5-Di̇vani Hi̇kmet

You might also like

Download as ppt, pdf, or txt
Download as ppt, pdf, or txt
You are on page 1of 22

• 3.2.

Divan-ı Hikmet'in Muhtevası


• 3.2.1. Dinî Değerler
3.2.2. Millî Değerler
• .2.1. Dinî Değerler
• 3.2.1.1. Tevhid İnancı
3.2.1.2. Ahlâkî Prensipler
3.2.1.3. Evrensel Gerçekler
• 3.2.1.1. Tevhid İnancı
• Ahmet Yesevî'nin hikmetlerde sergilenen tebliğlerinin,
telkin ve öğretilerinin temeli "tevhid inancı"dır.
Tasavvuf'taki "vahdet-i vücud" görüşü O'nun Allah'a,
kâinata ve insana bakışının da ölçüsüdür.
• Ahmet Yesevî her şeyi Allah'ta, O'nun zatında ve
varlığında görmektedir. Hakk, her yerde ve her şeydedir.
O'nun zatından başka hiçbir şey yoktur. O'nun zatı
mevcudatın özüdür. O aynı anda her yerde, her şeydedir
ve her şeye hakimdir.
• Evveli, ahiri (varlığın başlangıç ve sonunu); zahiri, batını
(bilineni-bilinmeyeni) Allah'ta ve O'nun varlığında gören
Ahmet Yesevî;
• derken, her şeyi Allah'ta ve O'nunla gören felsefesinin de
özetini yapmaktadır.
• derken de, O bilinen "Aşk" felsefesini ortaya
koymaktadır.
• Ahmet Yesevî, Allah'a soyut bir imanla değil, görür gibi,
dokunur gibi inanır. Kendi varlığını O'nunla bütünleştirir;
kişiliğini O'nda yok eder:

• Görüldüğü gibi Ahmet Yesevî, kendini Allah'ın varlığıyla


bütünleştirmekte, kendini O'nun varlığında var ya da yok
saymaktadır. Varsa O'nunla vardır ve O varken O'nun
dışında bir "ben" yoktur.
• Ahmet Yesevî'ye göre O'na götürmeyen her şey
değersizdir; O'nun şanına yakışmayan hiçbir şey matlub
değildir. Allah var, her şey O'nunla ve O'nda var, O'nsuz
hiçbir şey yoktur.

• Ahmet Yesevî, kendini Allah'a (O'nun rızasına)


ulaştırmayan; O'na kavuşturmayan her şeye karşı çıkar.
Hatta kemale ermemiş "İman"a da, şekil ve görüntüden
ibaret namaz, oruç ve ibadete de.
• 3.2.1.2. Ahlâkî Prensipler

• Hikmetler, baştan sona ahlâki öğretilerle örülmüştür. Bu


sebeple denilebilir ki, Divan-ı Hikmet bir ahlâk kitabıdır.

• Ahmet Yesevî'ye göre "ahlâk", kamil imanın, makbul ibadetin


insan yaşantısına intikalidir. İnsan hayatına yansımayan iman
da, ibadet de şekil, görüntü ve avuntudan ibarettir.

• Hikmetler, dünün ve bugünün bozulmuş toplumuna karşı,


bütün zamanlara hitap eden evrensel ikaz ve nasihatlerle
doludur:

• Görüldüğü gibi Ahmet Yesevî, iman ve ibadeti nasıl Allah ile


bütünleşmede ve buluşmada görüyorsa, ahlâkı da iman ve
ibadetin hayata yansıması olarak görmektedir. Ahlâkın
bozulmasını bir yandan imanın ve ibadetin kemale ermemesine
bağlarken, diğer yandan cemiyetin ve toplum hayatında
huzurun yok olması olarak kabul etmektedir. Hikmetler, bunun
için söylenmiş, yazılmış gibidir.
• 3.2.1.3. Evrensel Gerçekler
• Ahmet Yesevî'ye göre insan ve kainat, Allah'ın zatının
dışa vurumu ve görüntüsüdür. Öyleyse insan, dünyadaki
hayatıyla sınırlı değil; sonsuza yürüyen ebedî bir varlıktır.
• Ahmet Yesevî'nin "İnsan"a bakışı bu olunca insan ve
"toplum"la ilgili her şeyi zaman, mekân
sınırlamalarından kurtararak evrensel bir bakışla
değerlendirir. O, "sonsuz"a taliptir. Buna bağlı olarak da
insanı bu sonsuza taşımayı; geçici heva, heves ve
zevklerin alelâdeliğinden, sonsuzluğun fevkalâdeliğine
ulaştırmayı istemektedir.

