Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 14

GELECEK

50 YIL
Yirmi birinci yü zy›l›n
ilk yar›s›nda
hayat ve bilim

ED‹TÖ R
John Brockman

ÇEV‹R‹
Nurettin Elhü seyni
‹ Ç‹ NDEK‹
LER

JOHN BROCKMAN G‹R‹fi ................................................ 1

B‹R‹NC‹ BÖ LÜ M: TEOR‹ AÇISINDAN GELECEK

LEE SMOLIN Evrenin Niteli¤inin Gelece¤i ............................ 7

MARTIN REES Kozmolojik Mü şkü ller: Evrende Yaln›z m›y›z ve


Evrenin Neresindeyiz? ................................................... 23

IAN STEWART 2050’nin Matemati¤i ................................... 35

BRIAN GOODWIN Kü ltü rü n Gölgesinde ............................. 47

MARC D. HAUSER De¤iştokuş Edilebilir Zihinler ................ 59

ALISON GOPNIK Çocuklar›n Bilimcilere Ö ¤retece¤i fieyler .... 71

PAUL BLOOM Bir Ahlaki Gelişim Teorisine Do¤ru ............... 85

GEOFRREY MILLER ‹ncelik Bilimi ..................................... 97

MIHALY CSIKSZENTMIHALYI Mutlulu¤un Gelece¤i .......... 107

ROBERT M. SAPOSKY Elli Y›l Sonra Hâ lâ Hü zü nlü Olacak


m›y›z? ........................................................................ 119
.

STEVEN STROGATZ Fermi’nin “Kü çü k Buluşu” ile Kaos ve


Karmaş›kl›k Teorisinin Gelece¤i ..................................... 129

STUART KAUFFMAN Hayat Nedir? ................................... 143


‹K‹NC‹ BÖ LÜ M: PRAT‹K AÇISINDAN GELECEK

RICHARD DAWKINS Moore Yasas› Çocu¤u .......................

163

PAUL DAVIES ‹kinci Bir Yarat›l›ş Var m›yd›? .......................

179

JOHN H. HOLLAND Bizi Bekleyen Gelişmeler ve Bunlar› Tahmin


Etme Yolu ....................................................... 191

RODNEY BROOKS Beden ve Makine Kaynaşmas› ................

205

PETER ATKINS Maddenin Gelece¤i .....................................

217

ROGER C. SCHANK Gelecekte Daha Ak›ll› Olacak m›y›z? . . . . .

229 JARON LANIER Karmaş›kl›k Tavan› ...................................

239 DAVID GELERNTER Iş›nla Ba¤lant›ya Girmek .....................

255

JOSEPH LEDOUX Zihin, Beyin ve Benlik .............................

269

JUDITH RICH HARRIS 2050’den Bak›şla Bizi Biz Yapan


Ö zellikler ....................................................................

283

SAMUEL BARONDES ‹laçlar, DNA ve Psikanaliz Divan› . . . . . .

