Modernlik Ve Postmodernlik

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 13

MODERNLİK VE

POSTMODERNLİK
Postmodernlik Fikri
POSTMODERNLİK VE POSTMODERNİZM
Bu ilk bölümde Krishan Kumar modernizm-postmodernizm geçişini aktarmıştır.

Modernlik: modern dünyayı doğuran düşünsel, toplumsal ve politik değişimlerin hepsi.

Modernizm: 19. Yy sonunda batına ortaya çıkan kültürel bir harekettir ve bir noktada modernliğe karşı gelişen eleştirel
bir tepkiye dönüşmüştür.

Benzer bir ayrım postmodernlik ve postmodernizm kavramları arasında kullanılmamaktadır.

Postmodernlik fikri toplumdaki farklı alanlar arasındaki ayrım çizgilerini çökertir.

Modernlik toplumu farklı ilkelerin farklı alanlara uygulanabilmesini sağlayacak şekilde farklılaştırır. (Parsonso, Talcott,
Spencer vd.)

Postmodern kuram farklı alanları birbirinin üstüne yığarak bu bakışı tersine çevirir. (Lash)

Postmodern kuram sadece modernizmden değil kendisinden önce tartışılan pek çok kuramdan fikirler ödünç alarak bir
kartopu gibi büyüyen bir yapı sergiler.
POSTMODERNLİK VE POSTMODERNİZM
Roger Behrens «Adorno Sözlüğü» isimli kitabında konuyu şöyle özetlemiştir:
 Postmodern teori üç büyük teorik konseptle karakterize edilir.
 Birincisi postmodern felsefe genel olarak modernliğin tekil anahtar konseptlerinin çoğullaştırılması anlamına gelir: bir
hakikat, bir rasyonellik, bir estetik vb. yerine çok sayıda hakikatler, rasyonellikler, estetikler vb.
 İkincisi postmodern felsefe modern kesinliklerin çözüldüğü iddiası anlamına gelir: Gerçekliğin sadece medyatik bir
simülasyon olduğu ve gücül gerçeklik olduğu (Jean Baudrillard) ya da buharlaşacak derecede hızlandığı (Paul Virilio) öne
sürülür.
 Üçüncüsü, postmodern felsefe kendini modernlikten sonra, yani "büyük anlatı"ların (komünizm, demokrasi, kapitalizm)
sona ermesinden sonra, öznenin ölümünden sonra felsefe yapmak olarak, tamamen anlam kaybının ve anlamın gelişigüzel
hale gelinceye kadar çözülmesinin izinde (Jean-François Lyotard, Paul Feyerabend ve diğerleri) felsefe yapmak olarak anlıyor.
KÖKENLER VE GELİŞİM
Postmodern kavramının keskin sınırları çevrilmiş bir tanımı yoktur.
«Postmoderne ilişkin herhangi bir tanım ister istemez modernist olacaktır.» (Nederveen Pieterse,1992).
Jencks, uluslararası iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle ve bilginin yayılım hızının artmasıyla postmodernizmin geri dönüşü
olmayan bir sürece dönüştüğünü ifade eder. Postmodernizm modernizmin hem sürdürülmesi hem de aşılmasıdır der.
Mimaride postmodernizmin başlangıcı Pruitt-Igoe projesinin yıkılması olmuştur. Pruitt-Igoe, ülkemizdeki TOKİ yapılaşması
tarzı, işlevselliği ön planda tutan bir blok yapılaşmasıdır. Toplumsal yaşam hususunda hiçbir özellik barındırmaması sebebiyle
eleştirilen bir proje olmuştur.
Modernizmden postmodernizme evrilen süreçte değişimin en net göründüğü alanların başında mimari gelmektedir.
Modernist mimarinin ayrışmış kesimlere yönelik üretimlerine karşın postmodernist mimari yaklaşımları beğeni kültürlerinin
ihtiyaçlarını karşılayacak yaşam alanları tasarlamaya çalışır.
KÖKENLER VE GELİŞİM
Postmodernlik kavramına olumsuz yaklaşımlardan biri tarihçi Toynbee’ye aittir. Ona göre postmodernist çağ, modern
çağın rasyonel ve ilerlemeci tutumunu tersine çeviren irrasyonel ve anarşist bir dönemdir. Bir yıkılış ve çözülme
dönemini temsil ettiğini ileri sürer.
Postmodernizm her değeri ticarete dönüştüren (Howe ve Greenberg), Popülizmin yükseldiği, estetik nesneyi terk eden
(Levin, Trilling) barındırdığı anti-entellektüelizm ve hedonizm ile toplumsal çözülmeyi kaçınılmaz kılan kültürel ve
toplumsal bir tehdit olarak görülmüştür.
