Professional Documents
Culture Documents
Sindirim Sistemi
Sindirim Sistemi
Sindirim Sistemi
Diyaframa bakan
Abdominal boşluğa
düz taraf
bakan taraf
Görevleri
A-Ekzokrin (sindirim) işlevler: -1-Yağların sindirim ve
emilimi için safra tuzları sentezler ve salgılar.
2-Duodenumdaki asidi nötralize etmek için bikarbonatca
zengin sıvı salgılar.
B- Endokrin işlevler: 1- Büyüme hormonuna yanıt olarak
insülin benzeri büyüme faktörlerini (IGF-I)salgılar
2-D vitaminin aktifleşmesine katkı sağlar.
3- Tiroksin’den (T4) triiyodotironin (T3) oluşturur
4-Reninin etkisiyle anjiyotensin I’e dönüşen
anjiyotensinojeni salgılar.
5-Hormonları metabolize eder.
6- İmmun yanıtta rol oynayan sitokinleri sentezler
C-Pıhtılaşma işlevleri:
1- protrombin ve fibrinojen de dahil plazma
pıhtılaşma faktörlerinin çoğunu sentezler
2- k vitaminin emilimi için safra tuzlarını sentezler
D- Plazma proteinlerinin sentezi: Plazma albuminini,
akut faz proteinlerini, lipoproteinleri, iz elementleri ve
diğer proteinleri sentezler ve salar.
E- Organik metabolizma:
1- Plazma glukozunu emilim döneminde glikojen ve
triaçilgliserol e çevirir.
2- Plazma aminoasitlerini yağ asitlerine çevirir
3-Triaçilgliserolü sentezler ve emilim döneminde
lipoproteinler olarak sentezler
4- Emilim sonrası dönemde glikojenden (glikojenoliz)
ve diğer kaynaklardan (glikoneogenez) gllukoz
sentezler ve kana salar
5- Açlık dönemlerinde yağ asitlerini keton cisimlerine
çevirir.
6-Protein katabolizmasının en önemli ürünü olan
üreyi sentezler ve kana salar.
F-Kolesterol metabolizması: 1- Kolesterolü sentezler ve
kana salgılar
2- Plazma kolesterolünü safraya salgılar.
3- Plazma kolesterolünü safra tuzlarına çevirir.
G- Boşaltım ve ayrıştırma fonksiyonları
1- bilirubinve diğersafra pigmentlerini safraya salgılar
2- Bir çok endojen ve iz metaller gibi yabancı organik
molekülleri safra yoluyla vücuttan atar.
3- Bir çok endojen yabancı organik molekülü değişime
uğratır
4- Eritrositleri parçalar.
Hepatik vasküler sistem
Karaciğere gelen kanın yaklaşık %75’i portal venden
gelen venöz kandır. Portal ven; yemek borusunun son
kısmı, mide, ince ve kalın bağırsaklar ile rektumun
büyük kısmı olmak üzere sindirim sistemine ait
organlardan ve dalaktan gelen besince zengin kanı
karaciğere taşır. Geriye kalan kanın %25 karaciğeri
besleyen hepatik arterden gelen arteriyel kan dır .
Hepatik kan hacmi ve depo işlevi
Normal durumda, toplam kan hacminin %10-15’i
karaciğerdedir. Kan kaybı olduğunda karaciğerde
depolanan bu kanı dolaşıma vererek hafif kanamaları
telafi etmeye çalışır.
Tersine, hızlı sıvı infüzyonları gibi, akut kan hacmi
artışlarına karşıda genişleyerek tampon görevi yapar.
Safra salgısı
Safra, karaciğer hücrelerinden safra kanaliküllerine
(çok sayıda küçük kanllara) salgılanır. Bu kanaliküller
birleşerek hepatik kanalı oluştur.
Safra
Safra başlıca; safra tuzları, lesitin (bir fosfolipit), bikarbonat
iyonları ve diğer tuzlar, kolesterol, safra pigmentleri ve az
miktarda diğer metabolik artıklar, iz elementlerden oluşur.
