Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 37

1

DİN SOSYOLOJİSİ 8. BÖLÜM

MODERNİZM, SEKÜLERİZM VE DİN

Prof.Dr.Erkan PERŞEMBE
2

Modernite (modernlik), modern kapitalist-


endüstriyel devletin gelişimine paralel olarak
geleneksel toplumdan kopma durumunu; ilerlemeyi,
ekonomik ve idari rasyonalizasyonu ve dünyanın
farklılaşmasını ifade etmektedir.
Modernizm, bu durumun düşünce düzeyinde
felsefi olarak formüle edilmesi ve meşrulaştırılmasıdır.
Batı-dışı toplumların modernlik tecrübesini
edinme süreci ise modernleşme olarak tanımlanır.
3

Modernlik kavramı :
Latince "Modernus" biçimiyle ilk defa beşinci yüzyılda,
resmen Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan
geçmişten ayırmak için kullanıldı.
İçerikleri sürekli değişse de, "modern" terimi hep kendini
eski’den yeni’ye bir geçişin sonucu olarak görmek için dile
getirilmiştir.
Sosyolojik kavramsallaştırmada, modernlik düşüncesinin,
ise genellikle on yedinci yüzyılda doğduğu düşünülmektedir.
4

Moderniteyle bağlantılı süreçler:


Modernlik, Aydınlanmayla birlikte Batı'da
kullanılmaya başlayan bir terim olmakla birlikte kökleri,
Rönesans ve Reformasyona kadar uzatılabilir.
Rönesans, sanatta ve bilimsel düşünceye açılımla
birlikte, önceki yüzyıllarda toplumsal hayatı kuşatan
skolastik anlayıştan ve kilise otoritesinden bağımsız
olmanın ilk aşamasıdır.
Reformasyon ise, Roma Kilisesi'nin otoritesine karşı
çıkarak, insanların doğrudan Kutsal Kitap ve Tanrı ile
irtibatının yolunu açan önemli ikinci aşamadır.
5

Bu iki olaydan sonra Avrupa'daki en önemli


düşünsel dönem, Aydınlanmadır.
Locke, Hume, Voltaire, Rousseau, Kant gibi
düşünürlerin temsilciliğini yaptığı Aydınlanma, dinin
ve dogmanın etkisine karşı çıkan ve bunların yerine
pratik yaşamda daha akla dayalı bir yaklaşımı hâkim
kılmayı arzu eden düşünürlerin temsil ettiği fikir
akımıdır.
«Aydınlanma, kişinin kendi aklını
kullanmaya cüret etmesidir.» Immanuel Kant
6

Weber’in modernliği tanımlayan “sekülerleşme


(dünyevileşme)” ve “dünyanın büyüsünün bozulması”
gibi açıklamaları, aslında aklîleştirilen bir dünyada,
dinsel ruhun kaybını ifade eder. Modernlikle birlikte
Batı düşüncesi, akılcılığa temel rol tanıyarak, rasyonel
bir toplum modelini benimsemiştir.
Modernlik; aydınlanmanın varlık, bilgi ve tarih
anlayışını kristalize eden insan aklına dayalı yeni bir
dünya kurgusunu, modern bilime belirleyici bir rol
vererek sağlamıştır.
7

Modernliğe geçişi sağlayan gelişmeler ve “modernliğin


parametreleri” bağlamında dört temel devrim vardır:
1) Bilimsel devrim, Aydınlanma bağıntılı pozitivizm
2) Kültürel devrim, laiklik, sekülerleşme
3) Endüstriyel devrim, yeni teknolojilere dayalı
gelişmeler
4) Siyasal devrim, demokrasi, ulus devlet yapıları
8

Modernlik ve Din :
Modernlik dönemi, dinin ve geleneğin
günlük yaşam üzerinde yaygın bir etki
sağlamasına izin vermeyecek şekilde onunla
açık bir uyumsuzluk göstermektedir.
Modernlik yanlıları bu yolda engel olarak
gördükleri geleneksel tutumları ve dini de
reddetmekten çekinmemişlerdir.
9

Modernlik bilincinin yükselmesiyle birlikte,


Batı’da din ve gelenek yoğun eleştirilere konu
olmuştur.
Ortaçağ dinsel bilincinin dogmatik anlayışına
karşı modernlik bilinci, dogmatik düşünceye savaş
açmıştı.
Buna göre insanın gerçekliği algılamasında
akledilebilir kabuller dışında bütün dini, geleneksel
bakış açılarının reddedilmesi gündeme gelmiştir.
10

