İkiuçlu (Bipolar) 1

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 23

İKİUÇLU (BİPOLAR)

VE
İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
Duygulanım (affect): Bireyin uyaranlara, olaylara, anılara, düşüncelere, duygusal tepki ile katılabilme
yetisidir. (neşe, öfke gibi)
Duygudurum (mood): Bireyin bir süre, değişik derecelerde rahat, neşeli, üzüntülü, öfkeli, taşkın ya da
çökkün bir duygulanım içinde bulunmasıdır. Duygu durumu (mood), ruhsal yaşamın tümüne bir dönem
için sürekli egemen olan duyguları tanımlar. Bu duygular genellikle depresyon ya da nedensiz ve abartılı
bir neşelenme durumu (mani ya da hipomani) biçiminde yaşanırlar.
4 DUYGU DURUMU
1. Normal Duygudurum (euthymia-Ötimi)
◦ Belli sınırlar içinde dalgalanmalar gösteren, fakat kişinin kendisince ya da başkalarınca gözlemlerine
göre aşırılığı olmayan duygusal durum.
2. Taşkın Duygudurum (elated mood, high mood)
◦ Kişinin günlük yaşamında aşırı neşelilik (euphoria, öfori), kendini aşırı iyi hissetme egemendir.
3. Çökkün Duygudurum (low mood, depressed mood)
◦ Kişinin günlük yaşamında üzüntü, elem, hüzün duygusu egemendir.
4. Sıkıntılı, Tedirgin Duygudurum(dysphoric mood)
◦ Kişinin günlük yaşamında tedirginlik, sıkıntı, öfke, mutsuzluk baskındır.
Depresyon (Çökkünlük): Derin üzüntülü, bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı bir duygu durumunun
olduğu sendromdur. Buna ek olarak düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama,
durgunlaşma ve değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri olabilir.
◦ Birincil çökkünlükler: Bedensel ya da başka bir ruhsal hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıkan ruhsal
çökkünlük.
◦ İkincil çökkünlükler: Bedensel ya da başka bir ruhsal hastalığa ikincil olarak ortaya çıkan ruhsal
çökkünlükler.
Mani (Taşkınlık):Aşırı neşeli, bazen de öfkeli, coşkulu bir duygudurumun olduğu sendromdur. Buna ek
olarak, düşünce, konuşma, devinimde hızlanma, benlik kabarması, aşırı güçlülük, büyüklük duyguları ile
belirli aşırı bir kabarma görülür.
◦ Tek uçlu – İki Uçlu Ayrımı: Tek uçlu (Unipolar), yineleyici depresyon ile eş anlamlıdır. İki uçlu
(Bipolar), ya yalnız mani nöbetlerinin, ya da mani ve depresyon nöbetlerinin olması.
◦ Tarihsel Bilgi
◦ Babil, Eski Mısır, ibrani ve Çin kültürlerinde depresif (melankolik) ve manik durumlara ait
betimlemelerden söz edilse de, bu tanımlamaları ilk kez sistematik şekilde yapan kişi, MO 400’de, Hipokrat
olmuştur. Hipokrat’ın melankoliyi, ‘kara safranın beyin üzerindeki etkisiyle ruhun kararması’ şeklinde
tanımlamasıyla ilk kez, akıl hastalığı ile beyin biyokimyası arasında bir ilişki de kurulmuş oluyordu.
Kapadokya’lı Aretaeus ise, maninin temel özelliklerini (ofori, grandiyozite, psikomotor eksitasyon)
tanımladı. Bu tabloya psikotik belirtilerin eklenebileceğinden de söz ederek, bir anlamda bugünkü mani
kavramını ortaya atmış oldu. Üstelik, mani ve melankoli etiyolojilerinin aynı ve bunların tek bir hastalığın
iki farklı görünümü olduklarını da söyledi.
