02 Hukukun Tarihcesi

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 76

B

Hukukun Tarihçesi
Hukukun Kökeni ve Tarihsel Gelişimi
M.Ö. 5000’li yıllardan itibaren (antik dönem toplumların devlet ve hukuk
düzenleri) modern yasaların yapılmasına (19. yüzyıl sonu) kadar geçen geniş
zaman diliminde hukuk kurallarının ve hukuki düşünce tarzının araştırılması,
karşılaştırılıp değerlendirilmesi Umumi Hukuk Tarihi’nin konusunu oluşturur.
Arkeolojik kazılarda elde edilen çanak çömleklerden, ok, yay ve zıpkın gibi
alet ve edevatlardan, geçmiş dönemlerde varlığını sürdürmüş toplulukların
hukuk düzenine ve düşüncesine ilişkin bilgi elde etmek pek kolay değildir. Eğer
bir toplumun mensupları, temel esaslar üzerinde anlaşamıyorlarsa ve
birbirlerine yeterince güvenemiyorlarsa, o toplumda insan ilişkilerine ve
davranışlarına yön vermek için yazılı kurallara başvurabilecek ve bazı formel
kurumlar yaratılabilecektir. Böyle bir toplumda örf ve adet hukuku zayıflarken,
yazılı ve formel kurallar ile yaptırımlar gelişecek; hukuku yaratan ve uygulayan,
yasama ve yargı organı gibi, bazı kurumlar ortaya çıkacaktır.
Günümüzdeki hukuki kuralları ve müesseseleri daha iyi anlayabilmek ve
kavrayabilmek, onlar hakkında daha esaslı ve daha verimli bir fikir edinebilmek
için geçmişe müracaat etmek hukukçular için bir zorunluluktur. İkincisi, hukuk
kurallarının tarihi gelişimini incelemek hukukçularımızda eleştiri bilincini
uyandıracak, ufuklarını geliştirecek, bilgilerinin esaslı, sağlam ve kalıcı olmasını
sağlayacaktır. Böylelikle hukukçu, yetiştiği toplum bünyesinde hâkim olan hukuki
kuralların ve müesseselerin zamanın ihtiyaçlarına uygun olup olmadığını da tayin
edebilecektir. Diğer bir ifadeyle yetişen hukukçu, geniş bir hukuk kültürü ile
donatılmış olacak, hem kuralları uygularken degerlendirebilecek, hem de ileriye
yönelik olarak ortaya çıkabilecek hukuki ihtiyaçları sezerek, hukukun gelişiminde
rol oynayabilecektir.
İlk Çağlarda Hukuk (ilkel toplum/köleci toplum)

- TARİHÖNCESİ ÇAĞLAR
- TAŞ ÇAĞI (MÖ 600.000-5.000)
- Eski taş çağı/Paleolitik (M.Ö. 600.000-10.000)
- Orta taş çağı/Mezolitik (M.Ö. 10.000-6.000/8.000)
- Yeni taş çağı/Neolitik (M.Ö. 8.000-5.500)
- Neolitik çağ (M.Ö. 8000-5500)
- Bakır Çağı/Kalkolitik çağ (M.Ö. 5500-3000)
Maden çağı (MÖ 5.500-1.200)
- Tunç çağı (M.Ö. 3000-1200)
İLKÇAĞ (MÖ 3.200-MS 375)
- Asur ticaret kolonileri çağı (M.Ö. 2000-1700)
- Hitit Devleti (M.Ö. 1700-1200)
- Hurriler (M.Ö. 1500-1250)
- Demir çağı (M.Ö. 1200-750)
- Geç Hitit Uygarlığı (M.Ö. 1200-650)
- Urartu Uygarlığı (M.Ö. 860-580)
- Frigya Uygarlığı (M.Ö. 750-300)
- Lidya Uygarlığı (M.Ö. 700-300)
TARİH ÇAĞLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ
İLKÇAĞ Yazının icadı ile kavimler göçü arası dönemdir. Çok tanrılı dinler yaygın.
(MÖ 3200-MS 375) Köleci toplum vardır. Tarım ve hayvancılık yapılır.

ORTAÇAĞ Merkezi krallıklar yıkılmış, feodalite dönemi başlamıştır. İslamiyet


(375-1453) doğmuştur. Avrupa’da karanlık çağ yaşanır. Skolastik düşünce çağa
egemen olmuştur.

YENİÇAĞ Merkezi krallıklar yeniden güçlenmiştir. Avrupa’da bilimsel gelişmeler


(1453-1789) hızlanmış, sömürgecilik artmıştır.

YAKINÇAĞ Merkezi krallıklar ve çok uluslu imparatorluklar yıkıldı. Milli devletler


(1789-….) kuruldu. Demokrasi, eşitlik ve ulusçuluk yayıldı. Liberalizm ve
sosyalizm akımları sistemleşmiş, işçi sınıfı ortaya çıkmıştır.
Gurwitch’in Hukuk Tipolojisi –genel bilgi-
1)Çok Parçalı İlkel hukuklar
2)Din/Karizmayla Birleşik Eski Mısır
Bâbil
Hitit
Emevîler/Abbâsîler

3)Patrimonyal Aklîleşmiş Roma


Frank Monarşisi
Mısır
Çin
İslâm Devletlerindeki Patrimonyal Birleşmeler

4)Feodal/Yarı Mistik, Yarı Aklîleşmiş Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu (962-1806)

5)Site-İmparatorluk/Birleşik İleri Aklîleşmiş Yunan Siteleri (MÖ 4-5.yy.)


Roma (MÖ 5-1.yy.)
6)Mülk Kanun/Sözleşme, Laik ve Aklî 16-19.yy. Batı toplumları

7)Çağdaş Toplumlar  
Bilinen en eski hukuk metinleri olarak MÖ 2.400 yıllarında
Sümer kent devletlerinden Lağaş’ta hüküm süren kişinin adını
taşıyan “Urukagina Yasaları” (MÖ 2.415), MÖ 1.800 yılları
dolaylarında hüküm süren Babil Kralı Hammurabi’nin adını
taşıyan hukuk kodu, Antik Yunan’da vücut bulan “Drakon
Yasaları” (MÖ 624) ve “Solon Yasaları” (MÖ 6.yy) ile MÖ
beşinci yüzyıl civarında Roma’da ortaya çıkan “On İki Levha
Kanunu”ndan söz edilebilir.
Mezopotamya Hukuk Sistemleri

Sümerler (MÖ 4.000-2.350)


Akadlılar (MÖ 2.500-2.100)
Babilliler (MÖ 2.100-539)
Asurlular (MÖ 2.000-639)
Mezoptamya Kanunları –isimleri-

1 Urukagina Kanunları (yaklaşık M.Ö.2370 veya 2415)


İlk yazılı hukuk metinlerinden biri.

2 Ur-nammu Kanunu (yaklaşık M.Ö. 2047-Ur-dingir-nammu),

3 Ana-İttuşu Kanunu (M.Ö. 2060-1960 tarihleri arasında hüküm sürmüş III Ur


Hanedanı döneminde yazılmış olabileceği düşünülmektedir.)

4 Lipit-İştar Kanunu (yaklaşık M.Ö.1934-1924)

5 Hammurabi Kanunu (yaklaşık M.Ö.1728-1686)


Sümerler (MÖ 4.000-2.350) –ÇOK ÖNEMLİ-
Sümerliler’in, Mezopotamya’ya M.Ö. 3500 yıllarında geldiği tahmin edilmektedir.
M.Ö. 3000 civarında da yazıyı keşfettikleri tahmini yapılır. Bu tarihten itibaren Akkad
İmparatorluğu (M.Ö. 2350) kurulana kadar geçen süre içinde yaşanan dönem Eski
Sümer Çağı olarak adlandırılmaktadır11. Bu dönem Er Sülaleler I,II ve III şeklinde üçe
bölünmektedir. Sümerliler bu dönemde şehir devletleri halinde yaşamaktaydılar. Bunlar
arasında Eridu, Ur, Uruk, Lagaş, Umma, Şuruppak ve Kiş sayılabilmektedir. Her şehrin
ayrı bir tanrısı bulunmaktadır. Şehirlerin başında en veya ensi olarak adlandırılan
yöneticiler bulunmaktadır. Bu yöneticiler aynı zamanda rahiptirler. Din ve devlet
iilerinin bir arada yürütülmesi ve coğrafi koşullar “mabet sosyalizmi” ya da “teokratik
sosyalizm” denilen bir çeşit ilkel sosyalizm olan yönetim şeklini doğurmuştur. Kişiler
ürettiklerini saraya vermekte ve ihtiyaçları kadar olanını almaktaydılar. İhtiyaç fazlası ile
de dış ülkelerden gerekli olan hammaddeler alınmaktaydı. Bu durum aynı zamanda
yazının keşfedilmesine de sebep olmuştur. Rahipler saray ve mabetlere gelen malların
kaydını tutmak için resim şeklinde olan ilk yazıyı kullanmaya başlamışlardır.
Yazının icadıyla birlikte yazılı hâle gelen hukuk kurallarının ilk
örnekleri Sümerlerde görülür. Yakın zamanlara kadar Hammurabi, tek
kanun vazıı zannediliyordu. Bugün artık biliyoruz ki Hammurabi’den en
aşağı yüz yıl önce Ur şehrinde Urnammu’nun kanunları, daha sonra
Daduşa zamanına ait Eşnunna ve nihayet İsin kralı Lipit-İştar’ın
kanunları vardır. Ülkelerde geçer olan kanunları yazılı olarak derlemek
ve toplamak ancak yukarıda adlarını andığımız krallara nasip olmuştur.
En geniş şekilde kendinden evvelki, kanunları derleyen, onlar üzerinde
tadiller yapan veya yeni reformlar yapan kral ise Hammurabi’dir.
Er Sülaleler devrinde, Sümer toplumunda üç ana sınıf bulunduğu kabul edilmektedir.

Er Sülaleler Devrinde Sümer Toplumunda Sınıflar


Toprak Sahipleri İlk sınıf, toprak sahipleri, yani hür ve ayrıcalıklı olan kişilerden
oluşmaktaydı. Bu sınıfın içinde kraliyet ailesine mensup olan
zanaatçılar ve esnaflar da bulunmaktaydı.

Köylüler ve İkinci sınıf, tapınak ve saray hizmetlerinde bulunan, ancak arazi


İşçiler sahibi olmayan köylüler ve işçiler gelmekteydi.

Köleler En alt sınıf, köleler kabul edilmekteydi. Bu kişiler genellikle ya savaş


esirlerinden ya da yabancı memleketlerden kaçırılıp getirilen
kimselerden oluşmaktaydı ve sayıları çok fazla değildi.

Urnammu ve Lipit-İştar Kanunları’nda ise iki sosyal sınıf gözümüze çarpmaktadır.


Bunlar, hürler ve kölelerdir.
 Urukagina Yasaları (MÖ. 2.415) –ÇOK ÖNEMLİ-
 
Dünyada ilk yasa koyucu olarak, Urukagina bilinmektedir. Eski Mezopotamya’da dünyanın ilk
ihtilalcisi olan ve Ur-Nanşe Sülalesi’ni devirerek yönetimi bir darbeyle ele geçiren Urukagina,
“güçlünün güçsüzü ezmeyeceği” bir devlet oluşturabilmek için, sosyal reformlar yaptı. 1.Lagaş
Sülalesi döneminde, sade bir vatandaş olan Urukagina, kötü idareye ve yozlaşan düzene karşı isyan
etmiş ve bir ihtilal gerçekleştirmiştir. Daha önceki kötü idare sebebiyle meydana gelen
yolsuzlukları, halkın huzursuzluğunu ve hoşnutsuzluğunu gidermek için bir adaletname ilan
etmiştir.
Sümerce yazılmış olan bu adaletnamede, eski kötü idare döneminden ve özgürlükleri ellerinden
alındığı için halkın şikayetçi olduğundan bahsedilmiştir, krallık baş tanrı tarafından Urugakina’ya
verilmiş ve o da ülkeye kesin hükümler yerleştirmiştir. Daha sonra yapılan birtakım yenilikler ve
ıslahatlar sayılmaktadır. Metnin sonuna doğru Lagaşlılara özgürlüklerinin geri verildiğinden
bahsedilir ve tanrı Ningirsu ile bir sözleşme yapılır. Buradan şu sonuç çıkmaktadır; adaletin
yerleşmesi için tanrı ile sözleşme yapma gerekliliği var, yani kral adaleti yerleştirmede tanrı
tarafından görevli ve sorumlu görülmekte.
Bu metnin bir kanun mu, yoksa bir adaletname mi olduğu hususunda çeşitli görüşler mevcuttur.
Urukagina Kanununun Yapısı
⇒Metin kanun yapma geleneğine uygun olarak üç kısımdan oluşmaktadır. Bir prolog, kanun metni yerine talimatlar içeren
kısım ve bir epilogu bulunmaktadır.

