Sosyoloji̇k Düşünmek

You might also like

Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 23

SOSYOLOJİK

DÜŞÜNMEK
ZYGMUNT BAUMAN
Özgürlük ve Bağımlılık

• Kişinin seçme özgürlüğüne sahip olması, seçimlerini hayata


geçirme özgürlüğünü garanti etmez, hatta istenen sonuçlara
erişme özgürlüğünü hiç temin etmez.
• Bunlara ulaşmada kısıtlamalar vardır. Buna örnek olarak aynı
amaçlar için mücadele eden insanların hepsinin amaçlarına
erişememesi, çünkü mevcut ödül miktarının sınırlı olması, yani
ödül sayısının, peşindeki insanların sayısından az olması
verilebilir.
• Bugünkü özgürlüğümüz dünkü özgürlüğümüz tarafından
sınırlanmıştır. Bulunduğumuz ırk, ülke, aile bunların başlıca
olanlarıdır. Özgürlüğü tam olarak bu “belirlenmişlik” içinde
yaşayabiliriz. Ancak bu gruba dâhil olmak benim özgür seçimimin
ürünü değil; aksine bağımlılığımı gösterir o gruba olan. Özgürlük,
yaptığın işin sorumluluğunu üstlenmektir. Özgür davranabilmek
için özgür iradeden başka kaynaklara da ihtiyacımız vardır. Bu
kaynaklardan en çok bilineni paradır.
• Günümüzde tanımlanan özgürlük ise kaynaklarla ve hayat projeleri
ile ilişkilidir ve bu anlamda da bir eşitsizlik vardır; yani herkes
özgür değildir.
• Bu bölümde özgürlük kavramının aslında ne olduğundan, bu yetiyle
kararlara varıyor oluşumuzdan bahsedilmiştir. Hiç kimsenin sonsuz
özgürlüğe sahip olamayacağı konusu üzerinde durulmuştur. Bunun
sebebi ise mensup olduğumuz gruplardır. Aile, ırk, vatan gibi…
içinde yer alınan grup, özgür olunduğu müddetçe insan hayatında
müphem bir rol oynar. Bir yandan özgür olunmasını sağlarken öte
yandan özgürlüğün sınırlarını çizerek insanları kısıtlar.
Biz ve Onlar

• Bu bölüm iç ve dış grupların analizi üzerinden ilerlemiştir. Buna göre iç


grup ait olduğumuz, dış grup ise ait olmadığımız ve olmak istemediğimiz
gruptur.

• “Biz” ait olduğumuz grup anlamına gelir. Bu grup içindekileri gayet iyi
anlarız ve anladığımız için nasıl sürdüreceğimizi iyi biliriz, kendimizi
güvende hissederiz, içinde olmaktan hoşlanırız. “onlar” grubunun işleyişine
dair ise pek bir bilgimiz yoktur. Bu yüzden bu grubun yaptığı her ne ise
bizim için genelde kestirilemez ve korkutucu şeylerdir. “biz” ve “onlar”
ancak birlikte karşılıklı çatışma içinde anlaşabilirler. İç grup bizdendir
fakat dış gruba her zaman önyargıyla yaklaşılır. Irkçılık yaklaşımı gibi.
• İç grup duygusu olmadan dış grup, dış grup duygusu olmadan da iç
grup olamayacağını vurgulanır. Birlikte sorunsuzca yaşamak ve bu
gruplar arasıda çatışma çıkmaması için emsal duygusunu güçlendirip
bu sanata hakim olmak gerekir. Emsal duygusu öteki kişileri bizim
gibi özneler olarak kavrama, onların da kendi hedefleri ve bu
hedefleri gözetmeye hakları olduğunu, bizimkine benzer duygular
yaşadığını, benzer zevk alma ve acı duyma özellikleri taşıdıklarını
kabul etme yetimizden ibarettir.
• Dış grup, iç grubun hayali olarak zıddıdır ve iç grubun dış gruba
ihtiyacı vardır. İçerinin değerini verebilmek için bir dışarısı
olmalıdır. İdeal iç grup örneği ailedir.
Yabancılar

