18-19.yy Felsefesi

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 64

18.YÜZYIL- 19.

YÜZYIL
FELSEFESİ
“De omnibus dubitandum”

“Her şeyden şüphe edilecektir”

“Dimidium facti qui coepit habet: Sapere aude”

“Kendi aklınla düşünmeye cesaret et”


Oskar Ewald’ın dediği gibi
Aydınlanma, temelini
İngiltere’ye, derinleşmesini
Almanya’ya, söylemini ve itici
gücünü Fransa’ya borçludur.
• 18. YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

• 18-19. yüzyıl felsefesi, bireysel ve toplumsal olarak


Batı’da aydınlanmanın yaşandığı dönemdir.

• Aydınlanma, kelime anlamı olarak bir şeyi


netleştirmek için onun üzerinde düşünmek, onu
açığa çıkarmak olarak düşünülebilir.

• Bu dönem düşünürleri aklı ön planda tutarak


toplumu aydınlatmaya çalışmıştır.

• İnsanın aklı sayesinde tüm sorunlardan


kurtulabileceği ve toplumsal olarak ebedî barışa
ulaşabileceği düşüncesi hâkimdir. Bu çağ, “Akıl Çağı”
olarak da isimlendirilir .
• Dönemi anlayabilmek için onun tarihsel arka planına bakmak ve oluşum unsurlarını bilmek
gerekir. 15-17. yüzyıl felsefesi, 18-19. yüzyıl felsefesini etkilemiştir.

• Bu dönem felsefesinin üzerinde yükseldiği temeller; felsefe, sanat ve bilimde yaşanan


gelişmelerle toplumsal değişimlerdir. 2-15. yüzyılda Batı coğrafyasında her türlü probleme
yönelik açıklamalar, din ekseninde yapılmıştır.

• Dinin temsilcisi olarak kendini gören kilisenin dini temellendirme dışında aklın kullanımına izin
vermemesi ve toplumu baskı altında tutması, Rönesans’ın ortaya çıkışıyla azalmıştır.

• İslam coğrafyasından yapılan çeviri faaliyetleriyle başlayan bu yeni anlayış, coğrafi keşifler ve
bilimsel gelişmeler doğrultusunda hızla yayılmıştır. Bu durum bilimsel ve felsefi gelişimi
tetiklemiş, din merkezli düşünceden insan merkezli düşünceye geçilmesini sağlamıştır.

• Avrupa’da aklın kullanımına engel olan baskıcı zihniyet giderek ortadan kalkmıştır.

• Hümanizmin etkisiyle sanat ve felsefede yeni ekoller doğmuş, bilimde evrene yönelik yeni
keşifler yapılmıştır.
• Matbaanın icadıyla okuryazarlığın artması dinî konularda kilisenin otoritesini azaltmıştır.

• Bu yeni anlayış, Katolik mezhebinde reform hareketlerinin yapılmasına neden olmuş ve


Protestanlık gibi yeni mezhepler oluşmuştur.

• Sanat alanında yenileşmeyle başlayan 15. yüzyıl, bilim ve felsefenin önünün açıldığı bir dönemdir.

• Rönesans ve reform hareketleri, 17. yüzyıl düşünce ortamını hazırlamıştır. Bu dönemde


gerçekleşen bilim ve teknikteki gelişmelerle özellikle coğrafi keşifler, Akıl Çağı’nın oluşmasını
sağlayan önemli unsurlardır.

• 18-19. yüzyılda yaşanan gelişmeler doğrultusunda bilim ve sanayide yaşanan gelişmeler, insanın
doğaya bakışını değiştirmiştir.

• Bu yeni durum karşısında toplumda yeni yaşam kültürleri görülmüş ve yeni oluşmuş toplumsal
sınıfların mücadeleleri başlamıştır.

• Bu durum, insanların özgürlük arayışını da tetiklemiştir. Bu yaşananlar felsefeye yeni anlayışlar


getirmiş, özellikle insan ve toplum üzerine yeni düşünceler doğmuştur.
• 18-19. yüzyıl felsefesi; Batı
coğrafyasının toplumsal yaşantısındaki
köklü değişimler, Fransız İhtilali ve
Sanayi Devrimi gibi bütün dünyayı
etkileyen olayların yaşandığı bir
dönemde geleneksel düşünceye karşı
aklı özgürleştirmek adına yapılan
felsefi bir harekettir.
• Fransız İhtilali’nin Nedenleri

• Düşünsel sebepler: Eşitliğe ve adalete karşı artan inanç ve beklenti geniş


halk kitlelerinde bu isteğin oluşmasına neden olmuştur. Bu
düşüncelerin yayılmasında etkili olan aydınlanma çağı düşünürlerinin
kitapları matbaanın icadından beri hızla yayılmıştır.

• Zenginleşen burjuva sınıfının daha fazla hak talep etmesi. Ticaretle


zenginleşen bu sınıfın ruhbanlar ve aristokratlar gibi zenginliği vardı
fakat hakları daha azdı.

• En temel tanımıyla burjuva sınıfı, ekonominin göbeği olan marketin


sahipliğini yapan bölgelerde yaşayan, toplumun büyük bir kısmının
tersine yüksek ekonomik kazançlara sahip olan insanlar topluluğudur.

• Soylulardan farklı olarak, kendilerine dönemin koşullarında avantaj


sağlayacak bir kan bağına genellikle sahip olmayan bu insanlar aynı
zamanda deniz aşırı ticaret ve finans sektörüyle zenginleşmesiyle de
diğer alt gelirli gruplardan ayrılırlardı.