297 NANCY ETCOFF Beyin Taramalar›, Kuşamlar ve K›sa Temaslar

309 PAUL W. EWALD Hastal›¤›n Ü stesinden Gelmek ..................

323
MARC D. HAUSER

De¤iştokuş Edilebilir Zihinler

fi öyle tuhafl›klar› gö zü nü zü n ö nü ne getirin: Bir parça b›l-


d›rc›n beynine sahip bir tavuk, kafas›n› bir b›ld›rc›n gibi
e¤iyor, ama bir tavuk gibi g›dakl›yor. Parkinson hastal›¤›
yü zü nden tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş yetmiş ya-
ş›nda bir adam, bir domuzdan bir parça beyin al›yor ve do-
muz aksesuar›n›n hiçbir emaresini gö stermeksizin,
hemen- cecik d›şar›ya ç›k›p golf oynuyor. Bu ö rnekler
Douglas Adams tarz›nda bilimkurgu de¤il, bilimsel olgu.
Gü nü mü z- de sadece ayn› tü rü n bireyleri aras›nda de¤il,
tü rler aras›nda da beyin dokusu de¤iştokuş edebiliyoruz.
Ö nü mü zdeki elli y›lda bö yle ince bir nö robiyoloji, beyne
ilişkin anlay›ş›m›z- da –gelişimi s›ras›nda nas›l donat›ld›¤›
ve zaman içinde na- s›l bir evrim gö sterdi¤i konusunda– bir
devrim yaratm›ş ola- cak. Beyin hakk›nda sü rekli daha fazla
şey ö ¤renmemiz, so- nuçta başka bir hayvan tü rü olman›n
nas›l bir şey oldu¤una dair daha fazla şey ö¤renmemizi
sa¤layacak. Ama bu devri- min bilimsel ve etik
sonuçlar›na daha yeni kafa yormaya başl›yoruz.
Başka bir canl›n›n yerinde olmak nas›l bir şey olabilir?
Felsefeci Thomas Nagel’in “Bir Yarasa Olmak Nas›l Bir
fieydir?” (The Philosophical Review LXXXIII, Ekim 1974,
s. 435-50) başl›kl› ü nlü makalesinde resmen dile
getirdi¤i bu
| 59 |
60 | G E L E C E K 50 Y I L

soru, genel olarak hayvanlar›n zihinsel yaşam›yla, spesifik


olarak da ö znel deneyimleriyle, duygular›yla ilgilidir. Baz›-
lar›na gö re, en az›ndan mevcut bilimsel araçlarla, böyle de-
neyimleri izlemek dü pedü z olanaks›zd›r. Baz›lar›na gö re ise,
bu gü ç bir sorun olmakla birlikte, bilimin erim alan›
içinde- dir. Ortada bir ö rnek oldu¤unda böyle konular›
konuşma- n›n daha kolay olmas› nedeniyle, bir ö rnek
vereyim.
1960’lar›n ortalar›nda, iki grup uzman başka bir may-
munun elektrik şoku ald›¤›n› gö rü nce nas›l tepki gö stere-
ceklerini incelemek ü zere makak maymunlar› ü zerinde de-
neyler yapmaya başlad›lar. Aşa¤› yukar› ayn› s›ralarda, sos-
yal psikolog Stanley Milgram otoriteye nas›l tepki verdikle-
rini gö rmek ü zere insanlar› test etmeye yö neldi; testin ama-
c› ö zellikle bir otorite figü rü nü n başka bir insana elektrik
şoku verme talimat›na uyup uymayaca¤›n› saptamakt›. Ma-
kak deneylerinin birinde, bir maymun gü nlü k yemek
tay›n›- n› elde etmek için manivela kollar›n› çekecek
şekilde e¤itil- di. Maymunun bu işi ö¤renmesinden sonra,
bitişik bir kafe- se ikinci bir maymun kondu. Art›k birinci
maymun ne za- man kollar› çekse, di¤er maymuna şiddetli
bir şok veriyor- du. fiaş›rt›c› bir gelişmeyle, birinci maymun
kollar› çekmeyi b›rakt›; hatta kollar› çal›şt›rmamas›n›n
gü nlü k yeme¤inden yoksun kalmay› getirmesine karş›n,
bu tutumunu birkaç gü n sü rdü rdü . Kendisi açl›k
çekiyordu, ama gariban komşu- su şoktan kurtulmakla
bundan yarar gö rü yordu. Kollar›n baş›ndaki
maymunlar›n bu kollar› çekmekten kaç›nmaya olan
yatk›nl›¤›, di¤er maymunun tan›d›k bir kafes arkadaş›
olmas› durumunda, hedefteki dene¤in yabanc› bir maymun
ya da tavşan gibi başka bir tü rü n mensubu olmas›
durumu- na oranla daha yü ksekti. Son olarak, daha ö nce
bizzat elek- trikli iskemlede bulunmuş ve bir şoku yaşam›ş
bireyler, böy-
Marc D. Hauser - De¤iştokuş Edilebilir Zihinler | 61