Savunucuları tarafından modernizme bir baş kaldırı olarak görünen postmodernizm kendine karşıt-kültür hareketi
içinde büyük bir yer bulmuştur.
Fiedler de postmodernizmin modernizmi öldürerek bir yer elde ettiğini öne sürenlerdendir.
Modernizm ve postmodernizm arasında daha sistematik bir ayrım yapan Ihab Hassan da aradaki farkları sıralarken
modernizmin yetke/otorite sahibi olduğunu, postmodernizmin anarşist olduğunu ileri sürer.
Hassan’a göre postmodernizm aynı zamanda bir belirlenmemişlik taşır ki bu da yapı olarak deformasyonu andırır.
Bu şekilde pek çok kuramcı tarafından postmodernizm, modernizmin köklerini yıkmaya çalışan yeni bir anti hareket
olarak değerlendirilmiştir.
KÖKENLER VE GELİŞİM
Bunun yanı sıra postmodernizm içinde yıkıcı olarak nitelendirilen bu özelliklerin aslen modernizmin içinde yer alan
sürrealizm ve Dadaizm gibi akımlarda göründüğünü belirtenler de bulunmaktadır.
Lyotard postmodernizmi avangard kavramıyla özdeşleştirir. Ona göre gerçeklik ve temsili sanatın sunduğu rahatlık ve
avuntunun yadsınması postmodernizmin özüdür.
Postmodernizm, devrimci itkisini kaybettiği zaman modernizmin büründüğü biçimdir.
Bu noktada pek çok kuramcı postmodernizmi, modernizmin yeni bir evrimi gibi görmeye başlamaktadır.
Evrimsel sürecin kabulü modernizmi, erken modernizm ve geç modernizm olarak farklı evrele ayrılmasına sebep
olmuştur.
Postmodernizm bu evrelerin üçüncüsü ve sonuncusudur.
POSTMODERN KÜLTÜR VE POSTMODERN TOPLUM
Modernizmin sanayi toplumuyla ilişkili görülmesi gibi postmodernizm de sanayi sonrası toplumla ilişkili görülmektedir.
Modernizm ve modernlik birbirlerine bir karşıtlık barındırırken, postmodernizm ve sanayi sonrası toplum birbiriyle ilintili ve
aynı yönde ilerler gözükmektedir.
Kumar postmodern kavramının kültürel alandan temel alıp toplumsal alana doğru genişlediğini aktarır.
Postmodernizm sanayi sonrası toplumun kültürüdür.
Lyotard ve Portoghesi postmodern kültürün, sanayi sonrası toplumun yani enformasyon çağının bilgi toplumunun yarattığı
postmodern durumun bir ürünü olduğunu aktarır.
Bell ve Jameson ise kapitalizmin bir ürünü olarak sınıflandırır. (geç kapitalizmin kültürel mantığı)
Modernizm ve modernlik arasındaki çatışma postmodernizm ve sanayi sonrası toplum arasında yoktur.
Postmodernizm durumu kültürü ekonominin ve toplumun bir sonucu olmaktan çıkarıp onların eş değeri bir konuma
getirmiştir.
Bir noktada kültür kavramına yüklenen bu anlamlar kavramın «şişirilmesi» ile sonuçlanmıştır.
POSTMODERN KÜLTÜR VE POSTMODERN
TOPLUM
Lash postmodernist kültürün toplumsal yansımalarından bahsederken işçi sınıfı kültürünün parçalanması, kentlerin
birey-merkezleşmesi, toplumsal hareketlerin ve bireyciliğin yeniden canlanmasını vurgular.
Enformasyon çağının getirdiklerine uygun olarak sanayi sonrası toplum kendi yeni burjuvasını yaratmıştır. Bu da yeni
bir orta sınıf kültürünün doğuşuna sebep olmuştur.
Modernizmin giderek dozunu arttıran farklılaşma süreçleri, post modernizmde tersine dönerek özellikle kültürel
alanda gitgide daha girift bir yapı oluşturmaya başlamıştır.
Bu yapı pek çok alanda kendini göstermektedir. Kültürel alan, toplumsal alanla arasındaki sınırları seyreltir. Toplumsal
sınıflar ekonomi/politika üzerinden değil kültürel semboller üzerinden belirlenmeye başlar.
Kültür ve ekonomi ilişkisi de şekil değiştirir. Kültürel etkinlik olarak kabul edilen spor müsabakaları, konserler gibi
özellikle geniş katılımlı etkinlikler sponsorluk ve/veya reklam anlaşmaları vb. sayesinde aynı zamanda ekonomik bir
taban kazanmış olur.
Lash şöyle der: Modernizm temsili sorunsallaştırıp istikrarsızlaştırırken postmodernizm gerçekliği sorunsallaştırır ve
