Professional Documents
Culture Documents
Kanatlilarda Beslenmeye Bağli Bozukluklar
Kanatlilarda Beslenmeye Bağli Bozukluklar
Yüksek düzeyde enerji tüketimi, özellikle mısıra dayalı rasyonlarla besleme YKHS
oluşumuna yol açmaktadır. Sendrom genellikle kafeste barındırılan kanatlılarda
gözlenmekte, yerde barındırılan hayvanlarda ise nadir olarak oluşmaktadır. Yumurta
sarısında günlük 6-10 gram düzeyinde yağ sentezlenmesi yumurta tavuklarında bu
sendromun önemini daha da artırmaktadır.
YKHS’nun sebebi tam olarak belirlenememiş olsa da aşağıda açıklanan faktörler
üzerinde durulmaktadır.
Beslenme ile İlgili Faktörler
1. Rasyonun Genel Özellikleri: Yağlı karaciğer hemorajik sedrom oluşumu üzerine
yüksek enerji içerikli rasyonların etki ettiği düşünülmektedir. Kanatlılarda yem
tüketimini etkileyen en önemli faktör günlük enerji ihtiyacıdır (Tablo 2.1).
Enerji ihtiyacının karşılanamaması hayvanın yem tüketimini artırmasına yol
açmakta, bu durum özellikle yüksek çevre sıcaklığında önem kazanmaktadır.
Rasyonun protein: enerji oranı oldukça önemli bir faktördür. Düşük protein
tüketimi aşırı yağ birikimine yol açmaktadır. Rasyonun protein düzeyinin düşük
olması durumunda hepatik steatosis oluşumu teşvik edilmekte, apoliproteinlerin
sentezi için yeterli düzeyde aminoasit sağlanamamakta ve lipit taşınması
engellenmektedir.
2. Rasyonda Kullanılan Katı ve Sıvı Yağlar : Rasyon enerjisinin yağ katılarak
artırılmasının YKHS insidensini artırabileceği oysa enerji düzeyi sabit tutularak diğer
enerji kaynaklarının bir bölümünün yerine yağ katılmasıyla YKHS insidensinin
azalabileceği belirtilmektedir.
3. Radyonu Oluşturan Yem Maddeleri: Enerji ve protein oranı sabit tutularak
rasyonda mısır düzeyinin artırılması durumunda karaciğerde yağlanma ve
hemorajinin artış gösterdiği belirlenmiştir.
4.Rasyondaki Mineral Madde Düzeyleri: Düşük oranda kalsiyum bulunan
rasyonlar karaciğer yaglanmasını ve karaciğer hemoraji skorunu artırmaktadır.YKHS
bulunan kümeslerde yapılan su analizlerinde Ca, Mg, Sr, Na, Fe ve Ba önemli
düzeyde yüksek bulunmuştur.Yumuşak suların kullanıldığı kümeslerde YKHS nadiren
görülürken orta sertlikte ve sert suların kullanıldığı kümeslerde YKHS insidensinin
arttığı gözlenmiştir.
Hormonal Faktörler: Yumurta sarısı sentezi için lipitlere ihtiyaç duyulması nedeniyle
ergin yaştaki kanatlıların karaciğerinde yağ düzeyinin artması normaldir. Yağ
düzeyindeki artış östrojen tarafından etkilenmektedir. Metabolik faaliyetleri ve
enerji dengesini etkilemeleri nedeniyle tiroid hormonları da karaciğer yağ miktarını
değiştirebilmektedir.
Çevresel Faktörler: YKHS kafeste barındırılan hayvanlarda daha fazla
gözlenmektedir. Kafeste barındırılan yumurta tavuklarının gezinme alanlarının sınırlı
olması,egzersiz yetersizliği ve yüksek enerjili rasyonlar zaman içinde hayvanın
yağlanmasına ve karaciğer lipit düzeyinin artmasına yol açmaktadır. Saha
çalışmalarında , YKHS’ nin mevsime bağlı olarak geliştiği ve yılın ılıman aylarında
insidensin arttığı belirlenmiştir. Çevre sıcaklığının artış gösterdiği (25-35C)
dönemlerde hayvanın pozitif enerji dengesine geçmesi yağlı karaciğer gelişiminde
etkili bir faktördür.
Genetik Faktörler: Değişik yumurtacı tavuk hatlarında YKHS insidensinde
farklılıkların olması, bozukluğun ortaya çıkışında genetik yatkınlığın etkili olduğunu
göstermektedir. Karaciğer lipit oranının farklı hatlardaki sağlıklı yumurtacı
tavuklarda %25.8 ile %49.0 arasında değişmesi genetik faktörlerin etkisini ortaya
koymaktadır.
Semptomlar
Kümeste yumurta veriminin ani olarak düşmesi,ibik renginin solgunlaşması ve
ağırlığının yaklaşık %10 kadar artış göstermesi YKHS şüphesini artırmaktadır .
Post-mortem olarak; karaciğerin hemorajik odaklara sahip olması ve lipit ile dolu
bir şekilde hacminin artması sendromun teşhisini kolaylaştırmaktadır. Karaciğer
kolay parçalanabilir bir yapıdadır ve lobların birbirinden ayrılması oldukça zordur.
Karaciğer genellikle solgun sarı renkte olmakla birlikte bu renk YKHS için her zaman
spesifik bir özellik değildir. Yumurtacı tavukların normal düzeyde sarı mısır ile
beslenmesi sonucunda da karaciğerde bu renk gözlenebilmektedir. Karaciğer kuru
maddesinde %40 olan yağ oranı %70 ‘lere kadar çıkabilmektedir. Fakat bu oranlar
coğrafik bölgelere göre değişmekte ve karaciğerde yağ oranının yüksek olması YKHS
vakası görüleceği anlamına gelmemektedir. Yine de karaciğer yağ oranlarındaki nisbi
yükselme YKHS için hazırlayıcı bir faktör olarak kabul edilmektedir.
YKHS derecesinin belirlenmesinde 1-5 arasında değişen skalada bir karaciğer
hemoraji skoru kullanılmaktadır. Bu skala 1=hemoraji yok , 2=1-5 hemorajik odak ,
3=6-15 hemorajik odak , 4=16-25 hemorajik odak ve 5=>25 hemorajik odak olarak
puanlanmıştır.