le bir tecrü beden geçmemiş maymunlara oranla, elektrik


vermekten daha uzun sü re kaç›n›yordu.
Milgram’›n insanlar konusunda vard›¤› ve 1983’te ç›kan
Obedience to Authority [Otoriteye ‹taat] kitab›nda canl› bir
dille anlatt›¤› taban tabana z›t sonuçlar ›ş›¤›nda, makak
maymun deneyleri ö zellikle çarp›c›d›r. Beyaz laboratuar ö n-
lü ¤ü giymiş deneyci gibi bir otorite figü rü , başka bir kişiye
şok vermek ü zere bir dene¤e bir kolu çekme emrini
verdi-
¤inde, di¤er kişinin –gerçek tehlike alt›nda olmayan bir
ak- tö rü n– dramatik bir tav›rla “şok”a tepki göstermesine
ra¤- men, denek defalarca bu işi yapm›şt›. E¤er bir Marsl›
yeryü - zü ne inip bu iki deneyi seyretmiş olsayd›, makak
maymun- lar›n›n empati kurdu¤u, insanlar›n ise bunu
yapmad›¤› so- nucuna varmak zorunda kalacakt›. Gö rü nü şe
bak›l›rsa, ma- kak maymunlar› ac› çeken başka birinin
yerinde olman›n anlam›n› biliyor; buna karş›l›k insanlar
ya bilmiyor ya da dü pedü z umursam›yor. ‹nsanlar›n
başkalar›n› umursayabil- di¤ini, onlarla empati
kurabildi¤ini ve başka bir kimse için bir duygusal deneyimi
yaşaman›n ne demek oldu¤u ü zerin- de bilinçli olarak
dü şebildi¤ini biliyoruz elbette. George Eliot’un dokunakl›
Adam Bede (Aşk›n Bedeli: Adam Bede, çev: Adil Demir,
‹stanbul: Kastaş Yay›nlar›, Kas›m 2003) ro- man›n› okumuş
olanlar, Adam’›n karş›l›ks›z aşk› Hetty’yi gö rü nce
hissetti¤i şeyleri rahatl›kla hissedebilir. Aşa¤›daki pasaj
herhalde meram›m› anlatmaya yeter:

Bu k›zar›ş [Adam’›n] yüre¤inin yeni bir mutlulukla


çarpmas›na yol açt›. Hetty daha önce onu gördü¤ünde hiç bö yle
k›zarmam›ş- t›. “Seni ü rkü ttü m,” dedi Adam, sö yledi¤i şeyi
belirtmeyen hoş bir anlamda; çü nkü Hetty onun kadar
duygulanm›ş gibiydi.
62 | G E L E C E K 50 Y I L

Makak maymunlar›n›n di¤erleriyle empati kurdu¤u ve on-


lar›n esenli¤ini umursad›¤› sonucuna varmak çekicidir ve
deneyler sanki bu hususu destekler niteliktedir. Ama alter-
natif yorumlar da vard›r. Kolu çeken maymunlar karş›daki-
nin şoka tepkisini belki nahoş bulmuştur; tiksindirici du-
rumlarda bireyler yapt›klar› işi b›rak›r. Maymunlar belki
misillemeden çekinmektedir; yani, daha sonra elektrik is-
kemlesine oturtulabilecekleri ve yard›mseverlikten pek na-
sip almam›ş birinin insaf›na kalabilecekleri endişesi içinde-
dir. E¤er durum böyleyse, kollar› çekmekten kaç›nma tutu-
munda empati de¤il, bencillik devreye girmiştir. Hangi yo-
rum do¤ru olursa olsun, bu deneyler sosyal ba¤lama son
de- rece keskin bir duyarl›l›¤a işaret ediyor; maymunlar›n
duy- gulara ve gayelere sahip oldu¤unu, bunlara gö re
davranabil- di¤ini gö steriyor. Böyle bilgileri hayvan zihnine
dö nü k çal›ş- malar ile hayvan gö nencini geliştirme çabalar›
aras›nda bir ba¤lant› kurmak için kullanabiliriz.
Bir hayvan›n ihtiyaçlar›n›, arzular›n› ve gayelerini nas›l
ortaya ç›karabiliriz? Onlara gerekli ö zeni gö stermemiz aç›-
s›ndan, bu ö nemli bir bilgidir. Keşke Hugh Lofting’in Dr.
Dolittle tipi kurmaca olmasayd› ve t›pk› onun gibi, hayvan-
larla konuşabilseydik! Ancak, böyle bir hasb›halin yerini tu-
tacak oldukça iyi bir araç var. Bu iş canl› tü rü ne ö zgü dav-
ran›şlara dö nü k dikkatli gö zlemlerle başl›yor ve daha sonra
iktisat araçlar›n› ö dü nç olarak, bir bireyin istedi¤i şeyi elde
etmek için ne bedel ödeyece¤ini sormaya dayan›yor. Çiftlik-
te yetiştirilen vizonlar ü zerinde yak›n dö nemde yap›lm›ş bir
çal›şmay› ele alal›m.
Vizon çiftçileri kendi hayvanlar›n›n tatmin edici koşul-
larda yaşad›¤›na inan›yorlar. Bu durumda “tatmin edici”
ibaresi “sa¤l›kl› bir yaşam sü rmek için gerekli bü tü n
şeyleri
Marc D. Hauser - Deǧiştokuş Kdilebilir Zißiwler | 63

