Professional Documents
Culture Documents
02 Hukukun Tarihcesi
02 Hukukun Tarihcesi
02 Hukukun Tarihcesi
Hukukun Tarihçesi
Hukukun Kökeni ve Tarihsel Gelişimi
M.Ö. 5000’li yıllardan itibaren (antik dönem toplumların devlet ve hukuk
düzenleri) modern yasaların yapılmasına (19. yüzyıl sonu) kadar geçen geniş
zaman diliminde hukuk kurallarının ve hukuki düşünce tarzının araştırılması,
karşılaştırılıp değerlendirilmesi Umumi Hukuk Tarihi’nin konusunu oluşturur.
Arkeolojik kazılarda elde edilen çanak çömleklerden, ok, yay ve zıpkın gibi
alet ve edevatlardan, geçmiş dönemlerde varlığını sürdürmüş toplulukların
hukuk düzenine ve düşüncesine ilişkin bilgi elde etmek pek kolay değildir. Eğer
bir toplumun mensupları, temel esaslar üzerinde anlaşamıyorlarsa ve
birbirlerine yeterince güvenemiyorlarsa, o toplumda insan ilişkilerine ve
davranışlarına yön vermek için yazılı kurallara başvurabilecek ve bazı formel
kurumlar yaratılabilecektir. Böyle bir toplumda örf ve adet hukuku zayıflarken,
yazılı ve formel kurallar ile yaptırımlar gelişecek; hukuku yaratan ve uygulayan,
yasama ve yargı organı gibi, bazı kurumlar ortaya çıkacaktır.
Günümüzdeki hukuki kuralları ve müesseseleri daha iyi anlayabilmek ve
kavrayabilmek, onlar hakkında daha esaslı ve daha verimli bir fikir edinebilmek
için geçmişe müracaat etmek hukukçular için bir zorunluluktur. İkincisi, hukuk
kurallarının tarihi gelişimini incelemek hukukçularımızda eleştiri bilincini
uyandıracak, ufuklarını geliştirecek, bilgilerinin esaslı, sağlam ve kalıcı olmasını
sağlayacaktır. Böylelikle hukukçu, yetiştiği toplum bünyesinde hâkim olan hukuki
kuralların ve müesseselerin zamanın ihtiyaçlarına uygun olup olmadığını da tayin
edebilecektir. Diğer bir ifadeyle yetişen hukukçu, geniş bir hukuk kültürü ile
donatılmış olacak, hem kuralları uygularken degerlendirebilecek, hem de ileriye
yönelik olarak ortaya çıkabilecek hukuki ihtiyaçları sezerek, hukukun gelişiminde
rol oynayabilecektir.
İlk Çağlarda Hukuk (ilkel toplum/köleci toplum)
- TARİHÖNCESİ ÇAĞLAR
- TAŞ ÇAĞI (MÖ 600.000-5.000)
- Eski taş çağı/Paleolitik (M.Ö. 600.000-10.000)
- Orta taş çağı/Mezolitik (M.Ö. 10.000-6.000/8.000)
- Yeni taş çağı/Neolitik (M.Ö. 8.000-5.500)
- Neolitik çağ (M.Ö. 8000-5500)
- Bakır Çağı/Kalkolitik çağ (M.Ö. 5500-3000)
Maden çağı (MÖ 5.500-1.200)
- Tunç çağı (M.Ö. 3000-1200)
İLKÇAĞ (MÖ 3.200-MS 375)
- Asur ticaret kolonileri çağı (M.Ö. 2000-1700)
- Hitit Devleti (M.Ö. 1700-1200)
- Hurriler (M.Ö. 1500-1250)
- Demir çağı (M.Ö. 1200-750)
- Geç Hitit Uygarlığı (M.Ö. 1200-650)
- Urartu Uygarlığı (M.Ö. 860-580)
- Frigya Uygarlığı (M.Ö. 750-300)
- Lidya Uygarlığı (M.Ö. 700-300)
TARİH ÇAĞLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ
İLKÇAĞ Yazının icadı ile kavimler göçü arası dönemdir. Çok tanrılı dinler yaygın.
(MÖ 3200-MS 375) Köleci toplum vardır. Tarım ve hayvancılık yapılır.
7)Çağdaş Toplumlar
Bilinen en eski hukuk metinleri olarak MÖ 2.400 yıllarında
Sümer kent devletlerinden Lağaş’ta hüküm süren kişinin adını
taşıyan “Urukagina Yasaları” (MÖ 2.415), MÖ 1.800 yılları
dolaylarında hüküm süren Babil Kralı Hammurabi’nin adını
taşıyan hukuk kodu, Antik Yunan’da vücut bulan “Drakon
Yasaları” (MÖ 624) ve “Solon Yasaları” (MÖ 6.yy) ile MÖ
beşinci yüzyıl civarında Roma’da ortaya çıkan “On İki Levha
Kanunu”ndan söz edilebilir.
Mezopotamya Hukuk Sistemleri
1)Giriş/Öndeyiş Prolog kısmında Lagaş beyi ile rahiplerin işbirliği yaparak halkı nasıl sömürdükleri
/Prolog anlatılmaktadır.
2)Ana Metin Daha sonra yolsuzluk yapan memur ve rahiplerin görevden uzaklaştırıldığı belirtilir ve
yeni vergi ve fiyat ayarlamaları ilan edilir.
Adaletnamenin amacı, önceki iktidar döneminden kalma yolsuzluk ve huzursuzlukları
kaldırmaktır.
Getirilen reformlar arasında en dikkat çekici olan, boşanmalarda erkeğin ödediği ağır
nafakanın kaldırılmış olmasıdır. Nafakayı ödeyemeyen erkek, karısının tekrar başka bir
erkekle evlenmesini engellemiyordu, böylece çokkocalılık (poliandri) durumu ortaya
çıkmaktaydı. Bu düzenlemeyle, çokkocalılık durumunun önüne geçilmektedir ve eğer bir
kadın birden çok eş alırsa suya atılma (ordalie) cezası almaktadır.
3)Sonuç/Sondeyiş Epilog kısmında ise, Urukagina’nın yaptığı yeniliklerden, özgürlükleri yeniden tesis
/Epilog edişinden ve tanrının sözünü yerine getirdiğinden bahsedilmektedir.
Urukagina Yasaları (Urukagina Adaletnamesi)
Adı ⇒ “Urukagina reformları” (MÖ 2415) ya da “yasaları”.
Yasayıcı ⇒ Urukagina’nın adıyla anılır.
• Kent devletlerinde, başlangıçta din adamlarının elinde bulunan siyasal güç, zamanla askerlerin eline geçmeye
başlamış; Sümer kent devletlerinden Lagaş’ta Urukagina adında biri, MÖ 2415 dolaylarında iktidarı
dinadamlarından almıştır.
Madde Sayısı ⇒
Örnek Madde/ler ⇒ “Evvelce kadınlar ceza görmeden iki erkek tarafından sahip olunuyorlardı. Şimdi böyle kadınlar, suya atılırlar.” (m.6)
(ordalie=suya atılma cezası)
BABİL/AMURU DEVLETİ –önemli-
20. yüzyılın başlarına kadar İsrail oğulları yakın doğunun en eski uygarlığı
olarak kabul edilmekteydi. Buna bağlı olarak, Tevrat da yazılı hukuk
kaynaklarının en eskisi olarak bilinmekteydi. Kutsal kitaplarda yer alan
açıklamaların da bu yönde olması, araştırmacıları, bu kitaplar dışında İsrail
hukuku ve tarihi hakkında araştırma ve değerlendirme yapmasından
alıkoymaktaydı. Ancak 1904 yılında Hammurabi Kanunu’nun keşfedilmesiyle
ve sonrasında başka vesikaların da bulunmasıyla, İsrail hukuku ve tarihi
hakkında daha objektif araştırmaların yapılabilmesi olanağı doğmuştur.