• Sonuç olarak burjuva sınıfı alışılageldik aristokrat ve köylü sınıflarından


oldukça ayrı bir noktada durur. Yüksek ekonomik kazançları sayesinde
saygıdeğer bir statüye ulaşan bu insanlar aynı zamanda yüksek
enflasyon zamanlarında köylü sınıfına mensup çiftçilere ve küçük toprak
sahiplerine verdikleri kredilerin geri ödenememesi sayesinde de toprak
sahipleri haline geldiler.
• Ekonomik sebepler: Gerek iklim koşulları, gerekse Amerikan
Bağımsızlık Savaşı’na Fransa tarafından verilen destek eskiden iyi
olan Fransız ekonomisini bunalıma sürüklemişti. Halk ciddi açlık
içindeydi. Dönemin Fransa’sında bir kişi ortalama 900 gram ekmek
yerdi ve buğday kıtlığı halkta ciddi rahatsızlıklara sebep oldu. Bir
dönem bir günlük ekmeğin bedelinin bir aylık maaşa denk
geliyordu.

• Ekonomik bunalımın nedenleri arasında ABD’nin bağımsız olması


için yapılan yardımların da etkisi vardı.

• Otorite boşluğu: Kralın uzun yıllar çocuğu olmamıştı ve Kral XVI.


Louis baskın bir kral değildi. Kraliçe modaya ve zenginliğe düşkün
olduğundan ve veliaht veremediğinden halk tarafından
sevilmiyordu. Meşhur “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.”
cümlesini söylediği düşünülen kişi kendisidir. Böyle bir şey
söylediğine kanıt olmasa da.

• (XVI. Louis (d. 23 Ağustos 1754 – ö. 21 Ocak 1793), 1774-1792 yılları


arasında hüküm sürmüş Fransa kralıdır ve Kraliçe Marie Antoinette'nin
kocasıdır. )

• Aristokratlar neredeyse hiç vergi vermezken halk sınıfındaki


verginin sürekli artması.
Fransız İhtilali'nin Sonuçları
• Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen
mutlak krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı.

• İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD'de görülen
demokrasi, Kıta Avrupası'nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin
vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi.

• Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi.

• Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin


parçalanmasında etkili oldu.

• Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı.

• Şahsi güçlere, zekaya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı.

• Fransız İhtilali, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ'ın sonu,


Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edildi.

• Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar.

• İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye


dönüştürüldü.
• Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden
bazı maddeler;
Prise de la Bastillle (Bastille Baskını) - Jean Pierre Houel
• Özgürlüğe, eşitliğe ve kardeşliğe ilişkin fikirler önce tüm kıtaya sonra
tüm Dünya’ya yayıldı.
• Bu önemli olayın fitilini ateşleyen ise Paris yakınlarındaki bir
hapishanenin basılması oldu.
• Kralın mutlak otoritesinin sorgulanmasını sağlayan olay, 14 Temmuz
1789 tarihinde bu hapishanenin basılmasıydı. Bu önemli olay,
dönemin ünlü ressamı Jean Pierre Houel tarafından çizilen “Prise de la
Bastillle” (Bastille Baskını) tablosu ile resmedildi.
Eugene Delacroix -La Liberte Guidant le peuple- (Halka Yol Gösteren
Özgürlük)
• Eserin odak noktasında ışıklı ve en dikkat çekici
figür olan “Özgürlük” güçlü, gürbüz bir kadın olarak
temsil edilmiştir.

• Elinde yer alan 3 renkli (Tricolour) Fransız bayrağı


Fransız Devrimi’nin klasik simgesidir ve özgürlük,
eşitlik ve kardeşlik kavramlarını temsil etmektedir.

• Diğer elinde yer alan bayonet tüfek ise direnişi ve


başkaldırıyı simgeler. Başındaki Frig işi şapka yine
Devrim döneminin en klasik sembollerinden biridir.

• Özgürlük, üzerindeki sarı renkli Klasik Yunan


dönemi giysilerini andıran kıyafetle bir tanrıça gibi
eserin tam ortasında yükselmektedir. Fakat, zarif
hatlar yerine güçlü kuvvetli bir bedene sahip olan
Özgürlük, açıkta kalan göğüsleri ve – alışılmadık
şekilde – kıllarla kaplı koltuk altı ile klasik dönem
tanrıça figürlerinden tamamen farklı bir imge
oluşturmaktadır.
• Özgürlük’ün üzerinde yükseldiği
taş, moloz ve ölüler yığını eserin ön
planında yer alır. Bu piramidal
yığının hemen iki kenarında yer
alan ölülerden soldaki yarı çıplak
beden özgürlük ve sosyal eşitliğin
korunması adına feda edilenleri
simgelerken sağ kenardaki ölü
asker ise yenik düşen despot X.
Charles’ın hükümdarlığını temsil
etmektedir.

• Her ikisinin de üzerinde kırmızı,


beyaz ve mavi renklerin yer aldığını
görebiliriz. Soldaki figürde ayaktaki
çorabın mavisi, gömleğin beyazı ve
üzerindeki kanın kırmızısının yine 3
renk bayrağı yansıttığı öne
sürülmektedir. Aynı üç rengin
sergilenmesi yığının üzerinde
doğrulup Özgürlük’e bakan figürde
de görülebilir.
• Resimde yer alan diğer figürler halkın
farklı sınıflarını simgeler.

• En soldaki beyaz gömlekli figür tipik bir


fabrika işçisi görüntüsündedir. Beresi,
elindeki süvari kılıcı, üzerindeki önlük ve
denizci pantolonu sınıfının belirgin
simgeleridir.

