Abraham Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisinden kendini gerçekleştirmeye: Hümanistik psikolojide ihtiyaçlar hiyerarşisi, motivasyon ve tam insan potansiyeline ulaşma üzerine bir yolculuk
Narsisist kişiler, çoğunlukla kolayca tanınabilen, kendi
kendine yetebilen, boş sözler söylediği zaman bile önemli
şeyler söylemiş gibi hisseden; bu özellikleriyle kolayca tanınabilen kişilerdir. Çoğunlukla başkalarının hayatına, dertlerine ve problemlerine ilgi göstermezler. Ancak zeki bir kişiyse kendi narsisizmini başkasına ilgi duyuyormuşçasına sorular sorarak gizlemeyi başaracaktır. Narsisist kişi aynı zamanda kendisine yöneltilmiş bir eleştiriyi kolay kolay kaldıramamakta ve bu eleştiriye karşı saldırgan bir tutum sergilemektedir. Her ne kadar narsisizmin değişik görüntüleri olsa da bunların ortak özelliği kişinin dış dünyaya karşı ilgisini kesmesidir Gruen, narsisizmi doğru tavrı, istenen görüntüyü sunmaktan ötürü kendini sevmek olarak tanımlamaktadır. Bu insanlara göre norm ve değerler aniden değiştiğinde narsisist kişi hızla değişerek o norma uygun bir şekil almaktadır, sadece şekille yetinen bu kişiler tıpkı Hitler’in yaptığı gibi poz verirler. Davranışlarının altındaki dürtü gerçek duygularından kaynaklanmaz, onlar için önemli olan geçerli normlara uygun davranıp yeterli olmaktır. Duygularını ve tavırlarını hızla değiştirebilen ve geçerli normlara uyum sağlayarak onlara uygun davranabilen insanların pek çok örneğine Nazi döneminde rastlanabilir. Narsisist kişi başka bir insanla ilgili gerçeği kavrayamayacak kadar kendisiyle ilgilenir. Çoğu zaman kendi kişiliği, zekâsı, fiziksel gücü, mizah anlayışı veya dış görünüşü narsisizminin bir nesnesi haline gelmektedir. Kişi kendisinin belli bir yönüyle özdeşleşmekte ve kim olduğu sorusu sorulduğunda bu yönünü vurgulamaktadır. Narsisizm nesnesine dair herhangi bir eleştiri yöneltildiğinde, kişi bunu kendisine yapılmış bir saldırı olarak görerek bunu hazmedememektedir. Karşıdaki kişinin aşağılayıcı bir tutum içinde olduğunu düşünerek öfkelenmekte ve o insanın böyle bir yargıda bulunamayacak ölçüde eğitimsiz, akılsız veya duygusuz olduğunu iddia etmektedir. Narsisizm, yaşamı sürdürebilmek için gereklidir. Biyolojik olarak yaşama içgüdüsü açısından insan kendisine başkasına verdiğinden daha çok değer vermek zorundadır. İnsanda doğadaki canlılar gibi yaşamını sürdürmesini sağlayan gelişmiş içgüdüler bulunmamaktadır. Bunun yerine kendilik değerini bağlı olarak yaşam enerjisini sağlayan narsisizm bulunmaktadır. Ancak aşırı narsisizm, insanın başkalarına karşı ilgisini azaltarak, onların toplumdan soyutlanmasına sebep olmaktadır. Aşırı narsisizmi engelleyebilmek için iki yol vardır:
bunlardan ilki, yaşamı sürdürmeyi sağlayan narsisizmin
