Professional Documents
Culture Documents
Hafta Siyaset
Hafta Siyaset
Ulus sınırlı olarak hayal edilir, çünkü belki de bir milyar insanı kapsayan en büyüğünün
bile, ötesinde başka uluslara mensup insanların yaşadığı, esnek de olsa sonlu sınırlan
vardır.
Hiçbir ulus kendisini insanlığın tümü ile örtüşüyor olarak 'hayal etmez
5 Kavram ve Tanımlar
Ulus egemen olarak hayal edilir, çünkü kavram, Aydınlanma ve Devrimin ilahı olarak
buyrulmuş, hiyerarşik hanedanlık mülklerinin meşruiyetini aşındırmakta olduğu bir çağda
doğmuştu
6 Kavram ve Tanımlar
Son olarak ulus, bir topluluk, bir cemaat olarak hayal edilir, çünkü her ulusta fiilen geçerli
olan eşitsizlik ve sömürü ilişkileri ne olursa olsun, ulus daima derin ve yatay bir yoldaşlık
olarak tasarlanır
7 Kültürel Kökler
Geleneksel dinsel dünya görüşlerinin büyük erdemi (tabii bu, söz konusu dünya gö
rüşlerinin belli tahakküm ve sömürü ilişkilerini meşrulaştırmakta oynadıkları rolden ayırt
edilmeli), Kozmos'taki insanla, bir tür olarak insanla ve hayatın rastlantısallığıyla
ilgilenmiş olmalarıdır
Niçin kör doğdum? Niçin en iyi arkadaşım felç geçirdi?
Büyük dinler bunları açıklamayı deniyor.
Marksizm de dahil olmak üzere bütün evrimci/ilerlemeci düşünce tarzlarının en büyük
zaafı, bu tür sorulan sabırsız bir sessizlikle geçiştirmeleridir
8 Kültürel Kökler
Dinsel inançların geri çekilmesiyle, onların kısmen yatıştırdığı ıstırap ortadan kalkmadı.
O halde gereken, mukadderatı sürekliliğe, rastlantıyı anlama, dünyevi bir tarzda
dönüştürecek yeni bir şeydi.
Daha sonra göreceğimiz gibi, bu işi yapmaya çok az şey ulus kavramı kadar elverişliydi ve
elverişlidir.
Milliyetçiliğin büyüsü, rastlantıyı yazgıya dönüştürmesidir
9 Kültürel Kökler
Şimdiki amaçlarımız bakımından bizi ilgilendiren iki kültürel sistem, dinsel cemaat ile
hanedanlık mülkü.
Çünkü her ikisi de egemen oldukları dönemlerde, tıpkı milliyetin bugün olduğu gibi veri
kabul edilen çerçevelerdi
10 DİNSEL CEMAAT
Kilise ayinlerine uygun olan dilin hangisi (Latince mi halk dili mi) olduğu hakkındaki
uzun tartışmayı biliyoruz.
İslami gelenekte Kuran yakın zamana kadar, kelimenin tam anlamıyla çevrilemez olarak
tasarlanıyordu (dolayısıyla da çevrilmiyordu); çünkü Allah'ın hakikatine ancak Arapça'da
yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve bunların yerine başka bir şey konamazdı.
Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve
bunların yerine başka bir şey konamazdı. Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede
durmasına (ve dolayısıyla birbirlerinin yerine kullanılabilmesine) imkan verecek kadar
dilden kopmuş bir dünya fikrine yer yoktur
13 DİNSEL CEMAAT
Ontolojik gerçeklik ancak tek ve ayrıcalıklı bir temsil sistemi ile kavranabilir: Kilise
Latincesi'nin, Kuran Arapçası'nın ya da Sınav Çincesi'nin hakikat dili
Ve hakikat dilleri olarak da, milliyetçiliğe tamamen yabancı bir eğilime, "başkalarını kendi
dinine döndürerek kazanma" eğilimine sahiptirler
Eninde sonunda, bu kutsal dil aracılığıyla dönme sayesindedir ki bir "İngiliz" Papa; bir
"Mançu" da Göğün Evladı olabildi
14 DİNSEL CEMAAT
Her ne kadar Hıristiyanlık gibi- cemaatleri hayal edilebilir kılan bu kutsal dillerse de, söz
konusu cemaatlerin kapsam ve imkanları yalnızca bu kutsal yazıdan hareketle
açıklanamaz: Bu yazıyı okuyabilenler, eninde sonunda büyük cehalet okyanuslarının
ortasına konmuş küçük okuryazar adacıklarından ibarettirler
Daha bütünsel bir açıklama, bu okuryazar zümre ile toplumları arasındaki ilişkiyi de
hesaba katmak zorundadır. Bu zümre zirvesini ilahi olanın oluşturduğu kozmolojik bir
hiyerarşide stratejik bir konum tutuyorlardı; kutsal olanın müritleriydiler
15 DİNSEL CEMAAT
Toplumsal gruplar" hakkındaki temel tasarımları, sınırlan belirli ve yatay olmaktan çok
merkezi ve hiyerarşikti.
