Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 16

HEMŞİRELİK TARİHİ

İNCİ AKALPER
2023
ANTİK DÖNEM
• Antik dönemde hekimlik ile hasta
bakımının birlikte yürütülmesi
nedeniyle hemşirelik tarihi ile tıp
tarihi ile iç içe geçmiştir. Hekimler
özel olarak eğitim almaya başlayınca
iki meslek birbirinden ayrılmış,
kadınların tip okullarına
alınmamasıyla bu ayrışma
belirginleşmiştir.
• Hipokrat döneminde erkek hekimlerin nezaret ettiği kişilerdi ve
tamamı erkekti. Bu erkekler sadece hekimin asistanlığını
yapıyor, fakat hemşirelik hizmeti evlerde kadınlar tarafından
veriliyordu. 
• Hindistan'da ki ilk resmi hemşirelik okulu M.Ö. 250 yılında
açılmıştı. Okula sadece erkekler kabul edilebiliyordu. Kadınlar

BİLİNEN İLK bu iş için yeterince saf kabul edilmiyordu. Erkekler yemek


pişirme, banyo yaptırma, hasta bakımı, masaj, fizik tedavi, yatak
yapımı konularda kendilerini geliştirmek ve hekimlere karşı
EĞİTİMLİ itaatkar davranmak zorundaydı.
• Hint metni Astangahrdayam'da şöyle denmektedir: Bakıcı

