3 Hafta

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 23

TANZİMAT FERMANI ve BU DÖNEMDE YAPILAN ISLAHATLAR

ŞARK MESELESİ

KIRIM HARBİ

PARİS ANTLAŞMASI
ISLAHAT FERMANI
• Tanzimat: “mülki idareyi ıslah ve yeniden organize etme” manasında kullanılır, Yani
devletin kendi düzeninde yaptığı düzeltmedir.

• 1839 Tanzimat’ın ilanından, anayasalı yeni dönem olan meşrutiyete (1876) kadar geçen
süredir. Padişah olarak ise, II.Mahmut’un vefatından sonra yerine geçen I.Abdülmecid
dönemidir.

• * Sultan Abdülmecid tahta çıktığı zaman, 17 Temmuz 1839 yılında bir cülûs hatt-ı
hümâyun yayınlamıştır.

• * Bütün devlet işlerinde kanuna ve hakkaniyete uyulması,

• * Rüşvet ve zulümden kaçınılması, ülkede yaşayan gayri müslim bütün halkın güvenliğinin
sağlanması, canından, malından ve meskeninden emin kılınması, saraya hediye
gönderilmemesi ve bürokratların bu tür hediyeleri kabul etmemesi gibi, Tanzimat’ın genel
ilkelerinin yer aldığı bir hümayundu.
TANZİMAT DÖNEMİ YENİLİKLERİ

• Tanzimat’ın başlangıcı olarak kabul edilebilir.

• Bu döneme damgasını vuran devlet adamı Mustafa Reşit Paşa’dır. Londra’da elçi olarak
bulunmuş. Avrupa’yı ve kendi ülkesini de çok iyi tanıyan biridir. İyi eğitimli, entelektüel,
reformist bir devlet adamıdır. II.Mahmut döneminde bu fikirlerini yansıtmış, devletin kendi
düzeninde değişiklik yapılması gerektiğini düşünmektedir. Ancak, Merkezi otoritenin
güçlendirilmesi gerektiğini düşünen II.Mahmut, Mustafa Reşit Paşa’yı Londra’ya elçi
olarak göndermişti.

• II.Mahmut’un ölümünden sonra tahta geçen I.Abdülmecid’in cülusunu kutlamak üzere


İstanbul’a gelen Mustafa Reşit Paşa, Padişaha Osmanlı Devleti’nin sorunlarının
çözülebilmesi için gerekli yeni bir düzenden bahsetmiş, Padişah’ta bu konulara destek
vermiştir.
• Tanzimat fikriyle ‘milli birlik’ oluşturulmaya çalışılmıştır.

• Tanzimat’ın ilânından önce Sultan Abdülmecid’in emriyle Sadrazam Koca Hüsrev


Paşa’nın başkanlığında Bâbıâli’de bir meşveret meclisi toplandı. 38 yüksek bürokrat ve
ilmiye mensubunun katıldığı bu mecliste kabul edilen ilkeler padişah tarafından da
onaylandı. Meclis mazbatasının altında mührü bulunanların yarısı ulemâdandı. Sırası
değişmekle beraber mazbata ile Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda yer alan ilkeler hemen
hemen aynıdır. Bu da Tanzimat Fermanı gibi önemli bir ıslahat programını tek başına
Mustafa Reşid Paşa’ya nisbet etmenin doğru sayılmadığını ve fermanın dış etkilerden
ziyade Osmanlı Devleti’nin iç dinamiklerinin ürünü olarak ortaya çıktığını göstermektedir.

• Mustafa Reşit Paşa, 1839 yılında ilan edeceği Gülhane Hatt-ı Humayun’unu doğrudan
kendisi kaleme almıştır. Ferman 3 Kasım 1839’da ilan edilirken devletin resmi gazetesi
olan Takvim-i Vekayi’de yayınlandığı gibi valiliklere ve sancak mütesellimlerine de ayrı
ayrı gönderilerek vergi ve askerlik maddelerinin sıkı sıkıya uygulanmasını ve halka
duyurulmasını istediler.
• Tanzimat Fermanı Gülhane Parkı’nda, Mustafa Reşit Paşa tarafından yerli yabancı
temsilciler ve halkın bulunduğu bir ortamda okunmuş. Padişah’ta bu ilkelere uyacağına
dair yemin etmiştir. Padişah böylece kendi haklarını da sınırlamış demektir.