Tarihin akışı içinde modernliğin dinle olan


ilişkilerinde, dine ve geleneğe özgü kabul edilen
bütün kurumların zamanla yok olup gideceğini
öngören bakış açıları da ön plâna çıkmıştır.
Böylece “modernlik düşüncesi, dinin ve
Tanrısal bir bakış açısının mukadder kıldığı
gerçekliği, iyi ve doğru algılamalarını eleştirmiştir.
Tanrı merkezli Evren anlayışından insan
merkezli(akıl) bir evren kurgusuna önem vermeye
başlamıştır.
11

Modernlik projesi, toplum ve tarihin tek doğrusal


bir çizgide geliştiği öncülünden hareketle tek tip bir
insan, toplum biçimi ve tarih anlayışını amaçlamıştı.
Bu proje aynı zamanda tabiatın insan tarafından
denetimini ve hâkimiyetini hedeflediği için insan
merkezcidir.
Böylesine bir ideoloji halinde gelişen modernlik
projesinin beraberinde getirdiği materyalizm ve tüketim
çılgınlığı, geleneksel toplumların kültürel kodlarını
zayıflatarak toplumun çözülmesine, aile parçalanmasına,
köksüzlüğe, ve yabancılaşmaya yol açmıştır.
12

Modernleşme kavramı
Modernleşme, modernliğin, bir gerçeklik olarak bilince
yerleştirilmesi girişimidir.
Modernleşme, azgelişmiş ülkelerin modern, toplumsal,
siyasal ve kültürel bakımdan sanayileşmiş batılı ülkeler
modelini benimsemeleri ve onlara benzeme sürecidir.
Batı’da ortaya çıkan modernlik, bu ülkeleri ekonomik ve
teknolojik anlamda geliştiren ana değer olarak öne çıkar.
Modernleşme bir amaç ise buna erişmenin aracı da
Batılılaşma olacaktır. Türk modernleşmesi bu nedenle bir
Batılılaşma öyküsü içinde gelişir.
13

Sosyal modernleşme, artan okuryazarlığı,


kentleşmeyi, toplumsal farklılaşmayı,
bürokratikleşmeyi ve geleneksel otoritenin
gerilemesini içerir.
Kültürel modernleşme, genel olarak aydınlanma
geleneğini, hümanizmi, rasyonellik ve pozitivizmi,
din-bilim çatışmasını, bilimin hâkimiyetini,
sekülarizasyonu, insan merkezciliğini, tabiatın insan
tarafından denetim ve egemenliğini ve ulusalcı
ideolojilere bağlılığı gösterir.
14

İslâm ve Modernleşme
Genel olarak insanlığa bir değişim süreci yaşatan
modernleşmenin, Müslümanları da etkilememesi söz
konusu değildir.
Ancak Müslümanların modernleşmeye yükledikleri
anlamlar farklılık arz etmektedir.
Modernliğin kurucu ilkelerini İslâm’la uzlaştırmak
hem zordur hem de bunu gerçekleştirme arzusu
tartışmalara yol açmaktadır.
15

Modernliğin değerleriyle ilişkiye geçmek, onu


İslâm’la harmanlamak son tahlilde sorunlu bir
dinsellik yaratacaktır.
Nitekim, İslâm’ı geleneksel bir yaklaşım içinde
tanımlayanların modernliğe yönelik eleştirilerinin
temelinde bu saflığın bozulmasına ilişkin endişe
yatmaktadır.
Osmanlı modernleşmecilerinin İslâm’ın
ilerlemeci olduğuna dair söylemleri ise, İslâm
modernliği kavramının hareket noktası olmuştur.
16

İslâm’ın herhangi bir şekilde zamanla, zeminle,


tarihsel olgularla değişebileceğine ilişkin bir yargı,
sıradan her bir Müslümanı incitmekte ve rahatsız
etmektedir.
Bir din olarak İslâm’ın modern değerler
karşısında nasıl bir vaziyete sahip olduğu, Müslüman
düşünürler tarafından sürekli tartışılmıştır.
Modernliğin İslâm’la buluşmasının sonuçta bir
Protestan deneyimi yaşatacağına ilişkin kaygılar bir
mesafe bilincinin gerekliliğini hatırlatır.
17

Osmanlı modernleşmesinin başarılı olup


olmadığı tartışılabilir.
Osmanlının, özellikle cephede kaybettiği
gücünü ithal yöntemlerle de olsa yeniden kazanma
çabasıyla batıya yönelişinin kendisini başarılı bir
noktaya getiremediği açıktır.
Tanzimatla birlikte İslâmcılar, Batıcılar,
Türkçüler gibi birçok bileşenin katkısı Cumhuriyet
dönemine taşınmış hatta aktarılmıştır.
18