Böylece İsrail oğullarının Eski Mezopotamya’nın en eski değil, hatta en yeni
uygarlıklarından biri olduğu ortaya çıkmıştır.
Hammurabi Kanunu’nun keşfiyle, “Musa’nın kanunu”ndan daha eski olan bir
hukuk sistemi ortaya çıkmıştır. Hammurabi Kanunu’un keşfedilmesi, hem
İsrail Hukuku’nun da iyi anlaşılmasını sağlamış, hem de kendisinden önce var
olan hukuk sistemlerinden ne ölçüde etkilendiğinin araştırılması olanağı
sunmuştur.
M.Ö. 1750-1700 yılları arasında kırküç yıl hüküm sürmüş olan kral
Hammurabi (Amurrular’ın atası/efendisi=Ataamurru) tarafından yapılmıştır.
Babil Krallığı’nın altıncı ve en büyük kralıdır. Hammurabi, tek tek bütün komşu
şehirleri zaptederek büyük bir imparatorluk kurmuştur. Hammurabi Kanunu,
hem daha önce yapılmış olan kanunların ve örf adet hukukunun bir
derlemesiyle, hem de zamanın yeni çıkan ihtiyaçları dikkate alınarak
oluşturulmuştur.
Hammurabi Kanunu’nun aslında bir kanun olarak vasıflandırılamayacağını
ileri sürenler vardır. Ancak, Hammurabi Kanunu’nun uygulamasına ilişkin
elimizde pekçok hukuki metin ve belge bulunmaktadır. Ayrıca kanunun çok
sayıda kopyasının bulunması, uygulanmasındaki yaygınlığı göstermektedir.
(Bu konuda bk. Horst KLENGEL, Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü, çev.Nesrin
Oral, İstanbul: Totem Yayıncılık, 2019, 288s. ISBN: 9788944330664. Yasa
maddelerinin günlük hayatta ve mahkeme kararları ışığında uygulanışını
anlatan harika bir kitaptır.)
Hammurabi Kanunları (Codex Hammurabi/CH): -ÇOK ÖNEMLİ-
Mezopotamya bölgesinde uygarlık yolunda ilerleyen diğer bir kent devleti de
Babil idi. Mezopotamya’nın Babil egemenliği altında birleşmesi, MÖ 1792-
1750 arası hüküm süren Kral Hammurabi zamanında gerçekleşmiştir. Bu
yıllarda Babil, en parlak devrini yaşamış ve Mezopotamya tarihinin hiçbir
devrinde, başşehir olarak, bu derece önemli ve önder bir rol oynamıştır.
Hammurabi yalnız merkezî bir devlet değil, aynı zamanda merkezî bir din de
ortaya çıkarmıştır. Urukagina gibi, Hammurabi de bir hukuk kodu
oluşturmuştur.
Kral Hammurabi’yi bu kadar önemli kılan, sadece askeri başarıları olmamaktadır.
Ayrıca kendi adını verdiği Eski Mezopotamya’nın en kapsamlı kanun metnini
hazırlatmıştır. Hammurabi’nin en büyük icraatı ise, III.Ur Sülalesi’nden sonra
kalan son Sümer izlerini silip devletine milli bir damga vurmuş olmasıdır. Bu milli
damga, Sami Amurruluğu’dur. Hammurabi’den evvel Babil, şehir devleti
modeliyle yönetilmekteydi. Hammurabi ile zaptedilen şehirlerde din ve dil birliği
sağlanmış ve kapsamlı siyasi teşkilatıyla daha geniş anlamda bir devlet
düşüncesine sahip olunmuştur. Hammurabi, “Dünyanın Dört Bir Yanının/Dört
İklimin Kralı” ile “Sümer ve Akkad Kralı” unvanlarını kullanmaya başlamıştır.
Hammurabi Kanunu’nun sadece bir örf adet hukuku derlemesi olarak kabul
edilemez, metnin kendine göre bir sistematiği olduğu için kanun olarak kabul
edilmesi gerekir.
Hammurabi Kanununun Yapısı
⇒Hammurabi Kanunu bir prolog, bir epilog ve ikiyüzsekseniki civarında hüküm içermektedir.
⇒Hammurabi Kanunu’nu, diğer kanunlardan ayıran en önemli özellik ise, epilog ve prologu da dahil olmak üzere diğer
kanunlardan çok daha uzun, detaylı ve sistematik oluşudur. Yaptırımlar açısından da daha etkilidir.
⇒Kanunun prolog ve epilogu edebi bir üslupla yazılmıştır. Oldukça destansı ve ilahi bir tarzı vardır. Hatta kimine göre,
kanunun edebi değeri, hukuki değerinin üzerine geçmiştir.
1)Giriş/Öndeyiş/Prolog Prolog kısmında baş tanrı Marduk hakkında övücü sözler bulunmakta ve Marduk ile adalet
tanrısı Şamaş tarafından nasıl kral seçildiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca Hammurabi,
adalet ve doğruluğu tesis ettiğinden, Babil ve komşu şehirlere huzur ve refahı getirdiğinden
söz etmektedir. Sözkonusu şehirlerin adlarını ve Hammurabi’nin bu şehirler üzerinde ne
zaman hakimiyet kurduğunu incelediğimizde, bu kanunun iktidarının yirmiiki ila yirmiüçüncü
yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
2)Ana Metin/Yasa Maddeleri Kanun maddeleri ise açık bir dille yazılmıştır.
Genel olarak kanunda yer alan hükümler, “eğer”/“şumma” ifadesiyle başlamaktadır.
3)Sonuç/Sondeyiş/Epilog Epilog kısmında ise, aynı hususlar tekrarlanmakta ve ilave olarak, halkın ağzından
şikayetleri sildiğinden, zenginin fakiri, güçlünün zayıfı ezmesinin engellendiğinden
bahsedilmektedir. Son olarak, gelecekteki kralların ve insanların bu kanununa uyması
öğütlenmekte ve kanunun yazıldığı anıtı tahrip edenin veya üzerinden Hammurabi’nin adını
silenin lanetleneceğinden bahsedilmektedir.
Hammurabi Kanunu - 1
Adı ⇒Hammurabi Kanunları (Codex Hammurabi/CH)
Yasayıcı ⇒Urukagina gibi, Hammurabi de bir hukuk kodu oluşturmuştur.
Tarih ⇒Çok farklı tarihler verilir. (MÖ. 1.780)
Dili ⇒Sümerce yazılmıştır. Ayrıca, Sümerce yanında Babilce ve Mısır
alfabesiyle de yazılmış, üç dilli örnekleri de vardır.
⇒Giriş ve Sonuç, arkaik, edebi bir üslûpla yazılmıştır. Bu üslûp, destan
ve ilâhilerin yazıldığı edebî bir diyalektin üslûbudur. Kanun maddeleri
ise, arkaizmden tamamen uzak, açık bir dille yazılmıştır. Eserin
bütünü, Eski Babil yazısıyla yazılmıştır.
Hammurabi Kanunu – 2 (ÇOK ÖNEMLİ)
Temel Özelliği ⇒Ülkesinde geçer olan kanunlar üzerinde kısmen tadiller yaparak, kısmen de yenilikler getirerek bir reform
yapmıştır.
⇒Hammurabi Kodu, aynı zamanda Mezopotamya tarihinin önemli bir mirası olup o günkü toplumun
temellerini açıklayan ve Amori (Amurru/Babil) hükümdarlarının hangi toplumsal gruplara dayandığını
gösteren bir belge niteliğindedir.
