Download as ppt, pdf, or txt
Download as ppt, pdf, or txt
You are on page 1of 62

AHMET YESEVİ ÜNİVERSİTESİ

FELSEFEYE GİRİŞ III


PLATON

Danışman Hoca
Doç. Dr. Aydın Topaloğlu
ANAKSAGAROS
(M.Ö.500-428)

“Öteki dünyaya giden yolların


uzunluğu her tarafta aynıdır”.
(Atina’dan Lapseki’ye sürgün edilen ve son nefesini orada vereceği için
kendisine üzülen sevenlerine Anaksagoras’ın söylemiş olduğu özdeyiş)
NOUS (AKIL)

Anaksagoras’a göre evrenin önceki hali kaos idi. İçeriden ber etki ile bu kaos ortadan
kalkarak bir düzene yani kozmosa dönüştü.
cansız maddeye hareket veren, dünyayı yöneten, dünyadaki değişikliklerden etkilenmeyen,
olup biten her şeyin bilgisine sahip olan, her şeyi düzene koyan, her şeyi tertib eden, diğer
bütün unsurların hepsinden daha yetkin olan bir unsur bulunmaktadır ki bu da Nous’tur.
Unsurların unsuru olan Nous diğerlerinden tamamen ayrı, ebedî ve basîttir.
Anaksagoras’ın bu fikirleriyle Aristoteles’e ilham kaynağı olmuştur. Telos (erek, amaç)
düşüncesini de felsefeye ilk getiren kişi Anaksagoras olmuştur.
Bu anlayışından dolayı Sokrates ve Platon onu ilk gerçek filozof saymışlardır
SOKRATES

Felsefe hayretle başlar


SOKRAT
SOKRATES

Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir.


Erdem bilgidir.
SOKRAT
SOKRATES

Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir


SOKRAT
SOKRATES

Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini


sağlayabilirim
SOKRAT
SOKRATES

Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan önce kendisinden


başlamalıdır
SOKRAT
SOKRATES

Bilen insan kötülük yapmaz


SOKRAT
SOKRATES

Sokrates bir gün eve geç gelmiş. Hanımı da sürekli bunun


nedenini soruyormuş. Konuşmuş, bağırmış çağırmış Sokrates
hiçbir tepki vermeyip önüne bakmaya devam etmiş. Bunun
üzerine hanımı bir kova suyu Sokrates'in kafasına boşaltmış.
Sokrates ise gayet sakin bir şekilde cevap vermiş:
Bu gök gürültüsünden sonra yağmur kaçınılmazdı
SOKRATES
İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrat’a
– -Ama sen suçsuzsun (suçsuz yere idam
ediliyorsun)
der. Sokrat da
– -Ne yani suçlu yere mi idam
edilecektim? (onu mu yeğlerdin)?
diye sorar
PLATON

Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır.


Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek
zorundadırlar.
PLATON
PLATON

Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz.


Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan
korkmasıdır.
PLATON
PLATON

Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür


PLATON
İnsanoğlu,
bilgeliği sevenler siyasi gücü ellerine alana kadar,
veya siyasi gücü ellerinde tutanlar bilgeliği sevene kadar,
problemlerin bittiğini görmeyecek.
PLATON
PLATON

Kötülüklerin ilki ve en büyüğü,


haksızlıkların cezasız kalmasıdır
PLATON
PLATON

Kötülüğün yolu yakındır kolay ulaşılır ona.


İyiliğin önüne ise alın teri ve vicdanı koymuştur Tanrı
PLATON
PLATON

Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük


iş gelmeyenlerdir
PLATON
PLATON

Sadece ölüler savaşların sonunu görmüştür


PLATON
PLATON

Sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez


PLATON
ARİSTOTELES

• Bilge kişi zevk aramaz, kaygı ve acılardan uzak durur


ARİSTOTELES

• Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır


ARİSTOTELES

• İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme


ARİSTO

• Okuyup yazanla, okumayıp yazmayan arasındaki


ayrılık,
• ölülerle diriler arasındaki ayrılık kadardır
ARİSTO

• Platon benim için azizdir, ama hakikat daha


azizdir.
ARİSTO

• Ruhun güzelliği bedenin güzelliği kadar çabuk görünmez.