• derken bunu ifade eder:


• O'ndaki "Sonsuzluk" duygusu, insan ve hayat ile ilgili
yaklaşımlarında O'nu evrensel çıkışlar aramaya
götürmüştür. İnsana, topluma, insan ve toplumun
terbiyesine bakarken onların huzur ve mutluluğunu bu
evrensel yönelişte bulmuştur.
• Hikmetlerin bütününe baktığımızda "insan", efendi-köle,
müslüman-müslüman olmayan, erkek-kadın ayrımı
gözetilmeksizin "değer"li ve "onur"lu bir varlıktır. Bu
değer, geldiği öncesizlik (ezel)ten; gideceği sonsuzluk
(ebed)tan ve yaratılış gerekçesinden gelmektedir. Zira
insan, ezelî olan Allah'tan gelmiştir; ebedî olan Allah'a
gidecektir. Bütün bunların gerekçesi ise C. Hakk'ın
kendinden bir varlığı yeryüzüne "halife" kılmayı
dilemesidir.
• Bu, insanın ebediyet kazanarak, C. Hakk'ın ebedîliği ile
bütünleşmesidir. Ahmet Yesevî'ye göre insanın kendi
özünü bilmesi, gerçekte Allah'ı bilmesidir. Allah'ı
gerçekten gören, bilen, idrak eden ise hakikatte kendi
özünü gerçek terazide tartıp, doğru değerlendirecektir.

• derken Ahmet Yesevî, "fanî" olandan "bakî" olana


uzanmakta; o kalıcı, sonsuz ebedîliğe talip olmaktadır.
• Ahmet Yesevî'nin topluma bakışı da insana bakışı gibidir.
İnsan, sosyal iç disiplinleri sağlanmış; sosyal iç dengeleri
sağlam; barışık bir çevrede mutlu olur. Huzurlu
insanlardan oluşan toplum, huzurlu olur. Bu huzur ve
mutluluk ancak adalet, eşitlik, kul hakkına riayet,
merhamet gibi evrensel ilkelerle kazanılır:
• Bilgi (ilim), cehaletten kurtulmak; insanı olgun, toplumu
huzurlu kılacak yolu bulmak için önemlidir. Bu sebeple
insanı ve toplumu yaratılış amacına ve Yaratanına
götüren ilim, kutsaldır. Zira "ilim" aynı zamanda C.
Hakk'ın da bir sıfatıdır. İlim kutsal ise, O'nu taşıyan
"bilgin" de aranan, saygın bir kişidir.
• deyişleri O'nun sonsuza ve evrensele götürecek vasıtayı
arama çabasıdır.
• 3.2.2. Millî Değerler

