Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 55

Genel Tekrar

FELSEFE TARİHİ II Felsefe Nedir?


İlkçağ ve Ortaçağ
Felsefesi
AKIŞ
Giriş-Felsefe Nedir?
Felsefeyi Tanımlamanın Zorluğu Felsefenin Üç Temel Boyutu
Bilgelik Sevgisi Olarak Felsefe -Kurucu- Analitik –Eleştirel
Felsefe ve Diğer Disiplinler Felsefenin Alt Disiplinleri
Felsefe, Bilim, Din, Sanat Felsefenin Değeri
Ortaklıklar ve Farklılıklar -Bireysel-Toplumsal
İkinci Düzey Bir Etkinlik Olarak Genel Olarak İlk Çağ Felsefesi
Felsefe Genel Olarak Ortaçağ Felsefesi
GİRİŞ
Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve zorlaşan döneminde,
hayatımızı anlamlandırma, sorumlu, duyarlı ve ilkeli bireyler
olabilmek adına felsefeye daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.
Önemli olan filozof adını verdiğimiz birtakım özel
insanların görüşlerini öğrenmek değil, felsefe yapmayı,
felsefece düşünmeyi öğrenmektir.
Filozofların felsefenin belli alanlarında ortaya çıkan soru ve
problemler üzerine nasıl düşündüklerini görmek önemlidir.
Bu temel alanlar Metafizik, varlık, bilgi, bilim, din, siyaset,
estetik, eğitim gibi alanlardır.
FELSEFE NEDİR?
Eski çağlardan beri bir şeyin ne olduğunu söylemenin en
kolay yolu o şeyi tanımlamaktır.
Ancak felsefenin tanımını yapmak çok da kolay değildir.
Çünkü tanım yapan filozofun içinde yaşadığı kültür, tarihsel
ve toplumsal koşullar dünyaya bakış tarzlarını etkiler.
Bu durum da iki bin beş yüzyıllık felsefenin her filozofa
göre farklı bir tanımının ortaya çıkmasına sebep olur.
FELSEFEYİ TANIMLAMANIN
ZORLUĞU
Belirtildiği üzere felsefenin tanımı her dönemde ve filozofta
farklılık göstermiştir.
M.Ö 6. yy da felsefe varlığa ilişkin teorik bir araştırma olarak
başlamıştır. Ancak aynı dönemde doğuda Hint-Çin-İran gibi
Batıdakinden farklı olarak metafizikten ziyade etik ve siyaset
üzerine yoğunlaşmıştır.
Yine Antik Yunanda dinden kopuk yani seküler ve özerk bir
felsefe varken, ortaçağda ve en az binyıllık sürede dini hakikatlere
dönük Hristiyan ve İslam odaklı felsefe akımları ortaya çıkmıştır.
Modern dönem de ise bilimin önemli ölçüde rol oynadığı bir
felsefeyle karşılaşırız.
İşte tüm bunlardan dolayı felsefeyi bir tanım üzerinden
anlamak felsefenin ruhuna çok uygun düşmez.
Çünkü tanım yapmak sınır çizmektir. Bu sınırlar da felsefeyi
bir düşünme faaliyeti olmaktan çıkartıp, kemikleşmiş bir
disipline indirger.
Sokrates, Platon, Stoacılık, Epikürosçularda da görüldüğü
gibi felsefe bir eleştiri ve sorgulama, karşılıklı tartışma
etkinliğidir.
Gerçekten önemli olan felsefi problemlere filozoflar
tarafından getirilen çözümleri okumak ya da felsefe bilmek
değildir.
Önemli olan sorgulama, tartışma ve araştırmadır.
Felsefe ancak düşünen ,sorgulayan, araştıran, felsefi soru ve
problemlere kendi yanıtlarını vermeye çalışan insanların
düşünce etkileşimleriyle kendini ortaya koyar.
Felsefenin faaliyet elanı düşünmedir.
BİLGELİK SEVGİSİ OLARAK
FELSEFE
Ancak yine de bir felsefe tanımını genel çerçevede şu şekilde
görebiliriz.
Antik Yunan’dan başlayarak bir düşünme faaliyeti, bir araştırma
türüdür.
Bu araştırmada aslolan merak ve şüphedir.
Terimsel olarak Grekçe Philo-Sophia sözcüğüyle karşılanır.
Phileo sevmek fiili anlamına gelir.
Sophia sözcüğü ise bilgelik anlamındadır. Hikmet kavramını da
karşılar.
Bu sözcüklerden hareketle felsefe, bilgelik sevgisi veya hikmet
arayışı olarak karşımıza çıkar.