Ayrıca aspartat amino transferaz (AST),laktat dehidrogenaz (LDH) ve glutamat
dehidrogenaz (GDH) enzimlerinin aktivitelerinin ölçümü de karaciğer hakkında bilgi
vermektedir.
Subklinik YKHS vakalarında ise, karaciğerin büyüdüğü, parçalanabilir ve yüksek
yağ içeriği nedeniyle sarı- kahverengimsi bir renk aldığı, karaciğer kapsülü altında
küçük hemorajik odakların oluştuğu tespit edilebilir.
Tedavi ve Korunma
Enerji Dengesi : Pozitif enerji dengesi pratik olarak canlı ağırlığının tespiti ile
belirlenebilir. Daha önceden YKHS görülmüş bir kümesteki hayvanların en az %1’i
her ay tartılmaktadır.
Yüksek yumurta verimini sürdürecek enerji tüketimi ile aşırı yağlanmaya yol
açan enerji tüketimi arasında dar bir sınır vardır. Yumurta kütlesi pike ulaştığında
enerji ihtiyacının azaldığı kabul edilmektedir. Bu dönemde genellikle protein
tüketimi azaltılmakta fakat enerji tüketiminin kısıtlanması göz ardı edilmektedir.
Yağlı karaciğer hemorajik sendrom gözlenmese bile, aşırı enerji tüketiminin
ekonomik bir kayıp olması nedeniyle enerji faz beslemesi yapılması faydalı
görülmektedir.
Rasyonun enerji konsantrasyonunun düşürülmesi ve kısıtlı besleme metotları ile
enerji tüketimi azaltılabilir. Pik yumurta kütlesi döneminden sonra ırk ve hata bağlı
olarak fiziksel yem kısıtlaması ile yem tüketimi %5-8 oranında azaltılabilir. Bu gibi
kısıtlamalar en az 3-4 haftaya yayılarak dereceli olarak uygulanmalı, yem
kısıtlamasının etkisi canlı ağırlık ölçümleriyle tespit edilmelidir. Yemlerin ince
partiküllü olarak hazırlanması ve öğün sayısının azaltılması enerji tüketimini
sınırlayan diğer metotlar arasında sayılabilir. Düşük proteinli rasyonların yağlanmayı
teşvik etmesi nedeniyle rasyondaki enerji: protein oranına da dikkat edilmelidir.
Rasyon Düzenlemeleri: Balık unu ve kurutulmuş tane yem şilempeleri gibi yem
maddeleri kanatlılarda karaciğerin nisbi ağırlığını ve lipit içeriğini azaltmaktadır.
Fermantasyon yan ürünlerinin bu olumlu etkilerinin yağ metabolizmasını değiştirip
besin maddelerinin biyolojik değerliliğini artırmalarından, iz element dengesini
düzeltmelerinden veya maya metabolitlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Selenyum ve vitamin E YKHS insidensini azaltmaktadır. Selenyum ilavesiyle
glutatyon peroksidaz enzimi artış göstermekte ve karaciğerdeki hemoraji
azalmaktadır.YKHS bulunan hayvanlarda karaciğer lipitlerinin peroksidasyonu söz
konusu olduğu için yüksek düzeyde selenyum, vitamin E ve etoksiquin gibi sentetik
antioksidanların rasyona katılması faydalı görülmektedir. YKHS şüpheli kümeslerde
tedavi veya korunma amacıyla rasyonda etoksiquin,0.3ppm selenyum ve 50 IU/kg
düzeyine kadar vitamin E katılmalıdır. Rasyona balık unu katılmasıyla birlikte
karaciğer ağırlığı, karaciğer ve plazma lipitleri ile YKHS insidensinin azalmasının balık
unundaki selenyum dan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Rasyona yağ ilave edilmesinin de bazı avantajları olabilir.Çelişkili olarak
görülsede, karbonhidratlar yerine yağ kullanılması sonucunda karaciğerde yağ
sentezinin azaldığı ve bu nedenle karaciğer metabolizmasının rahatladığı tahmin
edilmektedir.
Yonca unu ve yüksek selüloz içeriğine sahip değirmencilik yan ürünleri YKHS
gelişimini önleyen bazı koruyucu faktörleri içermekte ve plazma lipit seviyesini
düşürmektedir. Selüloz karaciğerden lipit taşınmasını hızlandırarak karaciğer lipit
konsantrasyonunu azaltmaktadır.
Kolin ve metiyonin gibi lipotropik etkili maddelerin rasyona ilavesinin belirgin
bir etkisi görülmektedir. Metiyonin rasyona %0.1, kolin 500 mg/kg düzeyine kadar
katılabilmektedir. Kolin, vitamin B12 ve vitamin E karışımların ilave edildiği yemlerin
zorla yedirilmesiyle de karaciğer hemoraji skorunda azalma tespit edilmiştir. Ayrıca
rasyona 6g/kg düzeyinde L-sistin ilavesi de yapılabilir.
Çevre Sıcaklığı: Çevre sıcaklığından kaynaklanan stres şartlarını hafifletecek
uygulamalar yapılmalıdır.Çevre kontrollü kümeslerde yüksek çevre sıcaklığı bir
avantaj olarak kullanılabilir. Yumurta kütlesi pikinden sonra 20 °C yerine kümes
sıcaklığının 25-28 °C’ye ayarlanması ile enerji tüketiminin azaltılması YKHS gelişimini
önleyebilir.
YAĞLI KARACİĞER ve BÖBREK SENDROMU
Tedavi ve Korunma
Asites için etkili bir tedavi yöntemi bulunmamakta ve semptomlar ortaya çıktıktan kısa
süre sonra ölüm şekillenmektedir.
Asitesten korunmak için ;
1. Asitesin problem olduğu yerlerde barınakların sıcaklığına dikkat edilmelidir. Bu
özellikle hayvanlardan soğuk stresine duyarlı oldukları ilk 2hafta oldukça önemlidir.
2. Toz ve amonyak asites oluşumunda önemli faktörler olduğu için barınaklarda
havalandırmaya dikkat edilmelidir.
3. Solunum sistemini etkileyen enfeksiyöz hastalıklar asites oluşumunda etkili
olduğu için barınaklarda enfeksiyon riski en aza indirilmelidir.
