Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 35

EĞİTİMDE AHLAK VE ETİK

Dr. Öğr. Üyesi Oksana MANOLOVA YALÇIN

1. BÖLÜM

AHLAK ve ETİK ile İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR ve TEORİLER


Etik, insanı doğru davranışlara yönlendiren değerler ve ilkeler sistemidir (mutluluk, erdem, iyi – kötü,
vicdan, adalet, ödev, sorumluluk ve doğru – yanlış kavramların bilimsel incelemelerine ve
değerlendirmelerine dayanmaktadır.
Genel etiğin yaptığı bu değerlendirmeler tüm sosyal alanlarda güncelliğini koruyan ve en çok
tartışılan konular. Günümüzde tüm sosyal alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da etik ve etiğe uygun
davranışlar konusu çok büyük önem taşımaktadır.
Eğitim alanının ana unsurunu oluşturan öğretmenlerden de mesleğini icra ederken mesleki etik
ilkelerine uygun davranışlar sergilemeleri beklenir. Öğretmenlik mesleği etik ilkeleri, öğretmenler için
karşı karşıya kaldıkları değişik durumlarda onları doğru karara yönlendiren bir kılavuzdur.
Ayrıca Aristoteles’in ünlü üçlüsünde de (logos, pathos ve ethos) vurguladığı gibi kaliteli eğitim,
davranışlarıyla öğrencilerine örnek olmak ve toplum içinde etik davranışlar sergilemek öğretmenlik
mesleği etiğinin öğretmenlere yüklediği temel sorumluluklardır.
Eğitim sürecinin temel aşamaları olan hedefler, içerik, eğitim durumları ve
sınama durumları ile ilgili düzenlemeler yapılırken, ahlak ve etik temalarına yer
verilmesi, ahlak ve etiğin daha iyi anlaşılması açısından önemli bir husustur.
Diğer bir ifade ile eğitimde ahlak ve etik ile ilgili kavramların bilinmesi, ahlak
ve etikle ilgili davranışların kazanılmasında temel oluşturacaktır. Ahlak ve etik ile
ilgili birçok kavramdan söz edilebilir.
Eğitim
Günümüzde bir insan, aldığı eğitim ve bilgisi oranında güçlüdür.
Eğitim, bir yandan toplum değerlerini ve istenilen davranışları bireye kazandırırken diğer yandan da
ekonomik sistemin ihtiyaç duyduğu insangücü niteliklerini kazandırır. Dolayısıyla bireyi toplumsallaştırır
ve üretimde oynayacağı role uygun bilgi, beceri ve davranışlarla donatır. Böylece eğitim, bir ülkenin
sosyal, kültürel ve ekonomik hayatını etkiler ve bir ülkenin gelişmesinde veya kalkınmasında itici bir
gücü oluşturur.

Türkçede kullanılan “eğitim” sözcüğü batıda kullanılan “education” terimi ile aynı anlamına
gelmekte ve en geniş anlamda, insanları belli amaçlara göre yetiştirmek olarak tanımlanmaktadır
(Değirmencioğlu, 1997, 27). Bu da her şeyden önce, bireyin kendisine ve topluma daha yararlı olabilecek
biçimde yetiştirilmesi anlamına gelmektedir Bu değerlendirmeden hareketle Türkçede “eğitim”
sözcüğüne karşılık gelen ‘education’ sözcüğünü analiz etmek faydalı olacaktır.
Education,
Latince kökenli bir sözcük olup “educare” ve “educere” sözcüklerinden türetilmiştir.

“Educare” sözcüğü (hazırlamak, alıştırmak), öğrenciyi belli bilgi ve beceriyle


donatmak anlamına gelmektedir.