HEMŞİRELER (hemşire) bağlı (hastaya karşı şefkatli ve sadık), temiz (beden,


zihin ve sözde), işinde verimli ve akıllı olmalıdır. 
• Antik Roma'da en iyi hemşirelik hizmetleri askerler tarafından
verilmekteydi.  Valetudinaria (hastane)--------------
Nosocomi(hemşire erkek)
ERKEN HRİSTİYANLIK
• Hristiyanlığın temel esaslarına dayanan yardım ,şefkat  ve bakım.
• Hekim İsa (christus medicine)
• Bizanslı Theodor Stoudites'in (doğumu İstanbul, 759) hemşirelere yaptığı tavsiyelerde
görülmektedir: "Hemşireye! Bu hastalığın yükünü taşımak kutsaldır. Çünkü bu kutsal
ayrıcalıktan onur duyuyoruz, oğlum! Görevini başarmak için samimiyetle ve hevesle mücadele
et. Sabah erkenden ilk iş olarak, yatalak hastaları ziyaret et ve onların bakımını yap, sözlerinle
onları ısıt, sonrasında onlara uygun yemekleri verirken iyi davranıp güzel sözler söyle. Hastayı
ihmal etme, çünkü o İsa Mesih'in bir parçasıdır. Eğer zevkle ve süratle hastanın bakımını
sağlarsan, kutsal ışığın üzerine olmasıyla ve cennetin hazinesiyle ödüllendirileceksin"
• İlk Hıristiyan hastaneleri, hemşirelik mesleğinin icra edildiği mekânlar olmaları bakımından
hemşireliğin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.
RAHİBE HEMŞİRELİK
• Hastane hemşireliği 12. ve 13. yüzyıllarda ortaya çıkıp
ortaçağda sekteye uğramıştır.
• En önemli temsilcileri hayırseverlik kızları olarak da anılan
Soeurs de Charite'dir. Lazerist cemaatine bağlı ve
günümüzde hala faaliyetlerine devam etmektedir.
• 1633 yılında kurulmuştur. Genç kızların yemin ederek
kendilerini hastalar ve yoksulların bakımına adaması
esasına dayanan bu teşkilat günümüzde uluslararası yardım
topluluğuna dönüştürülmüştür.
• Hayırseverlik kızları faaliyete geçtiğinde erkeklerden oluşan
hemşirelik cemaatleri yok olmuş hemşirelik mesleği
rahibelerin eline geçmiştir.
• Bu cemaatin üyeleri yoksul hastaların hizmetkarı olarak da
anılırdı.
• Hayırseverlik kızları cerrahi alanında yetkindi.
İSTANBUL HASTANELERİ VE FİLLES DE LA CHARİTE
SÖRLERİ
• Filles de la Charité teşkilatına bağlı birkaç rahibe  İstanbul'a geldiler. St. Benoit Lisesi böylelikle Filles
de la Charité teşkilatının İstanbul'daki faaliyetlerinin merkezi haline geldi.
• İzmir'e  Temmuz 1841'de şehrin üçte birini yok eden büyük yangın sırasında yanığı olanların ilk
bakımlarını yaptıktan sonra günde iki defa pansumanlarını değiştirdiler ayrıca küçük dispanserlerine
başvuranlar ücretsiz muayene edilir, ilaçları verilir, ayrıca yoksul hastalar evlerinde ziyaret edilerek
bağışlarla edinilen kaynakların elverdiği ölçüde yardım götürülürdü. Çukurbostan Yetimhanesi, St.
Vincent de Paul sörlerinin 1865 kolera salgınında seyyar ambulanslarla hastanelerde gösterdikleri
özverili çalışmalardan duygulanan Sultan Abdülaziz'in sörlere bağışladığı arsada yapılmıştı. Fransız ve
Osmanlı hükümetlerinin yardımları ve iş dünyasından toplanan bağışlarla inşa edilip 1869 yılında
hizmete girmişti. Bebek St. Joseph Yurdu 1853'te kurulmuştu. Buradaki sörler ayrıca mahalledeki
yoksul hastaları evlerinde ziyaret edip yardımcı olurlardı. Rahibeler, Filles de la Charité'ye ait okul,
hastane ve yetimhanelerin beslenme ihtiyacını karşılamak için Beykoz'da bir çiftlik oluşturmuşlar; bu
çiftlik 1842'den itibaren Polonyalı mültecileri barındırmaya başlamış ve zamanla Polonezköy'e
dönüşmüştü. 
• Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında St. Benoit'daki
rahibelerle Paris ve Piemonte'den gelen pek çok rahibe
yaralıların bakımını üstlenerek, 14 seyyar hastanede
Fransız ve İtalyan askerlerini tedavi ettiler. Hastane haline
getirilen Taşkışla'da yaralılara yardımcı oldular. Ayrıca
rahibeler Dolmabahçe'deki Gümüşsuyu Kışlasında,
Mühendishane'de, Levent Çiftliği'nde, Rami Çiftliğinde,
Maltepe Askeri Hastanesi'nde, Davutpaşa Kışlası'nda,
Gülhane Askeri Hastanesi ve diğerlerinde canla başla
çalıştılar. 1855-56 kışında 47.000 Fransız askeri
İstanbul'dan geçerken şehirde baş gösteren kolera ve tifüs
salgınlarında 33 rahibe hayatını kaybetti. 31 Mayıs 1856'da
barış antlaşması imzalandıktan sonra 72 rahibe ülkelerine
döndü.18 Sultan Abdülmecid rahibelere duyulan şükranın
bir ifadesi olarak ihsanda bulunmak istediğinde onlar
hastane için arsa istediler. Padişah'ın Şişli'de bağışladığı
arsaya Lape (La Paix) Hastanesi'ni kuruldu. Günümüzde
bu hastane Filles de la Charité'nin malı olup yine rahibe-
hemşireler tarafından yönetilmektedir.
• St. Vincent de Paul rahibesi Galata'da kule
dibinde kiraladıkları bir dükkânı, içine sekiz
karyola koyarak revir haline getirmişti.
Sokaklarda düşüp kalan koleralıları arabalara
bindirerek buraya getirip tedavi ediyorlardı. 
•  Beyoğlu Belediyesi'nin Feriköy ve Galata'da