• Hikmetlerin Türk millî kültürü açısından önemi öncelikle


Türkçe söylenmiş olmalarıdır. Arapça ve Farsça, Ahmet
Yesevî'nin öğrenim ve aile çevresinde bile ilim ve sanat
dili olarak hâkim durumdayken, O'nun öğretilerinde
Türkçe'yi tercih etmesi, Türk kavimlerinin öncelikle
kendilerinden, kendi tarihlerinden, millî kültür
ögelerinden sapmamalarını sağlamış; Türk kültür
birikiminin dışarıdan gelen farklı malzemelerle
karışmasını önlemiş; Türk inanç ve geleneklerinin bize
mahsus, katkısız sadeliği böylece korunabilmiştir.
• Eski Türk düşünce sisteminden, yeni İslâm düşünce
iklimine geçerken oluşan Türk Müslümanlık anlayışı,
yorumu ve yaşayışında Ahmet Yesevî'nin, kendinden
sonraki bütün Türk tarihini kapsayan ve gelenekleşen
öğretilerinin rolü olmuştur. Millî kültürümüz, âdeta O'nun
fikir, telkin ve yorumlarının üzerinde gelişmiştir.
• Hikmetlerde bağımsız, somut millî telkinler
aranmamalıdır. Fakat Ahmet Yesevî'nin her şeyden önce
Türkçe söylemesi; Türk şiir tarzının vezin, kafiye, ritm,
ahenk gibi unsurlarına hâkimiyet ve riayeti;
düşüncelerindeki Türk sadeliği; "Adım Ahmet, ilim
Türkistan'dır benim" deyişinde olduğu gibi, fırsat
buldukça "Türkistan"a vurgu yapması Müslümanlık
anlayışımızdaki millî motiflerin ve bize mahsus renklerin
temelini oluşturmuştur .
• Ahmet Yesevî'nin sürekli işaret ettiği sonsuzluk
duygusunun; Türk topluluklarının yeni ufuklara, yeni
iklimlere yönelmelerinde ve fetih ruhunu
sürdürmelerindeki rolüne de işaret edilmelidir. Oğuz
Han'dan itibaren (öncesinde ve sonrasında) görülen
genişleme duygusunun İslâmiyet sonrasında da gelişerek
devam etmesinde Ahmet Yesevî'nin öğretilerindeki
sorumluluk ve sonsuzluk telkinlerinin rolü, araştırmaya
değer bir konudur.
• AHMET YESEVÎ EKOLÜ VE İLKELERİ
• Bölüm Hedefi
• Ahmet Yesevî, Türk tasavvuf ekolünün kurucusudur.
tasavvuf akımları O'ndan çok önceleri başlamış, hatta
tasavvufla ilgilenmiş Türk ilim ve gönül adamları O'ndan
önce çıkmış ise de Ahmet Yesevî'nin, kendine mahsus
özgün yorumlarıyla ilk Türk mutasavvıfı olduğu kabul
edilir.
• O'nun tasavvuftaki derinliği yanında bir başka özelliği;
fikir, düşünce ve telkinlerindeki sadeliktir. Siyasî, dünyevî
çıkar endişelerinden uzak, rasyonel ve hoşgörülü bu
sadelik, öğrencileri ve bağlıları vasıtasıyla Maveraünnehir
ve İran üzerinden Anadolu'ya; oradan Balkanlara
taşınmış; yüzyıllar süren bir Yesevî erenler zinciri
oluşmuştur. Bölümün hedefi, geniş bir coğrafyaya
yayılmış ve "Yesevî Ekolü" denilebilecek bu tarihî
oluşumu ve ilkelerini incelemektir.
• 4.1. Yesevî Çizgisinde Sürekli Oluşum

• Hoca Ahmet Yesevî, tesirleri günümüze kadar sürmüş bir


büyük velidir. Bunun sebebi "tek" değildir.
• Öncelikle bilgili, görgülü, uyumlu, saygın bir aile
ortamında dünyaya gelmiş; dengeli, iyi bir tahsil
görmüştür. Din ilimleri yanında, zamanının diğer
bilgilerini de edinmiştir. Geçimini sağlamak üzere bir
zanaat öğrenmiştir. Medrese tahsili ile yetinmemiş; ünlü
mutasavvıf Yusuf Hemedanî'den tasavvuf -ve gönül-
dersleri almıştır.
• Genç yaşta Yusuf Hemedanî'ye halef olma derecesine
ulaşan Ahmet Yesevî, çevresinde toplananlara bir yandan
tasavvuf dersleri verirken, diğer yandan Kur'an ve sünnet
kaynağından zerrece sapmamıştır. Söylediklerini bizzat
yaşamış; hayatında uygulamadığı şeyi telkin ve tavsiye
etmemiştir.
• Çevresinde binlerce, on binlerce dost, talip, mürid
toplandığı hâlde maddî/manevî nüfuza tenezzül etmemiş;
mahviyet ve tevazudan ayrılmamış; kapısına gelen
hediyeleri çevresinden ihtiyacı olanlara dağıtmış;
geçimini elinin emeği ile sağlamıştır.

• İşte bu bilgili, ihatalı, dünya/ahiret dengesini çok iyi


kuran; inancı, tebliğleri ve yaşayışı birbirine mutabık
örnek şahsiyetten izleri, tesirleri, tarz ve üslûbu
günümüze kadar süren bir ekol-kişilik oluşmuştur. Hacı
Bektaş O'nu temsil etmiş, Mevlâna O'nu söylemiş, Yunus
O'nun "Hikmet" lerini terennüm etmiş, Hacı Bayram-ı Velî
O'nun izinden yürümüştür.
• İlk Buhara'lı dervişten, Türk İstiklâl Savaşı'nın manevî
mimarlarına kadar bütün Türk gönül adamları O'nun
evlâdı ve varisleridirler.
• Oğuzlara Anadolu'nun kapılarını açan Sarı Saltuklar, Saçlı
Hafızlar; Kayı aşiretini beğlik, sultanlık, en sonunda
imparatorluk yapan Şeyh Edebaliler, Dursun Fakılar;
Fatih'i İstanbul'un fethine azmettiren; feth-i mübîni,
henüz başını secdeden kaldırmadan müjdeleyen
Akşemsettinler; "Diyar-ı Rum"u ebediyen Diyâr-ı Türk" ve
"Diyâr-ı İslâm" yapan Mevlâna, Yunus ve Hacı Bayram
Veliler bu geleneğin temsilcileri, sahipleri ve
muakkipleridirler.