ARİSTO

• Sıradan insanlar gibi konuş, bilge adamlar gibi düşün;


• böylelikle herkes seni anlasın
ARİSTO

• Sözün en güzeli söyleyenin doğru olarak söylediği, işitenin


yararlandığı sözdür
ARİSTO

• Yalnız erdemi bilmek yetmez, ona sahip olmak, onu yapmak da


gerekir.
ARİSTO

• Zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler.


• Güçlülerse bunların hiçbirini takmaz
PLATON VE ARİSTO

Platon “olan”ı değil, olması gerekini yani “ideal”i aradı


Aristo olanla ilgilenmiş, tek tek varlıklar ve olgular üzerinde durmuş,
onların nedenlerini araştırmış ve tasnif etmiştir.

Platon idealist, Aristo Realisttir.


PROTE PHİLOSOPHİA-METAFİZİKA
(ARİSTO)

Aristoteles’in felsefeye dair eseri.


Kendisinden öncekileri özetliyor, kendi fikirlerini açıklıyor
ARİSTO’YA GÖRE HAREKETİN NEDENİ
Aristo’ya göre sürekli hareket halinde olan ve dairesel olarak
bu hareketliliğini biteviye sürdüren, gökyüzünü hareket
ettiren bir şey olmalıdır. Gökyüzünde hareket eden veya
birbirini hareket ettiren sonlu nesneler, içinde bulundukları
akışın birer aracı olup bu akışın nihai sebebi veya kaynağı
değildir. Dolayısıyla bu hareketi kazandıran ancak kendisi
harekete muhtaç olmayan (kuvveden fiile geçmeyen,
değişmeyen, halden hale geçmeyen) bir varlık bulunmaktadır.
Dolayısıyla hareket etmeyen, ezeli ve ebedi, salt fiil olan bir
uç şeyin varlığını kabul etmemiz gerekmektedir
ARİSTO’YA GÖRE “İYİLİK”
Tanrıyı ilk hareket ettirici olarak tanımlayan Aristo bu nedenle Tanrının varlığının
aynı zamanda zorunlu olduğunu, zorunlu olarak varolması bakımından da onun
“İyi” olduğunu belirtir. O, İyi olduğu için ilkedir. O iyidir, çünkü onun sayesinde
iyilik (varlık) ortaya çıkmıştır. O iyidir, çünkü onun başka bir tarzda varolması
mümkün değildir, yani O, olması gerektiği gibi varolan, tek mutlak varlıktır.
Aristo’ya göre gökler alemi ile tabiat bu ilkeye bağlıdır. Onun sayesinde
gökyüzünün hareketi ve tabiatın yaşamı devam eder. O, bizzat hayattır aynı
zamanda. Yani bilfiil akıldır. Dolayısıyla hayatın kendisidir. Yani doğadaki
nesneler gibi kendisine hayat verilen veya hayatı bir süre sonra sona eren bir
varlık değildir. Hayatın kendisi olduğu için eylemi de bizzat zevktir, mutluluktur.
ARİSTO’YA GÖRE “DÜŞÜNCE”

Özü gereği iyi olan, varlığın ilkesi ve hayatın kendisi olan Tanrı aynı zamanda özü
gereği düşüncedir. Çünkü bu düşüncenin konusu da tabiatıyla en yüksek iyi, yani
kendisidir. En yüksek düşüncenin konusu doğal olarak en yüksek iyi olunca
Tanrı’da düşünen ve düşünülen, akleden ve akledilen bir ve aynı şeydir. Aynı
anda akıl ve akledilen olmak da, en yüksek ve en mükemmel mutluluk olup
hayranlık verici bir durumdur.
Aristo’ya göre düşünce bir anlamda hayattır. Çünkü o bir eylemdir. Bu eylem de
canlı olmanın bir kanıtıdır.
Dolayısıyla Tanrı yaşam sahibi olup, ezeli ve ebedi, mükemmel bir canlıdır
Tanrının özü mürekkep değildir, parçaları olamaz ve dolayısıyla bölünemez. Tanrı,
doğası gereği, sonlu nesneler aleminde bulunmaz. Hareketi sonsuz bir zaman
içerisinde meydana getirir. Sonlu alemden etkilenmez ve bu alemde olup bitenlere
göre doğası değişmez
PLATON

 Sadece ölüler savaşların sonunu görmüştür


 Platon
PLATON
(M.Ö. 427-347)