4. Yemlerin toksinlere kontaminasyonu önlenmelidir.
5. Sodyum asites insidensini artırdığı için rayonun sodyum düzeyi %0.19 ile sınırlı
tutulmalıdır. Bu sağlanmazsa böbreklerde sodyum ve sıvı tutulumunu, kalp
bozukluğu nedeniyle oluşabilecek problemleri ve pulmoner hipertansiyona bağlı
ölümleri azaltmak açısından diüretiklerin kullanılması faydalı görülmektedir.
6. Pulmoner vazodilatörler ve vitamin E gibi antioksidanlar pulmoner
hipertansiyon nedeniyle gözlenen ölümleri azaltmada etkilidirler.
7. Asites başlangıcında plazma tahtın düzeyindeki artma tespit edilerek asitese
genetik olarak duyarlı hatlar tespit edilebilir.
8. Oksijen ihtiyacını azaltmak dolayısıyla asitesi önlemek için 30-35 günlük yaştan
sonra büyüme hızı yavaşlatılmalıdır. Bu amaçla besin madde yoğunluğu düşük
rasyonlar veya yem kısıtlama programları kullanılmaktadır.
Besin Madde Yoğunluğunun Azaltılması: Yemin besin madde yoğunluğunun azaltılması ile
her birim metabolik ağırlık için tüketilen yem miktarı artmakta ve oksijen ihtiyacı
azalmaktadır. Rasyonun esansiyel amino asit düzeyleri korunarak ham protein kaynağı en
düşük düzeyde tutulmalı ve oksijen ihtiyacı azaltılmalıdır. Tüm yetiştirme dönemi boyunca
düşük enerjili rasyonlar kullanılmalıdır.
Pelet yemlerde besin madde yoğunluğu daha fazladır ve yem tüketimini artırır. Başlangıç
döneminde (0-21 veya 0-28 gün ) asites insidensini azaltmak için toz yemler kullanılmalıdır.
İlk 4 hafta toz yemler kullanıldığında verim parametreleri olumsuz etkilenmeden mortalite
oranı düşürülebilmektedir.
Yem Kısıtlama Programları: Asites insidensini azaltmak için en yaygın olarak yem kısıtlama
metodu kullanılmaktadır. Asitesi önlemede kullanılan yem kısıtlama metodunda büyümenin
olumsuz etkilenmemesi için kısıtlamanın zamanı ve süresi çok iyi ayarlanmalıdır.
Günaşırı Yemleme Uygulaması: Asites nedeniyle ölümlerin arttığı durumlarda günaşırı
yemleme programlarının uygulanması tavsiye edilmektedir. Günaşırı yemleme programları
sonraki ağırlık artışı üzerine negetif etkiyi azaltmak için başlangıç döneminde kullanılmalıdır.
Broylerlerde telafi edici büyüme yetersiz kalacağı için şiddetli yem kısıtlaması tavsiye
edilmemektedir. Asitesin kontrolünde
Kenya’da kullanılan günaşırı yemleme programı örnek olarak verilebilir. Bu
programda, başlangıç dönemi süresince düşük proteinli rasyon
kullanılmaktadır(7,9,11 ve 13. günlerde yem verilmemektedir) . Bu program ile
yüksek bölgelerde ( Na-irobi-5600m) asites insidensi yılda %30’dan %5’e
düşürülmüştür. Asites çok yüksek olduğu zaman, yem kısıtlamasının daha uzun süre
uygulanması gerekmektedir.
Yemliklere Girişin Kısıtlanması ( öğün yemlemesi) : Yemliklere girişin ve yem
tüketiminin kısıtlanması için farklı aydınlatma programları uygulanmaktadır.
Aydınlatma programları ayak problemleri ile ani ölüm sendromunun insidensini de
azaltmaktadır. Basamaklı aydınlatma programları aktiviteyi azaltarak oksijen
ihtiyacının artmasını engellenmektedirler.
ANİ ÖLÜM (SUDDEN DEATH) SENDROMU
Semptomlar
Hayvanlar sağlıklı görünmekte, yem tüketimi ve yürüme gibi davranışlarda herhangi
bir bozukluğa rastlanmamaktadır. Ancak kısa bir süre sonra aniden boyunlarını
uzatarak yere düştükleri, kanatlarını çırptıkları ve bacaklarını kasılmış bir şekilde
uzattıkları gözlenmektedir. Çoğu yetiştirici, bu durumu kalp krizi olarak
tanımlamaktadır. Hayvanlar krizin erken dönemlerinde masaj yapılarak tekrar hayata
döndürülebilirlerse de ölüm birkaç dakika içinde meydana gelmektedir. Ölen
hayvanların sürü ortalamasının üzerinde canlı ağırlığa sahip oldukları dikkat
çekmektedir.
Ölen hayvanların sindirim sisteminin dolu olduğu gözlenmektedir.Barsaklar
genişlemiş ve yarı katı içerik ile dolu olduğu için karın şişkindir. Karaciğer ve
böbreklerde küçük hemorajik odaklar bulunabilir. Kalbin ventrikülüslerin kasılmış,
atrium genişlemiş ve kanla dolu vaziyettedir. Akciğerler şişkin ve çoğunlukla
ödemlidir.
Tedavi ve Korunma
Etiyoloji
Kanatlılarda protein metabolizmasının son ürünü olarak ürik asit oluşmaktadır. Ürik asit,
dokulardaki nükleik asitlerin parçalanması veya rasyondaki pürin içeren bileşiklerin
katabolizması sırasında ortaya çıkmaktadır. Ürolitiasiste böbreğin çeşitli bölgelerinde
şekillenen ürolitler, idrar çıkışını engelleyerek böbrek fonksiyonlarını bozmakta ve
çoğunlukla ölüme sebep olmaktadırlar.
Çoğu durumlarda böbreklerdeki hasar viral bir enfeksiyon ile hız
kazanabilir. Böbrek problemlerinin oluşumunda viral enfeksiyon rol
oynamıyorsa rasyon bileşenlerinin özellikle de protein, mineraller ve su
kaynağının etkili olduğu düşünülmelidir.
Kanatlılarda ürikaz enziminin olmaması guta duyarlılığı artmaktadır.
Gut, eklem ve organ formu olmak üzere iki farklı formda oluşmaktadır.