• Nitekim, eserleri herkesçe bilinen Mevlana ve Yunus


incelendiğinde, söylemlerinde Ahmet Yesevî'den izler ve
renkler bulunduğu hemen fark edilecektir. Bu tespit,
diğer Tasavvuf temsilcileri için de doğrudur.
• 4.1. Yesevî Çizgisinde Sürekli Oluşum

• Hoca Ahmet Yesevî, tesirleri günümüze kadar sürmüş bir büyük


velidir. Bunun sebebi "tek" değildir.
• Öncelikle bilgili, görgülü, uyumlu, saygın bir aile ortamında
dünyaya gelmiş; dengeli, iyi bir tahsil görmüştür. Din ilimleri
yanında, zamanının diğer bilgilerini de edinmiştir. Geçimini
sağlamak üzere bir zanaat öğrenmiştir. Medrese tahsili ile
yetinmemiş; ünlü mutasavvıf Yusuf Hemedanî'den tasavvuf -ve
gönül- dersleri almıştır.
• Genç yaşta Yusuf Hemedanî'ye halef olma derecesine ulaşan
Ahmet Yesevî, çevresinde toplananlara bir yandan tasavvuf
dersleri verirken, diğer yandan Kur'an ve sünnet kaynağından
zerrece sapmamıştır. Söylediklerini bizzat yaşamış; hayatında
uygulamadığı şeyi telkin ve tavsiye etmemiştir.
• Çevresinde binlerce, on binlerce dost, talip, mürid toplandığı
hâlde maddî/manevî nüfuza tenezzül etmemiş; mahviyet ve
tevazudan ayrılmamış; kapısına gelen hediyeleri çevresinden
ihtiyacı olanlara dağıtmış; geçimini elinin emeği ile sağlamıştır.
• İşte bu bilgili, ihatalı, dünya/ahiret dengesini çok iyi kuran;
inancı, tebliğleri ve yaşayışı birbirine mutabık örnek
şahsiyetten izleri, tesirleri, tarz ve üslûbu günümüze kadar
süren bir ekol-kişilik oluşmuştur. Hacı Bektaş O'nu temsil
etmiş, Mevlâna O'nu söylemiş, Yunus O'nun "Hikmet" lerini
terennüm etmiş, Hacı Bayram-ı Velî O'nun izinden yürümüştür.
• İlk Buhara'lı dervişten, Türk İstiklâl Savaşı'nın manevî
mimarlarına kadar bütün Türk gönül adamları O'nun evlâdı ve
varisleridirler.
• Oğuzlara Anadolu'nun kapılarını açan Sarı Saltuklar, Saçlı
Hafızlar; Kayı aşiretini beğlik, sultanlık, en sonunda
imparatorluk yapan Şeyh Edebaliler, Dursun Fakılar; Fatih'i
İstanbul'un fethine azmettiren; feth-i mübîni, henüz başını
secdeden kaldırmadan müjdeleyen Akşemsettinler; "Diyar-ı
Rum"u ebediyen Diyâr-ı Türk" ve "Diyâr-ı İslâm" yapan
Mevlâna, Yunus ve Hacı Bayram Veliler bu geleneğin
temsilcileri, sahipleri ve muakkipleridirler (Aktan: 1993).
• Nitekim, eserleri herkesçe bilinen Mevlana ve Yunus
incelendiğinde, söylemlerinde Ahmet Yesevî'den izler ve
renkler bulunduğu hemen fark edilecektir. Bu tespit, diğer
Tasavvuf temsilcileri için de doğrudur.
• 4.2. Yesevî Ekolü'nün Temel İlkeleri
• 4.2.1. Allah'a Aşkla Bağlılık
4.2.2. Gösterişsiz Hayat
4.2.3. İnsan Sevgisi
4.2.4. Hoşgörü
4.2.5. Kadın-Erkek Eşitliği
4.2.6. Emek ve İşin Kutsallığı
4.2.7. İlmin Önemi
• 4.2.1. Allah'a Aşkla Bağlılık