• Platonun gençlik yılları Peloponez savaşlarının yapıldığı döneme


rastlar. Bundan dolayı filozof siyasî ve içtimaî kavgaları yakından
görmüş, hocası Sokrat'ın demokrasi adına (seçkinler meclisinin
zorbalığından dolayı) idam edilmesinin ıstırabını yaşamış ve bu
sebeple sosyal düzen ve insanın mutluluğu meseleleri onun
felsefesinin merkezini teşkil etmiştir..
PLATON’UN HOCASI: SOKRATES

• Platon'un en önemli hocası Sokrat olup gençliğinde oldukça etkisinde


kalmıştır.
• Ayrıca Herakleitos okulunun temsilcisi Kratilos, Pisagor mektebinin
temsilcilerinden Timaios ve Arkitas, Elealı Parmenides, şair Homeros ve
Hesiodos gibi şahsiyetler onun fikir ve ilham kaynaklarından bazılarıdır.
Eserlerinde oldukça geniş bir ilim ve fikir kadrosunun ismini zikreden Platon
onlardan alıntı da bulunmuş, ayrıca bunların çoğuna yer yer oldukça keskin
eleştiriler yöneltmiştir.
AKADEMİA

• Sicilya'ya yaptığı seyahatlerin birinden döndükten sonra yaklaşık 387


yıllarında, Atina yakınlarında bir kasabada Akademos bahçesinde,
düşünce tarihine ''Akademi'' olarak geçecek olan okulu kurmuş ve
ömrünün büyük kısmını burada ders vererek, kitap yazarak geçirmiştir.
Dünyanın ilk Üniversitesi de diyebiliriz
• Platon’un en ünlü talebesi Aristoteles'dir.
• Pek çok fikir adamı da onun talebeleri arasında yer almıştır.
• Akademia M.S. 529’da İmparator Jüstinyen’in Atina’daki bütün
felsefe okullarını kapatmasıyla birlikte devrini tamamladı
PLATON’UN GENEL ÖZELLİĞİ
• Gözü ideal dünyada olan, ebedî mutluluğa ermenin aşk ve
heyecanıyla yaşayan, bu dünyanın geçici değerlerine fazla önem
vermeyen, tam anlamıyla ''mistik'' bir insan, bu yönüyle
Sokrat'ın bir devamı.
• Kendi başına varolan manevi varlıklar alemini, sadece ideaların
gerçek olduğunu kabul ettiği için idealizmin kurucusu
• Diğer yönüyle zihni sosyal sorunlarla dolu bir toplum adamı;
din, toplum, politika ve yönetim alanında plan ve projeler yapan
büyük bir yenilikçi.
PLATON’UN ÖLÜMÜ

• Milâttan önce 347 yılında seksen yaşlarında iken,


arkasında ciddi bir ilim ve fikir kadrosu ile birlikte pek çok
kitap bırakarak ölmüş ve Akademi'nin bahçesine
defnedilmiştir.
BİLGİ PROBLEMİ
• Platon felsefesinin merkezini insan teşkil eder.
• Onun hedefi ''insanın mutluluğunun sırlarını keşfetmek''tir. Bunun
hareket noktasını ise bilgi problemi oluşturmuştur.
• Duyular aldatıcıdır
• Duyuların eşyaya ve görünüşe yönelik bulunduğunu, halbuki
Herakleitos'un da belirttiği gibi eşyanın devamlı değişmekte olduğunu,
bu yüzden eşya ve ona yönelik bulunan duyularla gerçek ve sabit
bilgiye ulaşılamayacağını çeşitli diyaloglarında belirtir.
• Asıl mesele bilginin özünü tesbit etmektir; bilginin hedefi varlıktır.
Sabit ve gerçek bir âlem ve ona yönelik gerçek bir bilgi mevcuttur.
Nitekim matematik kavramlarla bu alanda verilen hükümler bunun en
belirgin işaretidir. Şu halde bütün mesele küllî (tümel) kavramlara
ulaşmak, tek tek eşyayı bu küllî kavramlarla ifade etmektir
GÜZELLİK VE CESARET

 Güzele niçin güzel deriz?