⇒ Geç Sümer ceza hukukunda belirli bir yumuşaklığın olmasına karşın, Hammurabi yasalarında son derece
katı bir anlayış vardır. Kısasa kısas (talio: bedeni suçlarda cezaların aynı karşılığının verilmesi)
görülmektedir.
⇒Martu (Amurru) bedevilerini eski alışkanlıklarından vazgeçirmek ve şehir hayatına alıştırmak amacıyla,
Hammurabi kanunlarında cezalar son derece ağır ve şiddetlidir.
⇒Ceza hukuku alanında, Mezopotamya Hukuku’na özgü oldukça tipik kurallar vardır. Bazı açılardan batı
uygarlığıyla benzerlikler göstermektedir. Bu da kurbanın üst sınıf mensubu olmasına göre cezanın
değişebilmesine ilişkindir. Kanuna göre, eğer yaralanan taraf üst sınıftan biri ise, yaralayan tarafın alacağı
ceza verdiği hasarla doğru orantılı olacaktır. Yani kısasa kısas, “lex talionis” prensibi uygulanmaktadır.
Yaralanan tarafın gözü çıkmış ise, yaralayanın da gözü çıkartılacaktır. Ancak yaralayan üst sınıfa tabi,
yaralanan halk tabakasından biriyse, yaralayan sadece para cezasıyla oluşan hasarı tazmin edecektir.
⇒ Uzun süre en eski yasa olarak bilinmiş olan bu yasaların dünya hukukuna etkileri büyük olmuştur.
⇒Hammurabi Kanunu’ndaki hükümler, kanun metninde birbirleriyle ilintili olarak sıralanmışlardır. Bu sayede,
kanunu bölümlere ayırmak mümkün olmaktadır.
Hammurabi Kanunu - 3
Yazıldığı ⇒Bir kudurru şeklindeki bir stel üzerine çepeçevre yazılmıştır. Sus şehrinde bulunduğundan, bu yasaların yer aldığı
Malzeme stellerin bütün şehirlere dikildiği sanılıyor.
İçerik ⇒Babil imparatorluğundaki toplumsal sınıf ve zümreler arasındaki ilişkileri gösteren yasada suçlar, aile, mülkiyet, miras,
borçlarla ilgili hükümler, ortakçılık hukuku ile bazı maddeler son olarak da kölelik üstüne birtakım düzenlemeler var.
⇒Bütün bunlarda baştan sona toprak sahiplerinin, rahiplerin, tacirlerin ve tefecilerin özellikle onların köleler üzerindeki
mülkiyet haklarının korunması kavgası egemendir.
Usul (1-5)
Mülkiyet/Eşya Hukuku (6-25)
Askeri Hükümler (26-41)
Arazi ve Tarım (42-65)
Boşluk Hükümler (65-100) Hammurabi Kanunu’nun en ünlü kopyası olan stel, şu an Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu
kopya, kanunun neredeyse bütün hükümlerini içermektedir. Ancak stelin 65 ile 100 maddeleri silinmiştir. Kanunun diğer
kopyaları kullanılarak bu bölümde yer alan hükümler aydınlatılmaya çalışılmaktadır. Ancak hükümlerin tamamının
anlaşılabilmesi güçtür.
Tacir-Tellal; Kadın Hancılar (100-112)
Borçlar, Ödünç ve Emanet (113-126)
Aile Hukuku ve Miras (127-195) Aile hukukuna ilişkin olan bu bölüm Hammurabi Kanunu’nun en uzun bölümünü
oluşturmaktadır. Kanunda evliliğe ilişkin hükümler, aileyi koruma amaçlı ve evlilik kurumunu ve sadakati geliştirmeye
yöneliktir. Ayrıca kadın hakları da korunmaktadır.
Yaralamalar (196-214)
Meslek Adamlar, Ücretleri ve Sorumlulukları (215-277)
Köle Satışı (278-282)
Hammurabi Kanunu - 4
Madde ⇒282 maddeden ibaret. Birbiriyle ilgili mümkün olduğunca yanyana yazılmıştır.
Sayısı ⇒66-99.maddeler arası 33 madde okunamamıştır. (?)
⇒Babilliler’e göre 13 sayısı (modern Avrupa kültüründe olduğu gibi) uğursuz sayıldığı için,
13.madde HK’na eklenmemiştir.
Örnek ⇒Bir berber bir kölenin saçını, özgür bir insana benzeyecek şekilde keserse, o berberin cezası
Madde/ler ölümdür. Ancak berberi, köle kandırmış ya da zorlamışsa, cezayı köle almaktadır.
⇒Hammurabi Kanunu’nun 142. maddesi ise oldukça dikkat çekicidir. Bu madde kadının boşanma
talebini düzenlemektedir:
“Eğer bir kadın kocasının sadakatsizliğinden şikayetçi ise, kocası evini dağıtıyor ve onu küçük
düşürüyorsa, önce hakimler durumu inceleyecek, kadın haklıysa boşanmalarına karar
verebilecektir. Ancak tam ters durumda, kadın haklı çıkmazsa, kadın suya atılarak
cezalandırılacaktır.”
Mezopotamya da hakim olan, kadının boşanma talebinde bulunamamasına ilişkin ilkenin, en
önemli istisnasını bu kural oluşturmaktadır.
Hammurabi ve kanunların yazılı olduğu steller için Google’dan veya
Yandex’ten arama yapmanız çok iyi olur.
Protaz Apoztoz
-şart cümleciği- -sonuç cümleciği-
“eğer” -se, -olur
“bir adam ki” -r, -olur
Tanrısallık: Kanunların özelliğine ilişkin bir diğer husus da, epilog ve
prologlarda, kralın tanrılar tarafından çağrıldığına, adaleti, hürriyeti tesis
ettiğine, insanları hoşnut ettiğine ilişkin ifadeler bulunmasıdır.
Adaletin bir başka özelliği ise, tanrısal oluşudur, hemen hemen bütün hukuk
metinlerinde adaletin tanrı tarafından verildiği ve kral ile tanrı arasında
sözleşme (ahid) yapıldığından bahsedilmektedir. Kral, baş tanrısının sadık bir
çobanıdır, halk sürüdür, sürünün sahibi ise tanrı. Sürüyü idare etme görevi,
tanrı tarafından krala verilir ve kral ile tanrı arasında sözleşme yapılır. Bu
ifadeler, temeli Sümerliler’e dayanmakla beraber, tüm Sümer ve Sami kökenli
krallar tarafından belli bir din ve devlet anlayışı ve etkisiyle kanun
metinlerinde yer almaktadır. Bu ifadelerden, kralların, halka onların refah ve
mutluluğunu sağlama gayreti içinde olduklarını duyurmayı ve bunun sonraki
nesiller tarafından da bilinmesini istedikleri anlaşılmaktadır.
Bir Sümer mitine göre, evrenin temel yasalarını elinde bulunduran su tanrısı
ve bilgeliğin efendisi Enki, güzelliğinden büyülendiği gök tanrıçası aynı
zamanda Uruk kentinin koruyucusu İnanna’ya sarhoş olduğu esnada aşırı bir
cömertlikle hediyeler verir. Bu hediyeler arasında, hukukun temel kaynakları
olan adalet, doğruluk ve yalancılık da vardır (ayrıca krallık, çobanlık, asa, yüce
taht…). Böylelikle İnanna, bunları sevinçle Uruk’a getirir. Bu örnek dışında,
Şamaş, İştar, Enlil gibi daha birçok tanrı da adaletle ilişkilendirilmiştir.