• Bu fermanla bundan böyle memlekette şu alanlarda yenilikler yapılacaktır.

• * Müslüman ve gayrimüslim herkesin can mal ırz namus güvenliği sağlanacaktır.

• * Vergilerin herkesin gelirine göre ve düzenli bir şekilde alınması ve toplanması

• * Askerlik işlerinin bir düzene konulması ve askere alınmanın ve bırakılmanın sağlam


esaslara dayanması. Askerliğin bir vatan borcu haline getirilip süresinin 4-5 yıla indirilmesi

• * Mahkemelerin açık olması hiç kimsenin haksız yere idam edilmemesi ve zehirlenmemesi

• * Herkesin mal ve mülke sahip olabilmesi, miras bırakabilmesi

• * Rüşvet ve iltimasın kalkmasıdır.

• İltizam usulünün kaldırılacağına dair de ipuçları verilmiştir.


• Bu fermanın en önemli özelliği her gücün üzerinde bir kanun gücünün bulunduğunun
varlığıdır. Yani Osmanlı Devleti, bir hukuk devleti olma yolunda en önemli adımını
atmıştır.

• Bu tarihe kadar Padişah gücünün üstünde bir gücün varlığı kabul edilemezken bu
fermanla padişah kendinden daha üstün bir gücün varlığını kabul ediyor ve bazı
haklarından vazgeçiyordu.

• Dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nde anayasacılığın başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

• Bu ferman eski yeniliklerin devamı değildir. Yepyeni bir sistem getirmiştir.

• Bu dönemde gerçekleştirilen yeniliklere bakacak olursak:

• * II.Mahmut Döneminde kurulan Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye (Yasa ve öneriler


hazırlayan bir meclis) ikiye ayrılmış, Ahkam-ı Adliye (yargitay), Şuray-ı Devlet (Danıştay)
olmak üzere geleceğin parlamentosuna doğru önemli bir adım atılmıştır.
• * Gayrimüslimleri de kapsayan davalara bakmak üzere Nizamiye mahkemeleri
kurulmuştur. (Laik Mahkemeler).

• * Osmanlı Toplumunu yeniden şekillendirecek olan ‘Mecelle’ hazırlanmaya başlamış,


Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında oluşturulan kurul, Mecelle’yi hazırlamak üzere 1868
‘den itibaren çalışmalara başlamış ve 1876 yılına kadar sürmüştür. İslam dünyasının ilk
medeni kanunu Mecelle bu tarihte yürürlüğe girmiştir.

• * Osmanlı Devleti ilk kez dışarıdan kanun almıştır. Ticaret ve Ceza kanunları

• * Tanzimat döneminde batı dan örnek alınarak çeşitli düzeylerde okullar açılmış. Eğitim
alanında yeni düzenlemeler yapmak üzere 1847 yılında ‘Maarif Nezareti-Milli Eğitim
Bakanlığı’ kurulmuştur.

• Eğitimin daha akılcı daha gerçekçi olarak ele alındığı bu dönemde okulların sayıları
arttırılmış kız çocukları için 1858’ de Kız Rüştiyeleri, öğretmen yetiştirmek üzere 1847’de
Darulmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu), 1849’da Darulmuallimat (Kız Öğretmen Okulu)
gibi modern tarzda eğitim yapan okullar açılmıştır.
• Ayrıca Sultani adı altında Üniversitelere başlangıç olmak üzere liseler açılmış ilk lise olarak
kabul edilen Galatasaray Lisesi eğitime başlamıştır.

• 1849’da Baytar Okulu (Veteriner) sınıfı açılmıştır.

• * 1851’de Bilimler Akademisi (Encümen-i Daniş) kuruldu.

• * 1845’de Erkan-ı Harbiye (kurmay) sınıfı açıldı.

• * 1865’ te Lisan Mektebi (Yabancı Diller Okulu).

• * 1867’de Eczacılık Okulu,

• * 1860’da Islahhane (Sanat Okulu),

• * 1868’de Sanayi Mektebi,

• * 1870’de Kaptanlık Mektebi açıldı.

* Dönemin en önemli kurumlarından biri olan Mülkiye 1859’da (Siyasal Bilgiler Fakültesi), İlk
modern üniversite Darülfünun ise 1863 yılında açılmıştır. (Bir süre sonra kapanmış ve yeniden
açılışı 1900’lü yılları bulmuştur.)
• * 1847 yılında ilk telgraf cihazı Prof.Lövrence tarafından Beylerbeyi Sarayı’na getirildi.
Telgraf çalışmaları 1854 Kırım Harbi sırasında çalışmalar arttı ve Avrupa’nın tüm
merkezleriyle İstanbul arasında telgraf bağlantısı kuruldu.