Eğitimde “educare” yaklaşımına göre eğitim yapan kurumların öğretim programı


toplumun veya devletin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Başka bir
ifadeyle bu yaklaşımın amacı, devletin ekonomik politikasını bir parçası olup, kısa sürede
ekonominin ihtiyaç duyduğu mesleklere vasıflı eleman yetiştirmektir. Bu yaklaşıma göre
verilen eğitimde kişi seçimlerinde sınırlandırmış olup piyasa ekonomisinin belirlediği
eğitimi almak zorundadır.
“Educere” sözcüğü (yol göstermek, ileri götürmek),
öğrenciyi üstün bilgilere yönlendirmek anlamına gelmektedir.

Eğitimde “educere” yaklaşımına göre eğitim yapan kurumların amacı,


öğrencileri için hem dünyayı hem de kendilerini keşfetmelerine izin veren, araştırmaya ve
analitik düşünceye yönlendiren ve etkinleştiren eğitim sağlamaktır. Başka bir ifadeyle bu
yaklaşım ezber yerine analitik bilgiye dayalı olup öğrenciye değerlendirme becerileri
kazandırarak kendisinin değerli gördüğü alanlara yönlemesini, yani kişisel özerkliği
sağlamaktadır. İdeal olan bir eğitim de, bu iki yaklaşımını aynı paralelde dikkate alan ve
kişinin kendine ve topluma faydalı olmayı sağlayan bir eğitimdir.
Türkçede ise, ‘eğitim’ kavramı 1940’lardan beri, maarif, tedrisat, talim ve terbiye gibi sözcüklere karşılık gelecek
şekilde kullanılmaktadır.
Diğer bir ifadeyle eğitim kavramı söz konusu bu dört sözcüğü içermektedir. Yani terbiyeden kastedilen bakma,
besleme, büyütme, ilim, edep öğretme, talim, alıştırma, yetiştirme, edep öğrenmesine vesile olacak tarzda hafif surette
ceza verme gibi anlamlar; maarif ve tedrisattan kastedilen öğretim ve bilgilendirme; talimden kastedilen de öğrenilenlerin
hayata geçirilmesi gibi anlamlar Türkçede eğitim kavramını ifade etmektedir.
 
Çağlar boyunca eğitim kavramı ve eğitim süreci, toplumsal yapı açısından şekillendirilerek, bireyin topluma
kazandırılmasını hedef alan, genel anlamda onda meydana gelmesi istenen değişikliklerin hal, hareket ve tavırlarına da
yansımasını isteyen bir yönelimle biçimlenmiştir. Eğitim çok yönlü işlevsel bir süreç olarak toplumun beklentilerini
karşılama sorumluluğunu da üstlenmiştir. Öyle ki bu sorumluluk, eğitimin hem kendi iç dinamiklerini oluşturacak kadar
örgütlenmiş bir sistem hem de hedeflere uygun bireyler yetiştirmeyi sağlayan bir disiplin olmasını gerektirmiştir.
Tarihsel süreç içinde birçok düşünür eğitimi bireysel açıdan ele almıştır. Eğitim, Durkheim’e göre fizik ve toplumsal
çevrenin insan üzerinde meydana getirdiği etkilerdir; Kant’a göre ise insanın her açıdan mükemmelleştirilmesidir. J. S.
Mill’e göre bireyin kendisi ve başkaları için bir mutluluk aracıdır. H. Spencer ve Herbart’ın eğitime yönelik düşünceleri
utilitarizm (faydacılık) çizgileri içerisinde ve iyi yaşama olanaklarını sağlayan etkinliklerin tümü olarak tanımlamıştır.
 