◦ Avrupa’da daha sonra yerleşen Ortaçağ düşüncesi, ‘akıl hastalıklarının şeytanın bedeni ele geçirmesi
sonucu olduğu’ görüşüne dayandığı için, bu donemdeki bilimsel gelişme Arap tıbbının Eski Yunan
metinlerini çevirip geliştirmeleriyle sürdü. İbni Sina, altta yatan kişilik özelliklerinin, mani ve melankoli
gibi farklı gösteriş biçimlerin ortaya çıkmasındaki rolünü vurgularken; İbni imam, babanın spermlerindeki
bozuklukların mizaçla etkileşimini melankoli açıklamasına katarak, genetik faktörlerin rolüne değinmiş
oldu.
◦ İslam ve Çin tıbbında akıl hastalarına insancıl sağaltım yaklaşımları geliştirilirken, Avrupa’daki
Engizisyon’un akıl hastalarını işkence altına alan baskısı öylesine kokluydu ki, Rönesans'a rağmen sürdü ve
16. YY’da Vesalius ilk insan anatomik diseksiyonunu yaparken, bunu yaşamıyla ödemek zorunda kaldı.
◦ Bugünkü̈ bipolar bozukluk kavramının babası sayılabilecek Kraepelin, tüm melankoli ve mani
biçimlerini ‘manik-depresif hastalık’ başlığında birleştirirken, hastalığın tam düzelen ara dönemlerle
gittiğini, bu gidiş sırasında hastaların çok farklı hastalık biçimleri sergileyebildiğini ve hastalığın
ailesel yüklülük gösterdiğini de saptamıştır.

◦ 1952’deki ilk Amerikan Tanı ve Sınıflandırma Sistemi, DSM-I’de, Meyer ve Freud’un ağırlığı
hissediliyor ve ‘manik-depresif reaksiyon’dan söz ediliyordu. Ancak, araştırmalar biyolojik
faktörlerin ağırlığını ortaya koymaya başlayınca bu görüş terkedildi. Giderek, manik-depresif
hastalıkta daha baskın olmak üzere, ama depresif hastalık için de, ‘genetik olarak iletilen bir
yatkınlığın hastalığın asıl belirleyici özelliği olduğu, psikososyal olayların ise hastalığın ortaya
çıkmasını tetikleyebildiği’ görüşü geçerlilik kazandı.

◦ 1980’de Amerikan Tanı ve Sınıflandırma Sistemi, DSM-III’e yansıyarak, duygudurum


bozukluklarına günümüzdeki bakış açısını getirdi. Bu bakış günümüzde DSM-IV ve ICD-10 tanı ve
sınıflama sistemleriyle sürmektedir. Bu süreçte, duygulanım (afektif) bozuklukları başlığı,
duygudurum (mood) bozuklukları şeklinde değişirken, manik-depresif hastalık kavramı bipolar
bozukluk, depresif hastalık kavramı ise major depresif bozukluk şeklinde dönüşmüştür.
DSM V
İkiuçlu (Bipolar) ve İlişkili Bozukluklar

◦ Bipolar (ikiuçlu) I Bozukluğu


◦ Bipolar (ikiuçlu) II Bozukluğu
◦ Siklotimik Bozukluk
◦ Maddenin/İlacın Yol Açtığı Bipolar ve İlişkili Bozukluk
◦ Başka Bir sağlık Durumuna Bağlı Bipolar ve İlişkili Bozukluk
◦ Tanımlanmış Diğer Bir Bipolar ve İlişkili Bozukluk
◦ Tanımlanmamış Bipolar ve İlişkili Bozukluk
Bipolar tip I Bozukluğu: Bir ya da birden fazla manik atak, mani atağın öncesinde ya da sonrasında
hipomani ya da majör depresyon atakları bulunabilir. Bipolar 1 bozukluğu, depresyonun yanında,
bazen psikozun da eşlik ettiği ve çoğunlukla hastane yatışı gerektiren şiddetli mani atakları
görülüyor.