• Onun hemen yanında yer alan silindir


şapkalı figür burjuvaziden bir katılımdır.
Üzerindeki geniş pantalonu, ceketi, kırmızı
renkli flanel kemeri ile şehirli bir görünüm
çizmektedir. Bu figürü ressamın kendisini
model alarak oluşturduğu
düşünülmektedir.
• Özgürlük’ün hemen sağında görünen
genç, asi üniversiteli öğrencileri temsil
etmektedir. Başındaki siyah kadife beresi
öğrenciler tarafından giyilen başkaldırı
simgesidir. Üzerinde açık renk bir fişeklik
taşımakta ve elindeki silah ile ateş
ederek savaş alanına atılmaktadır.

• Benzer şekilde resmin en solunda


taşlara tutunarak tırmanan genç figür de
yine bir öğrencidir.

• Figürlerin ardında yer alan kalabalığın da


öğrencilerden oluşan bir çoğunluk
olduğu çeşitli simgeler ile kendini
göstermektedir. Bu şekilde halkın farklı
sınıflarından figürleri eserde
birleştirerek Ressam, halkın büyük
kesiminin devrimi desteklendiğini ve
sınıf ayrımı göz edilmediğini
göstermektedir.
• Arka planda duman ve karmaşanın içinde görünen
ünlü Notre Dame Katedrali olayın Paris’te geçtiğini
vurgular.

• Özellikle Özgürlük figürü olmak üzere klasik


betimlemeden çok uzak bir biçim içeren eser
döneminde eleştirmenler tarafından beğenilmemiş
ve alevlendirici politik mesajı sebebiyle görücüye
çıkmasını takiben uzun süre sergilenmemek üzere bir
kenara kaldırılmıştır.

• 33 yıl sonra sergilenmeye başlanan ve ancak 1874’te


Louvre Müzesi’ne alınan eser günümüzde en önemli
devrim ve savaş ikonlarından birine dönüşmüş ve
insanların belleklerinde Fransız Devrimi’ne dair en
belirgin imge haline gelmiştir.

• Eserin yapımından tam 50 yıl sonra Fransızlar


tarafından Birleşik Devletlere hediye edilen Özgürlük
Anıtı “Statue of Liberty” Delacroix’nın Özgürlük
figürününden esinlenerek üretilmiştir.
• Fransız İhtilalini çağrıştıran bu eser aslında
bildiğimiz 1789 tarihli ihtilalin çok
sonrasında 1830 yılındaki Temmuz
Devrimi’ni (ikinci Fransız Devrimi olarak da
adlandırılır) konu almaktadır.

• 1830’da ayaklanan Paris halkı Fransız Kralı X.


Charles’ı devirip yerine kuzeni Louis-
Philippe’in çıkmasını sağlamıştır.
Fransız devrimine karşı çizilmiş ve
monarşiyi savunan İngiliz karikatürleri

• https://onedio.com/haber/bir-de-bu-acidan-bakin-fransiz-devrimi-ne-
karsi-cizilmis-16-monarsist-ingiliz-karikaturu-1000380
Sanayi Devrimi

• Sanayi Devrimi, makineleşmenin başlaması ve buharlı gibi sanayi için


gerekli güç kaynaklarının keşfedilmesi nedeni ile 18. Yüzyılın ikinci
yarısında İngiltere’de başlamıştır.

• İlk olarak İngiltere’de başlayan devrim daha sonra Kuzey Avrupa ve


Kuzey Amerika’ya yayılmıştır. İlk olarak demir – çelik sektöründe ve
tekstil sektöründe başlayan devrim sırayla tüm sektörlere yayılmıştır.

• Buhar gücü ile işleyen makineler ve araçlar ( gemi, tren ), Sanayi


Devrimi’nin başlangıç sebepleri arasında yer almıştır.

• Sanayi Devrimi’nin yaşanmasına;

-Avrupa nüfusunun hızlı artışı,


-sömürgecilik,
-teknolojik ilerlemeler ile üretilen buharlı makineler,
-girişimciliğin ve ticaret hukukunun gelişmesi,
-sanayi yatırımlarının artması, Kapitalizmin gelişmesi,
-ekonomik ve ticari haklar ve özel mülkiyetlerin güvence altına alınması
neden olmuştur.
Makineleşmeyle beraber pamuğun iplik hâline
getirilmesi ve dokuma tezgâhlarının
geliştirilmesi sağlanmıştır. Buhar gücünün
kullanılmasıyla tekstil alanında hızlı üretimler
gerçekleştirilip ekonomik büyüme
yakalanmıştır.
• Sanayi devriminin sonuçları;

-Şehirlerde Nüfus Artışı

-İşçi Sınıfının Ortaya Çıkışı ve Sosyalizmin Doğuşu

-Sömürgeciliğin Yayılması

-Çevre Sorunları

-Bilimsel ve Teknik Gelişmelerin Hızlanması

-Genel Refahın Artması

-İnsan Ömrünün Uzaması


• Hava Pompasındaki Kuş Deneyi- İngiliz Ressam Joseph Wright
- Sanatçı, sanayi devriminin ruhunu da en iyi ifade eden ilk profesyonel
ressam olma unvanını da taşır.

- 18. yüzyılda Avrupa'da hızla gelişen bilimsel bir ortam var. Sanayi
devrimini ve bu devrimin Avrupalılar üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Bu
dönem için bir tür aydınlanma çağı veya bilim çağı yaşanıyor diyebiliriz.