sa¤lay›c›” gibi bir anlama geliyor. Vizon yaşam›na ilişkin bu


gö rü şe kat›lmayanlar, “sa¤l›kl›” s›fat›n›n yeterli besin ve su
ile bariz sa¤l›k sorunu belirtilerinin yoklu¤u anlam›na
geldi-
¤i fikrini sorguluyor. Masa baş›nda ahkam kesmenin bu tar-
t›şmaya getirece¤i bir yarar yoktur; ama canl› bir deney bu-
nu sa¤lar. Cambridge Ü niversitesi biyologlar›ndan Georgia
Mason ve meslektaşlar›, vizonlar› aynen vizon çiftliklerin-
deki koşullara sahip ayr› kafeslere koydular: Bir yuva kutu-
su, içme suyu ve yiyecek. Bü tü n hayvanlar›n haz peşinde
koştu¤u, iyi şeyler elde etmeye ve kö tü şeylerden kaç›nmaya
yö neldi¤i varsay›m›ndan hareketle, her vizona yedi alterna-
tif bö lme aras›nda bir seçim şans› da sunuldu. Bö lmelerin
her biri baz› benzersiz ö zelliklerle ilişkilendirilmişti: Su do-
lu bir havuz, yü ksek bir seki, tuhaf nesneler, ikinci bir yuva
yeri, bir tü nel, oyuncaklar ve ilave alan. Bu bö lmelere gire-
bilmek için, vizonlar›n denk dü şen kap›y› itip açmas› gere-
kiyordu; izleyen gü nlerde, aç›lmay› gü çleştirmek ü zere yedi
kap›ya da a¤›rl›klar iliştirildi. Deney bireylerin istedikleri
şeyler için bedel ödemesini gerektiren bir kapal› ekonomi si-
mü lasyonu ü zerine kuruluydu. Bu tü r deneylerin temelinde
yatan kilit sezgi, hayvanlar›n sadece istedikleri şeyler için
de¤il, can al›c› bir husus olarak, ihtiyaç duyduklar› şeyler
için daha fazla bedel ö deyebilecekleridir.
Vizonlar ana kafeslerinden serbest b›rak›ld›klar›nda,
şaşmaz biçimde havuzlu bö lmeyi seçtiler, zamanlar›n›n ço-
¤unu bu bö lmede geçirdiler ve bunun için en bü yü k
bedeli ö dediler. Dahas›, kortizol olarak bilinen bir stres
hormonu seviyeleri ö lçü ldü ve havuzdan yoksun kalma
durumunda yiyecekten yoksun kalma durumundaki kadar
yü ksek oldu-
¤u saptand›. Vizonlar ne istiyor? Havuz. Niçin? Çü nkü
do-
¤al habitatlar›nda hat›r› say›l›r bir zaman› yü zmek ve
64 | G E L E C E K 50 Y I L

