Final Sahnesi HAYDUT MOOR- Merhamet göğe çıktı... Seni öldüreyeceğim! AMALlA, dizlerine sarılarak- Allah aşkına. Bütün mukaddesat aşkına! Artık sevgi istemiyorum. Biliyorum ki, orada, yukarıda, yıldızlarınız, düşmanca birbirinden kaçıyor... Sana yalnız beni öldüresin diye yalvarıyorum ... Ben terkedilmiş bir insanım! Terkedilmiş olmanın bütün korkunçluğunu anlamalısın- Buna dayanamıyacağım. Görüyorsun ki, bir kadın buna tahammül edemez. Sana yalnız beni öldüresin diye yalvarıyorum! Bak, elim titriyor! ... Kendimi öldürmeğe cesaretiin yok. Bıçak parıltısından korkuyorum ... Halbuki bu senin için o kadar kolay, o kadar kolay ki, sen bu işin ustasısın! Kılıcını çek, beni saadete kavuştur! HAYDUT MOOR- Tek başına mı saadete kavuşmak istiyorsun? Çekil git. Ben kadın öldürmem! AMALIA- Ah kati! Sadece saadet içinde olan insanları öldürebiliyorsun, hayattan usanmış olanları geçip gidiyorsun! (Haydutlarara doğru sürünerek gider.) Ey cellat çırakları, bari siz bana acıyın! Bakışlarınızda öyle kana susamış bir merhamet var ki. Bütün sefiller onlarda bir teselli bulur... Hocanız korkak yürekli, manasız bir kahraman taslağı! HAYDUT MOOR- Kadın, sen neler söylüyorsun? (Haydutlar dönerler.) AMALIA- Hiçbir dost yok mu? Bunlar arasında bile tek bir dost yok mu? (Ayağa kalkar.) Pekala, nasıl öleceğimi o halde bana Dido öğretsin. (Gitmeğe hazırlanır, bir haydut nişan alır.) HAYDUT MOOR- Dur! Bu ne cesaret! Moor'un sevgilisi, ancak onun eli ile ölebilir. (Amelia’yı öldürür.) HAYDUTLAR- Reis! Reis ! Ne yapıyorsun? Çıldırdın mı? HAYDUT MOOR, gözlerine cesetten hiç ayırmadan- İsabet tam oldu! Son bir titreme daha, sonra, bu iş tamam! ... Pekala! Artık benden isteyeceğiniz başka bir şey kaldı mı? Siz bana bir hayat, artık size ait olmayan dehşet ve utanç dolu bir hayat feda ettiniz ... Ben size, bir melek kurban ettim. Haydi bu tarafa iyice bakın! Artık memnun musunuz? GRIMM- Borcunu yüksek faizle ödedin! Hiçbir insanın şerefi için yapamıyacağını yaptın. Haydi artık yolumuza devam edelim ! HAYDUT MOOR- Bunu sen mi söylüyorsun?... Alçakların hayatına karşılık bir azizenin hayatını vermek adilane bir mübadele değildir, değil mi? ... Şunu iyi biliniz, sizlerden her biri darağacına gitse kızgın kıskançlarla parça parça etlerini yoldursa ve bu işkence onbir gün devam etse yine bu gözyaşlarına denk gelemez. (Acı bir kahkaha ile.) Yara izleri, Bohemya ormanları ! Evet, evet! Tabii bütün bunların ödenmesi lazımdı. SCHWARZ- Sakin ol, Reis! Bizimle birlikte gel, bu manzara sana göre değil. Bizi daha uzaklara götür! HAYDUT MOOR- Durun! .. Daha ileri gitmeden bir kelime daha! ... Vahşice emirlerimin neşeli ve itaatli hizmetkarları, sözüme dikkat edin! . . . Bu andan itibaren Reisiniz olmaktan çıkıyorum... Size isyan etmek ve karanlık işlerle göksel nuru kirletmek müsaadesini verdiğini vehmettiğiniz şu kanlı kumanda değneğini, nefret ve utançla elimden bırakıyorum… Siz dileğiniz yere gidin! Bundan sonra artık hiçbir müşterek işimiz olmıyacak. HAYDUTLARDAN BiRi- Seni korkak seni! O büyük, yüksek tasavvurların nerede kaldı? Onlar sabun köpükleri mi idiler ki, bir kadının nefesi ile sönüp gittiler? HAYDUT MOOR- Ah ne divane imişim ki, dünyayı korkuyla iyileştirebileceğimi ve kanunları kanunsuzlukla, anarşi ile koruyabileceğimi hayal etmişim!... Buna intikam ve hak diyordum... Ey ilahi takdir!... Benliğime kapılarak senin körleşmiş kılıcını bilemek ve taraf tutarak yaptığın işleri tahmin etmek istiyordum... Fakat ... ey havai çocukluk!... İşte şimdi korkunç bir hayatın sonuna geldim; ve dişlerim birbirine çarparak ve uluyarak şunu anlıyorum: ahlak dünyasının bütün yapılarını yıkmak için, benim gibi iki insan kafi imiş. Merhamet et! İntikam yalnız, yalnız sana aittir. Senin insan eline ihtiyacın yok. Geçmişi telafi etmek, tabii artık benim elimde değil... Kırılan kırılmış, bozulan bozulmuştur . . . Yıktıklarım artık hiçbir zaman ayağa kalkamaz ! Fakat çiğnediğim kanunlarla beni uzaklaştıracak ve kanaat nizamına karşı yaptığım kötü muameleyi tamir edecek bir şeyim daha kaldı. Ona bir kurban lazım. Bütün insanlığın gözü önüne onun sarsılmaz ululuğunu verecek bir kurban ... Ben, bu kurbanın ta HAYDUTLAR- Kılıcını elinden alın ... Kendini öldürecek. HAYDUT MOOR- Çılgınlar! Ebedi körlüğe mahkumlar! Bir tek büyük günahın birçok büyük günahlara bedel olabileceğine inanabilir misiniz? Dünya dengesinin bu ahenksiz ve günahkar sesle kazanılabileceğini mi sanıyorsunuz; (Silahlarını nefretle, haydutların ayakları dibine atar.) O beni diri olacak elde edecek. Ben kendimi adalete teslim edeceğim. HAYDUTLAR- Bağlayın! Zincire vurun! Delirdi! HAYDUT MOOR- Hükümet makamlarının istedikleri takdirde beni zamanında yakalıyabileceklerinden şüphe ettiği yok. Fakat olabilir ki, uykuda iken beni bastırırlar, kaçarken yakalarlar zorla veya kılıçla kıstırırlar; işte, o zaman biricik değerimi, adalet uğruna, isteyerek ölmek şerefini kaybetmiş olurum...Göksel koruyucuların karariyle çoktan beri elimden alınmış olan bir hayatı, bir hırsız gibi daha fazla gizlemek neye? HAYDUTLAR- Bırakın gitsin! Büyüklük hezeyanları içinde herkesi kendine hayran etmenin manasız zevki uğruna canını feda ediyor ! HAYDUT MOOR- Bunun için bana hayran olabilirler. (Bir an düşündükten sonra.) Buraya gelirken, onbir çocuklu bir zavallı gündelikçi ile konuştuğuınu hatırlıyorum... Büyük haydudu sağ olarak getirene bin altın vaad edilmiş... Bu adama faydam olabilirim ... (Çıkar.)
SON
Friedrich Schiller, Haydutlar, Çev., Seniha Bedri Göknil, İstanbul: Maarif