Safra tuzları ve lesitin: Karaciğerde sentezlenir ve bağırsaktaki
yağların çözülmesine , yağ ve yağda eriyen vitaminlerin
emilimine yardım eder. Safra tuzları (safra asitlerinin(kolikasit,
kenodeoksikolikasit, deoksikolik asit ve litokolik asit) tuz halleri)
yüzey gerilimini düşürür, fosfolipitler ve monogliseritlerle
konjuge olarak ince bağırsaktaki yağları sindirim ve emilim için
emülsiyon haline getirirler.
Safra tuzları, hidrofob ve gidrofil kısımlar içerdiğinden
“miseller”olarak adlandırılan silindirik diskler oluşturma
eğilimdedirler. Miçeller, lipitlerin çözeltide tutulmasında ve
lipitlerin epitel hücrelerin fırça kenarlarına taşınmasında önemli
görevleri vardır.
Bikarbonat iyonları: duedonumdaki asidi nötralize eder.
Diğer geriye kalan bileşenler ise karaciğerin kandan
uzaklaştırdığı ve safra yoluyla vücuttan attığı maddelerdir.
Sindirim fonksiyonları açısından en önemli bileşen safra
tuzlarıdır.
Yağlı besinlerin sindirimi sırasında safra ile ince bağırsağa
gelen safra tuzlarının çoğu ileumdan emilir. Emilen safra
tuzları portal venle karaciğere döner ve tekrar safra içine
salgılanır. Bağırsaktan karaciğere sonra tekrar bağırsağa
doğru olan safra döngüsüne “enterohepatik dolaşım” denir.
Safranın %5 emilemez ve dışkıyla atılır. Ancak kaybedilen
safra tuzunu karaciğer kolesterolden tekrar sentezler.
Safra kesesi alınan kişilerde yüksek miktarda yağlı gıdaların
sindirimi güç olur. Yağ oranı düşük gıdalar tavsiye edilir.
Safradaki kolesterolün yoğunluğu arttığında, kolesterol
sıvıda kritalize olarak safra taşlarını oluşturur. Safra
taşlarının %90 kolesterol geriye kalan %10 pigment
taşları oluşturur.
Safra pigmentleri yaşlanan veya hasara uğrayan
eritrositlerin karaciğer ve dalakta parçalanması sonucu
oluşan hemoglobinin “hem” kısmından oluşan
maddelerdir. En baskın pigment sarı renkli olan ve
safraya rengini veren bilirubin dir, biliverdin.
Bağırsak kanalından geçerken bazı safra pigmentleri
kan emilir ve daha sonra idrar la vücuttan atılır (idrara
sarı rengi verir). Bağırsak kanalına gelen bilirubinin bir
kısmı bakteriyel enzimlerle kahverengi sarı pigmentlere
dönüştürülür ki buda dışkıya rengini verir.
Yemek sırasında ve sonrasında safra salgısı maksimuma
ulaşır, bununla birlikte karaciğer her zaman safra salgılar.
Safra kanalının duedonuma girdiği yerde “düz kas
halkası”(oddi sfinkteri) bulunur Bu sfinkter kapandığında
karaciğerden salgılanan seyreltik salgı safra kesesinde
birikir ve burada NaCl ve suyun kana emilmesiyle safra
yoğunlaştırılır. At ve sıçanlarda safra kesesi yoktur.
Yağlı bir yemeğin yenmesini takiben Oddi sfinkteri gevşer,
safra kesesi kasılır ve safra doedonuma boşaltılır.
Doedonumda yağ bulunması bağırsak hormonlarından
KOLESİSTOKİNİN (CCK) salgılanır. Bu hormon safra
kesesinin kasar ve oddi sfinkterini ise gevşetir.
Kolesistokinin adı bu hormona safra kesesinin kasılmasını
sağladığı için verilmiştir. Kole: safra, sisto: kese, ve kinin:
hereket ettirme anlamına gelir.
Safra salgısı üzerine etkil diğer hormon sekretin dir.
Sekretin, duedonumdaki asit içeriğe yanıt olarak
salınır ve safra kanalından pankreasta olduğu gibi
bikoarbonatca zengin bir salgı yapımını uyarır.