canl›lar›n› avlamak ü zere suda geçiriyorlar. Sonuç: Çiftlikte


yetiştirilen vizonlara “sa¤l›kl› yaşam” sunmak amac›yla, vi-
zon çiftçilerinin cü zi bir geliri onlara kü çü k havuzlar sat›n
almaya ay›rmalar› gerekiyor. Havuzsuz vizonlar yiyecekten
mahrum b›rak›lm›ş vizonlar kadar strese giriyor. Akl› ba-
ş›nda hiçbir çiftçi onlar› yiyecekten mahrum b›rakmay› dü -
şünmeyece¤ine gö re, ne diye bir havuzdan mahrum
b›raks›n ki? Bunun ekonomik ya da etik bir anlam› yok.
Makak maymunu ve vizon deneyleri, bilimin hayvan
duygular›n› nas›l a盤a ç›karabilece¤ini ve böyle bilgileri ya-
rarl› pratik amaçlar›n hizmetine nas›l koşabilece¤ini gö ste-
riyor. Ama genetik ve beyin bilimlerindeki son gelişmeler
gö z ö nü nde tutuldu¤unda, anlat›lan teknikler kaba say›l›r.
Art›k genler ekleyerek ya da silerek bir hayvan›n genomunu
de¤iştirebildi¤imize ve ayr›ca beyninden parçalar ç›karabil-
di¤imize ya da yerine başka parçalar koyabildi¤imize gö re,
sorabilece¤imiz ve cevap alabilece¤imiz olas› sorular›n yel-
pazesi çok geniş. Potansiyel etik ikilemlerin yelpazesi de öy-
le. Yak›n dö nemde ak›ll› ya da (TV y›ld›z› harika genç
Doogie Howser’dan dolay› verilen adla) “Doogie” farenin
yarat›l›ş›n› ele alal›m. Bu fareler bellek oluşumunda ö nemli
bir rol oynayan NR2B adl› bir genin ekstra kopyalar›n›n ek-
lenmesiyle genetik bak›mdan dü zenlenmişti. Ekstra genlere
sahip fareler kontrol deneklerinden daha ak›ll› say›l›yordu;
çü nkü nesneleri ay›rt etmeyi, tiksindirici bir uyar›ya tepki
vermeyi ve gizli bir rampay› bulmay› daha h›zl› ö ¤reniyor-
lard›. Artan bu becerilerin bildi¤imiz zekan›n esas›n› oluştu-
rup oluşturmad›¤› elbette tart›şmaya aç›kt›. Bununla birlik-
te, sonuçlar gen manipü lasyonuyla sa¤lanm›ş gibi gö rü nen
bir performans farkl›l›¤›n› gö stermekteydi. Daha yü ksek bi-
lişsel işleyiş geneti¤ine ilgi duyanlar için, böyle sonuçlar ol-
Marc D. Hauser - Deǧiştokuş Kdilebilir Zißiwler | 65

dukça hayret vericiydi. Sadece bu alandaki teknolojik ilerle-


menin gü cü nü ortaya koymakla kalm›yor, ö zellikle insan-
daki t›bbi bozukluklar›n tedavisinde uygulamal› amaçlar
için kullan›labilecek genetik mü hendisli¤i tü rlerini de gö zler
ö nü ne seriyordu. Ö rne¤in, beyinde bellekle ilişkili al›c›lar›n
say›s›n› artt›rma yoluyla, Alzheimer hastalar›nda y›k›c› ha-
f›za kay›plar›n› geri dö ndü rmek teorik olarak mü mkü ndü .
Fakat Doogie faresindeki bulgular›n uyand›rd›¤› heye-
can gerek genlerle, gerekse beyinle oynaman›n potansiyel
tehlikelerini ortaya koyan başka bir deneyin sonuçlar›yla
yat›şm›ş bulunuyor. Doogie faresinin yarat›l›ş›ndan iki y›l
sonra, bilim camias›na bu şekilde ak›ll› olman›n
ö ngö rü lme- miş bir yan ü rü nü sunuldu. Bu yan ü rü nü n
etkisini en iyi ifa- de eden şey atletlerin kulland›¤› “ac›
olmadan başar› olmaz” deyimidir. Normal akranlar›ndan
farkl› olarak, Doogie fa- resinde akut a¤r› daha uzun sü rer.
Bu sonuçtan ç›kar›lacak ö nemli dersler vard›r. Genetikçi
Richard Lewontin’in ‹nsan Genomu Projesi’ni eleştiren
Tße Triple Helix: Gewe, Orgawism awd Kwvirowmewt
[Ü çlü Helis: Gen, Organizma ve Ortam] kitab›nda belirtti¤i
gibi, genlerin içinde yaşad›¤› karmaş›k gensel ve çevresel
ba¤lamlar› kavrayabilmemiz için, genler ve davran›ş
aras›ndaki nedensel ilişki konusun- da naif sonuçlar
ç›karmaktan kaç›nmal›y›z. Karş›m›zda ge- netik bir
karmaşa duruyor. Bir geni ç›kard›¤›m›zda, yerine başka
bir şey koydu¤umuzda veya kopyas›n› yapt›¤›m›zda,
sonuçlara ilişkin ancak bilgiye dayal› –yani istatistiksel–
tahminlerde bulunabiliriz. Bundan genetik ya da beyin ma-
nipü lasyonlar›n›n de¤ersiz oldu¤u anlam› ç›kmaz; tam
tersi- ne, böyle teknolojilerin yepyeni buluşlar ve içgö rü ler
yö nü n- de bir ufuk açmas› yü ksek bir olas›l›kt›r. Ne var
ki, böyle bulgularla birlikte, komplikasyonlarla ve
gü çlü klerle karş›-
66 | G E L E C E K 50 Y I L