- Sosyal açıdan da oldukça aktif bir dönem olduğu söylenebilir. Hemen


hemen her alanda yenilikler yapılıyor. Kaşifler, bilim insanları, mucitler
birbiri ardına ortaya çıkıyor. Resimde de bu etkilerin topluma nasıl
yansıdığını görüyoruz.
- Resimde bir deney anına tanıklık
ediyoruz. Figürler karanlık bir
odada, bir masa etrafında
toplanmışlar. Deneyin tüm figürler
üzerinde farklı etkileri olduğunu
farklı duygusal ifadeleri ortaya
çıkardığını görüyoruz.

- Bu bir mekanizma deneyi. Bu


düzenek Robert Boyle adında bir
bilim insanına ait. Basitçe açıklamak
gerekirse hava pompası yani vakum
pompası diyebiliriz. Uzun bir direk
üzerine oturulmuş bir fanus
görüyoruz. Fanusun içinde ise bir
kuş var. Ancak sıradan bir kuş değil.
- Bu kuş aslında görmeye alışık
olduğumuz gibi bir güvercin ya da
serçe değil. İngilizlerin de sıkça
görebildiği bir kuş değil. Ressamın
ilginç bir tercih yaptığı ortada çünkü
bu bir kakadu papağını. Kuş, fanusun
içinde hapis durumda.

• (Malay Yarımadası'ndan (Tayland) , Solomon adalarına kadar uzanan


bölgede ve Avustralya'da bulunan türdür.)
- Resimdeki tüm figürlerin hareketlerini
belirleyen de, odak noktası olan da bu
fanus içinde hapis kalmış papağandır.
Çünkü deney onun üzerinde yapılıyor.
Fanusun bir hortum aracılığıyla masa
üzerinde duran baka bir alete bağlı
olduğunu görüyoruz.

- Pompa ile hava basıncının ve vakumun


etkisi insanlara bu şekilde sanki bir
sihirbazlık gösterisi yapıyormuş gibi
gösteriliyormuş. Deneyin sonucunda
fanusun içindeki havayı nasıl vakum ile
alındığını görecekler. Fanusun içindeki
hava alınırsa maalesef papağan ölmüş
olacak.
- Ressamın tercihi tam da bu noktada önem taşıyor. Bu ressamın o
dönemde yaşadığını ve bunları gözlemleyerek bu resmi yaptığını
unutmamak gerek. İngilizlerin bu tip sihir numaralarında ya da bilim
numaralarında onlarca hatta yüzlerce güvercin ve serçe öldürdüklerini
biliyoruz.

- Yani bu toplum için artık sıradan bir şey halini almıştır. Sanatçı resme
bakan insanların, fanus içinde bir güvercin gördükleri zaman duyarsız
bir tepki vereceğinden endişelenmiş olacak ki bir papağan tercih
etmiş.

- Yani duygusal açıdan bizi etkilemek hatta resim içindeki anlık gerilimi
tırmandırarak o sahnenin sonunda ne olacağı konusunda bizi yerimize
sabitlemek istiyor.
- Buna diğer figürlerin
hareketlerini de eklediğimizde
ortaya son derece gerilimli ve
başarılı bir sahne çıkıyor. En
önde, sol kısımda iki genç figür
ilgiyle kuşu gözlemliyor.

- Kuş ölecek mi? Yaşayacak mı?


Bu iki figürün hiç umurlarında
değil. Bu anda bile bir fırsat
bulup birbirlerinin gözlerine
dalıp gitmişler. Dünya
umurlarında değil.
- Uzun beyaz saçlı bu
adam ise deneyi yapan
gezgin bir bilim insanıdır.

- Ressam diğer figürlerle


de bize bir şeyler anlatır.
Küçük kızların tepkilerine
bakarak, papağanın
sonunun iyi olmayacağını
anlamamızı ister. ''Bu
çocuklar bile ne
olacağının farkında''
diyor belki de bize.
Babaları ise onları
rahatlatmaya çalışıyor.
- Resmin en sağında gördüğümüz bu
çocuk figürü ise resimdeki gerilimi
ve hareketi tırmandıran en önemli
figürlerden biridir. Muhteşem bir
dolunay görüntüsü ile bir arada
gördüğümüz bu çocuk tam olarak
ne yapıyor bilemiyoruz.

- İhtimalleri kısaca değerlendirelim.


Elindeki sopa ile yukarıdaki kafesin
kapağını açmaya ya da kapatmaya
yelteniyor gibi gözüküyor. Açıyorsa
bunun güzel bir anlamı olabilir.
Deneyde papağan nefessiz kalacak
ama son anda fanustan çıkarılacak.
daha sonra da bu kafesine canlı ve
sağlıklı bir şekilde geri konacak.
Ancak kapatıyorsa Bu da kuşun
ölüp asla kafesine geri
dönemeyeceğini gösteriyor olabilir.
- Çocuk muhtemelen bu
gezginin yardımcısı ve yüz
ifadesine bakarsak papağan için
pek bir umudun olmadığını da
söyleyebiliriz.
- Bu olumsuz düşüncemizi
destekleyen ve tıpkı bizim gibi
düşünceli bir figür daha var. En
sağda yer alan düşünceli bu
adam ölüm üzerine düşünüyor
olabilir. Çünkü karşısında duran
içi su dolu fanusun içinde bir
kafatası yer alıyor. Memento
Mori yani ''Ölümü hatırla''
• Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye
bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına
karşın (naturaliter maiorennes) tembellik ve
korkaklık nedeniyledir ki insanların çoğu bütün
yaşamları boyunca kendi rızalarıyla
erginleşmemiş olarak kalırlar ve aynı
nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya
da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok
kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok
rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir
kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din
adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için
karar veren bir doktorum oldu mu zahmete
katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para
harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem
de pek o kadar önemli değildir bu sıkıcı ve
yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü.