Bipolar tip II Bozukluğu: Bir ya da birden fazla majör depresif atak ve bunun yanı sıra en az bir
hipomanik atak olması ile belirlidir.

Siklotimik Bozukluk: En az 2 yıl süreyle bir hipomanik atağın tanı ölçütlerini karşılamayan,
hipomani belirtilerinin olduğu birçok dönem ve majör depresif atak için tanı ölçütlerini
karşılamayan, depresyon belirtilerinin olduğu birçok atak döneminin olması ile belirlidir.
Madde/İlacın Yol Açtığı Bipolar ve İlişkili Bozukluk: Klinik görünüme belirgin ve sürekli bir
duygudurum bozukluğu egemendir ve bu klinik durum, madde intoksikasyonu ya da yoksunluğu
sırasında veya ertesinde, ya da ilaç alımına bağlı olarak gelişmiştir.
Başka Bir Sağlık Duruma Bağlı Bipolar ve İlişkili Bozukluk: Duygudurum bozukluğunun, başka bir sağlık
durumunun doğrudan patofizyolojisi ile ilgili bir sonucu olduğuna yönelik kanıtlar vardır.
Tanımlanmış Diğer Bipolar ve İlişkili Bozukluk: Kısa süren hipomani ve major depresyon dönemleri, yeterli belirti
göstermeyen hipomani dönemleri ve major depresyon dönemleri, major depresyon öyküsü olmaksızın hipomani ve kısa
süren siklotimi bu alt başlıkta toplanmıştır.
Tanımlanmamış Bipolar ve İlişkili Bozukluk: Klinisyen tarafınca karşılamamanın özel nedeni belirlenmek
istenmediğinde ya da daha özgül tanı koymak için yeterli zaman olmadığında kullanılır.

Duygudurum Atakları; Majör Depresif Atak, Manik Atak, Hipomanik Atak olarak adlandırılır.
DSM- 5’e Göre Majör Depresif Atak Tanı Ölçütleri
A. Aynı iki haftalık bir dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden beşi ya da daha fazlası bulunmuştur
ve önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olmuştur; bu belirtilerden en az birinin ya (1) çökkün
duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk alamama olması gerekir.
◦ 1- Hastanın kendisinin bildirdiği ya da başkalarının gözlemesi ile belirli, neredeyse her gün, yaklaşık
gün boyu süren çökkün duygudurum.
◦ 2- Neredeyse her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da bu etkinliklerin çoğuna
karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi gibi zevk alamıyor olma.
◦ 3- Kilo vermeye çalışmıyorken çok kilo verme ya da kilo alma (örn. bir ay içinde ağırlığının
%5’inden fazlası olmak üzere) ya da neredeyse her gün iştahın azalmış ya da artmış olması.
◦ 4- Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı uyku olması.
◦ 5- Neredeyse her gün, psikodevinsel ajitasyon ya da retardasyonun olması.
◦ 6- Neredeyse her gün, yorgunluk-bitkinlik ya da enerji kaybının olması.
◦ 7-Neredeyse her gün, değersizlik, aşırı ya da uygunsuz suçluluk duygularının (hezeyan düzeyinde
olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil)
◦ 8- Neredeyse her gün, düşünme ya da düşüncelerini belli bir konu üzerinde yoğunlaştırma yetisinde
azalma ya da kararsızlık.
◦ 9- Yineleyen ölüm düşünceleri, özgül bir tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri,
intihar girişimi ya da intihar etmek üzere özgül bir tasarının olması.
B. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli
diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
C. Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı
değildir.
DSM-5’e Göre Manik Atak Tanı Ölçütleri
A. Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağan dışı ve sürekli bir duygudurumun ve amaca yönelik
etkinlikte ve içsel güçte, olağan dışı ve sürekli bir artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az bir hafta
süreyle (ya da hastaneye yatırılmayı gerektirmişse herhangi bir süre), neredeyse her gün, günün
büyük bölümünde bulunması.