BİLGİ HATIRLAMADIR
• Bizler duyularımızın faaliyetinden önce eşitlik bilgisine sahip
bulunuyoruz.
• Gördüğümüz nesne eşitlik fikrini hatırlamamıza yardım eder.
• Tıpkı ''bizâtihi eşitlik''i bildiğimiz gibi ''bizâtihi güzellik, bizâtihi
iyilik...''i de biliyor ve bizâtihi güzel, bizâtihi iyi olanı tanıyorduk.
Burada yaptığımız şey, şu veya bu tarzdaki benzerlerini ve hatta bazı
hallerde zıtlarını görerek onların asıllarını, özlerini ve onlar
hakkındaki gerçek bilgiyi hatırlamaktan ibarettir.
• Böylece bilgi bir ''hatırlama'' (reminiscence) olayıdır. Duyulara konu
olan eşya da bu hatırlamaya birer vasıtadır.
-İDEALAR-

• Platon bilginin bu şekilde bir hatırlama olayı olduğu, buna göre onun
daha önceden öğrenilmiş olması gerektiği fikrinden hareketle ruhun bu
dünyadan önceki bir hayatından ve bu hayatın yaşandığı bir âlemden
bahseder. ''Ruh âlemi'' yahut ''ruhlar âlemi'' diyebileceğimiz bu âleme
Eflâtun ''akledilir âlem, ideler (örnekler, müsül) âlemi'' demektedir.
Görünen âleme gelmeden önce her şeyin aslının ve gerçeklerin
bulunduğu âlemde onlarla birlikte yaşamış, onları görüp tanımış
olan ruh, bedene bürünüp bu dünyaya gelirken eski bildiklerini
unutmuş bulunmaktadır. Şu halde bilme faaliyeti, ruhun
derinliklerinde gizlenmiş olan bilgileri ortaya çıkarmaktan başka bir şey
değildir.
BEDENDEN KURTULMAK?
• Sokrat'ın işi insanda mevcut olan bu gizli bilgi
hazinesini açmaktı.
• Bilgi problemini aşmak için yapılacak şey, ruhun
bakışlarını varlığın ve gerçeğin aydınlattığı yöne
çevirmesini sağlamaktır. Bu da onu bedenden ve
bedenin sebep olduğu engellerden korumakla
olacaktır.
VARLIK?
• Platon, çeşitli diyaloglarında ve özellikle Politeia (Devlet) ve Timaios
adlı eserlerinde varlık kademelerinden ve buna bağlı olarak da bilgi
derecelerinden bahseder. Filozof kalın bir çizgi ile varlığı önce ikiye
ayırır;
• Birincisi ''akledilir, yani “idealar'',
• İkincisi ''duyulur''.
• Duyulur varlıklar da iki kategoride incelenir.
• Birinci kategoride oluş ve bozulmaya uğrayan organik ve inorganik
varlıklar,
• ikinci kategoride bu varlıkların su, ayna vb. şeffaf yüzeylerdeki
yansımaları, gölgeleri vardır. Canlı cansız bütün varlıkları bir an için
gerçek farz edersek onların su, ayna vb. yüzeylerdeki yansımaları asıl
farz edilen eşyanın hayali olur. Bu görünen eşya, bizim duyularımız
üzerinde duyularımız yoluyla zihnimizde birtakım hayaller
(imagination) meydana getirir ve biz onlar hakkında şöyle ya da böyle
bir hüküm veririz. Fakat hakkında hüküm verdiklerimiz eşyanın bizzat
kendisi değil hayalleridir;
NESNELER YANSIMADIR?
• Bizzat eşyanın kendisi birtakım yansımalardan ve hayallerden ibarettir.
Çünkü biz eşyayı sabit olarak değil devamlı oluş halinde düşünürsek -
ki doğrusu da böyledir- bu takdirde eşyanın kendisinin de bizâtihi
hayal olduğu, birer yansımadan ibaret bulunduğu ortaya çıkar. Bütün
bu görünüşleriyle âlemin hangi varlık veya varlıkların yansıması ve
hayali olduğu sorusunun cevabı ise Platon'un ikinci âlem
nazariyesindedir.
• Önceki eserlerinde (meselâ Devlet diyalogunda) Eflâtun, görüntülerin
aslı olan bu âleme ''akledilir âlem'' diyordu. Daha sonraki eserlerinde
(meselâ Parmenides'te) buna ''ideler âlemi'' diyecek ve bu orijinal bir
terim olarak sonraki asırlara intikal ederek yüzyıllar boyu tartışmalara
konu olacaktır
ASIL OLAN NEDİR?

 Üçgen kavramı mı? kağıt üzerindeki üçgen şekli mi?


