Professional Documents
Culture Documents
Adı Soyadı: Zeynep Ölmez Okul No: 200103 Bölümü: Türkçe Öğretmenliği Öğretim Üyesi: Şükran Oğuz
Adı Soyadı: Zeynep Ölmez Okul No: 200103 Bölümü: Türkçe Öğretmenliği Öğretim Üyesi: Şükran Oğuz
Adı Soyadı: Zeynep Ölmez Okul No: 200103 Bölümü: Türkçe Öğretmenliği Öğretim Üyesi: Şükran Oğuz
Ebulgazi Bahadır Han’ın 1663’te ölmesi ile yarım kalan daha sonra
oğlu Enûşe tarafından tamamlanan eserdir. Moğol ve Türk tarihi
için başlıca kaynaklardan birisi olarak kabul edilir. Türkün
soyağacı olarak günümüz Türkçesine tercüme edilen kitap
Oğuzlarda dahil olmak üzere tüm Türk boylarının kökeni, Eski Çağ
ve Orta Çağ tarihi tüm önemli hükümdarları, gelenek ve
görenekleri bazı önemli efsaneler üzerine kapsamlı bilgiler
verilmiştir.
2.4.11 Hannâme
Türk dilinin yazılı kaynaklarında fıkra ile ilgili ilk kayda Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lügâti't-Türk adlı
eserinde rastlanır. Kaşgarlı fıkra için «küg» ve «külüt»kelimelerini «halk arasında ortaya çıkıp insanları
güldüren şey; halk arasında gülünç olan nesne.» şeklinde açıklamıştır. 16. yüzyılda «latife» sözü fıkra
karşılığında kullanılan edebî bir terim hâline gelmiştir. Bu devirde fıkraların toplanıp yazıldığı mecmualara
«Letâif»denilmektedir. Türk fıkralarında içinde geçmişten günümüze kadar gelen en çok derlenip yazıya
geçirilen fıkraların başında Nasreddin Hoca ile ilgili olanlar gelir. Nasreddin Hoca fıkralarının resimli ilk
baskısının, Letâif-i Nasreddin adıyla 1299 yılında Mehmed Tevfik tarafından yapıldığını, Nasreddin
Hoca’dan söz eden eski kaynaklardan birisinin de Güvahi’nin 1527 yılında yazdığı Pendname olduğunu ve
burada Hocaya ait iki fıkra bulunduğu söylenmektedir. Nasreddin Hoca ile ilgili Anadolu sahasında pek çok
çalışma yapılmıştır. Nasreddin Hoca fıkraları 11. yüzyıldan sonra yazılı kaynaklara geçmiş 16. yüzyılda ise
Hocanın fıkraları derlenmiş ve yazma kitapları hâline getirilmiştir. Türkiye kütüphanelerinde ve özel
kitaplıklarda pek çok Nasreddin Hoca fıkraları yazması olduğunu ifade ederek bunlardan önemli
olanlarının dokuzu hakkında bilgi verir. Nasreddin Hoca fıkraları 17. yüzyıldan itibaren Batı dünyası
tarafından da tanınmaya başlamıştır. Almayada da Nasreddin Hoca konusunda birçok bilim insanı çalışmış
ve birçok Türkçe Nasreddin Hoca kitabını Almancaya tercüme etmişlerdir.
2.15 Atasözü Kitapları
Atasözleri 20. yüzyıla kadar « mesel, durub-u emsal, darb-ı mesel» şeklinde kullanılmıştır.
Çeşitli dönemlerde ve çeşitli bölgelerde «ata sözleri, aralar sözleri, atalar sözü, büyükler
sözü, darb-ı mesel, deme, demece, deyiş, mesel, meşhur, ulular sözü» olarak kullanılan bu
türün ilk örneklerine Orhun Yazılarında rastlanmaktadır. Bu yazıtlarda geçen atasözleri
üzerine ilk kez Ahmet Caferoğlu çalışmalar yapmıştır. Atasözlerinin bilinen ilk derleyicisi
Kaşgârlı Mahmut’tur. Dîvânu lugâti’t-Türk‘te yer alan atasözleri bizzat Kâşgarlı Mahmud
tarafından sav adı ile verilmekte, bunlar «şu sayfa dahi gelmiştir» şeklinde cümlelere bağlı
olarak kelimelerin Arapça açıklamalarının arkasından tanık olarak gösterilmektedir. Aynı
yüzyılda Kutadgu Bilig’i ile Yûsuf Has Hacib ve Atebetü’l- hakâyık’ı ile Edip Ahmed
Yüknekî de atasözlerini nazım sahasına sokan ilk edebiyatçılarımızdandır. Tanzimat
Dönemi ile birlikte atasözü derlemeleri hız kazanmaya başlar. Şinasi, Durub-u Emsal-î
Osmaniyye’sinde birçok atasözü ve deyimi derleyerek yayınlamıştır.
2.16 Şairnameler