Eklem formu ,eklemlerde ürat kristallerinin oluşması, organ formu ise
çeşitli organlarda ve organ membranlarında beyaz ürat totularının
birikmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bu iki formun aynı anda meydana
gelmediği ve etiyolojilerinin farklı olduğu düşünülmektedir. Sebep ne
olursa olsun ürat atılımının yetersiz olması böbrek fonksiyonlarının
bozulmasına ve sonuçta hiperürisemiye neden olmaktadır.
Sürülerde sporadik olarak da ortaya çıkması organ ve eklem gutunun
genetik faktörlerden de etkilendiğini göstermektedir.
Gut ve ürolitiasis oluşumunda etkili olan faktörler:
Mineraller: Rasyonda bulunan minerallerin düzeyleri ve aralarındaki denge
ürolitiasiste hazırlayıcı bir faktördür. Kalsiyuma oranla fosfor tüketimin düşük veya
fosfora oranla kalsiyum tüketiminin fazla olması sonucunda böbrekte ve idrar
kanallarında taş şekillenmektedir. Tavuklara 4-6 haftalık yaştan itibaren %3-5
düzeyinde kalsiyum içeren rasyonların verilmesi böbrek tubüllerinde çözünmeyen
ürolitlerin şekillenmesine neden olmaktadır. Bu ürolitler genellikle kalsiyum –
sodyum üratlarından ibarettir. Rasyonda doğal olarak çok az imzalar bulunduğu için
tavuklarda kalsiyum oksalat formunda ürolitlere nadiren rastlanılmaktadır.
Elektrolitler : Rasyondaki elektrolitik su dengesini ve böbrek fonksiyonunu
etkilemektedir. Elektrolitlerin yetersiz veya fazla olması ürolitiazis veya gut
oluşumunda hazırlayıcı faktördür. Sodyum potasyum ve klor düzeyleri arasındaki
dengesizlik böbrek fonksiyonlarını etkilemektedir. Bu nedenle anyon-katyon
dengesi oldukça önemlidir. Kanatlılarda yumurta kabuğu kalınlığını artırmak, sıcaklık
stresi sonucunda oluşabilecek kayıpları azaltmak ve canlı ağırlık artışını iyileştirmek
amacıyla kullanılan sodyum bikarbonatlı rasyonlarla fazla miktarda katılması
böbrekler üzerinde toksik etki yaratmaktadır.Aşırı miktarda kullanılan sodyum
bikarbonat organ gutuna neden olabilmektedir.
Protein : Aşırı protein tüketimi, özellikle yaşlı hayvanlarda ürik asit üretiminin
artmasına ve üratların şekillenmesi için uygun ortamın oluşmasına neden
olmaktadır.
Mikotoksinler: Kanatlı yemlerinde bulunan mikotoksinlerin çoğu dolaylı veya
dolaysız olarak böbrek fonksiyonlarını etkilemektedir. Okratoksin, sitrinin ve
aflatoksinin böbrek metabolizmasını etkilediği bilinmektedir. Aflatoksin B ; Na ve
K’un atılım oranını, sitrinin ; su tüketimini ve idrar miktarını, 1ppm düzeyindeki
okratoksin ise kan ürik asit düzeyini %20 kadar artırmaktadır.
Oosperin, mantarların Chaetomium türleri tarafından üretilen bir toksindir ve
çeşitli yem maddelerinde bulunmaktadır. Bu toksinin 100 ppm düzeyine kadar
tüketilmesi tespit edilebilen bir probleme neden olmamaktadır. Ancak 200-600 ppm
düzeyinde tüketilmesi organ ve eklem gutu nedeniyle ölümlere neden olmaktadır.
Rasyonla İlgili Diğer Faktörler: Yüksek düzeyde ürik asit içeren yemlerle besleme
hiperürisemiye neden olmakta ve böbrek fonksiyonlarını bozmaktadır. Vitamin A
yetersizliği organlarda ürat birikimini artırmakta ve böbrek fonksiyonlarının
bozulmasına neden olmaktadır.
Semptomlar
Oily bird sendrom (OBS) ,broyler karkasının yağlı bir his vermesi ve deri altı bölgede
su kesecikleri oluşumu ile karakterize bir bozukluktur.
Etiyoloji
OBS özellikle dişi broylerlerde gözlenmektedir. OBS oluşumu üzerine etkili faktörler
şunlardır:
1. Rasyonla İlgili Faktörler: OBS ‘ nun genellikle don yağı yedirilen hayvanlarda
geliştiği belirlenmiştir. Rasyonun enerji düzeyi veya enerji :protein oranı da OBS
gelişimi üzerine etkili faktörlerdir. Rasyonda enerji oranının artırılmasıyla daha zayıf
ve yağlı deri oluşurken,ham protein oranının artırılmasıyla deri yırtılmalarının
azaldığı belirlenmiştir.
Yem katkı maddelerinin OBS insidensini etkileyebileceği yönünde bazı görüşler de
mevcuttur. Örneğin, antioksidiyal bir madde olan halofuginonun deride kollagen
sentezini baskıladığı ve kolayca yırtılabilen ince deri oluşumuna yol açtığı
belirlenmiştir. OBS ‘ lu hayvanlarda kollagen çapraz bağları yeterince gelişmediği
için rasyonda bakır ve vitamin E seviyesi üzerinde de durulmaktadır. Bakır eksikliği,
kollagen ve elastin çapraz bağlarının yeterince gelişememesine sebep olmaktadır.
Ayrıca aşırı vitamin A ‘ nın deri keratinizasyonunu azalttığı, bitkisel toksinlerde
bulunan bazı bileşiklerinde kollagen çapraz bağları olumsuz yönde etkiledikleri
tespit edilmiştir.
2.Çevre Isısı: OBS insidensi ılıman iklimlerde artış göstermektedir. Çevre sıcaklığının
yükselmesi subkutan dokuları da kapsayacak şekilde karkastaki yağ depolanmasını
artırmaktadır.
3 Karkas İşleme Şartları: Tüy yolum ekipmanındaki suyun sıcaklığı OBS şiddetini
etkilemektedir. İşleme suyu ısısı artırıldığında derinin yağlı görünümü ve şiddetinde
belirgin bir artış gözlenmektedir.
Semptomlar
OBS, dokunulduğunda derinin yağlı bir his uyandırmasıyla karakterize bir
bozukluktur. OBS’nda derinin elastik kısımları etkilenmekte, karkasta su tutulması
artış göstermekte ve özellikle dişi broylerlerde deride su keseleri oluşmaktadır.