ÜÇGEN VE DÖRTGEN KAVRAMI
• İster akledilir isterse ideler denmiş olsun, bu terimlerle anlatılmak
istenen âlemin niteliği önemlidir. Kâğıt üzerine çizilen bir üçgen veya
dörtgen şeklin asıl kaynağı insandaki ''üçgen'' ve ''dörtgen''
kavramlarıdır. Kâğıt üzerindeki şekiller büyültülüp küçültülerek
değiştirilebilir veya tamamen silinip ortadan kaldırılabilir. Fakat bu
değişiklikler insan zihnindeki üçgen ve dörtgen kavramlarını ortadan
kaldıramadığı gibi onlar üzerinde herhangi bir değişiklik de meydana
getirmez. Zira bunlar asıl ve temeldir, değişmezler. Bunlar zihnin
meydana getirdiği gerçeklikten uzak tasavvurlar değil tamamen
zihinden bağımsız, gerçek ve değişmez varlıklardır. Şu halde bunlar
asıl ve temel, kâğıt üzerindekiler ise gölgeler ve görüntülerdir.
MAĞARA İSTİARESİ (BENZETMESİ)

• Görünüşler dünyasında yaşayan insan arkası mağarının kapısına


dönük bulunan, fakat geri dönüp bakamayan bir varlık gibidir. Bu kişi
mağaranın önünden geçen şeylerin gölgelerini, karşısında bulunan
mağaranın iç duvarında görür. Bu dünyadaki insanlar bu kişi gibidir.
Yani insan gerçeğin kendisini değil, gerçeğin gölgesini görüyor.
İDEALAR GERÇEKTİR!

• Üçgen ve Dörtgen kavramları gibi, görünen ve görünecek olan bütün


nesnelerin, sözgelimi atın, koyunun, ağacın ve insanın da birer asılları
vardır. Bu asıllardan her birine Platon ''ide'', bunların oluşturduğu âleme de
''ideler âlemi'' der.
• Bütünüyle görünür âlem ideler âleminin bir yansımasıdır. İdeler
sadece zihnin soyutlamaları olmayıp aksine ontolojik gerçekliklerdir;
ideler mânevî, akledilir, sonsuz, şekil birliğine sahip, bozulmaz ve hep
kendi kendisinin aynı varlıklardır. Bunlar varlığın birinci kademesidir ve
tıpkı bir piramit gibi basamak basamak yükselirler.
• Dorukta ise iyi idesi, iyinin kendisi vardır.
PLATON VE DİN
Platon’un Yasalar adlı kitabının X. bölümü Din ve Tanrı (demiurg) konusuna
ayrılmıştır.
Kendi din anlayışları adına Sokrat'ı idam eden Atinalılar'a karşı yazılmış olan küçük
diyaloguna rağmen Platon'un din karşısındaki tutumu olumludur. Her şeyden önce
kendi kalemiyle anlatılan Sokrat ona göre oldukça dindardır.
İdeal devletin bekçilerine verilecek eğitimin başında din gelmektedir. Cemiyette her
kötülük dine, tanrılara ve mukaddes şeylere inanmamaktan doğar.
Şu halde sözleri, işleri ve tavırlarıyla tanrılara hakaret edenler kanunla
cezalandırılmalıdır.
Fakat kendi devrinin din ve tanrı anlayışına karşı onun tavrı oldukça serttir. Çünkü
Platon'a göre adak, kurban ve âyinlerle yumuşatılıp kötüyü ve kötülüğü
desteklemeye ikna edilen tanrılar tanrı değil insan olmaya bile lâyık değildir.
Hele tanrıların birbirleriyle savaştıkları inancı tamamen saçmadır. Bu tür inançların
eğitim ve öğretimde kullanılması da topluma sadece zarar verir. Eflâtun'un kendi din
anlayışı oldukça rasyoneldir. Cansız heykeller yerine canlıları geçirmek, yakınları
ve insanları sevip saymak gerektiğine inanır.
TANRI İYİ, GÜZEL VE ÂDİLDİR

