Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 40

HAFTA 4:

Hayali Cemaatler BÖLÜM 1:


1
Kültürel Kökler
Dr. Öğr. Üyesi Özhan Demirkol
2 İçindekiler
 Kavram ve Tanımlar
 Kültürel Kökler
 Dinsel Cemaatler
 Hanedanlık Mülkü
 Zaman Tasavvuru
 Özet
3 Kavram ve Tanımlar

 Ulus hayal edilmiş bir siyasal topluluktur


 Kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal
edilmiş bir cemaattir
 Hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak, onlarla
tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir ama yine de her birinin zihninde
toplamlarının hayali yaşamaya devam eder
 Aslında yüz yüze temasın geçerli olduğu ilkel köyler dışındaki bütün cemaatler (ve hatta
belki onlar da) hayal edilmiştir
4 Kavram ve Tanımlar

 Ulus sınırlı olarak hayal edilir, çünkü belki de bir milyar insanı kapsayan en büyüğünün
bile, ötesinde başka uluslara mensup in­sanların yaşadığı, esnek de olsa sonlu sınırlan
vardır.
 Hiçbir ulus kendisini insanlığın tümü ile örtüşüyor olarak 'hayal etmez
5 Kavram ve Tanımlar

 Ulus egemen olarak hayal edilir, çünkü kavram, Aydınlanma ve Devrimin ilahı olarak
buyrulmuş, hiyerarşik hanedanlık mülklerinin meşruiyetini aşındırmakta olduğu bir çağda
doğ­muştu
6 Kavram ve Tanımlar

 Son olarak ulus, bir topluluk, bir cemaat olarak hayal edilir, çünkü her ulusta fiilen geçerli
olan eşitsizlik ve sömürü ilişkileri ne olursa olsun, ulus daima derin ve yatay bir yoldaşlık
olarak ta­sarlanır
7 Kültürel Kökler

 Geleneksel dinsel dünya görüşlerinin büyük erdemi (tabii bu, söz konusu dünya gö­
rüşlerinin belli tahakküm ve sömürü ilişkilerini meşrulaştırmakta oynadıkları rolden ayırt
edilmeli), Kozmos'taki insanla, bir tür o­larak insanla ve hayatın rastlantısallığıyla
ilgilenmiş olmalarıdır
 Niçin kör doğdum? Niçin en iyi arkadaşım felç geçirdi?
 Büyük dinler bunları açıklamayı deni­yor.
 Marksizm de dahil olmak üzere bütün evrimci/ilerlemeci dü­şünce tarzlarının en büyük
zaafı, bu tür sorulan sabırsız bir ses­sizlikle geçiştirmeleridir
8 Kültürel Kökler

 Dinsel inançların geri çekilmesiyle, onların kısmen yatıştırdığı ıstırap ortadan kalkmadı.
 O halde gereken, mukadderatı sürekliliğe, rastlantıyı anla­ma, dünyevi bir tarzda
dönüştürecek yeni bir şeydi.
 Daha sonra göreceğimiz gibi, bu işi yapmaya çok az şey ulus kavramı kadar elverişliydi ve
elverişlidir.
 Milliyetçiliğin büyüsü, rastlantıyı yazgıya dönüştürmesidir
9 Kültürel Kökler

 Şimdiki amaçlarımız bakımından bizi ilgilendiren iki kültürel sistem, dinsel cemaat ile
hanedanlık mülkü.
 Çünkü her ikisi de egemen oldukları dönemlerde, tıpkı milliyetin bugün olduğu gibi veri
kabul edilen çerçevelerdi
10 DİNSEL CEMAAT

 Büyük kutsal kültürler dev cemaat tasarımlan barındırıyorlardı.