Derinin yırtılmaya yatkın olması ve yırtıldıktan sonra keselerin patlaması derinin yağ
ile kaplanmasına yol açmaktadır.
OBS bulunan hayvanlarda derideki kollagen bağların yetersizliği gözlenebilir.Deri
yapısının bozuk olması deri tabakalarının birbirinden ayrılıp içlerinde yağ veya su
birikmesine yada derinin kolaylıkla yırtılmasına yol açmaktadır.
Tedavi ve Korunma
OBS belirlendiğinde , kesim şartları özellikle tüy yolum ekipmanı, su sıcaklığı ve tüy
yolum süresi gözden geçirilmelidir. Rasyondaki yağ düzeyi bir faktör olarak
görülmemekle birlikte don yağı kullanımı üzerinde durulmalıdır. Rasyonda yaterli
düzeyde bakır bulunmalı, aşırı vitamin A ve çinko katkısı yapılmamalıdır.
TÜY GAGALAMA ve KANİBALİSMUS
Korunma
Kanibalismusu önlemek amacıyla aşağıda belirtilen tedbirler alınmalıdır.
1. Yaşa bağlı bağlı olarak yeterli alan, taze ılık su ve uygun bir havalandırma
sağlanmalıdır. Hayvanlar su yemlik alanlarına rahatça girebilmektedir.
2. Gelişme ve yumurta verilmemelidir uygun aydınlatma düzeni sağlanmalıdır. Et
tipi kanatlılar da günlük 16 saat aydınlık 8 saat karanlık uygulaması yaygın olarak
kullanılmaktadır. Yumurtacılarda ise 0-8 haftalık büyütme döneminde genellikle
günlük 10-12 saat aydınlatma uygulanmaktadır. Çok parlak veya uzun süreli
aydınlatma hayvanlarda saldırganlık duygularını ortaya çıkarmaktadır. Sürekli
aydınlık bir ortam hayvanlarda stres yaratacağı için günde 16 saatten fazla
aydınlatma uygulanmamalıdır . Damızlık sürülerde 40 wattan fazla beyaz ışık
kaynağı kullanılmamalıdır. On iki haftalıktan büyük hayvanların yemlik ve sülük
alanlarında 15 veya 25 wattlık ampüller kullanılmalıdır. Isı kaynağı olarak büyük
ampüller kullanılıyorsa kırmızı veya infra-red olanlar tercih edilmelidir.
3. Hayvanların türüne ve yaşına uygun olan rasyonların verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca yeşil ot verilmesi de rasyonun ham selüloz içeriğinin artmasına ve kursağın
dolu olmasına yol açarak hayvanların saldırganlık duygularını baskılamak taşır.
Büyümekte olan ve yumurta yönlü piliçlerde tahıl olarak yulaf verilmesi ile
kanibalismus önemli ölçüde azaltılabilmektedir.
4.Rasyoun tuz düzeyinin %2-4’e çıkarılması ile gagalama kısa sürede azalmaktadır.
Tuz düzeyi en fazla 1 veya 2 gün süreyle artırılmalıdır. Tuz 4 litre içme suyuna 1
çorba kaşığı düzeyinde de katılabilir. Tuzlu su ancak yarım gün süre ile
verilmeli,diğer yarım günde normal su içirilmelidir.
5. Rasyona 20 g/kg düzeyinde triptofan ilave edilmesiyle tüy gagalama davranışı
azaltılabilmektedir. Ayrıca yüksek dozda dopamin antagonistleri broylerlerde motor
aktivitelerini baskılamakta ve sedatif etki yapmaktadır.
6. Farklı ırklardaki damızlıklar bir arada tutulmamalıdır. Sakallı , ibikli veya bacakları
tüylü damızlık tavuklar bu tür ırk özelliğine sahip olamayan tavuklarla birlikte
barındırılmamalıdır.
İyi bir yetiştirme programı, uygun aydınlatma ve gaga kesiminin birlikte
uygulanması ile problemin üstesinden gelunebilmektedir. Uygun bir yetiştirme
programının sağlanamadığı durumlarda gaga kesimi yapılması problemin
kontrolünde kullanılabilecek bir metottur.
Kafes yorgunluğu bulunan hayvanlar yanına yatmış ve bacaklarını ileri doğru uzatmış
pozisyonda görülürler. Etkilenen hayvanların genel aktivitelerinden uzak bir şekilde
kafesin arka bölümünde çökmüş vaziyette oldukları belirlenebilir. Kafes yorgunluğunu
erken döneminde hayvanlarda belirtiler gözlenmekte fakat yumurta verimlerine
devam etmektedirler. Yumurtanın pik döneminde hayvanların topalladıkları ve ayakta
durmaya karşı isteksiz oldukları görülmektedir. Kafes içinde hayvanlar arasındaki
rekabet nedeniyle hastalanan hayvanlar kafesin arka bölümünde bulunmakta, ölüm
ise susuzluk ve açlık nedeniyle oluşmaktadır.
Yeme ve içme bozuklukları nedeniyle ölen hayvanlar, dehidre ve oldukça zayıflamış
bir görünümdedirler. Kafes yorgunluğu bulunan hayvanlarda kaburga kemiklerinde
boncuk tarzı oluşumlar ve medullar kemik trabeküllerinin yoğunluğunda azalma
tespit edilebilir. Kemiklerde kalsiyumun yetersiz olduğu ve anormal mineralizasyon
oluştuğu belirlenebilir. Medullar kemiklerde osteoklastik aktivite ve ilerleyen
durumlarda kortikal kemiklerde erozyon oluşmaktadır. Paraliz 4 ve 5. göğüs
vertebralarında oluşan kırıklar sonucunda medulla spinalise uygulanan basınç ve
medulla spinaliste dejenerasyonlardan kaynaklanmaktadır.
Paralizin gözlenmesi ile birlikte yapılan otopside , ovidukta kabuğu tam olarak
şekillenmemiş yumurta ve ovaryumda çok sayıda follükül tespit edilebilir. Paraliz
oluşumundan daha sonra yapılan otopside ise besin maddesi tüketiminin
yetersiz olması nedeniyle ovaryumların çoğunlukla regrese olduğu belirlenebilir.