Sarılık:Plazma düzeyi yükselen bilirubinin deri, sklera ve
müköz zarlarda sararmaya neden olması durumu.
Hemolitik ikterde eritrositler çok hızlı parçalanır,
karaciğer hücreleri oluşan bilirubini aynı hızda
salgılayamazlar. Böylece plazmada serbest (indirekt,
unkonjuge) bilirubin düzeyi normalin çok üstüne
çıkar ve plazma proteinine bağlanır .
Tıkanma sarılığı sıklıkla safra taşının veya tümörün
ortak safra kanalını tıkamasıyla ya da karaciğer
hastalıklarında hepatositlerin hasarlandığı durumlarda
oluşur. Oluşan direkt bilirubin kandan barsaklara
geçemez. Serbest bilirubin karaciğerde konjuge
bilirubine çevrilir ve safra kanalcıklarının yırtılması ile
kana ya da doğrudan lenf damarlarına geçer.
Yenidoğan (ilk 28 günlük süreç) sarılığı: Yenidoğanda
cilt ve gözaklarının (sklera) sarı bir renk almasıdır.
Zamanında doğan bebeklerin %60’ında; erken doğan
bebeklerin ise %80’inde yenidoğan sarılığı görülür.
Yenidoğan bebeklerde görülen sarılıkların çoğu
fizyolojik sarılıktır; yani belli bir tehlike sınırını aşmaz
ve bir iki haftada kendiliğinden geçer.
Yenidoğan sarılığı nasıl oluşur
Sarılık, bilirubin adı verilen, cilde sarı rengi veren bir
maddenin kandaki seviyesinin yükselmesi ve deride
birikmesi sonucu oluşur. Yenidoğan bebeklerin
kırmızı küre hücrelerinin hızlı bir şekilde
parçalanması neticesinde bilirubin maddesi ortaya
çıkar.
Doğumdan önce bebeğin bilirubinini annenin
karaciğeri temizler; doğumdan sonra ise bebeğin
karaciğerinin bilirubini temizleyebilecek kapasiteye
erişmesi birkaç gün alır; bu arada karaciğer tarafindan
yeterince atılamayan bilirubin artarak sarılığa neden
olur. Tay ve buzağılarda immun aracılı hemolitik
anemi daha yaygındır, bu durum sarılığa neden
olabilir.
Eğer bilirubin seviyesi yüksek ise bebek, fototerapi
denilen florasan ışığı altında ışık tedavisine tabi
tutulur (özel lambalar). Bu emilen fotonlar bilirubini
idrarda eriyebilecek bir şekle sokarak vücuttan
atılmasını sağlar.
Kan değişimi yapılır
Pankreas
Pankreas salgısı
Pankreas sıvısı sindirimde çok önemli enzimler içerir.
Pankreas sıvısı salgılanması esas olarak hormonal
denetim altındadır. Sekretin, pankreas kanallarından
HCO3- ca zengin, enzimce fakir , alkali derecesi
yüksek bol miktarda pankreas sıvısının salgılanmasına
yol açar.
Kolesistokinin (CCK) ise enzimce zengin ile
denetlenir.
Proteolitik enzimler inaktif formlarında salgılanır (bu durum pankreas
hücrelerini otosindirimden korur)ve doedonumdaki diğer enzimlerce aktive
edilir.
Diğer proteolitik olmayan enzimler (lipazi amilaz gibi) aktif halde salgılanır.
İnce bağırsaklar
Sindirimle küçükparçalara ayrılan besin maddeleri ince
bağırsak epitelinden emilirler, ancak herbivorlarda
uçucu yağ asitlerinin başlıca emilim yeri rumendir.
Duodenum
Jejenum: İnsanda ince bağırsağın %40’nı, hayvanlarda
yakaşık %90 oluşturur.
İleum:İnsanda ince bağırsağın %60, hayvanlarda
incebağırsağın son kısmı olarak nitelenir
İnce barsaklarda absorpsiyon mukoza tarafından
yapılır. Mukozada bir çok kıvrımlar bulunur ki bunlar
mukozanın absorpsiyon yüzeyini artırır. Duodenum ve
jejunumda özellikle iyi gelişmişlerdir.