açtığı geçici kolera hastanelerinde çalıştılar.
•  1.200 kişinin yarısından fazlası iyileştiğinden
dolayı bunu dikkate alan Beyoğlu Belediyesi iki
katlı bir ev kiralayıp, Altıncı Daire Belediye
Hastanesi adıyla faaliyete geçirdi. Hastanenin
yönetimi, hasta bakımı ile hizmet işleri beş Saint
Vincent de Paul rahibesine verildi.
KAISERSWERTHER
DIAKONIE 
• 19. yüzyıl başında Almanya'da faaliyetlerini
hayırseverlik üzerine bina eden Protestan
cemaatlerin varlığı dikkati çekmektedir.
Bunların en önemlilerinden biri Theodor
Fliedner'in kurduğu Kaiserswerther Diakonie
teşkilatıdır. Papazı Sanayi devrimini  getirdiği
yoksulluk ve işsizlik sorunlarına çözüm
bulmaya çabalamış, bağış toplamıştır. Bu
hayırseverlik büyümüş, bakım merkezi
açmaya evrilmiştir. Ayrıca eğitim de
vermişlerdir.
• İlk zamanlarında bölge ile sınırlı kalan teşkilat
, zamanla bölge dışına taşmış, birçok yeni
kuruma ilham olmuştur.
KAISERSWERTHERLİ HEMŞİRELER İSTANBUL'DA  
• Kaiserswerther Diakonie'nin Osmanlı Devleti ile ilişkisi, İstanbul'daki Protestan Alman
cemaatinin bir hastane kurmasıyla başlamıştır. Protestan Alman Hayır Derneği (Evangelisch
deutscher Wohltätigkeitsverein) başkanlığını yürüten Andreas David Mordtmann 1847 yılının
Ekim ayında Kaiserswerther Diakonie'ye müracaat ederek İstanbul'da yeni kurulmuş olan Alman
Hastanesi'ne hemşire desteği verilmesini istemiştir.
• Kırım savaşı sonunda, İstanbul'da Alman Hastanesi için yapılan yeni binanın açılışı 15 Ekim 1856
tarihinde yapılmış, Fliedner de bu binayı Mayıs 1857'de ziyaret etmişti. Hemşireler hastanedeki
görevleri yanı sıra İstanbul'da ki Prusya elçiliği hapishane revirinin sorumluluğunu da üstlenmiş,
aynca bir de yetimhane kurmuşlardı." Hastanede tan hastalardan başka çok sayıda hastanın
ayaktan yara bakımı da (pansuman, sargı vs) Kaiserswerthli hemşireler tarafından yapılırdı.
Hastane eczanesi, yoksullar ve cemaat üyeleri dışında ücret karşılığında dışarıya da hizmet
vermekteydi. Hemşireler sadece hastanede değil, cemaat üyelerine evlerinde de hizmet verirlerdi. 
• Birinci Dünya Savaşı sırasında, kapılarını
yaralı Osmanlı askerlerine açan Alman
Hastanesi Başhekimi Dr. Karl Schleip ile
hastanede çalışmakta olan Kaiserwerther
Diakonie teşkilatına bağlı sörler Laura
Morgenroth, Johanna Stoppel, Minna
Schöttler. Agnes Eskeldsem, Minna Boerner,
Meta Keappel, Hulda Hohensee ve Anna
Probst yaralı Osmanlı askerlerine gösterdikleri
şefkat ve tedavilerine yardımcı olmaları
nedeniyle Tunç Hilal-i Ahmer Madalyası ile
taltif edilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı'nın
ardından gelen Mütareke döneminde
Kaiserswerthli diyakonesler görevlerine devam
etme umudunu taşısalar da tüm Almanlar gibi
onlar da İstanbul'u terk etmek zorunda
kalmışlardı. 4 Şubat 1919 günü  İngilizler
tarafından işgal edilmiş olan Alman hastanesini
terk etmişlerdi.
İSLAM
TIBBINDA
HASTA BAKIMI
• Doğu'da 7. yüzyılda ortaya çıkan İslam dininin
yayılma sürecinde cereyan eden savaşlarda yaralıların
bakımları kadınlar tarafından üstlenilmişti.
•  Uhud Savaşı (625) sırasında Hz. Muhammed'in aile
fertleri dahil, genç kadınlar mücahitlere içme suyu
verir ve yaralılara bakarlardı. 
• Hendek Savaşı'nda (627) Eslem kabilesinden
Rufeyde'nin yaralıları tedavi ettiği çadır, adeta bir
askeri hastane vazifesi görmüştü.
•  Bu İslâmiyet'in ilk yüz yılındaki yayılma döneminde
üç halifelik hanedanı ortaya çıktı. Bağdat'ta Abbasiler
(750-1258), İspanya'da Endülüs Emevileri (756-1031),
Mısır-Kahire'de Fatimiler (909-1171) hüküm sürdüler. 
• Bu dönemde Arapça'ya çevrilen Yunan, Hint ve İran
eserleri geleneksel Arap tıbbı ve Hz. Muhammed'in
hadisleri ile birleşince İslâm tıp dünyasında yeni
ufuklar açıldı. 
• Antik dönemin tıbbi mirasını sindiren Müslüman
hekimleri, bu bilgi birikimine hastanelerde edin-
dikleri deney ve gözlemlerini de katarak orijinal tıp
kitapları ürettiler. Razi (865-925), İbni Sina (980-1037),
İbn Baytar (ö. 1248) gibi İslâm hekimlerinin kitapları
Ortaçağ boyunca Avrupa'daki tıp okullarının rehberi
oldu ve tedaviye yön verdi. 
DARÜŞŞİFALAR
İslâm dünyasında, Dârüşşifa, Bimarhane,
Bimaristan, Maristan gibi adlar verilen
hastanelerin ilki, Emevi Halifesi Velid bin
Abdülmelik tarafından Şam'da yaptırılmıştı,
cüzamlılar ile körleri kabul ediyordu.
TOLUNOĞULLARI
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
OSMANLI DEVLETİ
OSMANLI HASTA BAKIMI
•Osmanlı döneminin en eski sağlık kurumları dârüşşifa (şifa evi) adı ile anılan hastanelerdir.
Dârüşşifalar padişahlar veya hanedana mensup hanımlar tarafından hayır için yaptırılmış genel
hastanelerdir. Üçü İstanbul dışında, beşi İstanbul'da olmak üzere sekiz Osmanlı Dârüşşifası vardır.