Tedavi ve Korunma
Seksüel Olgunluk Yaşı:Şiddetli kafes yorgunluğun genellikle erken yaşta
yumurtaya başlayan hayvanlarda oluştuğu tespit edilmiştir. Erken yaşta
yumurtaya giren hayvanların canlı ağırlıkları çoğunlukla düşük kalmakta, iştahın
az olması besin maddesi tüketimini azaltmaktadır. Canlı ağırlığı düşük olan
yarkalara ışık programı uygulanmamalıdır.
Kafes Şartları:Düşük kapasiteli kümeslerde kafes yorgunluğu insidensi ve şiddeti
hayvanların kafesten yere alınmasıyla azaltılabilir. Kafes yorgunluğu belirlenen
hayvanların topallığın erken döneminde kafesten ayrılarak yerde barındırılmaları ile
tam iyileşme sağlanabilmekle birlikte büyük ticari işletmelerde bu uygulamanın
yapılması imkansızdır.
RAŞİTİZM
Raşitizm , genellikle et tipi kanatlılarda kemik mineralizasyonundaki bozukluk ile
karakterize bir hastalıktır.
Etiyoloji
Raşitizm , her yaşta gözlenmekle birlikte genç hayvanlarda özellikle de son
zamanlarda hindi palazlarında daha fazla rastlanmaktadır. Rasyon
formulasyonunda önemli hataların bulunması , kalsiyum ,fosfor ve vitamin D3
dengesizliği veya yetersizliği insidensi etkilemektedir. Mikotoksinler ve patojenler
de besin maddelerinin emilimini olumsuz yönde etkileyerek raşitizme neden
olabilmektedir.
Elektrolit Dengesi : Rasyonda yüksek düzeyde klor bulunması sonucunda gelişen metabolik
asidoz , 1.25 dihidroksi vitamin D3 ‘ün böbreklerde üretimini azaltmaktadır.
KONDRODİSTROFİ
Kondrostrofi , uzun kemiklerdeki büyüme plağının genel bir bozukluğudur.
Etiyoloji
Önceden perozis olarak isimlendirilmiş olan bu hastalık , angular kemik
deformitesi , bükük bacaklılık , eğik bacaklılık , valgus- varus deformitesi
veya kondrostrofi olarak isimlendirilmektedir. Klasik peroziste ,
gastrokinemius tendonu tibiotarsusun distal ucundaki kondilustan kaymakta
ve bu bölümden aşağıdaki bacak bölümlerinin ve ayağın kontrolü
kaybolmaktadır.
Normal kıkırdak proliferasyonundaki genel bozukluk , normal
vaskülarizasyonda bozulmalara yol açmaktadır.
Kıkırdağın erginleşmesindeki düzensizlikler kemiğin lineer olarak
büyümesine sebep olmakta , kemik genişliği artmaya devam etmektedir.
Kemik genişliğindeki oransal olmayan artış eklemin büyümesine ve tibiotarsusun
sonunda bir deviasyona sebep olmaktadır Deformitelerin şiddeti arttığında ,
gastrokinemius tendonu tibiotarsusun eklem oluğundan çıkmakta ve tendon
kaymaktadır.
Kondrostrofi , bacak bozuklukları içinde muhtemelen en yüksek ekonomik kayıba
sebep olan bozukluktur. Erkek hayvanlarda insidens 40. güne kadar %2 -3 gibi yüksek
oranlara çıkabilmektedir. Bazı durumlarda mortalite oluşmakla birlikte , hayvanların
çoğu düşük canlı ağırlık ve bacak deformiteleri nedeniyle ayıklanmaktadır. Bacak
problemleri ve derideki bozukluklar nedeniyle kondrodistrofili hayvanların
işlenmelerinin zor olması karkas kalitesini düşürmektedir.
Kondrodistrofi oluşumunu etkileyen faktörler aşağıda verilmiştir.
Manganez Düzeyi : Manganez yetersizliğinin klasik perozis oluşumuna yol açtığı
eskiden beri bilinmektedir. Manganez, kıkırdakta kondroitin sülfat sentezi üzerine
etkili bir mineraldir. Manganez yetersizliği bulunan hayvanların %42 ‘sinde 26 günlük
yaşta tendon kayması tespit edilmiştir.
Rasyonda kalsiyum ve fosfor dengesizliği manganez kullanımını
etkileyebilmektedir. Rasyonda yüksek düzeyde kalsiyum ve normal düzeyde fosfor
bulunması magnezyum metabolizmasını bozarak perozise yol açmaktadır. Balık unu
içeren rasyonlarla beslenen kanatlılarda , balık unundaki aşırı fosforun magnezyum
değerliliğini düşürerek perozis şiddetinin artmasına sebep olduğu belirlenmiştir
Kolin Düzeyi: Perozisin şiddeti rasyondaki kolin düzeyi ile direkt olarak
ilişkilidir.Kolin yetersizliğinde büyüme plaklarında düzensiz vaskülarizasyon
gözlenmekte ve belirtiler kolin bakımından yetersiz beslemeden 10-14 gün sonra
ortaya çıkmaktadır. Son zamanlarda kolin yetersizliğinin normal şartlarda ihtimal
dışı olduğu ve kolinin kondrodistrofi oluşumuna etki etmediği yönünde görüşler de
ileri sürülmektedir. Soya yeterli düzeyde kolin ihtiva etmektedir , hatta içeriğinde
mısır-soya bulunmayan rasyonlar bile ihtiyacı karşılamaktadırlar. Yine de soyanın
işleme tekniklerindeki farklılıklar ve diğer faktörler rasyona kolin ilavesini gerekli
kılmaktadır.
Çinko Düzeyi: Çinko yetersizliğinde bacak kemiklerinde kısalmayla birlikte eklem
başlarında büyüme ve kalınlaşma gözlenmektedir. Çinko yetersizliği aynı zamanda
organik matriks içinde kan damarlarının düzensiz biçimde penetrasyonuna da sebep
olmaktadır.
Tedavi ve Korunma
Kondrodistrofi çok sayıda besin maddesinin yetersizliğine bağlı olarak
geliştiği için basit bir tedavi ve korunma ile ortadan kaldırılması güçtür.