maximal noktadan optimal noktaya çekilip, kişinin toplumsal işbirliğine açık hale gelmesinin sağlanmasıdır. İkinci çözüm ise, bireysel narsisizmin topluluk narsisizmine dönüştürülmesidir. Bu durumda narsisistik tutkunun objeleri birey yerine boy, ulus, din vb almaktadır. Böylece narsisistik enerji korunmakta, ancak bireyin yaşamının sürdürülmesi yerine topluluğun yaşamının sürdürülmesi ön plana çıkmaktadır Topluluk narsisizminin en önemli işlevi, tıpkı bireysel narsisizmde olduğu gibi topluluğun yaşamını sürdürmektir. Varlığını sürdürmek isteyen örgütlü bir topluluk açısından üyelerinin narsistik bir enerjiyle yüklenmesi gerekmektedir. Topluluğun ayakta kalabilmesi, topluluk üyelerinin buna kendi yaşamları ölçüsünde, giderek yaşamlarından daha çok önem vermeleriyle sağlanmaktadır. Dahası, o topluluğun üyeleri kendi topluluklarını diğer topluluklardan daha erdemli, daha üstün olduklarına inandırmalıdır. Bu tür bir narsisist birikim olmazsa, topluluğun ayakta kalmasını sağlayan gerekli enerji yada topluluk uğruna yapılan özveriler büyük ölçüde azalmaktadır Topluluk narsisizminin bir başka işlevi, bir toplum, üyelerinin çoğunu ya da büyük bir kesimini yeterince besleyemiyorsa, toplumsal huzursuzluğu önleyebilmek için onlara hastalıklı bir narsisizmle doyum sağlamak zorunda kalmasıdır. Topluluk narsisizmi de bireysel narsisizm gibi doygunluğa gereksinme duyar. Bir düzeyde bu doygunluk insanın kendi topluluğunun üstün, öteki bütün topluluklarınsa aşağı olduğuna inanmalarıyla sağlanır. Bu olgunun en iyi örneklerinden biri de tabi ki Hitler Almanya’sında görülen ırksal narsisizmdir. Hitler Almanya’sında ırksal üstünlük duygusunun özü aşağı orta sınıftan kaynaklanmıştır Ekonomik ve kültürel açıdan gelişmemiş, hiçbir gerçekçi gelişme umudu kalmamış olan bu geri kalmış sınıfın tek bir doyum yolu vardır: Kendini dünyada en büyük hayranlığı toplayan topluluk sayarak, aşağı ırk diye damgalanan bir ırksal gruba üstünlük taslayarak kendi imgesini şişirmektir. Bu geri kalmış topluluk üyelerine toplumsal narsisizmin yüklediği duygu ‘Yoksul ve kültürsüz olsam da önemli bir kişiyim çünkü bugüne dek dünyanın gördüğü en üst topluluğun üyesiyim’dir. Kişi güçsüzlüğünün verdiği acıdan bu yalancı büyüklenme ile kendini kurtarmaktadır. Kişinin kendi durumunu üstün görmesinin, bunun dışında her şeyden nefret etmesinin özünde kendine duyduğu hayranlık yatmaktadır. ‘Biz’ hayranlık duyulacak taraftayızdır; ‘onlar’ ise nefret edilecek durumdadırlar. Biz iyiyizdir; onlar kötüdürler. Kişinin kendi öğretisine yöneltilen her türlü eleştiri kötü niyetli ve dayanılmaz bir saldırıdır. Karşı tarafın durumunu eleştirmekse, onların hakikate dönmelerine yardım etmek için yapılan iyi niyetli bir girişimdir Topluluk narsisizmi zedelendiği zaman bireysel narsisizmde görülen öfke tepkisine benzer bir tepki ortaya çıkmaktadır. Tarihte topluluk narsisizmi simgelerinin aşağılanmasının deliliğe yakın bir öfke yarattığını gösteren pek çok örnek verilebilmektedir. Bayrağa karşı saygısızlık, Tanrı’nın ya da liderin aşağılanması, savaşın ya da toprağın yitirilmesi şiddetli öç alma duygularını uyandırmakta ve savaşlara yol açmaktadır. Yaralanan narsisizmden ancak saldırganın ezilmesi ve narsisizme yöneltilen aşağılanmanın ortadan kaldırılması ile kurtulunabil-mektedir. Bireysel veya ulusal öç alma duygusu, bu yaralanmayı saldırganı ortadan kaldırarak tedavi etme gereksiniminden doğmaktadı Aşırı narsisist bir topluluk kendisini