 Hıristiyanlık, İslam ümmeti ve kendisini Çinli değil, dünyanın merkezi olarak niteleyen
Orta Krallık bile ancak kutsal bir dil ve yazı aracılığıyla hayal edilebilirlerdi
 Maguindanao'lar Mekke'de dillerini bilmedikleri, sözel iletişim kura­madıkları Berberiler'le
karşılaştıklarında, yine de birbirlerinin ideograflarını anlayabiliyorlardı, çünkü her ikisinin
de pay­laştıktan kutsal metinler yalnızca klasik Arapça olarak mevcuttu.
 Bu anlamda tıpkı Çin karakterleri gibi klasik Arapça da, seslerden değil işaretlerden bir
cemaat yaratmaya hizmet ediyordu
11 DİNSEL CEMAAT
 Büyük klasik cemaatlerin hepsi, kutsal bir dil aracılığıyla dünya ötesi bir iktidar
düzlemiyle kurdukları ilişkiden ötürü, kendilerinin kozmosun merkezinde durdukları
tasarımına sahiptiler.
 Latince'nin, Arapça'nın ya da Çince'nin kapsayabileceği alan, bu yüzden teo­rik olarak
sınırsızdır
 Ama mayasını kutsal dillerin oluşturduğu bu klasik cemaatlerin niteliği modern ulusların
hayali cemaatlerinkinden farklıydı.
 Kri­tik fark, eski cemaatlerin kendi dillerinin emsalsiz kutsallığına duydukları güven ve
buna bağlı olarak cemaate üye olma konu­sundaki görüşlerinden kaynaklanıyor
 Çinli mandarinler Orta Krallığın ideogramlannı resmetmeyi öğrenmeye çalışan barbar­ların
çabalarını onaylayarak izliyorlardı. Yani herkes o dini cemaatin bir parçası olabilirdi
12 DİNSEL CEMAAT

 Kilise ayinlerine uygun olan dilin hangisi (Latince mi halk dili mi) olduğu hakkındaki
uzun tartış­mayı biliyoruz.
 İslami gelenekte Kuran yakın zamana kadar, keli­menin tam anlamıyla çevrilemez olarak
tasarlanıyordu (dolayısıy­la da çevrilmiyordu); çünkü Allah'ın hakikatine ancak Arapça'da
yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve bunların yerine başka bir şey konamazdı.
 Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede yazılmış işaretlerle ulaşmak mümkündü ve
bunların yerine başka bir şey konamazdı. Burada, bütün dillerin kendisine eşit mesafede
durmasına (ve dolayısıyla birbirlerinin yerine kullanılabilmesine) imkan verecek kadar
dilden kopmuş bir dünya fikrine yer yoktur
13 DİNSEL CEMAAT

 Ontolojik gerçeklik ancak tek ve ayrıcalıklı bir temsil sistemi ile kavranabilir: Kilise
Latincesi'nin, Kuran Arapçası'nın ya da Sı­nav Çincesi'nin hakikat dili
 Ve hakikat dilleri olarak da, milli­yetçiliğe tamamen yabancı bir eğilime, "başkalarını kendi
dinine döndürerek kazanma" eğilimine sahiptirler
 Eninde sonunda, bu kutsal dil aracılığıyla dönme sayesindedir ki bir "İngiliz" Papa; bir
"Man­çu" da Göğün Evladı olabildi
14 DİNSEL CEMAAT

 Her ne kadar Hıristiyanlık gibi- cemaatleri hayal edilebilir kılan bu kutsal dillerse de, söz
konusu cemaatlerin kapsam ve im­kanları yalnızca bu kutsal yazıdan hareketle
açıklanamaz: Bu yazı­yı okuyabilenler, eninde sonunda büyük cehalet okyanuslarının
ortasına konmuş küçük okuryazar adacıklarından ibarettirler
 Daha bütünsel bir açıklama, bu okuryazar zümre ile toplumları arasındaki ilişkiyi de
hesaba katmak zorundadır. Bu zümre zirvesini ilahi olanın oluşturduğu kozmolojik bir
hiyerarşide stratejik bir konum tu­tuyorlardı; kutsal olanın müritleriydiler
15 DİNSEL CEMAAT

 Toplumsal gruplar" hakkındaki temel tasarımları, sınırlan belirli ve yatay olmaktan çok
merkezi ve hiyerarşikti.
 Papalığın iktidarının doruğunda sahip olduğu güç, ancak, hem bütün Avrupa'ya yayılmış
Latince konu­şan bir ruhbanlar topluluğunun varlığından, hem de bu çift dilli
entelijensiyanın, halk dili ile Latince arasında kurduğu aracılığın, dünya ile cennet arasında
bir aracılık olarak yorumlanmasına imkan tanıyan bir dünya tasarımının herkes tarafından
paylaşılıyor olmasından hareketle açıklanabilir
16 DİNSEL CEMAAT