Yirminci yüzyılın eğitimcileri de eğitim kavramını değişik biçimlerde tanımlamıştır. Örneğin Tyler (1950), eğitimi
kişinin davranış örüntülerini değiştirme süreci olarak tanımlarken, Ertürk (1972), bireyin davranışlarında kendi
yaşantıları yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme oluşturma süreci olarak tanımlamaktadır. Âdem’e göre eğitim,
bireyin toplumda hak ettiği yeri bulabilmesi için her zaman yüce olan ereklere ulaşmasında yararlanabileceği bilgi,
davranış ve yeteneklerle donatılmasıdır. Başaran, eğitimin bilgi ve becerileri kazandırmak için ihtiyaç duyulan bir
etkinlik olduğunu vurgulamaktadır. Aydın ise eğitimi, okullarda öğretmen tarafından verilen ve kamu hizmeti olup insanı
doğumdan ölüme etkileyen ve şekle sokmaya çalışan bir süreç olarak tanımlamaktadır.
Yapılan tanımlarda da anlaşıldığı gibi insanoğlunun yeryüzüne gelişi ile başlayan eğitim faaliyeti,
başlangıçta aile üyeleri, büyükleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bilgiler artıp karmaşıklaştıkça,
eğitim faaliyetinin genç nesle bilgi aktaracak, özel bir kurumda (okul) ve görevi yalnızca öğretmek olan
kişilerce (öğretmenlerce) yapılması benimsenmeye başlanmıştır. Bugün okulun ve öğretmenlik mesleğinin
tarihçesi hakkında kesin bilgiler vermek mümkün olmamakla birlikte, öğrenme – öğretme işinin insanlık
tarihi ile başladığını kabul edersek, öğretmenlik mesleğinin de dünyanın en eski mesleklerinden biri olduğu
söylenebilir.

Eğitimin amacı olan davranış değişimi ise önceden hazırlanan programlar doğrultusunda, okullarda,
öğretmenler tarafından gerçekleştirilmektedir. Okullarda uygulanan eğitim programının çocuğa uygunluğu,
eğitim ortamında öğretmenin çocuğa davranışı sürekli tartışma konusu olmuştur. Eğitim programları ne
kadar mükemmel olursa olsun, onu uygulayan öğretmenlerin davranışlarının niteliği ve düzeyi, eğitim
programının başarısında önemlidir.
Ahlak 

Bir insanı yaradılışı gereği gerçekleştirdiği davranışı ifade eden ahlak Arapçada “seciye, tabiat, huy" gibi manalara
gelen “hulk” veya “huluk" kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için “halk”, manevi yapısı için
“hulk“ kelimelerinin kullanıldığı görülmektedir. Ahlak, belli bir toplumun belli bir döneminde, insanın iyi veya kötü olarak
vasıflandırılmasına ve manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; bunlarla ilgili
ilim dalı olarak ifade edilmektedir. 

Ahlak, insanın ve insan olmanın en önemli özelliklerinden biridir. Bu özelliği, dışa vuran duygu ve davranışlardan
tanınabilir. Ahlakta iyi duyguların önemli yeri olmakla beraber, bu duyguların dışa yansıması da ancak eylemle mümkündür.
Eylem, insanın aksiyonlarıdır. Kişisel veya duruma göre toplumsal sorumluluğu beraberinde getirir.

