Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 34

MİZAÇ VE TAŞLAR

• Dünya aleminin maddesel plandaki varlığını oluşturan, diğer bir ifade ile
Dünya’yı oluşturan temel yapı taşlarından biridir taşlar. Taş kelimesi bile
dilimizde kullanım alanı zemindir, temeldir. Bir şeyin başlangıcını izah
eder. 4,5 milyar yıldan beri var olan, varlığını koruyan tüm sürece şahitlik
ve şehadet eden taşların, içlerinde sakladığı büyük bir bilgi bir sır vardır.
• Taş toprak dediğimiz yapı Ademoğlu’na uzak değildir. Kuran’da insanın
yaradılışı ile ilgili bir çok ayet vardır. Ham maddemiz ruhsal olarak tabi ki
yaradan dan gelmekle birlikte nesnel olarak birdir.
• Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra
onu (Hz. Âdem'in nesli olan) insanı sarp ve metin bir karargahta (rahimde) bir
nutfe (zigot) yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) hâline getirdik,
derken o alakayı mudga (bir çiğnem et) yaptık, o bir çiğnem eti kemik(lere)
çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla
inşa ettik (can verdik, konuşma verdik)..." (Mü`minun, 23/12-14).
• Kuran’da aşağıda belirtilen şu ayet-i kerimelerde de insanın topraktan
yaratıldığı belirtilmiştir.
• Âli- İmran, 3/59; Kehf, 18/37; Hac, 22/5; Fatır, 35/11; Mü'min, 40/67;
Rum, 30/20.

• "Odur ki her şeyin yaratılışını güzel yaptı ve insanı yaratmaya


çamurdan başladı." (Secde, 32/7).
• Hal böyle iken Yaradan’ ın nefesinden üflenerek ruhu oluşan insan ve taşın
birbirinden çok farklı olmadığını görüyoruz. Ayrıca yapılan araştırmalar
kanıtlamıştır ki canlı cansız diye bir ayırım yoktur. Maddeyi oluşturan en
küçük yapı parçacığı olan atomun çekirdeğinde hatta sonra ki yıllar da keşfi
yapılan atom altı parçacıklarına varana kadar her şey titreşimden ibarettir ve
her yapının kendine has farklı bir frekansı vardır. Bedenimizin,
duygularımızın düşüncelerimizin, cansız diye tabir ettiğimiz statik enerjileri
olan taşların, nesnelerin, bitkilerin, yediklerimizin içtiklerimizin kısacası biz
ve etrafımızı kuşatan her şeyin bir frekansı vardır ve tabi ki dünyanın.
• Dünyanın 6 aralık 2019 yılında 158 Hz olarak ölçülmüştür. Dünyanın kalp
atışı olarak adlandırılan Schumann rezonansı 7.83 hz dir. İnsanın
titreşiminin yaymış olduğu frekans 5-10 Hz arasında değişiyor. Normal
insan beyninin frekansı 72 mhz ,insan bedeni de 62 mhz olduğu
belirtilmekte. Görüyoruz ki dünya ile uyumlu olarak ilerliyoruz. Bedenin
bu frekans aralığında sağlıklı frekans aralığıdır. Aşağı düştükçe sağlıksız
hale gelir.
• Gripte 57-60 MHz
• Bakteriyel enfeksiyonlarda 50 MHz
• Kanserde ise 42 MHz
• Ölüm de ise 25 MHz olarak hesaplanmıştır.

