Professional Documents
Culture Documents
2.dünya Savaşı Sonrası Planlama
2.dünya Savaşı Sonrası Planlama
•
• Planlama süreci anlamında tabandan yukarıya
doğru bir hareket hedeflendir.
• Dışlanmış grupların haklarını savunma
anlamında , haklarını iyileştirme anlamında
olumlu bir çabadır.
• Plancıya siyasi bir rol verilmesini önerir.
YAPISALCI – MARKSİST ELEŞTİRİ
• Sadece savunucu planlama anlayışı değil, aynı zamanda
Marksist bakış açısından hareket edenlerde planlamayı
eleştirmeye başlamışlardır.
– Planlama sürecinin siyasallığı üzerinde değerlendirmeler
yapmışlardır.
– David Harvey (1973)
– Manuel Castells (1977)
– Fainstein ve Fainstein (1971, 1979)
– Pickvance (1977)
– Planlamanın içinde bulunduğu bağlam ve yapısal ilişkiler
sorgulanmıştır.
• Marksist eleştirinin temeli:
– Kent planlamanın kapitalist toplumsal ilişkiler ve bu ilişkilerin
yeniden üretimi çerçevesindeki rolü oluşturmaktadır.
– Ana vurgu :
• kent planlama kapitalist kentin işlerliğini ve işlevselliğini
sürdürülebilmesi açısından gereklidir.
• Planlama hakim sınıfın kendi çıkarlarına hizmet edecek bir biçimde
sermaye birikimini sürekli kılacak bir araç olarak işlev görmektedir.
• Bu çerçevede sınıf çelişkilerinin derinleşmesi ve sınıf mücadelesinin
keskinleşmesi de önlenebilmektedir.
• Siyasallaşmanın çelişkilerin ya da değişmenin kaynağı olması zorunlu
değildir. Bu durum bütünleşmenin ve katılım da bir mekanizması haline
gelebilir. (Castells)
• Pickvance ise planlamayı şekillendiren gücün
planlamadan çok, piyasanın mantığı olduğuna vurgu
yapmaktadır.
• Ancak kentsel sorunların kaynağında yanıltıcı bir
biçimde planlama görünmektedir.
• Lefebvre(1973)’e göre ise kapitalist piyasa ve devlet
günlük hayatın somut mekanları karşısında soyut
mekanlar üretmektedir.
– Otoyol inşaatları
– Kent mekanı sömürgeleştirilmekte
• Lefebvre kent mekanının şekillenmesinde etkili olan 3 grup aktör tarif
eder. Bunlar birbirleriyle ilişkilidir
– 1.grup: mimarlar, yazarlar, felsefeciler (mevcut kent sorunları karşısında liberal bir
humanizm içindedirler, geçmişi nostaljik bir biçimde kutsayarak ideal kentin
peşindedirler.
– 2.grup: devlet içinde ve etrafında örgütlenen planlama kurumudur. Bilimsel
rayonaliteyi ön plana çıkaran bu anlayış, kentsel yaşamın insan boyutunu
neredeyse tümüyle görmezden gelir.
– Kentin mal ve bilgi akışından oluşan bir rasyonel sistem olduğunu öngörmektedir.
– 3.grup:Kentsel taşınmazların değerini maksimize etmeye çalışan müteahhitler ve
benzeri türden piyasa aktörleri vardır. Temel amaç planlama yoluyla tüketim
toplumu inşa etmektir.
• Alışveriş merkezleri
• Ticaret yönelimli kültür ve dinlenme alanları
Sonuç: kentin yaşayanlara ve yaşayanların kente yabancılaştığı bir sömürgeliştirme sürecidir.
• Lefebvre (1976)
– Bu çerçevede planlama kurumunu da karşısına
alan bir toplumsal mücadele perspektifi
önermektedir.
• Soyut mekanlar karşısında somut mekanlar üretilmesi
• Somut mekanın yeniden özgürleştirilmesi için değişim
değeri ve mülkiyet ilişkilerinin hegemonyasının
sorgulanması.
• Özetle;
• Marxist bakış, kent planlamanın ihmal ettiği
yapısalcı yaklaşımları gündeme taşımıştır.
YENİ SAĞ YAKLAŞIMLARIN PLANLAMAYA
YÖNELİK ELEŞTİRİLERİ
• Yeni sağ anlayışın 1980’li yıllarda başat hale
gelişmiştir.
• Marksist yaklaşım dikkate değer bir biçimde
gerilemiştir.
• Aynı zamanda devletçi/sosyal demokrat anlayış
ta gerileme yaşamıştır.