Ahlak, insanların gerek birbirlerine, gerekse topluma karşı yükümlülüklerini belirleyen insan davranışları ile bir arada
yaşama kural ve standartlarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Ahlâk, toplum içinde bir arada yaşama sorunlarını
düzenleyen kurallardan, değerlerden, haklardan, görevlerden ibarettir. Ahlak, insanın doğuştan getirdiği veya sonradan
kazandığı bir takım tutum ve davranışların tümü; kişide huy olarak bilinen iyi ve güzel olan niteliklerdir. Toplum içinde
bireylerin uymak zorunda bulundukları davranış biçim ve kurallarını ifade etmektedir.
Etik 
Kavram olarak etiği (Yunancadan “ἦθος, ethos” – gelenek, düzen, töre, karakter) ilk kullanan ve etiğin bir bilim
olarak temelini insanın iyi ve kötü, erdemli, değerli, ahlaklı ve ahlaksız davranışları üzerine değerlendirmeler ve
eleştirel tartışmalar oluşturan M.Ö. dördüncü yüzyılda Aristoteles’ti.
Bu değerlendirmelerde, bir kişinin karakterinin özel niteliklerini- erdemleri ifade etmek için “etik” kavramını
kullanmıştır. Başka bir ifadeyle, Aristoteles insandaki erdemlerin bütünlüğünü özel bilgi alanı olarak belirlemek
ve bu bilgiyi özel bir bilim olarak vurgulamak için “etik” kavramını ortaya koymuştur.
Etik ya da ethos “karakter” anlamına gelmekte ve dolayısıyla insanların ne ve nasıl yaptıklarıyla, yani insan
davranışlarının araştırılmasıyla ilgilidir. Etik, insanların yaptığı işlerin ve yapma biçimlerin doğru olup olmadığını
araştırmaktadır. Storm (1989) etiği, insanların karakterini ve değerlerini etkileyen, dolayısıyla davranışları ve
tutumlarını da içeren değer tercihleri olarak tanımlamaktadır. Bu tercihler insanlara saygı, adalet ve karşılıklılık
gibi ilkeleri ve haklar gibi insan ilişkilerini düzenleyen ahlaki kuralları da kapsadıkları zaman etik değerleri
oluştururlar.
Etik ve Ahlak Ayrımı
Günümüzde ahlak ve etik kavramları birbirinden farklı olduğu halde, çoğu zaman eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır.
Çalışlar’a göre (1983) bu iki kavramının farklı olmasının nedeni, etiğin ahlak felsefesi olması,
ahlakın ise etiğin araştırma konusu olmasıdır.
Ahlak, Arapça kökenli bir sözcük olup, belli bir dönemde, belli insan topluluklarınca benimsenmiş
olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen töresel davranış kurallarının, yasalarının ve
ilkelerinin toplamıdır.
Etik ise Yunanca kökenli olup, insan davranışlarının nasıl olması gerektiğini inceleyen ve ahlakı da
kapsayan bir disiplindir.
Ahlak toplumsal hayatın nesnel ve özgül bir olaydır, etik ise ahlakın mahiyetini, doğasını, yapısını,
oluşumunun ve gelişiminin kuralları ve toplumsal sistemlerin arasındaki yerini araştırırken ahlakı
meşrulaştıran bir bilimdir.
Cottone ve Tarvydas’ın da (1998) belirttiği gibi,
etik bir yönden bakıldığında, ahlak felsefesi ile ilgilidir. Felsefenin bir dalı olup, karakter, ahlak ve
doğru davranış üzerine sistematik düşüncelerle ilgilenmektedir. Etik bugün kullanıldığı biçimiyle, sosyal ve
kültürel olarak kabul edilebilir olanın analizini yapan ve insan davranışlarına dair üzerinde anlaşılmış olan
‘-meli, -malıları” içeren bir alandır.
Diğer yandan bakıldığında ise etik, ahlaktan ayrı ele alınması gereken bir alandır. Çünkü her zaman
genel olarak geçerli ahlak kuralları ve etik aynı noktada buluşmayabilir.
Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin Yahudilere yaptıkları kendi toplumsal ahlakları
çerçevesinde doğruydu ama başta Tıp etiğinin ihlal edildiği pek çok konu vardır. Dolayısıyla ahlak ve etik
kavramları birbirine karıştırılmaması gereken kavramlardır.
Ancak günümüzde bu iki kavramı eş anlamlı olarak kullanılmakta, hatta doğrudan sadece ahlak
kavramını kullanmayı tercih edilmektedir.
Etik ile ahlak arasında bir ayrımı ilk olarak saptayan kişi ise Kant’tır. Kant’a göre ahlak, apriori bir
güdüydü, etik ise, öznel koşullara göre verilen kararlardı (Kant, 2002). Bugünkü tanımlarda ise ahlak,
belli bir dönemde, belli insan toplulukları tarafından benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini
düzenleyen törel davranış kurallarının, yasaların ve ilkelerinin toplamıdır (Bülbül, 2000, 2). Etik ise,
birey davranışlarıyla ilgili yapılan ahlaki yargıları incelemekte, bireylerin ahlaki tutumlarının arkasında
yatan yargıları incelemektedir (Nuttall, 2011, 33).
Hartmann (1949) ahlak ve etik kavramlarının ayrımını tartışırken ahlaklar çoğunluğuna karşı etiğin
tekliğine işaret etmektedir. Hartmann’a göre etiğin görevi, ne ahlaklar çoğunluğuna yenisini eklemek, ne
herhangi bir ahlak geliştirmek, ne insanlara bu ahlaka uyulmasını öğütlemektir (akt. Özlem, 2004). Pieper de
Hartmann’ın yaptığı ayrıma benzer bir şekilde ahlak ve etik kavramlarının ayrımını yapmakta ve şu cümleyle
özetlemektedir “Felsefenin bir disiplini olan etik, kendini ahlaki davranışın bilimi olarak anlar... Etik ahlak
üretmez, ahlak üzerine konuşur”. Pieper’e göre etiğin dayandığı temel koşul ise iyi niyettir (1999,18).
Noorthcraft ve Neale’e gore (1990) ahlak, kültürel değerler ve ideallerle ilgili doğruları ve yanlışları
doğrultusunda nasıl davranılması gerektiğini belirler ve nasıl davranılması gerektiğine ilişkin yazılı olmayan
standartları içermektedir. Ahlaksal yargılar gruptan gruba farklılık gösterebilmektedir. Hatta zaman içinde
koşullara bağlı olarak ahlaksal bulunmayan, yasaklanmış bir davranış özendirilen bir davranışa dönüşmesi
mümkündür.