• * 1856 yılında ilk demiryolu hattı İzmir-Turgutlu arasında yapılmaya başlandı.

• * 1857’de Köstence-Çernova arası demiryolu inşaatına başlandı .

• * I.Abdülmecid döneminde 150 den fazla fabrika açıldı.

• * Dolmabahçe Sarayı yapıldı.

• * 1847 yılında Bank-ı Dersaadet kuruldu.(Galata Bankerleri)

• * 1856’da Bank-ı Osmani kuruldu.(İngiliz sermayesi)

• * 1840’da ilk Türkçe özel gazete ‘Tercüman-i Ahval’ yayın hayatına başladı.

• 1862’de ilk dergi, ‘Mecmua-i Fünun’, ilk resimli dergi ‘Mirat’ yayınlandı.

• 1871’de İlk Osmanlı Sendikası ‘Ameleperver Cemiyeti’ kuruldu ve işçilerin ilk grevi bu
dönemdedir.
• * İlk kağıt paranın 1841’de basıldığı ve kullanılmaya başlandığı

• * Mali işlerde yeni düzenlemeler yapıldığı, Maliye Bakanlığı’nın kurulduğu,

• * İltizam sisteminin kaldırıldığı,

• * Gayrimüslimlerden alınan cizye vergisinin kaldırıldığı bir dönem olmuştur.

• İltizam usulünün kaldırılması vergilerde bir düşüşe sebep olmuş, ardından gelen 1854
Kırım Harbi’nin giderleri için ilk kez yüksek faizli dış borç alımına gidilmiş ve Osmanlı
Devleti, Batı’nın sıkı denetimine girmek zorunda kalmıştır.
ŞARK MESELESİ (DOĞU MESELESİ)

• Bu deyim, ilk kez Viyana Kongresinde (1815) Çar I. Aleksander tarafından Osmanlı
topraklarında yaşayan Rumlar için kullanıldı. Esas anlamını, Osmanlı Devleti'nin 1838 Balta
Limanı Gümrük ve Ticaret Antlaşması ile İktisadî ve 1839'da Mehmet Ali Paşa karşısında
alınan yenilgi ile de askerî iflası üzerine bir çeşit gölge devlet durumuna düşmesi ile
kazandı. Avrupa'nın herhangi bir büyük devleti, istediği zaman Osmanlı topraklarını istila
edip sömürge haline getirebilecek güce sahipti.

• Eğer, Osmanlı Devleti dünyanın başka bir köşesinde bulunsaydı bunun kısa zamanda
gerçekleşmesi beklenebilirdi. Ne var ki, Osmanlı Devleti Avrupa'nın içinde ve dışında öyle
hassas bir konuma, yani jeopolitiğe sahipti ki, hiçbir büyük devlet tek başına ve
Müslümanları bu topraklardan atarak bölgenin tek hakimi olmaya cesaret edemiyordu.
Batılı devletler için Osmanlı topraklarını herkesi tatmin edebilecek bir şekilde paylaşmak
da mümkün görünmüyordu. Öte yandan Osmanlı Devleti, durduğu yerde milliyetçilik
hareketinden dolayı bir parçalanma sürecini yaşamaktaydı. Bu süreç bile Avrupa
devletlerini birbirine düşürmeye yetiyordu.
• Batılı Devletler, Doğu ya da Türkiye sorununa iki açıdan bakıyorlardı. Bu bakış açılarından birisini
açıkça ifade etmelerine karşın ikincisini hiç gündeme getirmemeye gayret ediyorlardı, Doğu
Sorunu'nun açıkça ifade edilen yanı aslında Rusların Osmanlı topraklarına doğru yayılma
tehlikesiydi. Sorunun gündeme getirilmeyen, ya da Rus tehlikesi gibi açıklıkla ifade edilmeyen
yanı Batı Devletleri'nin hepsinin Osmanlı Devleti’nin yıkılacağına kesinlikle inanmış olmalarıdır.
Ancak, çok geniş bir alana yayılmış olan bu devlet istenmeyen bir zamanda yıkılırsa aralarında
büyük çekişmeler, hatta savaşların çıkacağına inanıldığından, Osmanlı Devleti’nin yönetimi
altındaki yerlerin bütünlüğünün Avrupa Devletleri’nin barışı için bir süre daha korunması lazımdı,