I. Kant, Aydınlanma Nedir?


18. YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNİN
AYIRICI NİTELİKLERİ

18. YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ


VE ÖNE ÇIKAN PROBLEMLERİ

• Aydınlanma olarak da bilinen 18-19. yüzyıl felsefesinin


en iyi tanımlarından birini o dönemde yaşamış filozof
Immanuel Kant yapar.

• Kant, “Aydınlanma Nedir?” başlıklı yazısında


aydınlanmayı, insanın kendi suçu nedeniyle düşmüş
olduğu ergin olmayış durumundan kurtulma olarak
tanımlar.

• Kant, ergin olmayış benzetmesiyle insanın aklını kendi


başına kullanamayışını işaret eder ve bunun insanın suçu
olduğunu vurgular. Kant, bu dönemin sloganı olarak da
“Aklını kullanma cesaretini göster!” demiştir.
• İnsanı ve doğayı sadece akıl temelinde anlamak aydınlanmanın
amacıdır. Bu çağın felsefesinde insanın biyolojik olarak doğanın bir
parçası olduğu ve akıl sahibi olması bakımından da hayatı daha güzel
hâle getirebileceği düşünülmüştür.

• Mutluluğu ve doğruyu özgürce bulabilen bir insanlık hayal edilmiştir.


Akla önem veriş, birçok alanda birçok gelişmeyi beraberinde
getirmiştir.

• Ekonomik ve siyasal açıdan kendini hissettiren bu gelişmeler, Fransız


İhtilali gibi bir olayın ve Sanayi Devrimi gibi üretime dair bir olgunun
yaşanmasına neden olmuştur. Bu olayların yarattığı etki,
aydınlanmanın içeriğini de belirlemiştir.
• Fransız İhtilali, 15. yüzyılda başlayan gelişmelerin ve 18-19. yüzyıl
felsefesinin somut bir sonucudur.

• Halk yoksulluk içindeyken kralın zenginliği Fransız İhtilali’nin görünen


nedenidir.

• İhtilalin arkasındaki sebepler arasındaysa okuryazarlığın artması ve


bağımsız yayınların desteklenmesiyle toplumda büyük bir değişim ve
bu değişimi organize eden Fransız aydınları ve onların felsefi görüşleri
vardır.

• Sosyal yaşayıştaki eşitsizlik ve adaletsizlik, aydınlanmayla oluşan


özgürlük düşüncesiyle halk içinde krala karşı bir ayaklanma
başlatmıştır.
• Bütün dünyayı etkileyen ihtilal, Fransa’da mutlak monarşinin yıkılması ve
cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

• İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi, hızlı üretim yapan fabrikaların


kurulmasını ve ulaşımın kolaylaşarak kültürel ve ekonomik etkileşimin
artmasını sağlamıştır.

• Bilim ve teknolojideki gelişmeler ve ekonomik alana yönelik felsefi düşünceler


bunların zeminini oluşturmuştur. Bu durum, bazı insanlara rahat yaşam gibi
faydalı sonuçlar getirmiş ama diğer taraftan da devletler arası rekabeti artırıp
savaş gibi kötü sonuçlara götürmüştür.

• Ham madde ve yeni pazar arayışları sömürgeciliği hızlandırmış ve ortalama bir


asır sonra güçlü devletlerin rekabeti nedeniyle 1. Dünya Savaşı yaşanmıştır.
18. YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
• Akla güven duyulmuş ve akılcı düşünce artmıştır.

• Özgürlüğü engelledikleri düşüncesiyle siyasi ve dinî otoritelere karşı gelinmiştir.

• Düşünce özgürlüğü desteklenmiştir.

• Aydın ve yazarlar sınıfı oluşmuştur.

• Sanat, felsefe ve edebiyatta önemli eserler verilmiştir.

• Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi gerçekleşmiş ve buna bağlı problemler


tartışılmıştır.

• Felsefede yeni ekoller çıkmıştır.


18. YÜZYIL-19. YÜZYIL FELSEFESİNDE ÖNE ÇIKAN PROBLEMLER

• Varlığın Oluşu
• Bilginin Kaynağı
• Birey-Devlet İlişkisi
• Ahlakın İlkesi
• Bilginin Kaynağı

• Bilimdeki gelişme, Batı’nın bilgiye olan bakışını


değiştirmiştir. 17. yüzyılda bilimin yöntemi felsefeye
uygulanmaya çalışılmış, 18. yüzyılda ise aklın aydınlattığı
doğru bilgiler aranmıştır.

• Filozoflar, bu açıdan bilginin üzerine gitmiş ve onun


doğasına yönelik düşünceler oluşturmuştur.

• “Bir şeyi bilmek ne anlama gelmektedir?”, “İnsan, nelerin


bilgisini bilebilir?” ve “Bilginin sınırı var mıdır?” gibi
sorular sorulmuştur.

• Doğru bilginin mümkün olduğu görüşünde birleşen bu


dönem filozofları, bilginin kaynağı bakımından
birbirlerinden ayrılmıştır. Bilgiye yönelik temel problem,
bilginin ne olduğu ve insanın onu nasıl elde ettiğidir.
• Bilgi üzerine yapılan tartışmalar, özelikle felsefenin iki
ana akımı olan rasyonalizm ve empirizm üzerinden
temellendirilir.

