Professional Documents
Culture Documents
Sermaye Piyasasi Hukuku 2 Hafta DVRT
Sermaye Piyasasi Hukuku 2 Hafta DVRT
1. Anayasa
Sermaye piyasası hukukunun kaynakları arasında ilk olarak
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yer almaktadır. Anayasa’nın 167.
maddesinde, devletin, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet
piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve
geliştirici tedbirleri alabileceği hükme bağlanmıştır.
2. Sermaye Piyasası Kanunu
Sermaye piyasası hukukunun Anayasa’dan sonra en önemli ve
doğrudan kaynağı 6362 sayılı SPK’dır. Sermaye piyasası ile ilgili
en kapsamlı düzenlemeler bu kanunda yer alır. 6.12.2012
tarihinde kabul edilen SPK, 30.12.2012 tarihinde Resmi
Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
3. Türk Ticaret Kanunu
TTK’da da sermaye piyasası ile ilgili düzenlemeler vardır.
Elbette özel düzenlemeler olması sebebiyle SPK öncelikle
uygulanır. Ancak TTK hükümleri, SPK’da hüküm bulunmayan
hallerde uygulama alanı bulur. Esasen sermaye piyasasının
temel düzenleme alanlarından birini oluşturan halka açık
anonim şirketin kuruluşu, genel kurul toplantıları, iptal davaları,
pay sahipliği hakları gibi temel yapısı ve işleyişi TTK’da
düzenlenmiştir.
4. Yönetmelikler
Sermaye piyasası kaynakları arasında kanun metinlerinden
sonra yönetmelikler de bulunur. Bu yönetmeliklere örnek
olarak Borsalar ve Piyasa İşleticilerinin Kuruluş, Faaliyet,
Çalışma ve Denetim Esasları Hakkında Yönetmelik, Borsa
İstanbul Kotasyon Yönetmeliği ve Yatırımcı Tazmin Merkezi
Yönetmeliği verilebilir.
5. Tebliğler
Kurul, SPK’da yer alan maddelerin uygulama esaslarını
belirlemek üzere tebliğler çıkarmaktadır. Bu tebliğler, kanunun
yanında, sermaye piyasasındaki başlıca düzenleyici metinler
olup, bu anlamda sermaye piyasası hukukunun kaynakları
arasında önemli bir yere sahiptir. Tebliğle düzenleme, sermaye
piyasasının teknik ve dinamik bir alan olması, değişikliklere ve
yeni durumlara hızlı uyum zorunluluğunun bulunması
bakımından etkili bir metottur. Tebliğler yetkili idare organı
tarafından kolay bir şekilde çıkarılmakta ve ihtiyaçlara göre
değiştirilebilmektedir.
6. Kurul İlke Kararları
Kurul, tebliğler yanında, ilke kararları da alabilmektedir.
İlke kararlarının özelliği, sadece tek bir işlem için alınmış
karar niteliğinde olmayıp, benzer işlemler için geçerli,
idarenin düzenleyici işlemleri niteliğinde olmalarıdır.
7. İçtihatlar (Mahkeme Kararları)
Sermaye piyasası hukukunun da önemli kaynaklarından birisi
içtihatlardır. İçtihatlar, kanun ve diğer düzenlemelerin
mahkemelerce nasıl yorumlandığını göstermesi bakımından
önemlidir.
Sermaye Piyasası Hukukunun İlkeleri
1. Kamuyu Aydınlatma/Şeffaflık
Kamuyu aydınlatma ya da şeffaflık ilkesi, sermaye
piyasası hukukunun en temel ilkelerinden biridir. Ancak
şeffaf bir ortamda yatırımcı özgür iradesiyle yatırıma
karar verebilir. Şeffaflık ilkesi, piyasaya katılanların
yapmak istediği işlemlerle ve bu işlemleri
gerçekleştireceği kimselerle ilgili bütün bilgilerin
kendisine sağlanmasını gerektirir.
Kamuyu aydınlatma ilkesi ile şeffaflık ilkesi arasında bir ilişki
olmasına karşın bu iki ilke aynı değildir. Kamuyu aydınlatma,
belirli bilgilerin belirli formatlarda kamuya sunulmasını,
şeffaflık ise işlem yapanların ve işlemlerin görünebilir ve
anlaşılabilir olmasını gerektirir.