• Tanrı iyi, güzel, adaletli ve doğrudur; akledilir âlemin doruğundadır;


iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun kaynağı ve küllî sebebidir. O ışığın da
ışık hâkiminin de meydana getiricisidir; hem görünen hem de akledilir
âlemin hâkimi, hikmetin sahibi, aklın ve gerçeğin dağıtıcısıdır. O
artmaz, eksilmez, değişmez; âlemin merkezindedir. Hâsılı her şeyin
başı, ortası ve sonu O'dur. Platon'un, çeşitli diyaloglarında ve özellikle
Devlet, Timaios ve Kanunlar adlı eserlerinde tanıttığı Tanrı'nın
vasıfları bunlardır. Bu vasıflara sahip bulunan Tanrı'nın, tek tanrılı
(monoteist) dinlerin benimsediği Tanrı'nın aynısı olduğu söylenebilir.
TANRI, OLUŞUN SEBEBİDİR.
• Görünür âlem sürekli oluş halindedir. Mutlaka bir sebebe bağlı olan oluş
düzgün seyrettiğine göre bu düzenin sebebi akıllı olmalıdır. Yani bu
düzenin aklî bir temeli bulunmalıdır.
• Oluş tekrarlanmaktadır, öyleyse onun sabit bir örneği vardır. Oluş
âlemi güzel olduğuna göre örneği de güzel olmalıdır. Söz konusu oluş bir
şeye ve bir mesnede dayanmalı ve onun üzerinde gerçekleşmelidir, şu
halde onun bir yeri ve bir mekânı vardır. Platon'a göre sebep oluşa tâbi
olan şey, örnek ve yer de âlemin oluşunun unsurlarını teşkil eder. Oluşu
meydana getiren sebep kâinatın sahibi olan Tanrı'dır. O'nu keşfetmek,
bilmek ve tanımak, sonra da bunu herkese anlatmak ve tanıtmak çok
zordur. Ancak O'nun küllî sebep, hayat sahibi, akıllı, iyi, güzel, her türlü
olgunluğun üstünde, kavranabilenlerin doruğunda, ezelî, ebedî, ölmez, yok
olmaz, değişmez... olduğu, doğru ve cömert bulunduğu kabul edilmelidir.
• Âlemin meydana gelişi O'nun iyilik ve cömertliğinin eseri olmalıdır.
VAROLUŞ: BEDEN, RUH VE AKIL
• Öyleyse âlemin örneği güzel, fertleri, nevileri, cinsleri... içine alan bir
tek ve canlı bütün olmalıdır. Gerçekten de Tanrı'nın eserini meydana
getirirken gözünü hiç ayırmadığı örnek olgun, canlı, akıllı, ezelî ve
kusursuz bir örnektir. Bu mükemmel örneğe bakan Tanrı toprak, su,
ateş gibi unsurları alıp karıştırarak âlemin bedenini meydana getirdi.
Bundan önce ve iki unsuru birleştirerek meydana getirdiği ruhu da
âlem bedeninin ortasına yerleştirdi. Ona bir de akıl ilâve etti.
Böylece Tanrı her yönüyle örneğe benzeyen, ruhu ve aklı bulunan,
tam ve mükemmel bir bütün olan âlemi meydana getirdi
RUH
• Platon’a göre bedenin yaşam ve hareket ilkesi ruhtur. Bazı güçlerini beden
aracılığı ile gösteren ruh varlık ve fazilet itibariyle ondan çok yücedir.
İdelerin özelliklerine ruh da sahiptir.
• Bu dünyaya gelmeden önce idelerle birlikte yaşamış, onlarla tanışmış,
sonunda da kaderin hükmüne uyarak bedenle birleşmiştir.
• Ruhun iki unsuru vardır:
• Bunlardan biri bedene bağlıdır ve bedenle birlikte yok olacaktır. Ruhun
ilk ve asıl unsuru ise ölümsüz olan kısmıdır. Phaidon diyalogunda
Platon, insan ruhunun bu asıl unsurunun basit ve ölümsüz olduğunu ispata
çalışır. Bu ruhun faaliyetleri bedenden müstakildir. Hatta beden onun
faaliyetlerine engeldir ve onu kayıt altına almaktadır. Ruhun, bedenin
bağlarından kurtulduğu nisbette faaliyeti ve hakikate nüfuzu artar.
ÖLÜM MUTLU BİR OLAYDIR
• Ruhun iki unsurundan biri aşağıya, bu dünyaya, ötekisi yukarıya, ideal
âleme bakmaktadır. Ruhun ideal âleme bakan ve ölümsüz olan kısmı
kendi âlemine dönmek ister.
• Fakat ölümlü olan ve bu dünyaya dönük bulunan ruh onun bu isteğine