 Ama bütün görkem ve güçlerine karşın, büyük dinlerin terimle­rinden hareketle hayal
edilmiş cemaatlerin kendinin bilincinde ol­mayan iç tutarlılığı, Ortaçağlar'ın sonundan
itibaren sürekli bir inişe geçti.
 Bu inişin nedenleri arasında, burada, söz konusu ce­maatlerin emsalsiz kutsallıklarına
ilişkin iki tanesini vurgulamak istiyorum
17 DİNSEL CEMAAT

 Bunlardan birincisi, Avrupa dışı dünyadaki keşiflerin etkileri.


 Bu keşifler özellikle Avrupa'da (ama yalnızca orada değil), "kül­türel ve coğrafi ufku ve
dolayısıyla da insan hayatının alabileceği mümkün biçimler hakkındaki fikirleri aniden
genişletti
 Ve farkında olmadan (daha sonra "onların"a dönüşen) "bizim" zamirini kullanışında,
Hıristiyanlığı "doğru" diye nitelemektense "en doğru" ibaresini tercih etmesinde, çoğu
milliyetçinin dilini haber veren imanın bölgeselleşmesi olgusunun tohumlarını sezebiliriz
18 DİNSEL CEMAAT

 İnişin ikinci bir nedeni, kutsal dilin kendisinin itibar kaybetmesiydi


 1500'den önce basılan kitapların yüz­de 77'si hâlâ Latince'ydi
 1501'deki 88 basımdan 8'i dışında hepsi Latince iken, 1575'ten sonraki basımların çoğu
hep Fransızca oldu
 Bir süre sonra, ama aynı baş döndürücü hızla, Latince tüm Avrupa yüksek
entelijensiyasının dili olmaktan çıktı
 1640' tan sonra Latince olarak yayımlanan kitapların azalması ve halk dillerindekilerin
sayılarının artmasıyla, yayıncılık giderek ulusla­rarası bir girişim olmaktan çıkıyordu
19 HANEDANLIK MÜLKÜ

 Bugün insanın kendisini, bir hanedanlık tarafından yönetilen bir mülkün, çoğunluk için
hayal edilebilir yegâne "siyasal" biçim ola­rak göründüğü bir dünyanın içine yerleştirmeye
çalışması, belki de çok güç.
 Kraliyet her şeyi yüksek bir merkez çevresinde ör­gütler. Meşruiyetini, yurttaşlardan çok
uyruklardan ibaret olan nüfustan değil, kutsallıktan alır.
 Ama devletin bir merkezden hareketle tanımlandığı bu eski tahayyüle göre, sınırlar
geçirgen ve belirsizdi ve egemenlikler sı­nırlarda tam olarak tespit edilemeyen bir şekilde iç
içe geçerdi
 Paradoksal gibi görünse de, modem çağ öncesi imparatorluk ve krallıkların iktidarlarını
son derece heterojen ve üstelik her zaman birbirlerine bitişik yaşamayan nüfuslar üzerinde
uzun dönemler boyunca sürdürebilmelerini mümkün kılan, bu özellikleriydi
20 HANEDANLIK MÜLKÜ
 Eski monarşilerin yalnızca savaşlar değil, bugünkünden çok farklı bir cinsel politika
aracılığıyla da genişlediğini hatırlamalıyız.
 Genel dikeysellik ilkesi uyarınca hanedanlar arası evlilikler, hete­rojen nüfusları yeni
siyasal çerçevelere tabi kılıyordu.
 Bu bakım­dan en temsil edici örnek kuşkusuz Habsburg Hanedanı'dır
 hanedanın unvan­lar listesi:
 Avusturya İmparatoru; Macaristan, Bohemya, Dalmaçya, Hırvatistan, Slo- venya, Galiçya,
Lodomerya ve İlirya Kralı; Kudüs Kralı vd.; Avusturya Arşi­dükü; Toskana ve Krakow
Granddükü; Lotharingiya, Salzburg, İstirya, Carinthiya, Carniola ve Bukovina Dükü;
Transilvanya Granddükü ve Boğdan Margravı; Yukarı ve Aşağı Silezya, Modena, Parma,
Piacenza ve Guastella, Auschwitz ve Sator, Tcschen, Friaul, Ragusa ve Zara Dükü;
Habsburg ve Tirol, Kiburg, Görz ve Gradiska Prens-Kontu; Trient ve Brizen Dükü; Yukarı
ve Aşağı Lausitz'de ve İstirya'da Margrav; Hohenembs, Feldkirch, Bregenz, Sonnenberg
vd. Kontu; Trieste ve Cattaro Lordu, Windisch Markın üzerinde Lord; Voyvodina ve
Sırbistan Büyük Voyvodası…
21 HANEDANLIK MÜLKÜ