1)Giriş/Öndeyiş Prolog kısmında Lagaş beyi ile rahiplerin işbirliği yaparak halkı nasıl sömürdükleri
/Prolog anlatılmaktadır.
2)Ana Metin Daha sonra yolsuzluk yapan memur ve rahiplerin görevden uzaklaştırıldığı belirtilir ve
yeni vergi ve fiyat ayarlamaları ilan edilir.
Adaletnamenin amacı, önceki iktidar döneminden kalma yolsuzluk ve huzursuzlukları
kaldırmaktır.
Getirilen reformlar arasında en dikkat çekici olan, boşanmalarda erkeğin ödediği ağır
nafakanın kaldırılmış olmasıdır. Nafakayı ödeyemeyen erkek, karısının tekrar başka bir
erkekle evlenmesini engellemiyordu, böylece çokkocalılık (poliandri) durumu ortaya
çıkmaktaydı. Bu düzenlemeyle, çokkocalılık durumunun önüne geçilmektedir ve eğer bir
kadın birden çok eş alırsa suya atılma (ordalie) cezası almaktadır.

3)Sonuç/Sondeyiş Epilog kısmında ise, Urukagina’nın yaptığı yeniliklerden, özgürlükleri yeniden tesis
/Epilog edişinden ve tanrının sözünü yerine getirdiğinden bahsedilmektedir.
Urukagina Yasaları (Urukagina Adaletnamesi)
Adı ⇒ “Urukagina reformları” (MÖ 2415) ya da “yasaları”.
Yasayıcı ⇒ Urukagina’nın adıyla anılır.
• Kent devletlerinde, başlangıçta din adamlarının elinde bulunan siyasal güç, zamanla askerlerin eline geçmeye
başlamış; Sümer kent devletlerinden Lagaş’ta Urukagina adında biri, MÖ 2415 dolaylarında iktidarı
dinadamlarından almıştır.

Tarih ⇒ MÖ 2.415; bazılarınca yak. MÖ 2.370, 2.375 veya 2.350.


Dili ⇒ Urukagina Adaletnamesi bilinen ilk Sümerce hukuk metnidir.
Temel Özelliği ⇒ İlk yazılı hukuk metinlerinden birini oluşturmaktadır.
Yazıldığı Malzeme ⇒ Kil tabletler üzerine yazıldı.
İçerik • ⇒Baştanrı tarafından hükümdarlığın kendisine verildiğini ifade eden Sümer/Lagaş Kralı Urukagina, kötü idare
sebebiyle meydana gelen yolsuzlukları, halkın huzursuzluğunu ve hoşnutsuzluğunu gidermek için bir adaletname
hazırlamıştı.
• Urukagina, yaptığı kanunlarda önceki yöneticilerin rahiplerle birleşerek halkı sömürdüğünü ifade etmiştir. Yaptığı
düzenlemelerle de daha çok borç affı gibi konuları işlemiş ve halkı rahatlatmaya çalışmıştır.
• Sözkonusu metin, hem din adamları ile laik yöneticiler arasındaki sürtüşmeleri, hem de kent devletine getirilen yeni
düzeni yansıtan önemli bir belge niteliğindedir.
• Özetle, uygarlaşma sürecinde giderek karmaşıklaşan ve farklılaşan bir kent devletinde toplumsal yaşam, yazılı ve
formel nitelikte hukuk kurallarına ve bu kuralları hayata geçirecek dinsel sıfatı olmayan yöneticilere uygun ortamı
oluşturmuştur.
• Mülkiyet ve aile hukukuyla ilgili maddeler, önemli ölçüde korunabilmiştir.
• Urugakina Adaletnamesi’nde ve Urnammu Kanunu’nda mirasa ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

Madde Sayısı ⇒
Örnek Madde/ler ⇒ “Evvelce kadınlar ceza görmeden iki erkek tarafından sahip olunuyorlardı. Şimdi böyle kadınlar, suya atılırlar.” (m.6)
(ordalie=suya atılma cezası)
BABİL/AMURU DEVLETİ –önemli-
20. yüzyılın başlarına kadar İsrail oğulları yakın doğunun en eski uygarlığı
olarak kabul edilmekteydi. Buna bağlı olarak, Tevrat da yazılı hukuk
kaynaklarının en eskisi olarak bilinmekteydi. Kutsal kitaplarda yer alan
açıklamaların da bu yönde olması, araştırmacıları, bu kitaplar dışında İsrail
hukuku ve tarihi hakkında araştırma ve değerlendirme yapmasından
alıkoymaktaydı. Ancak 1904 yılında Hammurabi Kanunu’nun keşfedilmesiyle
ve sonrasında başka vesikaların da bulunmasıyla, İsrail hukuku ve tarihi
hakkında daha objektif araştırmaların yapılabilmesi olanağı doğmuştur.
Böylece İsrail oğullarının Eski Mezopotamya’nın en eski değil, hatta en yeni
uygarlıklarından biri olduğu ortaya çıkmıştır.
Hammurabi Kanunu’nun keşfiyle, “Musa’nın kanunu”ndan daha eski olan bir
hukuk sistemi ortaya çıkmıştır. Hammurabi Kanunu’un keşfedilmesi, hem
İsrail Hukuku’nun da iyi anlaşılmasını sağlamış, hem de kendisinden önce var
olan hukuk sistemlerinden ne ölçüde etkilendiğinin araştırılması olanağı
sunmuştur.

M.Ö. 1750-1700 yılları arasında kırküç yıl hüküm sürmüş olan kral
Hammurabi (Amurrular’ın atası/efendisi=Ataamurru) tarafından yapılmıştır.
Babil Krallığı’nın altıncı ve en büyük kralıdır. Hammurabi, tek tek bütün komşu
şehirleri zaptederek büyük bir imparatorluk kurmuştur. Hammurabi Kanunu,
hem daha önce yapılmış olan kanunların ve örf adet hukukunun bir
derlemesiyle, hem de zamanın yeni çıkan ihtiyaçları dikkate alınarak
oluşturulmuştur.
Hammurabi Kanunu’nun aslında bir kanun olarak vasıflandırılamayacağını
ileri sürenler vardır. Ancak, Hammurabi Kanunu’nun uygulamasına ilişkin
elimizde pekçok hukuki metin ve belge bulunmaktadır. Ayrıca kanunun çok
sayıda kopyasının bulunması, uygulanmasındaki yaygınlığı göstermektedir.
(Bu konuda bk. Horst KLENGEL, Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü, çev.Nesrin
Oral, İstanbul: Totem Yayıncılık, 2019, 288s. ISBN: 9788944330664. Yasa
maddelerinin günlük hayatta ve mahkeme kararları ışığında uygulanışını
anlatan harika bir kitaptır.)
Hammurabi Kanunları (Codex Hammurabi/CH): -ÇOK ÖNEMLİ-
Mezopotamya bölgesinde uygarlık yolunda ilerleyen diğer bir kent devleti de
Babil idi. Mezopotamya’nın Babil egemenliği altında birleşmesi, MÖ 1792-
1750 arası hüküm süren Kral Hammurabi zamanında gerçekleşmiştir. Bu
yıllarda Babil, en parlak devrini yaşamış ve Mezopotamya tarihinin hiçbir
devrinde, başşehir olarak, bu derece önemli ve önder bir rol oynamıştır.
Hammurabi yalnız merkezî bir devlet değil, aynı zamanda merkezî bir din de
ortaya çıkarmıştır. Urukagina gibi, Hammurabi de bir hukuk kodu
oluşturmuştur.
Kral Hammurabi’yi bu kadar önemli kılan, sadece askeri başarıları olmamaktadır.
Ayrıca kendi adını verdiği Eski Mezopotamya’nın en kapsamlı kanun metnini
hazırlatmıştır. Hammurabi’nin en büyük icraatı ise, III.Ur Sülalesi’nden sonra
kalan son Sümer izlerini silip devletine milli bir damga vurmuş olmasıdır. Bu milli
damga, Sami Amurruluğu’dur. Hammurabi’den evvel Babil, şehir devleti
modeliyle yönetilmekteydi. Hammurabi ile zaptedilen şehirlerde din ve dil birliği
sağlanmış ve kapsamlı siyasi teşkilatıyla daha geniş anlamda bir devlet
düşüncesine sahip olunmuştur. Hammurabi, “Dünyanın Dört Bir Yanının/Dört
İklimin Kralı” ile “Sümer ve Akkad Kralı” unvanlarını kullanmaya başlamıştır.