Papalığın iktidarının doruğunda sahip olduğu güç, ancak, hem bütün Avrupa'ya yayılmış
Latince konuşan bir ruhbanlar topluluğunun varlığından, hem de bu çift dilli
entelijensiyanın, halk dili ile Latince arasında kurduğu aracılığın, dünya ile cennet arasında
bir aracılık olarak yorumlanmasına imkan tanıyan bir dünya tasarımının herkes tarafından
paylaşılıyor olmasından hareketle açıklanabilir
16 DİNSEL CEMAAT
Ama bütün görkem ve güçlerine karşın, büyük dinlerin terimlerinden hareketle hayal
edilmiş cemaatlerin kendinin bilincinde olmayan iç tutarlılığı, Ortaçağlar'ın sonundan
itibaren sürekli bir inişe geçti.
Bu inişin nedenleri arasında, burada, söz konusu cemaatlerin emsalsiz kutsallıklarına
ilişkin iki tanesini vurgulamak istiyorum
17 DİNSEL CEMAAT
Bugün insanın kendisini, bir hanedanlık tarafından yönetilen bir mülkün, çoğunluk için
hayal edilebilir yegâne "siyasal" biçim olarak göründüğü bir dünyanın içine yerleştirmeye
çalışması, belki de çok güç.
Kraliyet her şeyi yüksek bir merkez çevresinde örgütler. Meşruiyetini, yurttaşlardan çok
uyruklardan ibaret olan nüfustan değil, kutsallıktan alır.
Ama devletin bir merkezden hareketle tanımlandığı bu eski tahayyüle göre, sınırlar
geçirgen ve belirsizdi ve egemenlikler sınırlarda tam olarak tespit edilemeyen bir şekilde iç
içe geçerdi
Paradoksal gibi görünse de, modem çağ öncesi imparatorluk ve krallıkların iktidarlarını
son derece heterojen ve üstelik her zaman birbirlerine bitişik yaşamayan nüfuslar üzerinde
uzun dönemler boyunca sürdürebilmelerini mümkün kılan, bu özellikleriydi
20 HANEDANLIK MÜLKÜ
Eski monarşilerin yalnızca savaşlar değil, bugünkünden çok farklı bir cinsel politika
aracılığıyla da genişlediğini hatırlamalıyız.
Genel dikeysellik ilkesi uyarınca hanedanlar arası evlilikler, heterojen nüfusları yeni
siyasal çerçevelere tabi kılıyordu.
Bu bakımdan en temsil edici örnek kuşkusuz Habsburg Hanedanı'dır
hanedanın unvanlar listesi:
Avusturya İmparatoru; Macaristan, Bohemya, Dalmaçya, Hırvatistan, Slo- venya, Galiçya,
Lodomerya ve İlirya Kralı; Kudüs Kralı vd.; Avusturya Arşidükü; Toskana ve Krakow
Granddükü; Lotharingiya, Salzburg, İstirya, Carinthiya, Carniola ve Bukovina Dükü;
Transilvanya Granddükü ve Boğdan Margravı; Yukarı ve Aşağı Silezya, Modena, Parma,
Piacenza ve Guastella, Auschwitz ve Sator, Tcschen, Friaul, Ragusa ve Zara Dükü;
Habsburg ve Tirol, Kiburg, Görz ve Gradiska Prens-Kontu; Trient ve Brizen Dükü; Yukarı
ve Aşağı Lausitz'de ve İstirya'da Margrav; Hohenembs, Feldkirch, Bregenz, Sonnenberg
vd. Kontu; Trieste ve Cattaro Lordu, Windisch Markın üzerinde Lord; Voyvodina ve
Sırbistan Büyük Voyvodası…
21 HANEDANLIK MÜLKÜ
Dinin poligamiye izin verdiği mülklerde, kademelendirilmiş bir cariyeler sistemi mülkün
bütünleştirilmesinde merkezi bir rol oynuyordu. Hatta kraliyet soyları itibarlarını,
çağrıştırdıkları kutsallık halesinin yanı sıra soy karışımından alıyorlardı. Çünkü bu tür
karışımlar olağanüstü bir statünün göstergeleriydi.
