Professional Documents
Culture Documents
Kritik Dönem
Kritik Dönem
Çocukluk dönemi ikinci dil öğrenmeye başlamak için en uygun zaman olarak
görülür. Ana dili edinimi çocuklukta gerçekleştiğine göre, çocuklar için ikinci
bir dil öğrenmek de yetişkinlere oranla daha kolay, hızlı ve başarılı olabilir.
Araştırmalar toplam öğrenim saatleri eşit olduğu takdirde ilkokulda ikinci dil
öğrenmeye başlayanların ortaokulda başlayanlardan daha iyi bir performans
ortaya koyduklarına dair herhangi bir kanıt sunmamaktadır (García-Mayo ve
García Lecumberri 2003; Muñoz 2006). Hatta aksine ortaokulda dil
öğrenimine başlayanların okul dönemi sonuna kadar erken yaşta dil
öğrenmeye başlayanları yakaladıkları birçok çalışmada kanıtlanmıştır (Cenoz
2003; Muñoz 2008a, 2008b; Pfenninger ve Singleton, 2017).
Yaş sadece olgunlaşma ile değil aynı zamanda sosyal, psikolojik ve bağlamsal
etmenlerle de ilgilidir (Moyer 2013, 2014). Ayrıca, D2'nin genç yaşta
öğrenilmesiyle ilgili olarak D1 bilgisinin önemi de kabul edilmektedir
( Bourgon 2014; Pfenninger 2014).
Tarihsel Bakış Açısı
Quintilian'ın hala güncel olan birçok konuyu tartıştığı açıktır. Aşağıdaki önermeler
özellikle uygun olarak öne çıkmaktadır;
Benzer şekilde Locke çocukların zihninin boş levha (Tabula Rasa) olduğunu
ve erken eğitimin gelişimlerini şekillendirdiğini iddia ederken, Montaigne
kendi öğrenme deneyiminden faydalanarak erken yaşta sadece Latince’ye
maruz kalmasının ona çaba sarfetmeden dil öğrenme fırsatı yarattığını ve
sonradan öğrendiği Yunanca’yı asla o yetkinlikte kullanamadığını belirtmiştir.
Önemli Konular- Kritik Dönem Varsayımı D1
Kritik Dönem Varsayımı yeni dilde belirli yetkinlikleri edinmenin imkansız olduğu
kritik bir çağın olduğu iddiasına dayanır. Başlangıçta D1 için öne sürülmüştür
(Lenneberg, 1967).
Bununla birlikte, araştırmacılar giderek yaşı oldukça karmaşık bir faktör, bir 'makro
değişken' (Flege vd. 1999) olarak kabul etmekte ve olgunlaşma dışındaki boyutların
dikkate alınması gerektiğini iddia etmişlerdir.
Varsayım için gösterilen diğer bir örnek ise hayatının ilk yıllarında işaret diline
erişimi olmayan duyma engelli bireylerin sonraki yıllarda D1 olarak işaret dili
öğrendiklerinde tespit edilen bazı eksikliklerdir.
Ancak tespit edilen bu eksiklikler, bilişsel gelişimin en yoğun olduğu
dönemde dil odaklı sosyal etkileşimlerden yoksun kalmanın genel psikolojik
ve bilişsel etkilerin dile yansımasından kaynaklanıyor olabilir.
Ancak ikinci dilde yetkinlik kriteri olarak görülen ana dili konuşucusu düzeyi
sorgulanmaktadır. Cook (2002) ikinci dil öğrenicilerinin ana dili konuşucuları ile
kıyaslanmaması gerektiğini ve nihai kazanımın D2 için değil D1 konuşucusu için
bir standart olduğunu ifade ederken, Davies (2003) anadili konuşucusu teriminin
tanımlamasının zor olduğunu belirtmiştir.
İkinci dil öğreniminde ana etkenin sadece olgunlaşma değil aynı zamanda da
toplumsal-duygusal etmenler de olduğu konusunda fikir birliği giderek
artmaktadır. Örneğin Walsh ve Singleton (2013)’un İrlanda’ya göç eden aynı
yaştaki Polonyalı çocukların sözcük edinimi üzerine yaptıkları araştırma,
grubun geri kalanından çok daha iyi performans sergileyen iki çocuğun
evlerinde ana dili konuşmalarına rağmen arkadaşları ile hedef dilde iletişim
kurduklarını, ebeveynlerinin de hedef dili öğrendiklerini ve anne baba
desteğine sahip olduklarını ortaya koymuştur.
Gençlerin sahibi olduğu olası olumlu tutumlar, açık fikirlilik, daha fazla
zamana ve enerjiye sahip olma, eğitim ve boş zaman ortamı gibi durumlar
onların ikinci dili edinmedeki başarılarının olgunlaşmaya bağlanmasına sebep
olmuştur.
• Son öneri ise ikinci dil öğreniminde anadilinin önemi ile ilgilidir. L1, L2
gelişimini hem destekleyebileceği hem de geliştirebileceği için sonraki dil
öğrenimi için güçlü bir temel oluşturduğundan, ek dillerle ilgilenen
eğitimciler, bu tür dilleri öğrenmede ilk okuryazarlığın oynadığı rolü
dikkate almalı ve okuryazarlıkta ustalaşmanın önemini akılda tutmalıdır.
İlkokul yıllarında öğrenciler için bu bağlamda beceriler önemlidir.
Gelecekteki Yönelimler
Beklendiği gibi, önemli ölçüde daha fazla girdi, önemli ölçüde daha iyi
sonuçlara yol açar. Genç öğreniciler daldırma koşulları altında oldukça yüksek
bir yeterlilik düzeyine ulaşıyor gibi görünmektedir. Bununla birlikte, bu
avantajın, iki dilli eğitimden yararlanan okul öğrencilerinin kazanımlarıyla
karşılaştırıldığında korunup korunmadığı veya görece daha geç yaşta ikinci dil
öğrenen öğrencilerin erken ikinci dil öğrencilerini yakalayıp yakalamadığı
sorusu yanıtsız kalmaktadır.
Teşekkürler