Türk modernleşmesi, tanzimatla başlayan


reform hareketlerinin ve batılı eğitim
kurumlarının etkisi altında dönüşmekte olan
İmparatorluğun, cihan savaşından sonraki yeni
Cumhuriyette devlet modeli olarak benimsediği bir
projedir.
Modernleşmeyle Batılılaşma arasındaki
ilişkisellik, toplumsal tarihimizde dikkat çekici bir
fenomendir. İkisinin de genellikle ortak
bağlamlarda kesiştiği görülür.
19

Cumhuriyet’in başlangıcında yapılan Atatürk devrimleri,


toplumun modernleşmesine yönelik yukarıdan başlatılan bir
hareketti.
1950’li yıllara gelinceye kadar modernlikle toplumu
ilişkilendirmek mümkün olmamıştır; modernlikle ilişkilendirilen
sadece devlet ve yönetici seçkinlerdir.
Müslüman halkın modernleşme deneyimi bir dizi değişkenin
etkisiyle gerçekleşmiştir. Göç, kentleşme, eğitimin
kitleselleşmesi, iletişimin yaygınlaşması, laikliğin dini devletin
himayesinden çıkarması, sekülerliğin yaşam biçimlerini
dönüştürmesi bunda etkili olmuştur.
20

Modernliğin sonuçları, Türk toplumunu da


derinden etkilemiştir.
Modernlik bağlamında gündeme getirilen pek
çok özellik, toplumumuzun dinsel/geleneksel
özelliklerini de sarsmıştır.
Bireycileşme, tüketim ekonomisinin hakimiyeti
ve gündelik hayatı dönüştürücü etkisi dine
yönelik yaklaşımları da etkileyerek kendine
özgü farklı dindarlıkları gündeme getirmiştir.
21

Modernleşmeyle birlikte, gündelik hayatın yeniden


düzenlenmesi amaçlanır.
Bunun için de iki temel kavramın kullanıma sokulduğu
görülür. Bunlar “laiklik ve sekülerleşme”dir.
Laiklikle, dinin devlet işlerinden elini çekmesi
öncelenirken, sekülerlikle de dinin gündelik hayat içindeki
görünürlüğünün azaltılması hedeflenmektedir.
Sonuçta hem laiklik hem de sekülerleşme, toplumsal
hayatta, dinin etkisini belirleyen ve sınırlandıran bir siyaset
anlayışının ön plana çıkmasına zemin hazırlamıştır.
22

Modernlik Eleştirileri
Batı dünyasında meydana gelen değişmeler, modernliğin
sınırlarını, başarılarını ve ön kabullerini yeniden
düşünmeyi gerekli kılmıştır.
Gelişmeyi sadece ekonomik büyüme ile eşitleyerek
insan varlığının kültürel, ahlaki ve ruhsal boyutlarını
ihmal eden ya da görmezden gelen Batı modernliğinin ve
gelişme ideolojisinin 'tek boyutlu ve tek biçimli',
'homojenleştirici', 'mekanistik' ve 'indirgemeci' niteliği
toplumsal yapılarda olumsuz sonuçlar üretmiştir.
23

Modernliğin temel dayanaklarından aklın(bilimin) bütün


sorunları çözebileceği yolundaki inanç, yirminci yüzyılda dünya
ölçeğinde yaşanan ilerlemelere rağmen insanlığın karşılaştığı
sorunların çeşitliliği ile kırılmaya uğramıştır.
Nükleer enerji merkezlerinin ve nükleer silahların ortaya
çıkarttığı atıklar, zehirli kimyasal ilaçlar ve atıkların yarattığı
tehditler, doğal yaşamın dengesine yönelik kirlilik, insanın ve
etrafındaki her şeyin metalaştırılması gibi sorunlar modern dönemde
ortaya çıkmıştır.
Yaşadığımız yüzyılda, modernliğin sicili savaşları, soykırım,
dünya çapında bunalımlar, Hiroşima, Vietnam, Kamboçya, Körfez
Savaşı, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun genişlemesi vb.
konuda kirlilik taşımaktadır.
24