istikrarsızlaştırır.
POSTMODERN DURUM
Postmodern kültürün ve postmodern toplumun bireyin yaşantısına etkileri hem uluslararası düzeyde hem de yerel
olarak gerçekleşmektedir.
McLuhan’ın medya teknolojileri alanında kullandığı küresel köy (global village) kavramı bu bağlamda da
anlamlandırılabilir.
Bu şekilde tüm alternatif ve azınlık kültürler kendi seslerini duyurabilecekleri komüniteler oluşturabilmektedir.
Postmodern mimari ile işlevselliğin yerini toplumsallığa bıraktığı yapıların arttığını görmekteyiz. Amerika’daki
suburban kültürü veya ülkemizde sıkça bahsi geçen yatay şehirleşme çalışmaları bu duruma örnek verilebilir.
Yine McLuhan’a dayanan bir başka postmodernist görüş ise medyanın izah görevinin inşaya dönüşmesidir. Medya,
ifade ettiği nesnenin aslında orada olmadığını bildiğimiz bir hologram gibi temsilin gerçekliğini kaybettiği bir ortam
yaratmıştır. Bu hipergerçeklik olarak adlandırılmaktadır.
Baudrillard bu duruma kötümser bir bakış açısıyla yaklaşır. Bu gerçekliğin ve iletişim teknolojilerinin ilerlediği son
noktada birey kendi özgün varlığından ayrı düşer ve «ekran» ile bütünleşik bir hale geçerek benliğini kaybetme riski ile
karşı karşıyadır.
POSTMODERN DURUM
Baudrillard’ın aksine bu bağımlılık yaratan durumun bireyin özgürleşmesi için yeni bir itki gücü doğuracağını savunanlar
da bulunmaktadır. Nihayetinde modern çağın koşullarına dönmek neredeyse imkansızlaşmıştır. Mevcut çağın düzeni
içinde adapte olmak gerekmektedir.
Bu değişimi Mark Poster’ın sözleriyle ifade etmek gerekirse; «benlik sürekli bir istikrarsızlık içinde merkezsizleşmiş,
dağılmış ve çoğullaşmıştır. Elektronik olarak dolayımlanan iletişimde, nesnellik noktaları arasında askıya alınmış olan,
durumun söylemsel düzenlemeleriyle bağlantılı olarak farklı şekillenimlerde kurulan ve yeniden kurulan özneler
yüzmektedir şimdi.»
Bedenin öznenin sınırı olmaktan çıkıp iletişim medyası içinde parçacıklar şeklinde kaybolması bir noktada onu
sınırsızlaştırarak belli tanımlara dayandırılmasını da zorlaştırmış olur. Yaşanan bu zorluk bireysel düzlemde kişinin
kendini tanımlamak için daha fazla araştırma yapması ve çaba harcaması gerekmektedir. Nihayetinde bu durum kimlik
karmaşalarına da yol açabilmekte ve toplum yapısını mikrodan(bireyden) makroya(kitleye) etkilemektedir.
Foucault da bu konuya değinerek insanın artık «bilen özne» konumunu kaybettiğini ve sadece dilin bir ögesi olarak
kaldığını ifade etmektedir.
Ayrıca Paul de Man’ın özneyi «haklı olarak sırf gramatik bir zamir statüsüne indirgemesi» beyanı da benzer bir
minvaldedir.
Tüm bu radikal bireyci tutum postmodern kuramcıları çağdaş radikal sağcılara yakın bir çizgide konumlanıyor gibi
göstermeye başlar. Böylece sol görüşte yer alan kuramcılar mevcut demokrasi kavramının yeniden yorumlanması ve
«güncellenmesi» için hamleler yapmaya itilir.
POSTMODERN DURUM
Modernizm, politika ve ticaretten uzak duran sanatın bir takım saf değerleri koruyabileceğine inanıyordu. Ama post-
yapısalcılık sanatın bireyi koruma veya toplumu değiştirme gücünden yoksun olduğunu ifade eder. Postyapısalcılığın
modernizme bu bakışı bir bağlamda postmodernizm ile yakınlık gösterir.
Postyapısalcılığın her şeyi yapıbozumuna uğratma güdüsü, postmodernizmin merkezinde bulunan, Lyotard’ın söylediği
şekliyle «öte anlatılar karşısında duyulan güvensizlik» öğretisiyle bağlantılıdır. Keza postmodernizmin ana dayanağı
ortaya yeni bir görüş koymak değil, eskinin yanı modernliğin reddidir.
Bu büyük anlatılar tarihsel-felsefi tasarılar olsa da bilimle ve bilimsel metotlarla bağlantılandırılmışlardır. Postmodern