Bu bakımdan Londra'da 11. yüzyıldan beri (o zamanki de kuşkulu) "İngiliz" bir hanedanın
hüküm sürmemiş olması tipiktir; ya Bourbon'ların milliyeti için ne diyeceğiz
22 HANEDANLIK MÜLKÜ
17. yüzyılda kutsal kraliyetlerin sahip oldukları otomatik meşruiyet Batı Avrupa'da yavaş
yavaş inişe geçti
1649' da modem dünyanın ilk devriminde Charles Stuart'ın başı kesildi ve 1650'lerde
Avrupa'nın önemli devletlerinden biri, bir kral tarafından değil plebyen kökenli bir
Koruyucu tarafından yönetildi
789'dan sonra artık Meşruiyetin yüksek sesle ve bilinçli olarak savunulması gerekti ve bu
süreç içinde monarşi "yan-standart" bir model haline geldi
23 HANEDANLIK MÜLKÜ
1914'te bile dünya siyasal sisteminin üyelerinin çoğu hanedanlık devletleriydi ama ayrıntılı
olarak incelediğimizde göreceğimiz gibi, eski Meşruiyet ilkesinin temellerinin çürümekte
olduğu uzunca bir süredir, hanedanlar kendilerine daha "ulusal" payandalar arıyorlardı
Büyük Friedrich'in (hükümdarlığı 1740-1786) ordusunda "yabancılar" hatırı sayılır bir yer
tutuyordu. Büyük Friedrich'in ikinci kuşaktan yeğeni III. Friedrich Wilhelm'in
(hükümdarlığı 1797-1840) ordusu tamamen "ulusal-Prusyalı" olanlardan oluşuyordu
24 ZAMAN TASAVVURU
zamanın, geçmişle şimdinin birbirlerinden radikal bir şekilde ayrıştığı sonsuz bir neden
sonuç zinciri olarak kavranması, Ortaçağ Hıristiyan zihniyetine tamamen yabancıydı
Şimdi ve burada, artık yalnızca dünyevi bir olaylar zincirinin bir halkasından ibaret değil,
aynı zamanda her zaman var olmuş olan ve gelecekte de var olacak olan bir şeydir de; ve
kesin olarak söylendiğinde, Tanrının gözünde ebedidir
Geçmişle geleceğin eşzamanlı olarak içinde bulunduğu anlık bir şimdi
böylesi bir eşzamanlılık anlayışının bizim zihniyetimize tamamen yabancı
26 ZAMAN TASAVVURU
Bu dönüşümün hayali bir cemaat olarak ulusun doğuşu için neden bu kadar önemli
olduğunu, ilk kez Avrupa'da 18. yüzyılda ortaya çıkan iki tahayyül biçiminin, YANİ
ROMAN VE GAZETENİN yapılarını inceleyerek görebiliriz
Çünkü bu biçimler. ulusun ne tür bir hayali cemaat olduğunu "temsil"* etmenin teknik
araçlarının kaynağıdırlar
28 ZAMAN TASAVVURU
29 ZAMAN TASAVVURU
Bu sekansta A ile D'nin hiç karşılaşmadığına, hatta, eğer C işleri iyi idare ettiyse,
birbirlerinin varlıklarından habersiz bile olabileceklerine dikkat edin
O halde A ile D'yi birbirlerine bağlayan nedir?
Birbirlerini tamamlayan iki tasanın: Bir kere birtakım "toplumlar" (Wessex, Lübeck, Los
Angeles) içinde yer alıyorlar.
Bu toplumlar o kadar sağlam ve istikrarlı bir gerçekliğe sahip sosyolojik varlıklar ki,
üyelerinin (A ve D'nin), birbirleriyle hiç tanışmadan sokakta karşılaştıkları ve aralarında
böylesi bir bağlantının var olduğu bile düşünülebilir
30 ZAMAN TASAVVURU
İkincisi, A ve D, her şeyi bilen (her şeye nazır) okurların zihinlerinde yer alıyorlar. Bağlan
tıları görenler yalnız okurlar.