Bu tanımdan hareketle şöyle ifade edebiliriz. Hem pratik hem
de teorik bir yanı olan, belli bir zihinsel olgunluğun yanında,
sorgulayıcı bir tutumla sahip olunan bilgileri, anlamlı ve ilkeli
bir hayat içerisinde ifade edebilmektir.
Burada belli bir entelektüel tutum, her şeye dair sağlam bir
bakış, varlığın yapısına ve hayatın anlamına dair sağlam bir
kavrayış içerir.
FELSEFE VE DİĞER
DİSİPLİNLER
Felsefe hayatı ve toplumu anlamaya çalışırken aynı zamanda
anlamlı kılmaya ve açıklamaya da çalışır. Yani gündelik
dünyanın gelip geçiciliğinden farklı olarak görünüşlerin
gerisindeki nihai gerçekliği ortaya koymaya çalışır.
Bu noktada filozof gerçekliğin hakiki doğasıyla ilgili
kesinliği arayan kimse olarak iş görür.
Bu manada felsefe sadece neyin gerçek olduğunu değil,
hangi açıklamanın temele alınacağını, dünyanın esası
itibarıyla hangi yönlerinin gerçek ve kalıcı olduğunu
kavramaya yönelir.
İşte burada felsefenin açıklama ve anlamlı kılma yönündeki
tavrında diğer bilimlerle ilişkisi ortaya çıkar.
FELSEFE, BİLİM, DİN, SANAT
İLİŞKİSİ
İnsan varlık yapısı ve antropolojik özellikleriyle sadece hayatta
kalmaya çalışan ve türünü salt doğal bir varlık değil en önemlisi
de içinde yaşadığı dünyayı açıklamaya çalışan bir varlıktır.
İnsan olup bitenlerin nedenlerini merak ettiği gibi, karşılaştığı
durumları anlamlı kılan, onlara açıklama getirebilen de bir
varlıktır.
Dünyayı açıklama ve anlamlı kılma durumu temel olarak dört
alan üzerinde ortaya çıkar.
Felsefe, bilim, din ve sanat.
Felsefe, bilim, din ve sanat farklı olsalar da ortaklıkları
varlığı ve dünyayı anlamlı kılma tavırlarıdır. Bu tavır da
görünenlerin ötesine geçilerek yapılabilir.
Bilim dünyayı nesne ve yapılar üzerinden açıklayıp, akıl
yoluyla keşfedilir olan birtakım yasalar yoluyla anlamlı hale
getirir.
Din ise bilimin düzeni doğaya içkin nedensel yasala
üzerinden açıkladığı yerde, aşkın varlığın amaçlı ve yaratıcı
eylemi yoluyla anlamlı kılar.
Sanat, sanatçının duyguları, sınırsız hayal ve ifade
gücüyle anlamlı hale getirir.
Felsefe ise dünyayı görünüşlerin gerisindeki gerçekliğe
ulaşmanın kendisine verdiği temsil ve açıklama
imkanlarını kullanarak anlamlı hale getirir.
FARKLILIKLAR
Felsefe ve bilim tamamen rasyonel ve akli bir zemin üzerinde
yükselir. Dinde ise ilahi bir kaynaktan alır. Temel tavır mutlak
teslimiyettir. Sanatta da durum benzerdir. Sanatçının akıldan
ziyade yaratıcı sezgiye ve hayal gücüne dayanır.
Bilim yaklaşık olarak dört yüzyıl öncesine kadar akla dayalı
yapısından dolayı felsefenin bir parçası iken yeni çağdan
itibaren felsefeden kopmuş, başta doğa bilimleri olmak üzere
bilimler felsefeden ayrılmıştır.
Akıl temelinde felsefe ve bilim ortaktır. Ancak temel olarak
üç açıdan farklılaşır.
FARKLILIKLAR

Bilim de felsefe de varlığı konu alır. Ancak bilim varlığı


bilmeye ve açıklamaya çalışırken parçalar ve belli yönlerden
ele alır. Mesela fizik varlığı hareket alanından, biyoloji
canlılık açısından ele alır. Felsefe ise varlığı varlık olmak
bakımından bütünsel olarak ele alır, Parçalamaz.
FARKLILIKLAR
Bilimler nesnel ölçütlerle, normlarla iş görürken felsefe öznel bir
çabayı ele alır. Yani yöntemleri farklıdır. Bilimde deneysel yöntem,
matematiksel açıklama, kanıtlama ve ispat vardır. (Doğa
bilimlerinde kanıtlama, Formel bilimlerde ispat vardır.) Felsefe de
ise kanıt ve ispattan ziyade filozof akıl yürütür. Bu durum da ispat
ve kanıtlamadan ziyade gerekçelendirme ve haklılandırma
işlemidir. Bu manada felsefede matematiksel bir teorem ya da fizik
yasasıyla aynı düzeyde doğrular yoktur. Tam tersine pek çok
konuda birbirlerinden farklılık gösteren çeşitli görüşler vardır.