Etik ise hem daha soyut kavramlara dayalı hem de bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiğini
tanımlamaya çalışmaktadır (akt. Gözütok, 1999).

Russell’a (1993, 159) göre etik, bir toplumun ortak isteklerini bireylere benimsetme girişimi olup
evrensel bir önem taşımaktadır.
İnal’a göre (1996, 43) ahlakla etik arasında hem genişlik ve darlık hem kuram ve uygulama açısından bir farklılık
söz konusudur.
Ahlak bir disiplin olarak etiğin günlük yaşam uygulamalara yansıyan kuralardır. Yani ahlaki anlamda “ben” etik
anlamda “biz”in bir parçasıdır. Ahlak, bir toplumda davranış, tutum ve inançları yönlendiren değerler sistemidir. Ahlak
insan davranışları somut düşünürken, etik ise soyut ve kuramsal bir yaklaşım içerisindedir. Bir toplum içinde farklı
inanışlar, etnik, dinsel vb kimlikler olması, beraberinde farklı ahlak anlayışlarını ortaya koyabilir.
Etik açısından ise durum farklı, etikte “istenilen iyi” kavramı söz konusudur ve bu istenilir iyiler coğrafya
farklılıklardan, inanç ve etnik farklılıklardan etkilenmez. Çünkü “istenilir iyiler” daha evrensel ve genel anlamda kabul
görürler.

Koblikov’un da belirttiği gibi (2000, 12) etik hem ahlakı inceleyen, toplumsal ahlaki ilkeleri ve normları
genelleyen ve sınıflandıran hem de insan ve toplumun mükemmelleştirilmesine yol gösteren ahlaki tasavvurun
oluşmasına yardım eden bir bilimdir. Ve bir bilim olarak etik, evrensel olarak hümanizm ve adalet ilkelerin
yerleşmesine, böylece toplumun sosyal ve ekonomik gelişmesine hizmet etmektedir.
Etik Teorileri
ve Sınıflandırmaları
Bununla birlikte etik amacına göre “teorik etik” ve “uygulamalı etik” şeklinde iki ana kola
ayrılmaktadır.

Teorik etik değerlerin var oluş problemine yönelirken, pratik etik bu değerlerin bireyin eylemlerine
nasıl yansıdığıyla ilgilenmektedir.