laşmaya da haz›rl›kl› olmal›y›z.


Ö ¤rencilerimden şu zihin jimnasti¤ini yapmalar›n› s›k-
l›kla isterim: E¤er gö nü llü bir hayvan al›c›s›ndan belirli bir
parçay› alarak, geri dö nü lebilir (ö zgü n parçalar› tekrar nok-
sans›z edinme anlam›nda geri dö nü lebilir) bir beyin nakli
ameliyat› geçirme f›rsat›n›z olursa, hangi canl› tü rü nden
hangi parçay› seçersiniz? Y›llard›r ö ¤rencilerim listelerinin
en baş›na şu ü çü nü yerleştirmiştir: Bir kö pe¤in koklama
du- yusu so¤anc›¤›, bir yarasan›n işitme duyusu korteksi
ve bir kartal›n gö rme duyusu devreleri. Bu zihin
jimnasti¤inde in- ce bir tuzak kurulmuştur. Her ne kadar
teknoloji bu korteks bö lgelerinin eklenmesine olanak verse
de, gerçek anlamda bir kö pek gibi koklamak, bir yarasa
gibi işitmek ve bir kar- tal gibi gö rmek için başka bir şeye
gerek vard›r. Bu başka bir şey (bir kö pe¤in harikulade
burnu, bir yarasan›n radar çana¤› kulaklar› ve bir
kartal›n çifte çukurlu gö zleri gibi çevrel organlar›n
yan›s›ra) yorumlay›c› bir sistemdir. Yeni tak›lm›ş bir kö pek
koklama sistemiyle, bir insan yü z metre- deki bir yang›n
muslu¤una bulaşm›ş miligram dü zeyindeki idrar›
saptayabilir; ama bu kokuyu bir insan›n yapt›¤› şekil- de
yorumlar. Yo¤unlu¤undan dolay› koku ona korkunç ge-
lecektir –hiçbir insan›n daha ö nce karş›laşmad›¤› keskinlik-
te bir koku.
Ço¤u kez gö zard› edildi¤inden, beyin aktivitemizin bu
yorumlama veçhesinin ö nemini vurgulamak istiyorum. Ö r-
nek olarak verece¤im bir felsefe paradoksu ve bir korku fil-
mi bu noktay› aç›kl›¤a kavuşturacakt›r herhalde. Mant›kta
bir ö zdeşlik teorisi vard›r. Buna gö re, x ve y gibi çok parça-
l› herhangi iki nesneyi ele ald›¤›m›zda, e¤er x’in her parças›
y’nin bir parças›ysa ve y’nin her parças› x’in bir parças›ysa,
x = y olur. Bu ö zdeşlik anlay›ş›na yö neltilen klasik itiraz,
Marc D. Hauser - Deǧiştokuş Kdilebilir Zißiwler | 67