FARKLILIKLAR
Bilimde ölçme ve yeni bir bilgi üretme arzusu sonrasında bunun
gücü egemenken felsefe de çıkar gözetmeyen bizatihilik vardır.
Felsefeyi çıkar gözetmeyen bir bilgi anlayışı harekete geçirir.
İnsan evrenin yapı ve düzenini, yaşamın değer ve amacını, iyilik,
güzellik ve adaletin anlamını bilerek dünyayı anlamlandırmak ister.
İşte felsefe de bu isteği karşılama çabasıdır. Bunun yerini de
hiçbir şey dolduramaz.
İKİNCİ DÜZEY BİR ETKİNLİK
OLARAK FELSEFE
Bilim doğayı veya evrende karşımıza çıkan olguları
açıklamaya çalışan birinci düzey bir etkinliktir.
Felsefe ise ikinci düzey bir etkinliktir. Bunu da disiplinlerin
yapılarını ve sınırlarını göstererek yapar.
Mesela sanat güzellik üzerine yükselirken sadece güzelliğe
bakar. Öznel mi nesmi diye bakmaz, güzelliğin ne olduğunu
sormaz. Yani birinci düzey bir etkinliktir.
Felsefe ise bilimler birinci düzey faaliyetlerini
tamamladıktan sonra iş görür. Sorgulamak, bir şeyin neliğini
ortaya koymak felsefenin işidir. Bu da ikinci düzey bir
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Birinci boyut
Bilgelik Sevgisi olarak Felsefe- Burada felsefenin
eleştirelliği hakimdir.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
İkinci boyut
Dünyayı ve hayatı görünüşlerin ötesine geçerek
anlamlandırma çabası-Kurucu/Bütünleştirici yapı hakimdir.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Üçüncü boyut
İkinci düzey bir etkinlik olarak felsefe- Analitik/Çözümleyici
bir yapı hakimdir.
Felsefenin Kurucu/Bütünleştirici, Eleştirel,
Analitik/Çözümleyici tavrı aslında felsefenin üç farklı
formunu ortaya koyar.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Kurucu/Bütünleştirici boyut Thales’ten beri yaklaşık iki bin
beş yüzyıllık süreçte çeşitli şekilllerde karşımıza çıkan klasik
felsefeyi tanımlar. Platon, Aristoteles, Aquinalı Thomas,
Farabi ,Descartes, Leibniz, Spinoza, Kant, Hegel gibi
isimlerdir. Bunlar varlık, bilgi, değer ve «çok üzerindeki biri»
ortaya koyan teoriler ortaya koyarlar.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Çözümleyici/Analitik boyutta ise klasik ya da metafiziksel
felsefeye tepki olarak kuşatıcı sentezle üretmek yerine
analizle sınırlar getirmek gerektiğini savunur. Bu yapı 20.yy
da Anglo sakson dünyada etkili olmuştur. Analitik felsefe
anlayışını oluşturur. Russell, Moore, Ryle, Wittgenstein gibi
dil felsefecileridir.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Eleştirel boyut ise 20 yy. da Almanya ve Fransa’da ortaya
çıkıp Kıta felsefesinde somutlaşır. Burada belirleyici tavır
Hümanizme, özne merkezli modern metafizik anlayışına,
ilerlemeci tarih tasavvuruna yönelik eleştiri olmuştur.Burada
güçlü ve kuşatıcı bir pozitivizm ya da bilimcilik eleştirisi
vardır.Arka planda da Nietzsche felsefesini görebiliriz.
Heidegger, Sartre, Derrida, Foucault, Deleuze gibi isimleri
sayabiliriz.
FELSEFENİN ÜÇ TEMEL
BOYUTU
Toparlayacak olursak, 20. yy. a kadar Klasik felsefe anlayışı-
Kuşatıcı boyut, 20.yy. ın ilk yarısında İngiltere’de idealizme
tepkiyle çıkan Analitik felsefe ve sonrasında da eleştirel
felsefe hakim olmuştur.
FELSEFENİN ALT DALLARI
Felsefenin pek çok konusu vardır. Ancak temelde 3 ana
önemli alan söz konusudur. Varlık, Bilgi ve Değer.
Varlık içerisinde Metafizik, ontoloji, din ve zihin felsefesi
Bilgi içerisinde, epistemoloji, bilim ve dil felsefesi
Değer içerinde de etik, siyaset, estetik, hukuk ve din
felsefesi yer alır.
FELSEFENİN ALT DALLARI
Bu alanların yanında son zamanlarda yani hayatımızın
giderek karmaşıklaşmasıyla beraber teknoloji felsefesi, çevre
felsefesi ,spor felsefesi gibi alanlarla felsefenin alanı
zenginleşmektedir.