• İslâmiyet Allah'a imanı, Allah'a yöneliş ve her şeyin Allah


anlayışında odaklaşması prensibinde görür. Böylece,
imanın sonucunu kişinin ve toplumun pratik hayatına
indirger ya da kişi ve toplumun yaşayacağı hayatî
prensipleri; Allah'a aşk derecesinde bağlanmakta bulur.
• Ahmet Yesevî'nin üzerinde en çok durduğu konulardan
biri Allah'a ihlâs ve aşkla bağlı olmak konusudur. O, bu
aşk ve bağlılık olmadan ibadetin, hatta imanın bile
makbul olmayacağı düşüncesindedir
• 4.2.2. Gösterişsiz Hayat
• Ahmet Yesevî'nin bir önemli özelliği de gösterişsiz bir
hayat yaşamasıdır. Hikmetlerinde kendisine "Kul
Ahmet" diyen Ahmet Yesevî sohbetlerinde,
tebliğlerinde, gündelik yaşayışında hep sade, gösterişsiz,
tevazu halinde ve mahviyetkâr bir hayat yaşamıştır.
• "Melâmet" yani kendini küçük görme ve halkın kendisini
aşağılamasını isteme O'nun tasavvufî telkinlerinden
biridir.
• Ahmet Yesevî'de bu tevazu, Yaratıcı karşısındaki kul
tevazuudur. Yani amaç kendini aşağılama değil,
Yaratıcıyı ululama ve O'na sığınmadır.
• Ahmet Yesevî'nin yaşayışında gösterişsiz; kendini hakir
ve küçük gören bu tevazu, ibadetlerinde "ihlâs" olarak
ortaya çıkar. O'na göre kişinin Müslümanlığı riyasız,
gösterişsiz, çıkarsız Müslümanlık olmalıdır. Bu içtenlikli
Müslümanlık Kur'an ve sünnetin de öngörüsüdür.
• Bunlar, ibadetine gösteriş ve riya karıştıranlara yapılan
ikazlardır.
• Ahmet Yesevî, kendi özel hayatında da bu tevazu ve sadeliği
yaşayarak göstermiştir. O'nun geçimini elinin emeği ile kazanması
başkalarına yaptığı tavsiyeleri önce kendi hayatına tatbik ettiğinin
somut örneğidir.

• Görüldüğü gibi, Ahmet Yesevî'nin kültür hayatına da damgasını


vurduğu yıllarda Köktürkçe kökenli Oğuz ya da sonraki adıyla batı
lehçesi metinleri yoktur ya da en azından elimizde mevcut değildir.
O dönemde Türk topluluklarına Doğu Türkçesinin hâkim olduğu
anlaşılmaktadır.
• Ahmet Yesevî'nin Türkçenin hem kendi içinde, hem de Arapça ve
Farsça karşısında zayıf olduğu bir dönemde, ortalama doğu lehçesi
ile söylediği hikmetler sayesinde Türkçenin Türk kavimlerinin ortak
dili hâline gelmesine önemli katkı sağladığı görülmektedir. Zira bu
dönem kaynaklarında Türkçe, sadece Ahmet Yesevî'nin tercih ettiği
lehçe ile karşımıza çıkmaktadır.
• Önceki bölümde izah edildiği gibi hikmetlerin Ahmet Yesevî'nin
binlerce izleyicisinin katkılarıyla Kuzeydoğu Asya'dan-Balkanlar'a
kadar uzanan geniş bir coğrafyada olağanüstü yayılışı, Türkçenin bir
tek lehçe ile ortak bir dil haline geldiğini göstermektedir.
• 4.2.3. İnsan Sevgisi
• Ahmet Yesevî'nin mesaj ve öğretilerinde "insan sevgisi", O'nun
Allah'a çıkarsız bağlılığının bir sonucudur. Allah'a olan hudutsuz sevgi
ve imanı, O'nu Allah'ın yeryüzünde halife olarak yarattığı
(Bakara:30) insana sevgi ve itinaya götürmüştür. İnancı farklı da
olsa insana gösterilen bu sevgi, Yaratan'ın kuluna olan sevgisinin de
bir parçasıdır.
• "Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen" derken, Ahmet Yesevî
aynı zamanda İslâmiyet'in "insan"a verdiği değeri ifade etmektedir.
• "Nerede bir kalbi kırık varsa merhem ol" sözü de Ahmet
Yesevî'nin "insan"a bakışına somut bir örnektir.
• Ahmet Yesevî, insana yaratılış amacındaki ilâhî iradeyi öne çıkararak
bakar:
• "Ey kul Ahmet özünü bil
Özünü bilince, ilmin ile amel kıl" derken O, yaratılanlar içerisinde
sadece "insan"a verilen ve onu diğer yaratılmışlardan üstün kılan
öz ve mayaya işaret etmektedir.
• İnsan sevgisi ve insana yaratılıştaki öz ve özelliği ile bakışı Ahmet
Yesevî'yi evrensel ve sürekli kılan bir kişilik özelliğidir.

You might also like