Orta Asur dönemi, bu tip belgeler açısından çok zengindir. Eski Babil
döneminde, bu belgelerden çok olması gerekirken, elimizde bir tek Ammi-
Şaduqa’ya ait olan bir adaletname vardır. Özetleyecek olursak toplumdaki
hoşnutsuzluğu ve eşitsizliği gidermeyi amaçlayan adaletnamelerde üç tip
madde vardır:
1)İdari mekanizmanın düzenlenmesi,
2)Borçlanma faizi, mal ve hizmet fiyatlarına ilişkin belirli tarifelerin
düzenlenmesi,
3)Borçların kaldırılmasına ilişkin kararlar.
2. ESKİ İSRAİL
Oniki Kabile:HUKUKU
Tarih sahnesinde İsrail oğulları ilişkin ilk tarihi vesîkalara, Yeni
Asur döneminde rastlamaktayız. Buna göre; İsrail oğulları oniki kabîleden
oluşmaktadır ve İsrail olarak anılmaktadır. İsrail oğulları, atalarının
Mezopotamya’nın Ur şehrinden geldiğini iddia etmektedir. Hz.İbrahim’in nesli
olan İsrail oğulları sonraları Mısır’a yerleşen oniki kabileyi oluşturmuşlardır.
Mısır’da köle durumuna düşen İsrail oğulları Hz.Musa tarafından kurtarılmış
ve birlik haline getirilmiştir. Bir müddet çölde göçebe olarak gezinmişlerdir.
İki Krallık Dönemi: Süleyman’ın ölümünden sonra ise krallık İsrail ve Yahuda
olmak üzere ikiye bölünmüştür. Süleyman Peygamber’in ölümünden sonra,
on kabile ayrılarak başkenti Samariye olan İsrail Devleti’ni kurmuşlardır. Diğer
iki kabile ise başkenti Kudüs olmak üzere Yahuda Devleti’ni kurmuştur. Bu
belgeler, MÖ. 10.yüzyıla ait olmaktadır ve Tevrat bu bilgileri teyit etmektedir.
İsrail Hukukunun Kaynakları
Kaynaklar bakımından İsrail Hukuku, iki devreye ayrılır:
a)Birinci Devre: Kudüs’ün Romalılar tarafından tahribine kadar (M. 70) devam
eder. Bu devrede kaynak, Mukaddes Kitab’ın birkaç bölümü (sifri) ile
an’anelerdir. (Tevrat’a yapılan atıflarda esas îtibâriyle, şu kaynak kullanılabilir: www.kutsalkitap.com/
kkitap/) Muhtevâ ise: Ceza hukukuna ait bazı hükümler, mukâvelelerin ihlâline
dair bazı kâideler, evlenmeye mahsus bir takım ihtar ve yasaklar, âilenin
teşekkülü ve idaresine ait bazı esaslardan ibarettir.
Tevrat (Tora)’ın Musa’ya inen vahiy olduğu ileri sürülürse de, aslında bu kitap M.Ö. XIII.
asırdan başlayarak M.Ö. V. asra kadar çeşitli Yahudi teologların yazımına katıldıkları ve
M.Ö. II. asırda son şeklini almış bir metindir.
Tevrat, günümüzde de İsrail devletinin temel hukukî dayanağını teşkil etmekte olup, ona
aykırı bir kanunun parlamentodan çıkarılamayacağını söylemek yanlış olmaz.
b)İkinci Devre (Mişnâ ve Talmud Devri): Kudüs’ün tahribi, Yahudilerin imhâsı,
kalanların dağılması, İsrail hukukunun da yok olmasına âmil olur sanılmasına
rağmen durum aksine olmuştur. Bu müthiş olaylardan bir asır sonra, Yahuda
Hakaduş isimli zengin bir haham Taberiye mekteblerini ve yahudî rûhânî
hükûmetini yeniden kurmuş ve otuz yıl çalışarak “Mişnâ” isimli bir düstûr tanzim
etmiştir. Mişnâ: İbrânîlerin hukukî kanunları ile hahamların an‘anelerinden
ibarettir. Yahûdilere göre Hz.Mûsa, Sina’da on emri alırken aynı zamanda
Yahova’dan başka kanunlar da almış; bunlar yazılmamış, hahamlar arasında
rivâyet sûretiyle intikal edegelmiştir. Yahuda, işte bu rivâyetleri toplayıp yazmıştır.
• Kadîm Çin’de devlet ülkenin tüm arazisi üzerinde çıplak mülkiyet hakkına sâhipti. Devlete ait olan bu topraklar
üzerinde fertlerin fiilî ve hukukî tasarruf imkânı elde edebilmeleri için devlete belirli bir vergi vermeleri
gerekirdi. Bu durum devletin resmî kütüklerine kayıt ve tescil edilirdi.
• Diğer bütün toplumlarda olduğu gibi, çok eski dönemlerde Çin’de de ceza hukuku öç ve kısas esasına
dayanıyordu. Suç işleyen kişi, zarar gören kişinin kendisi veya akrabaları tarafından cezalandırılırdı. Ancak, öç
alacak kimsenin, meselâ kâtili öldürmeden önce veya öldürdükten hemen sonra resmî makamları haberdar
etmesi gerekirdi. Ayrıca, ilk devirlerde ceza verilirken kasıt da aranmıyor, “cezanın şahsîliği ilkesi” de pek
dikkate alınmıyordu. Bu dönemlerde, cezanın suçlunun ıslahı amacına dönük değil; sadece onun tekrar suç
işlemesini maddeten imkânsız kılma gayesiyle verildiği görülmektedir: İdam; ayak, burun gibi uzuvların
kesilmesi, kısırlaştırılma, yüze/alna damga vurma vs. Ancak mikdarı suçun türüne göre değişen bir diyet parası
ödemek suretiyle suçlunun bu cezalardan kurtulabilmesi mümkündü.
• Başka toplumlarla kıyaslandığında köle sayısı azdı ve sayılarının arttığı dönemlerde bile Çin hiçbir zaman,
Antik Yunan ve Roma toplumları gibi bir köle toplumu olmadı. Çin toplumunda kölelere iyi davranıldığı
söylenebilir.
• Çin medeniyetinin Orta Asya’daki kavimler ve Türkler üzerindeki derin kültürel nüfuzu ve karşılıklı etkileşim
de ayrıca dikkate alınması gereken bir husustur.
4. HİTİT
HUKUKU
Anadolu medeniyetinin temelini oluştururlar. Anadolu'da demir çağını başlatmışlardır.
M.Ö. 2000 yılında Anadolu’da Kızılırmak çevresine yerleşmişlerdir. Şehir devletlerinden
merkezi krallığa geçmişlerdir. Merkez Hattuşaş’tır. (Çorum/Boğazköy) Anadolu, MÖ 4.
binyıla dek uzanan büyük medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyadır. Hitit tarihi, genellikle,
Eski Krallık Dönemi (MÖ 1650-1450) ve İmparatorluk Dönemi (MÖ 1450-1200) olmak
üzere ikiye ayrılarak ele alınır. Monarşik sistem, otokratik ve teokratik bir nitelikte idi.
Hükümdarlar, rahip-kral özelliği gösterirler. Tavananna denilen kraliçe, yönetimde etkilidir.
Kanun yapma, hukukî ihtilâfları çözme; yönetim ve askerlikle ilgili tüm yetkiler Büyük
Kral’ın şahsında toplanmıştır, aynı zamanda “Başrâhip” olarak, en yüksek rûhânî yetki ve
otoriteye sâhiptir, emir ve yetkileri mutlaktır, tartışılamaz.