FELSEFENİN DEĞERİ
Felsefenin doğrudan bir yararı söz konusu değildir zaten
böyle bir amacı da yoktur. Ancak bireysel ve toplumsal olarak
hayatın daha iyi ve anlamlı yaşanmasına dair farkındalık
noktasında katkıları tartışılmazdır.
Bu katkıları Biretsel ve Toplumsal olarak iki şekilde ele
alabiliriz.
BİREYSEL DÜZEYDE
KATKILARI
Sokrates’in « incelenmemiş, sorguya çekilmemiş bir hayatın
yaşanmaya değer olmadığı» sözünden de hareketle mutluluk
aracı ya da yaşamı anlamlandırma isteği uyandırır. Neyin
bizim elimizde olup, neyin olmadığını görmemizi sağlar.
Sartre’nin «insan kendisinde ne yaratıyorsa ondan ibarettir»
sözünde de olduğu gibi karşılaştığımız sorunların üstersinden
gelmek için ihtiyaç duyarız.
BİREYSEL DÜZEYDE
KATKILARI
Yine Wittgentein’in de «felsefe şişenin içinde sıkışmış
kalmış sineğin dışarı çıkabilmesi için yol gösterir.» Yani
hayatta kapana kıstırılmışlık duygusundan kurtulmamız için
yardım eder.
Hayata dair her şeye Önyargısız yaklaşabilmemeizi sağlar.
En önemlisi de insanın özgürleşmesine olanak sağlayan
destekleyen bir alan olmasıdır.
TOPLUMSAL DÜZEYDEKİ
KATKILARI
Bireysel düzlemde insanı alışkanlıkların cenderesinden
kurtaran, bu şekilde özgürleştiren felsefe toplumsal olarak da
katkılar sunar.
Farklılıklara saygı göstermek ve hoşgörü ilkesi temel
katkıdır. Çünkü bu ilkeler demokratik toplumsal gelişme ve
ilerleme için zorunluluklardır. Bunu da gösteren felsefedir.
İLKÇAĞ FELSEFESİNİN
BAŞLANGICI
İlkçağ felsefesinin kökleri Yunan mitolojisinin hikâyelerinde
gizlidir. Örneğin, İlkçağ felsefesinin kurucuları Ionia
düşünürlerinin doğa ve evren öğretilerinin temeli Hesiodos’un
Kaos-Kosmos hikâyesinde kurulmuş, Homeros’un İlyada ve
Odysseia destanında anlatılmıştır.
Bu yüzden İlkçağ felsefesine Homeros ve Hesiodos’tan itibaren
vakıf olmak, insan zihninin işleyiş şeklini ve gelişim
basamaklarını en baştan kavramak demektir. Bu yüzden mitoloji
öğrenilmeden, zihnin bir üst katmanına geçilemez ve insan
zihninin felsefi düşünüşe ihtiyaç duymasının nedenleri
anlaşılamaz.
İlkçağ felsefesi temelde üç döneme ayrılır:
I. Sokrates-Öncesi Dönem
II. Platon ve Aristoteles Dönemi
III. Aristoteles Sonrası Dönem ya da Hellenistik Dönem.
Bu üç döneme bazen Yeni-Platoncu Dönem ve Geç Antikçağ
Döneminin Hıristiyan Yazarları da dördündü bir dönem olarak
eklenir.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM
1-MİLET OKULU
Felsefe tarihinde Sokrates öncasinde ilk dönem Miletos
Okulu olarak bilinen (İÖ 6. yüzyıl) okuldur.
Thales,
Anaksimandros ve
Anaksimenes’in doğayla ilgili gözleme dayalı bilgilerle
örülü düşüncelerinden bina edilmiştir.
Arkhe Probleme dönemin en önemli konusudur.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM/1-MİLET OKULU
Felsefe tarihinde Sokrates öncesinde ilk dönem Miletos Okulu olarak
bilinen (İÖ 6. yüzyıl) okuldur. Ancak öncesinde Yedi Bilge de bulunur.
Platon’un Protagoras adlı diyaloğundaki Sokrates’in sözleriyle yedi
bilgeleri tanırız.
 Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in doğayla ilgili gözleme dayalı
bilgilerle örülü düşüncelerinden bina edilmiştir.