B. Duygudurum bozukluğu dönemi sırasında, aşağıdaki belirtilerden üçü ya da daha fazlası
(duygudurum irritabl ise dördü) belirgin olarak bulunur:
◦ 1- Benlik saygısında abartılı artış ya da büyüklük düşünceleri.
◦ 2- Uyku gereksiniminde azalma.
◦ 3- Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma.
◦ 4- Düşünce uçuşması ya da düşüncelerin sanki yarışıyor gibi birbirlerinin peşi sıra geldiğine ilişkin
öznel yaşantı.
◦ 5- Dikkat dağınıklığı (yani dikkat önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyarana kolaylıkla çekilebilir) olduğu
bildirilir ya da öyle olduğu gözlenir.
◦ 6- Amaca yönelik etkinlikte artma ya da psikomotor ajitasyon.
◦ 7- Kötü sonuçlar doğurma olasılığı yüksek, zevk veren etkinliklere aşırı katılma.
C. Duygudurum bozukluğu, mesleki işlevsellikte, olağan toplumsal etkinliklerde ya da başkalarıyla
olan ilişkilerde belirgin bozulmaya yol açacak ya da kendisine ya da başkalarına zarar vermesini
önlemek için hastaneye yatırmayı gerektirecek denli ağırdır ya da psikotik özellikler gösterir.
D. Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı
değildir (antidepresan veya EKT sırasında ortaya çıkan ve söz konusu tedavinin fizyolojik etkilerinin
ötesinde sendrom düzeyinde süren tam bir mani dönemi hariç)
DSM-5’e Göre Hipomanik Atak Tanı Ölçütleri
A. Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağan dışı ve sürekli bir duygudurumun ve etkinlikte ve
içsel güçte, olağan dışı ve sürekli bir artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az dört ardışık gün süreyle,
neredeyse her gün, günün büyük bölümünde bulunması.
B. Duygudurum bozukluğu dönemi sırasında, aşağıdaki belirtilerden üçü ya da daha fazlası
(duygudurum irritabl ise dördü) belirgin olarak bulunur:
◦ 1- Benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri.
◦ 2- Uyku gereksiniminde azalma.
◦ 3- Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma.
◦ 4- Düşünce uçuşmaları ya da düşüncelerin sanki yarışıyor gibi birbirlerinin peşi sıra gelmesi
yaşantısı.
◦ 5- Dikkat dağınıklığı olduğu bildirilir ya da öyle olduğu gözlenir.
◦ 6- Amaca yönelik etkinlikte artma ya da psikomotor ajitasyon.
◦ 7- Kötü sonuçlar doğurma olasılığı yüksek, zevk veren etkinliklere aşırı katılma.
C. Bu atak sırasında, kişinin belirti olmadığı zamanlardakinden çok farklı olarak işlevselliğinde
belirgin bir değişiklik olur.
D. Duygudurum bozukluğu ve işlevsellikteki değişiklik başkalarınca da gözlenebilir bir düzeydedir.
E. Bu atak, toplumsal ya da mesleki işlevsellikte belirgin bir bozulmaya yol açacak ya da hastaneye
yatırılmayı gerektirecek kadar ağır değildir. Psikotik özellikler varsa mani dönemi olarak tanımlanır.
F. Bu belirtiler bir maddenin ya da genel bir tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı
değildir (antidepresan veya elektrokonvülsif tedavi (EKT) sırasında ortaya çıkan ve söz konusu
tedavinin fizyolojik etkilerinin ötesinde sendrom düzeyinde süren tam bir hipomani dönemi hariç).
Epidemiyoloji
◦ Çeşitli ülkelerde yapılan istatistikler değerlendirildiğinde BB I’in yaşam boyu yaygınlığı %0-2.4, BB II’nin yaşam boyu
yaygınlığı %0.3–4.8, siklotiminin yaşam boyu yaygınlığı % 0.5–6.3, hipomaninin yaşam boyu yaygınlığı %2.6-7.8, tüm
bipolar spektrumun yaşam boyu yaygınlığı ise %2.6-7.8 arasında değişmektedir.