• Rasyonalizm, bilginin a prioriden( hiçbir gözlem ve


deneye dayanmayan) sırf akılla oluştuğunu belirtirken
empirizm, a posterioriden(deneyden çıkan ve deneye
bağlı olan) oluştuğunu ileri sürer.

• Bu iki görüşü uzlaştırmaya çalışan 18. yüzyıl filozofu Kant


ise bilginin akıl ve deneyimle oluştuğu görüşündedir.

• Rasyonalist filozoflardan Descartes (17. yüzyıl), empirist


filozoflardan J. Locke (17-18. yüzyıl) ve iki akımı
sentezleyen Kant’ın (18. yüzyıl) bilgi hakkındaki görüşleri
önemlidir.
• Descartes, kendisinden asla şüphe
duyulmayacak ve başka bilgilere de temel
olabilecek açık seçik bir bilgi arar.

• “Düşünüyorum, o hâlde varım.” önermesine


ulaştığında kesin bilgilerin kaynağı olarak akıl
görüşüne varır.

• Ona göre bilgi, sonradan oluşan deneyimlerle


değil doğuştan gelen aklın ilkeleriyle gerçekleşir.

• Matematik ve geometri bilgisinin kesin olmasını


akla dayandırmıştır. Doğru bilginin kaynağını da
akıl olarak belirlemiştir.
• J. Locke, Descartes’ın doğuştancılık fikrine
karşı çıkar ve bilginin doğuştan değil sonradan
deneyimler aracılığıyla oluştuğunu belirtir.

• İnsanın duyu organları vasıtasıyla kendi


zihninin dışında bulunan dış dünyadan
birtakım izlenimleri deneyimlediğini ve bu
izlenimlerden oluşan fikirleri zihninde
tasarlayarak bilgi edindiğini savunur.

• İnsan zihni, ona göre doğuştan boş bir


levhadır (tabula rasa) ve insan, deneyimleri
sayesinde bu boş levhayı bilgileriyle doldurur.
• Kant, “Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar
kördür.” sözüyle duyu verileri olmadan akılda var
olan kavramların boş olduğunu, sadece bunlara
dayanarak anlamaya çalışan aklın ise kör olduğunu
belirtir.

• İnsanın bilgi edinmede iki yönünü de kullandığı


görüşüyle bilginin kaynağı konusunda rasyonalizm
ve empirizmi birleştirerek yeni bir yol önerir.

• İnsan, ona göre duyuları aracılığıyla dışarıdan


veriler alır ve bunları aklın formlarında işleyerek
bilgiyi oluşturur. Bu görüşü kritisizm olarak
adlandırılır.
• Birey-Devlet İlişkisi

• 17. yüzyıl felsefesinde mutlak monarşiye dayalı devlet sistemleri


düşünülmüş, devletin her türlü gücü elinde bulundurmasının birlik ve
beraberlik açısından zorunlu olduğu görülmüştür.

• Bu görüşe kapsamlı olarak ilk karşı çıkış J. Locke tarafından yapılmıştır.


Locke, mutlak monarşiye karşı liberal (özgürlükçü) bir devlet sistemini
ileri sürmüştür.
• İnsan doğasından yola çıkar, toplumsal sözleşmeyi kabul eder
ama düşüncelerinin sonucunda mutlak monarşiye varmaz.

• İnsanların doğal ortamda özgür yaşadığını ifade eden Locke,


herkesin eşit olduğunu ve birbiriyle dayanışma hâlinde
bulunduğunu belirtir.

• Eğer bir kişi bu düzeni bozar ve birine zarar verirse zarara


uğrayan kişi, orantılı bir şekilde zarar veren kişiyi
cezalandırma hakkına sahiptir.

• Cezalandırma işinde insanların öfkelerine yenik


düşebileceklerini belirten Locke, bu durumun kargaşa
yaratabileceğini söyler.

• Dolayısıyla hukukun güvencesi için haklarını insanların kendi


istekleriyle siyasal bir otoriteye yani devlete devrettiklerini
belirtir. Meşru yönetimin kaynağı çoğulcu iradedir.
• İki toplum arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukukun
devletler hukuku, devlet içindeki siyasi ilişkileri
düzenleyen hukukun siyasal hukuk ve kişiler arası
ilişkileri düzenleyen hukukun da medeni hukuk
olduğunu belirtir.

• Yasaların niteliğini, yapıldığı toplumun belirleyeceğini


söyler. İnsanın özgürce davranma yetisine sahip
Montesquieu
olduğunu belirten Montesquieu, bu özgürlüğün
korunması için güçler ayrılığı ilkesini öne sürer.

• Devletlerde yasama, yürütme ve yargı güçlerinin


bulunduğunu ve özgürlüğü kısıtlamamak için
bunların birbirini denetlemeleri gerektiğini belirtir.
Montesquieu, görüşleriyle günümüz devlet sistemini
oluşturan ve güçler ayrılığını kuramlaştıran ilk
düşünürdür.
• İnsanların bir araya gelip zorunlu olarak “toplumsal
sözleşme” yaptığını ve bunun doğrultusunda devletin
kurulduğunu ileri sürer.

• İlk devletin varlığının başka bir devletin oluşmasını


sağladığını, devletlerin giderek arttığını ve bu durumun da
savaşlara sebep olduğunu düşünür.
Rousseau
• Haksızlık durumlarına çözüm olsun diye oluşturulan
toplumsal sözleşmenin insanları köleleştirdiğini belirten
Rousseau, geriye yani doğal duruma dönüşün mümkün
olmadığını söyler.

• Çünkü insanların bu ikilemden kurtulması mümkün değildir.