Bu dönemde Homeros ve Hesiodos’tan farklı olarak doğayı mitolojik bir
yaklaşımla değil, akılcı ve bilimsel bir yaklaşımla ele alıp incelemeye
başlamış olmalarında ve bu konuda geleneğin verdiği cevaplarla
yetinmeyip “evrenin ilk ilkesi nedir, yani arkhe nedir,” şeklindeki ilk
felsefi soruya verdikleri yanıtlarda yatar. Onlar “tek olanı, bütün
varlıkların değişmez maddi ilkesini” aramaya başlayarak Yunan
felsefesinin doğumunu müjdelemişlerdir.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
PYTHAGORAS
Miletos Okulu’nun sorduğu “arkhe nedir” sorusu, su,
apeiron ve hava olarak ilk yanıtlarını bulmuştu. Bu sorunun
yanıtı, felsefe tarihinin en ilginç düşünürlerinden biri olan ve
philosophia (felsefe) kelimesini ilk kez kullanan Samoslu
Pythagoras’la birlikte daha soyut bir alana, sayıya kaydı.
Çünkü Pythagoras’a göre evrendeki her şeyin özü sayıdan,
özellikle Bir’den (Monad) ibaretti.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-HERAKLEITOS
Miletos Okulu ve Pythagorascılar ana-maddenin mahiyetini
sorgularken, “tekten coğulluk nasıl meydana gelir?” sorusunu genellikle
ihmal ederler. Bu acıdan, hem Miletos Okulunda hem de Pythagorascı
felsefede değişimin ve hareketin nasıl meydana geldiği sorusu yanıtsız
kalır. Her ne kadar birbirlerinden çok farklı görüşler ortaya koysalar da
Herakleitos ve Elea Okulu, değişim ve hareketin olanağına dair ortak bir
ilgiyi içeren çalışmalarıyla İlkçağ felsefesinin daha önce hesabı
verilmemiş bir sorusunu gündeme getirmiş olurlar. Boylece İlkcağ
duşunce dunyasında materyalist Miletos Okulu ve formalist
Pythagorascıların ardından hareket ve değişim sorununa odaklanan
ücüncü bir düşünce geleneği baş gösterir.
Herakleitos Ateş ya da Logos kuramıyla çok önemli bir yere sahiptir.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-HERAKLEITOS
Miletos Okulu ve Pythagorascılar ana-maddenin mahiyetini
sorgularken, “tekten coğulluk nasıl meydana gelir?” sorusunu genellikle
ihmal ederler. Bu acıdan, hem Miletos Okulunda hem de Pythagorascı
felsefede değişimin ve hareketin nasıl meydana geldiği sorusu yanıtsız
kalır. Her ne kadar birbirlerinden çok farklı görüşler ortaya koysalar da
Herakleitos ve Elea Okulu, değişim ve hareketin olanağına dair ortak bir
ilgiyi içeren çalışmalarıyla İlkçağ felsefesinin daha önce hesabı
verilmemiş bir sorusunu gündeme getirmiş olurlar. Böylece İlkçağ
düşünce dünyasında materyalist Miletos Okulu ve formalist
Pythagorascıların ardından hareket ve değişim sorununa odaklanan
üçüncü bir düşünce geleneği baş gösterir.
Herakleitos Ateş ya da Logos kuramıyla çok önemli bir yere sahiptir.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
PARMENİDES
Bu düşünce geleneğine damgasını vuran tartışma, oluşu evrenin
temeline yerleştiren Herakleitos ile hareketin imkânsızlığını
mantığın olanakları dâhilinde kanıtlama uğraşı veren Parmenides
arasındadır. Birbirini dışlayan düşünceler ortaya koysalar da bu iki
filozofun düşüncesini bir arada incelemeyi mümkün kılan da hareket
ve değişim sorununa yönelik bu ortak ilgileridir.
Parmenides’in tüm felsefesi varlık ve varlığın doğasını bütün
halinde anlamak üzerine kurulmuştur. Varlığın Bir, Bütün,
doğmamış, sonsuz, sarsılmaz, tam, hareketsiz, eşsiz, sürekli ve
sınırsız olduğunu bilmemiz gerektiğidir. Buna göre Parmenides
Miletos Okulu’nun evrenbilim problemi yerine varlık problemini
gündeme getirerek felsefeye yeni bir ivme kazandırmıştır.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
EMPEDOKLES
Empedokles dört unsur doktrininin yani -ateş hava, su ve
toprak- yaratıcısıdır. Her şeyin temelinde bu dört unsur
bulunur. Her şey bir değişimin ürünüdür. Sonsuz bir değişim
vardır.
Empedokles bu sonsuz bir değişim sürecinde bu unsurların -
ateş hava, su ve toprak- Sevgi tarafından birleştirildiğini sonra
da Nefret tarafından ayrıştırıldığını varsaymıştır.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
ANAKSAGORAS
Eski Miletliler temel varlığın bir, Empedokles dört, ve atomcu öğreti
de varlıkların yapı taşlarının «nicelik» bakımından sayısız olduğunu
öğretirken, Anaxagoras birbirinden «nitelik» bakımından farklı sayısız
temel varlık bulunduğu düşüncesini ortaya atmış ve bunları da
«tohumlar» ya da «çekirdekler» diye adlandırmıştır. Apeiron’dur.