Kondrodistrofi nedeniyle kemiklerde oluşan kısalma ve kalınlaşmadan
sonra tedavinin başarılı olma ihtimali çok zayıftır
Anormal yürüyüşün gözlendiği erken safhada , NRC’nin bildirdiği ihtiyaçların 2 katı
düzeyde ilave B grubu vitaminlerin sağlanması faydalı olabilir.
B grubu vitaminler ile manganez ve çinkonun rasyonda yeterli düzeyde
bulunduğundan emin olunmalı , mineral interaksiyonları, antagonist maddeler ve
vitaminlerin dayanıklılığı gibi faktörlere dikkat edilmelidir.
Semptomlar
Hastalığı başlangıcında , taban yastığında gübre ile bulaşık çatlak ve kabuklar
oluşmaktadır. Sekonder bakteriyel enfeksiyonların sonucunda taban yastığı şişmekte
ve hayvanlar hareket etmek istememektedirler.
Ayak derisindeki kuruluk ve pullanma ile birlikte parmak ve taban yastığı
yüzeyindeki anormal papilla benzeri oluşumlar göze çarpmaktadır. Çatlakların şiddeti
fazla olduğunda hemoraji ve sekonder bakteriyel enfeksiyonların oluştuğu
belirlenebilir. Taban yastığı şişkin ve ülserli bir hal alabilir.
Tedavi ve Korunma
Civciv ve palazların yeterli düzeyde vitamin tüketmelerine dikkat edilmelidir.
Biyotin yetersizliğinin tek sebep olduğu taban yastığı lezyonlarında bu vitaminin
uygulanmasıyla hızlı bir iyileşme gözlenmektedir.
Taban yastığı lezyonları , damızlık rasyonlarına 200 mg/ dl düzeyinde biyotin ilavesi
ile azaltılabilmektedir. Ayrıca altlığın durumu da kontrol edilmelidir.
Mineral Toksisiteleri
Kanatlılarda minerallerin toksik düzeyi, zehirlenme belirtilerini ortaya çıkaran en
düşük düzeydedir. (Tablo 2.13). Toksisite kullanılan mineralin formuna bağlı olarak
değişmektedir.
Organik bileşikler halinde kullanılan mineraller daha düşük düzeylerde zehirlenmeye
sebep olabilmektedir. Genç hayvanlarda yaşlı hayvanlardan daha yaşlı seyreden
toksisite ,genç hayvanlarda genellikle büyümenin yavaşlaması şeklinde kendini
göstermektedir.
Mineraller veya minerallerle diğer besin maddeleri arasında etkileşim bulunduğu
için bir mineralin yüksek miktarda bulunması başka bir mineral veya besin
maddesinin yetersizliğini hızlandırmaktadır. Bu nedenle mineral zehirlenmesine karşı
hayvanın tepkisini belirlemek kolay olmamaktadır. Sodyum , potasyum ve klor
arasında bu tip bir toksisite durumu söz konusudur.
Rasyona mineral katkılarının ilavesi sırasında kbir hata yapılmazsa veya yem
maddeleri bazı metaller ile kontamine olmazsa mineral toksisitesine nadiren
rastlanmaktadır.
Magnezyum:Kanatlılarda , magnezyumun yüksek düzeyde kullanılması
durumunda böbreklerden magnezyumun atılmasını sağlamak için su tüketimi
artmaktadır. Magnezyum toksisitesi , çoğunlukla kanatlı rasyonlarına dolomitik
kireçtaşı ilave edildiği zaman ortaya çıkmaktadır. Normal kireçtaşı genellikle %
1 ‘ den daha az , dolomitik kireçtaşı ise %10 -13 düzeyinde magnezyum
içermektedir. Dolomitik kireçtaşında bulunan yüksek düzeydeki magnezyum
pek çok magnezyum tuzunda olduğu gibi ishal yapıcı etkiye sahiptir.
Magnezyum ,emilim ve taşınma sırasında kalsiyum ile rekabete girmektedir. Bu
nedenle yumurta kabuğu kalınlığı dolomitik kireçtaşı verilen kanatlılarda hızla
azalmaktadır.
Demir:Aşırı demir tüketimi sonucunda barsaklarda demir fosfat şekillenmekte ve
fosfor yetersizliği ortaya çıkabilmektedir. Barsaklarda çözünmeyen demir fosfat ,
vitamin ve iz elementlerle kolloid bir yapı oluşturmaktadır. Aşırı miktardaki demir ,
raşitizm oluşumunda güçlü bir etken olarak rol oynamaktadır. Gossipolü detoksifiye
etmek için rasyonlara demir ilave edildiği zaman çoğunlukla toksisite oluşmaktadır.
Pamuk tohumu küspesine tahmini gossipol içeriğine göre 1:1 oranında demir ilave
edilmektedir. Bu şekilde muamele edilmiş pamuk tohumu küspesi bulunan
rasyonların vitamin ve rasyon düzeylerinin gözden geçirilmesi oldukça önemlidir.
Bakır:Gelişmeyi uyarıcı ve dışkının su içeriğini azaltıcı etkisi nedeniyle özellikle hindi
rasyonlarına yüksek düzeyde bakır ilave edilmektedir. Bakır rasyona bakır sülfat olarak
katılmakta ve piliç yemlerine 1. kg/ton bakır sülfat ilave edildiği zaman 250 ppm olan
toksik düzeye ulaşılmaktadır. Hindiler , bu düzeyin en az iki katını tolere
edebilmektedir. Yüksek düzeydeki bakır kükürt metabolizmasını bozmakta, metiyonin
ve sistine olan ihtiyacın artmasına neden olmaktadır.
Yem Maddelerinin Nem İçeriği:Tane yemler %12 ‘den daha fazla nem içerdiklerinde
ve depolama şartları uygun olmadığında, mantarlar kolaylıkla ve hızla üremektedirler.
Çoğu Aspergillus türleri %14-16 , bazı türler ise %13-14 nem içeriği bulunan yemlerde
üremektedir.
Aflatoksinler
Aflatoksinler , Aspergillus flavus , A. Parasitucus olmak üzere çeşitli Aspergillus ve
Penisilium türleri tarafından sentezlenen mikotoksinlerdir. Aflatoksin B1, B2, G1 ve G2
doğal olarak oluşan bileşiklerdir. Diğer aflatoksinler (M1, M2 P1 ,Q1 ve aflatoksikol
gibi) mikrobiyel veya hayvanda metabolik ürünler olarak meydana gelmektedirler.