◦ Bir yıllık ve nokta yaygınlıkları için bildirilen oranlar daha düşüktür. BB I’in yıllık yaygınlığı %0.9- 1.3, BB II’nin yıllık
yaygınlığı %1.6, siklotiminin yıllık yaygınlığı %0.5-1.4 ve tüm BB spektrumunun yıllık yaygınlığı %0.5-1.4 arasındadır.
Nokta yaygınlığı ise BB I için %0.4-0.5, BB II için %0.8, tüm BB spektrumu için %0.4-0.5 olarak bulunmuştur.
Hipomaninin yıllık yaygınlığı ile siklotimi ve hipomani için nokta yaygınlığı konusundaki çalışmalar ise yetersizdir.
Sosyodemografik Özellikler
◦ Yaş: BB, çocuk ve yaşlılarda ortaya çıkması daha seyrek bir olasılık olsa da, her yaşta başlayabilir. Genelde 15-35 yaşları
arasında başlar ve median başlama yaşı erkekler için 18, kadınlar için 20 olarak bildirilmiştir.
◦ Cinsiyet: Kadın ve erkekte benzer oranlarda ortaya çıkar. Ancak hızlı döngülü (yılda 4 ya daha fazla donem geçiren) grup,
kadınlarda daha sık ortaya çıkar görünmektedir.
◦ Sosyoekonomik Durum/Irk ve Etnik Köken: Bu konudaki sonuçlar çelişkili olup, genelde bunlar risk etmeni olarak
görünmemektedir.
◦ Evlilik Durumu: Evlenmemiş ya da boşanmışlarda BB oranı daha yüksek bulunmasına karşın, bu veri neden değil sonuç
olarak yorumlanmıştır.
Etiyoloji
◦ BB’nin etiyolojisi henüz net olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte genetik, çevresel ve
nöroendokrin faktörler, doğum travmaları, kullanılan ilaç ve maddeler sorumlu tutulmuştur. Öte
yandan, BB psikiyatrik bozukluklar içinde genetik geçişin en sık görüldüğü bozukluklardan biridir.
Genetik Etkenler
◦ Yapılmış çalışmalar duygudurum bozukluklarının gelişmesinde genetik geçişin önemini göstermiştir.
BB tanılı hastaların birinci derece akrabalarının, kontrol deneklerinin birinci derece akrabalarına
kıyasla 8-18 kat daha fazla BB’ye sahip oldukları bildirilmiştir.
◦ Eğer ebeveynlerden birinde BB I varsa, çocuklardan birinde bir duygudurum bozukluğu olma
olasılığı %25, eğer her iki ebeveyn de hasta ise bu oran %50-75 olarak bildirilmiştir.
◦ Yapılmış olan bir evlat edinme çalışmasında monozigot ikizlerde BB I için eş hastalanma oranının
%33-90 olduğu saptanmıştır.
◦ BB’de beyin görüntüleme teknikleriyle yapılan son çalışmalar, frontolimbik yapılardaki
anormallikleri işaret etmektedir. Bunlar yapısal ve işlevsel nitelikte olup, başlıca, sağda belirgin
lateral ventrikul genişlemesini, subkortikal ve limbik yapılarda duygusal uyaranlara yanıt artışını
göstermektedir.