kuramın bu kadar müttefik toplamasının bir sebebi de zaten bilimin içine düştüğü kriz sebebiyle güç kaybeden bu
büyük anlatıları reddederek onlara eleştirel bir taarruz başlatmasıdır.
Modernlik temelde 17. yyın Bilimsel Devrimiyle bir görülmüştür. Bu bilimsel gelişimlerin yarattığı güven ortamında
«ilerleme, akıl, devrim ve özgürleşme» kavramları etrafında gelişen kuramlar da güç kazanmıştır. Fakat
postmodernistlere göre bu kelimeler artık anlamlarını kaybetmiştir.
John Osbourne’un (1956) ifade ettiği gibi mesele artık uğruna savaşılacak herhangi bir iyi, anlamlı dava kalmamış
olması değil, bundan böyle uğruna savaşılacak büyük davalar olamayacağıdır.
Dünya genelinde özellikle Sovietlerin yıkılmasından sonra ivme kazanan apolitik düşünce tarzı bu noktada
postmodernist iddiaları desteklemiş gibi görünmektedir.
Büyük anlatıların aldığı bu darbe sonucu oluşan güvensizlik ortamı sebebiyle ulus devlet yapılarının keskin hatlarla
çizilmiş kurumları da yıkıma uğramaya mahkum olacaktır. Bu da gelecekte katı kuralları ve kural koyucuları etkisiz hale
getirecektir. (Lyotard)
YENİ BİR TOPLUM MU? YENİ BİR ÇAĞ MI?
Postmodernizmin ne olduğu hususundaki tartışmalarda birkaç görüşün öne çıktığını söyleyebiliriz.
Bunlardan ilki postmodernizmin yeni bir kültür olarak modernliğin ötesine geçen bir olgu olduğu düşüncesidir. İkincisi
ise modernizmle göbek bağını koparmamış ve halen modern sanayinin ilkelerinden güç alan bir postmodern durumun
varlığı düşüncesidir.
Jameson ise bu iki görüşten farklı olarak postmodernizmi mevcut «geç kapitalist mantığın kültürel egemeni» olarak
kabul eder. Jameson’a göre halen belirgin bir kapitalist dünya içinde yaşamaktayız. Lakin söylediği «sermayenin yeni
küresel genişliği, medya ve iletişimin hayati önemi, kültürün oynadığı rolün önem kazanması, tarih duygusunun kaybı»
gibi başlıklar esasen yeni bir çağa işaret etmektedir.
Karşılaştığı tüm eleştirilere ve yol açtığı tüm tartışmalara rağmen postmodernizmin takipçi sayısı epey yüksektir. Bu
şekilde destek görmesi bu düşünce akımının yeni bir dönem oluşturduğu konusunda güçlü kanaatler uyandırır.
Başka bir bakış açısı da postmodernliğin «tamamlanmış modernliğin» dikiz aynası olması hususundadır. Yeni bir çağa
geçmekten ziyade modernlik artık kendini tamamlandığından ötürü üzerine konuşulabilecek yeni bir zemin oluşmuştur.
Bu anlamda postmodernlik, artık kendi sınırlarını oluşturmuş olan modernliğin «gizli kalmış potansiyellerini açığa
çıkarmaktadır.»
Postmodernizm; modernizmi açık uçlu, zorunlu olarak eksik, modernliğin kabul görmüş ideolojilerinin dışladığı
olanaklarla dolu olarak görmemizi sağlar. ( Huysenn)
YENİ BİR TOPLUM MU? YENİ BİR ÇAĞ MI?
Huysenn ve Bauman’ın postmodernizm olarak bahsettiği durumdan Giddens ve Beck geç modernlik ve düşünümsel
modernleşme olarak bahseder. Sanayi toplumunun yarı-modern yapısı, risk toplumunun doğuşuyla yeniden bir
modernleşmeye mecbur kalır. Böylece modernliğin sonuna değil, klasik sanayi tasarımının önüne geçen yeni bir
modernliğe tanık oluruz.
Postmodern tartışma içinde bu tarihsel aşama ve dönem düşüncesi hayati bir önem taşımamaktadır. Postmodernistler
zamanı fizikteki gibi tanımlayıcı bir noktaya koymazlar. Onlar için «geçmişe sadakat gibi bir düşünce ya da geçmişi
bugünün organik bir parçası gibi görmek yönünde hiçbir girişim söz konusu değildir.» (Jameson) Üzerine düşünülmesi
gereken şey şimdidir.
Bu konuda Foucault şöyle der: «Dünyaya ilişkin deneyimimizin zaman içerisinde gelişen uzun bir hayat tecrübesi
olmaktan ziyade noktaları bağlantılandıran ve kendi çilesi ile çakışan bir ağ tecrübesi olduğu bir uğrakta yaşadığımıza
inanıyorum.»

You might also like