Zehirlilik bakımından en güçlü olanı Aflatoksin B1 ‘dir.
Evcil hayvanlar içinde aflatoksinlere en duyarlı olan ördektir.Daha sonra sırasıyla
hindi palazı,tavşan ,köpek , domuz , buzağı, tavuk , bıldırcın ve koyun
gelmektedir.Genç hayvanlar aflatoksikozise daha duyarlıdır.Kanatlılarda ise dişiler
erkeklerden daha dayanıklıdır.
Aflatoksin B1 (AFB1) pek çok hayvan türü için oldukça toksik bir bileşik (LD50 -
50 mg /kg CA) olarak değerlendirilmektedir. Broyler civcivler için LD değeri 50 değeri
7-8 mg/kg CA olarak tespit edilmiştir. Aflotoksinler hayvanların duyarlılığına , alınan
toksinin dozuna ve zamana bağlı olarak akut ve kronik zehirlenmelere yol açmaktadır.
Akut zehirlenme ;depresyon , iştahsızlık , solunum güçlüğü , sarılık , hemoraji ve
ölümle seyreder.
Aflotoksinlerin düşük düzeylerde ancak devamlı olarak rasyonla alınması
sonucunda ortaya çıkan kronik aflatoksikozis besi sığırlarında, tavuklarda ve
domuzlarda canlı ağırlık artışının, süt ineklerinde süt veriminin , tavuk ve domuzlarda
yem tüketimi ve yemden yararlanma oranının azalmasına neden olmaktadır.
Okratoksinler
Okratoksinler ilk olarak Aspergillus ochraseus ‘ dan (A. Alutaseus olarak
da isimlendirilmektedir. ) izole edilmişlerdir fakat birkaç Aspergillus ve
Penicillum mantarı tarafından da üretilebilmektedir. Okratoksin grubu 7
bileşikten oluşmakla birlikte arpa, buğday,çavdar ve mısır gibi tane
yemlerde doğal kontaminant olarak en fazla okratoksin A (OA)
bulunmaktadır. OA kanatlılar için oldukça toksik bir mikotoksindir.
OA’nın LD50 ve büyümeyi inhibe eden rasyondaki en düşük düzeyi aflatoksin , DAS ve
T-2 toksinine göre daha düşüktür. OA’ nın toksik etkisinin görüldüğü ana organ
böbreklerdir. OA moleküler seviyede fenilalanin— t RNA sentetaz enzimini inhibe
ederek DNA, RNA ve protein sentezini bozmaktadır. Bunların yanında OA, glikogenezis
için önemli bir enzim olan fosfoenolpiruvat karboksikinaz enzimi için renal mRNA
kodlanmasını bozarak renal karbonhidrat metabolizmasını etkilemektedir.
Metabolik yollardaki bu değişiklikler renal proksimal tübüllerin epitelinde hasarlara,
elektrolit emiliminin azalmasına ve ozmotik diürezis yoluyla su atılımının artışına
neden olmaktadır. Saha şartlarında 0.3-16 ppm arasında okratosin düzeyinin broyler ,
yumurtacılar ve hindilerde toksikozislere yol açtığı belirlenmiştir.
Okratoksizkozisin broylerlerde en belirgin klinik semptomları büyüme oranının
düşmesi, yem tüketiminin azalması , su tüketiminin ve dışkı su içeriğinin artmasıdır.
Okratoksin A enerji tüketiminin ve ısı üretiminin artışına sebep olmaktadır.
Broylerlerde canlı ağırlık artışını azaltan en düşük OA düzeyinin 2 ppm olduğu tespit
edilmiştir.
Post mortem olarak böbrekler şişmiş , büyümüş, solgunlaşmış ve
maun-açık kahverengi renk almıştır.Gelişmekte olan broylerlerde
postmortem olarak zayıflama ,dehidrasyon , kuru ve katı taşlık ,
proventrikül mukozal hemoraji ve kataral enteritis belirlenebilir. Karaciğer
büyümüş , solgun,parçalabilir veya hemorajik halde olup safra kesesi
safra ile gerginleşmiştir.Sekonder olarak visseral gut şekillenebilir.
Okratoksin A pigmentasyonu azaltmakta ve arzu edilmeyen özelliklerin
gelişmesine sebep olmaktadır. Okratoksin A , rasyon kökenli
karotinoidlerin karkas pigmentasyonu için kullanımını azaltarak
aflatoksinden daha fazla hipokarotenoidemiye yol açmaktadır.
OA yumurta tavuklarında yem tüketimi, yumurta verimi ve yumurta spesifik
gravitesini düşürerek , yumurta kabuğunda lekeleri, ette kanlanma ve
beneklenmeyi artırarak etkisini göstermektedir.
Okratoksin A2nın yumurta verimi üzerine etkili olan en düşük dozu 0.5 ppm ‘
dir. Kontamine olmuş yemleri yumurtacıların içgüdüsel olarak yemedikleri
gözlenmiştir. Yumurta lekelerinin 0.5-1 ppm düzeyinde okratoksin A ile
besleme sonucunda artış gösterdiği ve bu lekelerin çoğunun fekal materyalden
kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Okratoksin A kanatlılarda lenfoid organlarda hücresel azalmaya ve
regresyona sebep olmakta, hücresel immunite üzerine olumsuz etkisi
bulunmakta fakat hümoral immuniteyi etkilememektedir. İmmun cevapta
baskılanma genellikle doza bağlı olarak değişmektedir. Hücresel immunite en
fazla broylerlerde , en az bıldırcınlarda etkilenmektedir. Lenfoid organların
regresyonu ve lenfositlerin azalması broyler ve hindilerde okratoksikozis
sırasında gözlenen bir sonuçtur.
Tedavi ve Korunma
Tedavi ve korunma
Özel bir tedavi yöntemi yoktur.Alınan toksinin sindirim kanalından
uzaklaştırılması için zeolitler rasyona katılabilir. Ayrıca östrojenlerin doğal
antagonisti olan androjenler ve progestinler ile östrojen reseptör blokörleri
kullanılabilir.
Siklopiazonik asit, oosporein, sitrinin, ergot alkoloitleri, fusarokromanon ,
fusarik asit, moniliformin gibi mikotoksinlerinde kanatlılarda toksik etkileri
bulunmaktadır. (Tablo 2.17)