Şeffaflık ilkesinin amacı, yatırımcının yatırım yapacağı
sermaye piyasası araçlarının iyi ve kötü yönlerini
tanıyabilmesidir. Yatırımcı, önceden edineceği bu bilgilerle
kendisi için en elverişli ve avantajlı yatırımı yapabilecektir.
Kamunun aydınlatılması bir defalık bilgi vermekten ibaret
değildir. Bu bilgi verme ve aydınlatma süreklilik arz eder.
Kamuyu aydınlatma, değişik şekillerde halka açık şirketlere
getirilmiş sürekli bir yükümlülüktür.
Kamunun aydınlatılması için “Kamuyu Aydınlatma Platformu”
adı verilen özel bir platform oluşturulmuştur. Halka açık
şirketlerin genel kurul toplantılarının KAP’ta ilan edilmesi
gerekir. Borsaya, kamuyu aydınlatma yükümlülüklerinin yerine
getirilmesine ilişkin görevler verilmiştir. Bütün bu
düzenlemeler kamuyu aydınlatma ilkesinin SPK’ya yansımış
özel görünümleridir.
2. Piyasanın Denetim ve Düzenlemeye Tabi Olması
Sermaye piyasası hukukunda öne çıkan diğer bir ilke, bağımsız
bir idari otoriteye geniş denetleme ve düzenleme yetkisinin
tanınmasıdır. Bunun nedeni ise, yatırımcıyı korumak için şeffaflık
ya da kamuyu aydınlatma ilkesinin önemli olmasına karşın yeterli
olmamasıdır. Çünkü bir kere yatırımını yapan bir yatırımcı için
artık şirketin kötü yönetimi ya da ekonomik olarak kötü duruma
düşmesi hallerinde şeffaflık ya da kamuyu aydınlatma ilkesi işe
yaramaz.
Şeffaflık ilkesinin yetersizliğini gören kanun koyucu, çok geniş
yetkiler tanıdığı Kurul’u sermaye piyasasını denetleme,
düzenleme ve müdahale yetkileri ile donatarak bu eksikliği
gidermeye çalışmıştır. Kurul, sermaye piyasasını bütün
yönleriyle düzenleyebilmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu bu
anlamda bağımsız idari otoritedir.
3. Sermaye Piyasası Faaliyetlerinin İzne Tabi Olması
Sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak için Kurul’un
iznine ihtiyaç vardır. Sermaye piyasası faaliyetleri, sermaye
piyasası kurumlarının SPK kapsamındaki faaliyetleri, yatırım
hizmetleri ile bunlara ek olarak yapılan yan hizmetlerdir.
Bunlara yatırım faaliyet ve hizmetlerinin izne tabi olması,
sermaye piyasası kurumlarının kuruluşlarının izne tabi
olması, borsaların, merkezi saklama ve takas kuruluşlarının
kurulmasının izne bağlı olması örnek olarak verilebilir.
Sermaye piyasası faaliyetlerinin izne tabi kılınmasının nedeni,
ehliyetsiz kişi ve kuruluşların piyasada faaliyet göstererek
yatırımcıları aldatmalarının önüne geçmek, yatırım faaliyet ve
hizmetlerinin belirli bir kalite ve uzmanlık düzeyinde,
mevzuata uygun olarak ve sorumluluk hükümleri altında
yürütülmesini sağlamaktır.
4. Yatırımcının Tazmini
Sermaye piyasasının genel amaçlarından biri de yatırımcının
korunmasıdır. Bu nedenle sermaye piyasası mevzuatında birçok
düzenleme bulunmaktadır. Ancak bütün önleyici tedbirlerin işe
yaramadığı ve yatırımcının zarara uğradığı belli hallerde bu
zararın bir ölçüde karşılanması için bir merkez ve ayrıca bir fon
kurulmuştur. Bu merkezin adı Yatırımcı Tazmin Merkezi’dir. Bu
merkezin asıl amacı, yatırımcının belirli şartlar altındaki
zararlarının karşılanarak, sermaye piyasasına olan güvenin
korunmasıdır.