O sırada A'nın C'ye telefon etmekte olduğunu, B'nin alışveriş yaptığını ve D'nin bilardo
oynadığını görenler, —Tanrı gibi hepsini birden görenler— yalnız onlar
Bu işlerin her birinin aynı şekilde saatlenmiş, ve takvimlenmiş bir zamanda, ama
birbirlerinden büyük ölçüde habersiz olabilen kişiler tarafından yapılıyor olması, yazarların
okurlarının zihninde yarattığı bu hayali dünyanın yeniliğini gösteriyor
31 ZAMAN TASAVVURU
Bir Amerikalı 240 000 000 küsur yurttaşından ancak bir avuç içi kadarının, onları tanımak
bir yana, adını bilebilir. Herhangi bir anda ne yapmakta oldukları hakkında en ufak bir fikri
bile yoktur. Ama kendisiyle ortak ve eşzamanlı faaliyetlerinin sürekliliğine güveni tamdır
32 ZAMAN TASAVVURU
The New York Times'ın birinci sayfalarından herhangi birine baktığımızda, Sovyet
muhalifleri hakkında birtakım hikâyeler, Mali'de kıtlık, iç bulandırıcı bir cinayet, Irak'ta bir
darbe, Zimbabwe'de ender bir fosilin bulunması ve Mitterand'ın yaptığı bir konuşma
hakkında haberler bulabiliriz
Bu olaylar niçin böyle bir araya getirilmiş?
Birinci sayfada yer almalarının ve bir araya getirilmelerinin nedensizliği aralarındaki bağın
hayali bir bağ olduğunu gösteriyor
33 ZAMAN TASAVVURU
Hayali bağın ikinci kaynağı, bir kitap biçimi olarak gazete ile piyasa arasındaki ilişki
Gazete kitabın aşırı ucudur; devasa ölçekte satılan ama popülerliği uçucu bir kitap
Basıldığı sabahın ertesinde gazetenin işi bitmişliği aynı zamanda, tam da bu yüzden,
olağanüstü bir kitlesel ayini mümkün kılar: Bir kurgu olarak gazetenin neredeyse
eşzamanlı olarak tüketilmesi
35 ZAMAN TASAVVURU
Sabah ya da akşam baskısının, şu gün değil bugün, üstelik şu saatle bu saat arasında
inanılmaz ölçeklerde tüketileceğini biliyoruz
Bu kitlesel ayinlerin —Hegel, gazetelerin modem insan için sabah dualarının yerini
tuttuğunu söylemişti— paradoksal bir anlamı vardır.
Kafatasının surları içinde, sessiz bir mahremiyet halinde yerine getirilir. Ama,
varlıklarından emin olunmakla birlikte kimlikleri hakkında en ufak bir fikre sahip o
lunmayan binlerce (veya milyonlarca) kişinin, aynı ayini eşzamanlı olarak yerine
getirdiğine herkesin duyduğu güven tamdır
Dahası bu ayinler bitmez tükenmez bir şekilde günlük ya da yarım günlük aralıklarla
takvim boyunca tekrarlanır
36 ÖZET
Temelde, bir ulusu hayal etmenin, ancak ve ancak her üçü de son derece eski ve insanların
zihinleri üzerindeki hükmü aksiyom mertebesinde .olan üç kültürel tasarımın etkilerini
yitirmeye başladıkları yer ve zamanlarda mümkün olduğunu savundum
Bunlardan birincisi, kendileri de hakikatin ayrılmaz bir parçası olduklarından kutsal yazı
dillerinin, ontolojik hakikate ulaşmakta ayrıcalıklı bir konuma sahip oldukları fikriydi
İkincisi, toplumların yüksek merkezlerin — başka insanlardan ayrı ve farklı olan,
kozmolojik (ilahi) bir bağış/buyruktan ötürü hükmeden kralların — altında ve etrafında
örgütlendiği inancıydı
37 ÖZET
Üçüncüsü ise, kozmoloji ile tarihi ayırt edilmez, dünyanın ve insanların kökenlerini ise
özdeş kılan zaman tasarımıydı...
Bir araya geldiklerinde bu inançlar, insanların hayatlarını eşyanın tabiatına sıkı sıkıya
bağlamış, varoluşun gündelik dertlerine (her şeyden önce de, ölmek, yitirmek ve köleleş
mek) belli bir anlam vermiş ve çeşitli biçimlerde bunlardan bir kurtuluş yolu sunmuş
oluyorlardı
38 ÖZET
ozhandem@gmail.com