◦ Son bir kaç yıldaki veriler ise, bipolar hastalarda beyin glia hücrelerindeki azalmayı ortaya koyarak,
‘glia varsayımının’ ileri sürülmesine yol açmıştır. Bu varsayıma göre, genetik ve çevresel faktörlerin
etkileşimiyle beyinde oluşan glial eksikliği, sinapsların oluşum ve kalıcılığını bozmakta, bunlar
nöron ve dendrit yapılarını etkileyerek beyindeki devrelerin bozulmasına, bozulmuş devreler ise
kimyasal iletinin değişmesine ve beynin yeni bağlantılar kurmasının bozulmasına yol açarak,
duygudurum bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Psikososyal Nedenler
◦ Psikiyatrik hastalıklarla yüklenme ve zorlanmaya neden olan yaşam olayları arasında zamansal bir
ilişkinin varlığı uzunca bir süredir bilinmektedir. Ateşlenme (kindling) modeline göre; ilk bir kaç
manik ya da depresif atak stresli yaşam olaylarıyla tetiklenir ve kişinin beyninde bir takım
biyokimyasal değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler hastalardaki duyarlılığı artırarak onları diğer
stresör etkenlere karşı yatkın bir hale getirir. Bu duyarlaşma süreci, bir dış stresör olmadan da
hastalık ataklarının kendiliğinden oluşmasına kadar devam eder. Bu durum, hastalığın ilerlemesine
paralel olarak ataklardaki sıklığın da artmasını açıklamaktadır. Çocukluk çağı travmatik yaşantıları
BB’ye yatkınlığa neden olmakla kalmaz aynı zamanda hastalığın klinik sürecini de etkileyebilir.
Yapılan çalışmalarda belirtildiği gibi travmatik yaşantısı olan duygudurum hastalarının hastalık seyri,
travmatik yaşantısı olmayanlara göre daha olumsuz seyretmektedir.
◦ Duyarlılaşma Varsayımı
◦ İlk bir kaç hastalık döneminde genellikle tetikleyici bir psikososyal olay saptanırken, daha sonraki
dönemlerde böyle bir ilişkinin kurulamaması gözlemine dayanır. Bu varsayıma göre, genetik olarak
iletilmiş yatkınlık dış bir olayla tetiklenerek, ilk hastalık dönemlerinin ortaya çıkmasına neden olur.
Ancak bir kez hastalık dönemi yaşamış birey, görünüşte normale dönse de, beyindeki kimyasal iletici
ve noropeptid sistemlerindeki değişmeler tam olarak eski haline dönmez. Bunların bellekte yarattığı
izler daha sonraki hastalık dönemlerine yatkınlığın, her donemden sonra daha da artmasına yol acar.
Yani, ‘dönem, dönemi yaratır’ ve giderek dış bir olay katkısına gerek kalmadan, dönemler ‘otomatik’
ortaya çıkmaya başlar.
Bipolar Bozukluğun Doğası ve Seyri
◦ BB gidişatı öngörülmesi neredeyse imkansız bir hastalıktır. Ancak tek bir hastalıklı birey için geleceğe
dönük öngörülerde bulunmak ne kadar güç olsa da, çoklu örneklemli çalışmalarda gözlenen paternler ve
klinik önemi olan istatistiksel değişkenler mevcuttur. Örneğin BB tanısı alan hastaların yaklaşık %
90’ında yinelemeler ve depreşmeler görülmektedir. Bu da bize, hastalarının gelecekleri için meraklı ve
endişeli hasta yakınlarına, kabaca da olsa, %90 ihtimalle hastalığının tekrarlayabileceği görüşünden söz
etme olanağı verir.
◦ Klinik gidişe yönelik ipucu sağlayabileceği düşünülen yaş, başlangıç yaşı, hastalık öncesi işlevsellik,
cinsiyet gibi değişkenlerin anlamlı bir etkilerinin olmadığı, bununla birlikte geçmiş dönemlerin sıklığı,
şiddeti, tedaviye yanıtı gibi değişkenlerin etkili olduğu düşünülmektedir.
◦ Psikotik belirtiler, kişilik bozukluğu ve madde kötüye kullanımının varlığı kötü prognoz göstergelerinden
sayılmaktadır. Karma dönem ve psikotik özellikler de kötü prognoza işaret edebilir. Hastalığın ilk olarak
genelde depresyon şeklinde ortaya çıktığı (%50- %85) düşünülmektedir. İlk atak erken başlangıçlı ve
manik şekildeyse ailesel yüklülük düşünülebilir. Bir dönemden sonra bir yıl içinde yineleme ihtimalinin
%50’ye, dört yıl içinde %70’e, beş yıl içinde %90’lara kadar çıkabileceği bildirilmiştir. Depresif
dönemler sinsi ve genelde ön belirtilerle başlarken mani ani olarak başlar. Depresif dönemlerin ortalama
3-5 ay, manik dönemlerin ortalama 2 ay ve karma dönemlerin ortalama 5-12 ay arasında yatıştığını
bildiren yayınlar vardır.