 Dinin poligamiye izin verdiği mülklerde, kademelendirilmiş bir cariyeler sistemi mülkün
bütünleştirilmesinde merkezi bir rol oy­nuyordu. Hatta kraliyet soyları itibarlarını,
çağrıştırdıkları kutsal­lık halesinin yanı sıra soy karışımından alıyorlardı. Çünkü bu tür
karışımlar olağanüstü bir statünün göstergeleriydi.
 Bu bakım­dan Londra'da 11. yüzyıldan beri (o zamanki de kuşkulu) "İngi­liz" bir hanedanın
hüküm sürmemiş olması tipiktir; ya Bourbon'ların milliyeti için ne diyeceğiz
22 HANEDANLIK MÜLKÜ

 17. yüzyılda kutsal kraliyetlerin sahip oldukları otomatik meşruiyet Batı Avrupa'da yavaş
yavaş inişe geçti
 1649' da modem dünyanın ilk devriminde Charles Stuart'ın başı kesildi ve 1650'lerde
Avrupa'nın önemli devletlerinden biri, bir kral ta­rafından değil plebyen kökenli bir
Koruyucu tarafından yönetil­di
 789'dan sonra artık Meşruiyetin yüksek sesle ve bilinçli olarak savunulması gerekti ve bu
süreç içinde monarşi "yan-standart" bir model haline geldi
23 HANEDANLIK MÜLKÜ

 1914'te bile dünya siyasal sisteminin üyelerinin çoğu hanedan­lık devletleriydi ama ayrıntılı
olarak incelediğimizde göreceğimiz gibi, eski Meşruiyet ilkesinin temellerinin çürümekte
olduğu uzunca bir süredir, hanedanlar kendilerine daha "ulusal" payanda­lar arıyorlardı
 Büyük Friedrich'in (hükümdarlığı 1740-1786) or­dusunda "yabancılar" hatırı sayılır bir yer
tutuyordu. Bü­yük Friedrich'in ikinci kuşaktan yeğeni III. Friedrich Wilhelm'in
(hükümdarlığı 1797-1840) ordusu tamamen "ulusal-Prusyalı" olanlardan oluşuyordu
24 ZAMAN TASAVVURU

 Kutsal cemaatin, dil ve soyların gerilemesinin berisinde, dünyayı kavrama tarzında


meydana gelen köklü bir değişim yatıyordu
 Bu dönüşüm hakkında bir fikir edinebilmek için kutsal cemaat­lerin görsel olarak nasıl
temsil edildiğine bir göz atmak gerek
 Gerçekliğin resmedilme tarzının büyük ölçüde görsel ve işitsel olduğu bir dünya ile karşı
karşıyayız. Hıristi­yanlık evrensel biçimini bir dizi özgüllük ve tikellik aracılığıyla kazandı:
şu kabartma, o pencere, bu vaaz, o öykü, bu dinsel oyun, o kutsal emanet
25 ZAMAN TASAVVURU

 zamanın, geçmişle şimdinin birbirlerinden radikal bir şekilde ayrıştığı sonsuz bir neden
sonuç zinciri olarak kavran­ması, Ortaçağ Hıristiyan zihniyetine tamamen yabancıydı
 Şimdi ve burada, artık yalnızca dünyevi bir olaylar zincirinin bir halkasından ibaret değil,
aynı zamanda her zaman var olmuş olan ve gelecekte de var olacak olan bir şeydir de; ve
kesin olarak söylendiğinde, Tanrının gözünde ebedidir
 Geçmişle geleceğin eşzamanlı olarak içinde bulunduğu anlık bir şimdi
 böylesi bir eşzamanlılık anlayışının bizim zihniyetimize tamamen yabancı
26 ZAMAN TASAVVURU