• Yabancılar ne “biz”im ne de “onlar”ın parçasıdır. Ne düşman ne


dosttur. Yabancılarla ne yapacağımızı, neler bekleyeceğimizi,
nasıl davranacağımızı bilemeyiz.
• “Biz” ve “Onlar” diye bir bölünme olmaksızın, kendimizi "onlar"
karşısına koyma ihtimali olmaksızın, kendi kimliğimizi
anlamlandırmada zorluk çekeriz. “Onlar” güvensizlik yaratırlar.
Haliyle göze batar, huzursuz ederler. Yabancılardan kurtulmak
için bir sürü yol deneriz. Örneğin: soykırım. Sivil dikkatsizlikte
bu yollardan biridir. Görmezden gelmektir.
Birlikte ve Ayrı

• Bu bölümde cemaat ve örgüt kavramları üzerinde durulmuştur.


Cemaat yoktur; eğer manevi birlik yoksa. Cemaatin en güçlü girişimleri
ortak din, ırk, inanç olmaktadır. Herkesin sebebini nedenini sormadığı
sadece inanç iradesi ile içinde bulunduğu gruptur bunlar.
• Her bir bireyin görüşleri farklı olsa bile cemaat olgusu ile fikir
birliğinin oluşturulabileceği anlatılmıştır. Örgütte ise belli uyulması
gereken kurallar vardır. Hatta bunlar yazılı olarak herkesin onayına
sunulup, uyulmayanın dışarıda kalacağı bir durumdur. Belirli rollerden
ibarettir. Kişi ne kadar yukarılara çıkarsa görüş alanı o kadar genişler:
tepeden kontrole tabandan disiplinle karşılık verilmesi gerekir.
• Okulda öğrencisindir ve okul yönetmeliğinin kurallarına uyman
beklenir yalnızca. Başka bir yerdeki ironinin burasını ilgilendirmez.
Cemaate örnek olarak aileyi verirsek, cemaat içinde tümüyle kişisel
bağlantının söz konusu olduğunu görebiliriz.
• Örgütte ise belirli roller ilerledikçe kişilerin birbirleriyle bağlantı
kurması söz konusu olabilir. Örgütlerde kuralları koyanlarla kurallara
uyanlar arasında keskin bir bölünme söz konusudur. Cemaatte ise
kuralları koyan genelde bilinmediğinden böyle bir kesinlik yoktur.
Ancak bir hiyerarşi orada da mevcuttur. Her iki grup tipinde de rutin
bir ilerleyişe sevk vardır. Hiyerarşi belli baskıcı bir yöntemle Cemaat
ise içten gelen inanç ile bu sağlanır.
Armağan ve Mübadele

• İnsani etkileşim çoğu kez birbiriyle çelişen iki ilkenin bakışma baskısına teslim
olur; eşdeğerler mübadelesi ve armağan ilkeleri.
Bu bölümde armağanın ilkeleri ele alınıyor ve armağanla mübadelenin zıtlığı
karşısında ortaya çıkan çıkarcılık vurgulanıyor.
Mübadele durumunda asıl olan öz çıkardır.
• Armağanda ise alıcının niteliğine bakılmaksızın verilmesi durumu ön plandadır,
çıkarsızdır yani. Sadece ihtiyacı olduğu için herhangi bir kişiye sunulur. Şu da bir
gerçek ki eğer duyguların yargılara mübadelesine izin verilirse zararlı olabilirler.
Mesela banka yetkilimiz acıdığı için ve çektiğimiz sıkıntıyı anladığı için borç
vermeye karar verir ve bu nedenle bizim parasal savrukluğumuzu dikkate almazsa
kolaylıkla temsil ettiği bankanın zarar görmesine neden olabilir. Duygu kişisel
ilişkilerin vazgeçilmez bir parçası iken kişisel olmayan ilişkilerde böyle bir özelliği
kalmamıştır.
Güç ve Seçim

• Hayatımızda yaptığımız her seçimin iyi veya kötü birer sonuçları


vardır. Önemli olan yaptığımız seçimin arkasındaki neden ya da
nedenlerdir. Bu bir güç de olabilir.