Hammurabi Kanunu’nun sadece bir örf adet hukuku derlemesi olarak kabul
edilemez, metnin kendine göre bir sistematiği olduğu için kanun olarak kabul
edilmesi gerekir.
Hammurabi Kanununun Yapısı
⇒Hammurabi Kanunu bir prolog, bir epilog ve ikiyüzsekseniki civarında hüküm içermektedir.
⇒Hammurabi Kanunu’nu, diğer kanunlardan ayıran en önemli özellik ise, epilog ve prologu da dahil olmak üzere diğer
kanunlardan çok daha uzun, detaylı ve sistematik oluşudur. Yaptırımlar açısından da daha etkilidir.
⇒Kanunun prolog ve epilogu edebi bir üslupla yazılmıştır. Oldukça destansı ve ilahi bir tarzı vardır. Hatta kimine göre,
kanunun edebi değeri, hukuki değerinin üzerine geçmiştir.
1)Giriş/Öndeyiş/Prolog Prolog kısmında baş tanrı Marduk hakkında övücü sözler bulunmakta ve Marduk ile adalet
tanrısı Şamaş tarafından nasıl kral seçildiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca Hammurabi,
adalet ve doğruluğu tesis ettiğinden, Babil ve komşu şehirlere huzur ve refahı getirdiğinden
söz etmektedir. Sözkonusu şehirlerin adlarını ve Hammurabi’nin bu şehirler üzerinde ne
zaman hakimiyet kurduğunu incelediğimizde, bu kanunun iktidarının yirmiiki ila yirmiüçüncü
yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
2)Ana Metin/Yasa Maddeleri Kanun maddeleri ise açık bir dille yazılmıştır.
Genel olarak kanunda yer alan hükümler, “eğer”/“şumma” ifadesiyle başlamaktadır.
3)Sonuç/Sondeyiş/Epilog Epilog kısmında ise, aynı hususlar tekrarlanmakta ve ilave olarak, halkın ağzından
şikayetleri sildiğinden, zenginin fakiri, güçlünün zayıfı ezmesinin engellendiğinden
bahsedilmektedir. Son olarak, gelecekteki kralların ve insanların bu kanununa uyması
öğütlenmekte ve kanunun yazıldığı anıtı tahrip edenin veya üzerinden Hammurabi’nin adını
silenin lanetleneceğinden bahsedilmektedir.
Hammurabi Kanunu - 1
Adı ⇒Hammurabi Kanunları (Codex Hammurabi/CH)
Yasayıcı ⇒Urukagina gibi, Hammurabi de bir hukuk kodu oluşturmuştur.
Tarih ⇒Çok farklı tarihler verilir. (MÖ. 1.780)
Dili ⇒Sümerce yazılmıştır. Ayrıca, Sümerce yanında Babilce ve Mısır
alfabesiyle de yazılmış, üç dilli örnekleri de vardır.
⇒Giriş ve Sonuç, arkaik, edebi bir üslûpla yazılmıştır. Bu üslûp, destan
ve ilâhilerin yazıldığı edebî bir diyalektin üslûbudur. Kanun maddeleri
ise, arkaizmden tamamen uzak, açık bir dille yazılmıştır. Eserin
bütünü, Eski Babil yazısıyla yazılmıştır.
Hammurabi Kanunu – 2 (ÇOK ÖNEMLİ)
Temel Özelliği ⇒Ülkesinde geçer olan kanunlar üzerinde kısmen tadiller yaparak, kısmen de yenilikler getirerek bir reform
yapmıştır.
⇒Hammurabi Kodu, aynı zamanda Mezopotamya tarihinin önemli bir mirası olup o günkü toplumun
temellerini açıklayan ve Amori (Amurru/Babil) hükümdarlarının hangi toplumsal gruplara dayandığını
gösteren bir belge niteliğindedir.
⇒ Geç Sümer ceza hukukunda belirli bir yumuşaklığın olmasına karşın, Hammurabi yasalarında son derece
katı bir anlayış vardır. Kısasa kısas (talio: bedeni suçlarda cezaların aynı karşılığının verilmesi)
görülmektedir.
⇒Martu (Amurru) bedevilerini eski alışkanlıklarından vazgeçirmek ve şehir hayatına alıştırmak amacıyla,
Hammurabi kanunlarında cezalar son derece ağır ve şiddetlidir.
⇒Ceza hukuku alanında, Mezopotamya Hukuku’na özgü oldukça tipik kurallar vardır. Bazı açılardan batı
uygarlığıyla benzerlikler göstermektedir. Bu da kurbanın üst sınıf mensubu olmasına göre cezanın
değişebilmesine ilişkindir. Kanuna göre, eğer yaralanan taraf üst sınıftan biri ise, yaralayan tarafın alacağı
ceza verdiği hasarla doğru orantılı olacaktır. Yani kısasa kısas, “lex talionis” prensibi uygulanmaktadır.
Yaralanan tarafın gözü çıkmış ise, yaralayanın da gözü çıkartılacaktır. Ancak yaralayan üst sınıfa tabi,
yaralanan halk tabakasından biriyse, yaralayan sadece para cezasıyla oluşan hasarı tazmin edecektir.
⇒ Uzun süre en eski yasa olarak bilinmiş olan bu yasaların dünya hukukuna etkileri büyük olmuştur.
⇒Hammurabi Kanunu’ndaki hükümler, kanun metninde birbirleriyle ilintili olarak sıralanmışlardır. Bu sayede,
kanunu bölümlere ayırmak mümkün olmaktadır.
Hammurabi Kanunu - 3
Yazıldığı ⇒Bir kudurru şeklindeki bir stel üzerine çepeçevre yazılmıştır. Sus şehrinde bulunduğundan, bu yasaların yer aldığı
Malzeme stellerin bütün şehirlere dikildiği sanılıyor.
İçerik ⇒Babil imparatorluğundaki toplumsal sınıf ve zümreler arasındaki ilişkileri gösteren yasada suçlar, aile, mülkiyet, miras,
borçlarla ilgili hükümler, ortakçılık hukuku ile bazı maddeler son olarak da kölelik üstüne birtakım düzenlemeler var.
⇒Bütün bunlarda baştan sona toprak sahiplerinin, rahiplerin, tacirlerin ve tefecilerin özellikle onların köleler üzerindeki
mülkiyet haklarının korunması kavgası egemendir.
Usul (1-5)
Mülkiyet/Eşya Hukuku (6-25)
Askeri Hükümler (26-41)
Arazi ve Tarım (42-65)
Boşluk Hükümler (65-100) Hammurabi Kanunu’nun en ünlü kopyası olan stel, şu an Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu
kopya, kanunun neredeyse bütün hükümlerini içermektedir. Ancak stelin 65 ile 100 maddeleri silinmiştir. Kanunun diğer
kopyaları kullanılarak bu bölümde yer alan hükümler aydınlatılmaya çalışılmaktadır. Ancak hükümlerin tamamının
anlaşılabilmesi güçtür.
Tacir-Tellal; Kadın Hancılar (100-112)
Borçlar, Ödünç ve Emanet (113-126)
Aile Hukuku ve Miras (127-195) Aile hukukuna ilişkin olan bu bölüm Hammurabi Kanunu’nun en uzun bölümünü
oluşturmaktadır. Kanunda evliliğe ilişkin hükümler, aileyi koruma amaçlı ve evlilik kurumunu ve sadakati geliştirmeye
yöneliktir. Ayrıca kadın hakları da korunmaktadır.
Yaralamalar (196-214)
Meslek Adamlar, Ücretleri ve Sorumlulukları (215-277)
Köle Satışı (278-282)
Hammurabi Kanunu - 4
Madde ⇒282 maddeden ibaret. Birbiriyle ilgili mümkün olduğunca yanyana yazılmıştır.
Sayısı ⇒66-99.maddeler arası 33 madde okunamamıştır. (?)
⇒Babilliler’e göre 13 sayısı (modern Avrupa kültüründe olduğu gibi) uğursuz sayıldığı için,
13.madde HK’na eklenmemiştir.
Örnek ⇒Bir berber bir kölenin saçını, özgür bir insana benzeyecek şekilde keserse, o berberin cezası
Madde/ler ölümdür. Ancak berberi, köle kandırmış ya da zorlamışsa, cezayı köle almaktadır.
⇒Hammurabi Kanunu’nun 142. maddesi ise oldukça dikkat çekicidir. Bu madde kadının boşanma
talebini düzenlemektedir:
“Eğer bir kadın kocasının sadakatsizliğinden şikayetçi ise, kocası evini dağıtıyor ve onu küçük
düşürüyorsa, önce hakimler durumu inceleyecek, kadın haklıysa boşanmalarına karar
verebilecektir. Ancak tam ters durumda, kadın haklı çıkmazsa, kadın suya atılarak
cezalandırılacaktır.”
Mezopotamya da hakim olan, kadının boşanma talebinde bulunamamasına ilişkin ilkenin, en
önemli istisnasını bu kural oluşturmaktadır.
Hammurabi ve kanunların yazılı olduğu steller için Google’dan veya
Yandex’ten arama yapmanız çok iyi olur.

Hammurabi Kanunları için bk. OKANDAN, Recai Galip: “Hammurabi


Mecellesi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fak. Mecmuası, XVII, (1951),
283-315;
http://www.algul.av.tr/hukuki_bilgiler_word/hammurabi_kanunlari.doc
URUKAGİNA-HAMMURABİ KODLARI MUKAYESESİ (ÇOK ÖNEMLİ)
 Urukagina Kodu  Hammurabi Kodu 
(MÖ 2415 yıllarında Sümer kent (MÖ 1792-1750 yönetim yıllarında Babil)
devletlerinden Lağaş’ta)
-imparatorluk kanunu-
-kent devleti kanunu-
 Urukagina yasaları, kent devletinde  Hammurabi Kodu kent devletlerinin yerel
yönetimin din adamlarından askerlere yasaları yerine, giderek bir imparatorluk
geçişini temsil eder. haline gelen tüm ülkede yasa birliğini
sağlamak amacını güdüyordu. Başka bir
deyişle, kent devletinden imparatorluğa
geçilirken böyle bir imparatorluğa
yönetmek için elzem olan Hammurabi Kodu
hukuk alanında boy göstermiştir.
MEZOPOTAMYA ORTAK HUKUK KÜLTÜRÜ (ÇOK ÇOK ÖNEMLİ)
Ortak Hukuk Geleneği: 282 maddeden ibaret olan Hammurabi kanunlarını
inceleyen ve bu kanunları daha evvelki kanunlarla karşılaştıran Driver ve
Miles (Driver, G. R. Miles, J. C: The Babylonian Laws, Vol. 1, S. 5.), bu
kanunların teknik hukuk terimleri bakımından birbiriyle ayniyet gösterdiğine
işaret ederken; bu benzerliğin, başka bir deyimle kanunlardaki dil
benzerliğinin, yalnız hukuk terimlerinin yıllarca devamlılığını göstermekle
kalmadığını, aynı zamanda hukuk müesseselerinin de devamlılığına delil teşkil
ettiğini iddia eder. Demek oluyor ki, bu bölgenin müşterek bir kanun geleneği
gerçeği inkâr edilemiyecektir.
Mezopotamya Hukuk Kültürünün Kalıcı ve Yaygın Etkisi: Sümerliler’le
başlayan ve gelişen, daha sonra da Amurru göçleriyle Sami etkileri de alan bu
hukuk, sadece Mezopotamya’da değil, tüm komşu ülkeleri de, hem yazım,
hem de düşünüş olarak, etkilemiştir. Mezopotamya uygarlıklarını bir çatı
altında toplayan pekçok birleştirici unsur bulunmaktadır. Bu unsurların
başında ise hukuk ve kanun ile devlet anlayışları gelmektedir. Mezopotamya
uygarlıklarının sahip olduğu hukuk, kanun ve devlet anlayışı ve
teşkilatlanmaya ilişkin esaslar ve örf adetler Mezopotamya’yı da aşarak
İran’da Elamlılar’ı, Musul ve Kerkük’te Hurrileri, Anadolu’da Hititleri,
Levant’ta İsrail oğullarını ve hatta daha sonraları İslam kavimlerini
etkilemiştir.
Kalıplaşmış Sistem: Mezopotamya’da hukuk ve kanun yazma geleneği,
Sümerlilerle başlamıştır. Sümerlilerin, hukuki belgelerin düzenlenmesinde,
kullanılan üslup, ifade ve formüller konusunda kalıplaşmış bir sistemleri vardı.
Bu gelenek ve kanun yazma tekniği, zamanla Mezopotamya’da yaşamış tüm
toplumları etkilemiştir.

a)Genel Sistematik: Öncelikle belirtilmesi gereken ilk nokta, bu kanunlar,


başlangıçtan itibaren belirli bir kalıp şeklinde yazılmıştır. Buna göre, bir
kanunun, önce bir prolog, sonra hükümleri içeren bir kanun metni (yasa
maddeleri) ve en sonunda da epilogu bulunmaktadır. Bu sistem, tüm
Mezopotamya toplumlarınca, hatta Hititler ve İsrail oğullarınca takip edilmiştir.
Mezopotamya Kanunlarının Yapısı (ÇOK ÖNEMLİ)
1)Giriş/Öndeyiş Kanunların özelliğine ilişkin husus, prolog ve epilog
/Prolog velarda, kralın tanrılar tarafından çağrıldığına, adaleti,
hürriyeti tesis ettiğine, insanları hoşnut ettiğine ilişkin
ifadeler bulunmasıdır.
2)Ana Metin/Yasa Kanun maddeleri yer almıştır. Eski Mezopotamya’da
Maddeleri kanun hükümleri “eğer” ya da “bir adam ki” şeklinde
formüle edilmiştir.
3)Sonuç/Sondeyiş Bütün kanunlarda, tanrıların sözlerinin yerine
/Epilog getirildiğine ve kanunları tanımayanlar edilen ağır
lanetlere ilişkin ifadeler bulunmaktadır.
a)Madde Metinleri: Eski Mezopotamya’da kanun hükümleri “eğer” ya da “bir
adam ki” şeklinde formüle edilmiştir. Kazuistik yazım tekniği olarak da
adlandırılan bu tarz hükümlere, Tevrat’ta da rastlanmaktadır. Bu yazım
tekniğiyle yazılmış hükümlerin, Eski İsrail Hukuku’na Eski Mezopotamya
Hukuku’ndan geçtiği kabul edilmektedir. Ancak Tevrat’ta yer alan hükümlerin
tamamı bu yazım tekniğiyle yazılmamıştır. Apodiktik (kesin hüküm) şeklinde
yazılmış olan hükümlerin sayısı da oldukça fazladır. Bu hükümlerin kaynağı
olarak, İsrail oğullarının öz hukukları gösterilmektedir.