Bipolar Bozukluk-şizoafektif Bozukluk-şizofreni Ayırıcı Tanısı
◦ Psikotik bipolar dönemlerin varlığında, bipolar bozukluğun şizofreni ve şizoafektif bozukluklardan ayırt
edilmesi sorunu ortaya çıkar. Çünkü, şizofreninin özellikle başlangıç dönemlerinde de psikotik manik ve
depresif dönemler ortaya çıkabilir. Şizoafektif bozukluk ise, şizofreniyle duygudurum bozuklukları
arasında yer alan ve sınırları henüz belirsiz bir hastalıktır. Özelliği psikotik duygu durum dönemleriyle
seyretmesidir. Dolayısıyla, bu üç hastalık arasındaki ayırıcı tanının ciddi sorun olacağı açıktır.
◦ DSM-IV, bu ayırıcı tanı için şu ilkeyi benimsemiştir: Psikotik belirtiler (hangi nitelikte olursa olsun), bir
duygudurum dönemine sınırlı kalıyorsa, tanı ‘bipolar bozukluk’ olacaktır. Yani, psikotik belirtiler bir
duygudurum döneminden önce ya da sonra yalnız başına bulunmamalıdır.
◦ Örneğin, şöyle bir hasta düşünelim: önce hezeyan (sanrı) ya da halusinasyonlar (varsanı) başlayıp, bir
hafta sonra manik belirtiler ortaya çıksın, daha sonra manik belirtiler tedaviyle duzelsin ama psikotik
belirtiler manik belirtilerin kaybolmasından sonra iki hafta daha sursun. Bu durumda, psikotik belirtiler
manik dönem yokluğunda toplam üç hafta yalnız başına bulunmuş olacaktır. DSM-IV’un, ‘duygudurum
dönemine sınırlı olmadan kastettiği, psikotik belirtilerin duygudurum belirtileri olmaksızın
bulunabileceği surenin ‘iki haftadan daha kısa’ olmasıdır. Dolayısıyla, yukardaki örnek olguda, psikotik
belirtiler duygudurum belirtisi olmaksızın iki haftadan daha uzun sure bulunduğundan, bipolar bozukluk
tanısı alamayacaktır. Tanı, ‘şizoafektif’ ya da ‘şizofrenik bozukluk’ olacaktır.
◦ Şizoafektif bozukluk tanısı icin, ayrıca, bu psikotik belirtilerin mutlaka bir duygudurum dönemi sırasında
ortaya çıkmış olmasını gerekli görür; yani bir duygudurum dönemi olmaksızın kendi başına ortaya çıkan
psikotik belirtilerin varlığı, tanıyı şizoafektif bozukluğun da ötesine şizofreniye doğru götürecektir.
Sınır (Borderline) Kişilik Bozukluğu
◦ Sınır kişilik bozukluğunda da özellikle siklotimi ile karışabilecek duygudurum dalgalanmaları
görülebilir. Üstelik bipolar bozukluğa bu kişilik bozukluğunun eşlik etmesi sıktır. Dolayısıyla her iki
hastalığın ölçütlerine uyan kişilerde iki tanı birlikte konabilir.
İntihar (Özkıyım)
◦ Bipolar bozukluklar, major depresif (unipolar depresif) bozukluktan bile daha yüksek bir Özkıyım riski
taşır. Hastaların %10-15’i özkıyımla kaybedilmektedir. Özkıyım riski, karma ve bipolar depresif
dönemlerde yüksektir ve psikotik belirtilerin eklenmesiyle risk daha da artar.