Soylulardan oluşan “Pankuş Meclisi” önemli kararların alınmasında etkilidir. (Meşrutiyet
rejiminin ilk örneği.) Çoktanrılı din vardır. Bu dönemde Anadolu'ya, "bin tanrı ili" denir.
Ahiret inançları zayıftır. Frigyalılar tarafından yıkılmışlardır.
Sumer’de görüldüğü şekilde, adalet kavramı Güneş’le simgelenir ve Arinna’nın Güneş
Tanrıçası’nın, adaletin koruyucusu ilâhesi olduğuna inanılır.
Anadolu’da İlk Çağ hukuku, komşu medeniyetlere göre yumuşak bir karakter
taşımaktadır. Anadolu’da yapılan kanunlarda komşu medeniyetlerin önemli
etkisi ve katkısı olmuştur. Hititler, kanunlarını Mezopotamya’dan almakla
beraber, ilaveler ve düzeltmelerle Anadolu’da ilk kanunları yapmışlardır.
Medeni hukuk ve ceza hukuku büyük gelişme göstermiştir. Hitit kanunları, hür
vatandaşlara olduğu kadar kölelere de mülkiyet hakkı tanıyordu. Aile hukuku
gelişmiştir. (Medenî hukukun temelini atmışlar.)
Madde-93: «Eğer özgür bir adamı eşikte yakalarlarsa, evin içine henüz
gitmemiştir; oniki şekel gümüş versin. Eğer bir köleyi eşikte yakalarlarsa, evin
içine henüz gitmemiştir; altı şekel gümüş versin. » (suça eksik
teşebbüs/köleye yarı ceza) Madde-11: «Eğer özgür bir kişinin elini ya da
ayağını bir kimse kırarsa, o zaman ona yirmi şekel gümüş versin ve böylece
suçu evinden uzaklaştırır.»
Kadîm Dönemlerde Özel Hukuk (Mukayeseli)
• Bütün kadîm toplumlarda, kişi hakları bakımından hür ve köle ayrımına gidilmekte; kölelerin hak
ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Bâzı kültürlerde (Mezopotamya, Hint) hür kişiler de kendi içinde
sınıflara ve kastlara ayrılmakta ve ona göre hukukî düzenlemelere gidilmektedir. İbrânî
hukukunun, bu ayrıma bir de İbrânî olan olmayan ayrımını getirdiği görülür. Hemen bütün kadîm
hukuk metinlerinde en önemli yeri aile, evlilik, boşanma, miras gibi konular teşkil etmekte; bunu
alış-veriş, alacak-borç ilişkileri takip etmektedir. Evlilik, yazılı veya sözlü bir akitle vücut bulur. Yakın
akrabalar arasında evlenme yasağı genel bir uygulama olmakla beraber, bâzı kültürlerde bu yasak
altıncı derece akrabalara kadar (Hint, Çin) uzanabilmekte. Erkek tarafının kız tarafına başlık veya
mehir adı altında bir para vermesi ve karşılıklı hediyeleşme uygulaması yaygındır. Birçok kültürde
(meselâ, Çin, İbrânî) bu açıkça kadının satın alınması şeklinde ve bu ad altında cereyan etmektedir.
Sanıldığının aksine, birçok kadîm kültürde (Mezopotamya, Hitit, Hint vs.) erkeğin tek bir eşi olması
fikri esastır.
•Babanın vefatı durumunda birçok kültürde sadece erkek çocuklara pay verildiği görülmekte ise de birçok durumda bu
uygulamayı kız çocuklarına karşı menfi ayrımcılık olarak değerlendirmek doğru olmayabilir. Kız çocuklarına evlenirken
verilen cihaz’ın miras payına karşılık geldiği düşünülmektedir. Nitekim, babanın vefatında evlenmemiş kız evlat varsa
onun erkek kardeşleriyle birlikte mirasa dahil edildiği görülmektedir (Sumer). Yine birçok kadîm kültürde ilk erkek evlâda
mirastan fazla bir pay verildiği müşahade edilmektedir (Assur, İbrânî, Hint). Ekonomik ilişkilerde, yapılan sözleşmeye
uyma gerekliliği ve edimini îfâ etmeyenlere müeyyideler uygulanması hususu da en yaygın yasa hükümlerindendir. Bu
uygulama, bâzı kültürlerde, edimini yerine getirmeyen kişinin ve hattâ yakınlarının köleleştirilmesine kadar
gidebilmektedir (Bâbil, Hitit).
Thesmoi Nomoi
(sözlü yasalar) (yazılı yasalar)
Eski Yunan’da Yasalar –ÇOK ÖNEMLİ-
Yasalar Köken İçerik İlan
1)Thesmoi Polis düzenini oluşturan Yunanlılar, ihtiyaç duyulan Halkın zamanla benimseyip
yasalar, ilk zamanlarda alanlarda ortaya çıkan uygulamasıyla, kendiliğinden
aristokratik nitelikli sözlü thesmoileri, tanrıların ortaya çıkıp yaygınlaşmıştır.
yasalar şeklindeydi. koyduğu kutsal, sonsuz
Başlangıçları bilinmeyen bu nitelikte kurallar olarak
yasalara “thesmoi” (sözlü görmüşlerdir.
yasa) adı verilmiştir.
2)Nomoi Eski Yunan’da yapılan sözlü Ör. Solon Yasaları. Drakon’un hazırladığı bu
düzenlemelerin toplumsal Ör. Drakon Ceza Yasası. (MÖ yasayla, ceza hukuku
barışı ve düzeni sağlamada 624) alanında “thesmoi”nin yerini
yeterince etkin olmadığının “nomoi” almıştır.
görülmesi üzerine, “nomoi”
(yazılı yasa) adı verilen insan
eseri yasalar ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Solon Yasaları: (ÇOK ÖNEMLİ)
Siyasal yapıyı yeniden düzenleme çabaları çerçevesinde, doğuştan soyluların yönetim üzerindeki tekelini kaldırarak
yurttaşların varlığını temel alan bir sistem getirdi.
Solon Yasaları
Adı ⇒ Solon Yasaları.
Yasayıcı ⇒ Solon, Atina’da MÖ 6. yüzylda iktidara gelmiştir.
Tarih ⇒ MÖ 6.yüzyıl.
Dili ⇒ Eski yunanca.
Temel ⇒ Solon, ilk olarak, borçların yarattığı sıkıntıları hafifletmeye çalıştı. Borçların ödenmemesi nedeniyle el
Özelliği konmuş toprakları rehinden kurtardı, köleleştirilmiş bütün yurttaşları azat etti ve gelecekte de kişinin
özgürlüğünü elinden alabilecek borç sözleşmeleri yapılmasını yasakladı. Bununla birlikte, yoksul kesimlerin
toprakların yeniden dağıtılma önerisini de reddetti. Bunun yerine, genel refahı artırmaya ve çiftçilikle
geçinemeyenlere başka işler sağlamaya yönelik önlemler aldı.
⇒ Solon’un hukuk alanında yapmış olduğu düzenlemelerle, “nomoi” (yazılı yasa), “thesmoi” ye (sözlü yasa)
karşı kesin bir üstünlük kazandı.
⇒ Toplumun çeşitli alanlarını düzenleyen yasaların insanlar tarafından hazırlanması; yasaların kutsal, mutlak,
değişmez ve sonsuz olma niteliğini ortadan kaldırarak bunların göreli bir varlık ve anlama sahip olduğu
anlayışının gelişmesine yol açtı.
⇒ Yazılı yasaların gerek iktidarlar gerek düşünürler tarafından yüceltilmesi; yasaların doğruyu, adaleti, iyiyi ve
güzeli gözeterek toplumun ve dolayısıyla bireyin refahını ve mutluluğunu sağlayan bir unsur olduğu inancını
geliştirdi.