Protaz Apoztoz
-şart cümleciği- -sonuç cümleciği-
“eğer” -se, -olur
“bir adam ki” -r, -olur
Tanrısallık: Kanunların özelliğine ilişkin bir diğer husus da, epilog ve
prologlarda, kralın tanrılar tarafından çağrıldığına, adaleti, hürriyeti tesis
ettiğine, insanları hoşnut ettiğine ilişkin ifadeler bulunmasıdır.
 Adaletin bir başka özelliği ise, tanrısal oluşudur, hemen hemen bütün hukuk
metinlerinde adaletin tanrı tarafından verildiği ve kral ile tanrı arasında
sözleşme (ahid) yapıldığından bahsedilmektedir. Kral, baş tanrısının sadık bir
çobanıdır, halk sürüdür, sürünün sahibi ise tanrı. Sürüyü idare etme görevi,
tanrı tarafından krala verilir ve kral ile tanrı arasında sözleşme yapılır. Bu
ifadeler, temeli Sümerliler’e dayanmakla beraber, tüm Sümer ve Sami kökenli
krallar tarafından belli bir din ve devlet anlayışı ve etkisiyle kanun
metinlerinde yer almaktadır. Bu ifadelerden, kralların, halka onların refah ve
mutluluğunu sağlama gayreti içinde olduklarını duyurmayı ve bunun sonraki
nesiller tarafından da bilinmesini istedikleri anlaşılmaktadır.
 Bir Sümer mitine göre, evrenin temel yasalarını elinde bulunduran su tanrısı
ve bilgeliğin efendisi Enki, güzelliğinden büyülendiği gök tanrıçası aynı
zamanda Uruk kentinin koruyucusu İnanna’ya sarhoş olduğu esnada aşırı bir
cömertlikle hediyeler verir. Bu hediyeler arasında, hukukun temel kaynakları
olan adalet, doğruluk ve yalancılık da vardır (ayrıca krallık, çobanlık, asa, yüce
taht…). Böylelikle İnanna, bunları sevinçle Uruk’a getirir. Bu örnek dışında,
Şamaş, İştar, Enlil gibi daha birçok tanrı da adaletle ilişkilendirilmiştir.

 Ayrıca bütün kanunlarda, tanrıların sözlerinin yerine getirildiğine ilişkin


ifadeler bulunmaktadır.
Adaletname Tarzı: Hukuk metinlerine ilişkin üzerinde durulması gereken son
bir husus ise, kanun benzeri olan ve adaletname olarak adlandırılabilecek
belge türüdür.
 Adaletnameler toplumdaki eşitlik dengesinin sağlanması için kral tarafından
ilan edilen belgelerdir. Genellikle içeriği ekonomiktir, teknik olarak hukuk
kuralı değildir, daha çok direktifler içermektedirler. Bir önceki hükümdarlık
devrinden kalma bir takım finansal zorluklar ve bunların etkilerini hafifletme
çabasıdır. Belirli borçluluk ve yükümlülük tiplerini kaldırmaya yöneliktir. Borç
yüzünden kölelerin serbest bırakılması, vergi affı gibi hususlarda memurlara
yazılan bildirilerdir.
 Ayrıca memurların görev ve sorumluluklarını düzenleyen adaletnameler de
vardır.

 Orta Asur dönemi, bu tip belgeler açısından çok zengindir. Eski Babil
döneminde, bu belgelerden çok olması gerekirken, elimizde bir tek Ammi-
Şaduqa’ya ait olan bir adaletname vardır. Özetleyecek olursak toplumdaki
hoşnutsuzluğu ve eşitsizliği gidermeyi amaçlayan adaletnamelerde üç tip
madde vardır:
1)İdari mekanizmanın düzenlenmesi,
2)Borçlanma faizi, mal ve hizmet fiyatlarına ilişkin belirli tarifelerin
düzenlenmesi,
3)Borçların kaldırılmasına ilişkin kararlar.
2. ESKİ İSRAİL
Oniki Kabile:HUKUKU
Tarih sahnesinde İsrail oğulları ilişkin ilk tarihi vesîkalara, Yeni
Asur döneminde rastlamaktayız. Buna göre; İsrail oğulları oniki kabîleden
oluşmaktadır ve İsrail olarak anılmaktadır. İsrail oğulları, atalarının
Mezopotamya’nın Ur şehrinden geldiğini iddia etmektedir. Hz.İbrahim’in nesli
olan İsrail oğulları sonraları Mısır’a yerleşen oniki kabileyi oluşturmuşlardır.
Mısır’da köle durumuna düşen İsrail oğulları Hz.Musa tarafından kurtarılmış
ve birlik haline getirilmiştir. Bir müddet çölde göçebe olarak gezinmişlerdir.

Cumhuriyet Devri: Kenan ülkesine yerleştikten sonra ve İsrail Krallığı’nın


kurulmasından önce, rahipler ve hakimler tarafından yönetilmişlerdir. Artık
yerleşik düzene geçmişlerdir. Bu devirde, İsrail oğulları arasındaki siyasi birlik
kalkmıştır. Bu devir, cumhuriyet devri olarak da adlandırılmaktadır.
Krallık Devri: Zor zamanlarda ise ilhamı Yehova’dan alan bir askerî şefin
yönetimini görmekteyiz. Cumhuriyet devrinin son hakimi olan Smoil’in
(Samuel) seçimiyle Talut (Saul) kral olarak seçilmiş ve İsrail oğullarında krallık
devri başlamıştır. Talut’tan sonra sırasıyla Davut Peygamber ve oğlu Süleyman
Peygamber tahta geçmiştir. Yani Davut’la birlikte kraliyet irsî (soyaçekimli) bir
hal almaktadır.

İki Krallık Dönemi: Süleyman’ın ölümünden sonra ise krallık İsrail ve Yahuda
olmak üzere ikiye bölünmüştür. Süleyman Peygamber’in ölümünden sonra,
on kabile ayrılarak başkenti Samariye olan İsrail Devleti’ni kurmuşlardır. Diğer
iki kabile ise başkenti Kudüs olmak üzere Yahuda Devleti’ni kurmuştur. Bu
belgeler, MÖ. 10.yüzyıla ait olmaktadır ve Tevrat bu bilgileri teyit etmektedir.
İsrail Hukukunun Kaynakları
Kaynaklar bakımından İsrail Hukuku, iki devreye ayrılır: 
a)Birinci Devre: Kudüs’ün Romalılar tarafından tahribine kadar (M. 70) devam
eder. Bu devrede kaynak, Mukaddes Kitab’ın birkaç bölümü (sifri) ile
an’anelerdir. (Tevrat’a yapılan atıflarda esas îtibâriyle, şu kaynak kullanılabilir: www.kutsalkitap.com/
kkitap/) Muhtevâ ise: Ceza hukukuna ait bazı hükümler, mukâvelelerin ihlâline
dair bazı kâideler, evlenmeye mahsus bir takım ihtar ve yasaklar, âilenin
teşekkülü ve idaresine ait bazı esaslardan ibarettir. 
Tevrat (Tora)’ın Musa’ya inen vahiy olduğu ileri sürülürse de, aslında bu kitap M.Ö. XIII.
asırdan başlayarak M.Ö. V. asra kadar çeşitli Yahudi teologların yazımına katıldıkları ve
M.Ö. II. asırda son şeklini almış bir metindir.
Tevrat, günümüzde de İsrail devletinin temel hukukî dayanağını teşkil etmekte olup, ona
aykırı bir kanunun parlamentodan çıkarılamayacağını söylemek yanlış olmaz.
b)İkinci Devre (Mişnâ ve Talmud Devri): Kudüs’ün tahribi, Yahudilerin imhâsı,
kalanların dağılması, İsrail hukukunun da yok olmasına âmil olur sanılmasına
rağmen durum aksine olmuştur. Bu müthiş olaylardan bir asır sonra, Yahuda
Hakaduş isimli zengin bir haham Taberiye mekteblerini ve yahudî rûhânî
hükûmetini yeniden kurmuş ve otuz yıl çalışarak “Mişnâ” isimli bir düstûr tanzim
etmiştir. Mişnâ: İbrânîlerin hukukî kanunları ile hahamların an‘anelerinden
ibarettir. Yahûdilere göre Hz.Mûsa, Sina’da on emri alırken aynı zamanda
Yahova’dan başka kanunlar da almış; bunlar yazılmamış, hahamlar arasında
rivâyet sûretiyle intikal edegelmiştir. Yahuda, işte bu rivâyetleri toplayıp yazmıştır.

 Yahûdiler dağınık olmalarına ve içinde yaşadıkları memleket kanunlarına uymakta


da serbest bulunmalarına rağmen hukukları mezkur kaynaklarla zamanımıza
kadar intikal etmiş ve tabiatiyle yabancı hukukların da tesiri altında kalmıştır. 
3. ESKİ İRAN
HUKUKU
İslâm’dan önceki İran Hukuku’na dair elimizde müdevven (yazılı) bir kanun veya hukuk kitabı mevcut değildir.
Ancak eski İran dinlerine ait an‘aneler, mukaddes kitaplar, destanlar ve tarihi kaynaklarda, eski İran hukukuna
ait kaideler ve maddeler bulunmaktadır.
KADÎM HİNT’TE HUKUK
Sanskritçe kaynakların bulunuşuna kadar, insanlığın bilinen en eski hukuk kaynağı olarak -Ahd-i Atîk hariç
tutulursa- Homer’in destanları (M.Ö. 800) kabul ediliyordu. Bu destanlardan çok daha önceki tarihlere ait olan
ve hem Hint kültürü, hem de kadîm Hint pozitif hukuku bakımından çok önemli bir yer işgal eden Vedalar
(M.Ö. 1500) ve Upanişatların (M.Ö. 800-500) yanında, gerek özel ve gerek kamu hukuku konularında, tarihin
çeşitli dönemlerinde kutsal metinler üslûbunda ve manzum yasa ve mecellelerin çıkarıldığını bilmekteyiz.
Meselâ, takrîben M.Ö. VI. asırla III. asır arasında çıkarılan Jagamatha, Nârada, Vişnu, Gautama, Baudhâyana,
Vasiştha, Apastamba, Manu ve Yajnavalkiya mecelleleri gibi. Yajnavalkiya Mecmuasının da III. asırda; bâzı
kaynakların başlangıç tarihini M.Ö. beş yüzlere, hattâ bin beş yüzlere kadar götürdükleri Manu Mecellesinin ise
M.Ö. II. asır ile MS II. asır arasında yazılı hâle getirildiği tahmin edilmektedir.
Manu Kanunları, 2685 beyitten ibâret Sanskritçe bir metin olup 12 kitaba ayrılmıştır. Bir kanun mecmuasından
daha çok bir ahlâk mecmuası niteliğindedir. 3. kitabı aileye, aile reisinin vazifelerine, evlenmeye, ailenin dinî
görevlerine; 8. kitabı hâkimlerin vazifelerine, hukukî ve cezaî konulara; 9. kitabı nikaha ve terekenin taksimine,
Vaysiyalar ile Sudraların vazifelerine dairdir.
• Hint/Brahman Hukuku, yasal evlilikleri, makbul ve şerefli olan ve yasal olmakla beraber, makbul ve şerefli olmayan
evlilikler şeklinde ikiye ayırmış ve sekiz çeşit nikâh öngörmüştür. Makbul ve şerefli evlilikleri diğerinden ayıran en önemli
özellik, kadının babasının evlenmeye razı olması ve evlenme masraflarını üstlenmesi; erkeğin evleneceği kadına, onun
mülkü olmak üzere bir mikdar mal (stridhana: “mehir”) vermesi ve evliliğin dinî bir âyinle icrâ edilmesidir.
• Boşanma çok nâdir bir durumdu. Boşanmayı talep hakkı sadece kocaya tanınmıştı, meselâ iffetsizlik
hâlinde karısını boşayabilirdi; ancak kadın hiçbir sebeple kocasını boşayamazdı. Manu Mecellesine
göre, eğer kadın içki içerse, müsrifse, serkeşlik ve huysuzluk yaparsa, erkek onun yerine her zaman bir
başka eş alabilir.
• “Meşrû bir esasa dayalı zilyetlik çekişmesiz uzun süre devam ederse, mülk dahi zilyet elinde kalır. Hiç kimse bu mülkü onun elinden
alamaz.” Vişnu Mecellesi
• Hint’te Ceza Hukuku’yla ilgili en eski düzenlemeler Manu ve Yajnavalkiya yasalarıdır. Manu Mecellesinde cezaların
türleri, bunların hangi suçlarda, kimlere, nasıl uygulanacağı belirtilmekte; suçlara ilişkin bu cezaların Tanrı tarafından
konulduğu ve dünyada barış ve huzurun cezaların uygulanmasına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Bu konuya o kadar
büyük bir önemlidir ki, belirlenmiş cezanın verilmesinde krala bile bir takdir yetkisi bırakılmamakta, kuralları koyan ilahi
gücün otoritesinin kralın bile üstünde olduğu hatırlatılmaktadır.
• Diğer suçlarda olduğu gibi, cinâyete verilen ceza da, suçu işleyenin ve mağdûrun ait olduğu kasta göre değişirdi.
• KADÎM ÇİN’DE HUKUK
• Roma şehrinin kuruluşundan neredeyse iki bin yıl evvel, Hıristiyanlığın ortaya çıkmasından iki bin beş yüz yıl
öncesinde Çin, yazılı hukuka, medenî ve cezai kanunlara, tepede imparatorun bulunduğu dokuz ana bakanlık
altında teşkilâtlanmış bir devlet yapısına vs. sâhipti.
• MÖ VI. asrın başlarında Cheng ve Chin dükalıklarınca bir kanunlar külliyatının (mecelle) oluşturulduğunu
görmekteyiz. Bu mecelle, aristokrasi yanlısı bir düzenleme idi. Onların kendi kendilerini disipline edecekleri
faraziyesinden hareketle aristokratlar birçok cezai düzenlemenin dışında tutuluyorlardı. Meselâ bu sınıftan
soyluların cinâyet işlemeleri hâlinde intihar etme yoluna giderek kendi kendilerini cezalandırmaları
öngörülüyordu ve pek çoğu da bunu yaptı. Çu hanedanı döneminde (MÖ XII-III. asırlar arası) de devletin yazılı
hukuk kuralları koyduğunu biliyoruz.
• Özel Hukuk: Evlenme “kadının satın alınması” şeklinde yapılırdı. Evlenecek erkeğin babası kızın babasına
kıymetli bir hediye göndererek onu satın alır, kız tarafı da buna, hatırı sayılır bir çeyiz göndererek karşılık
verirdi. Baba cihetinden akrabalarla evlenilemezdi; evlenecek kadın ve erkeğin aynı sülâleden olmaması
gerekirdi. Servet durumu müsait olan erkekler, câriye edinebilir ve birden fazla kadınla evlenebilirlerdi ama
bu sonraki eşler hiçbir zaman ilk eşin statüsünde olamazlardı.
Kamu Hukuku