• Tanzimat döneminde, Osmanlı Devletl'nln en ateşli, savunucusu hiç şüphesiz Stratford Canning
idi. Fakat Cannlng, aynı zamanda Osmanlı Devletl’nin Müslüman devlet oluşundan dolayı tepki
duyuyordu Bu yüzden İngiltere, Halife Sultandan "Müslümanların dinden çıkmakta ve Hıristiyanlığı
kabul etmekte serbest olduklarını ilan edici bir emirname yayınlamasını" istedi, Ancak,
Ingiltere’nin bu isteğine 1854’te cevap veren Ali Paşa «Padişah böyle bir teklife boyun eğecek
olursa milletin ruhani başkanı olmaktan çıkar ve hükümdarlığı da uzun sürmez. Size ancak
diplomatik yolla, ‘Müslümanlıktan çıkanlara karşı idam cezası verilmeyeceğini vaat edebiliriz;
• Bunu bir hukuk, yazılı kural şekline dökersek halkı ayak­lanmaya sevk eder ve Ulema arasında
zapt edemeyeceğimiz bir patlamaya se­bebiyet veririz” dedi.

• Bu durumda Hıristiyan devletlerine düşen iki şey vardır. Bunlardan birincisi; Osmanlı Hıristiyan
haklarının eşitliğini sağlayarak, onların batıdaki medeni Hıristiyanlara benimsetilmesini temin
etmek. Bu yol bir çeşit barışçı metot ile Osmanlı Devleti’nin içine sızmak diplomasisidir.

• ikinci yol, Çar I. Petro‘nun bıraktığı ve Petersburg arşivinde saklı vasiyetnamesinde İstanbul’a ve
Hindistan'a olabildiğince yaklaşın. Buralarda hüküm süren kişi dünyanın gerçek hükümdarı
olacaktır. Suriye üzerinde eski doğu ticaretini yeniden kurun ve dünyanın ambarı olan Hindistan'a
kadar ilerleyin... Avusturya Sarayına çıkar sağlayarak onu Türklerin Avrupa'dan kovulması işine
çekin, ister Avrupa'nın eski devletleriyle savaşa tutuşmasına neden olarak, ister fetihten, ona da,
sonradan geri alınacak bir pay vererek olsun, İstanbul'un fethi sırasında Avusturya'nın
kıskançlığını etkisiz kılın. Türkiye'de yayılmış durumdaki Rumları kendi çevrenizde birleştirmeye
büyük çaba gösterin; onların merkezi, onların desteği olun ve bir çeşit egemenlik yahut ruhani bir
üstünlükle peşinen bir evrensel hâkimiyet kurun; düşmanlarınızın evine bir o kadar dostunuz
olacaktır." şeklinde ifade edilmiştir.
• Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere; Şark Meselesi’nin diğer iki önemli noktası
da Türklerin Hıristiyanlığa kazanılması, eğer bu başarılamazsa Türklerin
Anadolu’dan kovulmasıdır.
KIRIM SAVAŞI (1854-1856)

• Fransa’nın Osmanlı Devleti’ndeki Katoliklerin, Rusya’nın ise Ortodoksların

• haklarının yeniden teyit edilmesi ile ilgili talepleri ile ortaya çıkan ve aslında

• Osmanlı Devleti üzerinde ve genel olarak da doğuda kimin daha etkili olacağının
mücadelesi olan “Kutsal Yerler Meselesi”nin sonucunda galip çıkan Fransa oldu.

• Osmanlı Devleti, 1852’de başlayan görüşmeler sonucunda, Fransa’nın

• 1740 kapitülasyonları ile elde ettiği “Katolikleri koruma hakkını” yenilerken,

• aynı şeyi Rusya ve Ortodokslar için yapmayı reddetti.

• Bu arada Rusya, Osmanlı Devleti ile ilgili planlarını gerçekleştirmek isterken karşısına
İngiltere’nin çıkacağını biliyordu. Bu yüzden İngiltere’ye bir teklif götürerek 1853 yılında
Rus çarı Nikola, İngiliz elçisine ‘Osmanlı Devleti’nin topraklarını birlikte paylaşmayı teklif
etti: Dünya literatürüne geçen ‘Hasta Adam’ terimini ilk kez kullanarak; Bulgaristan ve
Sırbistan’ın Rusya’ya bağlanması gerektiğini söylemiş, karşılığında da Mısır ve Girit’i
İngiltere’ye teklif etmişti.
• O dönem Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olan İngiltere bu
teklifi reddetmişti.