Drakon Yasaları:
Drakon Yasaları (ÇOK ÖNEMLİ)
Adı ⇒ Drakon Yasaları./Drakon Ceza Yasası (DCY).
Yasayıcı ⇒ Atina soylularının isteği üzerine Drakon.
Tarih ⇒ MÖ 624 yılında.
Dili ⇒ Eski yunanca.
Temel ⇒ Drakon’un hazırladığı bu yasayla ceza hukuku alanında “thesmoi”nin yerini “nomoi” almıştır.
Özelliği ⇒ Drakon Yasaları’nın, Atina hukukunun yazıya geçirilmiş ilk biçimi olduğu ileri sürülemezse de, bunların ilk
kapsamlı yasa derlemesi ya da belli bir bunalım döneminden sonra ortaya çıkmış bir yeniden düzenleme
girişimi olduğu söylenebilir.
⇒ Yürürlükteki kuralların yazılı hale getirilmesi, az da olsa, soyluların keyfî davranışlarını sınırlamaktaydı.
Yazıldığı ⇒ Bu yasalar, tahtadan levhaya kazınarak Agora’ya asılıyordu.
Malzeme
İçerik ⇒ MÖ 624 yılında Atina soylularının isteği üzerine Drakon, çok ağır hükümler içeren bir ceza yasası
hazırlamıştır.
⇒ Hemen her suça ölüm cezası öngören sert hükümleriyle tanınan ve zâlimliğiyle ün salan Drakon’un
Yasaları, aslında klanların ilkel âdetlerinin ve örflerinin bir derlemesi niteliğindeydi. Sözgelimi, en küçük bir
hırsızlık bile ölümle cezalandırılıyordu.
6. ROMA-CERMEN HUKUK
SİSTEMİ Roma Hukukun Devirleri
Roma hukuku, başlangıcı Roma tarihinin ilk devirlerine kadar uzanan ve milâdî
altıncı asırda Jüstinyen’in (Justinianus) kanunlarıyle nihayet bulan uzun bir
gelişmenin mahsulüdür. Bu inkişâfın, takriben bin yıldan fazla sürmüş bir tarihi
vardır. Bu uzun gelişme çağlarında, hukuk âni değil, tedricî inkılâp ve
değişmelere uğramış, mütemâdiyen şeklini değiştirmiştir. Öyle ki meselâ
cumhuriyet ve prenslik devirlerinin hukuku, Jüstinyen hukukundan derin bir
şekilde ayrılmaktadır. Doğrudan doğruya Roma hukukundan ve bu hukukun
modern hukuklar üzerindeki tesirinden bahsedildiği zaman daha çok son safhası
(Jüstinyen hukuku) kastolunmaktadır.
Krallık Devresi
(Roma’nın başlangıcından/ M.Ö. 754-MÖ 4.yy.a kadar süren “eski hukuk devri”)
Oniki Levha Kanunu: M.Ö. 452 yılında yazılı olmayan hukuku tedvin için halk
tarafından seçilen on kişi iki yıl çalışarak oniki levhaya, hukukun bütün
sâhalarına ait maddeleri yazmışlar ve bunlar halk meclislerince kabul edilerek
kanunlaşmıştır.
12 Levha Kanunu-1 (MÖ 449-451) (ÇOK ÖNEMLİ)
Adı ⇒ 12 Levha Kanunu.
Yasayıcı ⇒ Halk temsilcilerinin direnişi üzerine Senato, MÖ beşinci yüzyılın ortalarında kanunların yazılmasına ve
yayınlanmasına karar vermiştir.
⇒ On iki üyeli bir komisyon tarafından hazırlandı.
Tarih ⇒ MÖ 449-451.
Dili ⇒ Latince.
Temel ⇒ Roma’da ilk yazılı hukuk kodu olarak görülen ve MÖ 499-451 tarihleri arasında hazırlandığı kabul edilen “On
Özelliği İki Levha Kanunu”nda Roma kavminin örf ve âdet hukuku yazılı hâle getirilmiştir.
⇒ Roma’nın Cumhuriyet Dönemi’nde kabul edilen bu yasayla yazılı hukuk, aristokratik nitelikteki sözlü hukukun
yerini almıştır ve bu durum giderek yaygınlaşmıştır.
Yazıldığı ⇒ On iki üyeli bir komisyon tarafından hazırlanan kanun, on iki adet tunçtan levhaya kazınarak ilan edilmiştir.
Malzeme ⇒ Bronz veya tahta yahut da fildişinden olduğu söylenen levhalar, Roma’nın en büyük meydanına (Forum
Romanum) asıldı ise de 60 yıl sonra Galler’in Roma’yı yağmalamaları sırasında imha edilmiştir.
İçerik ⇒ Bu kanun, ceza hukukuna ve ceza usul hukukuna ilişkin hükümlerin yanında, eşya hukukuna ve borçlar
hukukuna ilişkin kuralları da kapsıyordu.
Madde ⇒
Sayısı
12 Levha Kanunu-2 (MÖ 449-451)
Örnek ⇒ Bir kimse, kendisine borçlu olan vatandaşı hâkim (majistra) önüne götürür, borçlu borcunu
Madde/ler ödeyemezse, muayyen şekillere riâyet ederek ona el koyar, evine götürür ve zincire vurur.
Muayyen zaman içinde yine ödeyemezse öldürebilir veya köle olarak satar. Alacaklı birden fazla
ise borçlu, alacaklar nisbetinde parçalara ayrılır.
⇒ Devlete ve ammeye karşı işlenen suçların çoğuna, ölüm cezası verilir: Vatana ihanet, ana
veya babayı öldürme, kundakçılık (suçlu kırbaçlanır, zincire vurulur, ateşle öldürülür), yalancı
şahitlik (suçlu uçuruma atılır), hâkimin rüşvet alması, üfürükçülük bu suçlar arasındadır.
⇒ Bazı suçlar, ilâhların mukaddes haklarına tecavüz şeklinde anlaşılır, suçlu cemiyet dışı ve her
türlü haklardan mahrum bırakılır. Herkes tarafından öldürülebilir.
⇒ Hususî menfaatlere ve şahıslara yönelik suçlarda şahsî intikam usûlü câridir. Diyeti kabul
etmezse suçlu, zarar görene teslim edilir; o da göze göz, dişe diş şeklinde öcünü alır.
⇒ Hırsızlık gece olur, suçu işlerken yakalanırsa hırsız öldürülebilir. Daha hafif durumlarda, hırsız
yaptığı zararı iki misliyle öder.
⇒ Aile reisi babadır. Riyaseti altındakilerin hayat ve ölümlerine şâmil bir baba hâkimiyeti vardır.
⇒ Bazı malların mülkiyetinin devren iktisabı için malın, tarafların, beş şâhidin (bâliğ/ergen
Roma vatandaşı) ve bir terazicinin hazır bulunması şarttır ve bir dizi şeklî muâmele cereyan
eder.
Bizans İmparatorluğu (565-1453):
Doğu Roma İmparatoru olarak MS 527-565 yılları arasında hüküm süren Iustinianus
(Justinianus) döneminde Roma hukuku, son aşamasını yaşamıştır. Eski evrensel Roma
İmparatorluğu’nu diriltme amacında olan Jaustinianus, bu amacına paralel olarak eski
Roma hukukunu yeniden canlandırma çabasına girmiştir.