• Kadîm Çin’de devlet ülkenin tüm arazisi üzerinde çıplak mülkiyet hakkına sâhipti. Devlete ait olan bu topraklar
üzerinde fertlerin fiilî ve hukukî tasarruf imkânı elde edebilmeleri için devlete belirli bir vergi vermeleri
gerekirdi. Bu durum devletin resmî kütüklerine kayıt ve tescil edilirdi.
• Diğer bütün toplumlarda olduğu gibi, çok eski dönemlerde Çin’de de ceza hukuku öç ve kısas esasına
dayanıyordu. Suç işleyen kişi, zarar gören kişinin kendisi veya akrabaları tarafından cezalandırılırdı. Ancak, öç
alacak kimsenin, meselâ kâtili öldürmeden önce veya öldürdükten hemen sonra resmî makamları haberdar
etmesi gerekirdi. Ayrıca, ilk devirlerde ceza verilirken kasıt da aranmıyor, “cezanın şahsîliği ilkesi” de pek
dikkate alınmıyordu. Bu dönemlerde, cezanın suçlunun ıslahı amacına dönük değil; sadece onun tekrar suç
işlemesini maddeten imkânsız kılma gayesiyle verildiği görülmektedir: İdam; ayak, burun gibi uzuvların
kesilmesi, kısırlaştırılma, yüze/alna damga vurma vs. Ancak mikdarı suçun türüne göre değişen bir diyet parası
ödemek suretiyle suçlunun bu cezalardan kurtulabilmesi mümkündü.
• Başka toplumlarla kıyaslandığında köle sayısı azdı ve sayılarının arttığı dönemlerde bile Çin hiçbir zaman,
Antik Yunan ve Roma toplumları gibi bir köle toplumu olmadı. Çin toplumunda kölelere iyi davranıldığı
söylenebilir.
• Çin medeniyetinin Orta Asya’daki kavimler ve Türkler üzerindeki derin kültürel nüfuzu ve karşılıklı etkileşim
de ayrıca dikkate alınması gereken bir husustur.
4. HİTİT
HUKUKU
 Anadolu medeniyetinin temelini oluştururlar. Anadolu'da demir çağını başlatmışlardır.
M.Ö. 2000 yılında Anadolu’da Kızılırmak çevresine yerleşmişlerdir. Şehir devletlerinden
merkezi krallığa geçmişlerdir. Merkez Hattuşaş’tır. (Çorum/Boğazköy) Anadolu, MÖ 4.
binyıla dek uzanan büyük medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyadır. Hitit tarihi, genellikle,
Eski Krallık Dönemi (MÖ 1650-1450) ve İmparatorluk Dönemi (MÖ 1450-1200) olmak
üzere ikiye ayrılarak ele alınır. Monarşik sistem, otokratik ve teokratik bir nitelikte idi.
 Hükümdarlar, rahip-kral özelliği gösterirler. Tavananna denilen kraliçe, yönetimde etkilidir.
Kanun yapma, hukukî ihtilâfları çözme; yönetim ve askerlikle ilgili tüm yetkiler Büyük
Kral’ın şahsında toplanmıştır, aynı zamanda “Başrâhip” olarak, en yüksek rûhânî yetki ve
otoriteye sâhiptir, emir ve yetkileri mutlaktır, tartışılamaz.
Soylulardan oluşan “Pankuş Meclisi” önemli kararların alınmasında etkilidir. (Meşrutiyet
re­jiminin ilk örneği.) Çoktanrılı din vardır. Bu dönemde Anadolu'ya, "bin tanrı ili" denir.
Ahiret inançları zayıftır. Frigyalılar tarafından yıkılmışlardır.
Sumer’de görüldüğü şekilde, adalet kavramı Güneş’le simgelenir ve Arinna’nın Güneş
Tanrıçası’nın, adaletin koruyucusu ilâhesi olduğuna inanılır.
Anadolu’da İlk Çağ hukuku, komşu medeniyetlere göre yumuşak bir karakter
taşımaktadır. Anadolu’da yapılan kanunlarda komşu medeniyetlerin önemli
etkisi ve katkısı olmuştur. Hititler, kanunlarını Mezopotamya’dan almakla
beraber, ilaveler ve düzeltmelerle Anadolu’da ilk kanunları yapmışlardır.
Medeni hukuk ve ceza hukuku büyük gelişme göstermiştir. Hitit kanunları, hür
vatandaşlara olduğu kadar kölelere de mülkiyet hakkı tanıyordu. Aile hukuku
gelişmiştir. (Medenî hukukun temelini atmışlar.)
Madde-93: «Eğer özgür bir adamı eşikte yakalarlarsa, evin içine henüz
gitmemiştir; oniki şekel gümüş versin. Eğer bir köleyi eşikte yakalarlarsa, evin
içine henüz gitmemiştir; altı şekel gümüş versin. » (suça eksik
teşebbüs/köleye yarı ceza) Madde-11: «Eğer özgür bir kişinin elini ya da
ayağını bir kimse kırarsa, o zaman ona yirmi şekel gümüş versin ve böylece
suçu evinden uzaklaştırır.»
Kadîm Dönemlerde Özel Hukuk (Mukayeseli)

• Bütün kadîm toplumlarda, kişi hakları bakımından hür ve köle ayrımına gidilmekte; kölelerin hak
ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Bâzı kültürlerde (Mezopotamya, Hint) hür kişiler de kendi içinde
sınıflara ve kastlara ayrılmakta ve ona göre hukukî düzenlemelere gidilmektedir. İbrânî
hukukunun, bu ayrıma bir de İbrânî olan olmayan ayrımını getirdiği görülür. Hemen bütün kadîm
hukuk metinlerinde en önemli yeri aile, evlilik, boşanma, miras gibi konular teşkil etmekte; bunu
alış-veriş, alacak-borç ilişkileri takip etmektedir. Evlilik, yazılı veya sözlü bir akitle vücut bulur. Yakın
akrabalar arasında evlenme yasağı genel bir uygulama olmakla beraber, bâzı kültürlerde bu yasak
altıncı derece akrabalara kadar (Hint, Çin) uzanabilmekte. Erkek tarafının kız tarafına başlık veya
mehir adı altında bir para vermesi ve karşılıklı hediyeleşme uygulaması yaygındır. Birçok kültürde
(meselâ, Çin, İbrânî) bu açıkça kadının satın alınması şeklinde ve bu ad altında cereyan etmektedir.
Sanıldığının aksine, birçok kadîm kültürde (Mezopotamya, Hitit, Hint vs.) erkeğin tek bir eşi olması
fikri esastır.
•Babanın vefatı durumunda birçok kültürde sadece erkek çocuklara pay verildiği görülmekte ise de birçok durumda bu
uygulamayı kız çocuklarına karşı menfi ayrımcılık olarak değerlendirmek doğru olmayabilir. Kız çocuklarına evlenirken
verilen cihaz’ın miras payına karşılık geldiği düşünülmektedir. Nitekim, babanın vefatında evlenmemiş kız evlat varsa
onun erkek kardeşleriyle birlikte mirasa dahil edildiği görülmektedir (Sumer). Yine birçok kadîm kültürde ilk erkek evlâda
mirastan fazla bir pay verildiği müşahade edilmektedir (Assur, İbrânî, Hint). Ekonomik ilişkilerde, yapılan sözleşmeye
uyma gerekliliği ve edimini îfâ etmeyenlere müeyyideler uygulanması hususu da en yaygın yasa hükümlerindendir. Bu
uygulama, bâzı kültürlerde, edimini yerine getirmeyen kişinin ve hattâ yakınlarının köleleştirilmesine kadar
gidebilmektedir (Bâbil, Hitit).