• Rusya planlarını uygulamaya koymak üzere ‘ortadoksların haklarını korumak’ bahanesiyle


halkın çoğunluğunun ortadoksların oluşturduğu Osmanlı Devleti’nin Eflak-Boğdan topraklarını
işgal etti. Osmanlı Devleti’de Rusya’ya savaş açtı. Tuna boylarında savaş devam ederken…

• Rusya, Sinop’taki 19 parçalık Osmanlı filosunu yaktı. Karadeniz’in ve Osmanlı Devleti’nin


güvenliğinin tehlike altına girmesi üzerine,

• Fransa ve İngiltere de Mart 1854’te Osmanlı Devleti’nin müttefikleri olarak

• savaşa katıldılar. (İngiltere, Rusya’nın emellerini çok iyi biliyordu. Amacının sadece balkanları
ele geçirmekle (Panslavizm), kalmayacağını Hindistan’a kadar gideceğini tahmin ediyordu. )

• Osmanlı Devleti’nin tehlikeye düşmesi demek, kendi sömürge yollarının tehlikeye düşmesi
demekti. Bu sebeple, İngiltere ve müttefiki olduğu Fransa, Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin
yanında savaşa girdiler.
• Osmanlı-İngiliz ve Fransız kuvvetleri Kırım’ın çok önemli bir kalesi olan Sivastopol’u
kuşattılar. Kent karadan ve denizden uzun bir süre kuşatma altında kaldı ve sonunda
bağlaşık devletlerinin (Osmanlı-İngiliz-Fransız) eline geçti. Bu sırada Çar I.Nikola ölmüştü.
Yerine geçen II. Aleksandr barış istemek zorunda kaldı. Barış şartları Avusturya

tarafından kendisine verilen bir ültimatomla bildirildi. II. Aleksandr istenen şartları esas

tutarak barış teklifini kabul etti. Savaşın sonuçlarını görüşmek üzere 1856 yılında
Devletler Paris’te bir araya geldiler.
PARİS ANTLAŞMASI (1856)

• 1. Osmanlı Devleti bir Avrupa Devleti sayıldı. Avrupa devletler hukukundan yararlanması
kabul edildi. Toprak bütünlüğü Avrupa Devletlerinin garantisi altına alındı.

• 2. Karadeniz’in tarafsız bir deniz olması, savaş gemilerine kapalı ticaret gemilerine açık
olması kabul edildi. (Osmanlı Devleti ve Rusya Karadeniz’de savaş gemisi
bulundurmayacaklar.)

• 3. Boğazlar 1841 Londra Sözleşmesi’ne göre yönetilecektir.

• 4. İki tarafta savaşta aldıkları toprakları geri verecektir.

• 5. Eflak ve Boğdan’a muhtarlık verilecektir.

• 6. Tuna üzerinde ticaret gemileri serbest dolaşacak. Bu antlaşmayı imzalayan


devletlerden oluşan bir komisyon yönetecektir.

• 7. Paris Antlaşması sırasında, Osmanlı Devleti’nin ilan ettiği ‘ıslahat fermanı’ dikkate
alınacak fakat ıslahatlara karışılmayacak.
• 2. Madde ile Osmanlı Devleti’ne yenik devlet muamelesi yapılmıştır.

• Ayrıca Islahat Fermanı’nın bu anlaşmada yer alması. Avrupa devletlerinin sürekli


Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmalarına zemin hazırlamıştır.
ISLAHAT FERMANI (1856)
• Savaşta Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni destekleyen Batılı devletler Rusya’nın hıristiyan kozunu
kullanarak Avrupa kamuoyunu Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirmesi tehlikesine karşı
Bâbıâli’nin mutlaka hıristiyanların haklarıyla ilgili yeni düzenlemeler yapmasını istiyorlardı.

• Nitekim barış antlaşmasına esas olacak hususları belirlemek üzere Viyana’da toplanan konferansta
tesbit edilen 4 esastan sonuncusu, gayri müslimleri müslümanlarla eşit haklara kavuşturacak yeni
bir ıslahat programının ilânını şart koşuyordu.