Empedokles'in hareketi açıklamak için kullandığı Sevgi ve Nefret'in
yan maddi ve yan mistik güçleri Anaksagoras'ı tatmin etmemiştir.
Anaksagoras değişime sebep olan şeyi Akıl'ın veya Nous'un eseri
olabileceğini düşünüyordu. Bu güç ve akla, başka hiçbir şeyle
karışmadığı ve başka hiçbir şeyle engellenmediği takdirde ancak Nous
sahip olabilirdi. Demek oluyor ki, Anaksagoras'ın ayırt edici nitelikteki
fikri maddeden farklı olan akıl kavrayışıdır.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
DEMOKRİTOS
Atom kavramı bilimsel tartışmaya ilk kez Leukippos ve Demokritos
tarafından atılmıştır. Yok oluş ve çözülüş bir araya gelmiş atomların
birbirinden ayrılması demektir. Atomlar yaratılmamışlardır ve hiç bir
zaman bozulmazlar, sayılarıysa sonsuzdur.
Onun dünyasında yalnızca madde vardır ve bu eski çağların klasik
maddeci (materyalist) anlayışıdır. İlk materyalist filozof denilebilir. Bu
anlaşılmadan tüm sonraki gelişmeler ve düşünceler anlaşılamaz.
Demokritos’un etkisi ise hiç azalmayan kesintisiz bir çizgiyle gelerek
çağımızın biliminin evren anlayışına bağlanmıştır. Belki de bu öğreti
doruğuna çağımızın bilimiyle ulaşmıştır.
SOKRATES ÖNCESİ DÖNEM-
SOFİSTLER
Sofistlerle birlikte “artık doğanın değil, insanın merkeze alındığı
öğreti” merkeze alınmıştır. Bu düşünürlerden Protagoras ve Gorgias
gibi ünlülerinin görüşleri ışığında genel olarak sofist hareketin
karakteri üzerinde durulmuştur.
Felsefeye “kuşkuyu” dahil etmişlerdir.
Protogoras «İnsan her şeyin ölçüsüdür.»
Gorgias «(Bilinecek) bir şey yoktur; olsa bile bilinemez; bilinse bile
başkasına bildirilemez.”
SOKRATES
Sokrates, genel olarak felsefenin ve Batı felsefesinin, özel olarak da Antik
Yunan felsefesinin, hiç kuşku yok ki en kilit ismidir. Nitekim Batı
felsefesinin beşiği kabul edilen Antik Yunan felsefesi, bir bütün olarak onun
ismiyle sınıflandırılır. Ondan önce yaşamış ve doğa felsefesiyle uğraşmış
bütün filozoflara, Sokrates'ten önce gelenler anlamında Presokratikler adı
verilir. Buna karşın, Sokrates'ten sonra gelen bütün Yunan filozofları, onun
doğrudan ya da dolaylı olarak öğrencisi olma, ondan feyiz alma anlamında
Sokratikler olarak geçer. Tarihin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu
olan Platon, Sokrates'in öğrencisi; Antik Yunan felsefesinin son büyük
filozofu olan Aristoteles ise Platon'un öğrencisi olmuştur.
Sokrates, her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan
yöntemiyle, yani diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanlara, bilgiye sahip
olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtlıyordu.
SOKRATES
Sokrates, ölçülü insan modelini ön plana çıkartan bir felsefi anlayışa
sahiptir. Ondaki insan, ahlaki bir varlıktır ve kendi içinde bir düzene
sahiptir. İnsanın gelişmesi de bu düzene uygun olmalıdır. Onun için
insanın bu uyumlu yapısına en uygun eğitim metodu ise diyalog
metodudur.
Diyalog metodu; ironi ile başlamalı, soru-cevapla sürdürülmeli ve
doğurtmaca buldurma-keşfetme ile bitirilmelidir. Yani Sokrates'in
savunduğu felsefi düşünüş biçimi, insandaki doğal yapıları ortaya
çıkartmaya yöneliktir.
Onu “doğru bir yaşayış nedir, hangisidir?” sorusundan başkası
ilgilendirmemiştir. Doğa felsefesiyle hiç uğraşmamıştır; kavramsal
doğru’yu araması da yalnız ahlaki kaygılar yüzündendir
PLATON
Platon, en önemli ilk çağ felsefecilerinden biridir. Sokrates gibi
önemli bir düşünürün öğrencisi, Aristoteles gibi bir başka büyük
düşünürün ise öğretmeni olması itibariyle, ilk çağ felsefesinde önemli
bir yere sahiptir.