Eştanılar
◦ Bipolar bozukluğa en sık eşlik eden diğer psikiyatrik bozukluklar arasında, alkol ve madde kötüye
kullanım ve bağımlılığı, yeme bozuklukları, DEHB (dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğu), panik
bozukluğu, sosyal fobi ve sınır kişilik bozukluğu sayılabilir.
Psikolojik Tedaviler
◦ Bipolar bozukluğun akut ve koruyucu tedavisi temelde düzenli ilaç kullanımına dayanır. Ancak bunun
sağlanabilmesi hasta ve ailesinin doğru bilgilendirilmesi ve işbirliğine bağlıdır. Bu nedenle, gerek
bireysel gerek gruplar şeklinde uygulanan ‘psikoeğitim’ çalışmaları, sağaltımın önemli bir parçasını
oluşturur. Ayrıca, hasta ve ailenin hastalığa karşı oluşturduğu tepki ve tutumları düzeltecek, yaşam
sorunlarını çözmelerine katkıda bulunacak psikoterapi yaklaşımları da nükslerin önlenmesinde değer
taşımaktadır.
Koruma Tedavisi
◦ Bipolar bozukluk yüksek nüks riski taşımaktadır; ilk manik dönem ardından ikinci bir dönem geçirme
olasılığı %90’dan fazladır. Ayrıca, ‘duyarlılaşma’ varsayımına göre, hastanın geçirdiği dönem sayısı
arttıkça hastalanma yatkınlığının da artacağı düşünülebileceği için korumaya erken dönemde başlamak
önemlidir. Ancak, bu uzun süreli (aslında yaşam boyu gibi duran) bir ilaç kullanımı demektir ve hastanın
inanıp onaylaması olmaksızın yürütülemez.
◦ Bu ise, hasta ve ailenin hastalık hakkında ayrıntılı bilgilendirilmesi yoluyla bir tedavi işbirliği
oluşturmak demektir. Koruma süresince bir kaç aydan uzun olmayan aralarla yapılacak görüşmeler, ilaç
kan düzeylerinin takibi, görüşmelerde hastaya gösterilen ilgi düzeyi, bilgilendirmenin yinelenmesi, ilaç
yan etkilerinin ortadan kaldırılması ve ailenin gözleme katılması başarıyı belirleyen başlıca etkenlerdir.
Biyolojik Tedaviler
◦ Akut Dönem Tedavisi
◦ Hipomani ve hafif manilerin, aileyle kurulacak yakın işbirliği ile ayaktan sık kontroller şeklinde
sağaltımı olasıdır. Ancak, hafif görünen bir dönemin hızla şiddetlenebileceği unutulmamalıdır; ayrıca
hastanın ilaç almayı kabul etmemesi ya da bir aile desteğinin bulunmaması hastaneye yatırılmasını
gerektirebilir. Depresif dönemlerdeki özkıyım riski ilk değerlendirilecek sorudur ve riskin yüksek
göründüğü durumlarda hasta daima yatırılmalıdır. Manik dönemler hastanın ciddi zararlar göreceği
riskli davranışlara açık olduğu için, bunların kontrol edilemeyeceği durumlar da yatışı gerektirir.
◦ Hipomanik, Mani, Bipolar depresif dönemi ve akut dönemde farklı ilaç tedavileri gerçekleştirilir.
◦ Sürdürüm Tedavisi
◦ Akut dönemler tedaviyle genelde 1-2 ay içinde düzelir. Bu durumda, diğer ilaçlar azaltılıp kesilerek,
yalnızca duygudurum dengeleyici ile tedavi sürdürülür. Amaç, düzelmiş görünen hastalık döneminin
yeniden canlanmasını önlemektir. Bu süre genelde 6 ay olarak kabul edilmektedir. Sağaltımın 6 ay
sonunda kesilmemesi ise koruma sağaltımına geçildiği anlamına gelir.

You might also like