 Ortaçağ'ın zaman-boyunca-eşzamanlılık kavrayı­şının yerini alan "homojen ve içi boş


zaman" fikri oldu.
 Burada eşzamanlılık, de­yim yerindeyse, çaprazlama zamandır; zamanları keserek işleyen
ve işareti, haber ya da vaat ve gerçekleşmesi değil, saat ve takvimle ölçülen zamansal
rastlantı ve çakışmalar olan bir eşzamanlılık
 ÖNCE-ŞİMDİ-SONRA
27 ZAMAN TASAVVURU

 Bu dönüşümün hayali bir cemaat olarak ulusun doğuşu için neden bu kadar önemli
olduğunu, ilk kez Avrupa'da 18. yüzyılda ortaya çıkan iki tahayyül biçiminin, YANİ
ROMAN VE GAZETENİN yapı­larını inceleyerek görebiliriz
 Çünkü bu biçimler. ulusun ne tür bir hayali cemaat olduğunu "temsil"* etmenin teknik
araçlarının kaynağıdırlar
28 ZAMAN TASAVVURU
29 ZAMAN TASAVVURU

 Bu sekansta A ile D'nin hiç karşılaşmadığına, hatta, eğer C iş­leri iyi idare ettiyse,
birbirlerinin varlıklarından habersiz bile ola­bileceklerine dikkat edin
 O halde A ile D'yi birbirlerine bağla­yan nedir?
 Birbirlerini tamamlayan iki tasanın: Bir kere birtakım "toplumlar" (Wessex, Lübeck, Los
Angeles) içinde yer alıyorlar.
 Bu toplumlar o kadar sağlam ve istikrarlı bir gerçekliğe sahip sos­yolojik varlıklar ki,
üyelerinin (A ve D'nin), birbirleriyle hiç tanışmadan sokakta karşılaştıkları ve aralarında
böylesi bir bağ­lantının var olduğu bile düşünülebilir
30 ZAMAN TASAVVURU

 İkincisi, A ve D, her şeyi bilen (her şeye nazır) okurların zihinlerinde yer alıyorlar. Bağlan­
tıları görenler yalnız okurlar.
 O sırada A'nın C'ye telefon etmekte olduğunu, B'nin alışveriş yaptığını ve D'nin bilardo
oynadığını görenler, —Tanrı gibi hepsini birden görenler— yalnız onlar
 Bu işlerin her birinin aynı şekilde saatlenmiş, ve takvimlenmiş bir zamanda, ama
birbirlerinden büyük ölçüde habersiz olabilen kişiler tarafından yapılıyor olması, yazarların
okurlarının zihninde yarattığı bu hayali dünyanın yeniliğini gösteriyor
31 ZAMAN TASAVVURU

 Bir Amerikalı 240 000 000 küsur yurt­taşından ancak bir avuç içi kadarının, onları tanımak
bir yana, adını bilebilir. Herhangi bir anda ne yapmakta oldukları hakkında en ufak bir fikri
bile yoktur. Ama kendisiyle ortak ve eşzamanlı faaliyetlerinin sürekliliğine güveni tamdır
32 ZAMAN TASAVVURU

 The New York Times'ın birinci sayfalarından herhangi birine baktığımızda, Sovyet
muhalifleri hakkında birtakım hikâyeler, Mali'de kıtlık, iç bulandırıcı bir cinayet, Irak'ta bir
darbe, Zim­babwe'de ender bir fosilin bulunması ve Mitterand'ın yaptığı bir konuşma
hakkında haberler bulabiliriz
 Bu olaylar niçin böyle bir araya getirilmiş?
 Birinci sayfada yer almalarının ve bir araya getirilmelerinin nedensizliği aralarındaki bağın
hayali bir bağ olduğunu gösteriyor
33 ZAMAN TASAVVURU

 Bu hayali bağ birbirleriyle ilişkisi doğrudan olmayan iki kay­naktan geliyor.