Yıldırım Bayezit Dârüşşifası, Bursa (1399) Fatih Dârüşşifası, İstanbul (1470) Bayezit II Dârüşşifası,
Edirne (1488) Hafsa Sultan Dârüşşifası, Manisa (1539) Haseki Hurrem Sultan Dârüşşifası, İstanbul
(1550) Süleymaniye Dârüşşifası, İstanbul (1556) Atik Valide Nurbanu Sultan Dârüşşifası, İstanbul
(1579) Sultan I. Ahmed Dârüşşifası, İstanbul (1621)

Dârüşşifa bânileri, hazırlamış oldukları vakfiyelerle gelir getiren mülklerini dârüşşifalara


bağışlamışlardır. Masrafları bu mülklerden elde edilen gelirlerle karşılandığı için dârüşşifalarda
tedavi hizmeti ücretsizdi. Dârüşşifa vakfiyeleri, bu kurumlarda çalışacak olanların görev tanımları
yanında sahip olmaları gereken ahlaki nitelikleri de içermektedir. Bu vakfiyelerden dârüşşifalarda
hasta bakımının, kayyum adı verilen erkek görevliler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kayyumlar, tabibin işaret ettiği hususları yerine getiren, bıkmadan ve usanmadan hastaya hizmete
hazır bekleyen, koşarak hizmet etmesi gereken kişiler olarak tanımlanmıştır. Kayyum sayısı
dârüşşifanın kabul ettiği hasta sayısına göre değişirdi. Süleymaniye Dârüşşifası'nda 1594-1596
yıllarında altı kayyum çalışmaktaydı. Her kayyumun gündeliği 3 akçe idi. Haseki Dârüşşifası
vakfiyesinde yer alan, gündüzleri onların hizmetinden bir saat bile gecikmezler, geceleri ise münavebe
suretiyle ikişer ikişer hizmet ederler ifadesi, kayyumların gece nöbeti tuttuklarına işaret etmektedir.
Atik Valide Dârüşşifası'nın vakfiyesinde de buna benzer ifadeler bulunmaktadır. 
Şimdilik bu kadar...

You might also like