• 1980 sonrasında yeni sağ ve onu izleyen bir
biçimde modernite eleştirisi yaklaşımı hakim hale
gelmiştir.
• 1970’lerin sonunda Keynesyen ve ithal ikameci
gelişme stratejileri kriz içerisine düşmüştür.
• Devletin mali kriz ortamı
• Ekonomilerin genel krizi
• Devlet merkezli stratejilere yönelik eleştiriler şöyledir
(liberal eleştiriler);
– Devlet ve planlama kurumu piyasanın devingenliğini ve
bireyin yaratıcılığı önünde bir engel haline gelmiştir
– Durağan ekonomik ve toplumsal yapı atalet yaratmıştır.
– Piyasanın ve bireyin yaratıcılığını kısıtlamıştır.
• Liberal eleştiriye göre;
– Toplumun temel yapı taşı birey ve bireysel girişimcidir.
– Piyasa ekonomisi toplumsal refahı sağlamada ve
bireysel özgürlükleri ortaya çıkarmada devlet
müdahalesi ile karşılaştırıldığında üstünlük
sağlamaktadır.
– Mülkiyet hakkı sınırlandırılmaktadır.
– Piyasa aktörleri piyasada hareket etmede, ilişkilileri
anlamada çok daha yetkindir.
– Planlama siyasetin baskısı altındadır.
– Kamu yararı merkezli anlayış , bireyin üzerine
toplumu koyarak bireysel özgürlükleri ve
girişimciliği sınırlamakta, baskıcı bir toplumsal yapı
ve planlama anlayışına neden olmaktadır.
– Planlama bir grup teknoktratın elinde demokratik
olmayan bir etkinliğe dönüşmektedir.
– Sürekli kendini yenilen kentin karşısında uzun
vadeli ve kapsamlı planlama katı ve sınırlayıcıdır.
– Bu nedenle planların kentleri yönlendirmesi
mümkün olmamıştır.
• 1980’lerin yapısı özetle;
– Özelleştirmeler
– Devletin kısmen geri çekilmesi
– Devletin etkinlik alanının ve biçiminin yeniden
düzenlenmesi
– Planlama kurumunun yeniden tanımlanması
– Planlamanın rolünün sınırlandırılması
– Piyasa güçlerinin daha güçlü bir konum kazanması
– İngiltere’de Thatcher, Amerika’da Reagan yönetimi
MODERNİTE PROJESİNİN ELEŞTİRİSİ
• Modernite projesine yöneltilen eleştiriler :
– Modernite projesi bir toplum tasarımı olarak toplumların tasarımını
tek boyutlu ve uzun vadeli bir tasarımın içine hapsetmektedir.
– Modernite projesi özü itibarıyle yukarıdan aşağıya örgütlenmiştir.
– Baskıcıdır.
– Rasyonalist bakış açısıyla toplumu tek bir ana alan etrafında
biçimlendirmeyi hedeflemektedir.
– Toplumsal farklılıkları aynılaştırmaktadır.
– Bilimsel düşünce etrafında kurgulanır.
– Toplumsal yaşamın öznel dinamiklerine kapalıdır.
– Rasyonel düşüncenin dışındaki tüm tüm öğeleri akıldışılık
suçlamasıyla dışarıda bırakır.
• Planlama, modernite projesinin alt açılımıdır.
• Modernite projesinin en önemli araçlarındandır.
• Kentleri uzun vadeli senaryolar etrafında
şekillendirmeyi hedefler.
• Planlama kurumu kentin bir farklılıklar mozaiği
olduğunu görmezden gelir.
• Farklılıkları ve zenginliği ortadan kaldırır. (Dear,
2000)
• Planlama bir grup plancının elindedir.
• Dayatmacı planlama anlayışı
• Bu süreçten etkilenen kesimlerin
düşüncelerini, sorunlardan nasıl
etkilendiklerini, onları dinlemeyi reddeder.
• Baskıcılık başarısızlıkla sonuçlanır. (Scott, 1998)
• Çünkü toplum homojen değildir.
• Farklılıklar görmezden gelinir.
• Yerel toplulukların sorunlarına dışarıdan bakan
bir anlayışın yaşanan sürecin özelliklerini
kavrayabilmesi mümkün değildir.
• Ortaya tek boyutlu hakkaniyeti reddeden bir
toplum ve kent mekanı çıkarmaktadır.