Theseus’un ve Atinal› gemicilerin idaresindeki gemisinin


durumudur. Gemi yelken açt›¤›nda yenidir. Aradan zaman
geçmesi ve geminin y›pranmas› ü zerine, gemiciler hasar gö -
ren kalaslar› yenileriyle de¤iştirir. Yolculu¤un sonuna var›l-
d›¤›nda, bü tü n ö zgü n kalaslar›n ve donan›m›n yerini yenile-
ri alm›şt›r. Paradoks şudur: Yolculu¤u tamamlayan gemi,
yolculu¤a başlayan gemiyle ayn› m›d›r? Bu hâ lâ Theseus’un
gemisi midir? Cevap vermeden ö nce, bir de Roman
Polanski’nin Kirac› filmine bakal›m. Polanski filmde, Pa-
ris’in bir apartman dairesinde yaşayan halim selim bir dos-
ya katibi olarak başrolü oynar. Dairenin ö nceki kirac›s› in-
tihar girişiminde bulunmuştur. Bu durum katibi kuruntulu
bir paranoyaya sü rü kler ve benli¤in unsurlar›yla ilgili reto-
rik bir monologa girmesine yol açar: “E¤er kolumu keser-
sem, ‘ben ve kolum’ derim. Peki ama, e¤er baş›m›
kesersem, ‘ben ve baş›m’ m›, yoksa ‘ben ve bedenim’ mi
derim?” Bu iki ö rnek, yorumla ilintili gü çlü kleri
şeffaflaşt›r›yor. E¤er bir kişinin koklama sistemini
ç›kar›rsak ve yerine bir kö pe¤in- kini ve hatta başka bir
insan›nkini koyarsak, o kişinin kim- li¤ini de¤il, sadece
kokular› duyumsama biçimini de¤iştir- miş oluruz
(özellikle de¤iştokuş bir kö pekle yap›lm›şsa). Bu yeni
devreyi alan kişi hâ lâ kokuya kendi yorumunu yü kler.
Ancak, ö teki beyin parçalar› sö z konusu oldu¤unda, kimlik
sorusunu her durumu gö re ayr› bir dü zeyde yö neltmeliyiz.
Nö rolog Antonio Damasio’nun bilinç ü zerine son çal›şmas›
Tße Feeliwg of Wßat Happews [Olup Biten fieylerin Hissi]
kitab›nda dile getirdi¤i gibi, beynin farkl› k›s›mlar› benli¤in
u¤rad›¤› duruma ilişkin duyguya farkl› etkilerde bulunur.
Ü nlü Phineas Gage vakas›n›n aç›kça gö sterdi¤i ü zere, de-
¤iştokuş edilebilir baz› k›s›mlar kimlikte bü yü k olas›l›kla
dramatik de¤işimlere yol açar. Toplumun çal›şkan ve sayg›-
68 | G E L E C E K 50 Y I L