Yatırım kuruluşlarının sermaye piyasası faaliyetlerinden
kaynaklanan nakit ödeme veya sermaye piyasası araçlarını
teslim yükümlülüklerini yerine getirmediği ya da kısa sürede
yerine getiremeyeceğini tespit etmesi halinde Kurul 3 ay
içinde yatırımcıları tazmin kararı alabilir. Sadece ödeme
yetersizliği ya da sermaye piyasası araçlarını teslim
yükümünde gecikilmesi, yatırımcıların tazmini için yeterli
değildir. Merkez’den bir talepte bulunulabilmesi için aynı
zamanda söz konusu yatırım kuruluşu hakkında Kurul
tarafından yatırımcıları tazmin kararı verilmelidir.
Yatırım kuruluşlarının Yatırımcı Tazmin Merkezi’ne katılması
zorunludur. Yatırım tazmininden her bir hak sahibi yatırımcı,
azami yüz bin Türk Lirası tazminat alabilir. Bu sınır, hesap sayısı,
türü ve para birimine bakılmaksızın, bir yatırımcının aynı
kuruluştan olan taleplerinin tümünü kapsar. Yatırımcının zararı,
yazılı talep üzerine 3 ayda ödenmek zorundadır. Zorunlu
hallerde bu süre 3 ay daha uzatılabilir. Yatırımcının tazminat
talebi, yatırım tazmin kararının ilanından itibaren bir yıl içinde
zamanaşımına uğrar.
5. Kurumsal Yönetim
Kurumsal yönetim, sorumluluk, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve
adil olmak gibi etik kavramları öne çıkaran ve ilke haline
getiren yönetim biçimidir. Tüm çıkar gruplarına eşit muamele
yapılması, bilgilerin hissedarlarla ve ortaklarla eşit olarak
paylaşılması, yürütülen faaliyetlerin hesabının verilebilmesi ve
toplum değerlerini yansıtan kurallara saygılı olunması
kurumsal yönetimin temel prensipleridir.
Kurumsal yönetimin çıkış nedeni, şirketlerin yönetiminin
karmaşıklaşması ile pay sahibi ile yönetim arasındaki
yabancılaşmanın engellenmesidir. Kurumsal yönetim ilkeleri
şirket katılımcıları arasındaki ilişkileri çeşitli kurallara bağlar.
Kurumsal yönetim ilkelerinin büyük çoğunluğu yönetim
kuruluna ilişkindir. Kurumsal yönetim anlamında kabul gören
ilkeler ŞEFFAFLIK, HESAP VERİLEBİLİRLİK, SORUMLULUK VE
ADİLLİKTİR.
ADİLLİK, şirket yönetiminin bütün hak sahiplerine karşı eşit
davranmasını ifade eder. İlke azınlık hissedarlar ve yabancı
ortaklar da dahil olmak üzere bütün ortakların haklarının
korunmasını gerektirir. Kurumsal yönetimin gereği, azlık-
çokluk gözetilmeksizin hissedarlık haklarının korunması ve bu
hakların kullanılabilmesi ve kolaylaştırılmasıdır.
SORUMLULUK, şirket yönetiminin tüzel kişilik adına yaptığı
tüm faaliyetlerin ilgili mevzuata, esas sözleşmeye, şirket içi
düzenlemelere, toplumsal ve etik değerlere uygunluğunu ve
bunun denetlenmesini ifade eder. Görevden kaynaklanan
yükümlülüklere tam bağlılığı ve bunları gereği gibi yerine
getirmeyi ifade eder.
ŞEFFAFLIK, ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya
açıklanmamış bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili finansal
ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, eksiksiz,
anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle kolay erişilebilir
bir şekilde kamuya duyurulmasıdır.
HESAP VERİLEBİLİRLİK, yönetim kurulu üyelerinin esas
itibariyle anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay
sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu ifade
etmektedir. Hesap verilebilirlik, yönetimin şeffaflığına,
doğruluğuna, kararların açıklanabilirliğine, kararların bir haklı
sebebi, adil temeli olduğuna gönderme yapmaktadır.
Sermaye Piyasası Hukukunda Önem Taşıyan Kavramlar