Şunu belirtmek gerekir ki, etik teorilerine yönelik sınıflandırmalar burada yer verilenlerle sınırlı
değildir. Bu kadar çok sınıflandırmanın olması etiğin (ahlak felsefesinin) bütünsel yapısını
zedeleyeceğini akla getirse de sınıflandırmalar teoriler arasındaki benzerlik ve farklılıkların
kavranmasına ve teorilerin içinde doğduğu kültür ile ilişkisinin tarihsel zaman bağlamında
incelenmesine olanak sağlamaktadır.
ETİK

Uygulamalı Teorik

Normatif Betimleyici Meta-etik

Ahlaki Akılcı Ahlaki


Teolojik Deontolojik Aksiyolojik Öznelcilik
Doğalcılk Sezgicilik Görecelik

Egoizm Faydacılık Kant ahlakı Rölativizm Agapizm bireysel

Hedonizm Genel Saf toplumsal

Ahlaki egoizm Eylem Rol

Şekil 1. Etik Teorilerinin Sınıflandırılması


Kural Sosyal

Grup
“normatif, betimleyici ve meta-etik” kuramlardan oluşan Teorik etik, ahlaki yargılar ve etik
ilkeler ile bireyin eylemlerine rehber olacak genel bir çerçevece sunarken spesifik veya
olağandışı durumlarda ne yapması gerektiği ile ilgili bilgi vermez, bir bakıma etiğin
davranışsal hali olan uygulamalı etik de bu noktada devreye girer.
Uygulamalı etik, zaman mekân bağlamındaki farklılıkları dikkate alarak bireylerin,
grupların veya toplumun sorunlarını evrensellik ilkesi doğrultusunda ele alan bir felsefe
yaklaşımıdır.
“Teolojik, deontolojik ve aksiyolojik” yaklaşımlardan oluşan normatif etik bireyin neyi yapıp etmesi
ile ilgili ölçütler sunar.

Normatif etik “doğru eylem nedir?”, “bir yaşamı değerli kılan şey nedir?”, “iyi insan nasıl olmalı?”,
“Bireyin kendine ve diğerlerine karşı sorumlulukları nelerdir?” vb. problemlerle ilgilenirken olması
gerekene odaklandığı için meta-etik ile uygulamalı etik arasında köprü görevini üstlenmektedir.
 Kendi içinde iki gruba ayrılan teolojik etiğin temel varsayımına göre her hangi bir eylem salt iyi veya
kötü olarak nitelendirilemez, bir eylemi iyi veya kötü yapan şey onun sonuçlarıdır. Yani eylemin
değeri sonucundadır.

 Teolojik yaklaşımın birinci grubunda yer alan egoizm sonuçları bireye sağladığı mutluluk üzerinden
değerlendirirken, ikinci grupta yer alan faydacılık sonuçların toplumsal açıdan olumlu olup olmasına
bakar. Ayrıca faydacılık da “genel, kural ve eylem” olmak üzere üç farklı kola ayrılmıştır.
Teolojik etikte ilk önce eylemin olası iyi ve kötü sonuçları belirlenir, ardından iyi sonuçlar ile kötü
sonuçlar karşılaştırılır. Eğer iyi sonuçların toplamı kötü sonuçların toplamından daha fazlaysa eylem
etik; tersi durumda ise etik dışı olarak değerlendirilir.

Teolojik teorilerin bir diğer önemli özelliği ise sonuçların benzer veya eşit olduğu durumlarda
maliyetleri dikkat almalarıdır. Buna göre hem egoizm hem de faydacılık için benzer iyi sonuçlar
üreten eylemlerden daha düşük maliyete sahip olanı daha etiktir denilebilir.
Uyulması zorunlu normatif ilkeler bütünü olan deontolojik etik, “kural etiği” olarak da bilinmektedir. Bu yüzden
yaptırım ve bağlayıcılığa sahiptir.

En basit şekilde ifade edilecek olursa deontolojik teori “başkalarının sana karşı nasıl davranmasını istiyorsan, sen
de o şekilde davranmalısın” ilkesini temel alan bir öğretidir. Bir anlamda teolojik yaklaşımın karşısında yer alan
deontolojik etiğe göre bireye fayda sağlayan her şey etik olmayacağı gibi etik olan her şey de mutluluk vermek
zorunda değildir. Yani bir eylemin etik kaygılara dayanması şart iken, fayda ilkesini tek başına etik eylemin ölçüsü
olarak kabul etmek hatalıdır
Deontolojik yaklaşımda “Kant ahlakı, rölativizm ve agapizm” teorileri bulunmaktadır.