• Gayri müslimlere verilecek haklar, Avrupa devletlerinin müşterek teminatları altına alınmak üzere
özel bir madde ile barış antlaşmasına eklenecekti.

• Bâbıâli, kendi iç meselesi olan ıslahat konusunun antlaşmaya eklenmesinin hâkimiyet haklarına zarar
vereceğini, bunun ayrıca devletler hukukuna da aykırı olduğunu ileri sürerek teklifi reddetti. Durumun
gerginleşmesi üzerine Fransa’nın tavsiyesiyle hükümet gayrimüslimler hakkındaki iyi niyetini
göstermek için cizyeyi kaldıracağını, dolayısıyla gayrimüslimlerin orduya ve idarî görevlere
alınacağını açıkladı. 1855’te ilân edilen karara göre gayrimüslimler askerlikte miralaylığa, idarede ise
birinci dereceye kadar yükselebileceklerdi. Ayrıca izin almadan kiliselerini inşa ve tamir
edebileceklerdi. Fakat karara en büyük tepki gayrimüslimlerden geldi.
• . Askerlik yapmak istemeyen gayri müslimler çeşitli yerlerde ayaklandılar. Kararda
öngörülen gayrimüslim asker sayısı önce 15.000’den 7000’e indirildi, daha sonra bundan da
vazgeçildi.
• Bu ilk deneme gayri müslimlerin ıslahat istemediklerini açıkça ortaya koymaktaydı.
• Tekrar toplanan Viyana Konferansı’nda (16 Ocak 1856) padişahın kendiliğinden gayri
müslimlere verdiği imtiyazları yine kendiliğinden genişletmesine ve barış antlaşmasından
önce ilân etmesine karar verildi.
• Bunun ise Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarına ve toprak bütünlüğüne zarar
vermeyeceği belirtildi. Bu teklifi Rusya da kabul ettiği için barış antlaşmasına esas teşkil
edecek olan dört maddelik Viyana protokolü 1 Şubat 1856’da imzalandı.
• Hemen arkasından İstanbul’da İngiliz, Fransız ve Avusturya elçileriyle sadrazam ve
Hariciye nâzırının katıldığı bir toplantı yapılarak ıslahat programının hazırlıklarına başlandı.
• Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nın hükümlerini teyit ve tekrar etmekle beraber esas
gayrimüslimlere yönelik yeni hükümler getiriyordu:

• * Müslüman ve gayrimüslim tebaya verilmiş dini imtiyazlar tanınıp korunacak. Din


adamlarına maaş bağlanacak. Buna karşılık cemaatlerden aylık alamayacaklar.
Müslüman olmayan tebanın kendi işlerine seçilmiş üyelerden oluşan bir meclis bakacak.

• * Birbirlerinden dil, ırk ve mezhep farklılığı olan gayrimüslimlerin biri diğerinden aşağı
tutulmayacak, onur kırıcı tabirler kullanılmayacak, kimse din ve mezhebini değiştirmeye
zorlanmayacak.

• * Mahkemeler açık yapılacak. Gayrimüslimlerin şahitlikleri de kabul edilecek ve herkes


kendi dinine göre yemin edecek. Kimse keyfi olarak tutuklanmayacak, hapse
atılmayacak, eziyet işkence edilmeyecek. Kendi davalarına kendi patrikhaneler
bakabilecektir.

• * Mevzuata uymaları halinde Osmanlı Devleti’nde emlak satın alabileceklerdir.


• * Bütün teba askerlikle yükümlüdür. Ancak bedel ödeyerek muaf
olabileceklerdir. (İlk Bedelli Askerlik)

• * Rüşvet, iltimas önlenecek. Bunlarla ilgili kanunlar hazırlanacak.

• * Her cemaat kendi millî dilinde eğitim yapmak üzere okul açabilecektir.

• * Kanunî ehliyet ve vasıfları taşıyan herkes hangi din ve mezhepten olursa olsun
askerî ve mülkî mekteplerde okuyabilecektir.

• * Din ve cins farkı gözetilmeksizin bütün Osmanlı tebaası devlet memurluğuna


kabul edilecektir.

• Islahat Fermanı’ndan beklenen verim alınamadı. Gayrimüslimler verilen bu


imtiyazlari yeterli bulmamıştır. Müslümanlar ise tepki göstermişti. Birçok yerde
olaylar çıkmış, İngiltere ve Fransa’nın müdahaleleri sonucunu doğurmuştur.

You might also like