Sekülerleşme ve din
Asır/devir ve dünya anlamını taşıyan ‘Sekülerleşme’
kavramı, ilk defa Protestan ve Katolikler arasında uzun
yıllar süren din savaşlarından hemen sonra kilisenin
mallarının, dünyevi otoriteye teslim edilmesi esnasında
kullanıldı.
Kiliseyle bağları olan çevrelerde ona
'Hıristiyanlıktan uzaklaşma', 'dinsizleşme' gibi
nitelendirmelerle saldırılırken, ruhban karşıtı çevrelerde
ise modern insanın dinî vesayetlerden kurtuluşu olarak
değerlendiriliyordu
25

Peter Berger kavramı, toplum ve kültür alanlarının


dinî kurumlar ve sembollerin egemenliğinden çıkarılma
süreci tanımlar. Bu tanım, dinî sembol, doktrin ve
kurumların toplumda itibar ve otoritesini kaybederek
dinin gerilemesi sürecine işaret eder.
Sekülerleşme, tıpkı kilise ile devletin ayrılmasında olduğu
gibi, dinselliğin daha önceki nüfuz alanlarından tahliye
edilmesinde kendini açıkça gösterir. Sanat, felsefe ve edebiyatta
dinî içeriklerin kayboluşu ve hepsinden önemlisi, bilimin özerk
ve tamamen seküler bakış açısıyla yükselişinde gözlenebildiği
gibi bu süreç, kültürel ve düşünsel hayatın tamamını etkisi
altına alır.
26

Sekülerleşme tezine karşı kutsalın vazgeçilmezliğini


savunan yeni paradigmaya göre, sekülerleşme tezinin
savunuları artık terk edilmelidir.
Çünkü son yüzyılda dini yok edeceği söylenilen
modernlik, bugüne kadar bunu gerçekleştiremediği gibi,
modernliğin doruk noktasına ulaştığımız şu günlerde din
her zamankinden daha kuvvetlidir.
Başka bir görüşe göre, din ve modernliğin karşılıklı
olarak birbirini etkilediğini savunulur. Bu teze göre din,
popüler kültürdeki görünürlüğünü kaybetmemiş, fakat artık
modernlik ve sekülerleşme olgusundan da nasibini almıştır
27

Sekülerleşme teorisyenlerin varsayımlarının


aksine dünyada 60’lı yıllardan itibaren insanlar
çoğunlukla dinsel oluşumların içerisinde daha çok
yer almaya başlamışlardır.
Birçok araştırma, tüm dünyada dinin
yükselişine işaret etmektedir. Bugün, artık dinin
sosyal alandan silinip yok olması yerine,
'direnişinden', 'yükselişinden', 'kutsalın'
dönüşünden, pozitivizmin kutsal kâsesinin
kırılışından bahsedilmektedir.
28

Dinin dünya çapındaki yükselişinin temel


nedeni, insanlığın tarih boyu tecrübe ederek kesinlik
atfettiği değerlerin modernlik tarafından erozyona
uğratılmış olmasının oluşturduğu problemlerdir.
Toplumsal değerlerin yıpratıldığı bu süreci
kişiliklerine yönelik bir saldırı ve tehdit olarak
algılayan insanlar, 'kimliklerini onarma' ve
'koruma' ihtiyacının bir ifadesi olarak dine
yönelebilmektedir.
29

Fundamentalizm
Fundamentalizm kelimesi, ilk olarak 1910’dan 1915
yılına kadar zengin dindarların finanse ettiği ‘The
Fundamentals: A Testimony to the Truth (Esaslar:
Gerçeğin Tanıklığı)’ adı altında neşredilen on iki kitapçık
dizisiyle ortaya çıktı.
The Fundamentals, Kutsal Kitab'ın(Bible)
yanılmazlığı ve dünyanın günahkârlığından dolayı İsa
Mesih'in yeryüzüne gelmesinin yakın oluşu gibi konuları
savunurken, Hıristiyanlıktan sapmaları da büyük çapta
kınamaktaydı.
30

Fundamentalizm, ‘Protestanlıkta, aşırı tutuculuk ve


Kitab-ı Mukaddes'i harfi harfine tefsir etme' olarak
tanımlanır.
Kavram, herhangi bir doktrine sıkı bir biçimde
bağlılık, körü körüne inanç ve başkalarına kendi
doğrularını dayatma ve çoğunlukla da aşırı dinî
hareketleri ima ederek, dinî bir çağrışım zinciri ile
birlikte zihinlerde anlam bulur.
Bu durumda fundamentalizm, dinî teslimiyete vurgu
yapan ve dinin temel esaslarını sosyal hayata egemen
kılmayı amaçlayan bir 'diriliş hareketi'dir
31