engel olur. Bu sebeple ölümsüz olan ruhu ölümlünün bağından ve
onun engellerinden kurtarmak gerekmektedir.
• Ölüm ruhu bu bağlardan kurtaran, onun ait olduğu âleme dönmesini
sağlayan mutlu bir hadisedir. Ancak ölümle bu gayenin sağlanabilmesi
için onun bedenle birlikte yaşadığı sürede gerçekleştirdiği fiillerin iyi
olması gerekir. Aksi halde yaptığı kötülüklerin kirlerinden
kurtulabilmesi için onun birinci bedenin ölümünden sonra bir başka
bedenle ortaya çıkması gerekir
ÖLÜMSÜZLÜĞE ULAŞMA?
• Esasen ölümsüzlüğe ulaşmak her insanın gayesidir. Ancak bedenin
yahut ölümlü ruhun istek ve arzuları, ölümsüz olan ilâhî ruhun gerçek
iyiyi ve gerçek güzeli görmesine ve onun ilâhî âleme yükselmesine
engel olur
Şu halde insana düşen şey, ilâhî ruhun gözünü açmasına ve onun
hâkimiyetinin gerçekleşmesine yardım etmektir. Bunun için de
dünyanın ve dünyaya ait şeylerin aldatıcı birer gölgeden ibaret
olduğunu bilmelidir. Bunu gerçekleştiren ruh ilâhî âleme, iyilerin,
kahramanların ve ilâhî varlıkların mutluluk dolu âlemine dönecek,
sonsuz yaşamına kavuşacaktır
PLATON’DA İDEAL (ÜTOPİK) DEVLET?
• Platon'a göre insanın toplum içinde yaşaması doğal bir gerekliliktir. Bu da
onun aczinden doğmaktadır. Kanun ve devletin ortaya çıkışı ise gizli bir
sosyal anlaşmadır. Devlet bireye tesir eder, onun karakterini oluşturur.
Belli karakterdeki fertlerin topluluğundan da belli bir devlet şekli doğar.
• Zengin zümrenin idaresi (oligarşi), halkın idaresi (demokrasi),
kahramanların idaresi (timarchie-militarizm), zorbalık (tiranlık) isimlerini
verdiği devlet şekillerinin (rejimlerin) halkla ve idarecileriyle olan sıkı
bağlarını gözden geçiren, bir idare şekli altında oluşan karakterlerin yeni
bir idare şeklini nasıl oluşturduğunu anlatan Platon, en iyi devlet şekli
olarak seçkinler zümresinin idaresiyle (aristokrasi) başında bir filozofun
yer aldığı tek adam yönetimini (monarşi) gösterir
İDEAL DEVLETTE KANUNLARI
FİLOZOFLAR KOYAR
• Platon devlette üç sınıf öngörür:
• İlk sınıfı işçi, çiftçi, esnaf ve sanatkârlar oluşturur.
• İkinci kademede devlet bekçileri olan askerler
• en üst kademede de idareciler yer almaktadır.
• idareci grubu pek çok denemeden geçirdikten sonra iş başına getirir. Bu iki sınıf
yani askerlerle idareciler halkın MUTLULUĞU, devletin düzeni ve huzuru uğruna
kendilerini adamış kimselerdir. Dolayısıyla bunların şahsî çıkar duyguları
olmamalıdır. Bundan dolayı askerlerle idareciler mal mülk edinemez, ferdî
mülkiyete sahip olamazlar. Onlar devlete hizmet eder, devlet de onların
ihtiyaçlarını karşılar
• İdeal devlette insanlar arasında dâimî bir sevgi bulunacaktır.
• Bu devlette kanun ve kuralları filozoflar koyacaktır.
• Devletin ayırıcı vasfı bilgelik, yiğitlik, itidal ve adaletin hâkim kılınmasıdır.
PLATON’UN ÖNEMİ
• Plotinus'un öncülüğünde İskenderiye'de yeniden şekillenen ve Yeni
Eflâtunculuk adını alan Platoncu eğitimler sudûrcu (emanationist) bir
doktrinin temellerinin atılmasına sebep oldu. Rönesans döneminin
fikir temellerinden biri olan Eflâtunculuk büyük rağbet gördü.
• 1459'da Floransa'da kurulan Platon Akademisi bu akımın en ciddi
merkezidir. Daha sonra Eflâtunculuğun XIX. yüzyılda tekrar fikir
sahnesine çıktığı görülür.
• Platon, insanlık tarihinde ilmî ve felsefî düşüncenin gelişmesine en
çok katkısı bulunanlardan biri olarak tanınır.

You might also like