Tarihteki ilk akademik kurum olan Akademi’yi kurduğu için felsefi
düşünceleri kurumsal bir şekilde yeni nesillere öğretilmiştir. Felsefî
düşünceyi siyaset, ahlak, estetik, varlık ve bilgi felsefesi gibi alanlarda
temellendiren Platon, kurduğu Akademi adlı kurumla bu düşüncelerin
sistematik olarak derinleştirilmesini ve öğretilmesini sağladı.
Platon, maddeci felsefeye karşı idealist felsefeyi savunmuş ve
idealizmin temellerini atmıştır.
PLATON
Etkisi günümüze kadar gelen görüşleri, diyalog biçiminde yazılmış
30’dan fazla eserinde anlatılmıştır. Platon eserlerini diyalog biçiminde
yazmıştır.
Platon’un Devlet adlı yapıtının 7. Bölümündeki meşhur “mağara
benzetmesi”, onun hem bilgi hem de varlık konusundaki düşüncelerini
bir arada özetler. Söz konusu eserde Platon (Sokrates’in diliyle),
eğitilmiş insan ile eğitilmemiş insan arasındaki farkı anlatırken,
meşhur mağara benzetmesini geliştirir.
Platon düşüncesinde “gerçek varlık” ile “oluş” (yahut maddi varlık)
birbirinden farklıdır. Aslolan gerçek varlık yani «idealar»dır.
ARISTOTELES
Sadece Antikçağ’ı değil Hellenistik dönem ve Ortaçağ üzerinden modern
dönemi de ciddi bir biçimde etkileyen Aristoteles düşünce tarihinin en
önemli filozoflarından birisidir. Bu bakımdan günümüz post-modern
düşünce çevresi için bile gözardı edilemeyen önemli bir kaynak
durumundadır.
Thales ile başlatılan felsefe tarihinde ilk olarak Platon’da sistemli bir yapı
karşımıza çıkmakla birlikte tüm eserleri birbiriyle tutarlı bir bütün
oluşturan Aristoteles ilk sistem filozofudur. İlgi alanları fizikten
metafiziğe, dilden mantığa, ahlaktan siyasete, epistemolojiden ontolojiye,
meteorolojiden biyoloji ve zoolojiye kadar geniş bir alanı kapsamaktadır.
Eserlerinde görüşlerini temellendirirken kendisinden önceki düşünürlerin
fikirlerini eleştirel bir biçimde gözden geçirip sergilemesi, açık ve net bir
yazım üslubu benimsemesi sebebiyle günümüz akademik yaklaşımının da
ARISTOTELES
Aristoteles felsefe-bilim geleneğinin kurucusu olarak görülmektedir.
Çünkü her alanda önemli bir filozof olduğu kadar ilk bilim insanı örneğini
de teşkil etmektedir.
Aristoteles’te sistematik düşünce net olarak görülür. Tüm fikirleri
birbirlerinden beslenir. Mesela Aristoteles için devletin yönetim şeklinin ne
olması gerektiği meselesinden önce onun varlığının nedeni ve amacı önem
taşımaktadır. Bu amaç ise ahlak konusundaki görüşlerine dayanmakta,
devleti insanın nihai mutluluğa erebileceği yer olarak görmektedir. Devletli
olmayan bir insanın nihai mutluluğa ermesi mümkün değildir. İnsan
siyasal bir hayvan (zoon politikon) olduğu için tek başına yaşaması
mümkün değildir, dolayısıyla devlet insan için büyük bir önem
taşımaktadır.
STOACILIK
Stoa felsefesinde karşımıza çıkan ilk önemli husus, bu çığırın
düşünürlerinin felsefeyi açık ve net bir biçimde mantık, fizik ve ahlak
olarak üçe ayırmalarıdır. Bu üç alan da birbiriyle sıkı bir biçimde bağlı
olmakla birlikte nihai amaç ahlaktır. Bunu anlatmak için Stoalılar birçok
örnek vermişlerdir. Bunlardan birisi felsefeyi verimli topraklara
benzettikleri örnektir. Bu örnekte toprakları çevreleyen çit mantık, toprak
ve ağaçlar fizik, meyveler ise ahlaktır. Stoalılar’ın ahlak anlayışını
kavrayabilmek için ise doğa ve tanrı anlayışlarını incelemek
gerekmektedir.