Sağlıklı yeşil bitkiler, pozitif duygular, taşlar, güzel kokular, frekansımızı


yükseltirken, konserve fastfood gibi hazır yiyecekler, öfke, kin, nefret gibi negatif
duygular, kötü koku frekansımızı düşürür.
Doğa Bizim Evimiz Yaratılanlar Rehberimiz
• Kuran-ı Kerim de Hz. Adem’ in oğulları Habil ve Kabil ile ilgili gönderilen bir ayet
vardır ki, ölenlerin gömüldüğünün kargadan öğrenildiğine dair bir ayettir. Tabii
kuşkusuz ki Allah’ın izniyle. Yaradan bu dünya alemi için idrakı ve anlamlandırma
yeteneği olan bir insanı yaratmış olsa da yine aklını kullanarak ulaşabileceği rehberler
koymuştur önüne. Onun her yarattığı varlığın bir amacı bir görevi vardır. Yeter ki biz
her şeyin yaradan dan geldiğini kabul ederek rehberlerimize saygı gösterelim.
• Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için, yeri eşeleyen bir karga
gönderdi. “Yazık bana, ne kadar aciz kaldım?! Şu karga kadar olup kardeşimin
cesedini gömemedim?” dedi. Sonra ettiğine pişman oldu.” (Maide, 5/27-31)
Bu doğrultuda bir yaklaşım bizi içerisinde yaşadığımız alemle sıkı sıkıya bağlıyor. Henüz
keşfi yapılmamış bir çok olayla belki yakından ilişkiyiz. Etrafımızda var olan şeyleri
incelemek, tesadüfi olamayacak kadar kusursuz ve bir kaideye, kurala göre yaratılmış her
şeyin oluşum aşamalarını incelemek, neokorteks beyne sahip insanın doğasını anlamaya katkı
sağlayacaktır. Bizler etrafı, olan olayları, dünyayı alemi okumaya çalışarak, işaretleri
okuyarak kendimizi anlamaya çalışırız. Bu şekilde Yaradan’ı biliriz.

‘Kendini bilen Rabbini bilir’


İnsanın mana arayışı hiç bitmeyen bir yolculuk gibi
görünüyor…..
Bu nedenle taşların oluşum aşamalarından başlamak taşların insan ile ilişkisini
derinleştirmeye sebep verir.
Jeolojik olarak taşların oluşumu şu şekildedir;
Yeryüzü çekirdeğinin sürekli hareket halinde olmasından kaynaklı dış yüzeye
ulaşamaya çalışan magmanın soğuyup çeşitli minerallerle birleşerek kristalleri ve
değerli taşları meydana getirir.
Oluşumları milyonlarca yılda ancak tamamlanabilen taşlar sürekli olarak kendi
içlerinde manyetik enerji depolar. İnsanları olumlu yönde etkileyen kuvvetin sebebi
taşları oluşturan mineraller ve elektromanyetik güçten kaynaklanmaktadır.
Bir kömür ve elmas kimyasal yapısı aynı olmasına rağmen diziliş farklılıkları ve bundan
kaynaklı sıcaklığa dayanıklılıkları birinde elması birinde kömürü oluşturuyor. Elmasın
atomlarının dizilişi bir piramide benzeyen ve ışığı emen bir şekilde daha transparan bir yapı iken
kömürün daha düz ışığın geçişine izin vermeyen bir yapı oluşturuyor. Bu nedenle rengi daha
koyudur. Kimyasal olarak karbondan oluşan kömür ve elmasın, insanın yolculuğu ile çok benzer
noktaları var. Esnekliğimiz ve bu dünya hayatında başımıza gelen olaylara verdiğimiz tepkiler
bizi ve yaşamımızı bir elmasa da dönüştürebilir bir kömüre de.
Tıpkı yaratılışları aynı olan insanların farklılıkları gibi, taşların sıcaklığa basınca verdiği tepki,
oluşumları hangi elementin daha etkin olduğu onların mizacını oluşturduğu gibi insanında anne
babasının mizacı, doğduğu şehrin mizacı beslenmesi de kişinin cibili mizacını oluşturmaktadır.
Diğer bir yaklaşım ise, taşlar çoğunlukla dıştan içe doğru büyürler. Kendi içlerinde
elektromanyetik alanı koruyarak oluşumunu tamamlar. Tıpkı matematiksel bir tasarım olan bal
peteklerini oluşturan arıların bu peteği dıştan içe doğru örmesi gibi. Tam ortaya noktaya
geldiklerinde 1 eşkenar altıgenlik alan kalır ve tüm eşkenarlar eşit şekilde olan petekler oluşturur.
Var olan bir bilgi var ve arılar bu bilgiyle inşa ediyorlar. İnsan da ise tam tersi insan bir bilgiyle
doğuyor bu planda hatırlamasak da dışa doğru hacimsel olarak büyüyoruz. Manevi olarak
büyümemizde tıpkı arılar ve taşlarda olduğu gibi dıştan içedir. Evren bir matematiksel bir
kurgudur. Bazı noktaları şifrelidir. Bu şifreleri anlamak görmek bizim yaşam yolcuğumuzdur. Akıl
idrak ve gönülle görülen okunabilen, kısmetse okunabilen şifrelerdir.