Yapılması gereken şey, doğal yaşama uygun olan yasaların
çıkarılmasıdır.

• Toplumda kötülüğe yol açan unsurların ortadan


kaldırılmasının tek yolu budur. Rousseau, medeni toplumun
yasalarla düzenli bir bütün oluşturabileceğini düşünür.
• Ahlakın İlkeleri
• 18-19. yüzyıl felsefesinin genel karakterini taşıyan akılcı yönelim,
yaşanan toplumsal olaylar neticesinde kaçınılmaz olarak ahlak alanına
yönelmiştir.

• Bu dönemin filozoflarından bazıları aklı merkeze alarak ahlakı anlama


ve yorumlamaya yönelmiştir. Bunlar arasında Kant ve Bentham’ın
görüşleri önemlidir.

• Kant, iyi istenç (iyi isteme) kavramıyla şartlar ne olursa olsun her
zaman doğru olarak kabul edilebilecek ilkelere göre davranmayı anlar.
• Bu davranış akıl eşliğinde yapıldığı için hem diğer canlıların
davranışlarından hem de insanın güdüsel davranışlarından farklıdır.
İnsan, iyiyi sırf iyi olduğu için aklı ile içten karar vererek istemişse
orada iyi istenç vardır.

• İyi istenç, ahlak açısından değerli olan şeyin koşulsuz biçimde yerine
getirilmesidir. Kant; ahlakı ve iyiyi, eylemlerin sonucuna göre değil
onların arkasındaki amaca göre değerlendirir.
• Buradaki amaç Kant’ın deyimiyle ödeve uygun olmalıdır.

• Kant, iyi istencin yanında ödev kavramını kullanarak onun nasıl bir
eylem olduğunu da açıklamaya çalışır.

• Ona göre ödev insanın kendi isteğiyle sorumluluğunu aldığı, koşulsuz,


içten ve vicdanı tarafından verilen emirlerdir.

• Ödev, bütün insanlar için geçerli olan ama kimsenin arzu ve isteklerine
bağlı olmayan evrensel ahlak ilkesi taşır. Dolayısıyla bir irade, ancak
ödevi yerine getirdiği zaman iyi irade olur.
• Kant, ahlaki açıdan üç ilke öne sürer. Bunlar Kant’ın maksimleri olarak
da bilinir.

• Maksimler, kişinin davranışta bulunurken ödeve uygun davranmasını


sağlayan evrensel ilkelerdir. Kişi, bu ilkelere uygun davranırsa ödeve
uygun davranmış olacaktır.
• Bentham, ahlakı fayda temelinde açıklar. Bentham,
ahlakı pratik alanda öngörür.

• Ona göre insan, doğası gereği acıdan kaçar ve hazza


yönelir. Bu eylemin akılla bilinçli bir şekilde yapıldığında
insana erdemli olma niteliği kazandıracağını öne sürer.

• Acı karşısında hazzı, haz karşısında acıyı ölçüp tartan


biri; faydayı hangisinde daha çok görürse ona
yönelmelidir.

• Bentham, bazen büyük hazlar için küçük acılara


katlanılmasını veya büyük acılardan kaçmak için küçük
hazlardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtir.
• Ona göre mutluluk, insanın aklıyla kendi eylemini seçmesindedir.
Bentham’a göre kötülük, insanın yanlış tercihte bulunmasından
kaynaklanır.

• Haz ve acı arasında hesabını yeterince yapamayan insan, kötülüğün


ortaya çıkmasına neden olur. Mutlu olmak istediği için eylemlerde
bulunmuş ama hesabı tutmamıştır.

• Ona göre mutluluk, insanın çevresiyle ilgilidir. Çoğunluğun faydasına


olan davranış doğru eylemdir.
• Varlığın Oluşu

• Hegel, bütün varlıkların tek bir özden bir yasa dâhilinde var olduğunu
söyler. Hegel’de “Tanrı”, “geist”, “fikir”, “akıl” veya “tin” kavramları
mutlak olanı temsil eder.

• Tin, ilk başta kendiyle özdeş ve kendisi için varlıktır. Tin, bu aşamada
kendini tanımamaktadır.

• Kendini tanıyabilmesi için kendi olmayanda kendini görmelidir. Kendi


olmayan karşıtıdır. Tinin karşıtı doğadır.

• Doğaya ve evren olmaya dönüşen tin burada kendini yitirmiştir.


Yitirileni çekip koparmak yeni bir dönüşümü gerektirir. Amacı kendini
tanımak olan tin, doğayı yeni bir dönüşüme zorlar. Tin ve doğa uzlaşır.

• Sentezlenen yeni durum, tin ve doğanın mükemmel uyumu olan


insandır. İnsanlık tarihi, tinin kendini bulup tanımasının zeminidir.

• Tinin kendini bilip tanıması, Hegel’in varlıkların oluş ve değişimini


açıkladığı bir ilkenin ve diyalektik yasanın sonucudur. Bu yasa üçlü bir
oluş sürecini içerir tez (sav), antitez (karşı sav) ve sentez (yeni sav). Yeni
sav, yeni bir diyalektik sürecin de başlangıcıdır.
• Her bir varlık, içinde bir şey olma potansiyeli taşır. Her varlığın
olacağı şey için başkalaşması yani kendi karşıtına dönüşmesi
gerekir.

• Sonuçta yeni bir sentezle olabileceği şeye bu diyalektik


sürecin sonunda dönüşür. Örneğin bir elma çekirdeği aynı
zamanda tohumdur, bu tohumda bir ağaç ve ağaçta bir elma
olma gücü vardır.