Stoa’lıların metafiziği materyalist (maddeci) ve monist (tekçi) bir
metafiziktir. Monist olmaları tek ilke olduğunu savundukları anlamına
gelmekte, materyalist olmaları ise bu tek ilkenin maddi olduğunu
düşündüklerini göstermektedir. Bu bakımdan Stoa için var olan tek şey
PLOTINOS
Antik Yunan felsefesinin son büyük temsilcisi olan Plotinos Yeni
Platonculuğun kurucusudur. Bir pagan olmasına rağmen ortaya koyduğu
görüşler hem Batı Ortaçağı’nın düşünce geleneklerini hem de Hıristiyan
dogmalarını ciddi biçimde etkilemiştir. Önemli bir başka husus da onun
Enneades (Dokuzluklar) isimli yapıtından özetlenen bölümler ile
Hıristiyan dogmalarının bir karışımı olan Theologia Aristotelis’in
(Aristoteles’in Tanrıbilimi) İslam dünyasında Aristoteles’e ait olduğunun
zannedilmesidir. Bu olgu İslam dünyasındaki Aristotelesçiliğin (Meşşai,
Peripatetik) saf bir Aristotelesçilik olmasını engellemiştir.
Ayrıca Plotinos’un “sudur teorisi” (emanatio) İslam düşünürleri üzerinde
ciddi bir etki bırakmış, bu teori çerçevesinde önemli tartışmalar
yaşanmıştır. Plotinos’un sistemi bir bütün olarak bu soru ve bu sorudan
doğan başka yan soruları cevaplamaktadır.
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
Orta Çağ felsefesi tarihsel dönem itibariyle ilkçağ felsefesinin bitiminden
modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. İ.S. 2.
yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına; 16. yüzyıl başlarına, Rönesans'a kadar olan
dönem olarak ele alınır. Ortaçağ Felsefesinde dört ayrı gelenek vardır.
1. Batı ya da Avrupa’da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan
felsefesi,
2. Doğuda İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap dilinde ifade edilmiş
olan İslam felsefesi,
3. Sadece Hıristiyan ülkelerinde değil, fakat İslam dünyasının çok çeşitli
bölgelerinde Musevi düşünürler tarafından İbranice ifade edilmiş olan
Yahudi felsefesi ve
4. Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan
Bizans felsefesi.
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
Ortaçağ düşünürleri önemli olan biricik şeyin insanın doğaüstü varlık
alanıyla, aşkın ve mutlak olarak yetkin varlıkla olan ilişkisi olduğunu öne
sürmüşlerdir. Bu da, doğal olarak Ortaçağda felsefenin mahiyetini ve konu
alanını baştan sona değiştirmiştir. Buna göre, antik Yunanda doğa bilimiyle
sosyal bilimler hem kendi başlarına, hem de iyi ve mutlu bir yaşam amacı
için sağlam araçlar olarak değer taşımaktaydılar. Oysa özellikle Hıristiyanlar
için bunlar sadece yararsız değil, fakat bazen de zararlı ve hatta tehlikeli
disiplinler olup çıkmışlardır. Yine, Yunanlı ahlâklılığı bir toplumsal etik
içinde ve mutluluk amacını gözeterek ele alırken, Ortaçağda ahlâklılık dinin
bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla, Yunan’da etik zaman zaman
kozmolojik olarak, zaman zaman da toplumsal bir zemin üzerinde
temellendirilirken, Ortaçağda etik teolojik bir düzlemde temellenir. Nitekim
bu dönemde davranış ya da insani eylem, amacına göre değil, fakat Tanrı‘nın
emirlerine uygun düşmekliğine veya düşmemekliliğine göre değerlendirilir.
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
İslam felsefesi ise, Batı'nın Patristik felsefenin ardından ağır bir "Karanlık
Çağ"a girdiği skolastik felsefe sırasında, kültür tarihinde özellikle bilginin
sadece korunmasına değil aynı zamanda yeni kazanımlarla zenginleşmesine
önemli katkılarda bulunmuş; bu anlamda, antik felsefe ile 12. yüzyıl sonrası
Skolastik Hıristiyan felsefesi arasında köprü görevi yerine getirmiş bir felsefe
geleneği olarak ortaya çıkmıştır. İslam felsefesine Müslümanlar dışında da
katkıda bulunanlar olduğu ve sadece Arap dilinde ifade edilmediği için çok
genel bir biçimde, bir bütün olarak İslam kültüründen doğmuş olan felsefe
geleneği diye tanımlanabilir.Temelde din ile felsefenin beraber nasıl
değerlendirilebileceği tartışmalı olsa bile, İslam dünyasında felsefe ortaçağ
batı dünyasından çok daha müsamahalı karşılanmıştır. Bunun bir nedeni İslam
dininin temel esaslar dışında ferdi düşünceye serbestlik tanıması, imânî
esasları alenen zedelememek şartıyla düşünceye verdiği özgürlük, diğer bir
nedeni de akli ilimlerin gerek siyasi otoriteler gerekse dini otoriteler tarafından
sürekli desteklenmiş olmasıdır.
Teşekkürler...
 vildanturtul@hotmail.com

You might also like