•Kadîm Dönemlerde Kamu Hukuku (Mukayeseli):


•Bütün kadîm toplumlarda kralın otoritesini Tanrıdan aldığı ve onun koyduğu hukukun da tanrısal ve kutsal olduğu
kabul edilir.
•Adam öldürme, hırsızlık ve zina gibi suçlara çoğu zaman en ağır cezalar verilmekle beraber, bu cezalar bazan
kültürden kültüre değişebilmektedir. Kısas, en önemli ilkelerden biridir. (Bâbil, İbrânî, Çin).
•Adam öldürme fiilinin cezası hemen bütün kadîm kültürlerde idamdır ve hattâ bu ceza, suçtan zarar görenlerce bizzat
infâz edilmektedir (Çin). Bunun en önemli istisnalarından biri Hitit hukukudur.
• Hitit hukuku, Mezopotamya hukukundan etkilenmekle beraber, Hitit kanunlarında cezaları hafifletme,
tazminata çevirme yönünde bir eğilim görülür.
• Hırsızlara verilen ceza, idam ve el kesmeden, tazminat ödemeye kadar değişebilmektedir. Bâzı durumlarda
çalınan malın korumalı olup olmamasına göre ayrım yapılmaktadır. (Sumer, Bâbil, Hitit, İbrânî, Hint). İftira
ve yalancı şahitlik suçlarına verilen cezalarda ortak eğilim, iftira edilen veya yalancı şahitlikte bulunulan
suçun cezası ne ise aynısının bu fiili irtikâp eden kişiye verilmesidir. (Sumer, Bâbil, İbrânî).
• Birçok kültürde, fâili bulunamayan suçlarda o mahaldeki halkın tazminat ödemeye mahkûm edilmesi (Bâbil);
fâilin belirlenemediği durumlarda zanlının nehre atılma gibi denemelere tâbî tutulması (Bâbil) gibi
uygulamalara da yer verilmektedir.
• Ancak, genel olarak; intikam alma, ihkâk-ı hak, kısas gibi uygulamalardan ve hunharca, organ kesme gibi
kişinin bir daha suç işlemesini önleyecek bedenî cezalardan, suçlunun devletçe cezalandırılması, ortaya çıkan
zararı telâfiye dönük olarak tazmin etme, fidye ödeme gibi cezalara doğru bir eğilimden bahsedilebilir.
• Diğer yandan, cezalandırmada fiilin gerçekleşmesinin yeterli görülmesi ve suçlunun yakınlarının da
cezalandırılması gibi uygulamalar da yerini zamanla, kast’ın aranması (Çin, Bâbil) ve “cezanın şahsîliği”
ilkelerine (İbrânî) terk etmiştir.
5. ESKİ YUNAN’DA HUKUK
SİSTEMİ
Grekler (Yunanlılar), hukuksal sorunlara fazla ilgi göstermemişler, ancak bu
sorunlarla, politik ve etik bakımdan önemli problemlere yol açmaları halinde
daha fazla ilgilenmişlerdir. Yunan polislerinde çeşitli düzeydeki insan ilişkileri,
“yasalar”la belirlenmiştir.

Eski Yunan'da Yasalar

Thesmoi Nomoi
(sözlü yasalar) (yazılı yasalar)
Eski Yunan’da Yasalar –ÇOK ÖNEMLİ-
Yasalar Köken İçerik İlan
1)Thesmoi Polis düzenini oluşturan Yunanlılar, ihtiyaç duyulan Halkın zamanla benimseyip
yasalar, ilk zamanlarda alanlarda ortaya çıkan uygulamasıyla, kendiliğinden
aristokratik nitelikli sözlü thesmoileri, tanrıların ortaya çıkıp yaygınlaşmıştır.
yasalar şeklindeydi. koyduğu kutsal, sonsuz
Başlangıçları bilinmeyen bu nitelikte kurallar olarak
yasalara “thesmoi” (sözlü görmüşlerdir.
yasa) adı verilmiştir.

2)Nomoi Eski Yunan’da yapılan sözlü Ör. Solon Yasaları. Drakon’un hazırladığı bu
düzenlemelerin toplumsal Ör. Drakon Ceza Yasası. (MÖ yasayla, ceza hukuku
barışı ve düzeni sağlamada 624) alanında “thesmoi”nin yerini
yeterince etkin olmadığının   “nomoi” almıştır.
görülmesi üzerine, “nomoi”
(yazılı yasa) adı verilen insan
eseri yasalar ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Solon Yasaları: (ÇOK ÖNEMLİ)
Siyasal yapıyı yeniden düzenleme çabaları çerçevesinde, doğuştan soyluların yönetim üzerindeki tekelini kaldırarak
yurttaşların varlığını temel alan bir sistem getirdi.
Solon Yasaları
Adı ⇒ Solon Yasaları.
Yasayıcı ⇒ Solon, Atina’da MÖ 6. yüzylda iktidara gelmiştir.
Tarih ⇒ MÖ 6.yüzyıl.
Dili ⇒ Eski yunanca.
Temel ⇒ Solon, ilk olarak, borçların yarattığı sıkıntıları hafifletmeye çalıştı. Borçların ödenmemesi nedeniyle el
Özelliği konmuş toprakları rehinden kurtardı, köleleştirilmiş bütün yurttaşları azat etti ve gelecekte de kişinin
özgürlüğünü elinden alabilecek borç sözleşmeleri yapılmasını yasakladı. Bununla birlikte, yoksul kesimlerin
toprakların yeniden dağıtılma önerisini de reddetti. Bunun yerine, genel refahı artırmaya ve çiftçilikle
geçinemeyenlere başka işler sağlamaya yönelik önlemler aldı.
⇒ Solon’un hukuk alanında yapmış olduğu düzenlemelerle, “nomoi” (yazılı yasa), “thesmoi” ye (sözlü yasa)
karşı kesin bir üstünlük kazandı.
⇒ Toplumun çeşitli alanlarını düzenleyen yasaların insanlar tarafından hazırlanması; yasaların kutsal, mutlak,
değişmez ve sonsuz olma niteliğini ortadan kaldırarak bunların göreli bir varlık ve anlama sahip olduğu
anlayışının gelişmesine yol açtı.
⇒ Yazılı yasaların gerek iktidarlar gerek düşünürler tarafından yüceltilmesi; yasaların doğruyu, adaleti, iyiyi ve
güzeli gözeterek toplumun ve dolayısıyla bireyin refahını ve mutluluğunu sağlayan bir unsur olduğu inancını
geliştirdi.
Drakon Yasaları:
Drakon Yasaları (ÇOK ÖNEMLİ)
Adı ⇒ Drakon Yasaları./Drakon Ceza Yasası (DCY).
Yasayıcı ⇒ Atina soylularının isteği üzerine Drakon.
Tarih ⇒ MÖ 624 yılında.
Dili ⇒ Eski yunanca.
Temel ⇒ Drakon’un hazırladığı bu yasayla ceza hukuku alanında “thesmoi”nin yerini “nomoi” almıştır.
Özelliği ⇒ Drakon Yasaları’nın, Atina hukukunun yazıya geçirilmiş ilk biçimi olduğu ileri sürülemezse de, bunların ilk
kapsamlı yasa derlemesi ya da belli bir bunalım döneminden sonra ortaya çıkmış bir yeniden düzenleme
girişimi olduğu söylenebilir.
⇒ Yürürlükteki kuralların yazılı hale getirilmesi, az da olsa, soyluların keyfî davranışlarını sınırlamaktaydı.
Yazıldığı ⇒ Bu yasalar, tahtadan levhaya kazınarak Agora’ya asılıyordu.
Malzeme
İçerik ⇒ MÖ 624 yılında Atina soylularının isteği üzerine Drakon, çok ağır hükümler içeren bir ceza yasası
hazırlamıştır.
⇒ Hemen her suça ölüm cezası öngören sert hükümleriyle tanınan ve zâlimliğiyle ün salan Drakon’un
Yasaları, aslında klanların ilkel âdetlerinin ve örflerinin bir derlemesi niteliğindeydi. Sözgelimi, en küçük bir
hırsızlık bile ölümle cezalandırılıyordu.
6. ROMA-CERMEN HUKUK
SİSTEMİ Roma Hukukun Devirleri
Roma hukuku, başlangıcı Roma tarihinin ilk devirlerine kadar uzanan ve milâdî
altıncı asırda Jüstinyen’in (Justinianus) kanunlarıyle nihayet bulan uzun bir
gelişmenin mahsulüdür. Bu inkişâfın, takriben bin yıldan fazla sürmüş bir tarihi
vardır. Bu uzun gelişme çağlarında, hukuk âni değil, tedricî inkılâp ve
değişmelere uğramış, mütemâdiyen şeklini değiştirmiştir. Öyle ki meselâ
cumhuriyet ve prenslik devirlerinin hukuku, Jüstinyen hukukundan derin bir
şekilde ayrılmaktadır. Doğrudan doğruya Roma hukukundan ve bu hukukun
modern hukuklar üzerindeki tesirinden bahsedildiği zaman daha çok son safhası
(Jüstinyen hukuku) kastolunmaktadır.
Krallık Devresi
(Roma’nın başlangıcından/ M.Ö. 754-MÖ 4.yy.a kadar süren “eski hukuk devri”)

Bu devre hukukunda, cezâî hükümler çoktur. Hukukî münasebetlerin çoğu,


muhtemelen menşeleri rahiplerin dinî hukuklarında bulunan cezâî hükümlerin
ve kanunların himâyesine alınmıştır. Ancak cumhuriyet devrinden önce, yazılı
bir hukuk mevcut olmayıp teâmülî hukuk hakimdir. Bu sebeple de mezkur
devreye ait bilgiler kesin değildir
Roma’da Yasalar (ÇOK ÖNEMLİ)
Yasalar Köken İçerik İlan
1)Sözlü Yasalar • Bu dönemde hukukun • Roma şehrinin Halkın uygulaması.
(Ius Civile:Yurttaşlar Hukuku) temel kaynağı örf ve kuruluşundan, yani MÖ
  âdetlerdir. 753 yılından MÖ 150
yılına kadar geçen süre
içinde Roma’da geçerli
olan hukuka, “Ius Civile”
(Yurttaşlar Hukuku) adı
verilmektedir.
• Aristokratik nitelikte.
2)Yazılı Yasalar • 12 Levha Kanunu (MÖ • Roma’nın Cumhuriyet • Bu kanun, ceza • On iki üyeli bir
449-451) Dönemi’nde kabul edilen hukukuna ve ceza usul komisyon tarafından
Roma’da ilk yazılı hukuk bu yasayla yazılı hukuk, hukukuna ilişkin hazırlanan kanun, on iki
kodu. aristokratik nitelikteki hükümlerin yanında, adet tunçtan levhaya
sözlü hukukun yerini eşya hukukuna ve kazınarak ilan edilmiştir.
almıştır. borçlar hukukuna ilişkin
kuralları da kapsıyordu.
•Corpus İuris Civilis M.S. 527-565 yılları    
(Codex-Digesta- arasında Doğu Roma
İnstitutiones-Novellae) (Bizans) İmparatoru olan
Justinianus hazırlattı.
Cumhuriyet Devri:
İkinci Pön harbinden (M.Ö. 200) Prensliğin kuruluşuna kadar devam eden
devre. Bazılarına göre bu devre, M.Ö. 509 yılında kralların kovulmasıyla başlar
ve adına “cumhuriyet devri” denir. Bu devrede hukukî münasebetleri tanzim
eden üç nevi kanun ve hukuk kaynağıyla karşılaşıyoruz: Oniki levha kanunu,
halk meclisleri kanunları ve pretor beyannâmeleri. 