Deontolojik yaklaşım önemli olanın sonuç değil, niyet olduğu vurgular. Kant ahlakı, akıl ile
ulaşılabilen ve herkes için değişmeyen bir ahlak yasasının varlığını iddia ederken; “saf, rol, sosyal
grup ve kültürel” boyutları olan rölativizm, genel geçer kurallara karşı çıkmaktadır.
Agapizm ise Kant ahlakına benzer bir şekilde genel geçer etik ilkelerin var olduğunu ama tek bir
mutlak ilkede (sev) birleştirebileceğini savunur
Yine normatif etik içerisinde sınıflandırılan aksiyoloji, bir eylemin etik olup olmamasına bakarken
eylemi sonucu veya sebebi açısından değerlendirmek yerine onu gerçekleştirene odaklanır. Bir başka
ifade ile aksiyolojik teori iyi bir hayatın nasıl olacağını eyleyen (fail) üzerinden değerlendirmektedir.

Bu yaklaşıma göre erdemli insanlar etik eylemlerde bulunurlar. Teorinin anahtar kavramı, kurallar
veya sonuçlar değil davranışta bulunan bireyin nasıl bir insan olması gerektiği, yani karakteridir.

Özetle, etik bir yargıda bulunurken hareket noktası “iyi” kavramı ise yaklaşım teolojik, “hak”
kavramı ise deontolojik, “birey” kavramı ise aksiyolojik olarak değerlendirilir.
Teorik etiğin ikinci teorisi olan betimleyici etik, ahlaki tercihler söz konusu olduğunda, bireylerin
seçimlerini ve bu seçimleri neye göre yaptıklarını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Diğer bir ifadeyle
betimleyici etik, ahlaki inançlarımızla ilgili sosyolojik ya da psikolojik olguları inceler.

Norm bildirmek ya da kural koymak yerine, insanın çevresi ile olan sosyal ilişkilerini bilimsel
metodolojiyi kullanarak açıklayan betimleyici (tanımlayıcı) etik, ahlak ve ahlaki eylem çerçevesinde,
olan veya olması gereken olgularla ilgilenir.
Betimleyici etikte, toplum veya gruptaki eylem ve davranış biçimleri çoğunluğun ortak kabulü olan değer ve
normlar bağlamında incelenerek ahlaki yargılara yönelik değerlendirmeler yapılır.

Farklı bir şekilde ifade edilecek olursa betimleyici etik, insanın etik normları nasıl oluşturduğunu ve
uyguladığını anlama sürecinin bir parçası olarak, etik olgusunu açıklamayı ve etik sorularla bağlantılı bir
insan doğası teorisi geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Teorik etiğin üçüncü türü, “analitik etik” veya “eleştirel etik” olarak da isimlendirilen meta-etiktir.
Meta-etik, etiğin gerekçelendirilmesi (temellendirilmesi) için etik kavramların ve ilkelerin doğasını
analitik ve eleştirel bir bakış açısıyla sorgular. Bunu yaparken de ahlaki olduğu iddia edilen yargıların
birbiriyle ilişkileri, anlamları, işlevleri ve doğruluklarının mutlak bir bilgi olup olmadığı ile ilgilenir.

Buna karşın meta-etik değer veya norm bildiren yargılarda bulunmayı veya bu tür bir yargıyı
benimsemeyi içermemektedir. Yani bu teori, değerlerin ve yargılarının özüne yönelik soru soran bir
felsefe disiplinidir.
Meta-etiğin “ahlaki doğalcılık, akılcı sezgicilik, öznelcilik, ahlaki görecelik” gibi ekolleri
bulunmaktadır.

Ahlaki doğalcılık adından da anlaşılacağı gibi ideal kavramların (iyi-kötü) temel yapısını deneysel
olarak incelerken, akılcı sezgicilik bu temele akıl yoluyla ulaşmaya çalışmaktadır.