• Tohumdan yeniden meyvenin içinde tohum olma süreci


diyalektik bir döngüdür. Tohum, toprağa düştüğünde yeterli
koşullar oluşursa filizlenir yani tohumluktan çıkar.

• Tohum bedeni oluşturmaktadır ve bu beden, henüz yeni


tohumları içermez. Büyüme koşulları yerindeyse yeni bir
sıçramayla çiçeklenmeye, ardından meyve vermeye ve
dolayısıyla yeni tohumlar oluşturmaya başlar.

• “Tarihte Akıl” adlı eserinde “Güneşin altında yeni bir şey yok.”
diyen Hegel, doğanın diyalektiğini bir döngü olarak dile getirir.

• Hegel felsefesinde her varlık, sav ve kavram için diyalektik


geçerlidir. Ancak insanlık tarihi bu döngüselliği kırmış ve aklı
sayesinde hem canlılığını hem de bilgilerini aktarabilmiştir.
• 18-19. YÜZYIL FELSEFESİNİN DÖNEMİN DİL VE EDEBİYATI İLE İLİŞKİSİ

• Felsefenin dil ve edebiyatla olan ilişkisi, 18-19. yüzyıl felsefesini önemli


ölçüde etkilemiştir.

• Düşüncelerin oluşturulması ve bunların aktarımı felsefenin dışına


çıkmış, genel olarak sanatta özel olarak edebiyatta yeni anlatım
yöntemleri kazanmıştır.

• Edebiyat, bir yandan düşünce alanını genişletmiş bir yandan da


insanların kitaplara olan ilgisini artırmıştır. 18. yüzyılda matbaaların
sayısı hızla artmış ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde birçok yayın
görülmeye başlanmıştır.
• Bu dönemde burjuva sınıfının giderek büyümesi, felsefenin yanı sıra dil ve
edebiyata olan ilgi edebiyat ve felsefe alanında verilen ürünlerin artmasını
sağlamıştır.

• Siyaset, sanat ve felsefe gibi alanlarda yapılan entelektüel tartışmaların gazete ve


dergilerde anlatıldığı, problemlere yönelik eserlerin de kitaplaştığı görülmektedir.
Akıl, deney, ilerleme, özgürlük, insan hakları, adalet ve eşitlik gibi kavramlar sık
sık kullanılmıştır.

• Edebî eserler, felsefenin halk arasında yayılmasına etki eden en önemli alan
olmuştur. Filozoflar, edebî eserler de kaleme almıştır.

• Dil ve edebiyat alanındaki yazarların eserlerinde de felsefenin etkisi görülür.


Felsefi ve edebî eserlerin giderek çoğalması düşünsel zenginliği artırmış ve halkın
aydınlanmasında etkili olmuştur. 18-19. yüzyıl felsefesinin dil ve edebiyatla olan
ilişkisi, ağırlıklı olarak Fransa olmak üzere bütün Avrupa’da görülür.
• Fransa’da Voltaire, Montesquieu ve Rousseau gibi filozoflar, önemli felsefi eserler vermiştir.
Ayrıca dönemin en ünlü yayını olarak bilinen Ansiklopedi’de d’Alembert ve Diderot gibi
düşünürlerle beraber yazılar yazmış ve bu ansiklopediden cilt cilt yayımlamışlardır.

• Eleştirel bir tavır içinde yazılan bu eserler, o zamana kadar edinilmiş birçok bilgiyi içinde
barındırması ve geniş bir kitle tarafından okunması açısından önemlidir. Bu filozoflardan
bazıları, düşünsel ve eleştirel yayınlarının yanı sıra olay örgüsü içeren edebî türlerde de
eser vermiştir.

• Bu eserler aydınlanmanın ruhuna uygun, felsefi içerikli eserlerdir. Yazarlar, eserleriyle


kültürel etkileşime hız katmış; halkın aydınlanmasına katkı sağlamış ve bu çabalar da
Fransız İhtilali’nin oluşmasında etkili olmuştur.

• 18-19. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Fransız İhtilali’nin etkisiyle aristokrasi rejiminin
ortadan kalkması, düşünsel alanda duygu ve düşüncenin ideal formlarda ifade edilmesini
sağlayan özgür bir ortam hazırlamıştır.
• Bu yeni durum, edebiyatta romantizm akımını ortaya çıkarmıştır. Romantizm;
toplumun bütün sınıflarına hitap eden, duygu ve coşkunun önemli olduğu ve
sade bir dilin kullanıldığı edebî akımdır.

• Bu akımın ilkeleri 19. yüzyılda Victor Hugo tarafından belirlenmiş, bu akım


felsefe ve edebiyatı etkilemiştir.

• Romantizm akımına tepki olarak doğan realizm akımı, insan ve toplum


gerçeğini anlatma üzerine şekillenerek bu dönem felsefesini etkileyen edebî
akım olmuştur. Tolstoy ve Dostoyevski önemli temsilcilerindendir.

• Romantizm ve realizm akımları, 19. yüzyıl Türk edebiyatı ve düşünce hareketini


etkilemiştir. Türk edebiyatında bu akımın temsilcileri Namık Kemal, Ahmet
Mithat, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan ve Ziya Paşa’dır
18. Yüzyılda Öne Çıkan Felsefi İçerikli Edebî Kitaplar

• Voltaire, Candide
• Jonathan Swift, Gulliver'in Gezileri
• Daniel Defoe, Robinson Crusoe
• Goethe, Genç Werther'in Acıları
• Rousseau, Emile
• Tolstoy, Anna Karenina
• Dostoyevski, Karamazov Kardeşler

You might also like