 Birincisi yalnızca bir takvim rastlantısı. Gazetenin tepesinde yer alan tarih, o sayfanın
üzerindeki en önemli amblem, en asli bağlantıyı sağlıyor — homojen, boş zamanın, daima
ileri­ye doğru işleyen zaman algısı
 Bu zamanın içinde, "dünya" emin adımlarla ileriye doğru yürüyor
34 ZAMAN TASAVVURU

 Hayali bağın ikinci kaynağı, bir kitap biçimi olarak gazete ile piyasa arasındaki ilişki
 Gazete kitabın aşırı ucudur; devasa öl­çekte satılan ama popülerliği uçucu bir kitap
 Basıldığı sabahın ertesinde gazetenin işi bitmişliği aynı zamanda, tam da bu yüzden,
olağanüstü bir kitlesel ayini mümkün kılar: Bir kurgu olarak gazetenin neredeyse
eşzamanlı olarak tüketilmesi
35 ZAMAN TASAVVURU

 Sabah ya da akşam baskısının, şu gün değil bugün, üstelik şu saatle bu saat arasında
inanılmaz ölçekler­de tüketileceğini biliyoruz
 Bu kitlesel ayinlerin —Hegel, gazetelerin modem insan için sabah dualarının yerini
tuttuğunu söylemişti— paradoksal bir anlamı vardır.
 Kafatasının surları içinde, sessiz bir mahremiyet halinde yerine getirilir. Ama,
varlıklarından emin olunmakla birlikte kimlikleri hakkında en ufak bir fikre sahip o­
lunmayan binlerce (veya milyonlarca) kişinin, aynı ayini eşza­manlı olarak yerine
getirdiğine herkesin duyduğu güven tamdır
 Dahası bu ayinler bitmez tükenmez bir şekilde günlük ya da yarım günlük aralıklarla
takvim boyunca tekrarlanır
36 ÖZET

 Temelde, bir ulusu hayal etmenin, ancak ve ancak her üçü de son derece eski ve insanların
zihinleri üzerindeki hükmü aksiyom mertebesinde .olan üç kültürel tasarımın etkilerini
yitirmeye başladıkları yer ve zamanlarda mümkün olduğunu savundum
 Bunlar­dan birincisi, kendileri de hakikatin ayrılmaz bir parçası oldukla­rından kutsal yazı
dillerinin, ontolojik hakikate ulaşmakta ayrıca­lıklı bir konuma sahip oldukları fikriydi
 İkincisi, toplumların yüksek mer­kezlerin — başka insanlardan ayrı ve farklı olan,
kozmolojik (ila­hi) bir bağış/buyruktan ötürü hükmeden kralların — altında ve etrafında
örgütlendiği inancıydı
37 ÖZET

 Üçüncüsü ise, kozmoloji ile tarihi ayırt edilmez, dünyanın ve insanların kökenlerini ise
özdeş kılan zaman tasarımıydı...
 Bir araya geldiklerinde bu inançlar, insanların hayatlarını eşyanın tabiatına sıkı sıkıya
bağlamış, varoluşun günde­lik dertlerine (her şeyden önce de, ölmek, yitirmek ve köleleş­
mek) belli bir anlam vermiş ve çeşitli biçimlerde bunlardan bir kurtuluş yolu sunmuş
oluyorlardı
38 ÖZET

 İktisadi değişimin, (toplumsal ve bilimsel) buluşların, gide­rek artan ve hız kazanan


iletişimin baskısı altında bu iç içe geçmiş kesinliklerin eşitsiz çöküşü —önce Batı
Avrupa'da, daha .sonra başka yerlerde— kozmoloji ile tarihi birbirlerinden hoyratça. ko­
pardı.
 Dolayısıyla, kardeşlik, iktidar ve zamanı anlamlı bir şekilde yeniden birbirine bağlama
arayışının da bu gelişmelerle birlikte başlaması, şaşırtıcı olmasa gerek,
 Bu arayışı hem kışkırtma 'hem de verimli kılma konusunda en önemli etken kapitalist
yayıncılık oldu; sayıları hızla artmakta olan insanların kendileri üstüne dü­şünmelerine ve
kendilerini başka insanlarla çok kökten bir anlam­da yeni tarzlarda ilişkilendirmelerine
imkan verdi
39 Kaynak

 Anderson, Benedict. 1995. Hayali Cemaatler. İstanbul: Metis Yayınları


40 Sorularınız İçin

 ozhandem@gmail.com

You might also like