‘’Hakikatı her arayan bulamaz, şüphesiz ki bulanlar arayanlardır’’


Bizler bu bilgi ile olaylara yaklaşırsak mana alemimiz kuvvetlenir hayvani
nebatı madeni olarak ayrılan varlıklardan akıl ve idrak ile ayrılmaktayız.
Akıl ve idrakı kullanmadığımız takdirde beyin sapımızda bulunan sürüngen
beyin olarak söylenen dürtüselliğin merkezinde sıkışıp kalırız. Maddesel
plan varlığından öteye gidemeyiz.
Taşların mizaçlarını bilmemiz, bulundukları ve oluştukları yer, kökenlerinin
ortaya konulması açısından oldukça önemlidir. Bazı taşları yüzeye yakın
konumda olan formasyonlarda oluşurken, bazıları ise faylanma hareketleri
sebebiyle yüzeye yakınlaşmışlardır.
Yüzeydeki formasyonlarda oluşan taşlar genellikle silika yönünden zengindir.
Ametist, akik ve opal bu gruplara örnektir.
Beril, turmalin ve lületaşı yerin muhtelif derinliklerindeki başkalaşım
katmanları içinde hidrotermal etkilerle yapısına su molekülünün eklenmesi
sonucunda oluşmuşlardır
• Her taşın bir ailesi bir grubu olsa da örneğin kuvars aile, beril ailesi,
korindon grubu gibi yine de her birinin farklı, kendine has bir frekansı
vardır. Tıpkı aynı ailede büyüyen kardeşler gibi nasıl hepsinin ayrı mizacı
var ise taşlarında birbirinden farklıdır.
Frekansımızı yükselten unsurlar arasında doğal taşların geçmişte günümüze kullanım
alanlarından kısaca bahsedeceğim.
‘Henüz dünyada yaşamanın kuralları kanunları yokken, hayatta kalma mücadelesi
verildiği süreçten itibaren insanlar doğayla iç içe yaşamıştır. Onunla bir bütün olduğunu
anlamış, varlığını korumak ve sürdürmek için doğanın nimetlerinden yararlanmışlardır.
Tabiatta var olan canlılardan, bitkilerden taşlardan faydalanmıştır. İnsanlar taşı öncelikle
barınma, savunma, sığınma gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için kullanmıştır. Mıknatıs
taşının demiri çekmesi; incinin çoğalma özelliği gibi taştaki fiziksel değişiklikleri
gözlemleyerek taşların içinde bir ruh ve enerji olduğunu varsaymış ve büyücüler
vasıtasıyla taşlardaki enerjiyi kontrol edip bu güçten yararlanmaya çalışmışlardır.
Bazı taşların uğurlu, kuvvetli ve kudretli sayılması; şifa aracı olarak kullanılması
ilkel toplumlardan günümüze varana kadar devam etmektedir.
Deneme yanılma yöntemi ile öğrenmenin hakim olduğu ilkel toplumlarda taşların
tesirlerini anladıkları bir yöntemde verimli bir ağacın yanından aldıkları bir taşı
bol mahsul vermesini istediği başka bir ağacın yanına gömmektedir. Burada