İnce barsak mukozasının yüzeyinde lümene doğru
çıkıntı yapan 1 mm uzunluğunda ufak parmaksı
çıkıntılara "villus" denir.
Barsak epitel hücreleri fıçamsı kenarlar ile
karakterizedir. Fırçamsı kenarlar, yaklaşık olarak 1
mikron uzunluğunda ve her hücreden dışarıya doğru
uzanan yaklaşık 1000 "mikrovillus" dan ibarettir.
Bunlar barsak içeriği ile temasa edecek yüzey alanını
20 misli daha artırırlar. Katlamış mukoza, villus ve
mikrovilluslar bağırsak yüzeyini yaklaşık 600 kat
artırırlar
Enteroendokrin hücreler: Hormon salgılayan hücreler
Goblet hücreleri: ince bağırsak lümenine kayganlaştırıcı
mukus salgılarlar.
İnce barsak salgılarında, tripsini aktive eden
"enterokinaz" ve az miktarda da "amilaz" dan başka
hemen hemen hiç enzim bulunmaz. Bununla beraber
ince barsak mukozasındaki epitel hücreleri çok miktarda
sindirim emzimlerine sahiptirler ve besinleri
muhtemelen, absorbe edildikleri esnada sindirirler. Bu
enzimler: Polipeptidleri amino asitlere parçalayan birkaç
farklı "peptidaz", disakkaritleri monosakkaritlere ayıran
4 enzim, "sükraz,maltaz, izomaltaz ve laktaz", nötr
yağları gliserol ve yağ asitlerine parçalayan "barsak
lipazı"dır
İnce bağırsaklarda emilim
Bağırsak epitelinden iyon ve
moleküllerin emilimi 2 yolla
olur
1-Transsellüler yol
Parasellüler yol
Su gibi bazı moleküller her iki
yollada emilirken glukoz ve
aminoasitler gibi büyük
organik moleküller parasellüler
yoldan emilemezler, bu tip
moleküller taşıyı moleküller
aracılığı ile transsellüler yolla
Karbonhidratların emilimi
Diyette bulunan önemli karbonhidratlar, nişasta ve
laktoz ve sükroz gibi disakkaritlerdir.
Bütün karbonhidratlar esasen monosakkaritler
şeklinde absorbe edilirler.
Glikozun, karbonhidratlı besin maddelerimiz arasında
en fazla bulunan nişastanın son ürünü olması
nedeniyle, tüm karbonhidrat kolonisinin %80’inden
fazlasını oluşturur. Emilen monosakkaritlerin %
20’sini ise galaktoz ve fruktoz oluşturur. Galaktoz
sütten, fruktoz şeker kamışından kaynaklanır.
Monosakkaritlerin hemen hepsi, aktif transportla
emilir.
Maltaz ;maltozu 2 mol glukoza
Laktaz; lactozu glukoz ve galaktoza
Sukraz; sukrozu glukoz ve fruktoza ayırır.
Glukoz ve galaktoz epitel hücrelere Na+ bağımlı aktif
transport, fruktoz ise kolaylaştırılmuş difüzyon ile
taşınır. Bu monosakkaritler daha sonra epitel
hücrelerinin bazolateral membranında bulunan
taşıyıcılar (heksoz taşıyıcısı) ile kolaylaştırılmış
difüzyon yoluyla kana geçerler. Karbon hidratların çoğu
ince bağırsakların ilk %20 lik kısmında sindirilir ve
emilir.
Proteinlerin emilimi
Proteinler midede pepsin, ince bağırsakta ise
pankreastan salınan önemli proteazlar olan tripsin ve
kemotripsin ile peptit parçalarına ayrılırlar. Bu
parçalarda pankreastan gelen karboksipeptidazlar ve
ince bağırsaklardan salınan aminopeptidazlar ile serbest
amino asitlere kadar parçalanır ve ince bağırsaktan
emilir.
