Professional Documents
Culture Documents
Felsefeye Gi̇ri̇ş III. Platon
Felsefeye Gi̇ri̇ş III. Platon
Danışman Hoca
Doç. Dr. Aydın Topaloğlu
ANAKSAGAROS
(M.Ö.500-428)
Anaksagoras’a göre evrenin önceki hali kaos idi. İçeriden ber etki ile bu kaos ortadan
kalkarak bir düzene yani kozmosa dönüştü.
cansız maddeye hareket veren, dünyayı yöneten, dünyadaki değişikliklerden etkilenmeyen,
olup biten her şeyin bilgisine sahip olan, her şeyi düzene koyan, her şeyi tertib eden, diğer
bütün unsurların hepsinden daha yetkin olan bir unsur bulunmaktadır ki bu da Nous’tur.
Unsurların unsuru olan Nous diğerlerinden tamamen ayrı, ebedî ve basîttir.
Anaksagoras’ın bu fikirleriyle Aristoteles’e ilham kaynağı olmuştur. Telos (erek, amaç)
düşüncesini de felsefeye ilk getiren kişi Anaksagoras olmuştur.
Bu anlayışından dolayı Sokrates ve Platon onu ilk gerçek filozof saymışlardır
SOKRATES
Özü gereği iyi olan, varlığın ilkesi ve hayatın kendisi olan Tanrı aynı zamanda özü
gereği düşüncedir. Çünkü bu düşüncenin konusu da tabiatıyla en yüksek iyi, yani
kendisidir. En yüksek düşüncenin konusu doğal olarak en yüksek iyi olunca
Tanrı’da düşünen ve düşünülen, akleden ve akledilen bir ve aynı şeydir. Aynı
anda akıl ve akledilen olmak da, en yüksek ve en mükemmel mutluluk olup
hayranlık verici bir durumdur.
Aristo’ya göre düşünce bir anlamda hayattır. Çünkü o bir eylemdir. Bu eylem de
canlı olmanın bir kanıtıdır.
Dolayısıyla Tanrı yaşam sahibi olup, ezeli ve ebedi, mükemmel bir canlıdır
Tanrının özü mürekkep değildir, parçaları olamaz ve dolayısıyla bölünemez. Tanrı,
doğası gereği, sonlu nesneler aleminde bulunmaz. Hareketi sonsuz bir zaman
içerisinde meydana getirir. Sonlu alemden etkilenmez ve bu alemde olup bitenlere
göre doğası değişmez
PLATON
• Platon bilginin bu şekilde bir hatırlama olayı olduğu, buna göre onun
daha önceden öğrenilmiş olması gerektiği fikrinden hareketle ruhun bu
dünyadan önceki bir hayatından ve bu hayatın yaşandığı bir âlemden
bahseder. ''Ruh âlemi'' yahut ''ruhlar âlemi'' diyebileceğimiz bu âleme
Eflâtun ''akledilir âlem, ideler (örnekler, müsül) âlemi'' demektedir.
Görünen âleme gelmeden önce her şeyin aslının ve gerçeklerin
bulunduğu âlemde onlarla birlikte yaşamış, onları görüp tanımış
olan ruh, bedene bürünüp bu dünyaya gelirken eski bildiklerini
unutmuş bulunmaktadır. Şu halde bilme faaliyeti, ruhun
derinliklerinde gizlenmiş olan bilgileri ortaya çıkarmaktan başka bir şey
değildir.
BEDENDEN KURTULMAK?
• Sokrat'ın işi insanda mevcut olan bu gizli bilgi
hazinesini açmaktı.
• Bilgi problemini aşmak için yapılacak şey, ruhun
bakışlarını varlığın ve gerçeğin aydınlattığı yöne
çevirmesini sağlamaktır. Bu da onu bedenden ve
bedenin sebep olduğu engellerden korumakla
olacaktır.
VARLIK?
• Platon, çeşitli diyaloglarında ve özellikle Politeia (Devlet) ve Timaios
adlı eserlerinde varlık kademelerinden ve buna bağlı olarak da bilgi
derecelerinden bahseder. Filozof kalın bir çizgi ile varlığı önce ikiye
ayırır;
• Birincisi ''akledilir, yani “idealar'',
• İkincisi ''duyulur''.
• Duyulur varlıklar da iki kategoride incelenir.
• Birinci kategoride oluş ve bozulmaya uğrayan organik ve inorganik
varlıklar,
• ikinci kategoride bu varlıkların su, ayna vb. şeffaf yüzeylerdeki
yansımaları, gölgeleri vardır. Canlı cansız bütün varlıkları bir an için
gerçek farz edersek onların su, ayna vb. yüzeylerdeki yansımaları asıl
farz edilen eşyanın hayali olur. Bu görünen eşya, bizim duyularımız
üzerinde duyularımız yoluyla zihnimizde birtakım hayaller
(imagination) meydana getirir ve biz onlar hakkında şöyle ya da böyle
bir hüküm veririz. Fakat hakkında hüküm verdiklerimiz eşyanın bizzat
kendisi değil hayalleridir;
NESNELER YANSIMADIR?
• Bizzat eşyanın kendisi birtakım yansımalardan ve hayallerden ibarettir.
Çünkü biz eşyayı sabit olarak değil devamlı oluş halinde düşünürsek -
ki doğrusu da böyledir- bu takdirde eşyanın kendisinin de bizâtihi
hayal olduğu, birer yansımadan ibaret bulunduğu ortaya çıkar. Bütün
bu görünüşleriyle âlemin hangi varlık veya varlıkların yansıması ve
hayali olduğu sorusunun cevabı ise Platon'un ikinci âlem
nazariyesindedir.
• Önceki eserlerinde (meselâ Devlet diyalogunda) Eflâtun, görüntülerin
aslı olan bu âleme ''akledilir âlem'' diyordu. Daha sonraki eserlerinde
(meselâ Parmenides'te) buna ''ideler âlemi'' diyecek ve bu orijinal bir
terim olarak sonraki asırlara intikal ederek yüzyıllar boyu tartışmalara
konu olacaktır
ASIL OLAN NEDİR?