• Alışılmış ve hissi eylemler irrasyonel eylemler olarak tanımlanır.


Hayatımızda vazgeçilmez bir yer işgal ederler ve bizi düşünmeye
harcadığımız onca zamandan kurtarırlar. Hareketlerimizi daha az
zahmetli kılarken görevlerimizi yerine getirmemizi
kolaylaştırırlar.
• Rasyonel eylem; muhtemel birçok eylem biçimi arasından faalin
bilinçli olarak eylemler vermeyi amaçladığı sonuca en uygun
olduğunu düşündüğü bir eylemi seçmesine dayanır.
İnsan ne kadar fazla güç sahibi olursa seçim ufku o kadar geniş,
gerçekçi olarak verebileceği karar miktarı o kadar fazla, makul
olarak onların istediklerini yerine getireceğinden emin olurken
gerçekçi olarak gözetebileceği sonuçların alanı o kadar geniş
olur.
Kendini Koruma ve Ahlaki Görev

• İnsan doğası gereği sahip olma güdüsüyle yaşar. Mülkiyet sahibi, ün


sahibi, evlat sahibi gibi.Bunlar var olunca da rekabet ortaya çıkar.
Rekabet doğrultusunda gerçekleştirilen eylemler bencilliğe ve
acımasızlığa dayanır. Oysaki ahlaki göreve terstir. Bu durumda iki
kavramda birbirine zıttır.

• Kendini koruma, bir şeye sahip olmak ihtiyacının getirdiği bir tür
zorunluluk ya da baskıdır. O şeyi ele geçirmek kendimizi korumamızın
ve hata hayatta kalmamızın bir koşuludur. Bir şey ihtiyaç
duyulduğundan iyidir, bir şey biz ona ihtiyaç duyuyorsak iyidir.
• Bir şeye sahip olmak ötekilere ona ulaşma imkânı vermemek
anlamına gelir. Bu nedenle sahip olma, her şeyden önce bir
dışlama ilişkisidir. Sahip olan ile sahip olmayan arasında asimetrik
bir ilişki kurulur; çünkü sahip olmayanı ihtiyaç halinde sahibe
bağımlı kılar. Neticede bu tür bir ilişkide bağımlı kılan güç
sahibidir. Burada özgürlük ve bağımlılığa gönderme yaparak güç
sahibinin bağımlı olana göre daha özgür olduğunu hatırlatır.
Doğa ve Kültür

• Doğa ile kültürün ayrım çizgisinin tam olarak nerede çizildiği,


elbette hangi becerilerin ve bilgilerin edinilmiş olduğuna ve onları
daha nice denenmemiş amaçlar için kullanma tutkusunun olup
olmadığına bağlıdır.
• Kültür eylemler arasında ayrımlar yapmak, farklılaştırmak, bölmek,
parçalamak suretiyle başarılır. Bir çölde, insan etkinliğinin
girmediği ve insani amaçlara uzak bir yerde, birinin toprak
parçasını diğerininkinden farklı kılan ne işaretler ne de çitler
vardır; bir hayvan gübresi tamamen ötekine benzer, kendi başına
bir anlamdan yoksundur, onu bir diğerinden ayıracak hiçbir şey
yoktur. Meskun olmayan çöl âdeta biçimsizdir.
• Bauman’a göre insan tarafından değiştirilebilir ya da
belirlenebilir şeyler kültürü, insanın gücünü aşan şeyler de doğayı
referans verir. Bir şeyin doğal değil, kültürel olduğunu söylemek
o şeyin manipüle edilebilir olduğunu söylemektir. Kültür en çok
doğa kılığına büründüğünde etkilidir.
Devlet ve Millet

Bauman’a göre, devletin temel nitelikleri şunlardır;