Modernleşme bazı bakımlardan sekülerleşmeye


neden olurken, sekülerleşme karşıtı birçok güçlü
hareketin de doğmasına yol açmaktadır.
Fundamentalizm, modernlikten duyulan
endişenin ve sekülerleşmeye olan tepkinin bir
yansıması olarak kendini göstermektedir.
Bir açıdan fundamentalizm, modernizm
nedeniyle tehdit altındaki kimliğin korunması ve
kayıp kimliğin yeniden ihyası ile ilgili dini bir oluşum
olarak belirmektedir.
32

Selefiye Fundamentalizm ilişkisi


Yüzyılın son yarısında, dünyada kendini dinin
savunucusu olarak algılayan, farklı coğrafya ve sosyo-
politik şartlarda ortaya çıkan pek çok dinî hareket
fundamentalist olarak etiketlendirilmektedir.
İslam dünyasında Müslümanlığı ilk dönemlerin
'katıksız' İslam'ına döndürme girişimlerini temsil eden
Selefilik ve Vahhabilik, fundamentalizm kavramıyla
eşdeğer kabul edilmekle birlikte gerçekte bu kavramın
günümüzde İslami algı düzeyinde siyasal İslami
hareketleri nitelemede kullanıldığı görülmektedir.
33

Günümüzde Selefiye terimi çoğu kez, Vahhabilik


ile birlikte kullanılmaktadır.
Vahhabilik, Hanbeli ekolü içerisinden yetişmiş bir
âlim olan Muhammed b. Abdul-Vahhab’ın öğretilerini
benimseyen bir grubun adıdır.
Birçok Arap ülkesinde resmi doktrini oluşturan
Vahhabiliğin kökeni 17. yüzyıla kadar gider. Özgün
metinlere ve Asr-ı Saadet'teki bağımsız ve saf toplum
modeline dönme fikrini temsil eden Yeni Selefilik ise 19.
yüzyıl sonunda Cemalettin Afgani’yle ortaya çıkmıştır.
34

Selefilerin en yoğun olduğu bölge Suudi


Arabistan, Kuveyt ve Mısır’dır. Bu ülkelerde
yetişmiş öğrenciler aracılığıyla akım, başta
Balkanlar, Orta Asya ve Avrupa'da olmak üzere çok
daha geniş coğrafyada etkili olduğu bir gerçektir.
Ayrıca, İslam yelpazesinde yer alan birçok renk
ve çizginin, Selefi hareketten büyük ölçüde
etkilendiği; çağdaş Sufilik ve bir ölçüde Şiiliğin bile
kendilerini Selefiliğe göre gözden geçirme ihtiyacını
hissettiği söylenebilir.
35

Tüm Selefiliğin paylaştığı ortak noktalar şöyle


sıralanabilir: İslam'ı kültür farklarını dikkate almadan, ilk
haliyle yaşamaya çalışmak; sonradan İslam'a giren batıl inanç
ve hurafelerle mücadele etmek; İslam toplumunu bilgi ve
teknolojik açıdan çağın önüne geçirmek ve İslam birliğini
(ittihad-ı İslam) savunmak.
Modern seküler gelişmelere tepkisellik içinde Selefiliğin
yeni bir dil geliştirdiği de açıktır. Kur'an mesajına literal
bağlılık ve kültürel Batı karşıtlığı, bugünkü Yeni Selefiliği
tanımlayan iki temel unsurdur.
36

Fundamentalizm fobisinin insan hakları ihlaliyle


ilgili en belirgin sonucu, çok açık bir şekilde politik
arenada görülmektedir. Batılı devletlerin, zaman zaman
fundamentalizm fobisinden yararlandıkları da bir
gerçektir.
1990'ların başlarında Bosna'da köy ve kasabaları
imha edip Müslümanları katlederek 'etnik temizlik'
gerçekleştiren Sırp milliyetçileri 'Bosnalı Müslümanların
fundamentalist bir İslami devlet kuracağı' mazeretine
sığınıyorlardı. Onlara göre bu fundamentalistler,
Avrupa'yı kuşatmak için Bosna'yı kullanacaklardı.
37

İsrailli liderlerin Filistinlilere yönelik


fundamentalist nitelemesi, onların Filistin halkına
karşı yaptıkları insafsız saldırıları mazur göstermek
için kullanılmaktadır.
Günümüzde İslam dünyasında Batılı
güçlerin, kendi kurup yönettikleri dar görüşlü
fundamentalist İslamcı gruplar, terör
eylemlerinde kullanılarak, Batılıların kendi
operasyonlarına ve kitlesel insan kıyımlarına
gerekçe oluşturulmaktadır.

You might also like