özdeşleştirebileceği bir lider bulmak ister. Topluluk, kendi narsisizmini yansıttığı bu lidere hayranlık duyar. Aslında birlikte yaşama ve özdeşleşmeden başka bir şey olmayan lidere boyun eğme durumu bireyin narsisizminin öndere aktarılmasıdır. Lider ne denli büyükse izleyicileri de o denli büyük olacaktır. Bireysel yapıları yüzünden özellikle kendilerine hayran olan kişiler liderin peşine takılmaya da en yatkın olan kişilerdir. Kendisinin büyüklüğüne inanmış, bu konuda hiçbir kuşkusu olmayan liderin narsisizmi, kendisine boyun eğenlerin narsisizmine son derece çekici gelir. Yarı deli liderler çoğu zaman en başarılı olanlardır ama nesnel yargıdan yoksun olmaları, yenilgi karşısında gösterdikleri öfkeli tepkiler ve her şeyi yapabilen bir insan imgesini koruma gereksinmeleri yüzünden bunlar yanlışlara düşerek kendi yıkımlarını hazırlamaktadırlar. Mesela, zeki olmasına karşın Hitler gerçekliği nesnel bir gözle görememiş, çünkü onun kazanma ve yönetme tutkusu silahların, iklimin gerçekliklerine ağır basmıştır. Türk Tarihinde Enver Paşa’nın doğu cephesi hezimeti de benzer bir kazanma ve yönetme tutkusunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Aşırı bir narsisist olan Hitler, milyonlarca insanı kendi imgesine, ‘’3. Reich’in bin yıl süreceği’’ konusunda olmayacak düşlerine inandırmış ve giderek gerçekliği kendisini izleyenlere haklı görünecek biçimde değiştirmiştir. Zaten aksi bir durum söz konusu olsaydı Hitler, yalnızca psikozunu açıkça dışarıya vurmuş bir hasta olarak yaşardı. Yenilgiye uğradıktan sonra Hitler için kendini öldürmekten başka çıkar yol kalmamıştır. Çünkü onun için narsisist imgesinin yıkılışı gerçekten dayanılamayacak bir şeydir. Stalin, Hitler tarihte dünyayı değiştirip narsisizmlerine göre çarpıtarak “tedavi eden” megalomanyak liderlere örnek teşkil ederler. Liderlerdeki bu delilik öğesi aynı zamanda çelişik bir biçimde onları başarılı kılar. Çünkü bu delilik öğesi onlara, normal insanları çok etkileyen kesin kararlılık, yaptıklarından kuşkulanmama gibi özellikler kazandırır. Bu kişilerin kendilerine inanan insanlar bulma, gerçekliği narsisizmlerine uyacak biçimde çarpıtma, tüm eleştirmenleri yok etme gereksinmeleri çok büyük ve sınırsızdır. Bu dünyayı değiştirme, başkalarına kendi fikirlerini, hatta düşlerinin kabul ettirebilme gereksinmeleri de psikozlu olsun olmasın normal insanda bulunmayan yetenekler ve ustalıklar gerektirir. Bu insanlar mutlak güçle donatılmışlardır, ağızlardan çıkan son söze göre yaşamla ölüme karar verebilirler, istedikleri her şeyi yapabilme gücüne sahiptirler. Yalnızca hastalık, yaş ve ölümle sınırlandırılmışlardır. Kendi güçleri sınırsızmış gibi davranırlar. Ancak kişi tanrılaşmaya ne kadar yaklaştıkça kendini öteki insanlardan o kadar soyutlar. Bu soyutlama onu giderek paranoyaklaştırır, herkes onun düşmanı hale gelir. Kişi buna gücünü ve acımasızlığını daha da arttırarak tepki gösterir
Abraham Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisinden kendini gerçekleştirmeye: Hümanistik psikolojide ihtiyaçlar hiyerarşisi, motivasyon ve tam insan potansiyeline ulaşma üzerine bir yolculuk