Mutlak krallık devrinde devletin idaresi tamamen hükümdarın eline geçtiği zaman onun
herhangi bir hukukî faaliyeti, şekli ne olursa olsun kanun hükmünü alıyordu. Hukukî
lisanın eski ağır ve dar şekli terkediliyor, vak’aların münferid olarak halli, hukukun
kanunlarla tanzimine tercih ediliyordu. Bunun sebebi, kanunların pekçok ve dağınık oluşu
idi. Yine bu sebeble kanunların toplanması faaliyetine girişildi. Birçok toplamalar ve
tedvinler arasında en önemlisi, İstanbul’da İmparator Jüstinyen tarafından yapılanıdır.
Bundan önce ve sonra da önemli toplama ve derlemeler yapılarak mer’iyete kondu.
Jüstinyen müdevvenatı, dört kısımdan mürekkep olup hepsine birden “Corpus Juris
Civilis” denir ki “Medenî Hukuk Külliyâtı” mânasını ifade etmektedir.
Corpus İuris Civilis (Codex-Digesta-İnstitutiones-Novellae)
Adı ⇒ Corpus İuris Civilis (Codex-Digesta-İnstitutiones-Novellae)
Yasayıcı ⇒ Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Justinianus, hukukçulardan ve
tatbikatçılardan meydana getirdiği kurul vasıtasıyla.
Tarih ⇒ İmparatorun emriyle, I. ve III. asırda yaşamış olan 39 hukukçunun
eserlerini 16 kişilik bir komisyon derledi. Bu mecmua, 30.12.533
tarihinde mer’iyete girdi.
Dili ⇒
Temel ⇒ Klasik Roma hukukçularının eserleriyle kendi zamanına kadar
Özelliği çıkarılmış olan kanunları bir araya toplamıştır.
Corpus İuris Civilis (CİC): (ÇOK ÖNEMLİ)
M.S. 527-565 yılları arasında Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Justinianus,
hukukçulardan ve tatbikatçılardan meydana getirdiği kurul vasıtasıyla klasik
Roma hukukçularının eserleriyle kendi zamanına kadar çıkarılmış olan kanunları
bir araya toplamıştır. Bu hukuk kuralları Orta Çağın Almanya, Fransa ve
İtalya’sında uzun süre egemen olmuştur. Öyle ki Alman Medeni Kanunu’nun
kabulüne kadar Alman eyaletlerinin birçoğunda birleştirici bir hukuk olarak uzun
zaman uygulanmıştır. 4 bölümden oluşan ve 16. yüzyılda Corpus Juris Civilis adı
verilen kanunname tamamlanmıştır. Bu bölümler şunlardır:
Corpus İuris Civilis (CİC) Bölümleri –genel bilgi-
1-Codex ☛İmparator Hadrianus’tan (2. yüzyıl) Jüstinyen’e kadarki süreçte
(imparator emirnameleri): çıkarılan emirnameler derlenmiş, 529 yılında yürürlüğe girmiştir.
(2.yy-529)
2-Digesta ☛Bu emirnameler hakkında hukukçuların yorumları. Klasik hukukçulara
(Klasik hukuk derlemesi): ait 2000 kadar eserden zamanın ihtiyaçlarına uygun olanları alınmak,
(533-1453)
gerekli görülmeyenler ayıklanmak, çelişkiler giderilmek ve eskiyen
kavramlarda değişiklik yapılmak suretiyle hazırlanan bu bölüm, 533
yılında yürürlüğe sokulmuştur.
3-İnstitutiones ☛Gaius adlı hukukçunun Roma hukuku hakkında açıklamaları. Kanun
(Hukuka giris kitabı): gücüne de sahip olan ve hukuk ögrenimini amaçlayan bu kitap,
(533-1453)
Digesta’dan sonra hazırlanmış ve onunla birlikte 533’te yürürlüğe
girmiştir.
4-Novellae ☛Daha çok miras hukukuyla ilgili 168 emirnameden oluşan bu bölüm,
(Jüstinyen dönemi 16. yüzyılda Corpus Juris Civilis’e eklenmiştir.
emirnameleri):
(16.yy.da eklendi)
Corpus Juris Civilis ile, Roma Hukukunun gelişim süreci sona ermiştir. Bu kanunname, esas
olarak eski hukukun derlemesi olduğundan Roma Hukukunun düzeyini yükseltememiştir.
Temel amacı Roma Hukukunu muhafaza etmektir. Gerçekleşen bu kodifikasyonla, Roma
Hukuku gelecek kuşaklara aktarılmıştır.
Jüstinyen’in ölümünden sonra Roma Hukuku batıda karanlıklara gömülmüş, onun
yürürlüğe soktuğu kanunnamenin sadece Institutiones ile Novellae kısmı kullanılagelmiş,
Codex ile Digesta kısmı unutulmuştur. 11. yüzyılda Kuzey İtalya’da Digesta’nın bulunması
ve üzerinde başlayan hukuk çalışmaları sayesinde yaşanan hareketlilikle Roma Hukuku,
modern hukukları etkileme imkânı bulmuştur. Özellikle modern hukuk sistematiği, büyük
ölçüde Jüstinyen Kanunlarından etkilenmiştir.
Jüstinyen'in faaliyetiyle Roma hukukunun bin senelik inkişâfı sona ermiştir.
İmparatorluğun yıkılmasından sonra XI. asırdan itibaren kuzey İtalya'daki hukuk
mektepleri mezkür müdevvenâtı ele almış, okutmuş, işlemiş ve modern hukuk üzerindeki
tesirini temin etmişlerdir.
Roma-Cermen Hukuku (ÇOK ÖNEMLİ)
Romalılar, özel hukuk alanını ileri derecede geliştirmişler ve sonraki kuşaklara
aktarabilmek için imparator Justinianus’un emriyle derlenen Corpus İuris Civilis’i (medeni
hukuk külliyatı) yapmışlardır. Bu eser, Batı Roma’nın yıkılışından 7 yüzyıl sonra Bolonya
(Bologna) Üniversitesi’nde incelemeye alınmış ve burada okuyan hukukçular vasıtasıyla da
çeşitli ülkelerin hukuk hayatına girmiştir. Batı memleketlerine sirâyet etmesine ve onlar
tarafından kabul edilmesine “Roma Hukukunun İktibası” (reception) denmektedir.
Bugün Roma Hukuku, hiçbir yerde doğrudan doğruya yürürlükte değildir. XIX. ve XX.
yüzyılda Avrupa ve Avrupa hârici devletler, hukukun çeşitli sâhalarında millî kanunlar
yapmışlardır. Ancak buralarda hususî hukukun kanun ve kaideleri, -memleketlere göre az
veya çok olarak- Roma hukukundan gelmektedir. Bu sebeple birçok memleketin Hukuk
Fakültelerinde Roma Hukuku kürsüleri vardır ve bu hukuk tedris edilmektedir.
Roma Cermen Hukukları etkisinde kalan hukuklar:
Bugün yürürlükte bulunan hukuk sistemlerinin çoğunun kaynakları arasında Roma hukuku vardır.
Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre ve dolayısıyle Türkiye gibi memleketlerde husûsi hukuk kaidelerinin
mühim bir kısmının kaynağını Roma hukuku teşkil etmektedir. Bu tesirin başlangıcı, XII. asırda
İtalya’da Bolonya Üniversitesi’ndeki tedrisatla olmuştur. Avrupa’nın çeşitli yerlerinden buraya akın
eden talebe, okudukları ve öğrendikleri Roma hukuku mefhumlarını memleketlerine dönüp hâkim
oldukları zaman tatbik etmekten çekinmiyorlardı. Bu kapitalist hukuk, yeni zamanı hazırlayan
ictimâî ve iktisadî şartlara uygun geliyordu.