aslında rezonans ilkesinin temelleri atılmıştır.
İskoçya’daki yerel inanışa göre doğan çocuklara hastalıklardan ve kötü şanstan
korunmaları için geleneksel olarak doğum taşı verilmekte ve bu taşlar nesilden
nesle aktarılmaktadır.
Taşlarda ruh bulunduğu inancı Eski Türkler arasında da görülmektedir. Uygurların Kut
Dağı Efsanesinde, iri bir yeşim kayasının Çinlilerce Uygurlardan alınması, sonra da
kıtlık çıkması ve Uygurların refahının bozulması anlatılır. Yada (yat) taşı hem uğurlu
olması hem de yağmur yağdırması inancı sebebiyle Türkler tarafından
kutsallaştırılmıştır. Türklerdeki yada taşı ile ilgili bu inanç, Divanü Lügati’t Türk’te
şöyle anlatılmaktadır: “
Bir türlü kamlıktır (kâhinliktir). Belli başlı taşlarla (yada taşı ile) yapılır; rüzgâr
estirilir. Bu, Türkler arasında tanınmış bir şeydir. Ben bunu Yağma ülkesinde gözümle
gördüm. Orada bir yangın olmuştu, mevsim yaz idi; bu suretle kar yağdırıldı ve Ulu
Tanrı’nın izniyle yangın söndürüldü”
Kutsal metinlerde (Tevrat, İncil ve Kuran) değerli taşlardan bahsedilmiştir.
Peygamber Efendimiz‘ in de akik taşından bir yüzüğünün olduğu, çöl
bölgesinde insanlar susuzluk çektiğinde bu taşı ağızına aldığı rivayet
edilmiştir. Tükürük bezlerini uyaran akik, susuzluk hissini geçici olarak
giderdiği bilgisi verilmiştir.
Kur’an-ı Kerim, Rahman suresinin 21,22,23 ve 58. ayetlerinde üç çeşit taştan
açıkça söz eder: İnci, Mercan ve Yakut.
Peygamber Efendimizin hadislerinde de İnci, Mercan, Yakut, Zebercet, Zümrüt
gibi taşlar, cennetin yapıtaşları veya süsleri olarak gösterilmiştir. Onlardan
cennetteki köşklerin tuğlaları olarak, bazen de yekpare (tek ve bütün bir taş
oluşturur köşkü, bazen cennet ırmaklarının iki yanı bazen de zem ininin çakılları
olarak bahsedilmiştir.
Hacerül esvet, inci, mercan, akik, necef taşı, akik, firuze, sedef, yakut islam tarihi
açısından da önemli taşlar arasındadır.
Holistik Gelişim Uzmanı Didem Nurcan İyidoğan
Osmanlı Döneminde Taşlar
Osmanlıda döneminde taşlara cevher, cevheri tanıtmak maksadıyla
yazılmış bilimsel yapıtlara cevhername veya cevherin çoğulu olana
cevahirname denir.
Cevahir namenin ingilizce karşılığı Lapidary ve Fransızcada Lapidaire
kelimesidir ve Lapis kelimesinden türemiştir.
Müslümanlar 8 yy başlayarak taşlar ve metaller konusunda kendinden
önceki yazıları kendinden önceki yazılanları kendi dillerine çevirmiş ve
kullanmışlardır.
En önemli eser 9 yy Kitabı Ahcar (Taşlar Kitab ) Sırr'el Asrar (gizlerin gizi)