Serbest aminoasitler epitel hücrelerine , glukoz
emiliminde olduğu gibi sodyum bağımlı aktif transport
ile girer. Luminal membranda en az 4 çeşit Na bağımlı
amino asit taşıyıcısı bulunur. Porteinlerin sindirim ve
milimide ince bağırsakların üst kısımlarında
tamamlanır.
Çok az miktarda protein parçalanmadan bağırsak
epitelini geçip intersitisyel sıvıya ulaşabilir. Bu olay
endositoz ve ekzostoz ile gerçekleşir. Bu proteinlerin
emilim oranı bebeklerde erişkinlere göre daha fazladır
ve anne sütüne salgılanan antikorlar bebeklerde
emilebildiğinden kendi antikorlarını oluşturana kadar
pasif bağışıklık sağlanır.
İnsan ve kemirgenlerden farklı olarak, bir çok
hayvanda (sığır, at, domuz, koyun, keçi vb)
plasentadan yavruya antikor geçişi olmaz dolayısıyla
doğan yavruların kan dolaşımında antikor bulunmaz.
İlk birkaç günde alınan kolostrumda bulunan
antikorlar ince bağırsaklardan emilerek dolaşıma
karışırlar.(pasif bağışıklık)
Yağların emilimi
Diyetteki yağın çoğunu trigliseritler (nötral yağlar)
oluşturur.
Yağlar barsaktan başlıca yağ asitleri ve monogliseritler
halinde absorbe edilirler. Dolayısıyla, barsak lümeninde
yağ sindirimi sırasında açığa çıkan yağ asitleri epitel
hücresinin fırçamsı kenarındaki lipidlerde eriyerek
difüzyonla hücre içine geçerler ve endoplazmik
retikuluma ulaşırlar.
Endoplazmik retikulum yağ asitlerini, yine diffüzyonla
hücre içine geçmiş olan, gliserolle birleştirerek trigliserit
haline çevirir.
Pankreatik lipaz, trigliseridi iki serbest yağ asidi ve
monogliseride parçalar.
Trigliserit Lipaz monogliserit + 2 yağ asidi
Büyük yağ damlacıkları küçük damlacıklara bölünerek
yüzeyleri artırılır ve lipazın etkisi kolaylaşır. Yağ
damlacıklarının safra tuzları ve fosfolipitlerle
süspansiyon haline getirilmesine emülsifikasyon denir.
Safra tuzları, hidrofob ve hidrofil kısımlar
içerdiğinden “miseller”olarak adlandırılan
silindirik diskler oluşturma eğilimdedirler.
Miçeller, lipitlerin çözeltide tutulmasında ve
lipitlerin epitel hücrelerin fırça kenarlarına
taşınmasında önemli görevleri vardır.
Safra tuzlarının yardımıyla miçeller oluşmasaydı
yağların emilimi çok yavaş olurdu.
Miçeller: safra tuzları, yağ asitleri, monogliseritler ve
fosfolipitlerden oluşur. Ayrıca az miktarda yağda
eriyen vitaminler ve kolesterol de bulunur. Bu
miçellerin parçalanmasıyla daha fazla yağ asidi ve
monogliseridin difüzyon ile emilimi sağlanmaktadır.
Şilomikron oluşumu
Yağ asitleri ve monogliseritler lümen membranından
girselerde, hücreden intersitisyel alana salınanlar
trigiseritlerdir. Trigliserit sentezi düz endoplazmik
retikulumda gerçekleşir.
Endoplazmik retikulumda yeniden sentez edilen
trigliseriler endoplazmik retikulumun boruları
tarafından submukozadaki sıvıya 0.5 mikron çapında
ufak yağ damlacıkları halinde verilirler. Bu
ekstrasellüler yağ damlacıklarına şilomikron adı
verilir. Şilomikronlar, trigliseridlerle birlikte yağ
asitleri, monogliseritleri, ve diğer yağları da (fosfolipit,
kolesterol ve yağda çözünen vitaminleri) içerir.
Epitel hücreden salınan şilomikronlar, intestinal
lenfatik kapillerlere geçerler.