Oniki Levha Kanunu: M.Ö. 452 yılında yazılı olmayan hukuku tedvin için halk
tarafından seçilen on kişi iki yıl çalışarak oniki levhaya, hukukun bütün
sâhalarına ait maddeleri yazmışlar ve bunlar halk meclislerince kabul edilerek
kanunlaşmıştır.  
12 Levha Kanunu-1 (MÖ 449-451) (ÇOK ÖNEMLİ)
Adı ⇒ 12 Levha Kanunu.
Yasayıcı ⇒ Halk temsilcilerinin direnişi üzerine Senato, MÖ beşinci yüzyılın ortalarında kanunların yazılmasına ve
yayınlanmasına karar vermiştir.
⇒ On iki üyeli bir komisyon tarafından hazırlandı.
Tarih ⇒ MÖ 449-451.
Dili ⇒ Latince.
Temel ⇒ Roma’da ilk yazılı hukuk kodu olarak görülen ve MÖ 499-451 tarihleri arasında hazırlandığı kabul edilen “On
Özelliği İki Levha Kanunu”nda Roma kavminin örf ve âdet hukuku yazılı hâle getirilmiştir.
⇒ Roma’nın Cumhuriyet Dönemi’nde kabul edilen bu yasayla yazılı hukuk, aristokratik nitelikteki sözlü hukukun
yerini almıştır ve bu durum giderek yaygınlaşmıştır.
Yazıldığı ⇒ On iki üyeli bir komisyon tarafından hazırlanan kanun, on iki adet tunçtan levhaya kazınarak ilan edilmiştir.
Malzeme ⇒ Bronz veya tahta yahut da fildişinden olduğu söylenen levhalar, Roma’nın en büyük meydanına (Forum
Romanum) asıldı ise de 60 yıl sonra Galler’in Roma’yı yağmalamaları sırasında imha edilmiştir.
İçerik ⇒ Bu kanun, ceza hukukuna ve ceza usul hukukuna ilişkin hükümlerin yanında, eşya hukukuna ve borçlar
hukukuna ilişkin kuralları da kapsıyordu.
Madde ⇒
Sayısı
12 Levha Kanunu-2 (MÖ 449-451)
Örnek ⇒ Bir kimse, kendisine borçlu olan vatandaşı hâkim (majistra) önüne götürür, borçlu borcunu
Madde/ler ödeyemezse, muayyen şekillere riâyet ederek ona el koyar, evine götürür ve zincire vurur.
Muayyen zaman içinde yine ödeyemezse öldürebilir veya köle olarak satar. Alacaklı birden fazla
ise borçlu, alacaklar nisbetinde parçalara ayrılır.
⇒ Devlete ve ammeye karşı işlenen suçların çoğuna, ölüm cezası verilir: Vatana ihanet, ana
veya babayı öldürme, kundakçılık (suçlu kırbaçlanır, zincire vurulur, ateşle öldürülür), yalancı
şahitlik (suçlu uçuruma atılır), hâkimin rüşvet alması, üfürükçülük bu suçlar arasındadır. 
⇒ Bazı suçlar, ilâhların mukaddes haklarına tecavüz şeklinde anlaşılır, suçlu cemiyet dışı ve her
türlü haklardan mahrum bırakılır. Herkes tarafından öldürülebilir. 
⇒ Hususî menfaatlere ve şahıslara yönelik suçlarda şahsî intikam usûlü câridir. Diyeti kabul
etmezse suçlu, zarar görene teslim edilir; o da göze göz, dişe diş şeklinde öcünü alır. 
⇒ Hırsızlık gece olur, suçu işlerken yakalanırsa hırsız öldürülebilir. Daha hafif durumlarda, hırsız
yaptığı zararı iki misliyle öder. 
⇒ Aile reisi babadır. Riyaseti altındakilerin hayat ve ölümlerine şâmil bir baba hâkimiyeti vardır.
⇒ Bazı malların mülkiyetinin devren iktisabı için malın, tarafların, beş şâhidin (bâliğ/ergen
Roma vatandaşı) ve bir terazicinin hazır bulunması şarttır ve bir dizi şeklî muâmele cereyan
eder.
Bizans İmparatorluğu (565-1453): 
Doğu Roma İmparatoru olarak MS 527-565 yılları arasında hüküm süren Iustinianus
(Justinianus) döneminde Roma hukuku, son aşamasını yaşamıştır. Eski evrensel Roma
İmparatorluğu’nu diriltme amacında olan Jaustinianus, bu amacına paralel olarak eski
Roma hukukunu yeniden canlandırma çabasına girmiştir.

Mutlak krallık devrinde devletin idaresi tamamen hükümdarın eline geçtiği zaman onun
herhangi bir hukukî faaliyeti, şekli ne olursa olsun kanun hükmünü alıyordu. Hukukî
lisanın eski ağır ve dar şekli terkediliyor, vak’aların münferid olarak halli, hukukun
kanunlarla tanzimine tercih ediliyordu. Bunun sebebi, kanunların pekçok ve dağınık oluşu
idi. Yine bu sebeble kanunların toplanması faaliyetine girişildi. Birçok toplamalar ve
tedvinler arasında en önemlisi, İstanbul’da İmparator Jüstinyen tarafından yapılanıdır.
Bundan önce ve sonra da önemli toplama ve derlemeler yapılarak mer’iyete kondu.
Jüstinyen müdevvenatı, dört kısımdan mürekkep olup hepsine birden “Corpus Juris
Civilis” denir ki “Medenî Hukuk Külliyâtı” mânasını ifade etmektedir.
Corpus İuris Civilis (Codex-Digesta-İnstitutiones-Novellae)
Adı ⇒ Corpus İuris Civilis (Codex-Digesta-İnstitutiones-Novellae)
Yasayıcı ⇒ Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Justinianus, hukukçulardan ve
tatbikatçılardan meydana getirdiği kurul vasıtasıyla.
Tarih ⇒ İmparatorun emriyle, I. ve III. asırda yaşamış olan 39 hukukçunun
eserlerini 16 kişilik bir komisyon derledi. Bu mecmua, 30.12.533
tarihinde mer’iyete girdi.
Dili ⇒
Temel ⇒ Klasik Roma hukukçularının eserleriyle kendi zamanına kadar
Özelliği çıkarılmış olan kanunları bir araya toplamıştır.
Corpus İuris Civilis (CİC): (ÇOK ÖNEMLİ)
M.S. 527-565 yılları arasında Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Justinianus,
hukukçulardan ve tatbikatçılardan meydana getirdiği kurul vasıtasıyla klasik
Roma hukukçularının eserleriyle kendi zamanına kadar çıkarılmış olan kanunları
bir araya toplamıştır. Bu hukuk kuralları Orta Çağın Almanya, Fransa ve
İtalya’sında uzun süre egemen olmuştur. Öyle ki Alman Medeni Kanunu’nun
kabulüne kadar Alman eyaletlerinin birçoğunda birleştirici bir hukuk olarak uzun
zaman uygulanmıştır. 4 bölümden oluşan ve 16. yüzyılda Corpus Juris Civilis adı
verilen kanunname tamamlanmıştır. Bu bölümler şunlardır:
Corpus İuris Civilis (CİC) Bölümleri –genel bilgi-
1-Codex ☛İmparator Hadrianus’tan (2. yüzyıl) Jüstinyen’e kadarki süreçte
(imparator emirnameleri): çıkarılan emirnameler derlenmiş, 529 yılında yürürlüğe girmiştir.
(2.yy-529)
2-Digesta ☛Bu emirnameler hakkında hukukçuların yorumları. Klasik hukukçulara
(Klasik hukuk derlemesi): ait 2000 kadar eserden zamanın ihtiyaçlarına uygun olanları alınmak,
(533-1453)
gerekli görülmeyenler ayıklanmak, çelişkiler giderilmek ve eskiyen
kavramlarda değişiklik yapılmak suretiyle hazırlanan bu bölüm, 533
yılında yürürlüğe sokulmuştur.
3-İnstitutiones ☛Gaius adlı hukukçunun Roma hukuku hakkında açıklamaları. Kanun
(Hukuka giris kitabı): gücüne de sahip olan ve hukuk ögrenimini amaçlayan bu kitap,
(533-1453)
Digesta’dan sonra hazırlanmış ve onunla birlikte 533’te yürürlüğe
girmiştir.
4-Novellae ☛Daha çok miras hukukuyla ilgili 168 emirnameden oluşan bu bölüm,
(Jüstinyen dönemi 16. yüzyılda Corpus Juris Civilis’e eklenmiştir.
emirnameleri):
(16.yy.da eklendi)
 Corpus Juris Civilis ile, Roma Hukukunun gelişim süreci sona ermiştir. Bu kanunname, esas
olarak eski hukukun derlemesi olduğundan Roma Hukukunun düzeyini yükseltememiştir.
Temel amacı Roma Hukukunu muhafaza etmektir. Gerçekleşen bu kodifikasyonla, Roma
Hukuku gelecek kuşaklara aktarılmıştır.
 Jüstinyen’in ölümünden sonra Roma Hukuku batıda karanlıklara gömülmüş, onun
yürürlüğe soktuğu kanunnamenin sadece Institutiones ile Novellae kısmı kullanılagelmiş,
Codex ile Digesta kısmı unutulmuştur. 11. yüzyılda Kuzey İtalya’da Digesta’nın bulunması
ve üzerinde başlayan hukuk çalışmaları sayesinde yaşanan hareketlilikle Roma Hukuku,
modern hukukları etkileme imkânı bulmuştur. Özellikle modern hukuk sistematiği, büyük
ölçüde Jüstinyen Kanunlarından etkilenmiştir.
 Jüstinyen'in faaliyetiyle Roma hukukunun bin senelik inkişâfı sona ermiştir.
İmparatorluğun yıkılmasından sonra XI. asırdan itibaren kuzey İtalya'daki hukuk
mektepleri mezkür müdevvenâtı ele almış, okutmuş, işlemiş ve modern hukuk üzerindeki
tesirini temin etmişlerdir.
Roma-Cermen Hukuku (ÇOK ÖNEMLİ)
Romalılar, özel hukuk alanını ileri derecede geliştirmişler ve sonraki kuşaklara
aktarabilmek için imparator Justinianus’un emriyle derlenen Corpus İuris Civilis’i (medeni
hukuk külliyatı) yapmışlardır. Bu eser, Batı Roma’nın yıkılışından 7 yüzyıl sonra Bolonya
(Bologna) Üniversitesi’nde incelemeye alınmış ve burada okuyan hukukçular vasıtasıyla da
çeşitli ülkelerin hukuk hayatına girmiştir. Batı memleketlerine sirâyet etmesine ve onlar
tarafından kabul edilmesine “Roma Hukukunun İktibası” (reception) denmektedir.

Orta zamanların sonunda kendilerine “Roma İmparatoru” dedirten Alman İmparatorları,


XV ve XVI. asırda Roma hukukunu kül halinde kabul ettiler ve 1 Ocak 1900’de Alman
Medenî Kanunu kabul edilinceye kadar mezkür hukuk yürürlükte kaldı. Roma Hukuku
Yunanistan'da da 1940 yılına kadar câri olmuştur. 
Roma-Cermen Hukuku’nun kökeni her ne kadar Roma Hukuku olsa da, sistematik olarak
ortaya çıkışı 13. yüzyıldan itibarendir. Roma Hukuku kaynaklarının İtalya’da özellikle
Bologna Üniversitesi’nde araştırılmaya başlanması, Avrupa’nın değişik yerlerinden hukuk
tahsili için buraya gelenlerin bu hukuku kendi ülkelerine taşımaları, Roma-Cermen
Hukuku’nun gelişmesini ve yayılmasını sağlamıştır.

Günümüzün en yaygın hukuk sistemlerinden biri olan Roma-Cermen Hukuku, Roma


Hukuku’nun takipçisi ve 1000 yılı aşkın bir gelişmenin sonucu olarak, Jüstinyen dönemi
hukuk anlayışından da önemli ölçüde uzaklaşarak bugünkü noktaya gelmiştir.