Kara Avrupa’sı memleketlerinde uygulanan bu sistem Roma Hukuku’na dayanır. Bu sistemde, kamu
hukuku ve özel hukuk ayrımı bulunur. Roma ve Cermen hukuku etkisi altında kalan Fransa,
Almanya, İsviçre, İtalya ve bu medeni kanunları model olarak alan bazı ülkelerin hukuklarıdır.
Günümüzde Kara Avrupası’nın yanında Latin Amerika, Afrika’nın bir kısmı, bazı yakın doğu
ülkelerini; sömürgeci Hollanda aracılığıyla Endonezya ve Japonya’yı etkisi altına almıştır.
Cumhuriyet’ten sonra 1926 itibarıyla Türkiye de, bu sistem içinde yer almıştır. Osmanlı Devleti,
aslında tam olarak İslam hukuku etkisi altındaydı, fakat devlet yıkıldıktan sonra ve istiklal savaşının
sonunda T.C. kurulunca 1926’da İsviçre medeni kanununun iktibasıyla bizim hukukumuz da bu
gruba dâhil olmuş oldu.
6. ORTAÇAĞ AVRUPA’SINDA
HUKUK
Avrupa tarihinde kabaca MS V.- XV. Yüzyıllar (395/veya 476-1453) arasında geçen dönemi ifade
ettiği düşünülen Orta Çağ’ın, kesin olarak ne zaman başladığı ve sona erdiği konusunda bir görüş
birliği yoktur. Genel olarak Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak MS 395’te bölünmesinden
sonra Cermen kavimlerinin yoğun istilası sonucu Batı Roma İmparatorluğu’nun MS 476’da çöküşüyle
başladığı; yeni ekonomik ilişkilerin giderek belirginleştiği, kapitalizmin ekonomik ve toplumsal bir
sistem olarak yaygınlaştığı, mutlak monarşiler temelinde yeni siyasal yapılanmaların oluştuğu,
Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte yeni bir düşünce tarzının ve dünya görüşünün ortaya
çıkmaya başladığı XV. yüzyıl sonlarından itibaren sona erdiği kabul edilmektedir. Cermenler, Roma
İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra V. yüzyıldan X. yüzyıla kadar beş yüzyıl sürecek bir kargaşa çağına yol
açmışlardır. Tarihçiler, bu dönemi “Orta Çağ’ın Karanlık Çağı” (5.-10.yy) ya da “Karanlık Orta Çağ”
olarak adlandırmışlardır.
Ortaçağ Avrupası’nın ve Avrupa Feodalitesi’nin Dönemleri
1)Yukarı Ortaçağ (5.-11.yy ortaları) ⇒İlkel Feodalizm
2)Asıl Ortaçağ (11.-15.yylar) ⇒Gelişmiş Feodalizm
3)Aşağı Ortaçağ (16.-17.yy ortaları) ⇒Feodalizmin Bitişi
Barbar saldırıları sonucu ortaya çıkan bu dönüşümlerle birlikte, merkezî hükûmet
yapılarının can güvenliğini ve düzeni sağlayamaması, zamanla yeni bir toplumsal örgütlenme
tarzının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Feodalite olarak nitelendirilen bu toplumsal sistemin
temel ögeleri, Bloch’tan hareketle şöyle özetlenebilir: Köylü bağımlılığı, para dolaşımının felç
olmasından dolayı nakdî ücret ödemesinin imkânsızlaşması ve buna bağlı olarak serşere
(toprak işleme) hizmetlerinin karşılığının işledikleri topraktan elde edilen üründen belli bir
pay verilmesi, uzmanlaşmış bir savaşçılar oligarşisi ile rahipler oligarşisinin egemenliği,
insanı insana bağlayan itaat ve koruma ilişkileri, parçalanan iktidar ve güçsüz devlet yapısı. Bu
çağdaki istilalar ve kargaşa sonucunda; toplum yaşamında ilkel düşünüş tarzları ve âdetler
egemen olmaya başlamış, insan ilişkileri derinlemesine bozulmuş ve azalmış, para dolaşımı
felç olmuş, ücret ilişkilerinin yerini kişisel bağımlılık ilişkileri almış ve en yakında bulunan
kimselere bağlanma şeklinde bir zihniyet geliştirmiştir.
Feodalizm’in Temel Özellikleri (ÇOK ÖNEMLİ)
*Feodalizm: Ortaçağ’da batı Avrupa’da tarıma dayalı ekonomik sistemin merkezlikten yoksun siyasal düzenin
dinsel değer ve ideolojiye bağlı sosyo-kültürel yapının egemen olduğu sistem.
1)Feodalizm Feodal sisteme özelliğini veren temel üretim biçimi feodalizm,
*Feodalizm:Ortaçağ’da batı Avrupa’da tarıma dayalı ekonomik sistemin
merkezlikten yoksun siyasal düzenin dinsel değer ve ideolojiye bağlı sosyo-
kültürel yapının egemen olduğu sistem.
2)Mâlikâne Ekonomik faaliyetlerin ve diğer etkinliklerin üzerinde icra edildiği mekân
mâlikâne,
3)Parçalı İktidar Siyasal yapıyı karakterize eden nitelik, parçalamış iktidar yapısı ve
merkeziyetsizlik,
4)Egemen İdeoloji Egemen ideolojisi din, temel sadâkat odağı ise Tanrı’dır.
Feodalite
1)Feodal Bey Senyör Kral
2)Aristokrasi Soylular (üst feodal bey/süzeren)
3)Serf Köylüler ⇩
(toprağa bağlı) Fief Sözleşmesi
⇧
Feodal Beyler (vasal)
Feodal Sistem Hiyerarşisi (ÇOK ÖNEMLİ)
Kra
Para ve Şövalye Sağlar llar Arazi Hibe
Baronlar
Asker Sağlar Arazi Hibe
Şövalyeler
Yiyecek Sağlar Arazi Hibe
Köylüler (Serfler)
(ÇOK ÖNEMLİ) Feodal düzen içinde devlet, varlığını sürdürmekle birlikte iyice
güçsüzleşmiştir. Sistem, temel olarak, rahipler ve savaşçılar oligarşisi lehine işlemektedir.
Başta eğitim olmak üzere, birçok kamusal işlev, kilise tarafından yerine getirilmektedir. İç ve
dış güvenliği sağlamakla görevli kral ya da prens, yönetmekten çok savaşmakta,
cezalandırmakta, bastırmakta ve sindirmektedir. Bunların dışında başkaca bir görevi
neredeyse yoktur.
Ortaçağ hukuku için asıl önem taşıyan iki nitelik; eskilik ve muteberlikti. Ortaçağ hukuku
için asıl önem taşıyan iki nitelik; eskilik ve muteberlikti. Ortaçağ’da hukukun sayılabilmesi için
onun hem eski, hem de muteber olması, yani genel bir saygınlıgın ve inanırlığın olması
gerekirdi. Ortaçağ’da hukuk kendi içinde bir amaç olarak görülür. Ortaçağ insanları için hukuk
birincil, devlet ise ikincil önemdedir; devlet, yalnızca hukuku yürürlüğe koymak ya da
uygulamaya geçirmek için bir araç olup hukuk devletten önce gelir. Ortaçağa egemen olan
devlet değil hukuktur, devlet hukuku değiştiremez. Ortaçağ hukukun kutsallığına karşı teorik
saygıyla doludur. Ortaçağ düşüncesine göre eski ve muteber olan hukuktur.
MODERNİZM ÇAĞINDA AVRUPA’D
UKUK • Prusya GenelBüyük Kanunlaştırmalar
Kanunu: 1794
• Code Civil Napoleon/Fransa Medeni Kanunu: 1804
• Avusturya: 1811
• Almanya Medeni Kanunu: 1896
• İsviçre Medeni Kanunu: 1912