– Belli bir güç odağı tarafından bir arada tutulan belli bir toprak
parçası üzerinde kurulur.
– Egemenlik sürdüğü topraklarda şiddet tekelidir.
– Hem korunduğumuzu, hem de ezildiğimizi ve sömürüldüğümüzü
hissettirir.
– Yasalara dayanarak cezalandırır.
– İçkin olarak çelişkilidir.
• Bauman’a göre, milletin temel nitelikleri de şunlardır;
– Millet, hayali cemaatlerdendir.
– Takipçileri hiçbir zaman yüz yüze gelemeyecekleri kolektif bir
bünye ile özdeşleştikleri müddetçe var olabilir.
– Ortak bir dil, kültür ve geçmiş söz konusudur, en azından öyle
iddia edilir.
– Seçim olmaktan çok kader olduğunu vurgulayacak bir köken miti
vardır, milletin tamamen doğal olduğunu kanıtlamaya çalışır.
• Bütün bu bileşenlerin bir araya gelmesiyle yaratılan milli ruh,
aidiyet duygusu yaratır.
Devlet hem korunduğumuzu hem ezildiğimizi hissettir. Cezalar
verir. Millet ise hayali bir cemaattir. Millet, devlet gibi çıkarları
kollamaz aksine çıkarlara anlam verir.

• Özgürlüğümüzü alabildiğimiz oranda, devletin baskısına boyun


eğeriz. “Millete ve refahına koşulsuz sadakat isteyen
milliyetçilik akla ya da hesaba gerek duymaz.
Düzen ve Kaos

• Kaos düzensiz olgular olarak tanımlanır. Düzen için ise kaos


gereklidir. Olayların birbiri ardından akışının bozulacağı, kaosa
meydan vereceği fikri toplumun korkularından biridir. Ancak kaos
üzerinde düzenin zaferi hiçbir zaman mutlak değildir.
• Kaosa karşı mücadele görünür bir sonuca ulaşmadan sürüp
gidecektir. Kaos, düzensiz olguların çoğu özellikle dar bir alana
odaklanmış, hedefli, görev yönsemeli, tek sorun çözücü
eylemlerden doğar. Düzen kaosu gerektirir; kaos da düzeni.
Hayat Uğraşına Dalmak

• Giderek teknolojik ile bütünleşen hayat içerisinde her daim


tüketiciyizdir ve reklamlar tüketmemiz gereken ürün hakkında
ikna amacıyla karşımıza çıkarlar. Rutin olarak yorumladığımız
hayatımıza bir göz atarsak içinden sosyolojik olarak birçok
olgunun var olduğunu görürüz.
• Rutin hayatımızdan çıkarılacak ufak sonuç hepimizin birer
tüketici olduğudur. Tüketici davranışı bir sorundan diğerine
götürerek adım adım hayatın akışına bağlar ve bizi bir uzmanlık
arayışı içine sokar.
Sosyolojide Tarzlar ve Araçlar

• Sosyoloji çıplak gözün tespit edemeyeceği bağlantıları açığa


çıkarır.
• Emile Durkheim, sosyal olguların sadece sosyal olgularla
açıklanabileceğini söyler. Sosyal fenomenler birey olarak insanın
içinde değil dışındadır.
• Max Weber, sosyolojinin bir bilim olabilmesi için doğa bilimlerini
taklit etmesi gerektiği savına şiddetle karşı çıkmaktadır. İnsan
eylemini açıklamak için onu anlamak, kavramak gerekmektedir.
Onları anlamayı amaçlayan sosyolojinin nesnel bilgi olarak
açıklanması gerektiğini düşünür.
• Sosyoloji bilimden öteye gider, o üzerinde çalıştığı gerçekliğin
anlamını yakalar. Sosyolojinin diğer bir stratejisi de pratik
uygulamalara elverişli olmasıdır. Sosyoloji dünyanın
“karmaşıklığının” bir parçası, bir çözüm olmak yerine bir
sorundur. Sosyolojik düşünmek, özgürlük davasına hizmet eder.

You might also like