıcı
olmayan her konuşma sohbet konusu olabilir.
 Sohbet türünde samimi, senli benli, cana yakın, nükteli bir üslup
kullanılır.
 Sohbet türünde yöresel ve kişisel söyleyişlere yer verilir. Bu söyleyiş
özelliği metne samimiyet ve sıcaklık kazandırır.
 Sohbet türünden düşünceler derinleştirilmeden, keskinliğe
kaçmadan, bilimsel yolla ispatlanmadan, konuşma tavrı ve edasıyla
ifade edilir.

24
10.4.2. Sohbet Türünün Özellikleri
 Yazar düşüncelerini emredici bir tavırla değil, okuyucunun düzeyine
inerek, okuyucuyla sıcak bir ilişki kurarak ortaya koyar.
 Acı durumları anlatırken dertleşme kaygısıyla, teselli etme arzusuyla
ruhunu okuyucunun ruhuyla özdeşleştirir. Onunla birlikte üzülür şikâyet
eder.
 Sohbet türünde açıklayıcı ve söyleşmeye bağlı anlatım türleri kullanılır.
Metnin kimi yerlerinde tartışmacı, öyküleyici ve mizahi anlatım
türlerinden de yararlanılabilir.
 Sohbet türünde dil genelde göndergesel ve heyecana bağlı işlevlerde
kullanılır. Bazı bölümlerde de alıcıyı harekete geçirme işlevlerinde de
kullanılabilir.
 Sohbet yazılarında duygu ve düşünceler belli bir düzene bağlı bir düzene
bağlı olarak anlatılır. Yazar birbirini destekleyen dil bilgisi ve anlam
bakımından tutarlı cümlelerle paragraflar oluşturur ve paragrafları birbirine
bağlayarak metne bütünlük kazandırır.
 Sohbet yazılarında açık, akıcı, duru ve yalın bir anlatım kullanılır.

25
auzef.istanbul.edu.tr

26

You might also like