Bugün Roma Hukuku, hiçbir yerde doğrudan doğruya yürürlükte değildir. XIX. ve XX.
yüzyılda Avrupa ve Avrupa hârici devletler, hukukun çeşitli sâhalarında millî kanunlar
yapmışlardır. Ancak buralarda hususî hukukun kanun ve kaideleri, -memleketlere göre az
veya çok olarak- Roma hukukundan gelmektedir. Bu sebeple birçok memleketin Hukuk
Fakültelerinde Roma Hukuku kürsüleri vardır ve bu hukuk tedris edilmektedir. 
Roma Cermen Hukukları etkisinde kalan hukuklar: 
 Bugün yürürlükte bulunan hukuk sistemlerinin çoğunun kaynakları arasında Roma hukuku vardır.
Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre ve dolayısıyle Türkiye gibi memleketlerde husûsi hukuk kaidelerinin
mühim bir kısmının kaynağını Roma hukuku teşkil etmektedir. Bu tesirin başlangıcı, XII. asırda
İtalya’da Bolonya Üniversitesi’ndeki tedrisatla olmuştur. Avrupa’nın çeşitli yerlerinden buraya akın
eden talebe, okudukları ve öğrendikleri Roma hukuku mefhumlarını memleketlerine dönüp hâkim
oldukları zaman tatbik etmekten çekinmiyorlardı. Bu kapitalist hukuk, yeni zamanı hazırlayan
ictimâî ve iktisadî şartlara uygun geliyordu.
 Kara Avrupa’sı memleketlerinde uygulanan bu sistem Roma Hukuku’na dayanır. Bu sistemde, kamu
hukuku ve özel hukuk ayrımı bulunur. Roma ve Cermen hukuku etkisi altında kalan Fransa,
Almanya, İsviçre, İtalya ve bu medeni kanunları model olarak alan bazı ülkelerin hukuklarıdır.
 Günümüzde Kara Avrupası’nın yanında Latin Amerika, Afrika’nın bir kısmı, bazı yakın doğu
ülkelerini; sömürgeci Hollanda aracılığıyla Endonezya ve Japonya’yı etkisi altına almıştır.
 Cumhuriyet’ten sonra 1926 itibarıyla Türkiye de, bu sistem içinde yer almıştır. Osmanlı Devleti,
aslında tam olarak İslam hukuku etkisi altındaydı, fakat devlet yıkıldıktan sonra ve istiklal savaşının
sonunda T.C. kurulunca 1926’da İsviçre medeni kanununun iktibasıyla bizim hukukumuz da bu
gruba dâhil olmuş oldu. 
6. ORTAÇAĞ AVRUPA’SINDA
HUKUK
Avrupa tarihinde kabaca MS V.- XV. Yüzyıllar (395/veya 476-1453) arasında geçen dönemi ifade
ettiği düşünülen Orta Çağ’ın, kesin olarak ne zaman başladığı ve sona erdiği konusunda bir görüş
birliği yoktur. Genel olarak Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak MS 395’te bölünmesinden
sonra Cermen kavimlerinin yoğun istilası sonucu Batı Roma İmparatorluğu’nun MS 476’da çöküşüyle
başladığı; yeni ekonomik ilişkilerin giderek belirginleştiği, kapitalizmin ekonomik ve toplumsal bir
sistem olarak yaygınlaştığı, mutlak monarşiler temelinde yeni siyasal yapılanmaların oluştuğu,
Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte yeni bir düşünce tarzının ve dünya görüşünün ortaya
çıkmaya başladığı XV. yüzyıl sonlarından itibaren sona erdiği kabul edilmektedir. Cermenler, Roma
İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra V. yüzyıldan X. yüzyıla kadar beş yüzyıl sürecek bir kargaşa çağına yol
açmışlardır. Tarihçiler, bu dönemi “Orta Çağ’ın Karanlık Çağı” (5.-10.yy) ya da “Karanlık Orta Çağ”
olarak adlandırmışlardır.
Ortaçağ Avrupası’nın ve Avrupa Feodalitesi’nin Dönemleri
1)Yukarı Ortaçağ (5.-11.yy ortaları) ⇒İlkel Feodalizm
2)Asıl Ortaçağ (11.-15.yylar) ⇒Gelişmiş Feodalizm
3)Aşağı Ortaçağ (16.-17.yy ortaları) ⇒Feodalizmin Bitişi
Barbar saldırıları sonucu ortaya çıkan bu dönüşümlerle birlikte, merkezî hükûmet
yapılarının can güvenliğini ve düzeni sağlayamaması, zamanla yeni bir toplumsal örgütlenme
tarzının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Feodalite olarak nitelendirilen bu toplumsal sistemin
temel ögeleri, Bloch’tan hareketle şöyle özetlenebilir: Köylü bağımlılığı, para dolaşımının felç
olmasından dolayı nakdî ücret ödemesinin imkânsızlaşması ve buna bağlı olarak serşere
(toprak işleme) hizmetlerinin karşılığının işledikleri topraktan elde edilen üründen belli bir
pay verilmesi, uzmanlaşmış bir savaşçılar oligarşisi ile rahipler oligarşisinin egemenliği,
insanı insana bağlayan itaat ve koruma ilişkileri, parçalanan iktidar ve güçsüz devlet yapısı. Bu
çağdaki istilalar ve kargaşa sonucunda; toplum yaşamında ilkel düşünüş tarzları ve âdetler
egemen olmaya başlamış, insan ilişkileri derinlemesine bozulmuş ve azalmış, para dolaşımı
felç olmuş, ücret ilişkilerinin yerini kişisel bağımlılık ilişkileri almış ve en yakında bulunan
kimselere bağlanma şeklinde bir zihniyet geliştirmiştir.
Feodalizm’in Temel Özellikleri (ÇOK ÖNEMLİ)
*Feodalizm: Ortaçağ’da batı Avrupa’da tarıma dayalı ekonomik sistemin merkezlikten yoksun siyasal düzenin
dinsel değer ve ideolojiye bağlı sosyo-kültürel yapının egemen olduğu sistem.
1)Feodalizm Feodal sisteme özelliğini veren temel üretim biçimi feodalizm,
*Feodalizm:Ortaçağ’da batı Avrupa’da tarıma dayalı ekonomik sistemin
merkezlikten yoksun siyasal düzenin dinsel değer ve ideolojiye bağlı sosyo-
kültürel yapının egemen olduğu sistem.
2)Mâlikâne Ekonomik faaliyetlerin ve diğer etkinliklerin üzerinde icra edildiği mekân
mâlikâne,
3)Parçalı İktidar Siyasal yapıyı karakterize eden nitelik, parçalamış iktidar yapısı ve
merkeziyetsizlik,
4)Egemen İdeoloji Egemen ideolojisi din, temel sadâkat odağı ise Tanrı’dır.

Feodalite
1)Feodal Bey Senyör Kral
2)Aristokrasi Soylular (üst feodal bey/süzeren)
3)Serf Köylüler ⇩
(toprağa bağlı) Fief Sözleşmesi

Feodal Beyler (vasal)
Feodal Sistem Hiyerarşisi (ÇOK ÖNEMLİ)

Kra
Para ve Şövalye Sağlar llar Arazi Hibe

Baronlar
Asker Sağlar Arazi Hibe

Şövalyeler
Yiyecek Sağlar Arazi Hibe

Köylüler (Serfler)
(ÇOK ÖNEMLİ) Feodal düzen içinde devlet, varlığını sürdürmekle birlikte iyice
güçsüzleşmiştir. Sistem, temel olarak, rahipler ve savaşçılar oligarşisi lehine işlemektedir.
Başta eğitim olmak üzere, birçok kamusal işlev, kilise tarafından yerine getirilmektedir. İç ve
dış güvenliği sağlamakla görevli kral ya da prens, yönetmekten çok savaşmakta,
cezalandırmakta, bastırmakta ve sindirmektedir. Bunların dışında başkaca bir görevi
neredeyse yoktur.

Ortaçağ hukuku için asıl önem taşıyan iki nitelik; eskilik ve muteberlikti. Ortaçağ hukuku
için asıl önem taşıyan iki nitelik; eskilik ve muteberlikti. Ortaçağ’da hukukun sayılabilmesi için
onun hem eski, hem de muteber olması, yani genel bir saygınlıgın ve inanırlığın olması
gerekirdi. Ortaçağ’da hukuk kendi içinde bir amaç olarak görülür. Ortaçağ insanları için hukuk
birincil, devlet ise ikincil önemdedir; devlet, yalnızca hukuku yürürlüğe koymak ya da
uygulamaya geçirmek için bir araç olup hukuk devletten önce gelir. Ortaçağa egemen olan
devlet değil hukuktur, devlet hukuku değiştiremez. Ortaçağ hukukun kutsallığına karşı teorik
saygıyla doludur. Ortaçağ düşüncesine göre eski ve muteber olan hukuktur.
MODERNİZM ÇAĞINDA AVRUPA’D
UKUK • Prusya GenelBüyük Kanunlaştırmalar
Kanunu: 1794
• Code Civil Napoleon/Fransa Medeni Kanunu: 1804
• Avusturya: 1811
• Almanya Medeni Kanunu: 1896
• İsviçre Medeni Kanunu: 1912

Modern toplumun hukuk anlayışında; hukuka karakterini kazandıran temel


ögenin, örgütlü devlet gücüne dayalı yaptırımlara sahip olduğu düşünülür.
Devlet ile hukuk arasında yapılan önem sıralamasında, daima devlet birincil
konumda görülürken, hukukun ikincil bir öneme sahip olduğu, hukukun asıl
yaratıcısının devlet olduğu kabul edilir.
Modern Hukukun İki Temel Özelliği (ÇOK ÖNEMLİ)
 Modern hukuk sisteminin iki temel öğesi: Birey ve soyutluk.
1)Bireyi Öne Çıkarması Modern hukukun iki temel özelliğinden birisi, modern
öncesi sistemlerde topluluk ve öbek bünyesinde
kaybolan veya görünmeyen bireyi öne çıkarmasıdır.
Modern hukuk cinsiyet, ırk, sosyo-ekonomik statü ve
din gibi etkenleri dikkate almaksızın, hukukun sujesi
veya öznesi olarak soyut birey kavramına dayanır.
2)Soyutlamalara Dayalılık Diğeri ise, daha önceki hukuk sistemlerinden daha
-Modern hukukun sahip olduğu ağırlıklı olarak soyutlamalara dayalı olmasıdır.
nitelikler: Yazılı, soyut ve genel.
-Modern hukukun dikkate almadığı
etkenler: Cinsiyet, din, ırk ve statü.
Liberal
Modern Hukuk Sistemi İki
Hukukun (LHS) (ÇOK Özelliği
Temel ÖNEMLİ)
 Bireyselhukuk
Modern hak ve özgürlükleri
sisteminintanıyan,
iki temeldüzenleyen ve koruma
öğesi: Birey altına alan hukuk düzenini ifade eder.
ve soyutluk.
1 • Bu düzende, devletin asli görevi, iç ve dış güvenlik ile adalet hizmetlerini yerine getirmektir.
1)Bireyi Öne Çıkarması
2 • Bireylerin Modern
özerk ve özgür alanını oluşturan düşüncehukukun iki temel
ve ifade hürriyeti, din,özelliğinden
inanç ve vicdanbirisi, modern
özgürlüğü,
basın özgürlüğü, kişi dokunulmazlığı, özel öncesi sistemlerde gibi
hayatın dokunulmazlığı topluluk vedevletin
özgürlükler, öbekkorumakla
bünyesinde
yükümlü olduğu, ancak müdahele edemeyeceği kaybolan alanı oluşturur.
veya görünmeyen bireyi öne çıkarmasıdır.
3 • Hukuk, bireyler tarafından yapılan ya da yaratılan bir olgu olmaktan ziyade, onlara önceden verilmiş bir
gerçeklik olarak görülür. Modern hukuk cinsiyet, ırk, sosyo-ekonomik statü ve
dinvegibi
4 • Ortak iyilik ve refah, bireyin çıkarlarından etkenleri önce
mutluluğundan dikkate
gelir. almaksızın, hukukun sujesi
5 • Modern hukukun bir diğer özelliği, normatif bir karakter
veya öznesi taşımasıdır.
olarak soyut birey kavramına dayanır.
6 • Modern hukukta
2)Soyutlamalara keyfiliğe ve şahsiliğe yer yoktur.
Dayalılık Diğeri
7 • Yazılı hale getirilerek kodifiye edilen hukuk, temelise, daha
model öncekigelir.
durumuna hukuk sistemlerinden daha
-Modern hukukun
8 • Biçimsel sahip olduğu
olarak yürürlüğe konan hukuksalağırlıklı olarak
normlar soyutlamalara
bütününden mantıksaldayalı
çıkarımolmasıdır.
ilkelerine aykırı düşen
nitelikler: Yazılı, soyutyave
her şeyi ihmal etme da genel.
görmezden gelme eğilimi, hukuk çevrelerine egemen olur.
9 • Modern formel hukuk ilkeleri ve kurallarından mantıksal çıkarımlar yoluyla varılan sonuçlar, hukuksal
-Modern
bakımdanhukukun dikkate almadığı
geçerli görülür.
etkenler: Cinsiyet,
10 • Seküler ve dinseldin, ırk ve
kurallar statü.kesin bir ayrım yapılır. Hukuk, din ve ahlak kuralları ile gelenekler
arasında
tarafından güçlü şekilde etkilense bile bunlar, hukuksal olarak nitelenmez.
11 • Örf ve adet kurallarına, ancak pozitif hukukun açık bir şekilde göndermede bulunması halinde
başvurulabilir.

You might also like