Bununla birlikte öznelcilik ideal kavramları tutumlarla özdeşleştirmekte,

ahlaki görecelik ise bu kavramların manasının bireye ve topluma göre değişiklik gösterebileceğini
ileri sürmektedir.
Etik ile İlgili Temel
Kavramlar
Ahlakilik: Bir eyleme iyi olarak değerlendirme ihtimali veren nitelikleridir.

Eylem (Davranış): Bireyin diğerleriyle ilişkilerinde gösterdiği tavırdır.

Birey: Diğerleriyle ilişkide bulunan, toplum içerisinde yaşayan insanı ifade eder.

Ahlaki eylem: Bireyin etik normlara uygun davranışlar sergilemesidir.

Norm: Toplumsal işbirliğini sağlayan yazılı ve yazısız kurallar topluluğudur.

Değer: Bireyin yaşamındaki şeylere iyi-kötü, istenilen veya istenilmeyen vb. ifadelerde bir anlam
yüklemesidir.

Ödev: Bireyin sahip olduğu ebeveyn, öğrenci, öğretmen vb. rollerden beklenen davranışlar kalıplarıdır.

Özgürlük: Bireyi kısıtlayan herhangi bir etken olmadan, kendi hareket alanı içerisinde bilinçli bir şekilde “iyi”
veya “kötü” davranıştan birisini seçebilme yetisidir.
Bilinç: Varlıklar, sistemler veya süreçlerin farkında olma durumudur.
Sorumluluk: Bireyin özgürce seçtiği eylemlerin sonuçlarını üstlenmesidir.
Vicdan: Bireyin değerli gördüğü ahlak kuralları dışına çıktığında onda pişmanlık hissettiren yargılarıdır.
Adalet: Toplumsal düzen içerisinde herkese eşit davranmak değil, herkese hak ettiği ölçüde davranmaktır.
Kültür: Bir toplumun yaşam biçimini oluşturan tarihi, dini, dili, gelenekleri vb. oluşturduğu bütündür.
Erdem (Fazilet): Etik ilkelere ve yargılara uyarak yapılan eylemlerle bireyin ulaşılması (sahip olunması)
beklenen tutum ve davranışların oluşturduğu karakteristik özelliklerdir.
Bilgi: Özne (bilen) ile nesne (bilinen) arasında kurulan ilişkiden doğan üründür.

İyi-Kötü: İyi, etik açıdan değerli olan ve yapılması istenen davranışlar iken, kötü bunun tam zıddını temsil
etmektedir.

Doğru-Yanlış: Bilgi kavramının temel özelliklerindedir. Özne ve nesne arasında ortaya konan ilişkiye uygun işler,
ifadeler, davranışlar vb. doğru olarak tanımlanırken, uygun olmayanlar yanlış olarak tanımlanır.
Temel kavramları ile ilgili bir örnek olay

DERSE GEÇ KALMIŞ BİR ÖĞRENCİ OLDUĞUNU FARZ EDELİM..


Öğrencinin derse zamanında girmesi gerekirken geç kalması, onun bilgi sahibi olduğu bu norma uymayarak
ödevini yerine getirmediğini gösterir. Öğretmene geç kamasının sebebini açıklarken doğruyu söylemesi iyi,
yalan söylemesi ise kötüdür. Yalan söylediğinde cezadan kurtulabilecekken özgür iradesi ile doğruyu
seçmesi bireyin bilinçli bir şekilde bu eylemin sorumluluğunu alarak ahlaki bir davranışta bulunduğu
anlamına gelir.

Bu durumda dürüstlük, ahlaki bir değer iken, öğrencinin dürüst olması bir erdemdir. Öğrencinin dürüstlüğü
karşısında öğretmenin ona bir şans vermesi ise vicdanlı ve adaletli bir tutumdur. Bu bakımdan dürüstlüğün
ödüllendirilmesi de oluşturulmaya çalışılan sınıf kültürünün bir göstergesidir.

You might also like