Değerli taşlara ilişkin en önemli eser Burini ve İnbi Sina'nın kaleminden


çıkmıştır.
Düşünür ve Hekimlerden ibni zekeriya El razi Simya ile ilgili çalışmalarını Sırr
El Esrar (secretum secretorum) adlı yapıtta toplamış Burada cevherler
madeni nebati ve hayvani olmak üzere 3 ayırmıştır.
Sonra madeniyi 6 ya bölmüştür.
Ruhlar, cesedler, taşlar, zaklar, borakslar ve tuzlar dır.
Ona göre civa nişadır. Kükürt gibi cevherler birer ruhtur. Altın, gümüş, bakır
cesed tir. Elmas yakut firuze taştır. Bunların hepsi farklı süreçlerin sonunda
oluşmuştur.
Aristo dan İbni Sina’ya varana kadar madenileri mizaçları ile işlemişlerdir. 4
dereceden bahsetmektedirler.
• AMBER : Parlak değildir siyah ve sarı benekleri vardır. Tabiatı soğuk ve
kurudur
• LACİVERT TAŞI/Aventurin: Soğuk ve kuru bir taştır. Yapısında
yumuşaklık vardır. Rengi güzeldir sürmeyle kullanıldığında fayda sağlar.
• Elmas: bu taşın tabiatı dördüncü derecede soğuk ve kurudur elmas siyah
kurşunla ezilerek onun la toz haline getirildikten sonra bu tozlar demir
uçlara işlenirse inci yakut ve zebercet ile bunlar dışındaki bütün taşları
deler mesanesinde ve idrar yolunda taş olan biri tohum büyüklüğünde bir
elmas parçasını demire yapıştırıp taşa sokarsa onu deler
• PANZEHİR TAŞI/Opal: soylu güzel ve yumuşak bir taştır tabiatı aşırı olmamak üzere
sıcaktır. Her türlü zehre karşı fayda sağlar zehir içen kişi on iki arpa ağırlığı panzehir taşını
eğeyle toz haline getirip ilaçlarla kullanırsa zehir terleme yoluyla damardan atılır
• BAKIRTAŞI/Malahit: tabiatı soğuktur madeninde bakır bulunur yapısına yumuşaklık olan
bir taştır bu taş ağza alınıp emilirse kötü olur tozu içildiği zaman zehre karşı fayda sağlar
akrep üzerini üstüne sürüldüğünde iyi gelir çocuklarda çıkan çıbana iyi gelir
• ONİKS: Çin ve mağripte bulunur onikste siyah ve beyaz çeşitli renkler vardır siyah rengi
kapkara olmaz yeşil ve sarıyla karışmış halde bulunur. Bu taşı takanın kederi artar ve kötü
rüyalar görür çocuğa takılırsa salyasının akmasına sebep olur ondan yapılmış kap
kullananın uykusunu kaçırır tabiatı soğuk ve kurudur
• LAL: Yakuttan farklı bir kırmızılığa sahiptir çünkü yakut kendisine duman
karışan ateş kırmızılığı ile aynı cinstendir lal ise yakuttan daha az sıcak ve
kurudur. Madeni doğu ülkelerinde bulunur madeninden çıkarıldığı zaman
ışıltısı olmayan mat bir haldedir ama zanaatkar onu cilaladığında parıldar
ve güzelliği derhal ortaya çıkar yüzüğünde ondan yirmi arpa ağırlığı kadar
bulunduran uykusunda kötü rüya görmez en iyi cinsi en kırmızı ve parlak
olandır
• Yakutların tabiatı sıcak ve kurudur
• Panzehir taşı/opal sıcak tabiatlı mizaca fayda eder – ateş ve hava
• Alçı taşının tabiatı soğuk ve kurudur. Toprak -sevdavi
• Mermer, İbn Şerif’in sözüne göre soğuk ve kurudur
• Kan taşının tabiatı İbn Mâsûye’nin sözüne göre ikinci derecede sıcak ve
kurudur –ateş safravi
Demevi Mizaç Taşları
• LAL
• PEMBE KUVARS
• AMETİST
• KEHRİBAR
• OPAL
• UNAKİT
• ALTIN
Safravi Mizaç Taşları
• GÜNEŞ TAŞI SICAK BAKIR
• LAL SICAK CİVA
• SİTRİN TUZ
• KAPLANGÖZÜ
• KEHRİBAR
• OPAL
• KAN TAŞI
• YAKUT
Sevdavi Mizaç Taşları
• ZEBERCED
• DUMANLI KUVARS
• JİPS/ ALÇI TAŞI
• ELMAS
• ONİKS
• KURŞUN
• GÜMÜŞ
Balgami Mizaç Taşları
• FİRUZE /TURKUAZ
• KALSİT
• LAPİS LAZULİ
• AYTAŞI
• MALAHİT/BAKIRTAŞI
• UNAKİT
• ALİMÜNYUM
Mizacı sıcak olan metaller
• En sıcak metal altındır. Erkeği daha da ısıtır.
• Kükürt
• Civa sıcak ve kurudur.
• Bakır
• Çinko
Mizacı soğuk olan metaller
• Gümüşün mizacı soğuktur. Mizacı soğuk kadına erillik verir.
• Kurşun
• Alüminyum

You might also like