de¤er bir mensubu olan Gage’in al›n lobu devresi


geçirdi¤i kaza sonunda hasara u¤ram›ş ve bu zedelenme
onu art›k ta- n›nmayacak ö lçü de her tü rlü ahlaki yarg›dan
yoksun bir ki- şiye dö nü ştü rmü ştü .
“De¤iştokuş edilebilir zihinler” sorununu daha ileriye
gö tü rmek ü zere, nö roloji dü nyas›nda elde edilmiş baz› çar-
p›c› yeni sonuçlara dayanan başka bir zihin jimnasti¤i yü rü -
tebiliriz. Nö robiyolog Miguel Nicolelis ve meslektaşlar›, bir
baykuş maymununun beyninden al›nma yü zlerce nö ronun
elektrik deşarjlar›n› kaydetmeyi ve bu sinyali bir robotun
kolunu yö nlendirmek için kullanmay› başarm›ş bulunuyor.
Bu s›rf bir elektronik z›mb›rt› gibi gelebilir, ama ö yle de¤il.
Belirli bir düzeyde sinir kodundan anlam
ç›karabilece¤imizi ve davran›şa nas›l arac›l›k etti¤ini
kavrayabilece¤imizi gö s- teriyor. Her tü rlü hayvandan
nö ron sinyalleri yü kleyebildi-
¤imizi ve böylece dü nyayla etkileşime girdikleri s›radaki
dü - şü ncelerine ilişkin bir tü r sabit disk kü tü phanesi
yaratabildi-
¤imizi gö zü nü zde bir canland›r›n. Böylece yedi¤i,
uyudu¤u, tarand›¤›, cinsel ilişkiye girdi¤i ve iletişim
kurdu¤u s›rada, bir hayvan zihnini okuyabilece¤iz. Belirli
bir dü zeyde onlar gibi olma konusunda derin bir sezgiye
kavuşaca¤›z. Dikizci bir Homo sapiews haline gelece¤iz.
Hatta kendi beyin dalga- lar›m›z› onlar›nkilerle
eşleştirebilir ve böylece canl› tü rleri aras›nda daha ö nce
hiç var›lmam›ş bir uyumu yaşayabiliriz
–aç›kças› sanal gerçeklik oyunlar›ndaki son nokta bu.
Bunlar harika zihin jimnastikleri. Ö nü mü zdeki elli y›l
içinde gerekli teknoloji elimizin alt›nda olacak; ancak hiç-
kimse bunu böyle bir fanteziyle kullanmay› tercih
etmeyebi- lir. As›l heyecan gerek bizimki, gerekse dü şü nen
yarat›kla- r›nki olmak ü zere, beyin hakk›nda ne kadar çok
şey ö ¤rene- bilece¤imizi dü şü nmekte yat›yor. Endişe
Marc D. Hauser - Deǧiştokuş Kdilebilir Zißiwler | 69

lojimizin bizi bulan›k ahlaki sonuçlarla dolu meçhul diyar-


lara sü rü klemesi. E¤er beyin parçalar›n› de¤iştokuş
edersek ya da genleri ekler ve ç›kar›rsak, sonuçlardan kim
sorumlu olacak? Bilimci mi? Doktor mu? Baz› insanlar›n
daha iyi bir hayat sü rmesini sa¤lamak için bir parças›
kullan›lan hayvan m›? E¤er kö k hü cre araşt›rmalar›
onaylan›rsa ve beynin farkl› k›s›mlar› geliştirilebilirse,
kimseye de¤iştokuş yapma olana¤› verilmeli mi? Bilimin
ona katk›da bulunanlar›n ya- rat›c› enerjisinden
yararlanmas› için, dü şü nsel ortam radi- kal ve hatta riskli
araşt›rmalar› desteklemelidir; ama bilim- ciler girişimlerinin
potansiyel etik sonuçlar›n› kavramak zo- rundad›r. ‹nsan
d›ş›ndaki hayvanlara dö nü k incelemeler de bu kapsama
girer. George Bernard Shaw’un Biwbaş› Barbara adl›
oyununda derin dü şü ncelere dalarken belirtti-
¤i gibi, do¤ru ve yanl›ş› sarmalayan giz “bü tü n felsefecileri
şaş›rtm›ş, bü tü n hukukçular› bocalatm›ş, bü tü n işadamlar›-
n›n kafas›n› kar›şt›rm›ş ve sanatç›lar›n ço¤unu perişan et-
miştir.” Shaw vard›klar› sonuçlarda “olan” ve “olmas› ge-
ren” aras›ndaki ayr›mla hâlâ bo¤uşmak zorunda olan bilim-
cileri de onlara pekala ekleyebilirdi.

MARC D. HAUSER Harvard Ü niversitesi’nin psikoloji ve sinir bilimle-


ri program› bölümlerinde ders veren bir bilişsel nö roloji profesö rü dü r.
Ayr›ca Zihin/Beyin/Davran›ş ‹nisiyatifi’nin bir ü yesidir. Kitaplar› aras›n-
da Tße Kvolutiow of Commuwicatiow [‹letişimin Evrimi]; Tße Desigw of
Awimal Commuwicatiow [Hayvanlar Aras›ndaki ‹letişimin Amac›] (M.
Konishi’yle birlikte) ve Wild Miwds: Wßat Awimal Really Tßiwk [Vahşi
Zihinler: Hayvanlar Gerçekten Ne Dü şünür] say›labilir.

You might also like