• Tekeli’ye göre;
– “postmodern dünyanın bakış açısı içinde böyle bir
araçsal akılcılıkla yetinilmemekte, bir toplumun
geleceğinin bir kişilik ya da bir takımlık sığlaştırılmış bir
vizyona hapsedilmesine ve bunun sürekli olarak
insanların yaratıcılığına kapatılmasına ve bireylerin
şeyleştirilmesine razı olunmamakta, geleceği açık
bırakab, geleceğin çok sayıda insanın yaratıcı
katkılarıyla oluşmasına olanak veren, iletişimsel bir
akılcılık içinde yönlendirilen bir planlamaya geçilmek
istenmektedir.” (Tekeli, 2001, s.31)
• Modernite eleştirisinin merkezinde “sivil
toplum merkezli” yaklaşımlar konulmuştur.
• Devlet merkezli yaklaşım yetersiz bulunmuş.
• Bunun için sivil toplumun yeniden inşa
edilmesi gereklidir. (Friedmann, 1998, Scott,
1998, Watson ve Gibson 1995)
• Foucault’nun “iktidarın mikro siyaseti” yaklaşımı ortaya
konmaktadır. İktidar toplumun tüm nüvelerine nüfuz
etmiştir.
• İktidar direnilebilecek bir ilişkidir.
• Yeni bir planlama anlayışı gelişebilir mi?
• Olumlayıcı yanıt vermek olanaklı değildir.
• Özetle,
– Modernist planlama anlayışlarına olan inanç zayıflamıştır.
– Ancak post modernist bakış açısı da kendi anlayışına uygun
bir planlama yaklaşımı geliştirememiştir.
• Postmodernizmin öncü isimlerinden Baudrillard’a göre, post
modern toplumun en temel özelliği gerçekliğin kendisi değil,
simlulasyonları üzerinden konulabilmesidir.
• Postmodern dünya’da neyin gerçek mneyin simulasyon
olduğunun ayrışması olanaksız hale gelmiştir. (Baudrillard,
1983)
• Postmodern dünya öznelerin de parçalandığı, dağıldığı ve
özdeksizleştiği bir dünyadır.Böyle bir dünya’da planlama en
iyi yorumuyla kısıtlayıcı bir eylemdir.
• Bir anlamda planlamanın reddidir.
• .
• Modernite projesi tamamıyla reddedilmemesi
gereken bir projedir.
• Radikal bir eleştiriden geçirilmeli ve
postmodernistlerinde dikkate aldığı
eleştirilerle yeniden inşa edilmelidir.
SİVİL TOPLUM MERKEZLİ MÜZAKERECİ
PLALAMA ANLAYIŞI
• Son yıllarda gündemde yer alan planlama
anlayışı
– Sivil toplum merkezli
– Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen orta yolcu bir
anlayış
– (Forester 1989, 1998; Healey 1993, Friedmann
1998, Tekeli, 2001)
– Bu bakış açısının çıkış noktasında Habermas’ın
çalışmaları vardır.
• Habermas modernite projesinin eleştirilerine
katılmakla birlikte, modernite projesinin
tümüyle reddedilmesine karşıdır.
• Yapılması gereken modernite projesinin
araçsal rasyonelite yerine iletişimsel
rasyonalitenin konulmasıdır.
• İletişimsel rasyonalite ortamı nasıl oluşur?
– Karşılıklı güven ortamı vardır.
– Aktörlerin kendilerini anlatma ve anlama isteği vardır.
– Kamusal alan, iletişimsel rasyonalitenin kurulduğu
alandır.
– Demokratikleşme ancak kamusal alanın
genişletilmesi ve devletin baskıcı uygulamalarının
dışına çıkartılmasıyla olanaklıdır. (Forester, 1989,
Healey, 1993)
• Farklı gruplar bir araya gelerek belirli bir
sorunu müzakere ederler.
• Plancılar moderatör görevi üstlenir.
• Plancı kendi ürettiği ve topluma dayattığı plan
yerine, diğer grupları dinleyen , farklı talepleri
anlamaya çalışan, farklılıkları tartışarak
müzakere etmesine olanak sağlayan bir
konumdadır. (Forester, 1989)
• Planlamanın sadece farklı çıkarların
çarpıştığı değil, farklı kimliklerin ifade
edilmesine olanak tanıyan bir alan olması
hedeflenir.
Karşılıklı
güven
Anlama
Sivil
Toplum
Katılımcı
Planlama
-Toplumdaki tüm kesimleri içermeyi amaç edinen bir planlama
paradigması
-Birbiriyle iletişim içinde olan müzakere eden çoklu gruplar ve kimlikler
-Sivil toplumun yeniden inşasının planlama sürecine önemli bir yol açıcı
görevi vardır.
ÖKLİTGİL (Euclide)GELENEK:
Planlama devletin etkinlikleri ile sınırlı
Kentsel değişişim devlet tarafından denetleniyor.
Durağan bir dünya görüşü